Sİ Kızıl Bayrak 12-40

32
Sayı: 2012/07 (40) 5 Ekim 2012 1 TL Sosyalizm İçin www.kizilbayrak.net Sermaye devleti, işçi ve emekçileri savaşa sürüklüyor...

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-40/5 Ekim

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Sayı: 2012/07 (40) 5 Ekim 2012 1 TL

Sosyalizm İçin

w w w. k i z i l b a y r a k . n e t

Sermaye devleti, işçi ve emekçileri savaşa

sürüklüyor...

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Gazetemizin yayına hazırlandığı sırada UrfaAkçakale'de yaşanan son gelişmeler Suriye'ye dönüksavaş hazırlığını kritik bir aşamaya getirdi.Akçakale’ye top mermisi düşmesi sonucu 5 kişininhayatını kaybetmesi olayı, aylardır savaş kışkırtıcılığıyapan, Suriye topraklarında süren savaşın dolaysızbir parçası olan Türk sermaye devleti için Suriye'yedönük saldırganlığı tırmandırmanın yeni bir fırsatınadönüştürülmüş bulunuyor. Emperyalistler hesabınayürüttüğü savaş politikasıyla gerek Suriye'de gereksebu topraklarda dökülen kanların her damlasındansorumlu olan sermaye devleti, Akçakale'de yaşananolayın da birinci dereceden sorumlusudur. Zira butoprakları Suriye'ye yönelik emperyalist müdahaleninsavaş üssüne dönüştüren, dolayısıyla bu gericisavaşların da dolaysız bir hedefi haline getirensermaye devletidir.

Akçakale'de yaşanan gelişmeleri fırsat bilensermaye devleti hızla misilleme saldırılarıgerçekleştirerek, Suriye topraklarını ateşe tutmuşdurumda. Yanı sıra, Suriye'ye yönelik emperyalistmüdahalelerin önünü açacak olan savaş tezkeresi degazetemizin yayına hazırlandığı şu sıralar meclisteoylanmakta. Bütün bu gelişmeler emperyalist savaşve saldırganlığa karşı mücadeleyi büyütmenin, kapıyadayanan savaş tehtidine karşı işçi sınıfı ve emekçileriharekete geçirmenin kritik önemini bir kez dahaortaya koyuyor.

Bu açıdan 7 Ekim Ankara mitinginin önemi çokdaha artmış bulunuyor. Sınıf devrimcileri 7 Ekimhazırlıklarını ve bizzat mitingin kendisini songelişmelerle birlikte ele almalı, emperyalist savaşakarşı tepkileri açığa çıkarmak için değerlendirmelidir.Kaldı ki, Suriye sürecinin ve yürütülen savaşhazırlığının mitingin gündemine rengini vereceğindenkuşku duymamak gerekiyor.

***

Sınıf devrimcilerinin komünist hareketin 25. yılıvesilesiyle yapacağı etkinliklerin hazırlıkları bütün

hızıyla sürüyor. Gelinen aşamada İstanbul, İzmir veAnkara'da yapılacak etkinliklerin ön hazırlık süreciönemli bir yerde duruyor. Bununla birlikteetkinliklerin etkili bir şekilde duyurulması, işçisınıfına, emekçilere ve ilerici-sol kamuoyuna farklıyönleriyle birlikte taşınabilmesi sürecin bir başkaönemli ayağını oluşturuyor. Bu açıdan bütün birdönem etkinlik çalışmalarını gazetemiz üzerindenyansıtmaya devam edeceğiz. Bu konuda faaliyetyürüten bütün okurlarımızın haber, röportaj,değerlendirme vb. katkılarını bekliyoruz.

Sosyalizm İçin

Yeni Ekimler için

devrime hazırlanıyoruz! . . . . . . . . . . . . . 3

Sermaye devleti savaşa hazırlanıyor!. . . 4

Sayfalarından kan damlıyor! . . . . . . . . . 5

AKP’nin 4. Kongresi...... . . . . . . . . . . . . 6

Bozuk düzende sağlam çark olmaz . . . . 7

Oslo tartışmaları yerini yine

imha planlarına bıraktı . . . . . . . . . . . . 8-9

Ulucanlar şehidi Habip Gül mezarı başında

anıldı!… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu...11

Elit Çikolata’da işten atma saldırısı..... 12

Eylül ayında iş cinayetlerinde 83 ölüm..13

“Direnmek yaşamaktır!”… . . . . . . . . . 14

GOP’ta işçilerin yeni mevzisi kuruldu! 15

Alevilik sorunu . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

4+4+4 sisteminde

özel gereksinimli çocukların durumu. . 18

Eğitimin gericileştirilmesine karşı

mücadeleye! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19

Avrupa işçi ve emekçilerin

eylemleriyle çalkalanıyor . . . . . . . . . . 20

Kıtalarda grevler, protestolar... . . . . . . . 21

Alman devletinin “4. zenginlik ve

yoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek . . . 22

Kapitalizm, işçinin sermayeye

çevrilmiş kanıdır! . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Birleşik, kitlesel, devrimci bir

6 Kasım için!. . . . . . . . . . . . . . . . . . 24-25

4+4+4, harçlar, dershaneler, sınav sistemi,

yeni YÖK Yasası…. . . . . . . . . . . . . 26-27

Cam fanus içinde metamorfoz . . . . . . . 28

Neşet Ertaş’ın ardından… . . . . . . . . . . 29

Bahçelievler Katliamı. . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Sınıf devrimcileri, Kasım ayındagerçekleştirilecek kitle etkinlikleri ile komünisthareketin 25. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Komünisthareketin toplam deneyimi ve sınıf devrimciliğiçizgisinde yarattığı yılların birikimi üzerindenşekillenecek etkinlikler, “25. Yıl: Devrimehazırlanıyoruz!” şiarı üzerinden örgütleniyor.

Burada tarihsel dönem üzerinden tanımlanan“devirme hazırlık” yaklaşımı aynı zamanda sınıfdevrimcilerinin güncel görev ve sorumluluklarınınçerçevesini ve yürütülecek her türlü faaliyetinmahiyetini de belirlemektedir. Dolayısıylaönümüzdeki dönem içerisinde 25. yıl vesilesiyleyürütülecek faaliyeti ve somutta yapılacak olan kitleetkinliklerini en başta bu yaklaşım üzerinden elealmak, dahası etkinliklerin de ötesinde güncel siyasalsüreçlere müdahaleyi ve gündelik pratiği de bu temelüzerinden örgütlemek süreç açısından belirleyici biryerde durmaktadır.

Politik gündemlere dayalı bir çalışma, etkin bir sosyalizm çağrısı

Kriz, emperyalist savaş ve saldırganlık, kapitalistsömürünün ulaştığı boyutlar, her geçen gün derinleşensosyal hoşnutsuzluk, barbarca yağmalanan ve tahripedilen doğa; bütün bunlar günümüz dünyasına vedolayısıyla kapitalist düzene ayna tutuyor.Komünistlerin 25. yıl vesilesiyle öne çıkardığı“devrime hazırlık” çağrısının maddi-toplumsaltemelini tam da bu gerçeklikler oluşturuyor.

Bu nedenlerle 25. yıl gündemli yürütülecekfaaliyetin etkin bir kapitalizm teşhiri ve sosyalizmingüncelliği üzerinden kurgulanması önemli bir yerdedurmaktadır. Ele alınan her konuda sosyalistpropagandayı öne çıkarmak, kapitalist düzenin ortayaçıkardığı her bir sorunu sosyalizm çağrısıylabütünleştirebilmek bütün bir faaliyet sürecinde özelolarak gözetilmelidir.

Toplamında 25. yıl çalışmasının, somutta iseyapılacak etkinliklerin politik gündemleri üzerindenöne çıkan diğer başlıklar ise Suriye merkezli yaşananemperyalist müdahale süreci, işçi sınıfına dönükkapsamlı yıkım saldırıları, her geçen gün yoğunlaşanbaskı ve devlet terörü, Kürt halkına dönük yürütülenkirli savaş politikaları şeklinde sıralanabilir. Bugündemler üzerinden hayata geçirilecek çalışmalarıngenel politik çerçevesi “işçilerin birliği, halklarınkardeşliği” başlığı üzerinden tanımlanmaktadır.Gündeme gelebilecek her türlü sürece bu çerçeveüzerinden etkin bir müdahale süreci işletebilmek,yürütülecek etkinlik faaliyetlerinin en önemli ayağınıoluşturmaktadır.

Çok yönlü bir ön hazırlık

Kapsamı, gündemleri ve organizasyon düzeyidüşünüldüğünde 25. yıl etkinlikleri sınıf devrimcileripayına yeni bir deneyim ve dolayısıyla yeni bir sınavanlamına geliyor. Ayrıca toplam 25. yıl sürecinin ilk

halkası olan kitle etkinliklerinin başarılı bir şekildeörgütlenmesi, yaratacağı sonuçlar üzerinden sonrasıiçin önemli bir yerde duruyor. Bunun kendisi daha enbaşta etkinlik hazırlık süreçlerinin her adımınayaşamsal bir önem atfediyor.

Bu yönüyle kitle çalışması ayağından teknikorganizasyonuna kadar sürecin hiçbir alanında veanında boşluk bırakmamak, faaliyete katılan bütüngüçlerde açıklık sağlamak ön hazırlık sürecinin birbaşka kritik halkasını oluşturmaktadır. Gerisi planlı,atılan her adımı denetleyen ve ortaya çıkabilecekboşluklara yaratıcı bir inisiyatifle müdahale eden birçalışma düzeyi ortaya koymaktır. Sınıf devrimcileri,sürece 25 yılın deneyimi ve birikimi üzerinden busürece bakmalı, kendi tarihinden ve toplamdeneyimlerden etkili şekilde faydalanmasınıbilmelidir.

Kitle çalışmasındayeni bir düzey hedeflenmelidir

Hazırlıkları başlayan 25. yıl etkinliklerinin çokyönlü ve etkin bir politik kitle faaliyetine konuedilmesi sürecin bir diğer önemli halkasınıoluşturmaktadır. Zira söz konusu olan komünisthareketin toplam birikiminin ve ideolojik-politikçizgisinin dolaysız olarak sınıf kitlelerineyansıtılacağı, tarihsel ve güncel planda şiarlarının,çağrılarının ön planda yer alacağı bir politik faaliyetdönemidir. Dolayısıyla yapılacak kitle çalışmasınayönelik hazırlıkların içeriği öncelikle buna göreşekillenmeli, organizasyon süreçlerinden kullanılacakaraçlara kadar bu politik muhteva faaliyete renginiverebilmelidir.

Etkinliklerin kitle çalışması ayağında üzerindedurulması gereken diğer nokta bütün güç veolanakların en doğru şekilde değerlendirilebilmesidir.Sınıf devrimcileri, burada ifade edilen güç veolanakları salt kendi sınırlarında düşünmemelidir.Kendi dışına bakabilen, buradan çıkacak olanaklardanetkili bir şekilde faydalanan bir kitle çalışması hayatageçirilmeden istenilen sonuçları elde etmek mümkünolamayacaktır. 25. yıl gündemi üzerinden yürütülecekkitle çalışmasında kendi sınırlarının ötesine uzanan birufukla hareket etmenin önemi buradan gelmektedir.Kaldı ki bunun kendisi her türlü kalıbı kırmanın,kabuklarından sıyrılmanın da ön koşuludur.

Elbette kitle çalışmasının asıl hedefinde işçi sınıfıve emekçiler olacaktır. Faaliyetin gündemleriniemekçilere ulaştırmak, politik kitle çalışmasıüzerinden taraflaştırıp kazanmak işin temel ekseninioluşturmaktadır. Ancak bununla birlikte sol ve ilericiunsurlara ulaşabilmek, buradan hareketle 25 yılınbirikimi üzerinden toplumun bu kesimine müdahaleedebilmek kitle çalışmasının bir başka önemli ayağınıoluşturmaktadır. Bu açıdan, yürütülecek kitlefaaliyetinin hedefleri arasına kitle örgütlerine,sendikalara, çeşitli meslek örgütlerine ulaşmayıkoymak, yanı sıra dönem içerisinde gündeme gelecekher türlü kitle eylemine ve etkinliklere 25. yılçalışmasını taşımak önemli bir yerde durmaktadır.

Devrime hazırlık her açıdan örgütlenme seferberliğidir

Sınıf devrimcileri tarafından yükseltilen “devrimehazırlık” çağırısı ne temelsiz bir iyimserliğin ürünüdürne de 25. yıl vesilesiyle ortaya atılan kuru birpropagandadır. Tersine, burada yükseltilen çağrı,içerisine girilen “krizler, bunalımlar ve devrimler”döneminin nesnel olarak gündeme getirdiği ve hergeçen gün daha da olgunlaştırdığı tarihsel birsorumluluğa işaret etmektedir. Dünyanın dört biryanında yaşanan gelişmeler olgusal olarak sınıfdevrimcilerini doğrulamakta, devrime hazırlıksorumluluğunu tüm yakıcılığıyla ortaya koymaktadır.Gün her açıdan devrime hazırlanma günüdür. Devrimehazırlık ise her şeyden önce devrimin gücünü gün begün örgütlemek demektir.

O halde komünist hareketin 25. yıl vesilesiyle öneçıkardığı bu çağrı, en başta sınıf devrimcileriningündelik pratiğine yön vermeli, her türlü çaba bunahizmet etmelidir. 25. yıl etkinliklerinin hazırlığı da bubakış üzerinden ele alınmalı, süreç tam bir örgütlenmeseferberliğine dönüştürülmelidir. 25. yıl gündemiüzerinden yürütülen faaliyette yakalanan her bir ilişki,sürece emek katan her yeni insan devrimeörgütlenmeli, böylelikle kalıcılaştırılmalıdır. Şimdidenetkinlik hazırlığı çerçevesinde oluşturulacak komiteler,komisyonlar, çalışma grupları vb. örgütsel zeminler buaçıdan temel bir yer tutmaktadır. Kitle inisiyatifini veörgütlenmesini açığa çıkarmak için bu türden zeminlerher zamankinden daha etkili değerlendirilmeli vekalıcılaşmaları muhakkak başarılmalıdır.

Bunu sağlayacak güç ve irade, her şeyden önemlisidevrimci bir çizgi, değerler sistemi ve bütün bunlarıncisimleştiği işçi sınıfının devrimci partisi geride kalan25 yıl içerisinde yaratılmıştır. Enginleri fethetmeruhunu kuşanarak yeni Ekimler yaratmaya hazırlanansınıf devrimcilerinin, 25 yılın birikimi vedeneyimlerine yaslanarak üstesinden gelemeyeceğihiçbir şey yoktur.

Yeni Ekimler içindevrime hazırlanıyoruz!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Güncel4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Akçakale’ye düşen ve 5 kişinin ölümüne sebepolan top mermisi, sermaye devletinin emperyalistsavaş hevesinin bahanesi oldu. Önce misillemeyapılarak Suriye’deki kimi hedefler bombalanırkenardından hızla sınır ötesi tezkeresi için adımlar atıldı.

Akçakale’ye düşen mermi 5 kişiyi öldürdü

Bir süredir şarapnel parçalarının düştüğü Urfa’nınsınır kasabası olan Akçakale’ye 3 Ekim günü 17.00sıralarında top mermisi düştü ve patlamada 4’ü çocuk5 kişi hayatını kaybetti. Suriye ordusu tarafındanatıldığı öğrenilen merminin neden olduğu patlamada9 kişinin de yaralandığı öğrenildi.

Gerçekleşen patlamanın ardından Akçakale halkıAKP’ye büyük bir tepki göstererek HükümetKonağı’na doğru yürüyüşe geçti. Ancak polis bu kezde saldırıya tepki gösteren halkı hedef alarak tazyiklisu ve biber gazıyla müdahalede bulundu. Saldırıyataşlarla karşılık veren Akçakale halkı konağıncamlarını taşlarken Kaymakam’ın zırhlı araçla olayyerini terk ettiği öğrenildi.

Türkiye’den savaş fırsatçılığı

Yaşanan olayın ardından Türkiye cephesinde tambir savaş çığırtkanlığı yaşandı. Önce Suriye’yeyönelik misilleme yapan TSK, askeri hedeflereyönelik top atışı gerçekleştirdiğini duyurdu. Yapılanaçıklamada şunlar söylendi: “Sınır bölgesindekisilahlı kuvvetlerimiz, angajman kurallarıçerçevesinde anında karşılık vermiş ve radarla tespitedilen Suriye'deki noktalara top atışı yapılarakhedefler vurulmuştur”

Açıklamada ayrıca “ulusal güvenliğimize yönelikbu tür provokasyonlarını asla karşılıksızbırakmayacaktır'' denilerek Suriye’ye yönelik tehdittebulunuldu.

Ancak basına yansıyan haberler, saldırınınyalnızca askeri hedeflerle sınırlı kalmadığı veSuriye’ye yönelik çok yönlü bir saldırı başlatıldığıyönünde.

Suriye cephesinden yapılan açıklamada isesorumluların araştırıldığı ifade edilerek başsağlığıdilendi.

Yapılan misilleme saldırısının ardındanBaşbakanlık konutunda Başbakan Erdoğan’ınbaşkanlık ettiği ve Genelkurmay Başkanı NecdetÖzel, Başbakan Yardımcıları Beşir Atalay, BekirBozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin veGenelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral HulusiAkar’ın katıldığı olağan üstü bir zirvegerçekleştirildi. 3 buçuk saat süren toplantınınardından Suriye’ye yönelik askeri müdahaleyeolanak tanıyan tezkere çıkarılması kararı çıktı.

Meclise sunulmak üzere imzaya açılan tezkere,bakanlar kuruluna imzalatıldıktan sonra meclisegönderildi.

Savaş kışkırtıcılarına emperyalist şeflerden destek

Yaşanan patlamayı fırsata çeviren ve savaş

çığırtkanlığına soyunan AKP’nin imdadınaemperyalist savaş şefleri de yetişmekte gecikmedi.Davutoğlu aracılığı ile dünyaya duyurulanpatlamanın ardından NATO, büyükelçiler düzeyindeolağanüstü bir toplantı yaptı.

Ardından Türkiye’nin yanında olduğunu belirtenNATO’nun açıklamasında şunlar söylendi:“Washington Anlaşması'ndan kaynaklanan güvenlikve dayanışmanın bölünmezliği çerçevesindeTürkiye'nin yanında yer alan ittifak, müttefikinekarşı bu tür saldırgan eylemlerin derhal sonaerdirilmesini talep etmekte ve Suriye rejiminiuluslararası hukuku bir kez daha ihlal etmemesikonusunda uyarmaktadır.”

Ayrıca BM Güvenlik Konseyi de yaşanan sorunadair olağanüstü bir toplantı yapma kararı aldı.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da''Suriyelilerin sınırın ötesinden ateş açmalarındanöfke duyuyoruz” dedikten sonra Türkiye’ye tamdestek vereceğinin sözünü verdi.

Akçakale'ye düşen top mermisi 5 kişinin ölümüne sebep oldu...

Sermaye devleti savaşa hazırlanıyor!

3 Ekim 2012 / Akçakale

Zam sağanağı sürüyor...Ekonomide her şeyin yolunda gittiğini söyleyen ve rekor kıran büyüme rakamlarıyla övünen sermaye

hükümeti, zam yağmuruna devam ediyor. İğneden ipliğe her şeye yaptığı zamlarla emekçilerin belini bükenhükümet, Nisan ayındaki doğalgaz ve elektrik zammının ardından bir kez daha zam saldırısına başvurdu.

Geçtiğimiz günlerde otomobil, akaryakıt, içki ve tapu harcına yapılan yüklü zamların ardından bu kez deelektrik ve doğalgaza zam yapıldı.

Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ), yarından geçerli olmak üzere doğalgaz satış fiyatlarının,nihai tüketici fiyatlarına yüzde 9,8 oranında yansıyacak şekilde arttırıldığını bildirdi.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) internet sitesinde yayımlanan kurul kararında, TürkiyeElektrik Ticaret Taahhüt A.Ş. tarafından dağıtım şirketlerine, 1 Ekim'den itibaren uygulanacak toptan elektriksatış bedelinin 20,80 Krş/kWh olarak belirlendiği yer aldı.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Akçakale patlaması ve ardından yaşanangelişmeler, düzen medyasının kirli ve uğursuzrolünü bir kez daha gösteriyor. Hükümetcephesinden bir açıklama gelmeden Suriye’ye savaşilan eden gazeteler, kin ve nefret dolu dilleriylesavaş baronlarının değirmenine su taşıyor.

Akçakale’de yaşanan patlama ve 5 kişininölmesinin ardından burjuva medya birbiri ardınaprovokatif haberlere yer vermeye başladı. Tekmerkezden kontrol edildiği her halinden belli olanhaberler arasındaki yegane fark, gazetelerin bulmakiçin birbiriyle yarıştığı başlıklar.

Her bir manşet, her bir başlık bir yandan savaşçığırtkanlığı yaparken bir yandan da Suriye halkınave Esad’a kin kusuyor. Kimi zaman Türkiye’ningücü övülüyor, kimi zaman ise Suriye’yiaşağılamak için çeşitli ifadeler kullanılıyor.Başlıklara şöyle bir bakmak bile insanın içinibulandırmak için yeterli. Üstelik ne sözde muhalifgazeteler, ne de AKP medyası birbirinden farklı birşey söyleyemiyor.

Savaş çığırtkanlığı konusunda mimli olanHürriyet yine “yaratıcı” bir manşetle adetaTürklüğün gücünü göstermeyi amaçlıyor: “Haleporadaysa Türkiye burada!” 5 kişinin öldüğü ve belkide savaş ile sonuçlanacak bir sorun ancak bu kadaraşağılıkça bir kelime oyunu ile sunulabilir.

Çığırtkanlıkta yarışıyorlar!

AKP’nin dümen suyundaki gazetelerin öndegidenlerinden olan Sabah ise tüm manşetleriyleadeta toplumu savaşa hazırlamak için çabalıyor. Sürmanşette “Bir canın yandığı an!” başlığıylaAkçakale patlamasının haberi ve görüntüleriverilirken diğer manşetler atmosferi tamamlıyor:“Suriye’den pişkin açıklama!”, “Türkiye NATO’danistediğini aldı”, “Suriye bu insanları vurdu”,“ABD’den öfke dolu sert açıklama geldi”, “Savaşagirdik mi?”

Yeni Şafak haberi manşetten “Esed rejimineanında karşılık” biçiminde vererek daha baştanhedefe rejimi çakıyor. Zaman ise “Suriye’den ağırtahrik” başlığı ile haberi duyuruyor.

Son olarak Radikal’in görüşlerine başvurduğuAslı Aydıntaşbaş’a değinmeden geçmemekgerekiyor, zira demeçler adeta hükümeti savaş içinkışkırtıyor. “Bölgesel liderlik iddiası olan birhükümetin kendi vatandaşlarını koruyamamasıutandırıcı bir durum” diyen Aydıntaşbaş şunlarıekliyor: “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir prestiji varve daha önce Alparslan ordularından söz etmişti.Çok küçümsenen Esad şimdi Türkiye’ye bombaatıyor ve dolayısıyla prestijini kaybetmemek içincevap verir.” Analiz yapıyormuş gibi görünürkenadeta olası bir savaş normalleştiriliyor, hattakaçınılmaz olarak sunuluyor.

Gazetelerin renkleri ve başlıkları ne kadardeğişirse değişsin, arkasındaki sinsi dilindeğişmediği görülüyor. Hepsi de kardeş bir halkayönelik saldırganlığı adeta alkışlarla karşılayaraksavaşı meşrulaştırmanın hesabını yapıyor. Buhaliyle burjuva medya, boyalı basın sıfatının yanınabir de “kanlı” sıfatının eklenmesini hak ediyor.

Emperyalist savaş ve saldırganlığa geçit yok!

Yaşasın işçilerin birliği,halkların kardeşliği!

Sermaye devleti uzun süredir emperyalizmin Suriye’ye dönük kirli politikalarını hayata geçirmek için fırsatkolluyor. Bunu yaparken AKP şefi Erdoğan’ın, daha düne kadar kardeşim dediği Esad’ı bugün düşman bellemesive Özgür Suriye Ordusu adındaki paramiliter güçleri besleyerek Suriye’de iç savaşı körüklemesi Türkiye’yi birsüredir savaşın eşiğinde tutuyordu.

İlk başta uçak düşürme oyunu ile isteneni elde edemeyen sermaye devleti, bu kez yeni bir oyun sahneleyereksavaş tamtamlarını bir kez daha çalmaya başladı. Urfa’nın Akçakale ilçesine düşen ve Suriye’den atıldığı tespitedilen top mermisi 5 kişinin ölümüne sebep oldu. Yaşanan trajik olayın ardından ise sermaye devleti, hızla kirli birsenaryoyu devreye sokarak kardeş halkların birbirini boğazlaması için kolları sıvadı.

Önce misilleme adı altında Suriye’yi topa tutan devlet, hızla tezkere hazırlıklarına soyundu. Bakanlar Kurulutarafından onaylanarak jet hızıyla meclise gönderilen tezkere, ilk oturumda görüşülecek. Sonrasında Türkiye’ninnasıl bir maceraya sürükleneceği ise emperyalist odakların karanlık odalarında belli ki çoktan planlanmışdurumda.

Yaşanan patlamanın ardından tüm emperyalist şeflerin ağız birliği etmişçesine Türk devletine destek sunması,başta NATO olmak üzere destek mesajları göndermeleri de, savaş ve saldırganlık hazırlıklarının boyutunugösteriyor.

Türkiye’nin böylesi bir savaş ortamına çekilmesi ve Akçakale’deki gibi trajik bir olay ile karşı karşıya kalınması,açık ki AKP’nin “sıfır sorun” olarak tanımlanan politikasının geldiği yeri göstermektedir. Büyük ve kof iddialarlayola çıkanlar, emperyalizme taşeronluk yapmak için komşu halklara ölüm kusmaya kadar işi vardırmıştır.

Kapitalist sistemin krizi ile boğuşmak için içeride işçi ve emekçilerin kölelik zincirine yeni prangalar ekleyendevlet, dışarıda da komşu halklara ölüm kusarak elde edeceği rant ile krizin etkilerini geciktirmenin hesabınıyapmaktadır. Bunu yaparken de emperyalist efendilerinin sözünden çıkmayarak önüne atılan kemiği sıyırmayaşimdiden razı olmuştur.

Bu savaş ve saldırganlık politikalarının Türkiye’yi, özel olarak da işçi ve emekçileri yıkımın eşiğine getirdiğiaçıktır. Olası bir savaş ise yalnızca bu iki ülkenin emekçilerini değil, tüm bir Ortadoğu coğrafyasını etkileyebilecekdenli kapsamlı sonuçlara gebedir. Bu da Türkiye işçi sınıfına önemli bir görev yüklemektedir.

Bugün emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına hayır demek ve militan mücadeleyi yükseltmek, tümOrtadoğu halklarının içine çekileceği bataklığa karşı mücadele etmek demektir. Sermaye devletinin bu kirlipolitikalarına karşı yükseltilecek temel şiar ise “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarıdır.

Emperyalist savaş ve saldırganlığın önüne geçmenin tek yolu, işçi ve emekçilerin enternasyonal eyleminibüyütmek ve asalak burjuvazinin iktidarına karşı savaşmaktır. İnsanlığı yıkıma sürükleyen emperyalist-kapitalistsisteme karşı sınıf savaşını yükseltmektir.

Kardeş Suriye halkına yönelik saldırganlığa geçit vermeyelim!

Emperyalist savaşa geçit vermeyelim!

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)4 Ekim 2012

Sayfalarından kan damlıyor!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen AKP 4. Kongresi,bu partinin tüm siyasal kimliğinin, siyaset tarzının,siyasal programının ve geleceğe ilişkin hedeflerininsergilenmesine vesile oldu.

Emperyalizmin ve tekelci burjuvazinin hizmetindebir iktidar gücü olmanın tüm avantajlarına yaslananAKP, kongresinde bu gücünü ortaya koyabilmek içinözel bir çaba sarfetti. Medyanın aktif biçimde rolüstlendiği tüm süreci boyunca kongre, ülkedeki siyasalgündemin baş sırasına konuldu ve etrafında büyük birgürültü kopartıldı. Medyanın böylesine etkin kullanımıkongre sonrasında da devam etti. Yalakalık,yardakçılık ve yağcılıkta sınır tanınmadı. Böylelikle deAKP, olmadığı kadar güçlü, muktedir ve rakipsiz birsiyasal güç olarak gösterilmeye çalışıldı. Yaratılmayaçalışılan bu tabloya helal gelmesin diye olsa gerek,AKP karşıtı basın-yayın organları da kongreyealınmadı.

Diğer taraftan, 4. kongresi, AKP’nin önümüzdekidönemde siyasal geleceği bakımından bir önemtaşıyordu. Zira yerel seçimler, genel seçimler vecumhurbaşkanlığı seçimlerinin arefesinde gerçekleşenbu kongre, AKP’yi bu döneme götürecek yöneticikadroların belirlenmesi anlamına geliyordu. Bu, dahaçok da cumhurbaşkanlığı seçimine bağlı olarak AKPşeflerinin parti ve devlet yönetimini nasılpaylaşacakları sorununa ilişkin bir açıklık sağlamakdemekti.

Bu bakımdan AKP kongresi, tam bir açıklıksağlamasa da, en azından Tayyip Erdoğan’ıncumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak niyetindeolduğunu kesinleştirmiş oldu. Zira Erdoğan yapıtığıkonuşmada bu niyetini tüm açıklığıyla ortaya koydu.Bu kadarı bilinmeyen bir şey değildi. Fakat AKPkongresinden bir gün sonra yapılan meclis açılışında,yaptığı konuşmayla da Abdullah Gül koltuğunubırakmak istemediğini bir kez daha ama açıkçagösterdi. Bunun kendisi özellikle “cemaatin” AKP’ninkoltuk paylaşım kavgasının etkin bir unsuru olduğudüşünüldüğünde, koltuk kavgasının sert biçimleralarak önümüzdeki dönemde de devam edeceğianlamına geliyor. Yani tüm şaşasına rağmen kongre,AKP’deki iç sorunları çözmüş değil, aksine busorunların derinleşerek süreceğini teyit etmiştir.

Bu iç sorunlar varken Tayyip Erdoğan yaptığıkonuşmada siyasal hedeflerini vurgulu ifadelerleortaya koydu. 2023 hedefi 2071’e çekilerek, AKP’ninsiyasal geleceği hakkında emin bir görüntü verilmeyeçalışıldı. AKP’nin şefi, bunu boş bir lakırtı olmanınötesine geçirmek niyetini de şu sözlerle ifade etti:“Yeni siyasal sistem konusunda kararlılığımız tamdır.Yeni anayasayla istikrarlı yönetimi dönemsel olmaktançıkarıp kurumsal hale getireceğiz.”

Bu ifadeler, AKP’nin anayasa değişikliğiningerisindeki temel amacını olduğu gibi ortayakoymaktadır. Besbelli ki AKP şefleri, seçimsisteminden başkanlık sistemine kadar bir dizi alandayapacakları değişiklikler yoluyla, olası risklere karşıkonumlarını güvenceye almanın hesaplarını yapıyorlar.Bu değişiklikler, siyasal sistemdeki bazı boşlukları dakapatarak AKP’nin siyaset tekelini koruyabilmek,devlet üzerinde sağlanan egemenliği perçinlemek veböylelikle de devlet aygıtının tüm kontrolünü ellerindetutmak olanağı sağlayacaktır. AKP kongresi içinoluşturulan mizansen de aslında bu niyetin birdışavurumu gibiydi.

AKP şefleri kongreyi bir güç gösterisine çevirmekistedikleri için Kürt sorununda da beklentileri diritutmaya özen gösterdiler. Bilindiği üzere şu dönemdeAKP’yi zorlayan en önemli konu Kürt sorunudur. Buamaçla da hesaplı biçimde Tayyip Erdoğan’ınkongrede Kürt sorunu hakkında önemli mesajlarvereceği, yeni bir sayfa açacağı, tarihi bir konuşmayapacağı düşüncesi yayıldı. Medya da bu konudabeklentileri güçlendirebilmek için ölçüsüz yayınlaryaptı. Fakat kongrede Kürt sorunu konusunda AKPşefinin söylediklerinin herhangi bir orjinalliği yoktu.Tayyip Erdoğan’ın, “yapmaları gereken her şeyiyaptıklarını” söyleyip “artık adım atma sırası Kürtkardeşlerimizde” demesi bunu gösteriyordu. Yanikayıtsız şartsız teslimiyet…

Bunun için Kürt sorunuyla ilgili, AKP kongresineiliştirilen beklentiler bir kandırmacadan başka bir şeydeğildir. Zaten kongrenin tüm bir siyasal atmosferi vedüzeni de bunun böyle olduğunu başka bir açıdankanıtlamaktadır. Bu nedenle, Kürt emekçilerinin AKPkongresine bakıp da Kürt sorununun çözümükonusunda herhangi bir umuda kapılması için tek birneden yoktur. Zira Kürt emekçileri Barzani’yebaktıkça Türk burjuvazisiyle kader birliği yapmış Kürtburjuva siyasal gericiliğinden başka bir şeygöremezler.

İşçi sınıfı ve emekçiler payına AKP kongresinindüşman kamptan yapılan bir hazırlık olmak dışında birönemi yoktur. AKP şefleri ve yardakçılarının kongreyiallayıp pullamalarının bir nedeni de bu gerçeğigizlemektir. Ama mızrak çuvala sığmıyor. AKP,hakkında sınırsız övgüler dizilen bu kongrenin hemensonrasında iğneden ipliğe her şeye zam yaptı.Böylelikle milyonlarca emekçi açısından geçim dahada zorlaştı. Bu kadarı dahi AKP’nin önümüzdekidönemde emekçi halka ne verebileceği konusundayeterince açıklık sağlıyor. Ustalık döneminde emekçive halk düşmanı politikalarını ileri boyutlara vardıran,emperyalizme ve burjuvaziye uşaklıkta sınırlarızorlayan AKP, bundan böyle de aynı pervasızlığı

sürdürmekte kararlıdır. Kongre bu kararlılığın yeni birkanıtı olmaktan öteye bir anlam taşımamıştır.

Son olarak belirtelim ki, hesaplarını onlarca yıllıkbir dönem boyunca iktidar olmak üzerine yapanAKP’nin bu hevesi kursağında kalacaktır. 4.kongresiyle birlikte hükümet oluşunun 10. yılını datamamlayan AKP’nin, emekçilere ve halklaradüşmanlık, emperyalizme ve tekelci burjuvaziyeuşaklık çizgsinde ilerlemek dışında başka bir yoluyoktur, bu yolda da daha fazla gidemez. Kürt halkınıkazanmaya gücü olmayan, işçi ve emekçilere yıkımdanbaşka bir hayat sunamayan, mevcut konumunu dahafazla baskı ve zorbalığa dayanarak sürdürmeye çalışan,dahası, kongresinde de ortaya koyduğu gibi, bununiçin yasal ve anayasal oyunlar tezgahlamaya hazırlananbir partinin geleceği yoktur, olamaz. Bu gerçek,dalavereyle, patırtı ve şatafatla, hamasi nutuklar vesınırsız demogojiyle sağlanmış güç gösterileriylesaklanamaz.

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

AKP’nin 4. Kongresi...

Şatafatla sağlanmış güç gösterisi!

AKP MKYK’da “bilim insanları”AKP’nin kongresi toplandı ve yeni MKYK üyeleri belirlendi. Elbette bu üyelerin hepsinin toplum için

farklı farklı alanlarda “önemi” vardır. Bu MKYK üyeleri içinde bizim dikkatimizi çeken iki isim var.Bunlardan biri Doç. Dr. Osman Can, diğeri ise Prof. Dr. Mustafa Şentop’tur.

Bu iki üye Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapmış/yapmakta olan insanlardır.Osman Can, Anayasa Hukuku dersleri vermektedir. Mustafa Şentop ise milletvekili olmadan önce Türk HukukTarihi derslerine girmekteydi. Mustafa Şentop vermiş olduğu Türk Hukuk Tarihi dersinde temel olarak İslamhukukunu anlatmaktadır ve derslerde çok eşliliğe güzellemeler yapmaktadır. Halihazırda Şentop TBMMAnayasa Komisyonu’nda bulunmaktadır ve aslında anayasa komisyonunda nasıl bir vazifesi olduğu ortadadır.Uzmanlığı İslam hukuku olan bir kişi yeni anayasa yazımında da bu uzmanlığıyla ilgili çalışmalardabulunmaktadır.

Osman Can’ın geçmişine bakmak gerekirse; bir dönem Anayasa Mahkemesi Raportörü olarak çalışmış vebu dönemde AKP’nin kapatılması davasında kapatılmaması yönünde verdiği rapor ile ismini duyurmuştur.Daha sonra Marmara Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak görevlendirilmiştir. Ancak göreve geliş sürecişaibelidir. Çünkü Anayasa Kürsüsü asistan alım ilanı vermesine rağmen Can doçent kadrosunda kürsüye kabuledilmiş ve kürsü başkanının (Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun) onayı olması gerekirken bu onay alınmadanrektörlük tarafından doğrudan kadroya alınmıştır. Üniversite, doçent olmuş öğretim üyelerinin kadrosunuyıllarca vermezken, söz konusu Osman Can olunca bir an bile beklememiştir.

Sonuç olarak bu iki kişi AKP MKYK üyesi olarak son kongrede seçilmişlerdir. Bu seçilen kişilerin “biliminsanı” olmaları düşündürücüdür. Öte yandan, bu iki örnek üniversite yönetimlerinin dinci-gericilik ile kurduğuyakın bağı da göstermektedir.

Ekim Gençliği / Marmara Üniversitesi

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Sermaye iktidarının işçi ve emekçi kitlelere, Kürthalkına ve Alevilere yönelik topyekün saldırılarınınarttığı bir süreçteyiz. Alevi örgütlerinin 7 Ekim’dedüzenleyeceği miting bu yanıyla çok yönlü sorunlarınyoğunlaştığı bir siyasal atmosferde gerçekleştiriliyor.

Kapitalist sömürü düzeni, içinde bulunduğu krizderinleştikçe toplumsal yaşamdaki tüm bu sorunların teksorumlusu ve kaynağı olarak gözü dönmüşçesine hergeçen gün daha da saldırganlaşıyor. Etnik ve mezhepselayrımları körüklüyor, yeri geldiğinde gelenekselmişinkar-imha, asimilasyon ve ehlileştirme politikalarınıderinleştirerek, halkların özgürlük taleplerini boğmayaçalışıyor.

Son süreçte yaşananlar, Alevilere dönük saldırılarıntırmandırıldığını ve bu süreçte sermaye devletinin özelbir yönlendirme içerisinde olduğunu ifade etmekgerekiyor. Örneğin Alevilerin talepleri yok sayılarakMadımak Oteli utanç müzesi değil bilim kültür eviyapılmıştır. Ardından sermayenin sadık uşağı din taciriTayyip Erdoğan’ın ‘hayırlı olsun’ nidaları eşliğindeSivas davası zaman aşımına uğratılmıştır. KaracahmetCemevi’ne ucube denmiştir. Yine devletin ehlileştirmesaldırısına karşı çağdaş Hızır paşalarla aynı sofrayaoturmayan Alevi örgütleri ateist olarak tanımlanarakhedef tahtasına konmuştur.

Sermayenin kapsamlı sömürü politikasının birparçası olan 4+4+4 eğitim sisteminin önemli bir ayağıbugün Alevilere yönelik kapsamlı sünnileştirme veasimile etme çabasıdır. Diğer taraftan sermayedevletinin bugün başında bulunan AKP iktidarı dahaönceki düzen partilerinin Alevileri ehlileştirmeyeyönelik uygulamalarına kaldığı yerden devametmektedir. Siyasal gericiliğin ayyukaçıkarıldığı, ekonomide ise kapitalist krizin etkilerinindaha da şiddetli bir şekilde kendini gösterdiği birdönemde Alevilere yönelik baskının daha daderinleşmesi tesadüf değildir. Alevilerin evlerininişaretlenmesi, Malatya Sürgü’de yaşanan olaylar baştaAleviler olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin çürümüşsermaye düzeninin saldırılarına karşı hazırlıklı olmasınıgerektiren bir siyasal süreçte olduğumuzugöstermektedir. Sermaye düzeni ve onun kontrgerillagerçekliği dün olduğu gibi bugün de emperyalistkapitalist sistem ve onun ihtiyaçları için yenikatliamların hazırlığı içindedir. Alevilerin bugün bu çokyönlü saldırılara karşı etkili ve hak alıcı bir mücadelehattı izlemesinin yolu sermaye devletine karşı net birmücadele programına sahip olmaktan geçmektedir.Çünkü bu pervasız saldırıların arkasında burjuva sınıfıve onun düzen gerçekliği yatmaktadır. Selçuklu’danOsmanlı’ya, Osmanlı’dan burjuva cumhuriyetineAlevilere yönelik baskı ve asimilasyonun arkasındatarih boyunca egemen sınıf ve onun devlet gerçekliğiyatar.

Bugünse kapitalist sömürü ilişkilerinin sürekliliği veihtiyaçlarına uygun bir şekilde Alevilere yönelik baskısistematik bir şekilde gelenekselleşmiş bir devletpolitikası olarak uygulanmaktadır. Burjuva cumhuriyetitarihi Alevilere yönelik baskı ve katliamların tarihidir.Bugün Alevilerin ellerinde bulunan hiç bir hak sermayedevleti tarafından bahşedilmemiş bizzat dişe dişmücadeleler sonucunda kazanılmıştır. Türk burjuvadevleti yarattığı Türk-İslam üst kimliğin dışında kalantüm kesimler gibi Alevilere de vahşice saldırmıştır. Busaldırılar iskan politikası, Alevi dergahlarınınınkapatılması, Alevi inancının yok edilerek tek dindayatması, Alevi köylerine zorla cami yapılması, on

yıllar boyunca süren aşağılnama ve yok sayma politikasıile günümüze kadar sürdürülmüştür. Alevileri düzenpotasında eritmek için burjuva cumhuriyeti her türlüyöntemi denemiş ancak her şeye rağmen Alevikültürünün zalime boyun eğmeyen ve devletlebarışmayan direnişçi özünü yok etmeyi başaramamıştır.Dün olduğu gibi bugün de devlet terörü, katliamlar,provokasyonlar işçi ve emekçileri Alevi ve Sünni olarakbölmenin, emperyalist kapitalist sömürü politikalarınıkolaylıkla uygulamanın bir yöntemi olarakuygulanmaktadır. Malatya, Maraş, Çorum, Sivas ve

Gazi katliamlarının her biri devlet tarafından vahşicedüzenlenmiş kontrgerilla operasyonlarıdır. Katliamlarlasindirmeyi başaramayan sermaye devleti en son Aleviaçılımı ile Alevilerin hak arayan, egemene karşı biatetmeyen direnişçi özünü düzenin potasında eritmeninhesabını yapmıştır. Ancak Alevi sermayesini temsil edenCem Vakfı gibi kurumların dışında Alevi emekçilerdevletin bu oyununa karşı özgürlük için mücadeleyolunu seçmiştir. Alevi örgütleri ve Alevi emekçileretarih gerçek kurtuluşun ve özgürlüğün yolunun devrimve sosyalizm mücadelesi olduğunu göstermektedir.

AnkaraMitinge çağrı yapan afiş ve bildirileri Mamak ve

Sincan’da kullanan BDSP’liler ayrıca Kızılay’da açtıklarıstantla işçi ve emekçileri 7 Ekim’de alanlarda olmayaçağırdılar. Yüksel Caddesi’nde açılan stantta KızılBayrak satışı da gerçekleştirilirken Alevilere yönelikbaskı ve asimilasyon politikaları teşhir edildi.

SarıgaziOSB-İMES İşçileri Derneği üyeleri 30 Eylül günü

Sarıgazi Demokrasi Caddesi’ndeki dernek binasında 7Ekim mitingini konu alan bir kahvaltı organizasyonu vesöyleşi gerçekleştirdiler.

7 Ekim mitinginin değerlendirildiği söyleşide,öncelikle komünistlerin dine ve Alevi sorununa dönükilkesel yaklaşımları ele alındı. Böylesi bir dönemde“işçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarını büyütmeninve emekçilere gerçek kurtuluşun sosyalizmde olduğunuanlatmanın oldukça önemli olduğuna dikkat çekilenkonuşmalar mücadeleyi yükseltme ortak vurgusuylasonlandırıldı. 18 Kasım’a çağrı yapıldı.

BDSP’li sınıf devrimcileri, Sarıgazi DemokrasiCaddesi’nde açtıkları stant aracılığıyla da mitingçağrısını bölgedeki işçi ve emekçilere ulaştırdılar. KızılBayrak gazetesinin son sayısının satışını dagerçekleştiren sınıf devrimcileri, aynı zamanda 18Kasım etkinliğinin çağrı broşürlerini de emekçilereulaştırdılar.

BursaBursa BDSP, 7 Ekim mitingi hazırlıkları kapsamında

bir hazırlık toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda, çeşitli yönleriyle mitingin gündemleri ile

ilgili bir sunum yapıldı. Mitingin son dönemde içerideve dışarıda yürütülen saldırılara karşı mücadeleyiyükseltmek bakımından da son derece önemli olduğuanlatıldı.

Sunumun ardından, toplantıya katılanlar söz alarakhem miting hakkında hem de gündemdeki çeşitlisorunlar hakkında görüşlerini ortaya koydular. Yapılantartışmaların ardından mitinge katılımla ilgili somutplanlama yapıldı.Toplantıda ayrıca 25. yıl etkinlikleriyle ilgilibilgilendirmede bulunuldu.

GebzeGebze BDSP Alevi emekçilere yönelik saldırılara

karşı bileşik kitlesel devrimci bir duruşla alanlarda olmaçağrısı yaptı.

Yine her ay düzenli olarak çıkarılanGebze İşçi Bülteni servis noktalarında işçilere ulaştırıldı.

Esenyurt7 Ekim’e çağrı ozalitleri Köyiçi, Tabela ve Depo’da

işçilerin ve emekçilerin kullandığı servis noktalarında vegeçiş güzergahlarında kullanıldı. Ozalitlerin yanı sıraAnkara’ya gidiş için araçların kalkış yer, saat ve iletişimbilgilerinin olduğu A4’ler de kullanıldı.

Esenyurt BDSP, Ardahan’ın Damal ilçesine bağlıBurmedere (Sors) Köyü derneğinin dayanışmaetkinliğinde de 7 Ekim’de Ankara’da olma çağrısıyaparak emekçileri eşitlik ve özgürlük için mücadeleyeçağırdı. Bunların yanı sıra derneğin dayanışmaetkinliğinde Kızıl Bayrak gazetesi etkinliğe katılanlaraulaştırıldı. BDSP’liler Esenyurt Depo ve Örnekmahallelerinde 7 Ekim çağrılı bildirilerin dağıtımınıgerçekleştirdi. Bildirilerin yanı sıra miting için araçkalkış yer ve saatlerinin yer aldığı el ilanlarının dadağıtımı yapıldı. Yanı sıra, duvar yazılamaları Depo,Saadetdere ve Tabela hatlarında yapıldı.

Şirinevler2 Ekim günü Şirinevler Meydanı’nda

gerçekleştirilen gazete satışı ve bildiri dağıtımı ile işçi veemekçilere 7 Ekim’de Ankara’da olma çağrısı yapıldı.

Dağıtım boyunca işçi ve emekçilere mücadeleçağrısında bulunuldu. Bir saat boyunca devam edendağıtım işçi ve emekçiler tarafından ilgi ile karşılandı.Pek çok kişi ile Ankara mitingi üzerine sohbetlergerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara-İstanbul

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Bozuk düzende sağlam çark olmaz

Gerçek özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!

BDSP’den 7 Ekim’de mücadeleyi büyütme çağrısı

30 Eylül 2012 / Sarıgazi

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Geçtiğimiz hafta gündemde ağırlıklı olarak Oslosüreci ve Kürt sorununun masa başı çözümü tartışmalarıvarken bu hafta tartışmalar yerini anakronik tespitlerebıraktı. Özellikle AKP kongresinden yansıyanlar, Kürtsorunu konusunda herhangi bir adım atılmayacağını,bildik tezlerde ısrar edileceğini bir kez daha gösterdi.Kürt hareketi ise alan hakimiyetini ve moralüstünlüğünü sürdürdü.

Kürdistan’da gerilla eylemleri ve kitle mücadelesi

PKK’nin Kürdistan’daki gerilla hakimiyeti yenieylem biçimleriyle sürüyor. Alan hakimiyeti olaraktanımlanan politikayı sürdüren HPG, rutin yolkontrolleri, askeri noktalara yönelik eylemler ve gözaltıeylemlerinin yanısıra bu hafta operasyona katılan birkorucuyu cezalandırdı.

HPG’nin hakimiyetinde süren çatışmaların bu haftaKürdistan’ın geniş bir kesimine yayıldığı gözlendi.Sermaye devletinin, PKK’nin dar bir alanda hakimiyetkurduğu yönlü propagandasına rağmen veriler,çatışmanın Şemdinli, Yüksekova ve Çukurca sınırlarınıçoktan aşarak Beytüşşebap, Diyarbakır, Dersim, Amanosve Serhat’a yayıldığını gösteriyor.

HPG’nin duyurduğu Eylül ayı bilançosunda 581asker, polis ve korucunun öldüğü kaydedilirken 48gerillanın yaşamını yitirdiği ifade ediliyor. Devletcephesinden ise halen daha sayı karmaşası aşılabilmişdeğil. Kimi zaman yaşamını yitiren gerilla sayısını500’lü sayılarla duyuran Erdoğan, başka yerlerde farklısayılar veriyor. Genelkurmay’ın sayıları da birbiri ileçelişki içerisinde.

Bununla birlikte PKK’nin kitle desteği de özelliklegerilla cenazelerinde ortaya çıkıyor. Bir süredirmilyonları sokağa döken eylemler düzenlemekten imtinaeden PKK, gerilla cenazelerini bir kez daha on binlerlesahiplenerek devlete bu konuda da mesaj vermiş oldu.Nusaybin’deki gerilla cenazesine katılan onbinlerce kişidoğrudan HPG adına yapılan konuşmalar eşliğindecenazesine sahip çıktı. Yine Kızıltepe ve Siirt’te binlercekişinin katıldığı gerilla cenaze törenleri düzenlendi.

YJA Star ise, 15 gerillanın katledildiği operasyonakatılan korucu Ali Yum’u cezalandırarak koruculara daaçık bir mesaj verdi. YJA Star, operasyonlara katılandiğer korucuların da cezalandırılacağını ilan etti.

Gerilla eylemleri Kürdistan’da etkinliğinisürdürürken, TSK operasyonlarını daha çok obüs vehava saldırısı biçiminde sürdürüyor. Yine HPGverilerinden TSK’nın kara operasyonu düzenlemektezorlandığı ancak özellikle sivil yerleşimlere yönelik,sınır ötesi de dahil bombardımanı arttırdığı görülüyor.

Kürt halkına yönelik saldırılar sürüyor

Geçtiğimiz hafta gündeme gelen Oslo tartışmalarınınhızla rafa kalkması ile paralel olarak Kürt halkınayönelik saldırılar da hız kesmeden sürüyor. Artıkolağanlaşan hukuk terörü ya da resmi adıyla KCKoperasyonları kapsamında çok sayıda kişi gözaltınaalındı. Batman, Hakkari, Şırnak, İdil, Ergani, Viranşehir,Van, İstanbul, Tekirdağ, Çerkezköy, Çorlu, Yozgat, Ağrı

ve Adana’da düzenlenen operasyonlarda çok sayıda evbasıldı ve pek çok kişi gözaltına alındı. İstanbul 15.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan KCKdavası ise 12 Eylül mahkemelerini aratmadı zira sanıkavukatları mahkeme salonunda önce jandarmanınsaldırısına uğradı, ardından ise dışarı atıldı. Bununlabirlikte Tekirdağ’da BDP binasının kundaklanması,şoven kudurganlığın son örneği oldu.

Burjuva medya da Kürt hareketine yönelik karapropagandayı ara vermeden sürdürüyor. Özelliklebasın dünyasının lağım çukuru Zaman, bir kez dahahayal gücünün sınırlarını zorlayarak PKK’nin sakatçocukları dilenci kılığında canlı bomba olarakkullanacağı yönlü haberleri sayfalarına taşıdı. Genelolarak ise her gün PKK’nin aldığı yenilgilere (!) dair hiçbir gerçekçiliği ve başı-sonu olmayan haberler burjuvamedyanın sayfalarını süsledi.

Yeni açılacak olan meclisin gündeminde de ilksıraları Kürt halkına yönelik saldırılar oluşturuyor.Meclisin ilk oturumlarında TSK’ya sınır ötesi operasyonyapma yetkisi veren, özel olarak Güney Kürdistan’ayönelik saldırı izni anlamına gelen tezkereninuzatılmasının konuşulması bekleniyor.

Yine Kürt halkına yönelik baskı ve saldırganlıkçerçevesinde milletvekillerinin dokunulmazlıklarınınkaldırılması meclisin ilk gündemleri arasında. BaştaBDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel olmak üzerebirçok BDP’li hakkında fezleke hazırlanarakdokunulmazlıkların kaldırılması tartışılıyor.

Yine basına yansıyan haberlerde hükümetin askerinyetkilerini arttıracağı ve askere kolluk gücü yetkisi,araçlarda arama yapabilmesi olanağı tanınacağıgörülüyor. Bu uygulama OHAL dönemini akıllaragetiriyor.

Oslo’dan çark edenler yine “ez ve çöz”e sığındı

CHP’nin başlattığı Oslo tartışmaları, bir süredirgündemi meşgul etmiş ve CHP’den AKP’ye herkes

süreci olumlayan sözler söylemişti. Ancak düzenin barışoyunu çok sürmedi, Kürt hareketinden beklenen ilgiyigöremeyen devletliler hızla çark ederek bildiksöylemlere sarıldı.

Daha bir hafta önce AKP’yi Oslo sürecini doğruyönetememekle suçlayan Kemal Kılıçdaroğlu, bu kez“Çözüm yeri Oslo değil” biçiminde açıklamalardabulundu. Tam olarak ne dediği dahi anlaşılamayanKılıçdaroğlu belli ki partisinden gelen tepkiler nedeniylegeçen haftaki sözlerini geri almak durumunda kaldı:“Bana sordular, ben de ‘Elbette olabilir’ dedim. Ama birBaşbakan çıkıp şunu söyleyemez, ‘İmralı ilegörüşülebilir.’ Bunu söylediğinde o Başbakan’ınmuhatabı İmralı’dır.”

AKP cephesinde ise özellikle kongre ile birlikte netmesajlar verildi. Kongrenin Kürt sorununa ayrılanbölümü, AKP’den beklenen son umutları da suyagömdü.Sürekli olarak “terör”ü ezmekten bahseden AKP şefi,Asker ve polis ile PKK’ye karşı kıyasıya bir mücadeleverdiklerini vurguladı. Erdoğan ayrıca CHP’yi terörekarşı kendilerini desteklememekle suçladı. Daha birkaçgün önce Oslo sürecini sahiplenen Erdoğan, kongredebu konudan özellikle kaçındı. Kürt sorununa dair ortayakonan tek çözüm ise askeri operasyonların yanısıraekonomik büyümeyi anlatan çeşitli veriler oldu.

Kongreden yansıyan ilginç görüntülerden biri iseFederal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’ninkatılımı oldu. Kürt hareketi cephesinden ciddi tepki ilekarşılanan bu durum, işbirlikçi Kürt rejiminin niteliğinide ortaya koydu. Zira Erdoğan, Barzani’yi çağırırken

Oslo tartışmaları yerini yine imha planlarına bıraktı

2 Eylül 2012 / Silivri

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

gerçek sıfatını dahi söylemeyerek “Irak bölge başkanı”biçiminde bir hitap kullandı.

Kongrenin ardından Davutoğlu ile görüşenBarzani’nin Kürt hareketine karşı işbirliği açıklamalarıyaptığı da burjuva basına yansıdı ancak Kürt hareketi buaçıklamaları sayfalarına taşımadı. Bu da konunun burjuvabasının bildik bir çarpıtması olabileceğini akıllara getirdi.

Kürt hareketi Oslo tartışmalarına temkinli yaklaşıyor!

Oslo tartışmalarının düzen cephesinde kapatılmasınarağmen Kürt hareketi cephesinden konuya dairaçıklamalar sürdü. Açıklamaların ortak özelliği ise butartışmalara karşı Kürt hareketinin hayale kapılmadığınınilanı oldu.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık “Öncesamimiyet ve ciddiyet” başlığıyla kaleme aldığı yazıdaBaşbakan’ın Oslo’dan bahsetmesinin sebebinin PKKtarafından köşeye sıkıştırılması olduğunu ifade etti. Bayıkgörüşmeler için samimiyet kriterinin de AbdullahÖcalan’ın sağlık koşullarının düzeltilmesi olduğunusöyledi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan iseröportajında AKP’nin 2009’da PKK’ye savaş ilan ettiğinive Mart 2012’ye kadar PKK’yi yoketmeyi hedeflediğiniancak bugün bunu başaramadığı için çaresiz kaldığınıifade etti. Kalkan Oslo süreci benzeri bir sürecingerçekleşebilmesi için ise “İki koşulu vardır; şiddetidurduracak, İmralı sistemini ortadan kaldıracaksın” dedi.

BDP Eşgenel Başkanı Gültan Kışanak da konuya dairyaptığı konuşmasında güven sorununa vurgu yaptı.

Açıklamalar dikkate alındığında Kürt hareketinin artıkAKP’nin adımlarına ve vaatlerine çok daha temkinliyaklaştığı, geçmiş süreçlere göre yüksek olan moralüstünlüğün de etkisiyle sözünü çok daha üstten söylediğigörülüyor.

Düzenin “yeni” savaş konsepti

Gelişmeler kimi liberal çevrelerde canlanan Oslo vemasabaşı çözüm tartışmalarının hızla rafa kalktığını,özellikle AKP kongresi açıklamalarıyla gösterdi. Erdoğanağzından kin ve nefret saçarak askeri, polisi “teröre karşı”göreve çağırdı, kirli savaşı selamladı. CHP de hızlakendine gelerek savaş konseptini bir kenarından yakalamagayretine düştü.

Kuşkusuz ki düzeni bu kadar zora sokan ve neyapacağını bilmez biçimde bocalamasına sebep olanPKK’nin yürüttüğü mücadeledir. Fiili meşru bir hattayürüttüğü mücadeleyle devleti köşeye sıkıştıran PKKsorunu bir ez daha yakıcı biçimde gündeme taşımıştırancak ortada sorunu çözecek bir irade ve imkan halendaha yoktur. Bu da düzen içi çözüm imkanlarını ortadankaldırmaktadır.

Kürt hareketine destek olacak bir sınıf hareketinineksikliği düşünüldüğünde ise, Kürt sorununun çözümünoktasında mevcudu aşan bir tablonun ortaya çıkması dakısa vadede mümkün görünmemektedir.

KCK duruşmasında gerginlik

124’ü tutuklu 205 Kürt siyasetçinin yargılandığı KCK İstanbul davasına Silivri’de devam ediliyor. Tutuksuz sanıkların kimlik tespiti ve “Ez li virim” yanıtları ile başlayan duruşmada mahkeme heyeti

avukatlardan sözlü talep alınmayacağını, yazılı olarak iletilmesini istediklerini bildirdi. Yargılamada esas olanın tartışma olduğunu belirten avukatlar ise bu durumun engizisyon mahkemelerini

hatırlattığını belirtti. Avukatlar anadilde savunma taleplerini de yineledi. Söz alan tutuklu sanık Aslan İşçioğlu’nun “Kürt halkının felfesinde düşmanlık yoktur. PKK lideri Abdullah

Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılmasını istiyoruz” sözleri üzerine mahkeme heyeti İşçioğlu’nun elindekimikrofonu aldı ve salondan dışarı çıkarılmasını istedi. Avukatlar duruma müdahale ederken salondakiler dealkışlarla mahkeme heyetini protesto etti. Duruşmaya alınmayan ve salona 100 metre uzaklıkta kurulanbariyerlerin ardında bekletilen BDP’liler, mahkemede gerginlik çıkması ve ara verilmesi üzerine dışarı çıkanavukatlar kendilerinin içeri alınması için jandarma komutanı ile görüştükleri sırada barikata yüklendi.Jandarmanın coplarla saldırmasına rağmen BDP’liler barikatı aşarak duruşma binasınan önüne ulaştı vejandarma ablukasında burada beklemeye başladı.

Aranın ardından duruşma salonuna gelen mahkeme heyeti Aslan İşçioğlu’nun “terör örgütü eleşbaşınıövdüğü ve terör propagandası yaptığı”, “mahkemenin huzurunu bozduğu, disiplisizlik yaptığı” gerekçesi ileduruşma salonundan çıkarılması ve 9 Ekim’e kadar gerek olmadıkça duruşmaya alınmaması yönündekikararını açıkladı.

Mahkeme heyeti, Avukat Ercan Kanar’ın da “ısrarla konuştuğu ve mahkeme düzenini bozduğu” gerekçesiile salondan çıkarılması kararını verdiklerini belirterek salonu terk etti.

Duruma tepki gösteren avukatlar ise salonda oturma eylemi yaptı. Avukat Kanar ise jandarma zoruyladışarı çıkarıldı.

Mersin’de tutuklama terörü

“KCK” adı altında 25 Eylül sabahı 6 ilde gerçekleştirilen Mersin merkezli operasyonlarda gözaltına alınan38 kişiden 25’i hakkında 29 Eylül günü tutuklama kararı verildi.

Aralarında BDP Mersin İl Başkanı Musa Kulu, BDP PM Üyesi Hüseyin Şabuk, KESK Genel Meclis ÜyesiSinan Muşlu ve İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi’nin de bulunduğu toplam 38 kişi, emniyettekisorgulamalarının ardından sevk edildikleri Adana’da hakim karşısına çıktı. Adana Bölge Ağır CezaMahkemesi’nde yapılan duruşmada Kürt siyasetçileri, insan hakları savunucuları ve sendika yöneticilerinin dearalarında bulunduğu 25 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Hakkında tutuklama kararı verilen kadınlarKarataş Cezaevi’ne, erkekler de Kürkçüler Cezaevi’ne gönderildi.

Adana’da protesto

Tutuklama terörü Adana İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasıyla protesto edildi. KESK, İHD veHDK tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasında konuşan Güven Boğa, ‘KCK’ adı altında sürenoperasyonlarda her gün onlarca kişinin gözaltına alınarak tutuklandığına dikkat çekerek, bu operasyonlarason verilip, tutuklananların da bir an önce serbest bırakılması çağrısında bulundu.

Çorlu’da BDP binasına saldırı

27 Eylül gecesi 00.30 sıralarında BDP Çorluilçe binasının içine girildi, parti resmi evrakları veeşyaları yakıldı, duvarlar kırıldı.

BDP ve HDK, 29 Ekim Cumartesi günüBelediye Meydanı’nda basın açıklaması yaptı.Basın açıklamasının yapılacağı alan devletinkolluk kuvvetleri tarafından bariyerlerleçevrelendi ve oturan insanlar dışarı çıkarıldı.Bunun üzerine açıklamayı yapacak kitle bututumu kabul etmeyeceklerini, bu koşullardaeylemi BDP binası önünde yapacaklarınısöylemeleri üzerine devletin kolluk kuvvetleribariyerleri açtı.

Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:“Bu saldırıları mahkum ediyor, hiçbir gücün bizimücadelemizin demokratik ve meşruzeminlerinden koparamayacağını ifade ediyoruz.Saldırganların en kısa zamanda yakalanması içinilgili kurumları göreve çağırıyoruz.”

Açıklamanın ardından milletvekili Levent Tüzel bir konuşma yaptı. Eyleme BDSP ve TKP destek verdi. Basın açıklamasının ardından kitle BDP Çorlu ilçe binasını ziyaret etti.

Kızıl Bayrak / Trakya

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, UlucanlarKatliamı’nda şehit düşen TKİP Merkez KomiteÜyesi Habip Gül’ün Helvacı Köyü’ndeki mezarıbaşında gerçekleştirdiği etkinlikle Habip Gül şahsındadevrim şehitlerini andı, Ulucanlar direnişini selamladı.

30 Eylül Pazar günü gerçekleştirilen anma etkinliğiöncesinde Aliağa/Helvacı Köyü’ne geçilip kapı kapıdolaşılarak anmaya çağrı yapan el ilanları dağıtıldı.Yine çağrı amaçlı hazırlanan afişler sokaklarayapılarak, Kızıl Bayrak gazetesinin satışıgerçekleştirildi.

Habip Gül mezarı başında anıldı

Helvacı Köyü girişinde toplanan BDSP’liler HabipGül’ün ailesiyle buluşarak yürüyüşe geçti. Yürüyüşte,üzerinde Habip, Ümit ve Hatice’nin resimlerininbulunduğu “Devrimciler ölmez, devrim davasıyenilmezdir” şiarlı pankart açıldı. Yürüyüş kortejininen önünde Habip ve Ümit’in fotoğraflarının olduğukızıl sancaklar ve orak-çekiçli kızıl sancak taşındı.

Kortejde ayrıca, Ulucanlar şehitlerinin resimleri ileAlaattin ve Hatice’nin resimleri ve BDSP flamalarıtaşındı.

Habip Gül’ün mezarına gelindiğinde anmaprogramı başlatıldı. Programda ilk önce açılışkonuşması yapıldı. Konuşmada, UlucanlarCezaevi’nde yaşanan katliam ve devrimci tutsaklarıngösterdiği görkemli direniş dile getirildi. Ulucanlarkatliamının 13. yılında olunduğu ve katliamınhesabının sorulacağı ifade edildi. Yapılan konuşma ileberaber Habip Gül şahsında tüm devrim şehitlerianısına saygı duruşnda bulunuldu.

BDSP: Sınıf partisinin tohumlarınıHabipler, Ümitler attı

Anmada BDSP adına yapılan konuşmada, devletinUlucanlar katliamını gerçekleştirme amacındanbahsedildi. Katliamın amacına ulaşmadığı, devrimcitutsakların ölümü göze alarak büyük bir direnişgösterdiği vurgulandı. Katliamların, baskılarındevrimci tutsakları yenemediği ve yenemeyeceğisöylendi. BDSP temsilcisi konuşmasına sınıfmücadelesinin sertleştiği bir dönemden geçildiğini,milyonlarca işçi ve emekçinin hayatlarının daha dayoksullaştığını ve cehenneme çevrildiğini söyleyerekdevam etti. Kürt ve Alevi emekçilere dönükasimilasyon, inkar ve imha saldırılarının arttığıbelirtildi. Emperyalist savaşa ve Suriye halklarına karşıyapılacak müdahaleye değinilen konuşmada, tarihselbir dönemden geçildiği, dünyada emekçi isyanlarınınyaygınlaştığı, halkların sokaklara çıktığı bir sürecinyaşanmakta olduğu ifade edildi. Bu tarihsel süreciyakalayan bir sınıf partisi olduğuna işaret edilenkonuşmada bunun tohumlarını Habiplerin, Ümitlerinattığı söylendi. Konuşma, şu sözlerle sona erdi: “BizlerTürkiye devriminin öncüsüyüz. Marks’tan, Lenin’denaldığımız öğretiyle, Ekim Devrimi’nin deneyimiyleTürkiye devrimine hazırlanıyoruz.”

Muharrem Kurşun: Şimdi Habip olunmalı!

BDSP adına yapılan konuşmanın ardından ÖlümOrucu gazisi Muharrem Kurşun söz aldı. Kurşunkonuşmasında Habip Gül’ün söz ve eylem birlikteliğiolan, sorunlarla mücadele eden bir kimlik olduğunusöyledi. Habip’in devrime olan inancından bahsedenKurşun konuşmasını “Şimdi Habip olunmalı”sözleriyle bitirdi. Daha sonra, genç bir komünist

Ulucanlar katliamı ve direnişi üzerine duygularınıifade ederek devrim mücadelesini yükseltme sözüverdi.

Konuşmaların ardından şiirler okundu. Devrimcimarşlarla devam eden anma “Çav Bella” marşınınokunması ve mücadele alanlarında olma çağrısıylabitirildi.

Anma etkinliğinin ardından, Habip Gül’ün kardeşive annesinin mezarına çiçekler bırakıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sol hareket10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Ulucanlar şehidi Habip Gül mezarı başında anıldı!

“Devrim şehitleri ölümsüzdür!”

BDSP: “Sabra davasının takipçisi olacağız!”

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, 3 Ekim günü Büyükçekmece Adliyesi önünde gerçekleştirdiği eylemleSabra davasının takipçisi olacağını ilan etti. 2009 yılında fabrika önünde bildiri dağıtan devrimci işçilere kurşunsaçanlarla, vurulan işçilerin aynı iddianamede sanık olarak gösterildiği iddianamenin teşhir edildiği eylemde,hesabın işçi ve emekçiler tarafından sorulacağı haykırıldı.

Basın açıklaması “Dün; işçilerin üzerine ateş açtığını kabul eden Zeki Tekin’i serbest bırakan mahkeme,saldırıyı protesto eden işçileri tutuklamıştı... Bugün; yaralanan işçiler, saldırgan Zeki Tekin ile birlikte aynısuçtan yargılanıyor... İşte Sabra davası, işte burjuva hukukun adaleti!” sözleriyle başladı.

Basın açıklamasında mahkemenin üç yıl boyunca davayı açmayıp dosyayı bekletmesine rağmen herhangibir delil toplamadığı, bugün ise üç satırlık iddianame ile silahla yaralanan işçilerin de davaya eklendiği ifadeedildi. Yaşananın burjuva hukukuna dahi sığmadığı belirtilerek yaşananın “hukuk terörü” olduğu vurgulandı.Açıklamada ayrıca, silahla yaralanan Tahsin Alıcı’nın hala sağlık sorunları yaşadığı da hatırlatıldı.

Basın açıklamasının ardından Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Avukat Gökmen Şahin söz aldı. Şahindavanın önemini vurguladıktan sonra, davanın takipçisi olacaklarını ifade etti. Geçtiğimiz aylarda Esenyurt’taşantiye çadırında yanarak ölen işçileri hatırlatarak işçilerin tersanelerde fabrikalarda katledildiğini, hak veadalet isteyen işçilerin ise yargılandığını söyleyen Şahin, ÇHD olarak işçi sınıfının, işçilerin, emekçilerinhaklarını korumaya ve savunmaya devam edecekleri vurgusuyla konuşmasını tamamladı.

2009 yılında Sabra Tekstil önündeki eylemde gözaltına alınıp tutuklanan Melek Can ise, o dönemyaşananları anlattı. Can konuşmasına gözaltı sürecini aktararak başlarken ve mahkemede tutuklanmalarısırasında polislerin savcı ve hakimlerle kurduğu diyalogları teşhir etti. Can, adliye önündeki polisleri göstererek“Polisler, mahkemeler bizim dostumuz değildir. Bizim dostumuz işçi sınıfıdır” dedi. Can sözlerini “Yaşasınişçilerin birliği, halkların kardeşliği!” sloganıyla bitirdi.

Eylem boyunca “İşte burjuva hukukun adaleti!”, “Kahrolsun burjuva mahkemeleri!”, “Patron vuruyor,mahkeme koruyor!” sloganları sık sık atıldı.

Eylem, BDSP adına davanın takipçisi olunacağı, polis ve hukuk terörünü teşhir etmeye devam edileceğibelirtilerek 22 Ocak 2013 günü görülmeye başlanacak Sabra davasına çağrı yapılarak bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

“Sekiz aydır yetki bekleyen işyerlerimiz var”, “Topluİş Sözleşmesi yapma yetkisini alamıyoruz”, “Pazarlıkmasasına oturamadığımız için ücretlerimize zamalamıyoruz”, “Bazı işverenler yetkiniz yok diyerek iş yeritemsilciliklerimizi kapatıyor. İşçilerimiz sendikasızkalıyor, örgütsüz kalıyor”...

Bu cümleler 14 Eylül 2012 tarihinde Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığı önünde Türk-İş tarafındandüzenlenen “kitlesel basın toplantısı”nda ihanet çetesininşefi Mustafa Kumlu tarafından sarf edilmişti.

Türk-İş yönetiminin “eylem” kelimesi yerine“kitlesel basın toplantısı” ifadesini kullandığı bu etkinliğiise, 20 Eylül günü dinci-gerici AKP hükümetinin şefiTayyip Erdoğan’la kapalı kapılar ardında gerçekleşengörüşme izledi. Bu görüşmeden çıkan sonuç, ağlamaklıcümlelerin arkasında hükümete ve sermayeye yalvarmaniyetinin yattığını doğruladı. İşçi sınıfının ekmeğine kan doğrayan sendikal korucularbaraj ve yasakların korunması konusunda hükümet vesermayeyle anlaştı. Hükümetle sermaye örgütleri(TOBB, TİSK) ve işçilerin sözde temsilcileri (Türk-İş,Hak-İş) arasında varılan kirli mutabakat, sınıfı teslimalma ve örgütsüzleştirme hamlesinin önemli bir adımıolarak taraflarca onaylandı.

Kapalı kapılar ardında kirli mutabakat

Hava işkolundaki grev yasağına karşı kıllarınıkıpırdatmayan ihanet çeteleri ise, toplu sözleşme ve grevhakkının tırpanlanması anlamına gelen mutabakata tamdestek vererek sınıf işbirlikçisi çizgilerine yeni bir halkaeklediler. Kitle ve sınıf hareketinin zayıflığındanyararlanan sermaye örgütleri, hükümet ve onlarınkorucusu sendikal çeteler son derece usta birmizansenden eşsiz bir ihanet tablosu çıkardılar. 8 ayboyunca istatistikleri yayımlamayarak, kıdem tazminatıve esnek çalışma gibi planlar karşılığında sendikalarlayetki pazarlığı yapan, ihanetçi çetelere el etek öptürensermaye temsilcilerinin, kıdem tazminatının gaspı,Ulusal İstihdam Stratejisi gibi başlıklar konusunda biranlaşma sağlayıp sağlamadığı konusunda henüz net birsonuç yansımış değil. Fakat bütün bu konular üzerindensendika ağalarının koltuklarını sağlama alma karşılığındabir dizi hak gaspına onay verdiklerini düşünmek içinbirçok veri mevcut.

Koltuklarını korudular

Ruhlarını sermayeye satmış olan sendikal ihanetçeteleri, böylelikle koltuklarını 4 sene daha korumayıgarantilediler. Toplu İş İlişkileri Yasası’nda yapılacak düzenlemeyleişkolunda ana (nihai) baraj yüzde 3 olacak, bir geçişsüreci olarak da bu baraj ilk dört yıl için yüzde 1, dahasonraki iki yıl için ise yüzde 2 şeklinde uygulanacak. Yasa uygulanmaya başlandığında %1 barajıyla 10sendika, %2 barajıyla 13 sendika, %3 barajıyla 6 sendikabaraj altında kalacak. Yani toplu sözleşme yetkisi olanmevcut sendikaların yarısından fazlası, 6 milyon 298 binkişiyi temsil eden 29 sendika toplu sözleşmeyapamayacak.

8 sektörde tek sendika egemenliği kurulacak ve 2milyon 868 bin sigortalı işçi (yani %26’sı) tek sendikayaüye olmak zorunda kalacaklar. Sermaye işbirlikçisisendikaların egemenliğini kuvvetlendirecek kukla birsendikal düzen, sınıfın içten fethedilme stratejisinin en

yalın biçimde hayata geçirilmesinin aracı haline getirildi.

Sınıfı teslim alma adımları

Büyük bir suskunlukla geçirilen yaz döneminde adımadım döşenen ihanet taşları gelinen noktada örgütlenmeve mücadeleye darbe anlamına gelen büyük bir duvaradönüşmüş oldu.

Ancak bu duvar, önümüzdeki süreçte sınıfınayaklarına takılacak yeni bir pranganın da işaretiniteliğinde.

Şimdi sırada, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarındankıdem tazminatı hakkının fona devir yoluyla gaspından,Ulusal İstihdam Stratejisi’ne kadar yoğun bir saldırıdalgası sermaye cephesinin önünde duruyor. Barajlarkonusunda varılan mutabakatın özünü de tam da busaldırı planları oluşturuyor. Bu planların sorunsuz birbiçimde hayata geçirilmesinin yolu ise örgütlülüklerintasfiyesinden geçiyor. Zira, Türk Metal çetesinin şefi veTürk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak’ın, kıdemtazminatının gaspına dair gösterilen tepkileri de hedefalan “Hükümetin getirdiği fona karşı olursanız işçi sizitepeler” sözleri sendikal bürokrasinin uğursuz rolünüortaya koyuyor.

Bu saldırıların hayata geçirilmeye çalışılacağısüreçte, sendikal alanın Hak-İş’leştirme operasyonununbir parçası olacağından da kuşku duymamak gerekiyor.Nitekim, varlık nedeni sermayeye ve gerici rejimehizmet olan bu çeteler, sınıfın uğrayacağı hak gasplarıkonusunda zerrece bir kaygı taşımıyorlar. Bunun daötesinde bu işbirlikçi çetelerin kendi sendikalarının yokolup gitmesiyle de bir dertleri bulunmuyor. Eğer böyleolmuş olsaydı, önümüzdeki dönemde enerji, belediyeler,şeker, tarım, liman ve karayolları gibi bir dizi işkolundaözelleştirme ve sendikal örgütlenmenin tasfiyesi gibisaldırılar karşısında halihazırda ivmelenen bir mücadelesüreci olurdu. Ya da örgütlenmenin önüne konulanengeller ve barajlara onay vermek yerine hesap soran birçizgide hareket edilirdi.

Kukla bir sendikal düzene doğru

Baraj konusunda sermayeyle sağlanan anlaşma,özellikle Türk-İş çetesi için bulunmaz bir nimet oldu.İşkolu barajı ve sendikaya üyeliklerde noter şartınınkaldırılmasını istemediği öteden beri bilinen Türk-İşhainleri aldıkları yüzbinlerce aidat üzerindensürdürdükleri saltanatlarının sürmesi için biraz dahazaman kazandılar. Tıpkı sermaye iktidarı gibi onlar dasınıf mücadelesinin birleşik-militan bir hattakaymasından ölesiye korkuyorlar. İşte, kapalı kapılarardından yürütülen hain planların arkasında böyle birideolojik korku yatıyor. Diğer yandan, her ne kadarbürokratik bir zemine sahip olsalar da yer yer “ileri”veya mücadeleci görünümler sergileyen çeşitlisendikaların tasfiyesinin taşları da bu son hamleyledöşendi. Diğer bir deyişle, militan, mücadeleci, devrimcisendikal anlayışların ortaya çıkmasının önünü kesmekiçin sermaye cephesi kritik önemde bir adım attı.

Özetle, hükümet-sermaye-sendikal korucularınoluşturduğu şeytan üçgeninin yürüttüğü uğursuz plansorunsuz biçimde işliyor. Geriye ise, bu oyunu bozacakfiili-meşru bir hatta birleşik-militan bir sınıf ve kitlehareketi yaratmanın yakıcı ihtiyacı kalıyor.

D.Umut

Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu...

Aliağa’da mücadele sürüyor...İzmir’de Aliağa Belediyesi bünyesindeki taşeron şirketlerde çalışan işçilerin örgütlenme mücadelesi

sürüyor. Taşeron sisteminin çözümü için mücadele edeceklerini açıklayan işçiler Aliağa Belediye Başkanı Turgut

Oğuz’a verdiği sözleri yerine getirmesi çağrısında bulunuyorlar. Aliağa’dan bir taşeron işçisi, 400’e yakın işçinin yürüttüğü örgütlenme mücadelesini gazetemize anlattı: 3 senedir örgütleniyoruz, sendikalı olmayı düşünüyoruz. Sendikalı olmak anayasal hakkımız. Aliağa

Belediye Başkanı da seçim öncesinde iş güvencesi ile ilgili vaatler vermişti. Bunlar yerine getirilmedi. İşçiler deverilen sözlerin tutulmadığını görünce örgütlenip yönetimin karşısına çıktı. Taleplerini yineledi. Taşerondüzeninin kölelik düzeni olduğunu söyledi, iş güvencesi ve sendikal haklardan bahsetti. Ama bugörüşmelerden sonuç çıkmadı. 3 yıldır örgütlüyüz, fiili anlamda tanımıyorlar. 2 ay sonra 4 ayrı taşeron şirkete,4 ayrı birimi yeniden ihaleye çıkarıyorlar. Biz de bu yeni gelişme karşısında buna izin vermeyeceğimizi,sendikalı olmanın anayasal bir hak olduğunu her fırsatta dile getireceğimizi yineledik.

Karşılığında bir sonuç çıkmayınca işçi arkadaşlarımızla toplantılar yaptık ve birarada eylem kararı aldık. Veilk uyarı eylemimizi 25 Eylül günü öğle yemeği paydosunda 12.00-13.00 arasında, Aliağa DemokrasiMeydanı’nda ekmek-soğan yiyerek gerçekleştirdik. 1 saat süren eylemin yarım saatlik bölümünde oturmaeylemi gerçekleştirdik.

Taleplerimiz yerine gelmiyorsa eylemlerimize devam edeceğimizi açıkladık. 2 ay sonra yapılacak olanihalede, Demokrasi Meydanı’nda daha güçlü bir katılımla olacağımızı anlattık. Belediye Başkanı bizdenrandevu talep etti. Hala görüşme olmadı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Yaklaşık 30 yıldır Tek Gıda-İş Sendikası’nın örgütlüolduğu Elit Çikolata fabrikasında geriye dönük mesaiücretlerini istedikleri için işten atılan işçiler fabrikaönünde direnişe başladı.Toplu iş sözleşmesinde, ‘mesaiücretleri %100 ödenir’ ibaresi bulunduğu halde çalışanişçilerin mesai ücretleri %50 üzerinden ödendiği içinişçiler geriye dönük mesai ücretlerini talep ettiler. İştenatılan işçiler ilk olarak 2 işçinin işten çıkartıldığını dahasonra 5 işçinin de işten çıkartılmasıyla toplam 7 işçininişten atıldığını ifade ettiler.

Elit işçileri direnişte

Elit işçileri bu haksızlık karşısında sessiz kalmayıphakları ve onurları için direnişe geçtiklerinivurguluyorlar. Direnişçi işçiler Elit patronunun elinde,işten atılması planlanan 30 işçinin daha listesi olduğunuancak kapı önündeki direnişten kaynaklı iştenatılmaların bekletildiğini ifade ediyorlar.

Elit işçileri: ‘Tek Gıda-İş Sendikası’ndan bir ihanet belgesi daha’

Direnişe geçen Elit işçileri sendikanın işçilerdenhabersiz bir şekilde sahte protokoller imzalayarakişçilerin haklarını gasp ettiğini ifade ediyorlar. PatronTanıl Küçük ile Tek Gıda-İş Sendikası yönetimininaralarında kirli pazarlıklar olduğunu söylüyorlar. Atılanişçiler, işten atıldıktan sonra sözde ‘mücadeleci’sendikacı Mustafa Türkel’in direnişe geçileceği haberinialınca işçilere telefon açarak Elit patronu Tanıl Küçük’üüzmemek gerektiği yönünde ifadeler kullandığını ifadeediyorlar. Direnişçi işçiler, “Elit patronuna da, patronlaişbirliği içerisinde olan sendika yönetimine karşı damücadelemizi sonuna karşı sürdüreceğiz” dediler.

Elit Çikolata işçileri süreçle ilgili sorularımızıyanıtladılar.

- Ne zamandır Elit Çikolata’da çalışıyorsunuz,firmadaki çalışma koşullarından bahsedebilir misiniz?

Çağdaş: 2004’ten beri (yaklaşık 8 yıldır) drajebölümünde çalışmaktayım. Çalışma saatleri çok uzun.Sabah 08.00’den akşam 20.00’e kadar 12 saatçalışıyoruz. Fabrika yönetimi üretimi arttırabilmek içinçalışan işçiler üzerinde yoğun baskı uyguluyor. Dinibayramların öncesinde neredeyse 2 ay boyunca pazargünleri de dâhil olmak üzere her gün zorunlu olarakçalıştırılıyoruz. İzin günlerinde işe gelmediğimiz zamanişten atılma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyoruz.

Aydın: Altı yıldır çalışmaktayım bu işyerinde. ElitÇikolata’da çalışma saatleri çok uzun olduğu gibi bir depsikolojik baskı yaparak çalışan işçileri yıpratıyorlar.Öyle ki biz hasta olduğumuzda bile zar zor izinveriyorlar.

- Mücadele ve örgütlenme süreciniz nasıl başladı,hangi taleplerle yola çıktınız?

Çağdaş: İmzalanan sözleşmeye göre mesaiücretlerini %100 üzerinden almamız gerekirken, mesaiücretleri bize %50 üzerinden verilmekteydi. Biz debuna, işyerindeki işçi arkadaşlarımız ile karşı çıkmayabaşladık ve mesai ücretinin %100 üzerinden verilmesinitalep ettik. Fakat fabrikanın yönetimi bizim butalebimizi hep erteledi ve geciktirip unutturmaya çalıştı.Patron isteklerimizi ciddiye almadı. Bunun üzerine biz

de işçi arkadaşlarla birlikte fabrikaya geriye dönükalacaklarımız üzerinden ihtar çektik.

Aydın: Biz birtakım haksızlıklara karşı çıkıyordukve bu yüzden de hep farklı bölümlere sürülüyorduk.Böylelikle, işten kendi isteğimizle çıkmayazorluyorlardı. Biz de birkaç öncü işçi arkadaşla birliktehaklarımızı talep etmeye başladık.

- İşten çıkarılma süreciniz nasıl gelişti?Çağdaş: İhtar çekmemizin ardından patron Tanıl

Küçük fabrikada toplantı yaptı. Toplantı sırasında “Benkimseye %100 üzerinden mesai ücreti vermem” dedi.Biz de %100 mesai ücretlerimizi ve geriye dönük olanödeneklerimizi alacağımızı, bunun için ne yapılmasıgerekiyorsa her yol ve yöntemi kullanacağımızısöyledik. Bunun üzerine toplantı sırasında da patrondanhaklarımızı istediğimiz için işten çıkartıldık.

Aydın: İşten atılma nedenimiz, talep ettiğimiz geriyedönük ücretlerimizin ödenmesi için patron TanılKüçük’le tartışmış olmamızdır. Hatta işyerinde çalışandiğer işçi arkadaşların tepki vermemesi için bizi ilkolarak Kasımpaşa’daki fabrikaya sürgün ettiler veçıkışımızı orada gerçekleştirdiler.

- Patronun işten atma saldırısı karşısındasendikanın tutumu ne oldu?

Çağdaş: Sendika bize sahip çıkmadığı yetmezmişgibi bir de patron ile işbirliği yaparak bizim hakkımızdasavcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Neymiş efendimsendika işçileri sattı demişiz. Sendikanın patronla olankirli anlaşmalarını ve sahte protokollerini açığaçıkardığımız için sendika da patronla işbirliği yaparakbizi karşısına aldı.

Aydın: Sendikanın fabrikadaki varlığı bile tartışmalıaslında. Çok az sayıda işçinin sendikada üyeliği var vebu işçiler sendika tarafından hiçbir şekildebilinçlendirilmiyor. Sendikanın tutumu işçiden yana

değil, sanki haklı olan patronmuş gibi patronu bize karşısavunuyor. Patron Tanıl Küçük’ün elinde 30 işçininlistesi varmış ve bu işçileri de çıkartmakla tehdit ediyorbuna karşı da sendikanın aldığı hiçbir tutum yok. Hattabizim direnişe geçeceğimizi duyduklarında bizi arayıppatronu üzmemek gerektiğini söylediler.

- İlerleyen süreçte mücadelenizi nasılsürdüreceksiniz?

Çağdaş: Hukuki süreci başlattık. Fiili olarak ise kapıönünde direnişimizi sürdüreceğiz. Bizi kapı önünekoydukları için ve bize destek veren işçiarkadaşlarımızın da işten çıkartmalarına engel olabilmekiçin direnişi etkili bir şekilde sürdürmeye devamedeceğiz. Yanı sıra içerde çalışan arkadaşlarla iletişimikoparmayarak içerde de örgütlenmeye çalışacağız.Patron Tanıl Küçük’ün başkanlığını yaptığı İSO önündeeylemler yapmıştık, bu tarz eylemleri de sürdürmeyedevam edeceğiz.

- Direnişçi işçiler olarak gazetemiz aracılığı ileEsenyurt, Kıraç, Hadımköy, Haramidere,Beylikdüzü’nde sanayi havzalarında çalışan işçi veemekçilere ne söylemek istersiniz?

Çağdaş: Biz burada sadece haklarımız için değil,aynı zamanda onurumuz için direniyoruz. Tüm işçi veemekçilere de haklı mücadelelerinden vazgeçmemeleri,onurları ve gelecekleri için mücadele etmelerini tavsiyeediyorum. Maddi olarak hiçbir şey elde edemesek debizler için onurun her şeyden önce geldiğinidüşünüyorum.

-Aydın: Patrona ve patronla birlikte hareket edensendikaya karşı direnişimizi çeşitli eylemlerle devamettireceğiz. Bütün emek dostlarının da direnişimizedestek vermesini talep ediyoruz.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Elit Çikolata’da işten atma saldırısı

Koşuyolu’nda iş bırakma

Kartal’da Koşuyolu Hastanesi’nde Dev Sağlık-İş Sendikası İşyeri Temsilcisi Ziya İncedere’nin Bayrampaşa’dabaşka bir hastaneye sürgün edilmesine sağlık işçileri 2 Ekim sabahı iş bırakarak yanıt verdi.

İncedere’nin, “Bayrampaşa Hastanesi’nde görevlendirme” adı altında sürgün edilmesini protesto edenDev Sağlık-İş üyeleri örgütlülüklerine sahip çıktı.

Hastanenin 7 yıllık işçisi İncedere daha önce de Tekel işçilerine destek eylemine katıldığı için iştençıkarılmış ancak 35 günlük direnişinin ardından yeniden işe alınmıştı.

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Geçtiğimiz yıl 53 işçinin iş cinayetine kurban gittiğiEylül ayında bu yıl 83 işçi sermayenin kar hırsınınkurbanı oldu. Uzun ve yoğun çalışma saatleri,alınmayan önlemler, denetimsizlik ve kar hırsı inşaattantarıma, madenden enerjiye kadar birçok sektörde işçiölümlerine neden oldu.

Eylül ayı iş cinayetleri raporunu açıklayan İstanbulİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 83 işçininölümünün, gerçekleri bir kez daha gözler önüne serdiğideğerlendirmesinde bulundu. Raporda, sağlık alanındayaşanan iş cinayetleri öne çıkarıldı.

Sağlık alanında örgütlü İstanbul Tabip Odası, DevSağlık-İş ve SES’nin katılımıyla Çapa Tıp Fakültesi’ndegerçekleştirilen eylemde asistan hekim MustafaBilgiç’in Kırım Kongo Kanamalı Ateşi olan birhastasını tedavi ederken eline iğne batırıp, hastalığınkendisine bulaşması sonucu hastalanarak hayatınıkaybetmesi olayındaki asıl sorumluluğun çalışmakoşulları ve izlenen politikalar olduğu belirtildi.

Dev Sağlık-İş üyesi sağlık işçileri, Enerji Sen üyesiBEDAŞ işçileri ve Hava-İş’in yanısıra çeşitli emek-meslek örgütlerinden temsilci ve üyelerin katıldığıeylemde konuşan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof.Dr. Taner Gören, yaşanan bu ölümlere artık iş kazasıdeğil iş cinayeti dediklerini belirtti. Gören, AKP’nin 10yıldır sağlık alanında yürüttüğü politikaların çözümgetirmediğini söyledi. Doktorların da sağlık ortamındanve verilen sağlık hizmetinden memnun olmadıklarınıifade eden Gören, iş cinayetlerinin durdurulması içinacil eylem planı çağrısında bulundu.

Dev Sağlık-İş Genel Sekreteri Gürsel Kaya da,sağlıkta taşeronlaşmaya dikkat çekerek “çok iş çokpara” mantığını eleştirdi.

Eylemde söz alan SES Aksaray Şube BaşkanıErsoy Adıgüzel ise, Davutapaşa ve OSTİMpatlamalarında yaşanan işçi ölümlerini hatırlatarak buölümlerin nedeninin kar hırsı olduğunu belirtti.Adıgüzel, birlikte mücadele çağrısı yaptı.

Dev Sağlık-İş üyesi taşeron işçileri adına konuşanEmine Ermiş, Çapa’daki çalışma koşullarındanbahsetti. Taşeron köleliğine dikkat çeken Ermiş,yaşadıkları sorunların ortak olduğuna ve mücadeleninde ortak verilmesi gerektiğine dikkat çekti.

Konuşmaların ardından SES, Tabip Odası ve DevSağlık-İş adına ortak açıklamayı Asistan Dr. FerayKaya okudu. Samsun OMÜ’de Asistan Dr. MustafaBilgiç’in ölümüne değinilen açıklamada, aralıksız 33saat çalışmanın ve haftalık 120 saate varan çalışmanınyarattığı sonuçların kaza veya hata olarakdeğerlendirilemeyeceği söylendi.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin Eylül ayıraporu Asistan Dr. Coşkun Canıvar tarafındanokundu.

Rapora göre, inşaat, mevsimlik tarım, maden veenerji sektörlerinde neredeyse birbirinin kopyası işcinayetleri yaşandı. Eylül ayında inşaatlarda 23,mevsimlik tarımda 18, maden ve enerji sektörlerinde ise8’er işçi ölümü yaşandı. Eylül ayında tespit edilen 83 işcinayetinde 6’şar ölüm Ankara ve Çankırı’da; 4’er ölümise İstanbul ve Konya’da yaşandı.

Raporda ayrıca, sağlıkta çalışma koşullarının canaldığı söylendi. Samsun 19 Mayıs ÜniversitesiHastanesi’nde görevli Acil Asistanı 26 yaşındaki Dr.Mustafa Bilgiç’in ölümünün “hata değil iş cinayeti”olduğunun altı çizildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eylül ayında iş cinayetlerinde 83 ölüm..

İş cinayetleri sürüyor...

Okul inşaatında iş cinayeti İstanbul Sarıyer’de bir okul inşaatı işçilere mezar oldu. İstinye Altınordu Caddesi üzerinde yapımı devam

eden Ufuk Okulları’na ait ek hizmet bina inşaatında meydana gelen çökme sonucu beton bloklar altındakalan 3 inşaat işçisi öldü, 1 inşaat işçisi de yaralandı. Yaralı işçiler, ambulansla İstinye Devlet Hastanesi’nekaldırıldı.

Güvenlik görevlileri, basın ve halkın olay yerine yaklaşmasını engellemeye çalıştı. Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı Sevgi Atalay ise, inşaatın yapıldığı arazinin Vakıflar’ın sorumluluğunda

olduğunu iddia ederek sorumluluğu Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne atmaya kalktı.

Erzurum’da iş cinayetiErzurum’da kanalizasyon bakım çalışması sırasında metan gazı sıkışmasından dolayı patlama meydana

geldi. Patlamayla birlikte göçük oluştu. Metan gazından zehirlenen 1 işçi öldü, 4 işçi de tedavi altına alındı.Çaykara Caddesi’nde Vakıflar İş Merkezi’nin kanalizasyon suyunu bağlamak için kanala girdikten bir süre

sonra metan gazından zehirlenen Ömer Keleş adlı işçi, Atatürk Üniversitesi Yakutiye Araştırma Hastanesi’ndeyapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı.

Mermer ocağında iş cinayetiBurdur’da Kavaklıçeşme mevkisindeki mermer ocağında çalışan işçi Ali Esen (35), öğle yemeği için

yemekhaneye giderken kestirme yol olarak mermer molozlarının üzerinden geçmek istedi.Bu arada kaymaya başlayan molozlar, Ali Esen’in üzerine düştü. Arkadaşları tarafından ocakta kullanılan

kepçeyle taşların altından çıkarılan Esen, olay yerine çağrılan 112 Acil Servis ekipleri tarafından ağır yaralıolarak Burdur Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Esen, yolda hayatını kaybetti.

Cansel Malatyalı açlık grevinde!

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Genel Merkezi önünde 230 gündür oturma eylemi yapan CanselMalatyalı işe geri dönme talebinin görmezden gelinmesi ve direnişinin karalanmasına karşı başlattığı açlıkgrevini kararlılıkla sürdürüyor.

Malatyalı’nın kararlı direnişi sürerken ilerici mimar, mühendis ve şehir plancıları da Malatyalı’yı yalnızbırakmıyor. Cansel Malatyalı’ya, 30 Eylül Pazar günü TMMOB üyesi mühendis, mimar, şehir plancılarındandestek geldi.

Ankara ve İstanbul’dan gelen üyelerin katılımıyla yapılan ziyarette “Cansel Malatyalı yalnız değildir, çözümistiyoruz!” pankartı açıldı.

İMO önünde okunan açıklamada, üyelerinin ve ilerici, devrimci kamuoyunun çözüme yönelik tümçağrılarına kulak tıkayan İMO yönetiminin emek düşmanı tutumunu tüm pervasızlığıyla sürdürdüğü söylendi.

Malatyalı’nın sağlığı ile ilgili yaşanabilecek herhangi bir sorunda sorumluluğun, tüm çözüm yollarınıtıkayan İMO yönetimi ile ona destek çıkan siyasal unsurlar olacağı hatırlatıldı.

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

İşten atmalara, güvencesiz, sendikasız çalışmayakarşı Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde direnişegeçen Muharrem Subaşı, İzmir Senkromeç önündekidirenişinde 70’li günlere yaklaştı..

Direnişin 60. gününde (28 Eylül) Senkromeçişçilerinin iş çıkışında, fabrika önünde bir etkinlikgerçekleştirildi.

Eylemde “Galvaniz, Hey Tekstil, Kiğılı, CanselMalatyalı. İzmir Senkromeç direniyor. Direnenişçiler kazanacak!” şiarlı ozalit açıldı.

“Direnmek yaşamaktır! Yaşamak direnmektir!”

Basın açıklamasını okuyan Muharrem Subaşışöyle konuştu:

“Bugün Kiğılı, Hey Tekstil, Güven Elektrik,Taşgök Galvaniz, Ankara’da İMO’ da işten çıkartılanCansel Malatyalı ve benim ikinci ayını dolduran

direnişim, patronlara karşı bir meydan okumaanlamına geliyor. Bizler gerektiğinde tek kişi deolsak ‘koyun olmadığımızı’ gösteriyor geride kalanbinlerce işçiye duruşumuzla başka bir seçeneğin deolduğunu gösteriyoruz.”

Subaşı direnişin önemini vurgularken “Direnmekyaşamaktır! Yaşamak direnmektir!” dedi.

Açıklama boyunca yoldan geçen işçi servisleri vearaçlar korna çalarak destek verdi. Açıklamanınardından Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu tek kişilikbir oyun sergiledi. Daha sonra Çiğli İşçi Kültür Eviçalışanlarından ve Müzisyenler Derneği’nden gelenemek dostları müzik dinletisi verdi.

Etkinliğe BDSP, Mücadele Birliği Platformu,DİH ve İzmir Müzisyenler Derneği destek verdi.İzmir Senkromeç patronu ise, işçilerin servis kalkışsaati dolmadan, apar-topar servislere bindirilerekuzaklaştırılmasını sağladı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Kiğılı önünde eylemlersürüyor

Kiğılı fabrikasında keyfi gerekçelerle işten atılanDidem Sorhun direnişini Kiğılı mağazalarının önündegerçekleştirdiği eylemler ve boykot çağrısıylasürdürüyor.

Didem Sorhun, 29 Eylül akşamı Kiğılı’nın Taksimİstiklal Caddesi üzerindeki mağazası önündeeylemdeydi. “İşimi geri istiyorum!” şiarlı pankartınaçıldığı eyleme direnişteki HEY Tekstil işçileri dedestek verdi.

Eylemde basın açıklamasını okuyan Sorhun,patronun direnişten korktuğunu ve son olarakkendisini “Kiğılı çalışanı olmadığı halde eylemyaptığı” gerekçesiyle dava açmakla tehdit ettiğiniifade etti.

Kiğılı işçisinin açıklamayı okumasının ardındanmağaza önünde oturma eylemine geçildi. Eylemboyunca sloganlarla Kiğılı protesto edildi.

Oturma eylemi sırasında HEY Tekstil işçisi de sözaldı. Direnişçi işçi HEY Tekstil işçilerinin maruzkaldığı sömürüyü aktararak Aynur ve SüreyyaBektaş’ın işçileri mağdur ettiği ifade edildi. Aynur veSüreyya Bektaş’ın AKP hükümeti tarafındankollandığını, Roseteks ve Kiğılı patronlarının dakollandıkları için bu kadar rahat hareket ettikleriniifade etti.

Caddeden geçen emekçiler eyleme alkışlarladestek verirken yoldan geçenlere bildiriler dağıtıldı.

Boykot çalışması Bakırköy’de

Didem Sorhun’un, işçi düşmanı Kiğılı’ya karşıbaşlattığı boykot kampanyası 2 Ekim günüBakırköy’e taşındı.

Daha önce Kiğılı’nın bulunduğu YenibosnaAirport AVM ve Sefaköy Armonipark AVMçevresinde gerçekleştirilen sticker çalışmasıBakırköy’de de gerçekleştirildi. “İşçi düşmanıKiğılı’ya boykot, direnişe destek!” yazılı stickerlarKiğılı mağazasının bulunduğu Carousel AVM veCapacity AVM çevresine yapıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

“Direnmek yaşamaktır!”

Direnişçi işçiler Taksim’deydi!Direnişçi işçilerin Taksim’de düzenledikleri

yürüyüş 6. haftasını geride bıraktı. 29 Eylül akşamı,Taksim Tramvay Durağı’nda toplanılmasıylabaşlayan eylemde HEY, Roseteks, Cansel Malatyalı,BEDAŞ, Kiğılı, Darkmen işçileri pankart ve dövizlertaşıdılar. Yürüyüş boyunca eylemdeki direnişlerinsüreçleri ve mücadeleleri üzerine konuşmalaryapıldı.

Ayrıca İstiklal Caddesi üzerindeki Kiğılımağazasının önünden geçilirken bir süre durularakKiğılı işçisinin yalnız olmadığı haykırıldı.

Galatasaray Lisesi önünde yapılan basınaçıklamasını HEY Tekstil direnişçisi bir işçi okudu.Açıklamada direniş süreçleri ve kaçıncı günegeldikleri aktarıldıktan sonra ortak eylemin dışındada süren direnişler olduğu ifade edilerek THY,Texim, Bilgi Üniversitesi, Elit Çikolata, GüvenElektrik direnişleri selamlandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Sınıf hareketiSayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

İşçilerin Birliği Derneği, 30 Eylül Pazar günüdüzenlenen açılış etkinliğiyle Gaziosmanpaşabölgesindeki işçilere mücadele çağrısı yükseltti. Tekstil,metal, matbaa gibi çeşitli işkollarında çalışan işçilerinkatıldığı etkinlikte, bölgedeki çeşitli fabrikalarda direnişdeneyimi yaşamış öncü işçiler de yer aldı. Etkinliğe,ART Aksesuar, PTT, Ontex, İlbek Tekstil ve Me-HaTekstil direnişçileri de katıldı.

Açılış etkinliğinde ilk konuşma, dernek yönetimindeyer alan eski bir ART işçisi tarafından yapıldı.Konuşmada, sermayenin saldırılarının arttığı bir süreçteböyle bir derneğin kurulduğu belirtilerek yaşamın heralanında örgütlü olunması gerektiği ifade edildi.Kendisinin de çalıştığı ART fabrikası üzerindenbölgedeki sömürü ve kölelik dayatmalarına değinen ARTişçisi, sigortasız çalışmanın, düşük ücretlerin yoğunolduğunu ve esnek çalışmanın dayatıldığını aktardı.Derneğin olduğu binada dahi kiralık işçi bürosununbulunduğunu belirterek kölece çalışmanın her yerdearttığı vurgulandı. Derneğin böyle bir bölgede mücadeleiçin kurulduğu ifade edilerek işçi havzalarındamücadelenin büyütüleceği söylendi.

Ortadoğu’da emperyalist planların yapıldığı birsüreçte “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarınındaha çok önem kazandığı vurgulandı.

İşçilerin Birliği Derneği’nin böyle bir örgütlenme vemücadele için kurulduğunu söyleyen dernek temsilcisi,mücadelenin önemine dikkat çekerek şu sözlerlekonuşmasını bitirdi: “Ya tamamen örgütlü mücadeleedilerek bizden çalınanları geri alacağız ya da sermayedünyada daha da köleliliği arttıracak.”

İşçi sınıfının rolü vurgusu...

BDSP temsilcisi ise, sermayenin saldırıları karşısındamücadele görevlerine vurgu yaparak “İşçi sınıfıburjuvaziye karşı kendi kimliğiyle çıktığında zaferikazanabilir.” dedi. Konuşmasına, “Bunu 1917 EkimDevrimi’yle gösterdiler” diyerek şöyle devam etti:“Bizler hayalperest değiliz. Bilimsel temellerde yol

alındığında mücadelenin kazanacağını biliyoruz. İşçilerinBirliği Derneği böyle bir bakışla kuruldu.” Temsilci konuşmasını bu derneğin işçi sınıfının özörgütlülüklerine ve taban örgütlülüklerine zemin olmakiçin kurulduğunu belirterek sürdürdü.

Bu derneğin Gaziosmanpaşa gibi sömürünün yoğunolduğu, iş kazalarının yaşandığı bir bölgede kurulduğunadikkat çekilen konuşmada “Emeğiyle bu dünyayı varedenlerin olduğu bir bölgenin ortasında dernek açıldı.Topkapı’dan Elmabahçesi’ne kadar tüm bölgedekiişçilerin mücadelesi için önemli bir mevzi kuruldu”denildi.

Emperyalistlerin sömürü çarklarını bozmak, işçisınıfının iktidarını kurmak için mücadeleninyükseltilmesine vurgu yapılan konuşmada, halklarınkardeşliğinin işçilerin birliğinden geçtiği hatırlatıldı.

Etkinlikte sahne alan müzik grubu dinletisiniAvusturya İşçi Marşı’yla bitirdi.

“Köle değil işçiyiz, insanca yaşamak istiyoruz!”

Etkinliğin bitiminde derneğin bulunduğu Gazi Centerönünden Gaziosmanpaşa Meydanı’na yürüyüşdüzenlendi. Açıklamada, derneğin, bölgedeki işçilerintaban inisiyatifini açığa çıkarma hedefiyle; sınıfınsendikal, siyasal, kültürel örgütlenmeleri başta olmaküzere ilerici her türlü örgütlenmesinin önünü açmabilinciyle hareket eden bir mevzi olarak yükseleceğisöylendi.

Açıklamanın ardından, süren direnişlere vurguyapılarak başta Kiğılı, Hey Tekstil, BEDAŞ işçileriolmak üzere birçok direnişin sürdüğü ifade edildi.Meydanda bulunan Kiğılı mağazasına dikkat çekilerekboykot ve diğer direnişlerin desteklenmesi çağrısıyapıldı.

Açıklamaya, meydandaki emekçilerden de katılımolurken birçok emekçiyse eyleme alkışlarla destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Metal işçilerikazanacak!”

2012-2014 toplu sözleşme dönemi hazırlıklarıGaziosmanpaşa ve Topkapı’da devam ediyor. Metalİşçileri Birliği, yürüttüğü propaganda çalışmalarıylametal işçilerini mücadeleye çağırıyor.

MESS üyesi Perfektüp fabrikasında çalışanişçilerle vardiya çıkışında sohbetler gerçekleştirildi.Yapılan sohbet ve tartışmalarda işçilerin toplusözleşmeden bir umudunun olmadığı görüldü. TürkMetal’de örgütlü olan Perfektüp’ün temsilcisinin“hiçbir şey yapamayız” diye konuşması da dikkatçekti. Diğer yandan, Türk Metal’in fabrikalardaişçileri bilgilendirmediği ve MİB materyallerinialmamaları için işçileri tehdit ettikleri öğrenildi. Buçeteyi teşhir eden “MESS-Türk Metal yenilecek!Metal işçileri kazanacak!”, “Kıdem hakkımadokunma!”, “Grev ve TİS hakkıma dokunma!” şiarlıve MİB imzalı ozalitler MESS’e bağlı fabrikalarınçevresine yapıldı.

Kızıl Bayrak / GOP

Gebze’de mücadeleçağrısı

Gebze ve Çayırova’da devrimci sınıf faaliyetidevam ediyor. Kiğılı’nın İkitelli’de kurulu bulunanfabrikasında işten atılan ve direnişe geçen DidemSorhun’un sesi Gebze ve Çayırova’ya taşındı. “İşçidüşmanı Kiğılı’ya boykot direnişe destek!” stickerlarıGebze merkez, Akse Sapağı, Feniş Köprüsü veBeylikbağı’na yapılarak direnişle dayanışmaçağrısında bulunuldu. Okul civarına stickerlarınyapıştırılması sırasında eğitim emekçileri ile Kiğılıdirenişi üzerine sohbet edildi.

Kıdem tazminatının gaspı, yetki ve sözleşmesüreci, işçi direnişleri ile emperyalist savaş vesaldırganlıktan bahseden ve tüm saldırılara karşı“işçilerin birliği ve halkların kardeşliği” çağrısınıyükselten Gebze İşçi Bülteni Feniş Köprüsü veBeylikbağı servis güzergahlarında dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

GOP’ta işçilerin yeni mevzisi kuruldu!

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

CMYK

Alevilik 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/07 (40) * 05 Ekim 2012

CMYK

Burjuvazinin laiklik konusundakiikiyüzlülüğünün, anti-laik tutumlarının kendini enkuvvetli tarzda gösterdiği alanlardan birisi, çeşitlidinsel-mezhepsel inanışlar karşısındaki ayrımcı

tutumdur. Sermaye devleti,İslam’ın bir mezhepsel inanışıolan Sünniliği resmi dinhaline getirmiştir. Türkiye’deyaşayan Aleviler, HristiyanTürkler, Süryaniler,

Keldaniler, Yezidiler vb. dinsel-mezhepsel gruplar inançları

dolayısıyla baskı altındadırlar. Eşitsiz ve ayrımcıpolitikalarla yüzyüzedirler. Azınlık Hristiyanlarındurumu da, çeşitli uluslararası anlaşmalara rağmenözü itibarıyla farksızdır. Kiliseler de, düzeyi farklıolsa da diğerleri gibi baskı altındadırlar. Komünistler,ilkesel olarak tüm bu kesimler üzerindeki dinsel-mezhepsel baskının karşısındadırlar. Ve bu baskıcıuygulamaların sona erdirilmesi talebini laiklikmücadelesinin önemli bir unsuru olarak ilerisürmelidirler.

Tüm bunlar içerisinde Alevilik sorunu özel biryere sahiptir. Gerek toplam nüfus içinde önemli birniceliği oluşturmaları, gerek en yoğun ve en şiddetlibaskılarla yüzyüze olmaları, gerekse de emekçikesimden Alevilerin bu çifte ezilmişliğin vebaskıların sağladığı itkiyle geçmişten bu yana ilerici-devrimci muhalefete özel bir yakınlık duyuyorolmaları, bu soruna özel bir önem kazandırmaktadır.Bu sorunun içinden geçtiğimiz süreçte kazandığıgüncellik, Alevi kitlelerdeki genel toplumsalhareketlenme, Alevilik sorununa ayrıca güncel birönem de kazandırmaktadır. Öyle ki, gelinen yerdegerek düzen güçleri, gerekse de çeşitli Aleviörgütleri, reformistler ve devrimci gruplar, bu sorunailişkin tutum ve politikalar oluşturmak zorunluluğuhissetmektedirler. Bu durum sorunun taşıdığı özelönemin bir başka göstergesi olmaktadır.

Aleviler Osmanlı döneminde pek çok baskı vezulümle, kitlesel katliamlarla yüzyüze kalmışlardır.Kemalist devrimle birlikte hilafetin kaldırılmışolmasının getirdiği nisbi bir rahatlama sözkonusuolsa da, işin özü değişmemiş, Aleviliğin ezilenmezhep konumu süregelmiştir. Cumhuriyet tarihiboyunca da Aleviler pek çok kez zulüm ve baskıpolitikalarının muhatabı olmuşlardır. KomünistlerAleviler üzerindeki bu baskı ve sindirme politikasınakarşı çıkarlar, Alevilik inancı üzerindeki her türlübaskı, sindirme ve asimilasyon politikasına derhalson verilmesini, Aleviliğin ezilen mezhepkonumunun eşitlik temelinde ortadan kaldırılmasınısavunurlar.

Alevilerin üzerindeki mezhepsel baskınınkalkması; Aleviliğe devlet içinde, Diyanet İşleriBaşkanlığında yer verilmesi olarak algılanamaz. Bulaikliğe aykırı, ayrımcı politikanın bitmesi değil,Alevilerin de buna alet edilmesi anlamına gelir.

Aleviliğin ezilen mezhep olmasının temel nedeni,devletin Sünni dinci politikasıdır. Karşı çıkılması vekaldırılması gereken budur.

Alevilerin üzerindeki baskılara, asimilasyonpolitikalarına karşı çıkmak, Alevi kimliğinin resmentanınmasını savunmak, ancak bu sorunların temelkaynağı olan sermaye devletine karşı mücadele ilemümkündür. Bu mücadeleyi Sünnilik karşıtı biriçerikle sürdürmek, komünistlerin şiddetle karşıçıkacağı bir yaklaşımdır. Zira böyle bir yaklaşımlamezhepsel bölünme teşvik edilmiş, sermayedevletinin ayrımcı politikasına güç kazandırılmışolacaktır.

Alevilerin haklı taleplerini savunma mücadelesi,net bir anti-kemalist perspektife ve sosyal-demokrasinin etkili bir teşhirine dayanmalıdır.Komünistler açısından bu perspektif son derece özelve ayrı bir önem taşımaktadır. Zira Aleviler içinde,yalnızca halifeliği kaldırdığı, Alevi kitlelerin birnebze rahatlamasını sağladığı için Kemalizmin sonderece büyük bir etkisi söz konusudur. Oysa aynıkemalist burjuva devlet, Aleviliğin ezilen mezhepkonumunu kurumlaştırmış, Cumhuriyet dönemiboyunca Aleviler üzerindeki baskı ve asimilasyonpolitikası devam etmiştir. Bugün Alevilerin ezilenmezhep konumunun asıl kaynağı bizzat kemalistburjuva devlettir. Kemalizmin Alevi kitlelerüzerindeki etkilerini kırmak, onları laikliğin tekkararlı savunucusu olan devrimci proletaryanınçevresinde birleştirebilmek bakımından kritikönemde bir sorun ve görevdir. Bu aynı yaklaşımsosyal-demokrasi konusunda da geçerlidir. Sosyal-demokrasi bugüne kadar burjuvazinin yumuşak yüzüolarak Alevi kitlelerine demagojik bir ilgi göstermiş,böylece düzene tepki besleyen Alevi yığınlarıyeniden düzene bağlamaya çalışmıştır. Oysa bu akım,şu ana kadar ne devletin Sünni İslam’ı resmi din ilanetmesine karşı, ne dinsel-mezhepsel ayrımcılığa karşıherhangi bir ileri tutum almıştır. Alevi kitleler Sivasve Gazi olaylarından sonra bu partinin gerçekkimliğini daha açık bir biçimde görmeyebaşlamışlardır. Bunu bir olanak olarak kullanıp,sosyal-demokrasinin Alevi kitleler üzerindeki etkisinikırmak, komünistlerin Alevi yığınlara dönükpolitikalarında merkezi bir yere sahiptir.

* Tüm Alevileri ilgilendiren bir sorun olarak,kuşkusuz Aleviler üzerindeki mezhepsel baskılarakarşı çıkmak, Alevilerin kendi inançlarını özgürceyerine getirmelerini, kendi kültürlerini serbestçegeliştirebilmelerini savunmak gerekir. Ne var ki,Alevilik sorunu geçmişten bu yana yalnızca ve kendibaşına dar bir mezhepsel sorun olmamıştır. Aleviler,büyük gövdesiyle kendilerini devrimci hareketiniçinde ifade etmişlerdir. Bu, ne tesadüfi bir olaydır, nede Alevi inancının kendi dar özelliklerindenkaynaklanmaktadır.

Bu, Alevi nüfusun büyük bölümünü Osmanlıdanbu yana toplumun ezilen, sömürülen kesimlerinin

EKİM 3. Genel Konferansı değerlendirmelerinden...

Alevilik sorunu

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

oluşturmasıyla bağlantılıdır. Alevi kitlelerinineşitlikçilik temelindeki hareketlerle içiçe olması,bizzat bu tür hareketleri örgütlemesi, Alevilerinilericiliğiyle açıklanamaz. Tam tersine Aleviinanışındaki ilerici ögeler, tam da bu sınıfsalözellikten kaynaklanmaktadır. Sınıfsal baskı ve zulmebir de mezhepsel baskı eklenince, bu durum Alevikitlelerini eşitlikçi, özgürlükçü, sömürüye karşı birmücadeleye kanalize etmiştir. Oysa bugün Alevikitleleri sınıfsal planda daha da netleşmiş bir sınıfsalayrım yaşamış bulunmaktadırlar. Alevi kitlesinin anagövdesini yine yoksul emekçi yığınları oluşturmaklaberaber, artık azımsanmayacak bir niceliğe ve gücesahip bir Alevi burjuvazisi de şekillenmiştir. Aleviliksorununa yaklaşımda bu iki kesim arasında sınıfsalayrımdan kaynaklanan ciddi farklılıklar vardır.

Alevi burjuvazisi, sorunu devletten dinsel temeldebazı tavizlerin koparılmasına indirgemektedir.Diyanette temsil edilmek, cemevlerinin açılması,ibadeti daha rahat yapmak vb., Alevi burjuvazisininsoruna yaklaşımının bütün kapsamı işte budur.Nitekim sermaye devleti de kendisiyle bütünleşmeeğilimi taşıyan Alevi burjuvazisinin bu özelliğininfarkına varmış, bazı taviz vaadleri eşliğinde bukesimi uzun süredir geniş Alevi kitlelerinidenetlemek amacıyla kullanmaya başlamıştır. Sivasve özellikle Gazi olaylarının ardından ise bu politikaçok daha belirgin çizgiler kazanmaya başlamıştır.

Alevi kitlelerinin mezhepsel baskıya karşıçıkışları ile sınıfsal baskıya karşı çıkışları etle tırnakmisali içiçedir. Ana gövdesini Alevi yığınlarınoluşturduğu bütün kitle eylemliliklerinin aynızamanda sömürüye ve faşizme karşı bir içerikkazanması bu temel gerçeğin bir yansımasıdır.Komünistler Alevilerin taleplerine sahip çıkmak ile“Alevicilik” arasındaki ayrım çizgisini sürekli olarakgözetirler. “Alevici” eğilimin emekçi Alevihareketinin sınıfsal niteliğini karartmaya, hareketintaşıdığı ilerici özü törpülemeye dönük girişimleriniboşa çıkartmayı kritik önemde bir görev olarak kabulederler. Alevi burjuvazisinin hareketigüdükleştirmeye, ehlileştirmeye dönük girişimlerinekarşı mücadele, komünistlerin sorunayaklaşımlarındaki en belirleyici çizgilerden biridir.

* Komünistlerin Alevilik sorununa ilişkin güncelpolitik tutumlarının bir diğer önemli boyutu daha var.Bu, sömürgeci sermaye devletinin Aleviburjuvazisinin de yardımı ile, Alevi kitlelerini Kürtulusal mücadelesine karşı bir kalkan olarak kullanmagirişimlerinin boşa çıkarılmasıdır. Sömürgecisermaye devleti, Kürt ulusal hareketinin üzerindeyükseldiği kitle temelinin Sünni-Şafi inanca sahipolması gerçeğinden kalkarak, ikiyüzlü bir tutumla,Alevi kitleleri içinde Kürt ulusal hareketine karşı birdüşmanlık yaratmaya çalışmaktadır. Komünistler,Alevi kitlelerine dönük propaganda ve ajitasyonfaaliyetlerinde, bu kirli politikayı boşa çıkarmayı özelönemde bir sorun ve görev olarak görürler.

* Laiklik, dinsel düşüncenin siyaset alanından vekamu yaşamından uzaklaştırılarak, devlet karşısındabireye ait bir sorun haline gelmesidir. Temelleriburjuva devrim dönemine dayanır. Burjuvazifeodallere karşı yürüttüğü iktidar savaşımını başarıyaulaştırmak, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişimininönündeki siyasi, hukuki ve ideolojik engelleri aşmakiçin, dine karşı savaşım vermek zorundaydı. Zira dinfeodallerin iktidarlarını dokunulmaz ve kutsal sayanbir ideolojiydi. Kilise de hem bu ideolojinin, hem defeodal iktidar ve mülkiyet ilişkilerinin temsilcisikonumundaydı. Burjuvazinin feodallere karşı iktidarsavaşımı bu nedenle kilise ve din karşıtıydı, dinselideolojiye önemli darbeler vurdu. Ne var ki,burjuvazinin dine ve kiliseye karşı savaşımı, özselolarak başından itibaren belli kayıtları ve sınırlılıklarıda içinde taşımaktaydı. Zira kendisi de sömürücü birsınıftı, kurmakta olduğu düzen iktisadi ve toplumsaleşitsizlik temeli üzerinde yükselmek zorundaydı.Dolayısıyla kendi iktidarını ve sömürü düzeninimeşrulaştırmak için onun da çok geçmeden dineihtiyacı olacaktı. Nitekim karşısına işçi sınıfınınbağımsız hareketi dikildiğinde, burjuvazi laiklikalanındaki kazanımlarından hızla döngeri etti.

Türkiye’deki laikleşme süreci de özü itibarıylaaynı doğrultuda gelişmiştir. Ne var ki, Türk burjuvadevriminin daha zayıf bir toplumsal temel üzerindeyükselmesi, burjuvazinin feodal güçlerle radikal birhesaplaşma yürütecek bir güce sahip olmamasınedeniyle, laikleşme doğrultusundaki kazanımlar çokdaha sınırlı ve yüzeysel oldu.

Burjuva devrimlerden bu yana geçen süreç,burjuvazinin bu alanda da sürekli bir gericileşmeyaşadığını, dine karşı savaşım vererek iktidarı elegeçiren burjuvazinin, bugün iktidarını korumak içintopluma her geçen gün daha fazla din pompalar halegeldiğini göstermektedir. Bu olgu tüm diğerdemokratik kazanımlar alanında olduğu gibi, laikliğintutarlı savunuluşu alanında da bayrağın proletaryayageçtiğini göstermektedir.

Devrimci proletarya, devlet ve din alanınınbirbirinden bütünüyle ayrılmasını savunur. Din devletiçin tümüyle bireysel inanışa özgü bir iş olmalıdır.Devlet kendi varlığını, hiçbir biçimde dine, dinselkurallara dayandıramaz. Eğitim, hukuk, adalet vb.devlet kurumları kendi işleyişlerini şu ya da buölçüde dinsel esaslara dayandıramaz, kendiişleyişlerinin bu esaslara uygun olduğunu iddiaedemezler.

Devlet tüm dinsel ve mezhepsel inanışlarkarşısında eşit mesafededir. Bunlar arasında ayrımcıbir politika izleyemez. Bunlardan birini kendi resmidini ilan edemez. Dinsel ve mezhepsel inançlara şuya da bu yolla destek sunamaz.

Devlet hiçbir dinsel mezhepsel inanışa baskıdabulunamaz. Hiçbir kişiye şu ya da bu dinsel-mezhepsel inanışa bağlı olduğu için, bağlı olduğunuaçıkladığı için, ayrımcı bir tutum gösteremez. Dinselinançlarını, ibadetlerini yerine getirmesi ya dagetirmemesi yüzünden hiç kimseye farklıyaklaşamaz.

Proletarya iktidarı koşulları altında devlet, gericisınıfların dinsel ideoloji temelinde düzen karşıtımücadelelerine asla izin vermez. Bu doğrultudadinsel yapı ve örgütlenmeleri sürekli denetler.

Proletarya kapitalizm koşulları altında yürüttüğü

laiklik mücadelesinde, emekçi sınıflar içinde buyönlü bir kutuplaşma, saflaşma oluşmamasına veburjuvazinin bu doğrultudaki politikalarını boşaçıkarmaya özel bir özen gösterir. Laiklik talebinimücadelenin merkezi bir sorunu olarak görmez, özelbir tarzda öne çıkarmaz. Ne var ki bu yaklaşım,proletarya partisi açısından laiklik sorununa kayıtsızkalmak, bu sorunda ilkesiz tavizler vermek anlamınagelmez. Bu tür tutumlar komünistlerin sorunayaklaşımlarının dışındadır. Komünistler, tam tersineburjuvazinin işçi ve emekçileri dinsel-mezhepseltemelde bölmelerini kalıcı tarzda engellemenin, boşaçıkarmanın yolunun, laiklik anlayışının işçi-emekçiler arasında kökleşmesinden geçtiğinidüşünürler. Bu nedenle izlenecek yöntemler, önceçıkarılacak şiarlar konusunda esnek bir yaklaşımla,ama sorunun içeriğinden hiçbir taviz vermeden,proletaryanın ve emekçilerin saflarında laiklikbilincinin kökleşmesine çabalarlar.

Komünistlerin laiklik mücadelesinin anadoğrultusu bizzat sermaye devletinin kendisineçevrilidir. Sermaye devletinin ikiyüzlü laiklikanlayışının, din ve dinsel akımlarla arasındakiilişkinin açığa çıkarılması, proletaryanın laiklikmücadelesinin asıl çizgisini oluşturmaktadır. Kaldı kibizzat dinsel gericiliğe karşı mücadele de, onundüzenle, sermaye devletiyle bağını açığa çıkartmakekseninde gelişmek durumundadır. Devrimciproletaryanın bu konuda, laiklik mücadelesini irticakarşıtlığına, anti-şeriatçılığa indirgeyen, burjuvazininikiyüzlü laiklik anlayışı ile aynı platformu paylaşankemalist-reformist akımlarla arasında kesin ve kalınbir ayrım çizgisi mevcuttur.

Laiklik mücadelesinin bir diğer boyutunubirbirine bağımlı tarzda yürütülmesi gereken bir ikiligörev alanı oluşturmaktadır. Komünistler bir yandanburjuvazinin işçi-emekçileri dinsel mezhepseltemelde bölme çabalarına karşı mücadeleyürütürlerken diğer yandan da ezilen ve baskı altındatutulan dinsel-mezhepsel inanışların demokratikhaklarına sahip çıkmak göreviyle yüzyüzedirler.Komünistler bu iki görevi birbirini engelleyecektarzda değil, birbirini besleyecek tarzda yerinegetirirler. Ne ezilen mezheplerin demokratik haklarınısavunmak adına bugün bazı grupların yaptığı gibi“Alevicilik” platformuna düşerler. Ne de sınıflabirliğini kurma sözde gerekçesi adına mevcut eşitsizve baskıcı politikaların üzerinden atlayıp, ezilenmezheplerin sorunlarına duyarsız kalırlar.

(EKİM 3. Genel Konferansıdeğerlendirmelerinden...)

CMYK

sorunu Sayı: 2012/07 (40) * 05 Ekim 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

Laiklik sorunuve sosyalist tutum

u

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Güncel18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Zihin engelli birey, içinde yaşadığı toplumla süreklietkileşim ve iletişim içerisindedir. Zihin engelli bireykendisini ifade edebildiği ve kendi ihtiyaçlarınıbağımsız olarak karşılayabildiği düzeyde toplumiçerisinde kabul görmesi beklenmektedir.

Zihin engelli çocukların eğitim gereksinimlerionların bazı özelliklerine göre farklılaşabilmektedir.Zihin engelliler homojen bir grup olmadığından, çeşitliözelliklerine bağlı olarak kendi içlerinde önemlibireysel farklılıklar göstermektedirler. Bu farklılıklar,onların toplum yaşamına hazırlanmalarında gerekliolan birçok beceriyi öğrenmede başkalarının yardımınadaha fazla gereksinim duymalarına yol açabilmektedir.Özellikle, diğer bireylerin kendi başlarına ya da çok azyardımla öğrendikleri birçok beceriyi zihin engelliçocuklar kendi başlarına öğrenmede ya da az biryardımla üstesinden gelmede güçlükçekebilmektedirler.

Zihin engelli çocukların eğitimlerinin temel amacı,bu çocukların, yaşamlarını bağımsız olarak devamettirebilmeleri için gerekli olan becerilerikazandırmaktır. Birçok zihin engelli birey bağımsızyaşamaya adaydır. Birçoğu kendi bakımını sağlamaya,ev işlerini yapmaya, evlenip aile kurmaya, evdeki eşyave cihazları kullanmaya, temizliğe, yiyecekhazırlamaya, kısaca kendi yaşamını bağımsız olaraksürdürmeye gereksinim duyacaktır. İşte zihin engelliçocuklara daha geniş kapsamıyla özel gereksinimliçocuklara (ÖGÇ) verilecek olan eğitimin kaliteli,nitelikli ve sürekliliğinin olmasının önemi bundandolayıdır. Ne var ki ÖGÇ’li çocuklar da eğitimsisteminin, telafisi asla mümkün olmayan kurbanıolmaktadır.

Zihin engelli çocukların eğitimindebiyolojik yaş değil, zeka yaşı önemlidir

Aylardır tartışılan ve okulların açılmasıylauygulanan yeni yasayla birlikte resmi olan Özel EğitimKurumlarının da yapısı değişti. 4+4+4 yasasıyla birliktegenel eğitimdeki uygulamalar normal gelişim gösterençocuklar için bile bilimsel ve pedagojik anlamda uygunolmazken Özel Gereksinimli Çocuklar (ÖGÇ) içinsakıncaları gelişimin her alanında daha da fazladır.

ÖGÇ için eğitim yaşa bakmayan bir süreklilik işidir.Bütün çocukların eğitiminde olduğu gibi zihin engelliçocukların eğitiminde de, onların ileride başkalarınabağımlı olmadan yaşamlarını sürdürmeleri, kendikendilerine yeterli duruma gelmeleri ve toplumlabütünleşmeleri amaçlanmaktadır. Bu amaca ulaşılması,bireyin bireysel farklılıkları ile yapabildikleri dikkatealınarak eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi vegereksinimlerine uygun eğitim ortamlarınınsunulmasıyla mümkün olabilmektedir.

Özel eğitimde, Bireyselleştirilmiş EğitimProgramları (BEP) ön plana çıkar. Her çocuğunbireysel farklılıkları vardır. Bu farklılıklara ve engelinintürüne göre özellikleri göz önüne alınarak yaşa değil dezeka seviyesine göre çocuğun BEP’i doğrultusundabireysel eğitim verilir. Bu bağlamda yeni yasaylaberaber genel eğitimdeki düzenlemelerin, ÖGÇ’lilerinözellikleri göz önüne alınmadan bu çocuklara yönelikokullarda da uygulanması hiç uygun değildir. Okulöncesi dönemden başlayarak güvenli ve bağımsızyaşam becerileri kazandırmaya yönelik eğitsel birtakımdüzenlemelere, uyarlamalara yer verilmelidir.Türkiye’de 10 yıl içinde eğitim alanında ticarileşmeninbir parçası olarak bu alanda okullar yaygınlaştırılarakgüvencesizler de destek eğitim hizmetindenyararlanmaya başlandı. Kaynaştırma uygulamalarıgeliştirildi, iş eğitim ve meslek okullarının sayısıarttırıldı, özel alt sınıflar yaygınlaştırıldı, okullaşmaoranı arttı. Hükümet için bir rant kapısı haline getirilsede destek eğitim programlarından çoğu öğrenci“şimdilik” ücretsiz olarak yararlanıyor. Kendi içindehala yetersiz ve aksaklıklarla yürütülse de, bunlar özeleğitim alanında olumlu gelişmelerdi.

Ancak 4+4+4 yasasından ÖGÇ’lilerde nasibini aldı.Yasal düzenlemede yer alan maddeler öncelikleçocukların eğitim hakkını sınırlandırırken, eğitiminsürekliliğini ve kalitesini de düşürüyor. Ailelere deparalı eğitimin önünü açıyor. Aile genel eğitim vedestek eğitim almak için özel kurslara yönlendirilecek.Servis, yemek parası derken cebinden çıkan parafazlasıyla artacak.

Özel Eğitim Hakkında Kanun HükmündeKararnamede yasanın bazı maddeleri şöyledir:(Yasanın tamamı için, bakınız: MEB, 573 sayılı Özel

eğitim hakkında kanun Hükmünde Kararname)“Orta veya ağır düzeyde zihinsel engelli

öğrencilerin öğrenim gördüğü eğitim ve uygulamaokuluyla otistik çocuklar eğitim merkezleri “özel eğitimuygulama merkezi” olacak. Bu merkezlerde öğrenciyediploma verilmeyecek.

Hafif düzeyde zihinsel engelli öğrencilerle görmeengelli öğrencilere eğitim verilen iş okulları “özeleğitim mesleki eğitim merkezi”; orta veya ağır düzeydezihinsel engellilerle otistik öğrencilerin öğrenimgördüğü iş eğitim merkezleri ise “özel eğitim işuygulama merkezi” olarak hizmet verecek.

İlkokul ve ortaokul kademesinde genel ve meslekieğitim programlarını uygulayan özel eğitim okullarıylabu programları uygulayan özel eğitim sınıflarındailkokul ve ortaokulu tamamlayanlara belge, liseyitamamlayanlara diploma verilecek.

Hafif düzeyde zihinsel engelli öğrencilerle görmeengelli öğrencilere eğitim verilen iş okulları “özeleğitim mesleki eğitim merkezi”; orta veya ağır düzeydezihinsel engellilerle otistik öğrencilerin öğrenimgördüğü iş eğitim merkezleri ise “özel eğitim işuygulama merkezi” olarak hizmet verecek.

Zorunlu öğrenim çağı dışına çıkan öğrenciler içinvaliliklerce gerekli önlemler alınarak, halk eğitimmerkezleri bünyesinde kurslar açılacak.

Özel eğitim okul ve kurumlarıyla aynı programıuygulayan özel eğitim sınıflarında ilk iki kademeyitamamlayan öğrencilere bunu belirten belgedüzenleyecek.”

Yaş sınırıyla zihin engelli çocuklarokul dışına itildi…

Kademeli Eğitim Zihinsel Engelli çocuklar içinuygun değildir. Genel eğitimde; normal gelişimgösteren ve normal zeka sınırları içinde olan çocuklarıyaş gruplarına göre 1. kademe ilkokul, 2. kademeortaokul, 3. kademe lise olarak ayırmanın belli birmantığı vardır. Ancak, 25-45 zeka seviyesine sahip olanzihinsel engelli çocukları kademelere ayırmanın hiçbirmantığı yoktur. Bilimsel ve pedagojik anlamda dadoğru değildir. Çünkü ÖGÇ için bu okullarda süreklibir eğitim söz konusudur. Teneffüsler ve yemek saatleribuna dahildir. 2. sınıfta da 8. sınıfta da yaşları farklıancak aynı zeka seviyesine sahip çocuklar olabileceğidüşünüldüğünde, bu sınıflarda akademik çalışmalaraynı olabilmektedir.

Aynı şekilde bu sınıflarda bireysel eğitim esastır.Sınıf öğretmeni çocuğu tanıyarak, bu doğrultuda tespitedilen amaçlar doğrultusunda yapılacak etkinliklerdaha verimli olması düşünülürken, 1. kademeden sonraöğretmenin değişmesi, gene aynı şekilde 2. kademedensonra öğretmenin değişmesi, hem öğrenci, hem deöğretmen açısından pedagojik bir sorundur. Buanlamda bu tür okulları 1,2,3 diye kademelere ayırmayerine 1’den 12’ye kadar kesintisiz bir şekilde eğitiminsürdürülmesi zorunlu olmalıdır.

Kademeli eğitimin yanı sıra bir sorunlu madde dahavar ki o da; Resmi Olan Eğitim Uygulama Okulları, İşEğitim Merkezleri, İş Okullarında “zorunlu öğrenim

4+4+4 sistemindeözel gereksinimli çocukların durumu

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

çağı” adı altında yaş sınırının getirilmesi.

“Zorunlu öğrenim çağı dışına çıkanöğrenciler için valiliklerce gerekli önlemler

alınarak, halk eğitim merkezleri bünyesindekurslar açılacak.”

18 yaş üstü zihinsel engellilerin aldığı eğitimazalacak ve 23 yaş sınırı nedeniyle birçok öğrenci okuldışına, sosyal yaşamın dışına itilerek eve hapsedilecek.Eğitim dışı bırakılanların üzerine yeni sayılareklenecek. Sadece bu yıl okul çağına gelmiş olduğuhalde okullarda kaynaştırma kontenjanı dolu olduğuiçin okula gidemeyen otizmli ve farklı gelişim gösterençocuk sayısı 30 binin üstüne çıktı. Okul çağına gelmiş35 bin işitme engellinin sadece 7 bini okula gidebiliyor.Okul çağına gelmiş 40 bin civarında görme engellivarken okula gidebilen görme engelli sayısı 2.200civarında. Mimari engeller başta olmak üzere okulçağına gelmiş ancak okula gidemeyen ortopedik engellisayısının 70 bin civarında olduğu düşünülüyor. Eğitimher insan için en temel haktır. Peki bu hakkı nedenkullanamıyor özel gereksinimli çocuklar. Ülkenufusunun %12’si engelli yani 9 milyon engellinineğitim alma hakkını kullanma oranı %30 civarında. Buoranlar yeni yasayla beraber artacak.

Okulların açılmasıyla birlikte bu uygulama devreyesokuldu. Eğitim Uygulama ve İş Eğitim Merkezlerindeokuyan 23 yaş ve üzeri öğrencilerin kaydı otomatikmensilindi. Ağır düzeyde zihinsel öğrenme yeteneğibulunan (öğretilebilir) ile orta düzeyde zihinselöğrenme yeteneği bulunan (eğitilebilir) 16 yaş üzeribireylere mesleki eğitim becerileri veren gündüzlü-karma bir eğitim kurumlarından olan bu merkezlerdeyapılan yeni uygulama ile birçok öğrenci yaygıneğitimden koparıldı.

Birkaç gün önce medyaya yansıyan örnekler budurumu kanıtlar nitelikte. Örneğin; “İzmir Konak’tabulunan Ahmet Şefika Kilimci Eğitim Uygulama Okuluve İş Eğitim Merkezi’nde öğrenim gören ve el sanatlarıbölümünde galoş ve kutu yapımında çalışan 53 engelliöğrenci, 4+4+4 yasası ile birlikte getirilen 23 yaş sınırınedeniyle okuldan çıkarıldı. Yasada 23 yaşını geçenengelli öğrenciler Halk Eğitim Merkezlerineyönlendiriliyor. Ancak Halk Eğitim Merkezlerinde buçocuklara servis ve yemek imkânı verilmiyor. Sadecehaftanın belli gün ve saatlerinde meslek edindirmekurslarına devam edebiliyorlar.

ÖGÇ’li çocukların büyük bir kısmının bağımsızyaşam becerisi yoktur. Kendi başlarına bir yeregitmekte güçlük çekerler. Fiziksel ve zihinselyetersizlikleri yüzünden sık sık sağlık sorunlarıyaşarlar. Her gün düzenli olarak ilaç kullanırlar.Okullarında bulunan sağlık görevlileri, rehberöğretmenler ve özel eğitim öğretmenleri tarafındantenefüste bile denetlenirler. Çünkü birçoğu epilepsihastası olduğu için her an krize girebilir.Yönlendirildikleri Halk Eğitim Merkezi’nde, ne zihinengelliler öğretmeni, ne sağlık görevlileri ne de rehberöğretmen var. Bu alanda deneyimsiz ve hiçbir eğitimalmayan öğretmenler bu çocuklarla karşı karşıyagetirilecek. Ayrıca ÖGÇ için çevre ve sınıf düzenlemesiçok önemlidir. Gerekli uyarlamaların ve yeterli teknikdonanımların yapılmadığı merkezlerde, sınıflardaeğitim verilemez. Halk eğitim merkezlerindekibinaların fiziksel yapısı da yetersiz. Bu sorunlaraulaşım ve yemek sorunlarını da eklersek ÖGÇ eğitimalanlarının dışına itilerek eve hapsolacak.

AKP iktidarının, eğitimde ticarileşmenin ve dinci-gerici müfredatın uygulamasının bir adımı olan 4+4+4kesintili eğitimi tepkilerle geriletmek ve ortadankaldırmak için daha çok bilinçlendirme çalışmaları vedaha çok seferberlik gerekmektedir. Velilerin ortayaçıkardığı inisiyatifin, öğrenci-öğretmen tepkisininsürekli bir mücadeleyle büyütülmesi gerekiyor.

Sol hareket Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

AKP’nin 4+4+4 yasası din dersi sayısını 3’eçıkardı. Seçmeli adı altında uygulamaya konulandin içerikli derslerle yetinmeyen gerici cenah, 1.sınıftan itibaren, yani 5,5 yaşından itibaren buderslerin verilmesi gerektiğini ifade etmeyebaşladı.

Recep Kıyak’ın açıklamaları…

Türkiye Cami ve Kuran Kursları DernekleriFederasyonu Genel Başkanı Recep Kıyak, Yeni Asyagazetesine yaptığı açıklamalarda seçmeli dinderslerinin birinci sınıftan itibaren verilmesiniistedi. Bu açıklama, 3 seçmeli din dersinin eğitimsistemine eklenmesinin dinci partiye yetmediğigerçeğine ışık tuttu.

Recep Kıyak, Kur’ân-ı Kerîm ve Hz.Peygamber’in Hayatı derslerinin seçmeli dersolarak ilköğretim 1. sınıftan itibaren okutulmasıiçin her yolu deneyeceklerini belirtti. Kıyak, busene uygulanmaya başlanan sistemde bu derslerin5. sınıftan itibaren seçmeli olarak okutulacağınadikkati çekerek “Bu yaş, Kur’an eğitimi için yine deçok geç bir yaş” dedi.

Yaz Kur’an Kursları’nda 6 yaşındaki çocuğunKur’an-ı Kerim’i rahatlıkla öğrenebildiğini söyleyendinci-gerici Kıyak, Kur’an eğitimi için 5. sınıfa kadarbeklenmesinin yanlış olduğunu ifade etti. RecepKıyak, “Birçok Avrupa ülkesinde dini eğitim

anaokullarında başlıyor” diyerek söylemlerine güçkazandırmaya çalıştı.

Recep Kıyak’ın arkasındaAKP iktidarı var

4+4+4’e göre eğitim sistemi 3’e bölünüyor:İlkokul için 4 yıl, ortaokul için 4 yıl, lise için 4 yıleğitim süresi öngörülüyor. Bu yıl 5. sınıfabaşlayacak 1 milyon 228 bin öğrencinin 98 biniimam hatip ortaokuluna başladı. Kuran-ı Kerim, Hz.Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler dersleriseçmeli ders olarak okutulmaya başlandı.

Yasanın gündeme geldiği ve tartışıldığıdönemde seçmeli derslerin 5. sınıftan itibarenmüfredata alınacağını ifade eden dinci partiningerçek niyetini Recep Kıyak yaptığı açıklamalarlaortaya koymuş oldu. Zira dinci parti, eğitimigericileştirme niyeti çerçevesinde okulları imamhatipleştiriyor, gericiliğin adımlarını 1. sınıftanitibaren atmayı hedefliyor.

Sadece 5. ve 9. sınıf öğrencilerine verilenTemel Dini Bilgiler ve Kürtçe seçme hakkı içinbaşvuru süresi olarak 10-12 Eylül tarihleribelirlendi. Bir genelge ile duyurulan bu süre,öncesinde velilere açıklanmadı. Yani “seçme”hakkını veren devlet, süreyi kısa tutarak veönceden duyurusunu yapmayarak, bu derslerdeki“seçme hakkını” geri almış oldu. Seçmeli derslerinokullar açılmadan seçilmesini dayatan AKP iktidarı,dini eğitimin ağırlığını arttırmaya ve öğrencileriyeni tedrisattan geçirmeye odaklandı.

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimde dinsel gericiliğiegemen kılma anlayışını perdelemeye çalıştı. Bu

doğrultuda imam hatip ortaokulları ile diğer okullararasında zorunlu dersler anlamında bir farklılıkolmayacağını, farklılığın seçmeli derslerde olacağınıiddia etti. Oysa imam hatiplerin orta bölümlerininaçılması “bilimsel ve pedagojik gerekçeler” iledeğil, tamamen dinci partinin kendi gericiyaklaşımıyla bağlantılıydı.

AKP iktidarı seçmeli dersler üzerinden dindargençlik/dindar nesil hedefine ulaşmayı amaçladı.Din dersi üzerinden bugüne kadar birçok ayrımcıuygulama yaşandı. 4+4+4 yasası ile de ayrımcıyaklaşımın önü çok daha fazla açılmış oldu. Eğitimsistemi, tam da dinci parti şefinin söylediği gibi“dindar nesil yetiştirmek” anlayışıyla yenidendizayn edildi. Milli Eğitim Bakanlığı, her ne kadarKuran-ı Kerim ve Hz Muhammed’in Hayatıderslerinin seçmeli olduğunu iddia etse de,özellikle taşrada, söz konusu dersler “zorunluseçmeli” hale geldi.

4+4+4 yasası ile seçmeli dersler üzerinden“Bireylerin demokratik hak ve taleplerine sınırlama

değil, seçme hakkı sağlayarak bireylere ilgi, istek ve

yeteneklerine uygun bir eğitim alma imkanı

tanıdığı” iddia edilse de yasa ile öğrencinin ilgi veyeteneklerine sınırlama getirildi. Zorunlu seçmelidin dersleriyle, eğitimin her kademesinin imamhatipleştirilmesi hedeflendi.

Recep Kıyak’a açıklama yapması için cesaretveren AKP iktidarı, AİHM kararına rağmen zorunludin dersi işkencesine devam ediyor. Alevi çocuklarıbu nedenle her yıl sorunlar yaşıyorlar. AKP, tümbunları suskun, hakkına sahip çıkamayan, itaatkar,duyarsız, kendini sömürenlere karşı “saygılı” birtoplumsal yapıyı oluşturma hedefine ulaşmak içinyapıyor.

Bilimsel, parasız, anadilde,demokratik eğitim için…

Eğitim temel bir insan hakkıdır. Eğitimden işçive emekçilerin eşit, parasız ve kendi anadilindeyararlanmasının sağlanması, “okulların ticarethane,öğretmenlerin tahsildar” olma konumuna sonverilmesi için mücadele bayrağı yükseltilmelidir.Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır. Farklılıklarakarşı ön yargıları kışkırtan uygulamalara sonverilmelidir.

Her düzeyde eğitimin tamamengericileştirilmesi saldırısının ifadesi olan, çocukişçiliğin önünü açan, çocuk gelinliğe davetiyeçıkaran, eğitimin piyasalaştırılmasını hızlandıran4+4+4 yasasının boşa çıkarılması işçi ve emekçilerinbirleşik devrimci, siyasal mücadelesiyle mümkünolabilir. Çözüm, tüm sorunların olduğu gibi 4+4+4yasasının da kaynağı olan kapitalizme, burjuva sınıfdevletine karşı mücadelenin yükseltilmesindedir.Zira “proletaryanın devrimci iktidarı altında eğitim,

emekçileri özgürleştirmeye, sosyalizmin inşasına

etkin biçimde yöneltmeye ve sınıfların ortadan

kaldırılmasına hizmet eder. Materyalist dünya

görüşüne, komünizmin ilke ve değerlerine dayalı,

bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim politikası

izlenir.” (TKİP Programı’ndan...)

Dinsel gericilik tarafından çocuk zihinler birinci sınıftan itibarenafyonlanmak isteniyor...

Eğitimin gericileştirilmesine karşımücadeleye!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Portekiz’de ve İspanya’da onbinlerci işçi, genç,işsiz ve emekli büyük kentlerde gösterilerdüzenleyerek krizin faturasını ödemeyeceklerinihaykırdı. İspanya’da „Tassarruf paketleri“ne karşıonbinlerce kişi “Meclisi işgal et!” eylemlerinisürdürürken, polis ile çatışıyor. Portekiz’de peş peşeve kitleselleşerek süren gösterilerin sertleşmesihükümete geri adım attırıldı.Fransa’da “Avrupa MaliDisiplin anlaşması”na karşı gerçekleşen gösterilere120.000 kişi katılırken, Yunanistan “yeni kesintipaketi”ni protesto eden milyonların genel grevi ilesarsıldı. Almanya’da ise 40’ın üzerindeki kenttegerçekleşen gösterilerle daha eşit paylaşım için 40.000kişi sokaklardaydı.

Portekiz’de 100.00 kişi alanlardaydı

Portekiz’de hükümetin tasarruf politikaları giderekbüyüyen gösterilerle protesto ediliyor.

Hükümetin sosyal güvenlik kesintisini yüzde11’den 18’e çıkaracağını açıklaması işçi veemekçilerin direnciyle karşılaştı. Bunun çalışanlarınücretlerinin yüzde yedi oranında düşeceği anlamınageldiği bilinciyle hareket eden kitleler hergünmücadeleyi biraz daha büyütüyorlar.Portekiz’de işçi veemekçiler, daha önce Yunanistan’da uygulamayakonulan senaryonun aynısının kendi ülkelerindeuygulanacağı inancında.

Başkent Lizbon Cumartesi günü yüzbin kişininkatılımıyla son yılların en büyük protestogösterilerinden birine tanık oldu. Göstericiler yürüyüşsırasında üzerinde‘‘toika defol’ yazılı pankartlartaşıyarak öfkelerini haykırdılar.

Portekiz’de büyük gösterilerin yanında limanişçilerinin 5 haftadır süren grevi ülkede neredeyse tümithalat ve ihracatı durdurdu. Demiryolu işçilerinin işbırakma eylemleri ise devam ediyor.

Portekiz iki hafta öncede başkent Lizbon ve diğerbüyük kentlerde bir milyonun üzerinde işçi veemekçinin protesto gösterilerine sahne olmuştu. Bu1974 yılından ki 1 Mayıs’tan bu yana en kitleselgösteri oldu. .

Genel grev tartışmalarının sürdüğü Sendikalkonfederasyon CGTP bu gün (çarşamba) genel grev ileilgili bir açıklama yapacağını duyurdu.

Başbakan Pedro Passos Coelho’da protestolarıngiderek sertleşmesinin ardından basına bir açıklamayapmak zorunda kaldı ve halkın giderek artan tepkisiüzerine kemer sıkma politikalarını gevşetebileceğiniaçıkladı.

Portekiz’de ekonominin bu yıl yüzde 3 daralacağıtahmin ediliyor.İşsizlik ise resmi rakamlara göre yüzde15,7 onanında.Sendikalar Birliği CGTP açıklamasındaişsizlik oranının yüzde 20 üzerinde olduğunu ifade etti.

İspanya’da halkın meclis kuşatmasısürüyor.

Milyonlarca kişiyi işsizliğe mahkum edip,yoksulluğa sürükleyen kapitalist kriz, İspanya’da“Öfkelileri” yaniden sokağa çıkardı. İşbaşındakihükümetin kemer sıkma politikalarına dönükprotestolar artık gece saatlerinde de sürüyor.

İşsizliğin yüzde 25’e yaklaştığı ve her 4 kişiden

birinin işsiz olduğu ülkede“Öfkeliler” bankalarınkurtarılması amacıyla kendilerinden fedekarlıkistenmesine sert tepkiler ortaya koyarak cevapveriyorlar. Krizin gün geçtikçe yoksullaştırdığı işçi veemekçiler krizin faturasını ödememeye kararlı.

Nitekim, başkent Madrid’te parlamentoyakınlarında binlerce kişi hükümetin yeni açıkladığıtasarruf pakatini protesto etmek için üçüncü kezbiraraya geldi. Kemer sıkma politikalarına karşı“Hayır” yazılı dövizler taşındılar, öfkeli sloganlarhaykırdılar.

Neptün Meydanı’nda yapılan eylemin “yasa dışı”ilan edilmesine karşın halk meydenı adeta işgal etti ,meclis binasına giriş yolu da demir barikatlarlakapatıldı. ‘’Meclis’i Kuşat’’ adı altında yapılan çağrıile gerçekleşen eylemde hükümete istifa çağrısıyapılırken, “krizin faturasını ödemeyeceğiz” sloganıöne çıktı.

25 Eylül’de “Meclisi işgal et” sloganıyla çağrısıyapılan ilk eylemde binlerce kişi meclis binasına 100metre kala bir araya gelmişti. Göstericilerin mecliseyürümek istemesi üzerine, Kongre binasını bariyerlerleçeviren polis göstiricilere karşı biber gazı ve plastikmermi kullandı..Meydanı terketmek istemeyengöstericiler polisi taş yağmuruna tuttu. Protestoculardaha sonra oturma eylemi yaparak gösterilerine devametti.

Kısacası, Avrupa’nın en büyük dördüncüekonomisine sahip İspanya’da milyonlarca insanaçlığa mahkum edilmiş durumda. İşsiz kuyruklarıuzarken, çöplerden beslenen insanların sayısı giderekartıyor. Ailelerin yüzde 22’si yoksulluk sınırı altındakalırken bunların yüzde 30’unun çok zor durumdaolduğu belirtiliyor.

Yunanistan’da genel grev

Yunanistan’daki grev dalgası duracağabenzemiyor. Hükümetler korku içinde, ülke ise adetabitkin halde. Yunanistanlı işçi ve emekçiler yenihükümeti de genel grevle karşıladuılar. GeçtiğimizHaziran’da işbaşına gelen Yeni Demokrasi Partisi,PASOK ve Demokratik Sol Parti’den oluşan koalisyonhükümetine karşı örgütlenen ilk genel grevemilyonlarca kişi katıldı

Koalisyon hükümeti kamu harcamalarında 11milyar 500 milyon Euroluk kesinti paketini devreyesokmasına, emekli maaşlarının düşürülmesine veemeklilik yaşının da 67’ye çıkarılması saldırısına karşısendikalar, 24 saatlik bir genel grev kararı aldı.

Grev nedeniyle okullar ve devlet dairelerikapanırken otobüs hatları protestocuları taşımak içinaçık kaldı. Yunanistan Kamu EmekçileriKonfederasyonu ve İşçi Sendikaları Konfederasyonutarafından ülke çapında düzenlenen greve doktorlar,hava kontrol çalışanları, yerel yönetim ve kamuçalışanları, vergi memurları, öğretmenler, sağlıkçalışanları, avukatlar, mühendisler ve banka memurlarıkatıldı.

Atina’daki “Troykaya boyun eğmeyeceğiz!” ve“AB, IMF defol!” sloganlarının haykırıldığıgösterilere150 bin kişi katıldı. . Beklenildiği gibigöstericilerle polisler arasında yine çatışma çıktı.

Yunanistan’da grevsiz geçen gün yok. Geçtiğimiz

hafta basın emekçileri iki gün grev yapmıştı.Eczacılar, devletin kendilerine borcunu ödememesinedeniyle sigortalılara ilaç vermeyi bir ay süreyledurdurdu. Savcı ve hakimler aylıklarındaki kesintilerekarşı iş yavaşlatma eylemine gittiler. 3 hafta öncepolisler de tasarruf önlemlerini protesto etmek içinyürüdüler.

Bu arada,Yunanistan’da gerçekleşen grev vegösterilerin gölgesinde AB ve IMF ve Avrupa MerkezBankası’ndan oluşan troyka boş durmuyor. Hummalıbiçimde 2013 yılında gündeme sokacakları yenipaketler üzerinde çalışıyorlar. demek oluyor ki,Yunanistan işçi ve emekçilerine karşı yeni saldırılarkapıda. Yunan işçi ve emekçileri ise,yeni hükümetdönemindeki bu ilk grevin sadece başlangıç olduğunu,kazanana kadar devam edeceklerini vurguluyorlar.

Fransa’da 120.000 kişi yürüdü

Avrupa’da kaynaşma içinde olmayan ülke yok. Heryerde yoğun bir kaynaşama ve haraketlilik var. Durdurak bilmeyen eylemlere sahne olan ülkelerden biride Fransa’dır.

İkinci dünya savaşından bu yana işçi ve emekçilerekarşı en büyük yıkım yasası olarak gelen Avrupa MaliDisiplin Anlaşmasını protesto için pazar günü Paris’te120 bin kişi yürüdü. Yürüyüşte “Avrupa Mali DisiplinAnlaşmasına Hayır” yazılı pankart taşındı,“Zenginlerin borcunu ödemiyoruz,direniyoruz”sloganları atıldı. Kortejinin önünde SolParti başkanı, Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri, Yeni Anti Kapitalist Parti’, İspanya ve Portekiz’densol örgüt temsilcileri de yer aldı.

Avrupa Birliği üyesi 25 ülkenin devlet ve hükümetbaşkanlarının imzaladığı Avrupa Mali DisiplinAnlaşması ile üye ülkelerin hazırladıkları yıllıkbütçeler yürürlüğe girmeden önce tek bir merkezdenBrüksel’in denetiminden geçecek. Kurallarauymayanlar ise otomatik olarak cezalandırılacak veböylece “Avrupa’nın istikrarı” sağlanacak.

Bu çerçevede ilk elden sağlık, eğitim ve emeklilikgibi kamu harcamalarında kesintiye giderek yılda 30milyar Euro tasarruf yapılması öngörülüyor. Yani, birkez daha, kapitalizmin krizi emekçilere faturaedilecek.

Sonuç yerine

AB, İMF ve AMB üçlüsünün sözde Avrupa’nınistikrarını sağlamak amacıyla Yunaistan, peş peşedevreye soktuğu kemer sıkma politikaları, sadeceYunanistan, İspanya ve Portekiz emekçilerini degil,AB’nin ekonomisi güçlü Hollanda, Fransa ve Almanyagibi ülkelerin işçi ve emekçilerini de sokağa çıkmayazorluyor. Saldırılar tek merkezden planlanıyor. Dikkatedeğer olan, tek merkezden planlanan bu saldırılarakarşı mücadelenin de giderek eş zamanlı biçimdepatlak vermesidir.

Grevlere, genel grevlere, öfkeli protestolara rağmensaldırılar durmayacaktır. Demek oluyor ki, seyri vesonuçlarından bağımsız olarak, Avrupa metropolleriyeni ve daha kitlesel işçi ve emekçi kitle hareketlerinesahne olacaktır.

Kıyıl Bayrak/Avrupa

Dünya Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 201220 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Avrupa işçi ve emekçilerineylemleriyle çalkalanıyor

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Kıtalarda grevler, protestolar...

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Kapitalizm, işçileri derin bir krizin içinesürükledikçe, işçi ve emekçiler de, insanca yaşam veçalışma koşulları için mücadeleyi seçiyorlar. İşçisınıfının, sömürüye duyduğu tepki, yaygın eylemlerlekendini dışa vuruyor.

BelçikaBelçika’da demiryolu işçilerinin Salı gecesi

başlattıkları 24 saatlik grev nedeniyle ülkedeki tümtren seferleri durdu. Grevden Brüksel-Paris veBrüksel-Londra gibi uluslararası seferlerin yanı sırayük trenleri de etkilendi. Trenlerin çalışmamasındandolayı otoyollarda yoğunluk yaşandı.

Sendikalar grev kararını, hükümetin Belçika DevletDemiryolları (SNCB) şirketinin yapısında reformagitmek istemesi üzerine aldı. Sendika, yenidenyapılanma adı altında kitlesel tensikatlardan endişeduyuyor.

EstonyaEstonya’da devlet hastanelerinde çalışan doktorlar

ve sağlık personeli bir haftalığına greve gitti. Doktorlarve sağlık personeli saat ücretlerinin yükseltilmesinitalep ediyorlar. Hastanelerde bir hafta süresinde sadeceacil servis hizmet verecek.

KamboçyaKamboçya’da 29 Eylül Cumartesi günü Tai Seng

özel ekonomi bölgesinde A & J bisiklet fabrikasındaçalışan bin işçi, daha iyi çalışma koşulları ve dahafazla ücret talebiyle greve çıktı. İşçiler ayrıca pazar vetatil günlerinin ücretli izin sayılması ve fazlamesailerin ödenmesini de istiyor. Grevde işçiler vefabrikanın güvenlik görevlileri arasında çatışmayaşandı.

İtalyaGeçtiğimiz hafta sonunda Roma’da binlerce kamu

çalışanı hükümetin tasarruf paketlerini protesto etmekiçin yürürken, İtalya’nın iki büyük sendikası Güney

İtalya’daki çelik fabrikasında süren protestolarla eşzamanlı grev çağrısı yaptı. Atina ve Madrid’desokaklar kitlesel ve militan protesto gösterilerinesahne oldu.

Roma’da üniversite profesörleri, devletdairelerinde ve hastanelerde çalışan kamu emekçileriiş bırakırken şehir merkezine büyük bir yürüyüşgerçekleştirdiler. Temizlik işçileri de, hükümetindaha fazla kesintiyi öngören planlarına karşı grevegitti. Grev CGİL ve UİL sendikalarının çağrısıüzerine gerçekleşti. Monti hükümetinin kamusektöründe onbinlerce işyerini yok etmeyiplanlamasını protesto ediyorlar. Hükümet sağlıksektöründe de 1,5 milyar Euro tasarrruf yapmayıplanlıyor. Buna karşı Roma’da yapılan protestoyürüyüşünde doktorlar da vardı. Öğrenciler iseöğrenim harçlarının yükseltilmesi ve birçokfakültede hayata geçirilen not ortalaması

uygulamasını protesto ettiler.Demiryolu işçileri de sendikaların çağrısı ile 24

saatlik greve gitti.

PolonyaPolonya’da binlerce işçi emeklilik yaşının kademeli

olarak 67’ye yükseltilmesine karşı protesto yürüyüşüdüzenledi.

Endonezya27 Eylül’de Endonezya’nın başkenti Jakarta’da 10

bin işçi hükümetin asgari ücreti yükseltmesi veişyerlerinin özelleştirilerek yabancı sermayeye peşkeşçekilmesinin önümüzdeki yıldan itibarenyasaklanmasını talep ederek protesto yürüyüşügerçekleştirdi. İşçiler ayrıca, Sağlık Bakanlığı’nınhazırladığı hastalık sigortasında düşünülen kesintilerekarşı çıkıyorlar.

KSPI ve diğer sendikaların çağrısı ile hükümetinişçilerin taleplerini kabul etmemesi nedeni ile 3 Ekimgünü Endonezya’da greve çıkıldı. Greve katılan 2milyondan fazla işçi, maaşların yükseltilmesi vesözleşmeli işçi alımını da protesto etti.

HaitiHaiti’de Port-au-Prince’te binlerce kişi pazar günü

daha iyi yaşam koşulları talebi ile bir gösteri yürüyüşüdüzenledi. Göstericiler pahalılığı ve rüşveti protestoederek Başbakan Martelly’in istifasını istediler. Bununyanında gösteriler yayılarak sürüyor. Port-au-Prince,Cap-Haitien ve Les Cayes’te gerçekleşen gösterilerdepolis ile çatışmalar yaşandı. Les-Cayes’te olduğu gibibazı kentlerden genel grev çağrıları yükseliyor.

FilistinYönetimin Başbakanı Selam Feyyad’a tepkiler

artıyor. Kamu çalışanları, hükümet maaşlara ilişkindüzenlemeleri hayata geçirene dek grevlerine devamedeceklerini açıkladı.

Batı Şeria’da ulaşım sektörü ve kamu çalışanları,düzenledikleri protesto ve grevlerle, Feyyad’ı istifayaçağırdı. Ulaşım sektörünün en büyük şikayeti artan

yakıt fiyatları ve vergilerken, kamu çalışanları ise tamve zamanında maaş alamamaktan şikayetçi.

KenyaKenya’da 200 bin eğitim emekçisinin 3 hafta süren

grevi kazanımla sona erdi. Öğretmenlerin talepettikleri yüzde 40 ücret artışı kabul edildi. Patron baştayüzde 4 ücret artışı önermiş, grevdeki işçileri iştenatmakla tehdit etmişti.

Devlet hastanelerinde doktorların grevleri isesürüyor. Hastanelerde sadece acil servislerde hizmetveriliyor.

UkraynaUkrayna’da gazetecilere ağır para ve hapis cezaları

öngören yeni yasa tasarısını protesto eden yaklaşık 200gazeteci, meclis binası önünde gösteri düzenledi.Gazeteciler, söz konusu yasanın sansüruygulamalarının önünü açacağını dile getirdiler.

Öte yandan, gazetecilerin eylemi hükümeti geriadım atmaya zorladı. Meclis sözcüsü VolodymyrLytvyn, tasarıyı onaylayan oylamanın iptalini içerenbir teklifin meclis gündemine ekleneceğini açıkladı.İktidar ve muhalefet partileri de iptale destekvereceklerini duyurdu. Tasarıyı protesto etmek içinbirçok gazete ve dergi son günlerde kapak sayfalarınıtamamen siyah ya da beyaz basmıştı.

ŞiliŞili’de binlerce öğrenci başkent Santiago

sokaklarında parasız eğitim talebiyle eylem yaptı.Halkın da destek verdiği gösteriye, Şili polisi su ve gözyaşartıcı gazla saldırdı.

Şili Öğrenci Konfederasyonu’nun belirttiğine göre,sadece Santiago’da 70 bin kişi gösteriye katıldı.Öğrenci ve polisler arasında çatışmalar yaşanmasınarağmen, eylem Blanco Escalada Caddesi’nde öğrenciliderlerinin konuşmaları ve düzenlenen şenlikle sonaerdi.

Endonezya

Ukrayna

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Alman devleti geçtiğimiz günlerde bir zenginlik veyoksulluk raporu yayınladı. Almanya federalhükümetinin yaptırdığı ‘4. Yoksulluk ve ZenginlikRaporu’ ilk elden ve elinde olmayarak, kapitalizmhakkında yayılan burjuva efsaneleri yerle bir ediyor.Fakat raporun bizim açımızdan en dikkate değer olanyanı, Marksistler’in kapitalizm hakkındasöylediklerinin bir kez daha doğrulanmasıdır. Gerçekşudur ki, gelinen yerde mızrak artık çuvala sığmıyor,gerçekler, bütün yalan propaganda ve çarpıtmalarakarşın, kendisini kabul ettiriyor.

Zenginlik ve bolluk aynı biçimde ve aynı oranda,emekçiye yansımaz. Tersine emekçinin aldığı pay tersorantılı olarak küçülürken, kapitalistin aldığı pay artar.Zenginlik ve yoksulluk arasındaki açı emekçininaleyhine hep büyür, giderek bir uçuruma dönüşür.

Çalışan emekçi sınıflardır. Üreten ve yaratan daonlardır. Tüm zenginlikler onların emeğinin vealınterinin eseridir. Ne var ki, üretim araçlarıburjuvazinin elindedir ve tabi ki, devlet denen zoraygıtı da. Sırf bu yüzden, egemen sınıf, yani burjuvazi,emekçilerin ürettiği her şeye el koyar. Tümzenginlikler onun elinde toplanır. Yani, işçilerin bizzatkendilerinin ürettiği toplumsal zenginlik, onlarınyoksulluğunun, açlığının ve sefaletinin nedeni olur. Buyalın gerçeği, çağının büyük düşünürü ve ütopiksosyalizmin kurucusu Fourier, doğru bir tanımlamayla“bolluk, sıkıntının ve yoksulluğun kaynağı olur“diyerek ortaya koymuştu.

Marks ve Engels’in 19.yy’da, hem de dahakapitalizmin bugün ulaştığı düzeyin çok gerisindeolduğu bir dönemde, kapitalist üretimin kaçınılmazolarak bir yandan sermaye birikimini ve sermayeninyoğunlaşmasını sağlarken, diğer taraftan iseyoksulluk ve açlığı kitleselleştirerek büyüteceğiniyazıyorlardı.

Bilimsel bir dünya görüşü olarak da Marksizmdöne döne doğrulanmıştır ki, zenginliğin kaynağıişçinin bizzat üretim süreci içinde ürettiği artık-değerdir. Bir başka söyleyişle, ödenmemiş emektir.Marks zamanında bunu, “Ödenmemiş emeğeelkoymanın, kapitalist üretim tarzının ve bu üretimtarzında ortaya çıkan işçi sömürüsünün temeliolduğu;..bu artı-değerin, varlıklı sınıfların ellerindesürekli olarak artan sermaye birikimlerinin çıktığıdeğerler tutarını oluşturduğu gösterildi.’’ diyerek dilegetirmişti.

‘4. Yoksulluk ve Zenginlik Raporu’ istemeyerek deolsa, tümüyle Marks’ı doğrulamak zorunda kalmıştır.

4. Yoksulluk ve Zenginlik Raporu;Servet- sefalet kutuplaşmasının

büyüdüğünü doğruluyor

Federal Alman hükümetinin hazırlattığı ‘4.Yoksulluk ve Zenginlik Raporu’ kapitalist üretimsürecinin sefalet-servet kutuplaşmasının büyüyerekdevam ettiğini saptamak zorunda kalmıştır. Raporagöre 1992 yılı başından 2012 yılı başına kadar geçensüre içinde özel servet 4,6 trilyon eurodan yaklaşık 10trilyon euroya yükselerek iki kattan fazla bir artış

göstermiştir. Sadece 2007 ile 2012 yılları arasındaki“kriz döneminde” emlak, arsa, parasal yatırımlar,emeklilik maaşları gibi varlıkların da içinde sayıldığıözel servet 1,4 trilyon euro kadar artmıştır.Kapitalistlerin serveti iki kattan fazla artarken,emekçinin payına ise sefaletin katlanarak artmasıdüşmüştür.

Yine bu aynı rapora göre “yüzde 10’luk en zenginkesim 1998 yılında toplam servetin yüzde 45’ini eldeederken 2008 yılında yüzde 53’lük bir paya sahipolmuştur’’. Sermayenin yoğunlaşmasının bundan dahaacık bir itirafı yoktur. Sermaye ve servet yüzde 10’lukbir kesimin elinde yoğunlaşırken, hane halkının yüzde50’lik alt kesiminin serveti ise, toplam servete oranlasadece yüzde 1’lik bir artış kaydetmiştir.“

Bu aynı durumu ücretler sorununda da görüyoruz.Rapora göre üst kesimde ücretlerin “pozitif arttığı”belirtilirken, tam zamanlı çalışanların yüzde 40’lık altkesiminin gelirinin ise, enflasyondaki düşüşe rağmen,azaldığı kaydedilmektedir. Emperyalist burjuvazi, biryandan serveti kendi elinde toplarken, izlediği ücretartışı politikası ile, kendisine kapı kulları yaratmayı daihmal etmemektedir. Çalılşanların üst kesimininücretlerini “pozitif’’ yönde artırarak, işçi sınıfıiçerisinde yarattığı aristokrat tabaka bunun ifadesidir.Bu arada, çalışanların yüzde 40’lık kesimininücretlerinde yaptığı kesintileri bu işçi aristokratlarıyaratmada kullandığı bilinmelidir.

Rapor bu gerçeklerin yanı sıra devletinvarlıklarında da erime olduğunu saptamıştır. Örneğin,devletin varlıklarının 1992 yılı başı ile 2012 yılı başıarasında 800 milyar euro gerilediği tespiti yapılıyor.

Kısacası, sözkonusu rapor taslağı en zenginkesimin daha da zenginleştiğini, buna karşılık çalışankesimlerin daha da yoksullaştığını ortaya koyuyor

En zengin yüzde 10’luk kesimin zenginliginintemeli nedir? Hiç kuşkusuz rapor bu soruya cevapvermiyor. Fakat, toplumun % 40’ının gelirinin“Enflasyondaki düşüşe rağmen azaldığı kaydedildini’’söyleyerek, dolaylı olarak, sermaye birikiminin

kaynağını da itiraf ediyor.Soruya en tam ve en dolaysız cevabı ise Marks

verir.. “Ödenmemiş emeğe el koymanın, kapitalistüretim tarzının ve bu üretim tarzında ortaya çıkan işçisömürüsünün temeli olduğu;..bu artı-değerin, varlıklısınıfların ellerinde sürekli olarak artan sermayebirikimlerinin çıktığı değerler tutarını oluşturur.”(Marks)

Burjuvazinin endişeleri artıyor

Rapor taslağı, burjuvazinin o çok sevdiği veyığınları aldatmanın aracı olarak kullandığı “bu tarzbir gelişmenin halkın adalet duygusunu zedelediği”saptamasını yaparak, sona eriyor.

Raporu yorumlayan Stuttgarter Zeitung ise; “Krizerağmen az sayıda kişi servetine servet katarken devletfakirleşiyor. Sol kanattan gelen tepkiyi siyasi refleksdiye geçiştirmek doğru olmaz. Kesin olan, bununböyle devam edemeyeceği, aksi takdirde de devletinmanevra alanının daha daralacağıdır. Zenginlerbundan böyle toplumun refahına daha fazla katkıdabulunmalıdırlar” diyor.

Bu geleceğe dönük bir korkunun itirafıdır. Bukorku ilk kez dile getirilmiyor. Örneğin bundan bir yılönce Eylül 2011’de, Avrupa parlemantosunda,kapitalizmin geleceğinin tartışıldığı bir oturumda,Belçikalı muhafazakar gerici milletvekili Derk JanEppink “Yunanistan’ın iflası an meselesidir SayınBaşkan! Bazıları Euro tahvilleri vasıtası ile bir transferbirliği başlatmak istiyorlar. Ben Almanya’nınendişelerini anlıyorum. Parayı ödemek zorundakalacak olanlar Almanlar. Peki ama, ya Almanyakendisi zorluğa düşerse ne olacak? O zamankurtarıcıyı kim kurtaracak?” diyerek, endişesini dilegetirmişti.

Bu korku gitgide büyüyecektir. Burjuvazinin dahabugünden duyduğu bu korkuyu gerçeğe çevirecekyegane güç ise, kendi öz partisinde örgütlenmiş işçisınıfı olacaktır.

Alman devletinin “4. zenginlik veyoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek

Dünya

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012 Dünya

Eğer para “yanağında bir kan lekesiyledoğduysa” sermaye her tarafından kan ve çirkefsaçar... (Karl Marx Kapital 1. Cilt)

Pakistan’da iki ayrı fabrikada çıkan yangındayaklaşık 200 işçi yaşamını yitirdi. İlk yangın birtekstil, ikinci yangın ise bir ayakkabıfabrikasındaydı. Dünyada hergün “resmi” rakamlaragöre 1500 işçi iş cinayetlerine kurban gidiyor. Burakam elbetteki buz dağının görünen kısmıdır. Kayıtdışı çalıştırmanın, güvencesizliğin, önlemsizliğin vetaşeronlaştırmanın alabildiğine genişlediğiçağımızda resmi rakamlar dahi çok gerçekçigörünmüyor. Burjuvazi ve onun kalemşörlerinin işçisağlığına ilişkin sahte hassasiyetleri hergün yüzlerce,binlerce işçiyi yaşamdan koparıyor. OysaPakistan’daki 200 tabut, burjuva basının küçücükpuntolara sığdırılmış haberlerine layık oldu veneredeyse görünmez kılındı. Yaşamı köleleştirilmişve ölüme gönderilmiş işçilerin bir Angelina Joliekadar değeri yoktu. Öyle ya! Bu “iyilik meleği”gelmiş, kampları gezmiş, mültecilerin durumuyla“ilgilenmiş”, çocukların, kadınların dramlarına,acılarına “ortak olmuş” bir “barış elçisiydi”. Burjuvabasın öve öve göklere çıkardı. Günlerce bıktırıcı birşekilde Angelina Jolie’nin “insani vicdanına”methiyeler dizildi. Oysa Pakistan’da diri diri yanmış,Güney Afrika’da kurşuna dizilmiş kitlesel bir işçikıyımı var. Bu durum ne o sanatçı müsveddesinin nede burjuvazinin umurunda... Anlaşılan Çin’dekitoplu madenci katliamlarında olduğu gibi genel birkanıksanmışlık ortamı yaratılmaya çalışılıyor.

Pakistan’daki tabloya benzer görüntüleri kendicoğrafyamız üzerinden de rahatlıkla görebiliriz.Bursa’da 5 tekstil işçisi kadının diri diri yakılması,hergün birçok işçinin kapitalizmin sömürü çarklarıaltında katledilmesi örnekleri kapitalizmin hercoğrafyada aynı oburlukla işçi kanıyla beslendiğini.Mesela Türkiye’de sadece Temmuz ayında 110 işçibu çarklarda kanını akıttı. Pakistan’daki gibi aynı

anda kitlesel işçi katliamlarının Türkiye’de de olmaihtimalinin yüksekliği eşyanın tabiatına aykırı değil.Burjuvazinin “işçi sağlığı” alanında son dönemlerdeyaptığı yasal düzenleme kitlesel işçi ölümlerinedavetiye çıkarmaktadır. Bütün bu cinayetlerin nedenikapitalizmin aşırı kar hırsıdır. Bu durumu MarxKapital’de “Artı-değer üretimi ya da aşırı kar,kapitalist üretim biçiminin mutlak yasasıdır”şeklinde özetler. Bu “mutlak yasa” devrimleparçalanmadıkça ve işçi sınıfı egemen halegelmedikçe iş cinayetleri artarak devam eder.Alınabilecek koruyucu önlemler maliyeti arttırdığıve burjuvanın karını düşürdüğü için kapitalizminişleyişine aykırıdır. Sovyetler Birliği deneyimi bunoktadaki en önemli örnektir. İşçi sınıfının iktidarıkoşullarında toplum genelindeki sağlıkuygulamalarının yanı sıra işçi sağlığı ve güvenliğialanında dönemin en ileri ve refah kapitalistülkelerinden bile çok daha fazla ileridedir. Çünkübirinde “karın sağlığı” yaşamın merkezindedir.Sovyetler Birliği Sağlık Bakanı AlexandrSemashko’nun öncülüğünde sağlık alanındauygulamaya konulan politikalar “koruyucuönlemleri” içermektedir. Sağlıkçıların yanı sırafabrikalardaki üretim komiteleri ile birlikte ayrıcasendikaları da katarak işçi sağlığı alanında atılımyapılmıştır. Bu uygulamalar sonucunda işçinin hemfiziksel hem de ruhsal açıdan gelişmesi sağlanmış veyeniden inşa edilen bir toplumun temel taşlarıolmuştur. Aynı uygulamalar sadece fabrika merkezlideğil tüm toplumsal kesimleri içerecek şekildeplanlanıp hayata geçirilmiştir. İnsanca yaşam veçalışma koşulları noktasında proletarya iktidarıküçük de olsa sıkıntılarla karşılaşmıştır. Amasosyalizm işçinin sömürü çarklarında ölmediği veözgür olduğu bir toplumu getirecektir.

Zeynel NihadioğluF Tipi Cezaevi a-6 / 17 Edirne

17.09.2012

İş cinayeti de“evrensel kader”

Emeğin sömürüsü üzerine kurulu kapitalizm,işçileri ölümüne sömüren bir sistemdir. İşçisınıfının iş cinayetlerine maruz kalması, kazalarınyaşandığı ülkelerde yaşanan fevri bir olay değil,kapitalizmin bir özelliğidir.

Güney Kore Güney Kore’de kimyasal madde üreten bir

fabrikada iş cinayeti yaşandı. Gumi şehriningüneydoğusunda yer alan sanayi merkezindeki birfabrikada meydana gelen patlamanın, hidroflorikasit yüklü tankın yakınlarında gerçekleştiğibelirtildi.

Yetkililer, patlamada 3 işçinin öldüğünü, 2kişinin de yaralandığını, fabrikanın etrafındaçalışan 3 işçinin ise zehirli gaza maruz kalmasınedeniyle hastaneye kaldırıldığını açıkladı. Zehirligaz salınımı nedeniyle 600 işçi tahliye edildi.

RusyaRusya’nın Hantı-Mansiyski Özerk Bölgesi’ndeki

bir petrol arıtma fabrikasında meydana gelenyangında ilk belirlemelere göre 8 işçi hayatınıkaybetti, 13 işçi yaralandı. Çoğu işçinin kendiçabalarıyla alevlerin arasından kurtulmayıbaşardığı belirtiliyor. Rusya Acil Durum Bakanlığıyetkilileri, 4 bin metrekare alanda etkili olanyangının çıktığı saatlerde fabrikada mesainindevam ettiğini ifade etti.

11 Eylül’de de Moskova’ya yakın Yegorevskkentinde bir kaçak atölyede çıkan yangında 14Vietnamlı işçi hayatını kaybetmişti. Rusya’dasadece 12 bin kişinin 2011’de çıkan yangınlarnedeni ile yaşamını yitirdiği belirtiliyor.

Kapitalizm, işçinin sermayeyeçevrilmiş kanıdır!

Mısır’da yaygıneylemler

Geçtiğimiz haftalarda Mısır havayollarına bağlıhosteslerin iş bırakması en çok ses getireneylemlerden biri olmuş, hosteslerin, taleplerikarşılanıncaya kadar çalışmama kararı almalarıülkedeki havayolu taşımacılığını derindensarsmıştı. Yapılan görüşmeler sonucunda hosteslerişlerine geri döndü.

Şehir içi ulaşımda çalışanların da geçtiğimizgünlerde genel grev ilan etmesi hükümeti zorasokan eylemlerden bir diğeriydi. Grev nedeniyle,çalışan otobüs sayısında düşüş olması Kahiretrafiğini olumsuz etkiledi. Maaşlarının arttırılmasıtalebiyle yaklaşık 15 gündür Bakanlar Kurulu binasıönünde gösteri yapan öğretmenlerin eylemi isesürüyor.

Mısır ekonomik ve sosyal haklar merkezininyaptığı açıklamalara göre Mısır, sınıf ve sosyalmücadelelerinin yaygın yaşandığı ülkelerden biri.Sadece Eylül ayının ilk yarısında 300 protestogösterisi gerçekleşti. 93 genel siyasal eylemyapılırken, fabrika işçilerinin eylemlerinin sayısı 61oldu. Öğretmenlerin eylemlerinin sayısı 41’ibulurken, devlet dairelerinde çalışanlar 38,üniversitelerde eğitim görevlileri 15, şöförler 11kez eylem yaptı. Hastanelerdeki sağlık emekçileri10 kez, öğrenciler ise 6 kez gösteri yaptılar.

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Gençlik24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Ortaya çıkan olanaklar ışığında...

Birleşik, kitlesel, devrimci bir6 Kasım için!

Gençlik hareketinin 2000’lerden bu yana sürekliolarak gerileyen tablosunu değerlendirebilmek içinelimizdeki temel cetvel 6 Kasım süreçleri olmuştur.‘96 yükselişinin geri çekilmesinden bu yana 6Kasımlar her yıl öncekilere göre daha da zayıf veparçalı bir hale gelmiş, kitlelerle bağını yitiren gençlikgrupları, birleşik bir 6 Kasım örgütleme yetenek veniyetlerini yitirerek kısır çatışmalar ve dar grupçukaygılar peşinde sürüklenerek bin bir parçalı 6Kasımlar örgütlemiştir.

Bu tablo hareketin geriye çekilmesiyle ters orantılıolarak büyümüş, ancak bununla birlikte hareketingerilemesini de hızlandırıcı bir etken olmuştur. Zatenhayli daralan ileri gençlik kitlesi, bu nedenle siyasalörgütlere karşı güvenlerini yitirmiş ve kendilerini ifadeedebildikleri temel bir alan olan 6 Kasımlar’da dahisüreçlerin dışına itilmekten kurtulamamıştır.

Ancak 2012 6 Kasımı, bu karamsar tabloyu birparça da olsa aşmanın ve gençliğin dinamizminibirleşik ve kitlesel bir biçimde alanlara taşıyabilmeninolanaklarına geçmiş yıllara göre çok daha fazlasahiptir. Bu nedenle yeni dönemi tartışırken, 6Kasım’dan başlayarak gençlik hareketinin güçlü birçıkış yapması için gerekli hazırlıkları yapmak, mevcutsaldırılara karşı güçlü bir karşı koyuşu 6 Kasım ilebaşlatmak –ya da ileri bir aşamaya taşımak- bugün içintemel önemde bir görevdir. Yapılması gereken buolanakları değerlendirmek ve bunun üzerinden birleşikbir hat örmektir.

AKP’nin parasız eğitim oyunuve gençliğin tepkisi

Bugün ticari eğitim saldırısının yeni olmaktançıktığını ve artık çok boyutlu olarak üniversitelerdesermaye işgaline dönüştüğünü biliyoruz. Saldırıyabaşlangıçta gösterilen tepki de zamanla politize olmuşunsurlara daraldığından, uzun süredir anlamlı bir karşıkoyuşa dönüşemiyordu.

Ancak üniversitelerde ticarileşmenin büyük ölçüdehayata geçirilmesi ile birlikte, ticarileşme uygulamalarıda çok yönlü olarak öğrenci gençliğin hayatındakarşılık bulmaya başladı. Böylece de, geçmişte olduğugibi bu saldırıya salt politik bilincinin sonucu değil,doğrudan yaşadığı ya da yaşayacağını düşündüğümağduriyetten kaynaklı tepki gösteren geniş bir kesimortaya çıktı.

Açıktan bir geleceksizlik anlamına gelen paralı vepiyasaya dönük eğitim anlayışı, geçmişte ilerici vedevrimci güçlerin propagandalarının etkisiylegündemde bir yer tutabilirken, bugün, kimi zamanöğrenci gençliğin kendiliğinden tepkisinin açığaçıkmasına sebep olacak kadar yakıcı biçimde kendinihissettirir hale geldi.

En bilinen iki örneği yinelersek, geçtiğimiz yılBologna uygulamaları için pilot okul seçilen EgeÜniversitesi’nde 800 öğrencinin, hiçbir siyasalönderlik etkisinde olmaksızın gerçekleştirdiği yürüyüş;yine Kocaeli Üniversitesi’nde 1200 kişilik kitleseleylem, tamamen yeni uygulamanın yarattığımağduriyetten kaynaklanıyordu. Ancak ortaya çıkaneylemler, dar ve kişisel talepleri de aşarak topyekûnBologna sistemini ve piyasacı eğitim uygulamalarını

hedef alabildi. Kuşkusuz ki bu eylemler hızla dağıldıve cılız kazanımlar dışında bir sonuç elde edemedi.Ancak her iki örnek de dikkatle incelendiğinde öğrencigençliğin bu konuda ciddi bir tepki biriktirdiğini,hareketin tüm geri yönlerine rağmen önemli birpotansiyel taşıdığını gösterdi.

Son olarak ise AKP’nin parasız eğitim oyunu ya daharçların kısmi olarak kaldırılması, öğrenci gençliğinönemli bir tepkisi ile karşılaştı. Bir dizi yerelde bugündemle gerçekleştirilen eylemler hareketin mevcutdarlığını aşamamış olsa da, özellikle İstanbul’dagerçekleştirilen kitlesel protesto, öğrenci gençliğinnasıl bir duyarlılığa sahip olduğunu da gösterdi.

Eylemlerin talepleri kimi yerde salt harçların ikinciöğretimlerde de kaldırılmasına daralmış olmasınarağmen genelde bir dizi başlık öne çıktı. Esas önemliolan ise alanları dolduran gençlerin oraya gelişsebeplerinin hiç de salt bununla sınırlı olmamasıydı.Gençlik, özellikle AKP’nin parasız eğitim yalanınakanmadığını söylemek ve yakıcı biçimde hissettiğiticari-piyasacı eğitim uygulamalarına karşı tepkigöstermek için alanlardaydı. Bu eylemler, bu kezsiyasal güçlerin girişimleriyle örgütlenmesine rağmenhızla etkilerini yitirdi. Ancak gençliğin öfkesi ortadankalkmadı.

Yine AKP tarafından uygulamaya konulan 4+4+4sisteminin de toplumda yarattığı rahatsızlığı buradayeri gelmişken hatırlatmak gerekir. Eğitim iledoğrudan bağlantılı bu uygulama, öğrenci gençlikteeylemli bir tepkiye konu olmamasına rağmen yarattığıhoşnutsuzluk bilinmektedir.

İşte 2012 6 Kasımı’nı gençliğin bu birikmiş öfkesive eğitimde ticarileşmeye karşı duyduğu tepki ilekarşılıyoruz. Bu bile ortaya geçmiş yılları aşan birtablo çıkarmanın olanaklarının genişliğini görmek içinyeterli veri sunuyor.

Gençliğin birikmiş tepkisini örgütlemek

6 Kasımlar, Türkiye’de üniversiteli gençliğin 1Mayısları’dır. Dolayısıyla da 6 Kasım’ın gündemleribütün olarak gençliğin gündemidir. Ticari eğitim,kapitalist sömürü, emperyalist savaş ve bütün olarakkapitalist sistemin insan üzerinde kurduğu tahakkümgençliğin ve dolayısıyla 6 Kasım’ın gündemi olarakkarşımıza çıkmaktadır. Sosyalizm alternatifi de tüm bugündemlerin içerisinde doğallığında işlenmelidir.

Ancak bugün için birleşik, kitlesel ve devrimci bir6 Kasım’ı tartışıyorsak, öncelikle gençliğin son süreçteortaya çıkan duyarlılığının ve bunun tüm gençlikgüçlerini birleştirici etkisinin özel olarak ele alınmasıgerekir. 6 Kasım’ı en geniş biçimde örgütleyebilmekiçin öne çıkan iki başlık bugün için ticari eğitim veSuriye’ye yönelik kirli politikalardır.

Yukarıda da ifade edilen ve son yıllarda gelişenticari eğitim karşıtı duyarlılık, birleşik bir hareketin dezeminini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu alandaoluşturulacak bir ortak mücadele hattı, daha şimdidengüçlü bir 6 Kasım’ın da anahtarı olacaktır.

AKP’nin harç oyunu ile başlayan sürecin kimiyerellerde ortak çalışmalara konu edildiğini, ancakbunların istenen düzeye gelmediğini biliyoruz. Buaçıdan yalnızca siyasetlerin birlikteliğine daralan

örgütlenmeler değil, tüm duyarlı kesimlerikapsayabilecek biçimler zorlanmalı, 6 Kasım dahaşimdiden bu gençlik enerjisine dayanan bir biçimdeörgütlenmeye çalışılmalıdır.

Burada kastedilenin her yerde birlikler-platformlarkurmak olmadığını da hatırlatmak gerekir. Yerellerinözgünlüklerine göre kimi zaman tüm siyasal güçlerikapsayan bir platform tercih edilebilecekken kimiyerlerde ortaklık zeminleri kalmadığında daha darolmak pahasına tek başına yol da yürünebilir. Esasönemli olan, birleşik bir 6 Kasım hedefine yönelmekiçin tüm duyarlı gençlik güçlerinin öznesi olabileceğimekanizmaları yaratabilmektir. Bunun platform mu,komite mi yoksa daha başka bir biçim mi olacağıtalidir.

Yine gençliğin tepkisini ortaya koymak için birleşikve merkezi bir çıkış olanakları doğarsa, kuşkusuz ki buda değerlendirilmeli, güçlü bir politik hat ortayakonarak süreç örülmelidir. Burada önemli olan yerelçalışma-merkezi eylem ilişkisini doğru tanımlamak vemerkezileşmeyi buradan tartışabilmektir. Aksi günükurtaran ama sonrasına bir şey bırakmayan biretkinlikten öteye gitmez.

“Savaşa değil eğitime bütçe!”

Emperyalist savaş gündeminin, özel olarak daSuriye’ye yönelik saldırganlığın bugün hayli yakıcıiçimde kendini hissettirdiği de ayrı bir gerçekliktir.Burjuva medyanın dahi “savaş kapıda” nidaları attığıbir dönemde gençliğin bu konuda tepkisiz kalmasıkuşkusuz ki düşünülemez. Bu bakımdan 6 Kasımalanının halkların kardeşliği şiarını ete kemiğebüründürmesi zorunludur. Bu gündem hiçbir biçimdegençliğe dışarıdan dayatılan bir başlıkmış gibianlaşılmamalıdır zira savaş bugün en yakıcı biçimdegençliği kesmekte, gençlik geleceğin kirli savaşınınaskerleri olarak düşünülmektedir.

Bu bakışla yürütülecek çalışma ticari eğitimsaldırısı ile hayli içiçe geçmiştir. Üstelik bugün için heriki icraatın arkasında da temel yürütücü güç olarakAKP’nin bulunması, bu iki gündemin ilişkisini deaçıkça ortaya koymaktadır. Gençliğin savaş karşısındagöstereceği duyarlılık buradan bakıldığında ticarieğitim karşıtı tepkinin de bir yüzü olarak ortaya

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

çıkacaktır.Bu iki başlık üzerinden yürütülecek çalışmalar,

“savaşa değil eğitime bütçe” biçiminde kimiformülasyonlara da konu edilebilir. Tüm darlığınarağmen bu şiar, bir yandan savaş harcamalarına dikkatçekerken diğer yandan eğitimin sermayenin kucağınaatılmasına ve kendi yağıyla kavrulmak zorundabırakılmasına dikkat çekmektedir. Bu haliyle de ticarieğitim ve harçların kaldırılması ile savaş arasındakibağı ifade etmektedir.

Kuşkusuz ki bu kaba bağın ötesinde iki gündeminilişkisi zengin bir literatüre yaslanarak kurulabilir. Bu,çalışmayı yürütecek güçlerin zenginleştirebileceği birçalışmadır ve kapitalizmin krizinden yola çıkılaraktüm ticari eğitim uygulamalarının ve emperyalist savaşihtiyacının bağı canlı biçimde sunulabilir.

Genç komünistlerin görevleri ve gündemleri

Ortaya koyduğumuz tablo, esas olarak gününolanaklarından yola çıkarak bugün için öncelikliihtiyaç olan birleşik, kitlesel ve devrimci bir 6Kasım’ın, buradan yola çıkarak da yine birleşik,kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketinin yaratılmasıiçin tutulması gereken yola işaret etmektedir.Bahsettiğimiz temel gündemler üzerinden ortayakonacak çalışma, yalnızca siyasetlerin birliğini değil,aynı zamanda gençliğin tepkisini ve enerjisini açığaçıkarmayı hedefleyerek 6 Kasım’ı bu bakışla elealacaktır.

Ancak siyasal bir gençlik çalışması hiç deortaklaştırılmış gündemlerle yetinmek durumundadeğildir. Komünistler bahsedilen hedefle yürütülecek 6Kasım çalışmaları ile birlikte sosyalist bir alternatifeişaret etmek görevi ile de karşı karşıyadırlar. Kuşkusuzki parasız eğitim talebi çalışmada temel bir yertutacak, ancak genç komünistler tüm çalışmalarlaparalel olarak “parasız eğitim sosyalizmde” şiarını herfırsatta kitlelere taşıyacaklardır. Genç komünistlercephesinden kapitalizmin teşhirini yapmayan vesosyalizm alternatifini gündemleştiremeyen birçalışma her dem eksiktir.

Yine komünist hareketin 25. yılı vesilesiyle gençkomünistler de ortaya bir politik çalışma hattıkoyacaklardır. 6 Kasım ile kısmen kesişecek de olanbu hattın önemi, ortak çalışmanın yanısıra devrim vesosyalizmin alternatifinin güçlü biçimde ortayakonması olarak kendini gösterecektir.

Yine tüm siyasal gelişmelere müdahale edebilen,politik refleksler geliştiren, ülke gündemini devrimcibir bakışla gençliğe sunabilen ve süreçleri eylemli birmüdahaleye konu edebilen bir çalışma ortakplatformlara hapsolmanın da önüne geçecektir.

Burada kritik nokta ortak zeminde hareket ederkentüm politik hattımızı ilkesel bir biçimde tartışmalarınönüne koymak değil, toplam harekete devrimcimüdahale yapabilmenin olanaklarını en doğru biçimdedeğerlendirebilmektir.

6 Kasım’ın birleşik ve kitlesel olmasının yanında“devrimci” de olabilmesinin koşulu budur. 6 Kasım’ıdevrimci yapan ne tek başına örgütleyen kurumlarındevrimciliğidir ne de gelen kitlenin niyeti. 6 Kasım’ıdevrimci kılan bütünlüğü içerisinde ortaya koyacağıpolitik bakış açısı ve hedefiyle birlikte hareketinyönünü döndüğü yerdir.

Buradan yola çıkarak 6 Kasım 2012’nin birleşik,kitlesel ve devrimci bir muhtevaya bürünmesi içinönemli olanaklar barındırdığını yinelemek gerekir.Doğru bir politik önderlik ve doğru bir politik bakışaçısı ile bu olanaklar değerlendirilebilirse, gençlikhareketinin üzerindeki ölü toprağı da bir parçaatılabilir. Bunun öncelikli koşulu da bugüntanımladığımız tepkinin örgütlenebilmesi ve gençliğinenerjisini açığa çıkartarak alana yansıtabilmektengeçektedir.

(Ekim Gençliği, sayı 140, Ekim 2012)

Gençlik Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012..

Ekim Gençliği çalışmalarından...

Ankara Üniversitesi DTCF’de EkimGençliği okurları yaygın bir ajitasyonpropaganda çalışması yürüttü. Alevimitingine çağrı yapan ozalitler merkeziyerlere yapıldı. Bunun yanı sıra merkezibildiriler sohbet edilerek dağıtıldı. AyrıcaKızıl Bayrak ve Ekim Gençliği de gençliğeulaştırıldı.

Suriye üzerinden yürütülen savaşpolitikalarına karşı “Emperyalist savaşageçit yok!” şiarlı afişler okulda yapıldı.

Sınıfın sesi de öğrencilerin gündeminetaşındı. Kiğılı direnişini anlatan stickerlerokulda kullanılarak gençliğe Kiğılı’yı boykotetme çağrısı yapıldı. Öğrenciler, “zatensizden başka emek sermaye çelişkisine bukadar değinen yok. İşçi sınıfını bu kadarönemseyen yok” diyerek yürütülenfaaliyete ilgilerini gösterdiler.

Hacettepe Üniversitesi, yönetiminbaskıcı uygulamalarıyla yeni eğitim-öğretim dönemine başladı. Ancakkampüsteki siyasal faaliyete “izin alınmadığı koşullarda” müdahale edileceğini belirten üniversiteyönetiminin tehditlerinin devrimci irade karşısında sökmeyeceği bir kez daha görülmüş oldu.

1 Ekim günü yemekhane önünde bir araya gelen ilerici ve devrimci gençlik örgütleri afiş asarak ve stantaçarak saldırılar karşısında dayanışma içinde olacaklarını ve siyasal faaliyetlerini savunacaklarını gösterdiler.Özel Güvenlik Görevlileri’nin şaşkınlıkla izlediği ortak ve kitlesel çalışmaya herhangi bir müdahale olmadı.

2 Ekim sabah saatlerinde afiş yapan Ekim Gençliği okurları ÖGB’lerin tacizleriyle karşılaştılar. EkimGençliği okurlarının yanına gelen ÖGB’ler “Afiş asmanın yasak olduğunu ve yönetimin kendilerinden bunuhatırlatmalarını istediğini”, afiş faaliyetine devam etmeleri durumunda devrimci öğrenciler hakkında tutanaktutacaklarını söylediler. Hatırlatmalarının işe yaramadığını görmelerinin ardından ise alandan ayrıldılar.

Kampüsün dört bir yanını afişlerle donatan Ekim Gençliği okurları “Emperyalist savaş ve saldırganlığageçit yok” şiarlı afişlerin yanısıra BDSP’nin “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği etkinliği”nin afişlerini veBeytepe’deki tanışma etkinliğinin afişlerini astılar. Ayrıca “Kiğılı’ya boykot, direnişe destek” çağrısı yapanstickerlar da kullanıldı.

Kütüphane önünde açılan stantla “Harçlar kalktı soygun sürüyor” başlıklı merkezi bildirilerin dağıtımıyapıldı. Ajitasyon konuşmalarıyla AKP’nin parasız eğitim yalanları teşhir edildi. Ekim Gençliği ve KızılBayrak’ın satışı gerçekleştirildi.

Çanakkale’de, kentin çeşitli yerlerine “Emperyalist savaş ve saldırganlığa geçit yok!” şiarlı afişler yapıldı.Şehirde “tahammül edilemeyen” afişleme çalışması, inatla ve ısrarla sürdürüldü.

1 Ekim günü de 17.00-18.00 saatleri arasında “Şimdi geldiğin yerin farkına varma zamanı” başlıklıbildirinin dağıtımı yapıldı. Üniversite öğrencilerinin yoğun olarak bulunduğu kordonda dağıtılan bildiriler ilgigördü.

Kiğılı direnişiyle dayanışmayı büyütmek için “İşçi düşmanı Kiğılı’ya boykot, direnişe destek” şiarlıstickerler Çanakkale’nin çeşitli bölgelerinde kullanıldı.

Ekim Gençliği / Ankara-Çanakkale

Cebeci’de Erdoğan protestosu

Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’nde 2 Ekim günü yapılan eylemle dinci partinin şefi TayyipErdoğan’ın açılışa gelmesi protesto edildi.

Öncelikle toplu bir şekilde fakülteler gezilip teşhirlerle öğrenciler basın açıklamasına çağrıldı.Hukuk Fakültesi’nden kısa bir yürüyüşle kapı önüne gelen öğrenciler “Üniversitelerde AKP’yiistemiyoruz” dedi. Basın açıklamasında Tayyip Erdoğan’ın üniversitelere ‘geleceksizlik, savaşçığırtkanlığı’ getirdiği vurgulanırken, gelişi nedeniyle Ankara Üniversitesi’nin Tıp Fakültesi’nde olağanüstü hal ilan edildiği belirtildi. Son olarak Tayyip Erdoğan’ın mutlaka protesto edileceğinin belirtilmesiile basın açıklaması sona erdi.

Açılışta gözaltı terörü

Açılış törenine katılmak üzere 3 Ekim günü üniversiteye gelen AKP şefi Tayyip Erdoğan öğrencilertarafından protestoyla karşılandı.

Polis ablukası altında yapılmak istenen açılışta, listede adı olmayanlar içeri alınmadı, çiçek veçelenkler tören salonuna sokulmadı. Üniversite binası civarında da tam anlamıyla OHAL ilan edildi.

Yoldan geçen birçok kişi polisin kimlik kontrolüne maruz kalırken Erdoğan’ı protesto eden GençlikMuhalefeti üyelerinden 12’si polisin biber gazlı saldırısı sonucu gözaltına alınırken başka bir noktadaeylem yapan Genç Sen üyelerine saldıran polis, 7 öğrenciyi gözaltına aldı.

Ekim Gençliği / Ankara

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Gençlik26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

AKP hükümetinin eğitimde dönüşüm planlarıadım adım hayata geçirilirken son olarak gündemeyeni YÖK yasa tasarısı düşmüş durumda. AKPkongresinde dağıtılan AKP’nin 63 maddelikönümüzdeki dönem hedeflerinde de “YÖK’ünkoordinasyon kuruluna dönüşmesi” olarak gözükenbu adım, son dönemde atılan diğer adımların birbütünlük içerisinde değerlendirilebileceği birçerçevenin daha da netleşmesini sağlıyor. 4+4+4eğitim sistemi, harçların kaldırılması, sınavsisteminin değişmesi, dershanelerin özel okuladönüştürülmesi gibi adımlar hem birbirlerinden hemde günümüz gerçeklerinden kopuk olarakdüşünüldüğünde olumlu adımlarmış, faydalıadımlarmış gibi gözükebilir. Örneğin harçlarınkaldırılması bütünlükten kopuk, soyut olarak elealındığında sadece işçi-emekçi çocuklarınınüniversitelere yazılmalarını kolaylaştırıyor gibigözükmektedir. Ya da sınav sisteminin değişmesi,benzer bir soyutlamayla düşünüldüğündeöğrencilerin sınav odaklı eğitim sistemindenuzaklaşması olarak görülebilir. Aynı şeydershanelerin kaldırılması (özel okul olması değil),ya da mesleki eğitime ağırlık verilmesi için atılanadımlar için de geçerlidir. Fakat esas mesele, buadımların gerçeklerle bir bütün olarak nasıl bir ilişkiiçinde olduklarını ve kimlerin çıkarlarına uyduklarınıgözeterek birbirleriyle olan ortak yönlerini tespitetmektir. Yeni YÖK yasa tasarısı da, bu bütünlüğükurmak açısından önemli bir halka olmuştur.

“Üniversite Konseyi”: Sermaye-devletişbirliğinin bir yüzü

Yeni YÖK yasa tasarısında üniversiteler, devlet,vakıf, özel ve yabancı olmak üzere 4 farklı kategorialtında düşünülmektedir. Esasen tasarıda belirtilen,üniversitelerin bulundukları yerel ihtiyaçlara vekendi birikimlerine göre uzmanlaşması veçeşitlenmesidir. Bu açıdan bu 4 kategorinin dışında,uzmanlaşılan alanlara, bölümlere göre üniversitelerarası işbölümünün arttırılması ve çok çeşitlimodeller hedeflenmektedir. Bu 4 kategori buçeşitlenmenin ötesinde şu yüzden anlamlıdır:“Kurumsallaşmış devlet üniversitelerinin”, ilgiliüniversitede oluşturulacak “üniversite konseyi”tarafından yönetilmesi planlanmaktadır.

“Üniversite Konseyi, mevcut öneride, 11 kişidenoluşur. 5 üye üniversitenin her biri farklıfakültelerden ve bölüm başkanı ve üstü herhangi biridari görevi olmayan kendi öğretim üyeleriarasından; 2 üye Bakanlar Kurulu tarafından; 2üye Yükseköğretim Kurulu tarafından (ilgiliüniversitenin profesörleri) arasından seçilir. Bu 9üyenin seçeceği 1 üye ilgili üniversitenin mezunlarıarasından; 1 üye üniversitenin bulunduğu ilde ençok vergi verenler arasından ve/veya üniversiteyeen çok bağışta bulunanlar arasından seçilir.

Üniversite Konseyi, rektör ve dekanları seçer veatar; üniversite stratejik planını ve performansprogramını onaylar; üniversite yatırım programını

karara bağlar; üniversite adına kamulaştırmaya,gayrimenkul satın alınmasına ve üniversiteninmülkiyetindeki gayrimenkuller üzerinde üçüncükişiler lehine ayni hak tesisine karar verir;öğrenci kontenjanlarını ve öğrenim ücretleriniYükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen usulve esaslar çerçevesinde belirler; sözleşmeliöğretim elemanlarına ve idari personeleyapılacak ücret ve diğer ödemeleri belirler;senatonun ve üniversite yönetim kurulunun bazıkararlarını onaylar.”

Bütün bunlar göstermektedir ki,“kurumsallaşmış üniversiteler”in “üniversitekonseyleri”nde çoğunluğu oluşturanlar, BakanlarKurulu ve YÖK tarafından atananlarla birlikte ilgiliüniversite mezununun ve bağışçı/vergirekortmeninin oluşturacağı gruptur. Üniversitemezunlarından el üstünde tutulanların, reklamlardanve üniversite dergilerinden gördüğümüz kadarıylazengin, sermaye sahibi, CEO vb. konumlardakibireyler olduklarını unutmamak gerekir. Bununlabirlikte, vergi rekortmenlerinin de zengin mezunlarlabenzer konumlarda oldukları düşünülürse,“kurumsallaşmış üniversite”lerin doğrudan busermaye sahipleri ve onlarla işbirliği içindeki“Bakanlar Kurulu ve YÖK’ün atadığıprofesörler” tarafından yönetileceği açıktır. Devletüniversiteleri dışında, özel ve vakıf üniversitelerindezaten yönetim sermaye sahiplerinin ağırlıkta olduğuMütevelli Heyetleri aracılığıyla sağlanmaktadır.

Harçların kalkmasının sınırları veüniversitelerin şirketleşmesi

Yeni YÖK yasa tasarısında diğer bir önemlinoktayı da üniversitelere mali özerklik, mali esneklikve çok kaynaklı gelir yapısı kazandırılması temelhedefleri oluşturmaktadır. Harçların birinciöğretimde kaldırılması her ne kadar işçi-emekçiçocukları açısından önemli bir adım olsa da,

harçların sadece birinci öğretimde kalktığını veharçların öğrenci masraflarının %15-%20 civarınıoluşturduğunu, barınma, beslenme ve ulaşım gibiihtiyaçların çok daha büyük problem olduğunubelirtmiştik. Yeni tasarıda belirtilen “üniversitelerinfinansman sisteminin özerkleştirilmesi”,“üniversitenin kendi kaynaklarını yaratması” gibihedefler, üniversiteleri yönetecek sermaye-devletişbirliğinin ve onların atadığı rektörlerin, yeniyasayla birlikte birkaç yıl içinde, harçları gerigetirmenin de ötesine geçerek, ticareti, piyasaortamını, üniversitelerin her köşesine yayacağıaçıktır. Artık devlet finansman açısından eliniüniversitelerden çekecek, sermaye uşağı“üniversite konseyleri” kafalarına göre 1000 TL,2000 TL belki daha da çok harçlar koyacak, sermayesahipleri buradan kârlar elde edecek, kendikârlarını garanti edecek şekilde üniversiteleriyönetecektir. Kısacası üniversitelerşirketleşecektir! Bu ise işçi-emekçi çocuklarınınüniversitelerde okumasına uygun “harçların birinciöğretimde kalkması” gibi hakların kökünden gerialınması ve işçi-emekçi çocuklarınınüniversitelerden tümden uzaklaştırılması anlamınagelecektir. Bir başka seçenek de, ABD’deki eğitimsistemine benzer şekilde öğrencilere krediler sunarak

4+4+4, harçlar, dershaneler, sınav sistemi, yeni YÖK Yasası…

Ortak payda: Sermayenin çıkarları!

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Gençlik Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

öğrencileri borçlandırarak mezun olduktan sonrauzun yıllar bu borçlara mahkum bir yaşama itmektir.

Eğitimde özelleştirme: Özel üniversitelerve özel okulların egemenliği

Yeni yasa tasarısı göz önünde bulundurulduğundagörülmektedir ki, önümüzdeki dönemdeüniversitelerde piyasa ilişkileri daha da egemen halegelecektir. Günümüzde, devlet ve vakıfüniversiteleri, yasal olarak kâr etmesi engellenmişkurumlardır. Fakat, devlet üniversitelerininkurumsallaşmış olanlarının yukarıda belirtilenadımlarla özel üniversiteler haline getirilmesiyle,eğitim kâr amaçlı yatırım alanları olarak sermayesahiplerinin daha çok hakimiyeti altına girecektir.“Kurumsallaşmakta olan devlet üniversiteleri”nin deyavaş yavaş “kurumsallaşmış devlet üniversiteleri”yani özel üniversite modeline uydurulmasıplanlanmaktadır. Yasa tasarısında hedeflenençeşitlendirilmiş üniversite modelleri, şirket gibiişleyen özel üniversite modelinin yükseköğretimeegemen olması anlamına gelecek ve emekçiçocuklarına üniversite kapıları büyük ölçüdekapanacaktır. Yükseköğretimdeki bu dönüşümeparalel olarak, dershanelerin özel okuladönüştürülmesi de eğitimde özelleştirmenin vepiyasa ilişkilerinin egemenliğinin arttırılmasıanlamına gelmektedir.

Eğitimdeki dönüşüm vesermayenin çıkarları

Bilimsel araştırmaya verilen önem de yeni yasatasarısına yansıtılmıştır. Devlet, bilimsel araştırmayaözel olarak önem vermektedir, atılan birçok adımbunu göstermektedir. Fakat, “bilim” toplumsalgerçeklerden kopuk olarak ele alınmamalıdır. Ohalde bu adımlar, nasıl bir gerçekliğe oturmaktadır?Hangi sebepler Türkiye’nin eğitim sistemindekidönüşümü gerektirmiştir? Bugün için, mühendislikve fen bilimleri alanında uzmanlaşmış sayılabilecekbirçok üniversite, üniversite içindeki teknokentlerdeya da profesörlerin aldıkları projelerle yazılım vesavunma sanayi gibi alanlarda yer alarak sermayesahipleriyle işbirliği içindedir. Fakat, bugünküeğitim sistemi devletle işbirliği içindeki sermayesahiplerinin ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Buyüzden devlet, eğitime verdiği bütçeyi iyice kısıpsermayenin buradaki egemenliğini daha daarttırmaya uygun düzenlemeler yapmaktadır.Üniversitelerin daha da çeşitlendirilip, kendiaralarındaki işbölümünün arttırılarak belli alanlardauzmanlaşmalarının sağlanması, araştırmalara devletteşvikleri, eğitimde rekabetin arttırılması,performansa dayalı ücret gibi yeni YÖK tasarısınıntemel ilkeleriyle birlikte, 4+4+4 sistemi altındanitelikli çocuk iş gücünün arttırılması gibi hedeflersermaye gruplarının uzun vadeli çıkarlarıdoğrultusunda atılmış adımlardır. Bütün bu adımlarüretkenliğin arttırılması anlamına gelecek,Türkiye’nin dış pazarlardaki rekabet gücünüarttıracak, bu sayede, Türk sermaye grupları dışpazarlara daha kolay girebilecektir, buralardakikârlardan daha çok pay alabilecektir. AKP hükümetiise bu adımları 2023 hedefi doğrultusunda atmaktave sermaye gruplarının gözünde alternatifsizkonumunu güçlendirmeye çalışmaktadır.

Bugün eğitimin düzenlenmesinde atılan bütünadımlar, görüldüğü üzere eğitimin her alanınapiyasanın hakim olması ve eğitimin ticarileşmesininönemli birer halkalarıdır. Eğitim, bugüne kadardevlet üzerinden sermaye gruplarınınkontrolündeyken, yeni düzenlemelerden sonrasermaye gruplarının doğrudan kontrolüne

geçecektir. Bu atılan adımlar, sermaye sahiplerinindüzene nasıl egemen olduğunun, devletin sermayesahiplerinin çıkarlarına uygun somut politikalarınasıl yürüttüğünün göstergesidir. Birinci öğretimdeharçların kalkması, dershanelerin özel okullaradönüştürülmesi, sınav sisteminin değişmesi, 4+4+4eğitim sistemi ve yeni YÖK yasası bir bütün olarakTürkiye ve dünyadaki koşullarla ilişkileri içindedüşünülmelidir. Eğitimdeki dönüşümde AKP

hükümetinin attığı her ayrı adımın ortak hedefibellidir. Hedef, sermaye sahiplerinin kârlarınıarttırmaktır. Öğrenciler olarak bizler devletin buyasayı geçirmesine nasıl engel olacağımızınhesaplarını yapmalı, yasanın geri çekilmesi, herkeseeşit, gerçekten parasız, anadilde eğitim gibi somuttalepler üzerinden birleşik, kitlesel bir mücadeleörgütlemeliyiz.

(Ekim Gençliği, sayı 140, Ekim 2012)

DLB mücadele çağrısınıyükseltiyor...

Okulların açılmasıyla birlikte çalışmalarını hızlandıran Devrimci Liseliler Birliği, İstanbul ve Ankara’da liseligençliği eşit ve parasız eğitim için mücadeleye çağırdı.

İstanbul27 Eylül günü Esenyurt’ta “Yeni eğitim dönemi ve DLB” başlığı altında yapılan toplantıda, Suriye’ye dönük

emperyalist saldırganlık, işçi-emekçilere, ezilen halklara yönelik faşist baskı ve devlet terörü ile 4+4+4 eğitimsistemi gibi gündemlerle beraber Devrimci Liseliler Birliği’nin temel misyonuna ilişkin tartışmalar yürütüldü.

Toplantının son kısmında ise devrimci kimlik üzerine tartışmalar yürütüldü. Toplantı, Liselilerin Sesidergisinin etkin kullanımına dönük planlamalar ile sonlandırıldı.

28 Eylül günü Avcılar Marmara Caddesi’nde Liselilerin Sesi dağıtımı gerçekleştirdi. DLB’liler, gerici vepiyasacı eğitimin yeni adı olan 4+4+4 uygulamasına karşı DLB saflarında örgütlenme ve mücadele etmeçağrısını yükseltti

Dergi satışının yanı sıra Devrimci Liseliler Birliği imzalı “Yeni eğitim yılında mücadeleyi yükseltelim!Geleceğimizin çalınmasına geçit vermeyelim!” şiarlı bildirilerin dağıtımı da gerçekleştirildi

Okulların açıldığı ilk hafta Sefaköy’deki Mustafa Barut Lisesi önünde yapılan bildiri dağıtımının ardından,29 Eylül günü de Sefaköy Bankalar Caddesi’nde Liselilerin Sesi’nin yeni sayısı ve yeni dönem bildirileriliselilere ulaştırıldı.

Esenyurt DLB, 30 Eylül günü “Gerici ve paralı eğitimin yeni adı 4+4+4’e geçit vermeyeceğiz! Geleceğimizve özgürlüğümüz için 7 Ekim’de Ankara’ya-DLB” şiarlı ve Ankara’ya gidiş için iletişim bilgilerinin olduğuozalitler ve A-4’lerle mitingde liselilerin sesini yükseltmeye çağırdı.

2 Ekim günü Bakırköy Meydanı’nda gerçekleştirilen dergi satışı ve bildiri dağıtımı ile liselilere yenidönemde mücadeleyi yükseltme çağrısı yapıldı.

Çalışma boyunca Liselilerin Sesi’nin yeni sayısıyla birlikte, DLB imzalı bildirilerin dağıtımı gerçekleştirildi.Dergi satışı sırasında pek çok liseliyle 4+4+4 eğitim sistemi, AKP hükümetinin politikaları ve mücadeleüzerine sohbetler edildi. Sohbet edilen bazı liseliler bundan sonraki eylem ve etkinliklerden haberdar olmakistediklerini belirttiler.

Ankara29 Eylül günü Yüksel Caddesi’nde açtıkları stantla Liselilerin Sesi satışı yapan DLB’liler, yeni döneme

ilişkin merkezi olarak çıkarılan bildirinin dağıtımını da yaptılar. Ajitasyon konuşmaları eşliğinde yapılandağıtım esnasında birçok liseli ile tanışma ve sohbet etme imkanı yakalandı. Ayrıca Mamak’ta bulunanTuzluçayır Anadolu Lisesi ve Ege Lisesi’nin etrafına “Liseliler birliğe, DLB’ye” ve “Yaşasın Devrimci LiselilerBirliği” yazılamaları yapıldı.

3 Ekim günü de “Yeni dönemde mücadeleyi yükseltelim! Geleceğimizin çalınmasına geçit vermeyelim!”başlıklı bildiriler Ege Lisesi önünde dağıtıldı. Bildiri dağıtımı sırasında Liselilerin Sesi dergisi liselilereulaştırıldı.

Liselilerin Sesi / İstanbul-Ankara

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Kültür-sanat28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Cam fanus içinde metamorfoz

Saatin zili ikinci kez ötüyordu, komodininüstünden gelen tik tak sesleri bir an önce kalkmasıgerektiğinin işaretleri gibiydi, sağa döndü, kalktı, hızlıolması gerektiğinin ayrımına vardı, geç kalacaktı bugidişle, servisi kaçırabilirdi. Pantolonu ve gömleği cansıkıntısıyla hızlıca ütüledi, şöyle bir baktı, jilet gibiolmalıydı, işin kuralı buydu, hangi okulu bitirdiğinhangi bölümü okuduğun kadar önemliydi bu mesele,madem öyle Pazarlama Yönetimi dersinin üstüne hızlıütü yapma tekniklerini de öğretselermiş ya fakültedediye düşündü. Her gün bu işlemi yapmak saçmaydıama elden de bir şey gelmiyordu, prezantabl olmaktaşınması gereken birkaç vasıftan birisiydi, yabancı dilbilmek gibi bir şeydi, şirketin beklentileri vardıçalışandan, zaten iş ilanında da belirtmişlerdi:“Üniversitelerin işletme ve pazarlama bölümündenmezun, yabancı dil bilen, prezantabl, takımçalışmasına yatkın, hızlı düşünebilen, gelişime veeğitime açık, ikna kabiliyeti yüksek, diksiyonudüzgün, güler yüzlü, seyahat engeli olmayan…”

Bugün ilk kez servisi kaçırmıştı, bu apaçıkortadaydı, ana cadde üzerindeki durakta beklemesigereken saatten on dakika sonra durağa gelmiş veservis görünürlerde yoktu, bu kadar beklemezdi zaten,bu da kuraldı, servis bekletilmez beklenir.Servistekiler araca binmediğinin farkına bilevarmamışlardır, yarısı uykularına kaldıkları yerdendevam ediyor diğer yarısı da şimdiden ceptelefonlarının kulaklıklarını dayamışlardır kulaklarına,dum tıs dum tıs dinliyorlardır. Etrafına bakındı, saatinebaktı, zaman epeyce ilerlemişti, metro ve otobüsseçeneklerini kafasında tarttı, sabah trafiğini düşündü,metro baskın geldi ve hızlıca metroya yöneldi.Merdivenleri koşar adım indi, geç kalmaya gelmezdidaha ilk aylardan, plazanın giriş kapısındaki turnikeyi08.30’dan bir dakika geç geçerse yandı demekti,maaştan kesinti yapıyorlarmış ay sonunda, arkadaşlaröyle diyorlardı, İnsan Kaynakları’ndan uyarı mailidüşerdi ekranına, saatine baktı, gerildi, daha yedi sekizdurak vardı, biraz kafasını dağıtmak için yeni aldığıkitabını deri çantasından çıkarttı, kapağını çevirdi, ilksayfasını açtı ve okumaya başladı: “Gregor Samsa birsabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendiniyatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”Kelimeler bir anda suratına çarptı, anlayamadı,kimden bahsediliyordu, neydi bu böyle,pazarlamacıymış, işe gidememeyi kendine dertedinmiş bir böcek, insan, böceğe dönüşmüş bir insan,nasıl yani? “Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstündeyatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında bir kubbegibi şişmiş, kahverengi, sertleşen kısımlarınoluşturduğu yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmışkarnını görüyordu; karnının tepesindeki yorganneredeyse tümüyle yere düşmek üzereydi vetutunabileceği hiçbir nokta kalmamış gibiydi.Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınasıincelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önündeçaresizlik içerisinde, parıltılar saçarak sallanıpdurmaktaydı.” “Bir sonraki durak Levent, neks teyşınLevent” anonsunu duyduğunda kitabı hızlıca çantasınaattı ve kapıya doğru yöneldi, kafasında Gregor, metro

durdu, işe geç kalma ihtimali, kapılar açıldı, böcekpazarlamacı, yürüyen merdivenleri sol şeridindenkoşar adım çıktı, böcek Samsa, plazanın turnikesineok gibi fırladı, sırtı terlemişti sabah sabah, gökdelenindibine geldiğinde kendini ufacık hissetti, yaka kartınıokuttu: 08.34, giriş.

Asansör kalabalık sayılmazdı, 22 numaralı tuşadokundu, aynaya doğru döndü, kendini gördü,kravatını düzeltti, Gregor aklına geldi. “At artıkaklından şu pis böceği,” dedi kendine, daha yapılacakçok iş var, dünden kalan raporlar bilgisayara girilecek,satış tahminleri oluşturulacak, aklın fikrin böcek,ardından telefon trafiği başlayacak, satış odaklıçalışma anlayışının tüm gerekleri devreye sokulacak,bari departmandakiler niye geç kaldın diye sormasalar,bir de onlara açıklama yapmak zorunda kalmasa,neyse ki sormazlar, burada kimse kimseye özel birsoru sormaz, kimse kimsenin kaç para maaş aldığınıbile bilmez, merak eder ama sormaz, sadece tahmineder, benden daha mı çok yoksa daha mı az diye, buay performans C çıkmış, satışlar ortada, kafamızıkaldırmadan başımızı kaşımadan çalışıyoruz, şimdilikbeklenen buymuş, ama sürekli böyle olmazmış, çıtayıyükseltmek, kendimizi sürekli geliştirmek, yaşamboyu eğitimin gereklerini yerine getirmek gerekirmiş,önümüzdeki aylar B düzeyinde bir performans takımçalışması açısından… Asansör çeşitli katlarda durakalka 22. kata vardığında bu düşüncelerle ofistekimasasına doğru yol aldı, arkadaşlar günaydın, kafalarbilgisayarlardan kalktı kalkmadı, bir iki mırın kırın

günaydın sesleri, yoğun tempo çoktan başlamıştı,hemen takıma katıldı. Gözü hemen karşısındaki beyaztahtaya ilişti, sütunlara ayrılmış isimler vardı, herismin altında çeşitli satış rakamları vardı, 38.000 $ yada 45.000 $ gibi, kendi sütunundaki rakamındiğerlerinin yanında küçük kalışı içini acıttı, üzerindebir baskı hissetti. Satış yapamazsa burada ne işi vardı?

Geç kaldığına dair uyarı mailine düştü ya, pekönemsemedi, olan olmuştu artık, zaten öğle tatili geldiçattı, şimdi yemeği düşünüyordu, sabah aceleden birşey de yiyememişti. Kartı okuttu çıktı, restoranınyolunu tuttu, her yerde yiyemezlermiş, şirketin de birdeğeri varmış, imaj meselesiymiş, aşağıya düşürmekolmazmış, beyaz yakalı dediğin kendine uygunmekanlarda takılırmış, şu iş arkadaşları, sohbetler,konuşmaları: “-Amma da sıra varmış işçi gibi sırabekliyoruz ya, -Alex zaten yürüyerek oynuyordu, -Batman’i izledim dün, -abi adamlar yapıyor ya, -aldınmı dizel alacaksın az yakıyor, –yeni bir Amerikandizisi başlamış, –heykelini diktiniz şimdi dekovuyorsunuz, –Lost’un üstüne bir şey izlemiyorum, –Nişantaşı’nda çok iyi bir psikolog varmış, -yeni birAVM açılacakmış çok yakında, -otomatik vites tambana göre, -şirketin yıldönümü gecesi var buhaftasonu, -kesin gidicez abi gitmemek olmaz, –arkadaşlar düğün var falan deyip gelmesem ben, -senbu şirketin parçası değil misin?”

“Satış, satış, satış! Bu ayın kotasını henüzdolduramadınız, bu kota dolacak, gerekirse akşam işbitiminde burada kalıp devam edeceksiniz çalışmaya,

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Kültür-sanat Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

hepinize birer laptop verdik, cep telefonu verdik, evdeçalışmalarınızı sürdürüp bu kotayı doldurmalı, hattaaşmalısınız, bu şirketin olduğu kadar sizin deiyiliğinize, alacağınız primleri unutmayın, hedefi herzaman üst bir noktadan koyun, satışlar artacak, takımruhuyla bunun üstesinden gelinecek, şirket hatlarınıaçık tutun, her an telefonunuz çalabilir bunuunutmayın! Geçen ay yaptığımız eğitimlerin,seminerlerin meyvesini bu ay toplamalıyız. Bu yüzifadesinden sıyrılın, mutsuz ve asık suratlarla bu işiyürütemeyiz, her daim güler yüzlü olacağız, müşteriyekarşı tebessümü yüzümüzden eksik etmeyeceğiz,özgüven dolu sesinizi koruyun, duygularınızıdondurun buraya geldiğinizde, bu kulenin içinegirdiğimiz anda tüm kişisel sorunlarımızı dışarıdabırakmış olacağız, bunu aklımızdan çıkartmayalım,zaten şirketimizin bir psikoloğu var, sizlere gerekliruhsal desteği sunduğundan şüphemiz yok, kartlarboynumuzda olacak, ceplerimize sokuşturmayalım,yoksa sizleri nasıl tanıyalım? Bu hafta şirket gecesinehepinizi bekliyorum, eksik istemiyorum, tam takımorada olmalısınız, hepimiz aynı gemininyolcularıyız…”

Plazanın döner kapısından çıkıp servise doğru yolalmaya başladı kalabalığın içinde, hoş beş konuşmalar,diğer departmandakilerle ayaküstü sohbetler derkenetrafına bakındı, 58 numaralı servisi aradı gözleri,cadde kalabalık, her zamanki gibi akşam trafiğibaşlamıştı, yarım saatlik yolu her zamanki gibi birbuçuk saatte kat etmeye başlamak üzerelerdi. Eline birbroşür tutuşturuldu, hemen her gün dağıtılan cinstendibunlarda, yabancı dil kursları ya da kariyermerkezlerinin tanıtımları. Sırtında reklam tabelası iledolaşan üç dört kişi dikkatini çekti, “canlı pano” diyegeçirdi aklından, billboardlar da reklam doluydu,bütün şehir baştan aşağıya çeşitli reklamlarladonatılmıştı, demek ki yetersizdi, cansız panolardandaha fazla imkan sunan, hareket edebilen bu “canlıpanolar”, belki de daha ucuzdur diye düşündü. Servisedoğru yol aldı, en iyisi eve gitmekti, bu kalabalıktansıyrılıp sakin bir köşeye çekilmek, tabii şirket hattırahat verirse.

Yorgun argın servise bindi, boynuna asılı yakakartını çıkartıp cebine soktuktan sonra kafasını camadayadı, bedensel yorgunluğu aşan bir zihinselyorgunlukla gözlerini kapadı, yorulmuştu bugün, şuşirket gecesini bir şekilde atlatsaydı iyi olurdu,hoşlanmıyordu bu boyalı gecelerden, hastayım deseolur muydu acaba, gemiymiş, o geminin bir de makinedairesi var en alt katında, üçüncü mevki var, bunlarıdüşündü, müdür çok biliyorsa kendi yapsın satışı,satışmış, primmiş, iş motivasyonuymuş, sabahtan beriyaptıkları dünya kadar satış yetmiyor mu? Çantasındanbir sakinleştirici hap çıkartıp plastik petteki sudan biryudum alarak yuttu, sakinleştirici almayı birazarttırmıştı şu aralar. Beyaz yakalıymışız biz, heryerimiz beyaz olsa ne olur, kira-doğalgaz-elektrik-suay sonunu zor getiriyoruz, işçi gibi niye sırayagiriyormuşuz restoranda, işçi değil miyiz? Ha plaza hafabrika. Jilet gibi takım elbiseleri üstüne çekip deriçantayı eline alınca şirketin sahibi olmuyorsun, birişçiden belki biraz daha fazla kazanıyorsun ama okadar, onu da şirketin anlaşmalı mağazalarındatüketiyorsun. Şu Gregor’a mı baksam acaba, merakettim hikayeyi, o da benim gibiymiş, böcekpazarlamacı, ben satış temsilcisiyim, öyle yazıyorkartvizitte. Kimse bir şey sormadığına göre demek kisabah servisi kaçırdığımın kimse farkında değil.Turnike farkediyor ama, kameraların gözünden de birşey kaçmaz, kaçta girdin kaçta çıktın bilir kameralar,kaydeder, veriler sisteme girer, dosyalara işlenir. Servisplazalar bölgesindeki cadde de trafikte ağır aksakilerlerken dikiz aynasına yansıyan yüzünde Gregor’ugördü, ürktü.

K. Aras

Neşet Ertaş Kırşehir’de doğdu. 14 yaşında gurbetle tanıştı. İstanbul’da ekmeğini kazanmak içinalınteri dökerken ilk bestesini üretti. Kısa bir süre sonra ilk plağını çıkardı. “Neden garip garip ötersinbülbül” türküsü ile öne çıktı. Kendi özgün tarzını yarattı.

Emekçilere duyduğu saygı ve sevgiyle öne çıktı. Hemen her parçasında kendini garip olarak tanımladı.Neden garip sorusuna çarpıcı bir yanıt vermişti. O aşağılanan, hor görülen abdallar adına kendine garipdediğini söylerdi. O gerçek bir abdal gibi yaşadı.

Neşet Ertaş’ın ölümünün ardından, abdallardan on yıllar boyunca ilgisini esirgeyen düzen partilerininşefleri Neşet Ertaş’ın şahsında abdalları ilgiye boğdular. 50 yılı aşkın sanat yaşamı boyunca ötekimuamelesine maruz kalan Neşet Ertaş’ı yaptıkları gösterişli törenle bir defa daha öldürdüler.

Dinsel gericiliğin abdallara, Neşet Ertaşlar’a bakışı

Neşet Ertaş Kırşehir’in Kaman ilçesinde bir konser verir. Konser sırasında oynayanların günahlarınındöküleceğini, melekler gibi evlerine döneceklerini ifade eder. Bir vaiz Neşet Ertaş’a haddini bildirmeyesoyunur. Neşet Ertaş’ı özür dilemeye çağırır. Bu olay sermaye basınında genişçe yer bulur.

Türkü pınarının sahipleri olan abdalların başına gelen ilk olay bu değildir. Dinsel gericiliğin taşıyıcısı birimam Cuma namazı sırasında abdalları kastederek, “bunların çaldığı düğünün doğacak çocuğu veledizinaolur. Bu düğünlerde çalanların ekmeği yenmez, çayı-kahvesi içilmez” diyerek abdalları aşağılar.Abdalların tepkisini gören imama devlet sahip çıkar. Böylece devlet dinsel gericiliğin taşıyıcısı unsurlarıasla yalnız bırakmayacağını gösterir.

Abdallar Alevi inancına sahip olmaları nedeniyle camiye gitmez, namaz kılmazlar. Neşet Ertaş aleviolması nedeniyle ömrü boyunca camiye gitmemiştir. Ölümünden sonra Neşet Ertaş’a yapılan muamelemilyonlarca Alevi emekçisine dayatılan sünni inanç ve ritüellerin parçasıdır. Bu nedenle abdallarıhorlayan düzenin yılmaz savunucusu dinci parti ve şefinin, düzen muhalefetinin döktüğü gözyaşlarıtimsah gözyaşlarıdır.

Neşet Ertaş da babası Muharrem Ertaş gibi Alevi’ydi. Aleviliğe mensup “Abdallar” diye tanımlanan birtopluluğa aitti. Alevilikleri tartışılmaya başlayınca birçok kişi şaşkınlığını gizlemedi hatta “Hayır, olmaz,”dediler. Neşet Ertaş’a “Aleviliği yakıştırmadılar.” Oysa özelde Neşet Ertaş’ın genelde abdallarınbeslendiği bir kaynak vardı, onları sanata, edebiyata, saza, söze yönelten Aleviliğin ta kendisiydi.

“Neşet Ertaş Alevidir ve cemevinden yolcu edilmelidir” diyen alevi örgütlerine tepki gösteren özeldedinci partinin şefleri genelde düzen siyasetçileri koro halinde Neşet Ertaş’ın Alevi kimliğini yok saydılar.Neşet Ertaş’ın cenazesine kullanım değeri üzerinde bakıp, desteğini artırmak için kullanan dinci parti şefive yöneticileri “Neşet Ertaş yaşarken Alevi kurumlar sahip çıktılar mı, cemevinden yolcu edilsin diyerekayrımcılık yapıyorsunuz, Neşet Ertaş’ın cenazesi üzerinden siyaset yapıyorsunuz” diyerek ikiyüzlülüktesınır tanımadılar.

Dinci gericiliğin özelde müzikle, genelde kültür sanatla kavgası biliniyor ve hala da sürüyor. RecepTayip Erdoğan bir sanat eseri olan heykelin kaldırılmasını istemiş, heykeli ucube olarak tanımlamıştı.Şehir tiyatrolarının kapısına kilit vurmaktan geri durmamıştı. Bunları yapan Recep Tayip Erdoğan’ın NeşetErtaş hayranlığının en temel nedeni Neşet Ertaş’ın geniş kitleler içindeki etkisini, kendi siyasi hesaplarıdoğrultusunda kullanmaktır.

Neşet Ertaşların düzene ve emekçilere bakışları

Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş, Dadaloğlu’nun “hakkımızda devlet vermiş fermanı, fermanpadişahınsa dağlar bizimdir” dizelerinin içinde yer aldığı şiiri besteleyerek düzene olan öfkesini ortayakoymuş, egemenlere karşı duruşunu sergilemiştir. Oğul Neşet Ertaş da düzenin hizmetkarı SüleymanDemirel tarafından verilen devlet sanatçısı unvanını almamış, “ben halkın sanatçısıyım” diyerekbabasının yolundan yürümüştür.

Neşet Ertaş bozlakların ustasıydı. Musa Ağacık’la yaptığı röportajda bozlakları “Bozlak bir feryattırMusa gardaş. Feryadın bir başka anlamı da derdini isyan ediyor. Bizimki ezikliğin feryadı…” olaraktanımlamıştır. Neşet Ertaş mütevaziliği ve alçakgönüllü duruşu ile de öne çıktı.

Kapitalizmin her şeyi tükettiği, çok kısa süreler içinde starlar yaratıp, bitirdiği, rekabetin ölçüsüzce öneçıktığı koşullarda, açlıkla terbiye olma pahasına Neşet Ertaş bildiği yoldan yürüdü. O telif hakkı vb. bireycirekabetçi yaklaşımların tuzağına düşmedi. Yüzlerce parçası çeşitli sanatçılar tarafından okunmasınarağmen, onlardan maddi talepte bulunmadı.

Neşet Ertaş’ın türkülerinin kaynağı ezilenlerdi. Yüzü hep emekçilere dönüktü. Neşet Ertaşdüğünlerinde sazını çaldığı yoksul insanları konserlerinde görmek istiyordu. Bir söyleşide “Onlarıngelmesini istedim hep, garip insanların, biz onların ekmeğini yedik hep” diyordu. Ömrü boyunca sesi vesözüyle ezilenlerin yanında yer alarak ekmeğini yediği emekçilerle birlikte oldu bozkırın tezenesi…

Neşet Ertaş’ın ardından…

Abdallar, Neşet Ertaşlarezilenlere aittirler!

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

Tarihten...30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/07 (40) * 5 Ekim 2012

Tarih 8 Ekim 1978... Ankara, Bahçelievler 5.sokaktaki 56 numaralı binanın 2 numaralı dairesinde,TİP (Türkiye İşçi Partisi) üyesi 5 öğrenci kalmaktaydı.Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi, Matematikbölümü öğrencisi Serdar Alten, Ankara DevletMühendislik Akademisi öğrencisi Hürcan Gürses,Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler AkademisiGazetecilik Bölümü öğrencisi Efraim Ezgin,Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisiLatif Can ve Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümüöğrencisi Osman Nuri Uzunlar daha öncedenplanlanmış katliamdan habersizdiler. O dönem birçokkanlı katliama imza atan ülkücü-faşist çetelertarafından fişlenen ve katli vacip ilan edilen devrimciöğrenciler o gece 22.00 sularında saldırıyauğrayacaklardı.

TİP’li öğrencilerin kaldığı evi daha önceden tespiteden ülkücü-faşistler evin bulunduğu sokağa saatleröncesinden gelerek pusuya yatarlar. “Kör geceninçakalları” karanlığı fırsat bilerek 22.00’de hareketegeçerler. TİP’li öğrencilerin bulunduğu evin kapısınıçalarak silah zoruyla içeri giren katiller evde bulunanöğrencilere vahşice saldırırlar. Orada yaşananlardanhabersiz olan Faruk Erzan ve Salih Gevence dearkadaşlarını ziyarete gelmişlerdir. Ancak çaldıklarıkapının ardındaki gözü dönmüş caniler sonradan gelenöğrencileri de etkisiz hale getirirler ve Eskişehiryoluna götürerek kurşuna dizerler. Katillerin telleboğarak öldürmeye çalıştıkları ve öldüğünü düşünerekbırakıp kaçtıkları Serdar Alten ağır yaralı haldehastaneye kaldırılır. Alten komada kaldığı süredekatilleri tarif eder, ifadesinde katliamda kullanılanaracın plakası da dahil maddi bilgileri verir. SerdarAlten saldırının ardından kaldırıldığı HacettepeHastanesi’nde 17 Ekim 1978’de şehit düşer. Bu olaytarihe 7 öğrencinin vahşice katledildiği BahçelievlerKatliamı olarak geçer...

Bundan 34 sene önce gerçekleştirilen bu katliamınplanı, o dönem devreye sokulan birçok katliamdaolduğu gibi devlet eliyle tezgahlanmış ve gözlerini kanbürümüş çetelere uygulatılmıştı. Katliamıgerçekleştiren grubun reisi (!) Abdullah Çatlı’ydı.Öncesi ve sonrasıyla katliamın içinde yer alan HalukKırcı, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı,Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz ve Kadri KürşatPoyraz katliamın tek failleri değillerdi elbette. Ancak 7öğrencinin katledilmesinin ve böylece mücadele edenöğrencilere gözdağı verilmesinin tetikçisiydiler. TıpkıMaraş, Çorum, Beyazıt ve daha birçok katliamdaolduğu gibi Bahçelievler’de yaşananlar da darbeyegiden süreçte yaratılan provokasyonların, kirlioyunların bir parçasıydı.

Katliamın ardından...

Peki aradan geçen 34 yıl Bahçelievler Katliamı’nadair neler bıraktı belleklerimizde? Katliamın yöneticive yönlendiricisi, reis Abdullah Çatlı yakalanamadı.Ama yıllarca aranan (!) ve birçok katliamın faili olanbu şahıs 1996’da “Çete-Emniyet-Bürokrasi”koalisyonunun bir kazayla ortaya çıktığı Susurlukkazasında öldü. Ercüment Gedikli 1980 yılındayakalandı. Aldığı idam cezası müebbete çevrildi ve1991 yılındaki afla salıverildi. Haluk Kırcı 1996’da

yakalandığı gün Emniyet’ten kaçtı, 1999’da tekraryakalandı. 7 kez idam cezası aldı ancak 18 Mart 2004tarihinde tahliye edildi. 2004’te Ukrayna’da tekraryakalandı ve 2010’da bir kez daha tahliye edildi.Katliamın sanıkları Mahmut Korkmaz, Kadri KürşatPoyraz ve İbrahim Çiftçi “yakalanamadı”. ÜnalOsmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı ise 1999 yılındafarklı illerde yakalandılar ve 2012’de 3. Yargı Paketiile salıverildiler.

Yani o dönemde devlet adına kurşun sıkanlar birbir aklandılar. “İyi çocuklarını” koruyup kollayansermaye devleti kendi kirli çıkarları uğruna kullandığıfaşist çeteleri yıllar sonra ödüllendirdi. Ellerindedevrimcilerin kanını taşıyanlar şimdi aramızdalar.Tıpkı faili mehçul cinayetlerde, işkencehanelerde,cezaevlerinde ya da sokak ortasında Kürtleri,devrimcileri katledenlerin aramızda dolaştığı gibi...Katliamlar, cinayetler bu devletin temelinde vardır.Zira daha kuruluşundan itibaren egemenliğini kanlasağlayan bu iktidar işçi-emekçiler ve ezilen halklarüzerindeki tahakkümünü böyle korumuştur. Bazenpanzeriyle, tankıyla, ordusuyla, bazen ise sivil katilleriaracılığıyla...

Sermaye devleti ve dinci-gerici iktidar partisi AKPgeçmişte gerçekleşen katliamları aklayarak katliamcıgeleneklerini savunuyor-sahipleniyor. Ama bu durumbizler açısından çok da şaşıtıcı değil. Çünkü “faşistkatiller hep devletin koruma kalkanı altında oldular.Ülkücü faşistler dünden bugüne faşist devlet vehükümetler tarafından hep korundular. Bugün sağ olankatiller hala kontrgerilla cumhuriyetinin kirli ve kanlıişlerini yapmayı sürdürüyorlar. Bugüne kadar birçokSusurluk aktörü, çeteci, mafyacı, kontrgerilladevletinin yeniden yapılandırılması çerçevesindegörevler üstlendiler.”* Dolayısıyla Bahçelievler

katliamının sanıklarının cezaevinden salınmalarınındevletin işleyişi açısından anlaşılır (!) bir yanı var.

“Dökülen kan yerde kalmaz!”

“Yıldızlar ve sular tanıktıraç ve kavruk bir memedenDirenmeyi yudum yudum emenBir çocuk gibi öğrendikVe direndikOrdular kurduk türkü renklerindenBütün ağıtları bir hücumda yendikAcıya kurşun işlemez artıkBiz yaşamayı zulümsüz sevdik…”

Ancak katillerin unuttukları bir şey vardı.Sessizlikler büyük fırtınalara gebedir. Yıllardır baskıve zulümle susturulan, bir dilim ekmeğe, bir yudumsuya muhtaç bırakılan, bu da yetmezmiş gibi enyiğitlerini toprağa verenler, hesaplaşma günündebelleklerindeki izleri hatırlayacaklardır. İnsanlığa karşıişlenen tüm suçların hesabını soracak olanlar katillereadil (!) davranacaklardır. Dersim’in, Maraş’ın,Çorum’un, Sivas’ın, Gazi’nin, Beyazıt’ın,Bahçelievler’in, Diyarbakır’ın, Buca’nın,Ulucanlar’ın, 19 Aralık’ın, Roboski’nin, yargısızinfazların, faili meçhullerin ve adını sayamadığımızdaha nice katliamların hesabı er ya da geç sorulacaktır.Şiirde de söylediği gibi direnmeyi yudum yudumöğrenenler, korkunç acılarla sınananlar, akıtılankanların suladığı toprağın çektiklerinin tanığıdırlar.Zulüm saltanatını yerle bir edecek olan ise butanıklıkların mutlaka bir gün patlayan öfkesi olacaktır.

* “Yargı Paketi” ile faşist katiller sokağa salındı... / KBZ. Eylül

Bahçelievler Katliamı...

Davamız ahire kalmayacak!

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

29 Eylül 2012 tarihinde, on binlerce işçi veemekçi, Almanya’nın başta Hamburg, Köln,Frankfurt ve Bochum gibi kentleri olmak üzere, pekçok yerleşim biriminde yürüyüşler ve mitinglergerçekleştirdi.

Alman Sol Partisi-Di Linke, Ver.Di sendikasıve Attak adlı inisiyatifin organize ettiği bugösterilerde, yoksulluğun gelinen boyutlarına,zenginliğin toplumun azınlık bir kesiminin elindetoplanmasına, bu çerçevede servet ve sefalet arasındaoluşan uçuruma dikkat çekilerek, zenginliğin adilbölüşülmemesi protesto edildi.

Yaklaşık 6 bin kişinin katıldığı Bochum’dakigösteri için Merkezi Tren İstasyonu’nun önündetoplanıldı. Ardından Massınberg Str’da yapılacakolan miting alanına yüründü. Burada gösteriyidüzenleyen parti ve sendika temsilcileri çeşitlikonuşmalar yaptılar. Konuşmalarda, her şeyiemekçilerin ürettiğine, 6 milyon insanın açlık, 12milyon insanın da yoksulluk sınırında yaşadığına,bunun %70’inin yalnız yaşayan kadınlar ve Hartz V-sosyal yardım ile geçinenlerin oluştuğuna, geriye kalanların ise, çokdüşük ücretlerle çalışmak zorunda olduğuna işaret edildi. Göçmen emekçilerin bu tablo içinde %40 gibi oranı oluşturduğunadikkat çekildi.

Konuşmaların arasında rap tarzı müzik dinletileri yapıldı. Özellikle gösterilerin teması ile uyumlu politik rap söyleyenİspanyol bir müzik gurubunun dinletisi kitle tarafından ilgiyle dinlendi.

Alanda yapılan konuşmaların ardından, tekrar yürüyüşle Şauspielhaus binasının önüne gelindi. Yürüyüş sırasında krizve yoksulluk karşıtı sloganlar atıldı. Burada kurulan platform üzerinden yeniden müzik dinletileri ve kısa konuşmalaryapıldı. Buradaki konuşmalarda bir kez daha gelir dağılımındaki büyük adaletsizliğe ve yoksulluğa dikkat çekildi. Gösteri,mücadele çağrılarının ardından sona erdirildi.

Bochum’daki yürüyüş ve mitinge DİDİF ve Özgürlük ve Dayanışma katılım gösterdi. Bir-Kar da yürüyüş ve mitinge,“İşsizliğe, sosyal hak gasplarına ve savaşa karşı” mücadele çağrısı yapan bir pankartla katıldı. Eylemler boyunca yoğunolarak, “Toplumsal zenginliğin gerçekten adil ve eşit biçimde bölüşümü sosyalizmdedir!” başlıklı, Bir-Kar imzalı bildiridağıtıldı. Ayrıca, Kızıl Bayrak gazetesi satışı gerçekleştirildi.

Bir-Kar / Essen

Bochum’da kriz ve yoksulluk protestosu

Eric Hobsbawm yaşamını yitirdi

İsviçreli devrimci akımlara karşı polisin keyfive saldırgan tutumu yasal etkinlikler üzerindebile kendisini gösteriyor. Bunun son örneğiHaziran ayında yapılan yasal bir politik-kültüreletkinliğe karşı polisin gösterdiği saldırganlıktır.Bin kişilik kültürel bir etkinliğin ardından polisonlarca kişiyi gözaltına almış, materyallere elkoymuştu. Gözaltına alınan onlarca kişiarasından İsviçre Devrimci İnşa Örgütü aktivistiiki devrimci tutuklanmıştı. Aylardır tutuklubulunan iki devrimcinin, serbest bırakılmasıdurumunda aynı eylemleri tekrarlayacaklarıgerekçesiyle tutukluluk süreleri uzatılmakta.

İsviçre Devrimci İnşa Örgütü’nün çağrısıylaoluşturulan, TKİP Basel taraftarlarının da bileşeniolduğu komite, tutuklu devrimcilerin serbestbırakılması ve polis saldırganlığına karşı eylemlibir tepki örgütledi. Yürüyüş öncesi ortakçıkartılan afiş ve çağrı bildirileri yaygın olarakkullanıldı.

Eylem günü olan 29 Eylül’de, saat 13.30’da,kentin merkezi bir alanında kitle toplanmayabaşladı. Tutuklu devrimcilerin serbestbırakılmasını talep eden ve polis saldırganlığınıteşhir eden pankartın ardında kortej oluşturularakyürüyüşe geçildi. Tutuklu devrimcilerinbulunduğu Cezaevi önüne, kentin en kalabalıkmerkezi caddelerinden geçerek, uzun birgüzergah boyunca yapılan yürüyüşle gelindi.“Politik tutsaklara özgürlük!’’, “Devrim, devrim,devrim!’’, “Savaşların ve krizin ardında sermayevar, sermayeye karşı mücadelemiz her yerde!’’sloganlarının sıklıkla ve coşkuyla atıldığıyürüyüş boyunca, teşhir konuşmaları yapıldı. 500kişinin katıldığı yürüyüş, mücadeleyi yükseltmeçağrısıyla sonlandırıldı.

Basel’den TKİP taraftarları

Polis saldırganlığınakarşı Basel’de kitlesel

yürüyüş

Mücadele Postası

Marksist tarihçi ve yazar Eric Hobsbawm 95 yaşındayaşamını yitirdi. Ölüm haberi kızı tarafından duyurulanHobsbawm, Londra’da Royal Free Hospital’de zatürre tedavisigörüyordu.

1917 yılında Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Mısır’dadoğan Hobsbawm, küçük yaşlardan itibaren ailesiyle birlikteViyana ve Berlin’de yaşadı. 14 yaşındayken, yükselen faşizmekarşı komünist partiye katıldı. 1933 yılında Londra’ya taşınanHobsbawm, Cambridge ve Birkbeck College’da öğreniminitamamladı ve akademik yaşantısını sürdürdü.

Hobsbawm, başta milliyetçilik kavramı olmak üzere pekçok konuda önemli eserlere imza attı. Sayılı tarihçiler arasındayer alan Hobsbawm’ın özellikle Devrim Çağı, Sermaye Çağı,İmparatorluklar Çağı, Aşırılıklar Çağı eserleri modern çağıyorumlamak için temel başvuru eserleri arasında kabul edilir.Bununla birlikte yazarın pek çok kitabı Türkçe’ye deçevrilmiştir.

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-40

İşçilerin birliği halkların kardeşliği etkinliğinde buluşalım!

İşçilerin birliği halkların kardeşliği etkinliğinde buluşalım!

DEVRiME HAZIRLANIYORUZ!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

İzmir: 3 Kasım CumartesiSaat: 19.00

İsmet İnönü Kültür Merkezi / Fuarİrtibat tel: 0 531 343 74 [email protected]

◆Katılımcılar:-Efkan Şeşen-Şair Mehmet Özel-Yazar Volkan Yaraşır-Mamak İKE Müzik Topluluğu-Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu

◆Katılımcılar:-Efkan Şeşen-Abdal (H. Tolga İlhan)-Grup Günyüzü-Mamak İKE Müzik Topluluğu-Ve Sanat Tiyatro Topluluğu

Ankara: 11 Kasım PazarSaat: 13.00

Çankaya Belediyesi Vedat Dalokay Kokteyl Salonu

(Kurtuluş Parkı içi)

[email protected]

◆Katılımcılar:-Mikail Aslan-Efkan Şeşen-Abdal (H. Tolga İlhan)-Tanyeri Şiir Topluluğu-Mamak İKE Müzik Topluluğu-Kafkas Halk Dansları Topluluğu

İstanbul: 18 Kasım PazarSaat: 16.00

Caferağa Spor Salonuİrtibat tel: 0 531 439 05 [email protected]