SANAT E Ğİ TİM PROGRAMININ 6 YA Ş ÇOCUKLARININ GÖRSEL …
Transcript of SANAT E Ğİ TİM PROGRAMININ 6 YA Ş ÇOCUKLARININ GÖRSEL …
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENST İTÜSÜ
ÇOCUK GEL İŞİMİ VE EV YÖNET İMİ EĞİTİMİ ANABİLİM DALI
ÇOCUK GEL İŞİMİ VE EĞİTİMİ BİLİM DALI
SANAT EĞİTİM PROGRAMININ 6 YA Ş ÇOCUKLARININ
GÖRSEL ALGI DÜZEYLER İNE ETK İSİ
DOKTORA TEZ İ
DANI ŞMAN Yrd. Doç. Dr. Nurcan KOÇAK
HAZIRLAYAN E. Gülriz AKARO ĞLU
084138031001
KONYA – 2014
i
ii
iii
ÖNSÖZ
Bu araştırma, hazırlanan Sanat Eğitim Programının 6 yaş çocuklarının görsel algılarına
etkisini incelemek amacıyla yapılmış olup; bu eğitim ile çocukların sanat bilgi düzeylerini
artırarak; çocukların disiplinler arası yaklaşımla farklı kazanımlar elde etmelerine fırsat
verecek esneklikle, görsel algılarının artırılması hedeflenmiştir.
Ülkemizde okul öncesi dönemde disipline dayalı sanat eğitimi uygulayan kurumlar
yok denecek kadar azdır. Oysa bu çocukların orijinal fikirler üretmelerini destekleyen, farklı
problem çözme becerilerine açık, zengin deneyimler sunan Sanat Eğitim Programları;
çocukların önemli kazanımlar elde edeceği programlardır. Bu nedenle, okul öncesinde
uygulanabilecek nitelikte zenginleştirilmi ş sanat eğitimi programlarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Deneysel olarak çalışılan bu araştırmada geliştirilen Sanat Eğitim Programının, 6 yaş
çocukların görsel algı gelişimi üzerinde etkililiği incelenmiştir.
Her bilimsel çalışma, belli bir çaba, özveri ve deneyimli kişilerin desteği sonucu ürün
olarak ortaya çıkmaktadır. Araştırmamın her aşamasında bana yol gösteren, bilgi ve
deneyimlerinden yararlandığım, çalışmalarımı titizlikle ve sabırla takip eden gerektiğinde
motive eden, hoşgörü ve sevgisini esirgemeyen, değerli hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Nurcan
Koçak’a en içten teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Araştırmam süresince, bilimsel bakış açısıyla karşılaştığım problemlere öneriler sunan
çalışmamın çeşitli aşamalarında bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, öneri ve katkıları ile
araştırmama yön veren ve desteğini esirgemeyen Bölüm Başkanım ve tez izleme jürim, Sayın
Prof. Dr. Ramazan Arı’ya en içten teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmamda eleştiri ve önerileriyle büyük katkıları olan değerli tez izleme jürisi üyesi
Sayın Prof. Dr. Melek Gökay’a; çalışmamın istatistiksel analizlerinde yardım ve desteğini
gördüğüm Yrd. Doç. Dr. Kezban Tepeli’ye en içten teşekkürlerimi sunarım.
Araştırma verilerinin toplanması sırasında desteklerinden dolayı Özel Esentepe
İlköğretim Okulu ve Özel Gündoğdu İlköğretim Okulu yöneticilerine, öğretmenlerine ve
anasınıfına devam eden öğrencilerine candan teşekkürlerimi sunarım.
Araştırmanın tüm aşamalarında beni destekleyen aileme sonsuz teşekkürlerimi
sunarım.
Gülriz AKARO ĞLU
Konya 2014
iv
ÖZET
Sanat Eğitim Programının Altı Ya ş Çocukların Görsel Algısına Etkisi
Sanat eğitimi, insan becerisinin ve bilincinin yaratıcı yönünü açığa çıkararak; özgün
düşüncelere sahip, üretken bireyler yetiştirir. Sanat eğitimi modern toplumların eğitim
sistemlerinin bir parçasıdır. Okul öncesi dönemde verilecek sanat eğitimi çocuğa, sanata
karşı duyarlılık geliştirme, sanata ilgi duyma, estetik duygusu kazandırma, yaratıcı düşünme
becerisi geliştirme, kendisini bir ürünle ifade ederek kendine güven duyma ve psikolojik
rahatlama imkânları sunar.
Okul öncesi eğitimi alan, 6 yaş grubu çocuklara verilen Sanat Eğitimi Programının
öğrencilerin görsel algı düzeylerine etkisinin incelendiği bu araştırma ön test-son test kontrol
gruplu deneme modeline uygun olarak desenlenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu; 2012-
2013 öğretim yılında Konya il sınırları içerisinde bulunan, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı
Özel Esentepe İlköğretim Okulu ile Özel Gündoğdu ilköğretim Okulu bünyesinde
anasınıflarına devam eden 6 (60-72 ay) yaş çocukları oluşturmaktadır. Buna göre, Konya il
merkezinde özel okullar içinden random örnekleme tekniği ile üst sosyoekonomik grubu
temsil eden okullardan Esentepe ve Gündoğdu İlköğretim Okulu anasınıfına devam eden
çocuklar seçilmiştir. Özel Esentepe İlköğretim Okulu anasınıfına devam eden çocuklar
deneme grubunu, Özel Gündoğdu ilköğretim okulu anasınıfına devam eden çocuklar kontrol
grubunu oluşturmaktadır. Bu araştırma 34 deneme grubu, 30 kontrol grubu olmak üzere 64
çocuğa ait veriler üzerinden sonuçlandırılmıştır.
Bu araştırmada Marianne Frostig tarafından geliştirilen Frostig Görsel Algı Testi
(Frostig Developmental Test of Visual Perception ) kullanılmıştır. Frostig Görsel Algı Testi
Göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin algılanması, şekil sabitliğinin algılanması, mekân-
konum ilişkisinin algılanması, mekânsal ilişkilerin algılanması (Wilson, 1978, Frostig,
Lefever, Whitlesey, 1963: 87-100) olmak üzere beş alt testten oluşmaktadır.
Deneme grubuna uygulanan Sanat Eğitim Programı ve programın eğitim materyalleri
araştırmacı tarafından geliştirilmi ştir. Bu program çerçevesinde, deneme grubuna on hafta
süreyle, haftada iki gün olmak üzere 20 oturumdan oluşan 40’ar dakikalık eğitim
uygulanmıştır. Kontrol grubuna ise herhangi bir eğitim verilmemiştir.
Araştırmada öntest sontest ve izleme testi olarak Frostig Görsel Algı Testi
uygulanmıştır. Verilerin istatistiksel çözümlenmesi için SPSS V10.0 istatistik programı
kullanılmıştır. Bağımlı ve bağımsız gruplar son test sonuçlarına göre; çalışma grubunun göz-
motor koordinasyonu, şekil-zemin algılaması, şekil sabitliğini algılama, mekân ile konumu
v
algılama ve mekân ilişkilerini algılama boyutlarında anlamlı bir gelişme gösterdiği
görülmüştür.
Sonuç olarak hazırlanan sanat eğitim programı görsel algıyı olumlu yönde
etkilemektedir.
Anahtar Kelimeler: Sanat, Sanat Eğitimi, Sanat Eğitim Programı, Görsel Algı
vi
ABSTRACT
The Effect of Artistic Educational Programme On The Visual Perception Of Six-
Year Children
Artistic education trains free individuals who have original thoughts by revealing the
ingenious dimension of a person’s skill and conscious. The education of art is a part of
educational systems of modern communities. The artistic education to be given in the
preschool period enables a child to be sensitive to the art, interested in the art, gain a feeling
of aesthetic, develop a skill of ingenious thinking, feel a confidence for himself by expressing
himself with a product/work, and psychologically feel relieved.
This study, which examines the effect of the Artistic Educational Programme given six-
year preschool children on the visual perceptional levels of students, was designed according
to the test model of the pretest-posttest control group. The working group of study consisted
of the six-year children (60-72 months old) who go to the kindergartens in the Private
Esentepe Primary School and the Private Gundogdu Primary School that are affiliated to
Ministry of National Education in Konya City during 2012-2013 Educational Year. The
children, who go to the kindergartens of Esentepe and Gundogdu Primary Schools from the
schools representing the rich socio-economic group, were selected from among the private
schools in Konya City with the method of random sampling. The children going to the
kindergarten of the Private Esentepe Primary School constitute the test group and the children
going to the kindergarten of the Private Gundogdu Primary School constitute the control
group. This research, consequently, concluded in the data belonging to totally 64 children, 34
from the test group and 30 from the control group.
In this research, Frostig Test of Visual Perception, which was developed by Marianne
Frostig, was used. Frostig Test of Visual Perception consists of five subtests as eye-motor
coordination, perception of shape-ground, perception of shape stableness, perception of place-
position relationship, and perception of spatial relationships (Wilson, 1978; Frostig, Lefever,
Whitlesey, 1963: 87-100).
The Artistic Educational Programme, which was applied on the test group, and the
educational materials of programme were developed by the researcher. Under the programme,
an education was applied on the test group for ten weeks as two days in one week, and it
consists of 20 meetings as one meeting is 40 minutes. As for the control group, not any
education was provided.
In the research, Frostig Test of Visual Perception was applied as pretest, posttest, and
trail-test. With regards to the statistical analysis of data, the SPSS V10.0 was used. According
vii
to the posttest results of the dependent and independent groups, it was showed a significant
development in the dimensions of eye-motor coordination, perception of shape-ground,
perception of shape stableness, perception of place-position relationship, and perception of
spatial relationships of the working group.
Consequently, the prepared artistic educational programme affects the visual perception
in a positive manner.
Keywords: Art, Artistic Education, Artistic Educational Programme, Visual Perception
viii
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİK SAYFASI.................................................................................................... i
DOKTORA TEZ KABUL FORMU........................................................................................ii
ÖNSÖZ/TEŞEKKÜR...............................................................................................................iii
ÖZET........................................................................................................................................iv
ABSTRACKT ..........................................................................................................................vi
İÇİNDEKİLER.........................................................................................................................viii
KISALTMALAR .....................................................................................................................xiii
TABLOLAR L İSTESİ .............................................................................................................xiv
GRAFİKLER LİSTESİ ............................................................................................................xv
BÖLÜM I
GİRİŞ
1.1. PROBLEM DURUMU ..................................................................................................... 1
1.2. ARAŞTIRMANIN AMACI.............................................................................................. 2
1.2.1. Alt Amaçlar ................................................................................................................ 2
1.3. DENENCELER................................................................................................................. 3
1.4. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ .............................................................................................. 3
1.5. SINIRLILIKLAR .............................................................................................................. 4
1.6. TANIMLAR...................................................................................................................... 5
BÖLÜM II
ARAŞTIRMANIN KURAMSAL VE KAVRAMSAL TEMEL İ
2.1. ALGIYA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR ................................................................... 6
2.1.1. Algı............................................................................................................................. 6
2.1.2. Algısal Değişmezlikler............................................................................................... 7
2.1.3. Algıyı Etkileyen Etmenler.......................................................................................... 9
2.1.4. Kuramların Algıya Bakış Açıları ...............................................................................12
ix
2.1.5. Algı Türleri.................................................................................................................15
2.1.6. Görsel Algılama .........................................................................................................15
2.1.6.1. Göz-Motor Koordinasyonu .............................................................................18
2.1.6.2. Şekil-Zemin Ayırımı .......................................................................................20
2.1.6.3. Şekil Sabitliği .................................................................................................21
2.1.6.4. Mekân ile Konumun Algılanması ..................................................................22
2.1.6.5. Mekân İli şkilerinin Algılanması......................................................................22
2.1.7. Okul Öncesi Dönemde Algı Gelişimi (5-6 YAŞ) .....................................................25
2.1.8. Okul Öncesi Dönemde Algının Gelişmesini Etkileyen Öğeler..................................31
2.1.9. Öğrenme Fizyolojisi ...................................................................................................38
2.2.SANAT EĞİTİMİ ..............................................................................................................42
2.2.1. Sanat, Sanat Eğitimi ...................................................................................................42
2.2.2. Sanat Eğitiminin Önemi .............................................................................................45
2.2.3. Sanat Eğitiminin Amaçları .........................................................................................49
2.2.3.1. Kişili ğin Gelişimine Yönelik Amaçlar ...........................................................49
2.2.3.2. Toplumsal Çevre ile İlişkiye Girerek Grupla İş Yapma
Alışkanlığını Geliştirmeye Yönelik Amaçlar .................................................54
2.2.3.3. Doğa ve Kültür Değerlerine Sahip Çıkma Anlayışının
Geliştirilmesine Yönelik Amaçlar...................................................................56
2.2.4. Nitelikli Bir Sanat Eğitimi..........................................................................................59
2.2.4.1. Nitelikli Sanat Eğitimcisi ................................................................................61
2.2.4.2. Amaca Uygun Araç-Gereç ..............................................................................67
2.2.4.3. Amaca Uygun Fiziki Donanım .......................................................................71
2.2.4.4. Öğretim Programı............................................................................................80
2.2.4.5. Yeterli Ders Saati ............................................................................................83
2.2.5. Sanat Eğitiminin Gelişim Alanlarına Etkileri ............................................................84
2.2.6. Çocuğun Sanatsal Gelişimi Konusunda Görüşler ......................................................91
2.2.7. Disiplinler Arası Yaklaşım.........................................................................................96
x
2.2.7.1. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Estetik ................................................101
2.2.7.2. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Sanat Tarihi ........................................105
2.2.7.3. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Sanat Eleştirisi ...................................107
2.2.7..4. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Uygulama..........................................115
2.3. KONU İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR...........................................................................117
2.3.1. Görsel Algı İle Yapılan Araştırmalar .........................................................................117
2.3.2. Sanat Eğitimi İle İlgili Yapılan Araştırmalar .............................................................133
BÖLÜM III
YÖNTEM
3.1. ARAŞTIRMANIN MODEL İ............................................................................................148
3.2. ÇALIŞMA GRUBU .........................................................................................................149
3.3. VERİ TOPLAMA ARAÇLARI........................................................................................150
3.3.1. Kişisel Bilgi Formu ....................................................................................................150
3.3.2. Frosting Görsel Algı Ölçeği .......................................................................................150
3.3.2.1. Göz-Motor Koordinasyonu Alt Testi ..............................................................151
3.3.2.2. Şekil-Zemin Ayrımı Alt Testi ...........................................................151
3.3.2.3. Şekil Sabitliğinin Algılanması Alt Testi .........................................................151
3.3.2.4. Mekânla Konumun Algılanması Alt Testi ......................................................151
3.3.2.5. Mekân İli şkilerinin Algılanması Alt Testi ......................................................151
3.3.3. Frosting Görsel Algılama Testinin Puanlaması .........................................................152
3.3.4. Frosting Görsel Algı Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması ...........................153
3.4. SANAT EĞİTİM PROGRAMI ........................................................................................154
3.4.1. Programın Amacı .......................................................................................................154
3.4.2. Programın Geliştirilme Süreci....................................................................................154
3.4.3. Programın Dayandığı Temel İlkeler...........................................................................155
xi
3.4.4. Programın Genel Özellikleri ......................................................................................156
3.4.5. Programın İçeriği........................................................................................................157
3.4.6. Görsel Sanat Eğitimi Etkinliklerinin Hazırlanması....................................................157
3.4.7. Programın Uygulanması.............................................................................................158
3.5. VERİLERİN TOPLANMASI ..........................................................................................159
3.5.1. Ön Testlerin Uygulanması .........................................................................................159
3.5.2. Sanat Eğitim Programının Uygulanması....................................................................159
3.5.3. Son Testlerin Uygulanması ........................................................................................160
3.5.4. Kalıcılık Testinin Uygulanması .................................................................................160
3.6. VERİLERİN ÇÖZÜMLENMESİ VE ANAL İZİ ............................................................160
BÖLÜM IV
BULGULAR VE YORUM
4.1. Birinci Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar: Deneme ve Kontrol Grubunu
Oluşturan Çocukların Görsel Algı Testi Öntest Puan Ortalamaları Arasında
Anlamlı Düzeyde Fark Yoktur. .......................................................................................162
4.2. İkinci Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar: Deneme Grubunu Oluşturan
Çocukların Görsel Algı Testi Son Test Puan Ortalamaları Kontrol Grubu
Çocuklarınkinden Anlamlı Düzeyde Yüksektir ................................................................164
4.3. Üçüncü Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar: Deneme Grubunu Oluşturan
Çocukların Görsel Algı Testi Son Test Puan Ortalamaları Ön Test Puan
Ortalamalarından Anlamlı Düzeyde Yüksektir.................................................................168
4.4. Dördüncü Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar: Kontrol Grubunu Oluşturan
Çocukların Görsel Algı Testi Ön-Test/Son-Test Puan Ortalamaları Arasında
Anlamlı Düzeyde Fark Yoktur ..........................................................................................174
4.5. Beşinci Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar: Deneme Grubundaki
Çocukların Görsel Algı Testi Sontest/İzleme Testi Puan Ortalamaları Arasında
Anlamlı Düzeyde Fark Yoktur ...........................................................................................177
xii
BÖLÜM V
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. SONUÇ .............................................................................................................................182
5.2. ÖNERİLER .......................................................................................................................184
5.2.1. Araştırma Bulgularına Yönelik Öneriler....................................................................184
5.2.2. Gelecek Araştırmalara Yönelik Öneriler....................................................................185
KAYNAKLAR.........................................................................................................................186
EKLER .....................................................................................................................................216
ÖZGEÇMİŞ .............................................................................................................................241
xiii
KISALTMALAR
DASE; Disiplinler Arası Sanat Eğitimi (DASE)
ÇASE; Çok Alanlı Sanat Eğitiminin (ÇASE)
GMK; Göz motor Koordinasyon
ŞS; Şekil Sabitliği
ŞZA; Şekil Zemin Ayrımı
MKA; Mekân Konum Algılaması
MİA; Mekan İlişkilerini Algılama
xiv
TABLOLAR L İSTESİ
Tablo: I. Lowenfeld’in Resimsel Gelişim Evreleri .................................................................. 94
Tablo: II. Michael Parsons’un Estetik Gelişim Evreleri .......................................................... 96
Tablo:III. Kontrol Gruplu Ön-test/son-test Modelinin Simgesel Gösterimi ............................148
Tablo IV. Kontrol Gruplu Ön test- son test Modelinin Araştırma İçin Kullanılan Şekli.........149
Tablo V. Çalışma Grubunda Yer Alan Çocukların Bulundukları Gruplara ve
Cinsiyetlerine Göre Dağılımları .................................................................................150
Tablo 1. Deneme ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği
Alt Testleri ve Toplam Ön Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin
Bağımsız Gruplar T-Testi Sonuçları ..........................................................................162
Tablo 2. Deney ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frosting Görsel Algı Ölçeği
Alt Testleri ve Toplam Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İli şkin
Bağımsız Gruplar T-Testi Sonuçları ..........................................................................164
Tablo 3. Deneme Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri
Ön Test/Son Test ve Toplam Ön Test/ Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına
İlişkin Bağımlı Gruplar T-testi Sonuçları .................................................................168
Tablo 4. Kontrol Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri
Ön Test/Son/Test ve Toplam Ön Test/Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına
İlişkin Bağımlı Gruplar T-Testi Sonuçları .................................................................174
Tablo 5. Deneme Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri
Son-Test/İzleme-Testi ve Toplam Son-Test/İzleme-Test Puanlarının
Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımlı Gruplar T-Testi Sonuçları ................................178
xv
GRAFİKLER L İSTESİ
Grafik 1: Deneme ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği
Alt Testleri ve Toplam Ön Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İli şkin
Bağımsız Gruplar Sonuçları .....................................................................................163
Grafik 2: Deney ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frosting Görsel Algı Ölçeği
Alt Testleri ve Toplam Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin
Bağımsız Gruplar Sonuçları ...................................................................................167
Grafik 3: Deneme Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri
Ön Test/Son Test ve Toplam Ön Test/ Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına
İlişkin Bağımlı Gruplar Sonuçları .............................................................................173
Grafik 4. Kontrol Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri
Ön Test/ Son-Test ve Toplam Ön Test/ Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına
İlişkin Bağımlı Gruplar T-Testi Sonuçları ...............................................................177
Grafik 5. Deneme Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri
Son-Test/İzleme-Testi ve Toplam Son-Test/İzleme-Test Puanlarının
Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımlı Gruplar T-Testi Sonuçları ................................181
1
I.BÖLÜM GİRİŞ
Bu bölümde, araştırmanın amacı, alt amaçları, denenceler, araştırmanın önemi,
araştırmanın yöntemi, hazırlanan sanat eğitimi programı hakkında bilgilere yer verilmiştir.
1.1. PROBLEM DURUMU
Sanat eğitimi; bireyin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmede; yeteneklerini ve
yaratıcı gücünü estetik bir düzeye ulaştırmak amacı ile yapılan eğitim çabalarının tümüne
denir (San, 1983).
Sanat eğitimi pek çok araştırmaya konu olmuştur. Howard Gardner ve Jessica Davis’in
okulöncesi çocuklar üzerinde yaptıkları araştırmaya göre 3–4 yaş grubu çocuklar “düşünce,
duygu ve semboller dünyasında akıcı ve yaratıcı bir uyuma” sahiptir. Ancak yaratıcılıkla
parlayan bu okul öncesi çocukların ışıltılarını, cesur ve özgür tutumlarını, dolaysız
yaklaşımlarını ve “esnek zekâlarını” değiştirmek isteyen okul sistemi içinde kaybettiklerini
göstermiştir. Bu dönüşüm genellikle “duygu”yu “öğrenme” sürecinden ayırmayı içermektedir.
Gardner ve Davis bunun yerine, okulların, çocukların doğal düşünme ve öğrenme yöntemine
saygı duyması gerektiğini ve bunu gerçekleştirmenin yolunun da çocukların sanata ilk
eğilimlerini i şleyip geliştirmek olduğunu savunmaktadır (Gürtuna, 2005).
İnsanın duyu, duyum, duygu ve düşlem gücünü, imgelemini eğitme kaygıları içindeki
bir sanat eğitimi anlayışı yerine; öğretilebilirliğiyle, çocuk ve genci yalnız duyarak değil,
düşünerek tartıp biçerek, eleştirerek; yaşayarak yapmaktan çok, yapılanın üzerinde düşünerek,
kendini gerçekleştirmek, çevresiyle ilişki kurmak ve bu çevreyi düzenleyebilmek için neler
gerektiğini hesaplayarak; dış dünyadan koparak değil, tersine onunla bağdaşarak, bilim ve
teknolojiyi de içermek üzere insanın her alanda yaratıcı, tasarlayıcı, düşünce üreten yanını
pekiştiren bir sanat eğitimi anlayışı giderek hâkim olmaktadır (San, 2003).
Eğitim ve öğretim etkinliği ne kadar çok duyu organına hitap ederse, öğrenme olayı da o
kadar iyi ve kalıcı olmakta, unutma da o kadar geç olmaktadır. Görsel sanat eğitimi yaparak
yaşayarak, duyu organlarını da etkin kılarak eğitimin kalıcılığını sağlamaktadır. Eğitimin her
kademesinde önemli olan görsel öğeler, okul öncesi dönemde, çocukların okuma yazma
bilmemeleri ve öğrenmenin kalıcı olmasını sağlaması açısından diğer kademelere oranla daha
çok önemlidir.
Okul öncesi çocuklarının genel özellikleri arasında, çocuğun yetişkinler kadar nesnel
düşünememesi, olaylar ve nesneler arasında somut bağlar kuramaması, ben merkezli oluşu,
düş ile gerçeği çoğunlukla birbirine karıştırması ya da düş dünyasının egemen olması
2
sayılabilir. Bu dönem çocukların kavramları algılamadaki yetersizlikleri görsel içerikli olan,
göze hitap ederek algılamayı kolaylaştıran tüm objelerin önemini artırmaktadır.
Çocuklara, okuma, yazma, problem çözmede nasıl yardım ediliyorsa, onların dünyayı
nasıl gördükleri ve algıladıkları konusunda da yardım edilebilir. Çocukların nasıl anladıklarına
yardım eden görsel algılama becerisi, öğrenmeyi aynı zamanda ifade gücünü de geliştirir.
Onların algı sürecinde nasıl düşündükleri, ne gördükleri, ne hissettikleri dinamik ve bütünleş-
tirici bir aktivitenin oluşumuna olanak sağlayacaktır Görsel algılamayı geliştirme çaba
gerektiren bir süreç olmakla birlikte nesnelere varlıklara farklı görüş açılarından yaklaşabilmeye
olanak sağlayan algısal, içgüdüsel bir gereksinim sonucu oluşur. Görsel algıdaki amaç, çocuk-
ların, bir nesnenin ya da doğadaki varlıkların niteliklerine odaklanmasını sağlamaktır. Çocuklar
böylelikle neyi, nasıl, hangi özellikleri görmeleri gerektiğini öğrenirler (Artut, 2006).
Görsel öğrenme çocukların çevrelerini gözlemleyebilmeleri ve orada olup biteni
anlayabilmeleri için çok önemlidir. Görsel veriler beyine ulaştıktan sonra yorumlanır ve
hatırlanması için kodlanır. Erken çocukluk döneminde görsel algılamayı, sanat eğitimi
yoluyla geliştirmeyi hedefleyen bu araştırmada, hazırlanan sanat eğitim programının 6
yaşındaki çocukların görsel algılamalarına olan etkileri incelenecektir.
1.2. ARAŞTIRMANIN AMACI
Bu araştırmanın temel amacı, geliştirilen sanat eğitimi programı 6 yaş çocuklarının
görsel algı düzeylerini etkilemekte midir? Sorusuna yanıt aramaktır.
1.2.1. Alt Amaçlar
Araştırmanın temel amacına bağlı olarak aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır.
1.0. Deneme ve kontrol grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi öntest/sontest
puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark var mıdır?
1.1. Deneme ve kontrol grubunu oluşturan çocuklarının görsel algı testi ön test puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark var mıdır?
1.2. Deneme ve kontrol grubunu oluşturan çocuklarının görsel algı testi son test puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark var mıdır?
1.3. Deneme grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi son-test puan ortalamaları ön
test puan ortalamalarından anlamlı anlamlı düzeyde fark var mıdır?
1.4. Kontrol grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi ön-test/son-test puan
ortalamalarında anlamlı düzeyde fark var mıdır?
1.5. Deneme grubundaki çocukların görsel algı testi son-test/ izleme testi puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark var mıdır?
3
1.3. DENENCELER
1.0. Deneme ve kontrol grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi ön test/son test
puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde farklılık vardır.
1.1. Deneme ve kontrol grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi ön test puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark yoktur.
1.2. Deneme grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi son test puan ortalamaları
kontrol grubu çocuklarınkinden anlamlı düzeyde yüksektir.
1.3. Deneme grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi son test puan ortalamaları ön
test puan ortalamalarından anlamlı düzeyde yüksektir.
1.4. Kontrol grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi ön test/son test puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark yoktur.
1.5. Deneme grubundaki çocukların görsel algı testi son test/izleme testi puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark yoktur.
1.4. ARAŞTIRMANIN ÖNEM İ
Günümüz toplum yaşamında doğru yanlış görsel kültür bombardımanı altında görsel
sanat eğitimi derslerinin içeriğinin estetik ifadeden ve estetiğin anlamından eksik kalması
kabul edilemez bir gerçektir. Mimari yapılardaki düzensizlikler, herkesin kendi beğenisine
göre rengârenk boyanan evler, betona çevrilen yeşil alanlar, çeşitli ebatlarda düzensiz yapılan
reklam tabelaları vb.nin yanı sıra zevksizlik ürünlerine olan taleplerin artması bu
değerlendirmeye estetik eğitimin eksikliğine birer örnek teşkil etmektedir (Gökay, 1999).
Bunun nedeni genel eğitim sistemi içerisindeki estetik eğitiminin yetersizliğidir.
Sanat eğitiminde bilinen bir takım eksikler, sanat eğitimi için şartları zorlaştırsa da
sanat derslerinin içeriğinin uygulanışında en önemli görev öğretmenlerin olmaktadır. Sanat
eğitiminde modern yöntem olarak kabul edilen çok alanlı sanat eğitimi yani sanat tarihi, sanat
eleştirisi, estetik ve uygulama çalışmaları iç içe geçmiş disiplinler olarak kabul edildiğinden
sanat eğitimine yönelik derslerin bu kapsamda işlenmesiyle çocukların bilgi seviyeleri
artırılırken estetik beğenilerinde olumlu gelişmeler sağlanabilir. Çocukların sanata karşı ilgisi
ve yeteneğinin gelişiminde ilgili derslerde ve genel okul eğitiminde izlenen yol sadece belli
teknikleri işlemek değil onlara sanatı, içeriğini, düşünebilmeyi, yaratıcı zekâlarını
geliştirmeyi, olaylara farklı açılardan bakabilme, gözlemleyebilme, eleştirebilme yetisini
kazandırmak ve geliştirmek olmalıdır. Hangi eğitim seviyesinde olursa olsun bireyler; sanatın
anlamını bilmiyorsa, güzeli fark etmiyorsa, eleştirmiyor ve kişisel bir tavırda bulunmuyorsa,
4
birey olarak kendine ait sanatsal bir birikimden yoksunsa o bireye verilen sanat eğitimi eksik
veya yetersizdir denilebilir (Demir, Gökay, 2006).
Okul öncesi dönemde çocuklar sanat eğitimi aracılığı ile renkleri, biçimleri, dokuları
tanır, farklılıkların ve benzerliklerin ayrımına varır. Oranlar arasında ilişki kurmayı,
malzemeleri nasıl ve ne amaçla kullanacağını öğrenir ve denemelerde bulunur. Alet
kullanmayı öğrenir sonuçta el göz koordinasyonu gelişir. Giderek malzemelere belli anlamlar
yüklemeyi, yaptıklarıyla düşünsel boyutta kendini ifade etmeyi geliştirir. Yaratıcı düşünmeyi
ve davranmayı öğrenir. Görsel olgunluğa ulaşır ve çok boyutlu düşünmeyi öğrenir. Ayrıca
muhakeme etmeyi, düşüncelerini planlamayı, uygulamayı ve sonuçlandırmayı, kendini sözle
ifade etmeyi, çevresindeki kişilerle doğru ilişkiler kurabilmeyi, grup çalışmalarında iş birliği
yapmayı, hayal gücünü kullanmayı, değerlendirmeyi, karşılaştığı sorunları yorumlayabilmeyi,
çözüm yollarını geliştirmeyi öğrenir. Liderlik gücünü geliştirdiği gibi gerektiğinde lideri
izlemeyi bilir. Bütün bunlar onun sosyal ve duygusal alanda biliş ve dil alanında da
gelişmesini sağlar (Abacı, 2003).
Çocuklarda görsel algı pek çok faktörden etkilenmektedir. Bu faktörlerin başında
çocuğun dikkatli olup olmaması, doğru bakmayı bilip bilmemesi, çocuğun temel ihtiyaçları,
sanat eğitimi alıp almadığı bunlardan bazılarıdır. Ayrıca aile ve öğretmenin doğru
yönlendirememesi, ezbere dayalı sanat eğitimi verilmesi çocuğun araştırmacı ve dikkatli
olmamasına neden olan faktörlerdendir. Bu faktörlere dikkat edilerek verilecek bir sanat
eğitimi; çocuğa doğru bakmasını, daha dikkatli olmasını ve en önemlisi aile -öğretmen
ikilisinin ezbere dayalı eğitimden uzak durmasını sağlayabilir. Bu bağlamda, okulöncesi
çocuklarına yönelik hazırlanacak Sanat Eğitimi Programı, çocukların görsel algı düzeylerinin
artmasına katkı sağlaması, öğretmenlerin bu konuda başvurabilecek bir kaynağın
oluşturulması açısından önemli olduğu düşünülmektedir.
1.5. SINIRLILIKLAR
Bu araştırma;
1. Araştırma, Konya İli Selçuklu İlçesi’ne bağlı, Özel Esentepe İlköğretim Okulunun
Anaokuluna devam eden, üst sosyo-ekonomik düzeyde 6 yaş deneme grubu
çocuklarından elde edilen veriler ile sınırlıdır.
2. Araştırma, Konya İli Meram İlçesi’ne bağlı, Özel Gündoğdu İlköğretim Okulunun
Anaokuluna devam eden, üst sosyo-ekonomik düzeyde 6 yaş kontrol grubu
çocuklarından elde edilen veriler ile sınırlıdır.
5
3. Araştırma, hazırlanan Sanat Eğitim Programının uygulanmasının değerlendirilmesin-
den elde edilen bulgularla sınırlıdır.
4. Araştırma, çocukların görsel algı becerilerini tespit etmede kullanılacak Frostig Görsel
Algı ölçeğinden elde edilecek verilerle sınırlıdır.
5. Araştırma, ulaşılabilen Türkçe ve yabancı kaynaklarla sınırlıdır.
1.6. TANIMLAR
Algı: bir ya da birden fazla duyu organının beyinde kaydettiği uyarıcının yorumlan-
masıdır (Aral ve diğerleri, 2001).
Görsel Algı: bireyin gördüklerini kavrama yeteneğidir (Kaya, 1989).
Sanat: insanın duygu, düşünce ve heyecanlarına, ruhsal deneyimlerine biçim vererek
başkalarına anlatabilmek çabasıdır (Arslan, 2010)
Sanat eğitimi: insanların kendi yaşantılarını amaçlı ve yöntemli olarak olumlu yönde
değiştirme, dönüştürme, geliştirme ve yetkinleştirme sürecidir (Uçan, 2002).
Görsel Sanatlar Eğitimi: eğitim ile sanatın değişik konumlarda, değişik boyutta ve
ağırlıkta bir araya geldiği bir alandır. Çevreyle ilk tanışma, görme, algılama, adlandırma ve
düzenleme ile başlayan sanat eğitimi daha sonra ürün verme tat alma olarak gelişir (Kırışoğlu,
2002). Örgün eğitim içerisinde verilen sanatsal ürünlerde bilgi ve deneyimin izleriyle
bütünleşerek bir disiplin, alan olur. Burada artık sanat, ürünü, tarihi, eleştirisi ile öğrenilen ve
öğretilen bir ders halindendir (Aykut, 2006).
6
II. BÖLÜM
ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ve KAVRAMSAL TEMEL İ
İnsan zihninde alt benlik, üst benlik, değerler, bilinç idealleri bulunmaktadır.
Öğrenirken, düşünürken, canlandırıp-tasarlarken, düş kurarken, çalışıp yaparken kullanılan
duyusal bilgi, dış dünyadan elde edilir. Beş duyu organı, sinirlerin beyne ilettiği elektrik
dalgaları biçimindeki bildirime ‘duyum’, bunların yorumlanışı, anlamlı hale geliş sürecine
‘algı’, algılanan, beyinde şifrelenip kaydolmuş biçimine de ‘bilgi’ denir. En zengin algı
kaynağı görsel olanıdır. Ama görme duyusuna dayalı algılar her zaman objektif değildir.
Çünkü göz yapısı gereği çok yanıltıcı bildirimler iletir (Atalayer, 1994).
2.1. ALGIYA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR
2.1.1. Algı
Algı; bir olayı ya da bir nesnenin varlığını duyum yoluyla yalın bir biçimde
bilinçaltına almak şeklinde tanımlanır (Dönmez ve Diğerleri, 2000).
Algı, duyular yoluyla alınan bilgilerin anlamlandırılması, yorumlanması sürecidir
(Genç, 2003). Bu anlamlandırmanın bir bölümü önceden alınan nesnel bilgilere bir bölümü
ise önceden sahip olunan öznel bilgilere dayanmaktadır. Algı duyusal verilerin bütünsel
ürünler halinde bir araya getirilmesi ile oluşur. İnsan doğumundan itibaren bütün yaşamı
boyunca duyularını kullanarak, çevresinde olup bitenleri anlamak, yorumlamak ve yeni
durumlara kendini uydurmak için algıyı kullanır (Fowler, 1996).
İnsanlar duyu organlarına gelen uyaranlara anlam vermek için onları örgütler.
Algılama, bireyin zihinsel kuruluşu, geçmiş yaşantıları, güdülenmişlik düzeyi ve pek çok içsel
faktörden etkilenmektedir (Ömeroğlu, Kandır, 2005). Bu durumda işleyen bellekteki bilgi,
objektif gerçek değil, algılanan gerçektir (Senemoğlu, 2005). Algılama, duyumsal bir
bilgilenme olarak tanımlanırsa, beş duyu organı aracılığı ile duyma, tatma, görme, koklama,
dokunma duyuları ve hissetme duygusu yardımı ile dış dünyadan bilgi edinilmesidir
(İnceoğlu, 2000).
Her bireyin uyaranlar karşısında algılama biçimi farklıdır. Bu nedenle iki kişi aynı
uyarıcıya baksa bile farklı şeyler algılayabilmektedir. Bu anlamlandırma, kısmen nesnel
gerçeklere, kısmen de bizim sahip olunan bilgilere dayalı olarak farklılaşmaktadır.
Algılamanın gerçekleşmesi için kişi genel uyarılmışlık halinde ve dikkatini çevreye
yöneltmiş olmalıdır. Ancak bu durumda dahi aynı uyaranın farklı kişiler üzerinde farklı algılama
şekillerine dönüştüğü görülebilmektedir. Bunun nedeni ise kişiler arasındaki görüş ve ilgi
alanlarında farklılıklar olmasıdır. Bunun yanında algılamanın temelinde kişinin doğuştan
7
getirdiği yetenekler ve çevresiyle etkileşim sonucu öğrenilen beceriler yatmaktadır. Büyük
ölçüde algı, bireyin ön öğrenmelerinden, beklentilerinden, güdülenmişlik düzeyinden etkilenir.
Algılamada iki olgu dikkati çeker. Algılamada beyne iletilen uyarımlar gruplar halinde
örgütlenir ve aynı zamanda bir anlam kazanır. Birinci aşamadaki algısal deneyim duyunun
alınmasıdır. Duyu organları ses, dokunma, görüntü, koku ya da tat ile uyarılır. İkinci aşamada
uyarılma zihinde yorumlanarak, nesne olarak algılanır (Wood, 2001).
Algılama beş duyu yardımıyla dünyayı tanımadır. Bireyin çevresinde kendisi ile ilgili
gördüğü bir nesnenin varlığını fark etmesidir. Görme, duyma, koklama, tatma gibi duyu
organlarından gelen duyusal veriler, anlamlı bir bütüne dönüşmesi için bir araya getirilip
anlama ya da yoruma kavuşturulur. Algılama insana ulaşan bütün uyarıları biçimlendiren iki
yönlü bir süreçtir. Gereksinimleri, güdüleri ve tutumları etkilediği gibi gereksinimler, güdüler
ve tutumlar algılamayı etkiler (Fişek, 1983).
2.1.2. Algısal Değişmezlikler
Aynı nesneyle tekrar tekrar karşılaşıldığında, ışık koşulları, nesnenin konumu ya da
uzaklığı ne olursa olsun nesne değişmez bir şekilde algılanır. Bu tür istikrarlılığa algısal
değişmezlik denir (Atkinson, 1995; Morgan, 1995).
• Tanıdık bir nesne ışık koşulları, nesnenin konumu ya da kaynağa uzaklığı ne olursa
olsun kalıcı ve değişmez olarak algılanır (anadolu.edu, 2013).
• Bir nesnenin uzaklığına bakılmaksızın aynı büyüklükte görülmesine büyüklük
değişmezliği denir (Atkinson, 1995).
• Tanıdık bir nesnenin, ışık koşulları ne olursa olsun değişmez bir tona (beyaz, gri
tonları, siyah) sahipmiş gibi görülmesine parlaklık değişmezliği, bu nesnenin renginin
aynıymış gibi görülmesine renk değişmezliği, bir nesnenin etrafında hareket
edildiğinde, o nesnenin konumunu koruyor görülmesine yer değişmezliği adı verilir
(Atkinson, 1995).
Hareket Algısı; hareket algısının temelinde çok sayıda değişken yatar. Bunlardan biri
zeminin sürekli değişmesi ve şeklin sürekli görüntü sahamızda kalmasıdır. Birbirinin
görüntülerini bazen engelleyen ve bazen de engellemeyen nesnelerin varlığı hareket
algılamasına yol açar. Görüntünün belirgin bir büyüklük ve şiddet düzeyinde başlayıp, zaman
içinde gittikçe küçülerek zayıflaması hareket algılamasına yol açar. Demek oluyor ki, hareket
algılaması tek bir değişkenle açıklanabilecek basit bir olay olmayıp, çok sayıda değişkeni
içeren oldukça karmaşık bir süreçtir (Cüceloglu, 1998).
Önceleri hareket algısının, nesnenin imgesinin retina üzerine hareket ederken ard arda
farklı reseptörleri uyarmasıyla gerçekleştiği düşünülmekteydi. Ancak, olayın tamamı bu
8
değildir. İmgenin kaybolmadan kalmasını sağlamak için gözler, sürekli hareket halindedir; yine
de nesnenin hareket ettiği duyumunu yaratan normalde bu hareketleri değildir. Gibson (1968),
hareket algısını sağlayan ipuçlarının çevrede var olduğunu öne sürmektedir (Atkinson, 1995).
Görünüşte hareket; şeklin değil, zeminin hareketinden doğan bir hareket algılamasıdır.
Stroboskopik hareket; birbirine yakın ışıkların birbirini izleyerek yanıp sönmesiyle hareket
eden bir ışık dizisi görülür. Sinemada gerçekte perde üzerinde belirli bir hızda birbirini
izleyerek düşen görüntüleri kopuk kopuk değil de hareket halinde algılama buna örnek
verilebilir. Oto kinetik etki ise; tamamıyla karanlık bir odada bulunan ufak bir ışık noktasına
sürekli bakıldığında, fiziksel olarak ışık noktası kıpırdamadığı halde, psikolojik olarak hareket
ediyormuş gibi algılanmasıdır (Cüceloğlu, 1998).
Derinlik Algısı; nesnenin birbirinden ve bireyden uzaklığına karar verme yeteneği
olarak açıklanabilir. Derinlik algısıyla ilk çalışmalar, Gibson ve Walk (1960) tarafından
geliştirilmi ştir. Bu deneyde merkezde bir platform vardır. Bu platformun bir kısmının altında
masa bulunmaktadır. Bütün bu kısmın altı camla çevrilmiştir. Masanın yüzeyi cam olup altına
ekose bir kumaş kaplanmış, platformun diğer kısmının (derin olan kısmı) yüzeyinde ise
sadece cam bulunmaktadır. Araştırmacılar emekleyen bebeği platforma yerleştirmişlerdir.
Annenin sığ (masanın üstü olan kısmı) ve derin (sadece yüzeyi camla kaplı) kısmından bir
oyuncak tutarak bebeğini çağırmalarını ve ikna etmeleri istenmiştir. Sığ taraftan anneleri
tarafından çağrılan bebekler rahatça o tarafa doğru emeklerken, derin tarafa doğru korkuyla
hareket ettikleri görülmüştür. Birçok bebeğin derin ve sığ kısmı ayırt ettikleri ve tehlikeden
uzak durdukları bulunmuştur (Gibson ve Walk 1960, Akt: Bayhan, Artan, 2005). Araştırmada
görüldüğü gibi derinlik algısı insanlarda bebeklikten itibaren olan bir algıdır.
Bir nesnenin ne olduğu bilindikten sonra onun nerede olduğunun bilinmesi gerekir.
Bunun için bireyin o nesnenin derinliği ile ilgili bilgileri bilmesi gerekir. Retinaya düşen imgeler
düzdür, derinlikleri yoktur. Ancak üç boyutluluk, derinlik nasıl sağlanmaktadır? (Arkonaç, 1993;
Ömeroğlu ve Kandır, 2005). Başı sağa sola hareket ettirirken birey karşıdaki duvara baktığında,
duvarın bireye yaklaştığı görmektedir ya da birey bir bardak elde tutarak yüzüne yaklaştırıp
uzaklaştırılırsa bardak bireye yaklaşınca büyüyecek, uzaklaşınca küçüldüğünü düşünecektir.
Hareket bireye derinlik hakkında ipuçları vermektedir (Bayhan, Artan, 2005).
Derinliğin sağlanması sağ ve sol gözün görme açılarının farklı olmasından
kaynaklanmaktadır. Algı etkin ve karmaşık bir süreçtir. Görsel uyaranlar yorumlanırken,
nesnenin hangi mekânda, nerede olduğunun anlaşılması yoluyla gerçekleşir. Algılamada
çeşitli çevresel özelliklerden ipucu olarak yararlanılır. Eğer bir nesne, bir başka nesnenin
önüne geçerek tamamen görülmesini engelliyorsa, genellikle birinci nesne daha yakınmış gibi
9
algılanır. Farklı büyüklükteki aynı nesneler bir hizadaysa, küçük olanlar uzaktaymış gibi
algılanır. Göreli büyüklük, nesnelerin göreli büyüklüğü, derinlik ve uzaklık algılamasında
ipucu görevi üstlenirler. Görsel alanda yüksekte bulunan görüntüler daha uzakta, alçakta
bulunan görüntüler daha yakında algılanır. Yalnızca tek gözle gören kişiler çift gözle
görenlerin görme deneyimlerinin çoğuna sahiptirler. Ancak iki gözle görenler; aynı anda daha
fazla şey görürler. Görüntü zayıflaması; yakındaki nesneler açık, seçik ve parlak görünürler,
uzaktaki nesnelerin görüntüleri bulanık ve zayıftır. Doğrusal uzantıların yaklaşımı; birbirine
paralel uzanan hatların bireyden uzaklaştıkça birbirine yaklaştığı izlenimini vermesidir.
Doğrusal uzantıların yaklaşımı, derinlik ve uzaklık algılanmasında kullanılan bir diğer algısal
ipucudur. Hareket paralaksı; birey hareket ederken, yakın olan objeler, uzak olan objelerden
daha hızlı uzaklaşırlar (Cüceloğlu, 1998).
2.1.3. Algıyı Etkileyen Etmenler
Dikkat; bilincin açıklık ve anlamlılık derecesidir. Mevcut durumdaki uyanıklık ve
insanın bir işi yapmaya hazır oluşudur. Ellis ve Hunt’ a (1993) göre dikkat, en genel
anlamıyla, “Zihinsel faaliyetin bir durum üzerinde yoğunlaşması, odaklaşmasıdır”. Birey
başlangıçta bilginin farkına varmaz, bu bilgi anlamsız ve henüz yorumlanmamıştır, sadece
kısa süre için depolanır. Anlamlı hale getirilmek istenen bu bilgi, işleme sistemi olan kısa
süreli belleğe aktarılır. Bu aktarma işlevini sağlayan mekanizma dikkattir. Dikkat uyarıcılar
üzerinde bilinçli bir odaklaşma sürecidir.
Ott (1994), dikkati, “Duyu organlarını bir kişiye, olaya, bilgiye ya da davranışa
yönlendirme derecesi” olarak, Er (2002) ise dikkati, “Duyusal kayda gelen bazı bilgileri,
daha sonraki bilgi işleme süreci için seçmenin yolu” olarak tanımlamaktadır.
Aydın’a (1999) göre, dikkat olgusu açısından kilit kavram, seçiciliktir. Seçicilik
kavramı, sinir sisteminin sınırlı bir kapasiteye sahip olması ve organizmanın amaçlara göre
davranışta bulunma eğilimi ile açıklanabilir.
Dikkat, uyarıcılar üzerinde bilinçli bir odaklaşma sürecidir. Bilinçlilik, odaklaşmada
sınırlandırılmış bir kapasite miktarı ortaya koyar ve diğer uyarıcılar bilince ulaşmadan
kaybolur. Çünkü daha ileri düzeyde bir işleme için duyusal bellekten kısa süreli belleğe
geçecek olan bilgilerin bu geçiş esnasında dikkat yoluyla farkına varılması ve bilinçli olarak
seçilmesi gerekir. Bu seçimin dışında kalanlar ise kısa bir süre içerisinde duyusal bellekte
kaybolurlar (Yeşilyaprak, 2003). Dikkat, insanların neyi algıladıklarında önemli bir etkendir.
Dikkat, algı alanını bir odak ve sınır alana ayırır. Belirgin biçimde algılalananlar yaşantıların
odağında, belli belirsiz farkında olunanlar ise yaşantının sınır alanında yer alır. Dikkat
10
devamlı olarak kayar. Hiçbir uyarıcı dikkati uzun süre egemenliği altına alamaz ve bunun
sonucu olarak algılar devamlı olarak değişir (Morgan, 1995).
Dikkatin iki süreci vardır. Bunlar; süresi ve seçicili ğidir. Yaşla birlikte dikkatin hem
seçiciliğinde hem de süresinde değişme olur. Dikkat süresi; bireyin bir noktaya yöneldiği
zamandır. Odak noktasının değişmesine de dikkat dağılması denir. Dikkat seçiciliği ise odaklanan
uyarıcıyı tanıma, belirgin ve temel nitelikleri belirleme işlemidir. (Bayhan, Artan, 2005).
Dikkati uyaran etmenler dış ve iç etmenler olarak ikiye ayrılır.
Dış Etmenler; dikkat devamlı olarak kayar. Hiçbir uyarıcı dikkati uzun süre
egemenliği altına alamaz ve bunun sonucu olarak algılar devamlı olarak değişir.
Şiddet/Büyüklük: algı en fazla yeni veya aşina olmayan bir durumla karşılaşıldığında
etkilenir (Bloom, 1979).
Zıtlık/Kontrast: bir ana rengin kontrastı (zıttı) ve aynı zamanda tamamlayıcısı, kendisi
dışındaki iki ana rengin karışımından oluşur (Buyurgan, 2007). Kontrast renkler doğası gereği
dikkat çekicidir. Buradaki ifade edilen zıtlık sadece renk zıtlığı değildir. Farklı olan, çevrenin
geri kalan kısmı ile kontrast içinde bulunan durumlar dikkati daha fazla çeker (Bloom, 1979).
Tekrar/Çizgi Tekrar: bir uyarıcının tekrarlanması fark edilme olasılığını arttırır.
(Bloom, 1979).
Hareketlilik: hareketli uyaranlar sabit uyaranlardan daha fazla dikkat çeker.
Yenilik: uyaranın yeni olması algıyı etkiler.
Yakınlık: birbirine yakın olan uyaranları, aynı nesnenin parçalarıymış gibi bir örüntü
içinde ve aynı nesnenin parçaları olarak gruplanır. Bir görsel görüntüde birbirine yakın öğeler
birbiriyle ili şkili uzak öğeler ise ilişkisiz olarak algılanır.
İç Faktörler: dikkatin çekilmesiyle ilgili olarak; çevredeki dış etkenlerden başka,
bireyin içinden gelen ve bir uyarıcı yerine diğerine dikkat etmesine yol açan etkenler de
vardır. Bunlardan biri, kişinin değişik uyarıcı çeşitleri arasında sadece bir uyarıcı çeşidine
tepkide bulunma yolundaki hazırlığı, yani hazırlayıcı kurulumudur (Bloom, 1979).
Hazırlayıcı kurulumla yakından ilişkili olan bir etken, uyarıcıya ilişkin bilginin
anlamlılığıdır. İnsanların kendilerine ilginç gelen, onlar için anlamlı olan olaylara dikkat etme
olasılıkları, böyle olmayanlarınkine oranla daha yüksektir (Morgan, 1995).
Kişilik; bireylerin düşünce, duygu ve davranış gibi psikolojik tepkilerindeki ve
farklılıkları belirleyen sadece yaşanan an, içinde bulunulan biyolojik durum veya sosyal ortam
ile açıklanamayan biçimde süreklilik gösteren özellikler ve eğilimler olarak tanımlanabilir
(Linda, 1999, Akt; Türkçapar, 2012).
11
Kişilik kendine özgü ve ahenkli bir bütündür. Bireyin belleği, dış görünüşü, direnme
süresi, sesi ve konuşma tarzı, tepki hızı, sporculuğu gibi özelliklerinin hepsi o insanın
kişili ğini betimlemede önemlidir (anadolu.edu, 2013).
Kişilik, karakter ve huy çoğu zaman toplumda aynı anlamda kullanılmaktadır. Oysa huy,
karakter ve kişilik birbirinden farklı kavramlardır. Huy; kalıtımla geçen ve yaşam boyunca çok
az oranda değişen yapısal özelliklerdir. Karakter ise; çevrenin ve yetiştirilmenin etkisi altında
gelişmiş, öğrenilmiş tutumlardır, dolayısıyla zamanla değiştirilebilecek özellikleri içerir. Kişilik
ise; genetik olarak gelen huyla, sonradan elde edilmiş karakterin birleşiminden oluşur (Akiskal
ve ark. 1983, Sayın, Aslan, 2005). Bireylerde farklı kişilik tipleri bulunmakta ve bunlarda çok
farklı algılamaları beraberinde getirmektedir (Bloom, 1979).
Motivasyon/Güdü; güdü kavramı, organizmanın hareketini başlatan, yönlendiren ve
sürdüren süreçtir. Güdülenme ise bir amaca ulaşmak, bir varlığı, hazzı elde etmek için
eylemde bulunma eğilimi ya da isteğidir (Ulusoy ve diğerleri, 2003). Güdü, görmek
istediklerimizi görme yolunda bir eğilime yol açar. Görmek istediklerimizi seçici olarak
algılamak, ön yargıları sürdürmenin önemli bir yoludur. Güdünün algı üzerindeki etkisi küçük
olmakla beraber, istatistiksel bakımdan manidardır (Morgan, 1995).
Zekâ ve Yetenek; bazı eğitimciler zekâyı “testlerin ölçtüğü nitelik” olarak tanımlarken
bazıları da “insanın öğrenme gücü” olarak tanımlamaktadır. Gardner (1983) insan zekâsının
objektif bir şekilde ölçülebileceği tezini savunan geleneksel anlayışı eleştirerek insan
zekâsının tek bir faktörle açıklanmayacak kadar çok yeteneği içerdiğini öne sürmektedir (Akt;
Gürkan, 1994). Aklı, mantığı, zekâyı, algısal bilme dışında bağımsız etkinlikler olarak almak
ve beyni o yönde koşullandırmak, yaratıcılık ve özgürlüğü yok eder (Orhon, 2003).
Eğitim ve İlgiler; algı sürecinde, uyarım kaynağına dikkat çekilir, kişi eğitilir ve
yetenekler geliştirilirse, algısal gelişimi sağlanacaktır. Bilgilerin, bilgisel kazanımların tutarlı,
geçerli ve etkili olabilmesi için iki temel öğe söz konusudur. Bu öğeler, algılama alanı ve
algılama yetisidir. Algılama alanı genişledikçe, derinleştikçe, algılama yetisi de bağımlı
olarak artar, zenginleşir. Algı alanı; içinde yaşanan alan, iletişim kurulan doğal ve sosyo-
kültürel çevreden oluşur. Algılama yetisi ise, kalıtımsal özelliklerin dışında tamamen eğitim
sürecinin ürünüdür (Erinç, 2004).
Amaç ve Beklentiler; bir olay ya da objeye verilen anlam yaşantılarla kazanılan
beklentiden etkilenir (Senemoğlu, 2005).
Öğrenme ve Geçmiş Deneyimler; insanları diğer canlılardan ayıran en önemli
özelliklerden biri öğrenme kapasiteleridir (İşman, 2003). Bacanlı (2003) öğrenmeyi tekrar ya
12
da yaşantı yoluyla organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça kalıcı-sürekli
değişiklikler olarak tanımlamaktadır.
Yeni algıların oluşmasında geçmişte öğrenilenler kullanılır. Heyecan içinde yapılan bir
öğrenme yaşantısının algıya etkisi çok daha güçlü olur (Bloom, 1979). Önceki öğrenilenler de
sonraki algıları etkiler (Morgan, 1995). Örneğin; görsel sanatlar dersinde öğretmenin bugün
‘lavi tekniği’ ile çalışılacak cümlesini, öğrencinin anlamlandırabilmesi için, lavi tekniğini
daha önceden öğrenmiş olması gerekir. Eğer öğrencinin bu öğrenmeleri yanlış ya da yetersiz
ise, sonraki uyarıcıları yanlış algılayabilir.
2.1.4. Kuramların Algıya Bakış Açıları
Yaşamını duyuların gelişimine adayan Maria Montessori (1965), çocuğun hareket yolu
ile algısal unsurları yapılandırmayı öğrendiğini ileri süren Kephart (1960) ve görsel algı
unsurlarını geliştirmenin zihinsel gelişime olumlu katkılarını vurgulayan Frostig, algı gelişimi
üzerinde, çok değerli çalışmalar yapmışlardır. Son yıllarda ise bu alandaki çalışmaları ile
tanınan Ayres (1979), refleksler, kinestetik, vestibüler, dokunsal, girdi uyaranlarının ve bu
uyaranların merkezi sinir sistemindeki bütünleme süreçlerine olan katkılarının farkına
varılmasını sağlamıştır (Akt: Özer, 1998).
Organizmanın yaşamını sürdürmesi, büyük ölçüde çevresindeki değişmelere başarılı
olarak uyum sağlama yeteneğine bağlıdır. Etkin uyum sağlama ise öğrenmeyle mümkündür
(Senemoğlu, 2009). Öğrenmenin hangi koşullar altında oluşacağını ya da oluşmayacağını
öğrenme kuramları betimlemekte ve açıklamaktadır.
Öğrenme öğretme süreçleri kapsamına giren yaklaşımlar değişik şekillerde
sınıflandırılmaktadır.
Davranışçı yaklaşımın temelini oluştura uyarıcı-tepki-pekiştireç ilişkisi koşullanma
yoluyla meydana gelir. Pavlov’un Köpeklerle ilgili deneyinde ve Amerikan psikolog
Skinner’in Skinner Kutusu’nda öğrenmenin esasını pekiştirme oluşturur (Saban, 2005).
Çocuk okula ilk gittiği gün, kendisini seven yumuşak davranan, kendisiyle oynayan bir
öğretmenle karşılaştıysa, bu sevecen öğretmen algısı öğrenmeyi ve okul algısını da olumlu
etkileyecektir (Senemoğlu, 2009).
Watson potansiyel tepki kaynağı olarak kalıtımın varlığını kabul etmekle birlikte,
davranışın kalıtsal olmadığını ileri sürmüştür. İnsanın çocukluğundan beri çevresindeki belli
uyarıcılarla belli tepkilerin birleşmesi sonucu koşullanma yoluyla, uyarıcı-tepki bağlarının
birbiri üstüne dizilmesiyle davranışın meydana geldiğini savunmuştur (Watson, 1966). Katı
bir çevreci olarak gerekli çevre düzenlemelerinin yapılması, uygun uyarıcıların verilmesiyle
13
çocuklara istenilen niteliklerin kazandırılabileceği görüşünün de temellerini atmıştır
(Senemoğlu, 2009).
Edwin Ray Guthrie göre; organizma çok sayıda uyarıcıyla karşı karşıya gelmektedir.
Bunların hepsine birden tepkide bulunması mümkün değildir. Bu nedenle organizma
kendisine gelen uyarıcılardan ancak küçük bir kısmına seçerek tepkide bulunur önermesi
Estes’in ‘uyarıcı örnekleme teorisinin’ de temeli olmuştur (Senemoğlu, 2009).
Thorndike’a göre; çocuk, problem ya da uyarıcı durumundaki, dikkati çeken, daha
baskın olan öğeleri ya da uyarıcıları seçerek onlara tepkide bulunur. Thorndike çevrenin çok
karmaşık olduğunu, çocukların onun bazı yönlerini seçerek tepkide bulunduğunu ifade
etmiştir. Yani davranışı yönlendiren, çevredeki uyarıcıların tümü değil, ancak dikkati çeken
bazı uyarıcılardır (Akt; Senemoğlu, 2009).
Bili şsel davranışçı öğrenme kuramlarından Tolman’ın öğrenme kuramı davranışçılık
ile Gestalt’ı birleştiren bir kuramdır. Tolman’a göre öğrenme; temel olarak çevreyi keşfetme
sürecidir. Öğrenme için güdülenme gerekli değildir. Bu noktada Guthrie ile aynı; Thorndike,
Skinner ve Hull ile karşıt görüştedir. Tolman’a göre güdülenme, organizmanın çevredeki
hangi olaylara dikkat edeceğini belirler (Senemoğlu, 2009).
Tolman’a göre organizma, bir işaretin diğer bir işarete götürdüğünü keşfeder ve bu
işaretleri kullanarak amacına ulaşır. Çocuğa öğretilecek konular mantıksal ve aşamalı bir sıra
izlemelidir. Bandura’ya göre gözleyerek öğrenme; sadece bir kişinin diğer kişilerin
etkinliklerini basit olarak taklit etmesi değildir (Senemoğlu, 2009). Örneğin, sanat
etkinliklerinde üstüne boyalı su döken arkadaşını gören bir çocuk, kendisinin böyle bir
duruma düşmemesi için daha dikkatli çalışır. Bu durumdaki çocuk gözlemleriyle öğrenmiş;
ancak modeli taklit etmemiştir.
Gestalt psikologları; "Bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamından farklıdır"
ilkesini vurgulamışlardır. Gestalt psikologları, bir uyaranın parçalarından birinin, diğer bir
parçayla nasıl ilişki içinde göründüğüyle ilgili sonuçlara varmışlardır. Bu sonuçlar algı
organizasyonuna örnek gösterilmiştir. Algı organizasyonu hakkında yapılan Gestalt
varsayımlardan biri, basitlik yasasıdır. Buna göre algı, uyarının olası en basit yorumuna
karşılık verir. Algısal organizasyon ilkeleri arasında şekil-zemin ilişkisi ve algısal
gruplandırma bulunur (anadolu.edu, 2013).
Bili şsel gelişim kuramcıları algılamada bilginin rolüne ağırlık vermektedirler. Bu
kuramın önde gelen savunucularından biri Jerame Bruner'dir. Bruner arkadaşları ile yaptığı
bir çalışmada bir nesneye değer vermenin onun algılanmasına nasıl etki edeceğini
göstermiştir. Orta ve sosyoekonomik düzeyi düşük çocuklara bir metal para gösterilmiş ve
14
daha sonra çeşitli büyüklükteki daireler arasından gösterilen metal paraya eş değer daireyi
seçmeleri istenmiştir. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan çocukların seçtiği daire, orta sosyo-
ekonomik düzeyde olan çocukların seçtiklerinden daha büyüktür. Bu bize yorumumuzun
algıyı nasıl etkilediğini göstermektedir. Bruner bilişsel süreçlerin, zihnimizdeki kavramların,
algıyı etkilediğini belirtmektedir. Piaget'de çocuğun zihin gelişiminin onun algılamasını
etkilediğini belirtmektedir. Piaget'e göre zihinsel süreçlerin algıyı etkilemesi çocukluk
dönemine ve hatta daha ileriki dönemlere kadar devam etmektedir.
Bili şsel alandaki diğer bir yaklaşım bilginin işlenmesidir. Bu yaklaşıma göre duyu
yoluyla gelen bilgiler beyindeki süreçlere bağlı olarak pek çok transformasyondan
geçmektedirler. Bu kuram, insanı bir bilgisayar gibi duyu bilgisi alıcısı ve işleyicisi olarak
görmektedir (Gander ve Gardiner, 2001).
Algı terimi kullanıldığı zaman daha çok görsel algı düşünülür. Çoğu insanda görmenin
bir dereceye kadar baskın bir duyu olduğu bilinir. Ancak, görme tek bilgi edinme kaynağı
değildir. İnsan işitme, koku alma, tat alma, kinestetik duyu, vestibüler duyu ile ağrı, sıcak,
soğuk gibi dokunma duyularına da sahiptir.
Merkezi işlem korteks tarafından yapılır. Duyusal bilgiyi yorumlamayı, hangi eylemin
yapılacağına karar vermeyi ve uygun hareketi yapmak için kaslara mesaj göndermeyi içerir.
Bellek, geçmiş öğrenmenin ve deneyimin kullanılmasına izin vererek katkıda bulunur
(Gardner ve Gardiner, 2001).
Bili şsel kuramcılar daha çok anlama, algılama, düşünme, duyu ve yaratma gibi
kavramları ele alırlar (Özden, 2003). Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini
sağlayan, aktif zihinsel süreçlerdeki gelişime, bilişsel gelişim denilmektedir. Bilişsel gelişim;
bebeklikten yetişkinliğe kadar, bireyin çevreyi, dünyayı anlama yollarının daha karmaşık ve
etkili hale gelmesi süreci olarak ifade edilmektedir. Piaget, Bruner ve Vygosky çocuğun
çevresindeki dünyayı değişik yaşlarda nasıl ve niçin böyle gördüğünü ve algıladığını tespit
etmeye çalışmışlardır Birey kendi öğrenmesinin sorumluluğunu taşımaktadır (Fidan 1996).
Öğrenme ile beyin hücreleri arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar öğrenme süreci
sonucunda nöronlarda yeni akson iplikçiklerinin oluştuğunu iddia etmektedirler. Buna göre,
her öğrenme yaşantısı yeni sinaptik bağların oluşması demektir. Hebb’in ortaya attığı
Nörofizyoloji kuramının bulguları çerçevesinde beynin iki yarı küresinin farklı bilgiyi işlediği
görülmüştür Hebb’e göre beyin, davranışçıların savunduğu gibi karmaşık bir telefon
santraline benzemez. Bir telefon santralinde olduğu gibi dışarıdan gelen uyarıcıya otomatik
olarak belli bir tepki verilmez. Hebb, doğuştancıların aksine beynin çalışmasında kalıtımın
değil, sonradan kazanılan yaşantıların önemli rol oynadığını savunur (Hebb, 1951).
15
2.1.5. Algı Türleri
Algılama, duyular aracılığıyla varlığı anlaşılan bir takım nesnelerin, belli ilişki
sistemleri içerisine oturtularak anlamlandırılmaları süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
anlamlandırma ise, bireyin küçüklüğünden itibaren, nesnelerden duyusal olarak gelen
verilerle, verilerin kaynağı olan nesneler arasında zihinsel ve yaşam deneysel bir ilişki
kurması ile gerçekleşir. Böylece algılanan nesne, bireyin dünyası ile ilişkilerin şeması içinde
bir yere oturtulmuş demektir. Duyular bireye bir şeyin soğuk, acı ya da kırmızı olduğunu
iletirler (İnceoğlu, 2000).
Dokunsal Algı: dokunulan eşyanın biçimi, yüzey durumundaki özellikleri bireye eşya
ile ilgili bilgiler verir. Bu bilgileri birleştirilerek eşya algılanır. Örneğin, pürüzlü ve dört köşe,
pürüzsüz ve yuvarlak özellikler taşıyan bir eşyanın özelliklerini dokunarak algılarız. Dokunsal
algı, dokunsal ayırt etme ve dokunsal eşleştirme alt başlıkları altında toplanmaktadır;
Dokunsal ayırt etme; nesnelerin şekil, boyut, sertlik, yumuşaklık vb. özelliklerinin dokunarak
ayırt edilmesidir.
İşitsel Algı: İşitsel algılama, işitsel uyaranları tanıma, ayırt etme, daha önceki
deneyimlerle ilişkili olarak, bu bilginin işlenip yorumlanmasıdır. İşitsel algı, işitsel ayırt etme,
ses kaynağını bulma, işitsel sıralama ve işitsel bellekten oluşur. Swanwick ve Tilmann (1986),
700 çocuk üzerinde yaptıkları çalışmalada; 0- 3 yaş arası çocuğun seslere karşı ilgi duymaya
başladığını, sesin doğasını araştırmaya istek duyduğu dönem olarak tespit etmiştir. 4- 5 yaş
arasını düzenli ritim vurma becerisinin kazanılmaya başlandığı dönem ve doğaçlamaları daha
uzun, seçtiği çalgının doğasıyla yakından ilişkili olduğunu ayrıca çocuğun yapısal
cümlelerinde geleneksel bazı müziksel anlatımları gösteren küçük ezgilerin 5-6 yaşlarında
başladığnı, 7-8 yaşlarında ise belirginleştiğini belirtmaktyedirler (Gürgen, 2006).
Diğer Algı Türleri: Simgesel algı, Simge bir şeyi temsil eden başka bir şeydir. Bazen
imge parçaları simgenin bütününü çağrıştırabilir. İnsanı kendiliğinden bir zihinsel sürece
sokarak, simge bütününü bulmaya itebilir. Duygusal algı; bir olay ya da nesne algılandığı
zaman, onu yalnızca zihinde kalan simge, sembol ve fiziksel izlenimleriyle yetinilmez, aynı
zamanda bu olay veya nesnenin zihinde bıraktığı sevme-sevmeme, iyi-kötü vb. gibi
durumlarıyla da değerlendirilir. Seçimleyici algı; birey için aldığı eğitimi, kültürü, inançları,
örf, adet, gelenek ve görenekleri yönlendiricidir. Her birey olayları, nesneleri kendine göre
farklı biçimde algılar (İnceoğlu, 2000)
2.1.6. Görsel Algılama
İnsanlar dünyayı, tüm duyu organları yoluyla algılarlar dolayısıyla görsel algı, işitsel
algı ve diğerleri her duruma ilişkin algıları vardır. Ancak normal hallerde en büyük ağırlığı
16
görsel algı taşır (Morgan, 1995). Algıların hatırlama oranlarının verdiği araştırmaları
incelediğimizde görsel algının oranının diğer algılardan daha yüksek olduğunu görülür.
Araştırmalar, öğrencilerin okuduklarının %10’unu, işittiklerinin %20’sini, gördüklerinin
%30’unu, hem görüp hem de işittiklerinin %50’sini, söylediklerinin %70’ini, yapıp
söyledikleri bir şeyin ise %90’ını hatırlayabildikleri sonucunu vermektedir.
Görsel algı, imge ve imgelemi etkilediği için önemli bir yer tutmaktadır. Görsel
algılama; görsel uyarıları tanıma, ayırt etme ve daha önceki deneyimlerle birleştirerek
yorumlama yeteneğidir. Bu yetenek, zihinde gerçekleşmektedir. Çocuklar görsel algılama
yetenekleri yoluyla çevreden aldıkları duyumları kullanarak zihinsel yapılar oluşturup, her yeni
uyaranla zihinde değişen yapıları yeniden düzenlenmektedir (Cüceloğlu, 1991, Koç, 2002).
Görsel uyaranın yorumu beyinde yapılmaktadır. Duyu izlenimleri gözle alınmakta an-
cak görülen cismin tanınması düşünme yoluyla beyinde olmaktadır. Görsel algılama, birey ve
çevresindeki etkileşimleri kapsaması nedeniyle ölçülmesi zor bir beceridir (Reinartz, 1975).
Frostig’e (1964) göre görsel algılama, sadece iyi görme yeteneği değildir. Görsel
uyaranın yorumu sadece göz ile olmayıp beyinde gerçekleşmektedir. Bir kimse bir kalem
gördüğünde duyu izlenimi ile alır ancak bir kalem olduğunu tanıma ise bir düşünme olayıdır
(Reinartz, Reinartz, 1975).
Bireyin neyi nasıl göreceği ve algılayacağı, hangi görüntüleri algılayıp hangilerini
algılayamayacağı, duyusal olarak algıladığı görüntülere ne tür anlamlar ve değerler
yükleyeceği, büyük ölçüde onun bilgi birikimi ve yaşam deneyim alanıyla ilgilidir. Görsel
algılamanın gerçekleşebilmesi için bireyin psikolojik olarak bakmaya ve görmeye hazır
olması gerekir. Burada bireyin, neyi görmek istediği, kendisini kuşatan görüntü karmaşası
içinden neyi görmeye gerek duyduğu görsel algılamanın gerçekleşmesi sürecinde önem
taşımaktadır (İnceoğlu, 2004).
Lerner (1976), görsel algının, obje tanıma, görsel ayırt etme, görsel şekil-zemin ayırt
etme, görsel tamamlama, mekânsal ilişkiler ve görsel sıraya koyma gibi öğelerden oluştuğunu
belirtmiştir (Aktaran: Tuğrul ve diğerleri, 2001).
Brown (2008) görsel algının; görsel-uzaysal algı, görsel ayırt etme, görsel-mekânsal
ili şkiler, görsel bellek, sağ-sol yön belirleme, görsel nesneleri yorumlama gibi pek çok alt
alanı olduğunu belirtmektedir (Brown, 2008; Tseng ve Chow, 2000).
Kişi içinde yer aldığı dış çevreye ilişkin izlenimlerinin önemli bir bölümünü görme
yoluyla oluşturur. Bireyin, çevresindeki görüntü karmaşası içinden seçme yaparak görme
işlemini gerçekleştirmeye başlaması anından itibaren görsel algılama süreci başlamış
demektir. Görsel algılamanın gerçekleşebilmesi için bireyin psikolojik olarak bakmaya ve
17
görmeye hazır olması gerekir. Burada bireyin, neyi görmek istediği, kendisini kuşatan görüntü
karmaması içinden neyi görmeye gerek duyduğu görsel algılamanın gerçekleşmesi sürecinde
önem taşımaktadır. Görsel algılamanın gerçekleşmesinde bilişsel süreçlerde önemli ölçüde
etkilidirler. Bireyin neyi nasıl göreceği ve algılayacağı, hangi görüntüleri algılayıp hangilerini
algılayamayacağı, duyusal olarak algıladığı görüntülere ne tür anlamlar ve değerler
yükleyeceği, büyük ölçüde onun bilgi birikimi ve yaşam deneyim alanıyla ilgilidir (İnceoğlu,
2004). Çevre görsel uyarıcılarla doludur. Bu uyarıcıları doğru ve zamanında fark edebilmek
için dikkat ve dikkatli bakmayı öğrenmek gereklidir. Böylece görsel görme yeteneği
oluşacaktır (Mangır ve Çağatay, 1990).
Birçok kişi bakma ile görmenin eşanlamlı olduğuna inanır, oysa durum böyle değildir.
Göz grafiği, okuma yeteneği ve Snellen göz testinden 20/20 puan almak görme kuvvetinin
kesinliğinin göstergesidir. Bununla beraber görme kuvvetinin açıklığı olarak belirlenen
kesinlik terimi görme kuvvetinin sadece bir yönü bir biçimde görme olarak tanımlanır. Görme
kuvvetinin kesinliği iyi olmasına karşın öğrenme güçlüğü çeken birçok çocuk bu tanıma göre
başarısız olur. Güç öğrenen çocukta, güçlük beyinin görsel verileri yorumlamasındaki
yetersizlikte yatmaktadır. Görsel algılama problemleri, belirleme, ayırma, hatırlama, görsel
duyuyu yorumlama eksikliğinden kaynaklanır. Küçük çocuklarda bu durum geometrik
şekilleri yapamama, şekil-zemin karıştırma, nesneleri değiştirme ve yönlendirmedeki
eksikliklerle ortaya çıkar. Çocuk büyüdükçe bu problemler harf ve kelimeleri okumada
kendini gösterir. Görsel yetersizliği olan çocuğun öğrenme sürecinde ciddi bir özrü vardır
(Whirter J. Acar Voltan N. 2000).
Görsel algılaması güçlü çocuklar ise; resimleri okumayı öğrenmeyi, metni okumayı
öğrenmekten daha kolay yaparlar (Banta, 2004). Görsel-uzaysal zekâ, bir bireyin kendi
zihnindeki veya dış dünyadaki imgelere resimsel (örneğin, fotoğraf, slâyt, film, çizim veya
grafik yoluyla) bir tepkide bulunmasıdır (Saban, 2002). Çocukların bir kısmı, resimleri tıpkı
yazılı materyaller gibi basit bir gözlem yeteneği sonucu elde edilebilecek biçimde
gözlemlerler. Bu gözlemleme; isim, sıra ve belirli detayları tanımlama şeklinde ifade
edilebilir. Diğer kısım çocuklar ise, resimleri yorumlayıcı seviyede gözlemlerler. Bu seviyede
gözlemleyen çocuklar ise, resimde yer alan ipuçlarını, gözden kaçan detayları, sebep sonuç
ili şkilerini teşhis edebilirler. Resmi kullanmanın üçüncü seviye ise eleştirel seviyedir ki bu
seviyede çocuklar resmin gözlenmesi sonucunda, duygusal ya da yargısal ifadelerde
bulunabilirler (Maxim,1999).
Marianne Frostig görsel algılama alanlarını beş alt gruba ayırarak incelemiştir:
1. Göz-motor koordinasyonu
18
2. Şekil-zemin ayırımı
3. Şekil-sabitliği
4. Mekânla konumun algılanması
5. Mekân ilişkilerinin algılanması
Frostig’in görsel algılamayı bu beş alana ayırmasının nedeni öğrenme güçlüğü olan
bireylerle yapılan klinik çalışlarda bu alt alanlarda eksiklerinin olmasıdır (Frostig, 1964;
Tuğrul ve diğerleri, 2001).
2.1.6.1. Göz-Motor Koordinasyonu
Vücudun hareketleri, vücudun bölümleri ile gözün koordineli çalışması göz-motor
koordinasyon yeteneğini gösterir. Kişi, nesneyi eline aldığı zaman nesneye dikkat etmesi,
incelemesi görme duyusu ile olmaktadır. Bir engele dikkat etme, yürüme, atlama durumunda
bacak hareketleri görme duyusuyla yönlendirilmektedir (Morgan, 1995). Atladığında, topa
vurduğunda veya bir engele dikkat ettiğinde ayakların hareketlerini gözleri
yönlendirmektedir. Her hareketin uygulanması göz ve motor fonksiyonlarının kusursuz
koordinasyonunu gerektirir.
Motor gelişimcilerin çoğu, bir çocuğun büyük kas becerilerinin yaşamının ilk sekiz
yıllık bölümünde önemli bir derecede geliştiği konusunda hem fikirdirler (Clark, 1994;
Gallahue ve Ozmun, 1998; Haywood, 1993; Payne ve Isaacs, 1999). Büyük kas motor
beceriler içerisinde yer alan nesne kontrol beceriler, el ve ayakların kullanılması ile
nesnelerden güç alma ve onlara güç uygulamayı içeren becerilerdir. Nesne kontrol beceriler,
lokomotor becerilerden ve dengeden daha sonra gelişmeye eğilimlidir (Akt: Tepeli, 2013).
Görsel-motor koordinasyon becerileri yürüme, koşma, atlama, tırmanma, yemek
pişirme, giyinme-soyunma, düğme ilikleme, el-yüz yıkama, diş fırçalama, bisiklet, araba ya
da bilgisayar kullanma, boyama, okuma-yazma, makas kullanma gibi becerileri
kapsamaktadır. Bununla birlikte bireyin kendisine yetebilir hâle gelmesinde, okul hayatında
ve sosyal hayatında başarılı olmasında görsel-motor koordinasyon becerileri anlamlı bir
öneme sahiptir (Maneval, 1999).
Görsel algı alanında problem yaşayan çocukların, dinleme ve dikkat becerilerinde,
beden algısında, denge, koordinasyon ve davranışlarını planlamada, günlük yaşam
becerilerinde, akademik becerilerinde, mantık yürütme becerilerinde başarısız oldukları
görülmüştür. Bu durum çocukların mutsuz, güvensiz, çekingen davrandıkları, aileleri,
arkadaşlarıyla da diğer insanlar tarafından olumsuz sosyal etiketlemeler ile karşı karşıya
kaldıkları belirlenmiştir (Case, 2002).
19
Küçük çocuklarda görsel-motor koordinasyon gelişimi, görme alanı içerisindeki çeşitli
nesnelere yönelerek bedenini ve ellerini kullanmasıyla başlar. Görsel-motor koordinasyon,
gelişimin temel basamaklarından birisi olup, öğrenmenin de başlangıcıdır. Harber (1979),
çocukların bakmayı ve görmeyi öğrenmeleri gerektiğini, çocukların görsel algı eğitimi ile
nesneleri, çevreyi nasıl göreceklerini, ayırt edeceklerini, algılayacaklarını keşfettiklerini
belirtmiştir (Harber 1979).
Göz-motor koordinasyonu gelişimi çocuğun resim yapmasını, elle yapılan
çalışmalarını, oyun ve denge hareketlerini sosyal ve kişisel gelişimlerini etkileyen bir gelişim
alanıdır (Etker, 1977).
Marianne Frostig, görsel ayırt etme, eşleştirme ve bellek becerilerinin desteklemesinin
önemli olduğunu vurgulamaktadır (Akt. Çağatay, 1985; Cengiz, 2002).
Araştırmalar göstermiştir ki; eğer çocukların motor yetenekleri öğrenmeye teşvik
edilirse, motor yetenekleri yaşlarına göre umulandan daha hızlı bir gelişme evresi geçirir.
Motor gelişime müdahale etmek, motor gelişimi sadece hızlandırmakta kalmaz aynı zamanda
olası gecikmeleri önler ve optimum yetenek gelişimini sağlar (Gabbard, 1996). Bu nedenle
temel motor beceriler fiziksel eğitimin ve erken çocukluk yıllarının ana konusu olmalıdır
(Davis ve Burton, 1991; Payne ve Isaacs, 2002; Akt; Tepeli, 2013).
Kephart, Sund, Frostig ve Beery çocukların ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş ortamda,
gelişimsel ihtiyaçlarına ve gelişimsel seviyelerine uygun olarak sunulan etkinliklerin algısal motor
becerileri desteklediğini belirtmişler, Salome ve Reeves (1972) de görsel algı eğitiminde oyun,
sanat, drama, müzik gibi etkinliklerden faydalanılmasının deneyimleri arttırdığını
vurgulamışlardır. Lamme (1979), Parush ve Markowitz (1997), Dankert, Davies ve Gavin (2003)
okul öncesi dönemde çocuklara sunulacak küçük kas motor becerilerini, el-göz
koordinasyonlarını, alet kullanma becerilerini, yazmaya hazırlık becerilerini destekleyen çalışma-
ların Anasınıfı Çocuklarının Görsel-Motor Koordinasyon ilköğretim döneminde okula hazırlık ve
okuma-yazma becerileri üzerinde etkili olduklarını ifade etmişlerdir. (Akt, Aral, Ercan, 2011).
Tepeli (2013) ‘Frostig Görsel Algı Eğitim Programı’ ile birlikte verilen Nesne kontrol
Beceri Eğitiminin 54-59 Aylık Çocukların Nesne Kontrol Becerilerine Etkisi’ adlı
araştırmasında; görsel algı eğitiminde oyun, sanat, drama, müzik gibi etkinliklerden
faydalanılmasının deneyimleri arttırdığını vurgulamışlardır (Arıkök, 2001; Beery ve Beery,
2004; Bumin 1998; Ergun, 1995; Koç, 2002, Salome ve Reeves 1972 ). Bu bilgiler nesne
kontrol beceri eğitim programı içerisinde verilen etkinliklerin görsel algılama üzerinde etkili
olduğu düşüncesini destekler niteliktedir (Tepeli, 2013).
20
2.1.6.2. Şekil-Zemin Ayırımı;
Şekil- zemin algılama; bir nesnenin ya da bir şeklin zeminden ayrılmasıdır. İnsan
algılama sistemi şekil-zemin arasında ayrım yapar. Şekil ön planda dikkatin odaklaştığı
şeydir. Zemin ise geri planda kalır. Şekil ve zemin bazı durumlarda birbirinin yerine geçebilir
(Senemoğlu, 2000).
Yaşadığımız çevreyi iki kısma ayırma eğilimimiz vardır; bunlardan biri, biçimi
bulunan ve mekânda kapladığı bir yere sahip olan şekil ve diğeri, biçimi olmayan, şeklin
arkasında devam edip giden ve net bir konumu bulunmayan zemin. Şekil-zemin ilişkisi
duyular ve algı arasındaki farkı netleştirmeye yardımcı olmaktadır (Mangır, 1990). Dışarıdan
gelen uyaranların bir bölümü, dikkat merkezi olacak şekilde insan beyni çalışmasını
sürdürmektedir. Seçilmiş uyaranlardan net olarak algılananlar figürü oluştururken, diğerleri
fonu oluşturmaktadır. Oyun alanında top oynayan bir çocuk, bütün dikkatini topa verdiğinden
top onun için figürdür. Oynarken bir yere çarpmamak için, çok net algılamadığı fona kısa bir
süre dikkat etmektedir. Figür, algılama alanındaki dikkatin yöneltildiği bölümdür. Eğer dikkat
bir yöne çevrilirse, yeni dikkat merkezi figür, daha önceki dikkat merkezi de fon olarak yer
değiştirmektedir. Çocuk topu elinden bırakıp, bebeği eline aldığında, bebek figür, top fon
olmaktadır (Akt; Genç, 2003).
İnsan beyni gelen uyarıcılardan dikkat merkezi olacak bir kısım uyarıcıyı seçecek
şekilde düzenlenmiştir. Seçilen uyaran algılamadaki figürü oluştururken, diğeri fonu
oluşturur. Rubin; şekil-zemin algısının ilk sistematik çalışmasını yapmıştır. Rubin, kapalı
yüzeyin şekil, kapanan yüzeyin zemin olacağını söylemektedir. Bir nesne ancak zemin ile
ili şkili olarak tam algılanabilir. Örneğin topun, oyun alanının yüzeyi ve onu sınırlayan
eşyalardan oluşan zemin ile devamlı ilişkide olması halinde çocuk onun tam durumunu
algılayamayacak ve onu yakalamakta güçlük çekecektir. Şekil-zemin algılaması görmenin
dışındaki diğer duyularla da algılanabilmektedir. Örneğin, dışarıdan gelen gürültüler arasında
bir kuşun sesi ya da bir orkestranın armonisi arasında bir kemanın çaldığı melodi
işitilebilmektedir (Hilgard ve diğerleri 1995).
Kolun derisinden gelen gıdıklama duyumu, kolun üzerinde sürünen bir böcek olarak
algılanır. Bu örnekler, şekil-zemin ilişkisi algılama eğiliminin bütün algı türlerine yaygın bir
özellik olduğunu göstermektedir (Morgan, 1986).
Görsel alanda şekil bireye daha yakındır ve bir nesne izlenimini verir, bir biçimi
vardır, zemin ise tanımlanması zor bir madde izlenimi taşır. Şekil ve zeminin birbiriyle yer
değiştirdiği algılamalar da vardır. Bir biçim önce şekil olarak görülürken, biraz sonra zemin
olarak görebilir. Ancak bir biçimi, aynı anda hem şekil hem de zemin olarak görülmez. Şekil-
21
zemin algılaması doğuştan gelen bir özelliktir. Şekil, bireyin dikkatinin üstünde odaklaştırdığı
şeydir; zemin ise, şeklin gerisinde, dikkat edilmeyen, algı alanına girmeyen şeydir
(Senemoğlu, 2009).
Şekil zemin algılanması üzerine yapılan araştırmalarda; Reinartz ve Reinartz’a (1975)
göre insan beyni gelen uyarılardan dikkatin merkezi olacak uyaranı seçecek şekilde
düzenlemiştir. Bu seçilmiş uyaranlar algılama alanında şekil oluştururken, diğerleri net olarak
algılanmayan zemini oluşturmaktadır (Akt: Arıkök, 2001).
Tuğrul ve arkadaşları (2001), çocuklar üzerinde yaptıkları bir araştırmada, çocukların
şekilleri algılamasında renklerin mi yoksa şekillerin mi önemli olduğunu incelemişlerdir.
Çocuklara ya renklerine ya da biçimlerine göre algılayabilecekleri şekilde nesneler verilmiş
ve eşleştirmeleri istenmiştir. Araştırma sonunda üç yaşındaki çocukların nesneleri biçimlerine
göre esleştirdikleri, üç-altı yaş arasındaki çocukların renge göre eşleştirme yaptıkları, altı
yaştan büyük çocukların ise, şekli temel aldıkları görülmüştür (Tuğrul ve diğerleri, 2001).
Şekil-zemin ayrımı zayıf olan bir çocuğun dikkatinin dağınık olduğu görülür. Dikkat
odağını bir uyarıcıdan diğer uyarıcıya çekmeyi kontrol etmekte güçlük çeken çocukta tarama
problemleri ortaya çıkmaktadır. Böyle çocuklar işlerinde dikkatsizdirler. Sayfadaki yerlerini
bulamazlar, bölümleri atlarlar, kalabalık soru kâğıdında verilen basit problemleri bile
çözmekte güçlük çekerler. Çünkü detayları seçemezler. Şekil-zemin algılaması çalışmalarının
genel amacı çocuğun uygun uyarıcıya odaklanma becerisini okul öğrenimi için olduğu kadar,
hedef odaklı herhangi bir etkinlik için de geliştirmektir (Baron, 1996).
Geometrik örüntüler her zaman bir zemin üzerindeki şekiller olarak algılanır, bu
nedenle de tıpkı nesneler gibi çizgiler, sınırları varmış gibi görünürler. İnsanların nesne
algılamalarındaki başlıca örgütleyici eğilim, şekil ve zeminin birbirinden ayrılmasına
ili şkindir (Morgan, 1986). Şekil- zemin ayırımı alanında zorlanan çocukların uyarana karşı
konsantre yeteneğini geliştirebilmesinde şekil-zemin ayırımına ait çalışmaların etkili olduğu
ileri sürülmektedir (Tugrul ve diğerleri, 2001).
2.1.6.3. Şekil Sabitliği;
Fiziksel uyarımdaki farklılıklara rağmen, nesnelerin görüntüleri algı düzeyinde
değişmez. Bu tür istikrarlılığa algısal değişmezlik, algılama sabitliği adı verilir. Ne olduğunu
bilinen bir nesnenin şekli ne taraftan bakılırsa bakılsın aynı kalır. Örneğin tabak bir açıdan
bakıldığında çembere, diğer açıdan bakıldığında elipse benzemez. Hâlbuki retinaya düşen
imgeler bunlardır.
Algılama sabitliği sayesinde bir eşyanın şekil, durum ve büyüklüğü gibi özelliklerinin
farklı retina görüntüsüne rağmen değişmeden algılanması sağlanmaktadır. İki veya üç boyutlu
22
şekiller, algılayan tarafından belirli bir şekil kategorisine ait olarak tanınabilir. Büyüklük,
renk, yapı ve sunuş şekli veya bakış açısından bağımsız olabilirler.
Bir eşyanın sabit olarak algılanmasına ait diğer üç nokta da büyüklük, açıklık ve renktir.
Büyüklük: Reinartz ve Reinartz’a (1975) göre şekil sabitliği; bir nesnenin şekil,
durum ve büyüklük gibi özelliklerinin çeşitli durumlar içinde değişmeden algılanmasıdır.
Büyüklük sabitliği, nesnenin, gerçek büyüklüğünü değiştiren faktörlerden bağımsız olarak
algılanmasıdır. Futbol topunun büyüklüğünü bilen biri, onu çok uzaktan görmüş olsa bile
onun büyüklüğünü elinde tuttuğu zamanki büyüklükte olduğunu bilir. Bir eşyanın gerçek
büyüklüğünü tanıma yeteneğini anlamaktayız. Örneğin, futbol topunun büyüklüğünü bilen bir
çocuk çok uzaklardaki bir futbol topunu çok küçük olan retinal görüntüye rağmen yine elinde
tuttuğu zamanki büyüklükte algılar.
Açıklık Sabitliği: yansıttığı ışık miktarından bağımsız olarak bir eşyanın açıklığının
tanınmasıdır. Işık kaynağı güçlü olsun ya da olmasın bir parça beyaz kâğıt hep beyaz olarak
algılanır.
Renk Sabitliği: renklerin arka fondan veya aydınlatma olaylarından bağımsız olarak
algılanmasıdır. Şekil sabitliği ile ilgili çalışmalar, çocukların genelleştirme yeteneğinin
gelişmesini sağlamaktadır (Kaya, 1989; Tuğrul ve diğerleri, 2001).
2.1.6.4. Mekân ile Konumun Algılanması;
Algılayan kişi tarafından bir nesnenin mekân ile konum ilişkisinin algılanmasıdır. Bir
şahıs daima kendi dünyasının merkezidir ve objeleri önde, arkada, yukarıda, aşağıda gibi
lokalize ederek algılar (Sağol, 1998).
Mekân ile konumun algılanmasında şeklin bölümlerinin, birbirlerine göre
konumlarının fark edilmesi önemli bir yer tutmaktadır. Şeklin biçimi, yatıklığı, yukarı aşağı,
sağa-sola koordinatlarına göre konumu mekân ile konumun algılanmasında dikkate
alınmalıdır. Bir oda içindeki eşyalarla, oda arasında ilişki kurulması örnek gösterilebilir.
Mekân ile konumun algılanması alanında zorlanan çocuklar objelerin ve yazılı sembollerin
aralarındaki ilişkiyi kurmada hata yapabilirler. Çocuklar kelimeleri ve mekân konum
ili şkilerini belirten durumları anlamada zorlanabilirler. Örneğin “p” yi “q” olarak “ve” yi “ev”
olarak, “6” yı “9” olarak, “24” ü “42” olarak algılayabilirler. Bu yüzden okuma, yazma,
matematik gibi konularda başarısız olabilirler (Mangır ve Çağatay, 1990).
2.1.6.5. Mekân İlişkilerinin Algılanması;
Bireyin gördüğü şekil ya da objelerin uzaydaki pozisyonunun algılamasıdır. Görsel algı-
lamanın bu boyutu bir cismin ya da bir sembolün (resim, kelime, sayı) konumunun algılanması
ve o objenin etrafındakilere göre mekânsal ilişkisini belirlenmesini içerir (Akçin, 1993).
23
Uzamsal yetenek, uzaydaki nesnelerin zihinde canlandırılabilmesi, farklı açılardan
tanınabilmesi, bütün olarak ya da parçalarının ayrı ayrı hareket ettirilebilmesi yeteneklerinin
bütünü olarak tanımlanmaktadır. Uzamsal yetenek uzmanlık gerektiren mesleklerin yanında
evdeki eşyaların yerini değiştirmekten güvenli araba kullanmaya, bulaşık makinesine
tabakları yerleştirmekten bilardo oynamaya kadar gündelik hayatta birçok yerde karşımıza
çıkmakta ve farkında olmadan iyi ya da kötü bir şekilde kullanılmaktadır (Yıldız, 2009).
Görsel-uzaysal algılama ve görsel algılama birbiriyle çok yakından ilişkili olmakla
birlikte her iki algılama türü farklı şeyleri ifade etmektedir. Görsel algılama "nesne merkezli"
algılamadır. Yani görsel algılama bir nesnenin büyüklüğü, şekli ve rengi hakkındaki bilgiyi
ifade etmektedir. Görsel-uzaysal algılama ise "kişi merkezli" algılamadır. Yani görsel-uzaysal
algılama kişinin pozisyonuna göre değişmektedir. Görsel-uzaysal algılama mekândaki
nesneler arasındaki ilişkiyi, nesnenin alt bileşenleri ve nesneler arasındaki mesafe tahminini
yani derinlik algısını, nesne ve olaya ilişkin içsel temsili yani imgeleri ifade etmektedir.
Yapılan çalışmalar primat görme korteksinde birbirinden bağımsız fakat birbirine paralel iki
görsel sistemin bulunduğunu ortaya koymuştur (Mishkin, 1983). Bunlar "ventral" sistem ve
"dorsal" sistemdir. Ventral sistem şekil, renk ve nesne algılama süreçleriyle ilişkilidir. Dorsal
sistem ise nesnelerin görsel uzaydaki yeri ve yönelim gibi uzaysal özelliklerin
algılanmasından sorumludur. Açıkça görülmektedir ki, ventral sistem nesnenin "ne"
olduğuyla, dorsal sistem ise nesnenin "nerede" olduğuyla ilgilenmektedir (Goodale ve ark.
2000). Görsel algılama ve görsel-uzaysal algılama birbirinden farklı süreçleri belirtmekle
birlikte beynimiz bu iki algı türünü bir bütün olarak değerlendirmektedir. Birbirinden
bağımsız ve paralel olarak işleyen "ne" ve "nerede" işlemcileri prefrontal kortekste birleşerek
uzaysal ve görsel bilgiler bir bütün olarak algılanmaktadır (Rao, 1997).
McGee (1979) uzamsal yetenek çalışmalarını özetlemeyi hedeflediği çalışmasında
genel bir tanım yapmak yerine uzamsal yeteneğin iki alt bileşeni olan Uzamsal Görselleştirme
ve Uzamsal Yönelimden bahsetmektedir.
1. Uzamsal Görselleştirme: Nesnenin parçalarının hareketinin ardından durumlarının
görselleştirilmesi, bir nesnenin katlanması ve açılması, uzayda nesnelerin ilişkisel olarak
konumundaki değişikli ğin zihinde canlandırılabilmesi, uzamsal bir örüntünün başka bir
şekilde düzenlenmesi ya da manipüle edilebilmesi ve üçüncü boyutta hareketin zihinde
canlandırılması ve zihinde nesnelerin manipüle edilebilmesi yeteneği.
2. Uzamsal Yönelim (Orientation): Uzamsal örüntüleri kavrama ve birbirleri ile
karşılaştırabilme yeteneği, uzamsal bir nesnenin farklı yönelimleri verildiğinde karıştırmama
yeteneği (Akt: Yıldız, 2009) olarak açıklamaktadır.
24
Uzaysal algılama her haliyle karmaşık bir süreçtir. İnsanlar çevrelerinde herhangi bir
nesne olmasa dahi imgeleri aracılığıyla uzaysal yeteneklerini kullanabilmektedir. Bu aşamada
"uzaysal biliş" terimini kullanmak çok daha uygun olacaktır. Uzaysal biliş nesnelerin zihinsel
olarak ters yüz edilmesini, değişimlenmesini, imgeleme yeteneğini ve bunlarında ötesinde
görselleştirme yeteneğini içermektedir. Uzaysal algılamanın kendi içerisinde birçok alt
bileşeni bulunmaktadır. Deneysel olarak görsel-uzaysal algılamanın bileşenleri
ayrıştırılabilmektedir. Görsel-uzaysal algılamanın farklı yönlerini değerlendiren psikolojik ve
nöropsikolojik testlerle yapılan faktör analizi çalışmaları da görsel-uzaysal algılamanın
öğelerinin dakik bir şekilde tanımlanmasına yardımcı olmaktadır. Görsel-uzaysal yetenekler
uzayın algılanmasının yanında görselleştirme ve yönelim yeteneğini, uzayın taranmasına
ili şkin tepkileri ve tepki hızını ve görevin türüne bağlı olarak sürekli veya odaklanmış dikkati
içermektedir. Görselleştirme; iki ve üç boyutlu nesneleri zihinsel olarak döndürme ve
değişilmeme yeteneğini içermektedir. Bishop (1980) görselleştirme yeteneğini düşük ve
yüksek uzaysal yetenekler olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Düşük düzeyli uzaysal yetenek,
görsel imgelerin zihinsel değişimlenmesini içermeyen iki boyutlu nesnelerin
görselleştirilmesini içermektedir. Yüksek düzeyli uzaysal yetenekler ise imgelerin zihinsel
değişimlenmesini gerektiren üç boyutlu nesnelerin görselleştirilmesini içermektedir.
Görselleştirme yeteneğinde imgeleme ve matematiksel yeteneğin dikkate alınması
gerekmektedir (McGee 1979, Smith 1964: Akt: Kurt, 2002).
Bannatyne’in (2003) belirttiğine göre mimari, astronomi, biyokimya, biyoloji, kimya,
kartoğrafya (haritacılık), mühendislik, jeoloji, matematik, müzik ve fizik başta olmak üzere
mesleklerin yaklaşık olarak %80’i sözle yetenekten çok uzamsal yeteneğe bağımlıdır
Matematiksel yetenek alan örüntüleri ve sayıları algılama yeteneği ile bu tür örüntülerin
saklanmasını içermektedir.
Basit geometrik şekillerin oluşturulması ve basit geometrik şekillerden daha karmaşık
geometrik şekillerin oluşturulması; mekân ve sayı kavramlarıyla ilişkili bilmecelerin çözümü;
rakamlar arasındaki ilişkilerin öğrenilmesi gibi birçok matematiksel işlemde uzaysal
düşünmenin önemi oldukça fazladır (Kurt, 2002).
Reinartz ve Reinartz’a (1975) göre mekân iliksilerinin algılanması, iki ya da daha fazla
objenin kendisiyle ve birbiriyle olan ilişkilerini algılama olarak tanımlanmaktadır. Objelerin
birbirlerine olan uzaklıklarının, açılarının, birbirinin içinde, üstünde, yanında olma
ili şkilerinin fark edilmesidir. Mekân ilişkilerinin algılanması geç oluşmakta, mekân ile
konumun algılanmasından sonra gelişmektedir.
25
Çocuklar ilk olarak kendilerinin bulundukları yerdeki konumlarını fark eder, daha
sonra yakın çevresindeki nesneler ve kendileri arasındaki ilişkileri, uzaklıkları, boyutları
görsel algılama yoluyla değerlendirmeyi öğrenirler. Çocukların, dönme dolap, küvet gibi bazı
eşyaların sabit konumları olduğunu, kapı, sandalye gibi eşyaların ise yarı sabit konumları
olduğunu fark etmelerine yardımcı olunmalıdır. Böylece kendi durumları ile diğer nesneler
arasındaki ilişkileri daha kolay anlayabilirler (Dönmez ve diğerleri, 2000).
Mekân ilişkilerinin algılanması şekil-zemin ayırımını içermektedir. Şekil-zemin
ayrımında bütün dikkatin verildiği şekil ve belirli olamayan zemin bulunurken, mekân
ili şkilerinin algılanmasında, birbiriyle ilişkili olan ve aynı oranda dikkat gerektiren bölümler
bulunmaktadır. Bu durumda ipe boncuk dizen bir çocuğun hem boncuğun hem de ipin
konumunun kendisi hem de birbirleri ile olan ilişkisini algılaması gerekmektedir (Kılıç,2004).
2.1.7. Okul Öncesi Dönemde Algı Gelişimi (5-6 Yaş)
Algının amacı, duyularla elde edilen bilgileri bazı bilişsel öğelerle eşleştirmek ve
evrendeki olguları anlayabilmektir (Frostig ve Maslow, 1973). Çocuk görsel algılama
anındaki eksikliği kendiliğinden zihninde tamamlar (Ferah, 2007). Görüldüğü gibi gelen
duyuları seçme, bazılarını ihmal etme, bazılarını kuvvetlendirme, arada olan boşlukları
doldurma ve beklentilere göre anlam verme bu aşamada yapılır.
5-6 yaş çocuklarının algı gelişiminde şu özellikler görülür;
Çizgilerin ayrımında zorlanabilirler: 6 yaş ve daha büyük çocuklar genellikle dikey
yatay ve eğimli çizgilerin ayrımında bazı zorluklarla karşılaşabilirler. Çocuklar b ve d, p ve q
ve diğer simetrik olmayan sayılar ve harflerde 7 yaşına kadar ayırmada hata yapabilirler
(Bryant, 1974).
Okula başlayan çocukların büyük bir kısmı görsel algılama alanına giren problemleri
başaracak şekilde hazırlıklı değildir (Arıkök, 2001). Bu sebeple okul öncesi dönemde
çocukların görsel bilgilere dikkat etmeyi öğrenmeleri önemlidir. Sözcüklerdeki harflerin
görsel çözümlenmesine hazırlıklı olarak çocukların, resimlerin ve nesnelerin ayrıntılarını
incelemeye ve bütünle nasıl ilişkili olduklarını anlamaya ihtiyaçları vardır (Arıkök, 2001).
Görsel algılama becerilerinin okul öncesi dönemde kendiliğinden kazanılmasını beklemek
yerine, bu becerileri destekleyici programların uygulanması gerekmektedir (Görener, 2006).
Ferah (2007) birinci sınıf öğrencilerinin görsel algı konusundaki başarısızlıklarının doğrudan
doğruya okuma-yazma eğitimini etkilediğini belirtmiştir. Bu anlamda görsel algı sorunlarının
çocuğun yaşamındaki önemi kaçınılmazdır ve bu alandaki sorunların erken yaşta tespiti
önemlidir (Cengiz, 2002). Görsel algı becerilerindeki yetersizliğin erken dönemde (okul
öncesi) tespit edilmesi; çocukların eksiklerini tamamlayabilecekleri özel eğitime
26
yönlendirilmelerini kolaylaştıracak ve dolayısıyla akademik başarının beklenen düzeyde
olmasını sağlayacaktır (Duru,2008).
Bu dönemde; strateji oluşturmaya başlarlar. Wagner (1991), yaklaşık 2 yaşındaki bir
çocukta, dikkatin, çevredeki merak ve heyecan uyandıran uyarıcılar tarafından kontrol
edilmekte olduğunu, 5-7 yaşları arasında ise dikkatin sistematik stratejilerinin
oluşturulduğunu belirtmektedir. Küçük çocukların dikkati daha çok çevrelerini keşfetmeye
yönelmekte, buna karşın, ilerleyen yaşla birlikte dikkat davranışları daha aktif, mantıklı,
sistemli, planlı, devamlı ve amaca odaklanmış bir şekil almaktadır (Wagner 1991; Akt:
Kaymak, 2003).
Dikkat süreleri artar; çocuk bir resim yaparken, bir hikâye anlatılırken ya da şarkı
söylerken algıladıklarını ifade eder. Algı, çocukların gelişiminde değişik alanlar üzerinde
etkilidir. Kavrama ve anlama gelişiminde önemli bir temel oluşturur. Dikkati bir noktaya
toplar ve süresini uzatır (Görener, 2006).
Çocukların dikkatlerini hangi yaşlarda ne kadar süre ile toplayabilecekleri de
araştırmacıların üzerinde durdukları önemli sorulardan biridir. Bu soruya değişik
araştırmacılar şu şekilde yanıt vermişlerdir: Kleber (1973), 6 yaşındaki okulöncesi
çocuklarının işaretleme ödevlerinde (Bourdon Dikkat Testi gibi), 10 dakika süreyle
çalışabildiklerini belirtmiştir. Heller ve Nickel (1976) ise, çocukların değişik durumlarda ve
farklı koşullarda değişik uzunluktaki sürelerde çalışabileceklerini ve bu konuda tam bir
değerin verilemeyeceği belirtmiştir. (Heller ve Nickel 1976; Akt: Kaymak, 2003).
Seçicilik, algının sürekli olarak gelişim gösteren bir özelliğidir; çocuk büyüdükçe,
hem onun için önemli olan uyarılara, hem de uyarıcıları birbirinden ayırt etmeyi sağlayacak
belirgin özelliklere yönelmeyi öğrenir. Fazla ve gereksiz bilgileri öğrenmemeye başlar
(Bayhan, 2007). Çevremiz çok çeşitli uyarıcılarla doludur. Çocuğun duyu organlarına gelen
bunca bilginin hepsine birden yönelmesi olanaksızdır. Çocuk; hem onun için önemli olan
uyarıcılara hem de uyarıcıları birbirinden ayırt etmesine yardımcı olacak belirgin özelliklerine
yönelmeyi öğrenir. Diğer bir deyişle fazla ve gereksiz bilgileri önemsememeye başlar.
Seçicilik, bir bakıma dikkati belirli bir yönlendirmeyi içermektedir (Özhamam, 2007).
Eğitim için en elverişli dönemdir; Psikologlar, çocukların temel öğrenme
gelişmelerinin ve bilgi edinmelerinin en elverişli olduğu zamanın beş-altı yaşlarında
gerçekleştiğini belirtmektedir. Dolayısıyla özellikle bu dönemde çocukların, dikkat, algı,
öğrenme gibi becerilerinin geliştirilmesi önemlidir. Bu gelişim süresince, işitsel ve görsel rolü
olan araçlar kullanılması tavsiye edilmektedir (Binbaşıoğlu, 1982; Tos, 2001). Algısal
yeteneklerin en belirgin gelişimi, okulöncesi ve ilkokul döneminin ilk yıllarında (üç- yedi yaş)
27
meydana gelmektedir. Bu dönemdeki çocuklar, nesneler üzerinde düşünür, onları kendi
düşünceleriyle tartar, sınıflandırır ve sonuçlar çıkarırlar.
Okul öncesi dönem çocukların meraklarını doyurma, araştırma, inceleme, keşfetmeye
eğilimlerinin en üst düzeyde olduğu dönemdir. Çocuklar bu eğilimlerini gerçekleştirmede
etkin bir şekilde duyularını kullanırlar. Nesneyi görmek, çıkardığı sesi duymak, dokunmak,
tadına bakmak ve nesne hakkında bilgiye sahip olmada oldukça etkilidir. İnsan doğumdan
itibaren yaşamı boyunca duyularını kullanarak çevresinde olup bitenleri anlamak,
yorumlamak ve yeni durumlara kendini uydurmak için algıyı kullanır (Erdemir, 1999).
Şekil-zemin ayrımı gelişir ; Çocuklar önceleri bir bütün olarak görülen bir nesne ya da
durumun zamanla parçalarını, ayrıntılarını ve özelliklerini algılamaya başlar. Çocuklarda
şekil-zemin algısı üç- beş yaşları arasında hızlı bir gelişim gösterir, sekiz ile on yaşları
arasında sabitlenir (Tsai, Wilson ve Wu; 2008). Altı yaşından sonra ayrıntılara dikkat edip
daha çok bunlara yönelir. Şekil-zemin ayrımı algının gelişimi için ön koşuldur. Bu ayırt etme
becerisindeki gelişme, şekil içine gizlenmiş şekil ve birbiri üstüne gelen şekiller, özellikle
geometrik şekiller yerine gerçek şekillerse dört yaş çocuğu daha başarılı bir şekilde
yapabilmektedir. Parçayı bütünden ya da şekli zeminden ayırt etme yeteneği ergenliğe kadar
gelişir (Temel, 1989).
Şeklin zeminin ayırt edilmesi daha karmaşık duyusal materyali algılanmasına temel
oluşturur. Bu ayırt etme becerisindeki gelişme, şekil içine gizlenen şekil ve birbiri üstüne
gelen şekiller, özellikle geometrik şekiller yerine gerçek şekillerse 4 yaş çocuğu daha başarılı
bir şekilde yapabilmektedir. Örneğin; ağaç içine gizlenmiş sincapları ya da bulutların içine
gizlenmiş kuşları ayırt etme gibi. 5,5- 6,5 yaşlarındaki çocuklardan kendilerine gösterilen iki
tanıdık geometrik şekli daha karmaşık şeklin içinden bulmaları istendiğinde başarılı
olamamışlardır. 8–10 yaşları arasındaki çocuklar da tanıdık şekilleri, karmaşık ve yabancı
çevrelerden ayırt edebilmede güçlük çekebilirler (Özhamam, 2007).
Mekân algılaması gelişir ; mekânda konum becerisi bir oda içerisinde, oda ile eşyalar
arası ilişkinin kurulması, en azından bir oda içerisinde bireyin kendisini merkez görerek
eşyaların kendisine göre, onun önünde, arkasında, altında ve üstünde yerleştirilmesidir. Bu
yeteneğin gelişmesi çocukta bedenini tanımada, harf, kelime, cümle gibi kavramları tanımada
9-6, 24-42 gibi sayı farklılıklarını seçebilmekte önemlidir (Gülgün, 1977). Çocuklar ilk olarak
kendilerinin bulundukları yerdeki konumlarını fark ederler. Daha sonra yakın çevrelerindeki
nesnelerle kendileri arasındaki ilişkileri, uzaklıkları, boyutları görsel algılama yoluyla
değerlendirmeyi öğrenirler (Dönmez ve Diğerleri, 2000).
28
Çocukta mekân duygusunun gelişmesi, mekân ile tanıdığı, büyüklüklerini ve
kendisinden uzaklığını bildiği nesnelerin kıyaslamayı öğrenmesiyle başlar. Eşyanın dış
çizgilerinin niteliğini, renk durumunu ve eşyanın bazı ayrıntılarını çocuk ölçüt olarak kullanır.
Nesnenin çocuğun bulunduğu yerden uzaklığı, nesnenin büyüklüğü hakkında yargıya varması
bakımından önemlidir. Çocuk kendine yakın eşyayı olduğundan büyük, uzak olanı da
olduğundan küçük sanabilir. Bu eşyalar çocuğun kendisinin büyüklüğüne olan oranlarına göre
görünürler. Emekleme devresinde çocuk, oynadığı oyuncaklarına gidip gelmesiyle kısa ve
uzun kavramlarını geliştirir. Kendi bedeniyle hiçbir ilişkisi olmayan uzaklıklarını tam olarak
algılayamaz. Bu gibi uzaklıklar tam olarak ergenlik çağında algılanabilir. Uzak nesnelerin
uzaklıkları hakkında kavram çocukta daha hızlı gelişir. Dört yaşında yakın kavramı, yetişkine
yakın düzeydedir.
Her gelişme devresinin tamamlanması büyük ölçüde bir önceki devrenin başarıyla
tamamlanmasına bağlıdır. Yeterli bir algılama gelişmesi büyük ölçüde yeterli bir duyusal
motor gelişmeye bağlıdır. Algılama konuşmanın da katılmasıyla gelişmeye devam eder.
Benzer şekilde bilişsel olayların da gelişmesi daha önceden kazanılmış algılama becerilerine
bağlıdır.
Mekânda konum algısı yedi ile dokuz yaşları arasında gelişimini tamamlar.
Çocuklarda daha karmaşık mekânsal ilişkileri algılama çocukluk boyunca gelişmeye devam
eder ve on yaşında yetişkinlik düzeyine gelir (Tsai, Wilson ve Wu; 2008).
Şekil değişmezliği kavranır; şekil değişmezliği, çocukta öğrenme sonucunda gelişir ve
kesinleşir. Bu öğrenme, nesneleri eline alıp her açıdan gözlenebilen nitelikleri keşfetmesi ile
olur. Nesne devamlılığı da, nesne değişmezliğinin bir başka şeklidir. Nesne devamlılığı
kazanılmıştır; öğrenilmeden önce çocuk saklanan nesnenin yok olduğunu sanmaktadır. Bir
yaşın sonuna doğru çocuk örtüyü çekip nesneyi bulur. Böylece görüş alanının dışına çıktığı
halde nesnenin var olduğu düşüncesi çocukta gelişmektedir (Özhamam, 2007). Şekil sabitliği
yeteneği altı ile yedi yaşları arasında hızlı bir gelişim gösterir, sekiz ile dokuz yaşlarında
sabitlenir (Tsai, Wilson ve Wu; 2008).
Çocukta bu değişmezlik ancak öğrenme sonucu gelişir ve kesinleşir. Bu öğrenme
kendisine yakın olan nesneleri eline alıp evirip çevirerek, her açıdan gözlenebilen niteliklerini
keşfetmesiyle olur. Diğer tür nesne değişmezliği büyüklük ve bunun değişmezliğidir. Yetişkin
bir kitabı ister uzaktan ister yakından görsün hemen hemen aynı büyüklükte (gerçek
boyutunda) algılar. Çocukta durum aynı değildir. Nesnelerin değişik uzaklıklardan gözüne
yansıyan görüntülerini ayarlayıp algılamadaki değişiklikleri düzeltemez. Anacak kendisine
yaklaşıp uzaklaşan ve bu arada büyüklüğü değişir gibi görünen nesnelerle olan deneyimi
29
sonucu, bir nesnenin uzaklığı değiştiği halde gerçek boyunda değişme olmadığını anlamaya
başlar (Özhamam, 2007).
Benmerkezcilik azalır; Küçük çocuk kendi görüş ve algılamasının herkesçe tıpa tıp
paylaşıldığını sanarak diğer kimselerin bakış açısını benimseyemez. Kendisini bir başkasının
yerine koyamaz, olaylara değişik açıdan bakamaz. Örneğin: kâğıda çizdiği karalamaların
çiçek olduğuna inanır herkesin de çiçek olarak göreceğini sanır. Araba diye çizdiği resmin
araba olmadığı söylenirse sinirlenebilir. Çünkü herkesin kendisi gibi çizdiği resmin araba
olarak görebileceğini düşünür. Benmerkezcilikte azalma, çocuğun kendisine başkalarından
ayırt etmeye başlaması ile diğer kişilerin bakış açılarının, görüşlerini benimseyebilmesiyle
oluşmaktadır. Okul öncesi dönemde benmerkezcilik yoğun bir şekilde görülebilmektedir
(Temel, 1989).
Zihinsel olgunlukta ve dolayısıyla algı gelişiminde bir diğer temel değişim çocuğun
dünyaya bakış açısında olmaktadır. Çocuğun kendisini dünyanın merkezi saymasında
(benmerkezcilikte) azalma, çocuğun kendini başkalarından ayırt etmeye başlaması ve onların
bakış açılarını, görüsünü benimseyebilmesiyle oluşmaktadır. Yaş ilerledikçe benmerkezcilik
azalacaktır (Özhamam, 2007; Turan, 2006).
Parça bütün ilişkisi gelişir : Üç-altı yaş döneminde çocuk, özellikle karmaşık olan bir
şekli önce bütünüyle algılar, ayrıntıları pek fark edemez. Nesneleri görüntü ile davranış
özelliklerine göre ayırt etme özelliği 5. yaşta gelişir (Bayhan, Şen, 2007). Ayırt etme, önceden
bir bütün olarak görülen bir nesne ya da durumun zamanla parçalarını, ayrıntılarını ve
özelliklerini algılama; benzer nesneleri birbirinden ayıran özellikleri belirleyerek algılama
eğilimidir. Küçük çocuğun güçlüklerinden birisi durumları bütün olarak algılama eğilimi
olmasıdır. Bu dönemde çocuk çevreye göre algılar. Bir başka deyişle nesneler bulunduğu
çevrenin bir parçası olarak görülür ve nesnenin ayırt edici özellikleri, diğer gereksiz ya da
önemsiz olan özelliklerinden ayırt edilemez. Çocuğun, bir bütünden parça ve ayrıntıları ayırt
edebilme yeteneğinin gelişimi, çeşitli deneysel çalışmalarla gösterilmiştir. Şekiller
kullanılarak genellikle parça/bütün, şekil/zemin algılamasındaki gelişim incelenmiştir.
Parça/bütün algılamasının güç geliştiği bulunmuştur; okul öncesi döneminde çocuk, özellikle
karmaşık olan bir şekli bütünü ile algılar, ayrıntıları pek fark etmez. Altı yaşından sonra
ayrıntılara dikkat edip daha çok bunlara yönelir. En son aşamada çocuk (ve yetişkin)
birleştirici, bütünleyici bir algılamaya yönelir. Bu durumda hem bütünü hem parçaları hem de
parçaların birbirleriyle ve parçanın bütünle olan ili şkilerini aynı anda algılar.
Bu dönemde çocuk birebir eşleştirme becerisinde aynı nesne ve ilişkileri bulunan
nesneleri birbirleriyle eşleştirebilir. 5–6 yaş döneminde ise kendi sağını solunu söyleyebilir,
30
20’ye kadar saymayı ve verilen sayıyı göstermeyi yapabilir. Çocuğun birbirine benzer
nesneleri birbirinden ayrı kılan temel özellik ve nitelikleri soyutlamayı öğrenmesi ve onları
birbirinden farklı olarak algılaması iki yaşına kadar pek görülmez. Algıladıkları nesnelerin
temel özelliklerinin gözlemleyememenin yanı sıra yüzeysel ya da önemsiz özelliklerine
dayanarak yanlış sınıflama yapabilir ve yanlış bir anlam verebilir. Yetişkinlikte gözlenen
nesneleri görüntü ile davranış özelliklerine göre ayırt etme yeteneği yavaş yavaş gelişir.
Özellikleri fark edebilme ilerde çocuğun karmaşık şekil içinde olan harfler ve sayılar arasında
ayrım yapmasını sağlar. Genellikle 5 yaşına kadar bu tür ayırt etme becerisi gelişmiştir.
Büyük-küçük kavramları gelişir ; büyüklük kavramı üç dört yaş arasında belirir.
Nesnelerin farkına varma, en büyüğünü ve küçüğünü seçebilme davranışı görülür. Ana
babanın ve kendi bedeninin büyüklüğünü gerçekçi olarak algılayabilir. Karşı cinsi daha büyük
algılamaya eğilim gösterir.
Araştırmalara göre uyarıcının daha iyi algılanması 7-8 yaşından sonra gelişmektedir.
Turner (1975)’in araştırmasında, çocuklara değişik boylarda on tane bebek, on tane de sopa
verilmiş, sonra çocuklardan bu sopalarla bebekleri eşleştirmeleri istenmiştir. Deneyde
beklenen, büyüklük sıralarına göre bebeklerle sopaların eşleştirilmesidir. Fakat küçük
çocuklar bebekleri bile kendi içinde büyükten küçüğe doğru sıraya koyamamışlardır. Daha
sonraları bir grubu kendi içinde sıraya koymayı başaran çocuk, ikinci grupla da
eşleştirebilmiştir. Ama bu kez de ortadaki dört ve beşinci bebeklerle sopaları eşleştirmede
güçlük çekmişlerdir. Objeleri büyüklüklerine göre sıraya dizmeyi anaokulu devresinde
başarabilmektedirler.
El-göz koordinasyonu gelişir; Eğitimsel faaliyetler ve günlük yaşam becerileri görme,
görsel algı ve görsel motor becerilerini bir arada gerektirir. Scheiman (1997) ’a göre görsel
algı bireye gelen görsel bilgiyi yorumlama, anlama ve tanımlama yeteneğini kapsamaktadır
(Scheiman 1997: Akt: Brown, 2008).
Newell ve Kephart’a göre el-göz koordinasyonu gelişiminde ilk adım el ile ilgilidir.
Kol ile uzanılan hedefe ulaşırken görsel algı da devreye girmekte ve ikisi arasında bağ
kurulmaktadır. Bu davranış tekrar tekrar yapıldığında çocuklarda daha seri, hızlı davranışlar
ortaya çıkmakta ve çocuk kaslarından gelen bilgileri algılamayı ve bunları kontrol etmeyi
öğrenmektedir. İkinci aşamada daha çok görme ön plana geçmekte, en son aşamada ise çocuk
yalnızca görerek çevreye uyum kazanmaktadır. Artık el-göz eşgüdümü gelişmiş ve çocuk
eliyle denemeler yapmadan yalnızca görsel yolla çevreye uyum sağlayabilmektedir. Kephart,
motor davranışların görsel algılamadan önce kazanıldığını söylemektedir. Bu nedenle eğitim
programlarında ağırlık önce motor becerilere verilmekte daha sonra görsel algıyla
31
bağdaştırılmaktadır. Barkel ise görsel gelişimin motor becerilerden çok daha önce geliştiğini
öne sürmektedir (Akt: Sağol, 1998).
Tepeli (2013) Frostig Görsel Algı Eğitim Programı ile Birlikte Verilen Nesne Kontrol
Beceri Eğitiminin 54-59 Aylık Çocukların Nesne Kontrol Becerilerine Etkisi adlı
çalışmasında; Frostig Görsel Algı Eğitim Programının çocukların nesne kontrol becerileri
üzerinde etkili olmadığını göstermektedir.
Literatür incelendiğinde; Kephart, Sund, Frostig ve Beery çocukların ihtiyaçlarına göre
düzenlenmiş ortamda, gelişimsel ihtiyaçlarına ve gelişimsel seviyelerine uygun olarak
sunulan etkinliklerin görsel motor algılarını desteklediğini belirtmişlerdir (Arıkök, 2001;
Beery ve Beery, 2004; Bumin 1998; Ergun, 1995; Koç, 2002). Salome ve Reeves (1972) de
görsel algı eğitiminde oyun, sanat, drama, müzik gibi etkinliklerden faydalanılmasının
deneyimleri arttırdığını vurgulamışlardır.
Davis ve arkadaşları (1986), okul öncesi çocuklarda görerek yapma sadece görme ve
yalnızca söze dayalı olarak yapılan etkinliklerin sonradan ne kadar hatırlandığını
araştırmışlardır. Göz-motor işbirliğine dayalı çalışmalarla daha kalıcı olduğunu görmüşlerdir.
Anaokuluna giden ve gitmeyen çocuklara Frostig Görsel Algı Testi uygulanmış, anaokuluna
giden çocukların görsel algılama alanlarında, anaokuluna gitmeyenlere göre daha başarılı
olduklarını bulmuş ve görsel algılamada cinsiyetin önemli olmadığını tespit etmişlerdir.
2.1.8. Okul Öncesi Dönemde Algının Gelişmesini Etkileyen Öğeler
Tüm duyu organlarının sağlıklı olmaları gerekir; bir ya da daha fazla ana duyu
organının etkinlikle görev yapmaması, çocuğun algılamadaki gelişiminin geri kalmasına yol
açar. Çocuğun dünyayı anlama ve yorumlama işi güçleşir (Temel, 1989). Okul öncesi
dönemde anlaşılamayan algı problemi okula başlayan çocukta daha büyük problemlere sebep
olacaktır. Çünkü okuma öğrenimi sırasında görsel algının gelişimi önemlidir.
Görsel algı becerileri, çocukların okuma, yazma, heceleme, matematik yeteneklerini
geliştirmekte ve okulda başarılı olmaları için gerekli diğer yeteneklerinin tümünü
ilerletmelerine yardımcı olmaktadır (Frostig, 1964). Görsel algı eksiklikleri çocukların günlük
aktiviteleri, kolay işleri ince manipülasyon gerektiren yazma ve çizme gibi yeteneklerini
olumsuz etkileyebilir Ayrıca görsel algı eksikliği çocukların matematik ve okuma-yazma
başarısını da etkilemektedir (Sortor, Kulp, 2003).
Öğrenmede engelleyici rol oynayan görsel algı becerilerinin gelişmediği küçük yaşta
tespit edilirse gelecekte çocuğun öğrenme güçlüğü çekmesi önlenmiş olacaktır (Sökmen, 1994).
Görsel algılama problemi olan çocuklar, görsel algıya dayalı alanların yanı sıra diğer
alanlarda da problem yaşayacaktır. Bu dönemde çocukların görsel algı yetersizliklerine ilişkin
32
tespitin yapılarak erken dönemde eğitimle bu yeteneğin geliştirilmesi söz konusu
olabildiğinden çocukların algısal becerilerini değerlendirmeye yönelik ölçme araçlarına
başvurulmalıdır (Tepecik, 2011). Örneğin Frosting Görsel Algı testi çocuklara uygulanabilir.
Bargara (1964) düşük görsel algı becerileri olan çocuklara uygulanan sistemli ve
dizisel eğitim programları ile çocukların görsel yetenekleri, görsel hızları ve doğruluklarının
arttırılabileceğini bulmuştur (Akt; Justicia, Martos, Francisco,1999).
Çevrenin önemi; algılama, geçmiş öğrenme ve deneyimlerden etkilenen karmaşık bir
süreçtir (Sökmen, 1994). Deneyim ve öğrenme çocuğun farklı çevrelerle iletişimi sonucu
gelişmektedir.
Okul öncesi dönem, çocukların algı gelişiminde çevre çok önemlidir. Bu dönem
çocukların çevreye uyum sağladıkları ve çevrenin en fazla etken olduğu dönemdir. Çocuğun
çevre ile etkileşimi arttıkça algılaması da artmaktadır. Algı alanı; içinde yaşanan alan,
iletişim kurulan doğal ve sosyo-kültürel çevreden oluşur. Algılama alanı genişledikçe,
derinleştikçe, algılama yetisi de bağımlı olarak artar, zenginleşir (Erinç, 2004).
Çocuklar için dünyadaki her şey yenidir; çevreyi algılarıyla tanırlar. Geçmiş dene-
yimlerle bugünü geleceğe bağlayan bir bağ oluştururlar (Tuna, 2005). Okulöncesi dönem,
çocukların, fiziksel, bilişsel ve sosyal gelişimlerinde önemli değişimin olduğu dönemdir ve bu
gelişim alanları birbirleriyle etkileşim içindedir (Gander ve Gardiner, 2007).
Dış çevredeki uyarıcıların yorumlanmasında yardımcı olacak geçmiş deneyimlerin
olması önemlidir. Bir nesne ya da insanla sürekli olarak karşılaşan çocuk, bu deneyimler
sonucu yeni bir karşılaşmada aynı nesneyi ya da insanı tanır. Deneyimler çevreden bilgi
edinmede çocuğa yardımcı olur. Algısal öğrenme olarak adlandırılan bu olgu; çocuğun
farklılaşmış algılarının yetişkin düzeyindeki farklılaşmış algılara erişmesini sağlayan önemli
bir etmendir (Temel, 1989).
Çocuklar görsel algılama yetenekleri yoluyla çevreden aldıkları duyumları kullanarak
zihinsel yapılar oluşturup, her yeni uyaranla zihinde değişen yapıları yeniden düzenlemektedir
(Cüceloğlu, 1991, Koç, 2002). Öğrenilen her bilgi dengeyi önce bozmakta sonra yeni
yapılanmalarla birlikte yeni bir denge oluşmaktadır (Koç, 2002).
Kalıtımın etkileri; insan beyninin gelişmesi her insanda kişiye özgü bir genetik
kapasite ile bir program çerçevesinde, anne karnındaki embriyonel gelişmenin üçüncü
haftasından itibaren başlar. Ancak bu genetik yapılaşma değişmeyen kesin bir çizgi izlemez.
Beyin gelişiminde çevre ile etkileşimle oluşan yapı esnekliği (plasticite) bugün eğitim de
önemli bir kavramdır. Beyin gelişimi, bazı nöronların göç etmesi, bazılarının ölmesi ve sinir
hücrelerinin birbiri ile bağlantı kurmaları ile oluşur. Biyolojik süreçler gelişmenin temelini ve
33
her aşamanın zamanını belirler, ancak gelişmenin içeriğini etkileyen önemli faktör çocuğun
içinde yetiştiği çevrenin özellikleridir.
Görsel algı hakkındaki geleneksel sorulardan biri, çevre algılama yeteneği öğrenilmiş
mi yoksa doğuştan mı olduğudur. Bir grup (Descartes ve Kant gibi), şu anki algılama
yeteneğini doğuştan var olduğunu iddia etmişlerdir. Buna karşın deneyciler (Berkeley ve
Locke gibi), algılama biçimini çevredeki nesnelerle deneyim yoluyla öğrenildiği fikrini
savunmuşlardır.
Doğuştan görmeyen, erişkin yaşa geldiklerinde ameliyat edilerek görebilir hale gelen
kişilerle yapılan çalışmalar bu soruya kısmi bir yanıt sağlamaktadır. Bu kişilerin sargıları
çözülüp gözleri ilk açıldığında, görsel uyaranların şaşkınlık yaratan kalabalığı ile zihinleri
karışır. Gene de şekilleri zeminden ayırt edebilir, sabit bir noktaya bakabilir, gözlerini şekiller
üzerinde hareket ettirebilir ve hareket eden şekilleri gözleriyle takip edebilirler. Hastalar
dokunmayla tanıdıkları nesneleri (yüzler, bıçak ve anahtar gibi) tanıyamazlar. Köşeleri
saymaksızın ve parmaklarıyla takip etmeksizin üçgeni kareden ayırt edemezler. Her ne kadar
birbirinden uzun göründüklerini söyleyebilseler de, uzunlukları eşit olamayan iki çubuktan
hangisinin daha uzun olduğunu dokunup hissetmeden söyleyemezler. Bu hastalar, birkaç
haftalık eğitimle basit nesneleri görünüşlerinden tanımayı öğrenirler; spesifik bir durumda
nesneleri ayıt etmeyi de öğrenirler, ancak bunu diğer durumları da kapsayacak biçimde
genelleştirebildiklerine dair çok az kanıt vardır. Beyaz bir üçgeni, renkli ışık altında gördük-
lerinde ya da baş aşağı çevrildiğinde tanımayabilirler. Başarısızlıkları, renkleri ayırt etme
zorluklarına atfedilemez. Ameliyatla görmeleri sağlanan kişiler, şekillerden çok daha önce
renkleri (başlangıçta hangi renge hangi adı vereceklerini bilmemelerine rağmen) birbirinden
ayırt edebilirler. Önceden görmeyen erişkinlerle yapılan çalışmalar, hiçbir görsel deneyimi
olmamış insanlarda da görsel kapasitenin var olduğunu göstermektedir. Ancak, verilerdeki
tutarsızlıklar, bundan fazlasını söylemeye izin vermemektedir (Akt: Sağol, 1998).
Deneysel kontrol olanağı yaratan bir başka yaklaşım, hayvanlarda seçici yetiştirmenin
etkisini incelemektir. Seçici yetiştirme, her hayvana yalnızca spesifik türde görsel uyaranın
verildiği koşullar altındaki yetiştirmedir. Kedi yavrularında görsel deneyimden önce görsel
kabuktaki hücreleri tek tek incelemek mümkündür. Yeni doğan yavru kedilerin, erişkin kedilere
çok benzer alıcı alanları olduğu görülmüştür. Yavru kedilerin hücreleri, erişkin kedilerdeki gibi
çeşitli büyüklüklerde ve yönlerde çubuklara ayarlıdır ve üç tiptir; basit, karmaşık ve aşırı
karmaşık. Bulunan tek fark, erişkin kedilerdeki hücrelerin, yeni doğmuş kedilerde olduğundan
biraz daha keskin ayarlı olmasıdır. Bu sonuç bu hücrelerin donatımının doğuştan belirlendiğini
34
göstermektedir. Doğuştan gelen bu seviye göz önüne alındığında, seçilerek yetiştirilmi ş
hayvanlarla yapılan çalışmaları yorumlamak kolaylaşacaktır (Sağol, 1998).
Eğitimin etkileri; görsel algı yeteneği çocuğun hayata uyumu ve öğrenme yaşantısı
için büyük önem taşımaktadır ve bu yetenek eğitimle geliştirilebilir. Görsel algılama yeteneği
sadece görsel becerinin kazanılmasında değil aynı zamanda kavramların kazanılmasında
etkilidir. Doğru olarak algılayamayan çocuklar dış dünyadaki bilgileri sınırlı olarak alabilirler.
Bilgilerin, bilgisel kazanımların tutarlı, geçerli ve etkili olabilmesi için iki temel öğe söz
konusudur. Bu öğeler, algılama alanı ve algılama yetisidir. Kuramsal ya da uygulamalı, her
bilgi algılama yetisi ile sebep sonuç ilişkisi içindedir. Diğer taraftan algılama yetisi geliştikçe
algılama alanı büyür, yoğunlaşır kapsamı zenginleşir ve etkinliği artar. Algılama yetisi ise,
kalıtımsal özelliklerin dışında tamamen eğitim sürecinin ürünüdür (Erinç, 2004).
Okul öncesi eğitimde çocukları görsel algı gelişimlerini desteklemeye yönelik eğitime
önem verilmelidir. Yapılan araştırmalar verilen eğitimlerin görsel algıyı geliştirdiğini
göstermektedir. Bu araştırmalara birkaç tane örnek verecek olursak; Tepecik ve
Değirmencinin yaptığı araştırmada Beery VMI eğitim materyalini kullanmışlardır. Eğitim
materyali; altı yaş ve altı çocuklar için uygun olup; görsel motor bütünleşme, şekil zemin,
algısal değişmezlik, mekânsal ilişkiler ve uzaysal konum olarak toplam beş altalandan; alt
alanlar ise karmaşık düzen sergileyen toplam 100 geometrik alıştırmadan oluşmaktadır.
Tepecik ve Değirmenci beş-altı yaş çocuklarına 10 hafta boyunca her gün, 10–15 dakika
süreyle bir-üç etkinlik uygulayarak eğitimlerini gerçekleştirilmi şlerdir. Sonuca göre, deney
grubunda yapılan işlemin çocukların başarı puanına olumlu yönde katkı getirdiği görsel algı
gelişiminde pozitif yönde artışa yol açtığı söylenebilir (Tepecik, 2011).
Frostig Görsel Algılama Eğitim Programının, anaokuluna devam eden dört-beş yaş
çocuklarının görsel algılama alanlarına ve zihinsel gelişimlerine etkisinin incelendiği
araştırmada deney grubundaki çocukların Frostig Görsel Algı Testi ön test puanları ile son test
puanları arasında anlamlı bir fark tespit edilmiştir (Kaya, 1989).
Koç (2002) görsel algı gelişimini destekleyen bir program hazırlamıştır. Anasınıfı
öğrencilerinin görsel algı becerilerinin gelişimine etkisini belirlemek amacıyla yapılan
çalışma sonucunda; kontrol grubunun ön test ve son test puanları arasında görsel algılamanın
alt boyutlarında anlamlı fark görülmezken, görsel algılama eğitim programı uygulanan deney
grubunun ön test ve son test puanları arasında anlamlı farklılık görülmüştür.
Okul öncesi eğitimde çocukları görsel algı gelişimlerini desteklemeye yönelik
etkinlikler vardır. Bu etkinlerden biri de eğitici oyuncaklardır. Eğitici oyuncak, çocukların
oynayarak öğrenmelerini sağlayan, kavramları geliştirmelerine, obje ve olayların daha iyi
35
anlaşılmasına yani daha çok çocukların zihinsel gelişimlerine yardımcı olan oyuncaklardır.
Çocuklar bu oyuncakla oynarken, oyuncağın amacına uygun belli yönergelere uyarak ve belli
bir süre etkinliği sürdürebilmek gibi davranışları kazanırlar. Eğitici oyuncaklarla olaylar ve
objeler arasında neden-sonuç, benzerlik, parça-bütün gibi ilişkiler kurarlar. Belli bir özellik ya
da oluş sırasına göre sıralayarak ve gruplayarak şekil-zemin ayrımı yapma, el- göz
koordinasyonu, zihinsel gelişim, küçük kas gelişimi algılama, problem çözme, karşılaştırma,
akılda tutma, karar verme, benzerlik ve farklılıkları fark etme, zihinde canlandırma
yetenekleri gelişmektedir. Eğitici oyuncaklarla oynanan oyunlar çocukların algılamasını, belli
bir konuda dikkatini toplayabilmesini problemlere deneme yanılma yoluyla çözümler
bulmasını sağlamaktadır (Aral, Kandır ve Yaşar 2001). Erken çocukluk döneminde çocuğun,
simgeleri kullanma, algılama, yeni kavramlar oluşturma gibi bilişsel becerilerin ve tüm
gelişimlerinin desteklenmesi için eğitici oyuncakları kullanması yararlıdır (Megep, 2009).
Anasınıfına devam eden, altı yaşındaki çocukların görsel algılama becerilerini
belirlemek ve algısal becerilerin gelişimine “ Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testinin beş alt
alanı temel alınarak hazırlanmış, çocukların görsel algı eğitimlerine yönelik eğitici
oyuncakların görsel algı becerilerine etkisini belirmek amacıyla yapılan araştırmada; 103
çocuğa Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi uygulanmıştır. Deneme grubunda yer alan 35
çocuğa kesintisiz 14 hafta boyunca haftada üç kez 35-45 dakikalık sürelerle eğitici
oyuncaklarla eğitim verilmiştir. Bu sürenin bitiminde 103 çocuğa Frostig Gelişimsel Görsel
Algı Testi son test olarak tekrarlanmıştır. Araştırma sonucuna göre, Frostig Gelişmsel Görsel
Algı Testinin beş alt alanı temel alınarak hazırlanmış eğitici oyuncaklarla verilen eğitimin
çocukların görsel algılama becerilerinin tüm alanlarında “ göz-motor koordinasyonu, şekil-
zemin ayrımı, şekil sabitliği, mekânda konumun algılanması ve mekânsal ilişkilerin
algılanmasında” olumlu yönde bir destek sağladığını göstermiştir (Dereli, Akaroğlu, 2012).
Zihinsel süreçler ile ilgili çalışmalar son yıllarda önem ve hız kazanmıştır. Dikkat,
bellek, dil becerileri, problem çözme gibi süreçler üzerinde özel çalışmalar yapılmaktadır. Bu
alanlarla ilgili strateji eğitim programları geliştirilmekte ve başarı ile uygulanmaktadır. Bu
bağlamda, görsel algı eğitim programları belli yaklaşımlardan yararlanarak hazırlanmış
programlardır. Marian Frostig, Lehtinen (1947), Montessori (1965), Werner (1948), Wedell
(1960) ve Kephart (1955)'ın yaklaşımlarından etkilenerek Frostig Görsel Algı Eğitim
Programını geliştirmiştir (Akt: Sağol. 1998).
Bunlardan biri de Beery VMI eğitim materyalidir. Beery VMI Eğitim Materyali görsel
algı alt alanlarından oluşan geometrik alıştırma kitabıdır ve şu etkinlikleri içerir: basit ve
karmaşık labirentler, şekilleri tamamlayacak biçimde noktaları birleştirme, düz ve kavisli
36
çizgiler oluşturma, basit geometrik şekiller oluşturma, desenin kenar çizgilerini belirlemek ve
deseni renklendirmek,
Olgunlaşmanın etkileri; çocuğun biyolojik gelişiminin altında olgunlaşmanın yattığı
bilinmektedir. Düşüncenin ve algının gelişiminde de olgunlaşma önemli rol oynar.
Çocuklar olgunlaştıkça, uzayda çeşitli boyutları tanıyabilirler. Dikey boyutu yatay
boyutun tanınması izlemektedir (Bryant, 1974).
Çocuk yeni bir nesne ile karşılaştığında, duyularını kullanarak nesneyi algılar. Algı
gelişimi hem olgunlaşma hem de öğrenme ile ilgilidir (Diamond, 1999).
Bu dönemde, algı hızlı bir gelişim göstermektedir. Algı, çocukların gelişiminde
değişik alanlar üzerinde etkilidir. Kavrama ve anlama gelişiminde önemli bir temel oluşturur.
Dikkati bir noktaya toplar ve süresini uzatır. Dokunma algısı; çevredekileri dokunarak
algılamasına, işitsel algı; dinleme becerisinin artmasına, görsel algı; algılananların bellekte
depolanmasına yardımcı olur (Bryant, 1997).
Çocuklarda, görsel algılama yeteneği gelişen bir süreçtir. Görsel algı becerileri erken
çocuklukta hızla gelişir ve on bir- on iki yaş civarında yetişkin seviyesine yaklaşır. Dokuz yaşına
kadar çocukların görsel algı becerileri belirginleşmiştir (Tsai, Wilson ve Wu; 2008).
Sosyal ve duygusal gelişim etkileri; görsel algı gelişimi, çocuğun bilişsel gelişimiyle
birlikte sosyal, duyusal alanlarının gelişmesinde de büyük öneme sahiptir. Görsel algılama
problemi olan çocuklar, görsel algıya dayalı alanların yanı sıra diğer alanlarda da problem
yaşayacaktır. Eğitimle, doğru algılayabilen çocuklar, diğer disiplinlerle ilişki kurup,
aktarabilme becerisi kazanacaklardır (Cüceloğlu, 1991, Koç, 2002).
Görsel algılamanın duyusal gelişime etkisi büyüktür. Okul öncesi dönemde ince motor
becerileri yeterince gelişmeyen (resim yapamayan, kâğıt kesemeyen), okulun ilk yıllarında
okumayı öğrenemeyen, istediğini yazılı olarak anlatamayan bir çocuk, durumunu arkadaş-
larının durumu ile karşılaştırdığında; kendine güven duygusu azalmaktadır (Sağol, 1998).
Duyular aracılığıyla alınan izlenimlerle düşünme eyleminin gerçekleştiği, görsel yetiye sahip
olmadan üretken düşünmenin mümkün olamayacağı kanıtlanmıştır (Ünver, 2002).
Seçiciliğin Etkileri; Çocuğun duyu organlarına gelen bilgilerin hepsine birden
yönelmesi olanaksızdır. Bu sebeple algı seçicidir. Seçicilik, algının sürekli olarak gelişim
gösteren bir özelliğidir. Çocuk; hem onun için önemli olan uyarıcılara hem de uyarıcıları
birbirinden ayırt etmesine yardımcı olacak belirgin özelliklerine yönelmeyi öğrenir. Seçicilik
dikkati belirli bir şekilde yönlendirmeyi içermektedir (Temel, 1989).
Bireyin neyi nasıl göreceği ve algılayacağı, hangi görüntüleri algılayıp hangilerini
algılayamayacağı, duyusal olarak algıladığı görüntülere ne tür anlamlar ve değerler yükleye-
37
ceği, büyük ölçüde onun bilgi birikimi ve yaşam deneyim alanıyla ilgilidir. Görsel algıla-
manın gerçekleşebilmesi için bireyin psikolojik olarak bakmaya ve görmeye hazır olması
gerekir. Burada bireyin, neyi görmek istediği, kendisini kuşatan görüntü karmaşası içinden
neyi görmeye gerek duyduğu görsel algılamanın gerçekleşmesi sürecinde önem taşımaktadır
(İnceoğlu, 2004). Frostig (1968) bireyin, çevresindeki görüntü karmaşası içinden seçme
yaparak görme işlemini gerçekleştirmeye başlaması anından itibaren görsel algılama sürecinin
başladığını söylemektedir (Frostig 1968: Akt: Memiş, Harmankaya, 2012).
Cinsiyetin Etkileri; çoğu araştırmaya göre görsel algılamada cinsiyetler arasında fark
yoktur. Fakat bazı araştırmalarda ise bazen erkek bazen de kız çocuklar lehine farklar
bulunmuştur:
Cheung, Poon, Leung ve Wong ( 2005) atı ve yedi yaşındaki çocukların görsel algı
gelişimlerini incelediği araştırmasında cinsiyetin çocukların görsel algı gelişimlerinde anlamlı
bir farklılığa neden olmadığını belirtmiştir.
Şahin ve Arı’nın ( 2007) okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden beş- altı yaş
çocukların görsel algılama davranışları ile öğretmen davranışları arasındaki ilişkiyi incelediği
araştırmasında cinsiyete göre görsel algı alt alanlarının farklılaşmadığını saptamışlardır.
Arıkök (2001) görsel becerilerin gelişimine yönelik örnek bir program modelinin
hazırlanması ve anasınıfı çocuklarında görsel algı eğitiminin okuma olgunluğuna olan etkisini
incelediği araştırmasında cinsiyetin Frostig Gelişimsel Görsel Algılama Testinde deney
grubunda istatiksel açıdan anlamlı bir farklılığın olmadığını bulmuştur.
Koç (2002) görsel algı becerilerinin gelişimine yönelik örnek bir program hazırlayarak
bu programın anasınıfı çocuklarının görsel algı gelişimine etkisini incelediği araştırmasında
eğitim programı uygulanmadan önce ve eğitim programı uygulandıktan sonra cinsiyet
açısından görsel algılama davranışlarında anlamlı bir farklılık olmadığını belirtmiştir.
Kılıç (2004) ailesiyle birlikte yaşayan ve çocuk yuvasında kalan çocukların görsel
algılama davranışları ile okul olgunlukları arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında görsel
algılama alt alanlarında cinsiyete göre anlamlı bir farklılığın olmadığını bulmuştur.
Tuğrul, Aral, Erkan ve Etikan (2001) altı yaşındaki çocukların görsel algılama
düzeylerine Frostig gelişimsel görsel algı eğitim programının etkisini inceledikleri araştırmada
göz- motor koordinasyonu alt alanı puan ortalamalarının cinsiyete göre erkekler lehine
farklılaştığını, diğer alt alanlar arasında anlamlı düzeyde farklılığın olmadığını saptamışlardır.
Erdem ve Tuğrul (2006) beş altı yaş çocuklarının matematiksel becerileri ile görsel algı
becerilerini karşılaştırdığı araştırmasında kız çocukların görmeye ve motor becerilerine dayalı
görsel algı puan ortalamalarının erkek çocuklardan anlamı düzeyde yüksek olduğunu bulmuştur.
38
2.1.9. Öğrenme Fizyolojisi
Sinir sistemi iç ve dış olayları algılar ve tepkide bulunur. İçsel ve dışsal olaylar duyu
organları tarafından algılanır. Duyu organları bilgiyi beynin arka kısmında omurilikte çok
sayıdaki sinir ağları yardımıyla merkezi sinir sistemine iletirler (Anderson, 1997).
Duyu organları aracılığıyla çevreden pek çok bilgi alınmaktadır. Ancak bunun çok az
bir kısmı bilinçli olarak kaydedilmektedir. Geri kalan kısmı ise ya bilinçaltı işleme uğramakta,
ya da hiç kullanılmamaktadır. Duyu organları yardımıyla algılanan uyaranlar, beynin belirli
bölmelerinde saklanarak işlem görür ve gerektiğinde yeniden hatırlanırlar (Köknel, 2003;
Ömeroğlu, Kandır, 2005; Sözen, 2005).
Beyni oluşturan temel birimler genel olarak sinir hücreleri ve bunların uzantılarının
diğer sinir hücreleri ile oluşturduğu değme noktalarındır (sinaps). Nöronların (sinir hücrelerinin)
oluşturduğu ağ örüntü sayısı ne kadar fazla olursa, bilgi işleme süreci o kadar güçlü olur. Her
nöronun dentrit adı verilen çok sayıda kısa ve akson adı verilen bir tane uzun uzantısı vardır.
Akson uçları ile başka nöronların dentritleri veya gövdeleri arasındaki bağlantıya sinaps adı
verilir. Sinir sistemindeki bütün etkinlikler ve bellek, nöronlarda doğan elektrik akımıyla
ilgilidir. Nöronlar arasında bilgi, elektrik akımı olarak dolaşır (Yaltakkaya, 2000).
Sinir hücresi, impuls olarak adlandırılan elektriksel değişikli ği iletmek için
özelleştirilmi ş bir hücredir. Akson (sinir teli) herhangi bir yerden uyarılabilir ve meydana
gelen impuls uyarılan yerden merkeze iletilir. İmpulsun meydana gelmesi bir zar olayıdır.
Aksonun içindeki sıvı ile dışındaki sıvının iyonik yapısı çok farklıdır, dolayısıyla elektriksel
yükleri de farklıdır. Sinir ve kas hücre zarındaki aksiyon potansiyeli zar boyunca iletilir.
Sinirdeki akson potansiyeline sinir impulsu adı verilir (Noyan, 1993).
Sinir istirahat halindeyken polarize (kutuplaşmıştır) durumdadır. Hücre zarının dışı
pozitif, içi ise negatif yük taşımaktadır. Uyarılma sonucu sodyumun içeri girmesi ile
depolarize olur, bir başka değişle kutuplaşma bozulmuş olur. Sinirin tekrar normal duruma
dönmesi olayına repolarizasyon denir. Nöronun uyarılan bölgesinde depolarize olması ile iç
ve dış potansiyel tersine dönmüştür. Uyarılan bölgenin hemen yanındaki bölge ise polarize
durumdadır. Uyarılmış ve uyarılmamış bölgeler arasındaki elektrik yükü farkı nedeniyle bir
elektrik akımı meydana gelir. Bu akım sinir boyunca devam eder ve impuls iletilmiş olur
(Noyan, 1993).
Sinir hücreleri ile iletilen impulslar belleğe gelir. Bellek, kısa ve uzun süreli bellek
olarak ikiye; uzun süreli bellek de, bilinçli ve bilinçsiz (örtülü) olarak tekrar ikiye ayrılır. Kısa
süreli belleğin bilgileri depolama süresi milisaniyelerle ölçülürken uzun süreli bellekte
anıların kalış süresi sonsuzdur. Bir bilgi üst üste yinelenerek öğrenilmişse, sinir sisteminde
39
kendisine bir yol açar. O bilgi ile ilgili bir uyaran geldiğinde, bilginin yolu belli ve açık
olduğundan ve bu yol ilgili bilgileri de birbirine bağladığından, bilginin tümü birden hatırlanır
(Yaltakkaya; 2000). İlk yol oluştuktan sonra bilgi yeterince tekrarlanmaz ve pekiştirilmezse,
bu yol kaybolur. Bu olaya unutma denir.
Bellek; öğrenmeyi bilişsel açıdan inceleyen kuramlardan biri olan bilgiyi işleme
kuramı, insan öğrenmesinde öğrenme sürecini bilgisayara benzetmektedir. İnsan zihni bilgiyi
alır, işler, biçimlendirir ve içeriğini değiştirir, depolar, gerektiği zaman geri getirir ve tepkiler
üretir. Bir başka deyişle, süreç bilgiyi bir araya getirir, kodlar, bilgiyi korur ya da depolar ve
gerektiği zaman geri getirir. Tüm süreç bilgisayarlarda “program”, bireylerde ise “yürütücü
kontrol” tarafından denetlenmektedir (Ulusoy, 2003).
Bellek, “vaktiyle görülen, işitilen, koklanan, tadılan şeyleri ve yaşanılan sevinç veya
korku gibi duyguları, yapılan işleri unutmayıp onları yeniden hatırlamak yetisi” dir
(Alaylıoğlu ve Oğuzkan 1976). Elde edilen bilgiler, bellekte depolanır ve kullanılacağı zaman
da oradan geri çağırılır. Bilginin belleğe geçmesi, üç öğenin çalışmasıyla gerçekleşir. Bunlar
duyusal kayıt, kısa ve uzun süreli bellektir (Eysenck, 2003).
Bilgiyi i şleme modeli anlamaya dayalı sözel öğrenmede içsel ve bilişsel süreçleri
algılamaya ve tanımlamaya dönük bir yapıya sahiptir. Bu kuram iki temel unsur üzerinde
durmaktadır. Bunlar duyusal kayıt, kısa süreli bellek ve uzun süreli belleği içeren yapılar,
buna bağlı gelişen kodlama, tekrarlama ve geri getirme gibi bilişsel süreçlerdir. Çevre bilgiyi
işleme modelinde bilgi giriş kaynağıdır. Görme, işitme, koklama, tatma ve hissetme gibi
alıcılar olan duyu organları duyusal sistemlerdir. Bunlar çevre ile organizma arasındaki
fiziksel işbirliğini sağlarlar. Bilgi alıcılar yoluyla duyusal olarak kaydedilir ve uyarıcı kısa bir
an için bellekte depolanır (Subaşı,1999).
Bilgiyi i şleme modeline göre duyu organları vasıtasıyla toplanan uyarıların ve
bilgilerin geldiği ilk yer duyusal kayıt bölümüdür. Duyusal kayıt olarak isimlendirilen bu
bölümde kayıt yapılabilmesi için bireylerin dikkatini gelen uyarıcılara yönlendirmesine gerek
bulunmamaktadır, çünkü bu durum kendiliğinden gerçekleşmektedir. Bu sebeple duyusal
kayıtın kapasitesi oldukça geniştir ve gelen tüm yeni bilgiler ilk olarak burada kısıtlı bir süre
için saklanır. Bu amaçla alınan bilginin hemen unutulmaması için hızlı biçimde bir bilişsel
"kod" oluşturulur. Duyusal kayıtta tüm duyu organlarından gelen uyarıcılar ve bilgiler farklı
yerlerde tutulur. Bu modelde bilginin dışarıdan gelen uyarıcı olaylar şeklinde alıcılar
tarafından alınması ile süreç başlamaktadır. Duyu organlarından gelen uyarıcılar zihinsel
işlemin başlangıcını oluşturmaktadır. Duyumlar duyusal kayıt adı verilen zihinsel işlemin
40
başlangıcını oluşturmaktadır. Duyusal kayıt uyarıcıların harekete geçirdiği sinirsel
uyarılmalardır (Bacanlı, 2003).
Çok kısa süreli bellek (duyusal bellek); duyusal sinyalleri saklamaya yarar. Bu
bilginin az bir kısmı primer belleğe geçer ve burada kabaca 7 bit /(7+-2 birim) bilgiyi birkaç
saniye depolayabilir. Bu bilgi genellikle kelimeye çevrilmiştir. Primer bellek kısa süreli bellek
olarak da adlandırılmaktadır. Kısa süreli bellekteki bilgiler kodlanarak uzun süreli belleğe
gönderilirler (Bacanlı, 2001).
Duyusal kayıta, duyu organları ile algılananlar kaydedilir (Görgen, 1999). Bu kayıt,
saniyenin yirmide biri kadar olmaktadır. Algılananlar 15-18 saniye burada kaldıktan sonra
kısa süreli belleğe gönderilir (Ülgen, 1995). Bu süre çok az olduğu için kısa süreli belleğe
gelen bilgi zihinsel tekrar yapılmadığı ya da kodlanıp uzun süreli belleğe gönderilmediği
takdirde çok hızlı unutulmaktadır (Senemoğlu 1997).
Bir seferde kısa süreli belleğe gönderilecek bilgi miktarını arttırmak mümkündür.
İşlenmiş bilgi miktarını arttırmanın bir diğer yolu ise işleme süresini daha etkin
kullanabilmektir. Duyusal bellekten gelen bir bilginin işleme sistemine girebilmesi için
sistemin boş olması gerekir. Yani daha önce alınan bilginin, işlenerek depolanmak üzere uzun
süreli belleğe gönderilmesi gerekir. Zihnin bir işlemle meşgul olması durumunda sunulan bir
başka işlemi bilinçli olarak alması imkânsızdır. Dolayısıyla bir seferde alınan bilginin işlen-
mesi için daha kısa süre kullanılmalıdır. Bilişsel süreçlerin kullanımını daha etkin kılmak
suretiyle bu süre azaltılabilir ve kısa süreli belleğin kapasitesi arttırılabilir (Yeşilyaprak,
2003).
Duyusal kayıtta var olan bilgi, dış çevredeki uyarıcıların tam bir benzeridir. Bilgi dış
çevredeki biçimiyle duyu organları tarafından aynen depolanır. Görsel öğeler resim ya da
fotoğraf gibi kopyalanır. Duyu organları yoluyla fark edilen bilgi birey tarafından
algılandığında ilk olarak yorumlanamaz. Bu bellek türünde bilgi sadece kısa bir süreliğine
alınıp saklanır ve işleme sistemine gönderilir (Yeşilyaprak, 2003).
Kısa süreli bellek bilginin işlendiği merkez olarak kabul görmüştür. Burada işlenen
bilgiler kalıcı belleğe gönderilir. Kısa süreli bellekte bilgi işlenirken iki temel biçim kullanılır.
Bunlardan birincisi, bilgiyi aynı biçimi korunarak duyusal bellekten geldiği gibi işleyerek
(ezberleyerek) saklamak, ikincisi ise bilgiye anlam kazandırarak ya da var olan bilgi ile
ili şkilendirerek depolamaktır.
Sekonder bellek (uzun süreli bellek) kısa süreli bellekteki bilgilerin sık sık
tekrarlanması sonunda meydana gelen uzun süreli depolamadır.
41
Uzun süreli bellek, öğrenme sonucunda elde edilen bilgilerin saklandığı yerdir. Tekrar,
öğrenilenlerin kalıcılığının sağlanmasında oldukça önemlidir. Peterson’ın 0-18 saniye
arasındaki unutma miktarı üzerine yaptığı deneyde, bilginin öğrenildiği andan itibaren yavaş
yavaş unutulmaya başlandığı belirtilmektedir (İlter 2001). Belleği canlı tutmanın en ilkel yolu,
basit tekrarlar yapmaktır. Bu tür tekrarda bilgi, sürekli olarak yinelenir (Bilen, 1999).
Alıştırmalar bunun için iyi birer uygulama alanıdır. Alıştırmaların becerileri pekiştirme ve
alışkanlığa dönüştürme işlevleri vardır (Başaran, 1996). Öğrenilen konuların kalıcılığını
sağlar. (Binbaşıoğlu, 1988). Alıştırma destekli tekrarlar, bilgiyi anlamlı hale getirerek uzun
süreli belleğe aktarmada daha etkili olmaktadır.
Uzun süreli bellek, sürekli bellek deposu olarak kabul edilir. Kısa süreli bellekte işlen-
miş olan bilgi, uzun süreli belleğe gönderilerek depolanır. Bir bilginin öğrenilmiş kabul edil-
mesi için, mutlaka uzun süreli bellekte depolanmış olması gerekir. Çünkü uzun süreli belleğe
girmeyen bilgiler, tepki üretilmiş olsa dahi kısa sürede kaybolur (Yeşilyaprak, 2003).
Anderson (1999), iyi öğrenilmiş bilginin dayanıklılığın yüksek olduğunu
belirtmektedir. Slavin ise uzun süreli bellekte bilgilerin asla unutulmadığını, bireyin bilgiyi
bulma yeteneğini kaybettiğini söylemektedir. Uzun süreli bellekte birçok farklı bilgi bulunur.
Görsel imgeler, duygular, tatlar, sesler, kokular, problem çözmek için stratejiler, dili anlamaya
yarayan kurallar, olaylar, çocuklukta geçirilen deneyimler gibi. Özetle uzun süreli belleğin
kapasitesi çok geniştir, hatta doldurmaya yaşamımız yeterli değildir. Ancak kısa süreli
bellekte olduğu gibi, uzun süreli belleğe bilgi hızla girmez, biraz zaman ve güç gerekir
(Subaşı,1999).
Öğrenme; bir uyarıcı ile tepkinin eşleştirilmesi yani bir uyarıcıya gösterilen bir
tepkinin pekiştirilmesi olarak tanımlanır. Öğrenmede bir değişim oluşmaktadır. Bu değişimin
planlı ve düzenli etkinlikler sonucu olması, davranışların istendik nitelikte olmasına olanak
hazırlar. İstendik davranışları, öğrencilere davranış bilimlerinin verilerine dayalı olarak
kazandırabilmek için öncelikle eğitimin hedeflerinin belirlenmesi, daha sonra hedefleri
geliştirici nitelikte öğretme–öğrenme ortamının oluşturulması, son olarak da elde edilen
ürünün kalite kontrolünün yapılması gerekmektedir (Bilen, 2002).
Senemoglu (2009), insanoğlunda gelişmenin sağlanması için öğrenmenin şart olduğunu
belirterek, öğrenmeyi bireyin çevresiyle belli bir düzeydeki etkileşimleri sonucunda meydana
gelen nispeten kalıcı izli davranış değişmesi olarak tanımlamıştır ve çocuğun yeterli olarak
gelişebilmesi için çevre tarafından öğrenme fırsatlarının sağlanması gerektiğini ifade etmiştir.
Çocuğun çevresinde gördüğü nesnelerin hepsine birden yönelmesi olanaksızdır.
Çocukların neyi nasıl göreceği ve algılayacağı, hangi görüntüleri algılayıp hangilerini
42
algılayamayacağı, duyusal olarak algıladığı görüntülere ne tür anlamlar ve değerler
yükleyeceği, büyük ölçüde onun bilgi birikimi ve yaşam deneyim alanıyla ilgilidir. Görsel
algılamanın gerçekleşebilmesi için eğitimcilerin ilgi ve dikkat çekici sunumlara, tekrarlara
önem vermesi gereklidir.
2.2. SANAT EĞİTİMİ
2.2.1. Sanat, Sanat Eğitimi
Dilimize Arapçadan geçen sanat, bir işi güzel bir biçimde yapmak anlamına gelen sun
sözcüğünden türetilmiştir. Hint-Avrupa dillerindeki Art, Ars, Arte sözcükleri düzenleme ve
bitişme anlamındaki ar kökünden türetilmiştir. Yunancada kurmak anlamında artios,
Latincede iyi kurulmuş anlamında artus deyimleri sözcüğe kaynak olmuştur (Hançerlioğlu,
2005). Eski Yunanca, el becerisi gerektiren bir işi ustalıkla yapmak, belli bir amacı gözeterek
ortaya yeni bir şey çıkartmak anlamına gelen tekhne ilk çağ Yunan felsefesinde, sanat için
kullanılmıştır (Güçlü ve diğerleri, 2003).
Sanat; insanların doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz
ve ritim gibi araçlarla güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslupla ifade etme çabasından
doğan ruhsal bir faaliyettir (Aytaç, 1981). Kısaca, insanın duygu, düşünce ve heyecanlarına,
ruhsal deneyimlerine biçim vererek başkalarına anlatabilmek çabasıdır (Arslan, 2010)
şeklinde tanımlanabilir. Amaç, estetik bir form olan sanat eserini benimseme ve onu kabul
etme sürecinde birbirimizi anlama ve başkalarının bizi anlamasına yardımcı olmaktır
(Anderson, 2003).
Sanat; bir düşünme biçimidir, düş ya da hayal görmek değildir. Sanatçının düşüncesini
aktarma biçimidir (Gençaydın, 2002). Bir duygunun bir tasarının ya da güzelliğin anlatımında
kullanılan yöntemlerin tümü ve bu anlatım sonucu ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır (Abacı;
2000).
Sanat evrensel bir dildir. Estetik bir form olan sanat eserini benimseme ve onu kabul
etme sürecinde birbirimizi anlama ve başkalarının bizi anlamasına yardımcı olan bir dildir
(Anderson, 2003). İnsanların birbirlerini anlamalarını sağlayan bir iletişim aracıdır. Sanat her
zaman, farklı ülkelerden ve kültürlerden insanların, farklı cinsler, farklı sosyal, etnik ya da
güç grupları arasında köprü kurar. Sanat, insanlar arasındaki farklılıkları, çatışmaları ve
baskıları bir tarafa bıraktırır ve onların birlikte yaşayabilme becerilerini denemelerini sağlar
(Castells, 2001).
Sanat Eğitimi; İlk insanlarda sanat ve teknik, insanın elini kullanmaya ve konuşmaya
başlamasıyla ortaya çıktı. Kültürler de, eli ve dili kullanmaya bağlı olarak, sanatı geliştirdiler
ve çeşitlendirdiler. O günden itibaren, plastik sanatlar, fonetik sanatlar, dramatik sanatlar,
43
toplumsal yapılara göre ayrışıp kurumlaşmış ve yaşamlarını sürdürmüşlerdir (Kamar, 1991)
İlk insanlardan günümüze, sürekli artarak ve çoğalarak gelen sanat, beraberinde eğitimi de
kaçınılmaz kılmıştır. İnsanoğlu çok yönlü eğitim gereksinimi olan bir varlıktır. İnsan
eğitiminin başlıca yön ve bileşenlerinden biri de sanat eğitimidir. Sanat eğitimi bilim, teknik,
felsefe ve kinestetik alan eğitimleriyle birlikte bireysel ve toplumsal eğitimin
vazgeçilmezlerinden biri (Mercin, Alakuş, 2007) olmuştur.
Sanat eğitimi, insanların kendi yaşantılarını amaçlı ve yöntemli olarak olumlu yönde
değiştirme, dönüştürme, geliştirme ve yetkinleştirme sürecidir (Uçan, 2002). Bireyin görsel,
ruhsal ve estetik yönlerini ve yaratıcılığını geliştirmeye çalışan etkinlikler bütünüdür
(Stokrocki ve Kırışoğlu, 1996). Sanat eğitiminin amaçlarından biri; görmeyi, işitmeyi,
dokunmayı, tat almayı öğretmektir. Çünkü öğrenme duyularla gerçekleşir. Görme, dokunma,
tat alma, hissetme, duyma ve koklama bireyin içinde bulunduğu çevre arasında bir ilişkiye
olanak sağlar (Artut, 2006).
Sanat eğitimi, çağdaş eğitimin temel taşlarından birisidir. Eğitim bilimlerinin bir alanı,
bireyin bilgi ve deneyimleri sonucunda gelişen özel bir disiplindir. Sanat eğitimi dendiğinde,
yalnızca görsel alandaki eğitim değil, tüm ifade tarzlarını kapsayan bir eğitim anlaşılmalıdır.
Bilinç, zekâ, yargılama ve usa vurma güçlerinin aslında zekâya dayalı tüm duyumların ve
duyguların eğitimidir. Bireyin yaşamdan edindiği algılar ve bunlara ait imgeler yanında içten
gelen seziler yaratmanın bileşenleridir. Bunlarda bir tür anlatım biçimi, dili olup, sanat
etkinliğinin temel öğelerindendir ve bunlarda eğitilebilirler.
Günümüz eğitim sisteminden beklenilen, sadece belli bilgi ve becerilerin öğrencilere
kazandırılması değildir. Daha önemlisi bunlardan değişik sentezlere, farklı ürünler
oluşturabilme yeteneğinin geliştirilmesi, kazanılanları gerektiği zaman ve yerde kullanabil-
mesidir. Dünyayı böyle etkileşimler içinde algılayabilmek ve gerekli alışkanlıkları edinebil-
menin bir yolu da sanattan geçmektedir (Aytaç, 1981). Sanat eğitimi; çocukların algılarının
güçlenmesini, motor gelişimlerinin ve akademik yeteneklerinin artmasını sağlamaktadır
(İpşiroğlu, 1994). İnsanda köklü bir gereksinimi karşılayan sanatın ayrıca kişili ği eğiten en
önemli etmenlerden biri olduğu unutulmamalıdır (San, 1977).
Sanat eğitimi okulöncesinden başlayıp ömür boyu süren bir yaşam etkinliği olarak
düşünüldüğünde; bu etkinliğin alanı, araç ve gereçleri de sürekli çeşitlenip gelişecek ve
yeniliklerle de buluşabilecektir. Bu yenilikler çağa özgü teknolojiler olduğu kadar, yeni
yapılanmalar ve yeni düşünceler, fikirler de olabilmektedir. Her yaş ve toplum için sanat
eğitiminin biçimlenişi farklılıklar gösterebilir. Geleneksel toplum yapıları, nüfus, coğrafi
özellikler, siyasal etkenler, sanat alanlarının kendi özellikleri gibi pek çok farklı konu sanat
44
eğitiminin nasıl uygulanacağını belirlemede etkin rol oynayabilir (Terwiel, 2007). Türkiye’de
son zamanlarda artan nitelikli eğitim talebini karşılamak ve geleceğin şartlarına uygun
bireyler yetiştirmek, hem şimdiki Türk Eğitim Sisteminin hem de sivil toplum kuruluşlarının
görevleri arasındadır. Genel eğitim bireyin yaşantısında doğal bir süreç içerisinde
gerçekleşirken, formal eğitim planlı hareket etmeyi zorunlu kılar. Bu durum bireyin istenilen
kazanımları elde etmesinde en etkili sistemlerden birini oluşturur (Mercin, 2006).
Görsel Sanatlar Eğitimi; eğitim ile sanatın değişik konumlarda, değişik boyutta ve
ağırlıkta bir araya geldiği bir alandır. Çevreyle ilk tanışma, görme, algılama, adlandırma ve
düzenleme ile başlayan sanat eğitimi daha sonra ürün verme tat alma olarak gelişir (Kırışoğlu,
2002). Örgün eğitim içerisinde verilen sanatsal ürünlerde bilgi ve deneyimin izleriyle
bütünleşerek bir disiplin, alan olur. Burada artık sanat, ürünü, tarihi, eleştirisi ile öğrenilen ve
öğretilen bir ders halindendir. Sanatların yasa ve tekniklerini kullanarak bireye estetik kişilik
kazandırmayı hedefleyen bir eğitim alanıdır. Sanat eğitimi sürecinde; algılama, bilgilenme,
düşünme, tasarlama, yorumlama, ifade etme ve eleştirme davranışları estetik ilkeler
doğrultusunda sanatların dili kullanılarak edinilir (Aykut, 2006).
Görsel sanatlar eğitiminde, çocuklar görsel sanatların çeşitleri ile karşılaşırlar. Bunlar;
resim, heykel, mimarlık, grafik, endüstri tasarımı, uygulamalı sanatlar, sinematografi,
fotoğraf, tekstil, moda tasarımı, seramik, bilgisayar sanatı gibi geniş bir alanı kapsar. Bu
dalların tümüyle ilgili olarak okulöncesinden yükseköğrenime kadar her aşamadaki sanat
eğitimi ve öğretimiyle ilgili kuramsal ve uygulamalı çalışmalardır (Buyurgan, 2007).
Her insanın duyu ve duyumlarını kullanma yolları birbirinden farklıdır. Her türlü
etkinlikte olduğu gibi sanatsal etkinliklerde de ilk ve önemli adım görsel algılamadır (Orhon,
2003). Genel sanat eğitimi içinde hiçbir sanat, görsel sanatlar kadar insanın kendini
tanımlamasında, kanıtlamasında doğadaki varlıkların algılamasında ve betimlemesinde etkili
olmamıştır. Çocuğun kişisel ve sosyal gereksinimleri bazı sanatsal sembolleri kavramalarıyla
yakından ilgilidir. Çocuğun dünyasında çizim ve boyama işlemleri sonucunda oluşan lekeler,
belli belirsiz çizgi ve şekiller, iletişimin ve kabul görmenin belirtileridir (Artut, 2004).
Plastik sanatlarda kazandırılacak temel, görsel alana ilişkin plastik dilin öğretilmesine
dayanır. Bu dil, tıpkı, bir metin parçası gibi, görsel elamanlarla algıladığımız ürünü
çözümlememizi sağlar. Bilinçli bir görsel algılama: çizgi, renk, doku, denge vb plastik
sanatların elemanlarının tanınmasıyla mümkün olacaktır. Bu kavramların birbirleri ile
ili şkilendirilerek yorumlanabilmesi sanat eğitimi sürecinde gerçekleşecektir (Gökbulut, 2002).
Görsel sanatlar eğitimi, bireyin eğitim sürecinde toplumla bütünleşmesini sağlayan, bu
konudaki algılamasını geliştiren ve okul eğitimine destek çıkan önemli bir araçtır. Görsel
45
sanatlar eğitiminin, bireyin gelişimine yönelik diğer alanlarla (disiplinlerle) kolayca
kaynaşabilme ve görsel olan her şeyin içerisinde yer alabilme özelliği, eğitim sürecinde bu
kadar etken olmasındaki temel neden olarak görülebilmektedir (Kırışoğlu, 2002; Gökaydın,
2002; San, 1997).
2.2.2. Sanat Eğitiminin Önemi
Sanat, bireyin yaşamının hemen hemen her anında onun ayrılmaz bir parçasıdır
(Alakuş, Mercin, 2007). Günümüzde görsel imgelerle dolu bir dünyada yaşanmakta ve görsel
imajlar günlük yaşantının büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın
büyük ölçüde söz ve yazının egemen olduğu kültürel bir ortam olduğu düşünülecek olursa,
yazıya dayalı bu kültürel yapının neredeyse tümüyle görselliğe dayanan bir kitle kültürüne
dönüştüğünü söylemek mümkündür (Genç, Sipahioğlu, 1990).
İmge teknolojileri yoluyla görselin diğer algı biçimlerine karşı egemenliğini ilan ettiği
bir dönemin bireyleriyiz. Kültürün görsele her zamankinden daha çok bağlı olduğu, bir
bakıma da neredeyse tamamen görselliğe dönüştüğü bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Dolayısıyla şarkılar klipsiz, şarkıcılar kurgulanmış imajları olmadan, sergiler, ürünler,
etkinlikler reklam panolarında belirmeden etkinleşememekte. Bugün ülkemizde otuzlu
yaşlarını geçmiş insanların çocukluklarına dair kaç anı fotoğrafları vardır? Ya yeni
kuşakların? Bu basit kıyasla bile görselin egemenliği ve dolayısıyla hayat içindeki etkin
rolünün dramatik artışı anlaşılacaktır (Soğancı, 2013). Bugün yaşamımız görsel uyarıcılarla
dolu bir dünyada devam etmektedir. İnsanlar her nereye bakarlarsa baksınlar sanat ve tasarım
çalışmalarını görebilirler. Sanat biçimleri ve tasarım ürünleri hemen her gün insanlara,
kullandıkları bir sabah kahvaltısı tabağında, elbiselerinde, mobilyalarında, sofra takımlarında
görünmektedir (Brommer, Horn, 1985). Çevremizi kuşatan bu görsellikten yaptığımız
seçimler, bakış açımız, düşüncelerimiz de sanat zevkimizi yansıtmaktadır.
Bu bağlamda görsel sanat eğitimi alan bir okul öncesi çocuğu, sanat zevkini kazanır.
Sanat zevkini kazanmış olan çocuk hayatının her yerinde bu sanatsal zevki yaşamak ister.
Kıyafet seçiminden odasının rengine ya da yediği yemeğin düzenine kadar her şeyde kendi
sanatsal zevkini ortaya koyabilir. Çevresine güzel görünür ve çevresini güzel görmek ister
(Ayaydın, 2010).
Sanat ve sanat eserleri; biçim, renk vb. gibi diğer özellikleri ile insanın estetik
yönünün bir yansımasıdır (Alakuş, Mercin, 2007). Estetik tavır alan, roman okuyan, müzik
dinleyen, film izleyen, tiyatro veya bir tabloyu seyreden kişi için, o anda ilgilendiği herhangi
başka bir şey, bir konu söz konusu değildir. Bütün öz benliği ile ilgilendiği şey, o sanat
yapıtının varlığına yönelmiş olmasıdır. Bu estetik tavırdır. Gombrich estetik tavır için;
46
“birisinin manzara hoşuna gidebilir, çünkü ona evini anımsatabilir; bir başkası portreyi
sevebilir, çünkü ona bir dostunu anımsatabilir. Birçokları gerçekte görmekten hoşlandıkları
şeyleri tablolarda da görmek isterler” (Gombrich, 1992) şeklinde ifade etmiştir. Birey estetik
tavır alırken hayal dünyasına dalar ve o eserde kendinden bir şeyler bulur ve onunla
özdeşleşir. Doğal olarak bireyin sanatsal tercihleri bir anlamda onun kişili ğini de yansıtır
(Ersoy, 2002). Estetik tavır alma sadece sanat eserine karşı olmaz. Estetik bakış tüm
hayatımıza yansır. Bu bağlamda, çevremizdeki mimari yapılardaki düzensizlikler, herkesin
kendi beğenisine göre rengârenk boyanan evler, betona çevrilen yeşil alanlar, çeşitli ebatlarda
düzensiz yapılan reklam tabelaları v.b.nin yanı sıra zevksizlik ürünlerine olan taleplerin
artması bu değerlendirmeye estetik eğitimin eksikliğine birer örnek teşkil etmektedir.
Çevremize baktığımızda genel eğitim sistemimiz içerisinde estetik eğitiminin eksikliği
hissedilmektedir (Gökay, 1998). Görsel sanatlar eğitimi almayan bireyler, estetik karar
alırken; ticari reklamlar, halkın değer yargıları gibi çevresel faktörlerden (Rayala, 1995)
etkilenirler. Günümüzde gittikçe artan teknoloji ile birlikte değişen çevre, fazla doldurulmuş
görsel öğelerle, yorumlama ve değerlendirme gerektiren görsel bilgilerle doludur. Görsel
sanatlar eğitimi bütün öğrencilere bu görsel uyarıcıları gerektiği gibi algılama ve yorumlama
yeteneğini geliştirmesi için gereklidir (NAEA, 1994).
Bunlara ek olarak, son yıllarda bilgi transferinin özellikle elektronik ortamda çok hızlı
ve kolay gerçekleşmesi, bilgi kirliliği sorununu da beraberinde getirmektedir. Çevremizde
sanat etkinlikleri ve formları hızla artarken bunlar hakkında güvenilir bilgiye ulaşmakta
güçlük çekmekteyiz. Bir tür sosyal gereksinime dönüşmüş bu sorunu bir ölçüde azaltmak, en
azından istekli olanların farkındalık düzeyini yükseltmek için, Sanat Kültürü ve Estetik Bilgisi
dersi gereklidir. Sanat eğitimi alan birey yaşadığı toplumun değerlerini ve diğer alternatifleri
araştırma fırsatı bularak, sanata yönelik bilinçli kararlar alacaktır. Bilinçli bir sanat tüketicisi
ve gelişmiş bir estetik algıya sahip olacaktır.
Sanat, insana estetik haz verip, insanı eğlendirerek onun oyalanmasını ve yaşam
dersi vermesini sağlar (Alakuş, Mercin, 2007). Gündelik dilde güzel bir davranış; güzel bir
çalışma; güzel bir iş; güzel bir kanıt; güzel bir ameliyat gibi iyi, yararlı, doğru ve başarılı gibi
değer kavramlarıyla eşanlamlı olarak kullanılan "güzel" değeri, aslında özel bir değeri, estetik
değeri gösterir. Bu özel ve dar anlamında güzel, estetikçe değerli olanlarla aynı anlama gelir.
Güzel bir manzara, güzel bir yapı, güzel bir tablo, güzel bir roman v.b. anlatımlar söz konusu
nesnelerin, estetik yönden değerli olduğunu bildirir (Eczacıbaşı, 1997). Bu anlamda sanatın,
insanların ruhlarını yaşamın karanlıklarından kurtarıp, gerçek yaşamdan daha üstün olan ideal
bir yaşam için hazırladığı söylenebilir. Bir roman, bildiğimiz insan ilişkilerini, olayları bizim
47
için derinlemesine inceleyerek bize önderlik eder. Kendi hislerimizin ne olduğunu
öğrenmemizi sağlar. Bütün insanlarda aynı heyecanı, aynı duyguları uyandırarak yaşadığı
şehrin, sınıfın ve ulusun insanlarına bir kişilik ve yaşama bilinci aşılayarak birlik olmalarına
ve birbirlerine yaklaşmalarına yardım eder. Ayrıca sanat bizi, sanatçı aracılığı ile konularında
yarattığı tiplerle bir araya getirerek yaşamımızı daha da zenginleştirir (Ersoy, 2002).
Sanatla ilgilenmek bireylerin ruh sağlığının korunmasına da yardımcı olur (Özsoy,
1996). Sanatsal yaratmanın hazzını yaşayan çocuk kendini önemli hisseder ve hayatta neler
yapabileceğini görmek çocuğa güç verir, mutlu eder (Ayaydın, 2010).
Sanat ve sanat eseri, insan yaşamının belli zaman dilimlerinin sembolleşmesini,
yani bireyin yaşamının o anki kesitinin kayıt altına alınmasını sağlar (Alakuş, Mercin,
2007). Anlam; açıkça söylenenin, yaşananın, gözlemlenenin altında, üstünde ya da yanında
bulunan olarak tanımlamaktadır (Rifat, 2007). Bu anlamda görsel bir imge gerçeği yansıttığı
için değil, gerçeği yeniden kurguladığı için anlam taşır. Anlam, benzerlik ve farklılık gibi iki
zıt kavramın birlikte çalışmasından oluşur. Ve çoğunlukla da farklılıktan doğar. Çünkü
benzetme, farklılıkların farkındalığı ile olur. Eco (2008), her ilişkide sonsuz açılımlı
benzerliklerin olduğunu vurgularken, iki şey arasında, bazen tutumları, bazen şekilleri gereği
bazen de belli bir bağlamda belirdikleri için benzerlikler olduğunu ileri sürmektedir ve
insanların anlamlandırma sürecinde özdeşlik-benzerlik bağlamlarında düşündüklerini
belirtmektedir.
Bu bağlamda, bir sanat eseri karşısında anlamlandırma; bir müzik dinlerken, bir şiir
okurken ve bir resim seyrederken, kurduğumuz bu ilginin kendisinin dışında bir başka ereği
yoktur. Bir müziği niçin dinleriz? Ondan haz duymak için mi? Yoksa müzik eğitimimizi
arttırmak, hoş bir vakit geçirmek ya da kültürümüzü zenginleştirmek için mi? Eğer sadece haz
duymak, estetik haz duymak ereği ile bir müzik yapıtını dinliyorsak, o zaman böyle bir tavrın
ereği kendi içinde bulunur. Yoksa öbür amaçlar için müzik dinliyorsak, o zaman erek estetik
tavrın dışında bulunan bir erek olmuş olur ve böyle bir tavır estetik olma niteliğinden yoksun
olur. Çünkü estetik tavrın ereği, estetik tavrın içinde bulunur (Tunalı, 2001). İster estetik
kaygı ister başka bir kaygı ile sanat eserine bakalım sonuçta bizde bir etki bırakacaktır.
Örneğin bir bireyin herhangi bir yerde bir şarkıyı ilk kez dinlediği ve bir resmi ilk kez
gördüğü an, o sanat eserinin o kişinin zihninde sembolleştirdiği, yani kayıt altına aldığı an’dır.
Birey daha sonra o şarkıyı ikinci kez veya üçüncü kez dinlediğinde veya eseri başka bir
zaman yeniden izlediğinde o zaman dilimi hayaline gelir ve “bu şarkıyı ilk defa şurada
dinlemiştim veya bu resmi ilk kez şu galeride görmüştüm” diyerek o zaman dilimini yeniden
yaşar. Zihninde sembolleştirdiği o zaman dilimi bir teyp bandı gibi hayal penceresinden tekrar
48
geçer. Bu durum bir film seyrettiğimizde, bir roman okuduğumuzda veya bir şiir dinlerken de
aynı şekilde gerçekleşir. Bir roman okurken roman içerisinde eğer hiç gitmediğimiz bir yer
betimleniyor ise o yeri merak ederiz ve imkân olsa hemen gidip o yeri ziyaret etmek isteriz.
İşte o merak duygusunun başladığı zaman dilimi, bizim o eser sayesinde o zaman dilimini
sembolleştirdiğimiz an’dır (Alakuş, Mercin, 2007). Buna imgelem denir. İmgelem zihin
gözüyle görmek demektir. İmgelem yoluyla burada bu an olmayan insanları, olayları,
duyguları ve deneyimleri zihnimize çağırırız (Ayaydın, 2010).
Sanat, bireylerin düş gücünü zenginleştirmesine yardımcı olur (Alakuş, Mercin,
2007). Nesnelerin biçiminin özne tarafından algılanması, nesnelerin zihindeki tasarımları ile
ili şkili olduğundan, form hem dış dünyada olanlara, hem de zihinde bulunanlara karşılık gelir.
Bu aklın bir sonucudur (Öndin, 2003). Örneğin, okuduğumuz romanlardaki karakterleri veya
tasviri yapılmış bir yeri merak ettiğimiz an hayalimizde o kahramanların veya yerin nasıl, ne
kadar, ne şekilde olduğu veya kahramanın kime benzediği gibi sorularla o yeri ya da kişiyi
zihnimizde canlandırmaya çalışırız. Bu sorgulama bireyin düş gücünü geliştirmesine yardım
eder. Bunun yanında sanatçı, bildiğimiz bir yeri tasvir etmiş veya o yerin resmini yapmışsa
çoğu zaman o tasvir edilen ve resmi yapılan yerin gerçekte sürekli gördüğümüz yerden çok
daha farklı yönlerini de bize fark ettirir. Sanatçı sanat eserinde tasvir ettiği bir mekân ile ilgili,
bazen her gün gördüğümüz ama fark edemediğimiz detaylarını bize sunabilir. Bu gerekçe ile
sanatın bireylerin olaylara bakış açısını değiştirebileceği de söylenebilir. Bu durum bireyin
etrafında olup bitenlere karşı daha farklı bakmasını sağlar. Bu yüzden sanatın bireyin hem
görmeye dayalı ihtiyaçlarını karşılayan hem de zihinsel gelişimini sağlayan bir araç olduğu,
yani sanat derslerine diğer derslere olumlu katkılarının olacağı bir ders olarak bakmak gerekir.
Ekonomik kalkınma için önemi; 19. yüzyılın özellikle ikinci yarısından sonra
yaşanan yenilikler, değişen sınırlar, bilimsel ilerlemeler ve toplumsal dönüşüm gibi etkenler
globalleşmeyi hızlandırdı. Sanat alanında da etkilerini göstererek, yeni arayış ve tartışmaları
doğurdu. Buna paralel olarak günümüzde egemen olan sanat piyasasının temelleri de aynı
dönemde atılmıştır. Sanat ticareti geçmişte de vardı ancak 19. yüzyılın son çeyreğinden
itibaren ortaya çıkan bazı büyük sanat simsarları yeni akım ve sanatçıların uluslararası
düzlemde tanıtımında rol oynayan isimler olarak tarihe geçtiler. Avrupa ve Amerika’da
şubeleri olan büyük galeriler sanatçılar ile sözleşme imzalayıp, sanatsal üretimi tekellerine
almaya başlamışlardı. Piyasayı belirleyen koşullar böylece galeri yöneticileri ve
koleksiyonculara bağlı olmaya başlamıştı. Bu durum ilerleyen süreçte giderek sanat
piyasasının spekülatif bir ortama dönüşmesine neden olacaktı. Anne Cauquelin’in “Çağdaş
Sanat” adlı kitabında belirttiği gibi, modern sanatta üretici ve tüketici arasında eleştirmenler,
49
spekülatörler, koleksiyoncular ve tüccarlardan galericilere kadar birçok figür ortaya çıktı
(Cauquelin, 2005). Günümüzde sanatın algılanışı, geniş kitlelere ulaşması ve piyasa
koşullarında gelişmiş reklâm sektörü etkili olmaktadır. Basın, televizyon ve dijital ortamdan
sanat eserleri, sanat etkinlikleri tanıtılmaktadır.
2.2.3. Sanat Eğitiminin Amaçları
Eğitim; kişinin davranışlarında, kendi yaşantıları yolu ile istendik bir dereceye kadar
kalıcı gelişmeler meydana getirme sürecidir (Engel, 1996). Bu süreçte eğitimin kişiye
kazandırmak istediği amaçlar vardır. Sanat eğitiminin bu amaçları bireyin ve toplumun
ihtiyaçlarına göre tespit edilmelidir. Disiplin olarak sanat eğitimi bireyin gelişim sürecini çok
boyutlu olarak etkiler, bu nedenle amaçlar gruplandırılarak ifade edilebilir (Kozenık, 1984,
Gel, 1994). Gel’in gruplandırarak ifade ettiği amaçlar başlık olarak alınmış, içerikleri
açıklanmıştır.
2.2.3.1. Kişili ğin Gelişimine Yönelik Amaçlar
Yeniliklere açık bir kişilik kazanmasına yardımcı olmak (Gel, 1994); eğitimin temel
amacı, bireyi topluma kazandırmaktır. Toplumun yararlı bir üyesi olmak, her şeyden önce
dengeli bir yaşam ve dengeli bir kişili ğe sahip olmakla gerçekleşebilir. Bu görevin önemli bir
bölümünü ise eğitim üstlenmiş durumdadır (Etike,1987). Genel eğitim sistemi içinde bu
görevin yerine getirilmesinde sanat eğitiminin payı büyüktür. Sanat eğitimi, insanın yaratıcı
güçlerini ortaya çıkarmasına yardımcı olacak şartları hazırlayan ve bireyin kişilik kazanmasını
amaçlayan bir etkinliktir (Gençaydın 1990) . Sanat eğitimi bir çeşit ahlak eğitimidir (Yetkin,
1962). Bireyi hem ahlak hem kişilik hem de sosyal yönden geliştirir.
Görsel sanatlar eğitimi; hayatın bir parçasıdır ve hayatın her anında karşımıza
çıkmaktadır. Görsel sanatlar eğitimi derslerinde elde edilen deneyimlerle, bireyin küçük
yaştan itibaren yaşama uyum sağlamasına ve yaşamı algılamasına katkı sağlayan bir süreç
olarak yorumlanmaktadır (Özsoy, 2003). Çocuklar için sanat zamanla dünyayı algılama ve
dünyadaki ilişkiler hakkında düşünme yolu haline gelmektedir (Epstein, 2001). Bu algılama
ve düşünme sonunda birey çevresine farklı bakış açısıyla yaklaşarak yorumlar (Artut, 2001).
Gözlemlerine ve algılarına dayalı olarak kendisini dışa vurmasına olanak tanıma
(Gel, 1994); insan sanat yoluyla kendini ifade etmektedir. Sanatın dili, insanın kendini ve
kendi dışındaki dünyayı tanımasına, bunu başkalarına aktarmasına yardım etmektedir. Görsel
sanatlarda, kendine özgü özellik ve olanaklarıyla bu olayda yerini almaktadır. Tasarımın renk,
biçim, hacim gibi öğelerle sınırsız anlatım yolları bulunabilir. Sanat bireyin iç dünyasını,
düşüncelerini özgürce sınırlamadan yansıtabileceği bir anlatım biçimidir. Bu yolla bireyde,
kendini anlatabilmenin rahatlığı bulunmuş olur (Orhon, 2011). Sanata ilişkin en önemli
50
özellik anlatımdır. Kişinin çok özel iç dünyası, imgeleri, düşünüleri ve duyguları sanat ile
görselleşir. Hangi sanat formu olursa olsun yaratma eylemi anlatılmak isteneni izleyiciye
iletme amacını güder. Bu aynı zamanda üretilen aracılığı ile bazı şeylerin paylaşılmak
istenmesidir. Sanatsal anlatımı, onun özel dilini kullanmayı öğrenen kişi aynı zamanda bu dil
yardımıyla geçmiş ve çağdaş sanat eserlerine yargısına ulaşabilir. Sanatın insana kazandırdığı
bu niteliksel zenginlik, değerlerle düşünme gücü her incelemede biraz daha gelişir
(Buyurgan, 2012).
Bu bağlamada, çocuklara çizgiyi, biçimi, rengi, dokuyu vb. öğrenebilmeleri için ortam
yaratılmalıdır. Çocukların hem insan yapımı hem de doğal nesnelerle çalışmasını sağlamak,
sanat materyallerini kullanarak bireysel fikirlerini ve duygularını ifade etmelerine fırsat
vermek, sanat çalışmaları boyunca sanatsal ürünlere bakmalarını, bunlar hakkında bir şeyler
öğrenmelerini ve tartışmalarını sağlamak sanat eğitiminin amaçları arasında yer almaktadır
(Miller, 1996). Okul öncesinde görsel sanatlar eğitimi, çocuğun önceden öğrenmiş olduğu
bazı davranış ve sözcüklerden daha güçlü bir anlatım ve iletişim aracı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Çizim, boyama ve üç boyutlu-inşa etkinlikleri çocuğun duygu, düşünce, algı,
kavram, tepki ve becerilerinin somut göstergeleridir (Artut, 2004). Duygularını dille, müzikle
ve programdaki diğer etkinliklerle ifade edemeyen çocuklar, görsel sanat etkinlikleri ile
kendilerini ifade etme imkânı bulmakta ve rahatlamakta, kendilerine özgü yeni ürünler
oluşturarak doyuma ulaşmaktadırlar (Ulutaş, Ersoy, 2004). Resim yapmak çocuklar için
kendilerini ifade etmede kullandıkları en önemli yollardan biridir. Çocuklar resim yoluyla
bize duygularını yansıtabilirler ve olaylar hakkındaki his ve düşüncelerini ifade edebilirler.
Çocuk resimleri, çocukların psikolojik durumlarını, kişiler arası stilleriyle ilgili bilgileri ve
çeşitli duyguları sergileyerek iç dünyalarını yansıtır (Malchiodi, 1988).
Kısaca resim, çocuğun hayal dünyasını, yakın çevresinde yaşadığı olayları ve içinde
yaşadıklarını anlatabildiği; gelişimleri ve becerileri hakkında bize ipuçları veren çok önemli
bir faaliyettir (Zencirci, 2012).
Bağımsız düşünebilme ve bunu davranışa dönüştürebilme, sanat eğitimi bireyin zihin
fonksiyonlarını geliştirmektedir. Bir eseri anlama ve değerlendirme yargısal bir anlatım
gerektirir. Seyirci belirsizlikleri, farklılıkları ve incelikleri düşünmelidir. Belirsizliklerle
yapıcı olarak ilgilenmek engin bir düşünce ve problemlere çok seçenekli sonuçlar bulabilme
yeteneği gerektirmektedir. Böylelikle sanat eğitimi engin ve farklı düşünme yeteneğini
geliştirir (Honigmon, 1998). Farklı düşünme yani bağımsız düşünme sonunda birey
yaratılıcılığa doğru yol alır.
51
Çocukların bağımsız düşünebilmesi ve bunu davranışa dönüştürmesi sürecinde sanat
eğitimi; malzemeyi tanıma, tekniği öğrenme ve geliştirme, deneme ve yanılmalarla, düşünme,
sorgulama ve yaratıcılıklarının gelişmesinde katkıda bulunur. Sonuçta ortaya çıkan ürün de
başarmanın mutluluğu ve gururunu yaşatır. Bunun en güzel örneği, okullarda açılan yılsonu
sergilerinde öğrenciler yaptıkları çalışmanın yanında mutlulukla, gururla durmasıdır
(Buyurgan, 2012). Ayrıca sanat etkinliklerinde çocuğun herhangi bir yetişkin müdahalesi
olmaksızın bir işe başlama, o işi bitirme ve bağımsız iş yapmanın önemini fark etmesi
beklenmektedir. Bu amaçla öğretmen tarafından çocuğa farklı görevler verilerek bağımsız iş
yapmanın önemini fark etmesi sağlanır.
Yukarıdaki açıklamalardan da görüldüğü gibi; sanat eğitimi çocukların algılarının
güçlenmesini ve akademik yeteneklerinin artmasını sağlamaktadır (İpşiroğlu, 1994). Özgün
anlatım çabası, özgün düşünmenin temelini oluşturan eleştirel düşünmeyi ve sentez-yorum
yapmayı birlikte getirmektedir (Alakuş, 2003). Esnek ve aykırı düşünmeyi geliştirerek;
üretim, yaratma ve düşünce boyutlarını bir arada içermektedir. Ürün oluşturmaya yönelik
geçirilen süreç kapsamında sanat eğitimi, çocuğun empati kurmasını ve olaylara çok yönlü
bakabilmesini sağlamaktadır (İpşiroğlu, 1994).
Yaratıcı bir kişilik geliştirmesine katkı sağlama (Gel, 1994); yaratıcı birey, çevre ve
dünyasını biçim ve mekân ilişkileri ve çok yönlü etkileşimler içinde görüp algılayabilendir
(San, 1985). Yaratıcı davranış yaşamın her kesitinde gereklidir. Yaşam sorunlarla doludur, her
soruna yaratıcı bir tavırla yaklaşıp en uygun çözüm yolunu bulmak gerekmektedir. Yaratıcı
olmak için çok boyutlu düşünebilmek gerekir. Yalnızca bakmak değil, “görmek”, yalnızca
duymak değil “i şitmek”, yalnızca elle yoklamak değil, “dokunulanı duyumsamak” yaratıcılık
için ilk aşamalardır (San, 2004). Aslında yaratıcılık evrenseldir. Farklılıklarına karşın herkeste
bulunabilir. Yaratıcılığın eğitimle gelişmesi mümkündür. Bunun için çevreye, insana duyarlı
olmak gerekir. Bu duyarlılık yaratıcılığı da beraberinde getirecektir.
Sanat eğitimi ve yaratıcılık kavramları hep birlikte anılırlar. Uzun yıllar eğitimin her
alanında ve her ders için geçerli olması gereken yaratıcılık eğitimi, hep görsel sanat eğitiminin
işlevi olarak görülmüştür (Kırışoğlu, 2002). Oysa yaratıcılık, sanat eğitiminin özel bir bölümü
değildir. Yaratıcılık özgür bir ortamda gerçekleşir ve sanat eğitimi dersleri de bu tür davranışı
ortaya koymada etkili olurlar. Ama yine de sanat derslerinin burada araç olduğu
unutulmamalıdır (Uysal, 2005). Sanat yoluyla geliştirilen yaratıcılık her alana yönlendirilemez
ve sanatsal yaratıcılık ancak planlı ve programlı bir eğitimle gelişir (Kırışoğlu, 2002). O zaman
planlı ve programlı bir sanat eğitimi yaratıcılığı destekler sonucuna varırız.
52
Sanatla modern teknolojinin kaynaştığı çağımızda yaratıcı insan yetiştirmede sanat ve
iş eğitiminin işlevini küçümsememek gerekir. Okullarda yaratıcılığın geliştirilmesinde en
önemli çalışma alanlarından biri olarak görülen sanat ve iş eğitimi, gerek çalışma biçimi,
gerek bu çalışmalarda kullanılan araç, gereç bolluğu ve gerekse öğrenciye sağladığı çalışma
serbestliği sayesinde kuşkusuz öteki dersler arasında çok önemli bir yere sahiptir (Sarı, 2000).
Küçük yaştan başlayarak çocukları yaratıcı kılmaya en uygun alan sanatsal alandır. Bu açıdan
sanat eğitimi genel ve özel eğitim ve öğrenim içinde genişlik ve yaygınlıkla yer alması gerekli
bir disiplindir (Onuk, 1993).
Sanat eğitimi bağımsız düşünebilen, doğru sorular soran, geleceğin sorunları ile
yaratıcı ve akılcı bir şekilde uğraşacak öğrenciler yetiştirilmeyi amaçlamaktadır. Çocuklar
doğaları gereği doğuştan yaratıcı ve meraklıdırlar. Çocukların ilgi ve merakları resim
yapmaya yönlendirilerek, çocukların yaratıcılıklarını kullanmalarına izin verilmelidir.
Çocuklar rahat bir ortamda resim yapmalı, yaptıkları resimler büyüklere gösterilerek
çocukların resimleriyle gurur duymaları sağlanmalıdır. Çocukların hayal güçlerini ve yaratıcı-
lıklarını rehberlik ederek geliştirebiliriz. San’a göre, yaratıcılık konusunda şu yargılar benim-
senmelidir: Yaratıcılık yetisi doğuştan gelir, her insanda vardır, geliştirilebilir (San, 2004).
İnsan beyni ile ilgili yapılan araştırmalara göre, beynin sağ yarı küresi sanatsal, sezgisel,
duygusal, öznel, bütüncü davranışları, sol yarım küresi ise bilimsel, mantıksal, nesnel ve
ayrıştırıcı davranışları desteklemektedir. Ancak her iki yarı kürenin iletişim içinde, bir bütün
halinde çalışması sonucu yaratıcılık ortaya çıkabilmektedir (Senemoğlu,1997).
Eğitim, yaratıcılığı ve düşünmeyi esas alan sosyal bir sistemdir ve bu sistemin üç
temel öğesi; öğretmen, öğrenci ve eğitim programıdır (Sarı, 1997). Burada önemli olan,
öğretmenlerin, hoşgörü çerçevesinde öğrenciyi özgür bırakabilmeleridir (Orhon, 2011) ki
çocukların yaratıcılığı ortaya çıkabilsin.
Güven duygusuna sahip bir kişilik geliştirme; güven duygusu kazanmış bir birey, pek
çok konuda kendini güçlü hisseder. Bu güç onun girişimci bir ruhla başarıya ulaşmasını sağlar.
Çocuklar resim yaparken hiçbir sanatsal endişe taşımadan tamamen özgürce, saf ve yalın
bir şekilde kendini ifade eder. Resimlerinin büyüklerin bakış açısı ile güzellik ve çirkinliği ile
ilgilenmezler. Onlar için önemli olan keyifle, heyecanla resim yapmaktır. Detaya takılmazlar.
Kendilerine güvenirler, özgürdürler (Buyurgan, Buyurgan, 2001). Sanat eğitimi çocuğa başarma
duygusunu tattırmaktadır. Böylece çocuğun kendine olan güveni artmaktadır. Çocuğun kendini
kabulü, olumlu benlik algısı geliştirmektedir. Sanat eğitimi çalışmalarıyla çocuğun; güçlü olan ve
güçlendirmesi gereken yönleri ortaya çıkmaktadır. Önemli olan çocukların kendilerine olan bu
güvenlerini sarsmadan, yıkmadan, zedelemeden yetişkinliğe ulaştırmaktır.
53
İşe ve emeğe saygılı bir kişilik geliştirmesine katkı sağlama, başarıya ulaşmak için
bireyin yerine getirmesi gereken görev ve sorumlulukları vardır. Başarıya ulaşma sürecinde
istekli olma, çalışma, azimli olma, sabırlı olma ve çaba harcama başarıya ulaşmak için
gereklidir. Çocuğun sanatsal etkinliklerde başarının önemini, başarıya ulaşmak için emek
harcanması gerektiğini ve bunların değerli olduğunu fark etmesi ve başarıyı yaşayan bireyi
takdir ve tebrik etmesi beklenmektedir.
Sanat eğitimi, sanat üretiminin önünde olmalıdır. Sanat eğitimi dünyayı anlamanın ve
tanımanın bir yoludur (Gençaydın, 1993). Bu bağlamda öğretmenin, başarılı olan çocukları
tebrik ederek model olması önemlidir. Başarıyı yaşamadığı düşünülen çocuklarında bu
duyguyu yaşayabilmeleri için potansiyellerinin açığa çıkarılarak bu duyguyu ve tebrik edilme
davranışını yaşamalarına fırsat sunacak destekleyici çalışmalar yapılmalıdır. Çocukların
çalışmalarının sergilenmesi, dosyalanması ya da saklanması çocuklara emeğe saygı
göstermede olumlu bir örnektir. Yapılan çalışmaların buruşturulması, çöpe atılması veya atıl
bir durumda bırakılması ise olumsuz bir örnek teşkil etmesi yanında çocuğun bu durumu
model alması durumuyla da karşılaşılabilinir.
Zamanını, araç gereçlerini ekonomik olarak kullanan, düzenli çalışma alışkanlığına
sahip bir birey olmasını sağlama; çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarına yönelik iyi düzenlenmiş sanat
etkinliklerinde, çocuğun tüm gelişim alanlarıyla ilgili bilgi ve becerilerine olumlu katkılar
sağlanmaktadır. Bu etkinliklerde; materyalin hazırlanması kadar, korunması, verimli bir şekilde
kullanılması da oldukça önemlidir. Onun için çocuklarında materyallerin hazırlanmasından,
tüketilmesine kadar olan sürecin içinde olması gerekmektedir. Her çocuk kullandığı materyalin
ve ortaya çıkardığı ürünün sorumluluğunu taşıyabilmelidir. Çünkü okul öncesi kurumlar
çocukların; iyi bir tüketici olma, ekonomiyi iyi kullanma, isteklerini erteleyebilme gibi birtakım
üçüncü boyut gelişimlerine de katkı sağlamaktadır (Yıldız, Şener, 2007).
Ekonomik olmaya en iyi örnek artık materyal ve kolaj çalışmalarıdır. Kolaj
çalışmasının çocuğa kazandıracağı temel faydalar şu şekilde sıralanabilir. Artık malzemeler
kullanıldığı için ekonomik bir tekniktir, artık malzemelerin sanatsal ürüne dönüşebilmesi
çocuğun heyecanını tetiklediği gibi çevreye olan merakını da arttırır (Zincirci, 2012).
Okul araç ve gereklerini iyi muhafaza etmeyi ve dikkatli kullanmayı, işi bittikten sonra
yerine koymayı uygulayan çocuk, düzenli olmaya alışır. Sanat eğitimi, malzemelerini düzenli
kullanır temiz ve bakımlı olarak kullanmaya özen gösterirlerse, ihtiyaçlarına uzun süre cevap
vereceğini öğretir. Örneğin, yapıştırıcısının ağzını tam kapatmazsa kuruyacağını ve bir daha
kullanamayacağını öğrenir. Ayrıca sanat etkinliklerinde zamanını gereksiz şeylere harcama
54
eğilimi gösterdiğinde, arkadaşlarının çalışmalarını bitmiş ama kendi çalışmasının zamanı iyi
kullanamadığı için tamamlanmamış olduğunu yaşayarak öğrenmiştir.
Sanat dilinin öğrenmesine yardımcı olmak (Kozenık, 1984); sanat eğitimi, görsel
düşünme eğitimidir. Bu düşünce biçiminin aktarılması için bir dil gereklidir. Tıpkı yüzyıllar
öncesinin mağara adamının konuşma dili yanında çizgiyi bir dil olarak kullanması ve daha
sonra renk ve diğer elemanların bu dile eşlik etmesi gibi. Bu nedenle birey duygu ve
düşüncelerini aktarabileceği ikinci bir dile ihtiyaç duymuştur. Sanat eğitiminin birincil ve
temel amacı, çizgi, renk vb. diğer sanatsal öğelerle bir dil oluşturabilmektir (Kozenık, 1984).
Eğitimciler, çocukların sembolik dilleri olan boyama, çizim, inşa etme ve yaratıcı
oyunları faydalı hale getirmelidirler. Bu etkinlikler çocukların dünyayı algılayış tarzlarını ortaya
koydukları ifade şekilleridir. Sanat, iletişimin bilinen en önemli yoludur. Bu sayede çocuklar
dünya hakkında anlamlandırdıklarını, semboller yardımıyla ortaya koyarlar (Rosario, 1981).
2.2.3.2. Toplumsal Çevre ile İlişkiye Girerek Grupla İş Yapma Alışkanlığını
Geliştirmeye Yönelik Amaçlar
İş yapma ve yaratmada iş bölümü yoluyla grup içinde sorumluluk paylaşma,
çocuğun kendini ve sosyal dünyayı anlamlandırmasında kişiler arası ilişkiler oldukça
önemlidir. Bununla birlikte kişiler arası ilişkiler çocuğun sosyalleşme sürecine de katkıda
bulunur. Sosyalleşme sürecinde çocuklarda kazandırılacak davranışların büyük çoğunluğu,
okul öncesi dönemde sanat eğitimi aracılığıyla gerçekleştirilir.
Okul öncesi kurumlarda gerçekleştirilen sanat etkinlikleri bireysel ve grup çalışmaları
olarak iki şekilde uygulanır. Grup çalışmaları çocukların birbirleri ile iletişim kurma, ortak
kararlar alarak bu kararları uygulayabilme, işbirliği yapma, toplum içinde birey olma gibi
faydalar sağlar (Zencirci, 2012).
Birey başkalarını gözlemleyerek farklı yer, zaman ve durumlarda nasıl davranması
gerektiğini sosyalleşme süreci içerisinde öğrenir. Diğer bir anlatımla, bireyin toplum
içerisinde yaşamını daha kolay sürdürebilmesi bazı sosyal ve etik kurallarla ilgili becerileri
kazanmasına ve bunu davranışlarında gösterebilmesine bağlıdır. Bu becerileri gösterebilmesi
ise, sosyal ve buna bağlı olarak gelişen etik kuralları öğrenebilmesiyle gerçekleşebilir (Brice,
1985; Froehlinger, 1991: Akt. Sarı, 1996). Grup içinde çalışırken çocuklar sosyalleşmektedir.
Gurupla çalışmada çocukların; iletişim, iletişim kuralları, empati kurabilme, paylaşma, iş
bölümü, akranlarını tanıma ve birlikte bir şeyler üretme gibi becerileri gelişmektedir.
Sanat eğitimi, çocuğun geniş anlamda gelişmesini içeren en güvenilir ortamdır. Çünkü
o, bu ortamda kendi temposu paralelinde, doğal eğilimlerini uygular, kendi deneyimlerini
55
kullanır. Eğitimin her kademesinde çalışmalar bu doğal eğilimin paralelinde olmalıdır
(Buyurgan, 2012).
Grubun başarısını “ben” duygusunun önünde tutma, çocukların başarıya ilişkin
duyguları tatması amacıyla yaptıkları çalışmaları öğretmenin takdir etmesi onların benlik
algısını olumlu yönde etkileyecektir. Her çocuğun başarılı olduğu bir alan mutlaka vardır.
Çocuk kendi potansiyelini fark etme konusunda yeterli algıya sahip olmayabilir. Öğretmenin
buradaki rolü, çocuğun potansiyelini açığa çıkarmaktır. Çocukların potansiyellerinin açığa
çıkarılmasında yaşantı zenginliği önemli bir unsurdur. Sanat eğitimi yaşantı zenginliğini
sağlayan bir alandır.
Yavuzer (2000)’e göre; yaş, zekâ, kişilik ve yakın çevre özelliklerine göre bir
çocuktan diğerine farklılık gösteren resim etkinliğine yaklaşımın göreli olması gerekir.
Öğrenciler farklı sanatsal ifade şekilleri ile bireysel farklılıklarını görselleştirirler. Bu
görselleştirme sonucunda ortaya çıkan ürün çocuğa mutluluk verir. Bu hazzı aynı zamanda
yaratmanın bir güdüsü olarak çocuklara tattırmak sanat eğitiminin amacıdır (Kırışoğlu, 2002).
Fakat çocuk bireysel değil de bir grupla çalışmışsa bu gururu biz olarak yaşayabilmesi
önemlidir. Çünkü sanat, insanın kendisini tanımasının, dönüştürmesinin ve yaratmasının bir
dışa vurumu ya da bir serüvenidir. Bu serüvenin sonunda insanın, başkaları aracılığı ile
kendini tanıdığını, varlığını kanıtladığını, kendini aşma çabası içinde kendi bilincine vardığını
gözleriz (Bozkurt, 2000).
Okul öncesinde normal gelişim sürecinde, çocuklar genellikle dört yaşından itibaren
gruplar halinde sanatsal aktivitelerde bulunurlar. Böylece olumsuz ya da uyumsuz tutum ve
davranışlar yerine olumlu, çevreye uyum göstermede pek fazla zorlanmayan, akranlarıyla
iletişimde mutlu, soru soran, ben değil biz duygusu gelişmiş bireyler yetiştirilebilir.
Duygularını grup üyeleri ile birlikte paylaşarak daha iyi ve güzeli arama isteği
duyma, çocuklar grup çalışmalarında fikir alış verişinde bulunur. Birbirlerinin fikirlerine
saygı göstererek en güzeli seçmeyi öğrenir. Ayrıca çocuk rahatsız olduğu olay ya da durumda
öncelikle duygu ve düşüncelerini uygun şekilde ifade etmesinin kişiler arası ilişkileri olumlu
yönde etkileyeceğini sanat eğitimi etkinlikleri sırasında yaşayarak öğrenir. İnsanların
kusursuz varlıklar olmadığını zaman zaman hatalar yapılabileceğini sanat eğitimi
etkinliklerinde yaşayarak öğrenen çocuk, hata yaparım endişesi ile yeni öğrenmelere girmede
ya da öğrendiklerini sergilemede çekingenlik göstermez. Örneğin; sulu boya yaparken suyun
dökülmesi halinde çevrenin temizlendiğinde sorunun ortadan kalkacağını bilen çocuk
arkadaşlarına karşı mahcup olmaz, diğer çocuklarda bu olayı kaza olarak kabul eder.
56
Sanat etkinliklerinde duygu ve düşüncelerini rahatça ifade eden çocuklar, arkadaşları
tarafından doğru anlaşılır ve ona yönelik doğru tepkiler alır. Örneğin; yukarıdaki örnekteki
suyu döken çocuk; mutsuz, tedirgin ya da bir şeye ihtiyacı olduğunu ağlayarak ifade ettiğinde
arkadaşları tarafından olumlu bir tepki görmeyeceğini daha önceki deneyimleriyle öğrenmiş-
tir. Kendini doğru ifade etmesi ve bunun önemini sanat eğitimi etkinliklerinde fark etmiştir.
Grupla birlikte ortaya çıkardığı işten gurur duyma; çocuklar, sanatsal etkinlikler
yoluyla edinmiş oldukları bilgileri, düşünceleri, deneyimleri, birbirleriyle paylaştıkları
ortamlar içinde olmalıdır. Onlar, yeni arayışlar içine girerek yaratıcılıklarını geliştirmek ve bu
sanatsal süreç içinde yardım alabileceği, iletişim kurabileceği, birey olarak varlığını ifade
edebileceği, iş birlili ği yapabileceği arkadaş gruplarına gereksinim duyar (Artut, 2006).
Güzel sanatların farklı türlerine ilişkin disiplinlere bağlı olarak yapılan yöntem
araştırmalarında grup çalışması modellerine yer verilmektedir. Bunlardan kimileri
yapılandırılmamış grup çalışmasını, kimileri de işbirlikli öğrenme yöntemini benimsemektedir
(Kurtuluş, 2001). İşbirlikli öğrenme bir grup çalışmasıdır, ancak her grup çalışması işbirlikli
öğrenme değildir. Bir grup çalışmasının işbirlikli öğrenme olabilmesi için gruptaki
öğrencilerin birbirleriyle etkileşerek, birbirlerine yardımcı olması ve ortaya ortak bir ürün
koyması esastır (Açıkgöz, 1992). Çocuklar grupla çalışırken isteklerini elde etmek için çaba
harcamanın önemli bir etken olduğunu yaşar. Çocuk arkadaşları ile paylaşmayı, sıra
beklemeyi öğrenir. Kendi yaptığı ürüne özen göstermeyi ve arkadaşlarının emeğine saygı
duyması gerektiğini, ortaya çıkan çalışmadan gurur duymayı öğrenir. Ortak yapılan
çalışmanın gururunu fark eder ve çevresine yansıtır.
2.2.3.3.Doğa ve Kültür Değerlerine Sahip Çıkma Anlayışının Geliştirilmesine
Yönelik Amaçlar
Doğal ve sanat güzelliklerinin ayrımına ulaşmayı sağlama, genellikle düşünür ve
estetikçiler, doğa güzelliği ile sanat güzelliği arasında kesin sınırlar çizmektedir. Sanat
güzelliğini doğa güzelliğinin üstünde tutmaktadırlar. Kimileri daha da ileri gidip, doğa
güzelliğini kavramanın, ancak sanat güzelliği ile eğitsel bir yetişmeden sonra olanak
kazanabileceğini öne sürüyorlar. Sanatın kişiyi doğaya, doğa güzelliğine götürdüğünü, sanatın
kişiyi doğa güzelliğini kavramaya doğru eğittiğini dile getirmek istemektedirler (Tunalı,
2001).
Tunalı (2001) doğadaki güzellikleri fark edebilmek için, belli bir estetik tavra ulaşmak
gerekir; bu tavrı ise, insan ancak sanat yoluyla, sanat eğitimiyle elde edebilir demektedir.
Sanatın güzelliğini doğadan üstün tutanların karşıtını savunanlar, doğa güzelliğini
sanat güzelliğinden üstün tutmaktadırlar. Onlara göre doğa, bütün güzelliklerin kaynağıdır,
57
insan doğadaki güzelliklere göre sanat güzelliğine yükselir, doğa, sanatın bir kılavuzudur
demektedirler. Natüralist ya da realist diyebileceğimiz bu anlayışlar, belli güzellik
kategorilerini doğaya dayatıp sanat güzelliğini de bu kategorilere göre açıklamak isterler.
Natüralistlere göre bir doğa güzelliği vardır ve bu, sanat için bir model, bir örnek
olmalıdır. Sanat, ancak doğayı taklit (mimesis) olabilir. Dolayısıyla doğa güzelliği sanat
güzelliğinden önce gelecek ve ona kılavuzluk edecektir. Ancak doğa her zaman güzel değildir
ve bazı çirkin ve feci doğa manzaraları sanat eserlerine yansıtıldığında orada güzel olabilir.
Kant, Hegel, Croce, Lukacs gibi düşünürler doğa güzelliği ile sanat güzelliğini birbirlerinden
ayırmışlardır. Hegel’de sanat güzelliği doğa güzelliğinden üstün tutmaktadır. B.Croce’de
konuyu estetik bakış açısından ele alır. Genelde doğa güzelliği estetik dışı bir şeydir; ama
onun hoşa giden, bize zevk veren yönlerini bir estetik obje olarak görüyorsak, o doğa parçası
güzeldir. Yani güzelliğin kaynağı doğa ve madde dünyası değil, insanın kendi iç dünyasıdır.
Çünkü insan çevreye bakarken bir hayvan gözüyle bakmıyor; onun psikolojik durumu, yaşı,
mesleği, ümitleri, hayalleri v.s. bakışa etki etmekte, onun güzel veya çirkin görmesini
etkilemektedir (Ergün, M. 2004).
Doğanın güzelliğinde, gerçek olan ile ideal olan arasındaki ilişki tüm kültür tarihi
boyunca ele alınmıştır. Örneğin, ilkel toplumların sanatında manzara resmi yoktur, bu
bilinmektedir. İlkel toplumlarda en önemli birkaç şey dışında tek kahraman hayvandır.
İlkçağların sanatçıları, hayranlık verici bir ustalıkla, mağaralara geyik ve bizon resimleri
çizmişlerdi ama bu hayvanlar, nesnesiz bir mekân içinde, boşlukta yaşamaktaydılar.
Görüldüğü gibi farklı görüşler günümüzde hala mevcuttur. Burada önemli olan
çocuğun doğal ve sanat ürünleri arasındaki farkı algılamasında çocuk; resim çizme, boyama,
çamur ve plastik yoğurma işlemleri yaparken sanat sergilerini, müzeleri gezecek, kendilerine
göre hazırlanmış kitapların resimlerini incelerken, çocuk kitapları sergilerini gezecek, bütün
bunları yaparken hep sorular soracak, sonunda çözümlere varabilecek, yargılarını da
verebilecektir (San, 1982).
Sanat eserlerinin doğduğu yerde kalması gerektiğinin bilincine varma, insan,
duygularıyla ve manevi değerleriyle bir bütündür ve yaradılışı gereği hayatın her aşamasında
sanata yönelmektedir. Sanatsal üretimler de öncelikle kişilerin sonra da büyüyerek toplumların
simgesi haline gelmektedir. Sanat eserleri bir toplumun, dünya üzerinde varlığını ispat eden ve
tarihi geçmişini simgeleyen kültürel değerlerdir (Altuner, 2007). Tarih boyunca insanın yaratıp
geliştirdiği sanat eserleri, ait olduğu toplumun kültür hazinesini oluşturmaktadır. Bunların
öğrenilmesi milli şuuru uyandırır ve destekler. Aynı zamanda bu bilinç, kültür varlıklarının
korunması ve sonraki nesillere aktarılmasını sağlar (Aslanapa,1995).
58
Bu kültürel değerlerin tanınmasında ve devamlılığın sağlanmasında sanat eğitiminin
yeri büyüktür. Sanat eğitimi ile insanda köklü bir kültür birikimi oluşturulmakta, çevresine ve
geçmişine duyarlı nesiller yetiştirilmektedir.
Sanat eğitimi ile birey içinde yaşadığı toplumun kültürünü öğrenir. Kültürel
değerlerine, geleneğine, sanatına, tarihine saygı duyan, onu koruyan bireyler kültürün gelecek
nesillere taşıyıcısı olurlar. Bir milletin oluşumunda, varlığını sürdürmesinde ve sağlam
temellerle ilerlemesinde maddi ve manevi değerlerin önemi büyüktür. Kültürün ne olduğunu
henüz bilmeyen çocuk oyun olarak kabul ettiği sanatsal çalışmalarla farkında olmadan bir
yandan da kendi kültürünü tanır ve kültürel birikime ilk adımını atmış olur (Ayaydın, 2010).
Sanat eğitimi çocuğa ve gence kültürünü tanıtır, öğretir sevdirir ve onu bu değerleri
koruyacak ve yaşatacak bireyler olarak yetiştirir (Buyurgan, 2007). Bu eğitim kısaca, bireyin
çevresiyle ve toplumla doğru iletişime girmesini ve her şeyden haberdar olmasını sağlayan bir
eğitimdir (San, 1982).
Türkiye gibi tarihi ve kültürel mirası zengin olan bir ülkede sanat eğitimi için uygun
eğitim alanları olarak müzeler karşımıza çıkmaktadır. Toplumun kültürel mirasını toplayan,
araştıran, koruyan ve halkın eğitimi için sunan müzeler, günümüzde çağdaş bir toplumda
bulunması gereken temel kurumlardan biri olarak kabul edilmektedirler. Müzeler
kuruluşlarından itibaren eğitim amacını taşımışlardır (Akmehmet, Ödekan, 2006).
Günümüzde müze eğitimi “yorum, açıklama ve programlar sunarak ya da anılar,
duygular ve düşünceler yaratma yoluyla, izleyenlerin yaşantılarıyla ilişkili anlam
çıkarmalarını sağlayarak, koleksiyonlardan öğrenmelerini sağlama süreci” olarak
tanımlanabilir (Moffat and Wollard, 1999. Akt: Akmehmet, Ödekan, 2006). Estetik eğitim,
katılmacı, söz sahibi, kendine güvenli aynı zamanda üretici, yapıcı, yaratıcı bireyler
geliştirmeyi öngörmektedir. Onlara çevre düzenlemesi, tarihsel kalıntıları değerlendirme,
kendi kültür değerlerinin bilincinde olma gibi toplumsal kültürel sorumluluklar da
yüklenmelidir (San,1982).
Sanat ve sanatçılar hakkında çıkan yayınları ve sergileri izlemesine yardımcı olarak,
beğenisini geliştirme. Okulöncesi eğitim kurumlarında farklı kültürlere ait materyallerin ya da
farklı kültürleri anlatan araç – gereçlerin, kitapların bulunması çocuklar da farklı cinslerin,
kültürlerin, ırkların vb. farkına varmasında etkendir. Bizim yaşamımızın dışında farklı insanların
olduğu ve onlarında kendilerine göre yaşamlarının olduğunu anlatmak, çocukların bu konularda
bilinçlenmesini sağlamak çocukların bakış açılarında değişiklik oluşturacaktır (Solak, 2007).
Çeşitli sanat eserleriyle karşılaşan çocuk farklı kültürlerin olduğunu kavramaktadır.
Böylece farklı kültürleri, farklı dünya görüşlerini algılayıp saygı göstermeyi öğrenen
59
çocuklar, sanatla ilgili gördükleri yeni şeyleri fark etmeye başlamaktadır. Öğrenmeyi öğrenen,
araştırmacı ve paylaşımcı bireyler yetiştirmeyi hedefleyen sanat eğitimi, evrensel ve milli
değerlere saygıyı çocuğa vermelidir.
Çocuklar başkalarının yaptığı veya doğal sanat çalışmalarındaki anlamı keşfederler.
Onlar için sanat zamanla dünyayı algılama ve dünyadaki ilişkiler hakkında düşünme yolu
haline gelmektedir (Epstein, 2001).
Sanat eğitimcisi, kültürlerarası etkileşimi iyi gözlemleyen, evrensel bütünselliğin
içinde kendi ulusal değerlerini yitirmeyen bireyler yetiştirmek zorundadır. Yurt içi ve yurtdışı
kültürel ve sanatsal etkinliklere öğrencilerin katılımı sağlanmalı evrensel ölçütte eserlerin
sergilendiği müzeler ve galerilerin gezilebilmesi için gerekli koşullar sağlanabilmelidir.
Dünya sanatçılarını bir araya getiren ve karşılaştıran bienaller, uluslararası sanatsal etkinlikler
ve özellikle Amerika ve Avrupa’da gerçekleştirilen dev organizasyonlara bakıldığında
disiplinler arası sınırların kaldırıldığı, herhangi bir biçim ya da malzemeyle sınırlandırılmayan
çok anlamlı yapıtlar ortaya konduğu gözlemlenebilmektedir. Resim ve heykel ötesi yeni
oluşumları ve alternatif yaklaşımları tartışmaya açabilen, yeni çıkarımlara olanak
sağlayabilen, yerel ve evrensel arasındaki ilgiyi sorgulayabilen görüş ve yaşantı bilincine
sahip sanat eğitimcilerine gereksinim vardır (Zeren, 2006).
Sanat eğitimi sayesinde kendi ülkesinden olmayan bir sanatçının eserini benimseyen,
binyıllar önce farklı uygarlıkların yapmış olduğu sanat eserlerine değer veren ve onları
koruyan, gelecek kuşaklara bir kültürel miras bırakmak için çaba gösteren insan veya
toplumlar, sanat kültürünü almış duygudaşlık yapabilen kişi veya toplumlardır denilebilir.
Eğer dengesiz ve uyumsuz toplumlar istemiyorsak o toplumu oluşturan insanlara sanat eğitimi
vermek gerekir. Çünkü sanat kültürü edindirmek ve toplumların uyumlu bireylerden
oluşmasını sağlamak, sanat eğitiminin amaçlarından birini oluşturmaktadır.
2.2.4. Nitelikli Bir Sanat Eğitimi
Bir ülkenin sosyal ve ekonomik yönlerden beklenen uygarlık seviyesine ulaşabilmesi
ancak, bedensel ve zihinsel yönden güçlü, sağlıklı ve yetenekli bireylerin varlığına bağlıdır.
Bu özellikte bireylerin yetişmesi için de nitelikli eğitim şarttır.
Bireyin kişili ği okul öncesi dönemde şekillenmekte, yetişkinlik çağındaki davranışları
üzerinde etkili olacak alışkanlıkların edinilmesi özellikle bu yıllara dayanmaktadır. Yaşamın
ilk altı yılını kapsayan, çocukların bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal gelişmelerinin
hızlı olduğu okul öncesi, oldukça kritik bir dönemdir. İnsan hayatını belli yaş dönemlerine
ayırarak inceleyen araştırmalar, okul öncesi yıllarda, tüm gelişim alanlarında gelecek için
temel oluşturacak niteliklerin kazanıldığını göstermektedir.
60
Bu kritik dönemde, geleceğin öncüleri olan çocuklara aileden başlayarak iyi eğitim
verilmesi gerekmektedir. Çocuğun aileden sonra ilk eğitim gördüğü yer ise okulöncesi
kurumlarıdır. Çocuklar bu temel eğitim kurumlarına sanat, kültür ve estetik konusunda son
derece kısıtlı bilgi ve deneyim ile gelirler. Bu nedenle çocukların, bu alana ilişkin yanlış,
eksik bakış açılarının giderilmesi, estetik, görsel duyarlılıklarının artırılması, onlara,
yeteneklerinin nasıl geliştirebileceklerine ilişkin teknik bilgi ve beceri kazandırabilecek bir
görsel sanatlar eğitimi verilmelidir. Çocuğun yaşamı için gerekli olabilecek sanatsal
becerilerin ve sanatın kavramlarının gelişmeye başladığı bir dönem olan okulöncesi eğitim
kapsamında gerçekleştirilen sanat etkinliklerinin nasıl gerçekleştirildi ği ve bu konuların
öğrencilere kavratılmasındaki eksiklerin giderilmesi, okul öncesi sanat eğitiminin kalitesinin
arttırılması bakımından çok önemlidir. Yeterli ve doğru verilmeyen bir eğitim ülke genelinde
halkın sanat bilgi düzeyinin yetersiz oluşuna neden olacaktır.
Sistemsiz verilen bir sanat eğitiminin çocuğa, yararı olmayacağı gibi kalıcı zararlara
da yol açabilir. Çocukların yoğun olan yaratıcılık ve estetik duygularının erken yıllarda
desteklenmemesi ileriki yıllarda yaratıcı, üretken ve çevrelerindeki güzellikleri algılayan
bireyler olmalarını da engelleyebilmektedir (Feeney ve Moravcik, 1987). Çocuğun sanat ne
için vardır? sorusunun cevabını, insanın güzeli arama isteğiyle ilgili olduğunu, estetik açıdan
güzel olgusunun farklılığı insanlar arasında zaman içinde değişim göstereceği
hissettirilmelidir. Sanat tarihinden bilindiği gibi bir zaman güzel olarak tanımlanan objeler,
başka bir zaman ve yerde güzel olarak kabul görmemekte veya ret edilmektedir. Sonuçta
estetik farklılıklar da göz önüne alınarak, sanatın daha geniş açıdan değerlendirildiği sosyal,
kültürel ve kişisel değerlerin, anlamların değişimler gösterdiği insanlara öğretilmeli ve
düşündürülmelidir (Gökay, 1998).
Çocuğun sanatsal eğitiminin desteklenmesinde eğitimcilere ve okulöncesi eğitim
kurumlarına büyük görevler düşmektedir. Çocuklara yalnızca kesip, yapıştırma ve sınırlı alanı
boyama öğretilmemelidir. Öğretmenin ve ailenin, sanat etkinliklerine yönelik tutum, davranış
ve ilişkileri, çocuğun sanatsal gelişiminde belirleyici olabilmektedir. Bu anlamda okul öncesi
eğitim, aile ortamının çocuğa veremediği bazı olanak ve istendik koşulları sağlayarak
çocuğun sanatsal gelişimini hızlandırabilir. Bu bağlamda nitelikli bir sanat eğitiminin
unsurları aşağıda sıralanmıştır.
1- Nitelikli sanat
2- 2-Amaca uygun araç gereç,
3-Amaca uygun fiziki donanım,
4-Öğretim programı, (çağın değişen ve gelişen şartlarına göre kendini yenileyen)
5-Yeterli ders saati ile gerçekleşir (Buyurgan, 2007).
61
2.2.4.1. Nitelikli Sanat Eğitimcisi (Sanat eğitiminin varlı ğının, öneminin farkında
olan bir bakış açısı)
Eğitimde başarılı olmak için eğitimin bütün unsurlarının en üst seviyede niteliğe ve
donanıma sahip olması gerekir. Eğitimin birçok unsuru vardır. Bu unsurlarından en
önemlilerden biri öğretmendir.
Öğretmenler görevleri gereği sınıfta bulunan öğrencilerin eğitiminden birinci
dereceden sorumludurlar (Taşkaya, 2012). Öğrencinin eğitiminden birinci derecede sorumlu
olan öğretmende bulunması gereken üç genel özellik vardır. Bunlar; alan bilgisi, genel kültür
ve öğretmenlik meslek bilgisidir (Çetin, 2001). Bu genel özelliklerin yanında daha detaylı
incelediğimizde; öğretmenin gerek mesleki, gerekse kişisel yeterlikleri olsun onlarca hatta
yüzlerce ölçüt sıralamak olasıdır. Öğretmenlerin rol ve beklentileri, öğretmen yeterlikleri ile
ilgili ölçütlerin belirlenmesinde genel anlamda yaşanılan toplum ve eğitimin felsefî temelleri
belirleyici olmaktadır (Şeker vd, 2004).
Toplumun mimarları olan öğretmenlerin ülkenin ve çağın ihtiyaçlarına cevap verecek
seviyede yetişmiş olmaları gerekir. Çünkü öğretmenlik mesleği toplumların geleceğini, bir
başka söyleyişle kaderini belirleyen bir meslektir (Yetim vd, 2004).
Okulöncesi öğretmenler toplumun kaderini belirleyen yapının temelini attıkları için
daha da dikkatli davranmalıdırlar. MEB 2012 Okul Öncesi Eğitim Programında, öğretmenin
önemi şu şekilde açıklanmaktadır; Öğretmen çocuğun var olan yeteneklerini geliştirmesine ve
yeni beceriler edinmesine destek olmak için etkinlikler sırasında sonuçtan ziyade sürece önem
vermeli, çocuğun çabalarına odaklanmalı, bu çabaları takdir etmeli, çocuğa iyi bir model
olmalı ve yeni öğrenme fırsatları yaratmalıdır. Öğretmen tüm bu yaklaşımları oyun sırasında
veya yapılandırılmış etkinliklerde kullanabilmelidir. Aynı şekilde öğretmenin öğrenme
ortamını gelişimi destekleyici bir şekilde düzenlemesi, çocuğu keşfetmeye isteklendirmek için
belirli aralıklarla güncellemesi ve bireysel, küçük grup veya büyük grup etkinliklerinde her
çocuğun kazanımlara ulaşmasına yardımcı olmak için fırsat eğitimine yer vermesi oldukça
önemlidir (MEB, 2012).
Sanat eğitimi veren öğretmenin bu özelliklerin yanında şu özellikleri de taşıması
gerekir; Sanat eğitimi, öncelikle yaratıcı bir sanat eğitimcisini gerektirir. Yaratıcı bir sanat
eğitimcisi sürekli şikâyet etmez. Malzeme, mekân, program ve anlaşılmama sorunlarına
çözümler üreterek elinden geleni yapar. İşini sevmek, önce kendisine sonra karşısındakine
saygı duymak, yaptığı işe saygı duymak başarıyı da beraberinde getirir (Buyurgan, 2012).
Çocuklara eğitim verecek öğretmenlerin sahip olması gereken farklı yeterlik ve
özellikler (MEB, 2006), MEB tarafından aşağıdaki maddeler halinde vermiştir. Bu maddeler
başlık olarak alınıp, içerikleri detaylandırılarak açıklanmıştır.
62
1.Kişisel ve Mesleki Değerler – Mesleki Gelişim
2. Öğrenciyi Tanıma
3. Öğretme ve Öğrenme Süreci
4. Öğrenme ve Gelişimi İzleme ve Değerlendirme
5. Okul, Aile ve Toplum İlişkileri
6. Program ve İçerik Bilgisi olarak sıralanmıştır (MEB, 2006).
Kişisel ve Mesleki Değerler – Mesleki Gelişim; Taşkaya’nın (2012) nitelikli bir
öğretmende bulunması gereken özelliklerin öğretmen adaylarının görüşlerine göre
incelenmesi adlı çalışmasında nitelikli bir öğretmende bulunması gereken kişisel özellik
olarak öğretmen adaylarının toplam 29 özellik belirttikleri görülmektedir. Bunlar; anlayışlı,
giyimine özen gösteren, güler yüzlü, sabırlı, esprili, vatansever, demokrat, öz güveni yüksek,
tutarlı, yenilikçi, ön yargısız, fedakâr, olaylara farklı açılardan bakabilen, vizyon sahibi,
topluma faydalı, güvenilir, Atatürk ilkelerine bağlı, hümanist, karizmatik, lider, idealist,
planlı, nazik, samimi, sanatsever sorumluluk sahibi, ahlâklı, yardım sever ve ciddidir. Bu
özellikler içinde en çok anlayışlı olma özelliği belirtilmiştir. Bu grupta öne çıkan maddeler ise
şunlar olmuştur; giyimine özen gösteren ve güler yüzlü olmalarıdır (Taşkaya, 2012).
Öğretmenlerin, baskıcı ve zorlayıcılıktan ziyade yol gösterici, otoriterlikten daha çok
demokratik olmayı tercih eden, sonuçtan ziyade sürece önem veren, kuralcı ve gelenekçilikten
daha ziyade yenilikçi ve deneyimciliğe değer veren özelliklere sahip olmalıdırlar. Öğretmenin
coşkulu, içten, esprili ve güvenilir olması onun güdüleyici bir kişili ğe sahip olduğunu işaret
eder ve bu durum öğrenciler üzerinde olumlu etkiler bırakır. Coşkulu, içten öğretmenler
yaratıcıdırlar, kendilerine güvendikleri için bu durum öğrencilerine de yansır ve esprili
oldukları için çocukların ilgilerini canlı tutma konusunda da başarılıdırlar (Demirel, 2007).
Sanat eğitimcisi, öncelikle yeni eğitim yöntemlerinden haberdar olmalı ve bu
yöntemleri anlayıp uygulayabilmelidir. Eğitimcilerin, öğrenim süreçlerinde edindikleri bilgi
ve deneyimle yetinmeyip sürekli kendilerini yenilemeleri önemlidir. Okuyan, sorgulayan,
yeni arayışlarda bulunan sanat eğitimcileri hem kendilerini geliştirecek hem de öğrencilerine
her yönüyle daha çok faydalı olacaklardır (Buyurgan, 2012). Böylece öğretmenler, çocukların
öğrenmeye karşı olan doğal merak ve isteklerinden yararlanarak onlara, sorun çözmeyi
keşfetmeyi ve araştırmayı teşvik edecek sanatsal öğretme yaklaşımlarını benimsetebilirler.
Etkinlik sürecinde öğrencinin kendisi ile çevresindeki yaşantı arasındaki bağlantıları
kurabilme olanağı sağlanmalıdır (Artut, 2006).
Öğrenciyi Tanıma; öğretmen, sınıfında bulunan öğrencilerinin fiziksel, sosyal,
bilişsel, dil, duygusal, kültürel gelişimlerine ait seviyelerini, öğrenme biçimlerini, güçlü ve
63
zayıf yönlerini, ilgi, ihtiyaçlarını bilmelidir (MEB, 2006). Her çocuğun farklı gelişimsel ve
bireysel özellikleri olduğunu ve farklı yeterliliklere sahip olduğunu daima aklında tutmalıdır.
Öğretmen, çocuk ile tutarlı ve etkili bir iletişim içinde olmalıdır. Öğrenme sürecinde, bireyin
bedensel, zihinsel ve duygusal alanlarının tümünün hesaba katılması ideal beklentidir
(Buyurgan, 2012).
Çocuğun sahip olduğu yeterliliklerin farkında olan öğretmen bu yeterlilikleri dikkate
alarak çocuğa yeni öğrenme deneyimleri sunabilir. Sanat eğitimi veren öğretmenlerin, okul
öncesi dönemdeki çocuğun resimsel gelişim aşamalarının özelliklerini de iyi bilmesi ve bu
dönem çocuğuna vereceği sanat eğitiminde; öncelikle çocuğun yaratıcılığını geliştirmeye
yönelik farklı teknik ve konuların seçimini gelişim aşamalarına uygun yapması gerekmektedir
(Zencirci, 2012).
Öğretme ve Öğrenme Süreci; okulöncesinde sanat eğitimi, okulöncesi öğretmenleri
tarafından verilmektedir. Bu nedenle okulöncesi öğretmenlerinin eğitim-öğretim süreçlerinde,
çocuğun çizgisel gelişimi, sanat eğitiminin önemi ve gerekliliği, müzede eğitim, öğrencilerine
seviyelerine uygun neler yaptırabilecekleri ile ilgili teorik ve uygulamalar hakkında bilgi
sahibi olmalıdır (Buyurgan, 2012). Ayrıca eğitimin etkili olabilmesi ve amaçlanan
kazanımların elde edilebilmesi için etkinlik yapılırken en uygun öğretim yönteminin seçilmesi
ve yöntemin tam olarak uygulanması gereklidir. Hedeflerin saptanması, bunları gerçekleştirici
nitelikteki öğrenme yaşantılarının seçimi işini planlamış bir öğretmen, eğitim durumlarının
düzenlenişi sırasında öğretimin etkili olmasında tekniklerin rolünü ve iş görülerini dikkate
alma durumundadır (Bilen,1996).
MEB’in 2006 yılında yayınladığı Görsel Sanatlar Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu
sanat eğitimcisini çağdaş eğitimin hemen hemen bütün imkânlarını kullanmaya davet
etmektedir. Kılavuz, öğrenciyi merkeze alan öğretmene daha çok yönlendirici rol veren ve
bilgiyi oluşturan eğitim yöntemleri temel alınarak hazırlanmıştır. Kılavuzda öğretmene sınıfta
birden çok öğretim yöntemi kullanması gerektiği belirtilmiştir (Akt: Aydın, Alakuş, 2009).
Öğretim yöntemleri salt klasik yöntemlerden oluşmamalı, çağdaş öğrenci merkezli yöntemler
yer almalıdır. Ders kapsamında projeler yaptırılmalı, öğrenciler bazen farklı mekânlarda
eğitim görmelidir. Böylece dersler monotonluktan uzaklaşır. Öğretim Programında,
öğrencinin aktif katılımının sağlandığı, araştırma yaptığı, birbiriyle fikir alış verişinde
bulunduğu, sorumluluğu paylaştığı, sunduğu grup projeleri yer almalı; öğrencilerin algısal,
yorumsal, çözümsel yetilerini geliştirme hedeflenmelidir (Buyurgan, 2012). Böylece
öğrencilerin kendi kişilikleri doğrultusunda gelişmelerine zemin hazırlamalıdır.
64
Parsons (1994), çocuğun gelişiminde sanatın iki önemli rolünü vurgulamaktadır;
birinci önemli nokta, süreç ve içerikte sosyal konuların önemini içerip, sanat ürününden çok
sanat sürecini vurgulamaktadır. İkinci nokta ise çocuğun anlamasında, sanatla ilgili genel
beklentisinde veya özel çalışmalarında ilgiyi içermektedir. Bu bağlamda eğitimin temel
amacı, çocukların aklını sadece bilgilerle doldurmak olmayıp onların bilgi üreticileri
durumuna gelmelerini sağlamaktır. Bu da ancak sistematik düşünebilmeleri, buluş, icat ve
değerlendirme yapabilmeleri için onlara olanak sağlamakla gerçekleşebilir. Amaç, aktif
araştırmacılar olmalarını sağlamaktır. Çocuklar öğrenirken aktif oldukları, seçim ve
kararlarını bizzat kendileri yaptıkları oranda motivasyonları artar.
Okul öncesi sanat eğitiminde çocukların sanat etkinlikleri ile ilgili deneyim elde
etmeleri yetişkinlerin onların gelişim ve öğrenmelerindeki rehberliğine bağlıdır. Bu durum 2-
5 yaşından ilkokul 3. sınıfa kadar olan tüm çocuklar için geçerlidir. Öğretmenin sanat eğitimi
açısından bilgi, deneyim ve pedagoji eksikliği uygulamalarda bazı problemlere neden
olabilmektedir. En önemli problem ise öğretmenlerin sanatın anlamından çok bazı temel
becerilerin ve ortaya çıkan ürünlerin üzerinde durmalarıdır (Ulutaş, 2004).
Eğitim kurumlarında görsel sanat etkinlikleri bireysel çalışmalar ve grup çalışmaları
olarak iki şekilde sürdürüldüğü bilinmektedir. Ancak günümüze değin görsel sanatlar eğitimi
çalışmalarına bakıldığında öğretmenlerin grup çalışmalarına yeteri kadar önem vermediği,
derslerin bireysel çalışma ağırlıklı i şlendiği görülür. Oysa eğitimde çağdaş yaklaşımlar, her iki
çalışma modelinin de bir zorunluluk olduğunu ortaya koyar. Çünkü bireysel çalışmalarla
bireyin kendi gelişimi hedeflenirken, grup çalışmaları yoluyla bireyin yaşadığı toplumun bir
parçası olduğu bilincine varması ve sosyal bir varlık olması hedeflenir (Yılmaz, 2007).
Araştırmalar, öğrencilerin etkinlikler ya da uygulamalarda küçük gruplar, ikili
çalışmalarla iş birliğine dayalı çalışmaların oluşturulması durumunda büyük eğitimsel
kazançlar sağlayabileceklerini ortaya koymuştur. Bunlardan biri de iş birlikli öğrenmedir. İş
birlikli öğrenme, öğrencilerin konulara ilgisini artırır, etnik, cinsiyet, ırksal, zekâ düzeyleri ve
kişisel özellikleri farklı öğrenciler arasındaki olumlu tutumları ve sosyal etkileşimleri
geliştirir. İş birlikli öğrenmede grubun her üyesi aktif katılımla hedeflere ulaşmak için göz
önüne alınır. Burada etkinlikler grupla çalışma ve grubun her üyesinin katılımını dikkate alan
biçimde oluşturulmalıdır. Kuşkusuz her etkinliğin her zaman grup hâlinde çalışılma
zorunluluğu yoktur. Grupla çalışma konunun özüne göre değişebilir; üçlü ya da altılı gruplar
oluşturulabilir (Güven, 2004).
Öğrenme ve Gelişimi İzleme ve Değerlendirme: Değerlendirme, öğretimin ayrılmaz
bir parçasıdır. Her öğrenmenin sonunda mutlaka kontrol görevini üstlenecek bir
65
değerlendirme yapılmalıdır. En etkili değerlendirme, öğrencilerin bir programa başlamadan
önce hazır bulunuşluk düzeylerini ölçmeyi ve değerlendirmeyi içeren girişte; her öğrenme
biriminin sonunda sürekli izleme testlerinin verilip değerlendirme yapıldığı süreçte ve
öğrenilen bilgi, beceri ve tutumlarda hangi düzeyde öğrenmelerin gerçekleştiğinin belirlendiği
çıkışta yapılmalıdır (Demirel, 2007).
Değerlendirme öğretmenin, çocuğun ilerlemesini gözlemesi ve ona yön vermesidir.
Çünkü bir alanda bağımsız olarak öğrenebilen bir çocuk başka bir alanda öğretmenin
doğrudan rehberliğine gereksinim duyabilirler.
Yapılan araştırmalar sonucunda, resim eğitiminin değerlendirilmesi gerektiğini
düşünen Kırışoğlu ve Stokrocki değerlendirme ile ilgili yöntemleri; geleneksel nicel,
niteliksel, ön değerlendirme ve son değerlendirme şeklinde gururlandırma yoluna gitmişlerdir
(Kırışoğlu-Stokrocki 1997). Sanat eğitiminde en zor değerlendirme, uygulamalı çalışmalarda
ürün değerlendirilmesidir. Değerlendirilecek ürün sonuçlanıncaya kadar geçirilen süreçlerde
kazanılması hedeflenen davranışlar, teknik beceri, araç gerecin olanaklarını bilme- kullanma,
ortaya çıkan ürün beraber değerlendirilmelidir.
Sanat eğitiminde dikkat edilmesi gereken önemli bir noktada, çocuğun gelişim evreleri
temel alınarak yapılacak bir değerlendirme de öğretmeni yanlış sonuca götürür. Çünkü gelişim
evreleri, her çocuğun olması gereken konumu gösteren kesin bir evre değildir. Öğretmen her
öğrenciyi farklı bireyler olarak ele alarak değerlendirmelidir (Karayağmurlar, vd. 2004).
Öğretmen çocukların, sınıf içi ve dışı çalışmalarına eleştirel bir yaklaşımla analiz
edebilmeli, kendini de değerlendirebilmeli, kendi verdiği dersin veya eğitimin konularını iyi
bilmeli, konu alanındaki gelişmeleri takip ederek kendini geliştirebilmelidir. Ayrıca
öğrencilerinden gelebilecek sorulara cevap verebilmek için sürekli araştırma yaparak bilgisini
geliştirmelidir. Öğretmen, alanındaki gelişmelerden ve bilimsel araştırmalardan yararlanarak
farklı bakış açıları da geliştirmelidir. Özellikle müzik, dans, resim, oyunlaştırma gibi
konularda değişik yaklaşımlar öğrenmeli, etkinlikleri farklılaştırmalı ve zevkli hale
getirmelidir (Oktay, 2000).
Okul, Aile ve Toplum İlişkileri: Nitelikli bir eğitimcinin temel görevi öğrenciyi
sosyalleştirmek ve toplum kültürünü öğrenciye aktarmaktır. Bu görevini başarıyla yerine
getirebilmesi için içinde yaşadığı toplumu, kültürel özellikleri ile birlikte tanıması gerekir.
Öğretmen ülkesinin ve görev yaptığı yerleşim biriminin özelliklerini, ailelerin yaşam tarzını,
değerlerini, normlarını bilmelidir. Öğretmenler ulusal normların yanı sıra evrensel değerleri
de bilmeli, evrensel boyutta işbirliğini, dostluğu, barışı destekleyerek, öğrencilerinin de bu
değerlerin anlamı ve önemini öğrenmeleri için çaba harcamalıdır (Erden, 2005).
66
Ayrıca ailelerle ilişkilerde tarafsız olabilmeli, öğrencinin gelişimi ve eğitimi ile ilgili
doğru, açık ve net paylaşımlarda bulunabilmelidir (MEB, 2006).
Öğretmen, okulun bulunduğu çevrenin doğal, sosyo-kültürel ve ekonomik
özelliklerinin farkında olarak çevrenin önemli sorunlarına duyarlı olmalı ve bunları öğretim
sürecine yansıtabilmelidir. Öğrencilerin ve okulun gelişimini sağlamak için her türlü çevre
olanaklarını etkin bir şekilde kullanabilmeli ve okul yönetimi ile işbirliği yapabilmelidir.
Öğretmen, okulu çevrenin bir kültür merkezi haline getirebilmek için çeşitli etkinlikler
planlanmasına, uygulanmasına yönelik çalışmalı ve katkı sağlayabilmelidir. Bu bağlamda,
sanat eğitiminde yapılan sergilere veliler çağrılmalı, bu sergiler yılsonu ile sınırlandırıl-
mamalıdır. Veli, idare ve öğrencilerin birlikte gideceği; müze incelemeleri, sanatçı sergi ve
atölyeleri gezilerine önem verilebilmelidir.
Program ve İçerik Bilgisi; öğretmenler, çocukların öğrenmeye karşı olan doğal
merak ve isteklerinden yararlanarak onlara, sorun çözmeyi keşfetmeyi ve araştırmayı teşvik
edecek sanatsal öğretme yaklaşımlarını benimsetmelidirler. Sanatsal etkinliklerde öğrencilere
kazandırılacak istendik davranışların oluşturulması, onların gelişim ve hazır bulunuşluk
düzeylerine uygun program içeriklerinin oluşturulmasıyla ilişkilidir (Artut, 2006). En nitelikli
müfredat programları bile olaylara dar çerçeveden bakan, olumsuzlukları pekiştiren, kendini
yenilemeyen, katı sanat eğitimcilerinin elinde verimli olamaz. Öğrencisini sürekli olumsuz
eleştiren, cesaretini kıran öğretmenler yaratıcılığın ve kişili ğin gelişimine ket vururlar
(Buyurgan, 2012).
Nitelikli öğretmen, Türk Millî Eğitim sisteminin dayandığı temel değer ve ilkeler ile
amaçlarının neler olduğunu bilmeli ve bunları eğitim öğretim faaliyetlerine yansıtabilmelidir.
Ayrıca özel alan öğretim programında yapılan değişiklikleri izleyebilmeli, programların
geliştirilmesi sürecine uygulamada yaşadığı sorunlar ışığında öneriler getirebilmeli, özel alan
öğretim programı kapsamında ele alınan konuları önem, öğrenci gelişimine katkı, öğrenci
ihtiyaçlarına ve gelişim düzeylerine uygunluk açısından değerlendirebilmeli ve bu konularda
kendini sorumlu hissedebilmelidir. Özel alan öğretim programının uygulanmasını
kolaylaştıracak uygun öğretim materyallerini seçebilmeli ve kullanabilmelidir (MEB, 2006).
Öğretmen çocukların neler yaptıkları değil bunları nasıl yaptıkları, yaparken neler
hissettikleri üzerinde odaklanmalı ve eğitimi bu amaç doğrultusunda planlamalıdır (Edwards,
Nabors, 1993). Bu nedenle sanat etkinliklerinde çocukların konuşmaları, hareketleri ve
keşifleri dikkate alınmalıdır. Okul öncesi eğitim kurumlarında sanat eğitiminde öğretmene
büyük roller düşmektedir. Bu eğitimi planlama ve uygulama sürecinde öğretmenin iyi bir
gözlemci olması çok önemlidir. Çocuğu yakından gözleme, çalışması hakkında konuşma,
67
öğretmenin üründen çok sürece önem verdiğinin göstergesi olmaktadır. Çocuk çalışmaları
sırasında müdahale ile karşılaştığı zaman içsel yetenekleri yok olabilir. Ayrıca, modelden
kopya çekme ve yetişkinin hazırladığı ya da hazır ticari malzemelerin bulunduğu eğitimsel
yaklaşımlar, çocukları ilham kaynağından uzaklaştırır (Akt: Ulutaş, 2004).
2.2.4.2. Amaca Uygun Araç-Gereç; öğrenme ile ilgili olarak yapılan araştırmalar,
öğrenmelerin gerçekleşmesinde görsel betimlemelerin önemli paya sahip olduğunu
göstermektedir. Bazı öğrencilerin, görsel betimlemeler yoluyla daha kolay öğrendikleri
bilinmektedir. Görsel öğeler; öğrenen bireylerin dikkatini çekerek onları güdüler, dikkatlerini
canlı tutar, duygusal tepkiler vermelerini sağlar, kavramları somutlaştırır, anlaşılması zor olan
kavramları basitleştirir, şekiller yoluyla bilginin düzenlenmesini ve anlaşılmasını kolaylaştırır
(Demirel vd. 2002). Görsel sanatlar eğitimi, görsel öğretim materyallerini kullanma şansı çok
yüksek bir alandır. Sanatçı eserlerinin röprodüksiyonları, kitaplar, resimler, fotoğraflar,
piktogramlar, yılların birikimi olan sanat eserleri vardır. Görsel materyal çeşidi yönünden çok
şanslı olan günümüz sanat eğitimcileri, eğitim boyunca çocuklara yeni malzemeler
sunulabilmelidir.
Materyal seçimi dikkatli bir şekilde yapılmalı ve çeşitlilik göstermelidir. Öğretmen bu
alanı mümkün olduğunca geniş tutmalıdır (Gentle,1993). Çocuklara verilen çalışma
malzemeleri çocukların yaptıkları işe yoğunlaşmalarını çok etkiler. Bu nedenle onlara bol ve
çeşit içeren malzeme sunulması gerekir. Örneğin elinde az boya olan bir çocuk istediği gibi
özgürce boya kullanamaz. Çok az kili olan bir çocuk, istediği biçimi yapamaz. Bu da onun
içinden gelenleri, anlatmasını engeller (Pekmezci, 1997).
Sanat çalışmalarında boyalar, yumuşak metaller, kablolar, ipler ve eğitimcinin
yaratıcılığına göre başka materyaller de kullanılabilir (Sanders, Goff, 1992). Gentle (1984);
tasarım çalışmalarına, kil çalışmalarına, çizim ve boyama çalışmalarına programda yer
verilmesi gerektiğini ifade etmekte ve çizim çalışmalarında çizimlerin mutlaka çocuk
tarafından yapılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Boya ile yapılan çalışmalar; Gentle (1984); çizim materyalleri olarak kalın uçlu (2B-
6B) kurşun kalemler, pastel boyalar, renkli kalem boyalar, keçeli boyalar, sulu boyalar
kullanılabileceğini belirtmektedir. Ayrıca geniş renk çeşitlili ği içeren boyalar kullanılmasının
gerektiğini, en uygun boyanın toz boya olduğunu vurgulamakta, toz boyanın kullanımının
diğer tür tüpte ve kavanozda bulunan boyalardan daha kolay olduğunu ve ekonomik olduğunu
belirtmektedir. Pekmezci ise; (1997) çocuklara sunulacak en ekonomik ve sağlıklı boyanın
mamalı boyalar olduğunu vurgular ve şu açıklamayı yapar; ‘Bildiğimiz ve her evde
hazırlanabilecek şekersiz nişasta maması bol miktarda pişirilir. Mamanın kıvamı çırpılmış
68
yoğurt kıvamında olmalıdır. Pişmiş nişasta geniş ağızlı, küçük plastik kaplara dağıtılır. İnşaat
malzemesi satıcılarında bulunan ve fiyatları 4-5 YTL civarında olan plastik ve akrilik boya
özlerinin, çeşitli renklerinden birer kutu alınır. Boya özlerinden 10-15 gram bir kiloya yakın
mamalı boya yapmaya yeter. Bunlar ayrı ayrı küçük kaplar içindeki pişmiş nişastalarla
karıştırılır. Böylece her çocuk için ayrı ayrı bol miktarda akrilik boya elde edilir. Bu boyayı
çocuklar elleri ile ya da geniş fırçalarla canlarının istediği gibi kullanabilirler. Bu tür
çalışmalarda geniş duvarlara yapıştırılan rulo kâğıtlar, kilo ile satılan ambalaj kâğıtları
kullanılmalıdır. Özellikle “derici kâğıdı adıyla” satılan rulo kâğıt türleri hem ekonomiktir,
hem akrilik boyaya uygundur, hem de çocukların çalışma tarzlarına dayanıklılık açısından
son derece uygun resim malzemesidir.
Pekmezci’ye (1997) göre; toz olabilen pastel boyalar kesinlikle çocuklara kullandırıl-
mamalıdır. Yağlı ve çok sert olmayan pastel boyalar büyük boyutlu yüzeylerde sadece çizme
isteğinde olan çocuklarca kullanılmalıdır. Bu boyalarla yüzey doldurtmak çocukların sabrını
kötüye kullanmaktır. Çocuk resminde, resmin bütün yüzeyinin doldurulması gibi bir zorlama
çok sık karşılaşılan uygulamalardır. Çocuk ne kadar istiyorsa o kadar boyamalıdır. Resmin
yüzeyinin pastelle ya da diğer boyalarla zorla doldurulması çocukların hazzını yok eder ve
şevkini kırar. Çocukları resimden uzaklaştırır (Pekmezci, 1997).
Okulöncesi çocuğunda kullanılmasını uygun gördüğümüz boyalar su ile çözülen
boyalar (akrilik), kuru ve pastel boya çeşitleridir. Bunların yanı sıra yetişkin kontrolünde
olmak ve her zaman kullanmamak koşuluyla çocuklara gazlı kalemleri, kumaş ve vitray
boyalarını da kullandırmak mümkündür (Abacı, 2003).
Kolâj çalışmaları; Kolâj, kâğıdın buruşturularak, yırtılarak, katlanarak, kesilerek bir
yüzey üzerine yapıştırılmasıdır. İstenirse kâğıt malzeme yanında boya da kullanılabilir. Ama
başka bir malzeme kullanılmaz. Eğer başka bir malzeme daha kullanmak istersek o zaman bu
tekniğin adı kolâj değil artık materyal çalışması olmaktadır.
Çocukların küçük kas gelişimi artmış olduğundan diğer yaşlara oranla el becerilerinde
daha da başarılıdırlar. Bütünü parçalama, yer değiştirme, başka bütünün parçaları ile
değiştirme, farklı bütünler yaratma ve bunları boya ile destekleyerek yapacakları kolâjlar,
yaratıcılık gelişimlerine büyük katkı sağlayacaktır (Abacı, 2003).
Artık materyallerle çalışmalar, çocuğun günlük yaşamında karşılaştıkları kâğıtlar,
ağaçtan elde edilen nesneler (kibrit çöpü, ağaç kabuğu vb.), plastik nesneler (naylon ip vb.),
metal gereçler (tel, gazoz kapağı vb.) ve doğal gereçlerin (yün, kozalak vb.) bir arada
kullanılmasını içerir (Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004).
69
Lasky ve Mukerji (1995) sanat çalışmalarında kullanılabilecek bedava ve ucuz
materyaller başlığı altında; tahta parçaları, çubuklar, düğmeler, plastik malzemeler ve
hırdavatçılarda bulunabilecek çeşitli küçük malzemeleri çocuklar için sanat çalışmalarında
kullanılmak üzere önermektedir. Clement (1986) ise okullarda sanat çalışmalarında sebze ve
meyvelerden, taşlardan yararlanılabileceğini ifade etmektedir. Mukavva kutular, pet şişeler,
şampuan kutuları, ambalaj kutuları, straforlar ve daha sayısız artık materyal (Oğuzkan,
Tezcan, 1987) okul öncesi dönemde kullanılabilir. Artık materyal, evlerimizde ve iş
yerlerimizde kullanıldıktan sonra atılan, işe yaramadığı düşünülen, özelliği bozulmamış
malzemelerdir (Özatağan, Baran, 2001). Ayrıca artık materyallerle çalışma tasarım eleman ve
ilkelerinin kullanımını ve yine çocuğun tüm gelişimlerini içermesi açısından ne derecede
önemli olduğunu göstermektedir. Proje ve küme çalışması durumunda, başarı daha da artar
(Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004).
Artık materyallerin kullanımları kolaydır. Çocuklara gözlem yapma, araştırma ve
inceleme fırsatı verirler. Ayrıca artık materyal çalışmaları eğitimciler için; çevreci, iyi bir
üretici, sağlıklı bir tüketici insan yetiştirmede de etkindir. Eğer çocuklar ihtiyaç duydukları
materyalleri bulmak için kendileri çaba sarf ederlerse bu onlar için ayrı bir önem taşır. Her
gözlenen farklı materyal çocukların merakını ve yaratma dürtülerini uyaracaktır. Görülen bu
materyallerin çocukların zihninde oluşturduğu imajlar, yeni mecaz anlatımlara ve dolayısı ile
yaratıcılığa itecektir. Bu anlamda çocukların kendilerinin bularak getirdikleri artık materyaller
onlara bilimsel bir bakış açısı da kazandıracaktır (Yıldız, Şener, 2007).
Baskı çalışmaları; çeşitli malzemeler ile baskı çalışmaları yaptırılabilir. Çok yaygın
olarak kullanılan ip, sebze, parmak baskılarının dışında çocukların asetat veya cam üzerine
yaptıkları resimler kâğıt üzerine basılabilir.
Beş-altı yaşlarında baskı kalıbını çocuktan kendisinin yapmasını isteyebiliriz. Baskı
tekniği hem bireysel hem grup çalışmalarına uygundur (Abacı, 2003).
Doku çalışmaları; görsel ve nesnel dokuların ayrımındadır. Nesnel dokudan kâğıda
aktarmayı ve bu dokuya istediği rengi vermeyi öğrenmiştir. Altı yaşta, elindeki malzemeye
neyin uyacağı, anlatımını kuvvetlendirmek için hangi teknik ya da malzemeyi kullanacağı
çocuğun seçimine kalmalıdır. Artık çocuk bunlara karar verebilecek yeterliliktedir (Abacı,
2003).
Üç Boyutlu çalışmalar; kil, oyun hamuru, legolar, kutular vb. üç boyutlu çalışmalarda
kullanılır. Çocuklar elleriyle tutacakları, kucaklayacakları, etrafında dönecekleri, önünden
arkasından üstünden bakacakları çalışmaları bu yaşta rahatlıkla başaracak bilinç ve fiziksel
gelişime ulaşmışlardır. Bu yaşta oyun hamuru ve kil çalışma malzemesi olarak rahatlıkla
70
kullanılabilir. Hamura göre yoğunluğu daha sert olan kil, beş-altı yaş çocuğunun parmaklarını
kuvvetlendirmek, küçük kaslarını geliştirmek için idealdir (Abacı, 2003).
Kil ile biçimlendirme çalışmaları çocukların madde ve hacim kavramında önemli
kazanımlar getiren çalışmalardır. Bu etkinlikler, çocuğun iki elini birlikte organize olarak
kullanabilmesi, beyin, göz ve el birlikteliğinin gelişmesi açısından önemli fırsatlardan biridir.
Ülkemiz bu konuda çok zengin olanaklarla doludur. Her yerde sağlıklı, temiz ve amaca uygun
kil bulunabilmektedir. Çocuklarda maddesel gelişmenin, hacim ve üçüncü boyut kavramının
gelişmesi bu tür çalışmalarla anlam kazanacaktır (Pekmezci, 1997). Çocuk öncelikle
malzemeyi tanımaya çalışır, uzunca süre eline verilen malzemeyi mıncıklar. Eğer çocuğa
verilecek yoğurma maddeleri kolay şekil alabilecek yumuşaklıkta, ele yapışmayan kıvamda
ve yeterli miktarda olursa çocuğun daha istekli çalışması sağlanmış olur (Oğuzkan, 2001).
Çocukların yoğurma maddeleri ile çalışmalarına ilgisini arttırmak için bu maddelerle
birlikte; küçük yuvarlak sopalar, pasta ve kurabiye kalıpları, kuruyemiş kabukları, mukavva
ve plastik kutular, rulolar, makarnalar, şişe ve şişe kapakları gibi artık materyallerden
yararlanılabilir (Aral, 2000). Çocuklar bu malzemeleri kullanarak yeni ürünler oluşturabilirler,
bu sayede yaratıcılıklarının gelişmesi teşvik edilmiş olur.
Yoğurma maddeleri; tuz seramiği, kil, plastilin, çeşitli maddelerden yapılan
hamurlardır (gazete kâğıdı, grapon kâğıdı, tuvalet kâğıdı, talaş vb.). Küçük çocuklar için
sanat, yoğurmak, sıkıştırmak, bastırmak, biçim vermek, karıştırmak, kesmek, hışırdatmak,
hareket etmek, uğraşmak, boyamak ve bir şeyler yapmaktır. Yapılan ürünün mükemmel
olmasının çocuklar için önemi yoktur. Bu etkinlik esnasında yaşadıkları tecrübeler, onlar için
eğlencelidir. Bu sırada yaptıkları ürünün neye benzeyeceği ya da büyüklerin ne düşünecekleri
onların umurunda değildir. Önemli olan yaptıkları etkinlikten zevk almalarıdır (Abacı, 2003)
Üç boyutlu çalışmalarda kutular, artık materyaller, çocuklar için oldukça kullanışlı
açık materyallerdir. Çocuklar bu materyallerle istedikleri değişiklikleri yapabilecekleri gibi,
hayal ettikleri fantezileri için pratik çözümler üretmede de en yapıcı materyal olarak kullanma
şansına sahiptirler. Büyükçe ev yapmayı hayal eden ve bu evle ilgili fanteziler kuran bir çocuk
için büyük bir televizyon kolisi evin dış yüzeyi olabilir (Yıldız, Şener, 2007). Böylece
çocukların el-göz koordinasyonu gelişerek, sanat yeteneği ortaya çıkmaktadır.
Legolarla yapısal çalışmalar; hayal gücünü disiplin altına sokar. Öğretmenlerin tüm
yönlendirmeleri, çocukta hayal gücü ve fanteziyi öne çıkaracak yöndedir. Çocuktan alışılmış
kalıpların dışında yeni düşünceler üretmesi ve özgün ürünler ortaya çıkartması beklenir.
Amerika ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, bilim ve teknolojideki hızlı gelişmelere paralel
olarak birçok okulda, LEGO Dacta, çocukları, ileri düzeyde yetenek ve beceri talep eden
71
topluma hazırlamak için kullanılmaktadır. Batı toplumlarında insanın, hem teknoloji
yaratmayı bilmesi hem de teknolojiyi denetleyerek ezilmeye hazır olması, esas olduğundan
çocuklar, LEGO Dacta’yı yapıcı ve yaratıcı yönleri geliştirilerek, çağdaş uygarlığın bir
katılımcısı durumuna getirilmektedir (Ulucay, 1993).
Proje çalışmaları; artık beş-altı yaş çocuğunun kişisel amaçları vardır. Yaşıtları ile
birlikte oynamaktan bir şeyleri paylaşmaktan hoşlanırlar. Dikkat süreleri artmıştır ve zaman
kavramı belirmeye başlamıştır. Bu gelişimlerini dikkate alarak, üç boyutlu çalışmaları
bireysel ya da grup etkinliği olarak, proje çalışması adı altında belli bir temel çerçevesinde
yaptırmak son derece önemlidir (Abacı, 2003).
Sanat eğitimi kapsamı içinde yer alan yapısal çalışmalar artık kutular, takozlar,
geçmeli (bağlantılı) oyuncak elemanları (legolar), prizmalar ve küpler ve en önemlisi atık
malzemeler vb gereçlerle yapılabilir. Burada öğrencilere elemanların birbirleri ile olan
ili şkileri, kitle, boşluk, ışık-gölge, hacim, denge, hareket ilişkileri hissettirilmeye çalışılır.
Öğrencilerden ileri düzeyde disiplinli bir sonuç beklenmemelidir. Yapısal çalışmalar zaman
zaman ikili üçlü gruplar halinde bir proje çalışması olarak yapılabilir. Elemanların
yapıştırılması, eklenmesi vb. etkinlikler yardımlaşarak yapılabilir (Karayağmurlar, Özen,
Şahin, 2004).
Duvar Resmi; çocuklar kollarını omuzdan kullandıkları, içlerindeki dinamiği tüm
bedenleri ile dışa verdikleri oyun ve dramayı da içinde barındıran bir çalışmadır. Kendilerini
son derece özgür hissettikleri, çıkardıkları ürünü sahiplenme sorumluluğu kazandıran grup
çalışmalarının en hoşa gidenidir. Sanat çalışmaları çocukların kendilerini rahat hissettikleri
ortamlarda ve kısıtlanmamış sürede yapılması gerekmektedir. Sanat konudan bağımsız kendi
başına bir etkinlik olarak çocuklara yaptırılmalıdır (Abacı, 2003).
2.2.4.3. Amaca Uygun Fiziki Donanım; sanat çalışmaları soyut düşüncenin
gelişimini, problem çözmeyi, gözlemlemeyi, özgüveni ve kendini ifade etmeyi destekleyici
niteliktedir (Rogers, 2002). Bu nedenle sanat eğitimine yönelik olarak eğitim ortamları
düzenlenirken çocukların rahat çalışabilmesi ve gerekli materyallere kolayca ulaşabilmesi
sağlanmalıdır. Eğitim ortamları çocuklara özgürlük ve seçenekler sunacak şekilde
yapılandırılmalıdır (Hay,1993). Eğitim ortamı düzenlenirken çocukların yaş grubu, ilgi ve
ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Ortam değişen ilgi ve ihtiyaçlara göre yeni
düzenlemelere olanak tanıyacak şekilde düzenlenmelidir. Materyaller kolay erişilebilir olmalı,
düzenli bir şekilde saklanmalı ve yapılan etkinliklerin sergilenmesine yönelik bir alan
bulunmalıdır (Wellhousen ve Crowther, 2004). Kirli, düzensiz ve dağınık bir uygulama alanı
sanat eğitimi için uygun değildir. Materyallerin çabucak kaybolması veya zarar görmesi
72
eğitim standardını düşüren bir durumdur. Bu nedenle çocuklara sanat araç-gereçlerini
toplamaları, temizlemeleri ve düzenli bir şekilde yerleştirmeleri öğretilmelidir (Barnes, 2002).
Okul öncesi çocukları için en ideali sınıfta bir sanat köşesi oluşturulmasıdır (Barnes,
2002). Sanat köşesinin, çocukların hem masalarda hem de resim sehpalarında rahatlıkla ve
güvenle çalışabileceği genişlikte olması gerekmektedir. Bu mekânın pencereye yakın olması
çocukların çevresindekilere dikkat etmelerini ve resimlerinde buradan esinlenmelerini
sağlayacaktır. Sınıfın gürültüsü az ve aydınlık bir köşesinde olması çocukların çalışmalarına
daha rahat yoğunlaşmalarını sağlayacaktır (Ulutaş, 2004) Çevre deneyimi az olan çocukların,
hep aynı şeyleri çizmesine veya çizgi film ve reklam kahramanlarını çizmelerine neden
olmaktadır. Bu nedenle öğretmen, çocukların mümkün olduğunca doğal ortamda yaparak-
yaşayarak deneyim elde etmesini sağlamalıdır (Epstein, 2001). Pencere önüne konan masalar
veya açık havada gözlem yaparak yaptırılan çalışmalarla bu eksikler giderilebilir.
Çocukların sanatsal ifadeleri yaşantıları doğrultusunda olmaktadır. Çocuk ne kadar
yaşantısı varsa çalışmaları ve bakış açısı o kadar çeşitlenmektedir. Çocukların bakış açısını
genişletmek için çeşitli sanat eserlerinin röprodüksiyonları sanat köşelerine asılmalıdır.
Ayrıca bahçe, doğa, müze, sergi vb yerlere geziler düzenlenerek çocukların yeni deneyimler
edinmesi sağlanmalıdır. Çocukların yapmış olduğu çalışmalar düzenli aralıklarla sergilen-
melidir. Bu sergilere aileler davet edilerek çocuklarının çalışmaları hakkında bilgi sahibi
olmaları sağlanabilir. Resim sergileri gezilebilir: Şehir içinde yapılan resim sergileri takip
edilerek çocuklarla birlikte bu sergilere gidilebilir. Bu sergiler çocukların farklı bir bakış açısı
kazanmalarını sağlayacaktır.
Çocukların sanatçıların çalışmasını gözlemleyebilmelerini sağlamak amacıyla
sanatçılarla iletişim kurulup sınıfa davet edilebilirler veya çocukların sanatçıların
atölyelerinde çalışmalarını gözlemesi sağlanabilir. Bu şekilde yapılan etkinliklerle çocuklarla
yapılan sanatsal çalışmalar amacına ulaşmış olacaktır.
Yaşam boyu sanat eğitiminin, sadece örgün eğitimle değil aynı zamanda sergiler,
müzeler, kitap, dergi, yayın ve her türlü görsel-işitsel iletişim araçları ile desteklenmesi
gerekmektedir (Alakuş, 2002).
Çocuklara planladıklarını gerçekleştirebilecekleri kadar çalışma zamanı verilmeye
çalışılmalıdır. Aksi takdirde çocuklar yaratıcılıklarını ortaya koyamayacaklardır (Eliason,
Jenkins, 1994).
Gardner (1990) sanat eğitiminin çocukların başlattığı projelere odaklı olması
gerektiğini vurgulamış ve bir zaman dilimi içinde yapılan etkinliklere katılan çocukların daha
iyi öğrendiklerini ve etkileşimde bulunduklarını belirtmiştir. Bu nedenle sanat eğitiminde
73
bireysel çalışmaların yanı sıra grup çalışmalarına da yer verilmelidir (Gardner, 1990: Akt.
Epstein, 2001).
Okul ortamının çocukların estetik gelişimini etkilediği, estetik olarak düzenlenmiş ve
dekore edilmiş bir ortamın çocukların görsel algılama yetenekleri ve yaratıcılıklarında önemli
etkiler yaptığı araştırmalarla tespit edilmiştir (Feeney ve Moravcik, 1987).
Okul dışında farklı ortamlarda sanat eğitimine önem vermelidir. Resim veya sanat
çalışmalarının havanın uygun olduğu zamanlar dışarıda yapılması çocukların daha çok
ilgilerinin artmasına, kendilerini daha özgür hissetmelerine neden olacak, çocukların orijinal
ürünler yapmalarını sağlayacaktır.
Çocuk özgürce deneyimlerde bulunup rahatça hareket edebileceği ortamlarda daha iyi
gelişir, becerilerini daha iyi sergileyebilir. Ayrıca seçilen eğitim ortamlarının çocuğun güven
duyabileceği, rahat hareket edebileceği, farklı etkinliklere olanak tanıyan, tehlikelerden uzak,
onlara gereksinimlerine uygun olanaklar sunan, estetik ve hoş ortamlar olmasına da özen
gösterilmelidir (Gürkan, 2005).
Sanat eğitimi için düşünülen bir ortamın bu amaçlara uygun olarak tasarlanması ve
donatılması gerekmektedir. Okulöncesi eğitim kurumunda tek sınıf varsa bunun bir yarısı
sanat ortamı olarak düzenlenmelidir. Sanat eğitiminde öğrenmeyi sağlayabilmek için
düzenlemeler şu yapısal özellikleri taşımalıdır (Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004);
1- Fiziksel yapı
2- Görevsel yapı
3- Estetik yapı
4- İletişimsel yapı
Fiziksel Yapı; sanatsal faaliyetlerin yapıldığı ortamda fiziksel yapıyı; ışık, ısı, yeterli
alan, tavan yüksekliği, havalandırma, sınıf mevcudu, malzeme dolapları, lavabo, iş önlüğü,
kâğıt peçeteler, dolap-masa-sandalye, zeminin temizliği kolay bir maddeyle kaplanmış
olması, çalışmaların sergilendiği pano-stantlar, perde gibi kriterler oluşturmaktadır. Bu
kriterlere, aşağıda verilen niteliklere sahip, bir alanda yapılan sanat eğitiminin marjinal verimi
vereceği kesindir.
Sanat derslerinde öğrencilerin hareket olanağına gereksinimleri vardır. Bu nedenle mevcut
öğrencilere bu olanağı sağlayacak genişlikte bir alan olmalıdır. Sanat etkinliklerinin yapıldığı alan
geniş, gidiş-gelişin az olduğu, oyun alanlarının kesişmediği bir yer olmalıdır. Çalışma ortamının
rahat olması çocukların sanat etkinliklerine olan ilgilerini artırmaktadır (Aşık, 2005).
Sanat çalışmaların yapıldığı yerde, öğrenci başına en az 2 m2lik bir hareket alanı
olmalıdır (Karagöz, 2004). Tavan yüksekliğinin de 3-3,5 m. olması gerekmektedir. Tavanın
74
çok yüksek olması ekonomik ve akustik yönden uygun olmamaktadır. Isıtılması ise güç
olmaktadır (Aral, Kandır, Yaşar, 2003). Sanat ortamının havalandırılması diğer alanlara göre
daha önemlidir. Çünkü bu alanda yapıştırıcılar, boyalar vb malzeme kullanılmaktadır. Uzun
süre bu malzemeleri öğrencilerin solumaması gerekmektedir.
Sanat ortamları için sınıf mevcudu da çok önemli bir konudur. Okulöncesi sınıflar 3
yaş grubunda 10-12 civarı olmalıdır. Daha fazla sayıda çocuk için tek öğretmen yeterli
olmamaktadır. 4 ve 5 yaş grubunda bu sayının biraz daha üzerine çıkılabilir. Ancak ilkokul
sınıfları gibi kalabalık ortamlarda çocukların bir arada düzen içinde bulunmalarını sağlamak
güç olacağından ister istemez daha sıkı bir disiplin uygulanmaya çalışılacak bu da çocukların
ihtiyaç duydukları rahatlık ve ilgi ihtiyaçları ile ters düşecektir (Temur, 2002).
Düzenli, temiz, yeterince havalandırılmış, ışık alan, güneşin parlaklığı hissedilebilen
bir ortam kişide güven içinde olma duygusu uyandırdığı (Yıldız, Şener, 2007) gibi
yaratıcılığını da ortaya koymasını sağlayacaktır.
Işık, fiziksel ortam açısından temel elemanlardan biridir. Işık, çevrenin, materyallerin,
detayların iyi görünmesini sağlar. Sanat ortamlarında yalnızca gün ışığından değil suni
aydınlatma araçlarından da faydalanılmalıdır. Spot ışıkları duvar veya tavana monte edilebilir.
Böylece öğrenciler farklı ışık kaynaklarının etkilerini gözlemleyebilir.
Yılmazer’e (2003) göre; ışığın doğrudan değil, dolaylı yoldan gelmesi gerekir.
Doğrudan ışık, araç-gereçlerin parlamasına sebep olur, öğretmen ve öğrencilerin gözlerini
yorabilir. Bu görüş anaokullarının diğer faaliyet alanları için geçerlidir. Ama sanat alanında
zaten amaç, objelerin ve materyallerin üzerine ışığın doğrudan gelmesidir. Böylece öğrenciler
küçük yaşlarda ışık-gölge kavramını görerek öğrenebilecektir.
Sanat çalışmalarında teknolojiden yaralanmak gerekmektedir. Tepegöz, projeksiyon
makinesi, slayt makinesi vb. kullanımı için mekanda koyu renk perdelere ihtiyaç vardır. Koyu
renk perde sayesinde ortam istenildiği zaman karartılarak etkin sunumlar gerçekleştirilmelidir.
Isının insanlar üzerinde önemli etkileri vardır. Yapılan araştırmalara göre ısı,
performansı ve davranışı etkilemektedir. Ortalama oda ısısının 20 derece civarında olması
gerekir. Sınıfta ısının fazla yükselmesi öğrencide uyuşukluğa ve uykuya, ısının düşmesi ise
öğrencinin dikkatinin dağılmasına neden olabilmektedir (Uludağ, 2002). Ayrıca sanat
faaliyetlerinde ellerin yoğun çalışması söz konusudur. Soğuk bir ortamda ellerimizi etkin
olarak kullanamayacağımız için, istenilen hedefe ulaşılamayacağı kesindir.
Sanat eğitiminde öğrencilerin kullanacakları araç ve gereçlerin saklanabileceği bir
bölmenin veya malzeme dolabının fiziksel ortamda mutlaka bulunması gerekir. Bu dolaplar
içindeki materyaller, kilitli yüksek dolaplarda bulunmamalı, bunun yerine açık raf ve şeffaf
75
(gerekirse etiketli) çekmeceler kullanılmalıdır. Bu şekilde çocuklar, kendi başlarına yetişkin
yardımına gerek duymadan bağımsız hareket edebilirler (Karagöz, 2004). Bu dolapların
boyutları öğrencilere uygun olmalıdır ki öğrenci, kullandığı malzemeleri işi bitince yerine
kaldırma alışkanlığı kazansın. Düzenli bir çalışma ortamı oluşturulsun. Özellikle artık
materyallerin bulunduğu büyük ve düzenli bir dolap olmalı çocuklar istedikleri materyallere
burada ulaşabilmelidir (Yıldız, Şener, 2007).
Sanat ve iş eğitiminde önemli olan bir diğer gereç de sudur. Araç ve gereçlerin (fırça,
sünger, su kabı vb) temizlenmesi, masaların silinmesi vb. Bunun için çalışma yapılan
mekânda yeteri kadar lavabonun bulunması gerekir (Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004).
Ayrıca çocukların elbiselerinin kirlenmemesi için iş önlüğü giymelerini sağlamaya ve ellerini
silmeleri için çalışma masasında peçeteler bulundurmaya özen göstermeli ve temizlik için
bazı önlemler önceden almalıdır (Çağdaş, 1989).
Okula alınan eşyaların kurumun programına, yerleştirilecek alana uygunluğuna,
kaliteli, güvenli, ekonomik ve estetik olmasına dikkat edilmelidir. Eşyaların fonksiyonel ve
çekici olmalarının yanı sıra sağlığa uygun, temizlenebilir ve yanmaz özellikte olması da
gerekmektedir. Öğretmenin sınıfı kolayca düzenleyebilmesi ve istediğinde rahatlıkla
değişiklik yapabilmesi için eşyaların kolay taşınabilir ve bazılarının da tekerlekli olması
önemlidir (Ramazan, 2005).
Eşyaların fonksiyonel olması sayesinde çocukların ayakta çalışma yapabilecekleri
şövaleler veya masalar rahatça yer değiştirebilir. Resim çalışmalarında rahatlık sağlar.
Şövaleler kuru boya, keçeli kalem, pastel, vb teknikler için ideal ortam yaratırken, üçboyutlu
çalışmalar, kolaj ve benzeri teknikler için uygun değildir. Çocuk el kol hareketleriyle geniş bir
alanda çalışmayı sevdiğinden resim ve boya çalışmaları yaparken daha çok ayakta çalışacağı
bir ortam hazırlanmalıdır (Birsun, 1984).
Sanat etkinliklerinin alanı kolay temizlenebilir, kaymaz bir malzemeyle kaplanabilir.
Kullanılacak her türlü yer döşeme malzemesi kokusuz, bakımı kolay, hijyenik, kaymayan, toz
yapmayan, yanmaz, ekonomik ve uzun ömürlü olmalıdır (Ramazan, 2005).
Sanat eğitiminde çocuğa verilen değer yalnız kişili ğine olmamalıdır. Öğrencinin
yaptığı çalışmalara vereceğimiz değerin önemi çok büyüktür. Bunun için yapılan çalışmalar
sonuçlandıktan sonra çalışma ortamında veya farklı mekânlarda sergilenmelidir. Sergileme
duygu ve düşüncelerin başkaları ile paylaşımını getirir. Öğrenciyi motive eder. Sanat
köşelerinde çalışmaların sergileneceği sergi panolarının, stantların bulunması gerekir
(Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004). Okullarımızda sergi panolarının öğrenci çalışmalarının
sergilenmesi için yetersiz olduğu görülmektedir. Öğrenci çalışmaları üst üste sergilen-
76
mektedir. Çalışmaların arasında belli boşluklar bırakılmamaktadır. Bu da çocukların estetik
beğenisinin gelişiminde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Ayrıca panoların yetersizliği
nedeniyle ipler üzerinde çalışmalar, çamaşır asar gibi asılmakta, ortamın dağınık, karmaşık
görünmesine sebep olmaktadır. İncelenen okullarda stantlar yoktur. Üç boyutlu çalışmalar
için de durum aynıdır. Oyun hamuru ile çalışılmakta, fakat ders sonunda hamurlar
birleştirilerek toplanmaktadır. Üç boyutlu çalışmalar sergilenmemektedir.
Oysa her öğrencinin çalışması sergilenerek tüm çocuklara kendi varlıklarını kanıtlama
şansı verilmelidir. Birey olarak varlığını kendi dışındakilere duyurabilmesi, çocuğun kendine
güven duygusunu güçlendirir. Çocukların aileleri de, çocuğun yaptığı resmi çerçeveletip evin
bir duvarına asarak, yakınlarına armağan ederek bu oluşuma katılmalıdır (Etike, 1993).
Çalışmaların sergilenmesi; sınıf içi, okul içi (koridorlar), okul dışı (bahçe, sergi alanları,
başka okullar) ya da evlerde gerçekleştirilebilir. Önemli olan çocuğun onurlandırılması,
çalışmalarının önemsenmesi ve bu yolla dış dünya ile bir iletişim kurmasıdır.
Görevsel Yapı; sanat ortamının görevsel yapısını; eğitim-öğretimde kullanılan
materyallerin ve araçların düzenlenmesi kapsamaktadır.
Sanat ortamları, çalışmanın amacına göre düzenlenmelidir. Kuramsal bir çalışma için
ortam düzeni farklı, uygulama çalışması için ortamda farklı düzenlemelere gereksinim vardır.
Kuramsal çalışmaların ağırlıklı yapılabileceği bir mekân için yerleşim, gösterimin (saydam,
video, bilgisayar, tıpkıbasım vb) yapılacağı ekran, perde veya panoyu öğrencilerin rahat bir
şekilde görmelerini sağlayacak bir biçimde olmalıdır.
Öğretmen, uygulamalı çalışmalarla, kuramsal çalışmaları bir arada yapacaksa ve
öğrenci ile konuları ve çalışmaların akışını karşılıklı tartışacaksa masaların yerleşimini yarım
daire veya “U” şeklinde olmasına dikkat etmelidir (Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004).
Sanat ortamı, çocukların gelişimine uygun boyutlarda masa, sandalye ve araçlarla
donatılmalıdır. Eşyaların çocukların boyuna uygun olması, onlara etkinliklerinde rahatlık ve
kolaylık sağlayacağı gibi, ortamın kendilerine ait olduğu mesajını da verir (Demiriz, 2003).
Sanat ortamının fiziksel yapısında; masa, sandalye, dolap vb. varlığı önemli iken görevsel
yapısında çocukların, rahatça kullanabilmesi önemlidir.
Sanat eğitiminde, sadece kuramsal bilgi ve uygulama yeterli değildir. Onu
destekleyen, besleyen dinamikler mutlaka bulunmalıdır. Sergiler, müzeler, galeriler,
konferanslar, kitap dergi ve her türlü görsel-işitsel iletişim araçları okul eğitimini tutarlı kılan
öğelerdir (Pekmezci, 1997). Bu bağlamda, sınıflarda dergiler, kitaplar, kataloglar, heykeller,
fotoğraflar vb. bulunmalıdır. Bunlar amaçlara ve konulara göre öğrencilere sunulmalıdır.
77
Hepsi her an ortamda bulunmamalıdır. Çünkü kalabalık ve kargaşa yaratır, öğrencinin ilgisini
çekmez, amaca ulaşmayı engeller.
Sanat eğitiminin temel amacı; görsel kültürün niteliklerinin daha iyi anlaşılmasının ve
yakından tanınmasına yardımcı olmaktır. Özellikle bol estetik karşılaştırmalar yapmaya
yönelik deneyimler çocukların sanatsal becerilerini geliştirebilmeleri için gereklidir (Darıca,
1993). Okulöncesi döneminde çocuklar sanatsal değeri yüksek resim, obje ve nesnelerle ne
kadar çok karşılaşırsa estetik beğenisi de o oranda gelişecektir.
Çocukların estetik beğenisini geliştirirken, konuların içerikleri ve araç-gereç
seçilirken, çevre özellikleri uygunluğu göz önüne alınmalıdır. Yakın çevre olanakları çok iyi
değerlendirilmelidir (Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004). Bu bağlamda, sınıfta mutlaka
hazırlayacağımız (yakın çevreden başlayarak uzak çevrelere doğru açılan) sanat köşeleri
olmalıdır. Çocuklar bu zanaat örneklerini (halı, kilim, çanak-çömlek, keçe, tahta kaşık, tespih,
çini vb.) ve sanat örneklerini (heykel, röprodüksiyon, mimari yapıların fotoğrafları vb.)
yakından incelemeli dokunmalı, incelemelidir. Bu sanat köşeleri belli aralıklarla değiştirilmeli
çocukların ilgileri çekilmelidir. Sanat köşelerinde, parlak düz renkli kumaşlar kullanılarak,
spotla aydınlatılarak vb işlemlerle dikkat çekilebilir. Kısaca duyarlı bir öğretmen sanat
köşeleri hazırlamalı, yıl boyuca zenginleştirmeli, belli aralıklarla sanat köşelerini
değiştirmelidir. Böylece çocuklar gözlem yapabilecek, çevrelerindeki olayları anlayabilecek,
eski ile yeni arasında bağ kurabilecektir. Sanat köşeleri, öğrencilerin bilgi biriktirmelerine,
çevrelerindeki güzellikleri görebilmelerine, bu gözlem ve deneyimlerini çalışmalarında
kullanmalarına yardımcı olacaktır.
Ayrıca eğitmen, çeşitli kültür ve ırkları temsil eden bebekler, kuklalar, kitaplar
edinerek; çocukların, kültürler arasındaki farklılıkları anlamasına ve bunlara saygı
göstermesine yardımcı olmalıdır. Çeşitli kültürleri temsil eden fotoğraf, slâyt, bilgisayar
görüntüleri, vb ile sanat ortamında zenginlik sağlanmalıdır.
Sanat ortamının görevsel yapısının hazırlanmasında; öğretmenin yaratıcılığı, olaylara
geniş bir perspektifle bakabilmesi gereklidir. Yolcu’nun (2004) şu cümleleri etkileyicidir;
kullandığımız eşyalar ya da çeşitli nesnelerin bildik özellikleri, onların değişik türden
kullanımlarına engel olabilir. Resim tekniklerinden ya da gereçlerinden herhangi birinin, bilinen
nitelik veya kullanımları, tekniğin ve gerecin farklı kullanımlarına engel olur. Örneğin,
yağlıboya ile suyun karıştırılması sonucu boyanın çözülmeyeceği ve buna bağlı olarak da tuval
yüzeyinde kesik kesik olacağı bilgisi, boyaya su karıştırmaya engel olacaktır. Oysa böyle bir
uygulama (boyanın yüzeyde tutulması sorunu yaşansa bile) yüzeyde farklı bir doku
oluşturabilir. Ancak önceden öğrenilmiş, kalıplaşmış bilgi böyle bir davranışa engel olacaktır.
78
Yağlıboya tekniği okulöncesi eğitimde sağlık açısından zararlı olabileceğinden uygun
görülmez. Ama bu örnekten yola çıkarak farklı kullanımlar denenebilir. Sınıfın bir duvarı özel
yapılandırılıp, silinebilen bir maddeyle kaplanıp, boyanıp vb. öğrencilerin çalışmalarında
kullandırılabilir. Duvarı resim alanı olarak düşünüp; fırçalar, keçeli kalemler öğrencilere
verilebilir. Metrelik satılan kâğıtlarla duvar, kapı vb. alanlar kaplanıp öğrencilere çalışma
alanları yaratılabilir.
Küçük çocuklar kalın fırça kullanarak geniş yüzeyleri boyamaktan mutluluk duyarlar.
Bu durum onların grafiksel gelişimleri bağlamında resimsel davranışlarının bir gereğidir. Oysa
okullarımızdaki gerçek böyle değildir. Genellikle küçük boy resim defterlerinin kullandırılması,
çocukların kendilerini özgürce, kısıtlamalar ve engellemelerden uzak bir biçimde ifade
etmelerine ve dolaylı olarak da yaratıcı davranış sergilemelerine engel olmaktadır.
Estetik yapı; estetik anlamda düzen öğrenmeyi motive eder, öğrenmeyi sağlar ve
pekiştirir. Estetik yapı olarak dikkat edilmesi gereken konu başlıkları; sanat faaliyetlerinin
yapıldığı alanın boyası, mobilyası, panoları, seçilen renkler, aydınlatması, temiz, düzenli ve
bakımlı olmasıdır.
Duvarlarda kullanım amacına göre yumuşak ve dinlendirici pastel renkler veya yerine
göre canlı ve parlak renkler kullanılmalıdır (Aral, Kandır, Yaşar, 2002). Rengin insanlar ve
davranışları üzerinde önemli etkilerinin olduğu çeşitli araştırmalarla ispat edilmiştir. Yapılan
araştırmaların sonuçlarına göre renk, ruhsal ve duygusal durumda, psiko-motor işleyişiyle, kas
faaliyetlerinde, nefes alma, nabız oranlarında ve kan basıncında değişikliklere sebep
olmaktadır. Soğuk renklerin; kan basıncında düşüşe ve gevşemeye neden olduğu, sıcak
renklerin ise kan basıncının yükselmesine ve tedirginliğin artmasına sebebiyet verdiği
belirlenmiştir (Uludağ, 2002). Sanat ortamında kırmızı, turuncu, sarı kısaca sıcak renklerin
öğrencilerin hareketlerini artıracağı düşünülerek seçilmelidir. Sıcak renklerin açık değerleri ve
huzur verdiği bilinen yeşil, mavi, morun açık tonları seçilebilir. Sınıftaki duvarların rengi
kadar, eşyaların rengi de önemlidir. Dolapların, yer döşemesinin, masa, sandalye, pano hatta
kalorifer renklerinin birbiri ile uyumlu seçilmesi gerekir.
Desenli duvar kâğıtlarının ve desenli halıların sanatsal faaliyet yapılan alanlarda tercih
edilmemesi gerekir. Bu alanlarda duvarlara asılan sanatsal çalışmalar, röprodüksiyonlar,
öğrenci çalışmaları desenli bir duvar kâğıdı üzerinde çocukların dikkatlerini yeterince
çekemez. Ayrıca öğrencilerin estetik beğenilerini olumsuz yönde geliştirir.
Panolara ve stantlara yerleştirilen öğrenci çalışmaların aralarında belli mesafeler
bulunmalıdır. Birbirlerine bitişik, üst üste, gelişi güzel bir sergileme çocuğun karmaşıklığı
normal olarak algılamasına neden olacaktır. Resim çalışmaları arasında 5’er cm. boşluklar
79
olmalıdır. Yatay ve dikey yapılan çalışmalar gruplandırılmalıdır. Öğrencilerin çalışmalarına
paspartu yapılıp sergilenirse çok daha etkili olmaktadır. Üç boyutlu çalışmaların sergilendiği
stantlarda ise simetriden uzak durmaya dikkat edilmelidir. Gruplandırarak uyum içinde
sergilenmelidir. Çalışmanın sonunda sergileme çalışması mutlaka olmalıdır (Gentle,1984).
Sanatın sergilenmesi sadece sanatçılar için değil herkes içindir (Isenberg, Jalongo,1997).
Sanat alanımızda duvardan, masaya, kapıya, ısınma araçlarına kadar estetik yapılan-
dırmaya dikkat edilmelidir. Okulöncesi eğitim kurumu için en iyi ısınma sistemi kaloriferdir;
zorunlu sobaların çevresine öğrencilerin yaklaşmalarını engelleyici estetik düzenlemeler
yapılabilir. Tasarımlarda sert köşeler yerine kavisli yumuşak formlar tercih edilmelidir.
Öğrencide heyecan uyandıracak bir atmosfer öğrencinin hevesle işe koyulma isteğini
artıracak ve motive olmasını sağlayacaktır. Bunun tersi tek düzelik, sıradanlık, hareketsizlik
ve karmaşa öğrencinin ilgisini ve dikkatini dağıtır. Böyle bir sanat eğitiminin amaçlarına
ulaşması güçleşir (Karayağmurlar, Özen, Şahin, 2004).
İletişimsel Yapısı; iletişim, insanın diğer insanlarla etkileşimine olanak sağlayarak,
gereksinimlerin karşılanmasında önemli rol oynamakta ve yaşamını daha anlamlı kılmaktadır.
İletişim; bazen bir cümle, bazen bir görsel materyal, bazen de bir davranış şeklinde olabilir.
Önemli olan iletişimin sağlıklı kurulabilmesidir. Çünkü sağlıklı bir iletişimle doğru öğrenme
de gerçekleştirilmi ş olmaktadır.
Sanat ortamındaki iletişimde kaynak, bazen öğretmen bazen öğrenci bazen de
ortamdır. Kaynağın öğrenci olması durumunda, öğretmen veya diğer öğrencilerde alıcı
olmaktadır. Kısaca sanat ortamındaki iletişimde; kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve geri bildirimler
sürekli bir döngü halindedir. Bu nedenle sanat eğitiminde iletişimi; ortamın iletişimdeki
önemi ve öğretmenin iletişimdeki önemi olarak iki başlıkta incelemek gerekmektedir.
Ortamın iletişimsel önemi; sanat ortamı çocuklara öğrenmek için neye ihtiyaç duyuyor-
larsa onları sunabilmelidir. İnsanın öğrenmesi sosyal bir süreç olduğundan ortam, çocuklar
arasındaki ilişkileri sağlamalı ve desteklemelidir. Aynı zamanda çocuğun iletişim, ifade,
düşünme, yaratıcılık becerilerini geliştirmeli ve çevresindeki dünya hakkında merak uyandırma-
lıdır. Ortamın iyi organize edilmesi çocukların kendi ilgilerini geliştirmeleri için olanak sağlar ve
öğretmenin çocuklarla doyurucu bir birliktelik kurmasını kolaylaştırır (Zembat, 2005).
Sanat ortamında öğretmenin ve öğrencilerin görüş alanları birbirlerini kesmemelidir.
Böylece göz teması kesilmeyecektir. Dikkat dağılmayacaktır. Sütunlarla bölünmüş bir mekân
ya da iyi organize edilmemiş bir ortam iletişim engellerine neden olur. Karmaşık yerleşti-
rilmiş panolar, desenli duvar kâğıtları, televizyon, tepegöz vb. yapılan sunumlarda çocukların
görüş alanının engelleri vb. ortamın iletişimini kesmektedir. Ortam düzenlenirken iletişimsel
yapı dikkate alınmalıdır.
80
Öğretmenin iletişimdeki önemi; ders ortamı, karşılıklı mesaj alışverişi ortamıdır.
Öğrencilerle göz teması kurmayan öğretmenin başarılı olma şansı çok düşüktür. Bu
durumdaki bir öğretmen belki çok yorulur, belki de çok şey anlatır. Öğrencilerin anlatılanlara
ilgi gösterip göstermediklerini, dersi anlayıp anlamadıklarını, sınıfın motivasyonunu, dersten
sıkılıp sıkılmadıklarını anlamak, öğrencilerin gözlerine dikkatlice bakan bir öğretmen için hiç
de zor değildir.
Bazen öğretmenler farkında olmadan, öğrencilerine beden dilini kullanarak
“yapabileceğini sanmıyorum ama istersen bir dene” mesajı vermektedirler. Bunu öğrenciyi
korumak ya da motive etmek için yaptığımızı düşünsek de korku ve kaygıya dayalı
motivasyonun kalıcı olması çok güçtür. Çocuğun sanatsal çabalarını takdir etme tarzı, onun
yaratıcılığını teşvik etmek, bir yapıta sahip olmaktan duyduğu zevki pekiştirmek için
önemlidir. Tamamıyla dışarıdan gelen iyi-kötü, doğru-yanlış gibi övgüler ya da yetişkin
yargısına bağımlı olmak yaratıcılık devrelerini tıkar. Öğrenciye “kendinle gurur duyuyor
musun?” denmesi, ona kendi kendini alkışlamayı öğretmiş olur. Çünkü burada, yaptıklarından
dolayı takdir edilmesi ve gurur duyulması gerekenin kendisi olduğunun ona hissettirilmesi
önemlidir. Yaratıcı öğretmenler çocuklara özgürce keşfedebilecekleri ilginç ve sevecen bir
çevreden oluşan geniş bir tablo sunarlar.
Çocukların güçlü duygularını sözcüklerle ifade etmelerini öğrenmelerine yardımcı olmak
için öğretmenlerin çocukların yaşadıkları duyguları adlandırması ve tanımlaması önemlidir.
Çocuklar problem yaşadıklarında duygularını vücutlarıyla değil, sözcüklerle anlatabileceklerdir.
Sanat eserlerini inceleme, bu yetiyi kazanmaları için çocuklara fırsatlar sunmaktadır.
Öğretmenler sakin, huzurlu bir atmosfer sağlamalı, bireysel farklılıkları dikkate alarak
problemi olan çocuklara yardımcı olmalıdır. Sözlü ve sözsüz mesajlarla öğrenciler
yüreklendirilmeli ve yaratıcıkları desteklenmelidir.
Öğrencilerin cesaretini kıran, güvensiz, aşırı eleştiren, davranışlarında bir uçtan
diğerine gidip gelen, heyecanı olmayan, düz okuyan ve vurguları yerinde yapamayan,
dogmatik ve katı, alanla ilişkisini sürdüremeyen, genelde yetersiz, hazırcı ve üretmekten yana
olmayan, dar ilgileri olan, sınıf dışında tartışma ve konuşma olanağı olmayan öğretmenler
yaratıcılığı engellemektedir (Sungur, 1997). Öğretmenlerin yukarıda sayılan davranışlardan
kaçınmaları, kendilerini sürekli yenilemeye çalışmaları ve iletişime açık olmaları şarttır.
2.2.4.4. Öğretim Programı (Çağın değişen ve gelişen şartlarına göre kendini
yenileyen);
Eğitim denince ilk akla gelen genellikle matematik fen eğitimidir. Oysaki bir çocuğun
gelişiminde matematik eğitimi kadar sanat eğitimi de önemlidir. Özellikle tıp alanındaki
81
gelişmeler, beyin ile ilgili araştırmalar göstermiştir ki, beynin sol ve sağ yarım küreleri çeşitli
özellikler taşımaktadır. Beyinin sol yarımküresi sözel, çözümsel (analitik), sayısal, mantıksal,
akılcı düşünme biçimlerini geliştirirken, sağ yarımküresi sözel olmayan, sentezci, akılcı
olmayan, sezgisel düşünme biçimlerine yöneliktir. Eğer bir öğretim programı tek yönlü
oluşturulursa çocuğun gelişimi yarım kalır. Çocuğun hangi alanda olursa olsun yaratıcılığının
ve başarısının artması için programda sağ yarımkürenin gelişmesine yönelik dersler olması
gerekir. Fen alanındaki bir bilim adamının da sezgisel, bazen akılcı olmayan ve sentezci
düşünme biçimlerine ihtiyacı vardır (Buyurgan, 2007).
Bu dönemde verilecek doğru bir sanat eğitiminin gelecek yıllarda öğretilecek konulara
temel oluşturacağı düşüncesiyle, bunların aktif öğrenme teknikleriyle verilmesi çok önemlidir.
Kuramsal temel yerine usta-çırak ilişkisi ile yürütülen bir anlayışla eğitim ve öğretim
yapılmamalıdır. Bu anlayışın temelinde romantik ve yansıtmacı kuramı benimseyen bir dünya
görüşü yatmaktadır. Böyle bir eğitim anlayışı sanat eğitimcilerini tembelliğe ittiği, bilişsel
süreçlerden çok öğrencinin psiko-motor işlevleri ve yetenekli denilen öğrencilerin ön plana
çıkartılmasıyla eksik bir sanat eğitimi anlayışını temellendirmektedir (Aykut, 2006).
Boyama kitaplarından uzak durulmalıdır. Çocukların biçim özgürlüğünü, algı
özgürlüğünü, hayal etme özgürlüğünü sınırlayan bu boyama kitapları olabildiğince devreden
çıkarılmalıdır. Daha yaşamın başındaki çocukları şablonlarla tanıştırmanın; özgürce
kullanacağı aklını, beynini, zekâsını, el, kol hareketlerini başkalarının sınırladığı sınırlar içine
hapsetmenin, o minicik parmakları gereksizce yormanın kazandıracağı hiçbir şey yoktur.
Çocuklar için geliştirilen etkinlikler yaratıcı problem çözme becerilerini destekleyici
nitelikte olmalı (Rejskind, 2000), keşfetme ve manipülatif becerilere ilişkin etkinlikler
içermelidir (Hodge ve Kemp, 2002). Sorgulama (soru sorma) - keşfetme problem çözme
süreci için çok önemlidir, problem çözme sürecini tamamlayıcı niteliktedir. Sanat eğitimi
programında soru sorma yöntemine dayalı bilgilendirme teknikleri kullanılmalıdır (Ban
Tassell, Joyce, 1995). Bu yöntem öğrenme deneyimini anlamlı yapan eşsiz bir avantajdır.
Sorgulama-keşfetme yöntemi dolaylı bir öğrenme yöntemidir. Burada sorular yoluyla
öğrenciye rehber olunur (Roedell, Jackson, Robinson, 1985). Eğitimciler iyi sorular
sorduklarında çocukların üst düzeyde düşünmelerini desteklerler (Sisk, 1987).
Nitelikli bir sanat eğitimi programı çocuğu tek yönlü geliştirmeyi hedeflememelidir.
Sanat tarihi ile kendi kültürünü ve dünya sanatını tanımalı, eleştiri ile sanat eserlerini
anlayabilme özelliği yüklemeli, estetik ile sanatın ve güzelliğin doğasını anlama ve sorgulama
yetisi kazandırmalıdır. Uygulama çalışmalarında, tasarım eleman ve ilkelerini kullanarak,
82
önce görmeyi, sanatsal tekniklerle kendini ifade edebilmeyi ve yaratıcılığını geliştirmeyi
hedeflemelidir (Buyurgan, 2007).
Sanat eğitiminde zengin fikirler sunulmalı, deneyimler yaratıcılığa ek olarak dikkatlice
gözlemlemeyi ve sanat çalışmalarını cevaplandırmayı da vurgulamalıdır (Al Hurwitz ve Day,
1995). Birçok fikir ve beceri en iyi çocukların dokunması, konuşması ve keşfetmesi için
olanak sağlandığında öğrenilir (Roedell, Jackson, Robinson, 1985).
Program; yalnızca hedefler ve etkinliklerin planlanmasından ibaret değildir. Günlük
eğitim programı aynı zamanda materyal seçimi, hazırlığı ve kullanımında uygulanan yöntem
ve teknikleri, eğitim ortamının düzenlenmesi, etkinlikler arasındaki geçişi ve değerlendirmeyi
de içermektedir (Temel, Kandır, Erdemir ve Çitçibaşı, 2003). Sanat eğitim programlarında
etkinlikler öğrenciler ilerledikçe gitgide daha kompleks bir yapıya ulaşmalıdır. Etkinlikler
hem bilgilendirmeye hem de ifade etmeye yönelik hedefler içermelidir (Eisner,1997).
Çocuklara sunulan problemler düşünmelerini sağlamalı, bilgi ve becerilerini ifade edecek
çalışmalar üretmeye cesaretlendirmelidir (Leyden,1998).
Okul öncesi eğitim kurumlarında sanat eğitimini planlama ve uygulama sürecinde
öğretmenin iyi bir gözlemci olması çok önemlidir. Çocuğu yakından gözleme, çalışması
hakkında konuşma, öğretmenin üründen çok sürece önem verdiğinin göstergesi olmaktadır
(Dighe, Calomiris, Zutphen, 1998). Çocuklara yönelik olarak hazırlanan sanat etkinlikleri
çocukların çeşitli deneyimler yaşamalarına, keşfetmelerine, kendilerini sanatla ifade etme
becerilerinin gelişimine destek olmalıdır. Calouste Gulbenikan Foundation (1982) 5-11
yaşındaki çocuklar için hazırlanan sanat programında; farklı materyallerle deneyim (sulu
boya, pastel boya, kâğıt, kumaş, kil vb.), farklı teknikleri, aletleri, manipülasyon tarzlarını
keşfetmek-şekillendirme, fırça çalışması vb. temel fikirleri anlama (örn. tonlamalar, renkler)
ve sonra daha karmaşık fikirleri anlama (örn. odak/merkez, denge, orantı vb.), fikir ve
duygularını ifade etmek için görsel semboller kullanma farkındalığını geliştirme, tasarım
farkındalığını geliştirme, materyaller, şekiller, nesnelerin fonksiyonu ve inşası (yapılışı)
arasındaki ilişkiler, gözlemleme ve tasvir etme gücünü geliştirme bulunması gerektiğini ifade
etmektedir.
Çağdaş program yaklaşımlarında etkin öğrenme yöntemi kullanılmaktadır. Etkin
öğrenme yönteminde çocuklar seyredip dinlemekle yetinmeyip bu süreci etkin olarak
değiştirerek, hareket ederek ve bir şeyler yaparak katılırlar. Etkin öğrenme çocukların
bağımsız olarak hareket ettiği ve araştırdığı, malzemeleri serbestçe kullanabildiği ve
keşfettiği bir ortamdır. Etkin öğrenme yöntemi çocuklara seçim yapma özgürlüğü tanır.
83
Çocuklar ne yapacağını, nasıl yapacağını, hangi malzemeleri kullanacağına kendileri karar
verir (Temel, 2005).
Etkin öğrenme yönteminde öğretmenler malzemelerle daha etkin biçimde oynamaya
teşvik edecek fikirler öne sürer, etkinlik sırasında çocuklarla iletişim kurar. Çocuğa açık uçlu
sorular sorarak çocukların çabalarına destek olunmalıdır.
Çağdaş yaklaşımlar çocuk merkezlidir. Çocuk merkezli sınıflarda çocuklar aktiftir,
sınıflarda özel öğrenme materyalleri kullanılır. Programlar konuya dayalı bilgi içermez,
entegre, disiplinlerarası konular ele alınır. Ağaçlar, aile, otomobil gibi konularla fen,
matematik, dil sanatları entegre olmuştur ve bu konuların öğretilmesi ya da ezberlenmesi
çabası yoktur (Tuckman, 1996).
Geçmişten günümüze sanat eğitiminde uygulanan yöntemler şu şekilde özetlenebilir;
Çocuk Merkezci Yaklaşım; küçük çocuğun kendi kendini düzenleyen özgür bir
ortamda dinamik bir sistem içinde sanat öğrenmesidir. Bunun için önce yaygın bir programla,
bol araç ve gereç ile ve özgür ortamda yüreklendirilmesi gerekir.
Disiplin Merkezci Yaklaşım; görsel sanat alanı ile bilgili her türlü bilgi, beceri, değer
öğretim yolu ile öğrenciye kazandırılır. Bu görüşün ön gördüğü öğretim yolları ile sanat
eğitiminde derinleşmeye gidilebilir.
Deneysel Yaklaşım; çocukların kendi başlarına çeşitli gereçlerle deney yapmalarını,
sanatsal süreci yaşamalarını estetik ve sanatsal gelişmede temel almaktadır (Kırışoğlu 1991).
Bütün bu yöntemlerin uygulanabilmesi için; deneyimler, birikimler, donanımlı ortam
ve özgür ortam diye belirlenen ön koşulların sağlanması gerekmektedir. Deneyimler,
birikimler; sanat eğitimcinin alanında çok iyi yetişmiş olması başarıyı önemli ölçüde
etkilemektedir. Donanımlı ortam; binanın elverişliği, araç, gereç, teknik ve teknolojik
olanakların sağlanması sanatsal yaratmayı olumlu ölçüde etkileyen faktörlerdir. Özgür ortam:
her çeşit olasılığı araştırmaya imkân tanıyan, her çeşit düşünme biçimine olanak veren,
eleştiriye açık özgür bir ortamda, özgür yaratma gerçekleşebilir (Etike 1995).
2.2.4.5.Yeterli Ders Saati: Günlük etkinlik programında sanat etkinliklerine ayrılan
zaman süreci çocukların yaşlarına, gelişim düzeylerine, ilgi ve ihtiyaçlarına göre ayarlanır.
Esnek program anlayışına göre bu etkinliklerin her gün aynı saatte olması da gerekmez.
Günlük program akışında diğer etkinlikler de dikkate alınarak hani saatler arasında
yapılacağına karar verilir. Burada önemli olan çocukların etkinlikleri planlayabilmeleri,
uygulayabilmeleri, değerlendirebilmeleri ve etrafı toplayabilmeleri için gerekli zaman
sürecinin verilmesidir (Çağdaş, Albayrak, Cantekinler, 2003).
84
2.2.5. Sanat Eğitiminin Geli şim Alanlarına Etkileri
Görsel Sanat eğitimi ile çocukların algıları güçlenir, motor becerileri gelişir, akademik
yetenekleri artar, duyguları, zevkleri güzel biçimlere duyarlık kazanmaya ve her türlü anlatım
biçiminde estetik yaşantılar edinmeye yönelir (Aral, 1999). Görüldüğü gibi okul öncesi
dönemde sanat eğitimi beden gelişimini, psiko-sosyal gelişimi, bilişsel gelişimi ve dil
gelişimini etkilemektedir. Gelişim alanlarını ve görsel sanat eğitiminin etkilerini bu bölümde
daha ayrıntılı ele alınmıştır.
Bili şsel Gelişime Etkileri; Sanat eğitiminin okul öncesi dönemdeki çocuklara bilişsel
kazanımları; görsel olgunluğa ulaşma, farklılıkların ve benzerliklerin ayrımına varma,
renkleri-biçimleri ve dokuları tanıma, görsel bellekte gelişme, oranlar arasında ilişki kurmayı
öğrenme, yaptıklarıyla gerçek yaşam arasında bağlantı kurma, karşılaştırma yapmayı
öğrenme, seçmeyi karar vermeyi deneme, dikkat sürelerinde artış, hayal gücünü kullanmayı
öğrenme, karşılaştığı problemleri yorumlayabilme, çözüm yolları geliştirme, çok boyutlu
düşünmeyi öğrenme, yaratıcı düşünme ve davranmayı öğrenme, malzemeye belli anlamlar
yüklemeyi, yaptıklarıyla düşünsel boyutta kendini ifade etmeyi geliştirir (Abacı, 2003).
W. Ellion Eisner, sanatsal düşünmenin bazı yönlerinin insan doğasında var olduğunu
ancak diğer yönlerin kültürle birlikte şekillendiğini söylemektedir. İnsan doğasına kültürü
getirmenin bir yolunun da sanat eğitimi olduğunu belirtir. Bununla, çocukların bilişsel
gelişiminin hızlanacağı görüşündedir (Akt: Karayağmurlar, 1990). Hayal gücü ve zekâ sanat
eğitiminin vazgeçilmez öğelerindendir. Çocuğun sanatsal etkinlikleri onun için bir çeşit
düşünme dilini oluşturur. Örneğin, hiçbir zaman iki çocuk birbirine benzeyen özellikleri
göstermez. Her biri gelişimsel, bilişsel, duyuşsal ve algılama gibi bireysel farklılıklar gösterir
ve çevrelerine farklı bakış açılarıyla yaklaşarak yorumlarlar (Artut, 2001). Hiçbir çocuk aynı
resimsel özellikleri de göstermez. Bu demektir ki her resim onu yapan çocuğun zihinsel
gelişimi hakkında birçok ipucu taşır.
Bili şsel gelişimi destekleyen sınıflandırma; eşleştirme: karşılaştırma sıralama,
geometrik şekiller konusunda görsel sanatlar eğitimi kapsamında çalışmalar yapılabilir.
Sınıflandırma; sınıflandırma çalışmaları kapsamında çocuklara günlük yaşamlarında
karşılaşabilecekleri malzemeler verilerek bunları çeşitli özelliklere göre örneğin; şekil, sayı,
renk, doku, desen, fonksiyon, dış yüzey özellikleri, sınıf isimleri vb. gruplamaları
istenebilir. Aynı objeleri farklı kriterlere göre sınıflandırmayı yapabilir. Örneğin çocuklar
düğmeleri büyüklük, renk, üzerindeki delik sayısı, parlaklık-matlık özelliklerine göre
sınıflandırabilir. Sınıflandırma çalışmalarına önce somut nesnelerle başlanıp sonra nesne
resimleri kullanılmalıdır. Renk çemberi kullanılarak sınıflandırma becerisine dönük birçok
85
etkinlik tasarlanabilir. Örneğin; mandalları, arabaları ve ponponları sınıflandırma vb.
(Durmuşoğlu, M.C. 2013).
Eşleştirme; çocuklardan nesne ya da oyuncakları renklerine göre eşleştirmeleri istenir.
Farklı ve birbiriyle ilişkili nesnelerden oluşan iki kümeyi eşlemek çocuklar için daha kolaydır
(Arnas, Aktaş, 2012). Bir grup çocukla birlikte bellek oyunu oynanabilir. Bu etkinlik için
değişik nesnelerin resimleri çizilmiş kartlar çift olarak hazırlanır ve ters çevrilip karıştırılır.
Çocuklar sırayla ikişer kart kaldırırlar. Birbirinin aynı olan kartlar bulunduğunda bu kartlar
oyundan çıkarılır (Megep, 2006). Görsel sanat etkinliklerinde sanatçıların eserlerinin
bulunduğu kartlar hazırlanarak çocukların eşleştirmeleri sağlanabilir.
Karşılaştırma; çocuklar sınıflandırmada aynı olanı esas alırken, karşılaştırmada farklı
olanı esas alır (Arnas, Aktaş, 2012). Üç resimlik bir set kullanılarak resimler arasındaki
farklılıkları bulmaları istenebilir. Üçlü gruplar halinde üzerinde basit şekiller olan kartlar
kullanarak, çocuklardan farklı olan ayrıntıyı bulmaları istenebilir. Zıt kavramları (büyük-
küçük, sert-yumuşak, uzun-kısa, şişman-zayıf) içeren çocuğun gelişimine uygun bilişsel
etkinlikler hazırlanabilir. Küçük hikâyeler anlatılıp hikâyenin sonunda ne olduğunu resimleme
gibi beceriler değerlendirilebilir (Megep, 2006).
Sıralama; öğretmenler okul öncesi çocuklar ile sıralama çalışmaları yaparken ilk
olarak beş veya daha az nesne ile çalışmalıdırlar (Burton: Aktaran Arnas, Aktaş, 2012; Aslan,
Bilaloğlu, 2012). Örneğin; bir sepet dolusu renkli ponpon çocuk tarafından renklerine göre bir
tepsi içinde yan yana dizilir (Durmuşoğlu, M.C. 2013).
Sıralama çalışmaları kapsamında renk tonları da kullanılabilir. Çeşitli renklerin
tonlamaları yanında beyazdan siyaha doğru giden beş farklı değer verilerek çocukların
açıktan-koyuya ya da koyudan açığa doğru sıralama yapması istenebilir.
Geometrik şekillerle çalışma: geometrik şekiller; bir nesnenin şeklini belirlemek için
kullanılan standartlardır ve okul öncesi matematiğin temel konularından biridir. Okul öncesi
dönemde küçük çocuklar doğrudan bir eğitim verilmeksizin inceleme ve manipüle etme
yoluyla üçgen, dikdörtgen, kare ve daire hakkında birçok fikir geliştirebilmekte ve bu temel
şekilleri isimleriyle tanıyabilmektedir (Aslan ve Bilaloğlu, 2012). Okul öncesi programında
çocuklara kazandırılacak kavramlar kapsamında verilecek şekiller; daire, çember, üçgen, kare,
dikdörtgen, elipstir (MEB. 2012).
Sanat eğitiminde çocuklara sunulan röprodüksiyonlarda sıkça karşılarına çıkan ve
eğitimci tarafından bu eserde üçgen var mı vb. sorularda kullanılabilir. Bu şekillerin kenar ve
köşe kavramları üzerinde durularak şekiller arasında karşılaştırmalar yapılabilir. Grafiklerde
86
ve piktogramlarda tanımlama, çözümleme, yorumlama ve değerlendirme aşamalarında
geometrik şekillerle ilgili sorularla çocuğun dikkati çekilebilir.
Yaratıcılık: Perkins (1994), bir eseri değerlendirme ve görsel okuryazarlık yeteneği
için, insanın tabiatından gelen yaratıcı düşünmenin çok kritik bir faktör olduğunu öne
sürmüştür. Yaratıcılık yeteneğinden yoksun ve olumsuz bir düşünme mizacı, alelacele, dar
görüşlü, ince farkları seçemeyen ve gelişigüzel bir düşünceyle sonuçlanır. Olumsuz düşünce,
yaratıcı düşünme mizacıyla yok edilir. Yaratıcı düşünce yeteneği dar görüşlülükten engin bir
sezinleme gücüne, ince farkları algılamayan veya seçemeyen bir anlama yeteneğinden derin
ve yüksek bir anlama seviyesine, gelişigüzel algıdan düzenli, sistemli düşüncelere götürür.
Sanatta görünmeyeni görünür yapmak vardır. Bu yüzden anlamlı etkileşimler zekice düşünme
ister (Akt: Gardner, 1990).
Sanat Eğitiminin Duygusal ve Sosyal Gelişime Etkileri; sosyal gelişim;
toplumsallaşma, benlik ve kişilik oluşumu gibi süreçleri kapsar. Bu süreçte çocuk, içinde
yaşadığı sosyal çevrenin değerlerini öğrenir, hangi davranış ve duyguların ne kadar ve nasıl
gösterilmesi gerektiği konusunda bilgi sahibi olur. Zamanla çevresinin, ailesinin, öğretmenin
etkisiyle sosyal davranış ve duyguları beklenen yönde gösterme yolunda ilerler.
Etkileşimde bulunduğu kişilerin çocuğa karşı tutumları ve diğer davranışları onun
duygusal gelişimini büyük ölçüde etkilemektedir. Sanat eğitimi alanındaki en büyük etkiyi de
sanat eğitimcisinin yapacağı kesindir. Eğitimcilerin kişili ğini oluşturan özelliklerin her biri
öğrenciler üzerinde etkili olmaktadır. Öğrencilerin tutumları, ilgileri, tavırları, alışkanlıkları
vb. eğitimi etkilemektedir. Öğretme sürecinde eğitimcinin bilgi ve beceri davranışları,
duyuşsal davranışlarıyla bütünleştiğinde bir anlam kazanmaktadır (Orhon, 2011).
Çocukta istenilmeyen davranışın olumsuz sonuçlarının önemsenmeyip, istenilen
davranışın olumlu sonuçlarının ön plana çıkarılması gereklidir. Olumlu davranışların
kazanılmasında sanat eğitiminin etkisine bakıldığında; Çocuğun algı beceri ve yaratıcı
gücünün bir göstergesi olarak ortaya çıkan sanat ve resim etkinliği aynı zamanda duygusal ve
sosyal gelişimin belirleyici bir unsuru olarak da görülür. Araştırmalar, bebekliklerinde temel
güven duygusunu geliştirememiş çocukların, ileride, ruhsal bozukluklar, aşırı kıskançlık,
bencillik, sabırsızlık gibi anti sosyal davranışlar gösterme olasılıklarının fazla olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu tür olumsuzlukların en aza indirgenmesi, çocuğun duygusal ve sosyal
gelişimine katkısı olabilmesi, özellikle güven duygusunu kazanabilmesi, uygun sanatsal
ortamların sağlanmasıyla gerçekleşebilir (Ferah, 1996).
Öğretmenin denetiminde gerçekleşen sanat etkinlikleri, çocuğun grup içindeki
arkadaşları ile sağlıklı ileti şim kurabilmesine olanak sağladığı gibi kendisini artistik olarak
87
(dışavurumu) ifade etmesi ve bunu bir çıkış yolu olarak görebilmesi, çocuğa büyük bir coşku
ve haz duygusunu yaşatacaktır. Genellikle dört yaşından itibaren öğrenme ve konuşabilme
yetisine paralel olarak tanımlanabilecek nitelikte çizimler gerçekleştirebilirler (Artut, 2004).
Çocuğun sosyal-duygusal gelişimini desteklemek için okul öncesi eğitim programı
çerçevesinde hazırlanacak sanat eğitimi çocukların dünyayı kavramalarına yardımcı olur.
Görsel sanatlar, iç sezgilerden düşünceler ve birtakım yargılar çıkarmayı ve kültürel
değerlerin bir kuşaktan bir diğerine geçişini sağlar. Buna ek olarak sanat duyularını anlamayı
öğretir. Ayrıca sanatla iç içe olmak insanlarla kolayca empati kurmayı ve dünyadaki olaylara
geniş bir bakış açısıyla bakmayı öğretir. Sanat düşünceleri, tecrübeleri ve duyguları
paylaşabileceğimiz semboller içerir. Çocuklar bir esere baktıklarında o sembolleri
anlamlandırmayı öğrenir. Çocuklar bir eseri meydana getirdiklerinde yeni semboller
oluştururlar (Perkins, 1994; Akt: Gardner, 1990).
Sanat etkinlikleri, çocukların yeni fikirlerini ve hissettiklerini açıklamalarını sağladığı
gibi, öğretmenin çocuğu, en iyi tanıma yollarından birisidir. Duygusal bakımdan baskı altında
olan çocuk, yoğurma maddeleriyle yaptığı etkinlikler sayesinde yaşadığı baskılarını da
hafifletmektedir. Sanat etkinlikleri yoluyla çocuk başkalarıyla iletişim kurar, daha çok
kendine güvenir ve yaratıcılığı da gelişir (Genç, Senemoğlu, 2011). Yaratıcı düşünme
özgürdür, hareketlidir ve üretken bir süreçtir. Çok yönlü bakabilmek, çok seçenekli çözüm
yollarını bulmak gerekir. Görsel sanatlarda tasarım, öğrencinin yaratıcı eylemidir. Çevresini
yaratma adına görmeli ve kullanmalı, tüm kaynaklardan yararlanmalıdır. Burada eğimciye
düşen, yaratma eylemi sırasında her türlü olanakları kullandırmalı ve özgür aktif ortamı
sağlayarak pekiştireçlerle desteklemeli, kişisel durumları da göz önünde bulundurarak
yönlendirme yapmalıdır. Böylece tasarım ortamında duyuşsal etkilerin arcılığı ile üretim
gerçekleşecektir (Orhon, 2011).
Okul öncesi dönemdeki çocuklara verilecek sanat eğitiminin çocuklardaki duyuşsal ve
sosyal kazanımları; sosyal ve duygusal alanda ilerleme, grup çalışmalarında işbirliği yapma,
liderlik, kendi yapabilirliklerini fark etme, düşündüklerini planlama, uygulama ve
sonuçlandırmayı öğrenme, grup çalışmalarında birlikte çalıştığı kişilerle doğru ilişkiler kurma
ve geliştirme, dilde gelişme ve kendini sözle ifade etmedir (Abacı, 2003). Ayrıca sanatla
ilgilenmek bireylerin ruh sağlığının korunmasına yardımcı olur (Özsoy, 1996). Sanatsal
yaratmanın hazzını yaşayan çocuk kendini önemli hisseder ve hayatta neler yapabileceğini
görmek çocuğa güç verir ve onu mutlu eder. Dolayısıyla çocuğun ruh sağlığı olumlu yönde
gelişir. Sanat “Sağlıklı bireyler ruh sağlığı yerinde olan bireylerdir” felsefesini
gerçekleştirebilen yollardan biridir. Sanatın esas amacının ruhsal gelişime hizmet etmek
88
olduğu da söylenebilir. Tansuğ’a (1988) göre “Sanat, insanın ruhsal düzen ihtiyacını
karşılayan bir biçim yaratma eylemidir.” “ Çocuklarda biriken enerjiyi değerlendirmede,
okulca düşünülen her daldaki konular, onların ruhi ve bedeni inkişafına medar olur. Çocuklar
oyunla öğrenirler, çalışırlar ve moral kazanırlar” (Bigalı, 1984). Sanat etkinlikleri ile çocuk,
biriken enerjisini faydalı bir aktivite ile harcayarak deşarj olur. Dahası, çalışmaları sonucunda
kendi eserleriyle karşılaşan çocuk kendine güven duyar, kendi başarısıyla övünür ve böylece
mutlu olur. Başarının ve üretmenin tadına varan birey olarak sonraki hayat sürecinde de bu
tadın peşinde olur.
Sanat etkinliklerinin (özellikle resim eğitiminin) çocuğun sosyal ve duygusal
gelişimlerine yönelik kazanımları aşağıda verilmiştir (Artut, 2004).
1-Bağımsız eleştirel düşünebilme becerileri gelişebilir, çekingenlik, kaygı gibi
sorunların üstesinden gelebilmek için çaba gösterebilirler.
2-Sanat yoluyla kazanmış oldukları bilgi, deneyim, beceri ve güven duygularının
gelişmesiyle birlikte aşırı duygusal tepkilerini denetim altına alabilirler.
3-Estetik değer taşıyan ürünleri fark edebilirler, sınıflandırabilirler, görüş sunabilirler.
4-Görsel algı, muhakeme ve kendilerine olan yüksek öz saygı ve güvenleri gelişebilir.
5-Başkalarının düşünce ve görüşlerini sanat yoluyla aktarabilme, arkadaşlarıyla
sağlıklı ileti şim kurabilme becerisini kazanabilirler.
6-Alışkın olmadıkları durum ve ortamlara uyum sağlayabilir, sorunlara karşı tepki ve
duyarlılık gösterebilirler.
7-Kendisinden veya başkalarından kaynaklanan bazı sorunları algılayabilme, yorumla-
yabilme, çözüm önerilerinde bulunabilme becerisi kazanabilirler.
8-Estetiksel olan bedensel (yaratıcı drama) hareket ve empati kurma becerisini
kazanabilirler.
9-Toplumsal değerleri tanıyabilirler, destekleyebilirler, sorumluluk alabilirler.
Sanat etkinlikleri sırasındaki sosyal gelişimleri Ferah (1996) ise söyle sıralamıştır;
yeni arkadaşlıklar kurarak sıra beklemeyi, konuşmayı, dinlemeyi, paylaşmayı, işbirliği
yapmayı ve yardımlaşmayı öğrenerek sosyal becerileri gelişmektedir. Çocuk kendisine olan
saygısını duyuları ile ifade ederek kendi varlığını kabul ettirmektedir. Kendilerinin ve diğer
çocukların yeteneklerini dürüstçe kabul eden kişili ğe sahiptirler.
Göz-Motor Gelişime Etkileri; 5-6 yaşlarında çocuk, kültürel sembollerle oynamaktan
hoşlanır. Bir sanatçı gibidir. Çocuk hikâyeler yaratır, resimler çizer ve çeşitli yaşam
biçimlerini dramatize eder. 6-9 yaşlarında çocuk, el becerileri yönünden gelişmiş durumdadır.
Çocuk ince işlerle uğraşır, bazı dekoratif ürünler yapar (MEB. 2006). 5-6 yaş dönemindeki
89
çocuklarda motor beceriler çok canlı ve çeşitlidir. Fakat bu çok yönlü zihinsel ve fiziksel
faaliyetler onu çabuk yorar. Motor güçlerini kontrol edebilen çocuk, sosyal ilişkilerini kontrol
etmede güçlük çeker. Genellikle her faaliyette birinci ve en iyi olmak ister. Bu eğilim
çevresiyle çatışmasına neden olmaktadır (Oğuzkan, Oral, 2001). Bu dönemde, çocukta kas
hâkimiyeti tam anlamıyla gelişmiştir. Yazıp çizerken, resim yaparken, kalemleri ve boya
fırçalarını ustaca kullanır.
Kalemi eline geçiren çocuğun ilk yapacağı hareket herhangi bir yere bir şeyler
çizmek olacaktır. Çocuk bir şeyler çizerken öncelikle omuz kaslarını kullanmaktadır. Daha
sonra kol kaslarını ve parmak kaslarını kullanarak onların güçlenmesini sağlar. Çok yönlü
ve daha karmaşık sanatsal etkinliklerde ise çocuğun bütün kasları çalışarak gelişme gösterir.
Böylece çocuk zevkli bir uğraş içinde bedensel gelişimini hızlandırdığı gibi algılama
sürecini de geliştirebilmektedir. Bedensel gelişimde erken yaştaki etkinlikler ve özellikle
sanat etkinlikleri önemlidir. Bu etkinlikler kesinlikle angarya gibi algılanmamalı ve
çocukların eserlerine yalnızca hoşmuş deyip geçilmemeli. Bütün bunların ileride
edinecekleri, okuma, yazma resim yapma gibi beceriler için bir temel oluşturduğu gözden
kaçırılmamalıdır (Striker, 2005).
Çocuklar, okul öncesinde önemli bir yeri olan sanat eğitimine katılarak; vücudunu ve
yeteneklerini tanır, kendini ifade etme fırsatını bulur. Fazla enerjisini yönlendirme ve harcama
çocuk açısından kesinlikle önemli gereksinimlerdir. Sanat etkinliklerinde esnek olunmalı
yalın kuralar uygulanmalıdır. Drama, dans, resim, müzik gibi sanat etkinlikleri çocukların
motor gelişimlerine katkı sağlamaktadır (Artut, 2002).
Okulöncesi dönemindeki çocukların vücutları doğal olarak çok esnek ve etkinlik
düzeyleri çok yüksektir. Çok ilgi çekici bir etkinlikle uğraşmadıkları takdirde, uzun süre bir
yerde oturmaları mümkün değildir. Koşmak, atlamak, tırmanmak, kaymak, sürünmek için çok
etkin bir şekilde fırsat kollar ve araştırırlar. Okulöncesi eğitim dönemindeki çocukların
çoğunluğunun özellikle de erkeklerin büyük kas gelişimi kemik gelişiminden daha ilerdedir.
Özellikle üç boyutlu çalışmalar, bu dönemdeki çocukların fiziksel gelişim aşamalarını
yansıtabilir (Chapman, 1994). Çocuklar için sanatsal çalışmalar parmak kaslarını ve kas
koordinasyonunu geliştirmektedir. Anaokulu öğretmenleri sanatı çocukları geliştirme aracı
olarak kullanabilirler (Eisner, 1997). Kol kaslarını ve parmak kaslarını kullanarak onların
güçlenmesini sağlar. Çok yönlü ve daha karmaşık sanatsal etkinliklerde ise bireyin bütün
kasları çalışarak gelişme gösterir (Ayaydın, 2010).
Altı yaşındaki kızların, erkeklere oranla ince motor kaslarının daha hızlı geliştiği
gözlenir. Kızlar denge sağlamada, makas kullanma veya kalem tutma gibi becerileri açısından
90
erkeklere göre daha başarılıdırlar. Ancak genel bir değerlendirme yapacak olursak, motor
koordinasyon gerektiren etkinlikleri yapmada fiziksel donanıma sahip değillerdir (Aydın,
2006). Küçük kas gelişimlerinin artması el becerilerine yansır. Çocuk makas, bıçak, çatal ve
kalem gibi nesneleri rahatlıkla kullanabilir. Makasla şekli kesip çıkarabilir ve bir desen
üzerine yapıştırabilir. Rahatlıkla giyinip soyunabilir, taklit oyunları ve müzikle ritmik
hareketler yapabilir.
Müzik eşliğinde yapılan yaratıcı dans ve drama uygulamaları, oyunlar çocuğun büyük
kas gelişimlerine hizmet ederken, el becerileri ile ilgili etkinlikler küçük kas gelişimlerini
olgunlaştırmaktadır. Çocuğa bu çağlarda verilecek olan okul öncesi eğitimdeki küçük
kaslarını geliştirici yırtma, yapıştırma faaliyetleri psikomotor gelişimlerine büyük ölçüde
yardımcı olacaktır.
Sanat etkinlikleri çocukların yaratıcılıklarını destekleyen, el becerilerini geliştiren bir
alandır, aynı zamanda küçük motor kas gelişimini de büyük ölçüde etkilemektedir. (Demiriz,
Karadağ ve Ulutaş, 2003). Küçük kas gelişimi; dört-beş yaş çocukları basit şekillerle çeşitli
resimler yapabilirler, kare, daire, çapraz işaretlerini çizebilirler. Çocuk merak ettiği şeyleri
çevresini araştırarak öğrenmeye çalışır. Çeşitli denemeler yaparak yaratıcılığını ortaya koyar
ve zihin gelişimini desteklemiş olur (Çağatay, 1988). Küçük kas becerileri ve görsel
algılamadaki yetersizlikleri nedenleriyle, okul öncesi dönemdeki çocukların etkinlikleri
zorlanmadan, keyifle, sıkılmadan yapmaları için büyük, geniş, nesnelerle etkinlik yapmaları
gerekir. Örneğin; büyük fırçalar, kalın pastel boyalar, kalemler, büyük puntolu kitaplar, iri
delikli boncuklar, büyük boy araç-gereçlerle sıkılmadan, zevkle çeşitli etkinlikler yapabilirler
(Senemoglu, 2005). Renkli çalışmalarda grup olarak büyük metrelik kâğıtlara büyük fırçalarla
resim yapmaktan çok hoşlanırlar.
Kısa süreli ve büyük işlerin yapımında daha başarılı oldukları gözlenen 5–6 yaş grubu
çocuklar, bütün vücutlarını kullanabilecekleri işleri daha çok severler. Örneğin, küçük bir
kâğıda bireysel olarak küçük pastel boya ile resim yapmak yerine büyük bir duvara büyük
fırçalarla hatta elleriyle çılgınca resim yapmak onlara daha eğlenceli gelecektir. Çocuk bu
dönemde motor güçlerini geliştirirken, görme duyusu yardımıyla göz motor koordinasyonu
sağlayarak daha karmaşık becerileri yapma eğilimine gider.
Frostig (1964) “Göz motor koordinasyonu, görme duyusu ile dış uyarıcılar, algılama
ayırt etme ve daha önceki algılamalardan çağrışımlar yaparak tanıma, bedenin gerekli
kısımlarını uyumlu bir şekilde harekete geçirerek uyarıcılara tepki gösterme yeteneği” olarak
belirtmektedir (Akt: Kaya, 1989). Çocukların çeşitli bedensel alıştırmaların yapılmasına; el
91
becerilerinin geliştirilmesine olanak sağlayan her türlü araç ve gereç, sanat eğitimiyle sağlana-
bilmektedir.
Okul öncesi dönemdeki çocuklara verilecek sanat eğitimi onların el-göz-beyin
koordinasyonlarını geliştirir, alet kullanmayı ve malzemeleri hangi amaçla kullanmaları
gerektiğini öğretir (Abacı, 2003).
Çocuklar görme duyusunun gelişmesine bağlı olarak büyük puntolu kitaplar
inceleyebilirler. Görme duyumu ve küçük kasların olgunlaşmaması nedeniyle bazı etkinlikleri
yaparken daha fazla zaman harcarlar (Senemoğlu, 2000).
Dil Gelişimine Etkileri; 4-5 yaşta çocukta dil kolay ve doğru kullanılır. Kız çocukları
erkek çocuklarına göre daha iyidirler. Sözcük sayısı artmaya devam eder. Önceki döneme
göre daha karmaşık cümle yapısı kullanmaya başlar (MEB, 2006). Beş yaşına gelen çocuk
kendi kendini eleştirir ve kendine güvenir. Söylenenleri anlar, uygular, belleği güçlüdür. Altı
yaşına gelen çocuk artık günlük yaşantısı ile ilgili olayları anlatır. Basit öyküler oluşturur.
Duygu ve düşüncelerini anlamlı bir şekilde ifade eder (Öz, 1997).
Çocukların merak ve deneyimlerinin genişlemesi ile konuşacakları konular artmakta,
sözcük dağarcığı zenginleşmektedir. Dil eğitimde kullanılan etkinlikler çocuğun sözcük
dağarcığının genişlemesine, sözcükleri doğru ve yerinde kullanabilmelerine, kendilerini dil
aracılığıyla ifade etmelerine yardımcı olmaktadır (Acarlar, 1991). Çocuklar var olan bu dil
gelişimlerini sanat eğitimiyle daha ileri düzeylere götürülebilir. Çocuklar gerek yaptıkları
çalışmalar üzerinde gerekse sanat eserleri hakkında konuşturulmalıdırlar.
Öğretmenler, öğrencileri estetik sorgulama ile sanat incelemeye yöneltmelidirler.
Sanat hakkında tartışmak, bir dizi sistematik soru sormak ya da özgür tartışma yapmak
demektir. Bu şekilde öğrenciler sanatı daha dikkatle değerlendirmeyi ve takdir etmeyi
öğrenirler. Öğrencilerin bir sanat yapıtını incelemeleri, tartışmaları sırasında, bulundukları
estetik gelişim evresini saptamak için onların yapıta verdikleri tepkiler analiz edilir
(Kırışoğlu, Stokrocki, 1997). Böylece çocuk yeni sanat terimleri öğrenerek kelime haznesini
geliştirecek, duygu ve düşüncelerini rahatça ifade ederek dil gelişimini destekleyecektir.
2.2.6. Çocuğun Sanatsal Gelişimi Konusunda Görüşler
Normal gelişim gösteren her çocuk gelişimin diğer boyutlarında olduğu gibi sanatın
gelişimi açısından da aynı yaşlarda aynı evrelerden geçtiği görülmektedir. Ancak bireysel
farklılıklar da görülmektedir. Doğum öncesinden, ergenlik sonuna kadar ki sürecin her
gelişim biriminin doğasını bilmek, gelişimi bu bilgiler doğrultusunda bilinçli izlemek,
gelişime uygun zemin hazırlamak eğitimcilerin ve ailelerin görev ve sorumluluklardandır.
Çocuğun sanatsal gelişimi de bilinmesi gereken temel alanlarından biridir.
92
Çocuk resmine olan ilgi 1885- 1920 yılları arasında yoğunlaşmıştır. Bu dönemde
birçok ülkede çocuk resimlerini farklı boyutlara göre değerlendiren araştırmalara
rastlanmaktadır. Çocuğun yaptığı resimler onların iç dünyasının bir yansıması olarak kabul
edilmektedir. Bu düşünceden yola çıkılarak çocuğun sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik
yapısının yaptığı resimlere yansımaları değerlendirilmiştir. Ayrıca 19.yy. sonlarında İngiltere
ve Almanya’da çocuğun bedensel, ruhsal gelişimiyle birlikte onun resim ve yorumsal
biçimlendirme etkinliklerindeki gelişiminin de incelendiği görülmektedir (Yavuzer,1993;
San,1983).
Çocuk resminin sınıflandırılması ve gelişim basamaklarına ilişkin ilk çalışmayı James
Sally 1877’de geliştirmiştir. Sally’nin çalışmalarını 1905’de Levinstein ve Kerch Ensteiner,
1910’da Stern, 1913’de Rauma, Luguet, 1917’de Krotzch, 1922’de Burt, 1927’de Wulf ve
1931’de Eng takip etmiştir. Ayrıca bu sıralamaya Ruth Griffiths, Rhoda Kellog, Viktor
Lowenfeld, Rudolf Arnheim, Desmond Morris ve Heber Read’in yanı sıra Anschuler, Hattwick,
Shaffer Simmern’de dâhil edilebilir. Bunların dışında, 20.yy’ın en dikkat çekici araştırmacı-
larından biri de Montessoridir (Akt: Artut, 2006). Çocuk resminin sınıflandırılması ve gelişim
basamaklarına ait yukarıda sayılan bilim adamları ve görüşleri aşağıda kısaca incelenmiştir.
Çocuk resmiyle ilgili önemli gelişmelerin başında, gelişim aşamalarına göre çocuk
resmini sınıflandıran görüşler gelmektedir. Daha sonraki çalışmalarda çocuk resimlerinde
sınıflandırma ve tanımlama konularına yer verilmiştir. Bu konuda Kerch Enstiner (1905) okul
çocukları üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda yaş kriterine göre çocuk resimlerini
şematik, görsel, üç boyutlu mekânı temsil eden resimler olarak üç grupta ele almıştır
(Şenel,1995).
Çocuk resimlerini inceleyen Burt resimlerle zekâ bağlantısı üzerinde çalışmalarını
yoğunlaştırmıştır. Burt (1921) bir insan resmi çizmeyi birkaç zekâ testinden biri olarak kullan-
mıştır. Gooodenough (1926), resim yapmanın belli yönlerinin çocuğun zekâ yaşıyla örtüştüğü
ve dolayısı ile zekâ ölçümünde kullanılabileceği varsayımına dayanarak “Bir insan çiz”
(DAM testi) testini geliştirmiştir (Burt, 1921; Gooodenough 1926, Akt: Buyurgan, 2007).
Çocuk resimlerinin sistematik bir gelişme çizgisi izlediğine ilk dikkati çeken Gustaf
Britsch, bu resimlerin kendi kuralları içinde basitten karmaşığa doğru organik bir biçimde
geliştiğini söyler. Bu gelişme sürecinin öğrenmeyle ilgisi yoktur. Organizmanın doğal bir
sürecidir ve çocuk büyürken doğal olarak kendiliğinden gelişir. Bu nedenle çocuk
resimlerinin her türlü etkiden uzak yapılması onların değerini bir kat daha artırır. Bu görüş
doğrultusunda çocuklardaki bu davranışın geliştirilmesine yönelik yapılmak istenen her
öğretim reddedilir. Bunun çocuğun doğal gelişimini duraksatacağı düşünülür (Kırışoğlu,
93
2002). Aynı görüşü paylaşan Arnheim’a göre ise çocuk resimlerindeki gelişme algısal bir
olgudur (Alakuş, 2009).
Lowenfeld, sanatsal etkinlikler yolu ile yaratıcılık ve zihinsel gelişiminin
kolaylaştırdığı görüşündedir. Sanatsal çalışmalardan etkilenen gelişimi altı alanda
incelemektedir. Bu alanlar; duyusal, fiziksel, algısal, toplumsal, estetik ve yaratıcılıktır.
Gelişim, farklı elemanlarıyla eş zamanda meydana gelmekte ve çocuğu bütünlük içinde
etkilemektedir (Wilson, 1978). Lowenfeld’e göre; çocuk resmine sanatsal olarak bakıldığında;
erken yaşlarda anlamsız olan çizgiler zamanla yerini anlamlı resimlere bırakırlar. Çok genel
bir yargıyla çocuklar büyüdükçe resimleri daha ayrıntılı, daha oranlı ve daha gerçekçi
olacaktır. Sanatsal gelişim evrelerinin sadece kalıpsal kuralları olacağını ve bu evrelerin çoğu
kez birbiriyle örtüşeceğini ileri süren Lowenfeld, bütün öğrencilerin evrenselden tikele doğru,
yani sanatsal yeteneğin doğal olarak oluşması yönünde bir gelişim göstereceklerini
varsaymaktadır (Kırışoğlu ve Strokrocki, 1997).
Avusturyalı sanat eğitimcisi Victor Lowenfeld’in gelişim evrelerine yaklaşımı,
doğallık konusunda Geştalt’çılarla (Britsch ve Arnheim) aynı yöndedir. O da bu evreleri
gelişimin doğal bir sonucu olarak alır. Lowenfeld, sanat yoluyla bireyin kendisini ifade
etmesinin, sağlıklı bir duygusal gelişme açısından temel önemi olduğuna inanmıştır.
Günümüzde en çok kabul gören yaklaşım Lowenfeld’in sıralamasıdır (Alakuş, 2009).
1. Karalama dönemi ( 2-4 yaş )
2. Şema öncesi dönem (4-7 yaş)
3. Şematik dönem (7-9 yaş)
4. Gerçekçilik (Gruplaşma ) dönemi (9-12 yaş)
5. Mantık dönemi (12-14 yaş)
Bu beş evreyi temel alarak çocuk resimleri üzerinde incelemeler yapan Yavuzer: bu
evrelere çocukların ilkel çizgilerle başlayıp zamanla çizgilerdeki güçsüz ama özgür havadan
kurtulduğunu, içinde yaşadığı kültür ve toplumun bazı zevk ve ölçülerine uyma eğilimi
gösterdiğini ifade etmektedir (Yavuzer, 1997).
Lowenfeld de Piaget gibi katı okul öğretimine karşı olup, açık eğitimi savunanlardandır.
Lowenfeld, çocuğun algısı ve yaratıcılığını etkileyecek her türlü etmenden kaçınılması
gerektiğini düşünür (Alakuş, 2004). Lowenfeld’in ‘Resimsel Geşim Evreleri Kuramı’ ve
Piaget’nin ‘Zihinsel Gelişim Evreleri Kuramı’ ile eşleştirilerek hazırlanmış gelişim evreleridir.
Bireyin hangi yaş aşamasında temel alınan şema, renk, uzam öğeleri ile bunları nasıl kullanmış
olduğu aşağıdaki tabloda gösterilmektedir (Kırışoğlu, Strokrocki, 1997).
94
TABLO: I. Lowenfeld’in Resimsel Gelişim Evreleri
Evre ŞEMA RENK UZAM Karalama Evresi (2-4 Yaş) Devim-Duyusal
Denetimli-Denetimsiz Kimileri isimlendirilmiş çizgiler. El-göz uyumu çabaları tekrarlar
Duygusal isteğe bağlı renk anlayışı
Her yer
Şema öncesi (4-7 Yaş) İşlem Öncesi
Kaba formlar Düşsel öykülerin çizimi. Benmerkezci, 6 yaşında daha sosyal, dil kazanılmış, yavaş ve somut düşünme
Sevdikleri renkler Yüzen şekiller
• Lowenfeld’in resimsel gelişim evreleri ve Piaget’nin zihinsel gelişim evreleri Kuramı ile eşleştirerek hazırlanmı ş gelişim evreleri tablosu (Tablonun 7 yaşa kadar olan kısmı alınmıştır)
Sanat eğitiminde, Franz Çizek’in öğrencisi olan V. Lowenfeld, kendi araştırmalarına
dayanarak bütün örgencilerin “evrenselden tikele” doğru bir gelişim içinde olacaklarını
varsayarak, sanatsal gelişime ilişkin bir sınıflandırma yapmıştır. Bu görüşe dayanarak “sanat
öğretmenlerini, öğrencilerine kendi düşüncelerini zorla kabul ettirmemeleri için uyarmakta ve
sorgulama yoluyla öğrencileri güdülemelerini istemektedir (Özsoy, 2001). Creative and
Mental Growth adlı eserinde Lowenfeld ve Brittain, insanın sanatsal gelişimindeki karalama
evresinden ergenliğe uzanan yaşamında yaratıcılık ve zihinsel gelişiminin geçirdiği
basamakları incelemiştir. Böylece bireyin yaptığı resimdeki özelliklere bakarak, hangi gelişim
basamağında değerlendirilebileceği belirlenebilmektedir (Alakus, 2004).
Lowenfeld, öğrencilerin sanat yapıtlarını çözümlerken şema, renk ve uzam denilen üç
temel öğe kullanmıştır. Şema, çocuğun çevrede karşılaştığı ve anlamlandırmaya çalıştığı
doğal ya da yapay nesneler, hareket ve ayrıntılardır. Renk, çevrede görülen yaygın renkler,
gölgelemelerdir. Uzam ise, çocuğun nesneleri gördüğü ortamdır. Resim düzlemi üzerinde
oluşturulan bu mekân, her gelişim dönemine göre farklılık gösterir (Alter-Muri, 2002).
All Herwitz, Micheal Day (1995), çocukların sanatsal gelişimlerini çizgisel gelişim
evreleri biçimindeki bir tanımlama ile 3 evreye ayırmıştır. Bu evreler; Manipülatif evre (2,5
yaş), Sembol yapabilme evresi (6-9 yaş), ergenlik öncesi evredir (10-13 yaş).
Bazı teoriler çocukların görsel algılarının gelişimine sanatsal etkinliklerin katkı
sağlayabileceğine ilişkin bilgiler vermektedir. Rudolf Arnheim, 1970’li yıllarda sanat eğitimi
alanında daha çok disiplinli ve zihinsel bir açılım getirmiştir. Arnheim çocukların bir nesnenin
önce parçalarını, sonra aralarındaki farkları ve daha sonra da bir bütün oluşturabilmesi için
farklı yönlerini birbirleriyle ilişkilendirerek bir iç görüşe kavuşacağına inanmaktadır.
Arnheim ‘Figür-Fon ve Yapısal Eşdeğer Kuramında’ resim hiçbir zaman nesnenin bir tıpkı
95
örneği değil, ancak yapısal eş değeridir. Küçük çocuk kâğıt üzerindeki görsel bir nesnenin
doğadakinden son derece farklı durabileceğinin gerçeğini kendiliğinden keşfeder ve anlar
(Kırışoğlu ve Strokroki, 1997).
Brent ve Marjonire Wilson, çocukların sanatsal gelişiminde kopya kuramı teorileri
üzerinde durmuşlardır. Öğrencilerin resim yapmayı öğrenirken doğal olarak kopya
yaptıklarını belirten görüşleri ile sanat eğitimi dünyasını şaşkına uğratırlar. Bu gelişme,
Lowenfeld ve Brittain’in, öğrencilerin hiçbir şeyi kopya yapmamaları ve yetişkinlerin bir
çocuğun imgelerini etkilememesi gerektiği biçimindeki sanat kuramına tamamen zıt bir
yaklaşımdır. Wilson’lar resim, fotoğraf gibi iki boyutlu sabit formların çiziminin çocuklar için
çok daha kolay olduğunu keşfettiler (Alakuş, 2004).
Michael Parsons (1987) estetik gelişimi saptamak için bir estetik evre şeması ve
özellikleri geliştirmiştir. Piaget’in (1926) Zihinsel İşlemlerine ve bireysel tercihlerine
dayanmaktadır. Parsons, bu evreleri şu şekilde ayırır; konu, anlatım, işlemler ve bireysel
tercihler. Parsons ayrıca şu özellikleri kullanır: konu, anlatım, gereç ve yargı. Konu; bir sanat
esrinde betimlenen şeyleri tanımlar. Anlatım; sanat eserindeki duygular, ruhsal durum ve
simgelerle ilişkilidir. Araç gereç ise, sanat gereçlerini, yargı ise estetik tercihin geçerli ve
anlamlı sebeplere dayanarak açıklaması yeteneğidir. Ancak Parsons’un bu örneği batı
sanatçıları ile sınırlıdır (Akt: Okan, 2002). Parsons’ın estetik gelişim evreleri; konu, anlatım,
araç-gereç ve yargıdır.
1-Öznel (kendine özgü) evre (2-7 yaş)
2-Estetik (Akılcı gerçekçi) gerçekçilik evresi (7-9 yaş)
3-Estetik Karmaşa (9-12 yaş)
4-Estetik bakış açısı (12 yaş ve üstü)
İki ile yedi yaşları arasında olan öğrenciler, alışık oldukları ve sevdikleri ya da daha
önce denedikleri konulara karşı verdikleri zaman kendinle özgü devrede yer alırlar. Bu
öğrenciler kendi duygu ve düşünceleri ile sanat eserinin özelliklerine cevap verirler (Okan,
2002). Bu çocukların sanat yapıtının etkileyici özelliklerine yanıt verişleri kendi kişisel
duygularına dayandırılır. Bu çocuklar sanat yapıtının yapılmasında kullanılan gereç ve
teknikle ilgilenmezler. Yargıları temel olarak kendilerine özgüdür (Kırışoğlu ve
Stokrocki,1997).
Aşağıdaki tabloda Michael Parsons’un estetik gelişim evrelerinden konu ile ilgili olan
2-7 yaş arası ve bir sonraki evre verilmiştir. Diğer evreler verilmemiştir, (Karayağmurlar,
Özen, Şahin, 2004).
96
Tablo: II. Michael Parsons’un Estetik Gelişim Evreleri
EVRE KONU BETİMLENEN RESMEDİLEN
ANLATIM Araç-gereç YARGI (ESTETİK SEÇİM)
Öznel (Kendine Özgü) 2 – 7 yaş
Çok sevdiği nesneler ve deneyimli olduğu nesneler
Öznel, duygularının etkisinde
Önemsiz Kendine Özgü
Akılcı – Gerçekçi (Nesnel Gerçeklik) 7 – 9 yaş
Yakın sosyal çevre Resmedilenlerin duygularını yaşama
Önemsiz Düşünsel, nesnel gerçeklikten çıkarsama gerçekçi resimler
David Feldman ise tikelden evrensele doğru gerçekleşen gelişim kuramına ilave bir
bakış açısı getirmiştir. Kuramında 5 aşama bulunmaktadır.
1-Bilginin kuruluşu
2-Evreler içinde bilginin denetim altına alınması
3-Bilginin en uygun ayrımsama olarak kazanılması
4-Aşama aşama evrelerden geçişin sağlanması
5-Gelişmenin ileriye olduğu kadar geriye doğruda olabileceğinin bilinmesi (Kırışoğlu
ve Strokroki, 1997).
Howard Gardner (1989) göre; sekiz zekâ alanı dışında ayrıca bir sanat zekâ alanı ya da
farklı sanatsal zekâlar söz konusu değildir. Aksine bahsedilen zekâ biçimleri, artistik
sonuçlara yönlendirilebilir; böylece o bilgi türünün gerektirdiği semboller estetik tarzda
düzenlenebilir. Bir zekâ türünün estetik mi yoksa estetik olmayan bir alan için mi harekete
geçirildiği ya da bireysel ya da kültürel bir karar olarak ortaya çıkar. Howard Gardner (1999)
da görsel zekâ için; görsel zekâ heykeltıraş, ressam vs tarafından estetik olarak kullanıldığı
gibi bir geometrici ya da cerrah tarafından estetik dışı amaçlarla da kullanılabilir şeklinde
açıklamıştır (Akt: Ayaydın, 2004).
2.2.7. Disiplinler Arası Yaklaşım
Günümüz liberal anlayışına bakılırsa, küresel ölçekte; hem iş dünyasında hem de
akademik dünyada tasarım ve sanata disiplinler arası bir yaklaşım getiren kıpırdanmaların
özellikle son 10 yılda büyük hız kazandığını görülür. Söz konusu kıpırdanmalar iş dünyasında
“deneyim tasarımı”, akademide ise “disiplinler arası” terimleriyle yankı bulmaktadır. Richard
Sennet (2006) Yeni Kapitalizm’in Kültürü adlı kitabında, “Vasıf Toplumu”nu terk ederek
yeni bir toplum modeline geçiş yapıldığını savunmaktadır. Yazar, bahsettiği bu yeni modelde
97
başarılı olacak kişinin profilini tarif ederken, argümanının önemli bir kısmını ‘başarı’ ve
‘liyakat’ kavramlarının algılanışında yaşanan değişimler üzerine kurmaktadır. Değişen dünya
şartlarında artık kişinin yeni yetenek geliştirebilme potansiyelinin, geçmişte elde etmiş olduğu
başarılardan çok daha önemli hale geldiği tespitinde bulunmaktadır. Bu durumda başarının
sırrının, gerektiği zaman gereken yeteneği edinebilme, olabildiğince fazla konu hakkında, en
az bir duruş belirleyebilecek kadar fikir sahibi olabilme ve gerektiğinde çok derine
inebilmekte saklı olduğunu söylenebilir. Diğer bir deyişle, uzmanlığın aksine disiplinler arası
hareketliliğin önem kazandığı bu çağda, bir tek işi çok iyi yapabilmenin önemi gittikçe
azalmaktadır. Dolayısıyla, potansiyeli ile değerlendirildiğinde kişi ne kadar fazla göreve
kolayca ayak uydurulabiliyorsa pratikte başarılı olma şansı da o kadar artmaktadır (Akt:
Bozdağ, Perdahcı, 2011).
Bili şim Çağı olarak adlandırılan bu dönemde sanat da değişme göstermektedir.
Sanatın gelişimi, bir genel diyalektik’in özel bir yansıması olduğuna göre, sanatı, genel
tarihsel- toplumsal gelişmenin dışında düşünmek olanaksızdır (Tunalı, 1989). Bu gelişmeler
çerçevesinde sanat, disiplinler arası bütünleşmeye doğru yol almaktadır.
Toplumda yaşanan değişimler okulların geleneksel görevi olan bilgi aktarma rolünü de
değiştirmiştir. Öğrenmenin sadece bilgilenme değil, bilgi üretme işi olduğu da kabul
görmüştür. Eğitimde, bireyin psiko-sosyal gelişimine dayalı öğrenme süreçlerinin planlanması
ön plana çıkmıştır. Bireyin psiko-sosyal gelişimi bili şsel (cognitive), duyuşsal (emotional) ve
ahlaki (ethical) yönleriyle incelenmiştir (Aykut, 2006). Bu bakış açısından eğitim, bireylere
bilgi ve beceri kazandırmanın yanı sıra, toplumun kalkınmasını sürdürecek değerleri de
beraberinde getirebilmelidir. Toplumların ve ülkelerin geleceği; özgürce düşünebilen,
düşündüğünü rahatlıkla söyleyebilen, bilgiyi yapılandıran, yapılandırdığı bilgiyi gerçek
yaşamda kullanabilen, problemlere yönelik çözüm önerileri geliştirebilen; görsel
okuryazarlığı ve estetik değer yargıları gelişmiş bireylerin oluşmasına bağlıdır.
Bireyin sanat eğitiminde çağın getirdiği bu hızlı dönüşümü takip etmesi çok alanda
bilgi ve beceri geliştirmesi için programlarda yeni bir yapılanmaya gidilmiştir. Sanat eğitimi
anlayışında; değişik dersler ve alanlarla ilgili edinilen bilgi ve becerilerin farklı alanlara;
disiplinlere transfer edilerek bireylerin yaşam deneyimlerine aktarma becerilerini geliştirmek
hedeflenmektedir. Sanat eğitimi sadece yetenekli bireylerin eğitimini kapsamaz. Sanat
eğitiminde amaç, sanatçı yetiştirmek değildir. Bireyin sanat yoluyla eğitimidir.
Disiplin Tabanlı Sanat Eğitimi (DBAE)/Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi (ÇASEY)
Oluşumu; Bir disiplin alanı olarak görsel sanatlar eğitiminin diğer disiplin alanları ile
bağlantısının kurulması 1959 yılında düzenlenen bir konferansta J. Bruner’in “disiplinler-
98
alanlar” görüsü ile sağlanmıştır. Özsoy’a (2003) göre; Jerome Bruner’in 1960’lı yıllardaki
eğitim sürecinde disiplinlere yer verilmesi gerektiği görüşü, günümüzde bir takım katı
müfredatlar yerine, yeni programların önünü açmıştır. Amerika’da öncelikle sanatın bir
disiplin olduğu fikri tartışılmış, sanatçı aktörlerin yanında, alanın (disiplinin) ayrılmaz birer
parçası olarak kabul edilen sanat tarihçi ve sanat eleştirmenlerinin rolünün sanat eğitimi
müfredatına yansıtılması gerektiği görüşü ağırlık kazanmıştır.
DBAE’nin gelişme sürecinde öğrencilerin sorgulama yoluyla kazandıkları bireysel
deneyimlerin, sanat alanı uzmanlarının deneyimlerine benzer ya da yakın hale gelmesi
vurgulanmaktadır. Özellikle 1960’lı yıllarda, Beittel, Chapman, Lansing, McFee ve Wilson
tarafından öğrencilerin sanat eserlerini kavrayışları, sezgileri, algılamaları, sanat eserine karşı
tepkileri, sanat hakkındaki düşünceleri ve kültürel farklılıklar (çok kültürlülük) gibi konular
üzerinde ABD’de çok sayıda araştırma yapılmıştır. Araştırma sonuçları; görsel algılama,
kavrayış, sezgi ve görsel dilin öğrencilerin zekâ fonksiyonlarında önemli ve kritik bir rol
oynadığını göstermiştir. Bir algı psikologu olan Arnheim, sanatın görsel düşünmeye katkısını
ve psikolojik etkilerini araştırmıştır (Dobbs, 1998, Akt; Yılmaz, 1998). Böylece sanat
eğitiminin bili şsel temellerinin atıldığı söylenebilir.
Sanatın bilişsel bir alan ve gelişim olduğunu savunan Eliot Eisner, disiplin temelli
yaklaşımı özellikle 70’li yıllarda destekleyenlerin başındadır. İlköğretim okullarında (ABD)
“Kettering Sanat Öğretimi Projesi” ile aynı zamanda Disipline Dayalı Sanat Eğitimine de
doğrudan ve çok önemli bir katkıda bulunmuştur (Özsoy, 2003). 80’li yıllarda ise, sanat
dersleri müfredat programları değiştirilmi ş estetik, sanat eleştirisi ve sanat tarihi
etkinliklerinin ağırlıkta olduğu bir program hazırlanmıştır. Birçok sınıfa uygulanacak bu
programla ilgili kaset, slâyt, video gibi ders araç-gereç ve materyaller temin edilmiştir. Daha
sonra 1983 yılında da Getty Eğitim Enstitüsü’nün Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi
çalışmaları çerçevesinde projeler yapılmaya başlanmıştır.
Çok Alanlı Sanatlar Eğitimi Yöntemi (ÇASEY): Amerika Birleşik Devletlerinde,
J.Paul Getty Vakfı Getty Eğitim Enstitüsü, sanatsal uygulama, sanat tarihi, sanat eleştirisi ve
estetik gibi dersleri okulların sistemine yerleştirerek, sanata her çocuğun eğitiminde yer
verebilmesini amaçlayan bir eğitim programı oluşturmuştur (Eyuboğlu,1998). Getty Güzel
Sanatlar Eğitim Merkezi, dört disiplinin uyumlu bileşkesini öngören bir sanat eğitimi
yaklaşımını 1982 yılında benimsemiştir. Enstitüde görevli uzman sanat eğitimcilerin
çalışmalarına başkanlık eden W.Dwaine Greer, bu yeni teoriyi Disipline Dayalı Sanat Eğitimi
(Discipline-Based Art Education) olarak (Özsoy,1998) ya da Çok Alanlı Sanat Eğitimi
Yöntemi olarak adlandırmıştır (Efland, 1990). Greer’e göre bu yöntem öğrencilere sadece
99
sanatı anlama ve uygulama olanağı sunmayıp, aynı zamanda onlarda eleştirel düşünce becerisi
geliştirmeye ve insanoğlunun geniş bir alana yayılmış olan deneyimlerini anlamalarını da
teşvik etmeye niyetlenmiştir (Greer, 1993).
Türkiye’deki gelişmeleri incelenecek olursa; görsel sanatlar eğitimcileri halen
kuramsal temel yerine usta-çırak ilişkisi ile yürütülen bir anlayışla eğitim ve öğretim
yapmaktadırlar. Böyle bir eğitim anlayışı sanat eğitimcilerini tembelliğe ittiği, bilişsel
süreçlerden çok öğrencinin psiko-motor işlevleri ve yetenekli denilen öğrencilerin ön plana
çıkartılmasıyla eksik bir sanat eğitimi anlayışının temellendiği görülmektedir. 1970’lere
gelindiğinde özellikle “yaratıcık” kavramı ile ilgilenen sanat eğitimcileri çocuğun özgür
anlatımının kısıtlanmaması üzerine kurulu “gelişimcilik” yaklaşımını benimsemişlerdir
(Özsoy, 2003). Disiplin tabanlı sanat eğitimi ve öğretim yöntemleri ile ilgili araştırmalar
Türkiye’de ilk kez 1997 yılında dile getirilmeye başlanmıştır.
Türkiye’de Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi YÖK/Dünya Bankası Milli Eğitimi
Geliştirme Projesi dâhilinde yapılan bir çalışma ile 1997 yılından itibaren, Eğitim
Fakültelerinin Resim-İş Öğretmenliği (Görsel Sanatlar Eğitimi) lisans programlarında Özel
Öğretim Yöntemleri dersi içerisinde öğretilmeye başlanmıştır (Aykut, 2006). Bu yöntemin
çok alanlı sanat eğitimi yöntemi, birleştirilmi ş sanat eğitimi yöntemi ve disipline dayalı sanat
eğitimi yöntemi olarak da isimlendirildiği görülmektedir.
YÖK / Dünya Bankası işbirliği ile Milli E ğitimi Geliştirme Projesi (MEGP)’nin
önemli bir ayağı hizmet öncesi öğretmen eğitimi olduğu için İlköğretim Sanat Öğretimi
(1997) ve Ortaöğretim Sanat Öğretimi (1997) isimleriyle yayımlanan proje kitapları, Disiplin
Tabanlı Sanat Eğitimi modelinin tanıtılmasında etkili olmuşlardır (İnce, 2007).
Disiplin Tabanlı Sanat Eğitimi modeli; sanatsal uygulama, sanat tarihi, estetik ve sanat
eleştirisi olmak üzere dört disiplini, konu bağlamında kaynaştırma temellidir. İlk ve
ortaöğretimde şimdiki adıyla görsel sanatlar derslerinde, atölye çalışmaları ile birlikte, sanat
kültürü verilmesi ve özünde; sanatın anlamı, gelişim süreci, sanat eseri, sanatçı, estetik değer,
sanat teknikleri, ifade biçimleri, çevremizdeki sanat olayları ve eleştirisi gibi birbirleriyle
bağlantılı kavramların dersin doğal akışı içinde öğrenilmesini hedefler.
Bugün ülkede yeni yetişen görsel sanat eğitimcileri bu yeni yöntem çerçevesinde
eğitilmektedir. Bu amaçla yaratıcılık, sanat eleştirisi, sanat tarihi, estetik gibi farklı
disiplinlerin yanı sıra, çok kültürlü ve kültürler arası bir anlayışı içeren bir ders öğretim
programı Türkiye koşullarına uygun olarak geliştirilmi ştir (Özsoy, 2003).
Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yönteminin (ÇASEY) Temelleri; Sanat eğitiminde
çocukların fen, hayat bilgisi, sosyal bilgiler gibi birçok alanda edindiği bilgi ve becerileri
100
birbirleri ile ilişkilendirme amacıyla görsel sanatların disiplinlerinden yararlanmak ve sanat
yolu ile yaşadıkları dünyayı algılamaları için ortak bir örüntü oluşturmaktadır. Öğrenilen
bilgilerin birbiriyle ilişkisi, birbirini tamamlaması, bütün içinde algılanması öğrenmenin kalıcı
ve bütüncül olması disiplinler arası eğitim anlayışının (Bozdağ, Perdahçı, 2011) temelidir.
Çok alanlı sanat eğitimi, sanat eğitiminin dışındaki diğer alanların öğrenilmesi için bir
araç değildir. Diğer alanlarla sanat eğitimi birlikte işlenir. Ancak çocuğun sanatsal eğitimini
sağlamak amaçtır. Bu yöntemin amacı, öğrencilerin sanatı anlamasına ve takdir etmesine,
sanatı yaratmak kadar, sanata nasıl tepki vereceklerini bilmelerine yardım etmektir (Clark,
Day. Greer. Levi, Smith: Akt. Stankiewicz 2000; Akt: Artut, 2004).
ÇASEY, sanat eğitimini sadece teorik bilgiyle ya da sadece uygulamayla
sınırlandırmayan bir konu üzerinde tek yönlü düşünmeden ziyade farklı bakış açılarının
oluşmasını sağlamayı amaçlayan bir yöntemdir. Sanat eğitimini farklı disiplinlerle, farklı
kültürlerle birleştirmek bu dersi zengin kılarak ve çocuğun bu derse ve sanat eserlerine
değişik açılardan sorgulayarak bakmasını sağlamaktadır (Gökay, 2000). Bu durum
öğrencilerin şabloncu eğitim anlayışından kurtulup, öğrenciyi merkez alarak nitelikli bir sanat
eğitimi almalarını sağlamaktadır.
Çocukların sadece sanatsal yaratıcılıklarının zenginleşip geliştirilmesiyle
yetinilmemesi gerektiği, aynı zamanda görsel sanatların çeşitli kültürel ve tarihi çevreyle olan
ili şkinin kavratılmasına yönelik yeteneklerin de yapılandırılmasının sağlanmasının önemli
olduğu ifade edilmektedir. Etkili bir disiplin temelli sanat eğitimi programı, sanat eserlerini
üretmek, tanımlamak, yorumlamak ve analiz etmeye yönelik olarak çocukların derinlemesine
yeteneklerini arttırarak geliştirebilecektir (Kırışoğlu- Strockry, 1997).
Sanat eğitimi ÇASEY ile disiplinler arası bir yapı kazanarak öğrencilerin merkezde
olduğu bir sistem oluşturmaktadır. Bu sistemde sanat eğitimi öğrencilere 4 ana disiplin
üzerinden anlatılmaktadır. Bu disiplinler; uygulamalı çalışmalar, sanat tarihi, sanat eleştirisi
ve estetiktir. ÇASEY yönteminde öğrencinin kendi eserlerini oluşturma işlemi olan
uygulamalı çalışmalar, sanat eğitimine giriş aktiviteleri olarak kullanılmaktadır. Uygulamalı
çalışmalar duyguların düşüncelerin, hayalin, teknik ve değişik malzemelerle ortaya
çıkarılmasıdır. Sanatsal ürünler şu ilişkiler sonucu ortaya çıkar; sanatçı ve amacı, bunların
içeriği ve hedefleri, yaşadığı toplumun kültürel yapısı, sosyal çevresi, araç ve gereç. Kapsamlı
olarak yapılan uygulamalı çalışmalar sonunda bu ilişkilerin öğrenilmesiyle sanatı, sanatçıyı
takdir eden bireyler yetiştirilecektir. Sanat artık burada bir araç değil, amaç konumuna
gelmekte ve öğretilmesi gereken bir alan olmaktadır (Gökay, 2000). Kullanılan tekniklerin
101
farklı ve zengin oluşu, çocukların rahatça kendini ifade edebilmesini, farklı bakış açıları ile
kendi bilgilerini sentezleyerek yeni fikirler oluşturabilmelerini sağlamaktadır.
Sanatı öğrenmek, ne salt uygulama boyutunda sanat üretmek, ne salt yapıt inceleyerek
eleştirisel davranış kazanmak ve ne de salt sanat tarihi öğrenmektir. Bu alanlar bir bütünün
parçaları olarak ve birbirleriyle bağlantılı bir biçimde okul programlarında yer almalıdır.
Sanat eğitimi dersleri, bu alanları değişik ağırlıkta kimi zaman ayrı ayrı, kimi zaman birlikte
bünyesinde toplayan bir ders olarak okutulmalıdır (Yılmaz, 1998). Böylece çok alanlı görsel
sanatlar eğitimi disiplinlerini birleştirerek daha etkili bir hale gelecektir. İlköğretimde sanat
eğitiminde uygulanan bu programın, bireyde sağladığı gelişim göz önünde bulundurulursa bu
yöntemin sadece ilköğretim çağında uygulanmaması gerektiği düşüncesi ortaya çıkarılabilir.
Okul öncesi dönemde ÇASEY ile sanat eğitimi verilmesiyle çocukta sanatsal gelişimin
temellerinin daha sağlam atılacağı ve bundan sonraki yaşamında gelişimin daha hızlı
ilerleyeceği düşünülebilir.
Sanatı izlemek; görmeyi öğrenmeyi gerektirir. Sanatla yaşamak; etrafı saran
güzelliklerin farkına varmayı, sanat ve tasarımın önemini anlamayı, sanat kariyeri ve toplumsal
sanat kaynakları ile bilgi edinmeyi ve başka kültürleri tanımayı içine alır. Çok yönlü
hazırlanmış bir sanat eğitimi programı ile bunları gerçekleştirmek mümkündür (Alakuş, 2002).
2.2.7.1. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Estetik: Estetik terimi ilk olarak
Alman Filozof Alexander Baumgarten tarafından on sekizinci yüzyılın ortalarında güzelliğin
bilimi anlamında kullanılmıştır. Baumgarten’e göre, estetiğin gerçekleştirmek istediği, güzel
üstünde düşünme sanatıdır.
Duyusal algı anlamına gelen estetik kelimesi felsefede, skolâstik çalışmalarda güzellik
teorisi, güzel sanatlar konularında ve insanların güzele olan duyarlılıklarının anlatımında da
kullanılmıştır (Gökaydın, 2002). Kırışoğlu ise estetiği; sanatın genel doğasını sorgulama
süreci olarak tanımlamıştır (Kırışoğlu, 1997).
Gündelik dilde güzel bir davranış, güzel bir çalışma, güzel bir iş, güzel bir kanıt, güzel
bir ameliyat v.b. iyi, yararlı, doğru ve başarılı gibi değer kavramlarıyla eşanlamlı olarak
kullanılan "güzel" değeri, aslında özel bir değeri, estetik değeri gösterir. Bu özel ve dar
anlamında güzel, estetikçe değerli olanlarla aynı anlama gelir. Güzel bir manzara, güzel bir
yapı, güzel bir tablo, güzel bir roman v.b. anlatımlar söz konusu nesnelerin, estetik yönden
değerli olduğunu bildirir (Eczacıbaşı, 1997). Ama estetiğin inceleme alanına; güzellik
kavramının yanı sıra yüce, komik, zarif, ilginç, çocuksu ve hatta çirkin kavramları da girer.
Bütün bu kavramların da en az güzellik kadar estetikle ilgisi vardır. Güzellik göreceli bir
kavramdır ve herkesin güzellikten beklediği şey farklıdır. Güzellik bazıları için sıradan bir
102
değer olurken bazıları için bir yaşam koşuludur. Zaman, mekân ve kişiden kişiye değişebilen
güzellik kavramı, estetik anlamda değerli olan demektir. Değerli olma kavramı da, içinde
yaşadığımız zamanın ve toplumun sahip olduğu değerlere göre değişiklik göstermektedir
(Acer, 2006; Artut, 2001; Tunalı, 2001).
Lowenfeld (1987), estetik bilincin gelişimini; yaşa bağlı görülebilecek değişikliklere
göre çevredeki parçaların uyumlu düzenlenmesi şeklinde açıklamaktadır ve estetik bilincin
aynı zamanda bireyin kültürel gelişimine ve teknolojik gelişmelerle bağlı olduğunu
vurgulamaktadır. Eisner (2002) ve Dewey (1934)’in görüşleri estetik gelişimde önemli bir yer
tutmaktadır. Bu görüşlere göre, estetik günlük yaşamı anlatabilen basit yollardan biridir. Yani
bakmak, farklılıklara ve benzerliklere tepki göstermek, hissetmek, doku ve formların farkında
olmak, çevredeki objeleri sevmek ya da sevmemek estetik gelişimin ve estetik tepkinin bir
parçasıdır (Eisner, 2002: Dewey,1934: Akt: Eckhoff, 2007).
Erinç’in (1998) ifadesiyle; estetik beğeni güzeli, iyiyi, doğruyu, çirkinden, kötüden ya
da yanlıştan ayırma yetisidir. Bir başka deyişle, olumluyu olumsuzdan ayırma becerisine
beğeni denir. Alıcının o alandaki görgüsü, bilgisi arttıkça, hem derinlemesine, hem de
genişlemesine arttıkça, beğeni konusunda da daha seçici davranmaktadır. Kişilerdeki bu
beğeniye zevk demek de mümkündür.
Bireysel algılamada, bir obje ya da bir olayın esas olarak estetik görüş noktasının
nitelikleri estetik algılamayı diğer algı modellerinden ve estetik olandan, estetik olmayanı
ayırt etmemizi sağlayan bir yöntemdir. Örneğin, bir resimdeki estetik algı bize onun
biçimlerini, dokularını, renklerini ve diğer aslında var olan elemanlarını ve onları bütün içinde
kavramsallaşmış bir çerçeveden yorumlamayı gerektirir. Sanat eseri ile estetik heyecanın
bizde uyanması için eserle kaynaşmak gerekir. Bu kaynaşma ya da eserle özdeşleşme olayına
einfühlung adı verilir. Einfühlung, ben ile ben olmayanı birleştiren bir tür sempati ya da
güzelliği bir duygusallık haline dönüştüren bir durumdur. Hüzünlü bir anda dinlenilen
Chopin’den bir etüt bireye yalnızca hüznü çağrıştırır. Ama aynı eser sevinçli bir anda
dinlendiğinde bambaşka duyguları yaşatır (Yetkin,1979). Görüldüğü gibi ruh haline göre
algılamada değişmektedir. Her bir sanat eserinin karşısında her bireyin aynı hazzı alması
beklenemez çünkü her bireyin geçmiş yaşantıları farklıdır.
Lowenfeld (1987) estetik gücün sadece sanatsal ürünlerle değil günlük hayatın
getirdiği kültüre bağlı görsel biçimlerin tümünü keşfetme yoluyla da geliştirilebileceğini
savunmaktadır (Lowenfeld, 1987; Akt: Eckhoff ve Guberman, 2006). Aynı şekilde temel
sanat deneyimleri de günlük hayattaki estetik anlayışın da gelişmesini sağlamaktadır. Temel
sanatsal deneyimler, düzeni, organizasyonu ve tasarım niteliklerini (sanatsal düzenleme
103
ilkeleri olan denge, bütünlük, kompozisyon, ritim, birlik, çeşitlilik) içerir ve günlük hayatta
kullandığımız çeşitli nesneleri seçmede bilinçli ve zevkli tercihler yapmanın temeli olan
estetik ilgiyi de geliştirir (Özsoy, 2003).
Kırışoğlu ve Stokrocki (1997), estetiğin en önemli alanlarından olan güzellik
kavramından yola çıkarak estetiğin sanat eğitiminde yer alması gerektiğini ifade etmektedir.
“Güzelliğin kimi zaman genel olmamakla birlikte ince bir gerçekçi betimleme ve duygusal
imgeleri kapsadığı vurgulanır. Öğretmenler öğrencilerine estetik bağlamında bu tip
sınırlamalar getirmemelidirler. Çünkü bu yaklaşım öğrencilerin kendi kültürel varlıklarına
ili şkin zenginlikleri incelemelerini önleyeceği gibi, öteki kültürleri de özümsemelerini
engeller” Sanat eğitimcisinin sorumluluğu öğrencilerde potansiyel olarak bulunan sanat ve
estetiği geliştirmektir. Çünkü bu alanlar çocuğun yaşamı sürecinde oldukça sıklıkla ihmal
edilmektedir. Bazı çocuklarda sanat ve estetik yeteneği genetik olabilmektedir. Fakat bu
potansiyel olarak doğuştan var olan sanat ve estetik yeteneği çocuğun ilerlemesi ve
gelişmesinde, onu şekillendirecek çevre ve eğitim ortamına da bağlıdır.
Estetik eğitim kendi başına bir eğitim biçimi değildir; çünkü kendine özgü, özel bir
konusu yoktur. Estetik değerler ayrı bir nesnel alan oluşturmayıp, insanlar tarafından tümüyle
duyusal olarak algılanabilen dünyanın özümlenişi sürecinde ortaya çıkar (Kağan, 1993).
Estetik eğitim en genel ifadesiyle ve bazen onun yerine de kullanılan adıyla sanat eğitimi
çerçevesinde verilebilecek bir eğitimdir. Eğitim süreci içinde verilen sanat eğitimi ki şilere
estetik duyarlılık ve davranışlar kazandırılmasını hedefler. Sanat eğitimi dolayısıyla estetik
eğitim, bedene zarafet, zihne soyluluk getiren tek eğitim alanıdır. Estetik eğitim yalnızca
insana zarif, asil bir kimlik kazandırmaktan öte, toplumsal olaylara karşı duyarlı olmayı
kazandıran bir eğitimdir (Kırışoğlu, 1991).
Sanat, estetik kaygıyı duymakla, insanı duyarlı kılmakla oluşan bir kavramdır. Onun
içindir ki çocuk, duyu organlarını bilinçsizce kullanmaya başladığı anda bile bu kaygının
ortamı içine alınabilmelidir ki, sonradan doğal bir şekilde sanata yanaşabilsin. Sanat, yalnızca
heykel, resim, senfoni demek değildir. Sanat hayatı anlayan zekânın, onu en ilgi çekici, en
güzel biçimlere sokması demektir (Erinç, 1995).
Çocuklar on bir ya da on iki yaşlarına kadar doğal bir estetik içtepiye sahiptir. Bu
yaştaki çocuklarda renk uyumu kompozisyon duygusu kendili ğinden oluşmaktadır. Ergenlik
çağı ile birlikte bu içgüdüsel melekelerin yerini daha akılcı melekeler almaktadır. Geniş
çoğunluk doğuştan estetiğe duyarlıdır ancak ilk yaşlarda çocukta estetik ifadeye yatkın bir
kapasite oluşur ya da oluşmaz (Read, 1981).
104
Bu bağlamda estetik eğitime çok küçük yaşlarda başlanabilir (Flannery, 1977; Aktaran:
Heid, 2005). Estetik gelişimi elde etmek için çocuklar, mükemmel sanatı keşfetme ihtiyacı
duyarlar. Onlar, yetişkinlerle birlikte güzeli ve sanatı tartışmak için fırsat ararlar. Çocuklar,
estetik uzmanıdır ve onlar, dengeli olarak estetik davranışlar sergilerken yetişkinlerin
kendilerine cevap olarak sundukları şeylere şaşırır, ilgi duyarlar (Schirrmacher, 2002; Aktaran:
Danko-McGhee, 2006). Eğer çocukların eğitimi, onların görerek, işiterek, hissederek elde
ettikleri deneyimleri içerirse öğrenciler, karşılaştıkları soruları kendi bakış açılarıyla, akıl ve
duygularıyla cevaplandırmayı öğreneceklerdir (Eisner, 1997; Akt: Heid, 2005). Çocuklar için
çevredeki herhangi bir materyalin özünde var olan estetik özellikleri yansıtan sanat çalışmaları
yapmak harika bir şeydir (Epslein ve Trimis, 2002; Aktaran: Trimis ve Savva, 2004).
Görüldüğü gibi çocukların doğal olarak içlerinde var olan estetik içtepinin, doğru bir sanat
eğitimi programı ve nitelikli eğitimcilerle desteklenerek geliştirilmesi gerekmektedir.
Çocuklara bir eser karşısında estetik tavır sergilemesini beklemek ve öğretmek zordur.
Ama çocuğun algılama ve kavrama kapasitesi hızla geliştiği için bir resim karşısında kendince
yorumlar yapabilir. Bu kapsamda; çocuğun doğa, resim veya sanat eseri karşısında
konuşurken, gözlem yaparken, yetişkinlerin estetik nitelikleri tanımlamak için zengin bir dil
kullanarak onlara yardım edebilirler. Böylece sınıf içinde öğretmen ve çocukların estetik
beğenilerini bildirme ilişkilerinin birbirlerine rehber olmasıdır (Danko-McGhee, 2006).
Ayrıca çocukların estetik gelişimlerini desteklemek amacıyla öğretmen çocukların
kullandıkları genel sözcükleri işlevlerine bağlı kalmadan estetik cevaplar vererek
genişletebilir. Çocuklar konuşmalarında boş, dolu, açık, koyu, parlak vb. gibi sözcükleri
farkında olmadan kullanırlar. Örneğin “resmindeki dansçının parlak kırmızı elbisesi ona hoş
bir görünüş vermiş, bu renkler üzgün görünüyor, bu büyük parlak daire gözüme devamı
geliyormuş gibi geliyor” gibi cümlelerle betimlemeler yapılabilir (Epstein, 2001; Aktaran:
Ulutaş ve Ersoy, 2004).
Estetik süreç, pasiflik yerine aktiflik içerir. Bunun anlamı, çocuğun duyularının
hepsini deneyim kazanmak ya da objeyi anlamak için kullanmasıdır (Schirrmacher, 2002;
Aktaran: Danko-McGhee, 2006). Estetik süreç, erken çocukluk dönemindeki çocuklarda
geliştirilmesi gereken eleştirel düşünme gücünü kapsamaktadır. Efland’a göre, bazen
düşünmek, dış çevrenin sembolik algılanması süreci olarak tanımlanır. Diğer düşünürler ise;
düşünmeyi, bilgiyi oluşturmak için kullanılan süreç olarak tanımlarlar. Bu eleştirel düşünme
süreci, daha çok çocukların önceki deneyimlerini ve sanat eseri üzerinden elde ettikleri yeni
deneyimlerini kullanması ile oluşur. Bu süreç, okul öncesi dönemindeki çocuklar için sanat
eserinden anlam toplama sürecidir (Danko-McGhee, 2006).
105
Çocuklara sanat eserine basit bir bakma işleminden sonra esere güzel veya çirkin
diyerek bir yargıya varmalarının yeterli olmadığı, böylesi işlemlerle inceleme ve eleştirme
yapılamayacağının öğretilmesi gereklidir. Her öğrencinin sanatsal çalışmalara bakışı,
düşüncesi, değerlendirmesi ayrı ve özeldir. Bu konuda öğrencinin geçmişi, aile çevresi,
kültürel ve sosyal birikimi, sanatsal gelişim seviyesi, sanatsal yeteneği ve önceden öğrendiği
sanatsal bilgi ve beceriler etkileyici faktörleri oluşturur. Öğretmenlerin bu nedenle
öğrencilerin algılama, dil ve yaratıcı kapasiteleri konusunda dikkatli olmaları gerekmektedir
(Dobbs, 1998; Akt: Gökay, 1998). Bu nedenle estetik beğeni kazandırma işlemi burada
çocuklara sorulacak basit sorularla ele alınabilir. 6 yaşındaki çocuk için, onun anlayabileceği
basit ama bilinen bir eseri sınıfa asıp onun hakkında sorular sorulabilir.
Estetik eğitim konusunda bugün eğitimciler, çocukların yaşantılarında eksikliğini
duydukları anlayamadıkları deneyim, karar verme ve estetik yargı konularını nasıl
öğrenmeleri gerektiğini sağlayacak ve öğrencilere hitap ederek şekilde, müfredatı hazırlarlar.
Uygulamada; bu resimde neler görüyorsunuz? bu resmi beğendiniz mi? bu resim neden
hoşuna gitti? bu resim sence güzel mi? neden güzel? bu resmi odana asmak ister misin? gibi
sorulardan yararlanılır.
Sanat eserinin farklılığının anlaşılmasında estetik; sanatın doğasını, anlamını, değerini
bulmaya çalışarak, sanat eserlerinin daha iyi anlaşılmasına, sanat eserinin değerlendirilmesine
ve eser hakkında karar vermenin geliştirilmesine yardım eder (Gökay, 1998).
Her tür çirkinlikten uzak, güzel bir toplum ve çevrenin gelişmesinde en önemli görev
genel anlamda eğitime, eğitimcilere düşmektedir. Özel anlamda düşünülecek olursa, resim-iş
ve müzik derslerinde verilecek estetik eğitime bağlanabilir.
2.2.7.2. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Sanat Tarihi: Sanat tarihi, geçmiş ile
günümüzün karşılaştırmasını yapmaktadır. Topluluklara ait sanatları incelemektedir. Sanat
olgusunun tarihsel bir süreç içerisinde geçmişten günümüze nasıl bir gelişim gösterdiğini,
sanatı tanıma ve tanıtma, sanat-çevre ve insan ilişkilerinin kavratılması, eser inceleme yöntem
ve tekniklerinin kavratılması gibi konularda çocukların sistemli bir eğitim sürecinde
eğitilmelerini sağlamak amacıyla önemli bir alandır.
Sanat tarihi, her çağda değişen gelişen insanın, sanat oluşan bu değişimleri tespit eder
ve bu değişikliklere neden olan itici gücün ne olduğunu bulmak için çaba harcar (Mülayim,
1983). Sanat tarihi öğrenirken öğrenciler tarihsel konularla bağlantı kurarlar. Sanat tarihi
içerisinde yer alan kaynakların çoğu betimsel olaylara ve fotoğraflara dayanılarak
anlatılmaktadır. Sosyal olayların ve sorunların anlaşılmasında görsel materyallerin ve
imgelerin değeri oldukça fazladır. Sanat tarihi birçok farklı kültürün özelliklerini, eselerini,
106
inanç ve değerlerini anlamamızda etkilidir. Farklı kültürlerin varoluş nedenlerini, sosyolojik,
coğrafik ve hatta psikolojik olarak farklı bakış açılarını öğretebilir (Aykut, 2006).
Sanat tarihi, estetik objenin zaman ve mekân boyutları içinde şekillenmesini sorgular.
Sanat eserleri geçmişin belgeleri ve kayıtlarıdır. Her sanat objesi hatta sanatçı, giderek sanat
tarihinin nesnesi olur. Sanatçılar ve günümüz sanatı, doğadan ziyade, düşün sanatına çok şey
borçludurlar. Sanat tarihi kullandığı yöntemle sanat eleştirisinden ayrılır, bazı hallerde de
birleşir (Balcı,1996).
Sanat eğitiminin amacı, sanat için eğitim değil, sanatla eğitimdir. Bu amaçla, insanı
küçük yaşlarda sanat eserleriyle karşı karşıya getirmek ve farkında olmadan estetik
duygusunu geliştirmek gerekmektedir. (Yetkin, 1968). ÇASEY içinde sanat tarihi, sadece
bilgi aktarımını esas almaz, çocuk merkezli eğitim-öğretim etkinlikleri benimsediğinden,
yöntem-teknik, araç-gereç kullanımı ile daha verimli sanat tarihi eğitimi yapılmasına yönelik
çalışmaları içerir. Kleinbauer (1984), okullarda sanat eğitimini güçlendirmek ve değerini
artırmak için anaokullarından itibaren içsel ve dışsal sanat tarihi yöntemleri sistematik olarak
müfredatlara konulması gerektiğini vurgulamaktadır. Çünkü sanat tarihi disiplini hem sanat
yapmaya yönelik potansiyele sahip olanlara hem de sanatla ilgilenmeyenlere faydalı olacaktır.
İçsel yöntemle incelenen eserin sanatsal potansiyeli, kimliği, tekniği ve üslubunun önemli
yönleri öğretilmelidir. Dışsal yöntemde ise, sanatçının biyografisi, kimler tarafından
desteklendiği, eserin yapıldığı dönemin sosyal, siyasal, kültürel yapısı ve tarihsel yönleri
üzerinde durulmalıdır. Bu iki yöntemin orijinal bir içerikle beraber kullanılması
gerekmektedir. Böylece öğrenciler zamanla önemli terimleri, kavramları, sanat tarihi
içerisinde yer alan sanatçıların eserlerini ve bunların değişik dönemler içindeki gelişimlerini
ve görsel dili öğrenmiş olacaklardır (Kleinbauer, 1984: Akt: Gökay, 1998).
Bu bağlamda, ÇASEY gerek yurt içi ve gerek yurtdışı sanat tarihi gezilerini önerir.
Gezilerin kapsamı içerisine, tarihi, ören yerlerinin, arkeolojik kazı alanlarının ve müzelerin
gezilmesi de dâhildir. Her alanda eğitimin etkileşimli olması gerekir. Bunun en önemli aracı,
öncelikle müzelerdir. Hangi yaşta olursa olsun, öncelikle okul öncesi dönemde, sanat
eserlerinin bulunduğu yerleri yerinde görmek ve incelemek oldukça yararlıdır. (Kırışoğlu ve
Stokrocki, 1997). Sanat tarihi aracılığıyla sanat eserleriyle karşılaşan öğrenci hem sanat
eleştirisi yaparak, aynı zamanda da estetik sorgulama becerisini de kazanmış olur. Bu
bakımdan sanat tarihinin bu dört disiplin içinde yer alması önemlidir.
Özgün sanat eserlerinin bulunduğu en iyi kaynaklar sanat galerileri, müzeler, yörede
yaşayan sanatçılar ve özel koleksiyonculardır. Buna göre öğrencileri kapalı sınıf
atmosferinden kurtarıp müze, galeri ya da atölyelerde çalışmaları sağlanabilir. Ayrıca
107
dönemler arası üslup, anlayış ve ekoller hakkında görüş alabilmek için de sanatçılarla veya
uzmanlarla röportajlar yapılabilir (Buyurgan ve Mercin, 2005).
Soru- cevap tekniğinin daha çok kullanıldığı sanat tarihi alanındaki araştırma soruları
genelde; sanat eserinin kimin tarafından, ne zaman, nerede, niçin yapıldığının araştırılmasına
yöneliktir. Açık uçlu sorular sorularak verilen bilgilerin çocukların seviyesini aşmamalarına
dikkat edilmelidir. 6 yaşındaki çocuklarda soyut kavram algısı gelişmemiştir. Bu sebeple
onlarda görsellik çok önemlidir. Kalıcılığı sağlar. Öğretilecek olan konularla ilgili
materyallerin hazırlanması özellikle bu yaştaki çocuklar için önemli olmaktadır. Eserin
sahibinin bir fotoğrafı sınıfta ilgi çekebilir. Öğretmenin dersten önce farklı materyaller
üretmesi çok önemlidir. Ayrıca bu öğretim, öyküleştirilerek kronolojik yöntemlere, üsluplara
göre karşılaştırmalı olarak verilebilir. Sanat eğitimi için bu yöntemden faydalanmak, öğrenci
ve öğretmen için iyi bir fırsattır. Bu, öğretmenin bilgi birikimine ve hayal gücüne bağlıdır.
Erickson (1995), sanat tarihi konusundaki araştırmaların aşağıdaki soru gruplarına
göre düzenlenmesini önermektedir. Bu gruplar ve içerdiği sorular kısaca ele alındığında
bunların daha detaylı bilgi edinmeye yönelik olduğu dikkati çeker.
1. Sanat eseri hakkında bilgi toplamaya yönelik sorular (konusu, eserin fiziksel
durumu, yapıldığı araç gereç, malzeme ve teknik, görsel elemanlar ve ilkeler)
2. İçerikle ilgili sorular (eserin yapıldığı çevre, ne amaçla kullanıldığı, kültürel ve
sanat dünyasıyla ilgili içeriğini kapsar)
3. Sanat eserinin kültürel ve tarihsel yorumlamasına yönelik sorular (sanatçının amacı,
izleyicilerin anlayışı, eserin yarattığı kültürel etki, eser hakkında izleyicinin algıladıkları)
4. Sanat eserinin diğer eserlerle ilişkisini kavramaya yönelik sorular (üslup, etki ve
temanın ne olduğu) (Erickson, 1995: Akt: Gökay, 1998).
Bu sorular, derste çocuğun dikkatini canlı tutan sorular olduğu için soruların hepsini
ardı ardına sorma yerine belirli zaman aralıklarıyla bunu yapmak daha etkili olur. Çünkü 5–6
yaşındaki çocuğun dikkati çabuk dağılır, derse ilgisi azalır veya çocuk, yapılan etkinlimin
süresi uzadıkça sıkılır.
2.7.7.3. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Sanat Eleştirisi Sanat eleştirisi, sanat
eseri hakkında yorum yapmayı ve eleştirel yargılamayı sağlar (Cherry, 1990). Eğitimin en
önemli amaçlarından biri, öğrencilerin iyi karar verebilmeleri için eleştirel düşünebilmelerini
sağlamaktır. Bireyler her gün bilgili olup olmadıkları konularda düşünürler kararlar verirler ve
hatta eleştirirler. Ancak, bu tür eleştiriler; genellikle o işin kusurunu bulma biçiminde
gerçekleşir. Çoğu kez yanlış anlaşıla geldiği gibi eleştiri, hata bulma işi değildir (Ayaydın,
2009). Sanat eleştirisi, sorgulamak, farklı görüşleri ortaya koymaktır (Balcı,1996). Sanat
108
eğitimindeki eleştiriye gelince, bilinen genel eleştirinin aksine bir sanat yapıtını sorular
sorarak ve tartışmalar yaparak olumlu bir biçimde araştırma söz konusudur (Aral, 1999).
Eleştirinin temelini oluşturan soru sorma zekânın yaratıcı bir eylemidir (Sungur, 1997).
ÇASEY’in kapsamı içinde yer alan Sanat Eleştirisi alanı eleştirel düşüncenin gelişmesi
anlamında önemli bir yere sahiptir. Sanat eleştirisi, genel olarak bireylere bir sanat yapıtını
yorumlamayı öğretir. Bireyler sanat eleştirisi sürecinde mantıklarını kullanarak estetik
yargılarda bulunur. Özelde ise sanat eleştirisi sanatın ve eserin dilini öğrenmeye yardımcı
olur. Bu da sanat nesnesinin daha derinlere inilmesini sağlar. Bu süreç sonucunda sanat
eseriyle karşılıklı ili şki başlar ve böylece eser, daha anlamlı ve akılda kalıcı hale gelir (Mercin
ve Alakuş, 2005).
Eğitim-öğretim süreci içerisinde çocukların duygusal ve zihinsel yetilerini öğretmen
ortaya çıkaracak ve bütünlük ilkesi çerçevesinde eğitimi sürdürecektir. Sanat eğitiminin
temelinde, öğrenciyi gözle düşünmeye alıştırmak, doğaya, olaylara ve yaşama bilinçle
bakmayı öğretmek ana unsur olarak kabul edilmektedir (Aytaç, 1981). Görsel okuryazarlığın
geliştirilmesi için eleştiri, son derece gerekli bir alandır. Bu disiplin olmadan eseri anlamak,
keşfetmek, eser hakkında yargıya varmak, kültürü ve kültürleri anlamak mümkün değildir.
Esere bakmak, görmek, anlamak, öğrenmek ve öğrendiğini uygulamak sanatı anlamanın ve
sanat eğitiminin vazgeçilmez bir yönüdür. Eleştiri, etkinliğin daha iyi ve tam anlamıyla
anlaşılabilmesi için tanımlanması, çözümlenmesi ve değerlendirilmesine yönelik araştırma
biçimidir. (Özsoy, 2001). Bir sanat eseri karşısında çocuğun duygu ve düşüncelerini dile
getirmesidir. Bu duygu ve düşünceler olumlu ya da olumsuz olabilir. Önemli olan burada
çocukların, farklı bakmayı, arkadaşlarının görüşlerini saygı ile dinlemeyi öğrenmeleri ve
böylece bir sanat eseri anlayışlarının gelişmesidir.
Sanat eleştirisinin dört adımı vardır. Bunlar betimleme, analiz etme, yorumlama ve
değerlendirmedir. Öğretmenlerin sınıfta uygulamalı olarak sanat eserleri nasıl eleştirilir
öğrencilere öğretmelidirler. Öğretmenler çocukların ilgisini çekecek sanat objelerini sınıfa
getirmeli ve tartışma ortamı içinde bu objenin sanat eleştirisinin nasıl yapılacağını çocuklara
göstermelidirler. Bu bağlamda öğretmenin sanat eğitiminde yeterli düzeyde bilgili olması çok
önemlidir. Ayrıca çocuklarda kendi resimlerini basit olarak eleştirebilmelidirler. Çocuk
resimlerinin eleştirisi A.B.D.’de eğitimciler için çok önemlidir (Geahigan, 2000).
Sanat eseri inceleme, düzenli bir hazırlık ve bilgili bir uygulama ister. Bu yaklaşımlarda
ağırlığı öğretmen ayarlar. Eleştiri aktiviteleri, günümüzde uygulanan öğretmen merkezli
yaklaşımdan uzaklaşılmasını sağlayabilir. (Kırışoğlu, 1991). Öğretmen çocuklara sorular
sorarak resmi tanımlamaları, analiz etmeleri, resim hakkında yorum yapmalarını sağlar ve en
109
son olarak çocuklara resmi beğenip beğenmediklerini sorar. Sanat eleştirisi çalışmaları ile
çocukların görsel algısı gelişerek düşüncelerini kelimeye dökmeyi öğrenirler. Böylece
çocukların dikkat etmedikleri şeyleri görme ve açıklama, eserin ön yapı elemanları arasındaki
ili şkileri çözümleme, arka planındaki anlamları yorumlayıp, toplum için önemini yargılayarak
bir sanat eserinin anlaşılmasına kolaylıklar sağlama gibi bir eleştiri kültürü edinmelerine
yardımcı olunabilir (Ayaydın, 2009).
Sanat eleştirisi alanında 1950 ve 1960’lı yıllarda yapılan çalışmalar bir devrim niteliği
taşır. II. Dünya Savaşından sonra yapılan Beardsley (1958) Osborne (1955) Stolnitz (1960) ve
Waitz (1964) Feldman(1970) çalışmaları bu çalışmalara örnek verilebilir. Searle (1979)
çalışmasına göre sanat eleştirisi; bir sanat eseri ile ilgili bilgi sahibi olmaktır (eseri tanımlama
ve analiz etme). İkinci olarak eseri anlamaktır (yorum ve eserle ilgili açıklama yapmak). Son
olarak ta bu esere değer biçmektir (değerlendirme ve karar verme) (Akt: Geahigan 2000).
Taylor (1989) 5 - 6 yaş grubundaki çocuklarla birlikte, tüm resim türleri ile sanat
eleştirisi yapılmasını önermiştir. Özellikle Taylor modern tabloları kullanmıştır (Taylor, 1989:
Akt: Cox, 2000). 5–6 yaş grubu çocuklarla sanat eleştirisi yapmak, sadece sanat eserini
görmesini, incelemesini sağlamaktır. Onların da kendilerine göre fikirleri vardır ve bunun
ortaya çıkarılması gerekir. Çocuklar eleştiriyi görsel ve kelimesel bir oyun gibi görürler. Eğer
tartışmalar uzun olmazsa büyük bir istekle bu eleştirinin içinde yer alırlar. Sanat eserleri
çarpıcı renklerden, ilginç konu malzemesinden ve açık kompozisyonsal yapılardan dikkatli
olarak seçilmişse bu tartışmalarda pozitif karşılık alınabilir (Hurwitz ve Day, 1991; Akt:
Gökay, 1998).
Okul düzeyinde yapılan eleştiri çalışmalarına ‘sanat yapıtı inceleme’ demek daha doğru
olur. Çünkü bir sanat yapıtına bakmak, ondan tat almak, yapıttaki değerleri görmek, eleştiriye
göre daha az uzmanlık ve bilimsellik ister (Kırışoğlu, 1991). İnceleme ile eleştiri arasındaki
en temel fark, incelemenin genel, eleştirinin ise özel olmasıdır. Eleştiri merkeze bir objeyi (bir
resmi), inceleme ise bir alanı (örneğin resim alanını) alır. Eleştiride obje ile teke tek ilişki
şarttır, incelemede ise genelin bilgisi üzerinden yapılır (Erinç, 1995).
Eisner’e (1988) göre kapsamlı bir resim eğitiminin ana hedeflerinden biriside bir sanat
eseri hakkında yargıya varma becerisini çocuklara kazandırabilmektir. Çocuklar bir objenin
sanat eseri olup olmadığını yargılarken düşünme yeteneği, soru sorarak değerlendirme
yeteneği, belirsizlikleri tolere etme kabiliyeti, merak, sanat eseri hakkında ortaya fikirler atıp
bu fikirleri tartışma yeteneği, tartışmalardan öz bilgi elde edebilmek, ihtimalleri hayal
edebilme yeteneği gibi becerileri kazanırlar. (Eisner, 1988: Akt: Alger, 1995). Eleştirel
düşünme becerilerini oluşturan duyuşsal ve bilişsel düşünme becerileri şöyledir: Duyuşsal
110
beceriler; bağımsız düşünme, benmerkezci düşünme, adil düşünme: farklı görüşlere saygı
gösterme, duygu ve düşünce arasındaki ilişkiyi anlama, peşin hükümlü olmama: yargıyı
geciktirme, sorgulama cesareti geliştirme, iyi niyetli ve dürüst düşünme, düşünme azmi
geliştirme, düşünme becerisine güven duymadır (Demirel, 2004). Eleştiri yaparken çocuklar
sözel yönlerini çalıştırarak kendi düşüncelerini ortaya koyarlar. Onların fikirleri, eser
üzerindeki elemanlara göre şekillenir. Bu elemanlar, betimleme, çözümleme, yorumlama ve
yargı işlemleri ile ortaya çıkarılmaktadır.
Eleştiriye aşamalı yaklaşım da denir. Bu aşamalar betimleme, çözümleme, yorumlama
ve yargıdır. Eğitim yoluyla insanın özgürleşmesi ve özgün bir kimlik kazanması sürecinde
farklı eğitim yaklaşımlarından yararlanılabilir. Bu bağlamda sanat eleştirisi, bireyin
demokratik değerler kazanmasına katkı yapabilecek bir yaklaşım olarak benimsenebilir.
(Alakuş, Mercin, 2005). Genelde kabul görmüş sanat eleştirisi yöntemleri dört bölümden
oluşur. Bunlar: 1.Betimleme, 2.Çözümleme, 3.Yorum, 4.Yargı’dır. Bazı eleştirmenler bu
sıralamayı şöyle yaparlar: 1.Duyusal, 2.Biçimsel, 3.Tematik, 4.Teknik. Her iki yöntem
karşılaştırıldığında, bölümler içinde yer alan konularda çok fazla değişikli ğin olmadığı
anlaşılır (Kırışoğlu,1991).
Eleştiride esas alınması gereken dört aşama dört temel soru ile ilişkilidir.
1. Eserde neler görüyorsun? (Betimleme)
2. Bu şeyler nasıl bir araya gelmiş? (Çözümleme)
3. Sanatçı ne söylemeye çalışıyor? (Yorumlama)
4. Bu çalışma hakkında ne düşünüyorsun? Ve Neden? (Yargı)
Sanat eleştirisi öğretimi konusunda birçok yol vardır. Özellikle okul öncesi sanat
eğitiminde, Bates (1984) modeli bunlardan biridir ve estetik ile sanat eleştirisini birleştiren bir
metottur. Bu metot görmek, tartışmak ve karar vermek üzerine dayalıdır. Bates’in Estetik
Eğitim Modelinde sanat eleştirisi;(M) Motivasyon: Bir sanat eseri gösterilir, bu resmin formu,
kullanılan teknikler konusunda tartışılarak çocuklar motive edilir. (ID)Tanımlama:
Öğrenciler gördükleri sanat eserindeki objeleri tanımlarlar.(D) Açıklama: Resmin renkleri,
şekiller ve doku açıklanır.(A) Analiz Etme: Resim analiz edilerek, denge (ahenk), kontrast,
renklerdeki geçiş, ritim, doku analiz edilir, belirlenir.(INT)Yorumlama: Çocuklar sanat
eserinin anlamını anlayarak yorumlarlar.(E) Değerlendirme: basamaklarında Gerçekleştirilir.
Bu yöntemin hedefleri ise,1-) Sanat eleştirisi adımlarını tanıtmak2-) Sanat eleştirisi tecrübesi
kazandırıp kendi eserlerini eleştirmelerini de sağlamak 3-) Öğrencilerin resmin elemanlarını
ve prensiplerini öğrenmelerini sağlamak4-) Resimlerin karşılaştırmalarını sağlamaktır.
111
Bates’in estetik eğitimine göre, çocuklar resimlerini sergileyerek arkadaşlarının
yorumlarını dinleyebilirler. Analiz etme, yorumlama ve değerlendirme yapabileceği oyunlar
çocuklarla oynanabilir. “Eleştirmenler Meclisi” oyunuyla çocuklar bir yerde toplanıp bir resmi
eleştirerek sanat eleştirisinin adımlarını öğrenebilirler. Sanat elemanı ve sanat prensiplerinin
öğrenilebileceği post kartlar öğrencilere gösterilerek bu prensipler çocuklara öğretilebilir. Bates
(1994) çalışmasında, formalizm (biçimci), duygusalcılık (ekspresyonizm/anlatımcı/dışavurum)
ve taklitçilik (realizm/yansıtmacı) kullanılarak estetik eğitim modeli önermiştir. Bates, ancak
batı kültüründe yetişmiş ressamlar formalist, realist veya ekspresyonist akımlarda resim
yapabildiklerini ifade etmiştir. Ona göre, batı dışında diğer kültürlere mensup ressamlar günlük
yaşamla ilgili resim yaparlar. Bates bu ressamların işlevsel kurama göre (functionalism) resim
yaptıklarını belirtir (Bates, 1994: Akt: Alger, 1995).
Çocukların, Sanat eleştirisi yapabilmeleri için öğretmenlerinin rehberlik edip onları
cesaretlendirmeleri gerekir. Öğretmenler çocuklarla sohbet ederek dört aşamada çocukların
sanat eleştirisi yapmalarını sağlayabilirler. Sanat Eleştirisi mantık ve yaratıcı düşünce ile
ilgilidir ve çocukların düşüncelerini kontrol etmelerini dolayısıyla da öğrenmelerini sağlar.
Feldman Modeline göre, anaokuluna bir resim getirilir. Öğretmen çocuklara sorular sorarak bu
resmi tanımlamaları, analiz etmeleri, resim hakkında yorum yapmalarını sağlar ve en son olarak
çocuklara resmi beğenip beğenmediklerini sorar. Sanat eleştirisi çalışmaları ile çocukların algısı
gelişerek düşüncelerini kelimeye dökmeyi öğrenirler (Cole ve Schaefer 1990).
Her oturum sonrası çocuklara gösterilen sanat eserini gözlemleme fırsatı sunulmakta ve
eser hakkında açık uçlu sorular sorularak çocuğun eseri daha iyi incelemesi hedeflenmektedir.
Al Hurwitz ve M.Day (1995) çocuğa yöneltilen soruların görsel anlamda bilgilendirme için
önemli olduğunu vurgulamışlardır. Programda yer alan bu oturumların çocukların gözleme ve
uzamsal ilişkileri algılayarak sağ-sol ilişkilerini, yükseklik ilişkilerini ve ön-arka ilişkilerini
çizgi, renk, ton, uzak-yakın ilişkilerini kavramalarında etkin olduğu düşünülmektedir
Okul öncesi dönemde eleştiri çalışmaları ile öğrenciler, sanatçıların eserleri ile
tanışarak bilgi sahibi olurlar. Bu sayede çocukların sanat konusunda gelişimleri
desteklenirken aynı zamanda sanat eserlerini yorumlama ve anlama becerileri de gelişmiş
olur. Çocuklar bir sanat eseriyle karşılaştırılır, betimleme, çözümleme, yorumlama, yargı
bölümleri tek tek çocuklarla beraber incelenir. Burada önemli noktalardan biri sanat eseri
olarak çocukları hep resim röprodüksiyonları ile karşılaştırmak yerine farklı eserleri ele
almaktır. Gökay’ın (2003) Arizona’da yaptığı araştırmada, sanat eleştirisi dersi kapsamında,
sanat eseri olarak herhangi bir ressamın tablosu yerine kilimin seçilmesi ve seçilen Türk
kilimi üzerindeki bitki, hayvan ve diğer geometrik motiflerin sanatsal eleştirisinin yapılması
112
ülkemizdeki derslerle karşılaştırılınca çok değişik ve ilginç olmuştur. Çünkü ülkemizde sanat
eleştirisi dersleri genellikle resim sanatı ile ilgili olmaktadır. Bunun yanında ABD’de olduğu
gibi, heykellerin, mimari yapıların (klasik ve post-modern), arazi düzenleme sanatının, kinetik
sanatın, geleneksel ve halk sanatı (v.b.) ürünlerinin de sanat (resim) eğitimi derslerinde
incelenebileceğinin (bilinmesine rağmen) bir kez daha vurgulanması gereklidir.
Öğrenciler bu öğrendikleri yapıt inceleme yöntemini hem kendi yapıtlarına, hem
arkadaşlarının yapıtlarına ve hem de sanatçıların yapıtlarına uygulayabilirler. Sözel eleştirileri
yazıya dökmek, sanat yapıtı incelemenin bir başka boyutunu oluşturur. (Kırışoğlu, 1991).
Okul öncesinde çocukların okuma-yazma bilmedikleri için öğretmen yazıya dökerek ya da
kayıt (ses-video) alarak çocuğun gelişimini gözlemleyebilir.
Tanımlama-Betimleme: Eğer insan bir sanat eserini mümkün olabildiğince doğru
anlamak isterse, o sanat çalışmasını her yönden dikkatli bir şekilde araştırması gerekir. Bu
bağlamda belirli biçimleri, renkleri, değerleri, dokuları ve bu görsel niteliklerin hepsinin yerli
yerine yerleştirilmesi gerekir. Form, biçim ve jestlerin gözlemlenmesi gerekir (Özsoy, 2003).
Sanat eserinde ilk bakışta nelerin görüldüğü, betimleme aşamasında bulunan özelliklerdir.
Betimleme aşamasında, eserdeki ön yapı elemanları ve maddi şeyler denilen bilgi
objeleri tanımlanır. Sanat eserinin nasıl bir sanat formu olduğu ve eserin görünen yüzeyinde
nelerin bulunduğunun belirleme aşamasıdır. Tanımlama düzeyi genellikle çoğumuzun algılama
durumumuz üzerine odaklanmasına rağmen, birinin kırmızı gördüğü şeyi, bir başkasının
turuncu olarak görebildiği, birinin kare olarak gördüğü bir şekli diğerinin ikizkenar yamuk
olarak görebildiği için bazı sıcak tartışmalara da yol açabileceği aşamadır (Ayaydın vd, 2009).
Eserin ne zaman, kim tarafından yapıldığı, ne tür bir sanat eseri olduğu, yapıldığı
tarihsel dönem özellikleri gibi sorular ve cevapları (Boydaş, 2004; Kırışoğlu ve Stokrocki,
1997) bu aşamada yer alır.
Çocuklar resim üzerinde ne görüyorlarsa söylerler. Bu onların dikkat düzeyini
ölçmemizi sağlar. Resmi gördükleri unsurlarla basit cümleler halinde anlatırlar. Kendi
yazımlarını söylemezler, sadece gördüklerini söylerler. Betimleyici aşama bireyselleştirilmi ş
veya hikâyeleştirilmi ş gibi aktarılırsa çok ilgi çekebilir (Alakuş, 2005). Sanat çalışmasında
tanımlama, görünür şeylerin gerçeğe uygun olarak listelenmesi aşamasıdır. Eleştirinin bu ilk
basamağında eserde görülen bilgi objelerinin, yani reel yapının, dikkatlice listesi (envanter)
çıkartılır. Bu basamağın amacı, izleyiciyi acele etmekten uzaklaştırmak ve yavaşlatmaktır
(Alakuş, Mercin, 2005).
Eserin türü, boyutları, kimlik bilgileri vb. Bu bilgiler resim altı bilgilerinde genelde
verilir. Bu bilgiler eserin hayallerdeki tasavvuruna da yardım eder.
113
Örneğin tanımlamaya ilişkin aşağıdaki sorular yöneltilebilir:
-Bu sanat yapıtını yaratan sanatçının ismi nedir?
-Bu ne tür bir sanat yapıtıdır?
-Sanat yapıtının adı nedir?
-Bu yapıt ne zaman yaratılmıştır?
-Bu sanat yapıtının yaratıldığı tarihsel dönemde yer alan bazı önemli olayları sıralayınız.
-Yapıttaki nesneleri sıralayınız (ağaçlar, insanlar, hayvanlar, dağlar vb.).
-Bu yapıtta var olan anlamlı sanatsal unsurları inceleyiniz ve onları tanımlayınız:
-Hangi teknikler kullanılmıştır? (Oyma, suluboya, asamblaj-montaj vb.) (Özsoy, 2003).
Çözümleme: Eleştirinin bu evresi aslında algılamanın temelidir. Betimleme evresini
daha ileriye alarak çocukların sanat eserinin yapısını ve kompozisyon düzenini analiz
etmelerini sağlar.
Çözümleme aşamasında çocuklar, sanat eserinde bulunan tasarım elemanlarının (çizgi,
doku, biçim, renk, biçim(form), valör, mekân, değer) ve tasarım ilkelerinin (denge, zıtlık,
vurgu, uyum (ahenk) çeşitlilik, birlik, derecelendirme, hareket, ritim oran, derinlik) sanatçı
tarafından nasıl kullanıldığını ve organize edildiğini araştırırlar (Boydaş, 2004; Kırışoğlu ve
Stokrocki, 1997).
Sanat eserini meydana getiren sanatsal elemanları tanımak çalışmayı anlamada ilk
adımdır. Sanat eserinde öğretmek istenilen sanat elemanlarına yönelik sorular sorularak,
çocukların bunları görmeleri sağlanabilir (Gökay, 1998). Bu aşamada çocuğun resmi nasıl
oluştuğu konusunda fikir edinmesi sağlanır. Çocuk, resmi tasarım ilkeleri açısından (çizgi,
renk, doku, kompozisyon) inceler.
Çözümlemede eserin yapısı ve kompozisyon düzeni analiz edilmeye çalışılır. Sorulacak
sorular (Alakuş, Şahin. 2009) aşgıdfaki gibi olabilir;
-İlk baktığında en çok dikkatini çeken nedir?
-Renkler nasıl düzenlenmiştir?
-Eser renkli mi, siyah-beyaz mı?
-Resim genelinde hangi doku var?
-Eser hangi teknik ve tarzda yapılmış?
-Bazı nesneler arkada bazıları önde mi durmakta?
-Şekiller nasıl düzenlenmiş?
-Birbirini tekrar eden şekiller var mı?
-Yapıtta hangi renkler egemen?
-Resimde gördüğün şeyler orijinal büyüklüğünde mi?
114
-Açık-koyu değerler var mı?
-Sanatçı bu resmi hangi teknikle yapmış olabilir?
Yorumlama; yorumlama, eserden anlam çıkarma ve eseri başlı başına anlamaya
yönelik bir süreçtir (Alakuş, 2004). Çocuklar yorumlama aşamasında, sanat eserinden hangi
iletiyi aldıkların bulmaya çalışırlar. Betimleme ve çözümleme aşamasından farklı olarak,
çocukların bilgi birikimine ve algılamalarına göre, bireyseldir. Bir sanat eserini anlamak zor
bir iştir, resme bakan kişinin tepkisi de resmi anlayıp anlamamasına göre değişir. Burada
bakmak değil, görmek önemlidir. Yani baktığı resmi anlamak, resimdeki sembollerin
anlamını tahmin etmek gereklidir. Bir resmi yorumlamak resmin anlamını ortaya koymaktır.
Her yaş çocuğunun yorumu birbirinden farklı olduğundan resme yüklenen anlam ile resim
içeriği birbirinden farklı olabilir. Sanat eseri hakkında bu aşamaya gelinceye kadar edinilen
verilere dayanarak yorumlama yapılmaktadır. Sanatçının bu eserini neden yapmış olabileceği,
ne anlama geldiği, esere bakıldığında ne gibi duyguların uyandığı, simgelerin (semboller) ne
anlama geldiği gibi sorulara cevap aranır (Boydaş, 2004; Kırışoğlu ve Stokrocki, 1997).
Çocuğun sanat çalışması aracılığı ile dikkatini, duygu ve düşünceleri üzerine
odaklayarak verdiği cevapların düzenlendiği bir aktivitedir. Yorum aşamasında eserin içerik
anlamı ya da psikolojik ortamı söylenmeye çalışılır. Ancak bu aşamada tahminlerde
bulunulabilir. Yorum eleştiri i şleminin en zor basamağıdır, çünkü farklı olmaya çaba
gösterme gereği vardır. Ayrıca en yaratıcı ve en zevkli tatmin edici basamaktır. Zekânın,
hayal gücünün ve cesaretin kullanılması basamağıdır.
-Sanatçı eserde ne söylemeye çalışıyor?
-Sanatçı bu sanat yapıtını neden yapmış olabilir?
-Eser size göre ne anlama geliyor?
-Bu yapıta baktığınızda sizde ne gibi hisler uyandırıyor?
-Bu sanat yapıtında başka şeyleri temsil eden şeyler-simgeler size göre var mıdır? Varsa
nelerdir? Soruları yorumlama basamağında sorulabilecek sorulardan bazılarıdır.
Yargı; dördüncü aşama olan yargı aşamasında ise çocuklar, sanat eseri hakkında
vardıkları sonucu, eserin çocuklar tarafından beğenilip beğenilmediği, müzede sergilemeye
değer olup olmadığı gibi önerirler. Bu aşamada esere ait, sanat kuramlarından da söz
edilmektedir. Bunlar 1. Yansıtmacı, 2. Biçimcilik, 3. Dışa vurumculuktur. Yansıtmacılık,
konu ile ilgiliyken, Biçimcilik kompozisyonla ilgilidir. Dışavurumculuk ise anlatımcı
niteliklerdir. Yani sanat eserinin içeriği ya da anlamı ile ilgilidir (Boydaş, 2004; Kırışoğlu ve
Stokrocki, 1997).
115
2.2.7.4. Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemi ve Uygulama Çalışmaları
Uygulamalı çalışmalar, sanatın iç yüzünün kavranmasını sağlayarak öğrenciler için
gerekli olan hayal gücünün harekete geçirilmesi, geliştirilmesi ve sanatın bütününü
anlamalarına yönelik yolların bulunmasını sağlar (Özsoy, 2003).
Çok Alanlı Sanat Eğitiminde uygulama konusu ve materyal seçimi, çocuğa vermek
istenilen sanat tarihi, eleştiri, estetik algıyı birleştirici bütünleyici olmalıdır. Örneğin; boya
çalışmaları, çocukların sanata karşı duyarlı olmalarını sağlarken, aynı zamanda ayırt etme, akıl
yürütme ve problem çözme becerilerinin gelişmesini destekler (Aral ve arkadaşları, 2000). Ama
bu faaliyet boyama kitabının bir sayfasını boyama ise sanatsal bir gelişim sağlayamaz.
Çocuklar dünyayı sanatsal düşünce ve kullandıkları materyallerle keşfetmeye
çalışırlar. Bu nedenle çocukların çeşitlilik yönünden zengin materyallerle çalışmaları gerekir.
Bu; çocukların problem çözme becerilerine katkıda bulunur (Barnes, 2002). Uygulamalar
sırasında materyallerin anlamlı kullanılması kadar öğretim sürecini de pratikleştirmek gerekir.
Çocuklar öğretmenlerin anlattıklarından etkilendikleri gibi etraflarındaki objeler de onlar için
çok çekicidir. Öğretmenler kendi kendilerine çocukların nelere ihtiyacı olduğuna dair soruları
sık sık sormalı, yetenekleri ortaya çıkarırken çocukların hayal güçlerini de serbest bırakmak
gerektiğini unutmamalıdır (Edwards, Forman, 1998).
Uygulamalarda, yakın çevreden başlayarak sınıf ortamına getirilecek objeler (çini,
kilim, testi vb) çocukların incelemesine sunulmalıdır. Araştırmalar bize çocukların aktifken,
deneyimlerinden yararlanırken, dokunurken hissederken, problem çözerken, insanlarla
iletişim içindeyken daha iyi olduklarını göstermiştir (Lerner, Ciervo, 2004). Bu bağlamda
çocukların inceledikleri objeleri çizmeleri için fırsat sunulmalıdır. Çocuklara uygun
etkinlikler sunulduğunda, çizim bir problem çözme ve tasarlama aracına dönüşmektedir
(Cooke, Griffin ve Cox, 1998). Gardner (1993) görüntüyü çizgisel olarak ifade etmenin
uzamsal zekâ becerilerini geliştirdiğini ifade etmektedir (Gardner, 1993). Brookes (1996)
görsel öğrenmeye yönelik bir sanat eğitim programı olan MonArt Programını geliştirmiş ve
dört yaş grubundan itibaren yüzlerce çocuk ve yetişkine uygulamıştır. Programda eğitim alan
çocukların çizimlerinin yaşıtlarına göre çok daha ileri düzeyde olduğu ve detay içerdiği,
uzamsal ilişkilerin doğru bir şekilde betimlendiği, programın resimlerde yaratıcı
kompozisyonlar oluşturmaya katkıda bulunduğu görülmüştür.
Uygulanan gözleme dayalı çizim etkinlikleri sonucunda; çocuklar nesneler ve şekiller
arasındaki ilişkilerin farkında olmaya ve nesnelerin özelliklerini resimlerinde daha iyi
betimlemeye başlamaktadırlar (Cooke, Griffin ve Cox,1998). Miller (1986)’a göre; görsel-
uzamsal becerilerin kazanılması; çocukların çizim becerilerinin gelişimine, açıları, çizgileri
116
daha iyi algılayarak değerlendirmesine ve ifade edebilmesine yardımcı olmaktadır (Akt:
Giudice ve Arkadaşları, 2000).
Çocukların yaptıkları resimler hakkında konuşmak, değişik konularla ilgili çizimler
yaptırmak çocukların çizim becerilerini geliştirici etkinlikler olarak önemlidir (Öncü ve
Darıca 2004). 5-11 yaşındaki çocuklar için hazırlanan sanat programı; temel fikirleri anlama-
örn. renk tonlamaları ve sonra daha karmaşık fikirleri anlamaya-örn. odak/merkez, orantı, vb.,
gözlemleme, ifade etme gücünü geliştirmeye fırsat tanımalıdır (Calouste Gulbenikan
Foundation,1982). Ingram ve Butterworth (1989); 3-8 yaşındaki çocukların üç boyutlu
uzamsal ilişkileri çizgisel olarak betimlemelerini incelemişler ve en az çizim ürünü kadar
çizimde eğitim sürecinin de önemli olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Süreçte eğitimcilerin
çocuklara model olması önemlidir.
Çocukların inceledikleri objeleri kil, hamur vb ile üç boyutlu çalışma fırsatı
sunulmalıdır. Anderson ve Yates (1999) yaptığı bir araştırmada, yirmi sekiz 6-7 yaş grubu
çocuğa sanatsal kil çalışmasına yönelik, altı haftalık bir eğitim programı uygulamışlardır. Bu
çocuklar dışında yirmi sekiz kişilik bir kontrol grubu da çalışmada yer almıştır. Deney grubu;
yaratıcılık, hayal gücü, dekoratif beceriler ve estetik görünüm olarak anlamlı kazanımlar elde
ederken, kontrol grubunda anlamlı bir farklılık bulunamamıştır.
Çocuklara üzerinde çalışabilecekleri çeşitli problemler sunmak önemlidir. Bu
problemler çocuklara bildiklerini veya öğrendiklerini kullanma fırsatı sunmalıdır.
Deneyimlerle veya deneyimlerle bağlantı kurarak bunları ürünlerinde geri bildirim olarak
ifade etmek bu çocukların gelişimlerinin desteklenmesi için önemli bir noktadır (Rogers,
2002). Doğru/yanlış endişesi içinde olmadan sunulan problemin çözümüne dayalı yanıtlar
veya yöntemler geliştirmeleri için serbest bırakılmalı ve çocukların deneyerek- yaparak
cevabı bulmalarına fırsat verilmelidir (Howley ve arkadaşları,1986).
Yapılan araştırmalarla haftada bir saatlik ek sanat eğitiminin yaratıcılığa etkisi çarpıcı
bir biçimde gözlenmiştir (Öktem, 2002). Farklı bakış açısını geliştirmenin en kestirme
yolunun sanat eğitimi olduğuna işaret etmektedir (Gençaydın 2002). Çocuklar organize
edilmiş bir çevrede (ilgi çekici görsel materyallerle) daha iyi gözlemler yaparak keşiflerde
bulunabilirler. Salome ve Reeves (1972) duyuların gelişip olgunlaşması ve uyaranların
yorumlanabilmesi için sanat, drama gibi uygun etkinliklerle deneyimlerin arttırılması ve
pekiştirilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
Çocuklar sanat sayesinde hayal gücünü kullanarak fikirlerini uyarlamayı öğrenirler
(Barnes, 2002). Hayal gücünün gelişmesinde resim sanatı merkezi rol oynar. Öğrenmeye
doğru tutum ve davranışları ilk şekillendirme merakla gelişir. Gerçek dünyayı deneyimleyerek
117
öğrenme tamamlanır (Dyson, 1990; Eisner, 1991; Harris, 2000; Akt; Bursztyn, 2002). Kısaca
sanat eğitiminin, hayal gücüne dayalı düşünmeyi ve kendini yaratıcı bir biçimde ifade etmeyi
destekler nitelikte olmasıdır.
Carol Korn Bursztyn’ın (2002) erken çocukluk sınıflarında yaptığı sanat çalışmasında;
çocuklara bulutları izlettirdikten sonra bulutları izleyen çocuklarla sohbet ediyor ve çocuklardan
birinin bulutu kediye benzetmesi ile ders başlıyor. Yağmurun oluşumundan, gece bulutların
durumundan, yıldızlardan, gecenin büyülü sırları hakkındaki düşüncelerinden, doğa bilimi
hakkındaki sorularla çocuklar sık sık provoke ediliyor. Çocuklara çeşitli slâytlar gösteriliyor.
Çocukların yıldızları, bulutları gözlemlemeleri birkaç gün devam ediyor. Çocuklar aileleriyle de
gece gökyüzünü inceleyip sonraki günlerde sınıf ortamında duygu ve düşüncelerini paylaşıyor.
Sonuçta ‘The Stary Night’ konulu çalışmaları çocuklar tamamlıyor . Bir başka uygulama da 4-6
yaş grubu çocuklara Vincent Van Gogh’un eserlerinin özelliklerini ve stilini öğrenmelerine
yönelik bir proje çalışması uygulamıştır. Proje sonunda çocukların Vincent Van Gogh’un
tarzına uygun olarak ortaya çıkardıkları eserler incelendiğinde; çalışmaların oldukça detaylı
olduğu ve çocukların ürettikleri bu çalışmaların yaşlarına göre ileri düzeyde olduğu
görülmüştür. (Barnes 2002).
Sanat uygulamalarında amaç doğru gözlem becerileri geliştirilmektir. Disiplinler arası
ile verilen bir sanat eğitiminde öğrenciler ayrıntılara girerek kendi gözlem ve iletişim
becerilerini geliştirirler (Coskie and Davis 2008).
2.3. KONU İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
2.3.1. Görsel Algı İle İlgili Yapılan Ara ştırmalar
Bu bölümde çocuklarının görsel algılama davranışının incelenmesine ilişkin araştırma
sonuçları tarih sırasıyla verilmiştir.
Bauer (1977) çalışmasında okuma başarısı ölçmede kullanılan formal ve informal
testlerin geçerliğini incelemiştir. Araştırma örneklemine 195 birinci sınıf çocuğu dâhil
edilmiştir. İlk veriler 1968, ikinci veriler 1969 ve üçüncü veriler 1977 yılında toplanmıştır.
Ancak 1977 yılında örnekleme dâhil edilen örgenci sayısı 113’e düşmüştür. Araştırmada veri
toplama aracı olarak 1) Çocukların Okuma Becerisini Değerlendiren Öğretmen Anketi; 2)
Çocukların Formel Okumaya Geçiş Zamanlarının Kaydedildiği Form; 3) Gates-MacGinitie
Okumaya Hazır Olma Testi; 4) Bilişsel Yetenek Testi; 5) Good-Enough-Harris Şekil Testi
(Bir Adam Çiz Alt Testi); 6) Marianne Frostig Gelisimsel Görsel Algı Testi; 7) Evanston
Erken Tanıma Testi; 8) Gates-MacGinitie Okuma Testi; 9) Iowa Temel Beceriler Testi Form
5; 10) Iowa Eğitimsel Gelişim Testi Form X5, Okuma Alt Testi kullanılmıştır. Araştırma
bulguları doğrultusunda; Marianne Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi ile Gates-MacGinitie
118
Okumaya Hazır Olma Testi, iki görsel ve motor koordinasyon alt testi arasında düşük fakat
istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmuş, kullanılan ölçeklerin birinci sınıftan itibaren
okuma başarısının ölçülmesinde etkili olduğu saptanmıştır. Aynı zamanda harflerin tanınması,
kelimenin tanınması, Gates-MacGinitie Okumaya Hazır
Olma Testinin görsel ayırt etme alt testinin ve öğretmen değerlendirme ölçeğinin de bu veri
toplama araçlarının içine dâhil edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Etker (1977), beş altı yaş okul öncesi çocuklarda visio-motor eğitimin Visio-motor
gelişime etkisini ve beş altı yaş okulöncesi çocuklarının visio-motor yeteneklerinde ve
eğitimden yararlanmalarında, cinsiyete bağlı farklılığı incelemiştir. Araştırmanın örneklemine
beş-altı yaş grubundan 20 deney ve 20 kontrol olmak üzere toplam 40 çocuk dâhil edilmiştir.
Örneklemi oluşturan 40 çocuğa ön-test ve son-test, deney grubunu oluşturan çocuklara Frostig
Görsel Algı Eğitim Programı uygulanmıştır. Kontrol grubunda yer alan kız ve erkek çocukları
ön-test ve son-test sonuçları karsılaştırıldığında araştırma süreci içinde eğitim dışı visio-motor
gelişimi etkileyecek anlamlı bir değer bulunmamıştır. Deney grubunda yer alan kız ve erkek
çocukları ön-test ve son-test sonuçları karsılaştırıldığında grupta yer alan çocukların
eğitimden yararlandıklarını gösterir anlamlı bir değer bulunmuştur. Kontrol grubu kız ve
erkek çocuklarının ön-test ve son-test sonuçlarının karşılaştırılmasında cinsiyete bağlı yetenek
farklılığını anlamlı kılacak bir değer görülmemiştir. Deney grubu kız ve erkek çocuklarının
son-test sonuçlarında cinsiyete bağlı eğitimden yararlanmada farklılığın anlamlı olduğu ortaya
çıkmıştır. Deney ve kontrol grubunda yer alan kız ve erkek çocuklar kendi aralarında kızlar ve
erkekler olarak karsılaştırıldığında gruplar arası yetenek farkını anlamlı olmadığı saptanmış,
son-test sonuçlarında ise gruplar arası farklılığı anlamlı gösterecek bir değer bulunmuştur.
Bulgular doğrultusunda Frostig Görsel Algı Eğitim Programı alan çocukların visio-motor
yeteneğinde ilerleme olduğu saptanmıştır.
Yost ve Lesiak (1980) gelişimsel görsel algı testi ile el yazısı yeteneği arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir. Araştırma örneklemine üç okulunda birinci sınıfa devam eden 173 (99 erkek–74
kız) çocuk dâhil edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Marianne Frostig Gelişimsel
Görsel Algı Testi kullanılmıştır. Araştırmada ilk olarak 173 çocuktan öğretmenleri tarafından
tahtaya yazılan bir cümleyi yazmaları istenmiş, daha sonra elde edilen örnekler üç ilkokul
öğretmeni tarafından yazının okunaklı oluşu, harf formu, yazı düzeni, açıklığı ve kâğıt üzerindeki
yerleşimi göz önüne alınarak bir puan ile beş puan arasında puan verilerek değerlendirilmiştir.
Örnekleme dâhil edilen çocuklar el yazısından aldıkları puanlara göre iyi ve kötü el yazısı olanlar
olarak iki gruba ayrılmış, her grupta 30 çocuk olmak üzere toplam 60 çocuk seçilmiştir. Seçilen
60 çocuğa, Marianne Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi uygulanmıştır. Araştırma sonucunda
119
iyi veya kötü el yazısı yeteneği ile Marianne Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testinden elde
edilen puanlar arasında anlamlı bir ilişki olmadığı saptanmıştır.
Çağatay (1985), Frostig Visual Algılama Testi ve eğitim programına dayalı olarak
dört-sekiz yaş arası serebral palsili çocuklarda visual algılama davranışını incelemiştir.
Araştırma grubunu Ankara ve İstanbul Yeni Doğuş Spastik Çocuklar Rehabilitasyon
Merkezine devam eden dört yaş sıfır ayla-yedi yaş 11 ay arası serebral palsili olan ve zekâ
düzeyli 60’dan aşağı olmayan çocuklar oluşturmuştur. Bu koşulları sağlayan 20 serebral
palsili çocuk araştırmanın örneklemine dâhil edilmiştir. Çocuklar deney ve kontrol olarak iki
gruba ayrılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak “Denver Gelişimsel Tarama Testi”,
“Frostig Visual Algılama Eğitim Programı” ve “Frostig Visual Algılama Testi” kullanılmıştır.
Çocukların gelişim düzeylerini saptayabilmek amacıyla “Denver Gelişimsel Tarama Testi”
uygulanmıştır. Deney grubuna Frostig Visual Algılama Testi ve Frostig Visual Algılama
Eğitim Programı uygulanmıştır. Kontrol grubuna Frostig Visual Algılama Testi uygulanmış
fakat Eğitim Programı uygulanmamıştır. Her iki gruba, deney grubunun eğitim programı
bittikten sonra tekrar Frostig Visual Algılama Testi uygulanmıştır. Deney grubuna verilen
eğitim çalışmalarında aileye rehberlik yapılmış, evde çocuğun çalışmasında yardımcı olması
istenmiş, çalışmaları geliştirici ödevler verilmiştir. Araştırma sonucunda, deney grubundaki
çocukların ön test ve son testte aldıkları puanlar arasındaki farkın anlamlı, kontrol grubundaki
çocukların ön test ve son testte aldıkları puanlar arasındaki farkın önemli olmadığı
bulunmuştur. Deney grubundaki deneklerde görülen farkın eğitim programından ileri geldiği
sonucuna varılmıştır. Cerbral palsyli çocukların ön test ve son test sonuçları arasındaki
farklılık önemli bulunurken, kontrol grubunda anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Frostig
Görsel Algılama Programı, görsel algılama gelişimini hızlandırıcı etken olarak görülmüştür.
Mangır, M. Çağatay, N. (1987) “Anaokuluna Giden ve Gitmeyen Dört-Altı Yaş Arası
Çocukların Görsel Algılamaları Üzerine Bir Araştırma” adlı çalışmalarında; anaokuluna giden
ve gitmeyen dört-altı yaş grubu çocuklardaki görsel algıyı incelemişlerdir. Uygulanan Frostig
Görsel Algılama Testi sonuçlarında, anaokuluna giden çocukların görsel algılamada daha
başarılı oldukları bulunmuştur.
Kaya (1989) Frostig Görsel Algılama Eğitim Programının uygulanmasının anaokuluna
giden dört ve beş yaşındaki çocukların görsel algılama alanlarına ve zekâ gelişimlerine
etkisini incelemiştir. Araştırmada Frostig Görsel Algılama Testi ve Frostig Görsel Algılama
Eğitim Programı uygulanmıştır. Örneklemi ise Ankara Numune Hastanesi anaokuluna devam
eden dört ve beş yaşlarında deney ve kontrol gruplarında 10’ar kişi olmak üzere 20 denek
oluşturmuştur. Deney grubuna iki ay süreyle Frostig Görsel Algılama Eğitim Programı
120
verilmiş kontrol grubu ise eğitim programına alınmamıştır. Uygulama sonunda deney ve
kontrol grupları arasında fark olup olmadığı t testi ile kontrol edilmiştir. Araştırmadan elde
edilen bulgulara göre deney grubundaki çocukların ön-test ve son-test puanları arasında
önemli derecede fark gözlenirken, kontrol grubundaki çocukların ön-test ve son-test puanları
arasında önemli bir fark olmadığı görülmüştür. Eğitim uygulamasının çocukların görsel
algılama gelişimine etkisinin önemli olduğu görülmüştür.
Mangır ve Çağatay (1990) anaokuluna ve anasınıfına devam eden beş-altı yaş grubu
çocuklarında görsel algılama ve zekâ ilişkisini incelemişlerdir. Araştırmaya Ankara’da
anaokulu ve anasınıfına devam eden anne-baba eğitim düzeyleri lise ya da yüksekokul
mezunu olan 20 çocuk dâhil edilmiştir. Bu çocuklardan 10 çocuk anaokuluna 10 çocukta
anasınıfına devam etmektedir. Çocuklara Stanford Binet Zekâ Testi ve Frostig Görsel
Algılama Testi uygulanmıştır. Araştırma sonucunda zekâ bölümleriyle görsel algılama
alanları arasında önemli bir ilişki gözlenirken, anaokuluna ve anasınıfına devam eden
çocukların puan ortalamaları arasındaki farkın önemsiz olduğu görülmüştür.
Bayhan (1992) anaokuluna giden altı yaş çocuklarının bilgisayar hakkındaki tutum ve
kavramlarının saptanması ve bu çocukların ilkokul birinci sınıftaki akademik başarıları ile
görsel algılamalarında anaokulunda yapılan bilgisayarlı eğitimin etkisi incelenmiştir.
Araştırma evrenini 1989 yılında Ankara il merkezindeki anaokullarına giden, yaşları altı ile
altı yaş beş ay arasında değişen, sağlıklı, normal ve 1989–90 öğretim yılında ilkokula
başlayacak olan 117 çocuk oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak “Bilgisayar
Hakkındaki Tutum ve Kavramlar Anketi”, “Akademik Basarı Değerlendirme Formu” ve
“Frostig Görsel Algı Gelişme Testi” kullanılmıştır. Araştırma Cohort Tipi prospektif bir
araştırmadır. Araştırma iki aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada, anaokulu ve anasınıfına
devam eden çocuklara “Bilgisayar Hakkındaki Tutum ve Kavramlar Anketi, ikinci aşamada,
ilkokullara başlamış olan çocuklara “Akademik Başarı Değerlendirme Formu” ve “Frostig
Görsel Algı Gelişme Testi” uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, anaokuluna giden
çocukların, bilgisayarı algılamalarının bilgisayarla eğitim alıp almamalarına göre dağılımı
incelendiğinde farkın önemli olduğu bulunmuştur. Anaokulundan itibaren izlenip ilkokul
birinci sınıfına giden çocukların, okuma ve yazma becerilerinde anaokulunda bilgisayarla
eğitim alıp almamalarına (okuma ve yazma becerisi) göre dağılımı incelendiğinde farkın
önemsiz olduğu bulunmuştur. Yine anaokulundan itibaren izlenip ilkokul birinci sınıfına
giden çocukların, Görsel Algı Alt Testlerinden aldıkları Şekil-Zemin Algılaması ve Genel
Görsel Algı puanlarına göre anaokulunda bilgisayarla eğitim alan ve almayan gruplar
arasındaki fark önemli bulunmuştur.
121
Sökmen (1994) beş yaş algı gelişim (Frostig Görsel Algı Testi Güvenirlik Çalışması)
isimli çalışmasında testin geçerlilik çalışmasını yapmak ve Türkiye’de uygulanabilir bir test
haline getirilmesini amaçlamıştır. Araştırmanın örneklemini İstanbul ili Sağlık Bakanlığı’na
bağlı beş kreş ve gündüz bakımevinden 89 denek oluşturmuştur. Deneklere Frostig Görsel Algı
Testi uygulanmış, belli bir süre sonra test tekrarlanarak ön-test/son-test arasındaki manidarlığa
bakılmıştır. Frostig Görsel Algı Testi’nin genel ve alt ölçekleri bazındaki devamlılık
katsayılarının tümü, .001 düzeyinde anlamlı bulunmuş ve testin güvenilir olduğu saptanmıştır.
Ferah (1996) ilk okuma-yazma öğretiminde görsel algılama ve zekânın yerini
incelemiştir. Araştırmada ilk okuma-yazma öğretimi sırasında çocukların karşılaştıkları
güçlükler tespit edilmiş, ilk okuma-yazma, görsel algılama ve gelişimsel ilişki ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Araştırma İstanbul’da ilköğretim okulu birinci sınıfında okuyan okul
öncesi eğitim almış ve okul öncesi eğitim almamış 60 çocukla yürütülmüştür. Çocukların
yarısı okul öncesi eğitim almış, yarısı da okul öncesi eğitim almamıştır. Araştırmada, Arnold
Gesell Gelişim Testi, Frostig Görsel Algı Testi, bir yıl boyunca örgencilerin tuttukları
defterler ve dikte parçası kullanılmış, bu amaçlarla ulaşılan veriler üzerinde yapılan
istatistiksel analizler sonucunda ilk okuma-yazma problemleri tespit edilmiştir. Araştırma
sonucunda okul öncesi eğitim almış olan 31 öğrencilerin, Frostig Görsel Algı Testi
puanlarının okul öncesi eğitim almamış olan öğrencilere göre biraz daha yüksek olduğu
görülmüştür. Aynı sonuç Arnold Gesell Gelişim Testi içinde geçerlidir. Frostig Görsel Algı
Testi birinci ve ikinci uygulamalar arası ilişkiye bakıldığında, ikinci uygulamaların birinci
uygulamalardan yüksek olduğu görülmüştür. Bu da bir aylık okuma-yazma eğitiminin test
üzerindeki etkisini göstermiştir.
Sağol (1998) down sendromlu çocukların görsel algı gelişimine Frostig Görsel Algı
Eğitim Programının etkisini incelemiştir. Araştırma grubunu İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp
Fakültesi Genetik Bölümünde down sendromlu tanısı almış, dört-yedi yaş grubundaki en az
12 aylık gelişim özelliği gösteren 18 denek oluşturmuştur. 18 denekten dokuz denek deney
grubuna, dokuz denek kontrol grubuna alınmıştır. Her iki gruba da Ankara Gelişimsel Tarama
Envanteri uygulanarak 12 ayın altında gelişim özelliği gösteren denekler araştırmaya
alınmamıştır. Deney ve kontrol gruplarının genel gelişim ve takvim yaşı değişkenleri
açısından eş olmasına çalışılmıştır. Tüm deneklere Frostig Görsel Algı Testi, deney grubuna
Frostig Görsel Algı Eğitim Programı uygulanmıştır. Program deney grubuna haftada üç gün
birer saat olmak üzere dört ay süre ile uygulanmıştır. Deney ve kontrol gruplarının Ankara
Gelişimsel Tarama Envanteri sonuçları arasında genel gelişim ve alt ölçekler bakımından
anlamlı bir farklılığa rastlanmamıştır. Kontrol ve deney grupları genel gelişim açısından benzer
122
sonuçlar elde etmişlerdir. Yapılan istatistiksel işlemler sonucunda gerek “Genel Görsel Algı
Gelişim” gerekse “Görsel Algı” alt ölçekleri bakımından deney ve kontrol grupları arasında
anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Araştırmada “Genel Toplam”, “Göz-Motor
Koordinasyonu”, “Şekil-Zemin Algısı” ve “Algılama Sabitliği” alt ölçeklerinde deney grubunu
son test sonuçlarının, kontrol grubu son-test sonuçlarından anlamlı derecede daha yüksek
bulunmuştur. “Mekân Konum” ve “Mekânsal İlişkiler” alt ölçeklerinde ise deney ve kontrol
gruplarının son-test sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Araştırma sonucunda “Frostig Görsel Algı Eğitim Programının” araştırma grubundaki down
sendromlu çocukların gelişiminde olumlu yönde etkiler yaptığı belirlenmiştir
Aral, Erturan (1999) dört-sekiz yaş arası serebral palsy teşhisi konan çocukların görsel
algılamalarını saptayabilmek ve geliştirebilmek amacıyla Frostıg Görsel Algılama Testi ve
Eğitim Programı uygulanan araştırmada deneysel yöntem (kontrollü ön ve son test modeli)
kullanılmıştır. Araştırma Grubu; Ankara ve İstanbul Yeni Doğuş Spastik Çocuklar
Rehabilitasyon Merkezine devam eden serebral palsy teşhisi konan, dört sekiz yaş arasında
olan çocuklar araştırma grubunu oluşturmaktadır. "Denver Gelişimsel Tarama Testi"
uygulanmıştır Araştırmaya dâhil edilen altı yaşından büyük olan dört deneğe bu test
uygulanmamıştır Bu çocuklar zekâ düzeylerine göre değerlendirilmiştir. Çocukların zekâ
düzeyleri "Leıther Performans Testi ve Goodenough İnsan Resmi Çizme Testi" ile
saptanmıştır Bu testler uygulandıktan sonra gelişim düzeyleri dört yaşından küçük olmayan ve
zekâ bolumu 69'dan aşağı olmayan çocuklar araştırma kapsamına alınmıştır. Deney ve
kontrol grubundaki denekler yaş, cinsiyet, gelişim düzeyi ve zekâ bölümüne göre eşitlenmeye
çalışılmıştır. Deney ve kontrol gruplarındaki deneklere Frosting Görsel Algılama Testi
uygulanarak denekler ön değerlendirmeye alınmıştır. Deney grubu Frostıng Görsel Algılama
Eğitim Programını alan gruptur Eğitim programı her çocuk için haftada üç seans olmak üzere
yirmi dört seanstan oluşmaktadır Eğitim iki ay sürmüştür. Deneklerin Frosting Görsel
Algılama Testinin her bir alt testinden ön test ve son testte aldıktan puanların ortalamaları
aralarındaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur.
Tuğrul ve diğerleri (2001) altı yaşındaki çocukların görsel algılama düzeylerine
Frostig Gelişimsel Görsel Algı Eğitim Programının etkisini incelemişlerdir. Çalışma
Ankara’da bir devlet üniversitesi anaokuluna devam eden, orta-sosyo ekonomik düzeydeki
ailelerin altı yaşındaki çocuklarıyla sürdürülmüştür. Araştırmaya Denver Gelişimsel Tarama
Testi ile yaşının özelliklerini gösterdiği tespit edilen anne ve babasıyla beraber yaşayan ve
herhangi bir fiziksel rahatsızlığı olmayan çocuklar dâhil edilmiştir. Araştırmada veri toplama
aracı olarak, Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi ve Frostig Gelişimsel Görsel Algı Eğitim
123
Programı kullanılmıştır. Araştırma grubundaki çocuklara Frostig Gelişimsel Görsel Algı
Eğitim Programı verilmeden önce Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi ön-test olarak
uygulanmıştır. Dört ay boyunca süren eğitim uygulamalarının bitiminde çocuklara son-test
olarak Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi tekrar uygulanmıştır. Araştırmanın ön-test
aşamasında 127 çocukla çalışılmıştır. Ancak, son-test aşamasında çocuk sayısı 110’a inmiştir.
Araştırma sonucunda şekil-zemin ayırımı dışında, diğer tüm alanlarda ön-test ve son-test
puanları arasındaki farklılık önemli bulunmuştur. Frostig Gelişimsel Görsel Algı Eğitim
Programı, son-test puanlarında bir artışa neden olmuştur. Beş alt alan arasındaki
korelasyonlara bakıldığında, “ön-test aşamasında” göz-motor koordinasyonu/ şekil-zemin
ayırımı; göz-motor koordinasyonu/ mekansal konumun algılanması ve şekil-zemin ayırımı/
mekansal konumun algılanması dışında diğer alt alanlar arasındaki korelasyon önemli
bulunmuştur. Alt alanlar arasındaki korelasyonlar, “son-test aşamasında” göz-motor
koordinasyonu/şekil sabitliği; göz motor koordinasyonu/ mekânsal ilişkilerin algılanması
dışındaki diğer alt alanlarda önemli bulunmuştur. Frostig Gelişimsel Görsel Algı ön-test ve
son-test puanları, cinsiyetlere göre karsılaştırıldığında ise, göz-motor koordinasyonu dışında
diğer tüm alt alanlarda cinsiyetler arasında istatistiksel olarak önemli düzeyde bir farklılık
görülmediği saptanmıştır.
Arıkök (2001) beş-altı yaşındaki çocuklarda görsel algı eğitiminin okuma olgunluğuna
olan etkisini incelemiştir. Araştırma örneklemini Ankara ilinde ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel
Ankara İlköğretim Okuluna devam eden beş-altı yaşında 46’sı deney, 48’i kontrol grubunu
oluşturan toplam 94 çocuk oluşturmuştur. Seçilen çocukların görsel algı gelişimlerini ölçmek
amacıyla Frostig Görsel Algılama Testi kullanılmıştır. Deney ve kontrol grubu çocuklarına
Frostig Görsel Algılama Testi ön-test olarak uygulanmıştır. Deney grubunu oluşturan 46
çocuğa bir ay süre ile Frostig Görsel Algılama Eğitim Programı uygulanmıştır. Deney
grubuna uygulanan eğitim programı sonrasında deney ve kontrol grubundaki bütün çocuklara
son-test olarak Frostig Görsel Algılama Testi bir kez daha uygulanmıştır. Araştırma
sonucunda deney grubu çocukların görsel algılama alanlarında önemli bir artış görülürken
kontrol grubu çocuklarının görsel algılama alanlarında önemli bir artış olmadığı saptanmıştır.
Mağden, Şahin, Çetinkaya (2001); Üç-Dört Yaş Grubu Çocukların "Fotoğraf ve
Çizimlerdeki İnsanların Bakış Yönlerini" Algılamaları ve Görsel Dikkatin İncelenmesi adlı
araştırmalarında; Üç ve dört yaş grubu çocukların fotoğraf ve çizimlerdeki insanların
baktıkları yönleri algılamalarının incelenmesi için dört aşamadan oluşan deneysel yöntem
kullanılmıştır. Her deney üç setten oluşmuştur. Bu setlerden biri çocuğa yetişkin tarafından
geri bildirimde bulunulan “eğitim set”, ikisi de “test set” dir. Araştırmacı tarafından çocuklar,
124
bireysel olarak test edilmişlerdir. Genel olarak hem özel hem de resmî kurum anaokullarına
devam eden çocuklar ortak dikkat içeren fotoğrafların ayrıştırılmasında; tek bir kişinin
bulunduğu fotoğraflara göre daha çok zorlanmışlardır. Bu sonuç, çizgi çizimlerde söz konusu
olmamıştır. Bu durum ortak görsel dikkat içeren fotoğraflardaki görüntülerin çocuğa karmaşık
gelmesinden ve fotoğraflarda hem baş hem de göz yönelimine dikkat edilmesinin gerekli
olduğundan kaynaklanabilir. Aynı zamanda dört yaş grubu çocukları bütün deneylerde üç yaş
grubu çocuklarına göre daha fazla performans göstermişlerdir. Bu da durağan göz-bakış
yönüne ilişkin anlamların ancak dört yaştan itibaren kullanılmaya başlandığını ve görsel algı
gelişimi yönünden dört yaş grubu çocukların daha ileri seviyede olduğunu gösterebilir
Cengiz (2002) anaokuluna devam eden beş yaş altı ay ile altı yaş çocuklarının görsel
algı gelişimleri üzerinde araştırmacı tarafından geliştirilen Görsel Algı Gelişimini
Destekleyici Eğitim Programının etkisini incelemiştir. Araştırmacı tarafından görsel
algılamanın göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin iliksisi, şekil sabitliği, mekân-konum
ili şkisi ve mekân iliksileri alt boyutlarına yönelik sohbet, hikâye, drama, şarkı, sanat
çalışması, oyun, kavram çalışması etkinliklerinden oluşan bir program geliştirilmi ştir.
Örnekleme beş yaş altı ay ile altı yaşındaki 30 çocuk dâhil edilmiş, 15’er kişilik deney ve
kontrol gruplarına Frostig Görsel Algı Testi öntest olarak uygulandıktan sonra araştırmacı
tarafından geliştirilen Görsel Algı Gelişimini Destekleyici Eğitim Programı dört hafta süre ile
deney grubuna uygulanmıştır. Kontrol
Grubuna ise, müfredat programında yer alan etkinlikler sınıf öğretmeni tarafından
uygulanmaya devam etmiştir. Uygulama sonucunda Frostig Görsel Algı Testi her iki gruba da
son-test olarak uygulanarak programın değerlendirilmesi yapılmıştır. Yapılan işlemler
sonucunda beş alt boyutta programın p<0.01 düzeyinde anlamlı olduğu ortaya konulmuştur.
Koç (2002) görsel algı becerilerinin gelişimine yönelik bir program hazırlayarak bu
programı anasınıfı öğrencisi olan 31 çocuğa uygulamıştır. 39 anasınıfı öğrencisi ise
araştırmaya kontrol grubu olarak katılmıştır. Her iki gruba da ön test ve son test olarak Frostig
Görsel Algı Testi uygulanmıştır. Deney grubu ile 8 hafta boyunca, haftada üç gün, 30’ar
dakika çalışılmıştır. Araştırma sonucunda; deney grubunun göz-motor koordinasyonu, şekil
sabitliğini algılama ve mekân ilişkilerini algılamada anlamlı bir gelişme gösterdiği
görülmüştür. Deney grubunun ön test ve son testlerinin karşılaştırılmasından elde edilen
sonuçlara göre, deney grubunun görsel algılamada anlamlı bir gelişme gösterdiği sonucuna
varılmıştır. Kontrol grubunda ise anlamlı bir gelişme olmadığı sonucuna varılmıştır.
Aral ve Ayhan (2003) araştırmalarında bilgisayar destekli eğitim alan ve almayan altı
yaş grubundaki çocukların görsel algılama davranışlarının bazı değişkenlere göre incelenmeyi
125
amaçlamışlardır. Araştırma örneklemine anne-babasıyla yaşayan herhangi bir engeli olmayan,
en az üç aydır bilgisayar destekli eğitim alan 41, aynı koşulları sağlayan bilgisayar destekli
eğitim almayan 43 olmak üzere toplam 84 çocuk dâhil edilmiştir. Araştırmada çocuklar ve
aileleri hakkında bilgi edinmek için “Kişisel Bilgi Formu” ile çocukların görsel algılama
becerilerini belirlemek amacıyla “Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi” kullanılmıştır.
Araştırma sonucunda bilgisayar destekli eğitim alan ve almayan çocukların görsel algılama
puanları arasında önemli farklılıklar olduğu belirlenmiştir. Bilgisayar destekli eğitim programı
uygulanan çocukların Frostig Görsel Algılama alanlarından aldıkları puanların bilgisayar
destekli eğitim almayan gruptan yüksek olduğu bulunmuştur.
Çalık (2003) yaptığı araştırmada epileptik olan ve olmayan dört-sekiz yaş arası
çocuklarda görsel algılama davranışın belirlemeyi ve bazı değişkenlerin görsel algılamada
fark yaratıp yaratmadığını incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmaya epilepsi dışında herhangi bir
engeli olmayan, zekâ bölümü 70’in üzerinde 64 (30 kız, 34 erkek) çocuk ile sağlıklı 71 (33
kız, 38 erkek) çocuk olmak üzere toplam 135 çocuk dâhil edilmiştir. Elde edilen veriler çift
yönlü varyans analizi ve tek yönlü varyans analizi ile değerlendirilmiştir. Araştırma
sonucunda epileptik olan çocukların Frostig Görsel Algı Testinden daha düşük puan aldığı
saptanmıştır. Epileptik olan ve olmayan çocukların Frostig Görsel Algılama Alanlarından
(göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin ayırımı, şekil sabitliği ve mekânla konumun
algılanması) aldıkları puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur.
Temel ve diğerleri (2003) yaptıkları araştırmada anaokuluna giden altı yaş çocuklarının
görsel algıları üzerinde proje yaklaşımının etkisini belirlemeyi amaçlamışlardır. Araştırma
deneme modelinde olup örnekleme 20’ si deney 20’si kontrol grubunu oluşturmak üzere 40
çocuk dâhil edilmiştir. Araştırmada görsel algıyı ölçmek üzere Frostig Görsel Algı Testi,
çocuklar ile ilgili bilgileri belirlemek için Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Çalışmanın
başında Frostig Görsel Algı Testi deney ve kontrol grubundaki çocuklara ön test olarak
uygulanmış, daha sonra deney grubundaki çocuklara haftada iki yarım gün olmak üzere, on
hafta süre ile okul programlarının bir bölümü olarak proje yaklaşımına dayalı program uygu-
lanmıştır. Kontrol grubunda bulunan çocuklar ise normal okul programlarına devam etmişlerdir.
Çalışmanın sonunda her iki grupta bulunan çocuklara Frostig Görsel Algı Testi son test olarak
tekrar uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgularda, deney ve kontrol grubunda bulunan
çocukların son test puanları arasında Frostig Görsel Algı Testi’nin şekil sabitliğinin algılanması
boyutunda kontrol grubunda bulunan çocuklar lehine anlamlı bir farklılık olduğu, diğer
boyutlarda ise istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık bulunmadığı saptanmıştır.
126
Genç (2003) araştırmasında; 5-6 yaş çocukların görsel algı becerilerinin şekil-zemin
algılaması yönünden geliştirilmesi amacıyla hazırlanan örnek bir eğitim programının etkisini
incelemiştir. 2001 yılında Ankara ilinde 31 çocuk deney, 39 çocuk kontrol grubunu oluştur-
muştur. Frosting görsel algı testi ön test olarak uygulanmış. Bu testten yola çıkarak araştırmacı
tarafından bir eğitim programı oluşturulmuş ve uygulanmıştır. Son test uygulanmıştır. Sonuçlar
cinsiyet olarak bakıldığında kız-erkek çocukların benzer düzeyde gelişme göstermiş olduğu
görülmüştür. Bu araştırmada kullanılan görsel algı eğitim programının okulöncesi çağındaki
çocukların şekil-zemin algılama becerilerinin geliştirilmesinde etkili olduğu görülmüştür.
Kılıç (2004) araştırmasında ailesiyle birlikte yaşayan ve çocuk yuvasında kalan
çocukların görsel algılama davranışı ile okul olgunluğu arasındaki ilişkiyi incelemiş, anne
babası ile yaşayan ve çocuk yuvasında kalan çocuklarda bazı değişkenlerin okul olgunluğu ve
görsel algılamada farklılık yaratıp yaratmadığını belirlemeyi amaçlamıştır. Araştırma
örneklemine Ankara, Konya ve Eskişehir’deki Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na
bağlı çocuk yuvalarında kalan ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilköğretim okullarının
anasınıfına devam eden ve ailesi ile birlikte yaşayan 60–72 aylar arasındaki toplam 130 çocuk
dâhil edilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak; çocukların kendileri ve ailelerine
ili şkin özellikleri saptamak için “Genel Bilgi Formu”, çocukların okul olgunluğunu
belirlemek amacı ile “Metropolitan Okul Olgunluk Testi” ve çocukların görsel algılama
davranışını belirlemek için de “Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi” kullanılmıştır.
Metropolitan Okul Olgunluk Testi ve Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi çocuklara bireysel
olarak uygulanmıştır. Araştırma sonucunda ailesi ile birlikte yaşayan ve çocuk yuvasında
kalan çocukların okul olgunluğu ve görsel algılama alt boyutlarına ait puanlar arasında
anlamlı farklılıklar olduğu belirlenmiştir (p<0.01). Çocuklarda cinsiyet, yaş, doğum sırası,
kardeş sayısının toplam okul olgunluk seviyesi ve görsel algılama toplam puanları açısından
farklılık yaratmadığı belirlenmiştir (p>0.05).
Davis ve diğerleri (2005) yaptıkları çalışmalarında düşük doğum ağırlıklı doğan
çocuklarda görsel algılama becerilerini incelemişlerdir. Araştırma örneklemini 1500 gramın
altında doğan dört ve beş yaşlarında 92 çocuk oluşturmuştur. Görsel algı becerilerini ölçmek
için Gardner tarafından geliştirilen Görsel Algılama Becerileri testinin gözden geçirilmiş sekli
kullanılmıştır. Araştırma sonucunda düşük doğum ağırlıklı çocukların görsel ayırt etme ve
görsel-uzaysal ilişkiler alt ölçeklerinden aldıkları puanların düşük olduğu saptanmıştır (Davis
ve diğerleri, 2005: 363, 366).
Sanghavi ve Kelkar (2005) normal ve öğrenme güçlüğü olan çocukların görsel-motor
bütünleştirme performanslarını karşılaştırmışlardır. Araştırmada veri toplama aracı olarak
127
Beery ve Buktenica’nın Gelişimsel Görsel-Motor Bütünleştirme Testi kullanılmıştır.
Araştırma deneme modelinde olup örnekleme 10 ve 14 yaşlarında 112 Hintli çocuk dâhil
edilmiştir. Örneklemde üç grup oluşturulmuştur. A grubu normal gelişim gösteren 80 çocuğu,
B grubu öğrenme güçlüğü olan 16 çocuktan oluşan deneme grubunu, C grubu öğrenme
güçlüğü olan 16 çocuktan oluşan kontrol grubunu temsil etmektedir. Deneme ve kontrol
grubundaki çocuklar dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı almış çocuklardan
oluşmaktadır. Çocuklara ön-test, terapi, son-test uygulanmıştır. Deneme grubu çocuklarına 12
hafta süresince haftada bir terapi uygulanmış, evde de daha önceden terapist tarafından,
ailelere öğretilen destekleyici terapi uygulanmıştır. Kontrol grubu çocuk ailelerine ise sadece
görsel motor bütünleştirmeyi geliştirici tavsiyeler verilmiş, uzmanlar tarafından düzenli
herhangi bir terapi verilmemiştir. Araştırma sonucunda normal gelişim gösteren 80 Hintli
çocuğun testten aldıkları puanlar yine normal gelişim gösteren Kuzey Amerikalı çocuklarla
karşılaştırılmış, yaş grubu küçüldükçe farkın Hintli çocuklar yönünde anlamlı düzeyde yüksek
olduğu, deneme grubuna uygulanan terapinin öğrenme güçlüğü olan çocukların görsel-motor
bütünleştirme performansını anlamlı düzeyde yükselttiği bulunmuştur.
Desai ve Rege (2005) serebral palsy’li çocukların bütünleştirme ve el yazısı becerileri
arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırma örnekleminde beş buçuk-altı buçuk yaşında
normal gelişim gösteren 40 çocuk kontrol, serebral palsy’li 10 çocuk deneme grubunu
oluşturmuştur. Deneme grubunda yer alan çocuklar bir rehabilitasyon merkezine devam eden
normal IQ seviyesine ve kalem tutma yeteneğine sahip serebral palsiy çocuklardan
seçilmişlerdir. Veri toplama aracı olarak Beery tarafından geliştirilen Gelişimsel Görsel-
Motor Bütünleştirme Testi kullanılmıştır. Gelişimsel Görsel-Motor Bütünleştirme Testi her
iki gruba da uygulanmış, deneme grubunda yer alan serebral palsy’li çocuklara iki ay boyunca
terapi verilmiştir. Terapi sonrası deneme ve kontrol grubu çocuklarına son-test tekrar
uygulanmıştır. Araştırma sonucunda normal gelişim gösteren çocuklarla serebral palsy’li
çocukların Gelişimsel Görsel-Motor Bütünleştirme Test sonuçları normal gelişim gösteren
çocuklar yönünde anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Ayrıca serebral palsy’li çocukların
Gelişimsel Görsel-Motor Bütünleştirme Testi ön-test/son-test sonuçları arasında anlamlı bir
fark olduğu saptanmıştır. Verilen terapinin çocukların görsel-motor bütünleştirme gelişimine
etkisinin önemli olduğu görülmüştür.
Ehara ve diğerleri (2005) yaptıkları çalışmalarında düşük doğum ağırlıklı çocuklarda
Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi sonuçları ile Wechsler Zekâ Testi sonuçlarını
karşılaştırmışlardır. Örneklem grubunu düşük doğum ağırlıklı, gelişimsel bir bozukluğu
olmayan, üst ekstremitelerindeki motor fonksiyonları normal olan ve normal görme
128
keskinliğine sahip 32 çocuk oluşturmuştur. Çocuklar dört-yedi yaşında olan 19 çocuğun ve
yedi-on bir yaşında olan 23 çocuğun oluşturduğu iki ayrı gruba ayrılmışlardır. Çocuklara önce
Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi daha sonra Wechsler Zekâ Testi uygulanmış ve her
grupta iki testten elde edilen sonuçların korelasyonuna bakılmıştır. Ayrıca dört-yedi yaşındaki
çocukların oluşturduğu grupta Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi sonuçlarını bu çocukların
ileriki yaşlarında Wechsler Zekâ Testi sonuçlarını etkileyip etkilemediği incelenmiştir.
Araştırma sonucunda hem dört-yedi, yaşında olan çocukların oluşturduğu grupta hem de yedi
on bir yaşındaki çocukların oluşturduğu grupta Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testinden elde
edilen sonuçlarla Wechsler Zeka Testinden elde dilen sonuçlar arasında pozitif yönde anlamlı
bir korelasyon olduğu saptanmıştır.
Gopnik, A. Sobelô, D.M. Mitroff, S. R. (2005) Çok Anlamlı Figürlerin Dönüştü-
rülmesi. Doyum teorisine göre çok anlamlı resimler, rengi algıladıktan sonra görüntü oluştuğu
zaman, zayıf sinir hücreleriyle meydana gelen geri dönüşümlerdir. Eğer yeşil renkli bir lekeye
dikkatle bakılırsa ve sonra bakışlar beyaz bir lekeye kaydırırsanız kırmızı olarak algılanır.
Temelde yeşil vurgulanmaktadır. Yeşil, sinir hücrelerini harekete geçirdiğinden ve beyaz
lekeye dönüldüğünde zaman kırmızı sinir hücreleri baskın olarak görünür. İki anlamlı
resimler, resimlerin özel bir türüdür. Bu resimler çok fazla sayıda yoruma neden olabilir. Bu
makalede birbirine uymayan her iki form açıklamaya sunulmuştur. 5-9 yaşlarındaki
gözlemciler iki anlamlı resimleri dönüştürebildikleri zaman, iki anlamlı resimler hakkında
bilgisizdirler. 37 çocuk bu çalışmaya katılmıştır. Tecrübelerden dolayı üç kişi elenmiştir.
Kalan 34 çocuk (18 erkek, 16 kız) 61-107 aylık yaş aralığındadır. 34 çocuğun 12’si çok
anlamlı figürleri anında çevirmiştir. 8 çocuk vazo/yüz resmini. 4 çocuk ördek/tavşan resmini
görmüştür. 22 çocuğun, 20’si bilgilendirildikten sonra dönüştürme yapmıştır. 2’si dönüştürme
yapmada başarısız olmuştur. Çocukların anlık dönüşümleri ve yaşları arasında ya da sayı
korumaları konusunda aralarında önemli bir korelasyon yoktur. Bilgilenmiş dönüştürmeler ve
“droodle” arasında ilişki yoktur.
Turan (2006) Araştırma, alt sosyo-ekonomik düzeyde anasınıfına devam eden ve
etmeyen çocuklarda görsel algılama davranışını incelemek ve anasınıfına devam eden ve
etmeyen çocuklarda bazı değişkenlerin görsel algılamada farklılık yaratıp yaratmadığını
belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma Konya ilinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı
ilköğretim okullarının anasınıflarına devam eden ve etmeyen 60-71 aylar arasındaki toplam
300 çocuk üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada anasınıfına devam eden ve etmeyen
çocukların kendileri ve aileleri hakkındaki bazı bilgileri elde etmek amacıyla “Kişisel Bilgi
Formu”, çocukların görsel algılama düzeylerini tespit etmek amacıyla “Frostig Görsel Algı
129
Testi” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda anasınıfına devam eden ve etmeyen çocukların
görsel algılama alt boyutlarına ait puanlar arasında anlamlı farklılıklar olduğu belirlenmiştir.
Çocuklarda anne yaşı dışında cinsiyet, doğum sırası, kardeş sayısı, baba yaşı, anne öğrenim
durumu, baba öğrenim durumu ve aile yapısı değişkenlerinin görsel algılama toplam puanları
açısından anlamlı farklılık yaratmadığı belirlenmiştir.
Akdemir (2006) 6-12 Yaş Arası Zihinsel Engelli Çocukların Görsel Algı Becerilerinin
Değerlendirilmesi adlı araştırmada; görsel algı becerilerine yönelik geliştirilen araç-gereç ve
oyuncakların zihin engelli çocuklarda görsel algı becerilerinin (görsel ayırt etme, görsel
eşleştirme, şekil-zemin ayrımı, nesneler arası mekân ilişkisi) gelişimine, yaş, cinsiyet ve özür
türü değişkenleri açısından etkisi incelenmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu resmi, özel
eğitim kurumları ve rehabilitasyon merkezlerine devam eden 6 -12 yaş arası 100 zihin engelli
öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmacı tarafından geliştirilen informal “Görsel Algı Becerilerini
Değerlendirme Ölçü Aracı” geliştirilmi ştir. Araç, şekil-zemin ilişkisi, görsel eşleştirme, görsel
ayırt etme ve nesneler arası mekân ilişkisi olmak üzere görsel algın dört aşamasını içeren
araç-gereç ve oyuncaklardan oluşmaktadır. Araştırmaya katılan öğrencilerin, aşamalarda elde
ettikleri sonuçlar, görsel algı becerilerini değerlendirme ölçü aracının değerlendirme formuna
kaydedilmiş ve değerlendirmesi yapılmıştır. Araştırmanın sonunda zihin engelli öğrencilerin
yaşları ile görsel algı becerileri arasındaki ilişki incelendiğinde 9 yaş altı ve 10 yaş üstü olarak
kategorilendirilen 6-12 yaş arası zihin engelli öğrencilerin yaşları ile şekil-zemin ilişkisi
becerisi, görsel eşleştirme becerisi, görsel ayırt etme becerisi ve nesneler arası mekân ilişkisi
becerisi üzerinde anlamlı bir farklılığın olmadığı görülmüştür. Zihin engelli öğrencilerin
cinsiyetlere göre görsel algı becerileri arasındaki ili şki değerlendirilmiştir. Zihin engelli
öğrencilerin cinsiyetleri ile şekil zemin ilişkisi becerisi, görsel eşleştirme becerisi, görsel ayırt
etme becerisi ve nesneler arası mekân ilişkisi becerisi üzerinde anlamlı bir farklılığın olmadığı
görülmüştür. Zihin engelli öğrencilerin özür türlerine göre görsel algı becerileri arasındaki
ili şki değerlendirilmiştir. Zihin engelli öğrencilerin özür türleri ile şekil-zemin ilişkisi
becerisi, görsel ayırt etme becerisi ve nesneler arası mekân ilişkisi becerisi üzerinde p>0,05
düzeyinde anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür. Şekil-zemin ilişkisi, görsel eşleştirme,
görsel ayırt etme ve nesneler arası mekân ilişkilerine yönelik geliştirilen araç-gereç ve
oyuncakları tamamlama sürelerinin görsel algı gelişimi üzerindeki etkisi; yaş, cinsiyet ve özür
türü değişkenleri açısından incelendiğinde yaş ve cinsiyet değişkenlerinin, araç- gereç ve
oyuncakları tamamlama süreleri üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamıştır. Özür türü
değişkeninde ise şekil-zemin ilişkisi, görsel ayırt etme ve nesneler arası mekân ilişkilerine
yönelik geliştirilen araç gereç ve oyuncakların tamamlanma süreleri arasında anlamlı bir fark
130
bulunmazken, görsel eşleştirme becerisine yönelik geliştirilen araç-gereç ve oyuncağın
tamamlanma süresi arasında anlamlı bir fark bulunmuştur.
Arı (2007) bu araştırmada; anaokulu ve anasınıflarına devam eden 5-6 yaş
çocuklarında cinsiyet, doğum sırası, kardeş sayısı, anne baba eğitim durumu, öğretmenlerin
yaşı, öğrenim durumları, hizmet süresi gibi değişkenlerin çocuklardaki görsel algılama
davranışlarında farklılık yaratıp yaratmadığı; öğretmen davranışlarının çocuklardaki görsel
algılama davranışında etkili olup olmadığı değerlendirilmiştir. 100 öğretmen ve bu okullara
devam eden 300 çocuk örneklemi oluşturmuştur. Çocuklara kişisel bilgi formu, Frosting
Görsel Algı testi, öğretmenlere; kişisel bilgi formu ve OHDİDA uygulanmıştır. Araştırmanın
sonucunda, öğretmen davranışlarının çocuklardaki görsel algılama davranışlarına küçük
ölçekte pozitif bir etkisinin olduğu, fakat bu etkinin anlamlı düzeyde olmadığı belirlenmiştir.
Kurtuldu (2007) bilgiyi i şleme modeline dayalı piyano eğitiminde genel öğrenme
stratejilerinin yeri ve görsel imajlar oluşturma yönteminin kullanılabilirlik düzeyi adlı doktora
tezi çalışmasında; Hazırlanan anket, belli üniversitelerin piyano eğitimcileri ve 3. sınıf temel
piyano öğrencilerinden oluşan örneklem grubu üzerinde uygulanmıştır. Örneklem grubuna
uygulanan anket, bilgiyi işleme modeline bağlı bazı çalışma yöntemlerini, çalışma
aktivitelerini ve deneysel çalışmaya dönük ön bilgilerin edinilmesini sağlayacak bazı bilgileri
içeren soruları kapsamaktadır. Yapılan anket çalışması sonucunda örneklem grubundan, temel
öğrenme stratejilerinin kullanılma durumları ve deneysel çalışmanın yapısına dönük sonuçlar
elde edilmiştir. Yapılan deneysel çalışma sonucunda elde edilen bulgular, uygulanan “görsel
imajlar oluşturma yönteminin” piyano eğitiminde başvurulan klasik çalışma yöntemlerine göre
daha ektin ve yararlı olduğunu belirlemiştir. Yöntemin gerek çalışma süresince, gerekse belli bir
zaman dilimi içerisinde öğrenme ve hafızaya almaya dönük etkisi, yapılan ölçümler sonucu
ortaya çıkmıştır. Buna göre bilgiyi işleme modeline dayalı piyano eğitiminde “görsel imajlar
oluşturma” yönteminin piyano çalışma ve öğrenmede yararlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Ercan (2009) Bu araştırmada görsel algı eğitimi uygulanan ve uygulanmayan
çocukların görsel-motor koordinasyon gelişimlerinin incelenmesi, görsel algı eğitiminin
çocukların görsel-motor koordinasyon gelişimi üzerinde etkili olup olmadığının belirlenmesi
ve cinsiyetin çocukların görsel-motor koordinasyon gelişiminde farklılık yaratıp
yaratmadığının saptanması amaçlanmıştır. Araştırma ön test, son test, kalıcılık testi kontrol
gruplu deneysel desende planlanmıştır. Araştırma Edirne il merkezinde anasınıflarına devam
eden 78 çocuk üzerinde yürütülmüştür. Bu çocuklardan deney ve kontrol grubunu
oluşturmuştur. Deney grubundaki çocuklara üç ay süreyle haftada üç kez görsel algı eğitim
programı uygulanmıştır. Bu süreç içinde kontrol grubundaki çocuklar okul öncesi eğitim
131
programlarına devam etmişlerdir. Araştırmada Beery (2004) tarafından geliştirilen,
araştırmacı tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan Beery-Buktenica Gelişimsel
Görsel-Motor Koordinasyon Testi ile Genel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma sonucunda
deney ve kontrol grubundaki çocukların görsel-motor koordinasyon gelişim puanları arasında
anlamlı bir farklılık olduğu (p<.001) belirlenmiştir. Çocukların görsel-motor koordinasyon
gelişimi üzerine cinsiyetin anlamlı bir etkisi bulunmamıştır.
Aral, Ercan (2011) bu çalışmada, anasınıfına devam eden altı yaş çocuklarına yönelik
görsel algı eğitim programlarının hazırlanması ve bu programın çocukların görsel-motor
koordinasyon gelişimi üzerinde etkili olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu
araştırma, 2008- 2009 eğitim-öğretim yılının Güz Döneminde, Edirne il merkezinde Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı, ikili öğretim yapan, bünyesinde anasınıfı bulunan ve çevresel
uyarıcılar yönünden yoksunluk yaşadığı belirtilen iki ilköğretim okulun anasınıflarına devam
eden altı yaşındaki 78 çocuk ile sınırlıdır.
Tepecik (2011) Beery Görsel Motor Entegrasyon Testinin Beş–Altı Yaşlarındaki Türk
Çocuklarına Uyarlanması amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, Ankara ili, 8 ilçe
merkezindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı dokuz okulda anasınıflarına devam eden,
araştırmaya katılmaya gönüllü, beş-altı yaş çocukları oluşturmuştur. Araştırmanın
örneklemini ise, Ankara ili merkez ilçelerinde, Milli Eğitim Müdürlüklerine bağlı, dokuz
İlköğretim okulu anasınıfına devam eden, beş altı yaş çocukları arasından, tabakalı rastgele
örnekleme yöntemi ile seçilen 308 çocuk oluşturmuştur. Geçerlik güvenirlik çalışmasının
evrenini, Ankara ili, 8 ilçe merkezindeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı dokuz okulda
anasınıflarına devam eden, araştırmaya katılmaya gönüllü, beş-altı yaş çocukları
oluşturmuştur. Beery VMI görsel motor entegrasyon testi, 2007-2008 eğitim öğretim yılı güz
döneminde anasınıfına devam eden toplam 308 çocuğa uygulanmıştır. Araştırmaya katılan
çocukların ailelerini tanımaya yönelik genel bilgi formu, Beery Görsel Motor Entegrasyon
Testinin Uygulanması, Beery Görsel Motor Entegrasyon Testi uygulanan beş altı yaş
çocuklarından elde edilen verilerin analizi yer almaktadır. Beery VMI eğitim materyali
kullanılarak görsel algı eğitimi verilen beş-altı yaş çocuklarının görsel algı gelişimlerine
etkisini değerlendirmek amacıyla Beery VMI görsel motor entegrasyon testi kullanılmıştır.
Testin veri toplama aracı olarak kullanımına ilişkin, NCS Pearson tarafından gerekli izinler
alınmıştır. Araştırma sonucunda, Beery Görsel Motor Entegrasyon Testi”nin 5-6 yaş çocukları
için geçerli ve güvenilir olduğu bulunmuştur.
Tepecik, Demirci (2012) araştırmalarında, görsel algı eğitiminin beş-altı yaş
çocuklarının görsel algı gelişimlerine etkisini incelemişlerdir. Araştırmanın örneklemini, Milli
132
Eğitim Bakanlığı’na bağlı Gölbaşı Baldudak İlköğretim okulunun anasınıfına devam eden
29’u deney 29’u kontrol grubu olmak üzere toplam 58 çocuk oluşturmuştur. Araştırma
verileri, deneysel desenlerden ön test-son test kontrol gruplu modelde Beery Görsel Motor
Entegrasyon testi uygulanılarak elde edilmiştir.
Kontrol grubu normal eğitimine devam ederken deney grubuna 10 hafta boyunca
Beery Görsel Algı Eğitim materyali uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar
değerlendirildiğinde, grupların ön test puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmazken, son test puanları arasında deney grubu lehine anlamlı fark bulunmuştur. Deney
grubunun ön test, son test ve kalıcılık testi puanları arasındaki farkın anlamlı olduğu ve deney
grubuna yapılan çalışma sonucunda son testte gözlenen görsel algı değişikli ğinin kalıcılık
testinde de devam ettiği görülmüştür. Bu sonuca dayalı olarak, deney grubunda yapılan
işlemin çocukların başarı puanına olumlu yönde katkı getirdiği, görsel algı gelişiminde
olumlu yönde artışa yol açtığı söylenebilir.
Tepeli (2013) Frostig Görsel Algı Eğitim Programı ile Birlikte Verilen Nesne Kontrol
Beceri Eğitiminin 54-59 Aylık Çocukların Nesne Kontrol Becerilerine Etkisi adlı çalışmada;
Frostig görsel algı eğitim programı ile birlikte verilen nesne kontrol beceri eğitiminin 54-59
aylık çocukların nesne kontrol becerilerine etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.
Araştırmaya anaokuluna devam eden, yaşları 54 ay ve 59 ay arasında değişen, 80 çocuk
katılmıştır. Araştırmaya katılan çocukların görsel algılarını ölçmek için Frostig (1961)
tarafından geliştirilen “Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi”; nesne kontrol becerilerini
ölçmek için Ulrich (2000) tarafından geliştirilen ve Tepeli vd. (2008) tarafından Türkçeye
uyarlanan “Büyük Kas Becerilerini Ölçme Testi (BüKBÖT)” nin Nesne Kontrol Beceriler alt
testti kullanılmıştır. Araştırmada ön-test son-test kontrol gruplu deneysel model kullanılmıştır.
Deneme modeli üç deney ve bir kontrol grubunu içermektedir. 1. deney grubuna Frostig
görsel algı eğitim programı ile birlikte nesne kontrol beceri eğitim programı, 2. deney grubuna
sadece nesne kontrol beceri eğitim programı, 3. deney grubuna ise Frostig görsel algı eğitim
programı uygulanmıştır. Kontrol grubunda yer alan çocuklarla herhangi bir ek çalışma
yapılmamıştır. Araştırma bulgularına göre dört farklı grupta bulunan çocukların BüKBÖT’ün
Nesne Kontrol Beceriler alt testinden aldıkları ön-testte göre düzeltilmiş son-test puan
ortalamaları arasında, yapılan ANCOVA analizi sonucuna göre anlamlı bir farkın olduğu
belirlenmiştir. Gruplar arası farkın anlamlılığını test etmek için yapılan Bonferroni testi
sonucuna göre Frostig görsel algı eğitim programı ile birlikte nesne kontrol beceri eğitimi
verilen grup ile sadece nesne kontrol beceri eğitimi verilen grubun nesne kontrol beceri
133
düzeltilmiş son-test puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır
(p>0.05). Ancak üç farklı deney grubundaki çocukların nesne kontrol beceri düzeltilmiş son-test
puan ortalamaları, kontrol grubundaki çocukların nesne kontrol beceri düzeltilmiş son-test puan
ortalamasından anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.001).
2.3.2. Sanat Eğitimi İle İlgili Yapılan Ara ştırmalar
Bu bölümde kapsamlı bir literatür taraması sonucunda, okul öncesi çocukların estetik
beğenisi, okul öncesi görsel sanat eğitimi ile ilgili çalı şmalar yıllara göre aşağıdaki gibi
özetlenmiştir.
Kellogg’un (1970) çalışmasında, eski dönemlerde Kelt, Norveç ve İnka uygarlık-
larında yaşayan insanların resimleriyle 2-5 yaş arasındaki çocukların resimlerini karşılaştırmış
ve eski insanların resimleriyle 2-5 yaş arasındaki çocukların resimleri arasında benzerlikler
keşfedilmiştir.
Castrup, Ain ve Scott (1972)’un çalışmalarını anlatan makaleye göre, çocukların
içinde bulunduğu çevre çocukların sanatsal kabiliyetlerinin gelişiminde önemlidir. Çocukların
resim eğitiminde ne öğrenip ne öğrenmediğinin kontrol edilmesi önemlidir. Resim eğitimi
genel eğitim içinde çocukların gelişimine büyük katkı sağlar. Çocukların kabiliyetleri sanat
eğitimi ile belirlenir ve çocuklar kabiliyetlerine göre ayrılarak eğitilirler. Yapılan çalışmanın
sonucuna göre; organize bir resim eğitimi çocukların motor gelişimlerini güçlendirmekle
birlikte çocukların resim konusundaki becerilerini de geliştirmektedir.
Silver (1977) ; Bilişsel becerilerin gelişiminde ve değerlendirilmesinde sanatın rolü
konulu çalışmasında 7-11,5 yaşları arasında öğrenme güçlüğü çeken 11 çocuğa Sanat
Programını uygulamıştır. Program haftada birer saat olmak üzere on hafta sürmüştür.
Araştırmada çocuklara ön test ve son test olarak Silver Çizim Testi uygulanmıştır.
Araştırmada çocukların; program sonucunda uzamsal ilişkiler, sıralama ve sınıflama
becerilerinde ön test puanlarına göre anlamlı kazanımlar elde ettikleri bulunmuştur.
Moran ve arkadaşlarının (1983) yaptıkları çalışmada, okul öncesi çocuklarının daha
büyük yaştaki (9-12 yaş) çocuklara göre daha geniş oranda orijinal tepki gösterdiklerini
bulmuşlardır. Bu bulgular formal okul dersleriyle çok zaman harcayan okul çocuklarının bu
sınırlandırılmış ve orijinal düşünceye izin vermeyen ilkokul eğitim programından etkilendiğini
göstermektedir. Fakat buna karşın okul öncesi dönem çocukları bu katı kurallarla belirlenmiş
formal okul dersleriyle henüz karşılaşmamışlardır (Akt: Ömeroğlu ve Turla, 2001, s. 52).
Yazar, Çelik (1984) bu çalışmada; Okul Öncesi Öğretmenlerinin sanat etkinliklerinde
kullanılan yoğurma maddelerine ilişkin görüşleri incelenmiştir. Araştırmada kullanılan
134
görüşme formu 34 okul öncesi öğretmenine uygulanmıştır. Görüşmelerin sonunda toplanan
verileri açıklayabilecek kavramlara ve ilişkilere ulaşmak için içerik analizi yapılmıştır.
Araştırmaya katılan öğretmenler yoğurma maddelerinin 3-6 yaş grubu çocukların, el
becerilerini desteklediğini ayrıca yaratıcılıklarına ve duygusal gelişimlerine olumlu katkı
sağladığını belirtmişlerdir. Öğretmenler, kurumlarında genellikle plastilin (oyun hamuru), tuz
seramiği ve pasta hamuru gibi yoğurma maddelerini kullandıklarını ifade etmişlerdir.
Öğretmenler, ayrıca gazete kâğıdı hamuru, grafon kâğıdı hamuru gibi yoğurma maddelerini
bu maddeleri kullanmak konusunda öğrencilerin isteklilik göstermemeleri ve
hazırlanmalarının zor olması gibi nedenlerden dolayı daha az kullandıklarını belirtmişlerdir.
Cole’un (1985) çalışması ABD’de yapılmış bir doktora tezidir. Bu çalışmada 4-6 ve 8
yaş grubundaki çocuklar Ohio’da Toledo sanat müzesine götürülerek bu çocuklara sanat
programı uygulanmıştır. Sosyo-ekonomik düzeyi dengelenerek seçilmiş 74 tane çocuğun
içinden rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen çocuklardan 10’ar kişilik deney ve kontrol
grupları oluşturulmuştur. Bu çocuklara Taylor-Helmstadler Çift Karşılaştırmalı Estetik Yargı
Ölçeği uygulanarak deney grubunda olan çocuklara uygulanan sanat programının başarısı
kontrol edilmiştir. Yapılan analizlerin sonucunda deney grubunda bulunan ve sanat programına
tabi tutulmuş çocukların estetik yargılarında kontrol grubuna göre artış olduğu gözlenmiştir.
Marshall (1988) sanat terapisinin öğrenme güçlüğü çeken çocuklarda bilişsel becerileri
destekleme amacıyla kullanılması konulu çalışmasında; 7-10 yaşları arasında öğrenme
güçlüğü olan 5 çocuğa; boyama, gözleme dayalı çizim, hayal gücüne dayalı çizim ve hayal
gücüne dayalı oyunlardan oluşan 14 oturumluk bir eğitim programı uygulamıştır. Çalışmada
ön test ve son test olarak Silver Çizim Testi ile on korunum problemi uygulanmıştır.
Araştırmada; çocukların programın uygulanması sonucunda istatistiksel olarak anlamlı
kazanımlar elde ettikleri, Silver Çizim Testi ön test ve son test puanları arasındaki
farklılıkların anlamlı olduğu ancak en yüksek kazanımın hayal gücüne dayalı çizim alt testi
puanlarında görüldüğü bulunmuştur.
Karmirloff-Smith (1990) 4-11 yaşlarında elli dört çocukla çalışarak çocuklarda ifade
etmeye yönelik çizim becerilerini incelemiştir. Bu amaç doğrultusunda her çocuktan ev, adam
ve hayvan konularında olmak üzere her konuda ikişer çizim olmak üzere toplam altı çizim
yapmalarını istemiştir. Önce çocuklardan bir ev çizmelerini istemiş, daha sonra ise gerçekte
var olmayan hayali bir ev çizmelerini istemiştir. Adam ve hayvan resimleri için de aynı
yöntem kullanılmıştır. Veriler gözlem yöntemiyle incelenmiş, hayali çizimlerde gözlenen
ebat, şekil, konum, farklı unsurlar ekleme gibi kriterler ele alınarak değerlendirilmiştir. Küçük
çocukların hayali karakterler için ebat ve şekilde değişiklikler yaptıkları gözlenirken, büyük
135
çocukların öğelerin konumunda (pozisyonunda ve oryantasyonunda) değişiklikler yaptıkları,
farklı öğeler(unsurlar) ekledikleri ve böylece ifade etmeye yönelik esnekliği arttırdıkları (örn;
adam çizimine eklenen hayvan kısımları) gözlenmiştir.
Cole ve Schaefer (1990) çalışmasında; Ohio Toledo Üniversitesinde, çocukların
sanatla ilgilenmelerini sağlayacak bir eğitim programı geliştirilmi ştir. Bu programın dört
aşaması vardır. Bunlar 1.Atölye (Uygulama) çalışmaları, 2.Sanat Tarihi Eğitimi, 3.Estetik
Eğitimi 4.Sanat Eleştirisi Çalışmasıdır. Mitter (1973)’ e göre Sanat eserleri taklitçilik
duygusallık ve şekilcilik esaslarına göre sınıflandırılabilir. Ancak okul öncesi çocukların sanat
eserlerini bu sınıflara göre ayırıp Sanat Eleştirisi yapmaları mümkün değildir. Bu nedenle bu
çalışmada Feldman (1970) modeli kullanılmıştır. Çocukların, Sanat Eleştirisi yapabilmeleri
için öğretmenlerinin rehberlik edip onları cesaretlendirmeleri gerekir. Öğretmenler çocuklarla
sohbet ederek dört aşamada çocukların Sanat Eleştirisi yapmalarını sağlayabilirler. Sanat
Eleştirisi mantık ve yaratıcı düşünce ile ilgilidir ve çocukların düşüncelerini kontrol etmelerini
dolayısıyla da öğrenmelerini sağlar. Feldman Modeline göre, anaokuluna bir resim getirilir.
Öğretmen çocuklara sorular sorarak bu resmi tanımlamaları, analiz etmeleri, resim hakkında
yorum yapmalarını sağlar ve en son olarak çocuklara resmi beğenip beğenmediklerini sorar.
Sanat Eleştirisi çalışmaları ile çocukların algısı gelişerek düşüncelerini kelimeye dökmeyi
öğrenirler.
Caferoğlu (1991) anaokuluna devam eden sosyo-ekonomik düzeyi orta olan üç-dört-
beş yaşındaki çocuklarda renk ve büyüklük kavramlarını, kavram bilgisi ve ifade yönünden
araştırmıştır. Araştırmaya yüz seksen çocuk dâhil edilmiştir. Araştırmaya dâhil edilen
çocuklar deney ve kontrol grubuna ayrılmıştır. Deney grubunda bulunan çocuklara renk ve
büyüklük kavramları ile ilgili eğitim uygulamıştır. Beş yaş grubu ile yaptığı çalışmada
destekleyici eğitim alan grupta renk ve büyüklük kavramlarının kazanılmasında artış
olduğunu gözlemiş yaş ve eğitimin önemli olduğu sonucuna varmıştır.
Klaue (1992) 5, 7, 9 ve 11 yaşında 20 çocuklarla çalışarak, çocuklarda uzamsal
ili şkileri resimsel olarak betimlemenin gelişimini incelemiştir. Bu çalışmada; toplardan biri
önde, diğeri arkada olmak üzere kâğıdın üzerine iki top yerleştirilmi ştir. Toplardan biri,
çocuğun bakış açısından bakıldığında, diğer topun bir bölümünün görünmesini engelleyici
niteliktedir (öndeki top arkadakinin bir kısmını kapatıyor). Toplar diyagonal olarak
yerleştirilmi ştir. Çocuklardan bu düzeneği çizmeleri istenmiştir. Çocukların çizimleri gözlem
yöntemiyle incelenmiş, çizimler uzamsal ilişkilendirme (sağ-sol ilişkileri vb), grafik yüzey
uyumu (çizimde mesafeler, açılar), düzeneğin bakış açısından göründüğü şekliyle tam olarak
çizilebilmesi gibi kriterler doğrultusunda gruplandırılmıştır. Çalışmanın sonucunda; 5
136
yaşındakilerin düzeneğin kendi bakış açılarından nasıl göründüğüne aldırmaksızın kâğıda iki
top çizdikleri, 7 ve 9 yaşındakilerin uzamsal (sağ-sol vb.) olarak düzenlemeyi eşleştirerek
çizdikleri ancak bakış açılarıyla çizimi tutarlı bir şekilde ilişkilendirmekte zorlandıkları
bulunmuştur. Araştırmada bunların dışında; 7 yaşındakilerin yalnızca grafik- yüzey uyumuna
(çizimde mesafeler, açılar) duyarlık gösterirken, 9 yaşındakilerin hem grafik yüzey uyumuna,
hem de modelin görünümüne duyarlık gösterdikleri, 11 yaşındakilerin ise düzeneği gerçeğine
uygun bir şekilde çizdikleri gözlenmiştir.
Housen’ın (1992) Estetik Gelişim Modeli, 5 yaşından büyük 80 adet Bart Koleji
öğrencisine estetik eleştiriyi öğreten müze eğitim programı kapsamında bir yıllık bir eğitimle
uygulanmıştır. Bu modelin öğrencilere faydası olup olmadığı Estetik Gelişim Mülakatı ile
ölçülmüştür. Çocuklara antik Yunan ve Roma sanatından 19. yüzyıl resimlerine kadar çeşitli
resimlerin illüstrasyon ve videoları gösterilmiştir, ressam biyografileri okunmuştur. Deney
grubu Redltook Eğitim programıyla eğitilmi ş diğer grup hiç eğitim almamıştır. Eğitim
programı kapsamında deney grubundaki öğrenciler sanat müzelerine götürülerek 2-3
saatliğine gezdirilmiştir. Müze gezisinde ön bilgiler verilmiş ve daha önceki müzelerle
karşılaştırma yapılmıştır. Öğrenciler müzeyi gezerken notlar alınmış bazen resmi yapan
ressamla da tanışma fırsatı bulmuşlardır. Eğitim sonrası deney ve kontrol grubuna 10-20
dakika arası süren Estetik Gelişim Mülakatı yapılmıştır. Müze ziyaretleri sonrasında
öğrencilere müzede gördükleri resimlerin reprodüksiyonları gösterilerek (Bu tabloyu kim
yapmıştır? Bu tablonun türü nedir? Ne zaman yapılmıştır? Ressam tabloyu nasıl yapmıştır?
Tablo size neler hissettiriyor?) 5 adet sorular sorulmuş ve müzenin faydalı olup olmadığı
ölçülmüştür. Bu programa tabii olan çocuklarda estetik düşüncenin geliştiği ve çocukların
estetik gelişimlerinin bu eğitim programıyla hızlandığı belirlenmiştir. Bu program için ayrıca
istatiksel olarak geçerlilik-güvenirlilik analizi de yapılmıştır. Çocukların estetik gelişim
evrelerinde bir sonraki evreye geçebilmeleri için Bart Koleji öğrencilerine uygulanmış olan
eğitim programını bir sene takip etmelerinin yeterli olduğu belirlenmiştir. Ancak bu program
kısa bir süre takip edilirse çocukların estetik gelişimine çok faydası olmamaktadır. Estetik
gelişim bu konuda tecrübe gerektirir bu da program ile öğrencilere kazandırılmaktadır .
Artut’un (1994) yaptığı araştırmada, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf
öğretmenliği bölümü birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarda okuyan öğrenciler
üzerinde yürütülmüştür. Öğrencilerin izlenimci, çağdaş, sanat ve sanat değeri taşımayan
resimlere ilişkin estetik beğenileriyle, bazı değişkenler (cinsiyet, sınıf düzeyi, mezun olunan
lise, ilgili bölümün tercih sırası, aile yerleşim birimleri ve aile gelir düzeyleri) arasında
anlamlı farkların olup olmadığı sınanmıştır. Çalışmada, öğrencilere izlenimci (Empresyonist),
137
modern resimler, çağdaş sanat ve sanat değeri taşımayan (Kartpostal resimleri, Kitsch)
resimlere ilişkin görüşlerini almak üzere bir anket formu geliştirilmi ştir. Araştırmanın
sonucunda, cinsiyet ve sınıf öğretmenliğini tercih edenlerin estetik gelişimlerinde bir farklılık
olmadığı, Gelir düzeyindeki artış ve sosyo ekonomik durum ve mezun olunan lisede alınan
zorunlu sanat derslerinin estetik gelişim üzerine olumlu etkisi olduğu belirlenmiştir.
Anderson ve Yates (1999) 6-7 yaş grubu 28 çocuğa sanatsal kil çalışmasına yönelik,
altı haftalık bir eğitim programı uygulayarak programın çocuklar üzerinde etkili olup
olmadığını incelemişlerdir. Çalışmada uygulama grubu dışında yirmi sekiz kişilik bir kontrol
grubu da yer almıştır. Çocukların ilk ve son çalışmalarının fotoğrafları alınmış ve bu
fotoğraflar çocukların sanat çalışmaları alanında profesyonel üç sanatçı tarafından
değerlendirilmiştir. Değerlendirme teknik yeterlik, estetik görünüm, dekoratif yeterlik ve üç
boyutlu yaklaşım başlıkları altında yapılmıştır. Araştırma sonucunda, deney grubunun; tüm
değerlendirme alanlarında anlamlı kazanımlar elde ederken, kontrol grubunda anlamlı bir
farklılık bulunmadığı görülmüştür.
Harrison (1999) 20 aylık-8 yaş arası, orta sosyo-ekonomik düzey ailelerin çocukları
olan, 28 kız ve 22 erkek olmak üzere toplam 50 üstün yetenekli çocuktan oluşan bir örneklem
grubuyla çalışmış, üstün yetenekli çocuklarda görsel olarak algılanılanı çizgisel olarak ifade
etme becerilerindeki farklılıkları incelemiştir. Araştırmada bulgular; çocukların resimlerinin
gözlemlenmesi yoluyla elde edilmiştir. Aynı yaştaki ve daha büyük yaşlardaki normal
çocukların çizimlerindeki özellikler belirlenmiş ve üstün yeteneklilerin çizimlerinde görülen
farklılıklar üzerinde durulmuştur. Araştırmadan edilen bulgular sonucunda; üstün yetenekli
çocukların çizimlerinde görülen tipik bir özelliğin; kol, bacak, baş gibi figürlerin ayrı ayrı
çizilerek birleştirilmesi yerine, daha çok bunların tek bir dış hat çizgisiyle çizilerek ifade
edilmesi olduğu, üstün yetenekli çocukların okul öncesi dönemdeki insan figürü çizimlerinde
yüzükler, kirpikler, kaşlar, çiller, cepler, topuklar, giysilere ilişkin özellikler içeren detayların
bulunduğu, perspektife ilişkin farkındalığın üç yaş civarında başladığı belirlenmiştir. Bu
bulguların yanı sıra; üç-dört yaş civarında üstün yetenekli çocuğun resimlerinin sıklıkla
şematik dönemi aşarak gerçekçilik dönemine girmeye başladığı, resimlerde makineler, uzay,
deniz yaratıkları, dinozorlar gibi belli bir konuya odaklanma görüldüğü, üstün yeteneklilerin
mükemmeliyetçi olmaları nedeniyle pek çok çizimi iyi olmadığı gerekçesiyle tamamlama-
yarak yeni bir çizime geçmek isteyebilecekleri ve resimlerinin yaşıtlarına göre daha yaratıcı
olduğu da araştırmadan elde edilen sonuçlar arasındadır.
Harrison (2000) 1 yaşındaki 7 üstün yetenekli çocukla 6 yıl süreyle çocuklar 7 yaşına
gelene kadar çalışarak üstün yetenekli çocuklarda çizgisel becerilerin, gelişimsel aşamalarını
138
incelemiştir. Veriler çalışma dönemi süresince yapılan çizim çalışmalarından elde edilmiş,
ailelerle görüşmeler de yapılmıştır. Bulgular çocukların çizimlerin gözlemlenerek incelenmesi
yöntemiyle elde edilmiştir. Gözlem yoluyla yapılan incelemede; normal çocukların çizim
gelişimi aşamaları ilgili literatür taranarak belirlenmiş ve üstün yeteneklilerin bu aşamalara
daha erken dönemde geçip geçmediği ve içinde bulundukları aşamanın gelişimsel
özelliklerine göre birtakım farklılıklar gösterip göstermedikleri incelenmiştir. Araştırmadan
elde edilen sonuçlara göre; üstün yetenekli çocukların bir aşamadan diğerine (örn; karalama
dönemi, şema öncesi dönem, şema dönemi vb.) daha hızlı geçtikleri, özellikle karalama
dönemi, şemalar dönemi gibi ilk aşamalarda bu ilerlemenin daha hızlı olduğu, sıradan
çocuklar şemaları göz önünde bulundurarak çizerlerken (örn; baş için bir daire, kol için bir
çizgi vb), üstün yeteneklilerin nesnelerin gerçek şekline dikkat ettikleri, üstün yeteneklilerin
görsel olarak algıladıklarını ifade etmede yaşıtlarından farklılık gösterdikleri; yaşıtlarından
daha ileri düzeyde oldukları ve çizimlerinin daha ayrıntılı olduğu saptanmıştır.
Mantzicopoulos (2000) bir yıl boyunca head start okul öncesi eğitimi alan 6 yaş grubu
13’ü üstün yetenekli olan 134 çocukla ve öğretmenleriyle çalışarak akademik beceri değerlen-
dirme ölçeğinin üstün yetenekliliği ayırt edip etmediğini incelemiştir. Araştırmada öğretmenlere
akademik beceri değerlendirme ölçeği verilerek sınıflarındaki öğrencileri değerlendirmeleri
istenmiştir. Araştırma sonucunda; üstün yetenekli öğrencilerin özelliklerine ilişkin özel eğitim
almayan öğretmenlerin değerlendirmelerinin güvenilir olmadığı sonucuna varılmıştır.
Cox (2000) okul öncesi öğretmenleri ile resim teorilerindeki son gelişmeler ışığında
okul öncesi çocuklara estetik eleştiri çalışması yaptırmıştır. Bu araştırmada 5-6 yaşında
çocuklar kullanılmıştır. Bu çocukların alt, orta ve üst sosyo ekonomik gelirleri farklılık
göstermektedir. Çocuklar sanat eleştirisi yaparken eğlenmeleri de sağlanmıştır. Çocuklara
hem teori öğretilmiş hem de uygulama yaptırılmıştır. Çocukların sanat eserine konsantre
olmaları ve dikkatle incelemeleri sağlanmıştır. Resmi anlamak için çocuklara soru-cevap
şeklinde diyalog kurulmuş, yeni fikirler ortaya çıkmıştır. Çocuklara ressam hakkında bilgi
verilmiş ressamın biyografisi okunmuştur. Bu bilgilerden sonra ressamın bu resmi nasıl
yaptığını düşünmeleri konusunda çocuklar cesaretlendirilerek, tüm bu bilgiler ışığında bu
sanat eseri ne anlatmak istiyor? Şeklinde sorular sorarak, resmi yorumlamaları ve
yargılamaları sağlanmıştır. Daha sonra çocukları küçük gruplara ayrılıp sanat eleştirisi
uygulaması yaptırılmıştır. Böylece tüm çocuklarla daha çok iletişim kurmak, interaktif eğitimi
sağlamak amaçlanmıştır. 3-4 kişilik gruplara ayrı ayrı Vermeer’in ve Van Gogh ‘un
tablolarının reprodüksiyonları gösterilip iki resimle ilgili tartışmaları sağlanmıştır. Bazı
çocuklar Vermeer’in tablosunu daha detaylı bulmuşlardır. Diyaloglar sonucu Van Gogh’un
139
resmini daha çok tercih edip beğenmişlerdir. Bazı çocuklar Vermeer’ini resmindeki
sembolleri anlamayı başarmışlardır. Bir sonraki çalışmada çocuklara Jackson Pollock ve
Kandinsky’nin resimleri gösterilmiştir. Rengârenk olduğu için Jackson Pollock’un tablosunu
daha çok sevmişlerdir. Kandinsky’in eseri modern bir resimdir. Çocuklar Jackson Pollock’un
resmini daha çok anladıklarından onun resmini tercih etmişlerdir.
Çelebi (2000) araştırmasında, beş-altı yaş grubu korunmaya muhtaç çocukların insan
figürü çizimlerinin gelişiminde görsel sanat eğitiminin etkisini incelemiştir. Araştırmaya
yirmisi kontrol grubunu yirmisi deney grubunu oluşturmak üzere çocuk yuvasında kalan kırk
çocuk alınmıştır. Araştırmadaki tüm çocuklardan ön test olarak “bir insan çizmeleri”
istenmiştir. Toplanan veriler “Koppitz’in İnsan Figürü Çizimlerinin Gelişimsel Değerlendirme
Kriteri” ne göre puanlanmıştır. Deney grubuna on haftalık süre ile dokuz aşamalı sanat
eğitimi uygulanmıştır. Uygulamanın sonunda deney ve kontrol grubundan son test olarak
tekrar insan resmi çizmeleri istenmiştir. Son testlerde deney ve kontrol grupları arasında pek
çok özellikteki fark önemli bulunmuştur. İstatistiksel sonuçlar çocuklara uygulanan sanat
eğitiminin etkisinin olumlu yönde olduğunu göstermiştir.
Toku (2001) ilköğretim 1. sınıf-6.sınıf öğrencisi Japon ve Amerikalı 200 çocukla
çalışmıştır. Çocuklardan “Ben ve arkadaşlarım okul bahçesinde oynarken” konulu bir resim
çizmeleri istenmiş ve bu etkinlik için onlara otuz dakika zaman verilmiştir. Resimlerin
araştırmacı tarafından gözlemlenerek incelenmesi ve incelemede hayal gücü ve taklidin
sorgulanması sonucunda elde edilen araştırma bulgularına göre; çocukların yaşları büyüdükçe
çizimde hayal gücünü kullanmak yerine bilinen bir çizgi kahramanı çizme oranı yükseldiği,
büyük yaş grubunun çizmiş olduğu figürlerin hayal gücünden çok, görüleni kopyalamaya
yönelik olduğu saptanmıştır.
Stokrocki (2001) çalışmasında 5.sınıf öğrencisi Türkiye’de ve Japonya’da yaşayan
çocuklar ile Amerika’da Navajo yerleşkesinde yaşayan Kızılderili çocukların Türk halısı
üzerindeki estetik beğenileri ölçülmüştür. Böylece kültür farklılığının estetik beğeni
üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Bu çalışmada bir Türk halısı bu çocuklara gösterilmiş ve bu
çocuklara halıdaki desenler, halının rengi hakkında sorular sorulmuştur. Tüm çocuklar Türk
halısında kendi kültürlerine ait izler bulmuşlardır. Örneğin Kızılderili çocuklar halıda
Arizona’da yaşayan bir hayvan desenini görmüşlerdir ancak bu hayvan gerçekte halıda
yoktur. Japon çocuklar da kendi bayrakları olan kırmızı daireyi halıda görmüşlerdir. Üç
ülkenin tüm çocukları halıdaki hayvan resimlerini görünce halının Nuh’un Gemisi öyküsünü
anlattığını belirlemişlerdir. Sonuç olarak çocukların halıya olan ilgileri kendi kültürlerine göre
140
farklı olsa da çocukların halıdaki motifleri algılamaları, motifleri benzettikleri şekillere göre
anlattıkları öyküler birbirlerine benzemektedir.
Maden, Şahin, Çetinkaya (2001) Üç-Dört Yaş Grubu Çocukların "Fotoğraf ve
Çizimlerdeki İnsanların Bakış Yönlerini" Algılamaları ve Görsel Dikkatin İncelenmesi adlı
araştırmalarında; Ankara il merkezinde bulunan Anaokullarına devam eden 16 kız, 16 erkek
çocuk ve Özel Anaokullarına devam eden 16 kız 16 erkek olmak üzere toplam 64 çocukla
çalışmışlardır. Araştırma dört deneyden oluşmuştur. Her deneyde farklı materyaller
kullanılmıştır. Sonuç olarak; hem özel hem de resmî kurum anaokullarına devam eden
çocuklar ortak dikkat içeren fotoğrafların ayrıştırılmasında; tek bir kişinin bulunduğu
fotoğraflara göre daha çok zorlanmışlardır. Bu sonuç, çizgi çizimlerde söz konusu olmamıştır.
Bu durum ortak görsel dikkat içeren fotoğraflardaki görüntülerin çocuğa karmaşık
gelmesinden ve fotoğraflarda hem baş hem de göz yönelimine dikkat edilmesinin gerekli
olduğundan kaynaklanabilir. Aynı zamanda dört yaş grubu çocukları bütün deneylerde üç yaş
grubu çocuklarına göre daha fazla performans göstermişlerdir. Bu da durağan göz-bakış
yönüne ilişkin anlamların ancak dört yaştan itibaren kullanılmaya başlandığını ve görsel algı
gelişimi yönünden dört yaş grubu çocukların daha ileri seviyede olduğunu gösterebilir.
Althouse, Johnson ve Mitchell (2003) makalesinde, Okul öncesi çocuklarla sanat ve
resim konusunda konuşma yapabilme konusunda 3 yıl araştırma yaptılar ve araştırmanın adı
“Art Talk” koydular. Bu konuşmalarla çocukların resimlerin kalitesini ve özelliklerini tarif
etmelerine ve resmin temel öğeleri olan form, şekil, doku, renk ve kompozisyonun çocuklar
tarafından öğrenilmesini sağladılar. Bu çalışmada, çocukların resimlerini yorumlarken doğru
resim terimleri kullanıp, kendi resimlerini anlatmaları konusunda cesaretlendirdiler. Sanat
materyallerine çocukların ilgisini çektiler ve resim eğitimini diğer eğitimlerle irtibatlan-
dırdılar. Çocuklara ressamları tanıttılar ve bir ressam gibi davranarak cesaretlenmelerini ve
kendilerine ifade etmelerini sağladılar (Akt: Driscoll and Nagel, s.358).
Wenchun ve Kazuhiro (2003) çalışmasında farklı kültürlerde farklı şekillerde yetişen
çocukların estetik gelişimlerindeki evreler araştırılmıştır. Parson belirtmiştir. Bu çalışma
Parson’un batı sanatının beş aşamada anlaşılabileceğini teorisinin doğru olup olmadığını
kanıtlamak için yapılmış ve farklı çevrede farklı kültürlerde yetişen Japon, Tayvanlı ve
Amerikalı gençlerin estetik yargılarının farklı olup olmadığı araştırılmıştır. Pek çok eğitimci
sanatı anlamada çevrenin de etkili olduğunu düşünmüşlerdir. Ancak, bu çalışmada çevrenin
ve kültürün çocukların sanatla ilgilenmelerinde direkt olarak bir ilgisinin olmadığı
belirlenmiştir. Farklı kültürlerde ve farklı şekillerde sanat eğitim gören çocuklardaki estetik
gelişimin evrelerini araştırmak için Japonya, Amerika ve Tayvan’da 3. sınıf ile kolej
141
öğrencileri arasında değişik yaş gruplarından seçilen 884 öğrenci denek olarak kullanılmıştır.
Child (1964) tarafından geliştirilen Görsel Estetik Duyarlılık Testi bu çalışmada değişik yaş
gruplarındaki çocuklara uygulanarak çocukların estetik gelişmeleri belirlenmiştir. Çocuklara
çeşitli tablolar gösterilmiş, bu tablolar ile ilgili beğenilerini sorgulayan anket formlarını
doldurmaları istenmiştir. Ankette çocuklara “Tabloda gördüklerinizi açıklayın, tablo “iyi mi
kötü mü?”, “Resme bakınca neler hissediyorsun?”, “Renkler ve dokular hakkında ne
düşünüyorsun?”, “Bu resim zor mu, kolay bir resim mi?” gibi sorular sorulmuş ve anketler
puanlanarak istatistik yöntem olan “Chi-Square Testi” kullanılarak değerlendirilmiştir. Sonuç
olarak ABD, Japonya ve Tayvan’daki çocukların estetik gelişimlerinin birbirine benzediği
belirlenmiştir. Sayısal ve sayısal olmayan veriler kullanıldığı bu çalışma tam olarak Parson’un
teorilerini desteklemese de 4. Aşama olan yorum yapma evresinde ABD, Japonya ve Tayvan’da
resim eğitimi farklılıklarının önemli bir etken olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, çevresel diğer
etkiler de öğrencilerin yorum yapmalarını etkilemektedir. Japonya-ABD arasındaki fark ABD
Tayvan ve Japonya Tayvan arasındaki farktan daha fazladır. Japonya’da resim eğitimi programı
kendini ifade edebilmeye ve yaratıcılığı geliştirecek şekilde düzenlenmiştir. Resmin temel
bilgileri üzerinde çok durulur. Japonya’da. Bu eğitim programı Parson’un bulduğu 3. Gelişim
evresini de destekler. Japonya’daki sanat eğitiminin farklılığı ABD ve Tavyan’a göre 4. Aşama
olan yorumlamaların farklı olmasına yol açar. Bu nedenle, Parson’un teorisi ABD’ye
uygulandığında onun 1987’de ulaştığı sonuçlara artık ulaşılamaz. Sonuç olarak Parson’un
ABD’de çalışarak ortaya koyduğu 5 evreli estetik gelişim sürecinin ABD ve Tayvan’da doğru
olmadığı, kısmen bu teorinin Japonya’da sağlandığı, kültürün farklılığının genel olarak estetik
değerlendirmede çok fazla rol oynamadığı sonucuna varılmıştır.
Hay’ın (2004) Kuzey İtalya’da yapılmış olan bu araştırma kapsamında 3-6 yaş
arasındaki çocukların bulunduğu 5 anaokulunda güzel sanatlar konusunda uzman sanatçılar ve
sanat merkezi çalışanları görevlendirilmişlerdir. Bu kişiler çocuklara eğitim vermişler ve bu
eğitimlerin çocukların yaratıcılıklarının gelişmesi üzerindeki etkileri incelenmiştir. Bu
çalışmada çocuklara verilen eğitim sonucunda 3-6 yaş arasındaki bu çocukların
yaratıcılıklarının geliştiği ve yaratıcılıklarının hayal gücü, zekâ ve kendini ifade edebilme
yeteneği ile birlikte geliştiği belirlenmiş ayrıca çocuklar eğitim sırasında bağımsız hareket
etme becerilerini de geliştirmişlerdir.
Harrison (2004) 6 ay- 8 yaş arası 15 üstün yetenekli çocukla çalışarak erken
çocuklukta üstün yeteneklilerin çizgisel özelliklerini incelemiştir. Araştırmada; üstün
yetenekli çocukların çizimleri gözlem yöntemiyle incelenmiş, üstün yetenekli çocukların
çizimlerinde gözlenen ayrıntılı çizim, ileri düzeyde hayal gücü gibi karakteristik özelliklerin
142
bu çizimlere yansıyıp yansımadığını incelemiştir. Harrison’un elde ettiği bulgular sonucunda;
üstün yetenekli çocuklarda çok iyi gelişmiş bir hayal gücü olduğu, çizimlerinin oldukça
detaylı ve yaşıtlarından daha ileri düzeyde olduğu belirlenmiştir.
Acer ve İlhan (2004) Ankara’da beş özel anaokuluna devam eden 5 ve 6 yaşındaki 100
çocuğun yaşları ile yapılan resmin gelişimsel düzeyi arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir.
Araştırma kapsamında çocuklara ressam Nuri Abaç’ın ‘Güvercin’ adlı yapıtı gösterilmiş ve
çocuklarla birlikte resim eleştirilmi ştir. Eleştirinin ardından çocuklar, yapıtı drama yöntemiyle
canlandırmışlardır. Drama çalışmasından sonra yapıt, çocuklar tarafından tekrar
resmedilmiştir. Bu araştırma kapsamında 100 çocuğun resimleri evrensel gelişim dönemi
ölçütleri ile karşılaştırılarak çocukların bu gelişim dönemlerine ne ölçüde paralel resim
yaptıkları saptanmıştır. Araştırma sonucunda; çocukların yapmış oldukları resimlerin %41’i
gelişim düzeyinde, %5’i gelişim düzeyinin üzerinde, %54’ü ise gelişim düzeyinin altında
belirlenmiştir. Resimsel yönden gelişim düzeyinin altında olan çocukların büyük bir
çoğunluğunu 5 yaş grubu ve erkek çocukları oluşturmaktadır.
Ivanova (2004)’de Bulgaristan’da yaptığı bir çalışmada, 1999 yılında bir grup sanatçı
ve resim öğretmeninin geliştirmiş olduğu sanat aktiviteleri ile ilgili bir programı
Bulgaristan’ın Ugarchin kasabasında yetimhanede yaşayan 7 yaş ve üzerinde 60 çocuk
üzerinde uygulamıştır. Bu program kapsamında çocuklara sanat tarihi, seramik, resim, moda
dizaynı ve uygulamalı sanat (tahta, strafor benzeri materyallerle maket yapma) dalarında
eğitim verilmiştir. Bu çalışmaya göre okul öncesi ve okula yeni başlayan çocuklarda kendini
ifade etme problemi görülmektedir ve görsel sanat aktivitelerinden oluşan eğitim programları ile
çocukların kendilerini ifade etme becerileri geliştirilmektedir. Bu eğitim programının yetim
çocuklara uygulanması sonucunda yetim çocuklar daha önce bilmedikleri sanat dalları hakkında
bilgi sahibi olmuşlar, çocuklar arasında iletişim arttırılmış, çocukların sanata ilgisi artmış,
kendilerine güvenleri gelmiş ve çocuklardaki dikkati toplayamama problemi giderilmiştir.
Fabrykowski (2004), Polonya’da Lodz kentindeki çocuk evlerinde kalan yetim
çocuklara sanat programı ile terapi yapılması ile ilgili bir projedir. Yazara göre Polonya’da
yetimhanede kalan çocukların, duygusal iletişim eksikliği, eğitim yetersizliği, aile sıcaklığının
eksikliği gibi psikolojik ve duygusal problemleri bulunmaktadır. Bu yüzden bu çocukların
geleceğe iyi hazırlanamadıkları düşünülmüştür.
Polonya’da kilise ve hastanelere bağlı yetimhanelerin yanında pedagojik eğitime bağlı
yetimhaneler (Çocuk evleri de) vardır. Bu çocuk evlerinde, bakıcıların yanında öğretmenlerde
görev almaktadır. Çocuk evlerinde çocukların bireysel olarak gelişmeleri ve grup içinde
sosyalleşmeleri sağlanmaktadır. Bu çalışma kapsamında incelenen çocuk evleri halka açıktır.
143
Çocuk evinde internet bağlantılı bilgisayar ve yemek odaları ve koruyucu ailelerin çocuklarla
görüştükleri odalar mevcuttur. Çocuklar kentteki okullarda eğitim görmektedirler. Ayrıca
mahkeme tarafından gönderilen suçlu çocuklarda bu çocuk evlerinde barınırlar.
Yetimhanelerde çocuklara alışveriş temizlik yemek gibi ev işi görevleri verilerek çocuklara
sorumluluk kazandırılır. Çocuklara şarkı, tiyatro ve resim dersleri verilir. Çocukların
yaptıkları resimleri ve çektikleri fotoğrafların yayınlandığı bir gazete çıkarmaktadır. Sanat
terapisi kapsamında bu çocuklara, çizim, pastel boya, sulu boya, parmak boyası ve kolaj
çalışmalarının yer aldığı sanat programı uygulanmış ve program sonucunda çocukların grup
içinde daha sosyal davrandıkları ve öz güven duygusunun geliştiği gözlenmiştir. Bu çalışma
sonucunda yetim çocukların ileride okul ve sosyal hayatlarında başarılı olabilmeleri için bir
fırsat olmaktadır. Ayrıca, Proje kapsamındaki çocuklar Fransa, İspanya, Türkiye ve İsveç gibi
ülkelere yapılan gezilere katılmışlardır.
Homestead (2005) ilköğretime devam eden üstün yetenekli çocukların aileleri olan 45
aileyle, üstün yetenekli çocuklara uygulanan zenginleştirme programlarına ilişkin ailelerin
görüşleri konulu bir araştırma yapmıştır. Araştırmada veriler anket uygulama yöntemiyle elde
edilmiştir. Ankette velilere akademik zenginleştirmenin önemli olup olmadığı, zenginleştirme
programları için en çok hangi faktörü (ücret, mesafe vb.) dikkate aldıkları, ilgilendikleri
zenginleştirme programlarının hangileri olduğu ve programların ne zaman yapılmasını tercih
ettikleri soruları sorulmuştur. Araştırma sonuçlarına göre; üstün yetenekli çocukların aileleri
için akademik zenginleştirmenin önemli olduğu bulunmuştur (43 aile bunun kendileri için
önemli olduğunu ifade ederken, 2 aile kısmen önemli olduğunu belirtmiştir). Ailelerin ekstra
zenginleştirme programları için en çok neyi dikkate aldıkları sorusuna ise öncelik sırasıyla;
ücret, mesafe, program kalitesi, sınıf mevcudu ve okul/ öğretmen olarak yanıt verdikleri,
ekstra zenginleştirme programlarından ailelerin ilgilendikleri programların ise sırasıyla;
yabancı dil, fen, müzik, güzel sanatlar, bilgisayar, edebiyat, kompozisyon yazma, beden
eğitimi olduğu gözlenmiştir. Araştırmada ayrıca, bu programların yazın yapılmasını otuz iki
ailenin, hafta sonları yapılmasını yirmi ailenin, öğleden sonraları olmasını ise on üç ailenin
tercih ettiği (Aileler birden fazla seçim yapabilmişlerdir) bulunmuştur.
Gökay, Demir (2006) Farklı Eğitim Seviyelerinde Estetik Beğeni adlı makalesinde,
eğitimin estetik beğeni düzeyinde değişikliklere neden olduğu fakat estetik beğeninin daha çok
popüler kültür etkisinde kaldığını belirlemişledir. Estetik beğeni düzeyinin niteliğinin artırılması
ve hayattan daha fazla haz alınabilmesi için estetik eğitimin gerekliliğini ortaya çıkarmışlardır.
Görener (2006) araştırmasında; görsel algı ve becerilerin gelişimine yönelik bir sanat
eğitim modeli hazırlanmış ve bu sanat eğitim programının çocukların görsel algı gelişimine
144
etkisinin incelemiştir. Araştırma evrenine 2006 yılında Ankara ili Çankaya ilçesinde Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı Özel Anaokulları ve Milli Eğitim Bakanlığına
bağlı İlköğretim okullarında Ana Sınıfına devam eden çocuklar dâhil edilmiştir. Araştırmaya
dâhil edilen çocukların normal gelişim düzeyinde olup olmadıklarını belirlemek amacıyla
Denver II Gelişimsel Tarama Testi kullanılmıştır. Araştırma örneklemi 50’si kız 50’si erkek
olmak üzere 100 çocuk olarak belirlenmiştir. Araştırmada çocukların görsel algılamalarını
belirlemek için Frostig Görsel Algı Testi kullanılmıştır. Araştırmaya dâhil edilen çocuklara
Frostig Görsel Algı Testi ön test olarak uygulanmıştır. Ön testin değerlendirilmesi sonucunda
araştırmacı tarafından; göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin algılaması, şekil sabitliğini
algılama, mekân ile konumu algılama ve mekân ilişkilerini algılama boyutlarında görsel algı
becerilerini geliştirecek görsel sanat eğitim programı hazırlanarak çocuklara uygulanmıştır.
Uygulama haftada üç gün olmak üzere on iki hafta devam etmiştir. Görsel sanat eğitim
programı uygulandıktan sonra Frostig Görsel Algı testi araştırmaya dâhil edilen çocuklara son
test olarak uygulanmıştır. Çalışma grubunun göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin
algılaması, şekil sabitliğini algılama, mekân ile konumu algılama ve mekân ilişkilerini
algılama boyutlarında anlamlı bir gelişme gösterdiği görülmüştür.
Artut (2006) “Sınıf Öğretmeni Adaylarının Temel Çizim (Desen) Becerilerinin
Gelişimini ve Bunu Etkileyen Etmenlerin Değerlendirilmesi” adlı araştırmasında: ön test, son
test tek gruplu yarı deneysel modelde desenlenmiştir. Uygulama sırasında ortaya çıkabilecek
olası sorunlar ve kazanımları belirleyebilmek için nitel araştırma tekniklerinden
yararlanılmıştır. Bu bağlamda çalışmanın başında ve sonunda öğrencilere resim çizmeye
yönelik düşünceleri sorulmuştur. Örneklemi, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf
Öğretmenliği Anabilim Dalında okuyan 56 sınıf öğretmen adayı oluşturmaktadır.
Araştırmanın amacına uygun olarak, araştırmacı tarafından resimde “oran” ve “kompozisyon”
öğelerini vurgulayan, teknik, temel çizim becerilerinin kazandırılmasına yönelik örnek bir
öğretim programı hazırlanmıştır. Bu öğretim programı araştırmacı tarafından öğretmen
adaylarına uygulanmıştır. Araştırmanın verilerinin bir bölümü öğretmen adaylarının yapmış
olduğu Çizim I ve Çizim II çalışmaları, araştırmacı tarafından geliştirilen “oran ölçeği” ve
“kompozisyon ölçeği” olarak adlandırılan dereceli (rubric) ölçekler yardımıyla
değerlendirilmesi ile elde edilmiştir. Bir diğer veri kaynağını ise araştırmanın başında ve
sonunda öğrencilerin resim çizmeye yönelik düşüncelerinin sorulmasından elde edilen veriler
oluşturmuştur. Elde edilen verilerin analizi sonucunda, öğretmen adaylarının bu çalışmanın
başında resim çizmeye yönelik olumsuz düşüncelere sahip oldukları ve kaygı hissettikleri
belirlenirken çalışmanın sonunda olumsuz düşüncelerin ve kaygının azaldığı görülmüştür.
145
Acer (2006) çalışması da anasınıfına devam eden altı yaş çocuklarının estetik yargı
gelişimine estetik eğitimin etkisinin incelenmesi üzerine yapılmış bir doktora çalışmasıdır. 77
çocuktan 22’si deney grubu, 23’ü placebo kontrol grubu ve 32’si kontrol grubu olarak
belirlenmiştir. Deneysel desenli olan bu çalışmada çocuklar ve aileleri hakkında bilgi almak
için “Ki şisel Bilgi Formları” hazırlanmıştır. Estetik Eğitim alan çocukların Estetik Yargı
Düzeylerini belirlemek için Taylor- Helmstadler Çift Karşılaştırmalı Estetik Yargı Ölçeği
uygulanmıştır. Ölçek çocuklara ön test- son test ve kalıcılık testi olarak uygulanmış ve yapılan
analizlerin sonucunda deney grubunda bulunan ve Estetik Eğitim almış çocukların estetik
yargılarında kontrol grubuna göre artış olduğu gözlenmiştir.
Beyaz (2007) çocuk gelişim öğrencilerinin resim sanatının temel kavramlarına yönelik
bilgi düzeylerine ilişkin bu çalışmada resim sanatı ile ilgili en temel kavramlar ve ilgi
düzeyini ölçmek üzere altısı açık uçlu, diğer dördü çoktan seçmeli olmak üzere 10 sorudan
oluşan anket formu uygulanmıştır. Anket formu Ç.Ü. Eğitim Fakültesi Kazım Artut'un
çalışmasında kullandığı formun biraz değiştirilmi ş ve kısaltılmış şeklidir. Araştırma betimsel
türde olup üniversitemizin çocuk gelişimi öğrencileri araştırma evrenini (36 kişi)
oluşturmaktadır. Sanatsal ifadeleri ve yaşantıları kısıtlı olduğu anlaşılan çocuk gelişim
öğrencilerine sanata bilhassa resim sanatına ilgiyi arttırmak ve temel sanat eğitimine
motivasyon sağlamak üzere öneriler geliştirilmi ştir.
Şeyihoğlu’nun (2010) sanat eğitiminde bireysel farklılıkların kaynağı: baskın
öğrenme stilleri adlı çalışmasında; sanat eğitiminde bireysel farklılıkların önemi, Resim-İş
öğretmeni adaylarının baskın öğrenme stilleri ve bu stillerin bazı değişkenlere bağlı değişimi
araştırılmıştır. Tarama modelinde olan araştırmanın örneklemini 161 Resim-İş öğretmeni
adayı oluşturmaktadır. Baskın öğrenme stilleri, Kolb Öğrenme Stili modeli kullanılarak
belirlenmiştir. Araştırmanın sonucunda Resim-İş öğretmeni adaylarının baskın öğrenme
stillerinin değiştiren olduğu ortaya çıkmıştır. Öğrenme stilleri cinsiyet ve öğretim türüne göre
anlamlı farklılık göstermektedir. Çalışmada; öğrenme stilleri ile ilgili hizmet içi eğitim
seminerlerinin verilmesi, öğrencilerin öğrenme stillerinin belirlenip bu öğrenme stillerine göre
bir öğretim yapılması ve bu öğrenme stillerine göre ders içerisinde kullanılacak öğretim
yöntem-tekniklerinin ve materyallerinin seçilmesi şeklinde bazı önerilerde bulunulmuştur.
Alakuş, Şahin (2009) çok alanlı sanat eğitimi yöntemiyle sanat eserlerini inceleme
Dersini işlemenin öğrencilerin sanata ve sanat eleştirisine Yönelik yaklaşımları adlı araştırma
nın amacı; Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi 12. sınıf Sanat Eserlerini İnceleme dersinde Sanat
Eleştirisi konularının, dersin öğretim programında yer alan “Sanat Eseri ve Analizi” ünitesinin
Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemine (ÇASEY) göre işlenmesinin öğretime ve öğrenciye olan
146
katkısına ilişkin verileri nitel olarak araştırmaktır. Araştırmada, Diyarbakır Anadolu Güzel
Sanatlar Lisesi 12. sınıf Sanat Eserlerini İnceleme dersine ilişkin sanat eleştirisi konuları, iki
farklı yöntem kullanılarak öğretilmiştir. Deney grubunda ÇASEY, kontrol grubunda ise
geleneksel öğretim yöntemi uygulanarak, öğrencilerin başarıları kullanılan yöntemler
açısından incelenmiştir. Yöntemlerin etkisini belirlemek amacıyla deneysel desenlerden ön
test-son test kontrol gruplu desen modeli kullanılmıştır. Araştırmada deney ve kontrol
gruplarına, uygulama öncesi ve sonrasında yapılan nitel analizler sonucunda deney grubu
lehine olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Aydın, Alakuş (2009) yürüttüğü İşbirlikli öğrenmeyle görsel sanatlar dersini işlemenin
öğrencilerin başarısına ve öğrenilenlerin kalıcılığına etkisi adlı araştırmanın amacı, İlköğretim
Görsel Sanatlar dersinde işbirliğine dayalı öğrenme etkinliklerinin öğrencinin başarısına ve
öğrenilenlerin kalıcılığına etkisini belirlemektir. Çalışma Diyarbakır ili, Şehit Polis Mehmet
Erçin İlköğretim okulu 8. sınıf öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Ön test-son test kontrol grup
modelinden yararlanılarak yapılan araştırmada Görsel Sanatlar dersinin “Eser Analizi” ünitesi
deney grubunda İşbirliğine Dayalı Öğrenme yöntemine göre, kontrol grubunda ise geleneksel
öğretim yöntemine göre işlenmiştir. Başarıyı ölçmek için geliştirilen başarı testi ön test, son
test, ve kalıcılık testi olarak kullanılmıştır. Elde edilen bulgulardan, İşbirliğine Dayalı
Öğrenme yönteminin uygulandığı deney grubu ile geleneksel öğretimin uygulandığı kontrol
grubu arasında başarı testinin ön test sonuçları bakımından anlamlı derecede farklılık
görülmemektedir. Öğrencilerin son test sonuçları bakımından dersteki başarıları arasında
Deney Grubu lehine önemli bir fark olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca deney grubunda bu
yöntemle işlenmiş olan dersin öğrenilenlerin kalıcılığını sağlamaya ilişkin puanları,
geleneksel öğretim yöntemlerinin uygulandığı kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu
görülmektedir.
Zencirci (2012) Okul Öncesi Dönemde Resim Eğitimi Dersi Kolaj Uygulamaları adlı
makalede; Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin “Okul Öncesi Dönemde Resim
Eğitimi” dersinde yaptıkları kolaj çalışmalarına ve bu çalışmaların değerlendirilmesine yer
verilmektedir. Çalışma grubunu, Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği
Bölümü 2. Sınıfta eğitim gören 28 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada öncelikle, sanat
eğitiminin bireyin kişilik gelişimindeki rolünün önemine, okul öncesi dönem çocuğunun
gelişiminde sanat eğitiminin yeri ve önemine, bu dönem çocuğunun aldığı sanat eğitimi
çerçevesindeki resim tekniklerinden biri olan kolajın çocuğun gelişimindeki katkısına yer
verilirken, okul öncesi öğretmeninin de bu teknik uygulamalardaki yetkinliğinin payı
vurgulanmaktadır. Çalışmanın amacı, geleneksel resim uygulamalarının dışında farklı
147
tekniklerin kullanımı ile de sanatsal değeri olan çalışmalar yapılabileceğini, yaratıcılığın
geliştirilebileceğini ve dolayısıyla da bireyin özgüveninin arttırılabileceğini ortaya koymaktır.
Bu bağlamda, okul öncesi öğretmen adaylarına kolaj çalışması yaptırılmış ve yapılan
değerlendirme sonucunda, öğretmen adayları artık malzeme kullanarak sanatsal ürün
verebileceğini, bu uygulama ile çocuğun fizyolojik ve psikolojik açıdan gelişiminin
sağlanabileceğini ve bu konudaki yetkinliklerinin arttığının farkına varmışlardır.
Mohammed Al-Amri (2013) ABD'de geliştirilen bir teori olan Disiplin Tabanlı Sanat
Eğitimi ( DBAE ) , dünya çapında Sanat Eğitimi kurumlarında kullanılan etkili olan bir
eğitimdir. Sanat Studio dersleri DBAE teorisinin ışığında Sultan Qaboos Üniversitesi ( SQU )
değiştirilmi ştir. Squ de Art Studio kursları ise ile Sanat Studioları eğitim sonu
karşılaştırılmıştır. Sanat Tarihi, sanat dallarında deneyimleri ne ölçüde sağladığı, eleştiri,
estetik ve sanat Üretimi; yapılandırılmış gözlem çizelgesi ve öğrencilerin değerlendirme
levhası bu araştırmada kullanılmıştır. Sonuçlar squ de hocaların sanat içeriğine odaklanmakta
son derece yetersiz olduğunu göstermiştir. Aksine, ana odak bir Art -Studio yönünü
düşündüren, Sanat Üretim disiplini olmuş.
148
BÖLÜM III
YÖNTEM
Bu bölümde; araştırmanın deseni, çalışma evreni, veri toplama araçlarının özellikleri,
uygulanması, verilerin toplanması ve analizi ele alınmıştır.
3.1. ARAŞTIRMANIN MODEL İ
Okul öncesi eğitimi 6 yaş grubu çocuklara verilen Sanat Eğitimi Programının
öğrencilerin görsel algı düzeylerine etkisinin incelendiği bu araştırma ön test-son test kontrol
gruplu deneme modeline uygun olarak desenlenmiştir. Bu araştırmanın bağımsız değişkeni
araştırmacı tarafından geliştirilen Sanat Eğitimi Programı bağımlı değişkeni ise çocukların
görsel algı düzeyleridir.
Bu araştırma çalışmanın amacına uygun olarak bilimsel değeri yüksek olan deneme
modellerinden “ön-test son-test kontrol gruplu model” ile yapılandırılmıştır. Ön-test /son-test
kontrol gruplu model, deneklerin deneysel çalışmanın hem öncesinde hem de sonrasında,
ölçüme tabi tutulmaları yolu ile uygulanmaktadır (Karasar 1999).
Ön test/son test kontrol gruplu desenin iki temel avantajı vardır. Birincisi, aynı
denekler üzerinde ölçümler yapıldığından farklı deneysel işlem koşulları altında elde edilen
ölçümler pek çok deneyde yüksek düzeyde ilişkili olacaktır. Bu da hata terimini düşürecek ve
buna bağlı olarak istatiksiksel güç artacaktır. İkinci avantaj ise, daha az denek gerektirir ve
her bir işlemde aynı deneklerin test etmeye bağlı olarak zaman ve sarf edilen çaba da daha bir
ekonomiklik sağlar. Bu iki avantaja bağlı olan homojen gruplarda çalışma olanağı, deneysel
işlemin gerçek etkisinin belirlenmesine katkı sağlar (Ferguson ve Takane,1989; Kirk 1968’
den aktaran: Büyüköztürk, 2007).
Tablo III. Kontrol Gruplu Ön Test- Son Test Modelin in Simgesel Gösterimi
ÖN TEST SON TEST
GD R O1.1 X O1.2 O1.3
GK R O2.1 O2.2
GD; deneme grubunu,
GK; kontrol grubunu,
R; grupların oluşturulmasındaki yansızlığı,
O1.1 ve O1.2 deneme grubunun ön test - son test ölçümlerini,
O2.1 ve O2.2 kontrol grubunun ön test- son test ölçümlerini,
149
X deneme grubundaki deneklere uygulanan bağımsız değişken düzeyini, ifade
etmektedir. X’ in ne ölçüde etkili olduğuna karar vermek için ön test- son test ölçme sonuçları
birlikte kullanılır (Karasar, 2000).
Bu çalışmada, etkinliklerle desteklenmiş sanat eğitimi program uygulamasını alan ve
almayan çocukların karşılaştırılmasını sınamak amacıyla deneme ver kontrol grubu olacak
şekilde iki ayrı grup belirlenmiştir. Deneme grubunda sanat eğitimi programı uygulanırken,
kontrol grubuna eğitim verilmemiştir. Sanat eğitim programını uygulamaya aşamaya
başlamadan önce, her iki gruba da Frostig Görsel Algılama Testi ön test olarak uygulanmış ve
deneysel aşamanın sonunda da her iki gruba aynı test, son test olarak uygulanmıştır. Ayrıca
uygulamanın kalıcılığını ölçmek amacıyla izleme testi uygulanmıştır.
Tablo IV. Kontrol Gruplu Ön Test- Son Test Modelinin Araştırma İçin Kullanılan Şekli
Gruplar Ön Test Eğitim Son Test İzleme test Deney G. (Esentepe İÖO)
Frosting Görsel Algı Testi
Eğitim verildi
Frosting Görsel Algı Testi
Frosting Görsel Algı Testi
Kontrol G. (Gündoğdu İÖO)
Frosting Görsel Algı Testi
Eğitim verilmedi
Frosting Görsel Algı Testi
Bu araştırma, 34 deney, 30 kontrol grubu olmak üzere toplam 64 çocuk üzerinde
yürütülmüştür. Araştırmada kullanılan model, aşağıdaki şekilde gösterilebilir
3.2. ÇALIŞMA GRUBU
Araştırmanın çalışma grubunu; 2012-2013 öğretim yılında Konya il sınırları
içerisinde bulunan, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Özel Esentepe İlköğretim Okulu ile Özel
Gündoğdu ilköğretim Okulu bünyesinde anasınıflarına devam eden 6 (60-72 ay) yaş çocukları
oluşturmaktadır.
Kaptan’a (1998) göre: değişik evrenler için farklı örnekleme yolları kullanılması
gerekir. Örneğin, elemanları birlik içinde bulunan, benzeşik evrenler için şans (random)
örnekleme tekniği daha uygundur. Buna göre, Konya il merkezinde özel okullar içinden
Esentepe ve Gündoğdu İköğretim Okulu anasınıfına devam eden çocuklar seçilmiştir. Her iki
grupta üst sosyoekonomik grubu temsil etmektedir. Özel Esentepe İlköğretim Okulu
bünyesindeki anasınıflarına devam eden 6 yaş çocukları deneme grubunu, Özel Gündoğdu
ilköğretim okulu bünyesinde anasınıflarına devam eden 6 yaş çocukları kontrol grubunu
oluşturmaktadır. Deneme grubu çocukları öncelikle 3 sınıf üzerinden seçilmiş ve 60 çocukla
ön test uygulamasına başlanmıştır. Sınıflarda yaşları tam tutmayan, öğrenme problemi olan
150
ve daha sonraki dönemde devam ve okuldan ayrılma problemi yaşayan çocuklar olabileceği
dikkate alınarak sayı yüksek tutulmuştur. Sınıflardaki çocuklar grup dışına itilmemesi
açısından 3 ayrı sınıfta aynı program 3 kez uygulanmıştır. Uygulama sonrası deneme
grubunun bütün verileri dikkatle incelenmiş ve deneme grubundan 34 çocuğa ait veriler
araştırma için kullanılmıştır. Sonuçta bu araştırma 34 deneme grubu, 30 kontrol grubu olmak
üzere 64 çocuğa ait veriler üzerinden sonuçlanmıştır.
Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin cinsiyetlerine göre dağılımı Tablo 3 de
belirtilmiştir.
Tablo V. Çalışma Grubunda Yer Alan Çocukların Bulundukları Gruplara ve Cinsiyetlerine
Göre Dağılımları
Deneme Kontrol Toplam Cinsiyet
n % n % n %
Kız 17 50 15 50 30 50
Erkek 17 50 15 50 30 50
Toplam 34 50 30 50 60 100
Tablo V incelendiğinde, çalışma grubuna alınan çocukların 34’nün deney grubunda,
30’nun da kontrol grubunda olduğu görülmektedir. Deney grubunda yer alan çocukların 17’si
kız, 17’si erkek; kontrol grubunda yer alan çocukların 15’i kız, 15’i erkektir.
3.3. VERİ TOPLAMA ARAÇLARI
Bu araştırmanın deneysel verilerini elde etmek için araştırmacı tarafından veri toplama
aracı olarak Frosting Görsel Algı Ölçeği ve kişisel bilgi formu kullanılmıştır.
3.3.1. Kişisel Bilgi Formu
Örnekleme dâhil edilen çocukların yaş ve cinsiyet bilgileri Kişisel Bilgi Formlarına
alınmıştır. Uygulama yapılmadan önce örneklemi oluşturan çocuklarda, yaş değişkeni
üzerinde ön inceleme yapılmıştır. Bu bilgiler Deneme ve Kontrol gruplarını eşitleyebilmek
amacıyla kullanılmıştır.
3.3.2. Frosting Görsel Algı Ölçeği
Bu araştırmada Marianne Frostig tarafından geliştirilen Frostig Görsel Algı Testi
(Frostig Developmental Test of Visual Perception ) kullanılmıştır.
Frosting Görsel Algı Testi; Marianne Frostig tarafından 1961 yılında görsel algıyı
değerlendirmek için geliştirilmi ş bir testtir. Dr. Frostig öğrenme güçlüğü olan çocukların
özellikle görsel algıyı içeren etkinliklerde başarısızlık gösterdiklerini izlemiş ve klinik
151
tecrübelerine dayanarak kendi adını verdiği testi geliştirmiştir. Testin uygulama süresi otuz ile
kırk dakika arasındadır. Test en erken dört yaşındaki çocuklara uygulanmakta sekiz yaşından
büyük çocuklara da uygulanmamaktadır. Küçük yaştaki çocuklara bir-iki kişilik gruplar
halinde ya da bireysel olarak uygulanırken, altı-yedi yaşındaki çocuklara gruplar halinde
uygulanabilir (Çelebi, 2000).
Frostig Görsel Algı Testi beş alt testten oluşmaktadır; Göz-motor koordinasyonu,
şekil-zemin algılanması, şekil sabitliğinin algılanması, mekân-konum ilişkisinin algılanması,
mekânsal ilişkilerin algılanması (Wilson, 1978, Frostig, Lefever, Whitlesey, 1963).
3.3.2.1. Göz-Motor Koordinasyonu Alt Testi: Testin bu bölümünde çocuklardan
düz, eğri, köşeli ve kavisli çizgileri belirli bir sınır içinde çizebilmeleri, belli noktaları
birleştirebilmeleri istenmektedir. Göz- motor koordinasyonu görmeyi vücudun hareketleri ve
vücudun bölümleri ile koordine etme yeteneğidir. Bu alanda çocuğun görevi gittikçe daralan
sınırlar içinde ve kavisli yolda düz çizmektir.
3.3.2.2. Şekil-Zemin Ayrımı Alt Testi: Bu bölümde bazı şekiller karmaşık desen
halinde verilmektedir. Çocuklardan belli şekilleri bu karmaşık desenler içerisinden ayırt
etmeleri istenmektedir Şekil- zemin ayırımı; birçok uyarıcı içinden seçilen uyarıcıyı algılama
ve bunun üzerinde düşünme, odaklaşma ve dikkat etme şeklinde tanımlanmaktadır. Bu alanda
çocuktan kesişen figürleri ayırması istenir.
3.3.2.3. Şekil Sabitliğinin Algılanması Alt Testi: Farklı boyutlarda bulunan değişik
geometrik şekiller içinden istenilen şeklin benzerinin hepsinin bulunması beklenmektedir.
Şekil sabitliğindeki görev sayfadaki diğer şekiller arasından kareler ve daireleri bulmaktır.
3.3.2.4. Mekânla Konumun Algılanması Alt Testi: Mekândaki bir şeklin aynısının,
değişik konumlarda döndürülmüş olan benzerleri içinden eş olanının bulunması
istenmektedir. Mekânda konumun algılanmasında çocuğun sırası ile tersine çevrilmiş ya da
döndürülmüş bir figürü bulması test edilir.
3.3.2.5. Mekân İlişkilerinin Algılanması Alt Testi: Eşit aralıklardaki belli noktaların
bulunduğu alana örnekte görülen şeklin aynısının kopya edilmesi beklenmektedir. Mekânsal
ili şkilerin algısında ise çocuktan aynı figürleri birbirine bağlayan noktaları birleştirmektir
(Frostig, Lefever, Whitlesey, 1963).
Uygulanan testin malzemeleri şunlardan oluşmaktadır:
A. Yirmi Sayfalık test kitapçığı. En öndeki sayfada puanlama ve denek hakkında alınan
bilgileri kaydetmek için kullanılmıştır.
B. On bir Kart (üçgen, dikdörtgen, artı, ay, yıldız, uçurtma, oval, daire, kare, aynı ve farklı
olanı bulma kartları)
C. Kırmızı, mavi, yeşil, kahverengi boya kalemleri.
152
3.3.3. Frostig Görsel Algılama Testinin Puanlaması; Frostig Görsel Algı Testinin
alt testlerindeki soru sayıları birbirinden farklıdır.
• Göz-Motor Koordinasyonu alt testinde 16 soru vardır. Maksimum 30 puan
alınmaktadır. Yönergesi; bu bölüm farklı genişlikteki paralel çizgiler arasında
başlangıç noktasından, bitişine kadar kesintisiz yatay, dikey, kıvrımlı ve açılı çizimler
yapmayı içerir. Puanlaması; Sınırlara değmeden düzgün bir çizim ‘2’, kenardaki
çizgilere değen bir çizim ‘1’, çizginin dışına taşar ise ‘0’ puan alır
• Şekil-Zemin Ayrımı alt testinde kolaydan zora doğru sıralanmış 8 soru vardır. Bu
testten maksimum 20 puan alınabilmektedir. Bu testte şeklin ayırt edilmesi ve çocuğun
çiziminin şeklin kenar çizgilerine yaklaşık olması önemlidir. Her doğru çizim için bir
puan verilmektedir. Yönergesi; karmaşık şekiller içinden istenilen şekli ayırt
edebilmesidir. Puanlaması; her bulabildiği şekil için ‘1’ Puan alır.
• Şekil Sabitliği alt testinde çocukların bulması beklenen 17 şekil vardır. Maksimum 17
puan alınabilir. Daire ve oval kartlar çocuklara gösterilir. Bir yuvarlak ve bir
yumurtamız var. Burada gördüğün şekillerden sadece yuvarlakları bul ve
kenarlarından git. Yumurtaları değil sadece yuvarlakları bulacaksın. Yuvarlakları
bulma işlemi bitince kare ve dikdörtgen kartlar gösterilir. Çocuğun sadece kareyi
bulması istenir. Yönergesi; birinci bölümden 4 daire 5 kare, ikinci bölümden 2 daire 6
kare bulunması ve çizilmesi istenir. Puanlaması; Her bulduğu ve doğru çizdiği şekil
’1’ puan, yanlış çizimler ise ‘-1’ puan, yapamayanlar ise ‘0’ puan alır.
• Mekân ile Konumun Algılanması alt testinde baştaki şeklin aynısı olan dört objeyi
çocuğun bulması beklenir. Maksimum puan sayısı sekizdir. Bu bölüm farklı olanı ve
aynı olanı bulmak üzere iki bölümden oluşan sekiz çalışma vardır. Yönergesi; bu
alanda farklı olan şekli bulmaları istenir. Puanlaması; farklı olan şekil işaretlenirse ya
da diğeri işaretlenip o boş bırakılırsa ‘1’ puan, yapamazsa ‘0’ puan alır.
• Mekân İlişkilerinin Algılanması alt testinde çocuğa test kitapçığına dikkatlice bakması
söylenir. “Burada noktalar ve çizgiler var. Parmağınla bu çizginin üstünden git. Şimdi
diğer tarafa bak burada sadece noktalar var. Çizgi yok. Bu bölüme aynı çizgiyi çiz.
Dikkat et birinci bölümün aynısı olsun” denir. Maksimum puan 8’dir. Çizdiği her
doğru şekil için bir puan alır. Yönergesi; örneği gösterilen bölümün aynısını çizmesi
istenir. Önemli olan düzgün çizim değil doğru bölümdür. Puanlaması çizilen her
bölüm için ‘1’puan, çizilemeyen içinse ‘0’ puan alır.
153
• Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testinin her bir alanına ait standart puanlama kriterleri
mevcuttur. Çocuğun her alt alandan aldığı ham puanların standart puan karşılığı
vardır. Standart puan ise Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi için geliştirilen yüzde
tablolarından elde edilmektedir. Standart puan, çocuğun yaşına karşılık gelen
kolondaki puandır (Tuğrul, Aral, Erkan ve Etikan, 2001).
3.3.4. Frosting Görsel Algı Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması
Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi 1961 yılında Marianne Frostig tarafından
öğrenme güçlüğü olan çocuklarla uzun yıllar süren çalışmaları neticesinde geliştirilmi ş, daha
sonra iki kez gözden geçirilmiştir. Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi 3-9 yaşlar arasındaki
2116 normal çocukla yapılan çalışmalar neticesinde standardize edilmiştir (Sökmen, 1995).
Test geliştirildi ğinden bu yana görsel algı yeteneğinin değerlendirilmesini içeren
araştırmalarda en sık kullanılan test olma özelliğini taşımaktadır.
Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testinin 5 yaş çocukları için güvenirlik çalışmasını
yapmış, testin genel ve alt alanlardaki devamlılık katsayısının tümü 0.01 düzeyinde anlamlı
olduğunu bulmuştur. Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi okul öncesi ve birinci sınıf
çocuklarında tarama aracı olarak kullanılacağı gibi öğrenme güçlüğü gösteren daha büyük
çocuklar için klinik değerlendirme aracı olarak da kullanılabilmektedir.
Geçerlilik: Frostig Gelişimsel Görsel Algı Test sonuçları ile sınıf içi uyum
konusunda öğretmen değerlendirmeleri arasındaki product- moment korelasyon .441; motor
koordinasyon arasındaki korelasyon .497 olarak bulunmuştur (Maslow, Frosting, Lefever,
Whittlesey, 1964)
Güvenirlilik: Test- tekrar test güvenirliliği Frostig, Lefever ve Whittlesey (1964: 87-
100) tarafından incelenmiştir. Perceptual Quotient temel alınarak test tekrar test güvenirliğinin
product-moment korelasyon katsayısı. 98 olarak bulunmuştur.
Brand 1989 yılında, 68 aylık Afrikalı 19 beyaz erkek, 12 beyaz kız olmak üzere toplam 31
anaokuluna devam eden çocukla Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testinin güvenirlik
çalışmasını yapmıştır. Frostig Gelişimsel Görsel Algı alt alanlarına ait ortalamalar ve standart
sapmalar şu şekilde bulunmuştur; Göz Motor Koordinasyon (13,94; 9,78). Şekil Zemin
Ayrımı (17,19; 10,21). Şekil Sabitliği (9,74; 9,56). Mekânda Konum Algılama (5,87; 9,92).
Mekânsal İlişkilerin Algılanması (4,81; 9,95). Frostig alt alan testlerinin uyum göstergesini
elde etmek için, Kuder-Richardson Formula 20 and Becker 1974, 10 haftalık sürede yapılan
composite Frostig testinde 0,78’lik bir korelasyon bulunmuştur. Testin güvenirlik kat sayısı
0,42-0,73 arasında değişmiştir (Tuğrul vd. 2011).
154
Sökmen (1994), anaokuluna giden beş yaşındaki 89 çocuk Frostig Gelişimsel Görsel Algı
testinin güvenirlik çalışmasını yapmıştır. Bu çalışmada da Sökmen tarafından güvenirlik
çalışması yapılan Frostig Görsel Algı Testi kullanılmıştır.
3.4. SANAT EĞİTİM PROGRAMI
Sanat Eğitim Programı, altı yaş grubu çocukların görsel algılarının geliştirilmesine
yönelik olarak hazırlanan bir programdır.
3.4.1. Programın Amacı
Sanat Eğitim programı, çocukların görsel algılarının gelişimine katkıda bulunmaya,
sanatsal bakış açılarını geliştirmeye, kendilerini daha rahat ifade etme becerilerini
desteklemeye yönelik bir programdır.
3.4.2. Programın Geliştirilme Süreci
Sanat eğitim programının 6 yaş çocuklarının Görsel algı düzeylerine etkisi konulu tez
çalışmasında; altı yaş grubu çocukların görsel algısının gelişimine katkıda bulunacak bir sanat
eğitim programına duyulan ihtiyaç üzerine hazırlanmıştır. Çocukların algıladıklarını,
düşündüklerini, hissettiklerini, gözlemlediklerini, hayal ettiklerini ve yaratıcılıklarını sanat
yoluyla ifade etme becerilerini desteklemeye, geliştirmeye yönelik bir programdır.
Sanat Eğitim Programı hazırlanırken, bu konularda çalışmalar yapmış olan uzmanların
görüşleri ve programda yer almasını önerdikleri özellikler dikkate alınmıştır. Programın ve
programda yer alan etkinliklerin geliştirilmesinde Porter (1999), Calouste Gulbenkian
Foundation (1982) ve Ban Tassell ve B.Joyce (1995) görüş ve önerileri göz önünde
bulundurulmuştur.
• Çocuklara açık uçlu aktiviteler sunulmuştur,
• Program; analiz, sentez, değerlendirme ve problem çözme gibi üst düzey düşünme
becerilerini desteklemelidir.
• Program; yaratıcılığı ve farklı düşünmeyi desteklemiştir.
• Programda; çok tekrara önem verilmiştir.
• Programda; çocukların yaşlarına göre normalden daha hızlı adımlarla ilerlemeye özen
gösterilmiştir.
• Programda; çocuklara üst düzeyde ürünler geliştirme fırsatları sunulmuştur,
• Programda; çocuklara farklı materyallerle deneyim fırsatı sunulmuştur (sulu boya,
pastel boya, kâğıt, kumaş, artık materyaller, kil, mürekkep vb)
• Programda; farklı teknikleri, aletleri, kullanma tarzlarını geliştirmeye özen
gösterilmiştir (şekillendirme, fırça çalışması vb.)
155
• Programda; sanatın temel fikirlerini anlamaya yönelik etkinliklere yer verilmiştir (örn.
tonlamalar, renkler ve sonra daha karmaşık fikirleri anlama örn. odak/merkez, denge,
orantı vb.)
• Programda; tasarım farkındalığını geliştirmeye yer verilmiştir (materyaller, şekiller,
nesnelerin fonksiyonu ve inşası (yapılışı) arasındaki ilişkiler)
• Gözlemleme ve tasvir etme gücünü geliştirmeye yönelik çalışmalar programda yer
almıştır.
İlgili literatür taranarak altı yaş grubu çocukların görsel algılarını geliştirmeye yönelik
konunun uzmanları tarafından sunulan öneri ve etkinlikler incelenmiştir. Bu etkinlik ve
önerilerden yola çıkılarak programla bütünleşecek ve çocukların sanat eğitimi bilgi ve
becerilerini geliştirebilecek nitelikteki oturumlar danışman önderliğinde araştırmacı tarafından
geliştirilmi ştir.
Yukarıdaki maddeler doğrultusunda hazırlanan Sanat Eğitim Programı, altı yaş
çocukların görsel algı düzeylerinin gelişimine katkıda bulunurken, sanattan zevk alma ve
kendilerini sanat yoluyla daha rahat ifade etme becerilerini desteklemektedir.
Frosting Görsel Algı testinde ölçülen kriterler araştırmacı tarafından geliştirilen
etkinliklerin seçiminde göz önüne alınmıştır.
Amaç ve davranışlar ile konu ve etkinliklerin seçiminde basitten karmaşığa, somuttan
soyuta ilkeleri temel alınmıştır.
Sanat eğitiminin temel kavramları dikkate alınarak eğitimci tarafından hazırlanmıştır.
Bu oturumlar; program öncesinde ve sonrasında ön test-son test olarak kullanılacak olan
Frosting Görsel Algı Testi’nde yer alan maddelerin geliştirilmesine yöneliktir.
3.4.3. Programın Dayandığı Temel İlkeler
1. Sanat Eğitim Programı altı yaş grubu çocuklar için hazırlanmıştır.
2. Programın grup içinde uygulaması araştırmacı ve grup üyelerinin katılımıyla
gerçekleşmiştir.
3. Programlarda yer alan oturumlarda çocuklar tarafından üretilen çalışmaların
birbirinin taklidi niteliğinde olmayan, her çocuğun kendi hayal gücünü ve yaratıcılığını
yansıtan orijinal çalışmalar olmasına özen gösterilmiştir. Farklı orijinal düşünce ve fikirler
desteklenmiştir.
4. Program açık uçlu aktivitelerden oluşturulmuştur.
5. Çocuklara farklı materyallerle deneyim fırsatı sunulmuş, materyal çeşitlili ğine önem
verilmiştir (sulu boya, pastel boya, kurşun kalem, kâğıt, kumaş, artık materyaller, kil, çini
156
mürekkebi vb). Çocuklar çalışmalarda çeşitli teknikler kullanmışlardır (Kolâj, çizim
çalışması, artık materyal çalışmaları, sulu boya, pastel boya, şekillendirme çalışmaları vb.)
6. Çocuklar fikirler arasında farklı bağlantılar kurmaya ve konuyu çeşitli açılardan
değerlendirmeye teşvik edilmişlerdir.
7. Programdaki ilk oturumlarda temel kavramları anlamaya yönelik çalışmalar
yapılmış (örn. Renkler, tonlamalar, çizgi çeşitleri) sonra daha karmaşık konuları anlamaya
yönelik çalışmalara geçilmiştir (örn. ilişkisi kurmaya yönelik çalışmalar). Ayrıca tüm
oturumlarda, bir sanat eserini betimlemeye yönelik çalışmalar (tanımlama, çözümleme,
yorumlama, yargı), verilen konunun pekişmesi için test bölümleri uygulanmıştır.
8. Programda; gözleme, tahmin etme, hayal gücünü kullanma ve bunları sanatsal
olarak ifade etme becerisine yönelik çalışmalar yer almaktadır.
9. Analiz, sentez, değerlendirme ve problem çözme gibi üst düzey düşünme
becerilerinin desteklemesi hedeflenmiştir.
10. Program; çok tekrar içermekte ve çocukların yaşlarına göre normalden daha hızlı
adımlarla ilerlemektedir.
11. Çocuklara üst düzeyde ürünler geliştirme fırsatları sunulmuştur.
12. Her çocuğun kapasite ve ilgisine yönelik bağımsız öğrenme fırsatları (her çocuk
aynı öğrenme seviyesinde olmayabilir) sunulmuştur
13. Soru sorma yöntemine dayalı bilgilendirme teknikleri kullanılmıştır.
14. Eğitim sürecine, sonuç kadar önem verilmiştir.
15. Her çocuğun kendi çalışmasını değerlendirmesine olanak sağlanmıştır.
16.Çocukların hem arkadaşlarının çalışmalarını yakından gözlemleyerek, hem de
sanatçı çalışmalarını inceleyerek farklı fikirlerle kendi fikirlerinin bir sentezini
oluşturabilmesi için etkinlik sonunda sergileme çalışmalarına önem verilmiştir.
3.4.4. Programın Genel Özellikleri
1. Sanat Eğitim Programı on haftadan oluşmaktadır.
2. Sanat Eğitim Programı haftada iki kez olmak üzere toplam on hafta sürmüş ve 20
uygulama yapılmıştır. Ön test ve son test uygulama çalışmaları ayrıca yapılmıştır.
3. Her bir oturumun süresi 40 dakikadır.
4. Program çocuklara ortalama olarak 20 kişilik gruplar halinde uygulanmıştır.
5. Program araştırmacı tarafından uygulanmıştır.
6. Her üyenin uygulamalara katılmasına özen göstermiştir.
7.Herhangi bir nedenle oturuma katılamayan öğrencilere telafi çalışmaları araştırmacı
tarafından ayrıca yapılmayıp bir sonraki uygulama ile bağdaştırarak o çocuklara bazı tekrarlar
157
yapılarak eksikliklerin oluşmasının önüne geçilmiştir. Çok devamsızlık eden çocuklardan elde
edilen bulgularda araştırmaya dâhil edilmemiştir.
8. Çalışma yapılan okullardan izin alınarak dosyalanarak saklanması mümkün olmayan
etkinliklerin fotoğrafı çekilmiştir. Dosyalanması mümkün olan çalışmalar araştırmacı
tarafından dosyalanarak saklanmıştır.
3.4.5. Programın İçeriği
Altı yaş grubu çocukların görsel algı düzeylerinin gelişimi için hazırlanan “Sanat
Eğitim Programı’nın içeriği çocukların ilgisini çekebilecek nitelikte, farklı materyallerle
deneyimler yaşamalarına, farklı çalışmalar üretmelerine destek olabilecek nitelikte seçilmiş
etkinliklerden oluşmaktadır. Bunlar; hayal gücüne dayalı çizim ve boyama, tahmin etmeye
dayalı çizim ve boyama, şekillendirme, gözleme dayalı çizim, gözleme ve hayal gücüne
dayalı çizim, resimsel kompozisyon geliştirme, yaratıcılığı destekleme, farklı düşüncelerin
sentezine dayalı çizim, artık materyallerle çalışma, kolaj ve kil çalışmalarıdır.
3.4.6. Görsel Sanat Eğitimi Etkinliklerinin Hazırlanması
Araştırma talebi için Özel Gündoğdu İlköğretim Okulu ve Özel Esentepe İlköğretim
Okulu yöneticilileri ile izin alındıktan sonra, Konya ili içerisinde bulunan Gündoğdu ve
Esentepe anasınıflarında deneme ve kontrol grupları oluşturulmuş, her iki gruba da ön-test,
uygulamaları gerçekleştirilmi ştir.
Deneme grubunu oluşturan Özel Esentepe ilköğretim okulu anasınıfına devam eden
60-72 aylık 60 çocuk üzerinde 2012 yılı eylül ayında geliştirilen Sanat Eğitim programın
uygulamasına başlanmıştır.
Araştırma kapsamında 60 - 72 ay çocuklarının gelişim özellikleri dikkate alınarak
hazırlanan Sanat Eğitim Programın Amaç ve Kazanımları, MEB Okul Öncesi Eğitimi Genel
Müdürlüğü tarafından 2006 yılında hazırlanan Okul Öncesi Eğitim Programı esas alınarak
yıllık, günlük planlar hazırlanarak uygulanmıştır. Çocuklara kazandırılmak istenen amaç ve
kazanımlar, etkinlikler yoluyla gerçekleştirilmektedir. Araştırmacı tarafından da görsel algı ile
ilgili amaç ve kazanımlar da eklenmiştir. Sanat etkinlikleri ile çocukta görsel algıyı gelişt-
irmek hedeflenmiştir.
Program ülkenin ve okulöncesi kurumlarının imkânları dikkate alınarak
geliştirilmi ştir. Amaç ve kazanımlar belirlenerek buna uygun 20 adet öğrenme süreci
oluşturulmuştur. Her bir öğrenme süreci sonrasında yapılan değerlendirmeler eğitimin
amacına uygun yürütülüp yürütülmediği konusunda bilgi vermiştir.
Görsel sanat eğitimi çerçevesinde hazırlanan etkinliklerde, sanat eleman ve ilkeleri,
boyama teknikleri gibi çeşitli teorik bilgilerle birlikte estetik, sanat eleştirisi, sanat tarihi ve
uygulama çalışmaları yer almıştır.
158
Bu etkinlikler hazırlanırken; Amaç ve kazanımların sanatsal düzeylerine uygun
olması, eğitimin anlaşılabilir ve kalıcı olması, çocukların yaş ve gelişim düzeyine uygun
olması, materyallerin çocuklara ve eğitime uygun olması, değerlendirmenin verilen eğitime
uygun olması esas alınmıştır.
Okul öncesi eğitimi uzmanları ve sanat eğitimi uzmanları ve psikolojik danışma
uzmanları ile etkinliklerin hazırlanma sürecinde görüşmelerde bulunulmuş program
oluşturulduktan sonrada görüşleri alınmıştır. Bu öneriler dikkate alınarak gerekli düzeltmeler
yapılmış ve hazırlanan görsel sanat eğitimi etkinlikleri uygulamaya hazır hale getirilmiştir.
3.4.7. Programın Uygulanması
Sanat Eğitim Programı’nın uygulamaları Konya Esentepe İlköğretim Okulu Ana
sınıflarında yapılmıştır. Bu sınıflar; anasınıfı çocuklarının eğitim gördüğü ve okul öncesi
grubunun eğitimine uygun olarak düzenlenmiş sınıflardır.
• Sanat Eğitim Programı Eylül 2012 tarihinde uygulanmaya başlamış olup, Ocak 2013
tarihinde uygulama sona ermiştir.
• Sanat Eğitim Programı haftada iki gün, kırk dakikalık oturumlar şeklinde
uygulanmıştır.
• Sanat Eğitim Programı araştırmacı tarafından uygulanmıştır. Uygulamaya başlamadan
önce 1-2 hafta anasınıfına giderek onlarla program dışı sanat çalışmalarında
bulunulmuştur.
• Sanat Eğitim Programı uygulamasına başlamadan önce araştırmacı programa katılan
çocuklara; birlikte resim ve sanat faaliyetleri yapacaklarını, değişik malzemelerle
çalışacaklarını açıklamıştır.
• Sanat Eğitim Programında çocukların kullandıkları araç-gereç ve materyaller
araştırmacı tarafından temin edilmiştir.
• Araştırmacı her uygulamada çalışmaya başlamadan önce çalışmanın bölünmemesi için
gerekli önlemleri almıştır.
• Her çocuk için yeterli miktarda araç-gereç ve materyal bulunmasına özen
gösterilmiştir.
• Çocukların çalışmalarıyla ilgili duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine fırsat
vermiştir.
• Çocukların çalışmalar sırasında yapılan çalışmayla ilgili olarak herhangi bir sıkıntıları
varsa bunu dile getirmelerine (örn. kaleminin ucunun kırılması vb.) olanak tanınmış ve
bu doğrultuda gerekli önlemler alınmıştır.
159
• Programın uygulanma sürecinde çocukların çeşitli materyallerle deneyimler
yaşamasına önem verilmiştir.
• Çocuklara sunulan materyallerin çocuklar açısından tehlikeli veya zararlı olmamasına
dikkat edilmiştir.
• Çalışmalarda yaratıcılık ve özgünlük üzerinde durulmuştur.
• Gözlemlediklerinin farkında olma becerisini ve algıladıklarını çizimle ifade etme
becerisini desteklemek amacıyla sunulanı gözlemleyerek çizme çalışmaları
yapılmıştır.
• Bilgilendirmede soru-cevap tekniği kullanılmış ve açık uçlu sorular sorularak orijinal
düşünme sürecine destek olunmuştur.
• Sorulan soruların analiz, sentez, değerlendirme gibi üst düzey düşünme becerilerini
desteklemeye yönelik olmasına önem verilmiştir.
• Üç boyutlu çalışmalarla problem çözme ve yaratıcılığın geliştirilmesi hedeflenmiştir.
• Programın uygulanmasında soru-cevap, anlatım, sergileme, kendi çalışmasını
değerlendirme, gözlemleme, problem çözme gibi yöntemler kullanılmıştır.
• Etkinlikler sonucunda çocuklar tarafından üretilen ürünler sergilenmiştir.
• Her çocuğun çalışması ile ilgili olarak değerlendirme yapmasına fırsat tanınmıştır.
• Programın öncesinde, sonrasında ve kalıcılığını belirlemek için izleme testi olarak
çocuklara Frosting Görsel Algı testi uygulanmıştır
3.5. VERİLERİN TOPLANMASI
3.5.1. Ön Testlerin Uygulanması
Görsel sanat eğitimi uygulama sürecine geçmeden önce, deneme ve kontrol gruplarına
Frosting Görsel Algı Ölçeği ön testi uygulanmıştır. Ön test uygulaması deneme ve kontrol
grubuna 2012 Eylül ayında uygulanmıştır. Çocukların testlere verdikleri doğru cevap sayısına
göre analizler yapılmıştır. Alınan sonuçlar, Sanat Eğitimi uygulanmadan önce çocukların
görsel algı düzeylerine ilişkin verileri teşkil etmiştir.
3.5.2. Sanat Eğitim Programının Uygulanması
Sanat Eğitim Programı 20 adet öğrenme sürecini kapsamaktadır. Etkinlikler, her üç
gruba haftada 2 gün (Salı-Perşembe) 40 dakika olarak gerçekleştirilmi ştir. Kontrol grubuna
sanat eğitim programı uygulanmamıştır. Deneme grubundaki bazı çocuklarda etkinliklere
katılım ve uyum problemi yaşamamak için eğitim öncesi araştırmacı çocuklarla birkaç gün
vakit geçirmiş, kaynaşma sağlamıştır.
160
Uygulamanın yapılacağı eğitim ortamı, eğitim öncesinde araştırmacı tarafından gerekli
düzenlemeler yapılarak hazırlanmış ve eğitime uygun hale getirilmiştir. Etkinlikler başlamada
önce çocuklara yapılacak etkinlik hakkında kısaca bilgi verilmiş ve motivasyonları
sağlanmaya çalışılmıştır. Etkinlikler çocukların motivasyonlarını arttırarak, sürekli olarak
aktif katılımlarını sağlayacak şekilde, onları sıkmadan uygulanmıştır. Çocukların çoğunun
etkinliklerden çok hoşlandıkları gözlenmiştir.
Bu etkinliklerle çocukların görsel, algısal, psikomotor, duyuşsal, bilişsel olarak
gelişimlerini harekete geçirerek öğrenmeleri yönünde olumlu katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Etkinlikler çerçevesindeki iki ve üç boyutlu sanatsal faaliyetlerle birlikte sistemli bir sanat
eğitimi için gerekli olan her türlü yöntem kullanılmıştır. Özellikle estetik eleştiri için okul
öncesi çocuğunun anlayabileceği tarzda önemli ve tanınmış ressamların eserleri 50X70
ölçüsünde renkli fotokopi ile büyütülmüş, çocukların tümünün göreceği yere asılmış,
çocuklara esere ilişkin sorular sorulmuş ve görüşleri alınmıştır. Çocuklar birçok değerli eseri
tanıma ve anlama imkânı bulmuşlar ve bu sayede estetik tecrübe kazanarak, eserlere ilişkin
estetik yargıda bulunmuşlardır.
3.5.3 Son Testlerin Uygulanması
Sanat Eğitim Programı uygulama süreci tamamlandıktan sonra deneme ve kontrol
gruplarına Frosting Görsel Algı Ölçeği son testi olarak uygulanmıştır. Son test uygulaması
deneme ve kontrol grubuna 2013 Ocak ayının son iki haftasında uygulanmıştır. Çocukların
testlere verdikleri doğru cevap sayısına göre analizler yapılmıştır. Alınan sonuçlar, Görsel
Sanat Eğitimi aldıktan sonra çocukların görsel algı düzeylerine ilişkin verileri teşkil etmiştir.
3.5.4. Kalıcılık Testinin Uygulanması
Son test uygulamasından dört ay (2013 Haziran) sonra eğitimin kalıcı olup olmadığını
ölçmek amacıyla deneme grubuna Frosting Görsel Algı Ölçeği İzleme testi olarak
uygulanmıştır.
3.6. VERİLERİN ÇÖZÜMLENMES İ ve ANALİZİ
Araştırma verileri, deneysel desenlerden ön test-son test kontrol gruplu model
kullanılarak toplanmıştır. Denekler, deneysel işlemden (uygulanan görsel algı eğitimi) önce
ve sonra bağımlı değişkenle (görsel algı gelişimi) ilgili olarak ölçülmüştür. Aynı zamanda
farklı deneklerden oluşan deney ve kontrol gruplarının ölçümleri birbiriyle karşılaştırılmıştır
(Büyüköztürk, 2001).
Bu araştırma için beş alt amaç belirlenmiş ve bu alt amaçlara cevap aramak için
kullanılan Frosting Görsel Algı Ölçeğinin ön-son testi ile izleme testi verileri bilgisayarda
161
SPSS 16.0 (Statistical Package for the Social Sciences) versiyonundan yararlanılarak
değerlendirilmiştir. Yapılan istatistikî sonuçlar tablolar halinde düzenlenerek yorumlanmıştır.
Grup ortalamaları arasındaki farklılık bağımsız t-testi ile karşılaştırılmıştır. On hafta
süren sanat eğitimi sonrasında yine her iki gruba son test olarak Frosting Görsel Algı Testi
uygulanmış ve grup ortalamaları arasındaki farklılık bağımsız t-testi ile değerlendirilmiştir
(Baykul, 1997). Deney ve kontrol grubu ön test son test sonuçlarını karşılaştırmak amacıyla
bağımlı gruplar için t-testi yapılmıştır (Çepni, 2007). T-testi güçlü bir istatistiktir. Analizde
öncelikle deneklerin sontest puanlarından ön-test puanları çıkartılır ve fark puanları bulunur.
Daha sonra deney ve kontrol grupların fark puanlarına ilişkin ortalama puanlar arasındaki
fark, ilişkisiz t-testi ile test edilir (Büyüköztürk, 2001).Çocuklarda öğrenilen bilgilerin
kalıcılığını belirlemek amacıyla son test uygulamasından dört ay sonra deney grubuna
kalıcılık testi uygulanmıştır. Ön test ve son testin ortalama puanları 0.05 veya 0.01 önemlilik
düzeyi esas alınarak değerlendirilmiştir.
162
BÖLÜM IV
BULGULAR VE YORUM
Bu çalışmada, Sanat Eğitim Programının altı yaş grubu çocukların görsel algısı
üzerindeki etkisi incelenmektedir. Araştırmanın alt amaçları için toplanan verilerden elde
edilen bulgular, alt amaçların sırasına uygun olarak, tablo grafik ve açıklamalarıyla birlikte
verilerek bunlara dayalı yorumlar yapılmıştır. Deneme ve kontrol gruplarına eğitimden önce
ve sonra uygulanan ön test- son test, deneme grubuna uygulanan kalıcılık testlerine göre; alt
amaçlara cevap olacak şekilde elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir.
4.1.Birinci Deneceye İli şkin Bulgular ve Yorumlar:
Deneme ve kontrol grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi öntest puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark yoktur. Ön test uygulaması öncesinde
deneme ve kontrol gruplarının yaş yönünden birbirine denk olmasına dikkat edilmiştir. Bu
denenceyi test etmek için deneme ve kontrol grubu olarak belirlenen çocuklara Frostig Görsel
Algı Ölçeği ön test olarak uygulanmıştır. Deneme ve kontrol grubunda bulunan çocukların ön
test sonuçları arasında anlamlı bir fark var mıdır? Sorusuna cevap aranmıştır. Deneme ve
kontrol grubunda bulunan çocukların ön test sonuçları tablo 1 ‘de verilmiştir.
Tablo 1’de Deneme Ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt
Testleri Ve Toplam Ön Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız Gruplar
T-Testi Sonuçları
GRUP N Χ S t P
G.M. K
ÖN-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
14,7647
16, 3333
3,40284
4,00287
-1.694 ,095
Ş.Z.A
ÖN-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
10,4706
9,3000
3,62011
3,94051
1,238 ,220
Ş.S
ÖN-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
7,1471
8,0333
2,20375
2,26645
-1,584 ,118
M.K. A
ÖN-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
5,2059
4,9667
1,49300
1,67091
,605 ,547
M.İ. A
ÖN-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
2,2647
2,9333
1,18855
1,77984
-1,786 ,079
TOPLAM
ÖN-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
39,8529
41,5667
8,20248
9,88794
-,758 ,452
Deneme ve Kontrol Grubu çocukların Puanlarının Ön test Karşılaştırılmasına İlişkin t - Testi
Sonuçları P>0.05.
163
Tablo 1’de yer alan sonuçlar incelendiğinde, deneme grubu toplam Χ =39,852; kontrol
grubu Χ =41,566 olarak hesaplanan ön-test sonuçlarına göre deneme ve kontrol grubunun
ortalamalarının birbirinden anlamlı derecede farklı olmadığı görülmektedir.
Tablo alt başlıklarda incelendiğinde; Göz Motor Koordinasyon (GMK) ön-testinde
P=0,095. Şekil Zemin Ayrımı (ŞZA) ön-testinde P= 0,547. Şekil Sabitliği (ŞS) ön-testinde
P=0,118. Mekânda Konum Algılaması (MKA) ön-testinde P=0,547. Mekân İlişkilerinin
Algılanması (MİA) ön-testinde P =0,079 dur.
Toplam ön-test P değeri 0,452 dir. Tablo incelendiğinde, araştırmaya katılan
çocukların bulundukları gruplara göre Frosting Görsel Algı Ölçeği ön testten P>0.05 aldıkları
puanlar arasındaki fark istatistiksel olarak manidar çıkmamıştır.
Bu sonuç; deneme grubu ile kontrol grubu arasında Frostig Görsel Algı ön-testinin
sonuçları bakımından anlamlı derecede farklılık olmadığını göstermektedir. Bundan dolayı
araştırmanın bağımlı değişkenini oluşturan Frostig Görsel Algı alt alanları puan ortalamaları
açısından deneme ve kontrol gruplarının uygulama öncesinde denk olduğunu göstermektedir.
Buna göre 1.denence kabul edilmiştir.
Deneme ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri ve
Toplam Ön Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız Gruplar T-Testi Sonuçları
grafik 1’de verilmiştir.
Grafik 1: Deneme Ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt
Testleri Ve Toplam Ön Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız Gruplar
Sonuçları
164
4.2. İkinci Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar:
Deneme grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi son test puan ortalamaları
kontrol grubu çocuklarınkinden anlamlı düzeyde yüksektir . Sanat eğitim Programı
uygulanan ve uygulanmayan çocukların görsel algı gelişimlerinin incelenmesi amacıyla
Deneme ve kontrol grubunda bulunan çocukların son test sonuçları arasında anlamlı bir fark
var mıdır? Sorusuna cevap aranmıştır. Sanat eğitim programının görsel algı gelişimi üzerinde
etkili olup olmadığının belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmaya ilişkin bulgular tablo 2’de
verilmiştir.
Tablo 2’de Deney Ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frosting Görsel Algı Ölçeği Alt
Testleri Ve Toplam Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız Gruplar
T-Testi Sonuçları
GRUP N Χ S t P
G.M. K
SON-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
21,2941 17,3333
3,927
3,623
4,174 ,000***
Ş.Z.A
SON-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
17,0588 10,8333
1,594
4,009
8,344 ,000***
Ş.S
SON-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
12,9118 10,5667
2,562
1,994
4,045 ,000***
M.K. A
SON-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
7,2941 5,8333
,675
1,464
5,225 ,000***
M.İ. A
SON-TEST
Deneme
Kontrol
34
30
5,0294 4,2333
1,336
1,501
2,244 ,028*
SON-TEST
TOPLAM
Deneme
Kontrol
34
30
63,3529 48,8000
6,419
8,891
7,569 ,000***
* P ˂ 0,05 ***P˂ 0,001
Tablo 2’de yer alan sonuçlar incelendiğinde, deneme grubu toplam Χ =63,3529 kontrol grubu
Χ =48,8000 olarak hesaplanan son-test sonuçlarına göre deneme ve kontrol grubunun
ortalamalarının birbirinden anlamlı derecede farklı olduğu görülmektedir.
Tablo alt başlıklarda incelendiğinde; Göz Motor Koordinasyon (GMK) son-testinde
P=0,000. Şekil Zemin Ayrımı (ŞZA) son-testinde P=0,000. Şekil Sabitliği son-testinde (ŞS)
165
P=0,000. Mekânda Konum Algılaması (MKA) son-testinde P=0,000. Mekân İlişkilerinin
Algılanması (MİA) son-testinde P=0,028 dir. Toplam son-test P=0,000 dır. Araştırmaya
katılan çocukların bulundukları gruplara göre Frosting Görsel Algı Ölçeği son testten P˂ 0.05
aldıkları puanlar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır.
Deney ve Kontrol gruplarının test puanları üzerindeki ortak etkilerinin anlamlı olup
olmadığına ilişkin test sonuçları incelendiğinde; ortak etkinin anlamlı olduğu, yani Sanat
Eğitim Programına katılan çocukların görsel algılarında, bu tür programa katılmayan
çocuklara göre anlamlı bir artışın olduğu bulunmuştur p<.001.
Yapılan araştırmalarda okul öncesi dönemde bulunan çocuklar için hazırlanan görsel
algı eğitim programlarının görsel algı becerilerinin göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin
ayırımı, şekil sabitliği, mekânda konumun algılanması, mekânsal ilişkilerin algılanması alt
alanlarında olumlu yönde bir destek sağladığı tespit edilmiştir (Tuğrul vd. 2001, Koç 2002).
Konuyu destekleyen araştırmalar aşağıda verilmiştir.
Cengiz (2002) anaokuluna devam eden beş yaş altı ay ile 6 yaş çocukları görsel gelişimi
destekleyici eğitim programı geliştirerek Frostig gelişimsel görsel algı becerilerine etkisini
incelemiştir. Araştırmada geliştirilen eğitim programı sonrası yapılan istatistiklerin sonucunda
beş alt boyutta programın p<0.01 düzeyinde anlamlı olduğu ortaya konmuştur (Cengiz, 2002).
Görener (2006) beş-altı yaş grubu çocuklarda yapılandırılmış sanat eğitiminin görsel
algılaya etkisini incelediği araştırmasında, çalışma grubunun Frostig gelişimsel görsel algı
testi alt alanlarında anlamlı bir gelişme gösterdiği görülmüştür.
Dereli, Akaroğlu (2011) görsel algı eğitimine yönelik hazırlanmış eğitici oyuncaklarla
verilen görsel algı eğitimin çocukların Frostig gelişimsel görsel algı alt alanlarını olumlu
yönde etkilediğini ifade etmişlerdir.
Tepecik, Demirci (2012) araştırmalarında, görsel algı eğitiminin beş-altı yaş
çocuklarının görsel algı gelişimlerine etkisini incelemişlerdir. Araştırmadan elde edilen
sonuçlar değerlendirildiğinde, deney grubunda yapılan işlemin çocukların başarı puanına
olumlu yönde katkı getirdiği, görsel algı gelişiminde olumlu yönde artışa yol açtığı
görülmüştür.
Elsner ve Hager (1995) Almanca konuşulan bölgede ki çocuklara uygulanan Frostig
gelişimsel görsel algı programının etkililiğini incelediği araştırmada, Alman araştırmacılarının
Frostig gelişimsel eğitim programının etkili olduğunu belirterek, görsel algı eğitim
programının görsel algıyı etkilediği gibi dikkati de etkileyebileceğini belirtmiştir.
Gelişimi normal olmayan ya da engelli olan çocuklar üzerinde uygulanan görsel algıyı
geliştirici eğitimlerin sonuçlarını incelediğimizde;
166
Erdem- Öztat (2010) öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda Frostig görsel algı eğitim
programının etkisini incelediği araştırmada, verilen eğitimin Frostig görsel algının tüm
alanlarında etkili olduğunu ortaya koymuştur.
Buist ve Schulman (1969) yetersizliği olan bireyler için hazırlanmış görsel algı
oyuncakların çocukların görsel algı becerilerinin gelişimini olumlu yönde etkilediğini
belirtmişlerdir.
Çağatay (1985) Frostig Visual Algılama testi ve eğitim programına dayalı olarak dört-
sekiz yaş arası serebral palsili çocuklarda visual algılama davranışını incelemiştir. Araştırma
sonucunda, deney grubundaki çocukların ön test ve son testte aldıkları puanlar arasındaki
farkın anlamlı, kontrol grubundaki çocukların ön test ve son testte aldıkları puanlar arasındaki
farkın önemli olmadığını bulunmuştur. Deney grubundaki deneklerde görülen farkın eğitim
programından ileri geldiği sonucuna varılmıştır. Frostig Görsel Algılama Programı, görsel
algılama gelişimini hızlandırıcı etken olarak görülmüştür.
Aral ve Erturan (1999) Frostig Görsel Algılama testi ve eğitim programına dayalı
olarak dört-sekiz yaş arası serebral palsili çocuklarda görsel algılama davranışını incelediği
araştırmada, görsel algı eğitimi verilen çocukların Frostig görsel algı alt alanlarında etkili
olduğunu belirtmişlerdir.
Hazırlanan Sanat Eğitimi Programı, çocukların görsel algılama ve tüm gelişim
alanlarını doğrudan desteklemeye yönelik etkinlikleri içermekte ve çocuklar bu etkinlikler ile
birçok deneyimler yaşamaktadırlar. Bu deneyimler sırasında çocuklar bilgi ve becerilerini
pekiştirme olanağı bulmakta bu durum öğrenmeyi kalıcı hale getirmektedir. Yukarıda ifade
edilen literatürden elde edilen bulgular ile araştırma bulguları birbirine paralellik
göstermektedir. Sanat Eğitim Programı alan deneme grubunun görsel algılarının geliştiği ve
bu durumun Sanat Eğitim Programına dayalı bir gelişme olduğu düşünülmektedir.
Araştırma sonucunda alt testlerden elde edilen bulgulara bakıldığında; Sanat Eğitim
Programına katılan çocuklar arasında Mekân İli şkilerinin Algılanması (MİA) alt testinde
P=0,028 anlamlıdır. Diğer alt alan (MKA-ŞS-ŞZA-MKA) testinde P=0.000 anlamlıdır. 6 yaş
çocuğu için mekân ilişkilerinin algılanması zordur. Çocuk mekân ilişkilerini daha ileriki
yaşlarda kazanır. P=0,028 anlamlılık sanat eğitiminin başarısı olarak görülmelidir. Bu sonuç,
literatürde yer alan araştırma bulgularıyla da desteklenmektedir.
Araştırmada görsel algı becerilerini geliştirmeye yönelik verilen sanat eğitimlerinin
çocukların görsel algı becerilerini geliştirdiği gözlenmiştir. Bu araştırmada sonuçları olumlu
olan sanat eğitimi programlarının, okul öncesi dönemde görsel algı becerilerini desteklemek
için kullanılabileceği düşünülmektedir. Buna göre 2.denence kabul edilmiştir.
167
Deney Ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frosting Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri ve
Toplam Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız Gruplar T-Testi Sonuçları
grafik 2’de verilmiştir.
Grafik 2: Deneme ve Kontrol Grubundaki Çocukların Frosting Görsel Algı Ölçeği Alt
Testleri ve Toplam Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız Gruplar
T-Testi Sonuçları
168
4.3. Üçüncü Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar:
Deneme grubunu oluşturan çocukların görsel algı testi son test puan ortalamaları
ön test puan ortalamalarından anlamlı düzeyde yüksektir.
Bu denenceyi test etmek için deneme grubu olarak belirlenen çocuklara Frostig Görsel Algı
Ölçeği ön test ve son test olarak uygulanmıştır. Deneme grubunu oluşturan çocukların görsel
algı testi ön-test/son-test puan ortalamalarında anlamlı düzeyde fark var mıdır? Sorusuna
cevap aranmıştır. Deneme grubu çocukların ön test -son test sonuçları ile ilgili tablo 3 ‘de
verilmiştir.
Tablo 3’de Deneme grubundaki çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt testleri ön
test/son test ve Toplam ön test/ son test puanlarının karşılaştırılmasına ili şkin bağımlı
gruplar t-testi sonuçları
DENEY G. N Χ S t P
G.M. K
Ön Test
Son Test
34
34
14,764 21,294
3,403
3,927
-11,456
,000***
Ş.Z.A
Ön Test
Son Test
34
34
10,470 17,058
3,620
1,594
-12,035 ,000***
Ş.S
Ön Test
Son Test
34
34
7,147 12,918
2,203
2,563
-12,161 ,000***
M.K. A
Ön Test
Son Test
34
34
5,205 7,294
1,493
0,675
-8,437 ,000***
M.İ. A
Ön Test
Son Test
34
34
2,264 5,029
1,188
1,337
-10,905 ,000***
TOPLAM
Ön Test
Son Test
34
34
39,852 63,352
8,202
6,419
-21,283 ,000***
***P˂ 0,001.
Tablo 3’de yer alan sonuçlar incelendiğinde, deneme grubunun ön-test toplam
Χ =39,852, Son-test toplam Χ =63,352 olarak hesaplanan aritmetik ortalama sonuçlarına
göre ön-test-son-test puan ortalamalarının anlamlı derecede farklı olduğu görülmektedir.
169
Tablo alt başlıklarda incelendiğinde; Göz Motor Koordinasyon (GMK) son-testinde
P=0,000; Şekil Zemin Ayrımı (ŞZA) son-testinde P=0,000; Şekil Sabitliği son-testinde (ŞS)
P=0,000; Mekânda Konum Algılaması (MKA) son-testinde P=0,000; Mekân İlişkilerinin
Algılanması (MİA) ön-testinde P=0,028 dir. Toplam son-test P=0,000 dır. Araştırmaya
katılan çocukların bulundukları gruplara göre Frosting Görsel Algı Ölçeği son testten P˂ 0.05
aldıkları puanlar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır.
Deney ve Kontrol gruplarının test puanları üzerindeki ortak etkilerinin anlamlı olup
olmadığına ilişkin test sonuçları incelendiğinde; ortak etkinin anlamlı olduğu, yani Sanat
Eğitim Programına katılan çocukların görsel algılarında, bu tür programa katılmayan
çocuklara göre anlamlı bir artışın olduğu bulunmuştur p<.001.
Yapılan araştırmalarda okul öncesi dönemde bulunan çocuklar için hazırlanan görsel
algı eğitim programlarının görsel algı becerilerinin göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin
ayırımı, şekil sabitliği, mekânda konumun algılanması, mekânsal ilişkilerin algılanması alt
alanlarında olumlu yönde bir destek sağladığı tespit edilmiştir (Tuğrul vd. 2001, Koç 2002).
Konuyu destekleyen araştırmalar aşağıda verilmiştir.
Cengiz (2002) anaokuluna devam eden beş yaş altı ay ile 6 yaş çocukları görsel gelişimi
destekleyici eğitim programı geliştirerek Frostig gelişimsel görsel algı becerilerine etkisini
incelemiştir. Araştırmada geliştirilen eğitim programı sonrası yapılan istatistiklerin sonucunda
beş alt boyutta programın p<0.01 düzeyinde anlamlı olduğu ortaya konmuştur.
Görener (2006) beş-altı yaş grubu çocuklarda yapılandırılmış sanat eğitiminin görsel
algılaya etkisini incelediği araştırmasında, çalışma grubunun Frostig gelişimsel görsel algı
testi alt alanlarında anlamlı bir gelişme gösterdiği görülmüştür.
Dereli, Akaroğlu (2011) görsel algı eğitimine yönelik hazırlanmış eğitici oyuncaklarla
verilen görsel algı eğitimin çocukların Frostig gelişimsel görsel algı alt alanlarını olumlu
yönde etkilediğini ifade etmişlerdir.
Tepecik, Demirci (2012) araştırmalarında, görsel algı eğitiminin beş-altı yaş çocuklarının
görsel algı gelişimlerine etkisini incelemişlerdir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar
değerlendirildiğinde, deney grubunda yapılan işlemin çocukların başarı puanına olumlu yönde
katkı getirdiği, görsel algı gelişiminde olumlu yönde artışa yol açtığı görülmüştür
Tabloda da görüldüğü üzere Sanat Eğitim Programına katılan altı yaş grubu çocukların
eğitim öncesi, Göz Motor Koordinasyon (G.M. K.) ön-test ortalama puanı Χ =14,764 iken, bu
değer eğitim aldıktan sonra Χ =21,294 olmuştur. Şekil Zemin Ayrımı (Ş.Z.A.) ön-test
ortalama puanı Χ =10,470 iken, bu değer eğitim aldıktan sonra Χ =17,058 olmuştur. Şekil
Sabitliği (Ş.S.) ön-test ortalama puanı Χ =7,147 iken, bu değer eğitim aldıktan sonra
170
Χ =12.918 olmuştur. Mekânda Konum Algılaması (M.K. A.) ön-test ortalama puanı Χ =5,205
iken, bu değer eğitim aldıktan sonra Χ =7,294 olmuştur. Mekân İlişkilerinin Algılanması (M.İ.
A.) ön-test ortalama puanı Χ =2,264 iken, bu değer eğitim aldıktan sonra Χ =5,029 olmuştur.
Deneme grubunun ön-test/son-test puanlamalarının ortalamaları arasında gözlenen bu
farkın anlamlı olup olmadığına ilişkin yapılan ölçümler incelendiğinde; Toplam ön-test/son-
test P değeri 0,000 dır. Görüldüğü gibi araştırmaya katılan çocukların Frosting Görsel Algı
Ölçeği sonuçları P˂ 0.001 aldıkları puanlar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır.
Kaya (1989) Frostig Görsel Algılama Eğitim Programının uygulanmasının anaokuluna
giden dört ve beş yaşındaki çocukların görsel algılama alanlarına ve zekâ gelişimlerine
etkisini incelemiştir. Deney grubuna iki ay süreyle Frostig Görsel Algılama Eğitim Programı
verilmiş kontrol grubu ise eğitim programına alınmamıştır. Araştırmadan elde edilen
bulgulara göre deney grubundaki çocukların ön-test ve son-test puanları arasında önemli
derecede fark gözlenirken, kontrol grubundaki çocukların ön-test ve son-test puanları arasında
önemli bir fark olmadığı görülmüştür. Eğitim uygulamasının çocukların görsel algılama
gelişimine etkisinin önemli olduğu görülmüştür.
Deneme grubuna uygulanan Frostig Görsel Algı Son testinde Göz Motor
Koordinasyon (GMK) son-testinde P=0,000 anlamlıdır. Hazırlanan eğitim programların
görsel algıyı geliştirdiği söylenebilir. Eğitimin Göz Motor Koordinasyonu alt boyutunu
olumlu etkilendiğini gösteren araştırmalardan bazıları şunlardır:
Mc Garrigle ve Nelson (2006) Avusturalya yerlisi öğrenciler için makasla kesme,
boncuk dizme, hamur yoğurma, boyama ve çizgi çalışmalarını içeren görsel algı, görsel-motor
koordinasyon becerilerini destekleyici eğitimin çocukların ince motor becerilerinde, boyama,
çizgi çizme şekil, harf kopyalama becerilerinde gelişme sağladığını ve bunun istatistiksel
olarak anlamlı olduğunu bulmuşlardır.
Ferah (1996) ilk okuma-yazma öğretiminde görsel algılama ve zekânın yerini
incelemiştir. Araştırma İstanbul’da ilköğretim okulu birinci sınıfında okuyan okul öncesi
eğitim almış ve okul öncesi eğitim almamış 60 çocukla yürütülmüştür. Çocukların yarısı okul
öncesi eğitim almış, yarısı da okul öncesi eğitim almamıştır. Araştırmada, Arnold Gesell
Gelişim Testi, Frostig Görsel Algı Testi, bir yıl boyunca örgencilerin tuttukları defterler ve
dikte parçası kullanılmış, bu amaçlarla ulaşılan veriler üzerinde yapılan istatistiksel analizler
sonucunda ilk okuma-yazma problemleri tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda okul öncesi
eğitim almış olan 31 öğrencilerin, Frostig Görsel Algı Testi puanlarının okul öncesi eğitim
almamış olan öğrencilere göre biraz daha yüksek olduğu görülmüştür (Ferah, 1996: 138, 139).
171
Ercan (2009) görsel algı eğitimi uygulanan ve uygulanmayan çocukların görsel-motor
koordinasyon gelişimlerinin incelenmesi sonucunda deney ve kontrol grubundaki çocukların
görsel-motor koordinasyon gelişim puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu (p<.001)
belirlenmiştir.
Navah, Orit, Shifra ve Yehiela (2009) ilköğretim birinci sınıf öğrencilerine uygulanan
üç farklı göz-motor algı eğitimin göz-motor gelişimine etkisini incelediği araştırmada eğitim
programlarının göz-motor algı gelişimini olumlu yönde etkilediğini, ancak uygulanan
programlar arasında farklılığın olmadığını bulmuşlardır
Tzuriel ve Eliboshitz (1992) okul öncesinde dezavantajlı ve özel eğitim gerektiren
çocuklar için görsel- motor koordinasyonuna yönelik geliştirdikleri eğitim programın algısal
motor becerilerinde etkili olduğunu belirtmişlerdir.
Rosen (1966) Frostig programı alan ilköğretim birinci sınıf çocukların okuma başa-
rısının olumlu yönde etkilediğini, eğitim alan grubun okuma becerisi puan ortalamalarının
kontrol grubu ve ön-test puan ortalamalarından anlamlı düzeyde yüksek olduğunu bulmuştur.
Marr vd. (2001) okul öncesi eğitim alan çocuklar için hazırladıkları görsel-motor
becerileri destekleyen programın çocukların şekil-harf kopyalama becerilerinde, nesnelerin
pozisyonu belirten ifadeleri doğru ve uygun kullanmada, isimlerini ve gördükleri kısa basit
kelimeleri yazmada ilerleme kaydettiklerini tespit etmişlerdir.
Ratzon vd. (2009) çocukların okul becerilerini ve görsel-motor koordinasyon becerilerini
değerlendiren testlerdeki başarılarının, görsel-motor koordinasyon gelişimini destekleyen önceki
deneyimlere görsel algılamaya ilişkin farkındalığa bağlı olduğunu belirtmiştir.
Etker (1977) beş- altı yaş okul öncesi çocuklarda visio-motor eğitiminin visio-motor
gelişimine etkisini incelediği araştırmasında Frostig görsel algı eğitim programı alan
çocukların visio-motor yeteneğinde ilerleme olduğu bulunmuştur.
Yukarıdaki araştırmalarda görüldüğü gibi görsel algılamayı destekleyici etkinliklerin
görsel-motor koordinasyon becerilerinin gelişmesine katkı sağlamada etkili olduğu
belirlenmiştir.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara bakıldığında; Sanat Eğitim Programına
katılan çocuklar arasında Şekil Sabitliği (Ş.S) ve Şekil Zemin Algılama (Ş.Z.A) alt testinde
P=0,000 anlamlıdır.
Temel ve diğerleri (2003) yaptıkları araştırmada anaokuluna giden altı yaş
çocuklarının görsel algıları üzerinde proje yaklaşımının etkisini belirlemeyi amaçlamışlardır.
Araştırmadan elde edilen bulgularda, deney ve kontrol grubunda bulunan çocukların son test
puanları arasında Frostig Görsel Algı Testi’nin şekil sabitliğinin algılanması boyutunda
kontrol grubunda bulunan çocuklar lehine anlamlı bir farklılık olduğu, diğer boyutlarda ise
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık bulunmadığı saptanmıştır.
172
Koç (2002) görsel algı becerilerinin gelişimine yönelik bir program hazırlayarak bu
programı anasınıfı öğrencisi olan 31 çocuğa uygulamıştır. Araştırma sonucunda; deney
grubunun göz-motor koordinasyonu, şekil sabitliğini algılama ve mekân ilişkilerini
algılamada anlamlı bir gelişme gösterdiği görülmüştür.
Genç (2003) araştırmasında; 5-6 yaş çocukların görsel algı becerilerinin şekil-zemin
algılaması yönünden geliştirilmesi amacıyla hazırlanan örnek bir eğitim programının etkisini
incelemiştir. Bu araştırmada kullanılan görsel algı eğitim programının okulöncesi çağındaki
çocukların şekil-zemin algılama becerilerinin geliştirilmesinde etkili olduğu görülmüştür.
Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara bakıldığında; Sanat Eğitim Programına
katılan çocuklar arasında Mekân Konum Algılaması (MKA) alt testinde P=0.000 anlamlıdır
ve Mekân İlişkilerinin Algılanması (MİA) alt testinde P=0,028 anlamlıdır. 6 yaş çocuğu için
mekân ilişkilerinin algılanması zordur. Çocuk mekân ilişkilerini daha ileriki yaşlarda kazanır.
P=0,000 anlamlılık sanat eğitiminin başarısı olarak görülmelidir. Bu sonuç, literatürde yer
alan araştırma bulgularıyla da desteklenmektedir.
Klaue (1992) 5, 7, 9 ve 11 yaşında 20 çocukla çalışarak, çocuklarda uzamsal ilişkileri
resimsel olarak betimlemenin gelişimini incelemiştir. Bu çalışmada; toplardan biri önde, diğeri
arkada olmak üzere kâğıdın üzerine iki top yerleştirilmi ştir. Toplardan biri, çocuğun bakış
açısından bakıldığında, diğer topun bir bölümünün görünmesini engelleyici niteliktedir (öndeki
top arkadakinin bir kısmını kapatıyor). Toplar diyagonal olarak yerleştirilmi ştir. Çocuklardan bu
düzeneği çizmeleri istenmiştir. Çocukların çizimleri gözlem yöntemiyle incelenmiş, çizimler
uzamsal ilişkilendirme (sağ-sol ilişkileri vb), grafik yüzey uyumu (çizimde mesafeler, açılar),
düzeneğin bakış açısından göründüğü şekliyle tam olarak çizilebilmesi gibi kriterler
doğrultusunda gruplandırılmıştır. Çalışmanın sonucunda; 5 yaşındakilerin düzeneğin kendi bakış
açılarından nasıl göründüğüne aldırmaksızın kâğıda iki top çizdikleri, 7 ve 9 yaşındakilerin
uzamsal (sağ-sol vb.) olarak düzenlemeyi eşleştirerek çizdikleri ancak bakış açılarıyla çizimi
tutarlı bir şekilde ilişkilendirmekte zorlandıkları bulunmuştur.
Ratzon vd. (2009) ince motor becerilerini destekleyici çalışmalarla boyama, çizgi
çizme, noktaları birleştirme, şekilleri, sayıları ve harfleri kopyalamaya yönelik çalışma
sayfalarını içeren etkinlikleri düşük sosyo-ekonomik seviyeden gelen birinci sınıf
öğrencilerine uygulamışlardır. Araştırma sonucunda çocukların mekânsal ilişkileri algılama
alanlarında gelişme gösterdiklerini bulmuşlardır.
Literatürden elde edilen bulgular; bu araştırmada da olduğu gibi Sanat Eğitim
Programlarıyla desteklenen çocukların görsel algılarının geliştiğini göstermektedir. Sanat
Eğitim Programı; görerek, dokunarak, hissederek incelemeye, gözlemlemeye, sorgulamaya,
keşfetmeye önem veren bir programdır. Programın ifade edilen nitelikte bir program olması
173
ve literatürden elde edilen bilgilerin bu nitelikteki programların etkili olduğunu vurgulayıcı
olması nedeniyle, bu çalışmaya katılan çocukların görsel algı gelişiminin verilen Sanat Eğitim
Programı’ndan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu araştırmada verilen sanat eğitimi
programının çocuklara sunduğu fırsatlar çocukların görsel algı becerilerindeki ilerlemeyi
arttırdığı kabul edilebilir. Bu verilere göre 3.denence kabul edilmiştir.
Deney Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri Ön Test/Son
Test Ve Toplam Ön Test/ Son Test Puanlarının Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımlı Gruplar T-
Testi Sonuçları grafik 3’te verilmiştir.
Ön-test son-test ortalamaları şu şekildedir; G.M. K alt alanında ön-test Χ =14,764 son-
test Χ =21,294, P=0,000 önemli; Ş.Z.A. ön-test Χ =10,470 son-test, Χ =17,058, P=0,000
önemli; Ş.S. ön-test Χ = 7,147, son-test Χ =12.918, P=0,000 önemli; M.K. A. ön-test
Χ =5,205, son-test Χ =7,294, P=0,000 önemli; M.İ. A. ön-test Χ = 2,264, son-test Χ =5,029,
P=0,000 önemlidir.
Grafik 3’de Frostig Görsel Algı, ön-test son-test puanları İki Eş Arasındaki Farkın
Önemlilik Testi ile analiz edilmiştir. Tüm alt alanlara ait ön-test son-test puanları arasındaki
fark önemli bulunmuştur
Grafik 3: Deneme Grubundaki Çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt Testleri Ön
Test/Son Test Ve Toplam Ön Test/ Son Test Puanlarının Kar şılaştırılmasına İlişkin
Bağımlı Gruplar Sonuçları
174
4.4.Dördüncü Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar:
Kontrol grubunu olu şturan çocukların görsel algı testi ön-test/son-test puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark yoktur.
Bu denenceyi test etmek için kontrol grubu olarak belirlenen çocuklara Frostig Görsel
Algı Ölçeği ön test ve son test olarak uygulanmıştır. Kontrol grubunu oluşturan çocukların
görsel algı testi ön-test/son-test puan ortalamalarında anlamlı düzeyde fark var mıdır?
Sorusuna cevap aranmıştır. Kontrol grubu çocukların ön test – son test sonuçları ile ilgili tablo
4 ‘de verilmiştir.
Tabloda da görüldüğü üzere Sanat Eğitim Programına katılmayan altı yaş kontrol
grubu çocukların Göz Motor Koordinasyon (G.M. K.) ön-test Χ = 16,333 iken, bu değer son
testte Χ =17,333 olmuştur. 1 puanlık bir atış göstermiştir. P=,098 anlamlı değildir. Şekil
Zemin Ayrımı (Ş.Z.A) alt boyutunun ön testinde Χ =9,300 iken son testte Χ =10,833 olmuş
Χ - Χ =1,533 bir artış göstermiştir. P=.003 anlamlıdır. Şekil Sabitliği (Ş.S.) alt boyutunda
boyutunun ön testinde Χ =8,033 iken son testte Χ =10,566 olmuş Χ - Χ =2,533 bir artış
göstermiştir. P=.000 anlamlıdır. Mekân Konum Algılama (M.K. A.) alt boyutunun ön testinde
Χ =4,966 iken son testte Χ =5,833 olmuş Χ - Χ =0,867 bir artış göstermiştir. P=.002
anlamlıdır. Mekân İlişkilerinin Algılanması (M.İ. A.) alt boyutunun ön testinde Χ =2.933 iken
son testte Χ =4,233 olmuş Χ - Χ =1,940 bir artış göstermiştir. P=.000 anlamlıdır. Toplam ön
test-son test Χ - Χ = 7,244 bir artış göstermiştir. P=.000 anlamlıdır.
Tablo 4’de Kontrol grubundaki çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt testleri ön test/son/test ve Toplam ön test/son test puanlarının karşılaştırılmasına ili şkin bağımlı gruplar t-testi sonuçları KONTROL G. N Χ S t P
G.M. K
Ön Test Son Test
30 30
16,333 17,333
4,002
3,623
-1,709 ,098
Ş.Z.A
Ön Test Son Test
30 30
9,300 10,833
3,940
4,009
-3,286 ,003**
Ş.S
Ön Test Son Test
30 30
8,033 10,566
2,266
1,994
-5,487 ,000***
M.K. A
Ön Test Son Test
30 30
4,966 5,833
1,670
1,464
-3,372 ,002**
M.İ. A
Ön Test Son Test
30 30
2,933 4,233
1,779
1,501
-5,110 ,000***
TOPLAM
Ön Test Son Test
30 30
41,566 48,800
9,887
8,891
-7,138 ,000***
***P˂ 0,001. **P˂ 0,01. *P˂ 0,05.
175
Tablo 4’de yer alan sonuçlar incelendiğinde, kontrol grubunun ön-test toplam Χ =41,566,
Son-test toplam Χ = 48,800 olarak hesaplanan aritmetik ortalama sonuçlarına göre ön-test-
son-test puan ortalamalarının anlamlı derecede farklı olduğu görülmektedir.
Kontrol gruplarının ön-test-son/test puanlamalarının ortalamaları arasında gözlenen bu
farkın anlamlı olup olmadığına ilişkin yapılan ölçümler. Göz Motor Koordinasyon
dışındakilerde anlamlı sonuç vermiştir.
Arıkök (2001) beş-altı yaşındaki çocuklarda görsel algı eğitiminin okuma olgunluğuna
olan etkisini incelemiştir. Seçilen çocukların görsel algı gelişimlerini ölçmek amacıyla Frostig
Görsel Algılama Testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda deney grubu çocukların görsel
algılama alanlarında önemli bir artış görülürken kontrol grubu çocuklarının görsel algılama
alanlarında önemli bir artış olmadığı saptanmıştır.
Tuğrul, Aral, Erkan ve Etikan (2001) “altı yaşındaki çocukların görsel algılama
düzeylerine Frostig Gelişimsel Görsel Algı Eğitim Programının etkisini” incelemişlerdir.
Araştırmayı Ankara ilinde bir devlet üniversitesine bağlı anaokuluna devam eden altı
yaşındaki çocuklarla sürdürmüşlerdir. Araştırmada Dr. Marianne Frostig tarafından
geliştirilmi ş eğitim programı kullanılmıştır. Program dört ay boyunca yüz yirmi yedi çocuğa
uygulanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre şekil-zemin ayırımı dışında diğer tüm alt alanlarda
ön-test ve son-test puanları arasındaki farklılık önemli bulunmuştur. Eğitim programı son test
puanlarında bir artışa neden olmuştur. Alt alanlar arasındaki korelasyonlar “son-test aşama-
sında” göz-motor koordinasyonu / şekil sabitliğinin algılanması; göz-motor koordinasyonu /
mekânsal ilişkilerin algılanması dışındaki diğer alt alanlarda önemli bulunmuştur.
Cohen (1969) dezavantajlı çevreden gelen birinci sınıf (6,6 yaş ortalaması) çocuklara
uyguladığı Frostig gelişimsel görsel algı programının okuma becerilerini etkilemediğini
bulmuştur.
Doğan (1989) cerabral palsy’li çocukların görsel algı gelişimlerini incelemek amacıyla
yaptığı araştırmaya dört-yedi yaş arası zekâ düzeyi altmış’tan yukarı olan özel bir görme problemi
olmayan yirmi çocuk dâhil edilmiştir. Deney grubuna frostig görsel algı eğitim programı
uygulanmıştır. Araştırma sonucunda görsel algılamanın tüm alanlarında deney grubunun elde
ettiği puanların kontrol grubundakilerden önemli derecede farklı olduğu belirlenmiştir.
Mangır, M. Çağatay, N. (1987) Uygulanan Frostig Görsel Algılama Testi
sonuçlarında, anaokuluna giden çocukların; anaokuluna gitmeyen çocuklara göre görsel
algılamasının daha başarılı oldukları bulunmuştur.
Literatür sonuçlarında da görüldüğü gibi kontrol gruplarında da belli bir miktar artış
olmakta fakat deney gruplarındaki atış kadar olmamaktadır. Bu bağlamda deney ve kontrol
gruplarının ön-test/ son-test artışları aşağıdaki tabloda verilmiştir.
176
KONTROL G. Χ DENEY G. Χ
G.M. K
Ön Test Son Test
16,333 17,333
Ön Test Son Test
14,764 21,294
Ş.Z.A
Ön Test Son Test
9,300 10,833
Ön Test Son Test
10,470 17,058
Ş.S
Ön Test Son Test
8,033 10,566
Ön Test Son Test
7,147 12,918
M.K. A
Ön Test Son Test
4,966 5,833
Ön Test Son Test
5,205 7,294
M.İ. A
Ön Test Son Test
2,933 4,233
Ön Test Son Test
2,264 5,029
TOPLAM
Ön Test Son Test
41,566 48,800
Ön Test Son Test
39,852 63,352
Veri sonuçları incelendiğinde deney ve kontrol grubundaki çocukların Frostig Görsel
Algı Testinden elde ettikleri ön test ve son test puanları arasındaki farka baktığımızda,
grupların her ikisinde de görsel algılama alt testinin ortalama puanlarında ön teste göre son
testte bir yükselme görülmektedir. Kontrol grubunda yer alan çocukların da Frostig Görsel
Algılama Testi, ön test son test puan ortalamaları arasında bir artış olduğu saptanırken, söz
konusu bu artışın deneme grubundaki artış kadar belirgin olmadığı belirlenmiştir. Buna göre,
araştırma sonucunda elde edilen bulgu ile literatür taraması sonucu elde edilen bulgular
birbirleriyle örtüşür niteliktedir
Bu veriler ışığı altında sanat eğitimine katılan çocukların görsel algı becerilerinin, ön
testten son teste doğru değişimlerinin, bu eğitime katılmayan çocuklara göre, anlamlı bir
şekilde yüksek olduğunu, sanat eğitiminin çocukların görsel algı becerilerini geliştirmede
önemli bir etkisi olduğunu göstermektedir. Buna göre 4.denence kabul edilmiştir.
Çocuklara herhangi bir eğitim verilmese de büyümenin ve gelişmenin devam ettiği
bilinmektedir. Kontrol gruplarında da gelişme elbette olacaktır. Fakat G.M. K. alanında
gelişmenin anlamlı olmaması okul öncesi eğitim kurumlarında verilen eğitimin sanıldığı
kadar göz motor koordinasyonu gelişimini destekleyemediğini gösterebilir.
Kontrol grubundaki çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt testleri ön test/son/test
ve Toplam ön test/son test puanlarının karşılaştırılmasına ilişkin bağımlı gruplar t-testi
sonuçları grafik 4’te verilmiştir.
177
Grafik 4’de Kontrol grubundaki çocukların Frostig G örsel Algı Ölçeği Alt testleri ön
test/ son-test ve Toplam ön test/ son test puanlarının karşılaştırılmasına ili şkin bağımlı
gruplar t-testi sonuçları
4.5.Beşinci Denenceye İlişkin Bulgular ve Yorumlar:
Deneme grubundaki çocukların görsel algı testi son-test/izleme testi puan
ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark yoktur.
Bu denenceyi test etmek için deneme grubu olarak belirlenen çocuklara Frostig Görsel
Algı Ölçeği son test ve izleme testi olarak uygulanmıştır. Deneme grubundaki çocukların
görsel algı testi son-test/ izleme testi puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde fark var
mıdır? Sorusuna cevap aranmıştır. Deneme grubu çocukların son test – izleme testi sonuçları
tablo 5 ‘de verilmiştir
Tablo 5’de yer alan sonuçlar incelendiğinde, deneme grubunun son-test toplam
Χ =63,352, izleme testi toplam Χ = 66,558 olarak hesaplanan aritmetik ortalama sonuçlarına
göre son-test-izleme testi puan ortalamalarının anlamlı derecede farklı olduğu görülmektedir.
178
Tablo 5. Deneme grubundaki çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt testleri son-
test/izleme-testi ve Toplam son-test/izleme-test puanlarının kar şılaştırılmasına ili şkin
bağımlı gruplar t-testi sonuçları
DENEY G. N X S t P G.M. K
Son Test İzleme Test
34 34
21,294 22,705
3,927
3,745
-5,416 ,000***
Ş.Z.A
Son Test İzleme Test
34 34
17,058 17,764
1,594
1,436
-5,416 ,000***
Ş.S
Son Test İzleme Test
34 34
12,918 13,529
2,563
2,427
-2,925 ,006**
M.K. A
Son Test İzleme Test
34 34
7,294 7,470
0,675
0,614
-2,695 ,012*
M.İ. A
Son Test İzleme Test
34 34
5,029 5,117
1,337
1,387
-1,139 ,263
TOPLAM
Son Test İzleme Test
34 34
63,352 66,558
6,419
6,425
-8,296 ,000***
***P˂ 0,001. **P˂ 0,01. *P˂ 0,05.
Tabloda da görüldüğü üzere Sanat Eğitim Programı alan altı yaş deneme grubu
çocukların 4 ay sonra uygulanan izleme testi puanların alt testlere etkisi incelendiğinde; Göz
Motor Koordinasyon (G.M. K.) son-test Χ =21,294 iken, bu değer izleme testinde Χ =
22,705 olmuştur. P=,000 anlamlıdır. Şekil Zemin Ayrımı (Ş.Z.A) alt boyutunun son testinde
Χ =17,058 iken izleme testte Χ =17,764 olmuştur. P=.000 anlamlıdır. Şekil Sabitliği (Ş.S.) alt
boyutunda boyutunun son testinde Χ =12,918 iken izleme testte Χ =13,529 olmuş P=.006
anlamlıdır. Mekân Konum Algılama (M.K. A.) alt boyutunun son testinde Χ =7,294 iken
izleme testte Χ =7,470 bir artış göstermiştir. P=.012 anlamlıdır. Mekân İlişkilerinin
Algılanması (M.İ. A.) alt boyutunun son testinde Χ =5,029 iken izleme testte Χ =5,117
olmuştur. P=.263 anlamlı değildir. Toplam son test Χ = 63,352 iken izleme testte Χ =66,558
P=.000 anlamlıdır.
Bayhan (1992) anaokuluna giden altı yaş çocuklarının bilgisayar hakkındaki tutum ve
kavramlarının saptanması ve bu çocukların ilkokul birinci sınıftaki akademik başarıları ile
görsel algılamalarında anaokulunda yapılan bilgisayarlı eğitimin etkisi incelenmiştir.
Araştırmada veri toplama aracı olarak “Bilgisayar Hakkındaki Tutum ve Kavramlar Anketi”,
179
“Akademik Basarı Değerlendirme Formu” ve “Frostig Görsel Algı Gelişme Testi”
kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, anaokuluna giden çocukların, bilgisayarı algılamalarının
bilgisayarla eğitim alıp almamalarına göre dağılımı incelendiğinde farkın önemli olduğu
bulunmuştur. Anaokulundan itibaren izlenip ilkokul birinci sınıfına giden çocukların, okuma
ve yazma becerilerinde anaokulunda bilgisayarla eğitim alıp almamalarına (okuma ve yazma
becerisi) göre dağılımı incelendiğinde farkın önemsiz olduğu bulunmuştur. Yine
anaokulundan itibaren izlenip ilkokul birinci sınıfına giden çocukların, Görsel Algı Alt
Testlerinden aldıkları Şekil-Zemin Algılaması ve Genel Görsel Algı puanlarına göre
anaokulunda bilgisayarla eğitim alan ve almayan gruplar arasındaki fark önemli bulunmuştur.
Kannegieter (1970) okul öncesi dönemdeki çocuklar için hazırladığı yazmaya hazırlık
becerilerini destekleyici programın sonunda deney grubundaki çocukların görsel-motor
koordinasyon becerilerindeki gelişimin son test lehine, ön testten daha iyi olduğunu, kalıcılık
testinde de gelişimin devam ettiğini, son test-kalıcılık testi arasındaki farkın ise istatistiksel
olarak anlamlı olduğunu belirtmiştir.
Dereli, Akaroğlu (2011) anasınıfına devam eden, altı yaşındaki çocukların görsel
algılama becerilerini belirlemek ve algısal becerilerin gelişimi (Frostig Gelişimsel Görsel Algı
Testinin beş alt alanı) temel alınarak hazırlanmış eğitici oyuncakların, görsel algı becerilerine
etkisini belirmek için yaptıkları araştırma sonucuna göre; çocukların görsel algılama
becerilerinin tüm alanlarında (göz-motor koordinasyonu, şekil-zemin ayırımı, şekil sabitliği,
mekânda konumun algılanması ve mekânsal ilişkilerin algılanmasında) olumlu yönde bir
destek sağladığını göstermiştir. Son-test/kalıcılık testine ilişkin Frostig gelişimsel görsel algı
testi alt alanlarından göz- motor koordinasyonu [t(34)=2,325, p=0.026] ve mekânsal
ili şkilerinin algısı [t(34)=2,355, p=0.024] puan ortalamaları arasında anlamlı düzeyde bir
faklılığın olduğu görülmektedir.
Tuğrul ve diğerleri (2001) altı yaşındaki çocukların görsel algılama düzeylerine
Frostig Gelişimsel Görsel Algı Eğitim Programının etkisini incelemişlerdir. Çalışma
Ankara’da bir devlet üniversitesi anaokuluna devam eden, orta-sosyo ekonomik düzeydeki
ailelerin altı yaşındaki çocuklarıyla sürdürülmüştür. Araştırmaya Denver Gelişimsel Tarama
Testi ile yaşının özelliklerini gösterdiği tespit edilen anne ve babasıyla beraber yaşayan ve
herhangi bir fiziksel rahatsızlığı olmayan çocuklar dâhil edilmiştir. Araştırmada veri toplama
aracı olarak, Frostig Gelişimsel Görsel Algı Testi ve Frostig Gelişimsel Görsel Algı Eğitim
Programı kullanılmıştır. Araştırmanın ön-test aşamasında 127 çocukla çalışılmıştır. Ancak,
son-test aşamasında çocuk sayısı 110’a inmiştir. Araştırma sonucunda şekil-zemin ayırımı
180
dışında, diğer tüm alanlarda ön-test ve son-test puanları arasındaki farklılık önemli
bulunmuştur.
Deneme grubundaki çocukların son-test/izleme-testi sonuçlarında meydana gelen
artışın verilen sanat eğitim programın etkisi ile görsel algılara karşı duyarlılığın artması ve
bunun eğitim sonrasında da sürdürmelerinden kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Ayrıca
okul öncesi eğitim kurumlarının yaşantıları içinde verilen algı gelişimlerinin çok sayıda
zengin uyarıcıyla, etkinliklerle desteklenmesi de dikkate alınmalıdır. Gelişimin sürekliliği
ilkesi doğrultusunda belli bir artış zaten beklenmektedir. Önemli olan verilerden her hangi
birinde düşüşün olmamasıdır. Görüldüğü gibi hiçbir alt alanın son-test/izleme-testi ve toplam
son-test/izleme-testinde düşüş görülmemektedir.
Deneme grubundaki Mekânsal İlişkilerin Algılanmasında anlamı düzeyde artış
olmaması fakat düşüşün de olmaması verilen sanat eğitiminin etkisi olarak görülmektedir.
Mekânsal İlişkilerin Algılanması okul öncesi dönemde kazanılması zor bir alandır. Bilinçli bir
eğitim desteği ile artırılabilir. Lowenfeld, öğrencilerin sanat yapıtlarını çözümlerken şema,
renk ve uzam denilen üç temel öğe kullanmıştır. Uzam, çocuğun nesneleri gördüğü ortamdır.
Resim düzlemi üzerinde oluşturulan bu mekân, her gelişim dönemine göre farklılık gösterir
(Alter-Muri, 2002). Lowenfeld’in ‘Resimsel Gelişim Evreleri Kuramı’ ve Piaget’nin ‘Zihinsel
Gelişim Evreleri Kuramı’ ile eşleştirilerek hazırlanmış gelişim evreleridir. Şema öncesi İşlem
Öncesi (4-7 Yaş) arasını kapsar ve uzamda yüzen şekiller vardır. Somut işlem Şematik dönem
(7-9 yaş) arasını kapsar ve uzamda ise taban çizgisi, karışık boyutlandırma ve boşlukta
saydamlık görülür (Kırışoğlu, Strokrocki, 1997). Her gelişme devresinin tamamlanması
büyük ölçüde bir önceki devrenin başarıyla tamamlanmasına bağlıdır.
Reinartz ve Reinartz’a (1975) göre mekân iliksilerinin algılanması, iki ya da daha
fazla objenin kendisiyle ve birbiriyle olan ilişkilerini algılama olarak tanımlanmaktadır.
Objelerin birbirlerine olan uzaklıklarının, açılarının, birbirinin içinde, üstünde, yanında olma
ili şkilerinin fark edilmesidir. Mekân ilişkilerinin algılanması geç oluşmakta, mekân ile
konumun algılanmasından sonra gelişmektedir.
Mekânda konum algısı yedi ile dokuz yaşları arasında gelişimini tamamlar.
Çocuklarda daha karmaşık mekânsal ilişkileri algılama çocukluk boyunca gelişmeye devam
eder ve on yaşında yetişkinlik düzeyine gelir (Tsai, Wilson, Wu; 2008). Görüldüğü gibi
çocuklar mekânsal ilişkilerinin algılanmasını 7-9 yaş arasında daha iyi kavramaktadır. Bu
bağlamda izleme boyutunda anlamlı bir artış olması normal kabul edilebilir. Bu sonuç sanat
eğitiminin çocukların görsel algı becerileri üzerine etkisinin artarak devam ettiği şeklinde
181
yorumlanabilir. Sanat eğitimi çocukların görsel algılama ve motor becerilerini doğrudan
desteklemeye yönelik etkinlikleri içermekte ve çocuklar bu etkinlikler ile birçok deneyimler
yaşamaktadırlar. Bu deneyimler sırasında çocuklar bilgi ve becerilerini pekiştirme olanağı
bulmakta bu durum öğrenmeyi kalıcı hale getirmektedir.
Bu araştırmada sanat eğitiminin çocuklara sunduğu fırsatlar çocukların görsel algı
becerilerindeki ilerlemeyi arttırmış olabilir. Bunun yanı sıra ülkemizdeki okul öncesi eğitim
programı çocukların gelişim alanlarını desteklemeye yönelik olup dolaylı olarak görsel algı
becerilerini de desteklemektedir. Deney grubundaki çocukların okul öncesi eğitime devam
ederken ek olarak sanat eğitimi almaları, çocukların görsel motor koordinasyon becerilerini
desteklenmesine ve kontrol grubundaki çocuklardan daha fazla ilerleme göstermesine neden
olduğu düşünülmektedir. Bu sonuçlar literatürle de örtüşmektedir. Bu verilere göre 5.
Denence kısmen kabul edilmiştir.
Deneme grubundaki çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt testleri son-test/izleme-
testi ve Toplam son-test/izleme-test puanlarının karşılaştırılmasına ilişkin bağımlı gruplar t-
testi sonuçları grafik 5’te verilmiştir.
Grafik 5. Deneme grubundaki çocukların Frostig Görsel Algı Ölçeği Alt testleri
son-test/izleme-testi ve Toplam son-test/izleme-test puanlarının kar şılaştırılmasına
ili şkin bağımlı gruplar t-testi sonuçları
Çocukların gelişim düzeyleri göz önünde bulundurularak hazırlanan sanat eğitim programının
çocuklar üzerinde kalıcı bilgiler edinmesine sebep olduğu düşünülmektedir. Sanat eğitimi
verilen okulöncesi sınıfında çocukların sanatsal alandaki hızlı gelişimi fark edilir düzeydedir.
182
BÖLÜM V
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. SONUÇ
Türkiye’de çocukların var olan potansiyellerinin açığa çıkarılmasında önemli rol
oynayan sanat eğitimine dayalı çalışmaların yetersiz olduğu bilinmektedir. Bu nedenlerle
çocuğun yaşamında önemli bir yere sahip olan görsel algıyı destekleyecek sanat eğitim
programlarının hazırlanması ve bu programların alana kazandırılması gerekmektedir. Bu
düşünceden hareketle bu çalışmada, anasınıfına devam eden altı yaş çocuklarına yönelik sanat
eğitim programlarının hazırlanması ve bu programın çocukların görsel algı gelişimi üzerinde
etkili olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Sonuç olarak bu araştırmada okul öncesi eğitime devam eden altı yaş çocuklarına
verilen sanat eğitiminin çocukların görsel algı gelişimi üzerindeki etkili olduğu
düşünülmektedir. Çocukların görsel ayırt etme, eşleştirme, sınıflandırma, şekil-zemin ayırımı,
şekil sabitliği, mekânda konumun algılanması, mekânsal ilişkiler ve göz-motor koordinasyon
geliştirmeye yönelik hazırlanan sanat eğitim programının, çocukların görsel algılarını
desteklediği ve daha önce bu alanda yapılmış çalışmalar ile tutarlılık gösterdiği bulunmuştur.
Araştırmanın bulgularından yola çıkarak sanat eğitim programının, Frostig Görsel Algı
alt basamaklarında, çocukların görsel-algı gelişimi üzerinde şu sonuçlara ulaşılmıştır.
1. Sanat eğitim programı uygulanmayan kontrol grubu çocuklarının Göz Motor
Koordinasyon (G.M. K) alt alanında gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları
anlamlı düzeyde bir artış göstermemiştir. Ön-test farkı Χ =16,33 son-test farkı Χ = 17,33 dür
P=0,98 anlamlı değildir. Sanat eğitimi verilen deneme grubunun Göz Motor Koordinasyon
(G.M. K) gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları ise anlamlı düzeyde artış
göstermektedir. Ön-test farkı Χ =14,764 son-test farkı Χ = 21,294 dür P=.000 anlamlıdır.
Okul öncesi eğitim kurumlarında verilen eğitimin çocukları okuma yazmaya
hazırlamakta olduğu bilinmektedir. Bunun için de el-göz koordinasyonunu geliştirmek amaçlı
aktiviteler yapılmaktadır. Okul öncesi eğitim kurumlarında sıkça kesip-yapıştırma
etkinliklerine başvurulmaktadır. Yukarıda verilen kontrol grubunun Göz Motor Koordinasyon
gelişimi dikkate alındığında, göz-motor koordinasyonu gelişiminde bu etkinliklerin yeterli
olmadığı söylenebilir.
183
2. Sanat eğitim programı uygulanmayan kontrol grubu çocuklarının Şekil Zemin Ayrımı
(Ş.Z.A) alt alanında gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları anlamlı düzeyde artış
göstermektedir. Ön-test farkı Χ =9,300 son-test farkı Χ =10,833 P=.003 dür. Sanat Eğitim
programı uygulanmayan çocukların ön-test/son-test arası geçen süreçte gerçekleşen okul
öncesi eğitiminin devamı ve gelişimin süreklilik arz etmesinden kaynaklandığı
düşünülmektedir. Sanat eğitimi verilen deneme grubunun Şekil Zemin Ayrımı (Ş.Z.A)
gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları da anlamlı düzeyde artış göstermektedir.
Ön-test farkı Χ =10,470 son-test farkı Χ = 17,058 P=.000 dır. Kontrol grubunun ön-test/son-
test artışı 1 puan iken deney grubunda artış %70 civarındadır.
Barnes (2002) çocuklarının dikkatlerinin etraflarında bulunan nesnelerin görünümüne
yoğunlaştırılmasının sanat eğitiminde çok önemli olduğunu, problem çözmeye, uzamsal
ili şkileri kavramaya, keşfetmeye yardımcı olduğunu belirtmektedir. Garnder ve Gardiner
(2001) çocuklardan ayrıntıları gözlemlemeleri ve betimlemeleri istendiğinde; daha gözlemci
tutumlar ve daha keskin gözlem becerileri geliştirme fırsatını elde etmiş olacaklarını ifade
etmektedir. Bu veriler ışığında hazırlanan sanat eğitiminin şekil zemin ayrımı alt alanında
çocuklar üzerinde iyi bir gelişim sağladığı söylenebilir.
3. Sanat eğitim programı uygulanmayan kontrol grubu çocuklarının Şekil Sabitliği
Ayrımı (Ş.S) alt alanında gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları anlamlı
düzeyde artış göstermektedir. Ön-test Χ =8,033 son-test Χ =10,566 dür. Sanat Eğitim
programı uygulanmayan çocukların ön-test/son-test arası geçen süreçte gerçekleşen okul
öncesi eğitiminin devamı ve gelişimin süreklilik arz etmesinden kaynaklandığı
düşünülmektedir. Sanat eğitimi verilen deneme grubunun Şekil Sabitliği gelişmelerine ilişkin
erişi (ön-test/son-test) puanları da anlamlı düzeyde artış göstermektedir. Ön-test Χ =7,147
son-test Χ = 12,918 dir.
Alvino (1985), görsel algı konusunda alınan eğitimin beynin sağ lobunu güçlendirdiğini
ifade etmektedir. Abacı (2003)’ya göre; okul öncesi dönemde sanat eğitimi çocuğun görsel
olgunluğa ulaşması, nesneler arasındaki benzerlikler ve farklılıkların farkına varması, oranlar
arasındaki ilişkiyi fark edebilmesi, muhakeme edebilmesi ve dikkat yeteneğini geliştirmesine
destek olmaktadır. Atan (2004) görsel sanat uygulamalarının çocuğa farklılıkların ve
benzerliklerin ayırımını yaptırdığını, görsel belleği geliştirdiğini ve görsel olgunluğa
ulaştırdığını belirtmektedir. Bu bağlamda Şekil Sabitliği (Ş.S), alt alanında hazırlanan sanat
eğitim programı ile çocuklar üzerinde gelişim sağladığı söylenebilir.
4. Sanat eğitim programı uygulanmayan kontrol grubu çocuklarının Mekân Konum
Algılama (MKA) alt alanında gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları anlamlı
184
düzeyde artış göstermektedir. Ön-test Χ =4,966 son-test Χ =5,833 dür. Sanat Eğitim
programı uygulanmayan çocukların ön-test/son-test arası geçen süreçte gerçekleşen okul
öncesi eğitiminin devamı ve gelişimin süreklilik arz etmesinden kaynaklandığı
düşünülmektedir. Sanat eğitimi verilen deneme grubunun Mekân Konum Algılama (MKA) alt
alanında gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları da anlamlı düzeyde artış
göstermektedir. Ön-test Χ =5,209 son-test Χ = 7,294 dür.
5. Sanat eğitim programı uygulanmayan kontrol grubu çocuklarının Mekân İlişkilerini
Algılama (MİA) alt alanında gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları anlamlı
düzeyde artış göstermektedir. Ön-test Χ =2,933 son-test Χ =4,233 dür. Sanat Eğitim
programı uygulanmayan çocukların ön-test/son-test arası geçen süreçte gerçekleşen okul
öncesi eğitiminin devamı ve gelişimin süreklilik arz etmesinden kaynaklandığı
düşünülmektedir. Sanat eğitimi verilen deneme grubunun Mekân İlişkilerini Algılama (MİA)
alt alanında gelişmelerine ilişkin erişi (ön-test/son-test) puanları da anlamlı düzeyde artış
göstermektedir. Ön-test Χ =2,364 son-test Χ = 5,029 dur.
Günümüzde sorun çözebilen, düş gücü geniş olan ve yaratıcı düşünceye sahip olan
insanların diğerlerine kıyasla topluma daha çok katkıda bulunabildiği yadsınamaz bir
gerçektir (Bostancıoğlu, 2002). Bakmak ve görmek birbirinden farklı unsurlardır. Keşifler ve
buluşlar yapan bireyler baktıkları zaman görebilen bireylerdir (Birsel, 2002). Atan (2004)’a
göre; sanat yoluyla çocuk seçmeyi ve karar vermeyi denemekte, hayal gücünü kullanmayı
öğrenmekte ve görsel olgunluğa ulaşmaktadır. Çizim; problemlere çözüm bulmayı ve bilgi ve
fikirleri birleştirmeyi keşfetmek için uzmanlar tarafından çocuklar için kullanılabilecek bir
yöntemdir (Cooke, Griffin ve Cox,1998).
5.2.ÖNERİLER
5.2.1. Araştırma Bulgularına Yönelik Öneriler
Çocuklara verilecek sanat eğitiminin, çocuğun tüm gelişim alanları üzerindeki etkisi
bilinmektedir. Çocukların görsel algılarını güçlendirici sanat eğitim programları için şu
önerilerde bulunulabilir:
Okul öncesi dönemde görsel sanatlar etkinliklerinin tümü serbest zaman etkinlikleri
içerisinde kes-yapıştır ve sınırlı boyamalardan oluşmaktadır. Sanat eğitim programlarında
çocuğun yaratıcılığını öldüren boyama kitaplarından uzak durulması önerilebilir. Kesip
yapıştırma etkinliklerinin ise görsel algılama alt boyutunda sadece göz-motor
koordinasyonunu geliştirdiği, diğer alanlara bir katkısının olmadığının dikkate alınarak sanat
eğitim programlarının oluşturulması önerilebilir.
185
Okul öncesi öğretmenleri kendi sınıf ortamında uygulayabilecekleri, sanat çalışmalarına
yönelik uygulamalı çalışmaların yer aldığı sanat eğitimi programları hazırlama konusunda
hizmet içi eğitime alınabilirler.
Okul öncesi öğretmenleri, hazır sanat eğitimi programlarıyla sınırlı kalmayıp, çocukların
bütün gelişim alanlarını destekleyebilecek sanat eğitim programları hazırlayabilirler.
Okul öncesi eğitim kurumlarında kullanılan programlar, görsel algılamanın bütün
boyutlarına yönelik çalışmalar içerik yönünden zenginleştirilebilir.
Görsel algı eksiklerinin çocukların ilköğretim yaşantılarında özellikle okuma-yazma ve
matematik becerilerini olumsuz yönde etkileyeceği düşünülerek okul öncesi dönemde görsel
algıyı geliştirecek çalışmaların yaygınlaştırılması önerilebilir.
5.2.2. Gelecek Araştırmalara Yönelik Öneriler
Daha küçük yaşlardan başlayarak çocukların görsel algılama düzeyini saptamaya ve sanat
eğitim programlarının etkisini incelemeye yönelik araştırmalar yapılabilir.
Okul öncesi eğitim alan ve almayan farklı sosyo-ekonomik düzeydeki çocuklarında görsel
algılama gelişim düzeyini saptamaya ve sanat eğitim programlarının etkisini incelemeye
yönelik araştırmalar yapılabilir.
Çocukların görsel algılama alanlarını geliştirmede yardımcı olacak dikkat ve gözlem
çalışmalarına eğitim programı içinde daha fazla zaman verilebilir.
Eğitimci tarafından hazırlanan eğitim programı 10 haftalık bir süreyi kaplıyordu. Daha
uzun süreli eğitim programları hazırlanabilir. Müze Eğitimi, sanat atölyelerine gezi, sergilere
gezi ile program zenginleştirilerek bir yılı kapsayabilir.
186
KAYNAKLAR
Abacı, O. (2000), Okul Öncesi Dönem Çocuklarında Görsel Sanat Eğitimi, Morpa Kültür
Yayınları, İstanbul, 2000.
Abacı, O. (2003), Okul Öncesi Dönem Çocuklarında Görsel Sanat Eğitimi, Morpa Yayınları,
İstanbul 2003 s.7-13
Abacı, O., (2005), Resimli Çocuk Kitapları ve Görsel Algı, Erken Çocuklukta Gelişim ve
Eğitimde Yeni Yaklaşımlar, C:1, s; 268-271.
Acarlar, F. (1991), Dil Eğitimi ve Eğitimde Kullanılan Etkinlikler, Okul Öncesi Eğitimciler
için El Kitabı, Hüner Matbaacılık, Ankara, 1991.
Acer, D. (2006), Anasınıfına Devam Eden 6 Yaş Çocuklarının Estetik Yargı Gelişimine Estetik
Eğitimin Etkisinin İncelenmesi. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Anabilim Dalı. s.4.
Acer, D. ve İlhan, A.Ç. (2004), Çocuk Resimlerinin Gelişimsel Yönden İncelenmesi. Erken
Çocukluk Eğitiminde Sanat Sempozyumu, Ankara,2-3 Aralık 2004.
Açıkgöz, K. Ü. (2003), Etkili Öğrenme ve Öğretme. ( Dördüncü Baskı). İzmir: Eğitim
Dünyası Yayınları.
Açıkgöz, K.Ü. (1992), "İşbirlikçi Öğrenme Kuram Araştırma Uygulama" Malatya: Uğurel
Matbaası
Açıkgöz, K.Ü. (2002), Aktif Öğrenme, Eğitim Dünyası Yayınları, İzmir
Akçin, N. (1993), Okuma Becerilerinin Kazanılmasında Görsel Algısal Gelişimin Rolü,
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Bilim Uzmanlığı Tezi
(Basılmamış), Ankara, 1993. s. 13.
Akçum, E. (2005), 5-6 yaş çocukların Yaratıcılık ve öğrenime Hazır oluş Düzeylerine
Okulöncesi Eğitimin Etkisinin İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Konya 2005.
Akdemir Benan (2006); 6-12 Yaş Arası Zihinsel Engelli Çocukların Görsel Algı
Becerilerinin Değerlendirilmesi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış ylt.
Akiskal HS, Hirschfeld MA, Yerevanian BI (1983) The relationship of personality to
affective disorders. Arch Gen Psychiatry, 40: 801-810.Akt: Sayın, Aslan, (2005).
Akman, B. (2003).Okulöncesinde Fen Eğitimi. Yaşadıkça Eğitim Dergisi, 79,14-16.
Akmehmet, K., Ödekan, A., (2006) Müze eğitiminin tarihsel gelişimi itüdergisi/b sosyal
bilimler Cilt:3, Sayı:1, 47-58 Aralık 2006.
187
Aktaş, Y., (2002), Okulöncesi Dönemde Matematik Eğitimi, Nobel Tıp Kitapevi, Adana.
Aktaş, Y., (2003), “Küçük Bir Bilim Adamı Yetiştirmenin İlk Adımları”, Çocuk ve Aile
Dergisi, Ekim, s: 42-47.
Alakus, A.O. (2003). Görsel Sanatlar Bakımından Okul öncesi Dönem Bireyleri. Eğitim
Araştırmaları. Sonbahar. Yıl 14. Sayı13. 2 s., Ankara: Anı Yayıncılık.
Alakuş, A. O. (2003), Dünden Bugüne Görsel Sanatlar Eğitimimizin Genel Bir Görünümü,
Milli E ğitim Dergisi 80. Yıl Özel sayısı, (160), 233-245.
Alakuş, A., O. (2002), İlköğretim Okulları 6. Sınıf Resim-İş Dersi Öğretim Programındaki
Grafik Tasarımı Konularının Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemiyle ve Bu Yönteme
Uygun Düzenlenmiş Ortamda Uygulanması. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara. s.154.
Alakuş, A. O., Mercin L. (2005), ‘‘Eleştiri, Sanat Eleştirisi ve Pedagojik Eleştiri Yönteminin
İncelenmesi.’’, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı: 5. s:
36-46. (2005)
Alakuş, Mercin, (2007), Birey ve Toplum İçin Sanat Eğitiminin Gerekliliği, D.Ü.Ziya
Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 9, 14-20 (2007).
Alakuş, O. A. (2003). İlköğretim Çağındaki Bireyler Bakımından Sanat Eğitiminin
Gerekliliği, e-sosder (Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi), Sayı: 4, Sayfa: 1-9.
Diyarbakır.
Alakuş, O. A. (2005), İlköğretim Sanat Eğitimi Kuramları ve Yöntemleri, Ankara: Görsel
Sanatlar Eğitimi Derneği Yayınları.
Alakuş, O. A. (2009), İşbirlikli Öğrenmeyle Görsel Sanatlar Dersini İşlemenin Öğrencilerin
Başarısına ve Öğrenilenlerin kalıcılığına Etkisi, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp
Eğitim Fakültesi Dergisi, 13 (2009), 63-77.
Alakuş, O.A. (2004), Çocuğun Sanatsal Gelişim Süreci, Eurasian Journal of Educational
Research, 14 pp.
Alakuş, Şahin, (2009), Çok Alanlı Sanat Eğitimi Yöntemiyle Sanat Derslerini İşlemenin
Öğrencilerin Sanata ve Sanat Eleştirisine Yönelik Yaklaşımları, Electronic Journal of
Social Sciences . 2009, Vol. 8 Issue 29, p282-302. 21p.
Alaylıoğlu, R. ve Oğuzkan, F. (1976), Ansiklopedik Eğitim Sözlüğü. İstanbul: İnkılâp ve
Aka Kitabevleri. s.26.
Alger, S. L.H. (1995), Games For Teaching. Art.Portland, Maine: Weston Walch Publisher,
U.S.A., p:29-31.
188
All Herwitz, Day, M. (1995), Children and Their Art (Methdos fort he elementery school)
Florida; Harcourt Brace College Publishers, Texas.p. 147-166.
Alter-Muri, S. Ed. D.(2002). Viktor Lowenfeld Revisited: A Review of Lowenfeld’s
Althouse, R. Johnson, M. Mitchell S. (2003). The Colors Of Learning: Integrating The
Visual Arts Into The Early Childhood Curriculum (Series - Early Childhood
Education, 85 ), Teachers College Press- ISBN: 0807742740- ISBN-13:
9780807742747, 978-0807742747
Altuner, H., (2007). Türkiye’de Sanat Tarihi ve Cumhuriyet’ten Günümüze Sanat Tarihi
Eğitimi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 6(2):156-167 .
Alvino, J. (1985) Parents’ Guide To Raising A Gifted Child. Ballantine Books,N.York, p.76
Anderson, O., R., (1997), A Neorocognitive Perstpective on Current Learning Theory and
Science Instructional Strategies”, Science Education, Vol:81, No:1
Anderson, T. (2003), Art Education for Life. NSEAD. The International Journal of Art
Design Education: Oxfort. Jade, 22.1. p. 58-66.
Anderson, A., Yates G. C. R. (1999), Clay Modelling And Social Modelling. Educational
Psychology,Vol 19,No.4,p.463-469
Aral N., Kandır A., Ya şar M. C. (2000), Okulöncesi Eğitim ve Ana Sınıfı Programları, YA-
PA Yayınları, İstanbul, 2000, s.106.
Aral N., Kandır A., Ya şar M. C. (2000), Okulöncesi Eğitim 2. Ya-Pa Yayınları
Aral, N., Kandır, A. ve Yaşar, M. C. (2001). Okul Öncesi Eğitimi I . İstanbul:Ya-pa
Yayıncılık. s: 89
Aral, N., Kandır, A., Yaşar, C., (2001), Okulöncesi Eğitim 2, İstanbul:Ya-Pa Yayınları, s:
55-60.
Aral, Ercan, (2011), Anasınıfı Çocuklarının Görsel-Motor Koordinasyon Gelişimine Görsel
Algı Eğitiminin Etkisinin İncelenmesi, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, Yaz 2011, Cilt
9, Sayı3 443-466.
Aral, Erturan, (1999); Frostıg Görsel Algılama Testi ve Eğitim Programına Dayalı Olarak
Dört-Sekiz Yaş Arası Serebral Palsili Çocuklarda Görsel Algılama davranışının
İncelenmesi, Özel Eğitim Dergisi - 1999 - Cilt 2 (3) 58-63
Aral, N. (1999). Sanat Eğitimi-Yaratıcılık Etkileşimi. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, 15; ss: 11-17.
Aral, N. ve Ayhan. B. A. (2003), Bilgisayar Destekli Eğitim Alan ve Almayan Anaokuluna
Devam Eden Çocukların Görsel Algılamalarının İncelenmesi. Omep Dünya Konsey
Toplantısı ve Konferansı. Kuşadası. 158-168 s., İstanbul: Ya-Pa Yayınları.
189
Aral, N.; M.C. Ya şar ve A. Kandır (2002), Okul Öncesi Eğitim ve Okul Öncesi Eğitim
Programı. İstanbul: Ya-Pa Yayınları.
Arı, A. (2007). Okulöncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden Beş- Altı Yaş Çocuklarının
Görsel Algılama Davranışları İle Öğretmen Davranışları Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi, Yayınlanmamış YLT, Ankara.
Arıkök, İ. (2001), Beş-Altı Yaş Çocuklarında Görsel Algı Eğitiminin Okuma Olgunluğuna
Olan Etkisinin İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.7-91.
Arkonaç, S. (1993), Psikoloji. İstanbul: Alfa Yayın Dağıtım s.83
Arnas, Aktaş Y. (2012), Okul Öncesi Dönemde Matematik Eğitimi, Ankara: Vize
Yayıncılık.
Arslan, A. A. (2010), Ülkemizde ve Yurt Dışında İlköğretim Düzeyinde Görsel Sanatlar
Eğitimi, 9. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumu, 1079-1084.
Artut, K. (1994), Ç.Ü. Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünde Öğrenim Gören
Öğrencilerin Estetik Beğeni Düzeylerine İlişkin Bir Araştırma, Uludağ Üniversitesi
Eğitim Fakültesi, I. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumu, Uludağ Üniversitesi
Basımevi, Bursa, s: 225.
Artut, K. (2001), Eğitim fakülteleri ve ilköğretim öğretmenleri için sanat eğitimi kuramları
ve yöntemleri. Ankara: Anı Yayıncılık, s: 4-187
Artut, K. (2002). Sanat Eğitimi Kuram ve Yöntemleri. Ankara: 2. Basım. Anı Yayıncılık. s:
204-216
Artut, K. (2004), Okul Öncesinde Sanat Eğitimi. Ankara: Anı Yayıncılık.
Artut, K. (2004). Okul Öncesi Resim Eğitiminde Çocukların Çizgisel Gelişim Düzeylerine
İlişkin Bir İnceleme, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. C:13,
S:13. s 1-12.
Artut, K. (2006), Sanat Eğitimi Kuramları ve yöntemleri, Anı yayıncılık Ankara 4.Baskı, s:
91-93.
Artut, K. (2006), Sınıf Öğretmeni Adaylarının Temel Çizim (Desen) Becerilerinin Gelişimini
ve Bunu Etkileyen Etmenlerin Değerlendirilmesi. S. 182. Muğla Üniversitesi Eğitim
Fakültesi XV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi. Muğla. s.90-170
Aslan, D. ve Bilaloğlu, R.G. (2012). Okul Öncesi Eğitimde Matematik ve Fen Etkinlikleri,
Arnas Aktaş Y. (Ed.), Ankara: Vize Yayıncılık
Aslanapa, O. (1995), Sanat tarihi Derslerinin İlk Okullardan Başlanılarak Okutulmasının
Önemi ve Gerekçeleri. Sanatsal Mozaik, İstanbul, s.14-15.
190
Aşık, P. M. (2005), Okulöncesi Eğitim Kurumlarında Uygulanan Sanat Eğitiminin Öğretmen
Görüşlerine Dayalı Olarak Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış YLT, Konya
Eylül,2005
Ataç, F. (1991), İnsan Yaşamında Psikolojik Gelişim İstanbul:Beta Basım Yayın Dağıtım
A.Ş.,
Atalayer, F. (1994), Temel Sanat Öğeleri, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No:
769, s:36.
Atan, A. (2004). Verimli Bir Sanat Eğitimi İçin Plastik Sanat Eğitimi. II. Sanat Eğitimi
Sempozyumu, Gündüz Yayıncılık, Ankara.
Atkinson, R.L., Atkinson, R.C. and Hilgirad, E.R. (1995), Psikolojinin Nörobiyolojik
Temeli, Psikolojiye Giriş I (çeviri: K. Akatay, M. Akatay, A. Yavuz) Sosyal
Yayınlar, İstanbul. s.194-207.
Ayaydın, Vural, Tuna, Yılmaz (2009), Sanat Eğitimi ve Görsel Sanatlar Eğitimi, Ankara
Pegem Akademi (Bölüm Yazarı), s: 60-63).
Ayaydın, A. (2004), Çoklu Zekâ Kuramında Sanat Eğitimi Yaklaşımı, Eurasian Journal of
Educational Research, 14 pp, 48-54.
Ayaydın, A. (2010). Okul Öncesi Dönemde Görsel Sanatlar Eğitiminin Bireye Kazandırdığı
Değerler, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, C.12, S. 1, s 187-200.
Aydın, A. (1999). Gelişim ve öğrenme psikolojisi. Ankara: Anı.
Aydın, A.(2006). “ Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Sistemine Karşılaştırmalı Bir Bakış”.
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Cilt 15. Sayı:1, s.21-22.
Aydın, Alakuş, (2009), İşbirlikçi Öğrenmeyle Görsel Sanatlar Dersini İşlemenin Öğrencilerin
Başarısına ve Öğrenilenlerin Kalıcılığına Etkisi, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp
Eğitim Fakültesi Dergisi, 13 (2009), 63-77
Aykut, A. (2004), Erken Çocukluk Döneminde Görsel Sanatlar Eğitiminde Eğitimcinin Rolü.
Erken Çocukluk Eğitiminde Sanat Sempozyumu, Morpa, Ankara
Aykut, A.(2006), Günümüzde Görsel Sanatlar Dersinde Kullanılan Yöntemler, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı : 21, s:33-42.
Aytaç, Ç. (1981), Sanat ve Uygarlık, Dizgi ve Baskı, Bizim Büro, Ankara, s.11-22.
Aytaç, K. (1981), Çağdaş Eğitim Akımları, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları,
265, Ankara: 1981, s: 17-22
Bacanlı, H., (2001), Gelişim ve Öğrenme, Nobel Yay, Ankara, (184-187)
Bacanlı, H. (2003), Gelişim ve Öğrenme, Ankara Nobel Yayın Dağıtım, s:145-183.
Balcı, A. (1996), Etkili Okul ve Türkiye’de Uygulanabilirliği. Yeni Türkiye (2) 7, s: 126- 139
191
Balcı, Y.B., (1996). Sanat Eğitiminde Yeni Bir Yöntemsel Yaklaşım: Görsel Sanatlar-İş
Eğitimi=Sanat Eğitimi=Estetik+Sanat Eleştirisi+Sanat Tarihi+Uygulama. Milli
Eğitim. 131, (18-19).
Ban Tassell, B.Joyce (1995) The Development of Talent Through Curriculum. Roeper
Review,Vol.18,İ.2, p.98 (5p)
Banta, G. J.(2004). Searching for Excellence in Picture Books. Childrenand Libraries, p:30-34.
Bannatyne, A. (2003). Multiple intelligences. Bannatyne reading, writing, spelling and
language program. 24 Haziran 2013 tarihinde erişilmiştir.
http://www.bannatynereadingprogram.com/BP12MULT.htm adresinden
Barnes, R. (2002), Teaching Art To Young Children 4-9. Routledge- Falmer,London-
N.York. p. 11-180
Baron, Robert. A.(1996), Essentials of Psychology Rensselaer Polytechnic Institute, 1996.
Başaran, İ. E. (1996). Eğitim Psikolojisi. Ankara: Gül Yayınevi, 5. Basım,.s.323
Bauer, R. H. (1977), Short-term memory in learning-disabled and non-disabled children.
Bulletin of the Psychonomic Society,1977 , 10, 128-130.
Bayhan, A., Artan, İ. (2005), Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Morpa Kültür Yayınları, İstanbul.
s:77
Bayhan, P. (1992), “Anaokuluna Giden Altı Yaş Çocuklarının Bilgisayar Hakkındaki Tutum
ve Kavramlarının Saptanması ve Bu Çocukların İlkokul Birinci Sınıftaki Akademik
Başarıları ile Görsel Algılamalarında Anaokulunda Yapılan Bilgisayarlı Eğitimin
Etkisi İncelenmesi” (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Hacettepe Üniversitesi. Ankara.
s: 74, 75, 161, 201, 202
Bayhan, P; Şen, M. (2007), Okulöncesi Dönemde kullanılan Bilgisayar destekli Eğitim
Programının İncelenmesi. Popüler kültür ve Çocuk. Mattek Matbacılık, Ankara. S:77
Baykul, Y. (1997), İstatistik: Metotlar ve Uygulamalar. (2. Basım). Ankara: Ertem Basım
Yayın Dağıtım. s.302
Beery, K.E. and Beery, N.A. (2004), Beery VMI developmental teaching activities,
Beyaz, B. (2007), Çocuk Gelişim Öğrencilerinin Resim Sanatının Temel Kavramlarına
Yönelik Bilgi düzeylerine İlişkin Bir Çalışma, Bilim Eğitim Ve Düşünce Dergisi,
Haziran 2009, C.9, Sayı 2, http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=392
Bigali, Ş. (1984), Resim Sanatı, İş Bankası Kültür Yay, Ankara, s: 131
Bilen, M. (1996), Plandan Uygulamaya Öğretim, Ankara: Aydan Web Tesisleri. s.54
Bilen, M. (1999). Plandan Uygulamaya Öğretim. Ankara: Anı Yayıncılık, s:42
Bilen, M. (2002), Plandan Uygulamaya Öğretim. Ankara: Anı Yayıncılık. s. 67
192
Binbaşıoğlu, C. (1982), Eğitim psikolojisi. Ankara: Binbaşıoğlu Yayınevi, s:123
Binbaşıoğlu, C. (1988), Genel Öğretim Bilgisi. Ankara: Binbaşıoğlu Yayınevi. s.11.
Birsel, M. (2002) Grup Tartışmaları. Eğitimde Zeka ve Yaratıcılık,Türkiye Zeka
Vakfı,Ankara, s:89
Birsun, M.,(1984). Okulöncesi Eğitimde Resim ve Yaratıcılık Ya-Pa Okul öncesi Eğitim
Semineri, 1984-1, s:49-54.
Bishop AJ (1980), Spatial abilities and mathematics education: A review. Educational
Studies in Mathematics, 11: 257-269
Bjorklund, D. F, Schneider, W. & Blasi, C. H. (2008). “Memory.” Intermediate Article,
1059-1065, http://instruct1.cit.cornell.edu/courses/phi663/ecs%20memory1.pdf.
Erişim Tarihi; 21.06.2013
Bloom, Benjamin. S. (1979), İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme. Çev. D. Ali Özçelik,
Milli E ğitim Basım Evi, Ankara, 1979.
BOSTANCIOĞLU, M. (2002), Açılış Konuşması. Eğitimde Zeka ve Yaratıcılık, Türkiye
Zeka Vakfı,Ankara, s:79
Boydaş, Nihat (2004), Sanat Eleştirisine Giriş. Ankara: Gündüz Yayıncılık, s. 9-14;
Bozdağ, L., Perdahcı, N., (2011), Sanat Eğitiminde Disiplinlerarası Yaklaşım,1. sanat ve
eğitimi sempozyumu, 27-28-29 Nisan 2011, s.73-80.
Bozkurt, N. (2000), Sanat ve Estetik Kuramları, Asa Yay., Bursa.s. 9
Brommer, G. S, Horn G. S. (1985), Art in Your World. Davis Publications. Inc. Worcester,
Massachusetts U.S.A. Second Edition. P.8
Brookes, Mona (1996), Drawing With Children. G.P.Putnam’s Sons,New York. P.9
Brown, T.( 2008). Factor structure of the test visual perception skills- revised ( TVPS-R).
Hong Kong Journal of Occupational Theraphy, 18 (1): 1-11.
Bryant, J. Cratty. (1974), Perceptual and Motor Development in İnfants and Children, Mc
Millian Limited London, p: 80.
Bryant, J. Cratty. (1997), Perceptual and Motor Development in Infants and Children, Mc.
Millon Ltd., London,
Buist, C. A. and Schulman, J. L. (1969). Toys and Games for Educationally Hndicapped
Children. Charles C. Thomas Pblisher, East Lawrence Avenue, Springfield, Illinois.
Bumin, G. 1998. Serebral paralizili çocuklarda bireysel ve grup duyu-algı-motor tedavi
yöntemlerinin karsılaştırılması. Doktora tezi (basılmamış), Hacettepe Üniversitesi,
72 s., Ankara
193
Bursztyn Carol Korn (2002). Art and Young Children, Early Chilhood Education Journal,
Vol. 30., No 1, Full 2002, p. 39-45.
Buyurgan ve Mercin, (2005), Görsel Sanatlar Eğitiminde Müze Eğitimi ve Uygulamaları,
Görsel Sanatlar Eğitimi Derneği Yayınları: 2 Ankara, Varan Matbaacılık, s:106.
Buyurgan, S. U. (2001), “Bir Çocuğun Altı Dokuz Yaş Arası Çizgisel Gelişimi”, Gazi Sanat
Dergisi, S.2, s:20-44.
Buyurgan, S. U. (2007), Sanat Eğitimi ve Öğretimi, Pegem Yayıncılık, Ankara, s: 10-116.
Buyurgan, S. U. (2012), Sanat Eğitimi ve Öğretimi, Pegem Akademi, Ankara. s:6-12
Büyükekiz M. (2008), Okul Öncesi Eğitim Alan ve Almayan İlköğretim 1. Sınıf
Öğrencilerinin Resim Uygulamalarındaki Farklılıklar, Selçuk Üniversitesi Ahmet
Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Dergisi, sayı: 25, sayfa 391 -404, 200
Büyüköztürk, Ş. (2001), Deneysel Desenler: Öntest- Sontest Kontrol Grubu Desen ve Veri
Analizi. Ankara: Pegem A Yayınevi. s.21-23
Büyüköztürk, Ş. (2007), Sosyal Bilimler için Veri Analizi El Kitabı, Ankara: Pegem A
Yayıncılık, s:23
Caferoğlu, C. Ş. (1991), Anaokuluna Devam Eden 3-4-5 Yaş Çocuklarının Renk ve
Büyüklük Kavramlarının Kavram Bilgisi ve Sözel İfade Yönünden Karşılaştırmalı
Olarak İncelenmesi, H.Ü. Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış), Ankara, 1991.
Calouste Gulbenikan Foundation (1982), The Arts in Schools. Calouste Gulbenikan
Foundation, London, p.51
Case-Smith, J. (2002), Effectiveness of school based occupational theraphy intervention on
handwriting. The American Journal of Occupational Theraphy,56, 17–35.
Castells, Manuel (2001). Museums in the Information Era. Icom News (Newsletter Of The
International Council Of Museums). Volume 54, No:3. 19 General Conference,
Barcelona. P.4
Castrup, J. Ain, E. Scott R. (1972) Art Skills of Preschool Children, Studies in Ar
Education, 13(3), 62-69.
Cauquelin, A. (2005), Çağdaş Sanat, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara. ss:43.
Cengiz, Ö. (2002), “5.6–6 Yaş Çocuklarının Görsel Algı Gelişimini Destekleyici Eğitim
Programının Etkisi” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi.
İstanbul.
Chapman, H. L. (1994), Art İmages and İdeas, p 1. 19., Davis Publications, Inc Worcester
Massachusetts, USA, p: 26.
194
Chen, S., Zen, M., Lın, Z., A. (1985), Study of Experiments on the Vertical and Horizantal
Visual Perseption of Children Age 5 to 9 Information on psychological Science,
1985.
Cherry, C. (1990), Creative Art for the Developing Child. Simon and Schuster
Supplementary Education Group, U.S.A. page;18-33.
Cheung, P.; Poon, M.; Leung, M.; Wong, R. ( 2005), The Developmental Test of Visual
Perception -2 Normative Study on The Visual Perception Fonction for Children in
Hong Kong. Physical & Occupational Theraphy in Pediatrics; 25: 4, 29-43.
Clemens, S.G. (1991), Art in the Classroom: Making Everyday Special. Youngn Children,
46(2); 4-11.
Clement,R. (1986) The Art Teacher’s Art Book, Hutchinson,London, p: 82
Cohen S.A. (1969), Studies in Visual Perception and Reading in Disadvantaged Children. 12
th Annual meeting of the college reading Assaciation, Boston, Mass, march, 13-15,
1969.
Cole, M. (1985). The Zone Of Proximal Development: Where Culture And Cognition Meet.
In J.V. Wertsch (Ed.), Culture, communication and cognition: Vygotskian
perspectives. Cambridge, UK: Cambridge University Press
Cole, E. ve Schaefer, C. (1990), Can Young Children Be Art Critics. Young Children, 45(2);
33-38.
Cooke, G., D. Griffi, M. Cox. (1998), Teaching Young Children To Draw. Falmer Press,
London And U.S.A.p. 11-18
Coskie, T.L., and K.J. Davis. (2008), Encouraging visual literacy. Science and Children
46,no. 3: 56–8.
Cox S. P. (2000) ‘Critical Enquiry in Art in the Primary School’ in International Journal of
Art and Design Education Vol. 19 No 1
Cox, S., Wats, R.(2007), Teaching Art and Design. London: Continuum International
Publishing, p:55
Cüceloğlu, D. (1991), İnsan ve Davranışı, (2. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi. s.98
Cüceloglu, D. (1998), İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi, s:127-129
Çağatay, Kari. Wulf. (1988), Çocuklar Nasıl Öğrenir? Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi,
Sayı.70, 1988.
Çağatay, N. (1985), Frostig Visual Algılama Testi ve Eğitim Programına Dayalı Olarak Dört-
Sekiz Yaş Arası Cerebral-Palsy’li Çocuklarda Visual Algılama Davranışının
195
İncelenmesi, Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bilim
Uzmanlığı Tezi, 1985.
Çağdaş, A., (1989), “Konya İli Okulöncesi Eğitim Kurumlarında Serbest Zaman Faaliyetleri
Eğitim Programının Değerlendirilmesi” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Konya:
Selçuk Üniversitesi.
Çağdaş, A; Albayrak, H.; Cantekinler, S. (2003), “Okulöncesi Eğitimde Dramatik
Etkinlikler”. Konya Eğitim Kitapevi
Çalık, K. T. (2003), “Epileptik Olan Ve Olmayan Dört-Sekiz Yas Arası Çocuklarda Görsel
Algılama Davranışının İncelenmesi” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara
Üniversitesi. Ankara.
Çelebi, E., (2000), S.H.Ç.E.K’e Bağlı Kurum Yuvalarında Kalan Korunmaya Muhtaç Beş-
Altı Yaş Grubu Çocukların İnsan Figürü Çizimlerine Görsel Sanat Eğitiminin
Etkisinin İncelenmesi, H.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Bilim Uzmanlığı Tezi
(Basılmamış), Ankara, 2000.
Çepni, S. (2007), Araştırma ve proje çalışmalarına giriş. (3. Basım). Trabzon: Celepler
Maatbacılık. s:178.
Çetin. Ş. (2001), İdeal Öğretmen Üzerine Bir Araştırma. Milli Eğitim. 2001, s:149.
Danko-McGhee, K. (2006). Nurturing Aesthetic Awereness in Young Children:
Developmentally Appropriate Art Viewing Experiences. Art Education, 59(3), p:20.
Darıca, N. (1993), Okul Öncesi Dönemde Sanat Eğitimi . YA-PA Okul Öncesi Eğitimi ve
Yaygınlaştırılması Semineri, Ya-Pa Yayınları, Ankara, s.220
Davis, D.W, Burns, M. Wilkerson, S.A. and Steichen, J.J. (2005). Visual Perceptual Skills
in Children Born with very Low Birth Weights. Journal of Pediatric Health Care.
363-366 p., November/December Volume 19, Number 6.
De La Vaux, S. (2002). Long Term Working Memory and the Trajector of Normal Memory
Development, Psychology 770.4 Core Seminar in Memory,
http://delavaux.dreamhost.com/academic/LTWM.pdf. Erişim tarihi; 02.06.2013
Dereli, Akaroğlu (2011), Okul Öncesi Çocukların Görsel Algı Eğitimlerine Yönelik
Geliştirilmi ş Eğitici Oyuncakların Çocukların Görsel Algılarına Etkisi, Zeitschrift für
die Welt der Türken Journal of World of Turks, ZFWT Vol:4, No: 1, s: 3.
Demir, A., Gökay M. (2003), Farklı Eğitim Seviyelerinde Estetik Beğeni, 329-342.
Demirel, Ö.; Seferoğlu, S.;Yağcı, E., (2002), Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme,
Pegem Yayıncılık, Ankara, S. 5, s:5-109.
Demirel, Ö. (2004), Öğretim İlke ve Yöntemleri, Pegem Yayıncılık, İstanbul, s:227-228.
196
Demirel, Ö. (2007), Öğretimde Planlama ve Değerlendirme Öğretme Sanatı. 11. Baskı.
Pegem Yayıncılık. İstanbul. 195-197
Demiriz, S. Karadağ, A. Ulutaş, İ. (2003), Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Eğitim Ortamı
ve Donanım, Anı Yayıncılık, Ankara.
Desai, S.A. and Rege, V.P. (2005), Correlation Between Developmental Test of Visual,
Motor Integration (VMI) and Handwriting in Cerebral Palsy Children. The Indian
Journal of Occupational Therapy. 447 p., Vol XXXVII: No:2 (August-November).
p:29
Dıamond, m. Ph. D., Hopson, j.,(1999), Magic Trees of The Mind, How to Nurture Your
Child’s Intelligence, Creativity and Healty Emotions From Birth to Adolescense,
New York Penguin Group, 1999.
Dighe, J., Calomiris, Z. ve Zutphen, C. V. (1998), Nurturing the Language of Art in
Children. Young Children, 53 (1);4-9.
Dobbs, S. M. (1998), Research Reading for Dicipline-Based Art Education; A Journey
Beyond Creating, Virginia: Nationel Art Education Association.
Doğan, H. (1989), Spastik Tip Cerebral Palsy’li Çocuklarda Görsel Algı Gelişimi ve Frostig
Görsel Algı Eğitiminin Etkisi, İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi
(basılmamış), İstanbul, 1989.
Dönmez B, Çağlayan N., Dinçer A., Dereobalı N., Gümüşçü Ş., Pişkin Ü. (2000). Okul
Öncesi Dönemde Dil Gelişimi Etkinlikleri, Ankara Sim Matbaası, Ankara: 2000. s:3-
5
Duru, H. (2008). “Gelişimsel Görsel Algı Testi-2’nin 6 Yaş Çocukları İçin Güvenirlik ve
Geçerlik Ön Çalışması”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Durmuşoğlu, M. C. (2013). Okul öncesi eğitimde bilişsel gelişim ve etkinlikler. Cito Eğitim:
Kuram ve Uygulama, 19, 18-30.
Eco, U. (2008), Yorum ve Aşırı Yorum, çev: Kemal Atakay, Can, İstanbul. ss: 61-62
Eckhoff, A. (2008). The İmportance of Art Viewing Experiences in Early Childhood Visual
Arts: The Exploration of a master art teacher’s strategies for meaningful early arts
experiences. Early Childhood Education Journal, 35(5), 463−472.
Eckhoff, A., Guberman, S. (2006). Daddy Daycare, Duffy Duck and Salvador Dali: Popüler
Culture and Children’s Art Viewing, Art Education, 59 (5), 19-24.
Eczacıbaşı, (1997), Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul.
197
Edwards, C.P., Gandini, L., & Forman, G.E. (Eds.). (1998). The Hundred Languages of
Children: The Reggio Emilia Approach—Advanced Reflections (2nd ed.).
greenwich, CT: Ablex.
Efland, A. (1990). A History of Art Education, New York, 1990.
Ehara, M., Ota, R., Ito, T. ve Kitahara, T. (2005), Developmental Characteristics of Visual
Perception in Children With Low-birth-weigt: An Examination of the Results of the
Frostig Developmental Test of Visual Perception and the Wechler İntelligence Scale
Series. Japan Journal of Rehabilitation Medicine. 447 p., Number 42. Eng 1931)
Eisner,E.W. (1997), Educating Artistic Vision.Stanford University Macmillan Company
USA, p.9-160
Eliason, C., Jenkins, L. (1994), A Practical Guide to Early Childhood Curriculum. Merril, an
İmprint of Macmillan College Publishing Company, U.S.A., page; 289-294.
Ellis, H. C. & Hunt, R. R. (1993). Fundamentals of cognitive psychology. Oxford: Brown
and Benchmar Publishers.
Elsner, B.& Hager, W. ( 1995), Is the M. Frostig perceptual training effective or not? On
evaluation of the program for promoting visual perception in the German speaking
areas. Prax Kinderpyschol Kinderpsychiatr, 44 (2), 48-61
Engel, B. S. (1996), Learning to look: Appreciateing Child Art. Young Children, 51(3); 74-79.
Epstein,A. S. (2001), Thinking about Art. Young Children, May; 38-43.
Er, N. (2002). Bellek. (Çev. Ed: H. B. Ayvaşık ve M. Sayıl). In. C. G. Morris. Understandig
Pssychology (Third Edition) 1996. Psikolojiyi anlamak (Psikolojiye giriş). (s. 245-
281). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları
Ercan, Z.G. (2009), Anasınıfına Devam Eden Altı Yaş Çocuklarına Verilen görsel Algı
Eğitiminin Görsel-Motor Koordinasyon Gelişimine Etkisinin İncelenmesi, Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora tezi, Ankara
Erdem- Öztat, N. ( 2010), Öğrenme Güçlüğü Yaşayan Çocuklarda Frostig Görsel Algı
Eğitim Programının Etkisi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s:162
Erdem, M. ve Tuğrul, B. ( 2006), Beş- Altı Yaş Çocuklarının Matematiksel Becerileri ile
Görsel Algı Becerilerinin Karşılaştırılması. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Dergisi,
Haziran- Aralık 2006; s.62-73.
Erdemir, N. (1999), “Algısal Becerilerin Geliştirilmesine Yönelik Etkinlikler” Gazi
Üniversitesi Anaokulu/ Anasınıfı Öğretmen El Kitabı. İstanbul:Ya-pa Yayınları, s.18
198
Erden, M. (2005), Öğretmenlik Mesleğine Giri ş. 2. Baskı. Epsilon Yayıncılık. İstanbul,
s:43-45.
Erden, M., Akman Y. (1998). Eğitim Psikolojisi “Gelişim-Öğrenme-Öğretme”. Ankara:
Arkadaş Yayınları, 1998.
Ergun, A. (1995), Hemiplejik hastalarda duyu-algı-motor fonksiyonlarının incelenmesi.
Yüksek lisans tezi (basılmamış). Hacettepe Üniversitesi, 76s., Ankara.
Ergün, M. (2004), Bilgiyi i şleme kuramı. Retrieved August, 2004 from
http://www.egitim.aku.edu.tr/kuramsal06.ppt.(Erişim tarihi; 10.09.2013)
Erinç, M. S. (2004). Sanatın Boyutları. (2. Basım). Ankara: Ütopya Yayınevi, s: 25-26.
Erinç, Sıtkı M. (1995), Resmin Eleştirisi Üzerine, Hil Yayın, İstanbul, 1995. a:70
Erinç, Sıtkı M. (1998), Sanatın Boyutları, Çınar Yayınlan, İstanbul, 1998 a:73-74
Ersoy, A. (2002), Sanat Kavramlarına Giriş, İstanbul: Yorum Sanat Yayıncılık 28-38
Etike, S. (1993), Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Sanat Eğitimi ve Öğretmenin Yeri. YA-
PA Okul Öncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, Ya-Pa Yayınları, Ankara
Etike, S. (1995), Sanat Eğitimi Yazıları, İlke Kitapevi Yayınlan, Ankara, 1995, s: 25-26.
Etike, S., (1987), Resim Öğretiminde Duygusal Etkileşim, Öğretmen Dünyası, 91,30-31
Etker, G. ( 1977). Beş- Altı Yaş Okul Öncesi Çocuklarda Visio- Motor Eğitiminin Visio-
Motor Gelişime Etkisi. Yayınlanmamış uzmanlık tezi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü. s:8-9
Eysenck, M. W. (2003). Principles Cognitive Psychology, (2nd Edition) Hove and New
York: Psychology Press.
Eyüboğlu, B. R. (1986), Resme Başlarken, Bilgi Yayınevi, Ankara. s: 34.
Feeney, S., Moravcik, E. (1987), A Thing of Beauty: Aesthetic Development in Young
Children. Young Children, September; 7-15
Ferah, A. (1996), “İlk Okuma-Yazma Öğretiminde Görsel Algılama Ve Zekânın Yeri”
(Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi. İstanbul.
Ferah, A. (2007), Türkçe İlk okuma Yazmayı Öğrenme, 3. Baskı, Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım. s: 55-100
Fişek, G., Yıldırım, S. (1983), Çocuk Gelişimi, MEB Basımevi, İstanbul, 1983
Frostig, M., Lefever, W. and Whittlesey, J. (1963). Disturbances in Visual Perception. The
Journal of Educational Research, 57 (3), p. 87-100
Frostig , M . (1964), Developmental Test of Visual Perception . Palo .Alto , CA : Consulting
Psychologists Press. p: 38
199
Frostig, M. & Maslow, P. ( 1973), Learning Problems in the classroom. Newyork, and
London: A Subsidiary of Harcourt Brace Jovanovich, Publishers, s:39.
Gardner, H. (1993) Mulıtıple Intelligences: The Theory in Practice.
Gardner, H. (1985), An Assessment in the Arts: A Conversation with Howard Gardner.
Education Leadership, 45 (4), 30-34.
Gander, M,J, ve Gardiner, H.W. (2001), Çocuk ve Ergen Gelişimi, Çeviren:Bekir Onur,
İmge Yayınevi , Ankara:2001.S.150-255
Gander M. J. Ve Gardiner H. (2007). Çocuk ve Ergen Gelişimi, (A. Dönmez, H. N. Çelen,
B. Onur, çev.). (6. Baskı). İstanbul: İmge Kitabevi. (Eserin aslının basım tarihi
1993), s: 248.
Gardner, H.(1990), Art Education and Human Development Santa Monica, CA., Author,
1990.
Geahıgan, G. (2000), Critical Discourse And Art Critism Instruction Journal of Aesthetics
and Art Critism, NSEAD Blackwell Publishing. 19(1) p.64-70
Gel, H. Y. (1994), Çağdaş Eğitimde Sanat, Demet Yayıncılık Ltd. Sti. İstanbul, s. 37-51.
Genç Ş., Senemoğlu N. (2011), Okul Öncesi Eğitimi, İlköğretimde Etkili Öğretme ve
Öğrenme Öğretmen El Kitabı, Modül 12, Milli Eğitim Bakanlığı Projeler
Koordinasyon Merkezi Başkanlığı, Ankara, 2001, s.11
Genç, A., Sipahioğlu, A. (1990). Görsel Algılama: Sanatta Yaratıcı Süreç. İzmir: Sergi
Yayınları. s:7
Genç, Ş. (2003), 5-6 Yaş Çocukların Görsel algı Becerilerinin Şekil ve Zemin Algılaması
Yönünden Geliştirilmesi, Mesleki Eğitim Dergisi, C.5, S.9, Ocak 2003, s. 93-108
Gençaydın, Z. (1990), “Ortaö ğretim Kurumlarında Resim- İş Öğretimi ve Sorunları” ,
s.44, Şafak Matbaası, Ankara. S.61
Gençaydın, Z. (1993), Sanat Eğitimi, A.Ü. Açık Öğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir,
1993
Gençaydın, Z. (2002) Grup Tartışmaları. Eğitimde Zekâ ve Yaratıcılık, Türkiye Zekâ
Vakfı, Ankara, H.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları: 20.s:92-vıı
Gentle, K.(1984) Children and Art Teaching. Routledge,Great Britain,p.171-181
Gentle, K.(1993) Teaching and Painting in the Primary School.Cassell,London, p.64
Gombrich,E.H.(1992) Sanatın Öyküsü (Çev: Bedrettin Cömert) İstanbul: Remzi Kitabevi, s: 3-6.
Goodale MA, Jakobson LS, P Servos (2000) The visual pathways mediating perception and
prehension. Cognitive Neuroscience, MS Gazzaniga (Ed), Oxford, Blackwell
Publishers
200
Goodennough, F. (1926), The Mesasurement Of İntelligence By Drawings. New York
Books.1926.
Gopnik , A., Sobelô, D.M., Mitroff S. R. (2006), Reversing How To Think About
Ambiguous Figure Reversals: Spontaneous Alternating by Uninformed Observers,
Perception, 2006, volume 35, p: 709 -715
Greer, W. D. (1993). Improving visual arts education. In Improving visual arts education.
Final report of the Los Angeles Getty institute for education in the arts, 1982-1989.
101-109. Santa Monica: Getty Center for Education in the Arts.
Gökay, M. (1999), İlköğretim II. Basamağında Sanat Eseri İnceleme ve Öğrenci Yorumları,
Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, N5, ss 419-428, s:331.
Gökay, M. (2003), İlköğretim ve Üniversite Aşamasında Sanat Eğitiminin ABD-
Arizona’daki Yeri, Milli Eğitim Dergisi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Süreli
Yayınlar Dizisi No: 171, N 159, Yaz-2003, ss245-255, Ankara, s:1-8
Gökay, M. (1998), Birleştirilmi ş Sanat Eğitimi Yöntemine Göre İlköğretim II. Basamağında
Sanat Eleştirisinin Uygulanması ve Sonuçları. Doktora Tezi. Selçuk Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü. s.74
Gökay, M.(2000). İlkögretim Çağında Resim-İş Uygulama Çalışmaları. Selçuk Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 9,1–5.
Gökay, M.(2005). Özsoy, V.(ed). İlköğretim Sanat Eğitimi Kuramları ve Yöntemleri.,
Ankara:Görsel Sanatlar Eğitimi Derneği Yayınları. s.76
Gökay, M., Demir, A., (2006), “ Farklı Eğitim Seviyelerinde Estetik Beğeni” Selçuk
Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, N 16, s: 329-342.
Gökaydın, N. (2002), Sanat Eğitimi Öğretim Sistemi ve Bilgi Kapsamı; Temel Sanat Eğitimi,
İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları; Bilim ve Kültür Eserleri Serisi; Devlet
Kitapları Müdürlüğü, (2002). s 10-21.
Gökbulut,N., (2002), Görsel Sanatlar ve Kavram Öğretimi, 1. Sanat Eğitimi Sempozyumu,
215-225
Görener (2006), Beş- Altı Yaş Grubu Çocuklarda Yapılandırılmış Görsel Sanat Eğitiminin
Görsel Algılamaya Etkisinin İncelenmesi. Yayınlamamış yüksek lisans tezi.
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü. S.17-18
Görgen, İ. (1999), Bilgiyi i şleme kuramına göre öğrenme ve bellek. Milli Eğitim, (141), 54-
57
Gıudıce E, Grossı D, Angelını R, Crısantı A, Latte F, Fragassı N, Trojano L, (2000)
Brain Dev, 22 362.
201
Güçlü, A., Uzun, E., Uzun, S., Yolsal, Ü, H. (2003), Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat
Yayınları, Ankara, s:1406
Gülgün, E. (1977), Beş Altı Yaş Okul Öncesi Çocuklarda Visio Motor Eğitiminin Visio
Motor Gelişim Etkisi. Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi. Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi. S:16
Gürgen, E. T. (2006), Müzik Eğitiminde Yaratıcılığı Geliştiren Yöntem Ve Yaklaşımlar,
Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt: 7 Sayı:12 Güz 2006 s. 81- 93
Gürkan, T. (1994), Eğitim ve Psikoloji, Eğitim Bilimine Giriş, Ankara Üniversitesi, Eğitim
Bilimleri Fakültesi, Ankara.
Gürkan, T., (2005), Okulöncesi Eğitim Programının Temel İlkeleri, Okulöncesi Eğitim
Denetim Rehber Kitabı, Ya-Pa Yayınları, s:53-93.
Gürtuna, S. (2003). Çocuk ve Sanat Eğitimi: “Çocuğum Sanatla Tanışıyor”. (Birinci Baskı).
İstanbul: Morpa Kültür Yayınları.
Gürtuna, S., (2005), “Avrupa’da Okulöncesinde Sanat Eğitimi”, Erken Çocuklukta Gelişim
ve Eğitimde Yeni Yaklaşımlar, Morpa Kültür Yayınları, C;1, s; 93-98.
Güven, İ. (2004). Etkili Bir Ö ğretim İçin Öğretmenden Beklenenler, Erişim Adresi:
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/164/guven.htm, Erişim Tarihi: 12.10.2013
Hançerlioğlu, O. (2005), Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi, İstanbul, s:33
Harber, J. R. (1979), Perception and perceptual-motor integration: There is a difference.
Perceptual and Motor Skills, 49, 917-918.Web sitesi:http://www.eric.ed.gov. Erisim
tarihi: 20.07.2013
Harrison, C. (2004), Giftedness In Early Childhood. Roeper Review, Vol.26,Issue 2,p.78
Harrison,Cathie(1999) Visual Representation of The Young Children. Roeper Review
Vol.21 ,Issue 3, p.189
Harrison, Cathie(2000) But Three-year Olds Can’t....Australian Journal of Early
Childhood , June 2000,Vol.25,Issue 2, p.22
Housen, A. (1992). Museum Education And Aesthetic Development. Paper presented at the
Museum Education Symposium: What Works and Why?, Edith Blum Art Institute,
Bard College, Annandale-on-Hudson, NY. 1992a May.
Hay, I. (1993) Motivation, Self-Perception and Gifted Students. Gifted Education
International. Vol. 9,No.1,p.16-21
Hay, D. F., Payne A., & Chadwick, A. (2004). Peer relations in childhood. Journal of Child
Psychology and Psychiatry, 45, (1), 84-108.
202
Hebb, 1951: 17HEBB, D. O. (1951), The Role of Neurological Ideas in Psychology, Journal
of Personality, Sep51, Vol. 20 Issue 1, (17-39)
Heid, K. A. (2005). Aesthetic development: A cognitive experience. Art Education, 58(5),
43-49.
Heller, K. & Nickel, A. (1976). Psychologie in der erziehungswissenschaft. Stuttgart
Hilgard, Ernest R. ;Rita L. Atkinson, Richard C. At kinson, (1995), Psikolojiye Giri ş
I ,http://ookgm.meb.gov.tr/trfegitim/trgenegtpl.htm Erişim tarihi; 17,06.2013, s.192
http://w2.anadolu.edu.tr/aos/kitap/EHSM/1024/unite04.pdf (17.06.2013)
Hodge, Kemp, C. (2002) The Role of Invitational Curriculum in the Identification of
Giftedness in Young Children. Australian Journal of Early Childhood Vol.27,
Issue 1, p.33(6)
Homestead (2005) Survey 2005 www.stage203.homestead.com/survey2005 results.html
Erişim tarihi; 01.06.2013
Howley, A. ve arkadaşları (1986) Teaching Gifted Children. Little Brown and
Company,USA, 1986: 271
Honıgmon, J. JOANN., Bhavnogri, NOVAZ, Peshotan. (1998), Childhood Education,
Summer, Vol.74, No.4, P.206-211, 1998.
Ingram, N. Butterworth G. (1989) The Young Child’s Representation Of Depth In Drawing
J. Of Exp. Child Psychology,Vol.47,No.3,p.356-369
Isenberg., J.P., M.R.Jalongo.(1997) Creative Expression of Early Childhood. Prentice-Hall
Inc. New Jersey 1997:106.
Ivanova, A. (2004). Therapeutic art practices with orphan children in Bulgaria. American Art
Therapy Association 21(1), pp. 13-17.
İlter, Binnur, Genç, (2001). Öğrenme ve Bellek Arasındaki İlişki. Dil Dergisi. Sayı 99, 23-26
İnce, B. (2007). Türkiye’de Sanat (Resim) Eğitimcisi Yetiştirme Sürecinde Sanat Eleştirisi
Dersine İlişkin Öğrenci Tutumları - Öğretim Etkinlikleri ve Sanat Etkinliklerini
İzleme Edimi İlişkileri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğt.
Bil. Enstitüsü, İzmir
İnceoğlu, M. (2000), Tutum-Algı İletişim, İmaj Yayıncılık, Ankara:2000. S. 44-75.
İşpiroğlu, N. (1994), Çağdaş Eğitimde Sanat. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Yayınları,
1994.
Justicia, L.; Martos, M.D., Francisco, J. (1999), The Effectiveness of Two Programs to
Develop Visual Perception in Spanish Schoolchildren With Low Vision. Journal of
Visual Impairment & Blindness, 93: 2, 33-44.
203
Kağan. M. ( 1993). Estetik Bilincin Ön Tarihi. http://www.halksahnesi.org/incelemeler
(Erişim Tarihi: 01.11.2012).
Kağan. M. (1993). Estetik Düşüncesi Tarihine Kısa Bakış.
http://www.halksahnesi.org/incelemeler ( Erişim Tarihi: 01.11.2012).
Kamar, Y.(1991), Karakalem Resim Tekniği. Fekabe Yayınları, İstanbul, s:3.
Kaptan, S. (1998), Bilimsel Araştırma ve İstatistik Teknikleri. Tekışık Web Ofset Tesisleri,
Ankara
Karagöz, A.,(2004), “Etkili Okul Öncesi Eğitim Verebilmemiz İçin Okullarımızda
Yapılabilecek Bazı Değişiklikler” ,
http://66.102.9.104/search?q=cache:Y6Q2qwfJhZEJ:politics.ankara.edu.tr/~aksoy/er
e/karagoz.doc+ANAOKULLARINDA+ORTAM+D. Erişim Tarihi: 01.11.2013
Kannegieter, R. (1970). The result of a percetual-motor-cognitive learning program designed
for normal prsechool children. The American Journal of Occupational Theraphy, 24,
208–214.
Karasar, N. (2000). Bilimsel Araştırma Yöntemi-Kavramlar, İlkeler, Teknikler- .
10.Baskı. Nobel Yayınevi. Ankara
Karasar, N. (1999). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayıncılık. s:97
Klaue, K.(1992) The Development Of Depth Representation In Children’s Drawings. British
Journal Of Developmental Psychology,Vol.10,p.71-83
Karayağmurlar, B., Özen, D., Şahin, N., (2004), Okulöncesi Resim Öğretimi, Anadolu
Üniversitesi Yayınları, s:76-123
Kamirloff, Smith (1990) Constraints On Representational Change. Cognition vol.34, No.1,
p.57-83
Kaya, Ö. (1989), Frostig Görsel Algılama Eğitim Programının Anaokulu Çocuklarının Görsel
Algılama ve Zihinsel Gelişmelerine Etkisi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi.
Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü. s: 6-72.
Kaymak, S. (2003), Dikkat toplama eğitimi programının ilköğretim 2. Ve 3. Sınıf
Öğrencilerinin dikkat toplama becerilerinin geliştirilmesine Etkisi, yayınlanmamış
doktora tezi. Ankara. 2003
Kehnemuyi, Z.(2001), Çocuğun Görsel Sanat Eğitimi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları
Kellog, R. (1970). Analizing Children’s Art, U.S.A Myfield Publishing Company
Kılıç, G.Ö. ( 2004), Ailesiyle Birlikte Yaşayan ve Çocuk Yuvasında Kalan Çocukların Görsel
Algılama Davranışı ile Okul Olgunluğu Arasındaki İlişkinin İncelenmesi.
204
Yayınlanmamış yüksek lisans tez. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. s:58-
108
Kırı şoğlu, O. T. (1991), Sanatta Eğitim; Görmek, Anlamak, Yaratmak, Demircioğlu
Matbaacılık, Ankara, s:29-253
Kırısoğlu, O., Strokrocki, M. (1996), İlköğretim Sanat Öğretimi (Deneme Baskısı). Ankara:
YÖK/Dünya Bankası MEGP, s:3.
Kırı şoğlu, O., Stocrockı, M. (1997), Ortaöğretim Sanat Öğretimi, MEGP Hizmet Öncesi
Öğretmen Yetiştirme, Ankara: Yök Yayınları.
Kırı şoğlu, O.T. (2002), Sanatta Eğitim. Görmek-Öğrenmek-Yaratmak,. Pegem A Yayıncılık,
Ankara.s: 7-99
Kleber, E. W. (1973), Der einfluss aeusserer faktoren auf die konzentration und belastbarkeit
bei vorschülern. Psychologie erziehung und unterricht, 20, 235-243.
Koç, E. (2002), Görsel Algı Becerilerinin Gelişimine Yönelik Örnek Bir Program Modelinin
Hazırlanması Ve Anasınıfı Çocuklarında Görsel Algı Gelişimine Etkisinin
İncelenmesi. Ankara: Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi)s.1-9
Korzenık, Diana., Wayland, Francis.(1984), Parker’s Vision of The Arts in Education,
Massachusetts Call of Art, Teory-into-practise, Fall.16, Vol.23(4), S.288-292, 1984.
Köknel, Ö. (2003). Akıl ile Düşünce Gücü, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi, s:279.
Kurt, M. ( 2002), Görsel-Uzaysal Yeteneklerin Bileşenleri, KLİNİK PSİKİYATRİ
2002;5:120-1
Kurtuldu, M. K. (2007). Bilgiyi İşleme Modeline Dayalı Piyano Eğitiminde Genel Öğrenme
Stratejilerinin Yeri ve Görsel İmajlar Oluşturma Yönteminin Kullanılabilirlik
Düzeyi, Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Kurtulu ş, Y. (2001), Sanat Eğitiminde Işbirlikli Ögrenme Hacettepe Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi 20: 201 -205 .
Lasky, L., Mukerji R., (1995), Art Basic For Young Children. Bergeson,USA p:142
Lerner, C., Ciervo. L. A. 2003. Healthy Minds: Nurturing Children’s Development from 0 to
36 Months. Washington, DC: Zero to Three Press and American Academy of
Pediatrics
Lerner, C., & Ciervo, L. (2004) Getting ready for school begins at birth: How to help your child learn
in the early years. Washington, DC: ZERO TO THREE
Leyden, S. (1998), Supporting The Child of Exceptional Ability. NACE/Fulton Pub. London,
p.57.
205
Linda V. Berens. (1999), Sixteen Personality Types: Descriptions for Self-Discovery. Telos
Publications, California, 1999. Akt, Türkçapar, 2012: 155
Mağden, Şahin, Çetinkaya (2001), Üç-Dört Yaş Grubu Çocukların "Fotoğraf ve Çizimlerdeki
İnsanların Bakış Yönlerini" Algılamaları ve Görsel Dikkatin İncelenmesi, Milli
Eğitim Dergisi, Temmuz, Ağustos, Eylül 2001, s.151.
Malchiodi, A. C, (1988), Çocuk Resimlerini Anlamak, Çeviren; Tülin Yurtbay. I. Baskı.
Epsilon Yayıncılık. İstanbul. s.23.
Maneval, K.L. (1999). Visual-motor integration training and its effects on self-help skills in
preschool students with disabilities.Master Thesis. Rowan University, Web sitesi;
http://www.jstor.org. Erişim tarihi: 13.03.2011. s: 533
Mangır, M. ve Çagatay, A.N. (1990), Anaokuluna ve Anasınıfına Devam Eden Beş-Altı Yaş
Grubu Çocuklarında Görsel Algılama ve Zeka İlişkisinin İncelenmesi. Ankara:
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 6-41 s., 1171. s: 6-13.
Mangır, M. ve Çağatay, N. (1987), Anaokuluna Giden ve Gitmeyen Dört-Altı Yaş Arası
Çocuklarının Görsel Algılamalar Üzerine Bir Araştırma. Ankara: Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları.
Marr, D., Windsor, M.M. ve Cermak, S. (2001). Handwriting readiness: locatives and
visuomotor skills in the kindergarten year [Electronic version]. Early Childhood
Research & Practice. 3(1) http://ecrp.uiuc.edu/v3n1/marr.html.
Marshall,S.B.(1988) The Use of Art Therapy to Foster Cognitive Skills With Learning
Disabled Children. Unpublished Master’ Thesis, Pratt İnstitute, New York: School of
Arts and Design,Brooklyn
Mantzicopoulos, P.Y.(2000) Can The Brigance K-1 Screen Detect Cognitive/Academic
Giftedness. Roeper Review,Vol.22,Issue 3,p.185
Mcgarrıgle, J. Nelson, A. (2006) Evaluating a school skills programme for Australian
Indigenous children: A pilot study. Occupational Therapy International, 13, 1, 1-20
Maslow, P.; Frostig, M.; Lefever, D.W.; Whittlesey, J.R.B.( 1964), Marianne Frostig
Developmental Test of Visual Perception 1963 Standardization. Perceptual and
Motor Skills, 19 (2): 463-499.
Maxım, G. (1999), Social Studies and the Elementary School Child. New, s: 621-622
McGee MG (1979), Human spatial abilities: Psychometric studies and environmental, genetic,
hormonal, and neurological influences. Psychol Bull, 86(5):889-918. Akt: Kurt,
MEB (2006), “Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri”. Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi
Genel Müdürlüğü, MEB Yayınevi, Ankara, s.8
206
MEB (2006). “Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri”. Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi
Genel Müdürlüğü, MEB Yayınevi, Ankara. s: 8 (erişim Tarihi:10.09.2013)
http://ttkb.meb.gov.tr/ogretmen/modules.php?name=Downloads&d_op=get&lid=801
MEB (2012). Okul Öncesi Eğitim Programı. Ankara: MEB Yayınları, s: 8.
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Bili%C5%9Fsel%20Gel
i%C5%9Fim.pdf
MEB. (2006), Görsel Sanatlar Dersi (1-8 Sınıflar) Öğretim Programı Ve Kılavuzu, Devlet
Kitapları Müdürlüğü, Ankara, s:10-14
MEB. (2009). Milli E ğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı, 01.10.2010,
Ortaöğretim 9, 10, 11, 12. Sınıflar Görsel Sanatlar(resim) Dersi Öğretim Programı,
http://ttkb.meb.gov.tr/ogretmen/modules.php?name=Downloads&d_op=getit&lid=11
2 266.s: 18-28
Megep (2006). Bili şsel Gelişim, Ankara.
http://hbogm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursprogramlari/eglence/moduller/biliss
el_gelisim.pdf Erişim tarihi, 28.06.2013.s:21
Mercin, L. (2006), Resim Dersini Müze Kaynaklı Oluşturmacı Öğrenme Yaklaşımı
Etkinliklerine Göre Uygulamanın Erişiye, Kalıcılığa ve Tutuma Etkisi. Gazi
Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü. Yayınlanmamış Doktora Tezi.
Mercin, L. Alaku ş, A.O. (2007), Birey ve Toplum İçin Sanat Eğitiminin Gerekliliği, D.Ü.
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 9, 14-20, s: 15.
Memiş, A. D. ve Harmankaya T. (2012). İlköğretim Okulu 1. Sınıf Öğrencilerinin Bitişik
Eğik El Yazısı Hataları ile Görsel Algı Düzeylerinin İncelenmesi. Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi. 19. s.: 136-150.
Miller, R. (1996), The Developmentally Appropriate Inclusive Classroom in Early Education,
Delmar publishers, U.S.A. page;117-140.
Milli E ğitim Bakanlığı Bilim ve Sanat Merkezleri Yönergesi (2007), Tebliğler Dergisi,
Şubat 2007/2593. http://mevzuat.meb.gov.tr/html/2593_0.html. Erişim tarihi:
08.07.2013.
Mishkin M, Ungerleider LG, Macko KA (1983) Object Vision And Spatial Vision: Two
Cortical Patways. Trends Neurosci, 6: 414-417.
Mohammed Al-Amri.(2013) Evaluating art studio courses at Sultan Qaboos University in
light of the discipline based art education theory, Report Information from ProQuest
June 19 2013 08:07, p.1-16.
Moran, B. (1983) Edebiyat Kuramları ve Eleştiri , İstanbul: Cem Yayınevi.
207
Morgan, CliffordT. (1986), Psikolojiye Giriş, Meteksan Yayınları, Ankara: 1986. S. 256-
266
Morgan, T.C. (1995), Psikolojiye Giriş. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayınları.
Çeviren: Hüsnü Arıcı ve digerleri. Ankara: Meteksan A.S., s: 269-276.
Mülayim, S. (1983), Sanat Tarihi Metodu, Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul, s:44-45.
NAEA (National Art Education Association) (1994). The National Visual Arts Standarts,
Reston.Usa.p.3
Navah, Z. R., Orit, L.; Shifra, C. H. ve Yehiela M. (2009). Comparing Different Short-
Term Service Delivery Methods of Visual- Motor Treatment for First Grade Students
in Mainstream School. Research in Developmental Disabilities, 30, p. 1168-1176.
Noyan, A., (1993), Yaşamda ve Hekimlikte Fizyoloji, Meteksan Yay., Ankara (209-218)
Oğuzkan, Ş., Demiral, Ö., Tur G., (2001) Okul Öncesinde Yaratıcı Çocuk Etkinlikleri, Yapa
Yayınları, İstanbul, 2001,
Oğuzkan, S., Tezzan, E., (1987), Yaratıcı Çocuk Etkinlikleri ve Eğitici Oyuncaklar,
M.E.B. Basımevi, İstanbul, s; 60.
Okan, N. (2002), Estetiğin Felsefedeki ve Disipline Dayalı Sanat Eğitimi İçindeki Yeri, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Oktay, A. (2000). Yaşamın Sihirli Yılları: Okul Öncesi Dönem. Epsilon Yayınları, İstanbul.
Onuk T. (1993), “Mesleki Eğitim Kapsamında Uygulamalı Güzel Sanatlar Alanlarında
Öğretmen Yetiştirme”, İzmir 1. Eğitim Kongresi Bildirileri , (25-27 Kasım 1991),
DEÜ. Buca Eğitim Fak. Yayını, İzmir, 1993, s. 490.
Orhon, İ.B. (2003). Görsel Algı ve Temel Sanat Eğitimi, Mesleki Eğitim Dergisi, 10
Temmuz, S.5, s (135-156)
Orhon, İ. (2011). Görsel Sanatlar Tasarımında Duyuşsal Etkileşim Ve Yaratıcılık, 1. Sanat ve
Tasarım Eğitimi Sempozyumu, ss:41-44
Ott, E. (1994). Das konzentrationsprogramm. Konzentrationsschwaeche überwinden-
denkvermögen steigern. Hamburg : Rowohlt Taschenbuch Verlag.(1-44). P.2.
Öktem, F., (2002). Yaratıcı Zekâ. Eğitimde Zeka ve Yaratıcılık, Türkiye Zeka Vakfı, Ankara,
s.87
Ömeroglu, E. ve Kandır, A. (2005). Bili şsel Gelişim. İstanbul: Morpa Kültür Yayınları, ss:
59-75
Öncü, E. Ç, N. Darıca. (2004) Beş-Altı Yaş Grubu Korunmaya Muhtaç Çocukların İnsan
Figürü çizimlerine Görsel Sanat Eğitiminin Etkisinin İncelenmesi. Erken Çocukluk
Eğitiminde Sanat Sempozyumu, Ankara, Morpa Kültür Yayınları, s.140
208
Öndim, N. (2003). Biçim Sorunu. İstanbul: İnsancıl Yay., ss:80-81.
Öz, İ., (1997), Çocuk Olmak-Çocuğun Gelişim Dönemleri, Kök Yayıncılık, Ankara,
Özatağan, N., Baran, G., (2001), “Okulöncesi Dönemde Artık Materyallerin Kullanımı”,
Ankara Üniversitesi Ev Ekonomisi Yüksekokulu Anaokulu/Anasınıfı Öğretmeni El
Kitabı, Ya-Pa Yayınları
Özden, Y., (2003), Öğrenme ve Öğretme, Pegem Yay., Ankara, s. 24.
Özer, K. (1998), İletişim Becerisi, Varlık Yayınları, İstanbul, s. 218-219.
Özhamam, E. (2007), Az gören Öğrencilerin Eğitiminde Bilgisayar Destekli Eğitim
Programının Görsel Algı Becerilerinin Gelişimine Etkisi. Yüksek lisans Tezi
(basılmamış). Gazi Üniversitesi, 87s., Ankara. s.15-16
Özsoy, V.(1998). “Yetmiş Beşinci Yıla Sanat Eğitimi ve Öğretimi (Resim-İş Eğitimi)”, Milli
Eğitim Dergisi, 149 Temmuz-Ağustos-Eylül: 58-56.
Özsoy, V.(2001). Sanat Eğitiminde Bir Nitel Araştırma Yöntemi: Eğitsel Eleştiri. Eğitim ve
Bilim, cilt:26/122, s.41–51.
Özsoy, V.(2003). Görsel Sanatlar Eğitimi. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ümit Ofset.
s. 39-184
Özsoy, V. (2003), İlk Ve Ortaöğretim Sanat (resim) Eğitiminde Müzelerden ve Sanat
Galerilerinden Yararlanma, Milli Eğitim, Bahar, 158-168
Özsoy, V. (1996). Resim-İş Eğitimi (Sanat Eğitimi):Amacı Ve Yapılanması, Milli E ğiti
Dergisi, sayı:131, Ankara: Milli Eğitim Basımevi.s:: 37
Parsons, M. (1994), How We Understand Art. N. Y.Cambridge Pres, Cortlett S. Students
With Disabilities on Fine Art Degress. Journal of Art and Desh Education, V:13,
P:266-273, 1994.
Parsons, M. (1987), How We Understand Art: A cocnitiye Development Account of
Aesthetic Experience, New York; Cambridge University Press.
Pekmezci, H., (1997), “Sanat Eğitimine Toplu Bakış”, İlköğretim Okullarında Sanat Eğitimi
ve Sorunları TED XV. Öğretim Toplantısı 2-3 Mayıs Kayseri, Ankara: Türk
Eğitim Derneği Öğretim Dizisi.
Pekmezci, H. (1997) “Anaokullarımızda Duyarlılık Eğitimi” (Eri şim Tarihi: 02.06. 2010)
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi62/pekmezci.htm
Porter, L., (1999), Gifted Young Children. Open University Press,Buckhingham p:172
Preschematic, Schematic, and Gang Age Stages. American Journal of Art Therapy,
Vol:40, 170, 192.
209
Ramazan, O., (2005), “Okulöncesi Eğitim Kurumlarında Fiziksel Ortam” Okulöncesi
Eğitimde Güncel Konular, Morpa Yayınları, s;45-60, İstanbul
Rao SC, Rainer G, Miller EK (1997) Integration of what and where in the primate prefrontal
corteks. Science, 276:821-824.
Ratzon, N. Z., Zabaneh-Tannas, K., Ben-Hamo, L. and Bart, O. (2009). Efficieny of the
home parental programme in visual- motor home activity among first grade children.
Child: Care, Health and Development, 36 (2), p. 249-254
Read, H. (1981), Sanat ve Toplum, (Çev: Selçuk Mülayim). Ankara: Ümran Yayınları, s:
122-132
Rayala, M., (1995). A Guide to Curriculum Planning in Art Education, Milwaukee:
Wisconsin DPI., p.3
Reinartz, A ., Reinartz, E. (1975 ). Wahrnehmungstraining (Won Frostig, M., David Horne,
B.A. and Ann-Marie Miler, M.A.) Dortmund: An Welsungsft., p: 5
Rejskind, G., (2000), TAG Teachers. Roeper Review,Vol.22,Issue 3, p.153-157
Rıfat, M. (2007), Homo Semioticus ve Genel Göstergebilim Sorunları, Yapı Kredi, İstanbul,
s:15
Roedell,W.C. Jackson, Robinson (1985) Gifted Young Children. Columbia University, New
York,p.48.
Rogers, K. B. (2002), Re-Forming Gifted Education, Great Potential Press Inc.,USA, p: 302-
307.
Rosen, C. L. (1966). An Experimental of Visual Perceptual Training and reading
achievement in first grade. Perceptual and Motor Skills., 22 (3), p. 979-986.
Rosarıo, J., Collazo, E. (1981), Aesthetic Codesin Context. An Exploratior in Two Preschool
Class Room. Journal of Aesthetic Education, 15(1), 71-82, 1981.
Saban, A. (2002). Çoklu Zekâ Teorisi ve Eğitim. Nobel Yayın Dağıtım: Ankara. S: 116-120
Saban, A., (2005). Çoklu Zekâ Teorisi ve Eğitim, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. s: 163
Sagol, U. 1998. “Down Sendromlu Çocukların Görsel Algı Gelisimine Frostig Görsel Algı
Egitim Programının Etkisi” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Marmara
Üniversitesi. İstanbul. s:61-73
Salome, R. A. and Reeves, D. (1972). Two pilot investigations of perceptual training of four-
and five-year-old kindergarten children. Studies in art education, 13, 3-10.
San, İ. (1977), Sanatsal Yaratma ve Çocuktaki Yaratıcılık. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları. s.3
San, İ. (1982), Sanat Eğitimi, A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, C.15, s:1. s:139 -257
210
San, İ.(1983), Sanat Eğitimi Kuramları, Ankara:1983, s.93.
San, İ. (1985), Sanat Eğitimi ve Kuramları, A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları, 10, s:35
San, İ. (1997), Kültür eğitimi ve çocuk, Çocuk kültürü I. Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi,
Ankara, s: 194-200
San, İ. (2004). Sanat ve Eğitim , Ankara: Ütopya Yayınevi.s.20-25
Sanders,T Ve J.M. Goff. (1992) Planning A Balanced Comprehensive Art Curriculum.
State of Ohio Department of Education, Ohio, USA, p: 40
Sanghavi, R. and Kelkar, R. (2005). Visual-Motor Integration and Learning Disabled
Children. The Indian Journal of Occupational Therapy. 33-35 p., Vol.XXXVII:
No.2. (August-November).
Sarı, S. (1997), “Resim İş Öğretmenlerinin Yetiştirilmesi”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, Sayı:2, Denizli 1997, s: 12.
Sarı S. (1996), "İlköğretim Okullarının Birinci Devresinde Sanat ve İş Eğitimi Üzerine...",
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Denizli 1996, s.57
Sarı, S. (2000). Çağdaş Sanat Ve İş Eğitimi Açısından Sınıf Öğretmenliği Lisans Programı,
IV. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumu 15- 16 Ekim 1998 Pamukkale
Üniversitesi-Denizli PAÜ Eğitim Fakültesi Dergisi 2000, Sayı:7, Özel Sayı
Sayın, Aslan, (2005) Duygu durum Bozuklukları İle Huy, Karakter ve Kişilik İlişkisi, Türk
Psikiyatri Dergisi 2005; 16(4):276-283, s.277
Senemoglu, N.(2005), Gelişim Öğrenme ve Öğretim. Ankara: Gazi Kitabevi, s. 293-294
Senemoğlu, N. (1997), Gelişim Öğrenme ve Öğretim. Ankara: Spot Matbaası, s: 87-275
Senemoğlu, N. (2000). İlk çocukluk döneminde gelişim. E. Ceyhan (Yay. Haz.), Çocuk
Gelişimi ve Psikolojisi İçinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. s:31
Senemoğlu, N. (2009), Gelişim Öğrenme ve Öğretim. Ankara, s: 86-373.
Silver, R. (1977) The Role Of Art In Developing And Evaluating Cognitive Skills Journal Of
Learning Disabilities,Vol.10,No.7
Sisk, D. (1987), Creative Teaching of The Gifted.Mc Graw-Hill Inc.,USA. P.102
Smith, H. K. The responses of good and poor readers when asked to read for different
purposes. Reading Research Quarterly, 1967, 3, 53-84.
Smutny, J.F. (1999), Your Gifted Child, Birth to Age Seven. Ballantine, New York, p: 33.
Soğancı, İsmail Ö., (2013). “Türkiye’de Görsel Kültür”: Uluslararası Öğrenci Kitlesine
Yönelik Bir Uygulama Örneği, 1. Sanat ve Tasarım Eğitimi Sempozyumu,70-75
211
Solak, N. (2007), Adana İl Merkezinde Bulunan Okulöncesi Eğitim Kurumlarında Kalitenin
İncelenmesi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Okulöncesi Eğitimi
Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. s: 30
Sortor, J. M., Kulp, M. T. (2003). Are the results of the Beery- Buktenica developmental
test of visual- Motor ıntegration and its subtest related to achievement test scores?
Optometry & Vision Science, 80, p. 758-763.
Swanwıck, K., Tıllman, J. (1986), The Sequence Of Musical Development: A Study of
Children’ s Composition, British Journal of Music Education 3, pp. 305–339.
Sökmen, S. (1994). “Beş Yaş Algı Gelişimi (Frostig Görsel Algı Testi Güvenirlik
Çalışması)” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Sökmen, s:1-187
Sözen, D. (2005). SBST Sözel Bellek ve WMS Görsel Bellek Testleri Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 8 (2), 73-83.
Stokrocki, M. ve Kırışoğlu, O.T. (1996), Orta Öğretim Sanat Öğretimi, YÖK Dünya Bankası
Yayınları, Ankara
Stokrocki (2001) Stokrocki, M. (2001). Go to the mall and get it all: Adolescents' aesthetic
values in the shopping mall. Art Education, 54(2), 19-23.
Stokrocki,M. (2001) Children’s Ethno-Aesthetic Responses to a Turkish Carpet: A Cross-
Culturel Study in Three Cultures, The International of Art & Design Education,
s320-332, V20, N3, UK.
Subaşı G. (1999), Bili şsel Öğrenme Yaklaşımı Bilgiyi İşleme Kuramı, Gazi Üniversitesi
Mesleki Eğitim Dergisi 1 (2), 27-36.
Sungur, N., (1997), Yaratıcı Düşünce, Özgür Yayınevi, 2.Baskı, İstanbul, s:138.
Striker, S. (2005), Çocuklarda Sanat Eğitimi, Çev: Azize Akın, Epilson Yayınevi, İstanbul,
s:10.
Şahin-Arı, A.N. (2007), Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden Beş-Altı Yaş
Çocuklarının Görsel Algılama Davranışları ile Öğretmen Davranışları Arasındaki
İlişkinin İncelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi, Gazi Üniversitesi,
Ankara, s:5-105
Şeker, H.; Deniz, S., Görgen, İ. (2004), İdeal Öğretmen Üzerine Bir Araştırma. Milli Eğitim.
2004. (164).
Şenel, S. (1995), Çocuk Resminde Aile ve Plan Algısı. Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Resim-İş Eğitimi Sanat Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
İstanbul:1995, s: 3-15
212
Şeyihoğlu, Ş. (2010). Sanat Eğitiminde Bireysel Farklılıkların Kaynağı: Baskın Öğrenme
Stilleri, Milli E ğitim, 186 (2010), pp. 56–71
Tansuğ, S. (1988), Sanatın Görsel Dili, Remzi Kitabevi, İstanbul, ss:22
Taşkaya, S. (2012), Nitelikli bir öğretmende bulunması gereken özelliklerin öğretmen
adaylarının görüşlerine göre incelenmesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 33
Yıl:2012/2 (283-298 s.)
Temel, F., (1989), “ İtalya’daki Reggio Emilia Okulöncesi Eğitim Projesi” , Ya-Pa 6.
Okulöncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, İstanbul, s:159-166.
Temel, F. (2005), Okul Öncesi Eğitimde Yeni Yaklaşımlar. Hacettepe Üniversitesi Mesleki
Eğitim Fakültesi Dergisi, 62, 1–13.
Temel, Z. F., Çiftçibaşı K. H.ve Ünal, F. (2003), Anaokuluna Giden Altı Yaş Çocuklarının
Görsel Algıları Üzerinde Proje Yaklaşımının Etkisinin İncelenmesi. Omep Dünya
Konsey Toplantısı ve Konferansı. Kuşadası. 452- 466 s., İstanbul: Ya-Pa Yayınları,
s:11.
Temur, B., (2002), “Anaokuluna Başlama Yaşı Ne Olmalıdır”
http://www.minikeller.com/modules.php?name=News&file=article &sid=213.
Erişim tarihi; 01.11.2013
Tepecik (2011), Beery Görsel Motor Entegrasyon Testinin Beş–Altı Yaşlarındaki Türk
Çocuklarına Uyarlanması sonucunda Araştırma sonucunda, Beery Görsel Motor
Entegrasyon Testi”nin 5-6 yaş çocukları için geçerli ve güvenilirlik çalışması, s:16
Tepecik, A., Demirci, A., (2012), Beery VMI Görsel Algı Eğitiminin Beş – Altı Yaş
Çocuklarının Görsel Algı Gelişimlerine Etkisi, Gazi Üniversitesi Endüstriyel
Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi sayı: 28, s.1-11
Tepeli, K. (2013), Frostig Görsel Algı Eğitim Programı İle Birlikte Verilen Nesne Kontrol
Beceri Eğitiminin 54-59 Aylık Çocukların Nesne Kontrol Becerilerine Etkisi, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi • 29 / 2013 (251-260)
Terwiel, D. C. (2007). Sanat Eğitiminde Bir yöntem Olarak Müzelerden Yararlanma, Eğitim
ve Müze Semineri, Kök Yayıncılık, Ankara, s 147-154
Toku, M. (2001) Cross-Cultural Analysis Of Artistic Development. Visual Arts Research,
Vol.27, No.1, Issue 53
Tos, F. (2001). Çocuğun Gelişiminde Okulöncesi Eğitim. İstanbul: Kariyer Yayıncılık, s:54
Trimis, E., Savva, A. (2004). The in-depth studio approach: Incorporating an art museum
program into a pre-primary classroom. Art Educ., 57: 20-24.
213
Tsai, C. L., Wilson, P. H., Wu, S. K. (2008). Role of visual- perceptual skills (non-motor) in
children with developmental coordination disorder. Human Movement Science, 27,
p. 649-664.
Tseng, M.H. & Chow, S.M.( 2000). Perceptual- motor function of school-age children with
slow handwriting speed. American Journal of Occupational Therapy, 54, 83-88.
Tuckman, Bruce W. (1996). “The Relative Effectiveness of Incentive Motivation and
Prescribed Learning Strategy In Improving College Students’ Course Performance”.
Journal of Experimental Education. Vol:54,No:3, S:197-210.
Tzuriel, D. ve Eiboshitz, Y. (2002). Structured Program of Visual- Motor İntegration (SP-
VMI) for Preschool Children. Learning and Individual Differnces, 4 (2), p. 103-124.
Tuğrul, B., Erkan, S., Aral, ve N., Etikan, İ. (2001). Altı yaşındaki çocukların görsel
algılama düzeylerine Frostig gelişimsel görsel algı eğitim programının etkisinin
incelenmesi. Journal of Quafkaz University, 8, 2-84.
Tuna, S. (2005).Yaratıcılık ve görsel algı. Özsoy, V. (Editör). İlköğretim sanat eğitimi
kuramları ve yöntemleri. Ankara: Görsel Sanatlar Eğitim Derneği Yayınları 3,
53-66.
Tunalı, İ. (1989) Estetik, 3. Basım, İstanbul, Remzi Kitabevi, s:83.
Tunalı, İ. (2001) Estetik Beğeni, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Turan, D., E., (2006), Alt Sosyo-Ekonomik Düzeyde Anasınıfına Devam Eden ve Etmeyen
60–71 Ay Çocuklarında Görsel Algılama Davranışının İncelenmesi (Konya İli
Örneği), Selçuk Üniversitesi, s: 23, Yayınlanmamış Ylt.
Türkçapar, H.M., Taymur, İ. (2012), Kişilik: Tanımı, Sınıflaması ve Değerlendirmesi,
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2012; 4(2):154-
177 doi:10.5455/cap.20120410, s.155.
Uçan, A. (2002). Türkiye’de Çağdaş Sanat Eğitiminde Öğretmen Yetiştirme Süreci ve
Başlıca Yapılanmalar. Gazi Üniversitesi “1. Sanat Eğitimi Sempozyumu.” Ankara,
s.1-23
Ulucay, S., (1993), “ Okulöncesi Eğitim Araçları ve Lego Dacta Eğitim Sistemi” , Ya-Pa
Okulöncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri, s; 211-219.
Uludağ, Z., Odacı, H. (2002), Eğitim Öğretim Faaliyetlerinde Fiziksel Mekan, Milli Eğitim
Dergisi, s;153-154.
Ulusoy A. ve diğerleri (2003), Gelişim ve Öğrenme, ANKARA Anı Yayıncılık. s.206-308
Ulutas, Ersoy, Ö.(2004). Okul Öncesi Dönemde Sanat Eğitimi. Kastamonu Eğitim Dergisi,
cilt:12/1, 1–12.
214
Uysal, A. (2005) İlköğretimde Verilen Sanat Eğitimi Derslerinin Yaratıcılığa Etkileri, Gazi
Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt 6, Sayı 1, (2005)41-47
Ülgen, G. (1995). Eğitim Psikolojisi. Ankara: Bilim Yayınları. s: 140
Ünver, E. (2002). Sanat eğitimi. Ankara: Nobel Yayınları. s: 25
Watson, J.B. (1966). Behaviorism, Chicago; University of Chicago Press, p: 104.
Wellhousen, K. ve Crowther, I. (2004), Creating Effective Learning Environments.
Thomson-Delmar Learning, Canada Wellhousen ve Crowther, 2004: 23-38
Wenchun, W., Kazuhiro, I. (2002) Aesthetic development in cross- cultural contexts: a
study of art appreciation in Japan, Taiwan and the United States. Studies in Art
Education, ProQest Education Journals.
Whirter, Mc J. & Voltan-Acar, N. (2000). Ergen ve Çocukla İletişim. Öğretme,
Destekleme ve Çocuk Yetiştirme Sanatı. Ankara: US-A Yayıncılık Ltd.Şti., 97-
143.
Wılson, B., (1978). A Professional’s Guide to Working with the Learning-Disabled Child,
Bruner / Mazel Publıshers, New York, 1978.
Wood, Jonathan, (2001). Issves and trends in E fall. http://homepages.stmartin.edu/fac_sta
ff/belinda/ece_research/JW.POF [11/07/2006].
Yaltakaya, K., (2000), Belleğin Fizyolojisi, Bilim Teknik, Nisam, (42-44)
Yavuzer, H. (1993), Resimleriyle Çocuğu Tanıma. Remzi Kitabevi, İstanbul, s: 22
Yavuzer, H. (1997), Resimleriyle Çocuk, Remzi Kitabevi, İstanbul:1997, s: 31
Yavuzer, H. (2000). Resimleriyle Çocuk, Remzi Kitabevi, İstanbul, s. 5
Yazar, A.,Çelik, M., (1984), Okul Öncesi Eğitim Kurumlarında Uygulanan Sanat
Etkinliklerinde Kullanılan Yoğurma Maddelerine İlişkin Öğretmen Görüşleri, Sanat
dergisi S. 381 s. 45-51
Yeşilyaprak, B. (Ed.). (2003). Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi. Ankara: Pegema Yayıncılık.,
s: 265-259
Yetim, A. A., Göktaş, Z. (2004), Öğretmenin Mesleki ve Kişisel Nitelikleri. Kastamonu
Eğitim Dergisi. 2004. 12(2), s, 541-550. s,154
Yetkin, S.K. (1962). Sanat Meseleleri. İstanbul, s:61
Yetkin, S. K. (1979), Estetik ve Ana Sorunları, İnkılâp ve Aka Kitabevleri,1979, s:50
Yetkin, S. K. (1968). Güzel Sanatların Eğitimindeki Yeri. Ankara Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi. (1), 125-127.
215
Yıldız, Bahadır. (2009) Üç-Boyutlu Sanal Ortam Ve Somut Materyal Kullanımının Uzamsal
Görselleştirme Ve Zihinsel Döndürme Becerilerine Etkileri, Hacettepe Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış YLT
Yıldız, F. Ü, Şener, T. (2007). Okulöncesi Dönemde Yaratıcılık Eğitimi ve Yaratıcı
Etkinliklerde Kullanmak için Materyal Hazırlama I-II. (2.Basım). Ankara: Nobel
Yayıncılık, ss: 38-99
Yılmaz, M. (1998), Heykel Sanatı, İmge Kitapevi, Ankara 1998
Yılmaz, A. (2001). İşbirliğine Dayalı Öğrenme; Etkili Ancak İhmal Edilen Ya Da Yanlış
Kullanılan Bir Metot, Erişim Adresi:
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/150/yilmaz.htm, Erişim Tarihi: 02.05.2013.
Yılmazer, Ş. (2003). Resmi ve Özel İlköğretim Okullarının Anasınıfı ve Birinci Sınıflar
Açısından Fiziksel Ortamın İncelenmesi ve Karşılaştırılması, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Yolcu, E., (2004), Sanat Eğitimi Kuramları ve Yöntemleri, Nobel Yayınevi, Ankara.
Yost, Lesiak, (1980), The Relaitionship between Performance on the Developmantal test of
visual Perception and Handwriting Ability, Educational Review, 101, 75-77
Zembat, R. (2005), ” Okulöncesi Eğitimde Nitelik” , Okulöncesi Eğitimde Güncel Konular,
Morpa Yayınları, s;25-44.
Zencirci, D. E. (2012), Okul Öncesi Dönemde Resim Eğitimi Dersi Kolaj Uygulamaları, Ege
Eğitim Dergisi 2012 (13) 2; 76-81
Zeren G. (2006), Bilgi Çağı ve Küreselleşme Sürecinde Sanat Eğitimcisi Kimliği Sorunsalı,
Ekim 2006 Cilt:14 No:2 Kastamonu Eğitim Dergisi 637-646
216
EKLER
217
ANI DONDURMAK
KONU; HEYKEL
SÜRE; Bir hafta (2 gün) 1. gün.
AMAÇ VE KAZANIMLAR;
PİSİKOMOTOR ALAN
Amaç 2. el ve göz koordinasyonu gerektiren belirli hareketleri yapabilme
K3. Nesneleri üst üste yan yana iç içe dizer
K7. El becerileri gerektiren bazı araçları kullanır
K8. Nesneleri yeni şekiller oluşturacak şekilde bir araya getirir.
SOSYAL DUYGUSAL ALAN
Amaç 2: Duygularını fark edebilme
K1. Duygularını söyler
K2. Duygularının nedenlerini açıklar
K3. Duygularının sonuçlarını açıklar
K4. Duygularını müzik, dans drama ve benzeri yollarla ifade eder.
Amaç 4: Kendi kendini güdüleyebilme
K1. Kendiliğinden bir işe başlar
K2. Başladığı işi bitirme çabası gösterir.
Amaç 11: Estetik özellikler taşıyan ürünler oluşturabilme
K3. Görsel sanat etkinliklerinde ürün yapar.
K4. Görsel sanat etkinliklerinde özgün ürün yapar.
K7. Ürünlerini çeşitli yollarla sunar
K8. Sunularında hayali-gerçek nesneler kullanır.
Amaç 13: Çevreyi estetik bakımdan düzenleyebilme
K3. Çevresini farklı biçimlerde düzenler.
Amaç 14: Sanat eserlerinin estetik özelliklerini fark edebilme
K1. Sanat eserlerinin özelliklerini söyler
K2. Sanat eserleri hakkında duygularını açıklar.
218
DİL ALANI
Amaç 5: Dinlediklerini çeşitli yollarla ifade edebilme
K2. Dinlediklerine ilişkin sorular sorar.
K3. Dinlediklerin ilişkin sorulara cevap verir.
K4. Dinlediklerini özetler.
K5. Dinlediklerini resim, müzik, drama, şiir, öykü vb yollarla sergiler.
Amaç 6: Sözcük dağarcığını geliştirebilme
K4. Yeni öğrendiği sözcükleri anlamlarına uygun olarak kullanır.
Amaç 8: Görsel materyalleri okuyabilme
K1. Görsel materyalleri inceler.
K2. Görsel materyallerle ilgili sorular sorar.
K3. Görsel materyallerle ilgili sorulara cevap verir.
K4. Görsel materyalleri açıklar.
K5. Görsel materyalleri kullanarak olay, öykü gibi kompozisyonlar oluşturur.
K6. Görsel materyalleri özenle kullanır.
BİLİŞSEL ALAN
Amaç 2: Olay ya da varlıkların çeşitli özelliklerini gözlemleyebilme
K1. Olay ya da varlıkların özelliklerini söyler
K2. Olay ya da varlıkların özelliklerini karşılaştırır.
Amaç 3: Dikkatini toplayabilme
K1. Dikkat edilmesi gereken durumu, olayı fark eder.
K2. Dikkatini nesne, durum, olay üzerinde yoğunlaştırır.
K3. Dikkat edilmesi gereken nesneyi, durumu olayı söyler.
K4. Nesneyi, durumu olayı ayrıntılarıyla açıklar.
Amaç 4: Algıladıklarını hatırlayabilme
K1. Olay ya da varlıkları söyler.
K6. Olay ya da varlıkların sırasını söyler.
219
K7. Nesnelerin neden yapıldığını söyler.
K9. Nesne durum ya da olayın bir süre sonra yeniden ifade eder.
Amaç 12: Mekânda konumla ilgili yönergeleri uygulayabilme.
K1. Nesnenin mekândaki konumunu söyler.
K2. Yönergeye uygun olarak mekânda konum alır.
K3. Yönergeye uygun olarak nesneyi doğru yere yerleştirir.
GÖRSEL ALAN
Amaç 1: Şekil Zemin Ayrımı Yapabilme.
K1. Gösterilen resimde baskın olan istenilen şekilleri/nesneleri bulur.
K2. Gösterilen resimde baskın olan şekilleri/nesneleri isimlendirir.
K5. Gösterilen resimde baskın olan istenilen renkteki şekilleri/nesneleri bulur.
K6. Gösterilen resimde baskın olan şekilleri/nesneleri renklerine göre isimlendirir.
K7. Gösterilen resimde gizlenen istenilen renkteki şekilleri/nesneleri bulur.
Amaç 2: Şekil sabitliğini kavrayabilme
K1. Gösterilen nesnenin şeklini söyler.
K3. Gösterilen nesneleri boyutları bakımından ayırt eder.
K4. Gösterilen nesnelerin renklerini söyler.
K5. Gösterilen resimde istenilen şekli gösterir.
Amaç 3: Nesneleri mekândaki konumlarına göre ayırt edebilme
K1. İstenilen nesneyi belirtilen nesnelere göre (içinde dışında üzerinde altında
ETK İNLİK 1; HEYKEL
AMAÇ VE KAZANIMLAR;
PA; Amaç 2; K7, K8.
SDA; Amaç 2; K1. Amaç 4; K1, K2. Amaç 11; K3, K4, K8. Amaç 14; K1, K2.
DA; Amaç 5; K2, K3, K5. Amaç 6; K4. Amaç 8; K1, K2, K3, K4.
BA; Amaç 2; K1, K2. Amaç 3; K2. Amaç 4; K7. Amaç 12; K1.
GA Amaç 2; K1, K3
220
ARAÇ-GEREÇ; Küçük heykeller, Atatürk heykelinin ve büstünün fotoğrafları, çeşitli heykel
resimleri, gazete kâğıdı, poşet, tutkal, rulo havlu, mukavva kutu.
İŞLENİŞ; Demirden, telden, camdan, seramikten, alçıdan yapılmış çeşitli minyatür heykeller
öğrencilerin incelemesi için dağıtılır. Bunların heykel olduğu vurgulanır. Sizce bu heykel
neden yapılmış olabilir? Diyerek öğrencilerin düşünmesi sağlanır. Sizce hangi malzemelerden
heykel yapılabilir? Sorusu öğrencilere yöneltilir. Taş ve ahşap gibi malzemelerden yontularak
yapılabileceği gibi, kil, balmumu gibi ara malzemelerden ve bronz ve tunç gibi metallerden
yapılabilir diyerek kısaca heykelden bahsedilir. Günümüz de sabundan dahi heykel
yapılmaktadır diyerek çeşitli heykel resimleri öğrencilere gösterilir.
Sizce heykel nedir sorusu çocuklara yönlendirilir. Çocuklardan gelen cevaplar sonunda
toparlanır ve heykel, sanatsal bakış açısıyla meydana getirilmiş üç boyutlu formlara denir
şeklinde tanımlanır.
Sizce nelerin heykeli yapılır sorusu öğrencilere yöneltilir. Genellikle insan, hayvan ya da
nesnelerin heykelleri yapılır şeklinde sorunun cevabı verilir.
Atatürk heykelinin ve büstünün resimleri tahtada asılıdır. Atatürk heykelini gören var mı?
Diye öğrencilere sorulur. Bahçemizdeki Atatürk büstünü hatırlıyor musunuz? Diye sorulur.
Ve heykel ile büst arasındaki fark üzerinde öğrencilerin konuşması için fırsat tanınır.
Şimdi büst yapacağız arkadaşlar diyerek sınıfın dikkati çekilir. Sınıf üç gruba ayrılır.
Öğrencilere gazete kâğıtları ve poşetler verilir. Poşetlerin içine gazete kâğıtlarını yırtarak
doldurmaları istenir. Gazete kâğıdı ile dolan poşetlerin ağızları bağlanır. Eğitimcinin yardımı
ile kutu üzerine yapıştırılır. Büyük fırça yardımıyla sürülen tutkal üzerine kâğıt havlular
yapıştırılarak baş şekli oluşturulur.
221
222
ETK İNLİK 2; ARKADA ŞIM HEYKEL OLDU.
AMAÇ VE KAZANIMLAR;
SDA; Amaç 2; K1, K2, K3, K4. Amaç 4; K1, K2. Amaç 13; K3.
BA; Amaç 2; K1. Amaç 3; K1, K2, K4. Amaç 4; K6, K9. Amaç 12; K1, K2, K3.
ARAÇ-GEREÇ; Müzik çalar, cd.
İŞLENİŞ; Gilbert ve George’un eserleri sınıfta tahtaya asılır. Bu resimler hakkında kısaca
bilgi verilir; Gilbert ve George, hem sanatçıdır, hem de yaptıkları sanatın konusu kendileridir.
Kendilerini yaşayan bir heykel olarak tanımlarlar. Bir keresinde şık giysiler içerisinde, elleri
ve yüzleri metalik boya ile boyalı halde, bir masanın üzerinde, günlerce sabahtan akşama
ciddiyetle ayakta durmuşlardır. Aynısını yapabilir misiniz? Sürekli ciddi bir şekilde heykel
gibi durabilir misiniz? Diye çocuklara sorulur. Çocuklar motive edilerek, arkadaşım heykel
oldu adlı oyunu oynamak üzere iki gruba ayrılır. Gruplardan biri heykeltıraş, diğer grup
heykel olur. Oyun kısaca çocuklara açıklanır; Heykeltıraş grup, heykel olan gruptaki
arkadaşlarına istediği şekilde durdurabilir. Ellerini, yüzünü, ayaklarını, vücut duruşunu ayarlar
ve sabitler (örneğin; kollarını kaldırır, gözlerini kapar, başını sağa-sola çevirir, yere yatırır vb)
Birazdan müzik açılacak, müzik çaldığı süre içinde heykeltıraşlar heykellerinin duruşunu
tasarlayacaklar. Müzik kapatıldığı anda heykeltıraş arkadaşını istediği konuma getirmiş ve
heykelini tamamlamış olacak. Heykel müzik durduktan sonra bir daha açılıncaya kadar hiç
kıpırdamayacak. Bu arada heykellerimizin fotoğrafını çekeceğiz.
Müzik açılır heykeltıraşlar heykelini yapar, müzik durdurulur. Heykellerin fotoğrafları çekilir.
Heykeltıraşlara neden bu şekilde heykel yaptıkları sorulur. Heykelinize ne isim verdiniz acaba
diye çocuklara sorulur. Birkaç heykel denemesinden sonra gruplar yer değiştirilerek oyun
tamamlanır.
Çocuklara, heykel oldukları zaman kıpırdamadan durmanın nasıl bir his olduğu sorulur.
Gözleri sürekli bir yere bakarken zorlanıp zorlanmadıkları sorulur. Duygu ve hislerini ifade
etmeleri için fırsat tanınarak etkinlik tamamlanır.
223
224
ETK İNLİK 3; BİR HEYKELTRA Ş TANIYALIM
AMAÇ VE KAZANIMLAR;
PA; Amaç 2; K3, K7, K8.
SDA; Amaç 2; K1, K2, K3. Amaç 4; K1, K2. Amaç 11; K3, K4, K7, K8. Amaç 14; K1, K2.
DA; Amaç 5; K2, K3, K4, K5. Amaç 8; K1, K2, K3, K4, K5, K6.
BA; Amaç 2; K1, K2. Amaç 3; K1, K2, K3, K4.
GA; Amaç 1; K1, K2, K5, K6, K7. Amaç 2; K1, K4, K5. Amaç 3; K1.
ARAÇ-GEREÇ; Miro’nun ‘Kadın ve kuş’ adlı heykelinin röprodüksiyonu, oyun hamuru,
kürdan, boncuk.
İŞLENİŞ; Miro’nun heykeli tahtaya asılır. Tanımlama, çözümleme, yorumlama, yargı
bölümündeki sorular çocuklara sorulur. Boncuk, kürdanlar, oyun hamurları öğrencilere
dağıtılır. Öğrenciler özgün çalışmalar yapmaları için yüreklendirilir.
225
MİRO ‘KADIN VE KUŞ’
Miro kestaneden yapılmış
226
Tanımlama • Bu heykelde ne görüyorsunuz?
• Bu heykelin konusu nedir?
• Bu heykel kim tarafından yapılmıştır?
• Ne zaman, ne kadar sürede yapılmıştır?
• Bu heykelde hangi tür şekiller var? (Düzenli-düzensiz, geometrik)
• Yapıtın boyutları sizce nasıl?
• Heykelin en üstünde ne var?
Çözümleme • Heykelde hangi renkler var?
• Bu heykel hangi malzeme ile yapılmış olabilir?
• Heykel renkli mi, siyah-beyaz mı?
• Heykelde en çok hangi renk kullanılmış?
• Renkler nasıl düzenlenmiş? (açık-koyu)
• Heykelde renklerde tonlama var mı?
• Heykelde hangi tür çizgiler var?
• Düz çizgilere örnek verebilir misiniz?
• Eğri/ kırık çizgilere örnek verebilir misiniz?
Yorumlama
• Bu heykeli sen yapmış olsaydın ismini ne koyardın?
• Sanatçı bu heykeli nerde yapmıştır? (Odasında mı? Sokakta mı?)
• Sence bu heykel ne anlatıyor?
• Bu heykel sizce yeni mi yapılmış yoksa eskiden mi yapılmıştır?
• Bu heykelde en çok ilgini çeken nedir? Neden?
Yargılama • Heykel sence önemli mi? Neden?
• Sanatçı bu heykelle neyi anlatmak istemiş olabilir?
• Bu heykelin en çok hoşuna giden yeri neresidir?
227
228
DEĞERLENDİRME
1-Sizce aşağıdakilerden hangisi bir heykeldir?
2-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisi büst değildir?
3-Sizce aşağıdakilerden hangisi heykeldir? İşaretleyiniz.
4-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisi bronzdan yapılmıştır? İşaretleyiniz.
5-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisi alçıdan yapılmıştır? İşaretleyiniz.
229
6-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisinde düz çizgiler vardır? İşaretleyiniz.
7-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisi bir sanatçı tarafından yapılmamıştır?
8-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisi buzdan yapılmamıştır? İşaretleyiniz
9-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisi ahşaptan yapılmıştır? İşaretleyiniz
10-Sizce aşağıdaki heykellerden hangisi Dali’ye ait olabilir? İşaretleyiniz
230
DEĞERLENDİRME ;
Öğrenci açısından; Her üç deneme grubunda sanat etkinliklerine tüm çocuklar ilgiyle katıldı.
Etkinliklere katılmak istemeyen çocuk olmadı.
Fotoğrafları ilgiyle incelediler. Büstü büyük bir coşkuyla yaptılar.
Miro’nun heykeli ilgilerini çekti. Oyun hamurlarıyla Miro’nun heykeline benzer heykel yapan
çocuklar oldu.
Öğretmen açısından; Uygulamada kullanılacak materyaller ve eğitim ortamı önceden
hazırlandı. Her üç grupta da uygulama sırasında bir sorun çıkmadı. Uygulama sırasında
zorlanan öğrencilere destek olundu. Uygulama başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
Plan açısından; Etkinliklerin çocuklar yaş ve gelişim özelliklerine uygun olduğu görüldü.
Çocuklar alınan amaç ve kazanımlara ulaştılar. Belirlenen süre yetmiştir.
ESERİN HEYKELTRAŞI: JOAN MİRO;
Barcelona’da 1893 yılında doğan Joan Miro, dünya resim sanatının önemli isimleri
arasında sayılıyor. Genellikle canlı renkler, çizgiler, daireler kullanan, çocuksu ve mizahi bir
anlatımı olan Miro’nun yapıtları, evrenin ana elementleriyle sıkı sıkıya ilişkilidir.
Ressamlığının yanı sıra aynı Aynı zamanda usta bir seramikçi, heykeltıraş ve gravür
sanatçısı olarak da bilinen Miro, döneminin edebiyatçılarıyla yakın dostluklar kurmasıyla da
tanınıyor.
Rene Char, Jacques Prevert, Paul Eluard, Michel Leiris gibi yazın ustalarına esin
veren ve birçok yazarın yapıtlarını resimleyen Miro, “şiirleri resimleştiren, resimleri
şiirleştiren sanatçı” olarak anılıyor.
231
ANI DONDURMAK
KONU; HEYKEL
SÜRE; Bir hafta (2 gün) 2. gün.
AMAÇ VE KAZANIMLAR;
PİSİKOMOTOR ALAN
Amaç 2. el ve göz koordinasyonu gerektiren belirli hareketleri yapabilme
K3. Nesneleri üst üste yan yana iç içe dizer
K7. El becerileri gerektiren bazı araçları kullanır
K8. Nesneleri yeni şekiller oluşturacak şekilde bir araya getirir.
SOSYAL DUYGUSAL ALAN
Amaç 2: Duygularını fark edebilme
K1. Duygularını söyler
K2. Duygularının nedenlerini açıklar
K3. Duygularının sonuçlarını açıklar
K4. Duygularını müzik, dans drama ve benzeri yollarla ifade eder.
Amaç 4: Kendi kendini güdüleyebilme
K1. Kendiliğinden bir işe başlar
K2. Başladığı işi bitirme çabası gösterir.
Amaç 11: Estetik özellikler taşıyan ürünler oluşturabilme
K3. Görsel sanat etkinliklerinde ürün yapar.
K4. Görsel sanat etkinliklerinde özgün ürün yapar.
K7. Ürünlerini çeşitli yollarla sunar
K8. Sunularında hayali-gerçek nesneler kullanır.
Amaç 13: Çevreyi estetik bakımdan düzenleyebilme
K3. Çevresini farklı biçimlerde düzenler.
Amaç 14: Sanat eserlerinin estetik özelliklerini fark edebilme
K1. Sanat eserlerinin özelliklerini söyler
K2. Sanat eserleri hakkında duygularını açıklar.
232
DİL ALANI
Amaç 5: Dinlediklerini çeşitli yollarla ifade edebilme
K2. Dinlediklerine ilişkin sorular sorar.
K3. Dinlediklerin ilişkin sorulara cevap verir.
K4. Dinlediklerini özetler.
K5. Dinlediklerini resim, müzik, drama, şiir, öykü vb yollarla sergiler.
Amaç 6: Sözcük dağarcığını geliştirebilme
K4. Yeni öğrendiği sözcükleri anlamlarına uygun olarak kullanır.
Amaç 8: Görsel materyalleri okuyabilme
K1. Görsel materyalleri inceler.
K2. Görsel materyallerle ilgili sorular sorar.
K3. Görsel materyallerle ilgili sorulara cevap verir.
K4. Görsel materyalleri açıklar.
K5. Görsel materyalleri kullanarak olay, öykü gibi kompozisyonlar oluşturur.
K6. Görsel materyalleri özenle kullanır.
BİLİŞSEL ALAN
Amaç 2: Olay ya da varlıkların çeşitli özelliklerini gözlemleyebilme
K1. Olay ya da varlıkların özelliklerini söyler
K2. Olay ya da varlıkların özelliklerini karşılaştırır.
Amaç 3: Dikkatini toplayabilme
K1. Dikkat edilmesi gereken durumu, olayı fark eder.
K2. Dikkatini nesne, durum, olay üzerinde yoğunlaştırır.
K3. Dikkat edilmesi gereken nesneyi, durumu olayı söyler.
K4. Nesneyi, durumu olayı ayrıntılarıyla açıklar.
Amaç 4: Algıladıklarını hatırlayabilme
K1. Olay ya da varlıkları söyler.
K6. Olay ya da varlıkların sırasını söyler.
K7. Nesnelerin neden yapıldığını söyler.
K9. Nesne durum ya da olayın bir süre sonra yeniden ifade eder.
233
Amaç 12: Mekânda konumla ilgili yönergeleri uygulayabilme.
K1. Nesnenin mekândaki konumunu söyler.
K2. Yönergeye uygun olarak mekânda konum alır.
K3. Yönergeye uygun olarak nesneyi doğru yere yerleştirir.
GÖRSEL ALAN
Amaç 1: Şekil Zemin Ayrımı Yapabilme.
K1. Gösterilen resimde baskın olan istenilen şekilleri/nesneleri bulur.
K2. Gösterilen resimde baskın olan şekilleri/nesneleri isimlendirir.
K5. Gösterilen resimde baskın olan istenilen renkteki şekilleri/nesneleri bulur.
K6. Gösterilen resimde baskın olan şekilleri/nesneleri renklerine göre isimlendirir.
K7. Gösterilen resimde gizlenen istenilen renkteki şekilleri/nesneleri bulur.
Amaç 2: Şekil sabitliğini kavrayabilme
K1. Gösterilen nesnenin şeklini söyler.
K3. Gösterilen nesneleri boyutları bakımından ayırt eder.
K4. Gösterilen nesnelerin renklerini söyler.
K5. Gösterilen resimde istenilen şekli gösterir.
Amaç 3: Nesneleri mekândaki konumlarına göre ayırt edebilme
K1. İstenilen nesneyi belirtilen nesnelere göre (içinde dışında üzerinde altında
ETK İNLİK 1;
AMAÇ VE KAZANIMLAR ;
PA; Amaç 2; K7, K8.
SDA; Amaç 2; K1. Amaç 4; K1, K2. Amaç 11; K3, K4, K8. Amaç 14; K1, K2.
DA; Amaç 5; K2, K3, K5. Amaç 6; K4. Amaç 8; K1, K2, K3, K4.
BA; Amaç 2; K1, K2. Amaç 3; K2. Amaç 4; K7. Amaç 12; K1.
GA Amaç 2; K1, K3
ARAÇ-GEREÇ; Kil, su kabı, su, doku vermek için tarak, fırça arkası, anahtar, kalem, kıvrılmış teller.
İŞLENİŞ; Tahtaya rölyef örnekleri asılır. Alçı, taş, kil, bakır gibi işlenebilir malzemelerin
yüzeyinde, alçaklı, yüksekli şekiller meydana getirmeye rölyef dendiği söylenir. Heykelle
arasında sizce ne fark vardır? Diye çocuklara sorulur. Rölyefin bir duvara monte edildiği
anlatılır.
234
Çocuklara kil verilmeden, kili masaya hafifçe yaydıktan sonra üstünde kabartmalar ve
oymalar yapacağız, böylece bizim de rölyeflerimiz olacak diyerek etkinlik açıklanır.
Çocuklara kil, tarak, anahtar, fırçalar, kıvrılmış teller dağıtılır. Etkinlik süresince eğitimci
desteği devam eder
235
ETK İNLİK 2; BİR HEYKELTRA Ş TANIYALIM (ALBERTO G İACOMETT İ)
AMAÇ VE KAZANIMLAR;
SDA; Amaç 2; K1, K2, K3. Amaç 4; K1, K2. Amaç 11; K3, K4, K7, K8. Amaç 14; K1, K2. DA; Amaç 5; K2, K3, K4, K5. Amaç 8; K1, K2, K3, K4, K5, K6.
BA; Amaç 2; K1, K2. Amaç 3; K1, K2, K3, K4.
GA; Amaç 1; K1, K2, K5, K6, K7. Amaç 2; K1, K4, K5. Amaç 3; K1.
ARAÇ-GEREÇ; Alberto Giacometti’nin ‘Meydan’ adlı heykelinin resmi, tanımlama,
çözümleme, yorumlama ve yargı soruları.
İŞLENİŞ; Bu heykel kent meydanında yürüyen beş kişiyi anlatır. Heykeller sadece
meydandan geçiyormuş gibi görünürler. Her birinin zayıf, yapılmış gibi görünen vücutları ve
kocaman ayakları vardır. Sanatçı bu heykeliyle kentlerdeki yaşamın ne kadar sıkıcı olduğunu
anlatmak istemiştir. Hareketli kompozisyonlar yapmaktan hoşlandığını ifade etmiştir sanatçı.
Bu heykeller bronzdan yapılmış ve üzeri cilalanmıştır şeklinde Alberto Giacometti’nin
‘Meydan’ adlı eseri çocuklara tanıtılır. Çocuklara aşağıda bulunan tablodaki; tanımlama,
çözümleme, yorumlama ve yargı soruları sorulur. Etkinlik soru-cevap ve sohbet havasında
tamamlanır.
Alberto GIACOMETTI ‘Meydan’
236
Tanımlama
• Bu heykelde ne görüyorsunuz?
• Bu heykelin konusu nedir?
• Bu heykel kim tarafından yapılmıştır?
• Ne zaman, ne kadar sürede yapılmıştır?
• Bu heykelde hangi tür şekiller var? (Düzenli-düzensiz, geometrik)
• Yapıtın boyutları sizce nasıl?
• Heykelde kaç kişi var?
Çözümleme
• Heykelde hangi renkler var?
• Bu heykel hangi malzeme ile yapılmış olabilir?
• Heykel renkli mi, siyah-beyaz mı?
• Heykelde en çok hangi renk kullanılmış?
• Renkler nasıl düzenlenmiş? (açık-koyu)
• Heykelde renklerde tonlama var mı?
• Heykelde hangi tür çizgiler var?
• Düz çizgilere örnek verebilir misiniz?
• Eğri/ kırık çizgilere örnek verebilir misiniz?
Yorumlama
• Bu heykeli sen yapmış olsaydın ismini ne koyardın?
• Sanatçı bu heykeli nerde yapmıştır? (Odasında mı? Sokakta mı?)
• Sence bu heykel ne anlatıyor?
• Bu heykel sizce yeni mi yapılmış yoksa eskiden mi yapılmıştır?
• Bu heykelde en çok ilgini çeken nedir? Neden?
Yargılama
• Heykel sence önemli mi? Neden?
• Sanatçı bu heykelle neyi anlatmak istemiş olabilir?
• Bu heykelin en çok hoşuna giden yeri neresidir?
237
ETK İNLİK 3; HAREKETL İ HEYKELLER
AMAÇ VE KAZANIMLAR;
PA; Amaç 2; K3, K7, K8.
SDA; Amaç 2; K1, K2, K3. Amaç 4; K1, K2. Amaç 11; K3, K4, K7, K8. Amaç 14; K1, K2.
DA; Amaç 5; K2, K3, K4, K5. Amaç 8; K1, K2, K3, K4, K5, K6.
BA; Amaç 2; K1, K2. Amaç 3; K1, K2, K3, K4.
GA; Amaç 1; K1, K2, K5, K6, K7. Amaç 2; K1, K4, K5. Amaç 3; K1.
ARAÇ-GEREÇ; İnce elektrik kablosu ve folyo kâğıt, oyun hamuru.
İŞLENİŞ; Biraz önce gördüğümüz gibi Alberto Giacometti farklı duruşlarda (yürüyen,
oturan, koşan vb) çöp adam heykeli yapmış. Biz de şimdi kendi çöp adam heykelimizi
yapalım mı? Diye öğrencilere sorulur. Her öğrenciye iki parça elektrik kablosu ve alüminyum
folyo dağıtılır. Baş, ayak ve eller için oyun hamurunu kullanabilecekleri hatırlatılır. Yürüyen,
uyuyan, düşünen, koşan, oturan vb figürler yapmaları için öğrenciler cesaretlendirilir. Ders
boyunca eğitimci destek verir. Elektrik kabloları ile vücudun temel şekli verilir ve üstleri
alüminyum folyo ile kaplanır.
238
DEĞERLENDİRME
1- Aşağıdakilerden hangisi heykel değildir?
2-Aşağıdaki heykellerden hangisi vücudumuzun bir organının heykelidir?
3-Aşağıdakilerden hangisi bir büsttür?
4-Aşağıdaki heykellerden bitmemiş olan var mı? İşaretleyiniz
5- Aşağıdakilerden hangisi büst değildir? İşaretleyiniz.
239
6- Aşağıdakilerden hangisi rölyeftir? İşaretleyiniz
7- Aşağıdaki heykellerden hangisi koşuyor hissi vermektedir? İşaretleyiniz.
8- Aşağıdakilerden hangisi heykeldir? İşaretleyiniz.
9-Aşağıdaki heykellerden hangisi konuşulanları duymaya çalışıyor? İşaretleyiniz.
10- Aşağıdakilerden Hangisi rölyef değildir?
DEĞERLENDİRME ;
240
Öğrenci açısından; Her üç deneme grubunda sanat etkinliklerine tüm çocuklar ilgiyle katıldı.
Etkinliklere katılmak istemeyen çocuk olmadı.
Heykel konusuna ilgiyle katıldılar. Çok güzel rölyefler yaptılar. Kille uğraşmak, farklı
şekiller, dokular çıkarmak, tellerle kili oymak, kabartılar oluşturmak; çocukların zevkle
yaptıkları bırakmakta zorlandıkları bir etkinlik oldu.
Alberto GİACOMETTİ’nin meydan adlı heykeli ve bu heykellere benzeyen telden heykel
yapmaları, çocukların kendilerine güvenini artırdı.
Öğretmen açısından; Uygulamada kullanılacak materyaller ve eğitim ortamı önceden
hazırlandı. Her üç grupta da uygulama sırasında bir sorun çıkmadı. Uygulama sırasında
zorlanan öğrencilere destek olundu. Uygulama başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
Plan açısından; Etkinliklerin çocuklar yaş ve gelişim özelliklerine uygun olduğu görüldü.
Çocuklar alınan amaç ve kazanımlara ulaştılar. Belirlenen süre yetmiştir.
ESERİN HEYKELTRA ŞI; ALBERTO G İACOMETT İ;
1901 yılında Giacometti İsviçre’de doğmuştur. Babası, Giovanni Giacometti, İsviçre’de adi iyi
bilinen bir Post-empronisyonist ekole bağlı ressamdı. Giacometti daha küçük yaşta sanatla
meşgul olmaya başladı; çizgi resim, tablo resim ve heykel ile uğraşmaya çok erkenden başladı.
1919-1920 de Cenevre’de Güzel Sanatlar Okulu'nda sanat eğitimi aldı ve sanat eğitimine 1910-
1921de İtalya’da devam etti. 1922de sanat eğitimine devam etmek için Paris'e gitti.
İlk tek kişilik sergisini 1927de açtı; heykeller, kafesler yaptı. 1934-1935de stilini yeniden
değiştirerek helkelerini yeni insan modeller kullanarak yapmaya başladı. Fakat yaptığı
heykellerin boyutu gittikçe küçülmeye başladı ve heykelleri o kadar küçüldü ki nerede ise
heykel olama niteliğini kaybetti. Giacometti bir süre minik heykeller yaptı. Heykel yapmaya
başladıktan dört yıl sonra, tüm eserleri altı kibrit kutusuna sığabiliyordu. İnsanlar modern
yaşamın acısını ve belirsizliğini yakalamasına hayran oldular.
1938 ve 1939da Giacometti helkelerinin konusunu insan büstüne dönüştürdü.
241
ÖZGEÇM İŞ
Adı – Soyadı: Emine Gülriz AKAROĞLU
Eğitimi:
Derece Bölüm/Prog. Üniversite Yıl Tez Başlığı Tez Danışmanları
Doktora
Çocuk Gelişimi ve Ev Yönetimi Eğitimi A.B.D., Çocuk Gelişimi ve Eğitimi
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
1997-2014
Sanat Eğitim Programının 6 Yaş Çocuklarının Görsel Algı Düzeyine Etkisi
Yrd. Doç. Dr.
Nurcan KOÇAK
Yüksek Lisans (Tezli)
Güzel Sanatlar Eğitimi A.B.D., Resim-İş Öğretmenliği
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
2001–2004
1923-1933 Türk Resim
Sanatının Eğitime Katkısı.
Prof.Dr.
Mehmet
BAŞBUĞ
Lisans
Güzel Sanatlar Eğitimi A.B.D., Resim-İş Öğretmenliği
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
1997–2001
Çalıştığı Kurumlar:
Ünvan Görev Yeri Yıl
Resim –İş
Öğretmeni
Milli Eğitim Bakanlığı Yüzüncü Yıl İlköğretim Okulu (Konya) 2001–2004
Resim Öğretmeni Milli Eğitim Bakanlığı Çimento Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi
(Konya)
2004–2006
Öğretim Görevlisi Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi 2006-2013
Öğretim Görevlisi Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi 2013-2014