ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre...

48

Transcript of ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre...

Page 1: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi
Page 2: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi
Page 3: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

İSMAİL ÖZMEL:

BİR TAŞRALI ŞAİRİN ŞİİR DÜNYASI

Saim SAKAOĞLU

GELENEKSEL MÜZİKTE YUNUS EMRE'NİN

ŞİİRLERİ VE EZGİ YAPILARI

Hüseyin YALTIRIK

DOSTUN EVİ GÖNÜLLERDİR

Murat SOYAK

DİZİN

3

23

40

42

Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi

Yıl: 6 Sayı: 36 / Kasım - Aralık 2011 ISSN: 1306-3731

AKPINAR

SAHİBİ ve GENEL YAYIN YÖNETMENİİsmail ÖZMEL

[email protected]@gmail.com

YAYIN KURULUİsmail ÖZMELMurat SOYAKOsman YAZAN

DANIŞMA KURULU(HAKEM HEYETİ)Prof. Dr. Abdulkadir YUVALI (Erciyes Üniversitesi)Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN (Selçuk Üniversitesi)

Prof. Dr. Ahmet UĞUR (Erciyes Üniversitesi)Prof. Dr. Esma ŞİMŞEK (Fırat Üniversitesi)

Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN (Erciyes Üniversitesi)Prof. Dr. Ahmet BURAN (Fırat Üniversitesi)Prof. Dr. Pervin ÇAPAN (Muğla Üniversitesi)

YAZIŞMA VE YÖNETİM YERİYeni Çarşı İş Merkezi B Blok Nu. 1/5 NİĞDE

Telefon: 0.388 213 12 50 Belgegeçer: 0.388 233 35 45

ABONE ÜCRETİSayısı: 3 TL

Yıllık Abone Bedeli: 20 TLResmî Abone Bedeli: 40 TL

Yurtdışı Abone Bedeli: 30 AvroPosta Çeki: 5145515 (İsmail ÖZMEL)

GRAFİK & TASARIM

Nilay PEKER ERSAN

BASIM YERİKaran Ofset

Mezbaha Cad. Yavuz Apt. No: 36/B • NİĞDETel: 0.388 233 66 22 Belgegeçer: 0.388 233 88 11

Dergiye gönderilen yazı ve şiirler basılsınbasılmasın geri verilmez. Yayınlanması iste-nen yazıların el-mek adresimize gönderilmesi gerekmektedir. Dergimizde yayımlanan yazı-ların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazı ve şiirlere ücret ödenmez. Yayın kurulu gerekli gördüğünde yazılarda değişiklik yapabilir.

ÝÇÝNDEKÝLER

Page 4: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

SESLİLERİN SERENADI TÜRKÇE,

Rüzgârda, dalga dalga çırpınarak uçmaya heveslenen çarşaf bir yanda; sudan yeni çıktığı belli; öte yanda bu manzarayı resmetmeye çalışan gözler. Soruyorum: Rüzgâr sesi mi daha alımlı, daha cazip yoksa su zerrelerini yüzümüze gözümüze serpiştiren çarşaf sesi mi? Yoksa bütün bu manzaranın ötesinde, bu cümleleri yazarken kalemimi sayfalarda kaydırıp götüren Türkçenin sesi mi?

Çok dil 3-4 bardak su ile koşarken yürek yangınına, sen 8-10 bardak ayranla koşansın, senfoni yaratansın Türkçe, sendeki musikiyi hisseden her yürek, her dil bu yüksek ve geniş titreşimi ve bu derin sarsılışı başka bir vasıtayla hissettirmesi mümkün mü?

Türkçe seslilerin bestesi, sen duyguların bestekârı, sen kalemim, kâğıdım, sen sevgilim. Kalemimi sarhoş eden musiki, nice yıllar beraber olmak dileği ile sağlıcakla büyü, ilhamını eksik etme yüreğimden, yüreklerimizden.

Sayın Saim Sakaoğlu,

Muhterem Hocam, Kaderin bir lütfü, düzenlediğiniz Konya Şairler gününe davetli olarak hemşerim şair Sabahattin Çankaya ile beraber iştirak etmiştik. Elimde bir demet, “Çağır da Geleyim Güzel İstanbul”(1986) adlı şiir kitabım vardı. Şair dostlara takdim etmiştim, bu arada size de takdim ettiğimi sanıyorum. Meram yolundaki Eğitim Fakültesi büyük salonunda şiirler okuduk. Çok güzel bir gün, çok güzel bir şiir ziyafeti olarak hatırlıyorum.

Sayın Hocam,

Türk Edebiyatına ve kültür hayatımıza katkıda bulunma ve Türkçenin hakkını verme yolundaki gayretlerime yeniden bir heyecan ve güç katan bu güzel yazınız için size çok teşekkür ediyorum, ellerinize sağlık, yüreğinize sağlık.

Sevgili Akpınar Okuyucuları,

Altıncı yaşını 36. sayı ile dolduran Akpınar’ın bu sayısına; Sayın Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun “İsmail Özmel: Bir Taşralı Şairin Şiir Dünyası” adlı; türünde örnek oluşturacak bir inceleme; yazısı ile başlıyoruz.

Diğer iki yazı, Yunus Emre Dosyası’ndan kalan; Doç. Dr. Hüseyin Yaltırık’ın “Geleneksel Müzikte Yunus Emre’nin Şiirleri ve Ezgi Yapıları” adlı ve eğitimci-yazar Murat Soyak’ın “Dostun Evi Gönüllerdir”, başlıklı yazılarını ilgiyle ve zevkle okuyacağınıza inanıyorum.

Yeni sayılarda buluşmak dileği ile hoşça kalan sağlıcakla kalın.

İSMAİL ÖZMEL

Sevgili Akpınar Okuyucuları,

Page 5: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 3Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

İSMAİL ÖZMEL:

BİR TAŞRALI ŞAİRİN ŞİİR DÜNYASI

Saim SAKAOĞLU*

Ben bir şair değilim, ama her Türk gibi, değişik zaman ve sebeplerle, hem de

çeşitli takma adların arkasına sığınıp şiirler karaladığımı itiraf etmeliyim. Ayrıca,

bilim dalım olan âşık edebiyatının çok seçkin âşıklarını incelerken de şiir deryasında

yüzdüğümü de dile getirmeliyim. Ama bence en farklı yönüm, dönemlerinin güçlü

sesleri olan bazı şairlerimizle ilgili konferanslar vermem, sonra da onları

yayımlamamdır. Son on yıl içinde kaybettiklerimizden Ahmet Tufan Şentürk’ü,

Coşkun Ertepınar’ı, Haşim Nezihi Okay’ı özellikle hatırlatmak isterim. Biraz kendi

çapını aşan, ancak taşranın çarkında yoğrulan sınıf arkadaşım Abdülkerim Bilgi ile

ilgili bildiri ve yazılarım da bu arada yerini almalıdır.

Biz taşralıların garip bir serüveni vardır. Anlatayım. Edebiyata merak saldığım

lise yıllarımda şair hemşehrimiz Feyzi Halıcı ile tanışmıştım. Bu tanışmamız uzun

yıllar görüşmelerimiz, sohbetlerimiz şeklinde sürüp gitti. O, bir gün başkanlığını

yaptığı, o zamanki adıyla Konya Turizm Derneğinin başkanlık odasında şöyle bir

sitemde, siz serzeniş de diyebilirsiniz, bulunmuştu:

“Saimciğim, gençlik yıllarımda İstanbul’un ünlü sanat ve edebiyat dergilerinde

şiirlerim yayımlandı. Dönemin ünlü şairleri beni beğenerek okudular. Ancak ben

Konya’da olduğum için geniş kitlelere ulaşamadım.”

Ağabeyimizin söyledikleri aşağı yukarı böyleydi. Belki de “Gözden ırak olan ...”

demek istiyordu. Gerçekten de taşrada yaşamak zor, hem de çok zor. Bunu, bir

sanatkâr olarak değil, bir bilim adamı olarak söylüyorum. Konya’da bilim adamı

olmak da şair olmak kadar zordur. Feyzi Ağabeyimiz, 1 Ekim 1957’de Konya’da

yayımlamaya başladığı Çağrı dergisiyle pek çok zincirleri kırmayı başardı. Ya biz

bilim adamları? Bizim zincirlerimiz biraz daha kalın olmalı ki onları kırmak elimizdeki

kıl testerelerle gerçekleşemedi.

Sözü uzatmayalım, bir taşralı şair dostumuza gelelim. Biliyorum ki onun da

benzer kırgınlıkları vardır, o da zincirleri kırma uğruna bir ömür vermiştir. Son şiir

Page 6: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR4

kitabı olan Bütün Şiirler’e (Ankara 2006) bir takriz yazan öğrencim Ali İhsan Kolcu

orada şöyle diyordu: “Taşrada şair olmak, şair kalmayı başarabilmek ne kadar

zordur.” (s. 11)

İsterseniz, yazımızın sonunda vereceğimiz hükmü hemen söyleyelim: İsmail

Özmel taşrada şair olmuş ve şair kalmayı başarabilmiş bir değerdir. İlk şiirlerinin

tarihi 1957, 1958’lere kadar uzanıyor. Demek ki yayımlanan ilk şiiri 24 yaşının izlerini

taşıdığına göre Özmel dostumuz 54 yıldan beri, Kolcu’nun da dediği gibi şair

kalmayı başarabilmiş bir taşra şairidir. Aslında taşrada şair olmak ve kalabilmek,

payitahtta şair olmak ve kalabilmekten daha önemlidir. Bizim bilimimiz için Konya’yı

terk etmememiz ne kadar anlamlı ise Özmel’in de şiir için Niğde’sini terk etmemesi o

kadar anlamlıdır.

Eğer tereciye tere satmak sayılmayacaksa size sayın Özmel’i farklı birkaç

çizgiyle tanıtmak isterim. 18 Aralık 1933 Niğde doğumlu. Demek ki benden beş yıl,

iki ay, 10 gün daha büyük: 28 Şubat 1939! Hayat Hikâyem (s. 342-353) adlı uzun

şiirindeki ilk mısralar ise şöyle:

Ahipaşa Mahallesi, Ahi Sokak no: 20’de

Terzi Ahmet’in oğlu, Huriye’den olma,

bir sofada doğdu ... (s. 342)

Adın konulmasının bizim kültürümüzde önemli bir yeri vardı. Ancak

günümüzde bu değer de zayıflayıp gitti. Bakalım bebek İsmail bu geleneği nasıl

dillendiriyor:

Adımı âlim dedenin ismi İsmail koydular (ay.)

Özmel dört kardeşe sahiptir. En büyük ağabeyi Hasan Hüseyin Özmel 1920

doğumlu ve lise mezunu; diğer ağabeyi Arif Özmel 1932 yılında doğmuş, 1979

yılında vefat etmiş ve ortaokul mezunudur. Ablası Azize Okay 1925 doğumludur. 22

yaşında yani 1947 yılında vefat etmiştir. En küçük kız kardeşi Aysel Okay’dır. O da

Atatürk’ün vefat yılı olan 1938’de dünyaya gelmiştir.

Gençlik yıllarının kaderidir, taşranın pek çok ilinde lise bile yoktur. Küçük İsmail

1946’da Niğde Dumlupınar İlkokulunu, 1949’da da Niğde Ortaokulunu bitirir.

Sonrası mı? Onu şairimizin mısralarından dinleyelim:

Elinde bir deri bavulla

İstanbul yollarında

Bu çocuk Çengelköy’ü bulup vardı.

Yıl 1949 sonbaharı. (s. 343)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 7: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 5

Çengelköy’de herhâlde bir yakını olmalı... Evet evet, teyzesi ve amca çocukları

oradalar... İstanbul’da önce Maltepe Askerî Lisesinde öğrenime başlayan Özmel,

adı geçen lisede bir yıl okur. Daha sonra 2 ve 3. sınıflara Kuleli Askerî Lisesinde

devam eder (1949-23.06.1953). İki yıl hastalıkla uğraşır, bu sebeple askerî okuldan

ayrılmak zorunda kalır. Niğde’ye lisenin açılmasıyla yarım kalan öğrenimini Niğde

Lisesinde tamamlar ve diplomasını Niğde’den alır. Arkasından, öğretmeni Saadet

Hocânımın tavsiyesine uyarak hukuk eğitimi almaya karar verir. Ankara Hukuk

Fakültesinden 1959 Haziranında mezun olur. Ben de aynı dönemde Konya

Lisesinin, 81 kişilik tek edebiyat şubesinden mezun oluyorum.

Anadolu’nun güzel sözlerinden biri de, “Esgerliğini yapmayana gız yok”tur.

Ama Özmel’in hemen vatan görevine başlamak, hayata atılmadan önce vatan

borcunu ödemek... Yoksa evlenmesine daha 10-12 yıl var. 1960’ta Polatlı’daki

Topçu Okulunda acemilik, Aşkale (Erzurum)’de ise “704 Top Taburu Personel

Subayı”. Demek ki Özmel’in “Aşgala” macerası bizden yedi yaş öncesine rastlıyor.

Biz de, asistanlık sınavı için Erzurum’a giderken Doğu Ekspresi Aşkale’den de

geçecekti.

Evliliğini ve devamını Hayat Hikâyesi’nde şu mısralarla dile getirir:

5 Şubat 1972 nişan, 15 Nisan 1972 düğün.

Melâhat’le hayatı okumaya başladı. (s. 351)

...

Önce Selçuk dünyasını süsledi,

20 Ocak 1974. Sonra Bekir Serdar,

11 Ocak 1977.

Lütfu İlâhiye şükretti. (s. 352)

Hayat Hikâyesi’nin tarihi 2003... O yılda tek torunu var: Selin (9 yaş). Onu da

şiirden öğreniyoruz. Daha sonra Hilmi Kağan, İsmail Utku ve Ahmet Onat adlarında

üç torunu dünyaya gelir. Bütün Şiirler’in arka kapağındaki bilgiler daha yeni.

Oradan öğreniyoruz ki Selçuk doktor, Bekir Serdar da makina mühendisi olmuş.

Melâhat Hanım’la İsmail Bey ne kadar mutlu olsalar haklılar, çocuklarının eli ekmek

tutmağa başlamış. Torun İsmail, dedenin ve daha büyük dedenin adını yaşatacak…

Mesleği serbest avukatlık ama o 1962-1967 yılları arasında öğretmenlik de

yapar. Hâlen Niğde’de avukat olarak 78. yaşının günlerini yaşamaktadır.

Yazı hayatının, belki de şiir hayatının miladı 1952’dir. O yıl, Ankara’da

yayımlanmakta olan Türk Sanatı adlı dergide ilk şiiri yayımlanır. Biz de o yıl, Konya

Lisesinin, okulun adını taşıyan dergisine ilk yazımızı gönderiyoruz. Özmel’in şiirinin

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 8: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR6

yayımlandığı ikinci organ bir taşra gazetesidir. Elazığ Uluova gazetesi de Özmel’in

imzasıyla tanışır. 1954 yılı onun Niğde’ye dönüş dönemidir. Artık karşımızda

İstanbul görmüş, Hamdullah Suphi Tanrıöver’i, Mithat Cemal Kuntay’ı dinlemiş bir

İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar

gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi adlı günlük

gazetede başyazılar yazmaya başlar: 1954-1955. Gazetenin adındaki sihir midir,

sebebi bilinmez, genç İsmail, hayat adamı, iş sahibi İsmail olduktan sonra da, bu

gazetede kırk yıla yakın yazılarını yayımlar.

Elbette onu, gazete sayfalarıyla sınırlamamak gerekir. Ülkemizde yayımlanan

pek çok dergi onun şiir ve yazılarına yer verir. İşte onlardan bazıları: Şule, Millî Işık,

Boğaziçi, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Yesevi, Erciyes, Filiz, Kültür ve Sanat.

Gazeteleri de şöyle sıralayabiliriz: Tercüman, Son Havadis (1966-1969 ve

1995’ten kapanıncaya kadar), Kayseri Hâkimiyet, Bursa Hâkimiyet, Hür

Anadolu, vb.

İsmail Özmel’i, bir de farklı özellikleriyle tanımaya çalışalım. Şiirlerinden on

kadarı çeşitli bestekârlar tarafından bestelenmiştir. Niğde Üniversitesi öğretim üyesi

Yrd. Doç. Dr. Adil Vural (vefat etti) sekiz şiirini bestelemiş, Nuriosmaniye Camii

imamının kurduğu ilahi gurubu için ise iki şiiri bestelenmiştir. Bunların bazılarının

adları ve Bütün Şiirleri’ndeki sayfaları şöyledir:

Gör (s. 159), Öz ve Tarih (s. 171), vb.

O, meslek birliklerinden İLESAM ve Türkiye Yazarlar Birliğinin üyesidir.

Özmel’in bir başka yönü ise ansiklopedilere alanıyla ilgili maddeler yazmasıdır.

Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde iki, Türk Dünyası Yazarlar

Ansiklopedisi’nde ise 25 madde onun imzasını taşımaktadır.

Şair-yazarımızın kitapları kadar önemli olan bir eseri daha vardır: Akpınar

dergisi. İlk sayısı Ocak-Şubat 2006 tarihini taşıyan bu güzel dergimizin son sayısı

Temmuz-Ağustos 2011 tarihli 32. sayısıdır. Bizim de sonralardan yazar kadrosunda

yer aldığımız bu dergi, aynı zamanda Niğde Halkevinin yayın organı olan derginin

de adını yaşatmaktadır.

Sayın Özmel’in kitaplarının sayısı 15’i bulmuştur. O, Bütün Şiirler’in arka

kapağında üç başlık altında eserlerinin sunmaktadır. Biz de, oradan yararlanarak

bazı ek bilgilerle Özmel’in eserlerini sunuyoruz.

A. Şiir Kitapları: 1. Bir Daha Yaşamak (Niğde 1969), 2. Zaman Kuşun

Kanadında (Kayseri 1984), 3. Çağır da Geleyim Güzel İstanbul (İstanbul 1986), 4.

Her Mevsim Bahar (Niğde 1995), 5. Türkçenin Rüzgârında Şiirler (Niğde 2004),

6. Bütün Şiirler (Ankara 2006).

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 9: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 7

B. Biyografi: 1. Adana Halk Şairi Sadık Çavuş (Niğde 1996), 2. Dünden

Bugüne Niğdeli Şair ve Yazarlar (1.Cilt, Niğde 1990; 2. Cilt, Niğde. 2001; 2. bs., (3

Cilt birlikte) Niğde 2009).

C. Deneme – İnceleme: 1. Özdeyişler (Ankara 1970), 2. Türk Musikisi ve

Kültürümüz (İstanbul 1988, 2. bs., Ankara 2006), 3. Dil ve Edebiyat Yazıları (Niğde

1997, 2. bs., Erzurum 2011), 4. Kültür ve Tarih Sohbetleri (Niğde 1999, 2. bs.,

Erzurum 2011), 5. Sihirli Zaman (Ankara 2006), 6. Bindallı Yazılar (Ankara 2007),

7. Denemeler-Yorumlar (Erzurum 2010).

Bugüne kadar pek çok değerli insanımızı anlatan yazılar hazırladım. Elbette bir

edebiyat tarihçisi olarak bizlerden çok önce aramızdan ayrılanları, eserleri ve

haklarından yazılanlarla tanıdım ve ona göre kaleme sarıldım. Bir de, tanıştığımız,

yüzyüze görüştüğümüz, öğrencisi olduğumuz, evinde gecelediğimiz bilim ve sanat

insanlarımız var. Onların her biriyle olan tanışmamızın ayrı birer hikâyesinin

olacağını da hatırlatmak isterim. Mesela Ord. Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat ve Prof.

Dr. Mehmet Kaplan’la sınıfta tanışmıştık. Masal anası Şahadet Göl, eşimin

anneannesi idi. Haşim Nezihi Okay’la rahmetli Harun Tolasa’nın nişan merasimi için

gittiğimiz Bandırma’da ilk defa hâl hatır sormuştuk. Mehmet Önder’i, ortaokul

öğrencisi olarak, Mevlâna Müzesi Müdürü iken dinlemiştim, vb. Ya İsmail Özmel’le

ne zaman karşılaşmış ve tanışmıştık? Kişinin hafızası, galiba son yılları pek kolay

hatırlayamıyor. İçimde birkaç “Acaba?” dolaşıp duruyor. Konya’da düzenlediğim iki

“Şairler Gecesi” için davet etmiş miydim acaba? Kayseri’deki bilim toplantılarını

süsleyen benzer bir gecede mısraları mı dinlemiştim? Yoksa yoksa, 1988’den sonra

sıkça sayılmasa bile ziyaret ettiğim Niğde günlerimizin birinde mi tokalaşmıştım?

Galiba en iyisi, ikimizin hafızalarını birlikte yoklayıp Nâbî’nin dediği gibi, bir olumlu

sonuca ulaşmak olacak.

Ama, onunla son karşılaşmalarımızın yılını, ayını, gününü ve saatini biliyorum.

Anlatayım. Niğde Üniversitesinde sevdiğim öğrencilerim ve meslektaşlarım var.

Kimisinin doktora derslerine girdim, birinin doktora danışmanlığını üstlendim. Hatta

lisanstan öğrencim olanlar bile var. İşte bu güzel insanlar bir gün beni

üniversitelerine davet ediverdiler. Atalar ne demişti: Çağrıldığın yere erinme,

çağrılmadığın yerde görünme. Biz görünüverenlerden olduk.

2009 yılının son iki ayında ikisi özel, biri genel olmak üzere üç toplantı için

sırasıyla Süleyman Demirel Üniversitesinin davetlisi olarak Isparta’ya (11-13

Kasım), Ege Üniversitesinin bir bilimsel toplantısının davetine uymak için İzmir’e

(10-11 Aralık) ve adıyla anılan üniversitemizin davetlisi olarak da Niğde’ye (24-25

Aralık) gittim. İlkinde, 70. yaşım dolayısıyla özel bir toplantı düzenlenmişti; sonra da

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 10: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR8

ben konuşmalar yapmıştım. İzmir’de ise bir bildiri sunmuştum. Gelelim

sonuncusuna, Niğde’ye ...

Selçuk Üniversitesinden doktora öğrencim Yrd. Doç. Dr. Nedim Bakırcı’dan bir

telefon aldım. Beni konferanslar vermek üzere Niğde’mize davet ediyordu.

Telefonlar, telefonlar…

24 Aralık 2009 Perşembe günü Nedim beni Bor Otogarı’nda karşılıyor. Yemek

faslından sonra fakülteye, oradan da konferans salonuna geçiyoruz. Masal anaları,

“Hikâyeler uzun gitse de ustalar kısa keser” derler; biz de akşama geliverelim.

Yemekte, aynı lokantadayız, Beykoz’da veya Beykozı’da... Birkaç kişilik bir

masa... Hele bir hatırlayalım kimlerle birlikteydik... Yardımcı doçentler Hatice İçel,

Nedim Bakırcı, Abdullah Kök, Genç Osman Geçer, Mehmet Ekiz... Niğde “Sofra

Sefası” elbette bu kadroyla eksik kalacaktı, bir tamamlayıverelim. Akpınar’ın vefalı

ve azimli sahibi, avukat arkadaşımız İsmail Özmel Beyefendi.

Yukarıda andığım üç toplantının her biri için birer güzelleme yazıp Merhaba

(Konya) gazetesinin haftalık kültür eki “Akademik Sayfalar”da yayımlamıştım. Niğde

Güzellemesi, bu ekin 10. cildinde, 17 Şubat 2010’da dört fotoğrafla süslenmiş olarak

70-72. sayfalarda yer almıştı. Özmel’i, fotoğraflı akşam yemeğinden söz ederken

anmıştık, bir de veda sahnesinde... Satırlar şöyleydi:

“Dünden pazarlık etmiştik. Gitmeden önce Niğde Belediyesine uğrayacak,

hemşehrimiz [belediye başkan yardımcı] Ahmet [Köseoğlu] Bey’i makamından

ziyaret edecektik. Öyle de yaptık. Aziz dost İsmail Özmel de orada imiş, birlikte

sevgili Köseoğlu’nun odasına akıyoruz. İkramlar, sohbetler ve gözler saatlerde…

Otobüsümüz 15.00’te yola çıkacak. Çifte veda... Ahmet ve İsmail Beylere ...” (s. 72)

Bu arada hemen şunu ekleyeyim. Nedim Bey ve ben Köseoğlu’nun yanında iken

Özmel Bey’le de uzun uzun konuştuk. Çünkü makama acil işler için gelenlerin

çokluğundan bize de bol bol konuşma vakti kalıyordu. Çıkışta da sayın Özmel’in,

kitaplarından oluşan bir hazinenin bize lütfedilmesi ayrı bir sevinç, ayrı bir heyecan

konusu oluyordu. Bu kitaplardan biri de Bütün Şiirler idi. Kitabın ilk sayfasında şu

duygulandırıcı cümle yer alıyordu: Muhterem Saim Sakaoğlu Hocama sevgi ve

saygıyla sunarım. 25.12.2009 [İmza].

O gün, yolda kitapları gözden geçirirken bu kitabı anlatan, inceleyen, tanıtan bir

yazı kaleme almayı düşünmüştüm. Ama kısa bir yazı, belki de Akpınar’ın iki üç

sayfasını kaplayacak bir yazı onu anlatmaya yetmeyecekti. Yazı, “Bir Saim

Sakaoğlu” yazısı olmalı ve “İsmail Özmel” farklı bir şekilde anlatılmalı, şair

dünyasının kapısı aralanmalıydı. Şimdi o kapıyı aralamaya çalışacağım;

becerebilirsem, başarabilirsem, anlayabilirsem, yorumlayabilirsem... Ancak

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 11: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 9

unutulmasın bu kitap beş ayrı kitabın bir araya getirilmesiyle oluşmuyor, sonuncu

kitabından (2004) sonra yazdığı 31 şiiri ile en uzun şiiri olan “Hayat Hikâyem”i de

(yazılışı 2003) içine almaktadır. Elbette kitabı bir bütün olarak değerlendirmek belki

de bir kitapçığı oluşturacağı için biz, “Saimce” bir kanat çırpışla bazı şiirlerden

alacağımız özler ile peteğimizi dolduracağız.

Şiiri okutan, sevdiren, hatta ezberlememize yol açan sebepler vardır. Özellikle

şiir kitaplarını biraz da adları ilgi çekici hâle getirir. Sıradan, şiir kitabı veya hikâye

kitabı olduğu izlenimi verebilecek bir adı kitapları biraz zorlama ile ele alırım. Bir şiir

kitabı düşününüz ki adı sizde hiçbir çağrışımda bulunmuyor, duygularınızı

kabartmıyor. Bu tür şiir kitaplarından örnekler verip de ölenleri yattıkları yerlerde,

hayattakileri ise yaşadıkları yerlerde rahatsız etmeyelim. Ama şu birkaç şair ve kitap

adını severek hatırlatalım. Öce Bulut Vardı, Altın Çağı Ölümün (Seyfettin Başçıllar);

Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum (Attilâ İlhan), Geceleyin Bir Koşu, Evet İsyan

(İsmet Özel), Güneş Rengi Kadehlerle, Gerçek Hayali Aştı (Mehmet Çınarlı), vb.

Doğrusu Sayın Özmel’in “beşibiyerde”sine de bu duygularla yaklaştım. Daha ilk

kitabı adından başlayarak beni kavrayıverdi: Bir Daha Yaşamak. Sımsıcak,

kucaklayıcı, içinizi ürpeten, sizleri alıp bir yerlere götürüveren bir ad... Öbürlerini de

aynı duygularla ele alabilirsiniz, aynı güzelliklere ortak olursunuz. Bu adları güzel bir

kapakta gördükten sonra isterseniz o kitabı almayınız, alıp da okumayınız; bu

olacak şey mi?

Bazı âşıklar, genç şairler, hatta kırkından sonra şiire başlayanlar çıkıp gelirler:

“Hocam, şiirlerimi bir değerlendirir misiniz?” Tabii hepsi bu üslupla söylemez.

Ellerinde bir defter veya bir dosya, bunu verirler size. Bazıları arkasından da

ekleyiverir: “Hocam, yarın ne zaman geleyim?”

Bak hele, bir de size baskı yapıyor! Siz daha, “olur, bir göz atayım” bile

demeden o size çalım atıyor. Mübarek sanki boyacı küpü... Elbette bizim de

söyleyeceklerimiz var: “Dosyada telefon numaranız var, değil mi? Ben sizi haberdar

ederim.”

Demem o ki, bir oturuşta herhangi bir romanın 20-30, hatta 40 sayfasını

okuyabilirsiniz ama bir şiir kitabının 20-30 şiirini okuyamazsınız. Hayır hayır,

okursunuz da o okumadan hayır gelmez. Ben de Sayın Özmel’in şiirlerini âdeta

sindire sindire, hatta bazılarını döne döne okudum. Okumalıydım. Elbette her şiirin

bende bırakacağı iz, tat, bana vereceği zevk aynı olmayacaktı. Kaldı ki bazı

güzelliklerin yansıtıldığı şiirlerin hikâyesini bilemediğim için şairi kadar zevk

alamayacaktım.

Kısaca, aralıklarla okuyup not aldığım “Özmel Şiirleri” için bizim de söyleyecek

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 12: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR10

birkaç sözümüz olmalıydı; oldu da.

Önce şairimiz şiiri nasıl algılıyor? Onun için şiir nedir? Bu soruların cevaplarını,

kitaplarının başında yer verdiği küçük sunuşlarla dile getiriyor. O, daha 1969’da şiiri

ve şairi şöyle anlatıyordu:

“Şiir, kısacık bir zamanın uzun süren sarkışıdır. Sanatçı o anı yakalayabilendir.”

(s. 238)

Bu duygular, yolun başındaki, 36 yaşındaki bir şairin şiire ve şaire bakışını

yansıtmaktadır. “Zamanın sarkması” ne demektir acaba? Hem de kısacık bir

zamanın sarkması? Bunu, şair duyarlılığı ile yorumlamak gerekir.

O, ikinci kitabında, Zaman Kuşun Kanadında’da belki konuya doğrudan

eğilmiyor ama, ilk kitabındaki tanımını hatırlatarak eklemelerde bulunmuyor:

“İnsan güzel sanatlara bazen ekmek kapısı olarak, çoğu zaman da bir mutluluk

kapısını aralamak için el atıyor ve insanlara bir saadet davetiyesi çıkarıyor. Bu arada

bir ızdırabı, bir hicranı da kalıcı kılabiliyor. ‘Bir hatıra zevki var kederse’ dedirtiyor.” (s.

191).

Bu satırlarda Özmel, tanım ötesi duygularını dile getiriyor gibidir. Elbette o, şiiri

‘ekmek kapısı’ olarak girmediği gibi o kapı onun için ‘masraf kapısı’ olmuştur bile.

Demek ki Özmel, ızdırabı, hicranı ve zevki bir potada eritebiliyor.

İlk iki kitaptaki “Bir İki Söz”lerden sonra üçüncü kitabında, daha uzun bir “Ön

Söz”le karşımıza çıkıyor. Bu sunuşun ilk ve son paragraflarıyla ara paragraflarından

birini aşağıya alıyorum. Bunlarda onun şiir ve şair anlayışını bulacaksınız.

“Gerçek şiir bir ifade zirvesi, duyguların, hayallerin fırtınalı tepesidir. Boşlukta

bir nokta, gökte bir yıldız değildir. Bir kültür ve yorum zeminine oturtulduğunda

lezzetlidir, güzeldir, ömürlüdür.” (s. 146)

“Şiir, millî kültür hazinelerinden, ötelerden beslenen nazlı bir çiçektir. Onu sanat

hayatımızın bir parçası olarak kabul ediyorum.” (s. 147)

“Şair kelimeler arasında anlam ve ahenk arkadaşlığı kurarak bir duyguyu veya

hayali, bir fikri veya bir inancı, bir zaman parçası içinde ve bir kültür zemininde

şekillendiren sanatkârdır.” (s. 146)

Sayın Özmel yıllar ilerledikçe şiirini güzelleştirirken âdeta kendi çapında bir de

poetika ortaya koymaya çalışmaktadır.

Dördüncü kitabın “Ön Söz”ü bir öncekine göre daha kısadır. Ancak, Özmel’in

şiiri tanımladığı en uzun ifadesi burada yer almaktadır. O diyor ki:

“Şiir, dilimize ve hafızamıza yerleşmiş, aralarında anlam ve ahenk birliği

kurulmuş kelimelerimizle bütün duyguların, düşüncelerin, büyük sevgi ve hayallerin

dile getirildiği, insan aklına ve ruhuna ürpertiler veren rüzgârlı bir ifadedir, dilin en

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 13: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 11

yüksek seviyede kullanılmasıdır.” (s. 82)

Önceki tanım veya ifadelerden de izler taşıyor bu anlamlı cümlenin ruhu,

elbette Özmel’in, şiirin zirvesine tırmanırken geçtiği / aştığı engellerden biri olarak

da kabul edilebilir.

Ve son olarak beşinci kitabının başında yer alan “Birkaç Söz”de (15 Nisan

2004-Niğde) farklı duyguların kaynaştığını görüyoruz. İlk iki cümlede yeni, gelişmiş,

zirveye tırmanmış bir “Özmel”i görüyoruz. Diyor ki:

“Odağında bazen ferdin, çevrenin, bazen de toplumun bulunduğu bir kültür

iklimi vardır. Bu iklim, rüzgârlı ve ürperti veren anlatıma kavuşursa şiir olur. Şair

iklimin özünü mısralara taşır. Mısralara bir derinlik, bir ahenk kazandırarak gerçek

görüntüyü yakalamaya çalışır. Onun için bütün şiirler güzeldir diyorum.” (s. 15)

“Elbette şair sözü doğrudur.” diyerek Özmel’e katılıyorum. Şiir deryasına dalmayan,

onu uzaktan seyredenlerin söyleyeceklerinin de şairlerinki kadar kalıcı ve etkili

olacağına inanamıyorum.

Özmel’in kitaplarında sırasıyla; 37, 37, 30, 38 ve 37 olmak üzere toplam 179

şiire yer verilmiştir. Ayrıca “Kitaplara Girmemiş Yeni Şiirler”i de eklersek (31) sayı

210’a ulaşacaktır. Arada yer alan “Hayat Hikâyem” adlı şiirle (s. 342-353) sayıyı

211’de bağlıyoruz. Ancak burada bir noktayı da dikkatlerinize sunmak isterim. Bütün

Şiirler’in sonunda yer alan dokuz tanıtma yazısının üçüncüsü olan Mustafa Parlak’ın

Her Mevsim Bahar adlı kitapla ilgili yazısında şiir sayısı 41 olarak (s. 369)

verilmektedir. Demek ki Özmel, kitapları bir araya getirirken bazı şiirlerini almamıştır.

Şiirleri ölçülüler ve ölçüsüzler olarak ayırabiliriz. Mısralardaki hece sayılarının eşit

olmaması sıkça karşımıza çıkmaktadır. Mesela şu iki mısra aynı şiirden alınmıştır:

Nerede uyutulmuşuz

.....

Dürüstlüğün, çalışkanlığın, ilmin önderi

(Uyumak Yok, 323)

Mısralardaki hece sayıları yarı yarıya farklıdır: 7 ve 14 hece

Ondaki ölçü kavramı bazen klasik şairin duyarlılığıyla karşımıza çıkmaktadır.

Aşağıdaki beyit üç beyitten oluşan bir şiirinden alınmıştır.

Ne uzun yollar gittim, ne dağ tepeler aştım,

Leylâ ve Mecnun gibi diyar diyar dolaştım.

(Huzur, 229)

Şiirin tamamı 14 heceli mısralarla kurulmuş, ayrıca âdeta âşık şiirinde olduğu

gibi yedinci hecelerde de durak yapılmış. Demek Özmel şiiri, duygularına uygun

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 14: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR12

olan hecelerle, duraklarla, mısra sayılarıyla dengeleyebilmektedir.

Şiirlerine verilen adlar ayrı bir değerlendirmenin konusudur. Sadece iki

mısradan oluşan şiirlerine Beyit (s. 212, 215, 228, 264) dört mısradan oluşan

şiirlerine de Kıt’a adını vermiştir (s. 213, 225, 235, 236). Her iki şeklin birer örnekleri

aşağıya alıyoruz:

Güneş nasıl doğarsa öyle çevrilmiş bize,

Mevlâ’nın nazarları ezelden kalbimize (s. 212)

Tepeler omuzlarken yükünü yamaçların,

Yıllar ömür gergefinde işliyor nakışını

Tohumdaki noktadan baharları yaratan,

Tebessümle akışını seyrediyor zamanların (s. 235)

Ancak beyit ve kıt’a şeklinde yazılmakla birlikte özel adları olan şiirler de vardır.

Nokta (s. 153), Anadolu (s. 293) konunun birer örneğidir.

Şairimiz vatan coğrafyasına son derece bağlıdır. Niğde ve çevresine karşı olan

bağlılığı elbette sık sık karşımıza çıkacaktı. Ancak ondaki sevgi âdeta sınır

tanımamaktadır. Şu adların şiirlerde değil de adlarında geçtiğini söylersek Özmel’in

ülke sevgisini de dile getirmiş oluruz. Ankara, Polatlı, Aşkale, İstanbul, Mersin,

Bursa, vb. O, ayrıca farklı yurt parçalarını da şiirlerine aynı güzellikte serpiştirmiştir:

Karasu, Kop, Tuz Gölü, Kadifekale, Hasan Dağı, Boğaz, Orhantepe, Karamelendiz,

Küçüksu, vb. Unutmadan söyleyelim, onun üçüncü kitabının adı, Çağır da Geleyim

Güzel İstanbul adını taşımaktadır.

Özmel’de kişilerin de önemli bir yeri vardır. Özellikle Yunus Emre, Kemal Ümmi

ile Mevlâna onun daha çok andığı bilge şairlerdir. Ayrıca bilginler, sanatkârlar,

bestekârlar da onun mısralarına yapı taşlığı görevini üstlenmişlerdir: Arif Nihat Asya

Alâaddin Yavaşça, Münir Nurettin, Taptuk Emre, Ekrem Hakkı Ayverdi, Akkadın

Teyze, İsmail Dede Efendi, Neşet Ertaş, Yıldırım Gürses, Dede Korkut, Yahya

Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Kibar Ayaydın (öğretmen), Nazım

Hikmet Polat, vb.

Aile fertleri de mısralarda unutulmaz izler bırakmışlardır. Babacığım (s. 263),

Melâhat’e (s. 308), Bekir Serdar’la Bir Akşam (s. 327). Ayrıca, onun ithaf ettiği

şiirlerin bazıları da aile fertleriyle ilgilidir. Karamelendiz Yolunda (s. 205), “Babam

Ahmet Özmel’e”, Güfte (s. 188) “Eşim Melâhat’e”, Şarkımız (s. 189, “Eşime”

ifadeleriyle ithaf edilmiştir.

İsmail Özmel elbette şiir ithaf etme işinde sadece aile fertlerini

hatırlamayacaktır. Onun musikiye karşı olan sevgisini biliyoruz. Bir kitabının Türk

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 15: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 13

Musikisi ve Kültürümüz (1988) adını taşıdığını, eserlerini tanıtırken saymıştık. Şiir

ithaf edilenler arasında musikişinasların fazlalığı da dikkati çekmektedir. Ney Sesi

Bir Vuslat Türküsü (s. 102) adlı şiiri “Neyzen Akagündüz Kutbay’ı dinlerken”,

Musiki Meclisi (s. 139) adlı şiiri “Sayın Sadun Aksüt’e”, Güfte (s. 144) adlı şiiri de

“Sayın Dr. Selahattin İçli’ye” ifadeleriyle ithaf edilmiştir.

Onun iki üniversite hocasına da ithaf ettiği birer şiiri vardır. O, Hakikat ve Hayal

(s. 141) şiirini “Sayın Şahin Uçar’a”, Anadolu (s. 233) şiirini ise “A. Vebhi Ecer’e”

armağan etmiştir. 1970 tarihini taşıyan bu sonunca ithaflı şiiri örnek olarak alıyorum:

ANADOLU

A. Vehbi ECER’e

Ovalar cezbeye tutulmuş derviş,

Hu diye, hu diye kendinden geçmiş.

Türk’e hediyesi Ulu Tanrı’mın

Dünyanın en güzel yerini seçmiş.

Yukarıda, Özmel’in Yunus Emre’ye karşı özel bir ilgi gösterdiğini, birkaç şiirinin

konusu olarak ele aldığını belirtmiştik. Acaba şu mısralar sizlerde nasıl bir duygu

uyandıracaktır?

AŞK GELİNCE

Bu toprak sevgiyle öpülecek yer

Bu iklimde açar cümle çiçekler.

Bir sevgi yumağı hasret gönüller

“Aşk gelince cümle eksikler biter.” (s. 127)

Sayın Özmel, ithaf cümlesinin yerine sonuncu mısraı koyup “Yunus Emre

adını” yazmış, böylece tekrar edilen sonuncu mısraların kime ait olduğunu

belirtmiştir. Bilmem yanılıyor muyum, bu Yunus mısraı galiba, “Aşk gelicek cümle

eksikler biter” şeklinde olmalıydı.

Aşağıdaki şiir, hem önceki örneğimizin güzelliğini sergilemekte, hem de

şairimizin başka bir yönünü, yeni şekil arayışlarını ortaya koymaktadır. Bu tür, belki

de edebiyatımızda örneğini pek göremediğimiz bir uygulamadır. Bu sebeple şiirin

3+2 mısralık iki bendini alıyoruz. Böylece Özmel’in gerçekleştirdiği yeniliği / farklılığı

görmüş olacaksınız.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 16: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR14

HECE TAŞLARI

“Başları üstünde hece taşları.

Ne söylerler ne bir haber verirler.”

Yunus Emre

Topraktan bir çığlık sanki sedirler,

Gözyaşı selidir akan nehirler.

“Ne söylerler ne bir haber verirler.”

Soğumaz tastadır pişmiş aşları,

“Başları üstünde hece taşları.”

Bilinmez ne zaman nasıl gelirler

Ruhlar birbiriyle sohbet ederler,

“Ne söylerler ne bir haber verirler.”

Aynı desenlerdir soy kumaşları,

“Başları üstümde hece taşları.” (s. 184)

Görüleceği üzere Yunus’un beyti, Özmel’de üçlük ve ikilik olarak verilen şiirinde

önce ikinci mısraı alınmak suretiyle verilmiştir. Şiirin devamında yapı aynen devam

etmekte, ancak üçlüklerde yer alan Yunus’un mısraları görülmemektedir. Bu şiir

üzerine sayın Özmel’le özellikle görüşülmesi gerekir görüşündeyiz.

Niğde’nin has evladı, Niğde kültürünün yaşatıcısı İsmail Özmel’in mısralarına

eğilince nasıl bir kültür zenginliğinin sergilendiğini göreceksiniz. Aslında onun asıl

zenginliği Türk kültürünün, mısralarına sinmiş olmasında kaynaklanmaktadır. Nesir

yazıları da onun bu alandaki çabalarının en güzel göstergesi değil midir? Aşağıdaki

birer beyitlik şiirler daha adlarında bizlere bir şeyler fısıldamıyor mu? Bu fısıltılar

aslında Özmel’in yüksek sesle söylemek istedikleridir.

BAHAR DALLI KAŞIK

Sen vitrinde çiçeksin artık ey tahta kaşık,

Tahtana heveslenip el sürmesin bulaşık (s. 154)

EL SANATLARIMIZ

Hünerler konuşuyor nakışların sesinden,

Bir mefahir akıyor yılların ötesinden (s. 222)

Türkü, her Anadolu gencinin aşk duası gibidir. Kırık dökük mısralara serpilen

sevdanın müzikle süslenmiş şeklidir türküler. Leyla’nın, Aslı’nın, Şirin’in haberi

olmadan yakılır o yanık havalar, uzun havalar, Kim bilir kaç Niğdeli genç türkülerle

birlikte yakılmıştır da sevgililileri farkına bile varmamıştır. Özmel’in mısralarında

türküler âdeta yepyeni bir kimlikle karşımıza çıkarılmaktadır. Onlar birer türkü

olmaktan öte iklime can veren havalardır, gönüllere sinen ruhtur, öyle diyor şairimiz

aşağıdaki mısralarında....

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 17: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 15

Bu iklime can veren havalar

Bir ruh olur siner gönüllere.

(Ah Bu Türküler, s.16)

Annesi Huriye Hanım, küçük İsmail’ini hangi masallarla büyüttü acaba? Ona

Keloğlan’ı, Köse’yi, devleri, perileri anlattı mı acaba? Özmel’in şiir dünyasına sinmiş

olan masalsı hava herhâlde annesinin anlattıklarından artakalanlardır. Hepimiz de

biraz öyle değil miyiz? Bakalım neleri saklayabilmiş küçük İsmail?

Bütün masallar gibi başla

Bir varmış bir yokmuş

İki gönül bir olmuş

Samanlık seyran olmuş.

(İşte Uzandım Yere, s. 52)

Niğde’de Ramazanlar bir başka mı olur, bilemem; Özmel’in Niğde’deki

Ramazanlarının ise ayrı bir havası olduğu muhakkak... Mısralara değil şiirlere

sığmayan bu sevgi yedi rengin bütün tonlarıyla karşımıza çıkıvermektedir. Adıyla

bile bize seslenen şu güzel şiirden aldığımız beyitler Niğde’nin manevi havasını ne

de güzel yansıtıyor.

NİĞDE’DE RAMAZAN

......

Artık vakit yaklaştı, Yenice’de top vakti,

Bir orucun sevabı sır olup gönle aktı.

Olanlardan haberli belli Hüdavent Hatun,

Belli üstad eliyle bezeli zahir, bâtın.

……

Bekliyor yol sonunda bu sırra ermiş biri,

Anlatıyor çağları ayakta Kemal Ümmî. (s. 125-126)

Onun, “Ramazan” adlı bir beyiti (s. 219) ve “Oruçlu Bir Günün Akşamında” adlı

bir de kıt’asının (s. 315) olduğunu konumuzu tamamlayacağı düşüncesiyle

ekleyelim.

Cumhuriyet dönemi şairleri, eski şairlerimiz (âşıklar ve klasik şairler) gibi

adlarını şiirlerinde anmazlar; yani onların bir mahlası veya takma adı olmadığı için

ve oluşturdukları geleneğin gereği olarak şiirlerinde adları anılmaz. ancak, özel

durumlarda, şiirin konusu gereği adlarını anıverirler. Aşağıdaki iki örnek, kaynak

gösterilmeyecek kadar şiir hafızamızda yerlerini aldıkları için kısaca

hatırlatılıverecektir.

Katıp tozu dumana,

Var git,

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 18: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR16

Böyle ferman etti Cahit ...

(Cahit Sıtkı Tarancı, Abbas)

İstanbul’da Boğaziçin’nde,

Bir Fakir Orhan Veli’yim ...

(Orhan Veli Kanık, İstanbul Türküsü)

Sözü şairimize, Özmel’e getirmek istiyorum. Acaba onun da böyle adına,

soyadına veya ikisine birden yer verdiği şiirleri var mıdır? Öyle ya, siz değişik

şekillerde şiir yazar, okuyucumuzun karşısına çıkarsanız, elbette adınızı da

anabilirsiniz, bunun kitapta yeri vardır. Aşağıda, onun soyadını andığı bir dörtlüğünü

örnek olarak veriyoruz. Dokuz dörtlükten ve 6+5 duraklardan oluşan “... ne güzel”

redifli ve redifle aynı adı taşıyan şiir şöyle sona ermektedir.

Özmel der ki aman değmesin nazar,

Derman bulunmazsa erbet dert asar,

Gayretle tükenir dert azar azar,

Kalkınma yolunda zahmet ne güzel.

“Acaba Özmel’in bu tür başka şiirleri de var mı?” diye sorarsanız, Bütün Şiirler”i

okumanızı tavsiye edeceğim; belki bulabilirsiniz.

Özmel’in dili son derece durudur. Konusu gereği “ağdalı” gibi görünse de bazı

mısraları elbette yadırgamayacağız. Allahü Ekber şiiri on beyitten oluşmaktadır. Her

beytin ikinci mısraı, adın iki defa tekrarından oluşmaktadır. Ancak bazı beyitlerin ilk

mısraları bütünüyle Türkçe kelimelerden oluşmaktadır.

...

Sana doğru gönüller, sana doğru dilekler,

Allahü Ekber, Allahü Ekber.

Gönüller yardım diler, sana açılır eller,

Allahü Ekber, Allahü Ekber. (s. 296)

Ancak, Özmel çok az da olsa bölge ağzı kelimeleri de kullanmıştır. Bunlar

arasında şekil değişikliğine uğrayanların da olduğuna hatırlatalım. İşte o kelimeler,

işte o kelimelere yer veren mısralar...

Gel çisil çisil

Tıpır tıpır penceremi vur.

(Çağrı, 285)

...

Bir yükselirdi, başın göğe değerdi.

Hörfünden çimenler ürperirdi

(Karamelendiz Yolunda, s. 206)

İster ağzınla kuş tut, marifetler sergile,

İster on parmağında on hüneri konuştur.

Cırkıtın çıkmadıkça çıkarmazlar sahneye,

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 19: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 17

Doğruyu söyleyenler sonucuna katlanır...

(Takdir Buna Denir, şiirin tamamı, s. 334)

...

Gözlerimde yaş,

Buluttan Yağmur,

Siğim siğim.

(Vatan Ana, s. 223)

Aynı çocuk oyunu Anadolu’nun değişik yörelerinde farklı adlarla anılır. Mesela

Konya’da “Çelik çomak” diye oynadığımız oyun Kayseri’de “Met çelik” adıyla

oynanır. Yine bizim Konya’da “Dokuz taş” adıyla oynadığımız oyun Dr. Halil

Atılgan’ın köyünde “Dokurcun” adıyla oynanırmış. Özmel, “Hayat Hikâyem” adlı

şiirinde çocukluk yıllarını anlatırken çelik çomaktan söz ediyor, birdir bir diyor;

bunları anlıyoruz da mısradaki sonuncu kelime nasıl bir oyunun adı oluyor,

bilemiyoruz. Artık onu da Özmel’e soruvereceğiz.

Sokakta çocuklar çelik çomak, mucuk ... (s.342)

Özmel’in dilinin duru olmasında Türkçe sevgisinin yeri nedir? Bunu kelimelerin

seçiminde görüyoruz. O ayrıca bu sevgisini şiirlerde de dile getirmiştir. Beşinci şiir

kitabında adı bile bu sevgiyi dile getirmektedir: Türkçenin Rüzgârında. Aşağıda, bu

kitabın ilk şiirinden birkaç mısraı ve şairin son şiirlerinin birinden de ilk dörtlüğünü

“Türkçe Sevgisi” aşkına örnek olarak vereceğiz.

...

Sen dillerin ağabeyisi.

....

Benim kader arkadaşlarım,

Kelimelerim, kavramlarım.

...

Hatta hiç aklıma gelmemiş

Olmasaydı Türkçe,

Allah korusun

Nasıl anlatırdım derdimi,

Ruhumdaki fırtınayı.

(Türkçenin Rüzgârında Mutlu Saatler, s. 15)

Türkçenin tadının vardığım zaman,

Derin bir uykudan uyandım meğer.

Müjde oldu kaleme, gönle doğdu aydınlık,

Uykusuz gecelerin hediyesi bu seher.

(Türkçenin Tadına Vardığım Zaman, s. 331)

Ağaç kavramı edebiyatımızın vazgeçemediği konulardandır. Klasik şairlerimiz

biraz da Fars edebiyatının etkisiyle olacak, genelde Türkçe olmayan ağaç adlarını

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 20: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR18

kullanmışlardır. Bu yer verişler de genelde sevgilinin boyuyla ilgilidir. Cem Dilçin, bir

çalışmasında boy için kullanılan ağaç adlarını şöyle göstermektedir: serv (ve çokça

tamlaması: serv-i naz, serv-i revan, serv-i bülent, vb.), şimşad (şimşir ağacı),

sanavber, nihâl, narevân (karaağaç), çenar, nahl (hurma ağacı), ar’ar (ardıç), vb.

(Dilçin 1986: 139).

Burada yer alan iki ağacın Necatî’deki kullanılışındaki güzelliği sizlerle

paylaşma istiyorum:

Şimşâd u serv irdüğine dik gelürdi lîk

Reftâr-ı yâri göreli bir pâre yatdılar

(Şimşir ağacı ve servi boy attıklarına diklenirlerdi, lâkin, sevgilinin yürüyüşünü

gördüklerinden beri biraz yatıştılar.) (Dilçin 1986: 212-213)

Cumhuriyet dönemi şairlerinin de ağaçların olan sevgisi bazen umulandan

farklı bir yapıda görülür. Osman Numan Baranas, bir ağacımız için şiir yazmakla

kalmamış, aynı zamanda kitabına da o ağacın adını vermiştir: Ahlat Ağacı (1953)

Genel adı ile anılan ağaçların yanında (Gültekin Samaoğlu, Ağaçlar Ayakta

Ölür; Melih Cevdet Anday, Rahatı Kaçan Ağaç) kendi adıyla anılan ağaçlar da

(Behşet Aysan, Bir Yalnız Nar Ağacı) vardır.

Bu satırları Güney’in şirin bir ilçesinde yazıyorum. Bölgenin âşıkları ve şairleri

de toplanıp sohbet ediyoruz. Onların geçtiğimiz yıllarda yayımladıkları kitaplar da

coğrafyanın ağaçlarını dile getirmektedir. Öğrencim, edebiyat öğretmeni Murat Arıcı

da Ardıç Ağacı adlı şiirinde ağacımı ne de güzel yüceltiyor.

Çıkarken Yükseğe sedirin boyu,

Ladine benziyor birazcık huyu

Sen nerden aldıysan bu asil soyu

Gözlerim hep seni birinci seçer.

(Yanar 2010: 401)

Mehmet Doğan’ı tanımazsınız, daha doğrusu “Bizim Mehmet Doğan”ı

tanımazsınız. O, yüzlerce ad ve soyaddaşı arasında kendine özgü çalışmalarıyla

bölgesinin önemli adlarından biridir. Silifkeli olmakla birlikte (1938) ilin Kargıpınarı

beldesinde yaşayan çok yönlü bir sanatkârdır. 1997’de Kargıpınarı Yöresel Kültür

ve Sanat Derneğini kurdu, ardından da Yörük Müzesi’ni... Şiir kitapları, romanları,

hikâye kitabı... Saymakla bitmez. Şiir kitaplarından biri Yalnız Çınar (2010) adını

taşımaktadır. Boyundan dolayı “Uzun Mehmet” diye de tanınan aşığımızın, kitabına

ad olan şiirinin ilk dörtlüğü:

Neden yalnızsın çınar nerde eşin gardaşın

Dibindeki kaya mı yareninle yoldaşım

Uzamış gidiyorsun yücelerdedir başın

Yoldaş edinmez misin beni ey ulu çınar

(Doğan 2010: 33)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 21: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 19

Necâti’den başladık, Mehmet Doğan’a kadar gelebildik. Sırada, bu uzun girişe

bağlanacak olan Özmel var. Acaba o, bu ağaçların neresinde? Onun ağaçlarla arası

nasıldır? Benim, özellikle şairlerin ağaçlara olan merakları için ufak tefek yazılar

yazdığımı kimseler bilmez. İşte onlardan biri: “Şair Ertepınar’ın Ağaçları” (Size, 18

(2759, Eylül 1986, 22)

Şairler pek çok ağaç için şiirler yazmışlar, onları mısralarına dökmüşler, ama

hiç biri Özmel’in ağacını ele almamış, şiirlerine konu etmemiştir.

Acaba Özmel’in ağacı nedir? Ülkemizde yetişmeyen, gezilen yabancı

ülkelerde görülen ağaçlardan biri midir?

Yukarıda Necâtî’den beri adları anılan ağaçlardan sadece birinin meyvesi

vardır, Ayrıca o ağacın çiçeğinin rengi de çok ünlüdür. Ancak Özmel’in ağacı hiç de

öyle değildir. Meyvesi vardır da çiçeğinin rengini kimseler bilmez. Ayrıca meyvesi de

pek fazla ilgi görmez. Doğrusu, ben bu meyveyi çok sevdiğimi söylemeliyim. Alıçla,

kızılcıkla birlikte onun meyvesini severek yerim. Acaba bu ağacın ve meyvesinin

Özmel’in hayatındaki yeri niçin bir şiire konu olabilecek kadar önemlidir? İşin farklı

bir yönü, ağacın adı Türkçe de değil, Yunanca! Üstüne üstlük Türkçe adları da var.

Hatta bunlardan döngel’in hikâyesini de biliyoruz. Ayrıca iri olanına da beşbıyık

deniliyor. Artık bu kadar açıklamadan sonra Özmel’in, “Sen çok yaşa masal ağacım”

dediği muşmula’ya gelebiliriz. Şiiri arka arkaya bir kaç kere okudum; herbirinde ayrı

ayrı tadlar aldım. Bu sebeple şiiri sizinle paylaşmak istiyorum.

MUŞMULA AĞACI

Muşmula ağacı

Yine yangın önünde.

Dallar, yapraklar alev alev.

Seni yakmak istemez kimse, ama

Ateş önünde eksik değil.

Su verirken herkes yarışır

Sen halamın meyve ağacı

Sana yakışır yaşamak

Ha gayret dire ayağını.

Her yer susuzluktan kırılırken

Bilirsin ben kova kova koşarım.

Bir küçük havuz gönlümdeki sevgin.

Ben o havuzdan su taşırken

Sana can taşıdığımı bilirim.

Her el dokunmamda dalına yaprağına

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 22: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR20

Halamın ellerinden tutarım.

Sen çok yaşa muşmula ağacı

Su taşırken ana olurum,

Meyveni koparırken çocuk,

Sofada sen halam, ben ağır misafir

Sen çok yaşa masal ağacım,

Muşmula (s. 309-310; 26.09.2004’te yazılmış)

Özmel bu şiiri yazdığında 71 yaşında imiş. Artık hayatın önemli bir

dönemindedir. Hatıraların yoğun baskısı altındadır. Niçin onu bir masal ağacı olarak

anlatıyor? Ayrıca ağaç halasınınmış! Doğrusu hala-sofa-ağaç-şair dörtlüsünün

bağlarını tam çözebilmiş değiliz. “Su” kavramının sıkça yer alması, ağacın su

ihtiyacı için mi, yoksa başka bir sebebi var mı?

Bu şiiri, bir de Özmel’den dinlemeli, hem de yazılış hikâyesiyle birlikte... Galiba

o bize pek çok şeyi anlatacaktır. Belki de çocukluğunun bilinçaltında yer etmiş nice

farklı ve bizim çözemeyeceğimiz olaylar dile gelecektir.

Yazımızın sonuna yaklaşırken sizlere “berceste” kelimesi ile “mısra-ı berceste”

tamlamasını hatırlatmak isterim. Şemseddin Sâmi’nin ünlü sözlüğünden yola

çıkılarak hazırlanan Temel Türkçe Sözlük bu kavramları şöyle değerlendiriyor:

BERCESTE: s.Far. “Diğerlerinden daha güzel ve üstün: mısra-ı berceste: her

şeyi yerli yerinde güzel olan mısra: Eğer maksûd eserse, mısra’-ı berceste kâfidir.

“Eğer maksat eser vermekse bir berceste mısrâ yeterlidir.” (Tulum, vb. [1985]):

Evet, her şairin, her aşığın mısra’-ı bercesteleri vardır. Size bunlardan birkaç

tanesini sunalım.

O mâhîler ki derya içredir deryâyı bilmezler

(Hayâlî)

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

(Bâkî)

Bir dokun bin âh dinle kâse-i fagfûrdan

(Ragıp Paşa)

Ancak mısralarda olduğu gibi beyitlerde de aynı özelliği taşıyanları vardır. Bu

tür beyitlere de beyt-i berceste adı verilir.

Gel gel berû ki savm u salâtın kazâsı var

Sensiz geçen zamân-ı hayâtın kazâsı yok

(Nesimî)

O gül-endam bir al şâla bürünsün yürüsün

Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün

(Erderunî Vasıf)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 23: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 21

Değerli meslektaşım Cem Dilçin’in Örneklerle Türk Şiir Bilgisi adlı eserinden

aldığımız bu örneklere âşık edebiyatından da bir iki örnek ekleyelim.

Geçen yıl 18 Ağustos 2010 tarihinde kaybettiğimiz Kadirlili Âşık Halil

Karabulut’un iki mısraı, âşık şiiri sevenlerin dilinden düşmez olmuştur. Öbür

örneğimizi de hatırlayamayanınız yoktur.

Arada vasıta kırmızı inek

Yeşil otta beyaz ayran gizlidir

(Sakaoğlu 1986: 133)

Hakkımızda devlet etmiş fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir

(Sakaoğlu 1993: 97)

Acaba yaşayan şairimiz Özmel’in de mısra’-ı bercesteleri veya beyt-i

bercesteleri yok mudur? Biz şiirleri incelerken, anılan özellikleri taşıdığına

inandığımız bazı mısraları ve beyitleri seçtik. Bu örneklerimizi sizin de seveceğinize

inanıyorum.

İnsanoğlu kozasını örüyor.

(Zaman üzerine, 49)

Bir ibrişim yumağıdır gönül

(İşte Uzandım Yere, 53)

Türküsüyle roman yazan kavaldan

(Bütün Şiirler Güzeldir, 68)

Bir ozan gözyaşı şimdi bulutlar.

Bir sevda nakışı kıvrılan yollar.

(Hasan Dağı, 58)

Altımızda kükreyen bir küheylan

Sanki zaman.

(Zamanlı Şiir, 22)

Yazımız Özmel’in iki farklı şiiriyle bitirmek istiyorum. Bütün Şiirler Güzeldir’i

(s. 67-68) başka bir konuyla ilgili olarak da hatırlamıştık. 1997 yılında yazılan bu 42

mısralı şiirin son dört mısrası şöyle:

Sağlıkla uyumak

Her sabah şükretmek Yaratan’a,

Bir dost tarafından selamlanmak

Velhasıl güzel şey yaşamak(s.68)

Arada neler oldu, neler yaşandı, bilinmez; şairimiz iki yıl sonraki bir dörtlüğünde

güzel şey olan yaşamak duygularını terk etmiş gibidir. Aslında terk edilen onun

duyguları değildir; o, toplumun davranış biçimini kendi mısralarıyla dile getirmeye

çalışmıştır. Yoksa onu hayata nasıl dört elle sarıldığını yakından biliyoruz.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 24: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR22

ÖLMEYEGÖR

Ölmeyegör nasıl da açılır mesafeler

Dün diye başlar, sonra yıllar araya girer

Nice insan habersiz göç eder dünyamızdan

Deva olur sonunda, arda kalan bir eser (s. 33)

Sayın Özmel, siz sağlığınızda bir eser ortaya koydunuz: Bütün Şiirler. Ben de o

eserinizi gücümün yettiği oranda tanıtmaya çalıştım. Acaba bu ‘tanıtma’ da benim

için ‘arda kalan bir eser’ sayılır mı?

Elbette Özmel’i bu sınırlı sayfalarla anlatmak yeterli olmayacaktır; onu bir

kitapla bile anlatmak yetmeyecektir. Tarihin, tabiatın, kültürün ve edebiyatın

kucaklaştığı bir Niğde’de, oranın hemşehrisi olarak üzerine düşeni fazlasıyla yerine

getiren Özmel’e ve ailesine sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir gelecek diliyorum. O,

Niğde’ye olan borcunu fazlasıyla ödedi… Sıra Niğde’nin ona olan borcunu

ödemede… İnsanı tanıyan, insanı değerlendiren Niğdeliler ona olan borcunu

ödemeye hazır olmalılar.

Niğde’de doğup orada yaşamayı görev kabul eden Sayın İsmail Özmel, siz her

şeye layıksınız, tevazuunuz başkalarını yanıltmamaktadır.

Erdemli, 20 Temmuz 2011

KAYNAKLAR

Dilçin, Cem (1986), “Divan Şiirinde Gazel”, Türkü Dili / Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), (415-

416-417), Temmuz-Ağustos-Eylül 1986, 78-247.

Dilçin, Cem (1992), Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara, XIV+529 s.

Doğan, Mehmet (2010), Yalnız Çınar, Ankara, 174 s.

Sakaoğlu, Saim (1986), Senin Aşkınla/ Kadirli Âşık Halil Karabulut, Konya, XV+198 s.

Sakaoğlu, Saim (1993), Dadaloğlu, Ankara, X+149 s.

Yanar, Ahmet (2010), Erdemli Şairlerden Erdem Eli’ne Şiirler, Ankara, 143 s.

Tulum, Mertol, vb. (sadeleştiren ve genişleten), Temel Türkçe Sözlük, 1 (A-C), İstanbul XXXI + 146

s.

* Prof. Dr.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 25: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 23

GELENEKSEL MÜZİKTE YUNUS EMRE'NİN

ŞİİRLERİ VE EZGİ YAPILARI

Hüseyin YALTIRIK*

Anahtar sözcükler: Yunus Emre, Halk Şiiri, Geleneksel Müzik, Nefes, Ezgi.

Yunus Emre, tarihî ve menkıbevi kişiliğiyle Anadolu’da ve milli sınırlarımızın

dışında tanınmaktadır. Bunda özellikle şiirlerinin 13. yüzyıldan itibaren geniş

kitlelerce benimsenmesi ve tasavvufî manada çok güçlü bir şair olarak sade, halk

dilinde şiir üretebilme becerisi çok etkili olmuştur. Sıkıntılar içindeki Anadolu

insanına mana âleminden kapılar aralayıp şeriat, tarikat, marifet ve hakikat

kapılarından haber vererek ilâhi aşkı, sevgiyi, hoşgörüyü ve her şeyden önemlisi

taşlaşmış kalplere umut ışığını saçabilmiştir. İlginç olan bu ışık günümüzde dahi

parlamakta ve gönülleri aydınlatmaktadır.

Bu makalede Yunus Emre’nin “geleneksel müzik” türleri içinde önemli ölçüde

yer almış olan şiirleri ile bu şiirlerin ezgi yapıları incelenmiştir. Geleneksel müzik

(traditional music) tanımlaması ülkemizdeki geleneksel ve ritüel pratikler

bağlamındaki müzik türlerine ilişkin bir kavram olmakla birlikte hemen her toplumun

kendi kültürel yapısı içinde yer alan ve karakterini ait olduğu kültürlerden alan müzik

türlerini de ifade etmektedir. Ülkemiz kültüründe geleneksel müzik tanımlaması

başlıca iki müzik türüyle özdeşleşir: Türk halk müziği, Türk sanat müziği ve bu iki

müzik türünün bağlamındaki diğer alt ve yan türler. Bu alt ve yan türlerin ise

“tasavvuf müziği, tekke müziği, klasik Türk müziği” vb. müzik türleri olarak 1çeşitlendiği ve sınıflandırıldığı görülür.

Yunus Emre’nin şiirleri genel olarak dinî ve tasavvufî konularda olduğu için bu

şiirler Türk halk müziği ve Türk sanat müziği repertuarı içinde ve bu türlerin

bağlamında “tasavvufî halk müziği” ve “tasavvufî sanat müziği” içinde yerlerini

bulmuştur.

Günümüzde birincil öneme sahip bir başvuru kaynağı olarak kabul gören TRT

Türk Halk Müziği Repertuarı’ndaki “sözlü eserler” kategorisinde Yunus Emre’ye ait

şiirler şöyle sıralanmaktadır:

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 26: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR24

ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ

Yöre : SİVAS / Şarkışla

Kaynak kişi : Muzaffer ŞAHİN

Derleyen : Muzaffer ŞAHİN

ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ

İZİNİN TOZUNA SÜRSEM YÜZÜMÜ

HAK NASİB EYLESE GÖRSEM YÜZÜNÜ

EY SEVDİĞİM GÖNÜL ARZULAR SENİ

ARARIM O DOSTU HER AN HER YERDE

SEVGİSİ GÖNÜLDE MUHABBET CANDA

YARIN MAHŞER GÜNÜ HAK DİVANINDA

EY SEVDİĞİM GÖNÜL ARZULAR SENİ

YUNUS SENİN METHİN EDER DİLLERDE

HEP GÖNÜLLERDE HEP GÖNÜLLERDE

ARAYI ARAYI GURBET ELLERDE

EY SEVDİĞİM GÖNÜL ARZULAR SENİ

BEN AĞLARIM YANE YANE

Yöre: SİVAS

Kaynak kişi: Sırrı SARISÖZEN

Derleyen: Muzaffer SARISÖZEN

BEN YÜRÜRÜM YANE YANE

ÂŞK BOYADI BENİ KANE

NE AKÎLEM NE DİVANE

Bağlantı:

GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ

DERDE GİRİFTAR EYLEDİ

GÂH ESERİM YELLER GİBİ

GÂH TOZARIM YOLLAR GİBİ

GÂH AKARIM SELLER GİBİ

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 27: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 25

Bağlantı:

BEN YUNUS'U BİÇAREYİM

BAŞTAN AYAĞA YAREYİM

ÂŞK ELİNDEN AVAREYİM

BENİ SORMA BANA BEN BEN DEĞİLEM

Yöre: ERZURUM

Kaynak kişi: Raci ALKIR

Derleyen: Nida TÜFEKÇİ

BENİ SORMA BANA BEN BEN DEĞİLEM

BİR BEN VARDIR BENDE BENDEN İÇERU

SENİ BEN SEVERİM CANDAN İÇERU

YOLUN VARDIR BU ERKÂNDAN İÇERU

KESİLDİ TAKATIM DİZDE DERMAN YOK

BU NE MEZHEB İMİŞ DİNDEN İÇERU

ŞERİAT TARİKAT YOLDUR VARANA

HAKİKAT MARİFET ANDAN İÇERU

DİNİN TERK EDENİN KÜFÜRDÜR İŞİ

OL NE KÜFÜRDÜR İMANDAN İÇERU

YUNUS'UN SÖZLERİ HUNDUR ATEŞTİR

KAPINDA KULLAR VAR SUTANDAN İÇERU

BENİM ADIM DERTLİ DOLAP

Yöre: SİVAS / Kangal

Kaynak kişi: Müslüm SÜMBÜL

Derleyen: Nida TÜFEKÇİ - Yücel PAŞMAKÇI

BENİM ADIM DERTLİ DOLAP

SUYUM AKAR YALAP YALAP

BÖYLE EMREYLEMİŞ ÇALAP

DERDİM VARDIR İNİLERİM

BEN BU DAĞIN AĞACIYIM

NE TATLIYIM NE ACIYIM

BEN MEVLÂ'YA DUACIYIM

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 28: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR26

DERDİM VARDIR İNİLERİM

DAĞDAN KESTİLER HEZENİM

BOZULDU TÜRLÜ DÜZENİM

BEN BİR USANMAZ OZANIM

DERDİM VARDIR İNİLERİM

YUNUS BUNDA GELEN GÜLMEZ

KİŞİ MURADINA ERMEZ

BU FÂNİDE KİMSE KALMAZ

DERDİM VARDIR İNİLERİM

BİR KARARDA DURMAYALIM

Yöre: SİVAS / Şarkışla

Kaynak kişi: İhsan ÖZTÜRK

Derleyen: Erkan SÜRMEN

BİR KARARDA DURMAYALIM

GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL

HASRETİNEN YANMAYALIM

GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL (ey)

Bağlantı:

KILAVUZ OL GÖNÜL BANA

GEL GİDELİM DOSTTAN YANA

CANIM KURBANDIR CANANA

GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL (ey)

KARA HABERİN ALMADAN

CAN BEDENDEN AYRILMADAN

EZRAİL BİZİ BULMADAN

GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL (ey)

Bağlantı

GERÇEK MURADA VARALIM

YARIN HABERİN SORALIM

YUNUS EMRE'Yİ ALALIM

GEL GİDELİM DOSTA GÖNÜL (ey)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 29: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 27

DERMAN ARARDIM DERDİME

Yöre: SİVAS

Kaynak kişi: Zeliha HATUN

Derleyen: Muzaffer SARISÖZEN

DERMAN ARARDIM DERDİME

DERDİM BANA DERMANIMIŞ

BÜRHAN ARARDIM ASLIMA

ASLIM BANA BÜRHANIMIŞ

YUNUS DAHİ UYANMADIN

KENDİ ÖLÜMÜN SANMADIN

BU DOĞRU YOLA DÖNMEDİN

HENÜZ İŞİN GÜMAN İMİŞ

YÂR YÜREĞİM YÂR

Yöre : ŞANLIURFA

Kaynak Kişi : Mehmet ŞENSES

Derleyen : Mehmet ÖZBEK

YÂR YÜREĞİM YÂR

GÖR Kİ NELER VAR

BU HALK İÇİNDE (ha beyim)

BİZE DE GÜLEN VAR

BU YOL UZAKTIR

MENZİLİ ÇOKTUR

GEÇİDİ YOKTUR (ha beyim)

DERİNDE GÖLLER VAR

KO GÜLEN GÜLSÜN

KENDİNİ BULSUN

NADAN NE BİLSİN (ha beyim)

BİZİ DE BİLEN VAR

YUNUS SEN BUNDA

MEYDAN İSTEME

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 30: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR28 Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

MEYDAN İÇİNDE (ha beyim)

MERDANELER VAR

YARIN MAHŞER YERİNE

Yöre: ERZURUM

Kaynak Kişi: Abdurrahman DEMİR

Derleyen: Mehmet ÇALMAŞIR

YARIN MAHŞER YERİNE

BU HALKI CEM EYLERLER

CEM EYLEYİP BİR ARAYA

BİR BİR SUAL EYLERLER

KİMİSİN CEVEBIN VERE

KİMİSİN DERDE GARGOLA

KİMİSİN GÜNEŞTEN YANA

KİMİN ÜRYAN EDERLER

ANCA BEYLER TAHTTAN İNE

ZERRE ETMİŞ İSE UMA

MÜMİNLER BURAKİ GELE

ARŞI SEYRAN EDERLER

YUNUS ZULUM EYLEME SAKIN

ZÜLMEDENE OLMAM YAKIN

HAKLININ VERMEZSEN HAKKIN

KATİ AZAP EYLERLER

YÜRÜ YÜRÜ YALAN DÜNYA

Yöre : SİVAS / Divri¤i

Kaynak Kişi : Hasan ERDOĞAN

Derleyen : TRT MÜZİK DAİ. BAŞK. THM MD.

YÜRÜ YÜRÜ YALAN DÜNYA

YALAN DÜNYA DEĞİL MİSİN

YEDİ KEZ BOŞALIP GİNE

DOLAN DÜNYA DEĞİL MİSİN

Page 31: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 29

BİR OD BIRAKTIN ÖZÜME

DUMANI GİRDİ GÖZÜME

BU GÖZLE BUGÜN YÜZÜME

GELEN DÜNYA DEĞİL MİSİN

YUNUS EMRE’M SÜR SEFAYI

SÜR SEFAYI ÇEK CEFAYI

OL MUHAMMET MUSTAFA’YI

ALAN DÜNYA DEĞİL MİSİN

Yunus Emre’nin bu şiirleri çeşitli yörelerin “yerel” müzik karakterlerine göre

ezgilendirildiği görülür; bunun yanı sıra aynı şiir farklı yörelerde farklı ezgiler ile de

seslendirilmiştir ki, bu da folklorun doğal bir sonucudur. Bu şiirlerin ezgilenmiş ve

derlenmiş örnekleri TRT Türk Halk Müziği Nota arşivlerinde aynı isimlerle mevcuttur.

Bununla birlikte şiirleri Yunus Emre’ye atfedilen ilâhilerin önemli bir kısmının da Türk

Sanat Müziği Nota Arşivi içinde farklı repertuar numaralarıyla ve TSM nota yazım

sistemiyle yazılmış olarak yer aldığı da görülmektedir.

Yunus Emre’nin geleneksel müziğimizdeki şiirleri daha çok “ilâhi” olarak

adlandırılmakta ve bu tür içinde geçmektedir. Genel olarak 4/4 lük tartımda olan bu

ilâhiler çoğunlukla basit, sade melodilerden oluşmuştur. Bestelenmiş örneklerde ise

ilâhiden başka türlere de rastlanmaktadır. Türk müziğinde ilâhiler genel olarak

“Sofyan” ve “düyek” usulleri ile seslendirildiği; Yunus Emre’nin ezgilendirilmiş

şiirlerinin de geleneksel müziğimizdeki çeşitli makamlarda olduğu görülmektedir.

Türk halk müziği repertuarında yer alan şiirlerinin tamamının anonim olmasına

karşılık, Türk sanat müziği repertuarında anonim örneklerin yanı sıra, bestecisi

bilinen örneklerin de bir hayli fazla olduğu anlaşılır. Örnek olarak, Arayı Arayı

Bulsam İzini Uşşak dizide anonim bir ilâhi olmasının yanı sıra, Hafız Hüseyin Tolan

ve Zeki Atkoşar tarafından ayrı iki beste olarak Hicaz makamında bestelenmiştir.

Yine bu şiir Halûk Pura tarafından Arayu Arayu Bulam İzini olarak Rast

makamında bestelenmiştir. Araya araya bulsam izini olarak aynı şiir Segâh

makamında ve Düyek usulünde anonim bir ilâhi olarak da TSM repertuarında

bulunmaktadır.

A sultânım sen vâr iken… Sabâ, Segâh, Uşşâk ve Neva makamlarında dört ayrı

örnek olup anonimdirler. Beşincisi, diğerleri gibi Sofyan usulünde olup Zekâi Dede

tarafından Acem Aşîran makamında; altıncısı ise Hüseyin Sâdettin Arel tarafından

Sultânî Irak makamında “durak” olarak “durak evferi” usulünde bestelenmiştir.

Aceb şu yerde varm'ola… Nâmık Kemal Aktan tarafından Hicaz makamında

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 32: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR30

ve düyek usulünde “şarkı” formunda bestelenmiştir.

Adım adım ileri beş âlemden içeri… Ali Rızâ Şengel (Eyyûbi) tarafından

Uşşâk makamında ve Sofyan usulünde ilâhi olarak bestelenmiştir.

Ağla gözüm ağla gülmezem ayrık… Sabâ makamında anonim bir ilâhi olarak

yer almasının yanı sıra; Dursun Çakmak tarafından düyek usulünde, Hicaz

makamında Ağla gözüm ağla gülmezem gayrı şeklinde yazılarak da bestelenmiştir.

Ah olaydım ben de derviş olaydım… Hicaz makamında, anonim ve düyek bir

ilâhidir.

Alemler müştâk sana… Zeki Altun (Hâfız) tarafından Hicaz makamında

Düyek bir ilâhi olarak bestelenmiştir.

Alemler nûra gark oldu Muhammed doğduğu gece… Segâh makamında ve 2Sofyan usulünde anonim bir “tevşih” örneğidir. Ayrıca, (Çalâkzâde) Mustafa Efendi

de bu şiiri tevşih olarak Rast makamında ve “evsat” usulünde bestelemiştir.

Ali almış sancağını eline… Cüneyt Koşal tarafından Suzinak makamında

Sofyan bir ilâhi olarak bestelenmiştir.

Allah adın dillerde… Uşşâk makamında Sofyan bir anonim ilâhidir.

Allah diyelim daim Mevlâ görelim n'eyler Fehmi Tokay tarafından Rast

makamında bestenmiş Sofyan bir ilâhidir. Ayrıca, Âşık Niyâzî tarafından Uşşâk

makamında Sofyan usulünde; Murat Özkan (Hâfız) tarafından Nevâ makamında

“Aksak” usulde ve Selâhattin Demirtaş tarafından Muhayyer Kürdî makamında

Sofyan usulünde de bestelenmiştir.

Allah emrin tutalım rahmetine batalım… Uşşâk makamında Düyek bir anonim

ilâhidir.

Alma tenden cânımı aman Allah'ım aman… Hâlit Bey (Ser müezzin) tarafından

Evc makamında Sofyan usulünde bestelenmiş bir ilâhidir. Ayrıca ilâhi, Sadettin

Kaynak tarafından Hüzzâm makamında ve Düyek usulünde de bestelenmiştir.

Âşık oldum ben Allah'ın adına… Zeki Altun (Hâfız) tarafından Şehnaz

makamında ve Aksak usulde bestelenmiş ilâhidir.

Aşk bezirgânı sermâye canı… Hicaz makamında Sofyan bir anonim ilâhidir.

Aşk cür'asın sundu bana… Nihat Doğu tarafından Gerdâniye makamında

bestelenmiş Sofyan bir ilâhidir.

Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni… İlâhi olarak Cemil Altınbilek

tarafından Müstear makamında ve Düyek usulünde; Süleyman Erguner (Torun)

tarafından Hicaz makamında ve Düyek usulünde; Yâkup Gören tarafından Segâh

makamında, Sofyan usulünde bestelenmiştir.

Aşkın ile aşıklar yansın Yâ Resûlâllah… Sadun Aksüt tarafından Hüzzam

makamında ve Sofyan usulünde ilâhi olarak; Ahmet Özhan tarafından Bestenigâr

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 33: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 31

makamında ve Sofyan usulünde ilâhi olarak; Aslan Hepgür tarafından Nim Sofyan

usulünde ilâhi olarak; Doğan Ergin tarafından Nihâvend makamında ve Sofyan

usulünde ilâhi olarak; Selâhattin Erköse tarafından Mâhûr makamında ve Sofyan

usulünde ilâhi olarak; Zekâi Dede tarafından Beste Isfahan makamında ve Sofyan

usulünde Tevşih olarak bestelenmiştir. Ayrıca bu şiir TSM repertuarında Sofyân ve

Nim Sofyan usûllerinde; Sûznâk, Segâh, Hûzî ve Hüseynî makamlarında dört ayrı

anonim ilâhi olarak yer almaktadır.

Görüldüğü gibi TSM repertuarında bestecisi bilinen örnekler ve kullanılan şiirler

THM repertuarında yer alanlardan hem sayıca fazla hem de aynı şiir başka başka

besteciler tarafından farklı makamlarda, usullerde ve tevşih, durak gibi farklı türlerde

bestelenmişlerdir.

TSM repertuarında Yunus Emre’nin diğer anonim ve bestelenmiş şiirleri

makam, tür ve usul yapısına göre şöyle sıralanabilir:

Aceb bu benim cânım âzâd olamı yâ Rab… Mâhûr, İlâhi, Devr-i Kebîr; anonim.

Aceb lûtfun seherinde… Hüzzâm, İlâhi, Düyek; anonim.

Aşkın odu ciğerimi yaka geldi yaka gider… Hüseynî, ilâhi, Sofyan, anonim.

Aşkın odu ciğerimi yaka geldi yaka gider… Hicaz, ilâhi, Sofyan; (Cinuçen

Tanrıkorur).

Aşkın odu ciğerimi yaka geldi yaka gider… Nikriz, ilâhi, Sofyan; (Zeki Atkoşar).

Ayırma beni senden yaradan… Mâhûr, İlâhi, Düyek; (Hacı Ramazan).

Bâd-ı sabâya sorsunlar cânân illeri nerdedir… Sabâ, Şarkı, Sofyan; (Arif Sâmi

Toker).

Ben bende buldum çün Hakkı şekk ü güman nemdir benim… Segâh, Durak, Durak

Evferi; (Şeyh Mehmet Tulûî )

Ben bu aşka düşeli Allah'la bilişeli… Bayâti, İlâhi, Evsat; anonim.

Ben bu meclislerde hayretler gördüm… Sabâ, İlâhi, Sofyan; (Rüştü Eriç).

Ben bu yolu bilmez idim… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Ahmet Hatipoğlu).

Ben bu yolu bilmez idim… Hicaz, İlâhi, Nim Sofyan; (Bekir Sıtkı Sezgin).

Ben dervişim diyen kişi iş bu yola âr gerekmez… Hüzzâm, İlâhi, Aksak; (Güldeniz

Ekmen).

Ben dost ile dost olmuşam… Nevâ, İlâhi, Sofyan; (Cüneyt Kosal).

Ben dost ile dost olmuşam… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Halil İbrâhim Taşkent).

Ben gelmedim dava için benim işim sevgi için… Mâhûr, İlâhi, Sofyan; (Cemil

Altınbilek).

Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne… Acem Bûselik, İlâhi, Sofyan; (Balat

Şeyhi Kemâl Efendi)

Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne…Acem Aşîran, İlâhi, Sofyan; anonim.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 34: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR32

Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne… Bestenigâr, İlâhi, Sofyan; anonim.

Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne… Segâh, İlâhi, Sofyan; anonim.

Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne… Arazbâr İlâhi, Düyek; (Dede

Efendi).

Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Hâlis

Efendi).

Ben yürürüm yâne yâne aşk boyadı beni kâne… Nevâ, Şarkı, Düyek; (Selâhattin

Pınar).

Benem ol aşk bahrisi denizler hayran bana… Irak, İlâhi, Düyek; anonim.

Benem ol aşk bahrisi denizler hayran bana… Uşşâk, İlâhi, Düyek; anonim.

Benem ol aşk bahrisi denizler hayran bana… Hüseynî, İlâhi, Nim Sofyan; (Doğan

Ergin)

Benem ol aşk bahrisi denizler hayran bana… Hicaz, İlâhi, Düyek; (Hâkan Avlan)

Bilmem n'ideyim aşkın elinden… Bayâti, İlâhi, Devr-i Hindî; (Fehmi Tokay)

Bilmem n'ideyim aşkın elinden… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; (Hâfız Nezih Tolan)

Bilmem n'ideyim aşkın elinden… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Mümin Salman)

Bilmem n'ideyim aşkın elinden… Kürdîli Hicazkâr, İlâhi, Sofyan; (Hâfız Zeki Altun)

Bî-mekânım bu cihanda… Hüzzâm, İlâhi, Sofyan; (Cinuçen Tanrıkorur)

Bir gece Muhammed'e Çalap'dan geldi Burak… Acem, İlâhi, Sofyan; anonim.

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil… Zâvil, İlâhi, Düyek; (Cemil

Altınbilek)

Bir nazarda kalmayalım gel dost'a gidelim gönül… Evc, İlâhi, Düyek; (Zeki Atkoşar)

Bir şâha kul olmak gerek… Segâh, İlâhi, Aksak; (Güldeniz Ekmen)

Bir tahta yaratmışsın hâlim anda yazmışsın… Nevâ, İlâhi, Sofyan; (Hadi Bey)

Boynunu bükme dolap (Dertli dolap)… Hicaz, Şarkı, Yürük Semâî; (Sadettin

Kaynak)

Bu akl ü fikr ile Mevlâ bulunmaz… Uşşak, İlâhi, Sofyan; anonim.

Bülbül ten kafesinde gül kokar nefesinde… Sabâ, İlâhi, Sofyan; anonim.

Cân ü gönülden seversen yalvar kul Allah'a yalvar… Nikrîz, İlâhi, Sofyan; (Cüneyt

Kosal)

Cân ü gönülden seversen yalvar kul Allah'a yalvar… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Sâdun

Aksüt)

Cân ü gönülden seversen yalvar kul Allah'a yalvar… Acem Kürdî, İlâhi, Sofyan;

(Selâhattin İçli).

Canım kurban olsun senin yoluna… Irak, İlâhi, Sofyan: anonim.

Canım kurban olsun senin yoluna… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Amir Ateş)

Canım kurban olsun senin yoluna… Sûznâk, İlâhi, Sofyan, (Muzaffer Ozak /Aşkî)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 35: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 33

Canım kurban olsun senin yoluna… Evc, İlâhi, Sofyan; (Muzaffer Ozak /Aşkî)

Canım kurban olsun senin yoluna… Hüseynî, İlâhi, Yürük Semâî; (Hâfız Zeki Altun)

Canlar canını buldum bu canım yağma olsun… Rast, İlâhi, Sofyan; (İsmail

Ötenkaya)

Cümle kuşlar uyanmadan uyan vakt-i seher oldu… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Sefer Dal

/Muhibbî)

Çalap âdem cismini topraktan vâr eyledi… Bûselik, İlâhi, Sofyan; (Selâhattin İçli)

Çalap nurdan yaratmış canını Muhammed'in… Mâhûr, İlâhi, Düyek; (Aslan Hepgür)

Çıktım erik dalına anda yedim üzümü… Hüzzâm, İlâhi, Sofyan; (Şâhin Uçar)

Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâ'm seni… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Halil İbrâhim

Taşkent)

Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâ'm seni… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Kutbî Dede)

Dertli dolap (Boynunu bükme dolap)… Hicaz, Şarkı, Yürük Semâî; (Sadettin

Kaynak)

Dertli ne ağlayıp gezersin burada… Gülizâr, Şarkı, Sofyan; (Erol Sayan)

Derviş bağrı taş gerek… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Süleyman Erguner)

Derviş olan kişiler deli olagan olur… Segâh, İlâhi, Düyek; anonim.

Dervişlik baştadır tac'da değildir… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Ahmet Efendi /

Şikarizade)

Dervişlik baştadır tac'da değildir… Nikrîz, İlâhi, Sofyan; (Ali Rızâ Şengel / Eyyûbi)

Devrâniler zikri… Uşşâk, İlâhi, Nim Sofyan; anonim.

Dolap niçin inilersin… Uşşâk, İlâhi, Dolap (12/8); anonim.

Dolap niçin inilersin… Uşşâk, İlâhi, Sofyan ; (Selâhattin Gürer)

Dolap niçin inilersin… Segâh, İlâhi, Curcuna; (Selâhattin Gürer)

Dosttan haber kim getirir… Hicaz, İlâhi, Düyek; (Halil İbrâhim Taşkent)

Durmaz yanar vücûdum ah etmeyip n'ideyim… Bestenigâr, İlâhi, Sofyan; anonim.

Durmaz yanar vücûdum ah etmeyip n'ideyim… Evc, İlâhi, Düyek; anonim.

Durmaz yanar vücûdum ah etmeyip n'ideyim… Mâhûr , İlâhi, Sofyan; (Zekâî Dede)

Düştüm aşkına Mevlâ'nın âvâresiyim sevdânın… Bestenigâr, İlâhi, Sofyan; anonim.

Edelim cevlan kılalım seyrân… Sultânî Yegâh, İlâhi, Sofyan; (Erol Başara)

Eğer aşkı seversen can olasın… Kürdîlî Hicazkâr, İlâhi, Curcuna; (Selâhattin İçli)

Erenlerin cem'inde dolu sundum elimle… Hicaz, Nefes, Yürük Semâî; anonim.

Ey âlemleri yaradan… Uşşâk, Nefes , Sofyan: anonim.

Ey âşıkan ey âşıkan… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Mesûd Efendi)

Ey benim sevgili mevlâm senin aşkın kimde var… Acem Aşîran, İlâhi, Düyek;

(İzmirli-Hacı Mahmud Efendi)

Ey cânıma cânânıma… Bestenigâr, İlahi, Nim Sofyan; (Hasan Şanlıtürk)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 36: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR34

Ey enbiyâlar serveri ey evliyâlar rehberi… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; anonim.

Ey enbiyâlar serveri ey evliyâlar rehberi (Merhaba yâ..)… Hüseynî, İlâhi ,

Semai (Ağır); (Muhammed Sıdık)

Eyyûb'am dîl müptelâyım derde dermân isterem… Acem Aşîran, İlahi, evfer;

(Haydar Akdemir)

Gaflet ile Hakk'ı buldum diyenler er yarın Hak dîvânında bell'olur… Segâh, İlâhi, Nim

Sofyan ; (Bekir Sıtkı Sezgin)

Gaflet ile Hakk'ı buldum diyenler er yarın Hak dîvânında bell'olur… Mâhûr, İlâhi,

Sofyan; (Tâhir Karagöz)

Ganî Mevlâ'm nasîb etse varsam ağlayu ağlayu… Segâh, İlâhi, Sofyan; anonim.

Ganî Mevlâ'm nasîb etse varsam ağlayu ağlayu… Hüseynî, İlâhi, Sofyan; anonim.

Gelin bir nazar eylen… Şehnaz, Fantezi, Semâî; (Mutlu Torun)

Gelin gidelim Allah yoluna… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (İsmail Dede Efendi)

Gelin gidelim Allah yoluna… Hicaz, İlâhi, Düyek; (Mustafa Efendi / Şeyh)

Gelin gidelim Allah yoluna… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Nûri Sesören)

Gelin tanış olalım işi kolay kılalım… Dilkeşhâverân, , İlâhi, Oynak; (Selâhattin İçli)

Girdim aşkın denizine… Hüseynî, İlâhi, Curcuna-Sofyan; (Güldeniz Ekmen)

Gönül çalabın tahtı… Hüseynî, Türkü, Curcuna; (Sadun Aksüt)

Gönül hayrân oluptur aşk elinden… Hicaz, İlâhi, Sofyan; anonim.

Gönül hayrân oluptur aşk elinden… Mâhûr, İlâhi, Sofyan; anonim.

Gönül hayrân oluptur aşk elinden… Segâh, İlâhi, Sofyan; anonim.

Gönül hayrân oluptur aşk elinden… Reng-i Dil, Durak, Durak Evferi; (Hüseyin

Sâdettin Arel)

Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur… Nikrîz, İlâhi, Sofyan; (Ahmet

Hatipoğlu)

Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur… Hüzzâm, İlâhi, Düyek; (Şâhin

Uçar)

Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur… Bestenigâr, İlâhi, Sofyan-

Y.Semâî; (Zeki Atkoşar)

Hak çalabım Hak çalabım sencileyin yok çalabım… Bestenigâr, İlâhi, Nim Evsat;

(Cüneyt Koşal)

Hak çalabım Hak çalabım sencileyin yok çalabım… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; (Zeki

Atkoşar)

Hak yarattı âlemi aşkına Muhammed'in… Isfahan, İlâhi, Düyek; (Hüseyin Sebilci /

Hâfız)

Hak'dan bana nazar oldu… Evc, İlâhi, Sofyan; (Zeki Atkoşar)

Hak'dan gelen şerbeti içtik Elhamdülillah… Sabâ, İlâhi, Nim Sofyan; (Merih Göksu)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 37: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 35

Hak'dan gelen şerbeti içtik Elhamdülillah… Hicaz, İlâhi, Sofyan-Aksak; (Bekir

Sıtkı Sezgin)

Hak'dan gelen şerbeti içtik Elhamdülillah… Hüseynî, İlâhi, Aksak-A.Semâî;

(Güldeniz Ekmen)

Hak'dan gelen şerbeti içtik Elhamdülillah… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Halûk Pura)

Haktan inen şerbeti içdik Elhamdülillah… Hüseynî , İlahi, Sofyan; (Yılmaz

Pamukçu)

Hakk'ın habîbinin sevgili dostu… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; anonim.

Hâlet ile bana bir hâl göründü… Nevâ, İlâhi, Düyek; (Eyyûbi Mehmet Efendi)

Hayıf benim bunca geçen ömrüme… Hüseynî, İlâhi , Sofyan; anonim.

Her kaçan anarsam seni kararım kalmaz Allah'ım… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; anonim.

Her kaçan anarsam seni kararım kalmaz Allah'ım… Segâh, İlâhi, Düyek;

anonim.

İdelim cevlan kılalım seyrân… Hüseynî, İlâhi, Nim Evsat; (Mustafa Efendi /

Çalâkzâde)

İlâhi cennet evine girenlerden eyle bizi… Bestenigâr, İlâhi, Sofyan, (Muâllim İsmail

Hakkı Bey)

İlham ile dün gece seyrettim Muhammed'i… Hicaz, İlâhi, Sofyan: anonim.

İlham ile dün gece seyrettim Muhammed'i… Ferahnâk Aşîran, İlâhi, Nim Evsat;

(Doğan Ergin)

İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir… Rast, İlâhi, Nim Sofyan; (Tahir Karagöz)

İsm-i sübhan virdin mi var… Sabâ, İlâhi, Düyek: anonim.

İsm-i sübhan virdin mi var… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Bekir Sıtkı Sezgin)

İsm-i sübhan virdin mi var… Bayâtî Arabân, İlâhi, Düyek; (Süleyman Erguner)

İstediğimi buldum eşkere can içinde… Nikrîz, İlâhi, Evfer; (Muammer Dede/Bender)

İster idim Allah'ı buldum ise ne oldu… Rast, İlâhi, Sofyan; anonim.

İster idim Allah'ı buldum ise ne oldu… Uşşâk, İlâhi , Sofyan; (Bekir Sıtkı Sezgin)

İster idim Allah'ı buldum ise ne oldu… Segâh, İlâhi , Nim Sofyan; (Halil İbrâhim

Taşkent)

İster idim Allah'ı buldum ise ne oldu… Nikrîz, İlâhi, Nim Sofyan; (İsmail Demirkıran)

İşitin ey yârenler kıymetli nesnedir aşk… Nihâvend, Şarkı, Aksak (Yürük); (Hasan

Soysal)

İşitin ey yârenler kıymetli nesnedir aşk… Segâh, İlâhi, Sofyan; (İsmail Ötenkaya)

İşitin ey yârenler kıymetli nesnedir aşk… Muhayyer, İlâhi, Sofyan ; (S. Eyyûbi

Işıksal)

İşitin ey yârenler kıymetli nesnedir aşk… Acem Aşîran, İlâhi, Sofyan; (Zeki Atkoşar)

Kâbe'nin yolları bölük bölüktür… Rast, İlâhi, Düyek; anonim.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 38: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR36

Karlı dağları mı aştın… Hicaz, Şarkı, Nim Sofyan; (Sâdi Hoşses)

Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Güldeniz

Ekmen)

Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı… Segâh, İlâhi, Sofyan; /Osman Nûri

Özpekel)

Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı… Hicaz, Türkü, Nim Sofyan; (Raif

Kırlıoğlu)

Korktum kıyamet gününden Muhammed unutma bizi… Acem Aşîran, İlâhi, Sofyan;

(Aslan Hepgür)

Kuru dikende gül biter… Hicaz (Zirgüle), İlahi, Sofyan; (Korkut Samancı)

Mâil oldum bahçesinde hurmaya… Hicaz, İlâhi, Sofyan; anonim.

Mecnûn'a sordular Leylâ nic'oldu… Bayâti, İlâhi, Sofyan; anonim.

Mecnûn'a sordular Leylâ nic'oldu… Bestenigâr, İlâhi, Sofyan; (Selâhattin Demirtaş)

Meded kıl derdime dermânım Allah… Sabâ, İlâhi, Düyek; (Ahmet Özhan)

Men (Ben) bende buldum çün Hakkı şekk ü güman nemdir benim… Segâh, Durak,

Durak Evferi; (Şeyh Mehmet Tulûî )

Merhaba yâ şemsîdduha(Ey enbiyâlar serveri)... Hüseynî, İlâhi, Semâî

(Ağır);(Muhammed Sıdık)

Milk-i bekadan gelmişim fani cihanı n'eylerem… Hüseynî-Zemzeme, İlâhi, Düyek;

(Tosunzâde Abdullah Efendi)

Milk-i bekadan gelmişim fani cihanı n'eylerem… Gerdâniye, İlâhi, Sofyan; (Bursa'lı

Yakupzâde Mehmet)

Müştak olup özlediğim… Acem Aşîran, İlahi, Sofyan; (Hasan Şanlıtürk)

Müştak olup özlediğim (şehr-i Ramazan merhabâ)… Uşşâk, İlâhi, Evsat;

(Sermüezzin Rıfat Bey)

Nice bir uyursun uyanmaz mısın? …Hicaz, İlâhi, Sofyan; anonim.

Nice bir uyursun uyanmaz mısın? …Sabâ, Şarkı, Curcuna; (Tarık Kip)

Nice bir uyursun uyanmaz mısın? …Bayâti, Durak, Durak Evferi,; (Şikârizâde Ahmet

Efendi)

N'idem ben bu gönül ile benim ile bir dem durmaz… Hicaz, İlâhi, Evsat; (Zeki

Atkoşar)

Onsekizbin âlemin cümlesi bir içinde… Hüzzâm, İlâhi, Düyek; (Merih Göksu)

Ömür bahçesinin gülü solmadan uyan ey gözlerim… Rast, İlâhi, Sofyan;

(Küçük Ahmet Ağa)

Sen sanmadığın yerde birden açıla perde… Sultânî Yegâh, İlâhi, Devr-i Hindî;

(Selâhattin İçli)

Seni ben severim (Severim ben seni )candan içerû… Hüseynî, İlâhi, Sofyan;

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 39: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 37

anonim.

Sensin bize bizden yakın… Hüseynî, İlâhi, Nim Evsat; (Çalâkzâde Mustafa Efendi)

Sensin Kerîm sensin Rahîm Allah sana sundum elim… Hüseynî, İlâhi, Sofyan;

(Güldeniz Ekmen)

Sensin Kerîm sensin Rahîm Allah sana sundum elim… Dügâh, İlâhi, Sofyan; (Zeki

Atkoşar)

Severim ben seni candan içeri… Hicaz, İlâhi, Müsemmen; (Alâeddin Yavaşça)

Severim ben seni (Seni ben severim) candan içerû… Hüseynî, İlâhi, Sofyan;

anonim.

Seyr ettim Muhammed'i doğmuş nûrlar içinde… Hicaz, İlâhi, Sofyan; anonim.

Seyyah olup şol âlemi ararsan… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; anonim.

Sordum sarı çiçeğe benzin neden sarıdır… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Tâhir Karagöz)

Sordum sarı çiçeğe benzin neden sarıdır… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Hâfız Hüseyin

Sebilci)3Şehitlerin ser çeşmesi (Eyâ âlemlerin şâhı) … Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Dede Efendi)

Şeyhimin illeri uzaktır yolları… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; anonim.

Şeyhimin illeri uzaktır yolları… Nihâvend, İlâhi, Sofyan; (Doğan Ergin)

Şeyhimin özünü severim sözünü… Hicaz (Zirgüle), İlahi, Sofyan; (Sadun Aksüt)

Şol cennetin ırmakları akar Allah Allah deyu… Hicaz, İlâhi, Evsat; anonim.

Şol cennetin ırmakları akar Allah Allah deyu… Segâh, İlâhi, Yürük Semâî; anonim.

Şol cennetin ırmakları akar Allah Allah deyu… Hüseynî, İlâhi, Curcuna;

anonim.

Şol cennetin ırmakları akar Allah Allah deyu… Acem Aşîran, Fantezi, Türk Aksağı-4Düyek; (Arif Sâmi Toker)

Şol cennetin ırmakları akar Allah Allah deyu… Hüseynî, İlâhi, Sofyan; (Zeki Atkoşar)

Şûrîde vü şeydâ kılan yârın cemâlidir beni… Nevâ, İlâhi, Sofyan; anonim.

Şûrîde vü şeydâ kılan yârın cemâlidir beni… Çargâh, İlâhi, Sofyan; anonim.

Şûrîde vü şeydâ kılan yârın cemâlidir beni… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; (Sermüezzin

Bahâ Bey)

Şûrîde vü şeydâ kılan yârın cemâlidir beni… Sabâ, İlâhi, Çifte Düyek; (Nesib Efendi)

Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın? Muhayyer, İlâhi, Sofyan; (Güldeniz

Ekmen)

Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın? Hüseynî, İlâhi, Sofyan; (Halil İbrâhim

Taşkent)

Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın? Rast, İlâhi, Sofyan; (Hüseyin Erbay)

Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın? Kürdîli Hicazkâr, İlâhi, Aksak (Yürük);

(Niyâzi Şengül)

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 40: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR38

Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın? Sultânî Yegâh, İlâhi, Sofyan;

(Selâhattin İçli)

Tehî sanman siz beni dost yüzün görüp geldim (Derviş olan kişiler..)… Evc, İlâhi,

Sofyan; (Ali Şîrüganî / Dede)

Urum'da acemde âşık olduğum Yemen ellerinde Veysel Karânî… Sûznâk, İlâhi,

Düyek; (Hâfız Hasan Efendi)

Urum'da Acem'de görmediğin gördü… Uşşâk, İlâhi, Sofyan; anonim.

Urum'da Acem'de görmediğin gördü… Hicaz, İlâhi, Evsat; (Kazasker Mustafa İzzet

Efendi)

Urum'dan çıktım yürüdüm... Bayâti, İlâhi; Sofyan; anonim.

Uyurken seyrimde kalkdım ağlayu… Segâh, İlâhi, Sofyan; (Muzaffer Ozak / Aşkî)

Varsam bir âmile sorsam hâlimi… Hüseynî, İlâhi, Devr-i Revân; (Balat Şeyhi

Kemâl Efendi)

Varsam bir âmile sorsam hâlimi… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Zeki Atkoşar)

Yâ Rab bu ne derttir derman bulunmaz… Hüzzâm, İlâhi, Aksak-Düyek; (Güldeniz

Ekmen)

Yâ Rabbenâ hayreyle Muhammed'e yâr eyle… Segâh, İlahi, Sofyan; (Hasan

Şanlıtürk)

Yaktın beni yandırdın … Karcığar, Şarkı, Sengin Semâî; (Mehmet Ali Çelikbaş)

Yar yüreğim yar gör ki neler var… Mâhûr, İlâhi, Sofyan; anonim.

Yar yüreğim yar gör ki neler var… Şehnaz Bûselik, İlâhi, Sofyan; (Hacı Nafiz

Bey)

Yine aşkın sırrı düştü serime… Acem, İlâhi, Sofyan; (Zekâî Dede)

Yine yüzünü gördüm yine yüreğim yandı… Hüseynî, İlâhi, Düyek; (Güldeniz Ekmen)

Yüce sultânım derde dermânım… Şerefnümâ, Durak, Durak Evferi; (Hüseyin

Sâdettin Arel)

Yüce sultânım derde dermânım… Hüzzam, İlahi, Sofyan; (Sadun Aksüt)

Yüce sultânım derde dermânım… Sûzidil, İlâhi, Hafif; (Zekâî Dede)

Yürü yürü yalan dünya… Hüzzâm, İlahi, Sofyan; (Hüseyin Erbay)

Yürük değirmenler gibi dönerler… Şehnaz, İlâhi, Evsat; (Dede Efendi)

Yürük değirmenler gibi dönerler… Hüseynî, İlâhi, Yürük Semâî; (Doğan Ergin)

Yürük değirmenler gibi dönerler… Hicaz, İlâhi, Sofyan; (Kemâl Gürses)

Yüzbin cefâ kılsan bana... Çârgâh, İlâhi, Sofyan; anonim.

TSM repertuarındaki bazı şiirlerin sadece “Yunus” adıyla yazıldığı ve notalarda

da bu şekilde geçtiği görülmektedir. “Âşık Yunus” ise farklı bir tasavvuf şairi

olduğundan ona ait şiirler bu çalışmamızda Yunus Emre’nin şiirlerinin dışında

tutulmuştur.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 41: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 39

Sonuç olarak, geleneksel müziğimizde Yunus Emre’nin şiirleri Türk müziğinin

çeşitli makamlarında, dizilerinde, tartım ve usullerinde icra edilmektedir. Türk halk

müziği repertuarında sadece anonim örnekler olmasına karşılık, Türk sanat müziği

repertuarında çeşitli kişiler tarafından bestelenmiş örneklerle beraber anonim

olanlar da yer almaktadır. Türk halk müziği repertuarında dokuz adet şiire karşılık

TSM repertuarında 140 adet şiir yer almaktadır. Şiirlerin bazıları anonim olanlar

dahil, 2, 3, 4, 5 ve hatta Şol Cennetin Irmakları örneğinde olduğu gibi 6 ayrı ezgi ile

ezgilendirilmiştir. Bu açıdan denilebilir ki, Türk müziğinde hiçbir tasavvuf şairinin

şiirlerine gerek anonim gerek beste açısından bu kadar yoğun yaklaşılmamış ve 13.

yüzyıldan günümüze kadar hiçbir şairin şiiri Yunus’un şiirleri kadar geniş kitlelere

mal olmamıştır. Bektaşî-Alevî kültüründe de, Mevlevî, Kadirî, Rufaî, Melami vb.

tasavvuf yollarında da benimsenip okunan ilâhilerdeki anlaşılır dil, sade melodilerle

bütünleşerek geçmişten günümüze insanımızı etkilemiş ve Türk dilinin

devamlılığına ve benimsenip yayılmasına katkı sağlamıştır. Öyle ki, müzikte ilâhi 5

denince akla Yunus Emre; Yunus Emre denince de akla ilâhi gelir olmuştur. “İlâhi , 6nefes , durak, tevşih, şarkı, türkü” vb. müzik formlarında bestelenen şiirleri gelecek

kuşaklara da sevilerek aktarılabilecek birer kültür, müzik ve dil abideleri olarak

yaşayacak ve yaşatılacaktır.

KAYNAKLAR:

AKDOĞU, Onur. Türk Müziği'nde Türler ve Biçimler, İzmir, 1996.

TRT THM/TSM Repertuar Kitapları, Müzik Dairsi Yayınları, Ankara, 2011.

YALTIRIK, Hüseyin. Özel Arşiv.

YALTIRIK, Hüseyin. Tasavvufî Halk Müziği (Deyişler – Semahlar – Nefesler) Tasavvufî Halk Müziği & CD, TRT

Müzik Dairesi Başkanlığı Yayınları, Ankara 2003.

YALTIRIK, Hüseyin. Trakya Bölgesinin Tasavvufî Halk Müziği, Kültür Bakanlığı Yayınları: 2947, Yayınlar Dairesi

Başkanlığı Sanat-Müzik Yayınları: 428-13, G.Ü. İletişim Fakültesi Matbaası, Ankara 2002.

1 Onur Akdoğu, Türk Müziği'nde Türler ve Biçimler, İzmir, 1996.2 Mevlid bahirleri arasında okunan ilahilere "Tevşih ilahileri" denir. "Tevşih" sözü "süslemek"

manasındadır. Böylece bu tür ilahilerle mevlid-i şerîf süslenmiş olurdu.3 Bu eserin birinci güftesinin Merkez Efendi’ye ait olduğu kayıtlıdır.4 Bu eserin güfte sahibi olarak Yunus Emre yanında Yahya Kemal Beyatlı ismi de geçmektedir. Bize

göre sehven bir yanlışlık olmalıdır çünkü şiirin Yunus Emre’ye aitliği tartışmasızdır.5 Bkz. Hüseyin Yaltırık, Tasavvufî Halk Müziği (Deyişler – Semahlar – Nefesler), TRT Müzik Dairesi

Başkanlığı Yayınları, Ankara 2003. 6 Bkz. Hüseyin Yaltırık, Tasavvufî Halk Müziği (Deyişler – Semahlar – Nefesler)…

* Doç. Dr. TRT İzmir Radyosu THM Sanatçısı.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 42: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR40

DOSTUN EVİ GÖNÜLLERDİR

Murat SOYAK

Yunus Emre, yüzyıllar ötesinden sesleniyor. Sevgiye, hoşgörüye, kardeşliğe

çağırıyor bizleri. Aradan yüzyıllar geçse de hiç eskimiyor söyledikleri. Zira hakikati

güzelce dile getiriyor.

"Ben gelmedim davi için

Benim işim sevgi için

Dostun evi gönüllerdir

Gönüller yapmağa geldim.»

Bu dörtlük, hakikati güzelce dile getirmenin örneklerinden birisi. Yıkmak kolay,

yapmak zordur. Yunus Emre, gönül yapmayı iş edinmişti. Yukarıdaki dörtlükte "davi"

kelimesi "kavga" anlamına gelir. Kavga karşımızdaki insanı bizden uzaklaştırır.

Yunus Emre, tebliğ vazifesini sevgiyle yapmak istiyor. Kavga karşıda duranı yok

etmeye, susturmaya yöneliktir. Yunus Emre, sevgi diliyle insanı kazanmak istiyor.

"Gelin tanış olalım

İşi kolay kılalım

Sevelim, sevilelim

Dünya kimseye kalmaz.»

Sevgi insanoğlunun en etkili, en kalıcı anlaşma dilidir. Sevgi diliyle zorluklar

aşılabilir. "İman etmedikçe, cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe iman etmiş

olamazsınız" diye buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Birbirimizi yeterince sevebiliyor muyuz? Şiirde "dost” kelimesiyle Allah-u

Teâlâ'ya işaret vardır. En büyük dost, en merhametli dost, en cömert dost, en

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 43: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 41

koruyucu dost, en affedici dost, en güzel dost Allah-u Teâlâ'dır. Halk arasında

söylenen "Dost istersen Allah yeter" sözü bu anlamda dikkat çekicidir.

Gönül, sımsıcak bir kelime... Bu kelimede müthiş bir anlam zenginliği var.

Deyimlerimizi hatırlayalım. Gönül vermek, gönül almak, gönül kırmak, gönül

yapmak, gönlünden geçmek, gönlü kalmak, gönüllü olmak, gönülsüz olmak,

gönülden vermek, canı gönülden, gönlü hoş olmak, gönlü geçmek, gönlü

kararmak...

"Dostun evi gönüllerdir" mısrası bir hadis-i kudsîden mülhemdir. Şöyle ki: "Ben

yere göğe sığmazdım. Mü'min kişinin gönlüne sığdım." Gönül, Allah'ın evidir.

Tasavvufta gönlün temiz tutulması tavsiye edilir. Mevlâna Hazretleri bu anlamda

gönlü aynaya benzetir. Tozlu, kirli aynada bir şey görünmez ama temizlenmiş

aynada gerçeği görebiliriz. Bundan dolayıdır ki aynaya benzeyen gönül, temiz

tutulmalıdır.

"Gönüller yapmağa geldim" diyor Yunus Emre. Gönlümüzde olan dilimize yansır.

Gönlümüzde olan bakışlarımıza yön verir. Gönlü doğru olan, doğruluktan yanadır.

Kendi özümüze bir bakalım; gönlümüzü yoklayalım, ne haldeyiz? Gönüller temiz

olunca ve gönüller yapılınca, yeniden başlayacağız hayata.

"Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil»

Yunus Emre, gönül yıkmanın olumsuz sonuçlarını etkili bir üslûpla dillendirmiş.

Yunus Emre'nin şiirleri ortak mirasımız bizim. Dönüp okumamız gerekir o şiirleri.

Birbirimizi anlayabilmemiz için hakikati sevgi diliyle kavrayabilmemiz için şart oluyor

Yunus Emre'yi okumak.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 44: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR42

DİZİN

Abdulkadir Güler, Abdullah Satoğlu ve Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedalar (III), 6 (35),

Eylül-Ekim 2011, s. 34-36.

Abdulkadir Güler, Anılarda Kalan Mektuplar ve Halil Soyuer, 6 (34), Temmuz-Ağustos

2011, s. 29-32.

Abdulkadir Güler, Unutulmuş Bir Şair: Mehmet Emin Yurdakul’u Anıyoruz, 6 (33), Mayıs-

Haziran 2011, s. 29-31.

Abdulkadir Güler, Yunus Gibi,(Şiir) 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 4.

Abdullah Satoğlu, Bir Kapıdan Bir Kapıya: İbrahim Sağır, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 15-

17.

Abdullah Satoğlu, Türk Medyasının Yiğit Kalemi Ergun Göze, 6 (34), Temmuz-Ağustos

2011, s. 3-6.

Adil İzci, İstanbul’da Yayınlanan Edebiyat Dergilerinden Bir Demet, 6 (31), Ocak-Şubat

2011, s. 40-41.

Adulkadir Güler, Ormana Güzelleme,(Şiir), 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 43.

Ahmet Vehbi Ecer, Ay Soyundu Geceye, 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 26-27.

Ahmet Yılmaz Tuncer, Ona Aittir,(Şiir), 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 29.

Ali İhsan Kolcu, Ölmesin Gazeli,(Şiir), 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 16.

Ali İhsan Kolcu, Sen Daha Uyanmadan,Şiir), 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 7-8.

Ali İhsan Kolcu, Yangın,(Şiir), 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 4.

Ali Rıza Kaşıkçı, Umuda Dokunmak, 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 38-40.

Arif Ali Albayrak, Bir Yol Var ki,(Şiir), 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 6.

Bedrettin Keleştimur, Kömürhan Gönül Köprüsü, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 39-41.

Bekir Oğuzbaşaran, Şairler,(Şiir), 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 4.

Bekir Oğuzbaşaran, Şiir ve Şaire Dair, 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 7.

Bekir Oğuzbaşaran, Şiir, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 25.

Berdan Yoldaş, Bahar Sürgünü, 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 33-35.

Çimen Özçam, Arapçanın Turanî Bir Dil Olduğunu Anlatan Eser, 6 (35), Eylül-Ekim 2011,

s. 29-33.

Emrah Kurul, Ke/lime Ke/lime,(Şiir), 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 28.

Erdal Noyan, Babaanne,(Şiir), 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 11.

Erdal Noyan, Derin Boşluklar,(Şiir), 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 24.

Erdal Noyan, Şehir Gezileri,(Şiir),6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 16.

Esma Dumanlı Kadızade, Tutunamayanlar Romanında Küçük Burjuvanın Eleştirisi, 6

(31), Ocak-Şubat 2011, s. 17-25.

Faruk Yılmaz, Yunus Emre’ye Ait Olmayan şiirler ve Başka Yunuslar, 6 (35), Eylül-Ekim

2011, s. 21-24.

Fatih Çelik, Aşk Kazanır, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 43-44.

Fatih Çelik, Bir Şey Eksik Sanki, (Şiir), 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 28.

Gökçe Kolcu, Cengiz Aytmatov: Sosyalist Gerçekçilik Estetiğini Dönüştürme, 6 (33),

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 45: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR 43

Mayıs-Haziran 2011, s. 12-20.

Gülüzar Söğütçü Kurum, İstek,(Şiir), 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 37.

Güner F. Özmel Başaytaç, Bir Gün Daha, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 32-37.

Hadi Önal, Nefesin ve Sesin Gücü Celal Güzelses ve Enver Demirbağ’a Saygı, 6 (32),

Mart- Nisan 2011, s. 26-28.

Hikmet Elitaş, Prof. Dr. Amil Çelebioğlu’nu Anıyoruz, 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 36-

37.

Hikmet Onaç, Erciyes,(Şiir), 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 28.

Hüseyin Akte, Susuz Günlerden Sonra, 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 41-44.

Hüseyin Akte, Yitik Mustafa, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 37-42.

Hüseyin Yaltırık. Geleneksel Müzikte Yunus Emre’nin Şiirleri ve Ezgi Yapıları, 6 (36),

Kasım- Aralık 2011, 6, (36), s. 23-39

İbrahim Şaşma, Yunus Emre’de Sanat Anlayışı, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 27.

İsa Kayacan, Ahmet Sevgi’den Bir Kurucu Teknik Öğretmenin Romanı Ahmer Ersudaş, 6

(34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 36-37.

İsa Kayacan, Prof. Dr. İbrahim Agâh çubukçu Hocadan iki Kitap Daha, 6 (31), Ocak-Şubat

2011, s. 37-38.

İsmail Özmel, Her Dağın Bir Kışı Vardır, 6 (31), Ocak-Şubat 2011,s.1

İsmail Özmel, Cemre Nihayet Toprağa Düştü, Sizin Gönlünüz Nereye Uçtu, 6, (32),Mart-

Nisan 2011, s.1

İsmail Özmel, Her Yenilik Eskinin Eksiklerini Tamamlamaktır, 6 (33), Mayıs-Haziran 2011,

s.1

İsmail Özmel, Hamdullah Suphi Tanrıöver’i Anmak, 6, (34), Temmuz-Ağustos 2011, s.1

İsmail Özmel, Seslilerin Serenadı Türkçe 6, (36) Kasım-Aralık 2011, s. 1

İsmail Özmel, Bizde Eksik Olan Aşk, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s.1

İsmail Özmel, Bayrak Şairi Arif Nihat Asya’ya,(Şiir), 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 3.

İsmail Özmel, Emin Erişirgil’in Kalemiyle Mehmet Akif, 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s.

14-18.

İsmail Özmel, Genç Şairler, İki Şiir Mürşidini Unutmayın: Yunus Emre ve Yahya Kemal, 6

(35), Eylül-Ekim 2011, s. 7-11.

İsmail Özmel, Hayalimdeki Şehir,(Şiir) 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 3.

İsmail Özmel, Hece Taşları,(Şiir), 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 3.

İsmail Özmel, Mahmet Akif’in Hayatından Çizgiler, 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 9-11.

İsmail Özmel, Mehmet Akif Ersoy’un Dünyası, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 10-14.

İsmail Özmel, Şiirle Zaman Arasında Bir Bağ Kurulabilir mi? , 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s.

29-30.

İsmail Özmel, Yaz Bitiyor,(Şiir), 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 7.

İsmail Özmel, Zamanlı Şiir,(Şiir), 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 23.

İsmail Sarıkaya, Aktüel Haberci, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 38.

Köksal Akçalı, Çıngı Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 39.

M. Nihat Malkoç, Fikriyatımızın Gözesi: Ergun Göze, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 18-23.

M. Nihat Malkoç, Yunus Emre’de Öğretmen Sevgisi, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 25-26.

Mehmet Baş, Son Bakış,(Şiir), 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 24.

Mehmet Ertem, Hayal Oldu, 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 38.

Mehmet Nuri Parmaksız, Geleceğe Kalacak İsim İsa Kayacan, 6 (33), Mayıs-Haziran

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 46: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi

AKPINAR44

2011, s. 28.

Mete Gülmen, Girit Açılımı Masal Gibi, 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 19-24.

Muharrem Kubat, Destandır Malatya,(Şiir), 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s. 10.

Murat Soyak, Gönül Sohbet İster, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 42-43.

Murat Soyak, TYB Gazi Antep Şubesinden 1. Ayıntap Şiir Günleri, 6 (33), Mayıs-Haziran

2011, s. 25-27.

Murat Soyak, Yunus Emre, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 5.

Murat Soyak. Dostun Evi Gönüllerdir, 6 (36), Kasım-Aralık 2011, s:38-40

Mustafa Demirci, Ahmet Kabaklı’ya Vefa, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 44.

Mustafa Özçelik, Yunus Emre’de Birlik Fikri, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 12-16.

Muzaffer Çandır, Türk Edebiyatında Anı Yazma Geleneği ve Samet Ağaoğlu’nun Hayat

Bir Macera İsimli Anı Kitabı, 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 10-15.

Nedim Bakırcı, Akpınar Dergisi, 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 30-31.

Nedim Bakırcı, Prof. Dr. Ali Berat Alptekin İle Ahmet Yesevi Üzerine Söyleşi, 6 (31), Ocak-

Şubat 2011, s. 4-9.

Nevin Konuk, Karaman’da Yunusca,(Şiir), 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 6.

Nihat Kaçoğlu, Divane,(Şiir), 6 (32), Mart- Nisan 2011, s. 37.

Nurettin Çetin, Sevil Mısırlıoğlu’nun Güneşi Kurşunladık Adlı Şiirinin Tahlili, 6 (32), Mart-

Nisan 2011, s. 3-9.

Nurşah Yaman, Esintiler,(Şiir), 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 25.

Osman Aytekin, Tüccarla Karısı, (Şiir), 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 41.

Osman Gökçe, Akdeniz Kıyısı,(şiir), 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 38.

Osman Yazan, Ömer Seyfettin’in Gizli Mabed Hikâyesinin Tahlili, 6 (33), Mayıs-Haziran

2011, s. 22-24.

Ömer Aydoğan, Mankurtlaşan İnsanlar, 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 38-40.

Önder Saatçi, Türkçe Adlar mı Türk Adları mı? , 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 32-34.

Özer Meral, Hamburg (Şiir), 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011, s.44

Saim Sakaoğlu, İsmail Özmel: Bir Taşralı Şairin Şiir Dünyası. 6 (36), Kasım-Aralık

2011,s.3-22

Sergül Vural, Bekir Oğuzbaşaran’ın Gözüyle Necip Fazıl, 6 (34), Temmuz-Ağustos 2011,

s. 25- 28.

Sergül Vural, Yunusca,(Şiir), 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 5.

Şahin Uçar, Aşktır Bu Cahili Ârif Eden,(Şiir), 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 4.

Tuncer Gülensoy, Büyük Türk Yazar Reşat Nuri Güntekin’in Biyografisine Eklenecek

Bilgiler, 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 5-6.

Tuncer Gülensoy, Salican Cigitov Adlı Bir Kırgız Kardeşim Vardı, 6 (34), Temmuz-

Ağustos 2011, s. 11-13.

Vedat Ali Tok, Bir Garip Ölmüş Diyeler, 6 (31), Ocak-Şubat 2011, s. 31-36.

Vedat Ali Tok, Yunus Emre’de Birlik ve Beraberlik Düşüncesi, 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s.

17-20.

Yahya Akengin, Erzurum,(Şiir), 6 (35), Eylül-Ekim 2011, s. 28.

Yüksel Gemalmaz, Sonbahar Güneşi,(Şiir), 6 (33), Mayıs-Haziran 2011, s. 21.

Sayı: 36 Kasım - Aralık 2011

Page 47: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi
Page 48: ÝÇÝNDEKÝLER · İsmail Özmel var. Niğde Lisesinde fen kolunda okurken çıkardığı İbre adlı duvar gazetesinde acemiliğini yenen genç İsmail artık, Niğde’nin Sesi