Kortaokulu dýþarýdan bitirdi. Ýzmir Ýmam-Hatip Lisesi’ni ...eðitimdir. Eðitimde önemli...
Transcript of Kortaokulu dýþarýdan bitirdi. Ýzmir Ýmam-Hatip Lisesi’ni ...eðitimdir. Eðitimde önemli...
adir Keskin, 1944 Afyon-Dazkýrý-Çiftlik doðumlu. Ýlkokulu kendi köyünde, ortaokulu dýþarýdan bitirdi. Ýzmir Ýmam-Hatip Lisesi’ni 1965'te, ayný yýlýn eylül Kayýnda Savaþtepe Öðretmen Okulu’nu dýþarýdan bitirdikten sonra Konya Yüksek
Ýslam Enstitüsü’nü 1969 yýlýnda bitirerek Çanakkale / Biga'da öðretmenlik hayatýna baþladý. Yedek subay olarak askerlik yaptýktan sonra Manisa / Salihli Lisesi’nde öðretmenliðe devam etti. Salihli Ellinci Yýl Ortaokulu Müdür Baþyardýmcýlýðý yaptý. Daha sonra Manisa / Kýrkaðaç Lisesi Müdürü olarak atandý. Oradan zamanýn þartlarý nedeniyle Manisa'nýn Osmancalý köyüne öðretmen olarak gönderildi. Bir müddet burada çalýþtýktan sonra 1980 yýlýnda Manisa Lisesi Müdür Baþyardýmcýlýðýna getirildi. Manisa Lisesi’nin müdürü emekli olunca bu okula müdür oldu. Meslek hayatýnýn ve idarecilik hayatýnýn büyük bir bölümünü Manisa Lisesinde geçirdi. 1998 yýlýnda siyasi iktidar deðiþikliði sebebiyle zorunlu olarak emekli edildi.
Yazarýmýz eðitimcilik hayatý boyunca eðitim alanýnda önemli çalýþmalar yaptý. Özellikle Almanya'nýn Ingolstadt þehrindeki Apian Lisesi ile Manisa Lisesi’ni kardeþ okul yaptý. Bu kardeþlik iliþkisi þehirlere de yansýdý ve Ingolstadt ile Manisa'nýn kardeþ þehir olmasýný saðladý. Avrupa'ya açýlan bu kapý sayesinde Manisa'da birçok okul bu imkânlardan yararlandý. Yazarýmýzýn müdürlüðü sýrasýnda Almanya'dan kendi okuluna hibe yoluyla komple fizik-kimya laboratuvarý, Çýraklýk Eðitim Merkezi’ne de eðitim amaçlý dört adet çýplak motor ve Manisa Belediyesi’ne de makam aracý kazandýrdý.
Emekli olduktan sonra yine Almanya'da Türk çocuklarýnýn din eðitimi çalýþmalarýnda bulundu. Almanya'dan döndükten sonra yoksul aile çocuklarý için Manisa Belediyesi Eðitim Merkezi (MABEM) Dershanesi’ni kurarak bu dershanenin iki yýl kurucu müdürlüðünü yaptý. 2009 yýlýnda buradan ayrýlarak yine yoksul ve dar gelirli aile çocuklarý için Soma Belediye Baþkaný Sayýn Hasan ERGENE'nin daveti üzerine, Soma Belediyesi Eðitim Merkezi (SOBEM) Dershanesi’ni kurdu. Evli ve iki çocuk, iki torun sahibi olan KESKÝN, hâlen Manisa Hedef Koleji'nde fahri olarak Avrupa Kardeþ Okul Projesi’ni yürütmektedir.
Okullarda Öðrencilere ve Velilere Yönelik*Baþarýlý ve Baþarýsýz Öðrencilerin Ýtiraflarý*Öðrenci Öðretmen , Öðretmen ve Veli Ýliþkileri*Öðretmen Ýdare ve Veli Münasebetleri*Ergenlik Çaðýndaki Çocuklarýmýzla Doðru Ýletiþimin Yararlarý
gibi baþlýklar altýnda çok sayýda lise ve ilköðretim okullarýnda seminer ve konferanslar vermiþ olup halen bu tür seri seminer ve konferanslarýna devam etmektedir.
Yayýmlanmýþ Eserleri: 1- Manisa'da Vakýf Ýzleri ve Ýz Býrakanlar (1. baskýsý bitti)2- Kýrk Gün Kýrk Programla Yaz Tatili Dinî Bilgiler Kitabý,(23. baský)3-Eðitim Öðretim Dedikleri (9. baský)4- MABEM’li Öðrencilerin Ýçinden Gelenler 5- Eðitimde Fýrsat Eþitliði (proje çalýþmasý)6- Laleler Solmasýn (Mustafa Pala ve Dr. Fahrettin Er ile birlikte geliþtirdiði
proje) Yayýna Hazýrlanan Eserleri:1- Ýki Kardeþ Þehir ile Ýki Kardeþ Okulun Hikâyesi (Almanya Ingolstadt ile
Manisa Lisesi- Apian Gymnasium (lisesi) iliþkilerinin hikâyesi)
Editörün Notu
Ýnsanoðlu, doðduðu günden ölünceye kadar sürekli olarak eðitimle iç içedir. Duyduðumuz bir söz, yaþadýðýmýz bir olay, kavradýðýmýz veya anladýðýmýz bir konu, edindiðimiz tecrübeler, yaþananlardan çýkardýðýmýz dersler, bizim hayatýmýza mutlaka bir katký saðlar. Bunlarýn bizdeki etkisi eðitimdir. Eðitimde önemli olan ise güzeli, iyiyi, doðruyu, mükemmeli benimsemek, yaþamak, yaþatmak ve yaygýnlaþtýrmaktýr.
Bu kitapta kendinizden, hayatýnýzýn çeþitli anlarýndan kesitler bulacaksýnýz.
Eðitimle ilgisi olan olmayan herkesin okumasý, ibret almasý ve düþünmesi gereken, birbirinden farklý ve ilginç olaylara þahit olacaksýnýz.
Bütün eðitimcilerin, idarecilerin, anne-babalarýn, öðrencilerin, gençlerin, yetiþkinlerin, yaþlýlarýn, kýsacasý herkesin ibretle okuyacaðý gerçek hayat hikâyeleri, hayatýmýza yön verecek güzellikte…
Çocuklarýmýzýn iyi yetiþtirilmesi için, geleceðimizin teminatý gençlerimizin hayatýný hem kolaylaþtýrmak hem de gerçek anlamda hayata hazýrlamak için, kitaptaki gerçek hayat hikâyelerini iyi okuyup anlamak gerekiyor.
Bu kitabý, eðitim ve öðretimle ilgilenen herkese tavsiye ediyorum.
Mustafa ATALAY
“Bir Okul Müdürünün Günlüðünden”
Kadir KESKÝNMABEM ve SOBEM Dershaneleri Kurucu Müdürü
Özel Hedef Koleji Avrupa Kardeþ Okul Proje Sorumlusu
Manisa - 2013
[ [EÐÝTÝM ÖÐRETÝM DEDÝKLERÝ
9.Baský
EditörMustafa ATALAY
YazarKadir KESKÝN
Redakte / TashihMustafa ATALAY
Dizgi - Kapak Tasarým - Baskýajansrenk
0236 232 1717- 239 0404
Ýsteme Adresi:Kadir KESKÝN
0505 772 44 40E-mail: [email protected]
Web: www.kadirkeskin.net
1. Baský: Mart 2008 2. Baský: Mayýs 20093. Baský: Kasým 20104. Baský: Þubat 20105. Baský: Mart 20116. Baský: Eylül 20117.Baský: Þubat 2012
8.Baský: Haziran 20129.Baský: Kasým 2013
Bu kitabýn bütün yayýn haklarý Kadir Keskin'e aittir. Her hakký saklýdýr. Eserin adý ve yazarý belirtilerek alýntý yapýlabilir.
ÝÇÝNDEKÝLERSunum 1 ....................................................................................Sunum 2.....................................................................................Önsöz........................................................................................Giriþ............................................................................................Ýlk Dersim...................................................................................
Zor Þartlarda Öðrencilik...............................................................Stajyer Öðretmen........................................................................Ýnsan Nefsi Azmaya Görmesin.....................................................Mesleðin Yüz Aký Öðretmenler....................................................Þafaðýn Sessizliðini Bozan Telefon..................................................Aþkýn Arkadaþý Kim ve Gözünü Kim Kör Etti?................................Bir Gençlik Hatasý........................................................................Gençler Balýk Avýnda....................................................................Öðretmenimin Hayat Dersi..........................................................Mesleði Evliliðini Yýktý....................................................................Dilek ve Þikâyet Kutusunun Kurtardýðý Hayat.................................H.Þ.'nin Üniversite Ýken Yazdýðý Mektup........................................Gece Sokaða Atýlan Kýz Öðrencimin Mektubu...............................Üç Küçük Öðrencimin Ýçki Macerasý.............................................Çocuk Safiyeti..............................................................................Baba Böyle Yapar mý?...................................................................Merhaba Saygýdeðer Hocam........................................................Mehmet'in Kalbini Göremedim....................................................Ürkek Bakýþlar..............................................................................Sýnýftan Atýlan Öðrenci..................................................................Ameliyat Dört Ay Sonraya............................................................Müdürüm Kadir Keskin................................................................Sahur Ziyafeti..............................................................................Güzel Gözlü Kýz..........................................................................Sobem'de Oyuncak Araba........................................................... Sobem'in Güzel ve Þirin Kýzý S......................................................Acý Biberin Tatlý Hikayesi...............................................................
1113151933373841424446485152535457586265666871737576767879818487
Lütfen Bu Masalý Okuyun ............................................................Kopya Çeken Ýki Öðrenci .............................................................Ayrýmcýlýk ....................................................................................Ýki Öðrencinin Erik Kavgasý ...........................................................Japonya’da Genetik Okuyacaðým .................................................Ben Sana Bunu Hatýrlatýrým ..........................................................Kalem ve Gözyaþý ........................................................................Öðretmene Benziyordu ..............................................................Ýddiayý Kaybettim .........................................................................Ergenlik Çaðýndaki Çocuklarýmýzla Doðru Ýletiþimin Yararlarý ..........Özenip Taklit Edenin Ulaþtýðý Gerçek............................................Tuba Konuþmuyor........................................................................Arkadaþ Sen Bu eve Ne Yüzle Geldin?..........................................Öðrenci Kalbinin Anahtarý.............................................................
Piþmiþ Aþa Soðuk Su Katan Müdür Yardýmcýsý.................................Bayrak Merasimine Gelmeyen Öðrenci........................................Okul Tuvaletinde Ders Çalýþmak...................................................Ökçeleri Basýk Ayakkabýlý Öðretmen.............................................Oðlumdan Öðrendiklerim.............................................................Genç Müdür Yardýmcýmýn Öðrettikleri...........................................Kýz Öðrencim Bira Ýçiyordu...........................................................Akla Bilgi Ekersen Düþünce Büyütür Baþarý Biçersin.......................Bil, Uygula, Piþman Olma.............................................................Kýzý Doðum Günü Kutladý Babasý Ýntihar Etti..................................50 Yýldýr Uðraþý Alaným.................................................................Lise Çaðýnda Kýzlarýn Yaþadýðý Gizli Gerçekler.................................Zaman Zaman Notlarýma Düþenler..............................................Ýyi Örnekler de Var.......................................................................Bu Da Basýndan............................................................................Müdür Bey Arkadaþlarýmýn Saçýný Kesme.......................................Ev Resmi Çizerken Yakalandý Mimar Oldu.....................................Yere Atýlan Çöp............................................................................Sýrayý Öpen Öðrenciler.................................................................Yüzme Bilmeyen Giremez ...........................................................
Okul Mührünü Çaldýlar.................................................................
899394
96103
104105105107108111112113116117119122125127128129133136136138142147148149149150152153154155
Asalet...........................................................................................Ýki Öðretmenin Kavgasý.................................................................Orak Çekiçli Duvar Gazetesi........................................................Ýstifaya Davet Edildim....................................................................Peygamberlerin ve Manevi Rehberlerin Baðýþlamasý ve HoþgörüsüKeþke Benim Babam da Sizin Gibi Öðretmen Olsaydý....................Evlatlarýmýz Adýna Karar Vermenin Zorluðu....................................
........................................................................
Hayat Duyduðum En Büyük Haz..................................................Çocuðun Aynasýnda Anne- Baba ve Öðretmenler Görünür............Emekli Öðretmen Arkadaþýmýn Arzusu..........................................Ana Babalara Tavsiyeler.................................................................Öðretmenim Sevgi ve Ýlgi Ýstiyorum..............................................Sevginin Büyük Sihri .....................................................................Eðitimde Ailenin Payý.....................................................................Eðitimde Atýlacak Yanlýþ Adým........................................................Çocuklar Ailenin Kopyasýdýr...........................................................Çocuðun Geleceðine Ailenin Etkisi................................................Velilerimizin Ýtiraflarý......................................................................Bilgisayara Baðýmlý Çocuklar...........................................................Alman Emniyet Müdürlüðü’nün Raporunu Hep Beraber OkuyalýmHuzurumun Resmi.......................................................................Bir Liselinin Ürperten Ýtiraflarý........................................................Nefis ve Necis Kokular..................................................................Alman Lise Müdürü’nün Mektubu.................................................Cesaret Gösterisi Yaparken Boðuluyordu......................................Yaramazlýkta Sýnýr Tanýmayan Öðrenci............................................Mevlana Diyor Ki.........................................................................Kýzýlderili Çocuk...........................................................................Ortopedik Ayakkabý......................................................................Açým Açým Açým!..........................................................................Arkamýzda Ýyi Bir Fabrika mý Ýyi bir Evlat mý? ..................................Manisa’da Cami Hocasý Arkadaþýmdan Dinlediðim Bir Hatýra ......... Yaþadýðým Olaylar Öðretmenim Ýntihar Edecek..........................................................Körün Rüyasý................................................................................
156158159160162165168170172176176177179180181181183184186188192196198200200201206206209211214215216219223
Fatma Teyze’nin Ýrfaný...................................................................Üçüncü Dünya Harbi...................................................................Boþanmak Kötülüðe Hizmettir .....................................................Boþanan Anne-Babalarýn Çocuklarýnýn Uðradýðý Psikolojik Travmalar ....................................................................................Boþanmýþ Aile Çocuklarýnýn, Anne-Balalarýndan Ýstekleri ................Kýssadan Hisse..............................................................................Kýrkaðaç Lisesi’nin En Güzel Öðretmeni........................................Fýrsatlarý Deðerlendirmek..............................................................
Her Ýyilik Karþýlýk Bulmaz...............................................................Dost Dediðin...............................................................................
Benim kýzým Aç Kalýr.....................................................................Kader Buluþturunca......................................................................Ýdeoloji Gözleri Kör Edince...........................................................Müdür Törpülemek Ýsterse...........................................................Buket...........................................................................................Boya Sandýðýndan Makam Masasýna ..............................................Maldanlý Fatih...............................................................................Bilge Ýnsan Arkadaþým Rahmetli Ýsmet Bey.....................................Sertlik Savaþçýya, Tebessüm Öðretmene........................................Hür Kürsü....................................................................................Çaðdaþ(!) Bir Velim.......................................................................Ýyi Ýle Kötünün Resmi....................................................................Ýyi Ýle Kötünün Mücadelesi............................................................Öðrencinin Hayalindeki Müdür......................................................
Bürokrasinin Kötü Alýþkanlýðý..........................................................Gençlik Komisyonu’nda Yaptýðým Konuþma...................................Barometre...................................................................................Müdür Bey Oðlumu Dövüver.......................................................Ah Þu Bürokrasi............................................................................Yönetici Nelere Dikkat Etmeli.......................................................Beraber Ýnceleyelim.....................................................................Yöneticiye Uymayan Özellikler......................................................Öðretmenden Beklenen Davranýþlar ............................................Birazda Kendimizi Deðerlendirelim ..............................................
223225226
232234235237238240241243244245246249251252253258260261262267269271280288290291294294296297297
Öðrencilerin Öðretmenlerinden En Çok Þikayet Ettiði Konular ......Öðretmenin Sýnýftaki Temel Görevleri ..........................................Gönüllerde Taht Kuran Öðretmenler ...........................................Ýdeal Öðretmen ...........................................................................Ýmam-ý Gazali’ye Göre Muallim ...................................................Eðitimde Ýnanmanýn Önemi .........................................................Tembel Öðretmenlerin Kulaklarý Çýnlasýn ......................................Ýhtiyarlýðýn Üç Alameti...................................................................Öðretmenin Altý Hatasý.................................................................Kusur Kabul Etmeyen Meslekler....................................................Öðrencilere Göre Üç Öðretmen Tipi...........................................Öðrencilerimizin Ýtiraflarý...............................................................Ben Dosdoðru Arkadaþ Ýsterim.....................................................Baþarýsýz Öðrencilerimden Dinlediðim Piþmanlýklar.........................Baþarýsýz Öðrencilerin Baþarýsýzlýklarýnýn Sebepleri ..........................Baþarýsýz Öðrencinin C.K.nin Ýtirafý ................................................Okulumuzdan ÖSS’de Tirkiye Dereceli Baþarýlý Öðrencilerimizin Beyanlarý .....................................................................................Nasýl ÖSS Ýkincisi Oldum? ............................................................Baþarýlý Öðrencilerin Takip Ettiði Yol ..............................................Baþarýlý Öðrencilerin Ortak Özelliði...............................................Mezun Öðrencimin Ýsteði..............................................................Gençlerin Büyük Hatalarý..............................................................Elli Yýllýk Meslek Hayatýmýn Tespitlerine Gelince.............................Azmini Yitirmeyen Baþarýr.............................................................Aðaca Çýkmasý Gereken Kaplumbaða ...........................................Kayýkçýnýn Küreði .........................................................................Elyafýn Hikayesi ............................................................................Kýr Tavuðu Gibi Yaþamak ve Bir Kýr Tavuðu Gibi Ölmek .................Meslek Hayatýmýn Üçüncü Baharýný Yaþarken.................................Bitti Bitiyor Derken ......................................................................Aðlayan Kadýn...............................................................................Böyle Okul Müdürü Olur mu?......................................................Müdüre Bak Müdüre....................................................................
301302304305306307307308
308308310311312313314317
317318319322323324324325236236327327330335336337339
Müdürün Böylesi De Vardý...........................................................Okullarda Þiddet ..........................................................................Yüzde Elibeþ Virgül Altýlýk Oran ile Manevi Yozlaþmanýn Getirdikleri ve Gençleri Bekleyen Tuzaklar .....................................................Satanizm .....................................................................................Okullarda Þiddet ve Vicdan Eðitimi Ýliþkisi ......................................Alman Eðitim Sistemi ...................................................................
..................................................................................................................................................................................
................................................................................................
............................................................................................................
................................................................Eðitimde Neden Baþarýlý Deðiliz? ....................................................Kitabýmý Bitirirken .........................................................................Eðitim Semineri Verdiðim Okullar ..................................................Kaynakça .....................................................................................
A. Almanya'da Meslekî Eðitim Almanya'da Ortaöðretim Avrupa’daki Din Eðitimleri Meslekler ve Meslek Sahibi Olmanýn Önemi Mesleði Hayatýný Kurtardý Öðretmenlik Mesleði ve Türk Eðitim Sistemi Öðrenci Anketleri Dilek ve Þikâyet Kutularý
340343
345345348359363365370372375377383415426427433436
Bu kitabý çok sevdiðim torunlarým Serra Nur ve M.Furkan
ile vefakâr öðrencilerime ithaf ediyorum.
Sunum 1
“Güzel yapamýyorsan güzel yapanlarý örnek al!” diye bir söz vardýr. Ýþte meslektaþým Kadir KESKÝN de böylesine güzel iþleri baþaran birisi. Herkesin bir iþi zor yaptýðý ülkemizde o, birden fazla iþi yapýyor. Bir yandan sivil toplum çalýþmalarýný yürütüyor, bir yandan maddî imkânlarý sýnýrlý üniversite adayý öðrencileri Manisa Belediyesi’nin örnek bir uygulama olarak baþlattýðý MABEM projesiyle bir üst öðrenime hazýrlýyor, diðer yandan da yazýyor. Hem de bu iþleri yorgunluk ve bezginlik hissetmeden yapýyor. Tahsillilerin okumadýðýndan, yazmadýðýndan þikâyet ettiðimiz bir Türkiye'de Kadir Keskin, hem okuyor hem araþtýrýyor, hem de yazýyor. Öðretmenlik ve yöneticilik yýllarýnda sadece yaþamamýþ, hayatý boyunca deðerli bulduklarýný kayýt altýna almýþ, emekliliðinde de kitaplaþtýrmýþ. Bu yönüyle okuyup da yazma cesareti gösteremeyenler için güzel bir örnek o. Tarihi, coðrafyasý, kültür ve medeniyet deðerleri zengin, ancak yazýlý kayýt konusunda fakirliðimiz malum. Bilgi eskimesinin sonucu toplumumuzda oluþan fikrî durgunluk ile kalkýnma ve ahlakî dinamizmde baþ gösteren uyuþukluðu bireysel çalýþmalarýyla aþmaya çabalayan bir enerji küpü Kadir Keskin. Lafýn çok, icraatýn az olduðu ülkemizde o, bir cesaret timsalidir Manisa'da.
Yenilgi psikolojisi ile hareket eden ülke aydýnlarýnda sýk rastlanan, galibin ve güçlünün yanlýþýnda bile hikmet arama, kendi doðrusundan kuþku duyma kompleksinden, öncelikle eðitimcilerin kendilerini kurtarmalarý gerektiðine inanan Kadir Keskin; muhafazakâr, karþý görüþçü, savunmacý anlayýþýn yerine toplumumuzun doðrularý ve kültür deðerleriyle meselelerimize bakmaya ve çözüm üretmeye çabalayan bir eðitimci. O, ilmi çalýþmalarýn, deðiþen doðrularýn alaný olduðu bilinci ile araþtýran, farklý kabullerden hareketle farklý bilgi disiplinlerinin oluþabileceðini gören medeni cesaret sahibi bir kiþilik.
Dünyada önemli, fakat etkisiz bir ülke durumunda olan Türkiye'mizi, etkili bir ülke hâline getirmek için aydýnlarýmýzýn sadece eleþtirilere cevap veren ve savunmaktan baþka bir þey yapmayan insan konumundan bir üst seviyeye yükselip iddialý ve kendine güvenen insanlar
> 1 1 <
olmasý gereðine inanan Kadir Keskin, “Manisa'da Vakýf Ýzleri ve Ýz Býrakanlar” , “40 Gün 40 Programlý Yaz Tatili Dinî Bilgiler Kitabý” adlý kitaplarýndan sonra, eðitim camiasýnýn üçayaðýný oluþturan öðretmenlere- velilere-öðrencilere, hatta okul idarecilerine hitap eden bu yeni kitabýyla görevini fazlasýyla yerine getirmiþtir.
Bu çalýþmasýnda öðrenci, öðretmen, idareci, veli herkesin kendisini içinde bulabileceði bir kitap olmuþtur. Kadir Keskin'in, Türkiye standartlarýnda büyük potansiyele sahip; fakat olmasý gereken yerde olmayan Manisa ilimizde, yürüttüðü bu çalýþmalarýn eðitimciler arasýnda kýskanýlmak yerine örnek alýnmasýný diliyor, yeni çalýþmalarýný bekliyoruz.
Mustafa YILDIZ MEB Baþmüfettiþi
31 Mart 2008
> 1 2 <
Sunum 2
Günümüz dünyasýnda bilgi, en belirleyici unsur hâline geldi.
Bilgideki bu geliþmeye paralel olarak teknoloji deðiþti, endüstrileþmenin
yönü ve þekliyle beraber ticari yapý ve sektörler deðiþti. Alýnýp satýlan,
paketlenip sevk edilen bilgi, tarlada ve fabrikada üretilen zenginliðin
yerini alýnca bilginin üretildiði insan beyni ve insan, ayrý bir deðere
kavuþtu. Sayý olmaktan çýktý, zenginlik kaynaklarý arasýnda sayýlmaya
baþlandý ve “insan kaynaklarý” tanýmý zenginlik ifade eden tanýmlar
arasýnda sayýlýr oldu. Bu yüzden eðitim, ülkeler için millî güvenliðe
eþdeðer bir boyut kazandý.
Her þeyi deðiþtirip dönüþtüren bilgi patlamasý, eðitim sistemini de deðiþtirdi. Tarým çaðýnda öðretmen, sanayi çaðýnda müfredat merkezli olan eðitimin yerini, öðrenci merkezli eðitim aldý. Eðitimdeki bu deðiþim, eðitimin taraflarýnýn rollerini deðiþtirdi. Bilgi aktaran öðretmenlik, herkesin vasfý haline geldi. Öðretmen, yardýmcý olup yol gösteren, öðrencinin iyi yapmakta olduklarýný bulup ortaya çýkaran, rehberlik eden daha saygýn bir konuma yükseldi. Öðretme merkezli eðitimden öðrenme merkezli eðitime geçildi. Okuldan ve öðretmenden öðretme sorumluluðunu aldý. Öðrenciye öðrenme sorumluluðunu verdi. Eðitimi bir dönemle sýnýrlý olmaktan çýkarýp herkesi, mezuniyeti olmayan bir ömürlük öðrenciye dönüþtürdü ve yeryüzünü açýk bir okul yaptý. Bu sebeple okullarý, “öðrenmeyi öðrenme” ve “düþünme becerisi kazandýrma” programlarýnýn önemli bir parçasý hâline getirdi. Eðitimde öðretmen ve okulun sorumluluklarýnýn yanýnda aileye, eðitim politikacýlarýna, eðitim planlayýcýlarýna, eðitim yöneticilerine, eðitim denetçilerine ve iþverenlere sorumluluklar getirdi.
E ð i t i m , ö ð r e t m e n l e r i n v e o k u l u n i þ i d i r, d e y i p geçiþtiremeyeceðimiz bu zaman diliminde, Sayýn Kadir Keskin'in, eðitimin tüm taraflarýna yani öðrencilere, anne-babalara, öðretmenlere, eðitim yöneticilerine ýþýk tutacak nitelikteki tecrübelerinden seçip getirdiði örnekleri ibretle okudum. Derin manalar taþýyan bu anlamlý örneklerin bireysel, toplumsal ve pedagojik manadaki etkili sonuçlarý karþýsýnda
> 1 3 <
gururlandým ve hayýflandým. Bir eðitimcinin yaptýðý doðru hizmetlerin olumlu neticesinden gurur duydum. Ýyi insan olmanýn erdemini bir kere daha anladým. Öðretmen okulunda verilen formasyon eðitiminin bu gerçek örneklerden arýndýrýlarak verilmesinin, iþin özünü iskelete dönüþtürdüðünü, mesleðe yeni baþlayan eðitimcilerin tüm meslek hayatlarýný bu iskeleti giydirmeye harcadýklarýný düþününce ister istemez etkisiz hizmetlerimize ve geçip giden ömrümüze, yitirdiðimiz deðerlere ve insan yetiþtirme sanatýmýzdaki kayýplarýmýza üzüldüm.
Mesleðime baþlarken yaþanmýþ böyle gerçek ve somutlaþmýþ örneklerden yararlanabilseydim, toplumsal yararým çok daha fazla olabilirdi, diye düþünüyorum. Vaktinde ve yerinde söylenen küçük bir sözün, yapýlan küçük bir yardýmýn kurtardýðý hayatlarý, kurduðu mutluklularý ve hayatýn rengini nasýl deðiþtirdiðini, millet bahçesinde gül isteyenlerin, millete bahçývanlýk etmesinin nice güllerin yetiþmesini saðladýðýný öðrendim. Abartmadan söyleyeyim, kitabý, çeþitli sebeplerle birkaç kez okudum. Gördüm ki bu hayat tecrübesinden öðrenci, veli, öðretmen, yönetici ve bütün bir toplumun çýkaracaðý müthiþ dersler var. Hayat doðrular üzerine kuruludur ve hayat bize, daima kendi doðrularýný öðretir. Bu doðrularý ya eðitim yoluyla benimsersiniz ya da acý tecrübelerle pahalý bir þekilde öðrenirsiniz. Bu öðrenmenin sýnýrsýz olaný baþkalarýnýn tecrübeleridir.
Tecrübelerini en veciz ifadelerle bizimle paylaþan Sayýn Kadir Keskin Hoca’ma teþekkür ederim. Yine örnek bir hizmette bulundu. Bu gerçekçi tecrübeleri okuyacak ve içselleþtirip hayatýna katacak olan öðrencileri, anne-babalarý, öðretmen arkadaþlarý ve eðitim yöneticilerini, eðitim politikacýlarýný, eðitim planlayýcýlarýný, eðitim denetçilerini kutlarým. Bu hayýrlý çalýþmanýn diðer eðitimcilerimizin anýlarýyla zenginleþerek eðitimimizi bir meþale gibi aydýnlatmasýný can-ý gönülden dilerim.
Mustafa PALA MESOB Genel Koordinatörü
(Emekli Ýl Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý ve Halk Eðitimi Baþkaný)
31.03.2008
> 1 4 <
Önsöz
Altmýþ dokuz yýlý geride kalan ömrümün, elli senesi kamuda, özel
sektörde ve yurtdýþýndaki eðitim hizmetlerinde geçti. Emekli bir eðitimciyim;
ama emekliliðin nasýl bir þey olduðunu henüz anlayamadým. Günlerimi,
öðrenci cývýltýsý ve zil sesleri içinde tamamlýyorum. Gündüzün bitmeye yüz
tuttuðu erguvan rengi akþamýn baþladýðý saatte, son bir çiçek daha diyen arý
misali acele ediyorum. Nice kýr çiçekleri var kenarda, köþede kadife bir
dokunuþ bekleyen... Ulaþmalýyým onlara henüz gün kararmadan…
Þimdi hizmetin son duraklarýndan birindeyim. Manisa Belediyesi
Eðitim Merkezi (MABEM)’ni kurup iki yýl kurucu müdürlüðünü yaptýktan
sonra, þimdi de çok deðerli Belediye Baþkaný Sayýn Hasan ERGENE’nin
daveti üzerine yine dar gelirli aile çocuklarýný sýnavlara hazýrlamak üzere Soma
‘da Soma Belediyesi Eðitim Merkezi (SOBEM) Dershanesi’ni kurdum.
Soma’da yaþayan, dar gelirli ailelerin zeki çocuklarýný üst okullara hazýrlamak
ve insan kaynaklarýmýzýn güçlenmesine katkýda bulunmak amacýyla açýlan,
Soma Belediyesi Eðitim Merkezin’de (SOBEM) hizmetlerimi sürdürüyorum.
Her þeyi ile yeni oluþturulan bu hizmet yuvasýnýn kuruluþ safhasýnýn her
adýmýnda görev aldýðým için tarifsiz mutluluklar yaþýyorum. Bana güvenip bu
hizmetlerime kapý aralayan çok deðerli Belediye baþkanlarý Sayýn Bülent KAR
ile eðitime düþkün Sayýn Hasan ERGENE’ye müteþekkirim ve Allah’a hamd
ediyorum.
Elli yýl eðitime emek vermenin getirdiði sosyal bir birikim olmalýydý ve
bunlar baþkalarýyla paylaþýldýkça deðer bulacaktý. Öyle ise, elli yýlýn tecrübesini
paylaþmaya açmalýydým. Gelecek kuþaklar için oluþturulacak toplumsal
hafýzaya katký saðlamalýydým. Yeni neslin daha akýllý olduðu söylenir. Bu
doðrudur. Þimdi onlar, bilgiye daha çabuk ulaþabiliyor; ama hayatýn farklý bir
gerçeði daha var ve denir ki “Aklýn bütün fonksiyonlarýný icra etmesi için
hafýzaya ihtiyaç var.” Bu hakikatten hareketle, elli yýllýk hizmetim süresinde
kendi doðrularýmýn ve yanlýþlarýmýn yanýna, hayatýn bana kattýklarýyla birlikte
eðitim hizmetinde görev alacak genç kuþaklara bu mirasý býrakmayý
> 1 5 <
düþündüm.
Biliyoruz ki “Akýllý insan kendi deneyiminden ve daha akýllý insan da
baþkalarýnýn deneyiminden faydalanan insanmýþ.” Ýþte bu akýllý nesle
sunulabilecek en iyi hizmetlerden birinin tecrübelerimi onlarýn istifadesine
sunmak olduðunu düþünerek kendi açýmdan “Yöneticinin Günlüðü” isimli
kitabýmý yazma ve yayýnlama zorunluluðunu hissettim.
“Oku!” diye emrolunan bir dinin mensuplarý olan milletimizin, en
okumayan toplumlarýndan biri hâline geldiðini biliyoruz. Bir baþka gerçek
daha var. Yazarýmýz da pek az. Okuma konusunda olduðu gibi bu alanda da
medeni dünyanýn çok gerisindeyiz. Oysa Sevgili Peygamber’imiz (S.A.V) :
“Kýyamet koparken bile elinizdeki fidaný dikin.” ve bir baþka öðüdünde ise,
“Dünya ahiretin tarlasýdýr.” diye buyuruyor. Bir faninin ilk kýyameti ömrün
sonudur. Altmýþ dokuz yaþý aþmýþ birisi olarak güneþi batýdan aldýðýmý,
gölgemin uzayýp ömrümün kýsaldýðýný biliyorum ve bildiklerim de benim
fidanýmdýr, düþüncesindeyim. Bu bilgiler ki dünyanýn imarýna yarar. Öyle ise,
bunlarý eðitimle ilgilenen meslektaþlarýma býrakmalýydým ve onlarda gelecek
kuþaklarýn hakký vardý. Bu düþüncelerle yazmayý denedim, bu denemelerden
elinizdeki kitapla birlikte, “Manisa’da Vakýf Ýzleri ve Ýz Býrakanlar”, “40 Gün 40
Programlý Yaz Tatili” “ Yöneticinin Günlüðünden” sonra “MABEM’li
Öðrencilerin Ýçinden Gelenler” ile “Asýrlýk Eðitim Çýnarý Manisa Lisesi” isimli
kitaplarým da basýma hazýrlýk aþamasýndadýr.
Aslýnda ben bir yazar deðilim. Kendimi yazarlýk disiplini ve deðerleri
konusunda çok hazýrlýklý ve donanýmlý görmem; ama Manisa eðitimcisi yoðun
olan bir ilimiz olmasýna raðmen 1930’larýn eðitimcisi Çaðatay Uluçay ve
Ýbrahim Gökçen’den günümüze dek Manisa’da bizim nesilden eli kalem
tutup arkasýnda eser býrakan üç eðitimci arkadaþýmýz çýktý. Bunlardan biri,
fikir ve görüþlerinden her zaman yararlandýðým Manisa için bir deðer olan
proje adamý, deðerli kardeþim eðitimci Mustafa Pala, emekli öðretmen
Bedriye Aksakal ve þahsým. Mektup yazmanýn bile tarih olduðu günümüzde
kitap yazmanýn ne kadar zor olduðunu bizzat bilenlerdenim; ama kitap
> 1 6 <
yazmaktan daha zor olaný ise yazýlan kitaplarýn geri döþümüdür.
Sevgili gençler, biz büyükleriniz hatta dünyanýn en
en zengin adamý Bill GATES bütün varlýðýmýzý ve
servetimizi þu anda ilköðretim sýralarý ile lise sýralarýný
dolduran siz çocuklara ve gençlere versek sizin
çocukluðunuzu ve gençliðinizi satýn almamýz mümkün
deðildir; ama sizlerin bizim gördüklerimizi, yaþadýðýmýz
ve yaþanýlan yanlýþlarý yaþamadan bedava veya bir
kitap bedeli ile öðrenmeniz mümkün.
Ülkemizin deðerli fikir adamý Rahmetli Cemil
Meriç “Gazete günlüktür. Okuyunca biter. Kitap ise
istikbale yollanan bir mektuptur.” diyor. Ýstedim ki bizim
gördüklerimiz, yaþadýðýmýz ve yaþanýlan yanlýþlar
bizimle beraber mezara gitmesin. Bizden sonraki
gelecek ve halen týklým týklým sýnýflarý dolduran
öðrenciler, stajyer öðretmenler, genç müdürler, evlat
sahibi olan anne-babalar, bizim gördüðümüz, yaþadýðýmýz ve yaþanýlan
yanlýþlara düþmesin. Hatýrladýðýmda hâlâ büyük üzüntü duyduðum öðrencim
L.K.’ ler çýkmasýn.(Bu kitabýn okunmasýna, “Bira Ýçen Kýz Öðrencim” isimli
yazýmla baþlanmasýný tavsiye ediyorum.)
Evet,“ Manisa’da Vakýf Ýzleri ve Ýz Býrakanlar” “ 40 Gün 40 Programlý
Yaz Tatili Kitabý” “ Eðitim Öðretim Dedikleri- Yöneticinin Günlüðünden”
sonra “ MABEM’li Öðrencilerimizin Ýçinden Gelenler”ile “ Asýrlýk Eðitim Çýnarý
Manisa Lisesi” adlý kitaplarým da yukarýda ifade ettiðim gibi basýma hazýr
beklemektedir.
Gayret bizden, baþarý Allah’tandýr. Umudum ve inancýmla bu eserimi
istikbale, sizlere bir mektup olarak gönderiyorum. Her mektup selam ve
kelamla bittiðine göre bundan sonra bu kitabý eline alan ve satýrlarý okuyan
her okuyucum bana göre genç olacaktýr. Sizlere selam olsun diyorum. Mutlu,
> 1 7 <
Emekli maaþýndan baþka hiçbir geliri olmayan þahsýmýn bile bile bu maddi
külfetin altýna girmemin sebebi
nedir? Bunun sebebi, bu kitabýn
içinde okuyacaðýnýz “ Bingül'ün arkadaþý
L.K.” ler için. Her geçen gün bataklýða
düþen L.K. ler her eðitimci gibi beni de
yürekten yaralamaktadýr.
huzurlu, sýmsýcak güzelliklerle dolu bir hayat sizi sarýp sarmalamasý dileðiyle
gözlerinizden öpüyorum.
Umarým bu mektubumla umduðum mesajlar yerine ulaþýr ve yeni
L.K. ler yaþanmaz.
Selam ve dualarýmla...
Kadir KESKÝN
Manisa Lisesi Emekli Müdürü
24 Kasým 2013
> 1 8 <
Giriþ
Her zaman olduðu gibi bugün de insanlarýn fedakârlýklarýný sonuna
kadar zorladýklarý ve bu konuda hiçbir fedakârlýktan çekinmedikleri iki konu
vardýr. Bunlardan birincisi saðlýk, ikincisi de eðitimdir. Saðlýk konusunda bilgim,
herhangi bir sade vatandaþýmýzýn bilgisinden ibarettir; ancak kendime
kadardýr. Saðlýk konusunda baþkasýna aktaracak bir bilgi birikimim yoktur.
Dolayýsýyla bu konuyu hemen kapatarak sadece bizim ülkemizde deðil, bütün
ülkelerde anne-babalarýn, öðretmenlerin eðitimle ilgili olsun veya olmasýn
herkesin, her meslekten insanýn, her ortamda ve her kademede çokça
konuþtuðu, gazetelerde çokça yazýlan, televizyon ekranlarýnda açýk oturumlar
yapýlýp sýkça konuþulan ve bu alanda olabildiðince kitap yazýlan bir konu var.
Bu, hepimizi çok yakýndan ilgilendiren; ama çok iyi bildiðimizi zannettiðimiz,
ancak yeteri kadar bilgi ve birikim sahibi olmadýðýmýz çocuklarýmýzýn eðitimi ve
öðretimi konusudur.
Kýrk bir yýllýk meslek hayatýnýn yirmi beþ yýlýný okul idareciliðinde geçirmiþ bir eðitimci olarak bu konuda ben de biraz söz sahibi olduðumu düþündüm ve bu eseri kaleme aldým. Bu kitap, kendi gözlemlerimin ve birikimimin yanýnda sene sonlarýnda yaptýðým anketlerle kýsmen öðrencilerin de görüþlerini ifade edecektir.
Büyük laf etmekten korkarým. Burada da böyle bir duruma düþmek istemiyorum; ama þurasý da bir gerçek. Eðitim konusunda sürekli olarak belli bir kesim konuþuyor, veliler konuþuyor, öðretmenler, bakanlýk yetkilileri, pedagoglar; herkes ama herkes konuþuyor. Üniversite gençliði dýþýnda ortaöðretim öðrencilerinin konuþmasýna pek fýrsat verilmiyor; verilse de onlara çocuk gözüyle bakýlýp görüþleri dikkate alýnmýyor. Böylece bir kargaþadýr, devam edip gidiyor.
Ben bu kitabýmda, eðitimdeki sorunlarýn odak noktasýnda görülen öðrencilerin olumsuz davranýþlarý ile kusuru onlarda görme anlayýþýndan ziyade esas sorumluluðun ve kusurun veliler ve öðretmenler olarak kendimizde aramamýzýn daha doðru olacaðý anlayýþýný iþlemeye çalýþýyorum.
> 1 9 <
Zira çocuklarýmýz evde anne-babalarýn, sýnýflarda da öðretmenlerin birer aynasý olduðunu düþünüyorum. Çocuklarýmýzda ve öðrencilerimizde gördüklerimiz bizim verdiklerimizin karþýlýðýdýr. Bunu bir hikâye ile de daha iyi anlatacaðýmý sanýyorum.
Bir adam ile oðlu ormanda yürürlerken oðlunun ayaðý takýlýp yere düþer. Caný acýyan çocuk, “Ahhhh!” diye baðýrýr.
Ýlerideki daðdan, “Ahhhh!” diye bir ses duyulur ve çocuk bu sese þaþýrýr.
Çocuk merak ederek “Sen kimsin?” diye baðýrýr. Aldýðý cevap ayný ses tonu ile “Sen kimsin?” olur.Çocuk, aldýðý bu cevaba kýzar ve “Sen bir korkaksýn!” diye tekrar
baðýrýr.Daðdan gelen ses yine aynýdýr: “Sen bir korkaksýn!”Bu durum karþýsýnda þaþkýnlaþan çocuk, babasýna dönüp “Baba ne
oluyor, kim bu?” diye sorar.Babasý oðluna, “Oðlum, þimdi beni iyi dinle ve öðren!” der. Sonra da
daða doðru dönüp “Sana hayraným!” diye baðýrýr. Gelen cevap, “Sana hayraným!” olur.Baba, tekrar baðýrýr: “Sen muhteþemsin!” Karþýdan duyulan ses: “Sen muhteþemsin!”Oðlan, olan bitene çok þaþýrýr; ama hâlen ne olduðunu
anlayamamýþtýr. Babasý açýklamasýný yapar: “Ýnsanlar buna, 'yanký' derler, ama aslýnda
bu hayatýn ta kendisidir. Hayat, daima sana, senin verdiklerini geri verir. Hayat, yaptýðýmýz davranýþlarýn aynasýdýr. Daha fazla sevgi istediðin zaman daha fazla sev; daha fazla þefkat istediðinde ise daha fazla þefkatli ol; saygý istiyorsan daha fazla saygýlý ol. Þayet kötülük yaparsan da daha fazlasýný görürsün, bunu iyi öðren. Bunlar hayatýn bir parçasýdýr, herkes için geçerlidir. Hayat bir tesadüf deðildir, yaptýklarýmýzýn aynasýdýr.” der.
Bizim de çocuklarýmýz ve öðrencilerimiz üzerinde gördüðümüz olumlu ve olumsuz davranýþlar, bizim onlara verdiklerimizin birer yansýmasýdýr. Gençlerin bu olumsuz davranýþlarý karþýsýnda ne veliler ne de öðretmenler, mazereti birbiri üzerine atarak sorumluluktan kurtulamazlar. Bu konuda mazeret üretmekten ziyade hep beraber, “Nerede hata yapýyoruz?”
> 2 0 <
diyerek herkes, kendi payýna düþeni almalý ve gereðini yerine getirmelidir. Sorumluluktan kaçmakla hiçbir sorun çözülemez
Bir defa þunu iyi bilelim. Çocuk, anasýndan doðduðu günden itibaren iyi bir gözlemcidir. Çevresinde gördüðü her þeyi adeta bir fotoðraf makinesi gibi hafýzasýna almaya çalýþýr. Hatta fotoðraf makinesinden de öte bir kamera gibi hiçbir þeyi de ihmal etmeden kaydeder, hatta en ufak ayrýntýyý bile kaçýrmaz; çünkü o çocuðun beyni boþtur, beynine doldurduðu bilgilerle hayata tutunabilecektir. Beynine doldurup yüklediði örneklemeler ve bilgi yükü, onun hayatýnda yönlendirici olacaktýr.
Üç aylýk çocuðu olan bir anne, psikiyatri profesörü olan doktora giderek:
-Doktor Bey, çok erken geldiðimin farkýndayým; ama çocuðumu çok güzel eðitmek istiyorum. Bu yüzden sizin önerilerinizi almaya geldim, der.
Doktorun cevabý ilginçtir:-Hanýmefendi, çocuðunuzun eðitimi için çok geç kalmýþsýnýz. En geç
üç aylýk hamileyken gelecektiniz.
Bundan da anlaþýlýyor ki eðitim, anne karnýnda baþlayýp ölünceye kadar devam eden bir süreçtir. Eðitimde, öðretmenin payý ve sorumluluðu olduðu kadar anne-babalarýn da payý ve sorumluluðu büyüktür.
Anneler, sürekli olarak çocuklarýnýn eðitimi ile ilgilenirler. Sonra onlarý öðretmenlere teslim ederler. Peki, bir öðretmen, öðrencisinin eðitim sürecinde hangi konumdadýr? Nerede bulunmalýdýr? Öðretmen olmayý düþünen her insan bu sorularý kendine sormalýdýr. Bir öðretmen, öðrencinin anne-babasý gibi her þeyi deðildir; ama bunun yanýnda çok þeyidir. Meselâ onun öðreteni, eðiteni, rehberi, yol göstereni, öðrencilerin örnek aldýðý bir idolü müdür; yoksa öðrencinin ufkunu aydýnlatan, bilgi veren ve bakýþ açýsýný geniþleten biri midir? Tabii ki hayýr! Dünyanýn büyük bir köye dönüþtüðü hayatýmýzda öðretmenin görevi, öðrencinin bilgiye nasýl ulaþacaðýnýn yollarýný göstermektir. Ýyi bir öðretmen olmak için öncelikle araþtýrýp sorgulayan ve iyi bir insan kimliðine sahip olmakla baþlar. Onun için biz çocuklarýmýzýn nasýl olmasýný istiyorsak öncelikle kendimiz de çocuklarýmýzýn olmasýný istediðimiz gibi olmak zorundayýz; ancak bu durumda öðretmenden bir þeyler
> 2 1 <
bekleyebiliriz. Eðitimi sadece okuldan ve öðretmenden beklemek, bir veli için kolaycýlýða kaçmak demektir.
Þu bir gerçek ki ailede çocuklarýmýz, sýnýflarda ise öðrencilerimiz bizlerin birer aynasýdýr. Onlar da bizim aynamýzdýr. Onlar bizde kendilerini, biz de onlarda kendimizi görürüz. Bu gerçeði baþtan kabullenmemiz gerekir. Kabullenmesek bile bu gerçek deðiþmez. Denemesi de gayet basittir. Sýnýflarda derse giren öðretmen arkadaþlarýma sesleniyorum. Sýnýfa gülerek girerseniz, karþýnýzda gülen bir sýnýf bulursunuz; þayet sýnýfa asýk bir suratla girerseniz, karþýnýzda asýk suratlar bulursunuz. Siz sýnýfta hafiflik yaparsanýz, aynýsýný hatta daha fazlasýný karþýnýzda bulursunuz. Evde de ayný þekilde deðil mi? Evine gülerek gelen babayý sevinçle ve gülerek karþýlayan çocuklar evde huzurlu ve neþeli bir hava yaþarken somurtarak gelen babayý gören çocuklar da nereye saklanacaðýný bilemezler. Nasýl ki öðrencilerimiz ve çocuklarýmýz bizim yüz ifademize göre þekil alýyorsa, onlarýn ruh âlemleri de bizim onlara davranýþlarýmýza göre þekillenmektedir.
Bu gerçekleri kabullenmeyen anne-babalar ve eðitimciler gerçeklerle yüzleþmekten korkuyor demektir. Bu tip insanlar çocuklarýnda ve öðrencilerinde hoþlanmadýðý davranýþlarý kendilerinde aramaktan ziyade mazereti hep baþka yerlerde aramaya baþlarlar. Kendilerine göre o kadar çok mazeret üretebilirler ki bunlarýn kusuru anne-babalara göre bazen komþu çocuðundadýr. Güya kendi ailesine münasip olmayan aile çocuklarýndan edindiði arkadaþ tipleri, televizyon yayýnlarý, yetersiz öðretmenler, zararlý kitaplar, kafeler, internet kafeler... Bunlarýn sayýsýný bir hayli uzatabiliriz. Öðretmene göre mazeretler de boldur.
Yalnýz öðretmen deyince burada iki kesim öðretmenden söz edeceðim:
Birincisi, devlet okullarýnda görev yapan arkadaþlarýmýz. Ýkincisi de özel okullarda görev yapan öðretmen arkadaþlarým. Zaten bu kitabýn konusu da anne-baba çocuk iliþkileri deðil. Öðretmen ve öðrenci iliþkileri üzerine olacaktýr. Kitabýn adýndan da anlaþýlacaðý gibi bizler bugüne kadar hep öðrencileri kendi gözümüzle görmeye çalýþtýk. Onlarýn gözüyle kendini deðerlendiren öðretmenin, müdür yardýmcýsýnýn ve okul müdürünün çok az
> 2 2 <
olduðunu düþünüyorum. Bugün eðitimde yaþanýlan sýkýntýlarýn ana kaynaðý da burada yatmaktadýr.
Her eðitimcinin sýnýfa girer girmez hemen almasý gereken bir mesaj vardýr. O mesaj, o kadar belirgindir ki þu anda sýnýfta ders veren öðretmen arkadaþlarýmýn büyük bir çoðunluðunun maalesef bu mesajdan habersiz olduðunu düþünüyorum. Her öðretmenin sýnýfa adýmýný atar atmaz almasý, hissetmesi gereken ileti her öðrencinin gözünde, belki de alnýnda büyük puntolarla yazýlýdýr. Evet, o mesaj nedir biliyor musunuz? “Lütfen öðretmenim! Ben, çok önemli biriyim!”
Devlet okullarýnda görev yapan öðretmen arkadaþlarýmdan çok azýnýn öðrencilerin gözlerinde veya alýnlarýnda iri puntolarla yazýlý olan bu mesajý algýladýðýný ve hissettiðini sanmýyorum. Hatta böyle bir þeyden haberi olmayan birçok öðretmenin varlýðýný bizzat kendim müþahede ettim. “Nereden biliyorsunuz?” diye soracak olursanýz þöyle açýklayabilirim. Her veli toplantýsýnda bu mesajý algýlayamayan, bu mesajýn varlýðýndan bile habersiz olan öðretmenlerin öðrenci velileriyle yaþadýklarý problemleri çözmek için çok zor anlar yaþadýðým günlerden biliyorum. Veli toplantýlarýna velilerin gelmesi için ýsrarla duyuru yaparýz; ama devlet okullarýnda özellikle liselerde toplantýlara öðrenci velilerinin katýlýmý çok düþüktür. Buna mukabil özel okullarda veli toplantýlarýna katýlým, devlet okullarýna nazaran en üst seviyededir. Veli toplantýsýna katýlmayan öðrenci velisi, hemen hemen yok gibidir. Çok önemli veya acil mazereti dolayýsýyla toplantýya katýlamayan veli, bilahare mutlaka okula gelir ve çocuðu ile ilgili bilgileri, ilgili sýnýf öðretmeninden ve ders öðretmenlerinden alýr. Gözlemlerime göre maalesef her iki kesimde de veliye karþý çok farklý davranýlmaktadýr.
Devlet okullarýnda çok kýymetli öðretmen arkadaþlarýn yanýnda maalesef, pedagojik formasyonu eksik, beþeri münasebetleri son derece zayýf arkadaþlar da bulunmaktadýr. Devlet okullarýnda, veli toplantýsýnda çoðu kez velilerle öðretmen arkadaþlar arasýnda ufak tefek sýkýntýlar yaþanýr. Devlet okullarýnda çalýþan memur ve öðretmenler, iþ güvencesi açýsýndan kendilerini daha rahat hissederler; çünkü lokmalarýnýn rizikosu yoktur. Verimli olsa da olmasa da maaþlarýný ve ücretlerini eksiksiz alýrlar. Onun için bazý
> 2 3 <
öðretmenlerin veli toplantýlarýnda, velilere çocuklarý hakkýnda “Bu senin çocuk adam olmaz! O tembelin tekidir. Nato mermer, nato kafa! Sýnýfta duvardan ses alýyorum; ama senin çocuðun bugüne kadar aðzýný bile açmadý. Senin çocuðun çok pýsýrýk. Senin çocuðun üniversiteyi kazanamaz. Sen bunu sanayiye götür, çalýþsýn. Burada zaman kaybetmesin!” gibi aslýnda çocuðu hakkýnda söylediði doðrular, veli üzerinde þok etkisi oluþturuyordu. Bazen öðretmen ve veli arasýnda tatsýzlýða varan aðýz münakaþalarý hatta kavgalar yaþanýyordu. Konu bana kadar gelince benim de arayý bulmak için dökmediðim dil kalmazdý. Veliye ve öðrenciye karþý hep öðretmenin yanýnda oldum. Bu yüzden zaman zaman sýkýntýlar da yaþadým; çünkü öðretmenin otoritesi, bir yerde devletin otoritesidir. Öðretmen zaafa uðrarsa eðitimde sonuç almak mümkün olmaz. Toplantýdan sonra öðrenci velisiyle sorun yaþayan öðretmenle konuþur, hatasýný hatýrlatýr, bir daha böyle hatalara düþmemesi için gerekli ikazlarý yapardým. Nedense devlet okullarýnda az da olsa öðrenciye ve veliye karþý yumuþak dil kullanmayan öðretmen arkadaþlarým vardý. Bu tür arkadaþlar, öðrenci ve veliyle yaþadýðý olumsuz hallerde, nefsine yenik düþerek hep karþýsýndakini suçlamamalýdýr. Biraz da kendini ortaya koyarak “Nerede hata yaptým?” diye kendini sorgulamalýdýr.
Anlatýlýr, kralýn biri rüyasýnda otuz iki diþimin de çýktýðýný görür. Sabahleyin özel müneccimbaþýný çaðýrýr der ki:
-Bu gece gördüðüm rüyamda otuz iki diþimin de çýktýðýný gördüm. Bu durum neye iþarettir?” der.
Müneccimbaþý:-Efendim, bunun anlamý, öleceksiniz ve tacýnýz da tahtýnýz da
saltanatýnýz da tarumar olacaktýr, deyince kralýn tepesi atar: -Götürün bunu derakap sallandýrýn, diye sehpaya gönderir ve idam
ettirir. Kral baþka bir müneccimbaþýný çaðýrýr, ona da gördüðü rüyayý aynen
anlatýr ve rüyanýn yorumunu ister. Ýkinci müneccimbaþý ise: -Efendim, ölümlü dünyada yaþýyoruz. Þu ana kadar dünyaya kazýk
çakan olmadý. Bizler de öleceðiz, vezirlerin ölecek, en yakýnlarýn ölecek; ama içimizde en muammer (uzun ömürlü) sen olacaksýn.” diye yorumlar. Bu defa kral, adamlarýna emreder:
-Götürün bunu hazineye, ihtiyacý kadar altýn verin, der.
> 2 4 <
Dikkat edersek, burada iki müneccimbaþý da ayný þeyi söyledi. Ýkisi de kralýn öleceðini söyledi; ama söyleyiþ tarzý ve üslup farklý olduðu için biri üslubunun karþýlýðýný boynuna geçen ilmikle ödedi. Diðeri de hoþ ve güzel üslubunun karþýlýðý olarak altýnla takdir edildi.
Çoðu devlet okulunda velilere, çocuklarýnýn durumu bazý öðretmen arkadaþlar tarafýndan maalesef birinci müneccimbaþýnýn tarzýyla ifade ediliyor. Bu gibi durumlar, maalesef, çeþitli kýrgýnlýklara sebep oluyor. Hatta üslup nedeniyle yaka paça kavga eden öðretmen-veli kavgalarýna þahit olan bir idareciyim.
Özel okullarda ise velilere öðrencinin hep iyi taraflarý gösteriliyor. “Çocuðun çok zeki, ama yeteri kadar çalýþmýyor. Çalýþýrsa istediði üniversiteyi kazanýr.” gibi ifadeler velinin hoþuna gidiyor. Böylece özel okullardaki veliler de öðretmeni okul idaresine ne kadar çok överse o öðretmen, iyi öðretmen oluveriyor. Diðer tarafta ise devlet okullarýnda veli ve öðrenci, öðretmeni ne kadar eleþtirirse o kadar deðersiz, o kadar kötü öðretmen olarak tanýnýyor. Ben, hem devlet okullarýnda hem de emekli olduktan sonra özel okullarda çalýþan bir eðitimci olarak her iki sektörde yaþanan olumsuzluklarý yakýndan izleme fýrsatý buldum. Önce devlet okullarýnda yaþanan problemleri izah ettikten bilahare özel okullarýn durumunu da izah etmeye çalýþacaðým.
Kim ne derse desin, ülkemizde bazý özel okullarýn haricinde büyük bir çoðunluðu, bu iþi sadece para kazanmak amacýyla yapmaktadýr. Birinci hedefleri para kazanmaktýr. Özellikle özel okullarda, veli toplantýlarýndan önce Öðretmenler Kurulu Toplantýsý yapýlýr. Bu toplantýda öðretmenlere, velilere nasýl davranýlacaðý ve çocuklarý hakkýnda övücü konuþmalar yapmalarý için uyarýlarda bulunulur. Her türlü þýmarýklýðýn yaþandýðý bir sýnýfta, ayný sýnýftaki dört beþ kýza birden âþýk olan ve bu kýzlarla birlikte okul ortamýna uymayan davranýþlarda bulunan öðrencinin velisine, “Oðlunuzla gurur duyuyoruz, efendim.” diyen idareciler, öðretmenler gördüm. Yani veli, parasý için resmen yanýltýlmakta, öðrencinin istikbali ile oynanmaktadýr.
Siz deðerli okuyucularýmýn aklýna þöyle bir soru gelebilir. “Mademki
> 2 5 <
rahatsýzlýk duyuyorsun, senin böyle bir okulda ne iþin vardý?” derseniz, zaten daha fazla dayanamadým, ancak bir yýl bu kadar bu riyakârlýklara tahammül edebildim. Üstelik bu okulun çok muhafazakâr olarak bilinen bir kurumun okulu olmasýna raðmen diploma törenlerinin diskolarda içkili yapýldýðýný söylesem herhâlde benim ne söylemek istediðimi anlar ve bana hak verirsiniz. Bu özel okulda uygulanan eðitim dýþý davranýþlarý, ilgili kurumun baþkanýna ve yetkililerine rapor etmeme raðmen hiçbir sonuç almadýðýmý da özellikle belirtmek isterim. Özel okullarda öðretmen, öðrenciden korkuyor ve çekiniyorsa burada yapýlacak eðitimin kalitesini ve deðerini sizin takdirlerinize arz ediyorum. Þuna inanýyorum ki özel okullarda, özellikle çalýþtýðým okulda yaþanan öðrenci disiplinsizliði, “tü, kaka!” olarak gördüðümüz devlet okullarýnda yaþanmamaktadýr.
Devlet okulunda çalýþan meslektaþlarýmýz, iþ güvencesi içerisinde kendini güvende hissedip “Öðrenciye ne kadar faydalý olabiliyorum?” gibi bir soruyu kendine sormuyorlar. Sýnýfta yaþanan en ufak bir olumsuzlukta yaydan fýrlamýþ ok gibi soluðu doðru idare odalarýnda alýrlar ve “Müdür Bey, ben bu öðrenci ile ayný sýnýfta olmak istemiyorum, bu öðrenciyi benim sýnýfýmdan alýn!” gibi þikâyetlerle gelirler. Sýnýfta yaþanan olumsuzlukta kendisinin payý nedir, hiç düþünmez. Hiçbir iþ, problemsiz deðildir. Elbette her iþin kendine göre sýkýntýlarý vardýr ve olacaktýr da. Kaloriferli sýcacýk sýnýflarda ders yapan öðretmen arkadaþlarým, bir de binlerce metre yer altýnda çalýþan maden iþçilerini, karda kýþta çalýþan bir inþaat iþçisini, daha nice aðýr þartlarda çalýþan iþçi kardeþlerimizi düþünen bir öðretmen, eðer iþini seviyorsa mesleklerin en zevklisi olan öðretmenlik mesleðinden þikâyet etmemesi gerekir. Bu kadar para ile bu kadar ders, diye düþünen bir öðretmenin mesleðinde baþarýlý olmasý ve öðrencilerin beyninde kalýcý, güzel ve olumlu izler býrakmasý mümkün deðildir. Bu tip öðretmenler, öðrenciler tarafýndan sevilmeyen öðretmen tipleridir.
Ergenlik çaðýndaki gençlerin sýnýfta suspus oturmalarýný elbette bekleyemeyiz. Nitekim kendi öðrencilik hayatýmýzý düþünelim. Hangimiz o sýralarda yaramazlýk yapmadýk? Hem bu gibi öðretmen arkadaþlar, özel sohbetlerinde ve hatta sýnýflarda, öðrencilik hayatýndaki bazý yaramazlýklarý ballandýra ballandýra anlatýp da kendisine karþý bir yaramazlýk yapýlýrsa bu
> 2 6 <
durumdan þikâyet etme hakký olur mu? Bunun yanýnda nice öðretmen arkadaþlarým da vardý ki öðretmen içeri girdiðinde, elli elli beþ kiþilik sýnýflarda en ufak bir sinek sesi duyulacak misali büyük bir sessizlik içerisinde ders verdiklerini gördüm. Öðretmenin sesini duymasanýz sanki dýþardan o sýnýfta öðrenci yok sanýrsýnýz.
O halde her mesleðin bir inceliði olmasý gerekir. Öðretmenliðin inceliði de öncelikle öðretmenin branþ bilgisi açýsýndan yeterli bilgiye sahip olmasý gerekir. Öðretmenin her konuda bilgi sahibi olmasý elbette istenemez; ama branþý konusunda dolu dolu bilgiye sahip olmasý gerekir. Bu konudaki eksikliði öðrenci katiyen affetmez. Yirmi otuz sene öncesinin öðrenci öðretmen ve veli öðretmen iliþkileri artýk çok gerilerde kaldý. O yýllarda öðrenci, öðretmen kadar; veli de öðretmen kadar bilgiye sahip deðildi. Ama bugün bir fizik öðretmeni kadar fizik, matematik öðretmeni kadar matematik, bir tarih öðretmeni kadar tarih bilen üniversite mezunu mühendis veya öðretmen olan veliler var. Üstelik son zamanlarda ailelerin aile doktoru olduðu gibi ailelerin aile öðretmenleri tuttuklarýna þahit olmaya baþladým.
Velilerimizden biri, bir gün çocuðunun fizik dersine giren fizik öðretmeninin sýnýfta problemi yanlýþ çözdüðü gerekçesiyle bana baþvurdu. Mesleðini sordum. Kendisinin esnaf olduðunu söyledi. Olayý baþlangýçta içimden hafife aldým, 'olamaz böyle bir þey' diye düþündüm. Sonra öðrenci velisine, “Pekâlâ, fizik probleminin yanlýþlýðýný nereden biliyorsun?” dediðimde, “Aile öðretmenimiz var, her hafta sonu gelir, çocuðumun bir hafta boyunca okulda aldýðý derslerin alýþtýrmasýný yapar, yeni haftada alacaðý ders konularýný iþler.” diye cevap verdi. Sonra da çocuðunun fizik defterini bir dilekçe ile bana býraktý.
Bu durumdan sonra hemen fizik öðretmenlerinden bir komisyon kurulmasýný saðladým. Velinin býraktýðý defterdeki problemlerin çözümünü kendilerinden istedim. Gerçekten velinin þikâyetinde haklý olduðunu gördüm. Sonra da o ders öðretmenini çaðýrarak derslere daha hazýrlýklý girmesini tembih ettim.
Artýk öðretmen arkadaþlarým þunun farkýna varmalý. Öðrenciler ve
> 2 7 <
veliler, artýk eski veli ve eski öðrenci deðil. Bugün ister kabul edin, isterse etmeyin her þehirde günden güne mantar gibi çoðalan dershane faktörü var. Öðrencilerin gözünde dershanelerin ayrý bir yeri var. Okulda raporlu veya izinli öðretmenin dersi boþ geçtiðinde bayram yapan öðrenci, dershanede boþ geçen ders için dershane yetkililerinden hesap sorabiliyor. Ýdarecilik hayatýmda boþ geçen dersten dolayý öðrencilerin çok azýndan boþ geçen ders için “Dersimiz neden boþ geçiyor?” diye þikâyeti aldým. Boþ geçen derslerde veya derse gelmeyen öðretmenler için öðrenciler, “oleeeyyy” diye sevinçlerini belirtirler. Ama dershanelerde böyle bir sevinç gösterisine þahit olamazsýnýz.
Öðrenciler, dershanelerde edindikleri yeni bilgilerle ders öðretmeninin bilgisini sýnamak için zaman zaman öðretmenlerine de çeþitli sorular sorabiliyorlar. Þayet öðretmen bu problemi çözemezse veya öðrenciye tatmin edici bir cevap veremezse öðretmen branþ bilgisi açýsýndan öðrencinin gözünde bitmiþ oluyor. Yine öyle veliler var ki makine mühendisi veya üniversitede matematik profesörü. Fizik, kimya, tarih, coðrafya, edebiyat gibi birçok alanda bilgisi olan velilerimiz var. Her akþam eve geldiðinde ne öðrenip öðrenmediðini soran ve çocuðunun defterini kontrol eden veliler var. Elbette bu tür veliler öðretmenin yanlýþýný bulduðunda, bu öðretmeninin gerek veli nezdinde gerekse öðrencinin gözünde deðeri bir hiç oluveriyor. Öðrenci de öðretmenin ders anlatýþýna pek kulak vermiyor. Kýrk beþ dakika boyunca öðretmeni dinlemeyen bir öðrenicinin sýkýntýsýný göz önüne getirin. Hayatta en zor þeylerden biri, boþ laf dinlemektir. Artýk bu öðretmenin durumu, öðrencinin karþýsýnda deðeri olmadýðý için boþa konuþan bir insana dönüþmüþtür. Buna misal olarak yaþadýðým bir olayý anlatayým.
Bin dokuz yüz seksen öncesinin hýzlandýrýlmýþ kurslarýndan, yani üç aylýk öðretmenlerden bir arkadaþ, müdürlük yaptýðým okula tayin edildi. Branþ bilgisinin ve meslekî yeterliliðinin son derece zayýf olduðunu yaþanan bu olayla kýsa zamanda anlamýþ oldum. Derse girdiði sýnýflardan, ders anlatamadýðý konusunda þikâyetler gelmeye baþlamýþtý. Bir gün sýnýfta bir problem dolayýsýyla öðrencilerle sýkýntý yaþanmýþ; olay, bana kadar intikal etmiþti. Olayýn konusu, kitapta geçen bir problemin çözümü sýrasýnda dört kere sekizin kaç yaptýðýydý. Öðrenciler, otuz iki olduðunu söylerken öðretmen, on altý
> 2 8 <
olduðunu iddia ediyordu. Meseleyi dinledikten sonra branþým fizik olmamasýna raðmen tartýþmanýn sebebini hemen anladým ve öðrencileri sýnýflarýna gönderdim. Ders öðretmenine oturmasýný söyledim. “Nedir bu konu?” diye sordum. Öðretmen, “Müdür Bey, buyurun bakýn, kitapta on altý yazýyor. Ben kitaptakini söylüyorum, kitap yanlýþ mý yazacak?” diye kendini savunmaya kalkýþtý. Ben de dayanamadým, “Evet (…) arkadaþým, kitap yanlýþ yazmýþ. Yazýlan bu kitap Allah kelâmý deðil ya! Bir mürettip hatasý olabilir ve görüldüðü üzere olmuþ, bu yanlýþta diretmekte ne fayda var? Bu bir ilk okul talebesinin bileceði bir kerrat cetveli!” dediðimde, öðretmen arkadaþýn verdiði cevap “Müdürüm, ben de otuz iki olduðunu biliyorum, ama kitapta on altý yazdýðý için ben görüþümde ýsrar ettim.” þeklinde olunca þunu anladým: Öðretmenin kendine güveni olmadýðý için yanlýþ yaparým korkusu içinde kitaba inanarak yanlýþta ýsrar ettiðinin bile farkýnda deðildi. Daha sonra bu öðretmenin adý okulda bir anda yayýldý. “Kerrat cetvelini bilmeyen fizik öðretmeni” diye, her yerde konuþuldu. Maalesef lisede çalýþamadý ve kendi isteðiyle bir köy ortaokuluna fen bilgisi öðretmeni olarak tayinini istemek zorunda kaldý.
Ýnsan bindiði dalý keser mi? Maalesef kesiyor. Milli Eðitim Bakanlýðý, 12 Eylül öncesi aldýðý siyasî kararlarla eðitime en büyük darbeyi vurmuþtu. Kýrk beþ günlük ve üç aylýk kurslardan geçirilerek okullara tayin edilen öðretmenler, eðitim enstitülerini ve yüksek öðretmen okullarýný kapatýp öðretmen yetiþtirme yetkisini Yüksek Öðretim Kurulu’na devretmesi, bana göre eðitimde yapýlan en büyük yanlýþlýktýr. O yýllarda eðitimin mayasýný oluþturan öðretmen okullarýnýn araç ve gereçleri haraç mezat okullara daðýtýlmýþ; ancak bu okullarda malzemeleri koyacak laboratuarlar, atölyeler, iþlikler ve çalýþma odalarý olmadýðý için kýyýda köþede atýlarak harap olup gitmiþtir. Daha sonra bu yanlýþlýðýn farkýna varýlmýþ, Öðretmen liselerinin açýlmasý ile bu yanlýþtan dönülmeye çalýþýlmýþtýr. Ne yazýk ki yüksek öðretmen okullarýný tekrar açma imkâný ise yoktur. Bu tasarrufu ele geçiren Yüksek Öðretim Kurulu, elinde bulundurduðu bu yetkiyi, tekrar Milli Eðitim Bakanlýðý’na devretmeyi de düþünmemektedir. Zaten ülkemizde bir bürokrasi imparatorluðu oluþturulmuþ; hiçbir kurumun elindeki gücü, bir baþka kuruma devretme gibi bir niyeti görülmemektedir. Ýþte bugün, eðitimde yaþanan sýkýntýlarýn sebebi, geçmiþte yapýlan yanlýþlarýn bir sonucudur. Öðretmenlik mesleði, en büyük darbeyi, yukarýda bahsettiðimiz yanlýþ uygulamalarla almýþtýr.
> 2 9 <
Daha önceki öðretmen okullarýnýn eðitim süreleri ilk okuldan itibaren altý yýl idi. Buraya gelen öðrenci, öðretmen olacaðý düþüncesiyle altý yýllýk eðitimi süresince gerçek anlamda öðretmenlik eðitimi alýr, öðretmen olmak için çalýþýr, öðretmen gibi olmayý düþünürdü. Bu okullarý tercih eden çocuklar, öðretmen olmak amacýyla bu okullara geliyor, daha küçük yaþta öðretmenlik mesleðine motive oluyor ve kendilerini ona göre hazýrlýyorlardý. Biliyordu ki mezun olunca gideceði yer, kuþ uçmaz kervan geçmez bir köy ilk okulu idi. Orada yemeðinden banyosuna, ekmeðinden aþýna kadar her iþini kendisi yapacak, söküðünü dikecek ve sosyal hayatýný idame ettirecek bir hayat tecrübesini kazanarak gidiyordu. Ama YÖK'ün yürürlüðe girmesiyle beraber öðretmen yetiþtirme sistemimiz sekteye uðratýlmýþ; hatta yüksek öðretim sistemi önemli derecede karmaþaya uðratýlmýþtýr. Böylece okullarýmýzdaki eðitim sistemi de bozulmuþ, lise son sýnýfa kadar gelmiþ olan çocuklarýmýz, hangi mesleði seçeceðine, hangi yüksek okula gideceðine; daha doðrusu ne olacaðýna bir türlü karar verememiþlerdir. Rasgele yazdýðý okul isimlerinden ve boþta kalmayayým anlayýþýndan hareketle herhangi bir yüksekokulu kazanmýþ oluyorlar. En acýsý, kaloriferli evlerde doðup büyümüþ, modern banyolarda duþ almýþ, hayatta mutfaða bile girmemiþ ve hiçbir sýkýntý ile karþýlaþmamýþ bay veya bayan gençlerimizin tesadüfen yazdýðý öðretmen yetiþtiren bir bölümü kazanmasýný, mezun olduktan sonra da mahrumiyet bölgelerinin köy veya mezralarýna öðretmen olarak tayin edildiklerinde ne kadar verimli olabileceklerini düþününüz? Sizce hangi uygulama daha gerçekçi? Benden önce cevabýný verdiniz. Tabiî ki eski öðretmen okulu menþeli öðretmenler. Ýþte maalesef bu okullar, siyasî hýrslarýn kurbaný olmuþ ve bu güzide eðitim kurumlarý kýyýma uðratýlmýþtýr.
Bu okullarda öyle bir hiyerarþi geliþtirilmiþti ki bu öðretmen okullarýnda gerçek anlamda baþarý gösteren öðrenciler, hiçbir tavassut ve torpil olmaksýzýn Öðretmenler Kurulu Kararý’yla seçilip yüksek öðretmen okullarýna gönderiliyor, sonra da branþ öðretmeni olarak ortaokullara ve liselere tayin ediliyorlardý. Yýllardýr liselerde idarecilik yapan bir eðitimci olarak elbette çok iyi ve deðerli öðretmenlerle çalýþtým. Ama gerçekten bu okullarda çalýþtýðým yýllarda yüksek öðretmen okulu mezunlarýnýn ortaokul ve liselerde çok farklý bir yeri vardý. Siyasî kararlarla kapatýlan bu okullar, yýllar sonra da olsa
> 3 0 <
yapýlan yanlýþlýðýn farkýna varýlarak öðretmen liseleri olarak tekrar canlandýrýlmaya çalýþýlmaktadýr.
Milli Eðitim’deki siyasî kararlar, maalesef milli eðitimimize çok pahalýya patlamýþtýr. Yap bozlarla eðitim sistemimiz çökertilmiþ, gençliðimizin umutlarý ve geleceði karartýlmýþ, milletimiz hem maddî hem manevî yönden çökertilmiþtir. Zira o, eski öðretmen okullarý ve içlerindeki araç gereçler, haraç mezat hesabý okullara daðýtýlýyor gibi yapýlarak yok edilmiþtir. Daðýtýlan okullarda ise bunlarý kullanacak ne yetiþmiþ eleman ne de doðru dürüst yer vardýr. O okullarda bu araç gereçlerden yeteri kadar faydalanýlamamýþtýr. Yüzyýlýn öðretmen yetiþtirme birikimi olan bu okullara yazýk edilmiþtir.
Burada özellikle maya kelimesini kullandým. Bir müessesede birikim, birden bire oluþan bir hadise deðildir. Bunu, uzun süre idareci olarak çalýþtýðým Manisa Lisesi’nden biliyorum. Ýlimizde her mahallede bir lise olmasýna raðmen bölgemiz dýþýnda ikamet eden ancak Manisa Lisesi civarýndan ev kiralayýp, ikamet göstererek Manisa Lisesine kayýt olan öðrenciler, bir hayli fazla idi. Sýnýf mevcutlarýný azaltmak için koyduðumuz bütün engeller, bir þekilde aþýlýyor, lisemize kayýt yaptýrýlýyordu. Siz de dikkat ederseniz, bir þehirde tarihçesi eski okullarla yeni açýlan okullar arasýnda öðretim kalitesi çok farklýdýr. Kenar mahallelerde oturan aileler bile þayet durumu el veriyorsa evinin karþýsýnda okul olmasýna raðmen sabahýn erken saatlerinde servis veya yol parasýna katlanarak çocuklarý iyi eðitim alsýn diye merkezî okullara göndermektedirler. Neden? O okullarda daha iyi eðitim öðretim verildiðine inandýklarý için. Ben, eski bir eðitimci olarak katiyetle okul ve öðretmen ayrýmý yapmak istemiyorum, ama velilerin bu düþüncelerine katýlmamak da mümkün deðil. Birçoðumuz, çocuklarýmýz okullara baþlarken ayný endiþeleri taþýmýþýzdýr; çocuðumuzu hangi okula gönderelim diye?
Lise ve ortaokullarda görev yapan Yüksek Öðretmen Okulu mezunlarý, branþ ve meslekî formasyon açýsýndan gerçekten iyi yetiþmiþ öðretmenlerdi. Yirmi beþ yýllýk idarecilik hayatýmda onlarýn derse girdiði sýnýflarda hiçbir problem yaþamadým. Branþýnda yeterli, meslekî formasyon sahibi bu kiþiler, öðrenci ve veli ile olan iletiþimleri gayet iyi hem de mesleðini seven donanýmlý öðretmenlerdi. Onlarý bu þekilde takdir etmekle elbette
> 3 1 <
diðer okullardan mezun olan öðretmenler için donanýmsýz veya yetersiz demek istemiyorum. Ben, burada bir gerçeði vurgulamak istiyorum. Ne yazýk ki kýsa sürede, üç aylýk kurslardan geçirilerek okullara öðretmen diye gönderilen kiþilerle lise son sýnýfa kadar gelip de ne olacaðýna karar vermeyenler nasýl uyum saðlayacaklar? Tesadüfen öðretmenlik puaný ile üniversiteye girip henüz daha kendisini öðretmenlik mesleðine motive edemeyen öðretmen adaylarý ya da yeni öðretmen arkadaþlar, maalesef lise sýnýflarýnda çok zorluk çektiler. Milli Eðitim Bakanlýðý bunun farkýna varmýþ olmalý ki öðretmen liselerini tekrar hayata geçirdi. Hatta bu liselerden mezun olup da öðretmen yetiþtiren fakülteleri tercih edenlere hem artý puanlar verilmesi hem de dereceye girenlere Milli Eðitim Bakanlýðý’nca karþýlýksýz burs verilmesi, öðretmenlik mesleðine ilgiyi arttýrmýþtýr. Bu uygulama hem öðretmenlik kalitesini ve seviyesini hem de bu mesleðe verilen deðeri tekrar yükseltmiþtir. Bu ve bunun gibi gerçekçi ve doðru kararlar, eðitim sistemimizi yüceltecek ve kalitesini artýracak önemli atýlýmlardýr. Ýnþallah bu çalýþmalarýn ikinci ayaðý olan yüksek öðretmen okullarýnýn da devreye sokulmasýyla öðretmen yetiþtirmede kalite yakalanmýþ olur. Çünkü görülmüþtür ki Yüksek Öðretim Kurulu yani eðitim fakülteleri, her ne kadar bilgi bakýmýndan branþlarýnda yeterli bilgiye sahip öðretmenler yetiþtirmiþ olsalar da yetiþtirdikleri öðretmenlere yüksek öðretmen okullarýnýn verdiði pedagojik formasyonu verememektedir. Milli Eðitim Bakanlýðý, bu eksikliði gördüðü için yeni mezun öðretmenleri, doðrudan sýnýfa sokmadan onlarý uzun süreli uygulamalý eðitime tabi tutmaktadýr. Bu da hem zaman hem de kaynak israfýna sebep olmaktadýr. Yüksek öðretmen okulu mezunlarý ise mezun olduklarýnda doðrudan sýnýflara girerek hiçbir zorluk ve acemilik çekmeksizin derslerini rahatlýkla verebilmekteydiler.
Eðitim, týpký zincirin halkalarý gibi bütünlük arz eden bir konudur. Eðitimin hedefine ulaþmasýnda baþta aile, çocuðun bulunduðu çevre ve okul, bir sacayaðý gibi birbirini tamamlamasý gerekir. Þayet ayaklardan biri eksik olursa eðitimde sonuca ulaþmak zorlaþýr; hatta imkânsýzlaþýr. Ýþte günümüzde okullarda görmek istemediðimiz davranýþlarýn altýnda yatan gerçek de budur. Ben bu kitabýmda gördüklerimi, yaþadýklarýmý ve tecrübelerimi aktarmaya çalýþtým. Umarým yararlý olur.
> 3 2 <
Ýlk Dersim(Yeni Öðretmenler için)
Bin dokuz yüz altmýþ beþ yýlý Haziran ayýnda Ýzmir Ýmam-Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ayný yýlýn Eylül ayýnda, okul dýþýndan Savaþtepe Öðretmen Okulu bitirme imtihanlarýna girdim. Girdiðim farklý derslerin tümünü baþarý ile geçtim. Yalnýz, uygulama dersim kaldý. Uygulama dersinin deðerlendirilmesi ise okullar açýldýktan sonra müfettiþ denetiminde bir ilk okulda vereceðimiz örnek derse göre yapýlacaktý. Bu örnek derste baþarýlý olduðumuz takdirde, diplomamýz verilecek ve ilkokul öðretmeni olma hakkýný kazanacaktýk. Bu arada daha önce girdiðim yüksek okul imtihanlarýný kazanarak Konya Yüksek Ýslam Enstitüsü’ne de kaydýmý yaptýrmýþ ve Konya'da okumaya devam ediyordum. Savaþtepe Öðretmen Okulu’ndan kalan uygulama dersimi de Konya Öðretmen Okuluna naklettirdim. Konya Öðretmen Okulu da benim gibi diðer öðretmen adaylarýný, yirmi bir günlük uygulama dersi için Konya merkezinde bulunan Mümtaz Koru Ýlkokulu’na gönderdi.
Arkadaþlarla birlikte Mümtaz Koru Ýlkokulu’na giderek elimizdeki yazýyý okul müdürüne verdik. Yazýyý okuyan okul müdürü, bizi çok iyi karþýladýktan sonra bize önce okulu tanýttý. Okul, gerçekten o günün þartlarý içerisinde Konya'nýn en iyi ve en gözde okullarýndan biriydi. Çevre itibariyle de öðrenciler, refah seviyesi yüksek aile çocuklarýnýn öðrenenim gördüðü bir okuldu. Okulun laboratuvarlarýný, kütüphanesini, öðretmenler odasýný, spor salonunu gezdikten sonra okul müdürü odasýna geldik. Okul müdürü bize öðretmenlik hakkýnda bilgi veriyor, bir taraftan da söylediði çayý içiyorduk ki bize göre yaþlý, elli elli beþ yaþlarýnda, pamuk gibi bembeyaz ama saçlarý biraz dökülmüþ bir bayan hýþýmla içeri girdi. Doðrudan okul müdürüne yönelerek:
-Lan müdür! Ben öðleden sonra derse girmeyeceðim, dedi. Okul müdürü, gayet yumuþak bir tavýrla:-Hay hay hocam, olur. Siz dert etmeyin, çaresine bakarýz, dedi. Bilahare buðulu gözlerle odada bulunan bizleri süzen bayan
öðretmen, tekrar müdüre dönerek:Kim bu delikanlýlar, dedi.
> 3 3 <
-Okul müdürü:-Okulumuzda yirmi bir gün boyunca uygulama yapacak öðretmen
adaylarý, dedi. Bunun üzerine bize dönen bayan öðretmen:-Bakýn delikanlýlar! Ben bu müdürün öðretmeniyim. Bu okulda o,
müdür; ben, öðretmenim.
Öðretmenin bu tavrý karþýsýnda hepimiz bir tuhaf olduk. Bir öðretmenin okul müdürüne karþý bu tavrý hepimizi þok etti. Herkes hayretler içinde iken her nasýlsa ben:
-Hocam, o kadar göstermiyorsunuz, dedim. Bunun üzerine fal taþý gibi gözleri açýlan bayan öðretmen, benim
yanýma gelerek sýrtýma okkalý bir yumruk atarak:-Yaþa be delikanlý, sen iyi bir delikanlýya benziyorsun, dedikten sonra
okul müdürüne döndü:-Müdür! Öðleden sonra benim sýnýfýma bu delikanlý girecek, dedi. Okul müdürü de:-Tamam, hocam. Bu delikanlýyý göndereyim, dedi. Bayan öðretmen
kapýyý kapatarak odayý terk etti.
Okul müdürü daha sonra, öðretmenin aslýnda çok deðerli bir öðretmen olduðunu, hiç evlenmediðini, yalnýzlýðýn da etkisiyle kendisini alkole verdiðini belirterek bu sene sonunda emekli olacaðýný söyledi.
Öðleden sonra okul müdürü, beni o bayan öðretmenin sýnýfýna nöbetçi öðretmenle gönderdi. Ben o hoca hanýmýn sýnýfýna sadece o gün için derse girdim ve böylelikle öðretmenliðe ilk adýmýmý atmýþ oldum.
Okuldaki on beþ günümüz sýnýflarda dinleyici olarak geçti. Öðretmenlerin nasýl ders anlattýklarýný gözlemledik. Üçüncü hafta, bize örnek ders vereceðimiz sýnýf ve iþleyeceðimiz konu ile ilgili bir program verdiler. Gerekli hazýrlýðýn tarafýmýzdan yapýlmasý istendi.
Ertesi günü, örnek ders verme sýrasý bende idi. Koridorda karþýlaþtýðýmýz bayan öðretmen, gireceðim sýnýfý ve iþleyeceðim konuyu sordu. Ben de elimdeki programý kendisine takdim ettim. Üçüncü sýnýfta, “Kýrda Bir
> 3 4 <
Gezinti” adlý parçayý iþleyecektim. Kendisi, beni alarak sýnýfýna götürdü. Konu ile ilgili resimleri tahtaya bantladý ve:
Bu sene ilköðretimdeki deðiþikliðe göre yaparak ve yaþayarak öðrenme metodu uygulanmaya baþlandý. Sýnýfta öðretmenden ziyade öðrenciler aktif hale getirilecek; ben nasýl anlatýrsam yarýn sen de öyle anlatacaksýn ve uygulama dersinden en yüksek notu sen alacaksýn, dedi.
Öðretmen, önce tahtaya bantladýðý resimler hakkýnda öðrencileri teker teker konuþturdu. Kendilerinin pikniðe gidip gitmediklerini, gittilerse nasýl geçtiðini ve oralarda neler gördüklerini sorup onlarý konuþturarak çok güzel bir ders iþledi. Dersin sonunda bütün malzemeleri bana verdi:
-Yarýn aynýsýný anlat. Bir de sýnýf hâkimiyeti çok önemlidir, sýnýfa hâkim olmayý da unutma, dedi.
Öðretmenin bu yardýmýna çok sevinmiþtim ve ertesi günü kendimden emin bir þekilde ders zili çalýnca örnek ders vereceðim sýnýfa girdim. Fakat öðrenciler bir türlü sýralarýna oturmuyor, olabildiðince þýmarýk davranýyorlardý. “Oturun, susun!” demem hiç iþe yaramýyordu. Bunun üzerine ben de elimdeki kitabý sýranýn üzerine vurunca sýnýfta uðultuya benzer bir ses çýktý ve herkes bana döndü. Onlara dedim ki:
-Benim adým Kadir, soyadým Keskin. Bu gün size dersim var. Eðer sýnýfta bir yaramazlýk yaparsanýz, ders dinlemez de gürültü yapar ve birbirinizle konuþursanýz sizin kulaklarýnýzý keserim, dedim.
Sýnýf bir anda sus pus oldu. Ben de bu arada bayan öðretmenin verdiði resimleri tahtaya asmaya baþladým. Arkamdan biraz fýsýldar gibi oldular, tekrar bir baðýrýþla onlarý susturdum. Sýnýf adeta süt liman olmuþtu. Ben de içimden sevinmeye baþladým. En önemli konu olan sýnýfta hâkimiyeti saðlamýþtým. On dakika sonra okul müdürü, bir müfettiþ, bir de o sýnýfýn öðretmeni sýnýfa girdiler. Ben, kendilerine kendimi ve sýnýfýmý takdim ettim. Onlarýn müsaadesini aldýktan sonra derse baþladým. Onlar da arka sýralara oturarak beni izlemeye baþladýlar.
> 3 5 <
Ben, kendimden emin bir þekilde öðrencileri konuþturmak için “Çocuklar, tahtada neler görüyorsunuz?” dediðimde sýnýftan en ufak bir cevap çýkmýyordu. Bu defa teker teker sormaya baþladým. “Bak evladým. Tahtada ne görüyorsun?” dedikçe öðrencinin aðzýndan tek kelam çýkmýyor, sadece “Ben bilmiyorum.” anlamýnda omuz silkiyordu. Mümkün deðil, öðrencileri konuþturamýyordum. Öðrencileri konuþturamayýnca parçayý kim okuyacak diye soruyor, yine en ufak bir isteklilik göremiyordum. Tek tek “Sen oku!” diyordum. Okuma parçasýný bir türlü okutamamýþtým. Sýnýfta adeta ölü sessizliði hâkimdi. Kan ter içinde kalmýþ, sýkýlýp bunalmýþtým. Daha sonra parçayý ben okudum. Kendi kendime konuþtum ve bir þeyler anlatmaya çalýþtým; ama kýrk dakikanýn nasýl geçtiðini bilmiyordum. Zil imdadýma yetiþip çaldý. Hep beraber sýnýftan çýktýk. Bana, kendileriyle gelmemi söylediler. Hep beraber okul müdürünün odasýna gittik. Dersi deðerlendirmeye baþladýlar:
Hoca’m, ilk öðretimde uygulanan yeni metodu biliyorsunuz. Hazýrlýðýnýz gayet güzeldi; ama sýnýfý aktif hale getiremediniz. Derste klasik metot uyguladýnýz, dediklerinde ben:
-Efendim, sýnýf çok pasifti, derse katýlýmlarýný saðlayamadým, dediðimde deðerlendirme heyeti, sýnýfýn öðretmenine dönerek:
-Hoca Haným, biz sýnýfý çok pasif bulduk. Herhâlde sýnýfta öðrencilere çok baský uyguluyorsunuz, dediklerinde Hoca haným:
-Vallahi Müfettiþ Bey, sýnýfa girdim, öðrencilerimi tanýyamadým. Benim öðrencilerim kýpýr kýpýrdýr. Bu derste neden böyle oldular bilmiyorum. Ýnanýn sýnýfýmý ben de tanýyamadým. Acaba arkadaþlarýnýn bir sýkýntýsý mý var nedir? Ben de çok merak ettim. Þimdi sýnýfa girdiðimde neden bu kadar sessiz kaldýklarýný soracaðým, dedi.
Bilahare sonuçlar açýklandýðýnda derse hazýrlýklý girdiðimden dolayý “beþ” verilmiþ; ama ders iþleme notum tamamen kýrýlmýþtý. Ben, bu olaydan sonra öðretmenliðin sevgi mesleði olduðunu daha ilk dersimde anlamýþ oldum.
> 3 6 <
Zor Þartlarda Öðrencilik
Öðrenciliðim Ýzmir'de yoksulluklar içinde geçti. Cumartesi-pazar
inþaatlara giderek harçlýðýmýzý çýkarýyor; yaz tatillerinde de pamuk çapasýyla
yurt parasýný kazanýyorduk. 1965 Haziran ayýnda mezun olduktan sonra Eylül
ayý için Savaþtepe Öðretmen Okulu’na okuldýþý kayýt yaptýrdým. Okuldýþý
sýnavlarýna giriyorum. O yýllarda öðretmen okulunun en zor dersi, Eðitim
psikolojisiydi. Beþ ve Altýncý sýnýfta okutulurdu. Okuldýþýndan gelen
öðrencilere, iki sýnýfýn sorularý beraber sorulurdu. Ýmtihandan bir gün önce,
öðretmen okulunun bahçesinde, sabahleyin, bir aðacýn dibine oturdum ve
akþam karanlýðýna kadar, yemek bile yemeden aç susuz derse çalýþtým. Akþam
karanlýðýndan yazýlarý okuyamaz hale gelince kalktýðýmda, baþým döndü ve
yere yýkýldým. Sonra kendimi toparladým ve ertesi günkü gireceðim sýnav için
gerekli hazýrlýðý yaptým. Sabah oldu, imtihan saati geldi ve bizi sýnýflara aldýlar.
Kâðýtlar ve arkasýndan sorular daðýtýldý. Sorulara þöyle bir göz gezdirdim. Her
iki sýnýftan onar soru sorulmuþ yirmi sorudan ondokuz soruyu adým gibi
biliyorum. Sadece “Ölçme ve Deðerlendirme” sorusunu bilmiyorum.
Baþladým sorularý cevaplamaya durmadan yazýyorum dolan kâðýt sayýsý üç
oldu. Bu arada sýnýfýn kapýsý açýldý, içeriye okul müdürü ile konumu okul
müdüründen daha üst konumda olduðunu tahmin ettiðim bir bey girdi.
Öðretmenler hemen ceketlerinin düðmelerini iliklediler, gelenleri saygýyla
karþýladýlar. Tanýmadýðým bey, sýnýfý dolaþtýktan sonra benim yanýma geldi ve
kâðýtlarýmý alarak öðretmenlere gösterdi, “ Bu öðrenci maç mý anlatýyor, çok
yazmýþ.” dediðinde, öðretmenler, kâðýtlarýma baktýlar ve fýsýldayarak “ yok
efendim, güzel cevaplýyor altý-yedilik yazmýþ dediler.” Bunun üzerine bana
dönerek; “Sen bu kadar çalýþkandýn da neden bütünlemeye kaldýn?” dedi.
Beni okulun öðrencisi sandý. Okulun öðrencisi olmadýðýmý okuldýþý öðrencisi
olduðumu söyledim. Bunun üzerine hangi okuldan olduðumu sordu. Ben de
imam-hatip lisesi mezunu olduðumu söyleyince; yüzü birden deðiþti, ekþi erik
yemiþ gibi buruþtu “ Siz kendi mesleðinizde neden çalýþmýyorsunuz?” diye
küçümser bir eda ile sordu. Ben de öðretmenliði çok sevdiðimi söyledim.
Boynunu büktü ve sýnýftan ayrýldý.
> 3 7 <
Bunun üzerine salonda görevli öðretmenlerden biri sürekli benim
etrafýmda dolaþmaya baþladý. Kâðýdýmý alarak bakýyor, heyecanlanma oðlum,
geçer notu almýþsýn diyordu. Oysa ben heyecanlanmamýþtým. O yýllarda yeni
naylon gömlekler çýkmýþtý, giyildiðinde insanýn iç çamaþýrý gözükürdü. Bir hafta
sonu iki gün ameleliðe gittiðim ve iki günlük yevmiyemle Ýzmir Bitpazarý’ndan
aldýðým gömlek vardý üzerimde, içindeki atlet eskidiðinden kuþ gözü gibi
delikler oluþmuþtu. Öðretmen o delikleri terden gömleðimin sýrtýma
yapýþtýðýný sanýyordu.
Sonra imtihan bitiminde bana ilgi gösteren bu öðretmenle tanýþtým.
Kimdi biliyor musunuz? Türkiye'nin önde gelen fikir adamlarýndan Rahmetli
Seyit Ahmet Arvasi idi. Bize öðretmenden ziyade bir baba gibi sahip çýktý
okulda yatmamýzý saðlayarak otel parasýndan kurtardý. Zaman zaman da evine
alýr, karnýmýzý doyururdu. Nur içinde yatsýn.
Bana horlayarak bakýp adeta buraya niye geliyorsunuz, kabilinden
soru soran kiþinin de Öðretmen Okullarý Genel Müdürü olduðunu bu deðerli
hocamdan öðrenmiþtim.
Bir öðretmenle, öðretmen yetiþtiren okullarýn genel müdürünün bir
öðretmen adayýna tavrý ne kadar farklý olabildiðine hâlâ þaþýyorum.
Stajyer Öðretmen Okuldan yeni mezun stajyer bir öðretmen okulumuza ilk atama
olarak geldi. O yýllarda öðretmen sýkýntýsýyla stajyer öðretmenler de derse
girerlerdi. Öðretmen yeni evli ve yakýþýklý bir delikanlý, henüz yirmi iki-yirmi üç
yaþlarýndaydý.
Ergenlik çaðlarýndaki kýz öðrenciler, genç erkek öðretmenlere, erkek
öðrenciler de genç bayan öðretmen arkadaþlara kendi hayal dünyalarýnda âþýk
olurlar. Bu çocuksu duruma gençler, platonik aþk diyorlar. Gelip geçici bir
durumdur. Öðretmen arkadaþlar bunun farkýnda bile olmazlar; ama gençler
> 3 8 <
zaman zaman böyle duygularýn etkisi altýnda kalýrlar.Okulumuzda görev yapan, yeni evli bu yakýþýklý öðretmene kýz
öðrencilerden biri ilgi duymaya baþlar. Bu durumunu da bir þekilde en samimi
görüþtüðü arkadaþýna açar; fakat bu türlü bilgilerin öðrenciler arasýnda kalmasý
mümkün deðildir. Öðretmenin bundan katiyen haberi yoktur. Öðrenciler
arasýnda kýzýn durumu yarý þaka yarý ciddi konuþulmaya baþlar. “Öðretmen
derste hep sana baktý veya sana bakarak ders anlatýyor.” gibi sözlerle kýz
öðrenciyi iyice havaya sokarlar. Öðrencinin bu duygu yoðunluðu devam
ederken, bir gün stajyer öðretmen, not defterini, numara sýrasýna göre
yazmak üzere sýnýf baþkaný bir kýz öðrenciye verir. Sýnýf baþkaný kýz öðrenci de
sýnýf içinde arkadaþlarýnýn yanýnda, öðretmene duygusal aþk yaþayan öðrenciye
þaka niyetiyle “ Bu defteri sana (....) gönderdi. Yazýp ona teslim edeceksin,
ayrýca seninle görüþmek istiyor.” diyerek defteri verir. Bu durum sýnýf
ortamýnda olduðu için diðer arkadaþlarý da duyar. Kýzýn komþu
arkadaþlarýndan biri akþam kýz öðrencinin babasýna giderek kýzýnýn öðretmen
(.…) ile Ýliþkisi olduðunu söyler. Bunu duyan baba, akþam kýzýný yalnýz bir
odada karþýsýna alýr ve durumu sorar. Kýz öðrenci, öðretmeni sevdiðini ve ona
ilgi duyduðunu söyleyince baba küplere biner. Ertesi günü namludan çýkan
kurþun gibi- cebinde býçak, doðru okula gelir ve öðretmeni sorar. Bereket, o
gün öðretmen, dersi olmadýðý için okulda yoktur. Hýzýný alamayan veli bu defa
doðru müdür odasýna gider ve durumu müdüre “ Ne biçim müdürsün,
okulda neler oluyor, sen burada oturuyorsun?” sözleriyle üst perdeden
müdüre baðýrýr çaðýrýr. Müdür, gayet sakin bir þekilde veliyi teskin etmeye
çalýþýr. Ona çay söyler, oturtur ve gereðini yapacaðýný söyleyerek sakinleþtirir
ve okuldan gönderir. Ayný gün öðretmeni evinden çaðýran müdür, sadece
veliden aldýðý bilgiyle sýnýfta hiçbir araþtýrma yapmadan okula gelen öðretmeni
daha odasýna girer girmez “Sen ne biçim öðretmensin, üstelik evli barklýsýn,
utanmýyor musun bir kýz öðrenci ile iliþki kurmaya?” diye baðýrýr. Öðretmenin
hiçbir þeyden haberi yoktur. Ne olduðunun farkýna varamaz, þaþýrýp kalýr.
-Ne oldu sayýn müdürüm, benim bir þeyden haberim yok, dediyse
de veliden aldýðý psikolojik incinmeyi okul müdürü öðretmene yansýtarak
rahatlar.
> 3 9 <
Olay bir anda okula yayýlýr. Öðretmenin konunun esasýndan zerre
kadar haberi yoktur. Kýz öðrencinin kendi dünyasýnda tahayyül ettiði sevgisini
öðrenci arkadaþlarý da yok derste sana baktý, yok hep seni gözledi, nöbetçi
iken hep bizim sýnýfýn katýna geliyor, seni görmek için diyerek, öðrenciyi
öðretmenin zerre kadar haberi olmadan öðretmene âþýk ediyorlar. Sonra da
olay patlak verince öðretmen için soruþturma açýlýyor ve soruþturmanýn
sonunda öðretmen, en ufak bir suçu olmadýðý görüldüðü hâlde, teftiþ
raporunda “ Olayýn þuyuu vukuundan beterdýr. Okuldan alýnarak bir baþka
okulda görev yapmasý uygundur.” gerekçesiyle öðretmen, okuldan alýnarak
bir baþka okula tayin edilir. Tayin edildiði okulda da ayný gözle bakýlýnca genç
öðretmen daha mesleðinin ilk yýlýnda ruhen incinir. Bu defa aile sorunlarý
baþlar. Ailesi; “Demek sen bu iþi yaptýn ki suçlu görüldün, bir baþka okula
alýndýn.” gerekçesiyle huzursuzluk çýkarýr, yeni doðan bebeklerine raðmen
yuvalarý daðýlýr, evlilikleri boþanma ile sonuçlanýr. Ondan sonra da öðretmenin
psikolojik sorunlarý baþlar. Baþka ile tayin yaptýrýr. Uzun psikolojik
tedavilerinden sonra öðretmen iyi olur; ama geride boynu bükük; babasýz
büyüyen bir bebekle parçalanmýþ bir aile kalýr.
Þimdi yýkýlan bu yuvanýn ve boþ yere çekilen üzüntünün vebali kime
ait. Bu vebalin hesabýný kim ve kimler nasýl verebilir?
Ýsra Suresi, ayet 36 “ Hakkýnda bilgin bulunmayan þeyin ardýna
düþme; çünkü kulak, göz ve gönül, bunlarýn hepsi ondan sorumludur.”
Bu olay Salihli'de çalýþýrken meydana gelen bir olaydý. Bu ve buna
benzer olaylar dün olduðu gibi bugün de yarýn da her okulda olabilecek
olaylardýr. Bu olayýn aslý da olabilir. Nitekim öðrenci öðretmen arasýnda
duygusal iliþki dolayýsýyla evlilikle sonuçlanan ve yuva kuran meslektaþlarýmýz
da olmuþtur ve gayet mutlu yuva kuran meslektaþlarýmýz da vardýr. Burada
okul idarecilerine çok önemli görev düþmektedir. Sadece bir tarafý deðil,
olayýn her iki tarafýný dinlemekle beraber sýnýfý, sýnýf öðretmenini ve diðer o
sýnýfa giren öðretmenleri ve öðrencileri dinledikten sonra bu konularda karar
vermeleri uygundur.
> 4 0 <
Ýnsan Nefsi Azmaya Görsün
Elli yýllýk meslek hayatýmýn otuz yýlý Manisa ve merkez ve ilçelerinde
geçti. Yine müdür olarak bulunduðum bir ilçenin lisesinde bir öðretmen
arkadaþýn lise birinci sýnýf öðrencisine yakýnlýðý öðretmen arkadaþlarýn dikkatini
çekmiþ. Olay bana kadar intikal etti. Ben de olayý uzaktan izlemeye baþladým;
fakat bir gün öðretmenin, Öðretmen arkadaþlar ve öðrenciler arasýnda yanlýþ
anlaþýlmamasý için öðretmeni odama çaðýrarak öðrencimiz Y. ile yakýnlýðýnýn
dikkat çekici olduðunu, bunun baþkalarý tarafýndan yanlýþ anlaþýlabileceðini
söylediðimde, öðretmen, gayet kendinden emin bir þekilde: “ Hoca’m teessüf
ederim, hakkýmda çok yanlýþ düþünüyorsunuz. Adý geçen öðrenci (Y.) benim
ortaokuldan öðrencim. Ortaokulda da ben (Y.)nin sýnýf öðretmeniydim.
Kendisini bana yakýn bulduðu için derslerinde yardýmcý oluyorum.” deyince,
olayda herhalde bir yanlýþlýk var diye düþündüm. Çünkü öðretmen evli ve iki
çocuklu olup hem öðretmenin hem de öðrencinin okulumuzda ilk seneleri
idi. Kendileri hakkýnda da fazla bir kanaat sahibi deðildim. Öðretmen kasaba
ortaokulundan bize yeni tayin olmuþtu ve ilk senesi idi. Öðrenci de
öðretmenin geldiði ortaokulu bitirerek lisemize kaydýný yaptýrmýþ bir öðrenci
idi. Öðretmen ile öðrencinin tanýþýklýðý ortaokuldan olunca bana bu yakýnlýðýn
masumane bir öðretmen öðrenci iliþkisi olabilir gibi geldi. Bu öðretmenle ilgili
gelen bilgileri de bu açýdan deðerlendirdim; fakat “ Gafletten aðýr uyku,
þehvetten daha kuvvetli bir hýrs yokmuþ.” derler.
Bu iþi yapanlar, gerçekten þehvet hýrsýyla büyük bir gaflet içinde âlemi
sersem, tek akýllý kendilerini sanýyorlar. Nitekim bir hafta sonu öðretmen ile
öðrenci, beraberce Manisa'da bir pastanede kýzýn köylüleri tarafýndan görülüp
babasýna haber verildiðinde, veli, beline tabancayý taktýðý gibi soluðu okulda
alýyor. Öðretmeni soruyor, bereket versin, öðretmenin o gün okulda dersi
yokmuþ. Veliyi bana getirdiler. Veli, burnundan soluyor. Öðretmeni þayet o
anda okulda bulsa rahat tetiði çekecek durumda. Veliyi odama oturttum.
Kendisini gayet sakin bir þekilde dinledim ve el altýndan da öðretmene haber
salarak üç gün izinli saydýðýmý ve çok acele olarak ilçeyi terk etmesini söyledim
> 4 1 <
ve veliyi teskin ederek kasabasýna gönderdim. Olayýn vahametini duyan
öðretmen ilçeyi terk edip ikinci günün gecesinde evime geldi. Adeta her
tarafý zangýr zangýr titriyordu. Korku ve telaþ içinde ne yapacaðýný bilmez
haldeydi. Ýlk sözü; “ Müdür Bey! Ben ettim, siz etmeyin; ne olur, bana bir
babalýk yapýn; bundan sonra ( Yeminin her çeþidini sýralýyordu.) böyle bir þey
yapmayacaðým, beni bu iþten kurtarýn.” diye yalvarýyordu. Kendisi için deðil, iki
çocuðu için yardýmcý olacaðýmý söyledim.” ve olayý derhal Milli Eðitim
Müdürü’müz rahmetli Kemal Aydoðdu'ya bildirdim. Kendisi güngörmüþ bir
idareci idi. Öðretmeni aciliyetine binaen Valilik oluru ile okulumuzdan aldý,
Manisa'nýn en ücra bir ilçesine verdi. Soruþturmasý orada tamamlanarak
mesleðine mani olmayacak bir ceza aldý.
Sonradan öðrendiðime göre geri kalan meslek hayatýnda yaptýðý
yeminlere gerçekten sadýk kalmýþtý.
Mesleðin Yüz Aký Öðretmenler
Þahit olduðum bu kötü örneðin benzerlerine zaman zaman da
medya haberlerinde rastlýyoruz. Nitekim geçenlerde Antalya'nýn bir ilçesinde
öðrencilerini cinsel tacizden dolayý bir öðretmen cezaevine girdi. Her
meslekte olduðu gibi maalesef, bizim meslekte da olmamasý gereken bu tür
yanlýþlýklar oluyor; ama böyle olaylar medyaya intikal ettiði için öðretmenlik
mesleði hakkýnda yanlýþ imajlar oluþuyor. Aslýnda bu tür olaylarýn en az
olduðu meslek öðretmenlik mesleðidir. Güvencelik sýralamasýnda
öðretmenlik mesleði önde gelen mesleklerden biridir. Bugün senedi geri
tepen, borcunu ödemeyen, aldýðý maaþa raðmen evine en az haciz gelen
öðretmenlerdir. Bunu burada gururla belirtmem lazým. Bu kahramanlardan
birinin hikâyesini paylaþmak istiyorum.
Manisa Lisesi Müdürü iken veli toplantýlarýmýzdan birinde, tanýdýðým
bir veli, odama gelerek kýzýnýn notlarýný öðrendiðini, kýzýnýn kimya notunun çok
düþük olduðunu söyleyerek kýzýna evinde özel ders verecek bir kimya
öðretmeni konusunda yardýmcý olmamý istedi. Veli de Manisa'nýn varlýklý
> 4 2 <
kiþilerinden biriydi. Ben de okulumuzun kimya dalýnda en baþarýlý
öðretmenlerinden (U.Ý.)yi tavsiye ettim ve tanýþmalarýný saðladým.
On beþ yirmi gün sonra Öðretmen (U.Ý.) odama gelerek “ Müdür
Bey, müsaade ederseniz, ben, o velimizin kýzýna ders veremeyeceðim.” dedi.
“Hayrola Hoca’m!” dediðimde, öðretmenin tavýrlarýnda bir çekingenlik
gördüm ve ýsrar edince de “ Müdür Bey, kýz öðrencimiz benimle yakýnlýk
kurmaya çalýþýyor, öðrencime bu þartlar altýnda ders veremeyeceðim; ama
lütfen, bu bilgi sadece ikimiz arasýnda kalsýn.” dedi. Tamam, Hoca’m,
haklýsýnýz, sizi tebrik ederim, yapmanýz gereken de buydu, dedim ve genç
öðretmeni gözlerinden öptüm. Birkaç gün sonra öðrencimizin babasý
telefonla arayarak kýzýnýn kimya dersinde kendisinden çok faydalandýðýný
belirterek öðretmenin eve gelmediðini þayet ücret az geldiyse daha fazla ücret
verebileceðini söyleyerek tekrar yardým istedi. Bunun üzerine öðretmenin
okul kurslarýndan dolayý yorulduðunu, özel kurslarýn yorucu olduðu
mazeretini beyan ederek olayý kapatma yoluna gittik.
Bu tür olaylar her okulda her zaman rastlanabilecek türdendir.
Özellikle ergenlik çaðlarýnda bu tür hissi durumlar yaþanabilir. Ýzmir'de
çalýþtýðým bir özel okulda, orta ikinci sýnýftaki bir erkek çocuðu, bayan
öðretmenlerden birine deli gibi tutkundu. Teneffüslerde dahi Hoca Haným’ý
görmeden duramazdý. Bu tür olaylar, kýz ve erkek çocuklarýn yaþýnýn gereði
gelip geçici durumlardýr.
Sonra kýz öðrenciyi bir gün müdür odasýna çaðýrarak yaptýðý yanlýþlýðý
kendisine hatýrlattým ve dedim ki “Senin baban Manisa'nýn tanýmýþ bir iþadamý.
Babanýn atölyesinde birçok bayan iþçi çalýþýyor. Baban onlardan birine ilgi
duysa bunu hoþ karþýlayabilir misin? Öðretmenin, yeni evli üstelik çocuðu var.”
dediðimde, öðrencim aðlamaya baþladý ve gözyaþlarý içinde, “ Aman Hocam
babam duymasýn.” dedi. “Senden ve benden baþka kimse duymayacak.”
dedim ve kendisine þu nasihati yaptým: Sen henüz bir tomurcuksun. Erken
açan çiçeði soðuk vurur. “Ben bir küçüçük tomurçuk idim. / Aklým ermedi kýþ
günü açtým. / Aman ellere, karayellere, bora yellere...” diye þarkýlara bile
> 4 3 <
konu olmuþtur. Aman bundan sonra yanlýþ ellere gönlünü kaptýrma. Her
zaman karþýna (U.Ý.) Öðretmen’in gibi biri çýkmayabilir, diye nasihatte
bulundum. Olay böylelikle kapandý. Öðrencim okulunu baþarýyla bitirdi ve
konumuna uygun bir evlilik yaptý. Bazen karþýlaþmalarýmýzda gözlerinin içi
gülerek “ Hoca’m, sizin sayenizde zamanýnda açtým deðil mi?” diyerek
benimle þakalaþýr. Bu tür þeylerin duyulmamasý çok önemlidir.
Þafaðýn Sessizliðini Bozan Telefon
Gecenin bir yarýsý, evin telefonu acý acý çaldý. Gecenin geç
vakitlerinde çalan telefonlar, herkesi olduðu gibi beni de ürpertir. Korkarak
ahizeyi elime aldým. Çok uzaklardan, çok samimi bir öðretmen arkadaþým.
Gecenin bu saatinde rahatsýz ettiðini söyleyerek “Ýstanbul'dan çok yakýn bir
akrabam þu anda Manisa'da, elinden bir kaza çýkmasýndan korkuyorum. Onu
size gönderdim, teskin olmasý açýsýndan, onu telefonla aramanýzý ve elinizden
geleni, bu yakýným için yapmanýzý istirham ediyorum.” dedi. Sýnýf
arkadaþýmdan gelen bu telefona duyarsýz kalmam mümkün deðildi. Bu
telefon görüþmesinden sonra bilmediðim ve o zamana kadar da Türkiye'de
rastlamadýðým bir numaradan belirtilen kiþiyi aradým. Karþýma söz konusu
þahýs çýktý. “Arkadaþ, (…) sizi aramamý istedi. Ben, sabah kýsmet olursa sizin
için saat yedide okulda olacaðým ve elimden gelen yardýmý yapmaya
çalýþacaðým; ancak bu saate kadar herhangi bir kanunsuz iþe bulaþmamaný
istiyorum. Þayet haklý da olsanýz bir suç iþlerseniz yardýmcý olmam.” dedim.
Bu þekilde telefon görüþmesi yaptýk ve telefonu kapattýk; ama dikkatimi çeken
bir þey vardý. Telefondaki kalýn ve dolgun bir erkek sesi olmasýna raðmen
aðlamaklý bir hal hissediliyordu.
Neyse, o saatten sonra beni bir türlü uyku tutmadý. Kahvaltýmý yaparak saat altý buçukta okula gittim. On dakika sonra okulun bahçesine Ýstanbul plakalý, o günün þartlarýnda son model marka bir araba girdi. Arabanýn içinde telefonla görüþmeler yapýldýðý anlaþýlýyordu. Ben de odamýn penceresinden gelen misafirleri seyrediyorum. Arabanýn içinde þoförle beraber üç kiþi daha vardý. Hepsi de iri yarý insanlardý. Bu gelenler, arkadaþýmýn görüþmemi istediði ve benim telefon görüþmesi yaptýðým kiþiler
> 4 4 <
olmalýydý. Araç telefonunu ilk defa o arabada görmüþtüm. Meðer gece yarýsý telefon görüþmemiz de bu araç telefonundan olmuþ.
Arabadan indiler, okula girdiler. Ben de kendilerini salonda karþýlayarak odama aldým. Özellikle benim gece yarýsý konuþtuðum kiþiyi sesinden tanýdým. Çok üzgün ve adeta aðlamaklý hâli devam ediyordu.
Kendilerine sordum. “Hayrola, nedir bu telaþýnýz?” der demez, koskoca adamcaðýz hüngür hüngür aðlamaya baþladý ve sonra dedi ki “Müdür Bey, bizi (…) Bey gönderdi. Bizim gibi iki araba da garajda bizden gelecek haberi bekliyorlar. Eðer þu anda siz olmasaydýnýz, biz ya katil olup cezaevine düþecektik veya ölüp mezara girecektik. Siz olduðunuz için ve gece sizinle konuþtuðumuz için planýmýzý uygulamadýk. Ben daha çok meraklanarak “Hayrola, çok merak ettim, nedir sizin sýkýntýnýz?” dediðimde, adamcaðýz: “Ben Karadenizliyim. Ýstanbul'un önde gelen müteahhitlerindenim. Benim Boðaziçi Üniversitesi Mimarlýk Bölümü üçüncü sýnýfýnda okuyan kýzým, (…)'dan ilkokul mezunu bir delikanlý ile kaçmýþ. Ýzini sürdük. Bugün saat bir buçukta Belediye Nikâh Salonu’nda oda nikâhý var. Kaldýðý evi de tespit ettik. Gece eve baskýn yapýp kaçýracaktýk. Ancak (…) Bey, mutlaka sizi görmemizi istedi. Onun için eve baskýn yapmadýk. Ne olur, sizden rica ediyorum. Ne yapmamýz gerekiyorsa nikâhtan önce yapalým.” diye adeta yalvarýyordu. Ben, kendilerine sakin olmalarýný öðütledim. Bu arada Manisa'da çok iyi görüþtüðümüz savcý arkadaþa telefon ederek durumu ve vahameti anlattým. Sað olsun, Savcý Bey yardýmcý olacaðýný söyledi. Beraberce Emniyet Müdürü’nü ve Asayiþ Müdürü’nü aradýk, Onlar da eksik olmasýn, konuya ilgi gösterdiler. Saat on üç sularýnda nikâh salonu etrafýnda sivil polisler tarafýndan tertibat alýndý. Bizler okuldan durumu takip ediyoruz. Tam on üç yirmide damat ve damadýn yakýnlarý ile nikâh salonuna gelen kýz, polisler tarafýndan alýnarak asayiþe götürüldü. Asayiþten (…) Bey beni arayarak kýzýn asayiþte olduðunu söyledi. Ben de kýzýn babasýný asayiþe götürmek üzere arabalarýna binip gittik. Kýz ile oðlan her ikisi de Müdür Bey’in odasýndaydý. Kýz, babasýný görür görmez, damat adayýnýn arkasýna geçerek oðlana sarýldý ve “Ne olur, beni babama býrakma!” diye feryat ederek aðlamaya baþladý. Karadenizlileri anlatmaya gerek var mý bilmiyorum. Babasý o anda kýzýn saçlarýndan tuttuðu gibi arabaya doðru götürdü ve arabanýn içine attý. Bize dahi “Allah’a Ismarladýk”
> 4 5 <
diyemeden gittiler. Daha sonra kýzý, Ýstanbul'a, oradan da taa Avustralya'ya kaçýrdýklarýný bana telefonla bildirdiler. Olayýn tahliline girmek istemiyorum, ama kýzýn konumuyla oðlanýn konumu arasýnda denklik bakýmýndan kýyas kabul edilemeyecek bir farklýlýk vardý. Üstelik delikanlýnýn da (…) üyesi olduðuna dair tespitleri de vardý.
Burada þunu tespit ettim. Kadýnlar kulaklarýyla erkekler de gözleriyle severmiþ. Bizler çocuklarýmýzýn cebine bol para koymakla, onlarýn her istediðini almakla çocuklarýmýza sevgimizi verdiðimizi sanýyoruz. Aslýnda çocuklarýn en büyük ihtiyacý, onlarýn karýnlarýnýn yanýnda kulaklarýný da doldurmamýz lazým. Baþkalarýnýn söyleyeceði sevgi sözcüklerini baþlangýçta biz söyleyelim. Ergenlik çaðýndaki çocuklarýn en büyük ihtiyaçlarý anneleri babalarý tarafýndan da fark edilmelidir.
Gençliðin ruhunu iþlenmeyen bir tarla gibi kendi haline býrakýrsanýz, orada ýsýrganlar, dikenler yetiþir.
Aþkýn Arkadaþý Kim ve Gözünü Kim Kör Etti?
Bir gün delilik yakýn arkadaþlarýný yemek için evine çaðýrmýþ. Bütün
arkadaþlarý gelmiþ. Yemekler yenip kahveler içildikten sonra delilik oyun
oynayalým teklifinde bulunmuþ. Arkadaþlardan kimisi körebe, kimisi birdirbir,
kimisi de saklambaç oynamayý teklif etmiþ. Saklambaçta karar kýlmýþlar.
Saklambaç için ebeye gelince ev sahibi olarak deliliðe teklif etmiþler, o da kabul
etmiþ. Korku ve tembelliðin dýþýnda yemeðe katýlan bütün arkadaþlarý
saklambaç oynamayý kabul etmiþler. Delilik gözlerini yummuþ, “bir, iki, üç”
diye yüksek sesle saymaya baþlamýþ. Acelecilik ilk bulduðu bulduðu merdiven
kenarýna kendini atývermiþ. Utangaçlýk, her zamanki haliyle bir aðacýn
gölgesine iliþmiþ. Neþe bahçenin orta yerinde çiçeklerin içine saklanmýþ.
Hüzün saklanacak yer bulamadýðýndan aðlamaya koyulmuþ. Kýskançlýk,
baþarýnýn peþinden gidip, yaný baþýndaki bir kayanýn kovuðuna saklanmýþ.
Merak ise tabiatý gereði bahçe duvarý üzerinden kim nereye saklanýyor, diye
bahçe duvarýnýn üzerinde güya saklanmaya çalýþmýþ. Delilik saymayý
sürdürmüþ. Delilik “Doksan doku, yüz” baðýrmýþ ve gözlerini açmýþ. Ýlk
> 4 6 <
sobelenen bahçe duvarýndaki merak olmuþ. Ýkincisi merakýn yanýbaþýna
saklanan kararsýzlýðý sobelemiþ; çünkü üzerine tünediði duvarýn hangi tarafýna
saklanacaðýný düþünmekle meþgulmüþ. Hemen ardýndan bahçenin ortasýnda
neþeyi, hüznü, utangaçlýký sobelemiþ. Herkes bir araya geldiðinde merak
sonmuþ: “Aþk nerede? Hiç aþk'ý gören oldu mu?” Delilik, Aþk'ý aramaya
koyulmuþ. Daðlara çýkmýþ, ovalarý taramýþ, nehir kýyýlarýna bakmýþ ama aþký
hiçbir yerde bulamamýþ. Çaresiz arayýþýný sürdüren Deliliðin yolu bir gül
bahçesine çýkar. Eline geçirdiði bir çalý parçasýyla bir gül omçasýný yokladýðýnda
ansýzýn tiz bir çýðlýkla irkilmiþ. Acýyla baðýran aþk, diken batan gözünü
tutuyormuþ. Delilik þaþkýnlýkla ne yapacaðýný bilememiþ. Vicdan azabýyla aþka
kendini affetmesi için özür dilemiþ, yalvarmýþ yakarmýþ. Bu üzüntüyle bir daha
ömür boyu kendisinden ayrýlmayacaðýný vaat etmiþ. Acýsý dinen aþk, sonunda
delilikin özrünü kabul etmiþ, ömür boyu deliliðin arkadaþlýðýný kabul etmiþ. O
günden beri Aþk'ýn gözü kör, arkadaþý da hep delilik olmuþ.
Sevgili gençler erken açan çiçekleri so?uk vurur. Merhum Saadettin
Kaynak'ýn çok güzel bir þarkýsý vardýr.
Ben bir küçücük ak tomurcuk idim,/ Aklým ermedi kýþ günü açtým./
Aman ellere, kara yellere bora yellere./ Aman ellere, kara yellere bora
yellere, yellere…
Yuvasýz kaldým yollara düþtüm, /Sýlasýz kaldým çöllere düþtüm./
Aman ellere, kara yellere bora yellere/ Yaman ellere, kara yellere bora
yerlere, yellere…
Nice öðrencimin zamansýz yakalandýðý aþkýn alaborasýnda tahsilinin
yarým kaldýðýný, evinden uzaklaþtýðýný her þeyini en güzel çaðda kaybettiðinin
hikâyelerini bu kitabýn ilerleyen sahifelerinde göreceksiniz. Aþýk olmayacak
mýsýnýz? Elbette olacaksýnýz; ama 1- zamanýnda aþýk olun 2- Aþkýnýzýn onayýný
büyüklerinizden alýnýz. Acele ve merakla bir dirhem balý zamansýz tadarsanýz
ileride batmanlarca baldan mahrum kalýrsýnýz. Aþkýn kör, arkadaþýnýn da delilik
olduðunu unutmayýn. Mutlaka ama mutlaka aþkýnýzýn onayýný
büyüklerinizden almayý ihmal etmeyiniz; çünkü sizin göremediklerinizi
büyükleriniz görür. Örnek mi istiyorsunuz? Alýn iþte basýndan iki örnek:
Kararan hayatlar, evladý yüzünden yere bakan anne babalar.
> 4 7 <
Bebeklerini Barbeküde Yakan Ýki Üniversiteliye
Müebbet Hapis 28 Nisan 2010 Ýstanbul'da on günlük bebeklerini boðduklarý, cesedini götürdükleri Kýrlareli'nde barbeküde yaktýklarý iddiasýyla yargýlanan anne ve baba hakkýnda iki buçuk yýl sonra karar çýktý. Emniyette itiraf ettiði suçunu yargýlama sürecinde inkar eden baba Mesut Baþaran, “bebeðini kasten öldürme” suçundan müebbet hapis cezasýna çarptýrýldý. Anne Aslý Kuran'a ise, suça yardým ettiði gerekçesiyle 16 yýl 8 ay hapis cezasý verildi.
Yirmi dört yaþýndaki Mesut Baþaran ile yirmi beþ yaþýndaki Aslý Kuran, Kýrklareli'ndeki Trakya Üniversitesi'nde okurken tanýþýp birbirlerine aþýk oldular. Sevgilisiyle iliþkiye giren Aslý Kuran, hamile kaldýðýný fark ettiðinde bebeði aldýrmak için çok geçti. 20 Aðustos 2004'te “Yiðit Arda” ismini koyduklarý bir oðullarý oldu. Bebekten aileler de haberdar olunca genç çiftin evliliklerine onay çýktý.
Liseli Kýz, Bebek Doðurdu Çöpe Attý!
19 Ocak 2011
Beykoz'da bir lise öðrencisi, sýnýf arkadaþýndan doðurduðu bebeðini çöpe attý. Daha sonra kanamasý olduðunu söyleyerek bir týp merkezine giden öðrenci, doktorun þüphelenerek çaðýrdýðý polise, gerçeði anlattý. Hamileliðini gizlemeyi baþaran öðrenci (H.K)'nin çöpe attýðý bebeðinin cesedi, Adli Týp Kurumu'na kaldýrýldý. Hamileliðini emekli bir baba ve gündelikçi çalýþan annesinden gizleyen (H.K) ile babasý pazarcýlýk yapan (C.Þ) gözaltýna alýnarak Sarýyer Çocuk Büro Amirliði'ne götürüldü.
Bir Gençlik Hatasý
Gençlik, hislerin baskýn geldiði, duygularýn isyan ettiði, aklýn devre dýþý
kaldýðý bir dönemdir. Bu dönemde gençler akýl almaz kararlar alýr; akýl, mantýk
dýþý durumlara girebilirler. Sonunda yaptýklarýnýn yanlýþlýðýný anlarlar. Bu
yanlýþlýðýn piþmanlýðýný da ömür boyu çekerler. Çekerler, ama artýk çok geçtir.
Bir defa ok yaydan çýkmýþ, öfkeyle, hisle verilen kararýn acýlarý yaþanmaya
baþlanmýþtýr.
> 4 8 <
Ýþte böyle hatalardan biri de çok sevdiðim haným hanýmcýk bir kýz
öðrencim (U.) tarafýndan üniversitede okurken iþlendi. Eþ seçimi konusunda,
özellikle flört ederek evlenmek konusunda ibretlerle dolu bir öðrencimin acý
anýsý:(U.) öðrencilik yýllarýnda samimi kýz arkadaþlarýnýn tesirinde kalarak
birlikte çýkmaya baþladýðý gençle dört yýl sonra evlenmeye karar verir. Anne babasý ayrý olan bu genç delikanlý, babasýný bir kadýnla beraber (U.)'yu istemeye gönderir; fakat çeþitli sebeplerden dolayý (U.)'nun babasý diretir. “Hayýr!” der, kýzýný vermez. Sonunu öðrencim (U.)'dan dinleyelim.
“Sayýn Hoca’m,Bu mektubumu, benim oturduðum sýralarda oturan arkadaþlarýma
oku ki onlar da benim durumuma düþmesinler. Özellikle sizin nasihatlerinizi, kafalarýnýn bir kenarýna not etsinler. Sizi dinleyip de o güzel sözlerinize uymayan ablalarýnýn ne duruma düþtüklerini duysunlar da onlar benim çektiðim sýkýntýlarý çekmesinler, diye yazýyorum.
Evet, Sayýn Hoca’m, sevdiðim delikanlýnýn annesinden ayrý yaþayan babasý, bir kadýnla beni babamdan istediler. Cahil cühela diye küçümsediðim babam, beni sevdiðim delikanlýya vermedi. O zaman saydýðý gerekçeleri de çok gerçekçi idi; ama ah kafam, ah!..
O günden sonra kendi aileme düþman oldum. Benim arzu ettiðim gençle evlenmeme niçin izin vermiyorlardý; ama, biricik kýzlarýnýn kötülüðünü isterler mi hiç, diye düþünemiyordum. Üstelik evlenecek olduðum kiþinin iþi de yoktu. Ailesi arasýnda da sýcak bir bað yoktu.
Ben hele bir evlenelim iþ de olur, aþ da olur, düþüncesiyle kendi kendimi avutuyordum. Sonunda kararýmý verdim: “Ya o gençle evleneceðim, ya da bu evden kaçacaðým.”
Evet, inadýmda samimiydim. Nihayet sevdiðim gençle evlenmeme mani olan ailemi de cezalandýrmýþ olacaktým. Nereye mi? Doðru sevdiðim gencin yanýna. “Ben geldim. Seninle olmama artýk hiçbir engel kalmadý.” dedim.
> 4 9 <
Bu davranýþýmý o da beklemiyordu. Þaþýrdý. Ama madem bir kýz kendi ayaðý ile gelmiþ, neden “Evet” demesin ki?
Ah kafam, ah! Hoca’m, lise yýllarýmda dinlediðim sizin o güzel nasihatlerinizi can kulaðý ile dinliyordum; ama aþk denen þey benim hafýzamý sildi süpürdü. Hiç itibarýmý, gençliðimi, gururumu, namusumu, düþünmeden kendi ayaðýmla gittim. Neyse…
Baktý ki olmayacak, köylerine annesinin yanýna gittik, þehirden köye; ama bir kere evden kaçmýþtým. Bir erkeðin yanýna kaçarken deðil de annemin, babamýn yanýna geri dönmeyi gururuma yediremiyordum. Derken evde bir de görümcem vardý, onlara yük olmaya baþladýk. Huzursuzluk ve evde bize karþý isteksizlik baþladý. Biz de annesinin yanýndan ayrýlarak Balýkesir'e babasýnýn yanýna gittik; ama onun yanýnda da ancak bir ay kalabildik. Ýnsan yükü hiçbir þeye benzemiyor. Bu arada ailemin kiminle nereye kaçtýðýmdan ve ne durumda olduðumuzdan, her þeyden haberleri varmýþ. Kaçak geçen iki ayýn sonunda nikâhýmýz kýyýldý; ama düðün, gelinlik hak getire… Ne altýn, ne kýna; ama yine sevdiðim gençle olduðum için mutlu sayýlýrdým. Mutluyum, ama nerede kalacaðýz? Baba evinden de ayrýlan bizler birkaç günlüðüne eþimin arkadaþýnýn evinde kaldýk. Rezillik paçadan akýyordu. Bir insanýn anasý-babasý bakmazsa el kaç gün bakar ki. Yine ne varsa insanýn kendi ailesinde var.
Babamlar, bizim rezilliðimize dayanamamýþlar haber gönderdiler, “Gelsinler bize!” diye. Nihayet iþportacýlýkla ev geçindirmeye çalýþan emekli babamýn sayesinde sýcak bir yuvaya iki buçuk ay sonra kavuþtuk. Bir hafta sonra da hemen evimizin yakýnýndan bir ev tuttu babacýðým. Evden ve komþulardan temin ettiði eski eþyalarla bize bir ev düzdü. Bu arada eþim de bir iþ bularak çalýþmaya baþladý. Kýsmen de olsa gidiþatý düzelttik. Bir yýl sonra doðan çocuðumuz sayesinde aileler arasýndaki gergin hava yumuþadý. Ýki aile arasýnda gidip gelmeler baþladý; fakat mutluluðumuz eþimin annesi tarafýndan kýskanýlmaya baþlandý. Mutfakta “Oðlum, sen bunlara iþ güveysi mi geldin? Ne derlerse yapýyorsun.” diye konuþurken duydum. Annesinin bu tür fitleri dolayýsýyla çok sevdiðim eþimle aram açýldý. Bize, onun ailesi deðil, benim ailem sahip çýkmasýna raðmen eþim bile ailemin bu iyiliðini görmezden gelmeye baþladý. Sonunda ayrýldýk. Þu anda annemlerde kýzýmla beraber oturuyorum. Onu severken hiç böyle bir þeyin olabileceðini aklýma bile
> 5 0 <
getirmedim. Meðer biz, karþý cinse duyduðumuz arzuyu aþk zannediyor, gerçek sevginin ne olduðunu bilmiyor muþuz? Okuldaki arkadaþlarýmýn ayarladýðý, flört etmeye baþladýðým gençle evlilik maceramýz böyle sonuçlandý. Yani arkadaþ kurbaný olmuþtum.
Ýnsanlar, en uzun süreyle annesini; en çok da eþlerini severlermiþ; ama eþlerine olan sevgi bir gün nefrete dönüþtüðü halde, annelere olan sevgi hiç bitmez, ömür boyu devam edermiþ.
Sayýn Hoca’m, benim bu kafasýzlýðým, benim gibi gençliðini, namusunu, onurunu, kýzlýk gururunu düþünmeden elin kapýsýna giden ve gidecek olan kýzlara ders olsun. Bu mektubumu diðer arkadaþlarýma da oku da benim yaptýðýmý yapmasýnlar.”
Gençler Balýk Avýnda
Bir gün balýk meraklýsý üç genç, nehir kenarýnda gezinirken nehir
içinde yüzen üç balýk görürler. Nehrin bir aðzý da denize dökülmekte.
Gençler o gün hazýrlýksýz olduðu için ertesi güne bir plan yaparlar. Yarýn aðý
getirelim de nehrin denize dökülen tarafýna aðýmýzý atalým. Balýklarý
yakalayalým derler. Balýklardan biri bu gençleri gözetler ve niyetlerinin kötü
olduðunu anlayarak o gün nehrin aðzýndan hemen denize akar ve kendini
kurtarýr. Ertesi gün gençler aðlarýný akþamdan atarlar ve baþýnda sabahlarlar.
Balýklardan ikincisi bakar ki iþ kötü denize geçemez. Hemen ölü numarasý
yaparak suyun üstünde hareketsiz durmaya baþlar, sabah olunca bakarlar ki
bir tanesi ölmüþ. Ölü balýðý gençlerden biri denize doðru fýrlatýr; çünkü
denizdeki ölü balýk yenmez. Üçüncü balýk ise ne aklýný kullanýr ne de etrafýný
gözler, aða takýlýp kalýr. Gençler de aðý çeker yakaladýklarý bu balýðý afiyetle
yerler.
Evet, her canlý etrafýnda olup bitene karþý dikkatli olmak zorunda.
Gençler bu konuda daha dikkatli olmalýdýrlar; çünkü etrafta gençlerin
yakalanacaðý çok að var. Aðlara kendinizi kaptýrmanýz durumunda artýk oradan
kurtulmak zor ve hatta çoðu kez imkânsýz hale gelmektedir. “Dizginlenmeyen
emeller, istekler ve arzular azgýn bir at gibi sahibini çiðner.”
> 5 1 <
Öðretmenimin Hayat Dersi
Elli yýl önce lise üçüncü sýnýf öðrencisiyiz. Otuz yedi kiþilik sýnýfýn
tamamý erkek. Edebiyat dersimize otuz beþ yaþlarýnda Nafize Sarýoðlanoðlu
adýnda çok deðerli bir öðretmeniz giriyor. Çok güzel bir bayan. Ýki mutsuz
evlilik yaþamýþ. Mükemmel bir edebiyat bilgisine sahipti ve þiiri çok severdi.
Zaman zaman da edebiyat dergilerinde þiirleri yayýmlanýrdý. Bize bir
öðretmenden ziyade abla gibi yaklaþýr, okulumuzu ve bizi çok sevdiðini
davranýþlarýyla belli ederdi.
Bir gün edebiyat dersinde Fuzuli'nin aþk þiirini iþliyorduk. Sýnýfta sinek
uçsa duyulacak derecede bir sessizlik hakim. Zaten bütün dersleri de bu
minval üzere geçerdi. Fuzuli'nin o meþhur aþk þiirini, o güzel sesiyle okumaya
baþladý. Þiir deðil sanki müzik dinliyorduk. Tam bu arada Fuzuli'nin:“Beni candan usandýrdý, cefadan yar usanmaz mý?Felekler yandý ahýmdan, muradým þem'i yanmaz mý?”
beytini okurken adeta yüzü kýzardý, bir tuhaf oldu. Birden elindeki Ali Nihat
Tarlan'ýn kalýn edebiyat kitabýný önündeki sýraya fýrlatarak:
-Çocuklar, bunlar kitaptaki aþklar. Her þey kitaplarda yazýlanlar gibi
olmuyor. Bugün delikanlýsýnýz ve okuldan iki ay sonra mezun oluyorsunuz.
Yarýn mutlaka biriyle hayatýnýzý birleþtireceksiniz; ama hayatýnýzý birleþtirdiðiniz
bu kiþi ile mutlu olmak istiyorsanýz þunu asla unutmayýn; evleneceðiniz kýz,
mutlaka sizden bir parmak aþaðýda olsun. Bu bir parmak; tahsil, görgü, yaþ,
makam, boy pos, vs. olabilir. Bakmayýn siz bizim Feministliðimize. Biz kadýnlar
zayýf varlýklarýz. Mutlaka bizden güçlü bir koltuðun altýna sýðýnma ihtiyacýný
duyarýz. Sýðýndýðýmýz koltuk bizden zayýf ise daha güçlü koltuðun ihtiyacýný
duyar veya düþünü kurarýz. Bu söylediklerim, mutlaka ama mutlaka kafanýzýn
bir köþesinde kalsýn eðer mutlu olmak istiyorsanýz.” Hoca’mýzýn bu öðüdünün
hemen ardýndan ders zili çaldý; ama biz oturduðumuz yerden
kýmýldayamadýk. Þiir, ders ve nasihat birleþip adeta gerçeðe dönüþmüþtü.
Aslýnda daha sonraki yýllarda dinimizin evlilik kurallarý arasýnda “küfüv” diye bir
> 5 2 <
terime rastladým. Evlenecek çiftlerin denklik konusunda dikkate almalarý
gereken hususlarý kapsýyordu. Aslýnda öðretmenimiz, hayatýnýn acý
tecrübelerini bize aktarýrken, dinimizin nikâh konusunda dikkate almamýz
gereken hususlarýný öðretmiþti.
Mesleði Evliliðini Yýktý
Adý Ceylan. Güzel mi güzel, þirin mi þirin, haným hanýmcýk bir kýz
öðrencim vardý. Babasý Manisa'da üst düzey bir bürokrattý. Ceylan'ýn,
Manisa'nýn yakýn kazasýndan Ahmet isimli bir öðrencimizle arkadaþlýklarý
öðretmen ve öðrenciler tarafýndan fark ediliyordu. Lisemizden mezun
oldular. Ceylan'ýn ailesinin Konyalý olmasý nedeniyle ikisi de Selçuk
Üniversitesi’ni tercih ettiler. Ahmet bilgisayar mühendisliði bölümünü,
Ceylan elektrik bölümünü kazandý. Üniversiteden mezun olduktan sonra
kýzýn ailesinin yardýmlarýyla Ahmet bir þirkette bilgisayar mühendisi olarak iþ
buluyor, Ceylan da TEDAÞ'ta iþ buluyor. Evlenip mutlu bir yuva kuruyorlar.
Ahmet Konya merkezde büroda çalýþýyor, Ceylan ise görevi gereði erkek
meslektaþlarýyla sürekli arazide çalýþýyor. Elektrik direklerinin dikimi,
planlamasý, arazideki trafolarýn bakýmý vs. Evliliðin ilk yýllarý böyle devam
ederken, Ceylan, iþi arazide olmasý nedeniyle bazý akþamlarý eve geç geliyor.
Tabii arazide tek bayan o, diðerleri erkek. Bu durum Ahmet'te kýskançlýklara
sebep oluyor. Ceylan eþini seviyor; dürüst, namuslu, haným hanýmcýk
öðrencim. Konya'da çalýþan oðlumun yanýna gelip giderken öðrencim ve
ailesiyle karþýlýklý ziyaretlerde bulunuyorduk. Maalesef evliliðin ikinci yýlýnda
ayrýlýk çanlarý çalmaya baþlamýþ. Araya girdik ama baþarýlý olamadýk; çünkü
Ahmet'in kýskançlýðý paronayaya dönüþmüþtü. Bu evlilik de ikinci yýlýnda, bir
yaþýndaki kýz çocuklarýna raðmen sona erdi.Meseleyi bu duruma getiren neydi? Her ikisi de birbirini seviyordu.
Sevgi, kýskançlýða dönüþtü ve neticede aile birliði daðýldý. Þimdi siz kýskançlýðý
nedeniyle Ahmet'i suçlayabilirsiniz; ama ben size, özellikle kýz öðrencilerin
meslek seçimine dikkat etmelerini tavsiye edeceðim. Tabii erkek
öðrencilerime de evlilik birliðinin ortasýnda deðil, baþýnda bunu düþünmelerini
tavsiye ederim.
> 5 3 <
Dilek ve Þikâyet Kutusunun Kurtardýðý Hayat
Manisa Lisesi üç bloktan ibaretti. Her bloðun birinci katýnda en göze
çarpan bir yerine “Dilek ve Þikâyet” kutularý koymuþtuk. Bu kutularýn
anahtarlarý masamýn çekmesinde olup benden baþka hiç kimsenin eline
geçmezdi. Her hafta perþembe günü akþamý anahtarlarý baþ kalfaya verirdim.
O da her üç binadaki dilek ve þikâyet kutularýný açar öðrencilerin, velilerin ve
öðretmenlerin dilek ve þikâyetini içeren kâðýtlarý getirirdi. Cuma günü bayrak
merasiminde cevaplanmasý gerekenleri cevaplandýrýr, þahsi olanlarýn ilgililerini
hafta içinde müdür odasýna çaðýrýr ve dinler; yapýlmasý gerekenleri yapar ve
gerekli açýklamalarda bulunurdum.
Yine haftanýn perþembe günü baþkalfaya anahtarlarý verdim, dilek ve
þikâyetleri getirmesini istedim. Gelen kâðýtlarý okumaya baþladým; fakat (H.Þ.)
isimli bir kýz öðrencinin dileðini çok farklý buldum. Bir þeyler anlatmak istiyor,
anlatamýyordu ve en son cümlesi: “ Tek çarem ya intihar etmek ya da katil
olmaktý”. Bir dosya kâðýdýn yarýsý kadar olan kâðýt parçasýný okudum ama ben
de þoke oldum. Lise birinci sýnýftaki kýzýn böyle bir ifade kullanmasý beni þaþýrttý.
Hemen öðrencinin dosyasýný kayýt-kabulden istedim. Kýz öðrenci Manisalý
deðildi. Ortaokulu Manisa'da okumuþtu; ama Ýç Anadolu illerimizden birinin
köyündendi. Dosyayý aldýðým gibi deðerli meslektaþým Galip Karagözler'in
yanýna gittim. Ben böyle bir dilek aldým dedim ve (H.Þ.)’ yi okul döneminden
tanýyýp tanýmadýðýný sordum.
Galip Bey, öðrenciyi tanýdýðýný bu konuda bilgi vermeyi düþündüðünü
fakat okulun yeni açýlýþý dolayýsýyla ihmal ettiðini söyledi. (H.Þ.) hakkýnda bilgi
verdi ve öðrencinin kendisini dinlememin daha uygun olacaðýný söyledi.
Akþam okul daðýlmýþtý, o an yapacak bir þey yoktu, evime gittim,
fakat sabaha kadar uyuyamadým. Sabahý zor ettim. O gün okula
hizmetlilerden de önce geldim. Odamda öðrencilerin gelmesini ve ders saati
baþlamasýný bekliyorum.
> 5 4 <
Zil çaldý öðrenciler sýra ile sýnýflara alýnmaya baþladý. Ben nöbetçi
müdür yardýmcýsýndan (H.Þ.)’yi odama göndermesini istedim. Nitekim
beklediðim an geldi ve öðrenci kapýdan girdi. Masum, mazlum görünüþlü
utangaç, tam bir Anadolu kýzý. Kendisini bir baba þefkatiyle karþýladým,
oturttum, þeker ikram ettim ve konuþmaya baþladým.” Nerelisin, baban,
annen var mý, kaç kardeþsiniz, burada kimin yanýnda kalýyorsunuz?” diye
rahatlatýcý sorular sorduktan sonra kendisine bir çay söyledim ve odayý
kilitleyerek dileðini çýkardým. “Bu dilek senin mi?” diye. Dileði çýkarýr çýkarmaz
kýz öðrencim (H.Þ.) hýçkýrýrcasýna aðlamaya baþladý. On dakika kadar
aðladýktan sonra baþladý anlatmaya: Kendisi (….) ilinin (….) ilçesinin (….)
köyünden olduðunu, kendi köylerinde okul bulunmadýðýný, maddi
durumlarýnýn da zayýf olduðu için kazaya da gidip gelmesinin mümkün
olmadýðýný, okumasý için Manisa'da bir kamu kuruluþunda çalýþan eniþtesinin
yanýna geldiðini ve eniþtesinin evinde ablasý ve eniþtesi ile beraber kaldýklarýný
yani onlarýn yanýnda barýndýðýný söyledi. Evde ablasýnýn olmadýðý zamanlarda
eniþtesinin kendisine sarkýntýlýk yapmak istediðini, tuvalete ve banyoya
girdiðinde eniþtesinin kendisini gözetlediðini ve ablasý misafirlikte olduðu
zamanlarda kendisini sýkýþtýrmaya çalýþtýðýný, gece yatarken yastýðýnýn altýna
býçak koyarak yattýðýný aðlayarak anlattý. Bir ara ablasý köye gittiðinde, odasýný
hep kilitleyerek yattýðýný ve hatta hiç kimseye fark ettirmeden ablasý gelinceye
kadar arkadaþlarýnýn evinde kaldýðýný anlattý. Çok üzüldüm, olamaz böyle þey,
diye kendi kendime söylendim; ama söylenilenler gerçekti. Kýz öðrencim
yalan söyleyecek bir tip deðildi.
Kendisine sordum: “ Pekala, bugüne kadar bu durumu ablana, ailene
intikal ettirdin mi veya ablan yokken misafir kaldýðýn arkadaþýna söyledin mi?”
dediðimde, aldýðým cevap kýz öðrencinin yaþýnýn üzerinde idi. “Ablamýn üç tane
çocuðu var. Benim yüzümden evi yýkýlmasýn istedim. Üstelik aðabeyim ve
babam duyduðunda, kötü þeyler olabilir korkusuyla kimseye bir þey
söyleyemedim.”dedi “Aferin yavrum, sen çok akýllý bir kýzsýn.” diyerek
kendisini tebrik ettim; ama beni aldý bir düþünce, bu problemi nasýl
çözebilirim? Erkek öðrenci olsa hiç problem yok. Pansiyona yerleþtiririm,
> 5 5 <
sorun hallolur. O yýllarda ilimizde öyle kýz öðrenci yurtlarý da yoktu. Mutlaka
çözüm bulmalýydým ve bu öðrencimizi o evden kurtarmalýydým; çünkü ortada
çok nahoþ olaylara gebe bir problem vardý. Kýz Meslek Lisesi Müdiresi Zehra
Postacý'yý aradým. Bir kýz öðrencim olduðunu mutlaka yatýlý olarak kendisinin
pansiyonuna paralý yatýlý vermek istediðimi söyledim. Postacý, böyle bir isteðin
yasal olmadýðýný söyledi. Bu defa konuyu dönemin Milli Eðitim Müdürü Türkay
Alan'a intikal ettirdim. O da dönemin Valisi Rafet Üçelli'ye konuyu intikal
ettirdi. Milli Eðitim Müdürü’müz ve Vali’miz duyduklarýna inanamadýlar. Rafet
Üçelli valimiz, çok sinirlendi “Þu (….) herifi çaðýrýn, yüzüne bi’ tüküreyim!”
dedi. Bunun üzerine ben “ Sayýn Vali’miz, o kiþi yüzüne tükürülmeye deðmez.
Önemli olan bu kýz öðrenciye sýðýnacak bir yer bulalým, okumasýný saðlayalým.
Þayet müsaade buyurursanýz, sizin onayýnýzla bu yavrumuzu Kýz Meslek Lisesi
Pansiyonu’na paralý yatýlý olarak yatýralým. Parasýný Manisa Lisesi Koruma
Derneði olarak karþýlayacaðýz ve mümkünse bu olayý çocuðun ailesine
duyurmayalým, zaten öðrenci bugüne kadar bu korku ile ailesine
duyurmamýþ.” dediðimde; Vali Rafet Üçelli: “Müdür, doðru düþünüyorsun,
çocuðu bu aileden alalým.” dedi. Verdiði olurla kýz öðrencimiz (H.Þ.)’yi Kýz
Meslek Lisesi Pansiyonu’na yerleþtirdik. Bir daha ablasýnýn, eniþtesinin evine
göndermedik ve öðrencimiz mezun oldu. Bilahare ayný öðrencimiz,
üniversite imtihanýný kazandý. Koruma Derneði’mizin bursuyla okudu ve
öðretmen oldu. Evlendi, çok istediði halde yurtdýþýnda olmam nedeniyle
düðününde bulunamadým. Þu anda mutlu bir yuvasý var. Müdürüyle
görüþtüm baþarýlý bir öðretmen olduðunu söyledi.
Özellikle genç meslektaþlarýmdan mutlaka okullarýnýn görünür bir
köþesine “ Dilek ve Þikâyet Kutusu” koymalarýný tavsiye ediyorum. Sýnýfta kim
ders anlatýyor, kim hayat hikâyesini anlatýyor, kim askerlik hatýralarýyla dersi
kaynatýyor, hangi öðrencinin ne gibi sýkýntýsý var? Oturduðu yerden bu tür
bilgilere kolayca ulaþabilirler.
> 5 6 <
H. Þ.nin Üniversitede Ýken Yazdýðý Mektup
Rahman ve Rahim olan Allah'ýn adýyla…Yüce Rabb’imin selamýnýn, rahmetinin, yardýmýnýn ve Efendimiz Hz.
Muhammed (S.A.V)'in þefaatinin sizin ve tüm ehl’i imanýn üzerine olsun.
Sevgili Hoca’m,Yazacak çok þeyim var, diyerek kâðýdý ve kalemi elime aldým; fakat bir
türlü þu anki duygularýmý, size yazacaklarýmý toparlayýp kaleme alamýyordum.
Beni çok þaþýrtan ve ayný zamanda çok sevindiren deðerli mektubunuzu 6
Aralýk'ta aldým. O anda yaþadýklarým, kendine en sevdiði oyuncaðýn alýnmasýyla
sevincinden ne yapacaðýný bilemeyen bir çocuðun duygularýydý sanki. Hem
sevinçli ve hem de þaþkýndým; çünkü mektubuma cevap yazacaðýnýz hiç aklýma
bile gelmezdi. Buraya geldiðim günden beri aileme yazdýðým hiçbir mektubun
cevabý gelmemiþti. Bu yüzden mektubunuzu ilk aldýðýmda “ Babalýðýný yine
gösterdi.” dedim içimden. O mektup sizden deðil de þimdiye kadar hiç haber
alamadýðýmý, devamlý merak ettiðim ailemden gelseydi bile bu kadar
sevinemezdim herhalde. Ýþte bu sevinçle mektubun içindeki tebrikinizi de
hemen pazartesi günü sahibine ulaþtýrdým. Zaten bulmak da hiç zor olmadý.
Ýbrahim amca ile tanýþtýk. Beni kendi kýzýyla tanýþtýrdý. Kadir Bey'in öðrencisi,
benim kýzým sayýlýr diye bana çok büyük iltifatlarda bulundu. Beni her hafta
sonu evlerine alarak misafir ediyorlar.
Mektubunuzda “Fazla bir þey yapabilmiþ deðilim.” diyorsunuz.
Bence yanýlýyorsunuz. Önce Yüce Rabb’imin, sonra da sizlerin yardýmý
olmasaydý benim durumumun ne olacaðýný siz daha iyi biliyorsunuz. Ya
hapishanede veya baþka yerlerde olacaktým. Çok istediðim hâlde þu andaki
okul hayatým olmayacaktý. Neyin ne olmadýðýný bilmeyecek kadar küçük yaþta
hayatým kararacak, hayat bana yaþanmaz bir zindan hâle gelecekti. Allah'ýma
binlerce þükürler olsun, bunlarýn hiçbiri de olmadý. Ýþte böyle bir bataklýða
itilmeye çalýþýlan birinin hiç beklemediði bir anda elinden tutup yardýmýna
koþan sizler, yazdýðým teþekkür mektubuma cevaben þimdi de “Bir þey
yapmadým.” diyorsunuz. Bilmem yapmadýðýnýz þey buysa yaptýklarýnýz nasýl?
> 5 7 <
Böyle bir durumdan birini kurtarmaktan daha büyük ve daha iyi olan nedir?
Allah, sizden ve tüm inananlardan razý olsun inþallah. Sizlere ve bana yardýmcý
olan herkese duacýyým. Doðrusu þu an sizin yerinizde olup o yaptýklarýnýzýn
hazzýný, mutluluðunu doyasýya yudumlamak isterdim. Ýnþallah Yüce Rabb’im
o mutluluðu bana da nasip eder bir gün… Amin. Dualarým hep sizinle...Not: Size içimden geldiði gibi hitap etmeme “Babacýðým” dememe
kýzar mýsýnýz? Bu mektubumda böyle hitap etmek istedim; fakat belki kýzarsýnýz
düþüncesiyle vazgeçtim. Þayet müsaade ederseniz bundan sonraki
mektuplarýmda size hep “Babacýðým” diye yazmak istiyorum.Allah'a emanet olunuz! H.Þ.
Yazarýn Notu: Þu anda bu kýzýmýz evli iki çocuk sahibi mutlu bir yuvasý var.
Manisa'nýn yakýn bir ilçesinde sýnýf öðretmeni olarak çalýþýyor. Her sene burs
vererek iki öðrencinin okumasýný saðlamaktadýr.
Gece Sokaða Atýlan Kýz Öðrencimin Mektubu
Çok Deðerli Müdür’üm ve Sevgili Öðretmen’im Kadir Hoca’m, Ben “Güzel Kýz” diye çaðýrdýðýnýz öðrenciniz (....)im. En son kendimi
size anlatarak hiç olmazsa beni bu dünyada anlayacak biri olur, diye size
yazýyorum. Umarým beni kýnamaz ve ayýplamazýnýz. Yüzüm kýzararak bu
satýrlarý yazýyorum. Ben sizin derslerde anlattýðýnýz gibi; “ Gençler acelecidir,
meraklýdýr; her þeyi bir anda anlamak ve tatmak ister. Gençlerin aceleciliði
yüzünden bazen bir parmak balý tadayým derken ileride batmanlarca tadacaðý
baldan mahrum kalýrlar. Maalesef bu acelecilik ve merak gençlere çok pahalýya
mal oluyor. Mesleðim icabý olarak gençlerin yaþadýðý acý olaylara þahit
oluyorum.” sözlerinizi hiç ciddiye almazdýk. Hayatý tozpembe görür ve hep
böyle devam edeceðini sanýrdýk. Ah kafam, Ah!..
Deðerli Hoca’m siz de biliyorsunuz, refah seviyesi iyi olan bir ailenin
kýzýydým. El bebek gül bebek büyütüldüm. Okulda baþarýlý bir öðrenciydim.
Baþarýlarým dolayýsýyla zaman zaman odanýza çaðýrýp verdiðiniz o çikolata ve
þekerlerin tadý hâlâ damaðýmda. Okuldan mezun olacaðým yýl, ablamýn
> 5 8 <
düðününü yaptýk. Babamla da tanýþýklýðýnýz olduðu için babamýn özellikle de
size vermek istediði düðün davetiyesini elden ben getirip size teslim etmiþtim.
Ablamýn nikâhýnda sizi görmem beni çok sevindirdi. Ailemi tebrik ederken
bana “ Ýleride darýsý senin baþýna, inþallah sen de ablan gibi mutlu bir evlilik
yaparsýn.” dediðinizde adeta içim bir hoþ olmuþtu. O sene okuldan mezun
oldum ve girdiðim ÖSS’ de üniversiteyi kazandým. Ailemle birlikte çifte sevinç
yaþýyorduk. Keyfim yerindeydi ve baþýma gelecekleri asla tahmin bile
edemezdim.Eniþtem (.…) oldukça yakýþýklý bir gençti. Ablam ona deliler gibi âþýktý.
Ben de eniþtemi hep düzgün biri olarak düþündüm. On yedi yaþýnda liseden
mezun olmuþ üniversiteyi kazanan biri olarak burnum havalarda idi. Siz de
bana, hep “Güzel Kýz” diye seslenirdiniz, Hatta bazen “Manisa Lisesi’nin en
güzel kýzý” dediðinizde, gururlanýrdým. Bu sözleri sadece benim için
söylediðinizi sanýyordum, Oysa arkadaþlarýmdan duyduðuma göre her kýza
da ayný sözü söylermiþsiniz. Bir ara nöbetçi bir arkadaþýmýzý çaðýrýrken “Güzel
kýz, gelir misin?” dediðinizi kulaðýmla duyduðumda arkadaþýmý kýskandým; ama
ne yalan söyleyelim, bu tür hitaplarýnýz bütün arkadaþlarýmýzýn hoþuna
gidiyordu. Erkek arkadaþlara da “Yakýþýklý” diye hitap ederdiniz. Onlarýn da
hoþuna giderdi ve bizlere “ Müdür, bana yakýþýklý dedi.” diye hava attýklarýnda
biz de onlara “Bize de Manisa'nýn güzel kýzý” diye hitap ettiðinizi gururla onlara
söylerdik. Ne güzel günlerdi o günler… O günleri þimdi hasretle özlemle
anýyorum.Saygýdeðer Hoca’m, þimdi yüz kýzartýcý satýrlarýma geliyorum. Eylül
ayýnda üniversite kaydýmý yaptýrdýktan sonra hem tatil yapmak hem de hamile
olan ablama yardýmcý olmak amacýyla ailem beni (….) iline ablamýn yanýna
gönderdi.Ablamýn hamileliði çok aðýr geçiyordu. Eniþtem nerede ise gün aþýrý
doktora götürüyordu. Eniþtem ablamý çok seviyor ve çok ilgileniyordu. Adeta
gözünün içine bakýyor, onun en ufak üzüntüsüne bile kýyamýyordu. Ablamýn
üzerine titriyor, en ufak bir iþi yapmasýna bile izin vermiyordu. Çoðu zaman
mutfaða eniþtemle beraber giriyor, yemekleri bile beraber yapmaya çalýþýrken
ara sýra sanki farkýnda olamadan bana dokunuyormuþ gibi yapardý. Bu
dokunuþlar adeta içimde bir ürperdi meydana getirirdi.
> 5 9 <
Ablamlarda kaldýðýmýn ikinci haftasýnda, ablam çok sýk sancýlanmaya
baþladý ve yataktan kalkamaz oldu. Bu durumda ablam ile eniþtem bebeðe bir
þey olur, diye yataklarýný bile ayýrmýþlardý. Yine evin iþlerini yaptýðým bir günün
akþamýnda mutfaða eniþtemle beraber girdik, birlikte akþam yemeðini
hazýrladýk ve akþam yemeðini yedikten ve çaylarýmýzý da içtikten sonra gece
geç saatlere kadar ablam, ben ve eniþtem hep birlikte film seyrettik; fakat
seyrettiðimiz film biraz da açýk saçýk bir filimdi. Film bittikten sonra ben odama
çekildim. Birkaç dakika sonra içeriden sesler geldi. Ablamýn rahatsýzlandýðýný
sandým, yürümemesi lazýmdý, panikledim ve koþarak salona girdiðimde
eniþtemi uygunsuz bir vaziyette buldum, Ýnanýlmaz utandým. Özür dileyerek
odama kaçtým. Kapýmý kapattým. Utançtan aðlamak üzereydim. Yapacak bir
þey yoktu. Uyudum gece saat 3.00 sýralarý odamýn kapýsýnýn açýldýðýný gördüm
sanki rüya mý gerçek mi seçemedim. Gelen eniþtemdi. Kapýyý yavaþça kapattý
ve yanýma sokuldu. Uyku sersemliði içinde adeta rüya görüyormuþçasýna
beni bir anda tahrik ederek bana sahip oldu. Bir anda baðýramadým. O gece
maalesef en büyük servetimi orada kaybettim. Bu olayýn arkasýndan sabaha
kadar aðladým. Kendimden nefret ettim. Sabahleyin eniþtem özür diledi.
Aðlayarak ablamýn kendisiyle iliþkiye giremiyeceðini, dün gece bunu yapmaya
mecbur kaldýðýný anlattý. Onu dinlemek istemedim. Hemen o gün
mahvolmuþ bir þekilde Manisa'ya döndüm. Annem ve erkek arkadaþým (…)
mutsuzluðuma bir anlam veremediler. Biricik aþkým ve caným kadar sevdiðim
erkek arkadaþýmýn yüzüne bakamýyordum; ama onun sayesinde yine
bunalýma girmedim.Ablam doðum yaptý. Ayný sene ben de korkarak (…) ile niþanlandým.
Niþanlýmdan çok korkuyordum; çünkü çok eksikleniyordum. Adeta yanýnda
o halimi bilecek diye tir tir titriyordum. Bir insanýn eksikli olmasý kadar korkunç
bir þey olamaz. Ailemle ablamýn bebeðini görmeye gittiðimizde eniþtem bir
fýrsatýný bulup kaldýðým odamda yine bana yakýnlaþmaya çalýþtý. Gecenin bir
yarýsýnda yine odama geldi kendisine yalvardým ve direndim. Beni o kadar
zorladý ki çýðlýk atmak zorunda kaldým. O anda yan odalarda bulunan ailem
uyandý, ablam kucaðýndaki çocukla odama geldi. O anda zaman durdu. Her
þey bitmiþti. Ablam bizi görür görmez kendi odasýna kaçtý. Eniþtem yan odaya
koþan ablamýn arkasýndan giderek ablama, benim baþtan çýkarmak için
> 6 0 <
elimden geleni yaptýðýmý, yemin ederek söylemesini kulaðýmla duydum ve
ailem de duydu. Bu yemini duyan annem ve babam, bir þey söylememe fýrsat
vermeden beni dövmeye baþladýlar, evlatlýktan reddettiler. Kocasýna sonsuz
güveni olan ablam, beni bir kalemde sildi. Gecenin o saatinde beni sokaða
attýlar. Bir anda bütün dünyam karardý. Ne yapacaðýmý bilemiyordum. Artýk
tek sýðýnaðým olan niþanlýmýn da yüzüne bakacak durumum kalmadý. O da
durumu öðrendiðinde; “Allah'ým benim durumum ne olur?” diye hýçkýrmaya
baþladým. Artýk onunla evlenme umudum yoktu, bunu biliyordum; ama beni
böyle tanýmasýna çok üzülüyordum. Allah'tan gecenin o saatinde daha önce
lisemizden mezun ve bulunduðumuz ilde üniversitede okuyan abla diye hitap
ettiðimiz arkadaþým (F.) aklýma geldi. Kaldýðý yurda sýðýndým ve onu aradým.
Ona her þeyi anlattým. Allah bin kere razý olsun, bana bir öðrenci olarak sahip
çýkmaya çalýþtý. Bir taraftan da öðrenciliðim devam ediyordu. Bir anda bütün
ailem ve aile yakýnlarýmýz, beni ablasýnýn kocasýný ayartan biri olarak damgaladý
ve bana hiç konuþma imkâný vermeden dýþladýlar. Arkadaþým (F.), durumumu
size anlatmamý öðütledi; ama bu durumumla sizin karþýnýza çýkmamýn
mümkün olmadýðýný söyledim. Bunun üzerine size mektup yazarak yaþadýðým
durumu size anlatmamý tavsiye etti. Kendisinin de durumu benim adýma size
gelip anlatacaðýný söyledi. Onun verdiði cesaretle bu mektubumu yazýyorum.
Ne derseniz deyin, bir parmak bal için batmanlarca balý bir anda kendi elimle
ittim. Ne olur Hoca’m, okuluma devam ederek on sekiz yaþýmý hafýzamdan
silmek istiyorum. Sizden okuluma devam etmek hususunda yardým
istiyorum. Ne olur, beni okulumdan mahrum býrakmayýn. Bana yardýmcý
olun. Maðdur arkadaþlara yardýmcý olduðunuzu biliyorum. Ýsterseniz siz de
beni ailem gibi, kötü kýz, diye elinizin tersiyle itin ailem gibi, isterseniz sahip
çýkýn; ama size hep dua edeceðim ve yaptýðýn yardýmlarý karþýlýksýz
býrakmayacaðým.24 Ocak 1987 Öðrenciniz ( Ýsmi mahfuz)
1.not: Bu mektubu okurken ne kadar üzüldüðümü anlatamam.
Hemen öðrencim (N.)’ye arkadaþý (F.) vasýtasýyla ulaþtým. Manisa hayýrseveri
> 6 1 <
mümbit olan bir il. Þu anda ismini açýklamam mümkün olmayan bir hayýrsever
velim olaya sahip çýktý. Bu kýzýmýzýn tahsili için burs verdi. Bu kýzýmýz
üniversiteyi bitirdi. Güzel bir ilimizde iyi bir iþ de buldu; ama niþanlýsýyla deðil
bir baþka arkadaþýyla evlenerek iyi bir yuva da kurdu. Düðününde burs veren
dostumla beraber bulunduk. Düðününde bu dostum, anne-babasýný
aratmadý. Ýrtibatýmýz devam etmektedir. Üzülerek söylüyorum, hâlâ ailesiyle
en ufak bir irtibatý yoktur. Ailesi görüþmek için bizi araya koymasýna raðmen
kýzýmýz, ailesiyle görüþmeyi “Bana en zor durumumda iken sahip çýkmadýlar.”
diye reddetmektedir.2. not: Rabb’imiz Kur'an-ý Kerim'in Ýsra suresinin 32. ayetinde: “
Sakýn zinaya yaklaþmayýn; çünkü o, açýk bir kötülüktür, çok berbat bir yoldur.”
buyurmaktadýr. Burada çok büyük bir incelik vardýr. Rabb”imiz bize “Zina
yapmayýn!” demiyor. “Zinaya yaklaþmayýn!” buyurmaktadýr. Yani zinayý
kafanýzda düþünmeyin. Þayet bunu düþünmeye baþlarsanýz zinaya giden
yollar birer birer açýlýr buyurmaktadýr. Sonunda büyük bir hüsranla
karþýlaþmak istemiyorsak dinimizin emrettiði mahremiyete azami dikkat
etmemiz gerekir. Mahremiyet yani sakýnma zinaya giden yollarý kapatýr. Yüce
Peygamber’imiz de “ Kapýsý kapalý bir odada nikâh düþen bir erkekle yalnýz bir
kadýn bulunursa üçüncüsü þeytandýr.” diyerek bu konunun hassasiyetini
vurgulamýþtýr
Üç Küçük Öðrencinin Ýçki Macerasý
Manisa'da tek pansiyonlu okul Manisa Lisesi idi. Pansiyonda, lise
öðrencilerinin yanýnda Devlet Parasýz Yatýlýlýk Sýnavý’ný kazanan ortaokul
öðrencileri de kalýrdý. Manisa Lisesi’nin pansiyonunda kalan bu öðrenciler,
okumak için Ahmet Tütüncüoðlu Ortaokulu’na giderlerdi. Bu öðrencilerin
velileri de yönetmelik gereði yatýlý kaldýklarý pansiyonun, dolayýsýyla benim
muhatabým idi. Bu öðrencilerin eðitim, iaþe ve barýnmasýndan pansiyonun
baðlý olduðu kurum olan Manisa Lisesi olarak ben sorumluydum.
Bir pazartesi sabahý okula geldiðimde, masamýn üzerinde pansiyon
belleticileri tarafýndan yazýlmýþ bir dilekçe buldum. Dilekçede isimleri yazýlý üç
> 6 2 <
öðrencinin cumartesi akþamý pansiyona alkollü geldikleri yazýyordu. Sýnýflarý
belli deðildi. Ben, bu öðrencilerin lise üçüncü sýnýfta olduklarýný rahatlýkla
tahmin ederek pansiyondan sorumlu müdür yardýmcýsýna telefon ettim.
Dilekçede isimleri yazýlý öðrencilerin odama gelmelerini söyledim.
Öðrencileri odamda beklemeye baþladým. On beþ dakika kadar sonra
odamýn kapýsý çalýndý. Ýçeri gelmelerini söyledim. Kocaman üç delikanlý
beklerken bir de baktým ki on iki-on üç yaþlarýnda ortaokul birinci sýnýf
öðrencileri karþýmda. Bir yanlýþlýk olduðunu sandým. Pansiyondan sorumlu
müdür yardýmcýsýný tekrar arayarak “Ben bu öðrencileri deðil, pansiyona
alkollü gelen öðrencileri istedim.” dediðimde, müdür yardýmcým, pansiyona
alkollü gelen öðrencilerin yanýma gelen öðrenciler olduðunu söyleyince beni
içimden bir gülmek tuttu, anlatamam; ama güldüðümü de öðrencilere
hissettirmek istemiyordum. Telefonu kapatýp dilekçeyi okudum. Bu
öðrencilerin kendileri olup olmadýðýný tekrar sordum. Evet, biziz, dediler.
Bunlara nasýl bir ders vereyim, diye düþünmeye baþladým. Masadan kalktým.
Masanýn üzerindeki cetveli aldým, tekrar sordum. “Dilekçede yazýlanlar doðru
mu?” Korkarak “Evet” dediler. Odanýn kapýsýný kapattým, gezinmeye baþladým.
Bu arada öðrencileri de gözaltýndan izliyorum, bacaklarý titriyordu. Gittim
odanýn perdelerini kapattým, oda karanlýk olunca odanýn ýþýklarýný yaktým,
sonra söndürdüm. Öðrencileri yan gözle izlemeye devam ediyorum,
olabildiðince korku içindeydiler.
Karþýlarýna geçip “Siz nerelisiniz?” diye sordum. Ýkisinin Kula'nýn
köylerinden, diðerinin ise, Selendi'nin bir köyünden olduklarýný öðrendim.
“Pekâlâ, bu iþ sizin için bu kadar küçük yaþta erken deðil mi? Niçin içtiniz?” diye
sorduðumda, hafta sonu Devlet Parasýz Yatýlýlýk harçlýklarýný aldýklarýný,
cumartesi günü pastaneye gittiklerini, ondan sonra da Fatih Parký’na gidip
burada düðün muhabbetine baþladýklarýný, ne olduysa bundan sonra
olduðunu þöyle anlattýlar. “Bizim köyde düðünlerde böyle içilir, sizin köyde
þöyle içilir, baþladýk biz de bira içmeye. Bira içmenin de suç olduðunu
bilmiyorduk.” dediler. Zaten o yýllarda parklarda ve kahvehanelerde bira satýþý
ve içilmesi serbest býrakýlmýþtý. Bu olay, 12 Eylül 1980' den sonra oldu. Zaten
o yýllarda bira v.s. su gibi kullanýlýr hâle gelmiþti. 12 Eylül'ün politikalarýndan biri
> 6 3 <
de “Dev-Genç”, “Ülkü-Genç” veya idealist ve siyasi gelecek düþünen
gençlik yerine sanki “Sev-Genç” denilen sadece aþký, eðlenceyi ve amaçsýz
yaþamayý düþünen gençlik oluþturulmaya çalýþýlmýþtý.
Uzatmayayým, içki içmenin hata, hatta bir suç olduðunu bilip
bilmediklerini sorduðumda, önce suç olup olmadýðýný bilmediklerini ama bu
durumdan sonra suç olduðunu anladýklarý için suç iþlediklerini kabul ettiler.Öðrencilere, “Bu suç, sizin okuldan atýlmanýzý gerektiriyor. Ben de
köylü çocuðuyum, siz de köylü çocuðusunuz. Size bir torpil yapmak
istiyorum. Sizi disipline vermeyeceðim, sizi hem okuldan hem de
pansiyondan atmayacaðým. Yalnýz iþlediðiniz bu suçun da cezasýz kalmasýný
istemiyorum. Bunun için size bir þans vereceðim. Size bir soru soracaðým, bu
soruyu bilirseniz sizi dövmeyeceðim; ama soruyu bilemezseniz buradan nasýl
çýkarsýnýz, onu bilemem!” dedim. Biraz rahatlar gibi oldular; fakat hâlâ
korkuyorlardý. Odanýn ýþýklarý sönüktü ve odada loþ bir ortam vardý. Þartýmý
kabul ettiler, ben de soruyu sordum.
- Benim yaþým kaç? Bilen cezadan kurtulacak, dedim.Birinci öðrenci: -Elli yaþýndasýn Hoca’m, dedi.Bu cevap karþýsýnda ben:-Ulen, kerata! Senin karþýnda deden mi var, dedim ve kafasýna hafifçe
iki kere cetvelle vurdum. Korkudan olsa gerek bacaklarýný havaya doðru
kaldýrýyordu. Ýkinci öðrenciye de ayný soruyu sordum.-Benim yaþým kaç?Ýkinci öðrenci:-Yirmi beþ yaþýndasýn Hoca’m.Ben yine kýzgýn bir þekilde:-Ulen, kerata! Senin karþýnda çocuk mu var, diyerek cetveli iki kere
de ona vurdum. O da aðlamaklý oldu. Sýra geldi üçüncü öðrenciye gelmiþti; ama öðrenciye baktým ki ön
taraf ýslanmýþ. Deðil iþemek, “….”ný yapsan elimden kurtulamazsýn; ancak yaþýmý
> 6 4 <
bilirsen kurtulursun, dedim. Tekrar sordum:-Yaþým kaç? Geçmiþ gün, elli ile yirmi beþin arasýný bulmaya çalýþarak otuz iki
buçuk veya otuz yedi buçuk gibi buçuklu bir rakam söyledi. Bunun üzerine
ben:-Ulen kerata, benim yaþým kýrk iki. Ben bu zamana kadar bu alkolün
damlasýný tatmadým. Sadece meyhane önlerinden geçerken kokusunu
hissettim. Siz bu yaþta bunu kullanmaya baþlarsanýz sizin sonunuz ne olacak?
Ýleride alkolik olursunuz, diye nasihatte bulundum. Bir daha böyle bir iþ
yapmayacaklarýna dair kendilerinden söz aldýktan sonra okullarýna
gönderdim.Aradan epey zaman geçti. Altý ay kadar sonra idi herhalde. Öðretim
yýlý sonunda okulumuzdan bir lise öðrencisine durumu anlattým. Sonra da ona
para vererek o öðrencileri Fatih Parký’na götürmesini ve orada onlardan
habersiz garsona bira sipariþi vermesini söyledim. Lise öðrencim o öðrencileri
Fatih Parký’na götürür, bir müddet masada oturduktan sonra garson biralarla
bunlarýn masasýna yönelip masaya servis yapacaðý sýrada namludan çýkan
kurþun gibi her biri bir tarafa koþarak parktan kaçarlar. Bu durum parkta
oturanlarýn da dikkatini çeker ve oradaki insanlar bu durma bir hayli gülerler.
Öðrencim gelip durumu bana anlattýðýnda, biz de bir hayli gülmüþtük.
Ýnþallah bu davranýþým onlara iyi bir ders olmuþtur.
Çocuk Safiyeti
Manisa'da televizyon tamircisi Karadeniz Elektronik dükkânýnýn sahibi
olan yeðenim Mehmet Üzen'in þahit olup bana anlattýðý bir olayý özellikle ben
de çocuk saflýðýný anlama ve anlatma açýsýndan sizlere aktarmak istiyorum.
Yeðenim Mehmet Üzen, yakýn bir aile dostunun arýzalanan
televizyonun tamiri için eve çaðrýlýr. Tamir için eve giden yeðenim
televizyonun arka kapaðýný açtýðýnda bir de ne görsün? Televizyonunun arka
kapaðýnýn ýzgarasýndan atýlan ekmek parçalarý televizyonu arýzalandýrmýþ.
Bunu gören anne ve baba, ikisi birden anaokuluna giden çocuðuna
> 6 5 <
yüklenirler: “ Nedir bizim senden bu çektiðimiz? Kýrýp döktüðün yetmiyormuþ
gibi bir de televizyonu bozdun. Bu ekmek parçalarýnýn iþi ne burada? diye
çýkýþtýklarýnda çocuk neye uðradýðýný bilemeden bir köþeye sinerek tir tir
titremeye baþlar. Bir ara anne mutfaða kahve yapmaya, baba da lazým olan
tornavidayý almak üzere bir baþka odaya gittiðinde, yeðenim Mehmet, küçük
Tahsin'e sorar: “Tahsin, hayrola burasýný çöp sepeti mi sandýn? Küçük Tahsin, “
Amca ben orada aç çocuklar gördüm onlara yemesi için o ekmekleri attým;
ama yememiþler.” dediðinde, yeðenim Mehmet, bu cevap karþýsýnda çarpýlýr.
Mutfaktan dönen anne, babaya çocuðun niyetini söylediðinde onlara da bir
hâl olur. Çocuklarý ile gururlanýrlar; ama anlamadan, dinlemeden çocuklarýný
azarladýklarý için de çok üzülürler.
Dünyanýn en saf ve en temiz duygusunu taþýyan çocuklarý ve
gençleri anlamadan ve dinlemeden alelacele yargýlamamak lazým. Bu
yaklaþým hayatýmýzýn büyük hatalarýndan birini oluþturur.
Manisa Next&NextStar bayii Karadeniz Elektronik sahibi yeðenim
Mehmet Üzen'e gelince Küçük Tahsin 'in bu durumundan çok etkilenir ve her
yýl insanlarýn dikkatini çekmek üzere Afrika'da çölde açlýktan ölmek üzere olan
ve onu yemek için bekleyen akbabanýn fotoðrafýný takvim kapaðýna basarak
müþterilerine daðýtmaktadýr.
Baba Böyle Yapar mý?
Hafta sonlarý pansiyon öðrencileri pansiyon müdür yardýmcýsýnýn
izniyle ailelerin yanýna giderler. Biz de yemeklerin israf olmamasý için
pansiyonda kalan öðrenci sayýsýna göre yemek çýkarýrýz.
Bir hafta sonu lisemizin birinci sýnýfýnda okuyan ve okul pansiyonunda
kalan dört öðrenci, Pansiyon Müdür Yardýmcýsý M.Selim Bal'dan köylerine
gidecekleri gerekçesiyle izin alýrlar; fakat bu öðrenciler ailelerinin yanýna
gitmezler. Çantalarýna, battaniye, mutfaktan da tabak, çatal býçak alarak Gediz
Nehri kenarýnda bir bað damýna giderler, aðlarýný nehre atarak avladýklarý
> 6 6 <
balýklarý kýzartarak yiyip keyiflerince bir hafta sonu geçirmeyi düþünürler.
Nihayet nehir kenarýna giderler, oltalar nehre atýlýr, beklemeye baþlarlar. Bir
ara oltanýn birine balýk takýlýr. Oltayý çekerlerken olta, nehrin ortasýnda bir
söðüt aðacýna týkýlýr. Ýçlerinden biri heyecanla nehre girer, oltaya takýlan balýðý
tutmak için. Yüzme bilmeyen veya çok az yüzme bilen bu öðrenci balýðý
tutayým derken nehrin akýntýsýna kendini kaptýrýr, boðulmak üzeredir.
Arkadaþlarý baðýrýp çýðýrmaya baþlarlar çünkü diðerleri de yüzme bilmiyor. Bu
baðýrýþ ve çýðýrýþlarý duyan yakýnda bulunan bir bað sahibi koþarak gelir,
boðulmak üzere olan bu öðrenciyi kurtarýr ve Devlet Hastanesi’ne getirir. Bu
arada hastane polisi tarafýndan bana da haber verilir. Ben de çok acil olarak
Pansiyon Müdür Yardýmcýsý Selim Bal'ý alarak hastaneye koþtum, öðrencinin
durumunu iyi görünce içim rahatladý ama bu arada olayýn içyüzünü öðrenince
içimden çok kýzmaya baþladým. Ertesi gün öðrenci hastaneden taburcu edildi.
Durumu gayet iyi. Ben diðer öðrencilerle beraber hepsini odama çaðýrdým.
Son derece gerginim. Biri boðulup ölseydi ben ailelerine ne cevap verirdim
diye.Öðrencileri karþýma aldým. Dedim ki “Bu yaptýðýnýz suçla artýk
pansiyonda kalmanýz mümkün deðil.” Devlet’in battaniyesini, tabak çatalýný
dýþarý çýkarmýþsýnýz. Bu davranýþýnýz yüz kýzartýcý bir suçtur. Hadi bunlarý da
geçelim. Ya sen! Bað sahibi Erdal Bey olmasaydý, Allah korusun boðulup
ölseydin, baban gelip benim yakama yapýþtýðýnda ben ne cevap verecektim?”
dediðimde, son derece korku içinde olan öðrenci: “Hoca’m benim babam
sevinirdi.” demesin mi? Cevap tuhafýma gitti ve kulaðýný çekerek ; “ Sen bir de
ukalalýk mý yapýyorsun?” dediðimde, öðrenci; daha çok korkarak “ Hayýr
Hoca’m” dedi ve cebinden çýkardýðý ve babasýndan gelen bir mektubu bana
uzattý. Ýlk anda bir anlam veremedim; fakat mektubu okuduðumda dondum
kaldým. Metnini aþaðýya yazýyorum. Bakalým sizin tepkiniz ne olacak?
“Bu bayramda evime gelme. Bayramý ve karne tatilini dayýnýn
yanýnda ve köyde geçir. Annen ve deden de ilk bayram günü köye gidecekler.
Sakýn benim evime gelip bana gözükme, benim baþýmý belaya sokma. Tarlada
iðneyi atýp nereye gitmeyi düþünüyorsan oraya git. Ama benim evime gelme.
Kurbanda da gelme. Ben seni unuttum, sen de beni unut. Salýmdan (tabut)
> 6 7 <
tutma, cenazemi de kýlma. Kabir baþýma da gelme!..” Mektup korkunç. Mektubu okuyunca adeta þoke oldum. Bir baba
evladýna nasýl bu denli ifadeler kullanabilir? Biraz önceki sinirim tamamen gitti.
Bu defa öðrencinin gözlerine derince baktým, gözleri benden ilgi, sevgi ve
þefkat bekliyordu. Pansiyon Müdür Yardýmcým ve Müdür Baþyardýmcým Hikmet Öymener'le
görüþtüm ve bu öðrenciyi Koruma Derneði’nin himayesine aldýk. (K.Þ.) gibi o
da üniversiteyi bitirdi. Þu anda Manisa'da bir kamu kurumunda çalýþmaktadýr.
Diðer öðrencilere de yaptýklarý suçun pansiyondan atýlmayý
gerektirdiðini, köyden gelmeleri ve kalacak bir yerleri olmadýðý için kendilerine
son bir kez daha þans tanýdýðýmý belirterek disipline havale etmeyeceðimi
söyledim. O öðrencilerden bir tanesi de þu anda Vestel'de çok iyi bir konumda
çalýþýyor, yýllar sonra gönderdiði mektubunda þunlarý yazýyordu:
Merhaba Saygýdeðer Hoca’m,
1989 yýlýnda yurtta yaptýðýnýz tanýþma toplantýsýnda elinizi öperek
baþladýðým orta ve lise eðitimim, l995 yýlýnda sona erdi. Yedi yýllýk ikinci
yuvamdan yatýlý pansiyon hayatýmda bizlere hem anne, hem de baba olan çok
kýymetli müdürüm sizleri unutmam mümkün deðil.
O yýllarda eleþtirdiðim okulu, pansiyon müdür yardýmcýmýzý, sizi
þimdi o kadar iyi anlýyorum o zaman yöneticileri ve öðretmenleri
eleþtiriyorduk, neden böyle yapýyorlar, diye; ama þimdi baba oldum ve o
davranýþlarýn, kararlarýn sebebini daha iyi anlýyorum. Neden okulun
kafeteryalara bakan ön kapýsýnýn kapanýp yan kapýdan giriþ çýkýþ olduðunu!
Onlar deðil miydi bizim hayatýmýzý deðiþtiren? Sigaraya oralarda baþladýk,
öðrenciliði unutup kahve hayatýna baþlanýlan yerlerdi oralar. On dakikalýk
teneffüste bir sigara içebilmek için doðru kafeye giden öðrenciler, þimdi
eminim hepsi piþman. O aldýðýnýz tedbirlerle nasýl bizi korumaya çalýþtýðýnýzý
þimdi anlýyoruz.
> 6 8 <
Okul bitince anladýðým eksiklikleri, baba olunca daha da pekiþtirdim.
Öðretmenlerimin ve Okul Müdürü’m Kadir Keskin'in kýymetini. 2500 -3000
bin öðrencinin ve kendi ailesinin yaný sýra müdürlük ve hatta pansiyon
öðrencilerinin anne ve babalýðýný üstlenmenin zor olduðunu. Hele gece
yarýlarý gelip üstümüzü örtmen yok mu? Þimdi ayný þeyi çocuklarýma yaparken
hep siz geliyorsunuz aklýma.Bizlerden o zaman tek istediðiniz þey ders çalýþmamýzdý. Hele biz,
pansiyon öðrencilerinin oyun oynamamýza bile fýrsat vermiyordunuz. Size
ayrýcalýk yapýyor, bize üvey evlat muamelesi yapýyor, diye çok kýzýyorduk.
Oysa bize has evlat muamelesi yaptýðýnýzý çok sonralarý anladýk. Devlet’in kýsýtlý
imkânlarý yanýnda, okulun imkânlarýný zorlayarak hizmetini sürdüren yönetim
ve personeline ve size her zaman minnet borçluyuz.
Odanýza vardýðýmýzda þeker veriþinizi, yolda rastladýðýmýzda baþýmýzý
okþayýp gözlerimizden öpen sizi unutmak ne mümkün?Pansiyona her geliþinizde pansiyon öðrencilerine sorduðunuz þu
sorularý hiç unutmadým.
1-Karnýnýz doyuyor mu?2-Geceleri üþüyor musunuz?3-Çamaþýrlarýnýz yýkanýyor mu?4-Banyo yapabiliyor musunuz?5-Harçlýðýnýz var mý?6-Dersleriniz nasýl?
Devamsýzlýktan dolayý pansiyon öðrencilerine hiç müsamaha
göstermezdiniz. Devamsýzlýk yapan ve geç kalan pansiyon öðrencilerini teker
teker çaðýrýp görüþmenizin ve bilgisayarda ders devamsýzlýðýmýzý takip eden
sizlerin kýymetini þimdi daha iyi anlýyorum.
Kandil geceleri ikram ettiðiniz kandil helvalarýný, Ramazanlarda yurtta
iftar yemeklerinin zenginliðini yazýlara dökmem mümkün deðil. O anlarý
yaþamak gerekti. Þimdi bu satýrlarý yazarken sanki o anlarý yaþýyor gibi
oluyorum.
> 6 9 <
Kýrtasiye ve giyim istihkakýmýzý alýp almadýðýmýzý, eksiðimizin olup
olmadýðýný, her fýrsatta sormayý ihmal etmeyen Müdür’ümüz olarak sizleri
unutmak mümkün mü?
Okul sonu çeþitli etkinlikler yapýlýrken bizimle beraber hora
tepmeniz, bizleri küçük küçük hediyelerle de olsa onurlandýrmanýzla inanýn
baba olmuþtunuz hepimize.Okuluna ve öðrencilerine hizmet için koþmayý kendine görev bilen
siz müdürüm o dönemde okulu bilgisayar aðýyla donatmýþ, velilerin
çocuðunun ders notunu ve devamsýzlýðýný öðrenme imkâný saðlayan ve o
zamanlar hiçbir okulda olmayan “Alo Okul” sistemini siz kurmuþtunuz.
Almanya'da kardeþ okul edinilmesinde emeði geçen siz Müdür’üm,
okulumuzu dýþarýya açarak biz köylü çocuklarýnýn hayal bile edemediði
Almanya'yý görme imkâný saðlamanýz, Devlet malýný koruyup kollayan
arkadaþlarýmýzý Fesih Dað'ý altýnla ödüllendirmeniz inanýn ki o gün için belki pek
farkýna varamýyorduk ama þimdi, þimdiki eðitimcileri gördükçe gözümde
daðlar gibi büyüyorsunuz. Evde zaman zaman eþimle konuþuyorum. Ýki
çocuðumla baþ etmekte bazen güçlük çektiðimde hep sizi hatýrlýyorum.
Hele bizim köye gidiyoruz diyerek aldýðýmýz izinle pansiyonun
battaniyesini, kaþýk ve tabaðýný alarak Gediz boyuna gidip balýk avlarken
arkadaþýmýzýn boðulma tehlikesi karþýsýnda çektiðiniz üzüntüyü ve bizi
affediþinizi asla unutmadým. O gün için bizi pansiyondan atmanýz için bütün
gerekçeniz hazýrdý. Köylü çocuðu olduðumuzu söyleyerek “ Sizi pansiyondan
atarsam hayatýnýzla oynamýþ olurum.” diyerek büyüklük gösterip bizi
affetmeniz yok mu? Bu iyiliðinizi ben ve arkadaþlarým unutmuyoruz. Bu
yüzden size hep duacýyým.
Aðabeyim de sizin öðrencinizdi. O da þu anda bir kurumun müdürü
durumunda. Ýdareciliðin çok zor ve sabýr isteyen bir meslek olduðunu ve hep
sizi örnek aldýðýný söylüyor.
Saygýdeðer Hoca’m, ellerinizden bir kez daha öpüyorum.> 7 0 <
Emeklilik hayatýnýzda, eðitime ve öðrencilere örnek olacak
çalýþmalarýnýn bitmemesi dileðiyle… Enerjiniz ve çalýþmalarýnýz hiç bitmesin.
Tekrar ellerinizden öperim. Manisa Lisesi Pansiyon Öðrencisi. / V. Gültekin
Mehmet'in Kalbini Göremedim
Bir gün odama beyaz bastonlu, gözleri hiç görmeyen, iri cüsseli bir
delikanlý selam vererek girdi. Kendisine hoþ geldin deyip buyur ettikten sonra
isteðini sordum. Alaþehirli olduðunu, ortaokulu Bornova Körler Okulu’nda
okuduðunu, liseye ve pansiyona paralý yatýlý olarak kaydolmak için kayýt kabul
müdür yardýmcýsýna müracaat ettiðini, ancak kaydýnýn yapýlmadýðýný
söyleyerek okulumuza ve pansiyona kaydýnýn yapýlmasýný istedi. Þaþýrdým. Bir
Mehmet'e bir de isteðine baktým. Kafamda olumsuz düþünceler oluþmaya
baþladý. Zira pansiyonlu okullarda bir idareci yirmi dört saat aðýr bir
sorumluluk altýndadýr. Isýnmasýndan, barýnmasýndan tutun da öðrenciler
arasýnda çýkacak problemlere kadar birçok sorun idareciyi yirmi dört saat
meþgul eder. Bu görme özürlü delikanlýyý kaydettiðimde bir anda onunla ilgili
çýkabilecek problemler gözümün önüne gelmeye baþladý. Öðrencilerin
merdivenlerden inmesi çýkmasý dahi bir problemdir. Bir öðrencim, merdiven
basamaklarý yerine merdiven korkuluðundan kayarak inmeye çalýþýrken, diðer
bir öðrencinin þakasý sonucu üçüncü kattan düþtüðünde çok büyük sýkýntýlar
çekmiþtim. Bu delikanlýyý da pansiyona kaydedersem, merdivenlerden iniþ
çýkýþýndan tutun da banyosuna, tuvaletine, ders çalýþmasýna kadar birçok
problem gözümün önünden resm-i geçit yapýnca, okula kaydýnýn mümkün
olduðunu ancak pansiyon için yerimiz olmadýðýný söyledim. Öðrenci
ýsrarlarýna devam etti; ama ben pansiyonda onunla ilgi çýkabilecek problemler
dolayýsýyla kendisine yol göstermeye baþladým. Öðrenimini yine körler
okulunda veya Alaþehirli olduðu için Alaþehir Lisesi'nde sürdürmesini tavsiye
ediyorum. Mehmet, Nuh diyor da peygamber demiyor, illaki Manisa Lisesi
diye diretiyor. Manisa Lisesi'ni baþarýlý bir okul olarak duyduðunu ve mutlaka
lisemize ve pansiyona kaydýný ýsrarla talep ediyor. Ben de pansiyon konusunda
diretiyorum. Mehmet, olumlu bir cevap alamadan odamdan ayrýldý; ama
Manisa'daki dostlarýmý, Koruma Derneði Baþkaný ve üyeleri dâhil, nerdeyse
> 7 1 <
bütün resmi ve özel makam sahiplerini, siyaset erbabýný herkesi araya koyarak
lisemize ve pansiyona kaydýný baþardý.Baþlangýçta Mehmet'in pansiyona uyumu konusunda endiþelerim
vardý. Okullar açýldýktan onbeþ gün sonra bütün endiþelerim kayboldu. Zira
Mehmet özürlü bir öðrenci olmasýna raðmen özürsüz öðrencilerden daha
kýsa bir sürede pansiyon þartlarýna uyum gösterdiðini Pansiyon Müdür
Yardýmcým Selim Bal'dan öðrendim ve rahatladým.
Mehmet, baþarýlý bir öðrenci idi. Hafýzasý adeta bir teyp gibiydi. Sýnýfta
öðretmenini bir kez dinlemesi veya akþam arkadaþýnýn konuyu bir kez
okumasý onun için yeterli idi. Hatta zaman zaman Mehmet'in akþam
etütlerinde, diðer öðrencilere ders anlattýðýný gördüm. Her sene sýnýflarýný
takdirle geçerek okulumuzdan mezun oldu. Ayný sene hiç ara vermeden Bolu
Ýzzet Baysal Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü kazandý. Aile durumu da
oldukça zayýftý. Lise Koruma Derneðin’den verdiðimiz bursla kendisinin
üniversitede okumasýný saðladýk. Mehmet, üniversiteyi bitirdikten sonra bu
defa iþ ve aþ kaygýsýna düþtü. Her hafta binbir ümitle Manisa'ya iþ aramaya
geliyor, biz de kendisine yardýmcý olmaya çalýþýyorduk. Fakat özründen dolayý
bütün telefonlardan olumsuz cevap alýyordum. Yine umutla beklediðimiz bir
iþyerinden de olumsuz cevap aldýðýmýzda, Mehmet adeta yýkýldý, ve çok
üzüldü. O anda ben kendisinden daha fazla üzüldüm. Hemen bu arada aklýma
onu ihtiyacýmýz olmadýðý halde liseye santral memuru olarak almayý
düþündüm. Tamam, Mehmet, üzülme sana iþ buldum, dediðimde heyecanla
“Nerede, ne iþi?” diye sorduðunda, “Çok uzakta gidebilir misin?” dedim.
“Hoca’m, isterse Fizan'da olsun giderim.” dedi. Ben de kendisini hemen
odamýn yanýndaki memur odasýna götürdüm “ Mehmet iþin burasý seni santral
memuru olarak aldým. Pansiyonda yatýp kalkacaksýn, pansiyondan yiyip
içeceksin. Tam sigorta, asgari ücretli Manisa Lisesi Koruma Derneði Memuru
olarak seni göreve baþlatýyorum.” dediðimde, boynuma sarýlarak o kuru
gözlerden inci tanesi gibi gözyaþlarý döküldü. Hayatýmda ilk defa ama ilk defa
bir ama insanýn aðlamasýný görüyordum. Ben kendisinden daha fazla
duygulandým. Bu kararýmý duyan okul personeli Rahime Tülü, Nihat Delen,
müdür yardýmcýsý arkadaþlarým baþta olmak üzere hemen herkes sevindi.
> 7 2 <
Evet, Mehmet bu defa memurumuz olarak göreve baþladý. Bir
numarayý bir kez duymasý kâfiydi. Öðretmen arkadaþlar, birbirlerinin
telefonlarýný öðrenmek için rehbere bakmazlardý. Ondan öðrenirlerdi. Bütün
kamu kurum ve kuruluþlarýnýn, benim ve arkadaþlarýn telefon numaralarýnýn
tamamý hafýzasýnda idi. Mehmet, iþe baþladýktan sonra çalýþýrken Ýzmir'de
görme özürlü bir babanýn kýzýyla tanýþýp anlaþýnca düðününü de Manisa Lisesi
çalýþanlarýyla birlikte yaptýk. Özellikle mesai arkadaþý Rahime Tülü
Hanýmefendi’nin bu konuda kendisine çok büyük yardýmlarý oldu. Mehmet ile
lisede tam beþ yýl çalýþtýk. Ben ayrýldýktan sonra liseden çýkarýlan Mehmet, bir
süre iþsiz kaldý. Daha sonra dönemin Belediye Baþkaný Adil Aygül yardýmcý
oldu ve Mehmet'i su idaresine aldý. Mehmet hâlâ su idaresindeki görevini
baþarý ile sürdürmektedir.
Mehmet'in þahsýnda þunu gördüm: Allah'ýn yarattýðý hiçbir insaný özrü
dolayýsýyla yeteneksiz görmemek lazým. Allah, onlara öyle yetenekler vermiþ
ki azasý tam olan bazý insanlardan daha yetenekli ve daha verimli olarak
mesailerini sergilemektedirler. Mehmet'te bunu yakinen müþahede ettim.
Mehmet hakkýnda baþlangýçtaki yanlýþ düþüncelerimden utandým. Onun
kalbini ilk bakýþta görememiþtim. “Gözler, kalbin aynasýdýr.” derlerdi ve biz
insanlarýn kalbini gözlerine bakarak anlayabiliyorduk, karþýmýzdakinin gözleri
olmadýðýnda asýl kör olanýn biz olduðumuzu Mehmet sayesinde öðrenmiþtim.
Size tavsiyem; Mehmet gibilere, benim körlüðümde bakmayýn.
Ürkek Bakýþlar
Yorucu bir günün akþamüstünde son ders zili çalmýþ, öðrenciler okulu
terk etmek üzereydi. Milli Eðitim’den telefon geldi, bir komisyon çalýþmasý
dolayýsýyla acele Milli Eðitim’e çaðrýlýyordum. Öðrencilerin okuldan çýkýþlarýný
bekledim. Bir süre beklemenin ardýndan çýkýþ kapýsýna doðru yöneldim. O an
danýþma kulübesinin arkasýna doðru kaçan birini gördüm. Bu durumu
görünce anlam veremedim ve þüphelendim. Acaba ne oluyordu, bu kaçýþ
niçindi? Takip ettim meraklý gözlerle. Yaklaþýnca gördüm ki bu, bizim bir kýz
> 7 3 <
öðrencimizdi. Kýz öðrenci, çantasýndan çýkardýðý baþörtüsünü danýþmanýn
camýný ayna yaparak baþýný baðlamaya çalýþýyordu.
Ne yapýyorsun burada kýzým, dedim. Yüzü kýzardý, utangaç bir ifade
ile baþýný baðlamaya çalýþtýðýný söyledi ve tir tir de titriyordu. Kýzacaðýmý ve en
azýndan bu davranýþýný hoþ görmeyeceðimi sanýyordu. Ben de adýný ve kimin
kýzý olduðunu, baþörtüsünü aile zoruyla mý, kendi isteðiyle mi takýp
takmadýðýný sordum. Adýný, babasýnýn adýný söyledi ve kendisinden emin bir
ses tonuyla baþörtümü kendi isteðimle takýyorum, dedi; fakat tavrýmýn ne
olacaðý konusunda endiþeliydi, bunun farkýndaydým. Onu rahatlatmak
amacýyla “ Bak! (…..):
“Baþýný baðla, yakýþýrsa sana müsaade edeceðim. Hem de gelip
müdür odasýndaki aynanýn baþýnda baðlayacaksýn; ama yakýþmazsa, baþörtüsü
takmana müsaade etmeyeceðim.” diye bir þaka yaptým ve yaptýðý davranýþýn
yanlýþ bir þey olmadýðýný bunu utanarak saklanarak deðil de rahatça yapmasýný
söyledim. Babasýna da selam söylemesini istedim ve iþim nedeniyle
öðrencinin yanýndan aceleyle ayrýldým.
Bu olaydan sonra zaman zaman öðrenciyi okul bahçesinde, okul
çýkýþýnda baþýný baðlarken görürdüm. Ondan sonra bu öðrenciyle hiçbir
münasebetim olmadý. Mezun oldu, bir daha da bu öðrencimle karþýlaþmam
nasip olmadý.
Gel zaman git zaman bu kýz öðrencimin baþka okuldan mezun bir
arkadaþýný oðluma niþanladým. Gelin adayýmýz: (….)’nýn arkadaþý olduðunu,
onun benim öðrencim olduðunu ve beni çok sevdiðini, yaptýðým iyiliði hayatý
boyunca unutmadýðýný ve unutamayacaðýný, gelin adayýmýza söylemiþ. O
zaman bu hadiseyi tekrar hatýrladým.
Bilahare gelin adayýmýz anlattý. (.…) doktor olmuþ þu anda Manisa'da
doktor olarak çalýþýyormuþ. Okuldaki hadisemizi anlatmýþ ve baþörtüsü
takarken gördüðümde benden çok korktuðunu söylemiþ. O an benim onu
azarlayacaðýmý, okuldan atacaðýmý sanmýþ; ama sonra o kadar memnun olmuþ > 7 4 <
ki sanki dünyanýn en güzel kýzý kendisiymiþ gibi hissetmiþ. Kendisinin ifadesiyle
o günden sonra baþörtüsünü gururla takmýþ ve benim rahatlatan ve
destekleyen sözlerimle kendisini, arkasýna daðý almýþ kadar güvende
hissetmiþ, o günden sonra da baþörtüsünü onurla taþýmýþ. Allah razý olsun
Kadir Bey'den demiþ.
Gelin adayým eski öðrencimin bu duygularýný bana aktardýðýnda bir
eðitimci olarak hem çok sevindim ve hem de çok üzüldüm. Sevindim;
ergenlik çaðýndaki bir kýz öðrencime bir moral verip onu onure ettiðim için,
üzüldüm; Avrupa'da uzun yýllar çalýþmama raðmen hiçbir Alman okulunda
okuyan iþçi kardeþlerimizin çocuklarýnýn baþörtülerinden dolayý okuldan geri
çevrilmeyip %99'u Müslüman olarak görülen ülkemizde hâlâ baþýný örten
kýz çocuklarýmýza okuma imkân verilmeyiþine.
Bir taraftan “ Haydi Kýzlar Okula Kampanyasý” baþlatýlýrken , diðer
taraftan da baþörtülü okula gelen kýz çocuklarýmýzýn okullarýna alýnmayýþý ne
kadar hazin bir tablo. Bundan daha elimi ise bu olayýn size ve baþkalarýna da
garip gelmeyiþi! Daha fazla genç kýzýmýzýn eðitim hakkýnýn elinden alýnmamasý
ve cahil býrakýlmamalarý temennisi içindeyim. Umarým bir gün bu yanlýþtan
vazgeçilir.
Sýnýftan Atýlan Öðrenci
Bir gün odamda otururken bir öðrenci aðlayarak odama girdi.
Hayýrdýr niye aðlýyorsun yavrum, dediðimde; “ Müdür Bey, öðretmenim beni
haksýz yere sýnýftan attý.” dedi.
Ben de öðretmen niye sýnýftan atsýn, mutlaka bir yaramazlýk
yapmýþsýndýr, dediðimde, bu defa öðrenci daha çok aðlamaya baþladý. Hoca'm,
niye inanmýyorsunuz bana? Ýþte defterim yanýmda, dedi. Meselenin ne
olduðunu sordum. Matematik öðretmeni sýnýfa giriyor, geçen derste nerede
kaldýk diye soruyor. Öðrenciler iþlenen bir konuyu söylüyorlar ve iþlenen
dersi tekrar öðretmesine muziplik olsun diye anlattýrmaya baþlýyorlar. Bunun
> 7 5 <
üzerine bu delikanlý söz isteyerek, iþledikleri konuyu daha önceden
gördüklerini söyleyince, öðretmen anlamadan, dinlemeden ; “ Ukala, herkes
iþlemedik diyor, sen iþledik diyorsun; iþin gücün kendini göstermek, kendini
göstermek istiyorsan Yeþilçam’a git, artist ol vs .” sözlerle sýnýftan atýyor.
Öðrencinin yalan söyleyip söylemediði tavrýndan hemen belli olur. Baktým,
öðrencide yalana ait bir belirti yok. Defterini ve ders defterini inceledim, konu
daha önce anlatýlmýþ, bilahare öðretmeni çaðýrdým. Öðretmen hâlâ öðrenciyi
suçlamaya devam ediyor. Oysaki ders defterine baksa kendi yazýsýyla dersin
iþlendiði sýnýf defterine de yazýlmýþ. Sonuçta öðretmen ile öðrenciyi
barýþtýrdým. Öðrenci, öðretmenin elini, öðretmen de öðrencinin alnýndan
öpmek suretiyle özür diledi. Öðretmene gerekli ikazý yaparak bundan sonra
girdiði sýnýflarda, “Çocuklar nerede kalmýþtýk?” sorusunu sormamasýný
öðütledim. Sýnýfa girip “Nerde kaldýk çocuklar?” diyen öðretmenin
öðretmenliði bu soru ile bitmiþ olur. Bundan sonra o öðretmenin o sýnýfa
verebileceði bir þey kalmamýþtýr. Ýþini ciddiye almayan bir insaný, hizmetinden
yararlananlarýn ciddiye almasý mümkün deðildir.
Ameliyat Dört Ay Sonraya
Pansiyonlu okullarda okul müdürü olmak insanýn yarý ömrünü bitirir.
Yirmi dört saat okulu kafanda taþýmak zorundasýn. Öðrencilerin iaþesinden,
giyiminden, banyosundan, derslerinden her þeyinden sorumlusun. Zaman
zaman kendi aralarýnda münakaþa edip kavgaya tutuþup aðýz burun
kanamalarý ve hastalýðýna kadar kýsaca bir baba nasýl evlatlarýndan sorumlu ise
pansiyonlu okul müdürleri de pansiyonda kalan bütün öðrencilerin her türlü
hallerinden sorumludurlar. Manisa Lisesi de pansiyonlu bir okuldu. Ýkiyüze
yakýn pansiyon öðrencisi vardý. Bu kitap yazýlýrken Veli Tosun adlý bir
öðrencimin gönderdiði bir mektubu da aynen aktarýyorum. Ve böylelikle
unutmuþ olduðum sevinçli bir anýyý siz dostlarýmla paylaþmýþ olayým.
Müdür’üm Kadir Keskin Öðrencilerin dertleriyle dertlenen Müdür Bey onlarýn zarar
görmemesi için elinden geleni yapar. Hastalanan öðrencilerin tedavi
> 7 6 <
olmasýnda yardýmcý olurdu. Saðlýk bürokrasisinin týkandýðý durumlarda
talebelerin maðdur olmamasý için inisiyatifini kullanýrdý. Benim baþýmdan
geçen olay da bununla ilgili. 1996 yýlýnýn Kasým ayýnda böbreklerimdeki aðrý
nedeniyle sevk alýp saðlýk ocaðýna gittim. Oradaki doktor durumun ciddi
olabileceði endiþesiyle beni Manisa Devlet Hastanesi’ne sevk etti. Devlet
Hastanesi’nin Üroloji Bölümü’nde üç gün yattým. Bu süre zarfýnda yapýlan
tetkiklerde sað böbreðimin kurumuþ olduðu tespit edildi. Ameliyat ile
böbreðimin alýnmasý gerekiyordu aksi takdirde diðerini de kaybetme
durumum söz konusu idi. Durum çok vahimdi benim açýmdan. Manisa
Devlet Hastanesi’nin bu ameliyat için yetersiz olduðu gerekçesiyle sevkim
Ýzmir Yeþilyurt Atatürk Araþtýrma Hastanesi’ne yapýldý. Köyden babam geldi,
birlikte Yeþilyurt'a gittik. Orada yapýlan tahlillerde de ayný sonuç çýktý. Ameliyat
kesindi. Devlet parasýz yatýlý öðrencisi olduðumdan ameliyattan ve ilaçlardan
para almayacaklardý; fakat bir problem vardý. O da ameliyatýn yapýlacaðý tarihle
ilgiliydi. Lise 3. sýnýftaydým ve ÖSS'ye girecektim. Doktor özel hastalarýný
hemen ameliyat yaparken benimkini haziran ayýnýn yirmisine atmýþtý. Tam da
ÖSS’nin yapýlacaðý hafta idi. Babamla birlikte boynumuzu büküp Manisa'ya
geldik. Üzgün vaziyette durumu Müdür’ümüze arz ettik. Müdür Bey:
Gülümser bir edayla kolay dedi. Meðerse Müdür Bey'in damadý Doktor
Muzaffer Özden Balsoy (Þu an Manisa Merkez Efendi Devlet Hastanesi
Baþhekimi) benim tedavi gördüðüm Yeþilyurt Araþtýrma Hastanesi’nde
Nöroloji doktoru olarak görev yapýyormuþ. Bu tevafuk karþýsýnda
yüzümüzdeki üzüntü yerini sevince býraktý. Kadir Bey hemen bir pusula yazdý.
Pusulayý Doktor Muzaffer Bey'e vermemizi, kendisinin de telefon edeceðini
söyledi. Hemen o gün tekrar Ýzmir'e gittik. Doðruca Dr. Muzaffer Bey'i
bulduk. Onun devreye girip yardýmcý olmasý sayesinde tekrar muayene
yapýldý. Ameliyat acil statüsüne sokulup bir hafta sonrasýna gün verildi.
Bürokratik engeller aþýlýnca hastaneye yatýþ iþlemleri yapýlýp bir hafta içinde de
ameliyatým gerçekleþti. Yirmi gün içinde eski saðlýðýma kavuþmuþtum. Kadir
Bey'in babacan davranýþý sayesinde erken iyileþip ÖSS'ye son sürat
hazýrlanmaya baþlamýþtým. Hem de çok þükür diðer böbreðim de
kurtulmuþtu. Müdür’ümüzün ve damadý Dr. Muzaffer Balsoy'un bu iyiliðini
hayatým boyunca unutmadým ve unutmayacaðým. Allah her ikisinden de razý
> 7 7 <
olsun.Önce Allah'ýmýn, sonra da baba-damat her ikisinin yardýmý benim
hayatýmý þekillendirdi. Öðrencilik hayatýmda birçok öðretmenim oldu. Þu anda ben de
öðretmenim ve idareciyim de. Geriye dönüp baktýðýmda çok az öðretmen
belleðimde iz býrakmýþ; ama Müdür’ümüz Kadir Keskin hem bir idareci ve
hem de öðretmenim olarak hayatýmda ve belleðimde kazýnmaz iz býrakan
öðretmenlerimden biridir. Benim için bir modeldir. Dualarým hep
kendisiyledir. O sene 19 Mayýs Üniversitesi Amasya Eðitim Fakültesi’ni kazandým.
Þu an Sancaklý Ýðdecik Hayrullah Divrik Ýlköðretim Okulu’nda müdür
yardýmcýlýðý vazifesini yapýyorum. Bana bu günlerin ise o günlerden miras
kaldýðýný iyi biliyorum. Ýdareciliðe yeni baþladým. Hedefim; aðýr iþleyen
bürokrasiyi daha da aðýrlaþtýran deðil, olabildiðince hýzlandýran, yýkýcý deðil
yapýcý olmak. Yani Kadir Keskin gibi olmak. Veli Tosun
Çaðatay Uluçay Ýlköðretim Okulu Müdür Yardýmcýsý
Sahur Ziyafeti
Müdür’ümüz Kadir Bey lisenin pansiyonunda kalan öðrencilere karþý
daha fazla özen gösteriyordu. Yapýlan devamsýzlýklara ve zayýf notlara üzülür,
bol bol nasihat ederdi. Pansiyon öðrencisinin iyi hallerine ise mükâfatla karþýlýk
verirdi. Pansiyon mevcudumuz yüz seksen iki öðrenciydi. Sabah ve akþam
ders çalýþma saatlerimiz vardý. Dört saatlik bu zorunlu ders çalýþma süresi kâfi
geldiðinden birçok kiþi ekstra ders çalýþmazdý. Bizim dört kiþilik arkadaþ
grubumuz vardý. Uykudan fedakârlýk edip gece yarýlarýna kadar test çözerdik.
Yine ÖSS’ye bir ay kala bir Ramazan gecesi dört arkadaþ çalýþýyorduk. Herkes
kitaba odaklanmýþ iken birden kütüphanenin kapýsý açýldý. Baþýmýzý kaldýrýp
kapýya baktýðýmýzda Kadir Bey'i görünce þaþýrdýk. Saat 03.00'da Kadir Keskin
sýcak yataðýný terk edip pansiyona bizleri görmeye geliyordu. Tabii biz birine
þahit olduk. Tüm öðrencileri ailelerinin birer emaneti olarak gören
Müdür’ümüz gece kim bilir kaç talebenin üzerini örtmüþtür…? Neyse Kadir
Bey: ne yaptýðýmýzý, neden yatmadýðýmýzý sordu. Kimimiz ÖYS'yi mutlaka
> 7 8 <
kazanmalýyým, derken kimimiz derece yapmalýyým, diye cevapladý. Bu vaziyet
Kadir Bey'in çok hoþuna gitmiþti. Bizlerin oruç tuttuðunu da öðrenince “Haydi
çocuklar, hazýrlanýn gidiyoruz!” dedi. Nereye deyince binin siz dedi.
Arabasýyla bizi Güney Kebap Salonu’na götürdü. Müthiþ bir sahur kahvaltýsý
ýsmarladý. Ben o gece yaptýðým kahvaltýnýn lezzetini hiçbir yerde bulamadým.
Bundan sonrada bulamam herhalde. Çünkü o masada bir müdürün
talebelerine olan þefkat ve merhametinin kahvaltýya dönüþmüþ hali vardý. Müdür’ümle unutmadýðým ve unutamadýðým öðrencilik anýlarýmdan
biridir.B. Parlak
(Manisa Lisesi Pansiyon Öðrencisi)
Güzel Gözlü Kýz
Ergenlik çaðýndaki kýz ve erkek çocuklarýn kendilerine has
problemleri vardýr. Özellikle karma okullarda okuyan kýz ve erkek çocuklar
birbirlerine karþý güzel ve yakýþýklý görünmeye çalýþýrlar. Özellikle saçlarýna çok
önem verirler. Zaten kýz ve erkek çocuklarý saçlarýyla ilgilenmeye baþlamýþsa
ergenlik çaðýna da girmiþ demektir. Bu çaðda çocuklar yüzündeki sivilceyi dahi
problem yaparlar. Sivilcelerin iyileþmesi için doktor doktor gezerler. Oysa
sivilceler zamanla kendiliðinden geçer; ama anne-babalar kýzlarýna
kýyamadýklarý için boþ yere para dökerler.
Benim bir âdetim vardý, erkeklere “Yakýþýklý”; kýzlara da “Güzel Kýz”
diye hitap ederdim. Öðrenciler bu tür hitabýmdan çokça memnun olurlardý.
Bunu hissederdim.Okul müdürleri o yýllarda haftada altý saat kendi branþlarýnda maaþ
karþýlýðý derse girerlerdi. Ýdareciliðin yoðun stresi altýnda derse girmek beni
dinlendirirdi. Zaman zaman þekerle sýnýfa giderdim. Sorduðum soruyu bilen
öðrencilere de þeker verirdim.
Bir gün Süper Lise’nin II. sýnýflarýndan bir þubenin dersine girdim.
Yorulan öðrencilerin dikkatini toplamak amacýyla derse bir soru ile baþlardým.
Böyle bir dersimde, her zamanki gibi sýnýfýn geneline bir soru sordum. Sýnýfta
> 7 9 <
bütün parmaklar havaya kalktý. Kalkan parmaklardan bir kýz öðrenciye -
yaþýmda müsait olduðu için-;” Sen söyle bakalým güzel gözlü kýz” dedim.
Öðrenci soruyu bildi ve þekeri de verdim. Derse baþladým. Ders bitti. Zil çaldý
sýnýftan çýktým odama giderek rutin iþlerime baþladým.
Bir hafta sonra müdür odasýnda otururken otuz - otuz beþ yaþlarýnda
bir bay ve bayan elinde bir paketle odama girdiler ve selam vererek “ Müdür
Bey, biz o güzel gözlü kýzýn babasý ve annesiyiz.” deyince biraz þaþýrdým. Acaba
bir yanlýþ anlaþýlma mý olmuþtu? Zira okullarda bu tür yanlýþ anlamalar yaþanýr.
Özellikle genç öðretmenlerin öðrenciye söylediði bir söz, bazen yanlýþ
anlamalara sebep olabiliyor. Yaþým ve konumum müsait olduðu için
öðrencilere yaptýðým bu tür iltifatlar onlarýn hoþuna giderdi. Üstelik bana da
þekerci dede veya þekerci müdür derlerdi.
Baktým ailede öyle sinirli ve kýzgýn bir hava yok. Gayet þen ve
þakraklar. Buyur ettim, oturdular. Ellerindeki baklava paketini masamýn
üzerine koydular. Baktým, bana nasýl teþekkür edeceklerine þaþýrýyorlar; ama
ben hâlâ olaya vakýf deðilim, onlar konuþtukça olaya vakýf oldum. Geçen hafta
girdiðim sýnýfta “Güzel gözlü kýz ,sen söyle!” diye soru sorduðum kýzýn annesi
ve babasýymýþ. Nasýl teþekkür ediyorlar anlatamam. Annesi beyine laf
vermiyor baþladý anlatmaya:Güzel gözlü kýz deyiþimden kýz öðrenci son derece memnun olmuþ.
O gün eve gider gitmez aynanýn karþýsýna geçmiþ. Anne benim gözüm güzel
mi, Müdür bana güzel gözlü kýz dedi, babasýna, kardeþlerine, teyzesine bana
Müdür güzel gözlü kýz dedi, diye sevincinden âdete uçmuþ o gün evlerinde bir
bayram havasý esmiþ. Sonra babasý ve annesi anlattý. Öðrenci ergenlik çaðýnda
yüzündeki sivilceler nedeniyle çirkinlik kompleksine girmiþ, içine kapanmýþ
Ýzmir’de götürmedikleri psikolog kalmamýþ bunlar içinde Ege Üniversitesi
Psikiyatri kliniði dâhil, kýzlarý için çok para harcamýþlar, ta ki benim
arkadaþlarýnýn yanýnda ona, güzel gözlü kýz diye hitap etmeme kadar. O söz
öðrencide þok etkisi yapýyor ve bir anda üzerindeki o kompleksi atýyor.
“Kýzýmýza o iltifatýn bizi cüzdan dolusu para dökmekten kurtardý.” dediler.
Ýnanýn ki ben o kýz öðrencimin gözünün rengini dahi bilmiyordum. Her
> 8 0 <
öðrenciye rasgele yaptýðým iltifatlardan biriydi.
Ben de artýk bozuntuya vermeden zaten güzel kýzýnýz var gerçekten
gözleri de çok güzel, dedim ve aile adeta göklere uçtu.
Özellikle ergenlik çaðýna giren öðrencilerde ve daha çok kýz
öðrencilerde bu tür duygularýn yaþanmasý normaldir. Hele arkadaþlarý
tarafýndan da dýþlanma korkusu onlarý bu tür duygulara iter. Ergenlik çaðlarýnda
özellikle öðretmenlerin, anne ve babalarýn çocuklarýna fiziki yönleri nedeniyle
bolca iltifat etmelerinde fayda var.
Çiçekler ve bitkilerin bile güzel sözlerden hoþlandýðýnýn tespit edildiði
bu zamanda, anne, babalarýn ve eðitimcilerin onur kýrýcý sözlerle gençlere
yaklaþmasý, onlarý toplum içinde horlayýp aþaðýlamasý, hele bunu sýnýf
ortamýnda yapýlmasýnýn onlarda, derin psikolojik incinmeler meydana
getirdiðini hiçbir zaman unutmayalým.
Büyüklerin bile bir dostumuz ve arkadaþýmýzla karþýlaþtýðýmýzda, “ Bu
gün sizi zinde görüyorum, þýk görüyorum, saðlýklý görüyorum.” dediðinde
hangimizin içi serinlemiyor ve sevinmiyoruz? Hele ergenlik çaðýndaki
gençlerin, böyle sözlere daha çok ihtiyaç duyduðunu unutmayalým. .
Ergenlik çaðý konusunda mutlaka anne, babalar çocuklarýna
öðretmenler de öðrencilerine rehberlik yapacak bilgi donanýmýna sahip
olmalarý gerekir. Hayatýn bu konuda bana öðrettikleri ile psikologlarýn
tespitlerini sýrasý gelmiþken belirtmenin faydalý olacaðýna inanýyorum.
SOBEM'de Oyuncak Araba
Ýkinci Dünya Savaþý’nýn olduðu, yoksulluðun kader olduðu yýllarda,
kuþu keklik otu kekik olan Afyon'un Dazkýrý kazasýnýn Çiftlik köyünde doðdum.
Çocukluðum baharý, yazý, sonbaharý görmeden kýþý gördü. Hiç oyuncaðým
olmadý. Çalý çýrpýdan yaptýðýmýz atlara biner tozu dumana katar koþtururduk.
> 8 1 <
Ayaðým ilk cýzlavat marka lastik ayakkabýya rahmetli Menderes döneminde
kovuþtu. Çocukluðumda “Ah! iki takým elbisem olsa, birini her gün, diðerini
de bayramlarda giysem...” diye; gençliðimde ise,“ Ah, bir bisikletim olsa...”
diye hayal kurardým. Maalesef, hayallerim gerçekleþmeden çocukluðum da
gençliðim de geçip gitti. Hayallerim yýllar sonra öðretmenliðe baþladýðýmda, ilk
maaþýmla ikinci el bisiklet aldýðýmda gerçekleþti. Þimdi arabam da elbiselerim
de var. Bütün bunlarý yazmama ve hatýrlamama SOBEM Dershanesi’nde,
kullanýlmýþ oyuncak arabaya hayran hayran bakan öðrencim “Enis Sarý” sebep
oldu. Nasýl mý? Anlatayým: Allah, bana, eðitim hayatýmda hiçbir eðitimciye nasip olmayacak imkân verdi. Otuz dört yýl Devlet’te hizmet ettikten sonra yurtdýþýnda Türk iþçilerin çocuklarýný, Ýzmir ve Manisa'da özel kolejlerde varlýklý aile çocuklarýný, kuruculuðunu yaptýðým Manisa Belediyesi Gençlik Merkezi”ndeki MABEM Dershanesi’yle, Soma'da Soma Belediyesi'ne ait SOBEM Dershanesi’nde, maden iþçisi, yoksul ve dar gelirli aile çocuklarýný tanýma ve onlara hizmet etmeyi nasip etti. Bu engin tecrübe sayesinde yoksulluðun, yetimliðin, kimsesizliðin çocuk kalplerdeki yükünü ve etkisini görmemi saðladý.
Bir gün kýzýmý evinde ziyarete gittim, ev temizliði yapýyordu. Bir köþede çöpe atýlmak üzere içi oyuncak dolu bir çuval gözüme iliþti. Çuvalý döktüm, içinde daha el deðmedik oyuncaklar vardý. Bunlarý seçerek arabama aldým. Kýzým: “Ne yapacaksýn baba onlarý?“ diye sorduðunda, ben de: “Pazarda satacaðým.” diye cevap verdim. Netice olarak bunlarý Soma'ya dershaneye götürdüm ve çalýþma odamda bulunan dolabýn üzerine bunlarý sýraladým. Bir gün rehberlik dersine girdiðim sýnýftan çýktýðýmda 6. Sýnýf öðrencisi Enis Sarý arkamdan odama geldi. “Hayrola yavrum, bir isteðin mi var, bir þey mi soracaksýn?” dedim. “Hayýr, Hoca’m!” dedi. “Derslerin nasýl?” dediðimde yere baktý. Belli ki iyi deðil, bu arada ben Enis'e dikkatlice bakmaya baþladým. Enis, oldukça sevimli ve masum bir çocuktu. Babasýnýn ne iþ yaptýðýný sordum. “Babam yok Hoca’m, Antalya'da bir kuyu temizliði sýrasýnda, ben küçükken zehirlenmiþ ve kuyuda ölmüþ. Ben pek hatýrlayamýyorum.” dedi. Annesini sordum. “Annem de yok Hoca’m, Antalya taraflarýnda imiþ; ama görüþemiyoruz, aradýðý sorduðu yok. Enis'e soru sordukça aldýðým cevaplar karþýsýnda içim daralmaya baþladý. Burada kimin yanýnda kaldýðýný sorduðumda ise; üç kardeþiyle halasýnýn yanýnda kaldýðýný söyledi. Konuþtukça hem Enes duygulanýyor, hem ben. Ne ise kendisine
> 8 2 <
biraz harçlýk verip ve odamda bulunan oyuncaklardan en beðendiðini almasýný söyledim. Gitti bana göre en eski oyuncaðý aldý. Israr ettimse de daha iyi, daha göz alýcý oyuncak arabayý aldýramadým. Hemen ertesi gün halasýný dershaneye çaðýrdým. Otuz beþ yaþlarýnda olmasýna raðmen elli yaþlarýnda bir bayan görüntüsü var. Ayný þeyleri halasýndan da dinledim. Cenkyeri Ýlköðretim Okulu'nda aile birliði kanalýyla 400 TL. maaþla çalýþtýðýný, yaz tatilinde maaþ alamadýðýný, çocuklarla beraber tarla iþlerinde çalýþtýklarýný, kýþ aylarýnda cumartesi-pazar günleri de ne iþ bulursa çalýþtýðýný söyledi. Elleri, inþaat iþlerinde çalýþanlarýn ellerine benziyordu. Kendisini yeðenleri için feda etmiþti. Tebrik ettim. Bu çocuklarýn sevabý sana yeter, izin verirsen ben de bu sevaba ortak olmak istiyorum, dedim. Bundan sonra dershaneye gelen her iki yeðeninin katýlým paylarýný yatýracaðýmý söyledim ve yeðenlerinin çanta kýrtasiye eksikliklerini de tamamladým. Hem çocuklar hem de halalarý çok sevindi. Enis'e harçlýðýný verirken: “Bak Enis, notlar düþerse bu harçlýklarý geri alacaðým.” diye takýlýyordum. Dershanede herkes, Enis'i, benim manevi torunum olarak biliyor ve öyle görüyordu.
Yine bir gün erkenden dershaneye gittim, ders saatinin baþlamasýna daha 45 dakika var. Öðretmenler odasýnda çayýmý içtikten sonra odama gittiðimde, Enes'i, cama kendinden geçmiþ vaziyette dolabýn üzerindeki oyuncak arabalara bakarken gördüm. Yanýna geldiðimin farkýnda bile deðildi. “Enis hayrola ne yapýyorsun bu saatte?” dediðimde, irkildi ve yüzünde bir mahcubiyet belirdi. Kapýyý açtým ve dolabýn üstünden en beðendiði arabayý almasýný rica ettim ve utana sýkýla beðendiðini söyleyebildiði arabayý ona verdim.
Ben bu olayý yakýn dostlarým Sosyal Hizmetler Ýl Müdür Yardýmcýlarý Mehmet Dedebaþ ile Murat Nail Gelgeç'in de bulunduðu bir dost meclisinde anlattým ve evlerinde çocuklarýna ait giyilmiþ ayakkabý ve elbise ne varsa bana getirmelerini ve bunlarý dershanede deðerlendireceðimi söylediðimde, bu iki arkadaþým; “Hoca’m, onun kolayý var. Bizim orada Sosyal Hizmetlerin þubesi var. Orada Cafer Öcal arkadaþýmýz var, ona git anlat o çocuða biz 400 TL maaþ baðlayalým.” “Hayrola nereden?” dediðimde. “Hoca’m, yeni kanun çýktý, sosyal güvencesi olamayan ve bakýma muhtaç çocuklara devlet 400 TL. maaþ baðlýyor.” dediler. Hemen ertesi günü gittim kurumun müdürü Cafer Bey’i buldum ve kendisine durumu anlattým, sað olsun ilgilendi ve iþlemleri baþlattýk. Yakýnda Enis 400 TL. maaþa kavuþuyor. Bu geliþmelerden sonra, baþarý
> 8 3 <
durumuna göre dershanenin en son sýnýfýnda olan Enis, deneme sýnavlarýnda dudak uçuklatacak bir yükselme ile en baþarýlý sýnýfta yerini aldý. Enis'in hedefi polislikti. Bu baþarýdan sonra polislik Enis'e az geldi. Soruyorum Enis ne olacaksýn dediðimde, Hoca’m, polislerin getirdiði suçlulara ceza vereceðim, Hâkim olacaðým diyor. Merdivenin son basamaklarýnda bulunmam nedeniyle Enis 'in hâkimliðini görür müyüm bilemem; ama hep Enis'in hâkim olmasý için duacý olacaðým.
Belirtmek istediðim ayrý bir husus da 1986 yýlýnda kardeþ okulun daveti üzerine Almanya'ya gittiðimde, oradaki yurttaþlarýmýz bana dediler ki “Hoca’m burada dilenci yoktur. Çalýþamayacak durumda olan özürlülerle bakýma muhtaç olan çocuklara devlet maaþ veriyor.” dediklerinde aðzým açýk kalmýþtý. Gerçekten dikkat ediyor musunuz? Sokaklarda hiç özürlü dilenciye rastlýyor musunuz? Evet, þu anda Avrupa’da ne varsa Türkiye'de fazlasý var. Allah Devlet’imize Millet’imize zeval vermesin. Ülkemiz için çalýþanlara da Allah saðlýk ve afiyet versin.
SOBEM'ÝN Güzel ve Þirin Kýzý S.
Soma Belediyesi SOBEM Dershanesi’nin en güzel, en çalýþkan ve en
sempatik kýzlarýndan biridir. Öðretmenlerine saygýlý, arkadaþlarla olan iliþkisi
sempatik, girdiði yeri neþelendiren cývýl cývýl bir öðrencimizdir. Kendisine
“Çok güzel bir kýzsýn. Manisa'da senin kadar güzel kýz yok.” diye takýldýðýmda,
S.:“ Manisa'da bile benim kadar güzel kýz yokmuþ.” diye, arkadaþlarýna
kendisini övermiþ. Her dershaneye gittiðimde mutlaka bir bahane ile beni
görür ya notlarýný gösterir ya da bir þeyler sorar; ben de her zamanki “ Güzel
Kýz” diye iltifatýmý eksik etmem. Sadece S.ye deðil, diðer öðrencilerime de
erkekse “yakýþýklý”, kýz ise “Güzel Kýz” diye iltifat etmek eðitim hayatýmdaki
alýþkanlýklarýmdandýr. S. de iltifatlarýmdan inanýlmaz sevinç duyduðunu okulda
öðretmenlerine, evde anne babasýna gururla anlatýrmýþ. Bu yaþlardaki
gençlerin hassasiyetini elli yýldýr gözlüyorum. Özellikle karma okullarda
gençlerin en yumuþak karný, birbirlerine güzel görünmeleri ve güzelliklerinin
özellikle anne babalarý, öðretmenleri tarafýndan dillendirilmesidir.
Bir gün dershaneye gittiðimde beni gören S. benden kaçar bir
> 8 4 <
þekilde uzaklaþtý. Teneffüslerde yanýma gelmez oldu. Ertesi günlerde baktým
teneffüste yalnýz baþýna bir köþeye çekilmiþ ve olabildiðince üzüntülü bir hali
var.”S. hayrola hasta mýsýn neyin var?” dediðimde kaçarcasýna yine benden
uzaklaþtý. S.nin bu davranýþlarýna bir türlü anlam veremedim. Dershanenin
müdürü Tuncay Bey'e S.nin durumunu sorduðumda “ Hoca’m, maalesef
S.nin anne babasý boþanmak üzere mahkemeye baþvurmuþlar. Bu ayýn yirmi
yedisinde de duruþmalarý varmýþ.” dediðinde S.nin benden kaçýþýnýn sebebini
anladým. Hemen S.yi çaðýrdým. Olayý bir de S.den dinledim ve Tuncay Bey'in
verdiði bilginin doðruluðunu öðrendim. Bir an ne yapabilirim, diye düþündüm.
Hemen aklýma annesini çaðýrmak geldi. Çaðýrdým, bir süre sonra annesi geldi.
Baktým kýzým yaþýnda bir bayan. Sebebini sordum. Beyinin kredi kartýný
kaynýna verdiðini, kaynýnýn da limit dýþý harcama yaptýðýný, yaptýðý harcamayý
ödeyemeyince borcun üzerlerine kaldýðýný ve maddi sýkýntý içinde olduklarýný
söyledi. Bunun üzerine ben de evlenirken “ tasada, kederde ve sevinçte
beraber olmak üzere” nikâh defterine imza attýklarýný kendisine hatýrlattým,
dedim ki “Hiçbir evlilik birinci evliliðe benzemez; gençsiniz, çalýþýr, bu sýkýntýnýn
üstesinden gelirsiniz. Þunu unutma! Bak gençsin, yalnýzlýk Allah'a mahsustur.
Yarýn talibin çýkacak evleneceksin. Kýzýn S.yi de hâkim sana veya babasýna
verdi. Zaman zaman evine gelecek. Pekâlâ, evlendiðin adama kýzýnýn nikâhý
düþer mi düþer. Evlendiðin beyin de ayný yaþta bir erkek çocuðu varsa ayný
evde bulunmalarý sýkýntýlý olmaz mý?” dedim ve kitabýmdaki “Açým, Açým,
Açým!” baþlýklý yazýmý kendisine okuttum. Yazýyý okuduktan sonra bayan bir
tuhaf oldu ve “Ben bunlarý hiç düþünmemiþtim Hoca’m.” dedi.
Arkasýndan beyini çaðýrdým. Ayný þeyleri beyine de söyledim. Ayný
yazýyý ona da okuttum. Evliliði sýkýntýda olan okurlarým mutlaka bu kitaptaki “
Açým Açým Açým!” baþlýklý yazýmý okusunlar. Sanmasýnlar ki birinci evlilikte
yaþadýklarý problemler, ikinci evliliklerinde olmayacak. Birinci evliliklerinde
yaþadýklarý problemin sarmalýný, ikinci evliliklerinde de yaþacaklarýný asla
gözden ýrak tutmasýnlar. Nihayet her ikisi de yumuþadý. Duruþmaya kalmadan
mahkemeyi geri aldýlar. S.nin de yuvasý kurtuldu. Bizim güzel kýz S. babasýnýn
da evde olduðu bir zamanda, bir öðle teneffüsünde SOBEM'in bütün
öðretmenlerini evine davet ederek annesinin yaptýðý güzel pasta ve
böreklerden bizlere ikram etti. S.nin de eski neþesi yerine geldi.
> 8 5 <
Bu arada yurtdýþýnda kalmam nedeniyle oradaki aile yapýsýný da
kýsmen inceleme fýrsatý buldum. Batýda aile hayatý maalesef büyük bir çöküntü
içinde. Bu çöküntü sonucu babasý belli olmayan çocuk sayýsýnýn oraný günden
güne korkutucu bir þekilde artmaktadýr. Almanlarýn bizim aile yapýmýza olan
övgülerini bizzat yakýn Alman dostlarýmdan iþittim. Özellikle Alman
dostlarýmla bulunduðum bir toplantýda lisemiz Kardeþ Okul Ýngolstadt Apian
Lisesi Müdürü Dr. Frans RÝEDERER'in Türk aile yapýsý hakkýndaki konuþmasý
beni oldukça duygulandýrmýþtý. Aile yapýmýza imreniyorlar. Hastaneye düþen
bir Alman'ýn çocuðu dahi ziyaretine gelmezken, yurttaþlarýmýzdan biri
hastaneye yattýðýnda eþinin dostunun ve uzak hemþerisinin hastane ziyaretleri
bile dikkatlerini çekmektedir. Özellikle bizzat þahit olduðum bir olayý anlatarak
iþin vahametini sizlere arz etmiþ olayým. Almanya'da, Bielefeld'de Okul Aile
Birliði’nin tertiplediði ve yüksek dereceli bir polis yetkilisi tarafýndan verilen “
Almanya'da Çocuklara Cinsel Taciz” konulu konferansa katýldým. Konferans
sonucu her dilde hazýrlanmýþ “Nereye Gidiyoruz?” baþlýklý bir broþür daðýtýldý.
Ben de Türkçe hazýrlanan elli beþ sahifelik broþürü aldým ve bir solukta
okudum. Bu broþürden size bir paraf sunduðumda, Almanya'da aile yapýsýnýn
ne büyük çöküntü içerisinde olduðunu arz etmiþ olacaðým.
Sahife 53. baþlýk “ Çocuklara Cinsel Tacizde Suçlular”
“Yakýn sosyal çevrede seksüel anlamda þiddetin suçlularý genellikle
erkekler olmaktadýr. Bunlar da genellikle aile dýþýndan deðil, çocuklarýn güven
duyduðu aile yakýnlarýndan birisidir. Suçlular genellikle aileden birisi, üvey
baba, üvey erkek kardeþ, annenin bir erkek arkadaþý veya amcasý veya babasý
da olabiliyor.” (Geniþ bilgi: www.polizei.propk.de)
Baþka söze hacet var mý? Evet sonuna kadar aile. Dünya cennetinin
huzurlu bir aile olduðunu unutmayalým. Bu huzuru temin de karý koca her
ikisinin görevidir. Reçetesi ise,“Kadýn deli olduðunda erkek, veli; erkek deli
olduðunda, kadýn veli olacak.” Þu anda ülkemizin en büyük teminatý aile
yapýmýzýn hâlâ dipdiri olmasýdýr. Ailemizi yaþatalým. Çocuklarýmýzýn ruh saðlýðý
ve baþarýsý açýsýndan bunun önemini belirtmeme gerek var mý, bilmiyorum?
> 8 6 <
Acý Biberin Tatlý Hikâyesi
Deðerli dostum, Emekli Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý, MESOB Genel Koordinatörü Mustafa Pala ve deðerli öðrencim Dr. Fahrettin Er ile birlikte 2005 yýlýnda, dar gelirli aile çocuklarý için “ Laleler Solmasýn Eðitimde Fýrsat Eþitliði” adýyla “Yerel Yönetimler Dershanesi Projesi’ni hazýrladýk. Hazýrladýðýmýz bu projeyi, zamanýn TBMM Baþkaný ve hâlen Baþbakan Yardýmcýsý olarak görev yapan Sayýn Bülent Arýnç’a, takdim etme fýrsatým oldu. Ýlgilerini çeken bu projeyi Manisa Belediye Baþkaný’mýz Sayýn Bülent Kar’a önerdiler. Sayýn Kar’ýn direktifleriyle Manisa Belediyesi’nin sosyal hizmet projeleri kapsamýnda, Manisa Belediyesi Eðitim Merkezi’nin kurucu müdürlüðünde görevlendirildim. Kurduðumuz bu dershane iki yýlda, ÖSS’de %80, SBS’de %72 baþarýya ulaþtý. Yerel seçimlerden sonra Manisa Belediyesi Baþkaný Cengiz Ergün ve ekibi, “Halka, önceki yönetimi hatýrlatýyorsun.” iddiasýyla görevime son verdi. Akabinde Soma, Akhisar ve Turgutlu Belediyelerinden davet aldým. Ýlk daveti yapan Soma Belediye Baþkaný Sayýn Hasan Ergene’nin ricasýný kýrmayarak Manisa Belediyesi’nde kurduðum eðitim merkezinin benzeri olan Soma Belediyesi Eðitim Merkezi (SOBEM) Dershanesi’ni Sayýn Baþkan’ýmýzýn Soma Garajý’nýn karþýsýnda inþa ettirdiði, ikiz kuleler olarak anýlan ve Soma’nýn en güzel binasýnda faaliyete geçirdim. Kuruluþ aþamasýnda her gün olmak üzere, bu aralar haftada üç veya dört gün, Manisa-Soma arasýnda günde 200 km yolu trenle gidip geliyorum. Benim bu çýrpýnýþlarýmý gören eþim, ben sabah erkenden evden çýkarken “Neden kendini bu kadar yoruyorsun? Allah’a þükür hiçbir sýkýntýmýz yok yeter artýk.” diye serzeniþte bulunuyor. Eþim gibi çocuklarým ve dostlarým da olayý benim açýmdan deðerlendiriyorlar. ”Yeter artýk biraz da kendine zaman ayýr! Soma neresi, Manisa neresi, senin yaþýn kaldýrýr mý bu kadar yolu ?” diyorlar. Hoca Nasrettin’in tabiriyle onlar da haklýlar, ben de haklýyým, herkes haklý! Hayatý ben merkezli olarak deðerlendirirsek çok þükür, Allah, bana her þeyi fazlasýyla lütfetti. Çoluk çocuk ne olacak, diye bir endiþem yok. Herkesin iþi, aþý var. Oðlum beyin cerrahý, damadým bir devlet hastanesinin baþtabibi. Bu durumda daha çok þükreden bir kul olmam gerekmez mi? Ýnsanlarýn en hayýrlýsý, insanlara faydalý olaný deðil mi? Can tende kaldýðý, saðlýðým elverdiði müddetçe, insanlara hizmet etmeye çalýþýyorum ve karþýlýðýnda acýyý bal eyleyen güzellikler yaþýyorum. Yaþadýðým bu güzelliklerden biri olan ”Acý
> 8 7 <
Biberin Tatlý Hikâyesi”ni paylaþmak isterim.Manisa Belediyesi Eðitim Merkezi’ni kurduðumuzda, fakir ve muhtaç
öðrencilerden ve ailelerinden gördüðüm ilgiyi kelimelerle anlatamam. Þimdi ayný duygularý misliyle Soma’da yaþýyorum. Dershanenin karþýsýnda, durakta dolmuþtan iner inmez bütün öðrenciler sanki yolumu gözlüyorlar; kimisi elimden çantamý alýr, kimi þemsiyemi veya paltomu alýr, elimi öperler. Gözlerindeki ýþýltýyý kelimelerle anlatamam. Soma’ya gelip gitmem nedeniyle evimin pazar ihtiyacýný Manisa’dan karþýlayamaz olunca, cumartesi günleri Soma’nýn istasyon semtinde kurulan pazardan karþýlamaya baþladým. Yemeklerde acý biberi çok sevdiðim için pazar alýþveriþine acý biberle baþlarým. Soma pazarýnda, karþýma çýkan ilk sebze tezgâhýnýn önünde durdum ve satýcýya sordum:
- Biberlerin acý mý?” - Pazarcý: Acý. - Acý diyorsunuz ama hep tatlý çýkýyor.
- Pazarcý: Hoca’m, bunlar Arnavut biberi; al götür, bir tane tatlý çýkarsa gelecek hafta gel parasýný iade edeyim, bundan acýsý olamaz.
Pazarcýnýn bu sözleri üzerine ben ihtiyacým olan biberi aldým. Ertesi hafta SOBEM öðrencilerimizden Eda Gedik sýkýlarak utangaç bir tavýrla odama geldi. Eda, Ayþe Temizel Ýlköðretimokulu son sýnýfta okuyor ve dershanemizde de SBS’ye hazýrlanýyordu. Ýzin isteyecek diye düþündüm. Ýzin konusunda dershanenin çok sýký bir kuralý var. Dönem içinde beþ gün devamsýzlýðý olan öðrencinin kaydýný siliyoruz. Hemen yerine yedekteki öðrencinin kaydýný yapýyoruz.
- Eda buyur, izin mi isteyeceksin; yoksa bir sýkýntýn mý var?- Eda: Hayýr Hoca’m, dedi. - Peki, ne söyleyeceksin?- Hoca’m, geçen hafta sizi pazarda gördüm ve pazarcýya acý biberi
çok sevdiðinizi ve acýsýz yemek yemediðinizi söylediðinizi duydum. Eve gittim. Anneme, ben müdürümüzü çok seviyorum, acý bibersiz yelmek yemezmiþ, anne kuruttuðun acý biberlerden hocama götürebilir miyim, dedim. Annem de tabii kýzým, dedi ve bana kuruttuðu acý biberlerden verdi. Onlarý getirdim, çantamda, ayýp olmazsa alýr mýsýnýz, dedi.
Oturduðum yerde adeta dona kaldým. Gözlerinin derinliklerine
> 8 8 <
baktým, ýþýl ýþýl parlayan gözlerinde yalvaran bir ifade var. Memnuniyetle, zahmet etmiþsin. Sana ve annene çok teþekkür ederim. Bana baklava getirsen bu kadar hora geçmezdi. Beni çok sevindirdin, dediðimde Eda’nýn sevincini görmeliydiniz… Þimdi; hâlâ mý çalýþýyorsun, diyen eþime ve dostlarýma, iþte bu acý biber hikâyesini anlatýyorum. Baðdat’ýn ünlü medrese öðretmenlerinden Ýmam-ý Gazali, bir gün sokakta yürürken karþýdan gelen bir öðrencisiyle selamlaþýr. O arada evlerinin önünde oturan iki yaþlý kadýndan biri diðerini dirseðiyle uyararak “Bu giden bir öðretmendir.” der. Diðer yaþlý kadýn, “Nereden biliyorsun?” diye sorar. “Selam alýþýndan bildim.” diye cevaplar. Anlatýlmasý zor anlaþýlmasý kolay olan sevgi baðýnýn en kuvvetlisi her hâlde sadece öðretmenle öðrencisi arasýnda olur; çünkü sevgi saygýdan doðar ve saygýyý öðretmenler öðretir.
Sevgi mesleði olan öðretmenliði özümsemiþ eðitimciler, acý biber hikâyesinin taþýdýðý bal ý misl iyle yudumladý lar. Öðretmenliði özümseyemeyenler, bu acýdan bir gram bal çýkaramazlar. Ben öðretmenliði sevdim, öðretmenlik de beni sevdi ve Allah elli yýldýr sýnýfsýz ve öðrencisiz býrakmadý, binlerce þükür… Herkesin sevdiðiyle beraber olmasý dileðimdir.
Lütfen, Bu Masalý Okuyun!
Ben 1944 doðumluyum. Yaþým yetmiþe dayandý. Küçüklüðümde ne televizyon ne bilgisayar ne de radyo vardý. Radyo varsa bile, bizim evde yoktu. Akþam olsun da dedemizin, ninemizin dizlerine yaslanýp onlardan masal dinlemeyi iple çekerdik. Okullara konferansa çaðrýldýðýmda aksakallý, nur yüzlü dedemden dinlediðim bu masalý anlatarak baþlýyorum. Bakalým siz de sýkýlmadan okuyacak mýsýnýz?
Bir bahar mevsimi, prens atýna binerek arkadaþlarý ile bir kýr gezintisine çýkar. Yemyeþil halý örtüsüne bürünen, rengârenk çiçeklerin açtýðý kýrlarda dolaþýrken yol kenarýndaki bir tarlada kan ter içinde çalýþan bir köylüye rastlarlar. Prens atýndan inerek köylünün yanýna varýr, selamýný verir.
- Prens: Tarla senin mi?Kan ter içinde çalýþan köylü cebinden çýkardýðý mendille terini siler.- Köylü: Hayýr efendim, patronun. Ben iþçi olarak çalýþýyorum.
> 8 9 <
- Prens: Kaç para alýyorsun? ( Bugünkü parayla elli TL. aldýðýný söyler.)- Prens: Ev kira mý?- Köylü: Kira efendim.- Prens: Pekala bu para sana yetiyor mu?- Köylü: Yetiyor efendim; üstelik ben bu paranýn üçte biriyle borç
ödüyorum, üçte biriyle yatýrým yapýyorum, geri kalanýyla da evimin geçimini saðlýyorum.
Prense göre çekirdek parasý olan bu paraya karþýlýk köylünün verdiði cevapla kendisiyle dalga geçtiðini sanýr ve sorar:
- Prens: Benim prens olduðumu biliyorsun, herhâlde benimle dalga geçmiyorsun deðil mi?
Köylünün haddime mi düþmüþ efendim, niye dalga geçeyim, olaný söylüyorum dediðinde prens izahýný ister.
Ben de burada öðrencilere soruyorum. Bu köylü kime borç ödüyor, nereye yatýrým yapýyor, dediðimde öðrencilerden muhtelif cevaplar alýyorum. Doðru cevap verenleri ödüllendiriyorum. Haydi, ayný soruyu sizlere de soralým bu köylü kime borç ödüyor ve nereye yatýrým yapýyor? Alttaki cevabý okumadan siz de bir zihin cimlastiði yapýn.
Köylü: Efendim! Ben küçükken nasýl babam, annem beni besleyip büyütmüþlerse þimdi onlar yaþlandý, bakýma muhtaç hâle geldiler. Kazancýmýn üçte birini onlarýn bakýmýna ayýrarak onlara olan borcumu ödüyorum, çocuklarým da eðitim çaðýnda olduðu için üçte birini de onlarýn eðitimi için harcayarak onlara yatýrým yapýyorum. Geri kalanýný da ailemin geçimi için harcýyorum.
Diye cevap verir. Bu cevap prensin hoþuna gider. Evet, sevgili okurlarým, bu masalýn verdiði mesajý alamayan okurum
bilsin ki yaþayacaðý sýkýntýlarý þimdiden göze almak durumundadýr. Hayatta “yanký” diye bir þey yoktur. Hayatta “gerçek” vardýr. Hayata ne verirseniz karþýlýðýnda onu alýrsýnýz. Alýnteri verirseniz karþýlýðý baþarýdýr. Alýnteri vermez, tembellik yaparsanýz sonu sürüngenliktir. Babalarýmýzdan mal, unvan, þöhret, miras kalýr; ama baþarý miras kalmaz. Babalarýndan servet kalan bazý öðrencilerimin þu anda sefalet içinde olmalarý beni çok üzüyor. Karnýný nasýl doyurur dediðim nice öðrencim de bütün imkânsýzlýklarýna raðmen alýnteri sonucu bugün, Manisa’nýn önde gelen zenginleri ve ülkemizin önde gelen bürokratlarý arasýnda yerini almaktadýr. Mal, mülk, þan, þöhret, rütbe, saðlýk,
> 9 0 <
gençlik, güzellik ilelebet insanda kalýcý deðildir. Bunlarýn hiçbiri insana ait deðildir. Ýnsanýn yanýndadýr. Zaman gelir hepsi insaný terk eder.
34 yýldýr Devlet’te çalýþtým. Özel sektörde, yurtdýþýnda çalýþtým. Emekliyim, 50 yýl çalýþtým ve hâlâ çalýþýyorum. Markalarýn ismini duymama raðmen markalý bir giysi ne gençliðimde ne meslek hayatýmda ne de meslek hayatýmýn on dokuz yýlýný geçirdiðim ilin en önde gelen Manisa Lisesi müdürüyken giymek nasip oldu. Þikâyetçi deðilim, Devlet’im çok þükür, beni aç açýk da býrakmadý. Neyin var derseniz, elli yýldýr çalýþmama raðmen bir evim, düþük model bir de arabam vardý. Geçen yýl beyin cerrahý oðlum, bana, üst model bir araba alarak “ Baba, bundan sonra bu arabaya bineceksin.” diyerek hediye etti. Yine yirmi yýldýr oðlumun giymediði elbiseleri ile idare ederken ben, hayatýmda önünden dahi geçmediðim ünlü markalarýn satýldýðý bir giyim maðazasýndan iki takým elbise alarak beni giydirdi.
Sevgili gençler, elli yýlým aranýzda geçiyor. Yarýn hanginiz babasýna böyle bir jest yapmak istemez. Hepinizin de evet, diye baðýrdýðýnýzý duyuyorum. Bunun yolu, þu anda babalarýnýzýn size yaptýðý yatýrýmýnýn hakkýný vermenize baðlý. Eðer bu yatýrýmýn hakkýný verirseniz, yarýn, hem borcunuzu öder hem de çocuklarýnýzýn eðitimi için yatýrým yaparsýnýz. Aksi takdirde ne borcunuzu ödeyebilir ne de çocuklarýnýzýn eðitimi için yatýrým yapabilirsiniz. Bizim sýnýfta Rafet isimli bir arkadaþýmýz vardý. Zengin sayýlmayan ama bize göre biraz varlýklý aile çocuðu idi. Okul dýþýndan yanlýþ arkadaþlar edindi. Dersleri ciddiye almaz, iþi gücü derslerde þaklabanlýk yapardý. Zaman zaman öðretmenleri bile üzer ve bu yaptýðýnýn bir kahramanlýk olduðunu sanýrdý. Düzensiz bir öðrenci idi. Otuz iki yýl sonra 1997 yýlýnda Ýzmir’de karþýlaþtým. Baktým üzeri baþý derli toplu deðildi. O arada yakýndaki bir kahvede oturarak hayatýný dinledim. Okuldan sonra evlenmiþ. Düzensiz öðrencilik hayatý, iþ hayatýnda da devam etmiþ çok iþ deðiþtirmiþ, hiçbir baltaya sap olamamýþ. Neticede evi de geçindirememiþ ve üç çocuklu hanýmý da sonunda kendisini terk etmiþ. Sonuç: Yanlýþ ve kötü yollar. O ara öðle vakti idi. Kendisini bir lokantaya götürdüm, yemekte o da bana durumumu sordu. Ben de durumumu kendisine söylediðimde gözleri nemlendi. Yemekten sonra ayrýlýrken cebine biraz da harçlýk koydum, “Allah ýsmarladýk!” diye ayrýlýrken boynuma sarýlarak “ Kadirciðim, siz güzelliklere talip oldunuz, çoluk çocuðunuzla birlikte güzellikler içinde yaþýyorsunuz. Ben ise çirkine ve yanlýþa talip oldum, sonunda da burnuma kadar çirkefin içine battým. Kendimi geçtim,
> 9 1 <
çoluk çocuðuma üç gün olsun güzel bir gün yaþatamadým ona kahroluyorum. Ne olur, benim durumumu öðrencilerine anlat da benim durumuma düþmesinler.” dedi ve gözyaþý içinde birbirimizden ayrýldýk. Kaldý ki arkadaþýmla beraber okuduðumuz yirmi dört kiþilik sýnýfýmýzda doktor, mühendis, profesör, milletvekili dahi çýktý.
Yine geçenlerde rahatsýzlýðým nedeniyle Manisalýlarýn da yakýndan tanýdýðý on parmaðýnda on hüner bulunan öðrencim Dr. Fahrettin Er’e rahatsýzlýðým nedeniyle muayene oldum. Reçetemi alýp dýþarý çýkarken öðrencim Dr. Fahrettin Er kolumdan tutarak “ Hoca’m çay içirmeden göndermem.” dedi. Ben de bunun üzerine “ Doktor’um dýþarýda bir sürü hastan beklerken ben senin çayýný içip senin iþini aksatmak istemem.” dedimse de Doktor Bey “ Hoca’m, hem çayýmýzý içeriz hem de ben de hastalarýmý muayene ederim. Her zaman sizi göremiyorum, lütfen, bir çayýmý için, beni kýrmayýn.” ýsrarý üzerine kabullendim. Doktor Bey kantine telefon ederek çay söyledi ve 10 dakika sonra çay geldi. Aaa, bir de ne göreyim, çayý getiren de eski bir öðrencim. Beni görünce “Hoþ geldin Hoca’m” diyerek elimi öptü ve getirdiði çayý ikram etti. Ýþin tuhaf tarafý, çayý getiren öðrencim de yýllar önce Dr. Fahrettin Er’le birlikte ayný sýnýfta okuyan eski bir öðrencimdi, yani Doktor Bey’in eski bir sýnýf arkadaþý. Týpký benim eski bir sýnýf arkadaþým gibi. Buna benzer müþahhas misaller mi istiyorsunuz? Çok. Alýn iþte, eski öðrencilerimden Semih Balaban. Manisalýlarýn yakýndan tanýdýðý Hedef Dershaneleri ve Hedef Koleji sahibi ve koordinatörü, profesyonel eðitimci Semih Balaban. Onunla ayný sýnýfta, ayný öðretmenlerde okuyan bir öðrencim de onun dershanesinde yardýmcý hizmetli olarak çalýþmaktadýr. Sanayiye doðru uzanýrsam bunun örneklerini o kadar çok görüyorum ki mühendis öðrencim, maiyetinde çalýþan öðrencim; sanayici öðrencim, fabrikasýnda çalýþan öðrencim.
Bu misallerden sonra þu soruyu hep beraber soralým. Ayný okulda, ayný öðretmenlerde okuyup da arkadaþýmýn ve öðrencilerimin bu konumda olmalarýnýn sebebi; annesi, babasý mý, öðretmenleri mi? Tabii ki hiçbiri. Yine köyümüzde ana-babasýna bakmayan Yakup isimli biri vardý. Adý kötü Yakup kaldý. Ne kýzýný alan ne de oðluna kýz veren oldu. Bu arada Ýstiklal Marþý Þairi rahmetli Mehmet Akif Ersoy’un da bir þiirini hatýrlatmýþ olayým.
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parasý,Dostunun yüz karasý, düþmanýn maskarasý.
> 9 2 <
Kýsacasý hayatta yanký yoktur. Hayatýn gerçeði vardýr. Hayata ne verirseniz, karþýlýðýnda onu alýrsýnýz. Ýleride borcunuzu ödemenin, çocuklarýnýzý eðitmenin yolunun, oturduðunuz sýralardan geçtiðini unutmayýn. Evet, gençler yýllarým aranýzda geçiyor. Lütfen ama lütfen, kiminle gezdiðinize, kiminle arkadaþlýk ettiðinize dikkat edin; çünkü bülbül güle, karga çöplüðe götürür.
Kopya Çeken Ýki Öðrenci
12 Eylül 1980 öncesiydi. O yýllarda eðitimde yaþanan sýkýntýlarý bugünün öðretmenleri ve öðrencileri bilmezler. Okullar âdeta savaþ alaný gibiydi. Okullarda her gün sað–sol kavgalarý olurdu. O yýllarda polisler bile POL – DER, POL-BÝR diye ayrýlmýþlardý. Öðretmenler de çeþitli ideolojik kamplara bölünmüþ; bir kýsmý TÖB–DER, TÖS; bir kýsmý da ÜLKÜ – BÝR, Hürriyetçi Öðretmenler Derneði (HÖD) diye ayrýlmýþ. Diðer kamu kurum ve kuruluþlarýnda da benzer kamplaþmalar had safhaya varmýþtý. Öðretmenler arasýndaki bu bölünmeler, ister istemez öðrencilere de yansýmýþ, toplumun büyük bir kesimi özellikle aydýn kesim, ideolojik kamplara bölünmüþtü. Bu bölünmüþlüðün yoðun olarak hissedildiði kesim, gençlik kesimi yani üniversite ve lise gençliði idi. Okullarda polisler her gün nöbet tutardý. Tabii benim de görevli bulunduðum okul da Salihli’nin öðrenci yoðunluðu olan tek okulu idi.
Bir gün odamda otururken nöbetçi öðretmen, telaþla odama gelerek 3 Mat-A sýnýfýnda öðretmenle öðrencilerin yaka paça kavga ettiðini söyledi. Derhal sýnýfa çýktým, baktým ki öðretmen ile öðrenciler birbirine girmiþler, ortalýkta yýrtýlan yazýlý kâðýtlarý ve sýnýfta nahoþ bir görüntü… Nihayet tartýþmanýn daha fazla büyümesin önledim. Önce öðretmeni müdür odasýna alarak niçin kavga ettiklerini sordum. Öðretmen: “Müdür Bey, yazýlý yaparken iki öðrencinin kopya çektiðini gördüm. Ýkaz ettim, dinlemediler. Ben de kâðýtlarýný almaya kalkýnca karþý geldiler, yazýlý kâðýtlarýný vermek istemediler. Ben de almaya kalkýnca yazýlý kâðýdý yýrtýldý ve bana karþý geldiler. Kendilerinden þikâyetçiyim. Bu öðrencilerin derhal okuldan atýlmalarýný istiyorum.” dedi. Ben de “Tamam hocam, gereðini yaparýz.” diye karþýlýk verdim. Öðretmeni sakinleþtirmeye çalýþtým. Hemen, hafta sonu bir program deðiþikliði ile öðrencileri o sýnýftan alarak baþka bir sýnýfa yerleþtirdim. Bu arada olayýn kahramaný öðrencileri dinledim. Öðrenciler, “Hoca’m, öðretmenimiz sorularý
> <9 3
sordu, eline bir kitap aldý, kürsüye oturdu. Bütün öðrenciler kopya çekmeye baþladý. Yalan söylemiyoruz, biz de çektik; ama bütün öðrenciler kopya çekerken onlara bir þey demedi, geldi, bizim yazýlý kâðýtlarýmýzý elimizden almaya kalktý. Biz de vermeyince bize vurdu, biz de kendimizi korumak zorunda kaldýk.” dediler. Öðrencilere, “Bakýn çocuklar, söylediðiniz doðru olabilir. Doðru söylediðinize de inanýyorum; ama size þunu söylemek istiyorum. Herkes yanlýþ yapýyorsa sizin de yanlýþ yapmanýz gerekmez. Üstelik öðretmeninize karþý tavrýnýzý da beðenmedim. Bu yaptýðýnýz, okuldan atýlmanýzý gerektiren bir suç; ama baþarabilir miyim, bilmiyorum. Ben öðretmeninizin gönlünü almaya çalýþacaðým. Ondan özür dileyeceksiniz, bu iþi kapatmaya çalýþalým. Aksi takdirde bu konuda siz zararlý çýkarsýnýz.” dedim. Öðrenciler, “Hayýr hocam, biz öðretmenimizden özür dilemek istemiyoruz. Bize hep taraflý davranýyor, sýnýfta bizim hep eksiðimizi, hatamýzý arýyor. Biz, …cýyýz; o, ….. cu. Bize karþý hep ayrýmcýlýk yapýyor.” diye karþý çýktýlar. Ben de “Hayýr, ben öyle bir þey kabul etmiyorum. Size bir hafta müsaade, düþünün, karar verin!” diyerek öðrencileri odamdan gönderdim.
Daha sonra sýnýfta yaptýðým küçük bir araþtýrmada öðrencilerin haklý olduðunu anladým; çünkü öðretmenin öðrencilere ideolojik yaklaþtýðýný tespit ettim. Ne öðretmeni refüze etmek ne de öðrencileri kaybetmek istiyordum. Sonuçta hem öðretmene hem de öðrencilere yaptýklarýnýn yanlýþ olduðunu anlattým. Öðretmeni de yanlýþ davranýþýndan dolayý ikaz ettim. Neticede olay disiplin kuruluna havale edildi. Sonuçtan öðretmen razý olmasa da öðrencilere “kýnama” cezasý vererek konuyu kapattým.
Öðrencilerin hiç affetmediði hususlardan birisi de haksýzlýktýr.
Ayrýmcýlýk
Necati Abalý, öðrenciliðinden beri yakinen tanýdýðým ve ilgilendiðim bir öðrencimdir. Efendidir, çalýþkandýr, yiðittir, hele haksýzlýða asla tahammülü yoktur. Askerle öðrencinin gözünden hiçbir þey kaçmaz. Manisa Lisesi’nde okurken Necati Abalý’nýn dersine giren bir öðretmen sýnýfta apaçýk ayrýmcýlýk yaparak haksýz bir uygulamaya yer verir. Bu durum öðrencilerin dikkatinden kaçmaz. Korkudan hiçbir öðrenci itirazda bulunamaz; fakat Necati, açýkça öðretmen arkadaþýmýzýn bu haksýz davranýþýna karþý çýkar. Öðretmen itibarýný korumak için Necati’yi sýnýfta azarlayarak ve refüze ederek susturacaðýný sanýr;
> 9 4 <
ama Necati direnir; çünkü haklýdýr. Sýnýfta nahoþ hadise olur. Disiplin kurulu baþkaný olmam nedeniyle konu bana intikal etti. Öðretmen âdeta burnundan soluyarak “Ben böyle saygýsýz öðrenciyi sýnýfýmda istemiyorum. Derhal okuldan atýlmasýný istiyorum. “diyerek bir destan dolusu dilekçe ile müracaat etti. Ben Necati’yi çaðýrdým “ Neden öðretmenine karþý saygýsýzlýk yaptýn, ayýp deðil mi, oysa ben, seni efendi bir öðrenci olarak biliyordum. “ dediðimde Necati hüngür hüngür aðlamaya baþladý ve kendisinin haklý olduðunu söylüyordu. Bunun yanýnda sýnýfý da dinlediðimde Necati’nin haklý olduðunu anladým ve öðretmeni çaðýrarak dedim ki: “ Sayýn hocam, yaptýðýn bir öðretmene yakýþmayacak davranýþ. Senin haksýz uygulaman nedeniyle ben bir öðrencinin istikbali ile oynayamam. Hele bu öðrenci efendiliði ile tanýnan bir öðrenci Necati Abalý ise…” velhasýl uzatmayayým, öðretmenin de prestijini kurtarmak için Necati’nin davranýþýný “uyarma “ ile geçiþtirdik. Öðretmeni de yanlýþ davranýþý dolayýsýyla ikaz ederek konuyu kapattýk.
Sonuç mu? Necati Abalý baþarýlý öðretmenliðinden sonra Uþak ve Çanakkale’nin ilçelerinde baþarýlý ilçe milli eðitim müdürlüklerinde bulundu. Daha sonra ilimize milli eðitim müdür yardýmcýsý olarak atandý. Necati Abalý’yý hep izledim. Milli Eðitim’de hangi görevi üstlenmiþse, o görevin altýndan hep baþarýlý olarak çýktý. 15. 16. yüzyýllarda Osmanlý gemilerinin yelkenleri Manisa’da faaliyet gösteren üç bin tane dokuma tezgâhýnda dokunurken 18. 19. yüzyýllarda üç bin tane dokuma tezgâhý üç yüze indi. 20. yüzyýlda Manisa’da tek dokuma tezgâhý yoktu. Manisa bezi, Denizli, Buldan, Þile gibi yerlere kaydý. Ne zaman ki Necati Abalý halk eðitime bakan milli eðitim müdür yardýmcýlýðýný üstlendi, Manisa’nýn önde gelen iþadamlarýna kurdurduðu dokuma tezgâhlarý ile Halk Eðitim Merkezi’nde açtýðý dokuma kurslarý ile bu tarihi Manisa bezini tekrar canlandýrarak önemli bir iþe imza attý. Þu anda kaç tane ev kadýný bu iþten ekmek yiyor bilemiyorum; ama þunu iyi biliyorum. Manisa Milli Eðitimi’nin, Manisa Valiliði’nin ve Manisa’daki diðer kurumlarýn misafirlerine hediye olarak verdiði Mesir þekerinin yanýnda en makbul hediyeleri, nadide Manisa el dokuma bezleridir.
Sadece bu mu? Müdürlüðüm sýrasýnda yurtdýþýndan ilk “Kardeþ Okul” iliþkilerini baþlatan Manisa Lisesi ile Almanya Ýngolstadt Apian Lisesi oldu. Daha sonra iki okul müdürü olarak dönemin belediye baþkanlarý Sayýn Zafer Ünal ile Sayýn Peter Schnell’i tanýþtýrdýk. Bu tanýþma daha sonra “Kardeþ Þehir” iliþkisine dönüþtü. Bu iliþkilerin sonunda Ýngolstadt Belediyesi, Manisa Lisesi’ne
> 9 5 <
hibe olarak fizik – kimya laboratuvarý, Çýraklýk Kalfalýk Okulu’na dört adet çýplak motor, Manisa Belediyesi’ne de makam arabasý verdiler. Bu araba ve çýplak motorlar, Belediye Baþkaný Sayýn Adil Aygül zamanýnda Belediye önünde Almanya Ýzmir Konsolosu’nun katýldýðý bir törenle teslim edilmiþti. Hâlen bu iliþkiler devam etmektedir. Bu tür sosyal faaliyetlerin ne türlü sorumluluk içerisinde yürütüldüðünü yakinen bilenlerdenim. Necati Abalý bu yurtdýþý iliþkilerine ilimizde ivme kazandýran bir eðitimcidir. Geliþtirdiði “ Avrupa Projeleri” ile birçok okulun kapýsýný yurtdýþýna açarak birçok öðrencinin, eðitimcinin yurtdýþýnda deneyim kazanmasýný, bilgi ve görgülerinin artmasýný saðlamýþtýr. Milli Eðitim yetkililerinden aldýðým bilgiye göre Necati Abalý, Avrupa Projeleri Koordinatörü olarak yüz kýrk beþ projeyi gerçekleþtirerek ülkemize iki milyon iki yüz bin euro hibe kazandýrmýþtýr. Manisa, Türkiye’de en çok proje üreten il sýralamasýnda da on ikinci olmuþtur. Her gittiði yerde gösterdiði baþarýlarý ile birçok ödülün sahibi olduðunu da biliyorum. Bu çalýþkan, üretken ve becerikli öðrencimin bayramdan önce ilimizde sayýsýz insanýn meslek sahibi olmasý ile birlikte, birçok insanýn iþ ve aþ sahibi olmasýný saðlayan “Elgingan Vakfý”nýn baþýna yönetici olarak getirilmesi, inanýn ki bir öðretmeni olarak beni çok sevindirdi. Necati Bey’in burada da çok verimli hizmetler ifa edeceðine inancým tamdýr.
Öðretmen arkadaþlarým, þu hususa çok dikkat etmelidirler. Öðrencilerin en çok nefret ettiði þey, “ayrýmcýlýktýr”. Öðrencilerin ailelerinin sosyal konumlarýna göre farklý davranan öðretmenler, okullarda öðrencinin en nefret ettiði öðretmenlerdir. Ýddiama inanmayanlar, kitabýn sonunda “ Dilek ve Þikâyet Kutularýndan Çýkanlar” baþlýklý yazýmý okuyabilirler.
Ýki Öðrencinin Erik Kavgasý
Emekliyim. Elli yýldýr çalýþýyorum. Þu anda da Manisa Özel Hedef Koleji’nde öðretmenliðe devam ediyorum. Sanýrým, þu anda Türkiye’de benim yaþýmda çalýþan baþka bir öðretmen kalmadý. Elli yýllýk meslek hayatýmýn sürgün olarak gittiðim Osmancalý Ortaokulu’nda on yedi öðrenci ile bir yýl çalýþmam hariç tutulursa, geri kalan otuz dört yýl Devlet’te çalýþtýðým okullar, kasaba nüfusundan daha kalabalýktý. Önceleri Manisa ve ilçelerinde tek okul vardý. Salihli Lisesi’nde çalýþýrken orta-lise beraber dört bin beþ yüz öðrencisi vardý. Salihli Lisesi daha fazla öðrenciyi taþýyamadýðý için 1974 yýlýnda Salihli’nin
> 9 6 <
en kenar mahallesi, Cumhuriyet Mahallesi’nde bahçelerin içinde, bir vatandaþýmýzýn baðýþladýðý bahçesine Salihli’nin en büyük okullarýndan 50. Yýl Ortaokulu açýldý. Þahsým ve kulaðý çýnlasýn Zihni Doðan Kargýn’la okula kurucu idareci olarak atandýk. Adý mahalleydi ama etrafýnda hiç ev yoktu. Okulun çevresi, erik, badem ve elma bahçeleriyle çevriliydi. Þimdi ise Salihli’nin en lüks mahallesi olmuþ. Ne ise biz konumuza dönelim.
Okulun çevresi meyve bahçeleriyle çevrili olduðu için bahar mevsiminde çok sýkýntý çekerdik. Çocuklar zaman zaman bahçelerden erik, badem çalarlardý. Bahçelere zarar verirlerdi. Tabii bu durum da bahçe sahiplerinin haklý þikâyetlerine sebep oluyordu.
Bir hafta sonu bayrak merasiminde öðrencilere; bahçe sahiplerinin haberi olmadan aldýðýnýz erikler, bademler dinimize göre haramdýr. Bir Türk çocuðu ve üstelik bir Müslüman çocuðu olarak hepinizin böyle bir þey yaptýðý kanaatýnda deðilim. Bahçe sahiplerinin þikâyetine muhatap olduðumuz için bu yanlýþý içinizde yapan arkadaþlarýnýz da maalesef var. Ne olur, bunu yapmayýn. Sizin adýnýza bahçe sahiplerinin karþýsýnda mahcup oluyorum. Ben sizi çok seviyorum. Ýnsan, kendini seven insaný üzer mi? Lütfen çocuklar! Bu son ikazým; ama bilin ki bu iþi yapan arkadaþlarýnýz haram yiyerek günah iþliyorlar, yaptýklarý bu yanlýþ iþle de ecdada layýk bir genç olmadýklarýný gösteriyorlar. Önümüzdeki hafta Sosyal Bilgiler Öðretmeniniz Ali Özceylan, bütün sýnýflarda “ Osmanlýnýn Viyana Seferi”ni anlatacak. Ben de din bilgisi öðretmeni olarak dinimize göre “Haram ve Günah” olduðunu söylüyorum. Bütün bu samimi uyarýlarýmdan sonra beni mahcup eden öðrenci olursa onu da affetmeyeceðim. Dövmeyeceðim, hakaret etmeyeceðim; ama verdiðim ceza ile çok utanacak. Ne arkadaþlarýnýn ne de annesinin ve babasýnýn yüzüne bakabilecek. Oysa bu bir kuru tehditti. Ýdarecilik hayatýmda disiplini çok az kullandým.
Bahçelere zarar verme býçak gibi kesildi. Bu defa bahçe sahipleri teþekküre gelmeye baþladýlar. Ýþlerinde pasta getirenler de oldu. Ben de bunlarý sýnýflara gönderiyordum, bahçe sahipleri adýna. Sonuçtan hepimiz memnunduk. Yirmi- yirmi beþ gün sonra odamda otururken nöbetçi öðretmen kavga eden orta birinci sýnýf öðrencisi, iki öðrenciyi kulaklarýndan tutarak odama getirdi. Kavga etmiþler, elleri yüzleri kýzarmýþ, ceketlerinin yakasý yýrtýlmýþ, gömleklerinin düðmesi kopmuþ. “Ne oldu, hayrola hocam, nedir bu hal?” dediðimde, “ Erik çalmýþlar, kavga ediyorlardý Kadir Bey! Size
> 9 7 <
getirdim.” dedi. Baktým biri Ö.B. diðeri R. Ý. Ben Ö.B.yi görür görmez sen mi Ö.B. dediðimde, Ö.B. aðlayarak “Hayýr hocam! Arkadaþým erik çalarken gördüm, müdüre söyleyeceðim, günah iþliyorsun diye ikaz ettiðimde, bana küfür etti. Öðretmenim de bizi dinlemeden size getirdi.” dedi. Baktým, Ö.B. bildiðim Ö.B. yanýlmamýþtým. R.Ý.ye “ Niye böyle yaptýn R.Ý. Ayýp deðil mi yaptýðýn, ben anlattým, sosyal bilgiler öðretmenin anlattý. Buna raðmen sen bu iþi yaptýn. Üstelik sana doðru yolu gösteren arkadaþýna da küfretmiþsin. Biliyorsun bu iþi yapana çok büyük bir ceza vereceðimi söylemiþtim. Cezamý merak ediyorsan söyleyeyim. Hafta sonu Bayrak Merasimi’ne çýkararak bu arkadaþýnýz ecdada layýk bir arkadaþýnýz deðildir, üstelik Allah’tan da korkmuyor, hýrsýzlýk yapmýþ günah iþlemiþtir, diyeceðim. R.Ý. Baþladý aðlayarak yalvarmaya “ Ne olur hocam, suç iþledim bir daha iþlemeyeceðim, haram yemeyeceðim, günah iþlemeyeceðim, ecdada layýk bir insan olacaðým, ne olur, beni affet.” dediðinde ben, biliyorsun bütün arkadaþlarýn karþýsýnda sözüm var. Benim bu sözümü yerine getirmezsem ne der arkadaþlarýn, “ Yalancý Kadir Bey” demezler mi? Öðrenciyi sýkýþtýrdýkça hüngür hüngür aðlamaya baþladý. Ýyice piþman olduktan sonra R.Ý.ye dedim ki haydi seni bayrak merasimine çýkarmayacaðým. Varsýn arkadaþlarýn bana “yalancý” desinler; ama seni de cezasýz býrakma niyetinde deðilim. 1- Senin iyiliðin için seni ikaz eden Ö.B. den öncelikle özür dileyeceksin. 2- Bundan sonra sen, teneffüslerde top oynamayacaksýn, okulun bahçelere bakan bahçe duvarýnýn önünde nöbet tutacaksýn, bunu kabul edersen bu iþi anne-babana duyurmayacaðým. Teklifime çoktan fit oldu. R.Ý. sene sonuna kadar muntazaman nöbetini tuttu. Hiçbir bahçe sahibinden þikâyet gelmedi. Arkadaþýndan da özür diledi. Mahcup bir þekilde odamdan ayrýldý.
O iki öðrenci kimlerdi diye elbette merak etmiþsinizdir. Biraz daha meraklandýrayým. Olacak çocuk, küçüklüðünden belli olur, derler ya. Daha o yaþlarda öðretmenleriyle ve arkadaþlarýyla sempatik iliþkiler kuran sevimli, sýcakkanlý, âdeta “ Gelin beni sevin!” diyen tavýrlarýyla meslek hayatýmda hafýzamda iz býrakan öðrencilerimden biri de Ö.B. idi. Sevimli olduðu kadar çok zeki bir öðrenciydi. Zekâsý ve dini duyarlýlýðý da aileden kaynaklanan bir durumdu. Nitekim kardeþi de öðrencimiz olan N.B. de TÜRKSAT’ýn ilk kuruluþunda görev alan mühendislerdendir. Küçüklüðünden beri arkadaþlarýyla beþeri iliþkileri son derece samimi, arkadaþlarýyla ve öðretmenleriyle çok iyi diyalog kuran Ö.B. daha küçükken idarecilik
> 9 8 <
kabiliyetine sahip olduðu belli olan bir yapýsý vardý. Ayný zamanda çok okuyordu. Hafta geçmez ki benden aldýðý kitabý okumadan haftayý geçirsin.
Öðrenciliðini anlatmaya çalýþtýðým bu Ö.B. kim biliyor musunuz? Ö.B. Kula Ýlçe Milli Eðitim Müdürlüðü, Alaþehir Celal Bayar Üniversitesi Yüksek Okulu Sekreterliði ve 1994/1998 Manisa Milli Eðitim Þube Müdürü, 1998/2011 Hakkâri Milli Eðitim Müdürü, 2011 Uþak Milli Eðitim Müdürü Ömer BULUT. Kimsenin gitmeye cesaret edemediði, terörün en yoðun olduðu dönemde gözünü kýrpmadan canýný ortaya koyarak Hakkâri Milli Eðitim Müdürlüðü’nü kabul etti. Eðer 1998 /2011 arasý Hakkâri’de Milli Eðitim, okul yakýlmasýný daha az hasarla atlatmýþsa yukarýda öðrenciyken özelliklerini saydýðým, Hakkâri’de halkla çok iyi diyalog kuran sessiz kahraman Ömer Bulut sayesindedir. Türkiye çapýnda çok önemli görevlerde bulunan, Rektöründen valisine, sanayicisine kadar çok öðrencilerimiz var. Bunlarý yazmaya kalkarsam satýrlar yetmez; ancak bunlardan Selendi’nin en ücra köyünden Yaþar Akgün, bugün Türkiye hazinesinin çok önemli bir biriminde Türk parasýna yön veren bir bürokrat olarak çalýþmaktadýr. Ömer Bulut’u, Manisa’da çalýþtýðý sürece gözümün önünde olduðu için hep izledim. Ýþi düþen okul müdürü, öðretmen, veli, öðrenci, büyük küçük odasýna giren kim olursa olsun, ayrým yapmaksýzýn saygýyla karþýlayan bir bürokrat profili çizdi. Kendisine iþi düþen herkesin iþini yapmaya çalýþýrdý. Ýþini yapamadýðý insanlar bile odasýndan gönlü ferah olarak ayrýlýrdý. Zaten idareciliðin püf noktasý burasýdýr. Manisa’da, Hakkâri’de sergilediði görev ve idarecilik anlayýþýný, aynýyla Uþak’ta da baþarý ile ifa etmesi, eski bir öðretmeni olarak beni sevindiriyor. Uþakta görev yapan öðretmen öðrencilerimden baþarýlý hizmetlerini duymak beni mutlu ediyor.
Ömer Bulut’u anlatýrken R.Ý.yi unuttuk. O da þu anda Anakara’da Maliye Bakanlýðý’nýn üst kademesinde önemli bir bürokrat olarak çalýþmaktadýr.
Okullar açýlýrken bayramlarda þiirler okunurken “ Bugünün küçükleri, yarýnýn büyükleri” diye nutuklar atarýz. Ýþte dünün nice küçükleri bugün milli eðitim müdürü, doktor, vali, elçi ve rektör olarak karþýmýza çýkýyor.
Anlattýðým erik kavgasý dolayýsýyla hem öðretmen arkadaþlara hem velilere hem de gençlere yönelik elli yýllýk edindiðim deneyimlerimi âcizane olarak aktarmak istiyorum. Unutmayalým ki “ Akýllý insan kendi deneyiminden, daha akýllý insan da baþkalarýnýn tecrübelerinden faydalanan insanmýþ.” Ýþte size
> 9 9 <
elli yýlýn birikimiyle söyleyeceklerim:A – Önce öðretmen arkadaþlara:1-Öðrencilere karþý kararlarýnýzda toptancý olmayýn, acele karar
vermeyin, suçlu da olsa onlarý mutlaka sabýrla dinleyin. Ýçinde bulunduðum iþ yoðunluðu, zaten her zaman bahçe sahiplerinin de þikâyetinin getirdiði stresle nöbetçi öðretmen arkadaþým gibi dinlemeden Ö. Bulut’a ben de “ erik çalan öðrenci” muamelesi yapsaydým, o yaþta tertemiz duygular içindeki körpecik öðrencimin hafýzasýnda býraktýðým “kötü öðretmen” imajým, hayatý boyunca devam edecek, belki de ailesinden aldýðý deðer yargýsýný da terk edecekti.
2- Hata yapan öðrencileri leyleðin yuvadan yavru attýðý gibi, hemen okuldan atmaya veya ceza vermeye çalýþmayýn. Allah, ona deðer verip insan olarak yaratmýþ. Bizim iþimiz o öðrenciyi eðitmek ve topluma yararlý insan hâline getirmek. Hayvanlarý eðitebilen insan, neden insaný eðitemesin. Eðitilemeyecek insan yoktur. Yeter ki biz eðitmesini bilelim.
3-Notu hiçbir zaman tehdit olarak öne sürmeyin, notu tehdit ve baský unsuru olarak kullanan öðretmen, okullarda sevilmeyen öðretmendir.
4- Ayrýmcýlýk yapmayýn, sýnýfa girdiðinizde her öðrencinin alnýnda bulunan “ Öðretmenim, ben çok önemli bir öðrenciyim, lütfen beni taný!” yazýsýný mutlaka okuyun. Bu yazýyý öðrencinin alnýnda okuyamayan öðretmen, öðrencinin belleðinde iz býrakamaz.
5- Öðrencilerin aile konumlarýna göre farklý davranmayýn. Öðrencinin sosyal yapýsýna göre farklý davranan öðretmenler, okullarda en çok nefret edilen öðretmenlerdir.
6- Öðrenciyi toplum içinde rencide etmeyin. Yukarýda da söylediðim gibi, o öðrenci istikbalde hastalara þifa veren doktor, eðitime yön veren mili eðitimi yöneten bir Ömer Bulut, bakan, rektör, vali, baþbakan, cumhurbaþkaný olarak karþýnýza çýkabilir. Dolayýsýyla hiçbir öðrenciyi harcama
B-Gençlere:Gençler! Eðitimde ihmal kolay kolay telafi edilmiyor. Yolda görülen
boþ tenekeye vurup geçiyorlar; ama dolu tenekeye kimse vurmaya cesaret edemez; çünkü ayak incinir. Ömer Bulut gibi küçüklükten sepeti doldurursanýz sizi gelip bulurlar. Sepeti boþ býrakýrsanýz hiç kimse size dönüp bakmaz. Boþ teneke gibi bir de tekme yersiniz. Onun için yapmanýz gerekenler:
1-Öncelikle ergenlik çaðýnda yanlýþa adým atmayýnýz. Yanlýþ adým,
> 1 0 0 <
alýþkýnlýk hâline gelir ve sizin karakterinizi oluþturur.2-Saðlýðýnýzýn kýymetini bilin. Sigara, alkol uyuþturucu ve þans
oyunlarýndan, kýsacasý zararlý alýþkanlýðý olan arkadaþlarýnýzdan uzak durun; çünkü saydýðým zararlý maddelerin hiçbirini sizlere ne anneni -babanýz ne de öðretmenleriniz veriyor. Zararlý maddeleri sizlere, bu maddeleri kullanan arkadaþlarýnýz veriyor. Anne, baba, kardeþ Allah vergisidir; bunlarý tercih etme hakkýnýz yok; ama arkadaþýnýzý kendiniz seçiyorsunuz. Arkadaþ seçiminde dikkatli olun, yanlýþ arkadaþ seçmeyin. Farkýnda olmadan seçmiþseniz acilen býrakýn. Saydýðým zararlý alýþkanlýklarý olan arkadaþlarýnýzýn hiçbirini, hayatta saðlýklý ve itibarlý bir adam olarak görmedim. Bu maddelerle büyüdüðünüzü, birden delikanlý, genç kýz olduðunuzu sanmayýn. Bunlarý kullananlar baþta yakýnlarýnýn yanýnda, sonra da toplum içinde çok çabuk küçülüyorlar, itibar kaybediyorlar. Hem Allah’ýn yanýnda hem de büyüklerinizin yanýnda itibarlý olmak istiyorsanýz, yukarýda saydýðým zararlý alýþkanlýklardan mutlaka uzak durun.
4- Büyükleriniz, hiçbir zaman sizlerin kötülüðünüzü istemezler. Özellikle lise çaðlarýnda anne-babanýzla, öðretmenlerinizle zýtlýk yarýþýna girmeyin. Onlarý mutlaka dinleyin
5- Vaktinizin kýymetini bilin. Zaman katillerine fazla zaman ayýrmayýn.6- Erken çýkan, yol alýr hesabý, hedefinizi erken tespit edin. Hedefe
varmak için cesaretli olun. Büyük adamlarýn gökten zembille inmediðini, çalýþarak oralara geldiklerini unutmayýn. Bu konuda size etrafýnýzdan çok örnek verebilirim; ama Batman’ýn en ücra Arýca köyünde oldukça fakir, dokuz çocuklu bir ailenin son çocuðu olarak dünyaya gelen Mehmet Þimþek ile Konya’nýn Taþkent ilçesinde, o da çok yoksul bir ailenin yetim çocuðu olarak dünyaya gelen Ahmet Davutoðlu’dur. Her iki bakanýmýz da öðrenim hayatlarýný çalýþarak sürdürdüler. Þimdi biri Maliye, diðeri de Dýþiþleri Bakaný’mýz olarak görevlerini baþarý ile sürdürmekteler. Bu iki bakanýmýz öðrenim hayatlarýnda ne özel hocalardan ders aldýlar ne de özel okullarda okudular.
C- Velilere:1-Çocuklarýnýzýn giyimine, kuþamýna, midesine gösterdiðiniz
hassasiyetinin aynýsýný ruh dünyasýna da gösterin. Pedegoklar “Dindarlýðýn da dinsizliðin de temeli yedi ile on yaþýna kadar atýlýr.” diyorlar. Nitekim atalarýmýz da “Ýnsan yedisinde ne ise yetmiþinde de odur.” diyerek bu tespiti
> 1 0 1 <
doðrulamaktadýrlar. Ýnsan karakterinin yüzde yetmiþi, yedi yaþýna kadar teþekkül edermiþ. Bu tespitlerin, küçük yaþlardaki çocuklarda dini duyarlýlýðýn geliþmesi ve yerleþmesi için ailenin ne kadar önemli olduðunu gösteriyor.
2- Unutmayýn ki her gördüðünü isteyen deðil, her istediði alýnan çocuk çok tehlikelidir. Bir Rus atasözüne göre “Çocuðunuzun her istediðini yaparsanýz, bilin ki iyi bir evlat deðil, iyi bir domuz yetiþtirmiþ olursunuz.” diyor. Bugün çok özendiðimiz Amerikan ailesi bunun farkýna varmýþ ki müþtereken bazý mahallerde oturan aileler, haftanýn bir veya iki gününde çocuklarý ne isterse ”hayýr” deme kararý almýþlar. Bunu tavizsiz uygulamaktadýrlar.
3-Çocuklarýnýzýn yanýnda arkadaþlarý, öðretmenleri ve tanýdýklarý kiþiler aleyhinde konuþmayýn.
4- Her insan kýskançtýr; ama iki insan kýskanç deðildir. Biri anne- babalar yani sizler, diðeri de biz öðretmenler. Hiçbir öðretmen öðrencisinin kötü olmasýný istemez. Hep öðrencilerinin iyi konumlarýyla gurur duyar, kötü durumu dolayýsýyla da kendi evlatlarý gibi üzülür. Bu nedenle çocuðunuzun öðretmenine ve okul müdürüne güven duyun.
5-Çocuðunuzun okul ve öðretmeni hakkýnda getirdiði bilgileri karþý tarafý dinlemeden kurþun asker gibi okul basmaya gitmeyin. Geçtiðimiz yýllarda öðretmen öldürmeler, müdür dövmeler, öðretmen yaralamalarý gibi müessif olaylar hepimizi üzdü. Biz “Eti senin kemiði benim.” eðitim geleneðine sahip bir toplumuz. Çocuðunuza deðer verin, dinleyin; ama karþý tarafý da mutlaka dinlemeden karar vermeyin.
6-Çocuklarýnýza evde, okulun müdürü, öðretmeleri aleyhinde konuþmayýn. Bu kiþilerle varsa probleminiz kendileriyle görüþün.
7- Çocuðunuza sorumluluk verin. Odasýndaki kitaplýðý, elbise dolabýný ve odasýný kendisi toplasýn, düzeltsin.
8-Çocuðunuz, dersle ilgili soru sorduðunda, bilginiz ölçüsünde cevaplayýn.
9-Çocuðunuza ihtiyacý kadar harçlýk verin. Kardeþleriyle kýyaslamayýn.
10-Öðrencinizin okula geliþ gidiþlerini, devam- devamsýzlýðýný, gezip dolaþtýðý yerleri ve kiþileri takip edin.
11-Çocuklarýnýza iyi ve çalýþkan arkadaþ bulmada yardýmcý olun, tavsiyede bulunun. Beðendiðiniz çocuklarýn aileleriyle çocuðunuzun geleceði için dostluk kurun.
12- Çocuðunuza deðer verin, baþkasýyla kýyaslamayýn, > 1 0 2 <
hissettirmeden denetim altýnda tutun. Çocuðunuzun baþarýsýnda çok büyük engel olan zaman katilleri konusunda hassas olun. Çalýþma odasýnda cep telefonu ve internet aðý ve tv. bulunmamasýný saðlayýn.
“Bilgi ve birikimine deðer verdiðim ve kendisini sevip takdir ettiðim Manisa Mehmet Þehzade Fen ve Anadolu Lisesi’nin baþarýlý Müdürü Sayýn Giray Kara’nýn gençlere ibretlik iki anýsýný kitabýma almayý uygun buldum.”
Japonya’da Genetik Okuyacaðým
Bundan önce müdür yardýmcýsý olarak çalýþtýðým okullardan birinde kayýt yapýyorum. Bir öðrenci geldi; anne öðretmen, baba teknik personel olarak çalýþýyor. Kaydýný fen lisesine yaptýktan sonra dedim ki ilerde ne olmak istersin? Bana, öðrencimiz ilerde Japonya’da genetik mühendisi okumak istediðini söyledi. Ben açýkçasý çok da inanmadým; ama hayýrlý olsun, dedik ve ayrýldýk. O zamanlar lise dört yýldý. Bir yýl da Ýngilizce hazýrlýk vardý. O yýl derslerine giremedim; ancak bir yýl sonra derslerine de girdim. Bir gün yine derste ayný soruyu sordum. Ýlerde ne olmak istiyorsun, diye bana, Japonya’da genetik mühendisliði okuyacaðým ve genetik mühendisi olacaðým dedi. Lise 3, lise 4 derken son sýnýfta dönem ortasýnda yine bir gün odama bir evrak imzalatmak için geldiðinde ayný soruyu sordum, “ Ýlerde ne olmak istiyorsun?” diye. Bana Japonya’da genetik mühendisliði okumak istediðini ve genetik mühendisi olacaðýný söyledi. Ben de ona dedim ki “Bak evladým, Japonya’da bir yýllýk sadece eðitim ücreti yirmi bin dolar, pansiyon ve diðer masraflar hariç. Senin annenin ve babanýn gelirleri belli, nasýl okumayý düþünüyorsun?” Beni çok þaþýrtan bir cevap verdi: “Hoca’m, ben o iþi çözdüm.” dedi. ”Nasýl çözdün?” diye sordum. “Bizim orada, þu an ismini söyleyemeyeceðim, Türkiye’de tanýnmýþ bir fabrikatör var. Ona gittim, dedim ki ben filan okulda fen lisesinde okuyorum, benim en büyük hayalim Japonya’da genetik mühendisliði okumak; ancak benim ve ailemin imkânlarý buna yetmiyor. Benim bir yýllýk ücretimi karþýlar mýsýnýz? O kiþinin de çok hoþuna gitti ve kabul etti.” Ben gerçekten çok þaþýrmýþtým.
Bu öðrencimiz Japonya’da bir yýl okudu sonra üniversitenin açtýðý imtihanda bursluluk kazandý ve Japonya’da genetik mühendisliðini bitirdi.
> 1 0 3 <
Bu olay bana her kim olursa olsun, eðer kendine bir hedef koyuyor ve o hedef doðrultusunda gayret ediyorsa, çalýþýp çabalýyorsa, hedefe varmamasý için hiçbir gerekçe yoktur. Yeter ki hedef koyup çalýþalým.
Ben Sana Bunu Hatýrlatýrým
Yine çalýþtýðým okullardan birinde akþamlarý etüd nöbetlerine de kalýyoruz. Bu nöbetler esnasýnda bir öðrencimiz var, ders çalýþtýrmak mümkün deðil. Sürekli uyarýyoruz. Arkamýzý döner dönmez bir bakýyorum yine konuþmaya ortalýðý karýþtýrmaya, orya buraya saldýrmaya baþlamýþ. Bu öðrenci son sýnýf öðrencisiydi, vakit yaklaþmýþtý. Sýnava çok az bir süre kalmýþtý ancak hiç mi hiç çalýþmýyordu. Bir gün yine etütte kendisini uyarýnca bana döndü dedi ki; “Hocam benimle niye uðraþýyorsun? çalýþmama gerek yok ki . Bizim farikamýz var. Þu çalýþanlar var ya, bunlarýn çoðu bana gelecek benden iþ isteyecekler ben o zaman istediðime iþ vereceðim. Yani kýsacasý çalýþsam da ayný çalýþmasam da ayný iþi yapacaðým. Benimle uðraþma gerek yok” dedi. Bak ben bu söylediklerini sana hatýrlatýrým” dedim. O sene 5 Nisan kararlarý denen bir takým kararlar alýndý ciddi bir ekonomik kriz oldu ve ülkede bir çok esnaf iflas etti. Ýflas edenler arasýnda ne yazýk ki bu öðrencimizin babasý da vardý. Elde avuçta ne varsa hepsi gitmiþti. Neyse üniversite sýnavlarý yapýldý sonuçlar açýklandý tercihler için okula gidiyorum. Belediye otobüsüne bindim baktým bizim öðrencinin yaný da boþ,hemen gidip yanýna oturdum. Havadan sudan biraz konuþtuktan sonra nereyi kazandýðýný sordum. Boynunu büktü “ kazanamadým” dedi. “Ben sana hatýrlatýrým dememiþ miydim” dedim. “Hocam ben böyle olacaðýný nereden bilebilirdim ki” dedi. Aradan bir yýl kadar geçmiþti; bir gün büyük bir markette alýþveriþ yapýyorum baktým biri bir un çuvalý sýrtlamýþ gidiyor, hemen tanýdým bu bizim öðrenciydi. Yanýna yaklaþtým selam verdim. Halini hatýrýný sordum. “Burada çalýþýyorum hocam durumu görüyorsunuz
Ýhtiyacým var” dedi. “Ben bunu sana hatýrlatýrým dememiþ miydim?” dedim. “Hocam yarama basmayýn” dedi. Aradan 3-4 yýl kadar geçmiþti bir gün arabamla giderken baktým kaldýrýmda yürüyor korna çaldým baktý “aaa… Hocam siz miydiniz?” “ Evet benim. ne yapýyorsun buralarda” dedim. “Hocam askerden geldim epey oldu ama iþ bulamadým iþ arýyorum” dedi. Artýk tekrar hatýrlatmak istemedim. Ama o
> 1 0 4 <
hatýrlamýþtý. Gözleri doldu, yüzüme bakamadý ve baþýný önüne eðdi, aðlamaklý bir hal aldý.
Büyük âlim zatlarýn hepsi akýbetleriyle ilgili hep endiþe duymuþ. Hep Allah sonumuzu hayreylesin diye dua etmiþlerdir. Bir atasözü var; Derki “Güzelliðine güvenme bir sivilce, malvarlýðýna güvenme bir kývýlcým yeter”diye. Babamýzýn mal varlýðý çok iyi olabilir. Ancak bizler ilkönce okuyacaðýz iyi bir eðitim alacaðýz kendi ayaklarýmýz üzerinde duracaðýz daha sonra gerekirse babamýzýn iþine talip olacaðýz. Bu hatýramý sýralarda oturan tüm öðrencilere ithaf ediyorum.
Kalem ve Gözyaþý
Yýl 1965 Savaþtepe ilk öðretmen okulunu bitirdikten sonra Konya’nýn merkez köylerinden birinde bir aylýk bir sýnýf öðretmenliðim oldu. Bana 4. Sýnýf öðrencilerini vermiþlerdi. Göreve baþladýðýmýn ikinci haftasýnda öðrencilerime bir ev ödevi vermiþtim. Ertesi günü verdiðim ödevi kontrol ediyordum. Elimde kýrmýzý renkli kalemle de ödevler üzerine imza atýyordum. Küçük yapýlý çok þirin bir öðrencim vardý. Kontrolde onun ödevini yapmadýðýný gördüm. Neden yapmadýðýný hem sordum, hem de elimdeki kalemle kafasýna yavaþça vurdum. Ýkinci defa vuracaðým zaman caný acýmýþ olacak ki kafasýný geriye çekince kalemin ucu boþa gitti ve kalem elimden yere düþtü. Bu küçük öðrencim bir eliyle gözünün yaþýný silerken, diðer eliyle de yere düþen kalemimi yerden alýp, tozunu da önlüðüne sildikten sonra saygý ile bana uzattý. Öðrencimin bu davranýþý karþýsýnda þaþkýna uðradým. Çocuðun saygý ve sevgi dolu bakýþlarý beni o kadar etkiledi ki 50 yýllýk meslek hayatýmda hiç unutamadýðým anýlardan biri olarak hafýzamda hep yerini korudu.
Bu olay dolayýsýyla genç meslektaþlarýma tavsiyem: Öðrencilerinizi sevin, öðrencilerinizi anlayýn. Çünkü onlar yaþadýðým bu örnekte olduðu gibi size karþý çok güzel duygular içerisinde, sizleri seviyorlar.
Öðretmene Benziyordu
Afyon’un Dazkýrý ilçesinde yaþlý bir esnaf vardý. Askerde öðrendiði Okuma yazmasý pek yeterli deðildi. Fakat uyanýk aklý baþýnda ileri görüþlü
> 1 0 5 <
biriydi. Oðlu lisede öðrenciydi. Kendisi akþama kadar dükkânýnda satýþýný yapar, veresiye verdiklerini de o yýllarda yaygýn olarak kullanýlan kaðýttan yapýlmýþ kese kaðýdý denilen krem renkli kaðýt torbalarýn üzerine yazardý. Lisedeki oðlu okuldan çýktýktan sonra bu notlarý alarak veresiye defterine iþlerdi. Bir gün yine ayný iþlemi yaparken bir not dikkatini çeker “ Öðretmene benzer bir adamdan… TL.” bir anlam veremez babasýna sorar.
-Baba bu kim? der. Babasý-Oðlum genç bir adam geldi. Çok düzgün konuþuyordu, temiz
giyimli güler yüzlü saygýlý bir hali vardý. Tavýr ve davranýþlarýnda insana güven veren bir hali vardý. Benden bazý þeyler aldý. Ödemek için eline cebine attýðýnda yüzü pembeleþti, mahcup bir halde
-Amca bunlar kalsýn þimdilik alamayacaðým, dedi. Sebebini sorduðumda yanýna cüzdanýný almayý unuttuðunu söyledi. Ben de kendisine güven duyduðum için “ Efendi oðlum bu aldýklarýný götür, sonra verirsin” dedim. Almak istemedi ama benim ýsrarým üzerine aldý gitti. Benim de kim olduðunu, isminin ne olduðunu sormak ayýbýma geldi. Hareketleri ve tavýrlarý ayný öðretmenlere benzediði için buraya da “ Öðretmene benzer bir adam diye yazdým” der. Oðlunun bu ifadeye kafasý pek yatmaz. Baba bu para bir daha gelmez. Kim bilir kimdi, seni dolandýrmýþ” der. Fakat alacak defterinin bir köþesine de ayný ifadeyi not olarak düþer. Babasýnýn ise bu öðretmene benzer adama olan güveni tamdýr. Oðluna döner “ Oðlum sen endiþe etme o temiz birisi idi. Göreceksin ki gelecek” der. Konu, baba- oðul arasýnda kapanýr.
Hafta sonu temiz giyimli köy öðretmeni adam dükkâna çýkagelir. “Amca kusura bakma ben ….. Köyün öðretmeniyim. Hafta içinde gelemedim, buyurun paranýzý” der. Baba-oðul bir anda gözgöze gelirler, dükkan sahibi baba “ Efendi oðlum acelesi yok, sýkýntýn varsa ay baþýnda da verebilirsin “der. Genç öðretmen “ Hayýr amca öyle bir sýkýntým yok, buyurun” der. Köy arabasýný kaçýracaðý endiþesiyle teþekkür eder ve dükkândan ayrýlýr. Baba ile oðul ise genç öðretmenin arkasýndan bakakalýrlar.
Ben o kiþinin tavýr ve davranýþlarýn, giyim ve kuþamýn öðretmenlerde bulunabileceði teþhisini koyan da benim amcamdý. Allah rahmet eylesin.
Ýþte öðretmen budur, sevgili meslektaþlarým
> 1 0 6 <
Ýddiayý Kaybettim
Size göre ne kadar anlamsýz bir baþlýk deðil mi? Lisede çalýþýrken ondört tane müdür yardýmcýsý arkadaþtan oniki tanesii sigara kullanýyordu. Daha ülkemizde sigaraya karþý savaþ açýldýðý yýllar deðildi. Sigara içenlerin birinci sýnýf, içmeyenlerin de II. Sýnýf vatandaþ sayýldýðý yýllardý. Trenlerde, otobüslerde her türlü kamu kurum ve kuruþlarýnda sigara serbestti. Öðretmen daha sýnýftan çýkar çýkmaz sigarasýný yakar, ÖSS’de sýnýfa alýnan öðrencilerden sigara kullananlar ilk defa sýranýn üzerine kalem ve silgiden önce çakmakla sigarasýný çýkarýr, sýranýn üstüne koyar, ve ilk defa sýnav baþlamadan önce sigarasýný yakardý. Sýnav boyunca sýnýflar tilki ini gibi olurdu. Sigara içmeyen öðrencilerin sýnav boyunca eli burnunda olurdu. Bazý sigara içmeyen öðrenciler yanlarýnda maske getirir sýnav boyunca maske takarlardý.
Ben de sigara tiryakisi olmamakla beraber tek tük içenlerden biriydim. Bir taraftan da müdür yardýmcýsý arkadaþlara sigarayý býraktýrmak istiyordum. Onlarla yazýlý bir anlaþma yaptýk. “Kim ………..tarihinden itibaren sigara içer ve yakalanýrsa her birimize (14 tane) belirlenen markadan birer gömlek alacak.” Anlaþma imzalandý bana teslim edildi. Ben arkadaþlarý sigarayý býraktýrmak için böyle bir yola girdiðim için sevinçliyim. Nasýl olsa böyle bedeli göze alamazlar diye. Ama bir taraftan da bazýlarý kaçamak yapýyormuþ, ama bana ispat edici bir bilgi gelmiyordu.
O zamanlar düðünlerde, sünnetlerde, evlere misafir olarak gelenlere de kahveden, çaydan önce sigara ikram edilirdi. Ben de bir sabah kahvaltýdan sonra evden çýkarak okula doðru giderken akþam misafir için aldýðým sigaradan bir tane yaktým. Okula doðru gidiyorum. Evim de okula çok uzak bir yerde. Hemen ayný gün II. Ders saatinde bütün müdür yardýmcýlarý odama gelerek “ Müdür bey bugün evinden çýktýn sigaraný……. þurada yaktýn, þu ……. Sokak baþýnda da yere attýn” dediklerinde þoke oldum, tabi itiraz edecek durumum yoktu. Yer ve zamanda tam isabet vardý. Çünkü bana komþu olan öðrencileri beni takiple görevlendirmiþler. Ayný gün akþam mesaiden çýktýktan sonra 14 gömleði aldým. Anlaþma devam ediyor. Yine sanýrým bir yirmi gün sonra yine hepsi geldiler “ Müdür bey dün þu kiþinin……. dükkânýnda þu saatte sigara içtin “ yine ispatlý. Yine bir 14 gömlek. Onlar fosul fosul sigara içiyor ama onlarý bana ihbar eden yok. Baktým olmayacak bir gün hepsini toparladým “Arkadaþlar ben bu anlaþmayý iptal
> 1 0 7 <
ediyorum” dedim ve daha fazla masrafa girmekten kurtuldum.Sonra evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde okudum. Evliya Çelebi diyor ki “En lüzumsuz laf sigara içen bir insana sigara içme! demek”
Sizin de etrafýnýzda sigara içen varsa hiç kendinizi zorlamayýn. Baþarýlý olmanýz mümkün deðil. Benim o sigara içmesini istemediðim can dostlarýmýn hepsi de þu anda sigarayý býraktýlar. Ama benim telkinimle deðil, ya kalp krizi geçirdi, ya da kýsmi felç, ya da baþka hastalýklarýn yoklamasýyla hepsi de sigarayý býraktýlar.
Þunu gördüm: “Hayatta insanlarýn kýymetini bilmediði deðerlerden biri de saðlýk . Maalesef saðlýðýn kýymeti kaybedilence anlaþýlýyor.”
Ergenlik Çaðýndaki Çocuklarýmýzla Doðru Ýletiþimin Yararlarý
Bu konuda, lisemizde yapýlan “ Mutlu Aile” adlý kompozisyon
yarýþmasýnda derece alan bir kýz öðrencimizin kompozisyonundan þu satýrlarý
ana-babalarýn dikkatine sunmak istiyorum. “ Babamý, annemi sevdikçe onlara
güzel bir söz söyledikçe çok mutlu oluyorum. Biraz cesaretimi bulsam,
babama diyeceðim ki “ Beni sevmek istiyorsan önce annemi sevdiðini göster;
çünkü ben, senin ona karþý her türlü tutum ve davranýþýný kopyalýyorum.”
Atalarýmýz ne güzel söylemiþ: “Kenarýna bak bezini al; anasýna bak kýzýný al.”
Demek ki anne babalar birbirini sevip gözetmeliler ki çocuklar da onlarý
model alsýnlar. Büyüklere ne büyük ders deðil mi?
Bu genç kýzýmýzýn duygularý, ergenlik ve lise çaðýndaki tüm kýzlarýmýzýn
ve gençlerimizin ortak duygularýdýr. Anne-babalar, kendi aralarýnda uyumu
mutlak surette saðlamalýdýrlar. Çok önemli problemlerini onlarýn yanýnda
deðil, onlarýn olmadýðý bir zamanda kendi aralarýnda halletmelidirler.
Unutmayalým ki günümüzde psikolojik yönden rahatsýz olanlarýn çoðu
hanýmlar ve genç kýzlardýr. Henüz adý konmamýþ birçok ruh hastalýðý
mevcuttur. Ergenlik çaðýndaki kýzlarýmýzýn arasýra depresif hallere girmeleri,
anne-babalarý telaþlandýrmamalý; aksine onlarla iliþkilerini daha sýklaþtýrmalý ve
onlara arkadaþça yaklaþarak duygularýný ifade etmelerine imkân vermelidirler.
Her insan konuþtukça ve duygularýný anlattýkça rahatlar. Meþhur atasözümüzü
> 1 0 8 <
herkes bilir: “ Kýzýmýzý kendi haline býrakýrsak ya davulcuya ya zurnacýya varýr.”
Yapmamýz gereken, onlarla sürekli diyalog halinde olup onlarý bilinçlendirerek
çeþitli tuzaklara karþý onlarý uyanýk tutmaktýr. Aksi takdirde geç kýzlarýmýz, anne-
babalarýna anlatamadýklarý problemlerini yaþýtlarýyla paylaþýyorlar. Ýþte felaket
de ondan sonra baþlýyor; çünkü arkadaþlarý o problemi yaþayýp kendine göre
çözüm bulmuþ deðiller ki arkadaþlarýna doðru rehberlik yapabilsinler. Hele bu
arkadaþlarý da kendisini tuzaða düþürmeyi düþünenlerden biriyse durum
vahimdir. Örnek mi? Bunun örneklerini yazýlý ve görsel medyada çokça
görmek mümkün. Ýþte, yakýn zamanda yaþanan örneklerden biri: Medyada
“Liseli Kýza Tuzak” baþlýklý haberde, internetten tanýþtýðý bir arkadaþý ile olan
iliþkisi baþka bir öðrenci arkadaþý tarafýndan kayda alýnýyor. Daha sonra bu
görüntülerle þantaj yapan öðrenci arkadaþý da kýza tecavüz ediyor. Bununla da
kalmaz, ayný arkadaþý bu öðrenciyi baþka öðrencilere de pazarlamaya kalkýnca
durum emniyete ve daha sonra adliyeye intikal ediyor. Bu olay Muðla’nýn
Fethiye ilçesinde vuku bulan bir olaydýr. Büyük þehirlerde olanlardan ise söz
etmeye gerek yok. Anne- babalar tarafýndan ihmal edilen kýzlarýmýzýn ve
gençlerimizin nicelerinin baþlarýna, Allah korusun, buna benzer hadiseler
gelmemesi mümkün deðildir. Onun için her zaman söyledim ve yine
söylüyorum; maalesef, bugün anne-babalar, çocuk eðitimini çocuðun her
türlü maddi ihtiyacýný karþýlamak olarak anlýyorlar. Bu çok yanlýþ bir anlayýþtýr.
Sonuç olarak en büyük servetimiz ne malýmýz, ne de mülkümüzdür.
En büyük servetimiz Peygamber’imizin buyruðu gereði çocuklarýmýzdýr. Elli
yýldýr Manisa'da yaþýyorum. Manisa'nýn varlýklý aile çocuklarýyla dar gelirli aile
çocuklarý ilin tek lisesi olan Manisa Lisesi'nde okurlardý. Üç bin öðrencinin ve
yüz yetmiþ iki öðretmenin görev yaptýðý okulumuzda 1980 öncesi yýllarda iki
öðretmen arkadaþýmýzýn arabasý vardý. Bunun yanýnda o günün þartlarýnda son
model araba ile özel þoförle okula gelen öðrencimize, öðrenciler ve
öðretmenler imrenerek bakardýk; ama bugün, o öðrencimiz ve ailesi
Manisa'nýn en fakir aileleri arasýnda yer almaktadýr. Bu ve bunun gibi zamanla
çalýþýp mal mülk edinen ve çocuklarýnýn öðretimini önemsediði kadar eðitimini
önemsemeyen nice ailelerin de fakirleþtiðinin yakinen þahidiyim. Allah'ýn
yasaklarýný iþleyenlerin iki yakasýnýn bir araya geldiðini þimdiye kadar
> 1 0 9 <
görmedim. Uçsuz bucaksýz tarlalarýn, han ve apartmanlarýn rüzgâr önünde
savrulan yaprak gibi sahiplerinin elinden, avucundan çýkýp gittiðine çok þahit
oldum.
Ýslam'ýn þartýnýn beþ olduðunu hepimiz biliyoruz. Ama Ýslam âlimleri
“haddini ve hesabýný” bilmeyi de altýncý þart olarak ilave etmiþlerdir.
Günümüzde haddini bilmeyenlerin gülünç, hesabýný bilmeyenlerin de nasýl
rezil duruma düþtüklerini çevremizde her zaman görmek mümkün. Elli yýldýr
Manisa'da ikamet eden biri olarak nice varlýklý aile çocuklarýnýn yani
öðrencilerimin ailelerin birikimlerini sýfýra indirdiðine ve nicelerinin de
ailelerinin küçük þirketlerini büyüterek bir ihracat þirketi haline getirdiklerini
gördüm. Ýþte Aþkýn ve Hasan Þentürk kardeþler ilk aklýma gelen
öðrencilerimden. Yine bunun yanýnda haddini ve hesabýný bilen nice dar gelirli
aile çocuklarýnýn da bugün Manisa'nýn zenginleri arasýnda yer aldýðýný
görüyorum. Ýþte bunlardan birisi: Özellikle de dersine girdiðim ve genellikle de varlýklý aile çocuklarýnýn
çoðunlukta olduðu bir sýnýfýn en arka sýrasýnda tek baþýna oturan ve belleðimde
efendiliði ile iz býrakan çekingen, utangaç öðrencim için zaman zaman sýnýfa
derse girdiðimde “ Acaba bu öðrencim hayatta nasýl baþarýlý olur, nasýl karnýný
doyurur?” diye düþündüðüm öðrencim Mehmet Yýlmaz, bugün Manisa’nýn “
Somuncu Babasý” olarak Manisa’da en kaliteli ekmek çýkaran Matador Ekmek
Fabrikasý’na baðlý dört tane ekmek fabrikasýnýn sahibidir. Bugün sadece kendi
karnýný deðil, çýkardýðý kaliteli ekmekle Manisalýlarýn karnýný doyuran öðrencim
Mehmet Yýlmaz, hayattaki baþarýsý, dürüst ticareti ve çevresindeki saygýnlýðý ile
onur duyduðum öðrencilerimden biridir.
Günümüz anne-babalarýn çoðu, çocuklarýna bol miktarda mal
býrakma hýrsýyla gecesini gündüzünü katarak çalýþýyorlar. Kendimizi ve ailemizi,
aç ve açýkta býrakmamak için elbette çalýþacaðýz. Bu bizim görevimiz; ama bu
arada þunu da hiç aklýmýzdan çýkarmayalým: “Boþ býrakýlan tarlada her türlü
yabani ot biter.” Çocuklarýmýzýn karnýný doyururken defalarca söylüyorum ve
tekrar ediyorum: Onlarýn gönül dünyasýný, manevi dünyasýný boþ býrakýrsak,
onlarýn gönül dünyalarýný baþkalarýnýn doldurmasýna fýrsat verirsek, o gönülleri
nelerin ve kimlerin dolduracaðýný, yemediðimiz ve onlara býraktýðýmýz malýn
> 1 1 0 <
yarýn rüzgâr önünde savrulan bir çer çöp gibi savrulup gideceðini de göz ardý
etmemiz gerekir. Bu konuyu, sözlerin en güzelini söyleyen yüce
Peygamber’imizin mübarek bir sözü ile noktalamak istiyorum. “ Hiçbir baba
çocuðuna güzel terbiyeden ve edepten daha üstün bir hediye vermiþ
olamaz.”
Anne - Baba ve Öðretmenlere Düþen Görevler
1- Genellikle erkek ergenler sýk sýk sakal traþý olurlar, aðabeylerinin ve
babalarýnýn ayakkabýsýný veya ceketini giyerek büyük olduklarýný çevreye
hissettirmeye çalýþýrlar.2- Çocuklarýn ergenlik çaðýna adým atmalarý utanýlacak bir durum
deðildir. Önemli olan bu geçiþ dönemini saðlýklý bir þekilde geçirebilmektir.
Gençlerin yaþayacaklarýný bilmeleri onlarý rahatlatacaktýr.3-Unutmayýn bu dönemde çocuðunuzun en önemli yardýmcýsý siz
olmalýsýnýz. Kendisini bekleyen deðiþim ve geliþim aþamalarý hakkýnda
önceden kendisini bilgilendirmelisiniz.
Çocuðunuzu bilgilendirirken utanma davranýþý içinde olmamalý, rahat
tepkiler vermelisiniz.4-Ergenliðin özel ve güzelliðinden bahsetmelisiniz.5-Kendinize ait birtakým deneyimleri paylaþmanýz, aranýzdaki baðý
kuvvetlendirmeniz açýsýndan önem arz der.
6- Kendisiyle ilgili birtakým alýþveriþler yaparken büyüme süreçlerini
dikkate almalý, rahatsýz olacaðý kýlýk kýyafetlerden kaçýnmalýsýnýz.7-Sizinle her zaman konuþabilmesi için rahat bir zemin
oluþturmalýsýnýz.
> 1 1 1 <
Özenip Taklit Edenin Ulaþtýðý Gerçek
Ormana canlýlýk getirmesi için aslanýn emriyle þarký yarýþmasý
düzenlenmiþ. Kazanan ömür boyu hiçbir hayvan tarafýndan saldýrýya
uðramayacakmýþ. Eþek adaylardan biriymiþ ve þarkýsýna baþlamýþ. Ondan
baþka herkes kulaklarýný kapatmýþ. Bilge ve anlayýþlý kaplumbaðadan baþka hiç
kimse onu alkýþlamamýþ. Sýrayla bütün hayvanlar hünerlerini sergilemiþler. Sýra
bülbüle geldiði zaman güle olan aþkýný ifa eden bir beste söylemiþ ve bütün
orman duygusal bir havaya bürünmüþ. Herkes, bülbülün birinci olacaðýný
düþünürken, papaðan sýranýn kendisinde olduðunu söylemiþ. Kendinden
önce sahneye çýkan bülbülün nefis bir taklidini yapmýþ. Papaðanýn becerisi
aslanýn hoþuna gitmiþ. Tam papaðan birinci seçilecekken, yaþlý bir kaplumbaða
itiraz etmiþ. “ Sevgili kralým! Biliyorsunuz bu yarýþmaya herkes kendi sesiyle
katýlacaktý. Oysa biz papaðanýn kendi sesini dinleyemedik. Bir de kendi
sesinden bir þarký dinleyelim, o zaman kararýmýzý verelim.” Ancak papaðan
baþkalarýný taklit etmekten kendi sesini unutmuþ ve hiçbir þey
söyleyemeyince, bülbül birinci olmuþ.
Sevgili gençler! Ergenlik çaðlarýnda, dün toplum dýþýna itilen bugün
ekranlarda yýldýz diye takdim edilen deðer yargýlarýný yitirmiþ insanlarýn
hayatýna özenerek onlarýn hayatýný yaþayýp kendi hayatýnýzý, kendi kiþiliðinizi
kaybetmeyin. Televizyondakiler sizin yerinize yaþýyorlarsa, mezar taþýnýza
adýnýzýn yazýlmasýna hakkýnýz yoktur.
Tuba Konuþmuyor
Yine bir kýz öðrencim vardý. Sessiz mi sessiz. Aðzýndan laf almak ne
mümkün? Son derece içine kapanýk. Sesinin çok çirkin olduðu kompleksine
kapýlmýþ. Biraz erkek sesine yakýn bir sesi vardý. Sýnýflarda hiç konuþmazdý.
Bazen þaka yapardým. Sesini duymak istiyorum, konuþursan sana kola
ýsmarlayacaðým diye ama mümkün deðil konuþmazdý. Eðitici kol öðretmenini
ve sýnýf öðretmenini çaðýrdým. Bir okul piyesinde bir rol verdirdim. Baþarý ile
oynadý. Müsamere sonucu ertesi gün bayrak merasiminde öðrencilerin
> 1 1 2 <
karþýsýna çýkardým ve bu sýkýlgan öðrenciye en iyi oynayan öðrenci olarak
takdim ederek bir de yonca altýn hediye ettim. Öðrenci o kadar memnun
oldu ki bundan sonra her sosyal faaliyette en öne çýkan öðrencilerimizden biri
oldu. Hatta bir 19 Mayýs Bayramý’nda gençlik adýna konuþmayý Tuba'ya
yaptýrmýþtýk.
Arkadaþ, Sen Bu Eve Ne Yüzle Geldin?
Küçük yaþta annesini kaybeden, babasý tarafýndan yetiþtirme yurduna
teslim edilen ve bebekliði, çocukluðu, gençliði Yetiþtirme Yurdu’nda geçen,
ayný zamanda öðrencim olan bir personelim vardý. Manisa Lisesi’ni bitirdikten
sonra lisemize hizmetli olarak atamasý yapýldý. Uzun boylu, gayet yakýþýklý,
terbiyeli sanki saray terbiyesi almýþ bir aile çocuðu gibi nezih bir delikanlý idi.
Ne iþ versen en mükemmel þekilde yerine getirirdi. Kendisini de oðlum gibi
severdim. Üstelik üniversitede okuyan oðluma da çok benzerdi. Sýk sýk
evimize gelir gider, bize gelince de en sevdiði ev yemeði olan sarmayý isterdi.
Sarma yaptýðýmýz zaman ya evimize çaðýrýr veya ertesi gün mutlaka onun
payýný da okula götürdüm. O sanki ailemizden biriydi.
Bir gün okulda onu çok sýkýntýlý gördüm. “Hayýrdýr (A.) nedir bu hâlin,
bir sýkýntýn mý var?” dediðimde ,“Hayýr, Müdür Bey! Hiçbir sýkýntým yok.” dedi
ama inanmadým. Okulumuzda Yetiþtirme Yurdu’nda yetiþtirilen bir
personelimiz daha vardý. “(A.)’nýn bir derdi mi var?” diye ona sordum. O da
“Okuldaki bir kýz öðrenci ile anlaþýyor ama sizden de korkuyor.” dedi. Bunun
üzerine ben birkaç gün sonra A.yý yanýma çaðýrdým. “A. nedir bu durum?”
dediðimde bir kýz öðrenci ile anlaþtýðýný itiraf etti. Benim sert tepki
göstereceðimden korkuyordu. Ben de “Bu tür iþler nasip iþidir. Nasip
olduktan sonra olur ama benden çekinmene gerek yoktu. Ancak öðrencilerin
niþanlanmalarý, evlenmeleri yasaktýr. Okuldan mezun olsun, ailesinden isteriz.
Daha öðrenci iken istersek þýk bir davranýþ olmaz!” diyerek durumu kendisine
izah ettim. O da meseleyi anladý ve bana hak verdi.
Neticede kýz öðrencimiz, son sýnýfta idi. Mezun oldu. Beþ altý ay
> 1 1 3 <
sonra A.yý çaðýrdým, “Ne oldu o iþ?” diye sordum. A. umutsuzca “O iþ çok zor
Müdür Bey!” dedi. “Babasý þiddetle karþý çýkýyor. Hem verseler bile benim
düðün yapacak gücüm de yok!” deyince ben de “Allah, evlenenle ev yapana
yardým eder. Sen düðün iþini kafana takma! Kýzý versinler, biz o tarafýný
hallederiz.” dedim; fakat anladýðým kadarýyla kýzýn verileceði umudu da yoktu.
Daha sonra kýz öðrencimiz de bu iþin olmasý için benden yardým isteyince “Ýþ
baþa düþtü.” deyip araya girmekten baþka çaremiz kalmamýþtý. Kýz ile oðlan da
birbirlerini seviyorlardý.
Nihayet bir gece Müdür Baþyardýmcý’sý Hikmet ÖYMENER'i ve
eþlerimizi de alarak A. ile beraber kýzýn evine gittik. Kapýyý çaldýk, içeri aldýlar.
Hoþ beþten sonra kahveler içildi. Ben “Allah'ýn emri ve Peygamber’imizin
kavliyle kýzýnýzý oðlumuz A.ya istiyoruz.” dedim. Kýzýn babasý sanki bu günü
bekliyormuþ gibi “Arkadaþ, sen bu eve ne yüzle kýz istemeye geliyorsun?
Kýzýmýn bir iþi için sizin odanýza gelmiþtim, benim yüzüme bile bakmadýnýz.
Kafanýzý pencereye çevirip benimle ilgilenmediniz.” demez mi! Evde öyle
soðuk bir hava esti ki ne diyeceðimi þaþýrdým. Böyle bir olayýn yaþandýðýný hiç
hatýrlamýyordum. Tabiatým gereði böyle bir davranýþta bulunmam da
mümkün deðildi. Kýz babasýnýn anlattýðýna göre olay okullarýn açýldýðý sene baþý olmuþtu.
Okullarýn açýldýðý günlerde okullarda yoðun bir iþ hacmi olur. Kimisi kayýt için
kimisi de sýnýf deðiþtirmek için gelirdi. Herhalde böyle kalabalýk ve yoðun iþ
anýnda gelmiþ olmalý ki ilgilenememiþim. Özür dileyerek konuyu kapatmaya
çalýþtým. Çaylar içildikten sonra yeniledik. Kýzýn ailesi bu defa da “Bu
delikanlýnýn annesi babasý nerde?” dedi. Biz de “Annesi de babasý da biziz.”
dediðimizde “Yok arkadaþ! Ben öyle bir faka kýstým ki artýk bir daha yaþ tahtaya
basmaya niyetim yok.” dedi. Merakla ne olduðunu anlamak için “Hayrola
arkadaþ!” dedim. Kýzýn ablasý, geçtiðimiz yýllarda Manisa'da kartonpiyer iþi
yapan Vanlý bir delikanlý ile anlaþmýþ. Delikanlý bir gün tek baþýna kýz evine
gelmiþ. “Efendim, ben kýzýnýzý seviyorum. Allah'ýn emri Peygamber’imizin kavli
ile kýzýnýzla evlenmek istiyorum.” demiþ. Kýzýn babasý da “Senin annen baban
nerde?” diye sorduðunda, “Bende ne anne ne baba var. Annem de sizsiniz,
babam da sizsiniz.” demiþ. Kýzýn annesi ve babasý bakarlar ki kýzla oðlan
> 1 1 4 <
birbirlerini seviyorlar, kýzý oðlana verirler, düðün yapýp evlendirirler ve
Manisa'ya yerleþirler. Birkaç sene sonra damat iþini Ýstanbul'a taþýmak ister.
Orada iþlerin daha iyi olacaðýný söyleyerek Ýstanbul'a yerleþirler. Ýstanbul'a
yerleþtikten sonra Van'dan bir baba, iki kayýn valide, yedi de kayýn birader gelir,
hep beraber bir evde oturmaya baþlarlar. Nihayet kýz, kalabalýða ve bu
duruma tahammül edemez. Ýki çocukla koca evini terk etmek zorunda kalýr
ve bir müddet sonra da boþanýrlar. Böyle bir acý tecrübe yaþayan kýz babasýna
diyecek bir þeyimiz kalmadý. Adam, kendi açýsýndan çok haklý idi. Daha sonra
müsaade istedik ve evden ayrýldýk. A. son derece üzüldü. Ben kendisini teskin
etmeye çalýþtým. “(A.) Üzülme! Nasipse mutlaka olur, ama nasip deðilse
olmaz.” dedim. Üzülmemesini söyleyerek iþi zamana býrakmasýný öðütledim.
Üç-beþ ay sonra kýz evini birkaç defa daha ziyaret ettik. Nihayet kýz
da istekli olunca babasý kýzý vermek zorunda kaldý. Bu defa da evin ihtiyaçlarýný
tamamlama meselesi ortaya çýktý. Allah razý olsun Manisa esnafýndan kimden
ne istediysek tül perde, koltuk takýmý, mutfak takýmý, salon takýmý, buzdolabý
her þey tamamlandý. Orta halli bir ailenin kýzýna veya oðluna ne yapmasý
gerekiyorsa biz de onu yaptýk. Gelinlik olarak da on beþ gün önce evlenen
kýzýmýn gelinliðini giydirdik. Bu gelinliðin daha sonra yurtlarda yetiþen on kadar
delikanlý ve kýzlarýn düðünlerinde kullanýlmasý beni ayrýca duygulandýrdý.
Neticede çok mutlu bir yuva kurulmasýna vesile olduk. Þimdi o eski
öðrencim ile (A.) o kadar güzel anlaþýyorlar ki aralarýndaki muhabbeti tarif
etmem mümkün deðil. Sanki bir aþk masalý yaþýyorlar. Bugüne kadar en ufak
bir huzursuzluklarýný duymadýk, görmedik. Zaman zaman biz onlara gideriz
onlar da bize gelirler. Aralarýndaki muhabbete imrenmemek mümkün deðil.
Allah, herkesin evladýna böyle huzurlu bir yuva nasip etsin. Kýzýn babasý beni
nerede görse boynuma sarýlýr, “Müdür Bey, sen bana damat deðil oðlan
vermiþsin. Allah senden razý olsun.” der.
Günümüzde bazý insanlar evliliklere vesile olmaktan korkalar. Bu
yüzden “Ýyi olursa kendilerinden, kötü olursa bizden bilirler.” diye pek
karýþmak istemezler. Bu düþünce çok yanlýþtýr. Ben bu konuda olabildiðince
> 1 1 5 <
cömert davrandým. Konumum gereði vesile olduðum evlilikler bir hayli oldu.
Allah, yaptýðýmýz hiçbir iyiliði karþýlýksýz býrakmýyor. Yaptýklarýmýn karþýlýðýnda
Cenabý Hak, kendi evlatlarýmýn mutluluðu ile beni ödüllendirdi.
Öðrenci Kalbinin Anahtarý
Sevilmeden sevmek, sevmelerin en büyüðüdür. Bizi sevmeyenleri
de sevmek ve bunu miskin itaatkârlýðýyla deðil, gönül yüceliðiyle yapmak.
Yaratýlaný yaratandan dolayý sevmek, sevgimizin temelini oluþturur. Sevgi
üzerine böyle yoðun duygular yaþadýðým bir anda bir öðretmen arkadaþým,
sýnýfta bir öðrencinin yaramazlýðýndan dolayý aðlayarak odama geldi. “Müdür
Bey, ne olur! Ya o öðrenciyi ya da beni o sýnýftan alýn. Ben o sýnýfta o öðrenciyle
ders yapamayacaðým.” diyordu. Ýdarecilik yýllarýmda öðretmen arkadaþlarýma
hep þunu öðütlemiþimdir: Öðrencinin hatasýný sýnýfta telafi etmeye kalkmayýn
ve hele arkadaþlarýnýn yanýnda onu rencide edici, aþaðýlayýcý kelimeler asla
kullanmayýn. Dersten çýktýktan sonra ise mutlaka hatasýný anlatýn. Bunu
yaparken yalnýz olmaya özen gösterin. Hiç kimse eðitilemez deðildir. Yeter ki
ona yaklaþmasýný bilelim. Çok defa öðretmen arkadaþlarýn þikâyet ettiði öðrencileri odama
çaðýrýr, kendilerini dinlemeden önce adýný, babasýnýn adýný ve babasýnýn ne iþ
yaptýðýný sorduktan sonra, “Ben senin babaný tanýyorum, çok deðerli saygýn bir
baban var. Öyle bir babanýn evladý olarak senin bu yaptýðýn, sana yakýþýyor mu?
Üstelik baban çok beyefendi bir insan, bu yaptýðýný duysa eminim benden fazla
baban üzülür.” gibi sözler söylediðimde öðrenci, hemen boynunu büker,
“Müdür Bey, sizden de öðretmenimden de özür dilerim. Bir daha
yapmayacaðým.” diyerek söz verirdi. Hele gençler, özellikle lise çaðýndaki
gençler ailelerinin onuruna çok düþkün olurlar. Bu yüzden ailelerine en ufak
bir kötülük veya laf gelsin istemezler.
Bir araþtýrma için ayný günde, ayný saatte, ayný bahçeye iki fidan dikip
birisiyle sürekli ilgilenerek çapalayýp sulamýþlar, dallarýný budayýp arada sýrada
yapraklarýný okþayýp onunla konuþmuþlar. Diðer fidan, suyu yaðmurdan,
okþamayý rüzgârdan, nefesi havadan gücünü topraktan almýþ. Ýkisi de ayný yýl
> 1 1 6 <
meyve vermeye baþlamýþlar. Ne var ki bahçývanýn ilgi gösterdiði aðacýn
meyveleri daha iri ve daha olgunmuþ. Ölçümlerde protein deðeri daha
yüksek çýkmýþ. Dahasý bu aðaç, bahçývanýn geldiði kapýya doðru eðik büyümüþ.
Þimdi daha iyi anlýyoruz ki sevginin dili ortaktýr ve onu tüm tabiat anlar.
Bu iki fidaný, iki ayrý küveze konulmuþ iki bebek veya sýraya oturan iki
öðrenci olarak düþünün ve onlara sevginizi sakýnmadan verin. Þüpheniz
olmasýn, karþýlýðýný misliyle alacaksýnýz.
Okul Mührünü Çaldýlar
Mühür, bir müdür için temsil ettiði makamýn en önemli bir
emanetidir. Bir müdür atandýðý kuruma gelir, okulu devir teslim alýrken
tutanaðýnýn baþýna önce kurum mührü yazýlýr.
Manisa Lisesi’nin müdürlüðünü yaptýðým yýllarda okulda yüz ellinin
üzerinde öðretmen vardý. Öðrenci sayýsý da zaman zaman iki bin beþ yüz ila iki
bin yedi yüz arasýnda deðiþirdi. Böyle kalabalýk öðrencisi olan bir okulun
elbette iþleri de yoðun oluyordu. Okul idarecileri haftada altý saat kendi
branþlarýnda derse girerlerdi. Dersimin olduðu bir saatti. Ders zili çaldý, derse gitmem
gerekiyordu. Odamda acilen imzalamam gereken evraký imzaladýktan sonra
doðru sýnýfa gittim. Müdür odasýný kilitlemeden çýktým. Çalýþma odam,
genellikle açýk bulunurdu. Okulun mührü de her dairede olduðu gibi her
zaman masanýn bir kenarýnda dururdu.
Sýnýfta dersimi yaptýktan sonra müdür odasýna indim. Yine rutin
iþlerimi yapmaya devam ediyorum. O arada memur bir evrak getirdi,
imzaladým. Evrakýn ekine mühür basmamýz gerekiyordu. Mühür basmak
istedim, elimi uzattým; fakat mühür masamda yok. Memur da kendisinin
almadýðýný söyledi. Sene sonuydu. Okulun kapanýþ günlerine yakýn, haziran
ayýnýn ikinci haftasý idi. Ben memura “Herhâlde mührü müdür yardýmcýlarý
almýþtýr. Sene sonunda baþarýlý öðrencilere verilecek takdir ve teþekkürleri
mühürlüyorlardýr. Müdür yardýmcýlarýna sor, evraký mühürle ve > 1 1 7 <
geciktirmeden gönder.” dedim. Memur, odamdan çýktý, yarým saat sonra
tekrar gelerek “Müdür Bey, müdür yardýmcýlarýna sordum, mühür hiç birinde
yok. Mührü onlar da almamýþ.” dedi. Bunun üzerine ben olaya müdahale
ettim ve müdür yardýmcýlarýna, muhasebe memuruna, pansiyondan sorumlu
müdür yardýmcýsýna, pansiyon memuruna, okulda ne kadar birim varsa ilgili
ilgisiz herkese mührü sordum. Fakat hiç birinden olumlu bir cevap alamadým.
Beni aldý bir telaþ. Derse giderken mühür masanýn üzerinde idi. Dersten
çýktýktan sonra mühür yok oldu. Sanki yer yarýldý, yerin dibine girdi. O gün hep
mührü aradým; yok, yok. Gece boyunca zerre kadar uyku girmedi gözüme.
Sabahleyin okula geldim, bütün gün yine mührü aradým, mühür yok.
Ýmzalanýp mühürlenmesi gereken evrak var, mühür yok. Hiçbir evraký Milli
Eðitim’e gönderemiyorum, durumu da anlatamýyorum; fakat sýkýntý her geçen
gün kendini göstermeye baþladý. Günlü evraklarý, mühür olmadýðý için
gönderemiyordum.
Bu arada Ýstanbul Darphane Müdürlüðü’nün telefonunu Ýstanbul'daki
bir lise müdürü vasýtasýyla temin ettim. Darphane Müdürlüðü’ne, “Okul için
yeni mühür çýkartmak istiyorum.” dediðimde Darphane Müdürlüðünden bir
yetkili, “Müdür Bey, eski mührü bir tutanakla göndereceksiniz, biz ona göre
yenisini basýp göndereceðiz.” deyince “Efendim, biz eski mührü kaybettik;
onun için yenisini çýkartmak istiyoruz.” dedim. Bunun üzerine Darphane
yetkilisi “Müdür Bey, öyle olmaz. Bir üst kurumunuz, mührünüzün
kaybolduðuna dair bir tutanakla yazý gönderecek; ancak öyle mühür
basabiliriz. Sizin müracaatýnýzla mühür basamayýz.” demesin mi? Oysa ben,
mührü kaybettiðimi Milli Eðitim Müdürlüðü’ne bildirmekten utanýyordum.
Ayrýca Milli Eðitim Müdürlüðü vasýtasýyla mühür çýkartacaðýz; ama olay ayný
zamanda Milli Eðitim Bakanlýðý’na bir yazý ile bildirilip Manisa Lisesin’den gelen
evrakýn daha dikkatlice incelenmesi hususunda kurumlara yazý çýkmasý
gerekiyormuþ. Velhasýl Manisa'ya ve Türkiye'ye rezil olmak iþten bile deðildi.
Böyle bir durumla karþýlaþmamak için ecel terleri dökmeye baþladým. Ýnanýn
bir hafta gözlerime uyku girmedi. Manisa Lisesi’nde çok kýymetli müdür
yardýmcýlarý ile çalýþtým. Özellikle Müdür Baþyardýmcýsý Hikmet Öymener,
Müdür Yardýmcýlarý Mustafa Çaðaydýn, Ahmet Okur, Ýzzet Bilge, M.Selim
> 1 1 8 <
BAL ve diðerleri gerçekten çok çalýþkan, öðrencinin dilinden anlayan ve
eðitimci kiþiliði olan insanlardý. Her biri mührü bulmak için seferber oldu.
Nihayet mührün öðrenciler tarafýndan çalýndýðýný, Manisa'da kafede
öðrencilere beþ milyon T.L.ye karne, on milyon T.L.ye teþekkür, on beþ
milyon T.L.ye de takdir belgesi doldurulup satýldýðýný duyduk. kafeye
soruyoruz, kafe sahibi, öyle bir þey olmadýðýný ve böyle bir þeyden haberi
olmadýðýný söylüyordu.Yine okulumuzda okul mührünü çalan (U.S.) gibi onu aratmayacak
baþka bir öðrencimiz daha vardý. Onun adý da (A.D.) idi. Müdür
Baþyardýmcýsý, ilgili öðrenciyi çaðýrarak “Müdür Bey çok üzülüyor, bir haftadýr
uyumuyor. Okulun mührünü ya kaybetti ya da çaldýrmýþ olabilir. Hiç
duydunuz mu? Bu konuda bir bilginiz var mý?” diye sormuþ. Diðer müdür
yardýmcýlarý da (A.D.)nin arkadaþlarýný yakýn takibe almýþlar. Bir zaman sonra
olayýn ipuçlarýna ulaþtýk; ama bu defa öðrenci mührü geri getirmekten
korkuyormuþ. Müdür baþyardýmcým, (A.D.) adlý öðrenciyi yanýma getirerek
“Müdür Bey, mührü çalan öðrenciyi bu öðrencimiz biliyormuþ. Ben kendisine
görev verdim, mührü bulup getirecek.” dedi. Ben de “(A.D.) böyle bir þey
yaparsa bana en büyük iyiliði ve yardýmý yapmýþ olur.” diyerek kendisini
onurlandýrdým.
Sonuçta ayný gün iki saat içinde okulun mührü geldi. Sanki dünyalar
benim olmuþtu. Artýk ben, bana bir hafta boyunca iþkence çektiren öðrenciyi
sanki hiç anlamamýþ gibi görünerek yüzünden, gözünden öptüm. Ona ödül
de verdim. O günden sonra okulun mührünü çekmeye kilitlediðim gibi bir de
çekmecede sarýp sarmalayarak gizliyordum.
Piþmiþ Aþa Soðuk Su Katan Müdür Yardýmcýsý
1972 yýlýnýn Ocak ayýnda askerlik dönüþü tayinim Salihli Lisesi'ne çýktý.
Bünyesinde ortaokulu bulunan lisenin üç bini aþkýn öðrencisi vardý. Elime
verilen program gereði ilk derse girdiðim 3 Edebiyat G sýnýfýnda adeta þoke
oldum. Öðrencilerin ders dinlemeye hiç niyeti yoktu. Üstelik bu sýnýfýn sýnýf
> 1 1 9 <
öðretmenliði de bana verildi. Birinci dönemde üç sýnýf öðretmeni deðiþtiren
bu sýnýfýn ben dördüncü sýnýf öðretmeniydim. Ýlk derste biraz ders anlatmaya
çalýþtým, baþaramayýnca sýnýfý serbest býraktým,elime bir kitap aldým ve okuyor
gibi yaparak sýnýfý izlemeye baþladým. Karþýmda tam anlamýyla bir “Hababam
Sýnýfý” vardý. Ýçimi müthiþ bir kaygý sardý,bu sýnýfla nasýl baþ edeceðimi kara kara
düþünmeye baþladým. Daha ilk derste hemen idareye koþup bir þey
diyemezdim. Bir saat bana bir yýl gibi uzun geldi. Teneffüs zili çaldýðýnda belki
de sýnýfýn en sevineni bendim. Hafta içinde sýnýfý gözlemledim, bu tavýrlarýnýn
sadece bana karþý olmadýðýný, bütün öðretmenlere ayný tavrý sergilediklerini
görünce kaygýlarýmýn yerinde umutlarým yeþermeye baþladý. Bu sýnýf okulun
en haylazlarýndan seçme bir sýnýfmýþ. Okullarda çok zeki ve çalýþkan
öðrencileri nasýl bir sýnýfa topluyorlarsa, bunlar da alt sýnýflarda yaramazlýklarýyla
meþhur olduðu için diðer öðrenciler rahatsýz olmasýn diye edebiyat sýnýflarýnýn
tüm yaramaz öðrencilerini bir sýnýfa toplamýþlar. Yani elli yedi kiþiden tam bir
“Hababam Sýnýfý” oluþturmuþlardý. Bu sýnýfýn derslerine giren öðretmen
arkadaþlarla görüþtüm. 3 Edebiyat G sýnýfýnda bir saat derse girmenin diðer
sýnýflarýn bir haftasýna eþdeðer olduðunu söylediler. Çok zor bir durumla karþý
karþýyaydým. Bu sýnýfla nasýl baþ edecektim? Yirmi altý yaþýndaydým, kaba
kuvvet uygulayamazdým, sýnýfta benden daha iri öðrenciler vardý. Hemen
aklýma ilk gelen çözüm, bu öðrencilerin ailelerini tanýmak oldu. Kiþisel
dosyalarýný inceledim. Babalarýnýn isimlerini ve mesleklerini öðrendim. Sýnýfýn
elebaþýsý konumundaki (E.)’nin babasý Salihli'de büyük bir mobilya
maðazasýnýn sahibiydi. Bir öðle teneffüsünde (E.)’yi kantine çaðýrdým. Bir
köþede kendisine çay söyleyerek beraber bir çay içtik. Bu arada arkadaþça
sohbette bulunduk. Yaramazlýklarýndan hiç söz etmedim. Ertesi hafta (E.)’yi
aratmayacak derecede yaramaz olan öðrencim (Z.) ile kantinde çay içtik.
Dostça sohbeti onunla da sürdürdük. Ama katiyetle yaramazlýklarýndan söz
etmedim. Bunun babasý Salihli'nin yakýn bir kasabasýndan bað bahçe sahibi
varlýklý biriydi. Sýnýfýn diðer elebaþýsý bir öðrencimin de babasý sanayide bilinen
bir esnaftý. Bu elebaþý öðrencilerle dostluðu pekiþtirdikten sonra sýnýfýn diðer
öðrencileriyle okul dýþýnda parkta teker teker buluþtum. Mobilyacýnýn oðluna;
“ Baban ilçede tanýnmýþ bir esnaf. Ýnþallah iyi bir üniversiteyi kazanýrsýn, mali
durumunuz iyi, okurken bir sýkýntý çekmezsin, ben dar gelirli bir aile
> 1 2 0 <
çocuðuydum ve tahsilim sýrasýnda çok sýkýntý çektim, dediðimde; öðrencim
(E.): “ Hocam ben üniversiteyi kazanamam, zaten üniversitede okumak
istemiyorum. Babamýn yanýnda þu anda Yirmi üç kiþi çalýþýyor. Babam da beni
maðazaya almak istiyor.” dediðinde, taþý gediðine koydum. Bak (E.) esnaflýk
ciddi bir iþtir. Esnaflýkta güven çok önemlidir. Babanýn ilçede önemli bir ismi
var. Sen bu babanýn evladý olarak ona layýk bir evlat olman gerekir. Babana
duyulan güveni senin devam ettirmen gerekir. Oysa sen okulda
öðretmenlerin üzerinde güven telkin eden bir öðrenci deðilsin. Dost acý
söyler; ama doðruyu söyler. Senin davranýþlarýn babanýn davranýþlarý ile
örtüþmüyor. Ýnsan öðrenci iken edindiði davranýþlarý kolay kolay terk edemez.
Bu günden sonra lütfen, kendini bir yokla bu davranýþlarýndan öðretmenlerin,
annen, baban memnun mu? Memnun ise devam et. Þahsen ben memnun
deðilim, dediðimde (E.) karþýmda o kadar uysallaþtý ki anlatamam. Devamla; “
Hoca’m haklýsýn, memnun deðilim; ama bugüne kadar hiç kimse babam dahi
bana böyle yaklaþmadý. Size söz veriyorum bundan sonra iyi bir öðrenci
olacaðým. Evet, (E.) Ýle olan problem bana göre hallolmuþtu. Diðer
öðrencilerimi de ele aldým. Bir baþka gün öðrencilerle bir araya gelerek sýnýfta
düzeni saðlamamýz gerektiðini onlara anlattým, onlar da bana söz verdiler. Bu
sözleþmeden sonraki ilk dersimde,karþýmda bambaþka bir sýnýf vardý. O
yaramaz “Hababam Sýnýfý”ndan eser kalmamýþtý. Anlattýðým dersi ben bile
beðendim. Ýlerleyen zaman içinde, öðretmen anlattýðý dersi beðenmiþse, o
dersi mutlaka öðrencilerin de beðendiðini öðrenecektim. Ben bu sevinçle
hemen sýnýfýn müdür yardýmcýsý (Y.K.)’ye sýnýfýn durumu hakkýnda müjdeyi
verdim ve sýnýf öðretmenliði saatinde mutlaka sýnýfý görmesini istedim. Müdür
yardýmýz davetimi kabul edip sýnýfa geldiðinde, kendisine; 3 Edebiyat G sýnýfýnýn
eski 3 Edebiyat G olmadýðýný, bundan sonra yeni bir sýnýf göreceklerini
söylediðimde, müdür yardýmcýsý arkadaþýmýz; “Hoca’m bunlarýn verdiði
kaçýncý söz! Bunlar sözünde durmaz ve bunlardan adam olmaz, bu defa da
verdikleri sözü göreceðiz.” deyince baþýmdan kaynar sular döküldü ve bir
anda öðrencilerin gözü bana çevrildi. Evet, bütün çabalarým boþa gitmiþti. Sýnýf
müdür yardýmcýsý arkadaþým tam manasýyla piþmiþ aþa soðuk su katmýþtý.
Müdür yardýmcýsý sýnýfý terk ettikten sonra sýnýf adeta buz kesmiþti! Öðrencim
(E.) söz aldý ve dedi ki: evet, Hoca’m size verdiðimiz sözde sonuna kadar
> 1 2 1 <
varýz; ama (Y.K.)’ye asla… O yýl benim dersimde ve diðer öðretmenlerin
dersinde, problem azaldý, sýnýfta ders yapabilir duruma geldik; ama
öðrencilerin idare ile uyuþmazlýðý sene sonuna kadar devam etti.
Genç eðitimci arkadaþlarýma þunu tavsiye ediyorum. Gençleri toplu
olarak sýnýfta azarlamayýn. Onlarýn onurunu incitici kelimeler kullanmayýn.
Onlarý yalnýz bir köþeye çekerek onurlarýna hitap edin, gençlik damarýna girin.
Gençlerin en büyük hassasiyeti aileleridir. Onlara babalarýný sorun “
tanýmasanýz bile yavrum ben senin babaný tanýyorum, bu yaptýklarýn babanýn
soy ismiyle örtüþüyor mu?” demeniz gençlere yeter de artar bile. Allah her
insaný eðitilebilir fýtratta yaratmýþtýr. Bir de öðrencilerinizin size olan güven
duymasýný saðlayýn. Öðrencilerin kusurlarýný öðretmen odalarýnda ve dost
sohbetlerinde dile getirmeyin. Güvenimi kaybetmektense paramý
kaybetmeyi her zaman tercih ederim sözünü de katiyetle yabana atmayýn.
Bayrak Merasimine Gelmeyen Öðrenci
Okullarda pazartesi ve cuma günleri yapýlan Ýstiklâl Marþý törenlerine
çok deðer verilir. Öðrenciler kaçmasýn diye okul kapýlarý kapatýlýr, her
öðrencinin bayrak törenine katýlmasýnýn saðlanmasý için gerekli tedbirler alýnýr.
Kaçanlar, yakalanýr, herkesin önünde teþhir edilir ve o öðrencinin onuru kýrýlýr.
Maalesef, benzer hatalarý zamanýnda benim de yaptýðýmý söyleyebilirim. Her
hafta baþý ve hafta sonu yapýlan Ýstiklâl Marþý Törenleri öðrencileri býktýrýr. Bu
törenler, kutsal bir görev olmaktan çýkýp öðrenciler için olaðan hatta býkkýnlýk
getiren bir hale gelir. Bazý öðrenciler ise Ýstiklâl Marþý Töreni’nden kaçmayý bir
kahramanlýk alameti sayarlar. Belki millî duygularý kuvvetli bazý arkadaþlarým bu
tespitime karþý çýkacaklar; ama bu gerçeði inkâr etmeleri mümkün deðildir.
Ýdareciler olmasa bile çoðu öðretmen, benim bu görüþümü
destekleyeceklerdir. Bence her hafta baþý ve hafta sonu Ýstiklâl Marþý'nýn
okunmasý veya Ýstiklâl Marþý Törenleri yapýlmaktansa eðitim öðretim
dönemlerinin açýlýþlarýnda ve kapanýþlarýnda, önemli gün veya haftalarda,
anma günlerinde okunursa, öðrencilerin Ýstiklâl Marþý'ný daha iyi
özümseyeceklerini sanýyorum. Mesela, Almanya'ya gittiðimde oradaki
öðrenciler, her ders baþý benden Ýstiklâl Marþý'ný söyleyerek derse
> 1 2 2 <
baþlamamýzý teklif ettiler. Onlarý kýrmadým. Bir müddet, her derste deðilse bile
haftanýn her günü Ýstiklâl Marþý ile derslere baþladýk.
Þimdi size yaþanmýþ bir olayý anlatacaðým. Öðretmenler Kurulu’nda
konuþulan bir konuydu. Öðretmenler, öðrencilerin cuma günleri Ýstiklâl Marþý
töreninden kaçtýklarýný, pazartesi günleri de okulun civarýndaki kafelerde
oturarak Ýstiklâl Marþý törenine gelmediklerini söylediler. Ne yapalým, nasýl bir
önlem alalým diye düþündük. Cuma günleri zil çalmadan on beþ dakika önce
bütün kapýlarý kapatalým, nöbetçi öðretmenler de kapýlarda beklesin. Pazartesi
günleri de Ýstiklâl Marþý'ný söyledikten sonra çevredeki kafelerde arama
yapalým. Buralarda oyalanýp katýlmayanlarý tespit edelim, denildi. Bu þekilde
karar alýndý. Ben, okul müdürü olarak cuma günkü bayrak töreninde Kurul’da
aldýðýmýz kararý öðrencilere duyurdum. Hiç kimse, pazartesi günü kafelerde
saklanmayacak, okula zamanýnda gelip bayrak törenine katýlarak Ýstiklâl
Marþý'ný söyleyecek, törene katýlmayanlar disiplin iþlemine tabi tutulacak,
dedim. Pazartesi oldu. Bayrak töreni yapýldý. Öðrenciler sýra ile içeri alýnmaya
baþlandý. Ýki nöbetçi öðretmenle birlikte okulun karþýsýndaki büfelere ve
kafelere kontrole gittik. Bir grup öðrenci, kafenin arka kapýsýndan kaçtý.
Öðrencilerden (E.) oturduðu masadan kalkamadý. Onu yakaladýk. Bir
kahraman edasýyla nöbetçi öðretmenlerle beraber okula getiriyoruz. Tam
merdivenlerden çýkarken öðrencilerin önünde öðrenciye, “Arkadaþlarýndan
da mý utanmadýn?” diye söylenip ensesine hafifçe vurur gibi yaptým. Kendini
suçlu gören ve yaptýðýndan utanan bir tavýr içindeki öðrenci birden celallendi.
“Bu okulda okunmaz, ben bu okulda okumak istemiyorum.” diyerek
elimizden kurtuldu ve okuldan kaçmaya çalýþýyordu. Atik davranarak
ceketinden tutup yakaladým ve odama götürdüm. Odaya girer girmez
öðrenci (E.) kendisini yere attý ve yere uzandý: “Müdürüm, çiðne beni! Gebert
beni! Þimdi eþek sudan gelinceye kadar da döv beni! Evet, ben bir Türk evladý
olarak Ýstiklâl Marþý'ndan kaçtým. Size yakalanmakla ve arkadaþlarýmýn
arasýndan bir suçlu olarak geçerken zaten bittim; ama tokat atmak size yakýþtý
mý? Oysa ben sizi ne kadar çok seviyordum. Babam yok. Sizi, ben, babam gibi
> 1 2 3 <
seviyordum. Üstelik babama da çok benziyorsunuz. Ýþte þu anda
odanýzdayým. Beni dövebilirsin, istediðin hakareti de yapabilirsin. Size asla
karþý gelmem; ama arkadaþlarýmýn önünde beni rencide etmenizi size
yakýþtýramadým.” deyince bir okul müdürü olarak yýkýldým. Ben ayaktayým,
öðrenci yerde bana bakýyor, “Çiðne, tekmele!” diye baðýrýyordu.Öðrenci ile göz gözeydik. Odada baþka kimse yoktu. Öðrenciyi bir
baba þefkatiyle kaldýrdým ve kucakladým. “Oðlum (E.)sen bana öyle bir ders
verdin ki bunu hayatým boyunca unutmayacaðým.” dedim. Onu koltuða
oturttum. Ýkimize de birer çay söyledim, oturup çaylarý içmeye baþladýk.
Dedim ki “Oðlum (E.) ben, arkadaþlarýn yanýnda sana büyük bir hata yaptým.
Senden özür diliyorum. Yalnýz bu özür burada bir þey ifade etmez. Ben bu
özrü müsaade edersen öðrencilerin karþýsýnda, cuma günü bayrak
merasiminde dileyeceðim.” dedim. Öðrencim þiddetle karþý çýkarak “Hayýr
Müdür’üm, buna gerek yok! Burada dilemen kâfi.” dedi. Ben “Hayýr, sen
kabul etsen de etmesen de öðrencilerin karþýsýnda senden özür dileyeceðim;
çünkü ben bu hatayý öðrencilerin karþýsýnda yaptým.” dedim. Üstelik
öðrencinin yetim olduðunu ve babasýný bir sene önce kaybettiðini öðrenince
daha çok üzüldüm.
Nihayet hafta sonu geldi. Bayrak merasimi için öðrencilerin hazýr
olduðu söylendi. Ben de dersten çýkýþ zili çalmadan (E.)’yi odama çaðýrmýþtým.
Ýkimiz beraber öðrencilerin karþýsýna çýktýk. Ýlk önce ben mikrofona geçtim.
Þöyle dedim. “Sevgili çocuklar, her zaman siz hata yapmýyorsunuz. Bazen biz
büyükler de öyle hatalar yapýyoruz ki …” diye söze baþladým. Olayý bilen
öðrencilere “Hafta baþý sizin yanýnýzda benim (E.) arkadaþýnýza vurmamam
gerekiyordu. Bu bir hata idi. Bu hatamdan dolayý önce (E.)'den sonra da
sizlerden özür diliyorum.” dedim ve (E.)'yi öptüm. Bunun üzerine öyle bir
alkýþ koptu ki o günkü alkýþ, hâlâ kulaklarýmdadýr. Sonra mikrofonu (E.) aldý.
“Arkadaþlar, ben Müdür’ümden ve sizlerden özür diliyorum. Ben de kafede
oturmayýp sizin gibi bayrak törenine ve Ýstiklâl Marþý’mýzý söylemeye
katýlsaydým hem ben böyle bir durumla karþýlaþmayacaktým hem de
Müdür’üme bu hatayý iþletmeyecektim.” dediðinde öðrenciler onu da müthiþ
bir þekilde alkýþladýlar. Sonra birbirimize sarýldýk. Yanýmda (E.) olduðu halde
> 1 2 4 <
bayraðý ona tutturmak suretiyle hem onu onurlandýrdým hem de hatamýzý
öðrencilerin huzurunda telafi ettik.
Biz büyüðüz. “Hep bizim dediðimiz doðru.” mantýðýný gençler hiçbir
zaman yutmuyor. Bilakis hatalarýmýz karþýsýnda onlardan özür dilediðimizde
gençlerin gözünde küçülmüyoruz, aksine daha da büyüyoruz.
Okul Tuvaletinde Ders Çalýþmak
Yeni öðretmen arkadaþlar bilmezler, 1990' lý yýllarda bir ara liselerde
“kredili sýnýf geçme sistemi” uygulandý. O sistemin uygulandýðý yýllarda özellikle
idareciler çok büyük zorluklar çekti. Ders zili çalýyor, bir kýsým öðrenci derse
giriyor, bir kýsmý da dýþarýda geziyordu. Kimin dersi var, kimin dersi yok,
kontrolü mümkün deðildi. Okulumuzda üç bine yakýn öðrenci var. Boþta
gezen öðrenciye soruyorsun, dersinin olmadýðýný ya da bir sonraki ders
baþlayacaðýný söylüyor. Her öðrenciyi sýnýf geçme defterlerine bakarak takip
etmek mümkün olmuyor. Bu sistem birkaç yýl uygulandý; ama sýkýntýsý da
büyük oldu. Sonra altýndan kalkýlamadý uygulamadan vazgeçildi.
Kredili sistemin uygulandýðý o yýllardan birinde ders zili çaldý,
öðrenciler derse girdi. Ben de odamdan çýkarak koridorlarý þöyle bir
dolaþayým, dedim. Koridorun sonuna doðru vardým. Koridorlarýn sonunda
tuvaletler var. Bir baktým ki tuvaletlerden bacadan duman çýkar gibi sigara
dumaný çýkýyor. Yavaþça içeri baktým, lavabolarýn bulunduðu bölümde
kimseler yok. Tuvalet kabinleri kapalý; ama kabinin birinden hem sesler geliyor
hem de bacadan tüter gibi sigara dumaný tütüyor. Kabinin kapýsýný týklattým.
Ýçerden “Dolu!” sesleri geliyor. Biraz daha sertçe vurdum, bu defa içerden
baþka türlü cevaplar geldi. Sonunda okul müdürü olduðumu, durumlarýndan
þikâyet olduðu için geldiðimi söyleyince sesimden tanýdýlar ve ellerindeki sigara
izmaritlerini tuvaletin deliðine atýp suç unsurlarýný yok ettiklerini sanarak
tuvaletin kapýsýný açtýlar. Ýçeriden üç delikanlý çýktý. Onlara niye sigara içtiklerini
sormadan ve bilmezlikten gelerek bir tuvalette üç kiþi ne yaptýklarýný sordum.
> 1 2 5 <
Öðrenciler, yanlarýndaki defteri göstererek “Hoca’m, önümüzdeki ders yazýlý
imtihanýmýz var, imtihana çalýþýyorduk.” dediler. Bunun üzerine ben. “Tamam,
bu haliniz çok güzel bir haber olur. Hemen gazetecilere telefon edeyim,
gelsin sizin fotoðrafýnýzý çeksinler. ” dedim. Öðrenciler, “Aman Hoca’m,
yapmayýn; ailelerimize ve arkadaþlarýmýza karþý rezil oluruz.” dediler. Ben yine
bilmezlikten gelerek “Çocuklar bunda rezil olacak bir þey görmüyorum.
Madem siz buralarda imtihana daha iyi hazýrlanýyorsunuz, bu deðiþik metodu
herkes bilsin, arkadaþlarýnýz da bu metodu denesinler. Zaten ben de
duymuþtum, insanýn aklýna gelmeyen bazý þeyler tuvalette gelirmiþ. Belki
arkadaþlarýnýz da tuvaletlerde imtihana hazýrlanýrsa daha baþarýlý olabilirler.
Sizin bulduðunuz metodu niye onlar denemesin?” deyince öðrenciler hep bir
aðýzdan “Hayýr, Hoca’m, ne olur arkadaþlar bizim durumumuzu duymasýnlar.”
diye yalvarmaya baþladýlar. Bu defa ben taþý gediðine koyma zamanýnýn
geldiðini düþünerek “Baþkalarý tarafýndan duyulmasý istenilmeyen iþler, ayýp
sayýlan iþlerdir. Yoksa siz burada ayýp bir iþ mi yapýyordunuz?” deyince bunlar
renkten renge girmeye baþladýlar. Sonunda suçlarýný ikrar ederek sigara
içtiklerini söylediler. Bunun üzerine ben, sigara içtiklerini görmediðimi,
kabinde sigara ve benzeri bir þey de bulunmadýðýný söyleyince, öðrencinin biri
hemen lavaboda bulduðu bir süpürge ile tuvalet deliðine attýklarý sigara
izmaritlerini çýkarmaya çalýþarak sigara içtiklerini ispat etmeye kalktýlar; çünkü
“mahsustan itham ettiðim” suç, onlar için yüz kýzartýcý idi. Bu defa basýna haber
vermeyeceðimi, ama ailelerine haber vereceðimi söyleyince aðlamaklý bir
þekilde yalvarmaya baþladýlar. Onlarý odama çekerek yarým saat ecel terleri
döktürdükten sonra bir daha sigara içmemek þartýyla bu üç öðrenciye þu
nasihatimi yaptým.
Nasrettin Hoca'ya sormuþlar. “Tuvalette sakýz çiðnemek caiz midir?
diye. Nasrettin Hoca, “Caizdir, amma görenler yanlýþ anlayabilir.” demiþ.
“Ben de sizin üçünüzü tuvalette bir kabinde yakaladýðýmý kime
söylesem sizin hakkýnýzda yanlýþ düþünebilir. Sizin kiþiliðinizi ve onurunuzu
düþünerek ne disipline vereceðim ne de anne babalarýnýza haber edeceðim;
ama bu suçunuzu da kayýt altýna alacaðým.” dedim ve onlarýn okul müdürü
> 1 2 6 <
tarafýndan tuvalette yakalandýklarýný, bir daha suç iþledikleri takdirde bu suçun da
iþleme konulmasýna razý olduklarýný belirten yazýlý ifadelerini kendi el yazýlarýyla
yazarak bana vermeleri þartýyla kendilerini baðýþlayacaðýmý söyledim. Bu üç
delikanlý okulu bitirene kadar sözlerine sadýk kaldýlar, ben de onlara söz verdiðim
gibi hiç kimseye olaydan söz etmedim. Okuldan mezun olup elimi öpmeye
geldiklerinde kendi suçlarýný itiraf eden yazýlý kâðýtlarý kendilerine verdim ve onlarý
öperek uðurladým.
Þimdi bu üç öðrenci de hayatta baþarýlý oldu. Nerede karþýlaþsak hem bu
anýyý hatýrlar hem de gülüþürüz.
Ökçeleri Basýk Ayakkabýlý Öðretmen
12 Eylül öncesi “sað-sol” kamplaþmalarýnýn yoðun olduðu yýllar. Çok
sevdiðim ayný zamanda müdür yardýmcým olan M. K. baþarýlý bir öðretmen ve
idareci olmasýna raðmen kendine has birtakým kabadayý davranýþlarý vardý.
Medeni cesareti çok yüksekti. Korku denen bir kelime onun ne zihninde ve ne
de sözcüðünde vardý. Bu nedenle de ayakkabýlarýný ökçesine basarak giyerdi.
Birkaç defa ikaz etmeme raðmen aramýzdaki samimiyeti suiistimal etmemek için
sadece benim odama ayakkabýlarýný giyerek girerdi. Bunun dýþýnda ikazýmý
yerine getirmezdi. Bir taraftan da benim hoþuma gitmiyor deðildi; çünkü karþý
görüþlü öðretmenler kendisinden son derece çekiniyorlardý. Tabii bu
anlattýklarým bugün için geçerli deðil. Bu anlattýðýmý ancak o dönemin þartlarýný
yaþayan “68 Kuþaðý” denilen bizim kuþak anlar.
Bir gün onun da bulunmadýðý bir Kurul Toplantýsý’nda öðretmenlerin
kýlýk ve kýyafetlerinde kendilerine gerekli özeni göstermesini ve öðrencilere
örnek olacak yalýn bir kýyafeti tercih etmelerini söylediðimde; M.K.'nin karþýtý
olan ve aralarýnda sürekli sürtüþmenin yaþandýðý Ö.T. söz alarak “ Müdür Bey, siz
bizim öðrencilere örnek olacak sade ve yalýn bir kýyafetle okula gelmemizi ve
derslere girmemizi istiyorsunuz; ama okulumuzda ayakkabýlarýnýn ökçesine
basarak derslere giren öðretmen arkadaþýmýz var.” dediðinde, Kurul’da bir anda
þoke oldum. Gerçekten öðretmen arkadaþýmýz haklý idi. M.K. sadece benim
> 1 2 7 <
odama girerken ayakkabýlarýný giyerek girerdi. Bunun dýþýnda bütün ikazlarýma
raðmen bu davranýþýný düzeltmediðini biliyordum. Öðretmen arkadaþýmýn
söylediði de doðruydu. Biraz düþündükten sonra aynaya bakan askerin “Vallah
Komutan’ým baþým aðrýyor, baþýma bakýyordum.” dediði gibi ben de kardeþim
haklýsýn M.K. ayakkabýlarýný arkasýna basarak giyiyor; çünkü ayaðýnýn her tarafýnda
nasýr dolu. Bu yüzden doktordan aldýðý ve idareye verdiði elinde kapý gibi rapor
var. Senin de buna benzer bir mazeretin varsa doktordan aldýðýn raporu idareye
sunarak istediðin gibi giyinebilirsin.” diyerek olayý savuþturdum; ama bu olay
aklýma geldiðinde de kendi kendime hâlâ gülerim. Þunu da itiraf etmek
zorundayým. O yýllar toplumun bütün katmanlarý; polisiyle, öðrencisiyle,
öðretmeniyle ve profesörüyle aþýrý politize olduðu yýllardý. Sonralarý þunu
anladým ki politize olan insanlarýn gerçeði görmeleri güçleþiyor.
Oðlumdan Öðrendiklerim
Oðlum lise son sýnýfta ve üniversiteye giriþ imtihanlarýna hazýrlanýyor. O
yýl bayram tatiliyle hafta sonu tatili birleþtirilmiþti. Kesintisiz dokuz gün tatil yapýldý.
Tatil nedeniyle eve gelen oðlumun yüzünü ancak kahvaltý ve yemek saatlerinde
görebiliyoruz. Yemek saatleri dýþýnda odasýna giriyor, kapýsýný kapatýyor, sürekli
ders çalýþýyordu. Ben de “Ara sýra dýþarý çýk, biraz dolaþ!” diye kendisine laf
atýyordum. Bu ikazlarým oðluma göre biraz fazla olmuþ ki bana, “Baba, sen iyi bir
müdür deðilsin!” dedi. Bu söz karþýsýnda þaþýrmýþ bir vaziyette, “Hayrola oðlum,
bunu da nereden çýkarýyorsun?” dediðimde oðlum, “Sen öðrencilerine, 'býrak
dersi, gidin hava alýn' mý diyorsun? Böyle yapýyorsan iyi bir müdür deðilsin. Ben
ne yaptýðýmý ve ne yapmak istediðimi gayet iyi biliyorum. Þimdi hava alýrsam,
yarýn imtihanda da hava alýrým. Ben, yaptýðým iþten memnunum. Benim için
sýkýlma!” dedi. Oðlumun verdiði bu cevap karþýsýnda âdeta ezildim ve þunu
düþündüm. “Çocuklara temcit pilavý gibi sürekli “Ders çalýþ!” demekten ziyade
hedef gösterip o hedefe kilitlenmelerini saðlamak lazým. Spil Daðý’nýn zirvesinde
ulu bir aðaç olmayý hedefleyen çocuk, mutlaka hedefine ulaþýr. Belki þartlar
itibarýyla Spil Daðý’nýn tepesinde ulu aðaç olamasa bile yamaçlarýnda ulu bir çýnar
olabilir. Çocuklarýnýzý asla hor görmeyin, dozunu ayarlamak kaydýyla
> 1 2 8 <
onurlandýrýp moral verin. Bu çalýþma yöntemiyle hedefine kilitlenen oðlum, dershaneye bile
gitmeden imtihana girdiði yýl týp fakültesini kazandý. Yýl kaybý yaþamadan
bitirdiði týp fakültesinden sonra girdiði Týp Uzmanlýk Sýnavý’nda (TUP), Konya
Selçuk Üniversitesi Týp Fakültesi Beyin Cerrahisi Bölümü’nü kazandý. Baþarýlý
bir uzmanlýk dönemini tamamladý.Bir kurþunlama olayýnda yaralanan bir þahsýn ameliyatýný
gerçekleþtirdi. Karnýndan girip omurga arasýna saplanan ve ne omurga
kemiklerine ne de sinirlere zarar vermeden omurga kemikleri arasýnda kalan
kurþunu sinirleri ve kemikleri zedelemeden baþarý ile çýkartan oðlumun
gerçekleþtirdiði bu ameliyat, Ýngiltere'deki bilim dergisinde önemli bir makale
olarak yayýmlandý. Bu ameliyat için “dünyada nadir görülen cerrahî bir
müdahale” ifadesi kullanýldý.
Oðlum olduðu için söylemiyorum, ülkemizde nice rektörlerin,
dekanlarýn, profesörlerin, doçentlerin dahi dünya bilim dergilerinde
yayýmlanmýþ bilimsel yayýný olmadýðý halde oðlumun henüz asistanlýk
döneminde yaptýðý cerrahî müdahalesinin Ýngiltere'deki ünlü bir týp bilim
dergisinde makale olarak yayýmlanmasý, elbette bir baba olarak benim için
onur vesilesidir. Allah, her babanýn oðlu için düþündüklerini gerçekleþtirsin.
Genç Müdür Yardýmcýmýn Öðrettikleri
Ülkemizdeki memur zihniyetini hatýrlatmaya gerek var mý,
bilmiyorum. Mesainin bitimine beþ on dakika kala iþler yavaþlatýlýr, saat gelir
gelmez de namludan çýkan kurþun gibi çalýþtýklarý odalarý terk ederler.
Masasýnýn baþýnda bekleyen vatandaþýn köyden mi gelmiþ, uzaklardan mý
gelmiþ, iþi yetiþmediði takdirde cebinde otel parasý var mý, yok mu, veya ertesi
günü tekrar gelebilmesi için cebinde yol parasý var mý, yok mu, diye düþünen
memur hiç yok demiyorum; ama bu düþüncenin çok az memurda olduðunu
sanýyorum.
Manisa Lisesi müdürü iken müdür yardýmcým Mesut Yýldýrým'la
> 1 2 9 <
çalýþýncaya kadar ben de bu konuda farklý deðildim. Eðer memurun o iþi yapma
niyeti yoksa ipe un sermede mahirdir. “Bu gün git, yarýn gel!”, “Müdür
toplantýda.”, “Evraký bulamadým.”, “Evrak henüz bize gelmemiþ.” v.b. gibi
mazeretlerle vatandaþý oyalama yoluna giderler. Hele mesai saatinin bitimine
yakýnsa o iþ bitmez. Yukarýda belirttiðim gibi benim de bu konulara fazla dikkat
ettiðim yoktu.Okul müdürlüðüm sýrasýnda okulumuza öðretmenlik tecrübesi iki yýl
olan genç bir din kültürü ve ahlak bilgisi öðretmeni tayin oldu. Adý Mesut
Yýldýrým idi. Çok genç olmasýna raðmen uzaktan izlediðim kadarýyla
davranýþlarý fevkaladeydi. Öðrencilerle, öðretmenlerle, idareyle, memurlarla
ve velilerle olan iliþkisi çok olgun, oturaklý, saygýlý ve seviyeliydi. Bir gün odama
çaðýrdým. Davranýþlarýný izlediðimi, kendisinin çok iyi bir idareci olabileceðini
söyleyerek kendisini müdür yardýmcýsý yapmak istediðimi söyledim. Ýlk anda
kabul etmedi. Öðretmenliði çok sevdiðini ve öðretmen olarak devam etmek
istediðini söyledi. Ben kararlý idim. Hayýr, dedim ve “Sen verimli bir insansýn.
Velilerle ve öðretmenlerle yakýn temas kurabilmek için müdür yardýmcýlýðý da
farklý bir hizmet alanýdýr. Seni müdür yardýmcýsý olarak teklif ediyorum.”
dedim. Fazla itiraz da etmeyince kýsa zamanda müdür yardýmcýlýðý onayý geldi.
Kendisini kayýt-kabulden sorumlu müdür yardýmcýsý olarak iþe baþlattým. Kýsa
zamanda kayýt kabul bürosunun iþlerini düzene koyduðu gibi velilerle ve
öðretmenlerle güzel ve memnuniyet verici iliþkiler kurdu. Zamanla müdür
yardýmcým Mesut Yýldýrým hakkýnda olumlu ve güzel haberler almaya
baþladým. Kendisinin çok beyefendi olduðunu, kendisine bir iþ için müracaat
edildiðinde hiç hayýr demediðini belirtiyorlardý. Kaldý ki diðer müdür
yardýmcýlarým da mesela; Hikmet Öymener, Mustafa Çaðaydýn, Mehmet
Selim Bal, Ýzzet Bilge, Galip Gengür, Ahmet Okur, Mehmet Yiðitkanlý, Kazým
Germiyanoðlu beþeri iliþkileri fevkalade, seviyeli insanlardý. Bu müdür
yardýmcýlarýmdan Mustafa Çaðaydýn, Manisa Öðretmenevi Müdürü, Mehmet
Yiðitkanlý Hasan Türek Anadolu Lisesi Müdürü, Galip Gencür Hasan Türek
Anadolu Lisesi Müdür Yardýmcýsý, Kazým Germiyanoðlu Manisa Lisesi
Müdürü, Hikmet Öymener de Þehitler Ýlköðretim Okulu Müdür
Baþyardýmcýsý olarak Manisa'nýn en güzide okullarýnda yöneticilik görevine
devam etmektedirler. Bu deðerli kadrom sayesinde Manisa Lisesi'nde uzun
> 1 3 0 <
süre müdürlük yaptým. Manisa Lisesi’nde uzun süre benim kadar müdürlük
yapan olmamýþ. Benden sonra dört senede üç müdür deðiþimi oldu. Burada
belirtmek istediðim konu þudur: Müdürler, müdür yardýmcýsý seçerken vasýflý
iþ gücüne sahip verimli insanlarý seçmelidir. Naçizane bir meslektaþlarý olarak
tavsiye ediyorum. Sýrasý gelmiþken Manisa Lisesi müdürlüðü yaptýðým sýrada
bana destek veren, yardýmcý olan bütün müdür yardýmcýlarýma,
öðretmenlerime, memurlarýma ve hizmetli kardeþlerime bir kez daha
teþekkür etmeyi bir borç biliyorum. Lafý uzatmadan konuyu Mesut Yýldýrým
Bey'e getirmek istiyorum.
Bir Ramazan günü, mesai saati sonuydu. O yýllarda Manisa Lisesi,
“Dýþarýdan Lise Bitirme Merkezi” olmuþtu. Liseyi dýþarýdan bitirmek
isteyenlerin kayýtlarý ve sýnavlarý Manisa Lisesi'nde yapýlýyordu. Okul dýþý
öðrencileri için kayýt yenilemeler ile yeni kayýtlar mart ayýnda oluyordu. O yýl
Ramazan ayý da mart ayýna rastlýyordu. Akþam oldu, okul daðýldý. Okulda ne
öðretmen ne de müdür yardýmcýlarý kaldý. Ýftar saati yaklaþýnca ben de
odamdan çýktým. Okuldan ayrýlmak üzereydim ki insanlar, okul dýþýndan
bitirmeler için kayýt sýrasýna girmiþler. Kayýt kuyruðu koridorlara kadar uzamýþ.
O yýllarda okul dýþýndan bitirmeler için kayýtlý öðrenci sayýmýz bin üç yüz
civarýnda idi. Odama geri döndüm. Mesut Bey'e telefon açtým, mesainin
bittiðini, geri kalaný ertesi güne býrakabileceðini söyledim. Müdür yardýmcým
Mesut Yýldýrým, “Olur Hoca’m, geliyorum.” dedi ve telefonu kapattý. Onu
yalnýz býrakmamak ve okuldan beraber çýkmak niyetiyle beklemeye baþladým;
fakat aradan on dakika geçti, vakit de daralýyordu. Mesut Bey gelmiyor. Tekrar
telefon açarak beklediðimi söyledim. Yine “Hemen geliyorum Hoca’m!”
dedi. Ben de odamdan dýþarý çýkýp kendisini koridorda karþýlayayým, diye
düþündüm. Ýki üç dakika sonra geldi. Bana dedi ki “Müdür Bey, sizce mahsuru
yoksa ben bu kayýtlarý bu gece bitirmek istiyorum. Bekleyen çok kiþi var.
Bunlarýn kimisi Gördes'ten, kimisi Demirci'den, kimisi de Kýrkaðaç'tan gelmiþ.
Kula'dan hatta Selendi'den gelip kaydolmak için bekleyenler var. Benim
bunlara iyilik yapabilmem için ta oralarý dolaþmam gerek. Hazýr ayaðýma kadar
gelmiþlerken bunlarýn iþini yapayým. Yarýn için otelde kalýp otel parasý
vermesinler. Bazýsý da tekrar gelmek için yol parasý vermesin.” deyince âdeta
> 1 3 1 <
þoke oldum. Duygulandým, aðlamamak için kendimi tuttum ve Mesut
Yýldýrým'ýn boynuna sarýldým. “Mesutçuðum, ben kýrk iki yaþýndayým. Sen daha
yirmi üç yaþýnda bir delikanlýsýn; ama bana ülkem adýna, ülkemin insaný adýna,
memurluk adýna, yaptýðým müdürlük adýna çok büyük bir ders verdin. Haydi,
hep beraber gidelim, sana yardým edip ben de bu iyilikten nasibimi alayým.”
dedim. Kayýt kabul bürosuna oturduk, o gece kuyrukta bekleyen okul dýþý
öðrencilerimizin kaydýný gecenin geç saatlerinde tamamladýk.
O anda o öðrencilerimizin yüzündeki mutluluk hafýzamda
canlandýkça hâlâ mutluluk duyarým. Müdür yardýmcýsý Mesut Yýldýrým Bey'e de
bana böyle bir konuda örnek olduðu için teþekkür ederim. O günden sonra
mesai saati sonunda kapýda bekleyen hiçbir öðrencimi ve vatandaþýmý iþini
yapmadan geri çevirmedim.
Düþünün, bütün memurlarýmýzýn ayný düþünce ile görev yaptýðýnda
ülkemizin durumu ne olur? Almanya'yý gördüðümde Mesut Yýldýrým Bey'in bana öðrettiði iyilik
yapma fikri, batýdaki memurluk anlayýþýnda bir görev sorumluluðu olarak
yerine getiriliyor.
Bu yetenekli müdür yardýmcýsý arkadaþým, bilahare Türk
Cumhuriyetlerinin birinde açýlan okullarda, genel müdürlük üstlenerek çok
baþarýlý hizmetler ifa etti. Halen baþarýlý ve verimli eðitim çalýþmalarýný
aksatmadan sürdürmektedir.
Sadece þu kadarýný hatýrlatayým. Siz yurtdýþýndan gelen
gurbetçilerimizin aðzýnda polisin veya Alman devlet memurlarýnýn farklý
davrandýklarý konusunda bir þikâyet duydunuz mu? Ama Türkiye'den
döndüklerinde burada Devlet dairelerinde kendilerine nasýl davranýldýðý
konusundaki þikâyetlerini buraya, kitabýma almaktan utanýyorum. Batýlý
devletler neden ilerledi de biz geri kaldýk? Bu durumumuzu biraz da
kendimizde arayalým.Rahmetli Mehmet Akif Ersoy, 1932 yýlýnda Almanya'ya gider.
Dönüþte sorarlar:> 1 3 2 <
- Üstat, nasýl buldun Almanya'yý? Üstat, bir cümlede bizi de onlarý da özetler. - “Ýþleri var, dinimiz gibi; iþimiz var, dinleri gibi!”Üstadýn bu sözünün üzerine ne söyleyebilirim ki?
Kýz Öðrencim Bira Ýçiyordu
Bir gün görev gereði okuldan Milli Eðitim Müdürlüðü’ne giderken
Emniyet Müdürlüðü’nün önünden geçiyordum. Hemen karþýsýnda ise Sergen
Pastanesi vardý. Cam kenarýna iki kýz, iki erkek öðrenci oturmuþlar, önlerinde
bira dolu bardaklar gördüm. Ýster istemez gözüm bu kiþilere takýlýnca
okulumuzun öðrencileri olduðunu anladým. Onlar da benim onlarý fark
ettiðimi anlayýnca kafalarýný eðdiler. O anda müdahale etmedim. Ben yoluma
devam ettim. Milli Eðitim Müdürlüðü’ne gidip iþimi gördüm. Zaten müdahale
edecek zaman da yoktu.
Ertesi gün sabah okula geldim. Her zaman olduðu gibi öðrenciler,
nöbetçi idareci ve nöbetçi öðretmenler nezaretinde içeri alýnýyordu. Ben de
okul müdürü olarak zaman zaman öðrencileri içeri alýrken nezaret ederdim.
Öðrenciler sýra ile önümüzden geçerlerken bir gün önce Sergen
Pastanesi'nde bira içerken gördüðüm kýzlardan birini tanýdým. Öðrenci sýnýfýna
gittikten sonra o sýnýfa dersi olan öðretmenle haber gönderdim. O öðrencinin
müdür odasýna gönderilmesini rica ettim. Öðrenci, ders baþladýktan biraz
sonra odama geldi. “Kýzým sen, benim Sergen Pastanesi’nde gördüðüm
öðrenci deðil misin?” dedim. Kýz öðrenci, “Evet, benim.” dedi. Ben kendisine,
“Kimin kýzýsýn? Baban ne iþ yapýyor?” diye sorduðumda, babasýnýn ve annesinin
Almanya'da olduðunu, burada babaannesinin yanýnda kaldýðýný söyledi. Ben
de “Kýzým, seninle daha yakýndan ilgilenmem gerek. Annen baban burada
olmayýnca biraz boþ kalmýþsýn. Babaannen de seninle yeteri kadar
ilgilenememiþ.” dedim. Bir öðretmenin veya idarecinin hatta bir babanýn neler
söylemesi gerekiyorsa söyledim. Bir daha öyle yerlerde görmeyeceðimi
söyleyerek kendisini sýnýfýna gönderdim.
Bu olay, benim her zaman yaptýðým olaylardan biri olarak geldi geçti. > 1 3 3 <
Bu olayý, eski öðrencimle Almanya'da karþýlaþtýktan sonra hatýrladým. Bu
ayrýntýlarý da öðrencim anlattý.
Manisa Lisesi olarak Almanya'nýn Ingolstadt þehriyle ve oradaki liseyle
kardeþ okul projesi gerçekleþtirmiþtik. 1992 yýlýnda bir grup öðrenci ile
Almanya'daki kardeþ okulun davetlisi olarak Ingolstadt'a gittik. Kardeþ okul bizi
Münih Olimpiyat Stadyumu'na geziye götürdü. Orada Olimpiyat Kulesi’ne
çýktýk. Bu arada Manisalý Türk iþçileri ile tanýþtýk; çünkü otobüsün önünde
Manisa Lisesi yazmaktaydý. Kardeþ okul yöneticileri, bizleri gezdirdikten sonra
akþamüzeri Ingolstadt'a döndük. Kaldýðýmýz yere gelince otobüsten inerken
bizi beklediðini sonradan anladýðýmýz bir çiftin gülerek bize doðru geldiðini
gördüm. Ben, öðrencilerimizden birinin yakýný olduðunu sanýyordum; çünkü
götürdüðümüz öðrencilerin Almanya'daki yakýnlarý zaman zaman öðrencileri
ziyarete geliyorlardý. Otobüse doðru yaklaþan bayan birden bana sarýldý ve
“Hoþ geldiniz Hoca’m!” diyerek elimi öptü. Ben þaþkýn bir þekilde kendisine
bakarken Manisa Lisesi'nden öðrencim olduðunu söyleyerek kendini tanýttý.
Yanýndaki beyin de eþi olduðunu söyledi ve tanýþtýrdý. Tabii ben, bir anda bu
bayanýn öðrenciliðini hatýrlayamadým. Bayan, akabinde “Hoca’m, eþimle
beraber sizi almaya geldik.” dedi. Ben, “Nereye?” dediðimde bayan, “Münih'e
Hocam!” cevabýný verdi. Kendisine “Daha þimdi Münih'ten geldik!” diye
söylediðimde, “Hayýr Hoca’m, ben sizi evimde bir kahve içirmeden
gönderemem; çünkü benim üzerimde hakkýnýz çok büyük. Bunu bir kahve ile
de olsa ödemek istiyorum.” dedi. Ben, bu sözler karþýsýnda bir tuhaf oldum,
duygulandým. Kendisini hatýrlayamadýðým bu öðrenci üzerinde ne hakkým
olabilir, diye düþündüm. Baktým, hem kendisi hem de eþi ýsrarla Münih'e
götürmek istiyorlardý. Israrlar karþýsýnda bu nazik daveti kabul ettim. Öðrencilerimizi Müdür
Baþyardýmcýsý Hikmet Bey'e emanet ederek bir arabadan inip diðer bir araba
ile Münih'e doðru yola çýktýk. Münih'e vardýk, akþam yemeðini yedik, kahveleri
içerken adýnýn Bingül olduðunu öðrendiðim eski öðrencim anlatmaya baþladý. “Hoca’m biliyor musunuz? Biz, 1981 yýlýnda Sergen Pastanesi'nde
arkadaþlarla bira içerken siz bizi gördünüz ve görmezlikten gelerek baþýnýzý
çevirip geçmiþtiniz. Ertesi gün beni odanýza çaðýrarak yaptýðým iþin yanlýþ
> 1 3 4 <
olduðunu, ailemi sorduðunuzda 'Almanya'da' dediðimde, 'Sizinle daha
yakýndan ilgilenmem lazým.' diyerek bana bir anne-baba nasihati yapmýþtýnýz;
fakat o an ben içimden size güldüm. 'Sen ne anlarsýn bu iþlerden!' dedim; fakat
o gün eve gidip kendi odama çekildiðimde sizin söyledikleriniz kafama çivi gibi
batmaya baþladý. 'Müdürüm benim dayým deðil, amcam deðil; ama
söyledikleri doðru.' diyerek kendi kendime karar verip o arkadaþlardan
ayrýldým. Zaten o sene son sýnýftaydým. Mezun oldum. Ailem beni Almanya'ya
aldý. Ben þu anda bir ambalaj fabrikasýnda çalýþýyorum, eþim ise BMW
fabrikasýnda çalýþýyor. Çok þükür hem huzurumuz hem de geçimimiz iyi. Sizin
o ikazýnýz olmasaydý, ben de o kýz arkadaþým gibi olabilirdim.” deyince ben,
“Hayrola! Ne oldu? Kimdi o arkadaþýn? Dediðimde eski öðrencim, “O
arkadaþým (…) kýzý L.K idi. Hoca’m, o arkadaþ yanlýþ arkadaþlarý yüzünden çok
kötü duruma düþtü. Âdeta bataklýðýn içinde yuvarlanýyor, ailesi bile artýk onun
peþini býraktý.” diye anlatýnca içim burkuldu, o kadar üzüldüm ki anlatamam. O
kýz öðrencimin kötü duruma düþmesinden kendimi sorumlu hissettim. O
günden beri hep kendimi suçlu olarak görürüm. “Neden o kýz öðrencimi de
çaðýrýp bir iki söz söylemedim. Þayet onu da ikaz ettiðim hâlde yine de o
durumda olsaydý vicdan azabý çekmezdim; ama yine üzülürdüm.” diye
düþündüm. Öðretmen arkadaþlarýma sesleniyorum. Lütfen gördüðünüz
yanlýþlarý, hatalý davranýþlarý umursamazlýktan gelmeyin. Mutlaka tatlý dille ve
güzel sözlerle uyaralým. Eðitim, topraða atýlan bir tohumdur. Ya hemen etkisini
gösterir ya da yýllar sonra. Ýþte Bingül adlý öðrencimde etkisini hemen
göstermiþ. Mevlâna diyor ki “Hangi tohumu topraða attýn da filiz vermedi!”
Topraða düþen hiç bir tohum zayii olmaz; er geç filizlenir. Eðitim de týpký
topraða düþen bir tohum gibi insan ruhuna ve beynine düþen bir tohum
gibidir; er geç mutlaka bir gün etkisini gösterir.
O günden beri Bingül'ün arkadaþý o eski öðrencim L.K. için kendimi
hâlâ suçlu hissederim. O kýz öðrencimin yanlýþa ve bataklýða düþmesinden
kendimi sorumlu tutarým. “Keþke L.K.yi de çaðýrýp birkaç kelime de ona
söyleseydim!” diye hayýflanýr dururum. Boþuna dememiþler, “Kadehlerde
boðulanlar, denizlerde boðulanlardan çok daha fazladýr.” Mevlânâ'dan
> 1 3 5 <
bir söz: Hangi tohumu topraða attýn da filizlenip çiçek açmadý, meyve
vermedi!
Akla Bilgi Ekersen Düþünce Büyütür, Baþarý Biçersin
Ýlaçlar ne kadar mükemmel olursa olsun, masanýn üzerinde
kullanýlmadan durduklarý takdirde iyileþtirici etkileri yoktur. Yani bir ilaç
kutusuna bakarak iyileþen hasta görülmemiþtir. Düþünce de böyledir.
Düþünce gerçeðin anasýdýr; ama eyleme dönüþmemiþ düþüncenin baþarýya
ulaþma ihtimali yoktur. Yan yana iki mümbit kocaman tarla düþününüz. Ýkisine
de bol yaðmur yaðýyor, ikisi de güneþin ýsýsýndan ve ýþýðýndan faydalanýyor,
ikisinin de verimlilik gücü, toprak kalitesi ayný. Zamaný geldiðinde iki tarla da
sürülüyor, sürgüleniyor, sonunda birisinden yemyeþil ekinler fýþkýrýrken
diðerinden ise yabanî otlar, dikenler boy atýyor; çünkü birine ekin tohumu
atýlmýþ, diðerine ise atýlmamýþ. Tohum atýlmayan tarlada ekin yetiþmez. Onun
yerine yabani otlar ve dikenler biter.
Ýnsan aklý da böyledir. Oraya bilgi tohumu ekerseniz, kýymetli fikirler
elde edersiniz. O fikirleri uygularsanýz, baþarý biçersiniz. Unutmayalým akýl
tarlasý boþ kalmaz, üstünde kontrolsüz bitenler de seni periþan eder.
Bil, Uygula, Piþman Olma
Öðrencim Bingül vasýtasýyla durumunu sonradan öðrendiðim
öðrencim L.K.nin o hayata düþmesinden dolayý piþman olduðunu duyunca
toparladýðým ibretlik güzel sözleri gençlere ithaf ediyorum.
*Aþk, yedi saniye; heves, yedi dakika; piþmanlýk ise ömür boyu sürer.*Gafletten aðýr uyku, þehvetten kuvvetli hýrs yoktur.*Aldýrmadan iþlediðimiz küçük suçlar, ileride hiç utanmadan ve
piþman olmadan büyük suçlarý iþlememize sebep olur. Ýnatçýlýktan kaçýnýn,
çünkü sonu cehalet ve piþmanlýktýr.*Yaptýðýnýz hatadan dönmekten korkmayýn.
> 1 3 6 <
*Öfkene hükmedemezsen bir hiç yüzünden olay çýkarýp sonunda
piþman olursun.*Dikkatsizlik, piþmanlýðýn baþlangýcýdýr.*Öfke, þeytanýn eseridir. Sonuçta piþman olursunuz.*Ýyiliðin karþýlýðýný bekliyorsan, piþmanlýk duyarsýn.*Piþmanlýk, bir suç iþledikten sonra duyulur; tövbe ise onun cezasýdýr.*Neden daha önce piþmanlýk duyduðun bir iþi, yine tekrarlýyorsun?*Piþman olmak istemiyorsan heveslerinden vazgeç.*Telafisi mümkün olmayan piþmanlýklar daha acýdýr.*Bugün ateþ, yarýn küldür.*Ýster taþý vazoya, ister vazoyu taþa vur; her iki durumda da vazo
kýrýlacaktýr.*Hayranlýk uyandýran bir baþarý için hayranlýk duyulacak þekilde
çalýþmak gerekir.*Önce doðruyu bilmek gerekir. Doðru bilinirse yanlýþ da bilinir; ama
önce yanlýþ bilinirse doðruya ulaþýlmaz.*Dizginlenmeyen emeller, istekler ve arzular, azgýn at gibi sahibini
çiðner.*Aslan bile kendini sineklerden korumak zorundadýr.*Zararýn neresinden dönülürse kârdýr. *“Para her þeyi yapar.” diyen adam, para için her þeyi göze alan
adamdýr.*Hýrsla mutluluk, hiçbir zaman birbirlerini görmezler.*Bir kýzýn kusurlarýný öðrenmek istiyorsanýz, onu bir kýz arkadaþýna
övünüz.*Sana yapýlan haksýzlýklarý toza, iyilikleri de mermere yaz.*Hiç kimse baþarý merdivenlerini elleri cebinde týrmanmamýþtýr.*Hayatta neyin önemli olduðunu keþfetmek için bir felaket
beklememek gerekir.*Kadýnlar sevdikleri adamla deðil, kendilerini seven adamla
evlenmelidirler.*Oðlunuzu istediði zaman, kýzýnýzý da fýrsat çýkar çýkmaz evlendirin.*Çocuklar donmamýþ beton gibidir; üzerine ne düþse iz býrakýr.*Baþarýnýn yüzde doksan dokuzu ter, yüzde biriyse, yine terdir.
> 1 3 7 <
*Çalýþmak, insaný þu üç beladan kurtarýr: Can sýkýntýsý, kötü
alýþkanlýklar ve yoksulluk.*Allah'ýn insana en güzel armaðaný çalýþmak mecburiyetidir.*Kendisini seven insanýn rakibi olmaz.*Çocuk, okunurken üzerinde uyuklamayý kabul etmeyen kitaptýr.*Güzellik, bakan kimsenin gözündedir.*Geleceðin bütün çiçekleri bugünün tohumlarý içindedir.*Kýyýyý gözden kaybetmeye cesaret edemeyen insan, okyanusu
keþfedemez.*Unutma! Unutulanlar, unutanlarý asla unutmazlar.*Yüksek tepelerde hem yýlana, hem kuþa rastlayabilirsiniz; fakat biri
sürünerek, öteki uçarak yükselmiþtir.*Sevginin namusu vardýr, o da endamda aranmaz.*Ulu aðaçlar fýrtýnalý diyarlarda yetiþir. *Gençliðin ruhunu iþlenmeyen bir tarla gibi kendi haline býrakýrsanýz,
orada ýsýrganlar, dikenler yetiþir.
Çocuklarý iyi eðitmenin beþ yolu vardýr:
1- Onlarýn dilinden konuþmak. 2- Öðütleri temsil ederek göstermek. 3- Her þeye raðmen sevgiyle yaklaþmak.4- Mükâfat ve ceza sistemini doðru uygulamak. 5- Sabýrlý davranmak.
Kýzý Doðum Günü Kutladý. Babasý Ýntihar Etti
Sene 1972, Manisa'nýn büyük bir ilçesinin öðrenci mevcudu çok fazla
olan bir ortaokulunda müdür baþyardýmcýsý olarak görev yapýyorum. Ayný
zamanda okulun Disiplin Kurulu Baþkanlýðý görevini de yürütüyordum. Ýlçenin
varlýklý ailelerinden birinin kýzý, orta üçüncü sýnýfta öðrencimizdi.
Bu öðrencimiz, yaþgününü kutlamak için bir program hazýrlar. Annesi
büyük bir özenle masayý hazýrlar. Annesinin kendi elleriyle yaptýðý pasta, börek
çörek ve tatlýlarla birlikte kolalar, gazozlar ve meyve sularý da alýnarak tam
tekmil bir kutlama masasý donatýlýr. Kýzý, arkadaþlarý ile beraber rahatça > 1 3 8 <
yaþgününü kutlasýnlar, diye yakýn bir arkadaþýna gider. Annesi gittikten sonra
kýzýn arkadaþlarý eve gelirler. Her biri getirdikleri hediyeleri takdim ederler. Bu
arada hazýrlanan ikramlar yenilir, içecekler içilir. O günün sevilen müzik
parçalarý kasetlerden dinlenir. Bu arada doðumgünü pastasý getirilir. Masanýn
etrafýna toplanýrlar. Pastaya dikilen mumlar, “Ýyi ki doðdun A.” diyerek
söndürülür. Her þey gayet güzel masumane bir þekilde devam eder. Bu arada
kývrak müzikler, dans ve eðlence derken gençlerin muhabbetleri iyice
koyulaþýr. Duygusal yakýnlaþmalar da kendini belli eder. Kýzýn erkek
arkadaþlarýndan biri, doðumgünü kutlamasýna gelirken babasýnýn eve aldýðý
alkol þiþesinden birini yanýnda getirmiþtir. Merak ve istek duygularý arasýnda
þiþe açýlýr. Baþlangýçta tadýna bakmak amacýyla tadýlýr; ama bununla yetinilmez.
Þiþe tamamen bitirilir. Sonuçta kafalar bulanýr. Kýzýmýzýn okuldan gönül baðý
olan erkek arkadaþý da bu kutlamada bulunmaktadýr. Sarhoþluðun etkisiyle
daha samimi olabilmek için evin müsait bir odasýna çekilirler. Ýki genç arasýnda
arzu edilmeyen olay vaki olur.
Bu olay baþlangýçta ört bas edilmeye çalýþýlýr. Bir yanlýþ. Birkaç ay
sonra baþka bir yanlýþlýðý meydana getirir ve kýzýmýzýn hamilelik belirtileri baþlar.
Artýk mýzrak çuvala sýðmaz. Olay kýsa zamanda ilçeye yayýlýr. Öðrencimizin bu durumu, okul Disiplin Kurulu’na intikal eder.
Aldýðýmýz öðrenci ifadelerinde ilçede anlatýlanlarýn hepsinin doðru olduðu
anlaþýlýr. Öðrencinin bir ay sonra mezun olacaðýný da dikkate alarak okul idaresi
olarak öðrencinin arkadaþlarý arasýnda daha fazla rencide olmamasý için her
hangi bir disiplin cezasý vermeden baþka bir okula naklini saðladýk.
Bu arada öðrencimizin annesi ve babasý ile görüþtük. Son derece
bitkin ve periþan halde adeta ne yapacaklarýný bilmez durumdaydýlar. Okul
idaresi olarak her ne kadar aileyi teskin etmeye çalýþtýysak da bunda baþarýlý
olamadýk. Aileyi, özellikle babayý teskin etmek mümkün görünmüyordu.
Öðrenci de son derece üzgündü. Bu olayý bir anne baba olarak kabullenmek
çok zordu.
Olay içinden çýkýlmaz bir hale gelmiþti. Öðrencinin babasý Þ. ile son
> 1 3 9 <
görüþtüðümüzde, “Kadir Bey, kýzým doðduðunda ne kadar sevinmiþtim. Keþke
bu kýzým olmasaydý da ben, bu acýyý yaþamasaydým. Ýlçede býrak
arkadaþlarýmýn ve dostlarýmýn, bir yabancýnýn dahi yüzüne bakamaz hale
geldim. Sokaða çýktýðýmda, fabrikama gittiðimde, iþçilerim dâhil herkesin bana
baktýðýný sanýyorum. Bakmasalar bile bana öyle geliyor. Ne yapacaðým
bilmiyorum.” diyerek gözyaþý döküyordu.
Bu konuþmamýzdan birkaç gün sonra öðrenci velimiz Þ. Bey, bir hafta
sonu kiremit fabrikasýna gider. Hiç kimsenin olmadýðý bir saatte kendini asar.
Bu intihar haberi ilçede þok etkisi yaratýr. Rahmetli Þ. Bey'in odamdaki o acý
dolu yüzü ve gözyaþlarý gözümün önünden hiç gitmez.
Ben bu olaydan sonra þunu anladým. Bir þey isterken Allah'tan
hayýrlýsýný istemenin gerekli olduðuna inandým. Allah, hiçbir anne babaya bu
tür acýlar yaþatmasýn.
Öðrencimizin durumunu hatýrlatarak gençlere seslenmek istiyorum.
Hanginiz böyle bir acýyý ailesine yaþatmak ister? Hepinizin haykýrarak “Hayýr!”
dediðini duyar gibiyim. Acaba A. da baþlangýçta bu sonucu düþünseydi bunu
yapabilir miydi? Hepimizin dikkatini çeken olaylardan biri de alkollü araba
kullananlardýr. Kaza yapýp zarar vermekle kalmýyorlar, ya kendilerinin ya da
baþkalarýnýn ölümüne, sakat kalmalarýna sebep oluyorlar. Maddî hasar ise
cabasý. Bütün bunlar görüldüðü halde bir baþkasýnýn bunlardan ibret
almamasýna ve benzer durumlara düþebileceðini bile bile bu þekilde alkollü
olarak araba kullanmalarýna ne demeli?
Bütün bu olumsuzluklar görünüp bilindiði halde Ýstanbul Üsküdar'da
halka açýk yerlerde alkol kullanmayý yasaklayan yetkilileri protesto edenler,
hanýmlarý ile beraber milletin gözünün önünde kahramanlýk taslayarak alkol
içmelerine ne demeli? Üstelik bunlarý yapanlarýn ülkemizde aydýn olarak
geçinmeleri ve alkol kullanmayý çaðdaþlýk sayanlarý ne yapmalý? Hangi aklý
baþýnda insan yukarýda anlatýlan benzer olaylarýn kendi baþýna gelmesini ister?
> 1 4 0 <
Yüce Allah þöyle buyuruyor: “Siz, ey imana ermiþ olanlar! Sarhoþluk
veren þeyler, þans oyunlarý, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkýnda
kehanette bulunmalar, þeytan iþi iðrenç kötülüklerden baþka bir þey deðildir. O
halde onlardan kaçýnýn ki mutluluða eresiniz.” (Kur'an-ý Kerim, Maide Suresi,
ayet,90)
Peygamber’imiz, bir hadis-i þeriflerinde, “Ýçki, bütün kötülüklerin
anasýdýr.” buyuruyor. Bu kutsal ve mübarek mesajlar karþýsýnda, alkol
kullanmayý çaðdaþlýðýn gereði sayan kardeþlerimin, ellerini þakaklarýna koyup
salim kafa ile bir kez daha düþünmelerini tavsiye ediyorum.
Maðazalardan aldýðýmýz elektronik bir eþyayý saðlýklý ve uzun ömürlü
kullanabilmek için o eþya ile birlikte verilen kýlavuzu dikkatle okuyup ona göre
kullanmak zorunda kalýyoruz; çünkü aldýðýmýz elektronik eþyayý en iyi, uzun
ömürlü ve faydalý bir þekilde kullanabilmek için onu yapanýn talimatlarýna
uymamýz gerekmektedir. Bir insan olarak biz de kendi vücudumuzu ve
aklýmýzý doðru ve saðlýklý kullanabilmemiz için bizi yaratan ve bizim nasýl
davranacaðýmýza dair gönderilen kýlavuz kitabýmýz olan “Allah Buyruðu”na
kulak vermemiz gerekir. Dinlemesek, kulak vermesek ne olur? Sonunda
zararlý çýkan biz oluruz.
Çocuk sahibi olan anneler, babalar çok iyi bilirler. Anne babalar, daha
çocuklarý küçükken “Aman sobaya yaklaþma, elin cýs olur.”; yemeðe her
oturuþta “Ellerini yýka!”; yemeklerden sonra “Diþlerini fýrçala!”; okula
gidiyorsa “Derslerine çalýþtýn mý, ödevini yaptýn mý?” gibi uyarýlarda bulunarak
güzel alýþkanlýklar kazanmalarý için býkmadan usanmadan defalarca tekrar
ederler. Allah da bizi o kadar çok seviyor ki “içki, kumar, zina, gýybet gibi zararlý
ve kötü olan davranýþlarý yapma!” diye tekrarlarken namaz, zekât, iyilik,
yardým, ahiret gibi güzel, faydalý ve hayýrlý olan konularda sýk sýk hatýrlatmalarda
bulunuyor. “Bak, senden öncekiler öldü, yakýn komþularýndan ölen var, bir
gün sen de öleceksin. Bu iþin sonunda bir hesap kitap var. Aman, yanlýþ
yapma!” diye haþa bir anne babanýn çocuðunu uyardýðý gibi Allah da bizi
annemizden, babamýzdan daha büyük bir þefkat ve merhametle uyarýyor.
> 1 4 1 <
Birçok ayet-i kerimenin sonunda “Niçin tefekkür etmiyorsunuz? Niçin
düþünmüyorsunuz? Niçin aklýnýzý kullanmýyorsunuz?” diye defalarca uyarýyor.
Tekrar gençlere seslenmek istiyorum. Ýleride meþru yoldan
milyonlarca tadacaðýnýz lezzeti, gençliðinizde tadacaðýnýz bir parmaklýk zevkle
hem hayatýnýzý karartmayýn hem de anne babalarýnýzý baþkalarýnýn yüzüne
bakamayacak duruma düþürmeyin. Þimdi hep beraber kendimizi, on üç
yaþýnda yaptýðý bir yanlýþlýkla babasýný mezara gönderen ve kendi hayatýný geç
yaþta karartan Þ.nin yerine koyalým. Bu vicdan azabýyla yüz sene de yaþasa bu
hayatta artýk mutlu olmasý mümkün deðil, yaþadýðý yýllarýn hamallýðýný
yapmaktan öte bu dünyadan ne bekleyebilir ki?
Yine ekranlara çýkýp namus insanýn beynindedir, diyen baylara ve
bayanlara haykýrmak istiyorum. Hani namus insanýn beyninde idi. Bu
sloganlarý seslendirenler, her þeyini kaybetmiþ kimselerdir. Bunlarýn durumu
mahallenin bir kötü kadýnýn mahallede yer edinebilmesi için herkesin kendisi
gibi olmasýný istemesi gibidir.
Gençler, ergenlik çaðlarýnda katiyetle yanlýþ arkadaþ edinip anne
babanýzdan uzaklaþmayýn. Gençlerin anne babalarýndan en uzaklaþtýðý yaþlar
ergenlik çaðlarýdýr. Anne babalarýnýzý dinleyin. Hiçbir anne baba kötü de olsa
çocuðuna yanlýþý göstermez.
Elli Yýldýr Uðraþý Alaným
Bir insanýn gençlik çaðý kýzlarda 12–17, erkeklerde ise 13–17 arasýdýr.
Önce bu yaþlardaki gençleri tanýmadan, onlarýn eðilimlilerini iyi bilmeden
onlarla diyalog kurmak çok zorlaþýr, hatta imkânsýzlaþýr. Yýllardýr gençlerin
içinde bulunan ve hâlâ da bulunmakta devam eden bir eðitimci olarak gerek
eðitimciler, gerekse anne babalar bu yaþlardaki çocuklarýna yaklaþýrken önce
kendi gençliklerini hatýrlamalý ondan sonra onlara yaklaþmalý. Biz büyüklerin
en büyük yanlýþlýklarý, bu yaþtaki gençlerin kendimiz gibi düþünmeleri ve
kendimiz gibi davranmalarýný istiyoruz. Sýkýntý da burada baþlamaktadýr.
> 1 4 2 <
O halde genç kimdir?Genellikle yukarýda belirttiðim yaþlardaki gençler: Heyecanlý, ateþli,
çabuk kýzmaya elveriþli, sabýrsýz, hareketli, canlý, kanlý, baðýmsýz olmak
arzusunda, takdir edilen, kendini göstermek isteyen veya lider olmak
arzusundadýr. Genellikle de bekâr belli bir gelire sahip olmayan insanlar
gurubudur.Ýþte ergenlik döneminde olan bu gençlere ailede ve okulda dozunda
bir terbiye ve eðitim verilmezse gençler kaba saba davranýþlarýný artýrýr, ilgi
çekmeyi dener, davranýþlarý gösteriþli ve mübalaðalýdýr. Bu yaþtaki gençlerin
seçtiði renkler genelde göz alýcý renklerdir. Yine bu yaþlarda yüksek sesle
gülerek kendini otorite görmek ister. Fikirlerinin doðruluðuna inanýr,
büyüklerini pasif ve korkak olarak niteler. Çevresini üzmekten zevk duyar.
Gençlerin bu tür davranýþlarýnýn geliþip gerçekleþmesinde ailenin kötü aile
iliþkilerinin büyük rolü vardýr. Küçük yaþta adam yerine konulmuþ, kendilerine
gerçekten sevgi, saygý, ilgi ve yakýnlýk gösterilmiþ gençlerde bu gibi davranýþlara
rastlanmamaktadýr, veya diðerlerine nazaran daha az görülmektedir. Sadece bizde deðil, yurtdýþýnda da okullarda disiplin kurulu kayýtlarýný
incelersek belki yüzde yüz deðil; ama yüzde doksan itibarýyla suç iþleyen
çocuklar genelde ya baskýcý aile çocuklarý ya da anne veya baba yurtdýþýnda
veya ailede þiddetli geçimsizlik veya parçalanmýþ aile veya üvey anne babaya
sahip gençler olduðu görülür. Ailede gerçek sevgiyi tatmayan bu tür aile
çocuklarý maalesef istenmeyen istikamete doðru yol almaya baþlýyor.
Benim bu arada gençlere de bir çift sözüm olacak. Ýnadýna
büyüklerinizle diyalogu sonuna kadar zorlayýn. Yanlýþa düþmüþ bir anne veya
bir baba katiyetle çocuklarýnýn yanlýþa düþüp kötü olmalarýný istemez.
Büyüklerinize kýzýp yorgan yakmaya kalkarsanýz baþýnýza gelecek felaketleri
önleyemezsiniz. Biz büyükler bazen size ideal bir örnek oluþturmayabiliriz.
Bu yüzden yanlýþa saparsanýz bunun üzüntüsünü yine önce siz çekersiniz. Zira
ateþin önce düþtüðü yeri yaktýðýný hepimiz çok iyi biliyoruz.Bu arada anne – babalara da seslenmek istiyorum. Çocuðunuzla
diyalogu asla kesmeyin. Anne-babasýyla veya çocuklarýyla iyi diyalog kuran
gençler, kendilerini bir süre yanlýþlýða kaptýrsa da geri dönüþ
> 1 4 3 <
yapabilmektedirler. Ruhsal alanda birtakým çalkantýlar yaþasalar da onlarda
birtakým olumlu geliþmelerde görülür. Gençlerin bu çaðlarda ilgi alanlarý
geniþler, bir þeyler yapmak, baþarýlý olma eðilimleri güçlenir. Toplumdaki
olaylara ilgi duyarlar, politika ve ülke yönetiminde fikirler ileri sürerler, duygu
ve düþüncelerini inançla savunurlar. Bu yaþlarda çok ideal düþünürler, bir anda
toplumda hemen eþitliði saðlamak isterler, kolay ve kýsa yollu çözümlere bel
baðlarlar. Sanki ellerinde sihirli bir deðnek vardýr. Bu yaþlarda yalancý ve sahte
önderlerin peþine çok çabuk takýlýrlar. Hele bir de terör odaklarýyla tanýþýrsa
iþte o vakit tam girdabýn içine düþmüþ olur. Ýkinci bir girdap da herkesin her
türlü bilgiye ulaþtýðý bu dönemde anne-baba kontrolü dýþýnda kalan bazý
kontrolsüz gençler açýk saçýk yayýnlarla dimaðýný aþýrý derece kirletmektedirler.
Bu kirlenme sapkýnlýklara yol açmaktadýr. Dolayýsýyla son yýllarda kamuoyunu
meþgul eden Ýstanbul ve Bursa'daki testere cinayetleri bu sapkýnlýklarýn
sonucudur. Özellikle genç kýzlar internet aþklarýndan ve arkadaþlýklarýndan
uzak durmalýdýrlar. Zira karþýsýna kimin ve kimlerin çýkacaðý belli olmaz.
Özellikle genç kýzlar bu yaþlarda hiçbir þeyi anne-babalarýndan
gizlememelidirler. Bu yaþlarda uðradýðý yanlýþlýklarý anne-babadan saklayarak,
yalan söyleyerek veya karþýya taviz vererek örtmeye kalkarlarsa tamamen
bataklýðýn içine çekilmiþ olurlar. Bu yaþlarda yapacaðý arkadaþlýklarýnda mesafeli
hareket etmelidirler. Zira teknolojinin zirvede olduðu bir dönemde
yaþýyoruz. Çektiðimiz mailler, yaptýðýnýz telefon konuþmalarý, iliþkileriniz yarýn
karþýnýza bir þantaj belgesi ve görüntüsü olarak çýkmasýn. Bu tür arkadaþlýklarýn
acý örneklerine çokca þahidim.
Bugün gençlere veremediðimiz en önemli hususlardan biri de
kendilerini, kendilerine tanýtamadýðýmýzdýr. Ham madde toprak olan fayans ve
yer döþemeleri imal eden Çanakkale Seramik Fabrikalarýnýn giriþ kapýsýnda
Ömer Hayyam'ýn þöyle bir þiirini görmüþtüm.
Ey çamurcu (testici) tekmeleme, tokatlama, hor görme beni.Ben senin dedenden, nenenden biriyim,
> 1 4 4 <
Yarýn sen de benden biri olacaksýn!
Onlar sanki kendilerini hiç yaþlanmayacakmýþ, hiç ölmeyecekmiþ gibi
görürler. “ Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Ne olacaðým?
Hayatýn manasý nedir? Biz büyükler bu sorularýn karþýlýðýný tam manasýyla
gençlerimize anlatmakta ihmalkâr davranýyoruz; ama onlarýn maddi isteklerini
yerine getirmede de hiç ihmalimiz olmuyor. Özellikle refah seviyesi yüksek
ailelerde çocuklar “Hayýr!” kelimesini hiç duymuyorlar. Her istekleri yerine
getiriliyor; ama yarýn hayatta veya kurduðu yuvalarda ayný refah seviyesini
bulamayabilirler. Hayatta sürekli düz yolda yürümek mümkün deðildir. Bizim
karþýlaþtýðýmýz sýkýntýlarla onlarýn karþýlaþmamasý diye bir þey söz konusu
olamaz. Hep “Evet”e alýþtýrýlmýþ çocuklar, bu defa “Hayýr!” kelimesini
duyunca da ardý arkasý kesilmeyen sýkýntýlar, bunalýmlar ve boþanmalar
baþlamaktadýr. Bu sebepledir ki ister gençler, isterse büyümüþ gençler olsun
sigara ve uyuþturucuya kapýlmalarý kolay olmaktadýr.
Kötü alýþkanlýklara baþlamanýn baþlangýcý baþkasýna özenti, ona
benzemeye, adamlýðýný ispatlama þeklinde de görülmektedir. Daha sonra
günlük hayatta her yaþta duyulan sevinçler, üzüntüler, ruhsal gerginlik, baský,
düþ kýrýklýðý, heyecan, can sýkýntýsý, güvensizlik duygularý sigara ve uyuþturucuya
eðilimi artýrmaktadýr. Ergenlikten sonraki evrelerde de hadi ýslatalým, biraz
efkâr daðýtalým, içelim, açýk kafayý bulalým gibi anlayýþlarla yanlýþ alýþkanlýklar
kalýcý hale geliyor. Bu yanlýþlýklara ve yanlýþ yollara düþmemenin tek koruyucu
þemsiyesi, gençliðin saðlam bir inanca sahip olmasýyla mümkündür. Aþaðýda
belirteceðimiz kötü alýþkanlýklarý “haram” duygusuyla beynine ve kalbine
yerleþtiren insan veya gence bunlarýn zerresini yaptýramazsýnýz. Baþýna
tabanca tüfek dayasanýz da yaptýramazsýnýz. Þunu gençlerimiz ve büyüklerimiz
çok iyi bilmelidirler ki hayatta duyulan bütün maddi hazlar insaný ilelebet mutlu
ve huzurlu kýlmaz. Maddi hazlarýn hepsi de yaþa göre gelip geçicidir. “ Kalpler
ancak Allah'ý anmakla huzur bulur.”(Kur'an-ý Kerim). Bunun dýþýnda hiçbir þey
insan kalbinde kalýcý huzur býrakamaz.
Sigara alýþkanlýðý ile ilgili beþ bin lise öðrencisi üzerinde yapýlan bir
> 1 4 5 <
ankette:1-Özenti,2-Büyüdüðünü hissetme, kanýtlama,3-Gösteriþ, büyük görünme isteði,4-Sýkýntý,5-Arkadaþ yerini tutma,6-Anne-baba zýtlaþmasý,7-Eðlence aracý olmasý,Yine ayný sayýda lise öðrencileriyle yapýlan alkol alýþkanlýðý ile ilgili
ankette:1-Özenti, 2-Biraz sarhoþluk hoþuma gidiyor,3-Caným sýkýldýðý için içiyorum,4-Çünkü seviyorum, Hem arkadaþlarým da içiyor,5-Arkadaþlarýmýn mahallebi çocuðu saymalarýný istemem,6-Çünkü büyüklerim de içiyor,7-Baþkalarýyla daha rahat kaynaþýyorum,8-Bana cesaret ve güven veriyor,Bu alýþkanlýklarýn üçüncü basamaðý ise tabii kumar ve uyuþturucudur.Ýþin bu noktalara yol almamasý için ne yapmalý? Mutlaka bunun bir
formülü olmalýdýr. Özellikle töresel geliþim, manevi ve ahlaki deðerler
açýsýndan iyi besleyerek gencin kendisine hâkim olmasýný kendi kendisiyle
uyum içinde olmasýný, düþünüþ ve davranýþlarýnda tutarlý saðlam kalmasýný
saðlayan saðlýklý bir karaktere sahip olmasý konusunda hep beraber biz
eðitimciler anneler-babalar hassas ve titiz davranmalýyýz.
Bir de anne-babalara düþen çok önemli bir görev daha vardýr.
Ýnsanlara anne-baba, kardeþ Allah vergisidir. Bunlarý seçme iradesine hiç
birimiz sahip deðildir. Ancak arkadaþýný insanlar kendi iradesiyle seçerler. Hiç
kimse anne-babasýný ve kardeþlerini reddetme imkânýna sahip deðildir; ama
arkadaþýný seçmede de reddetmede de hür iradeye sahiptir. Bu bakýmdan
ergenlik çaðýnda çocuklarýmýzýn arkadaþ seçmede anne-babalarýn çocuklarýna
yardýmcý olmalarýnýn önemini özelilikle vurgulamak isterim.Yine burada gençlere yönelik birkaç sözüm olacak. Biraz önce de
ifade ettiðim gibi anne-baba, kardeþ insana Allah vergisidir. Arkadaþ ise sizin > 1 4 6 <
seçtiðiniz kiþilerdir. Seçtiðiniz arkadaþlarýn kötü alýþkanlýðý olmasýn ve tembel de
olmasýn. Yanlýþ alýþkanlýklarýn kazanýldýðý yerlerde bulunmayýn! Kafelerde
bilmediðiniz yabancý yerlerde açýktan meþrubat içmeyin! Sigara alýþkanlýðýnýz
varsa bile tanýmadýðýnýz insanlarýn ikram ettiði sigarayý içmeyin! Otlakçýlýktan
kati surette kaçýnýn. Sigara içecekseniz anne-baba parasýyla içmeyin! Baba
parasýyla deðil, parasýný kendiniz kazandýktan sonra içmeye baþlayýn. Para
kazanmadan sigara içmeye baþlarsanýz daha baþka yanlýþlýklar da yaparsanýz.
Kýz öðrencilerin de kendilerine mahsus hallerde bilmediði ve ayaküstü tanýþtýðý
insanlarýn verdiði ilaçlarý kullanmamalarý, Doðumgünü kutlamalarýnda
bilmediðiniz veya ailenizin onay vermediði arkadaþlarýnýzý davet etmeyin.Biraz
önce okuduðunuz” Kýzý doðum günü kutladý, baba intihar etti.” acý olayý hiç
unutmayýnýz.
Lise Çaðýndaki Kýzlarýn Yaþadýðý Gizli Gerçekler
Meslek hayatýmýn çoðu liselerde idarecilikle geçti, hem de öðrenci
mevcudu oldukça kalabalýk okullardý. Mesela en son görev yaptýðým Manisa
Lisesi'nde bir zamanlar 156 öðretmen, 3000 'ni aþkýn da öðrencisi
bulunuyordu. Bu süre içerisinde çok önemli gerçeklerle karþýlaþtým. Lise
çaðýnda kýzý olan ailelerin sýkýntýlarýna þahit oldum. Ýsimsiz yaptýðým anketlerle
dilek kutularýna atýlan dilekleri ve gerçekleri siz okuyucularýmla paylaþmak
istiyorum.Ýþte bu çaðýn bazý gerçekleri: Günümüz sosyal hayatý her geçen gün
tehlikeli olaylara þahit olmaktadýr. Bazen hiç umulmadýk þahsiyetin kýzý
beklenmedik tuzaklara düþebiliyor. Ana-babalar baþtan tedbirli ve dikkatli
olmak zorundadýrlar. Maalesef, bugün, psikologlara en çok evlilik problemleri
ile ana-babalarýn genç kýzlarý ile sýkýntýlarý danýþýlýyor. Özellikle 16 ile 17
yaþlarýndaki kýzlar aile büyüklerini takmýyorlar, hatta ebeveynlerinden nefret
edenler bile var. Ýntihar oranlarý kýzlardaki büyük farký ortaya koyuyor.
Ahlaksýz, sorumsuz bazý gençler profesyonelce uyguladýklarý yöntemlerle aþk
meþk adý altýnda en donanýmlý görünen genç kýzlarý bile tuzaklarýna düþürmeyi
baþarabiliyorlar. Öyle ki saf temiz iyi niyetli genç kýzlarýn ve özellikle de çalýþan
anne-babalar veya çalýþmayan anneler, çocuklarýna zaman ayýrmamalarý
> 1 4 7 <
nedeniyle onlarýn boþ býraktýklarý dünyalarýný yukarýda sözünü ettiðimiz
delikanlýlar tarafýndan kurmazca gönülleri iþgal edilmektedir. Tabii bunun
sonucunda çileyi sadece kýz ve onun ailesi çekmektedir. Cep telefonu, mail,
chat, gibi yollar kapana düþmeyi kolaylaþtýrýyor. Çeþitli yalanlarla kandýrýlan
taraflar randevulaþýlan yerde ortaya çýkýyor. Buluþma ve tanýþma
gerçekleþtikten sonra düþülen beladan kurtulmak zorlaþýyor. Elbette sonuç
hem genç kýz hem de aileleri için ruhsal kýrýlmalara yol açýyor.
Zaman Zaman Notlarýma Düþenler
•Ailem beni anlamýyor, anlayacaklarýný da sanmýyorum. •Rusya'da Komünizm yýkýldý; ama bizim evde devam ediyor. •Aile büyüklerim çok geri kafalý beni hiç anlamýyorlar. •Annem-babamla hiçbir konuyu güzelce tartýþamýyorum. Bunun
yanýnda apartmanýmýzýn kapýcýsýyla daha iyi dertleþebiliyorum. •Hoca’m, benim yaþadýklarýmý siz yaþasanýz; bir gün bizim evde
duramazsýnýz. Bazen baþýmý alýp evden kaçmak istiyorum. •Lise son sýnýfým, daha bir gün babam yavrum deyip bana sarýlmadý.•Babamýn iþi benden ve kardeþlerimden daha önemli. Ýþine ayýrdýðý
zamanýn milyonda birini bana ve kardeþime ayýrmýyor.
•Babam uluslararasý bir nakliyat firmasýnda þoför. Aðabeyim ise
evimizin mafya babasý. O ne derse o oluyor. Ona bir zarar vermemek için
kendimi zor tutuyorum.
•Annemle hiçbir þeyi konuþmaya gelmez. Kendisiyle paylaþtýðým her
þeyi üzerine bin katýp babama söylemekten büyük zevk duyar. Annemin bu
çirkin huyu yüzünden annemin yüzünü bile görmek istemiyorum. Sekiz
yaþýndaki erkek kardeþim bile bizim evde benden daha özgür. Bazý
arkadaþlarýmý babalarýyla parkta dondurma yerken görüyorum ve
imreniyorum. Bizim evde ne park ne piknik görülmüþ deðil.
> 1 4 8 <
Ýyi Örnekler de Var
Çok iyi bir annem ve babam var. Seçme þansým olsaydý yine annemi
ve babamý tercih ederdim.
Babamý annemden daha fazla seviyorum; çünkü babam beni
annemden daha iyi anlýyor. Her sabah babamla yürüyüþe çýkýyoruz. Tadýna
doyulmaz tam bir saat geçiriyoruz. Aðabeyim problemli ama babam tam bir
aile reisi. Babamýn iþleri çok yoðun olmasýna raðmen her akþam bize tam bir
saatini ayýrýr.
Annem ve babam verdikleri sözü mutlaka yerine getirirler. Þayet
getiremezlerse ne yüzden getiremediklerini izah ederek bizden özür dilerler.Annem ve babam ayný zamanda en büyük dostum ve arkadaþým.
Yaþýtlarýmdan bazý arkadaþlarým anne ve babalarýyla kuramadýklarý dostluðu ve
arkadaþlýðý dýþarýda aramak zorunda kalýyorlar. Ýþte felaket de burada baþlýyor.
Babam, annemden daha nezaketli. Babam odamýn kapýsýný
çalmadan girmezken, annem dedektif gibi ne zaman girip çýkacaðý belli olmaz.
Babamýn bana olan sevgisini ve güvenini hiçbir þeye deðiþmem. Ben de bu
güvene layýk olmaya çalýþýrým.
Genç kýz psikolojisini çok iyi anlayan bir anne ve babaya sahibim. Babamýn bazen televizyonun düðmesini kapatarak benimle yaptýðý 5
- 10 dakikalýk sohbet bana inanýlmaz büyük haz veriyor.
Bu Da Basýndan
Ana-babalarýn, çocuklarýnýn interneti nasýl kullandýklarýný
denetlemeleri gerektiði belirtildi. En son olay, Ýstanbul Bayrampaþa'da
yaþandý. Tamer (23) ile Aslý (19) internette tanýþtýktan dört ay sonra Çapa'da
buluþtular. Birbirlerinden hoþlanarak evlendiler; fakat Tamer, eski
alýþkanlýðýndan vazgeçmedi. Ýnternette baþkalarýyla görüþmeye devam etti.
Yine bir baþka bayanla görüþmesiyle evlilikleri çatýrdadý. Aslý, dokuz aylýk
> 1 4 9 <
hamileydi. Aslý'nýn babasý çeþitli görüþmelerden sonuç alamayýnca Tamer'i
dövmeye kalktý. Kayýnpederini dört yerinden býçaklayan Tamer kaçtý. Yirmi
gün sonra Aslý'nýn babasý öldü. Bu duruma dayanamayan Aslý, iki kutu
antibiyotik içerek intihar etti. Doktorlar, bebeði sað kurtarmayý baþardýlar. Aslý,
mezara, Tamer ise cezaevine girdi. Talihsiz bebek, þimdi anneannesinde.
Müdür Bey, Arkadaþlarýmýn Saçýný Kesme
12 Eylül sonrasý okullarda sýký bir disiplin uygulamasýna geçildi. Saç
sakal ve kýyafet konusunda tavizsiz uygulama baþlatýldý. Sýkýyönetimin emri
gereði her sabah, âdeta bütün okul askeri birlik gibi beden eðitimi
öðretmenlerinin eþliðinde yarým saat spor yapýyor, sonra derslere baþlýyordu.
Bir hafta sonu bayrak merasiminde öðrencilere tembih ettik.
Pazartesi günü herkesin kurallara uygun saç ve sakal týraþý olarak gelmeleri
gerektiði duyurusunu yaptýk. Aksi takdirde pazartesi sabahý saç ve sakal týraþý
kurallara uygun olmayanlarý makas ve jiletle karþýlayacaðýmýzý söyledik.
Pazartesi günü bayrak törenini yaptýk. Nöbetçi müdür yardýmcýsý ve
nöbetçi öðretmenler, öðrencileri sýra ile içeri alýyorlar, saç ve sakal týraþý uygun
olmayanlarý ayýrýyorlardý. Ýdare olarak biz de saçý uzun olan öðrencinin
saçýndan bir tutam kesiyorduk. Bu arada bazý veliler, hemen sýkýyönetim
komutanýna þikâyete gidiyorlardý. Komutan da “Anarþiden þikâyet
ediyorsunuz, biz de disiplin için tedbirler alýyoruz, yine þikâyet ediyorsunuz.”
diye þikâyete gelen velilere yüz vermiyordu. . O yýlýn sonunda güzel, güzel olduðu kadar haným hanýmcýk, sempatik
ve güler yüzlü bir öðrencimiz olan Fatma Yaþar, kanser hastalýðýna yakalandý.
Sýnýf arkadaþlarý, diðer öðrenciler, öðretmenler ve idare olarak biz de çok
üzüldük. Tedavisi için okulda kampanya açtýk. Ben, hem tedavisi için toplanan
parayý teslim etmek hem de kendisini ziyaret etmek amacýyla sýnýf
arkadaþlarýndan ve öðretmenlerinden oluþan bir grupla Barbaros'taki evine
gittik. Öðrencimiz bizi görünce çok mutlu oldu. Gözlerinden inci gibi yaþlar
dökülmeye baþladý. Parayý teslim ettikten sonra yanýna oturup onu teselli
> 1 5 0 <
etmeye ve moral vermeye çalýþtýktan sonra ailesinden ve öðrencimiz Fatma
Yaþar'dan müsaade isteyip kalktýk. Bu sýra öðrencimiz Fatma Yaþar, “Hoca’m,
kulaðýnýza bir þey söylemek istiyorum.” dedi. Baþta ben olmak üzere hep
beraber geldiðimiz arkadaþlarý, öðretmenleri ve ailesi, bir anda þaþýrdýk.
Öðrencimiz Fatma Yaþar'ýn son günlerini yaþadýðý her hâlinden belli idi. Saçlarý
dökülmüþ, nefes alýp vermesi güçleþmiþti. Neyse, odada bulunan herkes
dýþarý çýktýktan sonra ona doðru eðildim. Yattýðý yerden kimsenin duymasýný
istemez bir hâlde kulaðýma fýsýldayarak “Hoca’m, erkek arkadaþlarýmýn
saçlarýný kesme, olmaz mý? Arkadaþýmýn saçýný da kesmiþtin, o da çok üzüldü.”
demesin mi? Âdeta yýkýldým. Ölüm döþeðinde bile kendi üzüntüsünü unutup
saçý kesilen arkadaþlarýný düþünen bu duygu, ne kadar samimi ve ne kadar
anlamlý idi. “Söz veriyorum, Fatma. Bundan sonra makasý elime
almayacaðým.” dedim.
Bu olay, beni çok etkiledi. Gerçekten ergenlik çaðlarýnda saçýn ne
kadar önemli olduðunu sonradan kendi çocuklarýmda da gözlemledim.
Gerek kýz gerek erkek olsun, ergenlik belirtisi saçlara özenle baþlýyor. Bir
çocuk aynanýn karþýsýna geçmeye baþlamýþsa artýk onda ergenlik belirtileri de
baþlamýþ demektir.
Uzatmayayým, özellikle bizim ülkemizdeki okullarda gençler, kýlýk
kýyafet yüzünden çok baský altýna alýnýyor. Almanlar, bizim okula geldiklerinde
öðrencileri lacivert ceketli, gri pantolonlu ve gömlekli kravatlý gördüklerinde
“Burasý askeri okul mu?” diye sormuþlardý. Ülkemizdeki gençler, saç sakal,
kýlýk kýyafet yüzünden baský altýna alýndýklarýndan bunun acýsýný üniversiteye
gittiklerinde çýkartmaya çalýþýyorlar. Ýlköðretim ve lise öðrenimi boyunca
oluþan bu baskýyý bir þekilde telafi etmeyi düþünüyorlar. Dikkat edin, hiçbir
üniversite öðrencisini sinekkaydý týraþ olmuþ, takým elbiseli, kravatlý
göremezsiniz. Hatta ayný þeyi oðlumda da gördüm.
Üniversite birinci sýnýfa giderken dinlenme tatiline geldiðinde saçlarýný
hippiler gibi uzattýðýný gördüðümde kan beynime sýçramýþtý; ama hiçbir zaman
“Saçýný kes!” diye müdahalede bulunmadým. Karþýma aldým, sadece “Saçýný
> 1 5 1 <
uzatmýþsýn, hayýrlý olsun; ama Manisa'da gezerken 'Kadir Keskin'in oðluyum.'
demeyeceksin!” dedim,tabiî karþýlýk vermedi. Baktým sene sonunda normal
týraþla geldi.
Daha sonra Almanya'daki okullarý gördüðümde bizim yaptýðýmýz
iþlerin ne kadar ilkel olduðunu anladým. Avrupa'daki hiçbir okulda kýlýk kýyafet
zorunluluðu yok. Herkes, istediði kýyafetle okula gelebiliyor. Hiç kimse
kimsenin kýyafetiyle uðraþmýyor. Herkes, kafanýn içindekilere bakýyor. Bizde
ise gençlerin özlemleri baský altýna alýndýðý gibi bir taraftan da baþörtüsü
dolayýsýyla okuma haklarý ellerinden alýnýyor.Bir taraftan da “Haydi kýzlar
okula!” kampanyalarý açýlýyor. Bence bu durum, ülkemizin eðitimi açýsýndan
tam bir çeliþki oluþturuyor.
Ev Resmi Çizerken Yakalandý, Mimar Oldu
Öðretmenliðimin ilk yýllarýydý. Biga Lisesi'nde görev yapýyordum. Lise
birinci sýnýflardan bir þubede ders anlatýyorum. Derse de gayet güzel
hazýrlandým. Dersi anlatmaya baþladým. Öðrenciler, can kulaðý ile beni dinliyor,
anlattýðým dersi kendim de beðenmeye baþlamýþtým. Dersin ilerleyen
saatlerine doðru arka sýralarda oturan öðrencilerden birinin dersle
ilgilenmediðini ve elindeki kalemle sürekli bir þeyler karaladýðýný fark ettim.
Ders anlatýrken arka sýralara doðru ilerledim. Öðrenci, benim o tarafa
geldiðimi görünce elindeki kalemi býraktý, beni dinlemeye baþladý. Ben,
kendisine hiçbir þey söylemedim ve görmezlikten gelerek dersime devam
ettim. Bir yandan da yan gözle öðrencinin ne karaladýðýný anlamaya çalýþarak
sýraya bakmaya çalýþtým. Öðrencinin sýrasýndaki kâðýtta, sýnýfýn penceresinden
görülen karþýdaki evin resmi çizilmiþ. O anda kendisine en ufak bir þey
söylemediðim gibi bir þey de hissettirmedim. Ancak ders bittikten sonra
öðrenciyi çaðýrdým. Oturduðu sýranýn üzerinde bir kâðýda çizilmiþ güzel bir
resim gördüðümü, o resmi merak ettim ve görmek istediðimi söylediðimde,
ilk anda pek göstermek istemedi; ama yumuþak ve iyi niyetli tavrýmý fark
edince çizdiði resmi getirdi. Resmi görünce hayranlýk duydum. Kendisinin çok
iyi bir mimar olabileceðini, þayet mimar olursa planýný çizdiði evlerden birine
> 1 5 2 <
sahip olmak istediðimi söylediðimde, gözleri ýþýldadý ve çok mutlu oldu.
Yere Atýlan Çöp
Öðretmenliðimin ilk günleriydi. Ders zili çaldý, teneffüse çýkýldý. O
gün koridor nöbetçisiydim. Öðrencilerden biri yediði tostun kâðýdýný
koridorun baþýndaki merdiven boþluðuna attý. O öðrenci, beni görmemiþti.
Yine beni görmeyen baþka bir öðrenci de caný sýkýlmýþ vaziyette yere atýlan o
kâðýdý oradan alýp götürdü ve çöp sepetine attý.
Teneffüs bitti, derse baþlama zili çaldý, sýnýflara girildi. Ben de dersime
girdim. Sýnýfa girince öðrencileri bir süzdüm. Biraz önce iki farklý olayý
gerçekleþtiren her iki öðrenci de dersine girdiðim sýnýfýn öðrencisiydi. Sýnýfa
girip o iki öðrenciyi görünce anlatacaðým konuyu deðiþtirdim. O an
tasarladýðým konuyu anlatmaya baþladým: “Bugün size 'Dinimizde Temizlik'
konusunu anlatacaðým. Bizim dinimiz temizlik dinidir. Temizliði dinin yarýsý
olarak görür. Temiz olmadan yapýlan ibadet makbul deðildir. Temizlik sadece
bedenimizin ve giysilerimizin deðil; evimizin, okulumuzun, sokaðýmýzýn da
temiz olmasý gerekir. Okul ve sokak sadece bize ait deðildir.” diye derse
baþladým. Anlatmaya devam ediyordum. Sonra teneffüste yere kâðýt atan
öðrenciye bakmadan “Biraz önce teneffüste yediði tostun kâðýdýný koridora
atan öðrenciyi de o kâðýdý yerden alýp çöp sepetine atan öðrenciyi de
biliyorum. Yalnýz ben, kâðýdý yere atan öðrencinin ismini vermeyeceðim; ama
kâðýdý yerden alýp çöp sepetine atan arkadaþýnýzýn bu iyi davranýþýný
ödüllendireceðim.” dedim ve not defterimi çýkartýp sözlüsüne “10” verdim.
Ayrýca cebimdeki bir tükenmez kalemi de kendisine hediye ettim. Ders bu
konu üzerine devam etti. Zil çaldý, ders bitti.Daha sonra ders çýkýþýnda yediði tostun kâðýdýný yere atan öðrenci,
yanýma geldi ve özür diledi. Bir daha böyle kötü bir davranýþta
bulunmayacaðýna dair söz verdi. Teneffüste dikkatimi çeken durum þuydu:
Diðer öðrenciler de “Yerde bir kâðýt bulabilir miyim?” diye koridorlara
bakýyorlardý.
> 1 5 3 <
Sýrayý Öpen Öðrenciler
Üniversite sonuçlarýnýn açýklandýðý bir gündü. Okuldaki odamda
çalýþýyordum. Hizmetli olan arkadaþýmýz, odaya gelerek bir grup öðrencinin
geldiðini ve beni görmek istediklerini söyledi. Ben de bekletmeden hemen
içeri almasýný söyledim. Ýçeri giren öðrencilere þöyle bir bakýnca hepsinin de
neþeli ve sevinçli olduklarýný gördüm. Çok sevinçli olduklarý ve üniversiteyi
kazandýklarý hâllerinden belli oluyordu. Onlarý böyle görünce ben de çok
sevindim. Onlara oturmalarýný söyledikten sonra hepsine çay ýsmarladým.
Sonra, hangi üniversiteleri kazandýklarýný sordum. Hepsi de çok iyi
üniversiteler kazandýklarýný söylediler. Hepsini tebrik ettim ve her birini teker
teker öptüm. Masamda her zaman bulundurduðum küçük hediyelerden
kendilerine takdim edince çok sevindiler. Bu arada sevinçlerine ortak olmak
amacýyla kendilerine ulaþabileceðim telefonlarýný aldým. Vedalaþarak odamdan
çýktýlar.
Biraz sonra hizmetli arkadaþýmýz, telaþla odama geldi ve biraz önceki
öðrencilerin yukarý katlara çýkýp sýnýflarýný görmek istediklerini söyledi. Ben de
“Ne var bunda? Býrak, müsaade et, gezsinler. Bunun bir mahsuru yok.”
dediðimde hizmetli arkadaþýmýz, sýnýflarýn boya ve badanasýnýn yeni yapýldýðýný,
öðrenci sýralarýnýn da zýmpara yapýlýp verniklendiðini, olur da sýralara yazý
yazarlar, diye korkudan bana sorma gereði duymuþ. Bir anda ben de
endiþelendim. Yukarý çýkmalarýna izin verdim; ama “acaba!” düþüncesiyle ben
de arkalarýndan sýnýfa çýktým. Gerçekten hizmetlinin dediði gibi bir þey yaparlar
mý, diye merak içindeydim. Usulca sýnýfýn bulunduðu kata çýktým. Sýnýfýn kapý
aralýðýndan baktýðýmda öðrencilerin oturduklarý sýralarý öptüklerini görünce
sormak zorunda kaldým: “Hayrola çocuklar, ne yapýyorsunuz?” dediðimde
öðrenciler, “Hoca’m, üç sene bu sýralarda oturduk. Kahrýmýzý sadece
öðretmenlerimiz deðil, bu sýralar da çekti. Onlara da teþekkür ediyoruz.”
dediklerinde gerçekten duygulandým ve dedim ki “Deðil insana, bir sýraya dahi
minnet duyan ve ona teþekkür etmesini bilen insanlar, asil insanlardýr. Bu
duygunuzu hiçbir zaman yitirmeyin. Allah, nankörleri deðil þükreden,
teþekkür eden vefalý insanlarý sever. Gördüðüm kadarýyla siz de Allah'ýn sevdiði
> 1 5 4 <
insanlardansýnýz. Ben yýllardýr idarecilik yapan bir insan olarak ilk defa sýrasýný
öpen ve ona teþekkür eden bir öðrenci grubunu görüyorum. Bu
davranýþýnýzdan dolayý sizleri kutluyorum.” dedim ve tekrar hepsinin
gözlerinden öptüðümde onlar da aðlamaklý oldular, çok duygulandýlar.
Yüzme Bilmeyen Giremez!
Yirmi yedi yaþýnda Kýrkaðaç Lisesi'ne lise müdürü olarak tayin
edildim. Lisenin henüz birinci sýnýfý vardý. Okulun bulunduðu bahçede iki ayrý
bina vardý. Yeni bina, hem ortaokul hem de lise binasý olarak kullanýlýyordu.
Eski ortaokul binasý, yedi senedir kullanýlmýyormuþ. Eski bina, uzun süredir
kullanýlmadýðý için kendi haline býrakýlmýþ, oldukça da yýpranmýþ olduðundan iyi
bir bakýma ihtiyacý vardý. Lise müdürü olarak tayin olduðum sene hem liseye
hem de ortaokula yoðun öðrenci kaydoldu. Yeni binanýn hem liseyi hem de
ortaokulu kaldýrmasý mümkün deðildi. Eski binayý eðitim öðretime açmamýz
gerekiyordu.
Bu bina oldukça eski bir yapýydý. Zamanýn Kýrkaðaç Belediye Baþkaný
Zühtü Bey yaptýrmýþ. Binanýn üzeri ahþap ile örtülmüþ. Belediye Baþkaný
Zühtü Bey; adým kalsýn, ilçede izim olsun, diye Belediye’nin imkânlarýyla
adýnýn baþ harfini ifade eden “Z” biçiminde bir bina yaptýrmýþ. Bu bina,
zamanýnda çok iyi ve ihtiyacý karþýlayan bir eðitim yuvasý olarak uzun süre
hizmet vermiþ; ama zamanla yýpranmýþ, uzun süre kullanýlmayýnca da bakýma
ihtiyacý olmuþ. Eski okul binasýnýn bakýma ihtiyacý var, ama ödenek yok.
Okullarýn açýlmasýna da çok az bir zaman kalmýþtý. Okul müdürü
olarak esnaftan boya temin ettik. Hademelerle beraber binayý temizleyip
binanýn boya badanasýný yaptýk. Çatýdaki kiremitleri de aktardýk, kendi
imkânlarýmýzla binayý eðitim ve öðretime hazýrladýk. Okullar açýldý, dersler
baþladý. Her þey iyi gidiyordu.
Kasým sonuna doðru yaðmurlar yaðmaya baþladý. Bir hafta sonu
bardaktan boþanýrcasýna rahmet yaðdý. Pazartesi günü bayrak merasimini
> 1 5 5 <
yaptýk, öðrenciler de sýnýflara girdi. Dersler devam ediyordu. Ben de günlük
rutin iþlerimi yapmak üzere çalýþma odasýna girdim. Ýlk dersin sonunda zil
çaldý, bir ara odanýn kapýsý açýldý. Gözüm koridora takýldý. Baktým ki öðretmen
ve öðrenciler, paçalarý yukarý sývanmýþ bir hâlde sýnýftan çýkýyorlar. Merak ettim,
sýnýfa gittim. Sýnýfýn kapýsýna kýrmýzý keçeli kalemle “Yüzme Bilmeyen
Giremez, Kadir Keskin Okul Müdürü” yazýlmýþ. Sýnýfa girdiðimde gerçekten
gördüm ki hafta sonu ve akþam yaðan yaðmur, olduðu gibi sanki sýnýfýn içine
yaðmýþ da sýnýfýn ortasý göl olmuþ. Öðrenciler, kâðýttan gemi yapmýþlar, gemiler
suyun üstünde yüzüyordu. Þaþkýn bir halde baktým, ne yapacaðýmý
düþündüm. Kapýdaki yazýya da hak vermemek mümkün deðildi. Kendi
kendime gülerek odama geri döndüm. Bilahare de çevre imkânlarý ile gerekli
onarýmý yapma imkânýmýz oldu.
Asalet
1975 yýllarý çok genç yaþta müdür olduðum Kýrkaðaç Lisesi'nde görev
yaparken, müdür olduðum yýlýn üç beþ ay sonrasý Kýrkaðaç Ýmam- Hatip Lisesi
de açýldý ve müdür gelesiye kadar bu okulun kurucu müdürlüðü de vekâleten
þahsýma verildi. Bu arada okula verilen memur ve hizmetli kadrolarý da o
yýllarda ilçelerde lise müdürünün baþkanlýðýnda kurulan bir komisyon
tarafýndan ilaný ve sýnavý yapýlýr. Kazananlar göreve baþlatýlýrdý. Biz iþimiz gereði
komisyonu kurduk ilanlarý yaptýk. Sonuçta sýnavý kazananlarý Ýmam-Hatip
Lisesi'nde göreve baþlattýk. Bu arada yine Kýrkaðaç'ta görev yapan çok
saydýðým ve sevdiðim Ýlkokul Müdürü Mehmet Çetinkaya'nýn da
Savaþtepe'den bir tanýdýðý olan þu anda soyadýný dahi hatýrlamadýðým Ýsmail
adýnda bir delikanlýyý da yardýmcý hizmetli olarak Ýmam- Hatip Lisesi'nde
göreve baþlatmýþtýk. Ýsmail Efendi, izlediðim kadarýyla iþinde ciddi, verilen
görevleri eksiksiz yapan, saygýda kusur etmeyen ve arkadaþlarý arasýnda da
uyumlu bir insandý. Daha sonralarý okula çok yakýndan tanýdýðým ve kendisine
aðabey dediðim benden yaþlý ve idarede de tecrübeli Orhan Kara atanýnca
hem bir aðabeye kavuþmanýn ve hem de yükümün hafiflemesi sonucu
sevindim ve okulu Orhan Kara aðabeye teslim ettim. Ýliþkilerimiz gayet iyi ve
uyumlu olarak çalýþýyoruz. Manisa'da toplantýlara da beraber gidip geliyoruz.
> 1 5 6 <
1976 yýlýnýn soðuk bir Ocak ayýnda Manisa'daki toplantýya çaðrýldýk.
Yaptýðýmýz telefon konuþmasý Ýmam-Hatip Lisesi Müdürü’nü þehrin
merkezinde bulunan okuldan alýp Manisa'ya devam edecektik. Kýrkaðaç'ýn
pazarýna da rastlayan o gün de zor zahmet arabamla okula çýktým ve okul
müdürü bir iþ dolayýsýyla evine gitmiþ. Ýsmail Efendi’ye bugün pazar olduðunu
bir daha çýkmanýn zor olacaðýný ve de zaman kaybetmeme açýsýndan
odasýnda gördüðüm müdürün paltosunu vermesini istedim. Ýsmail Efendi
veremeyeceðini söyledi. Ben þaka yapýyor sandým; fakat þaka yapmasý için de
aramýzda bir samimiyet söz konusu deðil, konumumuz gereði. Bir þey
anlamadým. Tekrar istedim veremeyeceðini söyleyince bu defa ben
müdürün paltosunu almak için askýya yöneldiðimde önüme geçerek katiyetle
veremeyeceðini söyledi. Ben tekrar diretince o daha çok direndi. Baktým
kavga edeceðiz ve çevreye ben rezil olacaðým. Bunun üzerine ben de
“Müdürünün kirli paltosunu baþýna çarp.” diyerek okuldan ayrýldým, doðru
müdürün evine gittim ve zili çaldým, aþaðý indi. Okula çýkýp paltosunu
almamýzý söyledi. Ben de durumu anlatarak katiyetle okula çýkmayacaðýmý
kararlý bir þekilde anlatarak olayý anlattým.
Daha sonra bu durumu Ýsmail Efendi’nin yakýný olan Ýlkokul Müdürü
arkadaþým Mehmet Çetinkaya'ya bahsettiðimde Mehmet Bey “ Müdür bey
katiyetle kýzma, o ve ben Karakeçili Yörüðü’yüz. Biz çalýþtýðýmýz kuruma ve o
kurumun amirine karþý çok sadýk oluruz. Nitekim Osmanlý padiþahlarý son
padiþah Abdülhamit'e kadar Karakeçili Yörüklerinin sadakatinden dolayý
bütün saray muhafýzlarýný Karakeçili Yörüklerinden seçmiþlerdir, diyerek
bana tarihimizin bilmediðim bir yönünü de Mehmet Bey'den öðrenmiþ
oldum. Gerçekten sonradan bizzat incelediðimde þu anda Murat Germen
Ýlköðretim Okulu Müdürü Mehmet Bey'in verdiði bu bilginin doðru olduðunu
öðrendim ve Ýsmail efendi sayesinde ben de tarihimizin o zamana kadar
bilmediðim bir yönünü öðrenmiþ oldum. Bu vesile ile bu tarihi bilgiyi de
burada Ýsmail sayesinde vurgulamýþ olalým.
> 1 5 7 <
Ýki Öðretmenin Kavgasý
Kýrkaðaç Lisesi Müdürü olarak görev yaptýðým yýllardý. Okulda Felsefe
Dersi Öðretmeni H.M. ile Din Bilgisi Dersi Öðretmeni M.K. lise son sýnýflara
derse giriyorlardý. Her ikisi de lise son sýnýflara derse girdiðinden, ayný ders
saatinde biri A þubesinde iken diðeri de B þubesinde ders yapýyordu. Felsefe
Dersi Öðretmeni H.M. girdiði sýnýflarda konularý iþlerken Darvin'e de yer
veriyor, konuyu bir þekilde Darvin'e baðlýyordu. Felsefe Dersi Öðretmeni H.
M. dini inanç yönünden oldukça zayýf, belki de hiç kabul etmeyen bir
düþüncede idi. Hatta o yýllarda yapýlan bir nüfus sayýmýnda nüfus memuruna
ýsrarla ateist olduðunu yazdýrdýðý da söyleniyordu. Kýrkaðaç, küçük bir ilçe
olduðundan (….) dersi öðretmeni H. M.nin bu tutumu kulaktan kulaða
hemen yayýlmýþtý. Ýlçe halký ve öðrenciler, bu durumu gayet iyi biliyorlardý.
Bir gün Felsefe Dersi Öðretmeni H. M. lise sonlarýn A þubesine derse
giriyor. Sýnýfta Darvin konusunu iþledikten sonra öðrenciler soruyorlar.
“Hoca’m, sizin düþünceniz nedir?” diye. Öðretmen, “Ben de Darvin gibi
düþünüyorum.” der. Ders biter, sýnýftan çýkýlýr.
Din Bilgisi Öðretmeni M.K. de ayný saatte B þubesinde derstedir.
Sýnýfta “Allah'ýn varlýðý” konusunu iþlemiþtir. Zil çalar, ikinci saatte Din Bilgisi
Öðretmeni M.K. Felsefe Dersi Öðretmeni H. M.nin çýktýðý A þubesine, Felsefe
Öðretmeni H. M. de Din Bilgisi Öðretmeni M.K.nin çýktýðý B þubesine derse
girer.Din Bilgisi Öðretmeni M.K. müfredat gereði iþleyeceði konunun adýný
tahtaya yazar: “Allah'ýn Varlýðý ”Din Bilgisi öðretmeni A þubesinde derste
Allah'ýn varlýðýný anlatmaya baþlayýnca öðrenciler parmak kaldýrýrlar ve
öðretmene, “Hoca’m bir önceki derste Felsefe Dersi Öðretmeni H. M. vardý,
Darvin konusunu iþledi. Derste, 'Allah Yoktur!' dedi. Siz de 'Allah Vardýr!'
diyorsunuz. Biz hanginize inanacaðýz?” derler. Bu soru karþýsýnda morali
bozulan Din Bilgisi öðretmeni M.K. bozuntuya vermeden dersi anlatmaya
devam eder. Zil çalýnca iki öðretmen de ayný anda yan yana bulunan sýnýftan
çýkarlar. Bir anda burun buruna gelirler. Sýnýfta morali iyice bozulan Din Bilgisi
> 1 5 8 <
öðretmeni M.K. Felsefe Öðretmeni H.M.nin yakasýndan tutar, 'Allah var mýdýr,
yok mudur?' diye hem sorar hem de ringdeki boksör gibi Felsefe Öðretmeni
H.M.yi yumruklamaya baþlar. Öðrenciler de kavga eden iki öðretmenin
etrafýnda halka olurlar, sanki ringdeki boksörleri alkýþlayan seyirciler gibi
tezahürata baþlarlar. “Vur Hoca’m, Aferin Hoca’m” gibi sözlerle olayý daha da
körüklerler. Bunlar olurken hadise bana intikal ettirildi. Odamdan çýktým,
baktým. Kalabalýk bir öðrenci topluluðu, ama öðrencilerin arasýnda bir patýrtý
olduðu belli. Fakat ben, bana denildiði gibi kavga eden öðretmenleri
göremiyordum. Ýlk anda öðrenciler kavga ediyor sandým. Biliyorsunuz12
Eylül öncesi 1979 yýlýnýn her gününde çeþitli olaylar olurdu. Anarþinin ve
kamplaþmanýn yoðun olarak yaþandýðý yýllardý. Öðrencilerin arasýndan ortaya
doðru iyice bakýnca ne göreyim? Bana intikal ettirildiði gibi iki öðretmen alt alta,
üst üste kavga ediyorlar. Kendilerini kaybetmiþler, öðrencilerin gözü önünde
kýyasýya dövüþüyorlar. Öðrenciler de onlara tezahürat yapýyor.
Neticede araya girdim, her ikisi de periþan haldeydi. Üstleri baþlarý
kan revan içinde odama aldým. Yaþanan bu olay, soruþturma konusu oldu.
Her iki öðretmen de ilçe dýþýndaki diðer okullara verildi.
Geçmiþte yaþanmýþ benzeri kavgalar anlatýldýðýnda ben de bu olayý
hatýrlarým. O gün kavga eden iki öðretmenin hâli gözümün önüne gelir ve hâlâ
üzülürüm.
Orak Çekiçli Duvar Gazetesi
1978 yýlýnýn Ocak ayýnda iktidar deðiþikliði oldu. Yeni Hükümet
kurulur kurulmaz il ve ilçelerdeki bazý yöneticilerin, okullarda ise ideolojik
saplantýsý olan bazý öðretmen arkadaþlarýn tavýrlarý hemen deðiþti. Bunlardan
biri de Marksist görüþü benimsemiþ ve iyice politize olmuþ öðretmen bir
arkadaþtý. Okullarda her zaman olduðu gibi eðitici kol faaliyetleri yürütülür.
Bizim okulumuzda da “Köycülük Eðitici Kolu” faaliyete geçirildi. Bu eðitici kol
rehber öðretmenliðini de Marksist görüþü benimsediðini her ortamda dile
> 1 5 9 <
getiren H.M. adýndaki bir öðretmen arkadaþ aldý. Okullarda eðitici kol saati
genellikle çarþamba günü olurdu.
Hiç unutmam, 1979 yýlýnýn Ocak ayýnda dönemin Hükümet’i salý
günü güvenoyu aldý. Ertesi gün, yani çarþamba günü eðitici kol saatinde
Köycülük Kolu rehber öðretmeni, hazýrlamýþ olduðu duvar gazetesini
Köycülük Kolu olarak duvar gazetesi panosuna asar. O günkü gazeteyi
unutmam mümkün deðildi. Köycülük Kolu olarak hazýrlanan gazetenin üst
köþesinde o günkü Komünist Rusya'nýn bayraðýnýn sembolü olan kocaman bir
“orak”, alt köþesinde de kocaman bir “çekiç” sembolü vardý. Bunu gören diðer
öðretmenler, bu gazeteyi yýrtýp yere atmýþlar. Köycülük Kolu rehber
öðretmeni de “Siz bu gazeteyi nasýl yýrtarsýnýz?” diye öðrencilerin gözü
önünde kavgaya tutuþurlar. Olay bana intikal ettirildi. Olaya karýþan
öðretmenleri müdür odasýna alarak gerekli ikazý yaptým.
Geçmiþte yaþadýðýmýz bu tür olaylar, yanlýþ davranýþlar ve boþ
saplantýlar olarak hafýzamda hâlâ yerini korur.
Ýstifaya Davet Edildim
1979 yýlýnýn Ocak ayýna yeni bir Hükümet’le girildi. O yýllarda
Kýrkaðaç Lisesi Müdürü’ydüm. Hiç unutmam, yeni kurulan Hükümet hafta
ortasýnda salý günü güvenoyu aldý. Oturduðum ev, okulla karþý karþýyaydý.
Aradan sadece bir yol geçiyordu. Ben, her zamanki gibi sabah erkenden
hademelerle birlikte okula geldim. Odamýn kapýsýný açýp masama oturmadan
ilçenin (….) partisi baþkaný, ayný zamanda öðrenci velimiz olan (….) Bey,
arkamda belirdi. Kendisini buyur ettim. Kendimce “Herhalde çocuðu hasta,
izin almaya geldi.” diye düþündüm. Her zamanki gibi nasýl yardýmcý
olabileceðimi sordum. “Öðrencimiz için izin mi istiyorsunuz?” dedim.
Kendinden gayet emin bir þekilde, “Hayýr!” dedi ve devamla, “Türkiye'de
siyasi iktidar deðiþmiþtir. Sizi istifaya davete geldim.” dedi. Ben, þaþkýn ama
gayet sakin bir þekilde “Bir yanlýþlýk olmasýn? Burasý parti binasý deðil, Devlet
dairesidir.” dediðimde, “Ben nereye geldiðimi iyi biliyorum. Söylemesi
benden!” dedi ve yýlýþarak odayý terk etti.> 1 6 0 <
Nitekim birkaç ay sonra okul müdürü olarak benim, müdür
yardýmcýlarýmýn ve bazý öðretmen arkadaþlarýn tayinleri çýktý. Bazý arkadaþlar il
dýþýna, bazýlarýmýz da ilçe dýþýna gönderildik. Bu durum sadece Kýrkaðaç'a
mahsus deðildi. Türkiye'ye þamil bir durumdu. Ben de Manisa'nýn merkez
köylerinden Yunt daðlarýndaki Osmancalý köyündeki ortaokula öðretmen
olarak gönderildim.
Dönemin Muhtarý A. E. ben köye varmadan adýmý duymuþ ve
köylülere “Bizim köye Faþist bir öðretmen tayin olmuþ, kimse ona köyde ev
vermeyecek!” diyerek köylüleri tehdit etmiþ.
Ben hiçbir þeyden habersiz köye geldim. Köyde birkaç köylüye ev
sordum. Hiç kimse ev konusunda bana yardýmcý olmadý. O yýllarda herkeste
araba da yoktu.
Rahmetli kayýnpederimin o zamanlar arabasý vardý. Manisa'da ev
tutarak kendi arabasýyla gidip gelebileceðimi söyledi. Ben de çaresiz kabul
ettim. O zamanlar Osmancalý'nýn yolu bugünkü gibi asfalt deðildi, oldukça da
bozuktu. Her gün Manisa'dan gidip gelmeye baþladým.
O yýllarda köylerde çok araba olmadýðý için birçok acil hastayý veya
doðum üzere olan hamile bacýlarýmýzý da ambulans görevi yaparak hastaneye
taþýmýþýmdýr. Osmancalý ve çevredeki Siyekli, Türkmen, Sümbüller, Yayla
köylerindeki köylüler, bu durumu yakinen bilirler.
Tayin edildiðim Osmancalý ortaokulunda tam yirmi üç öðrenci vardý.
Geldiðim Kýrkaðaç Lisesi'nde ise orta kýsýmla beraber sekiz yüz elli öðrenci
eðitim-öðretim görüyordu. Bir anda kalabalýk bir okuldan böyle yirmi üç
mevcutlu bir okulda çalýþmaya baþlayýnca içimde bir burukluk meydana geldi.
Okula, öðrencilere ve köye kýsa zamanda alýþtým; çünkü köyün
yaþantýsý, dili, örf ve âdetleri benim köyümün aynýsýydý. Tam bir Yörük
köyüydü. Yunt daðý köylerinin kökü de memleketim Afyon yöresinin köyleri
gibi Herzem boyuna kadar gidiyordu. Bu köye, köylülere ve köy hayatýna
> 1 6 1 <
alýþmam uzun sürmedi.
Okulumuzda kantin v.b. bir þey yoktu. Bazý teneffüslerde, dersimin
olmadýðý saatlerde ve öðle aralarýnda köy kahvehanesine gider, çay içerdim.
Hem köylülerle sohbet eder hem de yanýmda götürdüðüm gazeteye göz
atarak ders saatimin gelmesini beklerdim.
Bir gün yine köy kahvehanesinde otururken köy muhtarý A. E.
yanýnda üç beþ delikanlý ile yanýma geldi. Okuduðum gazeteyi bahane ederek
sataþmaya baþladýlar. Sataþmalarý ve söyledikleri laflar insanýn onurunu incitici
ve tahrik ediciydi. O yýllarda malum olduðu üzere boþ gezilmiyordu.
Rahatlýkla ya katil olabilir ya da öldürülebilirdin. Ben de ayný durumda idim.
Allah'ýn takdiri ki o anda gazetede okuduðum yazý, beni katil veya mevta
olmaktan kurtarmýþtý. O gün orada gazetede okuduðum yazý neydi biliyor
musunuz? “Dinlerin Hoþgörüsü”ydü. O yazýyý hâlâ saklarým. “Ya sabýr!”
dedim, okumakta olduðum yazýnýn da hikmetini düþünerek önümdeki çay
bardaðýný yarýda býrakarak hemen okula döndüm. Bu yazý sayesinde çok þükür
burnumun dibine kadar gelen beladan kurtuldum. O gün okuduðum yazýyý
aynen size de aktarýyorum.
Peygamberlerin ve Manevî Rehberlerin Baðýþlamasý
ve Hoþgörüsü
Mekke döneminde hem Peygamber’imize hem de yeni
Müslümanlara çok büyük iþkenceler yapýlmýþtýr. Bu iþkencecilerin baþýnda Ebu
Cehil ve Ebu Süfyan geliyordu.
Ebu Süfyan, yirmi iki sene müþrik ordularýnýn baþýnda komutanlýk
yaparak Peygamber’imize karþý savaþmýþ bir insandý.Ebu Cehil'in oðlu Ýkrime ise Peygamber’imizin kýzý Hz. Zeynep'i okla
yaralayýp bebeðinin düþmesine ve Hz. Zeynep'in sakatlanmasýna sebep olan
bir kiþiydi.
Hint ise kiralýk katil ile Hz. Hamza'yý þehit ettiren, onun ciðerini aðzýna > 1 6 2 <
alýp geveleyen ve yere tüküren bir kadýndý.
Vahþi ise Hz. Hamza'yý þehit eden kiralýk katildi.Ýki kiþi ile çýktýðý Mekke'den sekiz sene sonra Mekke'ye binlerce
sahabe ile dönen Peygamber’imiz, Mekke'yi fethetti. Sahabe son derece
hýrslýydý.
Peygamber’imizin gözünün içine bakan sahabeler, Onun iþaret
edeceði her kim olursa cezasý hemen verilebilecekti; ama “Rahmet ve Þefkat
Peygamberi” hiç de öyle deðildi, öyle yapmadý. Peygamber’imiz sahabelerine
sürekli sükûnet tavsiye ediyor ve kan dökülmemesini istiyordu.
Ebu Süfyan geliyor, affediliyor; Hint geliyor, affediliyor; Vahþi geliyor,
baðýþlanýyor; Ebu Cehil'in oðlu Ýkrime'nin hanýmý geliyor, affediliyor. Ýkrime'nin
hanýmý diyor ki “Kocam da gelsin mi?” Peygamber’imiz de “Gelsin, gelsin!”
diyor.
Korkudan çok uzaklara kaçan Ýkrime'ye karýsý haber gönderiyor. “Ýþ
bildiðin gibi deðil, gel!” diyor. Peygamber’imizin kýzýný, attýðý okla sakat býrakan
ve bebeðini düþüren Ýkrime'nin geleceði sýrada sahabeler son derece kýzgýnlýk
ve intikam duygularý içinde, “Bu da mý affedilir?” diye tepkilerini gösterince
Peygamber’imiz yine sükûnet tavsiye ediyor ve Ýkrime'yi ayakta karþýlýyor. Bu
arada sýrtýndaki hýrkasý yere düþüyor. Onu yanýna oturtuyor ve özel bir itibar
gösteriyor. Ýkrime, daha Peygamber’imizin söylemesine fýrsat vermeden
“þahadet kelimesi” getirerek Müslüman oluyor. Ýkrime, utancýndan neredeyse
yerin dibine batacak bir hâlde “Ben çok hatalar yaptým. Hem senin yüzüne ve
arkandan hem de senin canýnýn bir parçasý olan kýzýna zarar verdim. Beni nasýl
baðýþlarsýn?” dediðinde, Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed, “ Sen bunlarý
cahil iken yaptýn. Þimdi Müslüman oldun. Bundan sonra ayný hatalarý
yapmazsýn artýk.” diyor. Böylece Ýkrime de Müslümanlar arasýna katýlýyor.Ýkrime, öyle bir Müslüman oluyor ki Peygamber’imizin hem yüzüne
karþý hem de arkasýndan yaptýðý yanlýþlýklarý affettirmek ve hatalarýný telafi
etmek için geri kalan ömrünü savaþ meydanlarýnda bir þahin gibi býkmadan
yorulmadan sürdürerek tamamladý.> 1 6 3 <
Yermuk Savaþý’nda Ordu Komutaný Halit Bin Velit: “Ya Ýkrime, yeter
artýk! Þöyle arkaya çekil de biraz dinlen!” dediðinde, “Hayýr ya Halit! Benim
dinlenmeye zamaným yok. Ben, müþrik olarak ölmüþ bir babanýn evladýyým.
O müþrik babanýn evladý olarak çok büyük günahlar iþledim. Mutlaka bunlarý
telafi etmem lazým.” diyerek gözünü kýrpmadan savaþmýþ ve ömrünü Ýslâm
yolunda harcayarak tamamlamýþtýr. Kur'an-ý Kerim’deki “Yaptýðýnýz kötülükleri,
iyilikle telafi ediniz.” ayet-i kerimesinin hükmünü yerine getirmeye çalýþmýþtýr.
Peygamberler, peygamberliklerinin yanýnda ayný zamanda
öðretmenlikleriyle de öðünmüþlerdir. Öðretmenlik ayný zamanda
“Peygamberlik Mesleði”dir. Bütün zorluklarý, kötülükleri ve iþkenceleri sabýrla
ve metanetle karþýlayýp en kuvvetli anlarýnda da baðýþlamasýný ve affetmesini
bilen yüce insanlardýr.
Her öðretmenin bu milletin milli ve manevi liderlerini, dini ve tarihi
önderlerini iyi bilmeleri gerekiyor. Bu gibi liderlerin hayatlarýný, dünya
görüþlerini, ilkelerini iyice özümsemesinde fayda vardýr. Allah'ýn hikmeti, o gün gazetede okuduðum bu hoþgörü yazýsý, beni
katil olmaktan veya küçük yaþta iki yavrumu yetim býrakmaktan korumuþtur.
Sonra ne mi oldu? Beni yobazlýkla, gericilikle ve Faþistlikle suçlayan,
okuduðum gazeteyi horlayan Köy Muhtarý A. E. ilerleyen yýllarýnda öyle bir
dönüþ yaptý ki Allah kabul etsin, haccýný eda etti. Þimdi beþ vakit namazýna
namaz ekleyerek geçmiþ günlerini telafi etmeye çalýþýyor. Bütün Osmancalý
köylüleri bu durumu yakinen bilirler. Allah, onu bu güzel amellerinde daim
eylesin. Ben bu kardeþimize hakkýmý çoktan helal ettim.
Not: Bilahare 1980 senesinde iktidar deðiþti, dönemin Manisa Valisi
Fahrettin Turan tarafýndan çaðrýldým ve Manisa Lisesi'ne Müdür baþyardýmcýsý
olarak tayin edildim. Osmancalý köyü ortaokulunda tanýdýðým çok zeki
çocuklardan Ý.G., A.G, M.U.nun Manisa Lisesi’ne kayýtlarýnda yardýmcý
oldum.
> 1 6 4 <
Bu öðrencilerden Aziz Gürcan'ý Rahmetli Fatma Cider, hem lisede
hem de üniversitede okuttu. Aziz Gürcan, Orta Asya'da açýlan Türk
okullarýnýn genel müdürlüðünü yaptý.
Ý. G. ve M. U.yu da Koruma Derneði’nin desteðiyle okuttuk. Ý.G. þu
anda Manisa Tarým Ýl Müdürlüðü’nde veteriner olarak çalýþýyor. Ayrýca özel bir
veteriner kliniði de bulunmaktadýr.
M.U. da Niðde Devlet Hastanesi'nde çocuk doktoru olarak görevini
sürdürmektedir. Bu çocuklarýn okumasýna Rabb’im beni vesile kýldýðý için
þükrediyorum.
Keþke Benim Babam da Sizin Gibi Öðretmen
Olsaydý!
Anne babalarýn çocuklarýna yapacaðý en büyük yatýrým, býrakacaðý en
büyük servet; han, hamam, apartman deðil, iyi bir eðitimdir. Manisa Lisesi,
müdürlüðünü yaptýðým yýllarda þehrin en gözde okulu idi. Manisa'nýn Laleli
semtinde Mehmet Akif Ersoy Lisesi, Karaköy semtinde de Cumhuriyet Lisesi
olmasýna raðmen bu semtlerdeki veliler, Manisa Lisesi’nin civarýndan ev
kiralamak, hatta ev almak suretiyle ikametgâh çýkartarak çocuklarýný Manisa
Lisesi’ne kaydettirirlerdi. Liselere kayýt olacak öðrenci daðýlýmýnýn dengeli
yapýlabilmesi için Milli Eðitim Müdürlüðü iþi sýký tutuyordu. Þikâyetler üzerine
haftada bir kayýtlarýmýzýn incelendiði olurdu. Bu yüzden kayýt yaptýramayan
veliler, bazen en yakýn görüþtüðüm arkadaþlar bana kýrýlmýþlardýr.
Bunu niçin anlatýyorum. Atatürk Ortaokulu’nu bitiren oðlumu,
herkes tarafýndan raðbet edilen müdürü olduðum okula kaydýný yaptýrmadým.
Oðluma “Seni kendi okuluma almayacaðým. Sen, benim oðlumsun. Senin
kötülüðünü düþünmem mümkün deðil; ancak seni Ýzmir'de paralý yatýlý özel bir
okula vermek istiyorum.” dedim. Baþta eþim olmak üzere oðlum ilk anda
itiraz etti. Eþime, “Ben bu iþe otuz yýlýmý verdiysem bana itimat etmeniz lazým.
Çocuðumuzun, müdürü bulunduðum bu okulda kendi kimliðine kavuþmasý
> 1 6 5 <
mümkün deðil. Yarýn aldýðý notlar yüzünden arkadaþlarý, senin baban müdür,
diye öðretmenler sana bol not veriyor, dediði zaman veya böyle bir anlayýþla
rehavete kapýldýðýnda kaybeden biz oluruz.” dedim. Eþim, bu sözlerim
karþýsýnda ikna oldu. Oðlumu ikna etmem ise biraz zor oldu. Zira
arkadaþlarýndan ayrýlmak istemiyordu. Tabii, kendince müdür çocuðu olarak
okulda okumanýn keyfini yaþamak istiyordu. Bütün bunlar, benim çocuklarda
gözlediðim davranýþlardý. Zira bu tür davranýþlarý, babasý okulumuzda
öðretmen olan öðretmen çocuklarýnda izlemiþtim. Oðlumu ikna etmek
mümkün deðildi. Ýlle de Manisa Lisesi'nde okumak istiyordu. Manisa Lisesi'ne
kaydolmazsa okumak istemediðini söylüyordu. Çocuklarla kadýnlarýn en
büyük silahý, gözyaþýdýr, aðlamaktýr; ama ben eþimi de yanýma aldýðým için taviz
vermiyordum. “Ýzmir'de okursan okursun, okumazsan sanayinin yolunu
bilmiyorsan sana öðretirim. Gidip kendine bir iþ bulursun, çalýþýrsýn. Ben, para
vermekten zevk almýyorum; ama senin geleceðin benim için önemli!” dedim.
Neticede zar zor ikna ettim.
Türkiye'nin en iyi eðitim kurumlarýndan biri olan Özel Yamanlar Fen
Lisesi'ne oðlumu yazdýrdým; fakat o ne? Bir hafta sonra telefonda aðlamaklý bir
ses… Neymiþ, buranýn yemeðini yiyemiyormuþ, arkadaþlarý kendisini
dövüyormuþ. Bahane çok. Kýsacasý bu okulda okuyamayacaðýný söylüyordu.
Annesinin elinden telefonu alarak “Bu söylediklerinin hiç birisi beni
ilgilendirmiyor. Bu tür þikâyetlerini bana deðil, okuduðun okulun yetkililerine
söyle!” diyerek telefonu kapattým. Baktý ki pabuç pahalý, zamanla okuluna alýþtý
ve devam etmeye baþladý. Zaman zaman biz yanýna gittik. Bir ay sonra hafta
sonu için eve çýkma izni verilmiþ. Eve geldiðinde fark ettiðim þey, bir ay gibi kýsa
bir sürede bazý alýþkanlýklar kazanmýþ olmasýydý. Ýlk gözüme çarpan alýþkanlýðý,
ortaokulda okurken eve geldiðinde çorabýný çýkarýnca birini avizeye fýrlatýr,
diðerini de vitrine doðru atardý. Ertesi günü sabah okula gideceði zaman evde
harýl harýl çorap aranýrdý. Valizine baktýðýmda kirli çamaþýrlarýný öyle bir katlamýþ
ki sanki temiz çamaþýr sanýrsýnýz. Hemen eþime durumu deðerlendirdim.
“Gördün mü Haným, eðitimin etkisini?” dedim. Zaten o da bu deðiþimi fark
etmiþti.Uzatmayalým, üç yýl boyunca giyeceðimizden, yiyeceðimizden
> 1 6 6 <
keserek çocuðumuzu Özel Yamanlar Fen Lisesi'nde okuttuk; fakat üçüncü
sýnýfa gelince baþka bir sýkýntý ile karþý karþýya kaldým. O yýllarda ÖSS'ye giren
fen liselerinde okuyan öðrencilerin ortaöðretim baþarý puanlarý bazý kesintilere
uðruyordu.
Özel Yamanlar Fen Lisesi'nde oðlumla beraber ayný sýnýfta, ayný sýrada
okuyan Manisalý bir arkadaþý, çok zorluklar çýkarmama raðmen, puanlarýnýn
düþürüldüðünü ve maðduriyetlerinin söz konusu olduðu bahanesiyle hatýrýný
kýramayacaðým kiþileri de araya koyarak Manisa Lisesi'ne naklen geldi. Bu
durumu gören oðlum, tekrar Manisa Lisesi'ne gelme teþebbüsleri içine girdi.
Yine annesini devreye koyarak baský yapmaya baþladý; ama ben her zamanki
tavrýmý daha da sertleþtirerek “Kesinlikle olmaz!” diyerek direndim. Lise üçüncü sýnýfý da Özel Yamanlar Fen Lisesi'nde okudu. Beþ kuruþ
dershane parasý vermeden Konya Selçuk Üniversitesi Týp Fakültesi'ni kazandý.
Burada baþarýlý bir öðrencilik hayatý geçirdikten sonra Týp Uzmanlýk Sýnavý’na
(TUS) girerek Beyin Cerrahisi Bölümü’nü kazandý. Þu anda Konya Selçuk
Üniversitesi Týp Fakültesi'nde baþarýlý bir beyin cerrahý olarak görevini
sürdürdüðünü belirtmiþtim.
Manisa'da yeni açýlan bir markete alýþveriþ için girmiþtim. Beni gören
bir genç hemen yanýma gelerek elimi öptü. Ben, bu genci tanýyamadým.
Benim hâlimi hatýrýmý sorduktan sonra oðlumu sordu. Oðlum Manisa
Lisesi’nde okumadýðý hâlde onu nereden tanýdýðýný sordum. Özel Yamanlar
Fen Lisesi’nde beraber okuduklarýný, kendisinin üçüncü sýnýfta Manisa Lisesi'ne
geldiðini söyleyince olayý hatýrladým. Ama ben öðrenciyi hiç görmediðimden
tanýmýyordum. Hep babasý ile muhatap olmuþtum. Oðlumun Konya Selçuk
Üniversitesi'nde beyin cerrahý olduðunu söyleyince delikanlýnýn yüzü deðiþti,
bir tuhaf oldu. Hayrola evladým, dedim. Eski öðrencim, “Hoca’m, hakkýný
helal et. Ben size o zamanlar çok kýzýyordum, çok günahýnýzý aldým. Haklý
olduðunuzu ve bizi düþündüðünüzü þimdi daha iyi anladým.” dedi. Hayrola, ne
oldu diye tekrar sorduðumda “Hoca’m, siz beni okula almamak için elinizden
gelen bütün zorluðu çýkarmýþtýnýz. Babam ise benim isteðimi yerine getirmek
için olmadýk engelleri aþarak kaydýmý sizin lisenize yaptýrdý. Keþke benim
> 1 6 7 <
babam da sizin gibi Özel Yamanlar Fen Lisesi'nden gelmemem için direnseydi
de okulumdan ayrýlmasaydým. Orada kalsaydým, ben de iyi bir yer
kazanýrdým. Þimdi ise görüyorsunuz hamallýk yapýyorum. Hakkýnýzý helal
ediniz Hoca’m. O yýllarda size çok kýzmýþtým. Beni okula almak istemeyiþinizin
sebebini þimdi öðrendim. Keþke benim de sizin gibi eðitimci bir babam
olsaydý?” diye boynunu büktü. O piþmanlýk dolu hâli, hâlâ gözümün
önündedir.
Yýllar sonra öðrencimin bu itiraflarý karþýsýnda hem üzüldüm, hem
sevindim. Sevindim, niyetimin ve samimiyetimin doðruluðunu yýllar sonra
anlamýþ olmasýna. Üzüldüm, ayný sýrada okuyan ayný kapasitede iki
öðrenciden birinin çok deðerli bir meslek sahibi olmasý, diðerinin ise
kendisinin ve ailesinin hatasýyla hamal olarak hayatýný sürdürmeye çalýþmasýdýr.
Evlatlarýmýzýn Adýna Karar Vermenin Zorluðu
Bu bahse yine oðlumla devam etmek istiyorum. Oðlum, Özel
Yamanlar Fen Lisesi'nden mezun oldu. O yýllarda üniversiteye giriþ imtihanlarý
iki aþamalý olarak yapýlýyordu. Birinci aþama ÖSS yani Öðrenci Seçme Sýnavý,
ikinci aþama ise ÖYS yani Öðrenci Yerleþtirme Sýnavý idi. ÖSS'yi kazanan
öðrenciler, tercihlerini yaparlar, ikinci aþama sýnavýna girerlerken tercih
listelerini salon baþkanlarýna teslim ederlerdi. Þimdiki durum bunun tam tersi
oldu. Puanlar belirlendikten sonra tercih yapýlýyor. Bu uygulama daha doðru.
Ýkinci aþama yani ÖYS yaklaþýyor, tercihler yapýlýyor; fakat benim
oðlum, tercih konusunda ne bana danýþýyor ne de yaptýðý veya yapacaðý
tercihler konusunda bilgi veriyor. Birkaç defa kendisine sorduðum hâlde
henüz tercih yapmadýðýný veya okulun rehber öðretmeninin kendisine
yardýmcý olacaðýný söylüyordu. Bu tutumuyla ipe un serdiðini anladým. Demek
ki tercihlerini bana göstermek istemiyordu.
Nihayet bir akþam evde otururken konuyu açtým ve aðýrlýðýmý
koyarak tercihlerini görmek istediðimi söyledim. Oðlum, yaptýðý tercihleri
> 1 6 8 <
göstermek zorunda kalmýþtý. Oðlumun yaptýðý tercihler hiç de kafama
yatmamýþtý. Bana göre ve çocuðum açýsýndan uygun tercihler deðildi. Týp,
hukuk, öðretmenlik gibi insanla ilgili hiçbir temel meslek tercihi yapýlmamýþtý.
Evet, bütün meslekler insan içindir; ama aracý, amacý, malzemesi insan olan ve
doðrudan insanla ilgili temel meslekler, bu üç meslektir. Oðluma bu
mesleklerden birkaç tanesini tercih etmesini söyledim. “Olur.” diyerek
geçiþtirmeye çalýþtýðýný anladým. Bir çare düþünülmeliydi.
Bazý dershanelerde þöyle bir anlayýþ oluþmuþ. Bu dershanelerde
deneme imtihanlarý basit olarak yapýlýyor, öðrenciler çok yüksek puanlar alýnca
kendilerine aþýrý güven geliyor. Gençler, bu puanlara güvenerek daha düþük
puanlý yerleri tercih etmiyorlar. “Puaným çöpe gitmesin!” gerekçesiyle düþük
puanlý yerleri yazmaktan kaçýnýyorlar. Öðrencilerde öyle bir anlayýþ oluþuyor
ki daha düþük puanlý bir yere girmek arkadaþlarý arasýnda aþaðýlýk duygusu
yaratýyor veya öðrenci kendisini baþarýsýz olarak görülüyor. Oðlumda da ayný
anlayýþý gördüm. Söylediðim yerleri iþaretlemesini istediðimde “Puaným çöpe
mi gitsin!” þeklinde bir cevabý kendi oðlumdan aldým.
Ertesi günü ÖYS yapýlacak. Oðlum, kendi odasýna çekildi ve
erkenden uyudu. Bunun üzerine ben, hazýrladýðý tercih formunu aldým. Onun
kabiliyetini ve becerilerini de dikkate alarak bir velinin çocuðu için arzu ettiði týp
fakültelerini ve eðitim fakültelerinin öðretmenlik bölümlerini tercih ettim.
Tercihler kurþun kalemle iþaretlendiði için oðlumun yaptýðý tercihleri
deðiþtirmem zor olmadý. O akþam yaptýðým deðiþiklikleri ve tercih listesini bir
kâðýda yazarak yanýma aldým. Sabah oldu, kahvaltýsýný yaptý, imtihan için gerekli
malzemelerini aldýðý gibi evden çýktý. O gün o heyecan içinde tercihleri
incelemesi ve kontrol etmesi mümkün deðildi. Ýmtihana gireceði solana
giriyor. O zaman ÖYS'de ilk yapýlan iþ, imtihan baþlamadan önce tercih
formlarýný teslim almaktý. Tercih formunu teslim ediyor. Ýmtihana giriyor,
kendince baþarýlý bir imtihaný vermenin mutluluðu ile sonuçlarý beklemeye
baþlýyor.
1993 yýlýnýn Aðustos ayýnýn ikinci haftasýnda ÖYS sonuçlarý açýklandý.
> 1 6 9 <
O zamanlar Sýnav Sonuç Gazetesi çýkardý. Hemen bu gazeteden aldým,
elimdeki tercih listesine göre sonuçlarý incelemeye baþladým. Baþvuru
numarasýna göre baktým, benim deðiþiklik yaptýðým yerlerden birini kazanmýþ;
ama bir baba olarak da gizli bir iþ yaptýðým için endiþe ve korku içindeyim.
Oðlum, nasýl bir tepki verecek diye merak ediyorum. Diðer taraftan oðlum,
arkadaþlarý ile sonuçlarý inceliyor, kendi yaptýðý tercihe göre kazanamamýþ
olmasý lazým; ama kazandýðý yer Konya Selçuk Üniversitesi Týp Fakültesi
görünüyor. Bir yanlýþlýk olmalý; çünkü elindeki tercih listesinde bu okulun adý
yok. Bir anda morali bozuluyor. “Bunda bir yanlýþlýk var. Ben bu tercihi
yapmadým.” diyor. Yanlýþlýk olmasý mümkün deðil, çünkü elinde yaptýðý
tercihlerin fotokopisi var. Üzülüyor, mecnun gibi Manisa sokaklarýnda
dolaþmaya baþlýyor, eve de gelmiyor. Kendisine ulaþýp doðruyu söylemeye de
fýrsatýmýz olmadý; çünkü o gün için telefonlar bu kadar yaygýn deðildi.
Nihayet bir akþamüzeri eve gelerek annesine üniversiteyi
kazanamadýðýný söylüyor. Annesinin buna üzülmediðini, sevinçli olduðunu fark
edince “Yoksa babam bir þeyler mi yaptý?” diye annesine sorunca annesi
gerçeði söylüyor. Ýlk anda sert tepki veriyor; fakat sonra da boþta kalmamanýn
sevinciyle yeni kazandýðý okulunu benimsedi.
Oðlum, þu anda baþarýlý bir doktor olarak mesleðini severek yapýyor.
Geçmiþte yaptýðým bu deðiþikliðin kendisi için iyi ve hayýrlý olduðunu her fýrsatta
söylüyor. Mesleðini büyük bir zevkle ifa ediyor.
Çocuklarýmýz için doðru olduðuna emin olduðumuz ve onlar için
doðru sonuçlar oluþturacaðýna inandýðýmýz konularda bu tür iþlerin de gerekli
olduðuna inanýyorum.
Hayatta Duyduðum En Büyük Haz
Þubat tatilinden istifade ederek Konya'da bulunan oðlumun yanýna
ziyarete gitmiþtim. Malum, belli bir yaþtan sonra çoðu kiþide görülen
kolesterol bende de baþlamýþtý. Oðlumun çalýþtýðý Selçuk Üniversitesi Meram
> 1 7 0 <
Týp Fakültesi’nde kan vererek kolesterolümü ölçtürmek istedim. Tahlil
sonuçlarýný oðlum alacaktý. Eve telefon etti. O günün gecesi nöbetçi olduðu
için sonuçlarý getiremeyeceðini söyledi. Evde sýkýlmamam için hastaneye
kadar gelerek hem bir çayýný içmemi hem de sonuçlarý deðerlendirip
kullanacaðým ilaçlarý yazacaðýný söyledi. Akþam olmuþtu, saat yirmi üçe
geliyordu. Ben de gecenin o saatinde arabama atlayarak oðlumun çalýþtýðý
Meram Týp Fakültesi’ne gittim. Beni servisinde aðýrlayan oðlum, sonuçlarý
aldýktan sonra ilaçlarý yazdý. Çay ve sohbet faslýndan sonra eve dönme zamaný
gelmiþti. Oðlum, saat yirmi dört sularýnda beni hastaneden uðurladý. Meram
Týp Fakültesi, Konya þehir merkezinin dýþýnda, Isparta yolu üzerindedir. Þehir
merkezine uzakçadýr. Ben, arabamla yolda giderken gözümün tuttuðu
yolcuyu mutlaka alýrým; çünkü benim anlayýþýma göre bu davranýþ arabanýn
zekâtýdýr. Böyle inandým, böyle yapýyorum.
Karlý, tipili o soðuk kýþ günü gece yarýsý arabamla hastaneden çýkarken
otuz otuz beþ yaþlarýnda bir çiftin araba beklediklerini gördüm. Yanlarýnda
durarak þehir merkezine gittiðimi, þehre kadar götürebileceðimi söyledim.
Onlarýn da canýna minnet, hemen arabaya aldým. Yolda giderken “Hayrola
evlat! Hastanýz mý var?” dedim. Delikanlý, “Evet amca, hastamýz var. Küçük
çocuðumuzun beyninde ur vardý, onu ameliyat ettirdik.” deyince ben de “Kim
ameliyat etti?” diye sordum. Delikanlý, “Osman Hoca ile Fatih Hoca ameliyat
etti.” demez mi? Bunun üzerine ben de korkarak bir taþ atayým, dedim.
“Doktorlar da çok ketum oluyor, aðýzlarýndan laf alýnmýyor, nasýl memnun
musunuz?” dediðimde “Allah razý olsun, çok memnunuz. Hele Fatih Hoca
öyle iyi bir doktor ki bize çok iyi davrandý. Çocuk biraz huysuzlanmýþ, bizi o
çaðýrdý. Þimdi çocuðumuzun yanýndan geliyoruz, durumu iyi. Çok baþarýlý bir
ameliyat geçirdi. Doktor Bey çok iyi birisi, Allah, onu yetiþtiren annesinden
babasýndan razý olsun. Fatih Hoca, çok iyi bir insan!” diye söz ederlerken
adeta içim titredi, kemiklerim sýzladý. Bu duyduklarýmýn tersini duyarým, diye
çok korkmuþtum.
Onlarý ve oðlum hakkýndaki intibalarýný biraz daha dinledikten sonra
“Ben, Fatih Hoca’nýn babasýyým.” dediðimde bu defa onlar bir hoþ oldular.
> 1 7 1 <
Hayatta duyduðum en büyük onur, gurur ve manevi haz buydu.
Allah bütün ana babalara benim tattýðýmýn bin katýný tattýrsýn.
Çocuðun Aynasýnda Anne-Baba ve Öðretmenler
Görünür
Meslek hayatýmda dikkatimi çeken konulardan biri de velilerin
çocuklarýndan daha hýrslý olmalarýdýr. Öyle veliler gördüm ki Ay’da kurs veya
dershane olsa yemezler içmezler çocuklarýný oraya da gönderirler.
Çocuklarýnýn oturduklarý sýralara onlarý oturtsak eminim ki çocuklarýndan daha
baþarýlý olacak velilerimiz var. Bu kanaate varmamýn sebebi, bunca yýllýk
meslek hayatýmda çok ilginç velilere rastladýðým içindir. Çocuðunun
durumundan ve notundan önce komþu çocuðunun veya ayný sýnýftaki
arkadaþýnýn notunu daha çok merak eden veliler gördüm.Hele bir gün, veli toplantýsýnda çocuðunun notlarýný öðrendikten
sonra odama bir veli geldi. Adeta burnundan soluyordu. Gelen veliye,
“Hayrola, öðretmenlerle aranda bir tatsýzlýk mý oldu?” diye sorduðumda
öðrenci velimiz, “Sorma Müdür Bey! Asabým çok bozuldu. Bizim eþek
kafalýnýn bir dediðini iki yapmýyorum. Ayakkabýsýndan iç çamaþýrýna kadar
markalý giysiler giydiriyorum. Yediði önünde, yemediði arkasýnda, kendine ait
çalýþma odasý var. Bilgisayarýna kadar her þey tamam. Hem okuldaki kurslara
geliyor hem de dershaneye gidiyor. Özel hoca da cabasý; ama yine baþarý yok,
yine baþarý yok. Ayný sýnýfta bizim mahalleden bir komþu çocuðu var. Ayaðýnda
doðru dürüst ayakkabýsý bile yok. Ne kursa gidiyor, ne dershaneye; ama
notlarý bizimkinden daha iyi.” dediðinde içimden çok üzüldüm. Öðrenci
velimize öyle sinirli haldeyken bir þey söylemek istemedim; çünkü baþarýyý
imkâna ve paraya endekslemiþti. Günümüzde bu tür velilerin birçoðuna
rastlamak mümkündür.
Bir anne düþünün ki kýzýnýn yüzüne karþý “Allah ellere ne kýzlar veriyor.
Þu Selma Haným'ýn kýzýna bak! Nezaket, zarafet, terbiye, çalýþkanlýk, tertip,
düzen hepsini ona vermiþ. Bir de sana bak!” diyor.
> 1 7 2 <
Bir baba düþünün ki “Bizimki eþek kafalý. Elin oðlunun üzerine
giyeceði doðru dürüst elbisesi yok; ama aldýðý notlara bak! Bizim beyefendi
markasýz ayakkabý, elbise giymez, bir de notlarýna bak!” diyerek çocuðunu
hem aþaðýlýyor hem de kýyaslýyor.
Bir öðretmen ki sýnýftaki öðrencilerine “Benim anlattýklarým, sizin
zihninizin kapsama alaný dýþýnda. Siz bunlarý anlayacak kapasitede deðilsiniz.
Ama yan sýnýf ateþ gibi. Daha aðzýmdan çýkmadan kapýyorlar. Sizin sýnýftan
adam çýkmaz.” gibi bir eðitimciye yakýþmayacak ifadeler kullanýyor.
Baþka bir öðretmen, bir öðrenci velisine “Senin çocuðun tembelin
tekidir. Tembel olduðu yetmezmiþ gibi bir de sýnýfýn en yaramazý. Senin çocuk
okumaz. Boþ yere masraf etme. Onu al, sanayiye götür.” diyor. Bunlar gibi
daha hangilerini anlatayým?
Diðer tarafta özel okulda çalýþan öðretmenin veliye yaklaþýmý ise daha
ilginç. “Senin çocuðun çok zeki; ama gördüðüm kadarýyla dersine pek
çalýþmýyor. Çalýþtýðý takdirde iyi bir üniversiteyi kazanacaðýný umuyorum.”
diyor.
Baþka bir öðretmen, “Senin çocuk çok zeki, dâhî yani; ama kendini
topa biraz fazla kaptýrýyor. (Zaten o yaþlardaki her çocuk, doðal olarak topa
düþkündür.) Topa olan ilgisini biraz kessin.” gibi laflarýn çoðuna þahit oldum.
Oysaki özel okullarda zeki, dahi denilen çocuklarý da çok iyi tanýyordum.
Gerçek þu ki özel okullardaki çocuklar, öðretmenlerinin dediði kadar
deðillerdi. Resmi okullardaki çocuklar ne ise özel okullardaki çocuklar da
aynýydý. Aradaki fark sadece ilgi, ekonomik imkânlar ve sosyal çevredir.
Velhasýl Devlet okullarýndaki veliler, veli toplantýlarýndan büyük bir
psikolojik sarsýntý ile çýkarlar. Özel okullarda ise öðrenciler okuldan alýnmasýn,
diye çocukta olmayan sýfatlar öðrenci velilerine sýralanýr, veli de çocuðuyla
övünür.
> 1 7 3 <
Devlet okullarýnda ve özel okullarda her öðretmen öðrenci velilerine
hep yukarýda anlatýlanlar gibi davranýyor, demek istemiyorum. Hem devlet
okullarýnda hem de özel okullarda çok deðerli öðretmenler var. Bunlarýn çoðu
her iki sektörde de büyük bir nezaketle, olgunlukla ve gerektiði gibi öðrencinin
durumunu veliye izah edebiliyor; ama öyle öðretmenlerle karþýlaþýldýðýnda
velilerin bu gibi olaylar karþýsýnda daha temkinli ve uyanýk olmalarýnda yarar
görüyorum.
“Eðitimde maddi yeterliliklerin ve çocuða saðlanan imkânlarýn faydasý
yoktur,” demek istemiyorum; ama bütün bunlarýn yanýnda rehberliðin ve
çocuðun ciddi anlamda yönlendirilmesi çok daha önemlidir. Çocuklarýmýzý,
arkadaþýyla veya komþu çocuðun durumuyla kýyaslamaya kalktýðýmýzda bilelim
ki kendi elimizle çocuðumuzu baþarýsýzlýða itmiþ oluruz. Elbette böyle
davranan veliler, çocuklarýný sevmiyorlar, demek mümkün deðil. Meþhur bir
laf vardýr. Kayserili dericiler, beðendiði deriyi alabilmek için önce yere çarpar,
kötülermiþ, sonra parasýný öder alýrmýþ. Her anne baba da çocuðunun daha iyi
olmasýný ister. Anne babalar, baþka çocuklarý örnek verirken aslýnda çocuklarýný
kýskandýrýp onlar gibi olmasýný istiyorlar; ama bunun yanlýþ bir metot olduðunu
bütün eðitim uzmanlarý, pedagoglar ve psikologlar açýkça belirtiyorlar.
Bütün kalbimle inanýyorum ki bütün anne-babalar, iyi niyetlidir. Ne
kadar kötü olurlarsa olsunlar, umurlarýnda deðilmiþ gibi görünseler de
çocuklar bir anne-baba için en kýymetli varlýklardýr. Bizim için çocuklarýmýz ne
kadar kýymetli ise çocuklar için de biz o kadar kýymetliyizdir. Dünyaya yeniden
gelecek olsalardý anne-baba olarak yine bizleri seçerlerdi. Bugün en sade bir
aile çocuðuna “Kimin çocuðu olmak istersiniz?” diye sorsanýz hiç tereddüt
etmeden yine kendi anne-babasýnýn çocuðu olmasýný ister.
Çocuklarýmýzda birtakým þeylerin deðiþmesini istiyorsak iþe önce
kendimizden baþlamalýyýz. Çocuðumuza “Ders çalýþ!” derken biz de elimize
kitap alýp evde kitap okuma ve ders çalýþma ortamý mý oluþturuyoruz yoksa
çocuðumuzu çalýþma odasýna gönderdikten sonra kendimizi o meþhur
dizilere mi kaptýrýyoruz? Suçlu arayarak bahaneler bularak mazeretler
> 1 7 4 <
üreterek ancak kendimizi aldatýrýz. Çocuklarýmýzý asla aldatamayýz.
Öðretmen arkadaþlarýma da diyorum ki öðrencilik hayatýnýzda size
kaba davranan ve yalan söyleyen öðretmenlerinizi sevdiniz mi? Bu yaþta
yalancýktan da olsa yüzünüze karþý yapýlan iltifat mý hoþunuza gider, yoksa kaba
davranýþlar mý?
Lisede okuduðum yýllarda okulumuzdaki coðrafya öðretmeni ders
anlatýrken sürekli olarak “þey” kelimesini kullanýrdý. Derste çoðu zaman çetele
tutardýk. Kýrk beþ dakikalýk derste elli beþ ila yetmiþ iki kere “þey” dediðini tespit
ettik. Bir gün arkadaþlarýmýzdan biri çok özür dileyerek ifade ediyorum,
öðretmenimizle dalga geçmek maksadýyla kalktý öðretmenimize “Hoca’m, o
kadar güzel ders anlatýyorsunuz ki sizin anlattýðýnýz dersi okulda hiçbir
öðretmenimiz anlatamýyor. En çok istifade ettiðimiz öðretmenimiz sizsiniz.”
dedi. Öðretmenimiz de o arkadaþýmýzý kürsüde güzelce dinledikten sonra
“Hüseyin, bana iyi bir yað çektin, teþekkür ederim. Þey, ama yine de hoþuma
gitti. Ara sýra böyle laflar etmeye devam et.” demiþti
Sýnýf, bir öðretmenin aynasýdýr. Bir öðretmen sýnýfta kendini rahatlýkla
görebilir. Gülerek girdiðimiz sýnýfta gülen yüzler, somurtarak girdiðimiz sýnýfta
somurtan yüzler, sevgiyle girdiðimiz sýnýfta birbirini seven öðrenciler buluruz.
Ýnsanlara zor gelen þeylerden biri de boþ laf dinlemek zorunda
kalmalarýdýr. Karþýmýzda sorunsuz ve bizi dinlemek isteyen bir sýnýf bulmak
istiyorsak sýnýfa boþ sepetle deðil, dolu sepetle girmeliyiz. Eðitimcilikte ve
öðretmenlikte en önemli husus bildiklerimizi nasýl anlatacaðýmýzdýr.
Formasyon ve metot bilgisine sahip olmamýz, bu iþin kolaylaþtýrýcý yanýdýr.
Bunlara sahip olmadan sýnýflara girdiðimiz taktirde karþýnýzda sorunlu öðrenci
yerine, sorunlu öðretmen, sorun olan öðretmen olacaðýmýzý aklýmýzdan
çýkarmamalýyýz.
> 1 7 5 <
Emekli Öðretmen Arkadaþýmýn Arzusu
Yeniden öðretmenliðe baþlasaydým*Sýnýflara daha hazýrlýklý girerdim.*Hiçbir öðrencimle inatlaþmazdým.*Yaramazlýk yapan öðrencilerin, aslýnda sýnýfýn en deðerli ve üstün
yetenekli öðrencisi olduðunu düþünürdüm. *Þahsi problemlerimi derse daha az yansýtýrdým, en doðrusu hiç
yansýtmazdým.*Öðrencileri araþtýrmacýlýða, incelemeye ve kitap karýþtýrmaya
yönlendirirdim.*Her derste seçkin bir kitap tanýtýrdým.*Geçmiþten günümüze en önemli tarihi þahsiyetlerin baþarý sýrlarýný
anlatýr, onlarý hafýzalarýna kazýrdým.*Tarihteki kýssadan hisseleri her derste öðrencilerle paylaþýrdým. *Dersi kaynatmak amacýyla öðrencilerin ortaya attýðý maç
gevezeliklerine fýrsat vermezdim.*Ülkemizin tarihi, kültürel ve sanat deðeri yüksek mekânlarýna
geziler düzenler, buralarý öðrencilerime göstererek anlatmaya gayret
ederdim.*Sýradan öðretmen anlatýrmýþ. Ýyi öðretmen açýklarmýþ. Yetenekli
öðretmen yapar ve gösterirmiþ. Lider öðretmen öðrencilerine ilham kaynaðý
olurmuþ. Ben, öðrencilerime ilham kaynaðý olan bir öðretmen olmak
isterdim.
Ana Babalara Tavsiyeler
*Çocuðunuz okuldan döndüðü zaman evde onu karþýlayacak birisi
olmalýdýr.*Çocuklarýnýzýn yanýnda arkadaþlarý, öðretmenleri ve tanýdýklarý
kiþiler hakkýnda konuþmayýn.*Çocuklarýnýz okuldan veya öðretmenlerinden yakýndýðý zaman
yakýnmalarýnýn derinleþmesine fýrsat vermeyin. Ona her öðretmenin her
öðrencisiyle eþit derede ilgilenmesinin mümkün olamayacaðýný anlatýn.
> 1 7 6 <
*Çocuðunuza evde rahatça çalýþabilmesi için imkân tanýyýn, yer
hazýrlayýn.*Çocuðunuza sorumluluk verin. Odasýndaki kitaplýðýný, elbise
dolabýný ve odasýný kendisi toplasýn, düzeltsin.*Çocuðunuz derslerle ilgili soru sorduðunda bilginiz ölçüsünde
cevaplayýn.*Çocuðunuzun okulla ilgili isteklerine duyarsýz kalmayýn. Gerekirse
öðretmeniyle ve idareyle görüþün. Çocuðunuza sonuçla ilgili bilgi sunun.*Ailenin mutluluðu çocuða mutluluk, huzur ve güven verir, baþarýsýný
artýrýr. Problemlerinizi çocuklarýnýzýn yanýnda tartýþmayýn, çocuklarýnýzýn
yanýnda çözmeye çalýþmayýn. Kökü çatlak topraklarda, susuz ve besinsiz
kalmýþ aðacýn meyvesi ne ise geçimsiz ailenin çocuðu da o duruma düþer.*Çocuðunuza ihtiyacý kadar harçlýk verin. Kardeþleriyle veya
arkadaþlarýyla kýyaslamayýn. Okula gidiþ geliþlerini, devam-devamsýzlýðýný,
gezip dolaþtýðý yerleri ve kiþileri takip edin.
Öðretmenim, Sevgi ve Ýlgi Ýstiyorum (Bir Mektup)
Mutlu olmayý çok isteyen ama bir türlü mutlu olamayanlarýndaným.
Aslýnda mutlu olmamak için hiçbir sebep de yok. Herkesin imrendiði ve arzu
ettiði zengin bir ailenin kýzýyým. Parasýzlýk nedir bilmiyorum. Birbirinden güzel
oyuncaklarýn ve bebeklerin en iyisine sahip oldum. Giymediðim ve takip
etmediðim moda türü kalmadý; ama ben mutlu deðilim. Kendime hep
soruyorum: “Ben neden mutsuzum?” diye.
Baþkalarýný düþünüyorum. Annesi babasý olmayanlarý, babasý asgari
ücretle çalýþan aile çocuklarýný, ama onlar benden daha mutlular. Benim
yaþadýðým refah seviyesini rüyalarýnda göremeyecek olan arkadaþlarým var.
Onlar ise benden hem daha mutlular hem de daha baþarýlýlar. En pahalý
dershaneye gidiyorum, özel öðretmenler evimize kadar gelip ders veriyorlar;
ama ayný sorularý sormaktan kendimi alamýyorum: “Ben neden baþarýsýzým,
neden mutsuzum?” Sonra düþündüm ve buldum. Bizim evde her þey var; ama sevgi yok. Hiç bir þeyim olmasýn,
istemiyorum; ama bana sevgi verilsin, benim sevgiye ihtiyacým var. Ergenlik
> 1 7 7 <
çaðýna giriyorum, hatta girdim bile; ama sorunlarýmý dinleyen, beni anlayan
yok. Bir þey sorsam veya bir derdimi anlatsam hep geçiþtiriliyor. Bir çocuðun
en çok muhtaç olduðu þey sevgidir; ama o, bizim evde yok.
Babamýn yoðun iþlerinden dolayý hafta içinde onun yüzünü hiç
görmediðim oluyor. Ýþi dolayýsýyla gece geç saatlerde eve geliyor. Sabahýn çok
erken saatinde evden çýkýyor. Babamýn yoðun iþinden dolayý ama doðru, ama
yanlýþ annem kuþku içinde. Babamýn hayatýnda baþka bir kadýnýn olup olmadýðý
konusunda tereddüdü var. Bütün gün kendi derdiyle ve þüphesiyle
uðraþtýðýndan babamýn boþluðunu o da doldurmadýðý gibi anne sevgisini de
bana yeterince veremiyor. Bir araya gelip karþýlýklý konuþmaya baþladýklarýnda
hep gergin ve birbirlerini suçlayýcý konuþmalarýna þahit oluyorum.
Konuþmalarýnda bazen beni konu ediyorlar. Benimle ilgili konuþurlarken
sürekli münakaþa ediyorlar. Bana göre aslýnda kendi sorunlarýný konuþmaktan
korktuklarý için böyle yapýyorlar. Konuþmalarýnda “En iyi dershaneye gidiyor,
en iyi öðretmenlerden özel ders alýyor, neden baþarýsýz oluyor? Baþkalarýnýn
çocuklarý dershaneye gitmeden, özel ders almadan nasýl baþarýlý oluyorlar da
bizimki neden baþarýlý olamýyor?” sözleri ve ardý arkasý kesilmeyen
kýyaslamalar ve karþýlaþtýrmalar. Bilmiyorlar ki beni baþkalarýyla
karþýlaþtýrdýklarýnda veya kýyasladýklarýnda kendilerinden daha çok
uzaklaþtýrýyorlar, kendilerinden daha çok soðutuyorlar. Nasýl ki onlar
birbirlerinin yüzüne bakmaya cesaret edemiyorlarsa bu defa ben de onlarýn
yüzüne bakamaz duruma düþüyorum. Okuldan geldiðimde doðru odama
çekiliyor, hesapsýz telefon konuþmalarýyla ve mesajlarla dertlerimi, sýkýntýlarýmý
bildiðim veya bilmediðim arkadaþlarla paylaþmaya baþlýyorum. Bereket ki iyi
arkadaþlara rastlýyorum. Bana hep doðruyu ve iyiyi anlatýyorlar. Ya karþýma
yanlýþ kiþiler, arkadaþ bildiðim kötü niyetliler çýksaydý? Þükürler olsun ki iyi ve
doðru insanlarla karþýlaþtým.
Büyüklerime, benim yaþýmdaki arkadaþlarýma ve benden sonrakilere
sesleniyorum. Aile kurarken temellerin saðlam olmasýna dikkat etmek lazým.
Sonra bütün cezayý çocuklar çekiyor, tek suçlu çocuklar oluyor. Her çocuk
arkadaþ yönünden benim kadar þanslý olmayabilir.
> 1 7 8 <
Sevginin Büyük Sihri
Televizyonlarda çeþitli belgeseller yayýmlanýyor. Yine bir belgesel
programýnda ilginç bir olay gösterildi. Kostarika'da bir avcý tarafýndan yaralanan
timsahýn yarasýný bir çiftçi çeþitli ilaçlarla iyileþtirir. Bu davranýþ karþýsýnda
timsah, çiftçiyle sanki arkadaþ olur. Gölde ve nehirde adeta baba oðul gibi
davrandýklarý ve oyunlar oynadýklarý görülür. Timsahýn çiftçiyi diðer
timsahlardan nasýl koruduðunu ibretle görmenizi isterdim. Yine televizyon ekranlarýndaki ilginçliklerden biri de þöyleydi.
Hayvanat bahçesindeki bir aslan yaralanmýþtý. Oradaki bakýcý yaralý aslanýn
yarasýný iyileþtirir, ona çok iyi bakar. Bu iyilik karþýsýnda aslan, bakýcýsýna karþý
minnetini ve sadakatini gösteriyor. Hayvanat bahçesine gelen ziyaretçilere
ilginç pozlar veriyor. Aslan, iki ayaðýný kaldýrýp bakýcýsýnýn omzuna koyuyor,
meraklý ziyaretçilere böyle poz veriyor. Bakýcýsýnýn yüzünü sevgiyle yalýyor,
âdeta öpücük konduruyor. Böylece hem iyiliðe karþý sevgi hem sevgiye karþý
sadakat örneði gösteriyor.
Eðitimin de temeli sevgiye dayanýr. Öðretmenini sevmeyen öðrenci,
o öðretmenin dersine ilgi duymaz. Nitekim 11. yüzyýlda yaþamýþ olan Ýmam-ý
Gazali, öðrencilerine icazet verirken “Öðrencilerinize bir þeyler öðretmek
istiyorsanýz önce kendinizi sevdirin. Sizi seven öðrenci dersinizi de sever.”
diye öðütte bulunmuþtur. Anne-babalar da çocuklarýný zorla terbiye etmeye
kalktýklarýnda bilsinler ki hiçbir sonuç elde edemezler.
Amerika'da elektrikli sandalye ile ölüm cezasýna çarptýrýlan suçlu
adama, söyleyecek son bir sözü olup olmadýðý sorulur. Ölüm mahkûmu
adam, çevresindeki fotoðrafçýlara, gazetecilere, televizyon kameralarýna ve
hapishane görevlilerine baktýktan sonra acý bir ses tonuyla þöyle söyler: “Eðer
çocukluðumda bana bu derece ilgi gösterilmiþ olsaydý bugün bu sandalyede
olmazdým.”
> 1 7 9 <
Eðitimde Ailenin Payý
Bir düþünür, “Bir milletin gerçek umudu, gençliðinin iyi eðitilmesinde
yatar.” der. Öðrencilerin iyi eðitilmesinde öðretmenin olduðu kadar ailenin de
belli bir yere kadar önemli payý vardýr. Çocuklarda ergenlik çaðýndan sonra en
büyük pay öðretmene aittir. Bir öðretmenin, öðrencilerin hayatýnda daha iyi
bir model olabilmesi için önce kendini ciddiye almasý gerekir. Aslýnda
öðretmenlik mesleðini ciddiye alan eðitimci, öðrencileriyle ilgili olan her þeyi
ciddiye alýr; hatta kendini bile. “Bu kadar maaþa, bu kadar öðretmenlik!”
anlayýþýyla sýnýfa giren bir öðretmen, her þeyden önce mesleðini ciddiye
almamýþ demektir. Mesleðini ciddiye almayan bir öðretmen ise sýnýfta hiçbir
þey yapamaz, öðrencisine hiçbir þey veremez.
Bir öðretmenin kendine has bir duruþu, bir tavrý olmalýdýr.
Öðretmen, her an dinamik enerjik ve heyecanlý olmalýdýr. Ýyi bir öðretmen,
okulda her þeyi öðreten öðretmen deðildir. Okulda her þey öðretilmez; ancak
öðrenmenin anahtarý verilir. Ýyi öðretmen okullarda olunur.
Okul müdürü olduðum yýllarda göreve yeni baþlayan birçok
öðretmeni sýnýfa götürüp öðrencilere takdim ettiðimde, öðretmenin dizlerinin
titrediðini gördüm. Ayný öðretmenin zamanla kendine nasýl güvendiðine ve
öðrencileriyle ne kadar güzel diyaloglar kurduðuna da þahit oldum. Ýyi bir
öðretmen, öðretirken öðrenir. Sadece öðretmekle kalmaz, ayný zamanda
eðitir.A. Lincoln, oðlunun öðretmenine yazdýðý mektupta, “Öðrenmesi
gerekli biliyorum, tüm insanlarýn adil ve dürüst olmadýðýný; fakat þunu da öðret
ona: Her alçaða karþý bir kahraman, her bencil politikacýya karþýlýk kendini
milletine adamýþ bir lider vardýr. Her düþmana karþý bir dost olduðunu da öðret
ona.”
Biz öðretmenler, öðrencilerimize çok þeyler öðretebiliriz: Tabiattaki
bitkilerin havaya ve güneþe ihtiyacý olduðunu, günün kararmasýyla oksijen,
günün aydýnlanmasýyla da karbondioksit teneffüs ettiklerini, kurbaðanýn
> 1 8 0 <
sindirim sistemini, sineðin kanadýnýn yapýsýný, okulda veya çevremizde hata
yapmanýn yapmamaktan çok daha onurlu olduðunu, insanýn kendi fikirlerine
inanmasýný ve diðer insanlarýn fikirlerini de dinlemesini bilmeyi, bütün
dinlediklerini akýl süzgecinden geçirmesini ve sadece iyi olanlarý almasýný
öðrenmeyi… Evet, hayatta lazým olacak birçok þeyi okulda öðrenir.
Eðitimde Atýlacak Yanlýþ Adým
Bir öðretmen olarak atacaðýmýz veya attýðýmýz her yanlýþ adýmýn,
öðrencilerimizin eðitiminde çok büyük hatalara yol açacaðýný bilmemiz
gerekir. Bina yapýlýrken üst üste konan tuðlalarýn birinin veya bir kaçýnýn kýrýk
olmasý, o duvarýn saðlam ve güvenli olmadýðýný gösterir. Hatta o duvarda
birkaç delik açtýðýnýz zaman o duvarýn saðlamlýðýndan söz edemezsiniz. Ýþte
eðitimde de hatalý davranýþlar aynen böyledir. Ne yaptýðýmýzýn ve nasýl
yaptýðýmýzýn farkýnda olmalýyýz. Eðitimin en büyük düþmanýnýn cehalet olduðunu görerek bunlarý
öðrencilerimize göstermek en büyük görevimiz olmalýdýr. Cehaleti
yenemediðimizde cehalete alýþmak veya cehaleti benimsemek en büyük
tehlikedir. Týpký karanlýða alýþan gözlerin güneþi görünce rahatsýz olduðu gibi
cehalet de bilginin ýþýðýndan rahatsýz olur. Öðretmenler ise ýþýktýr, umuttur.
Karanlýkta kalanlarýn umududur.
Çocuklar Ailenin Kopyasýdýr
Bazý aileler ideal çocuk yetiþtirme peþindedirler. Aileler ahlaklý,
dürüst, zararlý alýþkanlýklarý olmayan, okulunda baþarýlý, herkes tarafýndan taktir
edilen ve sevilen, mesleði olan, düzgün karakterli çocuklarý olsun isterler.
Böyle bir evlat sahibi olmak her anne-babanýn öncelikli arzusudur.
Bunca yýlýk hayatýmda þunu gördüm. Aileler bu özellikte bir evlat
isterler, fakat çocuklar ailelerin istediði bütün özellikleri taþýmasalar da yine
anne-babalarýný mahcup etmeyecek nitelikte birer evlat olurlar; ama anne-
> 1 8 1 <
babalar çoðu zaman bunun farkýnda deðiller.
Bu konuyu biraz daha açmak istiyorum. Çocuklar, ailelerinden
aldýklarý eðitimi, davranýþý, gördüklerini inkâr etmezler. Ailede anne baba
nasýlsa çocuklarý da onlarýn birer kopyasýdýr. Nasýl mý? Ýþte birebir yaþadýðým bir
örnek olay.
Emekli olduktan sonra Ýzmir'de özel bir kolejde çalýþmaya baþladým.
Çalýþtýðým kolejde anaokulu, ilköðretim okulu ve lise bulunuyordu.
Bir gün öðle teneffüsünde bahçede iki küçük öðrencinin
dövüþtüðünü gördüm. Hemen müdahale ederek onlarý ayýrdým. Ýkisi de
ilköðretim beþinci sýnýf öðrencisiydi. Öðrencileri ayýrmama raðmen biri hâlâ
sinirlerine sahip olamýyordu. Dövüþtüðü öðrenciye, “Göreceksin, ben sana
neler yaptýracaðým!” diye baðýrýyordu. Bu öðrenciyi hemen yakýndaki memur
odasýna aldým. Öðrenciye, “Ne yapacaksýn, ne göstereceksin arkadaþýna?”
diye sordum. Öðrenci, “Öðretmenim, göstereceðim ben ona! Akþam
babama ve aðabeyime söyleyeceðim. Onlarýn arabasýný ve evini
yaktýracaðým.” demesin mi? Adeta þok oldum, donakaldým. Ýlköðretim okulu
5. sýnýf öðrencisi, nasýl böyle yakýp yýkmadan bahseder? Sonra o öðrencinin
dosyasýna baktým, müdür yardýmcýsý arkadaþla konuþtum. “Bu öðrenci kimdir,
bunun velisi kimdir, nasýl böyle davranabilir?” dedim. “Bu çocuk, dövüþtüðü
arkadaþýnýn evini, arabasýný yaktýrmadan bahsediyor.” dediðimde çocuðun
velisini yakýndan tanýyan müdür yardýmcýsý: “Hoca’m bu çocuk, (…)'nýn
oðludur. Bu kiþi, Ýzmir'in ünlü mafya babalarýndandýr.” dediðinde meseleyi
anladým.
Bahçemizdeki aðaçlarýn meyvesi, hep dallarýn altýna, aðacýn dibine
düþer. Hiçbir zaman armut aðacýnýn meyvesi, elma aðacýnýn dibine düþmüyor.
Hayatým boyunca hep þunu müþahede etmiþimdir. Öðrencilerin
yaramazlýklarýndan, devamsýzlýklarýndan veya suçlarýndan dolayý velilerini
çaðýrdýðýmýzda veliler suçu katiyetle çocuklarýnda bulmazlar. Suçu ya
arkadaþýna ya komþu çocuðuna ya da öðretmenine hatta okula mal ederler; > 1 8 2 <
ama bu çocuklarýn aileleri, “Ben nerede hata yaptým da bu çocuk bu suçu
iþledi!” diye kendilerini hiç ortaya koyup düþünmezler. Bunlar, uzun yýllar
idarecilik hayatýmda velilerimde gördüðüm en büyük eksikliklerdir.
Çocuðun Geleceðine Ailenin Etkisi
Aile, anne, baba ve çocuklardan oluþan en küçük topluluktur. Aile
bireyleri, sevgi ile birbirine baðlý olmalýdýr. Bir çocuk için en önemli þey, ailenin
hem eðitici hem de öðretici olmasýdýr. Ýyi bir aile ortamý olan evde çocuk her
zaman yapýcý olur. Eðitimli bir aile, çocuðunun eðitimi için her zaman çaba
harcar. Ýyi eðitilmiþ bir çocuðun hem kendisine hem ailesini hem de yaþadýðý
topluma çok büyük katkýlarý olur.
Bir de küçük yaþta eðitimini býrakýp çalýþmak zorunda kalan aile
çocuklarý var. Bu çocuklar, aile sevgisinden mahrumdur. Sanki dünyaya
çalýþmak için gelmiþlerdir. Hayatlarý boyunca baþkalarýnýn boyunduruðu altýnda
yaþarlar. Bir köylü çocuðu tarlada çalýþmak, hayvan gütmek zorundadýr.
Okumasý gerekirken bu tür iþlerle uðraþmak zorundadýr. Buna karþýlýk þehirde
yaþayan ve her türlü imkâna sahip olan bir çocuk, okulun deðerini bilmeden
sorumsuzca baþka þeylere yönelir. Bir tarafta okumak isteyip de imkâný
olmayan çocuklar, diðer tarafta bütün bunlardan habersiz, sadece istediði gibi
davrananlar. Bir çocuðun iyi veya kötü yetiþmesi ailesine baðlýdýr. Bir çocuk,
sevgisiz ve þiddete maruz kalarak büyüdüðü zaman tutarsýz, þiddet eðilimli ve
bencil olur. Bu durum, sosyal hayatta birçok olumsuzluklara ve
huzursuzluklara yol açýyor. Çocuklarýna karþý sorumluluklarýný yerine
getirmeyen bir ailenin çocuðu, çoðu zaman iyi bir ailede yetiþen çocuklara
özenmekle geçirir hayatýný. Ýçinde bir eksiklik, mutsuzluk vardýr. Bunun için
çocuklarýmýz, daha küçük yaþtan itibaren sevgiyle, saygý gösterilerek ve ahlaki
deðerleri benimsemiþ olarak yetiþtirilmelidir. Ne olursa olsun, çocuklar iyi bir
aile ortamýndan uzak kalmamalýdýr. Toplumun aile anlayýþý saðlam temeller
üzerine oturtulursa o toplumun huzuru, mutluluðu ve geleceði de güvence
altýna alýnmýþ olur. Böylece yarýnlarýmýz için umutlu, geleceðe duyarlý, terbiyeli,
baþarýlý ve çalýþkan çocuklar yetiþtirilmiþ olur.
> 1 8 3 <
Velilerimin Ýtiraflarý
1) Kýzým, on altý yaþýnda. Aylardýr benimle arasý pekiyi deðildi. Bir gün
cep telefonunda hoþuma gitmeyen mesajlar görünce kendisine kýzdým ve o
günden beri de aramýzdaki ipler tamamen koptu.
Bir akþam eve erken geldim. Anahtarýmla kapýyý açýp içeri girdim.
Kýzým odasýndaydý. Bir þeyler yazýyordu. Beni görünce kâðýdý yýrtýp attýðýný fark
ettim. Bu durumu kendisine çaktýrmadým. Kýzým biraz sonra sert bir ses
tonuyla “Annem komþuda, ben de oraya gidiyorum.” diyerek çýktý. Ardýndan
hemen kýzýmýn odasýna girdim. Az önce yýrtýp attýðý kâðýdýn parçalarýný
topladým, birleþtirip okudum. Müthiþ bir metinle karþýlaþtým, çok
duygulandým. Kâðýtta “Caným Babacýðým! Sen benimle hiçbir þeyimi
paylaþmadýðýn için ben de bunu baþka arkadaþlarýmla yapmak zorunda
kalýyorum. Cep telefonumda gördüðün mesajlar Taner arkadaþýma aitti.
Despotluðu býrak, benimle arkadaþ ol! Arkadaþlarýma ve Taner'e “zibidi”
deme. Seni çok seven kýzýn N.
2) Oðluma bilgisayar aldým. Ýlk aylarda sadece oyun için kullandý.
Kendisiyle konuþtum. “Bak oðlum, bilgisayar kelimesinden de anlaþýlacaðý gibi
bu cihaz oyunsayar deðildir; bilgi de sayar. Oyun oynama demiyorum; ama
arada bir de kendine özel bir dosya aç. Oraya kitaplardan öðrendiðin güzel
þeyleri aktar, günlük tut, çeþitli konularda denemeler yaz.” dedim.
Bu uyarýdan birkaç hafta sonra bilgisayarda bir iþim oldu. Programlar
klasörüne gizlenmiþ bir dosya ile karþýlaþtým. “Lütfen dikkat!” isimli bir dosyayý
merakla týkladým ve oðlumun bazý uyarýlarýyla karþýlaþtým. Hemen eþimi
çaðýrdým, beraber okuduk. “Anne, tuttuðun her þeyi düþürüp kýrýyorsun, biraz
dikkat et lütfen! Baba, çok televizyon seyrediyorsun, çok sigara içiyorsun.
Lütfen her ikisini de azalt! Kardeþim, çekmecelerimi karýþtýrýyorsun, elini çek
lütfen! Anneannem çok konuþuyor, kafam þiþiyor, lütfen! Babaanne, çok
yemek yiyorsun, her gün biraz daha þiþiyorsun, lütfen! Dayý, yengeme çok
baðýrýyorsun. Onu sev lütfen! Dede, hep ayný hikâyeleri anlatýyorsun. > 1 8 4 <
Yenilerini öðren lütfen! Öðretmenim, sen de çok sigara içiyorsun. Sýnýfa
girdiðinde sýnýf kokuyor, býrak lütfen!” diye yazýyordu.
3) Ýki kýzým üniversitede, bir oðlum lisede okuyor. Çok sýkýntý çekmiþ,
tecrübeli bir veliyim. Ýdeal bir veli olmanýn sýrlarýný kitap haline getirebilecek
kadar birikimim ve düþüncelerim var. Bunlarýn en önemlilerini samimiyetle
tavsiye tarzýnda aktarmak istiyorum. *Çocuðunuzun arkadaþlarýna çok dikkat edin. *Gönül iliþkilerinin depresyona düþmemesi için stratejik tedbirler alýn. *Ansýzýn ortadan kayboluþlarýný denetleyin. *Rehber öðretmeniyle, sýnýf öðretmeniyle ondan habersiz temasa
geçin. *Edebiyat, matematik ve din bilgisi öðretmeniyle bilhassa tanýþýp
görüþün. *Okul defterlerini inceleyin. *Cep telefonunun ve internetin baþarýsýzlýk sebebi olabileceðini
unutmayýn. *En yakýn arkadaþýyla mutlaka tanýþýn. Onlarýn telefon numaralarýný bir
yere kaydedin.
4) Oðlum üniversiteyi kazanýp Ankara'ya gitti. Arkadaþlarý ile beraber
bir ev kiralamýþ. Arkadaþlarýnýn çok iyi olduðuna bizi inandýrdý; fakat iþ öyle
deðilmiþ. Hoca’m, üç ay içinde oðlumun baþýna gelmedik kalmadý. Karakoldan
aradýlar, kavga etmiþler. Oðlumun omuriliði zedelenmiþ. Manisa'dan kalkýp
Ankara'ya gittim. Beraber kaldýðý ev arkadaþlarýný tanýyýnca þoke oldum. Mafya
tipli, cani kýlýklý, ipsiz sapsýz üç tipsiz gençle karþýlaþtým.
Oðlum iki defa ameliyat geçirdi. Þimdi dizlerinden aþaðýsý tutmuyor.
Kaldýðý eve gittim. Evin durumu telaffuz edemeyeceðim periþanlýktaydý. Ýçki
þiþeleri ve gayri ahlaki yayýnlar görünce çýlgýna döndüm. Tedbiri baþtan
almadýðýma, neticede bir genç olan oðluma güvendiðime bin piþmaným.
Evden uzakta kalan veya okuyan çocuðunuzun benim çocuðumun durumuna
düþmesini istemiyorsanýz çocuðunuzu mutlaka yakýn takibe alýn.
> 1 8 5 <
5) Þimdiki aklým olsaydý: *“TV kanalizasyonu” diyebileceðimiz kanallarý kumandadan
çýkarýrdým.*Oðlumun veya kýzýmýn yazýp da bana okumak istediði þiir veya yazý
denemeleriyle yakýndan ilgilenirdim. *Boyalý basýn türünden cinsel içerikli açýk saçýk yayýnlarý, bu tür
gazeteleri bedava daðýtsalar bile tenezzül edip almaz, eve veya iþyerine asla
sokmazdým. *Gün içinde sürprizler yaparak çocuklarýmýn okullarýna gider,
çocuklarýmýn okul durumlarýný öðretmenlerinden ve idareden sorar,
durumlarýný takip ederdim.*Hafta sonlarý maça gidip çirkin laflar duymaktansa hafta sonumu
aileme ayýrýr, onlarla hoþça güzel bir zaman geçirirdim. Ýþ çýkýþý kahvehane alýþkanlýðý olan arkadaþlara takýlýp kahvehanede
kâðýt oynayarak zamanýmý boþa harcamaz, çocuklarýmla beraber bir öðrenci
gibi ders çalýþýr, eski bilgilerimi tazeler, öðrencilik yýllarýmý hatýrlardým.
Bilgisayara Baðýmlý Çocuklar
Çocuðunuzla yaþadýðýnýz en büyük sýkýntý, çocuðunuzun zamanýnýn
büyük bir kýsmýný dersinin baþýnda deðil de bilgisayarýn baþýnda geçirmesidir.
Çocuðunuzun okuldan gelir gelmez bilgisayarýn baþýna oturup þiddet içerikli
oyunlar yüzünden çevresindeki her þeye zarar vermesini ve bu tür bilgisayar
oyunlarý ile oynamasýný nasýl engellesek diye düþünüyorsunuz deðil mi?
Þunu bilelim ki oyun oynamak, çocuðun temel içgüdülerinden ve
ihtiyaçlarýndan biridir. Günümüzde teknolojinin artmasý ve bilgisayarýn
yaygýnlaþmasý nedeniyle çocuklarýn büyük bir kýsmý oyun ihtiyacýný bilgisayarla
karþýlamaya çalýþmaktadýr. Oyun, çocuðun rahatlama ve kendini ifade etme
aracýdýr. Bu sebeple çocuðun bilgisayar ile oynamasýný engellemek mümkün
deðildir; fakat zararlý hale gelmesi engellenmelidir. Bunun için çeþitli çareler
düþünülebilir.
Bilgisayar ve bilgisayar oyunlarýný kötülemek veya yasaklamak yerine,
> 1 8 6 <
çocuða bunlarý en doðru þekilde nasýl kullanacaðý öðretilmelidir.
Aile meclisini toplayarak çocuðunuzun bu oyunlardan ne kadar zevk
aldýðýný sorup görüþünü aldýktan sonra her þeyin fazlasýnýn zarar olduðu gibi
bunun da fazlasýnýn kendisine zararlý olabileceðini anlatýn.
Bilgisayar kullanmasýný bir kurala baðlayýn. “Bu defalýk böyle olsun!”
diyerek aldýðýnýz karardan katiyen taviz vermeyin.
Çocuðunuzun sadece bilgisayar oyunlarýyla eðlenip mutlu olmasý
engellenmelidir. Çocuklarýnýzý bilgisayar baðýmlýsý olmaktan kurtarmak için
çocuklarýn ilgisini çekecek alternatif oyunlar ve aile programlarý
düzenlenmelidir.Mesela þiir okuma veya þiir ezberleme yarýþmasý, hikâye anlatma,
yaþanmýþ ilginç hatýralarý anlatma, yaptýðýmýz veya gördüðümüz güzel
davranýþlarý paylaþma gibi çeþitli faaliyetleri ödüllü hale getirip yarýþma havasýna
dönüþtürme yapýlabilir. Hatta aile þeceresini öðrenme, memleket meseleleri
veya memleketimizin güzelliklerinden söz etme, milletimizin yetiþtirdiði
önemli þahsiyetleri daha yakýndan tanýma v.b. gibi konularda bilgi edinme.
Çocuk için belirlenen oyun süresine müdahale edilmemelidir.
Sürenin yaklaþtýðý hatýrlatýlmamalýdýr. Ders vakti geldi, uyuma zamaný geldi v.b.
gibi ifadeler kullanýlýrsa özellikle derse karþý soðukluk baþlar, düþmanlýk bile
oluþur.Çocuðunuzun oynadýðý oyunlarda zararlý öðelerin olduðunu
düþünüyorsanýz onunla birlikte oynayarak ona zararlý öðelerin yorumunu
yapabilirsiniz. Bu yorumlar veya fark ettirmeler ona çaktýrmadan soracaðýnýz
sorularla da yapýlabilir.
Bilgisayar tamamen kötü bir aygýt deðildir. Ýyi kullanýlýrsa eðitime çok
büyük bir katký saðladýðý da muhakkaktýr. Birçok oyunun çocukta zihinsel
faaliyeti geliþtirdiði unutulmamalýdýr. Bu sebeple çocuðun iþitsel ve görsel
duyularýna hitap eden çizgi filmler, belgeseller sunabilirsiniz. Böylelikle
çocuðunuz kendini geliþtirmiþ olur.
> 1 8 7 <
Almanya Emniyet Müdürlüðü’nün Raporunu Hep
Beraber Okuyalým
Kitapçýðýn ismi “Nereye Gidiyoruz?” Yirmi altýncý sayfa, baþlýk; “Çocuklarýn Seksüel Kötü Muameleye
Maruz Kalmalarý”
“Seksüel tecavüz olaylarýnda hiç bir zaman çocuklarýn suçluluk payý
bulunmamaktadýr.
Suçlular, yakýn sosyal çevrede seksüel anlamda þiddetin suçlularý,
genellikle erkekler olmaktadýrlar. Bunlar aile dýþýndan deðil, genelde çocuðun
tanýdýðý ve güven duyduðu yakýn aile bireylerinden oluþmaktadýr. Mesela, bir
aile dostu, babanýn bir iþ arkadaþý, ama ayný zamanda öðretmen veya
eðitmen…
Suçlu aileden biri de olabiliyor: baba, üvey baba, annenin erkek
arkadaþý, büyükbaba, dede, amca veya büyük aðabey, üvey kardeþ…Bu suçlular genellikle psikolojik olarak çocuðun sevgisini, baðlýlýðýný ve
güvenini kullanarak sadece kendi seksüel ihtiyaçlarýný gidermekle kalmýyorlar,
ayný zamanda itaat altýna alma ve güçlerini ispat etme gibi isteklerini de
gidermiþ oluyorlar.
Olaylarýn pek azýnda ‘Bir kereye mahsus bir kaçamak!’ anlayýþý
yatýyor. Ancak görülen o ki seksüel tecavüzlere uzun süre devam
edilmektedir.
Suçlu genellikle çok yönlü planlarla çocuða yaklaþma planlarý
yapmaktadýr. Sürekli olarak yaptýklarýna bir bahane bulur. Bunlar neler olabilir? Suçlu, yaptýðý hareketin farkýndadýr. Çocuklar,
bu tecavüzün önemini kavrayabilecek veya anlayabilecek durumda
olmadýklarýndan ve tahmin edemediklerinden mesuliyetleri yoktur. Bundan
dolayý çocuklarýn hiçbir zaman seksüel tecavüzlerde suçluluk payý
> 1 8 8 <
bulunmamaktadýr.”
Görüldüðü gibi Almanya'da çocuklara cinsel taciz, aile dýþýndan deðil,
aile içinden kaynaklanmaktadýr. Önceleri gurbetçi kardeþlerimizin bu konuda
daha çirkin þeyler anlattýklarýnda þahsen bu anlatýlanlarý bir abartý olarak kabul
ediyordum; ama ne zaman bu toplantýya katýldým, Alman Emniyet
yetkililerinin anlattýklarýný duydum, sunduklarý belgeleri inceledim, iþte o
zaman Almanya'daki iþçi kardeþlerimizin anlattýklarýna inanmak zorunda
kaldým. Ýþçi kardeþlerimizin anlattýklarýný burada yazýya dökmem benim için
hem edep dýþý bir durum hem de hayâ dýþý bir davranýþ olacaktýr. Üstelik bu
tecavüzlerin aile dýþýndan deðil de aile içinden olmasý, hepten ürkütücü ve
utanç verici bir durumdur.
Türk toplumunda genelde bu tür davranýþlarý aile dýþýndan kiþiler
yaptýðýnda bu kiþileri “sapýk” diye isimlendiriyoruz; ama bu iþi aile içinden baba,
dede, kardeþ, amca, dayý, eniþte gibi kiþiler yaptýðýnda bunlara verilecek isim,
herhalde bizim lügatlerimizde bulunmamaktadýr.
Þimdi anne-babalara, büyüklerin dýrdýrýný problem yapýp boþanan
çiftlere sesleniyorum. Ýnsanoðlunun ayrý bir dünyasý ve birbirinden farklý
problemleri vardýr. Ýlk eþinden ayrýlýp da ikinci eþiyle çok mutlu olduðunu
söyleyen kiþilere rastladýnýz mý hiç? “Keþke birinci evliliðimi yok yere
yýkmasaydým.” diyene çok rastlamýþsýnýzdýr. Ýkinci evlilikler, beraberinde yýðýnla
problemi de getirmektedir. Ýkinci evliliklerini yapan çiftlerin kurduðu bir ailede
yetiþkin üvey kýz ile yetiþkin üvey delikanlýnýn ayný evde yaþadýðýný düþünün.
Üvey anne, üvey baba þokunu bir tarafa býrakalým, yetiþkin bir kýz çocuðu ile
yetiþkin bir oðlan evladýnýn ayný evde kaldýðýný düþünün... Ondan sonrasýnýn
hesabýný artýk kendiniz yapabilirsiniz.
Ýþte Almanya'da kardeþler arasýnda yaþanan çarpýk iliþkilerin kaynaðý
ikinci, üçüncü ve nikâhsýz evliliklerle ortaya çýkan bir durum olarak görülüyor.
Dede, baba tacizine hiç girmiyorum. Artýk onu da bütün deðer yargýlarýný
yitirmiþ bir insanýn hayvanca yaþamasý olarak deðerlendiriyorum. Hayvanlar
> 1 8 9 <
bile sanýrým, domuzdan baþka hiçbir hayvan, kan baðý olan yavrusuyla, anne
veya babasýyla iliþkiye girmezmiþ.
Toplantý sonunda polisin kullandýðý þu cümle çok dikkatimi çekti.
“Çocuklarýmýzý cinsel tacizden korumak için Ýslami aile hayatýný örnek almamýz
gerekir.” diyerek konuþmasýný bitirdi. Bu söz, beni gururlandýrdý, âdeta
göðsüm kabardý. Salonda bulunan Türkler ve bazý yabancýlar bu
deðerlendirmeyi coþkuyla alkýþladýlar.
Okullardaki disiplin kurullarýnda iþlem gören öðrencilerin durumlarý
hep dikkatimi çekmiþtir. Okullarda disiplin cezasý alan öðrencilere þöyle bir
bakýn. Yüzde doksan itibarýyla ya anne-baba ayrý ya da anne-baba arasýnda
kopukluk veya huzursuzluk var. Böyle ailelerin çocuklarý ilgiye ve sevgiye
muhtaç olmalarýndan dolayý sürekli problem çýkartýyorlar. Dolayýsýyla bu
çocuklar disiplin suçu iþliyorlar. Onun için ben ne zaman geçimsiz veya
boþanmýþ bir aile duysam düþmaným bile olsa çok üzülürüm.
Özellikle gençlere seslenmek istiyorum. Yukarýda da belirttiðim gibi
her bir insanýn kendine has farklý problemi vardýr. Lütfen baþlangýçtaki güzel ve
mutlu günlerinizi hiç yoktan sebeplerle veya büyüklerin dýrdýrýný bahane
ederek gölgelemeyin.
Büyüklere de sesleniyorum. Ufak tefek kaprisleriniz, kýskançlýklarýnýz
ve lüzumsuz müdahaleleriniz dolayýsýyla birbirini severek yuva kuran
gençlerimizin en güzel günlerini zehir etmeyin. Saðlýklý çocuk, saðlýklý toplum,
saðlýklý ailelerle oluþur. Saðlýklý ailenin temelini ise dini öðretilirimiz oluþtur.
Eþlere sadakat, çocuk yetiþtirmek, anne-babaya hürmet etmek, dinimizin
övdüðü hasletler iken ihanet, iffetsizlik, arsýzlýk, aileyi içinden kemiren alkol,
kumar, zina gibi davranýþlar da dinimizin yerdiði, tasvip etmediði davranýþlardýr.
Aman, her þeye raðmen kurduðunuz aileyi ihanet, arsýzlýk, zina, alkol,
kumar gibi davranýþlarla yýkmayýn.
Unutmayalým ki elimizde beþ tane top vardýr. Bunlar:
> 1 9 0 <
*Saðlýðýmýz,*Ýffetimiz,*Ýmanýmýz,*Ailemiz,*Ýþimiz,
Bunlardan sadece iþimiz plastik top gibidir. Onunla iþinize geldiði gibi
oynayabilirsiniz; ama diðerleri sýrça topa benzer. Onlar elinizden düþerse
çatlar yapýþtýrsanýz da çatlak belli olur. Eski haline gelmesi mümkün deðildir.
Ýþte Ýslami deðerlerden uzak yaþamanýn getirdiði bir aile dramý ve
yaþanmýþ acý bir olay. Olayý anlatýnca sanýrým Alman aile yapýsýný daha iyi
anlatmýþ olacaðým.
Almanya ile temaslarým 1986 yýlýnda Manisa Lisesi ile Almanya'nýn
Ingolstadt þehrindeki Apian Lisesi arasýnda kurduðum “Kardeþ Okul
Projesi”yle baþladý. O yýldan itibaren kesintisiz olarak devam etmektedir.
Emekli olduktan sonra da tatillerde Türk çocuklarýnýn dini eðitimleri için gidip
gelmekteyim.Ingolstadt'ta baþka bir okulda görev yapan arkadaþým anlattý.
Anlatacaðým bu olay aynen vakidir. Bildiðiniz gibi bizde Alman usulü diye bir
tabir vardýr. Gerçekten bu durum Almanlarda aynen uygulanýyor. Eþiyle ayný
lokantaya gidip hesabý ayrý ödedikleri bildiðimiz gerçekler arasýndadýr. Bizdeki
gibi öðretmenler odasýnda veya kahvehanelerde birbirlerine çay, kahve
söyleme adetleri yoktur. Orada herkes otomatik makineye parasýný atar,
kahvesini alýr ve içer.
Alman öðretmenlerden biri bir gün, sevinçle öðretmenler odasýna
girer. “Bugün herkese kahve söylemek istiyorum.” diye baðýrýr. Öðretmen
arkadaþlarý merak içinde “Hayrola Hans, ne oldu? Piyangodan ikramiye mi
çýktý?” diye sorduklarýnda Hans, “Hayýr, ikramiye çýkmadý; ama babam öldü.
Babamdan çok büyük miras kaldý.” diye cevap verir.
Ayný öðretmen ertesi sene üzgün bir þekilde öðretmenler odasýna
> 1 9 1 <
girer. Bir kenara çekilir, aðlamaklý bir vaziyette düþünmektedir. Arkadaþlarý
Hans'a yine sorarlar: “Hayrola Hans, bu sefer ne oldu, neyin var?”
dediklerinde Hans, köpeðinin öldüðünü ve onun için çok üzüldüðünü söyler.
Sanýrým bizzat yaþanmýþ olan bu olayla Alman aile yapýsýný kýsmen de
olsa size anlatabilmiþimdir.
Huzurun Resmi
Ünlü bir ressam, hayatýnýn en baþarýlý resmini yapmak istiyordu. Öyle
bir resim olmalý ki ölümünden sonra da hep anýlsýn. O resim sayesinde
ölümsüzlüðe kavuþsun, bu resim yýllar geçse de kendisini hatýrlatsýn.
Yapacaðý resmin konusu ne olacaktý? Bir göl manzarasý veya bir dað
baþý mý? Resmin konusu hakkýnda karar verip bir türlü resmin baþýna
oturamýyordu.
Bir gün aradýðýný bulmak üzere dalgýn dalgýn giderken yolda saçý baþý
aðarmýþ, güngörmüþ bir ihtiyara rastlar:- Amcacýðým, ben ünlü bir ressamým. Dünyanýn en güzel þeyinin
resmini yapmak istiyorum. Ýnsanlar bu resme baksýn, huzur duysun; ancak, bu
konuda neyin resmini yapacaðýmý bilmiyorum. Bana nasýl yardým edebilirsin?
Bu konuda senin fikrini almak istiyorum, der.
Yaþlý adam, þöyle bir ressama bakýp: - Aradýðýný, inançla ibadet edilen bir mabette dua eden bir pir-i faninin
resmini yap. Der.
Ressam, kafasýnda bir þey canlandýramaz ve yoluna devam eder. Bu defa önüne bir nikâh salonu çýkar. Bu salondan beyaz gelinlikler
içinde bir gelinle siyah elbiseler içinde bir damadýn çýktýðýný görür. Gelinle
damadý, kol kola ilerleyip arabaya binmek üzere iken durdurur ve geline:
- Dünyanýn en güzel þeyi nedir? diye sorar.
> 1 9 2 <
Gelin:- Aþk, der. Devamla:-Aþk, fakirliði zenginliðe, gözyaþlarýný gülümsemeye dönüþtürür. Azý
çok eder. Onsuz güzellik olmaz. der. Ünlü ressam, duyduðu bu iki açýklamayý da düþünerek yoluna
devam ederken bu defa karþýsýna yorgun argýn bir asker çýkar ve ayný soruyu
ona sorar. Yüzünde yaþadýðý ve gördüðü acýlarýn derin izlerini taþýyan asker fazla
düþünmeden:- Dünyanýn en güzel þeyi barýþtýr. En çirkin þeyi de savaþtýr. Barýþýn ve
huzurun bulunduðu yerde mutlaka en güzel þeyi de bulursun ve barýþýn
resmini yap. der.
Sorularýna aldýðý cevaplar ressamý rahatlatacaðý yerde, daha da
kederlendirir, kafasýný karýþtýrýr. “inanç, aþk, barýþ, huzur.” Bunlarý kâðýda nasýl
döker, nasýl anlatabilirdi?
Aradýðýný bulamamanýn verdiði umutsuzluk ve kararsýzlýk içinde evine
döner. Evinin kapýsýný çalar, “Babacýðým!” diyerek kapýyý açýp bacaklarýna sarýlan
çocuðunun gözünde inancý, “Hoþ geldin!” diyerek boynuna sarýlan hanýmýnýn
gözlerinde aþký, koltuða oturup sýcacýk çayý yudumladýðýnda da huzuru bulur.
Ünlü ressam dünyanýn en güzel mutluluðunu ve huzurunu uzaklarda ararken
kendi evinde bulmanýn sevincini ve þaþkýnlýðýný yaþar. Daha önceleri farkýnda
bile olamadýðý mutluluðun ve huzurun resmini yapmak için tuvalin baþýna
geçer. Hiç zaman kaybetmeden resmi yapmaya baþlar ve en kýsa zamanda
tamamlar.
Ünlü ressamýn yaptýðý bu resmin adý “Yuvam” olur.
Þair Baki diyor ki: “Ol mahiler ki derya içredir, deryayý bilmezler.” O balýklar, deniz içinde iken denizde olduklarýný bilmedikleri gibi
mutlu yuvasý olan, akþam evine geldiðinde “Babacýðým!” diye bacaklarýna
sarýlan çocuðunun, sevgi ve þefkat dolu eþinin verdiði huzuru ve mutluluðu
> 1 9 3 <
terk edip yanlýþ yollara saparak yuvasýný yýkan insanlarýn ikinci, üçüncü
evliliklerinde ise ilk evliliklerinde yakaladýklarý mutluluðu yaþadýklarý pek vaki
olmamýþtýr. Pek çoðunda “Keþke ilk evliliðimi bozmasaydým!” diye piþman
olanlarý duymuþuzdur.
Mutluluk ve huzur, ne beþ yýldýzlý otellerde ne de gayri meþru
hayatlarda bulunabilir. Huzur ve mutluluk, sýcak aile yuvalarýnda yakalanacak
ve yaþanacak bir deðerdir. Saðlýklý, baþarýlý, mantýklý, duyarlý, dengeli ve
sorumluluk sahibi çocuklar da ancak bu yuvalarda yetiþtirilir.
Koca Yunus,Ver canýný Hakk yoluna, can vermeyince canan bulunmaz, der. Aile, sevgi üzerine kurulur. Sadece cinselliði öne çýkaran evlilikler
ayakta kalamaz. Kaldý ki cinselliðin de bir miadý vardýr; ama sevginin miadý
yoktur. Sevmek, bütün canlýlarýn ortak sevinci, onlarý hayata baðlayan zincirin
en güçlü halkasýdýr.
Ýnsanýn doðumu ile sevgi de baþlar. Bir ana, günah mahsulü çocuðunu
bile þefkatle baðrýna basar; çünkü sevgidendir. Yiðit derdine raðmen kadýnýný
kucaklar; çünkü sevgidendir. Cemiyetin taþladýðý adama kadýný baðrýný açar;
çünkü sevgidendir. Asker, erkekçe vurulunca düþer, parmaklarýný topraða
geçirir; çünkü sevgidendir. Zamanýn ak pak kýldýðý saçlara raðmen yaþlýlarýn
ruhlarýnýn diri ve birbirlerine dayanak olmasý sevgidendir.
Sevmek, aþkýn deðerine saygý duymakla olur. Saygýsýz sevginin
yaþamasý mümkün deðildir. Hürmet, muhabbetin gýdasýdýr. Eþitlik diye,
cinsiyet özgürlüðü diye, çirkinleþen kadýnlarýn kaybettiði güzellikler için
yüreðimiz ne kadar yansa yeridir. Sevginin olmadýðý, saygýnýn kalmadýðý yerde
güven kalýr mý? Kadýnýn talihsizi, kaybettiði sevginin güzelliðini ve gücünü kanun
maddelerinde aramak zorunda kalanýdýr.
Sevginin yaþý yoktur. Aþk, uyanýk gönülleri aydýnlatan muhabbet
meltemidir. Gençlik, aþkýn goncalandýðý; orta yaþ, sevginin idrakine varýldýðý
> 1 9 4 <
bereketli zaman dilimleridir. Yaþlýlýkta ebedi yolculuða hazýrlanýþý aþk-ý ilahi
kolaylaþtýrýr.
Çocuklarýný sevgiden nasipsiz býrakan, sevginin güzelliklerini ana
kucaðýnda tattýramayan bir toplum ne kadar bedbahttýr. Ýþte Alman aile yapýsý
bugün bu bedbahtlýðý yaþamaktadýr.
Almanya'da iken Alman anne ile Türk babanýn evliliðinden olma on
yedi yaþýnda R. adlý bir delikanlý ile tanýþmýþtým. Bu delikanlýyý Türkiye'den
davetlim olarak gelen Ýl Özel Ýdare Baþkaný Hayrullah Solmaz, Hüseyin
Çambel ve Dr. Fahrettin Er'le de tanýþtýrdým.
Bu delikanlýnýn babasý, bir suçtan dolayý hapse girmiþ. Annesi,
kocasýný beklemeye niyetli deðildir. Delikanlýnýn annesi daha sonra Alman bir
polisle birlikte yaþamaya baþlar. On yedi yaþýndaki bu delikanlý, babasýnýn ve
Almanya'daki Türk akrabalarýnýn da etkisiyle kýsmen de olsa Türk
geleneklerine göre yetiþtirilmiþtir.
Annesinin sevgilisi Alman, tam olarak üvey baba da sayýlmaz; çünkü
annesinin nikâhý hâlâ babasýnýn üzerindedir. Annesinin sevgilisinin evdeki
yaþantýsý, Türk örf ve adetlerine hiç de uygun deðildir. Evde çýplak olarak
dolaþmasý, annesine hayâ dýþý davranýþlarda bulunmasý, delikanlýnýn onuruna
dokunur ve annesinin polis olan sevgilisine müdahale eder; ama polis, güçlü
kuvvetlidir. Delikanlýyý annesinin gözü önünde döver. Delikanlý, adeta
meydan dayaðý yerken annesinin kýlý bile kýpýrdamaz. Bu olaydan sonra R.
Darmstadt Avrupa Türk Ýslam Birliði (ATÝB) Emir Sultan Külliyesi’nin
(camisinin) yöneticileri Sayýn Lütfi Öztürk, Mehmet Aksoy ve can dostum
dönerci Metin Evrenos ile Baþkan Ýlhami Ertürk Beylerin himayelerine sýðýnýr.
Ýþte Alman annenin çocuðuna olan sevgisi, merhameti ve kocasýna
olan baðlýlýðý!..
Bizde böyle mi? Ana memesinden çocuða yalnýz ihtiyacý olan gýda
akmaz, ayný zamanda ananýn iman ve ahlaki güzellikleri de intikal eder.
> 1 9 5 <
Çocuðuna aptessiz süt vermeyen ananýn hürmete layýk iffetini, cenneti onun
ayaðýnýn altýna koyarak mükâfatlandýran mukaddes emrin hikmetini ancak bu
sýrlarý çözerek anlayabiliriz. Dikkat edin bugün nelerden þikâyet ediyorsak
mutlaka temelinde sevgi eksikliði vardýr. Sevgi birleþtiricidir, bütünleþtiricidir.
Bunlarýn haricinde sadece cinsellik ise maymun tabiatlýlýktýr.
Kim ne derse desin, geleneksel Türk aile yapýsýnýn oluþturduðu
yuvalar sevginin güzellikleriyle doludur. Günümüzü huzurlu, yuvamýzý güçlü
kýlacak sýr, dün olduðu gibi bugün de sevginin sihridir. Batý diye özendiðimiz
Avrupa ve Amerika bizde olana hayrandýr. Bizim kendini bilmezler de onlarýn
kaybettiklerine hayrandýrlar. Dünün kenar mahallerinde yaþayan ve bugün
adeta gömlek deðiþtirir gibi koca veya kadýn deðiþtiren bu insanlar ne yazýk ki
gençlerimize “yýldýz” diye takdim edilmeye çalýþýlmaktadýr. Ne kadar hazin
deðil mi?
Çocuklarýmýzý Yabancý Kültürlere Kaptýrýyoruz“ Bir Liselinin Ürperten Ýtiraflarý”
“Neden aileye önem vermeliyiz?” sorusuna,12 kasým2007 Hürriyet
Gazetesi’nde ismi yayýnlanmayan bir genç kýzýn, turizm ve eðlencenin
baþkenti olarak nitelenen Bodrum'da yaþadýklarýný aktararak cevap verebiliriz.
Haberde Bodrumlu gençlerin, aileleriyle aralarýndaki kopukluða
dikkat çektikleri ifade ediliyordu. Bakýn on dört yaþýndaki genç kýz neler
anlatýyor.
“Sigara içiyorum, ablam da içiyor. Annemin çenesinden kurtulmak
için eve gitmek istemiyoruz. Yaþýtlarýmýzýn yüzde doksanýna yakýný sigara ve
alkol kullanýyor. Birçoðu hapla baþlayarak uyuþturucuyu denedi bile. Sevgilisi
olmayan yok gibi, Lisede bakire olan kýzlara aptal gözüyle bakýyorlar. Namus,
ahlak, insanlýk, vicdan, inanç ve özgürlük gibi deðerleri öðreten yok.”
Birçok anne-babanýn bilmediði, ama gençlerin elinden düþmeyen
gençlik dergilerinde “sevgili bulmak, cinsel deneyimler” sýradan bir vaka. > 1 9 6 <
Birçok ünlü sanatçýnýn (!) maceralarýný (garip iliþkilerini) zevkli bir hâlde sunan
televizyonlar, dergiler ve gazeteler, bunu gençlere güya yaþanýlacak bir hayat
gibi aktarýyorlar.
Liseler, sigara, alkol ve uyuþturucunun gölgesi altýnda. Kýz-erkek
iliþkilerinin sýnýrsýz bir hüviyete bürünmesiyle karþýmýza bizim milli ve manevi
deðerlerimize uygun olmayan fotoðraflarýn ve video çekimlerinin yol açtýðý adli
vakalar çýkýyor. Uygun olmayan sitelere düþen görüntüleri nasýl
temizleyebilirsiniz ki! Sonrasýnda bunalýmlar, çýlgýnlýklar, intiharlar, adliyelik
olaylar ve yýkýlan hayatlar...
On dört yaþýndaki genç kýzýn anlattýðý daha dehþet verici bilgiler de
var. Haberde þöyle deniliyor.
Para için iþadamlarýyla yaþayan liseli kýzlarýn ve barlarda yaþlý kadýnlarla
para karþýlýðý birlikte olan on altý-on yedi yaþýndaki erkek arkadaþlarýnýn
olduðunu belirten genç kýz, “Bir süre sonra bu arkadaþlarýmýz, psikolojik tedavi
görmek için Ýzmir'e, Ýstanbul'a hatta Ýsviçre'ye ve Almanya'ya gidiyorlar. Tedavi
olamayanlar intihar yolunu seçiyorlar. Olaylar örtbas ediliyor. Sorun ve suçlu
sadece gençlikmiþ gibi gösteriliyor. Biz suçlu deðiliz. Ne görüyorsak onu
yapýyoruz.” dedi.
Gazetenin bu haberine yorum gönderen ve Bodrum'da yaþadýðýný
söyleyen bir okurun görüþleri dikkat çekiciydi. Ayný gazetenin internet
sayfasýnda yer alan mektupta, bu durumun yeni olmadýðý belirtiliyor. Bu
gençleri Avrupa ile Türk kültürü arasýnda sýkýþmýþ biçareler olarak nitelemesi
ise iþin deðiþik bir boyutu.
Ortaokul lise çaðýndaki çocuðunuzu her saat takip edemezsiniz.
Hangi arkadaþlarýyla neyi konuþtuðunu, nereye gittiðini, neyi okuduðunu ve
dahasý eve ders çalýþsýn, diye aldýðýnýz bilgisayardan hangi uygunsuz sitelere
girip gezdiðini, kimlerle chat yaptýðýný bilemezsiniz. Gençleri baský altýnda da
yetiþtiremezsiniz. Bir gencin saðlýklý, mutlu ve iyi bir birey olmasý için
> 1 9 7 <
bebekliðinden baþlayan “iyi bir aile ortamý” içinde olmasýný saðlamalýsýnýz. O
halde iþe kendimizden, yani anne-babalardan baþlamalýyýz. Ýyi bir çocuk
yetiþtirmek istiyorsanýz dönüp kendinize bakýn ve þu sorularý sorun: Ben iyi bir insan mýyým?
Ben doðru bir insan mýyým? Ben inandýðým dini deðerler doðrultusunda bir aile yaþantýsýna sahip
miyim? Çoluk çocuðuma yeterince dini eðitim verebildim mi?
Unutmayýn ki Cenab-ý Hakk Kur'ân-ý Kerim'de “Size gelen hayýrlar ve
iyilikler Allah'tandýr, baþýnýza gelen musibetler de kendi ellerinizle
yaptýklarýnýzdandýr.” buyuruyor.
Dünyanýn cenneti huzurlu bir aile hayatý, dünyanýn cehennemi de
huzursuz aile ortamýdýr. Kendi ellerimizle kendi yaptýklarýmýzla cehennemi
dünyada yaþamaya baþlamayalým.
Nefis ve Necis Kokular
Allah dostlarýndan birisi þöyle diyor: “Melekler bir insanýn iyi bir iþ
tutmaya niyet ettiðini, onun güzel kokusunu duyarak anlarlar.”
Çocukluðumda korkarak gittiðim camide baþýmý þefkatle göðsüne
bastýran ve beni seven imamýn ten kokusunu hiç ama hiç unutmuþ deðilim.
Cennet kokusu dedikleri zaman, hep o koku burnuma gelir.Bir ayakkabý boyacýsý çocuðun, usulca ve yanýk bir sesle, “Amca,
boyayalým!” temennisine, “Peki!” dedikten sonra sevinçle fýrçalarýna sarýlarak
ayakkabýmý boyamaya baþladýðýnda ona, “Okula gidiyor musun?” dedim.
“Evet, dördüncü sýnýfa gidiyorum.” dedi. Üstü baþý hiç de iyi deðildi. Yoksul bir
aile çocuðu olduðu her hâlinden belli idi. Arsýz ve cazgýr bir çocuða
benzemiyordu. Erken olgunlaþmýþ bir hâli vardý. “Annen-baban var mý?” diye
sordum. “Annem var, babam yok.” dedi. Demek ki yetimdi. Ýçimde rüzgâr
esmeye baþladý. “Tamam.” dedim kendi kendime. Bu çocuða sevineceði
miktarda para vereyim, diye niyetlendiðim esnada ne oldu biliyor musunuz?
> 1 9 8 <
Çocuk ayakkabýmýn üzerinde gezdirdiði fýrçayý durdurarak utangaç ve
gülümseyen bir yüzle gözlerini gözlerime dikerek “Amca, ne güzel
kokuyorsun?” dedi.
Allah dostunun yukarýdaki sözünü hatýrladým, gözlerim buðulandý.
Gayri ihtiyari yaþlar dökülmeye baþladý. Nitekim daha sonralarý bu Allah
dostunun bu ifadesinin bir hadis olduðunu da öðrenmiþ oldum. Evet, güzel
iþlere niyetler esnasýnda insandan çýkan manevi kokular sonucu melekler
birbiriyle yarýþýrmýþ, o insanýn iyiliklerini kaydetmek için.
Dikkat edin. Anneler, çocuklarý için hep iyi þeyler düþünür. Onun için
de her annenin kokusu yavrusuna misk kokusu gibi kokar; çünkü o kokular,
cennet kokularýdýr.
Batýlýlarýn ten kokularý aðýr olduðu için parfümü icat etmiþler. Rahmetli
babaannemin teni bile gül gibi kokardý; çünkü bize karþý hep iyilikle doluydu.
Bize hep dini bilgiler öðretmeye çalýþýrdý, verdiði tavuk yumurtalarý
karþýlýðýnda.
Ya sevgilinin kokusu? Þimdi her koku parfüme kurban ediliyor. Sevgili,
gerçekten sevgiliyse ondan ruh kokusu gelir. Can kokusu gelir. O koku,
RabbanÝ bir kokudur. O koku, sevgilinin iç dünyasýnda cinselliðin irin kokusu
deðil, ruhun yedi kat göklerden devþirdiði gül kokusudur. Ýþte bu kokudur,
rayihadýr aþkýn ve sevginin kapýlarýný açar. Kalýcý evliliklere sebep olur. Parfüm
kokusunun vesile olduðu evliliklerin ömrü hepimizce malumdur. Bunlarýn
adýný anmaya bile deðmez.Efendiler Efendisi, “Güzel kokular bana sevdirildi.” derken “Ýyilikler
bana sevdirildi.” demek istemiyor muydu? Kötü niyetli olan insanlarýn
görüntüsü yüzüne aksettiði gibi içleri de manevi pislik üretir. Zaten Cenab-ý
Hak da buyurmuyor mu “Müþrikler necistir.” diye.Hayata kötülük üfleyen insanlar, zannediyorlar ki bu yaptýklarýndan
hiç kimsenin haberi yoktur; fakat öyle duyarlý burunlar vardýr ki onlarýn o
kokularýný uzak mesafelerden alýrlar. Onun için iþlerimizden önce niyetlerimizi
düzeltmeliyiz.
> 1 9 9 <
Kin ve kaprisle öðrencilerimize yaklaþmak bir öðretmene asla
yakýþmaz. Kaldý ki böyle yaklaþtýðýmýz takdirde bir netice de alamayýz. Üstelik
kendimiz de çok üzülürüz. Kin ve kapristen uzak, sabýrla, iyi niyetle, sevgiyle
öðrencilerimize yaklaþtýðýmýz takdirde boyacý çocuðun aldýðý iyi kokuyu
öðrencilerimiz de alacak ve öðretmenle arasýnda sevgiye dayalý bir eðitim
ortamý oluþacaktýr.
Alman Lise Müdürü’nün Mektubu
Almanya'da bir lise müdürü, her eðitim öðretim yýlý baþýnda
öðretmenlerine þu mektubu gönderirmiþ.
“Bir toplama kampýndan sað kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir
insanýn görmemesi gereken þeyleri gördü. Ýyi eðitilmiþ ve yetiþtirilmiþ
mühendislerin inþa ettiði gaz odalarý, iyi yetiþtirilmiþ doktorlarýn zehirlediði
çocuklar, iþini iyi bilen hemþirelerin vurduðu iðnelerle ölen bebekler, lise ve
üniversite mezunlarýnýn vurup yaktýðý insanlar. Eðitimden bu nedenle kuþku
duyuyorum.
Sizlerden isteðim þudur: Öðrencilerinizin insan olmasý için caba
harcayýn. Çabalarýnýz bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin.
Okuma-yazma, matematik, çocuklarýnýzýn daha fazla insan olmasýna yardýmcý
olursa ancak o zaman önem taþýr.”
Cesaret Gösterisi Yaparken Boðuluyordu
Doðrular, insanlarýn; insanlar ise yanlýþlarýn peþinde koþar. Aileler
çoðu kez çocuklarýna doðruyu gösterip onlarý yanlýþtan uzak tutmaya çalýþýrlar.
Gençler ve çocuklar, büyüklerinin ve öðretmenlerinin gösterdiði yolun
aksine kendi doðrularýný bulmak ve kendi bildikleri yolda ilerlemek gibi bir
eðilimleri de vardýr.
Bahar mevsimi, okul gezilerin yoðunlaþtýðý bir dönemdir. Okul
gezilerine pek katýlmama raðmen Kuþadasý'na düzenlenen bir geziye idareci > 2 0 0 <
arkadaþla beraber ben de katýldým. Gezi sorumlusu, müdür yardýmcýsý
arkadaþ olmasýna raðmen okul müdürü olarak hepsinden fazla sorumluydum.
Deniz kenarýna gelince yüzme bilen öðrencilerin denize girmelerine
müsaade ettik; fakat ani bir mevsim deðiþikliðiyle deniz kabarmaya baþladý.
Yüksek dalgalar kýyýya doðru gelmeye baþlayýnca biz de öðrencilerin kýyaya
gelmeleri için baðýrmaya baþladýk. Bu arada bir öðrenci inadýna yapar gibi
denize doðru yüzmeye baþladý. Ýyi yüzme bilen arkadaþlardan biri hemen
öðrenciye doðru yüzerken azgýn dalgalar öðrenciyi altýna aldý. Bocalamaya
baþlayan öðrenci, sersem bir þekilde kýyýya çýkarýldý. Öðrenci kendindeydi, o
anda ben de kendimi tutamadým ve öðrenciye baðýrarak bir tokat attým.
Kendime hâkim olamamýþtým; çünkü öðrencinin denizde boðulduðunu, eksik
öðrenciyle Manisa'ya nasýl döneceðimi düþündüm. Üstelik o gün o azgýn
dalgalar içinde bir baba oðlunu kaybetmiþti. Bunu duyan öðrenci yanýma
gelerek “Özür dilerim Müdür Bey! Demek ki biz, doðrularý ancak yaþayarak
öðrenebiliyoruz. Sizin tavsiyeleriniz, hoþumuza gitmese de onlara kulak
vermemiz gerektiðini anladým. Doðruyu bulmak için çýktýðýmýz bu yolda
amacýmýzdan sapýp yanlýþ yollara gideriz. Bazen de hayatýmýzla öderiz. Ben, o
gün denizde yüzmekten ziyade bir kýz arkadaþýma hava atmak ve ne kadar
cesur olduðumu göstermek istiyordum; ama bu cesaret gösterisi bana çok
pahalýya mal olacaktý. Beni hem ölümden kurtardýðýnýz için hem de iyi bir ders
verdiðiniz için teþekkür ederim.” dedi.Yaþananlardan ders almak, hatta baþkalarýnýn yaþadýklarýndan ders
almak, akýllý insanlarýn yaptýðý iþlerdir.
Yaramazlýkta Sýnýr Tanýmayan Öðrenci
U.S. lise birinci sýnýf öðrencisiydi. Okulda bir anda ismi herkes
tarafýndan duyulan meþhur biri olmuþtu.
Bir ara Öðretmenler Kurulu Toplantýsý yapmýþtýk. Bu toplantýda belki
bir saatten fazla U.S. konuþuldu. U.S.den sýnýf öðretmeni þikâyetçi, dersine
giren öðretmenler þikâyetçi, müdür yardýmcýlarý þikâyetçi, hatta dersine
girmeyen diðer öðretmenler bile þikâyetçiydi. Okulda herkes U.S.yi
> 2 0 1 <
tanýyordu; ama okul müdürü olarak bir ben tanýmýyorum. Öðrenciyi merak
ettim.
Kurul toplantýsýndan birkaç gün sonra U.S.yi odama çaðýrdým. Gayet
saygýlý ve efendi bir görünümle odama geldi. “Hoca’m, beni çaðýrmýþsýnýz,
geldim.” dedi. Adýný sordum, U.S. dedi. “Gel bakalým U.S. seni çok merak
ettim. Geçenlerde bir toplantý yaptýk. Öðretmenlerin senden söz ettiler.
Senin çok beyefendi bir delikanlý olduðunu söylediler. Ben de seni bir
tanýyayým, göreyim, diye çaðýrdým.” dedim.
Hâl hatýr sordum, ailesini sordum. Annesinin ilkokul öðretmeni
olduðunu, babasýnýn da müteahhit olduðunu söyledi. Kendisine þeker verdim
ve “Aferin, seni yiðit bir delikanlý olarak gördüm. Derslerine iyi çalýþ. Sen çok
zeki bir öðrenciye benziyorsun, zekâ gözlerinden fýþkýrýyor. Karnende zayýf
görmeyeceðim.” diye nasihat edip odamdan uðurladým. O da teþekkür etti,
elimi öptü ve gitti.
Bu görüþmeden sonra durumu takip ettim. U. S. ile ilgili þikâyetlerin
ardý arkasý kesilmiyordu. Babasýný çaðýrýyoruz, babasý bir türlü okula
gelmiyordu. Babasýnýn yerine annesi geliyordu. Annesi son derece sakin,
hanýmefendi bir kadýndý. Annesinin çocuðuna etki etmesi mümkün deðildi.
U.S.nin babasýnýn Ankara'da iþ aldýðýný duyduk. Babasý ile
karþýlaþmamýz bir türlü mümkün olmuyordu.
U. S. evin tek çocuðuydu. Babasýnýn mali durumu oldukça iyiydi. O
yýllarda öðretmenler yüz milyon TL maaþ alýyorsa öðrenciye babasýndan üç
yüz hatta dört yüz milyon TL harçlýk geldiðini duydum.
U. S. o günün þartlarýnda son derece güzel ve þýk giyiniyordu. Deðiþik
markalý ayakkabýlar giyiyordu. Hatta bir öðretmen maaþý deðerinde ayakkabý
giydiðini söylediler.
U. S. ile fazla ilgilenmem mümkün deðildi. Onunla ilgili problemleri
> 2 0 2 <
müdür yardýmcýlarýna havale ediyor, ben de uðraþsam pek sonuç alýnacak bir
öðrenci gibi gelmiyordu bana. Ara sýra bilgisayardan notlarýna bakýyor, beden
eðitimi ve resim dýþýndaki bütün derslerinin zayýf olduðunu görüyordum.
Benim düþüncem, sene sonunda ailesini çaðýrýr, bu kadar zayýftan sonra pek
bir þey yapýlamayacaðýný söyler, iliþiðini keseriz, diye düþünüyordum.
Bu arada U.S. babasýndan gelen harçlýðý arkadaþlarý ile beraber
harcýyormuþ. Onlara da markalý ayakkabýlar alýyor, harçlýk veriyormuþ. Sigara
içen arkadaþlarýnýn sigara paralarýný da U. S. karþýlýyormuþ. Yani bugünkü
þekliyle bir çeþit çete kurmuþ; haraç alan deðil de yardým eden cinsinden.
U.S.nin Fatih Anadolu Lisesi'nde anlaþtýðý bir kýz arkadaþý varmýþ. Bu
kýz öðrenciye de ayný okulda okuyan bir erkek öðrenci arkadaþlýk teklif etmiþ.
Bu erkek öðrencinin annesi de bizim okulun öðretmeniymiþ. U.S. “Sen misin
benim kýz arkadaþýma arkadaþlýk teklif eden!” diyerek arkadaþlarýný Fatih
Anadolu Lisesi’ne göndermiþ. Bir gün okul çýkýþý, kýz arkadaþýna arkadaþlýk teklif
eden öðrenciyi dövdürtmüþ. Dövülen öðrencinin annesi, ertesi gün okula
geldiðinde U.S.den þikâyetçi olarak bu öðrencinin okuldan atýlmasýný istedi.
Tabiî bir anne olarak bu olaydan son derece üzgündü, ben de üzüldüm.
Olayýn olduðu zaman sene sonuna yakýndý. Haziranýn ikinci haftasýydý.
Öðretmen arkadaþa “Merak etme hanýmefendi, zaten dersleri çok zayýf,
önümüzdeki sene okula almayýz. Sadece siz deðil, bütün okul U. S.'den
þikâyetçi!” dedim.Okullarda sene sonunda Öðretmenler Kurulu Toplantýsý yapýlýr. Bu
toplantýda bir yýllýk eðitim ve öðretim çalýþmalarýnýn deðerlendirilmesi yapýlýr.
Sýnýf sýnýf, alan alan hatta öðrenci öðrenci deðerlendirme yapýlýr. Her sýnýfýn
görüþmesi on dakika içinde bittiði halde U.S.nin bulunduðu sýnýfý tam üç saat
yirmi iki dakika konuþtuk. Herkes önümüzdeki sene bu çocuðun okula
alýnmamasýný istiyordu. Ben de arkadaþlarýma söz verdim, önümüzdeki sene
U. S.yi okula almayacaktýk. Zaten karnesinde sekiz tane zayýf vardý. Ailesini bir
þekilde ikna edip Çýraklýk Eðitim Merkezi’ne veya Açýk Lise’ye yönlendirelim,
diye karar verdik.
> 2 0 3 <
Okullar kapandý, yaz tatiline girildi. Üç ay sonra okullar açýldý, sýnýflar
tanzim edildi. U.S.ye sýnýf listelerinde yer vermedik. U.S. müdür yardýmcýsýna
gidiyor, bir cevap alamayýnca bana geldi, durumunu izah etti, okumak
istediðini belirtti. Ben de kendisine “Bak, U. sen bir erkek çocuðusun, ailenin
hali vakti yerinde, ama hazýra dað dayanmaz. Karnende sekiz tane zayýfýn var,
senin kapasiten belli. Bu durumunda üniversiteyi kazanman mümkün deðil.
Seni Çýraklýk-Kalfalýk Okulu’na gönderelim. Hiç olmazsa bir meslek sahibi
olursun. Bak, ben bile yeðenimi o okula gönderdim.” dedim ve okula
alamayacaðýmýzý söyledim. Öðrenci, fazla itiraz etmedi. Boynunu büktü ve
odamdan çýktý. Ben bir “Oh!” çekerek U.S.den kurtulduðumuzu düþündüm.
Öðrenci, yanýmdan ayrýldýktan bir saat kadar sonra öðretmen olan annesi
geldi. Elinde bir dilekçe vardý. Oðlunun sýnýf tekrarý yapmasýný istiyordu. Ayný
þeyleri annesine de anlattým. Ýkna etmeye çalýþtým; fakat annesi ikna olmadý.
Oðlunun sýnýf tekrarý yapmasýný istiyordu. Bunun üzerine ben de
“Hanýmefendi, bütün yýl senin oðlunla uðraþtýk. Öðretmenimizin oðlunu
dövdürmüþ, öðretmene karþý gelmiþ, üstelik sekiz tane zayýfý var. Bunun ele
alýnacak bir tarafý yok. Oðlunuzun çevre deðiþtirmesinde fayda var. Onun için
iyi olacaðýný düþünüyoruz. Tasdiknamesini verelim, siz çocuðunuzu
Cumhuriyet Lisesi’ne veya Mehmet Akif Ersoy Lisesi’ne gönderin. Bir de o
okullarda deneyin. Belki çevre deðiþikliði kendisini toparlamasýna yardýmcý
olur.” dedim. Elindeki dilekçeyi kabul etmedim. U.S.nin annesi bu duruma
pek razý olmadý; fakat fazla tepki de vermedi. Elinde dilekçe ile odamdan
ayrýldý. Ben, bu görüþmeden sonra U.S.nin iþinin bittiðini sandým. Aslýnda
yaptýðýmýz iþ, yasal deðildi. Öðrencinin ayný sýnýfta bir sene daha okuma hakký
vardý; ama okulun selameti açýsýndan böyle bir yola baþvurduk.
U.S.nin kendisiyle ve annesiyle görüþmelerimiz sabahtan olmuþtu.
Okulun sene baþý çalýþmalarý yoðun bir þekilde devam ediyordu. Öðrenci
kayýtlarý, sýnýf teþekkülleri, veli görüþmeleri, Sýnýf Öðretmenler Kurulu
toplantýlarý birbirini izliyordu.
Bir ara nefes almak üzere müdür odasýna geçtim. Vakit öðleden
sonraydý. Oda bir anda velilerle ve imza bekleyen öðretmenlerle doldu.
> 2 0 4 <
Velileri gönderdikten sonra sýnavý yapýlan yazýlý kâðýtlarýný imzalýyorum. Yazýlý
kâðýtlarýný bekleyen öðretmen arkadaþlarla beraber odamda otururken çay
içiyoruz. Saat on altý otuz sularýydý, odaya koyu gözlüklü, saçlarý bir numara
kesilmiþ, bir seksen boyunda, eni boyu birbirine eþit, iri yarý bir bey girdi.
Doðrudan selam vererek Ankara'dan uçakla geldiðini, (…)nun babasý
olduðunu belirterek “Benim çocuk okula alýnmamýþ, nedir bu durum Müdür
Bey? Bir yanlýþlýk mý, yoksa bir yanlýþ anlamamý var?” diyerek sabahtan
hanýmefendinin getirdiði dilekçeyi masama koydu. Tabiî gelen kiþi malum,
bizim illallah dediðimiz U.S.nin babasýydý. Görünüþü heybetli ve ürkütücü
birine benziyordu. Odada bulunan öðretmen arkadaþlar teker teker odayý
terk ettiler. Odada yalnýzca ikimiz kaldýk. Oðlunun durumunu izah etmeye
kalksam inandýramayacaðýmý biliyordum. Hemen bir durum deðerlendirmesi
yaptým. Olumsuz cevap vermem mümkün deðildi; çünkü davranýþýmýz yasal
deðildi. Öðrencinin bir yýl daha okuma hakký vardý. Olmaz, desem nahoþ bir
hadise çýkacaðýný tahmin ettim. Belki de odamda bir araba sopa yiyeceðim.
Olay, basýna intikal etse vatandaþ, veliyi deðil de beni kýnardý. Hemen ani bir
deðiþiklik yaparak “Olur mu öyle beyefendi. Hiç okula almazlýk olur mu? Biz
sadece sizin çocuðunuz hakkýnda kendisine ve annesine rehberlik yapmaya
çalýþtýk.” dedim ve verdiðimiz karadan vazgeçerek yüz seksen derecelik bir
dönüþle U.S.yi sýnýf listesine tekrar aldýk. Bu defa öðretmenler ayaða kalktý.
“Müdür Bey, hani almayacaktýn? Ne oldu da tekrar aldýn?” gibi serzeniþlerle
öðretmenlerin tepkisiyle karþýlaþtým. Her öðretmene durumu izah etmem de
mümkün deðildi. Adam, kararlý bir þekilde uçaða atlamýþ Ankara'dan gelmiþ.
Üstelik bizden hakký olan bir þeyi istiyordu.Daha sonra, U.S.nin babasý çok yakýn arkadaþýmýz oldu. Birçok
gariban öðrencinin okumasýnda maddi katkýlarý oldu. Diðer taraftan U. S.
sýkýntýsý da devam ediyordu. Bir gün U.S.yi odama çaðýrdým, çay söyledim,
oturduk beraberce çay içiyoruz. “U. sen çok zeki bir öðrencisin. Üstelik her
türlü imkâna da sahipsin. Annen çok haným bir kadýn, üstelik meslektaþýmýz.
Baban ise fevkalade yiðit bir adam, senin bu okuldaki yaramazlýklarýn (…) soy
ismine yakýþmýyor. Baban, çok yakýn arkadaþým oldu. Onu daha yakýndan
tanýma fýrsatým oldu; ama bu yaptýklarýn babanýn davranýþlarýyla örtüþmüyor.”
dediðimde U.da bir mahcubiyet sezdim. Konuþmamdan oldukça etkilendiðini
> 2 0 5 <
anladým. Bana söz verdi. “Hoca’m, bundan sonra sýnýfýmda en iyi öðrenci
olmaya çalýþacaðým. Lütfen öðretmenlerime söyler misin, artýk beni bu
günden itibaren eski U.S. olarak görmesinler.” dedi. Ben de sözünü kabul
ettim.
Gerçekten o günden sonra U.S.de öyle bir deðiþiklik oldu ki eski U.S.
gitti, yepyeni bir U.S. geldi. Okuldan mezun olduktan sonra 19 Mayýs
Üniversitesi’ni kazandý. Ýngilizce Bölümü’nü bitirdi ve þu anda Manisa'da
Ýngilizce öðretmeni olarak görev yapýyor.
Mevlana Diyor Ki!
*Bir mum, diðerini tutuþturmakla ýþýðýndan bir þey kaybetmez. *Bilgisizin en sonda göreceði þeyi, akýllýlar önce görür.*Denize yol bulmuþ küpün önünde ýrmaklar bile diz çöker.
*Ýnsanlarý iyi tanýyýn. Her insaný kötü bilip kötülemeyin. Her insaný da
iyi bilip övmeyin. *Geleceðin bütün çiçekleri, bugünün tohumlarý içindedir. *Tasýn az su alýyorsa deryanýn günahý ne? *Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin, karþýndakinin anladýðý kadardýr. *Gülün dibindeki toprak, gül gibi kokar. *Nice balýklar vardýr ki su içinde her þeyden eminken, tamahý
yüzünden oltaya takýlýrlar. *Ýste; ama derecesine göre iste! Bir saman çöpünün daðý kaldýrmaya
gücü yetmez. * Þefkatte ve merhamette güneþ gibi ol!
*Ayýplarý örtmekte ise gece gibi ol! *Keremde ve cömertlikte akarsu gibi ol! *Tevazuda ve mahviyette toprak gibi ol! *Ya olduðun gibi görün ya da göründüðün gibi ol!
Kýzýlderili Çocuk
Eðitim-öðretim yýlýnýn baþladýðý ilk günlerde dersine girdiðim sýnýflarda
> 2 0 6 <
bu hikâyeyi mutlaka anlatýrým. Bu hikâye sadece gençlerin deðil, yetiþkinlerin
de ders almasý gereken bir hikâyedir. Buyurun hep beraber okuyalým. Siz bu
hikâyeden nasýl bir ders çýkaracaksýnýz?
Kýzýlderililerde en büyük paye savaþçý olmaktýr. Kýzýlderili kültürüne
göre bu savaþçý payesi generallik gibi bir rütbeye denk gelmekteymiþ. Savaþçý
olmak isteyen Kýzýlderili çocuklar, genç yaþta imtihandan geçirilirmiþ. Henüz
ergenlik çaðýna girer girmez on üç - on dört yaþlarýnda iken çok uzaklara yalnýz
baþýna gider, orada yetiþen bir bitkiyi veya oraya mahsus olan herhangi bir þeyi
getirirse o çocuða savaþçý payesi verilirmiþ.
Bir gün bir Kýzýlderili çocuk, “Ben savaþçý olacaðým!” der. Kabilenin
büyükleri de ”Haydi bakalým, falan daða gidip (mesela bizim ülkemizde,
Toroslar gibi bir daðýn tepesine) orada yetiþen bir kýr lalesinden koparýp
getirirsen sana savaþçý payesi veririz.” derler. Çocuk bunu kabullenir. Bufalo
derisinden battaniyesini sýrtýna alýr, ekmek torbasýný omzuna takar ve baltasýný
da beline sokar, hemen yola koyulur. Uzun bir yürüyüþten sonra çýkacaðý
daðýn dibine varýr. Hem yorulmuþ hem de acýkmýþtýr. Yemyeþil çimenler
üzerine kendini atar, acýkan karnýný bir güzel doyurur, þýrýl þýrýl akan buz gibi
sulardan içer. Artýk karný doymuþtur. Onca yol yorgunluðundan dolayý üzerine
bir aðýrlýk çöker ve yemyeþil çimenlerin üzerine yayýlýr, biraz sonra da derin bir
uykuya dalar. Nice sonra uyanýr ve kendini dinlenmiþ hissederek daðýn
yamacýna bakar, kalkar ve daða doðru yürümeye baþlar. Uzun bir yolculuktan
sonra daðýn tepesine ulaþýr. Bütün ufuk ayaðýnýn altýndadýr. Daðýn zirvesinde
olmanýn gururuyla ve bembeyaz karlar ayaklarýnýn altýnda dolaþmaya baþlar.
“Bu dünyada benden daha cesur insan var mý?” diye kendi kendine gururlanýr.
Kendisinden istenen kýr lalesini bulur ve koparýr.
Tam geriye döneceði sýrada bir yýlan çalýlar arasýnda hýþýrdayarak
karþýsýna çýkar. Yarý baygýn bir haldedir. Dile gelir ve çocuða der ki “Havalar
birden soðudu, ben yuvamý bulamadým, karlar arasýnda kaldým. Ne olur beni
koynuna al da ýsýt, çok üþüdüm; zira ölmek üzereyim, bana yardým et!” der.
Çocuk, “Ben seni koynuma alýp ýsýtamam, zira bana atalarým senin hain bir
> 2 0 7 <
hayvan olduðunu söylediler. Seni koynuma alýrsam beni ýsýrýrsýn, bunu asla
yapamam; zira atalarým bana yanlýþ þey öðretmezler.” der. Yýlan yalvarmaya
devam eder. “Ne olur, lütfen, beni koynuna al! Katiyetle atalarýnýn dediði gibi
sana hainlik yapmam ve ýsýrmam. Bunun için sana söz veriyorum. Bana
yardým et. Yardým etmezsen bak burada öleceðim.” der. Çocuk, katiyetle
bunu yapamayacaðýný söyleyince yýlan, aðlamaklý bir þekilde yalvarmaya
devam eder. Daha sonra çocuk merhamete gelir ve yýlaný koynuna alarak
geldiði yoldan geri dönmeye baþlar.
Daða çýkarken dinlendiði yere geldiðinde tekrar orada mola verir. Þýrýl
þýrýl akan sulardan içer, karnýný doyurur. Yemyeþil çayýrlarýn üstüne yatarak
yorgunluðunu gidermek için uzanýr ve oracýkta uyuyakalýr. Yükseklerden
aþaðýya indikçe hava sýcaklýðý arttýðýnda yýlan da kendine gelmeye baþlar. Zaten
çocuðun koynunda, vücut sýcaklýðýyla ölmekten kurtulan yýlan, kendini iyice
toparlar. Çocuðun koynundan çýkmak için pantolonunun paçasýna yönelir. Bu
arada çocuðun bacaðýný ýsýrýr. Isýrdýðýnýn farkýna varýnca hýzla çocuktan
uzaklaþmaya baþlar. Can acýsýyla uyanan çocuk yýlanýn arkasýnda baðýrýr. “Hani
bana söz vermiþtin, ýsýrmayacaktýn!” dediðinde yýlan arkasýna bakarak “Sen
beni kendi ellerinle alýp koynuna koyarken benim nasýl bir hayvan olduðumu
biliyordun.” diye cevap verir.
Ýnsanýn kendine yaptýðý kötülüðü baþkalarý yapamaz. Ýnsan, hiçbir
þeyin cahili deðildir. Yeter ki aklýný ve iradesini iyi ve doðru kullansýn. Allah'ýn
buyruklarýný, büyüklerinin söylediklerini kulaðýnýn arkasýna deðil de aklýna,
vicdanýna ve zihnine koysun yeter.Þimdi durup düþünelim. Allah aþkýna, hangimiz yaptýðý iþin iyi veya
kötü olduðunu bilmiyor? Allah bizi yaratýrken içimize de öyle bir terazi koymuþ
ki ateþin yaktýðý gibi yaptýðýmýz iþlerin bize yararý veya zararý olup olmadýðýný
bilmeyenimiz var mý? Elifi görse mertek sanan daðdaki çoban bile komþu
sürüden çaldýðý ve kendi sürüsüne kattýðý bir koyunun haram olduðunu bilir.
Hangimiz elimizin uzattýðý alkol kadehinin bir yýlan gibi bizi ýsýracaðýný bilmiyor?
Hangimiz kumar masasýnda paramýzý ve itibarýmýzý kaybedeceðini bilmiyor?
Hangimiz iffetimizin dýþýnda gayri meþru bir hayata yöneldiðimizde bunun
> 2 0 8 <
kötü olduðunu bilmiyor? Peki, bütün bunlarýn kötü olduðunu bildiðimiz halde
cezaevine düþtüðümüzde, arabaya alkollü olarak binerek kaza yaptýðýmýzda
ve sonunda sakat kaldýðýmýzda, ailemize ihanet edip yuvamýzý yýktýðýmýzda,
kumarda her þeyimizi kaybedip sokaklara düþtüðümüzde bütün bunlarýn
kader olduðunu söyleyebilir miyiz?
Ýnsanýn kendine yaptýðý kötülüðü baþkalarý yapamaz. Ýnsan, hiçbir
þeyin cahili deðildir. Yeter ki aklýný ve iradesini iyi ve doðru kullansýn. Allah'ýn
buyruklarýný, büyüklerinin söylediklerini kulaðýnýn arkasýna deðil de aklýna,
vicdanýna ve zihnine koysun yeter.
Ortopedik Ayakkabý
“Sene 1993. Köprübaþý'nýn en ücra köyü olan Sargaç 'tan Manisa’ya
okumaya geldim. Vakýflar Öðrenci Yurdu’nda yatýlý olarak Manisa Lisesi'nde
okumaya baþlamýþtým. Memleketten yeni gelmiþim, çevre yok, arkadaþ yok.
Okuldaki öðrenciler ortaokulu Manisa’da okuduklarýndan birbirlerini
tanýyorlar, konuþuyorlar, kaynaþýyorlar, þakalaþýyorlar benim ise merhaba
diyecek bir arkadaþým yok. Hem özürlü, hem parasýz… Teneffüslerde garip
garip dolaþýyordum. Yine her zamanki gibi bir teneffüs saatinde arkadaþlarým
kantinde balýk istifi sýraya girerlerken, ben, parasýzlýktan okul bahçesinde
yalnýz baþýma aksaya aksaya, yüreðimdeki gariplik yükünü bir baþýma
gezdiriyorum. Çocukluðumda köyde saðlýkçý olmayan ehliyetsiz bir
komþumuzun yaptýðý yanlýþ iðne sebebiyle sakat kalmýþým. Bir ayaðým diðerine
göre çok kýsa idi. Arkadaþlarým gibi dik yürüyemiyordum. Arkadaþsýz kendi
hâlime dolaþýp duruyordum. Bir gün yine bir teneffüs saatinde yalnýz baþýma
okul bahçesinde dolaþýrken pencereden beni gören Müdür’ümüz Kadir
Keskin beni müdür odasýna çaðýrdý. O kadar korktum ki dizlerim titreyerek
odasýna girdim. Beni çok nazik karþýlayarak koltuða oturttu ve
çekmecesinden bir þeker çýkararak bana ikram etti. Nereli olduðumu, nerede
kaldýðýmý ve özrümü sordu, ben de kendisine anlattým. Öyle babacan bir
tavýrla beni karþýladý ki hâlâ yüreðimde sýcaklýðýný hissediyorum.
Duygulanmamak mümkün mü? Ýlk kez bir insan benimle böyle yakýndan
> 2 0 9 <
ilgileniyordu. Ayaklarýma baktýðýnda, eskimiþten de beter ayakkabýlarýmdan
utandým. Utancým birden Hoca’mýn sesleniþiyle sevince dönüþtü. Hoca’m
bana; ‘ Musa! Sana ortopedik bir ayakkabý yaptýralým, onunla daha rahat
edersin’ dedi. Ben ise o güne kadar ortopedik ayakkabýnýn ne olduðunu dahi
bilmiyordum. Telefon açarak ayakkabý konusunda telefonla konuþtu. Beni
sýnýfýma gönderdi. Ertesi hafta ise nöbetçi öðrenci gelerek “ Okul müdürünün
beni çaðýrdýðýný” söyledi ve öðretmenim de izin vererek okul müdürünün
odasýna gittim yanýnda bir misafirle çay içiyorlardý. Müdür’ümüz bir çay da
bana söyledi. Çay içerken misafir benim ayak ölçülerimi aldý. Artýk güzel bir
iskarpin ayakkabýnýn rüyasýný görmeye baþladým.Okula her gün gelirken
kavuþacaðýmýz ayakkabýlarý merak ediyordum. Sanýrým on veya on beþ gün
sonra derste iken tekrar okul müdürünün odasýna çaðrýldým. Odaya
girdiðimde, Müdür’ümüz, kutudan ayakkabýlarý çýkararak ‘Gözün aydýn Musa
ayakkabýlarýn geldi. Giy bakalým.’ dedi. Ayakkabýlarý gördüðümde sevincim
þaþkýnlýða dönüþtü. Biri gayet güzel bir iskarpin diðeri ise takoz gibi bir þeydi;
ama ayaðýma giydiðimde, anladým ki takoz gibi dediðim ayakkabý ayaðýmýn
kýsalýðýný telafi ediyormuþ. Yürüdüðümde ayaðýmýn kýsa olmadýðýný
vücudumun dik durduðunu fark ediyordum. Ayakkabýnýn yüksekliðini
önemsemeden düz ve dik yürüme sevinciyle sanki dünyalar benim oldu. O
andaki duygumu satýrlara dökmem mümkün deðil. O an aklýma geldiðinde
hâlâ ayný heyecaný, ayný duygularý yeniden yaþýyorum. Müdür’ümüze ve
ayakkabýlarý getiren misafire çok çok teþekkür ettim. Ve müdür odasýndan
sýnýfýma giderken kendimi kahraman gibi hissediyordum. Sýnýfa girdiðimde,
bütün arkadaþlarým þaþýrdý. Bükülerek yürüyen Musa Þýk'ýn kamburu gitmiþ,
vücudu düzelmiþti. Dersteki öðretmenim ve bütün sýnýf benim bu sevincime
ortak oldu. Çok sevdiðim ve her zaman kendisine duacý olduðum
Müdür’ümüz Kadir Keskin'in yýllar sonra Eðitim Öðretim Dedikleri Yöneticin
Günlüðünden adlý kitabý elime geçti. Bir solukta kitabý okudum ve öðrencilik
yýllarýmý tekrar yaþadým. Öðrencilik hayatýmýn en büyük anýsýný; Ortopedik
Ayakkabý baþlýðýyla kaleme aldým ve müteakip baskýya konulmasý ricasýyla
Müdür’üme gönderdim. Umarým ileriki baskýlarýnda kendisi için belki önemli
deðil; ama benim için çok önemli olan bu hatýramý okuyucuyla paylaþmama
yardýmcý olur. Belki bu hatýram gam yükü altýnda ezilen ve yüreði kararan
> 2 1 0 <
baþka Musa'larýn gönlünün iyilik sahiplerinin ýþýðýnda aydýnlanmasýna vesile
olur.
Manisa Lisesi'nde okul öðretmenlerinin ve okul müdürünün sadece
ders anlatan, ödev veren, yanlýþ yaptýðýmýzda kýzan biri olarak deðil; öyle
alðýladýðým kiþilerin sadece o görevleri deðil, öðrencilerin diðer ihtiyaçlarýný da
imkânlarý çerçevesinde gören gözeten biri olduklarýný anladým. Vesile
olanlara, beni böyle bir ayakkabý ile tanýþtýran Müdür’üme çok dua ettim, hâlâ
da dua ediyorum.
Okul sýralarýnda okurken en büyük hedefim çocuk doktoru olup
çocuklarý sakat býrakmamak en büyük hayalimdi. Doktor olamadým ama saðlýk
memuru oldum. Þuanda Manisa merkezdeki bir saðlýk ocaðýnda çocuklarý
sakat býrakmamak için elimden gelen özeni kendi durumumu dikkate alarak
mesleðimi aþk ve þevkle ifa ediyorum. Üzerimde emeði olan baþta
müdürüme ve öðretmenlerime her zaman minnettarým. Sað olsunlar.
Musa IÞIK / Saðlýk Görevlisi
Açým, Açým, Açým!
Yirmi beþ yaþýn üzerindeki Manisalýlar iyi bilir; Yarhasanlar Mahallesi,
bahçeli tek katlý evlerden ibaretti.
Bir gün hâlletmem gereken iþ için çalýþtýðým Manisa Lisesin’den
çarþýya doðru yola çýktým. O zamanlar okulun karþýsýndaki sokaðýn adý Lise
Sokaðý idi. Eski yerleþim yeri olan dar bir sokaktý. Lise Sokaðý’ndan çarþýya
doðru giderken eski bir evin kapýsý önünde oturan yaþlý bir amca, sokaðýn
baþýndan itibaren dikkatlice bana bakmaya baþladý. Selam verip yanýndan
geçerken “Açým ben, açým!” dedi. Ben de çarþýya gittiðimi, dönüþte kendisine
bir þeyler alýp geleceðimi söyledim.
Zaten o gün de günlerden salý idi. O yýllarda, bu sokaðýn az ilerisinde
Yarhasanlar Camii'nin yanýnda “Salý Pazarý” kuruluyordu. Çarþýdaki iþimi
bitirdikten sonra dönüþümde fýrýndan taze ekmek, pazardan da gerekli sebze
ve meyveyi aldýktan sonra yola koyuldum. Kapýnýn önünde beni dört gözle
bekleyen yaþlý amcaya elimdekileri verdim. Kapýdan içeri girince evin > 2 1 1 <
görüntüsünden evde bir kadýnýn olmadýðý ve yalnýz yaþadýðý anlaþýlýyordu.
Adýný ve kimi kimsesi olup olmadýðýný sordum. Ýsminin Adnan olduðunu, yalnýz
yaþadýðýný, hiç kimsesinin olmadýðýný söyledi. Ben de kendisine lisenin müdürü
olduðumu, bizim pansiyonda çýkan yemekten her gün kendisine yemek
göndereceðimi söyleyerek evden ayrýldým. Okula geldikten sonra okuldaki
aþçýlara her gün bir kiþiye yetecek kadar yemek ayrýlarak tarif ettiðim eve
göndermelerini istedim. Bir hizmetliyi de bu iþ için görevlendirdim. Zaten ev
ile okul arasý elli altmýþ metre civarýndaydý.Sözünü ettiðim eve yemek aksamadan gidiyordu. Ben de ara sýra
sokaktan geçerken yaþlý adamýn bir ihtiyacýnýn olup olmadýðýný soruyordum.
Bana teþekkür ediyor, karnýnýn doyduðunu söylüyor, ancak beni her gün
görmek istediðini belirterek okula gelip giderken bu sokaktan geçmemi
istiyordu. Bir taraftan saðlýðýnýn iyi olmamasý öbür taraftan yalnýzlýðýn ve
yaþlýlýðýn verdiði sýkýntý içindeydi. Anladýðým kadarýyla dünyada Allah'tan baþka
kendisine en yakýn beni görüyordu.
Yaþlý adamýn isteði üzerine okula gelir giderken onun oturduðu
sokaktan geçmeye baþladým. Beni her görüþünde yüzünde derin bir
tebessüm peyda oluyordu.
Bir gün bu yaþlý amcanýn evine yemek götüren hizmetli odama
gelerek “Müdür Bey, bugün yemek götürdüðüm evin kapýsý kilitliydi. Eve
yemek býrakamadým.” dedi. Ben de “Ýyi, belki bir yakýný gelip götürmüþtür.”
dedim. Herhâlde uzaktan da olsa bir yakýný sahip çýktý, gelip götürdü,
düþüncesiyle sevindim. Hiç olmazsa sorumluluk üzerimizden kalkmýþtý.
Gerçekten akþamüzeri okuldan çýkýp evime giderken yine ayný
sokaktan geçtim. Baktým, evin kapýsý dýþardan kilitlenen bir asma kilitle
kilitlenmiþti.
Okula geliþ gidiþlerim, ayak alýþkanlýðý olarak bu sokaktan devam
etmeye baþladý. Bir hafta sonra yine yaþlý amcanýn evinin önünden geçerken
pencerenin týkýrdadýðýný fark ettim. Bir de baktým ki Adnan Amca sürünerek
pencerenin önüne kadar gelmiþ, benim geçmemi bekliyormuþ; fakat evin > 2 1 2 <
kapýsý dýþardan asma kilitle kilitli.
Neticede kapýnýn kilidini kýrarak içeri girdim. Adnan amca pencerenin
önüne yýðýlmýþ kalmýþ. Evin içinde ise tahammülü mümkün olmayan aðýr bir
koku vardý. Hemen pencereyi açtým, odayý havalandýrdým; ama aðýr koku
odaya öyle sinmiþ ki tarifi mümkün deðil. Açlýktan iki büklüm olan Adnan amca,
tuvalete gidemediðinden altýna yapmaya baþlamýþ. Manzara çok korkunçtu.
Hemen duruma el koymak gerekiyordu. Okula kömür geldiðinde kömürleri
kalorifer dairesine taþýyan bir iþçi vasýtasýyla Adnan amcanýn evini kýsmen de
olsa temizlettim. Yine yemek göndermeye devam ettik.
Bu arada ayný mahallede kýrtasiyecilik yapan S.ye Adnan amcanýn
kapýsýnýn neden kilitlendiðini sorduðumda, çýrýl çýplak sokaða çýktýðý için
mahalledeki M. tarafýndan kilitlendiðini söyledi. Gerçekten son zamanlarda
zihni melekesi de bozulmaya baþlamýþtý. Mahalledeki kadýnlarýn ve çocuklarýn
rahatsýz olmamasý için evin kilidini biz aldýk. Yemek servisimiz yine devam
ediyordu.
O yýl bayram tatili dokuz gündü. Dokuz günlük bayram tatili
nedeniyle hizmetliye Adnan amcanýn aç kalmamasý için yeteri kadar kumanya
býrakmalarýný söyledim. Böylece bayram tatiline girdik.
Bayram tatilinden döndüðümüzde Adnan amcanýn öldüðünü,
cenazesinin Belediye tarafýndan kaldýrýldýðýný duydum. Yine ayný sokaktan
geçerken kapý komþularýndan birine, kimi kimsesi olmayan Adnan amca ile
neden ilgilenilmediðini sorduðumda komþusu, beni þaþýrtan þu olayý anlattý:
Müdür Bey, siz bilmiyor musunuz? Bu adam, Manisa'nýn meþhur
kasaplarýndan idi. Onun iki tane çocuðu var. Biri Bergama'da, çok zengindir.
Altýnda son model arabasýyla geziyor. Diðer çocuðu da Almanya'da
bulunuyor, dedi.Ben de: -Pekâlâ, neden babalarý ile ilgilenmiyorlar? dedim. Adnan amcanýn komþusu:
> 2 1 3 <
-Müdür Bey, bu adam hanýmý öldükten sonra baþka bir kadýnla
evlendi. Bu kadýnýn yanýnda bir de on beþ yaþýnda kýzý vardý. O kadýnla
evlendikten sonra hem yeni hanýmýyla hem (....) (Müsaadenizle burasýný
yazamayacaðým.) yaþadýðýný öðrendik. Bu durumu çocuklarý ve mahalle halký
bildiði için sizden baþka hiç kimse ilgilenmedi. Biz de sizin ilgilenmenize
þaþýyorduk. Yoksa siz bu durumu bilmiyor muydunuz? Dediðinde
donakaldým. Bu anlatýlanlarý þoke olmuþ bir hâlde dinledikten sonra halk arasýnda
söylenen o meþhur söz aklýma geldi: “Alma mazlumun ahýný, çýkar aheste
aheste!” Ben yine de insan olarak görevimi yapmanýn huzuru içindeydim.
Allah taksiratýný affetsin…
Arkamýzda Ýyi Bir Fabrika mý Ýyi Bir Evlat mý?
1980 öncesi Manisa sokaklarýnda tek tük arabaya rastlanýrdý. Valilik önünde de sadece Vali’nin makam arabasý görülürdü. Ýþte böyle bir dönemde Manisa’nýn varlýklý aile çocuklarýndan biri okula özel þoförün kullandýðý ailenin özel arabasý ile okula gelirdi. Öðrencimiz yüz yetmiþ iki öðretmenin görev yaptýðý okula araba ile geldiðinde öðretmen odasýndaki öðretmenler öðretmen odasýnýn penceresine üþüþürdü arabayý görmek için. Hiçbir öðretmen arkadaþýmýn arabasý yoktu. Öðrencimizin arabasýný gören arkadaþlar “Keþke bizim de bir arabamýz olsa!” diye iç çekerlerdi. Þimdi konferans ve seminer dolayýsýyla okullara gittiðimde okullarýn etrafý öðretmen arkadaþlarýmýn arabalarýyla dolu. Neyse araba dolayýsýyla lafý çok uzattým. Esas söylemek istediðim, o varlýklý aile ve çocuðu bugün Manisa’nýn en fakiri. Buna benzer Manisa’nýn kýrk yýl öncesine ait Manisa’nýn kýrk zenginin bugün Manisa’nýn dar gelirli ailesi olduðunu benim yaþýmdakiler bilir. Ayný öðrencinin sýnýfýnda okuyan ve arka sýrada yalnýz oturan dar gelirli ailenin çocuðu bir öðrencim de bugün Manisa’nýn varlýklý ailesi durumunda. Buna benzer birçok öðrencim de dün fakir aile çocuðu iken bugün Manisa’nýn varlýklý aileleri durumunda. Burada hiç kimseyi refüze edip yarasýný tazelemek gibi bir duruma girmek istemiyorum. Þunu gördüm, ilkokul mezunu babalarýn kazandýðý ve kurduðu fabrikalar üniversite mezunu evlatlarý tarafýndan iflasa sürüklendiler ve þu neticeye vardým. Babalar, arkalarýnda evlatlarýna iyi bir
> 2 1 4 <
fabrika mý býrakmalýdýr, yoksa iyi eðitimli bir evlat mý býrakmalýdýrlar? Her þeyin doðrusunu söyleyen Yüce Peygamber’imizin burada bir sözünü siz dostlarýmla paylaþmak istiyorum. “ Hiçbir baba, çocuðuna güzel terbiyeden ve edepten daha üstün bir hediye vermiþ olamaz.” Sanýrým sýkýntý, bu mübarek sözün gereðini yerine getirmemekten kaynaklanmaktadýr. Aileler iyi bir terbiye ve iyi bir eðitimi göz ardý ederek bolca servet býrakma yarýþýna girmektedirler; ama iyi bir terbiye ve eðitim almayan evlatlar, býrakýlanlarýn altýndan girip üstünden çýkmaktadýrlar. Manisa’da bunun o kadar çok örneklerini görüyorum ki bunlarýn hangi birini yazayým? Ben yine yaþanmýþ örneklerden birkaç tanesini sunayým.
Manisa’da Cami Hocasý Arkadaþýmdan Dinlediðim Bir Hatýra
Her yaz tatilinde camilerde yaz kurslarý açýlýr. Mahallenin çocuklarý bu kurslara gelir; ancak mahalledeki varlýklý bir ailenin çocuðu gelmez. Cami hocasý çocuðun babasýna:
- (…..)Efendi mahallenin bütün çocuklarý camiye geliyor. Senin oðlun (……)gelmiyor. O da gelse arkadaþlarý ile bir þey öðrense olmaz mý? Varlýklý Adam:
-Býrak benim oðlaný Hoca Efendi! Benim oðlan doktor olacak, der ve çocuðunu göndermez. Gerçekten dediði gibi (……..) Efendi’nin oðlu okur ve ünlü bir doktor olur.
Yýllar sonra bir gün doktorun babasý varlýklý adam kansere yakalanýr. O ünlü doktor, babasýnýn canýna can katamaz ve babasý ölür. Oðluna haber verirler. Doktor babasýnýn cenazesine katýlmak üzere camiye gelir. Apdes almak ister, ama bilmediði için apdes almasýný beceremez. Etrafýnýn alaylý baktýðý hissiyle, doktor sývadýðý kollarýný indirerek “Babam bana dinimi öðretmedi ki namazýný kýlayým!” der, babasýnýn cenaze namazýný kýlmamak için cami avlusunun dýþýna çýkar.
Ne yazý ki günümüzde annesinin, babasýnýn cenaze namazýný kýlmayan gençler günden güne çoðalmakta. Hoca Efendi’nin anlattýðý bu hatýra olaðan h le geldi. Genelde cenazelerin kalktýðý Manisa Hatuniye Camii’nin önünde bu tür örnekleri sýkça görmeye baþladýk. Camiden çýkan cemaat anne babasýnýn cenaze namazýný kýlarken, cenazenin en yakýný olan
â
> 2 1 5 <
evlatlarýn cami avlusunun dýþýnda veya cami avlusunun kýyý köþesinde bir yabancý gibi babasýnýn veya annesinin cenaze namazýnýn kýlýnýþýný seyretmeleri acý ve üzüntü verici bir durumdur. Bir evladýn anne-babasýna en büyük ve en önemli son görevlerinden biri de onlarýn cenazelerine katýlmak, cenaze namazýný kýlmaktýr.
Yaþadýðým OlaylarZaman, sýrasý gelenleri aramýzdan çekip çekip alýyor. Bey, paþa, þanlý
þöhretli, yakýþýklý, zengin demiyor. Aramýzdan aldýklarýnýn hiçbiri, dünyada sahip olduklarýndan hiçbir þeyi götüremediklerini, hepimiz biliyoruz.
1-Cenaze ortadaHalen Manisa’da yaþayan hâkim bir öðrenci velimiz A. Bey, veli
toplantýsý dolayýsýyla okula geldiðinde bana da uðradý. Velimiz, Hâkim Bey’in sakin, durgun üzüntülü bir hali vardý. “ Ne oldu Hâkim Bey, çocuðunuzun dersleri çok mu zayýf ?” dediðimde, Hâkim A. Bey, “Hayýr Müdür Bey, çocukla ilgili bir sýkýntým yok. Üstelik dersleri de çok iyi; ama bugün Manisa’da insanlýðýmdan utandým.” dedi. “Hayrola Hâkim Bey ne oldu?” diye telaþla sorduðumda baþladý anlatmaya. Benim de yakýndan tanýdýðým ve Manisalýlarýn da çok yakýndan tanýdýðý varlýklý bir ailenin aile büyüðü öldüðünde, cenaze kaldýrýlmadan önce varisleri cenazenin defin iþlemlerinden önce evdeki menkulleri paylaþmaya kalkmýþlar. Aralarýnda anlaþmazlýk çýkmýþ. Cenaze ortada. Netice hâkim isteniyor. A. Bey görevli hâkim olarak gidiyor evdeki menkulleri ( Çek, altýn, para ve mücevherat) tespit ederek masaya, kasaya tedbir koyuyor. Ondan sonra cenazenin defin iþlemlerini baþlatýyor. Bu olayýn canlý þahidi Hâkim A. Bey hâlâ hayattadýr, Manisa’da yaþýyor. Kendilerine saðlýklý ve uzun ömürler temenni ediyorum.
2- Basri Usta Yine Türk çocuklarýnýn din eðitimi için gittiðim Almanya’da þahit olduðum bir olay. Ýzmir'in (….) ilçesinden B.Usta diye anýlan, Almanya'ya ilk gelenlerden olup uzun yýllar Almanya’da çalýþtýktan sonra emekli olan bir vatandaþýmýzla Almanya'da tanýþtýk. Hemþeri de olduðumuz için aramýzda kýsa zamanda bir dostluk ve arkadaþlýk oluþtu. Altý ayda bir Almanya'ya gelir hem maaþýný alýr hem de genel bir saðlýk muayenesinden geçerdi. Geldiðinde
> 2 1 6 <
benim misafirim olurdu. Almanya'ya yalnýz geldiðini, eþini ve çocuklarýný getirmediðini, çok çalýþtýðýný, esas iþinden sonra baþka iþlerde de mesai dýþý çalýþtýðýný, kazandýðý paralarý baþkalarý gibi çar çur etmediðini, Türkiye'de yatýrýma dönüþtürdüðünü, iki oðlu ile kýzý ve damadý olduðunu, hepsine de Ýzmir’de inþaat ve gýda üzerine büyük dükkânlar açtýðýný, altlarýna da son model araba aldýðýný, her geliþinde bana anlatýrdý. Beni çok sevdiði için olsa gerek, hep benim odamda kalýrdý. B. Usta ile olan hemþeriliðimiz yukarýda da arz ettiðim gibi hemþehrilikten öte dostluða ve kardeþliðe dönüþtü.
2005 yýlýnýn Nisan ayý idi. B. Usta, Almanya’ya gelip gittiðinin ikinci ayýnda tekrar geldi. Oysa biz onu hep altý ayda bir beklerdik. Kendisi, Ýzmir’den uçaða binmeden önce Almanya’daki ATÝB Baþkaný’na telefon açarak hasta olduðunu, Frankfurt Havaalaný’ndan alýnmasý konusunda kendisine yardým edilmesini istemiþ. Talebi üzerine baþkan ve arkadaþlarý, kendisini Frankfurt Havaalaný’ndan almaya gittiklerinde bakmýþlar ki B. Usta gerçekten hasta. B. Usta’yý doðruca Darmstadt hastanesine götürüp ve yatýrmýþlar. Yakýn arkadaþlarýyla birlikte ben de zaman zaman kendisini hastaneye ziyarete gidiyor, yalnýz býrakmýyorduk. B. Usta hastanede yattýðý sürece günden güne iyileþiyordu. Yine bir gün mutat ziyaretimizi yapmak üzere Darmstadt ATÝB (Avrupa Türk Ýslam Birliði) Baþkaný A. Þ. Bey ile birkaç arkadaþ, Basri Usta’nýn ziyaretindeydik. A. Þ. Bey, Karadenizli olduðundan Karadenizlilere has bir üslupla yarý þaka yarý ciddi, “B. Usta, nedür bizim senden çektüðümüz? Türkiye'de hastane, doktor yok mu kardeþim? Niye buralarda eþinden, çoluk çocuðundan, yakýnlarýndan uzakta gurbetlik çekiyorsun? Ýþçilik hayatýnda çektüðün gurbetlük yetmedü mü?” der demez, B. Usta birden boþaldý ve hasta yataðýnda hüngür hüngür aðlamaya baþladý. Baþkan A.Þ. Bey, ben ve diðer arkadaþlar bir tuhaf olduk. B. Usta aðladý aðladý, gözlerinin yaþýný sildikten sonra dedi ki “Biliyor musun baþkaným, benim baþýma neler geldi Türkiye'de?” dedi. Hem aðlýyor hem anlatýyordu. B Usta’nýn hanýmý ölünce damadýnýn, yani kýzýnýn evinde kalmaya baþlamýþ. Bir akþam evde iken geç vakitlerde rahatsýzlanmýþ. Âdeta kalp krizi gibi bir þey olmuþ. O esnada kýzýnýn ve damadýnýn kendisini hastaneye götürmelerini beklerken damadý bir taraftan, kýzý diðer taraftan B.Usta’nýn ceplerini karýþtýrmaya, üstünü baþýný aramaya baþlamýþlar. Âdeta aç kurtlar gibi saldýrmýþlar. B. Usta da tamamen kendinden geçmiþ deðil, ama biraz fenalýk geçiriyor. Bakalým ne olacak, diye kendisini biraz daha yalancýktan
> 2 1 7 <
koyuvermiþ; ama þuuru yerindeymiþ. Bu arada kýzý ve damadý, B. Usta’nýn cebindeki kredi kartlarýný, paralarý, çek v.s. ne varsa hepsini alýp cebini boþaltmýþlar. Bu acý durum, B. Usta’yý o kadar yaralamýþ ki sabah olunca doðru Menderes Havaalaný’na gidip Darmstadt'a gelmiþ. B. Usta, baþýndan geçen bu olayý anlattýktan sonra dedi ki “Baþkan, Alman noterini getir. Artýk benim için Türkiye, memleket, oðul, kýz, damat yok. Bundan sonra benim için siz varsýnýz. Türkiye'de neyim var, neyim yok hepsini Darmstadt Emir Sultan Külliyesi’ne býrakýyorum. Artýk dünya malý diye bir tamahým da kalmadý. Ýsterseniz ziyaretime gelin, istemezseniz siz de gelmeyin. Benim maaþým bana yeter. Buradan çýktýktan sonra da beni yaþlýlar haymýna (yurduna) yatýrýn. Artýk, hiçbir þeyde gözüm kalmadý, diye bu acý ama gerçek itiraflarý anlattý. Devamla, “Ben onlar için gurbet ellerde gece-gündüz demeden canýmdan parçam için çalýþýrken benim çocuðum bana bunu yaparsa ben baþkalarýndan ne bekleyebilirim ki? Artýk, dünyada kimseden bir þey beklemiyorum.” diyerek durumunu açýklýða kavuþturmuþ oldu. Bu durumdan sonra Baþkan A.Þ.Bey, þakasýný telafi etmek için dökmediði dil kalmadý. Nitekim B. Usta, noteri ýsrarla istedi ve Türkiye’deki tüm menkul ve gayrimenkullerini Alman noteri vasýtasýyla Darmstadt Emir Sultan Külliyesi’ne vakfetti. Bunlar, benim 2005 Nisan'ýnda Almanya’nýn Darmstadt hastanesinde yakýndan þahit olduðum bir olaydýr.
3- Manisa Ýsmail Cider Huzurevi Yine Manisa Lisesi’nde çalýþýrken öðrencilerin annelerinin yaptýklarý börek ve çörekleri Akmescit Mahallesi’ndeki Ýsmail Cider Huzurevi’ne gider, onlarý daðýtýr, hâl hatýr sorar, onlarýn gönlünü almaya çalýþýrdýk. Hem de öðrencilerimize geleceðe dönük sosyal almaçlý dersler verirdik.1986 yýllarýnda yaþadýðým bu olayý belki o zamanlarda ziyaret edenler varsa onlar da hatýrlar. Kadýnlar binasýnýn giriþinde ilk odada bir yaþlý teyze kalýyordu. Altý çocuðu olmasýna raðmen onu huzur evine yerleþtirmiþler. Ayda yýlda bir uðrarlarmýþ. Kadýn her gelene “Aman oðlum, ölmeden malýnýzý kimseye vermeyin!” diye þarký nakaratý gibi her gelene ayný þeyi söylüyordu. Bu bayan da Manisa’nýn yerlilerindendi. Ýçinde kariyer sahibi evlatlarý bile vardý. Çocuklarýmýzý kariyer sahibi yapmak için çýrpýnýrken, iyi bir evlat olarak yetiþmelerini de ihmal etmeyelim.
> 2 1 8 <
Öðretmenim Ýntihar Edecek
Sanýrým nisan ayýnýn son günleri idi. Odamda çalýþýyordum. Odamýn
kapýsý açýktý. Koridorda birilerinin konuþmalarý dikkatimi çekti. “Kadir Keskin,
ben bu ismi tanýyorum; ama o mu bilmiyorum. Bizim bir sýnýf arkadaþýmýz
vardý. Onun ismi de Kadir Keskin'di. O, olmasýn!” þeklide konuþmalar
geliyordu. Bu konuþmalarý duyunca dýþarý çýktým. Benimle ayný yaþlarda bir
bey ile yanýnda kýzý yaþlarýnda bir bayan, görevli arkadaþlarla konuþuyorlardý.
Benimle yaþýt olan beye dikkatlice bakýnca yirmi beþ yýl önce ayný sýnýfta
okuduðumuz bir sýnýf arkadaþým olduðunu anladým. Kýsa sürede birbirimizi
tanýdýk ve sarmaþ dolaþ olduk. Kendilerini hemen odama aldým. Çay, kahve
ikram ederken o eski günlerimizi ve arkadaþlarý tekrar andýk. Sonra konu
yanýndaki genç bayana geldi. Yanýndaki bayanýn gelini olduðunu, düðünlerini
yeni yaptýklarýný, oðlunun üsteðmen olduðunu, ancak Ýzmir'e tayin edildiðini,
gelininin öðretmen olduðunu, eþ durumuyla Manisa Lisesi’ne biyoloji
öðretmeni olarak tayin edildiðini söyledi. Ardýndan eski arkadaþým olmasý
hasebiyle gelinini bana emanet edeceðinden hem memnun hem de içinin
rahat olduðunu belirtti.
Ben de merak etmemesini, gelininin bundan böyle kýzým olduðunu,
Ýzmir'e rahatça gelip gidebilmesi için ders programýnda gerekli kolaylýðý
göstereceðimi belirttim. Daha sonra müdür baþyardýmcýsý olan Hikmet
Öymener Bey'i arayarak arkadaþýmý ve gelinini tanýþtýrdým. Durumu anlatýp
gerekli kolaylýðý göstermesini rica ettim. Bayan öðretmenimizi okulumuzda
göreve baþlattýk.
Ýki ay sonra okullar tatile girdi. Yaz tatilinden sonra da öðretmenler
okula gelmeye baþladý. Sene baþý Öðretmenler Kurulu Toplantýsý için hazýrlýk
yaparken arkadaþýmýn gelini olan biyoloji öðretmeni (…) Haným kapýdan girdi.
Ben, kendisini neþeli ve mutlu bir havada beklerken o kadar üzüntülü ve
karamsar bir hali vardý ki odaya girdi, daha “(…) Haným, ne oldu?” demeden
aðlamaya baþladý. Gözlerinden oluk gibi yaþlar akýyordu. Buyur edip koltuða
oturttuktan sonra sakinleþmesini bekledim ve ne olduðunu sordum. (…)
> 2 1 9 <
Haným, “Neler olmadý ki Müdür Bey! Eþim beni evden attý. Eve almýyor. Oysa
birbirimizi severek ve anlaþarak evlenmiþtik.” dedi. Hem aðlýyor hem de
yaþadýklarýný anlatmaya devam ediyordu. Mübalaðasýz on beþ dakika hüngür
hüngür aðlamýþtýr. Kendisine kolonya ikram ettim, çay söyledim. Biraz
sakinleþtikten sonra olayý anlattý.
Askerler, her yýl araziye çýkarlar. Arazi þartlarýnda savaþ tatbikatlarý
yaptýrýlýr. Ben de askerliðimi yedek subay olarak yapmýþtým, biz de üç dört
haftalýk sürelerle araziye çýkar, bu süre içinde hep arazide kalýrdýk. Gelin
hanýmýn kocasý da üç hafta arazide kalacaðýndan hanýmýnýn evde yalnýz
kalmasýný istemez. Bu arada hanýmýna yoldaþ olsun diye memleketi
Karaman'dan annesini çaðýrýr. Hanýmýndan ayrýlýrken onun boynuna sarýlýr ve
bu yirmi bir günün ayrý nasýl geçeceðini düþünerek arazi görevine çýkar.
Hanýmý ile annesi evde gayet huzurlu ve güzel bir þekilde
otururlarken bir gün oðlanýn annesi gelininin geç kalkmasýndan ve kahvaltýyý
geç hazýrlamasýndan alýnýr. Kendince gelin beni bu evde istemiyor,
düþüncesiyle gelinine bile haber verip Allah’a ýsmarladýk demeden Karaman'a
döner. Oðlan yirmi bir gün sonra araziden döndüðünde bakar ki annesi evde
yok. Hanýmýna annesinin nerede olduðunu sorar. Hanýmý, haber vermeden
memlekete Karaman'a gittiðini söyler. Oðlan hemen telefona sarýlýp “Anne,
hayýrdýr; ben seni (….)’e yoldaþ ol diye çaðýrdým, niye beklemedin?”
dediðinde annesi “Kovulan, istenmeyen yerde durulur mu?” diye karþýlýk verir.
Bunun üzerine oðlan “Benim annemi evden kovan kadýnýn benim evimde iþi
yok!” diyerek hanýmýný kolundan tutarak gecenin bir yarýsýnda kapý dýþarý eder.
(….) Haným’ýn yalvarýp yakarmasý, aðlamasý sonucu deðiþtirmez. Bu olay,
1983 yýlýnda olmuþtu. Tabii o yýllarda bugünkü gibi býrakýn cep telefonlarýný
evelerde bile telefon yoktu. (.…) Haným, babasýna haber veremiyor. Nihayet
oturduklarý apartmandaki daire komþularýndan biri eve alýyor, babasýna haber
veriyorlar. (.…) Haným’ýn babasý geliyor, oðlana ne kadar dil döktüyse de
oðlan Nuh diyor, peygamber demiyor. Oðlanýn ailesi de kendilerini geri
çekiyor. Gelinin babasý ve (.…) Haným çaresiz bir duruma düþüyorlar. (.…) Haným, bunlarý anlattýktan sonra “Kadir Amca, hiç kimseye
> 2 2 0 <
söylemedim ama size itiraf ediyorum, intihar etmeyi düþünüyorum.”
demesin mi? Beni birden ateþ bastý. Öðretmenler Kurulu toplantýsý için beni
bekleyen öðretmenlere toplantý yapmak üzere müdür baþyardýmcýsý çok
deðerli arkadaþým Hikmet Beyi gönderdim. Gerçekten öðretmenin
düþüncesinde kararlý olduðunu hissettim. (….) Haným’a þunu söyledim. “(.…)
Haným, ben sizi öðretmen olarak deðil, kýzým olarak görüyorum. Bir defa bu
toplumda eþinden ayrýlan sadece sen deðilsin. Bizim dinimizde umutsuzluk
küfürdür. Hele intihar, en büyük suçtur. Þu söylediðimi iyi dinle! Sen, inançlý bir
ailenin inançlý bir kýzýsýn. Allah bir kapýyý açmadan mevcut kapýyý kapatmaz.
Allah bir kapýyý kapatýrsa, karþýlýðýnda bin kapý açar. Lütfen bu küflü düþünceyi
kafandan hemen sil, at. Bir daha senden böyle bir þey duymak istemiyorum.
Gençsin, üstelik elinde gül gibi bir mesleðin var. Sen kaybetmedin, kocan seni
kaybetti.” gibi sözlerle kýzcaðýzý teskin etmeye çalýþtým. Bu arada beni
dikkatlice dinlediðini ve söylediklerimin onu etkilediðini hissettim. Hemen eve
telefon açarak hanýmýma durumu izah ettim. Birkaç gün misafirimiz olacaðýný
belirtim. Neticede gün geçtikçe (.…) Haným sakinleþmeye baþladý. Yine de
içinde bir yakýnlaþma umudunu kaybetmediðini gördüm. Bu arada
memleketten annesi babasý geldi. Manisa'da beraberce oturmaya baþladýlar.
Biz öðretmeni teskin etmeye çalýþýrken bu defa (….) Haným’ýn babasý bir tuhaf
olmaya baþladý. Ýkide bir, “Bu benim kýzýma yapýlýr mý?” diyerek bunalýma girdi.
Nihayet çýkmayan candan umut kesilmez derler, oðlanýn babasý
arkadaþým olmasý nedeniyle ben de araya gireyim, dedim. Bir gece ailece
(….) Haným’ýn amcasýný da yanýmýza alarak Ýzmir'e oðlanýn oturduðu eve gittik.
Evin kapýsýna vardýk, zili çaldýk. Kapýyý oðlan açtý. (.…) Haným’ýn amcasýný
görünce “Benim sizinle iþim bitti.” diyerek kapýyý yüzümüze kapatýp çok büyük
bir saygýsýzlýk yaptý. (….) Haným’ýn amcasý o kadar periþan oldu ki anlatamam.
Ben ise hepten kýzdým ve zile inadýna basarak kapýnýn tekrar açýlmasýný
saðladým. Kapýyý açan oðlana, “Bak delikanlý, ben senin babanýn sýnýf
arkadaþýyým. Baban sayýlýrým. Aç kapýyý, içeri girip senin bir kahveni içmeden
Manisa'ya dönmeyeceðim.” dedim. Benim bu kararlý halimi gören oðlan
kapýyý açmak zorunda kaldý. Ýçeri girdik. Baktým, annesi de içeride, beraber
> 2 2 1 <
kaldýklarýný gördük. Annesi kahveleri ikram ettikten sonra dedim ki “Delikanlý,
ben baban yaþýnda bir insaným. Ayný sýnýfta okuduk. Senin baban çok iyi bir
insandýr; ama senin misafir karþýlama tarzýný hiç ama hiç beðenmedim. Babana
telefon açacaðým ve 'oðlun subay olmuþ, ama o Türk milletinin en büyük
özelliði olan misafir kabul etme nezaketini öðrenememiþ,' diyeceðim. Günün
bütün yorgunluðuna raðmen Manisa'dan kalkýp buraya bir cümle söylemeye
geldim. Hanýmýn seni seviyor, Allah rýzasý için bunu söylemeye geldim. Ýster
alýrsýn, istemezsen almazsýn; ama þunu iyi bil ki 'Alma mazlumun ahýný, çýkar
aheste aheste.' demiþ büyüklerimiz. Unutma kimsenin ahý kimsede kalmaz!”
dedim. Sonra da Allah’a ýsmarladýk diyerek evi terk ettik.
O evde öyle bir kaynana gördüm ki Allah, düþmanýmýn baþýna bile
böyle bir kadýn musallat etmesin. Saçýndan týrnaðýna kadar yüzünden cidal
akan bir tipti. Aralarý düzelmedi, olmadý ve boþandýlar.Sonuç mu? (….) Haným, zamanla olayýn þokunu atlattý. Babasý
psikiyatri tedavisi gördü. Zaman, her þeyin ilacýdýr, derler. Gün geçtikçe olayýn
etkisinden uzaklaþtýlar. (….) Haným, üç dört yýl sonra iyi bir evlilik yaptý. Her
þey düzene girdi. Sürekli görüþürüz, (….) Haným bir gün bana þu itirafta
bulundu “Müdür Bey, o gün sizin odanýza girdiðimde intihar etmek için kesin
kararýmý vermiþtim; ama orada “Allah'tan umut kesilmez, Allah bir kapý
açmadan mevcut kapýyý kapatmaz.” sözünüz kafama sanki çivi gibi çakýldý. Her
intihar düþüncesinde, konuþtuklarýnýz aklýma geldikçe rahatladým. Size minnet
borçluyum.” diye o günkü duygularýný belirtti.
Yaþým ve uzun yýllar idareci olmam nedeniyle hem çok mutlu olaylara
hem der mutsuz olaylara þahit oldum. Özellikle genç çiftlere þunu hatýrlatmak
istiyorum. Genç evliler, evliliklerinin ilk yýllarýnda çok dikkatli olmalýlar.
Özellikle genç damatlar için bu hatýrlatmayý yapmak istiyorum. Baþlangýçta
oðlan anneleri, oðlunun sanki elinden alýnacaðý, gelinler de kayýnvalidenin
oðluna olan bu düþkünlüðünü, sevgisini kýskanýyorlar. Daha doðrusu sevgi
paylaþmazlýðý yüzünden severek ve anlaþarak evlenen gençlerin mutluluðu bir
hiç yüzünden gölgeleniyor, boþ yere yýkýlýp gidiyor. Burada erkeklerin
anneleriyle hanýmlarý arasýnda bir orkestra þefi gibi her ikisini de idare etmesi
> 2 2 2 <
gerekir.Genç gelinler için de þunu söylemek istiyorum. Ýnsanoðlu, en uzun
süreyle annesini, ama en çok da hanýmýný severmiþ. Ama eþlerin birbirlerine
olan sevgisi bir gün nefrete dönüþebildiði hâlde anneye olan sevgi ne nefrete
dönüþür ne de bitermiþ. Bir de gelinlerin þunu çok iyi anlamalarý gerekiyor.
Anne ile oðulun sevgisi farklýdýr. Bunu iyi anlamalarý gerekir. Bu sevgi farklýlýðýný
anlayamayanlarýn evlilikleri maalesef amaçsýz ve boþ kýskançlýklar yüzünden o
güzelim evlilikler heba olup gidiyor. Kocalarýný kaynanalarýndan kýskanmak,
herhâlde en mantýksýz ve en anlamsýz davranýþ olsa gerek. Hýrs, kýskançlýk,
öfke, hasetlik, insanýn aklýný gölgelermiþ. Lütfen evliliðinizin ilk yýllarýnda bu tür
hastalýklara kendinizi kaptýrmayýn.
Gelelim o burnu büyük, kendini beðenmiþ damat beye! Daha sonra
aldýðým habere göre yaptýðý ikinci evlilik de annesi yüzünden boþanma ile
sonuçlanmýþ. Bunun üzerine delikanlý kendini alkole vermiþ. Genç yaþta
ordudan atýlmýþ.
Körün Rüyasý
Anadan doðma iki kör adam bir duvarýn kenarýna çökmüþ,
konuþuyorlarmýþ. Biri “Dün gece rüyamda çok güzel bir kuþ gördüm!” demiþ.
Diðeri heyecanla sormuþ. “Hele anlat, ben ömrümde hiç kuþ görmedim.
Allah gözünü açsýn, anlat hele, kuþ neye benziyordu?” demiþ. Rüyayý gören
arkadaþý cevap vermiþ: “Ümide benziyordu.”Dinimizde ümitsizlik, þirk alametidir.
Fatma Teyzenin Ýrfaný
Fatma teyze, genç yaþta beyini kaybeder. Yetim kalan tek yavrusunu,
üvey baba elinde büyümesin, diye saçýný süpürge yapar; çalýþýr çabalar ve
oðlunu büyütür, okutur, iyi bir meslek sahibi yaparak hayata hazýrlar. Oðlunun
evlenme zamaný gelir. Oðlunun bulup beðendiði kýza da muvafakat eder.
Karþýlýklý rýza ile güle oynaya düðünleri yapýlýr. Oðlunu ve gelinini balayýna
> 2 2 3 <
gönderir. Açýk büfeli, yýldýzlý otellerde balayýný geçiren damat bey, her vesile ile
annesinden söz eder. “Bu yemeði annem daha güzel yapar, annemin yaptýðý
tatlýlarý hiç kimse yapamaz.” gibi. Tatilleri boyunca sürekli annesinin
yemeklerini metheder durur. Tabii gelin haným da hep tasdik eder.Balayý bitmiþ, dönme zamaný gelmiþtir. Fatma teyze, oðlunu ve
gelinini dönecekleri günün akþamýnda evinde aðýrlamak ister. Onlarla birlikte
yakýn akrabalarýyla ve eþ dostla yemek yenilecektir. On parmaðýnda ondan
fazla hüner bulunan Fatma teyze, dillere destan meþhur yemekleriyle
misafirlerini aðýrlamak ister. Sabahtan mutfaða girer, þarký söyleyerek yemek
yapmaya baþlar; çünkü bu akþam, biricik gelini ile gözbebeði olan oðlunu
yemeðe alacaktýr. Yakýn akrabalarýnýn da bu mutlu günlerinde beraber olmalarý
için yemeðe çaðýrmýþtýr.
O gün Fatma teyze, bütün gün mutfaktan çýkmaz. Ýkram edeceði
yemeklerini bir güzel yaparken diðer taraftan da yemek masasýný düzenler.
Akþam olur; gelini, oðlu, akrabalarý ve eþ dost hep beraber evde
toplanýrlar. Bakarlar ki masanýn üzerinde bembeyaz bir örtü, masanýn
ortasýnda rengârenk güllerin bulunduðu bir vazo, porselen tabaklar, kýsacasý
servise hazýr dört dörtlük ve çok ince bir zevkle donatýlmýþ yemek masasý.
Bütün davetliler masaya otururlar. Mutfaktan gelecek yemekleri beklemeye
baþlarlar. Mutfaktan yemekler gelir. Ýlk önce çorbanýn servisi yapýlýr. Çorba,
soðuk ve oldukça tuzlu olmuþtur. Misafirler, çorbadan nezaketen birkaç kaþýk
alýrlar. Ardýndan köfteli patates yemeði gelir. Patatesler yanmýþ, köfteler ise
kýpkýrmýzý, çið bir hâldedir. Son olarak da tatlýlar ikram edilir. Tatlýlar, hem bir
garip kokuyor hem de hamur gibi piþmemiþ. Lokmalar herkesin aðzýnda
büyüyor. Ýkram edilen yemeklerin hem görüntüsü hem de yenmesi çok
berbat. Beri tarafta gelinle damat yan yana oturuyorlar ve gelin, kocasýna
kinayeli bir þekilde bakýyor. Sanki “Bu mu annenin güzel yemekleri?” demek
istiyor. Sofradaki davetlilerin hiçbiri, yemeklerin bu kadar kötü oluþunu Fatma
teyzenin yüzüne vurup onu üzmek istemiyor.
> 2 2 4 <
Nihayet misafirler, gelin ve oðul yarý aç yarý tok sofradan kalkarlar.
Beri tarafta Fatma teyzenin oðlu, hanýmýnýn karþýsýnda son derece mahcup
olmuþtur. Yemekten sonra adet olduðu üzere acý kahveler içilir. Fatma
teyzenin oðlu ve gelini müsaade isterler, annelerinin ve misafirlerin ellerini
öperek evden ayrýlýrlar.
Evde kalan akrabalar, yaþanan bu duruma bir anlam veremezler.
Merak içinde “Hayrola Fatma Haným, içimizde en güzel yemek yapan sensin.
Senin yaptýðýn yemekleri yerken nerdeyse parmaklarýmýzý yiyeceðimiz gelirdi.
Bu gün hasta mýydýn, yoksa bir üzüntün mü vardý? Yemekler neden bu kadar
berbattý?” diye sorarlar. Fatma teyze, gayet sakin bir hâlde cevap verir. “Hayýr,
hasta filan deðildim. Üstelik en mutlu günümdü.” der. Akrabalar, daha þaþkýn
bir hâlde: “Pekala, bu yemekler neyin nesiydi böyle?” dediklerinde Fatma
teyze taþý gediðine koyar: “Oðlum, bundan sonra benim yemeklerimi ve
benim meziyetlerimi anlatarak güzel gelinimin kalbini kýrsýn istemedim.” der.Oðlunu gelininden kýskanan kaynanalar için güzel bir
hikâye…
Üçüncü Dünya Harbi
Bir gün odamda otururken telefon çaldý. Telefonu açtýðýmda feryat
figan sesler duydum. Biraz dikkat kesilince okulumuz öðretmenlerinden (.…)
Haným’ýn sesi olduðunu anladým. “Yetiþ Müdür Bey, kocam beni öldürüyor.”
diye baðýrýyordu. Eþini de tanýyordum. O da iyi tanýdýðým öðretmenlerden
biriydi. Duyduklarým karþýsýnda dondum kaldým. Ne yapacaðýmý þaþýrdým.
“Karý-koca kavgasýnýn arasýna nasýl girerim.” diye düþündüm. Bir an polisi
arayayým, diye düþündüm. Sonra karý koca her ikisi de öðretmen olduðu için
meslektaþlarýmýn onurunu düþünerek bu düþüncemden vazgeçtim. Böyle bir
davranýþa gönlüm razý olmadý.
Hemen müdür baþyardýmcýsý olan arkadaþým Hikmet Bey'i ve bayan
bir öðretmen arkadaþýmý yanýmýza alarak arabaya atladýðýmýz gibi (….)
Haným’ýn evine vardýk. Dünyanýn cenneti mutlu bir evlilik, dünyanýn
> 2 2 5 <
cehennemi de mutsuz bir evlilikmiþ. Mutsuz evliliðin cehennem hayatý gibi
olduðunu bu çiftler sayesinde görmüþ oldum. Eve varýp kapýyý çaldýðýmýzda
kapý açýldý, gördüklerimize inanamadýk. Böyle bir þey olamaz! Erkeðin eli
yüzü, týrnak izleriyle kan revan içinde; bayanýn ise her yeri mosmor, yaka paça
yýrtýlmýþ. Olayý daha fazla derinliðine anlatmak istemiyorum. Vitrinde tabak
çanak ne varsa hepsi hurdahaþ olmuþ, yerlere atýlmýþ. Sanki Üçüncü Dünya
Harbi burada oluyor. Biz varýnca kavgayý ayýrdýk. Birini bir koltuða, diðerini
baþka bir koltuða oturttuk. Sakinleþmelerini beklerken ben, “Nedir kardeþim
sizin derdiniz? Siz eðitimli kiþilersiniz, siz bu davranýþýn insanlarý deðilsiniz. Ýkiniz
de beyefendi, hanýmefendi insanlarsýnýz. Ne var, neyi paylaþamýyorsunuz?”
dediðimde, her ikisi birden konuþmaya baþladý. Her ikisi de kendi haklýlýðýný
izah etmeye çalýþýyordu. Neticede anladým ki yaklaþan bayram nedeniyle biri “Benim aileme
gidilecek; diðeri, “Hayýr!”, benim aileme gidilecek!” diye tartýþmaya
baþlamýþlar. Bu arada biriken diðer problemler de ortaya konulunca öfke, sinir,
hakaret derken akýl gitmiþ, yerine þiddet gelmiþ ve karþýlaþtýðýmýz sonuç.
Sonra ne mi oldu? “Benim ailem, senin ailen!” yüzünden boþandýlar.
Arkada boynu bükük iki yavru býraktýlar.
Boþanmak Kötülüðe Hizmettir
Sahabelerden biri gelir, Peygamber’imize sorar:-Ya Rasülallah, bana cennete gidecek bir amel söyler misin?Peygamber’imiz sorar: -Evli misin, bekâr mýsýn? Sahabe: -Bekârým, ya Rasülallah.Peygamber’imiz:- O hâlde git, önce git evlen dinini tamamla ki cennete giresin.Yine baþka bir zaman sanki sözleþmiþçesine Hifa adlý bir sahabe kadýn
da ayný soruyu sorar: Peygamber’imiz: -Evli misin, bekâr mýsýn?
> 2 2 6 <
Sahabe kadýn: - Bekârým. ya Rasülallah. Peygamber’imizin cevabý yine aynýdýr. -Git, önce evlen, dinini tamamla ki cennete giresin
Peygamber’imizin cevaplarýndan anlýyoruz ki evlilik günahlara karþý
büyük bir kalkandýr. Baþka bir buyrukta da “Dünyanýn cenneti huzurlu bir aile
yuvasý, dünyanýn cehennemi de huzursuz bir aile yuvasýdýr.” denilmektedir.
Zaman zaman Türk çocuklarýnýn dini eðitimleri için Almanya'ya
çaðrýlýyorum. Orada derse gelen öðrencilerden birine okumasý için baba ile
ilgili bir þiir verdim. Çocuk:-Hoca’m ben bu þiiri okumam, dedi. -Neden? dedim.-Ben babamý sevmiyorum, diye cevapladý. Sonra öðrendim ki anne-
baba boþanmýþlar. Babasý baþka bir hanýmla evlenmiþ. Çocuk babasýndan
nefret eder hale gelmiþ.
Huzur-ý Ýlahi’den insan yüzünden kovulan þeytan, Âdem (A.S.)'a ve
onun nesline düþmandýr. Þeytanýn sermayesi kin, nefret, hiddet ve hasetlik
olup gurur ve kibirle gözü kör eder. Birinci düþmaný insan olan þeytan, insaný
kýyamete kadar yoldan çýkarma ve sapýtma yemini etmiþtir.
Bir gün büyük þeytan, üç küçük þeytaný vekilini dünyanýn dört bir
yanýna daðýtýr. Onlarýn zafer sevinciyle dönmelerini dört gözle bekler.
Þeytanýn vekilleri döndüklerinde yaptýklarýný tek tek anlatmaya baþlarlar.
Birincisi çirkin bir gülümsemeyle “Efendim, iki adamý birbirine
düþürüp kavga çýkardým. Birbirleriyle öldürürcesine kavga ettiler. Kavga
esnasýnda dillerine ne geldiyse söylediler. Oysa tartýþtýklarý konunun hiçbir
önemi yoktu. Birbirlerinin canýný yaktýlar. Biri hastaneye düþtü, diðeri de
hapishaneye. Artýk onlar ölünceye kadar birbirleriyle dost olmazlar. Gördüm
ki insanlar kavgayý çok seviyorlar, ben bu iþe devam etmek istiyorum. Üstelik
> 2 2 7 <
seyretmesi de çok zevkli oluyor.” der.
Büyük þeytan, anlatýlanlarý donuk bir ifadeyle dinler; ama anlatan
kadar zevk duymaz.
Ýkincisi söz alýp “Efendim, ben de insanlarý içki ve kumar yoluyla ifsat
edip aralarýný bozdum. Ýçki içirip aralarýnda kavga çýkardým. Biri hastaneye gitti,
diðeri cezaevine, öbürü de mezara gitti.” der ve þeytanýn yüzüne umutla
bakar.
Þeytan yüzünü buruþturur ve “Hiçbiriniz diþe dokunur bir þey
yapmamýþsýnýz.” diye avenesini azarlar.
Sýra üçüncüsüne gelir, arkadaþlarýnýn yaptýðý karþýsýnda kendisinin
yaptýðý çok hafif kalýr. Umutsuzca ve utanarak “Efendim, ben bir adamla eþinin
arasýný açtým ve onlarý birbirine düþürdüm. Onlarý birbirinden ayýrdým.” der;
çünkü ona göre yaptýðý bu iþ arkadaþlarýnýn yaptýðýnýn yanýnda küçük bir hadise
idi. Duyduklarý karþýsýnda þeytanýn gözleri zafer sarhoþluðuyla parlar.
Tahtýndan ayaða kalkar, bu vekilini kucaklar. “Gerçekten çok büyük bir iþ
baþarmýþsýn.” diyerek bu vekilini tebrik eder. Diðer vekiller homurdanarak
“Efendim, bizler ondan daha büyük iþler yapmýþken bizi tebrik etmedin. Oysa
bir adamýn eþinden ayrýlmasý basit bir olaydýr.” derler. Þeytan, kendinden emin
bir þekilde “Sizin aklýnýz ermez!” der. O çirkin gülümsemesiyle sözlerine
devam eder: “Bu kurnaz vekilim, bana toplumun ve insanlýðýn kalbini getirdi.
Aile, toplumun kalbidir, direðidir. Bu direk yýkýlýrsa toplum da parçalanýr. Aileler
parçalanýrsa toplum diye bir þey kalmaz, kargaþa çýkar, kavgalar uzar da uzar.
Çocuklar ortada kalýr, saðlýklý büyüyemezler. Hepinizin yaptýðýný bu vekilim tek
baþýna yaptý. O, bir adamý eþinden ayýrdý.” diyerek korkunç bir kahkaha atar. O
sözü tekrar söyler: “O, bir adamý eþinden ayýrdý.”
Vekil þeytan, bu övücü ve onurlandýrýcý sözler karþýsýnda vahþi bir
zafer çýðlýðý atarak “Devam edeceðim, aileleri parçalayacaðým. Kýyamete kadar
hepsini saptýracaðým.” der.
> 2 2 8 <
Evet, bugün dinimizi, milliyetimizi, kültürümüzü, gelenek ve
göreneklerimizi tam hakkýyla yaþamanýn ve yaþatmanýn yeri ailedir. Saðlýklý
toplumlar, saðlýklý ailelerle oluþur. Sosyologlara göre de saðlýklý bir aile piramite
benzer. Bu piramitin altýný çocuklar, orta kýsmýný gençler, daralan üst kýsmýný da
yaþlýlar oluþturursa böyle toplumlar saðlýklý toplum yapýsýdýr. Þayet bu piramitin
tersi bir durum söz konusu olursa yani yukarý kýsmýný çocuklar, orta kýsmýna
doðru olan yeri gençler ve alta doðru geniþ yeri de yaþlýlar oluþtursa saðlýksýz
bir toplum oluþur. Týpký bugünkü Avrupa'nýn durumu gibi. Çok þükür Türk
milleti olarak bizim en saðlam yapýmýz ailedir. Son zamanlarda ekranlarda
sürekli olarak parçalanmýþ ve kötü aile örnekleriyle toplumumuzun en saðlam
yapýsýný bombardýmana tutmaktadýrlar. Aileler, kendilerini ve çocuklarýný bu
tür kötü örnekler seyretmekten korumalýdýrlar. Gözün gördüðüne zamanla
gönül de alýþýr.
Toplumda görülen ve ekranlarda seyredilen olaylarýn yanlýþlýðý
çocuklara izah edilmelidir. Hanýmýný aldatan erkeklerin, kocasýný aldatan
kadýnlarýn sanki bir kahraman edasýyla ekranlara getirilmeleri, maalesef, çok
ama çok yanlýþ görüntülerdir. Etrafýnýza bir bakýn bakalým! Mahallemizde,
apartmanýmýzda, çevremizdeki mahalle veya sokaklarda kaç ailede bu tür
yanlýþlýklar yaþanýyor? Ekranlara getirilen örnekler devede tüy
mesabesindedir; ama nedense bu tür yanlýþ örnekler sürekli olarak ekranlara
taþýnmak suretiyle toplumda bu gibi kötülere ve kötü örneklere yer açýlmak
isteniyor. “Namus, insanýn beynindedir.” gibi laflarla deðer yargýlarý
aþýndýrýlarak bizi de Avrupa'nýn aile yaþantýsýna uyarlamak, hatta onlara
dönüþtürmek istiyorlar. Aslýnda þu anda Avrupa'nýn bize en çok imrendiði konu, aile
yapýmýzdýr. Aile hayatýmýz, aile baðlarýmýz, onlar için imrenilecek deðerler
olarak görülüyor. Bunu Almanya'daki Alman dostlarýmdan dinledim.
Avrupa'da yaþlýlar, yaþlanan veya hastaneye düþen anne-babalar aranýp
sorulmuyor. Yalnýzlýklarýyla baþ baþa býrakýl ýyor. Oysa bizim
vatandaþlarýmýzdan hastaneye düþen bir kiþinin arkadaþlarý, komþularý ve
akrabalarý tarafýndan ziyaret ediliþi Almanlarýn gýpta ile izlediði bir durumdur.
Bu hasta ziyaretinin kaynaðý ise dinî öðretilerimizdir; çünkü bizim dinimizde
> 2 2 9 <
hasta ziyareti, Allah rýzasý için yapýlýr. Peygamber’imizin hadislerinde sýk sýk
anlatýlýr. Kul ahirete gittiðinde Cenab-ý Hak soracak: “Kulum, benim için ne
yaptýn?” Kul cevaben “Allah'ým senin için namaz kýldým, oruç tuttum, hacca
gittim, zekât verdim, senin adýný andým.” diye amellerini sayacak. Cenab-ý Hak
ise “Bunlarýn hepsi de kulluðunun gereðidir; ancak sen benim için ne yaptýn?”
diye sorduðunda kul “Ne yapmam gerekirdi Ya Rab!” dediðinde Cenab-ý Hak
“Benim için bir hasta ziyaret ettin mi?” buyuracak. Ýþte bugün bizim aile
yapýmýzýn temelini dinî öðretilerimiz oluþturmaktadýr. Hasta ziyareti, anne-
baba hakký, çocuk sevgisi, iffet anlayýþýmýzýn temelini dini öðretilerimiz
oluþturmaktadýr. Avrupa'da ise bu deðerler, maalesef, olabildiðince erozyona
uðramýþtýr.
Yakýn dostum olan Dr. Franz Riederer, Mr. Gibs ve tanýdýðým Alman
öðretmenlerin hiçbirinin çocuðu yok. Çocuðu olanlar ise tek tük. Bu arada
öðretmenlerden nikâhsýz yaþayanlara da rastladým. “Neden çocuðunuz yok?”
diye sordum. Verdikleri cevap, “Onun bakýmýný ve külfetini göze alamadýk.”
oldu; ama evlerine misafir olduðumda evin içinde kocaman bir köpekle
kedinin en güzel þekilde bakýldýðýný gördüm.
Almanya'daki bir ilin Geçlik Merkezi Müdürü olan Stafen Mozer, kýrk
yaþlarýnda ve çok iyi bir dostluk kurduðum kiþilerdendir. Mozer çifti, bir beni
evlerine misafir etti. Bir dostluk belirtisi olarak her ikisi de kartvizitlerini
verdiler. Kartvizitlere baktým, soyisimleri farklýydý.
Sormadan edemedim. Kartvizitlerinizdeki soyisim farklýlýðý dikkatimi çekti, dedim. Onlar:- Biz resmi nikâh yapmadýk, arkadaþ olarak yaþýyoruz, dediler. Ben de: -Pekâlâ, çocuklar kimin? dedim. Onlar: -Bizim, dediler.Ben meraklý sorularýma devam ettim.-Pekâlâ, çocuklarý nasýl kayýt yaptýrýyorsunuz, kimin üzerine kayýt
> 2 3 0 <
oluyor? dedim. Alman çift:- Almanya'da çocuklarýn kaydý konusunda bir problem olmuyor,
dediler. Ben dayanamadým:-Madem birlikte yaþýyorsunuz, böyle yaþamak yerine nikâhlanarak
beraber yaþasanýz olmaz mý? dedim. Onlarýn cevabý daha ilginç oldu:-Belki zaman gelir o benden, ben ondan býkabiliriz. Belki baþkalarýna
gönül verebiliriz. Ayrýlýp birleþmek zor olmasýn, diye cevap verdiler. Böyle bir anlayýþýn olduðu toplumda ailenin ne olduðunu ve ne
olmadýðýný takdirlerinize sunuyorum.
Bu çarpýk aile hayatý sonunda maalesef, çok çirkin ve çarpýk yaþantýlar
ortaya çýkmýþ.Burada anlatacaðým olayla Avrupa'daki aile yapýsýnýn ne durumda
olduðunu gözler önüne sermek istiyorum. Bu ve benzeri olaylar bizim
gözümüzü açsýn ki hem biz hem çocuklarýmýz bu tür sýkýntýlarý yaþamasýnlar. Almanya'da görev yaptýðým Bielefeld þehrinde bir veli toplantýsý
düzenlenmiþti. Ben de buradaki Türk çocuklarýnýn okullardaki durumlarýný
izlemek üzere bu toplantýya katýldým. Toplantý, il çapýnda yapýlýyordu.
Toplantýya Belediye Baþkaný, Milli Eðitim Müdürü, okul müdürleri, öðrenci
velileri, öðretmenler ve Almanya'da yaþayan yabancýlar: Türk, Ýspanyol,
Ýtalyan, Yunan öðrenci velilerinin temsilcileri katýldý. Geniþ çaplý bir toplantý
yapýldý.Toplantýda önce Almanya Emniyet Müdürlüðü’nden iki yetkili
konuþtu. Birinci yetkili, “Gençleri zararlý alýþkanlýklardan nasýl koruyabiliriz?”
konusunda bilgiler verdi. Anlattýðý þeyler, bizim ülkemizdekilerle aynýydý. Bizim
de Türkiye'deki okullarýmýzda anlattýklarýmýzla benzerlikler gösteriyordu.
Benim zaman zaman öðrencilere anlattýðým konularýn aynýsýný, ayný
kelimelerle ifade etti. “Demek ki her ülkenin gençlerinin eðilimi, alýþkanlýklarý
ve gençlere yaklaþma dili dünyanýn her yerinde ayný.” diye kendi kendime
düþündüm.
> 2 3 1 <
Ýkinci yetkilinin konuþma konusu ise “Almanya'da Çocuklara Yapýlan
Cinsel Taciz” idi. Yetkili, Almanya'daki çocuklara yapýlan cinsel taciz konusunu
anlatýrken beynim allak bullak oldu. “Olamaz böyle bir þey!” diyerek isyan
etmek istedim. Toplantý sonunda Alman Emniyeti, bu konularý içeren bir
kitapçýk daðýttý. Bu kitapçýk Almanca, Türkçe, Ýspanyolca, Ýtalyanca ve Yunanca
bastýrýlmýþ olup gelen bütün velilere daðýtýldý.
Almanya'daki çocuklara yapýlan cinsel tacizin neler olduðunu
Almanya Emniyet Müdürlüðü’nün raporundan vermek istiyorum. Bu ifadeler,
toplantý sonunda bizlere daðýtýlan kitapçýktan aktarmadýr. Bu kitapçýktaki
bilgiler, raporlar, deðerlendirmeler ve kitapçýðýn basýmý tamamen Almanya
Emniyet Müdürlüðü’nün araþtýrmalarý ile oluþturulmuþtur.
Boþanan Anne-Babalarýn Çocuklarýnýn Uðradýðý
Psikolojik Travmalar
“Ailemle ilgili hatýrladýðým ilk þey annemle babamýn beni
paylaþamamalarýdýr.Ailemin tek çocuðu olduðum için kendimi hep aþýrý sevgi içinde
buldum. Ne zaman baþým sýkýþsa annemin koruyucu kanatlarýný hissettim
etrafýmda. Babam ise hep müþfik ve eðlenceli bir arkadaþ olmuþtu bana. Bir
gün annemle babam ayrýldýlar. Evet, ben çok üzüldüm. Sanki dünyanýn sonu
geldi sandým. Ne yediðimin ne de içtiðimin farkýndaydým. Ruh gibiydim; ama
onlar benim bu halimi gördükleri zaman benim hatýrýma bazý problemlerini
hasýraltý ederek bana yakýn durdular ve ayrýlýðýn olumsuz yanlarýný bana
hissettirmemeye çalýþtýlar. Anneme ve babama istemeyerek de olsa anlayýþla
davrandým. Zaten aksi de mümkün deðildi. Ben annemle yaþýyordum. Babamla da istediðim zaman
görüþebiliyordum. Gün geldi, annem baþka biriyle evlenmeye kalkýnca
dünyam baþýma yýkýldý. Bir baþka adamýn, annemle ayný odaya girmesini asla
hazmedemiyordum.
> 2 3 2 <
Ýþte bütün problemler ondan sonra baþladý. Artýk ben sorunlarýmý
dýþarýyla paylaþmaya baþladým. Artýk ondan sonra da olan oldu. Öyle bir
bataklýðýn içine sürüklendim ki buradan çýkmam oldukça zordu.
Benim bu hâlimi yakýndan bilen ve dersimize de giren (.…) Hoca’m
beni bir gün odasýna çaðýrdý. Bana çay ýsmarladý, halimi hatýrýmý sorduktan
sonra öyle þeyler anlattý ki bütün sözleri adeta çivi gibi kafama çakýlmaya
baþladý. ‘Olanlara kýzarak baþkasýnýn deðil, kendi hayatýný mahvediyorsun,
bunu yapma! Bu dünyada, Manisa'da boþanan sadece senin annen baban
deðil, bu þehirde, bu lisede annesi babasý ayrýlan sadece sen deðilsin. Baþka
öðrenciler de var; ama onlar senin gibi kendilerini daðýtmýyorlar, kendini
toparla! Ana, baba, kardeþ, Allah vergisidir. Bunlarý seçmen kendi elinde deðil;
ama arkadaþlarýný seçmen kendi elinde. Çarþýda yanýnda gördüðüm
arkadaþlarýný beðenmedim. Ýstersen o arkadaþlarýný bir kez daha deðerlendir.
Sana iyilik ve güzellik adýna bir þeyler mi veriyorlar yoksa senden bir þeyler mi
alýyorlar.’ dedi ve masasýndaki þekerlikte duran þekerlerden bir avuç vererek
beni uðurladý; ama ben, sanki sarhoþ olmuþ gibi tuhaf bir hâldeydim. Odadan
çýkarken sanki baþým dönüyordu. (.…) Hoca’mýn anlattýklarý bir anda beni
kendime getirmiþti.
Artýk o günden sonra benim annem de babam da (….) Hoca’m
oldu. Ne zaman baþým sýkýþsa (.…) Hoca’ma gider, ona derdimi anlatýr, onun
nasihatleriyle ve verdiði þekerle içim ferahlardý. Liseyi bitirdim, üniversiteyi
kazandým. Okudum ve kendi hayatýmý kurdum; ama (.…) Hoca’mý
unutmuyorum. (….) Hoca’ma ilelebet minnettarým.
Her genç kýz, her delikanlý, benim gibi þanslý olmayabilir. Anne
babalar, lütfen kendi kaprisleriniz için bizlere kýymayýn. Bizim hayatýmýzý,
geleceðimizi karartmayýn.”
> 2 3 3 <
Boþanmýþ Aile Çocuklarýnýn, Anne-Babalarýndan
Ýstekleri
1-Beni ikinizden birine zorlamayýn. Belki siz karý koca deðilsiniz ama hala benim annem babamsýnýz. Lütfen bana birbirinizin kötülüklerini deðil, iyiliklerinizi anlatýn.
2- Beni aranýzda laf getirip götüren biri yapmayýn. Birbirinize söyleyeceðiniz bir þey varsa lütfen medeni iki insan gibi bir araya gelip konuþun.
3- Lütfen bana ikinizin yanýnda da yaþayabilme imkâný ve fýrsatý tanýyýn.
4- Bana hep ne yaptýðýmý ve neye ihtiyacým olduðunu sorun. Sýklýkla sizlerle konuþmaya, sizin yönlendirmenize ihtiyacým olduðunu unutmayýn.
5- Bana boþanmanýz önceki gibi yaklaþmaya devam edin. Boþanmýþ bir anne babanýn dezavantajýný bana yaþatmayýn. Çünkü bunun nedenli zor olduðunu bilmiyorsunuz.
6- Unutmayýn siz birbirinize düþman olsanýz da ben hala sizin çocuðunuzum. Hanginizin yanýnda kalýrsam kalayým sizleri birbirinize eþ yapmaz. Ama benim umudum ve hayalim sizi hep eþ olarak görmek.
7-Ben zaten sizi boþanmýþ olmanýzla kaldýramayacaðým yükü omuzlarýma aldým. Konuþacak, deþarj olacak bir insan arýyorsanýz beni bulmayýn. Ben omzumdaki yükü zor taþýyorum. Deþarj olmak istiyorsanýz ya bir arkadaþ bulun, ya da tekrar evlenin.
8- Yaþým kaç olursa olsun ben kayýp bir insaným. Bir çok sýkýntýyla yüz yüzeyim. Depresyon, sevgi yokluðu, örnek alabileceðim rol model anne baba yokluðu, ahlak terbiye, iyi bir eðitim vs. Lütfen sýkýntýlarla karþýlaþtýðýmda bana yardým edin.
9- Ailevi deðerler artýk benim için eskisi gibi deðil ana-baba, dede-nine bir araya gelip kutladýðýmýz neþeli bayramlar ve özel günler, bahar mevsimindeki piknikler, birliktelikler artýk hayal. Keþke bayramlarda, özel günlerde týpký eskisi gibi bana o sevinçleri yaþatabilseniz.
> 2 3 4 <
Kýssadan Hisse
Ünlü Türk Mutasavvýfý Ahmet Yesevî anlatýyor. Cenab-ý Hakk, Hz.
Adem'i cennetteki hatasý yüzünden yeryüzüne indirir. Hz. Adem yeryüzüne
indiðinde saðýna bakar, üç tane beyaz siluet görür.
Birinci beyaz siluete sorar:- Sen Kimsin? Birinci beyaz siluet cevap verir:- Akýlým.Hz. Adem tekrar sorar: - Nerde bulunursun?Birinci beyaz siluet:-BaþtaHz. Adem, ikinci beyaz siluete sorar:- Sen kimsin?Ýkinci beyaz siluet cevap verir:- Ben hayâyým. Hz. Adem ona da sorar:-Nerde bulunursun?Ýkinci beyaz siluet: -Yüzde bulunurum. Hz. Adem, üçüncüsüne de ayný soruyu sorar:Sen kimsin?Üçüncü beyaz siluet:- Ýmaným.Hz. Adem: - Nerede bulunursun?Üçüncü beyaz siluet:- Kalpte bulunurum.Hz. Adem, bir de soluna bakar, solunda da üç siyah siluet görür.Birinci siyah siluete sorar:- Sen kimsin?Birinci siyah siluet:- Öfkeyim
> 2 3 5 <
Hz. Adem, tekrar sorar:- Nerede bulunursun? Birinci siyah siluet:- BaþtaHz. Adem: -Ama orada akýl var!Birinci siyah siluet:- Ben geldim mi, o kaçar. Hz. Adem, ikinci siyah siluete sorar:- Sen kimsin?Ýkinci siyah siluet: -Hayâsýzlýðým.Hz. Adem, ona da sorar:- Nerede bulunursun? Ýkinci siyah siluet: -Yüzde bulunurum.Hz. Adem:- Orada hayâ var.Ýkinci siyah siluet: -Ben geldim mi, o kaçar. Hz. Adem, bu sefer de üçüncü siyah siluete sorar: -Sen kimsin?Üçüncü siyah siluet:- Küfürüm.Hz. Adem:- Sen nerede bulunursun?Üçüncü siyah siluet:- Kalpte bulunurum.Hz. Adem:- Ama orada iman var!Üçüncü siyah siluet:- Ben geldim mi, o kaçar.Sadece evlilere deðil, öfkesini yenemeyen tüm insanlara misal olsun.
> 2 3 6 <
Kýrkaðaç Lisesi’nin En Güzel Öðretmeni
Müdür olarak çalýþtýðým Kýrkaðaç Lisesi’nde Kýrkaðaç'ýn kalburüstü
ailelerinden birinin güzel bir kýzý okulumuzda fen bilgisi öðretmeni olarak
çalýþýyordu. Hem fiziki güzelliðinden hem de ailesinin konumundan
olabildiðince havalý bir bayandý. Evlenme konusunda çevresinden çok iyi
teklifler almýþ; fakat ailesinin konumuna kendi güzelliðini de katarak
öðretmenlerden ve diðer meslek mensuplarýndan gelen nasipleri hep geri
çevirmiþ. Müdür olarak atandýðým yýllarda ise yaþý otuz beþi aþmýþ, kýrka doðru
merdiven dayamýþtý. Kafasýna doktor veya hakimle evlenmeyi koymuþ, o
meslekten bir nasibini beklerken yaþ gelmiþ geçer olmuþ. Hatta arkadaþlarý
“Neden nasiplerini geri çeviriyorsun?” diye sorduklarýnda, “Doktor, hâkim
hanýmlarýný görüyorum. Hepsi de benden çirkin. Ben onlardan hem daha
güzelim hem de daha iyi þeylere layýðým.” diyerek çýkan nasiplerini elinin
tersiyle geri çevirmiþ. Tabii böyle bir nasip çýkmayýp yaþýn da belli bir noktaya
gelmesiyle bunalým emareleri baþlar.
Müdürlüðüm zamanýnda orta birinci sýnýf öðrencilerinden birinin
elinde su dolu kova ile sýnýfa doðru gittiðini görünce öðrenciye “Hayrola
yavrum, resim dersiniz mi var?” dedim. Öðrenci “Hayýr Hoca’m, Þ.
öðretmenimiz istedi, ona götürüyorum.” dedi. Ben hayretle “Pekala, ne
yapacak suyu? Resim dersinize o girmiyor ki!”. dediðimde öðrenci “Hoca’m,
Þ. öðretmenimiz elektrikleniyormuþ, elektriðini bunun içine boþaltýyor.” dedi.
Öðrencinin dediðinden pek bir þey anlamadým. Öðrenciye “Götür bakalým!”
dedim; fakat bu durumu da anlamak istiyordum.
O zamanlar okullarda sýnýflarýn kapýlarýnda göz hizasýnda küçük camlý
gözler vardý. Öðrencinin arkasýndan gidip girdiði sýnýfýn kapýsýndan içeri baktým.
Kova, masanýn yanýndaydý. Þ. Haným, öðrencinin getirdiði kovaya iki de bir
ellerini sokuyor, biraz bekletiyor, sonra ders anlatýyordu. Bu iþi sürekli tekrar
ediyordu. Öðretmeni sýnýfýn huzurunda mahcup etmemek için o anda sýnýfa
girmedim. Zil çaldý, Þ. Haným’ý çaðýrdým. Sýnýftaki durumunu sorduðumda,
sýnýfta yoðun bir elektrik olduðunu, bu elektriðin kendisini çarptýðýný, ellerini su
> 2 3 7 <
dolu kovaya sokarak vücudundaki elektriði boþalttýðýný, söyledi. Ben bu
açýklama karþýsýnda þaþkýnlýðýmý gizlemeye çalýþarak böyle bir þeyin
olamayacaðýný, sýnýfta elektrik yükü olsa öðrencileri ve baþka öðretmenleri de
rahatsýz edeceðini söyledim. Sonra da böyle davranýþlar yapmamasýný, daha
dikkatli olmasý hususunda hatýrlatmalarda bulundum.
Bir zaman sonra bu davranýþýnýn düzeleceðini beklerken bu defa
derslerde ayaklarýný su dolu kovanýn içine soktuðunu, su dolu kovanýn içine
girerek ders anlattýðýný gördüm.
Neticede bu deðerli öðretmen arkadaþýmýzý Manisa Ruh ve Sinir
Hastalýklarý Hastanesi’ne göndermek zorunda kaldýk.
Fýrsatlarý Deðerlendirmek
Zamanla kasabanýn birinde öðretmen Þ. Haným gibi güzel mi güzel,
zengin mi zengin bir aða kýzý varmýþ. Yukarýda anlattýðýmýz olayda olduðu gibi
bu güzel ve zengin aða kýzýnýn da talipleri çokmuþ; ama o hep daha iyisini
beklermiþ. Kasabada fakir mi fakir; ama bir o kadar da yakýþýklý, mert, onurlu bir
delikanlý varmýþ. Bu delikanlý, aða kýzýný çok sevmiþ. Adeta kýza karasevdayla
tutulmuþ. Kýzý istetmiþ. Kýz güzelliðine güvenerek fakir delikanlýnýn bu isteðine
evet demediði gibi kýzýn ailesi de kýzlarýný fakir delikanlýya vermek istememiþler
ve iþ olmamýþ. Delikanlý, bu durumdan sonra kasabada kalmak istemez. Aða kýzýnýn
baþkasýyla evlenmesini görüp kahrolmaktansa, kasabayý terk edip kendine
yeni hayat kurmayý düþler. Annesini ve babasýný da alarak çok uzaklarda bir
kasabaya yerleþip orada çalýþmaya baþlar. Bu kasabada baþka bir kýzla evlenip
mutlu bir yuva kurar. Zamanla iþlerini geliþtirir ve kasabanýn zenginleri arasýnda
yerini alýr.
Yýllar sonra doðduðu kasabayý ziyaret edip eski dostlarýný görmek
bahanesiyle aða kýzý yüzünden terk ettiði kasabaya gelir. Eþini dostunu
gördükten sonra âþýk olduðu kýzýn kiminle evlendiðini çok merak eder. Bir
> 2 3 8 <
zamanlar âþýk olduðu kýzýn kocasýnýn kim olduðunu öðrenmek için sabah
erkenden evin yakýnýndaki bir kahvehaneye oturur. Evden çýkacak adamý
gözetlemeye baþlar. Evin kapýsý açýlýp kapýdan çýkan kiþiyi gördüðünde
gözlerine inanamaz. Evden öyle bir adam çýkar ki yüzü çiçek bozuðu, eni
boyuna denk, bodur, þiþman, yaþlý, çirkin mi çirkin bir adam evden çýkýyor.
Hayretler içinde kalmýþ. Adam evi terk ettikten sonra bütün cesaretini
toplayýp evin zilini çalar. Bir zamanlar sevdiði, eski aþký olan bey kýzý kapýyý açar.
Her ikisinin de yürekleri þöyle bir hoplamýþ. Sonra delikanlý:
Benim sana olan aþkýmý biliyorsun. Üstelik biraz evvel evden çýkan
beyini de gördüm. Olabildiðince tipsiz, kaba ve sana uygun olmayan biriydi.
Benim gibi yakýþýklý, mert, onurlu bir adamý neden kabul etmedin de böyle bir
adamý eþ olarak seçtin. Doðrusu çok merak ettiðim için kapýný çaldým. Evden
çýkan kiþi yakýþýklý, sana yaraþýr biri olsaydý inan seni rahatsýz etmeyecektim;
ama ummadýðým biri çýkýnca merak içinde kaldým ve sormak istedim, demiþ.
Eski sevgilisi aða kýzý:Bu sorunu cevaplayabilmem için önce beni takip etmen gerekiyor,
demiþ.Delikanlýyý içeri alýr ve evinin arka tarafýndaki birbirinden güzel
yüzlerce güllerin açtýðý gül bahçesine götürmüþ. Eski sevgilisi olan delikanlýya:Bu bahçenin baþýndan baþlayýp arkana bir daha geri dönmeden
bahçenin en güzel gülünü koparýp getirirsen sorduðun sorunun cevabýný
vereceðim. Þayet bahçenin en güzel gülünü getirmezsen sorunu
cevaplamam mümkün deðil, demiþ.
Delikanlý, bu söylenenler üzerine denileni yapmaya çalýþmýþ.
Yüzlerce gülün bulunduðu bahçede ilerlemeye baþlamýþ. Birden önünde çok
güzel sarý bir gül görmüþ. Tam ona doðru ilerlerken biraz ileride kocaman
pembe bir gül gözüne çarpmýþ. Pembe gülü koparmak isterken ileride
muhteþem güzellikte kýrmýzý bir gül goncasý görmüþ. “Aradýðým bu olmalý!”
deyip tam onu koparýrken ileride…
Derken bir de bakmýþ ki bahçenin sonuna gelmiþ. Mecburen oradaki
> 2 3 9 <
son gülü koparýp eski sevgilisi olan aða kýzýna götürmüþ. Kýz, bahçenin en güzel
gülünü beklerken bir de ne görsün, yapraklarý solmuþ cýlýz bir gül! Aða kýzý
delikanlýya gülmüþ:
Bak gördün mü? Demiþ. Her zaman daha iyisini bulmak isterken
ömür geçer ve sen sonunda en kötüsüne bile razý olmak zorunda kalýrsýn. Bu
yüzden gençlik gitmeden ve gecikmeden doðru seçimler yapmayý öðrenmek
gerekir. Umarým sana vermem gereken cevabý vermiþ oldum, der. Bu hikâye
ve gerçekler karþýsýnda tek bir þey söyleyebilirim: Oðlunuzu istediði zaman,
kýzýnýzý da fýrsat çýkar çýkmaz evlendirin.
Benim Kýzým Aç Kalýr
Salihli'de görev yaparken Kütahya'nýn Emet ilçesinin ücra
köylerinden olan bir öðretmen arkadaþ, ilk atama olarak okulumuza geldi. Bu
öðretmen arkadaþ, çok fakir bir köylü çocuðu idi. Bakmakla yükümlü olduðu
çok yaþlý annesiyle babasý olduðunu söyledi. Biz de hem tasarruf etmesi hem
de yardýmcý olmak amacýyla kendisine okuldan bir oda tahsis ettik. Okulda
yatýp kalkýyor, böylelikle ailesine de yardýmcý oluyordu.
Öðretmen arkadaþ son derece dürüst, yakýþýklý ve beyefendi bir
kiþiliðe sahipti. Zamanla ilçenin önde gelen zenginlerinden birinin kýzýný
öðretmen arkadaþ için istedik. Oðlan kýzý, kýz da oðlaný beðendi. Ýþ, formaliteyi
yerine getirmeye geldi. Tabii iþ benim baþýma düþtüðü için hanýmýmý alarak
kýzýn babasýnýn kapýsýný çaldýk. Hoþ beþten sonra kahveler içildi. Ben konuyu
kýzýn babasýna açtým. Kýzýn babasý (Þimdi rahmetli oldu.) ilk defa öðretmen
arkadaþýn aldýðý maaþý sordu. Ben de o gün için aldýðý maaþý söyledim. Bunun
üzerine kýzýn babasý: “Olmaz! Bu para ile benim kýzým aç kalýr.” dedi. Kýzýn
babasýyla biraz ahbaplýðýmýz vardý. Ben hemen atýldým. “Olur, mu (…) amca?
Bak, ben de ayný parayý alýyorum. Sor bakalým, benim haným aç kalýyor mu?”
dediysem de ikna etmem mümkün olmadý; ama kýzýn gönlü olunca eh demek
zorunda kaldý. Kýzýna, “Bak, benden kabahat gitti. Sonunda piþman olacak
sensin!” diyerek kýzýný vermek zorunda kaldý.
> 2 4 0 <
Bu öðretmen arkadaþ, çok zeki ve çalýþkan biriydi. Eþi ise ondan daha
becerikli ve çalýþkan çýktý. Genç öðretmen arkadaþ, yurtdýþý imtihanlarýna girip
kazandý. Yurtdýþýnda öðretmenlik yaptý. Dönüþlerde getirdikleri eþyalarý
sattýlar. Ýkisi de tutumlu insanlardý, epey sermaye edindiler. Yurtdýþýndan
döndükten sonra hanýmý pazarlamacýlýða devam etti. Daire bir iken iki, üç
oldu. Araba, arsa derken, meslektaþlarýna ve bizlere göre maddi bakýmdan
daha iyi bir konuma geldiler. Kýzýn babasý ( rahmetli “….” amca) çiftçilikle uðraþýrdý. Malý mülkü
yerindeydi. Biliyorsunuz en zengin çiftçinin bile zaman gelir cebinde para
olmaz. (….) amca sýkýþtýðýnda oðlu ve diðer çocuklarý da çok varlýklý olmalarýna
raðmen cep harçlýðýný “Bu para ile benim kýzým aç kalýr.” diye vermek
istemediði damadýndan alýrdý. Ne yapalým ki insanoðlu, rýzkýn Allah'ýn elinde
olduðunu bazen unutur. Her þeyi kontrol edeceðini sanýr.
Kader Buluþturunca
1979 yýlýnýn Ocak ayýydý. Yeni yýla, yeni Hükümet’le girilmiþti. Yeni
Hükümet’le birlikte Milli Eðitim’de korkunç bir tayin ve kýyým furyasý
baþlamýþtý. O yýllarda ben de Kýrkaðaç Lisesi Müdürü’ydüm. Manisa'dan birçok
arkadaþýmýzýn tayini doðu illerine çýkartýldý. Kar kýþ demeden insanlar yerinden
edildi. Bazý arkadaþlar da rapor alýp tayinini durdurabilmek için ecel terleri
döküyorlardý. Kýrkaðaç'ta bu tür siyasi kýyýmlarý ve ideolojik yaklaþýmlarý tasvip
etmeyen genç doktorlar vardý. O zaman doktor arkadaþlar, Manisa'da ne
kadar tayini çýkmýþ kiþi varsa saðlýk raporu için yardýmcý oldular. O yýllarda Ýlçe Milli Eðitim’in görevlerinin bir kýsmýný lise müdürleri
yerine getiriyorlardý. Hasta sevk kâðýtlarý lise müdürlükleri tarafýndan
veriliyordu. O günlerde rapor almak için gelen öðretmenlere “Rapor iþi kolay,
evli misin, bekâr mýsýn?” diye sorardým. Bekârsa okulumuzda çok deðerli bir
kýzýmýz olduðunu, þayet evlenmeyi düþünüyorsa tavsiye edebileceðimi
söylerdim. Okulumuzdaki bu deðerli ve hanýmefendi bayan öðretmen
arkadaþýmýz çok iyi biriydi. Kendisini ailecek kýzýmýz gibi severdik.Manisalý öðretmen arkadaþýmýzdan birisi görev yapýlmasý mümkün
olmayan güneydoðu illerinden birine tayin edilmiþ. O da rapor almak için
> 2 4 1 <
odama gelmiþti. Ayný soruyu ona da sordum. Bekâr olduðunu söyleyince
okulumuzda çok güzel, bekâr bayan bir öðretmen olduðundan bahsettim. Bu
konuda söylenmesi gereken þeyleri söyledim. Üstelik fikir yönünden de
kendisi gibi (....) olduðunu belirttim. Öðretmen arkadaþ, bayan öðretmeni
görmek istedi. Ben de bayan arkadaþýmýzý bir vesile ile çaðýrdým. Dolayýsýyla
bayan öðretmenin de onu görmesini saðladým. Daha sonra erkek öðretmen
arkadaþa ne düþündüðünü sorduðumda “Ýste Müdür Bey!” dedi. Ben de
“Acele etmiyor musun? Bir araþtýr, ondan sonra bana kesin cevabýný ver.”
dediðimde “Müdür Bey, sen (…..) müsün? Beni size gönderen arkadaþ öyle
olduðunuzu söyledi.” dedi. Ben de “Evet” diye karþýlýk verdim. Evet, cevabýný
aldýktan sonra “O hâlde ne gerek var, (….) yalan söylemez. Onun her dediði
doðrudur.” diye karþýlýk verdi. Sonra bayan öðretmenin dosyasýný getirdim.
Bayan öðretmen, erkek öðretmenden dört yaþ büyüktü. Arada yaþ farký
olduðunu söylediðimde “Benim için önemli deðil, önemli olan sizin
söyledikleriniz.” diye karþýlýk verdi.
Daha sonra bayan öðretmeni çaðýrdým. Biraz önce gördüðü
delikanlýnýn kendisine talip olduðunu söylediðimde “Müdür Bey, siz benim
aðabeyimsiniz. Siz nasýl uygun görürseniz öyle olsun.” diyerek onayýný verdi.
Odamda söz günü tespit edildi.
Nihayet söz günü geldi, çattý. Kýrkaðaç'taki öðretmen arkadaþlarla
beraber Soma'ya kýzýn evine gittik. Damadýn anne ve babasý da geldi.
Damadýn da geleceði söylendi. Kýzýn evinde kahveler, çaylar içildi; ama damat bir türlü ortalýkta
yoktu. O zamanlar bugünkü gibi telefonlar da yoktu. Saat bir buçukta takýlmasý
gereken yüzük, iki saatten beri takýlamýyordu. Saat üç buçuk oldu. Damat,
hâlâ ortada yoktu. Herkes bana bakýyordu, ben de damadýn anne ve
babasýna bakýyordum. Damadýn anne ve babasý bu durumdan dolayý çok
üzgün ve periþan bir hâldeydiler. O gün çektiðim sýkýntýyý hayatým boyunca
unutmam mümkün deðil. Neticede bizim damat bey, saat üç buçuðu geçerken çýkageldi. Hep
beraber, “Nerdesin, nerde kaldýn?” diye yüklendiðimizde damat, durumu
> 2 4 2 <
anlattý. Garajda tam arabaya bineceði sýrada sað sol kavgasýna karýþmýþ,
karakola düþmüþ, bir türlü derdini anlatamamýþ. Nihayet yalvar yakar
kurtulmuþ. Ýki saatlik gecikmeyle de olsa yüzüðü taktýk, rahatladýk.
Gayet güzel bir evlilik hayatlarý oldu. Mutlu bir þekilde yaþýyorlar.
Bazen bir araya geldiðimizde bu olayý hatýrlar, o gün yaþananlarý anlatýr,
aramýzda gülüþürüz.
Evlilik konularýnda, “Ýyi olursa kendilerinden, kötü çýkarsa benden
bilirler.” gerekçesiyle herkes araya girmez; ama bu sözü söyleyenlere de bir
baþkasý vesile olmuþtur. Bu tür iþlerde her ne kadar kýz ile oðlan anlaþmýþ olsa
da üçüncü kiþilerin devreye girmesiyle sonuç alýnýyor. Bu konuda yardýmcý
olanlarý Allah karþýlýksýz býrakmýyor. Çoluk çocuðunun istikbalinde bir þekilde
fazlasýyla yardým ediyor. Bu durumu kendi çocuklarýmda yaþadýðým ve
gördüðüm için özellikle bu notu düþmüþ oldum.
Ýdeoloji Gözleri Kör Edince
Manisa Lisesi’nde göreve baþladýðýmda okul müdürüm Abdül Celil
Kýzýlgök idi. Çok nazik, kibar, þýk ve temiz giyinen bir insandý. Kýsa boylu
olduðu için giydiði elbiseleri hep terziye diktirirdi. Yalnýz bir huyu daha vardý,
cepli pantolon giymezdi. Bütün pantolonlarý cepsizdi.
Bir gün Öðretmenler Kurulu Toplantýsý yapýyoruz. Okulda yüz elli altý
öðretmen vardý. Okulda ideolojik bakýmdan çok kuvvetli muarýz bir grup
Müdür Bey'e karþý sürekli muhalefet etmekteydi. Her vesile ile Müdür Bey'i
açýk düþürmeye çalýþýyorlardý.
Gündem maddeleri görüþülüyor, gündem maddelerinden bir tanesi
de “Öðretmenlerin kýlýk kýyafeti ve öðrenci karþýsýndaki davranýþlarý” idi. Bu
madde görüþülürken ideolojik bakýmdan oldukça fanatik bir öðretmen
arkadaþ söz alarak Müdür Bey'e, “Müdür Bey, önce siz örnek olun.
Geçenlerde siz de öðrencinin karþýsýnda eliniz cebinizde duruyordunuz. Sanki
kabadayý gibi bir haliniz var. Þahsen ben okul müdürünün bu þekilde
> 2 4 3 <
öðrencinin karþýsýnda durmasýný yadýrgadým.” deyince ortalýk bir anda
alevlendi, bütün öðretmenler nefesini tutarak Müdür Bey'in tepkisini merak
etmeye baþladýlar. Abdülcelil Bey, gayet sakin bir þekilde eðildi, ayakkabýlarýn
ipini çözdü, ceketini çýkardý. Sonra masanýn üzerine çýktý. “Arkadaþlar,
ideolojinin beyinleri körleþtirdiðini biliyordum da gözleri kör ettiðini
bilmiyordum. Ben bugüne kadar cebi olan pantolon hiç giymedim. Arkadaþ
istiyorsa þu duvarýn arkasýnda (Lojman, toplantý salonuna bitiþikti.)
gardýrobumdaki bütün pantolonlarý da getireyim.” dediðinde
öðretmenlerden korkunç bir alkýþ tufaný koptu. O öðretmen arkadaþ, özür
dilemedi; ama Kurul boyunca adeta renkten renge girdi. Bu arkadaþ o günden
itibaren okulda öðretmenler arasýnda “müfteri” olarak anýlmaya baþlandý.
Hatta kendi arkadaþlarý tarafýndan bile dýþlandý. Sene sonunda baþka bir okula
tayin isteyerek okuldan ayrýlmak zorunda kaldý.
Müdür Törpülemek Ýsterse
Manisa Lisesi’nin pansiyonunda ortaokul birinci sýnýftan lise son sýnýfa
kadar Devlet Parasýz Yatýlý Ýmtihaný’ný kazanan öðrenciler kalýrdý. Devlet
Parasýz ve Yatýlýlýk Ýmtihaný’ný kazanan ortaokul öðrencilerinin her türlü
barýnma, iaþe, ibate kýrtasiye ve harçlýklarý Devlet tarafýndan karþýlanýr. Bu iþi de
pansiyonu bulunan okullar üstlenirdi. Lisede yatýlý okuyacaklar Manisa
Lisesi’ne, ortaokulda yatýlý okuyacaklar da Ahmet Tütüncüoðlu Ortaokulu’na
kaydolurlardý. Ahmet Tütüncüoðlu Ortaokulu’nu bitiren yatýlý öðrencileri
Manisa Lisesi’ne alýrdýk.
Yine bir öðretim yýlý baþýnda Gördes'in köylerinden D.P.Y Ýmtihaný’ný
kazanan ortaokul birinci sýnýf öðrencisini Ahmet Tütüncüoðlu Ortaokulu’na
kaydýný yaptýk. Velisi, öðrencinin henüz sünnet olmadýðýný, okul açýlýnca sünnet
yaptýracaklarýný, okullarýn açýldýðý ilk hafta izinli sayýlmasý hususunda benden
ricada bulundu. Çocuk da yanýndaydý, çok sevimli bir çocuktu. Ben veliye izin
verdiðimi söyledikten sonra çocuða: “Bak yakýþýklý, sünnetten sonra onun
törpüsü de olur. Geldiðin zaman bana uðra, gerekirse törpü yapalým.” dedim.
Veliyle gülüþtük, öðrenciye izin vererek babasý ile gönderdim.
> 2 4 4 <
Okullar açýldýktan bir hafta sonra babasý çocuðunu getirmiþ, bana
uðramýþlar; ama ben toplantýda olduðum için benimle görüþemeyince
çocuðu, pansiyondan sorumlu müdür yardýmcýsýna teslim ederek köyüne
dönmüþ.
Bir gün sonraydý. Odamda müdür yardýmcýsýyla ve öðretmen
arkadaþlarla otururken bu öðrencimiz odaya geldi. Kendisine, “Hoþ geldin,
nasýl geçti, acýdý mý?” derken öðrenci pantolonun kemerini çözmeye baþladý.
Ben þaþkýn bir halde “Hayrola (…) ne yapýyorsun?” dediðimde öðrenci,
“Öðretmenim, törpü yapmak için bakacaktýnýz.” deyince odadaki arkadaþlarla
beraber gülüþtük.
Buket
Yýllar önce Anadolu’nun bir ilçesinde çalýþýrken Buket adýnda çok
çalýþkan ve zeki bir öðrencimiz vardý. Buket'in o yaþlarda kendine göre çok
büyük sýkýntý ve derdi vardý. Onun bu büyük derdi yüzündeki sivilcelerdi.
Ergenlik çaðýnda olduðu için yüzünde çok miktarda sivilceler vardý. Kýzcaðýz
sivilceleri her gün ilaçlý sularla temizler, bu sivilceleri kaybetmek için bolca
pudra sürerdi. Mübalaðasýz her teneffüste vaktini lavabodaki ayna baþýnda
geçirirdi.Buket, yüzündeki sivilcelerden dolayýsý kompleks içindeydi. Bu
kompleksi her halinden belliydi. Biz öðretmenler ise Buket'in bu durumunu
görmezden geliyorduk; ama Buket'in arkadaþlarý maalesef ayný yaklaþým
içinde deðildilerdi. Buket'in gerçek ismi unutulmuþ, yüzündeki sivilcelerinden
dolayý arkadaþlarý ona kinayeli olarak “Çiçek” adýný takmýþlardý. Buket,
yüzündeki sivilceleri örtmek amacýyla pudrayý fazla kaçýrdýðý için arkadaþlarýnýn
bir kýsmý da “Pamuk” diyordu. Kýsacasý Buket, bazý öðrenciler arasýnda
“Çiçek”, bazý öðrenciler arasýnda da “Pamuk” diye çaðrýlýyordu. Öðretmenler
olarak bizler her ne kadar bu durumu önlemeye çalýþsak da baþarýlý
olamýyorduk. Kaldý ki Buket de arkadaþlarý tarafýndan bu isimle çaðrýlmaya
alýþmýþtý. Bu isimlerle çaðrýlmayý fazla problem yapmýyordu.
> 2 4 5 <
Bir gün dersine giren öðretmen arkadaþlardan biri, derste bütün
sýnýfa yönelik bir soru sorar. Bütün parmaklar havaya kalkar. Öðretmen
arkadaþ, Buket'e farkýnda olmadan arkadaþlarýnýn taktýðý isimle “Çiçek, sen
söyle!” der demez arkadaþlarý arasýnda bir gülüþme olur. Buket, öðretmeni
tarafýndan “Çiçek” ismiyle hitap edilmesinden dolayý son derece sýkýlýr,
rahatsýzlýk duyar, utanýr. Yüzündeki sivilcelerin her birinden sanki ateþ fýþkýrýr
gibi kýpkýrmýzý olur. Öðretmen arkadaþ, Buket'in aþýrý mahcubiyetini fark eder,
yaptýðý yanlýþlýðý, kýrdýðý potu telafi etmeye çalýþýr; ama olan olmuþtur. Buket,
arkadaþlarýn gülüþmesinden fevkalade rahatsýz olmuþ ve etkilenmiþtir.
O gün ders bitiminde evine giden Buket, annesine yorgun olduðunu
belirterek odasýna kapanýr. Evde ne kadar ilaç varsa annesine fark ettirmeden
yanýna alýr. Ýlaçlarýn hepsini içer. Akþam sofra kurulduðunda annesi, Buket'i
uyandýrmak için odasýna girer; ama Buket'i uyandýrmak ne mümkün! Buket
çoktan gitmiþtir, sadece defterinin arasýna “Sen de mi öðretmenim!” yazýlý
notu býrakarak…
Ertesi günü Buket'i okula beklerken tabutu geldi. Gözyaþlarýmýz sel
olup aktý. Okul bahçesinde yaptýðýmýz kalabalýk bir cenaze töreni ile Buket'i
ebedi istirahatgâhýna uðurladýk.Çiçek ismiyle hitap edip Buket'in intiharýna sebep olan öðretmen
arkadaþ (…) Bey ise vicdan azabý dolayýsýyla bunalýma girdi. Baþka bir ile
tayinini istedi. Uzun yýllar psikolojik tedavi görmek zorunda kaldý.
Boya Sandýðýndan Makam Masasýna
Manisa'da Valilik binasýnýn karþýsýndaki Emekliler Parký’ný
bilmeyenimiz yoktur. Bir gün Milli Eðitim’de yaptýðýmýz toplantýdan sonra okul
müdürü arkadaþlarla (Rahmetli Ýsmet Sönmez, Mehmet Býyýk, Hilmi Arkýn)
parkta oturup bir çay içelim dedik. Emekliler Parký o yýllarda yeni yapýlmýþtý.
Parkta oturur oturmaz elinde boya sandýðý olan on iki-on üç yaþlarýndaki
çocuklar baþýmýza üþüþüþtü. “Amca, ayakkabýlarýnýzý boyayalým.” diyorlardý.
Biz de olur, dedik ve boyacý çocuklar ayakkabýlarýmýzý boyamaya baþladý. Ben
> 2 4 6 <
çocuða þaka olsun diye “Parlatmazsan para yok!” dedim. Çocuk, bütün
hüneriyle ayakkabýyý parlatmaya çalýþýrken çocukla sohbete baþladýk.
Çocuk, kendisiyle ilgili olarak bilgiler veriyordu. Manisa'nýn kenar
mahallesinde oturduklarýný, aslen Kütahyalý olduklarýný, babasýnýn pazarcýlýk
yaparken bir kaza sonucu öldüðünü, iki kardeþi bulunduðunu, annesi ile
birlikte tarlada gündelikçi olarak iþlere gittiðini, boþ kaldýðý zamanlarda ise
ayakkabý boyayarak evin geçimine yardýmcý olduðunu söyledi. Çocuðun
anlattýklarýndan ben þahsen çok etkilendim. Çocuðun gözlerine dikkatlice
baktým. Çocuðun gözleri ýþýl ýþýl zekâ parlýyordu. Çocuða, “Okumak ister
miydin?” diye sordum. Çocuk, gözlerimin içine derinliðine bakarak “Hem de
nasýl amca!” diye cevapladý. Ben, “Pekala, sen okula gidersen eve kim
bakacak?” dediðimde “Annem kýþ aylarýnda poðaça yapýyor, ben de onlarý
akþamlarý kahvelerde satýyorum, okuluma mani olmaz.” demesin mi? Çocuk
okumamak için deðil de okumak için gerekçelerini söylüyordu. Bir anda kendi
hayatým gözümün önüne geldi.
Ýlkokuldan çýktýktan sonra babam, kendimizin ve komþularýmýzýn
keçilerini toplamýþ beni çoban yapmak istemiþti. Ben de bunun üzerine baþka
bir köyde bulanan üvey amcamýn yanýna kaçmýþtým. O da beni Ödemiþ Kur'an
Kursu’nun idarecisi Rahmetli Mustafa Köseoðlu'na teslim etmiþti. Rahmetli
Mustafa Köseoðlu da beni, ömrünü fakir çocuklarýn eðitimi için vakfeden Ýzmir
Kestane Pazarý yurdunun idarecisi Rahmetli Raif Cilasun amcaya teslim
etmiþti. Benim okumama vesile olan bu iki hayýrsever insandý. Nur içinde
yatsýnlar.
Kendi hayatým, gözümün önünden geçtikten sonra sanki “Borcunu
öde!” diye bir ses geldi. Çocuða, “Ben, seni okutmak istiyorum.” dediðimde o
anda orada olmanýzý isterdim. Boyacý çocuðun yüzündeki mutluluðu,
gözlerindeki sevinci görmenizi isterdim.Uzatmayayým, ertesi günü boyacý çocuðun annesini okula çaðýrdým.
Çocuk da bir gün önce yaþanan olayý annesine anlatmýþ ki annesi de sevinçten
uçuyordu. Çocuðun annesi de teklifimizi hemen kabul etti. Boyacý çocuðu,
> 2 4 7 <
Manisa Lisesi Koruma Derneði kanalýyla paralý yatýlý olarak lisemizin
pansiyonuna yerleþtirdik. Okullar açýlalý da bir ay olmuþtu. O yýllarda ortaokul
müdürü arkadaþ bu çocuðun okula kaydýnda yardýmcý oldu. Bizim boyacý
çocuk E. okula geç yazýlmasýna raðmen notlarý sýnýftaki arkadaþlarýna göre
oldukça iyiydi. Hafta sonlarýnda annesinin yaptýðý poðaçalarý kahvelerde satan
E. birinci dönem teþekkür, ikinci dönem takdir getirdi. Orta ikinci sýnýfta girdiði
D.P.Y. Ýmtihanlarýný kazanarak lisemiz pansiyonunda kalmayý hak etti ve yatýlý
öðrencimiz oldu.
Baþarýlý bir öðrencilik hayatý ile hem Ahmet Tütüncüoðlu
Ortaokulu’nu hem de lisemizi bitirdi. Liseyi bitirdiði sene Siyasal Bilgiler
Fakültesi’ni kazandý. Üniversiteyi okurken de Okul Koruma Derneði
vasýtasýyla desteðimizi sürdürdük. Üniversiteyi bitirdikten sonra maiyet
memurluðu ve Kaymakamlýk yaptý. Þu anda bir ilimizin vali yardýmcýsý olarak
görev yapmaktadýr. Manisa'ya her geliþinde ziyaret etmeden gitmez. Telefon
ederek hâlimi hatýrýmý sorar. Eksik olmasýn, minnet ve þükran duygularýný
sürekli ifade eder.
Geçen yaz E. ile buluþtuðumuzda anlattýklarý beni çok etkiledi.
“Hoca’m, ilde görev daðýlýmý yapýlýrken Sosyal Hizmetler Ýl Müdürlüðü’ne
sürekli ben talip oluyorum. Bulduðumuz sokak çocuklarýný sizin gibi hemen
okula göndermiyorum; çünkü ben bir eðitimci, bir öðretmen olmadýðýmdan
çocuk hakkýnda bir kanaat sahibi olabilmek için çocuðu önce rehberlik
servisine gönderiyorum. Zekâ durumu elveriþli ise onlarýn okumasýný
saðlýyorum, þayet okuma kapasitesi yoksa onlarý da Çýraklýk Kalfalýk Okulu’na
gönderip meslek sahibi olmalarýný saðlýyorum.” dediðinde çok duygulandým
ve kendisine “Sen en doðrusunu yapýyorsun.” dedim.
Bu vali yardýmcýsý öðrencimin o yýllarda Cumhur diye bir arkadaþý
vardý. O da ayný þekilde E. gibi son derece fakir bir aile çocuðuydu. Onu da
koruma derneði vasýtasýyla pansiyonda kalmasýný ve okumasýný saðladýk. O da
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Öðrenci iken görüþüyorduk.
Kendisini yýllardan beri gördüðüm yoktu. “Cumhur, biraz vefasýz çýktý.”
> 2 4 8 <
diyordum kendi kendime. Ýki yýl önce Endonezya'da yaþanan Tusunami
felaketinde Türkiye'den Endonezya'ya giden heyetlere Endonezya'da
tercümanlýk yaparken televizyon ekranlarýnda gördüm. Arkadaþlarýndan
aldýðým bilgiye göre okuldan mezun olduktan sonra öðretmen olarak
Endonezya'daki Türk okulunda öðretmenliðe baþlamýþ. Oraya gideli yýllar
olmasýna raðmen Türkiye'ye hiç gelmemiþ.
Maldanlý Fatih
Fatih Anadolu Lisesi Müdürü rahmetli Ýsmet Sönmez ile Milli Eðitim
Lojmanlarýnda uzun yýllar komþuluk yaptýk. Yatsý namazlarýný evimize yakýn
olan Molla Þaban Camii’nde beraber kýlardýk. Bir gün beraberce gittiðimiz
yatsý namazýnda kýyafetinden ortaokul öðrencisi olduðu belli olan bir çocuk da
cemaat olarak bulunuyordu. O zaman Molla Þaban Camii’nin imamý da þu an
Yarhasanlar Camii'nde görev yapan Celali Hoca idi. Biz o çocuðu ilk anda
Celali Bey'in oðlu sandýk ve Celali Bey'e oðlunun hangi okulda okuduðunu
sorduk. Celali Hoca, o çocuðun oðlu olmadýðýný, Atatürk Ortaokulu öðrencisi
olduðunu ve bu öðrencinin caminin misafiri olduðunu söyledi. Celali Hoca,
durumu sonra da izah etti.
Manisalýlar bilir, 1980'li yýllarda Molla Þaban Camii civarýnda tek katlý
yer evleri bulunuyordu. O yýllarda bu mahalle de imar planý gereði hýzlý bir
yapýlaþmaya uðradý. Bu yer evleri müteahhitlere verilmeye baþlandý. Ýþte
böyle evlerden birinde arkadaþlarý ile kiracý olarak kalan Fatih, evleri
müteahhide verilince çocuklar evden çýkmýþ, müteahhit de yeni bina yapmak
için evi yýkmýþ. Fatih'in arkadaþlarý akrabalarýnýn yanýna sýðýnmýþ; fakat Fatih'in
gidecek yeri olmayýnca Fatih de camiye sýðýnmýþ. Molla Þaban Camii’nin imamý
Celali Bey, Fatih'i himayesine almýþ; fakat Celali Hoca’nýn evi müsait
olmadýðýndan Fatih, yemeði Celali Hoca’nýn evinde yiyor; ama camide
yatýyormuþ.Celali Hoca’yý bu davranýþýndan dolayý tebrik ettik; fakat on üç
yaþýndaki bir çocuðun koskoca camide yalnýz baþýna kalmasý ve üstelik kýþýn
üþüyüp hasta olmamasý mümkün deðil. “Ne yapabiliriz?” diye düþündük;
> 2 4 9 <
çünkü bu öðrencinin camide böyle kalmasý ve okuluna devam etmesi de
imkânsýzdý.
Rahmetli Ýsmet Bey, öðrencinin durumundan çok etkilendi. Bu arada
ben kendisine bir teklifte bulundum. “Fatih'i Ahmet Tütüncüoðlu Ortaokuluna
nakledelim, Manisa Lisesi Pansiyonu’na paralý yatýlý öðrenci olarak
yerleþtirelim; aAncak öðrencinin pansiyon parasýný iki okul arasýnda paylaþmak
þartýyla!” dedim. Rahmetlinin hem okulu hem de okulunun parasý çok
kýymetliydi. Öðrencinin bu durumunu görünce içi sýzladý, gözü yaþardý, hiç
itiraz etmeden o meþhur lafý “Kolay ederiz Kadirciðim.” dedi. Rahmetlinin
“Kolay ederiz.” lafý çok meþhurdu. Benim yanýmda bu lafýn anlamý ise “Ýpe un
sermek” olarak anlaþýlýrdý. Ben bunu bildiðim için Rahmetliye “Senin 'Kolay
ederiz' deðil, Celali Hoca’nýn yanýnda 'tamam yarýsýný ben vereceðim,' diye
söz ver!” dediðimde, “Hayýr Kadirciðim, bu her zamanki kolay ederiz, deðil!”
dedi. Nitekim ertesi günü pansiyon parasýnýn yarýsýný getirdi, öðrenciyi
pansiyona yerleþtirdik. Rahmetli, “Artýk bu gece rahat uyurum.” dedi.
Allah, çok sevdiði kullarýný öbür dünyaya günahsýz götürmek için
küçük günahlarýnýn kefaretini bu dünyada ödetirmiþ. Rahmetli, geçirdiði bir
ameliyattan sonra son iki yýlýný yatakta geçirmek zorunda kaldý. Cenab-ý
Hakk'ýn Gafur sýfatýna inanýyorum ki bu sevgili kulunu günahsýz olarak yanýna
aldý. Allah, mekânýný cennet eylesin.
Vefatýndan önce bir yaz günü arkadaþým Kani Ýyitürk'le beraber, Deva
Týp Merkezi’nin sahibi Üzeyir Bey'in verdiði ambulansla Sultan Yaylasý’na
çýkardýk. Sedyede akþama kadar eski günleri yad ederek hem güldük, hem
aðladýk. Akþamüzeri ambulansa bindirip uðurlarken gözlerimin içine derince
baktý ve “Kadir Bey, Kani Bey, bana son iki yýlýmýn en güzel gününü yaþattýnýz,
Allah sizden razý olsun.” dedi. O bakýþ hâlâ gözlerimin önündedir.
Rahmetli araya girince Maldan'lý Fatih'i unuttuk. Fatih de çok baþarýlý
bir öðrenci çýktý. Ertesi yýl girdiði D.P.Y. Ýmtihanlarýnda o da lisemiz
pansiyonunu parasýz yatýlý olarak kazandý. Okulu bitirdikten sonra askeri okula
> 2 5 0 <
girdi. Baþarýyla bitirdiði askeri okuldan sonra çok önemli dýþ görevlerde
bulundu. Þu anda çok stratejik bir mevkide görevini baþarýyla sürdürmektedir.
Ýzinli olarak geldiðinde sað olsun, elimi öpmeden gitmez.
Yaþadýðým bu tür olaylarýn hangi birini anlatayým bilemiyorum.
Öðretmenlik, belki ilk yýllarda sýkýcý ve zor bir meslek gibi geliyor; ama yýllar
birbiri ardýna yýðýldýkça öðretmenliðin zevkini o zaman tatmaya baþlýyorsun.
Þayet tekrar dünyaya gelmek nasip olsa gözümü kýrpmadan yine öðretmenlik
mesleðini seçerdim. Bana göre dünyanýn en vefalý mesleðidir.
Arkadaþým Ýsmet Bey
Merhum Ýsmet Bey arkadaþýmla çok iyi görüþür ve anlaþýrdýk; ancak
okulumuz söz konusu olduðunda ise âdeta birbirimize zarar verecek
derecede rekabet ederdik. Bir de þahsi olmak kaydýyla birbirimize karþý
maddeten zarar verme konusunda yarýþýrdýk. Rahmetli Ýsmet Bey'in okulunda
toplandýðýmýzda ben ona, benim okulumda toplantý yapýldýðýnda da o bana
maddî zarar vermeye çalýþýrdýk. Tabii bu durumdan en kârlý çýkan diðer okul
müdürü arkadaþlar olurdu.
Fatih Anadolu Lisesi’nde yapýlan bir toplantýda kantinci toplantý
odasýna gelip ne istediðimizi sorduðunda ben, bir tostla kola getirmesini
söyledim. Zaten diðer okul müdürü arkadaþlarla da anlaþýrdýk. Ben ne
istersem onlar da aynýsýný isterlerdi. Bütün okul müdürü arkadaþlar, benimle
beraber tostla kola istediler. Rahmetli bana “Bunun acýsýný senden alýrým.”
dercesine baktý. Rahmetliyi bu þekilde zarara sokmak sadece benim deðil,
diðer okul müdürü arkadaþlarýn da hoþuna giderdi.
Ertesi hafta Manisa Lisesi’nde bir toplantý oldu. Rahmetlinin benden
rövanþý alacaðýný bildiðim için tedbirliydim. Toplantýdan evvel kantinciyi
çaðýrdým. Bugün okulda müdürler komisyonu toplantýsý yapýlacaðýný, Ýsmet
Bey'in de geleceðini, kendisini çaðýrdýðýmda tost, kola türü bir þey olmadýðýný,
sadece çay bulunduðunu söyle, dedim. Kantinci de “Olur, Müdür Bey!”
> 2 5 1 <
diyerek odadan çýktý, ben de bu þekilde tedbirimi almýþ oluyordum.
Bu uyarýdan yarým saat sonra okul müdürleri okulumuza gelmeye
baþladýlar. Bu arada rahmetli Ýsmet Bey de geldi. Her zamanki gibi misafirlere
bir þeyler ikram etmek için kantinciyi çaðýrdým. Kantinci, okul müdürü
arkadaþlara ne istediklerini sordu. Merhum Ýsmet Bey, kola ve tost istedi.
Kantinci, kolanýn ve tostun kalmadýðýný, sadece sýcak çay olduðunu söyledi.
Bunun üzerine ben hepimize çay getirmesini söyledim.
Toplantý baþladýktan yaklaþýk yarým saat sonra, C Blok kantinine
bakan garson, yanýnda çýrakla beraber odaya girdiler. Ben kantinciyi
çaðýrmamýþtým. Þaþkýn bir þekilde ne olduðunu anlamaya çalýþýrken garsonlarýn
ellerindeki tepsilerde tostlarýn ve kolalarýn olduðunu gördüm. Dikkatlice
baktým ve saydým, tepsilerde kýrktan fazla tostun ve kýrktan fazla kolanýn
olduðunu gördüm. Bu þaþkýnlýk içinde ben kantinciye, “Oðlum, kim gönderdi
bunlarý, nerden çýktý bunlar?” dediðimde kantinci, “Müdür Bey, Ýsmet Bey
söyledi. Müdürler toplantýsý var, Müdür Bey kýrk dört tane tost, kýrk dört tane
de kola istiyor, dedi. Ben de getirdim.” dedi. Rahmetli, müdür odasýnýn
bulunduðu ana binadaki kantinciye benim tembih edeceðimi bildiði için C
Blok’taki kantinciye sipariþ vermiþ, hem de çift porsiyon olarak!
Rahmetli, yemesini ve yedirmesini severdi. Merhumun sloganý ise
“En sevdiðim þey, dostlarýma bir þeyler ýsmarlamak; ama en çok sevdiðim de
onlara bir þeyler ýsmarlatmak!” derdi.
Rahmetlinin þakasý güzeldi, sohbeti de güzeldi, dostluðu da güzeldi,
kendi de güzeldi. Nur içinde yatsýn.
Sertlik Savaþçýya, Tebessüm Öðretmene
Ünlü düþünür Lao Tse, bir gün çok yaþlý arkadaþýný ziyarete gider.
Shang Yung adýndaki arkadaþýyla insanlara gençlik veren otlardan, ilaçlardan
konuþmaya baþlarlar. Lao Tse dostuna, uzun yaþýný neye borçlu olduðunu
sorunca yaþlý adam, aðzýný bir karýþ açarak “Bak bakalým, diþlerim hâlâ yerinde
> 2 5 2 <
duruyor mu?” dedi. Lao Tse, “Hayýr, durmuyor.” diye cevap verdi. Yaþlý adam,
aðzýný tekrar açarak “Peki, bak bakalým, dilim hâlâ eski yerinde mi?” dedi. Lao
Tse, gayet sakin bir þekilde “Tabii, yerinde! Eskiden olduðu yerde duruyor.”
dedi. Yaþlý adam, “Öyleyse bu iþin sýrrýný anlamýþ olmalýsýn dostum. Sanýrým ki
anladým.” Dedi. Lao Tse, “Yumuþaklýk, sertliðe her zaman üstün gelir. Öyle
deðil mi?” der. Yaþlý adam, son noktayý koyar. “Evet, dostum, iyi bildin. Hayatýn
felsefesi de bundan baþka bir þey deðildir.”
Evet, öðretmen arkadaþlarýma sesleniyorum. Kaç yýllýk olurlarsa
olsunlar arkalarýna þöyle dönüp baksýnlar. Geride býraktýklarý yýllarý göz önüne
getirsinler. Acaba kaç öðrenciyi þiddetle veya kýrýcý sözlerle istedikleri noktaya
getirebildiler? Sertliðin olmayacaðý ve sonuç alýnamayacak tek meslek
öðretmenliktir. Bunu asla aklýmýzdan çýkarmadan öðrenciye yaklaþalým.
Baþarýnýn sýrrý, karþýmýzdakinin bakýþ açýsýný kavramak ve onun
gözüyle görebilmektir. Bir tebessüm, savaþ durduracak kadar; bir kötü söz
veya hakaret de savaþ çýkaracak kadar güçlüdür. Öðretmenliðin en belirgin
özelliði mütebessim bir simaya sahip olmaktýr. Bu özelliðini kaybetmeyen bir
öðretmen, öðrencinin kafasýnda kalýcý izler býrakýr.
Hür Kürsü
Ýfade edilemeyen ve baský ile bilinçaltýna itilen düþünceler, patlamaya
hazýr bomba gibidir. Nerede, ne zaman patlayacaðý belli olmaz. Bu
düþünceden hareketle biz eðitimciler, okullarda öðrencilerin istek ve
ihtiyaçlarýný dikkate almamýz gerekirken maalesef, tam aksi bir davranýþ
göstererek öðrencilerimizin isteklerine, ihtiyaçlarýna ve eðilimlerine hiç
dikkate etmiyoruz. Sanki kendimiz hiç öðrenci olmamýþýz gibi günümüzdeki
öðrencilerin yaptýklarýný yadýrgýyoruz. Geçmiþte bizler de öðrencilerimizin
yaptýðý istenmedik davranýþlarý yapmýþ olmamýza raðmen geçmiþimizi çabuk
unutuyoruz. Ayný durum, anne-babalar için de söz konusudur. Kendi
çocukluklarýný ve yaþadýklarý gençlik evrelerini unutarak çocuklarýnýn kendileri
gibi davranmalarýný istiyorlar. Biz büyükler maalesef, çocuklarýmýzýn ve
> 2 5 3 <
öðrencilerimizin davranýþlarýna hiç müsamaha gösteremiyoruz.
Sýnýflarda öðretmenlerin, bayrak merasimlerinde ise okul
müdürlerinin konuþmalarý hep “yapma, etme, konuþma!” gibi yasaklar
üzerinedir. Elbette bunlar söylenecek; ama bunlarýn yanýnda çocuklarýn
masum isteklerini de bir þekilde meþru yollardan ifade etmelerine zemin
hazýrlamak gerekir. “Yapýn!” diyebileceðimiz þeyler de olmalýdýr.
Þayet okula giden çocuðunuz varsa veli toplantýlarýna gittiðinizde
çocuðunuzun sýnýfýna girin, sýralarýn üzerine þöyle bir bakýn bakalým, neler
göreceksiniz? Okullardaki sýralarýn üzeri adeta harita gibidir. O sýralarýn
üzerinde neler yok ki? Ýkiye bölünmüþ bir kalp resmi, kalbin her iki yarýsýnda
birer harf ve kalbi delip geçen bir ok… Spor takýmlarýnýn logolarý, hele derbi
maçlarýndan sonra malum sloganlar, terör örgütlerinin isimleri, öðrencilerin
öðretmenlerini eleþtiren yazýlarý, duvarlarda kýrýk prizler … Ýdarecilerin ve
öðretmenlerin “Çocuklar, bunlar Devlet malýdýr; yapmayýn, etmeyin!”
demeleri fasa fiso gelir öðrencilere; çünkü Devlet malýna zarar veren öðrenci,
aslýnda öðretmenle okulu özdeþleþtirmektedir. Öðretmene kýzan veya
umduðu notu alamayan ve yaptýðý itirazý dikkate almayan öðretmene kýzar ve
kýzgýnlýðýný da okul eþyasýna zarar vermekle gidermeye çalýþýr. Öðrenci, okul
eþyasýna zarar vermekle öðretmene veya okul müdürüne zarar verdiðini
sanýr. Yine öðrenci, baský altýna alýnmýþ fikirlerini sýra üzerine, sýnýf veya koridor
duvarlarýna, tuvalet kapýlarýnýn arkasýna yazmakla deþarj olmaya çalýþýr.
Kardeþ Okul Apian Lisesi’nin daveti üzerine 1987 yýlýnda Almanya'ya
gitmiþtik. Okulu ziyaretim esnasýnda daha okulun bahçesinden içeri
girdiðimde okulun ihata duvarýna asýlmýþ kocaman bir tahta pano gördüm.
Panoya dikkatlice baktýðýmda Apian Lisesi Müdürü olan meslektaþýmýn bir
karikatürü ile karþýlaþtým. Yüzü tamamen ona benziyordu ve kafasýnda iki
boynuz vardý, geri tarafýnda kuyruðu olan -affedersiniz- bir dana resmi
çizilmiþti. Okul müdürü, benim oraya dikkatlice baktýðýmý görünce güldü.
“Evet, öðrenciler tarafýndan çizilmiþ bana ait bir karikatür.” dedi. Sonra
durumu izah etti: “Bu pano, bizim serbest yazý panomuzdur. Bana veya
> 2 5 4 <
öðretmenlere kýzan, okuldan bir talebi olan veya bir istekte bulunan
öðrenciler, isteklerini, eleþtirilerini, beðenilerini veya düþüncelerini bu pano
üzerine aksettirirler. Biz, on beþ günde veya ayda bir pano doldukça panodaki
resimlerin ve yazýlarýn fotoðrafýný çeker, öðrencilerin yeniden karalayýp resim
yapmalarý için baþka bir panoyu hazýr hâle getiririz. Yani pano doldukça
panoyu yenileriz. Öðrencilerin makul isteklerini yerine getiririz. Çektiðimiz
resimlerle de yýl sonunda resim sergisi açarýz. En güzel karikatürler ve resimler
bu panoya yapýlýr. Bu pano sayesinde öðrencilerimiz, okulun diðer eþyalarýna
zarar vermez.” dedi. Gerçekten okulun birimlerini gezdiðimde ne öðrenci
sýralarýnda ne tuvaletlerde ne de spor salonunda en ufak bir yazýya
rastlamadým. Okul müdürü olarak bu serbest yazý panosu benim de hoþuma
gitmiþti. Bu pano iþini kafama koydum, Türkiye'ye dönüþte ayný uygulamayý
Manisa Lisesi’nde ben de yapacaktým.
Türkiye'ye döndükten sonra ilk iþim bu pano meselesini hâlletmek
oldu. A ve C Bloklardaki koridor baþlarýna büyük yazý tahtalarý koydurdum.
Daha sonra bu uygulamayý duyurmak için bayrak merasiminde “Çocuklar,
sizin yaþýnýzda iken bizler de sýralara ve tuvaletlere sizin yazdýðýnýz yazýlarý
yazýyorduk. Bunun bir ihtiyaç olduðunu biliyorum; ama bu durum çirkin
oluyor ve bize yakýþmýyor. Sizlerden rica ediyorum, bundan sonra her türlü
karikatür, resim ve yazýlarýnýzý sýra ve tuvaletlere deðil de her binada koridor
baþlarýna koyduðumuz serbest yazý panolarýna yazýp çizmenizi rica ediyorum.
Sizlere güvenerek bu hafta sonu marangozla anlaþtým. Bütün sýralarýn
üzerindeki yazýlar zýmpara ile silinecek, verniklenecek. Ne olur, beni mahcup
etmeyin! Bu, size verdiðimiz bir deðerdir. Sizin de bizim yaptýklarýmýza deðer
vereceðinizi umuyorum.” diye konuþtum. Gerçekten o hafta sonu bütün
sýralar zýmparalandý ve verniklendi. Sanki yeni yapýlmýþ gibi pýrýl pýrýl oldu.
Pazartesi günü bayrak merasiminde dileðimi tekrar söyledim. “Haydi bakalým,
serbest köþe panolarý sizi bekliyor. Bu panolara yazdýðýnýz yazýlarýn, çizdiðiniz
resimlerin ve karikatürlerin fotoðrafýný çekerek yýlsonunda Serbest Pano
Resim Sergisi açacaðýz.” diyerek yazý yazmalarýný teþvik ettim.
Gerçekten sýralara, duvarlara ve tuvalet kapýlarýnýn arkalarýna yazýlan
> 2 5 5 <
yazýlar bir anda kesildi. Baþlangýçta serbest yazý panolarý, haftada bir, daha
sonralarý on beþ günde bir dolmaya baþladý. Çektiðimiz resimlerle sene
sonunda bir resim sergisi açtýk. Öðrenciler ve öðretmenler tarafýndan ilgiyle
izlenen bir sergi olmuþtu.
Gelelim madalyonun öbür yüzüne. Bu uygulamaya baþta okulun
öðretmenleri, sonra da Milli Eðitim Müdürlüðü þiddetle karþý çýktý. Bahaneler
her zaman aynýydý. “Ya siyasi slogan yazýlýrsa!”, “Ya terör örgütüne ait bir þey
yazýlýrsa!”, “Ya öðretmenlere ait bir þey yazýlýrsa!” diye çok büyük eleþtiriler
aldým. Bu durum, dönemin Ýl Milli Eðitim Müdürü Türkay Alan'a ve Vali Rafet
Üçelli'ye kadar intikal etti. Vali’miz ve Milli Eðitim Müdürü’müz, benim bu
uygulamama yukarýdaki gerekçeler nedeniyle þiddetle karþý çýktýlar. Beni
makamlarýna kadar çaðýrarak bu uygulamaya derhal son vermemi istediler. O
günkü Vali’miz Rafet Üçelli, çok anlayýþlý bir insandý. Makamýna çaðrýldýðýmda
kendilerine durumu izah ettim. “Efendim, sakýncalý bulduðunuz bu yazýlar, þu
anda bütün okullarýn sýralarýnda ve tuvalet kapýlarýnýn arkalarýnda bol miktarda
bulunmaktadýr. Sadece benim okulumda deðil, iddia ediyorum, bütün
okullarda bu yazýlar bulunmaktadýr. Biz nereye kadar birbirimizi kandýracaðýz.
Lütfen, bize biraz inanýn ve güvenin. Okullardaki gençlerle ve gençlerin
problemleriyle yüz yüze olan bizleriz. Bu problemlerin uzaktan emirlerle
çözülmesi mümkün deðildir. Kapýnýzýn giriþinin hemen saðýnda büyük
Ata’mýzýn büstü ve o büstün altýnda bir yazý var. Orada Ata’mýz 'Ýcra yapan el,
karar veren elden üstündür.' diyor. Gençlerle iç içe olan bizleriz. Onlarýn
problemleriyle her gün biz yüzleþiyoruz. Ne olur, gençlerin problemlerinin
çözümü konusunda bizi, bize býrakýnýz. O panolarý astýktan sonra okul
eþyalarýna zarar vermeler sýfýra indi. Sýralarýn üzeri tertemiz kaldý. Hatta bu
panolarda yapýlan eleþtirilerden dolayý ben ve öðretmen arkadaþlarým
hatalarýmýzý ve eksikliklerimizi düzelttik. Bizim için de çok yararlý oldu.”
deyince Sayýn Vali’miz Rafet Üçelli, ikna oldu. Sonra bana “Müdür Bey, sana
inanýyorum. Gençler için yararlý oluyorsa uygulamana devam et!” dedi. Bu
onaydan sonra biz iþimize devam ettik. Daha sonra stres duvarý, boks
torbalarý ilave ederek gençlerin enerjisini boþaltan araç gereçler yaptýk.
Öðrencilerin görüþ ve düþüncelerini serbestçe ifade edebilecekleri ortamlar
> 2 5 6 <
hazýrladýk. Bu uygulamalarýn okul olarak çok faydasýný gördük. En azýndan her
yýl badana yapma, haftada bir priz deðiþtirme, her yýl sýralarýn zýmparalanmasý
ve verniklenmesi gibi maddi israftan kurtulduk. Dolayýsýyla çocuklarýmýzýn
kendilerini ifade edebilme imkânlarý da sunmuþ olduk. Bu uygulamamýz daha
sonra ulusal televizyon kanallarýnda ilgi gördü, haber olarak yayýnlandý.
Bizim 1987 yýlýnda yaptýðýmýz bu uygulamayý geçenlerde ulusal
basýnda okudum. Tam yirmi yýl sonra Trabzon'un Araklý ilçesindeki Anadolu
Öðretmen Lisesi, “Hür Kürsü” uygulamasýný baþlatmýþ. Hür Kürsü
Uygulamasý ile adý duyuran Araklý Anadolu Öðretmen Lisesi, okulda ve
çevrede þiddetin önlenmesi konusunda amacýna ulaþmýþ. Özellikle geçtiðimiz
yýllarda yaþanan þiddet olaylarýnýn önlenmesi ve bu tür olaylarýn kendi
okullarýnda meydana gelmemesi için bir tedbir olarak düþünüldüðünü belirten
okul idaresi, uygulamayý þöyle anlatýyor. “Her sabah öðrenciler okul
bahçesinde toplandýðýnda söz hakký olan öðrenci, beþ dakika süreyle
konuþuyor. Öðrenciler, siyaset ve müstehcenlik dýþýndaki konularda
düþüncelerini rahatlýkla ifade edebiliyorlar. Okulda görülen aksaklýklarý,
okuldaki uygulamalarý, beðenilerini veya olumsuzluklarý dile getirebiliyorlar,
bunun yanýnda okul idaresinden ve öðretmenlerden istekleri varsa bunlarý da
rahatlýkla ifade edebiliyorlar. Bütün bunlarýn bütün okul öðrencilerinin,
öðretmenlerin ve okul idaresinin huzurunda gerçekleþiyor. Yanlýþ anlaþýlan
konular varsa yetkililer tarafýndan izah ediliyor, hatta yanlýþ uygulamalardan
bile vazgeçiliyormuþ. Manisa Lisesi olarak yirmi yýl önce baþlattýðýmýz bu olayýn
yirmi yýl sonra da olsa bir ilçe okulunda baþlatýlmasý, bir emekli eðitimci olarak
gençler adýna beni sevindirdi.Sosyal hayatta yaþanan olumsuzluklardan öðrencilerin
etkilenmemesi ve kendilerini daha iyi ifade edebilmeleri için söz konusu
uygulamayý baþlattýklarýný söyleyen Araklý Anadolu Öðretmen Lisesi Müdürü
Hasan Suiçmez, “Öðrencilerimiz, daha önceden gerek okul yönetiminin
gerekse öðretmenlerin olumlu veya olumsuz davranýþlarýný veya
uygulamalarýný süzgeçten geçirmeden, denetim yapýlmadan arkadaþlarýyla
paylaþýyorlardý. Geçen yýl okulumuzda çeþitli sebeplerle otuz dokuz disiplin
suçu tespit edilmiþti. “Hür Kürsü” uygulamasýnýn ardýndan þu ana kadar
> 2 5 7 <
herhangi bir disiplin suçu yaþanmadý.” diyor. Ýþte gençlere deðer vermenin
güzel bir örneði bu olsa gerek. Bu deðerli meslektaþýmý kutluyorum. Diðer
yöneticilerin de bu uygulamalardan örnek olmasýný tavsiye ediyorum.
Çaðdaþ(!) Bir Velim
Baharda yaðmurun yaðmasýyla, ardýndan güneþin topraðý yalamasýyla
toprak kabarýyor ve milyarlarca bitki, aðaç, böcek bir anda nasýl canlanýyorsa
ayný bahar mevsimi insanlar üzerinde, özellikle gençler üzerinde gözle
görülür biyolojik ve fiziki deðiþmelere de sebep oluyor. Bu tespitimi, otuz dört
yýlýný gençler arasýnda geçiren bir eðitimci olarak yakinen gözlemlerimle ifade
ediyorum. Okullarýn Disiplin Kurulu tutanaklarýný incelediðinizde bu tespitimin
doðruluðunu görebilirsiniz. Okullarda en çok disiplin suçu iþlenen aylar nisan,
mayýs ve haziran aylarýdýr.
Böyle bahar aylarýndan birinde bir öðle teneffüsü anýnda odamda
otururken hizmetlilerden biri odama gelerek bir kýz öðrenci ile bir erkek
öðrencinin okul bahçesinin bir köþesinde uygunsuz þekilde oturduklarýný
söyledi. Yerimden kalkýp odanýn penceresinden baktýðýmda gerçekten kýz ile
erkek öðrencinin okul kurallarýna uymayan bir þekilde okul bahçesinin içindeki
bir aðacýn altýnda oturduklarýný gördüm. Erkek öðrenci, ellerini kýz öðrencinin
omzuna atmýþ; kýz öðrenci de erkek öðrencinin omzuna yaslanmýþ diðer
öðrencilerin ve çevrenin dikkatini çekecek bir görünümdeydiler. Odanýn
penceresini açýp o iki öðrenciye seslenerek yanýma gelmelerini söyledim. Her
iki öðrenci de çaðrým üzerine odama geldiler. Kendilerine o þekilde orada
oturmalarýnýn okul kurallarýna uymadýðýný söyledim. Bu uyarým karþýsýnda kýz
öðrenci, ses çýkarmazken erkek öðrenci, kýz öðrenci ile kardeþ gibi olduklarýný,
komþu çocuklarý olduklarýný, beraber büyüdüklerini, beraber ders
çalýþtýklarýný, anne babalarýnýn kendileri hakkýnda bilgi sahibi olduklarýný söyledi.
Ben de öðrencinin bu söylediklerine inandýðýmý, kendilerine saygý
duyduðumu; ancak okul içinde bu tür davranýþ içinde olmamalarý gerektiðini
söylediðimde öðrenci, “Benim kötü kalpli olduðumu, kendileri hakkýnda kötü
> 2 5 8 <
düþünerek kendilerine haksýzlýk yaptýðýmý” söylemesin mi? Bu itham üzerine
çok caným sýkýldý ve çok sinirlendim. Kesin ve kararlý bir ifadeyle okul müdürü
olarak kendilerini bu davranýþlarýndan ötürü ikaz ettiðimi, durumdan ailelerine
de haber vereceðimi söyledim. Sonra da kendilerini bir daha bu þekilde
görmek istemediðimi hatýrlatarak sýnýflarýna gönderdim.
Ben, öðrencilerin durumlarýný ailelerine henüz haber vermemiþtim.
Bu olaydan birkaç gün sonra postadan bir mektup aldým. Mektubu açtým,
“Sayýn Müdür” diye þahsýma yazýlan bir mektup olduðunu anladým. Þahsýma
yazýlan mektubun metnini aþaðýya aynen alýyorum.
“Sayýn Müdür,
Geçen gün liseniz öðrencilerinden kýzým F. ile komþu çocuðumuz
M.yi öðle teneffüsünde okul bahçesinde ders çalýþýrlarken odanýza çaðýrýp
kýzýmýn ve arkadaþýnýn onurunu incitici davranýþlarda bulunduðunuz için sizi
kýnýyorum. Lütfen, ufkunuzu geniþletin. Gerici düþüncelerle gençleri itham
edip onlarýn geleceðini karartmayýn ve üzmeyin. Þayet kýzýmý ikinci kez
üzdüðünüz takdirde sizi gerekli makamlara þikâyet edeceðimin bilinmesini rica
ederim. 14.05.1987 M.T.”Mektubu okur okumaz çok sinirlendim; ama yapmamam gereken
bir þey yaptým. Kalemi kâðýdý elime alýp bir mektup da ben yazdým.
“Sayýn Veli,
Kýzýnýzla, komþu çocuðunuz M. okul bahçesinde okul kurallarýna
uymayan davranýþlarýndan dolayý ikaz edilmiþtir. Benim düþüncelerim ve
ufkum sizi ilgilendirmez; ama sizin ufkunuz geniþ ise gençlerin bu tür
davranýþlarýna evinizin bir odasýnda müsaade etmenizi rica ederim.”
Öðrenci velisi, mektubumdan son derece alýnmýþ. Mektubu o
yýllarda okul aile birliðinde çalýþan komþusuna göstermiþ. Komþusu da bu
durumu bana intikal ettirdi. Komþusunun kýzýnýn durumunu sordu. Ben de
“Bunu bana deðil, olayý gören baþkalarýna sor! Onlardan aldýðý bilgiyi ailesine
> 2 5 9 <
götür!” dedim. Aradan bir iki hafta geçti, F.nin velisi geldi, utanarak benden
özür diledi. Olay benim açýmdan kapandý; ama aile açýsýndan maalesef,
kapanmadý. Bu öðrenci lise son sýnýfta iken maalesef hamile kaldý. Aile,
utancýndan Manisa'yý terk etti. Bu olayýn sonunu takip etmedim. Hâlen
öðrenci ve ailesi hakkýnda herhangi bir bilgim yoktur.
Öðrenci velilerine seslenmek istiyorum. Elbette her anne-baba
çocuðuna inanacaktýr ve inanmaya da devam etsinler; ama çocuklarýnýn
verdiði bilgileri doðru kabul edip tek taraflý olarak hareket ettiklerinde çok
sevdikleri çocuklarýný kaybedebilirler. Lütfen, çocuklarýnýza olan sevginiz,
gözünüzü ve aklýnýzý perdelemesin.
Kur'an-ý Kerim'in Þura Suresi’nin 30. ayetinde; “Baþýnýza gelen iyilikler
Allah'tandýr, kötülükler de kendi ellerinizle yaptýklarýnýzdandýr.” buyruluyor.
Çoðu kez anne-babalarýn merhameti çocuklarýný yanlýþa
götürmektedir. Yanlýþa düþtükten sonra “Ben nerede hata yaptým?” diye
çýrpýnmanýn bir yararý olmadýðýný her gün etrafýmýzda ve ekranlarda
görmekteyiz.
Ýyi ve Kötünün Resmi
Leonardo da Vinci “Son Akþam Yemeði” isimli resmini yapmayý
düþündüðünde büyük bir güçlükle karþýlaþtý. “Ýyi”yi Ýsa'nýn bedeninde,
“kötü”yü de Ýsa'nýn arkadaþý olduðu ve son akþam yemeðinde ona ihanet
etmeye karar verdiði söylenen Yahuda'nýn bedeninde tasvir etmek
zorundaydý. Resmi yarýda býrakýp “iyi” ile “kötü”yü model olarak
kullanabileceði birilerini aramaya baþladý.
Yolu bir konser salonuna düþtü. Koro konser veriyordu.
Korodakilerden temiz yüzlü ve yakýþýklý olan biri, Leonardo da Vinci'nin
dikkatini çekti. Bu kiþinin temiz ve saf yüz ifadesi, yakýþýklýlýðý, kafasýndaki Ýsa
tasvirine çok uygundu. O kiþiyle görüþüp yaptýðý resim için model olmasýný ve
poz vermesini rica ederek atölyesine davet etti. “Ýyi”yi temsil eden Ýsa olarak
> 2 6 0 <
onun resmini çizdi. “Son Akþam Yemeði”nde “kötü”yü temsil edecek olan
Yahuda'nýn yerine çirkin bir insan suratý bulamýyordu. Aradan üç yýl geçti.
Kilisenin kardinali ise Leonardo da Vinci'yi sýkýþtýrmaya baþlamýþtý.
Leonardo da Vinci, günlerce çirkin suratlý bir insan aradý. Nihayet
vaktinden önce yaþlanmýþ genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam,
sarhoþluktan kendinden geçmiþ ve bir kaldýrým kenarýna yýðýlmýþ vaziyetteydi.
Leonardo da Vinci yardýmcýlarýna, adamý hemen kiliseye taþýmalarýný söyledi;
çünkü resim çizecek zamaný iyice daralmýþtý. Kiliseye varýnca Leonardo da
Vinci yardýmcýlarý adamý ayaða diktiler. Zavallý adam, baþýna gelenleri bir türlü
anlayamamýþtý. Leonardo da Vinci, adamýn yüzünde görülen inançsýzlýðý,
günahý, bencilliði resmine geçiriyordu. Leonardo da Vinci iþini bitirdiðinde bu
zavallý adam, o zamana kadar sarhoþluðun etkisinden ancak kurtulabilmiþti.
Kendine gelip gözlerini açýp karþýsýnda duran harika Ýsa resmini görünce
þaþkýnlýk ve hüzün dolu bir sesle:
- Ben bu resmi daha önce gördüm, dedi. Leonardo da Vinci þaþýrmýþtý.- Ne zaman? Diye sordu. Zavallý sarhoþ adam:- Üç yýl önce, dedi. Elimde avucumda olaný kaybetmeden önce. O
sýralarda bir koroda þarký söylüyordum. Durumum çok iyiydi. Halim vaktim
yerindeydi. Bir ressam beni, Ýsa'nýn yüzü için modellik yapmak üzere davet
etmiþti, dedi.Ýyi ve kötünün yüzü aynýdýr. Her þey insanýn tercihine, yoluna
çýkanlarýn durumlarýna ve ne zaman çýktýklarýna baðlýdýr.
Ýyi Ýle Kötünün Mücadelesi
Yaþlý adam kulübesinin önünde torunu ile birlikte oturmuþ az ötede
birbirleriyle boðuþup duran iki köpeði izliyorlardý. Köpeklerden biri beyaz,
diðeri siyahtý. On iki yaþýndaki çocuk, kendini bildi bileli o köpekler dedesinin
kulübesi önünde boðuþup dururlardý.
> 2 6 1 <
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuðu, yanýndan ayýrmadýðý iki iri
köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli olacak iken niye
ötekinin de olduðunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduðunu
anlamak istiyordu artýk. O merakla sordu dedesine:
Yaþlý adam, bilgece ve tatlý gülümsemeyle torunun sýrtýný sývazladý.- Onlar, benim için iki simgedir evlat, dedi.- Neyin simgesi? Diye sordu çocuk.Yaþlý adam, derin bir nefes alýp rahatladýktan sonra yavaþ yavaþ
konuþmaya baþladý:-Ýyilik ile kötülüðün simgesi. Aynen þu gördüðün köpekler gibi. Ýyilik
ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onlarý seyrettikçe ben, hep
bunu düþünürüm. Onun için yanýmda tutarým onlarý, dedi.Çocuk, sözün burasýnda, mücadele varsa kazananý da olmalý, diye
düþündü ve her çocuða has bitmeyen sorulara yenisini ekledi:-Peki, hangisi kazanýr bu mücadeleyi dedeciðim? Dedi.Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktý torununa.
-Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o, kazanacak.
Ýçimizdeki þeytaný beslersek þeytan; içimizdeki meleðin fýsýldamasýný dinlersek
melek kazanacak, diye cevapladý dede.
Öðrencinin Hayalindeki Müdür (Bir Öðrenci Mektubu)
Küçüklüðümde okul müdürü denince öðrencilerin hatalarýný arayan,
öðrencilere kýzan gerekirse öðrencileri döven birisi bilirdim. Ýlkokulu küçük bir
köyde okudum, yeterli bilgi alamadým; çünkü küçük bir köy olduðundan
müdürü de öðretmeni de ayný kiþiydi.Ortaokulda okumak için küçük bir köyden þehre geldim. Köydeki dar
çevre, beni ve benim gibi çocuklarý çekingen, içine kapanýk, sanki kimseyle
konuþmak istemeyen birisi yapýyordu. Þehirdeki okulda çok rahat deðildim.
Öðretmenlerden çekinen, okul müdürünü görünce tir tir titreyen biriydim.
Müdür yardýmcýlarý sabahlarý “Günaydýn!”, deyip okula girer, öðleyin çýkýp
giderdi. Müdürle bir gün dahi konuþmuþluðum olmadý. Müdürün hiçbir
öðrenci ile samimi olduðunu görmedim. Ortaokul üçüncü sýnýfa gelince
> 2 6 2 <
müdür yardýmcýlarýndan biriyle samimi oldum. Diðerleri ise öðrencilere pek
yakýn durmuyorlardý. Okul bahçesi çerden çöpten geçilmiyordu. Okul
bahçesinin birçok yerinde pet þiþeler, ayran bardaklarý, kâðýt parçalarý, kola
kutularý vardý. Yani bunlar, oraya buraya atýldýðýndan okul bahçesi adeta bir
çöplük gibiydi.
Bir gün teneffüste bahçede dolaþýrken öðrencinin birini, yere kâðýt
atarken gördüm. O çocuða “Kâðýdý yerden al, çöp sepetine at!” dediðimde
çocuk bana, “Sen okulun personeli misin?” diyerek bana baðýrdý. Bu durum
karþýsýnda ses çýkaramadým. Ortaokulu bitirdiðimde Vakýflar Öðrenci Yurdu’nu
kazandým. Benim gönlüm Ticaret Meslek Lisesi’ne gitmekten yanaydý. Orada
öðretmen olan bir akrabam vardý. Kayýt yaptýrmak için Ticaret Meslek
Lisesi’ne gittim. Akrabam olan Ý. Ýnci, bana, “Burayý tavsiye etmem.” diyerek
beni Manisa Lisesi’ne gönderdi. O zaman Manisa Lisesi’nin kapýlarý bana da
açýldý.
Manisa Lisesi’ne kayýt yaptýrmak için bahçe kapýsýndan içeri
girdiðimde tertemiz bir okul bahçesi buldum. Okulun bahçesinde deðil pet
þiþe, ayran kutularý, bir aðaç yapraðý dahi yoktu. Ayrýca hiçbir yerde
rastlamadýðým ama ilgimi çeken betondan yapýlmýþ on adet masa tenisi masasý
vardý. Yine okul bahçesinin bir köþesinde görüp de bir anlam veremediðim
ama daha sonra ne olduðunu öðrendiðim stres duvarý, voleybol, basketbol,
futbol sahalarý; içerideki kayýt kabul bürosunun yanýnda bulunan okulun þeref
tablosu ve bu tabloda Türkiye birincilerinin isimleri ve resimleri… Anlatmakla
bitirilemeyecek kadar güzel, farklý ve ilgi çekici þeyler... Duvardaki resimler
beni çok heyecanlandýrdý ve bu durum beni okula hemen ýsýndýrdý.
Okula kaydýmý yaptýrdýktan sonra aþaðýya inip danýþma bürosunun
yanýndaki panoda okul hakkýnda bilgiler vardý. Manisa Lisesi, Almanya'nýn
Ingolstadt þehrindeki Apian Lisesi ile kardeþ okul olunmasý hakkýndaki bilgileri
de görünce kendi kendime “Ben koleje geldim galiba!” dedim. Sonra da
“Ýnþallah buranýn öðretmenleri ve öðrencileri de iyidir.” diye içimden
geçirdim. Okulun müdürü hakkýnda hiçbir bilgi sahibi deðildim; ama lise ikinci
> 2 6 3 <
sýnýfta okuyan öðrencilerin konuþmalarýna kulak misafiri olduðumda okul
müdüründen bahsederlerken “Þekerci Müdür, Þekerci Dede” diyorlardý. Ben
de sandým ki okul müdürünün þeker dükkâný var.
Okulun açýldýðý ilk gün Okul Müdürü Kadir Keskin, o kadar güzel
konuþtu ki konuþtuklarý adeta beynime çivi gibi çakýldý. O günkü
konuþmasýnda “Çocuklar, hepiniz hoþ geldiniz. Görüyorum ki hepinizin
gözünden zekâ fýþkýrýyor; ama unutmayýn Allah, zeki insanýn deðil, çalýþan
insanýn hakkýný zayi etmez. Burada üç sene okuyacaksýnýz. Bu üç sene içinde
sadece gençliðimi yaþayayým derseniz, otuz seneyi kaybederseniz. Þayet
gençliðinizden üç sene fedakârlýk yaparsanýz,mesela top peþinde koþmadan,
televizyona takýlýp kalmadan, kafelerde ve internet kafelerde zaman
öldürmeden önünüzdeki otuz seneyi kazanýrsýnýz. Demek istiyorum ki üç
sene sonra ayný sýrada, ayný sýnýfta okuyup da arkadaþýnýz doktor, mühendis
öðretmen olurken sen, sokaklarda gezen bir kaldýrým mühendisi olursan
seninle beraber ben de üzülürüm.” dedi. Okul müdürünün bu
konuþmasýndan sonra kendi kendime “Allah'ým, ben ne kadar iyi insanlarýn
içine düþmüþüm.” diye sevindim; çünkü ben, hayatýmda görebileceðim
birçok þeyi ilk defa burada görüyordum. Ýyiliði, hoþgörüyü, iyi müdürü, iyi
öðretmeni ve iyi arkadaþlarý burada edineceðimden umutluydum.
Okul müdürünün konuþmasý bittikten sonra okula yeni gelen
öðrencilere hangi sýnýfa gidecekleri söylendi. Daha sonra sýrayla sýnýflara girdik.
Duvarlarda yazý, karalama izi yoktu. Sýralarý tertemizdi. Tebeþir deðil, kalem
kullanýlan yazý tahtalarý vardý. Koridor baþlarýnda öðrencilerin istediðini yazmasý
ve istediði resmi yapmasý için serbest yazý tahtalarý konmuþtu. Kendi kendime
düþündüm ve yine kendime sordum: “ Bütün bu imkânlarý bize sunan Devlet
miydi acaba? Yoksa okul müdürü müydü? Devlet olsaydý, ortaokuldayken
Devlet neredeydi? Okul müdürü ise ortaokulda da müdür vardý.” Okul
müdürü deyince burada duralým; çünkü müdür denildiði zaman her þeyi
bilmeli, her þeyi teftiþ etmeli, her derde ortak olmalý, öðrenciyi sevmeli ve
kendini sevdirmeliydi. Ýþte bizim müdür bu olmalýydý.
> 2 6 4 <
Okullar açýldýktan sonra okula alýþma devresi kýsa oldu. Okula kýsa
zamanda alýþýp okulumuzu benimsedik. Bir gün Cumhuriyet Bayramý
yürüyüþünden sonra okula geldik. Müdür’ümüz de o gün yürüyüþe katýlan
bütün arkadaþlara þeker daðýttý. Okulun ilk günü lise ikinci sýnýflarýn
konuþmalarýna kulak misafiri olduðumda arkadaþlar, “Þekerci Müdür” veya
“Þekerci Dede” demiþlerdi ya iþte o zaman ben okul Müdür’ümüz Kadir
Keskin'nin þeker dükkâný olmadýðýný, öðrencilere þeker verdiði için “Þekerci
Dede” dediklerini anladým. Þekerlerimizi aldýktan sonra C Blok’taki tuvalete
girerek yüzümü yýkadým, saçlarýmý taradým ve aþaðýya indiðim. Orada Okul
Müdürü’müz Kadir Keskin'le karþýlaþtým. Ben panikleyip ceketimi
düðmelemeye kalmadan “Gel bakalým yakýþýklý, ben de yürümek için arkadaþ
arýyordum.” demesin mi? Ben de “Tamam tamam” diyerek heyecanlandým.
Sonra da Müdür’ümle beraber çarþýya doðru yürümeye baþladýk. Bir taraftan
hem gururlanýyor hem de “Acaba Müdür benimle niye yürüyor?” diye
içimden geçiriyordum. Yürürken bana ismimi, nerede kaldýðýmý, aç açýkta
kalýp kalmadýðýmý, harçlýðýmýn olup olmadýðýný sordu. Ben de hiçbir sýkýntýmýn
olmadýðýný ancak hafta sonlarý köye gitmem gerektiðini, bayrak merasimi
dolayýsýyla müdür yardýmcýlarýndan izin alamadýðým için treni kaçýrdýðýmý
söyleyince Okul Müdürü’müz Kadir Keskin, “Köye gitmek istediðin hafta sen
bana gel, ben sana izin yazayým.” dedi. Bu arada derslerimi sorduðunda köy
ilkokulundan geldiðimi, matematikle fizik derslerinden sýkýntý çektiðimi
söyledim. Yine bana “Sen pazartesi benim yanýma gel, seni okul kurslarýna
yazdýrayým.” dedi. Bu þekilde Ulu Park'a kadar yürüdük. Okul Müdürü’m
Kadir Keskin o gün kýsa bir yürüyüþ anýnda birçok derdime anýnda çare
bulmuþtu. Ulu Park'ta Okul Müdürü’mden ayrýldýktan sonra yurda varýncaya
kadar kendi kendime “Allah'ým, müdürler hakkýnda bugüne kadar ben neden
böyle düþündüm? Müdürleri öðrencilere kýzan, azarlayan hatta döven birisi
zannederdim. Demek ki ne iyi müdürler varmýþ!” dedim. Ýki üç gün sonra
Okul Müdürü’nün tembihi üzerine müdürünün odasýna vardým. Bacaklarým
titreyerek kapýsýný çaldým, beni içeri davet etti. Okula gitmeye baþladýðým ilk
günden beri ilk defa bir müdür odasýna giriyordum. Beni çok iyi karþýladý. Beni
hemen tanýdý, kurslar için dilekçe yazýp yazmadýðýmý sordu. Ben de
yazmadýðýmý söyleyince çekmesinden çýkardýðý kâðýdý bana uzatarak söylediði
> 2 6 5 <
gibi dilekçeyi yazdým. Hemen kurslardan sorumlu müdür yardýmcýsýna havale
etti. Bu arada bana bir de çikolata verdi. Ben bugüne kadar böyle bir ilgiyi
hiçbir okulda görmemiþtim. Müdür odasýndan büyük bir sevinçle çýktým, sanki
Okul Müdürü bu okulda en çok beni seviyor zannettim. Sonra araþtýrma
yaptým. “Sadece bana mý, yoksa diðer öðrencilere de böyle davranýyor mu?”
diye. Sonra anladým ki Okul Müdürü’müz Kadir Keskin, iki bin beþ yüz kiþiye
de ayný þekilde davranýyormuþ. Müdür yardýmcýlarý sabah kontrollerinde saçý
uzun veya týraþý uygun olmayan öðrencileri okula alýnmayýnca bu öðrencilere
berber parasýný Okul Müdürü’müz Kadir Keskin veriyormuþ. Benim gibi fakir
ve köylü çocuklarýna ücretsiz kurs imkâný saðlýyormuþ. Karþýlaþtýðý veya
odasýna giren her öðrenciye erkekse “Yakýþýklý”; kýzsa “Güzel Kýz” diye iltifat
edip þeker, çikolata veriyormuþ.
Okula ilk defa baþlayan lise birinci sýnýflarý þube þube konferans
salonuna toplayýp onlara zararlý alýþkanlýklar, gençlik problemleri, alkol, sigara
gibi konularda bilgi vermesi bizleri, dolayýsýyla beni çok sevindirdi. O
toplantýda anlattýklarý hâlâ aklýmdadýr. Fýrtýnalý bir günde denizyýldýzlarýnýn
sahile vurmasý ve o denizyýldýzlarýný teker teker denize atarak onlarý
kurtarmaya çalýþan adamýn durumu gibi Okul Müdürü’müz de bizlere “Sizin
her biriniz benim denizyýldýzlarýmsýnýz. Sizleri kurda, kuþa kaptýrmak
istemiyoruz.” demesi benim ve arkadaþlarýmýn duygulanmasýna ve
gururlanmasýna sebep oldu. Okul Müdürü’müz Kadir Keskin'in bu sözleri ve
nasihatleri bizim için adeta hayatýmýza yön veren pusula oldu. Babamýzdan
duymadýðýmýz öðütleri Okul Müdürü’müzden duyduk. Allah Okul
Müdürü’müzden razý olsun.
Ben bu okula, Manisa Lisesi’ne gelmezden önce müdür ve müdür
yardýmcýsý gibi isimlerden korkardým. Bu isimlerin ne olduðunu burada
öðrendim. Aðlamayý, gülmeyi, sevgiyi, saygýyý, hoþgörüyü, sevmeyi ve
sevilmeyi… Ne desem, ne anlatsam duygularýmý kâðýtlara dökmem imkânsýz
gibi. Duygularýmý bazen þiirlere döküyorum, bazen gözyaþlarýma katýyorum,
bazen de kendi kendime düþünüyorum, “Ben bu okulda her þeyi tattým. Ýyiliði
de kötülüðü de. Okulumuzun Deðerli Müdür Yardýmcýsý Selim Bal, sene
> 2 6 6 <
baþýnda bana kitaplarýmý temin etti. Keþke her müdür yardýmcýsý onun gibi
olsa. Sadece yaptýðý iyilikle deðil, yaptýðý þakalarla, bana verdiði öðütleriyle
takdir ettiðim bir kiþi. Þu anda müdür yardýmcýmýz olan L. Bey'i çok sevmiþtim.
Bu hâlâ da geçerli; çünkü öðretmen hem sever hem döver. Geçen gün bana
karþý yaptýklarýný yapmasaydý da keþke dövseydi, sövseydi, okuldan atsaydý.
Bana “Sen Müdür Bey'i kullanýyorsun.” dedi. Bir kere benim yaþým on beþ,
Müdür Beyin yaþý elli altý. Ben onun torunu yaþýnda bir öðrenci olarak bunu
yapsam bile Müdür Bey beni çoktan anlar ve benimle ilgilenmezdi. Sanki
benim Müdür Bey'i sevmemi kýskanýyor gibi bir hali var. Müdür yardýmcýmýz L.
Bey'in bu tavrý beni çok üzdü. Öðrencilerle olan iliþkilerini düzeltmesini
istiyoruz. S. Bey gibi öðrencisiyle daha yakýndan ilgili ve öðrencilerini
anlamasýný istiyoruz. Hatta L. Bey beni aðlattýðý gün, S. Bey müdahale ederek
“Býrak çocuðu, müdürü seviyorsa ne yapalým!” diye L. Bey'le konuþtu.
Diðer Müdür Yardýmcýsý (….) Bey'in psikolojik olarak bir problemi mi
var? Yoksa ruh halinde bir þey mi var, bilmiyorum? Geçenlerde yazýlýmýz vardý.
Sorular bana göre çok basitti. Ben yazýlýyý erken bitirip sýnýftan çýktým. Baþka bir
öðretmenimizin dersinin olup olmadýðýný Müdür Yardýmcýsý (.…) Bey'e
sorduðumda bana küfürlü bir sözle, “(….) git þuradan!” dedi. Bu müdür
yardýmcýmýz ise her þeyi dayakla, küfürle halletmeye çalýþýyor.Deðerli Okul Müdürü’müzü babam gibi seviyorum. Okulumuzda
baþta Okul Müdürü’müz olmak üzere öðretmenlerimizi ve bazý müdür
yardýmcýlarýmýzý çok seviyoruz; ama birkaç müdür yardýmcýsý var ki onlar, bu
okula ve Okul Müdürü’müz Kadir Keskin 'e layýk deðiller. Bunlarý okuldan
atmasý gerekiyor. Eðer bu kiþileri okuldan atarsanýz hem okulumuz için hem
de okul müdürü için çok iyi olacak. Deðerli Okul Müdürü’m, saygýlarýmla ellerinizden öperim.
19.Mayýs 1997 U.Canýtez
Her Ýyilik Karþýlýk Bulmaz
Bir gün Milli Eðitim Müdürlüðü’nden bir telefon geldi. Telefon eden Ýl
Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý bir arkadaþýmdý. Hem yaþ bakýmýndan hem de
> 2 6 7 <
kýdem bakýmýndan benden genç olduðu için bana “aðabey” diye hitap ederdi.
Müdür Yardýmcýsý arkadaþ telefonda:- Aðabey, bir konu vardý, bunu ancak sizin halledeceðinizi düþünerek
size telefon açýyorum. Ne olur, size intikal ettireceðim olaya bir çözüm
bulalým? Dedi.Ben, gayri ihtiyari olarak:- Hayýrdýr inþallah, buyurun Sayýn Müdür’üm, dedim.Müdür yardýmcýsý arkadaþ telefonda anlatmaya baþladý:- Aslýnda ilkokul mezunu olup hizmetli kadrosunda gözüken ama bu
güne kadar Valilik oluruyla Milli Eðitim’de Orta Özlük Þefi olarak çalýþan ve yaþý
bir hayli ilerlemiþ olan K.Þ.ye Sayýn Vali Yardýmcýmýz çok kýzdý. “Bunu derhal
asli görevine tevdi edin.” diyerek þefliðini iptal etti. Eðer siz isterseniz sizin
okulunuza hizmetli olarak göndereceðiz. Hiç olmazsa sizin okulunuzda
hizmetli olarak çalýþsýn. Þayet burada hizmetli olarak kalýrsa arkadaþlarý
arasýnda onuru kýrýlacak, mahcup olacak, belki de istifa edecek. Emekliliði
henüz hak etmedi. Dün amiri olarak çalýþtýðý yerin bugün temizlikçisi olmasýnýn
ve tuvalet temizlemesinin ne kadar zor olacaðýný siz de takdir edersiniz, dedi.Ben olayý dinleyip anladýktan sonra:-Sayýn Müdür’üm, derhal bize gönderebilirsiniz. Kendisine yardýmcý
olacaðýmdan emin olabilirsiniz, dedim.
Nitekim hemen ayný gün Vali Yardýmcýsý’nýn onayý ile hizmetli
kadrosunda çalýþtýrýlmak üzere okulumuza tayin edildi. Hizmetli K.Þ. büyük bir
üzüntü ile okulumuza geldi. Ben kendisine sýnýf ve tuvalet temizliði yerine Milli
Eðitim’de olduðu gibi yine memur olarak çalýþtýracaðýmý söyleyince yüzünde
büyük bir sevinç belirtisi oluþtu. Hizmetli K.Þ. beyefendi bir insandý. Mali yönden çok sýkýntý içinde
olduðunu öðrendim. Ben personelimi üzüntülü ve sevinçli günlerinde yalnýz
býrakmamaya gayret ettim. Sýkýntýlý günlerinde de gücüm nispetinde yardýmcý
olmaya çalýþýrdým. Hizmetli K.Þ. aldýðý hizmetli maaþýyla hem çocuk okutuyor
hem de satýn aldýðý evin taksitlerini ödüyordu. Maddi yönden sýkýntý içindeydi.
Ben, çocuklarýna ücretsiz dershane imkâný saðladým. Üniversiteyi kazanan
çocuðuna da okulumuzun Koruma Derneði’nin imkânlarýyla burs tahsis ettik.
> 2 6 8 <
Ayrýca çocuðun okuduðu ilde kalacaðý ev konusunda da yardýmcý oldum.
Bütün bunlara raðmen Hizmetli K.Þ. yine sýkýntýdaydý. Ýnþa hâlindeki evinin
taksitlerini ödemede ciddi sýkýntý çekiyordu.
Hizmetli K.Þ. Manisa Lisesi’nde çalýþmaya baþladýðýnýn ikinci
senesinde emekliliði doldu. Bir gün odama çaðýrarak sýkýntýlarýna çare bulmaya
çalýþtým. Kendisine büyük sýkýntýda olduðunu, bu maaþla bu iþin içinden
çýkamayacaðýný, ancak emekli olmasý halinde alacaðý emeklilik ikramiyesiyle
evin borcunu ödeyebileceðini, yine okulda asgari ücretle çalýþmasý için
kendisine yardýmcý olacaðýmý söylediðimde gözleri ýþýldadý. Hizmetli K.Þ.
“Bana bunu babam yapmaz. Sað ol Müdür Bey!” diyerek memnuniyetini ifade
etti.
Nitekim dediðimiz gibi emekli oldu. Emeklilik ikramiyesini aldý. Evinin
borcunu ödedi. Söz verdiðim üzere Okul Koruma Derneði’nin bütçesinden
sözleþmeli personel olarak yine okulumuzda çalýþmaya devam etti. Eve bir
maaþ girerken çift maaþ girmeye baþladý. Maddi sýkýntýsýný hâlletti ve rahatladý.
Gel zaman, git zaman iktidar deðiþti. Hakkýmda verilen imzasýz
þikâyet dilekçeleriyle soruþturma geçirmeye baþladým. Þahsýma isnat edilen
suçlardan birisi de Hizmetli K.Þ.yi “sigortasýz olarak çalýþtýrdýðým” idi. Yani
Hizmetli K.Þ.ye asgari ücretle maaþ ödüyoruz; ama emekli olduðu için
sigortasýný yatýrmýyoruz. Soruþturma devam ederken Hizmetli K.Þ.yi
çaðýrdým. “Bak K.Þ. þikâyetin bir tanesi de senin durumunla ilgili; senin sigorta
primini yatýrmadýðýmýz konusunda þikâyet var.” dedim. Daha sonra kendisine
bize yardýmcý olmasý için “Ben emekli oldum. Yeni bir memur gelinceye kadar
kendi gönül rýzamla geçici olarak çalýþýyorum.” diye dilekçe yazmasýný teklif
ettiðimde “Müdür Bey, böyle bir þey benim için sakýncalý olur.” diyerek böyle
bir dilekçe veremeyeceðini söyledi.
Dost Dediðin
Kasabanýn birinde yaþayan bir aile varmýþ. Üç kiþilik ailenin tek oðlu
> 2 6 9 <
Ahmet, akþamlarý sürekli eve geç gelir, ana-babasýný endiþelendirirmiþ. Babasý
bir gün Ahmet'e sormuþ:- Oðlum, gece geç saatlere kadar ne yapýyorsun böyle? Demiþ.Çocuk babasýna:- Arkadaþlarýmla, dostlarýmla birlikteyim baba, demiþ.Babasý:- Dost dediðin birkaç olur, o da her zaman deðil, ihtiyacýn olduðunda
seni bulur, diye karþýlýk vermiþ.
Çocuk, bu cevap üzerine:-Olur, mu baba? Benim, neredeyse bütün arkadaþlarým dostumdur,
cevabýný vermiþ. Baba diretmiþ:- Hayýr, oðlum, olur mu? Yanýldýðýný düþünüyorum. Madem onlarýn
hepsi senin dostun, o zaman bir deneme yap da gör, demiþ.Bu konuþma üzerine baba oðul, ahýrda bir oðlak kesip halýya
sarmýþlar. Sonra da Ahmet, gece vakti bütün arkadaþlarýnýn evlerine tek tek
gidip yardým istemiþ. Gittiði her evde “Birini vurup öldürdüm. Lütfen, bana
yardým et!” demiþ; ancak dost bildiði bütün arkadaþlarý bu olayý duyar duymaz
kapýyý Ahmet'in suratýna kapatmýþlar. Hiçbiri yardým etmeyi düþünmemiþ.
Ahmet üzgün bir þekilde eve gelip babasýnýn haklý olduðunu söylemiþ.Babasý oðluna dostluðun yine de bu olmadýðýný ifade etmiþ. Ahmet
þaþýrmýþ. Babasýna:- Nasýl? Diye sormuþ. Babasý Ahmet'e:- Yumurtacý Ali, benim dostumdur. Ona git, bir adam vurduðunu
söyle ve gel! Demiþ. Ahmet, Yumurtacý Ali'nin yanýna gitmiþ, halýyý gösterip durumu
anlatmýþ. Yumurtacý Ali, Ahmet'le beraber evin arkasýndaki soðan tarlasýna
geçmiþler, buraya derin bir kuyu kazmýþlar, sonra Yumurtacý Ali, halýnýn içinde
ne olduðuna bakmadan kanlý halýyý kuyuya atmýþ, kazýlan topraðý tekrar
doldurmuþlar. Üstünü de yine soðan filizleriyle kapamýþlar. Ýþ bittikten sonra
Yumurtacý Ali, Ahmet'i “Babana selam söyle! “ diyerek uðurlamýþ. Ahmet, büyük bir sevinçle babasýnýn yanýna gelmiþ.
> 2 7 0 <
- Evet, babacýðým, dostluk bu olsa gerek, demiþ. Babasý:- Hayýr, oðlum, dostluk bu deðil, demiþ. Ertesi gün cuma imiþ. O kasabada cuma günleri pazar kurulurmuþ.
Yumurtacý Ali de pazara çýkýp pazaryerinde yumurta tezgâhýný kurmuþ.
Ahmet'in babasý, bu durumu bildiðinden oðluna:- Pazara git, Yumurtacý Ali'nin tezgâhýnýn olduðu yeri bul. Tezgâhýn
yanýna varýnca tezgâhý devir. Eðer Yumurtacý Ali amcan sana bir laf söylemeye
kalkarsa bir de tokat at, çýk gel, demiþ.Ahmet, bu söylenenlere þaþýrarak:- Olur mu baba? Bu kadar iyi insana bu yapýlýr mý? Diye karþýlýk
vermiþ. Babasý:- Sen dediðimi yap ve dostluðun ne demek olduðunu öðren, demiþ.Ertesi gün Ahmet pazara gitmiþ. Yumurtacý Ali'nin tezgâhýný aramýþ,
bulmuþ. Tezgâha gelmiþ, sonra bir tekme atarak tezgâhý devirmiþ. Ne
olduðunu anlamaya çalýþan yumurtacý Ali Ahmet'e “Ne yapýyorsun oðlum,
dur, yapma!” derken bir de tokat yemiþ. Yumurtacý Ali'ye tokadý atan Ahmet,
arkasýna bakmadan oradan kaçmaya baþlamýþ. Yumurtacý Ali, çocuðu tanýmýþ
ve arkasýndan þöyle seslenmiþ. “Oðlum, babana selam söyle! Biz, bin
yumurtaya, bir tokada soðan tarlasý bozmayýz!”Ahmet, Yumurtacý Ali'nin bu sözünü duyduktan sonra anlamýþ ki
dostluk denilen olgu, hiç de kolay kazanýlacak bir þey deðilmiþ.Dünya, tecrübe evidir. Her þeyi tecrübe etmeye deðil, edinilmiþ
tecrübelerden faydalanmaya çalýþ.Baþkalarýnýn tecrübelerinden faydalanmak kadar akýllýca bir iþ var
mýdýr ki bu dünyada?
Bürokrasinin Kötü Alýþkanlýðý
Ýlk anda bu baþlýðý görünce böyle bir baþlýðýn sizin açýnýzdan bir þey
ifade etmediðini düþündüðünüzü hisseder gibiyim; ama sabýrla bu yazýyý
okursanýz neden böyle bir baþlýk koyduðumu, aslýnda burada bir þeyler
anlatmaya çalýþacaðýmý göreceksiniz.
> 2 7 1 <
Yukarýda sözü edilen kelimeler yan yana geldiðinde zýtlýklar ifade
eder. Bir yerde ýþýk varsa orada aydýnlýk vardýr, karanlýk yoktur. Iþýk yoksa orada
karanlýk vardýr. Ateþle suyun ayný yerde olamayacaðý gibi. Bu örneklerden
hareketle eðitim konusuna gelmek istiyorum. Ýslam inancýna göre doðan her
çocuk, tertemiz ve Ýslam fýtratý üzerine doðar. Siz bir çocuðun anasýndan
doðarken elinde sigara, kumar kâðýdý ve alkol bardaðý veya yalancý olarak
doðduðunu duydunuz mu? Böyle bir sorunun bile ne kadar saçma olduðunu
biliyorum. Allah, her insaný fýtraten tertemiz olarak dünyaya getiriyor. Oysa
bugün çocuklarýmýzda gördüðümüz zararlý alýþkanlýklardan þikâyet ederken
anneler, babalar ve eðitimciler olarak acaba elimizi þakaðýmýza koyup “Nerede
hata yaptým, nerede hata yapýyoruz?” diye kendinizi sorgulayarak hiç
düþündük mü? Ýnsanýn kolaylýkla yaptýðý iþlerden biri de karþýmýzdakini
sorgulamaktýr; ama dünyada en zor þey ise kiþinin kendisini sorgulamasýdýr.
Siz bugün en çok kimi sorguluyorsunuz? Müsaade ederseniz, ben sizi
fazla yormayayým ve sizin yerinize bu sorulara ben cevap vermeye çalýþayým.Anneler, babalarý; babalar, anneleri; anne-babalar, her ikisi birden
okulu ve öðretmenleri; öðretmenler, okul müdürlerini; okul müdürleri ve
öðretmenler, anne-babalarý, medyayý ve milli eðitim müdürlerini; milli eðitim
müdürleri de okul idarelerini, öðretmenleri ve aileleri; biraz da milli eðitim
bakanlarýný, milli eðitim bakanlarý da buraya kadar saydýklarýmýn hepsini
suçlarlar. Ýþte görüldüðü gibi ondan ona, bir keþmekeþtir devam eder gider;
fakat bütün bu birbirimizi suçlamalar, ülkemizde en kalburüstü kimselerin
çocuklarýnýn okuduðu okullarda görülmektedir. Yazýlý ve görüntülü medyaya
yansýyan onlarca haber vardý; tuvaletlerdeki uyuþturucu partileri, öðretmen
sýnýfta iken sýnýfta sigara içen öðrenciler ve içtikleri sigaranýn dumanýný sýnýfýn
penceresinden üfürmeler, öðretmen sýnýfta ders anlatýrken bazý öðrencilerin
sýnýf önünde striptiz benzeri hareketler yapmalarý, yine iki erkek öðrencinin
sýnýfta yalnýz baþýna bulduklarý bir kýz öðrenciyi taciz etmeleri, öðrencilerin
derse giren öðretmeni omuzlara alýp sýnýfta gezdirerek þaklabanlýk yapmalarý,
ders zili çalýnca sýnýfa giren öðretmenin masasýna oturmasýnýn engellenmesi,
> 2 7 2 <
hatta kendini bilmez bir öðrencinin sandalyeye oturarak kalkmamasý ve
öðretmenine yer vermemesi gibi daha neler neler…
Pekala, bütün bunlar “(.…) Okulu” diye “tü kaka” yaptýðýmýz
okullarda niye olmuyor? Neyse lafý fazla uzattým. Esas konuya girmek
istiyorum.
Manisa Lisesi Müdürü olduðum yýllarda dönemin Milli Eðitim
Müdürü, ildeki tüm okul müdürlerini, rehber öðretmenleri, koruma derneði
ve okul aile birliði baþkanlarýný, öðretmen örgütleri dâhil Manisa'da ne kadar
kahvehane, pastane, büfe, kafe, kafeterya iþletmecisi varsa eðitimle ilgili
herkesi 27 Þubat 1996 tarihinde Emniyet Müdürlüðü marifetiyle ilimizde
bulunan Eðitim Araçlarý Salonu’nda toplantýya çaðýrdý. Burada “Ýl Eðitim
Gençlik Komisyonu” oluþturuldu. Toplantýya o zamanki Vali Yardýmcýmýz
Nurdoðan Kaya baþkanlýk etti. Bu toplantýya zamanýn Ýl Emniyet Müdürü
Rahmetli Kemal Ýskender ile zamanýn Belediye Baþkaný Adil Aygül de katýldýlar.
Toplantýnýn konusu, “Öðrencileri zararlý alýþkanlýklardan korumak için
beraberce alacaðýmýz tedbirler.” idi. Daha doðrusu öðrencilerin eðitiminde bu
meslek mensuplarýndan Milli Eðitim Müdürü’müzün baþkanlýðýnda yardým
istiyorduk. Baþta Milli Eðitim Müdürü’müz olmak üzere diðer okul müdürleri ile
toplantýya katýlan zevat çok güzel, heyecanlý ve hararetli konuþmalar yaptýlar.
Herkes suçu kýsa yoldan Emniyet Teþkilatý’na yükledi. Katýlýmcýlar, “Polis
görevini yapmýyor, gerekli denetim yapýlmýyor, Manisa'da polisin varlýðý ile
yokluðu belli deðil!” gibi haksýz suçlamalar yapýlýyor; ancak hiçbir kesim,
kendine yönelik bir eleþtiri yapmýyordu.
Toplantýda hazýr bulunan çok sevdiðim, beyefendi insan ve ayný
zamanda çok deðerli bir Emniyetçi olan dönemin Ýl Emniyet Müdürü rahmetli
Kemal Ýskender, bütün eleþtirileri sabýrla dinledikten sonra, “Arkadaþlar,
eleþtirilerinizi sabýrla dinledim. Burada çok kýymetli anneler, babalar, okul
müdürleri, rehber öðretmenler, öðretmen örgütleri temsilcileri ve Milli Eðitim
Müdürü’müz (.…) konuþtu. Eleþtirilerinize uzun uzun cevap
> 2 7 3 <
veremeyeceðim. Bugün mesaimin büyük bir bölümünü bu toplantý için tahsis
etmiþtim. Görüyorum ki þu ana kadar havanda su bile deðil, hava dövdük.
Bütün bu eleþtirilerinize ve sorularýnýza Nasrettin Hoca'nýn bir fýkrasýyla cevap
vermek istiyorum. 'Acaba, hýrsýzýn hiç mi kabahati yok?' Çocuklarýnýzýn zararlý
alýþkanlýklardan korunmasý konusunda sizlerin hiç sorumluluðu yok mu?
Öðrenciler okullarda sekiz saat boyunca öðretmenlerin gözetiminde, okul
giriþ çýkýþ saatleri belli, çocuklarýnýzýn sokakta kimlerle olduðu ve nerelere gittiði
de belli. Biz elbette üzerimize düþeni yapacaðýz, bu bizim görevimiz. Acaba
sizler üzerinize düþen görevi bir anne, bir baba, bir eðitimci olarak baþta Milli
Eðitim Müdürü’müz olmak üzere yerine getirdiðinize inanýyor musunuz? Ben
isterdim ki burada herkes kendi alanýna giren sorumluluklarýný yerine
getirmenin çabasý içinde olsun. Bize de bildiklerimizin yanýnda ek tedbirler
alýnmasý gerekiyorsa sizin tavsiyelerinizi dikkate alarak o konularda gereðini
yapmak düþer, düþüncesiyle bu toplantýya gelmiþtim; ama gördüðüm
kadarýyla bu toplantýdan ben umduðumu bulamadým.” dedi.
Vali Yardýmcýmýz Nurdoðan Kaya'nýn baþkanlýðýndaki bu toplantý tam
bir komediye dönüþmüþtü. Toplantýya son noktayý yine Ýl Emniyet Müdürü
rahmetli Kemal Ýskender koymuþtu. Ben toplantý boyunca hiç söz
almamýþtým. Toplantýya son verilmek üzere iken toplantýya baþkanlýk eden Vali
Yardýmcýmýz Nurdoðan Kaya'ya bir dilekçe ile müracaat edip toplantýnýn
sadece velilerle ve okul müdürleriyle devam etmesi hususunda talepte
bulundum. Sað olsun, Vali Yardýmcýmýz benim bu talebimi kabul etti. Biz bize
kaldýktan sonra bana söz verildi. Ben o gün konuþmama þöyle baþladým.
“Esas konuya Sayýn Emniyet Müdürü’müz parmak bastý. Görüþlerine
tamamen katýlýyorum. Taþýn altýna elini koymasý gerekenler baþta veliler ve biz
eðitimciler olmasý gerekirken baþkalarýnýn bizim yerimize taþýn altýna ellerini
koymalarýný istemek bana göre haksýzlýk olur, kolaycýlýk olur. Bu anlayýþla biz bir
yerlere varamayýz. Lütfen, birbirimizi aldatmayalým.” diyerek belirtmem
gereken esas konuya geçtim.
“Efendim, müsaadenize sýðýnarak soruyorum: ‘Yalan ile eðitim’ Bu iki
> 2 7 4 <
kelime sizlere ne ifade ediyor?” diye sorunca toplantýda bulunan herkes þöyle
bir þaþýrdý. Ben hemen bu ifadenin izahýný yaptým. “Yalan ile eðitim, Türkçede
birbirine zýt anlam ifade eden iki ayrý kelimedir. Siyah ile beyaz gibi, ýþýkla
karanlýk gibi. Bir anne-babayý düþünün. Yalan söyleyerek kendi çocuðunun
doðru söz söyleyen biri olmasýný saðlayabilir mi? Sabrýnýzý zorlamak
istemiyorum, bir ülkede Milli Eðitim Bakaný, Milli Eðitim Müdürü, okullardaki
okul müdürleri yalan konuþuyorsa öðrencilerimizi milli eðitimin temel ilkeleri
ve ülküleri doðrultusunda eðitmemiz, onlarý doðru, çalýþkan, baþarýlý ve
istenilen özellikleri benimsemiþ nesiller haline getirmemiz mümkün olabilir
mi?
Bu öðretim yýlý baþýnda Sayýn Milli Eðitim Bakaný’mýz, Ýl Milli Eðitim
Müdürlüklerinin belirleyeceði oranda “Eðitime Katký Payý” alýnabileceðini bir
genelge ile duyurdu. Sað olsun, Milli Eðitim Müdürü’müz de biz okul
müdürlerini topladý. Ýlimizde birinci dönem için bir milyon TL, ikinci dönem
için bir milyon TL olmak üzere tüm okullarda her öðrenciden iki milyon TL
alýnmasý kararlaþtýrýldý. Hatta o kadar ayrýntýya girildi ki ayný okulda iki kardeþ
olanlardan tek kiþilik katký payý alýnacak, sýnýf öðretmenlerinin tespit ettiði fakir
öðrencilerden ise katký payý hiç alýnmayacaktý. Toplanan katký paylarýndan fakir
öðrencilere kitap, kýrtasiye desteði saðlanacak, ayrýca okulun temizlik,
aydýnlatma, ders araç ve gereçleri gibi zaruri ihtiyaçlarý karþýlanacak, sýkýntý
çekilen hizmetli personeli için sözleþmeli hizmetli çalýþtýrýlarak maaþlarý da bu
katký paylarýndan ödenecekti. Proje mükemmeldi.
Biz okul müdürleri, Milli Eðitim Bakanlýðý’nýn genelgesi ve Milli Eðitim
Müdürlüðü’nün yazýlarý doðrultusunda alýnan kararlarý okullarýn ilan panolarýna
astýk. Ayrýca konunun velilere de duyurulmasý için Milli Eðitim
Müdürlüðü’müzün izni ve direktifleriyle ildeki okul müdürleri olarak
Manisa'nýn yerel televizyon kanalýnda canlý yayýna çýkarak durumu velilere izah
ettik.
Diðer okullarda olduðu gibi katký paylarýna güvenerek Manisa
Lisesi’nde dokuz tam sigortalý ve asgari ücretli hizmetli çalýþtýrmaya baþladýk.
> 2 7 5 <
Bir anda okulun çehresi deðiþti. Okulun tuvaletleri lavabolarý, sýnýflarý her gün
temizlenerek pýrýl pýrýl hâle geldi. Manisa Lisesi’nin 17 bin 600 metrekare
bahçesinde deðil bir pet þiþe, bir kâðýt parçasý, bir aðaç yapraðý dahi
göremezsiniz. Hatta biraz saflýðý nedeniyle hiç kimsenin iþ vermediði rahmetli
Ramazan Ergün adlý hizmetli, adeta aðaçtan düþecek yapraðý gözlerdi, düþsün
de alayým diye. Görevine o kadar sadýk bir insandý. Bu personel, beþ sene
sözleþmeli hizmetli olarak maiyetimde çalýþtý. Daha bir gün ne sözleþmeli
personele ne de diðer personele burayý temizlememiþsin deme fýrsatý
býrakmadýlar. Çalýþkan ve becerikli insanlardý. Diðer okul müdürü arkadaþlar
da eðitime katký paylarý sayesinde rahat bir nefes aldýlar. Okullarýnda rahat
hizmet verir hâle geldiler. Þunu da burada söylemeden geçemeyeceðim.
Türkiye'de iyi okul müdürü, eðitim için fikir üreten, eðitim faaliyetlerinde yeni
metot geliþtiren insan deðildir. Ülkemizde iyi okul müdürü olmanýn yolu kýrýlan
camý zamanýnda taktýran, okulunu iyi cilalayan, boyayan, çatýsý aktýðý zaman,
zamanýnda tamir ettiren müdürdür. Ýyi bir inþaat kalfasý isen Türkiye'de iyi bir
okul müdürü sayýlýrsýn. Bir zamanlar görev yaptýðým Kýrkaðaç Lisesi’nin çatýsýný hizmetlilerle
beraber aktarmýþtýk; ama Avrupa'daki okul müdürlerini, okulunun camý,
çerçevesi, çatýsý, boyasý, kapýsý, sýrasý ilgilendirmiyor. Belediye bünyesinde
oluþturulan bir ekip bizdeki okul müdürlerinin yaptýðý iþleri yapýyor. Okul
müdürünün görevi ise sadece eðitim ve öðretim faaliyetleri üzerine
yoðunlaþmak. Eðitim imkânlarý ve okulun çevre þartlarý dikkate alýnarak eðitim
ve öðretim faaliyetlerini yönlendiriyorlar. Bu alanda fikir geliþtirip sürekli
raporlar hazýrlýyorlar. Bu çalýþmalar için okul müdürleri kendi aralarýnda ayda
bir toplanýr, diðer bu raporlar üzerinde görüþmeler yapar, öðrenciyi daha
güzel nasýl eðitebiliriz, öðretmene daha iyi nasýl rehberlik yapabiliriz, gibi
çalýþmalar içindedirler. Bizdeki okul müdürleri ise kýrýlan camý nasýl taktýrýrým,
akan çatýyý nasýl onartýrým, Milli Eðitim’den nasýl hizmetli alabilirim, sene
sonunda kimlerden boya dilenerek okulu boyatabilirim, bahçe duvarýný nasýl
çektirebilirim, gibi iþler için zaman harcarlar. Sizler bugüne kadar herhangi bir
okul müdürünün, bir milli eðitim müdürünün eðitim metotlarý üzerine bir fikir
geliþtirdiðini duydunuz mu?
> 2 7 6 <
Konuyu daðýttýðýmýn farkýndayým; ama yine siz okurlarýmý belli bir
noktaya getirmek istiyorum. Hiç olmazsa bu katký paylarý sayesinde müdür
arkadaþlar olarak okullarýmýzda inþaat kalfalýðýný dahi yapabilir hâle gelmiþtik.
Manisa'nýn yerel televizyon kanalýnda okul müdürleri olarak katýldýðýmýz
programda bu konuyu müdür arkadaþlar olarak dile getirdik. Telefonla katýlan
velilere ve öðrencilerin sorularýna cevaplar verdik. Okullarýmýzýn durumlarýný
izah ettik. Okullarýmýz için Devlet’in gönderdiði ödenek rakamlarýný belirttik.
Hem öðrencilerimiz hem de öðrenci velilerimiz gözlemlediklerini dile
getirdiler. Bu ödeneklerle normal bir apartmanýn giderlerini dahi karþýlaman
mümkün olmadýðýný, eðitime katký paylarý sayesinde okullara gelen hizmetin
farkýnda olduklarýný belirterek olumlu görüþ beyan ettiler. Bu arada çok az da
olsa her zaman her yerde karþýmýza çýkabilecek türden insanlarýn da itirazlarý
oldu; ama bu program anýnda ve sonrasýnda gerek velilerden gerekse
öðrencilerden olumlu iletiler aldýk. Ýnsanlar, eðitime katký paylarýnýn gerekli
olduðunu kabullendi.
Hazýrlanan programa göre on beþ gün sonra Milli Eðitim
Müdürü’müz de televizyon programýna katýlacak, “Manisa'da Eðitimin
Problemleri ve Manisa'daki Eðitimin Durumu” hakkýnda bilgiler verecekti. Milli
Eðitim Müdürü’müze ön bilgi vermek için kendilerini rahmetli Ýsmet Sönmez
Bey arkadaþýmla ziyaret ettik; çünkü kendilerinin il dýþýnda oturduðunu
bildiðimiz için bizim katýldýðýmýz programý izleyememiþti. Eðitime katký paylarý
dolayýsýyla kendilerine sorular gelebileceðini, fikir birliðini saðlamak için bu
konuyu daha önce görüþüp anlaþtýðýmýz üzere diðer okul müdürü arkadaþlarla
birlikte velilerimizi ve öðrencilerimizi bilgilendirdiðimizi söyledik. Kendilerine
de bu yönde sorular gelebileceðini, aramýzda bir fikir birliðinin ve kararlýlýðýn
olduðunu vurgulamak amacýyla bant kaydýný izleyerek burada söylenenlerle
örtüþen açýklamalarda bulunmasýný, eðitime katký payý konusuna son noktayý
koymasýný istedik. Uzun yýllar okul müdürlüðü de yapmýþ olan Sayýn Milli
Eðitim Müdürü’müz, programý il müdür yardýmcýlarýndan dinlediðini, gayet
olumlu ve verimli bir program olduðunu belirterek memnuniyetini ifade etti.
Biz de kendilerine “Okul müdürlüðünden gelen bir müdürümüz olarak bizi en
iyi siz anlarsýnýz. Bu hafta çýkacaðýnýz televizyon programýnda bazý art niyetli
> 2 7 7 <
kiþiler tarafýndan size katký paylarý konusunda sorular gelebilir. Konu hakkýnda
aramýzda söz birliði olursa kamuoyunda tamamýyla pekiþmiþ olacak.” diyerek
programýn bant kaydýný kendilerine takdim ettim. Kendileri de bandý
seyredeceðini ve bizimle ayný görüþte olduðunu söyledi. Biz de
memnuniyetle yanýndan ayrýldýk.Ertesi hafta Sayýn Milli Eðitim Müdürü’müz “Manisa'da Eðitimin
Problemleri ve Manisa'daki Eðitimin Durumu” adlý televizyon programýna
çýktýðýnda konu, “Eðitime Katký Paylarý”na geldi. Milli Eðitim Müdürü’müz, bu
iþin yasal olmadýðýný, Manisa'daki okullarýn durumunun iyi olduðunu, okullarýn
yakacak dahil her türlü ihtiyacýnýn karþýlandýðýný, gerekirse katký paylarýndan
vazgeçilebileceðini, söyleyince televizyon baþýnda “Eyvah! Bizim
eðitimciliðimiz bitti.” dedim. Nitekim akþamki programdan sonra öðrencinin tepkisini
öðrenmenin yolunu buldum. Ertesi günü her iki binada bulunan “Dilek ve
Þikâyet Kutularý”ný açtým. Bu kutularýn anahtarlarý sadece bende idi.
Kutulardan çýkan yazýlar, biz eðitimciler için kötü, hüsran ve utanç vericiydi.
“Müdür’üm, okulun her türlü ihtiyacý Milli Eðitim Müdürlüðü’müz tarafýndan
karþýlandýðý halde niye para topluyorsunuz?”, “Müdür Bey, yalan söyleyerek
bizden niye para topluyorsunuz?”, “Müdür Bey, Devlet okulumuzun her türlü
ihtiyacýný karþýladýðý hâlde toplanan paralar nereye gidiyor?” gibi onlarca
birbirinin benzeri yazýlar, ardý arkasý kesilmeyen Eðitime Katký Payý ile ilgili
sorular. Buyurun bakalým, deðerli okurlarým. Bir memlekette milli eðitim
bakan ayrý, milli eðitim müdürü ayrý, okul müdürü ayrý konuþursa bunu
dinleyen öðrencinin kafasýndaki müdürün imajýný varýn siz düþünün.
Öðrencinin gözünde “yalancý müdür” imajý oluþan eðitim kurumunun
baþýndaki müdürün eðitim açýsýndan öðrenciye ne etkisi olabilir?
Bu, yaþadýðým olaylardan en basit olanýydý.Netice olarak Eðitim Araçlarý Salonu’nda yapýlan toplantýnýn açýlýþ
konuþmasýný da Sayýn Milli Eðitim Müdürü’müz yapmýþtý. Öyle bir konuþma
yaptý ki bu konuþmayý dinleyen yabancý biri, bütün kabahatin okul
müdürlerinde ve öðretmenlerde olduðunu zannederdi. Okullarda her þeyin
> 2 7 8 <
süt liman olduðunu, hiçbir sorunun olmadýðýný, Manisa'da eðitimin çok iyi
durumda olduðunu, bilmem kaç derslik ilave edildiðini söyleyerek her
zamanki gibi beylik laflarla durumu idare etti.
-Þimdi sormak lazým deðil mi? Mademki her þey mükemmeldi, hiçbir
sorun yoktu, öyleyse bu kahvehanecilerle, büfecilerle, kafecilerle toplantý
yapmak neyin nesiydi? Bu tamamen acizliðin ta kendisiydi.” diyerek sözüme
devam ettim.“Vilayet makamýndaki Atatürk Köþesi büstün hemen altýnda
Atatürk'ün veciz bir sözü vardýr: 'Ýcra yapan el, karar veren elden üstündür.'
Ankara'da yönetmelikler hazýrlanýr, bunlar valilikler ve milli eðitim
müdürlükleri vasýtasýyla okullara kadar gelir. Bu yönetmelikleri uygulayan, icra
eden okul idaresi ile öðretmenlerdir. Yönetmeliklerin hazýrlanmasýnda icranýn
görüþü alýnmaz, sorunlarýn çözümünde icraya inisiyatif tanýmaz, fikri alýnmaz,
sýkýntýn nedir, nerelerde bunalýyorsunuz, diye sorulmazsa en ufak bir
sýkýþmada veya aksaklýkta hata hemen alt kademelerde aranmaya baþlanýr. Bu
gibi durumlarda okul idareleri ve öðretmenler suçlanýr. Eðitimde gençlerin
idolü, örnek aldýðý kiþiler, milli eðitim müdürleri veya milli eðitim müdür
yardýmcýlarý deðildir; öðrenciler sizleri tanýmazlar. Öðrencilerin örnek aldýðý
kiþiler, her gün onlarla yüz yüze olan öðretmenleri ve müdürleridir. Onlarý
öðrencilerin gözünde yalancý ve yasal olmayan yollardan para toplayan kiþiler
olarak gösterirseniz bu yýpratýlmýþ kiþilikleriyle eðitim açýsýndan öðrencilerine
ne faydasý olur? Öðretmenlerden ve müdürlerden yýpratýlmýþ ve dolayýsýyla
yýpranmýþ kiþilikleriyle öðrencileri eðitmeleri nasýl istenir?
Sayýn Müdür’üm, biraz önce siz konuþurken kendimi baþka
dünyalarda hissetim. Olaylar hiç de sizin bahsettiðiniz gibi deðil. Bu yalan ve
yanlýþ sözlerle ancak kendimizi kandýrýyoruz; ama öðrencilerimizi asla
kandýramadýðýmýzýn bilinmesini önemle arz ederim.” dediðimde toplantý
salonunda buz gibi bir hava esti, bir an sessizlik oldu. Daha sonra homurtular
arasýnda söylediklerimi doðru ve haklý bulan ifadeler söylendi. Toplantý
sonunda toplantýyý idare eden Vali Yardýmcýmýz Nurdoðan Kaya ile merhum
Kemal Ýskender de ayný doðrultuda açýklamalarda bulundular. Toplantý alýnan
> 2 7 9 <
bazý kararla sona erdi.
Bu toplantýlarýn bilgi ve belgeleri, okulumuzdaki dilek kutularýndan
çýkan tepki ifade eden yazýlar, hâlâ tarafýmdan muhafaza edilmektedir. Bu
kitabýmý yazarken o günleri tekrar yaþamýþ gibi oldum.
Kýsacasý bu toplantýnýn ayrýntýlarýna daha fazla girmek istemiyorum.Sonra ne mi oldu? O gün Ýl Milli Eðitimi Müdürü’nü benden fazla eleþtiren, “Bizi öðrenci
gözünde mahvetti, bizim inandýrýcýlýðýmýz kalmadý!” diyen ve halen görevde
bulunan okul müdürü arkadaþlarýmdan bazýlarý ertesi günü Milli Eðitim
Müdürü’müzün yanýna giderek kapalý kapýlar arkasýnda “Sayýn Müdür’ümüz,
biz Manisa Lisesi Müdürü gibi düþünmüyoruz. O ifadeler onun kendi
görüþleridir.” gibi sözlerle güya kendilerini güvence altýna almaya çalýþmýþlar.
Bu da Türk bürokrasisinin temel bir hastalýðý olsa gerek...
O günden bugüne Manisa Milli Eðitimi’nde ne deðiþti biliyor
musunuz? Refah seviyesi en yüksek illerimizden biri olan Manisa, bir zamanlar
ÖSS'deki baþarý sýrasý onuncu-on birinci iken bugün otuzunculukla, kýrk
dokuzunculukla avunmaya çalýþmaktadýr. Nereden nereye?..
Türkiye'de her zaman olduðu gibi bir iktidar deðiþikliði daha yaþandý.
Fýrsat kollayanlara gün doðmuþ olmalý ki imzasýz ve isimsiz þikâyet dilekçesini
uygulamaya koyarak açýlan soruþturma sonucunda sadece “uyarma” cezasý
ile görevden alýnmamý saðladý. Niyetim, ülkemizde var olan ve hâlen de
devam eden bir çarpýklýðý sizlere arz etmektir. Hiç olmazsa bizden sonra
gelecek nesiller, böyle bukalemunluklarý sona erdirirler.
Gençlik Komisyonu’nda Yaptýðým Konuþma
Sayýn Vali’m, Sayýn Milli Eðitim Müdürü’m, Sayýn Belediye Baþkaný’m,
deðerli okul müdürü arkadaþlarým, sevgili öðretmen arkadaþlarým ve kýymetli
veliler,
> 2 8 0 <
Ýl Gençlik Komisyonu, Sayýn Vali Yardýmcýmýz Nurdoðan Kaya'nýn
baþkanlýðýnda eðitim ve öðretim yýlý baþýndan beri toplanýyor ve gerekli
çalýþmalar yapýlýyor. Burada alýnan kararlar en kýsa zamanda bizlere ulaþtýrýlýyor.
Bu kararlarý titizlikle okuyor ve alýnan kararlarýn gereðini yerine getiriyoruz.
Sayýn Vali Yardýmcým, Milli Eðitim Müdürü’müz beni mazur görürlerse konuya hemen
girmek istiyorum. Öncelikle þunu hep beraber kabul edelim: “Az geliþmiþ ve
geliþmekte olan ülkelerin en büyük problemi, gerek sosyal konularda gerekse
teknik konularda iþlerini tasnif ederken öncelikli ve önem sýrasýna göre bir
sýralama yapamayýþlarýdýr.” Bu plansýzlýk, hem maddi kaynak israfýna hem de
zaman israfýna yol açmaktadýr.
Belediye Baþkaný’mýzý þahsi olarak çok seviyoruz. Kendilerine özel
olarak bir sözüm yok; ancak on dokuz yýldan beri Manisa'da yaþayan biri
olarak Manisa, on dokuz yýldýr kazýlýyor. Hep merak etmiþimdir, acaba TEK,
Telekom, PTT ve Belediye bir araya gelemezler mi? Bu kurum ve kuruluþlarýn
bir araya gelerek ayný anda iþ yapmasý bu kadar zor mu? Bunlar neden bir
araya gelip altyapý çalýþmalarýný bir arada yürütmüyorlar? Buna bir türlü aklým
ermedi gitti. Buraya bir nokta koyarak konuþmama devam etmek istiyorum.
Nasýl ki teknik konularda organizasyon bozukluðu veya düzensizlik
söz konusu ise sosyal konularda da ayný durum görülmektedir. Mesela geçmiþ
yýllarda birçok konunun yanýnda kýz erkek iliþkileri tartýþýldý. Bu sene ise her
nasýlsa birden alkol ve uyuþturucu konusu gündeme getirildi. Alkol ve
uyuþturucu konusunda bir taraftan feryat figanlar ve yakýnmalar sürerken
diðer taraftan yazýlý ve görüntülü basýn aracýlýðýyla alkol ve uyuþturucu kullanýmý
adeta özendiriliyor, sanki kullanýlmasý için teþvik ediliyor. Bu konularda saðlam
ve saðlýklý düþünmek zorundayýz. Gerçekten bugün Türkiye'de alkol ve
uyuþturucu kullanýmýnýn boyutu nedir? Bu konuda elimizde herhangi bir veri
var mýdýr? Ülkemiz genelinde deðil de Manisa genelinde ve okullarýmýzda bu
durumun boyutu nedir? Okul müdürleri bu konularda hiçbir somut bilgiye
sahip deðilken çaðrýlýyor ve sanki her þey okullarda olup bitiyormuþ gibi “Aman
> 2 8 1 <
mahvolduk, gençlik elden gidiyor, yandýk, bittik” türü sýzlanmalara baþlýyoruz.
Geçen hafta Ýsmet Ýnönü Kýz Meslek Lisesi’nde yapýlan bir toplantýda ayný
okulun Koruma Derneði Baþkaný’nýn yaptýðý bir konuþma, þahsen beni çok
üzdü. Gençlerle uzaktan yakýndan ilgisi olmayan ve bu konuda yeterli bilgiye
sahip bulunmayan bu kiþi “Manisa'da uyuþturucu bataðýna saplanan
gençlerimiz için yetkililerden yardým istiyoruz.” diye konuþtu. Bu konuþma
tamamen basýnýn etkisinde kalýnarak yapýlmýþ bir konuþmadýr. Gerçekten
bizim bilmediðimiz bir bataklýk söz konusu mudur? Gençlerle iç içe olan bizleriz. Bütün okul müdürleri burada,
arkadaþlarýma soruyorum, öðrenci velilerimiz de burada, onlara da
soruyorum. Evlerinizde ve okullarýnýzda uyuþturucu krizine yakalanan
öðrenciye rastladýnýz mý? Her hafta olmasa bile her on beþ günde bir sýnýflarda
arama ve yoklama yapýyoruz. Aramalar sýrasýnda cebinden uyuþturucu çýkan
öðrenciniz oldu mu veya þöyle bir soru daha sorayým, ekranlarýn dýþýnda
bizzat uyuþturucuyu gören arkadaþýmýz veya velimiz var mý? En kalabalýk
öðrencisi olan okullardan birinin müdürü olarak þahsen Manisa Lisesi’nde
bugüne kadar uyuþturucu kullanan öðrenciye rastlamadým. Açýk ve net delili
olmayan bir konuda kýlýçlarýmýzý çekmiþ ha bire boþlukta kýlýç sallýyoruz. Ben,
bu komisyonun üyesi deðilim. Böyle bir toplantýnýn gereksiz olduðunu
söylemek istemiyorum; ama þunu biliyorum: Uyuþturucu denilen illet henüz
Manisa'daki okullarda yoktur. Bunun yarýn olmayacaðý anlamýna gelmez. Biz
bu toplantýlarda öðrencilerimizin uyuþturucu bataklýðýna düþmemesi için
çareler üretip yeni fikirler ortaya koymalýyýz. Okullarda öðrencileri baþýboþ
býrakmamak için sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel ve sportif faaliyetlere aðýrlýk
verilmeli, bunlarýn altyapýsýný oluþturmak için kaynaklarýmýzý ciddi anlamda
gözden geçirerek yeni kaynaklar ve imkânlar saðlamalýyýz. Gençlerimizi
olumlu alanlara yönlendirelim ki öðrencilerimiz bu ahtapotun aðýna düþmesin.
Burada her þeyi tozpembe göstererek sorunlarý yok farz ederek birbirimize
þirin görünmeye gerek yok.
Bu ifadelerden sonra Komisyon’un çalýþmalarýyla ilgili bazý tespitlerde
bulunmak istiyorum. 1-Ýl Gençlik Komisyonu bugüne kadar konuya kitabi ifadelerle
> 2 8 2 <
yaklaþmýþtýr. Somut ve kesin çözüm içeren öneriler ortaya koyamamýþtýr. 2-Ülkemizde bu konuda en etkili çalýþmayý HBB Televizyonu
baþlatmýþtýr. Ben þahsen, bu televizyonun uyuþturucu ve alkol ile ilgili yayýn
bantlarýný istedim. Henüz elime geçmedi; ama komisyon marifetiyle bu yayýn
bantlarý saðlanýr da okullarda öðrencilere gösterilirse iyi bir eðitim faaliyeti
olacaðýný umuyorum.3-HBB Televizyonunun bu programý örnek alýnarak RTÜK
tarafýndan diðer televizyon kuruluþlarýna da bu tür yayýn mecburiyeti
getirilmesi hususu bu Komisyon’un bir talebi olarak dile getirebilir.4-Bizim buradaki çabalarýmýzýn aksine birçok televizyon yayýn
kuruluþunda gösterilen güya aile dizilerinde “alkol, sigara, kumar, uyuþturucu”
sahneleri, çocuklarýmýz açýsýndan özendiricilik arz etmektedir. Halkýmýzýn ve
eskilerin ifadesiyle “Eþeðin aklýna karpuz kabuðu sokmaktýr." Mesela, birçok
dizide caný sýkýlan, bunalan, problemli insan karakterlerine sigara, alkol ve
uyuþturucu kullandýrýlarak rahatladýðý gösteriliyor, bunlarý kullananlarýn
sýkýntýlarýný ve dertlerini ancak böyle giderebileceði imajý veriliyor. 5-Aile dizisi olarak ifade edilen dizilerde bile bu örneklemelere bolca
yer verilmesi bence düþündürücüdür.6-Hâl böyle iken öðrencileri, talimli asker gibi sýcak ve bunaltýcý
salonlarda toplayýp kuru ve sýkýcý toplantýlarla sözüm ona etkisiz ve amaçsýz
konferanslarla kötü alýþkanlýklarý önlememiz mümkün deðildir.
Bu konularda en büyük direnç kaynaðýmýz, çok þükür ki aile
yapýmýzdýr. Aileler bu iþin bilincindedir. En alkolik baba bile çocuðunun alkolik
olmasýný istemez. Bence bu Komisyon bu konuda ileriye dönük bir çalýþma
yapmak istiyorsa gördüðüm kadarýyla istekli öncelikle eðitimin altyapý
hizmetlerinin temini için faaliyet göstersin.
Ben yine Sayýn Milli Eðitim Müdürü’müze sormak istiyorum. * Bir okul açýp da hizmetli ve memur vermediðiniz okul var mý? Ben cevap vereyim, evet var!* Açtýðýnýz okullarda hizmetli sayýsý yeterli mi? Hayýr!* Okullara temizlik maddesi ve malzemesi verebiliyor musunuz?
> 2 8 3 <
Hayýr, hem de hiç!* Okullarýn elektrik, su, yakýt ihtiyacýný karþýlayabiliyor musunuz? Hayýr!* Yeni eðitim ve öðretim yýlýna hazýrlanmak üzere yaz tatilinde yapýlan
boya badana masraflarýný karþýlayabiliyor musunuz? Hayýr!* Kaç okulumuzda spor salonu var? Ticaret Meslek Lisesi hariç hiçbirinde yok!* Okullarýmýzýn kaç tanesinde öðrencinin arkadaþlarýyla rahatça
oturup sohbet edebileceði veya öðrenciyi cezp edecek öðrenci kantini var? Öðrenciye yakýþýr bir þekilde hiçbir okulda yok!* Kaç okulumuzda öðrencinin ihtiyacýný karþýlayacak sayýda tenis
masalarý, bilardo masalarý var? Hiçbirinde!* Kaç okulumuzda yeterli basketbol, voleybol sahalarý, kütüphane,
ders araç gereçleri var? Yüzme havuzunu sormuyorum.Yok, yok, yok!* Okullarýmýzýn boya, badana, demirbaþ, kýrtasiye ve onarým
ihtiyaçlarýný karýþlayabiliyor musunuz? Yine hayýr!
Bu tür sorularý uzattýðýmda alacaðým cevaplarýn “Hayýr!” olacaðýný
biliyorum.Peki, sabah okula gelip okulda kaldýðý sürece gün boyu tuvalete
girmeyen, okul daðýlýr daðýlmaz koþar adýmlarla tuvalete girmek için evine
yetiþmeye çalýþan öðrenciler olduðundan haberiniz var mý? Manisa'daki birçok
okulda sýnýflarý temizlenmeyen, pislikten tuvaletlerine girilmeyen, doðru
dürüst sobalarý ve kaloriferleri yanmayan okullar var. Bu okullarýn
müdürlerinden nasýl randýmanlý bir eðitim ve öðretim beklenebilir? Bunlarý
çevre imkânlarýyla Eðitime Katký Paylarýyla gerçekleþtirmek isteyen idarecilere
destek olmak yerine köstek olursak eðitim ve öðretimde nasýl bir netice
alabiliriz? Okullarda öðrencilere temiz bir eðitim yuvasý sunamayan okul
idarecileri, yarýn bu öðrencilerden nasýl temiz bir ortam bekleyebilir?
> 2 8 4 <
Okullardaki öðretim meselesine gelince, Sayýn Milli Eðitim Müdürü’m ve deðerli okul müdürü arkadaþlarým, Bana söyleyebilir misiniz, okullarýnýzda arzu edilen öðretimin
yapýldýðýna inanýyor musunuz? Hiçbirinizin buna cesaretle “Evet!”
diyebileceðini beklemiyorum; çünkü gerçekler ortada! Þayet bugün müdürü
bulunduðumuz okullarda gerçekten öðrenciyi ve veliyi tatmin edecek bir
öðretim olsaydý ilimizde ve ülkemizde günden güne mantar gibi kabaran,
trilyonlarýn aktýðý “dershaneler” olmazdý. Serzeniþimi anlamýnýz için
dershanelerdeki ve özel okullardaki görüntüyle görev yaptýðýnýz okullarýn
görüntüsünü ve imkânlarý göz önüne getirin kâfi... Eðer gerçekten eðitim
olsaydý bir ay kadar önce öðrenci olaylarýnýn meydana geldiði Hukuk
Fakültesi’nde ve bir hafta kadar önce Ata’mýzýn yaptýrdýðý Dil Tarih ve
Coðrafya Fakültesi’nde yüz milyar TL'lik zarar olur muydu? Üstelik binanýn ön
cephesinde boydan boya “Hayatta en hakiki mürþit ilimdir.” yazýlý eðitim
yuvasýnda bilim araçlarý tahrip edilir miydi? Bu olaylardan herkes kendine
düþeni alýp düþünmelidir. Mazeret üretmemiz, bize ve ülkemize bir fayda
getirmeyecektir.
Sayýn Milli Eðitim Müdürü’m, Öncelikle okulu teslim ettiðiniz müdürlerinize güvenin. Onlara
inisiyatif verin. Manisa Lisesi’nin pansiyonunda iki yüz kýrk yedi öðrenci
kalmaktadýr. Bu çocuklar, yirmi dört saat okuldadýr. Bunlar için Almanya'da
gördüðüm tenis masalarýndan okul bahçesine on tane yaptýrdýk. Ayrýca stres
duvarý, boks torbalarý ve deþarj tahtalarý da yaptýrdýk. Devletin bir lirasý ve bir
çivisi kullanýlmaksýzýn dört yüz metrekarelik kantin yaptýrdýk. Bunlar benim
cebimden çýkan paralarla deðil, Devlet’in ödeneði paralarla da deðil, tamamen
velilerin parasýyla yapýlan þeylerdir. Þayet biz öðrencilerimizin kafelere,
kafeteryalara, kahvehanelere gitmesini istemiyorsak önce onlarý memnun
edecek ve ilgisini çekecek ortamlar sunmamýz gerekmektedir; yoksa hiçbir
þey yapmadan, onlarýn ilgisini çekecek, meþgul edecek ortamlar hazýrlamadan
“Oraya gitme, buraya gitme!” dememiz, su üzerine yazý yazmak gibidir.
Bakýnýz öðretmenevleri olmazdan önce öðretmen arkadaþlar kahvelere
gidiyorlardý; ama öðretmenevi olunca bütün arkadaþlar boþ zamanlarýnda
> 2 8 5 <
vakitlerini öðretmenevlerinde geçiriyorlar. Hiç kahveye giden öðretmene
rastlamýyorum. Öðrencinin ders dýþý zamanlarýnda arkadaþlarýyla
oyalanabileceði yerleri okullarda hazýrlarsak bu öðrenciler, “Gitmeyin!”
dediðimiz yerlere giderler mi? Gidin desek bile gitmezler.
Bugün bizim eðitim sistemimiz ve eðitim anlayýþýmýz üretken deðildir.
Kendi altyapý hizmetlerini karþýlayamayan bir eðitim sistemi ne üretebilir?
Ortada bir aysberg vardýr. Kimse onun üzerine gitmiyor. Herkes onun
etrafýnda dolaþýyor. Elde cýlýz, iyi olgunlaþmamýþ bir meyve var. Herkes onun
dýþýný siliyor, parlatýyor, içine þýrýnga ile tat vermeye çalýþýyor; ama aðacý, topraðý
ýslah etmiyoruz. Sorunlardan kaçýþ, sorunlarý küçültmüyor, aksine daha çok
büyütüyor.
Evli bir çift düþünün, yýllar geçtikçe baþlangýçtaki küçük anlaþmazlýklar
büyüyor, bu arada çocuklar oluyor, onlar da büyüyor. Geçimsiz aile hayatýnýn
çocuklar üzerindeki etkisi büyüktür. Evli çiftlerin yaþlarý ilerliyor, yapýlan
hatalarýn ve yanlýþlýklarýn sonuçlarýný düzeltmeye imkân yok. Ne yeniden
evlenmek için yaþlarý müsaittir ne çocuklarýn hayatlarýný deðiþtirmek ne de
aileyi yýkmak mümkündür. Ýþte bizim de içinde bulunduðumuz eðitim
sistemimiz bu huzursuz ailenin durumuna benzemektedir.
Þimdi daha farklý sorularla farklý yaklaþýmlar ve farklý çözümler
arayalým.-Bütçenin tamamýný Milli Eðitim’e ayýrsak yeter mi?-“Eðitime Katký Payý” söylemini biz eðitimciler mi kullandý; yoksa
Bakanlýk mý?-Bakanlýk kullandýðýna göre Sayýn Milli Eðitim Müdürü’m, niye bu
genelgenin arkasýnda durmuyorsunuz da bizi öðrencilerimizin ve velilerimizin
karþýsýnda yalancý, paracý, iþini bilir(!) duruma düþürüyorsunuz? -Kiþiliði zedelenmiþ, güvenirliðini yitirmiþ bir müdür ve öðretmen,
öðrencisine nasýl model olabilir? Onu nasýl eðitebilir?
Sayýn Müdür’üm, sizin kiþiliðiniz bizim kiþiliðimiz; bizim kiþiliðimizin de
sizin kiþiliðiniz olduðuna inanýyorum. Biz eðitimcilerin kiþiliði bir baþkasýnýn
> 2 8 6 <
kiþiliðine benzemez. Hepimiz öðrenci karþýsýnda ayný þeyleri söyleyemezsek
güvenirliðimiz kalýr mý? Güvenirliði olmayan bir idareci ve öðretmen, eðitici
kimliðini nasýl kullanacak? Þayet öðrencilerden toplanan paralarý yerli yerine
kullanmayan ve suiistimal eden idareci olursa hiç gecikmeden basýn, öðrenci
ve veli önünde gereðini yapýn. Böyle vicdansýz bir kiþinin eðitimin içinde yer
almasý en büyük hatadýr ve büyük ayýptýr. Ýdareci arkadaþlarým büyük bir
fedakârlýkla çalýþýrken televizyon programýna çýkýp öðrenci ve veli karþýsýnda
bizi yalancý duruma düþürmeniz þahsen beni ve arkadaþlarýmý müthiþ
derecede rencide etti, eðitim adýna çok üzüldük.
Bugünkü eðitim sistemimiz okul müdürlerini iyi bir dilenci yapmýþtýr.
Selam verdiðimiz öðrenci velisi, “Acaba müdür benden okul için bir þey mi
isteyecek?” düþüncesine kapýlýr hale gelmiþtir. Eðitime Katký Paylarýndan önceki
dönemlerde okullar çayla, kermesle, yemeklerle ve özür dileyerek ifade
ediyorum, dilencilikle idare edilir hâldeydi. Artýk bu iþler, biz okul müdürlerine
býkkýnlýk getirdi. Mademki devletimiz eðitime yeterli ödenek ayýramýyor, o
zaman bu katký paylarýnýn kanuni olup olmadýðýndan çok vatandaþýn karþýsýna
çýkýp okullarýmýzýn durumunu dürüstçe izah edelim. Nitekim geçtiðimiz
haftalarda izah etmiþtik; ama siz çýktýnýz bizim söylediðimiz gerçekleri altüst
ettiniz. Bizi yalancý duruma düþürdünüz.
Sayýn Müdür’üm, biz sizden önümüzü açmanýzý ve dayanak olmanýzý
istiyoruz. Veli ve öðrencilerimiz karþýsýnda bizimle ayný dili kullanmanýzý
istiyoruz. Ýþte bugün sizden aldýðýmýz bir yazýya göre 19 Mayýs Atatürk'ü Anma
Gençlik ve Spor Bayramý için öðrencilerden para toplamamýzý istiyorsunuz.
Geçen haftaki konuþmanýzdan sonra bu parayý nasýl toplayacaðýz? Konuþmamý
uzattýðýmýn farkýndayým. Daha fazla zamanýnýzý almak istemiyorum.
Tekliflerimi sunmadan önce þunu söylemek istiyorum. Çatal kazýk yere
batmaz. Biz icranýn çekirdeði olan okul müdürleri ve öðretmenler, Sayýn
Bakan’ýmýzýn ve Sayýn Müdür’ümüzün bizimle ayný dili konuþmasýný istiyoruz.
Ancak o zaman eðitici gücümüzün etkisi olur.
Yoksa!
> 2 8 7 <
Yoksa gerçekler ortada…Bütün bu açýklamalardan sonra Manisa Lisesi olarak tekliflerimizi
þöyle sýralamak istiyorum.1-Eðitim alanýnda Sayýn Bakan’ýmýzdan, Sayýn Müdür’ümüze kadar
hepimizin ayný dili kullanýp çýkarýlan genelgelerin arkasýnda durulmasýný,2-Eðitimin altyapý hizmetlerinin giderilmesi için Eðitime Katký
Paylarýnýn devamýna, bunun kaldýrýlmasý halinde yerine çöp vergisi gibi illerde
belediyelerin bir eðitim vergisi ihdasýna,3-Erzincan Valisi Sayýn Recep Yazýcýoðlu'nun “Herkes kendi evinin
önünü süpürsün.” düþüncesiyle kurduðu “Eðitim Fonu”nun Manisa'da da
kurulmasýna,4-“Eðitim Fonu”ndan okullarýn acil ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna,5-Öðretmen alýmlarýnýn Merkez’den deðil, ilin ihtiyacýna ve görev
yapacaðý yere göre ilde valinin baþkanlýðýnda (belediye baþkaný ve milli eðitim
müdürünün de bulunacaðý) kurulan bir komisyon tarafýndan imtihanla
alýnmasýna,6-“Lokmanýn rizikosunun olmadýðý yerde baþarý deðil, atalet vardýr.”
düþüncesinden hareketle öðretmen alýmlarýnda mutlaka sözleþmeli sisteme
geçilmesine,Hususlarýnýn kabulünü arz ederim.
Barometre
Ülkemizdeki bürokrasi týpký barometre gibidir. Ankara'da esen
rüzgâra göre yön deðiþtirmede çok mahirdir. ANAP iktidarýnýn en güçlü olduðu dönemler. Ýlimizin Milli Eðitim
Müdürü A.T. aslýnda misyon itibarýyla ANAP'lý olmamasýna raðmen
ANAP'lýlardan fazla ANAP görüntüsüyle milli eðitim müdürü oldu.
Misyonunu belli etmemek için eski arkadaþlarýyla olan iliþkisini kestiði gibi hatta
onlara dahi cephe alýr hâle geldi.
O dönemde Manisa Lisesi Müdürü iken Almanya'nýn Ýngolstadt
Apian Gymnasium ( Lisesi) ile baþlattýðým kardeþ okul projesine baþka partiden
olan dönemin Belediye Baþkaný Sayýn Zafer Ünal ile uzun yýllar Manisa Lisesi
> 2 8 8 <
Koruma Derneði’nde çalýþan eþi Aysel Ünal Hanýmefendi'nin beraberce okula
çok büyük katkýlarý olmuþtu. Bunun yanýnda Baþkan’ýmýz Zafer Ünal ayný
zamanda Manisa Lisesi mezunu idi.
Ben okul müdürü olarak Ünal ailesinin okulumuza olan katkýlarýndan
dolayý Ünal ailesini okula davet edip bir plaket vermeyi düþündüm ve
Baþkan’ýmýz Sayýn Zafer Ünal'dan da randevu alarak belirlediðim günde
Baþkan’ýmýz okula gelerek öðrenci huzurunda onlara bugünkü gördükleri
büyüklerin gökten zembille inmediðini, dün onlarýn da þu anda sizlerin
oturduðu sýralarda öðrenci olarak oturduklarýný söyleyerek öðrencilerimi
motive etmeye çalýþtým.
Gün geldi, Baþkan’ýn makamýndan çýkarak okula geldiði bana telefonla
bildirildi; ancak bundan birkaç dakika sonra Milli Eðitim Müdürü’müzden de
bir telefon geldi. Telefonda Milli Eðitim Müdürü’müz A.T. “Müdür Bey okula
Belediye Baþkaný’ný davet etmiþsin. Eðer öðrenci huzurunda plaket verirsen
seni hemen açýða alacaðým, ona göre ayaðýný denk al!” talimatýný aldým. Bir
anda þoke oldum bir taraftan Belediye Baþkaný’ný kapýda karþýlamam
gerekiyor. Bir taraftan da amirimden gelen telefon.. Bir anda ne yapacaðýmý
þaþýrdým; ama buna raðmen son derece moral çöküntüsü içinde Belediye
Baþkaný’ný kapýda deðil ;ama koridorda karþýlamaya çalýþtým. Baþkan
durumumu görerek nezaketle hasta olup olmadýðýmý sordu. Ben de
migrenim olduðunu söyleyerek baþým aðrýdýðýný söyledim ve durumu
geçiþtirdim; ama buna raðmen Baþkan’a öðrenci huzurunda teþekkür ederek
plaketi okul adýna takdim ettim. Tabii Milli Eðitim Müdürü’müz benim de
konumum nedeniyle açýða almaya cesaret edemedi; ama kendini tatmin için
biraz fýrça attý. Olay benim açýmdan kapandý.
Daha sonra devran deðiþti. Ýktidar bu defa Belediye Baþkaný’nýn
mensup olduðu partiye geçti. Bu defa Müdür’ümüz büyük bir manevra ile
Baþkan’ýn partisinin yelpazesinde yer almaya çalýþtý; ama tutturamadý ve
görevden alýndý. Ýktidar deðiþikliðinden sonra Belediye Baþkaný Sayýn Zafer
Ünal Müdür’ümüzle ilgili bir anýsýný anlattý. Ben burada Sayýn Zafer Ünal
> 2 8 9 <
Bey'in anlattýðý anýyý anlatmaktan utanýyorum.
Maalesef, anlattýðým bu aný çoðu bürokratýmýzýn tedavi edilmesi
gereken genel bir hastalýðý olduðunu düþünüyorum.
Müdür Bey Ne Olur, Oðlumu Bir Dövüver
Bir gün odamda otururken yaþýnýn yetmiþ beþ ile seksen arasý
olduðunu düþündüðüm bir bey odamdan içeri girdi. Selam verdi ve kendisini
buyur ederek kendisine nasýl yardýmcý olabileceðimi sorduðumda “ Müdür
Bey ne olur benim oðlumu bir dövüver.” demesin mi? Bir anda sinirlendim “
Beyefendi siz ne demek istiyorsunuz? Burasý okul ve ben de bir öðretmenim.
Burasý cezaevi deðil ve ben de gardiyan deðilim.” dediðimde bu defa adamýn
gözleri yaþararak aðlamaya baþladý. Oturttum ve sakinleþtikten sonra adam
konuþmaya baþladý. “ Müdür Bey, ben çok büyük bir hata yaptým. Ben çok
genç yaþta Almanya'ya gittim. Bilmem Almanya'ya gittiniz mi? Orasýný
anlatmaya gerek yok. Gençliðimi yaþayayým derken çok geç bir evlilik yaptým.
Altmýþ yaþýnda evlilik yaptým ve bir oðlum oldu. Baþlangýçta maddi durumum
çok iyiydi. On mark istediðinde ben elli mark veriyordum. Daha sonra kesin
dönüþ yaptým. Þanssýzlýk bende ya, hem hanýmým müsrif çýktý hem de oðlum.
Maddi durumum bozuldu ve oðluma eskisi kadar para veremez duruma
düþtüm. Para vermeyince de her gün evden bir eþya alýp götürüyor yok
pahasýna satýyor. Geçen hafta videoyu götürüp satmýþ, ne bulursa götürüp
satýyor. Bugün de radyo ve televizyonu götürüp satmýþ yani kýsacasý
uyuþturucuya alýþmýþ. Ben, annesi ve bütün akrabalar, hepimiz kendisinden
korkuyoruz. Serseri mayýn gibi nerde ne yapacaðý belli deðil. Ne yapacaðýmý
þaþtým kaldým. Ne olur sizden rica ediyorum, çaresizim, ne yapacaksanýz
yapýverin, isterseniz öldürün, ben býktým bu evlattan.” deyince þaþtým kaldým.
Ve adamcaðýzýn gözünden yaðmur damlalarý gibi akan gözyaþlarý, adamcaðýzýn
çok hazin bir durumda olduðunu çok açýk gösteriyordu.
Sonra anladým ki adamcaðýz yýllarca bekârlýk hayatýnda tattýðý sahte
zevklerin acýlarýný yaþamaya baþlamýþ. Her þeyin zamanýnda olmasý gerektiðini
> 2 9 0 <
çok geç anlamýþtý. Ne demiþ atalarýmýz, “Demir bile tavýnda dövülür.”
Zamanýnda evlenip zamanýnda çocuk sahibi olup gereðinde onunla güreþip,
oynamak da çocuk için bir ihtiyaçtýr. Baba seksen yaþýnda, oðlan on altý yaþýnda
aralarýnda en ufak bir iletiþim yok. Çocuk bu ihtiyacý yanlýþ çevre ile paylaþýnca
da sonu telafisiz sýkýntýlara sebep oluyor. Ne yazýk ki günümüz gençleri de gördüðüm kadarýyla bu hatanýn
içindeler.
Ah Þu Bürokrasi
Manisa il merkezinde en fazla öðrencisi olan okul Manisa Lisesi’dir.
Merkezde birçok lise açýlmasýna raðmen Manisa Lisesi’nin hâlen en fazla
öðrenciye sahip olduðunu düþünüyorum.
Manisa Lisesi’nin müdürlüðünü yaptýðým yýllarda en büyük
arzularýmdan biri de bu liseye spor salonu kazandýrmaktý. Bu tür
teþebbüslerimden Okul Koruma Derneði üyelerinin her zaman bilgisi
olmuþtur.
Bir gün zamanýn Okul Koruma Derneði Baþkaný Firdevs Çapra,
“Müdür Bey, müjde! Size çok sevineceðiniz bir haber vereceðim.” diyerek
yanýma geldi. Firdevs Çapra'nýn eþi Mustafa Çapra, Kenan Evren Sanayi Sitesi
Kooperatifi’nin baþkanlýðýný yürütüyordu. Kenan Evren Sanayi Sitesi’nin
müteahhidi de Sedat Veziroðlu adlý deðerli bir kiþiymiþ. Bu kiþinin sporu çok
sevdiðini ve Manisa'daki okullardan birine spor salonu yaptýrmak istediðini
belirtmiþ. Bu haberi bana müjdeliyordu. Sporla uzaktan yakýndan en ufak ilgisi
olmayan birisi olarak bu haberle okulumuz adýna duyduðum sevinçten olsa
gerek çocuklar gibi sevinmiþtim.
Saygý duyduðum ve sevdiðim Mustafa Çapra vesilesiyle randevu alýp
Koruma Derneði üyeleriyle beraber müteahhit Sedat Veziroðlu'nu ziyarete
gittik. Müteahhitle tanýþmamýz sýrasýnda kendisinin Afyon'un Dinar kazasýndan
olduðunu, babasýnýn eski Dinar Belediye Baþkaný rahmetli Kadir Veziroðlu
> 2 9 1 <
olduðunu, benim rahmetli dedemin arkadaþý olduðunu, kendisi çocuk yaþta
iken babasýyla siyasi çalýþmalar için köyümüze kadar geldiklerini, dedemi
baðda ziyaret edip ikram ettiði üzümlerden yediklerini söyledi. Kendisiyle
hem hemþeri hem de dede ve baba dostu olmamýz münasebetiyle aramýzda
kýsa zamanda bir dostluk peyda oldu. Okulumuza bir spor salonunun
yapýlmasý hususunda mutabýk kalýnca çocuklar gibi sevinmiþtim.
Biz o gün müteahhit Sedat Veziroðlu'nun yanýndan ayrýldýktan sonra
dönemin Belediye Baþkaný Zafer Ünal Bey'i ziyaret ederek plan ve ruhsat
konusunda destek istedik. Belediye Baþkaný’mýz Zafer Ünal da bizim
sevincimize ortak olarak Manisa Lisesi’nin mutlaka spor salonuna kavuþmasý
gerektiðini söyledi. Verdiðimiz bu sevindirici haberden son derece memnun
olduðunu belirterek her türlü kolaylýðý göstereceðini, hatta yapýlacak olan
spor salonunun planýný da kendilerinin çizmek istediðini teklif etti. Biz, buna
daha çok memnun olduk. Her þey o kadar hýzlý ilerliyordu ki spor salonu, bir
sene zarfýnda tamamlanacaktý.
Planlar çizildi, baðýþ yoluyla yapýlmasý konusunda protokol imzalandý,
onay için Bakanlýk’a gönderildi. Biz, onayýn verileceði düþüncesiyle umutla
beklerken Bakanlýk’tan “Okul bahçesinin spor salonu yapmak için yetersiz
olduðu”nu belirten yazý gelince hepimiz þoke olduk. Maalesef, Bakanlýk spor
salonu için onay vermedi. Yaptýðýmýz teþebbüslerden de olumlu bir sonuç
alamadýk.
Hemþerim müteahhit Sedat Veziroðlu spor salonunu yapamayýnca
üzüldü. Ben de bu üzüntüsünü gidermek ve okula bir katký saðlamak adýna
kendisine bir baþka teklifte bulundum. Okulumuzun acil olarak bir kantine
ihtiyacý olduðunu, hiç olmazsa spor salonu yerine bir kantin yapmasýný rica
ettim. Kendisi hiç itiraz etmeden “Tamam hemþerim, okulunuza bir hediyede
bulunacaðým.” diyerek mevcut öðrenci kantinini bakanlýða haber etmeksizin
bir yaz tatilinde yapýp eylül ayýnda hizmete açtýk.
Gerçekten bu kantinin açýlmasýyla beraber çevredeki büfelere ve
> 2 9 2 <
kafelere giden öðrenci sayýsý birden azaldý. Hatta iþin garibi, o yýllarda okulun
karþýsýnda bulunan büfe iþletmecilerinden biri avukatý marifetiyle
“Müvekkilimin ticaretine mani oluyorsun. Seni mahkemeye vereceðiz.”
diyerek beni telefonla tehditler bile etti.
Daha sonra Belediye Baþkaný’mýz Zafer Ünal tarafýndan çizilen spor
salonu planýný, il merkezinde en yoðun öðrenci mevcudu bulunan lisemize
mutlaka bir spor salonu yapýlmasýnýn gerekli olduðu, görüþümü ihtiva eden bir
yazýmý 1987 yýlýnda Bakanlýk’a sundum. Bakanlýk benim bu yazým üzerine
1994 yýlýnda trilyonlar harcayarak spor salonunu kendisi yapmaya çalýþtý. Yedi
sene önce bedavaya yapýlacak olan spor salonu, ben 1998 yýlýnda Manisa
Lisesi’nden ayrýldýðýmda, maalesef, iki müteahhit deðiþikliði olmasýna raðmen
hâlâ bitirilememiþti. O tarihten sonra birkaç müteahhidin daha deðiþtiðini
duydum. Devlet’e trilyonlara mal olan bu salon okuldan ayrýlmamdan iki sene
sonra hizmete açýlabildi.
Okul kantini meselesine gelince, olur almadan öðrenci kantini
yaptýrdýðým için soruþturma geçirdim. Tarafýmdan yaptýrýlan kantin ise hâlâ
hizmet vermektedir.
Ne diyelim? Bizim bürokrasimizin durumu iþte böyle. Ýþ yapmayan
bürokrat iyi bürokrattýr; çünkü hiç hata yapmaz. Çalýþýyorsan iþ üretiyorsan
iþin haraptýr.
Þu anda Manisa il merkezinde lise öðrencilerinin rahatça oturup çay
içebileceði, dinlenebileceði, okul bahçesinde baðýmsýz okul kantini olan tek
okul Manisa Lisesi’dir. Ayný zamanda kantinden en yüksek kira geliri saðlayan
okul da yine Manisa Lisesi’dir. Okulun birçok ihtiyacý kantin gelirleriyle
saðlanmaktadýr.
Bürokrasinin ve Devlet’in hantallýðýný sizlerin takdirlerine
býrakýyorum.
> 2 9 3 <
Yönetici Nelere Dikkat Etmeli
Yönetim, bir iþi çekip çevirmek, idare etmektir. Yöneticilerin baþarýsý,
baþýnda bulunduðu kurumun baþarýsý ile doðru orantýlýdýr. Maharetle idare
edilen bir kurumda imkânsýz denilenlerin kolayca baþarýldýðýný görürüz.
Beceriksiz, kararsýz ve vasýfsýz idareciler tarafýndan yönetilen devletler,
idaredeki baþarýsýzlýklar sebebiyle tarihin derinliklerinde kaybolup gitmiþlerdir.Yönetim, en eski tecrübeye dayalý bir bilim dalýdýr. Her ne kadar son
yýllarda yönetime dayalý kitaplar yazýldýysa da bu kitaplarda yer alan yönetim
bilgilerini uygulayýp bire bir ayný neticeleri almak mümkün deðildir. Çünkü her
insan, baþlý baþýna bir dünyadýr. Bu kitaplarda yer alan bilgiler, en azýndan genç
yöneticiler için bir rehber olabilir. Akýllý insanlarýn kendi deneyiminden, daha
akýllý insanlarýn da baþkalarýnýn deneyimlerinden istifade edenler olduðunu
unutmayalým. Bu nedenle yöneticilerin idarede baþarýlý olmak için tespit
ettikleri ve tavsiyede bulunduklarý birtakým hususlar vardýr ki bunlar, uzun
tecrübelerin sonunda elde edilen empirme bilgilerdir. Mesela Hz. Ali, Mýsýr
Valisi Melik Bin El Haris el Eþter'e bir emirname göndermiþti. Bu emirnamede
öyle noktalar var ki 1982 Anayasasý’ndaki maddelere çok benzemektedir.
Beraber Ýnceleyelim
1) Gelip geçici heveslerin esiri olmadan her þeyi iyilikle hâlletmeye
çalýþýn.2) Yönetilen kiþilere sevgi göstererek onlarýn arasýna girin. 3) Onlara merhametli davranýn. 4) Ulaþýlmasý güç olan bir makam olmayýn. 5) Ýnsanlarý hatalarý ve kusurlarý ile kabul edin. Onlarý eðitin.6) Alçak gönüllü ve ölçülü olun. 7) Gösterilen teveccühten ve aftan piþmanlýk duymayýn. 8) Cezalandýrýrken sevinmeyin. 9)Suçlunun en yakýnýnýz olmasý durumunda bile yasayý uygulamaktan
korkmayýnýz. (Anayasa maddesi, 38/ 119)10)Sorumluluðunu taþýdýðýnýz kiþilere adil ve eþit davranýnýz. (Anayasa
maddesi)
> 2 9 4 <
11)Ýþ akýþlarýnda takip edilecek prensip ve kurallardan herkesin
memnun olmasýný saðlayýn.12) Ýcraatýnýzý ilgili yasalara uygun olarak yapýnýz.
(Anayasa maddesi, 129 ) 13)Ýnsanlarýn ayýplarýný araþtýrma yerine onlarý sýr gibi saklayýn,
düzeltilebilecek hatalarý düzeltin.14)Kindar olmayýn.15) Açýklýk kazanmayan konularý deþmek yerine anlamamýþ
görünün.16)Gýybet ve gammazlýk yapanlarýn etkisinde kalmayýn, gerçekleri
görmeye çalýþýn.17) Cimri, korkak, ihtiraslý ve kýskanç tabiatlý kiþilere, ehil olmayanlara
yetki devri yapmayýn.18) Haksýzýn yanýnda olmayan, suçlulara arka çýkmayan kiþilerle
meþvereti kesmeyin, onlarla iþbirliði yapýn.19) Gerçekler acý da olsa söyleyebilen cesaretli kiþilerden
uzaklaþmayýn.20) Çevrenizi çýkarcý kiþilerin öreceði duvara müsaade etmeyin;
yoksa gerçekler hiçbir zaman huzurunuza gelemez.21) Ýnsanlara eþit davranýn. Ýyi ahlak sahibi olanlarla zararlý olacaklarý
ayný potada deðerlendirmeyin.22) Ýyi niyette örnek olun.23) Çevrenin güvenini kazanýn.24) Toplumun adet ve geleneklerinden uzaklaþmayýn.25) Ýlmine güvenilen kiþilere danýþýn.26) Her hizmeti, vazife ve sorumluluk sýnýrlarý ile deðerlendirin.27) Dürüst ve sabýrlý olun.28) Ýltifat ve lütuflarý yerinde ve layýk olanlara yapýn.29) Ceza ve ödülü yerinde ve zamanýnda kullanýn. ( Anayasa
maddesi )30)Hizmetler arasýnda tercih yapmayýn. Mesleðin küçüklüðü
karþýsýnda tavýr deðiþtirmeyin.31) Çýkar peþinde olanlara, geçici de olsa görev tevdiinde
bulunmayýn. (Anayasa maddesi, 70)
> 2 9 5 <
32) Maiyetinizi kontrol etmeyi ve denetlemeyi ihmal etmeyin.
Verilen bir iþi takip edin.33) Dara düþenlerin sýkýntýlarýný gidermek için yardýmcý olun.34) Hatalarý anýnda görüp gidermeye çalýþýn.35) Ýstismarcýlara ve yasalara uymayanlara taviz vermeyin.36) Hoþgörü, merhamet ve sevgi gibi duygularý gerektiði yerde ve
zamanýnda gösterin.37) Ýþlerin önemlilerini yaparken önemsiz görülenleri ihmal
etmeyin.38) Maiyetinize karþý yanlýþlýklarý ve bilinmeyenleri bizzat yaparak
,gösterin.39) Ýþleri gününde bitirmeyi itiyat edinin.40) Emir ve kurallara uymada örnek olun. (Anayasa maddesi, 137)41) Verdiðiniz sözde durun, vaadinizi yerine getirin. Yerine
getirilemeyecek vaatlerde bulunmayýn.42) Sabýrlý ve metanetli olun. Her zaman ýlýmlý olun, ortayý bulun.
Yöneticiye Uymayan Özellikler
1)Kendini beðenmek ve gururlu olmak.2)Yüzüne karþý övülmeyi hissettirmek.3)Yapýlan iyiliði baþa kakmak.4)Ýþleri, olduðundan daha mübalaðalý göstermek.5) Sözünden dönmek.6) Olaylara þu veya bu sebeple taviz vermek.7)Kalabalýk ortamlarda belli kiþilere daha fazla zamaný ayýrmak.8)Tekerrür eden hata ve suç karþýsýnda kesin tavýr almamak, kontrol
etmemek. 9)Öfkelenmek.10) Duygusal olmak, zaaflarý bulunmak ve zaaflarýna esir olmak.11) Ulu orta yerlerde, olur olmaz, geliþi güzel konuþmak. 12)Personelini çekiþtirmek.
> 2 9 6 <
Öðretmenden Beklenen Davranýþlar
Öðretmenlerin çalýþmýþ olduklarý kurumlarda benimsemeleri ve
uygulamalarý gereken temel görev ve sorumluluklarý vardýr. Bunlar; meslek
sevgisi, feraset, sevgi, þefkat, merhamet, güzel ahlak, vakar, tevazu, Allah
korkusu, baðýþlama, sabýr, adalet, model olma, iyi örnek olma, özü ve sözü bir
olma, bilgi ve davranýþ bütünlüðü, genel kültür bilgisi, alan bilgisi, otorite,
pedagojik formasyon, kýlýk-kýyafete özen ve uygunluk, velilerle ve halkla
iliþkilerinde örnek insan olma gibi nitelikler olmalýdýr.
Ayrýca sistemli olarak oluþturduðu modelle, kullandýðý metotla,
okuttuðu ve kullandýðý kaynak kitaplarla, uyguladýðý sýnav ve testlerle, verdiði
ödevin içeriðine uygun faydalanýlacak kaynaklarý belirtmekle, kendisine verilen
görevlerin gereklerini yerine getirmekle öðrencilerine ve çevresine önder
olmalýdýr.
Dersini anlatmada, öðrenci bilemediði zaman bundan zevk duyan
deðil öðrenciyi motive etmede, müfredata hâkim olmada, baþarýya ulaþmada
teknik donanýmlara ve metotlara sahip olmalýdýr.
Daðýnýk, uyuþuk, düzensiz, plansýz, programsýz, kalemsiz, kitapsýz,
hazýrlýksýz katiyetle sýnýfa girmemelidir. Bunun aksi olarak branþýnda yeterli
bilgiye sahip olmalý, derse hazýrlýklý girmelidir. Planlý çalýþmalýdýr. Sýnýfta sevgi ve saygýya dayalý bir otorite kurmalýdýr. Ders anlatýrken katiyetle kürsüde oturmamalý, sýnýfta gezerek
öðrencinin gözüne bakarak ders anlatmalýdýr. Öðretmen erkekse yerinde ve
zamanýnda olmak kaydýyla erkek öðrencilere dokunarak kýz öðrencilere ise
iltifat ederek; öðretmen bayansa kýz öðrencilere dokunarak erkek öðrencilere
de yaþlarýna uygun iltifatlarda bulunarak sýnýfta samimi ve saðlýklý iletiþim ortamý
oluþturarak verimli bir ders iþleyebilir.
i Biraz da Kendimizi Deðerlendirelim
Çoðu zaman öðretmen olarak ücretlerimizin düþüklüðünden þikâyet
> 2 9 7 <
ederiz. Bu arada Devlet okullarýndaki arkadaþlar, kendilerini özel okullarda
çalýþan öðretmenlerle kýyaslarlar ve onlarýn daha fazla ücret aldýklarýný
söylerler. Halk dilinde “Ne kadar köfte, o kadar ekmek!” misali nadiren de olsa
bu paraya bu kadar ders, diyen öðretmen arkadaþlara da rastlamadým deðil.
Uzun yýllar Devlet okullarýnda öðretmen ve idareci olarak çalýþtýktan sonra
emekli oldum. Emeklilik hayatýmýn bir kýsmýný da Ýzmir'de özel bir eðitim
kurumunda ve Almanya'da Türk iþçi çocuklarýna hizmet ederek geçirdim.
Naçizane eðitimin içinde bu kadar yýl çalýþtýktan sonra eðitim adýna birkaç
kelam etme hakkýný kendimde gördüðümü sanýyorum.
Gerçekten Almanya'da öðretmene çok iyi ücret veriliyor; ancak
Alman öðretmenin mesaisi ile bizim Devlet okullarýndaki öðretmenin mesaisi
ayný deðil. Almanya'da öðretmen, okul müdüründen önce okuldadýr. Bizde
ise öðretmenden önce müdür okuldadýr. Bazý okullarda ise müdür
hizmetliden önce gelir ve okulu açar.
Almanya'da öðretmenler, bakanlýk tarafýndan deðil mahallinde açýlan
imtihanlardan geçirilerek sözleþmeli olarak iþe alýnýr. Baþarýlý bulunmayan
öðretmenlerin sözleþmesi sene sonunda yenilenmez. O öðretmenin o ilde
veya bölgede öðretmenlik yapmasý neredeyse mümkün deðildir. Okul
müdürleri maddi ve manevi olarak çok büyük yetkilerle donatýlmýþtýr. Almanya'daki Kardeþ Okul Müdürü Dr. Franz Riederer anlatmýþtý.
Sene sonu geldiðinde baþarýlý gördüðü öðretmenleri kendi istekleri ve
ihtiyaçlarý doðrultusunda çeþitli ödüllerle taltif ettiðini anlatmýþtý.
Almanya'ya gittiðimiz yýl da baþarýlý bulduðu üç öðretmeni isteklerine
göre dýþ seyahatle ödüllendirdiðini söyledi. Biri Ýspanya'ya, diðeri Hindistan'a,
öbürü de Amerika'ya gitmek istediklerini bildirince seyahat çeklerini
kendilerine takdim ettiðini söylemiþti. Ayrýca baþarýsýz bulduðu iki öðretmenin
sözleþmelerini de feshettiðini hatýrlatmýþtý.
Bizdeki özel okullarda da ayný sistem hâkimdir. Müracaat eden
öðretmen, okulun zümre baþkaný ve üyelerinin hazýrladýðý yazýlý imtihana tabi
tutulmakta, yazýlýda baþarýlý olanlar mülakata alýnmakta, mülakatla da > 2 9 8 <
yetinilmeyip öðrenci karþýsýnda örnek ders anlattýrma yapýldýktan sonra
baþarýsý deðerlendirilip sözleþme imzalanmaktadýr. Buna raðmen sene içinde
öðretmenin baþarýsýzlýðý görülürse o öðretmen sözleþmesi bitene kadar ders
verme yükümlülüðünden alýnarak geri hizmetlerde çalýþtýrýlabilmektedir.
Devlet okullarýnda okul müdürlüðü yaptýðým yýllarda yeri gelmiþken
þahit olduðum hantallýðý burada anlatmamýn gerekli olduðuna inanýyorum. Bu
olay bizzat yaþanmýþtýr.
Müdürlük yaptýðým bir okulda branþ bilgisi yönünden yeterli ve saygý
duyduðum bir öðretmen arkadaþým vardý. Gerçekten dürüst ve temiz
karakterli bir arkadaþtý. Bilgisine, iyi niyetine ve dürüstlüðüne raðmen
öðrenciye ders anlatmakta güçlük çekiyordu. Yani anlayacaðýnýz bir ifadeyle
formasyon eksikliði vardý. Bu yüzden sýnýfta gerekli hakimiyeti saðlayamýyordu.
Müdür olarak rehberlik servisini, sýnýf öðretmenlerini, o sýnýfa derse giren
öðretmenleri ve kendimi devreye sokarak bir hayli uðraþtýk, ama bir türlü
sonuç alamadýk. Diðer öðretmenlerin dersinde kuzu gibi olan sýnýf, bu arkadaþ
derse girdiðinde zývanadan çýkýyordu. Öðretmen arkadaþýn bu durumunu,
henüz lise birinci sýnýfa yeni baþlayan öðrenci bile kýsa zamanda anlýyordu.
Öðrenci daha lise birinci sýnýfta öyle þartlanýyor ki o kiþinin dersi ders iþlemekle
deðil gýrgýr, þamata ile geçeðine inanýyordu. Nasýl ki Zeki Alasya'nýn, Metin
Akpýnar ve Kemal Sunal'ýn ismi geçtiðinde hepimizin gülesi geliyorsa bu da
klasik þartlanma gibi bir þey oluyor.
Birkaç yýl böyle geldi geçti. “Tebdil-i mekânda ferahlýk vardýr.”
düþüncesinden hareketle öðretmen arkadaþa tayin isteyerek çevre deðiþikliði
yapmasýný öðütlediysem de beni dinlemedi.
Nihayet bir öðretim yýlý, müdür yardýmcýsýnýn þikâyeti üzerine sýnýfa
gittim. Maalesef, tasvip edilmeyecek bir durumla karþýlaþtým. Müsaadenizle
burada çok fazla ayrýntlýlara girmek istemiyorum, gördüðüm manzara üzerine
hemen odama geri döndüm. Bu öðretmen arkadaþým için branþ müfettiþi
tarafýndan acil bir teftiþ yapýlmasýný belirten bir yazý ile durumu bildirdim. Hiç
> 2 9 9 <
olmazsa kütüphanede veya uygun görülecek baþka bir geri hizmet birimde
görevlendirilmesini teklif ettim. Yazýmýz, Milli Eðitim Müdürlüðü’müz ve
Bakanlýðýmýzca dikkate alýnmýþ, kýsa süre içerisinde bir bakanlýk müfettiþi okula
geldi. Doðru benim odama geldi ve bana benim yazdýðým yazýyý göstererek
öðretmen hakkýnda kanaatimi sordu. Ben de kendilerine, “Sayýn müfettiþim,
benim kanaatim elinizdeki yazýda ifade edilmektedir. Siz, benden ziyade
öðretmenin girdiði sýnýfý, sýnýf baþkanýný, sýnýftan uygun göreceðiniz öðrencileri,
sýnýf öðretmenini ve ders öðretmenini dinlemenizde fayda var.” dedim. Bütün
herkesi dinleyeceðini söyleyerek iþe baþladý. Müfettiþi, öðretmenin o saatte
dersi olduðu sýnýfa götürdüm. Sýnýfýn kapýsýna vardýðýmýzda sýnýftan her türlü ses
geliyor; fakat öðretmenin sesi duyulmuyordu. Bir müddet kapýda bekledikten
sonra sýnýfýn kapýsýný çaldýk ve içeri girdik. Görünen manzara, tabii ki her gün
yaþanan manzaranýn aynýsýydý. Öðrenciler bizi görür görmez kendilerine çeki
düzen verdiler. Ben, gelen müfettiþi öðretmene ve sýnýfa takdim ettim ve
sýnýftan ayrýldým.
Bakanlýk Müfettiþi, tam bir hafta öðretmenin derslerine girdi, sýnýfý
izledi. Sonra ne sýnýf öðretmenini ne o sýnýfa giren diðer öðretmenleri ne de
öðrencileri dinledi. Bir hafta sonu “Allah Ismarladýk!” diyerek okuldan ayrýldý.
Bir ay sonra Bakanlýk’tan gelen teftiþ sonucuna göre öðretmenin yeterli
olduðu ve geri hizmette istihdamýna gerek olmadýðýna dair teftiþ raporu geldi.Eski tas, eski hamam; bu durum öðretmen arkadaþ emekli olana
kadar devam etti. Gün geldi, bu teftiþi yapan Bakanlýk Müfettiþi’yle Milli Eðitim
Bakanlýðý’nda karþýlaþtým. Kendisine o günkü teftiþin sonucu sorduðumda,
vicdaný buna el vermediðini, daha önceki teftiþinde Ýzmit'te akli dengesi
yerinde olmayan bir öðretmene bile geri hizmette görevlendirmeye
gönlünün razý olmadýðýný beyan etti. Artýk gerisini anlatmaya gerek var mý,
bilmiyorum?
Devlet okullarýnda yaþanan hantallýðý anlatmak için sanýrým bu örnek
yeter de artar bile! Özel okullarda böyle bir þeyin olabileceðini tasavvur
edebiliyor musunuz? Özel okullarda okula önce öðretmen gelir ve okulu en
son terk eden de yine öðretmendir. Dersi olsun olmasýn, büro memurlarý gibi
> 3 0 0 <
bilfiil sekiz saat mesaiye tabidirler. Dersi olmayan öðretmenler, kendi
branþlarýnda sürekli eðitim metodu geliþtirir, yine kendi branþlarýnda sorular ve
çalýþma metinleri üretirler. Özel okullarda dersin boþ geçmesi mümkün
deðildir. Özel okullarda öðretmenin hasta olup rapor alma gibi bir lüksü
olmadýðý gibi izin istemeye ise cesaretleri hiç yoktur.
Çok iyi hatýrlýyorum, koca bir yaz tatili gelir geçer, sene gelir okul
açýlýr; ama bizim öðretmenimiz ders zamaný evini boyamak için izin
dilekçesiyle karþýnýza çýkabilmektedir. Ýzin vermediðiniz takdirde de
doktordan rahatlýkla istediði izinden daha fazla gün sayýsýnda rapor
alabilmektedir. Okul müdürü olarak caydýrýcý hiçbir yaptýrýmýnýz ve yetkiniz
yok.
Devlet okullarýnda okula en son öðretmen gelir. O da dersi varsa
gelir, dersi olmazsa okulun semtine bile uðramaz. Dersi biter bitmez yaydan
fýrlamýþ ok gibi okulu terk eder. Pencere açýk kalmýþ, rüzgâr çýkmýþ, camlar
kýrýlmýþ, hiç umurunda deðildir.
Bütün bunlara raðmen özel okulda çalýþan öðretmenin mesaisi ile
Devlet okulunda çalýþan öðretmenin mesaisini ve aldýklarý ücreti
karþýlaþtýrdýðýmýzda Devlet okullarýnda görev yapan öðretmenlerin aldýðý
ücretin daha yüksek olduðunu görürüz. Bugün özel okullarda görev yapan
genç öðretmenler, Devlet okullarýna geçebilme imkâný bulduklarýnda bir gün
dahi özel okulda kalmamaktadýrlar. Özel okulda çalýþýp da daha sonra Devlet
okuluna geçen binlerce öðretmen bulunmaktadýr; çünkü özelde lokmanýn
riski var, devlette ise risk yoktur. Lokmanýn riski olmayan bir iþ kolunda baþarý,
verim ve kalite beklemek mümkün deðildir. Bunlar da bizim gerçeklerimizdir, bunlarý inkâr etmemiz mümkün deðildir.
Öðrencilerin Öðretmenlerinden En Çok Þikâyet Ettiði
Konular
Kitabýn sonunda da göreceðiniz gibi dilek ve þikâyet kutusundan
çýkan öðrenci dilekleriyle, zaman zaman sýnýflara girerek kimliði belirtmeksizin
> 3 0 1 <
yazýlý olarak yaptýðým öðrenci anketlerinde öðrencilerin öðretmenleri
hakkýnda dile getirdikleri þikâyetleri þöylece özetleyebilirim. Öðretmenlerin:1-Sýnýfta öðrencileri rencide edici sözler söylemeleri,2-Öðrencileri ciddiye almamalarý,3-Öðretmenin öðrencisine sigara aldýrmalarý,4-Sýk sýk tekrar edilen sözler,5-Eðitim öðretim konusunda öðretmenlerin birbirine ters düþen
görüþleri,6-Öðrencilerin sosyal konumlarýna göre öðretmenlerinden farklý
muamele görmeleri,7-Notu silah olarak kullanmalarý ve dayak atmalarý,8-Öðretmenlerin kendilerini övmeleri, 9-Kýzdýklarýnda ne söylediklerini bilmemeleri ve aðýzlarýndan çýkan
kelimeler sebebiyle öðrencilerin gözünde çok küçülmeleri,10-Öðretmenlerin sýk sýk rapor veya izinle devamsýzlýk yapmalarý,
Öðretmenin Sýnýftaki Temel Görevleri
1- Sýnýfta eðitimin gerektirdiði psikolojik ortamý saðlamak,sýnýfta fiziki þartlar ne kadar mükemmel olursa olsun, ne kadar konforlu olursa
olsun, psikolojik ortam saðlanmadýðý takdirde o sýnýftan verim elde edilmez.2- Sýnýfta psikolojik ortamý saðlamanýn iki yolu vardýr: a) Öðrencileri sevmek. b) Etkili iletiþimi saðlamak, yani kalpten kalbe köprü kurmak.
3- Öðrenmeye uygun sýnýf ortamýnda öðrencilerle öðretmen
arasýnda güven ortamýnýn oluþmasý yanýnda duygu baðlarýnýn da kurulmasýna
önem verilmelidir. Öðretmen, bütün dikkatini öðreteceði konu, kullanacaðý
yöntem, saðlayacaðý sýnýf disiplini üzerinde yoðunlaþtýrýp öðrencinin kendisini
ve yaþadýðý duygularý göz ardý etmemelidir.
4- Sýnýftaki iki büyük tuzaktan kaçýnmak gerek. a) Görünürde sessizlik ve itaat: Bu ortam, öðrencinin giriþim gücünü
engeller, kendi iç dünyasýnda yalnýzlýða iter, baþarýsýz ve yanlýþ yapma korkusu
> 3 0 2 <
içine girer. b) Fazla otoriterlik: Bu ortamda öðrenciler çok kaygýlý ve güvensiz
olacaklarýndan ya sinsi bir davranýþ içine girerler ya da saldýrgan olabilirler. Bu
nedenle öðrenci, öðretmenin sýnýftaki varlýðýndan tedirginlik duymamalýdýr.
Sýnýfta öðretmenden kaynaklanan bir disiplin yerine öðrenciden kaynaklanan
bir disiplin saðlanmalýdýr. Mesela çok dikkat etmiþimdir, öðrencilerin ilgi ve heyecanla dinlediði
konularda öðrencinin biri sessizliði bozsa öðretmenden önce hemen
öðrenciler müdahale ederler.
5- Öðretmen, öðrenciye sýnýfta model olabilmelidir. Bunun da þartý öðrenciyle arasýnda dostluða ve arkadaþlýða dayalý bir
köprü kurabilmek, düzenli yaþamak, kýlýk-kýyafetiyle sadeliði tercih etmektir.
6- Öðrenciyi öðretmene yaklaþtýran temel unsurlar, öðrencilerin
ilgilerini, ihtiyaçlarýný, hedeflerini iyi tespit edip deðerlendirmek ve onlarý
anlamaya çalýþmaktýr. Bunun yolu ise öðrenciye karþý açýk ve dürüst olmaktýr.
Öðrenciye karþý þartsýz sevgi ve saygý göstermeli, öðrencisini etkin bir þekilde
dinlemelidir. Baskýcý ve otoriter tavýrlar içine girmemelidir. Derste öðrencilerle
iyi iliþkiler kurarak onlarýn gönlünü fethetmelidir.
7- Öðretmen, öðrencilerin gönlünü alabilmek ve güvenilir biri
olabilmek için þunlarý yapmalýdýr:a) Öðrencilerin duygularýný anlatmalarýna uygun ortam hazýrlamalý.b) Öðrencilerini sever gibi görünen deðil, sevdiðini açýkça belli eden
olmalý.c) Öðrencilerin toplumsal faaliyetlerini desteklemeli.d) Eleþtiride kýnama ve aþaðýlamaya kaçmayýp yapýcý olmalý.e) Tebrik ve takdir etmede cömert olmalý, öðrencisine deðer
verdiðini belli etmeli.
8- Öðretmenin kiþiliði ve karakter özellikleri öðrencileri çok etkiler.
Öðrenciler bunu öðretmenin kullandýðý disiplin yöntemlerinden,
ödüllendirme ve cezalandýrma davranýþlarýndan çýkarýr.
> 3 0 3 <
9- Öðretmen için sýnýfta en büyük tuzak, samimiyetle resmiyeti
dengeleyememektir. Öðrencisine yakýn olmaktan korkarak onlardan çok
uzaklaþmak doðru bir davranýþ deðildir. Yakýn olacaðým derken de ölçüyü
kaçýrmamak gerekir.
10- Öðretmenin öðrencisini iyi tanýyabilmesi için onlarýn
yeteneklerini, farklýlýklarýný, beðeni ve becerilerini, ilgi alanlarýný, öðrenme
türlerini, öðrenme seviyelerini, geliþim evrelerini, öz geçmiþlerini, güçlü ve
zayýf yönlerini iyi bilmesi gerekir. Özellikle on-on beþ yaþ aralýðýndaki ergenlik
çaðý, öðrencilerin geliþimlerinin hýzlý olduðu bir dönem olmasý bakýmýndan bu
yaþlardaki çocuklarýn durumlarýný bilmek ve anlamak gerekir. Çocuklar bu
dönemde çok hassas olurlar.
11- Öðretmen, sýnýfta etkili öðrenmeyi saðlayabilmek için öðrenciye
öðrendiði bilgilerin kendi yararýna olduðuna inandýrmalýdýr. Öðretmen,
öðrencilerin kapasitesini düþünerek bilgi vermeli, zayýf notlar vererek,
öðrencinin moralini bozarak umutsuzluða düþmesini önlemelidir.
Gönüllerde Taht Kuran Öðretmenler
Yaptýðým bu anketlerde gönüllerde taht kuran öðretmenlerin vasýflarý
da öðrenciler tarafýndan þöyle özetlenmektedir:1-Güler yüzle sýnýfa giren öðretmenler,2-Öðrencilere deðer veren,3-Bilgi, ilgi ve sevgi gösteren,4-Dersi sohbet ortamýnda iþleyen,5- Öðrencilerin sosyal durumlarýný dikkate almadan her öðrenciye
eþit davranan ,6-Baþarýyý takdir eden,7-“ Susun” demeden sýnýfý susturan,8-Öðrenciye söz hakký veren ve öðrenciyi hayata baðlayan ve
öðrenciye hedef gösteren öðretmenler, öðrencilerin gönlünde taht
kuruyorlar.
> 3 0 4 <
Korkulan Deðil Özlenen Öðretmen Olmak Ýçin
Öðretmenin Sýnýfta Dikkat Etmesi Gereken Hususlar
1-Derse hazýrlýklý girerek hatasýz ders iþlemek.2-Öðrencinin seviyesine inmek.3-Dersi kolaydan zora doðru anlatmak.4-Kitaba mahkûm deðil kitaba hâkim olmak.5-Sýnýfta korkuya baðlý deðil. Saygýya dayalý sessizlik saðlamak.6-Sýnýfta her öðrenci ile göz göze gelmek ve ikna metodunu
kullanarak öðrenciye güven vermek.7- Her sýnýfta bulunabilecek birkaç yaramaz öðrenci yüzünden sýnýf
rencide etmemek ve genel tenkitlerden kaçýnmak.8-Sýnýfta öðrenciler arasýnda katiyetle ayrým yapmamak.9-Sýnýfta öðrenci ile münakaþaya girmemek.10-Genel ahlak kurallarýna titizlikle riayet etmek, söz ve davranýþýnýn
birbiriyle örtüþmesi.11-Temizliðe kýlýk ve kýyafetine önem vermesi.12-Sabýr ve fedakârlýk göstermesi, yerinde ve zamanýnda espriyi
ihmal etmemesi.13-Öðrencilere ismiyle hitap etmesi.14-Ölçüyü kaçýrmadan öðrencilere söz hakký vermesi.15-Suçu sabit olamadan öðrenciyi cezalandýrmamasý.16-Öðrenciyi sýnýf veya toplum içinde deðil yalnýz bir þekilde bir
kenara çekerek yaptýðý davranýþýn yanlýþýný kendisine anlatmasý.
Ýdeal Öðretmen
Eðitimcinin olmazsa olmaz ilk özelliði, hâl ve hareketleriyle örnek
olmasýdýr; çünkü öðretmenin söylediklerinden çok hâl ve hareketleri akýlda
kalýr ve daha fazla etkileyici olur. Birçok insan yýllar geçse de öðretmenlerinin
tavýr ve davranýþlarýný hatýrlar. Özellikle hoþa giden ve cana yakýn davranýþlar
hiç unutulmaz. Eðitimci, iyi insan yetiþtirmede gerekli tavýr ve davranýþlarý
benimsemeli ve yaþamalýdýr. Zira insan yapmadýðýný yaþatamaz. Kur'an ý
> 3 0 5 <
Kerim'de Cenab-ý Hakk, “Yapmadýðýnýz þeyi niye söylüyorsunuz?” buyuruyor.
Öðretmen kelimesinin içinde sadece öðreten deðil ayný zamanda
eðiticilik anlamý da vardýr. Eskiden kullandýðýmýz muallim kelimesi, her iki
anlamý da bünyesinde barýndýrýyordu. Bugün orta dereceli okul öðrencileri
arasýnda öðretmen kelimesinden ziyade “hoca” kelimesi kullanýlmaktadýr.
Dolayýsýyla “hoca” kelimesi öðrencinin maddi ve manevi bütün varlýðýna sahip
çýkan insandýr. Ýnsanýn bedenini ve ruhunu, yaratýlýþ çizgisi yönünde besleyen
ve geliþtiren insandýr.
Öðretmen, çoðu zaman ikinci anne veya baba olabilendir. Okul
bittikten sonra da unutulmayan, hatta ömür boyu hayýrla ve minnetle
hatýrlanandýr.
Öðretmen, mesleðini bir sevgi ve tutku haline getiren insandýr.
Mesleðinin deðerini aldýðý maaþla ölçmeyendir. Öðrencilerine kavuþtuðunda
sevinen, ayrýldýðýnda yüreðinde burukluk taþýyandýr. Metodu sevgi ve þefkattir.
Her hâli merhametle mayalýdýr. Sadece sýnýf içinde, okulda deðil; okul dýþýnda
da öðretmendir, hocadýr. Onun meslek hayatý ömür boyu sürer. Bu sebeple
“Hocanýn emeklisi olmaz, rahmetlisi olur.” denilmiþtir. Eðer bu özellikleri yok
sayarsak film, videokaset, disket, cd, televizyon ekraný gibi araçlar da
öðretmen olabilir.
Ýmam-ý Gazali'ye Göre Muallim
1- Muallim, talebelerine kendi çocuklarýymýþ gibi muamele etmelidir.
Talebelerini sevdiði gibi kendini de talebelere sevdirmelidir. Þayet kendini
sevdiremezse dersini sevdirmesi mümkün deðildir.2- Sadece Allah rýzasý için çalýþmalý ve Onu maksat yapmalýdýr.3- Talebeye öðütlerini çekinmeden söylemelidir.4- Öðretimde kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene doðru bir
metot takip etmelidir.5- Hedefinin kibir, kýskançlýk deðil; Allah'a yaklaþmak olduðunu
belirtmelidir.
> 3 0 6 <
6- Talebeyi kötü hareketlerinden dolayý ikaz etmelidir.7- Öðrettiði bilginin dýþýndakileri kötülememelidir.8- Talebenin kapasitesinin ve bilgi seviyesinin üzerine çýkmamalýdýr.9- Zekâsý sýnýrlý öðrencilere zekâlarýna uygun konularý öðretmelidir.10- Ýlmiyle amil olmalý, söyledikleriyle yaþadýklarý birbirini tutmalýdýr.11- Ýlk suça göz yummalý, ikincisinde gizlice azarlamalý, kesinlikle
toplun önünde azarlamamalý, gerekirse kötü arkadaþlarýndan uzak tutmalýdýr.
Eðitimde Ýnanmanýn Önemi
Almanya'nýn Bavyare eyaletinin Milli Eðitim Müdürü, muhtelif
okullardan üç öðretmeni çaðýrýp onlara: “Siz bölgemizde en iyi öðretmenler
olduðunuz için doksan üstün zekâlý öðrenciyi size vereceðiz. Gelecek yýl bu
öðrencilerin hýzlarýný korumalarýný saðlamanýzý ve çok þeyler öðrenmelerini
bekliyoruz.” Üç öðretmen, öðrenciler ve öðrencilerin ana-babalarý bunun
çok iyi fikir olduðunu düþünmüþlerdi. Bu uygulama özellikle hepsinin hoþuna
gitmiþti. Okul bittiðinde öðrenciler Bavyare eyaletindeki diðer öðrencilere
göre yüzde yirmi-otuz daha baþarýlýydý. Yýl sonu geldiðinde Milli Eðitim
Müdürü, bu öðretmenleri tekrar çaðýrýp onlara: “ Size bir itirafta bulunmak
istiyorum: En zeki öðrencilerin doksaný sizde deðildi. Onlar ortalamanýn biraz
üstündeki öðrencilerdi. Doksan Öðrenciyi okullardan rasgele seçtik.”
Öðretmenler, normal öðrencilerde görülen baþarýnýn kendi istisnai öðrenme
becerilerine baðlamasý gerektiði sonucuna vardý. “ Bir itirafým daha var” dedi
müdür. “ Siz de en parlak öðretmen deðildiniz. Ýsimlerinizi bir kutunun içine
doldurduðum kâðýtlarýn arasýndan rasgele seçtim. Þuna inanýn ki siz inandýðýnýz
için baþarýlý oldunuz.”
Tembel Öðretmenlerin Kulaklarý Çýnlasýn
Son devrin kýymetli medrese hocalarýndan Hüsrev Efendi ders
anlatýrken üzerinde hâsýl olan durgunluðun sebebini soran öðrencilerine;
“Buraya geleceðim sýrada yataðýnda ateþler içinde yatmakta olan kýzým vefat
etti. Onun cenaze ve defin iþini bayanlar hazýrlarken dersinizi ihmal ederim,
diye Allah'tan korktum, her þeye raðmen geldim, evlat acýsý dolayýsýyla
> 3 0 7 <
üzerimde bir durgunluk var. Defin hazýrlýklarý tamamlanana kadar dersimizi
iþleyelim, diye geldim. Dersi bitirdikten sonra cenazesini kýldýrmak ve
defnetmek üzere ayrýlacaðým, diyerek derse devam eder. Dersi
tamamladýktan sonra da sýnýfý terk ederek kýzýnýn cenazesine koþar. Koca bir yaz tatilinden sonra okulun açýldýðý ilk gün “Evimi boya
badana yaptýracaðým.” diye izin isteyen, en küçük bir bahaneyle okulda ders
vermekten kaytarýp dersin boþ geçmesine yol açan tembel ve ehl-i keyif
öðretmenlerin kulaklarý çýnlasýn.
Ýhtiyarlýðýn Üç Alameti
Bencillik, hoþgörüsüzlük ve hareketsizlik. Ýþte yaþlýlýðýn üç öldürücü
iþareti. Kendimizde bu emareleri hissedersek, otuz yaþlarýnda olsak bile
ihtiyarlýðýmýzý itiraf edebiliriz. Çok þükür, bunlara karþý üç savunma silahýmýz var
ve onlarý ustalýkla kullandýðýmýz zaman yüz yaþýna kadar yaþasak da genç
kalabiliriz. Bunlar; sevgi, hoþgörü ve ileriye doðru atýlan adýmlardýr. Bu
dayanaklara sahip kadýn ve erkekler daima genç kalýrlar.
Öðretmenin Altý Hatasý
1- Öðrencinin fýtri yeteneðini fark edip harekete geçirememek. 2- Öðrenciyi motive edememek.3- Bilgi ve birikim bakýmýndan kendini güncellememek.4- Problemli öðrenciyle gýcýk yarýþýna girmek.5- Sevmese bile bu iþi yapmak zorunda olduðunu düþünmek, hatta
söylemek.6- Öðrencinin korkulu rüyasý olmayý baþarý sanmak.
Kusur Kabul Etmeyen Meslekler
Bazý meslekler vardýr ki bunlar kusur kabul etmezler. Bunlardan biri
þoförlüktür. Þoförlerin hatalarý ya hasarla ya yaralanmayla ya da Allah
korusun, ölümle sonuçlanýr. Bunlarýn örneklerini her gün televizyon
ekranlarýnda görüyoruz.
> 3 0 8 <
Hata kabul etmeyen ikinci meslek ise tabipliktir. Yanlýþ yapýlan
ameliyatlar, yanlýþ yapýlan iðneler, yanlýþ verilen ilaçlar, doðrudan insan hayatýný
ilgilendirir. Bu meslek de hassasiyet isteyen meslekler arasýndadýr.
Hata kabul etmeyen üçüncü meslek dalý ise öðretmenliktir.
Öðrencilere öðretilen yanlýþ bilgiyi düzeltmek, bilmediði bir bilgiyi
öðretmekten daha zordur. Zaman zaman baþýma da gelmiþtir. Mesela, bir
öðrencinin ismini yanlýþ öðrenmiþsem o öðrencinin ismini doðru söylemekte
bir hayli zorlanmýþýmdýr. Bu örnekten hareketle bir öðrenci yanlýþ
yönlendirildiðinde bu öðrenciyi yanlýþtan döndürmemiz mümkün olmadýðý
gibi bu yanlýþ yönlendirmenin zararýný önce öðrencimiz sonra da toplum
çeker. Bunun örneklerini her gün görmekteyiz. Bu yanlýþýn maddi olduðu
kadar manevi vebali de vardýr. Buna örnek teþkil edecek meþhur bir hikâye
var.
Ünlü bir dokumacý, özenle dokuduðu kumaþý pazarda satmýþ.
Kumaþý alan kiþi eve gidip aldýðý kumaþý inceleyince kumaþta bir kusur
olduðunu fark etmiþ. Kumaþý alan kiþi, doðru pazara gelmiþ, dokumacýya sattýðý
kumaþýn hatalý olduðunu göstererek kumaþý geri verip bedelini istemiþ.
Dokumacý kumaþýn parasýný geri vermiþ; fakat gözünden yaþ gelmiþ, aðlamaya
baþlamýþ. Oradakiler dokumacýya “Niçin aðlýyorsun? Kumaþý geri getirdik, diye
aðlýyorsan kumaþý geri vermeyelim, para sende kalsýn!” demiþler. Dokumacý,
gayet sakin ama üzgün bir þekilde “Hayýr, kumaþ için aðlamýyorum.
Dokuduðum kumaþýn bir kusuru görüldü ve geri çevrildi. Ya ömür boyu
yaptýklarým, Allah'a arz olunduðunda böyle bir kusur yüzünden geri çevrilecek
olursa benim hâlim ne olur? Ben bunu düþündüm de onun için aðladým.
Hayat, kumaþ gibi deðil ki tekrar dokunsun. O, sadece bir kere gelir ve geçer.”
der.Öyle þeyler vardýr ki insan onlarý daha yapmadan piþman olur; fakat
gene de yapar.
> 3 0 9 <
Öðrencilere Göre Üç Öðretmen Tipi
Birincisi, sevilmeyen öðretmen: Sýnýrlarý ve kurallarý belli olmayan, derslere hazýrlýklý gelmeyen, öðrencinin zayýf not almasýndan keyif duyan öðretmendir.
Öðrenci görüþü: Bana ne bu öðretmenden! Bana en ufak iyi niyetli bir yaklaþýmý yok ki biz de onu sevelim. Devamlý baðýrýp çaðýrýyor, onurumuzu hiç düþünmüyor. Notlarý hiç adil deðil. Yazýlýlarý okuyup okumadýðýndan þüpheliyiz. Sevdiði bir-iki öðrenci var, sadece onlarla arasý iyi; bütün sene dersleri onlarla iþliyor. Þu sene bitse de kurtulsak bu adamdan!
Ýkincisi, sevilen öðretmen: Sýnýfa güler yüzle giriyor. Önce hâl ve hatýrýmýzý soruyor. Gelmeyen öðrencinin bir problemi olup olmadýðýný soruyor. Zayýf not alan öðrencinin neden zayýf aldýðýný mutlaka araþtýrýyor. Zayýf notlarý çoðu kez kurþun kalemle yazýyor. Öðrenci gayret edip çalýþtýðýnda notu deðiþtiriyor. Bizimle sulu þakalar yapmýyor. Baþarýlý baþarýsýz öðrenci ayrýmý yapmýyor. Anlamadýðýmýz bir konuyu ders dýþýnda bahçede, öðretmenler odasýnda rahatlýkla yanýna gidip sorup cevabýný alabiliyoruz. Kendisini bir aile büyüklerimiz kadar yakýn hissediyoruz.
Öðrenci görüþü: Bu öðretmeni çok seviyoruz. Adil ve sevecendir. Öðrencilerin de hata yapabileceðini düþündüðünden problemlere daha mantýklý yaklaþýyor. Bizi hiçbir zaman azarlamaz, bizimle dalga geçmez. Boynumuzu bükük görse hemen hâl ve hatýrýmýzý sorar. Gerekirse yardýmcý olur. Bu yüzden rahatlýkla onunla özel meselelerimizi konuþabiliriz. Ben bile unutmuþtum, geçenlerde yanýma geldi, kulaðýma “Doðumgünün kutlu olsun (…)” dedi. Ýçim, bir hoþ oldu. Keþke her öðretmenimiz böyle olsa.
Üçüncüsü, hiç bir iþe yaramayan sakin öðretmen: Aþýrý müsamahakârdýr. Öðrenciler, onun dersinde baþka bir dersin imtihaný olmasa bile mutlaka imtihan icat eder, öðretmen de ders çalýþýlmasýna izin verir. Kendisi kürsüde oturur, gazete ve dergi okur. “Ýstediðinizi yapabilirsiniz; ama sessiz olmak kaydýyla!” diye tembih etmeyi ihmal etmez. Öðrenci ne yaparsa yapsýn onu kýrmak istemez. Dersleri genelde gürültülü geçer. Ödevin gerekliliðine pek inanmaz. Zaten verdiði ödevleri de okumaz. Öðrencinin
> 3 1 0 <
onun dersine defter kitapla gelip gelmemesi önemli deðildir. Þimdiye kadar dersinden hiç kimse sýnýfta kalmamýþtýr. Zaten ders anlatýp öðrenciye bir þey öðretmiyor ki!
Öðrenci görüþü: Bu öðretmenin öðrencileri olarak genelde ders çalýþmýyoruz; çünkü dersten önce biraz kitaba bakmak, not almak için yeterlidir. Sýnýfta otorite kuramadýðýndan “Hababam Sýnýfý” dersine girdiði sýnýflarýn yanýnda hafif kalýr.
1) Babam, büyük bir iþ adamýdýr. Beni de ticarete yönlendirmek istiyor. Hâlbuki benim bu alana karþý en ufak bir ilgim yok. Benim genlerim, baba tarafýndan ziyade anne tarafýna çekmiþ. Teyzem gibi üniversitede öðretim görevlisi olmak istiyorum. Esnaflýðý hiç ama hiç sevmiyorum. Kýsacasý Hoca’m, çok para kazanmak deðil, sevdiðim iþi yapmak istiyorum. Babama dökemediðim içimi, duygularýmý size aktarmak istiyorum. Ýlkokuldan beri babamýn ticari faaliyetlerinin içindeyim. Herkes için söylemiyorum, ama babamýn yaptýðý iþler pek kafama yatmýyor. Babam, helal kazancýný zaman zaman haramla sulandýrýyor. Bu durum, gözümden kaçmýyor. Bundan dolayý elimizde çok paramýz olmasýna raðmen evimizde huzurumuz yok, mutlu deðiliz. Babamýn tüccar kafasýyla uyanýklýk yaptýðýný ve kazandýðý paralarýn da büyük ölçüde þüpheli olduðunu düþünüyorum. (Yani haksýz kazanç demeye dilim varmýyor, ama öyle olduðunu düþünüyorum.) En kalitesiz malý, kaliteli diye müþteriye övüyor, sonra da fahiþ fiyatla satýyor. Bunlar beni vicdanen rahatsýz ediyor. Babam bunlarý duysa eminim beni mahveder. Maalesef, bunlar gerçekler; çünkü her þeyi yýllardýr görüyorum, kulaklarýmla iþitiyorum. Gördüklerim ve duyduklarým, babam da olsa beni rahatsýz ediyor, þahsen içime sinmiyor. Babama da bir þey diyemediðim için içimi size döktüm. Kusura bakmayýn Hoca’m.
2) Dördü erkek, ikisi kýz, altý kardeþiz. En büyükleri benim. Babama yýllardýr söyleyemediðim bir gerçeði size itiraf ediyorum. Babam aile içi eðitim bakýmýndan son derece baþarýsýz. Eksik taraflarýmýzý abartýlý þekilde ve sert bir üslupla yüzümüze vurma alýþkanlýðýný býrakamýyor bir türlü. Bizim hiç mi iyi
Öðrencilerimizin Ýtiraflarý
> 3 1 1 <
taraflarýmýz yok? Hiç mi güzel þeyler yapmýyoruz? Doðrusu yirmi bir yýllýk beraberliðimizde babamýn bana, “Aferin oðlum!” dediði çok nadirdir. Hep tenkit, hep tenkit! Bir de bize komþu çocuklarýný methetmez mi? Esas beni ve kardeþlerimi üzen, yýkan bu komþu çocuklarýný övmesiydi. Birçok kiþi üniversite imtihanýný kazanamazken ben üçüncü tercihime girdim. Babamýn tepkisi ne oldu biliyor musunuz? “Neden ilk tercihine giremedin? O kadar masraf ettim, utanmadýn mý?” Bu fýrça yüzünden kazandýðým üniversite imtihanýna hiç sevinemedim. Bence en büyük ve en etkili eðitimci anne babadýr. Özellikle babalarýn çocuklarýna karþý daha pedagojik bir anlayýþla yaklaþmalarý gerektiðini düþünüyorum.
3) On yedi yaþýnda lise ikinci sýnýfa giden bir kýzým. Çevremde kafa dengi bulduðum üç-dört arkadaþým var. Geçen gün en yakýn arkadaþým ve dert ortaðým Fatma, çok pahalý bir cep telefonuna kavuþtu. Babasýnýn teþekkür hediyesiymiþ. Ýlginçtir Fatma, marifetli telefonuna kavuþtuðundan beri beni ve arkadaþlarýný aramaz oldu. Sadece lokmalarýmýzýn ayrý gittiði Fatma ile artýk haftada bir kez buluþur olduk. Okuldaki bazý erkek arkadaþlar, Fatma'nýn' numarasýný öðrenip onu aramaya baþlamýþlar. Çaðrý býrakmalar, mesajlar, derken Fatma'yý kaybettik. Çýkmaya baþladýðý en son kiþi, gittiði bir kafeteryada tanýþtýðý bir gençti. Bu kiþinin burada anlatýlmasý mümkün olmayan tuzaklarýna düþen Fatma, otuz üç gün okula gelmedi, evine de gitmemiþ. Tabii okuldan atýldý. Ailesi ise bir yýðýn çile çektikten sonra Fatma'ya kavuþtu; ama bazý þeyler de çoktan elden gitmiþti.
Tilkiyle yýlan, arkadaþ olurlar ve birlikte yolculuða çýkarlar. Bir ýrmaðýn kenarýna geldiklerinde yýlan tilkiye “Tilki kardeþ, ben yüzme bilmem, beni sýrtýna al da karþý kýyýya beraber geçelim!” der. Tilki, arkadaþýnýn teklifini kabul eder. Yýlan tilkinin beline sarýlýr, o da ýrmaða girip yüzmeye baþlar ve karþý kýyýya geldiðinde yýlan, fýtratýnýn gereði “Tilki kardeþ, ben seni sokacaðým!” deyiverir. Neye uðradýðýný þaþýran tilki “Yýlan kardeþ, biz seninle arkadaþ deðil miyiz? Bak, ben sana bunca iyilik ettim, seni sýrtýma almasam ýrmaðý geçemeyecektin!” diye dil döker; ama yýlan hiç oralý olmaz. Yýlan, “Bu, benim huyum, sokmak benim yapýmda var!” der. Bunun üzerine tilki, bir an durur, düþünür ve sonra
Ben Dosdoðru Arkadaþ Ýsterim
> 3 1 2 <
yýlana “Peki, yýlan kardeþ, sok bakalým, ne yapalým, baþka çare yok! Kaderimiz böyleymiþ; yalnýz, yüzüme bir defacýk bak ki ölmeden önce o güzel gözlerini son bir defa göreyim!” demiþ. Bu sözlere inanan yýlan, baþýný tilkinin burnuna doðru uzatýr uzatmaz tetikte duran tilki, derhal yýlanýn baþýný kapar. Kafasý kopan yýlan, tilkinin bedeninden yere doðru düþer. Tilki, öldürdüðü yýlaný ýrmaðýn kenarýndaki kumlarýn üzerine boylu boyunca uzatýr. Kendi hilesine kurban giden yol arkadaþýna þöyle der: “Yok, yýlan kardeþ! Ben, eðri büðrü arkadaþ istemem. Benimle arkadaþ olacaksan böyle dosdoðru olacaksýn!”
Sevgili gençler, seçeceðiniz arkadaþýnýz sadece bugününüzü deðil, bütün geleceðinizi çok yakýndan ilgilendirdiðini unutmayýn. Unutmayýn ki hiç kimse anasýndan doðarken elinde sigarayla, alkol bardaðýyla, kumar kâðýtlarýyla doðmuyor. Bütün bunlarý sonradan annesi, babasý, gerçek dostlarý ve çevresi vermiyor. Çok yakýn gördüðü arkadaþlarý veriyor, dost görünen ama aslýnda dost olamayan kötü niyetli kiþiler veriyor. Hiç kimse size anneniz babanýz kadar yakýn olamaz. Bunu asla unutmayýn!
: * Milyarlarý saydýðým dershaneye ders öðrenmek için gitseydim,
deneme imtihanlarýnýn hiç birini kaçýrmasaydým, * Arkadaþlarým ders çalýþýp test çözerken ben maça gitmeseydim,* Okul müdürümün “Üç sene sýký çalýþýrsanýz otuz seneyi
kazanýrsýnýz, üç sene gençliðimi yaþayým derseniz otuz seneyi kaybedersiniz!” altýn sözünü çivi ile kafama çaksaydým,
* Gittiðim dershanedeki iki üç kýza kafayý taktým. Kýzlar üniversiteyi kazanýp gittiler, ben ise kýz peþinde koþan arkadaþým Mahir'le armut gibi ortada kaldýk. Sonuçta ne aþk kaldý ne meþk!
* Keþke kýzlarýn defileye gelir gibi gittikleri dershaneye deðil de hocamýn tavsiye ettiði dershaneye gitseydim. Dershaneye, gönül
Baþarýsýz Öðrencilerimden Dinlediðim Piþmanlýklar
Okul müdürü olarak hiç aksatmadýðým görevlerimden biri de sene sonunda baþarýlý ve baþarýsýz öðrencileri çaðýrýp bu baþarýyý veya bu baþarýsýzlýðý nasýl elde ettikleri ile ilgili sorular sorar bunlarý not ederdim. Ýþte cin gibi olup da baþarýsýz öðrencilerimden aldýðým cevaplar
> 3 1 3 <
eðlendirmek için gidilmemesi gerektiðini çok geç anladým.* Hangi üniversitenin hangi bölümünde okuyacaðýma imtihana üç
gün kala karar vermemeliydim.* Keþke yükseklerden uçup da yanlýþ tercih yapmasaydým. * Keþke beni yanlýþ yerlere götüren ve zararlý alýþkanlýklar kazandýran
Mahir'le arkadaþ olmasaydým *Keþke bilgisayar oyunlarýna ayýrdýðým zamaný derslerime ayýrsaydým
*Keþke internet cafelerde harcadýðým para ve zamanýmý doðru
yerlerde harcasaydým.
*Keþke üniversiteyi deðil de üniversiteli olmanýn hayalini kursaydým.
*Keþke içi hava dolu topun peþinde koþtuðum kadar, ders
öðrenmek için öðretmenlerimin peþinde koþsaydým.
*Okul müdürümün “ Oðlum bu topun içinde hava dolu, peþinde
fazla koþturursan kafanýn içinde hava oluþur, yarýn üniversite sýnavýnda da
hava alýrsýn” sözünün ne anlama geldiðini zamanýnda anlasaydým.
*Keþke büyüklerimin ikazlarýný dinleseydim
Baþarýsýz Öðencilerin Baþarýsýzlýklarýnýn Sebebleri
1-Yanlýþ arkadaþ seçimi
2-Erken yaþta zamansýz platonik ve romantik aþkýn alaborasýna
kapýlmak. (Buraya kadar okuduðunuz parçalarda bunun örneklerini
okudunuz)
3-Zaman katillerine fazla zaman ayýrmak.
4-Büyüklerinin uyarýlarýný dikkate almamak. Yanlýþ kýlavuzlar
edinmek.
5-Önüne bakýp ileriyi görememek, kendisi için kurulan tuzaklarý fark
edememek.
Baþarýsýz öðrenciler için anektodlar:
1-Yola dizili kervanda en önde giden katýr daima baþý yerde olduðu
hâlde ikide bir tökezliyor, düþüp kalkýyordu. Katýrýn arkasýndaki develerin baþý
> 3 1 4 <
yukarda olduðu h lde hiç tökezlemiyorlardý. Katýr arkasýndan gelen deveye
sordu. “ Arkadaþ bu nasýl iþ, senin baþýn havalarda iniþ olsun, yokuþ olsun hiç
tökezlemiyorsun.”
Deve: “Benim baþým dik. Daima ileriyi görür, gelecek tehlikeleri
önceden sezerim. Ona göre ayaðýmý atarým. Sen ise üç adým öteyi
göremiyorsun önüne bakýp durduðun çukurlarý göremediðin için kör gibi içine
düþüyorsun. Sebebi bu. Hayatta her adýmýný atarken ileriyi, sonra bastýðýn yeri
görürsen tökezlemezsin.”
Baþarýsýz öðrenciler günü yaþamayý kâr sayýyorlar, ileriyi
düþünmedikleri için ileride baþýna neler geleceðini göremiyorlar.
2- Aç bir tilki ormanda gezerken aðaç dalýna asýlý bir geyik budu görür.
Þöyle budun etrafýnda dolaþýr bakar ki budun ucuna avcýlar tarafýndan bomba
baðlanarak tuzak kurulmuþ. Bunu gören tilki yakýndaki bir aðacýn gölgesine
oturarak budu seyretmeye baþlar. Bu arada aç bir kurt çýkagelir. Tilkiyi görür
bir de aðaç dalýnda sallanan geyik budunu. Tilkiye sorar “ Neden yemedin
bunu” Tilki: “Oruçluyum.” der. Bunun üzerine kurt pençeleriyle buda
saldýrdýðýnda budun ucundaki bomba patlar ve kan revan içinde kurt bir
seksen uzanýr kalýr. Bu arada tilki de gelir budu afiyetle yemeye baþlar. Gözü
kan çanaðý içinde kalan kurt baðýrýr. “ Hani sen oruçluydun” Tilki: cevap verir. “
Top patladý ya!”
3-Çok zeki iki ikiz kýz kardeþin sorularýndan bunalan ve çocuklarýnýn
sorularýna cevap vermekte aciz kalan anne çocuklarýnýn sorularýna cevap
vermek üzere bir bilgine götürür. Ýki ikiz kýz kardeþ ne sordularsa bilge cevap
verir. Çok zeki iki kýz kardeþ bir kurnazlýk düþünürler ve bilgin zatýn
bilemeyeceði bir soru bulmamýz lazým derler. Diðerine göre daha zeki
kardeþ: “Buldum!” der. Ýki elimin arasýna avucumun içine canlý bir kelebek
koyacaðým ve bilgine soracaðým. Avucumdaki kelebek canlý mý, ölü mü? Ölü
derse uçuracaðým, canlý derse avucumu hafifçe bastýracaðým her ne durumda
olursa olsun soruma doðru cevap veremeyecek. Dediðini yaptý. Kapalý
tuttuðu ellerini bilgine uzatarak “Avucumda bir kelebek var. Canlý mý, ölü mü?”
Bilgin zat uzun süre kýzýn gözlerine baktý ve cevapladý: “Ellerinde yavrum,
ellerinde sizi ayakta tutacak umut ve hayalleriniz bu çaðda avucunuzun
içindedir. Ýsterseniz alýnteri ile umutlarýnýzý sulayýn isterseniz susuz býrakýp
â
> 3 1 5 <
öldürün. Þunu unutmayýn, geleceðiniz sizin avucunuzun içinde. ”
Baþarýsýz öðrenciler ileriyi göremedikleri gibi, kendileri için kurulan
tuzaklarý da fark edemiyorlar. Maalesef, avuçlarýnýn içindeki kelebeði
uçuracaklarý yerde avuçlarýnýn içinde sýkarak öldürüyorlar. Aceleciler,
meraklýlar. Meraklarý yüzünden bir parmak balý tadayým derken ömür boyu
tadacaklarý batmanlarca baldan mahrum kalýyorlar. Gençlerin bu durumu
dört kelebeðin ateþi merak etmelerine benziyor. Dört kelebek ateþ
görmüþler ve ateþin nasýl bir þey olduðunu öðrenmek istemiþler. Birinci
kelebek, kanat çýrparak ateþe biraz yaklaþmýþ, üzerinin aydýnlandýðýný görmüþ.
Arkadaþlarýnýn yanýna gelmiþ ve “ Bu ateþ aydýnlatýcý bir þey” demiþ. Ýkinci
kelebek bununla yetinmeyip daha fazla bir þey öðrenmek istemiþ. Biraz daha
yaklaþmýþ ve ýsýndýðýný hissetmiþ. Demiþ ki: “ Ayný zamanda bu ateþ ýsýtýcý bir
þey.” Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiþ, biraz daha, biraz daha
yaklaþmýþ. Bir anda ateþin kanatlarýný yaladýðýný hissetmiþ ve tütsülenen
kanatlarýyla geri dönüp þöyle demiþ: “ Bu ateþ yakýcý bir þey.” Sonuncu kelebek
her þeyi merak eden Meraklý Melahat gibi daha çok merak etmiþ ve daha çok
þey öðrenmek istiyormuþ. Biraz yaklaþmýþ aydýnlandýðýný görmüþ. Biraz
yaklaþmýþ ýsýndýðýný hissetmiþ. Biraz daha yaklaþmýþ ateþ kanatlarýný kavurmuþ
ve biraz daha yaklaþtýktan sonra kanatlarý kavrulan kelebek ateþin içine
düþmüþ ve ateþin içinde “poff ” diye ortadan kayboluvermiþ ve cayýr cayýr
yanmýþ. Ateþin gerçekten ne olduðunu belki bir tek o öðrenmiþ; ama geri
dönüp arkadaþlarýna söyleyememiþ; çünkü son kelebek kaybolmuþ ateþ
içinde ve bir þeyi ancak içinde kaybolan bilebilirmiþ. Yaratýcýsýný, büyüklerini,
anne-babalarýný, öðretmenlerini dinlemeyip de her geçen gün zararlý
alýþkanlýklarýn içine düþüp “ poff ” diye sönen gençler yok mu? Kendilerine
ergenlik çaðýnda yanlýþ kýlavuz seçen gençlerin medyada ve ekranlarda nasýl
pufladýðýný görmüyor muyuz? Puflayan bedenleri ve sönen umutlarýyla hem
kendilerine umut baðlayanlarýn umutlarýný boþa çýkardýklarý gibi anne-
babalarýnýn baþlarýný da eðik býrakýyorlar. Alkolün, sigaranýn yanlýþ ve zararlý
alýþkanlýklarý büyümenin bir gereði olarak görüyorlar. Oysaki zararlý
> 3 1 6 <
alýþkanlýklar Allah'ýn bize yapma dedikleri þeylerdir.
Kim ki Allah'ýn yapma dediklerini yaparsa, ne olur?
1-Fakirleþir; çünkü alkol, kumar, gayri meþru iliþkiler hep para ile olan
iþlerdir.
2-Ýtibar kaybederler. Baþta anne-babasý olmak üzere hiç kimsenin
yanýnda itibarlarý olmaz.
3-Her iki dünyada da rezil olurlar.
Okulumuzdan Öss’de Türkiye Dereceli Baþarýlý Öðrencilerimizin Beyanlarý
Okul müdürü olarak bir âdetim vardý. Lisemizde derece yapan
öðrencilerimizi teker teker çaðýrýr, bu baþarýyý nasýl elde ettiklerini sorardým.
Ýþte baþarýlý öðrencilerimden aldýðým cevaplar:
Ertan KÝRÝK: ( Boðaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisi Mezunu)
1-Sýnýfa girdiðimde öðretmenden baþka kimseyi görmezdim,
kimseyi dinlemezdim. Sadece öðretmenime odaklanýrdým.
2- Dersleri mutlaka not alarak dinlerdim.
3- Akþamlarý mutlaka günün derslerini tekrar ederdim.
Baþarýsýz Öðrencinin C. K.nin Ýtirafý
“Okulda, sýnýfta, sýrada, çeþit çeþit gençler, arkadaþlar bulunabilir. Ben de bunlardan biriydim. Bu çok normaldir. Benim yapmam gereken kimseyle dalaþýp bulaþmadan derslerimi ve öðretmenlerimi dinlemek olmalýydý; ama ben bunu yapamadým. Herkesle arkadaþlýk kurayým, dedim. Baþýma gelmedik kalmadý. Disiplin kurulunun temelli üyesi gibi olduk. Arkadaþlarýmýn ve benim her hafta disiplin kurulunda ifademiz alýnýrdý. Bir de bize cezalarýn sene sonunda dosyadan silindiði söylendi. Biz ise bunu duyunca temelli þýmardýk. Þýmarýklýkla kendimizi gösterdik. Sýnýfýn dayýsý olduk; ama sene sonunda herkes üniversiteyi kazanýnca ben ve arkadaþlarým ise okulun yüzkarasý olduk.”
> 3 1 7 <
4-Ertesi günkü derslerime hazýrlanmadan yataða girmezdim.
5-Zamaný iyi kullandým. Yaptýðým programa baðlý kaldým.
6- Büyüklerimin uyarýlarýný mutlaka dikkate alýrdým.
Fatma ILIKSU : ( Cerrahpaþa Týp Fak. ):
1- Günün dersini eve gidince mutlaka tekrar ediyordum.
2- Anlamasam da ertesi günkü derslerimi gözden geçirirdim.
3- Dersime mani olacak arkadaþlardan uzak dururdum.
4-Zamanýmý iyi kullandým. Gençlik özlemlerimden fedakârlýk
yaptým.
5-Üniversiteye girmeyi hayal deðil, hedef olarak seçtim.
6-Annemin, babamýn ve öðretmenlerimin uyarýlarýný dikkate aldým.
Uygar Gül: 1997 ÖSS ikincisi, Bilkent Mezunu. Amerika'da Cornell
Üniversitesinde yüksek ihtisas yaptý. Manisa'da Gülmak Ýnþaat San. Tic.Ltd.
Þirketi yöneticisi.
Mühendis baba, öðretmen annenin oðluyum. Ýlkokulda annemin büyük desteði oldu. Ortaokulda mühendisliði hedef olarak seçmede babam yardýmcý oldu. Ve ortaokulda iken artýk kendimi mühendis olarak görmeye baladým ve mühendislik hayali ile yatýp kalktým. Disiplinli bir ailenin çocuðu olarak derslerime düzenli olarak çalýþtým. Kafeteryalarla hiç ilgim olmadý. Öðrenciliðim boyunca kitap en yakýn arkadaþým oldu. Sporu ve sinemayý sevmeme raðmen aþýrýya kaçmadým. Hep derslerime ve okuluma öncelik verdim. Ödevleri aksatmadým. Derslerimi iyi takip ettim. Derslerimi engelleyecek kiþilerle arkadaþlýk yapmadým ve sonunda da hedefime kolayca ulaþtým.
Nasýl ÖSS Ýkincisi Oldum?
Üniversite sýnavlarýndaki baþarýmýn en önemli sýrrý, her zaman için y a p t ý ð ý m i þ e k e n d i m i v e r m e m v e k o n s a n t r a s y o n u m u yoðunlaþtýrabilmemdedir, diye düþünüyorum. Okulda veya dershanede dersi
> 3 1 8 <
dikkatli bir biçimde dinlemek, hayal kurmak yerine öðretmenin verdiði mesajý almaya çalýþmak, zaten bilginin beyne yerleþmesi için en önemli faktörlerden biridir.
Hem gerçek hayatta, hem de eðitim hayatýnda baþarý; her zaman için uzun dönem istikrarýn, çalýþmanýn ve birikimin sonucudur. Yalnýzca bir yýl kendini hayattan izole ederek çalýþmanýn yerine, daha ilkokul çaðlarýndan itibaren eðitim hayatýný ciddiye almak, öte yandan spordan, doðadan, hobilerden aþýrýya kaçmadan kopmamak, hem baþarýyý, hem de saðlýklý bir bedensel ve ruhsal yaþamý beraberinde getirecektir.
Günümüzde; internet, televizyon, bilgisayar oyunlarý ve diðer dikkat daðýtýcý unsurlar pek çok gencin eðitim hayatýnda baþarýlý olmalarýna mani olmaktadýr. Teknolojiyi yerinde ve zamanýnda kullanmak; ancak onun esiri olmamak insanýn ömrünün geri kalanýnda iyi bir iþ, yüksek bir gelir ve toplumsal statüye sahip olmasýnda kritik bir öneme sahiptir. Özellikle liseye giden gençlerimizin üniversiteye hazýrlýk sürecinde bu hususlara dikkat etmesi baþarýlarýný önemli ölçüde etkileyecektir. Kýsaca özetlemem gerekirse:
1-Hedefinizi erken tespit edin.2-Eðitiminizi sadece lisede deðil, ilköðretimden itibaren ciddiye alýn.
Zira eðitimde yapýlan ihmal kolay kolay telafi edilmiyor.3-Zaman harcayýcý ve dikkat daðýtýcý internet, televizyon, bilgisayar
oyunlarýndan uzak durun. 4-Size olumlu yönde katkýsý olmayan arkadaþlardan uzak durun.5-Cesaretli olun.6-Büyüklerinizi dinleyin.
Uygar Gül Makine Mühendisi
Baþarýlý Öðrencilerin Takip Ettiði Yol1-Hedeflerini erken tespit etmeleri.2-Hedefe gidecek yolu takip etmeleri.3-Hedefe ulaþmak için cesaretli olmalarý.4-Zamaný iyi kullanmalarý.5-Okula öncelik tanýmalarý, derslerine sýnýf geçmek için deðil de bilgi
edinmek için çalýþmalarý.6-Hedefe doðru yol alýrken sabýrlý olmalarý.
> 3 1 9 <
Sabýrla ilgili AnekdotlarTimur’a dostlarýndan biri sorar: Bu baþarýlarý nasýl elde ediyorsun?
Timur: “Aç aðzýný!” der. Karþýlýklý olarak aðýzlarýna parmaklarýný sokarlar. Beraberce ýsýrmaya baþlarlar. Arkadaþý: “ Ah!” der ve aðzýný açar; ama Timur ýsýrmaya devam eder ve sonra der ki “Ýþte benim baþarýmýn sýrrý senin ‘Ah!’ demendir. Sabredeceksin dostum, sabredeceksin!”
Afrika’da zengin bir adam daha çok zengin olmak için bir altýn maden
ocaðý satýn alýr. Tam üç yüz metre kazar altýn bulamaz.Varýný yoðunu da burasý
için harcar daha sonra da altýn bulamayacaðý düþüncesiyle az bir para ile bir
baþkasýna satar; ama alan adam on iki metre kazdýktan sonra çok büyük bir
altýn rezervine rastlar. Satan adam on iki metrelik bir ihmalle sýfýra düþer. Alan
adam da on ikisaatlik bir çalýþma dünyanýn en zengin altýn madeni yataðýna
sahip olur.
Einstein elektriði bulmak için asistanlarýyla tam yediyüz defa deney
yaparlar, yine sonuç alamazlar. Yedi yüz birinci deneyi asistanlarýna býrakýr.
Asistanlarý birkaç daha deney yaparlar yine bir netice elde edemezler.
Einstein’a gelirler “Efendim olmuyor, sonuç alamadýk, býrakalým bu
çalýþmayý.” dediklerinde, Einstein “ Hayýr, biz yedi yüz defa bu konuda daha
bilgiliyiz; çünkü yedi yüz defa bu iþin olmayan yolunu öðrendik.” der ve
çalýþmalara devamla yedi yüz üçüncü denemede elektriði bulurlar ve
insanlýðýn hizmetine sunarlar.
Zengin adam ölüm döþeðinde yanýnda bulunan evlatlarýna “
Oðullarým, benim hayatým boyunca kazandýðým birikimimi bir çömleðin içinde
tarlamýn içine gömdüm. Þimdi kalkýp yerini gösterme mecalim de yok. Aman,
ne olur, ben öldükten sonra tarlayý satmayýn. Ömür boyu biriktirdiðim size
yeter.”der. Baba ölür. Çocuklarý tarlayý kazarak sürerek alan talan ederler; ama
bir türlü gömüyü bulamazlar. Nasýl olsa sürdük, hiç olmazsa tohum ekelim,
boþ kalmasýn derler ve tarlayý ekerler. Sene sonunda umulmadýk bir mahsul
elde ederler. Sonra da baþarý ve zenginliðin çalýþmaktan geçtiðini anlarlar.
> 3 2 0 <
U
Zengin ve varlýklý aile çocuðunda üç göz, paþa padiþah çocuðunda
dört kulak yoktur. Zengin ve bürokrat çocuðunda ne kadar duyu organý
varsa, fakir ve dar gelirli aile çocuklarýnda da ayný organlar vardýr. Bu eþitliði
bozmak insanýn kendi elindedir.
Ýþte Konya'da felçli ve þöfor emeklisi bir babanýn oðlu olan Abdullah
Çoþkun ile Osmaniyeli dar gelirli bir ailenin kýzý Sümeyye Nur Satin, 2012
YGS’de bütün sorularý cevaplayarak beþyüz puan aldýlar.
Ellibin sekizyüz beþ öðrenci de sýfýr puan aldý. Sýfýr puan alan
öðrenciler adýna açýklama yapan M. Þekercioðlu sýnavlarla ilgili gazetecilere
yaptýðý açýklamada:
1-Süre yetersizdi.
2-Türkçe sorularýnýn metinleri çok uzundu.
3- Sorular çok zordu, dedi. Alýnteriyle tam puan alan Þeyma Nur
Satin ve Abdullah Çoþkun'a gazeteciler “Sorular nasýldý” diye sorduklarýnda
her ikisinin de verdikleri cevap: “ Sorular çok kolaydý.” Demek ki insanýn bildiði
insana kolay, bilmediði de zor geliyor. Baþarýsýz öðrencilere yapýlan bu sýnavda
bilmedikten sonra on saat süre verilse sonuç deðiþir miydi? Siz de takdir
edersiniz ki deðiþmezdi. Kaldý ki Abdullah Coþkun'un evinde ders çalýþacak bir
masasý dahi olmadýðýný, yer minderinde ders çalýþtýðýný kendi aðzýndan
dinledik. Ýþte bu iki öðrenci arkadaþlarýna göre eþitliði bozdu ve yaþýtlarýnýn
önüne geçti. Hani nerede o çok pahalý dershaneye giden, eve aile doktoru
gibi aile öðretmeni gelen varlýklý aile çocuklarý? Babalarýný imkânlarýna göre
onlarýn bu dereceleri almalarý gerekmez miydi?
Onun için:
1-Servet- þöhret-babadan miras kalýr; ama baþarý miras kalmaz.
2-Zengin çocuklarý babasýnýn parasý kadar zengindir; ama kendisiý
kadar baþarýlýdýr.
nutmayýn Ýnsanlar Doðuþtan Eþit Organlarla Doðarlar
> 3 2 1 <
3-Ýþte Manisa'da kýrk yýl öncesinin nice zengin aileleriý bugün
Manisa'nýn en fakir ailesi. Nice fakir aileleri de Manisa'nýn en zengin ailesi.
Örnek mi istiyorsunuz? Okadar çok ki. Hangi birini vereyim. Onun
için gençler elli yýlým aranýzda geçiyor. Hiçbiriniz babanýzýn malýna, þöhretine
ve konumuna güvenmeyin. Gençliðinize, güzelliðinize de güvenmeyin. Bu
dünyada ne baba, ne anne, ne toprak, ne altýn, ne kasa, ne masa, ne þan, ne
þöhret, ne gençlik, ne güzellik sizin deðildir. Sizinle ilelebet kalmaz. Bunlara
sahipseniz, “Benimdir!” demeyin. Sadece “Yanýmdadýr!” deyin. Size ait olan
tek þey sizin Baþarýnýz olacaktýr. Baþarý da sizinle giderken tek kârýnýz, baþarýlý
insanlarýn býraktýðý iz gibi, geride baþarýnýzýn izi kalacaktýr.
Baþarýlý Öðrencilerin Ortak Özelliði
Öðrencilerin Öðretmenlerine Söyleyemedikleri
1-Öðrenmeyi öðrenerek çalýþýrlar.2-Hangi hedefe, niçin yöneldiðinin farkýndadýrlar.3-Tecrübelerden faydalanýrlar, baþarýlarý model olarak benimserler.4- Okula öncelik tanýrlar. Her dersin ve sýnýfýn hakkýný verirler.5- Kiþisel geliþim ve rehberlik yardýmý alýrlar.
* Sigara içen insanýn vücudundaki büyük tahribatý sýnýfta uzun uzun anlatan öðretmenim! Seni dersten hemen sonra bahçede sigara içerken görmeseydim keþke!
* Asabi tarih öðretmenimizin önemli bir gerekçe yokken bütün sýnýfa baðýrýp çaðýrmasý neyse de her sinirleniþinde bizi dört ayaklýlara benzetmesine þahsen ben tahammül edemiyorum artýk. Üstelik iyi bir tarih öðretmeni, ama bu kötü huyu yüzünden çok merak duyduðum Osmanlý Tarihi’nden bile soðudum.
*Deðerli öðretmenlerim! Ne olursunuz lütfen anlatacaðýnýz konuyu iyice çalýþýp sýnýfa öyle gelin! Sizin tam hazmetmediðiniz bilgilerden biz de bir þey anlamýyoruz.
> 3 2 2 <
*Edebiyat öðretmenim, dönem ödevi olarak verdiðiniz kitabý siz okudunuz mu hiç? Ben ancak otuz ikinci sayfaya kadar okuyabildim. Kalanýný okumaya aldýðým terbiye müsaade etmedi.
*Ýngilizce öðretmenim, lisan laboratuvarý için neden kýz öðrencilerden yardým istiyorsun? Sýnýfta erkek kýtlýðý mý var?
*Lise son sýnýfta iken dershaneye gittiðim halde üniversiteyi kazanamadým. Ertesi yýl dershanesiz ama sýký bir çalýþma ile ikinci tercihimi kazandým. Þimdi ikinci sýnýftayým. Bu nedenle þimdi lisedeki öðretmenlerime daha objektif bakabiliyorum artýk.
*Mesela, tarih hocamýz, felsefe yapýp uykumuzu getireceðine konularý daha zevkli hâlde iþleyebilseydi.
*Matematik hocamýz, herkese dövecekmiþ gibi yaklaþmayý terk etmeli, borsa yükseldiðinde gösterdiði sevinci her zaman sürdürmeli.Müdür yardýmcýmýz, kýz öðrencilere kibar; erkeklere despotça tavýr sergilememeli.
*Beden eðitimi hocamýz, baðýrýp çýðýrmadan daha kibar davranmalý.*Din kültürü ve ahlak bilgisi hocamýz, tarihte yaþanmýþ olaylarý
anlatarak konularý iyi anlamamýzý saðlýyor; ama ayrýntýlý sorularýmýzý cevaplamaktan kaçýnmamalý.
*Fizik öðretmenimiz, kýzarken daha nazik davranmalý ve kontrolü kaybetmemeli.
*Kimya öðretmenimiz, günde iki paket sigarayý yarým pakete düþürmenin veya býrakmanýn formülünü de bulmalý.
*Edebiyat öðretmenimiz, ismi üzerine edep olan dersimizi edebsiz fýkralarla edebsiz hâle getirmemeli.
*Müzik öðretmenimiz, gezdiði delikanlý ile artýk evlenmeli.*Coðrafya öðretmenimiz, yüzündeki tebessümü ebediyen
sürdürmeli.*Ýnkýlâp tarihi öðretmenimiz, kýyafetinde bir inkýlâp yapmalý, sýrtýndaki
ceketi ve boynundaki kravatý üç senedir hiç deðiþtirmedi.*Biyoloji öðretmenimiz, kýlýk-kýyafetine özen göstermeli.*Saðlýk bilgisi öðretmenimiz, artýk inadý ve dayýlýðý býrakmalý.
Mezun Öðrencimin Ýsteði
> 3 2 3 <
*Müdür Baþyardýmcýmýz Hikmet Öymener ve sýnýf müdür yardýmcýmýz Mustafa Çaðaydýn, öðrencilerle olan arkadaþça, dostça tavýrlarýný sürdürmeli.
*Müdür’ümüz sene baþý þekerli toplantýlarýna devam etmeli.
Bu tespitler, kýrk bir yýllýk meslek hayatým boyunca tecrübe ve gözlemler neticesinde elde edilmiþtir. Bu kýrk bir yýllýk eðitimcilik hayatým içerisinde çok güzel anýlarým olduðu gibi maalesef, çok acý ve üzüntü duyduðum anýlarým da oldu. Zaman zaman acý ve tatlý olaylara da þahit oldum. Özellikle acý olaylarýn bir daha yaþanmamasý için bu tespitlerimi rastladýðým her gence nasihat ve ders verir gibi deðil de sohbet þeklinde müþahhas olaylar anlatmaya gayret ederim.
Elli Yýllýk Meslekî Hayatýmýn Tespitlerine Gelince
1- Ýstikrarsýzlar ve sabýrsýzlar daldan dala atlýyorlar. Hâlbuki baþarýnýn þartý sebat etmek ve beklemesini bilmektir.
2-Tahammülsüzler, aceleciler bir dirhem lezzet tatmak için ilerideki milyonlarca lezzeti tepiyorlar. Sonunda yine kendileri zararlý çýkýyor. Çilesini çekmediðin baþarýyý hak etmiþ sayýlmazsýn.
3- Beleþçiler, kolay yoldan para kazanýp zengin olmak istiyorlar. Hiç kimse bir insanýn beynine sihirli deðnek dokundurmakla o kiþiyi mutlu ve baþarýlý yapamaz. Akýl ve baþarý, para ile alýnýp satýlacak bir meta olsaydý ilk önce zenginler ve profesörler kilolarca alýp kendi çocuklarýnýn beyinlerine zerk ettirirlerdi.
4- Ýdealist deðiller, küçük hesap yapýyorlar. Günü kurtarmak düþüncesinde olanlar, ancak sürünün bir parçasý olabilenlerdir.
5- Kararsýzlar, adýmlarýný hep sürüncemede býrakýyorlar. Hâlbuki baþarýlý olanlarla baþarýsýz olanlar arasýndaki en büyük fark, kararsýzlýktýr.
Gençlerin Büyük Hatalarý
> 3 2 4 <
6- Cesaretsizler, risk almaktan korkuyorlar. Hayatta en büyük risk, riske girmektir. Büyük adamlar, büyük risk alanlardýr.
7- Karamsarlar, olumsuzluklara ve felaket tellallarýna kendilerinden daha fazla inanýyorlar. Hâlbuki bardaðýn dolu tarafýný görmeyen, problemleri fýrsat bilmeyen, her zaman kaybetmeye mahkûmdur.
8- Daðýnýklar, maddi ve manevi alanda derli toplu deðildirler. Hatta giysilerini çýkarýp düzenli olarak asmaktan bile acizdirler. Hâlbuki kâinatta bir düzen vardýr, düzensizler baþarýlý olamaz.
9-Zaman yönetimi yapamýyorlar. Zaman katillerinin tuzaklarýna düþüyorlar. Hâlbuki baþarý, zamanla orantýlýdýr.
10- Tembeller, çok meþgul görünüyorlar; ama bir iþ yapmýyorlar.
11- Hayal kurmak, proje üretmek iyidir; ama çoðu genç, hayalci bile deðildir. Büyük çoðunluðu hayalperesttir.
12- Çok fazla duygusallar, muhabbetlerine akýl ve mantýk katamýyorlar.
13- Durgunlar, iç dinamiklerini olumlu yönde ateþlemiyorlar. Hareketin olmadýðý yerde bereket yoktur.
14-Bildiklerini uygulamýyorlar ve uygulayamýyorlar. Beyin doldurmakla birlikte uygulamayý teþvik edilecek bir yerdir.
15- Çok fazla medyatikler, hayata magazin gözlüðüyle bakýyorlar.
Bir gün iki kurbaða, süt dolu bir küpün içine düþmüþ. Kurbaðalar kurtulmak için atlamýþ, zýplamýþ, çýrpýnýp durmuþlar; ama nafile! Küpün içi kaygan olduðu için bir türlü dýþýna atlayamamýþlar.
Azmini Yitirmeyen Baþarýr
> 3 2 5 <
Kurbaðalardan biri dayanamayarak “Buradan kurtuluþ yok!” diyerek pes edip kendini koyuvermiþ. Bir süre sonra da sütün içinde boðulup ölmüþ. Öbür kurbaða ise azmini yitirmeyerek “Direnmeye devam etmeliyim. Zýplayayým, belki gelip kurtaran olur.” diye düþünmüþ ve baþlamýþ zýplayýp debelenmeye. Bir yandan da baðýrýyormuþ.
Uzun süre uðraþmýþ, didinip durmuþ. Bakmýþ ki kimse gelmiyor, tam azmini ümidini yitiriyormuþ ki içinde zýpladýðý süt, çalkalanmadan dolayý kaymak tutmaya baþlamýþ. Kurtulmak için direnen kurbaða da kaymaðýn üzerinde kalýp batmaktan kurtulmuþ. Daha sonra sýçrayýp dýþarý atlayývermiþ.
Bir baba, günün birinde çocuðuna “Kaplumbaða ile Timsah”ýn hikâyesini anlatýr.
“Bir timsah, kaplumbaðayý yakalamak ister ve kovalamaya baþlar. Tam yakalayýp yutacaðý sýrada kaplumbaða bir aðaca týrmanýr.” Hikâyenin burasýnda çocuk haykýrýr: “Baba, hiç kaplumbaða aðaca çýkar mý?” der. Babasý cevap verir. “Çýkmasý lazýmdý, çocuðum; kurtulmasý için mutlaka çýkmasý lazýmdý.”
Baþarýlý olmak için öncelikle “Baþarmam lazým!” diyebilmelisin. Elbette vakit geç olmadan, zaman timsahý seni yutmadan!
Bir kayýkçý varmýþ. Ýþi yolcularý kayýðýyla nehrin diðer tarafýna geçirmekmiþ.
Adamýn kayýðýnýn küreklerinin birinde “inanç” diðerinde “çalýþmak” yazýyormuþ. Bu sözleri küreklere niçin yazdýðýný soranlara, “ Nehirden geçmek için her iki küreðe de ihtiyacým var. Çalýþmaksýzýn inanç, inanç olmadan da çalýþmak bir iþe yaramaz. Bunlardan birinin eksikliði tek kürekle kayýðý yürütmeye çalýþmak gibidir. O da kendi etrafýnda döner. Hedefe asla ulaþamaz. Baþarýya ulaþmak için bunlarýn ikisine de ihtiyacým var. Yoksa
Aðaca Çýkmasý Gereken Kaplumbaða
Kayýkçýnýn Küreði
> 3 2 6 <
olduðum yerde döner dururum. Hedefe ulaþamam.” der.
Baþarýyý elde etmeye çalýþan gençler için unutmamalarý gereken bir hikâye.
Amerika'da yetiþen elyafýn elde edildiði “sisal” bitkisinin enteresan bir hikâyesi vardýr. Bu bitki verimsiz topraklarda soðuk rüzgâr ve aþýrý sýcaklarda yetiþmeye çalýþan bir bitki. En kaliteli elyaf bu bitkiden elde edilmektedir. Amerika'daki bilim adamlarý daha fazla elyaf elde etmek için daha verimli topraklarda sisal bitkisini yetiþtirmeyi denerler. Bitki verimli toprakta olabildiðince büyür, yapraklarý koskocaman olur; ama elyaftan eser yok. Bilahare yaptýklarý araþtýrmada anlýyorlar ki kýraç toprakta aþýrý güneþle ve rüzgârla mücadelesi onun lifli yapmasýný meydana getiriyormuþ. Yani bitkinin çektiði bu kadar zorluk onun içindeki cevheri ortaya çýkarýyormuþ
Ýnsanoðlu da çektiði zorluklara sabreder, yýlmadan yýkýlmadan mücadelesine devam ederse içindeki cevheri harekete geçirebilir. Ýçimizdeki cevheri geliþtirmemiz, çektiðimiz zorluklara sabretmemize ve çalýþmamýza baðlýdýr.
Dünyadaki fikir adamlarýný, devlet adamlarýný, kâþifleri ve mucitleri düþündüðünüzde bu gerçeði hemen görebilirsiniz. Karný tok, sýrtý pek boynu kalýn varlýklý aile çocuklarýnýn insanlýk için bir eser ortaya koyduklarýna ve insanlýk için bir mücadele verdiklerini pek duyamazsýnýz.
Uzaða gitmeye gerek yok. Þu anda ülkemizin yönetiminde bulunan iktidar partisi ile ana muhalefet partisi genel baþkanlarýnýn her ikisinin de dar gelirli aile çocuklarý olduklarýný ve çocukluk dönemlerinde simit ve su satarak ailelerine katkýda bulunduklarýný kendi aðýzlarýndan duyduk.
Kýr Tavuðu Gibi Yaþamak ve Bir Kýr Tavuðu Gibi Ölmek
Elyafýn Hikâyesi
Kýzýlderililerden biri baltasýyla ormanda dolaþýrken ormanda bulduðu
> 3 2 7 <
bir yumurtayý gurka basan tavuðunun altýna koyar. Daha sonra civcivlerle beraber bu yumurtadan da bir kartal yavrusu çýkar. Ýri gövdesi, parlak tüyleri, güçlü kanatlarýyla diðerlerinden farklýdýr; ama diðer civcivlerden biri olduðuna inanarak büyür. Civcivler gibi pislikleri eþeler, tohumlarý gagalar, gýdaklar, birkaç santim zýplayýp yeni bir þeyler gagalamak için kanatlarýný çýrpar; çünkü tavuklar böyle yapýyordur.
Bir gün gökyüzüne bakar ve inanýlmaz yetenekle yelken uçuþu yapan
muhteþem bir kuþ görür. “ Ne güzel bir kuþ! Nedir bu ?” diye anaç tavuða
sorar.
Anaç tavuk “Yavrum o bir kartaldýr. Bütün kuþlarýn reisidir; ama sakýn
aklýna getirmeye kalkma, sen bir tavuksun, asla onun gibi uçamazsýn.” der.
Sonunda kartal yavrusu büyüyüp kartal olmasýna raðmen bir kýr
tavuðu olduðunu düþünerek bir kýr tavuðu olarak yaþar ve bir kýr tavuðu olarak
kýrlarda ölür.
Her insanýn içinde bir kartal ruhu vardýr ve önemli olan bu ruhu
meydana çýkarmaktýr; ama kýr tavuklarýnýn yani tembellerin içinde yaþayarak
bu ruhu meydana çýkaramayýz. Ýmkânsýzlýklar, zorluklar bizim için bir engel
olmamalýdýr. Baþarýsýzlýklarýmýza mazeret aramak, zamanýmýzý enerjimizi boþa
harcamak demektir. Baþarýsýzlýklarýmýza mazeret ve suçlu arama tam kýsýr bir
döngüdür. Bu kýsýr döngü katiyetle bizi ileri götürmez. Aksine hep geriye
götürür.
Öðrenci iken yaþadýðým ve hâlâ belleðimde derin iz býrakan psikolojik
bir travmayý sizlerle paylaþmak istiyorum. Her arkadaþým gibi bir bayram tatili
büyük bir sevinçle köyüme ailemin yanýna gittim. Bayram tatili göz açýp
kaparcasýna çabucak geçiverdi. Bayram sonu okuluma ( Ýzmir'e) dönmem
lazým. Babam beni okuluma göndermek için kapý kapý dolaþarak komþulardan
borç yol parasý bulmaya çalýþtý. Babamýn bu durumu beni okadar sarstý ki bir
daha tatillerde köye bile gitmez oldum. Gidersem bile okuluma dönüþ
parasýný yanýmda götürdüm. Yol paramý cumartesi-pazarlarý, inþaatlarda
çalýþtým, inþaat iþi bulamazsam Ýzmir'in meþhur Kemeraltý Caddesi’nde,
naftalin, çorap, mendil, lastik sattým. Yaz tatillerinde Söke Ovasý’nda pamuk
> 3 2 8 <
çapaladým. Çalýþmalarýmýn sonunda aileme para göndermeye baþladým.
Ýmkânsýzlýklar ve baþarýsýzlýklar ileriye bakmamýza ve ileriye yürümemize
katiyetle engel deðildir. Baþaracaðýna inanmak, azimli ve kararlý olmak
baþarýnýn kendisinden çok daha deðerlidir. Meþhur Thomas Edison'u
bilmeyenimiz yoktur. Ýki üzgün laboratuvar asistaný mucit Thomas Edison'a
yaklaþarak “ Efendim, yediyüzüncü deneyimimizi de tamamladýk ve yine
doðru bir cevabý bulamadýk. Baþaramadýk.” derler.
Thomas Edison: “ Hayýr arkadaþlar baþarýsýz olmadýk” diye karþýlýk
verir ve “ Biz þimdi bu konuyu herkesten daha iyi biliyoruz ve cevaba
yaklaþýyoruz; çünkü yapmamamýz gereken yediyüz þey biliyoruz.” Cevabýný
verir ve asistanlarýna çalýþmaya devam direktifini verir. Sonu malum bulunan
icat bütün insanlýðýn hizmetine sunulur. Baþarýnýn da, baþarýsýzlýðýn da bedeli
yorucudur, fiyatý yüksektir; ama baþarýsýzlýk sonunda hepimize daha pahalýya
mal olur. Baþarýda fedakârlýðý sonuna kadar yýlmadan, yorulmadan zorlamak
gerekir. Fedakârlýðýn tatlý zaferi sonunda baþarýsýzlýðýn acý tadýndan çok daha
lezzetlidir.
Büyük baþarýlar, büyük zorlularla elde edilir, kolay baþarý yoktur.
Mucitler hayatlarýný imkânsýzlýklarla boðuþarak geçirmiþlerdir. Anadolu'ya ve
Balkanlara cami, medrese, okul, hastane, yol, köprüler, kervansaraylar, su
kemerleri olmak üzere 345 eser inþa eden Mimar Sinan, Kayseri'nin Aðýrnas
köyündendi.
Saðlýkta bir devrim olarak kabul edilen ve antibiyotiði
bulan;AlexandýrFleming, Londra'nýn en ücra bir mahallesinde bir kulübede
doðan son derece fakir bir ailenin çocuðu idi.
Hiç kimse hatasýz deðildir. Dünyada büyük ya da küçük hata
yapmayan kimse yoktur. Önemli olan hatalar ve imkânsýzlýklar karþýsýnda
olumlu tepki vermektir, doðru tutuma sahip olmaktýr. Kendimize her gün
“Umutsuzluk içinde yaþamayacaðým; çünkü dinimizde umutsuzluk küfürdür.
Zorluklardan ve imkânsýzlýklardan korkmayacaðým; çünkü kýmýldayan,
> 3 2 9 <
hareket eden bütün varlýklarýn rýzkýný Cenab-ý Hakk takdir eder.” inancýyla
hareket edersek, Allah'ýn dökülen alýnterlerini zayii etmeyeceðine inanýrsak
baþaramayacaðýmýz, altýndan kalkamayacaðýmýz hiçbir iþ yoktur. Unutmayalým
ki geleceðe ait umutlarý ve hayalleri olanlar asla uyumazlar!
Meslek Hayatýmýn Üçüncü Baharýný Yaþarken
Bir zamanlar insanlarýn yirmi yýlda emekli olan bu ülkede Rabb'ým bana ellinci yýlýmda da çalýþmayý nasip ediyor. Kýsmet olursa son nefesimi zil ve öðrenci sesleri içerisinde vermeyi istiyorum. Ýnþallah, Rabb'ým bana nasip eder.
Bu dileðimi belirttikten sonra hemen konuya geçmek istiyorum. “Bütün insanlar gerçeði severler; ama nedense kendi gerçeði ile yüzleþmekten de kaçarlar. Yaþlý bir insana genç görünüyorsun, yaþlandýkça saçlarýna ak düþen, yüzünde çizgiler oluþan insana güzel ve yakýþýklý görünüyorsun, saðlýksýz bir insana çok saðlýklý ve zinde görünüyorsun iltifatlarý o insanýn yüzünde bir sevinç ve; çünkü doðan çocuk, genç, orta yaþlý ve yaþlý olarak kendisine takdir edilen ömrü yaþayýp sonra da sevdiklerine elveda demeye mahkûmdur. Manisa'nýn çok yakýndan tanýdýðý Manisa Fatih Anadolu Lisesi Kurucu Müdürü deðerli eðitimci, bilge insan, arkadaþým rahmetli Ýsmet Sönmez'den dinlediðim bir fýkrayý burada sizlere anlatarak içinde bulunduðum yeni öðretim yýlý baþýnda duygularýmý satýrlara dökmeye çalýþacaðým.
Cenab-ý Hakk dünyada insanlarý ve bütün canlýlarý yaratmýþ. Hepsine de eþit olarak otuzar yýl ömür vermiþ. Eþek söz almýþ “ Allah'ým otuz yýl bana çok. Ýnsanlarýn yükünü taþýmak ve onlarýn kahrýný çekmek bana zor gelir. Ben, bana takdir edilen otuz yýllýk ömrümün yirmi yýlýný vermek istiyorum.” demiþ. Cenab-ý Hakk münasip görmüþ insan dâhil bütün mahlûkata sormuþ “ Yirmi yýl kim ister” Ýnsanoðlu hemen parmak kaldýrmýþ “ Ben istiyorum” baþka talep olmayýnca Cenab-ý Hakk da insanoðlunun otuz yaþýna eþeðin verdiði yirmi yýlý ilave etmiþ. Ýnsan olmuþ elli yaþýnda. Bu arada maymun parmak kaldýrmýþ “ Allah'ým insanlarýn soytarýsý olarak onlara þaklabanlýk yaparak onlarý eðlendirmek de bana aðýr ve yorucu gelir. Ben de bana lütfettiðin otuz yaþýn yirmisini vermek istiyorum.” Cenab-ý Hakk yine mahlûkata sorar, hemen insanoðlu atýlýr “ Ben istiyorum!” diye. Baþkaca talep olmayýnca Cenab-ý Hakk
> 3 3 0 <
insanoðlunun elli yaþýna maymun yaþýný da ilave eder ve insan yaþý yetmiþe çýkar. Derken bu defa yýlan dile gelir “ Allah'ým bana da otuz yýl sürünerek yaþamak aðýr gelir ben de yirmi yýl vermek istiyorum.” dediðinde yine insanoðlu atýlýr “Ben istiyorum!” diye baþkaca talep olmayýnca Cenab-ý Hakk yýlan yaþýný da insana verir ve insanýn yaþý doksana yükselir ve insan otuz yaþýna kadar aðrýsýz, sýzýsýz insan gibi yaþarmýþ. Ne kol aðrýsý, ne baþ aðrýsý. Otuz ile elli arasý eþek yaþýný da eþek gibi çalýþarak geçirmesi gerekirmiþ. Bu yaþ da eþek gibi çalýþmazsa ahir ömrünü sürüngenler gibi yaþamak zorunda kalýrmýþ. Elli ile yetmiþ arasý maymun yaþý imiþ. Ben þu anda o yaþý yaþýyorum. Dokuz yaþýndaki torunum Furkan, beni gördü mü, tüyleri kabaran tavus kuþu gibi sýrtýma atlar beni evin içinde (.…) yapar, at yapar ve beni koþturur. Benimle güreþ yapar, boks yapar. Benimle oynamaktan büyük haz duyar. “Oðlum yeter bu yaptýðýn Çin iþkencesini geçti dediðimde,” torunum: “Dedeciciðim bu Çin iþkencesi deðil, dede sevgisi.” dediðinde bütün yorgunluðum gider, ben yine (….) yaþýmýn gereðini ifa etmeye devam ederim. Bugüne kadar aldýðým en deðerli, en pahalý oyuncaðýn bile benimle oynadýðý kadar kendisini sevindirdiðini gözlemlemedim. “
“ Ýçinde bulunduðum yaþýn tam 41 yýlýný eðitimin içinde geçiriyorum. elli yýlýn otuz dört yýlý kamu, iki yýlý Ýzmir'de özel bir kolejde, üç yýlý yurt dýþýnda Türk çocuklarýnýn eðitimi, yine son iki yýlý da bizzat kuruculuðunu üstlendiðim Manisa Belediyesi MABEM Dershanesi’nde geçti. Þu anda da Soma'da Soma Belediyesi SOBEM Dershanesi’nde çalýþýyorum. Bu süre içerisinde birçok olaylara þahit oldum. Yunt daðýndan bir velimin ayaðýnda ayakkabýsý ve sýrtýnda ceketi olmadýðý hâlde bir yýllýk tütün ürününü satýp çocuðuna dershane parasý yaptýðýný, beyi tarafýndan terk edilen üç çocuklu bir bayanýn belediyeden aldýðý aþla karýnlarýný doyurduðu hâlde Ramazan ayýnda komþularýnýn verdiði, sadaka, fitre ve zekâtlarýn bir kuruþunu harcamadan dershane parasý yaptýðýný yani insanlarýn çocuklarýný okutmak için giyiminden, lokmasýndan ve en zaruri ihtiyaçlarýndan keserek ne tür fedakârlýklara katlandýðýnýn yakinen birebir þahidiyim. Benim birebir bu yaþadýklarýmý Manisa için bir deðer olarak gördüðüm emekli Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý eðitimci, köþe yazarý Sayýn Müdürüm Mustafa Pala ve Manisa'nýn tanýnmýþ doktorlarýndan hem Türkiye'de, hem de yurtdýþýnda doktorluðunun yaný sýra sosyal çalýþmalara da zaman ayýran ve yakýn zamanda Orta Afrika Ülkesi Cumhurbaþkaný tarafýndan
> 3 3 1 <
da üstün hizmet niþanýyla ödüllendirilen öðrencim Dr. Fahrettin Er'le birlikte paylaþtým ve Manisa'da eðitimde fýrsat eþitliðini saðlamak üzere hazýrladýðýmýz “Laleler Solmasýn” adý altýnda dar gelirli aile çocuklarý için hazýrladýðýmýz ücretsiz dershane projesini 2004 -2009 dönemi eðitimsever Manisa Belediye Baþkaný’mýz Sayýn Bülent Kar'a arz ettik. Kendileri de bize büyük bir hüsn-i kabul göstererek Manisa'da dar gelirli aile çocuklarýna yönelik LYS ve SBS sýnavlarýna hazýrlayan MABEM Dershanesi’nin kurulmasýný þahsýma tevdi etmiþti. Ýki yýldýr kurucu müdürlüðünü üstlendiðim bu kurumda çok deðerli eðitim kadrosuyla ummadýðýmýz bir baþarý yakalamýþtýk. Bu yýl bu dershanenin baþarýsý ÖSS'de %80 SBS’de de % 65 idi. Bugüne kadar çalýþtýðým kurumlarda yaþadýðým ve beni etkileyen birebir eðitim anýlarýmý 3. baskýsýný yaptýðým bu kitabýmda topladým. Bu kitap ta kýsa zamanda büyük ilgi gördü ve 3. baskýya hazýr hâle geldi. Sonuç olarak projesini Sayýn Mustafa Pala ve Dr. Fahrettin Er ile birlikte hazýrladýðýmýz, kurucu müdürlüðünü de benim üstlendiðim MABEM’den mevcut yönetimin baþkan yardýmcýsý tarafýndan bir teþekkür bile fazla görülerek kamuoyuna da intikal eden gerekçesiyle yani ilde kendi partilerinden olmama nedeniyle görevime son verdiler. Kamuoyundan gelen tepki karþýsýnda da yerel televizyona yaptýklarý açýklamada benim yaþlýlýðýmý bahane ederek “Biz gençlerle yola devam etmek istedik.” diyerek geçiþtirmeye çalýþtýlar.
Cenab-ý Hakk baþka kapýlar açmadan mevcut kapýyý kapatmazmýþ. MABEM' 'den ayrýlýnca il merkezinden ve ilçelerden birçok teklif aldým. Önce Soma Belediye Baþkaný Sayýn Hasan Ergene'den ilk teklifi aldýðým için dar gelirli aile çocuklarý için Soma Belediyesi’nin sponsorluðunda Soma'ya SOBEM Dershanesi’ni kurdum. Þimdi haftanýn her günü saban 07.00 treni ile 100 km. Soma'ya gidip, akþam 19.00 treni ile gece 21.30'da da evime dönüyorum. Bu yaþýma geleli henüz yorgunluk nedir hissetmiþ deðilim.” Neden yorulmadýðýmý da geçen sahifelerde okuduðunuz “Acý Biberin Tatlý Hikâyesi”nde anlattým. Bakýn meramýmý anlatmak için sizi ne kadar meþgul ettim. Manisa'da bankacý babanýn, öðretmen annenin çocuklarý olan Hedef Dershaneleri’nin sahipleri ve ayný zamanda öðretmenleri olan Kimya Öðretmeni Naz Balaban ile oðlumun arkadaþý olan Nezih Balaban'ý çok yakýndan tanýmaktayým; çünkü her ikisi de Manisa Lisesinden öðrencilerimdi. Naz, lise bilgi yarýþmalarýnda
> 3 3 2 <
Manisa Lisesi’ni temsil eden ekibin baþýnda idi. Naz da Nezih de her ikisi de son derece zekidirler. Aðabeyleri Semih Balaban da kýsa süreli öðrencimiz olmasýna raðmen onu tanýma fýrsatým olmadý; ama onu ETV’deki eðitim programlarýndan takip ediyordum. Gerçekten kendisini çok iyi yetiþtirmiþ dolu dolu bir eðitimci olarak televizyonda çok baþarýlý eðitim programlarý sundu ve ilgi ile takip ettiðim eðitim programlarýndan çok istifade ettim. Umarým bu bilgilendirme programlarý uzun ömürlü olur. Bu arada geçtiðimiz yýl, yarýyýlda kapanan bir dershanenin açýkta kalan öðrencilerine MABEM Dershanesi müdürü olarak Belediye Baþkaný’mýz Sayýn Bülent Kar'la görüþüp nasýl çözüm bulabilirim diye düþünürken, Hedef Dershaneleri Genel Koordinatörü Sayýn Semih Balaban'ýn sahip çýkmasý ve açýkta kalan öðrencilerin tümünü hiçbir ücret talep etmeksizin dershanesine kaydetmesi beni oldukça etkiledi ve beni çok duygulandýrdý. Bu yüzden gýyabýnda tanýdýðým Sayýn Balaban'a olan sevgim ve saygým bir kat daha arttý. Kendilerini eski öðrencim Kemal Çamlýoðlu'nun organize ettiði Manisa Lisesi Mezunlarý yemeðinde þahsen tanýma fýrsatým buldum ve o gece bu asil ve merhametli davranýþýndan dolayý da kendilerini tebrik etmiþtim. Ne zaman kendisini ziyaret etmek istesem “ Hoca’m siz zahmet etmeyin!” diyerek Naz ve Nezih'i de alarak MABEM'de ziyaretime gelirdi. Bu genç eðitimci öðrencilerim Hedef Dershanelerini, Hedef Koleji ile taçlandýrýnca onlar adýna çok sevindim ve randevu bile almadan tebrike gittim. Kendileri, beni büyük bir nezaket ve saygý ile karþýladý, okulu gezdirdi ve bana okulunun din bilgisi derslerine girmemi teklif etti. Her gün sabah 07.00'de evinden çýkan ve 21.30'da evine dönen biri olarak yoðun mesaime raðmen haftanýn bir günlük tatilimi de seve seve Hedef Kolejine ayýrdým ve iki haftadýr Hedef Koleji’nin din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine giriyorum. Genç ve deneyimli bir eðitim kadrosunun yanýnda okul, oldukça donanýmlý ve ayrýca bunun yanýnda kýrk yýldýr hiç düþünmediðim ve hiçbir yerde görmediðim ve çok dikkatimi çeken okulda deðiþik sýnýf tabelalarýna rastladým. Sýnýf levhalarý A-B- C diye deðil; Halide Edip Adývar, Mehmet Akif Ersoy, Ahmet Yesevi, Ahmet Bedevi, Sabiha Gökcen gibi Türk kültürüne ve sosyal hayatýmýza hizmet eden büyüklerimizin ismini vermesi de beni çok etkiledi. Zira bu isimleri öðrencilerimize tanýtarak geçmiþimizle gelecek arasýnda bir köprü kurmayý hedefleyen bu eðitim anlayýþýný takdirle karþýladým. Þu anda bu örneðin Türkiye'nin herhangi bir okulunda olduðunu sanmýyorum. Elli yýldýr eðitimin içinden gelen biri olarak
> 3 3 3 <
benim de düþünemediðim basit ama anlamlý bir eðitim anlayýþý. Geçmiþine baðlý geleceðe dönük genç müdürüm Sayýn Semih Balaban'ý bu anlamlý uygulamasýndan dolayý tebrik ediyorum. Bu örnek uygulamayý, diðer okul idarecilerinin de dikkate alarak okullarýnda baþlatmalarýný tavsiye ediyorum. Geçmiþi olmayanýn geleceði olmaz. Gençlerimize mazideki deðerlerimizi tanýma ve tanýtma açýsýndan yerinde ve anlamlý bir eðitim uygulamasý.
“ Burada hemen bir itirafta bulunmak istiyorum. Elli yýllýk öðretmenlik hayatýmýn üçüncü baharýný Hedef Koleji'nde yaþýyorum. Bu kolej'de iki haftadýr derse giriyorum. Ýkinci hafta girdiðim Ahmet Bedevi sýnýfýnda beni þoke eden bir olayla karþýlaþtým. Benim bir adetim vardýr, ders anlatýrken dikkati daðýlan öðrencimin kulaðýna eðilir kýz ise kulaðýna eðilip baþka öðrencilerin duyamayacaðý þekilde “ Aramýzda kalsýn sýnýfýn en güzel kýzý sensin.”, erkekse “Sýnýfýn veya okulun en yakýþýklýsý sensin.” derim ya omzuna dokunurum veya baþýný hafifçe okþarým. Bunun üzerine öðrencinin gözleri hemen ýþýldar. Okulun açýlýþýnýn ikinci haftasý Ahmet Bedevi sýnýfýnda dikkati daðýlan bir erkek öðrencimin de omzuna dokunarak ayný iltifatý yaptým ve ders anlatmaya devam ettim. Zil çaldý ve teneffüse çýktým. Teneffüste koridorda dolaþýrken ayný sýnýftan baþka bir öðrencim geldi “ Öðretmenim arkadaþýmýn çok hoþuna gitmiþ, ne olur benim omzumu da sýkar mýsýn, demesin mi? Öðrencimin gözlerine derince baktým. Evet, öðrencimin maddi olarak hiçbir þeye ihtiyacý yok; ama bir þeye çok ihtiyacý olduðunu anladým. Evet, sevgiye… Hemen omzunu sýktým ve öptüm. Sonra da (….) sýnýfýn yakýþýklýsý; ama sen de okulun en yakýþýklýsýn” dediðimde yüzündeki sevinci görmenizi isterdim. Öðrencimin gözlerinde parýldayan ýþýðý ve yüzündeki sevinci bu satýrlar arasýna sýkýþtýrmam mümkün deðil. Bu olayýn deðiþik bir þekli de daha önceki sahifelerde okuduðunuz” Güzel Kýz” hikâyesiyle Manisa Lisesi'nde baþýma gelmiþti. Dersine girdiðim ve sonradan öðrendiðim kadarýyla çirkinlik psikolojisine giren, psikiyatri tedavisi gören bir kýz öðrencime derste “ Güzel gözlü kýz, sen söyle!” dediðimde o akþam evlerinde nasýl bir bayram havasý estiðini annesi ve babasý okula kadar gelerek bana anlatmýþtý. O günden sonra psikolojik tedaviye de ihtiyaç kalmamýþ.
Evet, öðretmenlik hayatýmda çok rastladým. Yaramazlýk yapan öðrencinin velisini okula çaðýrdýðýmýzda “Hoca’m ben bunu harçlýksýz
> 3 3 4 <
býrakmýyorum, her istediðini alýyorum, hep markalý giysiler giydiriyorum daha ne yapayým ?” dediðinde ben de “ Sen çocuðunun hep nefsini ve midesini doyurmuþsun ama gönlünü aç býrakmýþsýn.” dediðimde çoðu zaman yüzüme alýk alýk bakan velilerim oldu. Geçtiðimiz Ramazan ayýnýn Kadir Gecesi’nde Rabb’imden dileðim þu olmuþtu: “ Allah'ým, benim son nefesimi öðrenci ve zil sesleri arasýnda al.” Projesi arkadaþlarýmla bana ait olan ve kurucu müdürlüðünü yaptýðým bir teþekkürü bile fazla görerek MABEM'den kovulduðum gibi nezaketli, saygýlý ve saygýn bir kiþiliði olan genç eðitimci Sayýn Müdür’üm Semih Balaban Beyefendi iki haftada çok sevdiðim ve mesleðimin üçüncü baharýný yaþadýðým Hedef Koleji'nden beni yaþlýlýðým nedeniyle kovmazsa(!) ömrümün sonuna kadar bu okulda derslere girmeyi taahhüt ediyorum. Ahmet Bedevi sýnýfýnda yaþadýðým bu olaydan hareketle sayýn velilerimize de þunu söylemek istiyorum.
Sevgi hariç her þeysiz büyüyebilir bir çocuk. Ayakkabýsý olmayabilir, bisikleti, bebeði, oyuncaðý ve bilgisayarý; ama sevgiyi esirgediniz mi bir çocuktan hayatý almýþsýnýz demektir. Küçükken sevilmeyen, okþanmayan, pýþpýþlanmayan bir çocuk, büyüdüðü zaman tam insan olamaz bence. Bunca sapýðýn, hýrsýzýn, adam kaçýranýn, hâlâ ekranlarda tazeliðini koruyan testere ile baþ kesen gençlerimizin derinlerine inilirse neyin eksik olduðu hemen anlaþýlýr. Evet, genç öðretmen arkadaþlarým! Ailelerin, hayatýn telaþý ve meþgalesi arasýnda veremediði sevgiyi, ne olur kadife dokunuþlarla sizler telafi etmeyi ihmal etmeyin.
Bitti Bitiyor Derken…
Elli yýllýk meslek hayatýmýn anýlarýný bitirdim derken Cenab-ý Hakk önüme, yeni bir fýrsat daha çýkardý. O da çok deðerli eðitimsever Belediye Baþkaný’mýzýn Manisa'da “eðitimde fýrsat eþitliðini” saðlamak üzere dar gelirli, yoksul ailelerin zeki çocuklarý için tasarladýðý “Belediye Eðitim Merkezi” (MABEM Dershanesi)’nin kuruluþunu þahsýma tevdi etmesidir. Ahir ömrümün bir tacý olarak kabul ettiðim bu görevi yorgunluðuma, ailemin ve çocuklarýmýn muhalefetine raðmen hemen kabul ettim. Þimdi çocuðum yaþýndaki dershane tecrübesi olan öðretmenlerden müteþekkil genç, dinamik ve enerjik bir kadroyla çalýþýyorum.
> 3 3 5 <
Manisa'da böyle hayýrlý ve dualý bir hizmete vesile olan baþta Belediye Baþkaný’mýz Sayýn Bülent Kar Beyefendi’ye, Belediye Meclis üyelerimize, bu konuda üstün gayret gösteren Bütçe Komisyonu Baþkaný Ýbrahim Akbalýk'a, Belediye Baþkan Yardýmcýmýz Sayýn Recep Kafes ve Belediye Kültür ve Sosyal Ýþler Müdürü’müz Sayýn Mü'min Deniz Beylere MABEM’de eðitim gören öðrencilerim adýna ömrüm boyunca müteþekkir kalacaðým. MABEM’den ayrýldýktan sonra þu anda da bana bu imk ný veren Soma Belediye Baþkaný Hasan Ergene ve deðerli meclis üyelerine þükranlarýmý sunarým.
Artýk güneþi batýdan alan, gölgesinin uzayýp ömrümün kýsaldýðýný hisseden bir emeklinin ömrünün bu son yýllarýný cývýl cývýl öðrenci ve zil sesleriyle geçirmesi ne büyük mutluluk. Ýþte Manisa'da bu mutluluðu tadan nadir eðitimcilerden biri olarak kendimi çok nasipli görüyorum. Bu arada yeni bir kitap oluþturacak yeni hatýralar yaþýyorum. Ýþte þu anda onlardan bir kaçýyla bu kitabýmý noktalamak istiyorum. Gerisi Allah ömür verirse…
Manisa Belediyesi Eðitim Merkezi (MABEM) Dershanesi’ne kayýtlar baþlamýþtý. Otuz beþ kýrk yaþlarýnda olduðunu tahmin ettiðim, yüzünde çektiði çilelerin ve yoksulluðun derin izleri olan bir bayan çekingen ve ürkek tavýrlarýyla odama girdi. Selamýný verdikten sonra çocuðunun baþarýlý ve zeki bir öðrenci olduðunu, okuldaki öðretmenlerinin de mutlaka bir dershaneye gitmesinin yararlý olacaðýný, bu konuda yardýmcý olabilmemiz hususunda çocuðunun dershanemize kaydýnýn yapýlmasýný istedi. Ben de “Tamam bacým, hemen yapalým.” dedim. Kayýt iþlemi bittikten sonra ayda otuz liradan tamamý iki yüz kýrk lira yatýrmasý gerektiðini söyleyince gözleri doldu, birkaç damla yaþ belirdi. Ben, bu durumu görünce “Hayrola bacým, bu ücret çok deðil, istediðimiz ücret diðer dershanelerin bir aylýk taksiti bile deðil!” dediðimde kadýnýn gözündeki yaþlar daha da çoðalmaya baþladý ve “Müdür Bey, benim beyim, beni üç çocuðumla terk etti. Þu anda ben çocuklarýmý belediyeden aldýðým aþla doyuruyorum. Ramazan’da komþularýmýn verdiði fitre ve zekâtlarý (….) dershanesine peþinat olarak verdim. Bana bir buçuk milyarlýk senet imzalattýlar. Bu senedi de ödemem mümkün deðil. Zaten elime avucuma
â
Aðlayan Kadýn
> 3 3 6 <
geçen bütün parayý da onlara verdim.” dedi. Bu sözleri duyunca içim bir tuhaf oldu. Gerçekten kadýnýn söyledikleri ile görüntüsü birbirini tamamlýyordu. Terk eden kocasý, Ýstanbul'da bir baþka bayanla evlenmiþ, ondan da birkaç çocuðu olmuþ ve bu bayaný ve buradaki çocuklarýný hiç arayýp sormaz olmuþ. Kadýn gerçekten çaresizdi; ama çocuðunun okumasý için lokmasýný vermeye razýydý.
Neticede çocuðunu daha önce yazdýrdýðý dershaneye telefon açarak senedi iptal ettirdik. MABEM Dershanesi’ne yatýrmasý gereken aylýk otuz liralarý da üzerimize aldýk ve çocuðun kaydýný gerçekleþtirmiþ olduk. O andan sonra bu çileli bayanýn yüzünde biraz önce üzüntüden eser kalmadý, yüzü bir anda minnet ve memnuniyet ifadeleriyle birlikte sevinç gözyaþlarýyla doldu. O bayanýn o anki memnuniyetini, mutluluðunu, minnettarlýðýný ve sevincini satýrlara dökmem mümkün deðil. Sadece o aný benimle birlikte yaþayýp görmenizi isterdim.
Þunu gördüm; nasýl tok insan, aç insanýn halinden anlamaz; çocuðunu okutma imkâný olan insanlarýn da çocuðunu okutma imkâný olmayan insanlarýn h linden anlamasý mümkün deðildir. Bu durumu sanýrým ülkemizde en iyi gözlemleyenlerden biri sayýlýrým. Hem devlet okullarýnda hem özel okulda hem de böyle dar gelirli aile çocuklarýnýn sýnavlara hazýrlýk yaptýðý bir dershanede bu gibi durumlarý çok yakýndan gözlüyorum. Böyle bir kurumda hizmet etmenin manevi hazzýný da doya doya yaþýyorum. Bana bu hazzý yaþatanlara ömrüm boyunca müteþekkir kalacaðým.
Belediye Baþkaný’mýz Sayýn Bülent Kar'ýn olumlu mütaalalarý ve Belediye Meclisi’mizin 01.10.2007 tarihli kararýyla Manisa'da yaþayan ve dar gelirli ailelerin zeki çocuklarýný üst okullara hazýrlamak ve insan kaynaklarýmýzýn güçlenmesine katkýda bulunmak amacýyla açýlan, Manisa Belediyesi Eðitim Merkezi’nde MABEM Dershanesi’nin kurucu müdürü olarak görevlendirildim. Bir dershanenin açýlýþý için geç bir tarih olmasýna raðmen belediyemiz tarafýndan bastýrýlan “Manisa Belediyesinden Eðitime Tam Destek” afiþlerinin Ramazan’a da rastlayan ekim ayýnda Manisa merkezde bulunan elli altý okula teker teker daðýttým. Akabinde dershaneye gidemeyen
â
Böyle Müdür Olur mu?
> 3 3 7 <
öðrencilerin dershanemize kayýt olabilmek için izdiham derecesinde yoðun bir ilgi görmesine raðmen dershanemize kayýt kabul için istenen muhtarlardan alýnacak fakirlik ilmühaberinin temininde sýkýntýlar yaþandýðý duyumunu aldýk. Çünkü muhtarlar, bu belgeyi isteyen kiþilerin Ramazan ayý dolayýsýyla kömür, gýda gibi maddî yardým amaçlý kullanacaklarý düþüncesiyle Emekli Sandýðý, Bað Kur, SSK gibi sosyal güvencesi ve maaþý olan vatandaþlara “Sizin maaþýnýz var.” diyerek bu belgeyi vermediklerini öðrendik. Dolayýsýyla bazý öðrenciler ve veliler bu belgeyi muhtarlardan alamadýklarýný bana ilettiler. Oysaki günümüz þartlarýnda bu maaþla dershaneye öðrenci gönderebilmek mümkün deðil. Bunun üzerine ben de MABEM Dershanesi’nin kurulmasýnda büyük emeði geçen Belediye Baþkan Yardýmcýmýz Sayýn Recep Kafes'e, Belediye Kültür ve Sosyal Ýþler Müdürü’müz Sayýn Mü'min Deniz’'e ve Sayýn Belediye Baþkanýmýza bu durumu ilettim. Belediye Baþkaný’mýz, bu problemin aþýlmasý için þahsýma derhal bir araba tahsis etti. Muhtarlarý tek tek gezip verecekleri belgeye sadece “Dershaneye gidecek gücü yoktur.” þeklinde bilgi notu düþmeleri gerektiðini, bu þekilde bilgi vermemi emir buyurmuþ. Bunun üzerine ben de teker teker muhtarlarý dolaþmaya baþladým. Maalesef, çoðu muhtarý yerinde bulamadým. Bunun üzerine okul müdürlerinin de öðrencileri tanýdýðýný, olmazsa onlarýn verecekleri öðrenim belgesinin altýna, “Adý geçen öðrencinin ailesi tarafýndan dershaneye gönderecek gücü yoktur.” ibaresinin yazýlmasýnýn yeterli olacaðýný kararlaþtýrarak okul müdürlerini dolaþmaya baþladým. Gittiðim her okulda büyük bir nezaketle karþýlandým, çünkü çoðu okul idarelerindeki müdür ya da müdür yardýmcýlarýnýn eski öðrencilerim olduðunu gördüm.
Þahsým adýna onlarý oralarda görmek beni onurlandýrdý; ancak merkezdeki bir okulda, öðrencisi sayýsý da iyi olan bir okula gittim. Bu okulun müdürü, daha önce görmediðim ve tanýmadýðým biriydi. Adýný bilmediðim görevli, beni okul müdürünün odasýna götürdü. Bürokrasi nezaketini ve saygýsýný bilen bir emekli idareci olarak genç müdürünün odasýna girdim ve kendimi tanýtarak meramýmý söyledim. Genç müdür, daha “Otur!” bile demeden “Muhtarlarýn iþini ben niye yapayým?” diye karþýlýk verdi. Ben, nezaketimi muhafaza ederek “Sayýn Müdür’üm, aslýnda sizin vereceðiniz bilgi bize, muhtarlarýn vereceði bilgiden daha muteberdir.” dediðimde okul müdürü, “Kardeþim, ben, bin beþ yüz öðrencinin durumunu nasýl bilirim?”
> 3 3 8 <
diye cevap verdi. Sabrýmý zorlayarak “Sayýn Müdür’üm, haklýsýn, sizin her öðrenciyi tanýmanýz mümkün deðildir; ama öðrencinin sýnýf öðretmeni, sýnýf müdür yardýmcýsý ve ders öðretmenleri var. Üstelik aþaðýda bir de rehberlik servisi gördüm, sanýrým rehber öðretmeniz de var. Siz tanýmayabilirsiniz; ama burada öðrencileriniz için yeterli bilgi vardýr. O bilgiyi, vereceðiniz öðrenim belgesinin altýna not olarak düþerseniz hem öðrenci velisini rahatlatmýþ oluruz hem de bizim iþimiz hýzlanmýþ olur.” dediðimde “Ben böyle bir vicdanî sorumluluk altýna giremem!” diye karþýlýk verdi. Ben de “Sayýn Müdür’üm, ben, paralý bir dershanenin müdürü deðilim. Bu mübarek günde buraya, sizin öðrencilerinizin yararý için geldim. Siz bana bu iþ için teþekkür edeceðinize zorluk çýkarýyorsunuz ve beni anlamak istemiyorsunuz.” dediðimde bana “Lütfen, dýþarý çýkýn! “ diye karþýlýk verdi. Ýþte o anda adeta beynim yerinden oynadý. Ama mübarek oruç sabrýyla yine saygýda kusur etmeksizin “Sayýn Müdür’üm, öðrencisini tanýmayan, tanýmak istemeyen ve öðrencisinin yararýný düþünmeyen bir müdürün okuluna ve öðrencisine verebileceði bir þey yoktur. Emekli bir meslektaþýn olarak senin bu durumunu kýnýyorum ve seni ayýplýyorum.” diyerek odasýný terk ettim. Bu yaþýma kadar da hiçbir devlet dairesinde böyle bir muamele ile karþýlaþmamýþtým. Çok üzüldüm. Üç gün kendime gelemedim. Üç günün sonunda adýný dahi bilmediðim ve bilmek de istemediðim bu genç okul müdürü meslektaþým hakkýnda hiç yapmadýðým bir þey yaptým ve Milli Eðitim Müdürlüðü’ne þikâyette bulundum. Oysa bu genç müdürün daha önce de velilere ve öðretmenlere karþý þýk olmayan davranýþlarý varmýþ. Benim dilekçem bardaðý taþýran damla olmuþ ki bu müdür arkadaþým görevindin alýndý.
Genç meslektaþlarýma tavsiyem, sakýn sahip olduðunuz makam, mevki, þöhret sizi sarhoþ etmesin. Bütün bunlar sizin nefsî duygularýnýzý kabartmak için deðil, maiyetinize ve halkýmýza daha iyi hizmet etmek için verilmiþtir. Bulunduðunuz makamla deðil, kiþiliðinizle çevrenizde saygýnlýk uyandýrýn. Yoksa size emanet edilen her þey zamanla ters orantýlýdýr. Zamaný geldiðinde altýnýzda ne koltuk kalýr ne omzunuzda rütbe ne de þöhret kalýr!..
Müdüre Bak Müdüre!
Dershanecilerin en çok ziyarette bulunduklarý yerler okullar ve tabii
> 3 3 9 <
ki okul müdürleri oluyor. Bir dershaneci olarak sýk sýk okullarý ve okul müdürlerini ziyaret etmek ediyorum. Bir ilköðretim okuluna yaptýðým ziyarette, okul müdürünü bulamadým. Beraberimde götürdüðüm afiþleri de müdür yardýmcýsý arkadaþýma, okul müdürüne iletmesi ricasýyla verdim. Öðrencilerin dershanemizin kayýt tarihlerini öðrenmelerine yardýmcý olmalarý için okul panosunda ilan edilmesini istedim. Yanlýþ anlamaya fýrsat vermemek için ertesi gün saat 11.00 sularýnda ilgili okulun müdürünü aradým. Derste olduðunu söyleyince hemen özür dileyip telefonu kapattým. Kendilerini tanýdýðým ve daha rahat görüþebileceðimi düþündüm için o günün akþamýna tekrar aradým, henüz selam-kelam faslý bitmeden Müdür arkadaþ; “Salý sabah, çarþamba öðleden sonra, perþembe günü öðleden sonra…” diye haftanýn boþ günlerini saymaya baþlayýnca, boþ günlerinde dershanede ücretli ders vermek istiyor sandým -zaman zaman bu tür isteklerle karþýlaþýyorduk- ve hemen araya girerek “Müdür Bey, biz dershanede kendi kadrolu öðretmenlerimizle çalýþýyoruz” der demez:- “Teessüf ederim, bu boþ günlerimde beni telefonla arayabilirsiniz diye boþ günlerimi size bildiriyorum.” demez mi?
Otuz yýl idarecilik yaptým ve halen idareci olarak çalýþýyorum. Bu zaman zarfýnda çok önemli bürokratlarla çalýþtým ve üst yöneticilerimin hiç birinden böyle bir tepki almadým, kimse bana, beni boþ vaktimde ara demedi. Bu olay bana þunu bir kere daha öðretti; Koltuðu yücelten yöneticiler olduðu gibi koltukla yüceldiðini sanan yöneticiler de vardý ve bazýlarý, Cenab Þahabeddin'in:” Sandalyeyi ayaðýnýzýn altýna alýrsanýz yükselirsiniz, baþýnýzýn üstüne alýrsanýz alçalýrsýnýz.” sözünü ya hiç duymamýþlar ya da gereken dersi almamýþlardý.
Müdürün Böylesi De Vardý
Nedense hep kötüler gündeme gelir ve iyiler gündeme gelmez. Böyle olunca da kafalarýmýzda yanlýþ imajlar oluþur. Elbette kötüler çoðunlukta olsa toplumun iþlerinin saðlýklý yürümesi mümkün deðildir. Bugün okullarda okul müdürlerinin gerçekten çok fedakârca çalýþtýklarý bir vakýadýr. Genelde okullarda eðitimin sorumluluðu tamamen okul müdürünün omuzlarý üzerindedir. Öðretmenlerin bu sorumluluðu yeteri kadar üstlendiðini söylemekte zorlanmaktayým. Dersi biten öðretmen, kurþun asker gibi sýnýfý
> 3 4 0 <
terk eder. Lambalar açýk kalmýþ, pencere açýk kalmýþ esen rüzgâr cereyan yapýp camý kýrmýþ, musluðun açýk kalýp tonlarca su akmasý onun aklýna gelmez. Tabii bu konuda duyarlý öðretmenlerimiz olmasýna raðmen maalesef, duyarsýz öðretmenlerimizin sayýsýnýn da az olduðunu söyleyemem.
Lafý fazla uzatmadan hemen konuya gireyim. Gördes Lisesi Müdürlüðü'nden beri tanýdýðým, uzun yýllar Manisa Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý ve bir ara da uzun dönem Manisa Milli Eðitim Müdürlüðü’ne vekâlet eden arkadaþým ve amirim Ýhsan Avcý'dan da söz etmemi bir vefa borcu olarak görüyorum. Ýhsan Avcý iþinde ciddi, titiz, dürüst, Devlet’in malýna karþý aþýrý hassasiyeti olan bir amirimizdi. Onun elinden kesinlikle yanlýþ bir iþ çýkmaz. Ýþinde son derece titiz ve duyarlý bir insandý. Bu arada mesai içi iliþkileri ile mesai dýþýndaki dostluðunu kesin çizgileriyle ayýran bir arkadaþýmýzdý. Yine onun döneminde Milli Eðitim Müdür Yardýmcýlarý Mustafa Pala, Musa Çobanoðlu, Hikmet Kasap, Yasin Yücel ve Murat Eþmen gerçekten birikimli arkadaþlarýmýzdý. Ýdareci olarak kendilerinden çok istifade ettim. Mustafa Pala'da da ayný hassasiyet söz konusu idi. Okullarýn maliyet raporlarýný hazýrlayýp herkesin görebileceði bir yere asýlmasý, Ýhsan Avcý Bey'in okullardan aylýk elektrik, su sarfiyatlarýný rapor olarak istemesi, okullarda sanýrým o yýllarda sarfiyatý yarý yarýya düþürerek Devlet’e milyarlarca lira tasarrufta bulundurmuþlardý. Þimdi o uygulama devam ediyor mu, bilmiyorum. Devlet’imize büyük ölçüde tasarruf saðlayan bu tür iyi uygulamalar inþallah, bugün devam ediyordur; çünkü ülkemiz enerji fakiri olan bir ülkedir. Üstelik dinimizde de israf, hoþ görülmeyen bir davranýþtýr.
Esas burada arz etmek istediðim husus Ýhsan Avcý'nýn bürokrasi anlayýþýdýr. Uzun yýllar arkadaþlýðýmýza raðmen yaptýðým bir yanlýþlýðý affetmez, o yanlýþýn karþýlýðý ne ise babasýnýn oðlu da olsa onun gereðini yerine getirirdi. Bir ara Bakanlýk tarafýndan kayýtlarda her öðrenciden katýlým payý alýnmasý konusunda genelge geldi. Zor þartlarda okullarý yöneten müdür arkadaþlar bu genelge dolayýsýyla biraz nefes almýþlardý; çünkü o yýllarda yeterli ödenek gelmeyen okullar, okul adýna yapýlan yemekler, kermesler ve toplanýlan baðýþlar sayesinde elde edilen paralarla okullarýn zaruri ihtiyaçlarýný karþýlýyorlardý. Bugün de durumun ayný olduðunu sanýyorum. O günlerde Bakanlýk genelgesine raðmen velilerden gelen tepki üzerine esen rüzgara göre tavýr alan Milli Eðitim Müdürü’müz Ö.H. Bakanlýk genelgesine raðmen velilere þirin görünmek için“ Biz okullarýn her türlü ihtiyacýný karþýlýyoruz,
> 3 4 1 <
bizim ilimizde katký paylarýnýn toplanmasýna gerek yoktur.” diyerek açýklama yapmasý ve buna ilaveten okullara yazý göndermesi temelli karýþýklýða sebep oldu. Oysa o günün þartlarýnda Manisa Lisesi'nde ücretini Koruma Derneði’nden ödenmek üzere dokuz hizmetli çalýþýyordu. Her ay bunlara muntazaman sigorta primleri dâhil maaþ ödenmesi gerekiyordu. Biz Manisa Lisesi olarak baðýþ toplamaya devam ettik; fakat þikâyet üzerine Ýhsan Avcý ile yine kendisini çok sevdiðim ve deðer verdiðim Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý Müþahit Sudan okula soruþturmaya geldiler. Ýhsan Avcý sanki beni hiç tanýmýyor, yabancý bir insanmýþým gibi hiç tanýþýklýk vermiyor. O arada kayýtlarda katký parasýný toplayýp makbuzlarýný kesen Koruma Derneði görevlisi bayan tir tir titriyordu. Nerede ise kalp krizi geçirecekti. Bereket Müþahit Sudan Bey araya girdi bayaný teskin etti. Ayný günün mesai bitimi Ýhsan Avcý Bey’le çarþýda karþýlaþtýk sanki o Ýhsan Avcý deðil. Ben soðuk durmama raðmen o selamýný verdi sanki üç
emirlere daha bir özen gösterirlerdi. Baþta ben olmak üzere. Þahsen ben, onun imzasý ile gelen yazýlarý defalarca okur, ilgili birimlere havale etmez bizzat kendim takip ederdim.
Merkezi bir okul olan Manisa Lisesi'nde sýnav eksik olmazdý. Bir gün Ýhsan Bey’in sorumluluðunda sanýrým büyük bir imtihan olacaktý. Gönderdiði yazýyý ben okuyup masa sümeninin en mütena yerine koymuþum. Ýnsanlýk h li bu ya hiç unutmamam gereken bu yazýyý unutmuþum. Her zamanki gibi görev ciddiyeti içinde sabahýn erken saatinde Manisa Lisesi'ne gelen Ýhsan Avcý okulda kimseyi bulamýyor. Hizmetliye kapýlarý açtýrýyor her türlü hazýrlýðý yaptýrýp salonlarý sýnava hazýr h le getirdikten sonra bana haber gönderiyor. Ben ise büyük bir telaþla okula geldiðimde bütün gözler bende. Sýnav görevlileri ise büyük bir kýyametin kopacaðý beklentisi içinde; çünkü müdürümüzün bu konudaki titizliðini herkes bilir. Ben ise daha Müdür’ümüzün bana bir þey söylemesine fýrsat vermeden “ Sayýn Müdür’üm Manisa Lisesi'nin bahçesine rahatlýkla sehpayý kurdurabilirsiniz. Ben boynumu uzatmaya hazýrým” dediðimde kendisine has bir býyýk altý gülüþüyle olayý geçiþtirdik.
Benim ve müdür arkadaþlarýmýn belleðinde býraktýðý iz dürüsttür, elinden katiyen yanlýþ iþ çýkmaz . Yalan konuþmaz, bildiði doðrularý her
saat önceki o olayý yaþamamýþ gibi iliþkimiz devam etti. Ýhsan Avcý Bey'in bu durumunu bilen bütün okul müdürleri Ýhsan Bey'den gelen yazýlara ve
â
â
> 3 4 2 <
platformda dile getirmekten asla çekinmez. Devlet’in tek kuruþuna dahi sahip çýkar. Dün ve bugün h bu özellikleriyle sevdiðim ve deðer verdiðim bir arkadaþýmdýr. Umarým genç müdür arkadaþlarým Ýhsan Avcý Bey’de gördüðüm insanlýðýn bu ortak deðerleri kendilerine ilke edinirler.
âlâ
Okullarda Þiddet
Ýlköðretim okulu sekizinci sýnýf öðrencisi S.Y. ile þakalaþtýðý arkadaþý
arasýnda okul çýkýþýnda tartýþma baþladý. Tartýþma sonucu S.Y. adýndaki
öðrenciyle kavga etti. Kavgadan bir süre sonra Z, bir grup arkadaþýyla birlikte
S.Y.yi Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi lojmanlarýndaki spor sahasýnda
darp etti. Gözüne tekme atýlan öðrenci, Zonguldak Atatürk Devlet
Hastanesi'ne kaldýrýldý. Olayla ilgili soruþturma sürüyor.27 Mart 2006, Zonguldak.
Ýstanbul Beþiktaþ'taki bir ilköðretim okulunda sýnýf arkadaþýný býçakla
yaraladýðý gerekçesiyle gözaltýna alýnan on dört yaþýndaki ilköðretim öðrencisi
tutuklanarak cezaevine gönderildi. Kelebek denilen býçakla kalbinden
býçaklanan on dört yaþýndaki F.C. hayatýný kaybetti.24 Mart 2006, Ýstanbul.
Kocaeli'nin Gebze ilçesinde, bir ilköðretim okulu öðrencisi sýnýf
arkadaþýný, kendisine tokat attýðý gerekçesiyle ders sýrasýnda býçakladý. Dört
yerinden býçaklanan öðrenci, ameliyat edildikten sonra yoðun bakýma alýndý. 24 Mart 2006, Kocaeli.
Yozgat'ta bir ilköðretim okulu öðrencisi arkadaþý tarafýndan býçaklandý.
Ýlköðretim beþinci sýnýf öðrencisi, kalecilik yaptýðý maçta üst üste gol yiyince, bu
duruma sebep olduðunu ileri sürdüðü takým arkadaþýný býçakladý. 23 Mart 2006, Yozgat.
Adana'da lise öðrencileri arasýnda çýkan tartýþma, býçaklý kavgayla
sonuçlandý. On yedi yaþýndaki meslek lisesi öðrencisi kavga ettiði arkadaþýný üç
yerinden býçakladý. Aðýr yaralanan öðrenci Numune Hastanesi’nde tedavi
altýna alýndý. 23 Mart 2006, Adana.
> 3 4 3 <
Samsun'da liselilerin býçaklý kavgasýnda bir öðrenci býçakla bacaðýndan
yaralandý. 23 Mart 2006, Samsun.
Kocaeli'nin Gebze ilçesi, Darýca beldesindeki Zeki Gezer Ýlköðretim
Okulu öðrencisi G.G. (14), sýnýfta þakalaþtýðý arkadaþý Ý.S.yi (16) çakýyla
baldýrýndan yaraladý. 23 Mart 2006, Kocaeli.
Manisa'da bir öðrenci, okulda tartýþtýðý baþka bir öðrenci tarafýndan on
yerinden býçaklandý. Yaralanan öðrenci hastaneye kaldýrýlýrken gözaltýna alýnan
diðer öðrenci adliyeye sevk edildi. 22 Þubat 2006, Manisa.
Diyarbakýr'da tasdiknameyle uzaklaþtýrma cezasý alan lise ikinci sýnýf
öðrencisi M.U. 13 Mart'ta okulunda olay çýkardý. Sekiz öðrencinin yaralandýðý
olaylar sonucu okul bir gün tatil edildi.22 Þubat 2006, Diyarbakýr.
Ýstanbul Üsküdar'da okul bahçesinde iki öðrenci arasýnda çýkan
kavgayý izleyen on bir yaþýndaki bir öðrenci, býçakla kolundan yaralandý. Küçük
çocuk tedavi altýna alýnýrken kavgaya karýþan on üç yaþýndaki iki çocuk gözaltýna
alýndý. Okul yönetimi, olayýn ardýndan kapýlarý sýký sýkýya kapatýp gazetecilerle
öðrencilerin karþýlaþmasýna engel olmaya çalýþtý. 20 Þubat 2006, Ýstanbul.
"Okulda Þiddet" Anketinden Çýkan Sonuç
ANKARA Uður Alýcý tarafýndan yapýlan "Okullarda Þiddet" konulu bir
ankette, okullarda yaþanan þiddetin en önemli nedeninin "manevi
deðerlerdeki yozlaþma" olduðu ortaya çýktý.
Ankete katýlan dokuz bin altý yüz seksen üç kiþi, okulda
þiddet sebebini yüzde elli beþ virgül altýlýk oran ile "manevi
> 3 4 4 <
deðerlerdeki yozlaþma" olarak bildirdi. Þiddetin ortadan kaldýrýlmasý
için polisiye tedbirlerin dahi gündeme geldiði bir ortamda vatandaþlar, polisiye
tedbirlerin en son önlem olduðunu belirtirken manevi deðerlerdeki
yozlaþmaya paralel olarak yüzde yirmi bir ile "aile içindeki eðitim yetersizliði"ni
de sebep olarak bildirdi.
"Memurlar.net" adlý internet sitesindeki ankete bir günde dokuz bin
altý yüz seksen üç kiþi katýldý. "Son zamanlarda okullarda artan öðrenciler
arasýndaki þiddet olaylarýný neye baðlýyorsunuz?" sorusu yöneltilerek
bununla ilgili "manevi deðerlerdeki yozlaþma", "aile içindeki eðitim
yetersizliði", "ceza kanunlarýndaki yetersizlik", "eðitimdeki yetersizlik",
"diðer etkenler ve güvenlik yetersizliði" kategorilerinden oluþan altý seçenek
sunuldu. Ýþte rekor düzeyde katýlýmýn gerçekleþtiði ankette yer alan
sonuç:
"- Manevi deðerlerdeki yozlaþma: 5 bin 385 oy ve yüzde
55,6* Aile içi eðitimdeki yetersizlik: 2.032 oy ve yüzde 21,0* Ceza kanunlarýndaki yetersizlik: 1.098 oy ve yüzde 11,3* Eðitimdeki yetersizlik: 840 oy ve yüzde 8,7* Diðer: 185 oy ve yüzde 1,9* Güvenlik yetersizliði: 143 oy ve yüzde 1,5."
04 Nisan 2006 Salý, basýnda
Yüzde Ellibeþ Virgül Altýlýk Oran Ýle Manevi
Yozlaþmanýn Getirdikleri ve Gençleri Bekleyen Tuzaklar
Satanizm:
Satan, þeytan veya iblis kelimelerinin Türkçe karþýlýðýdýr. Allah'a karþý
baþkaldýran, Onun hükümranlýðýný kabul etmeyen ve þeytanýn gücüne inanan
bir inanýþ þeklidir.
> 3 4 5 <
Satanizm’in temel anlayýþý, yer yüzünde Allah'ýn hâkimiyetini deðil,
þeytanýn hâkimiyetini saðlamaktýr. Allah'a baþkaldýrarak onun hâkimiyetini
kýrmak ve insanlarý da sýnýrsýz özgürleþtirerek arzu ve isteklerin önündeki
engelleri yýkarak mutlak zevk, mutlak hazda doyuma ulaþtýrmaktýr. Yani
insanlarýn bir hayvan özgürlüðüne sahip olmasýný saðlayarak insanlarý
hayvanlaþtýrmayý hedef almaktadýr.
Satanizmin yemini ve ilkesi þöyledir:
“ Tanrým efendim, seni tanrým olarak en yüce varlýk olarak tanýyorum.
Yaþadýðým sürece sana itaat ve hizmet etmeye söz veriyorum. Seni diðer
bütün tanrýlardan, Ýsa Mesih'ten, diðer kutsallardan, aziz ve azizelerden üstün
tutuyorum ve vaftizden de vazgeçiyorum.”
Satanizm Ayinleri
Hýristiyan Katolik ayininin çarpýtýlmýþ þeklidir. Satanist ayini, tersine
çevrilmiþ haç, siyah masa örtüleri ve mumlar, tersine okunan Latince
formüller ve dualar, teke baþý ve teke kuklasý kullanýlýr. Ayin cinsel birleþme ile
sona erer. Þeytana tapýnma ayini “Black Mas” olarak ifade edilir. Bu ayin, güneþ
ýþýðý görmeyen siyah rengin veya karanlýðýn hâkim olduðu bir mekânda yapýlýr.
Bu ayinlerde mutlaka kan akýtýlýr. Genelde kedi, köpek, horoz, tavþan gibi
hayvanlar kurban edilir ve bu kurbanýn kaný ayine katýlanlar tarafýndan içilir.
Ülkemizdeki Satanistler, siyah kedileri tercih ederler. Zaman zaman insaný da
kurban edebilmektedirler. Nitekim ülkemizde geçtiðimiz yýllarda Þ. K. adlý bir
kýz da kurban edilmiþti. Katilleri de hâlâ ceza evinde bulunmaktadýr.
Satanist ayini de ilk defa 17. yüzyýlda Abbe Guiburg ile Madam
Montespan tarafýndan Fransa'da icra edilmiþtir. Ayinin sonunda ayine
katýlanlar, “Efendim þeytan, beni kötülerin elinden koru. Efendim þeytan, sen
mutlaka döneceksin ve bizi sevindireceksin. Senin cemaatin seni sevecek,
seninle güçlenecek. Efendim þeytan, sen bize gücünü göster. Cömertliðini
> 3 4 6 <
bize ihsan et. Bizi iþit. Ýzin ver de feryat ederek sana kavuþalým. Seninle
beraber olalým ve tekrar seninle olalým. Amen!” þeklinde kendilerince dua
edip þeytana baðlýlýklarýný ifade ederler.
Bu duadan sonra ayini yöneten kiþi, “Þimdi gelin, þeytan tanrýya
þükranlarýmýzý sunalým. Þimdi bir araya gelme zamanýdýr. Bir araya gelin.” der
ve ellerini kaldýrýr avuç iþlerini aþaðýya doðru çevirerek þöyle devam eder. “Bu
bir samimiyet buluþmasýdýr. Her zaman yapmamýz gerektiði gibi sizi þeytan
adýna tasdik ettim. Selam þeytan!” der. Masa üzerinde yatan ve Altar görevi
yapan çýplak kadýnýn vücuduna sürdüðü ekmeði takdis eder. Bu ekmeði kan ve
þarap karýþýmýna batýrarak lokmalar halinde ayine katýlanlara ikram eder.
Satanizm’in önderi sayýlan Lavey ilk ayinde Altar olarak kendi kýzýný
kullanmýþtýr. Ayinlerinde mutlaka kan akýtýlýr. ; çünkü Satanizm’e göre kan,
hayat gücünü temsil eder. Þeytaný memnun etmek ve onu yatýþtýrmak için
ayinde mutlaka kan akýtýlýr.
Satanizm’in Kutsal Günleri
Bir Satanist’in en büyük kutsal günü kendi doðumgünüdür. Bu arada
gün dönümleri bayram günleridir. 31 Ekim ve 30 Nisan'da “Hortla Geceleri”
en büyük Satanist bayramý olarak kutlarlar.
Satanizm’in Yayýlmasýnda Kullanýlan Malzemeler
Bilgisayar, internet, kitap, dergi, broþür, kaset, CD, gibi teknik araçlarýn
yanýnda kadýn, alkol, uyuþturucu maddeler, müzikli toplantýlar bazý arkadaþ
gruplarý, eðlence partileri gibi araç-gereç ve ortamlarla gençler tuzaða
düþürülmeye çalýþýlmaktadýr. Gençler bilmediði gruplarýn içine girmemelidir.
Anne - baba, kardeþ Allah vergisidir. Bunlarý seçme iradesine sahip deðildir.
Ama arkadaþ, Allah vergisi deðildir. Arkadaþýný insan kendi seçer.
Satanizm’e giren genç kýz ve erkeðin geri dönüþü yoktur. Ya bu grup
> 3 4 7 <
içinde hayatýný sürdürür ya da intiharla bu gruptan kurtulabilir. Nitekim
ülkemizde bu grubun içine girip de genç yaþta hayatýna kýyan gençlere þahit
olduk; çünkü bu grubun içine girenler, deðer yargýsý olarak neyi varsa hepsini
kaybeder. Ailesine ve yakýnlarýna çok yabancýlaþýr.
Yasin suresinin 60-62. ayetlerinde Yüce Allah, “Ey Âdemoðullarý! Size,
'þeytana tapmayýn; çünkü o, sizin apaçýk bir düþmanýnýzdýr,' demedim mi?
'Bana kulluk ediniz, doðru yol budur,' demedim mi? Þeytan, sizden pek çok
milleti kandýrýp saptýrdý. Hâlâ akýl erdiremiyor musunuz?” buyruðuyla
þeytandan ve þeytan ruhlu insanlardan uzak durmamýzý emretmektedir. Buna
raðmen þeytanla ve þeytan ruhlu insanlarla beraber olan insanlar, zararýný yine
kendileri bu dünyada fazlasýyla çekmeye baþlamaktadýrlar.
Okullarda Þiddet ve Vicdan Eðitimi Ýliþkisi
-Her eðitim öðretim yýlý baþýnda okullardaki birçok sorun da dile getirilir. Kayýt paralarý, katký paylarý, servis meselesi, þiddet ve uyuþturucu gibi konular sürekli gündemin ilk sýralarýný iþgal etmektedir. Özellikle geçen öðretim yýlý içinde Ýstanbul'daki liselerde birçok olumsuz örnek gündeme getirildi. Mesela öðretmen sýnýfta ders anlatýrken, bazý öðrencilerin sýnýfýn penceresinden kafalarýný dýþarý çýkararak sigara içtikleri ve dumanýný da bir güzel savurduklarý görüntülenmiþti. Yine sýnýfýn birinde derse giren öðretmeni öðrenciler, omuzlarýna alarak zafer kazanan komutan edasý içinde sýnýf içinde tur attýrmýþlardý. Öðretmen sýnýfta ders anlatýrken bir öðrenci sýnýfta striptiz yapýyordu. Mersin'de bir ilköðretim okulu öðrencisi okula geç kalýnca müdür yardýmcýsý tarafýndan ikaz edilmiþ, bu öðrenci de kendini kabadayý sanarak kurallara ve ikaza tahammülsüzlüðünü müdür yardýmcýsýný býçaklayarak göstermiþti.
Manisa Lisesi müdürlüðü yaptýðým yýllarda ayný okulda müdür yardýmcýlýðý yapan ve halen Ýzmir Balçova Lisesi Müdürü olan deðerli eðitimci arkadaþýmýz Ý.Y. uyuþturucu kullanan bir öðrencisi tarafýndan býçaklanmýþtý. Yine Samsun'daki bir lisede aramalar sonucu bir öðrencinin üzerinden on beþ gram esrar çýkmasý, Ýstanbul'daki bir lisede iki erkek öðrencinin sýnýfta yalnýz
> 3 4 8 <
bulduklarý bir kýz öðrenciye cinsel tacizde bulunmalarý hepimizin malumudur. En çarpýcý olaný ve gündemi fazlaca iþgal edeni Ankara'da yaþandý. Ankara'da ünlülerin ve zenginlerin çocuklarýný gönderdiði TED Koleji’nin tuvaletindeki uyuþturucu partisi basýnda da yer almýþtý. Bu ve benzeri örnekleri çoðaltmak mümkündür. Bu olaylar karþýsýnda deðil bir eðitimcinin, anne-babanýn ve sade vatandaþýn bile irkilmemesi, üzülmemesi mümkün deðildir. Pekala, çare nedir? Gördüðüm kadarýyla bu olaylarýn önüne geçmek için çare aranmasý gerekirken ilgililer ve yetkililer, kolaycýlýða kaçarak mazeret üretmeye baþladýlar. Suçu birbirlerinin üzerine yýkarak iþin içinden sýyrýlmaya çalýþýyorlar. Günümüz Türkiye'sinde en kolay iþ!
Bu tür olaylarýn bir baþka benzeri 12 Eylül dönemi öncesinde yaþandý. O zamanlar sað-sol kavgasý ile fakir fukara çocuklarý birbirine düþürüldü. Beþ bin gencecik vatan evladý heder edildi. O dönemde Kýrkaðaç Lisesi Müdürü iken bana da silah çekildi, bereket versin silah ateþ almadý. Þayet silah ateþ almýþ olsaydý, ben de arkamda iki yetim býrakarak beþ bin gençten biri olacaktým. Bu gençleri heder eden yetkilerden ve ilgililerden bazýlarý hâlâ hayattadýr. Þimdi onlara sorsunlar bakalým, bu gençleri niçin dövüþtürdüler? Annelerin-babalarýn yüreklerini niçin yakýp sýzlattýlar? Sonuçta ne elde ettiler? O yýllarý hatýrlýyorum da mecburen bir araya geldikleri cenaze törenlerinde bile birbirlerine sýrtýný dönüyorlardý. Bir akþam televizyon ekranlarýna biri çýkýyor, ertesi günü beþ-on genç öldürülüyor, bir sonraki gün diðeri konuþuyor, bir o kadar genç yine öldürülüyor.
Hele bir akþam haber bültenlerinde bu iki liderden birine sataþmasý sonucu ülkemizde yirmi yedi genç öldürülmüþtü. Maksadým, bu olaylarý hatýrlatarak acýlarý tazelemek deðil; ama tarihten ve yaþananlardan ders alýnmasý gerekirken okullarda tarih öðretmenlerinin ilk cümlesi bu olurken neden ders almýyoruz? Neden eðitimde baþarýyý yakalayacak yeni sistemler aramýyoruz? Geçmiþte çok iyi ve baþarýlý sonuçlar aldýðýmýz eðitim metotlarýndan niçin faydalanmýyoruz? Geçmiþte kullanýlan eðitim metotlarýnýn hiç mi güzel taraflarý yoktu? Geçmiþte denenmiþ bütün metotlar masaya yatýrýlýr, olumlu ve iyi olanlarý aradan seçilir, gerçek anlamda tavizsiz ve kararlý bir þekilde uygulanýr.
> 3 4 9 <
Tarih sayfalarýnda gururla okuduðumuz nice ibretlik olaylar vardýr. Osmanlý ordusu Viyana Seferi’ne doðru yol alýrken balkanlardan geçer. Askerler, yol kenarlarýndaki baðlarda gördükleri üzümleri göz hakký olarak koparýp yerler, ama kul hakký geçmesin, diye de bedelini fazlasýyla omçalara baðlarlar.
Satýn aldýðý tarlada çift sürerken bulduðu altýn dolu çömleði, tarlayý satan kiþiye götürüp “Ben sizden tarlayý satýn aldým, altýnlarý deðil!” diyerek tarladan çýkan altýnlarý tarlanýn eski sahibine vermeye çalýþan köylüye tarlayý satan kiþi, “Ben tarlanýn tamamýný olduðu gibi sattým, tarladan çýkan altýnlar senindir, senin hakkýndýr.” diyerek altýnlarý geri almamasý ve bu olayýn o günün mahkemesine kadar intikal etmesi gibi, ibret alýnacak olaylarý bir kez daha gözden geçirip bizi biz yapan deðerleri tekrar kazandýracak bir eðitim sistemi için neden uðraþýlmaz?
1650 yýlýnda yazdýðý “Türkiye Seyahatnamesi” ile tanýnan Du Loýr “Türk siyasetiyle medenî hayatý, ahlak bakýmýndan bütün cihana misal olabilecek vaziyettedir.”der.
1740'larda Ýstanbul'da bulunan Ýngiliz Sefiri Sir James Portner da “Gerek Ýstanbul'da, gerekse Osmanlý Devleti'nin diðer þehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiþ, þunu ispat etmektedir ki Türkler çok medenî insanlardan müteþekkil bir millettir.” diye þaþkýnlýðýný ve hayranlýðýný dile getirmektedir.
Ýngiltere'de 1700'lü yýllarýn sonlarýnda Londra Ticaret Odasý’nýn en görünür yerinde, “Osmanlý ile ticaret et, yanýlmazsýn.” diye levha asýlýymýþ. Fransýz yazar Motray, Osmanlý topraklarýný gezip dolaþtýktan sonra anýlarýnda, “Türk dükkânlarýnda bir meteliðin bile kaybolmaz. Ne zaman bir þey unutsam, hiç tanýmadýðým dükkân sahipleri arkamdan adam koþturmuþlardý; hatta bir ara Beyoðlu'ndaki ikametgâhýma kadar gelmiþlerdi.” diye söz eder.
Baþka bir Fransýz yazarý Dr. Brayer da 1830 yýlýnýn Ýstanbul'unu anlatýrken, “Evlerin kapýsýnýn kilitlenmediði ve dükkânlarýn çoðunlukla umumi ahlaka itimaden açýk býrakýldýðý Ýstanbul'da hýrsýzlýk vakasýna rastlanmayýþýna benim aklým bir türlü ermedi.” der. Yine 1880'de, Ýstanbul'u ziyaret eden
> 3 5 0 <
Ýtalyan gezgin Edmondo Amýcýs, “Anadolu'da ve Ýstanbul'da yaþayan halk, Avrupa'nýn en nazik, en kibar insanlarýdýr. Sokakta kavga görmek çok enderdir. Kahkaha sesi nadiren iþitilir. O kadar müsamahakârlardýr ki ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilirsiniz.” diyerek hoþgörümüzü, edebimizi ve insanlara karþý ne kadar saygýlý ve sevecen olduðumuzu gayet güzel ifade ediyor.
Elisee Recus, 1880'lerde, “Türklerdeki iyilik duygusu hayvanlarý dahi kucaklamýþtýr. Birçok köyde eþekler haftada iki gün izinli sayýlýr. Türklerle Rumlarýn karýþýk olduðu kasabalarda ise bir evin hangi tarafa ait olduðunu kolaylýkla anlayabilirsiniz. Eðer evin bacasýnda leylekler yuva yapmýþsa bilin ki o evin sahibi Türk'tür; çünkü Türklerde kuþ yuvasýný bozmak, bir ailenin evini yýkmak gibidir.” der.
Yine Fransýz Comte De Marsigil “Ýstanbul'da birçok çeþme görmüþtüm. Bir yaz günü Ýstanbul'dan Sofya'ya giderken yol kenarlarýnda üzerinde 'Sebil' yazan çeþmelerle birlikte, yol kenarýndaki köylerden geçerken de köylülerin yolculara bedava ayran daðýttýklarýna þahit oldum. Ýyiliklerini sadece insan cinsine deðil, hayvanlara ve hatta bitkilere de gösteriyorlar.” þeklinde gezi notlarýnda belirmektedir.
Fransýz Avukat Pierre Guer, “Hayvanlarý beslemek için vakýflar ve ücretli adamlar gördüm Osmanlý þehirlerinde. Bu kiþiler sahipsiz köpeklere ve kedilere et daðýtýrlar. Ayrýca sokaktaki aðaçlarýn kuraklýktan kurumasýný önlemek için bir fakire para verip sulatan kiþilere rastlayabilirsiniz. Kuþlarýn barýnmasý için evlerinin saçak altlarýnda kuþ yuvalarý görebilirsiniz.” sözleriyle o zamanki Türk insanýnýn meziyetlerini gayet güzel anlatmaktadýr.
Evet, Batýlýlarýn tespit ettiði bu hasletlerimizin hiçbiri de yalan ve yanlýþ deðildi. Bu kuþ barýnma yuvalarýný yakarak yýkarak tarihi ev býrakmadýk; ama hâlâ Manisa ilimizde bulunan ve bir ecdat eseri olan “Taþçýlar Mescidi”nin çatý altýnda kuþ barýnma yuvalarýný görebilirsiniz.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. 1969'da Çanakkale'nin Biga ilçesinde görev yaparken yaz aylarýnda bakkallar, fasulye ve þeker çuvallarýnýn, manifaturacýlar da kumaþ toplarýnýn üzerine bir çadýr örter dükkânýn içine
> 3 5 1 <
almazlardý.
Görüyorsunuz mazimizle ilgili tespitleri. Daha düne kadar böyle idi. Ya þu an? Mazimizin deðer yargýlarýndan uzaklaþmanýn bize nelere mal olduðunu her gün çarþaf çarþaf gazete sayfalarýnda ve televizyon ekranlarda görebiliyoruz.
Ýþte, sayýsýz ahlaki davranýþlarý gösteren insanlar bu ülkenin mekteplerinde, medreselerinde eðitilip yetiþtirilmedi mi? Saðlýklý bir eðitim sistemi için, bize uygun bir eðitim anlayýþý için, neden eðitim tarihimizi ve mirasýmýzý görmezden geliyoruz, gözümüzü kulaðýmýzý kapatýyoruz? Haydi, kendi tarihimize karþý kör ve saðýrýz, neden Batý Batý diye yönümüzü döndüðümüz Avrupa'nýn eðitim tecrübesinin olumlu yönlerinden faydalanmýyoruz?
Bizzat yaþadýðým bir olayý anlatarak eðitimde nerede hata yaptýðýmýzý sizlerin de anlamasýný istiyorum. Avrupa Türk Ýslam Birliði’nin davetlisi olarak Türk çocuklarýnýn eðitimi için gittiðim Almanya'daki Darmstadt Emir Sultan Camii Külliyesi’nde, þöyle bir olaya þahit oldum. Öðrenciler teneffüse çýktýðýnda öðrencilerin ihtiyacý olabilecek her þey, kolasýndan çikolatasýna, sakýzýndan dondurmasýna kadar birçok gýda maddesinin bulunduðu bir dolap vardý. Bu dolap, koridorun uygun bir yerine yerleþtirilmiþti. Dolabýn anahtarý bulunmadýðý gibi baþýnda bir görevli de yoktu. Sadece dolabýn yanýnda öðrencilerin para koyabilecekleri bir kutu vardý. Teneffüse çýkýldýðýnda her öðrenci, geliþ sýrasýna göre itiþip kakýþmadan sýraya giriyor, herkes ihtiyacýný alýyor ve üzerindeki fiyattan parasýný kutuya býrakýyordu. Öðrencinin elinde büyük para varsa parasýnýn üstünü kutudan alýyordu. Tabii bu durum, benim dikkatimi çekti. Oradaki yetkiliye durumu sordum. Yetkili, “Merak etme Hoca’m, dolaptaki gýdalarýn karþýlýðý eksik çýkmaz, fazla bile çýkar.” dedi. Yaþayarak þahit olduðum bu olay, bende müthiþ bir kompleks meydana getirdi. Haydi, Alman kendi çocuðunu eðitiyor, diyelim; ama Türk çocuklarýný da eðitiyor. Biz ise kendi ülkemizde çocuklarýmýzý, öðrencilerimizi eðitemiyoruz. Almanya'daki öðrencilerin bu davranýþlarýný araþtýrdým. Bir defa Alman'ý, Türk'ü, Yunan'ý, Arap'ý Almanya'da hangi ýrktan, hangi milletten olursa olsun her çocuk, “Kinder Schule”ye mutlak surette gidiyor. Pekala, Almanya'da “Kinder Schule”ler, kimin yönetim ve denetiminde biliyor
> 3 5 2 <
musunuz? Tamamen kilisenin yönetimindedir. Bu okullarýn programlarýný inceledim. Üç ders var:
1-Genel Prensipler 2- Spor 3- Oyun
Genel prensipler dersinde þunu gördüm. Öðrenciye verilmesi gerekenlerin azamisi, din aðýrlýklý olarak veriliyor. Zaten çocuðun genel karakteri yedi yaþýna kadar teþekkül edermiþ. Eskilerin bir sözü vardýr: “Ýnsan, yedisinde ne ise yetmiþinde de odur.” derler. Bu söz, eðitimciler açýsýndan dikkate alýnmasý gereken bir sözdür.
Ýkinci tespitim de okullarýn açýlýþýnýn ilk on beþ günü ile yýl sonu kapanýþýnýn son on beþ gününde kiliselerde programlarýn yapýlmasýdýr. Okullar, sýrayla kiliseye gidiyor, orada papaz eþliðinde ilahiler söyleniyor ve papazlar tarafýndan okul öðrencilerine dini konuþmalar yapýlýyor.
Sanýrým buraya kadar birebir yaþadýðým olaylar ve yaptýðým tespitler size bir þeyler anlatmýþtýr. Ýnsanlar, birbirlerini aldatabilir veya kandýrabilirler. Bütün bunlar bir yere kadardýr; ama hiçbir zaman aldatamayacaðý veya kandýramayacaðý bir þey var ki orasý da insanýn içindeki vicdanýdýr. Ýþte, o vicdan, þaþmaz bir terazi gibidir. Ýnsanda Allah inancýnýn yansýmasý olan vicdan duygusu, Peygamber’imizin ifadesiyle her insanýn doðuþtan sahip olduðu bir mirastýr. Bu konuda Peygamber’imiz, “Doðan her çocuk, Ýslam fýtratýyla beraber doðar.” demektedir.
Ailesinden, çevresinden ve okulundan aldýðý eðitime göre kiþinin genel karakteri ve ahlaki yapýsý ya olumlu ya da olumsuz yönde geliþir; ama insanýn doðuþtun getirdiði Allah duygusunun gereði olan vicdan duygusu hiçbir zaman insanda yok olmaz.
Yine bu konuyu Peygamber’imizin bir hadisiyle açýklamaya devam edelim. “Dikkat ediniz! Ýnsan vücudunda bir lokmacýk et parçasý vardýr ki o, iyi olursa bütün beden iyi olur; o, bozuk olursa bütün beden bozulur. Ýþte o, et
> 3 5 3 <
parçasý kalptir.” (Buharî, Ýman 39) Buradaki kalpten kasýt, elbette manevi bir duygu olan vicdanýdýr. Vicdan da ancak insanda inanç ve sevap duygusu ile geliþir. Bu duygularla beslenmeyen vicdan, derede akan suyun taþlar üzerinde yosun tutup taþý tanýnmaz hâle getirdiði gibi, inanç ve sevap duygusu ile eðitilmemiþ vicdan da zamanla þuur altýna itilerek üzeri iþlenen günahlarla ve þeytani duygularla tortulaþarak kararýr, duyarsýzlaþýr, nasýrlaþýr ve hassasiyetini kaybederek canavarlaþýr. Ýþte, geçen Ramazan bayramýnda bunun en büyük örneðini gördük. On gün içinde yedi günahsýz insaný öldürerek bir bayram gününde çocuklarý babasýz, genç bayanlarý kocasýz, analarý babalarý da evlatsýz býrakmalarý, yine Ýzmir'de on yedi aylýk bebeðin baþýna gelenler ve buna benzer daha nice olaylar, Allah duygusundan mahrum vicdanlarýn nasýl canavarlaþtýðýnýn açýk misalleridir. Nasýl ki insanlar, güvenlik sebebiyle veya deðiþik gerekçelerle birbirlerinin hatalarýný ve yanlýþlarýný, iyi ve güzel davranýþlarýný gizli kameralarla kayda alýyorlarsa, zerre kadar þerrin de zerre kadar hayrýn da melekler tarafýndan manevi kameralarla kaydedildiðine inanan ve ahiret duygusuna sahip vicdan sahibi bir insanýn bunlarý yapabilmesi mümkün mü?
Burada þöyle bir soru da aklýmýza gelebilir. Mademki bizim dinimiz son din, en doðru din, dürüstlüðü ve çalýþkanlýðý öngören, kul haklarý konusunda hassasiyeti olan bir dindir; pekala, verdiðimiz din eðitimiyle biz ayný sonucu neden alamýyoruz? Üstelik okullarýmýzda din kültürü ve ahlak bilgisi dersi zorunlu olarak okutulmasýna raðmen.
Yýllardýr bu iþin içinde olan bir eðitimci olarak hemen þunu arz edeyim. Yukarýda zikrettiðim ve hepimizin bildiði bir atasözünü burada tekrarlamak istiyorum. “Ýnsan, yedisinde ne ise, yetmiþinde de odur.” Atalarýmýzýn bu sözüne binaen tekrarlamak istiyorum. Bu atasözü, eðitim açýsýndan yabana atýlamayacak bir sözdür. Nitekim pedagoglarýn tespitine göre, “Dindarlýðýn da dinsizliðin de temeli, yedi yaþýna kadar atýlýrmýþ.” Bizim ülkemizde ise din eðitimine sýnýrlama getirilmesini, Kur'an-ý Kerim öðretiminin ve dini eðitimin ilköðretimden sonra baþlatýlmasýný, din ve vicdan eðitimi konusunda yapýlan en büyük yanlýþlardan biri olarak düþünüyorum. Ýnanýyorum ki bu yanlýþtan yakýn zamanda dönülür. Küçük yaþtaki çocuklarýmýza yaþ sýnýrlamasý olmaksýzýn dans, bale, yüzme, müzik, resim, dil
> 3 5 4 <
v.b. her þeyi öðrenme imkâný verilirken, din eðitiminde yaþ sýnýrlamasýnýn getirilmesi, hem eðitim açýsýndan hem de pedagojik açýdan izahý mümkün deðildir. Üstelik okullarda okutulan din kültürü ve ahlâk bilgisi dersi de din eðitimine yönelik olmayýp tamamen dinler hakkýnda genel bilgi vermeye yönelik bir kültür dersidir. Din, sadece öðretimle deðil, eðitimle kazanýlacak bir yaþayýþ biçimidir. “Din kültürü” adýyla da bu dersten neyin amaçlandýðý açýkça görülmektedir.
Aydýnlarýmýzýn her konuda örnek gösterdikleri Batý’yý maalesef din eðitimi konusunu hiç gündeme getirmemeleri de ayrý bir trajedidir. 1986 yýlýndan beri aralýklarla gittiðim ve eðitim sistemlerini yakýndan incelediðim Batý’da din eðitimi, eðitimde önceliði olan bir konudur. Batý’daki din eðitimi özellikle küçük yaþlardan baþlatýlmak suretiyle çoðu Avrupa ülkesinde tamamen kilisenin kontrolü altýndadýr.
12 Eylül'ün hemen sonrasýnda Baþbakanlýk’ýn yayýnlamýþ olduðu bir kitap. Ýsmi, “Türkiyede Terör Hareketleri ve Kaynaklarý.” Diðer Devlet dairelerine ve üniversitelere gönderilip gönderilmediðini bilmiyorum; ama bütün orta dereceli okullara gönderildiðini iyi biliyorum. Milli Eðitim Bakanlýðý ve il milli eðitim müdürlüklerince okul kütüphanelerinde demirbaþa kaydedilmek üzere gönderildi. Kitabý, o kadar yoðun iþimin arasýnda üç günde bitirdim. Sonralarý da tekrar tekrar okudum. Kitapta dikkatimi çeken bir hayli olay var; ama, ben bunlardan iki tanesini özellikle zikretmek istiyorum.
Birincisi, 12 Eylül öncesi anarþiye karýþan kesimlerin istatistiki rakamlarý verilmiþ. Bunlar, baþta üniversite öðrencileri, lise öðrencileri, iþçiler, öðretmenler, üniversite öðretim üyeleri, memurlar v.s. diye sýralanýyor; ama bunlarýn içinde anarþiye katýlan bir tek çoban yok, bir tek çiftçi yok, esnaf yok, köylü yok, ev hanýmý yok. Kim var? Devlet’in okulunda okuyup devletin malýna zarar veren, yine Devlet’ten maaþ alýp kendinin ve çoluk çocuðunun nafakasýný Devlet parasýyla kazananlar.
Ýkinci olayý biraz sonra anlatacaðým; ama anlatmadan önce þimdiki gençler 12 Eylül öncesini bilmezler. Hem onlara o dönem hakkýnda bir fikir vermek hem de bizim “68 Kuþaðý”ný hatýrlatmak açýsýndan o olaylarý kýsacýk da olsa anlatmak istiyorum. 12 Eylül 1980 öncesi üniversiteler iþgal edildi,
> 3 5 5 <
hocalarýn çalýþma odalarý basýldý, kitaplarý ve daktilolarý pencerelerden dýþarý atýldý. Üniversite kütüphaneleri darmadaðýn edildi. Boykot ve iþgallerle okullara olabildiðince zarar verildi. Bankalar kundaklandý, bankalar soyuldu, iþçiler çalýþtýklarý fabrikanýn makinelerini kýrdý. (O zamanlar grev nedeniyle Ýzmir Çiðli'deki Tariþ Ýplik Fabrikasý’nýn durumunu hatýrlayalým.) Bütün bunlardan öte beþ bin genç öldürüldü, bunun yanýnda nice öðrenci, öðretmen, profesör, bilim adamý ve siyasetçi katledildi. Bütün bunlarý herhangi bir düþman ülkenin gençleri ve insanlarý yapmadý. Bu ülkede doðup büyüyen, bu ülkenin okullarýnda okuyup meslek ve kariyer sahibi olan, yine bu Devlet’in hazinesinden aldýðý maaþla karnýný doyurup ailesini geçindiren gençler ve insanlar yaptý.
Þimdi ikinci olayý anlatmamýn yeri ve zamaný geldi. 12 Eylül'ün en hararetli ve hareketli günleri. Sýkýyönetim, ülkenin her tarafýnda eksiksiz kendini hissettirmekte. 12 Eylül öncesi anarþiye karýþan gençler veya kiþiler, her kim ise aranmaya baþlanmýþ. Bulunanlar, askeri mahkemeye çýkarýlmakta, bulunamayanlar ise sýkýyönetim birimlerince aranmaya devam edilmektedir. Bu anlattýklarýmý kesinlikle bir siyaset yazýsý olarak algýlamayýn. Ben, yýllardan beri eðitimdeki bir çarpýklýðý, Devlet aðzýyla anlatýlanlarý, size aktarmaya çalýþýyorum.
Üniversite öðrencisi bir genç, üstelik de gençlik liderlerinden biri, üniversiteyi iþgal etmiþ, Devlet malýna zarar vermiþ, banka soymuþ, cinayet olaylarýna adý karýþmýþ, kimliði tespit edilmiþ, sýkýyönetim tarafýndan her yerde aranmakta. Bu delikanlý, bir Anadolu çocuðudur; Anadolu kasabalarýndan birinde, o yörenin sýkýyönetim komutaný, delikanlýnýn köye, babasýnýn evine geldiði ihbarýný alýr ve bir gece bu gencin babasýnýn evini basar. Genci arar; ama genç evde yoktur. Bu ihbar da asýlsýz çýkmýþtýr. Komutan, bu gencin babasýný karakola çaðýrýr ve babaya:
- Nedir bu senin oðlundan çektiðimiz? Derhal oðlunu bul! Nerede ise yerini söyle! der.
Gencin babasý: - Komutaným, ben size baðýracaðým yerde siz bana baðýrýyorsunuz? Çocuðumu ben sizden istiyorum. diye cevap verir.
> 3 5 6 <
Komutan: - Sen ne demek istiyorsun? Oðlan, benim oðlum mu? diye çýkýþýnca
gencin babasý: - Komutaným, benim beþ tane çocuðum var. Biri tarlada çift sürüyor,
biri bakkal dükkânýnda, biri daðda çobandýr. Diðeri kýz, kocadadýr. Bunlardan þikâyetin varsa hemen kendi elimle tutup getirip size teslim edeyim; ama siz, benim Devlet’e teslim ettiðim oðlumdan þikâyetçisiniz. O konuda asýl ben sizden þikâyetçiyim, Devlet’imden þikâyetçiyim. Ben oðlumu, okusun; bu memlekete ve Devlet’ine faydalý olsun, diye devletime ve Devlet’imin okullarýna teslim ettim. Anarþist olsun, diye teslim etmedim. Benim oðlumu Devlet anarþist yaptý. Ben sizden þikâyetçiyim. Çocuðum, diðerleri gibi benim dizimin dibinde olsa idi, bu suçlarý iþleyemeyecek ve Devlet’ime zarar vermeyecekti. Ben de baba olarak bu durumlara düþmeyecektim. Oðlumu ben sizden istiyorum.” dediðinde komutan, babaya söyleyecek bir söz bulamaz.
Sanýrým, bir sýkýyönetim komutaný ile acýlý bir baba arasýnda bir Anadolu köyünde birebir yaþanmýþ bu olay, eðitimimizin zaafiyeti hakkýnda ilgililere ve yetkililere çok þeyler anlatýyordur. Þimdi, durup düþünelim. O günden bugüne eðitimde ne deðiþti? Ýnsana sevgiyi ve saygýyý, diðer canlýlara merhameti, yeþili ve çevreyi koruma bilincini verebiliyor muyuz? Ýyi ve güzel davranýþlarýn yanýnda, kötü ve istenmeyen davranýþlarýn da temeli eðitimdir. Eðitim, bir milletin en büyük hayati meselesidir. Muasýr medeniyet seviyesine ulaþmanýn tek yolu eðitimdir. Dün olduðu gibi bugün de eðitimimizde görülen zaaflarýn mutlaka giderilmesinin gerekli olduðunu düþünüyorum.
Hiç unutamadýðým hadiselerden birini de Almanya'daki kardeþ okul Apian Lisesinin, Manisa Lisesi’nin davetlisi olarak geldiði 1991 yýlýnda yaþadým. Kardeþ okul Apian Lisesi için Çanakkale, Ýstanbul ve Bursa'yý kapsayan bir gezi programý düzenlemiþtik. Buralarý gezip Manisa'ya geldikten sonra ülkelerine gitmelerinden bir gün önce ilde de bir protokol gezisi yaptýk. Apian Lisesi öðrencilerini, müdürleri Dr.Riederer ile birlikte, kulaklarý çýnlasýn, o zamanki Vali’miz Rafet Üçelli Bey’in makamýna çýkardým. Vali’mize, gezdiðimiz yerleri ve gezi programýný anlattým. Vali’miz Rafet Üçelli, öðrencilerle hoþ -beþten sonra samimi bir hava içerisinde Alman öðrencilere:
> 3 5 7 <
“Size iki sorum olacak. Bunlarý hiç çekinmeden cevaplamanýzý istiyorum.” dedi ve birinci sorusunu sordu:
“Gezdiðiniz yerlerde, ülkemiz açýsýndan beðendiniz taraflar nelerdir? Ýkinci sorum da ülkemizdeki beðenmediðiniz, sizin hoþunuza gitmeyen taraflar nelerdir? Bunlarý açýk yüreklilikle anlatmanýzý istiyorum.” dedi. Alman öðrenciler kendi aralarýnda fýsýldaþtýktan sonra aralarýnda bir arkadaþlarýný sözcü olarak görevlendirdiler. Sözcü öðrenci: “Efendim, arkadaþlarým adýna önce beðendiðimiz taraflarý söyleyeyim. Ýnsanlarýnýz çok sýcakkanlý, samimi ve birbirleriyle çok kýsa sürede, çok içten diyalog kurabiliyorlar. Mesela, Okul Müdürü Sayýn Kadir Keskin'in, gezdiðimiz yerlerde gerek polis, gerekse diðer insanlarla hep kucaklaþtýðýný ve elinin öpüldüðünü gördük. Özellikle gece saat ikide Ýstanbul'da otobüsle kalacaðýmýz misafirhaneyi ararken þoför, polise yol sordu. Polis, otobüsün içine girdi, Sayýn Kadir KESKÝN'in elini öptü ve onunla kucaklaþtý. Þahsen bu davranýþlar bizim çok dikkatimizi çekti. Bunlar, Almanya'da bizim göremediðimiz sýcak ve samimi iliþkiler. Bunlar çok hoþumuza gitti. (Tabii yolda rastlayýp kucaklaþtýðýmýz kiþiler ve elimi öpen polis, eski öðrencilerimizdendi.)Ýkinci sorunuzu da þöyle cevaplamak istiyoruz. Gezdiðimiz yerlerde tuvaletlerde yeterli temizlik göremedik. Bir de yol kenarlarý çok pisti. Hep kâðýt ve naylon türü artýklar vardý. Vali’miz Rafet Üçelli, bu cevap karþýsýnda Alman öðrenciyi tasdik etmekle yetindi ve Alman öðrencilerin tespiti gerçekten çok doðruydu. Alman öðrencilerin bu tespitlerini görmek için parasýz umum tuvaletlerle yol kenarlarýný göz önüne getirmeniz kâfidir.
Pekala, katrilyonlarýn harcandýðý eðitim sistemimizde biz çocuklarýmýzý neden eðitemiyoruz? Bu nahoþ olaylar karþýsýnda hâlâ birbirimizden þikâyet edip yine birbirimizi suçlamaya devam edecek miyiz? Her insanýn arkasýna bir polis takmamýz, elbette mümkün deðildir. Kaldý ki takacaðýmýz polis de bir insandýr. Bütün mesele, Cenab-ý Hakk bizi yaratýrken içimize doðuþtan hibe olarak verdiði vicdaný eðitmektir. Onun da yolunu herkes biliyor; ama sanýrým, iþimize gelmiyor.
> 3 5 8 <
Alman Eðitim Sistemi
Uzun yýllar Almanya'da Türk çocuklarýnýn din eðitimi çalýþmalarýnda
bulundum. Bu nedenle de Alman eðitim sistemini yakýndan inceleme fýrsatý
buldum. Bu kitabýmda Alman eðitim sistemi hakkýnda da bilgi vermeyi
uygun buldum. Zira orada dikkatimi çeken hususlardan biri de bizdeki gibi
sýnýf geçme sistemiyle fazla oynanmamasýdýr. Bizdeki sýnýf geçme sistemi ile
çok oynanmaktadýr. Her yapýlan deðiþiklik de mutlaka öðrencinin lehine
olarak deðiþtirilmektedir. Bu da öðrenciyi maalesef, tembelliðe ve
disiplinsizliðe itmektedir.
Almanya federal bir devlettir. Alman Anayasasý’na göre eðitim,
federe eyaletlerin meselesidir. Bizdeki gibi “merkezi” bir idareye baðlý deðildir.
Hatta bazý okullar, o eyaletlerin þartlarýna ve konumuna göre sadece birkaç
yerde mevcut olup diðer eyaletlerde bulunmamaktadýr. Bu tür okula
benzerliði olan okullar, farklý isimler altýnda diðer eyaletlerde eðitim ve
öðretime devam etmektedirler.
Almanya'daki zorunlu eðitim, ülkemizdeki gibi kesintisiz deðil,
kesintilidir. Kanunen on altý yaþ mecburiyeti vardýr. Sýnýf tekrarý yapan
öðrenciler on altý yaþýný doldurduklarý takdirde okula devam edemeyebilirler.
Mesela dokuzuncu sýnýfýn sonunda öðrenci on altý yaþýný doldurduðu hâlde
sýnýfýný geçemezse okulu diplomasýz olarak terk etmek mecburiyetindedir.
Yani her çocuðun on altý yaþýna kadar okullarda okuma zorunluluðu vardýr. On
altý yaþýndan sonraki eðitimine sunulan seçeneklere göre kendisi karar
verebilir. Lakin gitmek istediði okullardan birine devam etmesi on sekiz yaþýný
doldurana kadar kendi isteðine býrakýlmýþtýr.
Almanya'da zorunlu eðitimin on altý yaþýna kadar olduðunu
belirtmiþtik. Grundschule dördüncü sýnýfýn sonundan itibaren kesintili olarak
uygulanmaktadýr. Bizdeki gibi sekiz yýl ilköðretimde yani ayný okulda okuma
zorunluluðu yoktur.
> 3 5 9 <
Grundschulede dördüncü sýnýftan sonra yönlendirme baþlamaktadýr.
Resim, müzik gibi kabiliyete dayalý dersler dýþýnda ilkokul dördüncü sýnýfýn
sonuna kadar bütün öðrenciler sýnýf öðretmeni tarafýndan bir sýnýfta okutulur.
Aynen bizde beþinci sýnýf sonuna kadar olduðu gibi; fakat bir farklýlýk, çocuklar
dördüncü sýnýfýn ilk yarýsýndan sonra seviyelerine göre ayrýlýrlar. Burada
eyaletlere göre büyük farklýlýklar görülmektedir. Bazý eyaletlerde veli,
bazýlarýnda ise öðretmen karar verme yetkisine sahiptir.
Ýlkokul dördüncü sýnýfýn sonundan itibaren yönlendirilen öðrenciler,
durumlarýna, baþarýlarýna, öðretmenin kanaatine ve kararýna göre aþaðýdaki
okullara yönlendirilirler.
a) Gymnasiumb) Realschulec) Hauptschuled) Gesamtschulee) Sonderschule
a) Gymnasium: Beþinci sýnýftan on üçüncü sýnýf sonuna sýnýfa kadar
olan okuldur. (Bazý eyaletlerde beþinci sýnýftan on ikinci sýnýf sonuna kadardýr.)
Almanya'nýn eðitim tarihinde uzun bir geçmiþi olan okul tipidir. Hedefi
üniversiteye öðrenci yetiþtirmektir. Bu okullarda eðitim seviyesi yüksek,
çalýþma temposu yoðundur. Bu okullar kontenjanlýdýr. Genellikle beþinci
sýnýftan itibaren yabancý dil olarak Ýngilizcenin yanýnda altýncý ve yedinci sýnýftan
itibaren de Fransýzca, Ýspanyolca, Yunanca, Rusça veya Latince dillerinden biri
eklenir. Birçok eyalette üçüncü bir yabancý dil öðrenme imkâný da saðlanýr.
Bu okullardaki ders sayýsý diðer okullara göre daha fazladýr. Haftalýk
ders saatleri en az otuz altý saattir. Sekiz senelik eðitimden sonra verilen
diplomanýn adý, “abitur”dur. Aþaðý yukarý bizdeki fen liselerinin dengi bir
okuldur; ama müfredatý bizdeki fen liselerine göre daha yoðundur. Bu
okullarýn verdiði “abitur” diplomasý, Almanya'da üniversite diplomasýndan
sonra en deðerli diploma sayýlýr.
> 3 6 0 <
b) Realschule: Beþinci sýnýftan onuncu sýnýf sonuna sýnýfa kadar olan
okuldur. Onuncu sýnýf sonunda “Mittelere Reife” ile bitirilen okuldur. Bu
okulda ikinci dil Fransýzca olup seçmelidir. “Realschule”, orta seviyeli bir okul
tipidir. Her eyalette “Realschule” okulu vardýr. Bu okullar, verdikleri köklü
eðitimleriyle birçok velinin tercih ettiði okullar arasýndadýr. Haftalýk ders saati
sayýlarý “Gymnasium”a yakýndýr. Fakat “Gymnasium” seviyesinde deðildir.
Onuncu sýnýfýn sonunda not ortalamasý iyi olup da öðretmenden
tavsiye yazýsý alanlar “Gymnasium”un on birinci sýnýfýna geçiþ yapabilirler veya
Almanya'ya mahsus olan “Fachhochschule”ye (mühendislik yüksek okulu)
gidebilirler; fakat bu okul fakülte ile karýþtýrýlmamalýdýr. Bu okullar üniversite
deðildir. Eskiden bizde olan tekniker okullarýn, þimdiki iki yýllýk meslek yüksek
okullarýn bir benzeridir.
c) Hauptschule: Beþinci sýnýftan dokuzuncu sýnýf sonuna sýnýfa
kadar olan okuldur. Bu okullarda derslerin sayýsý kýsýtlý, eðitim seviye düþüktür.
Aðýrlýklý olarak matematik, sosyal bilgiler ve Almanca dersleri okutulur. Fen
derslerine aðýrlýk verilmez.
d) Gesamtschule: Beþinci sýnýftan onuncu sýnýf sonuna sýnýfa kadar
olan okuldur. Eðitim seviyesi “Hauptschule”e göre daha düþük seviyede bir
okuldur. Yapý olarak bizdeki düz liselerin bir benzeridir. Tüm öðrenciler ayný
sýnýftadýr. Bu okullarýn adý bir olup sayýsýz türleri vardýr. Eyaletten eyalete hatta
þehirden þehre farklýlýklar gösterebiliyor. Kabaca bir ayrým yapacak olursak
“Kooperatife” (yan yana) ve “Integrative” (iç içe) diye ikiye ayýrabiliriz.
Öðrenciler, “Kooperative Gesamtschule”lerde seviyelerine göre sýnýflara
ayrýlýrken, “Integrative Gesamtschule”lerde sadece bazý derslerde gruplara
ayrýlýrlar. Mesela bu okullarda altýncý sýnýftan sonra matematik, yedinci sýnýftan
sonra Almanca ve Ýngilizce, dokuzuncu sýnýftan sonra fen dersleri gruplara
ayrýlarak görülürken diðer dersleri ise bir sýnýfta ders görürler. “Kooperative
Gesamtschule”de bir okul çatýsý altýnda üç ayrý program bir aradadýr. Bu
okulun bizdeki çok programlý liselere benzer bir yapýsý vardýr; ama tamamýyla
örtüþmemektedir.
> 3 6 1 <
Almanya'daki “Gymnasium”, “Realschule” ve “Hauptschule” adý
verilen eðitim kurumlarýnýn yüz yirmi yýllýk bir tarihi vardýr. Bu okullarda yüz
yirmi yýl içerisinde ancak müfredat deðiþikliði yapýlmýþtýr. Bu okullarýn statüsü
ve uyguladýðý yönetmelikler, hiçbir deðiþikl iðe uðramamýþtýr.
“Gesamtschule”ler eðitim açýsýndan “Gymnasium” ve “Realschule”ye göre
daha düþük seviyede eðitim veren okullardýr. “Gesamtschule”ler, 1960 yýlýnda
Almanya'nýn içtimai ve siyasi geliþmesinden sonra eðitimde eþitlik durumu
dikkate alýnarak açýlmýþ okullardýr.
Alman eðitim sisteminde apayrý bir yeri olan “Sonderschule”lerden
bahsetmek gerekirse bu okullar yine kendi aralarýnda farklýlýklar gösterir.
Bunlar mesela bedensel özürlüler, zihinsel özürlüler veya öðrenme engelliler
diye üçe ayrýlýr.
Almanya'da üzülerek izlediðim ve gözlemlediðim olaylardan biri de
oradaki eðitim ataþelerimizin ilgisizliðinden ve velilerimizin bilgisizliði
yüzünden gözünden zekâ fýþkýran Türk çocuklarý, Almanlarýn sistematik olarak
yabancýlara uyguladýðý ayýrýmdan dolayý öðrenme engelliler okuluna
yönlendirilmektedir. Bu uygulama, özünde çok þey olan ama ilgisizlikten,
cahillikten ve sahipsizlikten dolayý zeki Türk çocuklarýný bilerek ve isteyerek
köreltmenin, yok etmenin deðiþik bir boyutudur. Þu anda Almanya'da
“Sonderschule”ye (geri zekâlýlar okulu) giden Türk çocuklarýnýn oraný ne yazýk
ki yüzde ellinin üzerindedir. Bu okullardaki gördüðüm tablo þahsen beni
ürküttü. Türk iþçi çocuklarý bu okullarda bile bile ve göz göre göre heder olup
gitmektedir. Bu durum, emekli bir eðitimci olarak benim içimi burkan,
yüreðimi acýtan olaylardan biridir.
Bu okullarýn içinde en gözde olaný “Gymnasium”udur. Burada
okuyan öðrenci, baþarýsýz duruma düþerse bir alt okula, “Realschule”e; alt
okullarda, “Realschule”de okuyan bir öðrenci, üstün baþarý gösterdiðinde bir
üst okula, “Gymnasium”a geçiþ yapabilmektedir. Yani bir okulda okuyan
öðrenciler baþarýsýz duruma düþerlerse bir alt okula; alt okullarda okuyan
> 3 6 2 <
öðrenciler de istenilen derecede baþarýya ulaþýrsalar bir üst okula geçebilirler.
Bizdeki gibi meslek liselerinde okuyan baþarýlý öðrencilerin notu kesilip de düz
lise öðrencilerinin notuna ilave edilmez.
A. Almanya'da Meslekî Eðitim
Almanya'daki meslek okullarýnýn bir, iki ve üç senelikleri vardýr.
Bunlarýn bir ve iki senelik meslek okullarý “Mittelere Reife” diplomasý verilir. Üç
senelik meslek okullarý ise hem bu diplomayý verir hem de meslek öðretir.
“Realschule” ve “Gesamtschule”lerden “Mittelere Reife” diplomasý alan
öðrenciler, yukarýda belirttiðim gibi “Fachabitür” diplomasý (meslek, iþ
diplomasý) alarak iþ yapabilir, meslek sahibi olabilirler.
1- Bir Senelik Meslek Okullarýa) Berufsvorbereitungsjahr (BVJ)Mesleðe hazýrlýk okullarýdýr. “Hauptschule” diplomasý alamayan
öðrencilere göre eðitim veren okuldur.b) Berufsgrundjahr (BGJ)“Hauptschule” diplomasý alan ama þirket veya BFS'de mesleki yer
bulamayanlar içindir.
2- Ýki Senelik Meslek Okullarýa) Berufsfachschule (BFS)Meslek diplomasý almak isteyenler bu okula gider.b) Fachoberschule (FOS)Bu okullar ekonomi, elektroteknik ve bilgisayar aðýrlýklý eðitim veren
okullardýr.
3- Üç Senelik Meslek Okullarýa) Berufschule (BS)Almanya'ya mahsus mesleki eðitim sistemi içinde meslek diplomasý
veren okuldur. Dual (ikili) sisteme göre eðitim verir. Bu okula gelen öðrenci,
haftanýn iki gününü okulda, üç gününü iþletmede geçirir. Sonunda meslek
imtihanýna tabi tutulur. Aldýðý meslek diplomasýna göre mesleðini icra edebilir.
> 3 6 3 <
Rahmetli Turgut Özal'ýn ülkemize býraktýðý en büyük izlerden biri de
kýsa yoldan meslek sahibi olmak isteyenler için Alman eðitim sisteminden
esinlenerek açtýðý “çýraklýk eðitim merkezleri”dir. Daha önceleri ilkokulu
bitiren çocuðunu okutma gücünde olmayan aileler, kýsa yoldan meslek sahibi
olmasý amacýyla onu ücret, yemek ve kalabileceði bir yer, sosyal güvence þartý
olmaksýzýn bir ustaya emanet ederlerdi. Rahmetli Turgut Özal döneminde bu
durumdaki çocuklar, öðrenci statüsüne kavuþturularak Alman eðitim
sisteminden daha ileri bir noktaya getirildi. Almanlarýn “Yirmi senede
oturtamazsýnýz.” dediði bu okullar, zamanýn Milli Eðitim Bakaný M.
Emiroðlu'nun olaðanüstü çabalarý ve tecrübeli, iþinin ehli eðitimcilerden
kurduðu ekipler sayesinde beþ sene gibi kýsa bir süre içerisinde Türk milli
eðitim sistemine kazandýrýldý. Bu tecrübeli ekibin içerisinde Manisa'dan da çok
deðerli bir eðitimci arkadaþýmýz da yer almýþtý. Kendisini hepimiz çok yakýndan
tanýyoruz. Manisa Ýl Milli Eðitim Müdür Yardýmcýsý ve Halk Eðitimi Baþkanlýðý
görevlerinden tanýdýðýmýz, sevdiðimiz ve saygý duyduðumuz deðerli mesleki
teknik eðitim uzmaný Sayýn Mustafa Pala bu ekipte görev alan baþarýlý
eðitimcilerimiz arasýndaydý. Sayýn Mustafa Pala sayesinde Manisa ve ilçelerinde
çok kýsa bir sürede birçok çýraklýk eðitim merkezi açýldý. Eðitime baþlayan
Manisa Çýraklýk Eðitim Merkezlerinde öðrenciler, seksen ayrý meslek dalýnda
eðitim görür hâle geldi. Çýraklýk eðitim merkezine devam eden öðrenciler,
haftanýn bir günü okulda derslerin teoriðini öðrenirlerken beþ gün de
iþletmelerde ve iþyerlerinde mesleklerinin pratiðini yaptýlar. Ayrýca bu
öðrenciler, sigorta yapýlarak Devlet’in güvenlik þemsiyesi altýna alýndýlar.
Okullarda yemekleri verildi, yurtlar açýldý. Usta yanýnda çalýþmalarý ve
konumlarý da okulun öðretmenleri tarafýndan denetim altýna alýnarak “ara
eleman” açýðý karþýlandý. Bu okulun öðrencileri kýsa zamanda sanayide,
endüstri meslek lisesi öðrencilerine tercih edilir duruma geldi.
Bizler nedense iyi giden iþleri, her þeyde olduðu gibi bozmada pek
mahiriz. Maalesef kesintisiz eðitim sistemiyle bu okullara da kýyýldý. Bugün
sanatkârlar çýrak ve kalfa, sanayideki fabrikalar da kalifiye eleman bulmada
büyük sýkýntý yaþamaktadýrlar. TÜSÝAD ve TOBB, kalifiye eleman sýkýntýsý
> 3 6 4 <
çekildiðini her ortamda dile getirmektedir. Unutmayalým ki bir ülkeyi
kalkýndýracak el, alet edevat, pense tornavida anahtar tutan ara elemanlardýr.
Almanya'da Ortaöðretim
“Abitur"un, Almanya'da üniversite diplomasýndan sonra en yüksek
diploma olduðunu yukarýda belirtmiþtik. “Gymnasium”un son iki senesinde
öðrenciler, on iki dersin arasýndan iki dersi uzmanlýk dersi olarak seçerler.
Diðer dersler haftalýk üç saat okunurken uzmanlýk dersleri altý saat olarak
okunur. On üçüncü sýnýfýn sonunda (bazý eyaletlerde on ikinci sýnýfýn sonunda),
“Abiturprüfung" imtihanlarýna girerler. Bunlarýn ikisi uzmanlýk dersleri, diðerleri
seçmelidir. Puan sistemiyle ve aritmetik hesaplara göre “Abitur" notu
belirlenir. “Abitur" notu 1-4 arasýndadýr. Alman eðitim sisteminde “1”, daima
en yüksek nottur. Bu diploma ile üniversitelere müracaat edilir. “Abitur"
diplomasýný alan bir öðrenci, kendi alanýndaki bir üniversiteye kaydýný
yaptýrabilir.Almanya'da son yýllarda Alman eðitim sistemindeki karma eðitimin
zararlarý dikkate alýnarak hem erkek öðrencileri hem de kýz öðrencileri
baþarýsýz kýldýðý ve problemli hâle getirdiði gerekçesiyle eðitim ve öðretimin
kalitesini artýrmak üzere Almanya'da Bayern bölgesinde bazý okullarda kýz ve
erkek öðrenciler ayrý sýnýflarda ders görmeye baþlamýþlardýr. Bu uygulamadaki
öncü okullardan biri de Münih'teki “St. Anna Gymnasium”udur. Bu okulda kýz
ve erkekler öðrenciler, Latince, Fransýzca, spor, tabii bilimler (fizik, kimya,
matematik, bilgisayar) derslerini ayrý ayrý sýnýflarda görmektedirler. Böyle bir
uygulamaya geçilmesinin sebebini de karma sýnýflarda gerek kýzlar gerekse
erkekler birbirlerinin karþýsýnda rezil olma korkusuyla çekingen davrandýklarý,
bu yüzden baþarýsýz olunduðu þeklinde ifade edilmektedir. Bunun da doðru
olduðu ortaya çýkmýþtýr. Bu lisede kýz ve erkek öðrencilerin ayrý ayrý sýnýflarda
ders görmeye baþlamasýndan sonra bu lisenin baþarýsý karma eðitim gören
liselere göre bariz bir þekilde yükselme göstermiþtir. Þu anda bu lise,
bölgesinde en baþarýlý okul durumundadýr. Eyalet Bakanlýðý aldýðý bir kararla bu
tür okullarýn sayýsýnýn artýrýlacaðýný açýklamýþtýr. Basýndan takip ettiðim kadarýyla
Ýngiltere ve Amerika'da son yýllarda “Ayrý Eðitim, Birlikte Hayat” anlayýþýndan
> 3 6 5 <
hareketle kýz ve erkeklerin ayrý eðitim gördüðü okullarýn sayýsýnda artýþ
görülmektedir.
Bu sistem, aslýnda benim öðrencilik yýllarýmda ülkemizde en güzel
þekliyle uygulanmaktaydý. Birçok ilimizde “kýz lisesi”, “erkek lisesi” diye açýlan
okullarýn yanýnda karma liseler de bulunmaktaydý. Dileyen veli, çocuðunu
karma okula veya kýz erkek ayrý eðitim veren okullara gönderirdi. Maalesef,
28 Þubat Kararlarýyla ülkemizde tüm liselere karma eðitim mecburiyeti
getirilmiþtir. Bugün okullardaki þiddetin kaynaðýnda bu yanlýþ kararlarýn da etkisi
büyüktür. Maalesef, Batý’dan aile konusunda olduðu gibi eðitim ve sosyal
konularda da hep yanlýþlarý alýyoruz, kendi doðrularýmýzdan vazgeçiyoruz.
Onlar ise bizdeki doðrularý almaya çalýþýyorlar. Bugün Avrupa'daki bir aile,
orada yaþayan bir Türk iþçi ailesinin yaþantýsýna hayran kalmaktadýr. Ne kadar
garip deðil mi?
C. Avrupa Ülkelerinde Eðitim
Sonuç olarak, Avrupa ülkelerinin hiçbirinde kesintisiz eðitim yoktur.
Bazýlarýnda dokuz seneye, hatta on bir seneye kadar varan mecburi eðitim
olmasýna raðmen hiçbirinde kesintisiz eðitim yoktur. Özellikle Almanya'da
daha ilkokul dördüncü sýnýftan sonra çocuklar kabiliyetlerine göre aþaðýdaki
okullara yönlendirilirler. a. Gymnasiumb. Realschulec. Hauptschuled. Gesamtschulee. Sonderschule
Bir öðrenci “Gymnasium”da baþarý gösteremezse bir alt okul olan
“Realschule”e, “Realschule”de baþarý gösteremezse “Hauptschule”e veya
“Gesamtschule”e yönlendirilir. Bu durumun tersi yani alt derecedeki
okullarda baþarý gösteren öðrenciler, bir üst okullara geçme haklarýna
sahiptirler. Baþarýlý olduklarý sürece bu imkânlarý vardýr. Gymnasium'a kadar
gösterdiði baþarýya göre çýkabilme imkâný bulunmaktadýr. “Gesamtschule”de
> 3 6 6 <
okuyan bir öðrenci “Gymnasium”a kadar yükselebilir, bu okuldan aldýðý
“Abitur" diplomasý ile kendi alanýndaki bir üniversiteye imtihansýz kaydýný
yaptýrabilir.
Allah aþkýna, sizlere soruyorum! Bizdeki gibi hayatýn durduðu,
nefeslerin kesildiði ve üç saatlik imtihaný kazamayan gençlerin bunalýma girdiði,
hatta genç yaþlarda intihar olaylarýn yaþandýðý bir ülke duydunuz mu? Yine çok
çaba sarf ettiðimiz, gece gündüz mesai harcayarak girmek için can attýðýmýz
Avrupa Birliði ülkelerinin hangisinde bizdeki gibi ÖSS veya OKS var? Hiç
duydunuz mu? Yirmi yýldýr bu ülkelerin eðitim sistemlerini inceleyen bir
eðitimci olarak maalesef, hiçbirinde ne ÖSS'ye ne de OKS' ye benzer bir
imtihan görmedim. Her þeyi ile örnek almaya çalýþtýðýmýz Avrupa'yý eðitimde
niye örnek almýyoruz? Kaldý ki Almanlarýn mesleki eðitimi bizden aldýklarýný
kendileri itiraf etmektedirler. Bizde eðitimi maalesef, eðitimcilerden ziyade
eðitimle uzaktan yakýndan ilgisi olmayan kiþiler ve kurumlar yönlendiriyor.
Size yaþadýðým küçük bir olayý anlatarak uyguladýðýmýz eðitim
sisteminin ne kadar yanlýþ olduðunu örneklemeye çalýþayým.1980'li yýllarda Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nin hemen giriþinde Manisalý
Turhangiller ailesine ait “Sultan Makarna” fabrikalarý vardý. Gerek Saim
Turhangil gerekse Turan Turhangil olsun kendileri öðrenci velim olduðu için
çok iyi görüþürdük. Okulumuz pansiyonlu olduðu için zaman zaman gýda
yardýmýnda da bulunurlardý.
Bir gün Saim Turhangil'i fabrikada ziyarete gittiðimde odasýnda yirmi
beþ yaþlarýnda sarýþýn bir genç vardý. Türk olmadýðý belliydi. Beni de
tanýþtýrdýlar. Hollandalý olduðunu ve fabrikalarý için geldiðini söylediler. Daha
sonra bu delikanlý odadan çýktý, Saim Bey'le baþ baþa kaldýk. Ben merak içinde
bu delikanlýyý sordum. Saim Bey, “ Müdür Bey, bu delikanlý Hollandalý, daha
yirmi beþ yaþýnda, Hollanda'da ilkokuldan sonra deðirmencilik okuluna gitmiþ
ve baþarýyla bitirmiþ. Adeta deðirmen taþýnýn dilini öðrenmiþ, sanki taþýn dili
olmuþ. Ayda bir Hollanda'dan gelir, uçak parasý, Ýzmir'de kaldýðý en lüks otelin
parasý, yeme içme dahil bütün masraflarý bize ait olmak üzere bin mark da
> 3 6 7 <
ücret alýr. Her ay getirtip yapacaðým irmik ve makarna unlarýnýn ayarýný
yaptýrýyorum. Ülkemizde birçok makine mühendisi olmasýna raðmen bu
Hollandalýnýn yaptýðý ayarý tutturamýyorlar.” demiþti.
Eðitimde yaþadýðýmýz sorunlar aklýma geldikçe o günden beri Saim
Turhangil Bey’in bu sözü aklýma gelir. Ýnsanýn bir mesleði en iyi öðrenme
yaþýnýn on iki on üç yaþ olduðu, bir þeyi öðrenmeye baþlamanýn bu yaþlarda
netleþtiði ve kalýcýlaþtýðý bütün pedagoglar tarafýndan itiraf edilmektedir.
Günümüzde ilköðretimi bitirmiþ bir çocuðu tulum giydirip arabanýn
altýna yatýramazsýnýz. Bugün ortalýkta dolanýp iþ arayan milyonlarca gencimize
raðmen kalifiye eleman isteyen iþlerde maalesef, eleman sýkýntýsý yaþandýðý,
TÜSÝAD ve TOBB tarafýndan her fýrsatta dile getirilmektedir.
Ülkemizde birçok alanda olduðu gibi günübirlik politikalarla çözüm
üretilmeye çalýþýlýyor. Öðretmen yetiþtirme iþi yozlaþtýrýlýp kiþiliksizleþtirildiði
gibi mesleki eðitim de ayný akýbete uðratýldý. Meslek liselerinin özendirilip ara
eleman açýðý kapatýlacak yerde katsayý adaletsizliðiyle, kendi alanýnda yüksek
öðrenim görememe gibi çarpýk ve yanlýþ eðitim sistemiyle mesleki eðitim daha
da çökertilmiþtir. Avrupa'da olduðu gibi baþarýlý öðrencilerin önü neden
açýlmýyor? Meslek okullarýnda okuyan öðrencilerin hakký zayi edilerek neden
düz liselerdeki baþarýsýz öðrencilerin önü açýlýyor? Bu sistemin akýlla, mantýkla
ve insafla baðdaþýr bir yaný var mý?
Türkiye'de öðretmen yetiþtirme politikasýnýn yanýnda eðitim
sisteminin de acilen gözden geçirilmesi gerekiyor. Bunun için yeni alýn terleri
dökmeye, fazla mesailer sarf etmeye hiç gerek yok. Akla mantýða, hakka
hukuka, insaf ve izana sýðacak eðitim sistemi için çok gerilere gitmeye de gerek
yok. Rahmetli Turgut Özal döneminde uygulanan mesleki eðitim sisteminin
nesi vardý ki terk edilerek mesleki eðitimimiz çökertildi? Bugün Almanya'da
uygulanan eðitim sisteminin “Hitler Almanyasý”ndan kalma olduðunu
unutmayalým.
Kesintisiz eðitimin problemleri de öðretmen okullarýnýn ve yüksek > 3 6 8 <
öðretmen okullarýnýn kapatýlmasý gibi her yýl kartopu gibi katlanarak artacaktýr.
Yirmi beþ yýl önce öðretmen yetiþtiren kurumlarýn üniversitelere, yani YÖK'e
baðlanmasý sonucu öðretmen yetiþtirme problemlerini de beraberinde
getirmiþtir. Öðrenci kaynaðýnýn farklýlaþmasýndan ve genel üniversite
anlayýþýndan dolayý öðretmen adaylarýnda bulunmasý gereken davranýþ,
düþünce ve ideal yoksunluðu, maalesef, “öðretmenleþtirilememe” gibi
olumsuz sonuçlar çýkarmýþtýr. Sadece üniversite anlayýþýný benimseyen
gençlerin öðretmenlik ruhu ve idealiyle yetiþtirilememesinden dolayý
eðitimimize ve öðretmenlik mesleðine olumsuz yansýmalarý olmuþtur.
Yine mevcut sistem içerisinde öðretmen yetiþtiren kurumlarý,
çoðunlukla öðretmenliðe ilgi duymayan öðrencilerin boþta kalmamak için
tercih ettikleri, istatistikler sonucu ortaya çýkmýþtýr. Diðer taraftan mevcut
eðitim fakültelerinde, ayný bölüm ve alanlarda öðretmenlik meslek bilgisi
dersleri ve programlarý dahil müfredat bütünlüðü bulunmamaktadýr. Farklý
program, farklý müfredat, farklý anlayýþ, farklý yaklaþým ve uygulamalarla
yetiþtirilenlerden ayný veya benzer davranýþlarý beklemek imkânsýzdýr. Bu
bakýmdan ortaöðretim kademesinden itibaren öðretmenliðe yatkýnlýðý olan ve
öðretmenlik mesleði için gerekli yeterlikleri bulunan öðrenciler, öncelikle
öðretmen yetiþtiren okullara, mesela öðretmen liselerine yönlendirilmelidir.
Merkezi sistemle yapýlan imtihaný kazanan öðrencilerin alýnabildiði öðretmen
yetiþtiren yükseköðretim kurumlarýna öncelikle öðretmen lisesi mezunlarýna
hak verilmeli veya artýrýlmýþ puan avantajý saðlanmalýdýr. Diðer ortaöðretim
kurumlarýndan mezun olan ve öðretmenliðe yatkýnlýðý bulunan öðrencilere de
farklý bir imtihan uygulanarak ya da alýnabileceði öðretmen yetiþtiren
yükseköðretim kurumlarý öðretmenlik mesleðinin kendisine has ilke ve
özelliklerini dikkate alarak eðitim verilebilir. Öðretmen yetiþtirme politikasý bir
sistem bütünlüðü içinde yeniden düzenlendiði takdirde eðitimimizin baþarýya
ulaþacaðýný umuyorum. Zaten TBMM Araþtýrma Komisyonu’nun tespitleri de
bu yöndedir. Tespit edilen bu aksaklýklarýn acilen giderilerek doðru
uygulamalarýn bir an önce hayata geçirilmesi çocuklarýmýzýn ve gelecek
nesillerimizin heder olmamasý için gereklidir.
> 3 6 9 <
Avrupa’daki Din Eðitimleri
Almanya'daki Din Eðitimi:
Alman Anayasasý’na göre din dersi kamu okullarýnda (ilk, orta ve lise) okutulan düzenli dersler arasýndadýr. Sýnýf geçmeye doðrudan etkisi vardýr. Din dersi, kilisenin dini kuruluþlarýn ilkeleriyle uyum içinde verilir. Ben de zaman zaman Almanya'ya Türk çocuklarýnýn din eðitimi için gittiðimde altý yaþýndan on beþ yaþýna kadar çocuklara verdiðim din eðitimine en ufak bir müdahalede bulunmamaktadýrlar. Hatta yaptýðýmýz sosyal faaliyetlerin ve gezilerin dahi masraflarý belediye tarafýndan karþýlanmaktadýr.
Almanya'da anaokullarý denen “kinder schule”ler, tamamen kiliseye aittir. Buralardaki din dersleri, kiliseye ait din görevlileri tarafýndan verilir. Üniversite seviyesindeki din eðitimi ve öðretimi, Devlet üniversiteleri içinde Katolik ve Protestan bölümleri olmak üzere ilahiyat fakültelerinde yapýlmaktadýr. “Kinder Schule”lerde ve kiliseye ait okullarda din dersleri kilise din görevlileri, kamu okullarýnda ise ilahiyat fakültelerinden mezun öðretmenler tarafýndan verilmektedir. Bizde ise, son yýllarda din dersi öðretmenliði ilahiyat fakültelerinden alýnarak eðitim fakültelerine verilmiþtir. Bence bu uygulamayý iyi niyetle karþýlamak mümkün deðildir.
Avusturya'daki Din Eðitimi:
Avusturya'da ilk ve orta dereceli okullarda öðrenci, din dersi veya ahlak derslerinden birisini okumak zorundadýr. Ders öðretmenini dini cemaatler tayin eder, öðretmenin maaþýný ise Devlet öder. Okullarda okutulan din dersi müfredatýný tamamen dini cemaatler düzenler.
Belçika'daki Din Eðitimi:
Din eðitimi konusunda en özgürlükçü uygulamalara sahip bir ülkedir. Bu ülkede eðitim kurumlarýnýn yarýdan fazlasý Katolik Kilisesi’nin elindedir. Katolik Kilisesi’nin çok etkin olduðu bu ülkede Katolik mezhebine ait havayý yaþatmaya çalýþýr.
> 3 7 0 <
Danimarka'daki Din Eðitimi:
Bu ülkede din dersi, ilköðretim okullarýnýn birinci sýnýftan dokuzuncu sýnýfýn sonuna kadar sadece Hýristiyanlýðý ele alan bir derstir. Onuncu sýnýftan itibaren liselerde diðer dinlerin de müfredatýna yer verilir. Bu ders, dinler hakkýnda genel kültüre yönelik “Din Bilgisi” adý altýnda okutulmaktadýr. Birinci sýnýftan onuncu sýnýfa kadar olan eðitim süresi içinde, Hýristiyanlýk ve Hýristiyanlýða ait temel bilgiler en iyi bir þekilde öðrencilere verilmektedir.
Bu arada Avrupa'da yapýlan araþtýrmalarda baþlangýçta evlilik yoluyla Ýslam dinine giriþler, özellilikle son yýllarda bilinçli olarak Ýslam dinini kabullenmeler ve kabul edenler arasýnda üniversite gençliðinin yoðun olmasý, Kilise’yi ve muhafazakâr kesimi endiþelendirmektedir. Karikatür krizinin bu ülkede olmasý, yine son zamanlarda “Danimarka'nýn Ýslamlaþtýrýlmasýna Son” (Stop Ýslamiesering af Danmark” örgütünün ülkenin polis teþkilatýna, “Kur'an-ý Kerim'in Danimarka'da yasaklanmasý” için baþvurusu tesadüfi olmasa gerek.
Fransa'daki Din Eðitimi:
Sadece Fransa'da ilköðretim okullarýnda din dersleri yerine “Ahlak ve Yurttaþlýk Bilgisi” dersi okutulmaktadýr. Yalnýz buna karþýlýk kiliseler, Fransýz vatandaþlarýna dini eðitim vermek için çok büyük yetkilere sahiptir. Okul dýþýnda her yaþtan isteyen vatandaþlara dini kurslar düzenlemektedir. Yine kilisenin yaptýðý planlamalarla anaokulu ve ilköðretim öðrencilerinin büyük bir kýsmý Katolik din eðitiminden geçmektedir.
Hollanda'daki Din Eðitimi:
Hollanda Anayasasý’na göre bu ülkede eðitim özgürlüðü çerçevesinde, birçok dini kurumlar ve cemaatler tarafýndan özel okullar açýlmýþtýr. Bu çerçevede bu okullarda din dersleri zorunludur. Müslümanlarýn da bu ülkede özel okulu bulunmaktadýr. Haftada iki saat okutulan din dersleri, bütün özel okullarda zorunlu ders kapsamýndadýr. Devlet okullarýnda da iki saat okutulan din dersi, zorunlu olmayýp isteðe baðlý olarak okutulmaktadýr.
> 3 7 1 <
Ýtalya'daki Din Eðitimi:
Üniversiteler hariç olmak üzere ülkede bütün resmi ve özel okullarda din dersleri haftada bir veya iki saat olarak okutulmaktadýr. Dersleri kontrol etmek ve öðretmenleri tayin etmek, Katolik Kilisesi’nin yetkisi dâhilindedir. Bu ülkede öðrencilerin tamamý din eðitiminden geçirilmektedir.
Yunanistan'daki Din Eðitimi:
Komþumuz Yunanistan'da din eðitimi tamamen Ortodoks Kilisesi’nin yetkisi dâhilindedir. Burada din eðitimi aðýrlýklý olarak anaokullarýndan baþlatýlmaktadýr. Bu ülkede de din bilgisi dersleri ilk ve orta dereceli okullarda zorunlu dersler arasýnda okutulmaktadýr. En büyük azýnlýðý teþkil eden Müslüman Türklerin ve diðer Müslüman azýnlýðýn okullarýnda da Ýslam din dersi zorunlu olarak okutulan derslerdendir.
Ýngiltere'deki Din Eðitimi:
Bu ülkede din dersleri, Devlet okullarýnda ilk ve orta dereceli bütün okullarda düzenli olarak okutulan zorunlu dersler arasýndadýr. Bütün okullarda her sabah güne toplu dua ile baþlamak yasa gereðidir.
Söz, din eðitiminden açýlmýþken özellikle on yedi yýl önce yaþanmýþ ve Devlet’imizin de arþivlerine geçmiþ bir konuyu anlatarak etkili ve yetkili büyüklerimizden tutun da en sade vatandaþýmýza kadar hepimiz elimizi þakþaðýmýza koyarak, düþünmemiz gereken bir olayý anlatmak istiyorum. Sanýrým anlatacaðýmýz bu olayla nerede hata yaptýðýmýzýn farkýna varabileceðimizi umuyorum.
Meslekler ve Meslek Sahibi Olmanýn Önemi
Rahmetli Akif bir þiirinde,“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parasý,Dostunun yüz karasý, düþmanýnýn maskarasý!” der.“Hazýra dað dayanmaz.” derler. Bir babanýn çocuðuna býrakacaðý en
> 3 7 2 <
büyük servet, at, araba, han, hamam, apartman deðil, iyi bir eðitim vermek
ve iyi bir meslek sahibi yapmaktýr. Bu tüccar, mühendis, çiftçi, doktor olabilir.
Anne-baba çocuðunun koluna altýn bilezik takabilmek için onun eðitim ve
kabiliyetini dikkate alarak ona iyi bir eðitim imkâný saðlamalýdýr. Bunca yýllýk
meslek hayatýmda, velilerin çocuklarýnýn eðitimi konusunda, ne kadar istekli
olduklarýný bizzat müþahede ettim.
Çocuðumuzun kabiliyetini ve becerisini dikkate alarak çocuðumuza
kazandýracaðýmýz meslekler hakkýnda önce bizim yeterli bilgiye sahip olmamýz
gerekir. Bunun için önce meslekleri tanýyalým.
Meslek Nedir?
Meslek, insanlara faydalý mal ve hizmet üretmek ve karþýlýðýnda para
kazanmak için yapýlan, belli bir eðitimle kazanýlan, bilgi ve becerilere dayalý,
kurallarý toplum tarafýndan belirlenmiþ faaliyetler bütünüdür.
Ýnsanýn hayatý boyunca verdiði iki önemli karar son derece kritiktir.
Bunlardan biri mesleðini seçmesi, diðeri de eþini seçmesidir. Her iki karar da
hayati önem taþýr. Bugün evlenseniz ertesi gün boþanamazsýnýz, yanlýþ karar
verseniz yýllar boyu bitmeyen mutsuzluk kaçýnýlmaz olur. Meslek seçimi de
böyle bir karar gerektirir. Bir mesleði seçme kararý verirken “Ben kimim? Ne
istiyorum? Nasýl bir insaným? Kabiliyetim, kiþiliðim nedir? Hangi mesleði icra
edersem mutlu, baþarýlý ve üretken olurum?” diye düþünmek gerekir. Bütün
bunlarýn yaný sýra meslekleri iyi tanýmak ve bu konuda bilgisine güvenilen
insanlardan ve rehberlik servislerinden bilgi alýnarak gencin kendi
yeteneklerini tanýmasýna da fýrsat verilmelidir. Böylece kendi kiþiliðine ve
yeteneklerine uygun bulduðu mesleði baský altýnda kalmaksýzýn hür iradesiyle
seçebilmelidir. Aileler de özellikle bu konuda gence karþý sabýrlý ve duyarlý
olmalýlardýr.
Þüphesiz ki bütün meslekler insan hayatýnýn idamesi ve hayatýný
kolaylaþtýrmasý içindir. Hepsi de gerekli ve kutsaldýr. Biz buna raðmen
meslekleri temelde ikiye ayýrabiliriz. > 3 7 3 <
1- Konusu, amacý, aracý, hedefi insan olan meslekler a) Hukuk: Toplumun huzuru için karþýsýna çýkan insanlarýn haklýsýný
ve haksýzýný ayýrmak, haklýnýn hakkýný vermek ve haksýzý da cezalandýrmaktýr.
Bunun için elbette hukuk tahsili yapan hâkimler, savcýlar ve avukatlar gerekli.
b) Saðlýk: Karþýsýna gelen ve zaman zaman da ayaðýna gidilen
hastayý saðlýðýna kavuþturmak için doktor, ebe, hemþire, hasta bakýcý, saðlýk
memuru gibi meslek sahibi insanlara ihtiyaç vardýr.
c) Eðitim: Yukarýda belirttiðimiz çalýþma alanlarýnda zikredilen
meslekler yanýnda insanlarý hayata hazýrlayan ve hayattaki birçok ihtiyacýný
karþýlayacak mesleklerin eðitimini vermek için de öðretmene ihtiyaç vardýr.Bu mesleklerin hiçbir zaman modasý geçmez. Ýnsanýn olduðu yerde
anlaþmazlýklar olacaktýr, bunlarý çözmek için hâkime, savcýya, avukata ihtiyaç
duyulacaktýr.Ýnsanýn ilelebet saðlýklý kalmasý mümkün deðildir, hastalanacaktýr.
Hastanýn olduðu yerde doktora, hemþireye ve diðer saðlýk elemanýna ihtiyaç
duyulacaktýr.Bütün bu meslekleri icra etmek için eðitim gereklidir. Dolayýsýyla
insanýn olduðu yerde eðitim de olacaktýr. Bunun için de öðretmenlik de saðlýk,
hukuk gibi her zaman ihtiyaç duyulacak meslekler arasýndadýr. Bunlarýn
modasýnýn geçmesi söz konusu deðildir.
2- Konusu, amacý, aracý, hedefi doðrudan insana yönelik
olmayan meslekler
Bu meslekler de insan hayatýnýn idamesi ve insan hayatýnýn
kolaylaþmasý için gerekli mesleklerdir. Hayvancýlýk, ziraat, mühendislik gibi
mesleklerdir. Temelde konusu, amacý, aracý, hedefi insan olmayan
mesleklerin zamanla modasý geçebilir. Yani bazý meslek dallarýnda arz talep
dengesi deðiþebilir.
Kýrk bir yýlýný eðitime veren bir insan olarak son kýrk bir yýlda bazý
meslekler ÖSS'de tavan puan yapmýþtý. Mesela bir zamanlar makine
> 3 7 4 <
mühendisliði en yüksek puanla öðrenci alýrdý. Makina mühendisliðine girmek,
çok büyük bir ayrýcalýktý. Toplumda makina mühendisi denildiði zaman
parmakla gösterilirdi. Þimdilerde ise bu mesleðin puanlarýný yerleþtirmelerde
görüyorsunuz. Eski önemi kalmadý, alt sýralara geriledi. Yine bir zamanlar
ziraat mühendisliði çok ilgi çekiyordu. Günümüzde ise ziraat fakültelerinin
yerleþtirme puanlarý çok düþük seviyede. Ama hukuk, týp ve eðitim
fakültelerinin puanlarý hiçbir zaman düþüþ göstermedi. Her geçen yýl artýyor.
Bilgisayar ve endüstri mühendisliklerinin puanlarý baþlangýçta en üst
noktalarda idi. Zamanla bu mesleklerde de týkanma olabilir. Temel meslek
sayýlan hukuk, saðlýk ve eðitimde týkanma olmasý mümkün deðildir. Bizim
konumuz öðretmenlik olduðuna göre çalýþmalarýmýzý bu konuda
yoðunlaþtýracaðýz.
Mesleði Hayatýný Kurtardý
Geçmiþ yýllardan birinde büyük bir ülkenin padiþahý gönlüne söz
geçirememiþ. Gönül kuþunun konduðu güzel bir kýza izdivaç için haberciler
göndermiþ. Haberciler mutsuz bir þekilde geri dönmüþler sabýrsýz bekleyen
padiþahýn sarayýna. Padiþahýn evlenme talebine “Padiþahýmýzýn mesleði nedir?”
sorusuyla cevap vermiþ güzel ve zeki kýz. Haberciler, “O, ülkenin padiþahýdýr,
daha mesleði neylesin?” deseler de nafile! “Ben meslek bilmeyen bir adamla
evlenmem.” demiþ güzel kýz. Padiþah ise aþkýnýn esiri olmuþ. Danýþmanlarýný
toplamýþ baþýna, “Tiz bana en kýsa zamanda öðreneceðim mesleði söyleyin!”
demiþ. Danýþmanlar tartýþmýþlar, düþünmüþler, örgü öðrenmenin en kýsa
zamanda öðrenilebileceðine karar vermiþler. Ýpler, þiþler alýnmýþ; hocalar
getirtilmiþ; padiþah da gece gündüz çalýþmýþ ve birkaç haftalýk sýký bir
uðraþmayla usta bir örgücü olmuþ. Ýlk çorabýný da âþýk olduðu güzel kýz için
örmüþ.
Ardýndan düðünler kurulmuþ, padiþahýn evliliði mutluluðuna mutluluk
katmýþ. Ülkesine daha bir huzur getirmiþ. Padiþah sýk sýk tebdil-i kýyafetle halkýn
arasýna karýþýr ve halkýn meseleleri ile yakýndan ilgilenirmiþ.
> 3 7 5 <
Bir gün köylü kýyafetiyle kasap dükkânýna girmiþ. Tam kasaba bir
þeyler soracakken bastýðý yerde kapan varmýþ. Bu kapan aniden açýlmýþ ve
padiþah büyük bir gürültü ile kendini bodrum katta bulmuþ. Bir de bakmýþ ki
baþucunda elinde kanlý býçaklý bir adam dikiliyormuþ. “Neler oluyor burada?”
diye sormuþ padiþah. Adam alaycý bir ifadeyle “Ekmek parasý kardeþ, bizim
iþimiz de bu. Þimdi seni keseceðim, etini de yukarýda satacaðým ve nafakamýz
çýkacak.” demiþ. Padiþah kýsa bir þaþkýnlýktan sonra “Kardeþ, benim etim ne
budum ne! Beni satýp ne geçecek ki eline? Oysa benim çok deðerli bir
mesleðim var. Ben sana her gün etimden kazanacaðýn paranýn iki katýný
kazandýrabilirim!” demiþ. Sonra anlatmýþ adama, örgülerden, kazancýndan
bahsedip adamý ikna etmiþ. Çok geçmeden adam elinde þiþlerle ve iplerle
gelivermiþ köylü kýlýklý padiþahýn yanýna. Padiþah gece gündüz örgü örüyor,
adam örgüleri satýp iyi para kazanýyormuþ.
Bu arada padiþahýn adamlarý ise ülkede kargaþa çýkmasýndan korkup
padiþahýn kaybolduðunu kimseye söyleyemiyor, bütün aralamalara raðmen
padiþahý bulamýyorlarmýþ. Padiþahýn karýsý da tebdil-i kýyafetle semt pazarlarýna
dalmýþ. Sanki kocasýný arar gibi karýþtýrmýþ örgüleri. En sonunda bulmuþ
kocasýnýn kendisine has motiflerini. Hepsini satýn almýþ, eve götürüp hepsini
tek tek açmýþ. Nihayet örgüler arasýnda padiþahýn küçük notunu bulmuþ.
Sarayýn adamlarýna haber vererek padiþahýn esir edildiði bodrum katý
bulmuþlar ve vicdansýz kasabýn býçaðýndan kurtarmýþlar. Padiþah, mesleði
sayesinde tekrar eski mutlu ve huzur dolu günlerini yaþamaya baþlamýþ.
Bilmem padiþah olmak için örgü örmek þart mýdýr veya padiþah örgü
örmesini bilmeli midir; ama basit de olsa mesleði olan padiþah hem canýný,
hem saltanatýný, hem de evliliðini kurtarmýþtýr. Padiþah olmasanýz da haydi söyleyin, sizin bir mesleðiniz var mý veya
çocuðunuzun meslek sahibi olmasý için bir gayretiniz var mý? Mesela,
peygamberlerin ve hatta Osmanlý padiþahlarýnýn her birinin mesleði olduðunu
hiç düþündünüz mü?
> 3 7 6 <
Öðretmenlik Mesleði ve Türk Eðitim Sistemi
Öðretmenlik, konusu, amacý, aracý, hedefi insan olan bir meslektir.
Tarih boyunca kral ve kraliçeler, paþa ve padiþahlar, bakanlar, baþbakanlar,
cumhurbaþkanlarý, mühendisler, profesörler hatta öðretmenler bile
öðretmenin eðitiminden geçmektedirler. Su verilmeyen, hava almayan,
Güneþ ýþýðý görmeyen bir bitkinin yaþamasý nasýl mümkün deðilse yetiþmiþ
kadrosu olmayan bir milletin de ayakta durabilmesi mümkün deðildir. Bilen,
bilmeyenden her zaman güçlüdür. Bu yüzden eðitim, her milletin ve her
devletin üzerinde önemle durmasý ve ihmal etmemesi gereken bir konudur.
Öðretmenlik, öðrenmeyi öðretme sanatýdýr.
Acaba öðretmen arkadaþým sýnýfa girdiðinde öðrenmeyi ne kadar
öðretebiliyor? Acaba bunun muhasebesini sýnýftan çýktýðýnda yapabiliyor mu?
“Ben, öðrencilerime bu kýrk beþ dakikalýk sürede neyi ne kadar verdim?” diye
sorabiliyor mu? Bu soruyu kendine soran öðretmen, bir sonraki derste
öðrenmeyi öðretmeye baþlamýþ demektir. Bu soru bir nevi “iðne çuvaldýz”
muhasebesi gibidir. Bu muhasebeyi iyi yapan öðretmen arkadaþlarým olduðu
gibi bunu düþünmeyen, hatta aklýna bile getirmeyen öðretmen arkadaþlarýmýn
sayýsý da maalesef, az deðil.
Bilindiði gibi eðitim için en gerekli unsur öðretmendir. Eðitimin kaliteli
ve kalifiye olmasý için öðretmenin çok iyi yetiþtirilmesi gerekmektedir. Onun
için tarih boyunca her millette öðretmenlik mesleðinin farklý ve önemli bir yeri
olmuþtur. Bizim tarihimizde de öðretmenin farlýklý bir yeri vardýr. Ne yazýk ki
yukarýda da izah ettiðim gibi öðretmen yetiþtiren okullar hakkýnda verilen siyasi
kararlar, sadece öðretmenin kalitesini düþürmemiþ; öðretmenin kiþiliðini de
zedelemiþtir. Çok þükür bu yanlýþlýðýn farkýna varýlmýþ, öðretmenin kalite ve
kalifiyesinin yükseltilmesi konusunda alýnan kararlar sevindirici olmuþtur. “Hiç
olmazsa öðretmen olsun!” mantýðý ve anlayýþý çok gerilerde kalmýþtýr. Bugün
öðretmen yetiþtiren fakültelerin puanlarý neredeyse týp fakültelerinin ve hukuk
fakültelerinin puanlarýna yakýn bir seviyededir. Milli Eðitim Bakanlýðý öðretmen
> 3 7 7 <
yetiþtirmeden ziyade baþarýlý öðretmen yetiþtirme politikalarý uygulamaya
baþlamýþtýr ki bu da ülkemiz adýna, öðretmenlik mesleði adýna sevindirici bir
geliþmedir. Umarým bu politikalardan geriye dönüþ olmaz.Artýk günümüz eðitim anlayýþýnda beklentiler belirli bilgilerin ve becerilerin
sadece öðretmenlere kazandýrýlmasýndan çok bunlarýn iþlenmesi, analiz
edilmesi, sentez yoluyla yeni özgün ürünler meydana getirilmesi,
kazanýlanlarýn gerektiði zamanda ve gerektiði yerde özgür bir þekilde
kullanabilmesidir. Bu da ancak iyi yetiþmiþ bilgili ve formasyon sahibi
öðretmenlerle olur.
Eðitim, insanýn yaratýlmasýyla baþlayan bir olgudur. Ýlk terbiyeci
þüphesiz Allah'týr. Ýnsaný yaratan, terbiye eden odur. Bu kutsal görevi daha
sonra peygamberler, anne-babalar ve öðretmenler sürdürmüþtür. Taþý,
çamuru þekillendiren heykeltýraþ ne ise toplumu þekillendiren de anne
babalar ve öðretmenlerdir. Bir çocuk okula baþlayýncaya kadar onun gözünde en bilgili ve en
kahraman kiþi babasýdýr; ama okula baþlayýp öðretmeni ile tanýþtýktan sonra
kahramanlar ve idoller deðiþmeye baþlar. Onun için bu mesleði seçecek ve bu
mesleði icra edecek kiþilerde mesleðe has özellikler aranmalýdýr. Nasýl ki asker
olacak, hâkim savcý olacak kiþilerde mesleðe ve kiþiliðe dayalý nitelikler
aranýyorsa öðretmenlik mesleðini seçecek kiþilerde de öðretmenlik
mesleðinin gerektirdiði niteliklerin aranmasý gerekir; çünkü insanlar için
vazgeçilmez temel ihtiyaçlarýn en önemlisi eðitimdir, dolayýsýyla öðretmendir;
çünkü yüzyýllardýr birçok düþünür, bilge ve filozof, eðitimin ve öðretmenliðin
ciddi bir iþ, sanat olduðuna dair açýklamalarý, görüþleri vardýr.
Ülkemizde öðretmenlik, 1924 yýlýnda 439 sayýlý Orta Tedrisat
Muallimleri Kanunu ile meslek hâlini almýþtýr. Her alanda ihtisaslaþma olduðu
gibi bu meslekte de ihtisaslaþma önemlidir. Tarihimizde ve Ýslam tarihinde
öðretmenlik mesleðinin ayrý ve önemli bir yeri olduðu hepimizce malumdur.
Hz. Ali'nin “Bana bir harf öðretenin kýrk yýl kölesi olurum.” sözü, hiçbir
milletin eðitim tarihinde görülmeyen ve altýn harflerle tarihimize geçmiþ güzel
ve deðerli bir sözdür. Herhâlde bu sözün gereði olarak tarihimizde
> 3 7 8 <
öðretmene gerçekten çok büyük deðer verilmiþtir; ama öncelikle bu sözün
deðerini ve önemini kavrayacak idarecilere ve velilere ihtiyaç vardýr.
Günümüzde öðretmene verilen deðerin, gösterilen saygýnýn ve ekonomik
itibarýnýn ne durumda olduðunu, tekrar belirtmeye gerek yok zannederim.
Öðretmene verilen gerçek deðeri anlatmak için tarihi bir olayý hatýrlatmak
istiyorum.
Bilindiði üzere Sultan II. Murat, oðlu küçük Mehmet'i saraydaki okula
gönderir. Eðitim ve öðretim yaþý gelmiþtir. Baba Sultan II. Murat oðlunu Molla
Gürani'nin öðretmenlik yaptýðý okula teslim eder. Aradan bir süre geçer, küçük
Mehmet, biraz yaramazlýk biraz da tembellik yaparken hoca bu durumdan
pek memnun olmaz; ama padiþah oðlu olduðu için de pek bir þey söylemez.
Küçük Mehmet, padiþah çocuðu olmasýndan dolayý diðer çocuklar arasýnda
hocasýndan farklý muamele bekler; fakat hiç de umduðu farklý muameleyi
göremez. Birgün derse hazýrlýksýz gelen küçük Mehmet, hocasý tarafýndan
cezalandýrýlýr. Mehmet çok mahcup ama bir o kadar da kýzgýn bir halde okulun
daðýlmasýný bekler. Akþam olunca doðru babasýnýn yanýna koþar. Babasýna
okulda olanlarý anlatýr ve hocasý Molla Gürani'yi þikâyet eder. Sultan II. Murat,
oðlunu sabýrla ve dikkatle dinler. Þikâyetini aldýktan sonra oðluna “Hiç merak
etme oðlum, yarýn beraber gider, o hocanýn hesabýný görürüz.” diyerek
küçük Mehmet'i teskin eder.
O akþam küçük Mehmet uyuduktan sonra Sultan II. Murat, doðru
Molla Gürani'nin yanýna giderek gündüz olup biten hakkýnda bilgi alýr. Sonra da
küçük Mehmet'e bir ders verilmesi gerektiðini hatýrlatarak ertesi günü
uygulayacaklarý planý kararlaþtýrýrlar.
Ertesi gün sabah olunca küçük Mehmet erkenden kalkar, giyinir ve
babasýný beklemeye baþlar; çünkü kendisine ceza veren hocasýnýn hesabýný
gördürecektir. Baba-oðul ikisi beraber medresenin yolunu tutarlar. Oðluna
ceza veren ve oðlunu küçük düþüren hocasýna hesap sormak üzere Molla
Gürani'nin karþýsýna dikilirler. Küçük Mehmet kendinden gayet emin ve
> 3 7 9 <
gururlu bir þekilde hocasýnýn sonunu merak eder. Sultan II. Murat Molla
Gürani'ye sert ve emredici bir ifade ile “Bre Hoca! Sen Mehmet'in kimin
çocuðu olduðunu bilmez misin? Sen benim oðlumu nasýl azarlarsýn, nasýl
döversin? Sen benim padiþah olduðumu bilmez misin? Mehmet'in padiþah
oðlu olduðunu bilmez misin?” der demez, Molla Gürani, akþam padiþahla
kararlaþtýrdýklarý plan gereðince minderinin yanýndaki asasýný alýr, “Þuna bak,
hem suçlu hem güçlü!” diyerek Sultan II. Murat'a hafiften vurur. Sultan II.
Murat, arkasýna bakmadan geldiði gibi medreseyi terk eder. Küçük Mehmet
de gördüðü manzara karþýsýnda donakalýr. Babasýnýn yanýna koþan küçük
Mehmet, babasýna “Ne oldu baba?” diye sorunca Sultan II. Murat amacýna
ulaþmanýn rahatlýðý ve mutluluðu ile cevap verir. “Gördün mü oðul? Hocanýn
emrini dinlemeyip ona karþý gelmemek lazým. Bak, koskoca padiþahý bile
azarlayýp dövüyor.” diyerek oðluna ve gelecek nesillere muhteþem bir ders
verir.
Þimdi soruyorum, ülkemizde böyle bir durumun yaþanmasý
mümkün mü? Hangi öðretmen böyle bir cesareti kendinde bulabilir veya
þöyle diyelim, hangi üst seviyedeki bir idareci böyle olgun davranarak
öðretmeni koruyup saygý gösterebilir? Kaldý ki hiçbir öðretmen bir öðrenciye
kendi þahsi çýkarý için kýzmaz. Öðrenci yaramazlýk yapýyorsa, dersine
çalýþmýyorsa, kötü alýþkanlýklarý varsa kýzar; onlarý eðitmek, onlara iyiyi, güzeli
ve doðruyu öðretmek adýna kýzar, ikaz eder.
Evet, o olaydan sonra küçük Mehmet'te ne gurur ne de kibir kalýr.
Küçük Mehmet, o günden sonra kendisine has bir ayrýcalýk istemez. Yirmi
yaþýna geldiðinde yedi dil bildiði söylenen Mehmet, yirmi bir yaþýnda Ýstanbul'u
fethederek “Fatih” unvanýný alýr, bir çað kapatýp bir çað açar.
Yine Yavuz Sultan Selim, kaftanýna hocasýnýn atýnýn ayaðýndan
sýçrayan çamuru þeref kabul eder ve bu kaftanýn kendisiyle beraber kabre
gömülmesini vasiyet eder. Bu tür misalleri tarihimizden bolca nakledebiliriz.
Bu misalleri çoðaltmak, aç bir insana leziz yemeklerden bahsetmek gibi bir
þeydir. Aç insanýn yanýnda o güzel yemeklerden ne kadar bahsederseniz
> 3 8 0 <
bahsedin, aðzýnýzdan çýkan güzel yemek laflarý o insanýn karnýný asla
doyurmaz; ancak bahsettiðiniz güzel yemeklerden o aç insana verirseniz o
zaman karný doyar. Biz de tarihimizdeki bu yaþanmýþ ve ibret alýnmasý gereken
olaylarý dikkate alarak öðretmenlik mesleðine gerekli önemi ve itibarý
kazandýrmalýyýz. Öðretmenlik mesleðini seçen insanlarýn da bu mesleðin
onurunu ve gururunu her ortamda taþýma hassasiyeti içinde olmalarý gerekir.
Öðretmenlik mesleðini tercih edenlerin bu mesleði gerçekten
sevmeleri gerekir. Diðer meslekler, maiþet kaygýsýyla sevilmeden yapýlabilir;
ama öðretmenlik mesleði, öðretmenliði sevmeden yapýlmasý mümkün
deðildir. Öðretmen olacak kiþi, öncelikle mesleðini sevecek, sonra da
öðretmenlik mesleðinde yeterli bilgiye ve donanýma sahip olabilmek için
kendisini sürekli yenileyecek, öðrendiklerini ve bildiklerini en iyi þekilde
öðrencisine aktarabilme yeteneðine sahip olacaktýr.
Öðretmenlik mesleðinde çok yönlü olma, geniþ ufuklu olma ve hoþ
görülü olma mecburiyeti vardýr. Öðretmen, sadece ders veren, bilgi daðýtan
veya aktaran, deðerlendiren, sýnýfa girip çýkan kiþi olmaktan çýkmýþtýr. Modern
eðitim anlayýþýnýn öðretmeni, gelecek nesillerin toplum içinde özgürce
yetiþebilmesi için hisseden, düþünen, araþtýran, inceleyen, yeni buluþlar
yapabilen, yeni fikirler ortaya atabilen, tecrübelerden ders almasýný bilen,
hayat tecrübeleriyle rehberlik yapabilen kiþidir. Karþýsýndaki öðrenci de böyle
bir öðretmeni örnek alarak yeni görüþ ve düþünceler üreten, geçmiþ ile
gelecek arasýnda baðlantýlar kuran, ufku geniþ, deðiþimi arzulayan, düþünen,
araþtýran birey olarak hayata hazýrlanmayý ilke edinmelidir.
Nitelikli ve donanýmlý insaný yetiþtirmeyi ilke edinen bir öðretmen,
branþý ile ilgili geliþmeleri, yenilikleri ve yeni öðretim metotlarýný kendi
özellikleriyle bütünleþtirerek öðrencilerini iyi yetiþtiren birey olmalýdýr. Sýnýfta
enerjisini, beden dilini, temsil yeteneðini, kullandýðý dili, öðrencileriyle
iletiþimini, bilgiyle süsleyerek aktarmalýdýr. O kiþi, bilgi yayan, bilgi aktaran,
öðrenmeyi öðreten, öðrenme ortamýný iyileþtiren, öðrenmeyi tutkuya
dönüþtüren bir kýlavuz olmalýdýr. Öðrencilere karþý itici ve kendinden
> 3 8 1 <
uzaklaþtýrýcý davranýþlarda bulunmamalýdýr.
Bu konuyu biraz açmak istiyorum. Bayat fýkralar, askerlik hatýralarý,
kendi çocuklarýnýn baþarýsý gibi konular, sýrasý ve yeri geldiðinde belki bir defaya
mahsus bahsedilebilir. Bunlarýn sürekli olmasý halinde öðrencilerde tiksinti ve
býkkýnlýk meydana getirdiðini, öðrenci anketlerinden anlayabiliyoruz. Yine
bunun yanýnda sýnýfa asýk suratla girmek, sýnýfa doðru aksýrmak, öðrencilerin
karþýsýnda burun karýþtýrmak ve böyle durumlarda öðrencilerden mendil
istemek, öðrencilerin gözünden kaçmayan ve öðrenciyi öðretmenden
soðutan davranýþlardýr. Sýnýf ortamý, karþýlarýndaki öðretmeni bütün
davranýþlarýyla gözlemleyen bir laboratuvar gibidir. Öðretmenin yaptýðý en iyi
bir davranýþ da yaptýðý en ufak olumsuz bir davranýþ da öðrencilerin gözünden
kaçmaz.
Ýyi bir öðretmen sýnýfa olabildiðince temiz ve uyumlu bir kýyafetle,
mütebessim bir sima ile girmelidir. Öðrenciye önce kendini sevdirmelidir.
Eðer bir öðretmen, öðrencilerine kendini sevdiremezse dersini de
sevdiremez. Ýleride “öðrenci anketleri” bölümünde göreceðiz, bir öðrenci,
öðretmeni yüzünden ortaokulda iken çok sevdiði bir dersi lisedeki öðretmeni
yüzünden hiç sevmeyebiliyor. Yine ortaokulda öðretmeni yüzünden
sevmediði bir dersi lisede öðretmeni sevdiði için dersini de sevebiliyor.
Yýllar öncesinden bir olayla konumuza devam edelim. Ünlü Ýslam
âlimi Ýmam-ý Gazali, öðretmen olmayý hak eden öðrencilerini görev yerlerine
gönderirken öðretim metotlarý üzerine yazdýðý “Ey Oðul” adlý kitabýný hediye
eder ve þöyle dermiþ. “Ey oðul! Gittiðin yerde öðrencilerine faydalý olmak ve
bildiklerini onlara aktarmak istiyorsan önce onlara kendini sevdir. Seni
severlerse dersini de severler. Eðer seni sevmezlerse dersini de sevmezler.”
Ýþte bugün her yerde ve her ortamda dile getirilen “modern pedagojik eðitim”
diye üzerinde nutuk atýlan pedagojik eðitimin temeli de öðretmen ve öðrenci
arasýnda sevgiye ve saygýya dayalý bir eðitim deðil mi? Oysa ünlü Ýslam bilgini
asýrlar önce bunu uygulamýþ, öðretmen olan öðrencilerine de modern
pedagojik eðitim dediðimiz sevgiye ve saygýya dayalý pedagojik eðitimi tavsiye
> 3 8 2 <
etmiþtir.
Öðretmenin sýnýftaki davranýþlarý ve sözleri çok önemlidir.
Öðretmenin aðzýndan çýkan kötü bir söz, namludan çýkan kurþun gibi gönülleri
yakýp yýkacaðý gibi yine ayný aðýzdan çýkan güzel bir söz de gönülde nice güller
açtýrýr, nice saraylar kurar. Öðretmen, ümitsiz, sebatsýz, ilkesiz, daðýnýk,
sorumsuz öðrenciler deðil; kararlý, ilkeli, nitelikli, sorumluluk sahibi, bilgili
öðrenciler yetiþtirmeyi hedef almalýdýr. Bunun için de önce kendisi iyi ve
olmasý istenilen davranýþlarý ilke edinmelidir.
Okulun iþleyiþi ve öðretmenlerin durumu hakkýnda en iyi bilgi alma yollarýndan biri de kimliði belirtilmeksizin yazýlý olarak yapýlan anketlerdir. Okullarda böyle anketler uyguladýðýmýzda yüzde doksan dokuza varan doðru sonuçlar almamýz mümkündür; çünkü çocuklar, dürüsttür. Mesela bir okulda öðretmenleri en iyi tanýyan dersine girdiði sýnýfýn öðrencileridir. Bir okul müdürünü de en iyi tanýyan öðretmen deðil, o okulun hizmetlileridir. Hizmetlileri en iyi tanýyan ise okulun müdürüdür.
Ben idareciliðim süresince sene sonlarýnda öðrenciler arasýnda anketler yapardým. Bu anketlerde öðrenciler, kimliklerini belirtmeden sorulara cevap verdiklerinden personelim hakkýnda çoðu zaman gerçek ve doðru sonuçlar aldýðýmý ve yanýlmadýðýmý gördüm. Sene sonuna doðru sýnýflara girer, verdiðim boþ kâðýda sadece sorularý ve cevaplarý yazmalarýný ister, kesinlikle isimlerini, sýnýflarýný, numaralarýný yazdýrmazdým. Bu anket sonuçlarýnýn tamamen gizli olduðunu, sadece bende kalacaðýný ve benden baþka hiç kimsenin göremeyeceðini belirterek sorularý hiçbir korku ve tereddüt taþýmaksýzýn cevaplamalarýný isterdim.
Öðrenci lerden a ld ýð ým bi lg i ler le kendi b i ld ik ler imin deðerlendirmesini yapar, öðretmen arkadaþlarýmýn sicillerini bu deðerlendirmeleri göz önüne alarak doldururdum. Yirmi beþ yýllýk idareciliðim süresince hiçbir personelim, “Müdür benim sicilimi bozmuþ.” diye serzeniþte bulunmadý. Genç müdür arkadaþlarýmýn herhangi bir vicdani hata
Öðrenci Anketleri
> 3 8 3 <
yapmamalarý ve keþke dememeleri için bu tür uygulamalarý her zaman yapmalarýný, kýdemlilerin ve bu iþin uzmaný olanlarýn tecrübelilerinden yararlanmalarýný temenni ediyorum. Öðretmen arkadaþlarýmýn ve özellikle müdür arkadaþlarýmýn kendilerini sýnýfta ve okulda kontrol edip deðerlendirebilmeleri için meslek hayatým boyunca biriktirdiðim koliler dolusu anket sonuçlarýndan bazýlarýný aþaðýdaki bölümde aktaracaðým.
Bu anket sonuçlarýný kitaba dökerken çalýþtýðým okullarda hâlâ çalýþan veya emekliye ayrýlanlar ya da çalýþtýðým okulda olmayýp da baþka okullardaki meslektaþlarým için hatýrlatmada bulunmak istiyorum. Anketlerdeki ifadeler ve görüþler tamamen öðrencilere ait olup bunlara ekleme veya çýkarma yapýlmasý söz konusu deðildir. (Sadece imla, noktalama ve cümle kuruluþu yönünden gözden geçirilip düzeltilmiþtir.) Bu anket sonuçlarýnýn belgeleri hâlâ arþivimde muhafaza edilmektedir. Ola ki bu anket sonuçlarý ile ilgili kanuni hak aramaya kalkanlar olabilir. Buradaki ifadelerin tamamen öðrencilere ait olduðunu ve öðrencilerden aldýðým bilgilere göre kendimize çeki düzen verdiðimizi, lüzum gördüðüm eksiklikleri ve kusurlarý da öðretmen arkadaþlarýma zamanýnda hatýrlattýðýmý özellikle belirtmek isterim.
Müdürlük yaptýðým dönemde bu anketlerin yapýldýðý okulumuzda Müdürler Komisyonu Kararý’yla diðer okullardan gelenler de dâhil olmak üzere yüz elliden fazla öðretmen görev yapýyordu.
Ankette öðretmen arkadaþlarýmýn kusurunu açýða çýkarmak gibi bir niyetimiz asla olmamýþtýr. Çok deðerli öðretmenlerin görev yaptýðý Manisa Lisesi’nde, baþarýya odaklanmýþ genç idareci ve öðretmen arkadaþlarýmýn baþarýlý öðretmenlerin baþarýlarýndan yararlanmalarýný diliyorum. Öðretmeni en iyi tanýma yöntemi olan anket sonuçlarýný okuyucularýma arz ediyorum.
Öðrencilere aþaðýdaki sorularý sordum. Verdikleri cevaplarý da aynen aktarýyorum.
Sorular1-Okul müdürü ile odasýnda, okulda veya baþka bir yerde hiç
karþýlaþtýnýz mý? Okul müdürü hakkýndaki genel kanaatinizi belirtiniz.2-Ortaokul müdürünüz ile lise müdürünüzü karþýlaþtýrýnýz. Her
Öðrencilere Uygulanan Anketlerden Örnekler
> 3 8 4 <
ikisini de olumlu ve olumsuz yönleriyle kýyaslayýnýz.3-Siz okul müdürü olsaydýnýz bu okulu nasýl yönetirdiniz?4-Sýnýf müdür yardýmcýnýz ile diðer müdür yardýmcýlarý hakkýnda
deðerlendirme yaparak kanaatlerinizi yazýnýz.5-Dersinize giren öðretmenlerin ismini yazmadan sadece ders ismi
ile giyiminden ders anlatýþýna, sýnýftaki davranýþýndan olumlu ve olumsuz yönlerine kadar deðerlendirme yapýnýz.
1-Bence okul müdürümüz müdürlükte gösterdiði baþarýyý öðretmenlikte de gösterebiliyor. Kitabý harfi harfine izlemek yerine kitap dýþýndan bilgiler de veriyor. Bu da dersin sýkýcý olmasýný engelliyor. Tabii en baþarýlý taraflarýndan biri de öðrenciye kendisini nasýl dinleteceðini iyi bilmesidir. Bu da müdürümüzün hatiplik özelliðini göstermektedir.
2-Ortaokuldaki müdürümüzün yüzünü bile hatýrlamýyorum, desem yeri vardýr. Þimdiki müdürümüz gibi öðrencilerin sorunlarý ile ilgilenmezdi. Ortaokul müdürümüzü ancak bayrak merasimlerinde uzaktan görüyorduk.
3-Þimdiki okul müdürümüz gibi yönetmek isterdim. Herhâlde bundan iyisi olamaz. Ayrýca son sýnýflarda haftada bir saat rehberlik dersi koyardým. Bu ders saatinde üniversite için bilgi verilmesini saðlardým.
4-Geç kalma gibi bir alýþkanlýðým olmadýðý için pek yanlarýna gitmiyorum; ama onlar benim adýmý bilirler. Yanlarýna gittiðimde bana sert bir þekilde deðil de aksine güler yüzle davranýyorlar.
a) Ýngilizce: Güler yüzlü, görevini hakkýyla yerine getiren bir öðretmen. Bize Ýngilizce öðretmek için adeta kendini paralýyor.
b) Tarih: Disiplinli, öðrenciyi çalýþmaya sevk eden, ciddi ve fedakâr bir öðretmen.
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (1)
Branþlarýna Göre ÖðretmenlerimizinDeðerlendirilmesi
> 3 8 5 <
c) Edebiyat: Dil bilgisi konusunda yetersiz olmasýna raðmen güler yüzlü, þakacý ve oldukça iyi bir öðretmen.
d) Matematik: Çok disiplinli ve sert davranýyor. Yazýlýlarda çok zor soru sorarak öðrenci üzerinde otorite kurmaya çalýþýyor; ama bunun yanýnda kendisi de derse hazýrlýksýz geliyor. Dershaneye giden arkadaþlar, yanlýþýný çýkarýnca küplere biniyor. Tabii suçunu bastýrmaya çalýþýyor; ama bizim gözümüzden kaçmýyor.
e) Saðlýk Bilgisi: Keþke bu öðretmeniz daha ciddi bir dersimize girseydi. Umuyorum, en iyi öðretmenlerimizden biri olurdu. Çok güzel ders anlatýyor.
f) Çevre: Çok aþýrý disiplinli olmasý, bizi hem dersine hem de kendine karþý soðutuyor ve bunaltýyor. Derse girdiðinde kýrk dakika geçmek bilmiyor, bu süre bize ölüm geliyor. Ders iþleme tekniðine ve yöntemine hiç alýþamadýk.
g) Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: Oldukça iyi, güler yüzlü, baþarýlý bir öðretmen bize dersi sevdirerek anlatýyor. Dersi derste öðretiyor.
h) Beden Eðitimi: Çok katý görünüyor; ama aslýnda çok yumuþak kalpli ve iyi bir öðretmen. Tek eksiði sanki notlarý terazide tartarak veriyor. Tek kusuru notunun çok düþük olmasý.
ý) Fizik: Öðrenciyi düþünen bir öðretmen; ama pek faydalý olamýyor.
1-Her þeyden önce okul müdürümüzün okulumuzu iyi yönettiðine inanýyorum; çünkü þu ana gelinceye kadar okul çerçevesinde herhangi bir eksiðimiz olmadý. Yapacaðýmýz iþler konusunda hep müdürümüzden destek gördük; fakat sene baþýnda sýnýf toplantýsý dýþýnda kiþisel olarak görüþme imkânýmýz olmadý. Tabii bu kadar büyük bir okulu yönetmek kolay deðil; ama öðrenciler ile müdür arasýndaki iliþkiler genelde toplu deðil de kiþisel olarak öðrencinin isteði doðrultusunda daha sýk yapýlmalý.
2-Bundan önceki okul müdürümüzün isimi (…) idi. Okulumuz küçük olduðundan müdürümüz birçok kiþiyi ismiyle de olsa iyi kötü tanýyordu; fakat öðrenciler ile müdür arasýndaki iliþki genelde “Nasýlsýn, iyi misin?” faslýndan ibaretti. Önceki okulumda buradaki gibi sene baþýnda öðrencilerle
Öðrencilerin verdiði cevaplar ( 2)
> 3 8 6 <
toplantýlar yapýlmýyordu. Bu toplantýlar bence çok faydalý ve daha sýk yapýlmasý taraftarýyým. Bir de müdürümüzün odasýna giren öðrenciye þeker vermesi yok mu? Bu gerçekten çok iyi bir þey. Bazý arkadaþlar þeker almak için küçük þeyleri dahi bahane ederek müdür beyin odasýna giriyorlar. Bu durum bizim müdür anlayýþýmýzý çok deðiþtirdi.
3-Ben de okul müdürü olsam okulun temizliðine ve düzenine çok dikkat ederdim. Gerçekten okulumuz çok temiz ve düzenli. Bazý arkadaþlar, bu temizliðe özen göstermiyorlar. Yedikleri tostlarýn kâðýtlarýný ve ayran kutularýný rasgele atýyorlar. Az da olsa bu öðrencileri tespit eder, cezalarýný verirdim. Katiyen bu tür öðrencilere hoþgörü göstermezdim.
Ýkinci olarak da müdür yardýmcýlarý ve öðretmenlerle teker teker görüþür, gerekirse her öðrenci hakkýnda onlardan bilgi edinmeye çalýþýrdým. Bir de süper liseyle normal liseyi birbirinden ayýrýr, karþýlýklý etkilenmelerini önlerdim.
4-Sýnýf müdür yardýmcýsý ile iliþkimiz çok iyi. Ne eksiðimiz olsa anýnda karþýlýyor. Hemen her gün sýnýfýmýza uðruyor, bir eksiðimiz olup olmadýðýný soruyor. Bu yüzden müdür yardýmcýmýzdan memnunuz.
a) Matematik: Bence çok iyi bir öðretmen, gerek ders anlatýmýyla gerekse bize karþý yaklaþýmýyla en beðendiðim hocam diyebilirim. Ortaokulda hiç sevmediðim öðretmenim, matematik öðretmeni idi. Tesadüfe bak lisede ise en çok sevdiðim öðretmenim matematik öðretmeni oldu. Gelecek sene de dersimize girmesini çok isterim.
b) Edebiyat: Derslerde bizi sýkmýyor, bunaltmýyor. Arada bir yaptýðý esprilerle bizi güldürüyor. Bize arkadaþ gibi yaklaþýyor; ancak bazen iþin ölçüsü kaçýyor. Bazý arkadaþlar hocamýzýn iyi niyetini istismar ediyor.
c) Kimya: Gayretli bir öðretmenimiz; ancak sýnýfta gerekli otoriteyi saðlayamýyor. Bu yüzden derste çok gürültü çýkýyor. Bu öðretmenimizden yeteri kadar yararlanamýyoruz. Kimya dersini okul kurslarýyla telafi ediyorum.
Branþlarýna Göre Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 3 8 7 <
Mesela okul kursuna gelen öðretmen çok iyi ders anlatýyor.
d) Biyoloji: Sýnýflardaki otoritesi çok iyi. Çok iyi ders anlatýyor. Çok zevkli ders anlatýyor. Ancak sorulara yönelik çalýþmasý eksik.
e) Tarih: Çok pimpirikli bir öðretmen, çok güzel giyiniyor. Sýnýfa geldiðinde bir on dakika sandalyeyi silmekle vakit geçiyor, sonra yoklama derken zil çalýyor. Güzel kýyafeti yanýnda öðretmenliði sýfýr. Tarih adýna bir þey öðrendiðimizi sanmýyorum; ama yan sýnýfýn tarih öðretmeninden arkadaþlar çok memnun. Keþke o öðretmen bize gelseydi.
f) Ýngilizce: Çok iyi niyetli, bizim iyiliðimizi ve baþarýlý olmamýzý isteyen bir öðretmen. Genç olmasýna raðmen adeta ablamýz gibi kendisini seviyoruz.
g) Beden Eðitimi: Sýnýfça sevemediðimiz bir öðretmenimiz. Çünkü aðzý çok bozuk. Bir öðretmene yakýþmayacak sözler ediyor.
1-Okul müdürümü seviyorum; çünkü elinden gelenin en iyisini okul için yapmaya çalýþýyor. Okulumuzu Almanya'daki bir okul ile kardeþ okul yaparak oradan ders araçlarý getirdi. Öðrenciye çok yakýn bir insan. Kýlýk-kýyafeti ve konuþmalarýyla bizi iyi bir þekilde temsil ettiðine inanýyorum. Okulumuzun temizliðine çok önem veriyor. Diyebilirim ki ilde en temiz okul, bizim okul sayýlýr. Geçen gün (….) Lisesi’ne gittim, tuvaletin pisliði anlatýlacak gibi deðildi. Nitekim tuvalete giremedim.
2-Ortaokul müdürümüz bizimle daha çok ilgileniyordu. Siz de ilgileniyorsunuz; ama onun kadar deðil. Siz sadece sene baþýnda bir toplantý yaptýnýz, bir daha yapmadýnýz. Bu toplantýlarýn daha sýk yapýlmasýný istiyoruz. O toplantýlardan ben ve arkadaþlarým çok faydalandýk. Herhâlde okulumuzun kalabalýk olmasýndan yeteri kadar zaman ayýramýyorsunuz. Önceki müdürümüzle sizin aranýzda bir fark yok. Davranýþýnýzla ve yaptýklarýnýzla birbirinize çok benziyorsunuz. Ben þahsen her ikinizi de çok sevdim.
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (3)
> 3 8 8 <
3-Okul müdürü olsaydým öðretmenlerden öðrencilerin durumunu, öðrencilerden de öðretmenlerin durumunu tarafsýzca öðrenirdim. Sizin bu yaptýðýnýz anketler gibi anketler yapardým. Böylece ne yapýlmasý gerektiðini öðrenirdim. Öðretmen öðrenci iliþkisine çok önem verirdim. Her ay sýnýf içinde küçük miktarda paralar toplatarak yine sýnýflara gerekli þeylerin (mesela, klima, temizlik araçlarý vs) alýnmasýný saðlardým. Ummadýk zamanlarda taramalar yaparak öðrencileri denetlerdim. Kültür faaliyetlerine aðýrlýk verirdim. Laboratuvarlarýn yenilenmesini saðlardým. Öðrencilere çok sýký disiplin uygulardým.
Esas benim yazmak istediðim bir konu var. Bazý öðretmenler kopya olayýna karþý çok esnek davranýyorlar. Gördükleri hâlde uyarýp bir þey yapmýyorlar. Bu da bazýlarýnýn haksýz yere notlarýnýn yükselmesine neden oluyor. Biz de bu duruma arkadaþlarýmýz olduðu için sesimizi çýkarmýyoruz. Umarým bu durum hep böyle gitmez; çünkü bazý kiþiler gerçekten hiç hak etmediði notlarý alýyorlar. Bunun zararý, sadece hakkýyla çalýþana oluyor. Hem yan gelip yatýyorlar hem de yüksek not alýyorlar. Umarým bu konuya müdahale edersiniz. Bir de bazý öðretmenlerimizin aðzý bozuk. Bize onur kýrýcý kelimeler söylüyorlar.
4 - Müdür yardýmcýlarý bizimle hiç ilgilenmiyor. Ortaya bir konu atýyorlar ve hiçbir açýklama yapmadan çekip gidiyorlar. Sormaya gittiðimizde ise tek tek geldiðimiz için kýzýyorlar. Özellikle bizim sýnýf müdür yardýmcýsý bunu yapýyor. Diðerleri iyi. Diðer sýnýflarýn müdür yardýmcýsýndan arkadaþlar memnun. Bizimki böyle, deðiþtirilmesini istiyoruz.
a) Matematik: Ben bu öðretmeni hiç ama hiç sevmiyorum; çünkü hem davranýþlarý dengesiz hem de notlarý. Hiç ummadýðýnýz bir þeyden sinirlenen bir kiþi. Derse hazýrlýksýz geliyor. Bazen bir problemle bir ders saati geçiyor. Bu hocadan bir þey öðrendiðimiz yok. Okul kursunda dersimize gelen matematik öðretmeni çok deðerli bir öðretmen, neden bizim sýnýfa verilmedi? Sayýn müdürüm, önümüzdeki sene (....) Öðretmen’in bizim sýnýfa verilmesini sizden istiyoruz. Gelecek sene de þimdiki öðretmen bizim
Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 3 8 9 <
dersimize gelirse bizden üniversiteyi kazanan öðrenci beklemeyin sayýn müdürüm!
b) Edebiyat: En çok sevdiðim öðretmenlerden biri. Dersini iple çekiyorum. En rahat diyalog kurduðumuz bir öðretmen. Dersini nefesimizi keserek dinliyoruz. Her þeyi ile beðendiðim bir öðretmen. Þayet ben de öðretmen olursam aynen (…) gibi öðretmen olacaðým.
c) Fizik: Ýyi, deðerli bir öðretmen; ancak anlattýðý dersten bir þey anlamýyoruz. Anlatamayýnca da sýnýfta gürültü oluyor. O da kýzýp baðýrýyor.
d) Tarih: Bu öðretmenimiz de çok deðerli bir öðretmen. Derslerde bize ek bilgiler veriyor. Üniversiteye hazýrlýyor. Karakter olarak da beðendiðimiz bir öðretmen.
e) Biyoloji: Her hafta yaptýðý sözlülerle bize dersi kavratýyor. Konularý tekrar edip gelmemiz, sýnavlara rahat girmemizi saðladý. Giyimi kuþamý ile haným bir öðretmen, kendisini sýnýfça çok seviyoruz.
f) Saðlýk Bilgisi: Çok haným bir öðretmenimiz, saðlýk bilgisinde bize çok yararlý bilgiler verdi. Kendisini çok seviyoruz.
g) Ýngilizce: Hocamýz çok iyi, bize Ýngilizceyi öðretmek için çýrpýnýyor. Dersini çok iyi anlýyorum; ancak yazýlýda yapamýyorum; ama önümüzdeki sene de bize gelmesini istiyoruz.
h)Beden Eðitimi: Öðretmenimizi çok seviyoruz. Çok sert ama hep bizim iyiliðimizi düþünüyor. Bizim yanlýþa düþmemiz konusundaki uyarýlarý beni çok etkiledi.
1-Bence siz okulumuzu en iyi bir þekilde yönetiyorsunuz. Öðrencilerle olan iliþkileriniz oldukça iyi. Okulumuzu çok iyi bir þekilde temsil ediyorsunuz. Okulumuzun Manisa'da en iyi okul olduðu herkes tarafýndan
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (4)
> 3 9 0 <
kabul ediliyor. En takdir ettiðim yönlerinizden biri, okulumuzu Almanya'daki bir okulla “Kardeþ Okul” yapmanýz ve bu iliþkiyi saðlamanýz. Ben böyle bir faaliyeti diðer okullarda duymadým. Siz öðrencinin isteklerine deðer veriyorsunuz. Odanýza giren her öðrencinin þekerle çýkmasý güzel bir þey. Biz diðer okullarda böyle þeker veren bir müdür duymadýk. Diðer okullarda müdür odasýna giren öðrenci dayak yemeden çýkmazmýþ.
Sizden bir dileðim olacak. Ýstanbul'daki okullarýn okuma saati oluyormuþ. O saatte hizmetliler dahi kitap okuyormuþ. Bizim okulda da böyle bir uygulamanýn olmasýný þahsen ben çok istiyorum. Böyle bir uygulamaya Manisa'da siz önderlik yaparsanýz iyi olacak.
2-Ortaokul müdürümüz de iyi bir insandý. Dersimize geldiði için onu daha yakýndan tanýma fýrsatýný bulduk; ama diðer öðrencilere karþý çok sertti. Özellikle bayrak merasiminde çok baðýrýyordu. O bakýmdan diðer arkadaþlar kendisinden çok korkuyordu; ama bizim dersimize girdiði için aslýnda o korkulacak bir insan deðildi.
3-Ben de müdür olsam okulu ayný sizin yönettiðiniz gibi yönetirdim.
4-Müdür yardýmcýlarýmýzý daha fazla tanýma imkâným olmadý; ama gördüðüm kadarýyla bizim sýnýfýn müdür yardýmcýsý iyi. Her türlü derdimizle yakýndan ilgileniyor.
a) Ýngilizce: Bence tam bir öðretmen. Yeri geldiðinde arkadaþ, yeri geldiðinde tam bir öðretmen. Harika bir Ýngilizce öðretmeni. Bu öðretmen dersimize geldiði için kendimizi çok þanslý buluyoruz.
b) Writing: Bu hocamýzý pek sevdiðimi söyleyemem. Niçin sevmediðimi ben de bilmiyorum. Bana soðuk geliyor. Ýngilizcesinin de çok iyi olduðunu sanmýyorum. Öðrencilere karþý yaklaþýmý çok alaycý.
c) Spoken: Onu da seviyoruz, beyefendi bir öðretmen; ama askerlik hatýralarýna fazla yer veriyor. Dersi kaynatmak isteyen bazý arkadaþlar
5- Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 3 9 1 <
> 3 9 2 <
önünden gidiyor, öðretmenimiz de bilerek veya bilmeyerek onlarýn oyununa geliyor. Ders kaynayýp gidiyor.
d) Resim: Öðretmenizi kompleksli buluyorum. Notla öðrenciler üzerinde otorite kurmaya çalýþýyor. Oysa bu durum öðrencilerin hiç hoþlanmadýðý bir durum.
e) Edebiyat: Deneyimli bir hocamýz. Güzel ders anlatýyor; ancak þakalarý ve fýkralarý fazlaca cývýk. Biz güler gibi yapýyoruz; ama öðretmenimize bu anlattýklarýný yakýþtýramýyoruz. Ha, bir de yazdýðý kitabý bize satmaya çalýþýyor, bu da iyi olmuyor.Son olarak söylemek istediðim, sene baþýnda bu okula geldiðimde çok korkmuþtum; ama artýk okulumuzu çok seviyorum. Okulumuzun þeref tablosunda üniversite birincisinin resmi beni çok gururlandýrdý. Ýnþallah bizim dönemden de birinci çýkar.Ayrýca böyle anketlerle bizim görüþümüzü aldýðýnýz için sizi de tebrik ediyorum. Diðer okullardaki arkadaþlara sorduðumuzda onlarýn okulunda böyle öðrencilerin fikri alýnmýyormuþ. Sizi bu tutumunuzdan dolayý kutluyorum.
1- Ýlk defa okuluyla öðrencisiyle kaynaþmýþ bir müdür gördüm. Sanki bir öðrenci gibi gelip aramýza oturuyor, bizim sorunlarýmýzý dinliyor, yerine göre bizimle þakalaþýyor. Hele sene baþýnda bizleri sýnýf sýnýf alýp toplantý salonunda ergenlik çaðý problemlerimiz ve zararlý alýþkanlýklar hakkýnda bilgilendirmeniz çok hoþumuza gitti. Bu tür toplantýlarýn daha sýk olmasýný istiyoruz.
2- Diðer okul müdürlerimin hiçbir zaman öðrencilerle bireysel olarak ilgilenip bizlerin sorunlarýný dinlediðini görmedim. Ortaokul müdürümüzü ancak bayrak merasiminde görürdük. Daha önce müdür denince baðýran insan tipi aklýma gelirdi.
3-Eðer ben okul müdürü olsaydým, önce öðrencilerin sorunlarýný anlamaya çalýþýrdým. Öðrenci okuldan kaçtýysa hemen onu dövmek yerine, niye kaçtýðýný araþtýrýrdým; çünkü þuna inanýyorum, hiçbir insan suçlu olarak dünyaya gelmez. Mutlaka onu suça iten sebepler vardýr. Gerek aile, gerek toplum, hatta
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (5)
bazen okul kiþileri suça itebilir. Bunlarý araþtýrýrdým.
4-Sýnýf müdür yardýmcýmýz çok iyi biri. M.Ç. sanki bizim aðabeyimiz. Bize karþý ilgisi ve yakýnlýðý mükemmel. Ortaokulda müdür yardýmcýmýzdan çok korkuyordum. Lisede bu korkum gitti.
a) Matematik: Þahsen bu hocamýzýn sýnýfýmýz için yeterli olduðunu zannetmiyorum; çünkü dersi yeterince anlatamýyor. Duyduðuma göre yüksek okul mezunuymuþ. Kýrk dakikada ancak iki örnek çözebiliyoruz. Dersi anlatamayýnca biz de dinlemiyoruz, o da bize baðýrmaktan telef oluyor. Kendisinden hiç faydalanamadýk. Bereket okul kursuna gidiyorum da oradan matematik öðreniyorum.
b) Fizik: Bu öðretmeniz, kýrk dakika boyunca nefes aldýrmadan yazý yazdýrýr. Hep suratý asýktýr, hiç gülmez. Yazýlýlarda, deftere yazdýrdýðý örneklerden sormaz, baþka baþka örneklerden sorar. Öðrencinin zayýf not almasýna sevinir bir hâli var. Sýnýf olarak anlaþamýyoruz
c) Ýngilizce: Güleç yüzlü, öðrenci psikolojisinden anlayan bir öðretmenimiz. Bize öðretmen deðil, abla gibi davranýyor. Zevkle iþlediðimiz bir ders.
d) Kimya: Bence kimyayý en iyi þekilde anlatan, dersimize gelen en iyi öðretmenlerden biri.
e) Tarih: Tam anlamýyla mükemmel bir öðretmen. Tarih dersini bana en iyi þekilde anlatan bir öðretmen. Diðer dersleri isteksizce çalýþýrken onun dersinde mükemmel olmak için çaba sarf ediyorum. Bence mükemmel birisi. Örnek aldýðým bir öðretmen.
f) Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: Din dersini çok akýcý anlatýyor; fakat bazen ne zaman kýzýp ne zaman güleceði belli deðil. Bazen hiçbir þey yokken baðýrabiliyor; ama herhalde yoðun iþ stresinden olsa gerek; ama haksýz olduðunu anlarsa özür
5- Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 3 9 3 <
diliyor. Bu özelliðini de takdir ediyoruz.
1-Okulu müdürü dendiðinde akla ilk gelen kaba kuvvet ve ondan korkmaktýr. Bu bende de vardý; fakat geçen yýldan beri süregelen izlenimlerimde sizin böyle olmadýðýnýz kanýsýna vardým. Öðrencilere yaklaþýmýnýz çok farklý. Bir müdürden ziyade bir dost gibi. Bana göre çok anlayýþlý ve öðrencileri gerektiði yerlerde deðerlendirmeyi çok iyi yapýyor. Odasýna giren öðrencilere þeker vermesini çok takdir ediyoruz.
2- Ýlkokul müdürü ile aram çok iyiydi. Hatta evine dahi birkaç kere gitmiþtim. Bunun nedeni kýzýyla ayný sýnýfta olmamdý. Ortaokul müdürü ile iliþkilerim de çok iyiydi; çünkü ortaokulda iken birkaç birincilik ve ikincilik derecelerim vardý. Gözde bir öðrenciydim. Bir de babamýn mesleði yani maddi durumumuzun da iyi olduðunun bilinmesi sayesinde tüm idare ve öðretmenlerimce sevilirdim; ama diðer arkadaþlarým benim konumumda deðildi.
3- Müdür olmayý hiç düþünmedim. Þayet olursam sizin gibi olmayý düþünürüm.
4-Müdür Yardýmcýmýz M.Ç.den çok memnunum; ama (.…) Bey’den hiç hoþlanmýyorum. Tavýrlarýný ve bize olan yaklaþýmlarýný çok sert buluyorum. Onun bizim müdür yardýmcýsý olmasýný hiç istemiyorum. Bir de aþaðý binada bir müdür yardýmcýsý var, diðer binadaki arkadaþlar ondan çok þikâyetçi. Bir defa da ben rastladým, aðzýndan çýkan kelimeden þahsen bir öðrenci olarak ben utandým.
a)Matematik: Bu hocamýzý hiç sevmiyorum. Bize yeterli eðitimi vermediðini düþünüyorum. Ders iþleyiþ tarzýný beðenmiyorum.
b)Edebiyat: Çok seviyorum. Fakat onun iyi niyetini suiistimal ettiðimiz düþüncesindeyim.
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (6)
5-Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 3 9 4 <
c)Fizik: Sýnýfça bu öðretmeni hiç sevmedik. Kendisinin sesini daha doðru dürüst hiç duymadýk. Þaka kabiliyeti ve anlayýþý hiç yok. Dersi ezberlemiþ gibi bir nefeste anlatýp geçiyor. Ondan sonra yaz babam yaz. Bence o da yetersiz.
d)Kimya: Mükemmel öðretmen, bize daha fazla bir þeyler verebilmek için çýrpýnýyor. Gel de bu hocayý sevme! Sevmemek nankörlük olur.
e)Tarih: Bu yýlki en iyi öðretmenlerimizden biri. Onun dersinin nasýl geçtiðini anlamýyoruz.
f)Coðrafya: Biraz memnunuz. Ýkinci dönem oldukça sertleþti. Dersi çok monoton.
g)Saðlýk: Tarih öðretmenimizden sonra en iyi öðretmen. Þahsen bizim biyoloji dersimize de girmesini istiyoruz.
h)Çevre: Baþta seviyordum, fakat þimdi asla! Bizden nefret ettiðini, bizi sevmediðini kendi aðzýyla itiraf etti. Çok inatçý bir öðretmen.
ý)Ýngilizce: Çok hoþlandýðým söylenemez. Bizim sýnýfa uygun bir öðretmen deðil. Bilgisinin az olduðu kanýsýndayým.
j)Beden Eðitimi: Þahsen memnun deðilim. Aðzý çok bozuk. Doðru dürüst beden eðitimi dersi gördüðümüz yok. Bize bir top veriyor, kendisi odadan çýkmýyor.
k)Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: Dersi akýcý ve güzel anlatýyor. Ama bir anda parlayýnca korkuyoruz. Parlamasa iyi olacak. Ders anlatýþý çok güzel.
l) Resim: Bence bu ders niye okutuluyor anlamýyorum. Zaten kabiliyetim yok. Bence ders de öðretmen de lüzumsuz.
m) Müzik: Bu ders fena deðil. Dinlendirici oluyor; ama öðretmeniz genç olduðu için öðrenci üzerinde otorite kuramýyor. Bir de sýnýfta öðrencilerin gözü önünde tost yiyor. Uygun düþmüyor. Bir de öðrenciyi gözcü koyuyor. Ýdare görmesin diye.
> 3 9 5 <
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (7)
5-Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
1-Okul müdürümüzün bizi her bakýmdan iyi temsil ettiðine inanýyorum. Öðrenciye yaklaþýmý iyi ve öðrencilerin görüþlerine deðer veriyor. Dilek ve þikâyet kutusuna attýðýmýz dileklerimizi bayrak merasimlerinde cevaplamasý çok güzel. Bazý yalan yanlýþ bilgilerin doðruluðunu müdürden öðrenmek iyi bir þey. Geldiðim okulda böyle bir uygulama yoktu.
2-Bundan önceki ortaokul müdürümüz hep kendi istediði öðrencilerin sorunlarý ile ilgilenirdi. Zengin çocuklarýna daha yumuþak davranýrdý. Ayrýmcýlýk yapýyordu. Disiplini dayakla saðlamaya çalýþýyordu. Sosyal faaliyetlerimiz hiç yoktu. Öðrencileri çok basit konularda aðlatabiliyordu.
3-Ben okul müdürü olsaydým sýnýflara öðretmen daðýtýmýný çok düzenli bir þekilde saðlardým. Beden eðitimi, resim gibi dersleri öðleden sonralarý koyardým.
Ýkincisi sürekli öðrencilerimle iç içe olurdum. Öðretmen öðrenci iliþkilerinde sadece öðretmenleri dinlemekle kalmaz öðrencileri de dinler, onlara baðýrýp çýðýrmadan hatalarýný anlatýr, onlara yumuþak davranýrdým. Adeta onlarla birlikte gençliðimi tekrar yaþardým.
4-Müdür yardýmcýlarýmla aram iyi, yalnýz (….) Bey hiç sevilmiyor. Hep küfürlü konuþuyor.
a) Edebiyat: Aslýnda ben bu hocayý seviyordum. Sýnýf da seviyordu, fakat daha sonra sevmedik. Hiç sözünde durmuyor. O kadar çalýþtýk, sözlüye kaldýrmasý için fakat sözünde durup kaldýrmadý. Bütün seneyi hep raporlu geçirdi. Galiba kocasý da (....) imiþ. Hiç edebiyat dersi görmedik desek yalan olmaz.
b) Ýngilizce: Bize devamlý olarak “Sizin dinlemenize gerek yok; çünkü sizin beyniniz kapsama alaný dýþýnda!” diyor. Ne hoca bizi sevdi, ne de biz hocayý.
c) Tarih: Bu hocamýz bizim ikinci imtihanýmýzý iptal etti. Gerekçesi hepimiz bu imtihandan çok zayýf not almýþýz. Mümkün deðil, sorularýn cevaplarýna baktýk; sýnýfýn çoðunun notu yüksek, zayýf alan yok gibi. Sonra da öðrendik ki bizim yazýlý
> 3 9 6 <
kâðýtlarýný kaybetmiþ. Bana göre düzensiz bir hoca.
d) Coðrafya: Ben ve sýnýfýmýz bu hocayý çok seviyoruz. Bize karþý çok anlayýþlý. Ders anlatýrken hiç sus demesine gerek kalmadan sýnýf susuyor. Çok güzel ders dinliyoruz. Hâlbuki diðer hocalar sýnýfý susturmak için kendini yýrtýyor; ama sýnýf gürültüye devam ediyor.
e) Saðlýk Bilgisi: Bu öðretmenimiz de ufak tefek bir öðretmen ama dersi iyi anlatýyor, bize yaklaþýmý çok iyi.
f) Fizik: Çok yavaþ ve sessiz, sýnýfta hiç otorite kuramýyor. Baðýrýyor, çaðýrýyor; ama nafile. Okul kursuna gitmesem fizik öðrenemeyecektim.
g) Matematik: Ortaokulda matematik dersini hiç sevmezdim. Fakat bu hocamýz çok iyi matematik dersi anlatýyor. Her öðrenciyle bir aðabey gibi yakýndan ilgileniyor.
h) Kimya: Bu hocayý da hiç sevmiyoruz. Sýnýf konuþunca kimin konuþup konuþmadýðýný anlamadan kaba kuvvete baþvuruyor. Baskýyla, dayakla otorite kurmaya çalýþýyor.
1-Müdürümüz bence örneklerinden bir tanesidir. Bunu kesinlikle yað yapmak amacýyla söylemiyorum. Müdür’ümüz yeri geldiðinde tam bir ciddiyet, içerisinde, yeri geldiðinde öðrencisiyle öðrenci olan sorunlu sorunsuz bütün öðrencileri dinlemeye razý olan bir kiþidir. Yani yapmasý gereken görevi yapan çok yönlü bir kiþidir. Allah ondan razý olsun. Bizlere verdiði emeði helal etsin.
2-Bundan önceki okul müdürümüzü tanýmadýðým için geçmiþ müdür hakkýnda bir yorum yapamam; ancak pek öðrenci ile irtibatý yoktu.
3-Ben okul müdürü olursam tam otoriter, yeri geldiðinde tam bir müdür ciddiyeti içinde hareket eder, yeri geldiðinde de öðrencileriyle öðrenci olan bir müdür olurdum. Kýsacasý olmak istediðim okul müdürü yine kendi okul müdürümüz gibi olurdum. Herkes hedefleri hakkýnda bir model seçermiþ. Ben
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (8)
> 3 9 7 <
de kendi müdürümüzü model seçerdim.
4-Okulumuzun müdür yardýmcýlarýyla üç yýl içerisinde hiçbir problemim olmadý ve hiçbir disiplin cezasý ile karþýlaþmadým, biri hariç hepsini seviyorum. Bize olan yaklaþýmlarý bir aðabey gibi. Onlarýn hepsinin de müdür olmasýný can-ý gönülden istiyorum.
a) Edebiyat: iþine baðlý, imtihan sorularýný sýnýfýn derecesine göre soran, öðrencilerin kötü davranýþlarýný dövmeden hâlleden, bir öðretmen kýsacasý iyi bir öðretmen.
b) Tarih: Giyimi çok þýk, çok güzel giyiniyor ama öðretmenliði kýyafeti kadar güzel deðil. Bence çok kaytarýcý, raporlu olduðu hâlde hep sokakta görüyorum. Bence öðretmenliði sevmeyen biri dersi hiç verimli geçmiyor.
c) Coðrafya: Bu öðretmenizi de aksine çok iyi. Bizim dersi anlamamýz için adeta çýrpýnýyor. Ýyi yürekli bir öðretmen.
d) Biyoloji. Dersleri biraz hýzlý anlatýyor, çok ders veriyor. Bazý konularý anlamadan geçiyoruz; ama yine de bizim iyiliðimizi isteyen, bize bir þeyler vermek isteyen bir öðretmen.
e) Din kültürü Ahlak Bilgisi: Bu öðretmenimizin beðenmediðim yönlerinin yaný sýra oldukça beðendiðim yönleri de var.
f) Fizik: Öðretmenimizin beðenmediðim yönleri: Öðrencilere gülmeyen, derslerde herkese baðýran birisi. Bu öðretmenimin dersinde oldukça sýkýlýyorum.
g) Beden Eðitimi: Beden öðretmenimiz öðrencilerine kötü sözler kullanan birisidir.
h) Kimya: Beðenmediðim yönleri yok.
5- Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 3 9 8 <
ý) Matematik: Beðendiðim yönleri oldukça fazla.
1-Okul Müdürü’müz dýþtan çok sert ve asabi görünmektedir, fakat kendisi çok babacan ve cana yakýn bir insandýr. Giyim kuþamý ile gerçekten tam bir beyefendi.
2-Önceki okul müdürüm ise öðrencileri ile ilgilenmeyen vurdumduymaz bir insandý. Haftada bir kez okula geldiðinde bile fazlalýktý.
3-Okul müdürü olsaydým önce öðretmen öðrenci iliþkisini ele alýrdým. Öðretmenin öðrenciye, öðrencinin öðretmene olan tavýr ve davranýþlarýný inceler ve düzeltirdim. Müdür, müdür yardýmcýsý, öðretmen ve öðrenci arasýndaki en iyi diyaloðu kurardým.
4- Sýnýf müdür yardýmcýmýz çok iyi. Öðrencisini her zaman tutan ve savunan bir insandýr; ama onun yanýndaki müdür yardýmcýsý çok sert, aðzýndan hep kötü kelimeler çýkýyor. Onun alýnmasýnda fayda var.
a) Matematik: Anlatýmý çekici deðil. Okul kursundaki öðretmenimiz matematiði bundan daha güzel anlatýyor. Dersi güzel anlatamayýnca arkadaþlar da dinlemiyor. Öðretmen de zorla dinletmeye çalýþýyor, baðýrýyor.
b) Edebiyat: Bilgisi güzel, fena deðil. Ders anlattýðý zaman dersi dinleniyor; ancak çocuklarýný çok methediyor. Biraz da fazla özele giriyor.
c) Felsefe: Bu öðretmenimiz hakkýnda söylenecek bir laf yok. Dört dörtlük bir öðretmendir. Kendisini sýnýfça seviyoruz.
d) Beden Eðitimi: Aðzý bozuk bir öðretmen. Herhâlde beden eðitimi öðretmeni olmanýn gereði.
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (9)
5-Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 3 9 9 <
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (10)
5- Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
1-Ýlk etapta herkes gibi ben de müdür sýfatýndan korkuyordum. Yüksek statü sahibi insanlardan her zaman çekinmiþimdir. Buraya gelince de öyle olacaðýný zannetmiþtim; ama her þey farklý boyutlarda geliþti. Siz bizim dersimize girmiþtiniz ve oðlunuza yazdýðýnýz mektubu okumuþtunuz. Ben çok þaþýrmýþtým, bizi muhatap olarak seçmenize. O günden sonra size daha farklý bakmaya baþladým. Demek ki bütün müdürler ayný olmuyormuþ, diye düþündüm. Okuduðunuz mektubu köye gittiðimde babama anlatýyorum; çünkü benim aðabeyim okuduðu okulda ailemize uymayan bir arkadaþlýk kurmuþtu ve babamý çok kötü bir hayal kýrýklýðýna uðratmýþtý. Okuduðu okulda kurduðu arkadaþlýk sonu bizim aileye uymayan bir kýzla evlendi. Babam sizinle tanýþmak istedi fakat nasip olmadý. Geçen geldiðinde sizi çok bekledi, fakat sizin o gün toplantýnýz varmýþ. Benim düþüncelerimi deðiþtiren sadece bu davranýþ deðildi. Siz insana insan olduðu için deðer veriyorsunuz. Hiç ayrým yapmýyorsunuz. Sizin yanýnýzda zengin veya fakir çocuðunun bir farký yok. Bu devirde böyle insanlarla karþýlaþmak çok zor; ama Rabb’im sizi bizim karþýmýza seçmiþ de çýkarmýþ. Köylü olmam nedeniyle gerek hocalarýmýn yanýnda gerekse arkadaþlarýmýn yanýnda hep çekinerek davranýyordum; ama siz bizim bu eksikliðimizi giderdiniz. Sizin yanýnýzda köylü ile þehirli ayný eþit derecede. Bu da sizin herhâlde köylü çocuðu olmanýzdan ileri geliyor.
2-Bundan önceki müdürümüz de iyiydi. Öðrencileri çok seviyordu; ama sizin kadar öðrenciye yakýn deðildi.
3-Okul müdürü olsam okulu týpký sizin gibi yönetirdim.4-Müdür yardýmcýmýz maalesef, size benzemiyor. Sizde
gördüðümüz özellikler onda yok. Öðrencilerin konumlarýna göre hareket ediyor. Bu da bizim gözümüzden kaçmýyor.
a) Matematik: Hayatýmda gördüðüm en berbat hoca. Dersimize lise 1. sýnýfta ve lise 2. sýnýfta girdi. Her iki yýlda da bizi matematik dersinden soðuttu. Bize çok büyük haksýzlýklar yaptý. Böyle kiþiler öðretmenliði hak etmiyor. Bu sene dersimize giren matematik öðretmenimiz þiir gibi ders
> 4 0 0 <
anlatýyor. Keþke lise 1. ve 2. sýnýfta da bu hocamýz gelseydi. Rahatlýkla iyi bir üniversite kazanýrdým.
c) Kimya: Lisede kimya derslerime hep bu öðretmenimiz girdi. Gerek ders iþleyiþi, gerekse yaptýðý esprilerle çok iyi bir insan. Kimyayý sevdirmek için gereken her þeyi yapýyor. Öðrencilerin psikolojik durumundan çok iyi anlýyor. Lisede üç yýl dersimize giren tek öðretmen. Bize çok emeði geçti. Örnek alacaðým bir öðretmen. Kendisine teþekkür ediyorum.
d) Biyoloji: Ýki yýldýr dersimize giriyor. Dersi tamamen üniversiteye yönelik, bizim için çok iyi oluyor. Bütün öðretmenler onun gibi ders iþlemelidir. Biyoloji dersini sevmemde büyük katkýsý var.
e) Fizik: Fizik dersini çok iyi anlatýyor. Biz istemesek de dersi güzel iþliyor. Sýnýf olarak kendisine saygýsýzlýk yaptýðýmýzda bize kýzýp baðýrýr, sonra yine neþeli bir þekilde ders anlatmaya baþlar, kindar deðildir.
f)Beden Eðitimi: Çok çalýþkan ve anlayýþlý bir öðretmenimiz. Özellikle beden eðitimi öðretmeni olmak isteyen arkadaþlarý hiçbir karþýlýk beklemeksizin okul dýþýnda çalýþtýrarak sýnavlara hazýrlýyor. Fedakâr bir öðretmenimiz.
1- Bu okulda ilk senem olduðu için müdürümüz hakkýnda tam olarak bir þey söyleyemem; ama çevre temizliðine verdiði önemi; uyuþturucuya, alkole ve sigaraya karþý olan mücadelesini ben þahsen çok beðeniyorum. Sene baþýnda zararlý alýþkanlýklar üzerine toplantý salonunda her sýnýf için ayrý ayrý yaptýðýnýz toplantýlar çok yararlý oldu. Bu tür toplantýlarýn devamýný istiyorum. Okul içinde dereceye giren arkadaþlarýmýzý ödüllendirmesi de çok deðiþik, motive edici ve güzel bir davranýþ. Okulumuzu iyi yönetiyor ve iyi temsil ediyor.
2- Ortaokuldaki müdürümüz sizin kadar iyi diyalog saðlayamýyordu. Okulda yeteri kadar düzgün bir eðitim yoktu. Çoðu dersimiz boþ geçti. Ýnsan olarak iyi bir biriydi.
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (11)
> 4 0 1 <
3-Ben okul müdürü olsaydým, ilk önce öðretmenlere ve öðrencilere iyi davranýrdým. Ben, onlara saygýlý davrandýðým takdirde, onlar da bana saygýlý davranýrlar ve baþarý yüksek olurdu.
4-Müdür yardýmcýlarýmýzdan da memnunum. Bize her konuda yardýmcý oluyorlar ve disiplini saðlýyorlar.
a) Edebiyat: Bence hocamýz, dört dörtlük bir hoca. Derste öðrenciye nasýl davranýlacaðýný çok iyi biliyor. Ders anlatmasý çok güzel. Hiçbir öðretmende görmediðim kadar öðrenci ile iyi diyalog kuruyor; ama kötü olan bir þey var ki o da seneye emekli olacakmýþ. Ýnþallah emekli olmaz, diye dua ediyorum. Bu hocamýzýn emekli olmasýný istemiyorum, çünkü ben bu sene, zevkle ders dinledim.
b) Matematik: Aslýnda bu hocamýzýn bana karþý kötü bir davranýþý olmadý; ama bazý arkadaþlarýma karþý çok onur kýrýcý konuþuyor. Tabii arkadaþlarým adýna ben de etkileniyorum.
c) Gramer: Hocamýz elinden geldiði kadar bize Ýngilizceyi sevdirmeye ve öðretmeye çalýþýyor. Bize farklý ve deðiþik uygulamalarla, yöntemlerle en iyi þekilde diðer öðretmenlerden daha iyi olarak Ýngilizce öðretiyor. Bence çok iyi bir öðretmen ve iyi bir insan. Öðrenciye çok iyi yaklaþýyor ve her sorunu tatlý bir þekilde çözüyor.
d) Reading-Writing: Bu hocamýzla fazla anlaþamýyoruz; çünkü bu hocamýz bazý konularda topu baþka hocalara atýyor. Mesela, bir okuma parçasýndaki dil bilgisi konusunu, “Falan hocanýz anlatmýþtýr!” deyip hemen alýþtýrmalara geçiyor, kitaptakilerden baþka alýþtýrma yapmadan hemen baþka bir konuya geçiyor. Geçmiþ senelerin imtihan sorularýný þimdi bize uygulamasý hiç de hoþ deðil. Ayrýca imtihan sorularýný puanlamasýndaki gaddarlýðýný da unutmamalý.
e) Spoken: Derslerimizde en iyi þekilde bilgiler veriyor, ama oyuna
5- Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 4 0 2 <
geliyor. Arkadaþlar askerlik ve maç muhabbeti yapýnca dersi unutuyor.f) Edebiyat: Hocamýz, edebiyat konusunda ve ders anlatmada çok
iyi, ama dilbilgisi konusunda sýfýr. Oysa dilbilgisi konularý üniversite imtihanlarýnda çok önemli. Ýnsan olarak çok yumuþak tabiatlý. Müdür yardýmcýsý olduðu için bizi daha iyi tanýyor ve özel problemlerimize eðiliyor. Bu yönden kendisini takdir ediyorum, ama dil bilgisi konusu hariç.
Not: Birkaç hocamýz daha var, onlarýn isimlerini bile yazmak istemiyorum; çünkü davranýþlarý ve sözleri hiç de iyi deðil. “Sizden adam olmaz! Siz hiçbir yeri kazanamazsýnýz!” gibi sözleriyle sürekli bizim moralimizi bozuyorlar. Böyle hocalarýmýz olduðu müddetçe Sayýn Müdür’üm, siz bizden hiçbir baþarý beklemeyin. Aþýrý derecede stres altýndayýz.
1-Okul müdürü hakkýnda düþüncelerim, öðrencilere karþý iyi ve hoþ tutumu, babacan davranýþlarý ona olan kanaatimizi olumlu yönde etkilemektedir. Odasýna gittiðimizde bize þeker vermesi, bizleri sýnýf sýnýf konferans salonunda toplayýp okul içindeki ve dýþarýdaki zararlý davranýþlar hakkýnda bilgi vermesi, bizim baþarýmýz için çýrpýnmasý, babacan davranýþlarý bizleri etkilemektedir.
2-Bundan önceki okul müdürüm böyle toplantýlar yapmazdý. Çok katý ve otoriter olduðundan öðrencilerle konuþmaya tenezzül etmeyen biriydi.
3-Okul müdürü olsaydým ben de sizin gibi yapardým. Tuvaletlerin daha temiz olmasýný saðlar, tuvaletlere sabun koydururdum.
4-Müdür yardýmcýlarý öðrencilerin derdinden anlayan insanlar. Özellikle sýnýf müdür yardýmcýmýz L. Bey, S. Bey kesinlikle öðrencinin derdinden anlayan insanlar.
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (12)
> 4 0 3 <
5- Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
a) Edebiyat: Tam bir öðretmen, derslerde nasýl davranacaðýný, öðrencilerle nasýl arkadaþ olacaðýný bilen biri. Sýnýfýn genellikle çoðu öðretmenimizden hoþnut. Çok çok iyi. Ben ortaokulda iken Türkçe dersi zorunluydu. Hiçbir zaman derse isteyerek girmemiþtim; ama þimdi edebiyat dersleri çok iyi. Hocamýn ders anlatýþýndaki baþarýsý benim edebiyat dersini sevmemi saðladý. Ben öðretmenimi örnek alýyorum.
b) Tarih: Ders anlatmaktan hiç haberi yok. Hiç iyi bir öðretmen deðil. Bütün öðrencilere hakaretlerde bulunuyor, küfürler yaðdýrýyor. Böyle bir öðretmenin okulda yeri yok. Bu hocayý okuldan atýn, konu anlatamýyor. Anlattýðý tek þey kedi, köpek. Ayrým yapýyor, öðrencilere çatlak, diyor. Þahsen ben nefret ediyorum.
c) Fizik: Bu hocamýzýn dersinden hiçbir þey anlamýþ deðilim. Hocamýzýn konuþmasý bile deðiþik. Bu yüzden sýnýfýmýzda fizik dersimiz sýrf gýrgýr, gürültü ve þamata olarak geçiyor. Aðzý bozulduðunda da aklýna geleni söylüyor.
d) Saðlýk Bilgisi: Saðlýk dersi iki saat üst üste, birinci derste beþ on dakika ders anlatýyor, ondan sonra oturuyor. Ýkinci saat ise sözlü yapýyor. Dikkatimi çeken þey þu: Hocamýz bize saðlýk dersi veriyor, ama kendisi korkunç derecede sigara kokuyor. Üstelik diþleri sigaradan sapsarý olmuþ. Söyledikleriyle davranýþý tezat teþkil ediyor.
e) Biyoloji: Çok deneyimli bir hocamýz. Zor olan bu dersi adeta edebiyat dersinde þiir dinler gibi dinliyoruz. Kendisi de öðrencilere karþý çok nazik davranýyor. Þahsen ben de öðretmeniz gibi biyolojiyi seçip genetik bilgisi üzerinde çalýþmak istiyorum.
f) Matematik: Bu öðretmenimizin aklý fikri borsada. Derse hiç hazýrlýklý gelmiyor. Derse girdiðinde iþleyeceði konuyu bize soruyor. Garanti, borsadan çýkýp gelmiþtir. Kendisinden hiç faydalanamadýðýmýz hocalarýmýzdan biri. Borsa yükselmiþ ise dersi anlatýr; ama borsa düþmüþse ders diye bir þey bekleme! Bereket okul kursuna gidiyorum da bir þeyler öðreniyorum; ama
> 4 0 4 <
diðer arkadaþlar bu iþin farkýnda bile deðil.
f) Resim: Bizimle hep tartýþýr, sýnýfla hiç geçinemez.
g) Çevre: Dersi sevdirerek iþler.
h) Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: Çok sinirli ve disiplinli.
ý) Ýngilizce: Genç bir öðretmenimiz, dersi iyi anlatýyor. Aramýzda bir problem yok.
a) Matematik: Ben bu öðretmeni hiç ama hiç sevmiyorum; çünkü hem davranýþlarý dengesiz hem de notlarý. Hiç ummadýðýnýz bir þeyden sinirlenen bir kiþi. Derse hazýrlýksýz geliyor. Bazen bir problemle bir ders saati geçiyor. Bu hocadan bir þey öðrendiðimiz yok. Okul kursunda dersimize gelen matematik öðretmeni çok deðerli bir öðretmen, neden bizim sýnýfa verilmedi? Sayýn müdürüm, önümüzdeki sene (...) Öðretmenin bizim sýnýfa verilmesini sizden istiyoruz. Gelecek sene de þimdiki öðretmen bizim dersimize gelirse bizden üniversiteyi kazanan öðrenci beklemeyin sayýn müdürüm!
b) Edebiyat: En çok sevdiðim öðretmenlerden biri. Dersini iple çekiyorum. En rahat diyalog kurduðumuz bir öðretmen. Dersini nefesimizi keserek dinliyoruz. Her þeyi ile beðendiðim bir öðretmen. Þayet ben de öðretmen olursam aynen (…) gibi öðretmen olacaðým.
1- Liseye baþlamadan önce Manisa Lisesi benim için çok büyük, çok güzel bir okuldu. Bu okula kayýt yaptýrýp okumaya baþlayýnca tahminlerimde de yanýlmadýðýmý gördüm. Bu okulun geldiðim okuldan en büyük farký disiplini ve ciddi eðitimin olmasý. Bu da sanýrým okulun idaresinden kaynaklanmaktadýr. Þahsen ben okul müdürümden, müdür yardýmcýlarýndan memnunum; ancak öðretmenler konusunda ayný kanaate sahip deðilim.
5- Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
Öðrencilerin verdiði cevaplar (13)
> 4 0 5 <
2- Geldiðim okulda þu anda Manisa Lisesi’nde bulunduðum ortam yoktu. Müdür’ümüz nezaketli bir insan olmasýna raðmen öðretmen ve öðrenci üzerinde gerekli bir otoritesi yoktu. Bu durum okulda eðitimi olumsuz yönde etkiliyordu.
3- Sýnýf müdür yardýmcýmýz da çok iyi bir insan. Her problemimizle çok yakýndan ilgileniyor. Memnunum.
4-Ben müdür olsaydým, þu anda Müdür’ümüz gibi okulu idare ederdim. Müdür’ümüzün okulu yönetimindeki baþarýsýný takdir ediyorum.
a-Fizik: Öðretmenimiz iyi bir öðretmen, bildiðini bize aktarmada çok baþarýlý; ancak, öðretmenimizin bir huyu var, o huyunu hiç beðenmiyoruz. Tahtaya kaldýrdýðýnda sorduðu soruyu bilemediðimizde adeta öðretmen zevk duyuyor ve bizimle alay ediyor. Öðretmenimiz bu huyunu terk ederse iyi olur.
b- Coðrafya: Coðrafya öðretmenimiz ayný zamanda sýnýf öðretmeniz de ama çok disiplinli haddinden fazla disiplinli. Bayan olmasýna raðmen aramýzda bir türlü baðlantý kuramýyoruz. Sorunlarýmýzý ona aktaramýyoruz. Bir þey söyledik mi ya bizi tersliyor ya da alay ediyor. Herhâlde bu da çok sinirli olmasýnda kaynaklanýyor. Dersinde çýt çýkmýyor. Herkes put gibi duruyor ve dersine hiç katýlým olmuyor ve verimsiz bir ders iþliyoruz.
c- Matematik: Hayatýmda gördüðüm en iyi bir matematik öðretmeni. Aslýnda ben matematik dersini fazla sevmezdik. Ortaokulda iken ben matematik dersine pek fazla ilgi duymazdým; ama bu matematik öðretmenimiz þiir gibi matematik dersi anlýyor. Hem öðretmenimi seviyorum. Hem de matematik dersini.
d- Biyoloji: Çok baþarýlý bir öðretmen. Yaklaþýmý fevkalade, bizi cesaretlendiriyor. Hiç onurumuzu kýrmýyor.
Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 4 0 6 <
e- Tarih: Bu öðretmenimizi de çok seviyoruz. Anlattýðý tarihi olaylar bizi heyecanlandýrýyor. Sanki insan kendini o olaylarýn bir parçasý hissediyor. Ve anlattýðý olaylarýn içinde buluyor insan kendini..
f- Beden Eðitimi: Çok iyi bir öðretmen, çok çalýþkan, baþkalarý bize topu verip spor odasýnda çay içerken bu hocamýz hep bizimle beraber ve bizi de çok seviyor. Biz de kendisini çok seviyoruz; ancak tek bir kusuru var. Sinirlendiðinde kendini kaybediyor. Aðzýndan yanlýþ kelimeler çýkýyor. Hocamýzýn bu kusurunu terk etmesi lazým.
g-Ýngilizce: Ýyi ve kibar bir öðretmen çok güzel de ders anlatýyor. Ancak bazý tembel arkadaþlar önünden gidiyor. Maç lafý açtýðýnda ders unutuluyor. Artýk Ýngilizce dersi maça dönüþüyor. Hocamýz bu tongaya düþmemesi lazým.
f-Din dersi: Din dersini çok seviyorum. Hocamýzýn çok güzel anlatýþý, bu dersi daha zevkli hâle getiriyor. Soru sorduðunda bize þeker vermesi dersi daha zevkli hâle getiriyor; ancak bilemediðimizde kulaðýmýzý çekmesi kýz arkadaþlarýn yanýnda ayýp oluyor. Hocamýz kulak çekmeyi býrakýrsa çok iyi olur.
1-Okul Müdürü’müz, bence gerek giyiniþi, dýþ görünüþü, gerekse iç görünüþü ile gayet iyi. Öðrencileriyle diyalog içinde olan, öðrencilerin sorunlarýyla yakýndan ilgilenen düþünceli bir müdür olduðunun farkýna vardým. Okula geldiðimde görünüþünün sert olduðunu zannetmiþtim; ama göründüðü gibi deðilmiþ. Bence ideal bir müdür olduðunu düþünüyorum.
2-Ortaokul müdürümüzün kaba ve sert bir görünümü vardý. Bu müdürü fazla sevmezdim; çünkü bu müdürümüz kadar düþünceli ve ilgili deðildi. Bazen öðrencilerin düþünceleri onun için hiç önemli deðildi; ama þimdiki müdürüm en azýndan sene baþý toplantýlarý ve dilek kutularýyla öðrencilerin fikrini dinliyor ve bizlere deðer veriyor.
3-Doðrusunu söylemek istersem müdür olmayý hiç düþünmedim.
Öðrencilerin Verdiði Cevaplar (14)
> 4 0 7 <
Eðer müdür olsaydým öðrencilerimi gerek kýlýk-kýyafeti ile gerekse baþka bir þeyde sýkmazdým. Süper Lise’ye gösterdiðim ilgiyi düz liseye de uygulamaya çalýþýrdým. Hepsi bu okulun öðrencisi ise hepsine eþit davranmaya çalýþýrdým.
4- Þu ana kadar sýnýf müdür yardýmcýmla ilgili bir sýkýntým olmadý. Gayet nazik ve kibar bir insan; ama bir defa bizim sýnýf yardýmcýsýnýn dýþýnda baþka bir müdür yardýmcýsýndan geç kâðýdý almak zorunda kaldým, burnumdan getirdi. Onun müdür yardýmcýsý olduðu sýnýflarýn öðrencilerine Allah yardým etsin iþleri çok zor.
a-Spoken: Çok müthiþ bir öðretmen. Dersine çok ilgi duyan ve Ýngilizceyi çok iyi konuþan bir kiþi. Çok zevkle iþlediðimiz derslerden birisi.
b-Reading Writing: Çok konuþan derslerinin çoðu vaktini anýlarýna ayýrmakla geçiren verimsiz bir öðretmen.
c-Grammer: Gayet sabýrlý ve öðrencileri ile iyi diyalog kurmaya çalýþan dürüst bir öðretmen.
d- Edebiyat: Dersleri sürekli kaynýyor. Konuþmaktan ders anlattýðýný fazla hatýrlamýyorum. Sadece konuþuyor.
e-Fizik: Kiþilik olarak itici birisi. Öðrenci ile nasýl anlaþacaðýný bilmeyen biri. Dersi iyi anlatýyor ama sýkýcýlýðý dersi olumsuz etkiliyor.
f-Matematik: Yetersiz bir öðretmen. Dershaneye giden arkadaþlar eksiðini bulduðunda küplere biniyor. Bilgisizliðini despotlukla bastýrmaya çalýþýyor; ama bizler yutmuyoruz tabii.
g- Felsefe: Onun hakkýnda söylenecek hiçbir söz yok. Dört dörtlük bir öðretmendir. Kendime model aldýðým bir öðretmendir. Öðretmen olduðumda ayný (....) Bey gibi öðretmen olmak istiyorum.
h-Tarih: Problemli, sinirli bir öðretmen. Problemini öðrenciye
5-Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 4 0 8 <
yansýtan ve sinirini öðrenciden çýkaran bir öðretmen.
1-Sorulan sorularý doðru olarak cevaplayacaðým; ancak müdürümüz bu sorularý ne maksatla sorduðunu anlamýþ deðilim ve oldukça da merak ediyorum ve okul müdürünü þöyle buluyorum. Müdür’ümüz iþine baðlý, dürüst, öðrencilerini doðru yola yönlendirmek isteyen, bizlerin geleceðini düþünen, öðrencilerinin önünde ceket ilikleyen saygýlý bir müdür ve iyi bir insan. Bu yazdýklarým tamamen içimden geldiði gibidir.
2-Bundan önceki okul müdürümüz de iyi bir insandý; ama bu müdürümüz kadar öðrenci ile yakýndan ilgili deðildi; fakat saygý duyulan bir kiþiliði vardý. Her iki müdür de benim saygý duyduðum insanlardýr.
3-Okul müdürü olursam her iki müdürüm den örnek alabileceðim hususlar var. Bu iki müdürüm gibi okulu idare ederdim.
4-Sýnýf müdür yardýmcýmla diyalogum iyi; fakat geç kâðýdý konusunda kendisinden biraz daha hoþgörü istiyorum.
a-Edebiyat: Öðretmenimiz iþine baðlý ve mesleðini seven birisi. Sýnav sorularýnýn sýnýfýn derecesine göre soran anlayýþlý, öðrencilerin kötü davranýþlarýný dövmeden halleden bir öðretmen.
b-Tarih: Tarih öðretmenimiz de iyi; fakat sýnavlarda çok zor sorular soruyor. Düþük not almamýza sanki sevinen bir hâli var; ama iyi yönleri de var. Zayýf arkadaþlara istediði takdirde sözlü imkâný veriyor.
c-Coðrafya: Çok iyi yürekli bir öðretmendir. Bu konuda anlatýlacak hiçbir þeyin olmadýðýna inanýyorum ve kendisini çok seviyoruz.
d-Matematik: Süper bir öðretmen. Ben hayatta bu kadar güzel
Öðrencilerin verdiði Cevaplar (15)
Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 4 0 9 <
matematik anlatacak bir öðretmen düþünemiyorum. Kiþilik olarak da iyi bir öðretmen. Matematiði sevmeyen arkadaþlarýmýz dahi bu öðretmen sayesinde matematik dersini sevdiler. Geçen sene dersimize gelen matematik öðretmenimizle kýyasladýðýmýzda geçen seneki öðretmenimizin öðretmenliði sýfýrdý. Bu öðretmenimiz de süper.
e-Biyoloji: Çok iyi bir öðretmen, öðrencisini seven bir öðretmen, ancak dersi çok hýzlý anlatýyor. Bu yüzden dersi anlamakta biraz sýkýntý çekiyoruz.
f-Fizik: Bu öðretmenimizi nedense hiç sevemedik. Derste gülmeyen, herkese baðýran birisi. Bu derste herkesin adrenali yükseliyor. Birkaç defa bu öðretmenin deðiþmesi konusunda müracaatýmýz oldu; ama meramýmýzý maalesef, kimseye anlatamadýk.
g-Beden Eðitimi: Bu öðretmeniz de sevilmeyen öðretmenlerden biri; çünkü aðzý hayli bozuk.
h-Resim: Öðretmenimiz iyi ama dersinin durumu dolayýsýyla sýnýfta otorite kuramýyor. Bu derste sýnýf tam bir Hababam Sýnýfý’na dönüþüyor. Bence bu dersin kaldýrýlmasýnda fayda var.
ý-Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi: Sevdiðimiz derslerden birisi. Öðretmenimiz hiç kitaba baðlý kalmadan yaþanan ve yaþayabileceðimiz olaylarý çok akýcý bir þekilde anlatýyor. Arada sýrada sorduðu sorularý bilince öðretmenimizin þeker vermesi de hoþumuza giden davranýþlarýndan biri.
1-Okul Müdürü’müz gerektiði yerde çocukça çocuk, gerektiði yerde de tam bir olgunluk gösteren bir müdür. Sene baþý rehberliðe dayalý þekerli toplantýlarýyla bizlere öðüt vermesi, bizimle þakalaþmasý ve bizim dertlerimizle yakýndan ilgilenmesi kendisini bize sevdiriyor. Ben pansiyonda kalan bir öðrenciyim. Ben ve arkadaþlarýmýzýn ne zaman bir sýkýntýsý olsa rahatlýkla derdimizi müdüre açar ve kendisi de bizim sýkýntýlarýmýzý giderir. Adeta
Öðrencilerimizin Verdiði Cevaplar (16)
> 4 1 0 <
kendisini babam gibi seviyorum.
2- Ortaokul müdürümüzle þu andaki Müdür’ümüz arasýnda daðlar kadar fark var. Önceki müdürümüz öðrencinin sorunlarýyla yakýndan ilgilenmezdi. Öðrencilere karþý samimi davranmazdý. Kendisi biraz da sanki kabadayýydý. Bayan öðretmenlerle ilgisi ve yakýnlýðý gözden kaçmazdý.
3- Ben müdür olsam þu andaki Müdür’üm gibi okulu yönetir, öðrencilerle daha sýcak iliþkiler kurar ve onlara deðer verirdim.
4-Sýnýf müdür yardýmcýmla aramýzýn pekiyi olduðunu söyleyemem. Öðrenciye karþý çok soðuk birisi; ama ayný odada bulunan diðer müdür yardýmcýsý (....) çok iyi bir insan. Ben mümkün olduðu kadar kendi iþimi sýnýf müdür yardýmcýmla deðil de diðer sýnýfýn müdür yardýmcýsý (.…) ile iþimi bitirmeye çalýþýyorum. Hatta dilek kutusuna da bu konuda (.…)’nýn deðiþmesi için þikâyette bulundum.
a-Matematik: Daha nasýl bir öðretmen olduðunu çýkartamadým. Bazen iyi, bazen de kötü. Dersi güzel anlattýðýný da söyleyemem. Nitekim matematik dersinden eksiðimi hafta sonu okul kursuyla tamamlýyorum. Bu öðretmenin dersimize gelmesini çok isterim.
b-Kimya: Düþünüyorum da hangi öðretmen bana kimya dersini bu kadar güzel anlatabilir? Hiçbir öðretmenin kimya dersini bu kadar güzel anlatabileceðini sanmýyorum. Kimya dersini bize sevdirdi. Geçen seneki hocamýzla kýyasý mümkün deðil. Hoþgörülü davranýþýyla öðrenciyi kendisine baðlýyor.
c-Fen Bilgisi: Düþünüyorum da bu öðretmenimizin de hiçbir iyi yönünü bulamýyorum.
Asýk suratla, çatýk kaþla derse girer, ayný tempoyla da ders anlatmaya baþlar. Hiç gülmez. Bu (….) derse girer girmez sýnýf sanki kuzey kutbuna
Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 4 1 1 <
döner. Sevmediðim ve sevilmeyen bir öðretmen.
d-Ýngilizce: Öðretmenimiz çok cana yakýn. Sýcakkanlý bize arkadaþça davranýyor. Diyalogumuz üst seviyede. Derslerimiz de çok verimli geçiyor.
e-Edebiyat: Derslerimiz çok boþ geçiyor. Derse hazýrlanmadan geliyor. Sýnýfta otoritesi çok zayýf. Ders sýrasýnda aramýzda her türlü bulmacalar, oyunlar oynuyoruz. Tam tembel öðrencilerin istediði gibi dersler geçiyor; ama ben öðrenmek için bu okula geliyorum.
g-Din kültürü Ahlak Bilgisi: Öðretmenimiz (....), derse giresiye kadar kitaptaki o sýkýcý bilgileri her yýl okumaktan býkmýþtým; ama (....) din bilgisi dersimize girdiðinden beri bu dersi büyük bir zevkle dinlemeye baþladým. Öðretmenimiz hiç kitaba baðlý kalmadan anlattýðý derslerde kendimi sanki bir rüya âleminde hissediyorum.
h- Beden Eðitimi: Diðer sýnýfýn öðretmeni gibi biz boþ býrakmýyor. Bizimle beraber top oynuyor. Gençlik problemlerimizle yakýndan ilgilenen bir öðretmenimiz. Kendisini sýnýfça seviyoruz.
1-Gözlemlerime göre Müdür’ümüz öðrencilerle ilgilenen bir insan. Gençlerin sorunlarýyla yakýndan ilgileniyor; fakat okulda sosyal aktivitelere fazla yer verilmediðini düþünüyorum. Yani boþ derslerimizde vakit geçirebileceðimiz bir yerimiz yok.
2-Bundan önceki okul müdürüm daha sertti. Hatta hiç unutmam ilkokul 5. sýnýfta teneffüste sýnýfta kaldýðým için müdürden tokat yemiþtim; çünkü teneffüslerde sýnýfta kalýnmasýna müsaade etmezdi.
3-Ben müdür olsaydým öðrencilerin boþ vakitlerinde sosyal ve kültürel anlamda vakit geçirebilecekleri uðraþýlar bulurdum. Þu andaki Müdür’ümüz gibi gençlerin sorunlarý ile yakýndan ilgilenirdim
Öðrencilerimizin Verdiði Cevaplar (17)
> 4 1 2 <
4-Müdür yardýmcýlarýmýz sorunlarýmýzý dinliyor; ama çözüm üretebilen müdür yardýmcýmýz çok az; yalnýz Müdür Yardýmcýmýz Mustafa Çaðaydýn ile Müdür Baþyardýmcýmýz Hikmet Öymener çok deðerli insanlar. Biz gençlere çok deðer veriyorlar. Bu iki müdür yardýmcýsýnýn okul müdürü olmalarýný çok isterim.
a-Matematik: Matematik dersi bugüne kadar en çok sevdiðim dersti; fakat, (....) öðretmenimiz, beni bu dersten soðuttu. Gelecek sene TM'yi seçmek istiyordum. Özellikle fen derslerini çok seviyordum ancak; beni matematik ten soðuttu.
b- Fizik: Nedense bu öðretmenimiz bize karþý çok acýmasýz. Týpký matematik öðretmenimiz gibi. Nerdeyse bizim sýnýfýmýza gelmek istemeyen bir hâli var. Sýnýfa girerken hep asýk suratla derse giriyor. Sanki bizimle kavga etmeye hazýr bir görünümü var. Anlaþamadýðýmýz bir öðretmen.
c-Kimya: Her yönden beðendiðim bir öðretmen. Bize güveni sonsuz ve biz de kendisine güveniyoruz. Dersleri çok akýcý anlatýyor. Kimya dersini seviyordum. Öðretmenimiz sayesinde kimya dersini daha çok sevdim. Öðretmenimizin hanýmefendiliði ayrý bir deðer.
d-Biyoloji: Bu dersi de öðretmenini de çok seviyorum. Týpký kimya öðretmenini ve dersini sevdiðim gibi. Her ikisi de kiþilik açýsýndan örnek aldýðým öðretmenlerim.
e-Edebiyat: Dersinde baþarýlý ve kiþilik açýsýndan da sevdiðim bir öðretmen. Edebiyat dersini hep zevkle iþledik; ancak bu sene emekliye ayrýlacaðýndan üzüntülüyüm. Keþke önümüzdeki sene de edebiyat dersimize (….) öðretmen’imiz gelseydi.
f-Çevre: Soðuk bir öðretmen. Resmen sýnýfa “ Sizi sýnýf olarak sevmiyorum.” diyor; ama ben kendisini seviyorum. Aslýnda iyi bir hoca.
g-Coðrafya: Dersini iyi anlatýyor. Sevdiðim ve dersinden
Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 4 1 3 <
faydalandýðým bir öðretmen.
h-Beden Eðitimi: (....) hakkýnda deðerlendirmeye deðmez buluyorum.
1-Okulu umduðum gibi buldum. Düzeni tam ve derslerin boþ geçmemesinden çok memnunum. Bu düzeni saðlayan baþta tabii Müdür’ümüz. Müdür’ümüz görünüþ itibarýyla çok sert; ama odasýna girdiðimizde bize çok iyi davranýyor.
2-Önceki okul müdürümüz de çok iyi bir insandý. Bayrak merasimlerimde bize hep öðüt verirdi ve bizim hep iyi olmamýzý istiyordu. Þahsen ben her iki müdürümüzü de sevdim.
3- Ben de müdür olsam ayný her iki okul müdürüm gibi okulu idare ederdim. Sosyal faaliyetlere daha aðýrlýk verirdim.
4- Sýnýf müdür yardýmcýmla iliþkimde herhangi bir aksaklýk yok. Ýliþkimiz çok iyi; ama bezen ters yanýna geliyor ve geç kâðýdý verirken azarlýyor.
a-Sýnýf öðretmenimizle iliþkimiz pekiyi sayýlmaz. Sýnýf öðretmenimiz bizimle arkadaþ gibi olmasý gerekir; ama kendisinden bu yakýnlýðý göremiyoruz. Oysa ortaokuldaki sýnýf öðretmenimizle arkadaþ gibiydik.
b-Edebiyat: Kendisi çok iyi bir edebiyatçý olmasýna raðmen ders anlatýmýndaki kabiliyeti çok zayýf. Ders anlatmayý býrakýyor Saddam'ýn füzelerinden, Amerika'dan bahsediyor. Tamam, genel kültür iyi de ama önce bize ders lazým.
c-Tarih: Tarihin t’sinden bile anlamaz. Derste dersi býrakýr suçlu suçsuz herkesi sorgulamaya baþlar. “Neden konuþuyorsun, Neden
Öðrencilerimizin Verdiði Cevaplar (18)
Öðretmenlerimizin Deðerlendirilmesi
> 4 1 4 <
bakýyorsun, Neden sigara içiyorsun? Öðretmen deðil sanki dedektif.
d-Matematik: Dersi çok iyi anlatan bir öðretmen. Gördüðüm kadarýyla iyi bir matematikçi; ama yazýlýya itiraz edip hakkýmýzý aramaya kalktýðýmýzda adeta Çin Ýþkencesi görüyoruz.
e- Biyoloji: Manisa Lisesi'nin en süper hocasý diyebilirim. Ders anlatýþý þiir gibi hiç insaný sýkmýyor. Onun dersinde ders deðil sanki dinleniyorum. Takdir ettiðim ve kendime en örnek aldýðým bir hoca.
f- Din kültürü ve Ahlak Bilgisi: Din dersimiz çok iyi ve çok etkileyici bir þekilde iþliyoruz. Zevkle iþlediðimiz bir ders. Hocamýzýn verdiði örnekler doðrusu hayatýn içinden örnekler.
g-Beden Eðitimi: Beden eðitimi öðretmenimizi de çok seviyorum. Çok güzel oyunlar oynatýyor. Bize arkadaþ gibi davranýyor ve gençlik problemlerimizle ilgili bize öðretici bilgiler veriyor.
h- Ýngilizce: Ýngilizce dersi de çok zevkli iþlediðimiz derslerden biri. Öðretmenimizin ders iþleme metodu çok güzel. Öðretmenimizin bize davranýþlarý da çok iyi.
Okul müdürü olarak atandýðým okula ilk uygulamam okulun görünür yerine “Dilek ve Þikayet Kutularý” kutularý koymak olmuþtur. Nitekim Manisa Lisesi'ne ilk atandýðýmda da yaptýðým ilk iþ, A-B-C Blok’tan ibaret olan her üç binanýn görünür yerlerine bu kutularý koydurmak olmuþtur. Buna da sebep, bizler millet olarak þahsi dilek ve temennilerimizi ve þikâyetlerimizi direk olarak söylemekte medeni cesaretten yoksunuz. Öðrencilerde de bu eksikliði rahatça görebilirsiniz.. Öðrencilere bayrak merasiminde her bloðun birinci katýnda, okulun en göze çarpan yerinde olan “Dilek ve Þikâyet” kutularýnýn anahtarlarýnýn sadece bende olduðunu bunlarýn baþkalarý tarafýndan okunmasý ve bilinmesinin söz konusu olmadýðýný duyurdum. Okulla veya þahsi her türlü dilek ve þikâyetlerini buraya atarak bana ulaþabileceklerini kendilerine söyledim. Nitekim bu dilek kutularý vasýtasýyla idareciliðim süresince çok
Dilek ve Þikâyet Kutularý
> 4 1 5 <
enteresan bilgilere ulaþtým. Hatta bu dilek ve kutularý dolayýsýyla H. Þ. adlý öðrencimin intiharýný önlemeye vesile olduðumu da yukarýdaki bölümlerde de izah etmiþtim. Dilek kutularýný perþembe günü açar, þahsi olanlarý odama çaðýrýr, dileðini yerine getirir, þayet dilek ve þikâyet umumi ise, bunlarý da bayrak merasimlerinde cevaplar öðrencileri bilgilendirirdim.
1)Sayýn Müdür’üm her binaya bizler için koyduðunuz dilek kutularý için sizi tebrik ediyorum. Bu durum bizlere verdiðiniz deðeri gösterir. Bu dilek kutularý dolayýsýyla sizlere ulaþmak daha kolay oluyor. Size bu okulda baþýmdan geçen bir olayý anlatmak istiyorum. Ben hafta sonu fizik, matematik kurslarýna yazýldým. Bir süre arkadaþlarýma uydum ve devamsýzlýk yaptým. Evet, çok büyük bir hata yaptýðýma inanýyorum; ama müdür yardýmcýmýz beni odasýna çaðýrarak odasýnda bulunan öðretmenlerimin yanýnda beni çok büyük rencide etti. Onurumu incitti. Beni kimsenin olmadýðý bir anda ikaz etmesini isterdim. Lütfen, Sayýn Müdür’üm, bu müdür yardýmcýsýna gerekli ikazý, yapýn biz artýk lise öðrencisiyiz, bize karþý daha seviyeli davranýlmasýný istiyoruz. Müdür yardýmcýmýz bir baþka arkadaþýmýza ayný hatayý tekrarlamasýn.
2)Sayýn Müdürüm, çevre temizliðinize gösterdiðiniz titizliði takdirle karþýlýyoruz. Bahçenin her tarafýna çöp sepeti koydurdunuz. Hizmetli Ramazan çok fedakârca iþini yapýyor; ancak 25.02.1991 günü saat 10.55'te bahçe nöbetçisi… Öðretmenimizin bahçeye tükürmesi bizi þoke etti. Bize örnek olmasý gereken öðretmenimizin öðrencinin gözü önünde bahçeye tükürmesi sizce garip deðil mi?
3) Sayýn Müdür’üm, sizin sigara konusundaki hassasiyetinizi biliyoruz ve sizin sigara içmediðinizi de biliyoruz; ancak erkek hocalarýmýz zil çalýnca daha sýnýftan çýkar çýkmaz sigaralarýný yakmalarýna ne diyorsunuz? Onlarýn da bu kurala uymasý gerekmez mi?
Kýz Öðrenciler:
4) (….) Öðretmen’in okuldan gitmesinde yarar var. Biz kýz öðrenciler
Dilek Ve Þikâyet Kutularýndan Çýkan Bilgiler
> 4 1 6 <
olarak bu öðretmenimizin derste bize bakýþlarýný beðenmiyoruz. Bu öðretmeni okuldan atarsanýz bütün kýz öðrenciler çok þükür diyeceðiz.
5) Sayýn Müdür’üm, bugün kimya laboratuvarýnda deney yaparken M. L. adlý arkadaþýmýz zevk olsun diye fayansa vurarak kýrdý. Gerçekten sizin iþiniz çok zor. Ne yaptýðýný bilmeyen bu kiþilerle uðraþmak çok zor. Bu olayý vicdan azabý çektiðim için yazýyorum. Arkadaþlara benim ismimi vermeyin sonra beri ispiyoncu olarak ilan ederler.
6) Sayýn Müdür’ümüz, okulumuzda çok güzel bir Türk Sanat Müziði Korosu var. Okulumuzun bu konserleri velilerimiz tarafýndan zevkle izleniyor ve beðeniliyor; ama biraz da bizim beðeneceðimiz müziðe aðýrlýk verseniz. Mesela, bir Türk Hafif Müziði Korosu kurun. Bunu da biz istiyoruz.
7) Okul yöneticilerine!.. Teneffüslerde okul bitimi ve baþlangýcýnda kullanýlan okul zili biz öðrenciler için moral bozucu. Zil deðil sanki moral bozucu bir araç. Müzikli bir zil sesi istiyoruz. Lütfen bu dileðimizi acilen yerine getirin. Teþekkürler.
8) Hafta sonu dershaneye gidiyorum. Gittiðim dershanede öðretmen sýnýfýn kapýsýnda bekliyor. Ders zili çalar çalmaz adýmýný sýnýfa atýyor; ama okulumuzda böyle deðil. (.…) öðretmenimiz hak, hukuktan bahsediyor; ama kendisi ders zili çaldýktan beþ-on dakika sonra sýnýfa geliyor. Öðretmen odalarýndaki sohbeti merdiven baþlarýnda da sürdürüyorlar. Oysa sýnýfta bekleyen 47 öðrencinin beþ dakika kaybý üç ile dört saati buluyor. Bu bir hak kaybý deðil mi? Hepsinin deðil, ama lütfen, bazý öðretmenlerimizin bu merdiven baþý sohbetlerine bir son verilmesini istiyoruz.
9) Dün akþam televizyonda Milli Eðitim Bakaný, karnelerin bin lira olduðunu söyledi. Siz ise, on bin lira toplattýnýz. Bu haksýzlýk deðil mi? Lütfen, bunun izahýný bayrak merasiminde sizden bekliyoruz.
10) Okulun bütün kapýlarýný kapattýnýz, sanki okula gelmeyin, der gibi giriþ çýkýþlarý bir kapýya indirdiniz. Bir de bahçe duvarlarýný demir parmaklýklarla yükselttiniz. Sanki okula girdiðimizde kendimizi cezaevine girmiþ gibi kabul
> 4 1 7 <
ediyoruz. Öðretmenleri gardiyan, sizleri de cezaevi müdürüne benzetiyoruz. Lütfen, okulun ön kapýsýný açýn. Bize bu eziyeti çektirmeyin. Tamam, siz okulun ön tarafýndaki kafelere öðrencilerin gitmemesi için bunu yapýyorsunuz; ama zaten oraya giden gidiyor, onlarý engellemeniz mümkün deðil. Pekala, gitmeyen bizlerin günahý ne?
11) Koskoca Milli Eðitim Bakaný karnelerin bin lira olduðunu söylediði halde siz okuldan on bin lira toplattýnýz. Fazla toplanan paralarýn nereye ve nerelere harcandýðýnýn açýklamasýný istiyoruz.
12) (….) Hoca’mýzýn artýk derslerde askerlik hatýralarýný ve bayat fýkralarýný dinlemek bize býkkýnlýk verdi. Lütfen, kendisini çaðýrarak ikaz edin..
13) Okulumuzda kaloriferler çok yanýyor. Sýnýfta terliyoruz. Teneffüse çýktýðýmýzda üþüyüp hasta oluyoruz.(!) Sayýn Müdür’ümüz lütfen, bu kaloriferlere bir çözüm bulun!
14) Bu okulda Süper Lise açýlýþýndan beri ciddi bir ayrýmcýlýk görüyoruz. Onlara öz evlat, bize de üvey evlat kadar deðer verildiðini görmüyoruz. Bu bir ayrýmcýlýk deðil mi?
15) Siz bu okulda ayrýmcýlýk olmadýðýný söylediniz; ama bu okulda buz gibi ayrýmcýlýk var. Sadece süper lise ile normal lise arasýnda deðil, A- Blok ile C- Blok arasýnda bile büyük ayrýmcýlýk var. A- Blok’taki temizlik ve düzen maalesef C- Blok’ta yok. Bunu dikkatinize özellikle sunarýz.
16) Bu okulda ayrýmcýlýk var. (....) Hoca’mýz ve bazý hocalarýmýz aramýzda bulunan zengin ve makam mevkii sahibi çocuklarýna farklý davrandýklarý hiç gözümüzden kaçmýyor. Lütfen, bunlar önlensin.
17) Okulumuza çok güzel bir kantin yaptýrdýnýz. Gerçekten þu anda hiçbir okulda olmayan kantine sahip olduk; ancak kantinde fiyatlar çok pahalý bir de çay bardaklarý yeteri kadar temiz deðil. Kantinden memnunuz ancak, kantinciden memnun deðiliz.
18) Pansiyon öðrencilerinden þikâyetçiyiz. Pansiyon öðrencileri sanki
> 4 1 8 <
kendilerini okulun ve sýnýfýn sahibi sanýyorlar. Herkese baðýrýp çaðýrýyorlar ve sýnýfýmýzýn huzurunu kaçýrýyorlar. Pansiyon öðrencilerinin bu patavatsýz davranýþlarýnýn son bulmasýný istiyoruz.
19) Biz pansiyon öðrencileri olarak çok önemli bir dileðimiz var. Tavuk, köfte gibi yemeklerin çýktýðý günlerde öðretmenlerimiz de yemekhaneye gelip yiyorlar. Öðretmenlerimizin burada yemek yeme haklarýnýn olduðunu sanmýyoruz. Ayný zamanda aþçý onlarýn tabaklarýna daha çok yemek koyuyorlar. Hakkýmýzý yiyorlar. Lütfen, hakkýmýzý koruyun. Hakkýmýzý yedirmeyin.
20) Okulda her öðrenciden laboratuvarlar için para toplandý; fakat laboratuvarlarýn yüzünü görmüyoruz. Verdiðimiz paralarýn sonucunu görmek istiyoruz.
21) (….) Öðretmen’imiz derste lütfen, burnuyla oynamasýn. Midemiz bulanýyor.
22) Devlet büyüklerimiz her alýþveriþte fiþ almamýzý istedikleri halde kantin ve kooperatiflerden yaptýðýmýz alýþveriþlerde fiþ verilmiyor.
23) Her gün saç kontrolünden býktýk. Allah aþkýna siz ve öðretmenlerimiz hiç mi gençlik yaþamadýnýz. En güzel çaðýmýzda kýlýk-kýyafet ve saç gibi saçma sapan baskýlarýnýz biz gençleri býktýrýyor. Bu baskýlarýn sonucunu üniversite gençliðinde görüyorsunuz. Hiçbir üniversiteli aðabeylerimiz, takým elbise giyip kravat takmýyor. Ýnþallah ben de üniversiteyi kazandýðýmda saçýmý istediðim gibi uzatacaðým ve kravat asla takmayacaðým.
24) (….) Öðretmen’imiz insanlara saygý duymuyor. Daracýk etek, acayip saç ve dar kazaklar oruçlu insana hiç acýmýyor. Sanki erkekleri azdýrmak için bunu yapýyor. Sanki evlenememesinin acýsýný bizden çýkarýr bir hali var. Lütfen söyleyin okula defile salonuna gelir gibi gelmesin.
25) Lise son sýnýf öðrencileri olarak sizden bir ricamýz var. Son sýnýf öðrencileri olarak zamanýmýzýn çoðunu üniversite sýnavlarýna hazýrlanarak geçiriyoruz. Biz bu stres altýnda sýnavlara hazýrlanýrken bazý öðretmenlerimizin saç gibi bir konuyla uðraþmalarý bizim moralimizi bozmaktan baþka bir þeye yaramýyor. Sizin bu konuyu en iyi bir þekilde çözümleyeceðinize inanýyoruz
> 4 1 9 <
26) Karne paralarýnýn hesabýný bayrak merasiminde açýkladýnýz. Ayný þekilde Spor Kolu’na toplanan paralarýn da bayrak merasiminde açýklanmasýný istiyoruz. Kaldý ki Spor Kolu’ndan da gereði gibi yararlandýðýmýzý söyleyemeyiz varsa yoksa okul takýmlarý faydalanýyor. Biz de verdiðimiz paralarýn karþýlýðýný görmek istiyoruz. Bir de basketbol potalarýnýn bulunduðu sahalardaki çukurlarýn giderilmesini ve filelerin deðiþtirilmesini istiyoruz
27) Manisa Lisesi!ni kardeþ okul vesilesiyle yurt dýþýna açtýðýnýz için sizi tebrik ediyoruz. Þahsen ben gidemedim; ama Almanya'ya giden arkadaþlarýmýz bu geziden çok memnunlar. Bu arada orada gördüðünüz serbest köþe tahtasýný koridor baþlarýna asarak bize yazý yazma, karikatür yapma imkâný verdiðiniz için çok teþekkür ederiz. Bu demokratça tavrýnýzý kutluyoruz. Bundan sonra size söz veriyoruz, tuvalet arkasýna ve sýra üstlerine yazý yazan arkadaþlarýmýzý biz engelleyeceðiz. Bundan sonra bu konuda rahat olmanýzý istiyoruz.
Not: Almanya'da okulun bir duvarý tamamen öðrencilere ayrýlmýþ. Orda öðrenciler müdür dâhil öðretmenlerin karikatürlerini ve beðendikleri ve beðenmedikleri taraflarýný yazarak, çizerek eleþtirdikleri bir köþe idi. Gerçekten biz de okulda serbest köþe tahtasý yaptýktan sonra sýra ve tuvalet arkalarýna yazýlan yazýlar bir anda kesilmiþti.
28) Bayrak merasiminde elektrik su tasarrufundan bahsediyorsunuz; ancak, aþaðý binada, üçüncü katta, erkek tuvaletinde bir kabinde su rezarvarda dolup dolup boþalýyor. Bunun en kýsa zamanda tamiri gerekiyor. Bir de erkek tuvaletinde, küçük su tuvaletinin yanýndaki mermer perde, kýrýk rahat tuvalet yapamýyoruz.
29) Kýz öðrenciler olarak saçlarýmýza fazla müdahale ediliyor. Özellikle de bayan öðretmenler. Sanki onlar genç kýz olmamýþ gibi bir hâlleri var. Sanýrým bizim saçlarýmýzý kýskanýr bir halleri var. Ya da bize öyle geliyor.
30) Sene baþlarýnda konferans salonunda þekerli eðitici toplantýlarýnýn devamýný istiyoruz. O toplantýlar bizim için çok yaralý oldu. Yanlýþ alýþkanlýklarý olan bazý arkadaþlarýmýz, yanlýþ alýþkanlýklarýný býraktýlar. Þahsen ben de onlardan biriydim. Yine o toplantýlarýn devamýný bekliyoruz.
> 4 2 0 <
31) Görme özürlü bir grup sanatçý, baþka okullarda konser vermiþ, bizde böyle bir þey olmadý. Anadolu Lisesi’ndeki arkadaþlar bu konserden çok memnun kalmýþlar. Biz de o konserin okulumuzda verilmesini istiyoruz.
32) Okulumuzda dersler pedagojik esaslara göre daðýtýlmýyor. Sabahýn ilk saatlerinde beden eðitimi, resim ve müzik gibi dersler görüyoruz. Bu derslerin öðleden sonralarýna alýnmasý istiyoruz.
33) Alakadan yoksun arka binanýn edebiyat sýnýf öðrencileri olarak bizim sýnýflarla da ilgilenmenizi istiyoruz. Hep iltifatýnýz fen sýnýflarý için. Lütfen, bizi de fark edin.
34) (….) dersimizin öðretmeni çok yetersiz. Derse hazýrlýksýz geliyor. Hiç faydalý oylamýyor. Deðiþmesini istedik. Hiçbir kýpýrtý yok. Hafta sonu kurs açacaðýnýzý söylemiþsiniz, Baþkan’ýmýza. Pekala, parasý olan arkadaþlar bu kursa gelecek ya parasý olmayanlar? Bu çözüm, çözüm deðil. Sizden köklü çözüm istiyoruz. Bu öðretmeni istemiyoruz.
35) (….) sýnýfýnda okumaktayýz. Bize inkýlap tarihi dersinden seminer çalýþmalarý yaptýrmakta; fakat her seminer çalýþmasý bize on bin T.L.ye mal oluyor. Bu parayý içimizde kaldýracak arkadaþlarýmýz olmadýðý gibi bir de zamanýmýz da yeterli deðil. Bütün dersleri býrakýp bu derse çalýþmak lazým. Hocamýzdan anlayýþ bekledik;fakat sonuç alamadýk; lütfen, araya girin, bu problemi halledin. Sizin bu konuda ilgilerinizi bekliyoruz.
36) Okulumuz için çalýþmalarýnýzý ve yaptýðýnýz yenilikleri yakýndan takip ediyor ve takdir ediyoruz. Belki bunlar aklýnýza gelmemiþ, diye aþaðýdaki hususlarý hatýrlatmak istiyoruz. Erkek soyunma odalarý çok küçük, bir de hizmetliler tarafýndan temizliði ihmal ediliyor. Ayrýca sabahçý öðrenci arkadaþlarýmýz temiz sýnýflarda ders yaparken öðleyin onlar daðýlýrken, sýnýflarý çok pis býrakýyorlar. Bizler onlarýn býraktýðý pislikler içinde ders yapmak zorunda kalýyoruz. Lütfen, onlar içinden nöbetçi kalsa da sýnýflarý temiz býraksalar olmaz mý? Bir de (….) Öðretmen’izin dersinde çok gürültü oluyor. Bir ara sizi habersiz dersimize bekliyoruz, bir de kendiniz görün durumu.
> 4 2 1 <
37) Kantinde yabancý müzik çalýnmasýný yasaklamanýza hak veriyoruz; ancak bunun karþýsýnda taverna müziði dâhil kalitesiz müzikler çalýnmakta. Bizler saygýdeðer öðretmenlerimizin yetiþtirdiði aydýn Türk gençleri olarak bu tür müziklerin çalýnmasýný istemiyoruz Aksine kantinimizde sözsüz müzik, klasik veya Türk sanat müziði çalýnmasýný istiyoruz. Paslanmýþ kulaklý zavallý gençler.
38) Sigara konusunda üzerimize çok geliyorsunuz. Bizim sigara içtiðimizi annemiz, babamýz bile biliyor. Sizlere ne oluyor. Sizin paranýzla mý içiyoruz?Lütfen, sigara konusunda üzerimize gelinmesin. Kantinde bize sigara içilmesini müsaade etmenizi istiyoruz. Kafelere gidip geç kalmamýzýn sebebi, sigara tiryakisi olmamýz. Nasýl öðretmenlerimiz teneffüs zili çaldýðýnda sigara ihtiyacý duyuyorsa bizim de ayný ihtiyacý duyduðumuzu neden anlamýyorsunuz?
39)Geç kalan öðrencilere ayrýmcýlýk yapýlýyor. Bazý müdür yardýmcýlarýmýz kalantor aile çocuklarýna geç kâðýdý verdiði hâlde, bizim gariban aile çocuklarýna vermiyor, verse de burnumuzdan getiriyor.
40) Sizin dilek kutusundaki mektuplarý büyük bir dikkatle okuyup bayrak merasimlerinde cevaplandýrmanýz çok hoþuma gidiyor. Sadece benim deðil, tüm öðrenci arkadaþlarýmýn hoþuna gidiyor. Benim ve çoðu arkadaþlarýmýzýn dileði, teneffüslerimiz çok kýsa su içmeye bile fýrsat bulamýyoruz. Kaloriferlerimiz yeteri kadar sýnýfýmýzý ýsýtmýyor. Daha da önemlisi, bir de bazý öðretmenlerimizin aðzý çok bozuk. Bize dersimizi yapamadýðýmýzda, “dangalak, eþek kafalý, sen hayatta adam olmazsýn” gibi sözlerle bizi kýz arkadaþlarýmýzýn yanýnda küçük düþürüyorlar. Ayný sýnýfta anlaþtýðýmýz kýz arkadaþýmýzýn yanýnda bu sözler bir gence söylenir mi? Sayýn Hoca’m? Bunlar hiç mi genç olmadý. Tabii hepsi böyle deðil; ama (....) derslerimizin öðretmenleri Allah var, çok beyefendi ve hanýmefendiler.
41) Sayýn Hoca’m, (….) Hoca’mýz teneffüs zili çaldýðý halde bir türlü sözünü bitirmiyor. Bizim canýmýz çýkýyor, hâlâ o derste konuþuyor. Bazý hocalarýmýz derse girmesini, bazýlarý da çýkmasýný bilmiyor.
42) Neden bize kimse sormuyor, bizim ne istediðimizi, neden
> 4 2 2 <
sormuyorlar? Beklentilerimizi, umutlarýmýzý, gelecekle ilgili tüm hayallerimizi… Ýstediðimiz çok deðil, barýþ ve kardeþlik, bir de temiz bir dünya. Cývýl cývýl yaþamak. Bizim gibi çocuklarýn baþka ne isteði olabilir? Barýþ ve kardeþlik, sevgi ve temiz bir dünya býrakýn çocuklara. Not: Manisa Lisesi'nin sevgili müdürü ve öðretmenleriyle paylaþmak istedik.1-L Sýnýfýndan Filiz Pir ve Gürhan Erbilir.
43) Sayýn Hoca’m, ben rehberlik servisinden þikâyetçiyim. Okulumuzda rehberlik servisi bulunmasýna raðmen ben rehber öðretmen kimdir nedir, ne iþ yapar bilmiyorum. Sýnýf öðretmenimiz bazen sýnýf öðretmenliði saatinde teksir daðýtýyor, onlarý cevaplýyoruz; ne oluyor, sonuç nedir? O teksirler ne iþe yarar bilmiyorum. Bu servisin aktif bir þekilde çalýþtýrýlmasýný istiyoruz.
44) Sayýn Müdür’üm, burasýnýn bir eðitim yuvasý olduðunu biliyoruz; ama bazý hocalarýmýz için hiç de öyle deðil. (….) Öðretmen’imiz sýnýfý susturamayýnca hemen küfür ediyor. Hocamýzýn söylediði sözü burada ifade etmekten utanýyorum. Bazý yaramaz arkadaþlarýmýn suçlarýný bütün sýnýftan çýkarmak istiyor. Hem aðzýndan kötü söz çýkýyor hem de dayaða da baþvurabiliyor. Sadece bununla kalmýyor, ailemize de dil uzatýyor. Bize “Bu okulun yüzkarasý, vatan haini ve anarþistler”gibi ifadeler kullanarak bizi rencide ediyor. Onun için de sýnýftan hiç kimse hocamýzý sevmiyor. (.…) Hoca’mýz, bu okula yakýþmýyor. Diðer öðretmenlerimiz, bizi sevdiði hâlde bu öðretmenimiz bizi sevmiyorsa eksiklik bizde deðil kendisinde. Lütfen, bu eksikliði kendisine hatýrlatacak sizsiniz ya deðiþtirin bu öðretmenimizi ya da gereðini yapýn. Bu konunun en kýsa zamanda hâlledilmesini istiyoruz. Aksi takdirde sýnýfta çok kötü þeyler olabilir.
45) Sigaranýn zararlarý ile ilgili afiþler çok dikkatimizi çekti. Sigara insanýn ciðerinin ne denli tiksindirici olduðunu gördük. Bize de sigara içmememizi öðütlüyorsunuz ve içen arkadaþlarýmýza da ceza veriyorsunuz; ancak öðretmenlerimiz dersten çýktýktan sonra koridorlarda dumanýný savura savura sigara içiyorlar. Bize örnek olmasý gereken öðretmenlerimizin de koyduðunuz kurallara uymasý gerekmez mi?
46) Biz erkek öðrenciler, kýz arkadaþlarýmýzýn kýlýk-kýyafetinden
> 4 2 3 <
þikâyetçiyiz. Kuaförden çýkmýþ gibi saçlarýný yaptýrarak geliyorlar. Ayrýca kýyafetleri çok abartýlý. Böyle giderse okulumuz moda evine dönüþecek. Lütfen, bize uyguladýðýnýz kurallarý onlara da uygulayýn. Ayrýmcýlýk yapýlmasýna karþýyýz.
47) Sayýn Hoca’m, Ýstiklal Marþý’na olan tizliðinizi biliyoruz; ama, yine de kendini bilmez arkadaþlarýmýz gerekli saygýyý göstermiyor. Gülmelerin konuþmalarýn yanýnda Bayrak Merasimi’nden kaçan arkadaþlar da oluyor. Bu cuma günü E. A. ile A.C.nin bayrak töreninden kaçtýðýný gözümle gördüm. Özellikle bilgilerinize sunuyorum Ayrýca bize örnek olmasý gereken(....) iki öðretmenimiz de tören boyunca muhabbet ettiler.
48) Sayýn Müdür’üm, bazý bayan öðretmenlerimizin derslerdeki oturuþ þekillerine dikkat etmesi lazým; çünkü biz erkek öðrencilerin dikkati daðýlmaktadýr.
49) Sayýn Müdür’üm laboratuvarlar için her birimizden bin beþ yüz lira para toplandý; fakat laboratuvarlarýn yüzünü gördüðümüz yok.
50) Son günlerde okulumuzda eþyalar kaybolmaya baþladý. Özellikle beden eðitimi dersimizin olduðu günlerde daha çok eþyalarýmýz kayboluyor. Beden dersimiz olduðu günlerde sýnýfýmýza veya soyunma odamýza nöbetçi öðrenci görevlendirilmesini istiyoruz.
51) Sayýn Müdür’üm, (....) Öðretmen’imiz çok disiplin olduðunu söylüyor. Derse girince bizim ip gibi oturmamýzý istiyor. Bizim, karþýsýnda tir tir korkmamýzý istiyor. Bu yaptýklarýnýn disiplin deðil, sindirme olduðunun farkýnda deðil. Bizi korkak, ürkek, ikiyüzlü, yalancý, çaðdýþý olarak yetiþtirmeyi eðitim sanýyor. Bizim çok saygýsýz olduðumuzu söylüyor. Oysa öðretmenimiz, saygý görmenin saygý göstermekle baþladýðýný bilmiyor. Öðretmenimiz sýnýftan çýkar çýkmaz nasýl alay konusu olduðunun farkýnda deðil.
Bazý öðretmenlerimiz var ki gerçekten saygýya deðer insanlar. Bize hep siz diye hitap ediyorlar ve bize deðer veriyorlar; ama bazýlarý da var ki saygý görmenin saygý göstermekle baþladýðýný hiç mi hiç bilmiyorlar?Bizi hep küçültüyorlar, bize lakap takýyorlar. Oysa bizlerin en hassas dönemde
> 4 2 4 <
olduðumuzu bilmiyorlar. Taktýklarý lakap bizde kalýcý oluyor. Bu yüzden arkadaþlarýmýz arasýnda kavga ve münakaþalar oluyor. (.…) Öðretmen’imiz okulumuzda saygýsýz öðretmenin örneði. (.…) de saygýyý bilen ve saygýya layýk öðretmenlerimizden birisi. Kendisini takdir ediyor ve seviyoruz. (.…) onu da sevmiyoruz. Bilgilerinize.
52) (….) Öðretmen’imiz “Sigara içmeyin!” derken kendisi sýnýfa girdiðinde (….) gibi sigara kokuyordu. Sýnýfta bizimle hep azarlayarak konuþan (….) Öðretmen’imizin dükkânýna hafta sonu uðradýk. Bizden daha küçük müþterilerine ne kadar kibar ve nazik davrandýðýný gördük. Hangi öðretmenin bu iþi maaþ için, hangisinin de cidden bizi eðitmek için yaptýðýný çok iyi anlýyoruz.
53) (….) Öðretmen’imiz daha önce görev yaptýðý özel okulda daha yüksek ücret aldýðýný hatta ilimizdeki bir dershaneden teklif aldýðýný söyleyerek ikide bir bize kendisini övüyor. Biz de “ Hoca’m size yazýk oluyor, neden teklifi kabul etmiyorsunuz?” dediðimizde düþündüðünü söylüyor. Ýki senedir hâlâ hocamýz düþünüyor. Aslýnda ne dershaneden teklif var, ne de özel okulda baþarýlý bir öðretmenmiþ. Orada da baþarýlý olamadýðý için Devlet’e geçmiþ. Artýk (.…) öðretmenimiz kendisini övmekten vazgeçerek, biraz da bize ders anlatsýn.
54) Sayýn Müdür’üm, bazý öðretmenlerimiz sýnýfta babalarýmýzýn mesleðini soruyor. Þahsen ben ve arkadaþlarým, öðretmenlerimizin bu meraklarýndan son derece rahatsýzýz. Bazý arkadaþlar babalarýnýn mesleðini söylemede kýz arkadaþlarýmýzýn yanýnda rahatsýz oluyorlar. Bir de çoðu deðil ama bazý öðretmenlerimiz özellikle (.…) Öðretmen’imiz zengin aile çocuklarýna farklý davranýyor. Bir nevi ayrýmcýlýk yapýyor. Lütfen, buna müsaade etmeyin.
55) Sayýn Müdür’üm, hepsi deðil, ama bazý öðretmenlerimiz yazýlýlarý okumada özen göstermiyor. Ýtiraz ettiðimizde bize yazýlý kâðýdýmýzý göstermiyorlar. (….) Öðretmen’e itirazda bulundum, kâðýdýmý bana göstermedi. Böyle bir þey olabilir mi? Demek ki kendine güveni yok. Biz çocuk deðiliz. Lütfen, bu konuya bir el atýn.
> 4 2 5 <
Eðitimde Neden Baþarýlý Deðiliz?
Otuz dört yýllýk eðitimciliðin yirmi beþ yýlýný idareci olarak geçiren, Avrupa'daki okullarda da eðitimi yakýndan tanýyýp takip eden eðitimci olarak milli eðitimimizin baþarýsýzlýðýnýn temel sorununu þöyle özetleyebilirim.
1-Eðitim ve öðretimde amacýn belirsizliði, Devlet’imizin manevi deðerlere olan ilgisizliði, okulda namaz kýlan öðrenci ile uyuþturucu kullanan öðrenci ayný muameleye tabi tutulmasý.
2-Þartsýz kurullarla ve sýnýf geçirmelerle aþýrý müsamaha gösterilmesi.3 - Eðitimde ciddiyet ve disiplinden uzaklaþýlmasý.4 - Eðitimin hýzla geliþen teknolojiye ayak uyduramamasý.5-Eðitime siyaset karýþtýrýlmasý ve özellikle öðretmen kaynaklý
problemler.1980 öncesinde siyasi iktidarlar, kýrk beþ ila altmýþ günlük kurslarla,
hýzlandýrýlmýþ eðitimlerle (sulandýrýlmýþ eðitimlerle) altmýþ bin civarýnda öðretmenin eðitim ordusuna katýlmasýný saðlamýþlardýr. Maalesef, bu uygulamalar, eðitimde ilk laçkalaþmayý ve bozulmayý beraberinde getirmiþtir. Hýzlandýrýlmýþ kurslardan mezun olanlar, kendilerini gerçek öðretmen olarak görüp öyle yetiþtiremediklerinden boþ kafa ile derslere girmiþler, derslerde de çocuklarý doðru bilgilendirip eðitemedikleri için siyaset yapmýþlar, ideolojik kamplaþmalara sebep olmuþlardýr. Ýþte bu yüzden o dönemlerde okullarda anarþi hýzlý bir týrmanýþa geçerek 12 Eylül Ýhtilali’ne zemin hazýrlamýþtýr.
6-Öðretmen maaþlarýnýn ve ek ders ücretlerinin yetersizliði, öðretmen kalitesinin düþmesi, dolayýsýyla eðitim kalitesinin düþmesi.
7-Okullardaki fizikî kapasitenin yetersizliði, sýnýflarýn aþýrý kalabalýk olmasý nedeniyle öðretmenin sýnýfta otorite saðlayamamasý.
8-Öðretmenlerin eðitim eksikliði ile beraber kendilerini yenileyemeyiþleri, derslere hazýrlýksýz girmeleri. Mesela, tamamý olmamakla beraber bayan öðretmenlerin bir kýsmý “gün gezmelerinden”; erkek öðretmenlerin büyük çoðunlu da ya ikinci iþlerinden ya da kahvehanelerde ve öðretmenevinde oturup oyun oynamaktan mesleki anlamda kendilerini
> 4 2 6 <
yeteri kadar geliþtiremiyorlar. Ýdarecilik hayatým boyunca sýklýkla haberdar olduklarýmýn birçoðu da erkek öðretmenlerin masa baþýndan; bayan öðretmenlerin de ev gezmelerinden kalkýp okula geldikleri, bu þekilde ders anlatmaya çalýþtýklarý bildiðimiz ve gördüðümüz vakýalardýr.
9 - Okullarda çalýþan ile çalýþmayan öðretmenlerin ayrýmýnýn mutlaka yapýlmasý, çalýþan öðretmenlerin maddî ve manevî ödüllerle onurlandýrýlmasý ve teþvik edilmesi, çalýþmayan öðretmenlerin de sistemin dýþýna býrakýlacak þekilde lokmalarýna risk getirilmesidir. Bu konuda öðretmenler, okul müdürünün baþkanlýðýnda okul aile birliði temsilcileri ile mahallî idarelerden oluþturulacak bir heyet tarafýndan sözleþmeli olarak görevlendirilmelidir.
10-Eðitimin genel anlayýþý, müfredatý ve politikasý, merkezî hükümete býrakýlmak kaydýyla okullarýn eðitim -öðretim iþleri ve öðretmen alýmlarý, mahalli idarelere baðlanmasýnýn daha faydalý olacaðýný sanýyorum.
Bunlar eðitimde baþarýsýzlýðýn belli baþlý sebepleri olarak tespit ettiklerimdir.
Kitabýmý Bitirirken
Kýrk bir yýllýk meslek hayatýmýn anýlarýný noktalarken hemen þunu itiraf etmek zorundayým; bitkiler ve canlýlar için güneþ ne kadar önemli ise canlýlar, hele insanlar için sevgi o kadar önemlidir. Deðil evcil hayvanlar, en vahþi hayvanlar bile kendisine iyilik yapaný, sevgiyle ve þefkatle yaklaþana zarar vermedikleri gibi o iyiliklerini karþýlýksýz býrakmazlar. Bunun çarpýcý örneklerini televizyon ekranlarýnda gösterilen belgesellerde sýkça görüyoruz. Konumuz insanýn eðitimi olunca üstelik canýmýzdan biri olursa çok daha farklý oluyor. Onun için iþimiz ve meþguliyetimiz ne kadar yoðun olursa olsun, bu yoðun iþ hayatý, yavrumuza ve yakýnlarýmýza sevgimizi göstermemize mani olmasýn. Canýmýz, ciðerimiz yavrularýmýza onlarý ne kadar çok sevdiðimizi söylemeyi, saçlarýný okþamayý ihmal etmemeliyiz. Onlar, bizim sevgimizi anlamak ve hissetmek isterler.
Aþaðýda anlatacaðým yaþanmýþ ve uygulanmýþ gerçek bir olaydýr. Burada sevginin her yaþtaki insan için ne kadar önemli olduðunu vurgulayan
> 4 2 7 <
güzel bir örnek göreceksiniz.
New York'ta yaþayan bir öðretmen, lise son sýnýftaki öðrencilerini, “diðer insanlardan farklý özelliklerini” vurgulayarak, onlarý onurlandýrmaya karar vermiþti. Öðretmen, her bir öðrencisini teker teker tahtaya kaldýrýr, öðrencilerine hem sýnýf hem de kendisi için ne kadar özel olduklarýný belirtir, sonra da her birine, üzerinde çok güzel bir yazý ile “Siz, benim için çok önemlisiniz.” yazýlmýþ birer mavi kurdele verir.
Daha sonra “kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacaðýný” anlayabilmek amacýyla, sýnýfýna bir proje yaptýrmaya karar verir. Her bir öðrencisine üzerinde “Siz çok önemlisiniz.” yazýlý üçer tane daha kurdele verip onlardan bu uygulamayý okul dýþýndaki çevrede de devam ettirmelerini ister. Öðrenciler, daha sonra uygulama sonuçlarýný takip edecek, kimin kimi onurlandýrdýðýný tespit edecek ve bir hafta boyunca sýnýfa bilgi vereceklerdi.
Öðrencilerden biri, gelecekteki kariyer çalýþmalarý için kendisine yardýmcý olan yakýnlardaki bir þirketin üst düzey görevlisini onurlandýrmýþ, adamýn yakasýna “Siz çok önemlisiniz.” yazýlý mavi kurdeleyi iliþtirmiþti. Ardýndan, iki tane kurdeleyi de kendisine vererek “Bizim sýnýf olarak bu konuda bir projemiz var, sizden onurlandýrmanýz için birini bulmanýzý istiyoruz. Onurlandýrdýðýnýz insanlara fazladan kurdele verebilirsiniz. Böylece onlar da bu projenin devam etmesi için baþkalarýný bulabilirler. Lütfen, daha sonra bana ne olduðu konusunda bilgi verirseniz çok sevinirim.” diye rica etti.
O gün üst düzey yönetici, suratsýz biri olarak bilinen patronunun yanýna gitmeye karar verdi. Patronunun odasýna girdi ve “Siz, iþ dünyasýnda bir deha olduðunuzdan ötürü sizi takdir edip örnek alýyorum.” diyerek patronuna elindeki özel mavi kurdeleyi yakasýna takmasý için izin verip vermeyeceðini sordu. Þaþkýna dönen patron, “Tabii ki!” diye cevap verdi. Yönetici de “Ýþ dünyasýnda siz çok önemli birisisiniz.” yazýlý mavi kurdeleyi patronunun tam kalbinin üstüne iliþtirdi. Bu çok özel kurdeleyi verirken de “Bana bir iyilik yapar mýsýnýz? Siz de bu kurdeleyi, onurlandýrmak istediðiniz birine takar mýsýnýz? Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptýklarýný söyledi. Bu, kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuþ.” dedi.
Patron o akþam evine geldiðinde on dört yaþýndaki oðlunun yanýna
> 4 2 8 <
oturdu. “Bugün inanýlmaz bir þey oldu.” dedi ve anlatmaya baþladý. “Ofisteydim, üst düzey yöneticilerimden biri yanýma geldi, bana hayran olduðunu söyleyip iþ dünyasýnda bu kadar baþarýlý olduðum için göðsüme bu kurdeleyi iliþtirdi. 'Siz çok önemlisiniz.' yazýlý bu kurdeleyi tam göðsümün üzerine taktý. Bana çok özel bir kurdele verdi. Benim de onurlandýracaðým baþka birini bulmamý istedi.” Patronun oðlu gözlerini açmýþ, babasýný þaþkýnlýkla dinliyordu. Göðsü hýzlý bir þekilde inip kalkmaya baþlamýþtý. Patron devam etti. “Arabayla eve gelirken bu çok özel mavi kurdeleyle kimi onurlandýrabileceðimi düþündüm ve aklýma sen geldin. Ben seni çok seviyorum oðlum ve ben de seni onurlandýrmak istedim.” diyerek “Sen benim için çok önemlisin.” yazýlý kurdeleyi oðlunun göðsüne taktý. Eliyle oðlunun saçlarýný okþayýp oðlunun baþýný göðsüne yasladý. “Günlerim, iþim dolayýsýyla çok yoðun geçiyor. Sana fazla zaman ayýramýyorum; ama inan ki seni çok seviyorum. Her ne kadar bazen odaný toparlamayýnca notlarýný beðenmeyince sana baðýrýp çaðýrsam da seni çok seviyorum, oðlum!” diyerek oðlunu kucaklayýp baðrýna bastý ve oðlunu kokladý. Sonra “Annen gibi sen de benim hayatýmdaki en önemli birisin ve sen mükemmel bir çocuksun, seni seviyorum.” dedi. Aðlamaya baþlayan çocuk, babasýna sarýldý. Bütün vücudu titriyordu. Baþýný kaldýrdý, gözleri buðulandý, babasýna baktý ve “Yarýn intihar edecektim baba!” dedi. “Ýntihar edecektim; çünkü ben, senin beni sevmediðini sanýyordum.” dedi. Durdu, derin bir nefes aldýktan sonra “Baba, senin için bu kadar önemli olduðumu bilmiyordum, beni hiç önemsemiyorsun sanýyordum. Bana dünyayý verdin. Seni çok seviyorum, baba!” diye babasýna sarýldý.
Sonuç olarak, eðitimin özü de temeli de sevgiye dayanmaktadýr. Sevgi göstermeden çocuða hiçbir þey veremeyiz.
Ýdarecilik yaptýðým yýllarda Milli Eðitim Bakanlýðý, okullara “Japon Eðitim Sistemi” adýnda bir kitap göndermiþti. Kitabý okudum. Japon eðitimi de týpký Avrupa eðitimi gibi üç temel üzerine odaklanmýþ. Bunlar: insan, hayvan ve çevre sevgisiydi. (aðacý ve yeþili koruma) Japonya'yý gidip görmediðim için orada nasýl bir sonuç alýnýyor, bilmiyorum. Bu yüzden Japonya hakkýnda her hangi bir yargýda bulunmam mümkün deðil; ancak, 1986 yýlýndan beri gerek Almanya'daki kardeþ okul Apian Lisesi’nin gerekse ATÝB'in (Avrupa Türk Ýslam Birliði) davetlisi olarak aþaðý yukarý iki yýlda bir; emekli olduktan sonra da her yýl
> 4 2 9 <
Türk çocuklarýnýn eðitimi için Avrupa'ya gidip gelmekteyim. Bu vesile ile Almanya'nýn tamamýný; Fransa, Çekoslovakya, Hollanda dâhil birçok Avrupa ülkesini de kýsmen gezdim ve gördüm. Gerçekten insana, hayvana ve çevreye saygýyý, uyguladýklarý bu eðitim sistemiyle öðretebilmiþler. Yayayý gören araba, elli metre ileride durur, korna sesi asla duyamazsýnýz. Zaman zaman trafik kazasý gördüm; ama trafik kazasý dolayýsýyla kavga edenleri asla görmedim. Okul çevrelerinde dalý budaðý kýrýlmýþ hiç bir aðaca rastlamadým.
Ülkemizde yýllardan beri trilyonlarýn harcandýðý eðitime, yetkililerimizin her yýl övünerek anlattýklarý bütçe planlamalarýnda “En büyük payý milli eðitime ayýrdýk!” sözlerinin gerçeði ne kadar yansýttýðýný ve akýtýlan trilyonlarla nasýl bir eðitim ortaya konulduðunu, yetkililerimizin baþlarýný iki ellerinin arasýna alarak düþünmeleri gerekir. Kýrk bir yýlýný eðitime vermiþ, bunun yirmi altý yýlýný da idarecilikle geçirmiþ bir eðitimci olarak çok düþündüm; ama sadece benim düþünmem yeterli deðil. Eðitim, bir davranýþ bütünlüðüdür. Eðitimin, aileden baþlamak üzere hademesinden müdürüne, öðretmeninden milli eðitimi müdürüne ve bakana kadar belli deðer yargýlarý ile bezenmiþ bir anlayýþ ve davranýþ bütünlüðü içinde gerçekleþmesi gereken vakýa olmalýdýr. Bu bütünlüðün, anlayýþýn ve davranýþ birliðinin saðlanamadýðý eðitimde baþarýnýn da saðlanamayacaðý bilinmelidir. Eðitimimiz, maalesef, bugün için bu bütünlüðünü saðlayamamýþtýr. Bir de verilen eðitimin manevi ve kültürel deðerlerle paralellik saðlamasý gerekir. Allah'ýn hoþnutluðunu kazanma duygusu olmadan iyilik yapma duygusunu, bir canlýyý ve yeþili koruma duygusunu geliþtirmemizin asla mümkün olamayacaðýnýn bilinmesinin gerekli olduðuna inanýyorum.
Ýdareci olduðum yýllarda, Ankara'dan gönderilen bir konferansçýyý þehrimizde aðýrlama ve ilimizde bulunan okullarda konferanslarý planlama görevi bana verilmiþti. Konferanslarý bizzat takip ettim. Konferansý veren, üstelik unvaný da olan bu beyefendi, konuþmasýna “Gençler, sevaba koþmayýn; ýþýða koþun!” cümlesiyle baþladý ve iki saatlik konuþmasýný, yine ayný cümle ile bitirdi: “Gençler, sevaba koþmayýn; ýþýða koþun!”
Evet, öðretim deðil de eðitimin sonucunu kýsaca özetlememiz gerekirse, eðitimin esas amacýnýn bireye doðru, güzel ve iyi olan davranýþlar
> 4 3 0 <
kazandýrma olduðu gerçeði unutulmamalýdýr. Bu doðrultuda insanýn eðitiminin temelinde mükemmelliðe ulaþma, ancak sevap kazanma duygusu ile yaþama ve buna göre davranma anlayýþý içinde yaratanýný tanýmasýdýr. Laboratuvarda bir sineðin, bir kelebeðin veya bir kurbaðanýn, solunum sistemini, kaslarýný, sinirlerini, kanat yapýsýný inceleyip de ona can vereni tanýyamýyor ve tanýtamýyorsak o kurbaðayý da sineði de kelebeði de öðrencilerimize eðitim açýsýndan tanýtabildiðimizi sanmýyorum. Doðum gününe ve ölüm gününe kim sahipse hayata da o sahiptir. Eðitim, hayata koþmaktýr. Evet, ama hayata koþarken, hayatýn sahibini tanýmamak, ne büyük cahilliktir. Öyleyse eðitimin özü, Allah'ý tanýmaktan geçer. Zaman zaman canýmýz sýkýlýr, bilinçsizce iþler yaparýz. Týpký daðdan aþaðý boþanan derelerin önüne konan barajlar gibi, ruh derelerimizin önüne dünya barajlarý konur ve özümüzü derin sulara gömeriz. Ýþte burada bir el, bu barajlardan enerji üretir. Ýnsanýn ibadeti, ruh barajýnýn enerji üretmesi deðil midir? Bu enerjiyi üretemiyorsan neyin ýþýðýndan söz ediyorsun?
Ýnsanýn ýþýðý, Rabb’ini yansýtmasýdýr. Rabb’ini kime yansýttýysan ona ayna tutmuþsun, ayna tuttuðun insan orada kendini görmüþtür. Kendini gören, kendini tanýyan insan Rabb’ini bilmiþ, yani eðitilmiþtir. Bir Ýslam büyüðümüz “Kendini bilen Rabb’ini bilir.” sözüyle bu konuyu en güzel þekilde vurgulamýþtýr.
Rabb’iyle eðitilmiþ insan, caddelerin, sokaklarýn, evlerin güvencesidir. Bu tür insanlarýn bulunduðu yerlerde güven ve huzur vardýr. Bir elmanýn kabuðu ve yenen kýsmý vardýr. Kabuksuz, içsiz bir elma mümkün deðilse de esas olan tadý deðil midir? Eðitilmiþ insan elmanýn tadý gibidir. O insanýn tadý Allah'tandýr. Bundan dolayý eðitilmiþ insanýn aðzýndan çýkanlar, nurdur ve insaný hemencecik etkisi altýna alýr. Bunun en güzel örneði peygamberlerdir ve onlarýn varisleridir. Asýrlarca önce yaþamalarýna raðmen her birinin arkasýnda ve izinde milyarlar vardýr; çünkü herkesin Allah'a ihtiyacý vardýr. Havada tehlikeye giren uçakta ateist ve Allah’sýz kiþi olmaz; hepsi bir anda kuþkusuz Allah'a inanýr. En ateist kiþi bile Allah'a inanýr; ama kalpte iman nüvesi yoksa ayaðý yere bastýðýnda Allah'a sýrt döner ve yine ateist olur; ta ki yeni bir olaðanüstü sýkýntý ve belayla karþýlaþýncaya kadar.
> 4 3 1 <
Özüne, Allah'a kavuþamayan insan, ekþi meyve gibidir. Belki görüntüsü albenilidir; ama tadý, yüz buruþturur. Nice insanlar vardýr, davranýþlarýyla ve görüntüleriyle yüz, hatta ruh buruþtururlar. Sonra bu insanlarý makam ve mevkilerde görürüz. Sýkýntýnýn kaynaðý, arýnmamýþ, eðitilmemiþ insanýn iktidarýdýr. Allah'tan gafil olmak, Allah'ý bilememek ve Allah'ý bulamamak en büyük sýkýntýdýr.
Allah, yaratandýr, diyoruz; ama onu yaratýlanlarýn arasýna sokmuyoruz.
Allah, yaþatandýr, diyoruz; ama ona yarattýðý dünyada yaþama hakký tanýmýyoruz.
Allah, yönetendir, diyoruz; ama onu duraðanlýkla suçlayarak yönetim birimlerinden dýþlýyoruz. onu hayata sokmayarak kendi akýllarýyla baþkalarýný idare etmeye yelteniyorlar. Peki, baþkalarý senin aklýný ilah edinmek zorunda mý? Hele bir de senin aklýn Allah ile deðil de þeytan ile eðitilmiþse?
Daðlardan boþanan sular denize ulaþmamýþsa yollarda kaybolur. Yaratýlan insan, dünya yolunun sonunda varlýk deryasýna ulaþamamýþsa özüne kavuþamamýþtýr. Ýþte eðitim de insanýn kendini tanýma sürecidir, kendi özüne kavuþma serüvenidir. Buðday tarlasýnda balýk arayanlar ne buðdayý ne balýðý tanýyorlar. Ýnsan, Allah'ý bildiði anda buðdayý da balýðý da tanýr. Allah'ý bilen kâmil manada buðdayý da balýðý da bilir. Bilmekle kalmaz bildirir ve eðitir.
Ýnsan fýtratýna yabancýlaþmýþ ve yabanileþmiþ olanlarýn, yani kendini bilmeyenlerin dolayýsýyla Allah'ýný tanýyamayanlarýn insan eðitimi hakkýnda olur olmaz sözleri, insanýn beyninde ve gönlünde maya tutmasý mümkün deðildir. Bu tür insanlarýn gayretleri kum üzerine yazý yazmaktan ibarettir. Ýhtiyar dünyanýn tarihi ile birlikte insanlýk tarihi de bunun en büyük kanýtýdýr.
> 4 3 2 <
> 4 3 3 <
EÐÝTÝM SEMÝNERÝ VERDÝÐÝM OKULLAR
1- Celal Bayar Ü. Fen ve Edebiyat Fak2- Celal Bayar Ü. Demirci Eðitim Fakültesi3- Celal Bayar Ü. Akhisar meslek Yüksek Okulu4- Manisa Lisesi5- Manisa Ýsmet Ýnönü Anadolu Kýz meslek lisesi6- Manisa Fatih Anadolu Lisesi7- Manisa Fen Lisesi8- Mani sa Sosyal Bilimler Lisesi9- Manisa ÝMKB Anadolu Lisesi10- Manisa Güzel sanatlar Lisesi11- Manisa Ticaret Borsasý Anadolu Lisesi12- Manisa Polinas Endüstri Meslek Lisesi13- Manisa Þehitler Ýlköðretim Okulu14- Çanakkale / Biga Anadolu Liseleri15- Çanakkale/ Biga Anadolu Ýmam-Hatip lisesi16- Balýkesir/ Gönen Anadolu Ýmam- Hatip lisesi17- Balýkesir/ Manyas Liseleri18- Trabzon 88. Yýl Anadolu Lisesi19- Uþak Anadolu Kýz Meslek Lisesi20- Konya Mehmet Münevver Anadolu Lisesi21- Konya Meram Anadolu Lisesi22- Konya Dr. Ali Rýza Anadolu Ýmam- Hatip lisesi23- Konya Anadolu Kýz Meslek Lisesi24- Konya Anadolu Endüstri Meslek Lisesi25- Konya Özel Diltaþ Anadolu Lisesi26- Manisa Özel Hedef Koleji27- Manisa Üzümcüler Ýlköðretim Okulu28- Manisa Cemal Ergün Ýlköðretim Okulu29- Manisa Akþemsettin Ýlköðretim Okulu30- Manisa Saðlýk Anadolu Meslek Lisesi31- Manisa MESOB Endüstri Meslek Lisesi32- Manisa Kazým Karabekir Ýlköðretim Okulu33- Manisa Gediz Ýlköðretim Okulu
34- Manisa Gediz Ýlköðretim Okulu Velileri35- Manisa Atatürk Ýlköðretim Okulu36- Manisa Cumhuriyet Ýlköðretim Okulu37- Manisa Anadolu Ýmama- hatip Lisesi38- Soma Anadolu Ýmam- Hatip Lisesi39- Turgutlu Anadolu Ýmam- Hatip Lisesi40- Matem Endüstri meslek Lisesi41- Soma 13 Eylül Ýlköðretim Okulu42- Soma Naciye Evren Ýlköðretim Okulu43- Soma Anadolu Lisesi44- Soma Rifat Daðdelen Anadolu lisesi45- Soma Anadolu Öðretmen lisesi46- Soma Ticaret Lisesi47- Soma Saðlýk Anadolu Lisesi48- Kýrkaðaç Anadolu Öðretmen Lisesi49- Kýrkaðaç Eczacý Ümmet Anadolu Lisesi50- Kýrkaðaç Betül Anadolu Lisesi51- Kýrkaðaç Anadolu Ýmam- Hatip Lisesi52- Kýrkaðaç Endüstri Meslek Lisesi53- Alaþehir 19 Mayýs Ýlköðretim Okulu54- Alaþehir Fen Lisesi55- Alaþehir Anadolu Lisesi56- Afyon/ Dazkýrý Anadolu Lisesi57- Afyon/ Dazkýrý Alkim Ýlköðretim Okulu58- Dazkýrý Halk Eðitim Müdürlüðü ( Veliler Ýçin)59- Saruhanlý Kýz meslek lisesi60- Saruhanlý 7 Eylül Ýlköðretim Okulu61- Akhisar Çaðlak Anadolu Lisesi62- Akhisar Anadolu Lisesi63- Sarýgöl Liseleri64- Gölmarmara Liseleri65- Salihli Sekine Evren Anadolu Lisesi66- Manisa Milli Birlik Ýlköðretim okulu öðrencileri ve Velileri67- Manisa Muradiye Lisesi68- Turgutlu Endüstri Meslek Lisesi
> 4 3 4 <
69- Turgutlu Zübeyde Haným Anadolu Meslek Lisesi70- Manisa Ufuk Okuma salonu71- Alaþehir Yeþil Yurt Kasabasý Anadolu Lisesi72- Manisa Sekiz Eylül Ýlköðretim Okulu73- Manisa Özel Þehzade ilköðretim Okulu74- Manisa Özel þehzade Anadolu Lisesi
> 4 3 5 <
Kaynakça
* Eðitim Problemleri Üzerine Düþünceler, Prof. Dr. Nurettin TOZLU, Mikro Yayýnlarý.
* Genç Beyin Dergisi, Abdulkadir AKGÜNDÜZ.* Gençler Bu Kitap Sizin Ýçin, Hasan YILMAZ, Çizgi Kitabevi
Yayýnlarý.*Ýlham Veren Baþarý Öyküleri, Ziya BARAN Canten KAYA, Renk
Ajans Yayýnlarý.* Öðretmence Sevebilmek, Sinan YAÐMUR, Esra Yayýnlarý.*Öðretmeni Baþarýya Götüren Yol, Ali Erkan KAVAKLI, Nesil
Yayýnlarý.* Öðretmenlikte Yeni Teknikler, Halit ERTUÐRUL, Timaþ Yayýnlarý.* Sevgili Anne ve Babacýðým, Lütfen Bu Kitabý Okur musunuz? Hasan
YILMAZ, Çizgi Kitabevi Yayýnlarý.* Þifa Tefsiri, Cantaþ Yayýnlarý, Mahmut TOPTAÞ.* Almanya’da Orta Öðretim , Neslihan AKSOY* Almanya’da Din Eðitimi, Mehmet KALE
> 4 3 6 <