Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak...

11
EY TÜRK KENDİNE DÖN... Milliyetçi Siyasi Haftalık Gazete Pazartesi günleri çıkar. Fiatı: 250 Kuruş Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak Memleketimize Sokan SURiYE'nin TüRKiYE'ye HARP İLANI 3 (Yazısı Sayfa 5'de) Başkan Sunay «Millî Ülküler etrafında birleşmeliyiz» derken siyasi partiler liderleri de yeni yıl mesajları yayınladı — Doğu Almanya'da 40-60 bin civarında işçimiz komünist eğitime tâbi tutuluyor. — Kızıl Çin ile Rusya'nın çekişmesi yeni bir safhada — Bir Milliyetçi gazeteciye kelepçe vurdular — YETKİLİLERİN BAŞ GÖREVİ C umhurbaşkanımız Sayın Cevdet Sunay yeni bir yılın baş- langıcında Büyük Türk Milleti'nin ortak duygu ve düşün- celerini bir kere daha dile getirdi. Türkiye Cumhuriyeti'- nin temel dünya görüşünü düşman kuvvetlerin ihanetine ve si- yasetçi çoğunluğunun gafletine rağmen, milliyetçiliğe bağlı ka- lacağını «Türk Milleti'nin bütün fertleriyle kaderde kıvançta ve tasada ortak bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülkül e r etrafında toplanma gereğini ve bunun faydalarını anlatmak ve kavratmak bütün yetkililerin baş görevi olacaktır.» diyerek gayet özlü bir şekilde ifade etti. Yine Sayın Sunay kö- tümserliğin alabildiğine büyüdüğü bir ortamda «başarılarımızla asla y etinm eyeceğiz, yapamadıklarımızdan ümitsizliğe kapılını- yacağız yaptıklarımız yeni yapacaklarımızın temeli, yapamadık- larımı 2 büyük hamlelerimizin itici gücü, azmimizin bileyicisi ola- caktır. Kurduğu devletlerle, fethettiği ülkelerle tarihin akışını etkiliye» hatta çağ değiştiren büyük bir milletin evlâtları oldu- ğumuzu hiç bir zaman unutmayacağız.» demekle, hem de Türklük Gurur ve Şuurunu duyurmuştur. M illetimizin ne kadar süreceği henüz bilinmeyen büyük ta- lihsizliği şuradadır: Siyasi iktidarlar. Devlet Başkam'mn anlayış seviyesine erişememiş, milliyetçiliğin İcaplarını yerine getirecek bir uygulamaya geçememişlerdir. Sıkıyönetimin milletçe beğenilen mücadelesi dışında yıkıcı güçlerin kaynakla- rını kurutacak tedbirler halâ alınmamıştır. Üstelik, zararlı bir dengecilik siyâsetinin sürdürülmesindeki İnatçılık, dostla düş- manın eşit tutulması gibi emsalsiz bir tuhaflığa yol açmıştır. Sayın Sunay'm; «onlar vatansever gençlerdir komünizmle müca- dele ediyorlar.» diyerek, İsmet inönü'nün karşısında bile övdü- ğü ülkücü gençler yine baskı altındadır. İçlerinden okullarını bi- tirip millet hizmetine girenler bazı Valilerin, Millî Eğitim Müdür- lerinin ve diğer yetkililerin keyfi tasarrufları ile cezalandırılmak- ta, sürgün edilmektedirler. Hırslı siyasetçiler oy hesaplarının bozulacağı korkusu içinde, milliyetçi gençleri kötüleme ayıbın- dan kurtulamamakta, böylece ihanet çetelerinin karşısındaki en kuvvetli cepheyi zayıflatmağa yeltenmektedirler. Siyasî İktidarla- rın milliyetçiliğe dost bir tavır almaktan mütemadiyen kaçınma- sı, ana dâvalarımızın çözüme bağlanmasına imkân vermemek tedir. Devamı Sayfa 11 de

Transcript of Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak...

Page 1: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

EY TÜRK KENDİNE DÖN... Milliyetçi Siyasi Haftalık Gazete Pazartesi günleri çıkar. F ia t ı : 250 Kuruş

Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak Memleketimize Sokan

SURiYE'nin TüRKiYE'ye

HARP İLANI 3

(Yazısı Sayfa 5'de)

Başkan Sunay «Millî Ülküler etrafında birleşmeliyiz» derken siyasi partiler liderleri de yeni yıl mesajları yayınladı — Doğu Almanya'da 40-60 bin civarında işçimiz komünist eğitime tâbi tutuluyor. — Kızıl Çin ile Rusya'nın çekişmesi yeni bir safhada — Bir Milliyetçi gazeteciye kelepçe vurdular —

YETKİLİLERİN BAŞ GÖREVİ

C umhurbaşkanımız Sayın Cevdet Sunay yeni bir yılın baş­langıcında Büyük Türk Milleti'nin ortak duygu ve düşün­celerini bir kere daha dile getirdi. Türkiye Cumhuriyeti'-

nin temel dünya görüşünü düşman kuvvetlerin ihanetine ve si­yasetçi çoğunluğunun gafletine rağmen, milliyetçiliğe bağlı ka­lacağını «Türk Milleti'nin bütün fertleriyle kaderde kıvançta ve tasada ortak bölünmez bir bütün halinde, m i l l i ş u u r ve ü l k ü l e r etrafında toplanma gereğini ve bunun faydalarını anlatmak ve kavratmak bütün yetkililerin baş görevi olacaktır.» diyerek gayet özlü bir şekilde ifade etti. Yine Sayın Sunay kö­tümserliğin alabildiğine büyüdüğü bir ortamda «başarılarımızla asla ye t inmeyeceğiz, yapamadıklarımızdan ümitsizliğe kapılını-yacağız yaptıklarımız yeni yapacaklarımızın temeli, yapamadık­larımı2 büyük hamlelerimizin itici gücü, azmimizin bileyicisi ola­caktır. Kurduğu devletlerle, fethettiği ülkelerle tarihin akışını etkiliye» hatta çağ değiştiren büyük bir milletin evlâtları oldu­ğumuzu hiç bir zaman unutmayacağız.» demekle, hem de T ü r k l ü k G u r u r v e Ş u u r u n u duyurmuştur.

M illetimizin ne kadar süreceği henüz bilinmeyen büyük ta­lihsizliği şuradadır: Siyasi iktidarlar. Devlet Başkam'mn anlayış seviyesine erişememiş, milliyetçiliğin İcaplarını

yerine getirecek bir uygulamaya geçememişlerdir. Sıkıyönetimin milletçe beğenilen mücadelesi dışında yıkıcı güçlerin kaynakla­rını kurutacak tedbirler halâ alınmamıştır. Üstelik, zararlı bir dengecilik siyâsetinin sürdürülmesindeki İnatçılık, dostla düş­manın eşit tutulması gibi emsalsiz bir tuhaflığa yol açmıştır. Sayın Sunay'm; «onlar vatansever gençlerdir komünizmle müca­dele ediyorlar.» diyerek, İsmet inönü'nün karşısında bile övdü­ğü ülkücü gençler yine baskı altındadır. İçlerinden okullarını bi­tirip millet hizmetine girenler bazı Valilerin, Millî Eğitim Müdür­lerinin ve diğer yetkililerin keyfi tasarrufları ile cezalandırılmak­ta, sürgün edilmektedirler. Hırslı siyasetçiler oy hesaplarının bozulacağı korkusu içinde, milliyetçi gençleri kötüleme ayıbın­dan kurtulamamakta, böylece ihanet çetelerinin karşısındaki en kuvvetli cepheyi zayıflatmağa yeltenmektedirler. Siyasî İktidarla­rın milliyetçiliğe dost bir tavır almaktan mütemadiyen kaçınma­sı, ana dâvalarımızın çözüme bağlanmasına imkân vermemek tedir. Devamı Sayfa 11 de

Page 2: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET — Sayı: 166 - 8 Ocak 1973 - Sayfa 2

EY T Ü R K K E N D İ N E DON

Sahibi : İbrahim METİN * Yaza İs­leri Müdürü : Tevfik Fikret KILIÇ-KAYA * Neşriyat Müdürü : Sadi SO MUNCUOGLU * Haberleşme Adresi:

P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İş ler / . Osman ÇAKIR * İdare Yeri: Bedesten içi Bedesten Han Kat 4 Nu. 7 — KONYA * Ankara Temsilciliği: Telefon: * 12 5810 Para Havale Adresi: DEVLET Pos­

ta Çeki Nu. 10021849 * Fİatı : 250 Kuruş ABONE Yıllık 120 TL. Altı Aylık 60 TL. * Dış ülkeler iç in: iki misli * DİZGİ VE BASKI: Emel Matbaacılık Ltd. Şti. — ANKARA DAĞITIM: Gameda

Yeni şekliyle Devlet 10 bin abone Kitaplar ve Bozkurt'un Ocak sayısı

Devlet "in elinizde bulunan ye ııi şeklini beğeneceğinizi ümid ederiz. Bundan sonraki sayılarda daha çok haber, daha özlü yazı prensibine önem verilecektir. Mil liyetçi Hareket'in, yegâne hafta­lık gazetesi Devletin daha da mükemmel hale getirilmesi için ülküdaşlarımızın, tenkit ve tek­liflerine ihtiyacımız olacağı mu­hakkaktır. Bu şekli hakkında ül­küdaşlarımızın tenkitlerini sabır sızlıkla bekliyoruz.

Hedef 10 bin abone kampan­yasının başarıya ulaştırılması i-çin, her ülküdaşımıza «En az üç abone» yapmaları çağrısında bu­lunmuştuk. Bu üç abonenin so­nuncusu için posta çeklerini 165. sayımızla birlikte sizlere intikal ettirilmişti. Şimdi bu posta çek­leriyle yapılan aboneleri bekliyo­ruz.

Değerli ülküdaşlarımız, sizle­re daha önce bir vaadde bulun­muştuk. Hareketimize her ba­kımdan güç kazandıracak bir se­ri kitap yayınlayacağımızı, bu­nun için yayın projesi hazırlığı içimde bulunduğumuzu bildirmiş­tik. Şimdi gönül rahatlığı içinde müjdeleyebiliriz ki, bu serinin ilk kitabı matbaaya verilmiş bu­lunmaktadır. Sözleşme gereğince bu ayın sonunda kitapları teslim alacağız. Söz kitaplardan açıl­mışken «Mesele» hakkında ül-küdaşlarmıza bilgi verelim. Me-sele'nin son formları basılmakta­dır. Öyle sanıyoruz ki, birinci ki­tabımızla birlikte tamamlanmış olacaktır.

Müşterek ülkümüz uğrunda yaptığımız işbirliğinin güzel bir meyvesi olan BOZKURT'un 4. sa yısı bayilere intikal ettirilmiştir. Ülkücü hareketin, tavizsiz cesur sesi Bozkurt'un Ocak sayısını da­ha da beğeneceğimizi ümid ede­riz. Bu münasebetle hemen ha­ber verelim ki, ülküdaşlarımızm değerli tekliflerinden ilham ala­rak Bozkurt'ta bazı yenilikler i-çin çalışmalar yapıyoruz.

Devlet'e toplu abone olupta dağıtımını yapan arkadaşlarımız ŞUBAT TATİLİ dolayısıyle her­hangi bir aksaklığa meydan ver­memelidirler. Gazetelerin bize ge­r i dönmemesi için tedbirlerini almalarım veya gönderilmesini istemedikleri sayıları bize bu HAFTA içinde mutlaka bildirme­lerini rica ediyoruz.

Bütün ülküdaşlarımıza ba­şarılar dileriz.

Tanrı Türkü Korusun

DEVLET

İşte bir gazetenin başyazarının hali : Türkçe bilmiyor. Doğru namına ne yazıyor­

sa hepsi yanlış. Bütün bunların üstünde sinsi ve mütecaviz. Böyleleri gazetelerde hem de

başyazar olabiliyorsa, Cahiller saltanatı yıkıl madan adam başına millî gelir 10 bin dolar da olsa ne ifade eder?!.

Cahilin saltanatı yıkılmayınca

Mete DEMİRKIRAN

«HitlerİD nasyonal sosyalizmini ve Nazist, faşist ilkelerini, Enver Paşanın Turancılığını, Ziya Gökalp'in kızıl elmacılığını, 1972 Türkiyesin'de yeniden can-landirmak bir ham hayaldir. 1972 Türkiyesi'nde yetişen genç kuşaklar, Mustafa Kemal - Enver Paşa çekişmesini yaşamamış olsalar bile, Türkeş'in amaçlarını farkedecek uyanıklık içindedirler.»

Bu satırlar Ankara'da yayınlanan ve CHP'nin gayn resmi yayın organı olan bir gazetenin baş yazısından aynen alınmıştır. Gazetenin patronu tara­fından yazılan-imlâ hataları bana ait değildir-yazı 4 Ocak 1973 tarihli gazetede yayınlandığı halde, içinde devamlı surette «1972 Türkiyesin'den» bahsedilmek­tedir. Dikkatin ve ciddiyetin şiddetine bakınız. Açıkgö/.lülüğüyle gazete sahibi ve başyazarı olmayı başarmış ama, henüz Türkçe'yi öğrenememiş. Bu konu­da daha fazla ayıp olmaması için bir gece orta okulunun Türkçe derslerine devam etmesini tavsiye ederiz, bu bay patron yazara (!).

Bay başyazar (!) kısa yazısında midesinde ne varsa hepsini dökmüş indir­miş. Türkeş'in gizli, ama çok çok gizli (!) emellerini de faşedivermiş. Yazdık­ça hiddetlenmiş. Hani hakkı da yok değil. Bakın hele, «Anarşist hareketlerin bir ucunda, Marksist-Leninist örgütler ve militanlar var idiyse, öteki ucunda da, Başbuğ Türkeş'in kara gömleklileri (kendisi ayrı yazmış. Gömleği kara olanlar) cephe tutuyordu» Başbuğ Türkeş'e gel de kızma, nerde komünist te­cavüz varsa karşısına dikilmiş; 12 Mart sonrası sıkıyönetimin yaptığı gibi, marksistlere nefes aldırmamış. Bu kadar da olmaz hani. Bu marksistleri, Ece-vit'in sevgilisi Sosyal Demokratlar gibi desteklemek, onlarla eylem birliği yap­mak varken, sıkıştırmak olur mu? Bu konuda sen haklısın bay yazar. Türkeş, «... bir siyasî partiyi ele geçirip, lideri olmuştur.» buyuruyor patron yazar. Doğrusu buna ben de karşıyım, bu Türkeş'e de ne oluyor?...

CHP'nin gayrı resmi yayın organının başyazarı kuyruğuna basılmış gibi niçin feryad ediyor diyeceksiniz. Açıklayayım. Geçen hafta içinde partisinin bir toplantısında Türkeş, Atatürk'ün de bir Türk milliyetçisi olduğunu belir­terek; «O'nun gerçek şahsiyetine gölge düşürecek putlar yaratma ve yarattık lan putların arkasına sığınma heveslisi çarpık fikirlerin oyununa gelmeyelim.» demiş.

Bizim bay başyazar buna pek içerlemiş. Türkeş «Atatürk'ün temsil ettiği çağdaş, uygar ve ileri milliyetçilik kavramına karşı» Ve «Bir zamanlar, Atatürk' ün mücadele ederek tasfiyeye uğrattığı, çağdışı ırkçılığın, Turancılığın, kızıl elmacılığın ihyası peşinde» imiş.

Acaba düzeltmeye değer mi? Veya düzeltilebilecek tarafı var mı? Adam, «Çağdaş», «İleri», «Uygar» deyince pek bilgin, ve pek kültürlü, ışıklı kişi ola­cağını sanıyor. Hani şeker diye diye ağzının tatlanacağını sananlar gibi.

Atatürk, kazılar yaptırarak, kafatasları ölçtürerek, Anadolu'nun çok önce­leri de bize ait olduğunu isbata çalışmıştır. Yani tam antropolojik anlamda ırk­çılık yapmıştır. Hiçbir kimseyle «ırkçı» olduğu için mücadele etmemiştir. Bu vasfıyla cumhuriyet döneminin tek devlet başkanıdır. Turancılık hikayesine ge­lince. Turan fiili plânda dün Hatay'dı, bugün Kıbrıs'tır. Ülkü plânında ise; «Vi­etnam'dan, Kamboçya'dan önce, bizi esir Türklerin hürriyet ve istiklâl kavga­ları ilgilendirir. Ağıtlarımızı Vietnam'a değil, Azerbaycan'a Kırım'a yakarız.» demektir. Ülkü plânında Turancı olmadan tatbikatını yapmak mümkün değil­dir. Misali, Kıbrıs'tır. Bundan dolayı misakı millî dışında kalan Hatay'ı sınır­larımız içine katan Atatürk, Turancılığın tatbikatını yapmıştır.

Atatürk kendi inancını her zaman bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Bir konuşmasında; «Biz doğrudan doğruya milliyetperver, Türk milliyetçisiyiz» (1) demiştir.

Atatürk, ben «Türk milliyetçisiyim» dediği halde, ölümünden 35 yıl sonra birtakım çarpık zihniyetliler çıkıyor, «Atatürk Atatürk milliyetçisi idi.» diyebi­liyor. İşin daha garibi birtakım yetkililer de buna katılabiliyor. Oyun nedir? Cumhuriyetin temel felsefesi olan Türk milliyetçiliğini Atatürk'ü paravan yapa­rak yozlaştırmak en büyük Türk milliyetçisi Atatürk'ü yıkmak, nesilleri yaban­cı ideolojilerin ağma düşürmek.. .

İşte bir gazetenin başyazarının hali. Türkçe bilmiyor. Doğru namına ne ya­zıyorsa hepsi yanlış. Bütün bunların üstünde sinsi ve mütecaviz. Böyleleri ga­zetelerde hem de başyazar olursa, adam başına düşen millî gelir 10 bin dolar da olsa cahiller saltanatı yıkılmadan ne ifade eder. (1) Atatürk Türk Çocuğunun el kitabı Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdür­

lüğü tarafından 1972 de yayınlanan kitap.

Kızıl Çin ile Sovyet Çekişmesi

yeni safhada 1969 dan bu yana Doğu Türkistan

üzerinden ve Mançurya'dan hudut ihti­lafına düşüp birbirlerini karşılıklı «Re-vizyonistlik» ve «Saldırgan emperya-listlik» ile suçlayan iki Komünist kar-deş'in düşmanlıklarının yeni bir dev­reye girdiği bilinen bir husus. 1973'e başlarken suçlamalar ve sınırlara as­ker yığmalar arttı. Kızıl Çin ve Sovyet­lerin bu «komünist ağız dalaşmasının» hangi sona varacağı henüz meçhul. An­cak, Batılı kaynaklar gelişmeleri dik­katle izliyorlar. Nitekim bir Alman ga­zetesi «Neue Zürcher Zeitung» geçtiği­miz hafta yayınladığı «Çin-Sovyet Çe­kişmesi» başlığını taşıyan yazısında şöyle diyordu.

Moskovarun doğu komşusuna kar­şı giriştiği polemikler son zamanlarda bir hayli artmıştır. Brejnev'ln 50. yıl konuşmalarında Çin Halk Cumhuriye­tine yönelttiği suçlamalar buna iyi bir örnektir.

TASS Ajansı Genel Müdürü Sanı yatin, «Sovyetskaya Rossiya»da Çin'­in Birleşmiş Milletlere alınmasıyla il­gili bir yorum yayımlamıştır. Yorum­da, Çin delegelerinin «kapitalist dün­ya» ile çekişmekten kaçındıktan buna karşılık sosyalist kampa ellerinden ge­len bütün kötülükleri yapmaya çalış­tıkları belirtilmektedir Çin Başdelege-si Huah Hua kendisini küçük ülkelerin savunucusu olarak göstermektedir. Samyatin'e göre Çin'in «dünyanın çe^ şitli etki alanlarına» bölünmesine kar­şı çıkması, «anti emperyalist safları» bölmeyi amaçlayan «kötü bir politika­yı» gizlemektedir.

Samyatin iddiaları için bir hayli delil göstermektedir İddialarına göre Çinliler sömürge ülkeleri ve hatta ırk-Çi rejimlerle yakın ilişkiler kurmuşlar­dır. Buna en iyi örnek. Pekin ile birlik­te Portekiz ve Güney Afrika'nın deste­ğiyle reddedilen «kuvvete başvurma­ma» anlaşmasıdır. Ayrıca, Pekin Orta Doğu görüşmelerinde tesadüfen İsrail'­in dostları safında yer almamıştır. Huah İfnanın Bengaldeş'in Birleşmiş Milletlere alınmasına karşı çıkmasıyla Çin bir kez daha Sovyetlerle çelişkiye düşmüştür.

Çin hattâ Moskova'nın Batılı rakip­lerinin yanında görünmektedir. Yayın­cı Mayevskiy, «Pravda»da yayımlanan NATO ile ilgili bir yazısında, Yeni Çin Ajansının Sovyetlere düşman çevrele­rin haberlerini özellikle yaydığım öne sürmektedir. Mayevskiy, Avrupa'da bir yakmlaşma istemeyenlerin başında im­paratorluklarım kaybetmenin acısını unutmayan İngilizler olduğunu belirt­mektedir. Ayrıca son NATO Konferan­sı sırasmda üye ülkeler Amerika tara­fından baskı altında tutulmuşlardır. Avrupa grubu NATO'ya yaptıkları kat­kıyı 1973 yılında 1,5 milyar dolar ka­dar arttırmayı kararlaştırmıştır. Oysa konferansa katılan hükümetler halkla­rının askeri giderlerin azaltılmasından yana olduğunu çok iyi bilmektedirler.

Page 3: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET — Sayı: 166 - 8 Ocak 1973 - Sayfa 3

Sunay : Millî • •

Ülküler etrafında toplanın!

• YENİ YIL MESAJINDA DEVLET BAŞKANI «BÜ­TÜN YETKİLİLERİN BAŞ GÖREVİ MİLLİ ŞUUR İLE HAREKET ETMEK, BUNUN FAYDALARINI ANLATMAK VE KAVRATMAKTIR» DEDİ.

Y eni yıl dolayısıyla bir mesaj ya­yınlayan Devlet Başkanı Cevdet Sunay, memleketin içinde bulun­

duğu duruma temasla, zor ve çetin günlerin geride kaldığmı belirtmiş ve

..milli şuur ve ülküler etrafında top­lanma, gereğini ve bunun faydalarını anlatmak ve kavratmak, bütün yetki­lilerin baş görevi olacaktır.» demiştir. Devlet başkanımızın bu sözü ümid ve güven verici olmakla beraber, bazı yet­kililerin tatbikattaki basit parti hesap­larından hâlâ kurtulamadıklarını ha­tırlayınca, «M i W i ş u u r v e ü l k ü ­l e r e t r a f ı n d a » toplanmanın gereğini önce bunlara iyi anlatmak ge­rekir. Sunay demecinde « T ü r k ır­k ı n ı n h a s l e t l e r i n e » önem verilmesini istemiş ve «Coşkun bir he­yecan ve büyük bir güven duygusu içe­risinde», «İlelebet payidar kalacak» Türkiye Cumhuriyeti'ni daha güçlü, daha müreffeh ve daha mutlu kılaca­ğız.» demiştir. 1973 yılında Cumhuriye­tin 50. yıl dönümünü kutlayacağımızı, bu münasebetle yaygın bir faaliyet programı hazırlandığını ifade eden Su­nay, demecine şöyle devam etmekte-

MİLLÎ ŞUUR ETRAFINDA TOPLANMA

«Gurur ve iftihar kaynağımız olan şanlı tarihimize göz attığımız zaman, millî birlik ve beraberlik şuuruna sa­hip bulunan aziz milletimizin çok bü­yük sıkıntıları ve acı günleri, kolaylık­la sona erdirdiğini görürüz.

Bu nedenle, Türk ırkının hasletle­rine ilâveten, tutum ve davranışlarında basiret ve akliselimi önde tutan devlet adamlarımızın siyasî partilerimizin ve ilgili kuruluşların, milletçe geçirdiği­miz sıkıntılara tekrar düşülmemesi

(Devamı Sayfa 8'de)

Siyasi haklar konusu yine ön plânda yer alıyor «Siyasi hakların iadesi konusu» bü­

yük ölçüde basının haber sayfalarından çıkmıştı. Sanılıyordu ki; Komuta Kon-seyi'nin uyarması ile «iri parti» lider­lerinin artık bu konuyu deşmeleri lü­zumsuzdur. Fakat öyle olmadı. Külle-nen ateş için için yandığını ispatladı. Cumhurbaşkanı Sunay'ın Çankaya'daki yemekli toplantısından ayrılan «iripar-ti» liderleri «Siyasi hakların iadesi» etrafında tekrar konuşmaya başladı. DP lideri «anayasa» diyor ve direniyor­du. Diğerleri ise Partilerarası Komis­yonda verdikleri sözden rücû etmeme­nin tedirgin «fakatlı, lakinli» demeçler­le soruları cevaplandırmayı «yeğ» sa­yıyorlardı.

Başkan Sunay'ın yeni toplantısı ve idarenin diğer ileri gelenlerinin, Dev­let başkanımızın bu tavsiyelerinden faydalanacaklarını ümid etmek isteriz.

(Devamı Sayfa H'de)

için samimi işbirliği yapmaları ve bu işbirliğinde, herşeyden önce, vatan sev­gisine ve yurt çıkarlarına önem verme­leri gerekmektedir. Bu yapıldığı tak­dirde, başarıya ulaşmamak için hiçbir sebep yoktur.

Anarşik olaylar ve bu olayları izle­yen huzursuz günler yüzünden aksayan kalkınma çabalarının ve kaybedilen za­manın telafi edilmesi, bu konudaki ça­lışmalara, vatandaşın devletten bekle­diği hizmetler gözönünde tutularak, hız verilmesi lâzımdır. Resmî ve özel kuruluşlarımıza ve bütün vatandaşla­rıma, bu alandaki çalışmalarında ba­şarılar dilerim.

Devamı Sayfa 11 de

^ - ' ~f>> <• ' - t

DEK K A K T Ü S L E R

DİKENLİ BİTKİLERLE KAKTÜSLERDEN YA BİRİ YÂHUD BİRKAÇ TANESİ

HAYVAN YARATILSAYDI YA KİRPİ OLACAKTI YA DENİZ KESTANESİ!

Arif Nihat Asya

" Faili meçhul olan bir suç kalmamıştır „

Y eni yıl dolayısıyle parti liderleri ve Başbakan verdikleri demeçler de yurt ve dünya meselelerine

temas etmişler, Türkiye'nin temel me­seleleri üzerindeki görüşlerini açıkla­mışlardır.

MİLLİYETÇİ BİR GAZETECİYE VURULAN KELEPÇE İstanbul'da münteşir «Bizim Anadolu» gazetesi Yazı İşleri Müdürü,

İkinci Demirci kabinesinin manevi şahsiyetini tahkir etmekten bilekle­rine kelepçe takılarak cezaevine atılmıştır. Gazete'de 1970 yılında ya­yınlanan ve Demirci kabinesini itham eden «Bu kabine Bal Gibi Koa­lisyondur» başlıklı yazıdan 4 yıl 1 ay hapse mahkûm olan Gazeteci Ab-dülkadir Billurcu durumla ilgili olarak «Ne yapalım, demek ki oluyor böyle vak'alar!» demiştir. Milliyetçi Basma Demirel devrinden kalma bir baskının tezahürü olarak nitelenen olay üzüntü yaratmıştır.

• SOLCU BİR BASIN RAPORU... -Geçtiğimiz hafta içinde merkezi Paris'de bulunan Uluslararası Ba­

sın Enstitüsü (ipu)bir rapor yayınlamış ve «Basın hürriyetinin kısıl­masının demokrasiyi tehlikeye düşürdüğünü» öne sürmüştür. Sol te-mayüllü Enstitü raporunda Türkiye'de solcu ve 12 Mart'tan önce ko­münist anarşiyi körükleyen gazetelerin isimleri verilerek Sıkıyönetim

Devamı Sayfa 11 de

Liderlerin ve Başbakan'ın yeni yıl mesajlarını; komünist tedhiş hareketi, hükümet ve siyasî istikrar meselesi, Kıbrıs davası ve dünyadaki en önemli gelişme konusundadır.

Başbakan Ferit Melen mesajında, «Dış düşmanlarımız tarafından tertip­lendiğine asla şüphe olmayan anarşi hareketleriyle amansız mücadele, vak­tinde alınmış müessir sıkıyönetim ted­birleri sayesinde başarıya ulaşmış, ni­hayet memleket yıllarca özlemini çek-

(Devamı Sayfa 8'de)

"Yıkın kampanya hız kazandı.

I

JJ

D aşbakan Melen ,yurt dışmda Tür D kiyc aleyhine açılan kampanyalar

dan söz etmiş ve «... iftiracı ve yıkıcı bir propaganda ile karşı karşıya bulu­nuyoruz.» demiştir. Erim devrinde de böyleydi, şimdi de beynelmilel komü­nist merkezler Türkiye aleyhine kam­panya açmış bulunmaktadırlar. Bunu önlemekte fayda olduğu muhakkaktır. Ama, telâşa kapılmak ve devletimizin bekası için yapılacaklardan vazgeçmek gibi bir tutuma sapmak komünist e-mellerine boyun eğmeğe denktir. Zira, adı milletlerarası kuruluşa çıkmış ba­zı teşekküllerin bu kampanyası, de­mokratik rejimi yaşatmak amacını güt memektedir. Her yayınlarında Türkiye' nin demokrasiden uzaklaştığım ileri süren bu sorumsuz kuruluşlar ve ya­yın organları, bilmiyorlar mı ki, Tür­kiye'yi demirperde gerisine sürüklemek isteyen, onlann ölçülerine göre, demok­rasiden ebediyen mahrum kılmaya ça­lışan bu hareketin önlenmesi aynı za­manda demokrasi namınadır.

Tanzimat devrinden beri tutturu­lan Türkiye aleyhine açılan kampanya­lara sadece Atatürk devrinde itibar edilmemiştir. Onun dışında, «aman şu nu yapmayalım, aman bunu demeye­lim» zihniyetiyle memleket adeta d işar dan yönetilmiştir. Küçük Yunanistan bize örnek olsun demeye dilimiz var­mıyor. Rejim meselesi ayrı olmakla beraber, Yunanlıların dış ülkelerde yürütülen kampanyaya bakışları çok güçlüydü. Yunan idarecileri ellerinin tersiyle dış tesirleri bir tarafa itme­sini bilmişler ve o andan itibaren de milletlerarası münasebetlerde saygıya lâik görülmüşlerdir.

Page 4: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET — Say ı : 166 - 8 Ocak 1973 - Sayfa 4

Her yıl 6 Ordu vilâyeti nüfusu dışarıya gidiyor. — BASIN —

Erffenekon mektupları

Bulutlar aralanıyor mu ? Cezmi KIRIMLIOĞLU

1973 yılına girerken, 1971 Mar tının kötümser adamı, CHP nin genel başkam Ecevit pek iyimser görünmektedir. Demokrasinin üs tüne çöken bulutların aralandı­ğım, 1973 ten sonra, gerçek de­mokrasinin kurulacağın], bir da­ha hiç bir kimse ve zümrenin demokrasinin dışında bir çözüm yolu aramıyacağını iddia etmek­tedir.

1973 ekiminde seçimler yapı­larak «normal» diye nitelendiri­len nizama geçilecektir. Demirci ekseriyeti alarak iktidara gele­cektir. Fakat Demirel'in Anayasa­da teminata bağlanan müessese­lerde koordineli şekilde çalışma­sı mümkün değildir. Dolayısiyle icra başarısız kılınacak, milletin çeşitli kesimlerinde gayri mem­nunlar artacak, neticede Ecevit'-in iktidar yolu açılacaktır. Üste­lik, iddiasma göre ordunun ye­ni bir müdahalesi de artık söz konusu olmayacaktır.

Seçimlerin normal zamanında yapılması faraziyesine dayanarak yürütülen bu tahmin tahakkuk ederse ihtilâlci metodlarla ikti­dar olma şansını kaybeden ko­münizm memlekete hâkim ola­cak, kendi tabiriyle «halk kendisi düzeni değiştirecektir».

Son on küsur yıllık tarihimiz­de Türk Ordusu iki defa siyasi hayata müdahale e tmişt i r : 27 mayıs 1960, 12 mart 1971. îlk ha­rekette, yine CHP lilerin gayretiy­le milletle ordu arasına bir uçu­rum açılmıştır. Böylece, Türk milletine büyük hizmet imkânı heder edilmiştir. 12 mart hare­keti milletle orduyu kaynaştır-mıştır, milletle orduyu bütünleş-tirmiştir. Komünist ihanet hare­ketinden endişe duyan Türk Mil­leti, ordusunun bu asilâne hare­ketini alkışlamış, hep bu hare­ketin de başarısız kalmaması için dua etmiştir. Geçen 10 yılın ve hele son yılların ihanet hareket­lerinin iyice şuurlandırdığı su­baylar meseleye dirayetle par­mak basmışlar, Türk Milleti için yegâne tehlikenin komünizm ol­duğunu anlamışlardır. Komünist­leri üniversite ve diğer devlet mü•, sseselerinden temizlemek ge

rektiğini idrak ederek, Sıkıyöne­tim ilânı ile beraber üniversite­lerdeki komünistleri tevkif et­mişler, fakat İnönü'nün gayre­tiyle bu hayırlı teşebbüs başarı kazanamamıştır. Hükümet baş­kanı olarak da yalnış bir tercih neticesi Erim tayin olununca 12 martla başlayan millete hizmet döneminin de başarısız kalacağı endişeleri artmıştır. 12 mart tan bu yana yapılan her iyi hareket yalnız Sıkıyönetim komutanlıkla­rından gelmiş, iki kalabalık par­ti ise bu iyi hareketlerin daha da artmasını hep baltalamışlar­dır.

Şimdi henüz iş işten geçmiş değildir. 12 mart 'm doğurduğu büyük imkân hâlâ değerlendiri­lebilir. Bunun için milliyetçi fik­ri, milliyetçi mefkureyi devlet ve millet hayatına hâkim kılmak, bu fikir ve mefkureyi hâkim kı­labilecek durumda olanları da devlet yönetimine getirmek, yâni emaneti bunlara teslim etmek gerekir. Aksi halde, bu ikinci im­kân da heder edilecek dolayısiy­le yeni ihanet hareketleri vuku bulduğunda ne Türk ordusu yek vücut halinde müdahale edebile­cek, ne de geçirdiği iki tecrübe sebebiyle Türk Milleti bu müda­halelerden fayda bekleyecektir, işte Ecevit'i sevindiren şey, bu ikinci imkânın heder edilmesin­den sonra, orduda ve millette meydana gelecek bu yarına gü­vensizlik havasıdır ki, bu hava­nın kendi menfaatine olduğunu düşünmektedir.

Halbuki, yeni yılla birlikte dı­şarıda yetiştirilen komünist çete­ciler iki köylü ve bir eri daha şehit etmişler; bir subayı yara­lamışlardır. Yani, demokrasinin üstündeki bulutlar aralansa bile henüz Türk Milletine karşı giri­şilen ihanet hareketinin bulutla­rı aralanmamıştır. Milletin üze­rindeki ihanet bulutlarını da an­cak milliyetçi kadrolar aralayabi­lir. Dolayısiyle Ecevit'in araladı­ğı bulut lan kapayıp, milletin is­tikbali üzerindeki bulut lan ara­lamak gerekir. Aksi halde bu im­kânın da heder olmasına göz yu­manların tarih önündeki sorum­luluktan ağır olacaktır.

«Manidar Pankart»

Heryıl 6 Ordu vilâyeti göç ediyor.

urdumuzda «istihdam ve iş saha­sı politikasının yetersizliği» so­nucu Türk'ün emek gücünün dı­

şarıya yönelen akışı hızını artırarak devam etmektedir. İş ve işçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü'nden aldığı­mız bilgiye göre sadece geride kalan 1972 yılı içinde yabancı ülkelerde «ek­mek parası» kazanmak için müracaat edip sıraya girenlerin sayısı 173 bin 533 kişiyi bulmuştur. Geçtiğimiz yıl gönderilen işçi sayısı ise 65 bin 265 dir.

Rakkamların gösterdiği tabloya gö­re her yıl Ordu ilimizin nüfusunun 6 misli vatandaşımız, yurt dışına gitmek için sıraya girmektedir.

Yurt dışına giden 65 bin 265 işçi­nin 50 bin 26'sı erkek, 15 bin 230'u ise kadındır. İlgililer, 1971 yılında 74 bin 242 erkek, 14 bin 200'ü kadın olmak üzere 88 bin 442 kişinin dışanya gön­derildiğini söylemişlerdir.

Yurt dışına gönderilen işçilerin meslek itibariyle dağılışına göre, büyük çoğunluğunu vasıfsız işçiler teşkil et­mektedir. 1972 yılının 10 aylık devre­sinde dışarıya giden 50 bin 26 erkek işçinin 34 bin 493'ünün vasıfsız, 15 bin 533'ünün de vasıflı olduğu belirtilmiş­tir. Kadınlarda ise vasıfsız işçi sayısı 13 bin 303, vasıflı işçi sayısı da 1927 dir.

YABANCI SERMAYE DENETİMSİZ KALDI!

Ticaret Bakanlığı'nın yabancı şir­ketlerle ilgili hazırladığı raporunda «20 yü içinde yabancı şirketlerin 1 milyar 48 milyon 476 bin 515 lira tu tannda yatırım yaptığı» açıklanmıştır. Rapora göre yabancı şirketlerin kâr transfer­leri ise 549 milyon 178 bin 125 liradır.

Sanayileşmemiş ve kapital stokunu tamamlamamış ülkeler için iki ağızlı bıçak görüntüsünü taşıyan yabancı ser maye yatırımlarının «iyi bir denetle­me» olmadığı taktirde girdiği ülke i-çin zararlı olacağını ortaya koyan ra­por yıllara göre kâr transferlerinin bir dökümünü yapmaktadır. Raporun ver­diği rakkamlar ülkemizde yabancı ser­maye yat ınmlannın iç politika çekiş­melerinden ve ciddi denetleme yoklu­ğundan etkilenerek «zararlı» hüviyete büründüğü, beklenilen faydayı vermek ten uzaklaştığı anlaşılmakta ve hükü­metlerin konuya acilen eğilmeleri ge­rektiğini belgelemektedir.

Raporda son 2 yılda 9 yabancı şir­ketin mukavelesinin iptal edildiği kay­dedilerek yıllar itibariyle gelen serma­ye ve transfer edilen kâr'ın tablosunda şu rakkamlara yer verilmektedir :

TRANSFER EDİLEN KÂRLAR :

1953 yılında 23.161 TL. 1954 yılında 495.315 TL., 1955 yılında 805.356 TL. 1956 yılında 1.883.967 TL., 1957 yılında 32.557.000 47.248.598 53.488.583 54.980.823 62.692.305 68.226.573 63.454.374

TL., TL., TL., TL., TL., TL., TL.,

1966 1967 1968 1969 1970 1971

yılında yılında yılında yılında yılında yılında

ve 1972 yılının ilk 8 ayında 74.935.453 TL.

FİİLEN GİREN SERMAYE : 1952 yılında 21.654.000 TL., 1953 yılında 3.842.000 TL., 1954 yılında 45.874.000 TL., 1955 yılında 20.644.000 TL., 1956 yılında 56.362.000 78.902.000 61.963.250 82.359.888 69.580.166 67.749.842 92.356.699 61.366.851 90.558.561 102.917.044

TL., TL., TL., TL., TL., TL., TL., TL., TL., TL ve

1963 1964 1965 1966 1967 1968 1969 1970 1971

yılında yılında yılında yılında yılında yılında yılında yılında yılında

1972 yılının ilk 8 ayında da 129.125.214 TL.

Page 5: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET — Sayı: 166 - S Ocak 1SÎ3: • Sayfa S

KOMÜNİST GERİLLALARI YETİŞTİRİP SİLÂHLANDIRIP TÜRKİYE'YE " StiKAN

Suriye harp ilân GÜNEY SINIRLARIMIZDAN SIZAN İKİ KOMÜ­NİST ŞAKİ, ÜÇ KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ. ŞAKİLERE YATAKLIK EDEN İKİ KİŞİ YAKALANDI.

Kaatil anarşistler aranıyor.

"İŞÇİLERE HERGÜN BİR SAAT KOMÜNİST İDEOLOJİSİNİN EĞİTİMİ YAPTIRILIYOR,,

D ir yandan Sovyet Rusya'nın ko-münist rejiminin 50. yıldönümü­

ne resmi temsilcilerimiz katılırken - ve yine hatırlatmaya bilmeyiz gerek var mı; Sıkıyönetimde komünist anarşist­ler yargılanırken - Adalet Partisi'nin bir senatörü komünist Doğu Almanya'nın tanınmasını istiyor. Dışişlerimiz, ise böyle bir teşebbüsün varlığından bah­sederek karşılıklı görüşmelerin yakın­da başlayacağını açıklıyordu.

Konuya paralel olarak Çalışma Ba kanı Ali Rıza U/.uner de bir konuşma yaptı. Bakan TBMM Karma Bütçe ko­misyonunda yaptığı konuşmada «Doğu Almanya'da 10 bin İşçi» miz olduğunu söyledi. Ne var ki, Bakan'ın açıklama­sına temel olan soru ilgi çekiciydi. Ko­misyonda sorulan soruda «Doğu Al­manya'da 40-60 bin arasında işçi bu­lunduğu ve bunların hergün bir saat komünist eğitimden geçirildiği» belir­tilerek Bakandan cevap isteniyordu. Bakan Uzuner rakkamı yalanlarken ilâ­veten şunları söylüyordu :

«Bazı çıkar çevreleri bütün gay­retlerimize rağmen, turist olarak yurt dışına çıkarttıkları işçileri Doğu Al­manya'ya gönderiyorlar. Bunlar Bulga­ristan ve Romanya üzerinden Doğu Al­manya'ya geçmektedirler.

Vatandaşların seyahat hürriyetleri vardır. Turist olarak pasaport talep ediyorlar. Buna mani olamazsınız son­ra da karayolu ile giderken Demirper­de ülkelerinden geçiyorlar. Bu sırada da bazı kişiler, yine Federal Almanya'­da iş bulmak vaadi ile onları Doğu Al­manya'ya götürüyorlar. O işçilermizin de esas amaçları, Batı Almanya'da bir iş temin edinceye kadar, bir kazanç sağlayabilmek. Bunların bazıları da Doğu Almanya'dan Batı'ya geçiyorlar. Batı Almanya'da bu gibi işçiler için kesin tedbirler alıyor. Biz de turist iş­çi sayısını azaltmak için elimizden ge­leni yapıyoruz.»

Ne varki, Bakanın bahsettiği «çıkar çevrelerinin nerelerdeki, kimler oldu­

ğunu öğrenebilmek mümkün olmaya­cak zihinlerde resmi ağızların yarattı­ğı yeni bir istifam belirecekti.

#> ecen hafta içinde Suriye'de özel w olarak yetiştirilen bir gurup ko­

münist gerillanın yurdumuza giz­lice sızdığını gören köylülerin duruma müdahale etmek istemesi üzerine, ko­münistlerin açtığı yayılım ateşi sonun­da, 2 vatandaş ölmüş ve 3 vatandaş da ağır yaralanmıştır. Durumu haber alan Hassa jandarma müfrezesi olay yeri­ne hemen intikal etmiş ve komünist militanların silâhlı saldırısıyla karşılaş­mıştır. Komünist çetelerle, yapılan si­lâhlı müsademe sonunda, bir jandar­ma onbaşısı şehit olmuş, 2 er ile bir jandarma yüzbaşısı da yaralanmıştır. Daha sonra olay yerine sevkedilen Ha­tay Bölgesi güvenlik kuvvetleri, hava­dan ve karadan bir harekete girişerek,

komünistleri ablukaya almışlardır. Dağlık ve sarp kayalarla çevrili olan bölgeden, komünistlerin Suriye'ye kaç­malarından endişe edilmektedir.

Hatay'ın Hassa İlçesine bağlı Aşa­ğı Karaiakılı köyünde meydana gelen olayı ilk haber alan köy öğretmeni Mus tafa Anlar, hadiseyi şöyle anlatmıştır :

«Saat 14 sıralarında . arkadaşlarla birlikte köyün Karahasanlı mevkiine gitmiştik. Bizim oturduğumuz yerin bi­raz ötesinde tanımadığımız üç kişi ka­yalık bir mevkide yemek yiyorlardı. Halleri bir garipti. Orada oynayan kü­çük çocuklar yabancıların çok güzel silâhları olduğunu söylediler. Şüphelen­dim. Köye gelip köy bekçisi Mehmet

Devamı Sayfa 11 de

Konuşmalar

NİÇİN OLMUYOR ?

Ayhan TUĞCUGIL

Artık, maksatlılar hariç herkes, komünist te­cavüzü görmüştür. Komünizm karşısında acze düş­tüğü rçin bir iktidar tasfiye edilmiş, onun yerini alanlara aslî vazife olarak bu tehlikeyle mücadele görevi verilmiştir. 12 Mart'tan beri bütün hükü­met programlarının baş maddeleri, komünjst ted­hişin ezilmesi, müesseselere sızan komünistlerin tasfiyesi ve yeni sızmaları önleyecek bir kontrol mekanizmasının, genç nesilleri komünist propa­gandadan koruyacak bir millî eğitim sisteminin tesisidir. Bütün resmî ağızlar komünizm aleyhinde -en azından- konuşuyor; Devlet'in bütün propagan­da silâhları bu hedefe ateş ediyor. Kızıl tehditle pek az ilgisi bulunan ve Türkiye'nin kalkınması için her halükârda gerekli olan reformlar bile an-tikomünist mücadelenin vasıtaları gibi takdim edil­di ve bu suretle taraftar topladı. Özet olarak: 12 Mart'tan beri iktidarlar ve bütün devlet teşkilâtı komünizmin tasfiyesi için tam-gün mesaî yapıyor.

Bu gayretin neticesi alınmış mıdır? Yetkili, yetkisiz, bütün iyi niyet sahipleri bu soruya, «Ma­alesef hayır!» dan başka cevap veremiyor. Ve her­kes biliyor ki, bu teessür ifadesi doğruluğunu mu­hafaza ederse birgün «Son bağımsız Türk Devleti istiklâlini korudu mu?» sorusuna da cevap teşkil edecektir.

Halbuki sırf komünizmin tasfiyesi için yeni bakanlar, müsteşarlar, rektörler, genel müdürler tayin edildi. Bu kimseler devletin bütün imkânla­rıyla teçhiz edildi. Arkalarını genişletilmiş kapsam ve yetkileriyle kaza mekanizmasını son derece sü­ratlendiren bir «Sıkı Yönetim»e dayadılar. Fakat netice: «Maalesef hayır!».

Sebep nedir? Komünizmle mücadele edecekle­rin milliyetçi olmaları gerektiğine göre, iık akla gelen ihtimal, Mart 1972den beri yetki verilen­leri nbu vasfı taşımadıktandı». Son dönemde tayin edilenlerin hepsinin milliyetçi olmadıkları, hatta bazılarının, aksine, proleteryaCı (sosyalist) eğilim­ler taşıdıkları muhakkaktır. Fakat iş başına gelen­ler arasında milliyetçi sıfatını taşıyanlar da çoktur. «Herkes millyietçi değil midir?» gibi saçmaları bir tarafa bırakarak, «Milliyetçilik», ( M i l l e t ) adı verilen toplum birimini, ( D ü n y a p r o ­l e t a r y a s ı ) , ( i ş ç i s ı n ı f ı ) , siyasî mâ­nâda ( Ü m m e t ) , v.b. gibi, diğer toplum birimle­rine tercih etmektir.» tarifine göre değerlendirme yaparasak, 12 Mart'tan sonra iş başına gelenler arasında milliyetçilerin epey bir yekûn tuttuğunu görürüz.

Eksik olan milliyetçilik değil «ülkücülük» dür. Komünistleri tasfiye etmek isteyen, fakat icraata geçmeden önce «Acaba Demirel'in politikasına uyar mı?», «CHP'yi kızdırır mıyım?», «Gelecekte, siyasetteki şansım azalmaz mı?», «Aman fazla gü­rültüye sebep olmayayım.», «Ya aleyhimde kam­panya açarlarsa; Milliyet, Cumhuriyet aleyhimde yazarsa...» gibi hesaplar yapan adam milliyetçi o-labilir .fakat ülkücü değildir. Onun milliyetçiliği ve komünizmle mücadelesi, bütün iyi niyetine rağ­men, mesai bitip eve döndüğünde kitap okumaktan ibaret kalacaktır. Çünkü ülkücü olmak için milli­yetçilik gerektir, fakat yeter değildir. Ülkücüler, milliyetçiliği hareket haline getirenler; eski tabirle «Kuvveden fiile» çıkaranlardır; Milliyetçi Hareket­çilerdir. Ülkücü, «M i I I e t» i, «D ü n y a P r o ­l e t e r y a s ı» na, «İ ş ç i S ı n ı f ı» na, siyasî mânâda «Ü m m e t» e tercih eder; yani milliyet­çidir. Fakat ülkücü « M i l l e t»i, şahsî çıkarına da tercih eder ve gerektiği anda şahsını milleti için feda ederek mücadeleye atılabilir. Benim, «De­mokratik Parti tipi milliyetçiler» dediğim tür ise, bırakın şahsını feda etmeyi, en küçük bir riski bile yüz defa «tezekkür» ettikten sonra... vazgeçer!

Milleti uğruna çalışmağa hâzırdır: Eğer dışa­rıda yağmur yağmıyorsa...

Kızıl tahribatın devamı, son bağımsız Türk Devletinin' yok olma tehlikesiyle karşı karşıya 'gel­mesi demektir. Bu tehlike ise, ancak,, ülkücü -mil­liyetçilerin iktidarında bertaraf edilebilir. Ve o ik­tidar, Milliyetçi Hareketin iktidarı, yakındır. Buna, bnlerce senelik hayatında bir kere bile Türk'ün istiklâl güneşinin söndüğünü görmeyen tarih- şa­hittir.

Page 6: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

^^m m

B iliyoruz ki, geçen asırda tanzimatın ilânı, vatanın içine düş­tüğü büyük tehlikeler yüzünden olmuştu.

.0 günden bu yana bir asırdan fazla zamandır felâketler bir­birini kovaladı. Kendimizi kurtarmak için yabancı varlıklara sarıl­mak mecburiyetinde kaldık. Fırtınaya yakalanan kaptanın gemisi­ni batma tehlikesinden kurtarmak için, bir kaya parçasına sarıl­masını andıran bu hata bir asırdan fazla devam etti.

Nihayet istiklâl savaşımızı yaptık. Hakiki çareye el uzattık. Paris muahedesinin yabancılardan lütuf dilenmiyerek, TRABZON-da mıidafaii Hukuk Cemiyeti kurduk. ERZURUM kongresini yaptık. Sonunda vatan toprağını düşman çizmesinden kurtardık. Bir ba­kıma o devrin heyecanı içinde tamamlandı zannedilen kurtuluş, gerçekte o zaman başlıyordu.

İSTİKLÂL zaferlle Anadolu'nun insanını kalp, kan, ve hamiyet cevherlerlle birleştirmiş olan bu uyanışın dimağlara girmesi zo­runlu idi. Ancak, bunu anlamakta güçlük çekildi. Anadolu çocuğu­nun temiz kalbinden, sağlam dimağına akıtılacak bu cevherin da­marlarını tıkayan sinsi kuvvetler içimize sokuldu. MİSAKI MİL-Lİ'yi bir MİSAKI RUHİ ve VİCDANI yapmaya engel olanlar millet müesseselerine nüfuz ettiler.

Garplılaşma maskesi altında bizi kendi benliğimizden ayıra­cak, bütün menfi kuvvetleri kullandılar. Bize bizden yakın görü­nen bu düşmanların bir elinde batının ilmi, tekniği, serveti, ve bizi mesut etmeye yeter saadetleri vaat ve teminatları bulunu­yor, arkalarında sakladıkları öbür ellerinde milletimin kaparılmış kalbi, ahlâkı, vicdanı ve bütün ruhu duruyordu.

GEÇEN YILLAR koparılan kalbin ve çiğnenen vicdanın yeri­nin bizim olmayan bir dünyadan aktarılmış unsurlarla doldurula­mayacağını gösterdi.

"TÜRK MİLLETİNİN kendi benli­ğini, kendinde bulmasından başka çâre olmadığı anlaşıldığı her yerde bizzat bu benliğin haince çiğnenme hareketi ağır basınca, maalesef bir neslin büyük kütlesini yıkım halin­de, aslında idealsizlik, sevgisizlik, vicdansızlık, vatansızlık, ve Allahsızlık manasına gelen komüniz­min kucağında bulduk. Şüphe yok ki verem denen o müthiş ille­tin pençesine düşüpte, bütün ümidi kaybedenler, mideye girecek lokmalardan ötesini düşünmezler ve bunun için de herşeyi yapa­bilirler. O zaman mukaddesat, ekmekten daha değersiz bir nesne olur.

Komünistin durumu bundan başka bir şey değildir. Pek iyi biliriz ki, fertleri yetiştiren müesseselerdir. Teknik

Üniversite mühendis çıkarır, Tıp Fakülteleri hekim çıkarır. Sanat Akademileri Sanatkâr yetiştirir. Lâkin bunların hepsinin üstünde, bir milletin Üniversitelerinden fışkırmış bir kuvvet halinde, hem de bizzat üniversitelerin çatısı içinden bir kaleden dışarı atılan bombalar gibi, komünist nesiller çıkarsa, buna dıştan bakan göz­ler, İzan ve basiret gözleri, tarihin hakem gözü ile ne diyebilecek?

K o m ü n i s t nasıl yetiştirilir? Ben komünistim diyen gencin şuuruna Marksizmi, Leninizmi, ihtilâl metodlarını sokanlar en son işi yapmışlardır. Şuurun sathında çalışan bu adamlar

fabrikalardan gelen malı, mağazanın vitrinlerinde istifliyen tez­gâhtarlara benzerler. Malları yapan ve hazırlıyan onlar değildir. On­lar satıcılardır. Halka çevrilip (bunlar en güzel mallardır. Bunları alınız, bunları kullanınız. Malımız şöyle güzeldir, şöyle yaraşır) di­ye aldatan kişilerdir. Bu mallar daha önce fabrikalarda hazırlanmış­tır. Alıcının bu esas kaynakla teması yoktur, onlardan habersiz­dir. İşte tertemiz gençliğimizin şuuruna komünizm denen afeti bulaştıran şu veya bu ajanların arkasında asıl onun şuur dışı fab-rikasındaki çalışmayı bulmalıyız.

Gençliğin şuur dışını işleyen kuvvetlerin en başında üniversi­teler gelmektedir, i l im, şuurda dile gelen bir ifade olmadan ön­ce vicdanları işleyen bir değerdir. Profesör bir kitap cildi gibi can­sız bir varlık değildir. O, gencin önce şuur dışında tahtını kuran bir önderdir, örnek insandır, onun hareketleri ilmi ve inancı ile birlikte yetiştirdiği gençliğin vicdanını işler. En geniş anlamda ah­lâk yapısı demek olan hareketleri, gençliğe hedefini gösterir. On­daki sevgi, adalet, vatanseverlik, ateşi gençliğin ruhuna serpilir ve onu haille VATANSEVER yapar.

Bunun aksine, adaletsizlik, şahsi kazanç ve menfaat endişele­ri yetiştirici zümreye hakim olursa, gençlikte vatan sevgisi kay­bolur ve yerine MENFAATLARİN saltanatı kurulur.

Üniversitelerimiz kuruluşundan bu yana şüphesiz, yer yer ilim sev­gisi ve hizmet duygusu aşılayıcı hareketler yapmıştır. Ancak müsbet daldaki bu çalışma bazı fertlere münhasır kalmış ve Üniversitede kökleşmemiştir.

Buna karşılık bilâkis zaman geçtikçe hırzını arttıran MENFAAT KASIRGASI yer yer yarışma halini almış ve nihayet o mukaddes çatıların altında onlara millet üniversitesi dedirtecek bir hak bile

bırakmamıştır. . • Son zamanlarda memleketimizde büyük bir fikir ve ideal buh­

ranı kendini gösterdi. Denilebilir ki yangın bacayı sardı. Bütün milletin huzurunu bozmak, hatta devlet düzenini değiştirmek is­teyen bu faeiamn karşısında harekete geçerken, vatan sathında bir mücadele halinde bulunuyoruz. Ancak bu yangının ocağını iyi

ÜNİVERSİTE! Ç I K M A Z I ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Kİ. KAR »I

ŞURASINI ESEFLE KAYDETMEK LÂZIMDIR BÜTÜN HAMLELER, TANZİMATIN İLÂNINA BİR TEPKİ İLE KARŞILAŞIYOR. ÜNİVERSİTENİN LIYORLAR. BİZ YIKMAK DEĞİL YAPMAK İSTİYORUZ LARIN MENFAATLERİ YIKILACAKTIR. FAKAT TÜRK MİLLETİNİN KURTULUŞUNA İLK ADIM

ÜNİVERSİTELERİN ISLAHI YOLUNDA YAPILAN GÖSTERİLEN TEPKİLERDEN DAHA BÜYÜK

İSLAHINA KARŞI ÇIKANLAR BİZİ YANLIŞ AN-LÂKİN ATILACAK HER ADIMDA ON

BU TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE VE NETİCEDE )LACAKTIR.

bilmeliyiz. Ne şekil ve mahiyette olursa olsun bu ateşin Üniversitelerden

fışkırdığını görmeyen göz kalmamış bulunuyor.

O halde milli vicdanın ve bütün millet varlığının tehlikede bulunduğu günümüzde yapılacak ilk İslahat hareketi, dev­

rimizin kurtarıcı tanzimatı ÜNİVERSİTELERİN ıslâhı ile baş-lıyacaktır.

Şurasını esefle kaydetmek lâzımdır ki, Üniversitelerin ıslahı yolunda yapılan bütün hamleler, tanzimatın ilânına karşı gösteri­len tepkilerden daha büyük tepki ile karşılaşıyor. Üniversitenin ıs­lahına karşı çıkanlar bizi yanlış anlıyorlar. Biz yıkmak değil yap­mak istiyoruz. Lâkin biz onları pek iyi anlıyoruz. Atılacak her ıs­lahat adımı menfaatlarını yıkacaktır. Türk milliyetçiliğine ve ne­ticede Türk milletinin kurtuluşuna ilk adım olacaktır.

Üniversite ıslahatı yolunda ne istiyoruz? Bunları bir gözden geçirelim.

TÜRKİYENİN ana meselesi iktisat meselesinden önce, ilim meselesidir. Bir milletin iktisadî yapısı, ilmi temellere dayanmas-sa, birçoklarının ikbal ve şöhretine vesile olmaktan öte gitmeyen, batıdan parça parça aktarılmış ilim memlekete selâmet getiremez. Türk köylüsü halâ geçen asırlardaki sefaletin batağında bulun­maktadır. Toprağından kaçıyor, hem de kurtuluşunu yabancı va­tanlarda ve kıtalarda aramak için kaçıyor.

Almanya iktisaden kalkmıyor da, Türkiye kalkınmak istemiyor mu? Yoksa bizim insanımız bize fazla mı geliyor?

Meselenin aslı şu ki, bizim millî çalışma plânımız yok, ve bu­nu yapacak yeterli ilmimiz yok. Türk milletine, Türk vatanında iş sahası açmasını bilmeyen bilgin, hakikatte belki bilgi hamallığı yapan aciz bir kimsedir.

Köye gitmeyen hekim, Avrupa ve Amerika'ya koşa koşa gidi­yor ve bazan da dönmek istemiyor. Çünkü Üniversite kendisine millî ruh aşılamamıştır. Üniversiteden çıkanlar milleti yetiştire­cek olan kutsal bir görevden âdeta kaçıyorlar.

Milletimin tarihi içinde en yükseklerde duran bu görev bugün çok alçalmıştır. Emel ve ihtiras konusu olmaktan çıkmıştır. Dini­mizin en büyük ibadet dediği bu ödev öğretmenliktir.

Öğretmenliğin en güzel tarifi­ni yapan Büyük Fatih'in şu menkı­besini anlatmak isterim. Fatih bir t gün Sübyan okuluna gider ve sınıfa girer. Öğretmen Padişahın girişi ile hiç ilgilenmez. Oturduğu yerden dersine devam eder. Dersten çıkıl­dıktan sonra Fatih Hocayı çağırır ve kendisine karşı Hocanın bu derece hürmetsizliğinin sebebini sorar. İlmin ve ilim aşılayıcının şuuruna tam manası ile vakıf olan öğretmen Padişaha şu cevabı verir : «Padişahım ben bu hareketimle çocuklara öğretmenin Pa­dişahtan da büyük olduğunu anlatmak istedim. Tâbi bu hareketiniz­le sizin büyüklüğünüze de onları inandırabilirim.» Fatihin külliyesi kendisinin arzu ve İsteğine rağmen, padişaha bir müderrislik pa­yesi vermemiştir. Hakikate bu derece hürmetkar olan ve adaleti

ilmin huzurunda eğilmeyi Padişahtan da isteyen bir Üniversite idi. Bizim Üniversitelerimiz kah gençlerin elle taşlandığı, kah ho­

ca kavuklarına bombalar konulduğu bir üniversitedir.

E lbette ektiklerini biçtiler. Fakat şurası hazindir ki, çoktan gömülmüş olan, ilim sevgisi ve nakikate hürmet duygusu idi. Biz bugünkü İslahat hareketi ile yalnız ve yalnız ilim

ve ahlâk aşısı yapacak olan Üniversitelerin kurulmasını istiyoruz. Diğer istediğimiz tam gün çalışma esasıdır. Öğretim üyeleri

bütün zamanlarını üniversitedeki öğretim, eğitim, araştırma ça­lışmalarına hasredecekler. Bundan tabii ne olabilir? Hangi mes-iek sahipleri iki işte çalışmak sevdasına kapılmışlardır. Memurlar ne için ticaret yapamazlar? Bunun hikmeti aşikâr: Kanuni Sultan Süleyman bir sefere çıkarken atının üzengisi kırılır. Derhal bunu bir askere yaptırırlar. Padişah kimin yaptığını sorar. Tebrik ve

takdir edileceğini umanlar orduda bir neferin yaptığını söylerler. As­kerlik mesleğini ve meslek kavramı­nın bütün şuuruna sahip olan Pa­dişah «vay orduya esnaf karışmış» diyerek hiddetlenir ve askeri ordu­dan atar. Üniversite öğretim mes­

leğinin bir er kadar önemini anlamayanların çalışmaları elbette ilim adamı, vatan aşıkı, millet fedakârı yetiştiremez.

Yeni Üniversiteler kanun taslağında tam gün prensibinin aca-ip bir hal aldığını görüyoruz, öğretim üyeleri ve Üniversite men­supları normal mesai saatini tamamladıktan sonra özel iş yerle­rinde de çalışmak istiyorlar, Maddi bakımdan imkânsız olacak ve herhalde suistimallerle bozulacak olan bu teklifin sakladığı mana ne olabilir?

ahsi kazancı ilmi çalışmaya üstün tutmak, şahsi menfaatle­rini millet davasına feda edememek...

Bir de ROTASYON meselesi var. Üniversite mensupları 7 yıl içinde ne az iki yıl dışarı Üniversitelerde çalışmaları uygun görü­lüyor. Bu teklife göre her Üniversite mensubu ihtiyaca göre mem­leketin bütün üniversitesinde görevlendirilebilecektir. Bazı üniver­siteler, bilhassa büyük şehirdekiler bu tekliften hoşlanmıyorlar. Diğerleri de esasta teklifi uygun bularak, bir süre büyük şehirlerde­ki Üniversitelerde görev almak istiyorlar.

Bu mesele bir ADALET DAVASIDIR. Üniversite elemanlarının hizmet borcu yok mudur?

Vatanı bölgelerine ayırıp seçmek ve milletin muhtaç olduğu bölgelerde çalışmadan kaçınmak bir harp anında vatan ihaneti sa­yılır. Acaba Üniversite kendi gerçek varlığının ve çalışmalarının vatan davası ve millet ruhunun müdafaası olduğunu kabul et­miyor mu?

Üniversitelerin ayrı statülerle idare edilmesi meselesi de, idari bakımdan güçlükler çıkarttığı gibi, tatbikatta da adaletsizlik­ler doğuruyor.

Üniversitelerde huzursuzluk çıkaran olaylardan biri de Yöne­time iştirak esasıdır.

Demokrasi prensiplerine göre, millet hayatında her alanda eşitliğin şartı, sınıf ve zümreler ayırdedici esasların kaldırılma­sıdır. Alt kademelerin yönetime girmesini istemeyişlerinin sebebi

Bütün Üniversite elemanlarının ve gençlerin Kurulda görevlendirilme­lerini öğretim üyeleri reddetmek ye rine, arzu etmelidirler. Bu görevi, gençlere yüklenmelidirler. Bir züm­re ben çalışmak istiyorum derken, üst kademelerin hayır çalışmasın

diye direnmeleri, onların evvelkileri hakkında zararlı kararlar ve­receklerini ve aralarının açık olduğunu gösterir. Böyle bir mües­sese de normal çalışmaz. Olsa olsa ihtilâller, anarşiler çalışır.

Son olarak, yukardan beri çalışmaları mefluç hale getirilen. Üniversitelerimizin,, bu felakete uğramasını kolaylaştıran, adeta bu uzuv ve hayati yapıda bir mikrobu almaya kabiliyetli ortam ha­zırlıyan sebebe işaret etmek istiyorum.

Üniversiteye özerklik verilirken bu özerklik ilmi ve İdari ola­rak vasıflandırıldı.

İlmi özerklik, düşünme hürriyeti demektir. Üniversite için mutlak zarurettir. Düşünceleri kafasına değil de, siyasete bağla» nan bir Üniversite ilim şalına bürünmüş kullar-yetiştirir.

Bu fikir hürriyetinin, ilmi özerkliğin kutsallığını takdir ede­rim.

A ncak şunu da kaydetmek isterim ki: Bu özerklik hakikat aşkından başka bir şey olmayan bu fikir hürriyeti, Üniver­sitelerin içinae bugüne kadar olduğu gibi sadece en üst

kademelerin imtiyazı olmasın. Bütün yetiştirici elemanların bu* kutsal hakkı alt üst kademe farkı düşünülmeksizln Üniversitelerin çatısı altında hizmetle karşılansın.

İdari özerkliğe gelince, bunun manası izaha muhtaç bulunu­yor. Fakültelerin öğretim yıllarını; ders kadrolarını, ve yetiştirici kadroyu Üniversite kendi kararları İle seçecek demektir. Her han­gi bir devlet memuru gibi, devlet merkezinden gönderilmeyecek­tir. Milletin ilim ve ahlâk mihrabı olan Üniversiteden bunları da beklemek gayet tabiidir. Lâkin işlerin gelişmesi maalesef böyle olmamıştır. Bu hakkı Üniversiteler zaman zaman bir politika, hat­ta bir entrika hakkı gibi kullanmışlardır. Üniversite içinde klikler teşekkül etmiştir. Yer yer kürsüler birbirine karşı koyan kaleler gibi karşılıklı savaştan çekinmemişlerdir. Hatta zaman olmuştur ki, Üniversite devletin kutsal otoritesine karşı koymuştur. Günü­müzde bunlar kendi görevlerini unutacak hale gelmişlerdir. Mü­cadelenin siklet merkezi şahsî menfaatler olunca politika metod-ları ile şahsî menfaat avcılığı Üniversitenin sahip olduğu ilmî ve ahlâkî otoriteyi kökünden kazıyıp attıktan sonra Üniversiteyi anarşi sahaları halinde görüpte şaşkına dönenler bunun sebebini anlasınlar.

İdari özerklik demek, Üniversitenin millî bünyeden ayrı bir içtimaî yapı halinde adeta müstakil prenslik gibi bağıma» bir devlet halinde idaresi demek değildir. Bunu Üniversitenin Hukuk Fakülteleri anlatmakta çok geç kaldılar., iş bu hale geldikten son­ra Üniversitenin gerçekten ve temelden Islahının tek çaresi lağ-vedilmesidir.

Evet Üniversitenin ıslahı için lağvedilmesi ve yerine bütün bu hastalıklardan uzak tertemiz Türk Üniversitelerinin kurulması lâzım­dır. Ancak Üniversitenin lağvı tabi­ri kimseyi ürüktmesin ve yalnış an­laşılmasın. Bu kelimeyi de bugünkü

öğretim üyelerine leke sürülmesi istenmemektedir. Yeni kurula­cak Üniversitede kimler görevlendirilecek. Bugünkü Üniversitele­rin içinde hakikat hizmetine kabiliyetli büyük çoğunlukla yine Türk Milleti'nin yetiştirdiği bütün eserler onda yer alacaktır. -

Ancak yenilenecek olan her şeyden evvel, müessesenin ru­hudur ve bu müesseseye girecek olanların zihniyetidir. Görüş açısı ve kötü alışkanlıklar değiştirilecek, Millet huzurunda yeni bir ye­min kürsüsünden geçilecek. Mesuliyetlerin çerçevesi belirtile­cek. Bir kelime ile siyasetle anlaşmış olan eski zihniyet gömü­lecek.

Bugün teşkilâtlanmış olan menfatlerl dağıtıp yok etmedikçe, bu müesseseden hayır beklemek beyhudedir.

Üniversitenin lağvı kelimesinin manası budur. Bu hadise bir soğuk su banyosu gibi de olsa, onlara cesaret temenni ederim, Ümit ederim ki uyuşuk vicdanlar böyle bir banyo ile harekete ge­çerler. Tekrar değerli dikkatinizi çekiyorum. Üniversitenin lağvı Türkiye'de Üniversiteleri kaldırmak manâsına değildir. Bilakis millet ruhuna ve vicdanına bağlı hakikat hizmetkârı olmaktan baş­ka endişesi olmayan Üniversitelerin bulunması demektir.

E

Aşkımız, endişemiz, mücadelemiz, bu kutsal müesseseyi kur­maktan başka bir şey değildir ve olmayacaktır.

Page 7: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET^İay. cak İ 9>3" -Sayfa 8

Demirci ıKtıa^ri suçun sallı rffe'çh Önkuzfylann,'kat

4<Başrarafı Sayfa 3'de) tiği emniyet^ ve;: huzur ortamına gel­miştir.» demiştir. .'Başbakanın mesajı Türkiyib rad^öhîrında' .•"yaymla-mrkeo, Suriyer

cden kUHliimst-militanlar, baştan tırnağa kada^; silâhlı, bir şekilde sız­makla*-meşguldüler.. Bir halta içinde, Ankadjj ve Diyarhakır. Sıkıyönetim Ko­mutanları yayınladıkları bildirilerle, roket #e bombaTa!*^ teçhiz edilmiş ko-m ü n i s | tedHSşçiîerihin "> yakalandığını bildirdiler. Binühibü-nlara rağmen, ger çekten;- memleketimiz 12 Mart öncesi­nin akıbeti belirsiz karanlıklardan kur­tulmuştur. Ama Kabul etmek gerekir ki, henjüz devlet düşmanı komünistler­le yaralan ryücadele sona ermemiştir.

Barbakan âşrrjca, «Demokrasiyi baş kalarnjfin hak ve hürriyetlerine tecavüz etme we memleket nizamım yıkma hür riyeti feibi g'Srrtiek -ve göstermek» iste­yenler^ çatarak, «Memlekette faüi meçhujj kalmış bir suç» bırakılmadığı­nı sözlerine" ̂ l e m i s t i r ! Gerçekten de, Demirci iktio^'rf 'zamanında pek çok

m^çhtırdvf: rmamoğullarının, ıtilİdrri enerini kollarını

sal lay^ak yefif* Cinayetler peşinde ko­şuyorlardı. Demirci dönemi dahil bü­tün sutların, faili rtcşbit ve tevkif edil­miştir"! Başbajcanm» demokrasiyi hak ve hüiTivetlerİne"tecâvüz etme, memle-ket niâamım ^ ı k m a hürriyeti gibi gör­me vefi gösterm*e»'.sözünden -Demiret'in geçmıftekı Rfınujşmaıarını hatırlama­mak röümkü^ı pcs0ijl4îr. iktidarı devrin­de D<Jrniıel,>,fcBer demokraside biraz anarşi* vardıf.» Ve «Büyüyen memle-ketler< e bö^Te* şfeylef olur.*» gibi söz­lerle ıdeta k ^ ü n i s t ihaneti mazur eös terhe gâtreli içindeydi.

• s.-s* 1 : • • . Başbakan^-demeçinde, 12 mart 'tan

sonra ?kurul$n 'hükümetlerin «partiler üstü» lıüviygıU^; cild.uklarını söylemiştir. 12 Mart mt^ t j ras^ açısından ve şekli gömnaşü bakımından hükümetler par tiler üstüdür. Ama icraatları yönünden

ıi? Btf4koBtı<ia -GP'li bakan Feh-ıslar^ü' icfaelmiv-hatırlamak ye-

BütüJevşehirlerdeki Milliyetçi-savmiajji 4cs.brt ettirerek, çeşit­

l e da^tîme^ii;;MiUî Eğitim Ba-vekâlet ettiği süre içinde, aşırı la işbirliği yaparcasına Ülkücü-

tçi ö ^ m ı ' i i t e i î i kanunsuz bir şekilde! sürgütf etmesi, partiler üstü ol­ma v s i lyla^to'asıl" bâğdaştırılmaktadır. GP'li |akan-r*eWni Alpaslan'a, «Bu öğ­retmeklerin •fcüg'u nedir?» denildiğinde, «Bunlalr, bof5knıittçuferdı<r. aşırı sol ka­dar dalj bun&tf'tehlikelidir.» demesinin, küçük |ve paefizan endişelere dayanma­dığını İdm söylenebilir.

TÜRKEŞ ^tt:

# •

1 1 $liyetçj^Hajreköt /Partisi Genel " • j$aşkaj3j.,;;Alparslan Türkeş yeni

yıl mAajın4a~ nnemleketin içinde bu-lunduğlı durumu tahlil etmiş, 1972 dün­yasındaki ciddi gelişmeler üzerinde durmultur . İKnîfc^'er göre; «Kökü dışar-da bulfünan anarşi hareketlerin sebep­lerine «oğru teşhis konulamamış ve kana | a r ı ş rm^ etote* mikroplara karşı­lık tedbir a-mSS&tl*? yerde, deride beli­ren y a r a l a r a ^ ı e ^ e ^ ' ^ s u r m e y e çalışıl­mıştır.! TürSis^V'partîîcn-m !ana davalar­la ilgisi bulu%m4ayan kavramlar üzerin­de çekiştikle**?!»! rWa&e e tmiş ve sözü hükümetler meselesine getirerek; Par­tiler ü | t ü hükümet iddialanna rağmen, partizafı ve -î^a£-'fu'11j'etf olarak kuru­lan, hijjkûrnetlerin davranışı, çalışma usuller^ ve sağladığı sonuçlar gönülle­re feraTİll'If'verecek, milletin" vüzünü güldürecek jg^ikjUi oJmamıştın» de-

Demecinde dünya siyasetindeki ge­lişmelere ve özellikle ortak pazar Tür­kiye ilişküerine temas eden Türkeş, «Süper devletlerin ekonomik ve ticari alanda giriştikleri karşılıklı büyük bağ lantılar, dünya siyasetinde büyük de­ğişikliklerin başladığını göstermekte­dir. Türkiye'nüı sırtından tavizler ve ahş-verişler yapılmaması için devletçe uyanık olmak ve büyük çabalar gös­termek mecburiyetindeyiz.» demiştir.

Türkeş 1972 yılının önemli olayı­nın, Nikson'un, Moskova ve Pekin ziya­retleri ile başlayan yakınlaşma oldu­ğunu söylemiştir. Bu görüşmelerin meydana getireceği gelişmeleri ise şöy le açıklamıştır:

«Japonya'nın kıt'a çin'i ile ilişki kurması büyük önem taşıyarak, Japon ya'nın kıt'a çin'i ile yakınlaşması as-ya'da yeni bir güç dengesinin doğması­na yardım edecektir. Bu da S.S.CB'ni siyasi ve ekonomik bakımdan başta A.B.D. olmak üzere batı alemine daha çok yaklaştırmak ve taviz vermek duru­munda bırakacaktır.

1973 yılının siyasi, ekonomik geliş­meleri bundan böyle bu görüş etrafın­da değerlendirilecektir.»

BOZBEYLI DP Genel Başkanı Ferruh Bozbey-

li yeni yıl dolayısıyle verdiği demeçte, anarşik meselelere çok az yer vermiş, daha ziyade «1973ün en önemli olayı» dediği seçimler üzerinde durmuştur. Bozbeyli komünist tehlikesiyle ilgili olarak şöyle demektedir :

«Yeniden sıkıyönetime müracaat et me /.al uretini ortadan kaldırmak, hu­zur ve asayişi devamlı kılmak için alı nacak hukukî tedbirlerden biri olarak devlet güvenlik mahkemelerinin kurul­ması gereğine bir kere daha işaret et­mek istiyoruz.»

Bozbeyli, komünist tehlikeyi, «hu­zur ve asayişin bozulması» olarak ni­telemiş ve «Güvenlik Mahkemelerinin kurulmasıyla, yani cezai tedbirlerle, iş­lerin halledileceğini ileri sürmüştür. Üstelik «Güvenlik Mahkemelerinin hangi suçları kapsayacağı henüz ke­sinlik kazanmamıştır. Yapılan açıkla­malarda zikredilen fiiller çok genel tu­tulmuş ve komünizm fiili açıkça zik-redilmemiştir.

Bozbeyli, 1972'nin en önemli olayı olarak «Türkiye'de olağanüstü duru­mun devam etmesi»ni dünyada en önemli olay olarak da, «Nikson'un kıta Çin'ini ziyaret etmesini» göstermiştir. 1973 yılının en önemli gelişmesinin «Ge­nel seçimler» olacağını iddia eden Boz­beyli, «Komuta konseyi ve komutanlar heyeti adıyla bildiriler yayınlanmış ol-masını« da, 1972'nin önemli olayları arasında göstermiştir.

OEMIREL Demirel yeni yıl mesajında, 1973'-

de Cumhuriyetimizin 50. yılını kutlaya­cağımızı belirtmiş ve «Cumhuriyet, a-çık ekonomiyi, hür ve açık toplumu, gerçekleştirmeyi kendisine gaye edin­miştir.» demiştir. Demirel beyanatında ayrıca, «vatandaş, bugün, yarın, ve ge­lecek korkusundan uzak huzur ve gü­venlik içerisinde bulunacaktır.» şeklin­de görüşlerini açıklamıştır.

Yedi yıl Türkiye'yi yönetmiş bir iktidarın başı durumunda bulunan De-mirel'in yukardaki görüşlerini ve tari­fini benimsemek mümkün değildir. Me­selâ; Cumhuriyet'in «Açık ekonomiyi»

• SPOR İ K İ P R O G R A M

Sami YAVRUCAK Ankara Beden Terbiyesi

Bölge Müdürü

Her sosyal hadisede; mazinin, meseleleri ele alışındaki haysiyet se-viye ve idealizm karşısmda başım önde utanır, küçülür ve bizi, bugün­kü haysiyetsiz, seviyesiz ve ideslz mesele halletme durumuna getiren lere kinlenirim.

İşte, spordan bir misa l : 1923 yılında Ankara'da bir futbol

Mızıka Uzun atlama 100 metre sürat koşusu Yüksek atlama Kulüpler resmi geçidi Halat müsabakası Güldürücü spor (cimkama) Boks Alafranga güreş Barfiks Eşek yarışı 400 metre sürat koşusu 1500 metre mukavemet koşusu Futbol maçı (Sanatkârlar gücü- ' 1973 yılında Ankara'da bir futbol 12.30 Ank. Demirspor - Lüleburgaz 14.15 MKE. Ankaragücü - Göztepe

• maçı programı

ruran gücü lig maçı) maçı programı

hedei aldığını ilk defa duyuyoruz. Her ülkenin şartları değişiktir. Bugün yer­yüzünden hür kapitalist ülke kalmamış­tır. Buna rağmen Demirel'in Cumhuri­yeti Türkiye'yi «Açık pazar» durumuna getirecek şeküde tarif etmeye kalkış­ması ügi çekicidir. Aslında dikkat edi­lirse, Demirel bir kurnazlık örneği ve­rerek, «Liberal-Kapitalizm»in tarifini, Cumhuriyete yamamıştır. Çünkü, Cum huriyet, admdan da anlaşılacağı üzere, «Halk idaresi» demektir. Liberalizm le ilgisi yoktur.

Beyanatta, Türk vatandaşının, «Bu gün», «Yarın» ve «Gelecek» korkusun­dan uzak yaşamasının şartı açıklanma­mıştır. Bununla Demirel, herhalde, «Ben iktidar olursam bunları yapaca­ğım» demektedir. 7 yıllık iktidarmda, Türkiye'yi nereden teslim alıp, nereye getirdiği henüz hafızalarda tazeliğini muhafaza etmektedir.

rastgele alınan bu cümleler, Ecevit'in kimleri savunmak istediğini göster­mektedir.

FEYZİOĞLU

ECEVİT Ecevit yeni yıl dolayısıyle verdiği

kısa beyanatında, görüşlerini özetle şöyle belirtmiştir:

«Demokrasi ancak Özgürlük ve ba­rış ortamında verimli ve sürekli olur, özgürlüklerin kısılması ve iç barış sağ lanmağa çalışılırken alman tedbirlerle toplumda yeni yaralar açılması demok ı asimizin geleceğini tehlikeye düşürür, demokratik özgürlüklerin gereği olan düşünce ayrılıkları içinde kardeşliği ve iç barışı sağlamak, yeni yılda başlıca ödevimiz olmalıdır.»

Ecevit, sıkıyönetim idaresinin ko­münistlerle ilgili olarak aldığı tedbir­lere bu beyanatıyla da karşı çıkmak­tadır. Ancak, daha üstü örtülü ve su­reti haktan görünerek, «...özgürlükle­rin kısılması», ve «..alınan tedbirlerle toplumda yeni yaralar açılması demok rasimizin geleceğini tehlikeye düşü­rür.» iddialarının altındaki zihniyet a-çıkça görülmektedir. Aynı tarzda pro­pagandaların Türkiye dışında da, bazı komünist merkezlerin tertibiyle yapıl­dığını hatırlayalım. Kısılan özgürlük­ler nelerdir. Bunları anlamak için, E-cevit'in meclis kürsüsünden yaptığı ko nuşmadan kısaca bahsedelim. «İlerici güçler küstürülüyor.», «Tahkikat daha fazla derinleştirilmemelidir.», «İlerici kitaplar toplattırılıyor.» «Yurtsever ay­dınlar sıkıntı içinde.» Konuşmasından

GP Genel Başkanı Turhan Feyzioğ­lu yeni yıl mesajında, tehlikelerin geri­de kaldığım belirterek, «Türkiye 1973'-de demokratik rejimi tekrar rayına o-turtmak ve bu rejimin sıhhatli, verimli tarzda işlemesi için gerekli bütün ted­birleri almak zorundadır.» demiştir. Feyzioğl ubu görüşüyle, halen demok­ratik rejimin rayından çıkmış olduğu­nu ve GP iktidarı denebilecek olan bu, şimdiki durumun demokrasi di­şi dışı olduğunu söylemektedir. Komü­nist tedhişiyle ilgili olarak Feyzioğlu şunları söylemiştir: «Gerekli bütün ka­nunî ve idarî tedbirleri tamamlaya­rak, gerçekleri milletimize anlatarak, Türkiyenin yeniden 12 Mart öncesinde­ki anarşik duruma sürüklenmesini ön­lemeliyiz.» Feyzioğlu, komünizmle mü­cadeleyi bir kanun meselesi olarak gör mektedir. İlâveten gerçeklerin halka anlatılmasını istemektedir. Halbuki, gerçekleri bilmeyen halk değil, bir kı­sım siyaset erbabıdır. Bu konuda, Fey­zioğlu 'nun ve partisinin ileri gelenle­rinin, beyanlarında sık sık rastladığı­mız şu sözlerin hatırlanması yeterli­dir.» «Faşizm de, en az komünizm ka­dar büyük bir tehlikedir.» Bunca yıl­dır siyaset sahnesinde görülen, bakan­lık etmiş Feyzioğlu ve arkadaşları bir türlü açıklayamadılar, bu «Faşistler» kimlerdir. Made mki, komünizm ka­dar tehlikeli başka bir hareket var, ne­den kimler olduğu söylenmiyor? Ko­münist ağzıyla söylendiği intibaı bıra­kan bu sözler akla iki ihtimali getiri­yor: 1. Bu faşist tehlike ordunun za­man zaman idareye müdahale etmesi­dir. 2. Milliyetçi Hareketçilerdir. Feyzi­oğlu ve GP'liler iyi bilirler ki, komü­nizm tehlikesini, Milliyetçi Hareketçi­ler ve 12 Mart'tan sonra da Türk or­dusu önlemiştir. Bu iki vatanpervera-ne müdahale olmasaydı Türkiye belki de demirperde gerisine yuvarlanmış o-lacaktı. Halkımız gerçekleri biliyor. Ona anlatılacak gerçek, bazı siyaset erbabının entrikalarıdır. Zira, bugüne kadar komünistler halktan sadece düş rnanhk gördüler. Her yerde halkın yar dımıyla bertaraf ediliyorlar.

Page 8: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET — Sayı: 1 6 6 - 8 Ocak 1973 - Sayfa 9

'Dış'tan özetlersek

YUNANİSTAN'IN KIBRIS VE BATI TRAKYA'DA SOYDAŞLARIMIZA KARŞI GİRİŞTİĞİ KOMPLOLAR HIZINI ARTIRDI.

Sovyet Rusya komünist re­jimin 50. kuruluş yıldönümünü büyük bir tantana ile kutlarken ülkenin açlık tehlikesi ile karşı karşıya olduğu haberleri artmak­tadır. Nitekim 50. yıla girerken ülkede yiyecek maddeleri vesika­ya bağlanmıştır. TASS, Rus res­mi ajansına göre Sovyetler aç­lıkla mücadele için başta ABD olmak üzere dış ülkelerden «28 milyon tondan fazla tahıl salın almıştır.»

* # * 1972 yılı uçak kazaları yö­

nünden bir rekor kırmıştır. Uçak kazaları sonucu geçen yıl 1700 ki­şi ölmüştür. En büyük uçak ka­zası ise Rusya'da olmuş 13 ekim­de Ilyuşın tipi bir uçak Mosko­va yakınlarında yere çakılmış ve 176 kişi ölmüştür. Diğer en bü­yük kaza ise bilindiği gibi 1971 de Japonya'da olmuş, Boeing 727 tipi bir uçak, askeri bir uçakla çarpışarak düşmüş ve 162 kişi ölmüştü.

* * * Her yıl olduğu gibi bu yıl da

Vietnam'da Noel «Ateş kes»i be­raberinde getirdi. Paris'teki «Ba­rış» görüşmeleri bir başlayıp bir kesilirken «Ateşkes» memnunluk­la karşılandı. Nevar ki bu sevinç kısa sürdü; çarpışmalar yeniden hızlandı. Amerika Kissinger pro jesini beklenmedik bir anda ra­fa kaldırır gibi bir tutum takmı­yor. «Adil bir barış» için yeniden bombardımanlara başlıyordu. An­cak, Nixon'un yeni karan bütün dünya'da yankılar uyandırdı. Devletler resmi ağızlarından ge-fişmeleri kınadı. Amerikan kamu oyu da «Barış» diyerek yeniden seçilen Nixon'a karşı pankartları kapıp tekrar caddelere döküldü.

Antikomünist Yunan rejimi­nin aradan 6 yıl geçmesine rağ­men halâ komünistlerin kökünü kazıyamadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Yunanistan Komünist Partisi yöneticilerinden biri 29 Aralıkta sahte bir tüccar kimli­ği ile yakalanırken gizli partinin diğer bazı elemanları da ele ge­çirilmiştir.

Kıbrıs'ta 1963 yılında Türk Cemaatine karşı Rumların giriş­tiği tecavüz sırasında Zahra Bur­cu mevkiinde kahramanca dövü­şerek şehit düşen Salâhi Şevket'-in Lefkoşa'da bir büstü dikilmiş­tir. Bilindiği gibi merhum Salâ­hi Şevket 1963 Rum katliamının ilk Türk şehidi olmuştu. Büstün açılış töreninde Kıbrıs Türk Ala­yı Komutanı ve Subayları ile mücahitler hazır bulunmuşlar­dır.

Batı Trakya'da Türk Cemaa tine karşı girişilen Yunan baskı­sı her geçen gün biraz daha art­maktadır. Nitekim «Azınlık Pos­tası» gazetesinin verdiği habere göre yunanca adı ile Ksanthi şeh­rinin sekiz adet vakfı bulunan Tabakhane Camii Şerifi, 22 Ara­lık 1972 Cuma günü öğleden son­ra «yeşil saha olacak» gerekçe­siyle gece yarılarına kadar sü­ren bir çalışma sonucu yıkılmış­tır. Türkiye'de turizm gerekçesiy­le rııın kiliseleri ihya edilirken bu durumda Türkiye Dışişleri'-nin sükûtu soydaşlanmızca hay­ret ve üzüntüyle karşılanmıştır.

Mısır'da Nasır'dan sonra iş­başına gelen Enver Sedat güç bir döneme girdi. Özellikle Başkan Sedat'ın gün geçtikçe güçlenen bir muhalefetle karşılaştığı bili­nen bir şeydi ama, bunun sokak­lara dökülebileceği hususunda gözlemciler «acele hüküm» ver­mekten kaçınılması gerektiğini belirtiyorlardı. Ancak, muhalefet ı us ajanlarının dinamik çalışma­larıyla sokağa çabuk döküldü. Üniversite bayrak kaldırdı. Ça­tışmalar başladı ve Başkan Sedat çareyi bütün Üniversite ve yük­sek okulları süresiz kapatmakta buldu.

İlk şehit Şevket'in büstü açılıyor

Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanı se çimlerinin Şubat ayında yapılıp yapılmaması rumlar arasında ihtilâf doğurmuştur. Makarios adaylığını koyup koymayacağının belli olmadığını açıklarken, Gri-vascı Enosisciler Papaz'ı pisko­posluktan çekilmesi kaydıyla des tekleyeceklerini belirtmişlerdir. Türk Cemaatinin Cumhurbaşkanı Yardımcılığı seçimine ise Rauf Denktaş tek aday olarak katıl­maktadır.

( T - > Ic 'ten özetlersek Sorgun lisesi birkaç yıldan

beri aşırı solun yuvalanmaya baş ladığı bir öğretim müessesesi­dir. Bu okuldaki öğretmenlerden Yılmaz Agaelçi'nin devamlı olarak aşırı sol propogandası yapmak­ta ve birkaç öğretmeni de yanı­na alarak kendisine karşı fikri müdafaa eden öğrencileri, bas­kıyla sindirmeye çalışmakta ol­duğu söylenmektedir. Geçen öğ­renim yıluula bu şahıs, okulda ülkücü öğrencilerden Bekir Sami Coşkun'a kancayı takmış ve 6 gün uzaklaştırma cezası verdir­in işti.

Öte yandan bu öğretmen fü­tursuzca faaliyetlerine halâ de­vam etmektedir. 3-A sınıfında bir gün Türkçe dersinde bugün ko­münist oldukları iyice anlaşılan Orhan Kemal, Fakir Bay kurt ve Aziz Nesin'in kitaplarım göstere­rek «Bakın çocuklar, bilinçli dev­rimci hısan olabilmek için bu ki­tapları ve bu yazarların yapıtla­rını okumak şarttır. Sakıncalı di­ye birşey düşünmeyin, sakıncalı olsa ben okur muyum» demiştir. Sorgun Lisesinde durum budur. İlgilileri vazifeye davet ediyoruz.

* » * TÜT Çay Şubesi 23 Aralık

1972 akşamı Ceyhan Sinemasında «Ashabul Kehf» adlı 4 perdelik bir oyunu temsil etmiştir.

Açılış konuşmasını TÜT Çay Şubesi başkanı Selâhattün Baş yapmış, geceye şeref veren Kay­makam, belediye başkanı, hâkim­ler ve lise öğretmenlerine teşek­kür etmiştir. Daha sonra oyun gösterilmiş ve büyük ilgi topla­mıştır.

* • * Ülkücü Öğretmenler Birliği

Ağn Şubesi açılmıştır. Açılış do­layısıyla dernek kurucularından bir yetkili bir beyanat vermiş ve özetle şunları söylemiştir:»

«Tüzük muhtevasında görül­düğü gibi, Türk Milliyetçiliği doğ­rultusunda, Öğretmenlerin hak ve menfaatlerini korumak, geliş­tirmek ve dağılan öğretmen kit­lesini BİRLEŞTİRMEK için gay­ret gösteren Derneğimizin kapı­lan bütün öğretmenlere açıktır.

Türk Milletinin bekası, refah ve saadeti, öğretmenlerin tavrına ve çalışmasına bağlıdır. Ülkücü Öğretmen, yanarken kendini eri­ten mum misâli vazife gören öğ­retmendir! Ülkücü Öğretmen, şartlar ne olursa olsun, TÜRK­LÜĞÜN menfaatini en üstün gö­ren Öğretmendir!.

FIRSATINI BULDUKÇA

TÜRK'ÜN TARİHİ SEMBO­

LÜ BOZKURTA ALÇAKÇA

SALDIRAN GAFİL VE MA­

HUTLARA MANİSA'DAN BİR ŞAMAR GELDİ

Türk milletinin varolma kav­gasını verdiği şu günlerde Türk öğretmenlerini vatan ve millet yolunda birlik ve beraberliğe ça­ğırıyoruz».

•k •* *

27 Aralık 1972 günü Hacet­tepe Üniversitesi öğrencilerinden Ahmet Kum'un sıkıyönetim Mah­kemesinde yapılan duruşmasında şahitlik yapan Prof. Pınar özant, Sanığın kendisini bıçak ve kam­çı tehdidiyle dersten attığını söy­lemiştir. Duruşmada şahit Prof. Pınar özant, 21 ekim 1970 günü öğrencilerin üniversitede giriştik­leri boykot üzerine, profesörler kurulunun toplandığını ve bir ki­şi dahi olsa derslere devam edil­mesine karar verildiğini açıkla­mış, kendisi, dört öğrencisi oldu­ğu için derse girdiğini söylemiş­tir.

Tanık, tam ders sırasında Sanık Ahmet Kunt'un elinde bir kamçı ile İçeriye girdiğini, Prof. özant, bu arada, Ahmet Kunt'un yaranda eli bıçaklı iki öğrenci bulunduğunu belirtmiş, dersha­nedeki dört öğrenci ile asistan larının bıçaklı öğrenciler ve sa­nık tarafından dışarıya atıldığım kendisinin de aynı tehditle ders­haneden çıkarıldığını söylemiş­tir.

* * *

28 Aralık 1972 günü Kadirli Ortaokulu Türkçe öğretmenleri Ahmet Tolu ve Hakkı özdoğan ile Matematik öğretmeni Mehmet Tapan Sıkıyönetimce tutuklan­mışlardır. Tutuklanma sebebi, ortaokuldaki öğrencilere şiir ya­rışmasında derece alanlara ya­sak kitap dağıtmak ve evlerinde bu kitaplardan bulundurmaktır, öğrencilere komünizmin kurucu­larından Engels'in kitapları da­ğıtılmıştır.

Birkaç hafta önce bir öğren­ci bir kâğıda Bozkurt resmi çiz­diği ve altına da «Tanrı Türk'ü Korusun» sözünü yazdığı için ay­nı öğretmenlerce Disiplin Kuru­luna verilmiş ve 1 hafta okuldan uzaklaştırılmıştı.

ıcBozkurt'lu Atatürk TürkiyesUnin paran

Page 9: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET — Sayı: 166 - 8 Ocak 1973 - Sayfa 10

seyyah-ı fakir TÜRKEŞ Melen EVLİYA CELEBI

İLHAMI NOEL İş bu Çehâr kıt'a, çok kıymetlû vü

DEVLETLÛ kârilerüme 1973 senesünün nâ­çiz hediyyesüdür. İcâb ittüğü yirde kıraat eylesünler. İnşallah 1973 senesi Türk Mil-leti'ne hayırlı olur.

NOEL BABA, RÂHIN HÜKÜMETE DÜŞERSE; VARIP, VÜZERÂNIN (1) DİDELERİNDEN BÛS ET, MİLLETİN ARZUSU KÂR ETMİYOR SEN BARİ, İSÂ AŞKINA ANLARI ÜÇGÜN PAYDÛS ET.

NOEL BABA, VEKİLİ ORMAN'A SELÂM SÖYLE, NOLA, BİR KAÇ BALTA DA BİZİM İÇİN SALLASIN. OCAĞINDA YAKACAK KALMAMIŞTIR FAKİRİN, LUTFEYLESİN, HANEYE BİR İKİ ÇAM YOLLASIN.

NOEL BABA RÜYAMDA, ŞÖYLE DEDİ DÜN GECE : «ÂLEMİ ERVAH (2) DAKİ TEFRİKAYI KALDIRIN İSÂ İLE MUHAMMED KAVGA ETTİLER YİNE, KİMİN ÜMMETİYSENİZ GECİKMEDEN BİLDİRİN.»

NOEL'İ GÖRÜR GÖRMEZ BİR SOSYETE FİFİSİ, EĞİLİP KULAĞINA, DEDİ: «MERİ KIRIŞMIŞ (3)» CEVÂBI ŞEDÎD OLDU, OL PİRİ NASRÂNİNİN (4) : «BENİM ÂDETLERİMİ NİYE ÇALDIN BE HIRSIZ!»

(1) Vüzera : Vezirler (2) Âlem-i ervah: Ruhlar âlemi. (3) Meri Kırışmış (Merry-chıstmas): No-

ellerde İngilizlerin birbirlerini kutla­mak için söyledikleri bir söz. İsa'nın doğum yortusu.

(4) Pîr-i Nasrânî: Hristiyan yaşlısı.

l l l f l l l l l t l l tMi l l l l l f l l l l l l l l | l l i l l i l l i l l | l l l l l | I I IHIHI I I | l l ( l l l l l | l l t l l f l l | t l * l>l l>l l l | l l * l l | l l | l l |H| I I IHI I I I ' l l | l l | | l i l l f l I l I f l I l l l l lHI I I I I I I I I IHinl I l l l l l l l l l l l t l I

-STRATEJİ

Genel sorumluluk ve dedikodular Milliyetçi Harekete mensup her ülkücünün, işbölümüne dayanan özel so­

rumluluklarının dışında, bir de genel sorumlulukları vardır. Türk vatandaşı olmanın her ferde yüklediği sorumluluklar gibi. Ülkücü hareketlerini askari iki esasa göre ayarlar. Bunlar: 1. Doğruluk. 2. Faydalılık. Bir ülküdaşının yan­lış veya hareketimize zararlı bir davranışını gördüğü zaman durumu bağlı ol­duğu yetkiliye intikal ettirir. Bu görevi yaparken, önce, olayı ham olarak (Ol­duğu gibi) anlatır, sonra da varsa, şahsî kanaatlerini ilâve eder. Bu hareket tarzını yukardaki iki esasa tatbik edelim: 1. Bu hareketi doğru mudur? Doğ­rudur. Çünkü, hareketin aleyhine bir tutumu yetkililerin bilmesi gerekir. Bunu şu veya bu hesapla, gizlemek ilgililere intikal ettirmemek hareketin aleyhine­

dir. Yanlıştır. 2. Faydalı mıdır? Faydalıdır. Çünkü, yetkili makam onu diğerle­riyle birleştirerek, gerekli tedbirleri alır. Veya bir yanlış anlama varsa düzel­tir. Bu imkânın ilgililere verilmesinde sayılamayacak kadar fayda vardır.

Buna «Genel Sorumluluk» diyoruz. Bir de bunun tam tersi olan davranış tarzı vardır. Meselâ; Bir ülküdaşı-

mız yanlış harekette bulunuyor. Bunu gören başka bir ülküdaşımız, durumu görevi icabı yetkili makama bildireceği yerde, sağda solda, diğer arkadaşlarına anlatıyor. Falan ülküdaş varya, şöyle dedi, böyle yaptı, gibi sözler sarfediyor. Bu davranış, tenkit ettiği arkadaşınmkinden daha az zararlı değildir. Ve biz buna «DEDİKODU» deriz. Çünkü, böyle konuşması, yukardaki esaslara göre, ne doğru ne de faydalıdır. Tedbir alınamaz; ülküdaşlar arasındaki sevgi, saygı ve güvene dayanan temel «Dedikodu» yoluyla tahrip edilmiş olur.

Her ülkücü hareketinde yukarda ifade edilen iki şartı daima arayacaktır. |lllllllllllltllllllllllllllllllllllH|lllllllllilllllll|llil:IIIIH|llllllllllllllllllllll>1.l| rt"l«IHII|l1lrtlfllHrr|ll|-|fll|MIIHIHIHn|IHimillHII|IIIIHII

SOLCU BİR BASIN RAPORU ( Raştarafı Sayfa 3'de) ^ ^ P W W |

Komutanlıklarınca kapatılmaları ve yayından süreli alıkonmalan tenkit edilerek solcu gazetecilerin isimlerine yer verilmiştir. FİJ (Uluslararası Gazeteciler Federasyonu) nun İstanbul'da yapılan kongresi sırasında solcu gazetecilerin affı için uğraşıldığına temas eden rapor, bundan bir netice alınamadığını da kaydetmektedir.

Enstitü raporunda Sovyet Rusya'nın güdümlü basın rejimi hemen hiç tenkit edilmemekte, Çin'den ise «Batılı gazetecilere kapısını açtığı için» övgülü bir dille bahsedilmektedir. Enstitüye göre İngiltere ve Amerika başta olmak üzere Kanada, Fransa, italya ve Batı Almanya'da basın baskı altına alınmak istenmektedir. Uluslararası Basın Enstitüsü Direktörü Ernest Mayer'in kaleminden çıkan rapor 132 ülkeden sadece 20 sinde «haber alma hürriyeti» bulunduğunu ileri sürmektedir.

MİLLİYETÇİLİK kanunsuz baskıya BİR KENARA İTİLEMEZ!

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı sayın Alpaslan Türkeş, parti­sinin Ceyhan ve Adana Merkez İlçe kongrelerinde birer konuşma yaparak memleketin çeşitli meseleleri üzerinde görüşlerini açıklamıştır. Ceyhan kong­resinde konuşan Türkeş, çiftçi malla­rının taban Hatlarının sabit tutulması­na karşılık, memlekette pahalılığın bü­yük bir hızla yayıldığını söylemiş ve «Yurdumuzun emniyeti köylü ve çift­çinin diğer orta sınıf mensuplarıyla birlikte korunmasına ve kuvvetlendi­rilmesine bağlıdır.» demiştir.

Türkeş Adana Merkez ilçe kongre­sinde yaptığı konuşmada, imparator­luktan bu yana fikir hayatımızdaki sap­malara temas etmiş ve aydınlar yıllar­dan beri yapılan yanlış propagandalar­la şartlandınlmışlardır denilmiştir. Türkeş, Atatürk'ün ölümünden sonra Türk Milliyetçiliği fikrinin bir kenara itildiğini ifade ile, «Bugün MHP ola­rak, yeniden Türk Milliyetçiliğini şuur landırmakta ve şekillendirmekteyiz.» demiştir.

Türkeş'in konuşması özetle aşağıya alınmıştır.

«Yılların biriktirdiği şartlanmalar, yaratılan yanlış kavramlar neticesi zi­hinlerde ve gönüllerde meydana gelen boşluklara, başka milletlerin yararına işleyen yabancı doktrin ve inançlar sız­dırılmış, gençlerimizin bir kısmı bey­nelmilel komünizmin ağına düşmüşler­dir.

Beynelmilel komünizm Türkiye'de ağım örerken, idarecilerin zaafların­dan birer istinat noktası olarak İstifa­de etmesini bilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğunun son devresinde ve genç cumhuriyetimizin ilk yıllarında karşılaşılmış hareketler gözümüzü korkutmuş her masum din inancının altında irtica arar hale gel­mişiz. Böylece dinî eğitim ve öğrenim gizli ve ehliyetsiz ellerde kalmış, bü­yük bir kitle de dinî inanç ve eğitim­den tamamen yoksun bırakılmıştır. İş­te bu mânevi inanç boşluğu da beynel­milel komünizmin ilk tutamağı olmuş­tur.

Büyük Atatürk'ün ölümünden son ra Türk Milliyetçiliği nancı da bir ke­nara itilmiş; Milleti birlik ve beraber­liğe sevkeden esaslı bir bağ da budan­mıştır. Böylece beynelmilel komünizm ikinci bir noktaya ağım takmıştır.

Daha sonra «Atatürkçülük» kavra­mına sahip çıkılmamış, Atatürkçülük her sapık fikrin arkasına sığındığı bir kalkan olmuştur. Komünistler bunu da çok güzel kullanmasını bilmişler, Ata­türk devrimlerini devamlı devrim ve netice olarakta komünist devrim diye göstermek cüretini göstermişlerdir. Ezeli derdimiz olan taklitçilik:. Sosyal adaleti öne sürerek Sosyalistliğe ku­laklarımızı alıştırmış, sosyalistlik âde­ta bir Atatürkçülük ilkesi gibi tanıtıla­rak sosyalist devrimcilik ve komünist­lik genç nesillerin dimağlarına usta­ca yerleştirilmiştir.

Bugün Milliyetçi Hareket Partili'-ler olarak yeniden Türk Milliyetçiliği­ni şuurlandırmakta, Türklük gurur ve şuuru ile islâm ahlâk ve faziletini gö­nüllerde şekillendirmekteyiz, tnsan sev gisi ve insan haysiyetine saygıyı temel olan 9 Işık doktrinimizle Türk milleti­ni en ileri milletler seviyesine çıkart­mayı hedef almış mutlu, müreffeh ve güçlü Türkiye'nin yaratılmasının gay­reti içindeyiz.»

engel olacak mı? Türkiye'nin en büyük gençlik ku­

ruluşu olan Türk Ülkücüler Teşkilâtı Genel Başkanı Şevket Barutçu, Baş­bakan Ferit Melen'e çektiği telgrafta, çeşitli şubelerin kaymakamlar tarafın­dan kanunsuz bir şekilde kapatıldığını söyleyerek; «Milliyetçi bir hükümetin başta bulunduğu bir zamanda TÜT fa­aliyetlerine mani olunmasını hayretle karşılıyorum» demiştir.

2 Aralık tarihinde yürürlüğe giren 1630 sayılı Dernekler Kanunu, mevcut derneklere 6 aylık bir mühlet vererek, bu süre zarfında kendilerini yeni ka­nun hükümlerine uyduracaklar deme­sine rağmen, Pasinler, Artova, Arabacı, Musa Köyü, İskilip, Aydın, ve Gerze'­deki TÜT şubelerinin kapatıldığı bildi­rilen telgrafla, Başbakan Melen'in du­ruma derhal müdahale etmesi isten­mektedir.

Şevket Barutçu'nun telgrafı şöyledir :

152.1972 tarihinde faaliyete geçen ve İç İşleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 19.8.1972 gün ve 137825 sayılı yazıları ile tüzüğümüz kabul edil­miş bu güne kadar il ilçe ve kasaba­larımızda 266 şube açmış bulunan der­neğimizin, Pasinler, Artova, Arabacı Musa köyü, İskilip, Aydın, Gerze şu­belerinin kuruluş ve faaliyetlerine mü­saade edilmediği öğrenilmiştir.

2.12.1972 de yürürlüğe giren 1630 Nalı Cemiyetler Kanunu'nun geçici bi­rinci maddesine göre tüzük tadilâtı için altı aylık bir müddet tanınmasına rağ­men, yukarda isimlerini saydığımız il ve ilçelerde tüzük tadilatı gerekçesi İle şubelerimizin faaliyetten menedllmesi-nin kanunlarımıza aykırı olduğu kana­atindeyim. Anayasa'nın başlangıç mad­desindeki Türk Milliyetçiliğini amaç edinen Türk Milleti'nin kaderde ve kı­vançta bir olması için çalışan derneği­miz şubelerinin Milliyetçi bir hüküme­tin başta bulunduğu bir zamanda fa­aliyetlerine mani olunmasını hayretle karşılıyor durumu gereği için bilgile­rinize saygılarımla arzediyorum.»

Yukarda adları geçen ilçelerdeki kaymakamların .meclislerden geçen ve hiçbir tereddüde meydan vermeyecek kadar açık olan kanunlarımızı anla­maktan veya keyfi hareketten halâ kur­tulamadıklarını göstermesi bakımın­dan üzüntü vericidir. Başta İçişleri Ba­kanlığı olmak üzere yetkili makamla-rtn bu durumları dikkate alarak, bun­lar gibi kavmakam ve valiler ciddi bir eğitime tabi tutmaları lâzımdır. Ka­nunlar, kanunu tatbik edecek ve koru­yacak kimseler tarafından çiğnenirse, hukuk devleti yıkılır.

TÖRE-DEVLET TEMSİLCİLİKLERİ

Çağımızın savaş usulü haline gelen «Propaganda Mücadelesi» ne, Milliyetçi Hareket'in yayınla­rının temsilciliğini yapmak sure­tiyle katılan TÖRE-DEVLET tem silcilerinin sayısı her gün art­makta, Türkiye'yi kaplamakta­dır. Halen çevvrelerinde temsil­cilik kurulmamış ülküdaşlanmı-za yetki vermeğe devam ediyo­ruz. Temsilcimiz olarak TÖRE, DEVLET, BOZKURT dergilerinin satış takibi, abone, haber işle­rinde görev almak isteyenlerin: PJC. 211, Kızılay, Ankara

Adresine başvurmaları gerekmek tedir.

Page 10: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

DEVLET — Sayı: 166 - 8 Ocak 1973 - Sayfa 11

Suriye harp ilân ediyor !. • • (Baş t anı fi sayfa 5'de)

Top ıı buldum ve şüphemi anlattım, bekçi ile beraber yabancıların yanına döndük, bekçinin yaklaşmasıyla yaban­cılar silahlanın çektiler, Mehmet Top'u enterne ettiler. Köy bekçisinin silâhı­nın mekanizmasını söken anarşistler, bekçi ile itişirken ben köye kaçtım ve «Silâhım alan Karahasanh'ya koşsun. Anarşistler bekçiyi yakaladılar» dedim. Köylüler aralarında kadın ve çocuklar da olmak üzere Karahasanh'ya koşup anarşistlerle vuruşmaya başladılar. Ben bu sırada Hassa'ya gidip jandar­maya durumu bildirdim. Jandarmalar süratle olay yerine hareket et t i'er. Saat

Yetkililerin Baş

G (Baş t a raf ı kapak'ila)

elecek nesillerin milliyetçi bir ruhla yetişmelerinin şart oldu­ğu, sadece nutuk plânında ifade

edilmekte; fakat gerçek milliyetçilerin varlığından, hiç anlaşılmayacak bir mantıkla çekinilmektedir. Millî Eği-tim'de ve diğer bütün kesimlerde Türk kültür değerlerine dönüşü belirtecek en ufak bir işaret yoktur. Siyasî ikti­darlar, milliyetçi dünya görüşünün ge­lişmesine müsait bir ortamı hazırlaya­cak bir güçte olmadıktan başka, mille­timizin gerçek isteklerine cevap ver­memek, zamanlarının en büyük kısmı­nı verimsiz çekişmelerle tüketmekte­dirler. «Millî Şuur ve Ülküler etrafında toplanma gereği.» adeta hiçbirini ilgi­lendirmediği gibi bu şuur ve ülkünün ne olduğundan pek çoğu habersizdir. Bundan ötürü millî şuur ve ülküleri eksiksiz anlayıp değerlendirenler suç-lanabilmektedir. «Büyük bir milletin evlâtları olduğumuzu hiç bir zaman unutmamak.» Halâ bir gericilik sayıl­makta, «Türk Irkının hasletlerinden bahsedilmesine halâ karalayıcı damga­ların en çirkini vurulmaktadır.

Türk Devleti'nin değerli Başkanı Sunay, elbette her cümlesini aynen paylaşacak olan biz Türk Milliyetçileri­ni değil, sorumlu siyasetçileri ve di­ğer yetkilileri uyarmaktadır. Ve bu fi­kirlere değil karşı çıkılmak, «millî şu­ur ve ülküler etrafında toplanma»yı bü tün yetkililerin «baş görevi» saymak­tadır.

Siyasî iktidarlar ya en kısa zaman­da devletimizin temel dünya görüşü olan Türk Milliyetçiliği'nin emrine gi­recek veya çekilip gideceklerdir.

14 sularında başlayan çatışma ertesi gün erken saatlere kadar sürdü.» sever bir şekilde, soğukkanlılığını mu-

Öğretmen Mustafa Anlar'ın vatan-hafaza ederek ortaya çıkardığı bu o-Iayda şu ana kadar, üç kişi şehit ol­muş, altı kişide ağır şekilde yaralan­mıştır.

Komünistlerin açtığı ateşle şehit olan jandarma onbaşısı Feridun Çelik, evli ve 1 çocuk babası idi. Vatanî hiz­metini bitirir bitirmez memleketi Kars'a gidecek olan Çelik'in bu kere ce nazesi uçakla gönderilmiştir.

Ağır şekilde yaralanan jandarma yüzbaşısı Dursun Çiftçi, Ankara'ya ge­tirilmiştir. Komünistler taralından şe­hit edilen Karafakılı köyünden Hasan Sarı'nın da evli ve 8 çocuk babası ol­duğu öğrenilmiştir.

Sıkıyönetim Komutanlığının bu konudaki bildirisinde olayın gelişmesi şöyle anlatılmaktadır: «1 Ocak 1973 gü­nü saat 02 sıralarında Suriye'nin Bedir köyünden, Kırıkhan'ın Camız Kışlası Köyü'ne geçen silahlı iki anarşist (Bunlar komünisttir Anarşizm komü­nizmden ayrı bir dünya görüşüdür.) bu köyden Ahmet Tutum, Ali Gezer Mehmet Ünal'ı da beraberlerine alarak saat 14.00 de Hassa'nın Aşağı Karafa­kılı köyüne gelmişlerdir.»

Sıkıyönetimce yapılan açıklamada, olayın daha sonraki safahatı anlatıla­rak; daha sonra anarşistlere yataklık ve klavuzluk eden Ali Gezer ile Ahmet Tutun'un yakalandığı ve bunların ifa­dede komünistlerin, Diyarbakır Sıkı­yönetim komutanlığınca aranan Zeki Tekeş ve Eyüp Alacabey olduklarını söyledikleri ifade edilmektedir.

Olayın buraya kadarki safhası ve aynı istikametteki gelişmesi konunun bir yönünü teşkil etmektedir. Öbür yö­nü ise, bugüne kadar her nedense üze­rinde durul mayan Suriye ve Lübnan Devletlerinin durumudur. Bilindiği gi­bi, senelerden beri devam eden komü­nist isyan hareketinin merkezliğini Su riye ve Lübnan'da kurulan El-Fctih ge­rilla teşkilâtı yapmaktadır. Her iki dev­letin müsaadesi ve desteğiyle çalışan bu komünist gerilla teşkilâtı son yıl­larda, Suriye tarafından yönetilir bir duruma gelmiştir. Suriye devletinin, Türk devletini yıkmak üzere, bir kısım komünistleri eğitip, silâhlandırarak Türkiye'ye gizlice salıvermesinin harp ilânından başka bir anlamı olamaz. Nitekim aynı durumu israil için de yapan Suriye, her defasında cevabını en ağır şekilde almaktadır, israil Dev­

letinin, komünist gerillaların tecavüzü­ne karşılık Suriye topraklarındaki ö-nemli noktalan bombardıman etmesi, dünya kamu oyunda normal karşılan­maktadır. Bunun için de israil, her bombardıman hareketini ilân ederek a-çıkça yapmaktadır. Suriye'nin aynı şey­leri Türkiye Devletine yöneltmesi ne­den cevapsız kalıyor, bunun izahını yap mak mümkün değildir. Türk devleti açıkça, Suriye devleti tarafından ida­re edilen komünist gerilla saldırısı­na uğramıştır. Bir an için aynı duru­mun tersini düşünelim .Türkiye, yetiş­tirdiği gerillaları Suriye'nin üzerine salsa. Bu hal yıllardan beri devam et­se. Suriye'nin her gün bir bölgesinde, bir tesisinde, gönderdiğimiz gerillala­

rın düzenlediği sabotajlar osla. Patla­yan bombaların sonunun ne getireceği belli olmasa... ilâh. Bütün bunlara be­ğenilmeyen Suriye'nin sessiz, kalaca­ğını düşünebilir miyiz?

O halde Türkiye Suriye Devletine bir nota vererek, «Bir daha Suriye üze­rinden Türkiye'ye silâhlandırılmış ko^ münist gerillalar sızarsa, bunların ifa­delerinde Suriye de yetiştirildiklerine dair bir ifade bulunursa, bunu Türk hü­kümeti kendisine bir harb ilâm sayacak ve gerekeni yapacaktır.» demelidir. Ak­si halde, Türk devletine saldırmanın hiçbir müeyyidesi yok demek anlamı çıkacaktır ki, böyle bir devleti yıkmak için büyük devletlere ve büyük güçlere ihtiyaç duyulmaz.

SUNAY "Millî Ülküler Etrafında" i Maş ı a raf ı sayfa 3'de)

Cumhuriyet devrimlerinin millî ha­yatımızdaki önemli rolünü, Türk mil­letinin bütün fertleriyle kaderde, kı­vançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplanma, gereğini ve bunun faydalarını anlatmak ve kavratmak, bütün yetkililerin baş görevi olacaktır.

Devlet başkanımızın demeci özetle yukarıya alınmıştır. «Millî Ülkü» sahi­bi her Türk insanını memnun edecek şekilde memleket meselelerine temas edilmiştir. Tatbikattaki gelişmeler, bu konuşmadan en çok yararlanması gere­kenlerin bir kısım yetkililer olduğunu göstermektedir. Meselâ Devlet başka­nımız, «tutum ve davranışlarında ba­siret ve akliselimi önde tutmak»tan bahsetmiştir. Millî birlik şuuru içinde ve millî ülküler etrafında toplanmak hususunda yetkililere görevler düştü­ğünü söylemiştir. Bütün bunlara rağ­men, bir GP'li Fehmi Alpaslan çıkmış­tır, milliyetçi savcıları büyük şehirler­den uzaklaştırmış, Millî Eğitim Baka-nı'na vekâlet ettiği sırada, «Mili! şuur ve ülkü sahibi» öğretmenleri «Boz-k u r t ç u » d u r diyerek, memleketin döıibir yanına, kış kıyamet demeden sürgün etmiştir. GP'li bakan Fehmi Al­paslan'ın, komünist tehlike karşısında, «Bana dokunmayan yılan bin yaşasın» demeden mücadele eden bu öğretmen ve savcıları sağa sola sürgün etmesi­nin sebebi ne olabilir? Basit, gündelik parti hesaplarını aşamayan kişilerin, millî birliği her zaman tehlikeye sok­

tuklarını son yıllarda acı tecrübelerle görmedik mi?

İşin dahası var. Cumhurbaşkanı­mız, devlet görüşü olarak, «Ülkücüler temiz memleket çocuklarıdır. Komüniz­me karşı mücadele ediyorlar.» demesi­ne rağmen, 12 Mart'tan sonra kurulan bütün kabineler, bunun tam tersine ha­reket etmişler ve «Ülkücü-Milliyetçi gençliği de komünistler kadar tehlike­li göstermeye cüret etmişlerdir. Aynı şekilde sıkıyönetimin görüş ve icraa­tıyla da ters duruma düşen bir iktida­rın memlekette millî şuur etrafında toplanmaya ve millî birlik ve menfaat­ler istikametinde hareket etmeye ne derecede ehil olabileceği ortadadır. Biz yine de sayın iktidar yetkililerinin ve

SİYASÎ M (Baştarafı Sayfa 3'de)

yeni uyarmalarının neticesi ne olacak? sanıyoruz gelecek sayımıza kadar bu soruya cevap verebilmek mümkün. . . Ne var ki; CP'li Satır'ın, DP'li Bozbey-li, Meclis Başkanı Avcı'nın, CHP'li Ece-vit ve diğerleri ile yaptıkları ikili gö­rüşmeler bu haftanın renkli manşetle­ri olmaya devam edecek.

Ocak Sayısı BÜTÜN BAYİLERDE

Türk milleti tek bir millettir (Baştarafı sayfa 12'de)

Müşterek tarih, bir milletin teşekkül etmesi için aranan bir şarttır. Milletin teşekkülü ta­mamlandıktan sonra, böyle bir şart aranmaz. Anadolu Türklüğü ile diğer Türk zümrelerinin zaman zaman savaşmaları da ayrı m'.üet sayıl malarının gerekçesi olamaz; Zira, Türkiye Türk­leri kendi aralarında da çok savaşmışlardır

3 — Milliyetçi ilim ve fikir adamlarımız­dan bazıları, belki de Fransız görüşüne bağlı­lıkları yüzünden, milleti kültür birliği ile tarif etmişlerdir. Aralarında çok saydığımız, kendile­rinden çok şey öğrendiğimiz bir kaç değerli mil­liyetçinin de bulunduğu bu zümre; Türkiye dı­şındaki Türklerin, kültürlerinin farklılığı ge­rekçesi ile, Türk Milletinden sayılamayacakları görüşünü benimsemiştir. Milletimizin yapısı ve tarihi şartlar bakımından, kültür birliğinin ta­rif unsuru olup olmayacağını şimdilik münaka­şa etmiyeceğiz. Ancak, bahis konusu kültür ay­rılığının derecesi üzerinde durmak isteriz. Tür­kiye Türkleri ile diğer Türk zümreleri arasın­daki kültür farkı, başka başka milletlerden sa­yılmalarını gerektirecek bir ölçüde midir? Ko­

nunun uzmanı olmadığımızı peşinen belirttikten sonra, böylesine bir kültür farkının bulunmasın-daki güçlükleri işaret edeceğiz. Yalnız bilgin ki­şilerin değil, hemen herkesin bileceği gibi, kül­türün iki büyük kaynağı vardır: Dil ve Din. Türkiye Türkleri ile diğer Türk zümreleri de kültürün iki büyük kaynağında ortaktırlar. Hem, benimsedikleri kültür değerleri açısından kıyaslandıkları vakit, Batı Anadolu ile Doğu Anadolu arasındaki farkın, Doğu Anadolu ile Azerbaycan Türklüğü arasındaki farktan daha mı az olduğu sorusuna kolay kolay cevap verile­mez.

4 — Vatan birliği, bir millete mensubiye­tin şartlarından biridir. Ama vatan, yalnız mad­di bir değerden, üzerinde yaşanılan kuru bir toprak parçasından ibaret değildir. Vatan rah­metli Dündar Taşer ağabeyimizin emsalsiz söy­leyişi ile; «Milliyet ve Mukaddesatın korunduğu yerdir.» bu mânâsı ile, bütün dünya Türklüğü­nün vatanı müşterektir; Türk milliyet ve mu­kaddesatının korunduğu Türkiyedir. Altaylardan gelen bir miletdaşımızm, «Anavatana kavuş­tum» diyerek, sevinç gözyaşları dökmesi baş­ka türlü nasıl açıklanır?

Aslında, bütün Türklerin tek bir millet ol­dukları görüşünün tam olarak ortaya konması ve aykırı fikirlerin teker teker ele alınıp çürü-tülmesi ayrı bir konudur. Biz, ırkçılık suçlama­sının temelsizliğini anlatmağa yarayacak kada­rı ile yetiniyoruz.

Böylece, «Türk Milleti bahis konusu edildi­ği zaman ırk ve millet merhumlarının htrteşti-ği» meydana çıkıyor. Tabii ırkçılık suçlaması da, milliyetçiliğin başka bir deyimle suçlanma­sından ibaret kalıyor. Buna rağmen, sorumlu si­yasetçilerimizin ve diğer bazı yetkililerin, mil­let anlayışımızı benimsemekte zorluk çekecek­lerini düşünerek, etnolojik mânâda Türk Irkçılı­ğının ne kadar yanlış anlaşıldığını önümüzdeki sayılarda inceliyeceğiz.

GELECEK. YAZI: BtZÎM IRKÇILIĞIMIZ MlLLÎYETÇİLtKTlR.

Page 11: Komünist Gerillaları Yetiştirip Silahlandırarak ...ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_166_yeni_7398.pdf · P.K. 284 Bakanlıklar —ANKARA* İdari İşler/. Osman ÇAKIR * İdare

ATATÜRKÇÜLÜK BEZİRGÂNLIĞI YAPMAK. KENDİLERİNE ATATÜRKÇÜ DEMEK, HEYKEL­LER ÖNÜNDE NÖBET TUTMAK, BUNA KARŞI DA ONUN DÜŞÜNCELERİNİN TAMAMEN AK SİNİ ONUN ADINA İLÂN ETMEK, ŞEREFSİZ, AHLÂKSIZ İNSANLARIN YAPACAĞI BİR İŞ DE­ĞİL MİDİR?

Türk Milleti tek bir millettir

Çünkü...

«Türkler bahis konusu olduğu zaman ırk ve millet mefhumları birleşmektedir.» diyoruz. Ancak, Milliyetçi bilinen ilim, fikir ve siyaset adamlarının bir kısmı Tür­kiye Türklerini ayrı bir millet saymaktadır. Dış Türkler yalnız ırkdaş olarak be­nimsenmekte, fakat Milletdaşlık ölçüsünde bir yakınlığın varlığı şüpheli görül­mektedir.

Irkçılık Suçlaması : IX

İLTERİŞ METİN

p ahmetli Prof. Sadrî Maksudî Arsal, «M i 1-" 1 i y e t D u y g u s u n u n S o s y o ­

l o j i k E s a s l a r ı » adındaki pek değer­li, bizim de çok faydalandığımız eserinin « I r k ­l a r ı n M e n ş e i » bölümünde kesin hüküm vermekten kaçınmış, etnolojik mânâdaki Türk Irkı ile Türk Milleti konusunda açık ve seçik sayılamayacak bir ifade kullanmıştır. Nitekim: «Diğer taraftan Millet mefhumu, etnoloji mânâ­daki ırk mefhumundan da farklıdır. Millet ke­limesi şöyle tarif edilebilir: Aynı dili konuşan, aynı Millî Seciyeye, müşterek tarihe, müşterek millî emellere malik olan kütledir. Etnolojik mânâda ırk, millet mefhumundan daha geniş bir mefhumdur. Meselâ, İslâv ırkını ele alalım. Bu ırk içinde tarihleri, lisanları, oturdukları saha ve siyasî durumları bakımından birbirin­den farklı milletler vardır: Ruslar, Polonyalı­lar, Çekler, Sırplar vesaire. Keza, Cermen ırkı içinde birbirinden ayrılmış milletler vardır: Almanlar, İsveçliler, Norveçliler, Türk ırkı için­de de birbirinden farklı lehçelerde konuşan zümreler vardır: Anadolu Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Garbî Türkistan Türkleri (Özbekler, Türkmenler, Kırgızlar), Şarkî Türkistan Türk­leri (Kara Kırgızlar, Uygurlar), Kırım Türkleri, Kazan Türkleri ve saire, Bunların hepsi etnolo­jik mânâda Türk irfandandırlar.

Etnolojik balamdan aynı ırka mensup olan milletler, birbirinden uzaklaşabilirler. İslâv ır­kına mensup sayılan milletler, bugün kelimele­rin kökü İslâvca olduğu halde, birbirinden ta mamiyle ayrılmış ve uzaklaşmış dilleri konuş­maktadırlar. Bugün bir Rus, ayrıca öğrenmek-sizin, Çekçeyi anlayamaz, Cermen irfana men­sup olan bir Alman, öğrenmeksizin, İsveç di­lini anlayamaz. Ancak, Türk ırkı bu hususta hayrete şayan bir istisna teşkil etmektedir. Türk beşerî zümresine mensup kavimler asırlardan beri, tarih ve coğrafya bakımından birbirinden ayrılmış oldukları halde, bugüne kadar anadi­li olarak aynı dili konuşmaktadırlar. Çünkü leh­çeler, ayrı birer dil teşkil edecek kadar birbi­

rinden uzaklaşmış değildir. Bugün İstanbullu bir Türk, Azerbaycan'dan geçerek Garbî Türkis­tan'a (Türkmenistan ve Özbekistan) Garbî Tür­kistan'dan da Şarki Türkistan'a (Çini Türkis­tan'a) geçerek tercümana ihtiyaç duymaksızın, Türkçe konuşarak Çin'e kadar seyahat edebilir. Çünkü bütün bu sahalarda yaşayan kavimler, Türk dilinin muhtelif lehçelerini konuşan ka­vimlerdir. Bu bakımdan, Türkler bahis konusu olduğu zaman ırk ve millet mefhumları hemen hemen birleşmektedir.» diyerek, hem bütün Türklerin aynı millet olduklarını belirtiyor, hem de «h e m e n h e m e n » kelimelerini ekleye­rek, bir açık kapı bırakmayı da ihmâl etmiyor. Biz, gerek Türk Milletinin tarif unsuru olarak seçtiğimiz Ortak bir soya mensubiyet şuuruna, gerekse bir milleti meydana getiren diğer te­mel unsurlara bakarak, rahmetli üstadın cüm­lesindeki hemen hemen kelimelerini kaldırıyor ve « T ü r k l e r b a h i s k o n u s u o l d u ­ğ u z a m a n ı r k v e m i l l e t m e f ­h u m l a r ı b i r l e ş m e k t e d i r . » diyo­ruz. Ancak, Milliyetçi bilinen ilim, fikir ve siya­set adamlarının bir kısmı Türkiye Türklerini ayrı bir millet saymaktadır. Dış Türkler yalnız ırkdaş olarak benimsenmekte, fakat Milletdaş­lık ölçüsünde bir yakınlığın varlığı şüpheli gö­rülmektedir. Böyle bir düşüncenin yanlışları üzerinde derinliğine bir inceleme yapmağa seri yazımızın önceden tesbit ettiğimiz sınırlan mü­sait değildir. Yine de Türk Milliyetçilerini ırkçı­lıkla suçlayan sorumlu siyasetçilerimizle diğer bazı yetkililerin aynı görüşü paylaştıklarım bil­diğimiz için kısa bir açıklamayı faydalı saymak­tayız. Türkiye Türkleri ile diğer Türk zümreleri arasında «M i l l e t » bağının bulunmadığını öne sürenlerin başlıca dayanakları şunlardır : 1 - Dil ayrılığı, 2 - Tarih aynhğı, 3 - Kültür ayrı­lığı, 4-Vatan aynhğı.

1 — Türkiye Türkleri ile diğer Türk züm­releri arasında dil ayrılığı yoktur, lehçe aynh­ğı vardır. Lehçe farkları da, ayn ayn milletler sayılmamızı gerektirecek bir dereceye hiçbir za­man varmamıştır, ölçü Nedir? time ve akla

uyan, hiç şüphesiz şudur : Lehçe farkı, anlaş­mak için bir üçüncü şahsın aracılığına ihtiyaç duyurmayacak ölçüde ise millet birliğini, bir üçüncü şahsın aracılığına ihtiyaç varsa, millet ayrılığım gösterir. Anlaşmanın kolay veya güç sağlanması millet açısından önemli değildir. Türkiyeli bir Türkle bir Türkmenin biraz güç anlaştığı bir gerçekse, meselâ Karadenizli bir köylü ile Denizlili bir köylünün güç anlaştığı da bir gerçektir. Aynı güçlük diğer milletlerde de mevcuttur. Bavyerah bir Almanla Hamburg-lu bir Alman da güç anlaşır.

2 — Millet tarifinde, « M ü ş t e r e k b i r t a r i h e s a h i p b u l u n a n i n s a n ­l a r » sözü bir alışkanlık haline gelmiştir. Ama, « M ü ş t e r e k t a r i h » gayet yuvarlak bir deyimdir. Nasıl anlaşılması gerektiği ayrıca açıklanmadığı sürece, her tarafa çekilebilir. Müş terek tarih, eğer müşterek devletin tarihi de­mekse, bir millete mensubiyetin şartı olamaz. Çünkü, hele geçmiş yüzyıllarda, devletler mil­let esasına göre kurulmamışlardır. Bir devletin sınırları içinde bir çok millet yaşadığı gibi, sınırları içinde bir çok millet yaşadığı gibi, ay­nı milletin çeşitli zümreleri de ayn ayn devlet­ler kurmuşlardır. Sırpların, Yunanlıların, Bul­garların ve Romanyalıların tarihi, 500 yıl boyun­ca, Türkiye Türklerinin tarihi ile müşterektir. Ama her halde hiç kimse, Yunanlılan veya Bul­garları Türk Milletinden sayamaz. Kaldı ki, müş terek tarihin başlangıcını ararsak, tuhaf sonuç­larla karşılaşmz. Karaman Beyliğinin 15. Yüz­yıla kadar, Osmanlı imparatorluğundan ayn bir tarihi vardır. Meselâ, Karamanlılarla Eski­şehirlilerin 15. Yyüzyıla kadar ayn, ancak Os­manlı İmparatorluğunun beyliği ortadan kal­dırmasından sonra bir milletten olduklannı mı öne süreceğiz? İtalyan Birliğinden önce, Ve­nedik ve Ceneviz Cumhuriyetlerinin tarihi müş­terek değildi, ama, İtalya'da iki ayrı millet yok­tu.

Devamı Sayfa 11 de