KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk...

10
1831 KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ KENT-BÖLGEYE GEÇİŞ SÜRECİ Ersan KOÇ * A. Kentleşme ve Medeniyetler: Yerleşmelerin Tarihsel Kökenleri Üzerine Genel Tespitler Kentler ortaya çıktıkları ilk dönemlerden itibaren kalabalıkların aşama aşama anlamlandığı, farklı tür ve düzeyde iş bölümlerinin gözlemlendiği mekânsal örgütlenmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Benzer doğal ortamlar üzerinde yaşayan farklı toplumların farklı gelişme düzeylerinde olabilmeleri de, doğal ortamın tek başına toplumların gelişme kanunlarını belirleyici nitelikte olmadığını gösterir. O halde, farklı üretim tarzlarına sahip toplumların aynı nitelikteki verili doğal ortamları örgütleyiş biçimleri de farklıdır (Gülalp, 1983). İlk kentsel yerleşmelerin nasıl ortaya çıktığı üzerine en çok düşünülen konular olagelmiştir. Neolitik Dönem öncesinde, insanların sert doğal koşulların oluşturduğu hayat şartları kültür çevrelerinin oluşumunda temel belirleyici unsur olmuştur. Günün hemen her saatinde yiyecek ararken, avcı-toplayıcı ilk insanlar önce mağaralarda yaşamıştır. Vahşi hayvanları avlayarak ve tarım devrimi öncesi meyve ve ilkel tahıl bitkilerinin yere saçılan tohumları ile beslenen insan, genel bir belirsizlik ve geleceksizlik halinde yaşamaktaydılar. (www1) Bazen de vahşi hayvanlar onları avlamaktaydı. Hayat çok belirsiz olduğu ve yiyeceğin ne zaman bulunabileceği veya nereden geleceği konusunda insanlar hep endişeli idiler. Tarım devrimi bu doyma belirsizliğine bir son vermesi itibariyle insanoğlu ve içinde kendisini yeniden tarif edeceği kentlerin talihi açısından çok önemli bir kırılma noktası oldu. Zamanla bazı tohumlar ehlileştirilmiş ve binlerce yıl insanoğlunun belirsizlikler içinde yaşadığı doğa nihayet ekili-dikili-hasat edilen araziler ile yavaş yavaş biçim değiştirmektedir. İlk yerleşmeler tarım devriminin de gerektirdiği üzere göreli güvenli ve su, toprak kaynaklarına yakın veya bu kaynakların üzerinde oluşmaya başladı. Daha önce düşman yaratıklarla dolu bataklık ve bataklık toprakları yerleşmeler için fırsatlar sunmaktaydı. (Gülalp,1983) Bu süreç, insanların çevrelerini kontrol etmek istemesi, kontrol etmek için yeni alet, araç ve nihayet teknolojiler geliştirmesi ile devam etti. Kontrol etme gereksinimi besin kaynağı içeren alanların alabildiğine kültürel çeşitlenmeyi tetiklemesi ve barındırması ile devam etti. Özellikle ekim-dikim-hasat için kullanışlı olabilecek hayvanları evcilleştirme, avcılık için harcanan zamanın sabit yerleşimler inşa etmek ve güvenliğini sağlamak için * Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi - Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected]

Transcript of KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk...

Page 1: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1831

KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ KENT-BÖLGEYE

GEÇİŞ SÜRECİ

Ersan KOÇ*

A. Kentleşme ve Medeniyetler: Yerleşmelerin Tarihsel Kökenleri Üzerine Genel Tespitler

Kentler ortaya çıktıkları ilk dönemlerden itibaren kalabalıkların aşama aşama anlamlandığı, farklı tür ve düzeyde iş bölümlerinin gözlemlendiği mekânsal örgütlenmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Benzer doğal ortamlar üzerinde yaşayan farklı toplumların farklı gelişme düzeylerinde olabilmeleri de, doğal ortamın tek başına toplumların gelişme kanunlarını belirleyici nitelikte olmadığını gösterir. O halde, farklı üretim tarzlarına sahip toplumların aynı nitelikteki verili doğal ortamları örgütleyiş biçimleri de farklıdır (Gülalp, 1983). İlk kentsel yerleşmelerin nasıl ortaya çıktığı üzerine en çok düşünülen konular olagelmiştir.

Neolitik Dönem öncesinde, insanların sert doğal koşulların oluşturduğu hayat şartları kültür çevrelerinin oluşumunda temel belirleyici unsur olmuştur. Günün hemen her saatinde yiyecek ararken, avcı-toplayıcı ilk insanlar önce mağaralarda yaşamıştır. Vahşi hayvanları avlayarak ve tarım devrimi öncesi meyve ve ilkel tahıl bitkilerinin yere saçılan tohumları ile beslenen insan, genel bir belirsizlik ve geleceksizlik halinde yaşamaktaydılar. (www1)

Bazen de vahşi hayvanlar onları avlamaktaydı. Hayat çok belirsiz olduğu ve yiyeceğin ne zaman bulunabileceği veya nereden geleceği konusunda insanlar hep endişeli idiler. Tarım devrimi bu doyma belirsizliğine bir son vermesi itibariyle insanoğlu ve içinde kendisini yeniden tarif edeceği kentlerin talihi açısından çok önemli bir kırılma noktası oldu. Zamanla bazı tohumlar ehlileştirilmiş ve binlerce yıl insanoğlunun belirsizlikler içinde yaşadığı doğa nihayet ekili-dikili-hasat edilen araziler ile yavaş yavaş biçim değiştirmektedir. İlk yerleşmeler tarım devriminin de gerektirdiği üzere göreli güvenli ve su, toprak kaynaklarına yakın veya bu kaynakların üzerinde oluşmaya başladı. Daha önce düşman yaratıklarla dolu bataklık ve bataklık toprakları yerleşmeler için fırsatlar sunmaktaydı. (Gülalp,1983)

Bu süreç, insanların çevrelerini kontrol etmek istemesi, kontrol etmek için yeni alet, araç ve nihayet teknolojiler geliştirmesi ile devam etti. Kontrol etme gereksinimi besin kaynağı içeren alanların alabildiğine kültürel çeşitlenmeyi tetiklemesi ve barındırması ile devam etti. Özellikle ekim-dikim-hasat için kullanışlı olabilecek hayvanları evcilleştirme, avcılık için harcanan zamanın sabit yerleşimler inşa etmek ve güvenliğini sağlamak için

* Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi - Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected]

Page 2: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1832

kullanılması sonucunu doğurdu. Şimdi avcılık ve toplayıcılık dışında başka şeyler yapmak için zaman ayırabiliyordu insanoğlu. Zaman ve İdare kavramları da belki bu zamanlarda ortaya çıkmaya başladı. Çünkü işbölümü ve farklı türde uzmanlıklar ancak kent devletinin ilkel formlarının var olması ve zamanın yapılandırılması ile ortaya çıkabilirdi.

Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları ile karşılaştı. Ancak en başından beri dikkate değer konu, devlet veya toplum modeli ne olursa olsun bir kentin ayakta kalıp kalmayacağı her zaman kültür mefhumunu ne kadar çeşitlilik üzerinden kurduğu ile alakalı olagelmiştir. Çoğu antropolog ve tarihçinin medeniyetin başlangıcını tarımın gelişmesi ve hayvanları evcilleştirme ile başladığına inanması bu sebepledir. Nasıl artı gıda üretebilmek, diğer bir değişle ürün fazlası verebilmek, kentlerin nüfus çekmesinin temel boyutu olduysa antik dönemlerde, bugün de şehirlerin içinde yaşama isteği için pek çok sebep yaratması ve bu sebepleri canlı tutması, kentsel kimliğin bilinir, hatırlanır ve geniş coğrafyalarda paylaşılır olmasının temel sebebi olmuştur özellikle son yüzyılda.

Meslekler ve ortaya çıkardıkları kolektif kimlik uzmanlaşma sahaları çeşitlenmiş tüm şehirlerin “Yüzü” / “Sesi” olması itibariyle, toplumun daha renkli ve çeşitli olmasının katığı haline geldi. Bu insanların – kentlilerin - ihtiyaç duyduğu gelişme, büyümeye, kendini ifade, çok çeşitli türde artı ürün ortaya çıkarma, gıda ve beslenmenin artık gündelik bir sorun değil, yerel kültürün bir parçası olduğu şehirleri mümkün kılmakta. Ancak o zaman antik döneme ait olan yiyecek bulma ve beslenme, bunun arayışı geride kalıp, dışsatım ve iç alım tacirliğinin, el sanatlarının, güzel sanatların alabildiğine geliştiği yerleşmeler ortaya çıkabilir.

Kentin yerlileri – Latince Civitas - “bir kentin yerlileri” anlamına gelmektedir. Nüfusun fazla olması sivil olmanın (civitas) ortaya çıkması için gerekli ancak tek başına yeterli olmayan koşuldur. Aslolan bu yaşayan fazlalığının, kültürel üretim biçimlerine dönüşmesidir. Esasen, “Medeniyet”, şehirler ve bünyesindeki sosyal gruplaşmaların uyumlu ve yaratıcı yaşaması sonucu ortaya çıkan en geniş anlamlı yetenektir. Sosyal gruplar tek başına medeniyetin temeli olamaz. Arılar, karıncalar ve diğer hayvanlar da sosyal gruplar halinde yaşarlar. Bazı mikroorganizmalar gibi onlar da, birlikte yaşamak ve çalışmak zorundadır hayatta kalmak için.

İnsan uygarlığı bundan çok daha fazla anlamlar taşır. Sosyal gruplaşmalar ötesinde, medeniyet ortamı insanlığın kültürel içgüdüsü üzerinde insanlığın doğanın sert koşullarına karşı – veya daha güncel ve doğru bir ifade ile “Doğa İle Uyum” içinde yaşayabilmesi temelinde – nihai zaferi anlamına gelir. Medeniyetin gelişmesi için “Kültür” en gerekli arkadaş ve yoldaştır. Kültür olmadan medeniyet, miras yoluyla geçmiş de olsa, çiçeklenmez. Medeniyetlerin temel özellikleri; okuryazarlık, çeşitli-entegre-çok sektörlü ve karmaşık ekonomi, dengeli ve sağlıklı siyasal iletişim alanları, kültürel çeşitliliğe ve zenginliğe vurgu yapan sosyal sistemler ve gelişmiş bir teknolojinin var olması ile ancak şehirlerde kentleşme ve kentlileşme ile mümkündür. Kentlerin mimari kimliklerinin gelişimi bütün bu gelişmiş teknolojinin en net göstergeleridir.Bir medeniyetin gelişimini sürdürmesi için tabii ki, toprak sürekli artan nüfusu desteklemek için zengin ve yeterli verimlilikte olmalıdır. İlk dönemlerde doğal kaynaklara yakın yer seçen ve serpilen kentler, tarım ve sanayi devrimlerine koşut ölçeklerini de geliştirdiler. Ancak bir medeniyetin gelişmesi yanında ayakta kalması ancak kültürel çeşitlilik ile mümkündür. Uygarlıkların ortaya çıkışı ile birlikte insanın gelişimi ve dönüşümü çok farklı bir faza/biçime girmiştir. Medeniyet önceleri insanların doğanın dengesini sağlayan sert güçleri tarafından kontrol edilmesi insafına kalmışken, daha sonraları aile merkezli gruplar halinde yaşamaya başladılar. Bugünlerde – sürecin başlangıcından 10.000 yıl sonra - insanlık avcı-toplayıcı mağara

Page 3: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1833

insanlarından çok ileride modern alet, araç ve teknolojileri kullanarak, yeryüzünü ufaltan ve zamanı bölücü bir unsuz olmaktan çıkaran otomobil ve uçaklar – ve hatta uçan otomobiller – ile yolculuk yapan, yüksek teknoloji donanımlı doğal çevreye karşı korumalı evler ve binalar içinde yaşayan yüz milyonlarca nüfus büyüklüğünde toplumlarda yaşıyoruz. Ve tüm bu sürece buğday, pirinç... vb gibi tarım ürünlerinin ekimi ile başladık. Tarıma geçiş yaklaşık 10.000 yıl önce meydana gelen ve dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleşti. Bugün önümüzdeki soru şudur. Medeniyetimiz kültürel çeşitlenme açısından nereye gitmektedir?

B. Kentlerin Geçirdiği Aşamalar Üzerine

Tarım-İnanç İmparatorlukları döneminde yukarıdan aşağıya ve belirgin şekilde otoriter bir örgütlenme ve iş bölümü döneminden geçen kentler, sanayi devrimi ve artçı şokları sonrasında bireylerin ve doğal olarak toplumların kimliğinde üretim, birikim ve sınıf mücadeleleri dönemini beraberinde getirmiştir.

B.1. Sanayi Devrimi ve Kent Kültürü Üzerine Etkileri

Sanayileşme malların üretimini artırmak için bir bölge ya da bir ülkede yeni üretim teknolojileri tanıtan bir süreçtir. Sanayileşmenin ilk nüveleri, 19. yüzyılın başlarında İngiltere’de gerçekleşen insan gücü yerine farklı türde yakıtları kullanana ilk makinelerin icadı ile filiz vermiştir. Sanayileşme gücün koldan içten yanmalı motorlara evrilmesi sonucunda, arazinin kullanılma amaçlarındaki dönüşüm ve taşıma teknolojisindeki hızlı atılımlar ile nüfus hareketleri ile yeni oluşan veya başka ülkeleri işgal ve kaynaklarının sömürülmesi yolu ile pazarlara el koyma, sermaye farklı tür ve ölçeklerde birikmesi ve hâkimiyet sahasının genişleme ile mümkün olmuştur. Burada buhar gücünü kullanan ve manipüle eden teknolojik yenilikler marifeti ile, yeni kaynaklar büyük ölçekli emek kullanımı ve fabrika içi üretimi oluşturma ve yönetme sistemleri ile mümkün olmuştur.

Emeğin toplumsal yapıdaki örgütlenmeyi kökünden değiştirdiğini görüyoruz. Makine kullanımı ve makineyi kullanan mavi ve beyaz yakalı emek biçimleri, kendisinden önce gelen feodal kodları alaşağı etmiştir. Üretim verimliliğinde köklü ve çığır açıcı değişimler gözlenmiştir. Makine kullanımının artması, her işçinin farklı türde vasıflara kavuşmasını zorunlu kılmış, emek fabrika içerisinde çeşitlenmekle birlikte gerçekleştirilen üretim ekseninde aynı zamanda bir homojenleşmeye tabi tutulmuştur. Ücretli işgücü içine kadınların da dâhil edilmesi, toplumsal cinsiyet merkezli ayrışmaları yok etmeye başlamıştır. Emeğin toplumsal cinsiyet ve iş bölümünü yeniden tarif etmektedir artık. (Robbins,2007)

Kapitalizmde Sanayileşme ulus-devlet içinde piyasa güçlerine göre istihdam yaratmayı zorunlu kılar. Yeni ulaşım teknolojileri – lokomotif ve tren teknolojisi ile demiryolları 19. yüzyılın hâkim imgesi haline gelmiştir. Farklı coğrafyaları ve beraber çalışan fabrikaları birbirine bağlayan yeni ve sofistike tedarik zincirleri üreterek, emekçiler arasındaki ilişkiler hareketlilik/mobilite açısından yeniden tarif edilmektedir.

Sanayi Devrimi ilk olarak İngiltere ve Kuzey Amerika’da başlamış, tarihsel dizgi olarak şu tür gelişmeler yaşanmıştır. İngiltere’de tekstil sektöründeki imalat güç su buharı tahrikli makinelerin uygulaması ile hızlı bir gelişim gösterdi. 18. yüzyılda, Batı Avrupa’da - özellikle İngiltere - tüm insan hayatının bütün yönlerini dönüştürmüş hızlı ekonomik değişim süreci yaşandı. Toynbee bir tarihçi değildi ve onun fikirleri gibi Rondo Cameron ve AP Usher gibi önde gelen tarihçiler tarafından eleştirilen, ancak fikirleri büyük ölçüde modern tarihin anlayışımızı etkiledi. Daha önce hiçbir teknolojik değişim kapitalist ekonomilerin modern dönemdeki çehresini bu denli değiştirmemişti.

Özellikle İngiltere’de gerçekleşen derin ve agresif ekonomik ve sosyal değişim yeni buluşlar ile eklemlenerek, sanayi üretiminde gerçekleşen hızlı ekonomik, sosyal ve kültürel

Ersan KOÇ

Page 4: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1834

değişimlere yol açtı. Aynı zamanda kentleşmenin alabildiğine hızlanması işçilerinin çalışma koşullarını kötüleştirdi ve hatta acımasızca çocuk emeği gerektiren gittikçe kötüleşen bir süreç ile gerçekleşti. Sanayi üretimi çok sayıda yeni yerleşim merkezi oluşturdu. Ekonominin büyümesi ve yoğun teknoloji transferi çağdaş ekonomilerde daha hızlı gerçekleşti ve bu değişikliklerin devrimci doğası ortaya çıktı. Sanayileşmede önde giden ülkeler, sömürge ülkelerde – kolonilerde - maden kömürü ve demir türü kaynaklara el koymaya başladılar (Johnson and Hill, 2002). Bilimsel gelişime koşut teknik yapabilirlik (know-how) ve yatırım sermayesi ile hammadde tüccar sınıflarına ele geçirdikleri sömürgelerde bol kaynak işgücü sağladı. 19. yüzyılın sonlarında bilimsel bilginin kullanımının sağladığı kimya ve elektrik mühendisliği teorileri yeni üretim yöntemleri ve sanayi dallarının temelini oluşturdu. Büyüyen tarımsal verimlilik insan ile doğanın ilişkilerinin yeniden tarif edildiği – ve maalesef doğanın tahribatının kapılarını açan – süreçte büyük bir öneme sahipti. Rüzgar ve hidroelektrik fabrikaları ve buharlı motor endüstriyel gelişmede köşe taşları haline geldi. Birçok girişimci buhar motorunun önemini kabul etti ve imalat amaçlı makinelerin kullanımı ile 19. yüzyılın başında yaygınlaşmasını sağladı. Demiryollarının gelişi Avrupa’da sanayileşmeyi kolaylaştırdı, fakat ciddi sosyal ve çevresel etkileri vardı.

19. yüzyıla kadar, dünya nüfusunun çoğu kırsal alanlarda yoğunlaşmıştı. Sanayileşme ve akabinde gerçekleşen toplumsal-kültürel-siyasal devrim kentsel yerleşmelerin önemini arttırdı. Ancak, fabrikalar ve ticaret merkezleri, kentsel alanlarda işgücü için daha önce hiç görülmeyecek boyutlarda talep yarattı. 19. yüzyılın sonuna doğru İngiltere yarısı şehirlerde yaşamaya başlamış ve İngiltere’nin nüfusu her zamankinden daha hızlı artmıştı. 19. yüzyılın başından itibaren benzer bir fenomen çoğu Avrupa ülkesinde ve Kuzey Amerika’nın doğu kıyılarında gözlenmiştir. İşgücünün büyük bir bölümü düşük ücretli işlerle meşgul ve kalabalık ve kötü aydınlatılmış barınaklarda yaşamaktaydı. Temiz su ve arınma-yıkanma ile ilgili sorunlar işçiler arasında ölüm ve hastalık oranlarının yükselmesi ile sonuçlandı. Gecekondular İngiltere’nin tüm şehirlerinde karakteristik imge haline geldi. Hijyen koşullarındaki yetersizlik gittikçe kötüleşti ve sağlık sorunları ve kötü yaşam koşulları arasındaki ilişki kısa sürede toplumun büyük bölümünde ortaya çıktı. Büyük sanayi merkezlerinin birçoğu gibi Manchester, Londra ve Chicago gibi şehirlerde su kaynakları ciddi oranda kirlendi. Üretim artışı ve nüfus yoğunluğu önemli ölçüde arttı. İngiltere’nin genelinde genişletilmiş kanal ve demiryolu hatları gibi altyapısal gelişmeler nüfus büyümesine koşut bir dizi ihtiyacını karşılamak için geliştirildi. Katı atık miktarının denetimsiz ve çözümsüz artışı, endüstriyel ve evsel atık sorunlarının yeterince çözülememesi nehirlerin kirlenmesi ile sonuçlandı. Sanayi kentlerinde atıklar ile kirlenen nehirler havzaları birikmiş kirlilik ile doldurdu ve özellikle sel zamanlarında kirlilik yeryüzüne çıkmaktaydı. Tüm olumsuz etkilerine rağmen, bu tür çevresel konuların siyasallaşması 1960’lara kadar genişlemedi. İlgili dönemde, vatandaş grupları kentlilerin sağlık sorunlarından ya da sosyal sorunlardan endişe duyarak çevreci örgütlerin oluşmasına katkı sağladılar. Pozitivizm ve Idealizmden beslenen bir Modernite ve ona tepki olarak ortaya çıkan Post-Modern kavrayış bireylerin mekânda varoluşunu sadece kendilerinin tarif ettiği bir dönemi beraberinde getirmiştir.

B.2. Türkiye’de Sanayileşme: Tarihsel Dönüm Noktaları ve Cumhuriyet Dönemi Atılımları

Son 2 yüzyıl içinde Türk kentleri, özellikle 18. yüzyılın ortalarından itibaren Batı coğrafyasında temelleri atılan Sanayi Devrimi’ni yakalama çabasına girişmiş, 20. yüzyıl başında gerçekleşen pek çok girişim sonrası sanayi kimliğine kavuşmaya başlamıştır. Büyük ölçüde tarıma bağımlı olan Osmanlı ekonomisindeki sanayileşme faaliyetleri ilk olarak 18 yüzyılda Lale Devri’nde başlamıştır. Bu dönemde kâğıt, kumaş, matbaa ve çini gibi atölye

Page 5: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1835

tipi küçük sanayi kuruluşları kurulmaya başlanmış, bunları Tanzimat Dönemi’nde kurulan tersane, dökümhane ve tophane gibi kuruluşlar takip etmiştir. Bu sanayileşme hareketleri siyasal ve ekonomik çeşitli olumsuzluklar (savaşlar, kapitülasyonlar, rekabet güçlükleri, vb.) nedeniyle Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar gelişmesini sürdürememiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında çok sinirli sayıda küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarından oluşan sanayi ekonomimizin güçlendirilmesi için ilk önemli adim 1923 yılında İzmir 1. İktisat Kongresi’nde atılmıştır. Sanayileşmeyi teşvik eden ve bu alanda çeşitli kolaylıklar sağlayan kararların alındığı bu kongreden sonra özelleştirmeyi sağlamak amacıyla Türk girişimcileri destekleyen Teşvik-i Sanayi Kanunu 1927 yılında çıkarılmıştır. Bu yıllardan itibaren sanayileşme faaliyetlerinin artmasıyla bu alanda bir planlamaya ihtiyaç duyuldu. Bu amaçla 1930 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamaya konuldu. Bu plan dâhilinde yerli üretime ağırlık verildi. Tarım ürünlerini isleyen fabrikalar, tarımsal üretim bölgelerine ve işgücü alanlarına yakın olarak kuruldu. 1939 yılında kurulan İzmit Kâğıt ve Selüloz Kâğıt Fabrikası, 1933 yılında Nazilli’de kurulan Sümerbank Basma Fabrikası ve İstanbul (Beykoz)’da 1934 yılında kurulan Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası bu kuruluşlardan bazılarıdır. Bu hamlelerden sonra 1936 yılında ikinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanmıştır. Ancak II. Dünya Savaşı nedeniyle bu plan istenildiği gibi yürütülememiştir. Yine de özel girişimlerin desteklenmesi sürmüş ve buna bağlı olarak özel sektör ve devlet girişimleriyle sanayi kuruluşlarının sayısı giderek artmıştır. Bu sanayi kuruluşları genelde Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yoğunlaşmıştır.1950’li yıllara kadar büyük sanayi yatırımları daha çok devlet tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu yıllarda yerli ve yabancı yatırımcılar ortaklığıyla kurulan sanayi kuruluşlarının yaygınlaştırılması için teşvikler artırılmaya başlanmıştır. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası 1950 yılında bu amaçla kurulmuştur. Ulaşım ve haberleşme ağı yaygınlaştırılmış, enerji üretimi artırılmış ve kamu iktisadi kuruluşları kurulmuştur. Bunların başlıcaları; Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (1952), Makine Kimya Endüstrisi (1950) ve Devlet Malzeme Ofisi (1954) ve Türkiye Kömür isletmeleri (1957) gibi kuruluşlardır.1962 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasıyla birlikte ekonomimize yön veren beş yıllık kalkınma planları hazırlanmaya başlanmıştır. Bu kalkınma planlarında sanayileşmeye öncelik verilmiştir. Bu gelişmelerle birlikte 1979 yılından itibaren sanayi sektörünün ulusal gelir ve dış satımdaki payı tarım ve diğer sektörleri geçmiştir. Bu dönemde ithal edilen yabancı sanayi ürünleri üzerindeki vergiler azaltılıp, yerli ve yabancı sanayi ürünleri arasında rekabet başlatılmıştır. Bazı kamu iktisadi kuruluşları özelleştirilmiştir. Bu hamlelerle sanayimiz hız kazanmış bugün birçok bölgemizde sanayi kuruluşları açılmıştır.(www2)

B.3. Kocaeli Sanayileşme Deneyimi

Kocaeli, Türkiye’nin sanayi ve üretim ile tanışması ve ilgili sorunlarıyla ve olanaklarıyla içli dışlı olma durumunun en önemli örneklerindendir. Bu bağlamda Kocaeli örneği üzerinden- özellikle başlangıç olarak SEKA Kâğıt Fabrikası, 1960’lı yıllardaki türlü sanayi atılımları ve son 20 yıl içinde kent morfolojisindeki önde gelen değişimleri aşağıdaki tabloda özetlenmiş ve bildirinin diğer kısımlarındaki tartışmalara zemin oluşturması hedeflenmiştir. (www4)

Ersan KOÇ

Page 6: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1836

SANAYİ PLANLAMA DÖNEMİ

KENTSEL GELİŞME SİYASALARI İÇİN MOTİVASYON ALANLARI

a) 1. Sanayi Planı SEKA Kâğıt Fabrikası’nın kurulması kararı

b) JANSEN ve CUDA Planları (1940’lar)

Doğal ve tarihi değerlerin korunması. Sanayisi olmayan şehir.SEKA bu kapsyıcı koruma stratejisinde bir istisna olarak görülüyor.

c) Net bir Planlama çerçevesi yok (1950-1960)

Kemal Ahmet Arü’nün kentsel şemaları, parsel bazlı yapılaşma projeleri.Kentsel Kimlik için net ve algılanabilir bir şema mevcut değil.

d) 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967)

Doğu Marmara Kalkınma Planı sanayi yatırımı ve gelişimini Kocaeli ve İstanbul’da yoğunlaştırma stratejisini tanımlıyor.

e) 2. Beş yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) Dengeli bölgesel gelişim için Sanayi yatırımı temel araç.

f) Polat Sökmen Dönemi (1970s-1980s)

Sanayi politikaları ile İzmit “Sanayi Kenti” olarak formüle ediliyor.

g) 3. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977)

Sanayileşmenin kalkınma için mutlak yol olduğu kesin kabulü hâkim.

h) 4. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983)

Çevresel sağlık, tarihi ve doğal değerlerin korunması politikaları sanayi gelişimine paralel ele alınmakta.İzmit Körfezi için önlem alıcı ilkeler gereği kabul ediliyor.

i) 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989)

OSB (Organize Sanayi Bölgeleri kurma ve bu alanlarda yatırım yapmaya vurgu yapılıyor.Tarım alanları konut, sanayi, turizm bölgelerine dönüşüyor.

j) 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)

İthalat odaklı sanayileşme politikaları.Türk Sanayi Sektörü’nün rekabet etme avantajlarının geliştirilmesi.

k) 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000)

OSB ve KSS (Küçük Sanayi Sitesi) yatırımlarına vurgu.İstanbul’daki sanayi alanlarının çevre illere dağıtılması.

l) 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) Büyük ve orta ölçekli sanayiler için OSB’ler kurmak.

m) Güncel Gündem İstanbul’da istenmeyen sanayi alanlarının Kocaeli’ye taşınmasıKüresel yatırımcıların ve diğer OSB’lerin yatırım talepleri..

C. Kentsel Kültür: Temel Bileşenler ve Kentleşme İlişkisi

Kocaeli, geçen onyıllar içinde son yüzyılın eseri olan “Sanayi Kenti” kimliğinden “Çok Kimlikli Kent” paradigmasına geçme gayretindedir. Ve sanayinin çevreye verdiği zararın azaltılması – ve en nihayetinde yok edilmesi – yolunda aşılması gereken ara bir aşamadır. Ancak yeni kentsel kimlik paradigmasını sağlıklı bir biçimde ele alabilmek için kent ile kültür arasındaki arayüzleri açmaya ihtiyacımız var. Bu eksende “sanayi kimlikli kentsel dokudan, çok vizyonlu ve kimlikli kent-bölgeye geçiş” deneyimini tartışmayı hedefliyoruz.

Bu kısımda bildiri, sanayi atılımı döneminin kazanımlarının ve ortaya çıkardığı sorunların altını çizerek günümüzde kentlerin ana gündemlerinden olan çok kimlikli bilgi toplumunun özgürlük, hoşgörü ve çeşitlilik/renklilik değerlerini öne alan bir kavrayış çerçevesi çizecektir.

C.1. Kalkınma ve Kültürel Kaynakları

Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası yıkılan kentleri ve devletleri yeniden imar etmek için ortaya çıkan Kalkınma/Development düşüncesi gelişme, büyüme ve denge hedef ve endişelerinden hareket ederek dalga dalga tüm dünyada yaygınlaşmıştır. Özellikle cinsiyet rolleri ve küresel anlamda değişim rüzgârlarına koşut gelişen kalkınma düşüncesi toplumsal ve kültürel gelişim süreçlerinin siyasal etkilerini de yeniden tarif ederek evrimleşmiştir.

Page 7: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1837

Kalkınma plan ve projelerine kadınlar kamusal ve özel alanlarda farklı şekillerde katkı vermiş, yerel koşullar hakkında farklı türde bilgi ve birikim sahibi olmamızı sağlamışlardır. Birleşmiş Milletler (BM) kalkınma planlamasında tam paydaşlar olarak kadınları içerecek şekilde çalışmalar geliştirmiş, cinsiyet ve kalkınma ile ilgili çeşitli kurumlar arasındaki ilişkiler üzerine çok uluslu programlar oluşturmuştur. (WB, 2008)

Diğer önemli bir dönüşüm “Katılım” ve “Planlama” arayüzünde gelişmiştir. Katılımın çok yönlü gelişimi ve çıkarların/ortak faydaların yerelleşmesi/lokalizasyonu gelişmiştir. Katılımcı süreçlerin gelişiminde yerel toplulukları dâhil edecek bir takım teknikler gelişmiştir. Katılımcı ve kolektif kalkınma planı odaklı ve genellikle gelişimin yaygınlığını ve etkinliğini şekillendiren yerel bağlamda nüansların göz ardı edilmesini engellemek hedefler arasındadır. (Robbins, 2007)

STK’lara ve “Sosyal Sermaye”ye ilgi dalgası, yerel süreçleri, toplulukları ve aktörleri doğru yönlendirmek için bir niyet göstermektedir. Yoksul gruplara küçük krediler sağlayan mikro-girişim kredilerindeki büyüme, aynı zamanda bu eğilimin içindedir. Bangladeş’te Grameen Bank 1970’lerde, mikro olarak adlandırılan küçük kredileri vermeye başlamıştır ve yüksek geri ödeme oranları elde edilmesi yerel kalkınma planlaması açısından büyük bir ilgi yaratmıştır. Olumlu ve olumsuz sonuçları ile birlikte giderek küreselleşen ve yerel toplumların birbirine daha çok eklemlendiği ve entegre olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Küresel finans, döviz akışları, küresel çevre dengeleri ve ilgili süreçler ve kültürel değişim üzerine yoğun tartışmalar yaşanmakta. Ülkeler yeni pazarlara erişmek ve dış rekabette kendilerini korumak için bölgesel ticaret blokları içinde kendilerini konumlandırmaya devam ediyorlar. AB, NAFTA, Şangay İşbirliği Örgütü, ASIAN... vb her geçen gün daha bir hayatımıza giriyor. Avrupa Birliği (AB) genişleme dalgaları ile Batı Avrupa ülkelerini bağlıyor. Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), Kanada, Meksika ve Amerika Birleşik Devletleri ile tanımlanıyor. Amerikalar Serbest Ticaret Bölgesi (FTAA) ve Afrika Birliği’nin (AU) yeniden diğer üst-bölgesel ortaklıklara doğru devam hareketi oluşturdu. Kalkınma fikirleri ve hedefleri bu süreçlere koşut iç çekişmelerle ve zorlu mücadelelerle birlikte ilerliyor. BM 2015 yılına kadar, ortaya koyduğu kalkınma hedeflerine ulaşmak için küresel bir topluluk meydana getirerek Binyıl Kalkınma Hedeflerini önerdi; aşırı yoksulluğu ve açlığı ortadan kaldırmak; evrensel kapsamda temel ilköğretimi yaygınlaştırmak; cinsiyet eşitliğini teşvik etmek ve kadının konumunu güçlendirmek; çocuk ölümlerini azaltmak; anne sağlığının iyileştirilmesi; HIV / AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele; Çevresel sürdürülebilirliği sağlamak ve kalkınma için küresel ortaklık geliştirmek bu hedeflerin genel çerçeveleri. Ne yazık ki son bulgular, özellikle Sahra altı Afrika’da birçok ülkede, bu hedeflere ulaşılamayacağını gösteriyor. Küresel gelişmişlikteki uçurumlar ve müsebbibi olan neoliberal ekonomik teoriye tepkilerin özellikle Latin Amerika’da ortaya çıkmasını sağladı. Genel çerçevesi verilen bu olayların gidişatı, kalkınmanın “Yaşanabilir Kentler”i inşa edeceğimiz yerleşme ve şehirlerin kimliklerinin hangi mecralara ve ne kadar doğru-dengeli yönlendirileceği ile belirleyecek. Önümüzdeki yüzyılı tarif edecek en önemli fenomen; “kentsel kültürün sürdürülebilir kalkınmaya dönüşüp dönüşmeyeceği” sorunsalında yatıyor.

C.2. Çevresel Sorunlar ve Kentleşmeye Etkisi

Pek çok şehir ve bölgesel sistemler, günümüzde ciddi çevre sıkıntıları ile boğuşuyor. Aşağıda genel bir sınıflandırması verilen bu derin ve karmaşık sıkıntıların sadece kaynak eksikliğinden meydana geldiğini iddia etmek indirgemecilik olur. Yerel kültürel kimliklere yetersiz ilgi, çok sesli tartışma ortamlarının baskılanması ve verimsiz karar alma süreçleri ve orta-uzun vadede hedefsiz yönetim uygulamaları başlıca sorun kaynakları. Bunun bir sonucu olarak, çevre sorunları bugün çeşitli şehirle türlü katmanlarda yaşanmakta. Bunlar

Ersan KOÇ

Page 8: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1838

içeren problemleri şunlardır: (Robbins, 2007)

Kamusal Mekân ve Arazi Yönetimi: Toprağın aşırı sızdırmazlığı ve sel açısında kritik alanlarda yeşil alanların sürekli azalması. Havzaların yasadışı işgali ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmesi,

Toplu Ulaşım Planlaması: Metro ağları ve otobüs hatları genişletilmesi de dâhil olmak üzere yetersiz ve verimsiz toplu taşıma alternatifleri, araç kullanıcılarının ön planda tutulması, gürültü ve su kirliliğine yol açan kentsel tasarım uygulamaları,

Hava Kalitesi: Çevre standartlarına uymayan sanayi denetimleri, sıkı denetim ve kısa-orta-uzun tedbirler ve politikalar eksikliği, sanayi kaynaklı hava kirliliği, Ulaşım sisteminde kullanılan araçların hava kirliliğini artırıcı etkisi,

Kanalizasyon/Atık Yönetimi: Kanalizasyon master planların tamamlanmasında gecikme, kentlilerin büyük çoğunluğunun kanalizasyon sistemine bağlı olmaması, su arıtma tesislerinin yetersiz kalması,

Su Altyapısı: Kentlilerin şebekeden elde edilen suya erişiminin az olması, şehirler içinde su kaynakları ve suyollarının kirlenmesi, artan talebin kirlilik problemlerini arttırması, güvenilir su tedariki sağlamada sorunlar, sel afetine maruz bölgelerde yaşayan nüfus,

Katı Atık: Kentlilerin her gün ürettiği binlerce ton katı atığın bertarafı için geleneksel ve resmi yöntemlerin yetersiz kalması, aşırı tüketim ile ihtiyaç fazlası tüketme alışkanlığı olan toplumsal-kültürel yapı,

Bu süreçler, toprak, yeraltı ve yerüstü kaynakların kirlenmesine yol açmaktadır. Çevresel bozulma hem yetişkinler hem de çocuklar için kötü sağlık etkileri meydana getirir. Birçok şehirde, bugün kentliler solunum rahatsızlıklarından muzdarip yaşamakta. Kocaeli ve çekirdeğinde yer alan İzmit bu sorunlarla baş etmeye çabalıyor onyıllardır. Ancak sorunun hala derin bir biçimde önümüzde olması, tek renkli ve tek sektörlü olma kimliğinden sıyrılamamasından kaynaklanmakta. Toplu ulaşımın az bir kısmında – kamusal mülkiyetli belediye otobüslerinde - doğalgazı tercih ederken, geri kalan büyük çoğunlukta özel şirketler üzerinde fosil yakıtları tercih etmek sorunun toplu taşıma planlaması ayağında çözüme pek yardımcı olmuyor. Bugünün şehirlerin pek çoğunda - derinleşen ekolojik kriz ile birlikte - yaşanabilirlik sınırlarını olumsuz yönde zorlayan bir yapı hakimdir.

C.3. Çevresel-Kentsel Adalet: Çoğulculuk İçinde Kenti Paylaşmak ve Yeniden Üretmek

Genellikle toplumun genelinde çevresel zararların ve tehlikelerin eşitsiz dağılımına karşı mücadele eden bir akım olarak ortaya çıkmıştır. Çevresel değer ve kaynaklara eşit erişim ve adaletli kullanım için mücadelenin kentsel yaşam kalitesi açısından önemi büyüktür. Kentsel ve sivil haklar konularında çevreciliği harekete geçirmeyi hedefleyen bu akım vatandaşları bilinçlendirerek toksik kimyasallara karşı kurumsal atık depolama ve yönetimi teknolojilerinin geliştirilmesini hedefler. Merkezi hükümetlerin, çevreci toplulukların aktivizminin bir sonucu olarak çevreyi kirleten şirketlere yaptırım ve para cezaları uygulamasını sağlamayı amaçlar (IFLA, 2010). Çevresel ve kentsel adalet hareketi yerel mücadeleler ile entegre olarak dezavantajlı toplulukları yasal ve algısal açıdan güçlendirmeyi, dünya çapında büyüyen öncelikle vahşi doğayı korumaya yönelik yaşam tarzı değişiklikleri ile birlikte hareket etmektedir. Çevresel ve kentsel adalet hareketinin yaşam kalitesini artırmak konusunda toplumsal endişelere dayalı bir ağırlığı bulunmaktadır (Robbins, 2007). Çevresel krize tepki olarak doğan çevresel ve kentsel adalet hareketi içinde geliştirilen insan merkezli olmayan/nonanthropocentric kaygılar sınıf ve cinsiyet sorunlarını temele almaktadır. Kırsal yaşamın sorunları ile sık sık iletişime geçen söz konusu

Page 9: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1839

hareket, görece az gelişmiş toplum ve ilkelerin kaynaklara erişiminin tehlikeli yöntemlerle olmasını engellemeye çalışmaktadır. Sanayi kimliğinden çok kimlikli kentsel çeşitliliğe geçmeye hazırlanan Kocaeli’nin çevresel ve kentsel adalet söyleminde alabileceği çok sayıda ders bulunmaktadır.

C.4. “Yaşanabilir Şehirler”e Doğru: Çok Kimlikli Kent Bileşenleri

Kentleşme insanoğlunun içinden geçmekte olduğu kaçınılmaz ve bir o kadar da özel bir süreçtir. Bu kaçınılmazlığı göz önüne aldığımızda, şehirleri daha yaşanabilir ve adaletli biçimde inşa etmekten başka çıkar yolumuz olmadığını hemen fark edebiliriz. Tabii ki, “yaşanabilirlik” farklı insanlar için farklı şeyler anlamına gelmektedir. Ancak “yaşanabilirlik” kavramını etik bir kent inşası yöntemi olarak ele aldığımızda, ücret adaleti, barınma ihtiyacının insan onuru/dignity ile orantılı olarak dağıtılması ve sağlanması gerektiğini göz ününde bulundurmamız gerekir. Yaşanabilirlik /Livability, sağlıklı bir ortamda, kişisel tarif, takdir, tatmin ve iyi hissetme/mutluluk için olmak zorundadır. Kentsel hizmetlere eşit ve adaletli erişmek zorunlu bir koşuldur. En önemlisi, “Yaşanabilirlik” kentsel çevrenin kontrol ve yönetiminde etkin söz sahibi olabilen ve bu yönde önü açılan kentli profili ile daha sağlam temellere dayanabilir. (McDonnell vd., 2009)

Böylece kent yönetimi - ya da devlet, yerel yönetim ve sivil toplum unsurları ile birlikte çalışmanın yollarının yanı sıra siyasal süreçlerde kentin kaderini etkileyen konularda demokratik denetim ve yönetişim süreçlerini etkin harekete geçiren kentsel ile mümkün olabilir. Sonuçta, herhangi bir kentteki ekonomik avantajlar seçkin bir nüfusun tasarrufunda olamaz. Kentliler, genel anlamında yaşam kalitesinin yükselmesini vatandaşlık bağı itibariyle hak etmektedir. Günümüzde yaşanabilirlik endekslerindeki sıraları itibariyle üst konumlarda olan birçok şehir ekonomik büyüme ve refah üretimi için merkezler haline gelmişlerdir (www3). Dünyada bugün birkaç şehirde sıradan insanların çoğunluğu için iyi geçim ve sağlıklı yaşam alanları sağlanmıştır. Çok kimlikli ve sektörlü kentler bu tür parlayan yıldızlar ve yeni refah merkezleri olmaya adaydır. Gelir eşitsizliği sorunlarını çözmüş, doğa ile dengeli yaşama teknolojileri ile hızla büyüyebilen, çevresel kaynaklarını koruyabilen bir Kocaeli, Marmara ve Ege-Karadeniz hattının yükselen yıldızı olmaya adaydır. Tek kimlikli sanayi morfolojisinde, çok kimlikli ve sektörlü bir bölgesel yaşam alanı haline gelmesi için yaşanabilirlik hedefleri kent yönetiminin geliştirerek ele alması gereken hedeflerdendir.

Ersan KOÇ

Page 10: KOCAELİ’DE SANAYİ KİMLİKLİ KENTSEL DOKUDAN ÇOK KİMLİKLİ ... · Ve tarih inşa edilen ilk şehirler ve bu şehirlerin etrafındaki kaynaklarda hak iddia eden devlet yapılanmaları

1840

KAYNAKLARAraştırma Eserleri

Gülalp, Figen, “Toplumsal İşbölümü ve Mekân”, Mimarlık, 83-4, s. 12-16, 1983.

Robbins, Paul, Encyclopedia of Environment and Society, SAGE Publications, P1867, 2007

Johnson, Bart R. and Kristina Hill, Ecology and Design, Frameworks for Learning, Island Press, 2002.

The World Bank, Atlas of Global Development, IMF Library Network, 2.nd Edition, 2008.

IFLA (International Federation of Landscape Architects, editor in chief: Klaus-Jürgen Evert, Springer-Verlag Berlin Heidelberg, 2010

McDonnell, Mark J., Amy K. Hahs, Ju¨rgen H. Breuste, Ecology of Cities and Towns: A Comparative Approach, Cambridge University Press, 2009.

Todaro, Michael P., Stephen C. Smith, Addison-Wesley, Economic Development, 11th Edition, 2010.

İnternet Kaynakları

http://strangebananadailybluster.blogspot.com.tr/2011/03/how-did-first-cities-begin.html (www1)

http://yazarlikyazilimi.meb.gov.tr/Materyal/afyon/afyon4/madenler/main.htm (www2)

http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=53&RecID=1331 (www3)

www.kosano.org.tr/152_icerik_Kocaeli_ve_sanayi.htm (www4)