Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

333
Juliette E. Mckenna _ Einarinn'in Öyküleri Cilt3 Kumarbazın Şansı BOLVffl BIFL Yüce Castan ve Pervasız Nemith'ün hükümdarlığı döneminde Tormalin Imparatorluğundaki gezileri sırasında Maitresse Dyesse Den Parisot tarafından derlenen halk şarkıları S en Parisot'un Ailesi, en eski imparatorların zamanından beri Nyme Vadisindeydi. Tormalin'in bilgeliği daha geni£ toprakları kucakla- yacak şekilde genizlerken, Ailenin erkekleri aralıksız olarak Ailenin Namı için çalınıyorlardı ve Den Parisot'un sorumlulukları şimdiden, en do- ğudan, Büyük Ormanın kıyısına kadar uzanıyordu. Mevcut zorunluluklar e^imi evinden uzaklaştırıp ve benim de onunla beraber yola koyulmaya ka- rar verdiğimde, kocamla aramdaki sevgi bağı da test edildi. Yolculuğumuz sırasında bir es olarak sorumluluklarımı yerine getirirken, bir yandan da duyduğumuz öyküleri ve sarkılan çalınmaya bağlayıp daha aen'ış bir izleyi- ci kitlesinin önünde öğrendiklerimi sunma fırsatını yakaladım. Müzik her zaman bir kadm için uygun bir iş olmuştur. Huysuz bebeğimizi sakinleştir- mek için söylediğimiz ninnilerden, kızlarımıza öğrettiğimiz nazik hava ve gü- zel arkadaşlıklarda paylattığımız şarkılara kadar... Zamanla, İmparatorluk halkından topladığım bu şarkılardaki, büyüleyici melodiyi, insanları gözyaş- ları veya kahkahalara boğacak hikâyeleri ve hiç de küçümsenmeyecek bilge- ligi fark ettim, imparatorluğun dört bir yanındaki güzellikler ve zenginlik- lerin çoğu, büyük Tormalin evlerini süslerken, sahip olduğumuz müzik, bi- zi zenginleştiren soyut bir servetti. » Bu şarkıları eğlence için ve her ne kadar İmparatorluğun insanları bir- birlerinden kilometrelerce uzakta olsalar da, bizleri birleştiren her şeyin bi- rer kanıtı oldukları için sunuyorum. Biz buğday tarlalarımızda Driannon'un bizi kutsaması için yalvarırken, uçsuz bucaksız ovalardaki insanlar, kısrak- larını ve taylarını onun korumasına teslim ederler. Ostrin adına, çobanların deri çadırlarında, İmparatorluk sarayının eşiğindeki kadar samimi karşılan- dım. İlahi otorite, zaman veya mesafelerin sınırlamalarına kulak asmaz ve aynısı müzik için de geçerlidir. Vahşi ormanın dalları altında bir bebeğe söy- lenen orman kullarının şarkısı, ipeklere sarılmış bir prensi de aynı Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

description

 

Transcript of Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Page 1: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Juliette E. Mckenna _ Einarinn'in Öyküleri Cilt3 Kumarbazın Şansı

BOLVffl BIFLYüce Castan ve Pervasız Nemith'ün hükümdarlığı dönemindeTormalin Imparatorluğundaki gezileri sırasındaMaitresse Dyesse Den Parisot tarafından derlenenhalk şarkıları

Sen Parisot'un Ailesi, en eski imparatorların zamanından beri NymeVadisindeydi. Tormalin'in bilgeliği daha geni£ toprakları kucakla-yacak şekilde genizlerken, Ailenin erkekleri aralıksız olarak AileninNamı için çalınıyorlardı ve Den Parisot'un sorumlulukları şimdiden, en do-ğudan, Büyük Ormanın kıyısına kadar uzanıyordu. Mevcut zorunluluklare^imi evinden uzaklaştırıp ve benim de onunla beraber yola koyulmaya ka-rar verdiğimde, kocamla aramdaki sevgi bağı da test edildi. Yolculuğumuzsırasında bir es olarak sorumluluklarımı yerine getirirken, bir yandan daduyduğumuz öyküleri ve sarkılan çalınmaya bağlayıp daha aen'ış bir izleyi-ci kitlesinin önünde öğrendiklerimi sunma fırsatını yakaladım. Müzik herzaman bir kadm için uygun bir iş olmuştur. Huysuz bebeğimizi sakinleştir-mek için söylediğimiz ninnilerden, kızlarımıza öğrettiğimiz nazik hava ve gü-zel arkadaşlıklarda paylattığımız şarkılara kadar... Zamanla, İmparatorlukhalkından topladığım bu şarkılardaki, büyüleyici melodiyi, insanları gözyaş-ları veya kahkahalara boğacak hikâyeleri ve hiç de küçümsenmeyecek bilge-

ligi fark ettim, imparatorluğun dört bir yanındaki güzellikler ve zenginlik-lerin çoğu, büyük Tormalin evlerini süslerken, sahip olduğumuz müzik, bi-zi zenginleştiren soyut bir servetti. » Bu şarkıları eğlence için ve her ne kadar İmparatorluğun insanları bir-birlerinden kilometrelerce uzakta olsalar da, bizleri birleştiren her şeyin bi-rer kanıtı oldukları için sunuyorum. Biz buğday tarlalarımızda Driannon'unbizi kutsaması için yalvarırken, uçsuz bucaksız ovalardaki insanlar, kısrak-larını ve taylarını onun korumasına teslim ederler. Ostrin adına, çobanlarınderi çadırlarında, İmparatorluk sarayının eşiğindeki kadar samimi karşılan-dım. İlahi otorite, zaman veya mesafelerin sınırlamalarına kulak asmaz veaynısı müzik için de geçerlidir. Vahşi ormanın dalları altında bir bebeğe söy-lenen orman kullarının şarkısı, ipeklere sarılmış bir prensi de aynı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 2: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

derecedebüyüleyerek mutlu edebilir. Kuzey dağlarındaki heyecan verici maceralar,gençlerin kanını ısıtır ve onlara cesaret ile görev hakkında bir peyler öğretir. Seslerin uyumu, kulağa tek bir sesten daha fazla zevk verir. Üçlü bir tel,tek bir tel kadar çabuk kırılmaz. Ortak bir amaç için birlesen kardeşler, re-kabet veya şüphe ile birbirinden ayrılmış kardeşlerden daha fazlasını başa-rırlar. Bu gerçekler, İmparatorluğun genişliği ve uzunluğu boyunca kabul edi-lirler. Bu koleksiyonda, bunları ve daha fazlasını bulacaksınız.:'\

S ELERİ m A, BATİ E ns A imin,İLKBAHAR_PAnAYiRinın İLK^Günü, SABAHÖyle bir insan tipi vardır ki onların sağduyuları, kendi-ni beğenmişliklerinin ortaya çıkışı kadar çabuk yokolur. Bu, belki de doğanın engellenemez bir kuralıdırve Rasyonalistlerin ilgilenecekleri konulardan biridir. Yine de,özellikle festivallerde, çevrede onlardan yeterli miktarda bul-mak mümkündür. Bu sayede ben de, istediğim zaman, ka-zanç elde etmek için bir rün -veya bu sefer olduğu gibi birfındık kabuğu- yuvarlama şansını yakalarım. Öne doğru eğildim ve safça gülümsedim. "Daha dikkatliizliyorsun, öyle değil mi, dostum? Birkaç kuruş daha riskeatacak mısın?" îriyarı adamın gözleri, titreyerek yüzüme doğru yönelir-ken, gömleğimin gevşek bağlanmış ve baştan çıkarıcı yakası-nın olduğu yerde, bir nefes almak için duraksadı. Bakışlarıekmek kırıntıları saçılmış masadan ayrılırken, diğer eliminparmakları, adamın parasını almamı sağlamak için bir kez da-ha görünmeden hareket etmeye başlamıştı. "Bu sefer kazanacağım," diyerek kıkırdadı. Gözlerindekicesaret, kollarındaki şeritler gibi parıldıyordu. Her ne kadarsoğuk rüzgârın fısıltısı, ensemdeki tüyleri uyanık bir kedinin-kiler gibi diken diken etse de, hâlâ gülümsemeye devam ede-rek gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Arkamdaki kapı bir se-bepten dolayı açık tutuluyordu ve dışarıdan gelen soğuk ilk-bahar havası, hanın içindeki sıcaklığı azaltıyordu. Tüccar kararını verip üç fındık kabuğundan ortadakinedoğru yöneldi. Kıllı parmaklarının üzerine yumuşak elimi koydum. "Seçmek için bakır, görmek için gümüş," diyerekmasum ve çekici bir biçimde gülümsedim. "Nasıl istersen tatlım, bu sefer seni yakaladım." Masanın4^ üzerine bir bakır fırlatıp cesurca seçtiği fındık kabuğunu kap-tı. Adam, kabuğun altındaki çıplak tahtaya bakarken, onunşaşkınlığına denk bir hayretle gözlerimi açtım. Bizi izleyen-lerden bazıları güldüler ama ben, ilk yola çıktığım günlerdenberi, bunu hiçbir zaman yapmadık. Hayal kırıklığına uğramışbir çoban, az miktardaki kuruşları ile beraber tüm mizah an-layışını da kaybederek beni tokatlamıştı. "Saedrin'in taşakları, bu sefer bulduğuma yemin edebilir-dim!" Tüccar terlemiş yanağını şişman eliyle ovaladı ve tek-rar kabuklara doğru uzandı. Elimi onu uyarmak için kabuk-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 3: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ların üzerine götürdüm. Dikkatli bir biçimde yaklaşan çivilen-miş çizmelerin taşların üzerindeki sürtünme sesini dinledim. "Görmek için gümüş, oyunu biliyorsun," diyerek sandal-yeme yaslandım ama yerimden kalkmaya hazırdım. Hayal kırıklığı yüzünden gerçeği öğrenmeden duramazlar.Tüccar, sinirlenerek kararmış bir parayı bana doğru fırlattı veben de gümüş parayı çabucak cebime koydum. Önce bir kabu-ğu, sonra diğerini kaldırarak çekirdeği açığa çıkardığında, he-vesli izleyicilerin masaya daha da yakınlaşmalarına izin verdim. Şanssız adam, "Ama nasıl olur, tüm kutsal olan şeylerinüzerine..." diyerek kafasını kaldırıp sinirli bir biçimde etrafı-na bakındı. Ama etrafımıza doluşan halk, etkili bir biçimdebeni gözlerden gizliyordu. Oradan uzaklaştım. Gömleğimidüzeltip yakamı daha derli toplu hale getirdim. Merdivenle-rin altındaki gölgede durup yeleğimi fark edilmeden tersineçevirdim. Acele etmeden, kapıyı arkamdan kapattım ve gös-terişsiz halime hüründüm. Kafamdaki parlak eşarbı alıp pan-tolonumun ceplerinden birine soktum. Devriyenin böğürtü-sünden anlaşıldığı kadarıyla, hiç şüphe yoktu ki adam kiminoyun oynattığını soruyordu. Paralarını aldığım enayilerden birçoğu benim neye benzediğimi devriyeye anlatacaktı. Boyveya yapı olarak dikkati çekmeyen bir kadın olduğumu amaparlak kırmızı bir yeleğim ve düz, simsiyah saçlarımı açıktabırakan sarı, koyu kırmızı işlenmiş eşarbım olduğunu söyle- _5yeceklerdi. Bu tasvire dayanarak bekçi, gelip beni bulmayıdeneyebilirdi. Parmaklarımla kızıl rengi saçlarımı düzelttimve saçımın önüne iliştirdiğim simsiyah boyanmış at yelesi de-metlerini alıp Halcarion'a adanmış küçük tapmağın önünde-ki, içinde tütsü yanan mangalın içine attım. Mangaldan çıkanduman, Ay Bakiresi'ne, şanslı olduğum bir başka gün için te-şekkürlerimi sunabilirdi. Yakınlardan beş çan sesi duyuldu ve aceleci bir seyyar sa-tıcı, durduğum anda, bana çarptı. Kaşlarımı çattım ve şüphe-li bir şekilde ceplerimi kontrol ettim ama adamın yüzünebaktığım zaman onun bir yankesici olmadığını anladım. "Özür dilerim, iyi festivaller," diye mırıldanarak uzaklaş-tı. Su olukları çoktan hayvan gübresi ve çöplerle dolmuştu.Tatil daha yeni başlamıştı ama şehrin nüfusu şimdiden, eki-noks festivali için iki ya da üç misline çıkmıştı. Beş günlükşenliklerin sonunda bile, sokaklarda sarhoşlar ve etrafı temiz-leyerek geçimlerini sağlamaya çalışan yoksullar olacaktı. Kaldırım taşı döşenmiş caddelerde, üç ya da dört katlı ah-şap binalar sıralanmıştı. Güneş ışıkları ile parıldayan yeni ba-dana yapılmış duvarlar, meşeden yapılmış karanlık kirişlerletezat oluşturuyorlardı. Başımın üzerinde kepenkler açılıyor vemeşgul ev hanımları bir şeyler silkeliyorlardı. Şenliklere ha-zırlanmak için süpürülen evlerin kapılarından dışarı, tozlarsüzülüyordu. Zihnimde beliren anılar, beni on ya da dahafazla yıl öncesine götürdüler. O zamanlar Vanam'daydım. Va-nam, Ensaimin'i oluşturan beyliklerdeki büyük ticaret şehirle-ri arasında, Selerima'nm en büyük rakibiydi. Ama ben, evimolarak nitelendirdiğim şehirden ayrılıp Helcarion'un bir lütfüile daha tehlikeli ama daha fazla para kazanabileceğim bir ya- şama adım atmıştım. Ben, gün doğmadan uyanıp işe koyulanev hanımlarından değilim. Ellerime bakıp da çalışmaktan kı-zarmış veya soğuktan şişmiş hallerini hatırlayınca, kendimi6_ azarladım ve parmağımdaki gösterişli yüzüğü çıkartıp cebime

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 4: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

koydum. Emniyetten bazıları, diğerlerine göre daha dikkatliy-di ve böyle ucuz bir mücevheri hatırlayabilirlerdi. Uzaktaki kulelerden birinden, öğle vakti olduğunu bildi-ren çan sesi duyuldu. Aklımı başıma topladım; şenliklerinsunduğu değişik fırsatlar dikkatimi dağıtıyordu. Şimdi rünveya kuzgun oyunu oynayacak zaman değildi. Hazırladığımoyun, eğer başarılı olursam, belki de hayatımın fırsatıydı. Sa-dece son parçaları bir araya getirmeye ihtiyacım vardı. Sabah-leyin oldukça iyi kazanç sağladığım likör evlerinin önündençabucak geçerek dar bir ara sokağa saptım. Kendimi geniş vegüneş ışığı ile aydınlanmış bir yolda buldum. İşte oradaydı!Bayraklar ve flamalarla süslenmiş Tüccarlar Meclisinin yüksekkulesi, dört bir yöne doğru on günlük mesafe içerisindekiherkese, Selerima'nm zenginliğini ve gücünü açıkça gösteri-yordu. Yine de, tüm bu görkemli süslemeler, kulenin siper-lerini, gözetleme kulelerini ve arbaletli okçular için duvarlar-da açılmış dar mazgalları gizleyemiyordu. Birkaç nesildir Se-lerima'da savaş olmamıştı. Ama şehrin ileri gelenleri, yine de,her bir derneğin kendisine ait eğitim alanlarında, gençlerinaskeri vazifelerini yerine getirmelerini istiyorlardı. Şansımıbazı eğitim alanlarında deneyip deneyemeyeceğimi düşün-düm. Hayır, kimse, şehirdeki şenlik varken, talim alanındakisaman balyalarına ok atarak vakit geçirmezdi. Eğer Meclis Kulesi kılıç kullandığım elimin olduğu yön-deyse benim tepeye doğru çıkmam gerekiyordu. Heyecanlıhalkın arasından kendime yol açarak ilerleyip tepenin üzerin-deki kalmakta olduğum taştan yapılmış hana ulaştım. Kaz tü-yü yatakların ve tertemiz çarşafların üzerinde öyle rahat uyu-yordum ki. Uysal bir çocuk, ateşi yakmak için acele eder ve her sabah ellerimi, yüzümü yıkamam için bana sıcak su ge-tirirdi. Sallana sallana salona doğru yürürken, keyfim yerin-deydi. "Sonunda, Livak! Nereye gittiğini merak etmeye başlamış- ]__um." Yolculuklarımda bana eşlik eden arkadaşım, telaşla mer-divenlerden aşağıya indi. Arkadaşımın yüzündeki endişeli ifa-de, benim neşeli ruh halimi bozamazdı. Usara, "En azındanbir mesaj veya bir not bıraksaydm," diye yakındı ve bir elinikaldırarak şarap istedi. Yeni cilalanmış bir masaya oturduk. "Henüz daha öğlen." Kadehimi dolduran çocuğa, yeterliolduğunu ifade edercesine başımı salladım. Saygılı bir biçim-de, bizi yalnız bırakması için ona bir bakır verdim. "Sokak-lar tıka basa dolu, fark etmedin mi? Üzgünüm, büyük şehir-lere veya festivallere alışık değilsin, değil mi?" Gözlerimi kır-pıştırarak pişmanlık taklidi yaptım. Usara gülümseyerek bana cevap verdi. "Bahsettiğin arka-daşlarını bulmayı basardın mı?" Kayıtsızca başımı iki yana salladım. "Henüz değil," diyecevap verdim. "Muhtemel hanlara ve maceraperestlerin takıl-dığı genelevlere birer mesaj bıraktım. Bugün veya yarın birhaber alırım." Usara'nm kaşları çatıldı. "Bu çok garip ve belirsiz bir du-rum. Selerima'ya geleceklerinden nasıl emin olabiliyorsun?" "Eminim çünkü Charoleia bana geleceklerini söyledi. Onayalan söylemezler ve o da bana söylemez; biz arkadaşız vebirbirimize güveniriz." Tormalin şarabından bir yudum al-dım. Selerima, imparatorluğun en batısındaki şehir olmaonurunu çoktan kaybetmişti ve tüccarların uzun zamandırdoğu ile bağlantısı vardı. Bu şarap, uzak diyarlardan buraya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 5: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

zengin müşterileri memnun etmek için getirilmişti. Usara bir eliyle seyrek saçlarını düzeltti. "Buraya kadar herşey güzel ama ya beklenmedik bir şey olursa? Böyle bir şeyolup olamayacağını bilemezsin ve bence en iyisi benim..."

"Hayır!" Öne doğru eğilerek bir elimi sallayıp cümlesiniyarıda kestim. "Ben burada pirinçten tasması olan büyük kö-peğim. Bu benim oyunum ve nasıl oynandığına ben karar ve-8_ ririm. Sen sadece efendine olan saygımdan dolayı buradasın." Usara'nm dudakları büzüldü. İçinde bulunduğumuz duru-mu daha dikkatli bir biçimde değerlendirmeye karar verdim."Sorgrad ve Sorgren'e bizimle bağlantıya geçmeleri için ya-rın akşama kadar vakit tanıyalım. Eğer o zamana kadar haberalamazsak, bir şeyler düşünürüz." Usara'nm yüzündeki rahatsızlık ortadan kalktı. "O zamanşimdi ne yapıyoruz?" "Yemek yiyeceğiz." Mutfağın girişinde bekleyen hizmet-çiye yanımıza gelmesi için işaret ettim. Bulunduğum yerden,servis yapılmayı bekleyen süslenmiş yemekleri görebiliyor-dum. Kısa bir süre sonra, bizim masamız da çeşit çeşit ye-meklerle donatıldı. Her zaman, böyle zengin yiyecekleri ye-mekten zevk almışımdır. Hizmetçi kız, bize beyaz ekmek, tat-lı koyun eti ve yumurtalı otlarla süslenmiş güvercin göğsügetirdi. Üzerine meyve suyu ile zeytin yağı dökülmüş tere veıspanaktan oluşan zengin salata, fındık, kuru üzüm ve çiçek-lerle süslenmişti. Usara benim kadar etkilenmiş görünmüyor-du. Ama herhalde benim gibi sadece özel günlerde ve tatil-lerde değil, her zaman, öğle yemeklerinde böyle zengin sof-ralarda yemek yiyordu.Ağzım işlemeli bir peçeteye sildi. "Bu sabah ne yaptın?" "Söylediğim gibi, belirli yerlere mesaj bıraktım." Usara'yacebimi doldurmakla meşgul olduğumu söylemeye gerek gör-medim. Bu lüks yaşam için para ödemiyordum ama meyha-nelerde takılmak için bir sebebim olması gerekirdi, öyle de-ğil mi? "Sen ne yaptın?" Usara'nm kaşları çatıldı. "Ben tüm loncaları dolaşıp kü-tüphanelerine ve arşivlerine bakmak istediğimi söyledim.Ama herkesin aklı fikri festivaldeydi." Usara her zaman sorgusuz sualsiz güvenen ve çabucak iş-birliği yapan bir yapıya sahipti. "Festival sadece beş gün sü-rüyor. Arşivlere veya her neye bakacaksan, daha sonra da ba-kabilirsin. Mevsimin en güzel günlerini buraya ulaşmak için -seyahat ederek geçirdik ve bence birkaç gün daha bekleme-nin bir zararı olmaz." Usara sessizce başıyla onayladı ama yemeğimizi yerken,yüzündeki hoşnutsuzluğun far kındaydım. O kendi başına birşeyler yapmaya karar vermeden harekete geçmeliydim.Onun, rasgele bir rün yuvarlayıp tüm planlarımı bozmasınaizin veremezdim. Usara parmağını yalayıp turtadan geriye kalan son kırıntı-ları yalanırken, ben de tabağımı kenara ittim. "Görelim ba-kalım, bu şehirde nasıl eğlenceler var." "Arkadaşlarını kalabalığın içerisinde bulabileceğimizi misanıyorsun?" Toremal'da yola çıktığımız günden beri Usara,beni hiç bu kadar açıkça küçümsememişti. Öyleyse, artıkkendisini benim yanımda rahat hissetmesinin vakti gelmişti. "Şehirlerde o kadar çok Dağ Adamı olmaz ve sanırım on-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 6: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

larla karşılaşabiliriz," dedim. "Genellikle, sadece dağlarıneteklerindeki kasabalarla ticaret yaparlar. Ama hayır, Sorgradve Gren dikkat çekmemeye çalışacaklardır. Bizim işimizde,eğer insanların hatırında çok kolay kalıyorsan, uzun süre ya-şamazsın. " Usara bir an için kuşkulu gözlerle bana baktı ama sonrayeniden yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. "Tüm gece bu-rada oturmaktan daha eğlenceli olacaktır. Senin de dediğingibi, Hadrumal'da böyle eğlenceler yok." Usara'nm söylediği son sözler, şehrin dört bir yanındangelen çan seslerinin arasında kayboldu. Çabucak merdivenle-ri inerek hanın önüne çıktığımızda, sokağın insanlarla tıkabasa dolu olduğunu gördük. Emniyet görevlileri, insanları ke-nara iterek yol açıyorlardı. Parmak ucuma kalktığım zaman, yaklaşan büyük lonca sembollerini görebiliyordum. Sonra, te-pesine kocaman bir kuş tüyü takılmış bir şapka giyen iriyarıbir adam, önüme geçti. Usara'yı kolundan çekiştirerek, "Hay-10 di, daha iyi bir yere geçelim," dedim. Usara'mn boyu benden uzun değildi ve o da benim gibiolan biteni görmeye çalışıyordu. Dirseklerimizi ve benimbroş iğnemi kullanarak kendimize yol açıp bir ara sokağıngirişine ulaştık. Tormalin yapımı bir salonun yerden yükse-len temel taşları, bize neler olup bittiğini görebileceğimizbir yer sağlıyordu. Usara'ya elimi uzatıp tırmanmasına yar-dım ettim. Ana yoldan bulunduğumuz yere doğru yaklaşanbüyük makasları gördüm. Ağaçtan yapılmış ama boyanarakmetal görünümü verilmiş dev makaslar, tabii ki TerzilerLoncasının zenginliğini simgeliyordu. Loncanın sembolünütaşımanın onuru ile en önde yürüyen terlemiş adamın arka-sından, kürkten cüppelerini giymiş üniformalı adamlar geli-yorlardı. Onların arkasından, muhtemelen uzun boyları vekaslı vücutları yüzünden seçilmiş çırakların omzundaki derikoltukta oturan, loncanın lideri gözüktü. Sadakatlerini bellietmek isteyen yerel zanaatkarlar, yüksek sesle bağırıp alkış-layarak, mesleklerinin üstadının dikkatini çekmeye çalışıyor-lardı. Daha sonra boyacılar ve temizleyiciler, heyecan vermeyenbir gösteri ile terzileri izlediler. Kancaların ucundaki giysiparçaları, esen rüzgârla dalgalanıyordu. Daha sonra dericilerve kürkçüler göründü. İki loncanın temsilcileri, kafalarınataktıkları hayvan başları ile halkın ilgisini çektiler. Gümüşrengi gözleri ve kanlanmış dişlerin arasından dışarı çıkmışdilleri ile kurt kafaları, bembeyaz ve ürkütücü dişleri ile ayıkafaları... İçlerinden biri, tepeden tırnağa bir sansar şeklindegiyinmişti. Elinde kolum kadar bir bıçak ve üzerinde uzunönlüğü ile bir diğeri, onu kovalıyordu. Ben de herkes gibi,onları gülerek izledim. Usara, kendisini duyabilmem için bana doğru eğilerek,"Bu" Hadrumal'daki festivalleri biraz sıkıcı kılıyor, öyle de-ğil mi?" diye sordu. Ben de sesimi duyurmak için bağırarak, "Selerima'dakigösteri, en az Vanam'daki kadar güzel," diye cevap verdim. Farklı meslek grupları geçit törenlerini sürdürdüler. Loncaüyeleri dağılıp kendi salonlarında ziyafet çekmeden önce, herbir loncanın bayrağı Büyük Kapının üstüne çekiliyordu. Bay-raklar, loncaların yeteneklerini temsil edecek sembollerle süs-lenmişti. Tüccarlar, Ensaimin'in şehirlerinde ticaret yaparak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 7: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

para kazanıyorlar, dağlardan ve ormanlardan değerli eşyalargetiriyorlar, Büyük Batı Yolundan geçerek çeşitli ürünleri So-lura Krallığına götürüyorlar ve doğudaki Tormalin krallığı ileticaret yapıyorlardı. Eyerciler ve yularcılarm yerini, fıçıcılarve marangozlar aldı. Kalaycılar ve bıçakçılardan sonra, diğerloncaların sahte sembollerle yürüyüşünü küçümseyen demir-ciler geldiler. Demircilerin en önünde yürüyen kaslı adam,dev bir çekiç taşıyordu. Kuyumcular, yürüyüşe aileleri ile beraber katılan tek lon-caydı. Kızlarının ve eşlerinin parmaklarında yüzükler, boyun-larında kolyeler, kulaklarında küpeler vardı. Elbiselerine vesaçlarına broşlar takmışlardı. Bence, bu görkemli geçiş, ka-dınların yanlarında ellerinde birer sopa ile yürüyen çıraklarınvarlığı ile gölgeleniyordu. Kuyumcuların arkasından silahçıla-rın gelmesi de bir tesadüf değildi. Her birinin elinde güneşışıkları ile parıldayan hançerler ve kılıçlar vardı. Acaba kadın-lar lonca ziyafetlerinde de mücevherlerini takacaklar mıydı?Eğer öyleyse, bir hizmetçi kıyafeti bulmak acaba ne kadar zorolabilirdi? Kalabalık, rüzgârla beraber gelen güzel kokuları duyunca,gümüşçüler ve bakırcılara ilgi göstermeyip arkalarından gelenfırıncılara ve biracılara odaklandı. Onların da arkasından ma-navlar ve kasaplar geliyordu. Taşman devasa bir yaprak gö- rülmeye değerdi. Biranın kokusu, yıkanmamış bedenlerdençevreye yayılan ter kokusunu bile bastırıyordu. Büyük bar-daklarla çevredeki insanlara bira dağıtılıyor, halka, kurabiye-12 1er ve şekerlemeler atılıyordu. Kalabalık insan topluluğu, da-ğıtılan yiyeceklerden payını almak için adeta birbirini eziyorve en azından bir öğünü bedavaya getirmeye çalışıyordu.Seyyar satıcılar ve börekçileri, soytarılar ile göstericiler izledi.Hepsi, kışın son yarısı ve baharın ilk yarısında biriktirilmişkuruşlardan paylarını almaya çalışıyorlardı. Zeki bir ozan or-taya çıkıp Selerima'nın kudreti ile ilgili bir şarkı patlattı veşapkasını para ile doldurarak halkın arasından ayrıldı. Bulunduğumuz yerden olan biteni izlemek eğlenceliydi.Kalabalığın arasında girip et veya ekmek kapabilmek için mü-cadele etmeme gerek yoktu. Yerden yiyecek toplayıp üzerin-deki pislikleri temizlediğim zamanlar çok geride kalmıştı. Ge-çit töreni sona erdikten sonra, Usara'nm kolundan tutarak,

"Haydi," diye bağırdım. "Gidip festival alanında neler oldu-ğuna bakalım."^'.2*'J'A '«.

SELERJ m A, BATİ EnsAimin,İLKBAHAR_PAnAYIRinin İLuGÜnÜ, ÖĞLEDEn SOTİRAfh^B "\ aha sonra nereye gideceksin, Jeirran?"ar l"Tüm tenekecileri denedin mi?" Jeirran eğlenmek 4aaaW için sağından solundan geçip giden kalabalığa aldı-rış etmeden, olduğu yerde dikiliyordu. "Kalaycılara ne der-sin? Çevrede epeyce kalaycı olmalı." Yanındaki üç arkadaşı, Jeirran kadar kendinden emin dur-muyorlardı. Hepsinin, Dağ Adamlarında sıkça rastlanan açıkrenkli saçları ve donuk gözleri vardı. Ama yüzlerinde, aynızamanda aralarında bir kan bağı da olduğunu gösteren ben-zerlikler vardı. İçlerinde en yaşlı olanı konuşmadan önce, diğer ikisi bir-birlerine baktılar. "Her beş mekândan üç tanesi festival için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 8: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

kapanmış durumda. Sorularımıza cevap alabiliriz ama kimsebizimle iş yapmaz." İstemeye istemeye konuşmaya devam et-tiğinde, sesindeki hayal kırıklığı açıkça belli oluyordu. "Hep-si aynı şeyi söyleyecektir, Jeirran; metali, tepelerden gelentüccarlardan alıyoruz." Jeirran araya girerek, "Ne fiyat biçtiklerini öğrendin mi?Bahse girerim ki Degran ve arkadaşlarının bize verdiğinin beşmislini," diyerek abartılı bir karşılık verdi. "Keisyl, sana söy-lediğim her şeyi anlattın mı? Daha kaliteli külçeleri beşte bi-ri fiyatına sağlayabileceğimizi söyledin mi?" Diğeri araya girerek, "Ve hepsi bizden külçelerimizi gös-termemizi istedi. Kimse örnek olarak yanımızda getirdiğimizparçalarla ilgilenmiyor. Yanımızda metal külçeler getirmekzorundayız." Jeirran sinirlenerek, "Yanımızda getirdiğimiz parçalar,metalimizin kalitesini gösteriyor," diye bağırdı. "Madeni eri-tip onlara teneke getirebiliriz ama önce ihtiyaçlarımızı gider-14 mek için paraya ihtiyacımız var. Bunu onlara doğru düzgünaçıkladığınızdan emin misiniz?" En genç olanları, yanından geçen birinin kendisine çarpıpbir özür bile dilemeden uzaklaşmasıyla daha da sinirlenerek,"Evet, Jeirran, eminiz," diye cevap verdi. "Yüzümüze gülme-yenler, bir de metal işleyenlerle konuşmamızı tavsiye ettiler.Belki onlar kazancımıza ortak olmak şartı ile teklifimizle ilgi-lenebilirlermiş." Keisyl kalabalığın homurtusu arasından sesini yükselterek,"Bütün Lonca Salonları festival sebebiyle kapalı ama belki deburada kalıp..." dedi ve Eirys eli ile onu susturmaya çalıştı.Adam, kızın elini bir kenara iterek, "Merak etme, Eirys, bu-radaki yüz insandan biri bile ne dediğimizi anlamıyor," diyebağırdı. "Buradaki insanlarla anlaşma yaparken dikkat etmemiz ge-reken en önemli nokta, tüm kazancı kendimize saklamamızgerektiğidir." Jeirran sesindeki küçümsemeyi gizlemek içinhiçbir çaba göstermiyordu. "Bir günlük seyahatin sonunda,kereste ve kömüre karşılık kazancımızı paylaşmak isteyecekbirkaç güvenilir kişi ile karşılaşabilirsiniz. Böyle bir anlaşmayapın ve ceplerinizi para ile doldurma ihtimalini veya Ma-ewelin kemiklerinize sahip çıkmadan önce uygun bir evlilikyapma şansını unutun." Küçük ağabey ellerini göğsünde birleştirip sinirli bir sestonuyla, "Yeraltındaki ulaşamadığımız metal cevherlerinin ta-mamına sahip olmaktansa, işlenmiş metalin yarısına sahip ol-mak daha iyidir," diye itiraz etti. Jeirran ona doğru dönerek, "Sen hiç benim dediklerimidinliyor musun?" diye sordu. "Eğer burada metali satabilir-sek, bir maden kazmak için gerekli malzemeleri satın alıp madenlerde çalışmak için işçi ayarlayabiliriz. Bu şekilde, tümkazanç bizim olmuş olur." "Özel işlerimizi bu şekilde sokak ortasında tartışmak hiçhoşuma gitmiyor!" Adamların yüz hatlarını süsleyen geniş 15alm ve kare şeklindeki çene, kızın yüzünde daha yumuşakhatlar alarak oval bir şekle bürünmüştü. Altın sarısı saçları,zarif bukleler halinde toplanmıştı. Adamları, kendisi ile akınakm üzerlerine doğru gelen halkın arasında tutmaya çalışı-yordu. Uğursuz bir şekilde suratını asmıştı ve öfkeden dudak-ları titriyordu. "Kaldığımız yere geri dönmek istiyorum. Böy-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 9: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

le itilip kakılmaktan ve insanların dik dik bakışlarından sıkıl-dım. Bana böyle davranmazsın, Jeirran. Ben senin karınım vedaha iyisini hak ediyorum. Böylesi çok aşağılayıcı ve ayrı-ca..." Jeirran, "Pekâlâ, nasıl istersen," diyerek ellerini arkasındakenetleyip hayal kırıklığını gizlemeye çalıştı. "Keisyl, lütfenkız kardeşini odasına geri götürür müsün?" Kız huysuzca araya girdi. "Teiriol'un de benimle gelmesi-ni istiyorum." "Nasıl istersen. Keisyl ve ben, senin yanma gün batınım-da döneceğiz. Ah, Eirys, lütfen ağlamaya başlama." "Üzgünüm." Kızın masmavi gözleri yaşlarla dolmuştu vedonuk pembe renkli yüzü kızarmaya başlamıştı. "Üzgünümama burayı sevmiyorum. Çok gürültülü, çok pis ve insanlarçok kaba ve..." Teiriol bir elini kızın titreyen omzuna koyarak onu rahat-latmaya çalıştı. "Haydi gel." Teiriol, kızı kaldırımın iç tarafı-na aldı. Birlikte uzaklaşmaya başladılar. Böylece, bir yanındabinalar diğer yanında Teiriol bulunduğundan, kız, kalabalıkinsan topluluğundan fazla rahatsız olmadan yürüyebiliyordu.Eirys, kürk işlemeli pelerininin kukuletasını kafasına geçir-mişti. Keisyl rahatlama ve endişe karışımı bir yüz ifadesiyleonların uzaklaşmasını izledi. Keisyl kısa kesilmiş sarı saçlarını eliyle düzeltip, "Niyeonun gelmesi için ısrar ettin?" diye sordu. Kaba parmaklıeliyle pelerinini gevşettiğinde, içine giydiği krem rengindeki16 işlemeli gömleği açığa çıktı. Gök mavisi renkli gözlerindekiyorgunluk, açıkça belli oluyordu. "Onu böyle bir barbarlığınortasına getirmenin uygun olmadığından eminim." Jeirran, "Onu evde bırakamazdım," diye tersledi. "Anne-niz, Gündönümü'nden beri her günü Eirys'e herhangi üçadamın topraklarına daha iyi bakacağını söyleyerek geçiriyor.Ismenia'ya şans verirsem, Eirys'e yarım senelik bir evliliği bi-tirmesini bile söyler." Adamın dikkatlice taranmış altın rengisakalı, bir boğanmki kadar kalın boynunun üzerinde durankare şeklindeki çene yapısını yumuşatmıyordu. Jeirran'm ge-riye taranmış saçları, Keisyl'in saçından daha uzundu veomuzlarından aşağıya dökülüyordu. Yüz hatlarındaki tüm ka-balığa rağmen yine de yakışıklıydı. Keisyl, Jeirran'a doğru ters bir bakış atarak, "Eğer sen onupis bir hastalığa yakalanmış olarak eve götürürsen, annemin budurumdan hoşnut olacağını sanmıyorum," diye karşılık verdi.Kaba ses tonundan ne kadar ciddi olduğunu anlamak müm-kündü. Üstü başı yırtık pırtık küçük bir çocuk, göğsüne bas-tırdığı bir somun ekmek ve şaşkın gözlerle yanlarından geçti. "Ortada, böyle tehlikelerle karşılaşacağımızı düşündürecekbir sebep yok. En azından mevsim daha bu kadar erken iken.Biz kendi başımızın çaresine bakabiliriz ve kısa süre sonratekrar topraklarımıza geri döneceğiz. Bu, Eirys'in neşesini ye-rine getirecektir." Keisyl, "Peki bu kadar zahmete girdikten sonra elimize negeçti?" diye sordu. "Tüm kış boyunca, bu festivale gelmemizgerektiğini ve buranın daha iyi fiyatlarla ticaret yapabileceği-miz bir yer olduğunu söyledin durdun. Şu ana kadar insan-ların çoğu, bir anlaşmaya varmayı bırak, yanımızda getirdi-ğimiz örneklere bile bakmadı." "Öyleyse buradaki insanlar, bir aracı olmadığı zaman da-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 10: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ha ucuza ticaret yapabileceklerini anlayamayacak kadar aptal-lar. Yarın ben kendim, demircilerden bazılarını deneyeceğim.Siz de bu arada Eirys'i oyalarsınız. Ben ovanın dilini sizden 17daha iyi konuşuyorum. Bugün yanımızda getirdiğimiz kürk-ler için alıcı bulalım. Gerekirse, kürklerden kazandığımız pa-rayla ihtiyacımız olanları alırız. Böylece kendi başımıza, ufakufak da olsa kazmaya başlayabiliriz. Önümüzdeki sene yanı-mızda öyle külçeler getiririz ki buradaki aptalların bile göz-leri fal taşı gibi açılır. Bir tavşanı yakalamanın birden fazlayolu vardır." Festival için en güzel ve en gösterişli kıyafetlerinden biri-ni giymiş olan bir kız çocuğu, anlamadığı aksandaki konuş-maları duyunca, kafasını Dağ Adamlarının bulunduğu tarafadoğru döndürdü. Annesinin eteğini çekiştiriyordu ama anne-si, adamların olduğu yöne doğru şaşkınlık ve şüphe dolu birbakış attıktan sonra, küçük kızı kolundan tutup çekerek uzak-laştırdı. Keisyl küçük kıza gülümsedi. "Tüm kürkçüler de herkesgibi festivalin tadını çıkartmaya çalışırken, bunu nasıl yapa-cağız?" Jeirran, kendine güvenir bir ses tonuyla, "Burada hayvanderisi ve postuyla ilgilenen birçok tüccar var," diye cevapverdi. "Şehre girmek için büyük kapının önünde beklerken,bazıları ile sohbet etme fırsatım oldu." Keisyl yüzünde neşeli bir ifadeyle, "Öyleyse niye o zamanve orada, onlarla anlaşmadın?" diye sordu. Jeirran, dertli bir ses tonuyla, "Degran'm adamlarındanhiçbiri, festival başlamadan önce her tür ticaretin yasak oldu-ğunu bana söylememişti," diye cevapladı. "Öyleyse ne zaman?" Keisyl'in sorusu, bir grup çocuğunbir sokak köpeğini kovalarken çıkarttıkları gürültüde kaybol-du. Çocukların en kısası bile, Dağ Adamlarının hepsinden da- ha uzundu. Ama çocukların en uzunu bile, Dağ Adamları ka-dar yapılı bir vücuda sahip değildi. Keisyl, "Öyleyse ne za-man?" diye sorusunu tekrarladı. "Kaldığımız yerdeki adam, tüm loncaların görkemli geçi-şini tamamladıktan sonra olduğunu söyledi." Jeirran, dişleri-ni sıkarak kalabalığın arasından kendisine yol açarken, insan-ların sinirli bakışlarına maruz kaldı ama umurunda bile de-ğildi. "Panayır alam nehrin kıyısında, bu taraftan." Kalabalık insan topluluğu ile birlikte harekete eden DağAdamları, bir süre sonra Su Kapısına geldiler ve kendileri-ni şehir surlarının dışında buldular. Kafasını kaldırıp mas-mavi gökyüzünü gören Jeirran'ın yüz ifadesi yumuşadı. Ka- jlabalığm aniden durması ile beraber, Jeirran'm da kaşlarıçatıldı. Keisyl, Jeirran'm omzunun üzerinden, "Şimdi ne yapaca-ğız?" diye sordu. Jeirran parmaklarının ucunda yükselerekneler olup bittiğini görmeye çalıştı. Ama meraklı kalabalık,Dağ Adamlarım sıkıştırarak rahatsız ediyordu. İnsanların mı-rıltıları, yerini heyecan dolu bir homurdanmaya bıraktığında,çalan trompetler insanlara sessiz olmalarını emretti. SuyunBkenarından doğru gelen resmi bir ses duyuldu. "Ön-Bahar sona eriyor. Hepimiz yenilenen tohumlar ve ihayvanlar için Helcarion'a şükrediyoruz. Son-Bahar geliyor, jHepimiz Arimelin'e, iyi şansım ve önerilerini bizimle paylaş- Iması için yalvarıyoruz. Bu panayırın Raeponin için kutsal ol- iduğunu unutmayın. Herkes birbiri ile adaletli bir biçimde 1

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 11: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

anlaşma yapsın. Aksi halde adalet yerini bulacaktır." İnsanların neşe dolu çığlıkları, nehrin kenarındaki ağaçla- 1rm üzerine tünemiş kuşları korkutup kaçırdı. Kalabalığın üze- Irinde büyük, deri bir eldiven sallanıyordu. İnsanlar birbirle- Irini ite kaka panayır alanına doluştular. Herkes rengârenk tez-1gâhlardan alışveriş yapmak ve dört bir yandaki eğlenceleri iz- 1lemek için sabırsızlanıyordu. Üzerine orman ve dağ resimlerinin işlendiği görkemli birçadırın önündeki çığırtkan, çadırın önünde bir ileri bir gerivolta atarak bağırıyordu. "Birkaç mucizeye tanık olmak istermisiniz, Leydim? Cesur birine benziyorsunuz! Birkaç bakır 19harcayarak yarı-insan yarı-hayvan yaratıkları görmek isteme?,misiniz? Doğanın veya büyünün hilkat garibeleri, siz kararverin! Efendim, siz görmek ister misiniz?" Jeirran, Keisyl'i kolundan tutarak, "Haydi, biz buraya şar-latanların ceplerini doldurmaya değil, ticaret yapmaya gel-dik," diye bağırdı. "Ağzımız açık, hilkat garibelerini izleye-rek harcayacak paramız yok." Jeirran, parlak kumaşlara sarıl-mış kuklaları ile gösteri yapan adama ters bir bakış atarak yü-rümeye devam etti. Keisyl, şimdiden insanlarla tıka basa dolmuş beş dar soka-ğa bakarak, "Nereye gideceğimiz hakkında en ufak bir fikriolan var mı?" diye sordu. Sokakların her biri, tezgâhlarınınarkasında satış yapmaya hevesli satıcılar ve tüccarlarla doluy-du. Seyyar satıcılar, gösterişsiz el arabaları ile ürünlerini sat-maya çalışıyorlardı. Köylüler, yanlarında getirdikleri yiyecek-leri ıslak zemine serdikleri çarşafların üzerinde satmaya çalı-şıyorlardı. Jeirran tezgâhların üzerinde pahalı kumaşların serili oldu-ğu sokağı işaret ederek, "Buradan başlayacağız," dedi. Seyyarsatıcılar, kurdele, dantel, boncuk ve düğmelerle dolu el ara-balarının başında, müşteri toplamak için bağırıp çağırıyorlar-dı. Jeirran, meraklı kadınların arasından kendine yol açıp da-ha kasvetli gözüken tezgâhlara doğru yöneldi. Sert görünüm-lü adamlar, tezgâhların üzerine koyulmuş postları ve kürkle-ri inceliyorlardı. İnsanların ayaklarının altında ezilen çimen-lerin kokusu, yerini hayvan derisi ve boya kokularına bırakı-yordu. Jeirran mutlu bir şekilde Keisyl'e doğru bakıp olumlu birbiçimde başını salladı. "Söyle bana, bu derilerin fiyatı nedir?" Tezgâhın arkasındaki adam, sattığı deriler gibi boyanmışelini kulağına götürerek Jeirran'a doğru döndü. "Ne dedin?"Keisyl, ellerini kemerinde birleştirerek Jeirran'a doğru20 döndü. "Ova insanlarının dilini benden veya Teiriol'den da-ha iyi konuştuğunu söylemiştin, değil mi?" diye sordu ve Se-lerimalı adama doğru kaşlarını çattı. Jeirran sorusunu tekrar-ladığında, satıcı adam, derilerden birinin ucunu kaldırıp altı-na tebeşirle yazılmış fiyatı gösterdi. Jeirran, Keisyl'e doğru dönüp, "Görüyorsunuz ya, bu,Degran Lackhand'in vadide bize ödediğinin üç hatta beş ka-tı," diye hırladı. Tezgâhın üzerindeki postları birer birer göz-den geçirerek, "Ve bunların kalitesi bizimkilerden çok dahadüşük," diye ekledi. Satıcı, ellerini ceketinin üzerinde birleştirerek, "Sen ne di-yorsun? Neler söylediğinin farkında mısın?" diye sordu. Si-nirli bir yüz ifadesi ile, "Satın alacak mısın yoksa almayacakmısın?" diye ekledi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 12: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Jeirran, parmaklarına bulaşan tebeşir tozunu temizlerken,"Postlarını nereden satın alıyorsun?" diye sordu."Bu seni ilgilendirmez." Satıcı, simsiyah kaşlarını çatarakters ters Jeirran'a baktı. Tezgâhın yanma gelen başka bir müş-teri, elindeki para kesesini sallayıp şıngırdatmca, satıcının il-gisi de o tarafa doğru yöneldi. Kırmızımsı kahverengi ve be-yaz renkteki bir' inek derisi için pazarlık yapmaya başladılar."İşte, size söylediğim gibi. Eğer yanımızdaki kürkleri bu-rada satmayı başaracak olursak, Degran ile ticaret yapıp üçmevsimde kazanacağımız parayı, burada bir günde kazanabi-liriz." Jeirran, yumuşak kürk yığınlarının olduğu başka birtezgâha doğru yöneldi. "Şuna bakm! Anneniz bunu kışlık çiz-me yapmak için bile kullanmaz. Böyle bir şeyi tepelerden bu-raya kadar getirmeye bile tenezzül etmezdim. Ama burada,Degran'm bize en kaliteli kürkler için ödediği paraya satılı-yor."

Keisyl başını iki yana salladı. "Eğer bir mevsimi tepeler-den buraya kadar gelmek için harcayacaksak, bu o kadar daiyi bir alışveriş sayılmaz. Bak, biz kışın sana tezgâhlarda mal-larını satman için yardım etmeye söz verdik. Ama sen de, ya- 21zln bizim toprağı kazmamıza yardım etmeye söz verdin. Ovahalkı ile pazarlık etmek yerine, çoktan işe koyulmuş olmamızgerekirdi." Jeirran, Keisyl'in söylediklerini önemsemeyerek, "Önceelimizdekileri iyi bir fiyata satalım, sonra paramızın bir kıs-mı ile incik boncuk alırız," diye cevap verdi. "Eirys her za-man böyle sürprizlerden hoşlanır. Yeterince mücevher, anne-nizi de susturacaktır. Aksi halde, önümüzdeki Gündönümü'-ne kadar Theilyn'e bir koca aramaya başlayacaktır," diye ek-ledi. Keisyl başını iki yana salladı. "Theilyn evlenmek için da-ha çok genç," dedi. Ama yüzündeki endişe apaçık ortadaydı. Jeirran, "Ama nişanlanmak için çok genç değil," diye ıs-rar etti. "Ya eğer anneniz, işlere yardım etmek için heveslibirçok çocuğu olan bir aile bulursa? Böyle bir durumda, top-rağı kazmaya Teiriol ve seninle değil de onlarla başlamayaca-ğının garantisi var mı?" Keisyl, "Theilyn evlenene kadar işleri biz yürüteceğiz," di-ye ısrar etti. "Öyleyse şimdiden annenizin gönlünü hoş tutmak için birşeyler edinmeye başlasanız iyi dersiniz. Theilyn'in gözleri,kalbini adayacak birini aramaya başladığında, ona kur yapa-bilmek için elinde yeterince paran olması lazım. Çünkü onunkendine ait toprakları var ama sen ve Teiriol, çok da zengindeğilsiniz. Değerli madenlerin yüzeye yakın olduğu madenocaklarına sahip değilsiniz. Yüzeye yakın madenlerden kalayelde etmek ve onları eritmek için ağaçları kesmek, babanıziçin yeterli olabilirdi ama artık yüzeye yakın madenleriniz dekalmadı. Daha derinlere doğru kazmak zorundasınız ve bu- nun için yakıta ihtiyacınız var. Üç yıl sonra bile fundalıklarhâlâ yeterince büyümüş olmayabilir. Ormanlar Eirys'in malıve çocuklarıma ihtiyacı olanı sağlamak benim görevim. En22 azından, bana birazcık saygı göstermeniz gerekiyor. Zamanı-mı ve gücümü, siz ikiniz Theilyn'in payından hak ettiğinizialasınız diye harcamak yerine, Eirys'in işleri ile ilgilenebili-rim. Büyük bir maden ocağı işletmek için kömür ocaklarınaihtiyacınız var. Ve ihtiyacınız olanı elde etmek için kazancı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 13: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

nızı paylaşmazsanız, her şey için para ödemeniz gerekiyor.Eğer ben Eirys'in hatırı için sizinle beraber gelmezsem, gere-ken parayı nereden bulacaksınız?" Keisyl sinirli bir yüz ifadesiyle, "Öyleyse bana zaten bildi-ğim şeyleri anlatmak yerine, bu kürkleri satacak birini bul,"diye homurdadı. Jeirran elini sırtında taşıdığı çantanın içine sokup çantanıniçinden deri ve kürk parçaları çıkarmaya başladı. Masanın di-ğer tarafındaki adamı kolundan yakalayarak, "İşte, bunlarhakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu. "Ben satıcıyım, dostum. Alıcı değilim." Meşgul satıcı, bireli ile Jeirran'm kürklerini bir kenara iterek, "Şimdi, bu gü-ve dolu çöpleri tezgâhımdan çeker misin?" diye sordu. Jeirran öne doğru eğilip masanın üzerine çıkardığı kürk-leri ve derileri toplamaya başladı. Yüzü sinirden kıpkırmızıolmuştu. "Kaybeden sensin, aptal!" Jeirran, masanın üzerin-deki derileri aldıktan sonra, bir sonraki tezgâha yöneldi. Busatıcının ela rengi gözleri ve gri renkli uzun saçları vardı. Satıcı, bir eli ile önlüğünün üzerindeki tozları silkelerken,diğer eli ile cebinde bir şeyler arıyordu. "Sizin için ne yapa-bilirim, dostum?" Jeirran, bembeyaz bir kürk parçasını göstererek, "Kalitelikürkler satın almak ister misin?" diye sordu. "Sizin buradasattıklarınızdan çok daha kaliteli," diye ekledi."Dağ tilkisi, öyle değil mi?" Adam, kürkü alıp kokladı

sonra arkasını çevirip ne kadar ustalıkla işlendiğine baktı. "Neistiyorsun?""Bu post için on Mark ve yanımızda fazlası da var.""Loncanın belirlediği fiyat, her bir post için beş Marktır. _^_Ve bu da sadece en kaliteli postlar içindir." Adam tezgâhayaklaşan mavi kıyafetli kadına doğru dönüp kırmızı renkli birsincap derisini işaret ederek, "İşte Leydim, bununla gece el-bisenizi veya başlığınızı süsleyebilirsiniz. Size iyi alışverişlerdilerim," dedi. "Dağ Adamları, biz loncanın belirlediği kişi-ler dışında kimseden mal satın almayız. Sen benim aptal ol-duğumu mu düşünüyorsun?" Satıcı, tezgâha yaklaşan bir ada-ma doğru dönüp "Evet efendim, ne arzu etmiştiniz?" diyesordu. Müşteriler tezgâhın önünde toplandıkça, Jeirran da isteristemez tezgâhın oradan ayrılmak zorunda kaldı. Keisyl'in yü-zünde şaşkın bir ifade vardı. Jeirran, yüzünde inatçı bir ifadeile olduğu yerde dikiliyor ve farkında olmadan elindeki kür-kü okşuyordu.A

S ELERİ m A, BAÎİ Ensûimin,İLKBAHAR^PAIlAYIRinin İLIcGÜnÜ, ÖĞLEDEI1 SonRA

atangaç bir yüz ifadesiyle bana doğru bakan Usara'yadoğru dönüp, "Eğer senin ilgilendiğin bir şeyler yok-sa, ben görmek isteyeceğim her şeyi gördüm," dedim. Usara, "Orada adamın biri, horoz yumurtasından çıkan ef-sanevi yılana sahip olduğunu iddia ediyordu," dedi. Ben de onun isteğine uyarak, "Öyleyse gidip görelim," de-dim. Bakalım eski numaraların nasıl olduğunu anlayabilecekmiydi? İki sıra tezgâhın arasından geçen kalabalık insan top-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 14: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

luluğu, bana çarparak beni gölgelere doğru itti. Yürüyüş yo-luna geri dönmeye çalışırken, iriyarı bir adam önümü kesti. Şehvetli gözlerle bana doğru bakan adam, "Merhaba, tat-lım," dedi. "İyi festivaller." "Size de iyi festivaller," diyerek kibar bir gülümseme ileadamın yanından geçmeye çalıştım. Adam kirli elini bana doğru uzatarak, "Buraya tatil içingeldin, öyle değil mi?" diye sordu. "Sonbahar yaprakları ren-ginde saçlar ve çimenler kadar yemyeşil gözler. Bunlar seninbir orman kızı olduğunu gösteriyor, değil mi?" Bir adım geriye çekilip sırtımı arkamdaki tezgâhın çadırı-na verdim. "Sadece bir gezginim ve buradan geçiyordum.Beni rahat bırak, dostum." Ağırbaşlı bir şekilde kollarımıgöğsümde kavuşturdum. Gerekirse, giysimin kolunun içinegizlenmiş hançeri yerinden çıkarmaya hazırdım. "Bu güzel günü baş başa kutlamaya ne dersin?" Alnındanterler akan adamın gözlerindeki şehvet, açıkça okunabiliyor-du. Dudaklarım yalayarak, "Bana siz kızların erkeklere ne ver-

meniz gerektiğini göster, ben de sana buradan bir avuç do-lusu kurdele alayım," dedi. Üzüntülü görünmeye çalışarak, "Teşekkür ederim amaburaya arkadaşlarımla geldim," dedim. Etrafa şöyle bir göz ^25gezdirince, gezinen çıraklardan birinin kaçış yolumun üzerin-de durduğunu fark ettim. "Niye..." Adamın sesi, vücudunu saran sarı alevleri görün-ce yarıda kesilip korku dolu bir çığlığa dönüştü. Çabucak ada-mın yanından geçerek tezgahlardan birinin üzerinden atladım.Ama yolumun üzerinde, elinden çıkardığı alevler ile türlü hok-kabazlık numaraları yapan Usara'yı izleyen insanlar vardı. Alev-lerin rengi, sarıdan turuncuya sonra tekrar sarıya dönüşüyor-du ve alevler gittikçe yükseliyordu. Usara alevler ile oyununugöz kamaştıran bir gösteriye dönüştürüyor ve insanlar da al-kışlayarak ağızları açık onu izliyorlardı. Çömlekçinin tezgâhın-dan bir çanak kapıp insanların arasından kendime yol açtım. "İyi eğlenceler." Ben çanağı insanlara uzatınca, herkes eli-ni para kesesine veya kemerindeki para cebine götürdü. Gözkamaştırıcı gösteriden hoşlanan insanların büyük bir çoğun-luğu, her ne kadar çoğu bakır da olsa, çanağın içerisine ya-rımlar ve çeyreklikler attılar. Kibar görünümlü satıcılardan biri, gözlerini gösteridenalamayarak, avucumun içine bir gümüş para sıkıştırdı. "SizOrman Halkından mısınız?" "O benim ağabeyimdir, efendim," diyerek elimle saçımıbaşımı düzelttim. Usara, sarı ama seyrek saçları <sayesinde Or-man Halkından biriymiş gibi görünüyordu. Zaten büyücününbenim yanımda olmasının bir sebebi de buydu. Sesimi doğuşehirlerinde olduğu gibi daha yumuşak bir tona büründüre-rek, "Gizemlerimizle sizi eğlendirmeye geldik" dedim. Kadınlardan biri, "Bunu nasıl yapıyor?" diye sordu. Kadı-nın bir eli göğüs dekoltesinin üzerindeydi ve gözleri, eteğiniçekiştiren küçük çocuğunkiler gibi fal taşı gibi açılmıştı. 26 Saygılı bir biçimde öne doğru eğilerek, "Vahşi ormanlarıneski büyüleri, Leydim. Festivalinizi renklendirmek için gel-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 15: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dik!" dedim. Aslında burada ne için bulunduğumuzu kimse-nin bilmesine imkân yoktu. Emniyetten birinin bize doğru yaklaştığını görünce, Usa-ra'nın oluşturduğu karmaşık alev deseninin ortasına doğrubir bakır fırlatarak, "Yeterli," diye bağırdım. Usara'mn elinden çıkan alevler son bir kez yükselip büyü-cünün el çırpması ile beraber aniden yok oldular. İnsanlar,göz kırpmadan, hâlâ Usara'ya doğru bakıyorlardı. Ben, Usa-ra'mn kolundan tutup çekiştirerek, insanlar kendilerine gelipne tarafa doğru gittiğimizi bile anlayamadan, nehir kıyısınadoğru yöneldim. Çanağın içindeki paraları sayıp cebime koyarken, "Öylegörünüyordu ki yaptığın işten çok büyük keyif alıyordun,"diye sitem ettim. "Aslına bakarsan, evet, gerçekten de keyifliydi. Benim pa-ralarımla ne yapıyorsun sen?" Gözlerimde şaşkın bir ifade ile Usara'ya doğru bakarak,"Tabii ki yarı yarıya paylaşacağız," dedim. Usara, "Bana kalırsa senin onda birini alman gerekir çün-kü bütün gösteriyi yapan bendim," dedi. "Eğer ben bir yerden çanağı bulmayı akıl etmemiş olsay-dım, hiç paran olmayacaktı ve bize doğru gelen Emniyeteorada ne yaptığını açıklamak zorunda kalacaktın." Usara söylediklerim üzerinde düşünüyormuş gibi yaparak,"O zaman, beşte birini sen alabilirsin çünkü bugün cömert-liğim üzerimde," diye cevap verdi. Usara'mn avucuna kuruşları boşaltırken, ona dilimi çıkart-tım. Paralardan bazılarının üzerinde gümüş işlemeler vardı.Bazılarının üzerine ise zengin Lordlarm suratları basılmıştı.Geri kalanları ise yerel halkın ticarette kullandıkları bakır pa-ralardı. "Ben senin genellikle prenslere, konsüllere ve bilgin- lerle iş yaptığını sanıyordum. Her zaman kanunların güneşslğı ile aydınlanan tarafında olan biri için, benim dünyamınkurallarını iyi biliyorsun." Birkaç Tormalin kuruşunu kendipara keseme koydum. Her yerde değerini koruyacak paraya, 27büyücünden daha çok ihtiyacım vardı. Ensaimin'in kırma pa-raları, basıldığı kasabanın birkaç kilometre ötesinde değersizhale geliyordu. Bu gerçeği Usara kendi- başına öğrenebilirdi. Usara saygılı bir biçimde önümde eğilerek, "TeşekkürlerLeydim, diyelim ki çabuk öğreniyorum," dedi. Gülümseyerek, "Büyü öğrenmek ve kütüphane tozu yut-mak dışında kabiliyetlerinin de olduğunu bilmek çok güzel.Sanırım halk oldukça etkilendi," dedim. "Ateş aslında benim elementim değildir ama toprağa ya-kın olduğu için, büyülerimde onu da kullanabiliyorum. Subüyüleri konusunda da yetenekli sayılırım ama asla hava bü-yüleri yapabilme yeteneğim üzerine bahse girme. O konudaçok yeteneksizimdir." Usara koluma girdi ve beraber nehirkıyısında, mavnaların ve kayıkların arasından yürümeye baş-ladık. Tüccarlar dikkatli bir biçimde mallarını boşaltıyorlardı."Bence büyücülerin ara sıra bu şekilde kimseye zarar verme-den eğlenmeye hakları var. Sence de öyle değil mi?" Şaşırmış gibi görünerek, "Hadrumal'da buna çok sıcak ba-kacaklarını sanmıyorum," dedim. Büyücülerin eğlenmek ko-nusunda en ufak bir fikirlerinin bile olmayışı, benim için ye-ni bir haber değildi. Usara kaşlarını çatıp etrafına bakmarak, "Neredeyiz biz?"diye sordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 16: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Ben, şehrin içindeki en yüksek bina olan Meclis Kulesiniişaret ederek, "Bu taraftan," dedim. Duvarların arasındaki kü-çük bir kapıdan tekrar şehre girdik ve festival için kapatılmışdükkânların önünden geçtik. Dükkânların sahipleri şu andamallarını çok daha pahalıya, festival alanında satıyor olmalıy-dılar. Büyücüye doğru dönerek, "Meclis kulesini hemen hemenşehrin her yerinden görebilirsin," dedim. "Eğer kaybolursan,kuleye doğru yönel ve sonra Büyük Kapıya doğru giden ana28 yolu takip et. Ana yolu şaşırmana imkân yok çünkü kaldırımtaşları at arabalarının geçmesini kolaylaştırmak için o kadardüzgün kesilmiş ki diğer sokakların hiçbirine benzemiyor. Yasöylediklerimi yap ya da bir tapmak bul. Belki bir rahip sanaacır da yolunu gösterir." Usara başıyla onayladı. "Selerima, Hadrumal'dan daha bü-yük bir şehir." Yüksek sesli bir kahkaha patlattım. "Usara, şehirlerin ço-ğu Hadrumal'dan daha büyüktür." Usara ciddi bir şekilde kaşlarını çatarak, "İlk BaşbüyücüTrydek, ada şehrimizin kurucusudur. Elementlerde ustalaşma-mız ve karmaşık büyü sanatları üzerinde çalışmalar yapmamıziçin şehri inşa etmiş," dedi. "Gerçekten mi?" Bir elimi dramatik bir biçimde göğsü-mün üzerine koyarak, "Eğer kendi şehrinde, sokak ortasındaböyle bir şey yapacak olursan, başına ne gelir? Başbüyücü,merasim ile asanı kafanda kırmaz mı?" diye sordum. Kestir-me bir ara sokağa girmek üzereyken vazgeçtim. Emniyet be^ini arıyor olamazdı. Şehre son geldiğimde her yerde aranıyor-dum ama bu sefer durum farklıydı. Yine de ara sokaklardangeçerken çok dikkatli davramyordum. Birkaç yıldır Seleri-1ma'ya gelmemiştim ve her sey insanların algılayabileceğinden!daha da hızlı değişmişti. Usara kendi kendine kıkırdıyordu. "Planir? Hayır, o daiçinde bulunduğum durumun eğlenceli olduğunu anlardı.Ama bizden beklediğinin de bu olmadığım söylerdi. Zamanzaman, büyü sanatlarını yeni öğrenen çömezler, hava atmakiçin böyle gösteriler yapmaya kalkışırlar. Ama büyü yapmakkonusunda ustalaşmadan böyle denemeler yapmak, çok teh-likeli olabilir. O yüzden bu tarz şeyleri yasaklarız." Bana göre büyünün her çeşidi tehlikeliydi ama ağzımı ka-nalı tutup bu düşünceyi kendime saklamaya karar verdim."Bir daha böyle bir oyun oynamak istersen, gösterine birazkızgm yağ kokusu ekleyip belki de üzerindeki giysileri de bir 29parça tutuşturursan daha iyi olur."Usara, "Niye?" diye sordu. "Bu çok basit bir büyüdür." Büyücüler, yeteneklerini kendi gizli adalarında öğrenmişolabilirlerdi ama sıradan halkın arasında nasıl davranmalarıgerektiğini bilmiyorlardı. "Bu insanların ne kadar nadir ola-rak gerçek bir büyücü gördüklerini unutma. Üzerine alınmaama insanların çoğu için büyü, rahatsız edici bir şeydir. Eğerinsanlar yapılanların büyü olduğuna inanmak istiyorlarsa ina-nabilirler. Ama sen yine de yaptıklarının hepsi birer göz ya-nılsamasıymış gibi sıradan bir hokkabazlık görünümü verir-sen daha iyi olur. Böylece kendimizi festival mahkemesininönünde, gereksiz bir sürü soruyu cevaplarken bulmayız.""Neyin önünde bulmayız?" "Festival mahkemesi. Şenlikler boyunca loncalar tarafından

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 17: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bir mahkeme kurulur. Ürünlerini satmayan veya insanlarıkandıran tüccarlar, hırsızlık yapanlar, aşırı sarhoş olup kavgaçıkaranlar orada yargılanır mahkemenin. Festival boyunca bu-rada para kazanan herkesi, yargılama yetkisi vardır. Kanunla-ra göre, kazandığımızın bir kısmını loncalara vermeliyiz. Oyüzden bir dahaki sefere eğer bir Emniyet görevlisi gelir dene yaptığını sorarsa, elindeki tüm parayı ona ver ve konuyukapat gitsin.""Ve o da bu parayı mahkemeye mi verecek?" "Ne sanıyorsun?" diye sorup gülümsedim. "Merak etme,bunun için önce Emniyet görevlisinin seni yakalaması lazım."Zaten ben de yakalanmamak için, daha kazançlı olan rün ve-ya kuzgun yuvarlama oyunları yerine, pis hanlarda fındık ka-buklarıyla oyuri oynamayı tercih ediyorum. Diğer oyunlarÇok daha uzun sürüyor ve kaçman gerektiğinde öylece her şe-

yi masanın üzerinde bırakıp kaçamıyorsun. Çünkü kullandı-ğın şeyler, birer fındık kabuğundan daha değerli oluyor vehemen ilk gördüğün tezgâhtan tekrar satın alabileceğin şey-ler değiller. Ayrıca, Emniyetten birinin hafızası birkaç yıl ön-Bcesini hatırlayacak kadar kuvvetli ise bu riski göze almak is-Btemem. Şehirdeki en zengin tüccarın evinde küçük bir hırsız- Ilık olayı yaşanmıştı ve suçlular birdenbire kayıplara karışmış- 1lardı. Bunları Usara'nm bilmesine gerek yoktu. Yüzümdeki gülümseme yavaşça yok oldu. "Eğer Sorg-1rad'dan haber alamazsak, bence yarın gidip mahkemeye biragöz atsak iyi olur. Eğer Gren başım belaya soktuysa, bu du-rum, ondan neden haber alamadığımızı da açıklar."Driannon'a adanmış küçük tapmağın girişinde, ellerinderengârenk kurdelelerle toplanmış kadınların önünden geçtik.Festival boyunca tanrılara minnettarlıklarını sunan insanlarlakarşılaşmak mümkündü. Altm rengi kurdeleler, geçen yıl bo-yunca ekinler bol olduğu için, beyaz kurdeleler ise çocukla-rının sağlıklı olması içindi. Havanın kararmasıyla beraber,sokaklardaki yaşlılar da kötü kehanetler mırıldanmaya başla-mışlardı. Tanrıları nadiren hatırlayan benim gibi insanlar bi-le, bunları duyunca huzursuz olurdu. Ben de ertesi sabah,önce Helcarion'a, sonra Triamon'a bağış yapmaya karar ver-dim.Usara, "Belki de gerçekten başlarını belaya sokmuşlardır,"diyerek fikrini belirtti. "Olabilir." İnşallah yanıhyorumdur, diye düşündüm.Planlarımın başarısı, Usara ve kardeşlerin beraber çalışmasınabağlıydı. Sorgren'in dönek kişiliğinin, büyücü ile arasında so-run olabileceğini düşünüyordum. Beraber bir mevsim seya-hat etmemize rağmen, ben bile Usara'yı tam olarak tanımı-yordum. Eğer büyücü, Gren'in kötü ününü duyacak olursa,neler düşünürdü? Ben bile Gren'in bir eczacının dükkânın1yaktığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Dükkânın sahibi, Tren'in Dağ Adamı kanı taşıyor olabileceğini söyleyerek onu]cüçümsernişti. Usara'nm bu konuları bilmesini istemiyordum. "Bu ak-şamki gösterimizi mahkemede görevli yargıçlara açıklamak 31istemem. Belki de sessiz kalıp dikkati çekmemeliyiz. Tabii kibu akşam bana yardım ettiğin için sana minnettarım." Usara omzunu silkerek, "Seni gözden kaybettiğim zaman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 18: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

neler olduğunu anlayamadım. Ama o iriyarı adamla yumrukyumruğa kozlarımızı paylaşmayı göze alamazdım," dedi. Onu rahatlatmaya çalışarak, "Ama çok güzel bir şekilde,dikkati başka tarafa çektin," dedim. Kendimi zor durumlardankurtarmak konusunda oldukça yetenekliyimdir ama karşımda-ki iriyarı adamla başa çıkmak, düşündüğümden de zor olabi-lirdi. Bir yol ayrımına geldik ve kafamızı kaldırıp kulenin ne-rede olduğuna bakarak kaldığımız yere doğru yöneldik. Usara, tereddüt ederek, "Adam senden ne istiyordu?" di-ye sordu. Şaşkın gözlerle ona doğru baktım. "Ne isteyebilir? TümOrman kızları ile gönül eğlendirebileceğini düşünen aptallar-dan biriydi.""Ne?" Usara'nm şaşkınlığı yüzünden okunabiliyordu. "Adam öylece yatacak ve ben de üzerine çıkacağım, bunuistiyordu." Usara'nm yüzü utancından kıpkırmızı kesilince,ben de kıkırdayarak gülmeye başladım. "Siz büyücüler, dışdünyadan kendinizi izole ederek yaşıyorsunuz, öyle değil mi?" "Oradakilere benim de Orman Halkından olduğumu söy-lediğini duydum. Orman Halkının erkeklerinin de benzer birünü var mıdır?" "Orman ozanlarının bir çoğu, eğer kafalarına koydularsa,istedikleri kişi ile beraber olabilirler." Annemin başına gelende tam olarak buydu. Annem benimle baş başa kalınca, artıkhiçbir zaman saygı duyulan biriyle beraber olamayacağınınfarkındaydı. Ailesinin ve arkadaşlarının annemi nasıl küçüm- sediğini fark ettiğimde, henüz küçücük bir çocuktum. Omuzsilktim. "Efsanelere göre yaşamaya çalışma, Usara." Ara sokaklardan birinden fırlayan bir grup çocuk, nere-_32 deyse bize çarpıyordu. Çamurlu çizmeleri ile ıslak zeminde*kayarak yanımızdan geçtiler. Sırtında büyük, pis kokulu birçuval taşıyan çocuğa seslendim. "Nereye koşuyorsunuz?" Çocuk neşeli bir şekilde, "Kanunlara uymayanlar, boyun- 1duruğa vurulup teşhir edilecekler," diye cevap verdi.Usara'ya dönüp, "Sanırım bunu kaçırmamalıyız," dedim."İnsanların taşlandığım görmek hoşuna gidiyor, öyle de-ğil mi?"İsteksizce, "Hayır," diye cevap verdim. "Ama Gren böyleşeylerden hoşlanır. Onun eğlence anlayışı biraz farklıdır."Usara derin bir nefes alarak, "Pekâlâ," dedi.Çocukları takip ederek, sonunda, mahkemenin kurulduğuaçıklığa ulaştık. Bir zamanlar özgürlüğüme kavuşmak içiniheykellerle çevrilmiş derme çatma taştan yapının çatısmdarjkaçmak zorunda kalmıştım. Yırtık pırtık giysileri içerisinde!soğuktan titreyen zavallı mahkûmların bir kısmı, boyunduru-ğa vurulmak üzereydi. Sessizce kendilerine verilecek cezayıbekliyorlardı. "Raeponin adına hepinizi, buradaki suçlulara verilecek ce-zaya şahit olmanız için çağırdım." Bölgede güvenliği sağlaJyan polis memurlarından biri öne çıkarak konuşmaya başknl

di. Elindeki büyük defteri açtıktan sonra, armalı şapkasını dü-zeltti. "Markel Galarene, ekmeklerin arasına gizlediği alümin-yumu satmaktan suçlu." Adam ne kadar dirense de, sonundaüzerine tanrıların adalet sembollerinin işlendiği boyunduru-ğa vuruldu. Halk çığlıklar atarak, gözden düşmüş fırıncıya ellerine ge-çirdikleri sebze ve meyveleri fırlatmaya başladı. Çürümüş ha-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 19: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

vuç ve şalgam parçaları ile beraber fırlatılan bir taş parçası,adamın yanağında derin bir yara açtı. "Ansın Shammel, tartarken hile yaptığı için suçlu." Sham- j bir kasaptı ve o da kalabalığın gazabından payına düşe-ni aldı. İnsanlar ellerine geçirdikleri kemikleri ve et parçala-rını adama fırlatmaya başladılar. Fırlatılan bir koyun eti par- 21cası adamın yüzüne çarpınca, insanlar neşe dolu bir çığlık at-tılar. Kadınlardan biri, intikamın bir parça koyun etinden da-ha değerli olduğunu düşünmüş olmalıydı.Usara, "Bu gerçekten gerekli mi?" diye sordu. "İstersen, onca Mark ödedikten sonra, bir kuruş değerin-de bile olsa kandırılmış olmak ne demek, bu kadınlara sora-bilirsin." Yanıbaşımdaki şişman bir kadın, elindeki ne oldu-ğu belli olmayan pisliği, zavallı kasaba doğru fırlattı. Kadınınyüzünden ne kadar öfkeli olduğu okunabiliyordu. "Bu kadın-ların çoğunun çocukları aç." Annem gururunu hiçe sayıp hiz-metçi olarak çalışıp para kazanmaya başladığında, ben de pa-ranın ne kadar değerli olduğunu anlamıştım. Bana kalırsa, in-sanları kandıran bu adamların hepsi, beş gün boyunca aşağı-lanmayı sonuna kadar hak ediyorlardı. İnsanların paralarını vedeğerli eşyalarını alırken, bu kayıptan etkilenmeyecek olanla-rı seçmeye özen gösteririm. Çünkü zamanı geldiğinde ötekidünyaya geçiş yapmak için Saedrin'den izin alırken, Raepo-nin'in terazisini çok da ağırlaştırmak istemiyorum. Usara'nm dudakları her zamanki gibi, farkında olmadan,büyücülere özgü, kendini üstün görme havası ile büzülmüş-tü. Onu görmezden gelip kalabalık insan topluluğuna gözgezdirip sarı saçlı kafalar görmeye çalıştım. Dağ Adamlarınaözgü buğday rengi sarı saçlar arıyordum. Adını duyamadığım bir başka suçlu daha boyunduruğavurulduğunda, yine bir yaygara koptu. İnsanlar bu sefer, birŞeyler fırlatmaktansa, adama tehditler savurmayı tercih ettiler.Siz beklerken, kanunlara uymayanlar teker teker cezalandırıl-dılar. En son gelen suçlu, bir yangına sebebiyet verdiği içintutuklanmıştı. İnsanlar kendilerine yeni eğlenceler bulmak için dağılırken, suçluların aileleri boyunduruğa vurulmuA w! su veriyorlardı. Halktan bazıları, meydanda kalarak Iadamlara su venyoııaıuı Dilenciler 1suçlulara tehditler savurmaya devam edıyorla de Dilenciler, ?suçlulara fırlatılan yiyecekleri yerden topluyorlardı. t a anın kızgın sesi beni şaşırttı. "Niye bu zavallılar yer-den böyk Yiyecek topluyorlar? Buna gerek olmaması lazım.Bu konularla kim ilgileniyor? Wüar zaten kendi karınlarını zor doyururken, bir deSadıkları dilencilerle ilgilenemezler. Tapmaklar muhtaçı k t,ir şevler veriyor ve loncalar da yoksullara yardımSTİ^U. herkes kendi basının çaresine bak-uıTzorunda. Burası Hadrumal değil, insanlar sorunlarınıçözmek veya para kazanmak için büyü yapmıyorlar. ;Ç Usara tlm'ağznn açıp ters bir cevap verecekken vazgeçip)kaslarını çattı. "Oradaki bir Dağ Adamı değil mı? Onun baktığı yöne doğru baktım. Adamın sarı renkh -lannı görünce kalbim heyecandan yerinden fırlayacak gibioTdu Adam suratını ekşitmiş, Dağ Adamlarına özgü korumaS'ile karısına sarılmıştı. Festivalin süslü püslü kıyafetlerineuymayacak şekilde, eski ve tekdüze ^afeder giymişlerdeY "Hayır, aradığım kişi o değil," diyerek içim! çektim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 20: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Oyuncularımı bir araya getirebilecek miydim?.?fi.

S ELERJ m A, BAfı EnsAimin,İLKPAHAR_PAnAYiRjnın İLuGvnü, AKŞAMtf ^Tk garip tavşan postlarını satan adam da dahil, herke-M[ M si denedik." Keisyl, Jeirran'm önünü keserek kol- ^?(F larım göğsünde kavuşturdu. "Kimse bizden birşeyler satın almıyor." Jeirran, gözlerinde inatçı bir ışıkla, "Şuradaki adamla ko-nuşmadık," dedi. "Mallarının büyük bir kısmını satmış, do-layısı ile yeni mallara ihtiyacı olmalı. Ve bize ödeyecek para-sı da var," diye ekledi. Keisyl içini çekerek Jeirran'ı takip etti. Hardal rengi bir ce-ket giymiş olan şişman satıcı, olduğu yerde zıplayan küçükçocuğa doğru eğilmişti. Çocuk, yaklaşan iki Dağ Adamına tersbir bakış attıktan sonra gözden kayboldu. Adam ellerini kocagöbeğinin üstüne koyarak, "Sizin için ne yapabilirim?" diyesordu. Jeirran, sıkıntılı bir ses tonuyla, "Satacak kürklerimiz var:tilki, yabani tavşan, su samuru ve geyik kürkleri..." diye ko-nuşmaya başladı. Satıcı, "Hepsi lonca tarafından damgalanmış, öyle değilmi?" diye sordu. "Mallarınızın vergisini ödediniz, değil mi?Hayır, hiç sanmıyorum. Loncanın arkasından oyunlar çevire-rek sizden bir şeyler satın alamam. Bana böyle nasıl hakaretedersiniz? Kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Ayrıca sizi dahaönce hiç görmedim." Satıcı adam, yüzünde kızgın bir ifade ile Jeirran'a doğrubir adım attığında, Keisyl, Jeirran'm kolundan tutup onu çe- kiştirmeye başladı. Jeirran kararsız bir şekilde geriye doğrubir adım attığında, oradan geçmekte olan bir çocuk, Jeirran'açarpıp yere yuvarlandı. Hayal kırıklığına uğramış Jeirran, yer-36 de yatan çocuğu tekmeledi. Etraftan geçen insanlar, durupneler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Keisyl, "Haydi," diyerek Jeirran'ı oradan uzaklaştırdı.Cambazların halkı eğlendirdiği bir açıklığa geldiler. Kelebek-ler gibi giyinmiş bir çift cambaz, yakut rengi ipekten yapıl-mış kanatlarını çırpıyorlardı. Hoplayıp zıplayarak, gözleri faltaşı gibi açılmış bir çocuğu eğlendirirken, becerikli bir şekil-de kıkırdayan bir kız çocuğunu kanatlarının arasına aldılar.Arkalarından gelen kırmızı ve altın rengi kıyafetlerine bürün-müş bir diğeri, kukla şeklindeki bir torbanın ağzını izleyene-lere uzatarak para topluyordu. Jeirran, Keisyl'in elinden kurtulup yanlarından geçen birkadının önünü kesti. "İşte bayan, en güzel ve en yumuşakkürkler burada, hem de inanılmaz fiyatlarla!" Kadın kıpkır-mızı kesilerek oradan uzaklaştı. Jeirran, zengin görünümlü bir tüccara doğru yönelerek,"Efendim, ne güzel bir pelerininiz var. Düşünsenize, bkürklerden biri size ne kadar çok yakışır." Adamın yüzü asıldı. Gözlerinde kızgın bir ifade ile, "Çe-kil önümden, serseri," diye bağırdı. Lavanta renkli mantosunu tutarak uzaklaştı. Cambazlardan biri, Jeirran'm olduğu tarafa doğru gelerek,"Hey siz," diye bağırdı. "İnsanları rahatsız ediyorsunuz. Gi-din başka bir yerde eğlenin." Yakındaki tezgâhlardan birinin arkasındaki satıcı, "Eğer bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 21: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

şeyler satmak istiyorsan, hepimiz gibi sen de gidip parasınıödemelisin," dedi. Satıcının tezgâhının üzerinde ucuz, be-nekli tabaklar ve yeşil, camdan çömlekler vardı. Çevredeki in-sanlar, kızgın gözlerle Jeirran'a bakıyorlardı.Keisyl çevresine bakındı ve kendilerine doğru yaklaşan,

inde lezzetli kokular saçan bir sepet tutan çocuğu gördü,.^aydi, bir şeyler yiyelim." "Kuzu etli börek, efendim, biraz ondan, biraz bundan."focuk bir Keisyl'e, bir Jeirran'a bakarak, Dağ Adamlarının 37nakış işlenmiş gömleklerini, pelerinlerinin üzerindeki şekille-ri ve kaim çizmelerini inceledi.Keisyl, "Dört tane, ne kadar?" diye sordu.Küçük çocuk, "İki bakır," diye cevap verdi. Keisyl, ceplerini karıştırırken kaşlarını çattı. "Bu son para-mız, Jeirran. Para kesemiz Teiriol'de kalmış." Jeirran şüpheli gözlerle böreği inceliyordu. "Bunun içerisin-de neredeyse hiç kuzu eti yok," dedi. Yüzünü buruşturarak bö-rekten bir ısırık; aldı. Saücı çocuk çoktan gözden kaybolmuştu. Keisyl, iştahlı bir şekilde böreği yemeye başladı. "Kazı ya-parken, ben çok daha kötü şeyler yedim. Eğer birazcık paranvarsa, ağzımızdaki kötü tadı yok etmesi için bir şeyler içebi-liriz. Sence burada sadece o keçi pisliğine benzeyen biradanmı vardır?" Jeirran, ceplerini karıştırarak, "Yanımda sadece birkaç gü-müş var," dedi. "Yanımda çok para taşıyarak, yankesicilereyem olmak istemiyorum. O yüzden paramın çoğunu Eirys'inyanında bıraktım." Jeirran avucunun içindeki kuruşları saymaya başladı. Tamparaları sayarken, metal eldiven giymiş bir el, omzuna vurupkuruşların bir kısmının etrafa saçılmasına sebep oldu. "Seni beyinsiz aptal! Nereye gittiğine bakmaz mısın senhiç?" Jeirran sinirli bir biçimde arkasını döndüğünde, yeniparlatılmış zırhları içerisinde sakin bir biçimde karşısında du-ran devriyeyi gördü. Zırhlı el, Jeirran'm omzunu daha sıkıbir şekilde kavradı. Devriye, "Diline hâkim ol, serseri," diye hırladı. Jeirran'ısarsarak gücünü gösterdikten sonra, "Bakalım çantanızda ne-ler var?" diye sordu. jgirran kolayca omzundaki eli tutup kaldırınca, devriyeninşaşkınuğı gözlerinden okunabiliyordu. Keisyl yere eğilip etra-fa açılmış kuruşları toplamaya başladı ama yaklaşan bir baş-ka devriye, kuruşların üzerine basarak olduğu yerde dikildi.parIjiaksız deri eldiven giyen bu devriyenin yüzünde aşağıla-yıcı bir gülümseme vardı. Jeirran arkasını döndüğünde, deri2ırh giymiş üçüncü bir devriyenin kendilerine doğru yaklaş-tığı! ıı gördü. Devriyenin elinde bilekleri kadar kaim bir sopavardi- Devriyelerden biri, Jeirran'm sırtındaki çuvalı alıp için- 1de jieler olduğunu anlamak için karıştırmaya başladı. ''Burada neler varmış böyle." Devriye, yüzünde sinsi bir igülümseme ile, "Siz ikiniz bizimle geleceksiniz ve mahkeme-ye derdinizi anlatacaksınız," dedi. {ilinde sopası olan devriye, yumruklarını sıkmış Keisyl'e Ijogru yaklaşarak, "Bizimle dövüşmek istediğinden emin mi-sin, buğday kafalı? Eğer denersen, seni tanelerine ayırırım,"dedi- (Ceisyl anlaşılmaz Dağ dilinde bir küfür savurdu. Çevredengeçen insanlar durup olan biteni izlemeye çalışıyorlardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 22: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Devriye, Jeirran'a doğru dönüp, "Arkadaşına söyle, eğersorıin çıkartırsa, ikinizi de kelepçelerim," diyerek belindekikelepçeleri şmgırdattı. Jeirran, dik dik devriyeye bakarak, "Bizi alıkoymaya nehalkınız var?" diye sordu. Çevrelerine toplanmış insanlar, avalaval Dağ Adamlarına bakıyorlar ve bir şeyler fısıldıyorlardı. Devriye çantadan çıkarttığı kürkleri göstererek, "Hakkınız-1da bazı şikâyetler var," dedi. "Bazıları, lonca için çalıştığmı-zl ve satıcıları kanunlara uymamaları için kışkırttığınızı söy-lüyor- Bazıları, sahip olmadığınız mallar için satıcılardan pa-ra istediğinizi söylüyor. Bence siz bir keçi kadar bile beynioynayan dağlılarsınız. Bize gösterecek bir mührünüz var mı?"Jeirran, "Neden bahsettiğinizi anlamıyorum," diye itirazetti-

«Öyleyse lonca ücretini ödemediniz, değil mi? Eğer öyleı avdı, her dürüst insan gibi paranızı öder ve satış yapmakkmız olduğunu gösteren mührünüzü alırdınız. Bizimle liyorsunuz!" Devriye, elindeki sopayı tehditkâr bir biçim- 39ı tutan arkadaşına doğru dönüp onaylarcasma başını salladı. Ayağı ile hâlâ yerdeki kuruşların üzerine basmakta olandevriye. "Önce para keselerine bakalım, patron," dedi. "Eğerüzerlerinde bir öğün yemek ve bir akşamlık han parasını öde-yecek paraları bile yoksa, bunlar serseridirler, öyle değil mi?Kanun böyle, değil mi?" Je'irran, devriyeye doğru sinirli bir şekilde adım atarak,"Seni hırsız," diye bağırdı. Belinde kelepçeler olan devriye, çevik bir hareketle Jeir-ran'ı kolundan yakalayıp kelepçelerken, "Bu kadar yeter. Rif,ceplerine bak," dedi. Devriye, Jeirran'm ceplerim karıştırırken, yanı başında du-ran ve yerdeki kuruşlara bakan çocuğa ters bir bakış attı. Ne-şeli bir şekilde, "Hayır patron, elindekiler dışında hiç parasıyokmuş." Elinde sopa olan devriye, sopanın ucunu yere vurarak Ke-isyl'e doğru seslendi. "Ya sen?" Keisyl, "Hiç param yok," dedi. Gözlerinde sert ve öfkelibir ifade vardı. "Öyleyse mahkeme sizi çağırana kadar tutuklusunuz." Elle-ri arkasından kelepçelenmiş Jeirran, şaşkınlıktan donakalmıştı.Keisyl öfke ile yumruklarım gösterirken, devriyenin sopayı sa-vurmasıyla beraber bacaklarında duyduğu acı ile yere devrildi.Diğer devriye, Keisyl'i ayağa kaldırarak ellerini kelepçeledi. Rif adındaki devriye, yere eğilip çimenlerin üzerindeki ku-ruşları toplarken, yanı başındaki ufaklık, gözden kaçırdığı bir-kaç kuruşu kapabilmek için dikkatli gözlerle onu izliyordu. .Patron diye çağırdıkları devriye, Jeirran'ı itekleyip çevrelerinetoplanmış insanlara doğru, "Herkes dağılsın," diye bağırdı. Keisyl, öfkesinden çılgına dönmüştü. Jeirran'a doğru dö-nüp "Bir şeyler satmak için bir ücret mi ödememiz gereki-yor?" diye sordu. "Degran sana bundan hiç bahsetmedi mi?40 Ya da şu mahkeme dedikleri şeyden?" Jeirran arkasını dönüp, kendisini itip kakan devriye ile yüz!yüze geldi. "Dürüst bir hata yapanın cezası nedir?" Rif, acımasız bir ses tonuyla araya girerek, "Hata veya de-ğil. Sonuçta mallarınıza el koyulacak," dedi. Keisyl olduğu yerde donakaldı ama sopanın sırtına vurma-sı ile beraber kendine gelip yürümeye devam etti. "İyi iş ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 23: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sardın, Jeirran. Eve hiç satış yapamadan, mallarımız da olma-ildan geri döneceğiz. Bu, annemin seninle ilgili tüm beklenti-'ilerini karşılayacaktır." "Bu kadar havlamak yeter." Göğüs zırhı giymiş olan dev-İriye, Keisyl'i omzundan iterek, "Medeni insanlar gibi konuşve köpek gibi havlamaktan vazgeç," diye bağırdı. Jeirran, kendileri ile dalga geçilmesine o kadar sinirlen-mişti ki, ne Keisyl'e, ne de devriyelere bir cevap veremedi.Caddelerde itilip kakılırken, Jeirran'm yüzü öfkesinden kıp-kırmızı kesilmişti. İnsanlar, devriyeleri ve yakaladıkları DağAdamlarını merakla izliyor, birbirlerini dürtükleyerek Jeir-raıi'ı işaret ediyorlardı. Bir süre sonra, büyük, taştan bir bi-nanın merdivenlerine geldiler. Devriyelerin lideri, "Onları kilitleyin," diye emretti. Dev-riyelerden biri, sopası ile büyük metal kapıyı çaldı. Açılan kü-çük bir pencereden, kel kafalı, Jeirran'dan daha kısa boylu biradamın yüzü göründü. Adam, "İyi festivaller, Vigo," diyerek kapıyı açtı. "Baka-rını ne getirdiniz?" Neth adındaki devriye, Jeirran ve Keisyl'i açık kapıya doğ-ru iterek, "Dağ Adamları! Ellerinde mühürleri olmadan pana-yır alanında satış yapmaya çalışıyorlardı."Küçük adam elindeki uzun parşömene bir şeyler yazdı.

Rif, "Ve bunlar birer serseri," diye ekledi. "Ceplerinde neöğün yemek, ne' de bir akşamlık han parasını ödeyecekparalan yok. Kanun böyle." Kel kafalı adam, devriyelerin yüzüne bakarak gülümsedi. 41"Sen ve Batı Kapısı Emniyeti için sıradan bir iş, öyle değil mi,Vigo?" Devriye lideri, "Bu doğru," diye kükredi. "Söylediklerimi-zi dosdoğru kaydettiğinden emin ol. Eğer çetelenin en başın-da yer alacak olursak, sana içecek bir şeyler ısmarlarım." Adam, elindeki tüyü bir kez daha mürekkebe batırırken,"Onları bana bırakın," dedi. Arkasında duran iri yapılı ada-ma doğru bakıp onaylarcasma başını salladı. Adam kelepçe-lenmiş iki Dağ Adamının yanma gelip ters ters onlara baktı. Vigo, "Bakalım festival alanında kendimize daha ne eğlen-celer bulacağız," diyerek yerdeki sepetin içinden birkaç ke-lepçe alarak uzaklaştı. Parşömene bir şeyler yazmayı bitirenkâtip kapıyı kapattı. Jeirran ve Keisyl çevrelerine bakmarak nerede olduklarınıanlamaya çalışıyorlardı. Tozlu zemindeki çizikler, buradakimobilyanın geçici olarak kaldırıldığını gösteriyordu. Bayat biryiyecek ve şarap kokusu, buranın bir yemek odası olabilece-ğini düşündürüyordu. Tavanda siyah meşeden yapılmış kiriş-ler vardı ve tozlu flamalar, asıldıkları yerde hareketsiz duru-yorlardı. Pencereleri olmayan odacık, mumlarla aydınlatılmış-tı. Bir grup devriye, soğuk zemine oturmuş kalabalık bir in-san topluluğunun başında, ellerinde sopa ve asalarla nöbettutuyordu. Kâtip köşedeki bir masanın başında oturan üç zengin gö-rünümlü adamı işaret ederek, "Eğer bana rahat duracağınızadair söz verirseniz, kelepçelerinizi çıkarırım," dedi. Adamlartiksinerek, sürüklene sürüklene merdivenlerden çıkarılan bir

dilenciye bakıyorlardı. Kâtip konuşmaya devam etti. "Böyle-ce, sessiz sessiz mahkemenin sizi çağırmasını bekleyebilirsi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 24: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

niz. Eğer herhangi bir sorun çıkartırsanız, sizi tekrar kelepçe-1leriz ve devriyeler sizi ölene kadar tekmeleyebilir. Kararınıznedir?" ,Jeirran güçlükle, "Biz sessizce burada bekleriz," dedi.Kâtip "Söz veriyor musunuz?" diye sordu.Keisyl, "Veriyoruz," dedi. Jeirran da Keisyl'e eşlik etti. Kâtip "Güzel," diyerek cebinden bir anahtar çıkartıp ke-lepçeleri açtı. "Ticaret yapmak konusundaki anlaşmazlığınıziçin bir şey yapamam ama serseri gibi durmuyorsunuz. Eğersizi destekleyecek birilerini bulursanız, bu suçlamayı mahke-mede tartışmaya gerek kalmaz. Kalacak bir yeriniz var mı? Si-,zin için kefil olacak birileri var mı?" Keisyl, ciddi bir yüz ifadesi ile, "Teiriol'e haber göndersekiyi ederiz. Bir para kesesi ile beraber buraya gelsin," dedi. Jeirran bir şeyler söyleyip itiraz etmeye hazırlanırken, ka-rar değiştirip susmayı tercih etti. Kâtip şüpheli gözlerle ikisine bakarak, "Ne dediniz?" diyesordu. Jeirran, "Eğer arkadaşlarımıza haber gönderirsek, bir mik-tar para getirebilirler," diye tekrarladı. "Güzel." Kâtip elindeki parşömene bir şeyler yazdıktansonra bir ıslık çaldı. Yanma gelen küçük çocuğu göstererek,"Çocuğa nereye gitmesi gerektiğini söyleyin," dedi. Jeirran dişlerini sıkarak çocuğa kaldıkları yeri tarif etti."Teiriol'e söyle, Eirys'in sandığmdaki, fındık ağacından ya-ipılmış kutuyu getirsin." Kâtip masanın üzerindeki çanağın içinden bir bakırı çocu-ğun eline tutuşturduktan sonra, "Haydi koş," diyerek kapıyıaçtı. "Siz ikiniz de öyle sorun çıkarmadan oturun yoksa bu-jrası hakkında duyduğunuz şeylerin ne kadar gerçek olduğu-nu öğrenmek zorunda kalırsınız." Jeirran duvarın dibinde oturabileceği bir boşluk bulup pe-lerinini yere serdi. Kendisine meraklı gözlerle bakan insanla- ters bir bakış attıktan sonra, olduğu yere oturup gözlerinikapıya dikti. Teirran'm yanma bağdaş kurup oturan Keisyl, "Niye fın-Hık ağacından yapılmış kutuyu istedin?" diye fısıldadı. "Te- 4-3•riol'un para çantası, birer dilenci olmadığımızı ispatlamayayeterdi.' Jeirran, "Kutunun içerisindeki gizli bölmede altın paralarvar," diye hırladı. "Özgürlüğümüzü satın alıp buradan çıka-cağız. En son isteyeceğimiz şey, kürklerimizi kaybetmektir.Eğer eve elimiz boş dönersek, dırdırlarmdan kurtulamayız.Burası ile evimiz arasındaki kasabalardan birinde kürkleri sa-tıp birazcık da olsa para kazanmak zorundayız. Belki o zamananneniz, beni sadece bir odunla dövmekle yetinir." • Keisyl homurdandı. "Buna Eirys ne der? O altınlar, senintopraklarınızı işlemen ve çocuklarınıza bakman için biriktir-diğin paralar." Jeirran, "Eirys olan biteni öğrenmek zorunda değil," diyetersledi. "Sence mesajımız ona ulaştığı zaman, hiçbir şey sormadansandığından kutuyu çıkartıp Teiriol'e verir mi? O da burayagelecektir ve neler olduğunu öğrenince deliye dönecektir." "O altınların, bana miras kalan paranın bir parçası oldu-ğunu bilmek zorunda değil. Ona, geçen sene evlenmedenönce ticaret yapıp kazandığım paralarla özgürlüğümüzü satınaldı ğımı söylerim. Gündönümü olmadan çalışıp tekrar para-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 25: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ları yerine koyarım ve Eirys'in ruhu bile duymaz." Keisyl, "Bu senin seçimin," dedi. "Eğer biri bana bir şeysorarsa, ben hiçbir şey bilmiyorum," diye ekledi. Jeirran başıyla onayladı ve tekrar gözlerini kapıya dikti.Midesi bulanmaya başlamıştı ve nefesi daralıyordu. Dağılmışumutlarının arasından bir ümit ışığı bulmaya çalışıyordu,içindeki öfke gittikçe artıyordu. Bu insanlara, loncalarına vegizli kurallarına lanet olsun, diye düşündü. Her zaman her yerde, her şey aynıydı. Degran ve onun gibiler, hep DağAdamlarını kazıklıyorlardı. Ne zaman hangi dağlı, onca zah-;mete girip madenlerden çıkardığı değerli taşların \eya binbir44 çaba ile edindiği kürklerin karşılığını alabilmişti ki? Ovalar-daki insanlar, işte böyle bizi kandırarak zengin oluyorlar, di-ye düşündü. Büyük baş hayvanlarıyla koyunlarını en iyi ça-yırlarda otlatıyorlar ve toprağın kendisini bile kendi araların-da alıp satıyorlar. Ellerindeki parşömenlere yazdıkları kelime-lerin, soy ve kandan daha değerli olduğunu iddia ediyorlar-dı. Jeirran kızgın gözlerle, üç devriye Dağ Adamlarını soyupparalarını alırken hiçbir şey yapmayan katibe doğru bakıyor-du. Aniden kapı açıldığında, Jeirran kafasını kaldırıp kimingeldiğine baktı. İçeri girenin kızıl saçlı bir kadın olduğunugörünce, tekrar öfkeli düşüncelerine geri döndü. Burada dürüst bir şekilde ticaret yapılamayacağını neredenbilebilirdi? Bu şehre güzel umutlarla gelmişti. Degran ve ar-kadaşları, bunların olacağını biliyor olmalıydılar. Neler oldu-ğunu öğrenince kahkahalarla güleceklerdi. Jeirran sinirindendişlerini sıktı ve sakalını sıvazladı. Bu aşağılık, hilekâr ova in-sanlarına, yaptıklarının bedelini ödetmenin bir yolunu enin-de sonunda bulacaktı."M

S ELERÎ m A, BATİ EnsAİmin,İLKBAHAR^PAnAYIRinin İLK. AKŞAMI

asara'ya doğru dönüp, "Bunlar onlar değil," dedim."Öyleyse şimdi ne yapacağız? Ah, pardon madam."Büyücü, yanından geçen yüzü gözü boyalı bir kızayol verdi. Kızın kırmızı eteği bir taraftan kalçasına kadar kal-dırılmıştı ve altındaki bembeyaz içetekliği görünüyordu. Om-zuna pembe bir şal almıştı. Güneşin batmaya başlaması ileberaber, bu kız gibi diğer çiçek satıcıları da ortaya çıkmışlar-dı. Kızın arkasından bakarken, "Eğer Gren bu akşam kendisi-ni eğlendirecek güzel bir kız bulduysa, onu bu gece bulmaihtimalimiz neredeyse yok gibi," dedim. "Henüz şehre gel-memiş de olabilirler. Bahse girerim, onları demircilerin ya-nında, işlenen metalin kalitesizliğinden bahsederken bulaca-ğız. İşte bu bahis için para koyarım," diye ekledim. Usara şaşkın gözlerle bana doğru bakarken, "Tormalin pa-rası mı yoksa şu yerel bakırlardan birini mi?" diye sordu. Büyük zillerin çalması ve çalgılardan gelen tıngırtılar, he-vesli bir grubun sahne aldığını duyuruyordu. Grubun lideri,yıpranmış bir boruyu ağzına götürüp gıcırdamayı andıran ga-rip bir ses çıkardı. "Güzel Selerima halkı ve festivale gelenkonuklar! Sizi eşsiz ve şahane bir maskeli baloya davet ediyo-ruz. Martlet Çalgıcıları, en yeni şarkılarını gecenin ikinci çan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 26: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sesi ile beraber Koşan Tazı'da çalacaklar." Adam arkadaşları-na dönüp eliyle çalmaya başlamalarını işaret etti. Uyduruk birtrompet temposunun ardından, herkesin bildiği bir melodiyi çalmaya başladılar. İnsanlar şarkıya farklı sözlerle eşlik ediyor-du. Sırayla sahneden inip bir sonraki yol ayrımında da duyu-rularını yapmak üzere batıya doğru yürümeye başladılar.Usara'ya baktım. "Maskeli balolardan hoşlanır mısın?""Emin değilim, maskeli balo vardır, maskeli balo vardır." Güldüm. "Koşan Tazı, güvenilir mekânlardan biridir. Enson ne zaman bu isimde bir genelev duydun? Eğer üzerinebirkaç ipek çiçek dışında hiçbir şey giymeyen kızların oldu-ğu bir yer arıyorsan, nehir kıyısına doğru gitmelisin." "Beni baştan çıkaramazlar. Ama eğer senin aradığın kişile-ri bulma şansımız varsa, seninle her yere giderim." Başımı iki yana salladım. "Eğer Gren bir genelevde ise,kızlara bakarak vakit kaybetmiyordur, çoktan bal yanaktantatmaya başlamıştır. Ama Sorgrad, oyunlardan hoşlanır. Belkide bahsedilen maskeli baloda onu bulabiliriz." Hayatını birkumarbaz veya oyuncu olarak geçiren insanlar, festivallerdeöyle veya böyle karşılaşırlar. Birkaç gümüş üzerine bahse gi-rerim ki, maskeli baloda Sorgrad ile ilgili bir şeyler duyaca-ğım. Eğer şansım varsa, onu tanıyan birkaç kişiye haber bı-rakabilirim. Usara, Meclis Kulesinin olduğu tarafa bakarak, "Öyleysenerede bu Koşan Tazı?" diye sordu. "Bu taraftan." Usara ile beraber ara sokaklardan birine da-lıp pazar yerine çıktık. Havanın kararması ile beraber panayıralanındaki eğlenceler, yerini daha ağırbaşlı kutlamalara bırakı-yordu. Meydanın ortasındaki ateşte bir öküz çevriliyordu.Herhalde bu, Kasaplar Loncasının bir inceliğiydi. Bir rahip,Ostrin'in düşüncelerini halka aktarıyor ve herkes dikkatli birbiçimde onu dinliyordu. Yaşlıların çoğu ayine katılmışlardı.Rahip çok mutlu görünüyordu. Ne de olsa bu akşam, Gündö-nümü'ne kadar insanların kendisini en dikkatli dinleyeceği ak-şamlardan biriydi. Dört bir tarafta mangallar yakılmıştı. Havakararıp güneş ışıkları kaybolunca, etraf soğumaya başlamıştı. larm üzerinde pişirilen kestaneler, mevsimin daha ne kadarken olduğunu müjdeliyordu. İnsanlar hem sacın üzerindeİlerini ısıtıyorlar hem de kestanelerin tadına bakıyorlardı. Kızarmış yanakları ve parıltılı gözleri olan bir kız, elinde 47bir tepsi dolusu kadehle yanımıza geldi. "Sıcak şarap alır mı-sınız, efendim? Şarap Tüccarları Loncasından sevgilerle." "Teşekkür ederim," diyerek Usara'ya bir kadeh uzattıktansonra kendim için de bir tane alıp bir yudum içtim. Kalite-siz olmasına rağmen, baharatlarla zenginleştirilmiş şarap içi-mi ısıttı. Kalabalık meydanın diğer tarafını işaret ederek, "İş-te orada," dedim. "İşte orası Koşan Tazı," diye ekledim. Usara susamış bir biçimde şaraptan bir yudum aldı. Yüzü-nü ekşiterek kadehin içine baktıktan sonra, şarabın geri kala-nını kaldırıma döktü. "Burası dışında nerede maskeli balodüzenleniyor? Bu şehrin bir tiyatrosu var mı?"* Küçümser gözlerle Usara'ya bakarak, "Hayır," dedim."Beyaz Nehrin bu tarafındaki tek tiyatro, Vanam'daki Kendi-ne Bakma Camı'dır. Selerimalılar gösterilerini bir handa veyaherhangi bir yerde sergileyebilirler." Koşan Tazı'ya doğru yürümeye başladık. Yolumuzun üze-rinde bir kalabalık vardı. Daha yakından baktığımız zaman,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 27: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ateşin üzerinde, burnundan kuyruğuna kadar yarılmış bir do-muz çevrildiğini gördük. Benim ısrarım üzerine, domuzdankesilen eti bir ekmeğe sararak ikram ettikleri yerde durduk.Şimdiden, Koşan Tazı'nın önünde uzun bir kuyruk oluşmuş-tu. Birkaç metre ötedeki diğer hanın kapısı önünde iki mas-keli adam, gösteri için kendilerine en önden yer bulmak is-teyenlerden birer gümüş alıyorlardı. Maskeli adamlardan biri, beni görünce, neşeli bir ses to-nuyla, "Livak," diye bağırdı.Neşeli bir şekilde gülümseyerek adama doğru yürüdüm.Niello, seni görmek ne güzel!" Usara'nın kolundan tutarak,onu çekiştirmeye başladım. "Eğer burada olduğunu bilsey-

dim, buraya daha erken gelirdim. Ama senin Col'da takıldı-ğını sanıyordum. Lord Elkith'in oyuncularına ne oldu? SizirfiBiçin bir han kiralamaktan vaz mı geçti?" Niello gösterişli kıyafetinin omzunu silkerek, "Her zaman- jki gibi hayatım, bir maskeli balo, bir kadın ve bir yanlış an-llaşılma," diye açıkladı."Onun karısı," diye tahmin ettim. Niello sinsi bir gülümseme ile, "Kızı," diye ekledi. Eliylekusursuz kestane rengi saçlarını düzeltti. Hiç şüphe yok ki bundan daha fazlası vardı: sahne kirası-1m ödemek yerine içkiye harcanan paralar, harap olmuş kos-tümler veya borç yüzünden haciz edilmiş eşyalar. Ama bun-1ların hiçbiri benim sorunum değildi. "Öyleyse şimdi kimin-le sahne alıyorsunuz?" Niello mükemmel bir şekilde önümde eğilerek, "Biz ArsızÇan Grubuyuz." Yanındaki arkadaşı, elindeki çanı sallayaraktüm dikkatleri üzerimize çekti. "Onlarla Kış Gündönümü içinCol'e geldiklerinde tanıştım." Usara kısık bir ses ile, "Demek ki siz birbirinizi tanıyor-sunuz," dedi. Niello'ya doğru cilveli bir şekilde gülümseyerek, "Geçmiş-te beraber birkaç işimiz olmuştu," dedim. Niello'nun elarenkli gözleri umutla parıldıyordu. "Bize yardım edebilirsin,Niello."Niello, "Nasıl?" diye sordu. "Sorgrad ve Sorgren'i hatırlıyor musun? Bir yıl kadar ön-ce Kış Gündönümü'nde, süvari alayı resmi geçidinde ben veHalice ile beraberdiler." Niello düşünceli bir biçimde kaşlarını çatarak, "DağAdamları, kardeştiler, hani şu daha küçük olanı güvenilmezbirine benziyordu?" diye sordu. Başımı sallayarak onayladım. "Evet, onlar. Onları görme-din, değil mi?" "Yakm zaman içerisinde onları görmedim." pn etkileyici bakışımla Niello'nun gözlerinin içine baka-u "Benim için onları arayabilir misin?" diye sordum. "On-larla yapacak işlerimiz var da." Niello sevecen bir şekilde gözlerimin içine baktı. "Bundanrlaha iyisini yapabilirim, Livvie. Reza benimle beraber. Col'debenimle beraberdi, hatırlıyor musun? O da Dağ Adamlarınıhatırlıyordur. Niye onu, bu civardaki tüm hanlara ve maske-li balolara bakması için göndermiyorum?" Niello'ya bir öpücük yolladım. "Sen bir hazinesin, bunubiliyor muydun?" "Tüm kızlar öyle diyor, hayatım. Şimdi içeri girin, sırada

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 28: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bekleyen müşteriler var." Elini kaldırarak ikimizin içeri gir-mesine izin verdi. Usara'yı avlunun kenarındaki masalardanbirine yönlendirdim. Usara yüzünde sinsi bir gülümseme ile, "Livvie?" diyesordu. İşaret parmağımı, susmasını işaret edercesine kaldırdım."Beni o isimle çağırmaya cesaret edebilecek tek kişi o, bunuunutma. Eğer başka biri bana o isimle hitap etmeye kalkarsa,sonucuna katlanır." Usara alçak koltuğa yayılarak Niello'nun olduğu tarafadoğru bakıp, "Onu nereden tanıyorsun?" diye sordu. Niello,utancından kızarmış bir genci, yanındaki arkadaşı ile beraberiçeri girmeye ikna etmeye çalışıyordu. On yıldan fazla zamandır Ensaimin'in dört bir yanını do-laştım. Birçok insan tanırını." Etrafa bakmıp avluda hizmetçibir kız olup olmadığını anlamaya çalıştım. Yaptığım açıkla-ma, Usara için yeterliydi. Aslında Niello'yu genç bir kızkenVanam'da tanımıştım. O zamanlar, bir hizmetçi olarak yaşı-yor ve boş zamanlarımda eğlenmek için şehirde dolaşıyor-dum. Niello, Kendine Bakma Camı'na takılırdı. Çoğunluklakanlarda ve tapmak bahçelerinde sahne alan oyuncuların ya- nmdaydı. Onlar için mektuplar taşır, kostümleri onarır ve ba-{zen de sahnenin bir köşesinde elinde bir mızrak ile dikilirdi. IHep maskeyi takacağı ve hayatının rolünü oynayacağı günü]hayal ederdi. Avlu yavaş yavaş insanlarla dolmaya başlamıştı. Herkes ka-')laslar ve varillerden yapılmış sahneye yakın bir yer kapmayaHçalışıyordu. Sahnenin önünde sıra sıra oturma yerleri vardı.İnsanlar üzerlerindeki pelerinleri çıkartarak sandalyelerin üze-rine koyup oyunun başlamasını bekliyorlardı. "Bunu daha önce görmüş müydün? Oyunun adı Arka KapıDedikoduları." Usara meraklı gözlerle sahne ile oyuncuların ha-zırlandıkları arka odayı birbirinden ayıran perdeye doğru ba-kıyordu. Perdenin üzerine, yüksek bir duvar ile birbirindenayrılmış iki rengârenk bahçe resmi boyanmıştı. Sahnenin her ,iki yanındaki platformların üzerinde, süslü ve kıvrımlı demir-lerden oluşmuş iki kapı vardı. Kapılar, kafasına hırsızlık yap-mayı koymuş bir kediyi bile durduramazdı ama oyunculariçin sembolik bir engeli temsil ediyorlardı. Başımı iki yana salladım. "Hayır ama yine aynı hikâye ol-sa gerek. Genç aşıklar, acımasız babaları veya açgözlü annele-ri yüzünden bir araya gelemezler. Bir domuz ile ilgili komikespriler ve sonrasında inanılması güç rastlantılar birbirini iz-ler." Ortalıkta gezinen hizmetçi kızlardan birine yanımıza gel-mesi için işaret ettim. "Ben ve arkadaşım için şarap, oyuncu-lar için ise bir sürahi bira, Bayan Becerikli'den övgülerle." Kız kuşkulu gözlerle bana baktı. Bayan Becerikli, ÖksüzünGözyaşları adlı oyundaki yaşlı bir kadın karakterin adıydı. Sonbirkaç yıldır tüm sahne alan gruplar, bu oyunu bilirlerdi. "Buözel bir şaka," diye açıkladım. "Niello ne demek istediğimianlayacaktır." Usara beklenmedik bir şekilde, "Bazı acemi oyuncular,birkaç yıl önce Kış Gündönümü'nde o oyunu oynamışlardı,dedi. "Öylevse Hadrumal'da maskeli balolara gittin, değil mi?"diye sordum."Arada sırada güzel bir oyun sahnelendiği olur. Yetenekli

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 29: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

cu grupları, Başbüyücü davet etse bile, çoğunlukla bizim

oraya gelmezler." Kuşkulu bir ses tonuyla, "Şaşırdm mı?" diye sordum. "Sizbüyücülerin, ürkütücü efsaneleri, büyülü sisler ardındaki giz-li adayı ve binaları bir arada tutan efsunları yaratmak için kaçnesil harcadığınızı ancak Saedrin bilir. Hangi oyuncu, sizinpibi bir insan kitlesinin karşısına çıkmak ister ki? Oyun be-genilmediği zaman sahneye sebze meyve atılması zaten yete-rince kötüdür. Ya oyun beğenilmediğinde, oyuncuları birerkurbağaya dönüştürürseniz?" Usara aşağılandığını düşünerek, "İnsanlar artık eski hikâ-yelere inanmıyorlar," dedi. "Çok şaşıracaksın," dedim. Söylentileri yalanlamak gibi birniyetim yoktu. Eğer insanlara mistik büyü şehrini ziyaret et-tiğimi söyleyerek onları etkilemek isteseydim, onlara kesin-likle, şehrin çok sıkıcı bir yer olduğunu ve kendini beğenmişbüyücüler ile dolu olduğunu söylemezdim. "Büyücü kanı ta-şıdığın anlaşılmadan önce neler hayal ettiğini ve bir çırak ola-ıak eğitilmek üzere büyücülerin yanma gönderilmeden öncenasıl düşündüğünü hatırlasana." Usara başım iki yana salladı. "Ben Hadrumal'da doğdumve büyüdüm. Anne tarafımdan dördüncü nesilde ve baba ta-rafımdan beşinci nesilde büyük büyücüler vardı. Soyağacı-mızm bütün dalları büyücülerle doludur. Benim için o şe-hir, tüm gizemlerin saklı olduğu bir yer!" Usara sırıttı veben de ona gülümsedim. Bu adamla beraber kilometrelerceyol kat etmiş olmama rağmen, bunları nasıl bilmezdim? Budikkatsizliğim yüzünden kendimi azarladım. Onun umursa-mazlığının bizi bir bok çukurunun içine düşürmemesi içinöer an tetikte olmalıydım. Ne kadar zekiydi? "Öyleyse, ho-

51

roz yumurtasından çıkan efsanevi yılan için ne düşünüyojBsun?"Usara'nın kaşları çatıldı. "Hayata yavru bir horoz olarak52 başlamış. Birisi mahmuzlarını ve ibiğini kesmiş. Benim anlaJmadiğim şey. mahmuzların horozun kafasında nasıl çıktığı."Öyleyse eski numarayı neredeyse çözmüştü. "Bana anlatıl-dığına göre, önce hayvanı hadım etmeleri gerekiyormuş."Boruların ötxnesi ile konuşmamız yarıda kesildi. Beyaz masL,keşi ve süslenmemiş peruğu ile Açıklayıcı sahneye çıktı. Hi-kâyenin nerede geçtiğini anlattı ve kendimizi geliştirmemiziçin anlatılanlardan ne ders çıkarmamız gerektiği konusundaipuçları vercii. Bunları anlatırken, eski zamanlarda tapmaklar-da oynanan dinsel oyunlara kadar geri gitti. Her zamanki gi-bi, insanların bir kısmı kimin kim olduğunu dinlerken, di-ğerleri, dansçı kızların ve domuzla ilgili komedinin sahne al-ması için sabırsızlanıyordu. Kahramanımız olan zengin bir ai-lenin çocuğu, bir devriyenin kızma ilanı aşk ederken, ben deşarabımı yudumluyordum. Devriyenin dürüst bir şekilde ti-caret yapmayan herkesten nefret ettiği ile ilgiü şakalar yapı-lıyordu. Adamın bel ölçüsü ile ilgili birkaç esprili söz söylen-di. İnsanların aşırı güldüğü dikkate alınacak olursa, hikâye,yerel halk için yeniden yazılmış olmalıydı. Komşu evin aşçısı, kahramanımızın kâhyasına uzun uzun,efendisinin kendisine ne kadar kötü davrandığını anlattı. Ça-murlu maskesi ve rüzgârda uçuşan saçları ile bir haberci gel-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 30: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

diğinde, herkes rahatladı. Getirdiği haberlerin çok özel oldu-ğunu söyledikten sonra, erdemli bakirenin kiralık katiller ta-rafından kaçırıldığını söyledi. İzleyiciler arasında olaylarınburaya geleceğini tahmin edemeyenler, şaşkınlıkla nefeslerimtuttular. Katiller ortaya çıktı ve perdenin arkasından dansçıkızlar belirdi. Usara'y1 dürtükleyerek, "Niello'ya, üst kattaki hizmetçile'rin, bir aşÇi ile hava durumu hakkında bu kadar çok konuŞ' v verine, çatıda çıplak oturmaları gerektiğini söylesem iyiolur," dedim. Büyücü cevap vermedi. One doğru biraz daha eğilerekV 7İarı daha yakından görmeye çalışıyordu. Kızların düzgün 53hacakları, kurdelelerle süslenmiş muslin etekler ile örtülmüş-tü ve yüzlerindeki yarı maskeler, gülümsemelerini gizlemi-yordu. Açık saçık bir şarkıdan sonra, sıra soytarılara gelmiş-ti Birinin koca burnu, ötekinin ise bembeyaz boyanmış yü-zü vardı. Burada da beni şaşırtacak bir şey yoktu. Herkese sal-dıran bir bekçi köpeği ile başı belaya giren iki tüccarı can-landırıyorlardı. Soytarılardan biri bir bıçakçıydı ve aşçıya kuryapıyordu. Kılıçlar ve kınları ile ilgili tüm şakaları duyduktansonra öğrendik ki köpek onun bıçakları bilemesini bile en-gelliyormuş. Koca burunlu maskenin ardındaki sesin Niel-lo'ya ait olduğunu anlamıştım. Sahneyi o kadar istekli can-landırıyordu ki gülmekten katıldım. Kahramanımız gelip de aşkını nasıl kaybettiğini detaylı birbiçimde anlatırken, benim arkamdaki insan topluluğunda anibir sessizlik oldu. Usara dikkatini tamamen sahneye vermişti.Ben arkamı dönüp baktığımda, insanların arasından geçip bi-ze doğru gelmeye çalışan iki sarı saçlı figürü gördüm. Adam-ların boyu, gösteriyi izleyenlerin çoğunun ancak omzuna ge-liyordu. İçlerinden biri iri yapılıydı ve diğeri daha sıskaydı.Zayıf olan, uzun saçım arkasında bağlamıştı. Usara'nm kaburgalarına bir dirsek atarak, "Biraz kenaraÇekil, Usara," dedim. Usara yanında oturan adamlardanözür dileyerek sandalyesinin yerini değiştirdi. Gren, göste-riyi daha iyi görebilmek için ayağa kalkmış bir adamın ta-buresini alarak Sorgrad'a uzattı. Sorgrad, sanki tüm akşam"oyunca bizimle beraber gösteriyi izlemişçesine, masadakiVerini aldı. Sorgren, benimle Usara'nm arasına oturdu. "Senin mesa-)lnı almca hemen geldik." Sorgren, kadehimin dibindeki şa- . rabı bir dikişte bitirerek, "Hoşbulduk, o kadar susamışım ki,İdiye ekledi. Sorgrad cebinden gümüş bir kadeh çıkardı ve ben de içi,54 ne şarap doldurdum. "Aklıma gelen her yere mesaj bıraktım.Ne zaman geldiniz?" Sorgrad susamış bir şekilde şarabını içerken, "Günbatıjmmdan hemen sonra. Col'dan geldik," diye açıkladı. Gren, Usara'nm meraklı yüzüne cesur bir bakış atarak,"Sana para veya başka bir şey mi borçluyum?" diye sordu,;"Sen kendi önündeki kuzu etiyle ilgilemene," diye ekledi. j Kadehimi Gren'in elinden alarak, "Bu Usara ve benimleberaber," diye açıkladım. Çevreye bakımp hizmetçi kızlardanbirini bulmaya çalışırken, "Neyse, bu konuyu sonra konuşu-ruz. Col'da neler yapıyordunuz?" diye sordum. Sorgrad alaycı bir gülümseme ile, "Beladan uzak duruyor-duk," dedi. Sorgrad'm kestane rengi, yün ve ince pamuklu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 31: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

kumaştan yapılmış yeleğine gözüm takıldı. Son modaya görekesilmişti ve geniş göğsünü açığa çıkaracak şekilde dikilmiş-ti. Kemerindeki gümüş işlemeler ve para kesesi göz alıcıydı.Saçları kısa kesilmişti ve kafasında, en son güney modasınagöre yapılmış bir kasket vardı. İnsanların ter kokularına rağ-men, Sorgrad'm vücudundan yayılan pahalı ve baştan çıkarı-cı parfümün kokusunu duyabiliyordum. Masum bir şekilde, "Öyleyse Draximal'daki küçük pro-jeniz başarıyla mı sonuçlandı?" diye sordum. Dağ Adamla-rını son gördüğümde, Lescar'daki iç savaşı finanse etmekiçin bir tüccar tarafından toplanan altınları çalmayı planlı-yorlardı. Sorgrad başıyla onayladı. "Değişiklik olsun diye bizimitakılmayı kabul eden birkaç eski dostumuza rastladık ve on-lar da çok fazla kan akıtmadılar. Tepelerin arasında, Sharlac u1kuzeyinde, en uygun yeri seçtik ve işimiz, tereyağından &çeker gibi kolay oldu." nsçılarm tekrar sahne alması ile beraber sesini yükselt-ir zorunda kalan Usara, "Selerima'ya niçin geldiniz?" diyesordu-Çorerad'm mavi gözlerinde intikam ateşi yanıyordu. "Ara- 55"imiz birinin festival için burada olacağını düşündük," di- acıkladı. Dağ Adamlarının hafızasının taşlara kazman yazıt-ı r kadar kuvvetli olduğunu boşuna söylemiyorlardı. Usara bir açıklama beklercesine' benim yüzüme bakarak,"Kim?" diye sordu. "Daha. sonra açıklarım." Devriyelerle paylaşmak istemeye-ceğim bir hırsızlığı planlayan kişinin Arle Cordainer olduğu-nu, Usara'ya açıklamanın uygun bir yolunu bulmam gereki-yordu. Bizim yeteneklerimize ihtiyacı olduğunu söyleyerekbizi kiralamış ama sonra bizi ortada bırakmıştı. Onun yü-zünden hepimiz, neredeyse kendimizi darağacında buluyor-duk. Kızlardan birini çağırıp bir şişe şarap ve bir kadeh iste-dim. Sahnede, cimri adamın evinde yeni bir hizmetçi kız var-

dı. Kız, kahramanımızın unutulmuş aşkının giydiği zarif mas-keyi ve onun lüle lüle peruğunu takıyordu. Sorgrad'm kade-hine biraz daha şarap doldurdum. Sahnede güzel bir kız var-ken, Gren'in dikkatini bu tarafa çekmek akıllıca olmazdı. Birşeylerle meşgul olduğu sürece benim için sorun yoktu. Yara-mazlık yapamazdı. Sorgrad'a doğru, "Festivalden sonra da buralarda mısı-nız?" diye sordum. "Bahse girerim, bütün yaz boyunca Les-car'dan uzak duracaksınız." Sorgrad, "Bizi teşhis edebilecek kimseyi canlı bırakma-dık," diyerek omzunu silkti. "Ama evet, altınları paylaştıktansonra diğerlerinden bir süre uzak duracağız. İçlerinden birka-çının ağzı, yırtık bir cep kadar bile güvenli değil. Eğer dara-ğacında sallanma tehlikesi ile yüz yüze gelirlerse, kendi ha-yatlarını kurtarmak için her şeyi anlatabilirler." Başımla onayladım ve kullanacağım kelimeleri daha di]ç,katlice seçtim. "Charoleia bana, birkaç kişinin hırsızlıktan so-rumlu tutulduğunu ve Dük Draximal'm onları aradığını soy.56 ledi." Usara ne anlattığımı duyabilmek için öne doğru eğiljama Gren'in gösteriyi görmesini engellediği için Gren tara.'fmdan geriye doğru itildi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 32: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sorgrad gözlerini benden ayırmayarak, "Onu en son rıezaman gördün?" diye sordu. "Son-Kış gelmeden önceydi. Ben ve Usara, buraya doğrugeliyorduk. Her zamanki gibi Relshaz'daydı. Zaten onun sa-yesinde, sizin festival için buraya geleceğinizi öğrendim. SiziKış Gündönümü'nde gördüğünü söyledi." Sorgrad kaşlarını çatarak elindeki kadehe baktı. Charole-ia'nm söylediği hiçbir şeyi sorgulamayacağını biliyordum.Charoleia, saf insanlarla konuşup entrikalar planlayarak parakazanıyordu. Bilgi edinmek için kurduğu ağ, kusursuzdu.Kışları, Lescar Körfezindeki büyük şehirlerde geçirirdi. 1-Ier-kes, eğer işine yarayacak bilgiyi Charoleia'ya ulaştıracak olur-sa, karşılığını altın olarak alacağını bilirdi. Öyle görünüyorduki bu sefer de gelen haberler doğruydu. Usara, Gren'e bir şeyler söyledi ama soytarılar tekrar sah-ne aldığından, ne dediğini duyamadım. Azimli bıçakçı, birkadın elbisesi giyerek azgın köpeğin yanından fark edilmedengeçmeye karar vermişti. Sonunda, kürklere bürünmüş ve ka-fasında sarkık kulaklı köpek kafası taşıyan Reza, Niello'yutüm sahne boyunca kovaladı. Niello, komik maskesini takı-yordu ve üzerinde dar bir giysi vardı. Arkamda oturan, utancından kıpkırmızı olmuş bir kız, Ni-ello'nun bacak arasında doğru bakarak, "Orasını böyle pamuk-la doldurmaya nasıl cesaret eder?" diye sordu. Ben gerçeği bi-liyordum ve bir an için eski günleri hatırlayarak kıkırdadım. Tekrar Sorgrad'm yüzüne baktığımda, endişeli olmadığın1fark ettim. "Çok uzaktayız ve güvende sayılırız. Kimse C&~ ıu ia'dan çıkıp Ensaimin'in beşte dördünü kat ederek biziakmaya gelmez." . ^ ^ "E§er ödül yeterince büyük ise gelirler, dedim. Dük ün,1 nanm onda birini teklif ettiğini duydum." Sorgrad masmavi gözlerini benim gözlerime dikerek,"ferçekten böyle mi duydun?" diye sordu. Omuz silktim. "Bu sadece hanlarda duyduğum bir dedi-kodu olabilir ama bir veya birkaç mevsim tedbirli davranma-nızda fayda var." Sorgrad kaşlarını çatarak, "Ve sen de bir şeyler planlıyor-sun," dedi. Usara'ya doğru bakıp başım salladı. Büyücü, Grenile konuşmaktan vazgeçmişti ve tüm ilgisini sahneye odakla-mıştı. Usara'yı işaret ederek, "O, oyunun neresinde?" diyesordu. "Bir süre için onu umursama. Evet, bir planım var ve be-ni dinleseniz iyi edersiniz. İkimiz de bu oyundan kazançlı çı-kabiliriz." Sorgrad'm kahkahası, izleyicilerden birkaçının dikkatininbize doğru yönelmesine sebep oldu. Sahnede, kahramanımızve aşığı, demir parmaklıkların arasından el ele tutuşmuşlardı.Sorgrad bana doğru eğildi. "Teklifin nedir? Üstüne alınma, Livak ama senin Halice ileberaber büyücüler için çalıştığını duydum. Bundan hoşlandı-ğımı söyleyemem. Charoleia bize Halice'ten bir mektup aldı-ğını söylemişti. Mektup okyanusun ötesindeki bilinmeyen biryerden geliyordu. Başbüyücü bunu biliyor mu?" Sahnede tekbasma ağlayan kızı işaret ederek konuşmasına devam etti.Otuz nesildir mağaralarda uyuyan insanlar, onların toprak-larını çalmaya çalışan zalimler, onları korumak için ejderhâ-lar çağıran büyücüler; Niello tek başına böyle bir hikâye ya-2lP insanların buna inanmasını bekleyemez."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 33: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Kulağa ne kadar inanılmaz geldiğini biliyorum ama ma-ğaralarda yaşayan insanlar, Eski İmparatorluk döneminde Son

57

Nemith'in izini kaybettiği, Tormalin kolonisi," diye açıkljBdım. Sorgrad'm yüzünde meraklı bir ifade belirdi. "Hepimizkayıp koloni ile ilgili hikâyeleri biliyoruz. Altından çakıl taş-larının üstünde akan nehirler, çimenlerin üzerindeki elmas-lar... Kaos'tan beri herkes koloniyi bulmaya çalışıyor. "Ben altınlar ve elmaslar ile ilgili bir şey bilmiyorum. Amaokyanusun doğu tarafındaki adaları hatırlıyor musun? Başbii-yücü için hırsızlık yapmaya zorlandığım zaman götürüldü-ğüm adaları anımsayabildin mi?" Sorgrad başıyla onayladı. Yaşadıklarımı hatırlamamaya ça-lışarak konuşmaya devam ettim. "O yolculuktan sonra ne ka-dar çok para ile geri döndüğümü unutma, Sorgrad. Büyücü- .lerle ilgili istediğini söyleyebilirsin ama iyi para ödüyorlar."Tabii eğer sağ kalmayı başarırsan, diye düşündüm. "BuzAdamlar ve onların ataları, yerleşim birimlerini yerin altınakurmuşlar. Geçen yaz Başbüyücü, kendilerini mağaralara giz-leyen ve koruyucu büyülerle çevreleyen bu insanları bulmakiçin bir sefer başlattı. Halice ve ben de kendimizi bu yolcu-luğun içinde bulduk. O insanlar büyü yapıyorlardı, Gren.Ama Başbüyücü ve diğerlerinin yaptığı gibi ucuz numaralardeğil. Eski büyüyü kullanıyorlardı. Nesiller boyunca uyuma-larım sağlayan koruyucu büyü sonunda kalktı ve ben kendigözlerimle uyandıklarım gördüm." Durdum. Sorgrad'dan küçümser bir cevap bekliyordumama o düşünceliydi. "Öyleyse Başbüyücü onları uyandırdı vekolonilerini geri mi aldılar? Yine de kulağa kötü bir maskelibaloymuş gibi geliyor. Niye hâlâ kafanı böyle şeylere takıyor-sun ki?" diye sordu. "Hepimiz gibi sen de, olabildiğince bü-yüden uzak durmaya çalışırdın. Halice, Elietimm'in bir insa-nın saçlarını bembeyaz yapabilecek büyüler yaptıklarını söy-lerdi. Onlara nasıl katlandığını bilemediğini söyleyen sendinBaşbüyücü için yaptığın ilk işte enselendiğini de biliyorum fhchn son yıla gelince, kıçım kurtardığı için Planir'e birı r borçlu olmalısın. Ama şimdi niye tekrar burnunu buulara soktuğunu anlayamıyorum. Bunun o Tormalinli kı-ustası ile bir alakası olabilir mi? Charoleia bize senin kılıç 59 ma ne kadar hoşgörülü davrandığından bahsetmişti."Gözlerimi gözlerinden ayırmadan, "Senin dilin fazla uza-mış Sorgrad," diye uyardım. Bazen Charoleia'nm sağladığıbilgite™ doğruluğu beni bile şaşırtıyordu ve Halice'in mek-tupta daha başka neler anlattığım ancak Tanrılar bilebilirdi."Şimdi bir Tormalin Prensi için çalışıyorum, büyücüler içindeğil. Evet, Elietimmler beni çok korkutmuştu ve hâlâ bazıakşamlar kâbuslarla uyanıyorum. Zaten bu yüzden okyanusaçok yakın olmamaya dikkat ediyorum. Şimdi beni dinle. Mes-sire'ye göre, bu Buz Adamlar, soğuk iklimden sıkılmışlar veartık kendilerine daha ıhman ve daha kuru bir yer arıyorlar-mış. Planir onları koloniden atmış ve geçen sene onların ayakizlerini Dalasor ve Kuzey Tormalin'de gördüm." Sorgrad araya girerek, "Ben böyle bir şey duymadım," de-di. "Duymadın çünkü Planir ve Messire baş başa verip bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 34: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

plan yapana kadar bu konu hakkında sessiz kalmaya kararverdiler." Ryshad ve ben, saatlerce bu konu üzerinde tartış-mıştık. Sonunda, Elietimmlerin neye benzediğine dair detay-lı bilgiyi insanlarla paylaşmaya karar vermiştik. Böylece, eğerbir kez daha karaya çıkacak olurlarsa, herkes onları tanıyacak-tı. Yine de hâlâ, liderlerimizin hatalı olduğunu düşünüyo-rum. "Kısa süre sonra, İmparatorumuz ve onun dostları, ki-lometrelerce öteden insanların canına okuyabilen büyücülertarafından desteklenen düzenli bir ordu ile savaşmak zorun-da kalacaklar. Patronum, onlarla savaşmak için büyüye ihtiya-cımız olacağını söyledi." Sorgrad saldırgan bir tavır ile, "Öyleyse prensin senden neistiyor?" diye sordu. "Ayrıca bu prens de kim?" "Messire D'Olbriot. Mutlaka adını duymuşsundur." Soırad'm, Tormalin İmparatorluğunun en önemli Ailesinin rei:ni duymamış olması mümkün değildi. Başıyla onayladı. "İmparator hiçbir şeyden haberdar değil-ken, onun gizlice sarayı yönettiğini söylüyorlar. Onunla ne,yapıyorsun?" Sorgrad'm gözlerinin içine baktım. "Messire D'Olbriot,'başkaları bu konuyla ilgilenmeden, eski büyünün ne olduğu-nu ve ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmek istiyor. Aymzamanda Başbüyücü de eski büyü hakkında bir şeyler öğren-mek istiyor. Bu bilinmeyen büyüye Desise adını verdiler. BuJrada önemli olan şey, Hadrumal büyücülerinin bu büyüyükullanamadıkları. Niye olduğunu bana sorma. Planir'i endişe-lendiren de buydu. Bu yüzden, ne ile karşı karşıya olduğunuanlayabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.""Özür dilerim ama eğer prensinin elinde Başbüyücünüııaradığı bu kadar değerli bilgiler varsa, bildiklerine karşılık, ka-raya çıkmaya cesaret eden Buz Adamlara alev ve şimşekleryağdıracak büyücüler alabilir." Sorgrad düşünceliydi ve sesi azönceki kadar tehditkâr değildi. "Bu, kulağa mantıklı geliyor.""Anlayacağım biliyordum," diyerek gülümsedim. MessireD'Olbriot, yıllardır Tormalin'in politika oyunları ile meşgulolduğundan, ben onu uyarana kadar bu tehlikeyi fark etme-mişti. Bir Tormalinli için büyücüler ve büyücülükle ilgilen-mek, frengili bir fahişe ile dans etmek kadar itici bir kavram-dı. "Söylediğim gibi, bu işten çok para kazanabiliriz. Her ikitarafa da çalışabilir ve sonunda kazanan biz oluruz." Sorgrad, "Bu oyuna nasıl bir rün yuvarlayarak dahil olma-yı düşünüyorsun?" diye sordu. Sorgrad'm meraklanmaya başladığını fark edince rahatla-dım. "Söylenilenlere göre Desise'in kökeni eski ırklara daya-nıyor: Ova İnsanları, Dağ Adamları ve Orman Halkı. EskiTormalinliler, büyüyü bu ırklardan öğrenmişler." grad, "Tıpkı topraklarım, zenginliklerini ve stoklarımldardan sağladıkları gibi," diye homurdandı.Konuşmaya devam ettim. "Tormalin bilginleri ve Planir•• < icüleri, son altı aydır bir ipucu bulmak ümidiyle arşivle- 61? ve kütüphanelerin altını üstüne getiriyorlar. Ben kendimı bazı araştırmalar yaptım ve ilginç bir şey buldum." Bil-nler benim gibi sıradan bir insanın çamaşır listesi dışındahir şey okuyabilmesine çok şaşırarak, tozlu kitaplara göz gez-dirmeme izin vermişlerdi. "Eski bir şarkı kitabı buldum. Ki-tap İmparatorluğun çökmesinden önceki zamana ait ve kita-bın içinde eski ırklara ait birçok şarkı var. Şarkıların sözlerin-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 35: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

de eski büyü ile ilgili ipuçları var." Sorgrad şaşkın bir ses tonuyla, "Sence bu ilginç mi?" di-ye sordu. "Bence ilginç çünkü eğer bu şarkıları eski dilden yeni di-le çevirebilirsek, eğer şarkıların sözleri içerisinde eski büyü-ye ait efsunlu sözler varsa, bu durum hem Planir'in hem deMessire D'Olbriot'un ilgisini çekecektir." Sorgrad kaşlarım çatarak, "Bunu yapma ihtimalimiz ne-dir?" diye sordu. "Düşündüğün kadar zor değil," diyerek onu rahatlatmayaçalıştım. "Bu eski büyünün nasıl çalıştığım gördüm ve bahsegirerim ki içerisindeki efsunlu sözler Orman ritimleri içeri-yordur. Ben bir ozanın kızıyım, Sorgrad, benim kulağıma gü-venebileceğini biliyorsun." Sorgrad, "Öyleyse niye büyücüler bunu kendi başlarınayapmıyorlar?" diye ısrar etti. Planir'in bilginleri koordine etmek için seçtiği kişi, Ca-suel adında, dar görüşlü bir adam. Onun planları ve yöntem-teri taşlara kazınmış ve benim teorilerimi dinleyecek vaktiy°k. Zaten şarkılarla veya müzikle de hiç ilgisi yok." Sorgrad sırıtarak, "Ve senin yolundan çekilmesi için kafa-mdan aşağı bir raf dolusu kitap geçirmedin mi?" diye sordu. "Aklımdan geçmedi dersem yalan söylemiş olurum." şa_rabımdan bir yudum aldım. "Ben onu görmezden gelmeyitercih ettim. Evin, çok sevilen bir erkek yeğeni var. Adı Es-1quire Camarl ve Ryshad'm saygı duyduğu insanlardan birisi.Onu bu kitabın ilgi çekici olduğuna inandırdım. O da Mes-sire D'Olbriot ile konuşup ona, şarkıların dilimize çevrilmesiiçin beni görevlendirmesini tavsiye etti." "Ve sen de o kadar yolu işlerini yaptıracak birilerini bul-mak için mi geldin?" Sorgrad etkilenmişe benzemiyordu."Kazancının bir kısmını arkadaşlarınla paylaşmak istemenesaygı duyuyorum ama daha yakınlarda sana yardım edebile-cek birileri yok muydu?" Omuz silkerek, "Aslında hayır," diye cevap verdim. "Bil-ginler, Eski Yüksek Tormalin dilini anlayabiliyorlar ama ka-yıp diller olarak isimlendirdikleri diller ile ilgilenmiyorlar.Gidesta'da bir süre kalmış birkaç asil bulduk ama ancak birbardak şarap, kalacak bir yer ve yatacak bir orospu isteyecekkadar Dağ dilini anlıyorlardı. Bu da, eski dilin anlaşılması içinyeterli değildi." Sorgrad parmağı ile kadehin kenarını okşarken, "Öyleysesen de şarkıları tercüme ettirmek için Dağ dilini daha iyi bi-len birilerini arıyorsun, değil mi?" diye sordu. "Evet ama bunu yapabilmek için vahşi ormana dalıp tepe-lere çıkmam gerekiyordu. Ayrıca, burası ile Toremal arasındakarşılaştığım kimseler, şarkıları tam olarak amayamıyordu.Aslında bu şarkıların Desise ile bağlantısı olduğunu kanıtlaya-cak kadar çok şey öğrenmiştim. Sorgrad aniden, "Ödemeyi peşin mi yoksa iş bittiktensonra mı yapıyorlar?" diye sordu. "Yola çıkmadan önce yüklü bir miktar para aldım," diye-rek onu rahatlattım. "Ve bu bölgedeki büyük şehirlerde,D'Olbriot rezervlerini ihtiyacım olduğunca kullanmaya ye^kim var." Gömleğimin altına gizlenmiş olan bronz madalyo • Ap p'Olbriot'un mührü vardı. Ama madalyonu buradarpk insanların dikkatini üzerime çekmek istemiyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 36: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"İs bittikten sonraki ödeme, tam olarak neyi başardığı-v,aölı Evet, bu şarkıların tercüme edilmesini istiyorum. 63es]ji diller hakkında birazcık da olsa bir şeyler bilenrkes beni bu şarkıları çözebilecek kişilere yönlendirebilir.Ormana gidebilirim. Zaten ben de melez olduğumdan, baba-ismini kullanarak bana yardım etmelerini isteyebilirim.Orman Halkından birilerini bulup şarkıları onlara tercüme et-tirebilirim. Veya Dağlara gidip şansımı orada deneyebilirim.Ama bunun için dağlarda yol yordam bilen, onların dilinikonuşabilen birilerine ihtiyacım var." "O zaman, ihtiyacın olan kişilerin ben ve Gren olduğunusöyleyebilirim." Sorgrad'm gözlerinde yaramaz bir ifade var-dı. "Eğer fiyatta anlaşırsak, sana yardım edebiliriz." Onun neşesi sinirimi bozmaya başlamıştı. Dağlardan ayrıl-ma sebeplerinin aslında ne olduğunu sormadığımı fark ettim."Dağlara gidersek, orada uygun bir fiyata sizin derinizi yüz-meye hevesli insanlarla karşılaşmayacak mıyız?" diye sordum. Sorgrad düşünceli bir biçimde boş kadehinin içine baka-rak, "Eğer belirli yerlerden uzak durursak, sorun olmaz," de-di. "Önce biraz düşünmem gerek ve bu konuyu Gren ile dekonuşmalıyım," diye ekledi. "O zaman yarın gel ve beni bul. Sana kitabı göstereyim,"dedim. Sahneye dönüp seyircilere jartiyerlerini gösteren dansçıkızları izlemeye başladım. Sorgrad'ı zorlamanın bir anlamıyoktu. Oturup düşündükten sonra bir karara varacak ve Grenc'e ağabeyinin tavsiyesini dinleyecekti. Gren, istediklerini el-de etmek dışında, çok fazla bir şey düşünmezdi. Hevesi za-marı zaman dikkatsizliğe dönüşüyordu. Dağlardan ayrılma se-°epleri de bununla ilişkili olmalıydı. Gren sonuçlarını düşün-üden bir şey yapmış ve sonuçta dağlardan uzaklaşmak zo- romda kalrmşlafd, Haritanm dört bu yanında surgun. go|derilmiş adamlar gibi, kendüenni Lescar da Mmuşlard,Grenin şiddet eğilimi, parah asker olabilmek ıçm degerh bjnitelikti. Bu yüzden Lescar'da kalmış ve iç savaş su^Jkendilerini zengin edebilecek birçok fırsat yakalayabilecek!rini fark etmişlerdi. . . , Dansçrlar sahneden ayrüdüar ve yerlerim oyunculara b,raktılar. K1Sa süre içerisinde, neler olup bittiğini ardadan. Gü-zel kızımrzla evlenmek isteyen cimn adam, ^™^yarak, kendi isteğiyle evlenmeye razr olana kada, hizmetçiolarak çahştırmaya başlamışta Sorgrad, Niye bu konuyu kıza tecavor?" diye mırıldandı. .7 "Kız, basit bir soğuk algmlığıyla bile başa çıkacak bınnebenzemiyor " diyerek ona kadldun. Aşçı ve ev satubı. ıb|Denzen iyor, y ,_,.,._ üzermde uzun uzun konuşmayanin de zaten bıldıgı konular uzermucbaşladılar. "İşte cevabı burada!" \jsara benimle konuşmak içm Gren m arkasından bjdoğru eğüerek, "öksüzün Gözycrşlann'dakı yaşlı adam ıkudarsrz-""Ltnl, aşağı sarkmış burnu olan bu maske ile.*£edüır," diye açıkladm, Saednn beni bu büyücülerin inzivayaçekilmiş yaşamlarından kurtarsın, diye duşundum^Bir sonraki sahnede kahramanımız ve aşığı, dem r P _makhklr kapıların olduğu yerde ba? haşaydılar. Kh ma-mız, devriyeyi çağırıp yaşlı cadının yakalanmasmı sa ladıSorgrad sırıtarak, "Şu ana kadar söylediği en manı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 37: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

söz," diye fısıldadı. "Dürüst bir vatandaş, her zaman devyeden yardım istemelidir." uğraktır," "Bir gümüşe iddiaya girerim ki kız gerçeği açıkUyaa^dedim, lerçekten de kız. inkâr edilemez ^^Yaşh adamın kendrsi üe parası için evlenmek utem^kimsenin inanmayacağını, tüm şöhretinin zarar gorebüe kahramanımızın ailesinin evlenmelerine asla izin ver-° ^pöini anlattı. Klasik romantik sahneler birbiri ardınaelenirken, ben de biraz daha şarap istedim.qorprad'ın bahsettiği Tormalin kılıç ustasını düşünmeyeladım. O, Messire için Buz Adamları kovalarken yollarımızkısmıştı. Elietimmler uzun süredir hırsızlık yaparak ve in-nları öldürerek Tormalin'e sızmaya çalışıyordu. Onlar, ken-dilerini Kel Ar'Ayen'in kayıp kolonisine götüreceğine inan-dıkları değerli eşyaları çalıyorlardı. Ben de, Başbüyücününemri ile aynı değerli eşyaların peşindeydim. Aniden parlayan bir şehvet ateşi ve her zamanki bedenselzevkler, benim için yeni bir şey değildi. Ama Ryshad efendi-sinin yanma döndüğünde, içimde bir şeyin eksik kaldığınıhissetmiştim. Ben, herhangi bir şeyin veya herhangi birininözlemini çekecek birisi değildim. Rünler yuvarlanır ve benyoluma devam ederdim. Ama sanki kılıç ustası ile aramızda-ki, çok daha farklı bir şeydi. Başbüyücünün göz yumması vebirazcık da şans ile tekrar bir araya geldiğimizde, bir daha as-la ondan ayrılmak istemediğimi fark ettim. Duygularımı sah-nedeki kız gibi anlamsız ve süslü kelimeler ile ifade etmiyor-dum ama şunu biliyordum ki, sonsuza kadar Ryshad'm ya-rımda olmak istiyordum. Sonunda, benim için çok değerli ol-du ğunu anlamıştım ve bu yüzden hem sevinçli hem de ted-birliydim. Başımı kaldırıp yüzlerinde boyanmış maskeler taşıyan yap-macık aşıklara baktım ve maskeli baloda anlatılan karakterle-ri düşünmeye başladım: asilzade âşık, kayıp varis, ahlâksızgüzel, neşeli hırsız, bilge yaşlı adam, komik esnaf. İçinde bu-lunulan zor durumlar ve çözümleri, bir çocuğun yap boz ku-tusu ve parçaları gibi birbirini tamamlıyordu. Ama Ryshad veöenim için hayat böyle değildi. Aramızdaki ilişki ile onun asillr Aileye hizmet etmeye yemin etmiş biri olma gerçeğiniağdaştıramıyorduk. Eğer doğruyu söylemek gerekirse, bu

65

gerçek çok da umurumuzda değildi. Ama beraber bir gele,cek kurma umudumuz pek fazla değildi. Sorgrad, SorgrenJBaşbüyücü veya D'Olbriot'a ne söylersem söyteyeyim, bu_66 maceraya atılmak için kendime özel sebeplerim vardı. Amabu benim sırrımdı. Niello'mm sesini duyunca, düşüncelerimden sıyrılıp ilgi-mi tekrar sahneye odakladım. İki tüccar, güzel kızı zalimiı*evinden kaçırma planları yapıyorlardı. Böylece ailesinin yanı-na geri dönebilecekti. Kız kendisini, aşığı Üe beraber orman<jda yürürken buldu. Kahramanımız şaşkın bir ses tonuyla, "Ormanda ne yapı-yorum ben?" diye sordu. Yüzü bembeyaz boyanmış soytarı, kahramanımızın bur-nuna doğru elini uzatıp anlamlı anlamlı, "Güzel çiçekler top-luyorsunuz," dedi. "Yoksa baharda genç bir adam, ormandabaşka ne yapar?" J

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 38: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Herkes gülmeye başladı. Oyun, her zamanki gibi, dahaönceden tahmin edilebilir bir biçimde ilerliyordu: bir arayagelemeyen aşıklar, sahnede soytarılar, köpek ve aşçı ile bera-ber koşturuyor ve cimri adamın esprileri ile izleyenler kah-kahalara boğuluyordu. Cimri, kızın evden kaçmasını engelle-mek için kendi evine arka kapıdan girme hatasına düşüyor Ikendi köpeği tarafından kovalanıyordu. Bıçakçı, bu fırsatı de-ğerlendirerek kızı kurtarmaya ve aşçının masasının altındaduran çizmelerini almaya çalışıyordu. Dansçılar, sahneye çı-karak erotik bir gösteri sergileyip oyunun hızlı akşını bir sü-reliğine yavaşlattılar. Nihayet oyunun sonunda aşıklar, da-matlık ve gelinlikleriyle sahneye çıktılar. Kızın saçları kısacık-tı ve kesilmiş saçları, Drianon'a ait bir sunağın üzerine ko-yulmuştu. Açıklayıcı, sesini yükseltip homurdanmaya başlayanhizmetçi kızlardan içecek isteyen insanların sesini bastıraraoyundan alınacak ahlâki dersi açıkladı. Kapının önünden ge- bir rahip söylediklerini duysa şaşkınlığa kapılırdı. Niello, klayıcmın konuşmasını kesmeyince çok şaşırdım. Ama sonmanlarda, oyuncu gruplarının çoğu, oyunlarının sonundaita ders vermeye çalışıyorlardı. İnsanlar da, bu eski ama sı- ^]_geleneğin devam etmesine itiraz etmiyorlardı.Oyuncular halkı selâmlayıp sahneden indiler. Niello bizim sanlızı göstererek hizmetçi kızlardan birinden içecek birşeyler istedi. Diğerlerine bakarak, "Daha kalacağız, değil mi?" diye sor-dum. Gren, "Tabii ki," diye cevap verdi. Dansçı kızlar, ellerindeterlikleri ve omuzlarında şalları ile tekrar sahneye çıkmışlardı."Henüz, birisini bulmadan yatağa girmek için çok erken." Gren sahneye doğru gidip hizmetçi kızlardan birinin elin-deki koca sürahiyi ve bardakları aldı. Dansçılar ilk önce, sıra-dan, kösele rengi bir ceket ve şehirdeki erkeklerin yarısınıngiydiği sıradan pantolonlardan giyen bu zayıf figürü reddet-mek istediler. Daha sonra, dansçı kızların hepsi teker tekerGren ile ilgilenmeye başladılar. Şüpheli bakışlar, bir süre son-ra yerini kıkırdamalara bıraktı. Sonunda Gren, sahnenin ke-narında dört dansçı kız ile oturmuş, şarap içiyordu. Gren kız-ların gösterisinden övgüyle bahsederken, kızlar da kıkırdıyor-lardı. Niello bize doğru geldi. Yüzündeki maskeyi çıkartıp ter-den sırılsıklam olmuş gömleğinin üstündeki eski püskü ceke-tin düğmelerini açtı. Yanımıza oturduğu zaman duyduğumerkeksi koku, rahatsız edici değildi. Yüzümde bir gülümsemebelirdi. Bir eli ile saçlarım düzelterek içini çekti. "Evet, nedüşünüyorsunuz?" Usara ona doğru bir bardak içki uzatarak, "Çok eğlenceli,birinci kalite," diye cevap verdi. Kendine Bakma Aynası için bile güzel bir oyun," diyerekgörüşümü açıkladım. Niello omuz silkerek, "O kadar da değil," dediyse de ytuzündeki ifade onu ele veriyordu. "Sanırım köpeği biraz daha;Bfazla kullanabiliriz."68 "Ama sen de, çırılçıplak soyunup seni izleyen kızları mut-lu etmelisin," diye araya girdim.Alaycı bir ifade ile, "Gerçekten bu fedakarlığı yapmak zo-runda mıyım?" diye sordu. "Belki de bunu yapmamalıyım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 39: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

çünkü devriyelerin bundan hoşlanacağını sanmam. Aşçıylaolan sahnem için ne düşünüyorsun?"Sorgrad, "Mektup nerede?" diye sordu.Niello şaşırarak, "Ne mektubu?" diye cevap verdi.Sorgrad alaycı bir gülümseme ile, "Hayati önem taşıyanbilgiler içeren ama nereye koyduğu unutulan ya da herkesinsorunlarını çözecek önemli açıklamalar içeren mektup," diyecevap verdi. "Her iyi hikâyede, her şeyin birden çok alterna-tifi vardır, öyle değil mi?" Bir süre oyunu ve Niello'nun rolünü tartıştık. İnsanlar ya-vaş yavaş avludan ayrılmaya başlamışlardı; sonunda avludasadece oyuncular ve biz kaldık. Geceyarısı olduğunu haberveren beş çan sesi duyuldu. Niello önce bana, sonra Usara'ya baktıktan sonra, "Nere-de kalıyorsunuz?" diye sordu. "Altı Yıldız'da odalar tuttuk," diye cevap verdim. 'Odalar'kelimesini özellikle vurguladım. Niello sessiz bir ıslık patlatarak, "Dünyaya geri döndüm,sevgilim," dedi. "Hazır olduğun zaman yatağına kadar sanaeşlik edebilirim," diye ekledi. Gülümsedim ama başımı iki yana salladım. "Gerek yokama yine de teşekkür ederim." Ela rengi gözlerindeki hayal kırıklığı açıkça okunabiliyordu ama kısa süre içerisinde kendini toparladı, yüz ifadesinormale döndü. "Şimdi, izin verirseniz oyuncu arkadaşla1" konuşmam gereken şeyler var. Güzel bir performanstıher zaman kendimizi geliştirmemiz gereken şeylervar-" Hepimiz Niello'nun başroldeki kızın yanma gidişini şey-dik. Kızın yüzünde, oyun esnasında olduğu gibi masum birifade yoktu. Sorgrad kurnaz bir bakış atarak, "Onu yine reddettin. Ken-dini şu kılıç ustasına mı saklıyorsun?" diye sordu. "Kendimi büyük bir sorundan kurtardım," diye cevapverdim. "Geçen sefer onunla beraber olduğumda başıma ne-ler geldiğini bilemezsin," diye ekledim. Sahnenin orda çıkan karışıklık ile beraber, Usara'nm yü-zünde nefret dolu bir ifade belirdi. Gren,elini dansçı kızlar-dan birinin beline dolamıştı. Kızın yüzünde, başına bela aça-cak şehvet dolu bir ifade vardı. Diğer soytarı, öfkeden ve iç-mekten kızarmış şişman yüzünü ekşiterek kızın kolundan çe-kiştiriyordu. "Haydi, Lalla! Sana gidiyoruz dedim. Bu akşambenimle geliyorsun." Gren, kızı kendisine doğru çekerek soytarının elinden kur-tardı. "Lalla burada kalmak istiyor, öyle değil mi, hayatım?"Gren, kızın beline daha sıkı sarıldı ve kız da ona gülümsedi. Diğer kızlardan biri araya girerek, "Git buradan, Vadim,"dedi. "Ne Lalla ne de buradaki diğer kızlar, artık senin ma-lın değil. Bunu kaim kafana ne zaman sokacaksın?" Vadim tehditkâr bir şekilde parmağım kıza doğru sallaya-rak, "Kapa çeneni, Kelty. Tabii eğer benim kapamamı istemi-yorsan," diye bağırdı. Gren'in yüz ifadesinin ciddileştiğini gördüm. Kızlarla birarada olmaktan dolayı çok mutlu olmasına rağmen, kadınla-ra karşı abartılı bir kibarlık anlayışı vardı. Lalla'yı kaldırıpsahnenin kenarına oturttu. Kız, Gren'in beklenmedik güçgösterisi karşısında şaşırarak kıkırdadı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 40: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Gren, Vadim'e doğru bakarak, "Bu bayanların bu akşarjlsenin arkadaşlığına ihtiyaçları olduğunu sanmıyorum," dedi.Ses tonunu, soytarının maskeli baloda kullandığı ses tonun*70 benzeterek, alaycı bir şekilde, "Niye buradan gitmiyorsun?"diye sordu. Aksanından anladığım kadarıyla Col'den gelmiş olan Va.dim'in, Gren'in kuzey aksanını anlaması, biraz zaman aldı.Lalla biraz daha atik davranarak bir kahkaha patlattı. AmaKelty ve diğerleri, Gren'i, Vadim ile aralarına alacak kadarakıllıydılar. Şişman soytarı, öfkeyle yüzünü buruşturarak kaş-larını çattı. Bir eşeğin toynağı kadar büyük yumruğunuGrene doğru savurdu. Gren kolaylıkla yana çekilip Vadim'rnensesine bir şaplak patlattı. "Buradayım, şişko kıç." Usara ellerini masaya koyup araya girmek istercesine aya-ğa kalktı. Elimi omzuna koyarak, "Sen karışma," dedim. Usara, "Yapma ne olur," diye itiraz etti. "Sence bu adilbir dövüş mü?" "Hayır, değil. Ama kavgayı başlatan şişko soytarıydı ve so-nuçlarına katlanmak zorunda," diye cevap verdim. Büyücü şaşkın bir yüz ifadesi ile tekrar sandalyesine otur-du. Bir açıklama beklercesine yüzüme bakıyordu. İlgisini sah-neye doğru odaklamak için Gren'i işaret ettim. Gren kolaycaşişman soytarının yumruklarından kaçıyor ve zavallı adamınyüzünde sert tokatlar patlıyordu. Aptal kız Lalla, her ne kadarKelty ve diğerleri karışmamasını söylese de, telaşlı bir şekil-de kavga eden iki adamın arasına girmeye çalışıyordu. Deliye dönmüş Vadim, "Seni kendi bağırsakların ile bo-ğacağım, küçük bok," diye bağırdı. Şişman soytarı, eline birtabure geçirip Gren'e doğru fırlattı. Gren çevik bir hareket-le yana çekilip masalardan birinin üzerindeki tabağı Vadim edoğru fırlattı. İçinde kemikler ve yemek artıklarının olduğutabak, soytarının göğsünde parçalandı. Vadim'in üstü başıyağ içerisinde kalmıştı. Soytarı, çılgına dönmüş bir ayı gibi. n'in üstüne atıldı. Gren, yerdeki meyve kabuklarından;nin üstüne basıp dengesini kaybetti. Yüksek sesli bir za-( cığliğ1 atan Vadim, Gren'in başına doğru bir yumruk sa-rdu. Gren yine atik bir hareketle yumruktan kaçarak, bir- 71u insanm şaşıracağı bir ustalıkla yerde yuvarlanıp Va-Hirn'den uzaklaştı. Tekrar ayağa kalktı, Vadim ne olduğunuanlayamadan, soytarının yüzüne şimşek gibi bir yumrukatıp adamın dudağını patlattı. Gren'in ikinci yumruğu, ada-mın midesine geldi. Adam iki büklüm yere yığıldı. Birçoğupibi Vadim de, Gren'in boyu kısa olduğundan, Dağ Adamı-nın kolay lokma olacağını sanma hatasına düşmüştü. Aynıhataya düşen insanlar o kadar çoktu ki ben bile sayısını ha-tırlayamıyordum. Sonuçta hepsi, bu ufak tefek adamın vü-cudunun bir ağaç kadar sağlam olduğunu öğrenmişti. Birbaşka gerçek de, Gren'in, asla yenilmeyeceğine inanmasıy-dı. Sorgrad ile göz göze geldim ve başımla onayladım başı-mı salladım, ikimiz de Gren'in iyice havaya girdiğini farketmiştik. Gren bir adım geri atarak Vadim'i beklemeye başladı. Va-dim yerden doğrulmaya çalışırken, Gren, hızlı bir hamle ileyerde yatan soytarıyı tekmeledi. Gren'in hâlâ demir uçlu çiz-melerini giydiğini bildiğimden, irkildim. Vadim acı içerisin-de inleyerek bacağını tutuyordu. Bu hali ile oyundaki komiksahnelerden birini canlandırıyormuş gibiydi. Lalla bu duru-ma gülecek kadar aptal bir kızdı. Vadim sinirlenerek Lalla'ya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 41: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

doğru bir hamle yaptı. Kız, Vadim'den kurtulmaya çalışırkendengesini kaybedip yere kapaklandı. Gren'in alaycı yüzünde, öfke dolu bir ifade vardı ve elin-deki bıçak, sahne ışıklarının altında parlıyordu. Niello, yüzünde endişeli bir ifade ile Sorgrad'm omzunadokunarak, "Onu öldürmeyecek, değil mi?" diye sordu.Şimdi festival de başladığında göre, onun yerine yeni birsoytarı bulmam çok da kolay olmayacaktır," diye ekledi. 72 Sorgı'^d bir cevap vermedi ve ben de dövüşü izliyordumVadim, jimdi daha dikkatli hareket ediyordu ve gözlerimGren'in elindeki bıçaktan ayırmıyordu. Gren, gözlerinde acı,m.asrz bir parıltı ve yüzünde sinsi bir gülümseme ile Vadim'edoğru yaklaşmaya başladı. Yaptığı işten zevk alıyordu ve budvırum, beni korkutmaya başlamıştı. Çünkü bu gibi durum-1tarda kendini kaybediyordu. İki adam, daireler çizerek birbir-iilerinin Çevresinde dönmeye başladılar. Vadim, gözleriniGren'deü ayırmadığından, ellerini yana uzatarak çevresindehir Inasa veya sandalye olup olmadığını anlamaya çalışıyor-1du. Grd1 avmm üzerine çuJlanmaya hazırlanan bir aslan gibiVadim'i takip ediyordu. Usar*. hayal kırıklığına uğramış bir yüz ifadesi ile, "Bunudu.rdurîmaz mıyız?" diye sordu. "Buiiu başaramazsın. Eğer Gren ile eğlencesi arasına gire-cek olursan- kendine yeni bir düşman edinmiş olursun," di-ye cevap verdim. Büyücü, ağzı açık bir biçimde gözlerimebakakal^1- Sorgrad'a bir bakış atıp araya girmeye hazır olupolmadı£ını anlamaya çalıştım. Gren'in soytarıyı öldürmesiniengelleyebilecek tek kişi oydu. Vadi*1* en yakınındaki masanın üzerindeki tabaklardan bi-rine u.'amP salça birikintisinin içindeki çatalı eline aldı. Va-dim kendisini bıçağın tehlike alanından uzaklaştırmak için ça-

talı Gren'e doğru fırlattı. Gren yana doğru bir adım atarakhavada uçan çataldan kaçarken, bıçağı bir elinden diğerine al-dı. Bu lru hareket ile Vadim'in savunmasız olduğu taraftansaldırı)1 geçti. Fenerlerin ışığı altında bıçağın parıltısını gör-düm a^a Gren o kadar hızlı hareket ediyordu ki tam olarakiıe oMu§unu anlayamadım. Vadim acı dolu bir çığlık atıp bir elini omzundaki yaranınüzerin6 koydu. Parmaklarının arasından kanlar akıyordu. Şaş-kın bit yüz ifadesi ile ağzı açık, Gren'e bakakaldı. Gren'in yü- A acımasız bir gülümseme, belirdi ve şimdi iki elinde deklar vardı. Vadim, birçoğu gibi, Gren'in gözlerinde ölü-ün soğukluğunu görüyor olmalıydı."Nia nıer es! Als verget." Sorgrad'm dağ dilindeki cümle-. sessizliği bozdu. Gren'in gözlerindeki ateş söndü ve önce' rad'a, sonra Vadim'e baktı. Sanki soytarıyı ilk kez görü-orrnuşçasma, gözlerinde şaşkın bir ifade vardı. Rahatlayarakderin bir nefes verdim. Sorgrad, Vadim'e doğru bakıp, tatlı bir ses tonuyla "Sanı-rını bu bayanlara bir özür borçlusun," diye bağırdı. Gözle-rindeki parıltı, ses tonu kadar yumuşak değildi. Vadim du-daklarını bükerek ters bir cevap vermeye hazırlandı. Niello, Gren ile Vadim'in arasına girip önce saygıylaGren'i selâmladı, sonra Vadim'in önüne geçti. "Bu kadar ye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 42: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ter, Vadim. Sanırım bu akşam sana güzel bir ders olmuştur.Şimdi git ve elini yüzünü yıka." Niello'nun sesinde bu kadar otoriter bir hava duyduğumuhiç hatırlamıyorum. Bu durum, Vadim'i de hazırlıksız yaka-lamıştı. Soytarı kendine gelip Gren'in ayaklarının dibine kan-lı bir balgam tükürüp avluyu terk etti. Herkesin gözü Va-dim'in üzerindeydi ve kimse yarasını sarması için bir mendilbile vermedi. Vadim arkasını döner dönmez, Kelty, Gren'in yanma ge-lerek ona bir bardak şarap uzattı. Kız, Gren'in dirseğindekimorarmaya başlayan küçük yaranın üzerine nazikçe dokundu.Gren bıçaklarını kınına sokup kendini kızın maharetli elleri-ne bıraktı. Kelty, diğer dansçılara doğru otoriter bir bakış at-tı- Dansçı kızlar Lalla'nm koluna girip sahneyi terk ettiler.Gren, Kelty'nin omzunun üstünden bana göz kırptı. Ayağa kalkarak, "Haydi, Usara, benim yatma vaktim gel-ui. dedim. Sorgrad'a sarılarak onu kucakladım. "Yarın sabah°ize haber ver," dedim.

73

"Yataktan kalkar kalkmaz sana haber vereceğiz." Sorp,rad'm gözleri, Niello'nun arkasında sabırsızca dikilen, oyu.nun başrol oyuncusu kızın üzerindeydi. Niello çıkan kavga_74 dan dolayı han sahibinden özür diliyordu. "Haydi, Usara." Büyücü sessizce beni izledi. Hana giripodalarımıza çekilene kadar da tek bir kelime bile konuşmadıA. I

BOLUm IKJBu şarkıyı genç bir gelinken, kocam Selerima'nm savunması için askerdey-ken öğrendim. Ekinoks ve gündönümlerinde, küçük insan toplulukları, ne-hirdeki adacıklarda toplanırlardı. Şüphe yok ki bu insanlar, Ova Halkınınsoyundan geliyorlardı. Bu £arkı, Arimelin'in, rüya hediyesini sayısız nesil-ler boyunca tüm ırklara armağan ettiğini kanıtlıyor.Sal Âr'Imela, güzel tanrıçamızOrmanları ve nehirleri,Koruları ve gölgeleri yarattı.Ağaçlar ve nehirler birbirlerini kucakladı,Burada bir araya gelen alıkların,Gönlü ferah olsun.O, cesur olanlarımıza, uykularında bilgelik verdi,iki dünya ve ikisinin de,Gök altında hükmettiği yerde.Kalpler, sıkıntılarını dalların ve yaprakların altında bıraksın,Bu ferahlatıcı unutulmu^luk,Kederlerinizi alıp götürecektir.

1

Sal .Ar'Imela, bizi kutsa,Yeni doğan ve ölenleri,Güçlüyü ve zayıfı.

SELERimû, BAÎİ EnsAimiîi,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 43: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

jLKpûHAi^PAnAYiRjnın İKÎnci Günü, SABAHasara, üçüncü kez pencerenin kenarına gidip dışarıbaktıktan sonra, "Gelmeyecekler," dedi. Sokaklardakiinsanlar önceki akşamın yorgunluğunu atmaya çalışı-yor ve panayır alanında geziniyorlardı. Ben, bembeyaz ekmek ve peteklerinden itina ile arındırıl-mış güzel kokulu bal ile kahvaltı yapıyordum. Bu sabah, yağ-lı veya baharatlı şeyler yemek için uygun bir sabah değildi."Sorgrad, bize yardım etmemeye karar vermiş olsa bile, sö-zünü tutacaktır," dedim. Usara bira dolu bardağı eline alıp yine bir yudum bile al-madan masanın üzerine bıraktı. "Sence bize yardım edecek-ler mi?" diye sordu. "Hiçbir fikrim yok," diye cevap verdim. "Bence, teklifi-mizi kabul etse bile, büyücülerle beraber iş yapmadan öncebize sormak isteyeceği sorular olabilir," diye ekledim. Usara küçümser bir hava ile dudaklarını büktü. "Sorgrad,kardeşler içinde düşünüp karar verme yetisine sahip olanı de-ğil mi?" diye sordu. "Bu konuda ağzını kapalı tutsan iyi edersin," diye Usara'yıuyardım. "Nasıl Orman Halkı, meyve ve fındıkla beslenenumursamaz şarkıcılar değilse, Dağ Adamları da hayvan kürk-leri giyip mağaralarında yaşayan kalın kafalı aptallar değiller.Rahatla ve kahvaltını et. Dün akşam çok geç yatmış olabilir-ler." Usara, "Ben hâlâ niye onlara ihtiyacımız olduğunu anla-yabilmiş değilim," diye araya girdi. "Onlara ne kadarını an- lattığma dikkat et. Planir ve Messire D'Olbriot, Elietimmleriö;'büyüleri ile nasıl başa çıkacağımızı öğrenmeden, onlar hakikında bildiklerimizi herkesle paylaşmamız gerektiğini söyle,78 diler." "Herkes, hayatı ve onuru üzerine sır saklayacağına yemineder ama bu yine de sırların gizli kalmasını sağlamaz. Bu di-yarlarda senden daha fazla bulundum, büyücü. Geçen kış bi-le, Toremal'in arka sokaklarında bu konu ile ilgili söylentilerdolaşıyordu." Bal kaşığını Usara'ya doğru sallayarak, "Sorg-rad'a bilmesi gerekenleri anlatıyorum. Sanırım, benim de on-lardan çok fazla hoşlanmadığımı fark etmedin. Ama şimdilik,onlara ihtiyacımız var. İnsanları, çevreyi ve daha da önemli-si dağ dilini çok iyi biliyorlar. Senin de büyülerin var amabu, çoğu zaman bizim için çok değerli değil," diye ekledim. Usara, sinirli bir ses tonuyla, "Ama dün senin için değer-liydi sanırım," dedi. "Güzel yorum." Ses tonumu yumuşatarak konuşmaya de-vam ettim. "Burada önemli olan şey, onlarla iyi geçinmengerektiğidir. Bu çok açık; onlar için dünyadaki insanlar, arka-daş oldukları ve diğerleri şeklinde iki gruba ayrılmıştır. Eğerseni bir arkadaş olarak görüyorlarsa, sana zarar gelmemesiiçin kalbine doğru atılan bir bıçakla arana hiç düşünmedengirerler. Ama sen de diğerlerindensen, sokakta yanşan, ateşi-ni söndürmek için üstüne işemezler. Bunu anlıyor musun?" Usara bir şey söylemek istercesine ağzını açtı ama sonravazgeçerek susup pencereden dışarı bakmaya başladı. Ben dekahvaltıma devam ettim ve düşünmeye başladım. UmarımVadim, sabah olduğunda Gren'i arayıp bulacak kadar aptaldeğildir, diye düşündüm. Şu ana kadar kimsenin Gren ile ba-şa çıkabildiğini görmedim ve bir bahislerde Vadim'in üzeri-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 44: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ne tek bir kuruş bile yatırmam. Birçok insan, bu ufak tefekadamla başa çıkabileceğini düşünmüştür ama hepsinin kanı.Gren'in şarabına karışmıştır. Ellerimi peçeteye sildim. Eğer m çıkmış olsaydı, Sorgrad beladan uzak durup bana: gönderirdi. Eğer kötünün de kötüsü gerçekleşirse,kıllı bir gençti ve bizim nerede kaldığımızı biliyordu.fenç bir hizmetçi kız kapımızı çaldı. Kapıyı açıp saygı ile 79• selâmladı. "Özür dilerim, efendim, iki beyefendi sizi mek istiyor." Kızın beyefendi sözcüğünü söylerken durak-sadığım fark ettim. Gren, "İyi festivaller," diyerek neşeli bir şekilde içeri gir-di Sorgrad saygılı bir biçimde hizmetçinin önünde eğilip kı-zın göğüslerinin arasına bir gümüş sıkıştırdı. Sorgrad pahalıkıyafetleri içerisinde bu gün yine çok şıktı ama bu sefer kı-yafeti söğüt yeşiliydi. Usara, "Günaydın," diyerek saygılı bir biçimde başıyla se-lam verdi. Dağ Adamları ile ilişkisinde, olabildiğince seviyeliolmaya çalışıyordu. Gren sandalyeye oturarak, "Bir şeyler yersem, gün aydınolacak," dedi. Masanın üzerindeki son dilim ekmeğe uzana-rak, "Boğazım örümcek ağı bağlamış," dedi. Hiç şüphe yok-tu ki çok geç saatlere kadar uyumamıştı. Ama yine de enerjidoluydu, tertemiz, keten ve deri karışımı kıyafetlerini giymiş-ti. Sorgrad pencerenin yanındaki tabureye oturarak, "Bu kimLivak?" diye sordu. Usara'ya doğru dönüp onun açıklamasını istercesine,"Usara?" dedim. Büyücü ifadesiz bir yüz ile birasını yudumlarken, "BenBaşbüyücüyü temsilen buradayım," dedi. "Toprak elementikonusunda oldukça yetenekli bir büyücüyümdür ve diğerelementler konusunda da ustayımdır. Kara Planir'in öğrenci-si olma şerefine erişmiştim." Sorgrad yüzünde şüpheli bir ifade ve alaycı bir ses tonuy-la. "Öğrenci mi? Bu pelerin taşıyıcı veya çantacı gibi bir şeyttii?" diye sordu. Usara hiç istifini bozmadan, "Uzun yıllar BaşbüyücüntJkonseylerinde yer aldım," diye cevap verdi. Sorgrad başım yana eğerek, "Desene dış dünya hakkın^_80 çok fazla şey bilmiyorsun," dedi. "Eğer huysuz köpekler gibi davranmak istiyorsanız, Sİ2çevreyi koklayıp uygun ağacın altına işeyene kadar bekleye.ceğim," diye araya girdim. "Öyle olmadığınıza göre, devamedebilir miyiz?" Sorgrad ve Gren yüksek sesle kahkaha attılar. Usara'nmyüzündeki ciddi ifade de yumuşamaya başlamıştı. "Siz her zaman insanlara bakacak bir şey gösterip onlarbakarken diğer elinizle gizli işler çevirirsiniz, öyle değil mi?"diye sordum. Gösterişli .yüzüğümü çıkartıp Sorgrad'a doğrusalladım. "Planir izlerimizi silmeye çalışırken, burada onunişlerini yapmakla sorumlu kişi Usara'dır." Dağ Adamları, Usara'ya doğru ilk defa birazcık olsun say-gı ile baktılar.Usara, ."Bu doğru," diye onayladı. "Şimdi hepimiz arkadaş olmalıyız. Birlikte çalışacak mısı-nız?" diye sordum. Gren ayaklarını pencerenin kenarına uzatmış Sorgren'e

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 45: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

doğru baktı. Sorgren, "Bir süreliğine Büyük Orman'a gider-sek, bir sorun yaşayacağımızı sanmıyorum. Niello bile çaldı-ğımız sandık hakkında bir şeyler duymuş. Ve o, oyunundakiperformansından başka bir konu ile ilgilenmez," dedi. Gren masanın üzerindeki brendi şişesine uzanırken, "Eğersizi parayla tutan efendiniz bu tarz yaşamanızı istiyorsa, bizde sizinle beraber takılabiliriz," dedi. Usara, "Güzel," dedi. Usara'nm yüzündeki ciddi ifadeninkaybolduğunu görünce, büyücünün düşündüğüm kadar aptalolmadığını anladım. Eğer sınırlarını bilirse, başımızı belayasokmazdı. Dışarıdan gelen çan sesi ile beraber, şöminenin üzerinde'ki gümüş saatin sesi duyuldu. Saatin incecik ibresi, Ekinoks- aki daha uzun günler için hazırlanmış işlemeli yüze-tan „AP hir an için durdu. Pahalı saatin, her bir mevsimyfin ayn bir yüzeyi vardı.r n kafasını kaldırarak, Gündüzün üçüncü çan sesi mi? 81Hiye sordu. Hazırlıksız yakalanan Usara, dehşete kapılarak, ' Bir sorunnlU var?" diye sordu. fren soğukkanlı bir biçimde, "Festivalin ikinci günündeat yarışları vardır," diye cevapladı. Gren pelerinini, alarak, "Eğer para kazanmak istiyorsam,atları padokta görmeliyim," dedi. Usara araya girerek, "Bu zaman kaybı olmaz mı? Ben-ce...," dedi. Usara'ya doğru ters bir bakış atarak, "Bahsettiğimiz kişiGren olunca, at yarışları hiçbir zaman bir vakit kaybı değil-dir," diye araya girip cümlesini yarıda kestim. "Siz büyücü-ler birbirinizle nasıl anlaşıyorsunuz bilmiyorum ama beraberiş yapacaksak, birbirimizin önceliklerine saygı göstermeli-yiz," diye ekledim. Sorgrad pencerenin kenarında oturduğu yerden, "Sen degit," dedi. "Livak ve benim konuşmamız gereken şeyler var." Usara'ya doğru dönüp, "Sen de onunla git," dedim. "Bizsize yetişiriz." Gren sabırsızca merdivenlerde bekliyordu. Usara banadoğru şüphe dolu bir bakış attıktan sonra, kaim pelerininialıp dışarı çıktı. Sorgrad'a doğru bakıp, "Sence ikisi başlarını belaya sok-madan beraber vakit geçirebilirler mi?" diye sordum. Eğer çok uzun süre onları yalnız bırakmazsak, bir sorunÇİmaz." Sorgrad benim yanıma gelerek, "Şimdi, nerede se-nın şu meşhur kitabın?" diye sordu. Yatak odasına gidip çantamın dibindeki kumaşa sarılmışkitabı çıkardım. Dikkatli bir şekilde kitabı masanın üzerine Usara hiç istifini bozmadan, "Uzun yıllar Başbüyücürrünkonseylerinde yer aldım/' diye cevap verdi. Sorgrad başım yana eğerek, "Desene dış dünya hakkında80 çok fazla şey bilmiyorsun," dedi. "Eğer huysuz köpekler gibi davranmak istiyorsanız, sizçevreyi koklayıp uygun ağacın akma işeyene kadar bekleye-ceğim," diye araya girdim. "Öyle olmadığınıza göre, devanıedebilir miyiz?" Sorgrad ve Gren yüksek sesle kahkaha attılar. Usara'nınyüzündeki ciddi ifade de yumuşamaya başlamıştı. "Siz her zaman insanlara bakacak bir şey gösterip onlar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 46: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bakarken diğer elinizle gizli işler çevirirsiniz, öyle değil mi?"diye sordum- Gösterişli.yüzüğümü çıkartıp Sorgrad'a doğrusalladım. "Planir izlerimizi silmeye çalışırken, burada onunişlerim yapmakla sorumlu kişi Usara'dır." Dağ Adamları, Usara'ya doğru ilk defa birazcık olsun say-gı ile baktılar.Usara, "Bu doğru," diye onayladı. "Şimdi hepimiz arkadaş olmalıyız. Birlikte çalışacak mısı-nız?" diye sordum. Gren ayaklarını pencerenin kenarına uzatmış Sorgren edoğru baktı- Sorgren, "Bir süreliğine Büyük Orman'a gider-sek, bir sorun yaşayacağımızı sanmıyorum. Niello bile çaldı-ğımız sandık hakkında bir şeyler duymuş. Ve o, oyunundakiperformansından başka bir konu ile ilgilenmez," dedi. Gren masanın üzerindeki brendi şişesine uzanırken, "Eğersizi parayla tutan efendiniz bu tarz yaşamanızı istiyorsa, bizde sizinle beraber takılabiliriz," dedi. Usara, "Güzel," dedi. Usara'nın yüzündeki ciddi ifadeninkaybolduğunu görünce, büyücünün düşündüğüm kadar aptalolmadığım anladım. Eğer sınırlarını bilirse, başımızı belayasokmazdı. Dışarıdan gelen çan sesi ile beraber, şöminenin üzerinde-ki gümüş saatin sesi duyuldu. Saatin incecik ibresi, Ekinoks- orıraki daha uzun günler için hazırlanmış işlemeli yüze-üzerinde bir an için durdu. Pahalı saatin, her bir mevsimirin ay" bir yüzeyi vardı.r fren kafasını kaldırarak, "Gündüzün üçüncü çan sesi mi?" 81dıye sordu. Hazırlıksız yakalanan Usara, dehşete kapılarak, "Bir sorunpju var?" diye sordu. Gren soğukkanlı bir biçimde, "Festivalin ikinci günündeat yarışları vardır," diye cevapladı. Gren pelerinini alarak, "Eğer para kazanmak istiyorsam,atları padokta görmeliyim," dedi.

Usara araya girerek, "Bu zaman kaybı olmaz mı? Ben-ce...," dedi. Usara'ya doğru ters bir bakış atarak, "Bahsettiğimiz kişiGren olunca, at yarışları hiçbir zaman bir vakit kaybı değil-dir," diye araya girip cümlesini yarıda kestim. "Siz büyücü-ler birbirinizle nasıl anlaşıyorsunuz bilmiyorum ama beraberiş yapacaksak, birbirimizin önceliklerine saygı göstermeli-yiz," diye ekledim. Sorgrad pencerenin kenarında oturduğu yerden, "Sen degit," dedi. "Livak ve benim konuşmamız gereken şeyler var." Usara'ya doğru dönüp, "Sen de onunla git," dedim. "Bizsize yetişiriz." Gren sabırsızca merdivenlerde bekliyordu. Usara banadoğru şüphe dolu bir bakış attıktan sonra, kaim pelerininialıp dışarı çıktı. Sorgrad'a doğru bakıp, "Sence ikisi başlarını belaya sok-madan beraber vakit geçirebilirler mi?" diye sordum. Eğer çok uzun süre onları yalnız bırakmazsak, bir sorunÇıkmaz." Sorgrad benim yanıma gelerek, "Şimdi, nerede se-nuı şu meşhur kitabın?" diye sordu. Yatak odasına gidip çantamın dibindeki kumaşa sarılmışbitabı çıkardım. Dikkatli bir şekilde kitabı masanın üzerine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 47: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

koyup keten kumaşı saran ipek ipleri çözdüm. Sorgrad na^bir şekilde, elini kitabın deri kapağı üzerinde gezdirdi. Oriji,nali krem rengi olan kapak, zamanla sararmıştı. Dikkatlice ki-tabın kapağını açıp parmak ucumla sayfaları çevirmeye başU.dım Sayfaların uçları, geçen zamanla beraber kullanılmakta*kararmıştı. Sayfalardaki yazılar silikti ama her sayfanın alt Veüst kenarını süsleyen resimler, hâlâ capcanlıydı. Yirmi beşnesil sonra bile, resimlerin üzerindeki altın, yaprak şeklinde,ki işlemeler, güzelliğinden bir şey kaybetmemişti. Yaprakla-rın ve çalıların arasından hayvan başları görünüyordu. Ovalpencerelerin içinde, uçan kuşlar ve küçük figürler vardı. Sorgrad dalgın bir biçimde, "Bu çok güzel bir şey^ dedi.Eğilip yazıları incelemeye başladığında kaşları çatıldı. "O ka-dar silik olmalarına rağmen, lanet olasıca yazıları okumak çokzor. Bu iş için Charoleia'yı mı istiyorsun? Eski Yüksek Tor-malin dilinde ondan iyisi yoktur.' Masanın üzerine bir parşömen yaydım. Parşömenin üze-rinde, Charoleia'ya özgü Lescari yazısıyla simsiyah mürekkepkullanılarak yazılmış bir şeyler vardı. "Relshaz'dan bu tarafagelmemizin sebebi bu. Her ne kadar bilginler bunu kırmnyapması gerektiği üzerinde derin tartışmalar yapsalar da, be-nim acilen ikinci bir fikre ihtiyacım var." Sorgrad güldü. "Ya Büyücüler? Onların tüm elementlerüzerinde gücü olması gerekir. Yazıyı daha belirgin hale geti-recek bir şey yapamıyorlar mı?" diye sordu. "Casuel'e göre, yapacak daha önemli işleri var. Ayna,mürekkebin solmasının sebebi, meşe özü ve demirden yapıl-mış olmasıymış," diye açıkladım.Sorgrad sesimdeki alaycı ifadeyi fark ederek, "Tam bir nzine şu Casuel," dedi. , Casuel'i tartışmak istemiyordum. "Bunu birazcık da ookuyabiliyor musun?" diye sordum. Sayfaları çevirip urinde bir dağ doruğunun bulunduğu sayfaya geldim. t A ki köseli yazılar, düzgün Tormalin yazısından çoksarar rv]jydl-a c rerad sayfanın üzerine doğru eğilip dikkatlice inceledi.sini okuyamıyorum ama anlatılan hikâyenin ne olduğuanl siliyor. Bu, Misaen ve ejderhâların efsanesi. Sana benimh'ldigim versiyonunu anlatabilirim." "Ben kitaptaki versiyonu merak ediyorum," dedim. "Ora-, fa Tormalin şarkıları, benim küçükken dinlediğim hikâye-lerden çok farklı. Amit, meraktan kendisini Kraliçenin yatakodasında buluyor ama yakalanıp asılmıyor. Görünmez oluporadan sıvışıyor," diye ekledim.

"Bunu Planir'in büyücüleri de yapamıyor mu?" Sorgradarkasına yaslanarak, "Bunun eski büyü olduğunu kim bilebi-lir ki?" diye sordu.Başımı iki yana salladım. "Casuel de böyle demişti," dedim. Sorgrad, "Onun yanıldığını ispatlamak için seni burayakadar getiren şeyin, azminden başka bir şey olduğunu düşü-nüyorum," dedi. "Kolonidekiler bize, İmparatorluğu bir arada tutan şeyineski büyü olduğunu söylediler. Şuraya bak, Son Nemith ilePervasız Nemith arasında altı nesil var. Kimse Planir ve bü-yücülerinin kullandığı elementlere dayalı büyüyü bilmiyor.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 48: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Elementleri kullanan büyü şekli, Kaos'tan sonra ortaya çık-mış. Eğer Orman veya Dağ şarkılarının içinde büyülü sözlervarsa, bu, Desise olmalı, öyle değil mi? İki ırkm büyücüleride hiçbir zaman Hadrumal'a gitmediler." Sorgrad homurdanarak, "Eğer seninle beraber geliyorsak,planın nedir?" diye sordu. Bir plan yapmadan önce sizin de bizimle geleceğinizdenetrün olmak istiyordum. İlk yapacağımız şey, Ormana mı^sa dağlara mı gideceğimize karar vermek." Ben ne plan-acuğırnı çok iyi biliyordum ama bunu hemen Sorgrad ilePaylaşmak istemiyordum. 84 Sorgrad, kararlı bir şekilde, "Tabii ki önce Ormandan W,layacağız, bu çok açık," dedi. "Festival bittiğinde, batiçUyyolu takip edip Solura'ya gitmek için Ormana doğru yönekveya ormanın kıyısındaki kasabalarına geri dönen bir sürü insan. olacaktır. Bu mevsimde Orman Halkından birilerini tıerde bulabileceğimizi bilen bir gruba takılabiliriz," diye ekledi "Ben festivale gelen Orman ozanlarından birine sorrnavdüşünüyordum," dedim. "Başlangıç için onun gibi birinjnbizim için şarkıları okuyabileceğini düşündüm. Eğer bize ke-fil olursa, Büyük Ormana gittiğimizde bizimle işbirliği yapa_bilirler." Sorgrad dudaklarım büzerek, "Varsayalım ki eski bilgileıkonusunda uzman birisini buldun. Gizli sırları seninle niyepaylaşsın ki?" diye sordu. Gözlerimi fal taşı gibi açıp hayretle ona baktım. "Eğer benbirini etkilemeyi kafaya koymuşsam, kim bana yardım etmezki?" diye sordum."Ben mesela," diye kısaca cevap verdi."Senden başka? Hayır, bu güzel bir soru. Eğer değiş tokuşedecek değerli bilgilerimiz olursa, bu işin daha. kolay olaca-ğını düşünüyorum," dedim. Sorgrad'a istediğim şeyi yaptır-manın en güzel yolu, ona mantıklı bir sebep söylemekti."Öyleyse niye önce dağları denemiyoruz? Sende dağlı kanıvar, dolayısıyla bize söyleyecek bir şeyi olan herkes, bilgileriseninle paylaşır. Ormandan öğreneceğimiz bilgileri daha son-raya bırakmış oluruz." Sorgrad'm yüzüne bakıp ne hissettiği-ni anlamaya çalıştım. Sorgrad, kuzgun oyununda paramı ala-bilen tek kişiydi. Sorgrad, "Bu rünü tersine de çevirebiliriz," diye karşılıkverdi. "Sen Orman kanmdansm ve bu şekilde Ormanda, #"sanların bildiklerini bize söylemesini sağlayabilirsin." "Yarı yarıya," diye düzelttim. "Ayrıca Ormanın dışu1"doğdum ve büyütüldüm. Orman dilini bile zar zor konuŞu " Aynca- Ryshad konusunda, başarılı olmanın faydala-Y0X süre önce kaybettiğim babam vasıtasıyla Orman Hal-uZun•j olan kan bağımı ispatlamanın tehlikelerine göre, dahahasıvordu. Yine de, Ormana gidip bu riski göze almak 85-yordum- Eğer hedefi vuracaksam, başka bir yol bulabi- v , "Çen saf kan bir Dağ Adamısın. Eğer buradan kuzeyelirdim- ac" ° ö• J -ek olursak, Dağlara ulaşmamız, Ormana varmamızdandaha kısa sürecektir," diye ekledim. Sorgrad bir süre gözlerimin içine baktı. Neler düşündüğü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 49: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

.. anlayamıyordum. Sorgrad, ceketinin para cebinden birkömür parçası çıkartıp Charoleia'nm parşömenini tersine çe-virdi. "Evet, dağlar kuzeye daha yakın. Ama uçsuz bucaksıztepelerde, madenlerin arasından yürümek mi istiyorsun?VVrede burada, Tanoker, Dunsel ve burada da Grynth var,"diyerek parşömenin üzerine bir harita çizmeye başladı. "Buyoldan en son ne zaman geçtin, Cordainer ile iş yaptığın za-man mı? O zamandan beri uğursuz birçok şey oldu ve yolartık eskisi kadar güvenli değil. Güneydeki yün fiyatları art-tıkça, ova insanları da kuzeye doğru bizi sıkıştırmaya başla-dılar. VVrede'nin demirci loncaları, para kokusu aldıkları hermadene sahip çıkıyor ve ardı ardına kazılar yapıyorlar. Eğeryerel halk karşı çıkarsa, itiraz edenlerin kafalarını kırmaları veağızlarını kapamaları için serseriler kiralıyorlar." "Büyücülerle çalışmak seni böyle yapıyor," diye mırıldan-dım. "Gizemleri ve görevlerimizi birbirine karıştırıyorsun. Buarada, neyin önemli olduğunu unutuyorsun. Bana şunu söy-le, durum ne kadar kötü?" Sorgrad omuz silkti. "Son on yıldan, belki on beş yıldandaha kötü. O yolun her iki tarafında da karanlık işler çevrili-yor. Bunların üzerine bir de Ferring Kanyonu'nda nerenin ki-ttun olduğu mücadelesini ve Mandarkin bölgesinin neredenba?layıpnerede bittiği tartışmasını ekle. Senin yerinde olsam,raya kıçımı kollayan kiralık askerler olmadan asla gitmez-

dim. Orada karşılaşacağın Dağ Adamlarının hepsi, sen en yakm kuyunun nerede olduğunu bile soramadan, kafana taşlayağdıracaktır." Şüpheli bakışlarla düzgün çizilmiş haritayı inceledim"Öyleyse doğuya diğer yoldan mı gitmek zorundayız? Gidestanlılarm her şeyi barışçıl bir şekilde çözümlemeyi sevdiklerini biliyorum ama orası, berbat ve sıkıcı yollarda çok uzunbir yolculuk yapmayı gerektiriyor. Ye o yoldan gidersek, Or-mandan çok uzaklaşmış olacağız." Sorgrad, "Solura ve Mandarkin arasındaki dağları da dene-yebiliriz," dedi. Sorgrad. Batı tarafındaki yolu ve Büyük Or-manı çizdi. "Soluranlılar, Dağ Adamlarını kendi hallerine bı-raktılar. Bu yüzden, birazcık güneye inen her Mandarkinli,sırtına saplanan bir balta ile bir uçurumdan yuvarlanır. Fer-ring Kanyonu'nun batısında Dağ Adamları, kendi başlarınatakılırlar. Eğer birileri eski bilgileri unutmadıysa, bunlar ara-dığın kişiler olabilir. Gidesta'daki Anyatimm, eski gelenekle-ri çoktan terk etti. Ova insanları ile evlendiler ve onlarla be-raber kasabalarda yaşıyorlar." Önce haritaya, sonra Sorgrad'a baktım. Kendi halkı, Anya-timmliler için Dağ Adamları terimini çok sık kullanmazdı.Bana Dağ dilini okumayı ve birbirimizle anlaşabilmemiz için'at', 'kapı' ve 'gündoğumu' gibi kelimeleri öğrettiği zamanbile kendi halkından çok fazla bahsetmemişti. "Öyleyse sizikiniz tam olarak nereden geliyorsunuz? Bunun hiçbir zamananlatmadın," dedim. "Bu önemli değil," diye kestirip attı. Parşömene vurarak,"Haritayı incele," dedi. "Önce Ormana gidip orada bir şey-ler öğrenmeye çalışırız ve daha sonra, bu yöne doğru gidipSolura'ya ulaşırız. Eğer Pasfall'dan geçerek şuradaki vadide11yol alırsak, Kanyona hiç bulaşmayız." Sorgrad bana doğrubaktı. "Bir şeyler mırıldanıp tütsü yakarak Halice'in ayağıniyileştiren, Soluranh mistiklerdi, değil mi?" diye sordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 50: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Di nir orada ne olduğunu incelemeleri için kendi adam-önderdi," dedim. "Bu çok uzun bir yol. Mevsimin ya-lan j yollarda mı geçireceğiz?" diye sordum.fl "Ru yoldan geçmek bizi ne kadar geciktirebilir ki?" diye 87sordu.Şüphe ile, "Orada arazinin çok engebeli olduğunu soylu-lar " dedim. "Orası ile ilgili hikâyeler duydum ve hepsibaşında uydurulmuş fanteziler olamaz," diye ekledim.Sorgrad oyunu kazanan bir adam edasıyla, "Bu da, önceOrmana gidip Dağlara doğru yola çıkmadan önce havanınyumuşamasını beklememiz için başka bir sebep. Burada mev-sim ilkbahar iken, dağlarda kış bitmemiş olabilir," dedi. Eğer hayatını kumar oynayarak kazanıyorsan, ne zamantaşları oynayacağını ve ne zaman elinde tutacağını çok iyi öğ-renirsin. Yine de, her şeye rağmen, önce dağları denemek is-tiyordum. Sorgrad ve Sorgren'in dağlı olmalarından faydalan-mak, benim belirli belirsiz kan bağıma güvenerek Ormanagitmekten daha iyiydi. Belki de şansımıza güvenmeliydik.Çünkü her madalyonun iki yüzü vardı. "İyisi mi, ben hanla-rı gezip ozanlardan bir şey öğrenip öğrenemeyeceğime baka-yım? Sen ve Gren de, kuzeye doğru gidecek ve bizi yanları-na almayı kabul edecek birilerini bulup bulamayacağınıza ba-karsınız. Seçeneklerimizin neler olduğunu gördükten sonradaha iyi karar verebiliriz." Sorgrad başıyla onayladı. "Bence sakıncası yok," dedi. "Şusenin büyücün ne olacak? Onsuz başaramayacağımızı mı dü-şünüyorsun? Tüm şehirde festival karmaşası hâkimken, onukolayca ekebiliriz. Sakın doğrudan Başbüyücüye rapor veriyorolmasın? Bence bilginin kimin için daha değerli olduğunubilmeden, öğrendiklerini kimse ile paylaşmamalısın." Messire D'olbriot, Planir ile bir anlaşma yaptı," diyerek0rnzumu silktim. "Bir Büyücünün benimle gelmesini ve öğ-rendiklerini hemen onlara bildirmesini kabul etti. Eğer eski büyü ile ilgili bir şeyler bulursak, Messire bilginin hızlj k-biçimde kendisi ile paylaşılmasını istiyor. Çünkü kış fırtlr,lan bittiğine göre, Elietimm tekneleri her an ktyıya yakıta88 yerlerde görünebilir. Öğrendiklerimizi mektup ile göndermek, bir mevsimin yarısı kadar bile sürebilir. Bir ulak tutarsan, ya kaybolur ya da çantası için öldürülür. Hayır, PlarıirD'olbriot'a, D'olbriot da Planir'e muhtaç olduğunu biliyor" Sorgrad gittikçe meraklanmaya başlamıştı. "Öyleyse bu iş.te senin kazancın nedir?" diye sordu. "Bir anlaşmanın tüm hayatını değiştirebileceğini hisseder-sin ya Sorgrad, işte bu o," diye cevap verdim. Sorgrad yüksek sesli bir kahkaha attı. "Cordainer'm tekli-fi gibi mi? Geçen yıllar boyunca, Charoleia'nm buna benzerkaç plan yaptığını hatırlamıyorum. Bunları sen de çok iyi bi-liyorsun," dedi. Güldüm. "O zaman bekleyelim ve görelim, olmaz mı?"diye sordum. "Üzerinde bir Tormalin prensinin isminin ya-zılı olduğu bir mühür taşımanın, bize ne kazanç sağlayacağı-nı zaman gösterecek." Sorgrad başıyla onayladı. Rahatlamıştım. Sorgrad bir varsa-yım üzerine hareket ettiğimi düşündüğü sürece, gerçek moti-vasyonumu açıklamak zorunda değildim. Bu şekilde, Messi-re'den paramı alana kadar zaman kazanacaktım. Benim içinönemli olan, alacağım paranın miktarının olabildiğince çok

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 51: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

olmasıydı. "Gün ışığını boşa harcamayalım," diyerek ayağakalktım. "Gece yarısı burada mı buluşuruz?" diye sordum. Sorgrad, "Eğer Gren ve büyücü başlarını belaya sokmadı-larsa, buluşabiliriz," dedi. "Ama burası olmaz. Burası Greniçin fazla lüks bir yer. Biz en iyisi Aydaki Kuğu'da buluşa-lım," diye ekledi. Merdivenlerden aşağı inerken huzursuz oldum. Gren ken-di başının çaresine bakabilirdi ama eğer Usara yanlış bir ŞeYyaparsa, Planir bunun bedelini ona ödetirdi. rrnama pazar yerinden başlamaya karar verdim. Lon- dün akşamki cömertliğinden eser kalmamıştı. Her yer? 1 nmiŞti ve insanlar sabırlı bir biçimde uzun kuyruklar-teIUu kliyorlardı. Kadınlar dedikodu yapıyorlardı. İşverenleri 89•• etleri ile ilgili görüşlerini paylaşıyorlardı; ellerinde tah-, • 0ıan ev hanımları, eğer tekerlek döndürme şansı var-Vmsenin kullanmadığı örekeleri ile dokumacılar, taburele-azmdan dinlenmelerine fırsat veren mandıra işçileri...fecen sene kötü bir anlaşma yapan yorgun görünümlü veert bakışlı kızların yanında, umutla gülümseyen kızlar vardı.Erkekler birbirleri ile rekabet halinde olduklarından, çok faz-la konuşmuyorlardı. Arabacılar kemerlerine iliştirilmiş kamçı-ları ile ayakta dikiliyor ve seyisler saman balyaları taşıyorlar-dı. Çobanlar düğme iliklerine ve şapkalarına bir parça yüniliştirmişlerdi. Aydaki Kuğu'ya doğru yönelip Niello'nun bana yardımcıolup olmayacağını düşünmeye başladım. Oyuncularla beraberdoğuya gitmek isteyen ozanlar, onunla bağlantıya geçiyorolabilirlerdi. Niello ve arkadaşları, ilk bahar ve yaz süresinceEski İmparatorluk boyunca seyahat ediyorlardı. Sonbahar fes-tivalinde Col'e gidip oyunlarını orada sergileyeceklerdi. Katıl-

dıkları, yılın bu son kutlamasından sonra, şarkılarını da ala-rak Ormana geri dönüp kazandıkları paranın tadını çıkarta-caklardı. Relshaz'dan buraya gelirken birkaç oyuncu grubuy-la karşılaşmıştım. Hepsi birazcık para kazanmak için çok he-vesliydi ama benim kitabımdan hiçbir şey anlamamışlardı. Birkaç kuruş kazanmak için sırada bekleyen hizmetçi kız-lara baktım. Eğer şanslılarsa, festival dolayısıyla maaşlarınazam bile alabilirlerdi. Daha yaşlı ev hanımları, benim yaşım-daydılar ve umutlu gözlerle toz bezlerini kavramışlardı. Kimfe"ir, belki de eğer annem, on beşinci yaş günümdeki yazfestivalinde bu kadınlar gibi sıraya girerek kendimi kanıtla-mamı isteseydi, hâlâ Vanam'da olabilirdim. Maaşımdan birik- tireceği paralarla keten kumaşlar alıp eksiksiz bir çeyı2 ^dikiş dikiyor olurdum. Babaaanemin bile reddedeceği zengillbir koca bulmak için tüccarlara kur yapmak zorunda kalaba90 lirdim. , , ? '1 Yüksek sesle güldüm. Keşke Niello gibi etkileyici bir ha-tip ile takılmasaydım. Birkaç mevsim ızgaraları grafitle kapla.yıp ütüleri parlatmak, beni sıkıntıdan deliye çevirmişti. Avlu-nun kapısından kafamı uzatıp içeri baktığımda, oyunculardanhiçbirinin orada olmadığını,gördüm. Hiç şüphe yok ki, halâyataktaydılar ve bir süre daha kalkmayacaklardı. Daha sonratekrar geri gelmeye karar verdim. Koşan Tazı'dan gelen müzik sesleri, beni oraya yöneltti.Ama tek bulduğum, sevgililerini etkilemek için doğaçlamabir şeyler çalmaya çalışan delikanlılardı. İçerdeki kızların hep-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 52: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

si, temiz suratlı kızlardı. Saçları özenli bir biçimde örülmüş-tü ve etekleri çizmelerini üstüne kadar iniyordu. Şüphe ilekendi pantolonuma baktım ve gülümsedim. Geçen kış, ailekurma fikrinden tamamen uzaklaşmıştım. Ryshad'm Zyoutessela'daki evinde, elimden gelenin eniyisini yapmıştım. Nazikçe annesine gülümseyip ev işlerindeona yardım etmiştim. Yaşlı kadın ne zaman Driannonun sınağı üzerine saç örgüsünü koyarak evlenmek için adak ada-yan komşu kızlarından bahsetse, konuyu değiştiriyordum.Evden ayrıldığımdan beri ilk defa, pantolondan çok etek giy-miştim. Sonunda çaresizlikten, Ryshad'ı görme umuduylaD'Olbriot başşehrinde takılmaya başlamıştım. Merakım, benimuazzam büyüklükteki, konuşulan tüm seslerin yankılandığıkütüphaneye götürmüştü. Kitap rafları o kadar yüksekti ki herbir rafın kendine ait bir merdiveni vardı. En azından annem, beni Bayan Tathel'in insanı bogaısevgisiyle büyütmemişti. Bana okumayı ve hesap yapmayıöğretmişti. Beni, çevremde gördüklerim hakkında kenkendime düşünmem için cesaretlendiriyordu. Bir kadın o "manın dezavantajlarını ancak bu şekilde dengeleyebi--mi düşünüyordu. Herhalde bir kumarbazdan çok, bir• nlmamı bekliyordu. Ryshad m annesini sevmeye başla-m ama bana hanların çatılarına yuva yapan dam saçağıı rını anımsatıyordu. Onlar her zaman, geçen sene ve on-önceki sene kaldıkları yere geri dönerlerdi. Ben ise yo-kenarını gözleriyle tarayan atmacaya hayrandım. Yoldanren arabalardan birinden düşecek kurbanının üzerine atıl- ak için hazır beklerdi ve Talagrin'in kendisi için gönder-diğini alırdı. Sokak taşlarının üzerinde gürültülü bir şekilde ilerleyenbir yük arabası yanımdan geçti. O kış, arabadaki tek gıcırda-yan tekerlek ben değildim. Ryshad da babasının mesleğinegeri dönemeyeceğini anlamıştı.. Ağabeylerinin işleri yolun-daydı. Çıkan bir yangın sonucunda ahşap sundurmalar yasak-lanınca, işleri açılmıştı. Evlerin çoğunu dört köşeli taş sütun-lar ve saçaklarla donatmışlardı. Ama sonunda yapacak işler deazalmca, ailede üç taş ustasının bulunması fazla gelmeye baş-lamıştı. İki ağabeyi, bu durumu Ryshad'a açıkça ifade etmiş-lerdi. Ben, Hansey ve Ridner'den hoşlanmamıştım ve onlar dabeni sevmemişlerdi. İkisi de kadınlardan, ağırbaşlı itaat ve evişlerinde maharet isteyen tiplerdendi. İkisin de genç bir aşığıvardı ve kızlara öyle basit kur yapıyorlardı ki, eğer kızlarınbir kuruşluk bile akılları varsa, Hansey ve Ridner'den dahaiyisini bulmaya çalışırlardı. Bir akşam o kadar büyüklük taş-ımışlardı ki bunu yüzlerine de söylemiştim. İç çektim. Ryshad'ı, zekiliğini, kararlığını, beni saran güç-P kollarını ve sevgisinin sıcaklığını özlemiştim. İhtiyacımızolan şey, ikimizin de kabul edeceği bir şekilde geçimimizisağlamaktı. Onun onur anlayışı, benim rün yuvarlanarak ka-zanacağım parayı kabul etmezdi. Ama ben de onunla beraber'a?amaya başlayıp gün boyu sıkıcı işler yapıp annesinden üç sokak ötedeki küçük bir evde yaşayamazdım. Her akşam ai Ilece yemek yemek, çok da eğlenceli olmazdı. Bir grup dansçı, Çivi Torbası'ndan dışarı çıktı. Onlj»92 doğru el salladım. "Yanınızdaki müzisyenler kim, ben bir çvman ozanı arıyorum," dedim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 53: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Dansçı kızlardan biri omzunu silkti. "O zaman aramayadevam et. Bize şarkı çalan müzisyenler, Peorle'den yarımakıllı bir çift," diye cevap verdi. Arkasını dönüp uzaklaşma-ya başladı. Yürüyüşünde dansçı olduğunu belli eden bir za-rafet vardı. Ryshad'm en büyük ağabeyi Martel, Kış Gündönümü içinZyoutessela'ya gelmişti. Toremal'de hukuk okumak için evin-den ayrılmak zorunda kalan Martel'in yanında, çok güzel birdansçı kız vardı. Kız, kışın en soğuk günlerinde bile BayanTathel'in yazın en sıcak günlerinde giydiğinden daha azınıgiyiyordu. Zavallı Bayan Tathel, çaresizce kızı memnun etme-ye çalışıyordu ve kızın canlı, lüle lüle saçlarım kesmemesiniümit ediyordu. Hansey ve Ridner, hoşnutsuzluk ve kıskanç-lık arasında sıkışıp kalmışlardı. Çıkan karışıklıkta, Ryshad vebenim, gelecek yıl ne yapacağımızı planlamak için bol bol za-manımız olmuştu. Messire D'olbriot, Ryshad'a seçilmiş kişi unvanını teklifetmişti ve bu büyük bir onurdu. Seçilmiş kişi unvanını alanbiri, eğer vazifelerini eksiksiz yerine getirirse, ilerde D'olbri-ot'un topraklarındaki bir şehri veya eyaleti yönetme şansınıyakalayabilirdi. Yöneticilik, güzel bir maaş ve özgürce kendihayatımızı yaşamak; hepsi kulağa çok güzel geliyordu.Ryshad, bunun birlikte bir yaşam kurabilmemiz için sağlambir temel olacağını düşünüyordu ama ben, önümüzdeki onbeş yıl boyunca öylece oturup elmanın kucağımıza düşmesi-ni bekleyemezdim. Messire D'olbriot, kendisini bize karşı öy~le borçlu hissetmeliydi ki ödülümüzü hemen almalıydık.Şu anda Messire'nin endişeleri nelerdi? İlk önce, Hadru-

' ba§lı kalmadan, Başbüyücü'nün yardımını garanti altı-&1* aktı. Daha sonra, Kel Ar'ayen ya da halk arasındaki is-na Kellarin kolonisi üzerinde, D'olbriot evinin sarsılmaz1 h"krmiyete sahip olmasını istiyordu. Bu yüzden, ben Se- 93• a'da D'olbriot için çalışırken, Ryshad da geçici olaraksire'nin kuzeni Camarl'm hizmetindeydi. Yine de onuk özlemiştim. Niye onun yanında kalmak varken, bu sonuUi olmayan maceraya atılmıştım ki? İç çektim.Hayır- Eğer rünleri tanımıyorsan, oyunu kazanamazsın.Gren imkânsız gözüken işler için ne diyordu? 'Büyük boy-nuzlu iri geyiği yavaş yavaş yersin. Eğer karşı koyuyorsa, ye-meye taşaklarmdan başlarsın.'AMHK'

S ELERİ m A, Bafı Ensûimin,İLKBAHAKPûnAYiRjnın İKİnci Günü,ÖĞLEDEn SonRûEirys, "Bir şey talep edecek durumda olduğunu sanım,yorum!" diye bağırdı. Kollarını göğsünde birleştirmiş,ti ve kızgın sesi, küçük odada yankılanıyordu.Jeirran sinirli bir şekilde, "Senden izin istemek zorundaolduğumu düşünmüyorum," dedi. Para kesesini şifoniyerinüstüne boşalttı. "Bir eş, kendisine, yataktaki ve yatağın dışın-daki vazifelerinin hatırlatılmasma gereksinim duymamalıdır,"diye ekledi. Eirys burnunu çekerek, "Eğer birazcık düşünceli olsaydın,yaptıklarının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini fark ederdin.Eğer burada hastalanacak olursam ne olur? Eve dönemedenbebeğimizi bile düşürebilirim," dedi. Farkında olmadan şiş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 54: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

kin karnını sıvazladı. Jeirran, dudağını bükerek, "Biraz fazla abartmıyor mu-sun?" diye sordu. "Misaen'in örsüne zincirlendiğimizden be-ri en iyi yılımızı yaşıyoruz. Maevvelin, topraklarını benimleberaber işlemek için sana ne zaman bir çocuk verecek? Bensenin yerinde olsam, eğer buradaki kafir insanların kutsal bıyeri varsa, oraya gidip dua ederdim." Eirys kızgın bir ses tonuyla, "Belki de o da, senin kenni kanıtlamanı beliyordur," diye bağırdı. "Şu ana kadaryük planlarının hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Tek başai:ğın, ağabeyimi hapse sokup onun onurunu zedelemen,nem bu konuda ne diyecektir, bilemiyorum." • ran bir elini tehditkâr bir biçimde havaya kaldırarak,• h'r şey demeyecek çünkü sen ona hiçbir şey söylemeye- n " dedi. Eirys bir adım geriye çıkarak Jeirran'dan uzak-ceksın.cirvs, "Amf neler olduğunu öğrenmek isteyecektir," diyer etti. "Bu kadar uzun süre geri dönmedikten sonra ve se-verdiğin sözlerden sonra...," deyip susmak zorunda kal-A çünkü Jeirran kendisine doğru bir adım atmıştı. Jeirran yüzünde sahte bir gülümseme ile, "Sen bugün alış-verişe çık," dedi. "Kendine şöyle cicili bicili ve süslü olanla-rından birkaç çift güzel elbise al. Annene de biraz Caladhriadanteli al. Bu onu memnun edecektir," dedi. Elindeki küçükkeseyi bakır kuruşlarla doldururken, sesi birazcık ciddileşti."Annenin benim işlerime burnunu sokmasını engelleyecek birşeyler bul," diye ekledi. Küçük keseyi yatağın üzerine fırlattı. Eirys onaylarcasma başını salladı. Küçük keseyi kemerinebağladı. Yırtık pırtık yatak örtüsünün üzerindeki işlemeli şalıomzuna aldı ve kapıya doğru yöneldi. Jeirran güçlü elleriyleonu yakalayıp, "Acele etme, tatlım," dedi. Jeirran karısınınaltın sarısı saçlarını okşadı ve onu nazikçe öptü. Sonra karısı-nın başını arkadan tutup kendi yüzüne doğru bastırarak da-ha sert bir biçimde öpmeye başladı. Eirys bir eli ile Jeirran'm geniş göğsünü itip cilveli bir bi-çimde gülümsedi. "Vakit çok geç oldu," diye itiraz etti. "Pa-zardaki en iyi mallar şimdiden bitmeye başlamıştır..." Jeirran, "Ama en iyi, akşamüstüne doğru pazarlık edilir,"diye araya girdi. Eirys, Jeirran'm güçlü kolları arasında zayıf"ir Çığlık attı ama kocasının öpüşlerine karşılık vermektenbaşka çaresi yoktu. Jeirran'm zevk dolu mırıldanmaları,«rys in kıkırdamalarına karıştı. Nefes alıp verişi hızlanmayabaşlayan Jeirran, bir eli ile Eirys'in bluzunun düğmelerini aç-maya başlamıştı ki aniden kapı çaldı. Jeirran üstünü başını düzeltirken, karısına doğru, " Kendi-ce Çeki düzen ver," dedi. "Kim o?"

95

Kapının arkasından aksi bir ses duyuldu. "Biziz." Jeirrankapının sürgüsünü açıp Keisyl ve Teiriol'u içeri aldı. TeiriJEirys'in kızarmış yüzünü görünce ona doğru ters, bir bakış at„ti. Eirys başını sallayıp gözlerinde sessiz bir yakarış ile Teiri.ol'e baktı. |L? Jeirran, sakin bir ses tonuyla, "Siz ikiniz, nerelerdeydi-niz?" diye sordu. "Hizmetçi kız, sabahın ilk ışıklarıyla dışarıçıktığınızı söyledi." Keisyl, Jeirran'a doğru manalı bir bakış atarak, ' Şansımızı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 55: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

at yarışlarında denemeye karar verdik," dedi. "Bu yorucu se-yahatin sonunda, para kazanmak için başka bir yol bulup bu-lamayacağımızı görmek istedik." Jeirran ilgili bir yüz ifadesiyle, "Beni de uyandırmalıydı-nız. Buradaki atlar nasıl?" diye sordu. Teiriol bir kahkaha atarak, "Daha büyük," diye cevap ver-di. "Daha bakımlı ve daha hızlılar. Bir tavşanın arkasındankoşan tazılar gibiler." Jeirran, "İzlemesi güzel olabilir ama engebeli bir arazideişe yaramazlar ve Eirys'ten daha ağır birini bile taşıyamaz-lar," dedi. Keisyl hayranlıkla söylenen bu yalanı küçümse-mişti. Jeirran, Keisyl ve Teiriol'e doğru bakarak, Onların ne du-rumda olduklarını hemen anlamışsınızdır," dedi. Keisyl, "Tüm hayatım boyunca tepelerde midilli yetiştir-dikten sonra mı?" diye sordu. "Seyisleri onları eyerlemeden,hangisinin kazanacağını söyleyebilirim," diye ekledi. Teiriol, "Ama bahislerimizin hiçbiri bize para kazandır-maz," diye araya girdi. "Açıkçası, herkes bizim gibilerle ilgi-li bir şeyler duymuş. Dağ Adamlarına güvenilmezmış, bizöyle dediler." .A Jeirran, "Ne yani, sizin bahislerinizi kabul etmediklerimi söylüyorsunuz?" diye sordu. Jeirran'm gözlerindeki vMserlik yerini karışıklığa bıraktı ve kaşları çatıldı. ? yi öfke oldu bir ses tonu ile, "Hem de hiçbirini," de-"«içbir açıklama yapmadılar, bir özür bile dilemediler,gizlice bizim onları kandıracağımıza ilişkin bir şeylerjettiler," diye ekledi. 971 T jrran başını iki yana salladı. "Bu insanları anlamıyo-" dedi. "Nasıl bu kadar kibirli olabilirler?" Teiriol odayı iki adımda geçerek pencereden dışarı baktı."Çünkü onlardan burada çok var. Aynen buraya gelirken yol-, kjze söyledikleri gibi," diyerek sokaktakileri işaret etti."Şunlara bakın, hayvan bokunun üzerine üşüşen sinekler gi-bi meşguller. Kendi türlerinden alıp yine onlara satıyorlar.Tek ihtiyaçları olan da bu zaten. Drefıal haklıydı. Eğer içle-rinden biri diğerinin gırtlağını keserse, ölen adamın kam ku-rumadan, en az on tanesi gelip bu durumdan faydalanmayaçalışır." Keisyl başıyla onayladı. "Tamam, Teir, bu kadar yeter,"dedi. Jeirran içini çekerek, "Temiz havaya ihtiyacım var," dedi."Keisyl, sen Eirys'i alışverişe götür. Teiriol ve ben, şu güçlüesnaf loncalarını dolaşıp bugün onlarla anlaşıp anlaşamayaca-ğımıza bakalım." Keisyl şüpheli gözlerle Jeirran'a bakarak, "Benim de sizin-le gelmem gerekmez mi?" diye sordu. Teiriol, "Eirys'e göz kulak olma sırası sende," diye itirazetti. Kız kardeşine doğru özür dileyen gözlerle bakarak, "Dünbütün günümü, boncuklara ve düğmeler bakarak geçirdim,"diye açıkladı. • Eirys kuşkulu gözlerle adamlara baktı. "Ben burada kalabi-lirim," dedi. Keisyl ona doğru elini uzattı. "Hayır, haydi gel," dedi.Seninle ilgilenmemiz lazım," diye ekledi. Eirys, Jeirran'm yanağını okşadı. "Sonra görüşürüz, aş-Kirn," dedi. Jeirran bir cevap veremeden, Eirys odadan dışa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 56: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rı çıktı. Tahta merdivenlerde Eirys'in ayak sesleri yankılanyordu. Keisyl arkasına doğru bakarak, "Güneş batmadan onu oe98 tirmiş olurum," diye bağırdı. Jeirran, Teiriol'e doğru eğilip alçak sesle, "Onlara uzaklasmaları için birkaç dakika verelim. Sonra biz de dışarı çıkarız "dedi. Teiriol, "Şapkalarımızı elimize alıp loncalara yalvarmamı,atı ne anlamı var?" diye sofdu. "Bunu yeterince yaptık, ba-na yetti," diye ekledi. Jeirran, kaşlarını çatarak, "Onu, Eirys'i susturmak için soy,ledim," dedi. "Herkesin bir ticaret mührüne para ödediğinisanmıyorsun ya?" diye sordu. "Hiçbir ova insanı, bir seyyarsatıcının köpeğinden daha dürüst değildir. Eğer bir şeyi alıpkaçabileceklerse, bunu yaparlar. Loncalara rüşvet vermek ye-rine doğrudan bizden bir şeyler satın' almak isteyecek birile-rini bulabiliriz," diye ekledi. Teiriol başıyla onayladı. "Bu konuda haklı olabilirsin," de-di. "Öyleyse nereden başlıyoruz?" diye sordu.' Jeirran, "Degran Lackhand ve arkadaşları her zaman birhoroz-dövüşü izlemek isterlerdi, değil mi?" diye sordu. "De-ğişiklik olsun diye bir horoz dövüşü izlemek istediğini sen desöylemiştin. Dün aşağıda otururken, bugün bir köpek dövü-şü olacağını duydum." Teiriol, "Keisyl'in bizimle gelmesini istememenin sebebi-ni şimdi anlıyprum. Pekâlâ, Jeirran, ben seninleyim. Bir kö-. pek dövüşü izlemekten zevk alacağımdan eminim," dedi. Jeirran iyi niyetini göstermek için Teiriol'un omzuna vu-rarak, "Sana güvenebileceğimi biliyordum," dedi. Ama mer-divenlerden inerken gözlerinde alaycı bir küçümseme vardı- Teiriol merdivenlerden inerken aniden durup meraki1gözlerle, "Öyleyse nereye gidiyoruz?" diye sordu.Jeirran, "Bu taraftan," diyerek sokağın köşesini dönüp du

eSki nalların çakıldığı ahşap bir ahırın önünde durdu.!R raya sorabiliriz," diye ekledi.İçeride, üstü başı samanlara bulanmış bir adam, huysuz rn i dillinin başını okşuyordu. İriyarı bir kız yere çömel- 99bir ıı . 'atın toynaklarından birini kucağına almış, inceliyordu.Adam içten bir şekilde, "Günaydın," dedi. "Katırlarınızk iyi durumda. Onlara bakmak için mi geldiniz yoksa ada-mızı kiralamak için mi buradasınız? İyice dinlenmiş iki bi-nek atımız var." Jeirran, "Hayır," dedi. "Biz köpek dövüşlerinin nerede ol-duğunu-öğrenmek istiyoruz," diye ekledi. Adam, "Onun için güney kapısına gitmeniz gerekiyor.Dövüş, mezbahaların olduğu yerde gerçekleşecek. Ve en iyidövüş çukuru, büyük kapının hemen yanındaki SorguçluKuzgun'dadır," diye cevap verdi. Dağ adamlarının arkasın-dan, "İyi festivaller," diye bağırdı ama Jeirran ve Teiriol çok-tan uzaklaşmışlardı. Kız, kafasını kaldırarak babası ile göz gö-ze geldi. Jeirran kendinden emin adımlarla ilerliyordu. Teiriol dahadikkatli adımlarla onu takip ediyor ve dükkânların camların-daki gösterişli şekilleri inceliyordu. "Bir ayakkabı tamircisinin cammdaki bir çizmeyi anlaya-bilirim," diyerek dükkânın cammdaki muazzam büyüklükte-ki, gösterişli ve yüksek topuklu çizmeyi işaret etti. "Ama tan-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 57: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rı aşkına, bu ne demek oluyor?" diyerek bir başka dükkânıncammdaki uçan kartalı işaret etti. Jeirran, gözlemini yoldan ayırmadan, "Kimin umurunda?"dedi. Jeirran hiç hız kesmeden yoluna devam etti. Hatta yo-lu üzerindeki insanlara önünden çekilmelerini söylemediğin-in, birkaç kişiye omuz aup insanların dengesini bozdu. So-nunda hedeflediği yere ulaşıp durduğunda, Jeirran'da hiçbiry°rgunluk belirtisi yoktu. Bulundukları yerden, güney yolu-na açılan büyük kapıyı görebiliyorlardı. Devasa kapı, şehir surlarının iki tarafındaki köhne binaların yanında çok btiy^ıgörünüyordu. Surlar, üç katlı bina yüksekliğindeydi ve dnbir yana bakan siperler ile mazgallara sahiplerdi. Siperlere anlan kapılar, kayışlar ve demir cıvatalarla birbirine tutturulupsimsiyah, çok eski kalaslardan yapılmıştı. Girişin ağzındakidemirli kapı, vahşi bir hayvanın ağzına benziyordu. KapıVadoğru giden yolun üzerindeki bir açıklık, etrafa saçılmış ça-kıl taşları ile doluydu. Yıkık dökük bir duvar, eski bir bina-dan geriye kalan tek şeydi. Görüntüsüne bakılırsa, muhteme-len eski bir türbe olan binanın tüm sağlam tuğlaları çalınmış-tı. İnsanlar, kanlı bir dövüş izlemenin heyecanı ile bağırıpçağırıyorlardı. Jeirran ve Teiriol, uzun boylu adamların ara-sından ne olup bittiğini görmeye çalışıyorlardı. İnsanlarınkeskin cıyaklamaları, hayvanların saldırgan hırıltılarına karışı-yordu. Deliye dönmüş bir pitbul öfkeyle böğürüyordu. Acıçeken hayvanın son hırıltıları, insanların neşe dolu çığlıklarıarasında kayboldu. Sonra aniden bir sessizlik oldu. Sadece ya-ralı köpeğin iniltileri duyuluyordu. İnsanlar küçük gruplarhalinde dağılırken, birbirleri ile konuşuyor ve kazananlar pa-ralarını alıyorlardı. Bazıları ise, bira içmek için civardaki ka-litesiz hanlara doğru yöneldi.Teiriol hayal kırıklığı dolu bir ses ile, "Kaçırmışız," dedi. Yüzünde sert bir ifade olan iriyarı bir adam, köpeğininderi tasmasını çıkartıyordu. Kan ve çamur içindeki batağasaplanmış köpek, yerinden doğrulmaya çalıştı ama arka ayak-larının üzerine zor basıyordu. Sahibi, nazikçe köpeğin tüyle-rini okşarken, köpeğin kafasını kaldırdı. Köpeğin adama bal-kan gözleri sıcacık ve güven doluydu. Adam belinden çıkar-dığı bıçakla, ani bir hareketle köpeğin gırtlağını kesti ve cançekişen köpeği kendi haline bıraktı. Jeirran, ölen köpeği parçalayan diğer köpeklerin hırıltılar1arasından sesini duyurabilmek için, ses tonunu yükselterek. îpr bayım," dedi. "Bugün başka dövüş olacak mı?""İyi gunieı'çordu •A m kafasını kaldırıp sesin geldiği yöne baktı. Adamın• vüzü kederliydi. "Hayır, bugün değil, en azından be-köpeklerimle değil," diye cevap verdi. Kafasını çeviripdolusu et parçaları koparan köpeklere bakınca, yüzündeoülümseme belirdi. "Artel! Onlara kamçını göster yoksadan onlarla başa çıkamayabiliriz. Talagrin'in dişleri adı-a sen hiçbir şey bilmez misin?" Adam hızlıca köpeklerin olduğu yere gidip ürkek bir bi-çimde olduğu yerde dikilen çocuğun elindeki kamçıyı aldı.Çocuk, vahşi köpeklerin yanından uzaklaştı ve bunu yaptığıiçin çok mutlu görünüyordu. Köpekler efendilerinin etrafınısardılar. Hepsinin kaslı vücutları kana bulanmıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 58: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Teiriol ellerini kemerinin üstüne koyup Jeirran'a doğrueğildi "Bunlar etkileyici hayvanlar," dedi. Köpeklerden biri,Teiriol ile göz göze geldi ve hırlamaya başladı.Jeirran, "Hanlardan hangisi Kuzgun?" diye sordu. Çocuk, "Şuradaki," diye cevap verdi. Yan gözle efendisi-ne baktı. "Eğer isterseniz-, size gösterebilirim," diye ekledi. Adam çocuğa doğru döndü. "Gidebilirsin," dedi. İriyarıadam, keskin bir ıslık ile diğerlerinin yanından ayrılan köpeğigeri çağırıp kükreyerek köpeklere emir verdi. Hayvanların hep-si itaatkâr bir biçimde başlarım kaldırıp efendilerine baktılar. Artel adındaki çocuk, "Gelin," dedi. Çocuk, Teiriol ve Je-irran'ı ziftlenerek yeni boyanmış, ahşap hana doğru götürdü.Artel kapının önünde içen adamları kenara itip Dağ Adamla-rını yalnız bıraktı. Jeirran kırılmış masalar ve taburelerin ara-sından tezgâha doğru yöneldi. Yerdeki talaşlar birkaç günlük-tü ve üzerlerinde yer yer bira ve kan birikintileri vardı. Jeirran sıra sıra bira fıçılarının yanındaki barmene seslene-rek, "Buraya iki tane," diye bağırdı. "Burada horoz dövüşüolacağını duyduk."

101

Büyük bir sürahi ve hayvan boynuzlarından yapılmış \\.-büyük bardağı Jeirran'a doğru uzatan adam, "Arka tarafta, i>bakır," dedi. Adam parayı alırken bile Jeirran'm-yüzüne baV102 madı ve bir sonraki müşteri ile ilgilenmek üzere uzaklaştı Jeirran, Teiriol'u kolundan tutup çekiştirerek, "Haydi"dedi. Jeirran, Teiriol üzerine bira dökmemek için çabalarken"Buraya eğlenmeye geldik, öyle değil mi?" diye ekledi. Arka kapı açıldığında, kulakları sağır eden bir gürültü vebağırış çağırışların arasından bira, ter ve tavuk kümesi karışı-mı ağır bir koku burunlarına geldi. Erkekler ve kadınlar, dö-vüşlerin yapıldığı çukurun çevresinde toplanmış, meraklıgözlerle olan biteni izliyorlardı. İçeri yeni girenler, kendile-rine yer bulabilmek için, çukurun çevresindeki insanlardanbirinin şarap veya bira almak için yerinden kalkmasını bekli-yorlardı. Jeirran, Teiriol'un kulağına doğru eğilerek, "O postlarısatmak zorundayız yoksa anneniz derimizi yüzecek," diye fı-sıldadı. Teiriol'un gözlerindeki heyecan azalmadı ve birasını yu-dumlarken, "Bu o kadar da kötü değilmiş," dedi. Jeirran, "Bilincini kaybedene kadar içebilirsin. Böylecebir horoz ile bir tavuk arasındaki farkı bile ayırt edemez-sin," dedi. Yine de elindeki bardaktan birasını yudumlama-ya devam etti. "Hancı kesinlikle bahislerden pay alıyordur,"diye ekledi. İki horoz dövüşmek üzere hazırlanırken, Teiriol çukuradoğru bir adım atıp, "Biz de bahse girsek mi?" diye sordu.Jeirran, biraz daha yakma gelip horozları incelemeye başladı.Horozlardan birinin parlak, bakır rengi tüyleri vardı ve kası-la kasıla yürüyordu. Benekli rakibinin parlatılmış mahmuzla-rı vardı ve daha küçüktü. Jeirran bir eli ile sakalını sıvazlayarak, "Bence bahse gır'mesek daha iyi olur," diye fısıldadı. "Eğer biraz daha p*ra ı cek olursak, Eirys annenizi büyük bir dertten kurta-kayderiniizi kendisi yüzer."rlP . , j ters ters Jeirran'a baktı ama iki horoz serbest bıra-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 59: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Horozlar bir toz ve tüy bulutu oluşturarak birbirle- 103irdiler. Horozların sesleri, izleyicilerin mırıldanmaları-hastırıyordu ve dövüş gittikçe şiddetleniyordu. Beneklidaha küçük olmasına rağmen, dövüşe çok hızlı ve vah-• bir biçimde başlamıştı. Öne doğru atılarak kanatlarını çır-• vor mahmuzlarını rakibinin yüzüne ve gözüne geçirmeyeahsıyordu- Büyük horoz geri çekilmek zorunda kalmıştı amakendinden emin bir biçimde ötmeye başlayarak rakibininüzerine yürüdü. Kanatlarını açıp rakibini pençeleyip gagala-maya başladı. Küçük horoz, çevik bir şekilde rakibinin gaga-sından kaçıp aniden hamle yaptı ve etrafa turuncu renkli tüy-ler ile kan damlaları saçıldı. Daha ağır ve o kadar çevik olma-yan büyük horoz, savunmaya geçip rakibinin gittikçe şiddet-lenen saldırılarından kurtulmaya çalışıyordu. Jeirran küçük horozun meydan okurcasına kabarmış ibiği-ne baktı. Benekli horoz, bir kanadı parçalanmış rakibinin çev-resinde dönmeye başlamıştı. Kasıla kasıla yürüyen horoz, za-ferini duyurmak istercesine ötmeye başladığında, insanlarkahkahalarla gülüyorlardı ve sahibi gelip benekli horozu aldı.Dövüşü kaybeden horozun sahibi, kaşları çatılmış bir biçim-de gelip horozunu inceledi ve hayvanın yaralarını sarmayabaşladı. Jeirran, "Eğer bu horoz rakibine öldürücü darbeyi vurmak'Çin hamle yapmayı öğrenmez ise, hep böyle kaybedecektir,"dedi. Teiriol, "Ama çok fazla kan görmedik," diye yakındı. Di-5er taraftaki hareket dikkatini çekti. "Şuraya bak, Jeir, orada-kl ikisi eğer Dağlı kanı taşımıyorsa, ben de bir ovalıyım. An-nem bu tarz şeylerden sadece çamur ayaklıların hoşlanacağı-nı söyleyemez, değil mi?" diye sordu. Jeirran kaşlarını çatarak, "Ova insanları gibi giyinmişler "dedi. "Onlar doğulu olmalı. Üçte bir dağlı kanı taşıyor olâbilirler. Herhalde kızlarını ova insanları ile evlendiren bir ai104 leden geliyorlardır," diyerek Dağ Adamlarına doğru dik dikbaktı. Dağ Adamlarından kısa boylu olanı, Jeirran'm bakış}a.rım fark ederek kaşlarını çattı. Teiriol, "Üçte bir dağlı kanı taşısalar bile kendi insanları-mızla iş yapmayı tercih ederim," dedi. "Acaba bizim kürkle-rimizle ilgilenirler mi?" diye sordu.Jeirran, "Bu ne sattıklarına bağlı," dedi. Teiriol az önce Dağ Adamlarının durduğu yere doğru ba-karak, "Nereye gittiler?" diye sordu. İkisi birden ortadan kay-bolmuşlardı. Jeirran gözleri ile odayı tarayıp, "Önemli değil," dedi.Gözleri, uzak bir köşede, minderli sandalyelerinde oturanbirkaç adama takıldı. Adamlar ile dövüşü izleyen kalabalık in-san topluluğu arasında güvenli bir mesafe vardı. Yeni gelenbir adam, sandalyesinde oturan adamlardan biri ile konuşma-ya başlayınca, Jeirran dövüşleri görmezden geldi. Sandalyedeoturan adam, bir miktar para aldıktan sonra, yeni gelen ada-ma mühürlü bir parşömen verdi. Parşömeni alan adam, dö-vüşlerin olduğu tarafa bakmadan, sessizce odayı terk etti. Je-irran başıyla onayladı. "Şuradaki adamlarla konuşmalıyız,"dedi. Jeirran, insanların arasından ayrıldı. Teiriol isteksizce onutakip ederken, bir yandan da yan gözle dövüşü izlemeye ça-lışıyordu. Jeirran aniden durunca, Teiriol Jeirran'a toslayıp"Ne oldu?" diye bağırdı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 60: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Jeirran dudaklarını bükerek, "Şuradaki adamı görüyormusun?" diye sordu. "Dün, festival alanında Keisyl ve benienseleyen domuz oydu." Teiriol, kendilerine doğru sırtı dönük adama ve yanında-kilere baktı. "Ve yanındakiler mi?" diye sordu. rran çevresine bakmdıktan sonra, başıyla onayladı,hepsi burada. Bizim paramız ile kuşlar üzerine bahisnUyorlar," dedi. Teiriol bir elini Jeirran'm omzuna koyarak, "Eğer kaybet- 105•-miz parayı yerine koymak istiyorsak, kürklerimizi satma-lıyız," dedi.jeirran, "Doğru," diyerek gözlerini duvarın kenarındakiandalyede oturan adama çevirdi. Adamın çevresindekiler,neşeli bir biçimde biralarını yudumluyorlardı. Jeirran, "Baka-lım şu pelerin taşıyıcının bize söyleyeceği neler var," diye ek-ledi.Ellerini göbeğinde birleştirmiş bir şekilde sandalyesindeoturan adam, iki Dağ Adamı aniden önünde durunca, kafası-nı kaldırıp onlara baktı. Jeirran, sürahiyi adama doğru uzatarak, "Bizimle içkimizipaylaşır mısınız?" diye sordu. Adam sessizce bardağım uzat-tı ve Jeirran adamın uzattığı bardağı doldurdu. Jeirran, "Bu-ralarda dürüst bir işadımmı nerede bulabiliriz?" diye sordu. İriyarı adam, küçümser gözlerle dağlılara doğru bakıyor-du. Jeirran, "Festival ücreti veya lonca kuralları olmaksızındoğrudan ticaret yapmak isteyen birisini, dürüst bir işadamı-nı nerede bulabilir," diye sorusunu tekrarladı. "Biz dağlardaişlerimizi böyle görürüz," diye ekledi. Adamın gözlerinde bir parıltı belirdi. "Ne satıyorsunuz,"diye sordu. Jeirran, "Postlar, kürkler, şu anda festival alanında satılan-ların hepsinden daha kaliteli," diye açıkladı. Adam yanmdakilerden birini işaret etti. "Harquas ile ko-nuşun, şuradaki beyefendi," dedi. Gümüş renkli saçları, kemerli burnu ve keskin gözleri olanadam, dağlılara doğru döndü. "Benimle mi görüşmek istiyor-sunuz?" diye sordu. Jeirran cesur bir biçimde adama doğru adım atarken Tiriol bir an duraksadı. Jeirran, "İyi günler. Arkadaşınız H 3dan getirdiğimiz kürklerle ilgilenebileceğinizi söyledi," çj ,106 Harquas adındaki adamın yemyeşil gözleri ve kaim kas]vardı. "Olabilir," diye cevap verdi. Adamın gri renkli ve o*terişsiz kıyafeti, yağ tutmaya başlamış kaslı vücudunu çok j ?gizliyordu. Jeirran'a doğru bakarak, "Düzenli olarak mı tü-ret yapmak istiyorsunuz yoksa bir kereliğine mi?" diye sordıJeirrari, "Şimdilik bir kereliğine," diye cevap verdi. Harquas düşünceli bir biçimde dudaklarını büzerek, "sj2şu festival alanında vergisini ödemeden bir şeyler satmaya ça-lışan iki Dağ. Adamı olmalısınız," dedi. Arkadaşlarından biri-ne doğru dönüp başıyla onayladı."? Jeirran, "Bizim geldiğimiz yerde insanlar, sadece pay sa-hibi oldukları işlerden kazanç sağlarlar," dedi. Harquas'ın yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. Hizmet-kârlardan biri, Harquas'm yanma gelip kulağına bir şeyler fı-sıldadı. Harquas, "Özür dilerim," diyerek oturduğu yerde,yanındaki adama doğru eğildi. Bu adamın sol elindeki par-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 61: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

maklarından bir tanesi eksikti ve yüzünde, sanki gırtlağınıkesmek isteyen bir bıçak darbesi biraz yukarı., gelmişçesine,derin bir yara izi vardı. Harquas eli ile ağzını kapatıp adamabir şeyler fısıldadı. Jeirran, kendinden emin bir ifade ile ol-duğu yerde dikiliyordu. Teiriol, Jeirran'ı taklit etmeye çalışsada, üç serseri görünümlü adamın başında dikilmeye başlama-sı ile beraber, kendine güvenini tamamen yitirmişti. Adamla-rın hepsinin boyu, Dağ Adamlarının bir buçuk katıydı. Harquas, yanındaki adam bir şeyler fısıldayınca, basıyaonayladı ve Jeirran'a doğru şüpheli bir bakış attı. Harquas,yüzünde yalancı bir gülümseme ile Jeirran'a doğru dönüp"Pekâlâ," dedi. "Ama burada açığa kavuşturmamız gerekenbir şey var. Ben dürüst insanlar olduğunuzu düşünüyorumama Lehrer bana, festivalde Güney Kapısı devriyeleri tarafın- elendiğinizi söyledi. Ben de, Vigo ve arkadaşlarının,-gleden sonradan beri paralarını horozlar üzerine bahisvarak harcadıklarını görüyorum. Eğer şüpheci bir adamdım, sizin .festİval alanında yakalanmanızın bir aldatma- 107° ıduğunu düşünebilirdim. Varsayalım ki sizinle iş yaptım.si gün birkaç devriye ile kapıma dayanıp bana sattığınızv"rkleri bir hâkime teşhis etmeyeceğinizi kim bilebilir?"Teiriol'un arkasında dikilen adamlar, oldukları yerde kı- ıldadılar ve adamlardan biri, pirinçten yapılmış' eldiveniniovalayınca, rahatsız edici bir metal sesi duyuldu. Jeirran olduğu yerden kımıldamadan, "Eğer böyle düşü-nüyorsanız, daha fazla sizin zamanınızı almayız," dedi. "Bukadar büyük bir şehirde, sizden başka ticaret yapabileceğiminsanlar da vardır. Ne sizin loncalarınız, ne kurallarınız, nede-devriyelerinizle ilgilenmiyorum," diye ekledi. "Sadecemallarımı uygun bir fiyata satıp dağlara geri dönmek istiyo-rum." Harquas bir kaşını kaldırarak, "Sayıca az ve çıkış yolu ka-patılmış insanlar için fazla açık konuşuyorsunuz," dedi. Ön-ce Teiriol'e, sonra Jeirran'a baktı. "Etkilenmeli miyim?" diyesordu. Jeirran omzunu silkti. "Senin etkilenip etkilenmediğinumurumda bile değil, bizden kürk satın alıyor musun yoksaalmıyor musun?" diye sordu. Harquas yanındaki adamla göz göze geldi ve adam Jeir-ran'a doğru baktı. Lehrer, Jeirran'da her ne gordüyse, Har-quas'a doğru dönüp başıyla onayladı. Harquas, "Eğer benim için bir şey yapmaya hazırsanız,sizden satın alacağım," dedi. "Eğer Vigo ve arkadaşlarının ba-şına bir şey gelirse, ben de işime burunlarını sokmayacakla-rından emin olabilirim', değil mi? Ve eğer onların başına ge-len talihsiz kaza sizseniz, sizin onlarla işbirliği yapmadığınız-ın da emin olmuş olurum, öyle değil mi?" Jeirran kendisine doğru ters ters bakan adamları görmeden gelerek, "Niye sizin pis işlerinizi yapayım?" diye sorH Harquas, yüzünde sinsi bir ifade ile, "Kürklerinizi satmaı!istiyor musunuz?" diye sordu. Jeirran, "Bizden onları öldürmemizi mi istiyorsunuz?" <i;ye sordu. Harquas'm kaşları çatıldı. "Deneyimlerime göre, ölü birdevriye, herkesin ilgisini gereğinden fazla çeker. Ama devri-yelerden birinin içkiyi fazla kaçırıp çıkan bir kavgada dayakyemesine kimse bir şey diyemez."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 62: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Jeirran, "Sizinle iş yapmanın bedeli bu mu?" diye sordu. Harquas başıyla onayladı. "Bana nerede kaldığınızı söyle-yin ve eğer bu işi becerebilir seniz, ben de mallarınıza bak-ması için birini gönderirim." Jeirran başını iki yana salladı. "Pazar yerinde, çeşmeninorada buluşacağız," deyip arkasını döndü. Jeirran, önündedikilen iriyarı adamın gözlerine ters bir bakış attı. Harquas, "Dostumuzun geçmesine izin ver, Teg," dedi.Jeirran'a doğru döndü. "Öyleyse, yarın görüşürüz, Jeirran,"dedi. Teiriol, Jeirran'ı takip ederek, dövüşlerin yapıldığı odadançıkıp hanın büyük salonuna geri döndü. Jeirran, bir o tarafa,bir bu tarafa bakıp devriyelerin nerede olduğunu görmeyeçalıştı. Vigo, köşedeki masalardan birinde arkadaşlarıyla bera-ber içki içiyor, bir yandan da kucağına oturttuğu genç kızınbacaklarını okşuyordu. İçkiyi fazla kaçırdığı için yüzü kıpkır-mızıydı. Dantelsiz bir korse giyen kızın kocaman göğüslerivardı ve Vigo, ellerini kızın bembeyaz bacaklarının üzerindegezdiriyordu. Jeirran, Teiriol'u karanlık bir köşeye itip ellerini kızın ba-caklarında gezdiren Vigo'ya doğru bakıp tiksinerek yüzünüburuşturdu. "Sokaklarda koşturan köpekler bile bunlardandaha terbiyelidir," dedi. jrjol, "Şimdi onu boşver," dedi. "O Harquas denensenin adım nereden biliyordu?" diye sordu.1 T irran kaşlarını çatarak, "Sence nereden bilebilir?" diye so- soru ile cevap verdi. "Tüm şehirde adamları vardır, öy- 109jpöil mi? Eğer bizim enselendiğimizi duyduysa, isimlerimi-? Emniyetten veYa kaldığımız yerden öğrenmiş olabilir. Eğern serserilerinden herhangi birini Eirys'in yakınlarında gö-cek olursam, onun bağırsaklarını deşerim," diye ekledi.Teiriol, Vigo'ya doğru baktı. "Devriyeler konusunda neyapacağız?" diye sordu. Kız, Vigo'nun başını göğsüne yasla-mıştı ve yüzünde sıkıldığını gösteren bir ifade olmasına rağ-men, zevk alıyormuşçasına kıkırdıyordu. Jeirran düşünceli bir biçimde, "O fahişeyi herkesin gözüönünde masaya yatırıp yapacak değil ya? En azından, arka so-kaklardan birinde karanlık bir köşeye gideceklerdir," diye ce-vap verdi. Teiriol, gülerek, "Onu donunu indirmişken mi yakalaya-cağız?" diye sordu. jeirran gözlerinde acımasız bir ifade ile, "Dün Keisyl vebeni yakalama şeklini hatırlayacak olursak, güzel bir karşılıkvermiş olacağız," dedi. Dışarıda, kabaca çizilmiş dairelerin içinde, güreş müsaba-kaları yapılıyordu. Teiriol, üzüntülü bir biçimde güreşçileredoğru bakıp Jeirran'ı takip etti. Dağ Adamları, bir darağacı-nın arkasındaki gölgeye sindiler. Jeirran, "Vigo ve diğerlerinin çıkmasını bekleyeceğiz," de-di. Çok geçmeden Vigo, fahişenin beline sarılmış bir biçim-de handan dışarı çıktı. Rif ve Neth, yüzlerinde hevesli birbekleyiş ile Vigo'nun arkasından gidiyorlardı. Teiriol yüzünde şaşkın bir ifade ile, "Kızı hepsi mi bece-recek?" diye sordu. Jeirran, "Sana söylediğim gibi, köpeklerden fakları yok,"edi. Devriyeler iki köhne binanın arasındaki dar sokağa doğ- ru yöneldiler. Jeirran, kemerinden aldığı eldivenleri takarV

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 63: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yüzünde mutlu bir ifade ile, "Ve o fahişeyi karanlık bir 'kağa götürecek kadar aptallar," diye ekledi. Jeirran, Teiri0|>doğru, onun da eldivenlerini giymesini ima edercesine basıla onayladı. "Dikkatli ol. İnsanların bizi görebileceği bir yerde kavga başlatmak istemeyiz," dedi. Ara sokağa doğru yaklaşırlarken, Teiriol'un eli, belindçkbıçağa yöneldi ama Jeirran başını iki yana salladı. "Onları öldürmeye gitmiyoruz. Gerekmedikçe bıçak kullanmayacağız "dedi. Jeirran eğilip evlerden birinin önündeki kırılmış varilparçalarının arasından bir sopa aldı ve kafasını uzatıp ara so-kağa göz gezdirdi. "Kızı bir ahıra götürüyorlar. Şişko olanaişe koyulması için biraz zaman tanıyalım. Diğerleri de çoktanaletlerini ellerine almış olurlar. Böylece Vigo ne olduğunuanlayamadan, biz diğer ikisini kolayca bayıltırız." Jeirran'ıngözlerinde vahşi bir bekleyiş vardı. Teiriol, sırıtarak elindekisopayı okşuyordu. Jeirran, "Pelerinini burada bırak ve yüzüne bir şey bağla,"dedi. Jeirran, gömleğinin düğmelerini açıp kumaşın kenarın-dan bir parça yırttı. "Tek iddia edebilecekleri, kendilerini dö-venlerin Dağ Adamları olduğudur. Eğer birileri gelip bize so-rarsa, biz iddiaları reddeder ve suçu bugün gördüğümüz di-ğer iki Dağ Adamının üzerine atarız. Ben içeri girince kapıyısür güle." Ara sokak, bir yanda şehir suru, diğer yanda köhne evlerolduğundan, çok aydınlık değildi. Sokak üst üste yığılmışçöplerle doluydu. Sağa sola atılmış çuvallar, kutular ve çöp-ler, tanınmaz haldeki kabuklar, kemikler ve çürümüş hayvanboklarına karışmıştı. Teiriol ve Jeirran, gözlerini kırık mente-şelerinin üzerindeki aralık ahır kapısından ayırmadan, ahıradoğru yaklaştılar. Jeirran elindeki sopayı ileri geri sallayarakTeiriol'e bakıp başıyla onayladı. Durduklarında, her ikisi dekapının bir tarafmdaydılar. Vigo'nun zevk dolu inlemeleri ve ? nölıkları, ayak seslerini bastıracak kadar yüksek ses-lenin Ç^"' • n kapıya bir tekme savurup içeri daldığında, Teiriol arkasmdaydı. Neth dönüp neler olduğuna bakınca, 111- deki hevesli ifade yerini korkuya bıraktı. Jeirran'm so-adarmn kulağının arkasında patladı. Neth darbenin etki-[1e Rife ÇarPu- Ri^ ne^er ocuğunu anlayamayıp arkadaşınıvradı. Teiriol öne atılıp Rif i hazırlıksız yakalayarak sopası- savurdu. Sopa, Rifin böbreklerine geldi ve adam acı dolubir Çiğlik attl- Netn- nala kendine gelememişti ama Rif onukenara iterek Teiriol'e doğru hamle yaptı. Bu hiç de akıllıca

bir hareket değildi. Dağ Adamının güçlü kolları ile savurdu-ğu sopa, Rifin kaşıklan ile bütünleşti. Jeirran sopasını bir kez daha Neth'e doğru savurdu ve ada-mın diz kapağına acımasız bir darbe indirdi. Devriye, tökez-leyerek yana devrildi. Jeirran elindeki sopayı bir kenara atıpadamın üstüne çullandı. Yumrukları ile adamın yüzüne, göğ-süne, kasıklarına ve bağırsaklarına darbeler indirdi. Neth'inbaşındaki yaradan akan kan, devriyenin gömleğini ve ceketi-ni kırmızıya bulamıştı. "Neler oluyor," diye bağıran Vigo, fahişenin üstündenkalkarak çevresine bakındı. Vigo pantolonunu toplamaya ça-lışırken, Dağ Adamları onun küfürlerini duymazdan geldiler. Rif ahırın duvarını arkasına almış, ağırlığını bir ayağındandiğerine vererek yumruklarım sıkmıştı. Teiriol ona doğru sı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 64: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rıtıp önce bir tarafa, sonra diğer tarafa doğru sahte hamleleryaptı. Rif geriye çekilip sırtını duvara yasladı ve omuzlarınamen darbelerle yere yığıldı. Sırtını kamburlaştırarak kendisi-fli korumaya çalışırken, Teiriol'e doğru tükürüp duvara asılı°lan kayışı almaya çalıştı. Teiriol çevik bir hareketle sopayıadamın koluna geçirdi. Rifin acı dolu çığlığı, kemik kırılma sesine karıştı. Ada-bın çığlığını, Jeirran'm üstüne atılan Vigo'nun öfke dolu ba- ğırışı bastırdı. Neth hareketsiz ve kan revan içerisinde yerjyatıyordu. Vigo elleri ile, Dağ Adamının kaim boynunu kavramaya çalıştı ama Jeirran çabuk davranıp başını göğst^112 doğru çekerek sırtını kamburlaştırdı. Jeirran çevik bir hareketile öne doğru bir adım atıp bir omzunu yana doğru eğdi. Buhareketi beklemeyen Vigo, Jeirran'm üstünden düşerek yerçkapaklandı. Nefes nefese kalan Vigo, Teiriol'un ayaklarının dibindeyerde yatıyordu. Teiriol, metal ve çivilerle sağlamlaştırılmışçizmesini kullanarak, Vigo'nun gömleğinin ve pantolonununüzerine ayak izlerini bıraktı. Devriyenin ellerine ve bilekleri-ne basıp Vigo'nun yüzüne doğru bir tekme savurdu. Devri-yenin tek yapabildiği, çamurda yuvarlanıp bu acı verici işken-ceden kurtulmaya çalışmaktı. Midesine gelen bir tekme ile ol-duğu yerde kıvrıldı ve beline gelen bir başka tekme ile sırtıbüküldü. Rif, çaresizce yattığı yerden elini uzatıp Vigo'ya olanlaraengel olmaya çalışıyordu. Jeirran, Rif in göğsüne bir yumrukpatlatıp Teiriol'un kolunu yakaladı. Teiriol, yüzünü kapatanbez parçasının arkasında hızlı hızlı soluyordu ve tekmelerigittikçe şiddetleniyor ve acımasızlaşıyordu. "Bu kadar yeter. Onu öldürmek istemezsin. Sadece iş gö-remeyecek hale getirecektik. Baban sana hiç nasıl kavga edi-lir, öğretmedi mi?" Teiriol bir cevap vermek üzereyken vazgeçip eğilerek Vi-go'nun tanınmaz haldeki yüzüne tükürdü. Jeirran memnuniyetle başını salladı. Rif dizlerinin üstüneçökmüş, nefes almaya çalışıyordu. Bir köşeye sinmiş olanNeth'in kırık burnundan akan kan, gözlerinden akan yaşlarakarışıyordu. Teiriol, saman yığınının üzerindeki, korku içerisinde yereçömelmiş fahişeyi göstererek, "Ona ne olacak?" diye sordu-Teiriol tiksinerek kıza doğru bakıp dudaklarını yaladı. £• z gülümsemeye çalıştı ama o kadar korkmuştu ki ancak •?nü buruşturabildi. Titreyen ellerle bluzunun önünü açıp, ; dövmeyin, her istediğinizi yaparım," dedi.jeirran burnunu kırıştırdı. "Senin gibi aşağılık bir fahişe-bir sopayla bile dokunmam," dedi. Jeirran, sopasını elineı n tehditkâr bir ifade ile kıza doğru bir adım attı. "Eğer ar-nllzdan birileri gelecek olursa, seni bulur ve bu sopayla pa-klarım- Bizi gören ve hikâyeler anlatabilecek tek kişi sensin,cfter birilerine bir şeyler anlatacak olursan, seni bulur ve yü-7ünün şeklini değiştiririm, anlıyor musun?"Kız inleyerek sessiz kalacağına yeminler etti. Jeirran ahırın kapısını açtı. "Haydi," diye bağırdı. Teirioldışarı çıktıktan sonra kapıyı kapatıp elindeki sopa ile sürgü-ledi. Jeirran, eldivenlerini çıkartıp cebine koydu ve pelerini-ni giyip gömleğindeki kanı gizleyecek şekilde önünü kapattı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 65: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sokağın diğer ucuna doğru baktı. "Hemen buradan ayrılma-lıyız," dedi. Teiriol kendi pelerinini giyerken, kaldırım taşlarının ara-sında biriken suda çizmelerini temizledi. "Böylece Harquas,bizim iş yapmak konusunda ne kadar ciddi olduğumuzu an-lar," dedi. "Ve Keisyl'e intikamını tamamen aldığımı söyle-yebilirim," diye ekledi. Jeirran, "Ne Keisyl'e ne de Eirys'e tek bir kelime bile söy-lemeyeceksin," diye araya girdi. "Aslında çok da övünülecekbir kavga değildi. Bu devriyelerin dayanıklı olduğunu mu id-dia ediyorlar? Madenlerde çalışmaya üç gün bile dayanamaz-lar. Jeirran hâlâ güreşmekte olan adamlara doğru baktı.Hızlı ama sakin bir şekilde burayı terk edeceğiz. Ve arkamı-Za bakmayacağız. Buraya güreş müsabakalarım izlemeye gel-°-lK eğlenceli bir şey göremedik ve şimdi burayı terk ediyo-üz- Eirys, Keisyl veya herhangi biri sorarsa, böyle diyecek-F1. tamam mı? Anladın mı?" Teiriol, kendisine hakim olamayarak yan gözle de olSa 4tkasına doğru baktıktan sonra, "Anladım. Şimdi ne yapı^ğız?" diye sordu.114 Jeirran, "Diğerleri gelmeden üstümüzü başımızı temizi^yeceğiz. O dört Marklık akşam yemeğinden yiyeceğiz ve son,ra Keisyl ile sen, ne istiyorsanız yapabilirsiniz. Eirys ve ^baş başa kalmayı hak ediyoruz," dedi. Gözlerinde hevesli birifade ile, "Artık bana biraz saygı göstermesinin vakti geldi,"diye ekledi.A

SELERJMA, BAÎİ EnsAİmin,İıKBAHAK.P^nAYiR2nın İKjnci Güniz, AKŞAHİRünler sonunda bana doğru yuvarlandığında, sokağınköşesindeki lokantanın önünden geçiyordum. Açıkpanjurların arasından, yankılanan bir lavta sesi duyu-luyordu. Orman melodilerini duyunca, çocukluk hatıralarımgözümde canlandı. Kapıyı açtığım zaman, içerideki tertemizodada, saygıdeğer kişilerin, eşleri ve çocukları ile beraberpasta yiyip şarap içtiklerini gördüm. Hizmetçiler benim içerigirdiğimi fark edene kadar birkaç saniye geçti. Herkes gözle-rini, merdivenlere oturmuş ozana odaklamış ve ozan da göz-lerini kapayıp çaldığı melodiye kendini kaptırmıştı.Bu ozan, ormandan yeni çıkmış, maceraya atılmaya heves-li bir yeni yetme değildi. Bu adam, benim düşünceme göre,Büyük İmparatorluğun yollarını yıllardır aşındıran birisinebenziyordu. Boyu benimkinden biraz kısaydı ve köşeli yüzü,açık havada çok fazla seyahat etmekten yıpranmıştı. Ozanınbir zamanlar sonbahar yaprakları gibi kıpkırmızı olan saçları,artık donuk kehribar rengine bürünmüştü ve saçlarına yer yerbeyazlar düşmüştü. Lavtanın sapmdaki uzun parmaklı eli, ke-mikliydi. Orman tarzı ile telleri tıngırdatan becerikli elinintırnakları ise upuzundu ve parmak uçları, bir ömür boyu lav-ta Çalmaktan nasırlaşmıştı. Ozanın ses rengi, bir orman flütüKidar zengindi ve sesinde binlerce yıllık deneyimin derinliğiardı. Elbiseleri renk ve kesim olarak dikkat çekici değildi veizleri ile dirsekleri yer yer aşınmıştı. Ama kıyafetin usta birrzinin elinden çıktığı belliydi. Bu ozan, şüphe yok ki Or-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 66: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

man Halkmdandı. Muhtemelen kışları, seyahat ederekhanlarda geçiriyor ve Ormana sadece yapraklar yemyeşilduğunda dönüp yazın verimli günlerini orada geçiriy0rrıBoynundaki altın zincir, hemen göze çarpıyordu. Parrnaklrmda altın yüzükler ve her iki kulağında da delikler varnKüpelerine iliştirilmiş, küçük değerli taşlar, mum ışığındarıldıyordu. Orman Halkı, alacalı kuzgunlar gibi, böyle şeyjeden çok hoşlanırdı. Üzerinde tertemiz önlüğü ile küçük bir çocuk yanıma pelip "Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu. Babamın orman aksanını hatırlayıp sesimi alçaltıp yüksel-terek, "Şarkıcı ile konuşmak istiyorum," dedim. Çocuk, şüpheli gözlerle bana bakarak, "Ara verdiğinde arka-daki avluda olur," dedi. "Burada bekler misiniz?" diye sordu. "Teşekkür ederim," dedim. Arka avlu deyince, kırık çanakçömleğin ve boş fıçıların etrafa saçıldığı bir yer hayal ediyor-dum. Ama avluya çıktığım zaman gördüğüm sahne, benimiçin tam bir sürpriz oldu. Gri renkli yer döşemesi tertemizdive duvarın kenarındaki saksılarda çeşitli bitkiler vardı. Akşamgüneşi ile ısınan çiçekler, avluya güzel kokular saçıyorlardı.Çardağın koltuğu, oturmak, beklemek ve güllerin arasındakiHelcarion heykelini seyretmek için uygun, rahat bir yerdi.Tanrıça, saçlarını tararken, büyük mermer bir çanağın içeri-sindeki yansımasına bakıyordu. Bağış yapmak için bir tapmakaradığımı hatırladım. "Çok güzel bir heykel, değil mi?" Avlunun köşesinde, birkaraltı şeklinde görünen ozanın sesi, bana tanıdık gelmişti. Ta-van arasındaki bir odayı hatırladım. Babam bana şarkılar söy-leyip beni uyuttuktan sonra kapının eşiğinde durup bana ba-kardı. Bu adam, babam değildi. Çabucak kendimi toparladım "Eğer Tanrıçaya bakıp saçlarını tarayan ve Driannon onanneliğe çağırana kadar vakit geçiren birini görüyorsanız. Keezgileri ile insanları ve gezegenleri oynattığı hikâyeleri terci " Çabuk çabuk ve anlaşılmaz bir biçimde konuştuğu-ede"arlc edip sustum.^"ç cınm rengine bakılacak olursa bizden biri olmalısın,"cevap verdi. Ozan, Ormanın akıcı dilinde bir şeyler fı-A di Bir atasözü ya da herkesçe bilinen bir söz söylemişti kelimeler benim için hiçbir şey ifade etmiyordu.Azür dilercesine başımı iki yana salladım. '-'Üzgünüm amaanlamıy°rum'" dedim-Qzan, benekli ve kolayca ufalanan turuncu tuğlalardan ya- ılmı? duvara yaslanıp bir kaşını kaldırdı. "Eğer benimle ko-nuşmak istiyorsan, tüm parçalara sahipsin. Sanırım oynamakistiyorsun ama kuralları bilmiyorsun." "Bu, oyununa bağlı," diye cevap verdim. Bu tarz dalgageçmelere alışıktım ama şimdi, bunun ne anlama geldiğinianlayamıy ordum. "Hayatın tamamı, oyunun kendisidir, hayatım." Bana ba-kıp gülümsedi ve bu sefer bakır rengi gözlerinde gördüğümparıltı tanıdıktı. "Eğer Orman Halkından değilsen, bir Ormankızını oluşturan tüm parçalara, hem de bu kadar güzel par-çalara, nasıl sahip olabilirsin?" diye sordu. Yavaşça beni baş-tan aşağıya süzdü. "Babamın bana mirası," diye kibarca cevap verdim. Şans-lıydım ki ozanın aklına başka bir şey takılmıştı. ' "Ne zaman ve nerede doğdun?" diye sordu. Yüzünde ha-fif bir endişe vardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 67: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Yirmi yedi sene önceki Son-Güzde, Aniss adındaki birhizmetçinin kızı olarak Vanam'da dünyaya geldim," diye ce-vap verdim. Ozan, bir süre düşüncelere dalıp hatıraları arasında gezin-dikten sonra, kafasını kaldırıp bana baktığında, yüzünde ha-rt bir gülümseme vardı. "O sene, o mevsimde ben Col'dey-lrn, hayatım," diye açıkladı. "Eğer kaybettiğin babanı arı-yorsan, korkarım ki o, ben değilim," diye ekledi. "Merak etme, seninle konuşmak istediğim konu bu Adi," dedim. Aniden kapı açıldı ve içeriye elinde bir terxküçük bir çocuk girdi. Tepsinin içinde, yiyecekler ve camn e118 bir sürahi dolusu altın rengi şarap vardı. Soğuk kilerdenkarıldığı için cam sürahinin dış yüzeyi hâlâ nemliydi.Ozan bana bir bardak şarap doldurduktan sonra, "nttye rağmen, ortak kanımıza," diyerek kadeh kaldırdı. Ben Hkadehimi kaldırırken, "Adın ne?" diye sordu."Adım Livak," diye cevap verdim."Benimki de Frue," diye cevap verdi. "En azından babansana güzel bir orman ismi bırakmış," diye ekledi. Baharatlı el.ma püresi doldurulmuş kurabiyelerden birini alıp ısırdı. Ozanın kayısı turtasından almam için yaptığı sessiz teklifikabul ettim. Bu arada, babamın düzenli ziyaretleri sona er-dikten sonra babaannemin ismimi değiştirmek için annemenasıl dil döktüğünü ve ona nasıl tehditler savurduğunu hatır-ladım. Ozan sormadan, "îsmi Jihol'dü," diye açıkladım. İste-meden ağzımdan çıkan sözcüklere kendim de şaşırmıştım. Frue başını yana yatırarak, "Hangi ailedendi, biliyor mu-sun?" diye sordu."Sanırım Geyiklerdendi." Bir yudum şarap alıp bu anlam-sız konuşmayı nasıl sona erdireceğimi düşünmeye başladım.Frue sakin sakin olduğu yerde dururken aniden başını ikiyana salladı. "Hayır, onu tanımıyorum," dedi. Rahatlayarak, "Önemli değil," dedim. Aslında, uzun süreönce kaybettiğim ailem hakkında çok fazla bir şey duymak is-temiyordum. Şu anda hayatımda yeterince sorun vardı. Frue bir yandan elindeki pastayı yerken, diğer eli ile banadoğru bir parça pasta uzatıp "Öyleyse ne istiyorsun? dıyesordu. Anladığım kadarı ile getirilen yiyecekler, çaldığı mü-ziğe karşılık yapılan ödemenin bir parçasıydı. "İçinde, İmparatorluğun son günlerinde Tormalinlıbir kadın tarafından bir araya getirilen eski şarkıların oldu& var. Şarkılar tüm eski ırklara ait; Dağ, Ova ve Or-bir | n benim için tercüme edecek insanlar arıyorum."çözlerinde meraklı bir ifade ile bana doğru bakıpr sgve şarkılara bir göz atarım," dedi. 119kadar istekli olması gayet normaldi, değil mi? Eski şar-bir ozanın repertuarına, yeni besteler yapma zahmetine' madan bir şeyler katabilirdi. "Çok teşekkür ederim amahilein ile beraber seyahat ediyorum ve o, birden fazla in-görüşünü almamız gerektiğini düşünüyor. Bu yüzden,hakkında Orman Halkından birçok kişinin fikrini almak? riyorum. Siz, Ormana geri mi döneceksiniz? Sizinle beraberoelebilir miyiz?" diye sorup Frue'nin kadehini doldurdum.Frue, "Her zamanki gibi, insanlarımın yanma döneceğim,"dedi ve ellerini peçeteye sildi. "Eğer istiyorsanız, sen ve bil-gin arkadaşın da benimle beraber gelebilirsiniz," diye ekledi."Yanımızda iki kişi daha var. Eski dostumuz olan iki Dağ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 68: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Adamı," dedim. Frue'nin sesimdeki duraksamayı fark etme-mesini umut ediyordum. Frue endişeli olmaktan çok meraklı görünüyordu ve bubeni rahatlatmıştı. "Dağlıların Ormanda ne işi olabilir?" diyesordu. "Benim gibi, rün yuvarlayıp Beyaz Kuzgun oynayıp seya-hat ediyorlar. Kuzgun, kuzeye ve doğuya yayılmadan önce,Orman Halkının oynadığı bir oyundu. Sanırım yeni taktiklerve stratejiler öğrenip, yeteneklerini geliştirmek istiyorlar,"dedim. Aklımın bir köşesine, Sorgrad'a yeni ilgi alanım ha-tırlatmayı not ettim. Frue meraklı gözlerle bana doğru bakıp "Sen Beyaz Kuz-gun oynuyor musun?" diye sordu. Ben küçük bir kızken, babam bana öğretmişti," diye ce-VaP verdim. Frue, gözlerinde sinsi bir parıltı ile, "O zaman oyunun,""anı koruyan güçler ve Kuzgunu kaçırmaya çalışan kuşla- 120

rm güçleri arasındaki dengeye dayalı olduğunu bilirsin," Jdi. Yanıma oturup bana doğru eğildi "Orman Halkı insanırı arasındaki her alışveriş adil olmalıdır. Sizi Ormana kajgötürmem ve insanlara tanıtmam karşılığında,, bana ne verçeksin?" diye sordu. Sesi, yumuşak ve insanın içini rahatlatabir tona sahipti. Bir yandan da parmaklanın dizlerimin t\2erinde gezdiriyordu. Nazikçe ellerini bacaklarımın üzerinden çektim. "Yeşil or_man Selerima kapılarına dayandığından beri, kimsenin duy-madığı şarkılar," diye cevap verdim. "Bir akşamlık eğlencegüzel olabilir ama güzel bir şarkı, sonsuza kadar yaşar. Ve buşarkılar yeniden duyulduğunda, insanlar şarkıları senin is-minle beraber hatırlayacaklar," diye ekledim. Frue, "Eğer gerçekten bilinmeyen şarkılarsa," dedi. "Bazışarkılarımızın ne kadar eskiye dayandığını öğrenince sen bi-le şaşırırsın," diye ekledi. Yüksek sesli bir kahkaha attı veoyunun bu bölümünü, birbirimiz hakkında kötü düşünceleredinmeden tamamladığımızı fark ettim."Komik olan nedir, Frue?" Kapı açıldığında, çimen yeşiligiysileri içerisinde tombul bir kadın, şüphe dolu gözlerle tersters bana bakıyordu. Kadının yusyuvarlak, yumuşak bir yüzüve kalkık bir burnu vardı. Çekici gözleri olan kadının yüzündesıkıntılı bir ifade vardı. "Tris bana yalnız olduğunu söylemiş-ti," dedi. Sessiz sorusunu gözden kaçırmak mümkün değildi.Frue şehvetli bir gülümseme ile, "Zenela, bu Livak," di-yerek beni gösterdi. "İlgimi çeken bir konu ile beni baştançıkarıyordu," diye ekledi. Zenela burnundan solumaya başlamıştı. "Bu konu, müzik-le ilgili. En azından şimdilik," diye araya girdim. Kadını bi-raz daha sinirlendirmek için Frue'ye doğru fingirdek bir bi-çimde gülümsedim. Frue bana doğru döndü. "Yarın sabah şarkı kitabını getırve sana nasıl yardımcı olabileceğime bakayım," dedi. Frue sı kudurmak üzere olan kadına sarıldı. "Haydi, akşam0*fl -• için şarkı söyleyelim, tadım," dedi. Frue sallana sal->'e , ıya doğru yürüyüp bana doğru ters bir bakış attı. Ze-releci bir biçimde Frue'nin arkasından gitti. 12116 K kırdayarak, tepsiyi mutfağa götürdüm. Herkesin saygı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 69: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rdiği geniş kalçalı kadına, "Buradan izleyebilir miyim?"sordum. Kadının bembeyaz önlüğüne bal şurubu btılaş-ve yüzü, kafasındaki şapkanın altından göründüğü ka-darıyla, kıpkırmızıydı. Messire nin mutfağını aratmayacak zenginlikte, çeşitli pas-talarla dolu bir tepsiyi eline alarak, "Sadece ayak altında ge-zinme yeter," diye cevap verdi. Pudra şekeri ve kristalize ol-muş meyve parçacıklarıyla meşgul olmaya başladı. Kapının yanında sakin bir köşe bulup boş tabakları lava-bonun başındaki çocuğa uzatarak faydalı olmaya çalışıyor-dum. Frue'nin kuş cıvıltılarını andıran bir melodi çalmayabaşlaması ile beraber, mutfaktaki koşturmaca bir an için dur-du. Frue melodiyi tamamlayınca, Zenela şarkı söylemeye baş-ladı. Lavtanın yumuşak sesi, kadının sesini daha da güzel vur-guluyordu. Kapıya doğru yaklaşıp olan biteni daha yakındangörmek istedim. Kadının sesi, yüksek notalarda duru, alçak notalarda gür-dü. Herkesin en az birkaç kez dinlediği, bilinen bir şarkıyıöyle güzel söylüyordu ki herkes şarkıyı ilk defa duymuşçası-na ilgiyle dinliyordu. İki kollu bir şamdanın ışıkları ile aydın-lanan sarı renkli saçları, rengini Orman kanma değil, bitkiselsaç boyalarına borçluydu. Gözleri, elbisesi gibi yemyeşildi veyüzünde ağır bir makyaj vardı. Acaba bu kadının hikâyesi ne-dir, diye düşündüm. Benden daha genç olmalıydı ama dahahayattan öğreneceği çok ders varmış gibi duruyordu. Zenela,aşk ve sevdiğini kaybetme konulu şarkısını söylerken, ben deeııdimi kadının sesi ve lavtanın tıngırtısının ahengine kap-tırdım. Aklıma yeni bir fikir geldi. Frue'ye eski şarkıların yar,yeni bir hikâye verecek olursam, ne yapardı? Öyle bir W].-.*ki, Eski İmparatorluğun çöküşünden bu yana-karşılaşılın122 bir meydan okuma ve Tormalin'in en güçlülerini bile rar.eden tehlike ile ilgili. Meydana gelen ve gelecek olaylar, hPşarkılara konu olmamıştı. Ozanlar hayatları boyunca dünvdolaşıp duydukları hikâyeleri ilk şarkıya dökenin kendilerimasını hayal ederler. Ve şimdi, insanlar artık sıradan rnelnrrlerden sıkılmışken, bu festival zamanında yepyeni bir hikâanlatmak, bir ozan için büyük bir şanstı. Okyanuslardaki mktik adalardan gelen bir tehlike, kayıp koloninin bulunması ve. uyuyan insanlar, bunların hepsi ilgi çekici bir biçimde bir ara-ya getirilerek şiirsel bir öyküye dönüştürülebilirdi. Günbatımını ve günün sona erdiğ ini haber veren on çansesi duyuldu. Şımarıklığım yüzünden" kendimi azarladım.Hizmetçi çocuğu kolundan yakaladım. "Frue'ye söyle, yarıngeleceğim," dedim ve çocuğun avucuna birkaç bakır sıkıştır-dım. Aydaki Kuğu'ya geri döndüğümde, Sorgrad ve Usa-ra'nm beraber yemek yediklerini gördüm.' Kendime bir tabure çekerek, "Gren nerede?" diye sordum. Sorgrad bana bir içki doldurdu, "Gösteri başlamadan ön-ce Kelty'nin yanaklarını renklendirmekle meşgul," dedi.Sorgrad'a doğru döndü. "Oyunlar nasıl geçti?" diye sordum. Gülümseyerek, "Fena değil," diye cevap verdi. "Oradakiçığırtkanların hiçbiri senin adamını tanımıyordu ve o da ma-sum ziyaretçiyi oynadı. Biz hangi atlara bahis oynayacağımı-za karar veriyorduk ve Usara bahisleri oynuyordu. Böylece,gün boyunca enayilerin paralarını aldık," diye ekledi. Usaraalçakgönüllü bir biçimde gülümsüyordu. "Peki tüyoları kimden aldınız? Tanıdığınız birileriyle m'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 70: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

karşılaştınız?" diye sordum. Dağlı kardeşlerin, yerel atlanyarışlarda ne yapacakları ile ilgili bilgi sahibi olmalarına ^kân yoktu çünkü bütün kış boyunca Col'deydiler. ı sinsi bir gülümseme ile, "Buradaki dostumuz, at-° ı adımlarla yürürken veya koşarken, bize çimenlerinUr ,. toprağm ne durumda olduğunu söyleyebiliyordu.a'tin ile ilgiü bilgi sahibi olunca, Gren, hangi atın ıslak, 123^U ? ann kuru zeminden hoşlandığını ayırt edebiliyordu.ibriği 3.1-»"1 ı e diğer bahisçilere göre elle tutulur bir avantajımız ol-?;• diye açıkladı.fren'in her zaman, atların yüz ifadesine bakıp ne düşün-ülerini anlayabileceği ile ilgili bir teorisi vardı. Bana kalır-bir atın yüzünde, sizi tekmelemek üzere olduğunda kulak-1 rını geriye atması dışında bir ifade olmasına imkân yoktu.Gözlerimi kısıp Usara'ya doğru bakarak, "Başbüyücü bun-dan hoşlanırdı, değil mi?" diye sordum. Usara bir dilim daha ekmek alıp yüzünde mutlu bir gü-lümseme ile, "Planir araştırmalarımızı sürdürebilmek için ye-teneklerimi böyle alışılmışın dışında kullanmam gerektiğiniduysa, beni takdir ederdi," dedi. Bu, dün benzer bir durumda söylediği şarkıdan farklı birşarkıydı.Sorgrad, "Senin işlerin nasıl gitti?" diye sordu.Kuşkulu görünmeye çalışarak, "Bizi gerekli insanlarla ta-nıştıracak bir ozan buldum," dedim. "Sizden ne haber?" Sorgrad başını iki yana salladı. "Hiçbir iz yok. Horoz dö-vüşlerinin olduğu yerde birkaç Dağ Adamı vardı ama Harqu-as ile beraberdiler." Sorgrad'm önündeki ekmek dilimlerinden birini almayaÇalışırken, dikkatlice kemiğinden ayırdığı kızarmış balık etinedeğince, yüzümü buruşturdum. "Siz horoz dövüşlerinde neyapıyordunuz?" diye sordum. Sorgrad, "Kumlu, şansını tekrar loncalarda deneyeceğiniÇikiadı ve bize istediğimizi yapabileceğimizi söyledi. Biz deİlenmek için horoz dövüşlerini izlemeye karar verdik," di-e aÇikladi. Sorgrad, Usara'ya doğru gülümsedi ama Usara, yeni lakabından çok hoşlanmışa benzemiyordu. Buradalış olan bir şeyler vardı.Usara ikimize doğru bakarak, "Bu Harquas, önemli tJmi?" diye sordu. "O, şehirdeki en büyük kötü adamlardan biridir," J.açıkladım. "Onunla çalışan herkes de en az kendisi kadar wvenilmezdir. Bunlar, beraber seyahat etmek isteyeceğimiz tjte insanlar değil," diye ekledim. Sorgrad tabağım uzanabileceğim yerden daha öteye çekerek, "Kendine yemek söyle, kızım," diye bağırdı, "o ÜQSJsanki katırlarının üzerinden yeni inmiş Dağ Adamlarına benziyorlardı," diye ekledi. Sorgrad'ın tabağından çaldığım tereyi ısırırken, "ÖyleySefestival bitmeden, Harquas onların içini ölü güvercin yavru-ları gibi dolduracaktır," dedim. Usara, "Şehirde başka Dağ Adamlarının da olma ihtimalivar mı?" diye sordu. ^LSorgrad başını iki yana salladı. "Çok az. Sadece büyük va-dilerdeki fazla iş gücüne sahip aileler bu kadar uzağa malla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 71: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rını gönderebilir. Sağlayacakları tüm kazanca rağmen, burayakadar seyahat etmek için çok fazla zaman kaybetmiş olurlar."Sorgrad, kapının önünden gelen sesleri duyunca sustu. Ka-famı kaldırıp baktığım zaman, Reza'mn bize doğru koştuğu-nu gördüm. Reza, "Niello siz gelir gelmez bunu size verme-mi söyledi," deyip eski püskü ceketinin cebinden çıkarttığıikiye katlanmış ve mühürlenmiş zarfı bana doğru uzattı. Reza'ya oturmasını işaret ederken, zarfın üzerindeki müh-rü açıyordum. "Otur Rez, bir şeyler iç," dedim. Oğlan bana doğru gülümsediğinde, ağzının dişsiz taragözüme çarptı. Bu, Niello çocuğu çöplükten kurtarmadan oıce yaşadığı açlığın ve yediği dayakların bir kahntısıydi- ycuğa göz kırptım. Ama Niello 'mm kargacık burgacık el y^'sim okumaya başlayınca tüm neşem kayboldu. [ yüzümdeki ifadeyi, benim Niello'nun notunum kadar dikkatli bir biçimde okuyarak, "Sorun ne-ffjye sordu... veya Gren, bu öğleden sonra şehirde herhangi bir 125,,/yaşadmız mı?" diye sordum."c orad kayıtsız bir biçimde başını iki yana salladı. "Ha-yır " dedi'"Ve Gren hep seninle beraber miydi? ' diye sordum.Sorgrad, "Buraya gelene kadar benimle beraberdi amara Kelty'nin jartiyerini düzelttiğini fark etti," dedi. "Buşeyler hep ilgisini çekmiştir," diye ekledi. Yavaşça başımla onayladım. "Niello'nun yazdıklarına ba-kılırsa, buraya gelen Devriyeler bazı sorular sormuşlar. Çıkanbir kavgadan dolayı bir çift Dağ Adamı arıyorlarmış," dedim. Usara ağzını açtı ve ben eğer yapabilseydim, susması içinmasanın altından onu tekmelerdim. "Bu bir sorun olabilirmi?" diye sordu. Ses tonu nazik ve yatıştırıcıydı. Sorgrad'm sözlerinden şüphe etmediğini anlayınca rahat-lamıştım. "Evet, dürüst olmak gerekirse, eğer Niello bununciddi bir sorun çıkartabileceğini düşünmeseydi, böyle bir ko-nuyu bize yazılı bir notla bildirmek için kendini yormazdı,"dedim. Reza, "Oyunu sahnelediğimiz yerde birilerinin saklanıpsaklanmadığım görmek için neredeyse tüm sahnenin altınıüstüne getirdiler," dedi. "Ayrıca tüm kostüm dolaplarımızı<h boşalttılar," diye ekledi. Ellerimi masanın üstüne koydum. "Eğer içlerinden birıle-rı güzel bir dayak yediyse, Devriyeler şüpheli olabilecek her-lesi tutuklayıp ibret olsun diye onları bir güzel tekmeleye-^Herdir. Bu işler burada böyledir, her yerde olduğu gibi. Yı-11 herhangi bir aymda, bir avukat tutup kendimizi savıma-Uirdik. Bizim suçsuz olduğumuzu iddia edecek birkaç tanıkr alabilirdik. Örneğin Kelty, jüriyi Gren'irı hiç yataktan çıkmadığına ikna edebilirdi." Başımı iki yana salladım, "Afestival zamanı, bunların hiçbiri uygun olmaz. Mahkeme u*zim savunmalarımızı dikkate bile almadan, suçluları ceza]126 dırmak isteyecektir. Bundan eminim." Sorgrad'm yüzünde, Arle Cordainer'in yüzündeki ifa(jgördüm. Bana doğru baktı. "Devriyelerin dikkatini üzerinyçekmek istemeyiz, öyle değil mi?" diye sordu. Bunu da dikkate almak gerekirdi. Diğerlerini umursamayarak, "Niello, Vadim'in devriyelerden birini köşeye çektiğini yazmış," dedim. "Kim bilir onla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 72: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ra neler anlattı," diye ekledim.Sorgrad omzunu silkti, "Onun ağzını kapatabiliriz," dedi "Eğer festival bitmeden Vadim ölü bulunursa, bu başımı-za daha büyük dertler açacaktır," diye uyardım. Sorgrad şeytani bir gülümseme ile, "Tabii cesedi bulunur-sa," dedi.Usara, "Niye şehri terk etmiyoruz?" diye araya girdi. Gan sıkıntımı belli etmemeye çalışarak, "Çünkü hiçbirozan, festival bitmeden şehri terk etmez," dedim. Şansınönüne geçmenin bir anlamı yoktu ve ben de rünlerimi elim-den geldiğince en iyi şekilde oynamaya çalışıyordum. "Rez,sen ikinci soytarıyı oynayabilirsin, öyle değil mi?" diye sor-dum. Oğlan mutlulukla gülümsedi. "Böylece Niello, Vadim'e, paralarını alıp kendi başının ça-resine bakmasını söyler. Veya Vadim'in paraları ile bir tapı-nakta Vadim'in küllerini koyabileceğimiz bir yer satın alabi-liriz.," dedim. "Bizimle tartışmayacaktır. Onun gibiler sadecehavlar ama ısırmaz."Sorgrad, "Köpeği kim oynayacak?" diye sordu. "Gren?" diye önerdim. Onu bu işin dışında tutmak akıüı-ca olmazdı. Usara önce bana, sonra Sorgrad'a baktıktan sonra, "Oyiey"se önce Dağlara değil, Ormana mı gidiyoruz?" diye sord^"Festival bitince?" diye ekledi. drnla onayladım. "Bununla ilgili herhangi bir sorunun?" diye sordum.var a sakin bir yüz ifadesi ile, "Hayır, tabii ki yok," de-lürnseyerek, «gjz nasıj derseniz, ben size uyarım," di-elcledi-? jjandıramamıştı. Bugün öğleden sonra, büyü güçleri-Benior-? t ulanarak Hadrumal'daki Planir ile konuştuğunu biliyBahse girerim, Planir, ona, içindeki köpeği bir süre da-haglamasını ve tüm önerileri kabul etmesini söylemişti.güzeldi. En azından Sorgrad ve Gren ile başını belayatıkmayacağından emin olabilirdim. Ama benim bir büyücü-tamamen güvenmem, hiçbir zaman söz konusu olamazdı. Sorgrad, "Yarın ne yapıyoruz?" diye sordu. "Tapmak kar-deşliği, yarın sabah dindarlık hakkında bir oyun oynayacakama cambazlar ve hayvan terbiyecileri öğleden sonra gösteridüzenliyorlar," diye ekledi. Başımı iki yana salladım. "Benim gidip şu ozanı ziyaret et-mem ve onunla birkaç şarkı üzerinde konuşmam gerekiyor,"dedim. Aslında sadece eski şarkılar hakkında konuşacak değil-dim. Ama Usara'nm kendine ait sırları varsa, benim de sırla-rım olabilirdi. Uzun süredir şarkılar ve güçleri hakkında dü-şünüyordum. Eski büyünün gizlerini öğrenmek çok güzeldiama güzel bir melodi ve birkaç kelime ile daha fazlasını ya-pabilirdim. Eğer Frue, insanları Elietimm tehdidine karşı uya-racak bir şarkı bestelerse, bir anda herkes, şarkıda anlatılanla-rı konuşuyor olacaktı. Eğer şarkının sözlerini oluşturacak hi-kâyeyi dikkatli bir biçimde anlatırsam, kimse sözlerden bir3nlam çıkartıp bana ulaşamazdı.

127

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 73: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

REHAİHİASEKKE. EiEİfimm ADALARJ,İLKBAHAP^EKİnOKSU

0kadar derin düşüncelere dalmıştı ki babasının geldi»-ni bile fark etmedi. Ensesinde sıcak bir nefes hissemği anda babasının sesini duydu. "Eresken?" Şaşkınlıktan, kendine hâkim olamayarak derin bir nefes al-di. Gösterişsiz yün ceketinin altındaki omuzları, bir an içingerginleşti. "Nasıl gidiyor?" Yaşlı adamın neşesi yerindeydi ve ses to-nu yumuşaktı. Eresken daha kolay nefes alıp vermeye başla-dı. Açıkça, "Çok iyi değil, efendim," dedi. "Tüm geceyi vegündüzü araştırmalarımla geçirdim ama sanki siste kaybol-muş gibiyim. Ekinoksun bana yardım edeceğini düşünmüş-tüm ama şu ana kadar bir faydasını görmedim," diye ekledi. Beyaz saçlı adam, burnundan gürültüyle soludu ve küçükpencerenin yanma doğru yürüdü. Pencerenin demir parmak-lıkları, sade kıyafetinin üzerinde çubuklu gölgeler oluşturu-yordu. Parmaklıkların arasından geçen gün ışığı, odanınbembeyaz duvarları ve saman rengindeki yer tahtalarındanyansıyordu. Adam, dört kat aşağıdaki avluya baktı ve siyahlargiyinmiş askerlerin işlerini yaptıklarım, donuk pelerinlerinebürünmüş hizmetkârların askerlerin yolundan çekildiklerin1gördü. "Belki de yanlış yapanlardan birini ibret olsun dr/cezalandırmalıyız. Sürünün geri kalanını korkutmak içinispenç horozunu öldürmemiz gerekebilir," dedi. Oğludoğru döndü. "Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu. "İnsanlarımızın sorununun, bir bağlılık sorunuEre düşünmüyorum. Onların gücünü hissedebiliyorum°' n odağı eskisi kadar güçlü," diye cevap verdi. "Ben-^ Tren Ar'Dryen'in, bir şekilde bize karşı yaratılmış ko- 129bu,etkalkanların arkasına gizlenmiş olmasından kaynakla- rprceklerin farkında olmama rağmen, aldatmacaların,yor. üü\anp geçemiyorum.' Y nilçiyi kabul .etmek riskli olabilirdi ama başka şansı ı Fper kendisini durduran lanetli kalkanları geçebilecekM ' varsa, o da babasıydı. Eresken e bu engelleri nasıl aşaca-ğım gösterebilirdi. Babası yavaşça başıyla onayladı. "Haklısın," dedi. "Bu du-rumla nasıl başa çıkmayı düşünüyorsun?" diye sordu. Eresken bir an için düşündü; buna izin vardı. Bunun birtest olduğunu anlamıştı ama bu durumu belli etmemeye ça-kıyordu. Buna izin yoktu ve cezası çok ağır olabilirdi. Baba-sının konseyinden atılabilir ve ondan aldığı eğitim sona ere-bilirdi. Eresken, "Kel Ar'Ayen'in gizlenmiş olanlarını uyandı-ran Hadrumal büyücüleri, şüphe yok ki gerçek büyü ile uğ-raşan birilerini bulmuşlar," diye konuşmaya başladı. "EğerPlanir onları kendi amaçları doğrultusunda kullanıyorsa, on-ların yeteneklerini bize karşı koymak için kullanıyor olabilir,"diye ekledi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 74: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Babası başıyla onayladı. "Güzel," dedi. Yüzünde hoşnutbir ifade ile, "Yine haklısın," diye ekledi. Eresken cesaretlenerek sandalyesine yaslanıp rahatladı."Belki de Kramisak..." Babası, "Kramisak seni ilgilendirmez," diye araya girdi.&1 Ar'Ayen de seni ilgilendirmez. Eğer senin için belirle-oı görevleri yerine getirmiyorsan, seni öyle bir cezalandırı-m ki inanamazsın," diye bağırdı. Adamın öfkesi, kışın ça-an "ir şimşek gibi aniden belirip kaybolabiliyordu ama se-^ki tehditkâr ton, insanın tüylerini diken diken ediyordu.

Eresken yavaşça, parmaklarının titremesini enge]uiçin ellerini kavuşturdu. "Tabii ki, Efendim," diye cevapdi. "Benim görevim bu engelleri aşmak. Ve elimden pe}„130 en iyisini yapacağım." Beyaz saçlı adam, pencerenin yanından çekilip Eresken'-önündeki masanın yanma geldi ve masanın üzerindeki par.~menlere göz gezdirmeye başladı. "Bugün neler yaptın?" ^vsordu. Yaşlı adam, parşömenlerin kenarındaki işaretlere vyazıların altına farklı dillerde el yazıları ile eklenmiş paragraflara baktıkça kaşları çatıldı. Eski yazıların bir kısmı, tamamenokunmayacak şekilde bulamklaşmıştı. Parşömenlerin üzerin-deki renkli resimler, odanın sadeliğini ve tekdüzeliğini bozu-yorlardı. Eresken, daha cüretkâr bir ses tonu ile, "Rahipleri arıyor-dum," dedi.Babası sert bir ses tonu ile, "Sebebini açıkla," dedi. "Ekinoks, bizim topraklarımıza olduğu gibi batıdaki top-raklara da gelir. Ve onların bazı gelenekleri, Sürgün'den ön-ceki günlere dayanır. Ben de, ekinoksta dinsel toplantılar dü-zenleyen şehirleri arıyordum." Eresken notlarını karıştırıp uy-gun bir sayfayı göstererek, "Batıdaki topraklarda bazı rahip-lerin gerçek büyü ile uğraştıklarım biliyoruz. Zaten onları öl-dürmemizin sebebi de buydu. Şimdi, bana kalırsa, canlı ola-rak işimize daha fazla yararlar. Tanrılara inancı olan birinibulmayı ümit ediyorum. Bu şekilde onun zihnine girebilirim.Her zaman eğitim almış bir insanın zihnine girmek, diğerle-rininkine göre daha kolay olmuştur." Yaşlı adam, "Mantıklı bir düşünce," dedi. "Şu ana kadarne ilerleme kat ettin?" diye sordu. "Şu anda yapmaya çalıştığım, sanki bir fırtınanın ortasında bağıran birinin sesini duymaya çalışmak gibi." EresKeutancını gizleyemiyordu. "Şanslıyız ki en güçlü kalkanlar ağuya çekilmiş durumda. Bu yüzden ben de, batıya doğru s den tüccarlar ve onlar gibilerin korunmasız zihinleri-yaha hatıralarının ve ümitlerinin arasında geziniyorum.pe a adındaki şehirde büyük bir festival var. İnsanlar sa-Haha küçük tanrılara veya tanrıçalara minnettarlıklarını 131„a aelmiş olsalar bile, mutlaka dindar olanların topla-b gj bir tapmak olmalı.11 R bas1 haritaya göz gezdirdi. "Bu kadar uzaktan, seninlehrliği yapmayan bir zihni kontrol edemezsin," dedi. cresken, "Ama elimden geleni yapıyorum," dedi. "Taşlar-, ^ gücü de kullanarak, bunu başarabileceğime inanıyo-rum," diye ekledi. Beyaz saçlı adam, elindeki parşömeni masanın üstüne fır-latarak, "Senin gizlice işbirliği yapan büyücüleri arıyor olmangerekirdi," diye bağırdı. "Onların yeni doğmuş bebekler gi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 75: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bi savunmasız olduklarını biliyorsun." Eresken yaşlı adam yorulmuş olmalı, diye düşündü. Bu,kendini apaçık belli eden bir tuzaktı. Eresken, "Planir de bu-nun farkında," diye konuşmaya başladı. "Büyücüler, kalkan-larının arkasına gizleniyorlar. Bu yüzden, onları denemedimbile. Ama uzun süre bir tehdit ile karşılaşmayınca rahatlaya-bilir ve şimdi kendilerini savunmak için topladıkları dikkatle-ri dağılabilir. Öyle olsa bile, her ne kadar büyücüleri öldür-mek eğlenceliyse de, içinde bulunduğumuz durumda bu çokbasiretsiz bir davranış olur ve sadece Başbüyücüyü daha dakızdırır. Ben daha geniş bir çerçevede saldırmayı planlıyo-rum."Yaşlı adamın yüzünde belirli belirsiz bir gülümseme açı-ğa çıktı. "Ya zihinlerine daha önce girdiğin diğerlerine ne ol-du? Şu kızıl saçlı fahişe veya kılıç ustası? Onları aradın mı?"Eresken yavaşça, "Aradım ama yüzeysel olarak. Çünkühalâ onlarla ilgilendiğimizi fark etmelerini istemiyorum,"dedi.Babası, "Korkuyorsun, bu açıkça görünüyor," diye ters bir

132

cevap verdi. Öne doğru eğilip ellerim masaya koyup p.ken'in yemyeşil gözlerine baktı. Karşı koymak yararsızdı. Eresken, babasının kahverengözleri kendi gözlerine odaklanırken, zihnini yaşlı a(jasöylemek istemeyeceği düşüncelerden arındırdı. Eresken itenmeyen düşüncelerin veya hislerin açığa çıkmasını engelimek için kendini zorlayarak babasının yüzüne odaklanmavçalıştı. Babasının yüzü, sıska ve gergindi. Yaşlı adamın bembeyaz saçları vardı ve yüzünde, geçen yılların yorgunluğunugösteren kırışıklıklar ve çok nadiren yaptığı hataların mirasıolan birkaç yara izi vardı. Eresken nefes alıp verişini yavaşla-tıp zihnini babasına açtı. Böyle daha kolay oluyordu ve çokfazla acı vermiyordu. Bu dersi çok uzun zaman önce öğren-mişti ve bu gibi durumlarda, aynı acımasız dersi hatırlamakzorunda kalmıyordu. Adam yüksek sesli bir kahkaha attı ama ses tonu zalimcey-di. "Seninle dalga geçtiler, öyle değil mi? Seni şaşırtmışlar,aklını başından almışlar ve seni avdan getirilen bağlanmış birfok gibi sürüklemişler. Bunun tekrar olmasından korkuyor-sun. Evet, bunu anlayabiliyorum. Yalnız değilsin, oğlum. Kı-zıl saçlı fahişe, bana da karşı geldi."Eresken'in ağzı açık kalmıştı. "Hiçbir fikrim yoktu ve..." Babası, "Hayır, benim de yoktu," dedi. Beyaz saçlı ada-mın kahkahası, bembeyaz boyanmış ve içerisinde sadece birmasa ve bir sandalyenin olduğu odada yankılandı. "Cahil birfahişenin, yarım yamalak hatırlanan şarkılar ve saçmalıklaraışık tutup bizim efsunlu sözlerimizi tamamen etkisiz hale ge-tirmiş olması ne kadar büyük bir ironi, öyle değil mi? insan,denginin kendisine meydan okumasını bekler. Böyle aşağılabir hırsızın değil." Eresken sinirlenmeye başlayarak, "Onların hiçbiri değer'1düşmanlar değil," dedi. "Tek sahip oldukları, kaba güçleri u r İd eri Kaderlerinin farkına varıp boyun eğmeyecek ka-va^* „ ' „, r aptallar-u hası, nazik bir ses tonu ile, "Hayal kırıklığına kapılma,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 76: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

" dedi. "Duygular, seni ve etkileyiciliğini sınırlar. Ama 133yandan, o öfkeyi ve o nefreti hissetmelisin. Ancak buı-lde, birçoğumuz ufkun ötesine bakmak istemezken, buA ların ötesine bakacak gücü kendinde bulabilirsin. Bü gör-gücün, seni benim oğlum yapan en değerli unsurlardanuvj Ve sana zaman ayırıp seninle uğraşmamın bir sebebi debu Böyle çelişkilerin farkına varmalı ve onların efendisi ol-malısın-"Eresken farkında olmadan, "Ama niye?" diye sordu. "Eğer 'niye' sorusunu soran bir çocuk ise, eğitim alma ko-nusunda doğal bir yeteneği vardır. Ama eğer bu soruyu so-ran yetişkin bir insan ise, karşılıklı güveni, aynı görüşte ol-mama izni olarak algılar." Eresken, "Saygısızlık etmek istemedim," diye araya girdi.Ayrıcalıklarının ödülünü almadan böyle bir şey yapmak iste-mezdi. Kelimelerinin ve düşüncelerinin doğruluğu, sessizcehavada asılı kalmıştı. Babası, yüzünde sakin bir ifade ile konuşmaya başladı."Bu tip soruları, benim zamanında yaptığım gibi, kendi ken-dine cevaplayabilirsin. Bu tarz şeylerin hepsi birer testtir.Bunlar, bizim kayıp topraklarımızı yeniden geri alacak kadardeğerli olup olmadığımızı belirleyen testlerdir. Bir meydanokuma ile uğraşırken, bir diğeri açığa çıkar. Hiç anlamı ol-mayan çelişkiler, sabrımızı test eder. Ben, bu adaların en zen-gin adamıyım. Aklına gelebilecek beş kişinin zenginlikleriniust üste toplasak, benimkiler kadar etmez. Ama Tormalin'de-& sıradan, küçük bir lordun yanında fakir sayılırım." Yaşlıadam oğlu ile değil de kendi kendine konuşurcasma odadav°lta atmaya başlamıştı. "Disiplinli çalışıp kendimizden ödünererek, sonunda bizi okyanusun ötesine taşıyacak efsunlu

kis,asılsözleri geliştirdik. Tren Ar'D'ryen topraklarının alçak, abjve zayıf bedenler ile zihinler tarafından istila edildiğirendik. Ama bu gereksiz topluluğun nüfusu, bu adalaratırılmış insanlarımızın baş edebileceğinden de fazlaydı. Mdaha güçlü ama aynı zamanda daha zayıf olabilirdik? Bu isanların hepsi, gerçek büyü yeteneklerini kaybetmişti ve b'zim saldırımız karşısında çaresiz olmaları gerekirken, sahbüyücülerin ortaya çıkması ile beraber nasıl bize karşı koyacak cesareti bulabilirlerdi? Bu nasıl olabilirdi?" Eresken bir cevap vermemesi gerektiğini biliyordu. Baba-sı vaaz verirken, sessiz bir dinleyici olarak kalması gerekiyor-du. Bu kelimeler kullanılarak, sıradan halkın düşünceleri, taş-lar prizması ile sağlanan bağlılık ve sadakate dönüştürülebi-lirdi. Böylece, bu insanları yönetenlerin gücü, daha parlak vedaha vahşi bir ateşle yanabilirdi. "Biz de dikkatimizi güneye, bu kadar yakınımızda olanama atalarımızın atalarının bile dikkatini çekmeyen KelAr'ayen'e odaklamaya karar verdik. Ama bir şekilde, bizim il-gimiz Hadrumal büyücülerinin de dikkatini çekti. Ve bizimalmamız gereken ödülü, elimizden aldılar. En azından şimdi-lik." Beyaz saçlı adamın gözleri öfke ile yanıyordu. "Öyleyse şimdi, ikileme ikilem ile cevap vermek zorunda-yız. Dövüşmeyerek dövüşüyoruz. Hedeflerimize doğru acıverici bir yavaşlık ile acele ediyoruz. Okyanusu geçmemizisağlayacak büyülerimiz var ama gemilerimiz hâlâ limanda de-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 77: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

mirli. Uygun zamanı bekliyoruz. Çünkü çok daha hızlı bir şe-kilde, tam bir zafer elde edeceğiz." Yaşlı adam, arkasına bile bakmadan odayı terk edip kapı-yı arkasından çarptı. Eresken bir süre olduğu yerde durupmasanın üzerindeki dağılmış parşömenlere baktı. Sistematikolarak parşömenleri ayırıp masasını babası gelmeden önceöhale getirdi. Her bir parşömenin kenarı, masanın kenarı ueaynı hizadaydı ve parşömenler arasındaki mesafe aynıy~dl ki gurultu, ne kadar acıktığını haber veriyordu amaförnl mjdesinden gelen sesleri duymazdan geldi. Bir anEreS urnuş ağzını ıslatmak için birazcık su arzuladıysa da1<,İn k bu düşünceyi kafasından uzaklaştırdı. Hiçbir şeyin 1355* ?„; dağıtmasına izin veremezdi. Efendisinin onu uzak-' • lediğini uzun yıllar önce öğrenmişti. Ve tembelliğindenta a pır bir biçimde cezalandırıldığı günleri yeniden yaşa-dolay1 ds^ak istemiyordu. Babası kendine gelmeden mola vermesi uygun olmazdı.esken kendisini işine ne kadar verirse versin, yüksek oda-nda tecrit edilmiş vaziyette, gözünü ve zihnini meşgul edipdikkatini dağıtacak bir şey olmamasına rağrfıen, babası kadarcok çalışamıyordu. Babası ondan en az üç misli daha sıkı vedaha uzun süre çalışıyordu ve Eresken bunu biliyordu. Yaşlıadam, kendi yaptıklarının üçte birinden daha fazlasını oğlun-dan istemezdi. Efendisi büyük bir adamdı. En büyüğünden en küçüğünekadar herkes, bunu bilirdi. Surların üzerinde ve limanda nö-bet tutan acımasız suratlı askerlerin hepsi, efendilerinin nekadar çok çalıştığını bilirdi. Bu verimsiz topraklardan yiye-ceklerini ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ve derme çatmakasabalarında, gözetleme kulelerinin gölgesinde yaşayan in-sanların hepsi, zavallı yaşamlarını koruduğu için efendilerine,son nefeslerine kadar sadakat borçlu olduklarını bilirlerdi. So-ğuk, gri dağların ve buzların ötesinden sahil kıyısına kadar,koylardan sınırları belirlemek için yığılmış taşlara kadar her-kes, babasının başarısını bilir ve onu izlerdi. Onun tahminle-rinin ve manevralarının önüne geçebilmek için tırnaklarınıkemirirlerdi. Eresken'in görevi ve ayrıcalığı, efendisine destek olmaktı.Unu bilmek, kendisini rahatlatıyor ve içini ısıtıyordu. Du-daklarından sessiz, büyü sözcükleri dökülmeye başladı. Bus°zlerin hepsini başarısız olma korkusuyla defalarca tekrar et- 136

miş olması, kendisine*%,.sarsılmaz bir disiplin kazandırs».Çok azı Eresken'in dayanıklılığına, zekâsına ve sadakatin"hip olarak eski büyü konusunda onun kadar ustalaşabaBu başarısını kendi güçlerini kendi amaçları doğrultUskullanamayanlara borçluydu. Sıradan insanların Ereskin'e •terdikleri sarsılmaz sadakat, onun üstünlüğünü güçlendirivdu. Azim, Ereskin'in yüzünde merhametsiz bir maskeydi Ereskiıı dış dünyayı kendi isteklerine göre şekillendim)sini sağlayan ve bunu yaptığı zaman kendinden geçecek \

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 78: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dar zevk almasına sebep olan, zihnindeki şiddet girdabın-erişti. Girdabın merkezine girip öfkenin ortasındaki huzur,yakaladı. Görünen ve hissedilen dünyanın zorbalığından ken-disini kurtaran muhteşem bilinçten, çok zevk alıyordu. Buyüce farkında olma hissi ile insanın kanını donduran saldırı-yı başlatması, çok basit bir işti. Böylece, aklı başında zihinle-ri felç eden, durdurulamaz egemenliğe sahip oluyordu. Bi-linçlerin en gizli sırlarını açığa çıkartabiliyordu. Bir sonrakiadım, en zor olanıydı ve sadece en yetenekli olanların sahipolduğu disiplin ile yapılabilirdi. Eresken duraksamadı. Buzueriterek sise dönüştüren, korkunun soğukluğunu baştan çıka-rıcı okşayışa dönüştüren ve fark edilmeyen büyüyü fısıldadı.Hiçbir zihin, bu dokunuştan irkilmezdi. Çok azı bu dokunu-şu fark ederdi. Fark edenler de, üzüntülerinden ve sıkıntıla-rından sakinleştirici bir biçimde arındıklarını hissederdi. Eresken, parşömenlerine uzandı. Yeşil gözlerini kırpmı-yordu ve bakışları çok uzaklardaydı. Elinin altındaki haritayabakmıyordu bile. Batıya doğru giden yolun üzerinde parmak-larını gezdirdi. Zihin gözü ile çorak memleketindeki sıradaninsanların fark edemediği şeyleri görebiliyordu. Zihinlerinseslerini dinleyerek, bir o yana, bir bu yana yöneldi. Sabır,bu gibi zamanlarda çok gerekliydi. Bu odada günler, mev'simler geçirmek zorunda da kalsa, bu işlerle uğraşırken t»sonraki yılın gelişini işaretlemek zorunda da olsa, sonun yen'deki zihinlerde kendisine tutunacak bir yerVc° h ? Tutunacak bir yeri olduğunda, bir köprü inşa ede-e^in£C nrasmda istila başlayacaktı,çekti ve soı

137

M

BOLVITİ uçBeyaz kuzgun oyunu gittikçe popüler hale geldiğinden, bu neşeli OrmanHalkı şarkısını da buraya eklemeyi uygun buldum.Kuzgun, fısıldayan rüzgârı duydu,Bunlar aptalı tuzağa düşürmek için aldatıcı sözlerdi,Bilgeliği ara, diyordu,Çünkü en bilge, bizi yönetecektir,Kuzgun ormanda uçtu,Gülen ağaçların arasından baktı,i4ma bilgilerini yapraklarının altına gizlemişlerdi,Kimsenin bakmadığı ve kimsenin görmediği yere.Kuzgun tepelere uçtu,Soğuk karları kazdı,Ama bilgelik ulaşabileceği yerde değildi,Tam burnunun altına gömülmüştü. Kuzgun tekrar ovalara uçtu,Hayal kırıklığı ile yüksek sesle öttü, Çimenler ona şöyle dedi, 'Ağlama,Eğer cesaretin varsa, gökkuşağını dene'Kuzgun fırtınaya doğru uçtu,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 79: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Yağmurun arasından gün ışığı süzülene kadar,Ötekidünyaya geçti,Bilgeliği çalıp geri geldi.Ama Kuzgunun rengi nereye gitmişti?Bir zamanlar kanatları gece kadar siyahtı,Ama gökkuşağı ondan rengini almıştı,Şimdi Kuzgun bembeyazdı.Kuzgun şimdi bütün kuşlara,'En bilge olanınızım, önümde diz çökün!' dedi.Kuşlar, 'Senin bilge olmadığını biliyoruz' dediler,Ve zavallı kuzgunu gagaladılar.Zavallı Kuzgun onların vahşi gagalarından kaçtı,Uzun süre, yapayalnız ağladı,Yılların Ağacına sığmana kadar,. Kuşlar tarafından kovalandı.Şimdi Kuzgun oturuyor ve ağzını kapalı tutuyor,Tavsiyelerine ihtiyaç duyulana kadar bekliyor.Bilge kuşların, diğer kuşların saygısını kazanması gerektiği,Bilgeliğinin ona en son öğrettiği şeydi.

MEDESHALE, BAÎİ EnsAîmin,Son-İLKYAzm IVi.fi ^fiP l arabalarının buraya kadar gelmesine saygı duyu-[r\ yorum ama bana, bileklerimize kadar bokun içine i) JL batmış bir şekilde Solura'ya kadar yürümek zorun-da olduğumuzu sakın söylemeyin." Usara durup çizmelerinebulasan çamuru sildi. Sabahın bu erken saatinde hava hâlâçok soğuktu ve neyse ki kötü kokular çok yoğun değildi. "Hayır, merak etme. Her yer böyle değildir," dedim. Tek-rar yollarda seyahat ediyor olmak, beni çok mutlu ediyordu.Usara, eğer çok istiyorsa, yol boyunca homurdanabilirdi.Açık arazide, bir lordun küflü arabasında seyahat etmektendaha fazla zaman geçirmiştim. Ensaimin'in batısındaki kasa-balar arasında yer yer at arabası izleri vardı. Sorgrad, "Vahşi ormanın kıyısında bazıları otluyordur,"dedi. Sorgrad dün akşam kendisine koyu gri bir eşek satırı al-mıştı. Benim büyük deri çantamı eşeğin üzerine bağlarkenyüzünde mutlu bir gülümseme vardı. "Haydi, sürülerin önü-ne geçelim," dedi. Dört bir yanı çitlerle çevrilmiş çayırın ortasındaki hayvan-lara doğru baktım. Hayvanlar, sessizce su içiyor ve kurumuşotlar ile sıcak şalgamların tadına bakıyorlardı. Normalde son-baharda bu yoldan geçmezdim. Çünkü bu hayvanlar, iyicebeslenip şişmanladıklarında, satılmak ve kesilmek üzere Sele-rima'ya doğru götürülürken yolu bataklığa çevirirlerdi. "Grennerede?" diye sordum. Sorgrad, Usara nm çantasını kendi çantalarının arasınayerleştirirken omuz silkti. Eşek, simsiyah toynaklarını sayısız beyaz ve kırmızımsı kahverengi sığırların ayakları altındalerek sertleşmiş toprağın üzerinde sürüyordu. Usara eliyle işaret ederek, "İşte orada," diye bağırdı, ura'mn işaret ettiği yöne doğru bakınca, Gren'in tuğlah kdan dışarı çıktığını gördüm. Bir elinde kendi çantası, oj-elinde Sorgrad'm çantası vardı ve canı sıkılmışa benziyor".Dün akşam neredeydin?" diye sordum. "Rün yuvarlamak için çobanlarla beraberdim," diye nomurdandı. Gren, elindeki çantayı Sorgrad'a uzatırken, eşeLsuçlu gözlerle Gren'e doğru bakıyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 80: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sorgrad, "Çobanlar hayvanlarını satıp ceplerini para iledoldurdukları zaman onlarla oyun oynamak daha kazandıolabilir," dedi. "Bu zenginlik, hayvanların toynaklarına bağ-lı." Frue bir anda ortaya çıkarak, "Akşam yemeği için şarkısöylemeyi denemelisin," dedi. Zenela, ozanın koluna girmiş-ti. Frue, "Oldukça iyi para kazandık," diyerek kemerindekişişkin para kesesine hafifçe vurdu. Gren, ümitli gözlerle, "Bu akşam birkaç el atmaya ne der-sin?" diye sordu. Frue, "Ne zaman şanslı olacağını asla bilemezsin," diye-rek sırıttı. Zenela nm, ozan kadar neşeli olmadığını fark et-tim. Belki de yorgundu. Güneş doğmadan önce kalkmış ol-malıydı. Kadının kurdelelerle süslü karmaşık saç modelini ya-pabilmesi için, mutfaktaki hizmetçiler, saatlerce bigudileriniısıtmak zorunda kalmış olmalıydılar. Tozlu kıyafetlerini giymiş çobanlar, hayvanlarının yanındameşguldüler. Hayvanların kalçalarına bir tokat atarak veyaomuzlarından ittirerek onları bir arada tutmaya çalışıyorlardı.Çobanlar, hayvanların donuk gözlerini ve kurumuş burunla-rını inceleyip sağlıklı olup olmadıklarını kontrol ediyorlardı.Çobanların sesleri, küçük kasabada gezinen insanların sesleri-

ne karışıyordu. Medeshale, kırmızı tuğlalardan yapılmış ve kaplı çatıları olan düzenli evlerden oluşan küçük birîr ij. Diğer çatıların bacalarından daha uzun olan fırın-kaS Kabasından, taze ekmek kokuları geliyordu. Çocuklar el-11 de t>irer somun ekmek ile etrafta koşturuyor ve kadınlar 14-3 ilkle" açıp merdivenleri süpürüyorlardı. Bir grup adam. m yanımızdan geçip kil ocağına doğru yöneldiğinde, iç-nden birinin ıslıkla tatlı bir melodi çaldığını duydum.Adamın çaldığı melodi, Frue'nin Elietimmler ile ilgili şarkısı-nakarat kısmıydı. Kendi kendime gülümsedim. Dün ak-am hepimiz için çok büyük bir başarıydı. Adamlardan biri,sarkmm sözlerini yazıya döküp Selerima'daki hanlarda dağıt-mak için ozandan izin almış ve bunun karşılığında yüklü birmiktar para ödemişti. Elietimmleri kınayan sözler dört bir ya-na ulaştığı sürece amacıma ulaşmış sayılırdım ama Frue içinönemli olan cebine giren paraydı. Sorgrad son çantayı da eşeğin üzerine yerleştirirken, Fruealaycı bir ifade ile ona doğru bakarak, "Zaman kaybediyo-ruz," dedi. Eşek büyük kulaklarını arkaya atarak kızgın bir şe-kilde anırınca, yanından geçen midillileri korkuttu. Frue eş-yalarını sardığı battaniyenin deri askını omzuna aldı. Zenela'nın üzerindeki elbise, gün boyu arazide yürümekyerine resmi bir bahçede yürüyüşe çıkmaya uygundu. Enazından çizmeleri sağlamdı. Topuklarımı yere vurdum ve ye-ni aldığım çizmelerimin parıltılı derisine baktım. Ayakkabıla-ra ve çoraplara harcadığım para, hakkını veriyordu. Bu gün-lerde, ayaklarımın su toplamasını istemiyordum. Zenela ağırÇantasını eşeğin sırtına yüklemek istiyordu ama Sorgrad onayardım etmeyi teklif etmedi. Kadının iki ağabeye nasıl bü-yüklük tasladığı düşünülürse, bu hiç de şaşırtıcı değildi. Ka-dın, çantasını eşeğin sırtına bağlamak için Sorgrad'dan izinalmak zorundaydı ama bunu yapmıyordu. Kulağımıza gelen bağırışlar, bizim olduğumuz yöne doğ-ru bir sürünün geldiğini haber veriyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 81: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Haydi," diye bağırdım, "inek bokları arasından yürümhoşuma gitmiyor," diye ekledim. Frue yürümeye başladı. Zenela hâlâ ozanın kolunu tutyordu. Arkalarından Gren ve ben, bizim arkamızdan da Sorrad ve Usara geliyordu. Usara ve Sorgrad, Col'ün tarihi hal-kında bir şeyler tartışıyorlardı. Son üç gündür, bu konudak'anlaşmazlıklarını çözememişlerdi. Onların ne konuştuklarını dinlemiyordum. Gren de konuşulanları umursamıyordu. Gren'e doğru dönüp Zenela'nıngösterişli saçlarını işaret ederek, "Şansını onda denemek iste-miyor musun?" diye sordum. Gren'in dudakları büzüldü. "O şarkıdan sonra mı?" diyesordu. "Eğer kendisine uzaktan hayran olan aşıklardan hoşla-nıyorsa, bu onun seçimidir. Ama ben onun oyunlarını oyna-mam," dedi. Gülümsedim. Annem, genç bir kızken bana 'sakin dokun-ma' şarkısını öğretmişti. Her iyi anne, kızma, bekâretini uy-gun birisine saklaması gerektiğini bu şarkı ile öğretirdi. Dünakşam ilk defa birinin bu şarkıyı açıkça kendini ima edereksöylediğine şahit olmuştum. Öyleyse Zenela, kendisini dalın-dan koparılmadığı sürece güzel kokan bir çiçek olarak görü-yordu. Ben hiçbir zaman erkekleri kendimden uzak tutmanınanlamını anlayamamıştım. Bence erkekler yanıbaşımda ol-duklarında daha ilginçtiler. Gren ilgisizliğini maskeleyen bir yoğunlukla Zenela'yadoğru baktı. "O nereden geliyor?" diye sordu. "Babası Kadras'ta bir han sahibiymiş," dedim. "Frue ba-na, yılladır ailesini ziyaret ettiğini söyledi. Sahip olduğu endeğerli servetin sesi olduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden,zengin veya nüfuz sahibi birinin sesini duyup kendisindenetkilenmesini umut ederek, Frue'den kendisini Selerima yagötürmesini rica etmiş." Gren ciddi bir ses tonuyla, "Vahşi ormanda zengin birpatron bulması çok kolay olmayacaktır," dedi. tıkÜlla?isebizi ilgilendirmez," diyerek omuz silktim.yoldan geçerken, Medeshale'in kaldırım taşlı mey da-A ki pazar yeı"ine giden çiftçi kadınlar ve kızlarıyla karşı-nin h Bazıları, ağzına kadar dolu sepetler taşıyordu. Bazıları 14"5-nuzlarma aldıkları geniş sırığın iki ucuna astıkları, ça-, çömlek dolu kovaları taşıyorlardı. Frue durup kadmlar-birinden bir tekerlek peynir satın aldı. Ben de aynısınınarken, Gren çekici bir genç kıza kur yapıyordu. Kızın ya-klan, sepetinde taşıdığı yumurtalar kadar yuvarlak ve çil-liydi-Kadın bana doğru döndü. Teşekkür ederim," dedi. Günebirkaç bakır kazanarak başlamak, her zaman güzeldi. "Haydi,Tila." Gren, Tila nm önünde saygıyla eğilerek ona uzaktan biröpücük gönderdi. Kız, Gren'e doğru gülümsedi. Zenera'mnşaşkınlığı yüzünden okunabiliyordu. Niye bu adamların hiç-biri alışık olduğu şekilde kendisine tapmıyorlardı? Frue'nin yanma yürüdüm. "Yılan Masalı güzel bir handıve iyi bir tavsiyeydi. Medeshale'den sık sık geçer misin?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 82: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Frue'nin yüzü biraz ciddileşti. "Zaman zaman," dedi.Gözlerimin içine bakıp konuşmaya devam etti. "Birkaç seneönce Medeshale, vahşi ormanın kıyısında ayakta kalmaya ça-lışan küçük bir köydü. Birkaç nesil önce, tüm büyük baş hay-van pazarları Brakesvvell'i terk etti." Çimenlerin arasına ser-piştirilmiş ilkbahar çiçeklerini işaret etti. Çiçeklerin çoğu sarırenkteydi ama yer yer, mavi ve pembe olanları da vardı. Ha-va çok sıcak değildi ama güneş ışıkları, çiyi kurutuyor ve çi-çekler de esen meltem ile güzel kokularını etrafa saçıyorlar-dı. Otların arasında yer yer çalılıklar vardı. Kuşlar, hışırtılarÇıkartarak çalıların arasından fırlayıp neşeli neşeli ötüyorlardı,frue, "Ben küçük bir çocukken burası tamamen fındık ağaç-lıyla kaplıydı. Fındık toplamak, başlı başına bir işti. Birçokkadm, buradan önlüğünü doldurup giderdi," diye ekledi. Zenela, Frue'nin yanma koşup ozanın koluna girdi, "vda tek başımıza seyahat etmek güvenli mi?" diye sorduFrue alaycı bir ses tonuyla, "Ben seni korurum, sevgi^ >146 dedi. Çok fazla endişelenmemizi gerektirecek bir şey oldusUndüşünmüyordum. Yolun her iki tarafındaki otlar sabanla snrüldüğünden, haydutların bize görünmeden yaklaşabilecekle*bir yer kalmamıştı. Zenela'ya doğru dönüp, "Ensaimin'in bubölgesinde, Dalasor veya Gidesta'da olduğu gibi topraksız vçbaşıboş insanlar yoktur," dedim. Zenela kendisinden en az beşkat daha fazla seyahat ettiğim gerçeği üzerinde durup düşüne-bilirdi. Frue, "Orman Halkı, ağaçları kendilerini gizlemek içinkullanıp haydutları uzaktan avlıyor," dedi. "Ve biz ortak kan-danız. Çobanlarla hesaplaşmak isteyecek birileri varsa da bi-zimle ilgilenmezler," diye ekledi.Zenela, "Ama eğer...," diye araya girmeyi denedi. "Bir kavga olursa veya biri ölürse, kim müdahale eder?"diye araya girdim. "Brakesvvell'deki Lord bilmem kim miyoksa Soluranlılar mı?" Frue omuz silkti. "Olaylar kendi kendine yatışır," dedi."Çobanlar, ormanın bu tarafında memurları hoş karşılamazlar,ve Soluranhların tek derdi, yolu açık tutmaktır. Her mevsimbir veya iki kez Pastamar kalesinden, yoldaki otları kesmelerive yolu onarmaları için adamlar yollanır," diye ekledi. Çok da eğlenceli olmayan, Zenela'nm tüylerini kabartmaoyunundan sıkılarak kafamı kaldırıp dalgalı ovanın ufkundaki yoğun yeşil çizgiye doğru kıvrılan yola baktım. Olaysageçen bir günü, zaman zaman çiftlik arabalarına el sallay1!acelesi olan bir at arabası yoldan geçtiğinde kenara çekilergeçirince, niye Solur an, Tormalin, Orman dili veya hernagi başka bir dilde buraya Büyük Orman dendiğini daha ı)anlamaya başlamıştım. Burayı tarif edebilecek daha uyg olamazdı. Başka yerlerde de bulunmuştum. Küçükkelimeıctepelerin ve nehirlerin olduğu yerlerde. Ama ora-•ıdileröer yolunuza ağaçlar çıkarsa, bir süre sonra sizin yoa'rl n çekileceklerini bilirsiniz. Ama bu orman, öyle bir'Un k örtüsü ile kaplıydı ki böyle bir umudunuz kalmıyor-Aöaclarm oluşturduğu kalkan, zaman zaman önümüzüemizi bile engelliyordu. Yeşillikler güneye doğru uza-' r ve uzaklarda belirli belirsiz bir grilik alarak, daha uzak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 83: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

,. kilometrelerce uzayan yeşillikleri müjdeliyordu. Or-kuzeye, batıya ve karlı zirveleri olan dağlara doğruanıyordu. Ellerimle gözlerimi güneşten koruyarak kafamıkaldırıp baktığım zaman, yükseklere çıkıldıkça, geniş yaprak-lı ve yemyeşil ağaçların yerini, daha koyu renkteki köknar vecam ağaçlarının aldığını görebiliyordum. Ağaçların arasında-ki donuk kayalar ve parıltılı buzlar, tam bir tezat oluşturu-yordu. Sorgrad sıkıntılı bir yüz ifadesiyle, "İşte dağlar orada," de-di. "Çok büyükler," dedim. Aklıma söyleyecek başka bir şeygelmemişti. "Ne kadar uzağa gidiyorlar?" Sorgrad, "Okyanusun doğusundan, Solura'nın ötesindekibatı ormanlarına kadar," diye cevap verdi. Gülümsüyorduama gözlerine bakıp ne düşündüğünü anlamak mümkün de-ğildi. "Ve bizim gördüklerimiz alçak tepeler. Birkaç yüz kilo-metre kuzeyde, yüksek tepeler başlar," diye açıkladı. Urpererek, "Bunlar benim için yeterince yüksek ve so-ğuk," dedim. "Haklıydın. Oralarda hâlâ kış sürüyor," diyeEledim. Sorgrad düşünceli bir biçimde, "Toprağı Maevvalin yarat-* ve Misaen bizi ona uygun hale getirdi," diye mırıldandı. Usara, "Bütün dünya aynı elementlerden oluşur: hava,°Prak, ateş ve su," diye araya girdi. Onun sesini duyunca şa-^rnıştım. "Sadece bu elementlerin düzeni değişir." Bizi rahatlatmaya çalıştığını düşündüm. Ama ne ya2.ısesinde bir umursamazlık vardı ve aşağılayıcı bir yüz jr *>ile kaşlarını çatmıştı. » Gren arkamızdan bize doğru yaklaştı. "Öğle yemeği i ?duracak mıyız?" diye sordu. Otlaklar ile aramızdaki küçücük ağaçlara bakarak yernevmizi yedik. Yol, alabildiğine uzanıyordu ama yürüdüğüm"patika, vahşi ormanın arasından geçen tek yol olduğun^şikâyet edemiyorduk. Kendi kendime, hayallere kapılmamam gerektiğini söyledim. Damarlarımda dolaşan Orman kanı, babamdan yadip^.di, Babamın ismini ve bir ozan olduğunu biliyordum. EşerDriannon dikkatli olsaydı, Helcarion'un annem ve babam gi-bi bir çifti bir araya getirmesine asla izin vermezdi. Ailerrüçilgili tüm kaygılarımı Vanam'da bırakmıştım. Kusursuz orma-nın derinliklerine ulaştığımızda, tepelerden soğuk bir rüzgâresti. Yumuşak yapraklar, Maevvalin'in kara dokunuşunu tem-sil ediyordu. Ağaçların altındaki gölgeler, Kış Cadısının ağıradımlarının anısıyla nemli ve soğuktu. Gün boyunca sessiz kalmayı tercih eden Sorgrad'a doğrudöndüm. "Bu akşam don olacak mı?" diye sordum. Sorgradher zaman hava durumunu çok iyi tahmin ederdi. Sorgrad gökyüzüne doğru baktı. "Muhtemelen olmayacakama yine de çok soğuk olacağını söyleyebilirim. Sence Zene-k, hanlarda değil de açık havada uyumaya alışık mıdır?' di-ye sordu. Sorgrad eşeğini yerdeki, tekerleklere ve toynaklaratakılması muhtemel çıkıntının çevresinden dolaştırdı. EğerSoluranlılar eğer yünlerini doğuya götürmek istiyorlarsa, ya?-ortası gelmeden buraya birkaç araba dolusu çakıl taşı getirse-ler iyi ederler." Gren, Usara'nın çizmelerine hayret dolu gözlerle bakara ,"Senin çizmelerine niye hiç çamur bulaşmamış?" diye sora Büyücü az da olsa şaşırarak, "Basit bir efsun kullanr/

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 84: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rum," diye cevap verdi. lerimiz dik dik Usara'ya baktık. Hepimizin çizmele-)iğer/üri-? -dükçe yapışkan çamura saplanıyordu ve her adımda* daha da zayıflatıyordu.b)Zl "Eğer hepiniz benim ayak izlerimi takip ederseniz, 1 49'cin küçük ama kuru bir yol yaratabilirim," dedi.,lZ r„rad sert bir biçimde, "Sağoî ama biz kendi başımızın' ;ne bakabiliriz," dedi. Usara'ya, burada hepberaber bir^ ki söylemek için toplandığımızı ve Zenela gibi solo perfor-ns peşinde koşmadığımızı hatırlatmak istedim.Yolun hemen kıyısındaki ağaçlar, rüzgârı ve güneşi engel-lememek için kesilmiş olmalarına rağmen, toprak hâlâ kışyağmurları ile sırılsıklamdı. Ağır arabaların yanından geçtik.Arabaların tekerlekleri, çamurlara bizim çizmelerimizden da-ha kötü saplanmıştı. Neyse ki hiçbiri yolda kalmamıştı. Eğerçamura saplanıp kalmış bir araba olsaydı, Trimon'a borçlukalmamak için, hepimizin yolda kalanlara yardım etmesi ge-rektiğini biliyordum. Ama yardım ederken, kimin çamuruniçine düşeceğini asla bilemezdiniz. Bu yüzden, böyle durum-larda genellikle yoluma devam etmeyi tercih ederdim. İnsan-lar, kuru bir yer bulma umudu ile yolun iki tarafındaki açık-lığa çıkmışlardı ve yolda yeni izler oluşturuyorlardı. Zenelave eşek, bataklığa dönmüş yolda zar zor ilerliyorlardı ve iki-sinin de yüzünde bu yolculuktan hoşnut kalmadıklarım gös-teren bir ifade vardı. İlk köprüye ulaştığımızda, benim kaşla-rım da çatıldı. Aslında, köprü bekçisinin kulübesine ulaşmıştık. Kulübe-nin yanıbaşmda, Trimon'a adanmış bir sunak vardı, ve suna-mın hemen yanında, üzerinde Brakesvvell'in su çarkı sembo-lü olan yırtık pırtık bir bayrak dalgalanıyordu. Su çarkı, üze-rinde domuz kafası kabartması olan bir kalkanın üstüne çizil-"iişti. Nehir, simsiyah ve bulanıktı. Suyun içerisinde tahta veukülrnüş demir parçaları yüzüyordu. Akıntı, fırtınadan do-yı devrilen bir kavak ağacını taş direklerin arasına sıkıştır-

^

150

mıştı. Ağaç, muhtemelen büyük bir gümbürtü ile körüzerine düşmüş ve bu hasara yol açmıştı. Asık suratlı bevkaim duvarlı kulübesinin yosunlu tavanının altında se$s-oturuyordu. Bir grup Soluranlı, çaresizce akan suya baklyorve talihsiz liderlerine fırça atıyorlardı. Liderleri, sinirli hare.ketlerle bekçiye doğru yöneldiğinde, bekçi de sinirli bir Sestonu ile karşılık verdi. "Gidin, Lord Pastiss'e söyleyin. Nehrin sığ yerinden geç_meyi deneyebilirsiniz ve Yolların Efendisi hepinize yardımcıolsun! Gidin, Lorda derdinizi anlatın ve ona, hevesli bir şe-kilde topladığı köprü geçiş ücretleri ile ne yaptığını da sor-mayı unutmayın. Eğer geçen sene köprüyü sağlamlaştırmakiçin kalas ve çiviler göndermiş olsaydı, şimdi hepiniz rahatrahat köprüyü geçiyor olurdunuz." Sorgrad ciddi bir ses tonu ile, "Nehrin seviyesi bu kadaryüksek iken, hiçbir sığ noktadan geçmeyi denemeyelim. Nebu akşam, ne de yarın," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 85: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara da bize katılarak gökyüzüne doğru baktı. "Bu akşamyağmur yağacağını sanmıyorum," dedi.İçimi çekerek, "Keşke atlarımız olsaydı," dedim. Sorgrad başını iki yana salladı. "Bu akıntıda, bir atı da ris-ke etmezdim," dedi. Usara, "Sabah, suyun kuvvetini ölçerim," dedi. "Eğer yağ-mur yağmazsa, çok fazla sorun yaşamadan nehri geçebiliriz,diye ekledi. Sorgrad daha da ciddileşerek, "Bundan şüphe ederim, il-lin bu zamanında söz konusu olan yağmur değildir," dec"Bu, eriyen kar suyu," diye açıkladı. Usara önce Sorgrad'a, sonra üzerine yaprakların saçıl ıtoprağa bakarak, "Buradaki kar uzun süre önce erimiş,di. Usara farkında olmadan ukalalık yaptığı için iç çe*^Hadrumal'da büyücülerin tek öğrenemediği şey, insan <anlaşabilme yetişiydi. \" A\ve sordu. Sorgrad ı gün boyu rahatsız eden şey herdiye d alaycı bir ifade ile, "Ya dağlardaki karlara ne deUi^' "^di kızgınlığım kusacak bir şey bulmuştu. "Bu sı- ise, ?ırne ' -, karın erimesi için yeterli," dedi. 151c ra başını iki yana salladı. "Bu havada, karın erimesi ya-vaş gerçekleşen bir süreçtir. Öyle olsaydı, havada bunugederdim," diye itiraz etti.„ erad, "Ben bu dağlarda yaşadım ve karlarla kaplı kocaalanın bir akşamda eridiğine şahit oldum," dedi. Tartışmanın sona ermesini beklemeden, "Arkamızdan da-ha fazla insan gelmeden, kamp yapmak için kuru bir yer ka-nalım." dedim. "Bu akşamı burada geçirmek zorunda kalacaktek insanlar biz değiliz." Sorgrad, "Sudan uzakta olmalıyız," diyerek eşeğini kurubir tepeciğe doğru sürüklemeye başladı. "Bu taraftan." Usara, "Gökyüzünde bulut yok ve beş gündür yollardayız.Ben bir fırtına çıkacağını sanmıyorum," diye itiraz etti. İstemeden de olsa Sorgrad'ı takip ettim. Çünkü o hâlâ be-nim bildiğim en iyi hava tahmincisiydi. Yine de, "Burayadoğru esen rüzgârın yolu üzerinde olacağız. Çok soğuk olur,"diye itiraz ettim. Usara tümseğin kuytu bir yerindeki çimenliğin üzerine sa-çılmış ölü dalları temizliyordu. "Burada soğuk rüzgârdan ko-runabiliriz," diye bağırdı. Sorgrad ters bir biçimde, "Orası kırağı düşecek yer," diyecevap verdi. Usara, "Eğer senin dediğin yerde kamp yapacak olursak,mzgâr o kadar şiddetli esecek ki, çabucak tükenen ateşimizicanlı tutmak için sabaha kadar çalı çırpı toplamak zorundakalacağız," dedi. Usara'nm insanlarla iyi geçinmeye çalışma-| ' övülmeye değer bir çabaydı. Ama bu ruh hali, element-er hakkında anlaşmazlığa düştüğü zaman çabucak yok olu-yordu. 152 Sorgrad, küçümser gözlerle Usara'ya baktı ve eşe*-çiğin tam üzerindeki taşlık yerde durdurdu. Ben iki$jn e^-da bir yerde uyurken beni rahatsız edecek çakıl taşjardum ve bence enerjilerini boşuna tüketiyorlardı. Gece

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 86: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lerine güzel bir uyku çektikten sonra, çok daha sakiniaz olduğu yere oturdum, ikisi ile de ters düşmek ist .«endi.S*,olacaklardı. Güneş kuzeyimizdeki dağların arasından battığındazimle nehir yatağı arasında birkaç düzine kamp ateşi yamvdu. Canı sıkkın insanlar, battaniye ve pelerinlerine sarılmarabalarının korunaklı gölgesinde veya sıcak ateşin yanm<jdinlenmeye çalışıyorlardı. Bizim ateşimiz ise etrafa kıvılcım'lar saçıyor ve ateşin ortasındaki ıslak odun parçaları, çatırdayarak yanıyordu. Aniden esen rüzgâr ile sıcak küller etrafa sa-çılınca ayağa fırladım. Usara elindeki sopa ile korları itekleyerek, "Ateşimizin ni-ye bu kadar kararsız olduğunu anlayamıyorum," dedi, Sankiiçinde bulunulan durumu, kişisel bir hakaret olarak algılıyor-du. Sorgrad ateşe doğru bakıp kaşlarını çattı. "Ateşi kendi ha-line bırak," diye kükredi. "Sen oynadıkça daha da kötüleşi-yor," diye ekledi. Gren bana doğru kızarmış bir et parçası uzattı. "Al bunu,taze olmasına rağmen lezzetli," dedi. Eti ısırırken, Gren'e doğru bakıp gülümsedim. "Ve dikkat-li olmayı öğrenecek kadar çok yaşayacak şansı olmadı," de-dim. Gren'in her zaman, kuş kızartma konusunda bir ustalı-ğı vardı. Ben, başka tür bir güvercini tercih ederdim. Etrafı-mızda kamp yapan insan gruplarına doğru baktım. Birkaç ai-le, Selerima'ya doğru yorucu bir seyahate çıkmışlardı. Seyyarsatıcılar, Pastamar'm şehirlerine doğru, festivalde satın aldık-ları eşyalarla beraber ikişerli üçerli gruplar halinde seyahatediyorlardı. Birkaç tüccar, mallarla dolu arabalarını çadır be- Dogr[ecek :Usaraye cevapAyrjirdi sıkı bağlayarak korumaya çalışıyorlardı. Hiçbiri, bir-zi "e ün yuvarlamaya hevesli görünmüyordu.W _ ujarı kimseyi hedeflemeden, "Sizce yarın nehri geçe-cek miyiz?" diye sordum.kendinden emin bir şekilde, "Büyük ihtimalle," di- verdi.Avnı anda Sorgrad, "Büyük olasılıkla geçemeyiz," diyeıraya „Ağız dolusu bir parça et dişleyen Gren ile göz göze gel-,., çiğnedi ve eti yuttu. Usara'ya doğru baktı. "Su bir ele-ent öyle değil mi, Kumlu? Bize suyun üzerinde bir geçişvolu veya başka bir şey yaratamaz mısın?" diye sordu.Usara içini çekerek, "Üzgünüm," diye cevap verdi. "Eğerbir Taş Efendisi olsaydım, belki yapabilirdim. Ama momen-tum..." Zenela gözlerim fal taşı gibi açarak, "Sen bir büyücü mü-sün?" diye araya girdi. Usara hafif alaycı bir ifade ile, "Evet. Hadrumal'dan geli-yorum," diye cevap verdi. Frue bana doğru bir bakış attı. "Senin bir bilgin olduğu-nu sanıyordum," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 87: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara başıyla onayladı. "Doğru, aslında bir tarihçiyim,"dedi. Bana doğru baktı. "Zaten bu yüzden Livak'm şarkı ki-tabı ile ilgileniyorum," dedi. Frue bu açıklamayı yeterli görmüşe benziyordu. Helcari-on'a şükürler olsun ki, Orman Halkı çok hoşgörülüydü. Sohbet gittikçe tatsız bir hal alıyordu. Sorgrad kara karadüşünüyordu ve Usara nm zedelenmiş ağırbaşlılığı, sinir boz-caya başlamıştı. İkisinin yanında daha fazla kalamayacağımakarar verdim. Bekçi neredeydi? Trimon'a adanmış küçük su-nağa baktım. Birisi, tanrının kararmış heykelinin önündeWak olarak bir ateş yakmıştı. Yolların Efendisinin heykelin-fle. Orman Halkını anımsatan detaylar vardı. Bir eliyle göste- rişli bir harpı tutuyordu. Sunağın önündeki ateşinparlaması ile iki karanlık figür gözüme çarptı. Gren yanıma oturdu. "O ikisi uzun zamandır bizijnğumuz yöne doğru bakıyorlar ve bence bu ilginin şebekmızdaki bayanların bacaklarına hayran kalmaları değil/' J , "Burada kamp yapan herkesi süzüyorlar," dedim. "JQle beraber seyahat ediyorlar?" diye sordum. Gren eliyle yüzünü ovuşturup başı ile yaptığı işareti a-lemeye çalıştı. "Şuradaki midillilerin yanındaki iki kisivlberaberler," dedi. Bunlar, güçlü dağ midillileriydi. Acıkalanda ve kısa mesafelerde hızlı koşabilirlerdi. Ağaçların arasmdan geçebilecek kadar çeviktiler ve ova atlarının duraksayacağı, hatta kayacağı engebeli arazilerde rahatlıkla yol ala-bilirlerdi. "Dört kişiler ve eyerlerindeki, üzerinde parıltılı kilitlerolan çantaları iki kere kopçalanmış," dedim, içlerinden biri-nin, Sorgrad'm eşeğine doğru baktığını gördüm. Eşek, gü-venli bir biçimde bağlanmış, kafasına geçirilen torbadan tahılyiyordu. Gren gökyüzünü işaret etti. "İki ay da dolunaya doğruilerliyor," dedi. "Hırsızların mevsimi. Col'de bu zamana verilen isim bu,değil mi?" diye sordum. "Eğer birkaç kuruşluk beyinleri var-sa, gece nöbet tutarlar," diye ekledim. Gren, "Nöbet tutanın dikkati her zaman dağıtılabilir," de-di. "Eğer küçücük bir örümcek battaniyesinin içine girmeyeçalışırsa, Zenela anında uyanır. Sorgrad da onunla ilgilenir.Böylece belki neşesi de yerine gelir," diye ekledi. Sessizce, "Eyerini., altındaki kabarıklık nedir?" diye sor-dum. Gren, "Ona sen sor, ben söyleyemem," diye omzunu silk-ti. "Bunun üstesinden gelebilir. Şimdi onlar bizim işirMzlgörmeden, biz onların işini görelim mi?" diye sordu. larm dürüst birer adam olup olmadıklarını anlamanınolu bu," diye cevap verdim. Ryshad'a zorunlu kalma-eİl hırsızlık yapmayacağıma söz vermiştim. Ama sahtekâr- haksız yoldan elde ettikleri kazancı onlardan almak hır- 155I, sayılmazdı, öyle değil mi? Bu durum Sorgrad'm da ne-sesini yerine getirebilirdi. fren, "Deği? tokuş yapabileceğimiz birkaç incik boncukc a olmaz, değil mi?" diye sordu. "Tüm Orman Halkı, mü-vherlerden hoşlanır. Senin şarkılarından birine karşılık de-"is tokuş yapabileceğimiz bir şeyler olursa, fena mı olur?" Gren'e doğru baktım. "Bakalım gece yarışı olduğunda, bi-ze sorun çıkarabilecek birileri ayakta olacak mı?" diye sor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 88: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dum. "Eğer olursa, vazgeçeriz," diye ekledim. Frue'nin lavtadan gelen tıngırtılar, konuşmamızı yarıdakesti. Ozan, bizim cılız ateşimizin yanından kalkmış ve aşa-ğıdaki büyük ateşin yanma gitmişti. Müzik sesi ile beraber in-sanlar ateşin çevresinde toplanmaya başladılar. Frue, eski fa-vori şarkıları çaldıktan sonra en yeni şarkısını da çaldı. Bu be-nim çok hoşuma gitti. Zenela muhteşem sesiyle şarkılar söy-lüyor ve sesi parlak yıldızlara kadar yükseliyordu. Yakınlarda-ki tüm bülbüller, tünedikleri yerden kaçıyorlardı. Köprünün bekçisi, kepenklerini kapatarak yatmaya hazırla-nan ilk kişilerdendi. Sürücüler atlarını sıkı sıkı bağladıktansonra, arabalarının altına sığınıp uyuklamaya başladılar. Sey-yar satıcılar, pelerinlerine sarılarak bir süre daha ateşin başın-da sohbet ettiler. Ama Helcarionun Tacı gece yarısını müjde-lediğinde, her yer sessiz ve sakindi. Sessizliği sadece yanımız-dan akıp giden nehrin sesi bozuyordu. Yıldızların gökyüzünde yavaş yavaş hareket etmelerini iz-ledim ve iki ay, yavaşça ağaçların arasında kaybolduğunda,yuvarlanarak Gren ile yüz yüze geldim. Gözlerinde sinsi birifade vardı. "Gece nöbet tutmak için uyanık olan var mı?" di-ye sordum. Gren, "En son çişe kalktığımda yoktu," dedi. "Arabyanındaki adama güveniyorlar," diye ekledi."Ve o, uyudu mu?" diye sordum. Gren, "Bir domuz gibi horluyor," diye cevap verdiüzerindeki battaniyeyi kenara fırlattı."Sorgrad nerede?" Gren sırıtarak, "Zenela'nm yanma," dedi. "Eğer dikkafdağıtmak istiyorsak, battaniyesinden içeri girmeye hazır," ^ye ekledi. "Bu kadar zahmete değecek bir şey bulsan iyi edersin yok-sa Sorgrad'm gözünü morartır," diye uyardım. Gren, "Onun söylediğine göre, eğer satmıyorsa, mallarınıgöstermezmiş," dedi."Hangi taraftan gidiyorsun?" diye sordum. "Şuradan," diye işaret etti. "Eğer içlerinden biri uyanırsa,olduğun yerde otur ve öksür," diye ekledi. Tekrar yattığım yere yuvarlandım ve battaniyeyi kafamakadar çektim. Şüphelendiğimiz dört kişi, karanlıkta belirli be-lirsiz battaniyelerine sarılmış dört figürden başka bir şey de-ğillerdi. Midilliler biraz uzaktaydı ve şekerleme yapıyorlardı.Koşum takımları ve çantalar, midilliler ile uyuyan adamlarınarasındaydı. Bu, Gren için sorun olmazdı. Kafaya bir şey koy-duğunda, hiçbir şey onun için sorun olmazdı. Arabanın oradaki adam, tekerleğe yaslanmıştı ve çenesigöğsüne düşmüş bir biçimde horluyordu. Zayıf hışırtılar, ge-ce esintisi ile kıpırdayan yaprakların veya çalıların arasındakiorman hayvanlarının sesiydi. Yanıbaşımdaki hareketlenme beni o kadar korkuttu ki ne-redeyse dudağımı ısırıyordum. Sorgrad olduğu yerde oturdu.Yüzü bembeyazdı. Usara şaşkın gözlerini açtı ve korkununsoğuk ellerini ensemde hissettim. "Nehir..." Usara'nm kelimeleri, gecenin sessizliğini yırtankükremenin arasında kayboldu. Acımasız bir esinti, tüm kanı- ? altma aldı. Burnumuza uğursuz bir yabani ot ve sup1 e oeliyor<^u- Ağaçlardaki kuşlar acı çığlıklar ile gökyü-/ilkseldiler. Çimenlerin arasında görünmez şekiller koş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 89: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Z''n rdu. Tavşanlar ve gelincikler, büyük bir yırtıcı hayvan- 157tllf daha korkunç bir şeyden kaçıyorlardı. Benekli bir geyik,, ateşleri ve alışık olmadığı insan kokusunu umursama-J başını geriye atmış, kuyruğu dikilmiş bir biçimde kam-icinden geçip gitti. Aklınızdaki yer zangırdamaya başla-Sanki tepelerin altındaki devasa ve yabani bir şey, deli gi-bi davul çalıyordu. Usara ayağa kalkıp, "Herkes nehrin yanından uzaklaşsm,"diye bağırdı ve yıkık köprüye doğru yürümeye başladı. Kampyerinden sesler ve bağırışlar yükseliyordu. Bazıları, olduklarıyerde ayağa fırlayarak neler olduğunu anlamaya çalışıyor, ba-zıları ise sersemlemiş bir biçimde, uykulu gözlerle kafalarınıkaldırıp çevreye bakmıyorlardı. Gürleyen bir ses ve şiddetlisel, nehir yatağından taşarak üzerimize doğru geldi. Ağaçla-rın arasından hızla akan su, hayvanlara ve insanlara çarpanodun parçalarını da beraberinde sürükleyip önüne geçen herşeyi sağa sola atıyordu. Usara, "Arkama geçin," diye bağırıp üzerimize doğru ge-len suya doğru döndü. Yere eğilip içinde değerli şarkı kita-bımın olduğu çantamı kaptım. Sorgrad bir eli ile beni yaka-layıp sürüklerken, diğer eli ile eşeğin yularını çekiştiriyordu.Eşeğin gözlerindeki dehşeti görünce, elime geçen bir battani-yeyi kafasına örttüm. Dişlerimi sıktım ve selin bizi alıp gö-türmesini beklemeye başladım. Aniden, akıntı ile aramızdaparıltılı ve zümrüt rengi bir duvar belirdi. Yerden yükselen ve Usara'nm yana doğru açtığı kolları ge-nişliğindeki duvar, ipekten bir perde gibi duruyordu ama su-yu durduracak kadar dayanıklıydı. Açgözlü sel suyu, duvarın*i tarafından saçılarak yoluna devanı ediyordu. YüzümüzeMen su tanecikleri, soğuk birer iğne gibi tenimizi rahatsız ediyordu ama hiç değilse suyun öldürücü öfkesinden Vnuyorduk. Biz, selin aç pençelerinden kaçarken, su v.tarafımızdan, delirmiş bir köpeğin ağzından çıkan tükün'ure benzeyen pis köpükler saçarak akıp gidiyordu. Usara kollarını yana açmış, olduğu yerde dikiliy0r>Parmaklarından çıkan kehribar rengi bir ışık dalgası yereparken, yüzünü buruşturdu. Büyü, nehre doğru akıy0rc] ,Büyünün parıltılı izleri, nehir yatağında delice akan çamulu suyun yüzeyinde geziniyordu. Büyülü güçler, nehrin heiki kıyısındaki toprağı pençeledi. Toprak ve çimenler, birçizmenin topuğu altında ezilen buz parçaları gibi çatırdadıKopan toprak parçaları, akıntıya kapılıp kayboluyordu. So-nunda nehrin iki tarafındaki, büyük toprak parçaları çöktüve sel, terk ettiği nehir yatağına geri döndü. Hepimiz, ağzı-mız açık, çevremizin ne kadar harap olduğunu anlamaya ça-lışıyorduk. Bir an için tam bir sessizlik oldu. Sonra, atlardan birininkişnemesi ile sessizlik bozuldu ve her yerden çığlıklar yük-seldi.Sorgrad, "Sorgren!" diye bağırdı. Gren cevap verdiyse de ben duyamamıştım. Ben, çılgınadönmüş eşeği kontrol etmeye çalışıyordum. Eşek olduğu yer-de tepmiyor, ayaklarımın üstüne basıp parmaklarımı eziyor-du. Sinirli bir biçimde eşeğin yularına asılarak, "Lanet olsun,bunlar yeni çizmelerim," diye bağırdım. Frue sırılsıklam olmuş bir biçimde, titreyen ellerle yanımagelip eşeği bir ağacın gövdesine bağlamama yardımcı oldu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 90: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Zenela?" diye sordum. "Onun elini yakalamıştım," dedi. Gözlerinde yaşlar belir-mişti. "Yanlış tarafa doğru kaçmaya çalışıyordu, her şey ÇoKçabuk oldu, her şey o kadar çabuk oldu ki..." "Yardım edin, tanrı aşkına yardım edin!" Dizlerine kadaçamura gömülmüş bir adam, tekerleklerden birine yüklen bayı yerinden oynatmaya çalışıyordu. Ağır arabalar,(JJJ?' ucüyle sürüklenerek, yaramaz bir çocuğun oyuncak-sU^U hi etrafa saçılmışlardı. Biri tamamen ters dönüp, çamur'a tazın içine batmıştı. Arabacılar, ne kadar yüklenirlerse 159V£ ı nsinler> arabayı yerinden oynatamıyorlardı. Adamlardan)u. rabanm altında kalmıştı. Yüzünü acı ile buruşturan ve,.' e kadar arabanın ağırlığı altında ezilen adam, elleri ilealbayı itmeye çalışıyordu.Adanım çevresinde mavi bir ışık belirdi. Herkes, sıkışmışdam da dahil olma üzere, dona kaldı. "Onu çekip çıkarma-hazır olun!" Herkes kafasını çevirip büyücüyü saran gökmavisi buluta baktı. Sinirlenmeye başlayan büyücü, "Hazırolun," diye bağırdı. Herkes eğilip pozisyon aldı.

Usara, "Şimdi!" diye bağırdı. Mavi renkli ışık, bir karış da olsa arabayı olduğu yerdenkaldırdı. Hep beraber asıldık ve adamı sıkıştığı yerden çıkar-dık. Adam, dudaklarını ısırarak acı dolu bir çığlık attı. Kırıl-mış bacaklarını hareket ettiremiyordu. Sorgrad, acıyan bakış-larla adama bakıyordu. Adam eğer bir daha yürüyebilirse,şanslı sayılırdı. Sorgrad kendi kendine, "Demek ki büyücüle-rin de işe yaradığı bir şeyler varmış," diye mırıldandı. Usara nefes nefese kalmıştı. "Herkes çalı çırpı toplasın,"diye bağırdı. Kalabalığın arasından biri, "Bütün dallar ıslak," diye itirazetti. "Asla yanmazlar ve..." Usara elinde beliren kırmızı alev topunu çamura bulanmışçalıların arasına fırlatırken, "Islak olması bir şeyi değiştir-mez," dedi. Alev topunun çarptığı çalılar, sanki üzerlerine bir?işe yağ dökülmüşçesine yanmaya başladılar. İnsanlar, şaşkıngözlerle büyücüye baktıktan sonra, çevreye dağılıp enkazınbasından dallar ve ağaç kabukları toplamaya başladılar. Gren neşeli bir biçimde, "Kötü bir gün için iyi bir adamsenin şu büyücün," dedi. Gren'e doğru dönüp, "Saedrin'in taşakları, nereye kaykdun? Boğulduğunu düşünmeye başlamıştım," dedim. Gren bana doğru göz kırparak, "Mümkün değil," ^ ,.160 "Sheltya, asılmak için doğduğumu söylemişti," diye ekledi "Buraya, buraya!" Uzaktan bir yerden, insanların bağırisırı geliyordu. Gren ile beraber, balçık hale gelmiş çimenleriüzerinde kayıp düşmemeye çalışarak, seslerin geldiği yg»doğru koşmaya başladık. Etrafa saçılan enkaza takılıp tökezliyorduk. Sırılsıklam ve üstü başı çamura bulanmış adamlar, ta-lihsiz bir atın ezilmiş bedeninin yanındaki çalılara takılmış ço-cuğu kurtarmaya çalışıyorlardı. Sonunda, ağlayan ve üstü ba-şı yara bere içindeki çocuğu çalıların arasından çıkartarak an-nesine verdiler. İki öksüren figüre uzanan eller, onları da aya-ğa kaldırdı. Adamlar, ayağa kalkar kalkmaz, sendeleyerek kus-maya başladılar. Zenela, kampın ortasındaki enkaz yığının ara-sındaydı. Sel tarafından, boğulmuş bir kedi yavrusu gibi sü-rüklenmişti. Yüzü bembeyazdı ve vücudu hareketsizdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 91: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sorgrad yanımdan geçip Zenela'mn yanma koştu. Kadınıtoprağın içinden çekip çıkartırken, "Onu ateşin yanına götü-relim," diye bağırdı. Toprak, garip bir ses çıkartarak Zene-la'yı serbest bıraktığında, kadının ağzından ve burnundan ça-murlu sular boşaldı. Kadını ateşin yanma taşıdık ve bedeniniusulca yere yatırdık. Frue, Zenela'mn cansız elini sıkarken, "Usara!" diye ba-ğırdı. Usara eğilip kulağını kadının ağzına dayadı ve parmakla-rını kadının boynuna götürüp kalp atışlarına baktı. "Onu ne-rede buldunuz?" Büyücü yüzünü buruşturdu ve kadının kor-sesini yırtıp bir elini Zenela'mn göğsüne koydu. "Onu sabittutun," diye bağırdı. 1 Büyücü, diğer eli ile kadının başını arkaya doğru yatırdıve konsantre olarak gözlerini kapattı. Kadının teni hâlâ bem-beyazdı. Usara elini kaldırdı ve kadının göğsü, Usara'nın eli- ivorrnuşçasma yükseldi. Morarmış dudakları aralandı ve111 riinün eliyle yönlendirdiği parıltılı bir hava akımı, kadı-azından içeri girdi. Hepimiz nefeslerimizi tutmuştuk.11 x aynı şekilde, kadına nasıl nefes alması gerektiğini ha-rmak istercesine, kadının göğüs kafesini hareket ettiriyor /•iöerlerine hava dolduruyordu. Zenela'mn yüzünde sıcakve cl6 ..bir parıltı behrdı. Büyücü, Sorgrad ve bana doğru dönüp, "Ellerini ve bacak-1 rını ovalayın," dedi. Usara'nm emrine uyarak hemen hare-'kete geçtim. Ama kadının parmakları buz gibiydi. Sorgrad,Huygusuz bir yüz ifadesi ile Zenela'mn bacaklarını ovuşturu-yordu. Usara, Sorgrad'a doğru dik dik bakarak dikkatini Ze-nela'mn üzerinde topladı.Bir süre sonra, Zenela öksürdü ve gözlerini açtı. Usara, Frue'ye dönüp, "Onu oturtun ve battaniyelerle sı-cak tutun," dedi. Zenela bir kez daha öksürdü ve ağız dolusu çamurlu sukusmaya başladı. Üzerime kusmaması için geri çekildim. Usara'nm kolunu yakalayıp, "İyileşecek mi?" diye sor-dum. Büyücü yüzünde ciddi bir ifade ile, "Belki," diye cevapverdi. "Ciğerleri tekrar su ile dolabilir. Boğulduktan sonraböyle şeyler olabiliyor," diye ekledi. Başını iki yana salladı.'Dua edelim de kadının bedeni düşündüğümüzden dahagüçlü olsun." "Ya Pastamar kalesi? Soluranlıların da iyileştirme yetenek-leri var," diye araya girdim. Zenela'yı çok fazla sevmemiştimama ona yardım etmek için elimden geleni yapıp Drianon'aborçlu kalmak istemiyordum. Usara kaşlarını çatarak, "Bu lanet olası nehri geçemezsek,«mseyi Pastamar'a götüremeyiz," dedi. Akıntıya baktım. Bir zamanlar Tormalin İmparatorluğununs°n hırsını taşıyan sağlam sütunlar, şimdi paramparçaydı. Köprünün bekçisine ait kulübe, artık çatısı olmayan bir Kbeydi. Adam, muhtemelen kulübesinin enkazı altında ölü 'tıyordu. Trimon'a adanmış sunak, ortalarda yoktu. Muhtelen akıntı ile sürüklenip kaybolmuştu. "Su tekrar yükselecek mi?" diye sordum. Sesimde, biri •nin beni rahatlatmasına ihtiyacım olduğunu gösteren bir Hreme vardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 92: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara nehre doğru bakarak, "Böyle olmaması gerekiyndu," dedi. "Anlayamıyorum. Nehrin su seviyesine bakıp er,yen karları da hesaba kattım ve toprak suya doymuşa ben2;yordu..." Susup başını iki yana salladı. "Burada her şey o ka_dar farklı ki. Belki de bir su büyücüsü size daha iyi hizrnetederdi," diye ekledi. İstemeden de olsa sinirli bir ses tonuyla, "Sen bizim sahipolduğumuz tek büyücüsün," diye bağırdım. Usara'mn omuzları çökmüştü. "Sanırım öyleyim. Daha et-kili bir savunma yapabilirdim," dedi."Söylemeye çalıştığım bu değildi," diye itiraz ettim. Gren, "Kim öldü ve seni kral seçti?" diye araya girdi.Sorgren, pis ama sıcak pelerinimi omuzlarımın üstüne serdi. Usara, "Efsunlu yetenekleri olan herkesin insanlara yardımetmek gibi bir sorumluluğu vardır," dedi. "Ve sen de, Sorgrad ve beni boğulmaktan kurtardın," di-ye itiraz ettim. Drianon hepimizi korusun, bu büyücüler ger-çekten her şeyi çok fazla ciddiye alıyorlardı.Gren yanımıza geldi. "Haydi, sıcak bir şeyler içelim," dedi. Usara başını iki yana salladı. "Kalenin ne durumda oldu-ğunu öğrenmeliyim," dedi. Elindeki toprak rengi ışık topu-nu suya doğru fırlatıp nehre doğru baktı. "Böyle olmamalıy-dı," diye mırıldanıp yanımızdan uzaklaştı. Büyücünün kararsızlığı, sinirimi bozmaya başlamıştı- Tümhıncımı, Gren'den çıkartmaya karar verdim. Ona doğru dö-nüp "Sen nereye kayboldun?" diye bağırdım. arkadaşça beni kucakladı. Şuradaki kayayı görüyorjf ? îşte oradaydım," diye açıkladı.nlUS- helendiğimiz adamların bulunduğu yere doğru bak-ffc tanesi, midillilerinin arap saçma dönmüş koşum ta-tırn'] nl düzeltmeye çalışıyordu. Kan ter içerisinde iki mi-!-\\i adamların yanında topallıyordu. fren, yüzünde sahte bir masumiyet ile, "Sel çantalarınıabp götürmüş," dedi.Gözlerimi kısıp "Nereye?" diye sordum.Gren, "Şuradaki kayanın arkasına olabilir," diye cevap ver-di.Kendime hâkim olamayıp, "İçlerine bakacak fırsatın oldumu?" diye sordum. Gren sırıtarak, "Eğer bunlar dürüst adamlarsa, ben deCol'ün seçilmiş kişisiyim," dedi."Öyleyse sel her şeyi silip süpürmedi," diye espri yaptım.Gren, "Sıcak ıhlamura ihtiyacın var," dedi. "Tabii ki," diye cevap verdim. "Ayrıca kızarmış etin ya-nında, bembeyaz ekmek istiyorum. Hizmetçi kıza söyle, be-ni çok erken uyandırmasın," diye ekledim. Hiçbir zaman,Gren'e çok uzun süre sinirli kalamıy ordum. Gren ile beraber ateşin yanma gittik. Birkaç kadın, ellerin-de kalan son erzakları paylaşmadıkları için tüccarları azarlı-yordu. Kimse selden birkaç şişe sert içki kurtarmayı becere-memişti. Bu yüzden, içine katılan bitkiler yüzünden tadı ol-dukça acı olan sıcak su ile yetinmek zorunda kaldım. İçerisi-ne bir kaşık bal atabilseydim, belki tadı daha güzel olabilir-di- Ama şimdi böyle önemsiz şeylerden şikâyet etmenin za-manı değildi. Sorgrad'm çantalarına yaslanmış Zenela'nm yanma otur-dum. "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordum. Zenela boğuk bir ses tonuyla, "Göğsüm acıyor," dedi. Al-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 93: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

amda büyük bir morluk vardı ve yanağmdaki sıyrık, uzun

süre yüzünde iz bırakacak kadar derindi. Elleri yara hdeydi. Tırnakları kırılmış, saçları birbirine karışmıştıtitriyordu ve gözlerinde yaşlar vardı. Hiçbir, şey yaöylece oturmaktansa, cebimden bir tarak çıkartıp Zeri Mdeydi. Tırnakları kırılmış, saçları birbirine karışmıştı p^'11"titriyordu ve gözlerinde yaşlar vardı. Hiçbir şey yaDsaçlarını taramaya başladım. Frue, bir Orman şarkısımeye başladı. Şarkının melodisi, insanı dinlendiren ve r klatan bir havaya sahipti. Zaman geçtikçe, Zenela daha Hnefes almaya başlamıştı. İnsanlar, enkazın arasından kimbileceklerini kurtarmaya çalışıyorlardı. Soğuktan titreyenlerle, atlarının ve katırlarının iyi olup olmadığını kontrol edyorlardı. Frue yeni bir şarkıya başlamıştı ve Orman dilindeki sözcüklerin arasından bir kelime dikkatimi çekti. "Bu şarkı Vinesse ile ilgili, değil mi?" diye sordum. Ozan başıyla onayladı. "Bunu biliyor musun?" diye sor-du. "Sanırım çok uzun zaman önce duymuştum," diye cevapverdim. Aslında, bu ismi kitabırndaki şarkılardan birindeokuduğumu hatırlıyordum. Kitabımı çıkartıp şarkılara gözgezdirmek istiyordum ama bu kadar çamurun arasında, in-sanların ortasında kitabımı çantamdan çıkartmaya cesaretedemiyordum. Frue'ye döndüm. "Bana hikâyeyi hatırlat,"dedim. "Belki de yanlış hatırlıyorumdur." Frue gülümsedi. "Viyenne, birkaç mevsim seyahat edipyeni şarkılar öğrenmek için sevgilisi Seriş'ten ayrılır. Ağaç-ların dokuyucusu Regere ile beraber bir süre seyahat eder.Regere, Viyenne'e âşık olur ve kadın, Seris'e geri dönmekistediğinde çılgına döner. Regere, Viyenne'i söğütleri biraraya getirerek oluşturduğu bir kafesin içine hapseder. Ka-dının gözyaşları nehre düşer ve sonunda nehir taşar. Viyen-ne kurtulur." Frue çevresinde göz gezdirerek, "Tam daiçinde bulunduğumuz duruma uygun bir hikâye," diye ek-ledi. doğru hatırlıyordum. Bir an için kararsız kalmıştıml'vevi bir yerden hatırladığım fikri bana gülünç gelmiş-v£ hrin kıyısma baktığımda, Usara'nm hâlâ kaşları çatık birde sessizce dolaştığını ve el kol hareketleri ile kendi ken- 165k'Ç ,-r şeyler mırıldandığını gördüm. Sorgrad ve Gren, birinsanla beraber yıkılmış kulübenin içine girmeye çalışı-8 , jL Ayağa kalkıp gerindim. Sırtım ve bacaklarımdaki uyu- klugu atmak istiyordum. Usara'nm yanına yürüyüp elimde-L ^^dağı ona doğru uzatarak, "Bunu iç," diye fısıldadım."Hayır benim..." diye itiraz etti. "Gücünü toplamak için biraz dinlenmelisin yoksa kimse-ye bir faydan dokunmaz," diyerek cümlesini yarıda kestim. Büyücü içini çekti ve bardaktan bir yudum aldı. "Teşek-kür ederim." "Öyleyse bunun bir tesadüf olduğunu mu düşünüyor-sun?" diye sordum. Yorgundum ve üşüyordum. Biraz rahat-lamaya ihtiyacım vardı. "Açıkçası, hayır." Usara kaşlarını çatıp, sakin bir biçimdeakan nehre baktı. "Belki de bir tesadüftür. Emin değilim. Bu-radaki elementlerde bir gariplik var. Bu da bir tesadüf olabi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 94: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lir veya havanın bir tuhaflığıdır." Usara esnedi. "Büyük birkütüphanede, birkaç hafta uykusuz kalıp araştırma yapmaşansım olsaydı, sana gerçeği söyleyebilirdim." Yüzünde hafifbir gülümseme belirdi. "Teori ile pratik arasındaki fark, dü-şündüğümden de fazlaymış. Sanırım Sorgrad'a bir özür borç-luyum," diye ekledi. Bir büyücünün yanıldığını itiraf etme ihtimalinin ne oldu-ğunu düşünmeye başladım. 'Desise kullanılarak böyle bir sel oluşturmak mümkünolabilir mi?" diye sordum. Soruyu bu kadar açık sormak is-temezdim ama yorgundum ve Frue'nin şarkısı içime bir kurtdüşürmüştü. Şehirde, tehlikenin nereden geldiğini söyleyebi-lirsiniz. Evin içinde mi olduklarını yoksa yoldan mı yaklaştık- larını görebilirsiniz. Sizin hızınız ve zekânıza karşı, düsmlarmki ile mücadele ettiğinizi bilirsiniz. Ama açık araziyetığınız zaman, tehlike herhangi bir yönden, herhangi bir K-~yü ile gelebilirdi. Görünmez veya sessiz olabilir ve siz fjfina bile varmadan kulağınızı ısırabilirdi. Usara'nm yüzünde şaşkın bir ifade vardı. "Hiçbir fikrjyok. Niye böyle düşünüyorsun ki?" diye sordu. "Eski şarkılardan biri, yoktan var olan bir selden bahsedjyor. Bu, eski büyü ile ilgili olabilir," diye açıkladım. Söylerken bunun gerçek olamayacağını, ben bile fark etmiştim. Usara beni ciddiye alma nezaketini göstererek, "Planir i]ekonuşup Guinalle'in bu konuyu araştırmasını isteyebilirimAma sanırım sen, gölgelerde hayaletler görüyorsun," diye ce-vap verdi. Belki ve belki de, bacalar ve tavan aralarındaki gölgelerikullanarak bir yerden başka bir yere ışınlanan mavi-gri insan-ların hikâyeleri, eski büyüye ait izler taşıyordu. Bir elimle yü-zümü ovuşturdum. Soğuktan titremeye başlamıştım. Ryshadile beraber Tormalin'deki bir handa, şöminenin yanında otu-rup şarabımı yudumlarken, bu görev gözüme ne kadar kolaygörünmüştü. Köprünün başındaki kulübenin olduğu yönden bağırışlargeldi ve dönüp baktığımızda, kulübenin bacasından geriyekalanlar da büyük bir gürültü ile yıkıldı. Sorgrad ve Gren,başlarını iki yana sallayarak bize doğru geliyorlardı. İkisine deıhlamur ikram etmek istiyordum. Sorgrad, üzüntülü bir ses tonuyla, "Poldrion'un kayığıiçin altı ölü," diye açıkladı. Gren alaycı bir şekilde, "Belki de kayıkçı ona bedava ge-çiş sağlar, ne de olsa ikisi de aynı mesleği yapıyor," dedi.Ama neşesi yerinde değildi.

Söyleyecek bir şeyim olmadığından, ikisine de ıhlamurdolu birer bardak uzattım. Tjsara, pişmanlık dolu bir ses tonuyla, Sorgrad a doğru ba-\, "Belki de, eğer seni dinlemiş olsaydım, daha fazlasınıbiür ve insanları kurtarabilirdik, dedi.Sorgrad dik dik Usara'ya bakarak, "Bize inanacaklarınınantisi yoktu. Hem ayrıca, bu öyle bir ründü ki her iki ta-fa da yuvarlanabilirdi. Aniden basan seller böyledir, herke-5İ hazırlıksız yakalar," dedi. Ağaçların oradan gelen bağırışları duyunca, herkes başınıdöndürüp neler olduğunu anlamaya çalıştı. Deri kıyafetlerinebürünmüş bir grup adam, ağaçların arasından çıkıyordu. İki-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 95: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sinin elinde yayları, diğerinin belinde ise bıçakları vardı.Hepsi yapılıydı ve benden daha kısa boyluydular. Ama saçla-rı benimkiler gibi kıpkırmızıydı. Bir an için, ne kadar uzunsüredir bizi seyrettiklerini düşündüm.şmrjk

KAHİA VE ÇEKJÇ HAni, GKynîH,Son-İLKYAZin 12'si.Keisyl, sevecen bir ses tonuyla, "Sence yeterince içme-din mi?" diye sordu. Teiriol boş gözlerle Keisyl'e ba-kıp içkisinden bir yudum daha aldı. Keisyl, masanınüzerine saçılmış yapış yapış etlere ve bir kâse dolusu sulu ye-meğe baktı. Teiriol, "Hayır, hiç sanmıyorum," diye cevap verdi. Keli-meleri zorlukla telaffuz ederek, şişenin dibinde kalan içkiyibardağına doldurmak için büyük çaba harcadı. Teiriol, birelini terlemiş yüzünde gezdirdi. Terden sırılsıklam olmuş saç-ları, yüzüne düşmüştü. "Eve gittiğimiz zaman, anneni demirbir çubuk yiyip yüzümüze çiviler tükürecek. Bu yüzden, ge-celeri istediğim gibi geçireceğim," diye ekledi. Boş bardağıhavaya kaldırıp salla /arak, "Buraya bir şişe daha!" diye bağır-dı. Hizmetçi kız, Keisyl'in yüzüne baktı. Keisyl olumsuzcakaşlarını havaya kaldırmıştı. Keisyl, Teiriol'e doğru döndü. "Bir şeyler yemeden ol-maz," dedi. Hizmetçi kıza doğru, "Buraya ekmek ve et, lüt-fen," diye bağırdı. Teiriol bir an için sinirli bir biçimde Keisyl'in yüzüne bak-tı. Ama gözlerindeki küstah ifade, bir süre sonra yerini duy-gusal bir yoğunluğa bıraktı. "Sen en iyisini bilirsin, öyle de-ğil mi, Keis? Hepimize göz kulak olursun. Seni dinlemeliyim.öyle değil mi? Ben Jeirran gibi değilim. Onu boğmak...' Keisyl sandalyeye oturup, Teiriolun önündeki bardağı birkenara itti. "Ne olmuş Jeirran'a?" diye sordu. Teiriol kafasını kaldırıp meraklı gözlerle hanın salonuna. gezdirdi. "Jeirran nerede? Eirys nerede? Ona göz kulakimalıyız. Annem dedi ki..."Keisyl, "Jeirran onu Pazar yerine, dansa götürdü," diye 169açıkladı. Teiriol'ün kaşları çatıldı. "Demek şimdi Eirys'e iyi davran-ana zamanı geldi. Bakalım annem bu konuda ne diyecek.Eirys» onun tüm vaatlerine rağmen, hâlâ ödüllünü alamadı."Teiriol, şaşkın gözlerle önündeki ekmeğe ve sulu koyun eti-ne baktı. Keisyl, "Bir şeyler ye, Teiro," dedi. Sesi samimi ama göz-lerindeki ifade, ciddiydi. "Jeirran bana hiçbir zaman kürklerinasıl sattığınızı söylemedi. Bir horoz dövüşüne gitmişsiniz sa-nırım. Merak etme, Teiro, anneme hiçbir şey söylemem." Teiriol ağzı doluyken küfretmeye çalışınca, bir parça etgırtlağına kaçtı ve öksürdü. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Tekrarkonuşabilecek duruma geldiğinde, "Ne kadar para aldığınıbiliyor musun?" diye sordu. "Degran'm bize ödediğinin ne-redeyse iki katını. Tüm verdiği sözlere rağmen," diye ekledi. Keisyl'in gözlerinde kararlı bir ifade vardı. "Yeterince pa-zarlık yapmadı mı?" diye sordu. Teiriol yüzünde alaycı bir ifade ile, "Pazarlık edecek şan-sı olmadı. O Huckus, fiyatın bu olduğunu söyledi. Ya kürk-leri bu fiyata verirsiniz ya da o fahişe, devriyeleri pataklayan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 96: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dağ adamlarının kim olduğunu anlatır, diyerek Jeirran'ı teh-dit etti." Şaşkın ve üzüntülü bir hali vardı. Keisyl elindeki bıçağı sıkıca kavrayınca, parmakları bem-beyaz kesildi. "Jeirran seni ova insanları ile bir kavgaya mısoktu?" diye sordu. Teiriol, ağabeyi ile göz göze gelmeye utanarak, "BununHuckus ile yaptığımız anlaşmanın bir parçası olduğunu söy-ledi," dedi. İçerlemiş bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.O fahişe, bahse girerim ki Huckus için çalışıyordur. Büyük ihtimalle zaten devriyeleri bekliyordu ve onları görünceğini kıçına kadar açarak bacaklarını gösterdi," diye ekledi Keisyl başını iki yana salladı. "Fahişeyi unut, kim oldUĞfark etmez. Sesini alçak. Herkesin bizi'duymasını istemeyideğil mi? Jeirran'm enayi yerine konduğunu anlatıyordun"' Teirioi masanın üzerine göz gezdirip içkisinin nerede o]duğunu bulmaya çalıştı. "Huckus, elinde bir para kesesi vyanında bir ahır kapısı kadar geniş omuzlu beş kişiyle ge}^Ellerinde sopalar vardı. Jeirran hiçbir şey söyleyemedi ve pa_rayı bile saymadı. Adamlar, kürkleri yanlarında getirdikleriarabaya yüklemeye başlamışlardı. Jeirran itiraz etti ama Huc-kus, Jeirran'ı devriyeleri çağırmakla tehdit etti." Teirioi o ka-dar çok içmişti ki dili dolanıyordu. "Senin dediğin gibi kürk-lerimizi Bytame'de satmış olsaydık, çok daha fazla para kaza-nabilirdik. Kışın yarısını yollarda geçirdikten sonra, annemene diyeceğiz? Eirys bu konuda ne düşünür?" Keisyl kararlı bir biçimde, "Yeter," diye bağırdı. Kapı açıl-dı ve neşeli bir grup içeri girdi. Uzaktan, Pazar yerindeki sa-at kulesinin çanları duyuldu. İçeri girenler, başlarındaki renk-li tüylerle süslenmiş yeni şapkaları ile gururlu görünüyorlar-dı. Yanlarındaki kadınlar, pırıl pırıl, masmavi, yünlü gece kı-yafetleri giymişlerdi. Elbiselerinin üzerinde yepyeni ipek şe-ritler vardı ve korseleri ile giysilerinin kolları, gök mavisi vegül rengi işlemelerle kaplıydı. Siyah saçlı bir kız, dağ çiçek-leri ile süslenmiş, yumuşak ve keçi tüyünden yapılmış şalınınpüskülleri ile oynuyordu. Teirioi gözlerini kısıp dikkatlice bakarak, "Sen Theilyn eşunlardan bir tane almamış miydin?" diye sordu. Keisyl karşısındakini tartar gözlerle Teirioi'e baktı. ' Dahafazla et ve bir şişe daha," diye bağırdı. Barmen, omzunu sil-kip, arkasındaki tezgâhın üstündeki fıçıya doğru yöneldi. Ke-isyl, kendisine bardağın yarısına kadar içki koyup Teirioi unbardağını ağzına kadar doldurdu. Teirioi, Keisyl ne olduğu- dayamadan, bir dikişte bardağını bitirdi. Teiriol'ün kaş-catıldi- Yüzündeki pembeliğin yerini donuk bir grilik alı-yordu-70r bir biçimde yutkunarak, "Kendimi iyi hissetmiyo- 171m " dedi. Bir yudum daha aldıktan sonra bardağı güçlükle asanın üzerine koydu. Teiriol'ün alnından aşağı soğuk ter-ı r boşanıyordu. "Biraz temiz hava alsam iyi olur," dedi. Keisyl kardeşinin koluna girerek, "Haydi," dedi. Barmenendişeu gözlerle onları izlerken, Teiriol ve Keisyl kapıya doğ-ru yöneldiler. Kapı ile aralarındaki mesafenin yarısına gelmiş-lerdi ki, Teiriol'ün dizlerinin bağı çözüldü ve elini midesininüstüne koyup öğürmeye başladı. Keisyl, "Durma!" diye bağırıp bir eliyle Teiriol'ün belinegirerek kardeşini dışarı sürükledi. Dışarı çıktıklarında Teiriolyere kapaklandı. Teiriol şiddetli bir biçimde öğürüyor ve bal

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 97: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

likörü, et ve ekmek karışımı bir bulamaç kusuyordu. Keisyltiksinerek yüzünü buruşturdu. Teiriol'ün kusması sona erin-ce, kardeşinin koluna girerek onu meydanın ortasındaki ku-yunun yanma götürdü. Nazikçe onu cesaretlendirmeye çalı-şarak, "Burada biraz otur, kendine gelirsin," dedi. Teiriol daha fazla ayakta duramayıp, kuyunun yanındakitaş merdivenlere yığılıp kaldı. Keisyl kuyudan bir kova su çe-kip, soğuk suyu Teiriol'ün kafasından aşağı boca etti. Teiri-ol'ün karşı çıkmalarına aldırmadan, bunu birkaç kez dahatekrarladı. Sonra cebinden çıkardığı mendil ile ağabeyinin tit-reyen yüzündeki su damlalarını sildi. Teiriol'ün dişleri takırdıyordu. Gökyüzündeki ayların ışı-ğında yüzü kül rengiydi. "Sırılsıklam oldum," diye isyan etti.Keisyl, "Biraz iç," dedi. Teiriol titreyen elleri ile birazcık su içti. Yüzünde hüzün-lü bir ifade vardı. Keisyl, "Kusana kadar içmek mi istiyorsun? Bu senin hak-Kın ve ben anneme bir şey söylemem. Ama bu akşam, böy- 172

le üzerine köpek işemiş gibi kokarken, benimle aymkalamazsın," dedi. Teiriol, hiçbir şey demeden, kederli bir biçimde oldyerde oturuyordu.Keisyl şefkatli bir biçimde, "Biraz uyumalısm, evlat," d J Teiriol'ün yüzüne birazcık da olsa renk gelmeye baslamti. "Sabah uyurum," diye mırıldandı. Keisyl onun bu üzgün haline bakıp onu kendine haline brakamayacağma karar verdi. Teiriol'ü ayağa kaldırdı ve beraber kaldıkları hana doğru yürümeye başladılar. Hanın kapısını çaldıklarında, kapıyı açan sert görünümlükapıcı, "Sarhoş, öyle değil mi? Yataklara kusmasına izin vere-mem. Dışarıda köpeklerle beraber uyuyabilir," diye bağırdı Keisyl. kendinden geçmek üzere olan Teiriol'ü ayakta tut-maya çalışarak, "Odayı kiraladık ve bu akşam orada yataca-ğız," diye sert bir karşılık verdi. Adam, "Sizden sonra gelenler ne yapacak? Festivalden dö-nen dağ adamlarının dışında müşterilerimiz de var," diye ya-kındı. Keisyl adamın söylediklerini umursarnayarak kardeşini du-vara yaslayıp kaldıkları odanın kapısını açtı. "Haydi." Teiriol sendeledi ve kendisini yerdeki minderlerin üzerinebıraktı. Keisyl çizmelerini çıkartırken, Teiriol inliyordu. Ke-isyl sessizce küfredip ağabeyinin ıslak pelerinini, gömleğinive pantolonunu çıkarttı. Ağabeyini yüzükoyun yatırdıktansonra, üzerini bir battaniye ile örtüp bir diğer battaniyeyi ru-lo yapıp Teiriol'ün yanma koydu. "Şimdi sıra sende, Jeirran,diye mırıldandı. Keisyl, kapının girişindeki somurtan yaŞ"kadım görünce, yüzündeki tehditkâr ifade kayboldu. Pazar yerindeki hanlar mumlarla, sokaklar ise mangalla*aydınlatılmıştı. Dans etmekten yorulmuş insanlar, birer parÇaeti birbirleri ile paylaşıyorlardı. Birisi, kor halindeki könıur"lerin üzerinde birkaç fındık pişiriyordu. , şiardan biri, elindeki sıcak çekirdeğin kabuğunu so-. n parmaklarım yalayıp Keisyl'e doğru, "İyi geceler,"ya Keisyl hafifçe başım öne eğerek adamı selâmladıktan kapıdan içeriye göz gezdirdi. Gözleri, Jeirran ve Eirys'i 173

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 98: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

S rdu. İçeride çok sayıda kumral ve siyah kafa vardı.cirys dans etmek için yuvarlak bir şekilde dizilmiş insan-arasındaydı. Gözlerinde neşeli bir ifade ve yanaklarında vimli bir kızarıklık vardı. Eirys'in kıyafeti, koskoca odadaDağlı tarzı ile işlenmiş tek elbiseydi. Eirys, halinden o kadarfflernnundu ki bu gerçeğin farkında bile değildi. Yüksek bo-yunlu ve uzun kollu kıyafeti, kadının vücut hatlarını ortayaçıkaracak bir biçimde kesilmişti. Daha açık yakalı ve kolsuzkıyafetler giyen yerel kızlardan bazıları, sinirli bir biçimdeEirys'e bakıyorlardı. Keisyl, kendi kendine, "Diğer bütün kızlar dansa çıplak dagelseler, Eirys yine de ilgi çekerdi," diye mırıldandı. Eirys'inboynunda, birbirinin içine geçmiş altın zincirlerden oluşanpahalı bir kolye vardı. Parmaklarında, ışığın altında parılda-yan oymalı yüzükler ve başında, altın işlemeli, üzerine par-lak kristallerin serpiştirildiği bir file vardı. Jeirran'm evlendi-ği zaman Keisyl'e taktığı mücevherler, oldukça dikkat çeki-yordu. Gerçi Jeirran, o zamandan beri kadına çok az hediyealmıştı.' Dans pistinin kenarında, sulandırılmış şaraplarını ve ıhla-murlarını yudumlayan yaşlı kadınlar, dedikodu yapıyorlardı.Birisi, yanlarından geçen Keisyl'e bakarak, "Bu genç adam dakim'" diye sordu.Yarımdaki kadın gözlerini kısıp Keisyl'in arkasından baktıVe başım iki yana salladı. "Sadece bir dağlı," diye cevap ver-Cİ1- Kadın ilgisini daha çok çeken bir konuda konuşmaya baş-ladı. Keisyl bir an için durup Larasion'a adanmış sunağın ya-mııda dikilen dört müzisyene baktı. Tanrıçanın heykeli, pem- 174

be ve beyaz çiçeklerle süslenmişti.-Heykel, mermer gözleri ^yanaklarını şişirerek boru çalan ve müzisyenlere liderlik ederıkırmızı suratlı adama bakıyordu. Diğerleri, tiplerine bakılaCakolursa, boru çalanın kardeşleriydiler. Ağabeylerine, davul, lltve gayda türü bir çalgı ile eşlik ediyorlardı. Keisyl sandalyelerden birine oturup Jeirran'a doğru dön-dü. "Senin karınla dans ediyor olman gerekmiyor mu?" diyesordu. Jeirran, hava akımını kesmek için asılmış perdenin ya-nına oturmuş, boş gözlerle bir şeyler düşünüyordu. "Ne?" Jeirran her ne düşünüyorsa, yüzünde tatlı bir gü-lümseme belirmişti. Salondaki en yakışıklı erkeklerden biriolan Jeirran, kendilerini dansa kaldıracak birini bekleyereksandalyelerinde oturan kızların meraklı bakışlarını üzerinetopluyordu. Keisyl aynı cümleyi bir kez daha tekrarladı. "Senin karın-la dans ediyor olman gerekmiyor mu?" diye sordu. Jeirran yüzünde mutlu bir ifade ile, "Hayır, Eirys danspistinde güvende sayılır. Zaten bu çamurlu pabuçluların hiç-biri, onunla gereğinden fazla ilgilenmeye cesaret edemez. İç-lerinde hayatını riske atabilecek birini görebiliyor musun? Şa-ka yapıyorum!" diye cevap verdi. Keisyl'in gülmediğini farkederek, "Sen burada ne yapıyorsun?" diye sordu. "Bir keçigibi hoplayıp zıplamayı, sen de benim gibi sevmezsin," diyeekledi. Jeirran, Eirys'e doğru bakıp gülümsedi. Dans ederkızlar, dönerek yanlarından geçtiler ve eşlerini değiştirdiler."Dırdır eden bir kuzgun gibi, ona katlanmak zorunda değil-sin," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 99: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Keisyl, Jeirran'm gözlerinin içine baktı. "Teiriol'e içip «hoş olması için sen mi para verdin?" diye sordu. Jeirran omzunu silkerek, "O bir erkek, ne isterse onu ya-pabilir," dedi. Keisyl, "Lanet olasıca, senin de çok iyi bildiğin gibi, ytişkin yaşa gelmesine daha beş yılı var. Sen, onun kızkar vlisin ve en azından benim kadar onunla ilgilenmek zo-Îndasm," diye açıkladı.Teirran yüzünde endişeli bir ifade ile, "Ne yaptı?" diyesordu-Keisyl gece mavisi gözlerini Jeirran m gözlerine dikip"Başlangıç olarak, Selerima'da ne kadar güzel bir pazarlıkyaptığa1 anlattı," dedi. Jeirran, "Anlaşma mı? Daha çok bir soygun sayılır," dedi."Teiri°l'un yüzünden, bir grup hırsızla iş yapmak zorundakaldık. Haklısın, henüz bir yetişkin değil, en azından bir sü-re daha," diye ekledi. Keisyl'in kaşları çatıldı. "Teiriol bana, senin kapalı kapılarardında, vergi ödemeden ticaret yapmak istediğini söyledi,"dedi. Jeirran, "Ama horoz dövüşü izlemek isteyen Teiriol'dü,"diye itiraz etti. Jeirran'm kendine güveni, Keisyl'i cesaretlendirdi. "Banasenin çok kötü bir alışveriş yaptığını söyledi," dedi. Jeirran yüzünde kızgın bir ifade ile, "Alabileceğim en iyifiyatı aldım ve aksini söyleyen varsa, alnını karışlarım," de-di. Bir eli ile sakalını sıvazladı. "Her ne ise, olan oldu. Ayabakıp havlayan köpekler, onun doğmasını engelleyemezler,"diye ekledi. Keisyl gözlerinde nefret dolu bir ifade ile konuşmaya baş-ladı. "Hâlâ insanlardan öğrendiğin sözleri bana satıyorsun, de-ğil mi? Bizi zengin edeceğini söyleyerek verdiğin tüm sözlerboş çıkmasına rağmen, hâlâ konuşuyorsun. Teiriol bana, bu-nun bir alışverişten çok bir soygun olduğunu söyledi. Evimi-zin olduğu yerde de ova insanları tarafından soyulabilirdik. VeSen o kadar çok kaybettin ki hiçbirimiz kaybedilenleri yerinekoyamayız. Mirasına geri koyacağın altınlar nerede? Bir daha-10 Gündönümü'nde, Eirys gerçeği öğrendiğinde ne yapacak-sın? ' Keisyl, sesini yükseltmemeye çalışıyordu ama ses tonun-daki öfke, çevredeki insanların dikkatini çekmişti.

175

Jeirran, kendinden emin bir ifade ile ellerini göösybirleştirdi. "Gündönümü geldiğinde, Eirys bana, ovalılarım 'netli parasından daha fazlası için teşekkür edecek. Harqvj:as '176 lağım farelerini unutabiliriz." Masaya doğru gelen birVdansçıyı gören Jeirran, uzattığı ayaklarını dansçılar takılmadiye geri çekti. Keisyl'in yüzündeki kızgınlığın yerini şaşkınlık alrnıst"Neden bahsediyorsun sen?" diye sordu. "Bu ova insanlarına ilk ve son kez hadlerini bildirmek is-temez misin? Bize ait olanı geri almak hakkımız değil mi? vebizi kandırmaya çalışan herkesi lanetlemek istemez misin?"Jeirran, ellerini iki yana açıp gerindikten sonra tekrar göğsün-de birleştirdi. Keisyl, "Sen Teiriol'den daha sarhoşsun," dedi. Jeirran'ınönündeki yeşil bardağa uzanıp içinde ne olduğ unu anlamak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 100: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

için kokladı.Jeirran, "Meyve suyu ile sarhoş olmam," diye sırıttı. Keisyl, Jeirran'ın yüzüne bakarak, "O zaman ne demek is-tediğini açıkla," dedi. Jeirran, bir an için, gizli sırrını kendine saklamayı Keisylile paylaşmaya tercih etti. "Şuradaki müzisyenleri görüyormusun? Selerima'dan gelmişler," dedi. Keisyl, müzisyenlere doğru bir bakış atıp, "Yani?" diyesordu. Jeirran, "Yeni bir şarkıları var. Davulcuları bile rahatlıklasöyleyebiliyor," dedi. Keisyl içini çekti. "Ya bana açık açık ne demek istediğinianlatırsın ya da Teiriol'ün yanına geri dönerim," dedi. Jeirran'ın yüzündeki neşeli ifade birazcık kayboldu. Bi-linmeyen topraklara doğru okyanusa açılan Tormalin adam-ları ile ilgili bir şarkıları var. Gittikleri yerde güçlü bir insanırkı bulmuşlar. Güçlü büyüler yapabilen bu ırk, denizleri aşa-rak Tormalinlilere saldırmaya hazırlanıyormuş, Keis." r . yj omzunu silkerek, "Ovalılar, büyücüleri denize sür-mi? Demek ki topraklarını geri almak için savaşmayaarlanıyorlar," dedi.irran kendini beğenmiş bir yüz ifadesi ile, Şarkıya gö-bu ırkm adı, Elietimm," dedi.Keisyl kaşlarını çatarak, "Bu ismi bilmem mi gerekiyor?" ,- gjr süre düşündükten sonra, "Sanki tanıdık geliyor," di-ye ekledi.Jeirran, "Alyatimm?" diye sordu. Keisyl'in ağzı açık kaldı. "Ama bu sadece kış gecelerindeateşin başında anlatılan bir hikâyedir," diye itiraz etti. Jeirran, "Ya eğer değilse?" diye sordu. "Ya eğer bu insan-lar, her neredeyseler, o kandan geriyorlarsa?" Müziğin sesi yükselip dansçılar yanlarından geçerken, ikiadanı sessizce düşüncelere dalmışlardı. Keisyl, düşmanlığını unutup düşünceli bir biçimde, "Sen-ce onlar olabilir mi?" diye sordu. Jeirran, "Bu şarkıda sarı saçlı adamlardan bahsediliyor,"dedi. Keisyl yavaşça, "Bu, yine bizi kötü adam gibi gösteriyor,"dedi. "Bu yeni bir haber değil. Ova insanlarının hikâyeleri-nin yarısı, babaannelerinin tavuklarını çalan sarı saçlı adam-lardan bahseder," diye ekledi. Jeirran başıyla onayladı. "Evet, buradaki insanlarmkiler,"dedi. "Ama böyle'bir şarkıda niye sarı saçlı adamlardan bah-setsin ki? Selerima'da duyduğumuz şarkıların çoğu, güney-den gelen yalın ayaklı barbarlardan bahsediyordu." Keisyl ellerini iki yana açarak, "Sorunun cevabı bu, değiimı? Bu adalılar, güney denizlerinden gelen barbarlar değil"ti?' diye sordu. Jeirran, "Onların simsiyah saçları ve gözleri vardır. Bu şar-kl onlarla ilgili olamaz," dedi.Keisyl şaşkın bir yüz ifadesi ile dudağını ısırdı. "Bunların

gerçekten Alyatimm olabileceğini düşünüyor musun?" J-sordu. Jeirran, "Şarkıda, buzların üzerinde yaşayan adamlardbahsediyor. Bu, bir rastlantı olamaz, değil mi?" diye sord Keisyl, "Hayır," diyerek derin bir nefes aldı. "Sanrrnv'rum," diye ekledi. Jeirran'm gözlerinin içine bakarak, "peu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 101: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

tarih olmuş bir hikâyeyi tekrar hatırlamaktan başka, burubizim için anlamı nedir? Niye Alyatimmleri bulmak isteyelimki? Liderleri tüm halkları tek başına yönetmek istediği içhjonlar sürgüne gönderildiler," diye açıkladı. Jeirran'm gözlerinde hevesli bir parıltı vardı. "Bu insan-lar büyü yapıyorlar, Keis. Okyanusu geçebilecek, ova insan-larının arasında görünmeden gezebilecek büyülere sahiplerEğer şarkıda anlatılanlar doğruysa, ova halkı bu Elietimm-lerden çok korkuyor. Bir düşün, Keisyl. Eğer bunlar Alya-timm ise, ova büyücüleri gibi sahte büyüyü değil, gerçekbüyüyü kullanıyorlar demektir. Kökleri eski dağlara daya-nan, gerçek büyü. Sheltya'mn Gündönümü'ne saklamadığısırlar bunlar. Eğer bunlar Alyatimm ise, kaç nesildir birbi-rimizden ayrı kaldığımızın bir önemi yok. Aynı kanı taşıyo-ruz demektir.. Onların dostluğunu kazanıp onlardan yardımisteyebiliriz." Keisyl'in yüzünde endişeli bir ifade vardı. Jeirran tekrarkonuşmaya başladı. "Çocukken dinlediğimiz hikâyeleri hatır-lıyor musun? Ya eğer Ceider Ejderini yeniden çağırırlarsa?Böyle bir durumda, ovalılar madenlerimizi hemen terk eder.Ya Morn hayaletlerini düşmanlarımızın üstüne salarsak? Ha-

yaletler, bu akılsız inekleri öyle bir kovalar ki, kendilerini enyakın uçurumdan aşağı atarlar. Ormanlarımızda bize karşı tu-zak kuran hırsızları bir labirente hapsedebiliriz. DokumacıKeli bunu yapmıştı, değil mi?" Keisyl, "Bunlar birer masal," diye itiraz etti. Ama sesinşüpheli bir belirsizlik vardı. Teirran, "Masal mı?" diye bağırdı. "Öyleyse, Alyatimm deal değil mi? Bize hep öyle anlatıldılar. Ama anlatılan hi-A pjerde eğer azıcık da olsa gerçeklik payı olmasaydı, bulılar Alyatimmleri nereden bilebilirdi?" 179 Keisyl'in kafası karışmıştı. "Bu sadece bir şarkı, Jeirran.ovalıları korkutmak için bir müzisyenin bestelediği bir şarkı.Anlat bana, bu Elietimmlere ne oluyor? En iyi ayakkabılarımüzerine bahse girerim ki hikâyenin sonu hüzünlü bitiyor-jur." Burnundan gürültüyle soluyan Keisyl, dans eden insan-lara doğru baktı. Jeirran yüzünde hoşnut bir ifade ile, "Tam olarak değil,"diye konuşmaya başladı. "Şarkıya göre, Tormalinliler bir re-hineyi kurtarmak için adalara gidiyorlar..."Keisyl derin bir nefes aldı. Jeirran, "Bu doğru, Keis," dedi. "Hangi ovalı bu durumunanlamsızlığını anlayabilir ki? Rehineyi kurtarmak için gidi-yorlar ama kurtarmaya çalıştıkları adam öldürülüyor. Diğer-leri de birer böcek gibi Elietimmler tarafından avlanıyor. Kaç-mak için bir tekne çalıp bir şekilde boğulmadan evlerine ge-ri dönüyorlar. Ovalıların zaferi böyle sonuçlanıyor ve bencebu çok boktan bir son." Keisyl başını iki yana salladı. "Bu sadece bir şarkı, Jeirran.Yarım hatırlanan bir efsanenin parçaları bir araya getirilerekyazılmış bir hikâye. Muhtemelen bir ovalı ile evlenen bir do-, gulu, bu hikâyeyi karısına ve çocuklarına anlatmıştır. Bu ka-dar basit bir açıklaması olabilir." Jeirran inatçı bir şekilde, "Ne hikâyesi?" diye sordu. "Ba-öa bunun hangi efsanede anlatıldığım söylesene. Doğulular,eski geleneklerden bu kadar uzaklaşmışken, böyle bir hikâye-yi nereden bilebilirler? Onlar üç nesil önceki atalarının isim-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 102: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lerini bile bilmiyorlar," diye ekledi. Keisyl, "Bilmiyorum," diyerek teslim oldu. "Pekâlâ, içeri-smde doğruluk payı olsa bile, bunun bize faydası ne? Bu in- 180

sanların Varangel ve buz şeytanlarını canlandıracak güçle,.-var. Ama burası ile okyanus arasında yarım yıllık bir mesafevar ve bu insanlar okyanusun da ötesindeler." Jeirran öne doğru eğilip sessizce, "Eğer gerçek büyüyükullanıyorlarsa, Sheltya onlara ulaşabilir," dedi. Keisyl sanki sırtından bıçaklanmışçasma, yüzünde hayretdolu bir ifade ile, "Ciddi olamazsın," dedi. Jeirran alaycı gözlerle Keisyl'e bakarak, "Niye olmasın?"diye sordu. "Sence bunu Sheltya'ya anlatmaman mıyız?" Keisyl yüzünde dehşet dolu bir ifade ile, "Eğer bu şarkıdilden dile anlatılıyorsa, bunu ona biz söylemek zorunda kal-mayız. Ben, başımıza bela açmak istemiyorum," dedi. Jeirran sırıtarak, "Eğer bunlar Alyatimmler ise ve güçleri-ni bizimle paylaşmaya isteklilerse, ben bu gücü istiyorum,"dedi. "Bırakalım Sheltya onların bilgeliğine bağlansın ve hersene geriye dönsün. Ben, bir hırsızın kuracağı tuzaklardankorkmadan Eirys'in topraklarında dolaşmak istiyorum. Ben,alım terimle yerin altından çıkarttığım metalleri hak ettiklerifiyata satmak istiyorum. Ben, mallarımı, madenlerinde köle-ler çalıştıran ve onların kanları ile toprağı lekeleyen aşağılıkovalılara satmak istemiyorum. Ben, bölgeler arasında gönülrahatlığı ile seyahat etmek, ihtiyacım olduğunda sığınacak biryer bulmak istiyorum. Hep, yolların barışını bozan ovalı ser-serilerin yüzümüze kapattığı kapılarla karşılaşmak istemiyo-rum." Keisyl, "Bu insanların gerçek büyü yaptıklarım bilmiyor-sun," diye itiraz etti. Ama sesindeki kararlılık yerini endişe-ye bırakmıştı.Jeirran, "Gerçeği öğrenmek istemez misin?" diye meydanokudu. Keisyl, "Sen içime böyle bir kurt düşürdükten sonra bel-ki de isterim," dedi. "Ama bunun bedeli, Sheltya'dan kaçmakolmamalı," diye ekledi. irran yavaşça, "Sanırım güvenebileceğimiz birini tanıyo-" dedi. "Kızkardeşim."Keisyl sert bir biçimde Jeirran'm yüzüne bakarak, "Senin kardeşin yok," dedi. "O şimdi Sheltya ve senin onun üze-rinde hiçbir hakkın yok."yeirran sakalım sıvazlayarak, "Sanırım Aritane'yi bu. konu-bir sır olarak saklamaya ikna edebilirim," dedi. Keisyl kuşkulu bir ses tonuyla, "Öyle olsa iyi olur yoksabasını belaya sokarsın. Bunu duyunca ne der?" diye sordu. Teirran, "Hiçbir fikrim yok," diye itiraf etti. "Ona habergönderir ve beni dinlemeye istekli olup olmadığını anlarım,"diye ekledi. Keisyl, "Bizi bu işin dışında tut," diye ısrar etti. "Eğer ba-şını belaya sokarsan, en azından biz Eirys ile ilgilenebiliriz,"diye ekledi. Jeirran'm gözlerinde öfkeli bir ateş yanıyordu. "Bunu yap-mak istememin en büyük sebebi Eirys. Ona hayal edebilece-ğinden de fazlasını vermek istiyorum. Kardeşlerinin karşısınacesurca dikilip elinden alınan toprakları geri almasını istiyo-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 103: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rum. Çocuklarıma, her annenin kıskançlıkla baktığı bir mirasbırakmak istiyorum. Vadinin batısındaki tüm yerleşim birim-leri ile kanımızı, benim ve sizin kanınızı birleştirmek istiyo-rum. Böylece bir daha asla ovalılar ile ticaret yapmak zorun-da kalmayız." Jeirran sakinleşerek konuşmaya devam etti. "Ve tabii ki budurumdan ilk faydalanacak kişiler sen ve Teiriol olacaksınız.Babanız size para dolu bir sandık bırakmadan öldüğüne gö-re. eğer Eirys size bağışta bulunmak isterse, kimse buna iti-raz edemez. Gündönümü'nde, geçen seferki gibi değil, ken-dinize güvenerek boy gösterebilirsiniz. Duyduğuma göre, he-nuz kendine bir gelin aramıyormuşsun. Ama ben, oldukçaZengin bir kızın sana hayran olmasını ve seninle evlenmekîln can atmasını isterim."

181

Keisyl, "Basardın," diye itiraf etti.Jeirran dansçıları umursamadan, "Teiriol de kendine yakşacak bir eşi hak etmiyor mu?" diye sordu. Jeirran, yan s-le Eirys'in o anda dans ettiği adama baktı. Keisyl, "Eğer bu konunun üzerine gitmek istiyorsan, serrdurdurmam," diyerek kararını açıkladı. "Kimseye birsöylemeyeceğim ve sen de kimseye bu konudan bahsetmeÖzellikle de Eirys'e tek bir kelime bile söyleme. Eğer iyi v„ya kötü bir sonuç elde edersen, insanlara olan biteni açıkla,yacak zamanımız olacaktır."Jeirran elini Keisyl'e uzatarak, "Güzel," dedi. Keirys ken-disine uzanan eli sıktı. Jeirran, "Eve döner dönmez, kızkar-deşime haber göndereceğim," diye ekledi.Keisyl, "Gelmeyecektir," dedi. Jeirran, "Göreceğiz," dedi. Kendilerine doğru gelenEirys'e bakarak, "Aşkım, bu akşam bu domuzların arasındabir kuğu kadar güzelsin," dedi. Ayağa kalkıp karısının yana-ğına bir öpücük kondurdu. Eirys, Jeirran'm önünde saygı ile eğildi. "Bu dansı banalütfeder misiniz?" diye sordu. Jeirran, Eirys'in beline girerek, "Tabii ki. Bu ovalılarınhepsi senin güzelliğin karşısında aklını yitirmeden, onlara bir

kocan olduğunu hatırlatalım," dedi. Keisyl yüzünde alaycı bir gülümseme ile Jeirran ve Ke-isyl'e baktı. Bir an için yüzünde sıkıntılı bir ifade belirdi. El-lerini birbirine vurarak ayağa kalktı. Odayı baştan başa geÇ'Ptahrik edici bir biçimde giyinmiş kızlardan birinin önün <?durup esmer kızı baştan aşağıya süzerek güzelliğini takdir eti. "Bu dansı bana lütfeder misiniz?" Kız önce telaşlandı. Ama omuzlarında şalları olan vekanç gözlerle kendisine doğru bakan arkadaşlarını görün ?Keisyl'in teklifini reddetmedi. "Tabii ki," diyerek aYa:kalktı. ]ciz

{Müzisyenler neşeli bir melodi çalıyorlardı ve Keisyl, güzelile dans ediyordu. Bir eli, kızın incecik belindeydi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 104: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

/s^

183

1

ERpiG'in KÖPRÜSÜ, BVYÜK^BATİ YOLU,Son-İLKYAZın I3'ü.Belinde bıçaklar olan adam, bir adım öne çıkarak"Yardıma ihtiyacınız var mı?" diye sordu. Bakır ren-gi saçları, artık solmaya başlamış ve kahverengi birtona bürünmüştü. Adamın teni, uzun yıllardır açık havadabulunduğu için çok yıpranmıştı. Adam, Ryshad'm yaşlarındaolmalıydı. Benden birkaç yıl büyük olmalıydı. Frue, Orman dilinde bir şeyler söyledi. İnsanların yüzle-rinde endişe ve umut karışımı bir ifade vardı ve bir kısmıkorkuyordu. Bıçaklı adam, arkadaşlarına bir şeyler söyledi. İki tanesiağaçların arasında kayboldu ve diğer ikisi, nehrin durumunabakmaya gittiler. "Planın nedir, Frue?" diye sordum. Bıçaklıadama doğru gülümsedim, o da bana doğru sırıttı. Frue pantolonundaki kurumuş çamurları silkelemeye çalı-şıp doğruldu. "İnsanların nehri geçmesine yardım edecek-ler," dedi. "Zenela'ya. ne olacak?" diye sordum. "Onu Pastamar kale-sine mi yoksa Medeshale'e mi götüreceğiz?" Frue ağaçların arasına bakıp onaylarca başını salladı. Be-nim yaşlarımda bir Orman kadını, okçulardan biri ile bera-ber bize doğru yaklaşıyordu. Kadın, sırtına geyik derisindenyapılmış büyük bir çanta asmıştı. Kadın, ayakları kırılmış ada-mın başında durup eğildi. Elleri ile adamın yaralarını inceleyen kadının yüzündeki ciddi ifade, adamın bacaklarmdaki de-riler kalkmış olmasına rağmen hiç değişmemişti. Çantasında Ijiıumu ile mühürlenmiş ve tıpalanmış küçük bir kavanozkardı- Kadın başparmağı ile mührü açtı ve adamın yaralı ba-vlarının üzerine bir şey sürmeye başladı. Yaralı adam ken-j,si ile konuşurken, kadın sadece başıyla onaylıyordu.. 185 Sorgrad elindeki sopa ile ateşin korlarını karıştırırken,"Simdi ne yapacağız?" diye sordu. Ateşin üzerinde, üç ayaküstünde duran eski bir çaydanlık kaynıyordu. Gren ihmal edi-lip bir kenara atılmış çantasının altını üstüne getirerek, birbeze sarılmış jambonu çıkardı. Bir parça kopartıp bana uzat-tl. Jambonun üzerindeki, nehir suyunun küflü ve pis koku-suna rağmen, çok acıkmış olduğumdan hemen çiğnemeyebaşladım. Sorgrad çantasının dibinden ufak bir kutu çıkartıpkutunun içindeki ağzı hâlâ sıkı sıkı kapalı kavanozları incele-di. "Yardım etmeli miyiz? Belki böylece, neler olduğunu daöğreniriz." Kampın geri kalanı, Orman Halkından olanları ağzı açıkizlerken, "Bakalım rünler hangi tarafa yuvarlanacak," dedim.Seyyar satıcıların bir kısmı, insanların geri kalanı ile aynı dü-şüncede olmama eğilimindeydiler. Ama arabacılar ve aileleri,Orman Halkından olanları memnuniyetle karşıladılar. Turpgibi sağlam görünen bir kadın, bir süre sonra okçulardan bi-rini yayını bir kenara koyup ateşi beslemek için kuru dallartaşımaya ikna etti. Elindeki kavanoz ile yaralıların arasındadolaşan Orman kadını, herkesle konuşuyordu. Sonunda, etra-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 105: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

fa saçılmış olan insanlar, çekingenliklerini üzerlerinden ata-rak, kendilerine yardım etmeye çalışan bu yabancıların yanı-na doğru yöneldiler. Orman Halkından insanlar, ağaçların arasından çıkarken,ben bize ne kadar benzediklerini düşünüyordum. Bu insanla-rın Orman Halkından olduğunu varsayıyordum ama birbirleri-ne benzerlikleri, Sorgrad ve Sorgren'in aynı kanı paylaşmala-rından kaynaklanan hayret verici benzerlik gibi değildi. Hepsi,yetişkin adam ve kadınlardı. Yanlarında hiç çocuk veya yaşlı

186

yoktu. Birbirleri ile bu kadar uyumlu çalışmaları, uzun sür A-bir arada olduklarını gösteriyordu. Parmaklarında etkileyicizükler, kulağında parıltılı küpeler ve boynunda altın, güm-zincirler olan bir kadın, belinden incecik bir ip çıkardı. Gren uzman gözlerle ipi inceleyip kuşkulu bir biçimr]"İp her hangi bir şeyi taşıyacak kadar güçlü değil," dedi Sorgrad bardağın içindeki bitkilerin üzerine kaynar su dokerken, "Şuraya bakın," dedi. Üç tanesi daha, benzer ipU.ellerine almış, becerikli bir biçimde ipleri bükerek güçlü birhâlât oluşturuyorlardı. İşleri bitince, ellerindeki incecik hala-tı bir başka üç kişinin oluşturduğu incecik hâlâtm ucuna bağ-layıp bir başka üç kişi ipleri bükerken onları beklediler. Bir kuş sesine benzeyen ıslık sesini duyunca, başımı sesingeldiği yöne çevirdim. Orman Halkından bir grup insan,nehrin diğer tarafındaki meşe ağacına çıkıyorlardı. Adamlar-dan biri, öne çıktı ve el çırptı. Nehrin bu kıyısındaki okçu-lardan biri, ucuna incecik bir ipin bağlandığı oku nehrin kar-şı kıyısına doğru fırlattı. Ok, karşı kıyıda bekleyen adammayaklarının dibine saplandı. Gren takdir edercesine, "Adamın çelik gibi sinirleri var,"diye mırıldandı. Gren elindeki ekmeğin sırılsıklam olmuş ye-rini ısırmca yüzünü buruşturup ekmeği bir kenara fırlattı.Dişlerimin arasına sıkışmış bir et parçasını çıkarttıktan son-ra, "Oku atan mı yoksa karşı kıyıda duran mı?" diye sordum.Oka bağlanan incecik ipin ucuna, daha kalın bir ip veonun da ucuna ipler bükülerek yapılan halatlardan biri bağ-lanmıştı. Kısa süre sonra, suyun üzerinde sağlam bir halatvardı. Sorgrad, adamları izlerken, "Ne yaptıklarını biliyorlar,dedi. Nehrin iki yakası arasında iki tane daha hâlât çekild1Birisi el seviyesindeydi ve diğeri göğüs seviyesindeydi- ^man Halkı, sanki sağlam bir köprünün üzerinden yürürcene, üç hâlâtm üzerinde nehri geçmeye başladı. kaşlarını çatarak, "Ozanın kızı bunu nasıl başara-r diye sordu.I e'ye doğru baktım. Sırtında geyik derisi çanta olan ka-ürnüş yüzüklü elini Zenela'mn alnındaki yaranın üze- 187 A gezdirirken, Frue onunla konuşuyordu. "Bahse girerim,f ,hlarnur ona iyi gelecektir. Hiç kaldı mı?" diye sordum. qorgrad içinde donuk yeşil bir tozun olduğu bardağı ba-na doğru uzattı. "Eğer bulabilirseniz, biraz sıcak su ve bal ile karıştırılmışşarap istiyorum," dedim. Sorgrad başını iki yana doğru salladı. "Kızım ne kadar es-ki kafalısın," dedi. "Artık herkes ıhlamur içiyor," diye ekle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 106: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

di ama yine de tüccarlardan birinin dikkatli bir biçimde ke-nara ayırdığı şişeleri incelemeye başladı. Kayıp düşmemeye özen göstererek kamp alanını baştanbaşa geçtim. Çamurun yüzeyi kuruyup kabuklaşmaya başla-mıştı ama hemen altındaki balçık çok tehlikeliydi. Arkamdabir yerde öfkeli bir tartışma çıkınca, neredeyse dengemi kay-bediyordum. Dönüp baktığım zaman, bizim şüphelendiğimizüç adamın burun buruna geldiklerini gördüm. Birisi, diğeri-ni uzaklaştırmaya çalışıyordu. Adamların yüzlerindeki sinirliifade, öfkeli sözlerini destekliyordu. Seyyar satıcılardan birine doğru döndü. "Bunların derdine?" diye sordum. Adam sıkıntılı bir biçimde, "Arkadaşlarını buldular," de-di. "Boğulmamış,.gırtlağı kesilmiş," diye ekledi. Başımı iki yana sallayıp kendi yoluma koyuldum. Gren'e°'Çak çekmek, bir insanın yapabileceği en büyük hatalardanbiriydi. Çevreme bakındım. Tüccarlar ve arabacılar, hayvan-cını ve arabalarını inceliyorlardı. Diğerleri ise hayal kırıklı-61 ile suyun üzerindeki ipten köprüye bakıp başlarını iki ya-na sallıyorlardı. Pnıe, Orman Halkından genç bir oğlanla konuşuyordu.^e nin aksanı ve hızlı konuşması, zaten az bildiğim Orman dilini anlamayı daha da imkansızlaştırıyordu. Genç birkaç Vhayranlık ile bana doğru baktı. Yakışıklı sayılabilecek gerıc , *yun gücü geride bıraktığı yaşlardaydı ama omuzları yin? Jgeniş sayılırdı. Ağaçların arasından süzülen güneş ışınlarıcin çilli yüzüne ve cilalanmış bakır gibi parlayan saçlarına dşüyordu. Gencin boynundaki altın kolye, kırmızı ve bevrenkteydi. Sırtında geyik derisinden çantası olan kadının, yüzündhoşlanmadığım derecede eğlenceli bir ifade ile bana doğrıbaktığını fark ettim. Kadın, benim boyumda ve benim yapımdaydı ama yine de sanki kemiklerinin üzerine biraz da-ha et gerekiyordu. Kadının dikkati çekmeyen kahverengisaçları, kalın kaşları ve ciddi bakışlarla beni süzen gözlerivardı. Genç kadına bir şeyler sordu ve ben, kadının verdiği ce-vabı anlayabildiğim için çok mutluydum. Kadının aksam,Frue'ninkinden biraz faklıydı ve ağır ağır konuşuyordu. "Ciğerlerindeki çürümüşlüğe yenilmemesi için biraz din-lenmesi ve iyi bakılması lazım. Hareket edip rahatsız edildi-ği sürece durumu daha da kötüleşecektir." Zenela'nm yüzünde sağlıksız bir ifade vardı ve inatçı ök-sürüğünü bastırmaya çalışıyordu. Kanlanmış gözlerini fal ta-şı gibi açmış, korku ile Frue ve yanındaki kadına bakıyordu.Ne dediklerini anlayamıyordu. Eğer ozandan ayrılmak zorunda kalırsak, Zenela'yı götüre-bileceğimiz en yakın yerin neresi olduğunu düşünmeye baş-ladım. Frue bana doğru döndü. "Orial onu iyileştirecek,' dedi"Ben Orman Halkının kanını taşıyorum ve benim korumaaltında olanlara da bana davranıldığı gibi davranıhr.' Kadın ayağa kalkıp bacaklarmdaki tozları silkelerken,gidip hazırlanayım," dedi. "Siz de o arada bunları suda wnatm. Sıcak sıcak içsin ve dumanını ciğerlerine çeksin. h dan yapılmış küçük bir paketi açtı ve içinden çıkardı-?a ha çiçeğinden daha gizemli olmayan kurutulmuş çiçek-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 107: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

• Frue'ye vercn- Çocukken romatizmal ağrılarım tuttuğun-benzer şeyler içtiğim için acı tadı çok iyi hatırlıyordum. 189 iki güzel bir tutku değildi ama hasta olsam da olmasam dazaten ıhlamur içiyordum. Hık ıhlamur bardağını Frue'ye uzattım. "Birkaç gün seninanında kalabilir miyiz? Tekrar yola çıkmadan önce birkaç2ün dinlensek iyi olur," dedim. Frue bana doğru sert bir bakış atarak, "Sen de Orman ka-nı taşıyorsun, bizimle beraber kalabilirsin," dedi. "Eski şarkı-lar ile ilgili sorularını sonraya saklayabilir misin? Bu insanlar,nehrin karşı kıyısına ne kadar çabuk geçerse, Zenela'yi da okadar çabuk dinlenebileceği bir yere götürebiliriz." Zenela'ya doğru, onu cesaretlendirecek bir gülümseme ilebaktım. "Tabii ki," dedim ve Usara'nm yanma doğru yürü-meye başladım. Kel kafalı bir arabacı, başının üzerinde, köprünün hâlâtla-n arasında incecik iplikler dokuyan Orman Halkına doğruşüpheci bir bakış attı. "Hayvanlar ve mallara ne olacak?" di-ye sordu. "Bu köprünün üzerinde onları taşıyamayız." Usara, "Nehrin sığ yerini yoklayabiliriz," dedi. "Köprü-nün sütunları, nehir yatağının çok kötü bir şekilde aşınması-nı engelledi," diye ekledi. Arabacı, Usara'ya inanmayarak, "Bir sopa bulacağım," de-yip uzaklaştı. Usara'nm kirli ve ıslak paçalarına bakarak, "Nehrin sığ ye-ri ne durumda?" diye sordum. Usara, "Eğer yavaş yavaş hareket ederlerse ve fazladan birw t at tarafından çekilirlerse, arabaları taşıyacak kadar sağlam.0:1 azından, dün yanlış olan her ne ise, bugün ortadan kalk-n> Artık su, benimle savaşmıyor," dedi.Usara'ya doğru baktım. "Kendinden çok fazla verme," di-

ye uyardım. Hafifçe gülümsedi. "Eğer birisinin nehir yatağını yen;,inşa etmek gibi bir yeteneği varsa, yardımını seve seve Uederim," dedi.Usara'nm bakışları, benim arkamda bir yere takıldı ve A-nüp baktığımda, bize doğru yaklaşan Sorgrad'ı gördüSorgrad, "Ravin, harekete geçmemizi istiyor. Orman HalVsele yakalanan insanlara yardım edecek ama Ravin, köprüvftüm yaz boyunca ayakta tutamayacaklarını söyledi," dedi"Ravin?" diye sordum. /Sorgrad, "Bıçakları olan," diye açıkladı.Köprüyü denemek için üzerine tırmandım. Dikkatlice nekadar sallandığını ve ne kadar gergin olduğunu kontrol ettik-ten sonra, kolaylıkla köprünün üzerinde yürümeye başladım.Aşağıya baktığım zaman, meraklı ve hayret dolu gözlerle ba-na doğru bakan insanları gördüm. Soluranh bir kadın, "Onun için bir sorun yok çünkü o daOrman Halkından birisi, sincaplar gibi tırmanır, herkes bunubilir," dedi. Çamura bulanmış kıyafetine rağmen, kadının ka-fasında dantel bir şapka vardı ve her nasılsa, saçlarını taraya-cak ve topuz yapacak vakti bulmuştu. Onun, ateşin başındasorumluluğu ele alan kadın olduğunu anımsadım. Sorgrad, Col aksanı ile, "Bu, benim için doğru değil," de-di. Kadına doğru döndü. "Eğer ben denersem, sen de denermisin?" dedi. Sorgrad yüzünde sahte bir korku ile köprüye tırmandı.Ona doğru elimi uzattım ve Sorgrad elimi tutup yüzünde en-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 108: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dişeli bir gülümseme ile ayağa kalktı. Onu rahatlatmak için, "Beni takip et ve aşağıya bakmama-ya çalış," dedim. Yavaş yavaş köprünün üzerinde yürümeybaşladım ve ardımdan gelen Sorgrad'ın adımlarını sallanköprünün üzerinde hissedebiliyordum. "Eğer Gren şaşkıngelincik gibi köprüyü geçerse, bu hiçbir işe yaramaz, ırlldandım. "O nerede? arad, "Dün akşam sakladığı her ne ise onu almaya git-,. jgdi Birkaç adım daha atarak, "Bu, kocakarıyı ikna et-a k için yeterli mi?" diye sordu-Aşağıda bizi izleyen insanlara doğru gülümseyerek, "Sen-rliöerlerinin onu izlemesini sağlamak için boynuna bir çanbağlamah mıyız?" diye mırıldandım.Sorgrad dikkatli bir biçimde arkasını dönüp sesini yükselt-• "Göründüğünden daha kolay," diye bağırdı. "İkinci bir se-le yakalanmaktansa, köprüyü geçmeyi tercih ederim," diyeekledi. Hevesli bir çocuk, kadının elini tutarak, "Haydi, Anne,"dedi. Çocuğun yüzü, her sabah olduğu gibi yine annesi tara-fından dikkatlice silinip temizlenmişti. Kızkardeşleri, arabalar-dan birinden fırlamış şarap fıçısını yerde yuvarlıyorlardı. Kadın yukarıya doğru baktı. Yüzü ciddi ama kararlıydı.Eteğinin uçlarını belindeki kuşağın içine sokup kızların getir-diği şarap fıçısının üstüne çıktı ve köprünün üstüne tırman-dı. Arabacılardan biri, tam zamanında kadının kıçını ittirerek,kadının yukarı çıkmasına yardımcı oldu. Kadın hayret dolubir çığlık attı ve kızları kıkırdayarak gülmeye başladılar. Kadına doğru gülümsedim. "Dengeni sağla," dedim. "Ya-vaş yavaş, adımlarını birer birer at, aşağıya bakma, her şeyyolunda, bana doğru bak, aynı anda bir ayağını veya bir eli-ni hareket ettir." Ben bu şekilde kadım rahatlatmak için konuşmaya devamederken, kadın öne doğru bir adım attı. Kadının kalın bilekle-n vardı ve bacakları birazcık da olsa titriyordu. İpleri tutan el-erini o kadar sıkıyordu ki bembeyaz kesilmişlerdi. Kadınacum adım yürümeye devam ederken, Driannon'a dualar oku-yordu. Kadına, benim için de dua etmesini söyledim; eğerengesini kaybedecek olursa, onu yakalama şansımız'yoktu.Güzel, yürümeye devam et, az sonra nehrin üzerinde

olacağız," dedim. Kadın, aşağıda akıp giden çamurludoğru baktı. "Aşağıya bakma," diye bağırdım. Bu onu Vdine getirdi ve başını yukarı kaldırdı. Onunla konuşmaya H "vam ettim. "Eğer sen bunu yapamazsan, kimse yapamaz Rrada kaç gün bekleyeceğinizi ancak Trimon bilir. Nehrinseviyesinin alçalması ve çocuklarınla karşı kıyıya geçmek ir-günlerce beklemek zorunda kalabilirsin." Derin bir nefes aldı ve yürümeye devam etti. Hiç dengesini kaybetmeden karşı kıyıya ulaştı ve orada Orman Halkı tarafından güvenli bir şekilde çimenlerin üzerine indirildi. Kadın şalının ucuyla kendisini yellerken, "Beş kez doğumyapmayı tercih ederdim," diye mırıldandı. Ama çocuklarınadoğru bağırırken, sesi sert ve duygusuzdu. "Mirou ve Sarel,eteklerinizi toplayın. Haydi, bu, erkekler bacaklarınızı göre-cek diye utanılacak bir zaman değil, sizi aptal kızlar. Esca,kızkardeşlerini takip et. Hayır, teker teker geçeceksiniz. Hepi-nizi birden suyun üzerinde görmek istemiyorum. Biraz dik-katli olun, Mirou, iki elini kullan!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 109: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Çocuklar karşı kıyıya ulaşana kadar, kadm bu şekilde on-lara talimat vermeye devam etti. Çocukların hepsi nehrin di-ğer tarafına geçince, onları sevgiyle kucakladı. Kadm ayağakalkıp nehrin bu tarafındaki insanlara doğru, "Haydi, ne bek-liyorsunuz?" diye bağırdı. Drianon annelere öyle bir otoriter ses tonu veriyordu kigüneş ağaçların üzerinden kaybolmadan, herkes nehrin ötekitarafma geçmişti. Arabacılar, arabalarının üzerinde, karşıyageçmeyi bekliyorlardı. İlk araba suya indiğinde, adamlar sıyun üzerlerine sıçramasıyla beraber ağır bir küfür savurdular-Nehir hâlâ tekerleklere asılacak kadar şiddetli akıyordu ve ara-ba tehlikeli bir biçimde yana doğru eğildi. "Haydi, haydi!" Arabacı elindeki kamçı ile acımasız 'dondurucu soğuk sudan ürken atların kulaklarına vuruyorAdamlar, atların koşum takımlarına bağlanmış halatlara as < ı n nehrin diğer kıyısına doğru çekmeye çalışıyorlardı.îU , T •• •? 1111 "KT 1 ? •? 1 • 1sın kurtarıp çimenlerin üzerine çıkardılar. Titreyen ve ter- 193atlar, bakıcılarının sakinleştirici dokunuşları, güzel söz-Teri atıldılar ve yürümeye başladılar. Nehrin öteki kıyı-ıaslnca, tüm güçleriyle asılarak, ağır arabayı nehir yata-ğanleıfli?,t birer parça taze otla ödüllendirildiler. Arabacı sırılsık-ı ama yüzünde neşeli bir ifade vardı. Tüm geçim kayna-zarar görmeden karşı kıyıya ulaştırmıştı. Arabalar sırayla karşıya geçerlerken, Usara'mn en arkadarasını bekleyen arabacıyla tartıştığını gördüm. Köprünün"zerine çıkıp onların olduğu tarafa geçip yanlarına gittim."Sorun nedir?" Usara'mn ses tonu nazik olmasına rağmen, hoşnutsuzluğuaçıkça belli oluyordu. "Arabadaki bu adamı riske atabileceği-mizi sanmıyorum," dedi.Tüccar, "Hory köprüden de geçemez," diye itiraz etti. Hory arabanın arkasında, battaniyelerin üzerinde yatıyor-du. Kırılmış bacaklarının üzerinde yeşil sargı bezleri vardı.

Kibarca Usara'ya doğru, "Onu karşı tarafa geçirmek içinbüyü kullanacaksın, değil mi?" diye sordum. Usara, "Tabii ki," dedi. Sinirlenerek, "Niye olmasın ki?"diye sordu. Hory'nin gözlerindeki korkuyu görünce, "Ona güvenebi-lirsin," diyerek adamı rahatlatmaya çalıştım. Hory inatçı bir ses tonuyla, "Nehrin sığ yerinden geçmekkulağa daha mantıklı geliyor. Nehre güvenmeyi tercih ede-rim," dedi.Senin seçimin," diyerek Usara'mn kolundan tutup onuYaklaştırdım. "Bırak rünler istediği gibi yuvarlansın," de-dim. Usara kızgın bir biçimde cevap vermeye hazırlanırken,rabacı, arabayı azgın nehre doğru sürdü. Arabanın arkasm-a ağırlık yapacak yükü olmadığından, ilk önce yana doğru devrilir gibi oldu. Hory arabanın yanındaki tahtalara tuhyordu ve bembeyaz yüzündeki korkuyu bulunduğum yeı.jbile görebiliyordum. Hory küfürler savururken, arabacı a

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 110: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rı kamçılıyordu ama yavaş yavaş akıntı ile sürüklenmeye Klamışlardı. Eğer Hory suya düşecek olursa, bir daha onu Klamayabilirdik."Bir şeyler yap, Usara," diye fısıldadım.Büyücü öfkeli bir biçimde, "Niye yapayım ki?" diye sorch "Sen bilirsin," diyerek kollarımı göğsümde birleştirdim"Bu, ilk kez birinin aptallığı yüzünden, bir diğerininolmayacak," dedim. Usara bana doğru kızgın bir^bâkış atarak kollarını salladıGüneşi renksiz bırakan ani bir parıltı ile suya doğru büyülübir enerji yolladı. Arabanın çevresindeki su, altın rengi, gökmavisi ve gökyakut rengi kabarcıklar çıkartarak fokurdamayabaşladı. Arabacı, atların dizginlerine asıldıkça, atlar da dizgin-lerinden kurtulmak için çabalıyorlardı. Usara, "Seni frengili fahişenin evladı, arabayı sürmeye de-vam et," diye bağırdı. Onun böyle küfrettiğini duymak, be-nim için çok ender rastlanır bir olaydı. Arabacı, atların kıçla-rındaki kamçı izleri kanamaya başlayana kadar onları kamçı-ladı. Araba diğer tarafa ulaşıp çimenlerin üzerine çıkarken,insanların suratında hayret dolu bir ifade vardı. Arabanın te-kerleklerindeki büyülü ışıklar, çimenlerin üzerine düşen sudamlacıkları ile beraber yok oluyordu. Gren, "Ben olsaydım, onları kendi hallerine bırakırdım,dedi. Sorgrad, Gren'in birkaç adım arkasmdaydı. Gren'e doğru döndüm. "Ama sen, büyü güçlerini ly1amaçlar için kullanmak üzere eğitilmiş Hadrumallı bir büyU"cü değilsin," dedim. Usara'ya doğru arkadaşça gülümsedim- Büyücü sessizce bir şeyler mırıldandıktan sonra, sebepsbir şekilde Sorgrad'a ters bir bakış atıp yanımızdan uzaklaŞBüyücü nefes nefese kalmıştı, yorgunluktan yanakları ^uzları çökmüştü.c rarad düşünceli bir biçimde, Bu gerçekten onları yo-, aeSil mi?" diye sordu."Evet," diye ona katıldım. Kafasına koyduğu zaman ne-pabildiğini düşünecek olursak, bu güzel bir şey olma-b •• diye ekledim.' Gren'in omzunda yeni bir çanta vardı ve çevreye bakmdı-mda şüphelendiğimiz adamların çoktan, gitmiş olduklarınıördüm. Gren, "Dostlarımız nereye gitti?" diye sordu.Sorgrad, "Medeshale'e doğru yola çıktılar," dedi. Diğerleri, nehrin kıyısından ayrılmak üzere hareketlendi-ler. Kaybettikleri zamanı geri kazanmak ve Usara'mn büyüle-rinden uzaklaşmak istiyorlardı. Orman Halkı, yavaş yavaşköprüyü söküyordu ve Orial, ağaç dallarından yapılmış birsedye ile bize doğru geliyordu. Kadın, Zenela için renkli kı-yafetler de getirmişti. Güzel görünümlü genç, meraklı gözlerle, "Arkadaşınız birbüyücü mü?" diye sordu."Evet, kendisi bir büyücüdür," diye cevap verdim. Çocuk meraklı gözlerle, "Bu büyü denilen şey nasıl öğre-nilir?" diye sordu. "Bu doğuştan sahip olunan bir güçtür," diye açıkladım.Zihnimi toplayarak esas amacımı hatırladım. Bugün yapaca-ğım iyi işler, beni Saedrin'in gözünde değerli kılabilirdi amabenim istediğim, Messire ve Planir'in gözünde değerli ol-maktı. "Orman Halkı arasında büyü yapabilen yok mu?" di-ye sordum.Adaleli dört genç, Zenela'mn sedyesini taşıyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 111: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Çocuk, "Hayır, bizim böyle efsunlarımız yok," diye cevapverdi. Yumuşak bir ses tonuyla, "Gerçekten yok mu?" diye sor-dum.Çocuk, "Hayır. Bu mevsimde buraya gelmenizin sebebi

nedir?" diye sordu.Gülümseyerek, "Yanımda, Orman dilinde yazılmış verisinde çok eski şarkıların olduğu bir kitap var. Şarkılar i]gili daha fazla şey öğrenmek istiyorum," dedim. Eğer Frue eski şarkıları söylerse, şarkıları duyan insanitepkilerine göre, onların sözleri hatırlayıp hatırlamadıklarıve sözlerle ilgilenip ilgilenmediklerine göre bir karar verebi-lirdim. Yeşil ormanın arasından ilerlerken, gökyüzünün rengini taklit etmek istercesine bir halı gibi çimenlerin üzerin'kaplayan mavi çiçeklere baktım. Tabii ki eski şarkılarda, kayıp prensin hak ettiklerini geri almasını sağlayacak çok önem-li olaylar, sondan üç dize önce prensin kucağına düşerdiAma kendi deneyimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim-hayat hiçbir zaman şarkılardaki kadar kolay değildir. Ravin'in bizi götürdüğü yerleşim birimi, benim için tambir sürpriz oldu. Ağaçların altında oturup cevizlerin düşme-sini bekleyen vahşiler görmeyi beklemiyordum. Ben, dallar-dan yapılmış barınaklar veya benzeri bir şeyler göreceğimisanmıştım. Bir açıklığa geldiğimizde, ağaç kabuklarındanörülmüş hasırlarla kaplı, yusyuvarlak evlerin çevresinde dola-şan insanları gördük. Bir kadın, parlak renkli yatak örtüsünüahşap pencereden dışarı çıkartmış, silkeliyordu. Kapınınönündeki çocuklar, minik köpek yavrularıyla oynuyorlardı.Bir araya gelmiş birkaç kadın, derilerle ve dikişleriyle ilgile-niyorlardı. Genç olanları, odunları üst üste dizen çocuklarlaşakalaşıyorlardı. Hepsinin ayaklarında tozluklar vardı. Üzerle-rinde, uzunluk ve kesim olarak birbirlerinden çok farklı ce-ketler vardı. Gençler, kolsuz ceketler giyerek kaslı vücutlarınıgöstermeyi tercih ederken, kadınların ceketlerinde sayılam3"yacak kadar çok cep vardı. İşte, vahşi ormanın gizemleri, di-ye düşündüm. Burası Ryshad'm annesi için yeterince evcildi- Frue yeni bir ev inşa etmekle meşgul insanları işaret ede-rek,, "Bu, bizim için," dedi. Birisi ateş çukuru kazarken, ıkurun çevresine taşlar sıralıyordu ve bir diğeri çimen-£e üzerine bir çember çiziyordu. Birkaç kişi, rulo yapılmış1ar taşırken, dört kadın, deri kayışlarla birbirine bağlan-cubuklardan bir kafes yapıyorlardı.0rial üzerinde yeşil yapraklar olan bir kapının önünde be-. "Onu buraya getirin," dedi. Sedyeyi yere koydular ve ,e Zenela'yı kaldırıp evin içine taşıdı. MeraklanarakFrue'yi takiP ec^P iÇeriye 8ÖZ att;ım. Zenela tabaklanmış hay-an derilerinden oluşmuş bir yatağa yatırılmıştı ve üzerineCnsaimin'in herhangi bir yerinden getirilmiş olabilecek ren-gârenk bir battaniye serilmişti. Zenela'yı bir öksürük krizituttu. Kadının gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. Öksür-dükçe Zenela'nın yanaklarından, yaşlar akıyordu. Orial, "Onu oturtun ve elbisesini çıkartın," dedi. Frue, Ze-nela'nın başını omzuna dayadı ve Orial, kadının sırtına sa-rımsak kokulu ve içerisinde ne olduğunu anlayamadığım ga-rip bir şeyin daha olduğu yağlı bir merhem sürdü. Buradakiinsanların faydalı bitkiler konusunda uzmanlığı olabilirdi amaHalice'in ayağını iyileştiren Soluranlı şifacıların mistik hava-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 112: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sı, burada yoktu. "Nefes ver, yavaşça ve düzenli bir biçimde." Orial kulağı-nı Zenela'nın ağzına yaklaştırdı, kadının ensesinden kalp atış-larını dinledi ve Zenela'nın göz kapaklarını açarak gözleriniinceledi. Şifacıların çoğu, hep aynı şeyleri yapardı ve bununda diğerlerinden bir farkı yoktu. Orial, "Şimdi biraz uzan vedinlen," dedi. Orial, beni ve Frue'yi dışarı çıkartırken kafamıçevirip baktığımda, Zenela'nın gözlerinin kapanmaya başladı-ğını gördüm. Merhemin içinde başka ne olduğunu merak et-meye başlamıştım. Frue yanımdan geçip Ravin ile konuşmak istedi. Sorgrad,Gren ve Usara ortalıklarda yoktu. Ben, bir an için ne yapaca-grrnı bilemeyerek, kararsız kaldım. Bu duyguyu sevmemiştim.Arkamdan gelen Oriel'in sesini duyunca irkildim. "Bunu

arkadaşlarınla da paylaşmalısın. Parmağı ile insanlarınğı büyük kafesi işaret etti. Şimdi kafesin üzerine daha" çubuklar koyularak, bir çatı oluşturuluyordu. Ortada biriçubuklar, eski bir at arabası tekerleği olduğunu tahmin 'ğim şeyin üzerindeki yuvalara geçiriliyordu. Herkes birlerle meşguldü. Gidip onlara yardım etmeyi düşündüm aherkes ne yaptığını çok iyi biliyor olmalıydı. Yardım etm ıisterken bir hata yapıp her şeyi mahvetmek istemezdim Orial ne olduğunu anlayamadığım bir bitki kökünü hvanda dövüyordu. Yanma oturdum. Yeni evimizin duvarlarıkaim ve işlenmemiş keten kumaşlarla sarmalanıyordu. Duvar-lar, daha sonra, bükülmüş sarmaşıklarla bağlanmış sağlamağaç kabuklarından örülmüş hasırlar ile kaplanıyordu. "Bu-nun için Ravin'e teşekkür mü etmeliyiz?" diye sordum. Orial, "Frue bizden biri ve bu da herhangi bir kamp ye-rinde bulabileceğinizden daha iyi," diye cevap verdi. Orial'inbakışlarında bir üstünlük vardı. "Sen, kanımızı taşımakla be-raber, halkımızdan değilsin, doğru mu?" diye sordu. "Sen de buradan değilsin," diye cevap verdim. "Aksanınburadakilerden farklı." Orial kolayca, "Ben güneydenim," diye cevap verdi. "Ye-ni bilgiler öğrenmek için seyahat ediyorum. Zamanı geldi-ğinde, insanlarımın yanma döneceğim... Kışın." Bana sankibaşka bir şey diyecekmiş gibi geldi ama geyik derisinden çan-tasını karıştırırken yüzünü göremiyordum. "Ne gibi bilgiler peşindesin?" diye sordum. "ArkadaşımUsara'nm sahip olduğu gibi şeyler mi? Efsun ve büyü mü? Oriel belinden küçük bir bıçak çıkardı ve deriyi andırankurutulmuş bir bitki gövdesinden kestiği ince tabakaları ha-vanın içine ekledi. "Ben bir bitki uzmanıyım. Annem veonun annesi de birer bitki uzmanıydı. İnsanları iyileştireceKve rahatlatacak yeni kökler, yapraklar, güçlü çiçekler ve mey-veler arıyorum." İnşa edilen evi işaret ederek, "Size şans ge" • cin gidip yeni evinizin ocağında bir ateş yakmaksın,"timıeS1 vde ' jn'da yeni gelinlerin, hayatlarının sonuna kadar vakit-• büyük bir kısmını geçirecekleri mutfağı sahiplenme- 199 hi mi? Mümkün değil, diye düşündüm.' Oriel havanda-ipri £t nşımı dövmeye devam ediyordu. Sessizce bir şarkı mı-Sanmaya başladı. "Frue dün akşam bu şarkıyı söylüyordu," diye araya gir-dim. "0nu tamy°r musun?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 113: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Orial omzunu silkerek, "Onunla bugün tanıştık," dedi."Bu 'Mayir'in Ellerini Koyması'dır. Tüm şifacılar, şans getir-mesi iÇin bu şarkıyı söyler," diye ekledi. Islak toprağa oturup dizlerimi topladım. Masum gözlerleOrial'm gözlerinin içine baktım. "Benim için şarkıyı söylermisin?" diye sordum. Havada beni açgözlü bir çocuk gibi çe-ken bir şey vardı. Orial güneşe baktı. Yükselmiş güneş etrafa gölgeler saçı-yordu. "Sanırım biraz boş vaktim var." Kadının gür bir sesivardı ve çok güzeldi. Kadının aksanı, Frue'ninki gibi kaba veakıcı değildi. Daha çok babamın aksanına benziyordu. Kadı-nın sesi yükselip alçaldıkça, ben de şarkının sözlerini takipediyordum. Kespar her kimse, Poldrion ile iddiaya girmişti.Adam, bu dünya ile diğeri arasındaki nehri, kayıkçının tek-nesinden daha hızlı, yüzerek geçebileceğini iddia ediyordu.Şeytanların onu almasına hiç şaşırmamıştım. Kespar gururlubir şekilde evine, Mazir'in yanma dönmüştü. İkisi de eskipüskü giysilerin arasına saklanmışlardı. Mazir, onu sevgiyle,bitkilerle ve alaycı bir şekilde azarlayarak iyileştirmişti. Benimsözlerden anlayabildiğim bu kadardı ve şarkının nakarat kıs-nıı, benim için rahatsız edici bir yankıdan başka bir şey de-ğildi. "Şu ne demek?" diye sordum. '"Ardeila menalen reskelserr'?" Orial ben meraklı gözlerle onun yüzüne bakarken Wlam çıkartmaya çalışıyordu. "Bunlar sadece kelime-mü •dedi."Ama ne anlama geliyorlar?" diye ısrar ettim. "Anlamsız," diye cevap verdi. "Saçmalık, sadece kelimüziği," diye ekledi. "Bunu şans getirmesi için mi söylüyorsun?" diye sordıGidip şarkı kitabıma bakmak için sabırsızlanıyordum. Seyahtimizdeki beklenmeyen gecikme ve dün akşamki dizelerrisonra, sonunda şans bana doğru akıyordu. Orial, "Bu, yara lapası veya ilaçlara şans getirdiği söylenenbir hikâyedir," diye açıkladı. "Şans getirsin diye söylediğiniz başka şarkılar var mı, özel-likle başka konularda?" diye sordum. "Bu kelime-müziktenbaşka var mı?" Orial bir süre düşündükten sonra, '"Viyenne ve Yaptıkla-rı' vardır," diye cevap verdi. "Kespar'm daha ileri gitmesiniengellemek için Viyenne, kendisini bir geyiğe dönüştürüp birsürünün arasında gizlenmek zorunda kalır. Ayrıca, 'Seriş veKöprü' ile 'Mazir ve Fırtına' vardır. Bunların hepsinde keli-me-müzik vardır ama bunların özellikle belirli durumlardasöylendiğini duymadım," dedi. Yüzüme bakıp "Niye sor-dun?" diye sordu. Omuz silktim. "Sadece meraktan," diye cevap verdim.Ayağa kalktım ve yeni evimize doğru yöneldim. Frue ıslan-mış battaniyesini kurutmak için evin çatısına seriyordu. Çan-talarımız kapının yanma konmuştu ve heyecan içerisindekendi çantamı açtım. Tüm kıyafetlerim sırılsıklamdı ve kur-bağa gibi kokuyorlardı. Şarkı kitabım saran kumaşın üzerin-deki muşamba, harcadığım parayı hak ediyordu. MuşamM"nm altındaki keten kumaş, sadece köşelerinde birazcık ıslan-mıştı. Kitaba hiçbir şey olmamıştı. Rahatlayarak derin bir nfes verdim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 114: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lavtasını incelerken sinirli ve neşeli gözlerle bana ba-A ' Lavtanın nasıl hâlâ sapasağlam olduğunu ancak Tri-k*y° hıebilirdi. Bana doğru döndü." Niye kitabı çıkartıyor-<? diye sordu. 201SÜ "Drial ve DeI1, ^azı Şarkuar hakkında konuşuyorduk vebazılarına bakmasını istiyorum. Bana kelime-müzikten° tti Bunlar benim için tercüme edemediğin kısımlar ol-ı " Frue bana bunu söylediği zaman, onun söyledikleriniı anlamaktan korkmuştum. 'Mazir ve Fırtına', işte bura-, jj Yolunu kaybetmek ve tekrar bulmak hakkında bir hi-kâye- Frue endişelenmeyerek, Tabii ki, ' dedi. ' Sana söylemiş-tim, kimse tercüme edemez." Sıradan bir ses tonu ile, "Bana, bu şarkıları, sözlerini an-layabilecek kimse olmadığı için yolda söylemenin bir anlamıolmayacağım anlatmıştın. Orial'a işini yaparken söyleyebile-ceği birkaç şarkı vermeye ne dersin? Bu insanlar, şarkılarınsözlerini anlayacaklardır. Bu, bugün bize yardım ettikleri veZenela ile ilgilendikleri için onlara teşekkür etmenin güzel biryolu olmaz mı? Böylece ikimiz de dengeyi sağlamış olmazmıyız? Şöyle demiyorlar mıydı, yaşadığımız an gibisi yok-tur?" Frue çevresine bakmıp işlerini yapan erkekler ile kadınla-rı ve güneşin altında dinlenen insanları inceledi. "Biliyor mu-sun, Livak, baban her kimse, cevaplamak zorunda olduğuMrçok soru olduğuna bahse girerim." Yine de lavtasını aldı ve Oriel'in yanma gidip oturdu. Bende kitabımı yanıma alıp Oriel'in yanma oturdum. Kitabı"Ue nin de görebilmesi için açık olarak bacaklarımın üzeri-ne koydum. Frue, Oriel'e anlayamadığım bir şey söyledi veCanlı bir melodi çalmaya başladı. Frue'nin tiz sesi ile söyle-di Orman dilindeki kelimeleri takip etmek daha zordu.ftrna bu şarkıyı zaten yolda benim için tercüme etmişti. Ada- mm biri, ormanın derinliklerinde gezinirken garip bir tna rastlamıştı. Niye olduğunu hatırlamıyorum ama kariadam kendisini .takip edince çirkin bir cadıya dönüşmü ••'Kahramanımız, kadının kendisi ile beraber ormanda kaimiçin yaptığı teklifi reddedip insanlarının yanma dönmen'yollarını aramaya başlamıştı. Ama kendisini garip ağaçlararasında ve garip olayların ortasında bulmuştu. Ve evindegittikçe uzaklaşıyordu. Sonunda geri döndüğünde, evindenormanda yaşadığı gibi beş gün değil, beş yıl ayrı kaldığımfark etmişti. Şimdi bu şarkıyı ilk defa Frue'nin sesinden dinlerken, bukelime-müzik ilgimi çekti. Nakarat bölümleri, adamın duru-mu kötüleştikçe onun yasını tutan her bir dizenin altını çizi-yordu. Kelime-müziğin ritmi tanıdıktı. Nazik bilgin Geriş, butempoyu andıran efsunlu sözler söylüyordu. Onu öldüren vebeynimi kulaklarımdan dışarı akıtmaya çalışan Eleitimm piç-leri de, aynı ritim ile kulaklarımda yankılanan kötü efsunlarsöylüyorlardı. Ama bu kelimelerin anlamı neydi? Bu Desisemiydi yoksa bu sadece bir rastlantı mıydı? Frue şarkısını bitirdiği zaman, iki kadın bize katılmak içinyanımıza geldi. İçlerinden biri, "Bu şarkıyı en son küçük bir kızken duy-muştum," dedi. Kitabımın sayfalarım çevirerek, "Elimde içinde eski şarkı-ların olduğu bir kitap var," dedim. Sayfalara bakmaları için

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 115: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

kitabı göstererek, "Bildiğiniz başka şarkı var mı?" diye sor-dum. Kız omzunu silkti. Diğeri, "Biz okuyamayız, ne ben, ne deSerida," diye cevap verdi. Frue birkaç sayfa geriye gelerek, "Ya buna ne dersiniz-diye sordu. Ozanın parmakları lavtasının tellerini okşarken,kaşları çatıldı. Frue bir nota çalmaya başladı ama ilk dizeninortasında ustaca sesin perdesini değiştirdi. Kızlar başlar1)'11 ladılar ve gülen gözlerle ozana eşlik etmeye başladılar.° ketli şarkı, Beyaz Kuzgun hakkındaydı. Orial kafasını kal-n ozana baktı ve en yüksek tondan şarkıya katıldı. Frue, a}çak tonlu bir armoniye geçerek, bazen Orial'm ses to-na uyum sağlayıp bazen ses tonunu alçaltarak zarif birntrpuan sahneliyordu. Dikkatli bir biçimde şarkıyı dinli-dum- Müziğin temposuna göre başımı sallıyordum. Amazpinin sabit olduğu yerlerde, nakarata geçerken, kelimeleranlaşılmıyordu. Frue gülümseyerek çalmayı bıraktı ve Orial kıkırdadı.Ozan, kadına bir şeyler söyledi ve ben yine, Orman dilini azbildiğim için kendime küfrettim. Orial bana doğru baktı."Kelime-müziğin sorunu budur. Herkes farklı bir versiyonu-nu bilir," dedi. Şarkıya eşlik eden kızlara kelime-müziği tek-rarladı ve onlar da onaylarcasma başlarım salladılar.' Frue, "Bir kez daha," diyerek melodiyi çalmaya başladıama bu sefer nakarat bölümünde anlaştılar. Coşkulu şarkı,çevredeki insanların dikkatini çekmeye başlamıştı. OrmanHalkından insanlar yanımıza geldi ve şarkıya eşlik etmeyebaşladılar. Şarkı bittikten sonra yanımıza gelen kızlardan biri, "Seninyeni evinin ocağını yakman gerekiyor, öyle değil mi?" diyesordu. Kullandığı Tormalin dilinde benim için aksan farkıyoktu. "Güneş batmadan bunu yapsan iyi olur." Kız ayağa kalktı ve ben de elimdeki kitabı dikkatli bir bi-çimde yere bıraktım. Frue'ye baktım. "Bunu sana bıraksam,bir süre göz kulak olur musun?" diye sordum. Frue, "Kendi çocuğum gibi," diye cevap verdi. Sel esna-sında lavtasına Zenela'dan daha iyi sahip çıktığı için ne de-mek istediğini anlayabiliyordum. Açıklığı baştan başa geçerek kızın arkasından yürüdüm.Kız kendi barınağına girip elinde sopalarla dışarı çıktı. "AdımLivak," dedim. Benim adım da Almiar, diye karşılık verdi. Kızın kem-i,lerinin üzerinde azıcık et vardı ve teni, bir çocuğunki -i,bronzlaşmıştı. Annemin neslinden geldiğini tahmin edivdum ama yaşını tahmin edemiyordum. Kırmızımsı kahvergi saçlarına beyazlar düşmüştü ve gözleri sıcak bir kahveregiydi. Gözlerinin çevresinde yer yer kırışıklıklar vardı. "]wya hoşgeldiniz, tatlım," diye ekledi. "Söylediğin şarkıda merak ettiğim bir şey var," dedim"Nasıl oluyor da hepiniz sözleri farklı biliyorsunuz, özelliklede kelime-müzik bölümünü?" Almiar elindeki sopaları düzgün bir biçimde ocağın üze-rine dizdikten sonra, sopaların arasına kurutulmuş yosun par-çaları yerleştirdi. "Böyle şeyleri annenin yanında öğrenirsin,"diyerek omuz silkti. "O da kendi annesinden öğrenmiştir. Bu,Yılların Ağacına kadar böyle gider. Her şey büyür ve değişir,şarkıların sözleri de farklı değildir."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 116: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Bir başka deyişle, sözler her söylendiğinde ve tekrar edil-diğinde, vurgular ve yorum değişiyordu. Sonunda, bir za-manlar eski büyüye ait olan efsunlu sözler, şimdi anlaşılmazbir saçmalığın farklı hallerine dönüşüyordu. Az önceki iyim-serliğim bir anda yok oldu. Şarkı biter bitmez, benim çokmutlu olmamı sağlayacak sırlar aniden açığa çıkamazdı, öyledeğil mi? Almiar bana çakmaktaşım uzatarak kafasını kaldırıp çatıda-ki duman deliğinden güneşe baktı. "Eğer istersen, bir camparçası da kullanabilirsin," dedi. Dışarıda dinlediğim şarkıların ritmi, hâlâ eski büyününtemposu ile zihnimde yankılanıyordu. Boğazımı temizledim-Ben ateşi yakmak için başka bir yol biliyorum," dedim. Al-miar'in yanma çömeldim ve karnımdaki kasılmaları durdur-mak için derin bir nefes aldım. Desise birden fazla kez zih-nimi işgal etmiş ve acımasız bir şekilde beni takip etmişti- Es-ki büyüyü kendim kullanmak konusunda iki farklı düşünce- ahiptırn ama bu çok basit bir numaraydı. Bu, bildiğinij-r efsunlu kelimelerden biriydi ve festivalde yapılan nu-alar kadar zararsızdı. "Talmia megrela eldrin fres."Yaşlı kadının, Orman Halkının bilgeliğine sahip olmasırekmiyor muydu? Benim bu yetenekleri öğrenme kabiliye- olduğunu bilseler, kesinlikle benimle paylaşırlardı.Almiar şaşkın gözlerle sopaların arasında beliren ve çatır-jayarak yosunların alev almasını sağlayan sarı alevlere baktı."Bunu nasıl yaptın?""Basit bir numara," diye cevap verdim.Almiar, "Ne kadar zekice," dedi. Gözlerindeki şaşkınlık,yerini hayranlığa bırakmıştı. "Öyleyse sen de, sizinle berabtr0]an adam gibi, büyücü müsün?" diye sordu. "Onun büyüsü elementlere dayanır," diyerek başımı ilciyana salladım. "Bu, daha nadir bulunur bir büyü. Buna De-sise diyorlar. Orman Halkının da buna benzer numaraları yokmu?" diye sordum. Almiar kaşlarını yukarı kaldırdı. "Hayır, daha önce hiçböyle bir şey görmemiştim," dedi. Şu ana kadar kazandığımtüm gümüşler üzerine bahse girerim ki kadın doğruyu söy-lüyordu. Almiar, "Ne kadar harika, öyle değil mi?" diye sor-du. Hayal kırıklığımı gizlemeye çalışarak gülümsedim. Almi-ar'm yüzünde, aniden endişeli bir ifade belirdi. "Bunu ço-cuklara göstermeyeceksin, değil mi? Çakmaktaşım kullanma-yı bırakırlar ve bunu her yerde denemek isterler." "Hayır, göstermeyeceğim," diye araya girdim. "Ama senkendi ocağın için bunu kullanabilirsin. Hatta arkadaşlarınla dapaylaşabilirsin," diye ekledim. Eğer bu küçük ateş numarasıyayılacak olursa, belki de insanların zihninde bir hatıra can-lanır veya bir kıvılcımı çakardı. Rünleri bu sefer tehlikeli tirbiçimde yuvarlıyordum ama aklıma da başka bir şey gelmi-yordu. "Sen kendin dene," diyerek elimle toprağın üzerini temizleyip küçük dalları üst üste koymaya başladım, "v ı.lerdeki şarkıyı hisset." Mantıklı düşünmeye alışmış kadın, bu teklif karşısı^şırarak, "Yapabilir miyim?" diye sordu. "Sadece kelimelere konsantre ol," diye onu cesaretlerin-dim. "Talmia megrela eldrin fres." En azından, Almiar'm t lı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 117: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

meleri söyleyişi, bana bu anlaşılmaz kelimelerde Orman H 1kının ezgilerinin olduğunu kanıtladı. Küçük dallar yavaşalev aldı. Almiar, "Bu gerçekten inanılmaz," diye bağırdı. Almiar'mgözlerinde başarısının sevinci vardı. "Şimdi, bu akşam erkek-lerin için yemek mi yapacaksın yoksa benimle beraber yeme-yi mi tercih edersin?" diye sordu. "Onlar benim erkeklerim değil," diye cevap verdim. Eğerolsalardı da, benim pişirdiklerimi değil, herhangi başka biri-nin pişirdiklerini yemek isterlerdi. "Seninle beraber yemek-ten onur duyarız." Almiar kapının ağzında durup bana bakarak, "Her ne ka-dar bizim gibi yetiştirilmemiş olsan da, kızım, kanında Or-man Halkının içgüdülerini taşıyorsun," dedi. Başka bir şeydemeden dışarı çıktı. Çevremi saran barınağa baktım ve içimi çektim. Bu, ilk-baharın ve yazın ılık günleri için çok güzeldi ama bahse gi-rerim ki kışın çok soğuk ve rutubetli olurdu. Ben sağlam, taş-tan bir eve sahip olmayı ve onun şöminesini yakmayı tercihederdim. Muhtemelen, yemek ve temizliği yapması için debir hizmetçi tutardım. Diğerlerinin nereye kaybolduğunu düşünerek dışarı çık-tım. Çevrede insanlar telaşlı bir biçimde koşturuyorlardı. Birkadın, gülen gözlerle kapımızın önüne yemek pişirmemi2için birkaç çanak çömlek bıraktı. Bir kız, yakınlardaki bir de-renin kıyısından topladığı bir kâse dolusu tereyi, utangaç t>ır , bana uzattı. Vanam'da olsam, çanak çömlekleri ve te-? h'rkaç sokak öteden satm almam gerekecekti.. ?.«*:,ÜH..:V | :

207

BÖLÜffl DÖRjBu etkileyici şarkı, Orman ozanlarının favori şarkılarından biridir. Şarkı-

da, ırklar arasmdaki farklar ne kadar belirgin olursa olsun, aynı tanrılarataptığımız anlatılır. Trimon harpını eline aldı,Günü selâmlamak için bir şarkıya bağladı, Ağaçlardaki özsu yükseliyordu,Ve ilkbahar güneşi yolunu aydınlatıyordu.Larasion solgun çiçekleri,Dikenli gövdelerinden koparıyordu,Trimon güzel sözlerle kendisine kur yapınca,Şafağa kadar onunla kalmaya karar verdi.Larasion yavaşça yürüdü,Saçında ilkbahar çiçekleri vardı,Elindeki ağaç kabuğunu oyan Talagrin ile karşılattı,Onu rahatlatmak için durdu.Talagrin avlanmaya gitti,

210

Sonbahar yapraklarının altın rengi parıltısına rağmen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 118: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Helcarion'u dans ederken yakaladı,Ay yığında ve soğukta.Helcarion tutkusuyla karşılaştı,Adımlarını onun adımlarına uydurdu,Trimon'un müziğini duyunca,Hep yemyeşil olan köknarların oraya gitti.

^

r&

BiJYijfLORinAn,Son-İLKYAzın I3'ü.§orgrad mükemmel bir zarafet ile Almiar'ın önündeeğilerek, "Bu harika yemek için teşekkür ederim," de-di. Sorgrad'ın kıyafetinin kadife kaplanmış kolu, keh-ibar rengi kumaşın üzerindeki çamura meydan okurcasınaveri süpürdü. Sorgrad'ın yeleği, ağaçların arasından süzülengüneş ışınları ile parıldıyordu.Almiar şaşkın bir biçimde, "Hepiniz hoşgeldiniz," dedi. Sorgrad, "Açlığı bastırmak için iyi bir aşçıdan fazlası ge-rekmez ama damağımıza hitap eden bu yemek, ancak bir sa-natçının ürünü olabilir," dedi. Sorgrad bu şekilde konuştuğuzaman, Ryshad'm şu anda muhtemelen peşinden koştuğuTormalin Lordlanm andırıyordu. Gülümsedim. Sorgrad veGren'i tanıdığımda, üç çift pantolonları, üç gömlekleri, ikiceketleri ve bir eski püskü pelerinleri vardı. Elimdeki elma ağacından yapılmış kâseye baktım. "Evet,teşekkür ederiz. Sofrayı toplarken sana yardım edeyim mi?"

diye sordum. Almiar kâseyi elimden aldı. "Hayır," dedi. "Eğer sizi ye-değe davet ettiysem, size iş yaptırmam," diye ekledi.Ona doğru gülümsedim. Bu çok nazik bir gelenekti. "BenZenela'nın nasıl olduğuna bakacağım," diyerek ayağa kalk-tım.Almiar kâseleri, içinde yeşil otların olduğu daha büyük birasenin içine koydu. Büyük kâsenin içindeki otların bazıları-^n ne olduğunu biliyordum. Bazıları ise, benim için yaban-

212

cı otlardı ama hepsi lezzetliydi. Bir çömleğin içindece doğranmış tavşan etleri vardı. Çeşitli bitkilerle lezzlen et, ağır ağır ateşin üzerinde pişirilmiş ve sulu birince iIveri,bakası ile kaplanmıştı. Annem, en huysuz gününde bilyemekte bir kusur bulamazdı. Her zaman bu kadar ^2inyemekler yediklerini sanmıyordum. Çevreme baktığlrnman, insanların günde üç öğün yemek yiyor gibi durrnad vlarmı fark ettim. Kendi kulübemize doğru yürüdük. İnsanlar da kendi k"çük barınaklarının önünde yemek yiyorlardı. Acaba bu yeri»şim biriminin tamamına ne isim veriyorlardı? Aynı kanı tası

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 119: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dığım bu insanlar hakkında ne kadar az şey biliyordum. Gren ağzındaki ekmeği çiğnerken, "Normalde bu kadarçok yeşillik yemem," dedi. Ona doğru gülümsedim. "Buna alışsan iyi edersin," diyecevap verdim. Sorgrad küçük evleri incelerken, "Sence ne kadar zaman-dır buradalar?" diye sordu. "Şu tavşanın oraya asılmış olma-sının sebebi nedir?" Evlerin arasındaki açıklığa baktım ve en yakındaki ağaçla-rın altında hiç kuru dal olmadığını gördüm. "Evlerindenuzakta yiyecek aramak zorunda kalacak kadar uzun," diye ce-vap verdim. Sorgrad omzunu silkti. "Öyleyse şimdi ne yapıyoruz? Yi-ne şarkılar söyleyip bu işin peşine mi düşeceksin?" diye sor-du. İkisine de önceki deneyimlerimi anlatmıştım. "Kitap hâlâ Frue'de ve sanırım kitaptan istediklerini alabil-mesi için ona biraz zaman tanımalıyız. O olmasaydı, insanlarbize bu kadar misafirperver davranmazlardı." Bir elimle saç-larımı düzeltirken, saçımda hâlâ çamur kaldığınıfark ettim."Bence en yakındaki hanın nerede olduğunu bulmalıyız- sıce de öyle, değil mi? Biraz oyun oynar ve içtikçe, kinu11ha boşboğaz olduğunu öğreniriz."

ad, "Ve o handan çıktıktan sonra buraya dönmemizpünü alır," diye cevap verdi. Onunla göz göze gelipflülüıîısedlk-"Herkes çok arkadaşça davranıyor. Birkaç gün daha geçtik-onra, daha özel sorular sormaya başlayabiliriz," dedim,eme bakmdığımda, evlerin kapılarının açık olduğunudüm.. İnsanlar ya birbirlerine çok güveniyorlardı ya da ça-acak değerli eşyaları yoktu. Mücevherleri yeterince değerliTünüyordu ama zaten onları her zaman ellerinde ve bo-unlannda taşıyorlardı. "Büyücülerin öğrendiği her şey, eskibüyünün eski ırklardan geldiğini onaylıyor," dedim.Gren, "Bizi neye inandırmak istiyorsun?" diye sordu.Orial'ın kapısının önünden geçerken, Frue dışarı çıktığın-da, çevreye kekik kokulu bir duman yayıldı. Gren benden daha hızlı davrandı. "Zenela nasıl?" diye sor-du. Frue neşeli bir biçimde, "Orial'ın dediğine göre, iyileşi-yor," dedi. Frue'yi de yanımıza alıp yürümeye başladık. "İçi-nizden Zenela'nm çantasını gören oldu mu?" diye sordu.Hepimiz başımızı iki yana salladık. Küçük evimizin içinegirerken, "Onu nehir almış olmalı," diye cevap verdim. Hembizi ısıtması, hem de birazcık ışık vermesi için ocağın içinde-ki cılız ateşi canlandırmaya çalıştım. En azından, Orman Hal-kı bu evleri yapmak konusunda o kadar ustaydı ki, içeride ya-kılacak ateş için havalandırma deliği koymayı unutmamışlar-dı- Ben neredeyse dumandan boğulacağımızı sanıyordum.Sorgrad, "Çocuk neyini istiyor?" diye sordu.Frue isteksizce, "Mücevherlerini," diye cevap verdi.Mücevherlerini mi?" diye sordum. "Kız neredeyse bo-ğuluyordu. Ve şimdi pis kokulu bir merheme bulanmışken,eıki biri kendisini çağırır diye güzel görünmek mi istiyor?"Frue, "Bundan daha fazlası var," diye cevap verdi. "Eğer bu-daki halkı biraz tanıyor olsaydınız, bilirdiniz," diye ekledi.

Sorgrad ters bir şekilde, Buna gerek yok," djyç

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 120: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

verdi. "Hayır, bu dürüst bir yorum," dedim. Ozanın sesiacıyı fark etmiştim. "Mücevherlere niye ihtiyacı var?" Frue, "Zenela, Orman Halkının arasında yaşamaktan Valıyor," dedi. Sorgrad şüpheli bir ses tonuyla, "Ama o, Orman kanışımıyor," diye araya girdi. Frue, "Bu engel değil," dedi. Loş odada, ozanın gözlerin ?tam olarak göremiyordum ama sesinden, biraz utandığım anlamıştım. "Şarkıları ve hikâyeleri çok seviyor, özellikle de enromantik olanları," diye ekledi. En aldatıcı olanları. Yüzüme tarafsız bir ifade takınmayaçalıştım. Yine aptal bir kızın, aşkı yanlış yerlerde arıyor ol-ması, benim sorunum değildi. "Ve mücevherler?" diye sor-dum. "Orman Halkı arasında, erkeklerin hoşlandıkları kadınlaraaltın veya gümüş, değerli bir şeyler vermesi gelenektir."Frue'nin yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. "Bir kadınınmücevherlerini takması, onun tekliflere açık olduğunu göste-rir. Ve bir kadın ne kadar çok deneyim kazanırsa, o kadar iyibir eş olacağına inanılır." Gren şehvetli bir gülümseme ile, "Öyleyse çok hoşlandı-ğını göstermenin bedeli nedir?" diye sordu. Frue başını iki yana salladı. "Siz bizden değilsiniz. Anla-mıyorsunuz. Boşverin," dedi. Benim hiç mücevher takmıyor olmamı acaba kadınlar na-sıl yorumluyordu. "Sanırım bu sorunu çözmek için bir şeyler yapmalıyız," diyerek manalı manalı Gren'e doğru baktım- Frue umutsuzca başını sallayarak onayladı. "Usara nerde?" "Ravin onu akşam yemeğine davet etti," diye açıkla"Sen yemek yedin mi?" prıienazilbaşıyla onayladı. "Orial ile beraber yedim. İnsanlarınyemek tekliflerini kabul ettiyseniz, siz de onları ye-kU '** davet etmelisiniz, bunu biliyorsunuz, değil mi?"11 A levse herkesin bu kadar eli açık olmasının sebebi buy- 215Sorgrad'a doğru döndüm. "Bu konuyu çözmelisin," de-Çorgrad. "Niye yemeği ben pişireyim ki?" diye sordu. "Bana ateşi söndürmeden su bile kaynatamayacağımı söy-leyen sendin," diye cevap verdim. Frue ayağa kalktı. "Gidip Ravin'i görmeliyim," dedi.KomŞinarımızm bize verdiği rengârenk battaniyelerin üzerin-deki lavtasını da yanma aldı. "Sonra görüşürüz," diyerek Gren'e doğru döndüm. "Şumidilliye binen çocuklardan ne aldık?" diye sordum. "Aldık-larımız, Zenela'nın yakışıklı bir erkeğin dikkatini çekmesinisağlayacak kadar iyi mi?" Gren gömleğinin düğmelerini açtı ve beline bağladığıuzun keten kumaşı çıkartıp içini açtı. "Nerede avlandıklarınıbilmiyorum ama sahip oldukları yeterince zengin sayılır," di-ye cevap verdi. Üzerinde ametist taş olan broşu ateşe doğru tutup inceler-ken, "VVrede yapımı, sen ne düşünüyorsun?" diye sorup mü-cevheri Sorgrad'a doğru uzattım. O, her zaman mücevherlerkonusunda benden daha yetenekliydi. Sorgrad eline aldığı bir kolyeyi inceliyordu, "Kesinlikle.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 121: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Ben Göl Yolunda yapıldığını söyleyebilirim," dedi. "Belki deBytarne'den geliyordur. Ama bu kesinlikle gölün oralarda biryerde yapılmış. Şu, yaprak şeklinde işlemeli yüzük de öyle." Gümüş yüzüğü elime aldım. "Bu, Zenela'nın parmağınaolabilir. Zenela'ya kaybettiği mücevherleri geri veremeyece-ğinize göre, niye bunlardan birkaç tane vermiyoruz?" diyesordum.Gren, "Bana mantıklı bir sebep söyle," dedi.

216 "Sorgren! Kız hasta ve sarımsak kokuyor. Ayrıcailgilenmediğini söylemiştin," diye hatırlattım. Gren, "O, aptal gibi davrandığı zamandı," diye cevdi. Gözlerinde sinsi bir parıltı ile, "Şimdi çizmeyi diöeğıma giydim," diye ekledi. "Eğer bu insanlardan bize para veya avanta] sağlavbir şeyler öğrenmek istiyorsak, onlarla iyi geçinmeliv-dedim. Sorgrad kardeşine doğru dik dik bakarak, "Livak'm D'nikriot'un desteğini kazanmasına yardım edeceğiz ve o da Dximal'ı, köpeklerim geri çekmesi için ikna edecek," dedi "Önümüzdeki beş yılı Solura'da geçirmek istemezsin, değil mi?" diye sordum. Asil bir şekilde bu soruyu reddetme-nin, beni bir yalancı yapmayacağını düşünüyordum. Ryshadböyle bir konuyu tartışabilecek biri, diye düşündüm. Ryshadher zaman sürünün en önünden gidip Evin Efendisinin dik-katini çekmeye çalışan Camarl ile konuşabilir. Gren bunu bir süre düşündü. "Hayır, ben daha büyük şe-hirleri ve daha küçük ama yeniliklere açık kadınları tercihederim," diye cevap verdi. Sorgrad, "Burada davranışlarını gözden geçirebilir ve bir-kaç parçayı verebilirsin," dedi. Gren güldü. "Öyleyse, bunu nasıl paylaştıracağız? Birkaçparçayı Zenela için ayırıp geri kalanını üçe mi böleceğiz? Sa-nırım büyücümüz bu tarz şeylerle ilgilenmez, öyle değil mi? "Onun bu gibi şeylerle ilgileneceğini sanmıyorum," diye-rek onayladım. Sorgrad mücevherleri içerik ve değer olarak üç eş yığmaayırdı. Bir altın kolye, bir yaprak şeklinde işlemeli yüzük v<üzerine kehribar yerleştirilmiş bakır bir bileziği bir kenarayırdı. "Zenela bunları alabilir," dedi. "Bu büyük ihtimalle onu olduğundan daha deneyimgösterecektir," dedim. d bana doğru gülümseyip kedi miyavlamasını andı- ^fses Çıkardı-M11 önündeki gölgeyi görünce, çabucak kendi payıma mücevherleri cebime yerleştirdim."^ ra içeri girerken, "Önemli bir şey kaçırmadım ya?" di-,e sordu.' "füzel bir yemek yedin mi? diye sordum. Ceketimdeki. Çarıklığı fark etmemesi için gömleğimi düzelttim.Usara hepimize şüpheli gözlerle baktı. "Evet, çok güzel-di," dedi-Sorgrad, "Yemek pişirebilir misin? diye sordu. Bu soru•ı Usara'yi şaşırtıp başka soru sormasını engellemek istemiş-ti "Büyülü güçlerin ile sıradan ev işlerim de yapabiliyor mu-sun?" diye ekledi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 122: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara, "Olabilir ama benim yeteneklerim, özellikle ateş veateşle ilgili konularla ilgili değildir," diye cevap verdi. Meraklı gözlerle, "Ne yani, ateş büyücülerinin güzel ye-mek yaptığını mı söylüyorsun?" diye sordum.Usara, "Kural olarak, evet," diye cevap verdi. Sorgrad, "Öyleyse, bizi yemeğe davet eden bu insanlarıyemeğe çağırdığımızda sorumluluk sende olacak," dedi. Gren ayağa kalkarken yüzünde mutlu bir gülümseme be-lirdi. "Gidip Zenela'yı ziyaret edeyim," dedi. Sorgrad, "En büyük hatası ulaşılmaz güzel bayanı oyna-maktı." dedi. Gren'e bir şeyi yapamayacağını veya bir şeyesahip olamayacağını söyleyin, bu onu daha da hırslandıracak-tlr- Uzun süredir Zenela'yı hazırlıksız yakalamak için fırsatbekliyor olmalıydı.Doğru," diye onayladım. Usara önce bana, sonra Sorgrad'a baktı. "Siz neden ban-ıyorsunuz?" diye sordu. Orman kızlarının ilgi gördüklerinde mücevher bekledik-rıru biliyor muydun?" diye sordum.

217

Usara, "Ah, hayır, bilmiyordum," diye cevap verdişin loş ışığında bile Usara'nm yüzünün kızardığını pör ıyordum. Eğer yüzü bu kadar kolay kızarıp kendisini el218 riyorsa, hiçbir zaman kumar oynamamalıydı. Sorgrad benim fark edemediğim bir şeyi gördü. "Birilnin dikkatini mi çektin?" diye sordu. Usara, "Birkaç genç kız, benim büyülü yeteneklerimle 1gileniyor," dedi. Usara ilgisiz gözükmeye çalışsa da bunu Ksaramadı. Sorgrad şüpheli bir ses tonuyla, "Senin büyünle mi?" ^iye sordu. "Evet." Usara boğazını temizleyip konuşmaya devam etti"Onlar kimseye güvenmeyen köylüler gibi değiller. Gerçek-ten, büyüm ilgilerini çekmiş," diye ekledi. Nehir kıyısındakiadam ve sürücü, Usara'yı gerçekten hayal kırıklığına uğrat-mış olmalıydı. Sorgrad baklava şeklinde bağlantıları olan gümüş bir kol-yeyi Usara'nm önüne attı. "Onlara yeteneklerini gösterdiktensonra, onların gözlerini senden alamaması için bir hediye,"dedi. Usara, şaşkın gözlerle kolyeye bakıyordu. Sorgrad'm nedemek istediği açıkça belliydi. Usara, "Geçici fetihler kazanmak gibi bir alışkanlığım yok-

tur ama yine de teşekkür ederim," diye cevapladı. "Hadrumal'da hoşlandığın biri mi var yoksa..." Bir anduraksadım, "Sen de Shiv gibi misin?" "Afedersin, ne dedin?" Usara şaşkın bir yüz ifadesiyle."Hayır, hayır, ben kadınlardan hoşlanırım ama gönlümü kap-tırmak istediğim zaman. Ve hayır, hayatımda özel biri y°tabii bu sizi ne kadar ilgilendirir, bilemiyorum," dedi. Elimi havaya kaldırdım. "Seni kırmak istememiştim,dim. Usara, "Hadrumal'daki çalışma disiplini, başka zevklendacak zaman bırakmaz," dedi. arad yüzünde tehlikeli bir gülümseme ile, "Ve o kadar.., bjr yerdi ki kendi evinin önünü bile kirletmezdin,"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 123: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

A "Burada şansın varken, niye eğlenmiyorsun? Kızlardan• bildiklerim seninle paylaşabilir, tabii eğer sen şeyini... 219^r ' ü 0na gösterirsen." Sorgrad, ayağa kalkıp yeleğinin?tideki küçük lekeyi sildi. "Eğer üstümü, başımı düzeltebi-jrı gidip bu insanların rünler konusunda söylenildiği ka-iyi olup olmadıklarını görmek istiyorum," diye ekledi.Sorgrad dışarı çıkarken, Usara'ya baktım. "Bu öğledensonra neredeydin?" diye sordum. "Diğerleri ile beraber Ravin'le konuşuyordum," dedi. İçi-ni çekti. "Buradaki insanlar, birbirinden farklı nesillerden ge-liyor, biliyor musun? Bu insanların bizim alıştığımız gibi biraile kavramı yok. Kış için herhangi bir yere yerleşiyor, fark-lı insan grupları bir araya gelip birlikte çalışmaya karar veri-yor, birkaç mevsim sonra ayrılıyorlar, yeni insanlarla tanışı-yor ve farklı bir yere yerleşiyorlar. Bazıları, kendi kanındanolanlarla kalırken, bazıları seyahat eden insanlara katılıp on-larla beraber yolculuk ediyor. Hiçbirinin sabit bir ev gibi birkavramı yok. Bu insanların bazıları, senelerdir Ravin ile bera-bermiş. Bazıları ise, geçen sonbahar, bu ilkbahar ve hatta' bir-kaç gün önce Ravin'e katılmış.""Hayat büyüme ve değişimdir tomurcuk, çiçek ve mey-ve." Yıllar önce babamın söylediği sözleri hatırlayıp farkınaolmadan sesli ifade etmiştim. "Özür dilerim. Ne diyordun?"Usara, "Gerçekten anlayamıyorum, burada bir şey öğren-meyi nasıl beklersin," dedi. "Burada süreklilik yok. Ne aile,ne gelenek, ne de tarih olarak. Ravin ve yanındaki üç kişiyleoturup buradaki seller hakkında konuştuk. Belirli bir konudabirbirleriyle ortak şeyler söyleseler de, hepsinin olaylara fark-h bir yaklaşımı vardı. Böyle bir durumda, anlatılanlardakiyanlış öğelerin, eklemelerin veya çıkarmaların nasıl farkınavarabilirsin ki?"

220 "Buraya Col Tarihi serisine yeni bir kitap eklemek ?gelmedik," dedim. "Şarkılara gizlenmiş olabilecek efsu ısözcükleri arıyoruz," diye ekledim. Ama yüzümdeki iy^ifadeye rağmen, benim de şüphelerim vardı. Usara, "Frue'nin başarısız olduğu yerleri tercüme edebil»cek birilerini bulabildin mi?" diye sordu. İçini çekti ve k0nuşmaya devam etti. "Gördüğüm kadarıyla, bu insanlar o kadar seyahat ediyorlar ki kendi dillerini bile doğru düzgün ko-nuşamıyorlar. " "Yaşlı olanları yardımcı oldular ve şimdi pes etmeyece-ğim," dedim. Usara, "Burada sana bir şeyler söyleyebilecek kadar uzunyaşamış olanların sayısı çok az," dedi. Başını iki yana salladı."Vahşi ormanda yaşamak, Misaen'in yasam ölçülerine göreçok kısadır. Eğer ağaçların arasındaki gizli bir yerde, kayıpbüyünün gizemleri üzerinde oturan çok eski bilgelikler var-sa, ben de o şarkı kitabını yerim," dedi. "Tüm öğrenilenler ve bilgelik, mürekkep ile yazılı halegetirilip kütüphanelere kapatılmak zorunda değildir," diyecevap verdim. "Eğer kafaya koyarsan, hiçbir şey bulamazsınve senin yapacağın da budur. Ne olacakını asla bilemezsin.Bu hayatta kesin olan bir şeyler varsa, gimdoğumu, günbatı-mı ve yolun sonundaki Saedrin'in kapısıdır," diye ekledim. Büyücünün sesindeki yenilmişliği duydukça, onun hatalıolduğunu ispatlamak için daha da hırslanıyordum. "Gidip

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 124: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sorgrad'm kumar oynamaya değecek bir oyun bulup bulma-dığına bakayım," dedim. Dışarı çıkıp çevreye göz gezdirdim. Küçük çocuklar, yatı-rılmak üzere evlerine götürülüyordu. Yetişkinlerden bazıları,ateşin başına oturmuş sohbet ediyor ve yuvarlak pencereler-den dışarı bakmaya çalışan küçük suratlın azarlıyorlardı. Birgrup kadın ışığın azalması ile beraber işledikleri işleri bir ke-nara koymuş, bir şeyler içip sohbet eriyorlardı. Saçların < eI1giden çok beyaz saç telleri olan bir grup adam, mız-tf rın dizildiği rafın yanma oturmuş, bir şeyler konuşuyor-r J Arkadaşça el kol hareketleri, şüphe yoktu ki, gençlikle-re yaptıkları çılgınlıkları tekrar anlattıklarını gösteriyordu. 221Çevreme baktığım zaman gördüklerim çok keyifli bir sah-vdi ama ben, buraya ait olmadığımı düşünüyordum. İnsa-rahatsız eden evcil hayatı önce Vanam'da, son olarak da/youtessela'da yaşamıştım ve vahşi ormanın ortasında tekrarkarşılaşmayı beklemiyordum. Babamın bana öğrettiği şarkıla-ra ne olmuştu? O şarkılardaki etkileyici maceralar, özgür ruh-lar, yaramazlık ve neşe neredeydi? Ya bu hikâyelerde bulaca-gımı ümit ettiğim Desise neredeydi? Yoksa sisteki gölgelerimi kovalıyordum? Dişlerimi sıktım. Gerçeği öğrenmeliydim. Eğer düşündü-ğüm gibiyse, buradan ayrılmalıydık. Ayrıca Orman Halkınınyaşamının, benim hayal ettiğim gibi olmaması gerçeği üzerin-de üzülmenin de bir anlamı yoktu. Vanam'ı geride bıraktığımiçin hiçbir zaman üzülmemiştim. Dolayısı ile tanımadığım birhayatın arkasından bir şeylerin özlemini çekmenin anlamıyoktu. Çevreme bakınıp boynunda bükülmüş kolyesi olan ço-cuğu aradım. Ne o, ne de neşeli arkadaşları ortalıklarda yok-tu. Gündüz birbirleriyle dedikodu yaparak neşeli bir şekilde suve odun taşıyan kızların hiçbiri etrafta görünmüyordu. Ilık meltem ile beraber kulağıma zarif bir melodi ulaştı.Gecenin karanlığında Ormanın içerisine, sesin geldiği tarafayöneldim ve kendi kendime gülümsedim. En azından OrmanHalkının kanma sahip olmam, diğerlerinin sahip olmadığı biryeteneğe sahip olmamı sağlıyordu: gece görüşü. Bu, seyahatederek geçen bir yaşamda, babamdan bana mirastı. Arazininyükseldiği bir yerde halka şeklinde sıralanmış ağaçların ara-mdaki ateşi gördüm ve dikkatlice o tarafa yöneldim. Bir an için durup Gren'in çaldığı ve benim payıma düşenMücevherlere dokundum. Tüm zaferlerimi simgeleyecek şe- kilde, mücevherlerin hepsini takabilirdim. Ama buullne faydası olabilirdi? Festival çıngırağı gibi Şingırdardı ^ni tekliflere açık değildim, öyle değil mi?Boynumdaki küçük deri bohçacığı çıkarttım ve iCjyüzüklere baktım. Gündönümü'nde Camarl'm aptal kmrinden birinden kazandığım altın bir yüzük, sıkıcı bir „•• l Soru.nüme sahipti. Sadece, eğer konuşarak çözemeyeceğim bir Hrum olursa, beladan kurtulmak için kullanacağım bir mparçasıydı. Diğeri ise, kırmızı altından yapılmış, narin kensüsleri ile süslenmiş ve üzerine güney Tormalinlilerin çoksevdiği şık dalga deseni oyulmuştu. Bu, Ryshad'm bana Gündönümü hediyesiydi. Buradaki insanlar, etkileyebileceğim en iyi erkeğin Usaraolduğunu düşünerek gururumu okşamaya çalışsalar da, bana

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 125: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Ryshad'ı hatırlatan bu yüzüğü taksam bile kimse benim içinne anlama geldiğini bilmeyecekti. Yüzükleri tekrar gömleği-min içine sakladım ve diğer mücevherleri para kesemin içinekoydum. Bu insanlar benim hakkımda ne düşünürlerse dü-şünsünler, benim yakalayacak daha büyük bir balığım vardı. Ormanın küflü zemini, yere düşmüş kahverengi iğne yap-raklarla kaplıydı ve onların altındaki yeşil ilkbahar örtüsü, ar-tık bacaklarıma değiniyordu. Toprağın derinliklerine ulaşanboğumlu, bükülmüş köklerin arasında yosunlar vardı. Elimien yakındaki porsuk ağacının pürüzlü ve pul pul dökülen ka-buğunun üstüne koydum. Bu genç bir ağaçtı. Dimdik, güçlüve esnekti. Yılların ağırlığı altında bükülen ağaç dallarınınarasındaki ateşe doğru yöneldim. Geçen yılların etkisi ve çü-rümüşlük, ölü dalları yiyip bitirmeye başlamıştı. Ama kabu -lan sağlam ve dinçti. Ölü hücrelerin yerini yenileri alıyorcn;Ateşe biraz daha yaklaşmıştım. Sesler ve gülüşmeler duydu Halka şeklinde sıralanmış ağaçların ortasında, şu ana kagördüğüm en yaşlı ağaç vardı. Ağacın kabuğunun üzenderin çatlaklar vardı. Yukarı doğru uzayan dallar, aşag ı «ilerek yerdeki yumuşak yaprak tabakasını süpürü-^ Razıları yeniden kök salmış ve filizlenmeye başlamış-\°r ' -Yi tarafta da ölü dallar vardı. Ortadaki ağacın yemye-t>' rivlü iğne yaprakları vardı. Reçine kokusunu duyunca,f -^de çocukluk anılarım canlandı. Hayır, bu vahşi yer,•min şehirlerinde okçuların yetiştirildiği ve insanlar tara-;n, bakılan koruları andırıyordu. Bir keresinde anneme,fıfidaııpizemli ağaçların niye çitlerle çevrili olduğunu sormuş-Annemin zehirli meyvelerle ilgili açıklaması, beni hayal yjğma uğratmıştı. Şimdi, devasa dalları ile gökyüzünükaplayan bu muhteşem ağaca baktıkça, çocukluk hayallerimin rçek olduğunu düşündüm. Bu ağaçların çevresine çitlerinçekilmesi11^11 sebebi, serbest kalarak taşların ve tuğlaların zor-balığına son vermelerini engellemekti. Ama bunlar sadece bir çocuğun düşünceleriydi. Şu anda,aradığım şeyi bulmuştum. İnsanlar yere düşen dalların üzeri-ne oturmuş ve ağacın dalları, onları kucaklamak istercesineyere doğru eğilmişti. Ateşin çevresindeki insanlar, büyükağaç ve onun kızkardeşlerinin sağladığı ölü dallar ile ateşibesliyorlardı. Alevler parlak sarıydı ama ateşin kalbi bembe-yazdı. Çatırdayan alevler, canlı bir şeymiş gibi hareket edi-yorlardı. Bu toplantıya nasıl katılacağımı düşünürken, içlerinden bi-ri kafasını kaldırıp bana doğru baktı. Bu yakışıklı genci he-men tanımıştım.Bir elini bana doğru uzatarak, "Bize katıl," dedi. "Hepinize iyi akşamlar," dedim ve çocuğun yanma otu-rup arkadaşça gülümsedim. Üç kızın gözleri benim üzerim-de mücevherat olup olmadığını inceliyordu ve erkekleringözlerindeki hayal kırıklığını görünce mutlu oldum. içlerinden biri, "Sen Livak'sm, değil mi?" diye sordu. "Bi-Zlm kammızdansm ama ormanda yaşamıyorsun." ÇocuğunsaÇİarı ve düzgün taranmış sakalı, kızıldan çok kahverengi gi- bi duruyordu ama bu, ateşten kaynaklanıyor olabilirdi oyüzüne benzeyen yüzleri Ensaimin'in doğusunda herhbir yerde bulabilirdiniz ama yemyeşil gözleri, onun nkanı taşıdığını açıkça belli ediyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 126: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Bu doğru." Eski şarkılardan bir bölüm hatırladım "cbam rüyalarını rüzgâra verdi ve onu takip etti. O bir 0Zive Ensaimin şehirlerinden birinde, anneme bir şarkı sövlmek için durdu." Ve annem, ozan ayrıldıktan sonra bir dal-aşla müzikten hoşlanmadı. Bu düşünceyi kafamdan uzaklastirdim ve gençlerle paylaşmadım. Yanımdaki kız bir şey söyledi ama tam olarak ne dediği-ni anlayamadım. Yüzündeki gülümseme o kadar tatlıydı kiherhalde kötü bir şey söylemişti."Orman dilini çok az biliyorum," diye açıkladım. Erkeklerden biri, "Kafana takma," dedi. "Hepimiz seyahatedebilmek ve ticaret yapabilmek için ormanın dışında yaşa-yanların dilini öğreniriz. Çok uzaktan gelen Orman Halkın-dan insanların konuşmasını dinlerken bile bazen zorlanırız.Adım Parul," diye ekledi. Boynunda kolyesi olan yakışıklı çocuk da kendini tanıttı."Ben Salkin." Diğerleri de sırayla kendilerini tanıttılar. Ne-nad, bir deri bir kemik bir oğlandı ve yüzü çilliydi. Kızkar-deş olan üç kız ise, toplanmış kestane rengi saçları ve güzelvücutları ile en küçükten en büyüğe: Yefri, Gevalla ve Rusia.Hepsinin çok dikkati çekmeyen mücevherleri ve yüzlerindeumutlu bir ifade vardı. "Ne yapıyorsunuz?" diye sordum. Yere serilmiş kare şek-lindeki derinin üzerinde rünler vardı. Buradaki rünler tahta-dan yapılmıştı ve benim rünlerime göre çok daha büyükler-di. Üç ründen oluşan üç üçgen bir araya gelerek daha büyük,dördüncü bir rünü oluşturuyordu. Kızlardan Gevalla, "Kader çubuklarının bize gelecek ile il-gili ne söyleyeceğine bakıyorduk," deyip kıkırdadı. ..jvje kadar ilginç," dedim.c İkin, "Bunu ormanın dışındaki yerlerde de yaparlar?" diye sordu. Tertemiz vücudundan yayılan ter kokusunu£!yabıliyOTdum-Dikkatli bir biçimde, Biz rünler ve bazen de metal para-rla oynarız," dedim. "Ya siz?" Parul ateşin diğer tarafında toplanmış insanları işaret ede-rek, "Kesinlikle," dedi. O tarafa baktığımda, kızıl ve kahverengi kafaların arasın-daki iki parlak sarı kafayı gördüm. Öyleyse Gren, Zenela'dandaha umut verici şeylerin peşine düşmüştü. Bu daha mantık-lıydı çünkü Zenela'nm romantik bakire fikirlerinin Gren ilebaşa çıkmasına imkân yoktu. Çok meraklı görünmemeye çalışarak, "Kader çubukları sizedoğruyu gösteriyor mu?" diye sordum. Zihnimde düşüncelerbelirdi. Eski büyü, zihin büyüsüydü. O kadar çok falcı görmüş-tüm ki şarlatanların çoğunun kehanetlerimi! beşinden dördü,karşısındakinin kıyafetine veya aksanına veya davranış biçiminebakarak söyleniyordu. Belki de Orman Halkı, kayıp beşinci par-çayı bulmuştu. Belki de vahşi ormanın içinde gizlenmiş Desisevardı. Heyecanımı bastırmaya çalıştım ve Usara'mn yutabilece-ği daha az değerli bir kitabı nereden bulabileceğimi düşündüm. "Eğer siz gerçekten bilmek isterseniz, rünler sizin için ko-nuşur." Rusia çubukları eline aldı. Üç kenarlı çubukları biraraya getirip daha büyük bir üçgen oluşturdu ve uçlarına ha-fifçe vurdu. "Nasıl?" Col'de, Aldabreshin olduğunu iddia eden bir ka-dın, rengârenk taşlar kullanarak gizemli kehanetlerde bulunu-yordu. Verdiği cevaplar o kadar üstü kapalı cevaplardı ki, her-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 127: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

hangi bir soruya göre yorumlanabiliyorlardı. Onun numara-sı buydu. Gevella açıklamak için gönüllü oldu. "Belirli sorular sora-bilirsin ya da çubukları gelecekten haber vermeleri için yereirebilirsin," dedi. Yefri, "Veya bulunduğun yerin veya gideceğin ye -resmi için," diye ekledi. Sesimdeki şüphenin anlaşılmadığını ümit ederek "Bkadar, kesin bir yöntem?" diye sordum. Salkin ellerini iki yana açtı. "Bu inanıp hıanmadıölna ılı," dedi. "Çubuklara güvenirsen, sana doğruyu göster'lAma şüpheliysen, rünler bir anlam ifade etmezler." Bu, hatalar için mantıklı bir açıklamaydı. "Çubukları k'seriyor?" diye sordum. Eğer cevaplar kendi amaçları doön 1tuşunda yönlendirilecekse, onları yönlendiren bir ele ihtivvardı. Yefri sanki sorunun cevabı belliymiş gibiydi. "Arayıcı"diye cevap verdi. Yavaşça, "Sizce benim için çalışır mı?" diye sordum"Hem Ormanın dışından geliyorum, hem de şüpheliyim,"diye ekledim. İki kız Rusia'ya baktılar. Rusia kader çubuklarından biriniustaca parmaklarının arasında döndürüyordu. "Çubuklarahükmeden inançtır. Eğer inanırsan, doğruyu söylerler. Eğeristersen, onları senin için okurum," dedi. "Ben gittikçe meraklanıyorum ve inanmak istiyorum. Buyeterli mi?" diye sordum. Sesimde bir meydan okuma vardı. Rusia'mn gözleri kararlı ve karanlıktı. Rünleri elleri arasın-da çevirirken, bir tanesini serbest bıraktı. "Bu senin doğumrünün," diye açıkladı. Parlak, porsuk ağacından yapılmış rünü elimde tuttum veher resim yukarıya gelecek şekilde, üç kenarım çevirdim.Semboller alışık olduğumdan daha ustaca oyulmuşlardı. Amahiç şüphe yok ki Harp, Kaynak ve Meltem'diler. Başımlaonayladım. "Babam doğduğum zaman bu rünü çektiğini söy-lemişti; bunlar benim şanslı semboUerimmiş," dedim. BunuSorgrad veya Gren'den öğrenmiş olabilirler miydi? Yefri gurur duyarak, "Rusia her zaman insanların doğumrününü bilir," dedi. İkin, "Öyleyse gerçekten bizim kanımızı taşıyor," dedi., ce Orman Halkı tek bir çubuk alıp üç köşesini bir ara-1 kur Ormanın dışındaki insanların farklı ayinleri vardır."^ R sia azarlarcasma, "Dağ Adamları da tek bir rün çeker," 227,iye düzeltti.Dokuzda bir şans, imkânsız değildi. Rusia'ya bakıp Gren'iet ettim. "Onunla konuşmadın, değil mi?" diye sordum. Rusia, Gren'e doğru bakarak, "Hayır, niye ki?" diye sor-du."Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorken, doğum rününüçekip okuyabilir misin?" diye sordum. Rusia gözlerinde tehditkâr bir ifade ile, "Bu bir test mi?"diye sordu. Gevella, "Haydi Rusia, bunu yapabileceğini biliyoruz," di-ye bağırdı. Diğerleri de başlarıyla onayladılar. Kızın yetenek-lerine güveniyorlardı. Rusia bir an için elindeki dokuz çubuğa baktıktan sonraderin bir nefes aldı ve çubuklardan birini çekti. "Onun rün-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 128: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

leri bunlar mı?""Onun hakkında ne okuyorsun?" diye sordum. Rusia dudaklarını büzdü. "Üçü içerisinde en baskın olanıFırtına. Güçlü bir ründür, erkeksidir. Kızmaya ve bela çıkar-maya meyilli."Bu, uygun zamanda, herkes için doğru olabilirdi. Rusia rünü tersine çevirdi. "Yıldırım, aniden aklına parlakbir fikir geliyor..." Kız bir an için duraksadı. "Yıldırım çarp-ması bir felaket olabilir. Ateş alabilir ve büyük yıkıma sebe-biyet verebilir." Nefesimi tutmuş, kızın gözlerine bakıyordum. Diğerleride tüm dikkatlerini Rusia'nm üzerine yoğunlaştırmışlardı.Rusia gözlerini boşluğa dikip konuşmaya devam etti. "Çanınsesi vurulduğunda gelir, gizlemek veya reddetmek istemedi-ği bir ünü var. Ama dikkat çeken şey, şiddet içgüdüsü..." Rusia aniden sustu Onun gökyüzü işaretlerine iat;var," dedi. Eline bir başka çubuk aldı ve hayret dolu K' 'hk attı. ^ Çl§~ Yefri çubuğu Rusia'mn elinden alırken, "Bu gökyü2l-nü değil. Nasıl yanlış çubuğu alırsın?" diye sordu. Rusia'mn yüzü kıpkırmızı olmuştu ve elini tekrarama aniden durdu. "O doğduğunda, gökyüzünde kim eti-liydi?" diye sordu. "Bilmiyorum," diye cevap verdim. Bu soru ile hiç karslaşmamıştım. Rusia bir an için gözlerini boşluğa diktikten sonra tekrarilk çektiği çubuğa baktı. "Bu dağların rünüdür. Rüzgâr, karı-şıklık ve gürültü ile ilişkilidir. Bu, uğursuz bir işaret. Onungökyüzü işaretini bilmeden daha fazla bir şey söyleyemem "dedi. Herkes başım çevirip bir grup adam ile beraber kumar oy-nayan sarı saçlı kardeşlere bakıyordu. Gren'in yanma gittimve omzuna dokundum. Kafasını kaldırıp bana baktı. Sesimi yükseltmeden, "Doğum rünlerin, Gren, onlar hak-kında ne biliyorsun?" diye sordum. Gren yüksek sesle kumar oynayan insanlara baktıktan son-ra, "Çok fazla bir şey değil," diye cevap verdi."Sen doğduğunda gökyüzü işareti neydi?" diye sordum. "Boş." Gren acımasız bir gülümseme ile, "Ben iki ayında karanlık olduğu bir günde doğmuşum," dedi. Gözlerinigözlerime dikip "Asılmak için doğmuşum, böyle diyorlar,dedi."Kim dedi?" Sorgrad yüzünde şeytanca bir gülümseme ile, "Kumlu,kolyesine uygun güzel bir boyun bulmaya gitti mi?" diyesordu. "En son gördüğümde gece için hazırlanıyordu," dedim-Sorgrad'a doğru bakıp "Yaptığın pahalı bir jestti," dedim- grad'm ateşin ışığında parlayan yüzünde tatlı bir gü-jjje belirdi. "Öyle bir eğlence için, kolyenin değerinin • katım altın olarak veririm. Ve şimdi, büyücüyü istemedi-'. jZ bir sohbetten nasıl uzak tutacağımızı biliyoruz." Ce-• den zümrüt bir mühür yüzüğü çıkarttı. "Yarın, kızlardan;nin o kolyeyi takacağını ve Kumlu'nun yürüyüşünde ya- sabah bir gariplik olacağını söylesem, bu yüzüğe karşı nekoyarsın?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. "Bahse bile girmem," dedim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 129: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Salkın ve arkadaşlarının yanma dönmeden önce Gren'in ku-lağına eğildim. "Şu zincir bilezikleri olana dikkat et," dedim. Salkın ve arkadaşlarının yanma gidip yere oturdum. "Doğ-duğunda gökyüzünde işaret yokmuş. İki ayın da karanlık ol-duğu bir günde doğmuş," dedim. Rusia, Orman dilinde sessizce bir şey söyledi ve ben yineanlayamadım. "Bu ne anlama geliyor?" diye sordum. "Bu... uğursuzdur," dedi. Rusia'mn ses tonundan, bu ko-nuda daha fazla soru sorulmasını istemediği anlaşılıyordu. Bu bir batıl inanç mıydı yoksa eski ırklar arasında payla-şılan bir bilgi miydi?"Rünler sana benim hakkımda ne söylüyor?" diye sordum. Gözlerinde meydan okur bir ifade ile rünleri bana doğruuzattı. "Onları sana söylediğim gibi diz ve görelim, olur mu?Onlara bakma, onları seçme, sadece diz," dedi. Rünleri ondan aldım ve parmaklarımı pürüzsüz yüzeyle-rinde gezdirdim. Yetenekli parmaklarımla anladığım kadarıy-la, rünlerin yüzeyinde en ufak bir çizik veya çentik bile yok-tu. Bunu çıplak gözle bile görmek mümkün değildi. Rusia gözlerini gözlerime dikti. "İlk önce birini çaprazkoy," dedi. "Onun iki altındaki yine çapraz ve onun bir sıraaltından üç tane." Söylediklerini yerine getiriyordum. "Gerikalanların her biri üçgenin bir köşesine gelecek. Hayır, dışa-11 bakacaklar, böyle."

229

Yerime oturdum. "Öyleyse, ne diyorlar?" diye sordum Rusia ilk yerleştirdiğim tek rünü eline aldı. Rünü havkaldırıp altındaki sembolü bana gösterdi. "Sen güneşin ko230 ması altında doğmuşsun," dedi. "Doğru sayılır," dedim. Gökyüzü rünü, ilk seçtiğim rfiolduğu için meraklanmıştım. "Bu ikinci sıra, senin karakterin hakkında bir şeyler sövlüyor," dedi. Birbirinin yanında, yukarıya bakan iki sembolüinceledi. "Yıldırım, kendini yaratıcı olarak nitelendiriyorsunMeltem, kendini şanslı buluyorsun." Çubukların diğer görü-nür yüzlerindeki ters dönmüş rünlere baktı. "Diğer insanlarsenin hakkında ne düşünüyor? Fırtına, seni anlaşılması zorbulduklarını gösteriyor. Kaynak? Senin birçok şeyi gizlediği-ni düşünüyorlar." Ona doğru gülümsedim. Eğer istiyorsa, bu kayıtsız bakış-larımın altında ne gizlediğimi okumayı deneyebilirdi. Rusia yüzleri yerdeki deriye dönük olan çubukları kaldır-dı. "Ve bunlar, senin hakkındaki gerçekleri açıklayacak," de-di. "Azim ve kararlılık için Çan. Harp ise yetenek, kurnazlıkve zekiliği temsil eder." Öyleyse Rusia, zekice karakter tahmini yapıyordu. Kişi çoktanıdık olmasa bile. Her kasabada, yeni gelenler ile ilgili ha-berler ağzında kemikle etrafta dolaşan bir köpek kadar çabukyayılırdı. Hiç şüphe yok ki gün boyunca dedikoduları dinle-mişti.En alttaki sırayı işaret ederek, "Ya diğerleri?" diye sordum."Annen, sen ve baban," dedi. "Devam et," dedim. Bakalım buradan ne çıkacaktı. EğerRusia ailemle ilgili anlamlı bişeyler söylerse, bu ilginç olabi-lirdi.' Rünlerden ilki olan yüzü bize dönük Çamı bana gösterdi."Annen bir ağaç kadar sağlam ama bir fırtınaya dayanacak ka-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 130: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dar esnekmiş," dedi. baannemin bir fırtına gibi annemin üzerine çöken öf- . ; ve annemin sakin bir şekilde fırtınaya karşı koyan yü-Si hatırladım."Ama burada bir sıkıntı var, Orman. Rusia sıradaki rünekınca kaşları çatıldı. "Bu zenginlik içindir ama aynı zaman-kaybetmek ve kayıp olan anlamına da gelir. Sıradaki Ka~hem esneklik, hem zayıflık için." yüzüme nazik bir merak maskesi takınmaya devam edi-vordum ama zihnimde annemin üzüntüleri canlandı. Öncehir ozanın çocuğuna sahip olmak, sonra onun arkasından gi-decek cesareti gösterememek. Ama mutlaka rünlerin bir kom-binasyonu, insan hayatının herhangi bir bölümüne ışık tut-mayı becerebilirdi. "Semboller ve onlara karşılık düşen özellikler dışında bir-çok şey duydum," dedim. "Örneğin, Tormalinliler, KamışıDrianon'un işareti olarak niteler ve evlilikte sadakat anlamınageldiğini söylerler. Caladhria'da, Arimelin'in rüyalar taşıyanfısıltıları anlamına gelir." Yefri yüzünde şaşkın bir ifade ile, "Rusia her zaman han-gi özelliğin baskın olduğunu bilir," dedi. Diğerleri de başla-rıyla onayladılar. Rusia rünlerin ters yüzlerini okumadan önce bir an içinbana baktı. "Babana gelince, Kurt, bu hırs ve doymamış aç-lık anlamına gelir. Meşe, hayatta güç ve kuvvet anlamına ge-lir. Ama aynı zamanda inatçılık ve boşluğu da simgeler. SomBalığı ise bereketliliği ve seyahat etmeyi anlatır. Ama aynı za-manda diğer bütün özellikleri silen bir tutkuyu ifade eder.Eğer istiyorsan durabilirim." Babamın seyahat eden bir müzisyen olduğunu biliyordu.Dolayısıyla, bu kehanet adını verdiği sözleri söylemek içinÇ°k da zeki olması gerekmiyordu. "Başladığımız işi bitire-fon," dedim. Pekâlâ," dedi. Rünlerin yere bakan kısımlarındaki sembol-leri incelemek için kaldırıp teker teker eline aldı. "Çocukları- 232

mıt^ç.na gelince, Dağ, dayanıklılık ve ileriyi görme gücü anlagelir ama aynı zamanda yalnız bir ründür. Geyik, hız vpsareti simgeler ama korktuğun şeylerden kaçmak anlamına dgelir. Deniz, bu güçtür, derinliklerde gizli ama aynı zarnand'nereden başlayacağını bilememek anlamına da gelir."Kızın gözlerinin içine baktım.Gevalla, "Rünler doğumunu ve aileni bildi, öyle deöımı?"diye sordu. Cevap vermeden önce derin bir nefes aldım. "Fena değilbazı konularda doğruydu." Salkin oturduğu yerde bana biraz daha yakınlaştı, "Öyley-se geleceğinin nasıl olduğunu öğrenelim mi?" diye sorduGülümsedim. Bir kez içine girdikten sonra, artık şimdi çıka-mazdım. Rusia yerdeki üç çubuğu gösterdi. "Sadece gelecek de-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 131: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ğil," dedi. "Geçmişin, şu anda nerede olduğun ve geleceğin,"diye düzeltti. Son bir buçuk yıldır başıma gelen garip olaylar düşünüle-cek olursa, eğer Rusia birazcık da geçmişimle ilgili gerçekle-ri söyleyebilirse, tüm bu oyunun sıradan bir gösteriden fark-lı olduğunu düşünecektim. Rusia, "Ters duran rünler senin yakın geçmişin," dedi."Ateş, yeni bir tutku, belki de gerçek aşktır." Bana bakıp gü-lümsedi, ben de ona gülümsemeye çalıştım. "Kartal, işaretlerve kehanetler, seyahat mi?" Başımla onayladım. "Davul, açı-ğa çıkan sırlar, bir şeyin kırılması..." Şüpheli görünüyordu. Umursamaz görünmeye çalışarak, "Çok seyahat ederim,gerçekten doğru," dedim. Belki de buradakiler, kayıp besin-ciye gerçekten sahiptiler.Rusia yukarı doğru bakan üç rünü inceleyip "Ushal..."Ne?" diye sordum. "Biz ona Kuzey Rüzgârı deriz..." "Ormanın dışında yaşayanlar çok şey kaybetmiş. Rünebak. Dağlardan gelen rüzgâr. Bu Ushal, kışın soğuk günlerin- ükseklerden gelen öldürücü soğuk rüzgâr." Rusia'nın yü-je ciddi bir ifade vardı. "Teshal'ın tam tersidir. Sizin Mel-dediğiniz, güney denizlerinden yağmur ve yaşam geti-jjk rüzgâr." Aniden sustu, dikkati dağılmışa benziyordu."Öyleyse Ushal şu an için ne anlama geliyor?" diye sor-dum-Rusia şöyle bir silkindi. "Bu ya kader ya da kaybolan biry anlamma geliyor. Bir şey mi arıyorsun? Süpürge, bu birye göz kulak olmak veya bir kutsama anlamına gelir. Hu-zur, bu bir gerçek veya bir araştırma olabilir mi?" Gerçektenkafası karışmış gibi duruyordu. "Büyücü ve ben, Orman şarkıları ile ilgili bazı gerçekleriöğrenmek için geldik," diye açıkladım. "Bunlar senin rünlerin, onunkiler değil," dedi. Yine ses-sizleşti ve şaşkın gözlerle rünlere baktı. Salkin o kadar yakınımda oturuyordu ki ikimiz için deyepyeni bir kader çizmeyi planlıyor olmalıydı. "Ya Livak'mgeleceği?" diye sordu. Rusia isteksizce rünleri inceledi. "Ova. Bir ömür boyu, ha-yır daha da fazlası, sonsuzluk, zamansızlık. Veya sadece birmiras," dedi. Omzunu silkip konuşmaya devam etti. "Boy-nuz, çağırma, önemli haberler ama iyi veya kötü olabilir, bel-ki de bir uyarıdır. Toprak, bu başarıdır, sıkı çalışmak ve bü-yük bir olay anlamına da gelir." Bir eli ile saçlarını okşadı.Şimdi daha hızlı konuşuyordu. "Mevsimler geçtikçe her şeyiöğreneceksin ama bunlar çok güçlü rünlerdir. Ve desenleriÇok önemli bir şeyi simgeliyor." Hiç şüphesiz, zamanla her şeyi öğrenecektim. Eğer bu be-lirsiz genellemelerin arasından bir anlam çıkartmak istesey-dim, bu çok kolay olurdu. Ama ya kızın, gerçeklerin çok ya-tanından geçen hayal ürünü cümlelerine ne demeli? Rusia'nın yüzünde yine endişeli bir ifade vardı. "Yine se-yahat edeceksin, değil mi? Eğer başına bir fırtına çökecekse, bu başka bir yerde olsun," dedi. Kızın, gördüğü rünlermamen inandığını fark ettim. Öyleyse kendisini mi yokSa ı "ni mi kandırıyordu?234 Gevalla ellerini uzattı. "Onları alabilir miyim?" diyedu. "Bu yaz vahşi ormanırr^dışına seyahat edecek miyim J.ye merak ediyorum." Altı çubuğu üçerli iki sıra halinde d;

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 132: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

di. "Üst sıradaki pozitif işaretler niye seyahat edeceğimi 05teriyor. Alt sıradaki negatif işaretler ise niye seyahat edemeyeceğimi gösteriyor," diye açıkladı."Bu sadece seyahatler için midir?" diye sordum. Nenad ilk defa konuştu. "Cevabı evet veya hayır olabile-cek herhangi bir soru için geçerlidir," diye açıkladı. Onunümit dolu gözlerle Gevalla'ya doğru baktığını gördüm. Ne-nad'm, Gevalla'nm rünleri yorumlayışını öyle veya böyle de-ğiştirmeye çalışıp çalışmayacağım görmek için onları dinle-meye başladım. Altı genç, rünleri ve Gevalla için ne anlamagelebileceklerini tartışmaya başladılar. Gevalla'nm isteklerini,ailesini, o ve diğerleri için ne gibi seyahat fırsatlarının çıka-cağını yorumlamaya başladılar. Nenad konuları kendi amaç-ları doğrultusunda saptırmıyordu ve hepsi işlerini çok ciddi-ye alıyorlardı. Onların ateşli tartışmasını takip etmektense,kendi cebimden, Caladhria tarzında kemiklere oyularak yapıl-mış ve gençlerinkine göre daha küçük olan rün setimi çıkart-tım. Küçük sembolleri parmaklarımla okşamaya başladım. Rusia, "Aynı gün içerisinde ikinci bir okuma yapamazsın,dedi. "Ayrıca sen inanmadığın sürece işe yaramayacaktır. Bir süre oturup sembolleri ve Rusia'nm onlara verdiği an-lamları düşündüm. Ve şöyle bir düşünüp rünlerin o şekildedüşmesi olasılığını hesapladım. Rusia'nm zekice tahminleri-nin doğru olma ihtimalini düşündüm. Gerçekten kızın tera-zisinde beşte dördünden fazlası mı vardı? Aniden kendimi çok yorgun hissettim. Yılların anıları vbaşımdan attığım insanlar beni rahatsız etti. Rusia'ya bakıp gu sedim. "Yeteneklerinizi benimle paylaştığınız için teşekkürJ Hm- ^rna Ç°^ uzun ve yorucu bir gündü. Size iyi geceler."Salkın ayağa kalkarak elini bana uzattı. "Sizinle beraber ge-vim." dedi. Yefri'nin üzüntülü bakışını görmezden geldim. 235 Salkin'in niyetini anlamak için rünlere ihtiyacım yoktu.Aaaçlanrı arasında ilerlerken, gözlerimiz karanlığa alıştı. Sal-kin devrilmiş bir ağacın üzerinden atlarken elimi tuttu. Son-ca arkadaşça bir elini omzuma attı. Ben karşı çıkmayınca, eli-ni daha aşağıya indirerek beni belimden tutup kendisine yak-laştırdı. Ormanın hareketli yaşam tarzı, onun kaslı ve esnekbir vücuda sahip olmasını sağlamıştı. Elimi elinin üzerinekoyduğum zaman, parmaklarının üzerindeki derinin kuru vesert olduğunu fark ettim. Ağaçların arasından süzülen soğukay ışığı» Ormanın zeminini aydınlatıyordu. Tüm renkler sü-zülüyor ve geriye simsiyah gölgeler kalıyordu. Salkin durdu ve yüzünü bana doğru döndü. Bana doğrueğilip beni öptü. Önce yumuşak bir şekilde başlayan öpüş-memiz, gittikçe daha ateşli hale geliyordu. Dudaklarındanfarklı bir tat alıyordum ve benim içimde de bir ateş yükseli-yordu. Gözlerimi açtığım zaman Selkin'in gözlerinin kapalıolduğunu ve çocuğun yüzündeki duygu yoğunluğunun git-gide arttığını gördüm. Bedenini bedenime dayadı ve ben deiçimde yanan ateşin dengini bulmak için sabırsızlanıyordum. Geriye doğru bir adım atıp ondan kurtuldum. Bir elimiSalkin'in göğsüne koymuştum. Parmaklarımın ucuyla ceketi-nin açık yakası üzerine düşen kumral saçlarını okşadım. "Sa-nırım..." Salkin elimi tuttu ve terlemiş elinin sıcaklığında, bir kalpgibi atan tutkusunu hissedebiliyordum. "Hayır mı?" Sesinde-ki hayal kırıklığı apaçık ortadaydı. "Yakında yola çıkacağız," dedim. "Geride aramızda biti-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 133: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rilmemiş bir şeyler bırakmak istemem. Dolayısıyla, hiç başla-mamak daha iyi, sence de öyle, değil mi?" Genç kızken yaptığım kaçamaklara rağmen, söylevyalan yüzünden Helcarion alnıma bir yıldız düşürmkarar verdi. Salkin'e gülümsedim. "Şimdilik arkadaş V ı ^emıyız?" diye sordum. Niello'nun daha az inandırıcı kadın kahramanları pik-nuştuğumu duymak benim için çok fazlaydı. Neyse ki rmiz çok aydınlık değildi ve Salkin benim yüzümdeki puı-semeyi göremiyordu. Sağlam karakterli erkekler, iyi niyetiolsa, kötü niyetle de olsa, reddedilmeyi kabul edebilirleriAma çok azı, yüzlerine bakarak gülünmesine katlanabilirdi Salkin içini çekti. Hüzünlü bir ses tonuyla, "O zamanazından seni evine kadar götüreyim," dedi. Başımı iki yana salladım. "Yerleşim biriminin ateşleriniburadan görebiliyorum," dedim. "Sen arkadaşlarının yanınadön ve eğlenmene bak. Eminim Yefri seni gördüğüne çokmutlu olacaktır." "Yarın görüşürüz," deyip beni öptü. Ateşli öpücüğü, pe-şimi kolay kolay bırakmayacağını gösteriyordu. Dönüp arka-daşlarının yanma doğru yöneldi. Evlerin olduğu yere doğru yürüdüm. Oldukça neşeliydim.

Ama bizim için inşa edilen kulübeye ulaştığım zaman, şaka-mı paylaşacak kimsenin olmadığını gördüm. Büyücü nereyegitmişti? Uzun süre kimsenin beni rahatsız etmeyeceğiniümit ederek en yumuşak battaniyelerden birkaçını alıp üstü-mü örttüm. Çevredeki evlerden gelen ses?er de kesildiğinde,hâlâ kimse dönmemişti ve kendimi gururum incinmiş gibihissediyordum. Hayır, merak ve geçici arzu, genç bir oğlanı,Salkin kadar baştan çıkarıcı olsa bile, yatağıma almak için ge-çerli bir sebep değil, diye düşündüm. Eğer geçmişte sorum-suz davrandığım olduysa da bunun bir zararı olmamıştı, enazından bana. Ama artık her şey değişmişti. Ayrıca Ryshau.beni değiştirmişti. İkinci kalite bir kemancıdan birkaç nağmedinlemek, Ryshad'ı daha da özlenıeme sebep olacaktı. Onun vatak arkadaşlarımla olduğumdan daha mutluydum.'a C „ bir karşılaştırma yapmam gerekecek olursa, birçok^£ • n hatırı sayılır olandan daha fazla bir temele sahiptim.^lZ üzüntülü olmak, aramızdaki mesafeleri azaltmıyordu,üzden bir anlamı da yoktu.Ya Rusia'nm kader oyununa ne demeli? Göründüğündenı ı a ciddiydi. Kız kesinlikle söylediklerine inanıyordu, tıpkıVadaşları gibi- Bunun özel bir anlamı var mıydı? Söylediğicümlelerin gerçeğe çok yaklaşmış olması beni endişelen-diriyordu ve bunun bir anlamı var mıydı? Gren ve Sorgrad alanet olsun, neredeydiler? Büyük ihtimalle, değerli bir mü-cevher ile güzel bir kızın gönlünü çalmakla meşguldüler.Uzun süredir unutmaya çalıştığım, çocukluğum, ailem ve di-ğer şeylerle ilgili hatırları zihnimden uzaklaştırdım. Artık ge-leceğe bakıyordum. Önümüzde yeni fırsatlar vardı ve her şe-yi Ryshad ile paylaşacaktım. Bu rahatsız, soğuk ve duman ko-kulu yerde uyuyamamamın sebebi buydu. Farkında olmadan uykuya dalarken neredeyse kendimi bu-na inandırmıştım.W-,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 134: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

fEYVA BÖLGESİSon-İLKYAZın I7'si, ÖötEDEn Sonı\A3eirran şaşkın bir şekilde, "Tanrı aşkına, bu da ne ble?" diye sordu. Keisyl gözlerini kısarak baktı. "Arabalar, ovalılar diman..." Vadinin iki yamacında çekiç sesleri yankılanıyorduTeiriol, "Buna nasıl cesaret ederler?" diye sordu. Eirys gri midillisinin üzerinden eğildi. "Karışmayın," diyeyalvardı. "Biz kendi yolumuza koyulalım. Onlar da kendi iş-lerine baksınlar, olmaz mı?" Jeirran'm gözlerinde şüphe dolu bir ifade vardı. "Eğer bi-razcık olsun cesaretleri varsa," dedi. Keisyl yük taşıyan katırın yularını çekiştirerek, "Haydi,"dedi. Hayvan, itaatkâr bir biçimde Keisyl'i takip etti. Diğerle-ri de arkasından geliyordu. Jeirran ve Teiriol, derenin kıyı-sındaki toprak parçası üzerindeki, şimdi açıkça görebildikleriaktiviteye doğru dik dik bakarak yavaşça Keisyl'i takip ediyor-lardı. Sıralanmış arabaların arasına tenteler çekilmişti. Küçükfigürler, yeni kesilmiş ağaçların yanında bir şeyler yapıyorlar-dı. Kerestelerin kesildiği yerden bir toz bulutu yükseliyordu.Yalnız bir adam, elindeki balta ile devasa bir ağacın dallarınıve kabuğunu ayırıyordu. Diğerleri bir evin çizgilerini çeki-yorlardı ve çamurlu çimenlerin üzerinde sıralanmışlardı. "Hey, siz, oradakiler!" Bağırışı duyan tüm kafalar, sesingeldiği yöne çevrildi. Günlük kıyafetleri içerisinde bir adam.büyük atma binmiş ve arazinin yüksek bir yerine çıkmış11'"Nereye gidiyorsunuz?" Sesi kibardı ama Jeirran'm tüylerimdiken diken eden otoriter bir havaya sahipti. • vı "Teyva Fess'ne," diye cevap verdi.Adam başını iki yana salladı. "Ne?"• ran sinirlenerek, "Teyva Fesse," diye tekrarladı. "SizinJ5x^e,kale.»Adam başıyla onayladı ve atını Dağ Adamlarına doğru sür-/vdamm omzunda büyük bir yay asılıydı ve eyerinde ok11 bir kılıf vardı. "Yanınızda hiç köpek yok mu?"Keisyl yavaşça, "Hayır," dedi. "Niye?"Adam, "Nehrin yanında koyunlar var," diye açıkladı. "Si-ze iyi gunler dilerim!" Jeirran en öndeki katırın dizginlerini bırakıp öne çıktı."Bekle! Koyunlarımız var demekle ne kast ettin? Kimin emriile ne inşa ediyorsunuz? Ağaçları kesmeye nasıl cesaret eder-siniz?" Adam hiçbir cevap vermeden atını sürdü ve tepenin üze-rinde gözden kayboldu. Jeirran ağzı açık adamın arkasından baktı. "Seni lanet ola-sıca aşağılık..." Eirys, "Karışmayın," diye tekrarladı. "Teyvakin bize neolduğunu anlatır." Keisyl endişeli bir biçimde, "Toprağın bir kısmını ovalıla-ra satmış olabilirler mi?" diye sordu. Jeirran, "Ağaç kesme ve ev inşa etme izniyle beraber mi?"diye sordu. Keisyl katırın dizginine asıldı. "Bakalım Teyvakin bize neanlatacak," dedi. Arazi eğim alarak yükselmeye başladığında, daha yavaşilerlemeye başladılar. Tepeleri karla kaplı çıplak kayalar, or-manlardan oluşan yeşilliği ikiye bölmüştü. İki uzun yokuş,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 135: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

daha küçük ve sığ vadinin çevresini kuşatmıştı. Taştan yapıl-mış bir köprü, hızla taşlı yatağının üzerinde akan nehrin üze-rinden geçiyordu. Köprü olduğu yerde oturan yalnız biradam tarafından korunuyordu. Jeirran elindeki dizginleri arkasına bile bakmadan T ?uzattı. "Seric!" diye bağırdı. Adama doğru koşarken "Taşkına, aşağı vadide neler oluyor?" diye sordu. Daha yaşlı olan Dağ Adamı^şoğuk bir biçimde kend'yaklaşanlara bakarken mızrağına dayandı. "Kanyonun 0radangelen ovalılar," diyerek yüzünde tiksindiğini gösteren bir fde ile yere tükürdü. "Siz ayrıldıktan birkaç gün sonra pek-ler. Orada kimse yaşamadığından, bu köprüye kadar olan Wtün topraklara sahip çıktılar."Teiriol, "Ama orası senin kış otlağın," diye itiraz etti Seric kaim ve beyaz kaşlarını çatarak dik dik Teiriol'e bak-tı. "Öyleyse git de onlara sen söyle, evlat. Belki de seni din-lerler." Keisyl, Seric'in elindeki mızrağa doğru baktı. "Niye elin-de bununla köprünün basındasın?" diye sordu.Adam içini çekti. "Başımıza büyük bir felaket geldi," dedi.Jeirran, sinirli bir şekilde, "Çok mu kötüydü?" diye sordu. Seric aksi bir biçimde, "Ne kadar kötü olabilirse, o kadar,"diye cevap verdi. "Gedres ve oğlu, köpekleri ile avlanmayagidip uzaktaki korudan geri dönerken, koyunların saman ot-lağını yediklerini görmüşler. Bu Kanyon adamı, Gedres'egözden kaybolmasını, kısaca toprağından çıkmasını söylemiş.Gedres de ona gidip koyunları becermesini söylemiş. Sonraovalı, Gedres'in ağzına bir yumruk patlatmaya çalışmış amaGedres onu haklamış. Gedres, oğluna köpekleri alçak ovalınınve koyunlarının üzerine salmasını söylemiş. Gedres, adamınbu durumdan hoşlanıp hoşlanmayacağını görmek istemiş-Ovalı bir ıslık çalarak bir grup hırsızı çağırmış." Seric başımiki yana salladı. "Çocuk daha sonra neler olduğunu tanı ola-rak hatırlamıyor ama uzun lafın kısası, Gedres sırtından bı-çaklanarak öldürüldü." Eirys, "Olamaz," diye çığlık attı. "Zavallı Yevrein! Yapabi-leceğim bir şey var mı?" • kafasını kaldırıp Eirys'e bakınca, kırışık yüzü biraz-n yumuşadı. Seric, Eirys'e baktı. "Sizi gördüğüne çokun olacaktır. Sheltya bu sabah geldi ve onu öğle vakti"l£ Hülen Yevrein için çok zor bir gün olacak," dedi.î° -sy\t "Çocuk nasıl?" diye sordu.ç ic başını iki yana salladı. "Kendini suçluyor ama kimseolan bitenden sorumlu tutmuyor. Daha bu yaştayken on-hepsiyle başa çıkması mümkün mü? Piçler onu kamçı-lannŞlar- jeirran ve Teiriol, yüksek sesle, sinirli bir biçimde söylen-ce başladılar ama Keisyl bağırarak onları susturdu. "Yeter!Burada vakit kaybediyoruz. Fesse'ye gidelim ve ne olacaksaolsun." Köprüyü geçip uzun vadide ilerlemeye başladılar. Vadidekiağaçların ve çimenlerin güzelliği, yerini çoktan çıplak kaya par-çalarına bırakmıştı. Toprak, yapılan kazılar yüzünden kararmış-tı. Birkaç figür, bir derenin önüne su bendi çekmekle meşgul-dü. Suyu bir dizi bend kapağı ve kanala yönlendirerek, durup

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 136: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

suyun akışını seyrettiler. Teiriol'un neşeli bir biçimde el salla-yışma cevap vermediler ve tekrar işlerinin başına döndüler. Eirys midillisini mahmuzlayarak diğerlerinden önce kalekapısına vardı. Kalenin surları iki adam boyundaydı. Koca-man, rasgele şekillerdeki kayalar öyle büyük bir ustalıkla yanyana döşenmişti ki kayaların arasına bir bıçağın ucunu sok-mak bile mümkün değildi. Ek yerleri ve farklı açılardaki taş-lar, insanın kafasını karıştırıyordu. Mazgallarla donatılmış du-varın üzerinde, ellerinde mızraklar ile dikkatli figürler dola-şıyordu. Kendilerine doğru yaklaşan kıza bakarak onu selâm-ladılar. Eirys üzengisinin üzerinde ayağa kalkıp cevap verme-ye hazırlanırken, Jeirran ve diğerleri de yanma geldiler. Ka-inin büyük kapısı, katırların teker teker geçmesine izin ve-recek kadar aralandı. Keisyl, iki tarafındaki yüksek duvarlar ileblr tüneli andıran açıklıktan içeri girdi. Kapıdaki asker, yanındaki çocuğa doğru bakın u,PlV) 1,patmasmı işaret etti. Jeirran a doğru döndü "KarşıdaVlarda yer var," dedi.Keisyl kapıdaki askerin köpeğinden korkan katırı saktirmeye çalışarak, "Dur!" diye emretti. Göğsünde bemhbir çizgi olan köpek, Dağ Adamlarının beline gelecek V Abüyüktü ve esnek bir vücuda sahipti. Köpeğin havlamasırini öfkeli bir ulumaya bıraktı ve uzaklardan biryerden blTka bir köpek havlayarak cevap verdi.Keisyl, "Onları aç mı bırakıyorsunuz?" diye sordu. İriyarı asker, eliyle köpeğin zincirine asılarak onun sesin'kesti. "Aç ve o aşağılık ovalılara karşı hazır," diye cevap verdi Eirys eyerinin üzerinden inip aceleci bir biçimde etekleri-ni düzeltti. "Yevrein nerede?" Asker, "Orada," diyerek kalenin ortasındaki kare şeklinde-ki kuleyi işaret etti. Kale duvarlarından daha yüksek olan ku-lenin dört bir tarafında küçük pencereler vardı. Eirys, midillisini kızgın Teiriol'e bırakarak, "Benekliyegöz kulak olun," dedi ve koştura koştura uzaklaştı. Jeirran elindeki dizginleri bırakarak, "Onları götürün verahat ettirin," dedi ve karısını takip etti.Katırlar meraklı gözlerle Teiriol'e bakıyorlardı. "Ama..." Keisyl, "Birinden yardım iste, Teir. Mümkün olduğuncaçabuk senin yardımına geleceğim," diyerek ağabeyinin om-zuna dostça vurdu. "Gerçeği öğrenmek istiyorum," diye ek-ledi. Keisyl, kendi kendine bir şeyler söyleyen Teiriol'ü yalnızbırakıp Jeirran'm arkasından kulenin merdivenlerini çıktı. Ka-pıyı yavaşça açıp sessizce Eirys'in yanında dikilmeye başladı-Zemin katın neredeyse tamamını tek bir oda oluşturuyordu.Duvarlardaki meşaleler ve mumlarla aydınlanması gerekenkaranlık odanın bütün eşyaları, gelişigüzel duvarların kenarı-na yığılmıştı. Omuzları çökmüş insanlar, odanın ortasın mışlardı ve anneler, birbirine sokulmuş çocuklarını ku-t°P orlardı. Gözlerinden yaşlar akan Eirys, Jeirran'm elinikavrayıp bakışlarını odanın ortasında bulunan oçağm51 daki kadına odakladı. Kadının yüzü bembeyazdı ve ya- 243ti arı çökmüştü. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı ve elindekii dolu kovayı ateşin üzerine dökerek parlak alevleri bastır-Odayı ani bir soğuk kapladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 137: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

jjrj adam ellerinde demir çubuklar ve kıskılarla öne çıkıp•tunlardan birinin dibindeki büyük ve ağır taş bloğu kena-ra ittiler. Kadın ortaya çıkan açıklığa doğru eğilip simsiyahahşap bir kutu çıkarttı. Kemerindeki anahtarlardan birini alankadın, kutuyu açtı. Daha yaşlı olan adam kutuyu tutarken, ka-dın da içindeki altm ve gümüş paraları saydı. Kadın, Teiriol'den birkaç yaş genç olan çocuğa doğru dö-nüp titreyen bir ses tonuyla, "Bu senin payın, Nethm," de-di. Çocuğun yüzünde üzgün ve suçlu bir ifade vardı. İkinciadam, çocuğu cesaretlendirmek istercesine eliyle omzunadostça vurdu. "Babanın hatırasını yaşatmak için bu parayı iyikullan. Birkaç sene sonra, bunu baban sana kendisi verecek-ti..." Kadın, üzüntüsünden daha fazla konuşamadı. Gri bir cüppe giyen uzun boylu bir adam öne çıktı ve sı-kıntılı bir yüz ifadesiyle, "Bu kadarı yeterli," dedi. Kutununağzını kapattı ve yaşlı adama doğru başıyla onayladı. Kutuyutekrar yerine yerleştirdiler. Gri cüppeli adam, ağlayan Yevrein'ikendi haline bırakarak Nethin adındaki çocuğu dışarı çıkarttı. Eirys bir şey sormak istercesine Jeirran'a doğru döndü veJeirran karısının ağlamaktan ıslanmış yüzüne baktı. "Haydi,"dedi. Eirys, Yevrein ve onu teselli etmeye çalışan kadınlarınyanma gitti.Keisyl içini çekti. "Bu çok kötü bir şey, Jeir." Jeirran, "Babalarımızın zamanından bu yana sıkça karşılaş-ırınız bir sahne," diye cevap verdi. "Bütün bölgeler güç du-amda ve yağmalanıyor," diye ekledi. Jeirran'm sözleri, yanlarındaki adamın dikkatini Ççı .Adam, Jeirran'a doğru dönerek, "Othil Bölgesi de böyleçekti mi?" diye sordu. Keisyl başını iki yana- salladı. "O kadar uzak değil artla b'Kanyondan tam o kadar uzağız," dedi.Jeirran, "Bu sadece zaman meselesi," diye kükredi. Keisyl ağır bir sandığı yerine çeken adama yardım eder-ken, "Sence ne yapmalıyız, Alured?" diye sordu. Alured, "Yukarıdaki madenlere ve yaz otlaklarına habergönderdik ama bunun ne faydası olacağını bilemiyorum.Adamları geri getirmek çok güzel ama mevsimin en verimligünlerini kaçırmış olacağız," diye cevap verdi. Alured başkabir adamın elindeki bir tabureyi aldı ve oturdu. Alured yü-rürken sendeliyordu. Jeirran ellerini göğsünde kavuşturup odayı eski haline ge-tirmeye çalışan adamlardan uzak durdu. "Ama bu böcekleritopraklarımızdan çıkaracaksınız, öyle değil mi?" diye sordu. Alured omzunu silkti. "Belki. Eğer yapabilirsek. Ama on-lara böcek demekte haklısın. Aslında daha çok fareler gibiler.Her öldürdüğün bir tane için üç tane ortaya çıkıyor. Ve hep-si de kanımızı emmek istiyor." Jeirran, "Ama böylece toprağımızı çalmalarına izin vere-meyiz," diye itiraz etti. Keisyl, "Daha sonra," diyerek Jeirran'a doğru baktı. Kaş-larını çattı. "Şimdi bir işe yara," diye ekledi. Jeirran öfkeli gözlerle Keisyl'e baktı ama yine de sandal-yeleri ve mobilyaları yerleştiren adamlara yardım etti. Odayavaş yavaş eski halini almaya başlamıştı. Raflı dolaplar, sıra-lar, tabureler ve işlemeli minderleri olan sandalyeler eski yer-lerine taşınıyordu. Sepetler, raflara sıralanıp kabaca işlenir»?hayvan heykelcikleri ve beceriksizce dokunmuş rengarenyünlerin yanındaki yelerini alıyorlardı. Keisyl ocağın başın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 138: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ki üç adama bakarken, üzüntüden gözleri karardı. rran, "Size söylemiştim, dedi. Daha kaç tane...

rri cüppeli adam içeri girip ellerini çırpınca, Jeirran sus-Adamm boyu kısaydı ve vücûdu, yıllardır ağır işlerde ça-1 anıı gösterir biçimde kaslı değildi. Ama mavi gözlerinde- 245}larln bilgeliği, rahatça okunabiliyordu. Herkes meraklı•zlerle adama doğru döndü. "Gedres iyi ve dürüst bir adam, sadık bir eş ve iyi bir ba-haydı- Ölümü hepimizi üzdü. Üzüntümüz, evlendiğinde ya-kılan ateşi söndürdü. Güneşin son ışınları ile beraber, oğlu-nun elinden yeni bir yaşam doğacak. Ayların gözleri, şimdive her zaman, kızkardeşlerini koruyacaktır." Netkin tedirgin bir biçimde öne çıktı. Çocuğun titreyenelinde kızgm bir demir vardı. Netkin demiri ocağın kalbinesoktu ve ocağın içindekiler aniden alev aldı. Alçak sesle çığ-lıklar atıldı ve birkaç kişi el çırptı. Çocuğun yüzünde belirlibelirsiz bir gülümseme belirdi. Büyükbabası eğilerek çocuğukucakladı.Jeirran içini çekti ve bir eliyle gözlerini ovuşturdu. Alured elinde cam bir yeşil şişe ve birkaç sıradan kadehile yanlarına geldi. Duygu dolu bir ses ile, "Gedres'in anısı-na içme zamanı," dedi. Diğer adamlar da aynısını yapıyor-lardı. Herkes sandalyelere oturup içkilerini yudumlayaraküzüntüsünü bastırmaya çalışıyordu. Kadınlar, lambaları vemumlan yakarak odayı aydınlattıktan sonra, odanın diğer ta-rafında yerlerini aldılar. Bir süre sonra onların da önünde şi-şeler ve bardaklar vardı. Arka taraftaki kapıdan çıkan birkaçgenç kız, odanın ortasındaki uzun masanın üzerine ekmek,et ve meyve dolu tabaklar koymaya başladılar ama kimse ye-meklere ilgi göstermiyordu. Adamlardan birkaçı ağlıyordu vekadınlar ellerindeki ıslak mendiller ile sık sık gözlerini sili-yorlardı. Sıkıntılı sohbetler yavaş yavaş yerini canlı konuşma-lara bıraktı ve birkaç utangaç gülüş, matem havasının sus-kunluğunu bozdu. e- Teiriol bir süre sonra yanında birkaç adamla berabpıda göründü. Yüzünde kırgın bir ifade vardı ve içeri .ye tereddüt etti. Keisyl'in yanma yürüdü. "Germedin "' diyalçak sesle yakındı. Keisyl, "Ocağı söndürüyorlardı," diye özür diledi, "«,ya'yı çıkarken görmedin mi?"Teiriol başını iki yana salladı. Jeirran, "Ne zaman gördün ki?" diye homurdandı. "j[anın eşiğine ayak basar basmaz ortadan kaybolurlar. Bir adaölür, Sheltya gelir, ölü bedenlerin koyulduğu kayalığa adamyatırır, elindeki cam ile numarasını yapar ve başka bir şeysöylemez. Misaen'in kuzgunları işini yapar, Gündönümü ge-lir, Sheltya kemikleri Maevvalin'in kucağına bırakır ve her şeysona erer. Bu durumun Yevrein'e nasıl bir faydası olabilir?Çok genç yaşta dul kaldı ve kocasının ölümü elim bir kazabile değil. Nethin'i nasıl teselli edeceğiz? Zavallı çocuğa kıla-vuzluk edecek kimse yok. Amaçsızca dolaşacak, vakit geçire-cek ve yaşı geldiğinde, babasından kalan malları alacak." Alured, aşağılandığını hissederek, "Tüm Teyvakin, çocuğakılavuzluk edip onu koruyacaktır, Jeirran," dedi. "Başkalarını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 139: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

da Lidra Bölgesinin zayıflıkları ile değerlendirme." Jeirran ayaklarını yere sürterek ayağa fırladı. "Hiçbir şeybilmiyorsun," diye bağırdı. Keisyl iki adamın arasına girerek, "Yeter!" diye bağırdı."Jeir, git ve bak bakalım Eirys aşağıya gelecek mi? Yevrein ıteselli edecek kızkardeşleri var ve Eirys buraya gelip festival-de gördüklerini anlatarak insanları neşelendirebilir." Alured meraklı gözlerle, "Selerima'da işleriniz nasıl gitti-diye sordu. Jeirran merdivenlere açılan kapıya doğru yürüdü ve Mcevap vermedi. Bir süre sonra Eirys, pembe yüzünde ken ^ne güvenir bir ifade ile aşağıya indi. Keisyl yan gözle Eıryizlerken, ondan birkaç saniye sonra aşağıya inen Jeirran 11 den geldi. Jeirran odayı dolaşarak insanları selâmlıyor veE ,eyler konuşuyordu. Eirys iki eski arkadaşı ile beraber biraya oturup tatlı bir sohbete daldı ve Teiriol bir grup gençdalaşıp eğleniyordu. Keisyl, dikkatini Alured'e yöneltti- 247? He, onun yeni arkadaşı ile bir sürahi dolusu köpüklü bi-vı paytaŞttğ1111 gördü. Keisyl, "Hordist," diyerek başıylaadamı selâmladı. Adam elindeki bardağı kaldırarak Keisyl'i selâmladı. "Ke-•sV] " dedi. "Bu çok kötü bir durum," diye ekledi. Keisyl kendi bardağından bir yudum aldıktan sonra, "Çokdoğru," dedi. Alured, yüzünde tüm cesaretini yitirmiş bir ifade ile,"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu. Keisyl, "içinizden Sheltya'nm fikrini alan oldu mu?" diyesordu. Hordist şişmiş parmağını emdikten sonra, "Peider denedi.Sheltya Gündönümü'nde kemiklere soracağım ve mutlaka so-rulara cevap bulacağını söylemiş," dedi. Jeirran, yan masada oturduğu yerden, elindeki likör kade-hini kaldırarak, "Kurumuş kemiklerin ne faydası olabilir?" di-ye sordu. "Bu piçleri topraklarımızdan çıkartmak için güçlükollara ihtiyacımız var." Hordist yüzünde Jeirran'dan hoşlanmadığını belli eden birifade ile, "İnsanlarımız yukarıdaki madenlerden geri döndük-leri zaman, belki senin dediğini yaparız," diye cevap verdi.0 zamana kadar elimizde sadece gençler, hastalar ve topal-lar var. Maevvalin'in üzerimdeki lanetine karşı ne yapmalı-yım?" Jeirran zalim bir gülümseme ile, "Ayakların yeterince sağ-«m," dedi. "Onları tekmeleye tekmeleye öldürebilirsin," di-ye ekledi. Hordist içkisinden bir yudum daha aldı. "Evet, bunu ya-pabilirim," dedi. Alured, Hordist'in bardanım doldurdu. "Diğerleri peıkadar, bu böcekler, yerin derinliklerine kadar kazmış, aöa , erm yarısını kesmiş ve sırtında postu olan her hayvanı ürk"müş olacaklar. Koyunları da o zamana kadar tüm otlakları •yip bitirmiş olacaktır." Hordist, "En azından hayvanlar buradan ayrılabilir," çjjvhomurdandı. "Kanı ve kemikleri burada yoğrulmuş olanlaise öylece kaçamaz." Hordist'in yakınmaları, yetim kalmış çocuğun büyükbaba-sı tarafından bölündü. Yaşlı adam bir elini masaya koydu"Size öfke dolu hikâyeler anlatayım," dedi. "Ceider kuzeye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 140: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

doğru at sürdüğünde, üzerinde ejderha pullarından yapılmışzırhı vardı ve gazabı, bir ejderhanın alev kusan nefesi gibiy-di." Dört adam, yaşlı adamın tutkulu bir biçimde anlattığı ef-saneyi dinlediler. Hava kararmaya başladığında, yaşlı adamhâlâ hikâyesini anlatıyordu. Yaşlı adam kurumuş ağzını ıslatmak için bir yudum içkialdı. Hordist, "Ne yazık ki, Peider, Ceider'in kemiklerini kul-lanarak onu nasıl çağıracağını ve bir ejderhayı tek başına na-sıl kaldıracağım bilmiyor," diye mırıldandı. Alured huysuzca, "Dağların eteklerinde bile artık ejderhâ-lar yok," dedi. "Ovalılar, dağların doğu yamacındaki ejder-hâları atalarımın zamanında avlamışlar," diye ekledi. "Kalenin duvarları, ejderhanın ateşi ile yanıyordu. İntikamyerini bulmuştu. Kötü kader, utancında boğulmuştu!" Peider,hikâyesini sonlandırırken sesini yükseltip ateşli bir şekilde ba-ğırdı. Odanın dört bir tarafında alkış koptu ve herkes sohbetinedaha ateşli bir şekilde devam etti. Jeirran aniden, "Ateş," dedi. Yüzündeki heyecan, gözle-rindeki ışığa yansımıştı. "Ejderhanın nefesi, işte bu ateş! Ova-lıları ateş ile topraklarımızdan kovacağız," diye ekledi. Alured, "Bir ejderhayı nereden bulacaksın? Misaen denğlîü ödünç vermesini mi isteyeceksin?" diye sordu.3 jeirran, Hordist'e doğru döndü "Ama odunlarımız var,'il mi?" diye sordu. Hordist içkisini daha ağır yudumladı-dan, sarhoş olmamıştı. Jeirran, "Reçine ve çamlar," diyeekledi- ;Hordist, Jeirran'm ne demek istediğini anlayarak, 'Evet,", JJ Yüzünde heyecanlı bir ifade ile, "Bir balta tutamamama bir meşaleyi üzerlerine fırlatabilirim," diye ekledi. Sesini o kadar- yükseltmişti ki yan masalarda oturan insan-lar, başlarını çevirip ne olduğunu anlamaya çalıştılar. "Ne di-yorsun, Rakvar?""Hangi konuda?" Alured, hevesli bir şekilde, "Aşağıdaki farelerin yuvalarınıyakmak konusunda," dedi. Gözlerinde sinsi bir ifade ile, "Bi-zim için yeterince ağaç kestiler," diye ekledi. Şüpheli bir ses, "Yeşil kereste yanmaz," dedi. Ama ses to-nundan, kandırılmaya hevesli olduğu belli oluyordu. Hordist, "Eğer üzerine biraz yağ dökersen yanar," diye iti-raz etti. İnsanların kahkahası, gerilmeye başlayan havayı birazcıkolsun dağıtmıştı. Bir başka adam, "Büyük bir ateş, kurtlanmış koyun sürü-lerini Kanyona kadar kaçıracaktır. Ovalılar da onların peşin-den gidebilirler," diye bağırdı. Elleri yaralı yaşlı bir adam, "Yağ ile uğraşmayın. Biraz asitbulun ve suratlarına fırlatın," dedi. Bu öfke dolu sözleri duyan insanların birkaçı, şaşkın biryüz ifadesi ile adama baktılar ama diğerleri başlarıyla onayla-dılar. Jeirran, "O zaman ne bekliyoruz?" diye bağırdı. "Bekler-sek, Gündönümü olmadan dokuz katma çıkmış olurlar. On-'an yakalım ve kemikleri Sheltya'ya bizim haklı olduğumuzubağırsın," diye ekledi. Şüpheli ses bu sefer, "İki ay^da- dolunay bu gece," çj >.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 141: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Rakvar, "Avlanmak için güzel bir gece o zaman," ^ej. Eirys ve diğer kadınlar, erkekler ayağa kalkıp çizmele i250 ve eldivenlerini giyip pelerinlerini üzerlerine alırken, şimuli gözlerle onlara baktılar. Teiriol yüzünde istekli bir ifade ile, "Ne oluyor?" ^vsordu. Jeirran öfkeli bir biçimde, "Ovalılar ile olan işimizi bitireceğiz," dedi. Keisyl'in yüzünde daha sakin bir ifade vardı ama kararlıbir sesle, "Onları topraklarımızdan atacağız," dedi.Teiriol, "Çizmelerimi alayım," dedi. Erkekler kapıdan dışarı çıkarken, Keisyl endişeli gözlerleTeiriol'e baktı ve onu kolundan yakalayarak, "Bizimle gelebi-lirsin, Teir ama dikkatli ol. Gençlerin hiçbiri gelmiyor. Onla-ra burada kalmalarını, kaleyi ve kadınları korumalarını söy-le," dedi. Çevrede heyecanlı bir telaş vardı. Atölyelerin kapıları açıl-dı ve baltalar, kazmalar ve hatta kürekler sabırsız insanlara da-ğıtıldı. Havaya kaldırılan silahlar, meşalelerin ışığında parıldı-yordu. Küçük fıçılar, şaşkın gözlerle gökyüzüne bakan katır-ların sırtına yüklenirken, insanlar birbirlerini dikkatli olmala-rı için uyarıyordu. Kadınlar merdivenlerde toplanıp insanlaraplanı açıklıyorlardı. İki kadın, ellerinde ince ağızlı kavanozla-rın olduğu birer sepetle koştururken, bir diğeri, kucak dolu-su yırtık pırtık kumaş parçaları getirdi. Bir başka katırın sır-tına, kömür dolu çuvallar yüklendi. Katırın kömür tozundansimsiyah olmuş sırtından aşağıya, kavanozlardan sızan süliür-lü sarı sıvı akıyordu. Jeirran, "Sadece siperli ışıklar," diye bağırdı. İnsanlar yan-larında metal plakaların olduğu lambaları yakıp plakaları in-direrek ateşin parıltısını gizlemeye çalıştılar. Kalenin ağır Ka-pısı yavaş yavaş açıldı ve kalabalık insan topluluğu dışarı çı tirecenin karanlığına insanların gözleri alışana kadar, yavaşilerlediler. Vadi, hareket eden gölgelerle doluydu. Av-ı ra özgü bir sessizlik ile ilerleyen insanlar, vadide ilerleyip? rüyü geçtiler. Kendilerine aldırış etmeyen koyunların ya-dan geçerken, bir grup sessizce sürünün arasına gizlendi diğerleri küçük gruplara ayrilarak yollarına devam ettiler.7aman zaman durup çevrelerini inceledikten sonra yürüme-e devam eden insan topluluğu, sonunda ovalı kampının çev-resini sardı. Dört at arabasının ortasında küçük bir ateş yanı-yordu. Arabaların arasına tenteler gerilmişti ve ovalılar, bat-taniyelerine sarılmış uyuyorlardı. Ateşin başındaki yalnız fi-gür, elindeki tahta parçalarını ateşe atıyordu. Keisyl şüpheli bir biçimde, "Bize söylendiğinden daha ka-labalıklar," dedi. Teiriol, "Eğer onları şimdi kovamazsak, Gündönümü gel-diğinde vadinin yarısını işgal etmiş olurlar," dedi.Keisyl başıyla onayladı. "Doğru." Jeirran, Alured'e doğru eğildi. "Uzağa en iyi kim bir şeyfırlatabilir?" diye sordu. Yaşlı adam bir an için düşündü. "Rogin," dedi. "Şurada-ki taşı buradan vurabilir," diyerek uzaktaki bir yeri işaret et-ti. Diğerleri haber gönderdiler ve Rogin yanlarına geldi. Ro-gin, Jeirran'dan daha uzun bir adamdı, kuş gagasını andıranbir burnu ve karmakarışık saçları vardı. Jeirran adama baktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 142: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Bunu ateşin tam ortasına fırlatabilir misin?" diye sordu. Rogin ucuna reçineli bez parçasının sıkıştırıldığı şişeyieÜyle tarttı. "Sorun değil," dedi, Jeirran çevresine bakmdığmda, sülfüre bulanmış bez par-çalarına kömür dolduran ve kavanozların ağızlarına bez par-çaları sıkıştıran adamları gördü. Rogin, "Gedres için," diye bağırarak ayağa kalkıp elinde-1 Şişeyi geniş bir yay çizecek şekilde hedefine fırlattı. Ateşin başındaki adam ayağa kalkmaya hazırlanırken, alevler'den parlamasıyla kendisini alevlerin ortasında buldu TV*1saniye geçmeden adam, çığlıklar atarak yanan bir korkıbolü haline dönüşmüştü. Kısa süre içerisinde, adamın s ıtutuşmuş, derisi kararmaya başlamış ve yüzü tanınrnavhale gelmişti. Diğer adamlar yattıkları yerden kalkmaya çalışırken o )rın da üzerlerine şişeler fırlatıldı. Arabaların arasına gerilmtenteler alev aldı ve açgözlü ateş, arabaların tahtalarını kem'meye başladı. Öfkeli çığlıklar atan ovalılar, ellerine geçirditleri kürekler, keserler ve keskilerle ayağa fırlayıp kendilerinsaldıran düşmanın nerede olduğunu anlamak için çevrelerinebakmdılar. Yerdeki battaniyeler, duman duman tüten bir yünyığını haline gelmişti. Diğer taraftan Dağ Adamlarının öfke dolu bağırışları yük-seldi. Dağlılar, ellerindeki aletleri ve meşaleleri kerestelerinkesildiği çukura doğru fırlattılar. İçerisinde yanıcı madde olanfıçılardan biri alev alıp büyük bir gürültüyle patladı. Alevlergökyüzüne doğru yükselirken, çukurun çevresine güneş ka-dar parlak ateş parçaları saçıldı. Ovalılar, ellerindeki silahlar-la Dağlılara doğru koşmaya başladılar ama Dağlılar, karanlık-ta ortadan kayboldular. Ovalılar bir an için tereddüt edip ol-dukları yerde dikilince, ayaklarının dibinde kavanozlar patla-dı. Küfrederek etrafa kaçışan ovalılar, korku dolu çığlıklar at-tılar. Günler boyu emek harcayarak üst üste yığdıkları keres-teler, cayır cayır yanıyordu. Keresteler, meşaleler ve kavanoz-ların içindeki yağın etkisiyle çabucak alev almıştı. Jeirran, elindeki kazmayı havaya kaldırarak, "Saldırın! di-ye bağırdı ve ovalıların üzerine doğru koşmaya başladı. Dörtbir yandan fırlayan Dağlılar, ellerindeki aletler ile ovalılar111kafalarını kesip ve kemiklerini kırdılar. Ovalıların bir kısmı,böğürerek iplerinden kurtulmaya çalışan öküzlerin yanmakaçtı. ? ran, "İşiniz bittiği zaman biftek kızartın, çocuklar!" di-h aırdı. Jeirran elindeki kazmayı kendisine doğru koşanye savurdu. Jeirran'm kazması ile adamın küreği, gürül-0 . J^JJ. ses ile birbirine çarptı ve kürek adamın elinden fır-1 , jeirran kazmayı adamın midesine geçirdi. Adam, nefes-kalarak iki büklüm yere kapaklandı. Jeirran, kazmanın siv-? ucunu adamın beynine sapladı. Kazmayı güçlükle adamın, fatasmdan çıkarttığında, aletin ucunda saç, beyin ve kan ka-sımı bir bulamaç vardı. Jeirran adamın cansız bedeninin üs-tüne çıkıp bir sonraki kurbanının kim olacağına karar vermekiçin çevresine bakındı. Keisyl kendisini savunmak için, elindeki baltayı geniş biraçıyla savurdu. İki ovalı, ellerinde keskileri ile Keisyl'in sa-vunmasında zayıf bir nokta bulmaya çalışıyorlardı. Keisyladamlara doğru döndü. "Ne kadar aptalsınız," dedi. Amaçevrede o kadar çok ses vardı ki Keisyl'in ne dediği duyul-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 143: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

madı. Saçı uzun olan ovalı, öne doğru hamle yaparak Ke-isyl'in bacağına doğru, saldırdı. Keisyl baltanın tersiyle ada-mın kulağının arkasına ağır bir darbe indirdi. Adam ağzındanburnundan kanlar saçarak yere yığıldı. Adamın yanağındançıkan kırılmış kemikler, meşalelerin ışığında bembeyaz parlı-yordu. İkinci ovalı uygun zamanı yakaladığını düşünerek önehamle yaptı. Adam elindeki keskiyi havaya kaldırdığında, Ke-isyl'in baltası koltuk altına saplandı. Adamın silahı elindendüştü. Ovalı bir eli ile göğsündeki yarayı tutarken, Keisyldüzgün bir vuruş ile adamın kafasını uçurdu.Jeirran, "Yaralı da ölü kadar iyidir," diye bağırdı.Keisyl, "Maevvalin, merhametli olanlara merhametli dav-ranır," diye açıkladı. Keisyl kafasını kaldırıp kardeşinin ne-rede olduğuna baktı. Teiriol, yanan bir arabanın enkazınayaslanan ovalıyı köşeye sıkıştırmıştı ve elindeki demir ilesahte hamleler yapıyordu. Ovalının elindeki kürek, alevlerin'?ığı altında parlıyordu. Adam iki eli ile tuttuğu küreği kal-

253

dırıp Teiriol'un yüzüne doğru indirdi. Teiriol çevik K-hamleyle kenara çekilip başını iki yana salladı. Ovalının V-reği tutan parmakları, tahta sapı çok sıkı kavradığına254 bembeyazdı. Ovalı üst dişleri ile alt dudağını ısırarak bir tdaha hamle yaptı. Teiriol küreğin altından savurduğu dem'çubuğu adamın dirseğine geçirdi. Etraftan yükselen çıöU.seslerine rağmen Keisyl, adamın kırılan kemiğinin çatırtısını duymuştu. Adamın iliklenmemiş gömleği kan içinde kal-mıştı ve acı ile dudağını öyle bir ısırmıştı ki neredeyse ko-partıyordu. Teiriol bir an için duraksadı ama yanından öf-ke oldu bir çığlık atarak gelen Jeirran, elindeki baltayı ada-mın çenesine geçirip ovalının yüzünü tanınmayacak halegetirdi. Keisyl dağlılardan birinin acı dolu bir çığlığını duyunca,başını sesin geldiği yöne çevirdi. Alured, göğsünde bir ok ilesendeleyerek Keisyl'e doğru yürüyordu. Karanlığın içindengelen oklar, dağlıların üzerine bir yağmur gibi yağmaya baş-ladı. Rogin ve yanındakiler, kerestelerin arkasından bir yerdengelen ani saldırıyı fark edince korku dolu çığlıklar attılar. Jeirran öfke ile Rogin ve arkadaşlarının olduğu tarafa dö-nüp "Haydi, şu piçlerin işini bitirelim," diye bağırdı. Amaateşin aydınlattığı yerler dışında, karanlığın içerisinde hiçbirşey görünmüyordu. Teiriol ovalılardan birini yere serip Jeirran'm yanma geldi."Geri çekilin," diye bağırdı. Teiriol, Jeirran'm savunmasızsırtına doğru inen bir keseri kolaylıkla savuşturdu.Birisi, "Çobanlar," diye bağırdı. Keisyl gözlerini karanlığa dikerek, "Ateşin yanında kolayhedef oluyoruz. Hepimizi teker teker avlayacaklar," diye ba-ğırdı. Bir Dağ Adamının ölüm çığlığı duyuldu ve Rogin sesimyükselterek, "Geri çekilin, geri çekilin. Ateşin yanından uzaK-laşm," diye bağırdı. Keisyl» Jeirran'ın kolundan tuttu. "Haydi. Eirys'in, Yevre-?\t beraber yas tutmasını mı istiyorsun?" diye sordu. rjağ Adamları ovalıların cesetlerini kanla yıkanmış çimen-rjn üzerinde bırakarak karanlığın içine dağıldılar. Ateşler, 255?oymayan bir açlık ile yanmaya devam ediyordu. Jeirran ye-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 144: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

egilip çimenlerin üzerindeki keseri alıp karanlığa doğrufırlattı- "Bu onlara topraklarımızı işgal etmek ne demek öğ-retmiştir," diye bağırdı. Keisyl, Jeirran'ı umursamayarak bir eliyle Alured'e destekoluyordu. Alured'in gömleği kıpkırmızıydı. Keisyl, "İyi mi-sin?" diye sordu. Yaşlı adam, "Bu lanet olası oku çıkarttığımız zaman çokdaha iyi olacağım," diye cevap verdi. Jeirran, "Zaferimizi kutlamak için birkaç kadeh devirdik-ten sonra hiçbir şey hissetmezsin," dedi. Teiriol ayağının dibine saplanan okun görünce korku do-lu bir çığlık attı. Dehşete kapılıp çevresine bakındı. "Nerede-ler?" Keisyl, Alured'in koluna girdi. "Koşmaya devam et," diyebağırdı. Jeirran köprünün yakınlarında yerde yatan bir cesede ta-kıldı ve neredeyse yere kapaklanıyordu. Yerde yatan adamınsarı saçları vardı. Adamın yırtık gömleği ve kıyafetinin işle-meleri, kana bulanmıştı. Keisyl, bir an durup cesedin hâlâaçık olan gözlerine baktı. Ama kaybedecek zamanları yoktu.Herkes tüm enerjisini ve nefesini kalenin güvenli duvarlarınaerişene kadar aşmak zorunda oldukları engebeli yola saklama-yıydı. Dağ Adamları nehrin diğer tarafına geçince, ovalılar on-ları takip etmekten vazgeçti. Dağ adamlarından bazıları, yor-gunluktan yere yığıldı ve arkadaşları onları yerlerinden kaldı-ramadı. Jeirran kale kapısının önünde durdu. "Haydi! Haydi! Kut-lâyacak bir zaferimiz var!" diye bağırdı. Keisyl, yüzü bembeyaz olmuş Alured'i, ellerindebezleri ile bekleyen iki kadının yanma bıraktı. Nefes r ^kalmış Keisyl, çevresine bakınıp yaralıların sayısını hes ?256 maya çalıştı. Gençler, ellerinde sıcak su dolu taslarla saöala koşturuyorlar, bazıları ise sargı bezleri ve merhem dolu Vvanozlar taşıyorlardı. Yaşlı bir adamın göğsüne saplananlar çıkartılırken, birkaçı, acı ile kıvranan adamı tutuyorlardCansız bedenler kulenin açık kapısından süzülen ışığın altında yere seriliyordu. Eirys, Keisyl'in kollarına atıldı. "Jeirran iyi mi? Teiro? Yaralanan oldu mu?" diye sordu. Keisyl, Eirys'i kucakladı. "Hayır, hayır, biz hepimiz iyi-yiz," diye cevap verdi. Eirys hayal kırıklığı ile çevresine bakındı. "Bu bir zafer de-ğil mi? Kazandınız, değil mi?" diye sordu. Keisyl, yüzünde endişeli bir ifade ile, "Evet ama böyle bir-kaç zafer daha kazanacak olursak, ovalılar kalemizin kapısınadayanacaklardır. Verdikleri kayıplar, onları bizden daha azsarsacaktır," dedi. Jeirran, Eirys'i Keisyl'in kollarından çekip aldı. "Yine fela-ket tellallığı yapma," dedi. Karısına sarıldı. "Bir dahaki sefe-re daha iyi olacak," diye ekledi.Keisyl kaşlarını çattı. "Bir dahaki sefer?" diye sordu.Jeirran başıyla onayladı. Keisyl'in gözlerinin içine baktı. "Bi-ze destek olacak dostlarımız olunca," diye açıkladı.Mâ

BÜYÜK ORMAİİSon-İLKYAZın 181

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 145: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sıcak battaniyelere sarılmış uyurken, güneş ışınlarınınani parıltısı gözümü alınca istemesem de uyanmak zo-runda kaldım. Gözlerimi açtığım zaman Gren'i gör-düm.Elimle gözlerimi ovuşturdum. "Günaydın," dedim. Gren, "Günaydın," dedi. Esnedikten sonra, "Güne bu ka-dar erken başlamak zorunda mıyız yoksa biraz daha kestire-lim mi?" diye sordu. "Dün akşam hiç uyumadın mı? Yoksa hevesli bir kız içinceplerini mi boşaltıyordun?" diye sordum. Başını iki yana sallayıp bir kez daha esnedi. "Şu çocuklarve rünleri. Karanlıkta bile en küçük bir hileyi gözden kaçır-mayacağımı düşünürdüm. Saedrin'in taşakları adına! Bununasıl yaptıklarını anlayamıyorum." Kuşkulu bir biçimde, "Yoksa yine mi kaybettin" diye sor-dum. Gren ceketim çıkartıp yere fırlattı. "Evet. Beni bir inek gi-bi sağdılar," diye cevap verdi. Gren'in yüzünde neşeli bir ifa-de vardı. Eğer şanslıysak, kendisini avutmak için bir kavgayatutuşmazdı."Haydan gelen, huya gider," dedim. Gren pantolonunu ve çizmelerini çıkardıktan sonra batta-niyesinin içine girdi. "Doğru. Ama yine de bu çocukların nu-maralarını öğrenmek isterdim. Böylece Vanam ile Col arasın-daki herkesi yenebiliriz." 'Kiln ka. Kime dikkat etmem gerektiğini merak ederek,zandı?" diye sordum. Gren, "Barben, şu kalın enseli ve şaşkın bir fare pib; J.kilmiş kulakları olan," diye cevap verdi. Battaniyeyi kafaskadar çekince sesi daha boğuk gelmeye başladı. "Herkonun bu akşam şanslı olduğunu söyledi ve gerçekten de r kşanslıydı. Ama ne şanstı! Rünlerin nasıl yuvarlandığına bakacak olursak, Raeponin'in terazisini asıp tatile gittiğini söyleyebiliriz," diye ekledi. Gözlerimi kapadım. Ama uyandıktan sonra tekrar uykuyadalmam imkânsızdı. Sorgrad ve Usara, hâlâ battaniyelerinesarılmış bir biçimde hareketsiz uyuyorlardı. Ayağa kalkıp oj_yinirken, giysilerime sinmiş yanık odun kokusunu fark ettim.Dışarıya belime kadar gelen bir sis tabakası çökmüştü ve ha-va hâlâ soğuktu. İnsanlar henüz yeni uyanmaya başlamışlardıve saatin ne kadar erken olduğunu fark edince Gren'e küfret-tim. İki Orman kadını, başlarıyla beni selâmlayıp yanımdangeçtiler. Derenin suyu çok soğuktu. Yüzümü yıkayınca ken-dime geldim.Orman Halkının çok eğlenceli bulduğu basit numaram ileateşi yaktım ve su kaynatmaya başladım. Oturup sıcak şarabı-mı yudumlarken, ateşlerin yakılmasını, kahvaltıların hazırlan-masını ve çocukların ayak altında gezinmelerini izledim. Bu-rada insanları uyandıracak bir çan sesi duymak mümkün de-ğildi. Ravin yanımdan geçti ve bir an için babama ne kadarçok benzediğini düşündüm. Aniden gerçeğin farkına varıncadona kaldım. Buraya geldiğimizden beri, Orman Halkınındüşündüğümden daha kısa boylu olduğu gerçeğini aklımdanuzaklaştıramıyordum. Drianon adına, Tanrıların eski ırklarıkısa boylu yarattığını bilmeme rağmen niye bu insanlarınbenden daha uzun boylu olmaları gerektiğini düşünüyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 146: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dum? Çünkü küçük bir çocukken kafamı kaldırıp baktığımbabamın ne kadar uzun7boylu olduğunu düşünür-zaman,

Simdi de oturduğum yerden Orman Halkına bakınca,ı rın uzun boylu olduklarına inanmaya başlamıştım. Bek-medik şüpheler aklımı karıştırdı. Sincap oyunu, maskeli lolar ve benzer şeyler, zihnin yanılması üzerine kuruluydu,f'cük bir kızın hatıraları ve renkli arzuları, beni yanıltarak,h insanların olağanüstü bir bilgeliğe sahip olabileceğine minandırmıştı? Bunca çaba boşuna mıydı? Hayır. Dişlerimi sıktım. Şu ana kadar, kadınların bebekle-rini uyuturken, yemek yaparken ve saçlarını taramak için ço-cuklarını dizlerine oturttuklarında söyledikleri kelime-müziğikeşfetmiştim. Ne yazık ki bu kelime-müziğin insanlar üzerin-de belirgin bir etkisi olup olmadığını bilmiyordum. Bu ka-dınlar iyi birer hemşire deneyimli bir aşçı veya çalışkan birev hanımı olabilirlerdi. Bu şarkıların hiçbiri, kitabımdakilerebenzemiyordu. Kuzgun şarkısında karşılaştığım gibi, her şar-kının birkaç farklı versiyonu vardı. Ünal'ın kulübesine doğru baktım. Zenela kapının önüneoturmuş, sabah güneşinin keyfini çıkartıyordu. Kadın çok ça-buk iyileşiyordu. Bu sadece merhemler ve bitkilerle olabile-cek bir şey değildi. Eğer onu sadece otların iyileştirici gücü-ne bırakmış olsaydık, şimdiye kadar çoktan küllerini bir ka-vanoza koyup evine göndermiş olurduk. Usara'yı buna inan-dırmak o kadar kolay olmayacaktı. Neyi gözden kaçırıyor-dum? Farkında olmadığım bir şey olmalıydı. Büyücü hakkında düşündüklerim, kulağını çınlatmış ol-malıydı. İçimdeki sese kulak vererek kulübemize doğru bak-tığımda, Usara'nm uykulu gözlerle usturasını aradığını gör-düm."Dün akşam yine çok geç gelmişsin," dedim. Usara aniden bana doğru gülümsedi "Bir büyücünün enönemli niteliklerinden biri sağduyusudur, Livak. Ayrıca, ba-bam her zaman, onurlu bir adamın yaptıklarıyla övünmeye-ceğini söylerdi." Tek yapmam gereken, o kolyenin hangi kızın boyrnolduğunu bulmak," diye hatırlattım. Nehir tarafına doğru ? yürümeye başladı. "İstersen den "diyerek kıkırdadı. Ne demek istediğini merak ettim ama sonra bugünyapmam gerektiğini düşünmeye başladım. Buradaki kadmlrın hoşuna gitme fikri, beni heyecanlandırmıyordu. BUPÜTİneler gösterecekti? Ağaçlara ve yapraklara olan ilgisizliği^;gün boyu ormanda yorucu bir yürüyüş yaparak mı maskele -yecektim? Burada en iyi öğrendiğim şey, orman eşeklerinindünyanın diğer tarafındaki eşeklere göre daha küçük ve dahakoyu renkli olduklarıydı. Eşeklerin üstüne o kadar çok odunyükleniyordu ki uzaktan bakıldığı zaman ayakları olan çalılargibi duruyorlardı. Frue kulübesinden dışarı çıktı. "Günaydın!" dedi. Neşelises tonuna rağmen Frue diğer Orman insanları ile karşılaştı-rıldığında, onlar kadar hayat dolu durmuyordu. Ensaimin şe-hirlerinde yaşamak, onu da rahat yataklarda uyumaya ve lük-se alıştırmıştı.Düşüncelerimi topladım. "Günaydın," diye cevap verdim. Elindeki iki büyük mızrağı salladı. "Yaban domuzu avla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 147: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yacağız," dedi. Mızrakların kalın gövdesini sıkıca kavradı."Eğer Sorgren veya Gren benimle gelirlerse, avdan paylarınıalırlar ve böylece yemek borçlarınızı ödeyebilirsiniz," diyeekledi. Son birkaç gün içinde ikinci kez yemek borcumuz ol-duğundan bahsetmişti. "Ben gelirim," dedim. Sıkıcı geçen son birkaç gündensonra kimse beni bu eğlenceden uzak tutamazdı. Frue mızrakların kıçını yere koydu. "Sanmıyorum. Senpek Orman kızma benzemiyor sun, öyle değil mi?" diye sor-du. Sessizce yüzüme bakıyordu. "Onlar geliyor, değil mi?" diye sordum. Bana doğru elsallayan Gevalla'ya selâm verdim ve Rusia ile yanındaki kız- saret ettim. Hepsi en kötü kıyafetlerini giymiş ve kaimri boyunlarından geçirip çaprazlama boyunlarına asmış-Hı Sırtlarında rulo yapılmış sağlam ağlar vardı. "Güven ba-kışabilirim, tırmanabilirim ve hareket eden bir hedefi 261rkesten daha iyi vurabilirim," dedim. Frue yüzünde kararsız bir ifade ile, "Evet ama... Sadecekimsenin ayağına dolanma," dedi. Kuş seslerinin arasından tiz bir ıslık sesi duyuldu. Frue,vüzünde ciddi bir ifade ile, "Ava Ravin önderlik ediyor, eğerher şeyi berbat edersen ve Ravin sana geride kalmam söyler-se, onu dinle," dedi. Başımla onayladım. Tam zamanında yanımıza gelmesi,Usara'nm şanssızlığıydı. Meraklı gözlerle ellerinde yaylar,mızraklar ve uzun bıçaklar ile yola çıkmaya hazırlanan insan-lara baktı. "Av mı? Ben de gelebilir miyim?" diye sordu. Çabucak, "Hayır," diye cevap verdim. Usara'nm giysileri-ne baktım. "Üstündekiler buna uygun değil," diye ekledim. Usara, uzun kahverengi cüppesinin eteklerine ve panto-lonlarına baktı. "Birisi bana bir ceket ödünç verir, değil mi?"diye sordu. "Buna zaman yok," diye cevap verdim. Ağaçların arasınadoğru ilerlemeye başlayan Ravin'e el salladım. "Aslında, sen-den gelecek yardımı insanların hoş karşılayıp karşılamayaca-ğından emin değilim," diye ekledim. Usara, "Doğru zamanda, doğru yerde yapılan bir büyü,bir hayvanı öldürebilir," dedi. "Ya Orman Halkı bunu Talagrin'e bir hakaret olarak algı-larsa? Zamanın varken yaşlılarla konuşmayı dene. Ne için bu-rada olduğumuzu unutma," dedim.Usara, Frue'e doğru baktı. "Frue?" diye sordu.Frue, "Sen kampta kalsan daha iyi olur," diye cevap verdi. Başımla onayladım. Şehirde büyümüş olmama rağmen, enazından kendi sınırlarımı biliyordum ve başımı isteyerek be- 262

laya sokmayacak kadar bilinçliydim. Her ne kadar Usardığım en iyi büyücülerden biriyse de, onda ancak bir V . 'ğanm tüyleri kadar sağduyu vardı. Eğer büyücü güçlerini ı, 3lanıp avı kolayca yakalarsa, buradaki insanların hepsi kelerini bir genelevdeki harem ağaları gibi hissedeceklerdi Usara sinirli bir biçimde burnunu çekti. "Pekâlâ," nVj.Büyücü, Orial'm kulübesine doğru yürürken, ben de Frue' itakip ettim. Heyecanlı gözlerle bu kanlı kovalamacayı bekiyen avcılar, bir araya toplanmaya başlamışlardı. Bazıları, AvıEfendisine dualar edip şarkılar söylemeye başladılar. Yanları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 148: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

na doğru sokulup sözlerin içerisinde kelime-müzik olup ol-madığını anlamaya çalıştım. Rusia ve diğer kızların yanma gittim. Diğer kadınların sırt-larına sıkı sıkı bağladıkları çantaları ve çuvalları vardı. Kadın-ların belinde avcı bıçaklarının olduğunu fark ettim. Bıçakla-rın hepsi, biley taşından yeni çıkmışa benziyordu."Sizce bu nasıl sonuçlanacak?' diye sordum. Yefri at yelesine benzeyen gri saçları olan, soluk yüzlü vekeskin gözlü adamı işaret etti. "O Iamris. Bizim için domuz-ları bulacak," dedi. Ravin kamıştan borusunu öttürdü ve herkes hareket etme-ye başladı. Yefri'ye doğru eğildim. "O bir iz sürücü mü?" diye sor-dum.Omuz silkti. "O, oyun bulucudur," diye cevap verdi. Parul elindeki mızraklar ile bize doğru yürüdü. "Siz deavcı olmak istiyor musunuz?" diye sordu. Yefri başıylaonayladı ve bende aynısını yaptım. Vanam'daki asiller, so-kaklardaki domuzları öldürmek ve Ostrin'in sunağında yok-sulları doyurmak için şehrin içinde ava çıktıklarında atları-na binerlerdi. Gevalla eline bir mızrak aldı. "Size katılacağım," deyip ya~nımıza geldi. ja sinirli gözlerle kızkardeşine baktı. 'Geva! diye ba- Parul, kolunu Gevalla'nm omzuna attı. Eğer istiyorsa bi-zinile gelebilir," dedi.Ravin'üı tiz ıslığı ile herkes susmadan önce, Yefri, Geval-. dön, "Kendine dikkat et!" dedi. Iamris bizi ormanın de-nliklerine götürüyordu. Nerelerden geçtiğimize dikkat edipa slra kafamı kaldırarak güneşi görmeye çalışıyordum.Uzun süre ormanın içerisinde ağır ağır ilerledikten sonra, ku-lübelerin oraya kimsenin yardımı olmadan geri dönebilmekiçin, Trimon'un beni kutsaması gerektiğini düşündüm. Çalıların ve sert rüzgârla etrafa savrulan dalların üzerindekolayca hareket ediyordum. Bir yabancının evinde sessizcehareket etmek için öğrendiğim yetenekler, en az Salkin ve ar-kadaşları kadar sessiz hareket etmemi sağlıyordu. İnsanlar bi-raz dağılır gibi oldular ama herkesin gözü Iamris'in üzerin-deydi. Iamris yere bakıp izleri takip etmiyordu ama benim avanlayışım, etlerin üzerindeki sinekleri kovalayan bir kasapbulmaktan ibaretti. Belki de Iamris, önceden izleri takip et-mişti. Adamın tek yapmadığı şey, diğerleri gibi şarkı söyle-mekti. Adamlardan biri kuru bir dalın üzerine basınca, bir çatır-tı duyuldu. Herkes gibi sağa sola bakındım ve Frue ile gözgöze geldim. Frue bana doğru bakıp başıyla onayladı. Yosun-lu taşların üzerinde akan bir dereyi geçtik ve vahşi ormanınyemyeşil örtüsü arasında, ozanı gözden kaybettim. Parul veGevalla'yı da göremiyordum. Bu yüzden, Yefri ve Rusia'yıgözden kaçırmamak için daha dikkatli olmam gerektiğine ka-rar verdim. Ravin'in tiz ıslığını duyunca, ağaçların arasındaki bir açık-lıkta dona kaldım. Hemen bir kayın ağacının dalları arasınagizlendim. Yaşlı bir kadın elindeki boruyu ağzına götürüpRavin'in ıslığına cevap verdi. Her taraftan boru sesleri gelin- ce, herkesin önceden belirlenmiş yerlerini aldığını farkve bizim görevimizin ne olduğunu düşünmeye başladım ^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 149: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

zim yanımızda çok sayıda mızraklı adam yoktu. Bunun iv' kz"4' şey olması gerekiyordu, öyle değil mi? Rusia ve diğer kızlar, ağlarım ağaçların arasına germbaşladılar. Diğerleri de benzer şekilde dalların arasına tu? ıkuruyordu. Ağın arkasına geçtim ve bizden uzaklaşan avalrı izlemeye başladım. O taraftan her ne gelirse, benim kokumu alamadan kendisini ağın kucağında bulacaktı. TalagrinVsıradan bir dua okudum. Eğer beklenmedik bir biçimde çalı-ların arasından bir şey çıkarsa, Talagrin'den bize göz kulakolmasını istedim. Yefri ipin ucunu bana doğru uzattı. İpi dalların ve çalıla-rın çevresine dolayarak sahte bir engel oluşturuyorduk. Hay-van, eğer buraya doğru gelirse, engele takılmamak için diğertarafa gidecek ve kendisini ağın ortasında bulacaktı. Aniden,kuzeyde bir kargaşa çıktı. Bağırışlar, ıslıklar ve fırlatılan mız-raklar, avı bize doğru sürüyordu. Sesler gittikçe bize doğruyaklaşıyordu. Tehditkâr hırıltılar ve homurtular, üzerimizedoğru gelenin bir domuz sürüsü olduğu izlenimini uyandı-rıyordu. Elimi yana doğru uzatıp, gerekirse tırmanabileceğimbir ağaç aradım. Farkında olmadan belimdeki, içinde zehirliokların olduğu kesenin ağzını açtığımı anlayınca, keseyi tek-rar kemerimin içine sıkıştırdım. Usara'yı umursama; kimsezehirlenmiş bir hayvanın etini yemekten zevk almaz, diye dü-şündüm. Çalıların arasından simsiyah, tüylü ve kocaman bir domuzçıktı. Hayvan, burnunu yere doğru eğmiş, başını iki yana sal-lıyordu. Hayvanın vücuduna saplanmış okların açtığı yaralar-dan akan kanlar, domuzun arkasında kırmızı bir iz bırakıyor-du. Domuz açıklığın ortasında kendisini kovalayan insanlaradoğru dönüp, sinirli bir biçimde burnundan soludu. Hayva-nın ayaklarına ve vücuduna, yapraklar ve çamur bulaşmış11- z dişlerini yerdeki yosun tabakasına geçirirken, geniş7İarı kalkıp iniyordu. Hayvan kendisine doğru uzananraklann saplarını ısırmaya çalıştıkça, sarı dişlerinin arasm-tükürükler saçılıyordu. Yanıbaşımdaki ağaca yaklaştım. Ravin ortaya çıkıp elinde-,. pmzrağı sıkı sıkı kavrayarak ağır ağır domuza doğru yak-ı smaya başladı. Mızrağı domuzun kendisine doğru hamle pmasını engelleyecek bir açıyla tutuyordu. Ravin'in işareti;je iki adam öne atılıp mızraklarını domuzun kaburgaları ara-sına sapladılar. Domuz vücuduna indirilen darbelerin etkisiy-le öne doğru eğildi ve ağzından parlak kırmızı kanlar akma-ya başladı. Hayvan çığlık atarak kıvranıyor ve tepiniyorduama adamlar mızrakları bırakmıyorlardı. Domuz yavaş yavaşölürken, onunla mücadele eden mızraklı adamların alnındanterler akıyordu. Hayvan hareketsiz yere yığılınca, Nenad elin-de iri bir kancayla öne çıkıp kancayı domuzun çenesine tak-tı. Nenad kancanın ucundaki ipi alıp hayvanı sürüklemeyebaşladığında, birkaç kadın öne doğru çıktı. Kuzeyden gelençığlıkları duyan kadınlar, oldukları yerde donakaldılar. Nenadiki gencin açıklığa doğru geldiklerini görünce, ağzı açık kal-dı. Çocuklardan biri bembeyaz giyinmişti ve gözlerinde çıl-gınca bir ifade vardı. Diğeri ise, baştan aşağıya kana bulan-mış olmasına rağmen en az yanındaki kadar hızlı koşuyordu. Genç bir domuz hemen arkalarmdaydı. Hayvanın yanın-daki sıyrık, atılan oklardan birinin kalın derisine saplanama-dığmı gösteriyordu. Domuz, sinirli bir biçimde çevresine ba-kındı. Vücudundaki derin olmayan yara, hayvanı sadece da-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 150: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ha da çok öfkelendirmişti. Bu kadar hantal görünmesine kar-şın, bir kas ve öfke yığınıydı. Ravin tereddüt edip korkudan olduğu yerde donakalanNenad'a doğru döndü. "Nenad, onu bırak!" diye bağırdı.Yeni gelen domuz, vahşi siyah gözlerini Nenad'a çevirdi.Hayvanın ağzından tükürükler saçılıyordu. Nenad bir adım geri attı ama ayağı ipe takıldı. Dengesini kaybederek Arinin üzerine düştü. Nenad ayağa kalkmaya çalışırke 'muz ona doğru koşmaya başladı. Öfkeli domuz uzun H-rini Nenad'm bacaklarına geçirdi. Her yer kan gölüne Hmüştü. Adamlar ve kadınlar, ellerinde mızraklar ve bıçaklarla -atıldılar. Güneş ışınları ile parıldayan bıçakların rengi, birre sonra kırmızıya döndü. Nenad'm acı dolu çığlıklarına Wbaşkasının feryadı katıldı. Domuz ölmeden önce hiçbir fırsti kaçırmadan intikam almaya çalışıyordu.İnsanlar açıklığa toplanmaya başladılar. "Çekilin! Çekilin!" Orman Halkı, Nenad'ı taşıyan iki adama yol açtı. Kolun-da domuzun ısırdığı korkunç bir yara olan adam, bana doğ-ru geriledi. Kalabalık bir insan topluluğuna liderlik eden Iam-ris, çalıların arasındaki dişi bir domuzu açıklığa doğru sürdü.Gevalla yüzünde azimli bir ifade ile hayvana doğru ellerinde-ki mızraklarla yaklaşanlara katıldı. Domuz yavruları çığlıklaratarak annelerinin ayaklan dibinde telaşla koşturuyorlardı.Sarkık memeli hayvan, mızrakları ısırarak parçalamaya çalışı-yordu. Hırlayıp homurdanan domuz, aldığı yaraların acısıylageri çekilmeye çalıştı. İki avcı aynı anda mızraklarını hayva-nın boynuna geçirdi. Hayvanın ön ayakları kana bulanmıştıve yavrular bir o yana, bir bu yana kaçışıyorlardı. Bazıları ağ-larla yakalanıp mızraklar ile öldürüldü. Diğerleri, çuvallarınucuyla arka bacaklarından yakalanıp havaya kaldırıldı. Hay-vanlar, bir bıçakla gırtlakları kesilene kadar, avcıların elindenkurtulmaya çalıştılar. Kulaklarımdaki belirli belirsiz vızıltıyı duyup kalbimin kütküt attığını hissedince, nefesimi tuttuğumu fark ettim. Eğerbu etlerden bir parça almak istiyorsam, faydalı bir şeyler yap-mam gerektiğini düşündüm. Ağlara takılan yavru domuzlanyakalamaya çalışan Rusia'nm yanma gittim. Kız, oldukça inat-çı bir yavru ile uğraşıyordu. hançerimin ucuyla ağın bir kısmını kestim. "İşte, bırakHım edeyim," dedim. Kızın gözlerine bakarak, "Nenadf ^eşecek mi?" diye sordum.Rusia, "Hak ettiğinden daha kısa süre içerisinde," diye ce- 267verdi. Kızgınlığı sesindeki rahatlamayı gizleyemiyordu."Bir gelinciğin önünde donup kalan bir tavşan gibiydi,' di-e ekledi. Nenad açıklığın kenarında yaraları sarılırken hıçkı-rıklara boğulmuştu. Kolundan yaralanan adam, yarasının üze-rine sert bir içki dökülürken yüzünü buruşturdu. İrkildim.Yara çok derin ve çirkindi. Adamın koyu kırmızı kaslarını gö-rebiliyordum. Bu yara, çok kısa sürede mikrop kapabilirdi. Gevalla ortaya çıktı. "Orial'a haber veren oldu mu?" diyebağırdı. Kızın mızrağının ucunda bir domuz yavrusu vardı veüstü başı kan içerisindeydi. Adamlardan biri elindeki balta ile dallar kesiyordu. Kesi-len dallardan yüksek bir çerçeve yapıldı. Ravin, Frue ve bir-kaç adama emirler yağdırıyordu. Adamlar, büyük domuzu önayaklarından tutup kaldırdılar. Almiar dikkatli bir biçimde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 151: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

domuzun gırtlağını kesti. İki adam domuzun çok değerli ka-nını su mataralarına dolduruyorlar di. Dişi domuzun dizlerinebirer sivri kazık çakıldı ve o da ikinci bir çerçeveye asıldı. Ka-dınlardan biri dikkatlice hayvanın karnını keserken, Ravinhayvanın bağırsaklarını tutuyordu. Rusia bütün yavru domuzların kanının akıtıldığından eminolmak istiyordu. Bu pis kokulu ve zevksiz iş için bana da gö-rev vermesinden korkuyordum. Rusia bana doğru döndü. "Al-miar, bana senin çok güzel ateş yaktığım söyledi," dedi. Başımla onayladım. Rusia ellerinde sakatatlar ile koşturançocuğa doğru, "Etal! Onları Dria'ya ver," diye bağırdı. Banadoğru döndü. "Livak, sen de bir ateş yak. Şu domuzları kı-zartalım," dedi. Birkaç kuru dal bulduktan sonra, toprağın kuru olduğu biryer aramaya başladım. Kollarımı dirseklerime kadar bir do- muzun iç organlarına sokmadığım için çok mur]"Talmia Megrala eldrin fres." Dalların alev alması ile beraber, Rusia güldü, "Tınt268 daki Viyenne gibi," dedi. Ne demek istediğini soramadan, Rusia'nın arkasmdak' Jmuz yavrusunun alındığını gördüm. Rusia yüzünün ön"beliren bıçağı görünce bir çığlık attı. Bulunduğum yerden beliren eli bıçaklı adamın beni görmesini engelliyorjAğacın arkasından yana doğru yuvarlandım ve çalıların arana gizlendim. Yattığım yerde ses çıkarmadan yana doğru eS'lip neler olup bittiğini görmeye çalıştım. Serseriler dört bir yandan, açığa çıktılar. Adamların üze-rindeki çamurlu giysilerin rengine bakılacak olursa, bunlar daOrman Halkından olmalıydı. Ravin'in yerleşim birimindekiinsanların az beslendiğini düşünmekle ne kadar büyük birhata yaptığımı şimdi daha iyi anlıyordum. Bu adamlarla kar-şılaştırılacak olurlarsa, Rusia ve arkadaşları, kış boyunca yağ-lı etlerle besleniyor olmalıydılar. Adamların yüzlerinden, iyibeslenmedikleri anlaşılıyordu. Bazılarının kollarında lekelisargı bezleri vardı. Ellerindeki yaraların bazıları hâlâ açıktı vemikrop kapmışa benziyordu. Şans eseri bana doğru esen rüz-gâr, adamların kötü kokusunu burnuma getirdi. Öksürme-mek için kendimi zor tuttum. Liderleri öne çıktı. Az gelişmiş serserinin kuş gagasını an-dıran bir burnu, içeri çökmüş yüzü, bir ölüyü andıran kızar-mış gözleri vardı ve Rusia'ya dik dik bakıyordu. Adamın nedediğini anlayamıyordum ama ses tonundaki nefreti fark et-mek için aynı dili konuşmak gerekmiyordu. Adam, bıçağınısağa sola savurdu. Testere dişli bıçak, adamın üzerindeki tektemiz şeydi. Nefret dolu bakışlarla çevresine bakma adam,Ravin'in yüzüne tükürdü. Parul öne doğru bir adım atınca,boynuna bir mızrak dayandı. Ravin'in yüzü kıpkırmızı ol-muştu. Ravin, adamın tükürüğü yüzünden aşağıya akarken,sakin bir biçimde olduğu yerde dikildi. in daha avantajlı durumda olduğunu anlamaya çalış-Frue'nin elinde silah yoktu. Kavga çıkartmak için yer aenç serserilerden biri, Frue'nin tam önündeydi. Yef-r^yan B Rusia, olabildiğince Salkin in arkasına gizlenmeye çalı-lardı. Salkin ellerinde bıçaklar ile kendisine doğru yakla-^adamlara bakıyordu.BU adamlar her kimse, tuzağı çok güzel hazırlamışlardı,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 152: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

u efiilmeden bu kadar yakınımıza girmek için, ağaçlarınrasında çok iyi gizlenmiş olmaları gerekiyordu. Ravin'in hal-kının büyük çoğunluğu, domuzlarla uğraştığı için silahlarınıbir kenara koymuştu ama yine de hırsızların sayısı, Ravin veyanındakilerden daha fazlaydı. Ne yapmam gerektiğini dü-

şündüm. Şarkılarda kötü adamlara tek basma meydan okuyankahramanlardan bahsedilirdi ama bu, gerçek yaşamdı. Dikkat-li bir biçimde ağacın gövdesine yakmlaştım. Adamların benitakip etmesine meydan vermeyecek kadar hızlı kaçabilir miy-dim? Ama hangi yöne gideceğimi bilmiyorken bunun ne gi-bi bir faydası olabilirdi? Yardım getirebilirdim ama ormandakaybolmanın, kimseye, en azından bana bir faydası olmazdı.Diğer taraftan, adamlar beni gizlenirken bulurlarsa, cezalan-dırmak için ilk seçtikleri insanlardan olabilirdim.Ravin'in yüzüne tüküren adam, Nenad'ın yanma gidipayağa kalkmasını söyledi. Hırsızlar Nenad'ın kanlı sargı bez-lerine bakıp gülerken, arkadaşları Nenad'ı ayağa kaldırdılar.Liderleri, eline bir mızrak alıp Nenad'ı tutan ellere vurdu.Çocuğun kendi başına ayakta durup duramadığını görmek is-tedi. Nenad'ın dizlerinin bağı çözüldü ve çocuk yere kapak-landı. Liderleri, Nenad'ı tekmeledi. Çocuğun hıçkırıkları iletam başımın üzerinden bir kuş havalandı ve ben donakaldım.Dikkati dağılan adam, buraya ne için geldiklerini hatırla-yarak yanındakilere emirler yağdırdı. Adamlar, domuzlarıkesmeye başladılar. Bazıları etleri dalların ucuna asarken, di-ğerleri sakatatları ve yavru domuzları topluyordu. Ravin ve

yanındakiler, açıklığın ortasına toplanmıştı. Av partis'lanlar, bağdaş kurarak yere oturmuşlar ve ellerini ba larkasına koyup, gözlerini yere dikmişlerdi. Bu oyurıu ltllnsona ereceğini beklemekten başka çarem yoktu, jjü \gözlerle, güzel akşam yemeğinin elimizden alınmasınyordum. Hırsızlar istediklerini alınca, liderleri, Ravin'inna yürüdü. Adam, kızlardan birini işaret ederek bir şeyler bağırdı ndağımı ısırdım. Ben de bundan korkuyordum. Adamların vnmda hiç kadın yoktu. Eğer durum daha da kötüye giderseadamın sırtına zehirli bir ok saplamaktan başka çarem kalmayacaktı. Böyle bir durumda diğerleri tüm zevklerini benimüzerimde tatmin edecekleri için, bunu denemekten vazgeç-tim. Kız başı öne eğik bir tavırla ayağa kalktı. Kız en gençler-den biriydi. Köşeli yüzü, korkudan bembeyaz kesilmişti. Kı-zın sarı-kızıl saçları ve büyük kahverengi gözleri vardı. Eşkı-yaların lideri kıza doğru sırıttı ve kızın gözlerinden yaşlar bo-şandı. Adam, bıçağının ucuyla kızın çenesini kaldırdıktansonra kıza bir şeyler söyledi ve kızın yüzü kıpkırmızı oldu.Adam yüksek sesli bir kahkaha patlattıktan sonra, elindeki bı-çağı kızın boynunda gezdirmeye başladı ve ani bir hareketlekızın boynundaki yaka bağım kesti. Adam, yavaş yavaş bıça-ğı aşağıya indirip, kızın gömleğini kesti. Bıçak, kızın çıplakgöğüslerinin arasından aşağıya inerken, irkildim. Adam kızınüzerindeki kıyafetleri çıkartırken, kız gözlerini kapatmıştı veserseriler sessizce olan biteni izleyip sırıtıyorlardı. Liderlerikendisinden daha kısa boylu ve savunmasız bir kızla dalgageçtiği için, onun cesaretini takdir ediyor olmalıydılar. Tüm serserilerin dikkati kızın üzerindeyken, bulunduğumyer ile en yakmımdaki çalılığın arasında ne kadar mesafe ol-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 153: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

duğunu anlamaya çalışıyordum. Ağaçların arasında yaprakla-rın kıpırdadığını fark ettim. Bu bir rüzgâr veya bir kuş ola- lâ ^L Arıklığın ortasındaki sahneye baktığımda, adamın hâ-rleki bıçakla kızı taciz ettiğini gördüm. Adamın amacı,dolu arzularını tatmin etmekten çok kızı aşağılamaktı,c rısın bir kafa gördüm ve heyecanlandım. Adam, kızın bitirmiş, kızla alay etmeye devam ediyordu. Adamöını Yefri'ye doğru çevirdiği anda, sanki Poldrion'un şey-, j serbest kalmışçasma bir kargaşa koptu. Adamın yüzün-ı H gülümseme kaybolurken, Salkin yerinden fırlayıp ada-gırtlağına sarıldı. Salkin adamın göğsüne oturmuş, onabak ettiği cezayı verirken, çevreme bakmdığım zaman ağaç-ların arasından ellerinde mızraklar, sopalar ve kuru dallar ileinsanların fırladığını gördüm. Ravin'in avcıları da, silahlarıolsa da, olmasa da, kavgaya katıldılar. Hırsızlar, bir anda ken-dilerini çekiç ve örsün arasında bulmuşlardı. Ben yerimden kalkamadan, gizlendiğim çalıların tam kar-şısından Gren fırladı. Gözlerinde heyecan dolu bir parıltı ileelindeki mızrağı en yakındaki hırsızın dizine sapladı. Elinde-ki mızrağı bırakan Gren, adam yere düşmeden onu yakalayıpsuratının ortasına bir yumruk patlatarak adamın dişlerinidöktü. Gren adamı bir av köpeğinin.ağzındaki tavşan gibi sal-larken, adamın çizmeleri yosunlu toprağı eşeliyordu. Sonun-da adam kendinden geçince, Gren, yüzünde mutlu bir ifadeile adamı bir kenara fırlattı. Sorgrad elinde uzun bıçaklarla kardeşinin arkasını kollu-yordu. Gr,en ve kardeşi, kendilerine doğru yaklaşan genişomuzlu, vücudu bir hayvanmki gibi kıllı serseriyi görünce,ona doğru^yöneldiler. Adamın çarpık bacakları, kahverengisaçları ve uzun sakalı vardı. Sorgrad sahte bir hamle yaparakadamın geri çekilmesini sağlamak istedi. Gren adamın kaçışyolunu kapattı ve iki Dağ Adamından uzaklaşan serseri, banadoğru yaklaşmaya başladı. Adamın kaim çizmeleri, topuk kirişini keserek adamı sakat-lamamı zorlaştırıyordu. Elimdeki bıçağı sıkıca kavrayarak uy- 272

gun zamanı bekleyip bıçağı adamın bacağına sapladım T-İyana doğru bir takla atıp adamdan uzaklaştım. Adamınlu çığlığı, Sorgrad'm kafasına indirdiği sopa ile sona e H- Sorgrad'a doğru gülümsedim. "Başımızın belada olHnu nereden öğrendiniz? Size her kim haber verdiyse ki 1 ??lere kadar, rezil bir dedikodudan daha kısa sürede ulasmmalı," dedim. Çevremizde sorun çıkartacak birileri olup olmadığma Kkarken, göz ucuyla Sorgrad'm başını iki yana salladığım pdüm. Sorgrad, "Bizi neyin uyardığını bilmiyorum. Kumlu ilsohbet ediyorduk ve ortalık bir anda içine çomak sokulmuarı kovanına döndü. Gren ve ben de eğlenceyi kaçırmamakiçin buraya geldik," diye açıkladı. Gren asık suratlı bir biçimde, "Bu kadar mı?" diye sorupağaçların arasında gözden kaybolmaya çalışan son serseriyedoğru baktı.Çevreme bakındım. "Usara nerede?" diye sordum.Sorgrad, "Buralarda bir yerde olmalı," diye cevap verdi. Birkaç ağacın aniden alevlerle kaplandığını gördüm. Ateş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 154: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ler bize doğru geliyordu ama yapraklara dokunmuyordu. Kı-sa süre içerisinde, çevremizde ateşlerden oluşmuş, kırmızı birkafes belirdi ve gittikçe büyümeye başladı. Ateşten kafes, do-ğal alevlerin sarı ve turuncu rengine değil, garip bir kızıllığabürünmüştü. Alevler açıklığın çevresinde tam bir tur atıp ağaçların çev-resini sardılar. Bir süre sonra hırsızlar ve liderleri, çalılarınarasından çıkmak zorunda kaldılar. Adamlardan biri, dişleri-ni sıkarak, gittikçe daralan alev çemberinin yaklaşmasını sey-retti. Titreyen elini alevlere doğru uzatan adam, parmakları-nın ucu yanmca acı dolu bir çığlık attı. O da diğerlerinin ya-nma geri çekildi. Sorgrad'a doğru eğildim. "Umarım, Usara bütün ormanıateşe vermez," diye fısıldadım. ad "Sen çok kaba ve kimseye güvenmeyen bir ka-S°r Şuraya bak," dedi.dınS jerjn arasındaki boşluklardan, gökyüzündeki güneşeükselen sisi gördüm. Yeşil bir parlaklığa sahip buhar,s ihtiyaç duymadan, ağaçlara ve dallara doğru hareketrdu. Sis, bütün çiçeklerin ve çimenlerin üzerini kapla-hiçbir açıklık bırakmayacak şekilde genişliyordu.Usara büyülü alevlerin arasında belirince, Gren, "Çok gü-ı " diye mırıldandı. Büyücü, alevleri elleriyle kontrol eder-in yüzünde yorgun bir ifade vardı. Ama yine de yaptığı iş-ten çok zevk alıyormuş gibi görünüyordu. Sorgrad yüzünde alaycı bir gülümseme ile, "Bu adam, kü-çükken arkadaşlarına hiç hava atmamış, değil mi?" diye sor-du. "Şimdi ne olacak?" diye sordum. Hırsızlar alev çemberi-nin ortasına sinmişlerdi. Sorgrad düşünceli bir biçimde, "Şimdi hatalarının bedeli-ni ödeyecekler," dedi. Rünler şimdi tersine dönmüştü. Salkin hırsızların lideriniayağa kaldırdı. Salkin'in kanlanmış parmakları ağrıyor olma-lıydı. Adamın vücudunda birkaç kanayan yara ve kulağınınarkasında bir kesik vardı. Ravin adamın aşağıladığı kızı çağır-dı. Ravin kıza bir şeyler söyledi ve kız gözlerinde tatlı bir in-tikam ateşiyle öne çıktı. Kız adamın hayalarına öyle bir tek-me savurdu ki adam aniden iki büklüm yere yığılınca, saçın-dan bir parça Salkin'in elinde kaldı. Ravin'in halkının bir kısmı, neşe dolu çığlıklar' attı amaRavin elini havaya kaldırarak onları susturdu. Tüm hırsızlarıölü olarak yere serecek kan dökme tutkusu, sona ermişti. Ra-vin idareyi ele alıp çevresine emirler yağdırdı. İnsanlar etra-fa dağılıp av ganimetlerini toplamaya başladılar. Salkin ve bir-kaçı, hırsızların üzerlerini aramaya başladılar. Yerde baygınyatanları silkelediler ve karşı koymaya cesaret edenleri patak- ladılar. Bir süre sonra, hırsızları çıplak olarak bırakmterk etmeye hazırdık. Rusia ve diğerleri, adamların V §'rini topluyorlardı. Ben, eski püskü giysilerin bir işe v274 yacağmı düşünüyordum. Ama bıçakları ve mızrakları '' rardı. ^ ^ Ravin, Usara'ya döndü. "Belki de bir dahaki sefere lvılerinin sözünü dinlemeden önce oturup bir kez daha d"mirler," dedi. Ravin liderlerine bir tekme savurup adam]yanından ayrıldı. Biz yola koyulduğumuzda, kafamı çevirip hırsızların

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 155: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

durumda olduklarına baktım. Bazıları yavaş yavaş ayağa kalkıyorlardı. Baygın yerde yatan arkadaşlarını taşımaya çalışan-lar, kimsenin üzerinde giysi olmadığı için zorlanıyorlardıAdamların bizi takip edip etmeyeceğini anlamak için kulakkabarttım ama hiçbir ses yoktu. Sorgrad, "Öyleyse ormandaki yaşam, güzellikler ve fındık-larla dolu değilmiş," dedi. "Hayır," diye cevap verdim. Babamın bana öğrettiği şar-kılardaki hüznü hatırladım. Kulübelerimizi görünce, bu ço-cukça düşünceleri zihnimden uzaklaştırdım. Orial ve diğerkadınlar, kulübeleri söküyorlar, keresteleri paketliyorlar veher şeyi eşeklere yüklüyorlardı. Eşekler, ormanın içerisindetutuldukları yerden, bakıcıları tarafından kulübelerin bulun-duğu yere getirilmişlerdi. "Neler oluyor?" diye sordum. Orial rulo yaptığı derileri bir kayışla bağlarken, "Buradanayrılıyoruz," dedi. Yefri kulübenin içindeki ocağın üzerini çevreden topladı-ğı taşlarla doldururken, "Yarın veya sonraki gün buraya ge-leceklerdir," dedi. En yakındaki eşeğin yularını tutarak, "Ve siz onlarla savaş-mayacak mısınız?" diye sordum. Orial, çanak çömlekleri toplarken, "Niye? Orman hepimi2için yeterince büyük," diye cevap verdi. 0 zaman onlar kazanmış olur," diye itiraz ettim.• 1 şaşkın gözlerle bana baktı "Şu fare çetesi mi? İstesekderilerini yüzeriz ama niye uğraşalım ki? Sadece içi-o11 birkaç kişinin zarar görmesine sebep olmuş oluruz,"fve cevap verdi.v fri sırıttı. "Eğer buradan ayrılırsak, bizi bulmak için gel-, rjnde, kulübelerin olduğu yerde yellerin estiğini göre-kler İŞte ° zaman Ç^ şaşıracaklardır," dedi. Yefri eşeğininbldarını okşadı ve bir bohçayı hayvanın sırtına yükledi."Sizi takip edip bir sonraki kamp yerinize baskın düzen-lemezler mi?" diye sordum. Bu oldukça cesur bir hareketolurdu ama kulağıma mantıksız geliyordu. Rusia kardeşine yardım etmeye geldi. "Ravin izlerimizigizleyecektir. Seriş'in dışında, kimse ondan daha iyi izlerimi-zi gizleyemez." Orial elindeki battaniyeleri önündeki bohçanın içine yer-leştirirken, "Leş yiyiciler, kaybedenleri sevmezler. O liderleriolan adam, bir süre yaşamını tek başına sürdürmek zorundakalacaktır," dedi. Zenela üzerinde bir Orman ceketi ve yırtmaçlı bir etekleyanımıza geldi. Elinde yeni yıkanmış çömlekler vardı. Suratıasık ve yüzü bembeyazdı. Gözlerinde hâlâ hasta olduğunugösteren bir kızarıklık vardı. Ama ben, bu kadar kısa süre içe-risinde ayağa kalkmasını bile beklemiyordum. Orial'a dön-düm, ama o, Ravin ile konuşurken Usara'ya bakıyordu. Ori-al m boynundaki parıltılı kolye gözüme çarptı. "Bu yıl sona ermeden, Hadrumal'a geri dönecek. Biliyormuydun?" diye sordum. Eşeğimin üzerine bindikten sonra,Büyücüler Adasına," diye ekledim. Orial sakin bir biçimde, "Ben de güney ormanlarına geridöneceğim. Yeni bitkilerim, sıcak topraklarda kök salacak,"dedi. Bu kadının gerçek amacının ne olduğunu merak etmeyebaşlamıştım. "Gerçekten bunun için mi geldin?" diye sordum.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 156: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

275

1 "Başka şeyler de var," diye cevap verdi. Bir elini L,ı.koyup Usara'nm arkasından baktı. "Bir bitki uzmanı, Jjeman yeni bulduklarını bahçesine götürmek zorundadirtBye ekledi. Zenela, "Bu..." diye konuşmaya başladı ama öksürrnbaşladı ve sustu. Orial cebinden küçük bir şişe çıkartıp kkoklattı. Rusia bana doğru bakıp sabırsız bir ses tonuyla, "Kulühni sökmeme yardım etmek ister misin?" diye sordu. "Onlara acele etmelerini söylerim," dedim. Sorgrad ıh],mur kaynatıyordu ve Gren, çanak çömleklerin arasında yiye.cek bir şeyler bulmaya çalışıyordu.Onların yanma gittim. "Toplanmamız gerekiyor," dedim Sorgrad elindeki bardağı bana doğru uzattı. "Bunu iç,"dedi. Şüpheli bir biçimde bardağın içindeki sıvıyı kokladım.Sorgrad, "Helcarion'un her şeyi iyileştiren karışımı," diye ek-ledi. Bardaktan bir yudum aldım. "Hiç ekmek kaldı mı?" diyesordum. Gren, "Bir taş kadar sert ama istiyorsan verebilirim," de-di. Gren elindeki soğuk eti pıhtılaşmış ceviz sosuna batırarakyemeye çalışıyordu. Bir parça ekmek alıp yumuşaması içinıhlamura hatırdım. Usara yanımıza geldi. Sorgrad bir şey demeden ona da birbardak uzattı. Usara'ya baktım. "İyi misin?" diye sordum. Büyücününrengi yerine gelmeye başlamıştı. Usara ellerini bardağın sıcaklığıyla ısıtırken, ıhlamurunundumanını soludu. "İyi sayılırım. Sanırım son birkaç haftada,geçen sene yaptığımdan daha fazla büyü yaptım. Bu, büyü-cülük teorilerini incelemek kadar kolay değilmiş. Yine de, se-ninle gelmek istememin bir sebebi de yeteneklerimi dene-mekti," diye açıkladı. orad, "Şimdi ne yapacağımıza karar vermeliyiz. İçiniz-ki büyü kokusu alan oldu mu?" diye sordu.de' ra başını iki yana salladı. "Eğer şu ana kadar bildikle-. h;zden gizliyorlarsa da, ne kadar samimi olduklarına ba- 277h olursak, içlerinden biri mutlaka bir şeyler yumurtlar-kacaKBir süre elimdeki ekmeği inceledim. "Ben hâlâ bu kelime- izikte bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Bugünkü ava ba-kacak olursak, Iamris bize sadece keskin gözler ve koku alanbir burunla kılavuzluk etmiyordu. Bundan eminim. Başımı-zın belada olduğu, nasıl bu kadar çabuk kamp yerine ulaştı?Kimse o kadar hızlı koşamaz. Ya Zenela? Hiç ciğerleri bu ka-dar zarar görmüş birisinin, bu kadar çabuk iyileştiğini gör-dünüz mü?" Usara, "Livak, son üç günümü, şarkı üstüne şarkı dinleye-rek geçirdim," diye araya girdi. "Herkesin bildiği sözler, bir-birinden farklıydı. Bu, belki ozanların kelimeleri değiştirme-si, belki de öyküyü anlatanın olayların sırasını karıştırması ileilgilidir. Şarkıların melodisi üzerinde zaman öldürmek ve bu-nu süsleyerek anlatmak bana saçma geliyor. Üzgünüm amabana inan, bu şarkılar çok akıcı ve her yıl daha da değişiyor-lar. Eğer zamanında bu şarkıların sözlerinde bir gizem gizliy-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 157: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

se de artık çoktan kaybolmuştur. Örneğin, sana 'Beyaz Geyi-ğin Avlanması' şarkısının beş farklı versiyonunu söyleyebili-rim". Sinirlenmeye başlamıştım ama kendimi kontrol etmeyeçalıştım. "Biz buraya Orman Halkının tarihi üzerine bir kitapyazmak için gelmedik," dedim. Derin bir nefes alıp konuş-maya devam ettim. "Gerçeklerin üstünü örtmeyi bırak ve hi-kâyelere bak! Beklenmeyene, imkânsız olana ve olağanüstüolana bak ve bana bu işin içinde büyü olmadığına inandığı-mı söyle. Ve nerede büyü varsa, orada kelime-müzik var, herdefasında." Usara'nm ses tonundaki şüphe açıkça belli oluv"Olabilir. Ama bunu nasıl yapıyorlar? Onların yeteneklnasıl test edebiliriz? Onların sahip olduğu bilgi her ne UM278 yarayıp yaramadığına nasıl karar vereceğiz?" Usara'ya dik dik baktım. "Niye hep büyücüler bir şevıalıp inceleyip parçalamak zorundadırlar? Sadece inansanmaz mı?" diye sordum. Usara, "Eğer onların bir şeyi nasıl yaptıklarını bilmiyorsak, aynısını biz nasıl yapacağız?" diye itiraz etti. Elimi sallayarak Usara'yi susturdum. Aklıma parlak bir fi-kir gelmişti. "Desise'nin gücünü kalabalık bir insan toplulu-ğunun inançlarından aldığı fikrini sen ortaya atmıştın, öyledeğil mi?" diye sordum. Usara şaşkın bir biçimde, "Aslında bunu ortaya atan, Ge-riş Armiger..." dedi. Elimi kaldırıp onu tekrar susturdum. Aklımdaki fikri keli-melere nasıl dökeceğimi düşünüyordum. "Ya eğer, bir grupinsanın, birisinin bir şeyi yapabileceğine inanması, o şeyingerçekleşmesi için yeterliyse? Ya bu, birisinin üzerinde eskibüyünün etkili olması için yeterliyse?" Şimdi, aklımdakirıidile getirdiğim zaman, tüm parçalar yerine oturmaya başla-mıştı. Usara yorgun bir ses tonuyla, "Ne demek istediğini anla-yamadım," dedi. "Herkes bana Rusia'mn rünleri okumada çok yetenekli ol-duğunu söyledi. O ve herkes, bunun doğru olduğuna inanı-yordu. İnançları, bunun gerçekleşmesi için yeterliydi. Orialbir şifacı ve ilaçlarına güç katacağına inandığı şarkılar söylü-yor. Kelime-müziği söylerken kullandığı kelimelerin, o etkinolacağına inandığı sürece, bir anlamı yok. İşte her şey böyleoluyor. Herkes Iamris'in domuzları bulacağına inanıyordu veo da buldu. Bu her olduğunda, inanç daha da güçleniyor vebir dahaki sefere yine gerçekleşiyor." çorgrad düşünceli bir biçimde, "Kendi kendini gerçekk-en kehanetler," dedi.Usara, "Tormalin İmparatorluğunun en yüksek yerinde,jnalle ve öğrencileri Desise'yi incelediler. Onun yetenekle- 279. jjör bir inançtan çok, saf bir disipline dayanıyordu," diyeitiraz etti.

gorgrad, "Öğrenme nerede biter ve inanç nerde başlar?"diye sordu. Kaşlarını çatarak, "Hangisi önce gelir ve hangisihangisini destekler?" diye ekledi. Yere eğilip kuru dallardan birini elime aldım. Daim üze-rinde kurumuş yapraklar vardı. Bu büyücüler, onların bitmektükenmek bilmeyen soruları ve doyumsuz merakları ile çok

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 158: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

fazla zaman geçirmiştim. "Talmia. megrala eldrin fres." Yap-raklar ateş aldı ve alevler kısa süre içerisinde daim gövdesineyayıldı. Dalı yere atıp üzerine bastım. Ayağımla, dalı, kuruyaprak örtüsünün altındaki rutubetli yosun tabakasına kadaritekledim. Havada, yanan dalın kokusu vardı. "Bu, Desise. Ba-na bunu nasıl yaptığımı söyle, Büyücü. Nasıl olduğunu bil-miyorum ama hep yapabileceğime inandım ve hiçbir zamanbaşarısız olmadım." Usara bir şey söylemek istercesine ağzını açtı ama hemenkapattı. Büyücü ne kadar isterse istesin, aldığı disiplinli eği-tim ve dürüst karakterini göz önünde bulunduracak olursak,mantıklı bir sebep bulmadan teorime karşı çıkmazdı. "Amabunu nasıl test edeceğiz? Bunu konsüle veya Başbüyücüyeaçıklamak için sağlam bir kanıta ihtiyacımız var." Sorgrad, "Eğer birisi kendi yeteneklerinden şüphe etmeyebaşlarsa, onları kaybedebilir," dedi. Önce Usara'nm, sonrabenim yüzüme baktı. "Tıpkı, eğer dans ederken ayaklarınızınasıl hareket ettirdiğinizi düşünecek olursanız, dengenizikaybedeceğiniz gibi," diye ekledi. Kaşlarımı çattım. "Bir şeye inanmaktan nasıl vazgeçersin?"diye sordum. Gren, Bar ben ile rün yuvarlayabiliriz, diye arayaKaşlarını çattı. "Veya parmaklarını kırabiliriz. Kaybetne demek olduğunu öğrenmesini çok isterim. Herkes°ıvunasla kaybetmeyeceğine inanıyordu," diye ekledi. Usara'ya doğru baktım. "İşte bir tane daha. O, şanslıduğuna inanıyordu ve herkes de bu inancı paylaşıyordu nişin içinde, farkında olmadan, Desise'nin etkisi vardı ve rüler hep onun için yuvarlandı," diye açıkladım. Sorgrad, "Ve hile yapmıyordu. Eğer yapsaydı, inan banaanlardık," dedi. Usara ellerini birleştirip parmak uçları ile çenesinin altınadokundu. Gözleri, çevremizdeki kamp yerinin ötesinde birşeylere bakıyordu. "Bu ilginç bir teori ve kim bunun doğruolmadığını söyleyebilir ki? Desise hakkında o kadar az şey bi-liyoruz ki! Ama kanıt nerede veya sınav nedir?" "Bu gerekiyor mu?" diyerek başımı iki yana salladım."Hadrumal'daki her büyücü, zamanı gösterdiğine inanmadanönce, saatleri dişlilerine ve çarklarına mı ayırır?" diye sordum. Usara yüzünü buruşturdu. "Bu çok riskli olabilir. Eğer Gu-inalle'e sorular sorup onun kafasını karıştıracak olursak, ken-di yeteneklerinden şüphe edebilir. Böyle bir durumda, sade-ce Desise'yi en iyi anlayan kişiyi değil, Elietimm baskınınakarşı Kellarin kolonisinin sahip olduğu en büyük savunmagücünü de kaybetmiş oluruz." Yanımızdan geçen iki Orman adamı, ellerinde taşıdıklarıkalası Usara'nm başının üzerinden geçirince, Usara korkuylasıçradı. Biz konuşurken, adamlar kulübemizi söküyorlardı.Başka bir yere gidip adamları kendi hallerine bıraktık. "Rusia, Ravin'in izlerimizi gizleyebileceğim söyledi. Bunutest etmeye ne dersiniz?" diye sordum.Usara şaşkın gözlerle bana baktı. "Nasıl?" diye sordu. "Gitmelerine izin verelim, onlar gözden kaybolunca, on-ları takip etmeye çalışalım," diye açıkladım. Sesimdeki alaycı deyi gizlemeye gerek görmedim.üyücü, "Onlar ormanda bizden daha yetenekliler..." di-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 159: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yeIconuşmaya başladı.Gren küçümser gözlerle, "Biz, zamanımızın büyük kısmı- bundan daha sık ormanlarda hayvanlar takip ederek geçir-djkı" diye araya girdi. Büyücünün hâlâ şüphe duyduğunu fark ettim. Sorgrad dabenim gibi düşünüyordu. Sorgrad, "Biliyorsun, elimizden jeni yaparız. Onları kaybetmek istemediğimiz için, kaybet-meyiz," dedi. Usara şaşırmış görünmeye çalışıyordu ama sol-gun yüzünün kızarması onu ele veriyordu. Sorgrad benim kaçırdığım bir noktayı yakalamıştı. "Onla-rı uzaktan izlemeye çalışacaksın, değil mi? Ama Desise, ele-mentlerle yapılan büyüden gizlenebiliyor, öyle değil mi?" di-ye sordu.Usara dik dik Sorgrad'a baktı. "Öyle görünüyor," dedi. Sorgrad, "O zaman konuşacağımıza, harekete geçelim. Birtest istiyordun, işte sana test," dedi. Usara'nm bir numara veya hile planladığını anlamıştım."Bir gün bize güvenmeyi öğreneceksin. Orial'a, onu uzaktanizleyecek kadar yakın oldun, öyle değil mi?" diye sordum.Usara, "Pekâlâ. Bakalım ne olacak," dedi. Büyücüyle konuşacak kadar kendime güvenmediğim için,Usara'nm yanından uzaklaşıp insanlara yardım etmeye gittim.Gren yanımızdan sıvışıp insanlara elveda demeye gitti. Sorg-rad ise Frue ile koyu bir sohbete dalmıştı. Sorgrad yanıma geldiğinde, "Teşekkürlerimizi ilettin mi?"diye sordum. Elimle alnımdaki terleri sildim. Sorgrad başıyla onayladı. "Frue, av ganimetlerinden pay-ınıza düşeni bize vereceğini söyledi. Yeni şarkılar için, dahado ğrusu eski şarkılar için sana teşekkür etmemi istedi." Kampın bulunduğu açıklıkta bir süre bekledik ve OrmanHalkının gözden kaybolmasını izledik. Geride sadece biz, eş- yalarımız ve eşeğimiz kalmıştı. İçimde, ne olduğUnuistemediğim bir acı vardı. Onların benim ailem olmtiyordum ama diğer yandan istemiyordum. Zaten iste282 bu çok kolay olmazdı. Buraya ait değildim, tıpkı Vana ' 'olmadığım gibi. Öyleyse nereye ait olduğumu kendi Vme bulmalıydım, öyle değil mi? Ryshad ile bir yaşam kbu şüpheci büyücülere, sonunda değerli bir şeye şahin olHğumu gösterebilirdim. Orman Halkının hep birlikte bir s vsöylediğini duyunca heyecanlandım. Söyledikleri şarkı sris'in Mazir'in takibinden kurtuluşuydu. Bu şarkı kitabımdvardı ve her bir dizesinden sonra kelime-müzik içeriyordu "Burada beklerken, zaman geçirmek için birkaç el rün yu-varlamaya ne dersiniz?" diye sordum. Rünleri elime aldım veyere oturdum. Usara'mn üzerindeki paraların tamamını veSorgrad'm serserilerden aldığı paraların hepsini kazandığım-da, güneş batmaya başlamıştı. Sorgrad sırıttı. "Livak, istediği her şeyi elde ettiğine göre,şimdi Orman Halkını takip edebiliriz," dedi. Gren, "Haydi, başlayalım!" diyerek ayağa kalkıp açıklığınçevresindeki ağaçların dibinde izler aramaya başladı. Usara parmağıyla işaret etti. "Şu yöne gittiklerini biliyo-ruz," dedi. Gren, Büyücüyü umursamadı. Sorgrad, "Eğer bu işi yapa-caksak, yoluna yordamına göre yapacağız," dedi. Büyücüye döndüm. "Benim de iz sürme konusunda bazıyeteneklerim vardır. Sen, en arkadan, eşekle beraber gel ki iz-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 160: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

leri yok etmeyesin," dedim. Gren, "Burada izler var," diye bağırdı. "Bakalım nereyekadar gidiyor," diye ekledi. İzler yeterince açıktı ve Dağlı kardeşler, izleri kolayca ta-kip ediyorlardı. Ağır ağır ve sessizce ilerliyorduk. Sorgrad veGren önden gidiyordu. Zaman zaman yere eğilip ezilmiş Çi-çekleri ve kırılmış dalları inceliyorlardı. Güneşe bakıp kuzey- doğru gittiğimize karar verdim. Kısa süre sonra nehreka raktık. Usara yanımdan geliyor ve kopardığı yapraklarıH yediriyordu. Eşek, yaprakların yere düşmesine bile izine^meden havada kapıyordu. 283fren ve Sorgrad durup sessizce konuşmaya başladılar. Bir-? i erinden ayrılıp av köpekleri gibi koklaya koklaya çevrede7inrneye başladılar. Bir süre sonra, Usara ve benim yanıma.eldiler. Gren, "Onları kaybettik. İzler gittikçe silikleşiyordu ve so-nunda tamamen kayboldu," diye açıkladı. Usara kullanacağı kelimeleri dikkatlice seçti. "Eğer birisiizlerini yok etmek istiyorsa, böyle olmaz mı?" diye sordu. Sorgrad öne çıktı ve sağ ayağı ile yosunlu ve yumuşak ze-mine bastı. "Taştan bir zeminde veya kurumuş çamurda de-diğin doğru olabilir. Ama bu arazide mümkün değil." Gren, "Ve eğer biz kafamıza koyarsak, tepelerde bir fare-yi bile takip edebiliriz," diye araya girdi. Sorgrad'm derin ayak izine baktık ve çevremize bakmdı-ğımız zaman, bizimkilerden başka hiçbir iz olmadığını farkettik. "Mazir'in Arayışı şarkısını söylüyorlardı," dedim. Bü-yücüye doğru döndüm. "Eğer okumak istersen, kitabımdangösterebilirim," diye ekledim. Usara başıyla onayladı. "Pekâlâ, bakalım büyü sizin yete-

neklerinizden daha mı üstün," dedi. Ben bir şey demedim. Gren ve Sorgrad birbirlerine baktı-lar. Usara'nm elinde beliren yeşil büyülü ışığın bir kısmı ye-re düşüp Sorgrad'm ayak izinin içine doldu. Usara kaşlarınıçatarak yere doğru eğildi. Gren büyücünün ne yaptığıyla il-gilenmiyordu. Gren eşeğin sırtını sıvazlayıp ona yaprak ye-dirmeye başladı. Sorgrad'a baktığım zaman, Dağ Adamınınyüzünde şüpheci ve meraklı bir ifadeyle büyücüyü izlediğinigördüm. Etrafta kuşlar ötüyordu ve ormanın hayvanları, bi-zim Desise ile ilgili endişelerimizi umursamaksızın ağaçlarınarasında geziniyorlardı.

Gittikçe sabırsızlanmaya başlamıştım. Usara ac 1den, gerçeği kendisi görmeliydi. Yoksa buna asla in etrn«-lıaaıirrıâ Elimi cebime sokup rünlerime dokundum. Usara'rm •? â2^284 diktiğim bakışlarımın, büyücünün ensesini tutuşturanüzeri,korkup kafamı diğer tarafa çevirdiğim zaman, Sorgrad'na göz kırptığını gördüm. Usara yüzünde şaşkın bir ifade vardı. "Onları bulamrum. Gerçekten hiçbir iz yok," dedi.Dudağımı ısırdım. Sorgrad, "Öyleyse bunu Desise dışında neyle açıklayabTriz?" diye sordu. Usara kendi kendine, "Bu mesafeden, bu kadar zaman

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 161: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sonra, onlarla geçirdiğimiz uzun zamanı da göz önünde bu-lundurursak," diye mırıldandı. "Biliyor musunuz, hiçbir şevdüşünemiyorum," diye ekledi. Büyücülerin asla yanılmayacaklarına ilişkin kibirleri, ikiyüzü de tura olan bir paraya benziyordu. Yavaşça nefes ver-dim. "Öyleyse, şimdi bana inanıyor musun?" Büyücü, "Üzerinde uzun süre düşünmemiz gereken birteori ortaya attığını kabul ediyorum," dedi. Gren yanımıza geldi. "Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu.Sırıttı. "Şimdi, Orman Halkının Desiseye sahip olduğunu bi-liyoruz. Ama gittiler ve onları kaybettik. Bu ormanda onlar-dan başka Orman Halkından birileri vardır, değil mi?" diyeekledi. Usara, "Orman Halkının Desiseye sahip gibi göründüğü-nü kabul ediyorum. Ama şu anda, hiçbir bilgimiz veya bizimde Desise kullanmamıza yardım edecek bir şey yok," dedi."Ya şarkı kitabı?" diye araya girdim. Usara, "Öyleyse bir şarkı söyle ve işe yarasın," diye mey-dan okudu. Yüzüme baktı. "Eski büyüyü kullanabileceğinetüm kalbinle inanıyor musun? Bana, Planir'e veya Guinalle ileberaber çalışan bilginlere bunları nasıl açıklayacağımı göster. bunu Elietimmlere karşı nasıl kullanacağımızı göster,"TvÎekled,y- n "Sheltya bunu yapabilir, diye araya girdi.ara ve ben, yüzünde neşeli bir gülümseme ile bize doğ-, tan Gren'e doğru döndük. "Ne?" diye bağırdık."Dağlara gitmek istemenizin sebebi bu, değil mi? Shelt- , ı n yardım etmesini istemek?" Gren kardeşine baktı. Sorg-rad'ın kaşları çatılmıştı.Usara, "Bize söylemediğiniz bir şey mi var?" diye sordu. Sorgrad ile büyücünün arasına girdim. Ona bu tarz şeylersorabilecek tek kişi bendim. Sorgrad ile göz göze geldim "BuSheltya da kim? Daha önce hiç duymamıştım," dedim. Sorgrad'm yüzü boş bir sayfa gibiydi. Bir anlam çıkarmakve yüz ifadesini yorumlamak mümkün değildi. "Onlar, dağ-ların efsanelerini ve tarihini ellerinde tutarlar. Eğer herhangibir Alyatimm eski büyüyü biliyorsa, bu ancak Sheltya olabi-lir. Halice'in bacağı kırıldığı zaman, Soluranhlarm ayağını na-sıl iyileştirdiklerini anlatmıştın. Bu, Sheltya'nm yapabileceğitürden bir şey." Usara kızgın bir biçimde, "Saedrin'in taşakları adına, niyebunu bize daha önce söylemediniz? Niye burada vakit kay-bettik?" diye sordu. Büyücüye doğru bir adım atıp geriye çekilmesini sağla-dım. "Çünkü, her halükârda, zaten Ormana gelecektik. Bumevsimde, doğrudan dağlara gitmenin bir anlamı yoktu veKanyonda başımızı belaya sokmamak için uzun yoldan dola-şıyorduk," diye açıkladım. Usara tedbirli bir biçimde geri çekildi. "O zaman tepele-re doğru yola çıkalım," dedi. Eşeği yularından çekiştirip te-pelerin olduğu yöne doğru yürümeye başladı. Yola koyulduktan sonra Sorgrad ile göz göze gelmeye ça-lıştım ama o, gözlerini benden kaçırıyordu. Bekleyebilirdim.Kendini iyi hissettiği zaman, tüm bunların ne anlama geldi-

286

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 162: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ğini anlatacaktı. Ve işte o zaman, niye bana her şeyi Ace anlatmadığını sorup derisini yüzecektim. Bunu v 0tl"Usara'ya gözükmememde fayda vardı. .»AW*,

BOLVm BEŞimparator, batıdaki hizmetlerine karşılık kocam Gidestan'a araziler verdi-sinde, Dağ Adamları ile karşılattım ve onların ciddi efsanelerini öğrendim.Daha çok Gündönümii'nde söylenen bu ^arkı, bize, yükseklerdeki yabamıniklim kadar çetin olabileceğini anlatır. Belki de buradan, onların daha na-zik yerlerde yalayan insanlara niye bu kadar sert davrandıklarını anlayabi-liriz.Kurtlar kayalıklara sinipÖlülere baktılar,Ölümde, güçlüler de,Zayıfların yanmdaydı.Hâlâ ayakta duranlardan,Güçlü bir adam ayağa kalktı.Elindeki büyük baltayı,Karlara sapladı.'Hepimizi yönetme hırsı ile,Babımıza bu felaketi açanı getirin,Maewalin, davamızın doğruluğunu ispatlaması için,Ona elini vermişti.'Kötü adamı getirdiler,

Ve yere attılar.İnsanlar nefretlerini kustu,Ve tüm kan bağlarını kopardı.'Misaen senin ve sana inananların,Yargıcı olsun.Kuzeye, buzlara gidin,Ve geri dönerseniz, hepiniz ölün.'Ailesi olmayanlar soyuldu,Ve kuzeye sürüldü.Kaçarken hızlı konamayanlar,Katledildiler.Gri ve bilge, öne çıktılar,Ve yeminler ettiler,Onların sahip olduğu güç,Asla tepelere hükmetmeyecekti.Yetenekleri, kılavuzluk ve hizmet edecek,Dokunumları, öldürmeyecek ve iyileştirecek,Buna boyun eğmeyenler,Bilinçsizce taklara yığılacaktı.Sönmüş ocaklarına geri döndüler,Ve ağladılar.Kurtlar tepelerden inipKendilerine ziyafet çektiler.. ??•

LİnDRA BÖLGESİ,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 163: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Son-İLKYAzm 32 'si.Îeirran yorgun midillisini mermer taşın içine oyulmuşhalkaya bağladı. Midillinin eyerinden aldığı su matara-sından, taşın ortasındaki boşluğa su doldurdu. Sırtınıvadideki otlaklara döndü. Vadi ilkbahar sıcağında açan çiçek-ler ile rengarenti. Kırmızı, sarı, mavi ve beyaz çiçekler üzer-leri tekrar karlarla örtülmeden güneşten olabildiğince fayda-lanmak istiyorlardı. Jeirran gri duvarın önünde, bir süre ha-reketsiz durdu. Kalenin üst üste yığılmış kayalardan oluşan yüksek duvar-ları, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı mükemmel bir sa-vunmaydı. Devasa duvarlar, yerden fırlayan kayalıklar gibigökyüzüne yükselirken, dikkatli gözler kulenin pencerelerin-den çevreyi izlerdi. Arazinin dağların eteklerine doğru yük-seldiği yerdeki kale, vadinin tamamına hâkimdi. Ama burası, boş bir övünç kaynağıydı. Kalenin büyük ka-pısının ağzında moloz yığınları vardı. İçeri girmeye çalışacakdüşmanları engellemesi gereken sürgü, kalın duvarın yanın-da, eğilmiş bir biçimde duruyordu. Bir zamanlar kalenin gör-kemli simgesinin bulunduğu, duvarın üzerindeki üçgen şek-lindeki yerler şimdi bomboştu. Jeirran kapının girişindeki ça-kıl taşlarına bir tekme savurup kapıya yüklendi. Taşların içi-ne yerleştirilmiş büyük menteşeler gıcırdadı. Jeirran hiçbirfey söylemeden kapıyı ardına kadar açtı. Kapı açılırken çıkanÇatırtı, kalenin kuzeyindeki gri tepelerde yankılandı. Tepele-rin üstü karlarla kaplıydı. 290 Jeirran içeri girerek çevreyi dolandı. Kale duvarlarına K-şik taştan evlerin kapıları önünde durup pencerelerinden ?ri baktı. Hepsi boştu. Evlerin içi temizlenmiş ve içerideki V,şey gitmişti. Tüm evlerin ocakları soğuktu. Jeirran'm kaslçatılmıştı ama yüzündeki ifade, yavaş yavaş yerini derin Whüzne bıraktı. Jeirran kafasını kaldırıp kuleye baktı. Pencerelerin oldusyerlerdeki boşluklar, öfke ile güneşe meydan okuyorlardı TPirran içeri girip sökülmüş ocağı umursamadan merdivenleriçıktı. Ağır ağır merdivenleri çıkan Dağ Adamı, bir süre son-ra hızlandı ve daha sonra koşarak merdivenleri çıkmaya baş-ladı. Sonunda, kulenin çatısına ulaşmıştı. Jeirran, çatının ke-narındaki çıkıntıya doğru yürüyüp aşağı baktığı zaman, yü-zündeki acımasız ifade geri döndü. Jeirran gözlerini tam kar-şıdaki sarp kayalıklara dikti. Kayalıkların üzerinde, düzgün veköşeli kenarları çekiçler ve tokmaklar ile şekillendirilmiş birçatlak vardı. Rüzgâr Jeirran'm saçlarım dalgalandırırken, DağAdamının ayaklarının dibindeki tozlar, meraklı bir fısıltıyıandıran bir ses çıkartarak girdap oluşturuyorlardı. "Gündönümü'nde bana oraya gitmemi mi söylüyorsun?Misaen, halkımın kutsal sığmağını aydınlattığı zaman, orayagidip halkımın kemiklerini mi göreyim? Onlara hangi soru-ları sormamı istersin?" Jeirran arkasından yaklaşan figürün derin bir nefes aldığınıduydu. Jeirran, omuzlarını dikleştirip çatıdaki kadına doğrudöndü. "Aileden bahsediyorsun," dedi. Jeirran, aile kelimesiniüstüne basa basa vurgulamıştı. Kadına doğru baktı. "Bir za-manlar burada yaşayan halk ile ne bağlantın var?" diye sordu. Çatıyı çevreleyen duvarın kenarına oturmuş kadın, ' Eski

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 164: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

akrabalıkların gücüne güvenip yardım isteyen biri için çokgeri kafalısın, Jeirran," dedi. Jeirran başını öne eğdi ve ayaklarını sert taşların üzerindesürümeye başladı. "Merhaba, Aritane." Jeirran kadına doğru ..ı^seyerek, "İyi görünüyorsun," diye ekledi. Kadm esrarengiz bir ses tonuyla, "Evlilik seni değiştirme-ce Eirys nasıl?" diye sordu.jeirran elini sallayarak, "Fena değil," dedi. Aritane koyu gri renkli elbisesini düzeltti. "Henüz doğur-mamış olması utanç verici," dedi. Kadm zarif bir şekilde ba-cak bacak üstüne attı. Kadının koyu mavi gözleri, dar yüzü-ne egemen olan uzun bir burnu ve kısa kesilmiş, geniş alnın-dan geriye taranmış, buğday rengi saçları vardı. Kadının kıp-kırmızı dudakları, Jeirran ile kan bağı olduğunu gösteren tekunsurdu. Kadm, "Senin bir çocuk sahibi olup neslini devamettirmeni isterim. Hatta birkaç çocuk ile," dedi. Jeirran, "Eirys'in doğuracağı hiçbir çocuk, benim buradahak iddia etmemi sağlamaz, öyle değil mi," diye sordu. Aritane gözlerinde üzgün bir ifade ile, "Hayır," diye ce-vap verdi. Jeirran sinirli bir biçimde, "Öyleyse, bu adil bir değiş to-kuş, öyle değil mi?" diye sordu. Kadının yüzüne gözlerini di-kerek konuşmaya başladı. "Sheltya, kendileri ile aynı kandanolanları ve gelecekte kızlarımızın sahip çıkacağı topraklarıyalnız bıraktı. Sheltya'nm güçleri, tüm bunların bedelini öde-yebilecek mi? Güçlerinle karımın hamile kalıp kalmadığınısöyleyebilmekten daha fazlasını yapabilir misin?" Aritane, "Sen çocukken bile tartışmacı bir yumurcaktın,Jeirran. Babamın, senin sinirini yatıştırmak için, seni kaç kezsoğuk suya batırıp çıkardığını hatırlamıyorum," dedi. Aritane ve Jeirran, kalenin terkedilmiş surlarına baktılar.Surların dibinde, kurumuş yapraklar uçuşuyordu. Jeirran bir süre başını öne eğdikten sonra, meydan okur-casına kafasını kaldırdı. "Öyleyse, kardeşim, hayatın nasıl?"diye sordu. "Ben bölgeler arasında dolaşıyorum. İnsanlara tavsiyelerveriyorum ve adalet dağıtıyorum. Onlara uzak diyarlardan 292

haberler götürüp yardım ediyorum." Aritane alaycı K'çimde, "Sheltya'nın görevinin ne olduğunu biliyorsun "ye ekledi. Jeirran bir elini duvarın üzerinde gezdirirken, diğer el'sakalını sıvazladı. "Hepimiz Sheltya'nın ne yaptığını biliruz. Beni ilgilendiren, Sheltya'nın ne olduğu. GündönümtjEkinoks'ta fısıldanan güçlerinize ne demeli? Tek başına sevhat eden bir Sheltya'nın, bir anda, on veya yirmi Sheltya olduğu zamanlara ne diyorsun? Yoktan var olup bulaşıcı hastalıklarla, Dağlılara karşı işlenen suçlarla ve kendi kanlarındanolanlara yöneltilen hakaretlerle mücadele edenler nerede?" Aritane, "Böyle şeylerden bahsetmenin yasak olduğunubiliyorsun. Niye bu kuralı çiğniyorsun? Benden ne istiyor-sun?" diye sordu. Sesindeki tüm endişeye rağmen gökyüzü-nü inceliyordu. Jeirran, "Onların gizli güçlerini öğrendin mi? Sheltya neyapıyor?" diye ısrar etti. Jeirran sesini yükselterek konuşma-ya devam etti. "Nasıl oluyor da insanlar ortadan kaybolduk-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 165: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

tan veya başkalarının sadakasına muhtaç bir halde etrafa sa-çıldıktan sonra, öylece çekip gidiyorlar? Yollarına devam edipgeride sağlıklı ve neşeli insanlar bıraktıklarında bile, niye in-sanlar kendilerine yardım etmek için Sheltya'nın ne yaptığı-nı hatırlamıyor?" Aritane soğuk bir biçimde, "Bu seni ilgilendirmez. Böyleşeyleri sadece benim gibi hizmet etmek üzere seçilmiş olan-lar bilir," diye cevap verdi. Jeirran kollarını kavuşturup kaşlarını çattı. "Seçilmiş? Bel-ki de alıp götürülmüş. Ve daha da güzeli, çalınmış. Gittiğin-de dokuz yaşımdaydım ama senin gözyaşlarını, çığlıklarını veöfkeni hâlâ hatırlıyorum. Senin için geldikleri zaman yatağı-na nasıl tutunduğunu ve annemize onları içeri almamasınısöylediğini, annemiz dediğini yapmayınca, ona nasıl lanetleryağdırdığını da hatırlıyorum. Ama bu, onların seni seçmekle tadar doğru bir şey yaptıklarını ispatlıyor, öyle değil mi?netin çok güzel işe yaradı ve annemiz bir sene sonra öldü.hamız ve biz geride kalanlar, zor bir mevsim geçirip zama- mlZ1n tamamını kazarak geçirdik. Ve sonunda, uğraşıp di-dinip elde ettiklerimizin hepsinin, o ana kadar adını bile duy-madığırmz> dağların öteki tarafından gelen huysuz bir çocu-ğa ait olduğunu öğrendik." Aritane, "Annemiz doğum esnasında öldü. Bu bir trajediy-di ama bu çok rastlanan bir olay," diye açıkladı. Aritane elleri-ni öyle sıkı birbirine kenetlenmişti ki parmakları bembeyazdı. "Annemiz, kendisine miras kalan toprakları korumak iste-yip senin yerini dolduracak bir kız çocuğuna bakmaya çalı-şırken, loğusa yatağında öldü. Onun, yatak odasına Shelt-ya'nm girmesini yasakladığını hatırlıyorum. En büyük korku-su, Sheltya'nm, yeni doğurduğu çocukta da büyülü yetenek-ler görmesiydi. Eğer içeri girmelerine izin verseydi, hem onuhem de bebeği kurtarabilirlerdi." Aritane ayağa kalktı. "Eğer beni buraya eski defterleri ye-niden açmak için çağırdıysan, sana veda etmek zorundayım,Jeirran" Jeirran kadının söylediklerini umursamayarak konuşmayadevam etti. "Ama Sheltya onu zorlayamazdı, öyle değil mi?Sheltya güçlerini, ne olursa olsun, insanların rızası olmadankullanmaz, değil mi? Ne yaparlarsa yapsınlar, her zaman gi-zemli ve esrarengiz olmak zorundadırlar. Güç, eğer kullanıl-mıyorsa, ne işe yarar?"Aritane merdivenlere doğru yürüyordu."Sheltya, Elietimm ile ilgili ne diyor, Ari?" Aritane, Jeirran'm sorusunu duyunca donakaldı. Aritane,Jeirran'a doğru döndü. "Ne dedin?" diye sordu. Jeirran, "Doğru mu söyledim? Yoksa Alyatimm mi demekgerekir?" diye sordu. Jeirran duvarın üzerine oturup bacakbacak üstüne atarak ellerini göğsünde birleştirdi. Aritane yavaşça başını çevirdi. "Ne duydun?" divSesinde, karşı koyulmaz, otoriter bir hava vardı. Jeirran, "Ben, gerçeği söylemek için zorlayabilecek294 suçlu değilim," diyerek yere tükürdü ve eliyle gözleriniturdu. "Ben sadece, yaz sona ermeden tüm ovalıların vnın hanlarda dinleyeceği bir hikâyeyi duydum. Şarkılaretimmlerden, onların güçlerinden, yarattıkları tehlikedesavaşçılarının gücünden bahsediyordu. Sence, VVrede'd l-serserilerden birinin, bu şarkılarda anlatılan ve okyanus

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 166: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ötesinden gelen sarı kafalı adamların, dağlardaki sarı kafaladamlardan farklı olmadığ ma karar vermesi, ne kadar zaman. alacaktır? Bu bahane ile daha fazla toprağımızı çalacaklarzenginliklerimizi alacaklar ve bizi ait olduğumuz yerlerdensürecekler. Belki de, Teyva Bölgesinin de başına gelen budurSen bunlarla ilgili hiçbir şey duymadın mı? Eğer bizi yeterin-ce sürerlerse, bir süre sonra biz de Buz Adamlar olmaz mı-yız?" Aritane'in yüzünde öfke dolu bir ifade vardı. Kadının göz-leri, bir buzdağının çatlaklarmdaki gölgeler gibiydi. "Nedenbahsettiğin konusunda en ufak bir fikrin yok. Alyatimm,Sheltya'mn güçlerini kullanarak her yere egemen olmak veherkesi yönetmek ister." Jeirran yüzünde sakin bir ifadeyle konuşmaya başladı. "BuElietimmler her kimse, güçlerini kendilerini korumak içinkullandıklarını biliyorum. Onların, gerçek büyüyü bir sır ola-rak değil, insanlarını tecavüzden, topraklarını yağmadan ko-rumak için bir silah olarak gördüklerini biliyorum. Tüm pa-ralarım üzerine bahse girerim ki onların bilge olanları, aile-lerinden ve topraklarından koparılıp bilinmeyen bir yere gö-türülmüyordur. Her zaman, öğrendiklerini ailelerine avantajsağlayacak şekilde kullamyorlardır." Jeirran ayağa kalktı veçatının kenarına yürüyüp aşağıya baktı. "Hiç yeteneklerini se-ninle aynı kandan olanların yararına kullanmayı düşünmedin tfi1/frasına sahip çıkıp topraklarını daha da zenginleştirme-al' al etmedin mi? Evini terk ettin ve o ev artık seyahaty1 jnsanlarm kalabileceği bir barınak olarak kullanılıyor,mevsimin yarısı kadar bile boş kalmıyordur. Bu daha' 1"Aritane'in yüzü, ayaklarının altındaki taşlar gibi bembe- jj "Niye bunu yapıyorsun, Jeirran? Niye uzun süre önceIraüş ateşi, hüzün ve gazabınla tekrar rahatsız ediyorsun? Buekilde ateşi canlandırırsan, sadece kendi ellerini yakarsın.Olan oldu ve bunu değiştirmenin bir yolu yok." Jeirran ayağa kaltı, Aritane'nin yanma yürüyüp kadının el-lerini tuttu. "Ama ya eğer değiştirme şansımız varsa? Banamutlu olduğunu söyleyemezsin, Ari! Eğer mutlu olsaydın,buraya benimle buluşmaya gelmezdin. Seni Gündönü-nıü'nde, Parth Kalesinde gördüm. O aptal yaşlı adama hizmetedip dans ediyordun. Herkes adamın karmakarışık konuşma-larının Sheltya'nm bilgeliği olduğunu düşünüyordu. Ama sende biliyorsun ki hepsi saçmalıktı. Bunu gözlerinde görebili-yordum. Evini ve aileni terk etmene karşılık, sana güç ve bil-gi vaat ettiler. Sana ne verdiler? Gömleğinin üzerine ağzınınsuyu akarken bile senden daha fazla saygı gören yaşlı bir mo-ruğa hemşirelik yapmak zorunda kaldın. Gerçek büyününgüçleri, Yaşlıların korkuları ve korkaklığı yüzünden, niye ça-resiz durumdaki insanlarımızdan gizleniyor?" Aritane, "Seni kanunlara uymamakla suçlayabilirim veyabu konuşmanın tüm detaylarını zihninden silebilirim. Zih-ninden tüm nefretini ve ovalıların hikâyelerinden edindiğinyarım yamalak bilgileri de kazıyıp atabilirim," dedi. Jeirran omuz silkti. "Öyleyse yap. Ne olursa olsun, birŞey değişmez. Bir mevsim bile olmadan, ovalılarla ticaret ya-pan birisi, benim gibi hikâyeleri ve şarkıları beraberinde ge-tirecektir. Yevrein, ovalıların muhternelen kendi kanımızdanolan bu insanlardan, niye bu kadar korktuklarını merak ede-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 167: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

çektir. Bizim evlerimiz her mevsim saldırıya uğrayıp sken, bu Elietimmlerin niye evlerini ve ailelerini korum t •ellerinden geleni yaptıklarını düşünecektir. Peider ve art296 ları da merak edip Sheltya ile ilgili sorular soracaklardır t?"nizden kim bu sorulara cevap vermeyi seçerse, o kişi ko V lyaşlıların elindeki kamçıyı alan olmayacak mı? Ve biz deçek büyünün nasıl kullanıldığını öğrenip yaşlıların kullarımya korktukları saf gücün, bilgelik ile nasıl şekillendirildiöi •göreceğiz." Aritane, Jeirran'ın avuçları arasındaki ellerine baktı. "Benden bir şey rica edeceğini söylemiştin," dedi. Kafasını kaldı-rıp Jeirran'ın gözlerine baktı. Şimdi, beklediği an geldiğinde, Jeirran duraksadı. "Shelt-ya'nm, mesafeler önemli olmaksızın, vadilerin ve dağlarınötesinden birbirleri ile konuşabildiğini duymuştum. Birkaçmevsim seyahat ederek ulaşabileceğimiz yerlerdeki dostlarını-za mesajlar iletebiliyörmüşsünüz." Aritane başıyla onayladı. Jeirran cesaretlenerek aniden ka-fasmdakileri sözcüklere döküp gergin sessizliği bozdu. "BuElietimmler ile bağlantıya geçebilir misin? Onlar hakkındadaha fazla şey öğrenebilir misin? Bize yardım edip etmeye-ceklerini ve bize bu güçlerin nasıl kullanılacağını öğretip or-tak bir amaç için bizimle birleşip birleşmeyeceklerini öğrene-bilir misin? Eğer ovalılara doğudan saldırırlarsa, biz de dağ-lardan inip savaşırız ve topraklarımızı geri alıp onurumuzuyeniden kazanabiliriz." Aritane, ellerini Jeirran'ın ellerinden kurtardı. Hava sıcakolmasına rağmen, titriyordu. "Ne istediğinin farkında biledeğilsin. Tabii ki bu Elietimmleri duydum. Onları aramamızyasaklandı." Jeirran yavaşça, "Ben sadece halkına yardım etmeni istiyo-rum," dedi. Sakin bir ses tonuyla, "Sheltya seni ait olduğunyerden, bütün dağlara hizmet etmen için kopardı. Benim istediğim, senden istenenden farklı mı? Yine yaşlı ka-s£ia arasındaki anlaşmazlıkları çözmeye geri mi dönecek-İnsanlarımız, ovalıların açgözlülüğü yüzünden gittikçe? 1 esirken, sen, otlaklar konusundaki atışmalara hakem 297 bir yabancının uzak bir vadiye getirdiği bulaşıcı hasta-lılarla mı mücadele edeceksin?"Aritane, "Daha büyük iyilikler veya kendi çıkarını düşün- eden risk almak için fazla meraklısın, Jeirran. Bunun sanasağlayacağı fayda nedir?" diye sordu. "Güç; sen ne sanıyorsun ki? Eirys'in topraklarında korkusu-ca avlanmak istiyorum. Avladığım hayvanların kürklerini ova-lıların kurdukları tuzaklarda kaybetmek istemiyorum. Eirys'inkardeşlerinin, uzun uğraşlar sonunda kazıp çıkardıkları maden-leri uygun bir fiyata satmalarını istiyorum. Güç. Zengin olmakistiyorum, Ari. Eirys'e hayal bile edemeyeceği zenginliklerisunmak ve eğer yaşlı cadıyı susturmanın tek yolu oysa, Eirys'inannesini bitmeyen bir bal ve kek ziyafeti ile susturmak istiyo-rum. Oğullarıma iyi bir miras bırakmak istiyorum. Kızlarım,sahip oldukları yeraltı ve yeryüzü zenginliklerine, korkusuzcasahip çıksınlar istiyorum. Dağlarda korkulan bir güç olmak is-tiyorum, Ari. Öyle ki, ovalılar kafalarını çevirip dağlara doğrubaktıklarında, benim gazabımdan, soğuk kış rüzgârından dahaçok korksunlar. Sheltya'nın yeni liderine tekrar ağabeylik yap-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 168: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

mak istiyorum. Gerçek büyüyü, hak ettiği şekilde, halkına öğ-reten insanın tavsiyelerine kulak vermek istiyorum." Aritane başını iki yana salladı ama yüzünde tatlı bir gülüm-seme vardı. "Eirys'in senin yağcılığından etkilenmesine şaşır-madım, Jeirran. Her zaman, bir dağ nehri kadar hızlı konuşur-dun ve sözlerin, nehir yatağındaki taşlar kadar güvenilmezdi."Jeirran, "Bunu yapacak mısın?" diye ısrar etti. Aritane, "Sakın aklından bile geçirme. Çünkü eğer birisiöğrenirse, kendimi dağların yamacında, bütün zihnim boşal-tılmış olarak bulurum," diye cevap verdi. 298 Jeirran, "Kim bilebilir?" diye itiraz etti. "Ben yoldaçen Sheltya'yı durdurup olanlara her şeyi anlatacak de~ıya? Ben de senin kadar bu bokun içine batmış sayülrırnnim üzerimde güç sahibi olan sensin, öyle demedin mi' r i'bir sözün ile sebebi bile sorulmadan, bütün dağlardan sür ımez miyim?" "Yeteneklerimi kullanarak deneyebilir ve belki bir cevalabilirim. Ama bu, dağlarda bir ateş yakıp birisinin dumangörmesini umut etmeye benziyor. Duman yeterince uzaklaraulaşabilir ama bu arada, yakınlardaki insanların da dikkatiniçeker." Aritane daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi"Diyelim ki Elietimmleri buldum, sonra ne olacak?" Jeirran, "İşte o zaman, onlara söyleyecek birkaç sözümvar. İçimizden, birçoğu, ovalılar tarafından kandırılmaktanbıktı. Geleneklerin koyduğu kısıtlamalara uyan Sheltya veYaşlıların varlığını reddederiz. Onlara, okyanusun ötesinde,ovalıların saldırılarından korkmayan ve asla boyun eğmeyenerkekler ve kadınlar olduğunu söyleriz." Aritane başını bir yana eğdi. "O kadar kurnazsın ki dediği-ni yapacağım," dedi. Aritane verdiği kararı uygulamak içineteklerini silkeledi. Kuzeydeki dağlara bakıp güneşin tam olaraknerede durduğuna baktı. Aritane, bir o tarafa, bir bu tarafa yü-rüyüp çatıdaki en uygun yeri bulmaya çalışıyordu. En sonun-da, kendi kendine başıyla onayladı ve Jeirran'a doğru döndü.Aritane'nin yüzünde meydan okurcasına gergin bir ifade vardı. "Sırtını bacaya vererek otur, yüzün kuzeye dönük olsun.Jeirran, Aritane'nin dediklerini yapmak için koşturdu. Aritane otoriter bir şekilde, "Benim sözümü kesme, banadokunma, hareket etme ve hiçbir şey deme," diye emretti.Aritane elbisesinin kirlenmesine aldırış etmeden bağdaş ku-rup yere oturdu. Dirseklerini dizlerine dayadı ve yüzünü el-lerinin arasına aldı. Derin derin burnundan nefes alıp sakinbir biçimde ağzından nefes veriyordu. Aritane'nin nefes alıp verişi aniden durunca, Jeirran deh-» kapıldı ve neredeyse ayağa fırlıyordu. Yumruklarını sıkıpne'nin yamna gitmesini fısıldayan sese karşı koydu. Jeir-'ın alnında boncuk boncuk terler birikmeye başlamıştı. Bir 299ranl'vle alnındaki terleri silmek istiyordu ama kendisine hâkim tarak hareketsiz kaldı. Sessiz bir küfür savurmak için dudak-larım hareket ettirmek üzereydi ama konuşmaya cesaret ede-miyordu. Gözlerini kırpmadan, bakışlarını Aritane'in üzerinedikmişti. Aritane, şimdi ağır ağır nefes alıyordu. Her bir ne-fes alışından sonra bir süre durup bekliyordu. Jeirran da,ken-disini aynı şekilde nefes alıp verirken buldu. Jeirran'm yü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 169: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

zündeki renk, gittikçe sağlıksız bir renge büründü. Jeirran de-rin bir nefes alarak kendine geldi. Nefes alıp verişinin eskihaline dönmesi, biraz zaman aldı. Gökyüzündeki bir atmaca, boş vadinin sessizliğini vurgu-lamak istercesine bir çığlık attı. Aritane'nin hareketsiz bedenietrafında ani bir esinti belirince, çatının üzerindeki tozlar veçöpler etrafa saçıldı. Jeirran gözlerini kırpıştırdı ve ağzınaburnuna kaçan pisliklerden arınmak istercesine yere tükürdü.Jeirran başını çok az iki yana sallar gibi oldu ama tekrar ken-dini zorlayıp, hareketsiz oturmaya devam etti. Esinti kaybol-du ve Jeirran'm başının üzerinden vuran güneş ışınları ile ça-tının bembeyaz zemininde siyah gölgeler oluştu. Jeirran'msırtını dayadığı baca, sert ve rahatlatıcıydı. Bir zamanlar kale-nin kalbi olan ocağın sıcaklığı ile ısman bacanın, şimdi so-ğuk ve sessiz olması ürkütücüydü. Jeirran'm yanağından aşa-ğı süzülen bir damla ter, sakalında kayboldu. Bir diğer dam-la, Jeirran'm gözünün kenarından geçti. Çatının yuvarlak duvarlarında büyük bir gürültü yankılan-dı. Soğuk suyun etkisi ile çatlayan sıcak taşların çatırtılarınabenzeyen ses, bir o taraftan, bir bu taraftan yankılanıyordu.Jeirran dehşete kapıldı ve yüzündeki kibirle kendine güvenkarışımı maske, yerini saf korkuya bıraktı. Aynı gürültü bir kez daha duyuldu. Jeirran derin bir nefes aldı. Bu Vsiydi, öyle değil mi? Bu, vadide esen sert rüzgârınmenteşelerinin üzerinde sallanan büyük kapıdan bask v,olamazdı. ^eVJeirran, Aritane'ye baktı. O hâlâ, bir heykel gibi hsizdi.Eğer kapının sesiyse? Jeirran, buraya başka biri dah^ana f]}igeldi, diye düşündü. Sheltya güçlerini kullanarak Aritan 'mi izliyordu? Uzaklarda yaşlı bir bilge, konuşmalarınıdinlemişti? Gelen ses, konuştuklarının keşfedildiğininSheltya'nm kendileri için geldiğinin habercisi miydi? Herkesihtiyaç duyulduğunda vazifesini yapmaya hazır olmalıydıAma eğer buradaysalar, Aritane'yi durdurmak için mi gelmiş-lerdi? Jeirran'm nefes alıp verişi hızlandı. Esen serin rüzgâra rağ-men hâlâ terliyordu. Jeirran'm elleri öyle kontrolsüz bir bi-çimde titriyordu ki sarsıntının etkisi ile omuzları ve boynuda sarsılıyordu. Sıcak ve sessizlik, Jeirran'ı boğacak kadar yo-ğundu. Aritane kafasını kaldırdı ve elleri kucağına düştü. Parmakuçlarının alnına değdiği yerlerde hâlâ kıpkırmızı izler vardı.Aritane gözlerini Jeirran'm üzerine dikince, Jeirran arkasında-ki bacaya yaslandı. Kadının gözleri, niteliksiz ve simsiyah birkuyuya benziyordu. Aritane'nin gözlerinde ne bir renk, nebir beyazlık, ne de bir yaşam belirtisi vardı. Jeirran dehşetedüşüp ayağa kalkmaya çalıştı. Aritane gözlerini kırptı ve gözleri normale döndü. Kadı-nın yanaklarına renk geldi ve yüzü neşeyle aydınlandı. Derinbir nefes alıp "Ah, Jeirran," diye fısıldadı. "Onları buldum! "Ben..." Jeirran öksürerek sesindeki titremeyi durdurmakistedi. "Bunu yapabileceğini biliyordum. Öyleyse ne..." Aritane başını iki yana salladı. "Bekle, biraz kendime ge-leyim," dedi. Güçlükle ayağa kalkan Sheltya, üstünü başım temizledi. Aritane'nin bakışları, doğuya yönelmişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 170: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Oradalar, Jeirran, do- P jeirran'm yüzüne bakmadanAritane, >larm ötesinde, okyanusun ötesinde," diye açıkladı. Arita-dolu bir kahkaha attı. "Tabii ki beni tanımıyorlar 301ne neşebenim güçlerimin farkına vardılar. Onları arayıp bulma-hakkını olduğunu biliyorlardı. Cesaretimden dolayı beni hrik ettiler ve yeteneklerimi övdüler. En son bunu kiminyaptığım hatırlamıyorum." Jeirran, "Sen ne dedin? Onlara ne söyledin? Bize yardımedecekler mi?" diye sordu.? "Ne?" Jeirran, Aritane'nin önüne geçti "Bizim için ne yapacak-lar?" diye sordu. Jeirran bir elini Aritane'nin omzuna koydu.Kadını sarsmamak için kendini zor tutuyordu. Aritane'nin yüzündeki heyecan, yerini sinirli bir yüz ifa-desine bıraktı. "Ah, Jeirran, her zaman, her şeyi bir arada is-tersin, öyle değil mi? Onlara hayati önem taşıyan konularıkonuşmak istediğimi ve uygun olduğum zaman, onlarla bağ-lantıya geçeceğimi söyledim." Jeirran öfkeli bir ses tonuyla, "Ari! Niye bu gecikme, ni-ye sadece...," diye konuşmaya başladı. Aritane araya girerek, "Benim yöntemlerimi sorgularria,Jeirran," diye bağırdı. "Bu, benim görevim ve nasıl yapaca-ğımı en iyi ben bilirim. İnan bana, bana destek olup beni sa-vunacak arkadaşlar bulmadan, Sheltya'nm karşısına çıkıp he-sap vermek istemem." Jeirran, "Öyleyse ne zaman müsait olursun?" diye tersle-di. Aritane düşünceli bir biçimde kaşlarını çattı. "Sanırım se-ninle gelip karını ziyaret etmeliyim. Hesap vermek zorundaolduğum insanlara, karının çocuk sahibi olamadığı için endi-şelendiğini söylerim. Bir süre onun yatağından uzak durabi-lirsen, meraklı gözleri tatmin etmiş oluruz. Eğer bir süre be- 302

ni misafir edersen, tüm enerjimi yeni dostlarımızla n Vsaçağımızı düşünmeye odaklayabilirim." Aritane'nin v"mutlu bir ifade vardı. Jeirran kaşlarını çattı. "Eirys'in annesi bundan hoşlayacaktır. Her zaman burnunu en olmadık yerlere sokardm," dedi. Ari tane, "Öyleyse karının, artık sahip olduğu topraklaefendisi gibi davranmasını sağlamak için elinden geleni yanmalısın. Artık, Eirys'in dişlerini göstermesinin vakti geldi "dedi. Jeirran alaycı bir biçimde güldü. "Bu mümkün değil. Onakur yaparken, onun dirençli olmasını beklemiyordum," diyeaçıkladı. Aritane merdivenlere doğru yürürken, "Bu sana bağlı,"dedi. "Bu konuyu çözmek için bana ihtiyacın var. Eirys'i ço-cuk sahibi olmadığı için yakınmaya ikna et. Böylece, kimsebenim ziyaretimden şüphelenmez. Zaten bu konu üzerindekonuşuyorsunuz, öyle değil mi? Ve o istese de istemese de,onun karnını şişirmek için elinden geleni yapıyorsun, öyledeğil mi?" Aritane, son cümleyi merdivenleri inerken arkası-na doğru bakıp söylemişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 171: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Jeirran'm yüzü kıpkırmızı kesildi ve öfkeyle, "Bunu nere-den biliyorsun?" diye bağırdı. Jeirran sessizce küfretti ve Ari-tane'yi takip etmeden önce eliyle alnındaki terleri sildi. Jeir-ran, merdivenleri koşarak inip aşağıya ulaştığında, çevresindekimseyi göremedi. Aritane ortalıklarda yoktu. Jeirran, "Senin oyunlarına ve sana lanet olsun, aşağılık ka-dın!" diye bağırdı. Jeirran'm bulunduğu boş odanın her ye-ri, toz içindeydi. Tozlar, Jeirran'm ayak izleri dışında, hiç bo-zulmamıştı. Jeirran, "Kahretsin," diye bağırıp odanın ortasına koştu."Aritane!" Dışarı çıkıp diğer evlerin içine baktı ama hepsibomboştu. "Ne yaptığını sanıyorsun? Aritane!" jeirranm öfkeli bağırışları, Dağ Adamıyla alay edercesine, ~ duvarlardan geri yankılanıyordu. Yankı yok olduğun-fU ssizlik, eskisinden daha acımasız bir şekilde çevreyi ku-atlyordu-• ~ istem dışı olarak titredi ve kale kapısına yöneldi.jeirranipininağzında bir an durdu ve eğilip yerden bir taş aldı. JJ kendine küfredip kapının ağzındaki taşları temizleme-başladı. İki büyük taşm ağırlığını kullanıp kapının kendikendine açılmasını engelleyecek şekilde kapıyı kapattıktansonra, midillisine binip oradan uzaklaştı.

303

?

J....««.J*

HADRJJMAL BAŞBÜYÜCÜSÜ,KARA PiAnİR^in ODASİ,Ön-YAZin I'iKapının tedirgin bir biçimde hafifçe vuruluşunu dahkendine güvenir sert bir vuruş izledi."Girin." İçerideki yalnız adam, pencerenin önündekideri kaplı sandalyesinde oturuyordu. Elindeki mektubu oku-yan adam, kafasını kaldırıp kimin geldiğine bakmadı. Pence-relerden içeri süzülen güneş ışığı, pahalı, yosun rengi halı-nın, parlak mobilyaların ve raflarda düzenli bir biçimde di-zilmiş kitaplarla parşömenlerin üzerinde geziniyordu. Meşe-den yapılmış ağır ve kara kapı, bakımlı menteşelerin üzerin-de sessizce açıldı. İçeri giren adam saygıyla eğildi. "Başbüyücü," dedi. Adamuzun boylu, iri kemikli ve soluk benizliydi. Kısa kesilmiş düz,siyah saçları ve dikkatli gözleri vardı. Adam boğazını temiz-ledi. "Bu sabah 'Tar'dan haber almayı bekliyorduk," dedi. Başbüyücü gözlerini mektuptan ayırmadı. "Shiv, içeri gir.Larissa neredeyse burada olur," dedi. Shiv saten masa örtüsü olan masanın yanma oturdu. Ma-sanın üzerindeki maun kaidenin üzerinde çelik bir ayna var-dı. Aynanın önünde gümüş bir şamdan vardı. Kaygan mu-mun fitili, henüz hiç yakılmadığı için bembeyazdı. Shiv, bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 172: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

şey söylemek istercesine ağzını açtı ama vazgeçerek boğazınıtemizlecji. Planir yeşil gözlerini adamın üzerine dikti. "Eğer öksürüktuttuysa, bir bardak su iç," dedi.Shiv bir an için ellerine baktı ve kendisine bir bardak su

ıiu Shiv, dikkatli bir biçimde bünapişi kahverengi bü-vanma koydu. Büfenin üzerine, mümkün olan tümfenI OI1larında, çiçeklerden yapılmış taçlar ve yapraklar iş-chiv "Bu gerÇekten Larissa'mn bizimle beraber olmasınıİçtirecek bir konu mu?" diye sordu. "Çıraklık dönemini• bitirdi- Her ne kadar sizin ona değer verdiğinizi bilsemjCı yani bir öğrenci olarak..." planir araya girdi. "İkinci dereceden akrabam sayılır, Shiv-alan," dedi. Başbüyücü yeşil gözlerini Shiv'in gözlerine di-kip konuşmaya devam etti. "Bu, onu otomatik olarak Başbü-vücünün öğrencisi yapıyor. Bir öğrenci olarak onu, mümkünolduğunca üzerinde çalıştığım konulara dahil etmeye çalışı-yorum. Şu anda aksi bir tutum içerisinde olursam, Usara git-tiği için ve Otrick hâlâ bilinçsiz olduğundan, ben zor durum-da kalırım. Bu, daireye katılacak iki insan daha bulmaktansa,onun yeteneklerini aramızda bir bağ kurmak için kullanabi-leceğimiz anlamına geliyor. Bu konudaki düşüncemi sorgula-mana şaşırdım." Shiv dişlerini sıktı ve pencereden dışarı baktı. '"Sar, Li-vak'a istediğini yaptırmakta zorlanıyor mu? Onunla seyahatederken, onun ne kadar dikbaşlı olabileceğini öğrenmiştim.Belki ben de onlarla gitmeliydim. Böylece, benimkiler yerineSar'm yeteneklerini kullanabilirdiniz." Başbüyücü elindekimektubu katlarken, Shiv susmayı tercih etti. Planir, balmu-munu yumuşatmak için büyülü yeteneklerini kullanıp mek-tubu tekrar mühürledi. Planir, "Usara, Livak'm hareketlerini kontrol etmekte zor-lanmıyor çünkü ona verilen emirler, Livak'ı tamamen özgürbırakmasını öğütlüyor. Ayrıca kendisine, olabildiğince hiçbirŞeye karışmaması söylendi," diye açıkladı. Shiv istemese de bakışlarını Başbüyücüye çevirdi. Planirgözlerini Shiv'in gözlerine dikmişti. Shiv bakışlarım halıya

^ kedoğru indirdi ve kaşlarını çattı. Bu konu, LivaVamaçları doğrultusunda serbestçe hareket etmesini <J2kadar önemsiz mi ? Düşündüm de..." '^^Yacak Planir araya girerek, "Sen olsaydın, ne yapardındiye sordu. "Sen olsaydın, ilk kokuyu alır almaz, son'düşünmeksizin peşine mi düşerdin?" Shiv elindeki bardağı daha sıkı kavrayınca, bardaktariya birazcık su döküldü. "Elietimm büyüsü, Hadrum vBulut-Efendisini ve onunla beraber olanları komaya sokronları uyandıramıyoruz. Benim şahsi fikrime göre, Livalc'eski halkların sahip olduğu sıradan bilgiler peşinde rasç> -laraştırmalar yapmasına göz yummak yerine, bu duruma adiolarak bir çözüm bulmaya çalışmalıyız." Planir otoriter bir biçimde, "Böyle kendini beğenmiş tavır-ları daha çok Kalion'dan görmeye alışığım, Shiv. Ama bunu sa-dece çok değerli Ocak-Efendimizden görmeyi beklerim," diyeaçıkladı. Başbüyücü, Shiv'in yüzüne baktı. "Bu gerçekten sanayakışmıyor. Troanna'nm bana söylediğine göre, konsülde ken-.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 173: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dine bir sandalye edinmek istiyormuşsun. Bu tarz yaklaşımla-rın, kişisel heveslerine bir faydası olmaz," diye ekledi. Shiv bir şey söylemeyip susmayı tercih etti. Planir elinde-ki mektubu masanın üstüne koyup ayağa kalktı. Üzerinde iç-ki şişelerinin olduğu masanın yanma yürüdü. Şişelerin yanın-da kristal kadehler vardı. Arkadaşça bir ses tonuyla, "Şarap?"diye sordu. Shiv soğuk bir biçimde, "Hayır, teşekkür ederim," diyecevap verdi. Planir kendi kendine gülümsedi ve bir elinde şarap doldu-rulmuş kadehi ile tekrar sandalyesine oturdu. Kadehin üzeri-ne ustaca elmaslar işlenmişti. "Her şeyi böyle, sıradan bir ışıkbüyüsünü bile yapamayan bir çırak gibi, gözler önüne ser-meyi beklemediğimi itiraf etmeliyim." Başbüyücü, Shiv mitiraz etmeye hazırlandığını görünce, elini sallayarak onu sus- "İlk Başbüyücü Trydek niye büyücülüğü bu adaya ta-*$'diye sordu.P gjjiv sinirlenmiş görünüyordu. Ne...'büyücü kalın kaşlarını çatıp dik dik Shiv'e baktı. "Ni-,.? diye sordu.ye'i jV alaycı bir biçimde, "Çünkü büyülü yeteneklere sahip'anlar, sıradan halkın arasında korku ve batıl inançlara ne-den oluyordu," diye açıkladı. "Neye dayanarak birçok şeyin değiştiğini düşünüyorsun?R aya alelacele gönderilen çıraklardan kaç tanesi, kendisinebir bohça hazırlayacak zamanı bulabiliyor? Gemilerden kaçtanesi, denizcilerinin karaya çıkmasına izin veriyor? Eskiler-den yeteri kadar var ki kimse ondan bahsetmiyor ve yeniler-den o kadar az var ki limandaki handa çalışanlar geçimini zorsağlıyor- Aptal olma, Shiv, sen de benim gibi biliyorsun. Ne-siller boyunca Başbüyücüler, Hadrumal'ı efsanevi ve büyülüsislerin arkasında gizlemediler mi?" Shiv, "Konsülde anlattığınız efsaneler, sadece büyücülüğekarşı duyulan güvensizliği ve şüpheyi besliyor," dedi. Planir başıyla onayladı. "Doğru sayılır. Ve anakarada orta-ya çıkıp eski büyüye ait kayıtları inceleyen büyücüler, enin-de sonunda fark edilecekler, öyle değil mi? Sence bu durum-da, tam da büyücülüğe bu dünyada tekrar aktif bir rol kazan-dırmak için elimizden geleni yaptığımız bir dönemde, rahat-sızlık ve kuşku uyandırmayacak mıyız? Diğer taraftan, büyü-cülerin ortaya çıkıp sahip olmadıkları bilgileri arıyor olması,büyücülerin bir şeylerden yoksun olduğu veya bu günlerdeinsanlar üzerindeki etkilerinin azaldığı ve hatta güçsüz olduk-ları düşüncesini doğurmayacak mı? Böyle bir durumda, bizegösterilen nezakete ve saygıya elveda demek zorunda kalma-yacak mıyız? Ayrıca, bir tehlike olarak görünmedikleri süre-ce, büyücülerin diğer insanlarla işbirliği yapabilme yeteneği-ne ne olacak? Her iki durumda da elimizdeki zarlar kaybedenbir eli müjdelemiyor mu?" Shiv tereddüt ederek, "Ama Kalion...," diye Vbaşladı. °nn^yı Planir elini sallayarak Shiv'i susturdu. "Şimdilik r308 unut." ah°n^ Shiv, "Büyücüleriniz, eski büyüye ait bir ipucu K lümidiyle, Col'deki arşivleri ve Vanam'daki tarihi kaynlceliyor. Bu bir fark yaratmaz mı?" diye sordu. "İlk olarak, gönderdiğim kişiler, zorla da olsa sağdın;

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 174: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sahip olması gereken kişiler, ikinci olarak, her iki büyü oklunda da bilginlere güvenmek zorundayım. Onlar, azimli h'şekilde eski bilgiyi arıyorlar. Ama araştırmalarına o kadar dalmışlar ki eğer kafalarını kaldırıp gerçekleri görecek kadaruyanık olmazlarsa, gerçeğin farkına bile varamazlar." Shiv, Planir'in tekdüze bir ses tonuyla konuştuğunu farkedince, kendini engelleyemeyip gülümsedi. Başbüyücününsuratında ciddi bir ifade vardı. Shiv, "Ya Livak?" diye sordu.Yüzünde samimi bir ifadeyle konuşmaya devam etti. "Casu-el'in öyle düşünmediğini biliyorum ama bence, bu şarkı ki-tabı gelecek vaat ediyor. O bir büyücü veya bilgin değil. Yaeğer o bir şeyi gözden kaçırırsa? Veya Usara farkında olma-dan, bir şeyler keşfederse? O, Messire D'olbriot için çalışıyor.Bu da ayrı bir..." Planir, "Bence Usara'ya biraz daha fazla güvenmelisin,"diye karşılık verdi. Şarabından bir yudum alan Başbüyücü,konuşmasına devam etti. "Livak'a gelince. Benim anladığımkadarı ile Livak, kayıp bilgilere ulaşmak için elinden geleninen iyisini yapmanın, Messire'nin gözüne girmek veya her ne-yi hedefliyorsa onun için, en büyük umudu olduğunu çok iyibiliyor. Benim o kızda gördüğüm kadarıyla onun kişisel hır-sı, bizim sahip olabileceğimiz en büyük avantajlardan biri. Shiv, "Ama ya çok değerli bir bilgiyi Messire'ye ulaştırır vebizim bundan haberimiz olmazsa?" diye itiraz etti. "Otrick... >diyerek başladığı cümle, Başbüyücü tarafından yarıda kesildi. ek için en az senm kadar endişeliyim, Shiv. Ama buüzerinde birçok büyük taş var. Eğer başarısız olur-bu oyunun sonunda Beyaz Kuzgun oyun kutusuna geriSa lmayacak. Diğerleri' ile beraber sen de Toremal'daydın. 309ı kullan, Shiv! Geçen yıl yaşananlar, İmparatorluğun ye- rpnslerine ne öğretti? Eski egemenliklerinin büyüye da-ni P^dışını ve büyülerin başarısız olmasıyla tüm Imparatorlu- atalarının başlarına yıkıldığını biliyorlar. Ve şimdi, okya-usun ötesinden gelen büyü, onları tehdit ediyor. Sence kaçtanesi, bizim büyümüzün farklı disiplinleri ile Elietimm'inzihne ve illüzyona dayalı büyüleri arasındaki farkı görebilir?Onlara göre hepsi birer tehlike. D'olbriot ateşe ateşle karşılıkvermesi gerektiğini çok iyi biliyor ama kendi evini ateşe ve-rip güvenli bir yere kaçmaya hazır değil. Üstün olanın ken-disi olduğuna inanmak zorunda. Eğer Hadrumal ile iş yapa-caksa, bizim onun emirlerini yerine getirdiğimize inanmalı.Ayrıca çok önemli olan bir başka konu da, diğer prenslerinD'olbriot'un her şeyi kontrol altında tutmasından hoşlanma-yacakları. Ya diğerleri onun delirdiğini ve buna karşılık, artıkmakamını terk etmesi gerektiğini düşünürlerse?" Shiv, kaşlarını çatarak, "Ama Kalion..." diye konuşmayabaşladı. Başbüyücü, "Kalion'u unut," diye bağırdı. "Benim elim-de Livak var. Onun yeteneklerini göz ardı etmek mümkündeğil. Ayrıca kız, bu şarkı kitabını tercüme ettirmek o kadarazimli ki bir av köpeğini bile azim konusunda utandırabilir.Kitap, D'olbriot'un kütüphanesinden geliyor ve Livak kendi-sinden şüphe duyan, bir Elietimm casusu da olsa, yerel yö-neticilerden biri de olsa, herkesin açıkça görebilmesi içinMessire'nin rozetini göğsünde taşıyor. Ne bulursa bulsun, busadakatin karşılığını D'olbriot ödüyor ve Raeponin'in zarafe-ti adına, bu sefer benim cebimden bir altın bile çıkmıyor.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 175: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

D'olbriot bilgiyi alıp kendisine ve bütün Tormalin asillerine, bizim kendilerine hizmet vermek ve topraklarını tzorunda olduğumuzu söyleyebilir. Bu, açıkça tanımla ^^güvenilir bir anlaşma. Ve bu durum, ne İmparatorun h'Vdarlığı, ne de herhangi bir prensin gücü için tehdit olmuyor. Bu durumda ben de, İmparatorun önünde eğilin n, fsaen'in yaptığı bütün altınları verip Elietimmlerin karsbüyücülerimi göndermek üzere yalvarmak zorunda kaimrum. Çünkü bu durum, Tormalin için bir tehlike oluştuyorsa, eğer Elietimm büyüleriyle başa çıkmanın bir yolunbulamazsak, Hadrumal için ölüm anlamına geliyor. Bu dirumda, büyücülüğün gücü ve gizemi nerede kalıyor?"Shiv istemeden de olsa titredi. "Sadece..."Başbüyücü, "Sen de gitmek istiyordun," diye Shiv'incümlesini tamamladı. "Elietimmlerin sana yaptığı işkencele-rin intikamını almak istiyordun. Otrick'i ölüm uykusundanuyandırmanın bir yolunu bulmak istiyordun. Bir kahramanolmak istiyordun." Shiv dudağını ısırdı ve ellerini göbeğinin üzerinde birleş-tirdi. Başbüyücü, "Sen birçoğunun gözünde zaten kahramansınve ben seni bu yüzden burada tutuyorum," diye açıkladı. Pla-nir kadehi eline alıp konuşmaya devam etti. "Şu ana kadar ikikez Elietimmler ile savaştın. Bir kere kendi topraklarında, birkere de Kel Ar'Ayen'de. Senin kolonide yaşayanları nasıl ko-ruduğun, Tormalin hanlarında dilden dile anlatılıyor. Bunuduymadın mı? Eğer seyahat edersen, birçok göz ve kulak se-nin üzerinde olacaktı. Diğer taraftan Usara tanınan biri değil.Sadece efendisinin pelerinini taşıyan ve her zaman onun ikiadım arkasından gelen birisi. Onun tek başına olduğunu gör-mek bile şaşırtıcı."Shiv yüksek sesli bir kahkaha patlattı. "Bu hiç de adil değil-Planir gülümseyerek başını salladı. "İnsanların onu görme-si, hepimiz için en uygun çözüm, öyle değil mi?" diye sordu.

bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Livak'm doğru iz. jg olup olmadığı ile ilgili bir fikrimiz var mı?" diyeS° planir omuz silkti. "Şu ana kadar açıklayıcı bir bilgi yok," 311cevap verdi. "İşte bu yüzden, biz, kaynaklarımızı dahai neksel araştırmalar için kullanmalıyız. Bu macera, Li-k'm kumarı. Eğer yenilirse, kaybeden kendisi olur. Eğer ba-nrsa, biz itibarımızı tehlikeye atmadan bu başarının mey-elerini toplarız. Ya başaracak ya da başarısız olacak. Ve eğerenin gelecekten haber vermek bir yeteneğin yoksa, bizim buise bulaşmamızın onu engelleyip engellemeyeceğini veya onayardım edip etmeyeceğini söyleyemeyiz. Ben rünlerin yuvar-lanmasını bekleyeceğim ve oyun tahtasını gördükten sonrarolümü oynayacağım. Ayrıca, eğer seni göndermiş olsaydım,Pered ile hesaplaşmak zorundaydım. Ve itiraf ediyorum ki biravlunun ortasında onunla ağız dalaşı yapmak hiç hoşuma git-mezdi."Shiv'in yüzüne renk. geldi. "Onun bunu yapmaması..."Planir, "Hayır," diye araya girdi. "Bence yapması gereki-yor, bunu sen de biliyorsun." Shiv öksürdü ve bir yudum su içti. Shiv, Başbüyücüyebakmadan, gözlerini odanın dört bir tarafında gezdirdi. Şö-mine rafının üzerindeki saatin ibresi sallandıkça, odada hafifbir tik tak sesi duyuluyordu. Aniden kapı çalındı. Kapı bir ce-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 176: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

vap beklemeden açıldı ve içeriye ela gözlü bir kadın girdi.Kadının kahverengi saçları geriye doğru taranmıştı ve omuz-larında kıpkırmızı bir şal' vardı. "Earissa." Planir'in yüzünde mutlu bir ifade vardı. Başbü-yücünün yüz hatları yumuşadı ve suratında mutlu bir gülüm-seme belirdi. Planir, bir eli ile saçını düzeltirken, "Şarap?" di-ye sordu. Larissa başıyla onayladı. "Bu çok güzel olur, teşekkür ede-rim." 312 Planir ayağa kalkıp kadına bir kadeh şarap doldubüyücü kendi kadehini doldurup kadının şerefine kalHyerine oturdu. l ve Larissa, Shiv'in yanındaki sandalyeye oturdu. Kadbüyücüye de gülümseyerek gök mavisi eteğini düzelttisa uzun saç örgüsünü kayıtsız bir biçimde omzundanattı. "Merhaba, Shivvalan." Shiv başıyla onayladı ve kızla göz göze gelmemeye calShiv, kızın çoraplarının yanma işlenmiş küçük mavi çiçeklfark etti. Ensaimin modasına göre örülmüş çorapları, kızın b 1dirim ve dizlerini daha da açığa çıkartıyordu. Shiv, Planir'döndü. "Başbüyücü, Usara ile konuştunuz mu yoksa bizimlebağlantıya geçmesini mi bekleyeceğiz?" diye sordu. Planir düşünceli bir biçimde şarabını yudumladı. "Usarabizimle bağlantıya geçecek," diyerek diğer iki büyücü gibimasadaki yerini aldı. "Neredeyse başlar. Hazır mısınız?" Shiv düşünceli bir biçimde ellerini ovuşturdu "Sanırım birbardak şarap alsam iyi olur, Planir," dedi.Başbüyücü başıyla onayladı. "Kendin alabilirsin. Larissa?" Larissa, "Ben henüz elimdekini bitiremedim. Ama hazı-rım," diye cevap verdi. Planir kadınla göz göze geldi ve kız kendisine gülümseye-ne kadar gözlerini kaçırmadı. Larissa'nm yüzü kızarmıştı. Shiv kadehini ağzına doğru götürürken, masanın üzerindeani bir parıldama oldu. Parlaklık büyüdü ve yayılmaya başla-dı. Kehribar rengi incecik ışık demeti, kendi merkezi etrafın-da dönüyordu. Parıltının ortasından, "Planir?" diye tanıdık bir ses duyul-du. "Usara, seni duymak ne güzel." Planir parmaklarını şır-lattı ve masanın üzerindeki mum, büyülü bir biçimde alevalıp kırmızı bir ışık yaymaya başladı. Işık kısa bir süre sonrasarıya dönüştü ve mumun alevi yükseldi. Pencere açık olma- ağrnen, alev hareketsizdi. Başbüyücü, "El ele tutuşun5111 " diye emretti. "Larissa bu olmadan yapamayacak kadar5I1İV, ^ '' Tarissa iki adam ellerini sıkı sıkı kavrayınca irkildi. Kadın 313larını çatarak konsantre olmaya çalıştı. Masanın üzerinde-? avnanm içinde bir ışık belirdi. Kırmızı, gök mavisi, kehri-rengi ve deniz mavisi ışıklar parıldıyor ve kayboluyor,h'rbirlennin içinden geçiyordu. Sonunda, tüm ışıklar bir ara- gelip Usara'nın sesinin geldiği parlaklığa doğru uzandılar.Bir an için göz kamaştırıcı bir parlaklık oldu ve sonra ışığınşiddeti azaldı. Aynanın çevresinde bakır rengi, büyülü bir ışıkvardı. Planir aynayı herkesin görebilmesi için kendilerinedoğru çevirdi. Planir, "Güzel," diyerek Larissa'nm elini bırak-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 177: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

tı. Başbüyücünün parmaklarındaki büyülü ışığın son kalıntı-ları da yavaş yavaş yok oluyordu. Usara büyücüleri selâmlamadan, yüksek sesle, "Bu Sheltyahakkında bana söyleyecek bir şeyiniz var mı?" diye sordu.Aynadan, Usara'nm basit bir odadaki yatağın üzerinde otur-duğu görülüyordu. Aynadaki görüntünün üzeri, kehribarrengi bir parlaklık ile kaplanmıştı. Aynanın ortasındaki büyüdalgaları yayıldıkça, parlaklığın rengi de değişiyordu. Planir aynaya doğru konuşarak, "Elimizde bu konuda işeyarayacak bir bilgi yok," diye cevap verdi. "Casuel, Torma-lin arşivlerinde hiçbir şey bulamadı. Vanam ve Col'deki bil-ginlerin ise tek bulabildikleri, dağlara ilişkin yarı unutulmuşefsanelerin kalıntıları." Larissa parmağında Başbüyücünün yüzüğünün çizdiği ye-ri ovalarken, "Kaynakların büyük çoğunluğu, görevlerinin neolduğunu açıklamıyor," dedi. Kadın, onaylanmak istercesineBaşbüyücüye baktı.Shiv arkasına yaslandı ve bir şey söylemedi. Planir, "Sizinle beraber seyahat eden Dağ Adamları bu ko-nuda ne diyor?" diye sordu. Usara, "Onlara göre en iyisi, bunu Sheltya'nm Vanlatmasıymış," diye cevap verdi. Shiv meraklanarak kaşlarını çattı. "Ve Livak bunu V314 ti mi?" diye sordu. Uİ «« Usara, "Şimdilik. Çünkü bu konuda ısrar edecekarkadaşlarına karşı beni desteklemiş gibi görünecek " d'vap verdi. Larissa, "Ama sen, tercüme ettirdiğiniz efsanelerdebüyüden bahsedildiğini söylemiştin," dedi. Larissa'nm busur sorusu, Başbüyücüyü gülümsetmişti. Aynadaki küçük figür yüzünü buruşturdu. "Kitaptaki mcizelerin doğruluğundan emin değiliz," diye cevap verdiPlanir, "Neredesin şu anda, Usara?" diye araya girdi. Büyücü, "Pasfall Vadisi dedikleri yerin yakıalarmdayız. Ne-hir, ovada değil, dağların arasında akıyor," diye cevap verdi Shiv, "Kasabalarda, Dağlı kanı taşıyan erkekler ve kadınlarvar, öyle değil mi?" diye sordu. Shiv'in yüzünde düşüncelibir ifade vardı. "Gidesta'da olduğu gibi, aileleri ovalılarla ev-lenenler de olmalı, öyle değil mi? Onlara Sheltya'nm ne öne-mi olduğunu sorabilir misin?" Usara başını iki yana salladı. "Bunu denedim. Ya gerçek-ten bilmiyorlar ya da gerçeği gizliyorlar." Planir, Shiv ve Larissa birbirlerine baktılar. Hepsinin göz-lerinde sabırsızlık ve beklenti vardı. Dört büyücü de susup el-lerine baktı. Aralarında kilometrelerce mesafe olmasına rağ-men, hepsinin yüzündeki hayal kırıklığı aynıydı. Shiv, "Belki de Soluranlılar bir şeyler biliyordur. Onlarınşifacılarının çok yetenekli olduğunu biliyoruz. Ve tüm ipuç-ları, onların insanları iyileştirirken Desise'den faydalandıkla-rını gösteriyor. Eğer beni iyileştirmeselerdi, şimdi kendigömleğimi bile ilikîeyemezdim," dedi. Planir endişeli bir yüz ifadesiyle, "Bu işle uğraşırken, ta-kip etmen gereken izlerden uzaklaşma, Usara," dedi. gülümsedi. "Unutmadım. Ama sanırım, dağ havasılculuk yapmak bana çok iyi gelecek," diye cevap ver-alıp 'planir dikkatli bir biçimde Usara'yı inceledi. "Çok yorgun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 178: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

, -^yorsun. Bir süre dinlen, biz de bu arada biraz kafa latalım- Sen kendini daha fazla yormadan, bu bağlantıyı[essek iyi olur," dedi. Usara, "Sizin varlığınız bana destek oluyor," diye ısrar et-• "Sadece, dün geç saate kadar seyahate ettik ve burada sa-t daha çok erken. İçinizde, yakın zaman içerisinde Naldethjle konuşan oldu mu?" Larissa başıyla onayladı. "Birkaç akşam önce onunla ko-nuştum. Kellarin'de her şey yolundaymış."Usara, "Ve Guinalle?" diye ısrar etti. Shiv, "Onunla son konuştuğumda, iyi dileklerini iletti,"diye cevap verdi. Shiv'in düşünceli yüzünde suçlu bir ifadevardı. Usara'nm aynadaki görüntüsünün güldüğünü görebiliyor-lardı. Planir ve Shiv anlamlı bir biçimde birbirlerine bakar-ken, Larissa önce Planir'e, sonra Shiv'e baktı. Planir, "Benim yapacak işlerim var, Usara. Beş gün sonra,sana göre öğlen vaktinde konuşalım," dedi. Usara başıyla onayladı. Büyü etkisini kaybederken, ayna-daki görüntü bulanıklaşıyordu. En sonunda, aynada odanmkendi görüntüsü belirdi.Larissa, "Usara ve Guinalle arasında ne var?" diye sordu. Shiv esrarengiz bir biçimde, "Bir şey olabilir veya hiçbirŞey yoktur," diye cevap verdi. "Benim şahsi düşünceme gö-re Usara bir şeyler peşinde ama Guinalle sorumluluklarını çokciddiye alan biridir," diye ekledi. Planir, "Desise'nin gizemlerine açılan kapının anahtarı ol-mak, Usara için birçok sebepten dolayı çok önemli," diyeaçıkladı. Başbüyücü, Larissa'ya baktı ve gülümsedi. "Ben se-

315

ni daha fazla tutmayayım, Shiv." Planir'in sesindenbarca gitmesini söylediği belliydi. Shiv şaşkın bir yüz ifadesiyle, "Ben bu konuyu Wtartışmak istiyorum," dedi.a Planir bir eliyle ağzını ovuşturdu. "Sonra," dedihâlâ Larissa'nın üzerindeydi ve yüzündeki gülürnsemyerindeydi.Shiv kapmm eşiğinde duraksadı "Larissa?" diye sord Larissa'nın yüzü kızardı ve acele bir biçimde, "Birazdgeleceğim, Shiv. Ben seni tutmayayım," dedi. Shiv kaşlarını çatarak Planir'e baktı ama Başbüyücünün vflzünde umursamaz bir ifade vardı. Genç büyücü odadan dışarı çıktı. Shiv'in ayak sesleri, merdivenlerde yankılandı. ShivBaşbüyücünün kapısını kilitlendiğini duyunca, yüzünde cid-di bir ifade belirdi. Merdivenlerin karanlığından avluya çıkın-ca, parlak gün ışığı Shiv'in gözlerini aldı. Shiv'in yanından geçen genç bir büyücü, "İyi öğledensonralar," dedi. Genç büyücü kemerli kapıdan geçip avluyuçevreleyen sayısız kapılardan birine yöneldi. Shiv başıyla bü-yücüyü selâmladıktan sonra, avlunun ortasındaki, tatlı bir susesi çıkartan fıskiyenin kenarına oturdu. Birini bekliyormuş-çasma çevresine bakındı. Önce güneşin konumuna baktı,sonra gözlerini büyük saat kulesine çevirdi. Bir kadın, kuca-ğında taşıdığı çarşafları yıkamaya götürüyordu. Shiv bir elini fıskiyenin havuzuna soktu ve suyu inceledi.Suyun yüzeyinde parıltılı bir görüntü vardı. Planir, tutkulu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 179: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bir biçimde Larissa'ya sarılmış, kadım dudaklarından öpüyor-du. Başbüyücü, seri bir biçimde Larissa'nın sırtındaki düğme-leri açıyordu. Planir kadının eteğini çıkartıp bir kenara fırlat-tı. Planir, Larissa'nın belindeki eliyle kadını kendisine doğruçekerken, diğer eliyle kadının bluzunu çıkartıyordu. Kadınınpamuklu bluzunun üzerine ustaca mavi çiçekler işlenmişti veShiv, Larissa'nın sert ve koyu renkli göğüs uçlarını giysinin Aexi bile, fark edebiliyordu. Başbüyücü gömleğini çı-üzer suya bakarken, Shiv'in yüzünde hüzün ve öfke ka-^ bir ifade belirdi. Planir kemerini çıkartırken, Shiv, La-r1^ 'nin dantelli jartiyerlerine bakıyordu.°S "Halcarion'un göğüsleri adına, ne yaptığını zannediyor?"• sinirli bir biçimde elini suyun yüzeyine vurup görüntü-- yok etti. "Demek yapacak işleriniz var, saygıdeğer Başbu-ğu Ve hepimiz neyin peşinde olduğunuzu biliyoruz." Shiv[ merli kapıdan dışarı çıkıp kendisini Hadrumal'm kalabalıksokağma attı.

OtHİL BÖLGESİÖn-YAzm 3'ü eis!" Jeirran yabani otların arasında ilerlerkenf% sine cevap veren olmadı. Taşların arasından otlan JL mfışkırdığı aşınmış patikayı terk eden Jeirran, vadinin yan tarafındaki dar geçide girdi. Rüzgârın sesi, kayalaravuran metalin sesi tarafından bastırılıyordu. Jeirran durdu veseyretti. Teiriol elindeki kazmayı havaya kaldırdı ve büyük birgürültü ile taşlaşmış toprağa indirdi. Dar boğazın en yüksekyerindeki Teiriol, yalm ve gri renkli bir kaya parçasının .altın-da, beline kadar toprağa gömülmüştü. İkinci bir adam, taş yı-ğınlarını elindeki kürekle yanı başındaki kanalın içine atıyor-du. Üçüncü* bir, adam, dikkatli bir biçimde bulanık suyun içi-ne bakıyordu. Adam başını sallayınca, bir .diğeri, elindeki kü-rekle taş parçalarını ahşap yalağın içine attı. Keisyl ikinci kezsu ile yıkanıp bir dizi ahşap borudan gelen kaya parçalarınıinceliyor ve ayıklıyordu. Bütün işçiler, pislenmiş ve terlemiş-lerdi. Yüzlerinde ciddi bir ifade vardı. Jeirran, geçidin yukarısmdaki kazının ilerleyişini gösterentaş ve çamur yığının arasından ilerledi. "Keisyl!" diye bağırdı. Keisyl'in yüzündeki ifadeden, kızdığı anlaşılıyordu. "Neistiyorsun?" Keisyl, elindeki renkli taşları kesesinin içine koy-du ve sırtım kaşıdı. Bir kürek dolusu ıslak taşı arkasındaki yı-ğma doğru fırlattı. Sıçrayan su ile Jeirran'm parlak çizmeleriıslanmıştı. Jeirran elindeki sepeti göstererek, "Karımdan bir şeylergetirdim," dedi. Jeirran sepetin üzerindeki kat kat örtüleriaçtı. Tfeisyl elini ağzına götürdü. "Yemek," diye bağırdı. "Va-kapatm." Kayaların arasından biri el salladı ve bent ka-11 - nin tıngırtısı duyuldu. Borulardan akan su gittikçe azalı-pîfe1 Keisyl, "Yemeği Theilyn'in getirecekti. Senin burada çalı-yor olman gerekiyor," diye gürledi. jeirran sert bir biçimde, "Kendi ailesinden olanları getirennlaşmayı anneniz yaptı," dedi. Jeirran kazı yapan işçileri eli?areti ile yanma çağırdı. Keisyl etli böreğini ısırdı. "Senin saçma planlarının peşin-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 180: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ce koşmasaydık, kimseyi çağırmak zorunda kalmayacaktı,"dedi. Jeirran köstebek yuvasına dönmüş tepelere baktı. "Yarığınbu tarafı neredeyse tamamlanmış. Yazın geçen yarısının so-nunda, burayı bitirmiş olmanız gerekiyordu. Aptal kocakarı,değersiz taşların yarısını vermiş," dedi. Keisyl, "Derin bir maden kazmadan önce bu işi bitirme-mizi istiyor. Buradaki işlerin parasını senin Selerima'da kaza-nacaklarınla ödememiz gerekiyordu," dedi. Jeirran, "Yaşlı kadının işçilerle anlaşma yapmaması gere-kiyor," diye yakındı. Yüzünde üzgün bir ifadeyle, "Bu,Eirys'in kararı olmalıydı," diye ekledi. Keisyl alaycı bir biçimde, "Eirys burada değil, doğru mu?"dedi. "Onu da yol boyunca bizimle beraber sürükledin ve kı-zın ortaya çıkacak hali yok." Yanlarına ilk gelen Teiriol'dü. Teiriol kardeşinin çatık kaş-larına ve Jeirran'm neşeli yüz ifadesine baktıktan sonra, "HerŞey yolunda mı?" diye sordu. Jeirran sepeti kendisine doğru uzanan hevesli ve kirli elle-re uzattı. "Kadınlar bunları pişirmekle meşguldü. Karım, si-zin peynir ve iki kere pişirilmiş ekmekten daha fazlasını hakettiğinizi söyledi. Caw, Fytch, Cailean, sizi görmek ne güzel,"dedi.

319

320

Jeirfan?-Ya-biri Dizlerine kadar ıslanmış adam, "Nasıl gidiyordiye sordu. Sepetin içinden bir kurabiye aldı. "Mev 'rısmı ovalılar tarafından enayi yerine koyularak geriiçin oldukça zengin görünüyorsun," diye ekledi. Jeirran, Teiriol'e sert bir bakış attı. Teiriol, omuz"Cailean sordu. Ona yalan söyleyemezdim," dedi. Jeirran gülümsemeye çalıştı. "Vadinin aşağısından eldtiklerimizle iyi kazanç sağladık ama itiraf etmeliyim ki dü ??düğüm kadar kârlı bir alışveriş değildi," diye açıkladı Keisyl'in yüksek sesli kahkahası, boğazına kaçan bir loknile acı bir öksürüğe dönüştü. Keisyl'in taşları ayırdığı yalağı dolduran adam, "En azından denedin, öyle değil mi?" diye sordu. Jeirran'm yüzüne

baktı. "Eğer ovalıların hepsi bir köpek kadar onursuzsa, kim-se seni suçlayamaz, değil mi?" diye ekledi. Jeirran adama üzerinde altın rengi bir tabaka olan, minikbir börek uzattı. "Ben adil bir alışveriş olacağını düşünmüş-tüm, Fytch. Ama gerçeği söylemek gerekirse, neredeyse do-numuza kadar soyuluyorduk." Bent kapağı ile ilgilenen adam, "Ovalılar, hepsi hırsız. Bizkendi türümüzle takılmahyız," dedi. Jeirran başını iki yana salladı. "Bizim onlarla işimiz yokama onların bizimle işi var. Teyva Bölgesinde olanları duy-dunuz mu?" Herkes ciddi bir biçimde başıyla onayladı. Teiriol ile be-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 181: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

raber kazma sallayan adam, bir tane daha börek aldı. "Fare-ler gibi ürüyorlar, değil mi?" diye sordu. Cailean araya girdi. "Benim, Kanyonun diğer tarafında ya-şayan bir kuzenim var," dedi. "Kazılar için savaşmak zorun-da kaldıklarında, bir kılıç bile sallay amadan kaybettiklerimsöyledi. Annelerinin kucağına ağlayarak geri gönderdikler1her ovalı, birkaç gün içerisinde on ovalı ile geri dönmüş. Ba"na öyle bakman için bir sebep yok, Elzer, bu gerçek. Sene ve oğulları, yazın keçilerini otlatmak için niye batıya*erIliaher kaleden iş talep ettiler?"f^ yüzünü buruşturdu. "Bu, olgun bir adama uygun bir Ltiî Kernial en az benim kadar iyi bir su uzmanıdır. Yü- 321^ \\ dereleri ve yerin altındaki akıntıları bütün ovalılardanfi iyi bilir, dedi. rran, "Bizim sorunumuz, çok dağılmış olmamız. Biz birl den diğerine kuş uçurana kadar, her şey bitiyor ve serse-rlîer kaçıyor," dedi.Fytch omuz silkti. "Bu bölgede, buna bir çözüm bulamaz-sın," dedi. Elzer, "Her kale kendine yeter. Bu, nesillerdir böyledir,"diye araya girdi. jeirran, "Önceki nesiller, açgözlü ovalılarla uğraşmak zo-runda değillerdi. Eskiden, Sheltya, şimdiki gibi güçlerini ken-dine saklamazdı. Kaleler arasında bağlantı kurar ve çevredeolan biteni herkese haber verirlerdi," dedi. Büyük bir kaya parçasının üzerinde oturan adam hüzün-lendi. Jeirran konuşmaya devam etti. "Eski hikâyeleri düşünün.Dokumacı Keli tuzaklarını bozan ve kürklerini çalan ovalılar-la uğraşmak zorunda değildi. Hırsızlar Isarel'in kızlarını kaçı-rırken, Morn'un ne yaptığını hatırlayın. Eskiden, kaleleri ger-çek büyü koruyordu." Keisyl dişlerinin arasındaki parçayı tükürdükten sonra yağ-lı parmaklarını pis gömleğine sildi. "Ben bittim. Seninle be-raber geleceğim, Jeir." Keisyl, maden cevheri dolu çuvalı sır-tına aldı. Jeirran, Keisyl'i takip edip çuvalların yığıldığı yere doğruyürüdü. "Benim de sana söyleyecek birkaç şeyim var," dedi.Teiriol ve diğerleri göz göze geldiler. Jeirran, "Orada bir şişe içki var. Çok fazla içmeyin yoksaipiniz bütün öğleden sonrayı uyuklayarak geçirirsiniz," di-ye bağırdı. İşçiler yüksek sesli bir kahkaha patlattı ve Jeirrasedi. Jeirran yüzünü Keisyl'e döndüğü zaman, puı •? nı- yok oldu. "Sana kalede ihtiyacım var."322 Keisyl tozlu çuvallardan birinin üzerine oturdu Kpantolonu çamur içindeydi. "İhtiyacın olabilir, ben Kçalışıyorum."Jeirran, "Ve benim de evde, Aritane ile işim var " dsev-c Keisyl, "Sana, senin planlarının bir parçası olrnayac asöylemiştim. Ayrıca, Eirys'e acı çektiren kız kardeşini hirmiyorum. Eirys bulaşıkhanede iki gözü iki çeşme ağlıyor njbir çocuk sahibi olamadığından yakınıyordu," diye açıkladı Jeirran sinirli bir biçimde konuşmaya başladı. "Annen'suçla! Ya onun, kırmızı sığırlar yetiştiren Ilgar'm problemle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 182: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ri ile ilgili konuşmasına ne demeli? Sorunun inekte mi yok-sa boğada mı olduğunu merak ediyor. Eğer benim aletim ve-ya tekniğim ile ilgili sorular sorulacaksa, bunu kendi kanım-dan birinin yapmasını tercih ederim." Keisyl, "Ama o senin ailenden değil. En azından, Sheltyaonu alıp götürdüğünden beri," diye meydan okudu. "Sen biraptalsın, Jeirran. O kadın seni kullanıyor ve bir süre sonra,hepimiz boğazımıza kadar çamurun içine batacağız. O, Shelt-ya'ya sadıktır." Jeirran kendine güvenir bir ses tonuyla, "O, güçlerine veinsanlarına sadıktır. O da benim gibi, dağlara özgürlüğü veihtişamı geri "getirmek için çok hevesli," diye cevap verdi. Keisyl kaşlarını çattı. "Bunun için elinde sağlam bir şeylerolması gerek," dedi. Jeirran, "Bir şeyler var zaten," deyip kıkırdadı. "Annen,eğer dört gün daha hiçbirimizin açlıktan ölmesine sebep ol-mazsa, Eirys ve Theilyn'i amcalarını ziyaret etmeleri için ka-yalıkların ötesine götürecek. Buraya, sana şunu söylemeyegeldim. Ari sonunda bir şeyler elde etti." Keisyl yüzünde şüpheli bir ifadeyle, "Ne gibi şeyler? di-ye sordu. • ran'm gözlerinde hevesli bir ışık vardı. "Ovalılara kar--rtefıke ihtiyacımız var, değil mi? Noral'm dediği gibi,f1 „j5i ürüyorlar ve sayıları çok fazla. Aritane onları bul-Keis- Bu güçlü-dostlar, bize yardım edecekler." 323Keisyl sesini alçaltıp fısıldadı: "Alyatimm mi?"Tgirran omuz silkti. "Belki onların torunlarıdır. Önemli, n bu değil. Önemli olan, onların bizden olması ve ovalı-dan en az bizim kadar nefret etmeleri."jCeisyl kaşlarını çattı "Niye bize yardım etsinler?" diye sor-du.Jeirran heyecanlı bir biçimde konuşmaya başladı. "Niyeetmesinler? Bizim kanımızı taşıyorlar ve Tormalinliler onlarada saldırmış. Sadece ovalılar bir şey yapmadan önce kendi çı-karlarını, düşünür. Bunun, sadece benimle ilgisi yok, Keis!"jeirran, işçileri işaret etti. "Kanyonun bu tarafındaki kalelerinyarısı zor durumda, haksız mıyım?" diye sordu. Keisyl kararlı bir biçimde, "Ben, Sheltya'yı karşıma alaca-ğım hiçbir şeyin içinde olmam," dedi. Ama yüzündeki me-raklı ifade kendisini ele veriyordu. Jeirran ellerini yana doğru açtı. "Tek isteğim yanımızdaolman. Konuşmak zorunda bile değilsin. Ama bu akşam,Ari'nin bir misafiri var ve ikimiz de orada olup Ari'ye destekverdiğimizi göstermeliyiz. Bu kaleden birkaç kişinin oradabulunması gerekiyor," diye açıkladı. Keisyl vadiye doğru baktı. "Bu yabancı, nereden geliyor?" •diye sordu. Jeirran, Teiriol'e el salladı. "Ari bana bunu söylemedi,"diye cevap verdi. İşçiler, ellerinde bardakları ile hâlâ Keisyl veJeirran'ı izliyorlardı. Keisyl, "Ya eğer buluşacağı Sheltya ise ve neler çevirdiği-ni sorarsa? Aklını mı kaçırdın sen?" diye sordu. Jeirran, "Sheltya artık senin düşündüğünden çok farklı birgüç," diye cevap verdi. Başını iki yana salladı. "Aritane'ye sor. Bu tehlikeli durumun içinde olmamızın sebeh'Zaten Ova büyücülerinin ucuz numaraları varken Sh ı Cginleri gerçek büyüyü gizleyip kendileriyle beraber

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 183: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

324 götürdüler," diye ekledi. Keisyl çuvallardan birini tekmeledi. "Sanırım, madeheri değirmenini hazırlamak için yeterince taşımız var T vleği kontrol etmemiz lazım ve yapılacak birçok hazırlıkGelip Aritane'nin yanında duracağım ama sen de, ben dev'meni çalıştırırken katırlarla buraya gelip bu çuvalları alac tsın. Eğer bir fare kadar beynin olsaydı, zaten buraya kadyürümez, bir katıra binerdin," diye açıkladı."Katırları annen aldı, Keis." "O zaman sen de, sana katırını ödünç verecek birini bulYoksa bu çuvalları aşağıya sırtında indirirsin." jeirran'm sakalı diken diken oldu. Keisyl işçilere doğrudönüp Teiriol'e doğru, "Ben geri dönene kadar sorumluluksende. Ama diğerlerinin sözünü dinle. Onlar senden dahauzun zamandır bu işi yapıyorlar," diye bağırdı. Keisyl, Cailean ve Fytch ile bir şeyler konuştuktan sonraJeirran'm yanma geldi. "Onlara, bir deneme yapacağımı söy-ledim. Bu bize zaman kazandıracaktır." Jeirran sessizce yola koyuldu. Keisyl bir süre yürüdüktensonra, sönmüş kamp ateşinin yanma doğru gitti. Rüzgâr, ate-şin küllerini etrafa savuruyordu. Keisyl cebini karıştırıp anah-tarlarını bulmaya çalıştı. "Sorumluluk almanın, en kolay işiyapıp sadece para saymak olmadığını öğrenmeli," diye mırıl-dandı. Keisyl taştan kulübenin içinden çantayı ve battaniyele-ri alıp kapıyı kilitledi. "Nihayet banyo yapabileceğim." Jeirran güldü ama Keisyl'in kendisine ters ters baktığımgörünce susmayı tercih etti. Bayır aşağı sessizce yürüdüler vesonunda kalenin duvarlarına ulaştılar. Dorukları karlarla kap-lı dağların arasından güneş ışığı süzülüyordu. Keisyl kale ka-pısını çaldı. "Fithian nerede?" diye bağırdı. açıldı- Aritane, "Ben de ne zaman geleceğinizi merakeye başlamıştım," dedi.£t v isvL "Fltman nerede?" diye tekrarladı.Aritane karanlık ve pencereleri kapalı evlerin yanından ge- 325 kuleye doğru yöneldi. "Onu keçilere bakması için gön-çip K ,,derdim-'Keisyl. "Sen babamın kardeşine, sanki bir çobanmış gibimirler yağdırıp onu nasıl aşağılarsın?" diye sordu. Aritane kapının ağzında durdu. "Onun ayak altında dolaş-masını istemedim," dedi. Keisyl içeri girmeden, "Bu hakkı kendinde nasıl buluyor-sun?" diye sordu. Aritane bir kaşını havaya kaldırdı ve elini gri elbisesiningöğsünde gezdirdi. "Eğer onun yaşında birinin mirası yoksave evlenmemişse, kimsenin kendisine aşırı saygı göstermesi-ni bekleyemez." Keisyl sinirli bir biçimde, "Fithian, babam öldükten son-ra bizimle beraber kalmayı tercih etti ve anneme baktı. Ken-di payını Teiriol ve bana verdi. Bizim tarihimiz hakkında hiç-bir şey bilmiyorsun," diye homurdandı. Aritane, Jeirran'a doğru döndü. "Bir şeyler yesen iyi olur,"dedi. Keisyl'e döndü. "Sen de bir banyo yap," diye emretti. Keisyl, Jeirran'ın elindeki sepeti aldı. "Hazır olduğum za-man banyo yapacağım. Önce değirmene bakıp bir denemeyapmalıyım," dedi.Aritane içeriye girip iki adamı yalnız bıraktı. Jeirran, "Bunları yarın yapsan, olma: mı? Hem yarın, gün

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 184: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ışığı altında, ben de sana yardım ederim. Bu işi bitirdiktensonra, gerçek bir yatakta kendine güzel bir uyku çeker vedinlenirsin," dedi. Aritane elindeki kepçe ile ateşin üzerindeki çömleği karış-tırıyordu ve Keisyl'in midesi, yemeğin kokusunu alınca, gu-ruldadı.

Jeirran omuz silkti. "Sheltya yanlarındaki herkvermeye alışmış," diye açıkladı. " erıMr Keisyl, "Bu senden duyduğum, bir özür dilen ev326 km açıklama. Bu önemli olmalı," dedi. Jeirran, "Bu, Eirys ve onun çocukları için de çok ••Denemeni yaparken, bunu da göz önünde bulundur " H Keisyl sepeti koluna takıp bir şey demeden uzaklaştı ir"mızımsı ışık, Jeirran'm yüzünü gölgeliyordu ve Dağ Adkaşlarını çattı. Jeirran kapıyı çarparak kapattı. Odanın ortadaki ateşin başında duran Aritane, bunu hiç umursamad"Ye," diye emretti. Jeirran homurdanıp üstünde buhar tüten bir kâseyi elinealdı. Rahat bir sandalyeye oturup bitkiler ve sebzeler ile zen-ginleştirilmiş koyun etini yemeye başladı. Geniş masanınüzerindeki kara tahtaya bir şeyler yazılmıştı. Diğer sandalye-nin yanında, karmakarışık deriler ve dikiş malzemeleri vardı. Aritane şöminenin üzerindeki metal başlığa baktı. "Bununçizgilerinde bir yanlışlık var," dedi. Jeirran, "Bu kalenin her odasında bir yanlışlık var. Kule-nin damı akıyor, bütün kepenkler yamulmuş ve üst katlarda-

ki şöminelerin çoğu tütüyor," diye cevap verdi. Aritane gülümsedi. "Ismenia'nm, kızını güzel vaatler fısıl-dayan ve mirasını alarak özgür kalan bir kocaya vermek iste-mesine şaşırmamalı," dedi. Jeirran sırıttı. "Verdiğim sözleri yerine getirmem için senbana yardım edeceksin," diye cevap verdi. Kapı açıldı ve Aritane ile Jeirran, endişeli bir yüz ifadesiy-le, kimin geldiğini görmek için başlarını çevirdiler. Keisyl,"Önce yemek yiyip sonra banyo yapacağım. Hem sen banayarın beraber yapabileceğimizi söyledin," dedi. Keisyl cebin-dekileri şifoniyerin üzerine boşalttı. Odada dört tane daha şi-foniyer vardı. Hepsinin rafları döküntülerle doluydu ve çek-meceleri kilitliydi. Keisyl pelerinini duvardaki askıya asıp birkâse dolusu yemek aldı. "Yeterince sıcak su var mı?" tane soğuk bir biçimde, "Ateşi uzun süre önce yaktım:biraz daha odun atayım," dedi. İki adam, kadının bu-f!ıkhaneye gidişini izlediler.Keisyl. "Her zaman böyle soğuk mudur?" diye sordu. Ke- ı bir parça eti çiğneyip yuttuktan sonra, "Yoksa bunucheltya mı öğretiyor?" diye ekledi. Sessizce yemeğini bitirdiAritane'nin arkasından gitti. jeirran ayağa kalktı ve odaya göz gezdirdi. Bütün pence-relerin kapalı olduğundan emin olduktan sonra kapıyı sürgü-ledi. Bir süre sonra, geri dönüp sürgüyü çekti. Karanlık mer-diven boşluğuna baktıktan sonra kapıyı kapattı ve kilitledi.Anahtarları cebine koyarken yere düşürdü ve sessizce küfre-derek eğilip anahtarları aldı. Ateşin yanma gitti ve çaydanlığıateşin üstüne yerleştirdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 185: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Ari tane içeri girdi. "Eresken ile bağlantıya geçeceğim,"dedi. Çaydanlığı ateşin üzerinden aldı. "Keisyl ile zaman har-camak istemiyorum," diye ekledi.Jeirran yavaşça, "Pekâlâ, ben ne yapıyorum?" diye sordu. Aritane odanın kenarındaki eski püskü halının çevresindeyarım daire oluşturacak şekilde sıralanmış sandalyelerin yanı-na gitti. "Sadece bekle." Aritane işlemeli bir yastığı arkasınayerleştirdikten sonra, "Bana onu çağırdığım zaman geleceği-ni söyledi. Yakında burada olur," dedi. Jeirran sandalyelerden birine oturdu. "Sheltya gibi mi? Si-zin gibiler, nasıl oluyor da çağrıldıklarında veya kendilerineihtiyaç duyulduğunda hemen geliyor?" diye sordu. Aritane alışılageldik soğuk ses tonuyla, "Bu seni ilgilendir-mez. Sessiz ol ve bırak işimi yapayım," dedi. Jeirran boğazını temizledi ve Aritane kendisine dik dik ba-kınca sessiz kalmayı tercihe etti. Aritane yine kendine has bi-çimde nefes alıp vermeye başladı ve yüzünü ellerinin arasınaaldı. Odadaki tek ses, ateşin çatırtısıydı. jeirran öne doğrueğilip Aritane'yi izlerken, ürperdi ve ayağa kalktı. Odada ses-

327

sizce dolaşıp lambaları yakmaya başladı. Masanın üzer-merdivenlerin yanındaki -şifoniyerin üstündeki ve kanı 'tarafındaki lambaları yaktı. Bulaşıkhanenin kapısı açüln328 irrarı korkuyla sıçradı ama gelen Keisyl'di. Keisyl ıslakrım tararken gözleri kamaştı. Jeirran sessiz olmasını işaret etti. "Onu rahatsız etme " Hdi. Keisyl, Aritane'ye baktı ve kadın aniden derin bir nefalınca, iki adam da donakaldı. Aritane uzun süre nefesini tutup sonunda yüzünde beliren mutlu ve keyifli ifadeyle nefeverdi. Aritane ağır ağır gözlerini açtı.Jeirran hevesli bir biçimde, "Evet?" diye sordu. Aritane, ne Keisyl'in şüpheli bakışının, ne de Jeirran'm so-rusunun farkında değildi.Kapının kilidi, sesli bir biçimde açıldı. "Evinize girebilir miyim?" Kapının eşiğindeki figür, baş-lığını kafasına geçirdiği, uzun ve siyah bir pelerin giyiyordu.Loş ışıkta yüzü görünmüyordu. Aksanı biraz farklıydı ama yi-ne de akıcı bir şekilde Dağ dilini konuşabiliyordu. Aritane ayağa fırlayıp elbisesinin önünü düzeltirken,"Hoşgeldiniz," dedi. Yabancı içeri girdi ve pelerininin başlığın indirdiği zaman,kendisine bakan Dağ Adamlarını andıran uzun ve köşeli yü-zü açığa çıktı. Adamın çimenler kadar yemyeşil gözleri ve de-lici bakışları vardı. Saçları o kadar açık renkliydi ki altın ren-ginden çok kahverengiyi andırıyordu. Ama saçlarının şekli,Keisyl'in saçlarına benziyor ve saçlarının yapısı, Jeirran msaçlarım andırıyordu. "Aritane!" Kadının ismi, adamın du-daklarından usulca çıkmıştı. Adam, Aritane'nin elini dudakla-rına götürüp yavaşça öptü.Aritane bir an için kendini kaybederek nefesini tuttu. Keisyl'in kaba ses tonu, sessizliği bozdu. "Bu evin sahibe-si, benim kız kardeşimdir," dedi. Gülümseyip daha yumuşak «><: tonuyla, Onun adına, sizi ben karşılıyorum, diyebir sebjjedi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 186: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Yabancı saygılı bir biçimde eğildi "Sizin misafiriniz ol-^n onur duyuyorum," dedi. jeirran ellerini ovuşturdu. "Uzun yoldan geldiniz. Peleri-nizi alabilir miyim? Size bir şeyler ikram edebilir miyim?"diye sordu. Yabancının gözlerinde belirli belirsiz bir gülümseme be-lirdi. Adam, "Evet, çok uzun yoldan geldim. İçecek bir şeyehayır demem," dedi. Adam dökümlü ve simsiyah pelerininindüğmelerini açtı. Keisyl yorgun gözlerle, pelerini almak içinadama doğru yöneldi. Yabancı, pelerinin altına simsiyah de-riden bir kıyafet giymişti. Adamın ceketinin dar kesimli kol-larında gümüş düğmeler ve omuzlarında gümüş işlemelervardı. Adamın boynunda altın bir kolye vardı. Keisyl adamınyürüyüşüne bakıp deri ceketinin altında, önkol ve göğüs böl-gesinde metal zırh olabileceğini tahmin etti. Adamın siyahpelerinini, dağlar ile okyanus arasında herhangi bir yerdebulmak mümkündü. Ama Keisyl hayatı boyunca böyle birüniforma görmemişti. Aritane sandalyelerin orada bir şeylerle meşguldü. Kadınınelinde, üzerinde kristal bir sürahi ve ışıkların altında parılda-

yan yaldızlı bardakların olduğu bir tepsi vardı. Yabancınınpelerinini çıkardığını görünce, Aritane'nin eli bir an için tit-redi ve tepsinin içindeki bardaklar şangırdadı. Aritane, "Lüt-fen oturun ve rahatınıza bakın," dedi. Kadın bardakların hep-sine yeterli miktarda keskin meyve kokulu içecekten doldur-du. Elleri artık titremiyordu. "Eresken, bu Jeirran ve Keisyl,karısmm kardeşi," diye açıkladı. Eresken iki adama doğru bakıp sessizce kadehini onlara doğ-ru kaldırdı. Bir yudum aldıktan sonra, "Bu çok güzel," dedi. Jeirran tedirginliğini üzerinden atarak, "Onu kadınlar ya-par. Benim Eirys'im içine böğürtlenler katar," dedi. Eresken, "Bu konuda çok yetenekli olduğunu söv]edemeyeceğim," dedi. etı Keisyl oturmadı. "Eirys'in konukseverliğine karsıl t330 teklif ediyorsun?" diye sordu. Eresken başıyla onayladı. "Ailesinin çıkarlarını savunar, iş-adamı takdir ederim," dedi. Keisyl'in yüzüne baktı. "Size 'dım etmek için elimden ne geliyorsa yapmaya geldim Sien iyi nasıl yardım edebilirim?" diye sordu. Jeirran, "Ne yapacağımızı hâlâ tartışıyorduk," diye aravgirdi. Aritane, "Gündönümü, halkımın kemiklerini kımıldatınsorularımıza ışık tutacak," dedi.' Keisyl, "Önerilerine katlanacağız," dedi. Diğerlerine baktıve onlar da başlarıyla onayladılar. Yabancı, gözlerini Jeirran'm üzerine dikti. "Bizim de ba-şımız, sizin gibi, Tormalinliler ile belada. Biz de sizin gibikorkmadan topraklarımızda dolaşmak istiyoruz. Bizi birbiri-mize bağlayan bir kan bağımız var," dedi. Keisyl, Aritane'nin gözlerindeki güven dolu bakıştan veJeirran'm yüzündeki aptalca memnuniyetten rahatsız olarak,"Nereden geliyorsunuz?" diye sordu. Eresken dikkatini Keisyl'in üzerine odakladı. "En doğuda-ki limandan günlerce uzaktaki, okyanusun ötesindeki adalar-dan. Benim halkım, nesiller önce bu toprakları terk etti. Yüz-yıllardır topraklarımıza geri döneceğimiz günü bekliyoruz." Keisyl yutkundu. "Öyleyse, siz gerçekten Alyatimm misi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 187: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

niz?" Eresken gülümsedi. "Biz kendimize Elietimm deriz. Belkinesiller önce atalarımıza Alyatimm denmiş olabilir, bununözel bir anlamı var mı?" diye cevap verdi. Keisyl adamın önemli bir şeyi gizlediğini düşünüyordu.Aritane eline sürahiyi alırken Keisyl başını iki yana salladı.Yorgun bir günün sonrasında sıcak bir banyo ve alkol, kafa-sını karıştırmış olmalıydı. jeirranhevesli bir biçimde konuşmaya başladı. "Buradakii rden yeterli miktarda insan toplayabiliriz. Niye bekliyo-? Vadinin tabanındaki pis kokulu kulübe ve ahırları yokr ujüriz. Böylece, bayrağımız altında daha çok insan topla-Beraber hareket edersek, çamurlu ayakların bizden çaldı-madenleri geri alabiliriz. Ve bize katılan herkese ganimet-ı rden paY vermeyi vaat edebiliriz." Keisyl, "Ve ovalılar da, bizim tükürüğümüz kurumadan,büyük bir orduyu üzerimize salarlar," diye araya girdi. Keisylyorgunluktan ve uykusuzluktan esnemeye başlamıştı. Jeirran kendisine bir kadeh daha içki doldururken, "Biz deovalıların cesetlerini atlarının eyerlerine bağlayıp geri gönde-ririz," dedi. Eresken, "Bazı durumlarda, düşmanınızın• plan yapmasınıbekleyip onun planına göre hareket etmek daha avantajlı ola-bilir. Sizin planlarınızı öğrenirsem, size nasıl yardımcı' olabi-leceğimi söyleyebilirim," dedi. Keisyl esnememek için kendisini zor tutuyordu. "Bize na-sıl yardımcı olacaksın?" Eresken gülümsedi "Orduları yönettim, topraklarımı ve ai-lemi korumak için savaştım," dedi. Keisyl kime karşı savaştığını sormayı düşündü. Ama ger-çeği hiç de merak etmiyordu, bu yüzden vazgeçti. "Ben yat-maya gidiyorum." Eresken ayağa kalkarak Keisyl'i selâmladı. Keisyl başıylaEresken'i selâmlayıp kapının sürgüsünü açarak merdivenleriçıkmaya başladı. Jeirran odada bir ileri bir geri volta atıyordu. "Ben adam-ları toplarken, sen de araziyi inceleyebilirsin. Ve doğudaki in-sanlarınla bağlantıya geçebilirsin. Evet, en iyisi, iki taraftanbirden saldırmak. Burada öyle bir yangın çıkartırız ki ateşi,dağların ötesinden, okyanustaki adalarınızdan bile görünür.Böylece, hırsız ovalılara güzel bir uyarı mesajı vermiş oluruz."

331

Eresken sandalyesine oturup Aritane in ellerini trmkadaşlarınla iletişim kurdun mu? Sana öğrettiğim K-kullandın mı?" ' ^^n

Aritane utangaç bir .gülümseme ile, "Cleris ve Brvbağlantıya geçtim. Büyüyü Bryn'e öğrettim. Ben Bryrı'i K ı*maya çalışırken, Cleris konuşmalarımıza kulak kabartmaktedi. Ama ikimizi de bulamadı," diye açıkladı. Eresken, Aritane'nin ellerim daha sıkı tuttu. "Sana işe vrayacağını söylemiştim. Başkalarının yeteneklerinde hak idd'etmenin, ne kadar bilgece bir davranış olduğunu anladınmı?" diye sordu. Aritane, "Evet," diye cevap verdi. Aritane, Eresken'in yü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 188: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

züne bakarak konuşmaya devam etti. "Başkaları da olacakCleris, kibar davranışı hakaret kabul edilebilecek birçok Shelt-ya tanıyor. Bryn'e gelince. Bryn'in, bir başkasını sevdikleriiçin azarlanan ve böyle yakın ilişkiler kurması yasaklanan,birçok arkadaşı var. Tıpkı..." Eresken gülümsedi. "Tıpkı seni ondan ayırdıkları gibi," di-ye cümlesini tamamladı. "Onu kıskanrnamaya çalışacağım."Eresken, Aritane'nin elini dudaklarına götürüp usulca öptü.Aritane'nin yüzü kızardı ve Jeirran'a baktı. Ama o hâlâ, odadavolta atıp savaş planlarını gözden geçirmeye devam ediyordu. Eresken, gözlerini Aritane'nin gözlerinden ayırmadan,"Gerçek bir ordu oluşturacak kadar adamı bir araya toplaya-na kadar, onun kan dökme hevesini frenlemeliyiz. Senin gi-bi sezgileri güçlü Shekya'ya ihtiyacımız olacaktır. Orduları-mıza destek olacak güce sahip olduğumuzda, seni bu toprak-ların kraliçesi yapacağım, tatlım! Halkından kimse, bir dahaovalılardan korkmak zorunda kalmayacak," dedi. Aritane güçlükle konuşmaya başladı. "Ya senin halkına neolacak?" diye fısıldadı. Eresken ayağa kalkarken, Aritane'nin alnına bir öpücükkondurdu. "Benim ait olduğum yer, kalbimin olduğu yer-dir," dedi. Aritane, ağzı açık, Eresken'e baka kaldı. t jrran durdu. "Niye öyle dedin?" diye sordu. Jeirran'mlSunda ve ses tonunda, cesur bir hal vardı.presken, Jeirran'ı omuzlarından tuttu. "Ovalılar kendileri- neyin saldırdığını bile anlayamayacaklar. Önümüzde, zaferı ıu günler var, dostum. Bu güzel günleri sizinle birlikteavlaşacak olmak, beni çok mutlu ediyor," dedi. Aritane, "Geç oldu, ben yatağınızı ısıtayım," diyerek aya-şa kalkıp şöminenin yanındaki büyük taşlardan birini bir fa-nilaya sardı. Eresken, "Gelirken kapıyı kilitlemedim. Benden sonra baş-kalarının gelip gelmeyeceğinden emin değildim," dedi. Jeirran şaşkın bir ifade ile, "Ne?" diye sordu. Gülümseye-rek, "Merak etme, ben ilgilenirim," diye ekledi. Jeirran kapıdan çıkarken, Eresken de merdivenleri çıkıyor-du. Şöminenin aniden alev alması ile etrafa saçılan kıvılcım-lar, Eresken'in pelerinini yalayıp geçti. Eresken odanın orta-sına yürüdü ve kaba aksanı ile bir emir verip iki kapıyı dakapattı. Üç kez nefes aldıktan sonra. Eresken gözlerini kapa-dı. Gözlerini açtığında, gözlerindeki yemyeşil rengin yeriniaçık kahverengi bir ton almıştı. Eresken ağzını açıp konuşma-ya başladığında, odanın sessizliğini bozan ses, daha yaşlı birinsana aitti. Ses sanki çok uzaklardan geliyordu. "Zihinleri sa-na açık mı?" Eresken neşeyle, "Yeni doğmuş bebekler gibi. Bu Shelt-ya'nm ne gibi yetenekleri varsa, zihinlerini savunmak, öğren-dikleri yetenekler arasında yok," dedi. Diğer ses, aşağılar bir ton ile, "Öyleyse hiçbir şey değiş-memiş. Amacımıza uygunlar mı?" diye sordu. Eresken kendine güvenir bir biçimde, "Uygun şekilde ce-saretlendirilirlerse," diye cevap verdi."Abi gerçekten sorun çıkartacak gibi mi duruyor?" Eresken, "Jeirran'a ve onun düşüncelerine hiç güvenmi-yor. En kolay cesareti kırılacak olan o," dedi.>

Uzaktan gelen ses, "Ya ailenin geri kalanı? Onlar p

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 189: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

meden, oradan ayrılacak mısın?" diye sordu. Eresken, "Sanmıyorum. Şimdilik buradayım. KadınHladığım kadarıyla, üzerine kolayca hâkimiyet kurabil ^kişilerin sayısı çok fazla değil," diye cevap verdi.Diğer ses, "O zaman çalışmaya başla," dedi. Eresken gözlerini kırptığında, gözleri tekrar yemyeşild'Kapıların kilitleri, Eresken'in emri ile açıldığında, adamınzünde tatlı bir gülümseme vardı.

BÖLÜm ALÎIGidesta'da en çok çekindiğim tehlike, ejderhâlar değildi. Ama bazen, ilkbaharda onların uçtuğunu görür, sonbaharda vadinin aşağısına baskın yaptıklarını duyardık. I^te bu da onlarla ilgili Dağ efsanelerinden birisi.Maevvalin, yemyeşil ve huzur dolu,Bir vadi yarattı.Ağaçlarla çevrili bir göl,Ve rengârenk çiçekler ekledi.Kıskanç ejderhâlar manzaraya bakıpYerin altını kazmaya bağladılar.Yerin altından çıkarak,Bütün huzuru bozdular.Maevvalin çok sevdiği güzelliklerin,Harap olduğunu gördü.Misaen'den yardım istedi,O da, demirci ocağını terk etti.Misaen, ejderhâlarla savaktı,Çekiciyle onların kemiklerini kırdı.Ejderhâlar kaçıp gizlendiler,Ama intikam almak istiyorlardı.

Ejderhâlardan Mri,Kayaları, Misaen'in üstüne fırlattı.Misaen kayaları tuzla büz etti,Ve ejderhayı öldürdü.Bir diğeri, zehirli nefesini,Misaen'in üzerine üfledi.Misaen bir rüzgar yarattı.Ve ejderhayı paramparça etti.Zayıf olanı, ağlayarak,Derin bir nehir yarattı.Misaen seli dondurdu,Ejderha donarak öldü.Zalim ve saldırgan son ejderha,Ağzından alev püskürttü.Misaen alevleri,Kül, hava ve buz ile boğdu.Ejderhayı tutupDemirci ocağına götürdü.Ejderhanın alevi, ocağı yaktı,Ve Misaen güneşi yarattı.

PASFAL VADİSİ,Ön-Yûzın I3'v^gjB"** aydi, Büyücü! Biraz daha yavaşlarsan, bitlerin seni\^m terkedip yürümeye başlayacak!" Gren'in neşesi ye- JjL f rindeydi ama yine de Usara ile dalga geçerken, bü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 190: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yük bir Kayaya yaslanmıştı. "Bu kadar acımasız olma, Gren. Yükseklere çıktıkça, nefesalmak güçleşiyor," diye itiraz ettim. Eğimli arazide yol al-mak, gittikçe güçleşiyordu. En azından, serin bir rüzgâr esi-yordu. Gökyüzünün rengini taklit edercesine masmavi rengi-ne bürünmüş bir kelebek, ağır ağır yanımdan geçti. Sorgrad bizden biraz ilerde, patikanın yanındaki çimenlik-lere oturdu. "Yola daha fazla devam etmeden önce, birazoturup dinlenmeliyiz," dedi. Usara'mn çantası yere düştü. Büyücü derin derin nefes al-dı. "En yakın kasaba ne kadar uzakta?" diye sordu. Sorgrad başını iki yana salladı. "Bu kadar yüksekte kasabaolmaz. Burası Ayatimmlerin bölgesi. Batılılar, eski gelenekle-re herkesten çok bağlıdırlar," dedi. "Eğer yakınlarda kasaba yoksa, bu batılılar nerede yaşıyor?Öyleyse nereye sığınacağız?" diye sordum. Son uğradığımızkasabadaki kısa boylu ve tıknaz kadından satın aldığım, er-zaklarla dolu çantamı yere koydum. Gren kaşlarını çattı. "Bir sonraki kalede duracağız. Buradaseyahat eden herkes, barınacak bir yer, sıcak bir oda ve yiye-cek bir şeyler isteme hakkına sahiptir," dedi. Sorgrad, "Ve bunların hepsine para vermeden sahip olabi-lirsiniz. Çünkü kendileri de seyahat ettiklerinde, bizim içinde bulunduğumuz durumda olacaklardır. Burası, zor K'dır. Hayatta kalmanın tek yolu, işbirliği yapmaktan ^^diye açıkladı. §eçer." Çevreme bakmıp başımla onayladım. Burada torjr Vverimsizdi ve açan çiçekler bile uzun ömürlü değil]errı-mevsimde, bu kadar yükseklerde olmak istemezdim "v Anin tabanında yaşayanlar kim?" diye sordum. Gren bana doğru elini uzattı. "Ovalılar," diye cevandi. Gren'e bir parça peynir ve birkaç dilim ekmek verdim Usara'nm nefes alıp verişi normale dönmüştü. "Ama Daölılara benziyorlar," dedi. Sorgrad, "Anyatimmlerin bazıları, ovalı kadınlar ile evle-nir. Ama onlar artık bizim kanımızdan sayılmıyorlar," diyeaçıkladı. Düşünceli bir biçimde ekmeğimi kemirmeye başladım. Buyediğim en güzel ekmek değildi ama en azından, lezzetliydive açlığımı bastırıyordu. Dişlerimin arasına kaçan bir parçayıçıkartırken, "Bu o kadar önemli mi?" diye sordum. Sorgrad belindeki matarayı alıp bir yudum su içti. Banadoğru baktı. "Evet, bu batılılar için önemlidir. Bir adam dağ-lardan ayrıhrsa, geri dönmesi çok zordur. Eğer ovalı bir ka-dınla evlenmişse, bu imkânsızdır," diye açıkladı. Çimenlerin arasından gelen vızıltı, duyduğum tek sesti.Selerima'dan ne kadar uzakta olduğumuzu düşündüm. Son-İlkyazda yola çıkmıştık ve Ön-Yazın ortasına geliyorduk. So-lura'nm verimli topraklanndaki kasabalar, yerini daha zorşartlarda toprağı ekip hayvancılık yaparak geçimini sağlama-ya çalışan, daha küçük kasabalara bırakmıştı. Onlar da yerimyüksek tepelerde kümelenmiş sağlam ve taştan evlere bırak-mıştı. Yemeğimi yerken çevreme bakındım. Bu diyarlara olanmerakım gittikçe azalıyordu. Yemyeşil çimenlerle kaplı tepe-lerin arasında, böğürtlen çalıları ile mor bir renge bürünen otlaklar vardı. Yürüyüş hızımız gittikçe azalıyordu. Ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 191: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ziya -jjier, gökyüzüne yükselen dağların doruklarına bakıp ekten yol kat edip etmediğimizi anlamaya çalışıyordum.? da mesafeler kandırıcı olabiliyordu. Arazinin arasında 339.. ÜY YeŞu bir bölge olarak görünen yer, yaklaştıkça, Bü-.., ormanı bile gölgede bırakacak kadar muazzam bir or- nlık araziye dönüşüyordu. Tanıdık olmayan köknarlar,, ağaçlarına karışıp dik tepelerin üzerini yemyeşil bir ör-rüvle kaplıyordu. Yol olarak nitelendirebilecek bir şey yoktuve burada herhangi bir ayak izi görmek neredeyse imkânsız-dı Dağların büyüklüğü yanında, kendimi çok küçük hisse-diyordum. Vadinin diğer tarafında, çıkan bir yangın ile kararmış te-pelerin üzeri, yeni yeşermeye başlamıştı. Onun ötesinde, çi-menlerin ve fidanların arasından sivri bir taş yükseliyordu.Masmavi bir nehir, tepelerin arasında kıvrılarak akıyor ve dal-lanıp budaklanarak gökkuşağı renginde bir parıltıya bürünü-yordu. Onun arkasında, kayalıklar düz bir duvar oluşturarakbir başka vadiyi gizliyorlardı. Buradan bakıldığında, vadininne kadar uzakta, ne kadar derin ve ne kadar uzun olduğunutahmin etmek mümkün değildi. Gökyüzünden geçen bir bu-lutun gölgesi, tepelerden"birinin üzerinde geziniyordu. Dahada ötedeki, dorukları karlarla kaplı tepeler, bulutların arasınagizlenmiş devasa dağların bize en yakın yeriydi."Şunlar yüksek tepeler mi?" diye sordum. Sorgrad, "Hayır, sadece güney yamaçları. Oradan sonra,arazi tekrar alçalır ve tepeler, yerini bir ovaya ve bir göle bı-rakır. En yüksek tepeler, kuzeye doğru bir mevsim uzaklıkta-dır," diye cevap verdi. Gözlerini dağların doruklarına dikmişSorgrad'ın yüzüne bakıp ne düşündüğünü anlamak mümkündeğildi. Usara kaşlarını çattı. "Biz şu anda tam olarak neredeyiz?"diye sordu. Gren, Hackal Bölgesi, Hackal ailesinin evi," el-verdi. lye Cev*p Usara şaşkın bir yüz ifadesiyle, "Ne yani, bu <-OTttamamı tek bir aileye mi ait?" diye sordu. Kenarındmandığımız vadinin içerisine, Hadrumal'ı ve tüm büvri sığdırabilirdmiz. Sorgrad, "Burada her şeyin çok farklı olduğunu kabı 1melisin," diye cevap verdi. "O zaman bize anlat. Yanlış bir şey söyleyip insanlara Vşı zor durumda kalmak istemeyiz," dedim. Sorgrad ciddi bir ses tonuyla, "Siz ikiniz, her zaman ndediğinize dikkat etmelisiniz," diyerek konuşmaya başladı"Burası Orman değil. Herkes yeni yüzlere ve yeni fikirlereaçık değildir. Burada her şey yavaş gelişir ve değişime çok sı-cak bakılmaz. Kaleler, seyahat eden yabancılar konusunda çokdikkatlidir. Çünkü birçok kale, yabancıların taşıdıkları bulaşı-cı hastalıklarla telef olmuştur." Buraya bir insanın eli veya ayağının değdiğini gösteren enufak bir iz göremiyordum. "En yakındaki kalenin ne kadaruzakta olduğunu biliyor musunuz?" diye sordum. Sorgrad, eliyle işaret etti. "Şuradaki göle doğru akan neh-ri görüyor musun?" diye sordu. "Bir kalenin, suya ve ağaç-lara ihtiyacı vardır. Kaleler, yaz ve kış otlaklarının ortasındabir yere, avlanmak ve madencilik için yüksek tepelerin yakı-nma kurulur. Aynı zamanda ticaret yapabilmeleri için, ana

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 192: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

vadiden çok uzak olmamaları gerekmektedir." Usara ilgisizce araziye baktı. "Bir kalenin, bir kasabadanfarkı nedir?" diye sordu. Sorgrad, "Her kalede bir aile yaşar. Çocukları saymazsak,elli kadar insandan oluşur. Ama hepsi aynı ailedendir,' diyeaçıkladı. Hayrete kapıldım. "Böyle bir düzen nasıl işliyor? diyesordum. Tüm aile bağları, benim için, sırtıma yüklenmiş ağ1 ük gibiydi. Annemin kızkardeşleri, hiçbir zaman yaşamk'f mı onaylamaz ve anneannem, Orman kanı taşıdığım için12 ? küçük görürdü. "Ya insanlar birbirlerine katlanamıyor-c0rgrad bir süre' durup düşündükten sonra konuşmayabdı. "Dağlarda, ailenin her şey demek olduğunu anlama-Kaleler, vadilerden fazladır. Alyatimm, toprağına top-sın kendisine bağlı olduğundan daha bağlıdır. Bu, Maewa-1 n dağlan yaratıp Misaen insanları yarattığından beri böyle-dir Bir kale, bir bölgenin yanı sıra, kan bağı anlamına ge-lir Ve hepsi kadınlara aittir. Kadınlar, toprağın koruyucusu-dur." tSorgrad'ın sustuğunu görünce, "En yaşlı kızkardeşe miaittir?" diye sordum. Buraya gelene kadar Usara'mn sorularsormasını engellemiştim ama artık rünleri yuvarlamanın vak-ti gelmişti. Sorgrad bir cevap bekleyen gözlerime bakarak açıklamayabaşladı. "Bu, sahip olunan, alman ve satılan Tormalin topra-ğı gibi değildir. Her kızkardeşin toprakta bir payı vardır. Otoprak parçasında, hayvanlar avlanır, toprak kazılıp madenlerişlenir veya hayvancılık yapılır. Hak, kan bağıyla ilişkilidir.Eğer bir kadının kızı yoksa, aile ağacında daha yukarılara çı-kılarak başka bir kola atlanır ve mutlaka bir kuzen veya baş-ka bir kadın bulunur." Gren, "Ve bütün işleri erkekler yapar," diye araya girdi.Gren'e bir parça kek uzattım. Sorgrad bir taşın üstüne oturup konuşmaya devam etti.Erkekler, her mevsimin yarısını tepelerde geçirip fiziksel güçisteyen işleri yaparlar. Onlara düşen pay, kulenin ocağında ki-litlidir. Bir genç, dokuzuncu yazını tamamlayıp annesinin ya-nından ayrıldığında, bir çift evlendiğinde veya yaşlılardan bi-ri inzivaya çekilip haklarını bir oğluna veya kızma devretti-ğinde, ocağın oraya bir taş konur..Ocak, kulenin kalbidir. Ku- le, kalenin kalbidir ve kale, bölgenin kalbidir. Sanırduymuşsunuzdur. Yaşlılar ve gençler keçilere çoban] V ^^ken, orta yaşlılar, kışın avlanıp yazın madenlerde c ' ^ar~34-2 Bir çocuk yirmiyedi yaşma gelene kadar, tüm hakları h\na aittir. Erkekler çalışıp biriktirdikleri paraları, evlendikl ^de, oğullarına miras bırakırlar. Bu, onların oğullarına vlan bir katkıdır. Kadınlar da, yemek pişirir, dokumacılıkya dericilik yapar ve çocuklara bakarlar." Yemek yedikten sonra Usara'nm yüzüne renk gelnyBüyücü, "İlginç," dedi. Sorgrad, "Kızını alacak erkeğe bir çeyiz düzmek içüı alelerin onca para harcanması veya en büyük erkek çocuğunbabasına ait malların hepsine el koymasından daha ilginç de-ğil," diyerek bir kahkaha patlattı. "Ovalıların adetlerini ilkduyduğumuzda çok şaşırmıştık, öyle değil mi, Gren?" Gren omuz silkti. "Ben en çok büyük siyah inekleri gör-düğümde şaşırmıştım. Çünkü hayatım boyunca, keçiden baş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 193: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ka bir hayvan beslendiğine şahit olmamıştım," dedi. Çantamdaki kekleri herkese paylaştırdıktan sonra, "Öyley-se sizi ovaya indiren nedir?" diye sordum.Kardeşler isteksizce birbirlerine baktılar. Gren, "İki ayın da karanlık olduğu bir günde doğmayı,uğursuzluk olarak nitelendiren sadece Orman Halkı değildi.Annemin kucağında iken çok kötü bir çocuk değildim amamadenlerde çalışmaya başlayınca, her tür bela ve kötü şansbeni buldu. Bundan yorulmaya başlamıştım ve ayrılmak iste-dim," diye açıkladı. Sorgrad, "Ve ben de kardeşimin yanında olmak istedim-Büyük bir ailenin ortanca çocuklarıydık. Kimse bizi özleme-miştir," dedi."Bu dağlarda mı yaşıyordunuz?" diye sordum. Sorgrad, "Hayır, Kanyonun diğer tarafında yaşıyorduk,diye cevap verdi. ''Bunun, senin büyücü olarak doğmanla bir ilgisi7" diye sordu.var*11 laklarıma inanamıyordum. Usara'ya döndüm. "Ne de-,n s'en?" diye bağırdım.rlsara gözlerini Sorgrad'm üstüne dikti. "Dağlardan ayrıl-kararınızda, senin büyücü olarak doğmuş olmanın bir et-,ısl Var iniydi?" diye tekrarladı. Sorgrad, "Yanılıyorsun, Büyücü. Havasızlıktan beynin su-, umş," diye bağırdı. Gren'in Sorgrad'a bakışını görünce,oerçeği anladım. "Niye bana hiçbir şey söylemediniz?" diyesordum. Sorgrad, "Şimdi söylüyorum, öyle değil mi?" diye kükre-d'i. Sorgrad başını iki yana salladı. "Bunun konumuzla ne ala-kası var? Her zaman, büyünün insanların başına bela açtığınısöylerdin ve ben de sana katılırdım. Bana olan şey de aynısı.Gren'in şanssız olduğunu söylediler ama bir gün, elimdekiodunlar kendiliğinden alev alınca, bir daha kimse benim ya-nıma gelmek istemedi. Kimse benimle ağaç kesmeye gelmez-di çünkü herkes ormanı yakıp kül etmemden korkuyordu. Kı-şın ilk kez avlanmaya gittiğimde, üç gün boyunca kar fırtı-nasında kayboldum ve herkes rüzgârın beni almaya çalıştığı-nı söyledi." Usara hevesli bir biçimde, "Senin ateşe daha yakın oldu-ğunu düşündüm," diye araya girdi. "Zenela'yı ısıtmaya yar-dım ederken fark etmeliydim. Ama kafamı karıştıran, seldi.Düşündükçe, elementlerle ilgili bir rahatsızlığın buna sebepolduğuna karar vermiştim. O an neler hissettin?" Büyücüye baktım. "Kes sesini," diye bağırdım. "Dağlar-dan siz mi ayrıldınız yoksa sizi kovdular mı?" Sorgrad, "Sürgüne yollandım," dedi. Ses tonundan, ne ka-dar üzüntülü olduğunu anlamak mümkündü. "Ama daha dakötüsü olabilirdi. Bizim yaşadığımız yerdeki insanlar, Gides-[a nm üstündeki Doğulular gibi eski geleneklerinden uzaklaş- mamıştı. Ama Kanyonun bu tarafındaki Batılılar Klikle öldürürdü." Gren çantayı elimden aldı. "Yiyecek bir şeyler344 diye sordu. Var m»?" Usara sabırsız bir biçimde, "Pekâlâ, eğitimini ndm?" diye sordu. "Bu vadiye gelene kadar senin her rf 'm izledim ve neler yaptığını düşündükçe, şüpheye di'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 194: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Bu disipline sahip olabilmek için iyi birinden eğitim lolman gerekiyor. Hangi büyücü, Hadrumal'dan habersizBaşbüyücüye haber vermeden, seni eğitti?" Gren, "Bizim büyücülerle hiç işimiz olmadı," dedi Greçiğnediği meyveleri yuttuktan sonra, "En azından Livak biz'bu işin içine sokup seninle tanıştırana kadar," diye ekledi Sorgrad başını iki yana salladı. "Kimse bana bir şey öğret-medi. Tek bildiğim, büyünün insanların başına bela açtığı,"dedi. Usara, "Bunu kabul edemem," diye araya girdi. "Eğitilme-miş yetenek, kendini gösterir. Birisi sana kılavuzluk etmezse,güçlerini kontrol edemezsin." Sorgrad, "Eğer benim bir yalancı olduğumu söylüyorsan,eline bir bıçak alsan iyi olur, Büyücü," dedi. Kan akmaya başlamadan araya girmeliydim. Parmaklarımışıklattıp Gren'e doğru baktım. "Şu rünlerin, senin asılmakiçin doğduğunu söylemesi olayı nedir?" diye sordum. Sorgrad, Usara'mn yüzüne bakmaktan vazgeçti. "Bu doğ-ru. Sheltya'nm açıklaması böyleydi," dedi. "Öyleyse kim bu Sheltya? Sizi yöneten bir aile mi yoksahükmeden bir soy mu?" diye sordum. Sorgrad, "Bir ovalı gibi düşünüyorsun. Kimse Alyatimm-lere hükmetmez. Her kale, kendinden sorumludur," dedi. "Eğer yöneticiler adilse, bence bunun bir sakıncası yok,dedim. Sorgrad başıyla onayladı. "İşte, Sheltya burada devreye gi-riyor. Onların kimseyle kan bağı yoktur. Ama bizden biridir- larını koparıp tarafsız bir yaşam sürerler. Eğer bir an-zlık varsa, onlar hakemlik yaparlar. Eskiden kan davala-v olurdu. Basit bir tartışma, büyüyerek aileleri karşı kar-Bagler-I laşma"yfgennrdı.; 345_ fren, "Bir kan davası, eğer işin içinde hırsızlık varsa üç,• jjet varsa dokuz, ölüm varsa yirmiyedi yıl sürerdi," diyeaçıkladı-"Bu herkesi uzun süre meşgul eder herhalde," dedim. "Sheltya, kalelerin birbirini yok etmesini engellerdi. Onla-rın aynı zamanda iyileştirici yetenekleri de var. Eğer kavgayıödeyemezlerse, en azından insanları iyileştirebilirler. Onlaröğretmendirler, filozofturlar. Eski efsaneleri bilirler. Gelene-ğe göre, eğer iki kale birbirine çok yakınsa, çıkan anlaşmaz-lıklarda onlara danışılır. Yine de bu sadece bir treori. Aynı an-da çok sayıda Sheltya'yı bir arada gördüğümü söyleyemem.En azından, bir gün garip ve yaşlı bir adam madenlere gelip. benden bölgeyi terk etmemi isteyene kadar." Usara ellerini dizlerinin üzerine koyup meraklı gözlerle,"Peki, bu otoriteyi onlara kim veriyor?" diye sordu. Sorgrad büyücüyü umursamadı. "Onlar ne derse, o olur.Babam kış uykusundan uyanmış bir ayının karşısında korku-suzca durabilen bir adamdı ama yaşlı adama bir şey diyeme-di. Gün ağarmadan, eşyalarımı toplamıştım." Gren, "Ben de onunla gittim. Bu yaşlı adam, benim do-ğum kehanetlerimden bahsedip duruyordu," dedi. Göz ucuyla Usara nm sabırsızlanmaya başladığım görebi-liyordum ama gözlerimi Sorgrad'm gözlerinden çekmeye ce-saret edemiyordum. "Öyleyse, sözleri kanun mudur?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 195: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sorgrad başıyla onayladı. "O zamanlar, bizim yaşadığımızbölgede Sheltya'nm etkisi azalmaya başlamıştı. Babam, benimsürgüne gönderilmeme bir şey dememişti ama öldürülmemiyasakladı. Yaşlı adamın ilk önerisi, benim öldürülmemdi.Amcalarımın hepsi, bir uçuruma atacakları tek şeyin, eski ge- lenekler olduğunu söylediler. Babaannem, bir anlaşmduğunda Sheltya'mn çağrılmasını isterdi. Ama o ölH-ısonra, annem ve diğer kadınlar, sürekli kendi araların Htışırlardı." "Ama hâlâ bu dağlarda olduklarına inanıyorsun 1mi?" diye sordum. Sorgrad başıyla onayladı. "Eğer hâlâ Sheltya varsa, evet F"Anyatimmlerden eski büyüyü bilen varsa, bu mutlaka Shelrolmalı. Kitabınla ilgili konuşman gereken kişiler, onlar." "Eğer büyücü olarak doğduğun için seni sürgüne gönderdilerse, büyücülere ne yapıyorlar?" diye sordum. Usara'vadoğru baktı. "Usara'nın ne olduğunu anlayabilirler mi?" di-ye ekledim. Sorgrad, Usara'ya ters ters baktı. "Bilemiyorum. Sakınkendini ele verecek bir şey yapma," dedi. Çantayı Gren'in elinden alıp son kırıntıları kemirmeyebaşladım. "Güneş batmadan kaleye ulaşmak istiyorsak yolaçıkmalıyız." Usara yorgun bir biçimde ayağa kalkıp yerdeki çantasınabaktı. "Eşeği de yanımızda getirmeliydik." Sorgrad çok sert bir yüz ifadesiyle, "Onu neyle besleye-cektik? Tatlı sözler ve havayla mı?" diye sordu.Büyücü, "Çevrede yeterince ot var," diye itiraz etti. Sorgrad başını alaycı bir biçimde salladı. "Burası, bölge-nin keçileri için kış otlağı. Kimse kendi hayvanını bir başka-sına ait bölgede otlatmaz," dedi. Usara sesli bir biçimde burnunu çekti ve sendeleyerekçantasını kaldırıp omzuna astı. Usara incecik patikadan yürü-meye başladı. Gren onun arkasmdaydı ve ben Sorgrad'm ya-nında yürüyordum. "Öyleyse, sahip olduğunuz eşyaları sat-manızın sebebi bu mu?" diye sordum. Sorgrad sırt çantasının askısını düzeltti. "Bu ve eğer birisiniye bu tepelerde seyahat ettiğimizi merak edecek olursa; be- Heki gösterişli para kesesinin şıngırdamasını istiyorum. Sa- m ovalılarla ticaret yaparak oğullarına bırakacak iyi bir^ ? as edinmiş ve güzel bir kadınla evlenip bir kaleye yerleş-vi arzulayan, iyi bir ailenin genç oğluna benziyorum." Güldüm. "Ve onlar seni aralarına kabul edecekler mi?" di-ye sordum. . Sorgrad omuz silkti. "Belki. Hepimiz bu kadar yüksek te-elerde olmanın tehlikelerini biliyoruz ama yabancılar, bera-berlerinde yeni tehlikeler getirir. Ovalılarla evlenen kadmla-rln düşük yaptıklarını ve çocuklarını kaybettiklerini biliyo-ruz.'Yüzümü buruşturdum. "Peki, Gren?" Sorgrad, "Kimse dağlarda tek başına seyahat etmez. En gü-zel hava bile kısa süre sonra yerini fırtınaya veya sise bıraka-bilir," dedi. "Öyleyse, ben de sizinle beraber seyahat edip kitabıyla il-gili bir şeyler öğrenmeye çalışan bir ozanım. Peki Usara neyapıyor? Onun nasıl şarkı söylediğini biliyorsun. Kimse onunbir ozan olduğuna inanmaz," dedim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 196: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sorgrad, "O bir tarihçi, bir bilgin. Sonuçta efsaneleri bi-len, Sheltya'dır," diye fısıldadı. "Eğer şansımız varsa, seyahatateşkesine güvenebiliriz." "Seyahat neyine?" diye bağırdım. Çantamın askısı, omzu-mu acıtmaya başladığından onu diğer omzuma aldım. "Seyahat ateşkesi. Üç gün ve üç akşam sürer. Kalacak biryer ve yiyecek talep edersin. Kimse sana düşmanlık beslemezve kimse sana cevabını vermek istemeyeceğin sorular sor-maz." "Bu çok güzel," dedim. Usara'nm yavaşlamaya başladığı-nı görünce, "Eşeği satacağını ona önceden haber vermeliy-din," diye ekledim. Sorgrad gülümseyerek, "Eğer dikkatsizse, ben ne yapabili-rim," diye cevap verdi. Onun da kendine göre yetenekleri var," djve ;t-,. _ ti ' '-?'??T3.2 Rf-KSeli unutma! . CUlm. Sorgrad, "Büyülü bir adada eğitim almış olmak K

raklarda çok bir şey ifade etmez. Eğer kendi aptalla •? ^~den öldürülecek olursa, hiç gözyaşı dökmem. Ama eöeyüzünden ben de ölürsem, öteki tarafta iki elim vakolacaktır," diye açıkladı. Yolumuza sessizce devam ettik. Ara sıra kuşların sesin' Hyuyor ve bazen başımızın üzerinde uçtuklarını görüyord VKuşların tatlı şarkıları, insanın içini rahatlatıyordu. Bir süre sonra, "Şimdi niye önce Ormana gitmemiz gerektiğini söylediğini daha iyi anlıyorum," dedim. Sorgrad gözlerini uzaktaki vadiye dikmişti. "Eğer Orman-da aradığımızı bulsaydık, bunca yolu tırmanmak zorunda kal-mayacaktık. Asil büyücümüz ne düşünürse düşünsün, benkendi kendimi kontrol altına aldım." Bu kadar yakın bir dostun, bu kadar büyük bir sırrı nasılgizleyebildiğim merak ettim. "Zor mu?" Alışık olduğum şekilde, yüzünde sinsi bir gülümseme be-lirdi. "Artık değil. Gençken daha zordu. Yanan dükkânı ha-tırlıyor musun? Kor karım, o bendim." "Duyduğum kadarıyla, adam bunu hak etmiş," dedim.Yıllardır var olan karşılıklı güvenimiz, bu küçük aldatmaca ilesarsılamazdı. "Benim için bir önemi yok." Sorgrad, "Ama şu Messire'nin sana olan borcu önemli,öyle değil mi? Eğer senin için önemliyse, benim için deönemlidir," dedi. "Bundan şüphem yok. Ama buraya gelmende başka se-bepler de var, öyle değil mi?" diye sordum. Hâlâ bana bir-kaç cevap borçlu sayılırdı. Bir süre susup sonra konuşmaya başladı. "Gerçeği söyle-mek gerekirse, ayrılmak bizim için çok zor değildi. Ben veGren, zaten Gidesta'ya gitmeyi planlıyorduk. Orada insanlar hoşgörülüydü. Ovalılarla ticaret yapıp onlarla evlen ebi-3 lardi- Ortanca oğullar olduğumuz için, bize kalacak mi-cok fada değildi. Ayrıca ikimiz de yıllardır tanıdığımızr ı rdan biriyle evlenmek istemiyorduk. Belki de bir sürekendi isteğimizle ayrılacaktık. Ama ovalıların yaşambize çok uygundu, bunu sen de biliyorsun." "Öyleyse niye geri dönüyorsunuz, niye şimdi?" diye sor-dum-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 197: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Niye olmasın? Yoluma burası çıktı ve rünleri serbest bı-raktım- Bakalım nasıl yuvarlanacaklar. Esas soruları soracakolan, senin adamın. Onun da kendinden gelen büyülü güç-leri var. Bakalım ona ne diyecekler? Sheltya'mn güçlerinin neolduğunu merak ediyorum. Gelenekler ve korkunun gölgesialtında, onların neler yapabildiğini bilmezdik. Niye doğuştangelen bir özellikten bu kadar nefret ettiklerini merak ediyo-rum. Gençken, bu gerçeği sorgulamadan kabul etmiştim.Ama şimdi eğer yapacak bir açıklamaları varsa, dinlemek is-terim.""Amit, meraktan asıldı," diye hatırlattım. Sorgrad yaramaz bir gülümseme ile, "Ama senin kitabın-da asılmadı. Riskleri göze alıyorum," dedi. Göze aldığımız riskleri düşündükçe, rahatsız olup kendimiher şeyden sorumlu hissettim. "Messire D'Olbriot ile nasıl biranlaşma yaparsam yapayım, Draximal'm köpeklerini üzeriniz-den çekeceğime söz veriyorum. Bu adil bir anlaşma, değilmi?" Gren sıkılmaya başlamıştı. Patikanın bir sağma, bir solunagidip eğlenecek bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Kayalardanbirinin üzerine çıktı. "Burada ayı izleri var," diye bağırdı. Sorgrad, "Bir bakalım," diyerek Gren'in yanma tırmandı.Ben de hızlanarak Usara'mn yanma gittim. Usara kan ter içinde kalmıştı. Islanmış saçları, alnına ya-pışmıştı. "Bir şapka giymelisin," dedim. *

350 Çantasını, ağırlığını hafifletmek istercesine kaldırdsek kulelerde yaşamanın böyle yolculuklarda "bir favdmuyor, dedi. Öyleyse Usara ve Sorgrad, bir konuda anlaşıyorlamataramı büyücüye uzatıp "Hiç kimse bir bilginin c Vyanıklı olmasını beklemez," dedim. Usara, "Öyleyse, buradaki efsaneleri mi öğrenmek istirum?" diye sordu. Büyücü, patikanın kıvrılarak aşağıya dru indiğini görünce, rahatlayarak inledi. Patika, vadinin tahnmdaki bir kaleye doğru gidiyordu. "Bu insanlar, bu kadağır yük taşıyan bir bilgini görünce çok gülecekler. Benim ihtiyacım olmayanları alabilirler. Böylece, birazcık olsun onla-rın güvenlerini kazanmış oluruz, öyle değil mi?" Biz tepeden aşağıya doğru inmeye başladığımızda, Sorg-rad ve Gren yanımıza geldiler. Sorgrad, "Burada bir ayı var-mış. Eğer bize saldırırsa, onu öldürebiliriz. Bu, izinsiz olarakbaşkasının arazisinde avlanmak anlamına gelmez," dedi."Böyle bir şey olabilir mi?" diye sordum. Sorgrad başını iki yana salladı. "Eğer Gren ayının kıçınabir çomak sokarsa, neler olacağını bilemem. Hayır, şimdi iyibeslendiğinden şişmanlamıştır ve yazın tadını çıkartıyordur." Dikkatimizi dağıtan başka bir şey olmadan, kaleye doğruyürüyüşümüze devam ettik. Kaygan taşların üzerinde yürürken,kafamı kaldırıp vadiye baktığımda, gölgelerin uzamaya başladı-ğını fark ettim. Derenin yanındaki arazinin ekili olduğunu gör-düm. Ekinler yemyeşildi ama uçları sararmaya başlamıştı. Katır-lar otlarken, keçiler taştan ağıllarına doğru götürülüyordu. Ka-leyi inceledim. Devasa surların arasında sadece ön tarafta büyükbir giriş vardı. Dere, kalenin içinden de geçerek, kalenin yan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 198: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

duvarındaki mazgallı delikten akmaya devam ediyordu.Gren'e döndüm. "Bir çıkış kapısı var mı?" diye sordum- Gren, "Bir tavşan bile, tek kapısı olan bir yerin bir ölümtuzağına dönüşebileceğini bilir," dedi. ki duvarların ardındaki iç kaleye baktım. Dört köşeli,ve gri renkli taşlardan yapılmış surların üzerinde nö- 1er geziniyordu. Kaleye yaklaşmaya başladığımızda, bü-v kapı açıldı ve dışarı çıkan bir grup adam, bizimle keçi-• arasına geçti. Bir diğer grup ise, kaleye giden yolda bi-zl bekliyordu.Sorgrad adamlara doğru yaklaştı, "iyi günler," diye adam-selâmladı. Onun, Dağ dilini bu şekilde konuştuğunu duy-mak ilginçti- Adamlardan biri, kaba bir aksan ile Dağ dilinde bir şeylersöyledi. Ama gülümsedi ve elini kılıcının kabzasından çekti.Adam, Gren ile aynı boydaydı ve kelleşmeye başlayan kafa-sında yer yer beyaz s,açlar vardı. Adamın kırışık yüzünde kü-çük yara izleri vardı. Bir yanağında, çok eskiden açılmış amaizi hâlâ belli olan, derin bir yara vardı. Muhtemelen, elleri ki-reçlenmeye başlamıştı ama geçen yıllar, kaslı vücudundançok fazla şey alıp götürmemişti. Adam, bana ve Usara'ya doğru bakıp Tormalin dilinde,"Hackal Kalesi, yolculuğunuzda, size barınacak bir yer sağla-maktan mutluluk duyar," dedi. Yüzümde tatlı bir gülümseme ile, "Konukseverliğinizdenonur duyduk," dedim. Adam başıyla onayladı ama yüz ifadesinden, benim ne de-diğimi anlamadığını fark ettim. Katırlarla ilgilenen çocuğadoğru sırıttım. Kimin geldiğini görmek için meraklı gözlerlebize doğru bakan iki çocuk, keçileri ana kapıya getirmişlerdi.Çocukların yanlarındaki uzun tüylü ve büyük köpek, yanımı-za gelerek bizi koklamaya başladı. Köpek, meraklı bir biçim-de kulaklarını havaya dikmişti. Bizimle konuşan adamın ya-nındakiler, çocukları uzaklaştırdılar. Adamların da yardımıy-la, keçiler ve katırlar, hava kararmaya başladığı için kaleninkoruyucu duvarları içine sokuldular. Köpek havladı. Kaleniniçinden birkaç köpek, havlayarak köpeğe cevap verdiler. a Usara sırıttı. ' Birçok meraklı soruyu cevaplamakdeğiliz," dedi. "Eğer onlarla konuşamazsak, gerçeği nasıl ö&rpr,diye sordum. Gülümsemekten yüzüm ağrımaya basla Büyük kapıdan içeri girdik ve sırıtmayı kestim Kalvarların oluşturduğu tünelden geçince büyük bir avlutık. Kapının yakınındaki demircinin dükkânından çekileri geliyordu. Derenin kenarından gelen seslere bakolursak, tahıl öğütülüyor olmalıydı. Açıktaki bir ocağuı kşmdaki adam, elindeki incecik aletlerle, parıltılı altınlarüzerine işlemeler yapıyordu. Bir diğeri, metallerle uğraşıy0du. Adamın yanındaki çocuk, yapılan zor işin tekniğini inceliyordu. Kalenin içindeki yüksek, sağlam ve kare şeklindeki kule-nin alçak pencereleri, ancak bir okun geçebileceği büyüklük-te, dar aralıklardan ibaretti. Yükseklere doğru çıkıldıkça, pen-cereler de genişliyordu. Kulenin ana kapısı, çok sağlam gö-rünüyordu. Ve şimdi, kalenin içinde olduğumuzdan, kuleninyan tarafındaki girişi de görebiliyordum. Kulenin yanındaki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 199: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bu giriş, ahşap merdivenler ile birinci kata açılıyordu. Mer-divenlere bakıp bir açıklama beklercesine, bakışlarımı Sorg-rad'a doğru çevirdim. Sorgrad, "Gerektiği zaman, yüksek katlara çekilip merdi-venleri yok edebilirsin," diye açıkladı. "Böylece, düşmanlarsadece ana giriş kapısından içeri girebilirler. Onlar içeri gir-meye çalışırken, üst katlardan kafalarına bir şeyler fırlatabilir-sin. İçeri girseler bile, merdivenlerden ancak teker teker çıka-bilirler." "Sheltya'nm anlaşmazlıkları çözüp bir kavga çıkmasını en-gellediğini söylemiştin," dedim. Sorgrad omuz silkti. "Binalar her zaman böyle yapılır,dedi. "Yine de ne olacağını önceden bilemezsin, öyle deği»mi?" diye sordu. da tatlı bir maya kokusu vardı ve bir kadın, bira imalverin kapısını açıp dışarı çıktı. Kulenin kapısı açıldı veçıkan genç kadın, ellerini kirli önlüğüne silip diğer ka-ı sohbet etmeye başladı. İkisinin de üzerinde, yuvarlak 353ı keten bluzlar vardı. Kadınların yün etekleri, dizlerinin!i a kadar iniyordu. İki kadının da deri çizmeleri ve sıradana erleri vardı. Yüz hatlarına bakılacak olursa, anne kız ol-îıydılar. İkisinin de güneş ışığı altında parıldayan, donukrenkli saçları yardı. yaşlı bir adam bize yol gösterdi. Sorgrad, "Adı Taegan,"diye açıkladı. "En büyük kızının kocası tepelerde olduğu içinen yetkili kişi Taegan.""Kızı şu mu?" diye işaret ettim.Sorgrad, "Damaris," diye onayladı. "Ve annesi, Leusia."Gren ve Sorgrad, yere kadar eğilip kadınları selâmladılar.Usara da övgüye değer bir biçimde onları taklit etti. Ayağım-daki pantolonlarla reverans yapmayı uygun bulmadığım içintatlı bir gülümsemenin yeterli olacağını düşündüm. Kız, "Evimize hoşgeldiniz," dedi. Tormalin dilini ağır biraksan ile konuşuyor olmasına rağmen, oturup sohbet edebi-leceğim kadar açık ve anlaşılır bir dil kullanıyordu. Leusia gü-lümseyerek kızma doğru bakıyordu."Bizi içeri aldığınız için teşekkür ederim," dedim.Garip bir sessizlik oldu ve genç kız, Damaris, bizi içeriyedavet etti. Odanın ortasındaki şöminenin yanında, üç ayağınüzerinde duran çömlekler ve bir dizi karmaşık kancaya asıl-mış küçük tencereler ile saç ızgaralar vardı. Benim yasmada-ki iki kadın yemek pişiriyordu. Uzun bir masanın etrafınatoplanmış çocuklar, sessizce sandalyelerinde oturuyorlardı.Çocuklar, ellerindeki tebeşirlerle önlerindeki, lambaların ışığıaltında parıldayan tahtalara bir şeyler çiziyorlardı. Bütün ço-cuklar, kafalarını kaldırıp bize doğru baktılar. Masanın başın-da oturan yaşlı kadın, çocuklara bir şeyler söyleyip onlarındikkatlerini tekrar derse vermelerini sağladı.

Yaşlı bir adam, kendi kendine kıkırdadı. Bu adtemelen Taegan'm ağabeyiydi ve başı keldi. Elindelr' k niU'vve küçük keskilerle baklava şekli motiflerle süslü W354 yapmaya çalışıyordu. Adam bakır çivilerle tarağın dişle i -bitliyordu. Damaris eliyle adamı işaret etti. "Bu teyzemin kocasıven," diyerek adamı tanıttı. Odanın sandalyeler ve tabur ıile ikiye bölündüğünü fark ettim. Sorgrad ve Gren, öne a İrrak adamı selâmladılar. Adam da hevesli bir biçimde on!

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 200: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

selâmladı. Usara, Dağlı kardeşlerin bir adım arkasında yü-zünde kararsız bir ifadeyle ayakta dikiliyordu. Damaris elimden tuttu. "Sen, bizimle beraber kadınların ta-rafında oturacaksın," dedi. Odanın diğer tarafındaki orta yaşlıiki kadın, kafalarını kaldırıp meraklı gözlerle bana doğru bak-tılar. Kadınlar, ellerindeki örgüleri bir kenara koydular. Ayak-larının dibinde içi yün dolu sepetler vardı. Umarım, onlarlaberaber örgü örmek zorunda kalmam, diye düşündüm. Çünkübu işin nasıl yapılacağını bilmiyordum. Üzerinde yumuşak birminder olan yüksek sandalyelerden birine oturdum. Minderle-rin üzerine ustaca rengârenk desenler işlenmişti. Bu kadınlar,iğne işini beşiklerinde öğrenmiş olmalı, diye düşündüm. Kadınlardan biri bir şey söyledi ve Damaris bana doğrudöndü. "Bunlar benim teyzelerim, Kethrain ve Doratie," de-di. Kadınların isimlerini zihnime kazıdım. Kethrain'in genişbir alnı ve altın sarısı, örgülü saçları vardı. Doratie'nin alt çe-nesindeki dişlerden bir tanesi eksikti. Damaris, "Kethrain, çokgüzel saçların olduğunu söylüyor," dedi. "Ovada öyle kadınlar vardır ki, sizin gibi altın rengi saç-lara sahip olmak için yanan kömürlerin üzerinde yürümeyibile göze alırlar," dedim. Yağ çekmek, gerçeği söyleyince da-ha kolaydı. Damaris söylediklerimi tercüme etti ve üçü de güldüler.Ellerimi bacaklarımın üzerine koydum ve kadınlardan birinin bir dikiş iğnesi uzatmayacağını ümit ettim. Bu kadınlar,ka ma hayran olmuşlardı ama dikiş yeteneklerime şahitrı benden nefret edebilirlerdi. Gülümsemeye devamKüçük kızlardan biri, başını bana doğru çevirip omzunun?ek çevreme bakındım,uçuk kızlardan biri, b;nden saçlarıma baktı. Kızın lüle lüle saçları, yüzüne düş-üzen istü. Kıza göz kırptım. Kız hemen arkasını dönüp yanında-ki arkadaşına bir şeyler fısıldadı. Damaris el çırptığında, ço-cuklara öğretmenlik yapan kadm, bir şeyler söylemeye hazır-lanlyordu. Yanımdaki iki kadm hemen örgülerini ve yünleri-ni kaldırdılar. Çocuklar ayağa kalkıp masanın üzerindeki te-beşirleri ve yazı tahtalarını topladılar. Biri masayı silerken, di-ğeri masanın üzerine tabaklar ve bardaklar yerleştirmeye baş-ladı. Yağlı adam Garven, kapıya doğru yürüdü. Adamın sırtı,geçen yılların etkisiyle, kamburlaşmıştı. Garven kapının ya-nındaki ipe asılıp büyük çanı çaldı. Çanın sesi, tüm vadideyankılanmış olmalıydı. Sesler gittikçe yaklaşıyordu ve sonun-da, içerisi kadınlar ve adamlarla dolmaya başladı. İnsanlarınüzerinde, krem rengi keten, sarımsı kahverengi deri ve kah-verengi yünden kıyafetler vardı. Bütün giysilerin kesimi bir-birine benziyordu. Masaya oturuşlarında belirli bir düzenyoktu. Kızlardan ikisi, yer değiştirdi. Yan yana oturan iki ço-cuk, ellerindeki kaşıklarla oynamaya başlayınca, Damaris ta-rafından zorla yerleri değiştirildi. Tek istisna, masanın ucun-daki, diğerlerine göre daha yüksek sandalyeydi. Herkes ma-sadaki yerini alırken, kalaycı ve çırağı, dışarıda gördüğümüzaltın işleyen adamı masanın yanma taşıdılar. Sandalyesineoturtulan adamın bacakları tutmuyordu. Sorgrad ve Usara'nm arasına oturdum. "Kaza mı, hastalıkmı?" Sorgrad, "Madendeki bir göçük. Gevan, hâlâ hayatta oldu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 201: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ğu için çok şanslı olduğunu söyledi," diye açıkladı. Ben, bu şekilde sakat kalmanın bir şans olduğuna •yordum. Ama en azından buradaki sakatlara daha iv' K '^yordu. Ovalıların şehirlerinde, birçok sakat insanın sol356 da dilencilik yaptığını görebilirdiniz. Birkaç kız, elle itabakları ocağın başındaki kadına götürdüler. Sorgrad "Tğu severim, dedi. Kızlardan biri, önümdeki tabağı alırken, "Hoşpelcjj.• „dedi. Masanın diğer tarafındaki, Damaris'in kızkardeşlerindbiri, "Geçen seneden beri onlara Tormalin dilini öğretiyormYoksa, erkekler ovalılarla ticaret yapamıyor, kızlar da bu bölgede seyahat edenlerle anlaşamıyor. Her sene, dağlara gelenyabancıların sayısı artıyor," diye açıkladı. Gömleği una bulanmış yaşlı bir adam, kendi kendine birşeyler homurdandı. Doratie, adamı azarladı ve ben Sorgrad'abaktım. Sorgrad, "Bu, çok eski bir yakınmadır. Dağlılar, ova-lıların dilini öğrenirler ama ovalılar, asla dağlıların dilini öğ-renmezler," diye açıkladı."Keşke bana bir şeyler öğretmiş olsaydın," diye yakındım. Herkes neşeli bir biçimde yemeğini yiyor ve birbiri ilesohbet ediyordu. Genç kızlardan birinin gözleri, kalaycınınçırağının üzerindeydi. Çocuk, altın işleyen adamla konuşur-ken, bunu fark ederek üstünü başını düzeltti. İki adam, hara-retli bir biçimde bir şeyler konuşuyorlardı. Konuşmaları sıksık, Kethrain'in araya girmesi ile bölünüyordu. Yemek çoklezzetliydi ve ben de bu güzel yemeğin tadını çıkartıyordum. Usara, siyah ekmek dilimlerinden birine uzanırken, "Senve ben, bir tarlanın ortasındaki korkuluklar gibiyiz," dedi. "Evet ama bunun böyle olacağını biliyorduk," dedim. Kız-lardan biri, elinde köpüklü bira dolu sürahi ile bana doğruyaklaştı ve ben de bardağımı ona doğru uzattım. Orman Hal-kı arasında aileden biri olarak kabul görmektense, burada biryabancı olmak daha rahatlatıcıydı. Bira, şu ana kadar gördü- bütün biralardan daha siyahtı. Bir yudum aldım. GaripîxX gjx bir tadı vardı. Ben tedirgin bir biçimde biramı yu-V larken, herkesin beni izlediğini fark ettim.rorgrad'a doğru eğilip "Ne içiyorum ben?" diye fısılda- 357dini-corprad, kendi bardağından bir yudum alıp "Köknar bira-arna istersen arpa birası da var," dedi.Bana sunulan içkiyi bitirmenin bir onur olduğunu düşü-üp, biramı yudumlamaya başladım. Bardağımı bitirdiğimde,elinde sürahisi olan kız, bardağımı doldurmak için yanımagelince, elimle bardağın üzerini kapattım. "Sanırım, her za-jnan alışık olduğum birayı tercih ederim," dedim. Damaris'in kızkardeşi, içinde güzel kokulu bir içecek olanbardağı bana doğru uzatıp kendini tanıttı. "Adım Merial." "Ben Livak, bu Sorgrad ve bu da Usara," diye cevap ver-dim. Gren, çocukların araşma bir yere oturmuş, parmakları-nın arasında gezdirdiği bir para ile gösteri yapıyordu. Paraaniden kaybolunca, Gren, elini çocuklardan birinin kulağınınarkasına götürüp parayı açığa çıkardı. Gren'i işaret edip "Vebu da Sorgren," dedim. Merial, meraklı gözlerle Sorgrad'ı inceleyip "Dağların Or-ta Kısımlarına ait isimler, öyle değil mi?" diye sordu. Sorgrad, "Evet ama çok uzun süre önce evlerimizi terk et-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 202: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

tik. Yıllardır seyahat edip ovalılarla ticaret yapıyoruz," diyeaçıkladı. Kadın, "Şu anda ne iş yapıyorsunuz?" diye sordu. Batılı-lar da Gren gibi açık sözlüydü. Bu ateşkes, onların bize soru-lar sormasını engellemiyordu. Sadece, sorulara cevap verme-me hakkımız vardı. Sorgrad gülümsedi. "Ben ve kardeşim, dağlara geri dön-meyi planlıyoruz," dedi. Sorgrad, Usara'yı işaret etti. "Seya-hat ederken bu bilginle karşılaştık," diye açıkladı. Usara, ta-bağmdaki etin son parçasını büyük bir dilim ekmekle bera- Ben, bu şekilde sakat kalmanın bir şans olduğun ?yordum. Ama en azından buradaki sakatlara daha i ? tÜIİl"yordu. Ovalıların şehirlerinde, birçok sakat insanın s V356 da dilencilik yaptığını görebilirdiniz. Birkaç kız, elle i

tabakları ocağın başındaki kadına götürdüler. Sorgrad "Tğu severim, dedi. Kızlardan biri, önümdeki tabağı alırken, "Hoşgeldin' "dedi. Masanın diğer tarafındaki, Damaris'in kızkardeşlerindebiri, "Geçen seneden beri onlara Tormalin dilini öğretiyoru?Yoksa, erkekler ovalılarla ticaret yapamıyor, kızlar da bu bölgede seyahat edenlerle anlaşamıyor. Her sene, dağlara gelenyabancıların sayısı artıyor," diye açıkladı. Gömleği una bulanmış yaşlı bir adam, kendi kendine birşeyler homurdandı. Doratie, adamı azarladı ve ben Sorgrad'abaktım. Sorgrad, "Bu, çok eski bir yakınmadır. Dağlılar, ova-lıların dilini öğrenirler ama ovalılar, asla dağlıların dilini öğ-renmezler," diye açıkladı."Keşke bana bir şeyler öğretmiş olsaydın," diye yakındım. Herkes neşeli bir biçimde yemeğini yiyor ve birbiri ilesohbet ediyordu. Genç kızlardan birinin gözleri, kalaycınınçırağının üzerindeydi. Çocuk, altın işleyen adamla konuşur-ken, bunu fark ederek üstünü başını düzeltti. İki adam, hara-

retli bir biçimde bir şeyler konuşuyorlardı. Konuşmaları sıksık, Kethrain'in araya girmesi ile bölünüyordu. Yemek çoklezzetliydi ve ben de bu güzel yemeğin tadını çıkartıyordum. Usara, siyah ekmek dilimlerinden birine uzanırken, "Senve ben, bir tarlanın ortasındaki korkuluklar gibiyiz," dedi. "Evet ama bunun böyle olacağını biliyorduk," dedim. Kız-lardan biri, elinde köpüklü bira dolu sürahi ile bana doğruyaklaştı ve ben de bardağımı ona doğru uzattım. Orman Hal-kı arasında aileden biri olarak kabul görmektense, burada biryabancı olmak daha rahatlatıcıydı. Bira, şu ana kadar gördü-

bütün biralardan daha siyahtı. Bir yudum aldım. Garipvağh bir tadı vardı. Ben tedirgin bir biçimde biramı yu-mlarken, herkesin beni izlediğim fark ettim.Sorgrad'a doğru eğilip "Ne içiyorum ben?" diye fısılda- 357dıin- uSorgrad, kendi bardağından bir yudum alıp Köknar bira-ama istersen arpa birası da var," dedi. Bana sunulan içkiyi bitirmenin bir onur olduğunu düşü-nüp, biramı yudumlamaya başladım. Bardağımı bitirdiğimde,elinde sürahisi olan kız, bardağımı doldurmak için yanımagelince, elimle bardağın üzerini kapattım. "Sanırım, her za-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 203: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

man alışık olduğum birayı tercih ederim," dedim. Damaris'in kızkardeşi, içinde güzel kokulu bir içecek olanbardağı bana doğru uzatıp kendini tanıttı. "Adım Merial." "Ben Livak, bu Sorgrad ve bu da Usara," diye cevap ver-dim. Gren, çocukların arasına bir yere oturmuş, parmakları-nın arasında gezdirdiği bir para ile gösteri yapıyordu. Paraaniden kaybolunca, Gren, elini çocuklardan birinin kulağınınarkasına götürüp parayı açığa çıkardı. Gren'i işaret edip "Vebu da Sorgren," dedim. Merial, meraklı gözlerle Sorgrad'ı inceleyip "Dağların Or-ta Kısımlarına ait isimler, öyle değil mi?" diye sordu. Sorgrad, "Evet ama çok uzun süre önce evlerimizi terk et-tik. Yıllardır seyahat edip ovalılarla ticaret yapıyoruz," diyeaçıkladı. Kadın, "Şu anda ne iş yapıyorsunuz?" diye sordu. Batılı-lar da Gren gibi açık sözlüydü. Bu. ateşkes, onların bize soru-lar sormasını engellemiyordu. Sadece, sorulara cevap verme-me hakkımız vardı. Sorgrad gülümsedi. "Ben ve kardeşim, dağlara geri dön-meyi planlıyoruz," dedi. Sorgrad, Usara'yı işaret etti. "Seya-hat ederken bu bilginle karşılaştık," diye açıkladı. Usara, ta-bağmdaki etin son parçasını büyük bir dilim ekmekle bera- 358

ber midesine indirdi. Büyücü, "Ben bir tarihçiyimda anlatılan efsanelerle ilgileniyorum," dedi. Meiral bir kaşını havaya kaldırdı. "Ovalılar, nadirdeğerli bilgilere sahip olacağımızı düşünür," dedi Usara samimi bir biçimde, "Gerçek bir bilgin, her rgiye saygı gösterir. Bu dünya ve bu dünyada yaşananları a 'lamak için tek bir yol yoktur," dedi. Büyücünün samirrrtine şüphe yoktu. Eğer bunu nasıl yaptığını öğrenebilirsbirkaç sene içerisinde zengin olabilirdim. Yaşlı adam bana doğru bakıp bir şeyler söyledi. "Ben b'şarkıcıyım," diye açıkladım. "Elimde, içinde eski Ova, Ormanve Dağ dilinde yazılmış şarkıların olduğu bir kitap var. Şarkı-ların anlamlarını öğrenmek istiyorum," diye ekledim. Merial gülümsedi. "Garven ve Doratie'nin annesi ile ko-nuşmalısın. " Sorgrad, "Ben küçük bir çocukken, böyle hikâyeleri Shelt-ya anlatırdı," dedi. Sheltya ismini duyunca herkes sustu. Merial, "Evet. Bura-da da öyledir," dedi. Usara, "Gidesta'da yaşayan doğuluların anlattığı hikâyeleryarım yamalaktı. Ben, Sheltya ile konuşmayı gerçekten çok is-terim," dedi. Neşeli bir biçimde, "Onlar, önemli bilgilerinkoruyucusu, öyle değil mi?" diye sordu. Merial, Sorgrad'a baktı. Sorgrad, kibar ve güven veren birtavırla, dağ dilinde bir şeyler söyledi. Merial, "Bu mümkün olabilir," dedi. Merial, Doratie'ninyanında oturan yaşlı adama baktı. Adam, şüpheli gözlerleUsara'yı inceliyordu ve Merial'm kendisine baktığını farkedince, kendini beğenmiş bir ifadeyle başıyla onayladı. Do-ratie de başıyla onayladı. Merial yan gözle Sorgrad'ı süzüp Usara'ya, "Amcam,Sheltya'nm sizinle konuşmasının bir sakıncası olmayacağınısöyledi," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 204: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rjsara, "Onlarla nasıl bağlantıya geçebilirim?" diye sordu,npaç bir biçimde, "Cahilliğimi hoş görün," diye ekledi.yerial omuz silkti. Onlara ihtiyaç duyulunca gelirler. Buber zaman böyledir." 359_ gu umut verici bir gelişme, diye düşündüm. Guinalle'den•srendiğim kadarıyla, insanların düşüncelerini çok uzaklar-ın okuyabilmek, Desise'nin bir parçasıydı. Kızlardan biri, önümdeki tabağı yeniledi ve masaya içijneyve dolu tabaklar getirdi. Önüme koyulan tabaklardan bi-rinin içinde minik kekler vardı. Keklerden bazılarının üzerin-de incecik bir peynir tabakası vardı. Peynir, kokusundan an-ladığım kadarıyla, keçi sütünden yapılmış olmalıydı. Ben,meyveyi tercih ettim. Merial, Doratie ile sohbet ediyordu. Sorgrad da onlarla ko-nuşmaya başladı. Düşüncelere dalıp sessizce yerimde oturmakçok zor değildi. Ryshad'm şu anda ne yaptığım düşündüm.Okyanusun diğer tarafındaki Halice, Kellarin kolonisinde ya-şayanları koruyan paralı askerlere liderlik yaparken zorlanıyormuydu? Eğer eski büyünün sırlarını açığa çıkartabilir sek, Ha-lice'i, Elietimmlere karşı daha iyi koruyabilirdik. Elietimmler,Halice'in koruduğu verimli toprakları ele geçirmek için herşeyi yapabilirlerdi. Halice'in hayatı da benim başarıma bağ-lıydı. Yemek sona eriyordu. Çocuklar, tüm itirazlarına rağmenodadan dışarı çıkartıldılar. Yaşlı kadınlar sandalyelerini oca-ğın yanma çekip el işlerine ve örgülerine geri döndüler. Do-ratie, elinde bir şişe likör ile yanımıza geldi. Kethrain'in elin-de kristal kadehler vardı. Ortam hoşgörülü ve neşeliydi. Merial elime birkaç tabak tutuşturdu. "Bulaşıkhane şu ta-rafta," dedi. Sorgrad ve Usara, birbirlerine göz kırptılar. Me-rial onlara doğru baktı. "Siz de ateşi yakmamıza yardım ede-bilirsiniz," dedi. divenlerden çıktığını gördüm. Damaris'in ne ile karolduğunu bilip bilmediğini merak ettim.

360

Bulaşıkhaneye giderken, Gren'in çocuklarla ber^u• - • raber rner_Siya?ı kar:

..:?.

OfHİL KALESİ,Ön-Yûzın I4'üTeiriol inatçı katırın yularına asıldı. Teiriol eğilerek ka-tırın suratına baktı. "Senin derini yüzüp kuşların ga-galaması için bir direğe asacağım," dedi. Katır kulak-larını geriye atıp aniden kafasını kaldırınca, neredeyse Teiri-ol'ün burnuna çarpıyordu. Cailean elindeki sopayı katırın kıçına vurdu. "Yürü," diyebağırınca, katır öne doğru atıldı. Teiriol hayvanın bir kez da-ha durmasına izin vermemek için yulara asılmaya devam et-ti. Teiriol'ün arkasından üç tane daha katır geliyordu. Katırsuyun sesini duyup hayvan yemlerinin kokusunu alınca, ahı-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 205: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ra yaklaştıklarım fark etti. Teiriol kalenin içindeki koşturmacayı görünce, ağzı açıkbir biçimde etrafı izledi. îki demirci ocağı da yanıyordu vedövülen demir ile beraber çevreye kıvılcımlar saçılıyordu.Ocaklardan küçük olanı, kendisine aitti ve büyük olanı, am-casının ölümünden bu yana soğuktu. Demircilerden biri üze-rinde çalıştığı kızgın demiri suyun içine sokunca heryer bu-har içinde kaldı. Adam, elindeki maşayla üzerinde çalıştığıparçayı suyun içerisinden çıkarınca, Teiriol bunun bir mızrakucu olduğunu fark etti. Adam, mızrak ucunu bitirdiği diğerparçaların yanma koyduktan sonra yanındaki demircinin döv-düğü kılıca doğru baktı. Bu kargaşayı gören katırlar, oldukları yerde durup inatçı-lık yapmaya başladılar. Genç bir çocuk, elinde satırla, deli gi-bi kaçan bir kazı kovalıyordu. Çocuğun yanlarından bağıra uze- ve jadamı,e-çağıra geçmesi ile Teiriol'un katırı sıçrayıp Dağ adamınrinden atmak istedi. Atölyelerden birinin kapısı açıldıw.ers dışarı çıktı. Havada uçuşan talaşların arasındaki362 mızrakların ve okların saplarını yapıyorlardı. Adamlardan biri, "Yakala onu, Nol," diye bağırdı. Adelindeki bıçağı bir kenara koydu. "Lezzetli akşam yeme"' 'kaçıyor, Nol," diye ekledi. Bir diğeri, "Bu adam kerhanede bile iş bulamaz," ded'Adamın bıçağı, şekillendirdiği dalın üzerindeki çentiğe takılınca, adam yüksek sesli bir küfür savurdu. Belirli aralıklarla duyulan gümbürtü, maden cevheri değir-meninin çalışmaya başladığını haber veriyordu. Teiriol, Ca-ilean'a döndü. "Sen hayvanlara bak, benim gidip Keis ile ko-nuşmam lazım," dedi. Kargaşada, Cailean'm itirazı duyulmadı. Teiriol, kulenindiğer tarafındaki duvara doğru yürüdü. Yorgun bir katır birdireğe bağlanmıştı ve dairesel bir biçimde, direğin etrafındadönüp duruyordu. Direk, bir mili döndürüyordu. Mil dön-dükçe, düzenli bir tıkırtı sesi duyuluyordu. Teiriol, çevresinebakınıp terlemiş hayvanla ilgilenen biri olup olmadığına bak-tı ve kapıyı açıp içeri girdi. İçeri girildiğinde, ritmik ses daha da şiddetleniyordu. Dö-nen milin üzerindeki sapların her biri, kendisine denk düşençıkıntılara geçtikçe, demir uçlu kalaslar sırayla havaya kalkı-yordu. Milin dönmesiyle serbest kalan kalaslar, granit dibektaşının üzerindeki renkli taşların üzerine düşüyordu. Keisyl,çekiçlenmemiş maden cevherlerini türlerine göre ayırıyordu.Havada tozlu bir tabaka vardı ve Keisyl'in yanında, pis su do-lu büyük bir leğen vardı. Keisyl öksürdü ve Teiriol'ü fark etti. "Dışarıya. Buradakendi sesimi bile duyamıyorum." Yüzündeki tozları ve kirisilen Keisyl, dışarı çıkıp kapıyı arkalarından kapattı. "Ne za-man geri döndün?" Keisyl temiz havayı derin derin soludu. Teiriol homurdanarak katırların üzerindeki çuvalları indi-Cailean'ı işaret etti. "Az önce," dedi.Keisyl gözlerim ovuşturdu. "Onları yarın parçalarım. Eli- •zcje yeterince maden cevheri var. Sen ve Cailean, onların 363

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 206: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

• 7erjnde çalışmaya başlayabilirsiniz. Madenler değerliymişoibi duruyor. Diğerleri ne zaman gelecek?""Yarın ama..." Keisyl, "Mili yağlamak için onun kıçını kaynatacağım,"diye bağırıp katırın yanma koştu ve hayvanı durdurdu. Yor-gun hayvan zaten ayakta zor duruyordu. Keisyl, "Biraz su ge-tir, Teir," diye bağırdı. Teiriol bir an durup ağzı açık Keisyl'e baktı. Sonra kapınınyanındaki kovayı alıp duvarların arasındaki dar tünele girdi.Karanlıkta hiç zorluk çekmeden, elindeki kovayı kayaların içi-ne oyulmuş sarnıçtaki, suyla doldurdu. Alışkanlık haline getir-diği için, suya ulaşana kadar kaç merdiven indiğini saydı. Suseviyesinin ne kadar azaldığını fark edince kaşları çatıldı. So-rulacak çok soru vardı. Ama hangisini soracağım bilemiyordu. Keisyl öfkeli bir biçimde, "Buraya gelip bana yardım edermisin?" diye bağırdı. Keisyl katırın koşum takımlarını dikkat-lice çıkarttı. "Ona, çocuğa ihtiyacım olduğunu söylemiştim.Nol'ü gördün mü? Şu vadinin tabanından gelen dilenci ço-cuğu?" Teiriol'ün yüzündeki merak, yerini öfkeli bir ifadeye bı-rakmaya başlamıştı. "Neler oluyor, Keis?" Keisyl, "Bizi ilgilendiren bir şey değil. Ben uzak durmayaçalışıyorum. Sen de öyle yapmalısın," dedi. Teiriol şaşkın bir biçimde, "Neden uzak durmalıyım?" di-ye sordu. Keisyl, yüzünde aşağılar bir ifade ve boğuk bir ses tonuy-la, "Jeirran, ovalıların icabına bakacağını söyledi. Onları ko-valım, topraklarımızı geri alalım, on nesillik kaybın hesabınısoralım gibi şeyler," diye açıkladı. 364 Teiriol çevresinde koşturan insanlara baktı. Çocukda kazı bir köşeye sıkıştırmayı başarmış, beceriksiz bir b' ?de hayvanın tüylerini yoluyordu. Saçı başı bembeyaz tu 1le kaplanmıştı. Yaşlı bir okçu, çevresinde olan bitenden 1bersiz, uzun tüylerle meşguldü. Teiriol, "Belki de durup karşı koymanın zamanıdır. TevBölgesini hatırla," dedi. Keisyl yüzünü buruşturdu. "Sence, bunu yapabilecek kişiJeirran mı? Onun cesur sözlerinin, Selerima'da vaat ettipjzenginliklerden bir farkı yok. Onu takip edersen sadece cep-lerin boşalmaz, başına daha da kötüsü gelebilir. Hayır, neplanlarsa planlasın, biz onu takip etmeyeceğiz. Burada kalıpEirys ve Theilyn'e göz kulak olacağız." Keisyl katırı ahırına götürdü. Cailean ahıra götürdüğü ka-tırların önüne kuru otlar yığıyordu. Cailean, "Yiyecekler ne-rede?" diye kükredi.Keisyl, "Ne sanıyordun ya?" diye bağırdı. Cailean katırlardan birini tımar etmeye başladı. Teiriol deeline bir fırça alıp diğer katırla ilgilenmeye başladı. Hiçbirşey söylemeden çalışırlarken, sessizlik, sadece katırların inil-tileri ve hayvanların taş zemine sürttükleri toynaklarının se-siyle bozuluyordu. Teiriol, "Eirys, Jeirran'm planları hakkında ne düşünü-yor?" diye sordu. Keisyl, Teiriol un yüzüne bakıp konuşmaya başladı."Eirys, Jeirran'm delirdiğini düşünüyor. Neredeyse sen gitti-ğinden beri her akşam, yabancılar masamızda yemek yiyor.'

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 207: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Keisyl yeşil çömleğin içinden aldığı bulamacı katırın sırtınasürüyordu. "Neredeyse kilerdekilerin yarısını içtiler. The-ilyn'e o kadar çok hakaret edildi ki her gün bir yabancıyıdövsem, Gündönümü'ne kadar hiç boş vaktim kalmaz. Jeir-ran'a, evindeki yabancıları kontrol altına almasını söyledimama o, çok daha önemli işleri olduğunu söyledi." Teiriol'ün kaşları çatıldı. "Belki de, Eirys'le konuşup evli-nıasmasından bu kadar uzaklaştığı için Jeirran'ı reddet-sesini söylemeliyiz."Bunu yapmaz." Keisyl'in sesindeki şaşkınlık, öfkesini 365 sarıyordu. "Onu sevdiğini söylüyor. Bu gerçek mi yoksandan korkuyor mu, bilemiyorum. Ama tek yaptığı, onunrüm hatalarını görmezden gelmek." Teiriol kararsız bir biçimde, "Belki de bunu biz yapmalı-ya. Yani demek istiyorum ki Sheltya..." Keisyl yüksek sesli bir kahkaha patlattı. "Sheltya zaten bu-rada, evlat. Onlar da bu boka saplanmış durumda." Keisyl,parmaklarını katırın sırtına sildikten sonra, küçük yeşil çöm-leğin ağzını kapattı. "Emirlerini o aşağılık orospu Aritane'denalıyorlar. Bence, bilgeliğin koruyucuları için, onun kendineözel planlan var." Keisyl, Cailean'a baıctı. "Bunları duymadın,anladın mı?" diye bağırdı. "Bence, eğer akim varsa, bu pisli-ğin tamamından uzak durursun." Cailean, "Merak etme. Kısa süre sonra madenlere geri dö-neceğim," diye cevap verdi. Keisyl düşünceli bir biçimde, "Teir, sen de benimle gelipannemizi görsen iyi edersin. Ama bu akşam, yabacılarla ye-mek yemeyeceğiz. Cai, Theilyn'e söyleyeceğim, üst kata yi-yecek bir şeyler getirecek. Madeni nasıl arıtacağımızı oradakonuşabiliriz," dedi. Teiriol, Cailean'a el sallayıp ağabeyini takip etti. Keisyl'inparmakları, bir listenin üzerinde gezinircesine hareket eder-ken, Keisyl kendi kendine bir şeyler mırıldanıp hesap yapı-yordu. Teiriol, tekrar evde olmaktan dolayı çok mutluyduama midesi bulanmaya başlamıştı. Teiriol evlerini işgal edenyabancıların varlığından rahatsız olmuştu. Niye Keisyl kendi-sini herkesten ve her şeyden uzaklaştırıyordu? Her zamanemirler yağdıran bir ağabeyin yanında olmak çok kötüydü.Ama kimse kendisine kılavuzluk etmeyip yalnız bırakıldığın-da, bu daha da kötü olabiliyordu.' "Hey, siz oradakiler!" İki kardeş, daldıkları dikimsıyrılıp sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştılar. Ben vı-eşeğin üzerine binmiş, gri renkli saçları olan bir adanıpıdan içeri girmişti. Adam, gözleriyle çevreyi tariyorH_ubirli bir biçimde burnunu havaya doğru kaldırmıştı AHyüksek sesle konuşmaya başladı. "Jeirrarı'a söyleyin, istedip' H 'mir filizlerini getirdim. Bana, bunları eriteceğim fırının ner Holduğunu söyleyin." Teiriol, eşeğin meraklı gözlerle çevresinbakmdığım gördü. Adam, "Eritme işlemini yarın yapacağımBugün bu işe başlamak için çok geç oldu," diye ekledi. Keisyl'in yüzü öfkesinden kıpkırmızı olmuştu. "Buradakimaden fırını ve içindeki her şey bana aittir. Bunu hatırlasaniyi dersin," diye bağırdı. Adam omzunu silkti. "Jeirran, madenleri eritmem için ba-na para ödüyor. Gidip onunla konuşsan iyi edersin. Hayvan-larımızı koyabileceğimiz bir ahır yok mu burada?" Keisyl yüzünde kızgın bir ifade ve hızlı adımlarla kuleye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 208: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

doğru yürümeye başladı. Teiriol ağabeyinin arkasından koş-turuyordu. Keisyl, kapıyı öyle bir tekmeledi ki menteşeleriüzerinde savrulan kapının çatırtısı, odada yankılandı. "Düşmanınızın hareket etmesini bekleyip onun hareketle-rine göre kendi stratejinizi belirlemenin birçok avantajı var-dır." Jeirran'm yüzünde çok ciddi bir ifade vardı. Keisyl'iniçeri girişini umursamaksızın, konuşmaya devam etti. "Amaaynı zamanda, önceliği almanın da faydaları vardır. Beklen-meyeni yaparak, bir askeri hazırlıksız yakalayabilirsiniz. Sizinstratejinizin ne olduğunu göremezler. " Jeirran, ocağın yanı-na yüksek sandalyelerden birini çekmişti ve çevresindeki dörtsandalyede, meraklı gözlerle kendisini dinleyen dört adamoturuyordu. Keisyl, Jeirran'm karşısına geçip durdu. Yumruklarını sık-mıştı ve yüzü öfkesinden kıpkırmızıydı. "Niye Orta Kısımdangelen biri, benim fırınımda eritme işlemi yapacağını söylüyor? "Wernil? Geldi mi? Öyleyse düşündüğümden de hızlıyız!" üstünü başını düzeltirken, diğerleri başlarıyla onayla-jeirraI UrKeisyl. "Benim üzerinde çalışmam gereken kalaylar var vese benden izin almadan benim fırınımı kullanamaz," di-ye bağıdı.Teirran kibar bir ses tonuyla, Sen kazılarını Theilyn için porsun. Benim bu bölgenin geleceği için ne kadar çokalıştığım düşünülecek olursa, Theilyn de Wernil'in ocağıkullanmasına izin verecektir," diye açıkladı.Keisyl öfkesinden köpürmek üzereydi. "Seni aşağılık..."

"Keisy, Teiro, sizinle biraz konuşabilir miyim?" Bulaşık-hanenin kapısı önündeki zayıf kadın, sinirli bir biçimde ön-lüğünü düzeltti. Saçları donuk ve renksizdi. Kadının gözlerisoluk maviydi. Yılların izleri yüzüne kazınmıştı. Ama sırtı bü-külmemişti ve yüzünde, oğullarının yüzündeki azimli ifade-nin bir yansıması vardı. Keisyl, "Eğer birisi benim iznim olmadan fırınımı kul-lanacak olursa, onun kafasını ezerim," diye homurdandı.Keisyl kadının yanından geçip bulaşıkhaneye girdi. Teiriolde ağabeyini takip etti. Teiriol içeri girip çevresine bakın-dı. Etrafta, darmadağınık deriler ve çevreye saçılmış talaşlarvardı. Uzun masanın üzeri artıklarla doluydu. Ocağın ya-nından alman sandalyeler, daire şeklinde dizilmişti. Teirioltiksinerek sandalyelerin minderlerindeki pis parmak izleri-ne baktı.Teiriol, "Anne," dedi ve kadına sarılmak için öne doğrubir adım attı. Ama kadın geri çekilerek kapıyı kapattı. Kadın,içini çekerek başını oğlunun omzuna dayadı. Kısa süre sonrakadın, Teiriol'ün yüzüne bakarak saçlarını okşadı. Teiriol,Neler oluyor, anne?" diye sordu. Keisyl, "Jeirran, Orta Kısımdan birilerini..." diye konuş-maya başladı. 368 Ismenia parmağını susmasını işaret edercesine ad?türdü. "Evet, tatlım, duydum," diye fısıldadı. "Bırak •bitirsin. İşini ne kadar çabuk bitirirse, evimizden o kad ^n'buk ayrılır." **"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 209: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Keisyl, "Anne!" diye itiraz etti. Ismenia yüzünde tatlı bir gülümseme ile, "Kalaylarln k<kaç gün içinde çürümez ya?" diye sordu. "Evimizde hıbulmak için çok fazla şey mi istiyorum?" Keisyl öfkeli bir yüz ifadesi ve hayal kırıklığı dolu birile, "Eğer Jeirran, vadinin bu tarafındaki, ovalılardan nefreteden herkesi silahlandırıp ovalıların üzerine yürürse, zatenhuzur bulamayacağız," dedi. Ismenia, "Silahlarını yapmasına izin verelim. Bu burayıterk edeceği anlamına geliyorsa, yine de, birazcık da olsa hu-zur bulabiliriz. Sesinizi yükseltmeyin. Eirys'i rahatsız etmekistemiyorum," dedi. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Teiriol çevresine bakındı. "O nerede?" diye sordu. Sıra sı-ra tabakların ve çömleklerin arasında birkaç dikiş kutusu vedikiş malzemeleri vardı. Mutfak masasının üzerinde birkaçbardak ve üç büyük makara vardı. "Yukarıda, dinleniyor." Ismenia, güzel bir uykuya ihtiya-cı varmış gibi görünüyordu. Kadın, lavabonun içindeki seb-zelere baktıktan sonra omzunu silkip sandalyelerden birineoturdu. Keisyl, annesine dik dik bakarak, "Dinleniyor mu?" diyesordu."Öyle umut ediyoruz. Misaen öyle istedi." Teiriol ne konuşulduğunu anlamaya çalışarak, "Eirys inbir bebeği mi olacak?" diye sordu. Ismenia başıyla onayladı. "Öyle umut ediyoruz. Bu yüz-den, sizden dudaklarınızı ısırıp susmanızı istiyorum. BırakınJeirran lider rolünü oynasın. Eğer Eirys'i üzersek veya Jeirran ısinirlendirirsek, hıncını Eirys'ten çıkartacağını biliyorsunuz. Keisyl> "Eğer ona iyi davranmıyorsa, niye ona karşı koy-vor?" diye sordu. "Ona destek olacağımızı biliyor. Banaverse, seve seve Jeirran'm kıçını tekmelerim. Eğer Eirys'irkutan Aritane ise, belki biz de Sheltya ile bağlantıya geç- 369Hieliyiz-"Ismenia'nm sesinde ilk defa umutsuzluk vardı. "Eirys aslajeirran'ı reddetmez. Onun aleyhine söylenen hiçbir şeyi duy-mak bile istemiyor. Jeirran hakkında kötü sözler söylendiği-ni duyunca ağlamaya başlıyor. Bu yüzden, çenenizi kapalı tu-tun. Maevvalin, ona bir çocuk verdi ve ilk zamanlarda çokhassas olacaktır."Keisyl, "Bu şekilde devam edemez, anne," diye itiraz etti. Ismenia bir elini yüzünde gezdirdi. "Bu sonsuza kadarböyle sürmez. En azından bebek doğana kadar. Eirys'in bebe-ğini düşürmesine sebep olacak bir şey istemiyorum, beni an-lıyor musunuz?" diye sordu. Teiriol dikkatle annesinin yüzünü inceledi. "Bebek doğdu-ğu zaman ne olacak?" diye sordu. Ismenia gözlerinde soğuk bir ifadeyle, "O zaman, Eirys'inhayatında çok sevdiği biri daha olacak. Jeirran iyi bir babaolamayacağı için, Eirys, eninde sonunda Jeirran'm ne mal ol-duğunu anlayacaktır. Jeirran, Eirys'in elinden beslenmeye okadar alıştı ki evde kendisinden daha fazla ilgi gören birininolmasına alışamayacaktır," diye açıkladı. ' Teiriol gözlerinde umutlu bir ifade ile, "Böylece, Jeirran'ıreddedecek, öyle değil mi?" diye sordu. Keisyl "Ya eğer bir sonraki seçimi de bunun kadar kötüolursa?" diye sordu. "Eirys'in aklı pek kıttır. Ayrıca, Theilynde Jeirran kadar gereksiz birini bulabilir."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 210: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Ismenia, dik dik Keisyl'e baktı. "Jeirran, Eirys ile flörtederken, onu destekliyordun, bunu inkâr edemezsin. Hepi-miz destekledik. Güzel kıyafetler ve iltifatların arkasında, biraptalın gizlendiğini göremedik. Theilyn'e gelince, Jeirran'm 370

aşağılık kızkardeşi, onu korumasına aldı. Ona, Jeirr •meşini istemediğiniz hiçbir şeyi söylemeyin. ÖzelliVıbekten bahsetmeyin. Onu hiç avluda görüyor musun >? Teiriol'ün kaşları çatıldı. "Yukarıda, Eirys ile bçraK-•ı ?-,» t>er de-ğıi mır Ismenia, yorgun bir biçimde ayağa kalkıp lavaboya sdurdu. "Hayır. Ya Aritane'nin kıçına takılmıştır ya da at"llerdeki gençlerin peşindedir."Keisyl, "Anne!" diye itiraz etti. Ismenia bir elini havaya kaldırdı. "Asla bana sesini yülcseltme, Keisy," diye uyardı. "Eğer olgunlaştığını düşünüyor-sa ya olması gerektiği gibi davranır ya da sonuçlarına katla-nır."Teiriol'ün yüzü kıpkırmızı oldu. "Ama ya eğer..." "Ya eğer pantolonları çamura bulanmış olarak gelir ve ko-lundaki bileziği sokakta bulduğunu iddia ederse mi?" Anne-lerinin açık sözlülüğü karşısında, Keisyl ve Teiriol'ün ağzıaçık kaldı. Ismenia dudaklarını büzüştürdü. "O zaman biz de Eirys'indoğum yapmasını bekleriz ve eğer şanslıysa, Misaen bize birkız çocuğu verir," dedi. "Eğer Theilyn ile evlenecek adam,kendi çocuklarına sahip olmak için onun önceden yaşadıkla-rını görmezden gelirse, sorun kalmaz. Siz ikiniz, çıkaracakmaden kaldığı sürece kazılarınıza devam edebilirsiniz, öyledeğil mi?"Keisyl, sinirli bir biçimde, "Ama bu..." Ismenia, "Sana sesini yükseltmemeni söyledim," diye ba-ğırdı. "Bu, babanız öldüğünden beri yüzleştiğim diğer ger-çekler kadar acı değil. Bu zamana kadar bölgeme sahip çık-tım ve bu yaştan sonra bundan vazgeçecek değilim." Teiriol, önce sivri dilli annesine, sonra asık suratlı ağabe-yine baktı. "Ben gidip bakayım, Theilyn'i bulabilecek mi-yim." enia arkasını döndü ve lavabonun içindeki yeşil yap-yıkamaya başladı. Keisyl elbisesinin kollarını sıyırdı.f.a nlan parçalamamı mı yoksa soymamı mı istersin?" diyeTeiriol, Keisyl'in kadınların işini yaptığını görmektense, ken-• j dışarı atmayı tercih etti. Ama şimdi nereye gidecekti? Ateşin diğer tarafındaki Jeirran, Teiriol'e seslendi: "Hey,Teirı buraya gel." Teiriol, isteksizce Jeirran'm olduğu yere doğru yürüdü."Size iyi günler." Teiriol, Jeirran'm yanındaki adamları ince-ledi- İki yaŞu adamdan birinin beyazlaşmış saçları vardı, di-ğeri ise keldi. İkisinin de ellerinde, madenlerde çalıştıklarınıbelli eden nasırlar vardı. İkisi de, sanki Jeirran kendilerinegenç ve güzel bir gelin verecekmiş gibi, hayran gözlerle Je-irran'a bakıyorlardı. Genç olanlar, ara sıra kapıya doğru ba-kıp çizmelerini yere sürtüyorlardı. Birinin pahalı kıyafetlerivardı ama giysileri, seyahat etmekten yıpranmış ve pislenmiş-ti. Adam, masanın üzerindeki bardağı almak için kolunu uza-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 211: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

tınca, adamın gömleğinin kolu sıyrıldı ve Teiriol, adamın ko-lundaki, muhtemelen kamçılanmaktan açılmış yaraları farketti. Diğerinin ise üstü başı derli topluydu. Adamın, yeşilgözleri ve kurnaz bir hali vardı. İkisinin de saçları, sarıdançok kum rengiydi. Jeirran ayağı ile taburelerden birini Teiriol'e doğru itti."Otursana, Teir," dedi. Jeirran, üzerinde sayısız parmak izi-nin olduğu yağlı bir bardağı Teiriol'e uzattı. "Ikarel'in neleranlatacağırn dinle," dedi. Yeşil gözlü adam, omzunu silkti. "Bunun doğru olup ol-madığını bilmiyorum ama iki kasabada da aynı hikâyeyi duy-dum. Büyük Ormanın kıyısında bir büyücü görülmüş. Güçlübüyücü, Orman Halkına destek olup vahşi ormanın kendisi-ne ait olduğunu söylüyormuş. Adam kendisine karşı çıkanherkesi büyüleri ile öldürüyormuş."

Teiriol tiksindiğini hissetti.Eksik parmaklı adam, "Sahte büyü," dedi. Jeirran, "Bunu Eresken'e söylemeliyiz. O neren1 v<372 Sordu.bulur. Kolunda yaralar olan adam, "Aritane'yi bul, onu dsun," dedi. Adam, Jeirran'm dik dik baktığını görünzunu silkti. Teiriol elindeki bardağı bir kenara koydu. "Ben oltyim," dedi."Hayır, bekle, ben..." Teiriol, Jeirran'm sözlerini umursamadan kapıyı çarpıp H

şan çıktı. Teiriol kulenin çevresinde dönmeye başladı. Birkayabancı, iki köpeği dövüştürüyor ve bahis oyuyorlardı. Teiriol, Aritane'yi görünce, "Aritane, bir saniye," dedi. Aritane kendini beğenmiş bir biçimde arkasını döndü. Te~iriol'u görünce, "Geldiğini bilmiyordum. Hoşgeldin," dedi. "Sana da iyi günler." Teiriol, bizim evimizde, bize böyledavranmaya ne hakkı var, diye düşündü. "Theilyn." Teiriol,kızkardeşinin önünde saygıyla eğildi. Teiriol, Theilyn'in göz-lerinde belirsizlik ve küstahlığın savaş halinde olduğunu gö-rünce mutlu oldu. Teiriol, kızın saçlarım omuzlarından aşağıserbest bırakmış olmasından ve omuzlarına aldığı şalın, yenigelişmeye başlayan vücudunun hatlarını daha da belirginleş-tirmesinden hoşlanmamıştı. îki kadının arasındaki adam, elini uzatarak, "Ve ben deEresken," dedi. Teiriol adamın yumuşak elini sıktı. Teiriol,adamın elini biraz daha sıkı kavrayıp ne tepki vereceğini an-lamak için adamın gözlerinin içine baktı. "Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum." Eresken halagülümsüyordu ve yüz ifadesi değişmemişti. Teiriol, adamınelini bıraktı ve gözlerini adamın yüzünden kaçırdı. Teiriol,kızkardeşine doğru, "Annemin sana bulaşikhanede ihtiyacıvar, Theilyn," dedi. "Burada her ne oluyorsa..." diyerek An- , tehditkâr bir bakış savurdu. "Vazifelerini ve sorumlu-larını unutmamalısın."fheilyn'in yüzü kızardı ve tam cevap vermek için ağzımâı anda, Aritane araya girdi. "O haklı, kızım. Ben seni gö- 373

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 212: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

[erinden alıkoymamayım." Aritane gizlice Theilyn'e gü-seCJi. "Sen git ve biz de Teiriol'e, niye evini yabancılarlaJ burduğumuzu anlatalım. Şimdi yapılacak küçük fedakâr -1 klarm, gelecekte ne kadar büyük faydalar sağlayacağını an-layacaktır." Teiriol ellerim göğsünde kavuşturdu ve Eresken'i incele-meye başladı. Bu adam da kimin nesiydi? Teiriol, "Jeirran se-ni arıyor. Birisi ovalılarla beraber büyücüler görüldüğünüsöylüyor," dedi.Aritane kaşlarını çattı. "Bunun bizimle ne alakası var?" "Jeirran, planlarını etkileyebilecek en küçük şeylerden bi-le rahatsız oluyor." Eresken, Aritane'nin elini tutup Teiriol'egülümsedi. "En sonunda, birisinin ortaya çıkıp içimizdeki öf-keyi dile getirmesi ve ovalılara karşı bizi örgütlemesi, güzelbir şey, değil mi?" Teiriol, Eresken'in, yeşil gözlerini kendisine dikmesindenrahatsız oldu. Teiriol zihninin bir köşesinde yankılanan veuzun kış gecelerinde anlatılan isyanı hatırladı. Jeirran ile ilgi-li kişisel düşüncesi ne olursa olsun, onun kimsenin göster-mediği bir cesareti gösterdiğini reddetmek mümkün değildi.Keisyl'in umursamazlığı, onu rahatsız etmeye başlamıştı. Teiriol, Theilyn'in elini tuttu. "Haydi, Theilyn," dedi vekulenin güvenli duvarları arasına kaçtı. Aritane, Teiriol'ün arkasından baktı. "Sence bize katılacak .mı?" diye sordu. Eresken başıyla onayladı. "Bence katılacak. İçinde birikmişöfkeye rağmen yeniliklere açık bir zihni var. Bu noktayaodaklandığımız sürece, bize uzun süre karşı koyamaz." Eres-ken, kardeşinin omzuna tutunup onunla bir şeyler konuşan Theilyn'i işaret etti. Kız, kardeşine yetişmek için kredeyse kayıp düşüyordu. "Theilyn onu ikna edecek • ^ ne~ışık altında Eresken, Aritane'nin elini dudaklarına374 öptü. ' 8ötürüp Aritane'nin soğuk yüz ifadesi yumuşadı. "Keşke Ksenin gibi insanların içini okuyabilseydim." Aritane'n'lerinde alçakgönüllülük ve kıskançlık karışımı bir ifade Eresken şefkat dolu bir sesle, "Bir gün sen de okuysm," dedi. "Dağlarda barış sağlandığında, sana her şevi "sreteceğim. Bu bilgiyi paylaştığın zaman, hem sen, hem dSheltya, hak ettiği yere çıkacak." Aritane derin bir nefes aldı. "Öyleyse burada mı kalacaksm? Gerçekten mi?" Kadının gözlerinde ümit dolu bir ışıkvardı. "Babamın rızasını almadan bunu yapamam. Ama bir kezseninle karşılaştıktan sonra, buna karşı çıkacağını sanmıyo-rum." Eresken farkında olmadan elini kendi saçlarında gez-dirdi. "Ayrıca, benim de kendisi gibi bir Tren Ar'Dryen ka-dınına âşık olmamı anlayışla karşılayacaktır."Aritane, şaşkın gözlerle,'"Ne dedin?" diye sordu. Eresken gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Annem, bura-nın güneydoğusundaki ovalılardan biriydi. Babam yıllar önceokyanusu geçip karaya çıktığında, onu ve yanındakileri, an-nem ile annemin halkı karşılamış. Onlar, Ovaların en eski ne-sillerinden birinden geliyorlarmış. Bazıları hâlâ Tormalin çe-liğinden gizleniyordur. Hepsi, bacaların gölgelerinde yaşayaninsanlar olarak, ovalıların efsanelerindeki yerini almamıştır.Bahar gelip gemi hareket ettiğinde, annem de babamla bir-likteymiş ve ben onun karmndaymışım. Bazıları beni küçüm-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 213: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ser. Melez kana sahip olduğumu kabul ediyorum ama... Aritane, "Efsanelere göre, Eski Ovalılar da sizin gibi eskibüyüyü kullamyormuş. Böyle bir kana sahip olmak, utanç ve-rici bir şey değil," diye araya-girdi. sken "Bunları daha sonra konuşuruz, hayatım. Önce gi-irran'm derdinin ne olduğuna bakayım," dedi.v esken, sırtını döndü ve birkaç adım attıktan sonra, yü-züO'ejfetli adamların yanma yürüdüjeki samimi ifade, yerini gizli bir mutluluğa bıraktı. Ari- 375 ellerini ovuşturdu ve bir mangalın başına toplanmış gritanekıyaf'Ari! Buraya gel!" Koyu renkli ve yünden yapılmış uzun wı giyen adamlardan biri, Aritane'ye seslendi. Adamının, yU gri ceketi, onun da bir Sheltya olduğunu gösteriyordu.Adam, ırkına göre uzun boylu sayılırdı ve geniş omuzlarıvardı. Çevredeki insanlardan birkaçı,, kafalarım kaldırıp me-raklı gözlerle neler olduğunu anlamaya çalıştılar ama Arita-ne'nin kendilerine dik dik baktığını görünce, hepsi işlerinegeri döndüler. Aritane başıyla adamı selâmladı. "Bryn, seni bu kadar kı-sa zaman içerisinde görmeyi umut etmiyordum. Cullam ileseyahat etmenin amacımıza en uygun hareket olacağı konu-sunda anlaşmamış mıydık?" Aritane'nin sesinde, adamın is-mini söylerken alaycı bir ifade vardı., Bryn, "Cullam'ı Hackal Kalesinden çağırdılar," diye cevapverdi. Adamın tavırları çekingen olmasına rağmen sesindekendine güvenir bir ifade vardı. Aritane, "Her zamanki gibi, isteyen çoban Sheltya'yi Çağı-rabiliyor," dedi. Sesinde iğneleyici bir ton vardı. "Sen gitmekistemedin mi?" Bryn duraksadı. "Ben gitmemek için bir bahane uydur-dum," diye cevap verdi. "Eğer o kadar uzağa gitseydim, se-ninle ancak büyülü bir biçimde iletişim kurabilecektim vebunun yaşlı Sheltya'nm dikkatini çekebileceğinden korktum." Aritane küçümser gözlerle adama baktı. "Eğer kendim giz-leyecek güçlere sahip değilsen, en bilge seçimi yapmışsın. Amaniye buraya geldin? Sana diğerlerinin yanında kalmanı söyle-miştim. Eğer şüphelenen olursa, bana haber verecektin," dedi. Bryn tedirgin bir biçimde konuşmaya başladı "vönemli işleri var. Cullam benden yüksek tepelere h *nniletmemi istedi. Hackal Kalesine giden bir bilgin, esV f l6Sâ'376 1er ve bilgilerle ilgili sorular soruyormuş. Cullam adam *'çek büyünün peşinde olduğundan şüphelendi ve ona nelemesi gerektiğini düşünüyor."1.En Aritane hayret dolu bir biçimde, "Aptal adam!" diyeğırdı. "O aptala hiçbir şey, tek bir kelime bile söylemeıYoksa yeteneklerimiz, düşmanlarımızı nasıl şaşırtır'önemli avantajımız, onları hazırlıksız yakalamak." Bryn, "Öyleyse ne yapacağız?" diye sordu, "Ona hâl| wcevap vermedim ve bu gecikme yüzünden cezalandırılacağım. Şüpheleri uyandırmadan daha fazla bekleyemem. Gün-dönümü'ndeki kemiklerin, bütün Sheltya'ya ve bütün bölge-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 214: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lere Jeirran'm peşine takılıp savaşa katılmalarını söylernesihiçbir işimize yaramaz. Bir an önce ne yapmamız gerektiği-ne karar vermeliyiz." Aritane, Bryn'i kolundan tutup kuleye doğru sürüklemeyebaşladı. "Benimle gel. Eresken ile konuşmalıyız."

HAC KAL KALESİ,Ön-YAzın IS'iÖren, "Sence, ona ne anlatıyor?" diye sordu. "Belkide-""Belki de biraz daha sabırlı olmalısın, dedim. Helca-rjort'un başıma bir yıldız kondurmasını bekliyordum. Usarave Sorgrad, yaşlı bir adamla koyu bir sohbete dalmışlardı.Adamın gri ceketi vardı ve odadaki kalabalığın sesinden nekonuştuklarını duymak mümkün değildi. Ben de Gren gibisohbete dahil olmak istiyordum ama Sorgrad, uzakta durma-mızı istemişti. Sorgrad'm isteğini isteksizce yerine getirmiş-tim ama bana göre, Usara'yı bir bilgin olarak tanıtıp Sorg-rad'm da onun çevirmenliğini yapması da yeterince şüpheuyandırıcıydı. Yaşlı adamın ovalılara şüphe ile yaklaştığı açık-ça belliydi. Dağ insanları, ciddi bir biçimde günlük işleriniyapmaya devam ediyorlardı. Gizlice yaşlı adamı süzdüm. Adam, Garven'in yaşlarmday-di. Küçük kemikliydi ve aç görünüyordu. Adamın uzun vegeri renkli pelerini üzerine bol geliyordu. Adamın bembeyazsaçları ve kırışık yüzünü süsleyen açık yeşil gözleri vardı.Adam sandalyelerden birine oturmuş, meraklı gözlerle Sorg-rad'ı dinliyordu. Adamın bir eli, istem dışı olarak titriyorduve bu titreyişi birkaç saniye önce adamın kafasında da gör-müştüm. Bu kadar yaşlı bir adamın, bizim geldiğimiz yolla-rı aşıp buraya gelmesine imkân yoktu. Gren'e doğru döndüm. "Sen Doratie'ye Cullam'ı soracak-tın," diye hatırlattım. Adam geldiği zaman onu ilk karşılayan Doratie'ydi- Adamın ne bir sırt çantası, ne bir su mde asasından başka eşyası vardı. Sl HeGren, "Dağların doğusundan geldiğini söyledi " d H' "Kanyona doğru giden vadilerden mi?" diye sordumbildiğince kesin bilgiler edinmek istiyordum. "Batıdakiyüksek tepelerden mi? Oradan buraya bir günde mi gelm-Gren başıyla onayladı. "Sheltya böyle şeyler yapabilir " Bu, ya insanları etkilemek için söylenen bir yalandı ya Hgerçekti. Bunun bir yalan olmasının ne faydası olabilird?Eğer, bu insanları etkilemek için söylenen bir yalan ise,çek eninde sonunda açığa çıkardı. Bu hep böyle olurdu Yeğer gerçek ise? Öyleyse Sheltyalar da Elietimmler gibi biryerden diğerine ışınlanabiliyorlardı. Elietimmleri çok tehlike-li bir düşman yapan niteliklerden biri de buydu. Bu eski bü-yü anlamına geliyordu. Umut, içimi şöminenin alevinden da-ha çok ısıtıyordu. Gren yine oturduğu yerde kıpırdandı. "Ben gidip bir şey-ler içmek isteyip istemediklerini sorayım," dedi. Gren veben, adamın dikkatini çekmeyecek kadar uzakta oturuyorduk.Diğer insanların ne konuştuğumuzu duymalarını umursama-dığımız sürece, kendi aramızda istediğimiz gibi konuşabili-yorduk. Odanın diğer tarafında, altın işlemecisinin çırağı vegenç bir kız da koyu bir sohbete dalmışlardı. Bir gencin bi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 215: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ze doğru ters ters baktığını fark ettim. Muhtemelen, aileninve geleneklerin baskılarına rağmen kızlardan birini daha ya-kından tanımak istiyordu ve bizim oturduğumuz yere oturupkızla sohbet etmeyi planlamıştı. Sert bir ses tonuyla, "Hayır," diye itiraz ettim. "Sen bu-gün neler yaptın?" "Katırları besledim, çocuklarla oynadım, odun kestim, herzamanki gibi. Çocuklara ejderhâlarla ilgili eski bir hikâye an-lattım. Hikâyede dağların altını kazan ejderhâları yakalayanMisaen, onları tutsak ediyor. Bunu duymuş muydun?" cuklar gece korkuyla uyanıp altlarını ıslattıklarında,• kalkıp onlarla ilgileneceksin?" diye sordum. DamarisS£P dan hiÇ hoşlanmayacaktı.kU«Uyanmazlar." Öfkeli bir ses tonuyla, "Sen şu sevimli ka- 379olarla ne yaptın?" diye sordu."Kalaylan parlatıyorduk." Eğer kadınlar Tormalin dilini ko-ahiliyor olsalardı, onlarla dedikodu yapabilirdim. Ama enndan onlarla beraber vakit geçirmiştim. Parmaklarıma ba-tırnaklarımın arasına girmiş kumları ve külleri temizledim. Merial başıyla Gren'i selâmlayıp yanıma oturdu. Gren ka-dının elindeki tepsinin içindeki kristal kadehleri ve yeşil şişe-yi görünce gülümsedi. "Biz buna dağ çiyi deriz. Bu..." Kadınkaşlarını çatıp bir süre düşündü. "Varsiden yapılır, ovalılarındilinde ne denildiğini bilmiyorum."Gren gülümsedi. "Çavdar," dedi. Kadehin üzerindeki zarif işlemeleri inceleyip içindeki sıvı-yı kokladım. İçimi çok rahattı ve ağzımdaki keskin tat çokgüzeldi. Gren, "Annem bunun içerisine üvez ağacı meyveleri ka-tardı ama bu çok daha güzel olmuş," dedi. "Evet, çok güzel," diye onayladım. "Bunu siz kendiniz miyapıyorsunuz?" Eğer Sorgrad'm ne konuştuğunu duyamıyor-sam, zaman geçirmek için başkalarıyla sohbet edebilirdim. Merial elindeki sepetle meşguldü. Kafasını kaldırdı. "Eğerfazla çavdarımız varsa," diye cevap verdi. Gren, "Her bölgede, bunun içerisine farklı şeyler katılır," .diyerek bir kaşını havaya kaldırdı. Merial başıyla onayladıktansonra, Gren içkisinden bir yudum daha aldı. "Amcalarımdanbiri, eğer kar fırtınasında kaybolursa, tek yapması gerekeninen yakındaki kaleye gidip dağ çiyi içmek olduğunu, böylece,kolayca nerede olduğunu anlayacağını söylerdi." Merial yüksek sesli bir kahkaha attı. "Çok az insan bunusöyleyebilir." Merial elindeki hayvan tüylerini bükerek zarifbir iplik oluşturuyordu. 380 "Daha önce hiç keçi tüyünden faydalanıldığını QQtim. Ovalılar, keçilerin sadece sütünden ve derisinde eill'5~lanır. Bizde, eğirmek için koyun tüyü kullanılır." Merial gülmemeye çalıştı. "Damaris bana keçi tüyü -zi hapşırttığını söyledi," dedi. "Evet ama korkarım bu hiç de bana göre bir iş deöi] •• Jdim. Takdir edilmek için eski ev kadını yeteneklerimiden diriltmek zorunda kalmıştım. Merial sessizce işine devam etti. "Yükseklerde, koym ıçok işe yaramaz. Ama bazen, ovalılardan koyun postu alırKoyun tüyleri, eğirmek için daha karışıktır." Ben fark etme

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 216: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

den elbisemin koluna yapışmış tüye dokundum. "Ama yinede, renklerini düşünecek olursak, buna değer. Keçi ipliği bo-ya tutmuyor. Farklı renk tonlarında keçiler.besliyoruz ama.. " Büyük kapının yavaşça açılması ile beraber, Merial sustuKapıdan içeri giren soğuk hava akımı, tüm mumların alevle-rinin dalgalanmasına sebep oldu. Kapının ağzında dört karan-lık figür duruyordu. Herkes ayağa kalktı. Gren ve ben de her-kes gibi ayağa kalktık.Taegen sert bir emir verdi.Gren'e doğru eğildim. "Neler oluyor?" diye fısıldadım. Gren dudaklarını hareket ettirmeden, "Sheltya," diye fısıl-dadı. Merial'a baktığım zaman, kadının yüzünün bembeyaz ol-duğunu fark ettim. Damaris korkudan kendinden geçmeküzereydi. Gren'e iyice yaklaştım. "Niye korkuyorlar?" diye kısık ses-le sordum. Gergin sessizliği bozmaktan korkup sesimi yük-seltmekten çekindim. Gren, "Dört kişiler; bulaşıcı hastalık veya büyük bir suç,diye çabucak açıkladı. Bulaşıkhanenin kapısının oradaki kadınlardan birinin, dizle-rinin bağı çözüldü. Kadın en yakındaki sandalyeyi kendisine çekip oturmaya çalıştı. Sandalyenin ayaklarının yerde•inmesi üe çıkan ses herkesin ilgisini o tarafa çevirdi. İnsan-n dikkatinin dağılmasını fırsat bilip Merial m arkasına geç-. Saçım1 kapatmanın bir yolunu arıyordum. Bu, mısır tarla- 381nin içinde bir korkuluk gibi göze çarpacak zaman değildi. Kapıyı açan adam, Taegen'm yanında duruyordu. Yaşlıdaim11 yüzü, bir ölü kadar beyazdı. Adamın yüzündeki ya-ra soluk yüzü ile tam bir tezat oluşturuyordu ama sesi sakin-di. Hayal kırıklığına uğradım. Drianon şahidim olsun ki,Gündönümü'nde, Soluran'mn batısındaki vahşi topraklardan,doğudaki okyanusa kadar konuşulan tüm dilleri öğrenmeyeyemin edecektim. Gri pelerinli Sheltya'nm dördü de içeri girdi. Liderleri,başlığım geriye attığında, kadının uzun yüzündeki gururlugözleri fark ettim. Gülümsemesinden, diğerlerine üstünlüktaslamaktan mutlu olduğu belli oluyordu. Saçları, neredeysebeyaz denilebilecek kadar açık sarıydı. Teni o kadar beyazdıki kadının şakaklarmdaki ve boynundaki damarların maviliğiaçıkça belli oluyordu. Bir buz kraliçesi. Hayır, ağzı, cansız birbedenin ağzına benziyordu ve gözlerinde karanlık bir zekâ-nın pırıltısı vardı. Kadın bekledi. Belki, kendisine saygı gösterildiğini belir-ten bir işaret görmeyi veya büyük ihtimalle, sorumluluğuCullam'm sırtına yüklemeyi istiyordu. Adam bastonuna yas-landı. Elleri titriyordu. Adamın yanındaki Sorgrad, evin her-hangi bir erkeği gibi endişeli ve şaşkın gözlerle çevresine ba-kmıyordu. Cullam konuştuğunda, ellerindeki kontrol dışı tit-remeye rağmen, sesi sert ve otoriterdi. Her ne söylüyorsa, hiçhoşnut değildi. Kadının yanındaki adam, isteksizce başlığınıgeriye attı. Cullam'm suçlamalarına cevap verirken, adamınsesinden, kendisim savunduğu anlaşılıyordu. Kadın sert bir tonla konuşmaya başlayıp ikisini de sustur-du. Kadmm arkasındaki diğer figürlere göz gezdirdim. İkisi

de gri pelerinleri ile birbirine benziyordu. Ama içler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 217: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

:~üı, ne mavi, ne de kahverengi renkli olmayan gö7ıdoğru baktığını fark ettim. Sırtımdaki tüylerin H't»rınm, nena382 ken olduğunu hissettim ve titrememek için kendimidi- zor turtum. Yana doğru çekilip bana doğru bakan her kim.se ıual'm arkasına geçip adamın bakışlarından kurtulmak ist H- Sheltya sesini yükselttikçe, odadaki insanların şaşkın ••lerle birbirlerine baktıklarını gördüm. Taegan'm kaşları cat lmıştı ve yüzündeki öfke açıkça belli oluyordu. Onun da sracak soruları olmalıydı. "Sen, bir bilgin olduğunu mu söylüyorsun?" Sert aksanına rağmen kadın, Tormalin dilini kusursuz konuşuyorduUsara'ya doğru birkaç adım atıp gözlerini- büyücünün üzeri-ne dikti. Usara saygıyla kadının önünde eğildi. "Bu doğru, Leydim.Col'den geliyorum. Sizin efsanelerinizi ve dağların tarihiniöğrenmek istiyorum ve..." Kadın aşağılar bir gülümseme ile Usara'nm konuşmasınıböldü. "Ben senin varlığının özünü görebiliyorken, niye ya-lan söylüyorsun? Sen bir numaracı ve yalancısın." "Sizi temin ederim, Leydim - özür dilerim, ne sizin ismi-nizi, ne de unvanınızı biliyorum ama... " Usara'nm yüzükıpkırmızı olmuştu. Kadın sesini yükseltip Usara'nm nazik sesini bastırarak,"Sen bir büyücüsün. Sahte büyüyü kullanıyorsun," diye ba-ğırdı. "Tergeva!" Kadın, parmağını Usara'ya doğru uzattı. Buher ne anlama geliyorsa, bu misafirperver insanlar için iyi birhaber olmadığı belliydi. Usara'nm yakınındaki herkes, birkaçadım geriledi. Sorgrad da diğerleri gibi Usara'nm yanındanuzaklaşırken, yüzünde şaşkın bir ifade vardı."Tergeva na tures, Misaen en shel tures." Sorgrad sakin bir şekilde kadına cevap verdi. Sorgrad mdediklerini duyamadım ama Merial, Gren'e doğru döndü- ı gözlerinde derin bir hüzün vardı. Gren'in yüzündehu kadar endişeli bir ifade görmemiştim."Sen, Orman kadını, sen de onlarla berabersin!"A/fasum görünmeye çalışıyordum ama Merial önümden 383t'ldigi için sessizce küfrettim. "Ben sadece onlarla bera-î ,,her.--Kadın konuşmaya devam etti. "Bunun affı yok. Ayrıca si- jnanmıyorum. Hadrumal'dan gelen bir büyücünün OrmanHalkına, yardım ettiğini duyduk. Senin buradaki varlığın dasöylentileri doğruluyor." Bu orospu, kimsenin cümlesini bitirmesine izin vermezmiydi? Kadın, dağ dilinde bir şeyler •söyleyince, yüzüme şaş-kın bir ifade takındım. Kadının neler dediğini ancak Helcari-on bilirdi ama Damaris'in suratında, ihanete uğramanın üz-günlüğü vardı ve Kethrain ağlıyordu. Öylece ortaya çıkıp hem yargıç, hem de jüri olmaya çalı-şan bu küstah kadın da kimdi? Onun suçlamalarında doğru-luk payı olması, ayrı bir konuydu. Yüzümde sakin bir ifadey-le olduğum yerde dikiliyordum ve Sorgrad gibi ben de di-ğerlerinden izole edilmiştim. Öyle görünüyordu ki bu kadı-nın hem büyülü olarak, hem de geleneklerden gelen bir gü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 218: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

cü vardı ve istediğini yaptırabiliyordu. Bu onu daha da teh-likeli yapıyordu. Ama bu, Gren'i rahatsız etmezdi. Gren, yü-zünde alaycı bir gülümseme ile yanıma geldi ve kadınınönünde saygıyla eğildi. Gren dağ dilinde bir şey söyledi vekadın, nutuk çekerken donakalıp sustu. Yine, kadının arkasın-daki adamın bana doğru baktığını fark ettim. "Onları delirtme, Gren," diye uyardım. Bu beklenmedikgelişmenin sonunda, kellelerimizi kurtarmak zorundaydık.Zihnimde, neler yapabileceğimizle ilgili teoriler canlandı. "Şimdi, burayı terk edeceksiniz, hemen!" Orospu tekrarNormalin dilinde konuşmuştu ve gözlerini bizim üzerimizdegezdiriyordu. Kadın, parmağı ile açık kapıyı işaret etti. "Hiç- bir kale, sizin gibi soytarılara kucak açmaz!" Kadınolmak konusunda Niello'dan daha yetenekliydi KaHlini süsleyen deri kemeri fark ettim. Küçük bir par384 bir bıçak ve ne olduğunu anlayamadığım birkaç şev Vgösterişsiz gri pelerinine inat kemerinden sallanıyordı n-'leri, keçi tüylerini Sheltya için özel olarak renklendiriymalıydı. "Kovar en ria-" Genç kızlardan biri, düşünmeden cümlsine başladı ama suratı kızardı ve yüzünü ellerinin araşgizledi. Kadın Sheltya, çevresine bakıp kalabalığın arasındakimin konuştuğunu anlamaya çalıştı. Kadın derin bir nefes aldi. Kadının gözlerinde öfke dolu bir ifade vardı. Kadın konuşmaya başlayamadan, Taegan öne çıktı. Ta-egan, Jeirran'a baktı. "Kovar al tures. ilk marist el firath," de-di. Adamın sesi titriyordu ve yalvarır gözlerle Cullam'a bakı-yordu. Yaşlı adam, "Sikkar," diyerek onayladı. Bu sefer, sesiniyükseltme sırası yaşlı adama gelmişti. Adam, kendisindenbeklenmeyecek kadar otoriter bir sesle, kadının itirazlarınakarşı çıktı. Odada ani bir sessizlik oldu."Ne' diyorlar?" diye Gren'e sordum. Gren, "Orospu bizi dışarı atmak istiyor. Taegan seyahatateşkesine bağlı kalmaya çalışıyor ve Cullam da onu destekli-yor," diye açıkladı. "Bir şey söyleyebilir miyim?" Usara, kimsenin beklemedi-ği bir anda, öyle yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başla-mıştı ki herkes sustu. "Lütfen, benim için tercüme eder mi-sin, Sorgrad? Eğer Cullam sözlerimin doğruluğunu onaylarsaçok mutlu olurum." Usara, ellerini göğsünde birleştirdi. Bü-yücünün, tehlikeli bir görünümü yoktu ama duruşunda oto-riter bir hava vardı. "Benim bir büyücü olduğum doğru amaaynı zamanda bir tarihçiyim. Col'de bir bilgin olduğumugösteren bir yüzüğüm var ama şu anda yüzüğümü takmıy» gvet, ben Hadrumal'dan gelen bir büyücüyüm ama si-•ufl1!l bir hakaret olduğunu sanmıyorum. Sorgrad'm burayaimesinin de yanlış olduğuna inanmıyorum. Anladığım ka- 385 uölgenizde büyü yapmadığım sürece, bunun gelenekleri-nizej ıvla evinden kovulmuş; bütün dağlardan değiljjsara nefes almak için durdu ve Sorgrad, anlayamayanlar. n büyücünün dediklerini tercüme etti. Sorgrad'm konus-al bittiğinde, gergin bir sessizlik oldu ve Cullam başıylaonayladı-Yaşlı Sheltya, "Sikkarl turat en tergeva," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 219: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara başıyla onayladı, konuşmaya devam etti. "Sizin ta-rihinizi ve bilgeliğinizi öğrenmeye geldim. Ovalılar ve Dağ-lılar arasındaki anlaşmazlıkların çoğu, cehaletten kaynaklanı-yor. Bilgi, bu cehaleti yok edebilir ve belki de uyum içerisin-de, bir arada yaşayabiliriz. Büyüye gelince-" Kadın, "Yeter!" diye bağırdı. "Böyle şeylerden konuşur-san, ölüm cezasına çarptırılırsın." Bu cümle, herkesin dikkatini çekti. Elimi giysinin kolun-dan içeri sokup gizlenmiş bıçağımın yerinde olup olmadığı-na baktım. Tüm diğer silahlarım uyuduğum odadaydı ve eğerbir hakkım varsa, iyi bir atış yapmak zorundaydım. Usara'nm sakin yüz ifadesi, kadının öfkeden kıpkırmızıolmuş yüzüyle dalga geçiyordu. Usara, önce Cullam'a, son-ra Sorgrad'a, sonra Taegan'a baktı ve konuşmaya devam et-ti. "Sizin konukseverlik ve bilgelik alanınıza izinsiz girdiği-miz için özür dilerim. Bunu bir hakaret olarak görmeyin.Evinizde daha fazla anlaşmazlığa sebep olmamak için, eşya-larımızı toplayıp buradan ayrılacağız. Lütfen, özrümü kabuledin." Usara saygıyla kadının önünde eğilip merdivenleri çıkma-ya başladı. Sorgrad herkesin duyabilmesi için yüksek sesleUsara'mn kelimelerini tercüme etti. Anladığım kadarıyla, bü-yücünün sözlerine, o da bir şeyler ekliyordu. Taegen, kısa ve öz bir cevap verdi ama kızgın değildi. Sorgrad ç nönünde saygıyla eğildi ve Usara'yı takip etti. Gren'e doğru döndü. "Haydi, gel. Eşyalarımızı toplaKayıplarımızı geride bırakıp rünleri yeniden yuvarla ^vakti geldi," dedim. Gren merdivenlere kadar beni takip etti. Merdivenigeldiğim zaman durup arkama baktım. Sinirli kadınlarınkızların ortasındaki kadın Sheltya, onların tedirgin sorularcevaplarken zarif leydi rolüne bürünmüştü. Kadının yanıdaki Sheltya, erkeklerin arasında, sessizce olduğu yerde dik'liyordu. Cullam, Taegan'm yanındaydı ve adamla alçak seslebir şeyler konuşuyordu. Cullam zaman zaman gözlerini ka-dının üzerine dikiyordu. Diğer Sheltya, hâlâ kapının ağzındadikiliyordu. Rüzgârın pelerinlerini uçurması dışında hareket-sizdiler. Daha geride duran adam, yine bana doğru baktıama bu sefer adamın gözlerinin yemyeşil olduğunu fark et-tim. İçime açıklanamaz bir şüphe düştü. Bu gözler, OrmanHalkının gözleri gibi yaprakların yeşil rengine değil, kışın ok-yanusun büründüğü donuk renge sahipti. Niye bu kadar ra-hatsız olmuştum? İçimde aninden öyle bir korku belirdi ki,gecenin şeytanlarından kaçarak battaniyesinin altına giren kü-çük bir çocuk gibi, merdivenleri koşarcasına çıktım. Son ba-samağa geldiğimde neredeyse dengemi kaybediyordum. Spiral şeklinde yükselen merdivenlerden ayaklarını sürüye-rek çıkan Gren, "Yavaşla!" diye bağırdı. "Acelen ne?" Durup nefes almaya çalıştım. "Ben..." Söyleyecek bir şeybulamadım. "Kahrolası insanlarınız, böyle döne döne çıkanmerdivenler yapmak zorunda mı?" Gren, "Merdivenler böyle olunca, düşmanın karanlıktasaldırmasını zorlaşır, öyle değil mi?" diye sordu. Gren'in ha-yata yalın bakışı hiç değişmiyordu."Ne?" Dik dik Gren'e baktım.

Gren, sakin bir biçimde, Her kulede ayrı bir dizayn var-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 220: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ı r Her gün merdivenleri çıkıp insen de fark etmezsin. Amahirisini karanlıkta sessizce takip etmeyi dene ve kendini yü-üstü yerde bulursun," diye açıkladı. "Ben sadece sen ve kardeşinin paranoyak olduğunu düşü-nüyordum." İçimdeki korku, yok olmaya başlamıştı. Kendi-mi aptal gibi hissediyordum. "Seninle burada buluşalım." Merdivenleri çıkıp kadınların kaldığı kata çıktım. Evli ka-dınların kaldığı odaların kapılarının önünden geçtim ve gençkızlar ile misafirlerin kaldığı koğuşun kapısı önüne geldim.Yatağımın altındaki küçük sandığı açtım ve içinden çantamıaldım. Hayal kırıklığına uğramıştım. Bütün İmparatorluktasatılan ve çok değerli olan, Dağ Adamlarının kilitlerini ince-leyecek vaktim olmamıştı. Utanmadan eteğimi çıkardım. Eğer bizi bir köpek gibi ev-lerinden dışarı atıyorlarsa, benim pantolon giymemi bir ha-karet olarak kabul etmezlerdi. Dışarı etekle çıkıp bacaklarımınböceklere yem olmasını istemezdim. Ayağımdaki narin ayak-kabıları çıkartıp çizmelerimi giydim. Çizmelerin içine gizlen-miş hançerlerin ve kemerimdeki kesenin içindeki zehirli dart-ların yerlerinde olup olmadığım kontrol ettim. Biz kaledendışarı çıktığımızda, aşağılık kadının aptalca bir şey yapıp yap-mayacağım bilemezdik. Onunla henüz işim bitmemişti.Gömleğimin kolundaki düğmeyi açıp gizlenmiş bıçağımıkontrol ettim. İhtiyacım olursa, bıçağı hemen elime alabilme-liydim. Gren kapıyı çalınca, telaşlı bir biçimde eşyalarımı çantamatıktım. Merdivenleri indiğim zaman, üçünün de beni bekle-diğini gördüm. Usara, "Kibarca ve saygılı bir biçimde ayrılacağız. İnsan-ları daha fazla hayal kırıklığına uğratmayalım," dedi. "Ağzını tutamayıp sürekli konuşan ben değilim. Ya o ka-dın ne..." Usara, Sheltya gibi sert bir ses tonuyla, "Ayrılıynyerek beni susturdu. Sorgrad yüzünde ciddi bir ifade ile elini omzuma L-"Cullam, kale halkının yanında olduğu sürece, diğer Sh ı Ukimseye bir şey yapamaz. Eğer Cullam'ı da karşımlza ıbir şey yaparsak, bu insanlar, en çok ihtiyaçları olanhiçbir Sheltya'nm yanlarında olmadığını fark ederler " Sorgrad'm yüzüne baktım. "Pekâlâ." Usara'nın önden 'mesi için kenara çekildim. Büyücüyü, Sorgrad takip etti Asğı inerken, sanki yanlışlıkla kolumu duvara vurmuşçasma dirseğimi ovuşturdum. Gren'in gözlerinin üzerimde olduğununfarkındaydım. Ama dönüp ona bakmadım. Aşağıda, insanlar daha sakin bir ses tonuyla bir şeyler ko-nuşuyorlardı. Biz odaya girince, herkes sustu. Bir anda, her-kes kenara çekilerek bize yol açtı. Usara çevresindeki insanla-ra gülümseyerek ağır ağır kapıya doğru ilerledi. Bu haliyle,festival zamanı, kendisine hizmet edenleri selâmlayan, Messi-re D'olbriot'a benziyordu. Sorgrad duygusuz bir yüz ifadesiy-le onu takip ediyordu. Ben de Sorgrad gibi hissiz bir yüz ifa-desiyle yürüyordum. Sheltya'nm yanma geldiğimizde, Grendurdu. Gren, kadına doğru baktı. "Mer dalta enres? Dalrist mairesreman ilkreal girast nor surel," dedi. Kadın öfkeyle gözlerini kırpıştırdı. Yaşlılar, şaşkın gözler-le Gren'e bakarken, genç kızlardan birkaçı, kıkırdayarak gül-dü. Gren yaramaz bir gülümseme ile kadına doğru bir adım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 221: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

attı. Ben ileri doğru adım atıp Gren'in kolundan tutup çekiş-tirirken, kadın geriye doğru bir adım attı. Kadınla çarpıştık.Kadından özür dileyip Gren'i de yanıma alıp Usara'nın yanı-na gittim. Usara'nın gözlerinde sinirli bir ifade vardı ve Sorg-rad'm gözlerindeki şüphe, açıkça okunuyordu. Ben başımıöne eğip ellerimi pantolonumun cebine soktum. Kapının ya-nında duran Sheltya'ya doğru bakmaya cesaret edemedim. ara kendinden emin bir biçimde, Haydi, gidelim, de-ralenin surlarından bizi izleyen meraklı gözlerin farkm-J k Köpekler, bizi görünce havlamaya başladılar. Karanlı-? rinde beliren bir lambanın ışığı, köpeklere doğru yönel-ik bir kelime etmeden kale kapısından dışarı çıktık vesizce nehre doğru yönelen yolu takip ettik. Nehir, karan-v çimenlerin arasında çirkin, donuk bir renge sahipti. Ala-karanlıkta her şey renksizdi. Ama gökyüzündeki yıldızlar vevların sayesinde, dikkatli bir biçimde yürüyebileceğimiz ka-dar ışık vardı. Hava soğuktu ama insanı rahatsız etmiyordu,gavada, çimenlerin üzerindeki çiyin güzel kokusu vardı. Yo-lumuza devam ettik. Taşların üzerinden akan suyun sesini du-yunca nehre yaklaştığımızı anladım. Gökyüzüne baktığım za-man, Helcarion'un Tacının hâlâ ufkun batısında olduğunufark ettim. Usara, "Işık olmadan, nehri geçebilir miyiz?" diye sordu."Bunun büyülü bir ışık yaratmak için doğru zaman olduğu-nu sanmıyorum." Usara'nm son sözlerini duyunca, yüksek sesli bir kahkahapatlattım ama diğerleri sessiz kalmayı tercih etti. Kaygan taş-ların üzerinden, bir şanssızlık olmadan karşı kıyıya geçtik.Mataramı doldurmak için durup mendilimi nehirde yıkadım.Su çok soğuktu. Sorgrad, "Sabaha kadar yol alacağız. Kaleden mümkün oldu-ğunca uzaklaşıp daha aşağılardaki kasabalara ulaşalım," dedi. "Öyleyse, bir sonraki hamlemizi planlayabiliriz," diye ba-şımla onayladım. Başparmağımdaki sıyrığı emdim. Kurumuşkanın tadı çok kötüydü.Usara, "Öyleyse, Solura'ya gidiyoruz," dedi."Kızların yanından uzaklaştığımıza göre, onları etkilemekiçin kullandığın asil ses tonunu bırakabilirsin," dedim. Artıkrahatça konuşabilirdim. "Solura'ya geri dönmenin mantığınedir? Buradaki insanların aradığımız bilgiye sahip olduğunu

biliyoruz. Tek yapmamız gereken, bu bilgiyi onla Halacağımızı planlamak." n n*Sll Büyücü olduğu yerde durdu. Ay ışığı, büyücünün •?390 nü aydınlatıyordu. "Bilgiyi, değerli bir mücevher pik-mazsın, Livak!""Bu bilge söz, nerede yazılı?" diye sordum. Gren yüzünde sinsi bir gülümseme ile, "Bir şeyi denden, imkânsız olup olmadığını bilemezsin, büyücü," ded' Sorgrad ellerini beline koydu. "Daha iyi bir planı olanmı?" diye sordu. "Lanet olsun, Usara! Ormanda zaman kaybettiğimizdenyakman sendin. Şimdi nereye bakmamız gerektiğini biliyor-ken, niye gecikelim?" diye sordum. Büyücü beni umursamadan konuşmaya başladı. "Kadm birşey dedi mi? Bizim büyümüzden bu kadar nefret etmesininsebebi nedir?" Sorgrad'm sert bir ses tonuyla, "Biz Misaen'in gözünde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 222: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

birer nefret unsuruyuz. Maevvalin'in iyiliğine ihanet edenle-riz ve dokunduğumuz her şeyi kirletiyoruz," diye açıkladı. Usara içini çekti. "Eğer mantıklı bir şey söylemiş olsaydı,ne kadar kusurlu olursa olsun, onun hatalı olduğunu kanıtla-yabilirdik. Ama eğer bu yerleşik bir inanç ise, ne kadar uğ-raşırsak uğraşalım, hiçbir şeyi değiştiremeyiz." "Niye ona derdimizi anlatmak için uğraşalım ki?" diyesordum. Usara gökyüzüne doğru bakıp konuşmaya başladı. "Yarın,büyük ayın parlak yayını göreceğiz, öyle değil mi? Eğer On-Yazm sonuna kadar Pastamar'a gidebilirsek ve eğer insanlar-dan bazıları Soluran takvimi ile Tormalin takvimin birbirin-den farklı olduğunu hâlâ hatırlıyorsa, orada görüşmem gere-ken biri var.""Ne diyorsun sen?""Açık konuş, Kumlu!"

"pastamar'da ne var?" Usara başını iki yana salladı. "Biz büyücülerin, uzaklarda-. nSanların konuşmalarına kulak misafiri olabildiğimizi dü-• necek olursak, bir şeyler konuşmadan önce, kadın Shelt- 391'dan olabildiğince uzağa gitmemiz gerektiği kanısında-yım-" Hepimiz sustuk. Vadinin yamacında, uzun ve yorucu yü-rüyüşümüze başladık. Ben hâlâ sinirliydim. Usara ile konuş-tuğumuz zaman, ona ilk olarak Gündönümü'nü Pastamar'dageçirmenin ne anlamı olduğunu soracaktım. İkinci soracağımşey, Sheltya'nm sahip olduğu bilgiye nasıl ulaşacağımızdı.Usara, eğer istiyorsa pes edebilirdi ama ben etmeyecektim.

I

BOLVm YEDİÇocuklarım küçükken, Dalasor'a gittik. Oradaki bakıcı kadın, çocuklarımıbu şarkıyla uyutuyordu. Şarkının insanları uyaran sözleri, çevremizi kuşa-tan ıssız bucaksız ovalarda gezinme dürtüsünü frenleyen en önemli unsurdu.Gökkuşağı, monoton günleri geride bırakmamız için,Bize birçok seçenek sunar,Ama kaybolabilirsiniz.Mücevherlerin parıltısı, gözlerinizi alırken,Kaderin kılık değiştirdiğini göremeyebilirsiniz,Ve ağır bir bedel ödersiniz. Gölgeler birçok kapıya açılır.Alacakaranlık aptal ölümlüleri hapseder.içeri girmeye cesaretiniz vaı mı?Eğer karanlık, yıldızları ve ayı yutmussa,Eğer güneşi göremiyorsanız,Size kim kılavuzluk edecek?Öyleyse, yoldan ayrılmayın,Ve ocaktan uzakla^mayın,

394

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 223: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Annenizin sözünü dinleyin.Sinsi aycığını ve geceyi taklit eden karanlığıYalnız bırakın.Böylece zarar görmezsiniz.

M

t.

PASTAİHAR^KASABASİ, SOLURA,Ön-YAzm 41'i ( ToRmALİn fAKyimi )LYfELARİın 27'si ( SOLURA fAKyimi )f61^~y u insanlar, nasıl eğleneceklerini gerçekten iyi bili-Pm yor." Sesimdeki alaycı ifadeyi gizlemeye gerekJKK0 görmedim. Gren, "Her şey, göründüğünden farklı olabilir," diye iti-raz etti. Çocuklardan biri, iki odunu dikey olarak üst üste koyma-ya çalışıyordu. Odunların kolum kadar uzun ama başparma-ğım kadar kalın olduğu düşünülürse, bu, o kadar da kolay biriş değildi. Çocuk dengeyi sağlayınca, yanındaki çocuklar,hayran gözlerle ona baktılar. Çocuk, elindeki sopayı savurupüstteki oduna vurdu. Odun parçası, döne döne havalandı. Ço-cuk, yere doğru düşen parçanın tam ortasına bir kez dahavurduğunda, odun parçası geniş bir yay çizip meraklı gözler-le olan biteni izleyen çocukların başlarının üzerinden uçtu.Büyük bir alkış koptu ve elinde sopa olan çocuk, sebze bah-çelerini, Pasfal'm çamurlu suyundan ayıran yemyeşil patika-dan yukarı doğru koşmaya başladı. Çocuk odun parçasınınyanma gidip düştüğü yeri işaretledi. Çocuklar öğlen tatilin-den faydalanıp önümüzdeki Gündönümü kutlamalarına ha-zırlanıyorlardı. Çitlerin arasındaki kapı açıldı ve dışları çıkan kadın, bukargaşanın sebebinin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Kadın ba-ğırarak bir şeyler söyledi ve çocuklar sessizce pazar yerinedoğru giden ara sokaklara dağıldılar. Kadın kapıyı kapatıpgözden kaybolduktan sonra, çocuklardan birkaçı, tehditkâr cevaplar verdiler. Rüzgâr burnuma gül kokuları peti •Çitlerin çoğu, pembe kenarlı sarı çiçeklerle kaplıya tkapının üzerini süslemek amacıyla oluşturacağı güzeliçin çiçeklerin ne zaman toplaması gerektiğini tartısıvKadın bütün komşularından daha önce güzel bir çelenk ıturmak istiyordu ama çok erken davranıp çiçeklerin solmm istemiyordu. Gren elindeki ekmek ve sarı peyniri yiyerek derenin kenrmda yürüyordu. "Gündönümü ne zaman?" diye sordum Gren bana bir parça peynir uzattı. "Seninki mi, onlarınkimi?" diye sordu. Gren'e doğru ters bir bakış attım. "Gündönümü, Gündö-nümü'dür, Gren. Buraya gelmemizin sebebi de bu değil mi?" Gren bir süre düşündü. "Dört gün sonra," diye cevap ver-di. Peynirden bir parça daha ısırdı. "Herkes, iki gün tatil ya-pacak," diye ekledi. "Ensaimin'de beş gün tatil yapılır," diye homurdandım."Ayrıca, odun parçalarına vurup onların peşinden koşmaktandaha eğlenceli aktiviteler vardır."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 224: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Gren, "Büyük ateşler yakılacak," diye açıkladı. Yüzündeneşeli bir ifade vardı. "Ve geyikler kızartılacak. Lord Pastissfestival için halka birkaç geyik verecektir." Pastiss'in insanları ne kadar zor şartlar altında çalıştırdığıdüşünülürse, birkaç geyik vermesi, çok da büyük bir lütuf sa-yılmazdı. Başımı kaldırıp Pastamar Kalesine baktım. Uzaktaki,surlarla çevrili kale, çok sağlam ve heybetli görünüyordu. Bü-yük ve görkemli kuleler, nehrin üzerindeki köprüyü ve çev-reyi gözetlemeye çok uygundu. Yazın sığ olan nehirdenuzaklaşıp taştan kemerlerin altından geçtik. Lord Pastiss'insembolü olan mavi zemin üzerine çizilmiş gümüş domuz ka-fası, kalenin girişinin üstüne asılmış büyük kalkanın üzerineişlenmişti. Köprünün her iki tarafındaki surların üzerinde dal-galanan flamalarda ve büyük kalenin dört bir yanında dalga- bayraklarda, Lord'un sembolü vardı. Kendi sembolünüverde görünce, kendisini önemli hissediyor olmalıydı.1 riss çalılıklardan, bakımsız ormanlardan ve kötü kokuluraklıklardan oluşan topraklara sahipti. 397 Köprünün üzerindeki arabalar, içeri girmeden önce duruprailerini ödüyorlardı. Bize kadar ulaşan seslerden anladığı-mız kadarıyla arabacılar vergilerin aks başına değil de teker-lek basma alınmasının doğru olup olmadığım tartışıyorlardı.Onların ne konuştuğunu anlamak, benim için güzel bir ödül-dü. Buraya gelene kadar tüm vaktimi, Sorgrad'dan, Solurandilini öğrenmek ve Dağ dilimi geliştirmek için harcamıştım.Yol boyunca, bu konularla haşır neşir olduğumdan, Usa-ra'nm suskun kalmasından kaynaklanan sabırsızlığımı nere-deyse unutmuştum. Gren en yakındaki kemerin altından geçen çamurlu yoladoğru baktı. Yol boyunca, birbirimize dikkatimizi önümüz-deki büyük oyuna yoğunlaştırmamız gerektiğini hatırlatmış-tık ama ne ben, ne de Gren, bunu daha fazla sürdürebilecek 'durumda değildik. "Usara, şu gizemli dostunun ne zamangeleceğini söylemişti?" Sessizce anlaşıp küçük kasabaya doğru dönüp yürümeyebaşladık. Burada, çizmelerimin tabanlarım yenileyecek birinibulmam gerektiğini hatırladım. Gren, "Gündönümü tatilin-de," dedi. Sokağın girişinde durup çakıl taşlarım andıran, pü-tür tülü ve sert toprak yola baktım. Yazın, yolun bu şekildeyapılmış olması sorun değildi ama sonbahar yağmurları ileberaber, bu yoldan geçen arabalar, akslarına kadar çamurasaplanacaklardı. Rünler ne tarafa yuvarlanırsa yuvarlansın,ben çoktan buradan ayrılmış olacaktım. İçimde derin bir ha-yal kırıklığı vardı. Bu bir zamanlar gördüğüm kötü rüyayı an-dırıyordu. Sanki, her kazandığım elin sonunda, kazandığımıniki mislini kaybediyordum. Ve bilinmeyen bir sebepten do-layı, rünleri atıp masadan kalkamıy ordu m. Aslında bu durum Tormalin asillerinin tüm öfkesini yansıtan anlamsız 1 k-lerden birinde kaybolmaya benziyordu. Yoksa geçici hri sona mı ermişti? Benim yolda olduğum süre boyunlenekler değişmiş olabilirdi. Ryshad'ı çok özlediğimi fa ttim. Gren, "Şu senin büyücünün getireceği adam, faydalı Kigilere sahip olsa iyi olur," dedi. "Dağlardan buraya kadar hşuna gelmedik ya?" "Usara, bu adamın, Mandarkin'in güneyindeki Anyatirnmile bağlantıya geçebileceğini ve oradaki Sheltya ile mesailasa-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 225: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bileceğini söyledi." Dağlardan buraya gelene kadar, bir hiçuğruna bu kadar yolu teptiğimiz konusunda Usara'ya dertyandığım düşünülürse, sesimdeki sakin tona şaşırmamak el-de değildi. Gren, "O kadın Sheltya W, Kanyondan Ormana kadarbütün bölgelere, kalelere ve kulelere hükmetmediğini nere-den biliyoruz?" diye sordu. "Öyleyse git ve Sorgrad'ı ikna et. Sorgrad büyücüyü des-teklediği sürece ya onlarla beraber takılırız ya da kendi başı-mızın çaresine bakarız. Sorgrad o kadar dik başlı ve otoriterbir ağabey ki ona karşı hiçbir şansımız yok." Dağlara geri dönmeyi düşündükçe, korku dolu bir huzur-suzluğa kapıldım. Gittikçe korkaklaşıyor muydum? Yoksa bu,eğer kendimi Ötekidünyanın kapısında Saedrin'in sorularınıcevaplarken bulacak olursam, Ryshad'm geride benim içinağlayacak olmasından mı kaynaklanıyordu? Gren kendi kendine bir şeyler mırıldanıp ceplerini karıştı-rıyordu. "Haydi, belki de festivali burada geçirmek o kadar kötübir fikir değildir," dedim. Geniş caddeye doğru dönüp yolunher iki tarafındaki geniş çatılı evlerin arasından yürümeyebaşladım. Evlerin yola bakan tarafında, dükkânlar ve atölyelervardı. Ev halkı daha gerideki odada yaşıyordu ve onun da ar- „rla mutfak ve evin geri kalanı vardı. Evlerden bazıları-karartılmış camları, birçoğunun ise basit kepenkleri var-ıma hiçbiri, çok güvenli durmuyordu. Evlerde, çalmaya ser bir şey olup olmadığını merak ettim. Sokağın köşesiniririndüğümüzde, hayvan gübresi ile karıştırılmış bir sıva yığı-ın yanından geçtik. Adamlardan biri, evinin duvarlarım ona-rlyordu. Soluranlılarm görüşleri, bir han inşa edecek kadar geliş-memişti. Buraya gelen ve yeterli paraya veya gerekli etkiyesahip herkes, kalede kalıyordu. İnsanlar ne kadar önemliyse,£0rd Pastiss ve ailesinin kaldığı iç kaleye daha yakın bir yer-de kalıyorlardı. Geri kalan herkes, bira ve yemek satan veyakalacak bir yer sunan evlerden birinde kalıyordu. Soluranlılarbir arada yaşamayı seviyorlardı. Kalacağımız yerin kapısını açtım. İçeri girdiğimizde duy-duğum bayat ter kokusu, evin sahibesinin yine başkalarınınbir kenara attığı giysilerden birini giydiğini müjdeliyordu.Kadın parasının büyük bir kısmını, komşulardan eski kıyafet-ler dilenerek kazanıyordu. Giysileri yıkayıp onardıktan sonratezgâhında satıyordu. Tüm bunlara rağmen mutluydu. Kadınbana garip şekilli kaldırım taşlarının, aslında büyük baş hay-vanlara ait kemikler olduğunu söyledi. Kemikler parçalanaraktoprağın içine batırılmıştı. Kaldırım taşları, dayanıklı görünü-yordu ve taşlardan daha sıcaktı. Sorgrad ve Usara'dan eser yoktu. Kapıyı kapatıp Gren'ebaktım. "Sence, nereye gitmiş olabilirler?" Gren, "Belki de yiyecek almaya gitmişlerdir," diye cevapverdi."Livak!" Evimden bu kadar uzakta, birisinin ismimi söylediğiniduymak, çok şaşırtıcıydı. Hemen başımı çevirip sesin geldiğiyöne baktım. İri yapılı bir adam, büyük ve siyah bir atın üs-tüne binmişti. Adamın kısa kesilmiş saçları ve uzun sakalı, at 400

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 226: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ile aynı renge sahipti ve adamın boynu, bir kütük kİmdi. Adam zırhının üzerine kırmızı bir pelerin PJVçok geniş omuzları vardı. Adamın atın yularını tutaı ıı Venin büyüklüğü, bu kadar iri gözükmesini kaslı vü Aborçlu olduğunu gösteriyordu. Köylülerden birkaçı m °gözlerle adama baktılar. Kalenin yakınında, zırh oiyenlıç taşıyan insanlar görmek, sık rastlanan bir durumdu "Usara'nm söylememesine şaşırmamalı." Usara'nm korolü eline aldığını ve bu durumun tadını çıkartmaya basladğını düşünmüştüm. "Öyleyse, bu dans eden ayı da kim?" Olayların gelişmesiile beraber önümüze yeni fırsatlar çıkınca, Gren'in neşesi deyerine gelmeye başlamıştı. "Adı Darni!" îriyarı savaşçıyı, burnuna bir halka takılmışçalan müzik eşliğinde oynarken hayal edince, gülümsedim."Ama lütfen, ayının pençelerine çok yaklaşma, olur mu? Buadam biraz tehlikelidir." "Livak!" Darni sanki sadece birkaç gündür görüşmüyor-muşuz gibi, hafifçe başını öne eğip beni selâmladı. "Yoksabaşka bir isim mi kullanıyorsun? Terilla, öyle değil mi?" Ada-mın uzun sakalının altında gizlenen yüzüne bakıp ne düşün-düğünü anlamak imkânsızdı. Ama bu, herhalde yaptığı en iyişakaydı. Hafifçe gülümsedim. "Şimdilik, Livak." İlk karşılaştığımız-da, ben kendi bedenini satan bir fahişe rolü yaparken, o dabeni satın alacak zengin bir tüccar rolüne bürünmüştü. O za-man Darni'ye ismimin Terilla olduğunu söylemiştim. "Gren,bu Darni, Başbüyücünün temsilcisi. Yakalandığım zaman yahapse girecektim ya da Başbüyücüye hizmet edecektim. Banabu seçim şansını veren, Darni'ydi."Grin sırıttı. "Öyle görünüyor ki kızımıza borçlusun," dedi. Darni, Gren'e baktı. "Hayatım kurtarmama rağmen mi?diye sordu. .'gen ve Hadrumal'daki büyücülerin yarısı," diye araya. jjjjj. "Her neyse, sen gelmeden önce, biz zaten Elietimm- in elinden kaçmayı başarmıştık." Konuşurken, zihnimde- r sahne canlandı ama çabucak yok oldu. 4-01 "Usara nerede?" Darni, arkasına doğru bakınca, yalnız ol-ladığmı fark ettim. İkinci adam, atım bize doğru sürdü.Adarnm boyu ve vücut yapısı sıradandı. Kahverengi saçları vekapalı kapılar ardında yaşamaya alıştığını gösteren bembeyazteni vardı. Adamın büyük, saçlarından daha koyu kahverengigözleri ve kavisli, kalın kaşları vardı. Adamın gösterişli bıyık-ları ve kısa sakalı vardı."Arkadaşın kim?" diye sordum. Yabancı, Soluranlı aksanıyla, "Adım Gilmarten Forn," di-ye cevap verdi. Adam tepesinde renkli bir tüy olan şapkasınıçıkartıp atm üzerinde mümkün olduğunca öne doğru eğilipbizi selâmladı. "Eade'nin beşinci sınıfmdanım ve Stradar Ka-lesinin Lordu Astrad'm yanındayım."Gren, "Ne güzel," diye mırıldandı. "Sizinle tanışmak, büyük bir onur," dedim. Usara'nm ne-rede olduğuyla ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Ama başımıçevirip baktığım zaman, büyücünün bize doğru geldiğinigördüm. Sorgrad, Usara'nm hemen arkasmdaydı. "İşte Usa-ra!" Darni atından inip boş gözlerle bize doğru bakan çocuğun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 227: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yanma gidip çocuğa birkaç bakır verdi. "Bu atları alıp kale-nin ahırına götür. Nöbetçilere, atların Lord Astrad'a ait oldu-ğunu söyle." Çocuk, ağzı açık, Darni'ye bakıyordu. Darni,atın sırtındaki çantasını alıp dik dik çocuğa baktı. "Ne bekli-yorsun?" Gilmarten adındaki adam, atından inip meraklı gözlerleUsara'yı inceledi. Çocuk, bu tehlikeli yabancıyla tartışmak ye-rine, nöbetçilerle yüzleşmenin daha kolay olacağına karar ve-rip atları kaleye doğru sürüklemeye başladı. Usara, "Darni, seni görmek ne güzel. Birkaç gUn d ,ni burada görmeyi beklemiyordum," dedi. Darni, "Planir, bunun çok önemli olduğunu sövl402 rede konuşabiliriz?" diye sordu. Kaldığımız yerin, üzerine çalı süpürgesi çivilenmiş km işaret ettim. Soluranlılar, hanların kapılarına anlamlı 'ler koymuyorlardı. "Bir şeyler içer miyiz?" Susamış işcı !çoktan işlerine geri dönmüşlerdi. îçeri girdiğimizde, handneredeyse kimse yoktu. İçkilerini yudumlayan birkaç adam'Darni'nin kendilerine dik dik baktığını görünce, mekânı te İetmeyi uygun buldular. Alçak taburelere oturduk ve birer içki aldık. Gren ve Sorg-rad, Darni'yi inceliyorlardı. Gilmarten'in gözleri, Usara'nmüzerindeydi. Ama adam sırayla hepimize bakıyordu. "ŞimdiDarni de bize katıldığına göre, ne olacak? Ne kadar zaman •sonra, dağlara geri döneceğiz?" Usara'nın yüzünde, güvenilmez bir ifade vardı. "Sanırım,bu yolculukta yeterince şey öğrendik, Livak. Darni, Hadru-mal'a geri dönüyor ve biz de onunla gitmeliyiz. Büyük Or-mandan geçerken, Darni'den daha iyi bir refakatçi bulamayız.Ensaimin'e geri dönünce, oradan Col'e geçeriz ve bir ge-mi..." Hayret dolu gözlerle, "Bu işi bırakıyor musun?" diye sor-dum. Usara boğazını temizledi. "Yolculuğumuzun sonuna gel-diğimizi anladım. Sheltya'nm, güçlerini eski büyüden aldığı-nı öğrendik ve bu bilgi, bizim için yeterli. Bu bilginin peşi-ne nasıl düşüleceğine Planir karar verebilir." "Benim tek peşine düşmek istediğim, bizi dışarı atan o ka-dın Sheltya," diye itiraz ettim. Usara, "Kadın, bütün dağlıların bize düşman olmasınısağlayabilir. Ayrıca, onun güvenilmez sözlerine ihtiyacımızvar mı ki?" diye sordu. «A la dağlara geri dönmeyi düşünmüyordun, değil mi?"ordum- Bu aptala güvendiğim için kendimi suçladım.^Tî-ara aşağılandığım hissetti. "Gilmarten'in bize yardımh'leceğini düşünmüştüm. Ama her şey düşündüğüm gibi 403:. iyor ve artık yolun sonuna geldik," diye açıkladı.21 ,.pur bir saniye," deyip parmağımı havaya kaldırdım.«cfter ikiniz eğer birbirinizi yeni gördüyseniz, Gilmarten'inyardım edemeyeceğini nasıl anladın?" Gilmarten'in yü-ine bakıp ne düşündüğünü anlamaya çalıştım.Gilmarten, "Birbirimizle yeni karşılaştığımız doğru amazaten birkaç gündür iletişim halindeydik," diye açıkladı. "Sen de..." Açık saçık bir şeyler söylemekten vazgeçip biran duraksadım. "büyücü müsün?" Gilmarten şaşkın bir biçimde başını salladı. "Tabii ki," de-di.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 228: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Ve birkaç gündür iletişim narindeydiniz?" Usara'nm ça-buk renk veren yüzüne bakıp "Burada neler oluyor?" diyesordum. "Soluranlılarm büyücülerini nasıl yetiştirdiğini inceliyor-dum." Darni büyücülerin nefret ettiğim kibirli ses tonuyla,Usara adma cevap verdi. "Gilmarten, Planir ile.buluşmak içinHadrumal'a geliyordu. Sizin planınızın bir işe yaramayacağı-nı anlayan Başbüyücü, benden, Usara ile buluşup ona Had-rumal'a kadar eşlik etmemi istedi." Darni, Usara'yı Başbüyücüye götürürken, benim ellerimboş mu kalacaktı? Buna bir çözüm bulmalıydım. Usara'ya doğru bakıp konuşmaya başladım. "Öyleyse, sensürekli Planir ile iletişim halinde miydin, Usara? Bizim araş-tırmamızla gerçekten ilgileniyor muydun? Yoksa Planir'i, sütnine tutma masrafından mı kurtardım?" Ona ne kadar sinir-lendiğimi belli etmek istemiyordum ama artık içimdeki fırtı-nayı kontrol edemiyordum. Usara, "Sanırım, birçok görevi aynı anda yürütüp elimdengelenin en iyisini yapmaya çalıştım," dedi. "Herkes, iki tavşanı birden kovalayanın, sonundboş döneceğini söyler," dedim. " e eh Sessizce, oturduğu yerden bizi izleyen Sorgrad "p~404 işe inanmıyorsa, bırak gitsin, Livak," dedi. "Biz doöıdip kendi başımızın çaresine bakarız." Gren "Böylece Messire'den de uzaklaşmış olacağız " HGren, hiçbir ipucunu kaçırmıyordu. Başımla onayladım ve gülümsedim. "Belki de Gidesta'Hbize daha çok para öderler, öyle değil mi?" Sorgrad, ilgisizce, "Ormana yaklaştığımıza göre, belki dorayı denemeliyiz," dedi. Usara ruh halimizin bu kadar çabuk değişmesine şaşırarak"Afedersiniz?" dedi. Bir elimi sallayarak büyücüyü susturdum. "Boşver. SenPlanir'in sana söylediklerim yap. Messire, bilmeniz gereken-leri size bildirecektir."Sorgrad, "Hak ettiğiniz kadarım," diye ekledi. Gümarten'e döndüm. "Sen de bir büyücüsün, değil mi?"diye sordum. "Ama burada, Solura'da, Hadrumal'm uşağı de-ğilsin, değil mi?" Kış Gündönümü'nde, beni delirtecek kadarinsanlara büyüklük taslayan, asil Tormalin kadınları gibi na-ziktim. Gilmarten, yüzünde meraklı bir ifade ile konuşmaya baş-ladı. "Hayır, bizim geleneğimiz farklıdır. Eğer bir çocuğunbüyüye meyilli olduğuna kanaat getirilirse, bir büyücünün,çocuğun büyü yapma yeteneğini test etmesi, kanunlarımızayazılmıştır. Eğer çocuk gerçekten yetenekliyse, bir büyücü ta-rafından yetiştirilir." Ben, Gren ve Sorgrad, umutlu gözlerleGümarten'e bakarken, Usara, Sorgrad'm sözlerinin ne anlamageldiğini düşünüyor olmalıydı. Darni, her zamanki gibi ka-yıtsız bir biçimde içkisini yudumluyordu. Gilmarten konuş-maya devam etti. "Solura'nm kralları, kontrolsüz büyü yapılması konusundaçok hassastır. Hiçbir büyücünün birden fazla öğrencisi olamaz 1 Öğrencisini en az dört yıl eğitmek zorundadır. Büyücülervatları boyunca öğrencilerinin davranışlarından sorumludur-Öğrencilerinin kendisiyle beraber kalıp kalmadığı veya birerninli oğul olup olmadığı da bu sorumluluklara dahildir." 405

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 229: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Bu konu, Sorgrad'm ilgisini çekmeye başlamıştı. "Yemin-jj oğul?" diye sordu. Gilmarten öne doğru eğildi. "Öğrencilerin içinden yete-nekli olanlar, daha doğrusu en iyileri, bir Lordun himayesin-de, efendisinin topraklarını korumakla görevlendirilir. Ancak,eğer Lord, büyücünün yeteneklerini kötüye kullanacak olur-sa, bunun cezası ağırdır. Suçlu büyücünün sınıfından olanherkes, gerekirse büyücüye karşı tanık olabilir." Usara kafasını kaldırdı. "Büyücü sınıflarına ne gerek var?"diye sordu. "Bir sınıf, öğrencilik neslini ifade eder. Ben Eade'nin be-şinci sınıfındamm. Eade herkesin saygı duyduğu bir büyücü-dür. Onun öğrencileri birinci sınıftandır. Onların öğrencileriikinci sınıf ve onların öğrencileri de üçüncü sınıftır ve bu,böyle gider." Bu konu hiç ilgimi çekmiyordu. Gilmarten nefes almakiçin susunca, araya girdim. "Sen ve Usara, Hadrumal'a gide-ne kadar bunları konuşabilirsiniz. Biz de, sizinle beraber Bü-yük Ormana kadar geleceğiz, Darni. Ama sonrasında, kendibaşınızın çaresine bakmalısınız. Col'e giden yollar, bu mev-simde güvenlidir. Hiçbir haydut, yolda bu kadar çok arabavarken, kendisini riske atmak istemez." Darni yemi yutmamıştı. "Ben doğuya gideceğinizi söyle-diğinizi hatırlıyorum. Dalasor'da dikkatli olsanız, iyi edersi-niz. Lescar'dan gelen paralı askerler, bu mevsimde kuzeyebaskınlar düzenleyebilirler." Gren umursamaz bir yüz ifadesi takındı. "Eğer onlarla kar-şılaşırsak, bir kısmını tanıyor olabiliriz. Eğer karşılaşmazsak,onları kendi hallerine bırakmak en güzelidir," dedi. Darni, Gren e doğru döndü. ' Siz, Lescar'da bulumu? Kiminle beraberdiniz?" diye sordu. Sorgrad, "VVynald'm askerleri, Biracı Oğlanlar v

Arkady..." dedi ve susup kaşlarını çattı. Gren, "Güçlü-kolun askerleri ve Yıldız Parçalayanlar " A-ye ekledi. Darni şüpheli gözlerle, "Ne zaman Arkady ile beraberrTniz?" diye sordu. Sorgrad, "Şeye Köprüsündeydik, eğer bunu soruyorsan "diye cevap verdi. Darni harekete geçmeye hazır bir biçimde, "Köprününhangi tarafında?" diye sordu. Buradan en kolay nasıl kaçacağımı planlamaya başladım,içerisi, bir bar kavgası için bile çok küçüktü.Sorgrad, "Her iki tarafta," diyerek sırıttı. Darni'nin yüksek sesli kahkahasının, hanı başımıza yıkma-sından korktum. Darni, "Öyleyse hesaplar benden," dedi. Gren'in, beleş içki bulunca, Darni'nin çenesini dağıtmak-tansa, vahşi hikâyeler anlatıp ganimetlerden bahsedeceğinibiliyordum. Birazcık olsun rahatladım. Darni, Lescar'm bit-mek tükenmek bilmeyen iç savaşından bahsederken, Sorgradile göz göze gelip kapıyı işaret ettim. Yalnız kalıp konuşma-ya ihtiyacımız vardı. Usara da taburesini Gilmarten'in yanı-na çekip koyu bir sohbete daldığı için, bu çok uygun bir za-mandı. Biramı bitirdim ve ayağa kalktım. "İhtiyaç molası." Dışarıçıkınca bir banka oturdum ve gözlerimi kapattım. Üzerimebir gölge çöktü. Gözlerimi açınca, Sorgrad'm başımda dikil-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 230: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

diğini gördüm. "Doğuya gitmekte kararlı mısın yoksa bunuUsara'yi şaşırtmak için mi söyledin?" Sorgrad, "Artık, Sheltya'nm eski güçlere sahip olduğunubiliyoruz. Bence, Gidesta'ya gidip şansımızı orada denemeli-yiz," dedi. Yanıma oturup konuşmaya devam etti. "Hackal ı d'nde bize sorun çıkartan Sheltya'nm gücü, Gidesta'yadar ulaşamaz."Sence, Kanyonun bu tarafında mı takılıyor?" diye sor-m Hâlâ ikna olmamıştım. 407 Sorgrad, "Büyük ihtimalle," diyerek beni rahatlatmaya ça-, stl "Ovalıların yaşadığı yerlere gelmemizin sebebi de budeğil mi? Kulede yaşananlar duyulunca, kimse bize yardımetmez, bize yemek veya oda vermez. Kumlu öyle dedi diye,onun isteklerine uyacağımı düşünmedin ya?" "Hah!" Sinirim bozulmaya başlamıştı. "Usara en başındanberi çift taraflı oynuyordu. Sen hiç, bir büyücünün dürüst ol-duğunu gördün mü? Ben sadece, bana yardımcı olabileceği-ni umut ediyordum." Elimde, tırnak veya ip kesmek için kul-lanılan, küçük bir bıçak vardı. Bıçağın kını yıpranmıştı ve de-rinin ucu yırtılmıştı. Sorgrad bıçağı alıp inceledi. "Kadın Sheltya'dan aldığın şeybu, öyle değil mi? Uzun süredir, Gren ile ortaklaşa çalışıp yan-kesicilik yapmıyordun. Ama hiçbir şeyi unutmamışsın.""Sahi, Gren, Sheltya'ya. ne dedi?" Sorgrad kıkırdadı. "Ona kızkardeşi olup olmadığını sordu.Onun gibi kadınların kocalarının, bir dağ keçisinden dahabüyük boynuzlara sahip olacağını söyledi. Sence Kumlu, bu-nunla ne yapabilir?" "Onun ne konuştuğunu dinleyebilir veya onu takip ede-bilir." Omzumu silktim. "Bu o an bana iyi bir fikir gibi gel-mişti." Sorgrad, "Büyücüler ve büyü, sadece bela getirir," dedi."Ben derim ki, Gidesta'da yeni bir başlangıç yapalım. Edin-diğimiz bilgileri, şu senin Messire'ne iletiriz ve o da Planirile pazarlık etmenin keyfini çıkartır." İçimi çektim. "Sence, gerçekten doğuda bir şeyler bulabi-lir miyiz? Bana sanki, yarım senedir, gölgelerdeki eski adam-ları takip edip hiçbir şey elde edemiyormuşum gibi geliyor." 408 "Ne olacağını bilemeyiz ama her zaman bir şansıdır." Şimdi baş başa kaldığımız için, Sorgrad, yüzünd t^1dişeli ifadeyi gizlemeye gerek görmüyordu. "Eğer Sheli- ^ya eski büyü ile ilgili bir şeyler bilen birisini bulursak ı-V<den gelen her şeyi yaparım. Zaten, onların bana bir'kvar. Yıllar boyunca evimden sürülmüş bir biçimde yas Hama eğer onların beni bütün dağlardan sürmesine izin vsem1', Maevvalin canımı hemen alsın." Sesindeki ciddiyet beni korkutmuştu ama hemen sırıtarakbeni şaşırttı. "Ayrıca, Solur an bölgesinin ne kadar zorlu olabileceğini unutmuştum." Sorgrad, öğlen sıcağında uyuklayaninsanları işaret etti. "Eğer Gren, Darni ile birkaç gün daha ge-çirecek olursa, Lescar'a geri dönüp yeniden aynı heyecanıduymak isteyecektir. Messire, Draximal'm adamlarım peşi-mizden çekmezse, bunu yapamayız, öyle değil mi?" "Hayır, bu doğru." Birçok insanın, bu oyunun sona erdi-ğini görmek istediğini bilmek, beni daha da strese sokuyor-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 231: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

du. Hayal kırıklığı ile içimi çektim. "Bu, ileri doğru attığımher adım için iki adım gerilemek gibi. Ama ne kadar çok yolkat ettiğimize bakınca, inanamıyorum." Sorgrad elini omzuma koydu. "Hikâyelerde, yakışıklıprens yola çıkar ve ilk bulduğu izleri takip ederek altınlaraulaşır. Eğer her- şey hikayelerdeki kadar kolay olsaydı, haya-tın bir eğlencesi kalmazdı," dedi."Şimdilik daha az eğlence ile idare edebilirim," dedim. "Eğer can sıkıntısı arıyorsan, doğru yerdesin. Solura yünükadar, sıkıcı atmosferi ile de ünlüdür," dedi. "Ve atları ile," diyerek ayağa kalktım. "Eğer uzun bir yo-la çıkacaksak, artık deri çizmelerimiz yerine demir nallarınüzerinde hareket etmeliyiz. Usara'nm yanında, Planir'e ait al-tınlardan daha çok olmalı ve Darni'nin birkaç bakırla yolaçıktığını zannetmiyorum. Başbüyücü, bize birkaç at alabilir,sen ne dersin?" gorgrad, "En azından bunu yapabilir," diye onayladı. "Ni-aidip nöbetçilere, Lord Pastiss'in at ticaretini kimin yaptı-^ l sormuyoruz? Kumlu için, ödenecek hesap dışında, endi-lenmemizi gerektiren bir şey yok."3u durum, kendisini her zaman at eti konusunda bir uz-an olarak gören Darni'den de kurtulmamızı sağlardı. Hiç, itrneyecekmiş gibi duran koşturmacamızın yeni bölümü,başlamış11-

409

BÜYÜK. BAÎİ YOLU,Son-YAZin 2'siEresken ormanlık arazide, dikkatli bir biçimde yürüvdu. Daha yükseklerdeki ladin ve köknar kokusu, yerin'daha rutubetli bir kokuya bırakmıştı. Hava sıcaktı veher yer yemyeşildi. Eresken'in dikkati dağıldı. Yapraklarınıdökmeyen ağaçlar, hiç bu kadar kötü durumda olmamıştı. Buağaçların benzerleri, evinin daha korunaklı vadilerinde de ye-tişiyordu. Ama boyları, buradakilerin ancak beşte biriydi.Ovalıların ormanları, uzaktan bakıldığı zaman çok güzel gö-rünüyordu. Ama bu güzel manzara, yaklaştıkça kötüleşiyordu.Ağaçlar rasgele yönlerde büyümüş, sarmaşıklara karışmış vesert hava koşulları yüzünden zarar görmüşlerdi. Eresken kabu-ğu yosun tutmuş biçimsiz bir ağacın yanında eğildi. Teiriol ayağının altındaki yaprak tabakasını etrafa savur-mamaya özen göstererek Eresken'in yanma yürüdü. "Ne gö-rüyorsun?" Teiriol'ün yüzünde hevesli bir ifade vardı. Eresken artık güneşten yanmış ve çizik çizik eliyle işaretetti. "Onlara şurada saldıracağız," dedi.Teiriol'ün kaşları çatıldı. "Açık yolda mı?" Eresken, bir elini Teiriol'ün omzuna yarı sessiz uyarı, ya-rı temin edercesine koydu. "Hiç tanık kalmadığından eminolmalıyız. Eğer bizi fark eden olursa, Sheltya güçlerimi kul-lanıp zihinlerindeki hatıraları silebilirim." Teiriol sık yaprakların arasından güneşe doğru baktı. "Sen-ce, ne zaman burada olurlar?" diye sordu. Sesinde mutsuz birton vardı. presken, "Çok yakında. Hiç kimsenin sağ kalmadığındanjn olmalıyız," diye cevap verdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 232: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

feiriol başıyla onayladı ama dudağını ısırdı. "Adamlardanzlları, seyahat edenleri rahatsız etmekten korkuyor. Ateşkes 4-11kutsaldır ve..." Eresken araya girdi. "Bizim için kutsaldır. Ne zamandanheridir, ovalılar ve büyücüler de bu onura sahipler?" diyesordu. Eresken'in yüzünde tatlı bir gülümseme vardı ama Te-iriol'un omzundaki kolu, ağırlaşmaya başlamıştı. "Hadru-mal'dan gelenlerin, sahte büyüler ile Ormana destek oldukla-rını biliyoruz. Ayrıca, Soluranli büyücüler ile de işbirliği içe-risindeler. Gündönümü'nde, kemiklerin Sheltya'ya ne dediği-ni hatırlıyor musun?" "Soluranlılar her zaman bizimle iyi geçinmiştir." Teiriol'unsesindeki şüphe gittikçe kuvvetleniyordu. "Doğu geçitleriniMandarkin'e kapadığımız için, bize güvenirler. Ya onlar da al-çak vadileri bize kapayıp ticaret yolumuzu keserlerse?" Eresken genç adamın omzunu, Teiriol kafasını çevirip ken-disine bakana kadar sıktı. "Bu büyücü entrikalarını anlamıyo-rum ama hepimiz, Suratimm'i kandırmak için nasıl büyü kul-landıklarını biliyoruz, öyle değil mi? Orman Halkını Kanyon-daki ovalılarla olan savaşımızdan uzak tutmak için önce butehdidi savuşturmalıyız. Jeirran sana anlatmadı mı?" Eres-ken'in yemyeşil gözlerinde masum bir ifade vardı. Teiriol'un yüzündeki şaşkın ifade yerini kararlı bir bakışabıraktı. "Evet, tabii ki anlattı. Ama bu büyücüleri öldürmek,geri kalanları varlığımızdan haberdar edecektir. Bu şekilde,ovalılarla olan anlaşmazlığımızın adil bir dövüş ile sona er-mesini sağlayabiliriz. Misaen ya bizim haklı davamızı destek-ler ya da kemiklerimizi leş yiyicilere yem yapar." Teiriol'unsesi, ezbere şiir okuyan bir çocuğu andırıyordu. Eresken gözlerini başka tarafa çevirip Teiriol'un omzunubıraktı. "Bu şekilde, mümkün olduğunca az insan ölecek." 412

Büyücülere bir ders vermenin vakti gelmişti. Büvelementleri kirleterek doğanın güçlerini kullanmaları etin'çok olduğu zaman ölümcül olabiliyordu. Ama bu sefrum farklıydı. "Sen ve adamların, yerinizi alın. Ne zamrekete geçmeniz gerektiğini biliyorsunuz." Teiriol sessizce yerine geri döndü. Zırhlı askerler y0lha yakın olmak için hareket ettikçe, metal zırhlarından c Vsesler,-onları ele veriyordu. Eresken küçük ağaçların arasın 1ki büyük kayanın üzerine çıktı. Eresken şeytani bir gülümsme ile gözlerini kapadı. "Evet, kırmızı kafalı orospu, seni öldürmeden Önce, seninle biraz dalga geçeceğim." Yolun iki tarafındaki ağaçların arasında, yaklaşan atlılarınsesi duyuldu. Eresken derin derin nefes almaya başladı. Du-daklarından ritmik bir şekilde büyülü sözler dökülüyorduTransa geçmiş Eresken'in gözleri, yuvalarında fıldır fıldır dö-nüyordu. Zihninin bir kısmı, çevresinde olup bitenlerin far-kmdayken, geri kalanı, büyülü sözlere odaklanmıştı. Ağaçla-rın arasında, kuşların sesleri yankılanıyordu. Güneş, Eres-ken'in ensesine vuruyordu ve esen rüzgâr, çevredeki çiçekle-ri kıpırdatıyordu. Ormanı saran huzur, atlardan birinin kor-ku dolu kişnemesi ile bozuldu. Bir adamın çığlığı, çabucakkesildi. Her yönden küfür sesleri geldi. Eresken gözlerini kırpıştırdı ve yoldaki kargaşayı gözdengeçirdi. Adamlardan biri, atının üzerinden düşmüştü. Panikiçerisinde, her taraftan saldırıya uğradığım zanneden hayvan,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 233: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

adamın tüylü şapkasını ezmişti. Eresken bu Soluranlı büyücüolmalı, diye düşündü. Dağlara çıkıp eski büyü ve Sheltya ileilgili sorular soran büyücü, kendi atını sakinleştirmek içinbüyük çaba harcayıp ayaklarını atın üzengilerinden kurtardı.Eresken dişlerini sıktı ve görünmez düşmanlardan korkanhayvan, acı bir kişneme ile şaha kalktı. Soluranlı büyücü den-gesini kaybedip yere düşen büyücüyü son anda atın toynak-larının altından çekince, Eresken sessizce küfretti. Teiriol ve adamları neredeydi? Eresken'in tek görebildiğikafalar, kendilerini sahte büyücülere satan iki Dağ Ada- -, aitti. Her ikisi de, belanın kokusunu alarak atlarındanmina tt?0 yolun ortasında sırt sırta vermişlerdi. İki sarı kafalı adam julıçlarım çekmişlerdi. Eresken tiksinerek hırladı. KaleyePİdikleri zaman, böyle silahlı değillerdi. Yine de, ikisi dezırh giymiyordu. Kırmızı saçlı fahişe neredeydi? Eresken, çevreyi daha iyigörebilmek için yana doğru hareket etti ve zalim bir sevinç-le başını salladı. Kadının atı hoplayıp zıpladıkça, kızıl saçlı ka-dm, atın üzerinde durabilmek için dizginlere ve atm yelesi-ne asılıyordu. Kadının atı, korkudan deliye dönmüştü. İriya-rl adam, kendi atını kadımnkinin yanma sürdü ve acımasız-ca, güç kullanarak atı kontrol altına aldı. Atm ağzından kan-lı tükürükler saçılıyor ve gözleri yuvalarında fıldır fıldır dö-nüyordu. Eresken büyülü sözleri tekrar fısıldamaya başlamadan ön-ce, "İntikam bekleyebilir, fahişe," diye mırıldandı. Teiriolneredeydi? Atlar görünmez düşmanlarının saldırısı ile deliye döner-ken, Teiriol yolun kenarında, harekete geçip geçmemekte te-reddüt etti. Eresken'in yanmdayken ikiye katlanan şüpheleri,aklını karıştırmıştı. Evet, Ormana bir saldırı yapılması gerek-tiği ile ilgili konuşmaları dinlemişti. Jeirran tatlı diliyle her-kesi bu görevin doğruluğuna inandırmıştı. Ama niye kendin-den emin değildi? Teiriol olup biteni Keisyl'e nasıl anlataca-ğını düşününce, ürperdi. Annesine ne diyecekti? Jeirran'msözlerine nasıl kanroışîı? Ama tüm bunlara sebep olan, Jeirran değildi, öyle değilmi? Aritane diğer Sheltya'yı Çağırmış ve hepsi, ölülerin ke-miklerine bakıp aynı karanlık hikâyeyi anlatmışlardı. Teiriolölülerin kemiklerini düşündükçe ürperiyordu. Kemikler gü-neş ışığı Misaen'in diyarını Maevvalin'inkine bağlayana kadar sessizdiler. Eski kemiklerin bilgeliği, göz ardı ed'lOtuz günlük bir hazırlık ve bekleyişten sonra kemik] ''lılara saldırmanın zamanının geldiğini müjdelemişlere!'' Ikarel hevesli bir ses tonuyla, "Gidiyor muyuz?" dirap dudaklarını yaladı. Adamın zırhı, kirlenmiş ve paslati ama kılıcı, parlak ve keskindi.e Teiriol yine istem dışı ürperdi. "Gidiyoruz!" Teiriol elinHkılıcıyla ağaçların arasından fırladı. Ikarel hemen arkasmdavdve onun da yanında, dilenci çocuk Nol vardı. Teiriol sebens'bir öfke ile öne doğru atıldı. Ovalılara yaptıklarının bedelin'ödetip onları kılıçtan geçirecekti. Ovalıların kanlan, babasınınparmaklarını ve ayaklarını alan kar yağışını dindirecekti. Ova-lıların ölümü, Teiriol'ün sahip olduğu mirasın ne kadar az ol-duğunu düşünen kızların acıyan bakışlarını telafi edecekti. Her

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 234: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

şeyin sorumlusu, ovalılardı. Açgözlü ve yalancı ovalıların bü-yücüleri, sahte büyüyü kullanıyorlardı. Teiriol'ün bu karmaka-rışık düşünceleri, yerini kan dökme arzusuna bıraktı. Teiriol kılıcını önündeki haine doğru savurdu. Hamlesidüşman tarafından durdurulunca Teiriol sessizce küfretti veçenesine doğru savrulan silahı, güçlükle savuşturdu. Nol, et-kisiz bir biçimde, elindeki silahı düşmana saplamaya çalışı-yordu. Nol'ün üzerindeki, alışık olmadığı ağır zırh, onu ko-rumaktan çok, yavaşlatıyordu. Ikarel öne doğru hamle yaptıama korkudan, bir an tereddüt etti. Düşmanın gözleri, bir oyana, bir bu yana bakıyordu. Teiriol elinin tersinde derin biracı hissetti ve az kalsın, kılıcı elinden kayıp yere düşüyordu. Teiriol duraksadı ve o anda, düşmanın kılıcı, Nol'ün dizi-ni parçaladı. Çocuk, acı dolu bir çığlık atarak yere yığıldı. De-rin yaradan kanlar fışkırıyordu ve kısa süre sonra Nol, haya-tını kaybetti. Nol'ün kanı, açgözlü toprağı ıslatıyordu. Az kalsın, Teiriol de Nol ile aynı kaderi paylaşıyordu. Bu-raya gelirlerken Jeirran tarafından ikna edilen ve Teiriol'ünhiç tanımadığı adamlar, yola fırladılar. Çocuğun cansız vücu- u birisi ayağıyla kenara itti ve düşmanlar geri çekildi. Öf-dolu vuruşların altında sağ kalmaya çalışan hainler, tümerlilerini kendilerine savrulan kılıçları savuşturmaya hara-rlardı. Kalkıp inen kılıçlar, güneş ışığı ile panldıyordu ve 415erdeki çamur ile kan, birbirine karışmıştı. Teiriol düşmanı-doğru hamle yaptı. Teiriol eline bulaşmış Nol'ün kanınıhissettikçe daha da öfkeleniyordu. Teiriol kılıcını bir kez da-ha, bir kez daha savurdu. Düşman, çakıl taşlarının üzerindetökezledi ve Isarel, düşmanın açık noktasını yakalayıp hainiöldürmek için ileri atıldı. Teiriol, Isarel'in kılıcının düşmanın boğazını kesişini gör-meyi beklerken, Ikarel'in ayakları yerden kesildi ve adam, ge-riye doğru uçtu. Dövüşten sökülüp alman ve muazzam birgüçle fırlatılan Ikarel, büyük ağaçlardan birinin gövdesineçarptı. Ağacın dalları kırıldı ve yere düştü. Isarel, hareketsizbir biçimde ağacın dibine yığıldı. Görünmez saldırının şaşkınlığı ile iki kişi daha öldü. Ha-inler, sahte büyüyü de yanlarına alarak, karşı saldırıya geç-mişlerdi. Teiriol öfke dolu bir çığlık atıp kılıcını havaya kal-dırdığında, görünmez eller, vücudunu ve boğazını sıkmayabaşladılar. Havada, belirli belirsiz mavi bir parlaklık vardı.Büyü ve korkunun etkisiyle, Teiriol'ün nefesi kesildi. Teiri-ol'ün çevresindeki adamlar, dağılıp kaçmaya başladıkların-da, Teiriol tökezleyerek geriye doğru bir adım attı. Amaçizmelerinin altındaki toprak, kırılıp ufalanarak ona ihanetediyordu. Teiriol kollarını sıkan görünmez eller yüzündenyere yığıldı. Genç adam dizlerine kadar toprağın içine gö-mülmüştü. Eresken, Teirol'ü kendi haline bırakıp sessizce küfretti. Bü-yücüler ve kadın, devrilmiş bir ağacın arkasına saklanmışlar-dı ve sakallı adam iki eliyle tuttuğu devasa kılıcıyla dehşet sa-çıyordu. Adamın yanına yaklaşmaya cesaret edecek kadar ap-tal olan beş adam, cansız yerde yatıyordu. 416

fen al^v t0. Büyücülerden biri, ayağa kalktı ve elinde belirç

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 235: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

punu en yakındaki düşmanına fırlattı. Adamın göğsünşan alevler, deriyi ve zırhı parçaladıktan sonra, adamın ^rını, giysilerini ve derisini kemirmeye başladı. Adam \cımlar saçarak, cansız yere yığıldı. Adamın bir işe yaramzırhı alevlerin sıcaklığından dolayı bembeyaz bir ışıkla ndiyordu. Kıvılcımlar karanlık toprağın üzerine saçıldıkfsonra, kendi kendilerine hareket edip etrafa yayılarak, kend'lerine yeni bir kurban bulmaya çalıştılar. Adamlardan birçizmelerinin alev aldığını gördü ve kısa süre içerisinde yan'maya başladı. Eresken, tüm benliği ile büyücülerden birine odaklandı"Innat ar rial, nar fedrian rek!" diye mırıldandı. Eresken ada-mın disiplinli zihninin savunmasız olduğunu fark edince, yü-zünde şeytani bir gülümseme belirdi. Eresken, çabuk davra-nıp büyücünün zihnini sayısız Orman görüntüleri ile bulan-dırdı. Eresken'in illüzyonuna, büyücünün zihninin derinlik-lerindeki, ormanda tek başına kaybolma korkusu eklendi.Eresken sınıfların ve öğrenmenin ne kadar önemli olduğunufark edip bilinmeyene duyulan güvensizlikten faydalanıp,adamın zihnine korku tohumları serpiştirdi. Büyücü korkuy-la ürperdi ve konsantrasyonunu'yitirmeye başladı. Teiriol'ünayakları altındaki toprak, eski haline dönmeye başlamıştı. Aniden yoktan var olan ve dört bir yandan esen rüzgâr,yaprakları ve tozları da beraberinde sürükleyip düşmanlarınüstüne doğru esmeye başladı. Eresken, hainlerin rüzgârdanetkilenmediğini görünce öfkelendi. Hainler, iriyan adamıniki tarafında pozisyon almış ve arkalarını, yıkılmış ağaca ver-mişlerdi. Eresken ikinci büyücünün zihnine ulaştı. Bu, diğerindendaha zordu. Adamın zihnindeki düşünceler, ardı ardına hava-da uçuşuyordu. Soluranlmm acımasızca öldürülme korkusu,düşmanlarına olabildiğince zarar verme arzusunu tetikliyor- 3u içgüdü, beraberinde, yapacağı hareketlerin doğuraca-oiaUçların ne olacağı korkusunu getiriyordu. Kanunlarda-• tısıtlamalar ve doğuştan var olan, başkalarına zarar verme- hissi, adamın zihnini meşgul ediyordu. Eresken, adamın 4-17hııine odaklanıp unutulmuş ve adamın hatırlamak istenme-diği olaylardan bir fırtına oluşturdu. Eresken adamın geçmi-ait kesin olmayan anılarına tutunup her şeyi çarpıtmayabaşladı. Adamın anıları, yerini bir kargaşaya bırakırken, Eres-in, adamın, kontrolü ele almaya çalışan sağduyusuna saldır-dı. Eresken ensesinde hissettiği bir acıyla irkildi. Eresken eli-ni sanki bir böcek ısırığını andıran acıyı hissettiği yere götür-dü. Adam elindeki kanı görünce, yüzünde küçümser bir ifa-de belirdi. Eresken, çene kemiğinin altında aynı acıyı bir kezdaha hissetti ve yere düşen dartm parıltısını gördü. Adam ar-kasını dönünce, katı disiplin ile eğitilmiş duyuları, çalılarınarasına gizlenen figürü kolayca fark etti. İşte, kırmızı saçlı fahişe. oradaydı. Hareketsiz çömeldiğiyerde, güvende olduğunu zannediyordu. Kadının yüzü bem-beyazdı ve dudakları renksizdi. Eresken, kafasını çevirip yolabaktığında, büyücülerin saldırısından kurtulan adamların, üçhaini sıkıştırdıklarını fark etti. Eresken'in öfkesi, neredeysekonsantrasyonunu bozuyordu. Çalıların arasında gördüğü ka-dın, sahte büyü ile oluşturulmuş bir görüntüden başka birşey değildi. Bu arada küçük fahişe de, dartlan ile düşmanınıavlamaya çalışıyordu. Eresken, büyücülerin savunmasız zihin-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 236: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lerine tekrar saldırdı ama büyücülerin zihinleri artık kendisi-ne kapanmıştı. Eresken, daha güçlü saldırdı. Ama eski bir ko-ruma kalkanım geçemiyordu. Hiç fark etmezdi. Önce kadından intikamını alıp sonra di-ğerlerinin icabına bakabilirdi. Eresken kadının gizlendiği ye-re doğru adım attı ama ayaklarının altındaki toprak sallandı.Bu, toprağın veya suyun bir azizliği değildi. Eresken, vücu- dunun uyuşmaya başladığını hissetti. Gözleri ile kulaksmdaki uyumsuzluk, midesini bulandırmaya başlamış " ara~ken, bedeni üzerindeki kontrolünün, parmaklarının aı res~418 akıp giden su gibi kaybolmaya başladığını fark etti. İçigm bir coşku vardı; ne fark ederdi? Özgürlük kendisi, ?rıyordu. Baştan çıkarıcı ve şehvetli mutluluk, kendisi ? -^korkularından ve görevlerinden azat ediyordu. Eresk^v. ırm zehirli olduğunu fark etti.Eresken'in içindeki öfke, zihnine kazınmış en tem^j kilerden birini canlandırdı. Eresken, zihnin bedenden dalı-, ,-; ,- la ustunolduğunu anlatan ilk ilkeyi hatırladı ve transa geçerek dçruı Jrin nefes alıp kanında dolaşan zehri kavurup yakmaya basladBilincini bulandıran kargaşa yok olmaya başlamıştı ve Eresinen yakınındaki güç kaynağına erişip Dağ Adamlarının zayıfkaynaklarını, kendi bedenini kuvvetlendirmek için kullandıDağ Adamları ona hizmet etmek için buradaydılar. Eresken'in midesine inen darbe, onu çalıların araslna flr.lattı. Eresken'in nefesi kesildi ve ciğerlerini havayla doldur-maya çalışırken, kaburgalarının üzerine binen dizlerin ağalı-ğını ve boğazına sarılan elleri fark etti. Eresken'in şakaUarm-daki damarlar, küt küt atıyordu. Adam gözlerini açtığı zaman,üzerine çullanmış kadını gördü. Kadının yeşil gözlerinde, de-rin bir öfke vardı. Eresken kadının kendisini tanıdığını farkedince mutlu oldu. En azından, kendisini öldürenin kim ol-duğunu bilecekti. Eresken tırnaklarını kadının ellerine geçiripkadının bileklerini ısırmaya çalıştı. Fahişe casusları i]e bera-ber kendisini kaçırıp aşağılamanın bedelini nihayet ödeyecek-ti. Eresken kadının öfkesine karşı vücudunun ağırlığım kulla-nıp fahişeyi üzerinden attı. Eresken kadını kendi elleriyle öl-dürürken, Eresken'in babası da, kadının aşığını öldürecekti.Adam ayağa fırlayıp kılıcına uzandı. Eresken bağırsaklarında sıcak bir acı hissetti. Islak]^ gö-beğine ve kasıklarına doğru iniyordu. Sıcak ve kaygan sıvı kçe soğuyordu. Eresken elini zırhının içine sokunca, fa-îl >rlin ilk saldırıda karnına sapladığı bıçağı fark etti. Ereskenile dizlerinin üzerine düştü. Kalbinin her atışında, derin3. acı, tüm vücuduna yayılıyordu. 4-19?'Kurtarın beni!" Eresken tüm gücünü ve iradesini kulla-jk ormanın ötesine uzandı. Gri renkli yalçın kayalıkları ve ciiz bucaksız ovaları geçen sesi, okyanusun ötesine yönel-v gresken birinin zihnine girdiğini hissedince, acıyla irkildi favaya kaldırıldığında, acımasız bir kavrayışın bilincini ez-j-gjni hissetti. Eresken, babasının gazabı ile yüzleşmekterise,ulllltulmayı tercih ederdi. gresken ağaçların arasındaki bir açıklıkta kendine geldi.gurası, bıçaklandığı yere o kadar benziyordu ki ayağa fırlayıpceVresine bakındı. Kırmızı saçlı fahişe, ortalıklarda yoktu.£resken'in karnına saplanan bıçak, yere düştü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 237: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Sakinleş!" Eresken'in zihninde alaycı bir ses yankılandı. Eresken karnına dokundu. Pantolonları ve gömleği kaniçerisindeydi. Ama giysilerinin altındaki deri sapasağlamdı,gresken parmaklarını, vücudunda kalıcı bir iz bırakacak olankapanmış yaranın üzerinde gezdirdi. Eresken'in zihnindeki ses, "Bu yaraları, aptallığını sana ha-tırlatması için sonsuza kadar taşıyacaksın. Seni bu kadar na-rin bir biçimde aldığım için şükretmelisin," dedi. Eresken, dehşete kapılarak, "Çok merhametlisiniz," dedi.Yere eğilip bıçağı eline aldı. "Neredeyim?" "Seni bulup bir fok yavrusu gibi karnını deşmelerine izinvermeyecek kadar uzaktasın." Adamın sesinde küçümser birton vardı. .Eresken daha rahat nefes alıyordu. Kadının öfke-sindense, babasının alaycı tavrını tercih ederdi. Eresken'inzihnindeki ses, "Yola çık ve doğuya yönel," dedi. Eresken çabucak, "Emredersiniz," diye cevap verdi. Dalla-rın arasından alelacele koşan Eresken'in yüzünde ve ellerindeyeni sıyrıklar oluşuyordu. Yola ulaşınca, doğuya doğru koş- maya başladı. Eresken'in omuzları, zırhının ağırlığı a]reziliyordu. Kan ter içerisinde, aynı hızla koşmaya devanıkıvrılan yolu takip edince, yerde yatan cesetleri gördü420 Eresken durup elleriyle başını kavradı ve koyu kahveregözlerini, cesetlerin üzerinde gezdirdi. Eresken'in yüzünd 'kendisine ait olmayan, mutlu bir gülümseme belirdi. , "Bu, umut ettiğimiz şey değil. Ama bu konuda bir şeyleryapabiliriz." Eresken'in sesi, yine derinden ve uzaklardan ge-liyordu. "Bunu kullan ve eğer beni etkilersen, önceki başarı-sızlıklarını unuturum.. Ama eğer yine başarısız olursan, so-nuçlarına katlanırsın." Eresken, varlığının merkezine indirilen sert darbe ile sen-deledi. Tüm hisleri, fırıl fırıl dönüyordu. Zihnindeki varlıkgitmişti. Geride, sadece çaresiz körlüğün yankısı kalmıştı. Birbaşkasının gözleri olmak, zaten yeterince kötüydü. Ereskensessizce küfretti. Bu şekilde kontrol akma alınmak hoş değil-di. Eresken, öfkesini unutmaya çalışarak derin bir nefes aldıve ellerini birleştirdi. Alçak sesle, büyülü sözleri fısıldamayabaşladı. Bu, düşüncelerimi çalmak için zihnimde dolaşan ca-susları memnun edecektir, diye düşündü. Zihninin işgal edil-memiş gizli bir köşesinde, düşünceler belirdi. Teiriol'un askerleri, cansız, yerde yatıyorlardı. Bazıları kı-lıçtan geçirilmiş ama çoğu, sahte büyüler ile öldürülmüşler-di. Üç tanesi, büyülü ateş ile yanmıştı ve tanınmayacak hal-deydiler. Diğerlerinin vücutlarında yara izleri yoktu ama vü-cutları öyle garip bir şekilde bükülmüştü ki sanki görünme-yen bir çekiç, vücutlarını ezmişti. Cesetlerden birinin üzerin-de hâlâ dumanlar tütüyordu. Adamın başından ayağına kadar,kapkara bir yanık izi vardı ve yanmış etlerinin arasından ke-mikleri görünüyordu. Bir diğerinin, çenesi parçalanmıştı.Adamın yüzündeki kemikler, bir yumurta kabuğu gibi kırıl-mış ve kemiklerin uçları, beynine geçmişti. Derin yaralarınarasından, adamın beyni görünüyordu. Eresken, "Bunu nasıl yaptılar?" diye mırıldandı. Eresken zayıf bir hırıltı duyunca, dehşete kapılarak çevre-ce bakındı. Aynı ses, bir kez daha duyuldu ve Eresken, se-sin g^^ği tarafa yürüdü. Kana bulanmış yaprakların arasın- 4-21dan, masmavi gözler Eresken'e bakıyordu. "Teiriol?" Genç adam hıçkırarak ağlamaya başladı. "Kaçtım. Adamla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 238: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rı geri getirmeye ve onları toparlamaya çalışıyordum. Amaçakan şimşekle beraber, Seja'nm yere..." Adam, acı dolu birçığlık attığında, Eresken, adamın kılıç tutan elinin iş göremezhalde olduğunu fark etti. Adamın bilek kemikleri kırılıp de-risinden dışarı fırlamıştı. Parmakları kana bulanmıştı ve başparmağı kopmuştu. Teiriol parçalanmış kolunu tutup bir ço-cuk gibi ağlamaya başladı. Eresken, Teiriol'ü kollarından tutup salladı. "Neler oldu?"diye bağırdı. Ama genç adam, acıdan ve üzüntünden konu-şamayacak haldeydi. Eresken, Teiriol'ün çenesini tutup sertbir biçimde kaldırdı. Teiriol, bu ani saldırı karşısında şoke ol-muştu. Eresken, Teiriol'ün canını ne kadar yaktığını umursama-dan, adamın zihninde dolaşmaya başladı. Öyleyse, her şeyböyle oldu, diye düşündü. Büyücüler, en korkunç büyüleri-ni Teiriol'ün adamlarının üzerine savurmuşlardı. Kılıç ustası,ayakta kalanları doğramaya devam etmişti. Dağ Adamları bü-yü ve kılıç saldırısı arasında kalıp kendilerini koruyamadancan vermişlerdi. Soluranlı büyücü, kızıl saçlı kadını da yanı-na alarak koşmaya başlamıştı. Siyah saçlı adam, yaralı büyü-cüyü sırtına alıp kendi soylarına ihanet eden sarı kafalı adam-lar ile beraber, Soluranlı büyücünün peşinden koşmuştu. Eresken, Teiriol'ün çenesini bıraktı ve genç adamın başıyere düştü. Eresken yolun üzerinde gezinerek teker teker ce-setleri incelemeye başladı. Tanınmayacak durumda olanlarıbile inceliyordu. Bazıları, tüm yaralarına rağmen hâlâ son ne-feslerini vermemişti. Eresken, onların son yaşam kıvılcımları- 422

nı da söndürdü. Adamların üzerinde bu kadar çok yaken, kimse, son darbeyi kimin indirdiğini anlayarnazd ^öylesine bütün bir katliamdı ki kimse Eresken'den şüph l B^mezdi. Zaten, yardım gelmeyeceği için kısa süre sonra^ı^çeklerdi. Ama şimdilik, Teiriol'e ihtiyacı vardı. Eresken, yerdeile kıvranan genç adamın yanma gitti. "Ben yardım çağırmlıyım. Aritane'yi çağırmalıyım. Sheltya buraya gelip hâlâ hyatta olanları kurtarabilir." '*• "Henüz değil..." Teiriol başını kaldırdığında, çamur Vekana bulanmış yüzünde umut dolu bir ifade vardı. Ereskengenç adamın arzularını ele geçirince, genç adamın Aritane'yidüşündüğünü fark etti. Eresken, genç adamın evine olan öz-lemini kendi amaçları doğrultusunda şekillendirip kendi ni-yetini Teiriol'ün ihtiyaçları ile gizledi. "Buraya gelmelisin, aşkım. Bana gelmelisin. İhanete uğra-dık, katledildik. Gelmelisin." Eresken kendisini Ari tane nin bir açıklama bekleyen soru-larından güçlükle kurtardı. Adam, Aritanenin yetenekleri ır-kına göre dikkate değer ama benim ihsanlarımın yetenekleriile boy ölçüşemez, diye düşündü. Yine de, çok fazla zamanıyoktu. "Bu da neyin nesi?" Eresken ağzı açık, yola doğrubaktı. Teiriol başını Eresken'in baktığı yöne doğru çevirdi veEresken, kırmızı saçlı fahişenin bıçağını Teiriol'ün beyninesapladı. Eresken sapladığı bıçağı döndürdükçe, Teiriol'ün vü-cudu çaresizce titredi. Ölmeden önce, Teiriol'ün yüzünde,dehşet dolu bir ifade vardı. Dudaklarını büzüştüren Eresken, bıçağın kabzasını bıraktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 239: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Bıçak, Teiriol'ün beynine saplı kalırsa, alınması gereken birintikam daha ortaya çıkacaktı. Eresken ayağa kalkıp saldırıyauğradığı çalılıkların arasına doğru yürüdü. O fahişe, benimkanımı dökmenin bedelini, tüm kanıyla ödeyecek, diye dü- • ndü. Eresken, yaprakların arasına eğilip kadının kendisinerrıattığı dartlardan birini eline aldı. Dartm üzerinde, güneşjgı ile rengârenk bir tona bürünen, belirli belirsiz bir sıvıvardı-gresken oku kendi eline sapladı ve nazikçe yere yığıldı.Presken, kendisini zehrin sebep olduğu baş dönmesine bıra-jyp içinde beliren karşı koyma içgüdüsünü bastırdı. Yoldangelen ayak seslerini duyabiliyordu ve ama kendisini hareket-siz kalmaya zorladı. Eğer bunlar, öylesine yoldan geçen kişi-ler ise, fark etmezdi. Aritane gelene kadar, cesetleri ortadankaldırmazlardı ve kimse, onun anlattığından başka bir şeyeinanmayacaktı. Eresken kendisini zehrin cazibesine bıraktı ve bilincini yi-tirmek üzere olmasına rağmen gülümsedi. Aritane'nin dü-şünceleri, Eresken'in yanından geçti ve neredeyse, yerde ya-tan adamı ıskalıyorlardı. Aritane dehşete kapılarak gerçeğinfarkına vardı. Eresken zihnindeki düşünceleri serbest bırakıpyarı baygın bir biçimde, olduğu yerde uzanmaya devam et-ti. Adamın zihninde beliren cesetlerin görüntüsünü, Teiri-ol'ün utancı ve hüznü ile süslenmişti. "Aşkım..." Eresken'insesinde, hayal kırıklığına uğramış bir tutku vardı ve zihnin-den, Aritane ile ateşli öpüşmelerini geçiriyordu. Eresken, Ari-tane'nin isteklerini hiçbir zaman tam olarak yerine getirmi-yor, her zaman, daha fazlası için özlem duymasını sağlıyor-du. Aritane, Eresken'in bedenini görünce, sinirli olmasınarağmen, kalbi sevinçten küt küt atmaya başladı. Aritane ellerini Eresken'in başının akma koyup adamın ka-fasını göğsüne yasladı. Kadının hızlı kalp atışları, Eresken'inkulaklarında yankılanıyordu. Eresken kadının çok hızlı ve de-rin derin nefes aldığını fark etti. Adam, kendisini Aritane'ninzihnindeki kargaşadan korudu ve onu rahatlatmak için hiçbirşey yapmadı. Eresken gözlerini açıp bakışlarını güçlükle kadı-nın yüzüne odakladı. 424 Aritane'nin yüzü bembeyazdı ve şakaklarındaki daküt küt atıyordu. "Neler oldu?" ar "Seninle konuştuğumuz gibi, onlarla görüşmeyedik..." Eresken öksürdü ve ayağa kalkmaya çalıştı ama teVyere yığıldı. "Aramızdaki anlaşmazlığa son vermek için 1yücülerin üstüne düşen vazifenin, buradan ayrılmak olduönu söyledim..." "Size saldırdılar mı? Siz barış bayrağı açmışken?" ArıtanEresken'in başını kalbine bastırdığında, öfke ve şaşkınlık i]etüm vücudu titriyordu. Eresken, "Bunu beklemiyorduk. Teklifimizi kabul etmese-ler bile, saldırıya uğramayı beklemiyorduk," diye açıkladı."Ne oldu?" Eresken, Aritane'nin ilk şoku üzerinden attığını fark etti.Aritane herkes katledilmişken, Eresken'in hâlâ nasıl hayattaolduğunu düşünüyordu. Eresken kırmızı saçlı fahişenin gö-rüntüsünü Aritane'nin zihnine gönderirken, zehirli oklarınanısını ve öfkesini gizlemeye gerek görmedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 240: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Aritane, "Öyleyse gerçekten casusmuş?" diye bağırdı. "Daha da kötüsü, beni tanıyor." Eresken sesindeki nefre-tin, Aritane'nin zihnine kazınmasını istiyordu. "O kadın, Baş-büyücünün emriyle, babamın evini soymaya gelenlerden bi-ri. Beni kaçırmışlardı ve ölmekten çok korkmuştum..." Eres-ken sahte büyünün gücüyle okyanusta ilerleyen küçük tekne-nin görüntüsünü zihninde canlandırdı. Eresken'i kaçıranlar,eğer yolculuk esnasında acıkacak olurlarsa, Eresken'i yiyecek-lerini söylüyorlardı. "Yine benim için geldiler." Aritane,Eresken'in zihninde, adamın cezalandırılmaktan korktuğunuokudu. Ama Eresken, esas korktuğunun, babasının gazabı ol-duğu gerçeğim gizlemişti. Eresken, birkaç damla sahte gözyaşı döktü. "Onlara yardım edemedim, onların öldürüldüğü-nü duydum ama onlara yardım edemedim." Eresken adamla-rın ölüm anlarını Aritane'nin zihninde canlandırdı. Aritanesoluğunu tutup Eresken'e daha sıkı sarıldı. cresken yoldaki adamların sesini duydu. 'Bryn buradaj?" diye sordu,^ritane, "Ve Ceris," diye cevap verdi. "Sen dinlen, aş-kıi"-""Hayır!" Eresken, Aritane'nin kolları arasından kurtulupayağa kalkmaya çalıştı. "Onlara yardım etmeliyim, neler ol-

duğunu görmeliyim." Eresken, Aritane'nin omzuna yaslan-maya dikkat ederek ayağa kalktı. Eresken, Aritane'nin çok şaş-kın ve üzgün olduğunu ve birisinin kontrolü ele almasına çokihtiyaç duyduğunu fark etti. Eresken, güzel, diye düşündü.Şimdi herkesin, olayları kendi istediği gibi görmesini sağla-yabilirdi. Eresken, Aritane'nin desteği ile yürümeye başladı-ğında, Bryn ve Ceris'in, teker teker cesetleri incelediğini gör-dü. Yolun aşağısında, birkaç gri elbiseli aptal daha vardı. AmaEresken, onların isimlerini hatırlamaya gerek görmedi. Ceris, Teiriol'ün cesedi başında durup genç adamın başı-nın arkasına saplanmış hançeri görünce, elleri ile yüzünü ka-patıp "Hainlik! Cinayet! Kaçmaya çalışırken, arkadan bıçakla-mışlar," dedi. Lüle lüle sarı saçları ve bembeyaz bir yüzü olanCeris, düşüncelerini sesli olarak dile getirmişe benziyordu. Eresken, "Büyücülerle bir barış anlaşması yapmaya gel-miştik," dedi. Eresken zihnini bir acı ve pişmanlık duvarı ilekuşatıp meraklı düşüncelerden korudu. "Büyücülerden, ova-lılarla olan anlaşmazlıklarımızı adil bir dövüş ile sona erdir-memize izin vermelerini istedik. Bizi saygılı bir biçimde din-liyor gibiydiler ve biz de gardımızı indirdik. Onlara güven-mediğimizi ima edecek bir şey söyleyip onlara hakaret etmekistemiyorduk. Sonra aniden bize saldırdılar ve büyücüler,sahte büyüleri ile dehşet saçtılar." Eresken, zihnindeki duvar-da küçük delikler açıp olayların nasıl geliştiğine dair sahteanıları serbest bıraktı. Bryn kararlı bir biçimde Eresken'e doğru yürüdü. "Bizeher şeyi, en başından başlayarak anlat," dedi. Eresken adamın gerçeği zihninden kararlı bir biçimdekip çıkarmak üzere uğraştığını fark edince, dizlerinin titremsine izin verdi. Eresken, Aritane'in omzundaki kolunu serb426 bırakarak yere yığıldı. Kadın, Eresken'in yanma eğildi. "Onrahat bırakın. Farkında değil misiniz? Zehirlenmiş," diye hağırdı. ( Aritane pelerinini Eresken'in başının altına yastık yapü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 241: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Eresken zihninde aldatıcı bir ağ örüp diğerlerinin düşüncele-rini dinlemeye başladı. Aritane'nin sesinin bir elmas kadarsert olduğunu fark edince, rahatladı. Sheltya'nm düşünceleri,disiplinli olmasına rağmen, zihnindeki hilenin farkına yara-mamıştı. Aritane, "Çevrenize bakın ve tüm bu insanların nasıl öl-düğünü zihninize kazıyın. Herkese, buradaki insanların nasılkatledildiğini anlatacağız," dedi. Daha genç Sheltyalardan birisi, "Uzaktan ve bu kadar vah-şice ölüm saçmak..." dedi. Eresken, Aritane nin zihninden,konuşan Sheltya'nm adının Remet olduğunu öğrendi. Çocu-ğun genç ses tonu, yüzüne henüz olgun bir erkeğin gücününyansımadığını gösteriyordu. . . Bryn, "Büyücülerin yaptığı budur. Sence ovalılar, niye yıl-lar önce onları okyanusun ötesine sürdüler?" diye sordu. Diğer kadın, "Ya Jeirran ve adamları?" diye sordu. Adı,Krelia'ydı. Eresken kadının sinirli bir yüz ifadesine, kemiril-miş tırnaklara ve bitmek tükenmek bilmeyen arzular ile yıp-ranmış bir zihne sahip olduğunu hatırladı. Ceris, "Jeirran'a, karısının erkek kardeşinin böyle hain birbiçimde öldürüldüğünü kim söyleyecek?" diye sordu. Bryn yüzünde kararlı bir ifade ile, "Eğer gerçekten Had-rumal büyücüleri ile beraber çalışıyorlarsa, Suratimm'i sava-şın dışında tutmalıyız," dedi. Aritane dört' Sheltya'nm zihninde, kırmızı saçlı kadınıngörüntüsünü oluşturdu. "Tabii ki öyleler. Onların casusların- biri. Eresken'e saldırdı," dedi. "Hackal Kalesi'nde, büyü-. jje beraber, Cullam ı kandırmaya çalışıyordu. Daha ne ka-jar kanıta ihtiyacınız var?" Eresken'in yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Her şey, 427gresken'in istediği gibi gelişiyordu. Remet neler olduğunu anladı. "Öyleyse, bu bir savaş mıy-fa?" diye sordu. Bryn, "Biz istemedik ve biz başlatmadık. Ama böyle birhareketi cevapsız bırakamazdık," diye araya girdi. "Eğer ova-lılar, sahte büyünün gücünü de arkalarına alırlarsa, toprakla-rımızı ele geçirip burada yaptıklarının aynısını, bütün kale-lerdeki masum insanlarımıza da yaparlar," Aritane, "Savaşmahyız," diye bağırdı. "Bu, kalelerin insan-ları için basit bir anlaşmazlık değil. Bu, basit bir kılıç ve bal-ta dövüşü de değil. Sahte büyüye karşı bütün güçlerimizi kul-lanıp halkımızı desteklemeliyiz." Eresken ektiği tohumların yavaş yavaş filizlenmeye başla-dığını düşündü.Krelia, "Sheltya, tarafsız kalmaya yeminlidir," diye fısıldadı. Aritane, "Kaleler ile kaleler, kuleler ile kuleler arasındakianlaşmazlıklarda tarafsız kalmaya yeminliyiz. Ama kendi in-sanlarımız katledilirken, bu yeminin elimizi kolumuzu bağla-masına izin mi vereceğiz?" diye sordu.Remet, "Ama yaşlılar...," diye itiraz etti. Aritane cesur bir ses tonuyla, "Yaşlılara ben hesap verece-ğim," diye gürledi. "Sheltya hiçbir soya sadık olmadığına gö-re, ben de, herkesin ve kimsenin hizmetindeyim. Ben ya tümhalkımın geleceği için savaşırken bu yolda can vereceğim yada ağabeyim ovalılara karşı büyük zaferini kazandığında,onun yanında olup onu yeniden ailem olarak kabul edece-ğim. Yaşlılar, beni o zaman yargılasın. Eğer beni suçlu bulur-larsa, Alyatimm gibi ben de, kuzeydeki buz adalarına gider

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 242: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ve Misaen'in adaletinin yerini bulmasını beklerim." Bryn itiraz ederek bir şeyler söyledi ama Eresken, ne Hdiğini duyamadı. Aritane gittikçe sinirlenmeye başlamıştı. "Sence, doğru h'karar mı verdiler? Kendi haklarını savunmak için gerçek bı"yüyü kullananları sürgüne göndermek, doğru mu? Alyatimmne soğuktan dondu, ne de öldü, size bu kadarını söyleyebi'lirim. Eresken onların soyundan geliyor. O, halkımızın öz-gürce ve barış içerisinde yaşadığı buz adalarından, bize habergetirdi. Saf ve güçlü bir biçimde korudukları gerçek büyüyükullanmaktan korkmuyorlar. Biz burada konuşurken bile on-lar, büyüleri ile sahte büyücülere ve daha fazla toprak sahibiolmak için açgözlü bir biçimde ellerini okyanusun ötesineuzatan Tormalinlilere meydan okuyorlar." Eresken sessizce küfretti. Lanet olası kadın, her şeyi anlat-mak zorunda mıydı? Eresken, elini havaya kaldırarak Arita-ne'nin ilgisini çekmeye çalıştı. Aritane, Eresken'in yanına eğildi. "Bizimle misin?" diyesordu.Eresken nefesi kesilmiş bir biçimde, "Biraz su," dedi. Aritane, Eresken'in başını kaldırırken, Bryn, elindeki sumatarasından, adama su içirdi. Bryn, şüpheli bir ses tonuyla,"Öyleyse sen Alyatimm kanı mı taşıyorsun?" diye sordu. Eresken adamın gözlerinin içine baktı. "Büyükbabamınbüyükbabasının ataları, kendilerine Alyatimm diyen soyu ta-kip edip Misaen'in adaleti ile yüzleşmek üzere, buz adalarınagitmişler. Biz, kendimizi Elietimm olarak isimlendiriyoruz vekuzey okyanuslarındaki adalarımızda hayatta kalabilmek içingerçek büyüyü kullanıyoruz. Hadrumal'ın sahte büyüleri iledesteklenen Tormalin açgözlülüğünün saldırısına uğradık. İn-sanlarımı kurtarmak için yardım aramaya geldim ve benimleaynı soydan dostlar buldum." Bryn başıyla onayladı. Eresken taze kanın vücudundaki ya-ralardan dışarı akmasına ve Aritane'in üstünü başını kirletme-sine izin verdi. Eresken, Aritane'nin sıcaklığında huzur buldu. Beş Shelt-varlıktan üstün olan zihnin gücünü kullanarak güvenli birvere gittiler. Bu hikâye, Eresken'in kendi amaçları doğrultu-sunda yaptığı eklemeler ile beraber, tüm kalelerde anlatılın- 429ca, Dağ Adamları, sanki efsanelerde anlatılan korkak savaşçı-lar kendi ataları değilmiş gibi, savaş çığlıkları atarak ovalıla-rln üzerine saldıracaklardı. Ormandaki savaş, Eresken'in plan-ladığı birkaç küçük kaza ile civardaki ovalıların çiftliklerinesıçrayacaktı. Bütün Tormalinlilerin gözleri ve askerleri batıyayönelmişken, Eresken'in babası, saldırmak için en uygun za-manı bekliyor olacaktı. Eresken, babasının gazabından vekendisini cezalandırmasından ne kadar yoğun bir biçimdekorkuyorsa, ödülünün ve övgülerin tadını da o kadar büyükbir keyif ile çıkartacaktı. En azından, Eresken'in geleceğe aitdüşünceleri şimdilik bunlardı.' •• ?

BÜYVHBATİ YOLV,Son-YAzm 2'siW^25"^avaşlaym!" Nefes nefese kalmıştım. Durup böğrü^f me saplanan acının geçmesini beklemeye baslaJL dım. Derin derin nefes alıyordum. Başım zonklu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 243: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yordu. Sorgrad omzuna tutunmadığımı fark edince, duruparkasına baktı. Gren de aynısını yaptı. Darni yavaşladı. Ada-mın yüzü kıpkırmızıydı ve kan ter içinde kalmıştı. Darni om-zuna yaslanan Usara'yı bir kenara oturttu. "Saedrin'in taşak-ları adına! Sen göründüğünden de ağınmışsın, Usara!" tjsara'nm yüzü bembeyazdı ve midesi bulanıyordu. Be-nim midem de, Gilmarten'in büyüsü ile Kuzgun tahtası üze-rinde uçuşan bir kuş gibi, bir o yana, bir bu yana sürüklen-mekten alt üst olmuştu. Önemli değildi, vaktimiz olursa mi-demizdekileri boşaltabilirdik. Takip ediliyor muyduk? Sorgrad düşüncelerimi okumuş olmalı ki dönüp arkasınabaktı. "Hiçbir iz yok. Biraz daha yavaşlayabiliriz." "Şükürler olsun!" Gilmarten'in göğsü, derin nefes almak-tan hızla inip kalkıyordu. Ben, o kadar emin değildim. "Büyücüleri ne olacak? Gözaçıp kapayıncaya kadar buraya gelip eski adamlar gibi gölge-lerden çıkabilirler." Sorgrad sinir edici bir mantık yürüttü. "Nerede olursakolalım, bunu yapabilir," dedi. "Kılıçlarımızı temizleyip birsonraki karşılaşmayı bekleyelim." Sorgrad bizi yolu görebile-ceğimiz ama yoldan gözükmeyeceğimiz bir açıklığa götürdü.Sorgrad yola en yakın yere geçip ormanın derinliklerine doğ-ru ilerleyen belirli belirsiz izleri işaret etti. "Eğer ihtiyacımız 1 ırsa. o tarafa doğru kaçabiliriz ve tekrar yola çıkabiliriz."rgrad kılıcına bulaşmış kanları temizlerken, kılıcın bıçağı?zerine sinekler üşüştü. Gren kanlanmış eldivenlerine baktı. "Ben sadece, benden 431daha büyük ve daha çirkin kılıçlar taşıyan adamlardan kaça-r,m," dedi- Darni sırıttı. "Ve eğer adamların sayısı, öldürebileceğimiz-den fazlaysa," diye ekledi. Darni'nin, Dağlı kardeşlerle ne ka-dar uyum içerisinde savaştığını düşününce irkildim. İkisi za-ten yeterince kötüydü. Drianon beni kan dökmeye hevesliadamların elinden kurtarsın! Usara sendeledi. "Senin zehrin, büyücünün işini bitirme-miş midir?" diye sordu. Usara'nm pantolonlarmdaki yırtıktanaşağıya kanlar damlıyordu. Usara cüppesinin kenarıyla yara-sının üzerine hafifçe vurup üşüşen sinekleri kaçırdı. Gömleğimin terden sırılsıklam olmuş yakasını çekiştirdi."Sanmıyorum. Öldürücü bir karışım değildi," diye .açıkladım. Gren hayal kırıklığına uğradı. "Mavi tuz değil miydi?" di-ye sordu. "Zamanım yoktu," diye özür diledim. "Poldrion biliyorya, bu zehrin acısına katlanmaktansa, ölmeyi yeğler," diyeekledim. Gilmarten'in gözleri yerinden fırlayıp toprağın üzerinedüşecekmiş gibi duruyordu. Gilmarten'e doğru gülümsedim."Sen yaralanmadın, değil mi?" diye sordum. "Teşekkür ederim, hayır, leydim." Gilmarten, saygıylaönümde eğildi. "İtiraf etmeliyim ki biraz sarsıldım. Ama ya-ralanmadım," dedi. Gren, kolundaki sıyrığı inceldi, "Onlar başlattı," diye ho-murdandı. "Atlarımız, Pastamar'a çoktan ulaşmıştır. Bu lanetolasıca şeyi neyle temizleyebilirim?" Darni giysisinden koparttığı bir parça kumaşı ve içki şişe-sini Gren'e doğru uzattı. Darni de alkol ile ıslatılmış bir bez parçası ile bacaklarmdaki yaraların üzerine hafifçe dok

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 244: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Adam yüzünü buruşturdu. "Sırada sen varsın," diyereV k U'doğru baktı. Elieüınm piçinin, elimde açtığı yaralara baktım. Amaberelerden daha ciddi bir sorunum vardı. "O büyücü, onunıyorum." Usara, "Sen adamın cinsel tercihleriyle ilgili küfürler yafldırmaya başlayınca anlamıştım," dedi.Gren sırıttı. "Çok yakından mı tanıyorsun?" diye sordu "Şimdi şaka yapmanın zamanı değil," diyerek ters tersGren'e baktım. "Onun insanlarının, başkalarının zihinlerinegirip istediklerini nasıl elde ettiklerini çok iyi biliyorum." Se-sim sinirden titremeye başlamıştı. "Shiv, ben ve Ryshad, la-net olası buz adalarından kaçmaya çalışırken, o adamı tutsakalmıştık. İnsanların üzerinde otoriter bir havası vardı veönemli birine benziyordu. Eğer bizi tekrar sıkıştıracak olur-larsa, adamın hayatına karşılık, kendi hayatımızı takas yapma-yı planlıyorduk. Ama lanet olası büyülerini kullanarak elimiz-den kaçtı." Gren'in bana doğru uzattığı bezi alıp elimdeki ya-raların üzerine bastırdım.Usara, "Sen ona saldırdığın zaman yine kaçtı," dedi."Karnına saplanmış bir bıçak ile," diye ekledim. Büyücü, "Bu, onun çok güçlü olduğunu gösteriyor. Cese-dini kendi gözlerimizle görmeden, onun öldüğüne inanma-malıyız," dedi. Gren, "Cesedini görürsek, kafasını kesip kuşların kemir-mesi için bir sopanın ucuna taktıktan sonra, vücudundan ge-ri kalanı da yakmalıyız," dedi. Gren, Gilmarten'e doğru bak-tı. "Yakma olayını sen yapabilirsin," diye ekledi.Soluranlı büyücü bir şeyler mırıldandı. Darni gözlerini benim üzerime dikti. "Bir Elietimm büyü-cüsü, Dağ Adamlarına yardım mı ediyor? Bunun aynı adamolduğundan emin misin?" diye sordu. Sorgrad yüzünde neşeli bir gülümseme ile, Birbirimizemj benziyoruz?" diye sordu. "Eğer buradaki kızımız, aynıdam olduğunu söylüyorsa, aynı adamdır." Sorgrad'a yardımı olmadan Darni ile başa çıkabileceğimisöylemeye niyetlendim. Ama şimdilik, iriyarı ve küstah ada-^2 karşı sayıca üstün olmak istiyordum. Darni yere eğilip şi-keyi eline aldı. "Pantolonlarını çıkar, Usara. Yaram iyice te-mizlemeliyiz yoksa yarın çok daha kötü hale gelir." Usara itiraz etmeden pantolonunu çıkardı. Hepimiz baca-ğındaki derin yarayı görünce yüzümüzü buruşturduk. Hâlâyürüyebiliyor olmasına şaşırdım. Darni yaranın üzerine biraziçki döktü. Usara'nm yüzü, eskimiş kemikler kadar bembeyazkesildi ve sessiz bir çığlık attı. Darni giysisinden geri kalanı sargı bezi olarak kullanmayakarar verdi. "Hareket etme, Usara," dedi. Gren ile göz gözegeldim. Gren bana doğru bakıp sessizce bir şey söyledi. İlkseferinde, dudak hareketlerinden ne dediğini anlayamadım.Ama ikinci defasında, dudaklarını okumayı başardım. Danseden ayı. Ne demek istediğini anlamıştım. Darni, beline kadar çıplak-tı. Adamın, kıvırcık kıllarla kaplı ve kaslı vücuduna baktıkça, biravcının onu kolaylıkla bir hayvan sanabileceğim düşündüm. Usara'nm ağzının kenarı ve gözlerinin çevresi, gri renk-teydi. Çantamı karıştırdım. "Bakalım'senin için bir merhe-mim var mı? Bu zehri hafifçe yaranın üzerine sürersen, hiç-bir şey hissetmeyeceksin," dedim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 245: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara incecik bir gülümseme ile, "Ve bilincimi de kaybe-derim, öyle değil mi? Bence bu riske değmez," dedi. Gilmarten, "Bir dakika," dedi. Adamın avucunda titrek biralev yanıyordu ve öne doğru eğildi. "Yaranın çürümesini en-gellemek için metali ısıtın." Usara büyük iğnenin ucunun ısındığım ve renginin beya-za döndüğünü görünce, yüzünün rengi daha da soldu. Onun 434

dikkatini dağıtmak için bir şeyler bulmalıydım. "Usara Ksona ermeden, hepimizi öldürmeye niyetli olan Buz Ad Trm emrinde çalışan bir büyücünün burada olmasına nyorsun? Sence bu ne anlama geliyor?" Darni vazifesini yaparken, Usara dişlerini sıktı, "nAdamların, Kellarin'i ele geçirmeye çalıştığını biliyoruz Tremal ve Hadrumal, onların hırsına karşı koyuyor," dedi Gözlerimi, Usara'nm gözlerinden ayırmadan, "ÖyleySebu büyücünün burada ne işi var?" diye sordum. "Dağlıların başında zaten yeterince dert var. Eğer onlarıharekete geçirirlerse..." Usara sessiz bir küfür savurarak sus-tu. Büyücünün alnından aşağıya soğuk terler akıyordu. Darni, "Özür dilerim," diye araya girdi. "Bu bir yanıltma-ca olsa gerek. Düşmanının bir kanadında sorun çıkarırsanız,kuvvetlerini bölmek zorunda kalır." Gilmarten yüzünde endişeli bir ifadeyle, "Kuzey Solu-ra'nm Lordları buradaki karışıklıktan rahatsız olacaktır. Man-darkin'e karşı sınırımızı korumak için Dağ Adamlarına güve-niyoruz. Eğer geçitleri korumazlarsa, Mandarkin, eninde so-nunda bu durumdan faydalanacaktır," dedi. Başımla onayladım. "Böylece, batıda daha büyük bir karı-şıklık çıkar. Sizce de bu durum, Elietimm'in işine yaramazmı?" Darni kafasını kaldırdı. "Herkes dikkatini batıya odaklan-mışken, Buz Adamların gemileri, fark edilmeden Tormalinkıyılarına yanaşabilir," dedi. Darni'nin göründüğü kadar aptal olmadığını hatırladım."Veya Kellarin kıyılarına," diye ekledim. Darni homurdandı ve işine devam etti. "Bu büyücünün kar-şısına çıkmadan önce, niye burada olduğunu öğrenmeliyiz. Sorgrad, "Her ne planlıyorlarsa, bizim işlerine burnumu-zu sokmamızı istemiyorlar. Bahse girerim ki Hackal Kale-si'nden atılmamızın sebebi de budur," dedi. Gren, "Ve, buradaki pis işlerini Sheltya ya yaptırıyor. Enndan, o uzun boylu, aşağılık Sheltya'ya," dedi.i "Öyleyse amaçları nedir?" diye sordum. Herkes, boş göz-le bana bakıyordu. Usara acı ile dişlerini sıktı.Darni işini bitirdi. "Bu kadar," dedi. "Şimdi, neler olupLttigini Planir'e anlatmalıyız." Darni keskin kısmını temizle-melc için, kılıcını rutubetli ve yosunlu toprağa sapladı. Giysi-mden geriye kalanları, kılıcın açtığı deliğin içine sıkıştırdı,nudaklarmı yaladı. "Aslında, çok da anlatacak bir şeyimizyok," dedi. "Düşündüğünden fazlasına sahibiz," diye araya girdim.Düşüncelerimi nasıl kelimelere dökeceğimi bulamıyordum."Kadın bizi Hackal kalesinden attığı zaman, kapıya yakın du-ran Sheltyalarm, yüzlerini göstermediğini hatırlıyor musunuz?İçlerinden biri, benim bugün karnını deşmeye çalıştığım bü-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 246: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yücüydü." Ellerimin titremesine son vermek için el çırptım.Sorgrad, "Bize bunu söylememiştin," dedi. "Gerçeğin farkına bugün vardım." Ellerime bakıp titreme-diklerini görünce, mutlu oldum. "Hackal kalesinde olanlar ileilgili zihnimi kurcalayan bir şeyler vardı. Ama bunun ne ol-duğunu düşündüğüm zaman strese giriyordum. Tekrar dağ-lara çıkmak ve eski büyü ile karşı karşıya gelmek, beni kor-kutuyordu. Hepiniz, sebepsiz korkulara çok kolay yenilmedi-ğimi bilirsiniz, ve bugün, zehirli dartım ile büyücünün ica-bına bakınca, içimdeki şüpheler yok oldu. Bahse girerim, zih-nime girip her şeyi alt üst etti." Sinirlenmeye başlamıştım. Darni şüpheli bir ses tonuyla, "Bundan emin misin?" di-ye sordu. Usara, "Guinalle bana, bir insanı kontrol etmenin en ko-lay yolunun, onun arzuları ve korkularını beslemek olduğu-nu söylerdi," dedi. Düşünceli bir biçimde, "Ama bu yasak-tır," diye ekledi. Sorgrad yüzünde ciddi bir ifadeyle, "Sheltya, birini ceza-landırırken bunu yapar," dedi. Darni, "Öyleyse büyücünün yerine, kadın Sheltya da ,nu yapmış olabilir. Bu ne anlama geliyor?" diye sordu £*ni, inatçı bir biçimde, ilk aldığı kokuyu takip etmeye dey '436 ediyordu. "Şu anda bizim için önemli olan şey, peş^,olup olmadıkları," diye ekledi. Usara, "Ben onları izlemeye çalışırım," diye aray^ gird."Keşke başka bir şey kullanabilseydim. Kendi kanım üe ç ,mak hoşuma gitmiyor." Gilmarten, "Biliyor musun, bu çok zekiceydi," dedi. "Bubenim aklıma bile gelmezdi. Eğer o adamı bulmasaydı he'pimizin işi bitmişti," diye ekledi. Usara gülümsedi. "Birkaç kez eski büyü ile karşü^^büyünün etkisiyle hislerinin seni yanıltabileceği gerçeğinealışıyorsun. Sizden kimseyi göremeyince, çevreme başka tür-lü bakmam gerektiğini anladım." "Ryshad'm sana öğrettiği ve zihni koruyan efsunlu sözlerolmasaydı, bunu yapamazdın," dedim.Usara sinir edici bir biçimde büyüklük tasladı. "Bundanfazlası vardı," dedi. "Guinalle ve ben, Desise'ye karşı kendimi-zi nasıl koruyabileceğimiz konusunda araştırmalar yapmıştık."Sorgrad etkilenmişe benzemiyordu. "Büyü, ancak bu ka-dar işine yaradı. Adamı bıçaklayan, Livak'tı." Darni, "Çünkü Gilmarten, onu adamın yanma yolladı,"diye araya girdi. Darni büyücüleri korumaya çalışıyordu. Usara bacağını uzatmaya çalışırken yüzünü buruşturdu."Bence, Gilmarten'in büyüsü de çok önemliydi." Gren sabırsızlandı. "Evet, hepiniz çok zekisiniz. Usara, bü-yünü yap da bizi takip edip etmediklerini anlayalım," dedi. Usara içini çekti ve alnına düşen saçlarını eliyle düzeltti."İçine su doldurabileceğimiz bir şey var mı? Yanında mürek-kebi olan var mı?" Gilmarten kemerine bağlı küçük çantanın içinden gümüş-ten küçük bir şişe çıkartıp Usara'ya uzattı. Darni kaşlarını çat-tı. "Çantamda birçok şey var," diye mırıldandı. Sorgrad ceketinin ceplerini boşaltmaya başladı. ' Bununrerçevesi yok ama eğer güzel bir taş bulursam..." diyerekelim büyüklüğündeki aynayı inceledi. Gren, "Ağabeyim, her zaman, yakışıklı görünüp görün-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 247: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

mediğini merak eder," dedi. Sorgrad, "Sinyal göndermek, düşmanın gözünü kamaştır-mak ve Devriyelerin gelip gelmediğini görmek için sokağınköşesinden uzatıp çevreye göz gezdirmek gibi işlere de yarar.Ama bayanlara güzel görünüp görünmediğimi de bilmek is-terim," dedi.Darni, "Bunun içine su koyamayız," dedi. Gilmarten aynaya doğru uzandı. "Eğer izin verirseniz,"dedi. Soluranlı büyücü aynayı eline alıp inceledikten sonraavuçlarının arasına aldı. Konsantre olmaya başlayınca, büyü-cünün yüzünde belirli belirsiz bir gülümseme belirdi. Gil-marten, bir kaşık gibi büktüğü metali Usara'ya uzattı. Usara,dikkatli bir biçimde içine su doldururken, suyun taşmasınıveya buharlaşmasını bekliyordum. Ama olmadı. Usara, küçükçanağı kaldırıp içine baktı."Onları izleyebilecek misin?" diye sordum. Usara suyun içine bakarken, suyun yüzeyinden yansıyanyeşil ışıklar, büyücünün yüzünü aydınlattı. "Bizi takip etmi-yorlar. Görebildiğim kadarıyla, yol boş. Ama saldırıya uğra-dığımız yeri bulamıyorum. Benim büyümün, toprağın altınıüstüne getirdiğini ve Gilmarten'in hava büyüsünün, mutlakabir iz bırakması gerektiğini biliyorum." "Eski büyü," dedim. Eğer Desise'yi kullanarak kendilerinigizleyebiliyorlarsa, Usara'nm büyüleri işimize yaramazdı. Usara beni umursamayıp suyun içine daha büyük bir dik-katle baktı. Ama aniden elleri titredi ve parıltılı su yere dö-küldü. Darni eğilip çanağı Usara'nm elinden aldı ve kalan suyudöktü. "Bu kadar yeter. Usara, dinlendikten sonra tekrar de-neyebilir." Gren, Gilmarten'in omzuna hafifçe vurdu. "Bir de c0 .ne, dedi. Soluranlı büyücü tereddüt etti. "Korkarım, su büyüleri Vnusunda çok yetenekli değilim. Biz Soluran'da, daha çokleneksel elementimizle çalışırız," dedi. Gren'in gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum"Haydi, bakalım burada yiyecek bir şeyler bulabilecek miyiz," deyip Gren'i büyücülerin yanından uzaklaştırdım. Gren çalılara doğru bir tekme savurdu. "Bu büyücüler, ça-bucak alev alıp parlıyorlar. Ama kısa süre sonra, alevlerin ye-rini küller alıyor," dedi. "Adaletli ol," diye araya girdim. "Kısa süre önce kullan-dıkları büyüler, onları çok yordu. Eğer' güçlerini çok sık kul-lanırlarsa, halsiz kalıp ölebilirler. Bunu istemeyiz, öyle değilmi?" Gren, "Ben, karşıma çıkacak herhangi bir Elietimm'in ica-bına bakabilirim," dedi. "Ama sen, kan dökmeye başladığın zaman, ne zaman yo-rulduğunu veya ne zaman öldüğünü bile anlamayacak kadarbilinçsiz oluyorsun," dedim.Gren sırıttı. "Misaen beni böyle yarattı," dedi. "Öyleyse, büyücüleri de oldukları gibi yarattığı için şük-redelim," dedim. Çevreme bakmıp yenilebilecek, tanıdık birbitki görmeye çalıştım. Orman Halkının arasındayken, ottoplayan kadınların işlerini nasıl yaptıklarına daha fazla dik-kat etmeliydim. "Yoksa, dünyayı yönetiyor olurlardı." Zih-nimde eski bir hatıra canlandı. "Sence niye dünyayı yönetmi-yorlar?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 248: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Gren şaşkın gözlerle bana baktı. "Niye?" diye sordu. "Boşver." Üzerinde kıpkırmızı meyveler olan bir çalıyıişaret ettim. "Sence, bunu yiyebilir miyiz?" diye sordum. Gren kırmızı meyvelerden birini alıp ağzına attı. "Tadı fe-na değil." Meyvelerden birini kopartıp dikkatli bir biçimde kokla-dım- Böğürtlenden daha küçük ve daha koyu renkliydi. Mey-veleri gömleğimin içine meyveleri doldurmaya başladım.oeiki de büyücüler, bunun yenip yenmeyeceğini söyleyebi-lirlerdi. Gren, birkaç tane daha yiyerek şüphelerimi giderdi.Ona dikkatli olmasını söylemeye gerek görmedim. Otrick. Çalıların arasında dolaşırken, yaşlı büyücüyü dü-şündüm. O, iyi bir insandı. Planir'in pelerinini taşıyıp kon-süldeki sandalyesini parlatanlardan değildi. Otrick, okyanu-sun akıntıları ve rüzgârları hakkında daha fazla şey öğrenme-ye karar verince, bir korsan gemisine binmişti. Otrick, Eli-etimmlerin, savunmasız Kellarin kolonisinde yaşayanları kat-letmelerini engellemek için elinden geleni yapmıştı. Şimdi,bir Elietimm büyüsünün etkisi altında, sonsuz bir uykuyadalmıştı. Böylece, eski büyünün sırlarını açığa çıkartmamıbekleyen kişilere, biri daha ekleniyordu. Bir süre daha çevrede gezinip yiyecek bir şeyler daha bu-lup bulamayacağımızı anlamaya çalıştık. Anlaşılan, bu mev-simde, ormanda kendi başının çaresine bakmak, çok kolaydeğildi. Çiçekler ve çimenler, alay edercesine, meyvelerin ol-gunlaşacağı mevsimi müjdeliyorlardı. Diğerlerinin yanma ge-ri dönmeye karar verdik. Topladığım meyveleri paylaştırırken, "Tek bulabildiğimizbudur," dedim. En fazla payı Usara'ya verdim. Hepimiz, iş-tahla meyveleri yemeye başladık. Ama bu kadar yiyecekledoymamız mümkün değildi. Lanet olası atlar, nereye gitmiş-lerdi? Ormanda yürüyerek uzun bir yolculuk yapma fikri,hoşuma gitmiyordu. Ne yiyeceğimiz, ne de suyumuz vardı.Keşke, yiyecek bir şeyler daha olsaydı. Ellerimi gömleğime si-lerken, çevremdeki asık suratlı adamlara baktım. "Öyleyse,şimdi ne yapıyoruz?"Usara, "Planir ile konuşmalıyız," dedi.

Darni, "Çevreyi gözetleyip silahlı adam sayısını öğrye çalışmalıyız," diye araya girdi. "Eğer bu saldırganlar tbir kaleye aitse, bu, büyük bir sorun değil. Ama bu civ440 ki bütün kaleler ayaklanmışsa, işimiz zor demektir." "İstediğinizi yapabilirsiniz. Ben, eski büyünün sırlarını "-renmeye geldim ve kolay kolay pes etmem," dedim. Usara, "Oyun sona erdi, Livak. Tüm rünler yuvarlandı vceplerimiz, oyuna başladığımız zamanki gibi bomboş," decji "Öyleyse, yeni bir el için rünleri toplamalıyız. Eğer oyunu bırakıp masadan kalkacaksanız, kayıplarınızı gözden geçi-rirsiniz. Oyuna devam ederseniz, kaybettiğiniz paraları gerialabilirsiniz." Eğer gerekiyorsa, rünler hep aleyhinize yuvar-lanıyorsa, kendi şansınızı yaratabilirsiniz, diye düşündüm.Özellikle, diğer oyuncular zaferin tadını çıkartıyorlarsa. Darni'nin ses tonundan, benim hiçbir şey bilmediğimidüşündüğü anlaşılıyordu. "Bunu nasıl yapacağız?" Usara'ya doğru baktım. "Planir, Otrick'i uyandırmayı ba-şarabilir mi?" diye sordum. Usara, "Hayır," diye cevap verip iç çekti. "Guinalle'in tav-siye ettiği her şeyi denedik. Başarısız olduk ve eğer Planir ba-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 249: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

na söylemeyi unutmadıysa, kimse işe yarayacak bir şey bula-madı." "Bahse girerim, Elietimm büyücüsü, ne yapılması gerekti-ğini biliyordur. Bilgi, çalabileceğimiz bir gümüş kadeh değilama kadehin içindekini alabiliriz, öyle değil mi?" Usara ilgisiz ve sinirli gözlerle bana baktı. Darni'nin göz-lerinde ise heyecan dolu bir ışık vardı. "Bunu yapabiliriz, öyle değil mi?" diye ısrar ettim. "VeDağ Adamlarının neyin peşinde olduğunu öğrenebiliriz. Eli-etimm büyücüsünün planını açığa çıkarabiliriz. Eski büyühakkında, Guinalle'in cevaplayamadığı birçok sorunun ce-vabını öğrenebiliriz. Guinalle'in koruma büyülerinin işe ya-radığını biliyoruz. Eğer dikkatli olursak, Buz Adam bize tu- jj. duramaz.'-' Elietimm piçinin, zihnimin bir köşesine iliş-•rdiği mide bulantısı hissine rağmen, Elietimm büyülerin-

den korkmamıza gerek olmadığını ispatlayabilirdim. "Birkez onu yakalamıştık ve bir kez daha bunu yapabiliriz. Onu 441ele geÇıriP bağlarsak, başımıza bir bok çuvalı kadar bile dertaçamaz." "Bu fikre kesinlikle karşı çıkıyorum." Usara yine ayağakalkmaya çahştı ve acı dolu bir çığlık atıp yerine oturdu. Darni, "Eğer Saedrin, Ötekidünyanm kapısından geçmesi-ne izin vermediyse," dedi. "Eğer Raeponin işini yapıyorsa. Ama ya yapmıyorsa?" di-ye sordum.Darni, "Bunu nasıl bileceğiz?" diye sordu. "Bu." Elimi cebime atıp küçük bıçağı çıkartım. "Bu, kadınSheltya'ya ait. Kadın, adamla beraberdi ve yine onun yanın-da olacaktır. Usara onu bulabilir ve biz de adamı yakalarız." Usara, "Bizi kaleden dışarı atan kadından mı bahsediyor-sun? Sen bıçağı ondan mı çaldın?" diye sordu. Darni çok iyi hatırladığım tehditkâr bakışından attı. "Sen-ce kadın, ondan bir şey çaldığının farkına vardı mı? Sakın bi-zi bulmalarını bu bıçak sağlamış olmasın?" diye sordu. "Yirmibeş kadar adam, baştan aşağı silahlanıp sadece birbıçak için mi yola çıktılar?" Bir kaşımı havaya kaldırdım."Sanmıyorum. Ayrıca, bıçağının kayıp olduğunu fark etme-miştir. Fark etse bile, bir yerde düşürdüğünü düşünmüştür."Yüzünde ciddi bir ifadeyle bana doğru bakan Gikmarten'ebakıp gülümsedim. Sorgrad, "Eğer Livak, öğle yemeğinden sonra para keseniçalarsa, ancak akşam yemeğinde, hesabı ödemek istediğin za-man, kesenin kaybolduğunu fark edersin," dedi. Usara, "Ben, burada, Başbüyücünün otoritesini temsil edi-yorum. Ve bu plana kesinlikle karşı çıkıyorum. Bıçağı kulla-narak onları izlemek için size yardım etmem," dedi.Gren, "Senin için çalışmıyoruz," diye araya girdi.

Sorgrad tehditkâr bir ses tonuyla, "Veya Başbüyücüdiye ekledi. "Eğer sen yapmazsan, belki de ben deneri r?'"Usara'ya doğru döndüm. "Sana bu avda, boynunda442 tasma olan köpeğin ben olduğumu söylemiştim," diye ) 1Uçlatanı. "İster bize yardım et, ister etme, biz bu nlam , 'r~i ~ ' >. F Su-layacağız. 6Darni, "Bunu nasıl yapacağını görmek isterim. Bu, imv-„ j j. »Kan-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 250: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sız, dedi.Gren gülümsedi, "imkânsız diye bir şey yoktur." Sorgrad kardeşinin yanında durdu. "Risk almadan, basayi yakalayamayız," dedi. "Ve en kazançlı olan bahis, en riskli olanıdır," diyerek Da«lı kardeşlere katıldım. "Biz yola çıkıyoruz. Geliyor musunuz?" Darni, "Güvenliğimiz için bir arada olmalıyız," diye pUr_ledi. Büyücüler sabırsız ve kararsız bir biçimde birbirlerine ba-kılar. Usara'mn ne durumda olduğu düşünülecek olursa, ken-dilerini korumak için, büyülerin yanı sıra, kılıçlara ve zehir-li oklara da ihtiyaçları vardı. Yola çıktık ve Usara'yı umursamaksızın düşünmeye başla-dım. Birkaç anahtar rün, elimde değildi. Bu rünleri nasıl bu-labileceğimi düşünüyordum. Ama bu oyunu oynamaya ka-rarlıydım. .Kumar, her zaman kazanmak anlamına gelmez. Ba-zen, mücadeleler, berabere bitebilir.

BOLVffl SEKİZRüzgâr, Dalasor'doki hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır ve bu şarkı, rüzgâ-rın farklı yüzlerini açığa çıkartır. Kışın dondurucu rüzgârları, yazın sıcakmeltemi ve ovalarda kopan azgın fırtınalar, bu şarkıda anlatılıyor. Ve oeşsiz durgunluk anlarında, bir an için, neyin eksik olduğunu düşünürsünüz.Bu, o kadar sessiz harekete eden bir güçtür ki asla görülmezSürekli bir akıntıdır ama suyla ilgili değildir,Yanımızdan geçip gider ama yanımızda en son kalan, yine odur.Zayıfı, büker ve yaşam devam eder, güçlüsü ise, kırar ve parçalar,Arar ve dolaşır ve acımasızca, her şeyi açığa çıkartır,Yine de, hem gizler, hem de her şeyi uçurur.Dili yoktur ama karanlıkta bir çığlıktır,Soğuk ve zalim olanı, yükseklerden günışığını alıp götürürGökyüzündeki aylar, bu duruma acır ve kısalan geceleri yumuşatır,Nemli olanı, nazikçe öper ve tüm yaraları iyileştirir,Tepeleri, çiçeklerin ihtişamıyla taçlandırır.Fırtına, öfkelidir ve yağmur sırtınızı ıslatır,Bütün izleri büker, döndürür ve yıkayıp yok eder,Akimiz karışır ve tüm cesaretinizi yitirirsiniz,Ortalık sakinleşince, bilgelik gelir ve kalp atışı yavaşlar,

Korku kalmaz ve gerçek bilgi ortaya çıkar,Bilinen en gizli sırlarınız için, huzur vaktidir. 444

A

OfHİL KALESİ,Son-Yûzın 2'si

a

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 251: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

zun, taştan masanın üzerine, beyaz ketenlere sarılmışbir adam yatırılmıştı. Aynı keten kumaştan yapılmışbir başlık, adamın kafasına geçirilmişti ve kumaşınarasından, adamın sarı renkli saçının bir kısmı görünüyor-du. Adamın saç telleri, kana bulanmıştı. Havada, ağır bir ko-ku vardı. Dışarıda hava kararmış olmasına rağmen, adamınbaşucunda ve ayakucundaki mumlar, masanın çevresini ay-dınlatıyordu. Odanın geri kalanı, loş bir karanlığa bürün-müştü. Aritane adamın başucunda ağlayan üç kadını izliyordu.Kadınlar, adamı içine yatırdıkları deri kefenin ağzını dikiyor-lardı. "Cesedi tuzlamaya gerek olmadığım düşünüyorum.Eğer izin verirseniz, bir an önce törene başlayalım." Ismenia eğilip adamın mermer gibi beyaz alnını öptü. Ka-dın nazik elleriyle kefenin ağzını dikmeye devam etti. Eirys,ve Theilyn'in elleri o kadar titriyordu ki dikiş iğnelerini bilezor tutuyorlardı. Yaşlı kadın kafasını kaldırdı. "Ben, verdikle-ri sözlere hâlâ sadık olan Sheltya'nın gelip oğlumu, Misaen'inyargılaması için taşların üzerine yatırmalarım bekleyeceğim,"dedi. "Şimdi, dışarı çık." Kızlar dona kaldılar. Tek hareket eden şey, yanaklarındanaşağı süzülen gözyaşlarıydı. Aritane derin bir nefes aldı. "Be-nim çağrıma kulak verme nezaketini göstermek zorundasınızve ben de size bunun için teşekkür edeceğim. Eğer biz onuburaya getirmemiş olsaydık, oğlunuzun kemiklerini bile aslabulamazdınız." 446

yaln12 Ismenia gözlerinde öfkeli bir alev ile, "Lütfen biz'bırak da yasımızı tutalım," dedi. Aritane odanın dört bir tarafına saçılmış mobilyalatoz içerisindeki yere baktı. "Yas tutmak iyidir. Ama K 'abartırsanız, size bir faydası olmaz," dedi. Aritane ocağınnma gidip sönmek üzere olan ateşe birkaç odun attı. Eirys elleri titreyerek kefeni dikmeye çalışıyordu. "p*çocuğum erkek olursa, ona Teiro adını vereceğim, anne " Aritane gözlerini Eirys'in üzerine dikti. "Öyleyse gerçekten, karnında bir bebek taşıyorsun. Jeirran'm, bundan habe-ri var mı?" diye sordu. Eirys yüzünde hüzün dolu bir ifade ile, "Vaktim olmadıOnu o kadar az görüyorum ki..." dedi. Aritane soğuk bir ses tonuyla, "Ona söyleme," diye arayagirdi. "Hâlâ çocuğunu düşürme riskin var. Jeirran'm dikkati-nin, ne bir çocuk sahibi olma düşüncesiyle ne de onu kay-betme korkusuyla dağılmasını istemiyorum." Eirys gözyaşlarını silerken, Ismenia sinirli bir ses tonuyla,"Lütfen, bırak da kızımla ben ilgileneyim," dedi. Aritane, "Onun böyle kendini yiyip bitirmesine izin verir-sen, kısa süre sonra çocuğunu düşürecektir," dedi. Ses tonun-dan, bu konuda huzursuz olmadığı anlaşılıyordu. Theilyn'in gözlerindeki acıya, büyük bir şaşkınlık eklendive ağzı açık kaldı. Odayı, bir ölüm sessizliği kapladı. Mumışıkları, üç kadını aydınlatırken, gri cüppesi içindeki Sheltyakaranlıktaydı. Aritane, "İnançlarını savunmak için ölen tek kişi, Teiriol

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 252: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

değil. Hepsinin kemiklerinin, en kısa süre içerisinde Maewa-Iin'in yanma gitmesini sağlayacağım," dedi. Sheltya, gururlubir biçimde kapıya doğru yürüyüp kuleden dışarı çıktı. Eirys, "Niye vazifesini yapmasına izin vermiyorsun, an-ne?" diye sordu. Eirys'in gözleri, ağlamaktan kıpkırmızı ol-muştu. "Ona en azından bu konuda saygı göstermeliyiz. Bu-nu biliyorsun." Eirys ellerini bacaklarının üzerine koydu. TSlrıenia soğuk bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Onaşekilde saygı gösterme. Jeirran için yaptığı planların bo-casını istemediğinden, kocanın dikkatini dağıtacak hiçbirve tahammülü yok. Oğlumun ölümünden o sorumlu. Bir 447ekilde, bunun hesabını soracağımdan şüpheniz olmasın." Theilyn önce annesine, sonra Eirys'e baktı. "Böyle şeylersöylememelisin. Hatta düşünmemelisin," dedi. Ismenia, Theilyn'e dik dik baktı. "Yine bana hikâyeler mianlatacaksın?" diye sordu. Theilyn'in dudakları titredi. ."Onlar, kendileri hakkındakonuşulanları uzaktan duyabiliyorlar. Sheltya ve doğudan ge-len adam." Ismenia, "Onlara Sheltya diyerek, onları onurlandırma.Bunu hak etmiyorlar," dedi. Eirys gözlerinden boşanan yaşları sildi. "O zaman, Te-iro'nün törenini kim yapacak?" diye sordu. Theilyn bu hüzün dolu atmosfere daha fazla dayanamaya-rak ağlamaya başladı. "Hepsi benim hatam." Kız hıçkırdı vegüçlükle konuşmaya devam etti. "Eğer ona Eresken'in ne is-tediğini söylemeseydim, eğer Aritane'yi dinlemeseydim. Ni-ye yaptığımı bilmiyorum, ne düşündüğümü de bilmiyo-rum." "Sana gösterdikleri ilgi, gururunu okşadı. Sana iyi bir eş,zengin bir koca sözü verdiler. Veya sahip olmak istediğin herne ise onu vaat ettiler. Ama buna hazır değildin. Senin ne dü-şündüğünü bilmek için Sheltya güçlerine sahip olmam gerek-miyor, kızım. Benden seni bağışlamamı isteme." Theilyn hıçkırıklara boğularak merdivenlere yöneldi. Üstkata çıkarken, neredeyse sendeleyip düşüyordu. Ismenia içiniçekti ve başını ellerinin arasına aldı. Eirys sessizce olduğu yer-de oturup elindeki dikiş iğnesini parmaklarının arasında gez-dirmeye başladı. Sonunda, dikiş iğnesini yanlışlıkla parmağı-na batırırıca, şaşkın gözlerle parmağından akan kana baktı. Dışarından, isteksizce kuleye doğru yaklaşan bir adayak sesleri duyuldu. Kulenin kapısı yavaşça açıldı ve kaiçeriye ay ışığı süzüldü. Fithian içeri girip Ismenia'nm yne baktı. "Onu getirdim," dedi. Adamın omuzlarına yorluk ve hüznün getirdiği bir ağırlık çökmüştü. Fithian kapıyı sonuna kadar açtı ve Keisyl içeri girdi Kisyl, baştan aşağıya toza bulanmıştı ve tıraşsız yüzü, çok kirliydi. Keisyl masanın üzerinde yatan kardeşini görünce, PÖ?lerinde tarifsiz bir korku belirdi ve bir an duraksadı.Ismenia gülümsedi. "Oğlum, buraya gel," dedi. Keisyl ayaklarını sürüyerek annesinin yanma doğru yürü-meye başladı. Adam, gözyaşlarını tutabilmek için yüzünü bu-ruşturmuştu. "Üzgünüm. Çok üzgünüm. Onu durdurabilir-dim. Onu engelleyebilirdim..." Ismenia, Keisyl'in kolundan tuttu. "Bu, kimsenin hatasıdeğil," dedi. Keisyl annesine sarılıp onu kucakladıktan sonra kafasını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 253: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

kaldırıp ocağa doğru baktı. Ocağa atılan odunlardan biri, çev-reyi aydınlatarak alev aldı. Keisyl yüzünde öfkeli bir ifade ileocak demirlerinden birini eline alıp odunları sağa sola savu-ranca çevreye kıvılcımlar saçıldı. Keisyl elindeki demiri defa-larca ocağın içindeki yanan odunların üzerine indirdi. Çevre-ye saçılan kömürler, soğuk taşların üzerinde kırmızı renkle-rini kaybederek gri bir renge hüründüler. Bazı parçalar, halı-nın üzerine fırlayıp küçük yanıklar oluşturdular. Keisyl, çev-reye saçılan kömürleri teker teker ezip söndürdü. Ismenia veFithian, sessizce Keisyl'i izlediler. Eirys parmağının kanama-sını unutup dehşet içerisinde olan biteni izledi. Keisyl ateşi tamamen söndürdükten sonra ayağa kalktı. Ba-şını öne eğmişti ve titriyordu. Elindeki demiri bir kenara fır-lattı. Odadaki ölüm sessizliği, demirin yere çarpmasıyla du-yulan tangırtı ile bozuldu. Keisyl başını kaldırıp derin bir ne- ç s aldı- Konuşmaya başlayamadan, kulenin kapısı açıldı veiçeri Jeirran girdi. "Keisyl! Senin geldiğini gördüm. Keşke daha güzel birolay iÇin §eri dönseydin." Jeirran çevreye saçılan odun ve kö-bür parçalarını görünce, susup etrafına bakındı. "Sen ne yap-tığını sanıyorsun?" Keisyl yüzünde öfkeli bir ifade ile, "Kardeşimin bedeni tö-ren için beklediği sürece, burada ateş yakılmayacak," dedi. Jeirran sinirlenmeye başlamıştı. "Kale, insanlarla dolu veherkes aç. Hepimiz üzgünüz ama hayat devam ediyor. Akşamyemeği ne olacak?" Keisyl, "Gidin, kendinize başka bir yerde yemek pişirin.Burası bir yas evi," diye gürledi. Jeirran, "Şimdi savaş zamanı," diye itiraz etti. "Teiriol veonunla beraber ölenlerin intikamını almak için silahlandık.Bu işin sorumlusu olan ovalılar her kimse, onlardan bununhesabını soracağız." Jeirran odanın ortasına yürüyüp kendisi-ni onaylayan biri olup olmadığını görmek için çevresine ba-kındı. Keisyl yumuşak bir ses tonuyla, "Tüm olanların sorumlu-su sensin," dedi. "Teiro'yu yalanlarla kandıran sensin. Herşey, senin aptalca hırsın ve inançsız Sheltya'nm yüzünden ol-du. Bu kuleye bir can borçlusun, Jeirran." Jeirran, "Bu kalenin duvarlarının ötesini göremiyorsun,değil mi?" diye bağırdı. "Teiriol benim ne yapmaya çalıştı-ğımı anlamıştı. Doğru zamanın geldiğinin farkındaydı. O..." Keisyl başını iki yana salladı. "Teiriol, seni memnun et-mek istiyordu," diye araya girdi. "Senin söylediklerini dinle-mesinin tek sebebi buydu. Herkesi memnun etmek ve huzur-lu bir yaşam sürmek istiyordu. Belki de, karısı ve çocuklarıile beraber yaşayıp oğullarına bırakacak mütevazı bir mirasasahip olmak istiyordu. Sen, Teiriol'ün elinden her şeyini al-dın, Jeirran. Tıpkı, Selerima'da hapisten çıkabilmek için, ge- 450

lecekteki çocuklarının elinden, sahip oldukları parayı ald -. ı . ı» singibi. Jeirran'm yüzü bembeyaz oldu ve bir an için yan PÖ ıEirys'e baktı. Eirys, şaşkın bir yüz ifadesiyle, "Neler söylUyQJeir?" diye sordu. Jeirran öne doğru hamle yapıp Keisyl'in yüzüne bir yum

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 254: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ruk savurdu. Keisyl, tökezleyerek geri çekildiğinde, patlayandudağından kanlar akıyordu. Jeirran meydan okurcasınaEirys'e doğru baktı ama ağzını açıp konuşamadan, Keisyl, Je-irran'm üzerine atıldı. Keisyl'in apar katı, Jeirran'm çenesindepatladı. Keisyl diğer yumruğunu Jeirran'm midesine geçirin-ce, Jeirran, iki büklüm yere yığıldı. Ama kendisini çabucaktoparlayarak ayağa kalkıp Keisyl'e kafa attı. Jeirran'm alnı, ne-redeyse Keisyl'in burnunda patlıyordu. Keisyl, Jeirran'm ku-lağına vurdu ve Jeirran, acı dolu bir çığlık attı. Keisyl neleryaptığının farkına varıp bir an için duraksaymca, Jeirran eli-nin tersiyle Keisyl'e bir tokat attı. Jeirran'm parmağmdaki yü-.züklerden biri, Keisyl'in yanağını çizdi. Keisyl küfredip Jeirran'm omuzlarından tutup adamı geri-ye doğru iterek Jeirran'ı kulenin taştan duvarına yapıştırdı.Keisyl, Jeirran'm yüzüne ardı ardına yumruklar indirmeyebaşladı. Jeirran, güçlükle de olsa, Keisyl'in elinden kurtulupbir kez daha kafa atmaydı denedi. Ama Keisyl'in öfkesine kar-şı koyması mümkün değildi. Keisyl, metal uçlu çizmeleri ileJeirran'a bir tekme savurdu. Jeirran mücadeleyi bırakmayıpKeisyl'in yüzüne tükürüp dizini Keisyl'in midesine geçirmekistedi. Keisyl kolaylıkla yana çekildi. Jeirran, Keisyl'den uzak-laşıp duvarın yanındaki taburelerden birini eline almaya ça-lıştı. Keisyl, Jeirran'm kolundan tutup onu taburenin yanın-dan uzaklaştırdı. Ismenia ayağa fırlayıp ocak demirlerinden birini eline al-dı. Ismenia demir ile ocağı dövmeye başladı. "Durun! Du-run! İkiniz de durun!" diye bağırdı. İki adam da, şaşkın göz- i rle Ismenia'ya baktılar. Ismenia, sütunun tabanındaki taş-lardan birini yerinden hareket ettirmeye çalışıyordu. Fithi-r, Ismenia'nm yardımına koşup, demir çubuğu kullanaraktaS1 yerinden oynattı. Ismenia, "Eirys! Bunu sen yapmalı-sln," dedi. "Boşver, Eirys. Onların dediklerine inanma!" Jeirran, Ke-isyl'in elinden kurtulmaya çalıştı. Ama Keisyl, Jeirran'ı sıkı sı-kı tutuyordu. Keisyl gözlerinde acımasız bir ifadeyle, "Artıksenin ne mal olduğunu anlamanın zamanı geldi," dedi. Eirys elini taşın çıkartıldığı boşluğa sokup küçük bir kutu-yu dışarı çıkarttı. Keisyl yüzünde kuşku dolu bir ifadeyle ku-tunun kilidini açmaya çalışıyordu. Ama elleri o kadar titriyor-du ki anahtarı deliğe sokamıyordu. Ismenia, Eirys'in başındadikiliyordu. Sonunda, Eirys kutunun kapağını açtı. Eirys boş kutunun içine baktıktan sonra gözlerini Jeir-ran'm üzerine dikti. "Gündönümü'nde, burada altınlar vardı.Ben gördüm, hepimiz gördük. Altınlar nereye gitti? Ne yap-tın altınları?" Ismenia, "Gündönümü'nde gerçekten altın var mıydı?"diye araya girdi. "Yoksa bu da kızkardeşinin kandırmacaların-dan biri miydi? Nerede senin iyi niyetin, Jeirran?" Keisyl, Jeirran'ı duvara doğru fırlatıp odanın ortasına doğ-ru yürüdü. "Sen hiçbir işe yaramazsın, Jeirran."Jeirran bir eliyle sakalını sıvazladı. "Daha önemli şeyler..." Keisyl, Jeirran'a doğru bir adım attı. "Benim için dahaönemli bir şey yok. Benim ailem için de. Ailemizden birisiöldü ve ona saygı göstereceğiz." Keisyl, Jeirran ile burun bu-runa geldi. "Sen, bizim kanımızdan değilsin. Seni bu kaleyebağlayacak bir çocuğun yok. Kızkardeşime yerdiğin sözleritutmadın. Kardeşimin cansız bedeni burada olduğu sürece,ne sen, ne de senin aşağılık adamlarından hiçbiri, buraya gir-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 255: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

meyecek, anlıyor musun?" Jeirran'm yüzü öfkesinden kıpkırmızı olmuştu, "wburadan dışarı atacak, ne de karımdan uzak tutacak u.- 1sahip değilsin."452 Keisyl bir yumruğunu havaya kaldırdı ama vazgeçerek 'dirdi. Jeirran'm yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. Keianiden Jeirran'a doğru hamle yapıp adamı tuttuğu gibi ya)/paça dışarı fırlattı. Jeirran'm mücadelesi, Keisyl'in öfkesivlbaşa çıkamamıştı. Jeirran merdivenlerden yuvarlanıp yere kapaklandı. Sendeleyerek ayağa kalkan Jeirran, kızgın gözlerleburnundan soluyarak Keisyl'e baktı. Jeirran pantolonuna bu-laşmış tozları silkeleyip üstünü başını düzeltti. Ama yüzünde-ki kıpkırmızı renk için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Arkası-nı dönüp hızlı adımlarla kuleden uzaklaştı. Keisyl bir süre Jeirran'm arkasından bakıp kapıyı kapattı.Sırtını kapıya yaslayıp derin bir nefes aldı ve gözlerini kapat-tı. "Eirys, özür dilerim. Öyle demek istememiştim." Eirys hâlâ şaşkın gözlerle boş kutunun içine bakıyordu."Bunu nasıl yapar?" Ismenia, "Hırsı ve açgözlülüğü yüzünden ne hale geldik.Bırak o kutuyu, Eirys," dedi. Eirys kutuyu yavaşça yere koydu. "Ben odama çekilece-ğim," dedi. Keisyl'in yüzüne baktı. "Lütfen, sabaha kadar be-ni rahatsız etmeyin," diye ekledi. Eirys ağır ağır merdivenle-ri çıkmaya başladı. Keisyl kapıya bir yumruk patlattı. "Durumun daha ne ka-dar kötüleşebileceğini hayal bile edemiyorum. Şimdi bildi-ğim tek şey, her şeyin benim hatam olduğudur." Fithian, "Herkes kendisini suçlamaktan vazgeçerse, hepi-miz yaralarımızı sarabiliriz," diye araya girdi. Adam sütun-dan çıkarttığı taşı tekrar yerine koydu. "Terio yetişkin biradam sayılır ve aklı yerindeydi. Kendi seçimlerini kendisiyaptı, yaşadı ve öldü. Bu her zaman böyledir. Bir yolu ve-ya diğerini seçersiniz ama hiçbir zaman, Maevvalin'in karşı- za ne çıkaracağını bilemezsiniz. İki adam, donmuş bir gö-L üzerinde yürürler ve Misaen, rünlerini yuvarlar. Adam-adan biri, kırılan buzun içine düşüp donarak ölürken, birjigeri, kırılan buzun arasından balık tutar ve hayatta kalır. 4Ş3^Terio, bir göçük altında kalıp da ölebilirdi. Ama bu şekildeöldü."Ismenia'nm gözlerinde eski anılar canlandı. Kadın başıylaonayladı. Keisyl başını iki yana salladı. "Bu, senin anlattığın gibi birdurum değil," diye homurdandı. "Her şeyin sorumlusu Jeir-ran. Tatlı sözler ve vaatler ile insanları kandırıp herkesin ba-şına bela açıyor. Ovalılara karşı bir savaş başlatan da o." Keisyl pencerelerden birinin yanma yürüyüp dışarıya bak-tı. Dışarıda toplanan adamlar, kulenin kapalı kapısına doğrubakıyorlardı. Adamlar, başlarını öne eğmiş, bir şeyler mırıl-danıyorlardı. Keisyl çaresizce, "Adamlarını üzerimize sala-maz, öyle değil mi?" diye sordu. Ismenia, Keisyl'in yanma yürüyüp dışarıya baktı. "Ben oaptalın hiçbir şey yapamayacağını düşünüyorum." Keisyl ve Ismenia, bir tıkırtı sesi duyunca irkildiler. Başla-rını çevirip baktıkları zaman, Fithian'm, sandıklardan birininkilidini açtığını fark ettiler. Adam, sandığın içerisinden bir şi-şe çıkartıp bardaklara saman rengi bir sıvı doldurdu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 256: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Keisyl elini kapının sürgüsünün üzerine koydu. "Anahtar-lar nerede, anne?" diye sordu. Ismenia boynuna asılı zincirin ucundaki anahtarları Ke-isyl'e doğru uzattı. "Burada," diye cevap verdi. Avludaki adamlar, kalenin kapısından gelen gürültü ile be-raber başlarını çevirip o tarafa baktılar. Jeirran başı dik bir bi-çimde adamlara doğru yaklaştı. Kulenin merdivenlerine çıkanJeirran, bir süre kulenin kapalı kapısına baktıktan sonra,adamlara doğru döndü. Keisyl kapalı kapının arkasından, Je-irran'm gözlerini kendisine doğru diktiğini hissetti. Jeirran, "Hepiniz, neler olduğunu biliyorsunuz," <jjvkonuşmaya başladı. Sesini yükseltmemişti ama ses tonundotoriter hava, herkesi susturdu. Bir eliyle kuleyi işaret ede >\454 "Bu evde yas tutuluyor," dedi. "Sheltya, ölenleri aileleriteslim ettikçe, birçok evde daha yas tutulacak. Biz, yas tutmaya alışkın insanlarız. Misaen bizim için, işlenmesi zor topraklar yarattı ve Maevvalin'in testleri, çok acımasız olabiliyorAma bu, kabul edebileceğimiz bir kader değil. Bu, ormanınve dağların bize sunduklarına karşılık, bizden alman bir candeğil. Bu hayatlar, bizden çalındı. Barış görüşmelerimiz, ka-na bulandı. İyi niyetle görüşmeye gidenlerin cesetleri, dörtbir tarafa savruldu." Adamlar kızgın bir biçimde kendi aralarında bir şeyler ho-murdandılar. Jeirran bir süre bekleyip konuşmaya devam etti. "Bu hakarete cevap vermeyecek miyiz? İnsanlarımıza vetoprağımıza karşı işlenen bu suçun da karşısında durmayacakmıyız? Ovalılar ve onların Orman Halkından dostları, yolla-rın kontrolünü ele geçirip ticaret yapmamızı engellediklerin-de ne yapacağız?" Jeirran'm sesi, kendisinden beklenmeyecekkadar sakindi. "Artık, bu gidişe bir dur demenin vakti gelme-di mi? Artık, bizim haksızlıklara karşı sessiz kalmayacağımızıöğrenmelerinin zamanı gelmedi mi? Bunları konuştukça hü-zünleniyorum ve sizi de gereksiz sorularla meşgul ediyorum.Ne yapacağınıza karar vermelisiniz. Benim, intikamını almamgereken bir cinayet var. Bu intikamı alana kadar, karımın evi-ne adım atmayacağım. Ovalıların kemiklerini kırmadan, karı-mın ocağından bir ekmek bile yemeyeceğim. Ancak, oğulla-rıma ve kızlarıma, onların hayatlarını güvence altına aldığımısöyleyebileceğim zaman buraya geri döneceğim. Misaen veMaevvalin şahidim olsun. Damarlarımdaki son damla kana ka-dar, verdiğim bu söze sadık kalacağım." Jeirran kuleden uzaklaşırken arkasına dönüp bakmadı. İn-sanların arasından geçerken, adamlar, Jeirran'm elini sıktılar hafifçe omzuna vurup kendisini tebrik ettiler. Bunu yapa- yanlar, ellerini havaya kaldırıp savaş çığlıkları atmaya baş-ladılar- Bir süre sonra, havadaki ellerin yerini parıltılı silahlaraldi- Kalabalık kalenin kapısına doğru yürümeye başladı. İn- 455sanlar dar geçitten geçerek kalenin dışına çıktılar. Adamlar-dan bazıları, dükkânlara ve atölyeler koşup ellerinde çuvallar,kılıçlar ve oklarla kalabalığa katıldılar. Kalenin dışında topla-nan insan topluluğu, bir an için durup hep bir ağızdan ba-ğırdı. Adamların sesi vadide yankılanınca, ağaçlardaki kuşlar,ürkerek gökyüzüne yükseldiler. Keisyl, "Sizce Eirys bunları duymuş mudur?" diye sordu.Yüzünde çaresiz bir ifadeyle, "Eğer duyduysa, döndüğü za-man Jeirran'ı kucaklayacaktır," diye ekledi. Ismenia, "Duyup duymadığı beni ilgilendirmiyor. Bakalım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 257: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

verdiği sözleri tutabilecek mi?" diye sordu. Keisyl, "Söylediklerine inanmıyorsun, öyle değil mi?" di-ye sordu. Keisyl yüzünde düşünceli bir ifadeyle, "Bu kapınınniye kendisine kapalı olduğu ile ilgili açıklama yapmaktansa,içinde bulunduğu durumdan faydalanıp sözler vererek kendi-sini affettirmeye çalışıyor," diye ekledi. Ismenia, "Verdiği sözlere inansa da, inanmasa da, fark et-mez," dedi. Fithian, "Misaen ve Maevvalin, gerçeği açığa çıkaracaktır,"diye araya girdi. Keisyl, "Süslü sözlerle insanları kandırıp güç kullanarakkuleye giremeyeceğini anladı," dedi. Adam içini çekip ko-nuşmaya devam etti. "İnsanların üzerinde bu kadar büyük et-kiye sahipken ve onların lideri olduğunu her fırsatta dile ge-tirirken, her şeyi riske atıp kapıyı kırmak istemedi. Çünkü ka._pı ile beraber, eski gelenekleri de parçalamış olacaktı."Fithian, "Hiçbiri kapıyı kırmaya cesaret edemezdi," dedi. Ismenia, "Jeirran o kadar akıllı değil. Tüm bunları planla-yan, o fahişe kızkardeşidir," dedi.

Ari tane birçok şey olabilir, belki de aptaldır ama bir fhişe değil."Beklenmedik ses, duygu yüklüydü ve bir erkeğe aitti Ismenia'mn yüzü bembeyaz oldu ve arkasına dönüp Ses-kime ait olduğuna baktı. Fithian, elindeki şişeyi tehditkâr bibiçimde havaya kaldırdı. Keisyl annesinin önüne geçip kaslarını çattı. "Theilyn! Sen ne yaptığım sanıyorsun?" Kız odanın ortasına doğru yürüdü. Kızın yanındaki gncüppeli adam, başlığını geriye doğru attı. Theilyn, titreyenbir ses tonuyla, "Bryn'i bulmaya gittim," dedi. Theilyn, Te-iriol'un cansız bedenine baktı. "Sen, beni affetmeyecek olsanda, Teiro için bir şeyler yapmak istedim," dedi. Bryn ellerini göğsünde birleştirdi. "Endişelenmek içinhaklı bir sebebi var. Bu mevsimde, cesedi tuzlasanız bile, çü-rüyebilir," dedi. Ismenia, "Aritane'nin kuyruğundan ayrılmayan Shelt-ya'nm, oğlum için tören yapmasını istemiyorum. Riski gözealıyorum ve gerekirse, yaptığım seçimlerin hesabını veririm,"dedi. Bryn ağırlığını bir ayağından diğerine aktarıp konuşmayabaşladı. "Aritane'nin yaptıklarının doğru olup olmadığını,Gündönünıü'nden Ekinoksa kadar tartışabiliriz. Ama bununTeiriol'e bir faydası olmaz. Onu böylece ortada bırakamam.Öyle görünüyor ki bir gün içerisinde buradan ayrılıyoruz.Buradan ayrıldıktan sonra, bu olaylarla bağlantısı olmayan birSheltya'ya haber gönderip bu konuyla ilgilenmesini isteyece-ğim. Ama sizden, ne Jeirran'm ordusu, ne de buradaki Shelt-yalar hakkında, hiçbir şey söylemeyeceğinize dair söz verme-nizi istiyorum." Keisyl bir Sheltya'mn sesinde korku olacağını asla düşüne-memişti. Ismenia şaşkın bir yüz ifadesiyle, "Ben yalan söylemek is-tesem de, Sheltya bunu anlar," dedi. Bryn, "Teiriol'ün nasıl öldüğünü söylemeyin. Veya ovalı-ların topraklarında saldırıya uğradığını söyleyin. Ama bir ba-r)ş görüşmesinin parçası olduğundan veya Jeirran'm amaçla-rından bahsetmeyin. Sheltya, sizin üzüntünüze saygı duya- 457

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 258: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

çaktır," dedi. Theilyn, "Bence bu, iyi bir pazarlık, anne," diye araya gir-di. "Önemli olan, Teiriol için bir tören yapılması. Eğer birşeyler anlatırsak, Sheltya hepimizi teste tabi tutar ve Eirys'inbuna dayanabileceğinden emin değilim." Ismenia ellerini karmakarışık saçlarının arasında gezdirdi."Ben yalan söylemem ama onlar bir şey sormadan da hiçbirşey anlatmam."

BÜYÜKBAfı YOLU,Son-YAZin 6'sı

Qökyüzünden üzerimize oklar yağmaya başladığındaDağ Adamları henüz bize çok yaklaşmadığından, çokfazla endişelenmedim. Benim esas derdim, midemde -ki açlık ve susuzluktan kuruyan boğazımdı. Yol boştu ve di-ğerlerinin birazcık önündeydim. Sıram geldiği zaman, Usa-ra'ya omuz vermeye niyetim yoktu. Büyücü, bacağındaki acı-ya rağmen, kaba asasına dayanarak elinden geldiğince hızlıhareket etmeye çalışıyordu. Oklar büyük ağaçların altındaki sık çalıların arasından ge-liyordu. Havada ıslık çalarak üzerimize gelen oklara bakarken,hepsinin alev aldığını gördüm. Yolun iki tarafındaki gölgeler-de alevler yükseldi ve yanan oklar zararsızca yere düşerken,havada yanık tüy kokusu vardı. Çalıların arasındaki hışırtı,saldırganlardan birinin yerini belli etti. Hemen diğerlerininyanma gittim. Gilmarten'in yüzünde mutlu bir ifade vardı. Darni elinde büyük kılıcıyla öne çıktı. "Kimseyle savaşmakistemiyoruz. Bir ateşkes imzalayamaz mıyız?" diye bağırdı. Çalıların arasından, genç ve kızgın bir ses duyuldu. "Za-ten savaşmışsınız. Yaralılarınızı görebiliyoruz." İkinci bir ses,ağaçların tepesinde de düşmanlarımız olduğunun habercisiy-di. Ama bu ses, Orman dilinde konuşuyordu. Hepimiz şaşkıngözlerle birbirimize baktık. "Sen, oradaki, bizim kanımızdansm. Bir tutsak mısın yok-sa bir hain misin?" Sesimi yükselterek, "Babam Orman Halkmdandı. Amaben, ovalılar tarafından yetiştirildim," diye bağırdım. "Bura- daki insanlar, yıllardır benim dostumdur. Onlar kimseye sal-dırmadılar." Ani bir sessizlik oldu. "Ya yaralı olan?" Bu ses başka birtaraftan gelmişti. Kaç kişiyle karşı karşıya olduğumuzu merakettim. Adamın Tormalin aksanından ve ses tonundan, dahayaşlı biri olduğu anlaşılıyordu. "Üç gün önce saldırıya uğradık," diye bağırdım. "Atları-mızı ve çantalarımızı kaybettik. Ve sadece, Ormandan geçipgitmek istiyoruz." İlk ses, daha kararsız ama daha kızgın bir ses tonuyla,"Kim saldırdı?" diye bağırdı. Bu genci ikna etmek daha ko-laydı. Ama düşüncesizce bir şey yapabilirdi. Sorgrad, "Dağ Adamları," diye cevap verdi. "Batılılar. Benve kardeşim, dağların Orta Kısımlarında doğduk. Ama yıllar-ca ovalılarla beraber yaşadık. Ticaret yapmak istiyorduk amakovulduk." Darni yüzünde endişeli bir ifadeyle, "Niye böyle yolu kes-tiniz? Saldırıya mı uğradınız?" diye sordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 259: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

İlk ses, "Saldırıya uğradık, evlerimiz yakıldı, domuz gibiavlandık," diye bağırdı. "Sizin arkadaşlarınız gibi sarı kafalıve arkalarına büyünün desteğini alan adamlar yaptı hepsini."Usara, "Büyü? Ne çeşit bir büyü?" diye bağırdı.Öne doğru bir adım atıp çalıların arasına göz gezdirdim."Bu, ateşi ve suyu kullanan, garip rüzgârlar estirip toprağıparçalayan bir büyü müydü? Yoksa hislerinizi köreltip zihni-nizde korku ve dehşete sebep olan bir büyü müydü?" "Bu şeyler hakkında ne biliyorsun?" Bu, yeni bir sesti vedaha sakindi. "Bu, insanların zihinlerini etkileyen büyüyü araştırmakiçin dağlara çıktım." Darni ve Usara'mn dik dik bana baktık-larının farkmdaydım. Yolun diğer tarafından bir ıslık sesi duyuldu. Çalıların ara-sından, Orman Halkından bir adam öne çıktı. Orta yaşlı ada- mm kocaman bir göbeği, yer yer beyazlamış kestanesaçları ve Darni'ninki kadar ciddi, köşeli bir yüzü vardı "Alılar yaklaşıyor. Yoldan çekilin, bunları sonra tartışırız çj460 yemek ve su verebiliriz." Darni ve büyücüler, öne doğru birkaç adım attılar. Usasendeliyordu. Gren bana doğru baktı ve ben de Sorgrad'baktım. Üçümüz büyücüleri takip ettik. Ağaçların ve çalılarınarasından açığa çıkan adamları görünce, sayılarının benimbeklediğimden daha fazla olduğunu anladım. Adamların ce-ketleri çamura bulanmıştı. Adamların kol ve bacaklarına yeşilve kahverengi bez parçaları bağlanmıştı. Yüzleri ve saçları dabu bez parçaları ile gizlenmişti. Bu adamlar, ağaçların arası-na mükemmel bir şekilde gizlenebilmek için böyle giyinmişolmalıydılar. Hepsi silahlıydı ve sırtlarında, Gilmarten'in bü-yüleri ile yakabileceğinden çok daha fazla sayıda ok vardı. Yaklaşan atların sesini duyunca yola doğru baktım. Adam-ların kafaları ve sırtları gözüme ilişti. Giysilerinden ve kestanerengi atlarından anladığım kadarıyla bunlar ovalılardı. Yola çı-kıp onları selâmlayabilirdim. Onlardan yardım isteyip benigüvenli bir yere götürmelerini isteyebilirdim. Duraksadığımıfark eden Sorgrad, bana doğru dönüp gözlerimin içine baktı. "Eğer istiyorsan, gidebilirsin. Ama ben burada kalıyorum.Yaptıklarının hesabını onlardan soracağım. Beni sürgünegöndermelerinin yanı sıra, artık beni öldürmek istemelerininbedelini de ödeyecekler." Elietimm piçinin zihnime iliştirdiği korkunun, yenidenalevlendiğini fark ettim. Ama öfkem, korkuyu parçalayıp yoketti. Sorgrad elini bana doğru uzatıp elimi sıktı. Sessizce ba-şımla onayladım ve onu takip ettim. Yolun kuzeyinde, arazidaha da engebeliydi. Sık kümelenmiş ağaçların altındaki top-rak, yosunlar ve yapraklar ile kaplıydı. Her zaman yemyeşilolan ağaçlar, kasvetli bir biçimde gökyüzüne yükseliyorlardı.Toprak, yer yer, böğürtlen çalıları ve karaçalılarla kaplıydı. yüzlerinde ciddi bir ifadeyle yanımızdan yürüyen Orman

Halkı, güneydeki Orman Halkına çok benziyordu. Adamlarıncene ve göz yapıları, vahşi ormanın doğusundan ve batısın-dan gelenlerle karıştıklarını gösteriyordu. 461 Çakıl taşlarıyla kaplı, küçük bir tepenin etrafından dolaş-tık ve kendimizi, ardında yalçın kayalıklar olan bir çukurunkenarında bulduk. Çevremizdeki sönmüş kamp ateşlerininbaşında, Orman Halkından insanlar oturuyordu. Bu insanları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 260: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sayısı, birkaç yüz kadar olmalıydı. Her birinin yanında veyasırtında, içinde yiyecek ve eşyaların olduğu bohçalar vardı.Birçoğunun yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Bazıları ise, yüz-lerinde sinirli bir ifade ile silahlarını bileyliyorlardı. Yaşlı birkadının yüzündeki ciddi ifade ile kucağındaki çocuğun yü-zündeki şaşkın ifade, tam bir tezat oluşturuyordu. Çocuğunannesinin, nerede olduğunu merak ettim. Bizi buraya getiren adam, "Dağ Adamları," dedi. "Yüksektepelerden aşağı inip bize saldırdılar. Yakıp yıkarak, bizi top-raklarımızdan ettiler." Gilmarten'in yüzünde endişeli bir ifade vardı. "Lideriniz-le konuşmalıyız." "Onların liderleri yok. En azından senin anladığın anlam-da bir liderleri yok," diye açıkladım. Adama doğru dönüp"Sizin için avlanan adamlar nerede? Şifacılar nerede?" diyesordum. Darni kaşlarım çattı. "Usara'nın bir şifacıya ihtiyacı var,"dedi. "Evet, biliyorum." Sinirlenmeye başlamıştım. "Şifacılarveya iz sürücüler, bize Dağ Adamlarının nereden saldırdığınısöyleyebilirler. Haritası olan var mı?" îki büyücü de, başlarını iki yana salladı. Ama Sorgrad ba-şıyla onayladı. "Buradaki araziyi çok iyi bilirim," dedi. Adama doğru döndüm. "Bir şifacıyı nerede bulabiliriz?"diye sordum. Adam bir mağaranın girişini işaret etti. "Şurada," diyevap verdi. Kalabalık insanların arasından yürürken, GrenSorgrad huzursuz oldular. Dağlı kardeşlerin sarı kafaları, kive kahverengi tonlardaki kafaların arasında onları ele veriyodu. İnsanların homurdanmaları, dostça değildi. Bizimle beraber gelen Orman Halkı, insanlarının arasına karışıp meraklısoruları cevapladılar. Sorgrad'a doğru bakıp gülümsedimAma Sorgrad'ın yüzünde hâlâ ciddi bir ifade vardı. Havadayenilginin duyarsızlığından çok, gergin bir bekleyiş vardı. Buinsanların, resmi olarak bir lideri yoktu ama yine de Sorgradve Gren'i linç edecek sağduyuya sahiplerdi. Çok sayıda insan, battaniyelere sarılıp taşların üzerine ya-tırılmıştı. Adamların vücutlarındaki yaralara yeşil merhemlersürülmüş ve lekeli kumaş parçaları ile yaraları sarılmıştı. Bir-kaç kadın ve adam, yaralıların arasında gezinerek, adamlarınbaşlarını kaldırıp onlara tahta bardaklardan su içiriyor veyaağızlarına birer parça ekmek sıkıştırıyorlardı. Şifacılardan bi-ri, gri renkli saçları olan ve gözleri sargı beziyle sarılmış birkadının başucunda çömelmişti.

Adam kafasını kaldırdı. "Yeni yaralılar mı, Bera?" diyesordu. Adamın ceketinde kurumuş kan izleri vardı ve tırnak-larının arası kana bulanmıştı. Yanımızdaki adam, "Bu, Harile," dedi. Adam şifacıya doğru döndü. "Senin için bir yaralı ve hepimiz için bir bilme-ce," diye ekledi. Usara sendeleyerek adama doğru yürüdü. Adam büyücü-nün bacağındaki sargı bezini görünce, "Bakalım ne durum-da," dedi. Usara asasına yaslanarak pantolonunu sıyırdı. Adam, Usa-ra'nm bacağındaki kötü kokulu sargı bezini çıkartırken, Usa-ra acıyla dişlerini sıktı. Yara yeşilimsi pembe bir renge bü-rünmüştü ve uğursuz bir biçimde şişmişti. Yaranın arasından

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 261: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sarı irin akıyordu. Usara'nm ne kadar şanslı olduğunu düşün- düm- Eğer bacağına gelen darbe ile kemiği kırılmış olsaydı,Sepimiz için çok daha kötü olurdu. Böyle bir durumda, ba-cağını bile kaybedebilirdi ve yaranın mikrop kapması sonu-cunda ölebilirdi. Harile iriyarı ve yuvarlak yüzlü bir kadına bir şeyler söy-ledi. Kadın, bir çanağın içerisine su doldurdu ve çantasındançıkarttığı bitkilerden bazılarını suya ekledi. Elindeki çanak ileHarile'nin yanma yaklaşan kadının, Orial'in söylediği şarkıyımırıldandığını duydum. Harile çanağı alıp sıcak ve güzel ko-kulu suyu kullanarak Usara'nm yarasını temizledi. "Şişkinlik,yaranın olduğundan daha kötü görünmesine sebep oluyor." Usara'nm omuzları çöktü ve titreyen elini yüzünde gez-dirdi. Pantolonunu dizlerine kadar sıyırmış olan büyücü,cüppesinin altındaki pis gömleği ile zavallı bir figüre benzi-yordu. Bir büyücü için, büyü yeteneklerini gerçek dünyadadenemek, güzel bir şey olmalıydı. Ama bu büyücü, gizli ada-sında tekrar güvende olmaktan çok mutlu olacaktı. Bir veyaiki ayakla da olsa, bu yolculuğu tamamlayıp tamamlayanlaya-cağını düşündüm. Harile, "İyileşme sürecini hızlandıracak merhemlerimiz devar. Acıyı azaltabiliriz ama senin mutlaka dinlenmen gereki-yor," dedi. Usara pantolonlarını kaldırırken, Darni, "İyileşeceksin,Usara," dedi. "Şimdi, nerede saldırıya uğradınız ve kaç kişiy-diler?" Konuşan, kelleşmeye başlayan kafasında yer yer bembeyazsaçları olan, yaşlı bir adamdı. "Üzerimize çöken fırtına hak-kında ne biliyorsunuz?" Bera, "Bu Apak," diye açıkladı. "İz sürücülerin en yaşlısı."Yaşlı adamın arkasında, sabırsızca bizden bir cevap bekleyenadamlar vardı. Darni bilinçsiz bir küstahlıkla adamlara doğru baktı. "Ben,Hadrumal Başbüyücüsü Kara Planir'in temsilcilerinden biri- 464

yim. Usara, Planir'in güvendiği büyücülerden biridir ve rımarten, Soluranlı bir büyücüdür." Gilmarten, ismi geçinsaygıyla adamların önünde eğildi. Apak, Darni'nin kendini beğenmiş tavrına aynı şekildkarşılık vererek, "Bu felaketin arkasında büyücüler mi var'"diye sordu. Apak, parmaklarını kemerinin içine sokarak"Dağ Adamlarının yanında büyücülerin olduğunu biliyoruz "diye ekledi. "Bahsettiğiniz büyücülerin bizden olmadığı konusunda si-ze garanti verebilirim." Darni'nin daha ılımlı bir ses tonuyla konuştuğunu farkedince rahatladım. Ama Apak, etkilenmiş gibi durmuyordu."Ya siz üçünüz?" Apak'm ve arkasındaki adamların gözlerin-de, güvensiz ve sert bir ifade vardı. Adamların düşmanca ba-kışlarını fark eden Gren, kıpırdadı. Sorgrad, Col aksanıyla, "Dağların Batı Kısmında ticaretyapmayı ümit ediyorduk. Uzun zaman önce, dağlardan sü-rüldük ve şimdi de bizi öldürmek istiyorlar," dedi. Sorgrad,Usara'yı işaret edip suçlayıcı gözlerle kendisine bakan adam-ları umursamayıp ciddi bir yüz ifadesine büründü. Apak içinde biriken hayal kırıklığını kusacak bir kurban

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 262: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bulmanın sevinciyle, "Dağ Adamları bizden ne istiyor?" diyesordu. "Niye kendi insanlarımıza kucak açan kaçaklar konu-mundayız?" Adamın Orman aksanı, akıcı Tormalin dilini bo-zuyordu. "Ben ve adamlarım, çimenlerin yemyeşil olduğu te-pelerde eşeklerimizi otlatıyorduk. Kadınlar bitkileri toplarken,diğerleri de, tilki veya yabani tavşan avlıyordu. Barınakları-mız, her sene aynı yerde kurarız. Dağ Adamları sürülerini da-ha yükseklerdeki çayırlara götürmüşlerdi ve kazıları ile meş-guldüler. Ama her zaman, bazıları tepelerden aşağıya inip bit-kilere ve ahşap eşyalara karşılık, metal eşyalar takas etmeyegelirlerdi." Apak'm yüzündeki öfke, yerini şaşkınlığa bırak-mıştı. "Bize doğru gelen Dağ Adamlarını görünce endişelen- jnedik. Ama hepsinin ellerinde kılıçlar ve mızraklar olduğunufark ettik. Sayıları, bizim iki katımız kadardı. Bizleri hırsız veparazit olarak nitelendirdiler. Topraklarında avlandığımız içinbize lanetler okuyup postlarını çaldığımızı söylediler. Barınak- 4-65larımızı yaktılar ve ellerine geçen her şeyi ya parçaladılar yada ateşe attılar. Kadınlara zorla sahip olmak istediler ve karşıkoyanları kamçıladılar." Apak'm sesinde, alev alev yanan biröfke vardı. "Gündönümü'nden önce ve sonra, tepelerde avla-nırız. Ama mevsim değiştiğinde, onların topraklarını terkederiz. Dağ Adamları, yükseklerden gelir ve biz de daha gü-neye ineriz." Apak'm sesi, gözlerinde canlanan kötü hatıra iletitremeye başladı. "Kaçtık. Başka ne yapabilirdik?" Çevredeki insanlar, kendi aralarında fısıldaşmayı bırakıpçevremizi kuşattılar. Herkesin ilgi odağı bizdik. Dami beklediğimden daha nazik bir ses tonuyla, "Ve son-ra?" diye sordu. "Bizi tepelerden sürmek, onlara yetmedi. Ormana kadarbizi takip ettiler. Her durduğumuzda, ne kadar gizlenmeyeçalışsak da, saldırıya uğradık. Karşı koymaya çalışanlar, kılıç-tan geçirildi ve kaçmaya çalışanlar, büyü ile tutsak edildi."Adam büyü kelimesini sanki lanetli bir sözcükmüş gibi telaf-fuz etmişti. Çevremizdeki adamlar da aynı kelimeyi mırıldan-dılar. Adamların arasından en kolay nasıl kaçabileceğimi dü-şünmeye başladım. Gren ve Sorgrad, kendi başlarının çaresi-ne bakabilirlerdi. Dami ve büyücüler de kendi kendilerineyetmek zorundaydılar.Usara, "Kullandıkları büyü nasıl bir şeydi?" diye sordu. Apak gözlerini Usara'nın üzerine dikti. "Ben büyü hakkın-da ne biliyorum ki?" diye gürledi. Apak'm bakışları, zararsızgörünmeye çalışan Sorgrad'm ve yerinde duramayıp kıpır-danmaya başlayan Gren'in üzerine odaklanmıştı. Nazik bir ses tonuyla, "Bize ne olduğunu anlatır mısın?"diye sordum. "İnsanlar delirdiler. Burası ile güney denizleri arasındak-iler bir ağacı ezbere bilenler bile ormanda kayboldular. Bazılan, kızkardeşlerinden ve ağabeylerinden korkup kaçmCa466 kendilerini dağlıların kucağında buldu. Bazıları ellerine bı-çak, ocak demiri veya her ne geçirdilerse, birbirine saldırdıDağ Adamları, adamların haline bakıp güldüler ve onları öl-dürdüler." Bera kendi hikâyesini anlatmaya başladı. "Binek hayvanla-rımız deliye döndü. Ormanın daraldığı, bataklıkların üst ta-rafındaki derelerin oradaydık. Sazlıklarla kamışları kesiyor veayışığınm, yumurtlamak için dereye gelen balıkları açığa çı-kartmasını bekliyorduk. Tepelerden geldiler, bize hakaretler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 263: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yağdırdılar ve yakaladıklarını öldürdüler. Ama Dağ Adamları,asla bataklıkların oraya gelmezdi. Buralarda seyahat ettiğimyıllar boyunca, bataklıklara indiklerini hiç görmemiştim. Tamkaçmaya çalışırken, binek hayvanlarımız bize saldırdı. Deliyedönüp yaklaşan herkesi ısırdılar ve çifte attılar. Bazılarınınkalpleri korkudan patladı ve oldukları yere yığılıp kaldılar." "Saldırıya uğradığımızda, bizim atlarımız da çılgına dön-dü," dedim. Usara sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Bu, be-nim yapabileceğim bir büyü değil. Benim büyülerim, güçle-rini dünyayı yaratan dört elementten alır. Ateş, su, toprak vehava. Eğer bataklıkların orada eğer size saldıran ben olsay-dım, bataklığın kötü kokulu suyunu yükseltir, insanlarınayakları altındaki çamuru eriterekip onları tutsak eder veyabir sis oluşturup herkesi şaşırtırdım." "Bu, onları rahatlatmıyor, Usara," diye araya girdim. Apakbelindeki hançerin kabzasını kavramıştı ve hepimiz, huzursuzolmaya başlamıştık. Gilmarten, "Bizim büyülerimiz, zihni etkilemez," dedi.Bütün bakışlar, Soluranlı büyücünün üzerinde odaklandı."Bu, yeni ve kötü bir büyü." "Daha doğrusu, kötü adamların elindeki eski büyü," diyedüzelttim. Guinalle ve öğrencileri, bir gün, eski büyüyü ok-yanusun bu tarafında kullanabilirlerdi. Kalabalığın arasından bir ses, "Eğer siz büyücüyseniz, bel- 467jci de bize yardım edebilirsiniz," dedi. Herkesin gözlerindeumutlu bir ifade belirdi. Gilmarten, "Lord Astrad'a yemin ettim, bunu yapmam,yasaktır. Ve ben bu konuda tartışamam çünkü Ormanda daKralın kanunlarının geçerli olduğunu düşünüyorum," dedi. Usara, "Planir'den izin almadan bunu yapamam," diyeekledi.

Darni, "Bu Dağ Adamlarına saldırmak için izin almaya ih-tiyacın yok," diye araya girdi. "Bir büyücü, kendisini veyasavunmasız olanları korumak için büyü yapabilir." Darni,Usara'ya doğru bakıp nazikçe başıyla onayladı. Darni'nin yü-zündeki gülümseme, bana bir bekçi köpeğinin hırlamasınıhatırlattı. Usara'mn yüzünün daha beyaz bir tona bürünebileceğinisanmıyordum. Ama o, bunu da başardı. Harile öne doğrueğilip keskin kokulu bir yaprağı büyücünün burnuna yaklaş-tırdı. Büyücü öksürdü ama yüzüne birazcık da olsa renk gel-mişti. Darni, "Dağ Adamlarının nerede kamp yaptıklarını bula-biliriz. Hareketlerine bakıp planlarına dair ipuçları elde ede-biliriz. Bu şekilde, onlardan kaçabiliriz.," dedi. Kısa bir süredüşündükten sonra, "Ama artık, onlara bir ders vermenin za-manı gelmedi mi?" diye sordu. Bera ve Apak kuşkulu gözlerle birbirlerine baktılar. Amaçevremizdeki insanların gözlerinde belirli belirsiz bir umutışığı vardı. İstiyorsa, rünleri böyle yuvarlayabilir, diye düşün-düm. En azından, bu şekilde, Sorgrad ve Gren'in diri diri gö-mülmelerini engeleyebilirdi.Bera, "Biz mi?" diye sordu.

"Aynı Dağ Adamları, bize de saldırdılar." Darni, kollargeniş göğsünde birleştirip kollarındaki kasları açığa çıkartı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 264: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Bu haliyle, Orman Halkının gözüne, bir dev gibi görünüvn468 olmalıydı. "Bence, ortak bir düşmanımız var, ne dersiniz?" Harile, "Bir süre dinlenmeden, hiçbir yere gitmiyorsunuz," diyerek Darni'nin önüne geçip adamın kolunu çinıdik-ledi. Darni'nin kolunda, Orman adamının çimdiklediği yerdehafif bir kızarıklık vardı. "Ayrıca, bir şeyler yiyip içmedenkendinize gelemezsiniz." Çevremizi kuşatan insan topluluğu, kısa süre içersinde da-ğıldı. Ama ilk geldiğimizdeki ölüm sessizliğinin yerini heye-canlı mırıldanmalar almıştı. Bazıları gülümsüyordu. Kayalardan birinin üzerine oturdum. "Umarım, ne yaptı-ğını biliyörsündür, Darni," dedim. Darni, "Usara onların yerini bulunca, saldırımızı planlaya-biliriz," dedi. "Bu insanları metal zırhları ve keskin kılıçları olan DağAdamlarının üzerine, deri zırhlar ve bıçaklarla salacak olur-sak, büyük bir katliam yaşanır," diye itiraz ettim. Sorgrad, Darni'ye doğru döndü. "Planın nedir?" diye sor-du. Darni'nin yüzü, vahşi kedilerin acımasız yüz ifadesine bü-rünmüştü. "Her zamanki gibi. Onların sinirini bozup açığaçıkartacağız ve öldüreceğiz." Sorgrad gülümsedi. "Adamımız ne yaptığını biliyor," de-di. Alaycı bir ifadeyle, "Sırrınızı benimle paylaşmak ister mi-siniz?" diye sordum. Darni duygusuz bir ses tonuyla açıklamaya başladı. "Düş-manı sinirlendireceğiz. Gruptan ayrılanları öldüreceğiz. Belkibirkaç kez, gecenin karanlığından faydalanıp kamp yerlerinesaldıracağız. Dağ Adamları, toprağın her bir santimetresi içinağır kayıplar verince, Ormanda kalmanın bedelinin çok ağır olduğunu fark edecekler." Darni çevresindeki insanlara gözgezdirdi. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Şişman kadının bana doğru uzattığı tahta kâseyi aldım veiçindeki sıcak çorbayı içmeye başladım. "Bu çok uzun bir 469oyun." Sert ekmeğin tadı çok güzeldi. Sorgrad'm cebindençıkartıp bana verdiği kaşıkla sebze ve et parçalarını kaşıklayıpkısa süre içerisinde yemeği silip süpürdüm. Çorbaya koyulan,büyük ihtimalle geyik etiydi. "Bu daha iyi." Darni kendi kâsesinin dibini iyice sıyırıpelinin tersiyle ağzım sildi. Ben de en az onun kadar kirli gö-rünüyordum. Usara, "En yakındaki tehdidi bulmalıyız," diye mırıldan-dı. "Apak'a saldıranları." Gren savaş stratejisi ve taktiklerinden bahsedilince, yüzün-de hevesli bir ifade belirdi. "Kuzeyden gelen en az üç tehditolmalı," dedi. Darni, "Bahse girerim, Elietimm büyüleri ile koordineediliyorlardır," dedi.Sorgrad, "Bence de," diye ekledi."Öyleyse, bu duruma bir son vermeliyiz," dedim. Gren çevresine bakındı. "Bu insanlardan nasıl bir saldırıgücü oluşturmayı planlıyoruz?" diye sordu. Darni, Gren'e doğru bakıp heyecanlı bir ses tonuyla ko-nuşmaya başladı. "Apak'm insanları, saldırıya uğradığındaGrynth'e ne kadar yakm olduklarını düşünün. Bera neredey-se Göl Topraklarının kenarmdaymış. Bir şeyler yapmalıyızyoksa tüm Ferring Kanyonu, kendini bu işin içinde bulacak.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 265: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Eğer bu gerçekleşirse, mevsim sona ermeden tüm Ormanıateşe vermiş olurlar. Eğer Büyük Batı Yolu kapanacak olursa,Brakesvvell ne yapar? Ya Pastamar?" Usara, "Acele etmemeliyiz," diye araya girdi. "Adım adımgitmeliyiz. Önce Başbüyücü ile konuşmalıyım. Planir,. neyapmamız gerektiğini bilir." Sessizce oturup suyumu yudumladım. Planir'in ne yapıı_ması gerektiğini bilip bilmediği ile ilgilenmiyordum. Benimkendi planlarım vardı.470

A...... .

HADRVMAL BAŞBÜYÜCÜSÜ,KARA PLAniıCin ODASİ,Son-Ymın 6'sıW ATi yleyse, çabucak yardım göndermelisin. Eğer bir^LM şey yapmazsak, kendimizi büyük bir kaosun için- ^^ de bulacağız." Usara'nm parıltılı aynadan gelen se-si, Planir'in elindeki gümüş kadehten yankılanıyordu. Planir yeşil renkli likörden bir yudum aldı. "Sanırım, ola-ya daha geniş bir perspektifle bakmalısın 'Sar," dedi. Usara kaşlarını çattı. "Büyüde bir sorun mu var?" diyesordu. "Bahsettiğin planın ne gibi sonuçlar doğurabileceğini dü-şün. Sen ve Soluranlı dostunun Orman Halkına yardım etme-si ayrı bir şey, benim ve buradaki büyücülerin de savaşa ka-tılmamız bambaşka bir şey." Usara, "Ama bu Dağ Adamlarına destek veren en az birtane Elietimm büyücüsü olduğunu biliyoruz. Öyle görünüyorki Sheltya da onlarla beraber. Ne kadar güçlü olabileceklerihakkında en ufak bir fikrimiz yok," diye itiraz etti. Planir, "Onların büyülerini, kendi büyülerinle durdurabilir-sin," diyerek Usara'yı rahatlatmaya çalıştı. "Bu ciddi bir tehditve o Elietimm büyücüsünün hırsına bir son vermelisin. AmaHadrumal büyücülerini Elietimm büyücüsünün üzerine salıpbüyük oyundaki bahsi daha da.arttırmak istemiyorum." Usara, '-'Kim bilir ne yalanlar söyledi ve bütün Dağı aya-ğa kaldırabilir," diye bağırdı. "Böyle bir kötülüğe asla izinvermeyeceğimizi görmeliler." Planir, "Eğer Solura Kralı, büyücülerin, Orman Halkyanında savaşa girdiğini görürse, ne düşünür?" diye sordBaşbüyücünün yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Büyücüler'472 Ormanın hâkimiyetini ellerine geçirdiklerini düşünürseyaparız? Vahşi ormanın, Tormalin hırsına karşı yüzyıllardıtopraklarını savunan koruyucular yerine, kendisine sadık olmayan insanların kontrolüne geçmesine ne der?" Usara, "Ortalık sakinleşince, Ormandan ayrılacağız," diyeitiraz etti. Planir sabırsızlanmaya başlamıştı. "Peki, bu ne zaman ola-cak? Büyücüler Hadrumal'a geri döndükten hemen sonraDağ Adamlarının tekrar tepelerden aşağıya inmeyeceğini na-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 266: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sıl garanti edeceğiz? Orman Halkım, tehdidin sona erdiğinenasıl inandıracaksın? Sence, her ihtimale karşı, birkaç büyü-

cünün kendileri ile beraber kalmasını istemeyecekler mi? Es-ki büyü hakkında kayda değer bilgilere sahip olmayan OrmanHalkını desteklemeye devam mı edeceğiz? Dağ Adamları ara-sında, eski büyüyü kullanan insanlar olduğunu biliyoruz. On-ları kendimize düşman etmek, sence mantıklı mı?"Usara, "Sanırım onlarla uzlaşabiliriz," dedi. Planir, elindeki kadehi masanın üzerine koyup konuşma-ya devam etti. "Selerima ve Vanam'm büyük loncaları bu du-ruma ne der? Wrede ve Grynth halkı ne düşünür? Bu şehir-lerin ve yöneticilerinin, özgürlüklerine ne kadar düşkün ol-duklarını unutma. Tormalin egemenliğinden, yirmi nesil ön-ce kurtuldular ama eski günlerin hatıraları, hâlâ zihinlerininbir köşesinde duruyor. Büyücülerin, Büyük Batı Yolunun bü-yük bir kısmına ve Ormana egemen olmasına karşı çıkmazlarmı? Böyle bir durumda, topraklarında yaşayan tüm Büyücü-leri sınır dışı edip şehirlerine Büyücülerin girmesini yasakla-yıp büyü yapanlar için ağır cezalar koyarlarsa, Trydek'in, bü-yücüleri Hadrumal'a getirdiği günlerdeki halimizden ne far-kımız kalır?" Usara bir şey söylemedi ama yüzünde hüzünlü bir ifadevardı. Planir, "Bu, madalyonun sadece bir yüzü," dedi. Eliylesaçlarını düzeltip konuşmaya devam etti. "Her yerden yardım 473çağrıları alacağız. Ferring Kanyonu ne olacak? Oradaki lonca-ların liderleri de bizden yardım isterneyecek mi?" Usara, "Hayal kırıklığına uğrarlar," diye araya girdi. "Kan-yondaki grupların hepsi, zarar gördükleri kadar, çevrelerinede zarar veriyorlar." Planir, "Nesiller boyu süregelen geleneğimizi bozup Or-man Halkına yardım ettikten sonra, yardım isteklerini nasılgeri çevireceğiz?" diye sordu. Usara, "Bu, daha fazla kazanç sağlamak için bir mücadeledeğil. Bu insanlar katlediliyor," dedi. "Öyleyse, bu bir prensip meselesi mi?" Planir bir parma-ğını havaya kaldırdı. "Lescari'de, insanların birbirlerinin gırt-lağına yapışmasına sebep olan şey de prensipler değil mi?Hükümdarın, egemenliği oğluna miras bırakmasını isteyenlerile tahta en güçlü olanın geçmesini isteyenlerin mücadelesininasıl açıklayacaksın? Eğer güçlerimizi bir katliamı durdurmakiçin kullanırsak, Lescari'deki kargaşayı görmezden gelmemizmümkün mü?""Bu, tamamen farklı bir şey!" Planir'in sakin ses tonu, Usara nın sinirli ses tonuyla tambir tezat oluşturuyordu. "Niye?" Usara, "Burada, düşmanımız olan büyücülerle karşı karşı-yayız," dedi. Planir, "Eğer biz öyle istersek," diye araya girdi. "Pekâlâ,tehlikeli bir durum olduğunu kabul ediyorum. Varsayalım kikuma bir çizgi çektik ve bu yabancı büyücülere meydan oku-yup sidik yarıştırmak istedik. Bunu Ensaimin'in dört bir tara-fındaki saygın insanlara nasıl açıklayacağız? Hangi prensip, dünyayı insanların başlarına yıkmamıza izin verecek kadarönemlidir?"Usara, "Biz, sıradan halka hesap vermeyiz," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 267: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Başbüyücü, "Hayır," diyerek onayladı. "Biz, kimseye he-sap vermeyiz. Bu büyücülerle sahip olduğumuz bütün ateş,su, toprak ve hava güçlerini kullanarak savaşabiliriz ve kimsebir şey diyemez. Ama bu durum, Tormalin prensleri ile olangörüşmelerimizi nasıl etkiler? Sence, Guinalle ve öğrencileri-nin desteğini alıp Elietimmler ile kendi başlarına yüzleşmeyitercih etmezler mi? Niye kimseye hesap vermeyen ve otoritetanımayan Hadrumal büyücüleri ile beraber çalışsınlar?"Usara, "Ama bu, aptallık olur," diye hırladı. Aynanın yüzeyine, büyünün etkisi ile oluşan enerji dalga-ları yayılıyordu. Mum normalden daha hızlı tükeniyor ve eri-yen damlalar, masanın ahşap yüzeyini tehdit ediyordu. Usara üzüntülü bir yüz ifadesiyle, "Eğer sana Tormalinprenslerini ve diğer herkesi umursamamanı söylersem, be-nim Kalion gibi konuştuğumu söylersin, öyle değil mi?" di-ye sordu. "Asla o kadar kaba olmam." Planir'in yüzündeki gülüm-seme, yalan söylediğini belli ediyordu. "Ama bütün günü,Hadrumal konsülünün niye bu mücadeleye dahil olmayacağıile ilgili açıklamalarla geçirebilirim. Bu durum, açıkça görü-lüyor ki toprak ve zenginlikleri için yapılan bir savaş. Bak, birtane daha aklıma geldi. Bu çatışmada Orman Halkını destek-lersek ve daha sonra, bizden yardım isteyen herkesi prensip-lerimiz uğruna..."Usara, "Artık benimle dalga geçiyorsun," diye itiraz etti. "Evet, Usara." Planir bir an durup düşündükten sonra ko-nuşmaya devam etti. "Nerede kalmıştım? Wrede halkı veyaDraximal Dükünün temsilcileri, elleri boş geri dönerlerse,dünyanın dört bir yanında, yetenekli büyücüler olduğunu hatırlamazlar mı? Ya bu büyücülerden bir tanesini yücearrıaçları uğruna, baştan çıkarırlarsa veya satın alırlarsa?" Usara, "Bütün büyücüler, Hadrumal'a karşı sorumlu ol-duklarını bilirler," dedi. "Doğru ama bahsettiğim durumda, büyücüler üzerindekiotoritemi nasıl korurum?" Planir masanın üzerindeki değerlitaşlarla kaplı yüzüğü eline aldı. "Konsülümün yarısı, batıda-ki Ormanı korumaya çalışırken, diğer yarısı da, doğuda veokyanusun ötesinde, Elietimmler ile savaşırken, bu durumuinsanlara nasıl açıklarım? Benim önderliğimde, Eski İmpara-torluğu yeniden kurmaya çalışmadığımızı, nasıl anlatırım?"Usara, "Böyle bir şeyin olması mümkün değil," dedi. Planir, "Olmaması da mümkün değil," diyerek karşılıkverdi. "Üzgünüm, yamldım. Eğer Hadrumal konsülünün veBaşbüyücüsünün, senin kavgana karışmamasını sağlayabilir -sem, bunların hiçbiri olamayacak. Ben, Gidesta madenlerininyakınında büyüdüm. Orada ilk öğrendiğim şeylerden biri, te-pelerdeki taşları rahat bırakmam gerektiğiydi. Eğer yanlış yer-den, yanlış bir taşı alacak olursam, bütün tepe başıma yıkıla-bilirdi." Usara yenilgiyi kabul etti. "Son sözlerin, bu mu?" diyesordu. "Benim son sözlerim bunlar. Ama sen istediğini yapmak-ta özgürsün. Sahip olduğun her şeyi amacına uygun bir bi-çimde kullanabilirsin. Konsüle hesap vermek zorunda kalsanbile, senin kararlarına güvendiğimi ve seni destekleyeceğimibilmelisin." Usara, "Güveniniz için teşekkürler," dedi. Kaşlarını çata-rak, "Ama bu işi tek başıma başarabileceğimden emin deği-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 268: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lim. Gikmarten dışında, kilometrelerce yakında tek bir büyü-cü bile yok," diye ekledi. "Nasıl olur da bu kadar emin olabilirsin?" Planir mumumalevini söndürdü ve Usara'mn aynadaki şaşkın yüzü kayboldu. Mumun fitilinden yükselen duman, fırıl fırıl dönepencereden içeri sızan gümşığma karıştı. Planir sandalyes' 'den kalkıp pencerenin yanma yürüdü ve dışarıya baktı rtaşlardan yapılmış avlular, güneşin parıltılı ışıkları ile ajtrengi bir ışıltıya bürünmüştü. Sokaklar büyücüler ve bilpinlerle doluydu. İnsanlar birbirleri ile sohbet ediyor, bir şeyleryiyip içiyor ve dinleniyorlardı. Başbüyücü bir süre, sokaklar-da dolaşan insanları izledi. Planir, aniden arkasını döndüğünde, gözlerinde tehlikelibir parıltı vardı. Başbüyücü şöminenin yanından geçerkensoğumuş küller etrafa saçıldı. "Benimle ne konuşmak istiyor-sun, Shiv?" Shiv odanın diğer tarafındaki sandalyelerden birine otur-muştu. "Sana Kalion'dan haber getirdim, Başbüyücü." Planir şaşkın bir ses tonuyla, "Endişelenmen miyim?" di-ye sordu. Shiv bir an için duraksayıp cevap verdi. "Toremal'm,kontrolden çıkmış büyücüler hakkında ne kadar endişelene-ceğini söylediğini hatırlarsak, endişelenmelisin."Planir, "Ne kadarını duydun?" diye sordu. "Kalion zamanının büyük bir kısmını Relshaz'da, en etki-li ailelerin en güçlü temsilcileri ile konuşarak geçiriyor. Bü-yücülüğün yeniden hak ettiği yere çıkabilmesi için insanlarıhoş vaatler ile kandırmaya çalışıyor. Son-Kış ile beraber, To-remal'a gitti. Duyduğum kadarıyla bütün partilere davet edil-miş ve bütün nüfuz sahibi asillerle görüşmüş. Şimdi, Marliertoprakları ile Parnilesse arasında bir yerde olduğunu tahminediyorum. Dürüst bir tüccar gibi insanlara hizmet veriyor-muş." Başbüyücü, "Kalion'un nelerle meşgul olduğunu bilmedi-ğimi mi sanıyorsun?" diye düşündü. Shiv söyleyeceği kelimeleri dikkatlice seçti. "Son zaman-larda çok meşgulsünüz, Başbüyücü," dedi. Çabucak ayağa kalktı. "Ama eğer gerçeklerin farkmdaysanız, mutlu oldum,"diye ekledi. "Mutlu olduğunu sanmıyorum." Planir odayı baştan başageçerek Shiv'in önünü kesti. Başbüyücü parmağını şıklatarak 477odadaki mumları yaktı. "Ben de çok mutlu olmadım. Şimdi,otur."Shiv'in dizlerinin bağı çözüldü ve yüzü kızardı. Planir şöminenin önünden bir sandalye alıp Shiv'in yüzü-nü inceledi. "Meşgul olduğumu söyledin. Evet, bir Başbüyü-cü olarak yerine getirmem gereken görevleri düşünecek olur-sak, oldukça meşgulüm. Ama her zamankinden fazla değil."Shiv öksürdü. "Biraz düşünceliydiniz." "Gerçekten mi?" Planir, arkasına yaslanıp bacak bacak üs-tüne attı. "Niye düşünceliydim?" Shiv ayağa kalktı. "Sanırım yanılmışım. Şimdi gitmeli-yim." Planir, "Yoksa benim, genç bir kızın jartiyerlerine dolan-dığımı mı düşünüyordun?" diye sordu. Shiv'in ağzı açık kaldı. "Ben öyle bir şey..." Shiv'in şaş-kın yüz ifadesini gören Başbüyücü, kıkırdadı. Shiv kendisini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 269: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

toparladı. "Siz bu şekilde ifade ettiğinize göre, Efendim, evet.Hadrumal'm dört bir köşesinde, Larissa size kuyruk salladı-ğından beri çok meşgul olduğunuz hakkında söylentiler do-laşıyor," diye açıkladı. Planir'in yüksek sesli kahkahasından korkan bir güvercin,camın önünden uçup gitti. "Otur, Shiv. Birer içki içelim."Başbüyücü büfenin yanlna gidip camlı bölmeden bir şarap şi-şesi ve iki kadeh çıkardı. Planir duvardaki saate baktı. "Güngeçtikçe, daha erken saatlerde şarap içmeye başlıyorum," de-di. Başbüyücü gözlerini Shiv'in üzerine dikti. "Bence, seniesas rahatsız etmesi gereken konu budur. Gelake, Sel-Efendi-si iken, sen burada değildin, öyle değil mi? O adamın sar-hoşluğu çok tehlikeliydi." Shiv'in yüzündeki endişe ve küstahlık, yerini şaşkın Wyüz ifadesine bıraktı. Büyücü bir dikişte, bardağmdaki şarahbitirdi. Planir sandalyesine yaslandı. "Benim için endişelenmenbeni çok duygulandırdı. Ama buna gerçekten gerek yok," de-di. Shiv, "Yok mu? diye sordu. Bana ve diğerlerine göredurum hiç de iç açıcı değil. Hepimiz, aşırı derecede hırslı ol-duğunu bildiğimiz Kalion'un, insanlarla teker teker konuşupHadrumal'm desteğine niye ihtiyaç duyduklarını anlatmayaçalıştığını çok iyi biliyoruz. Burada, herkes onunla dalga ge-çer ama orada, pahalı kıyafetleri ve asil tavırları ile, herkesonu ciddiye alıyor! Niye bu konu hakkında bir şeyler yapmı-yorsun? Çünkü bütün zamanını, yeni öğrencini partilere vedansa götürmekle harcıyorsun. Gece yarısından sabaha kadar,haftada en az üç kez, sözde ona ders veriyorsun. Troanna veSel-Efendisi, sen Otrick'in yerine yeni bir Bulut-Efendisi ata-madığın sürece, bu durumdan hoşnut değiller. Ya Kalion,konsülde senin için ciddi bir tehdit haline..." Shiv başını ikiyana sallayıp bakışlarını kadehin içine dikti. Planir, "Şimdi her şeyi açıkladın," dedi. Başbüyücü,Shiv'in kadehini doldurup konuşmaya devam etti. "Olaylarabaşka bir açıdan bakalım. Kalion'un neler çevirdiğinin farkın-dayım. İnsanlara istediği şeyi vaat edebilir ama verdiği sözle-rin hiçbirini tutamaz. Ne kadar uzağa giderse gitsin, tasma-nın ucu benim elimde ve istediğim anda tasmanın ucundakiipi çekip onu geri getirebilirim. Şimdilik, istediği gibi özgürkalmasına ve bu işe tamamen bulaşmasına izin veriyorum.Tamamen boka battığı zaman, benden yardım isteyecek. Tümtatlı sözlerinin bir yalan olduğu anlaşılınca, bir aptal gibi gö-rünecek. Böyle bir durumda kaybedeceği saygınlık, benimkendisine vereceğim cezalardan daha etkili olacaktır. İnan ba-na. Kalion, istediği kadar, konsülde kendisine destek verme- jeri için, insanları ayartmaya çalışabilir. Ama ona karşı acilenönlem alıp onun eline koz vermek istemiyorum. Kalion'ukendime düşman etmek istemiyorum, Shiv. Aslında, hep bü-yücüler için en iyisini istiyor ve dış dünyadaki itibarımızı dü- 479şünüyor. Onun bu hırsına karşı değilim. Sadece, olaylarafarklı bir açıdan yaklaşıyorum." Shiv, "Konsülün desteğinin seninle olduğundan emin mi-sin?" diye sordu. Planir gülümsedi. "Kalion'un destekçileri, benim genç birkızla fazla meşgul olduğumu ve çevremde olup bitenin far-kında olmadığımı düşünerek dikkatsiz hareket etmeye ve faz-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 270: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

la cesur davranmaya başladılar. Ely ve Galen'in benim hak-kımda neler anlattıklarının farkındayım. Larissa'nm yardımıy-la, çevremizdeki leş yiyiciler için, çeşitli yerlere, baştan çıka-rıcı lokmalar bıraktım. Yemi yuttular ve Kalion yemi sindire-meyeceklerini anlayacak. Aslında, konsülde düşündüğü kadardesteğe sahip değil. Ne zaman Ely ve Galen'in birini baştançıkarmaya çalıştığını görsem, ben de, kişisel olarak o insanlagörüşüyorum."Shiv yüzünde aptal bir ifadeyle, "Evet, Başbüyücü," dedi. Başbüyücü'nün yüzündeki ifade ciddileşti. "Troanna, La-rissa ile olan ilişkimi onaylamıyor, bu doğru. Ama yaşlı vebilge olduğu için, cinsel zevkler ile büyücülüğün birbirindentamamen bağımsız olduğunu bilmesi gerekir. Sakın bu ikikavramı birbirine karıştırma, Shiv, ne benim için ne de ken-din için. Troanna beni, bir Başbüyücü olarak vazifelerimi ye-rine getirip getiremediğimle yargılasın, yatağıma kimi aldı-ğımla değil. Hepiniz böyle yapmalısınız." Shiv, oturduğu yerde kıpırdandı ve yüzü kızardı. "Evet,Başbüyücü." "Toremal ve Relshaz'da kendi bağlantılarım var. Mellit-ha'yı hatırlıyor musun? Kalion insanlara iki ayı ve yıldızlarıvaat etmeden önce Mellitha ile konuşuyor. Kalion, pahalı ki-

yafetleri ve etkileyici ses tonuyla büyücülüğün meziyetle 'den bahsederken, bir şeyi unutuyor. Büyülü güçlere sah'olmayanlar, büyüye şüpheyle bakıyorlar ve büyü gücünü480 küstah ve kuvvetli bir adamın elinde olmasından rahatsı'oluyorlar. Kalion, her şeyi yapabileceğini söylüyor ama insanlara, kendisinden bir şey yapmasını isteyip istemedikleri-ni sormuyor. Kibri, kızgınlığa sebep oluyor, Shiv. İnsanlarda gidip Mellitha ile konuşuyorlar. Mellitha, saygı duyulanbir büyücü ve daha da önemlisi, nesillerdir o insanlarla be-raber yaşıyor. Herkes, onun adil ve dürüst bir insan olduğu-nu biliyor. Mellitha insanlara, endişelenmelerine gerek ol-madığını, Kalion'u umursamamaları gerektiğini ve konuş-maları gereken kişinin Başbüyücü olduğunu söylüyor. İnsan-lar, Başbüyücünün bu Kalion denilen küstah adamdan dahakorkutucu olup olmadığını sorduklarında, Mellitha, Başbü-yücünün sıradan bir insan olduğunu açıklıyor. Herkes gibi,dans eden, içki içen, esprilere gülen ve bir sevgilisi olan bi-risiyim. Hadrumal ve diğer şehirlerdeki insanlar, bunundoğru olduğunu biliyorlar. Eğer bu Elietimmleri, ateş ve yıl-dırım ile, hatta sel ve deprem ile, okyanustan geldikleri ye-re geri göndereceksem, Tormalinli prenslerin güvenini ka-zanmalıyım. Eğer gerekiyorsa, Hadrumal'm her şeyini bumücadelede kaybedebilirim, Shiv. Ama gerçek tehlikeden biradım uzaktayken, zamanımı ve enerjimi küçük olaylara har-cayamam."Shiv, "Evet, Başbüyücü," diye mırıldandı. Planir, içini çekti. "Otrick'e gelince. Henüz, eski korsan-dan umudumu kesmeye hazır değilim." Shiv, üzüntülü bir yüz ifadesiyle, "Yedi mevsim oldu,"dedi. "Hâlâ nefes alıyor ve onun bedensel ihtiyaçlarını karşıla-yabildiğimiz sürece..." Planir başını iki yana salladı. "EğerSarın yolculuğundan bir şey çıkmazsa, bu konuyu konsüle getireceğim. Ama yine de, acele bir karar verilmemesini iste-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 271: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yeceğim. Sonuçta, Otrick acı çekmiyor," diye ekledi.Havada hüzünlü bir sessizlik vardı. Shiv, "Konsülün bu olaya karışmasını onaylamadığını bi-liyorum," dedi. Shiv, hevesli gözlerle Başbüyücüye bakarak,"Eğer bu Gilmarten'in elementi hava ise, benim su yetenek-lerim ve Usara'nm toprak yeteneklerini de düşünecek olur-sak, güçlerimiz arasında bağ kurmak için bir ateş büyücüsü-

ne ihtiyacımız var," diye ekledi. "Bir ateş büyücüsünü nereden bulacaksın?" Planir, Shiv'edoğru bakıp sırıtarak, "Seninle bir anlaşma yapalım. Eğer ön-ceden Usara'nm yaptığı gibi, çemberi kare şekline dönüştü-rürsen, seni Usara'nm yanma yollarım," dedi. Başbüyücü kapıyı açıp Shiv'i dışarı çıkarttı. Shiv'in yüzündedüşünceli bir ifade vardı. Planir, ağır siyah kapıyı kapattıktansonra, bir an için, alnını kapıya yasladı. Başbüyücü, gülümse-meye çalışarak, odayı baştan başa geçip ikinci bir kapı açtı. Bukapı, odanm duvarlarındaki tahta kaplamaların arasına, ustacagizlenmişti. Planir, içinde büyük bir yatağın olduğu küçük oda-ya girdi. Yatağı çevreleyen san ipekten cibinliğin üzerine, çi-çekler ve sarmaşıklar işlenmişti. Larissa, yatağın başucundakisandalyeye oturmuş ve ellerini bacaklarının üzerine koymuştu.Larissa'mn yüzü, mermerden bir heykelinki kadar bembeyazdı.Kadın, pencereden dışarı bakıyordu. Kadının üzerinde, gök ma-visi renkli satenden yapılmış bir elbise vardı. Elbisenin kesimi,kadının vücut haüarım daha da ortaya çıkartıyordu. Larissa'nmkestane rengi saçları, bukle bukleydi. Kadının yanaklarında,gözlerinin çevresinde ve dudaklarında, hafif bir makyaj vardı. Planir, yatağın kenarına oturup çizmelerini çıkarttı. "Veşimdi, bana kızgın mısın yoksa hayal kırıklığına mı uğradın?Yoksa ikisi birden mi?" Larissa, dik dik Başbüyücüye baktı. "Kendi amaçlarına hiz-met edecek dedikoduları yaymaya çalıştığın için, Shiv'e be- nim burada bulunduğumu söyledin. Sonuçta herkes, benimonlara anlattıklarıma inanacak, öyle değil mi? Eğer ben, yatak odası sırlarını yaymak için bir kadına güvenmiyorsam482 sen kime güvenebilirsin?" "Konu, dedikoduları renklendirmek olunca, sana her za-man güvendiğimi biliyorsun. Yanlış hatırlamıyorsam, buoyunu kendi isteğinle ve oldukça yetenekli bir biçimde oy-nadım" Planir'in yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. "Oynadıysam ne oldu? Herkesin ağzında dolaşan söylen-tiler, seni rahatsız etmiyor mu? Şimdi, Col'den okyanusun kı-yısına kadar her yerde, insanların kıs kıs güldüğüne şahitolup onların imalı sözlerine katlanmak zorunda kalacağına.Benim görevim, senin normal bir erkek olduğunu ispatlamakmıydı?" "İnsanların bu şekilde düşünmesini lehime kullanacağımıinkâr etmiyorum. Ama dedikodular için bir şey yapamam.Eğer bu senin için aşağılayıcı bir durumsa, özür dilerim.Açıkçası, bu benim için büyük bir sorun değil. Başbüyücü-nün birçok gücü ve yeteneği vardır ama insanların ne düşü-neceklerine karar veremem." "Ama insanların saçmaladığını gördün ve bu durumu, de-dikodu yapanların aleyhine çevirdin." Larissa'nm ses tonun-dan, sinirlenmeye başladığı anlaşılıyordu. "Bu doğru. Görevlerimi yerine getirmek için her şeyi ya-parım. Bunu sana en başında söylemiştim. Ama insanların

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 272: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dedikodu yapmalarına sebep olacak hiçbir şey yapmadım. Neseninle hava attım, ne de utanılacak bir şey yapıyormuşuz gi-bi seni gizledim. Eğer insanların fısıltılarından ve sözlerindenrahatsız olacaksam, bu durum, madalyonun diğer yüzü." Pla-nir pantolonunu çıkartıp gardırobun içinden temiz bir göm-lek aldı. "Sana en başından, söylentilerin olacağını söylemiş-tim. İçinde bulunduğumuz durumu terazide tartıp değerlen-direcek olan sendin." Larissa başını öne eğdi ve odada kısa bir sessizlik oldu. Planir sessizliği bozarak konuşmaya başladı. "Benim tek is-tediğim, diğerlerinin söylediklerine değil, benim sözlerimeinanman. Sana hiç yalan söyledim mi? Hiç seni kandırdımmı? Senin zekânın, arkadaşlığının, tutkunun ve büyülü güzel-liğinin, bu dünyada başıma gelen en güzel şey olduğunu söy-lediğimde, bana inanmadın mı? Sen yanımda olduğun za-man, kendimi bu dünyanın en şanslı insanı olarak nitelendi-riyorum. Gidesta'da bir maden işçisi de olsam, Hadrumal'daBaşbüyücü de olsam, bu gerçek." Larissa, "Ama sen-Hadrumal'm Başbüyücüsüsün," diye iti-raz etti. "Öyleyim." Planir başıyla onayladı. "Ve bu unvanın getir-diği zorluklara katlanmalıyım. Eğer sen istemiyorsan, katlan-mak zorunda değilsin, sevgilim. Bunu biliyorsun." Odadaki derin sessizlik, dışarıdan gelen çan sesleri ile bo-zuldu. Planir yatağın başucundaki saate baktı. "Şimdilik, ka-rar vermemiz gereken şey, dansa gidip gitmeyeceğimiz. Eğerberaber dans edersek, herkes bunu konuşacak. Ama eğer buakşam dansa gitmezsek, bu farklı dedikodulara sebep olacak:Acaba Planir'in hayatında başkası mı var? Acaba Larissa, herneyin peşindeyse, istediğini elde etti mi? Başbüyücü yatağı-nın kenarına bir çentik daha attığına göre, bu ilişkiyi sona mıerdirdi? Acaba Larissa, Başbüyücünden sıkıldı mı? Her şeyerağmen, eğer dansa gitmek istemezsen, seçimine saygı duya-rım. Eğer gidersek, dans etmeyi, özellikle seninle dans etme-yi sevdiğim için çok mutlu olurum. Seninle dans ederken,tüm sorumluluklarımdan ve sırtıma yüklenmiş yüklerdenkurtulup Hadrumal'm en güzel kızı ile beraber vakit geçirme-nin tadını çıkartıyorum." Planir simsiyah ipek kıyafetleri içe-risinde çok şıktı. Larissa ayağa kalkıp eteğini düzeltti. "Dans ayakkabılarınıbul, saygıdeğer Başbüyücü." Larissa'nm gözlerinde neşeli bir ışık belirdi. "Bırakalım, konuşsunlar. Ama konu zevk almavgelince, bu, dans pistinde ne kadar yorulacağına ve döndfğümüz zaman, ne kadar enerjinin kalacağına bağlı."484w4?

BÜYÜK OpjıiAn,Son-YAZin 6'sı

asara aynası ve mumuyla meşgulken, ben de şifacılar-dan birini takip edip mağaranın dışına çıkarak küçükgölün yanma yürüdüm. Eğreltiotları ile kaplı kayala-rın arasından su sızıyordu. Gri renkli taşların arasında, yer yernemli siyahlıklar vardı. Su hafifçe dalgalanıyor ve içerisinde,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 273: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

birkaç kadın yıkanıyordu. Bazıları çamaşır yıkıyordu. Kayganve yeşil renkli kayaların üzerinde dikkatli bir biçimde yürü-yüp ellerindeki leğenlere su dolduruyorlardı. Ben de baştanaşağıya yıkandım. Su çok soğuktu ama yeniden temiz olmakçok rahatlatıcıydı. Üzerime giyecek temiz kıyafetler bulmalıy-dım. Harile ismindeki adam, mağaranın girişinde, içi bitki do-lu kâselerle uğraşıyordu. Ben çantamı karıştırırken, bana doğ-ru baktı. "Sen Orman Halkından mısın?" diye sordu. Sesindeşüpheli bir ton vardı. "Hayır," diyerek başımı iki yana salladım. "Babam OrmanHalkmdandı. Ben, Ormanda büyümedim." Artık her şeyi çöz-müştüm. Ailemin geçmişi onlara aitti, benim geleceğim ise,sadece bana aitti. Çantamın dibindeki kitabı çıkarttım. Hari-le'ye baktım. "Söylediğin şarkı, 'Mazir'in İyileştirici Elleri',öyle değil mi?" diye sordum.Adam kafasını kaldırıp bana baktı. "Evet, ne olmuş?" "Şarkıda, daha doğrusu kelime-müzikte, bir güç olduğu-nun farkında mısın?" Harile'ye bakıp gülümsedim. Harile, yüzünde şüpheli bir ifade ile, "Ne tür bir güç?"diye sordu. "Büyülü bir güç." Elimden geldiğince samimi bir ses tonu takınmaya özen gösteriyordum. "Doğuya, Tormalrnli &[)ginler için geldim. Eski ırkların gizli bilgilerine ulaşmak [is»486 terken, kelime-müziği keşfettim." Harile'nin yüzündeki şüphe, yerini meraklı bir ifadeye bı-raktı. "Ama bu nasıl olabilir? Kelime-müzik, sadece saçmalık-tır." "Kelime-müzikte bundan daha fazlası var, bana inan," de-dim. "Eğer kelime-müzik, bir çeşit büyü ise, bununla DağAdamlarına karşı ne yapabiliriz?" Ben de konunun burayagelmesini bekliyordum. "îçinde bulunduğun duruma uygun bir şarkı bulmalısın.Örneğin, eğer kaybolursan, Mazir ve Fırtına şarkısını söyle-melisin. Böylece, tekrar yolunu bulabilirsin. Şarkılara büyülügüç katan, kelime-müziktir. Hepsi, bu kitapta yazıyor." Kita-bı sıkı sıkı kavrayıp kitabın içindekileri incelemek istememe-si için dua etmeye başladım. "Büyülü güçler, şarkıyı söyleyince etkisini gösteriyormu?" Harile'nin ses tonundaki şüpheyi fark edince, küfret-memek için kendimi zor tuttum. "Uzun süredir büyücülerle beraber seyahat ediyorum, Yıl-lardır bu yapbozu çözmeye çalışıyorlar ve kelime-müzik, ara-dıkları son parçaydı." Boş bir el ile blöf yaparak, bir kralınfidyesi kadar para kazanmaya çalıştığımı fark ettim. "Sadece şarkıyı söylemeliyiz, öyle mi?" Harile yanımızdangeçen küçük çocuklara baktı. Hepsinin üstü başı çok kirliydive içlerinden biri, omzunun üzerinden arkasına bakarak an-nesine seslendi. "Şarkıyı söyleyip kelime-müziğin gücüne inanmalısınız."Eğer her zaman bu kadar inandırıcı bir ses tonuyla konuşa-bilirsem, Tormalin İmparatorunu, tahta oturabilmesi için ba-na yüklü bir miktar para ödemeye ikna edebilirdim. "Şarkıyı hep birlikte mi söylemeliyiz? Saedrin beni korusun. Bilginlerin Desise ile ilgili teorilerineydi? înanç gücün anahtarıydı ve ne kadar çok insan inanır-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 274: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sa, büyü o kadar güçlü oluyordu. Bilginlerin teorilerinden biranlam çıkartmaya çalıştıkça, başım ağrıyordu. Gözlerimi ka-pattım. Niye bir anlam çıkartmaya çalışıyordum ki? Niye sa-dece söylediklerini yapıp şansıma güvenmiyordum? Gözleri-mi açtığım zaman, Harile'nin gözlerindeki ümit dolu ışığıgördüm. "Şarkıları, mümkün olduğunca çok insan söylemeli. İnsan-lara, kendilerini şarkıya vermelerini ve güvende olacaklarınainanmalarını söyle. Geri kalanı kelime-müzik halleder." Harile omuz silkti. "Bir işe yaramasa da bize bir zararı do-kunmaz. Ayrıca, şarkı söylemek, herkesin moralini yüksek tu-tacaktır," dedi. Harile'nin söylediklerime daha içten bir biçimde inanma-sını tercih ederdim. Ama bu da yeterliydi. "Şimdi eğer izinverirsen, gidip arkadaşlarımın nasıl olduğuna bakacağım."Rünlerden birini yuvarlamıştım. Diğerlerinin de zamanı ge-lecekti. Usara yere oturmuştu ve bacaklarının arasında içi su dolubir kâse vardı. Diğerleri, Usara'nm çevresinde kümelenmiş-lerdi. Gilmarten'in yanma gittim. Gren bağdaş kurmuş, tamters tarafta oturuyordu. Darni, Usara'nm başında dikiliyor veSorgrad, diğerlerinden biraz daha uzakta, bir şeyler yiyordu. Usara'nm elindeki kâsenin yüzeyinde toplanmaya başlayan

yeşil renkli ışık, fırıl fırıl dönüyordu. Zümrüt yeşili ışık, gü-neşin parıltılı ışıkları ile bütünleşip ağaçların gölgesindeki loşortamla tam bir tezat oluşturuyordu. Suyun yüzeyinde beli-ren görüntü, çimenlerin arasındaki çakıl taşlı patikaya doğrudalışa geçip hızlandı. Görüntünün önünden hızla geçen ağaç-ları ve çalıları takip etmeye çalışınca, midem bulanmaya baş-ladı. Gren, "Savaşacak birileri nerede? diye sordu. Usara dişlerini sıkıp konsantre olmaya çalıştı. "Yakınlardakimse yok. Bu da bir şeydir," dedi. Darni, "Dağ Adamlarının nerede toplandığını bul," diyeemretti. Usara kafasını kaldırıp Darni'ye baktı. "Eğer böyle başım-da dikilip beni rahatsız etmezsen, işim biraz daha kolaylaşır.Hepinize teşekkür ederim ama büyümü kendi bildiğim şekil-de yapacağım. Eski büyünün, izleme büyümü engelleyip en-gellemediğini bilmiyorum." "Bunu dene." Kadın Sheltya'nm bıçağım Usara'ya. doğruuzatıp gülümsedim. "İzleme büyün, elinde izlemek istediğinkişiye ait bir eşya olunca daha kolay çalışıyor, öyle değil mi?" Usara gözlerini kısarak bana bakıp bıçağı aldı. Usara bıça-ğın ucunu suyun içerisine sokup Sorgrad ve Gren'e doğrugülümsedi. "İşte burada." Hepimiz büyücünün başına toplanıp suyuniçerisindeki görüntüyü görmeye çalıştık. Birbirimizi itekler-ken, büyücüye çarpmamaya dikkat ediyorduk. Suyun yüzeyinden, yeşil bir ışık yükseldi. Bıçağın ucu, biran için parıldadı ve suyun yüzeyinde küçük bir figür belirdi.Kadın bir kuledeydi. Sorgrad'm kulağına doğru eğildim. "Dağ Adamlarının bir-birine benzediğini söyleyemem ama lanet olası kulelerinizinhepsi birbirine benziyor," dedim. Kadm, Hackal kalesindeki-ne benzer uzun bir masanın başında duruyordu. Kadm kar-makarışık salonu baştan başa geçip dışarı çıktığında, Gilmar-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 275: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ten nefesini tuttu ve onun dışındaki herkes sessizce küfretti. Kalenin içinde, insanlar oradan oraya koşturuyorlardı.Atölyelerin birinden dışarı oklar çıkartılıyordu. Her yerde, kı-lıçlar, metal zırhlar ve miğferler vardı. Kadm kümelenmişadamların yanma gidip onlarla bir şeyler konuşmaya başladı.Sert görünümlü adamlarının hepsinin yüzünde nefret dolu bir ifade vardı. Gözlerindeki intikam ateşim, ancak düşman-larının kanı söndürebilirdi. Gren, "Onun işini, daha etkili bir zehir kullanarak bitir-meliydin," dedi. Gren parmağı ile diğerlerine göre daha ko- 489yu renk saçları olan adamı işaret eti. Adamın üzerinde grirenkli Sheltya cüppesi vardı. Bu, benim bıçakladığım Eli-etimm büyücüsüydü. Sessizce küfrettim. Sorgrad, "Onun icabına daha sonra bakarız," diye mırıl-dandı. "Bakalım karnına bir kılıç saplanınca ne yapacak?" Hafifçe gülümsedim. Usara'nm büyülü görüntüsü, kaleninüzerinde yükseldiğinde insanlar ve evlerin küçüldüğünü farkettim. Kalenin büyük kapılarından dışarı silahlı adamlar çıkı-yordu. Adamların yanında, sırtlarına yükler yüklenmiş katır-lar vardı. Vadinin dört bir tarafında, eski ve yeni kazıların iz-leri vardı. Kule ve kale, gittikçe gözden kayboluyordu. Dağ-ların dorukları, gökyüzüne doğru yükseliyordu. Sorgrad dik-katli bir biçimde dağlan ve doruklarını inceliyordu.Darni, "Birisi savaş planları yapıyor," dedi. Sorgrad, "Dağların doruklarını tekrar göster," diye arayagirdi. Usara'nm omuzları çökmüştü ve derin derin nefes alıyor-du. Görüntüyü çevirip dağların doruklarına odakladı. Karlarlakaplı arazinin ortasında, sivri uçlu ve kayalıklarla kaplı bir te-pe yükseliyordu. Dağların doruklarındaki buzlar, adeta, yazınsıcak güneşine meydan okuyorlardı. Sivri uçlu tepe, ikiye ay-rılıyordu. Kayalıkların bir ucu, biçimsiz bir doruk oluşturur-ken, diğer kısmın ucu, keskin bir bıçak gibi gökyüzüne yük-seliyordu. Vadinin başında, iki görkemli dağın zirvesi görü-nüyordu. Dağlardan birinin zirvesi, karlarla kaplıydı ve bir ta-rafı, derin yarıklarla parçalanmıştı. Diğer dağın zirvesi, dahakaranlıktı ve zirvenin her iki tarafında da kardan eser yoktu. Sorgrad kendinden emin bir biçimde, "Teyva Bölgesi,"dedi. Darni, "Emin misin?" diye sordu. Sorgrad, Darni'ye doğru baktı. "Eminim. Küçük bircukken, yaşadığınız şehrin sokaklarını ezbere bilirdin, ÖV]490 değil mi? Bize batıdaki, doğudaki ve orta kısımdaki tüm da"lan ve tepeleri öğrettiler," diye açıkladı. Darni garip ismi bir kez de kendisini telaffuz etmek isteyip "Teyva Bölgesi," diye mırıldandı. "Bunun bizimle ne il-gisi var?" "Eğer yanımıza fazla yük almadan, hızlı hareket edersekyaklaşık oniki gün içerisinde Teyva Bölgesine varabiliriz. Sizebir harita çizeyim. Tabii, önce onlar buraya gelmezse." Hepimiz, kalenin çevresinde kümelenen insanlara baktık.İnsanlar, günlük işleri ile meşguldüler. Çadırlar kuruluyordu.Çadırların bazıları bir çember şeklinde sıralanırken, bir kısmıda düz bir hat üzerine diziliyordu. Bazıları ise, diğerlerindenuzakta, tek başına kuruluyordu. İnsanlar ateşi beslemek içininatçı dikenleri ve çalıları, çadırların yanma taşıyorlardı. Ba-zıları ise su ve yemek getiriyorlardı. Adamların metal zırhla-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 276: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rı, güneşin altında parıldıyordu. Zırh giymeyenlerin bazıları,gri renkli cüppelerine bürünmüşlerdi. Aniden ürperdim. Bir süre görüntüyü izledik ve hiçbir şey olmadı. Sonra ka-lenin kapısı açıldı ve dışarıya bir grup adam çıktı. Adamlar,çadırların ortasındaki açıklığa doğru yöneldiler. Herkes,adamların çevresinde yarım daire oluşturacak şekilde yereoturdu ve kaleden çıkan adamlardan biri, yüksek sesle ko-nuşmaya başladı. İriyarı ve yapılı adamın yüzü, Niello'nunoyunlarında, oyuncuların taktıkları maskelere benziyordu.

Adamın köşeli çenesi, kısa sakalı ve güzel görünümlü ağzıvardı. Adam bir o tarafa, bir bu tarafa dönerek, el kol hare-ketleri ile hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Adam,yüzünde azimli bir ifadeyle nutuk atmaya devam etti veyumruğunu havaya kaldırdı. Adamı dinleyen kalabalık, ara-da sırada başlarıyla onaylıyor ve meraklı gözlerini adamın üzerinden ayırmıyorlardı. Adam konuşmasını bitirdiğindekılıcını havaya kaldırıp bir savaş çığlığı attı. Çevrede topla-nan herkes ayağa kalkıp yüzlerinde hevesli bir ifadeyle çığ-lıklar atıp adamı alkışladı. Bu karizmatik liderin neler anlat- 491tığını duyamadığım için hayal kırıklığına uğramıştım. Bende dahil herkes, gözlerini Usara'nm elindeki kâsenin yüze-yinden ayırmıyordu. Usara, tüm dikkatini adamın üzerineyoğunlaştırmıştı. Gren, "Buradaki insanların en az on katı adama ihtiyacı-mız var," dedi. Darni gözlerini yaralıların, yaşlıların ve çocukların üzerin-de gezdirdi. "Eğer eli silah tutan herkesi yanımıza alırsak,bunları kim koruyacak?" diye sordu.Gilmarten, "Bu işi ben yapabilirim," diye araya girdi. Sorgrad, "Sen bizimle beraber savaşsan daha iyi olmazmı?" diye sordu. "Doğru zamanda fırlatılan bir yıldırım bü-yüsü, onlarca Tormalin askerinden daha etkili olabilir." Darni bu tartışmayı umursamadı. "Ne zaman ve nerde sa-vaşacağımız çok önemli. Saldırıya uygun bir yer bulmamız,hayati önem taşıyor," dedi. Gren görüntüdeki adamların dağılmasını izledi. "Ben, bü-tün kaleleri etkisi altına aldığını zannetmiyorum," dedi."Eğer bu adam, eski efsanelerdeki kahramanlardan biri olsay-dı, her kalenin kendi ateşi ve sancağı olurdu." Gözlerimi görüntüdeki adamların üzerine diktim. "Öyley-se onu kim destekliyor?" diye sordum. Sorgrad gülümsedi. "Sanal veya gerçek bir suç yüzündensürgüne gönderilenler," dedi. Gren, "Açgözlü bölgelerin genç oğulları," diye araya gir-di. "Belki de, evlenip kan bağını kaybedenlerin çocukları,"diye ekledi. Darni, "Usara, civardaki tüm vadileri gözden geçirmeni is-tiyorum. Bakalım onlar da silahlanıyorlar mı yoksa bu, o sa- rı kafalı adam tarafından organize edilen, sınırlı bir harekmi?" diye sordu. Usara, "Ne fark eder?" diye sordu. "Onlarca silahlı Vp492 zırhlı adam buraya doğru geliyor." Sorgrad başını iki yana salladı. "Güneye doğru yönelinburaya gelebilecekleri gibi, kolayca Kanyona doğru da gide-bilirler. " Darni sabırsızlanmaya başladı. "Her halükârda, bu tehlike-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 277: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yi durdurmak zorundayız, öyle değil mi?" diye sordu. "Ci-vardaki vadilere göz gezdirsene, be adam," diye bağırdı. Bu bir askerin işiydi. Ben bir asker değildim, hiç olmamış-tım ve olmaya da niyetim yoktu. Diğer yandan, nadiren, çokçaresiz kaldığım zamanlarda, elime bir sopa alıp yüreğim ağ-zımda, karanlık sokaklarda pusuya yattığım da olmuştu. Sar-hoş ve para kesesi dolu bir adamın yanımdan geçmesini bek-ler, adamı bayıltıp parasını çalardım. İriyarı ve uzun boylubir adamın karşısına çıkıp ona meydan okumak bana göredeğildi. "Ya liderlerini öldürürsek?" diye sordum. "Geçen yaz,Kellarin'de savaşan Buz Adamlar, liderleri ölünce, savaşı bı-rakmışlardı." Sorgrad, "Öyleyse, Elietimmlerin, Dağ Adamlarıyla olankan bağı, bahsettiğinden daha az olmalı," dedi. Yüzünde cid-di bir ifadeyle, "Anyatimm, eğer içlerinden biri ölürse, he-men onun görevini üstlenecek birini bulur. Bu, madenlerdekazı yaparken de böyledir, Kanyonda ovalılarla savaşırkende," diye ekledi. Gren, "Bu hoş görünümlü çocuğa fazla değer veriyor gi-biler. Eğer adamın boğazına bir ok saplanırsa, bu, onların birsüre donup kalmasına sebep olacaktır. Çapulcu takımının an-cak liderleri kadar güçlü olduğunu bilirsin, Sorgrad," dedi. "Ya Sheltya?" diye sordum. "Eğer insanları bir arada tut-mak için eski büyüyü kullanıyorlarsa, ne yapacağız?" Sorgrad yüzünü ekşitti. "Bakır ile gümüşü değiş tokuş edi-yorsun, kızım. Eğer bir Sheltya öldürürsen, seni bir kazığaoturtup kargaların gelip gözlerini oyması için dağın yamacı-na bırakırlar. Tek bir Sheltya bile öldürsek, bu bir kan dava- 493sına dönüşür."Gittikçe sinirlenmeye başlamıştım. "Ya şu Buz Adam?" Darni, Sorgrad'a doğru baktı. "İnsanların onunla ne kanbağı var? Hadrumal'm tüm paraları için bahse girerim ki buolayların sorumlusu, o Elietimm büyücüsü." Sorgrad, "Eğer bir Sheltya olduğunu iddia ediyorsa da, ok-yanusun bu tarafındaki kalelerden birinde veya Kanyonda biryerde doğduğunu sanmıyorum," dedi. Sorgrad, kaşlarını ça-tıp "Adamın yüzüne ve saçlarına bakan herkes, bunu kolay-lıkla anlayabilir. Mutlaka, onun ölümünün intikamını almakisteyeceklerdir. Ama bunun bir kan davasına dönüşeceğinisanmıyorum," diye ekledi. Gren, "Dağlarda aile her şeydir. Ama bıçağın iki yüzü var-dır. Eğer aileden değilsen, hiçbir şeysindir," dedi. "Öyleyse, Elietimm büyücüsünü öldürürsek, ne olur?Sheltya'nın tarafsız kalacağını biliyoruz," dedim. Dikkatli birbiçimde kafamdaki düşünceleri toparlamaya çalıştım. "Bu in-sanların bu olaya dahil olmaları için, onları rahatsız eden birşey olmuş olmalı. Hackal Kalesinde gördüklerimizi düşüne-cek olursak, Sheltya, bok tepesinin üzerinde öten aciz bir ho-rozdan başka bir şey değil. Rünlerin yuvarlanışına bakacakolursak, bu işin içerisinde eski büyünün etkisi olmalı, öyledeğil mi?" "Belki de, Elietimm büyücüsünün varlığı, insanları birarada tutan güçtür." Sorgrad, yüzünde neşeli bir ifadeyle,"Onu öldürürsek ne olacağını çok merak ediyorum," diyeekledi. Gren, "Öyleyse, biz üçümüz gidip büyücünün işini biti-receğiz. Darni, sen de bu insanlara bir çeki düzen ver ve tat-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 278: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lı çocuğun ordusunun daha fazla sorun çıkarmasına enol," dedi. Darni, "Bu olaydan sıyrılmak için, önüme çıkan ilk kestir494 me yola girerim," diye mırıldandı. "Onlara karşı koyacak kadar adamım yok." "Özür dilerim ama ben bunu kabul edemem." Hepimizdönüp Usara'ya baktık. "Sorgrad'a burada ihtiyacım var "Usara meydan okurcasına ayağa kalktı ve büyülü görüntü yokoldu. "Planir benden, güçlerimi Gilmarten ve bulabildiğimbütün büyücüler ile birleştirmemi istedi." Sorgrad, "Ben bir büyücü değilim. Ne senin ne de Başbü-yücünün, benim üzerimde bir kontrolü yok," diye itiraz etti. Usara, Sorgrad'ı umursamayıp konuşmaya devam etti."Doğumunu ve başından geçenleri düşünecek olursak, için-deki potansiyelin hiçbir zaman farkına varamadığını şimdidaha iyi anlıyorum. Bu konuda ne kadar eğitimsiz olursan ol,bazı büyülerde bize yardımcı olabilirsin."Sorgrad, "Hayır," dedi. Usara gözlerini Sorgrad'm üstüne dikti. "Ne demek isti-yorsun?" Sorgrad soğuk bir ifadeyle Usara'nm gözlerine baktı. "Ye-terince açık konuşmadım mı? Hayır diyorum," dedi. Usara'nm şaşkınlığı yerini öfkeye bıraktı. "Bu, inatçı olu-nacak zaman değil, Sorgrad. Sen bir büyücü olarak doğdun.Büyülü güçlerini gerektiği zaman kullanmalısın ve sorumlu-luklarını kabullenmek için içinde bulunduğumuz durumdandaha iyisini bulamazsın." Sorgrad, "Benim bu konuda kabullenmem gereken bir so-rumluluğum yok," diye bağırdı. "Büyücü olarak doğmuş ol-mamın sorumlusu ben değilim. Benim bağlılığım, kendi ka-nımdan olanlara ve dostlarımadır." Usara, "Bizimle işbirliği yapmazsan, bu insanların hepsiölebilir," diye bağırdı. "Ama bize destek olursan, bu insan-ların bir kısmını kurtarabiliriz."

Gren yerinde kıpırdadı ve ona doğru sert bir bakış attım.Yuvarlayacak bir rünüm daha vardı. "Planir tam olarak ne de-di?" diye sordum. Sorgrad ile Usara'nm arasına geçip gittik-çe gerginleşen havayı dağıtmaya çalıştım. Bu hiç de akıllıcabir şey değildi. Ama birisinin bu iş yumruk yumruğa bir dö-vüşe dönüşmeden bir şeyler yapması gerekiyordu. Usara, "Planir'e, çevrede Gilmarten ve benden başka bü-yücü olmadığına göre, ne yapmam gerektiğini sordum. O da,çevrede başka büyücü olup olmadığından bu kadar emin ol-mamamı söyledi ve bağlantıyı kesti. Planir, Sorgrad'ı kast et-miş olmalı," diye açıkladı. Gren sinirli bir biçimde, "Ne dedin sen?" diye bağırdı."Başbüyücün, Sorgrad hakkında ne biliyor ki?" Usara sakin bir ses tonuyla, "Başbüyücüye, Dağ Adamlarıarasında, büyücü olarak doğanlarla karşılaşmanın düşünüldü-ğü kadar nadir bulunan bir şey olmadığını söyledim. Bu za-ten bizim de tahmin ettiğimiz bir şeydi. Senin, elementlereolan yakınlığını kendi kendine kontrol altına almana gelin-ce..." Usara şüpheli gözlerle Sorgrad'a bakıp konuşmaya de-vam etti. "Bunun nasıl olduğunu ancak Hadrumal'a gittiği-miz zaman öğrenebiliriz." Sorgrad, "Unut bunu, Büyücü," diye gürledi. "Kıçımda

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 279: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bir delik olduğu sürece, kimse beni Hadrumal'a götüremez." Usara gözlerinde sinirli bir ifadeyle Sorgrad'a doğru adımatıp "Planir dedi ki..." dedi. "Dağlılar arasında, büyücü olarak doğanlarla karşılaşmanınçok sık rastlanan bir durum olmadığını niye söyledin?" Gil-marten'in nazik sorusu, Usara'nm öfkeli konuşmasını bir bı-çak gibi kesti. Soluranlı büyücü, şapkasını kaybetmiş olması-na rağmen hâlâ çok şık görünüyordu.Usara alaycı bir ifadeyle, "Çünkü öyle," diye cevap verdi. Gilmarten kendine güvenir bir ses tonuyla, "Ama Solu-ra'da durum farklıdır. Yarı yarıya veya dörtte bir dağlı kanı taşıyan büyücüler tanıyorum. Ve safkan Dağlı büyücülerdebahsedildiğini duydum," dedi. Gren, "Hadrumal'da bilmediğiniz başka şeyler de var mı?"496 diye dalga geçti.Usara, "Ya Orman Halkı?" diye sordu. Gren, "Bu da bilmediğin şeylerden bir tanesi, öyle değilmi, Kumlu?" diye sordu. Soluranlı büyücü başıyla onayladı. "Bildiğim kadarıylaOrman Halkı arasında, büyücü olarak doğanlarla karşılaşmakda çok sık rastlanan bir durum değildir. Ama hiç duyulma-mış bir şey de değildir." Gren'in ortalığı daha fazla kızıştırmasını engellemek için,"Konumuz bu değil," diye araya girdim. "Eğer kendine yenibir öğrenci bulmak istiyorsan, Usara, buradaki insanların ara-sında, büyücü olarak doğan biri olup olmadığına bakabili-riz." ' Gilmarten, "Bizim geleneklerimizde, ezberleterek insanla-ra bir şeyler öğretmenin farklı yöntemleri vardır. Bu, burada-ki insanları bir parça da olsa koruyabilir." Gilmarten'in yü-zünde sinirli bir gülümseme vardı ve Usara'nm gözlerindekibelirsizlik, açıkça okunuyordu. Darni, "Kendi aramızda tartışmanın bize bir faydası ol-maz," diye araya girdi. "Kiminle savaştığımızı bilmek zorun-dayız. Usara, sen civardaki vadileri gözden geçir. Hangileri-nin bu savaşa dahil olduğunu anlamaya çalış. Siz ikiniz, dağ-ları tanıyorsunuz ve dövüşmeyi iyi biliyorsunuz. Buradaki av-cılar da ormanı iyi biliyor. Çevreyi bütün detayları ile göste-ren bir harita çizmeliyiz. En az bir büyücü, bizim yanımızdakalmalı. Eğer buradaki insanların içerisinde büyülü yetenek-lere sahip olanlar varsa, işimize yarayabilirler. Gilmarten veLivak, gidip bir şeyler bulup bulamayacağınıza bakın." Darni'nin otoriter ses tonu, havadaki gerginliği dağıtmış-tı. Darni, Bera'nm yanma doğru yürüdü ve Gren ile Sorgrad, onu takip ettiler. Usara yere oturup kâseyi eline aldı. Kon-santre olup gözlerini suyun yüzeyinde beliren yeşil ışıklaradikti. Gilmarten'e doğru bakıp gülümsedim. "Önce Harile ile 497konuşalım. O, büyücü doğan birileri olup olmadığını biliyor-dur." Mağaranın ağzına doğru yürüdük. Kafamı içeri uzatıp"Harile?" diye bağırdım. "Buradayım." Harile battaniyelerine ve sargı bezlerine sa-rılmış yaralıların arasından bize doğru yürüdü. "Sizin için neyapabilirim?" Usara'yı işaret ettim. "Arkadaşımız, düşmanın nerede ol-duğunu bulmaya çalışıyor. Eğer onun bilincini bulandırma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 280: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dan acısını dindirecek bir şeylerin varsa, çok işimize yarar."Harile, "Onun için bir karışım hazırlayabilirim," dedi. "Teşekkür ederim." Gilmarten'in huzursuz bir biçimde kı-pırdandığım fark ettim. "Sizin içinizde, büyücü olarak doğanolup olmadığını merak ediyoruz. Büyülü yetenekler, erkek-lerde, kızların adet gördüğü yaşlarda kendini belli eder." Harile'yi takip edip üzerinde eski bir çaydanlığın durdu-ğu ateşin yanma yürüdük. "Biz burada, erkeklerin sesi kalın-laşmaya başladığı zaman, büyülü yeteneklere sahip oldukları-nı fark ederiz. Büyülü yetenekler, kızlar için ise adet görme-ye başladıkları yaşlarda kendini belli eder." Gilmarten bir eliyle sakalını sıvazladı. "Bunu nasıl farkedersiniz? Birisinin büyücü olarak doğduğu nasıl anlaşılır?"diye sordu. "Bazıları, tam bir baş belasıdır. Ateşin yanma gittikleri za-man ya ateş söner ve bir daha aynı yerde ateş yakamazsınızya da alevler gökyüzüne yükselir ve ateşi kontrol edemezsi-niz." Harile susup büyük bir bardağın içine bitkiler doldur-du. "Bazıları, yürürken yerde ayak izi bırakmaz. Bazılarınınüzerine ise, sadece Gündönümü'nden Gündönümü'ne yağ- mur yağar. Ama bunların hepsi, sağda solda anlatılan hikâvlerdir. Ve her zaman, hikâyeyi anlatanın bir arkadaşının yasdığı yerde yaşanmıştır. Bence, bunların hepsi keçi boynuzu "498 Elimi uzatıp bardağı aldım. "Öyleyse ben bunu Usara'vgötüreyim." Gilmarten arkamdan geliyordu. Soluranlı büyücü kafasını kaşıdı. "Ben hiçbir zaman, bir elemente duyulanyakınlığın kendiliğinden yok olduğunu duymadım," dedi Bardağı Usara'ya verdikten sonra Harile'nin yanma geridöndük. Gilmarten'e döndüm. "Birisinin büyücü olarak doğ-duğunu nasıl anlarsın? Bunun için bir test falan var mı?" di-ye sordum. "İlk belirtiler görülmeye başlandığında, kişinin ilgisininhangi elemente odaklandığını anlamanın farklı yöntemlerivardır." Gilmarten'in yüzünde düşünceli bir ifade vardı. "Birelemente duyulan yakınlık, eğer eğitilmezse, zamanla kaybo-labilir mi?" "Sorgrad için durum böyle değil," diye cevap verdim. Ha-rile'ye döndüm. "Harile, buradaki insanlar arasında, büyülüyeteneklere sahip olduğundan şüphelendiğiniz kimseler varmı? Eğer varsa, yaralılarınızı ve yaşlılarınızı korumak için bi-ze yardımcı olabilirler." Harile elindeki çanağı yere koydu. "Benimle gelin," dedi.Sönmek üzere olan bir kamp ateşinin yanma gittik. Ateşinçevresinde oturanlar, gençlik ve ergenlik dönemi arasında biryaştaydılar. Yanlarında, birer-eski püskü battaniye ve birkaçeşyaları vardı. Hiçbirinin yüzünde, Orman Halkının yüzündegörmeye alıştığım neşeli ve kendine güvenir ifade yoktu. "Bu, Sarachi." Harile kızıl saçlı ve yüzü çiziklerle dolu birgenci işaret etti. "Bizim anladığımız kadarıyla, doğuştan bü-yülü yeteneklere sahip."Sarachi başını kaldırdı. "Sorun nedir?" diye sordu. Harile, Gilmarten'i işaret etti. "Büyücü, ona yardım ede-bileceğini düşünüyor," dedi. Sarachi ayağa kalkmaya çalıştı ama Gilmarten, çocuğun0mzundan tutup onu tekrar yerine oturttu. Bir kütüğün üze-rine oturup sessizce olan biteni izlemeye başladım. Gilmar-ten, incecik bir daim ucunu yaktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 281: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Dalı Sarachi'ye doğru uzattı. "Aleve konsantre ol. Bakalımalevi söndürebilecek misin?" diye sordu. Bana göre alevlerdeen ufak bir değişiklik olmadı ve sonunda, alevler parmakları-na çok yaklaşınca, Sarachi dalı yere attı. "Bir kâse dolusu suya ihtiyacım var." Gilmarten, çevresin-de bir hizmetçi kız olup olmadığını görmek istercesine etra-fına bakındı. Kızlardan biri, sessizce, Gilmarten'e bir şişeuzattı. "Avuçlarını birleştir." Gilmarten, Sarachi'nin avuçları-na birazcık su doldurdu. "Suyu mümkün olduğunca avuçla-rında tutmaya çalış." Sarachi, avuçlarını iyice birleştirmeyeçalışsa da su, parmaklarının arasından akıp gitti. "Önemli değil." Gilmarten'in ses tonu, oldukça samimiy-di. Belki de nihayet, kuzgun oyununda meydan okuyabilece-ğim bir büyücüyle karşılaşmıştım. Soluranlı büyücü yerdenaldığı bir avuç dolusu toprağı Sarachi'nin avucuna doldurduve ateşin yanından aldığı külleri Sarachi'nin avucundaki top-rağın üzerine serpiştirdi. "Külleri, topraktan ayırmaya çalış.Konsantre ol. Gri taneciklerin, kahverengilerden ayrıldığını verüzgâr ile havalandığını hayal et." Sarachi, kaşlarını çatarak konsantre oldu ve avucundakiküller, fırıl fırıl dönerek gökyüzüne doğru yükselmeye başla-dı. Hepimiz, başlarımızı kaldırıp küllere bakıyorduk. Sarac-hi'nin konsantrasyonu bozulduğunda, küller yere yağdı veağzımız burnumuz kül içinde kaldı. Gilmarten, "Hava sempatisi veya Hadrumal diliyle, havayakınlığı," diye açıkladı. Sarachi, "Ama bana toprağa konsantre olmamı söylemiş-tin?" diye itiraz etti."Blöf mü yapıyordun, büyücü?" diye dalga geçtim.

"Onun gibi bir şey. Eğitilmemiş duyarlılık kendi kend'engelliyebilir. Bu sorunu aşmak için farklı taktiklerimiz vdır." Gilmarten, çevresine bakındı "İçinizde, doğuştan büv"500 lü yeteneklere sahip.olan başka biri var mı?" diye sordu Zayıf bir kız, yara bere içindeki kirli elini havaya kaldırd"Castan," diye bağırdı. Castan'ı bulunduğumuz yerin biraz uzağında, bir ateşinbaşında bulduk. Kadının yüzünde, ciddi bir ifade vardı vegözlerinin çevresi kıpkırmızıydı. Kadına, doğuştan sahip ola-bileceği büyülü yeteneklerin, üç çocuğunu korumasına yar-dımcı olabileceğini söylediğimizde ateş aniden harladı. Ateşisöndürüp bir sonraki potansiyel büyücüyü bulmak için çev-reyi dolaşmaya devam ettik. Usara'nm yanma döndüğümüzde, bizimle beraber yedikişi vardı. Sarachi'nin yanında sakallı bir genç ve yorgun gö-r/ünümlü, orta yaşlı bir adam vardı. Castan'm yanında, üçgenç kız vardı. Hepsi ürkek bir biçimde gülümsüyorlardı. İn-celediğimiz insanlar arasında beş kişi daha vardı. Gilmartenonlara ya büyücü olarak doğmadıklarını ya da duyarlılıkları-nın eğitilemeyecek kadar zayıf olduğunu söyleyip, onları ya-nımıza almaya gerek görmemişti. Büyücü olarak doğmadığını söylediğimiz için hayal kırık-lığına uğramış bir adamın yanından uzaklaşırken, "Darni de,eğitilemeyecek kadar zayıf bir sempatiye sahip olanlardan,"dedim. Gilmarten, "Bunu bilmiyordum," dedi. Yüzünde düşün-celi bir ifade vardı. "Ama yine de, bu konuyu onunla da ko-nuşabiliriz." "Bunun için gerçek bir büyücü olması gerekmiyor, öyle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 282: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

değil mi? Sadece, doğuştan büyülü yeteneklere sahip olmasıyeterli mi?" diye sordum. Gilmarten, "Hayır ama eğer duyarlılığının ne kadar güçlüolduğunu öğrenmek istiyorsa, senin arkadaşın Sorgrad ile dekonuşmalıyız," diye cevap verdi. "Belki onunla bu konuyu konuşabilirim." Sorgrad, Had-rumal'da bir büyücü olmak istemiyordu ama eğer sahip ol-duğu yeteneklerin kendisine ne gibi avantajlar sağlayabilece-ğini öğrenmek istemiyorsa, onu yanlış tanımış olmalıydım. 501Mutlaka bazı dezavantajları da olacaktı. Ama bunları kolaycaaşabilirdik.Usara kafasını kaldırıp bize doğru baktı. "Evet?" Gilmarten, heyecanlı bir ses tonuyla, "Yedi," dedi. Sesin-deki heyecan, yüz ifadesine de yansımıştı. "Bir toprak, birhava, üç ateş ve iki su," diye ekledi. Usara'nm gergin yüzünde neşeli bir ifade belirdi. "Bu, ikitam bağ kurabileceğimiz anlamına geliyor." Gilmarten sakalını sıvazladı. "Biz Solura'da bu şekilde ça-lışmaya alışkın değiliz ama belki de başarabiliriz," dedi. Darni bulunduğumuz yere doğru geliyordu. Arkasındangelen Gren ve Sorgrad, başlarını önlerine eğmiş, bir şeylerkonuşuyorlardı. Uzaktan bir yerden gelen lavtanın sesi, ya-kından bir yerden gelen flütün sesine karışıyordu. İnsanlar,kendi aralarında, sözlerini çok iyi bildiğim bir şarkıyı mırıl-danıyorlardı. Müziğin hızlanması ile beraber, bazıları yükseksesle şarkıya eşlik ederken, diğerleri alçak sesle şarkıyı söyle-meye devam ediyorlardı.Gren, "Bunu sevdim," dedi. Darni, "Eğer Dağ Adamları bu şarkıyı duyarsa, işimiz bit-miş demektir," dedi. Gilmarten, "Belki de, hava büyüleriile şarkının civardan duyulmasını engelleyebilirim," diye ara-ya girdi. "Şarkı söylemelerini yasaklamamız çok uygun ol-maz. Çünkü şarkıların sözlerinde iyileştirici bir gücün oldu-ğuna inanıyorlar," diye ekledi. Usara bana doğru şüpheli bir bakış attı. Ben de en masumyüz ifademi takındım. İnsanların hepberaber şarkı söylemesi-nin bir işe yarayıp yaramadığını anlamadan, suçumu itiraf et-meyecektim. Darni, "Bizim için neler buldunuz?" diye homurdanm k?•yülü yeteneklere sahip oldukları için Usara'nm yanma çerdiğimiz insanlara doğru bakıp gülümsedi.502 Gilmarten hikâyesini • anlatırken, ben de Sorgrad ıGren'in yanma gittim. "Ne yaptınız?"Sorgrad, "Artık, elimizde çok detaylı haritalar var," dedi "Buz Adamın peşine düşüp onun işini bitirecek miyiz?"Eğer Sorgrad bunun aptalca bir fikir olduğunu söylerse, buplanımdan vazgeçecektim. Sorgrad başıyla onayladı. "Eğer onu bulabilirsek," diye ce-vap verdi. "Bu savaşın dengesini değiştirmenin en kolay yo-lu, o piçi saf dışı bırakmak olsa gerek. Şu anda Orman Hal-kı, çubuğun boklu ucunu tutuyormuş gibi görünebilir. Amaeğer Elietimm büyücüsü olmazsa, sonunda kaybeden taraf,Dağlılar olacaktır."Gren, "Bence sakıncası yok," dedi. Sorgrad hafifçe kardeşinin omzuna vurdu. "Hep böylesin,öyle değil mi?" diye sordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 283: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara'ya doğru baktığımda, Gilmarten ve Darni ile koyubir sohbete daldıklarını gördüm. "Bu Buz Adam, eski büyühakkında çok şey biliyor olmalı. Bu bizim en başından beriaradığımız şey. Onu canlı olarak ele geçirebilirsek, işimizedaha çok yarayacağını düşünüyorum." Sorgrad, "Canlı ele geçirmek mi?" diye sordu. "Bu çokriskli olmaz mı, Livak?" "En çok para kazanılan, en riskli bahistir." Sorgrad'a gözkırptım. "Bu kadar zamandır yoldayız ve elimizde hâlâ kay-da değer bir şey yok, öyle değil mi?" Gren gözlerinde alaycı bir ifadeyle, "Ama Kumlu, bunuyapmamanı söylemişti," dedi."Ne zamandır ona hesap veriyorum?" diye sordum."Bu çok tehlikeli olabilir." Sorgrad düşünceli bir yüz ifa-

desiyle. Bizim üzerimize büyü yapamayacağından emin ol-malıyız," diye ekledi."Eğer bunu garanti edemezsek, onu öldürürüz," dedim. Gren, "Kafasına sert bir darbe indirip onu bayıltırsak, so-run çıkartacağını sanmıyorum," dedi. "Kafasına çok sert bir darbe indirirsek, hiç işimize yara-mayabilir," dedim. Gren sırıttı. "Kumlu ve Ayı, bundan hiç hoşlanmayacak,"dedi. "Onlar ne olup bittiğini anlayana kadar, biz çoktan işimi-zi bitirmiş olacağız. Herkes, Buz Adamı saf dışı bırakmamızgerektiği konusunda bize destek oldu. Ama onlara, bunu na-sıl yapacağımızı söylemedik." Sorgrad, "Darni'ye göre, ben istesem de istemesem de,büyücüler benden bir şey isteyecekmiş," dedi. Elimi sallayarak, konuyu kapatmaya çalıştım. "BırakalımUsara, kaçış yolumuzun kapatılıp kapatılmadığını izleyip bizibu konuda bilgilendirsin. Eğer hoşlarına gitmeyen bir şeylergörecek olurlarsa, ne yapacaklar? Bizi durduramazlar." "Buraya gelin!" Darni'nin sesini duyunca, hepimiz onadoğru baktık. Gren, "Bu adam kendinin gerçekten bu havuzdaki en bü-yük kurbağa olduğunu sanıyor," diye mırıldandı. Gren'e doğru döndüm. "Eğer çok istiyorsa, bırakalım kralrolünü oynamaya devam etsin. Biz, kendi planlarımızı kendi-miz yapabiliriz," dedim. Kafamı kaldırdım. "Evet, Darni, nevar?" diye bağırdım. Darni'nin yüzünde kararlı bir- ifade vardı. "Eli kılıç tutanherkesi toplamaya başladık. Usara ve Gilmarten, yeni bulduk-ları öğrencilerine bir şeyler öğretip geride kalanların güven-de olmasını sağlayacaklar. Siz üçünüz, şu Buz Adamı, oyunundışında bırakacaksınız. İyi haber, bu isyanın şimdilik üç ka-leye yayılmış olması. Daha fazla yayılmadan, bu kargaşaya bir son vermeliyiz. Elietimm büyücüsünün kaybı, işimizi birazdaha kolaylaştıracaktır." "Güzel." İçimde, ümidim ile şüphelerim arasında bir ça-tışma vardı. Ama bu sefer, en azından, Sorgrad ve Gren debenimle beraberdi. Sorgrad, "Eğer onun işini bitirmemizi istiyorsanız, onunnerede olduğunu bilmeliyiz," dedi. Usara, "Her zaman kadın Sheltya'nm yanında dolaşıyor.Teyva kalesinde." "Biz oraya gidene kadar, siz burada direnebilir misiniz?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 284: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

diye sordum. Gren, "Kumlu, bizi büyülü bir biçimde oraya gönderemezmi? Bu çok uzun bir yolculuk," dedi. "Bir büyücü kendisini veya başkalarını ancak daha öncegittiği bir yere, ışınlayabilir," diye açıkladım. Sorgrad, Darni'ye doğru baktı. "Bizim yanımıza birkaç ok-çu vermelisiniz. Eğer kılıç da kullanabiliyorlarsa daha iyi olur.Biz üçümüz kaleye girip işi bitirebiliriz. Ama takip edileceği-miz ihtimalini göz ardı edemeyiz. Okçular, bizi yarım günuzaklıkta bekleyebilir. Eğer arazi gizlenmeye uygun ise, dahada yakınımızda olabilirler," dedi. Usara yüzünde kararlı bir ifadeyle, "Ben de sizinle geliyo-rum," diye araya girdi. "Benim büyülerim olmadan, sizi Eli-etimm büyülerinin kucağına atamayız. Bu büyücülerin neleryapabildiğini kendi gözlerimizle gördük ve Planir'e, sizi ken-di başınıza oraya gönderdiğimi söyleyemem. Bu Buz Adam-lar ve büyüleri ile karşılaştırıldığı zaman, Başbüyücünün ga-zabından daha çok korktuğumu söyleyebilirim." "Ama sen güçlükle yürüyebiliyorsun! Ve siz büyücüler,kendinizi büyülerinize odakladığınız zaman daha savunmasızoluyorsunuz," diye itiraz ettim. "Otrick'i bu şekilde yendiler. Usara gözlerimin içine baktı. "Bu büyücünün benim pe-şime düşmesi için önce benim de sizinle beraber olduğumu bilmesi gerekir. Son birkaç mevsimdir, Guinalle'in de yardı-mıyla eski büyü tarafından fark edilmeyi engelleyen savunmabüyüleri geliştirdik," diye açıkladı. Usara'nm riske attığı tek şey kendi hayatı olsaydı, benim 505için bir sorun kalmayacaktı. Ama eğer Elietimmler onu elegeçirirlerse, beni de kolayca bulabilirlerdi. Ne yazık ki Usa-

ra'nm bizimle beraber gelmesini engellemek için ne yapmamgerektiğini bilemiyordum. Onu yaralı olmayan bacağındanbıçaklayabilirdim ama bu, Gilmarten ve Darni'nin hoşuna hiçgitmezdi. Sessizliği Sorgrad bozdu. "Bizimle beraber kalenin içinegelemezsin. Sheltya, bir büyücünün yakınlarda olduğunu an-layabilir. Sen okçuların yanında kalıp biz işimizi bitirene ka-dar sessizce beklersin." Sorgrad çok sert bir ses tonuyla, "Bukonuda, hayatında değerli olan her ne varsa hepsinin üzeri-ne bana söz ver, Usara." Gren, "Eğer kaleye giremiyorsa, büyülerini de kullanamaz.O zaman, bizimle beraber gelmesinin anlamı nedir?" diyesordu. "Buradan oraya kadar hoplaya hoplaya seyahat etmek-ten başka ne yapacak?" Sorgrad, Gren'i umursamayıp konuşmaya devam etti."Koltuk değnekleri ile yürümeyi öğrenebilir veya geride ka-lıp kaybolur. Biz işimizi bitirdiğimiz zaman, muhtemelen,kalede eli silah tutan herkes peşimize düşecektir. İşte o za-man, istediğin büyüyü kullanabilirsin, Kumlu. Kokumuzu ka-yalıklardan silmek için her yeri ateşe verebilirsin." Gren ve ben, göz göze geldik. Bir şeyi çalmak için içerigirmek, işin sadece yarısıydı. Ama çalman şey ile beraber ka-çabilmek, başarılı bir hırsızın işiydi.A

BÖLÜffl DOKUZ

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 285: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Bu Dağ hikâyesinde, dünyanın nasıl yaratıldığı anlatılıyor. Hikâyede, hemaşina olduğumuz, hem de daha önce hiç duymadığımız fikirler bir aradabulunuyor. Gerçeği sadece Tanrılar bilebilir ve belki de, gerçeğin bir kıs-mını insanlarla paylaşmışlardır. Böylece, sahip olduğumuz bilgileri payla-nıp bir peyler öğrenebiliriz.Maevvalin dünyayı yaratıpDerin nehirler oluşturdu.Tepeleri ve vadileri yapmak için,Toprağı şekillendirdi.Dünyaya bakıp ağladı.Bu kadar güzel bir şeyden,Etkilenecek kimse yoktu.Gören, duyan, dokunan olmayınca.Misaen'in yanma gidipOndan, insanlar ile,Havada, karada ve suda yasayan,Hayvanlar yaratmasını rica etti.Misaen, bulutları alıp kulları,Yağmuru kullanarak balıkları,

Ve daha sonra, teker teker,Diğer hayvanları yarattı.En iyi kili alıpBir insan yaratmak istedi.Ama kil elinden kayıyor,Ve kolay şekillenmiyordu.'Maevvalin, kaya kadar sert,Ve dağların kalbi olan,Altını bana ver,Ancak bu şekilde, insanı yaratabilirim''Kullanacağın güç,Dünyayı esir alıpAyları ele geçirebilir,Böyle bir gücü, ancak ödünç verebilirim.'Maevvalin bir anlatma yaptı,Misaen mührünü bastı.Böylece, ölümsüz hayat,Sonsuz uykuya dalacaktı.Misaen, hediyesini alıpAlevle birleştirdi.En büyük eserini yapmıştı.Önce parlayan, sonra sönen.

"i,

TEYVA BÖLGESİ,Son-Yazın I8'iÖren, "Yavaşça yürümeye devam et, başını önüne eğ vekimseyle göz göze gelme," diye mırıldandı. Ne söy-lediğini tam olarak anlayabilmem için ağır ağır konu-şuyordu. Apak'm kampını terk ettiğimizden beri, iki kardeşde sadece Dağ Dilinde konuşmuşlardı. Neler konuştuklarınıçok merak ediyordum. Bazı günler, sinirim çok bozulmuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 286: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Hayal kırıklığından, ikisini de yumrukladığım bile olmuştu.Ama aksanım, şimdi kulağa daha inandırıcı geliyordu. İyi birkulağa sahip olmak, bu sefer işe yaramıştı. Ama hâlâ, Dağ Di-lindeki birçok kelimeyi bilmiyordum. Terlemeye başlamıştım. Bir elimle saçımı düzelttim. Saçı-mın kısa kesimi, bana çok garip geliyordu. Harile'nin kötükokulu karışımı, saçımın kızıllığını yok etmişti. Sorgrad, ikiDağ Adamının yanındaki açık renkli gözlü ve kum rengi saç-lı birisinin çok fazla göze çarpmayacağından emindi. Gren'inbana verdiği, çuvalı andıran giysilerime alışamamıştım. Yinede kendimi riske atmak istemiyordum. Bir marangoz, kuru-ması için çalıların üzerine bıraktığı giysilerin ortadan kaybol-masına çok şaşırmış olmalıydı. Gren, "Nereye gitmiş bu insanlar?" diye sordu. Olduğu-muz yerde durup çevremize bakmdık. Bir süre sonra, kaleyegeri dönen bir grup askerin arkasına takıldık. Sorgrad, "Ovalıların yaşadıkları yerlere baskınlar düzenli-yorlar," diye cevap verdi. Sorgrad vadinin aşağı kısmındakiçayırdan, bulunduğumuz yere doğru getirilen koyunlara ba-kıyordu. Yeni gelenler, battaniyelerini yere serip küçük ateşlerkıyorlardı. "Daha önce görmedikleri yüzleri görünce, kimşüphelenmez, değil mi?" diye sordum. Çadırlar ve derme çatma kulübelerle tıka basa dolu vad'nin tabanından, yürümeye devam ettik. Vadinin her iki tarafmdaki kayalıkların üzerinde, bölgeyi gözetleyen askerler var-dı. Vadinin yamaçlarında,' madenlerin karanlık girişleri gözeçarpıyordu. Arazi, engebeli toprağın dört bir yanındaki kazı-ları geçtikten sonra, eğim alarak yükselmeye başlıyordu. Te-pelerdeki seyrek ağaçların yerini, daha yükseklerde, yemyeşilormanlar alıyordu. Tepelerin ötesindeki ikiz dağların doruk-ları, bulutların arasında kayboluyordu. Doğanın güzelliklerini izlemekten vazgeçip dikkatimi çev-reme odakladım. Etrafımızda toplanan kalabalık insan toplu-luğu, çeşit çeşit yüzler ve eli silahlı küçük gruplardan oluşu-yordu. Böyle bir topluluk, Lescari dükleri tarafından, bir or-du olarak isimlendiriliyordu. Biz kaleye ulaşana kadar, asker-lerin sayısı artmıştı. Buz Adamın büyülerine son verince, biraraya geldikleri kadar çabuk dağılacaklarını ümit ediyordum.Yan gözle, sönmüş bir ateşin başında toplanan gençleri izle-dim. Simsiyah gözleri ve sapsarı saçları olan bir asker, metalzırhının üzerindeki kiri ve pası temizlemeye çalışıyordu. Birdiğeri, elindeki biley taşıyla yeni kırılmış bir diş gibi çentik-li olan kılıcını bileyliyordu. Bir başkası, yürümekten aşınmışçizmelerini tamir etmeye çalışıyordu. Her taraftan, çekiç vemetal sesleri geliyordu. Gren, "Saçından geriye kalanları ağartmış olsaydık, Kum-lu da bu serserilerin arasından fark edilmeden geçebilirdi,"dedi. "Bizimle beraber buraya gelmemesi, bence daha iyi. Kol-tuk değnekleri ile çok dikkat çekerdi," dedim. Usara ve bi-zimle beraber gelen Orman avcılarını, güneşin doğduğu ta-raftaki kayalıkların ardında bırakmıştık. Usara'ya, ne olursa olsun, büyü yapmamasını öğütlemiştik. Yoksa Sheltya ve Eli-etimm büyücüsünün dikkatini kolayca üzerine çekebilirdi.Usara, Hadrumal büyülerinin, onu Elietimm büyücüsündengizleyeceğin emimdi. Ama biz, bu riski göze almak istemi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 287: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yorduk. En azından, işimizi bitirene kadar, kendimizi garan-tiye almalıydık. Usara'nm buradan sağ salim kurtulmasını is-tiyordum. Çok değerli şarkı kitabımı Usara'ya emanet etmiş-tim. Kitabı ona vermemin tek sebebi, şu anda ondan dahafazla güvendiğim kimsenin olmayışıydı. Biz Buz Adamı aldıktan sonra, Orman okları ve Hadrumalbüyüleri de dahil olmak üzere, kaçışımızı kolaylaştıracak herşeye ihtiyacımız olabilirdi. Arkamızdan gelen bağırışları du-yunca, sırtımdan aşağıya akan terlerin soğuduğunu hissettim. Sorgrad yüzümdeki ifadeyi görünce sırıttı. "Güreşiyorlar,"dedi. Caladhrialılarm bir başkasını azarlamak için kullandıklarıparmak ile fiske atmanın, Dağlılardaki karşılığım bilmeyi çokisterdim. Gren, "Herkesin canı sıkılmış. Hava çok kötü olduğu za-man, madenlerden çalışmak imkânsız hale geldiğinde, kampyapıp havanın düzelmesini bekleyen madenciler gibiler," dedi. Sorgrad yüzünde ciddi bir ifadeyle, "Sen ne görürsen gör,karışmayacaksın," diye emretti. "Kendini kaptırıp birini öl-dürürsen, on kişi seni sürükleye sürükleye Sheltya'nın yanı-na götürür ve Sheltya da beynini dışarı çıkartır." Gren, "Ben amacımızın Sheltya'yı bulmak olduğunu zan-nediyordum," diye mırıldandı. Sorgrad'm yüzüne baktı. "Pe-kâlâ, nasıl istersen, öyle olsun," diye ekledi. "Mümkün olduğunca dikkat çekmemeliyiz," diye arayagirdim. "Eğer sen birilerinin dikkatini çekersen, başımız be-

laya girebilir." Yolu izlediğimiz zaman, çadırların olduğu yerden uzakla-şıp sivri uçlu bir kayanın yanından geçtik. Herkesin yüzünde gergin bir ifade vardı ve avcı köpekleri gibi birbirlerinin •lerine bakıyorlardı. Kafamı kaldırıp bakınca, eğimli arazinin yukansmdaki t512 dmlar gözüme çarptı. Bazılarının üzerinde, benimkine benzsıradan kıyafetler vardı. Bazıları ise, yeri süpüren uzun etekler ve açık yakalı bluzlar giymişlerdi. Kafamı çevirip vadinintabanına doğru baktığımda, çadırların arasında hiç kadın ol-madığını fark ettim. Küçük bir şelale, kayalıkların üzerindenaşağıdaki dereye akıyordu. Derenin kenarında toplanan ka-dınlar ellerinde çömleklerle birbirleri ile sohbet ediyorlardıGenç bir kız ayaklarım suya daldırmıştı. Gren, "Başına bela açacak," dedi. Belden yukarısı çıplakolan iriyarı bir adam, derenin karşı tarafında giysilerini yıkar-ken, bir yandan da kızı izliyordu. Adam suya bir taş attı vekızın etekleri ıslandı. Adam kıza her ne dediyse, kız başını ikiyana salladı. Ama yüzündeki gülümseme, kızı ele veriyordu.Çok uzun boylu olmayan ama geniş omuzları olan bir adam,kızın arkasından yaklaşmaya başladı. Adam, kızı kaptığı gibihavaya kaldırdı. Diğer kadınlar çadırlarına kaçtılar. Sorgrad, "Buz Adam, bunlara savaşacak bir düşman bulsaiyi eder yoksa birbirleri ile savaşmaya başlayacaklar," dedi. Gren, "Kazılara yeni başlandığı zaman insanların nasıl ol-duğunu hatırlıyor musun?" diye sordu. Sorgrad, "Bütün bir günü kazı yaparak geçirdikten sonra,hiçbir kadın için kavga etmeye değmezdi," diye cevap verdi. "Şu keresteleri ateşe versek, işimize yaramaz mı?" diyesordum. Sorgrad, "Buradan kaçarken, eğer insanların dikkatini da-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 288: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ğıtmaya ihtiyacımız olursa, belki yapabiliriz. Eğer bir metalzırh giyiyor olsaydın, seni de erkek zannedebilirlerdi," diyecevap verdi. "Bu sıcakta mı? Kesinlikle bayılırdım. Ben bu çuval parça-sını giydiğim sürece, kimse benimle ilgilenmez." Gren ve Sorgrad kolsuz ve zincirden yapılmış zırhlarını gi-yiyorlardı. Parlatılmış zırhları, güneşin altında göz kamaştırı-yordu. Ağır zırhları hiç şikâyet etmeden ve rahatsız olmadantaşıyorlardı. Ama ben zırh giymekten nefret ederdim ve busıcakta zırh giyerek kendimi yavaşlatamazdım. Üzerimdekigiysinin yakasını düzelttim. Güneş, acımasızca beynimizi ka-vuruyordu ve çadırlarının içinde uyuklayan insanlara imren-meye başlamıştım. "Suyu olan var mı?" Sorgrad şişesini bana doğru uzatıp derenin kenarını işaretetti. "Gidip mataralarımızı doldursak iyi olur." İriyarı bir adam, devasa bir çekici omzuna atmıştı ve çokönemli bir iş yapıyormuş edasıyla yanımızdan geçti. Adamınarkasından yürüyen çocuk, içi dolu, büyük bir çuvalı taşıma-ya çalışıyordu. Boğazım kurumaya başlamıştı ve küf kokulusudan kana kana içtim. Çimenliği dereden ayıran taşlı patika-dan yürümeye devam ettik. Sorgrad gri renkli büyük kayaların olduğu yeri işaret etti."Şurada biraz dinlenelim," dedi. Birilerinin ilgisini çeksek bi-le bulunduğumuz tarafa gelen olursa, bize doğru yaklaştıkla-rını kolayca görebilirdik. Gerekirse nehrin diğer tarafına ge-çip kalabalığın arasında gözden kaybolabilirdik. Gren, "Şimdi ne yapacağız?" diye sordu. "Biz buraya, birbüyücüyü bulmaya gelmiştik." "Öyleyse, nerede olduğunu bulmamız lazım." Sorgrad,gözlerini kalenin kapısına odakladı. Kaim duvarlar, HackalKalesi'nden daha geniş bir alanı çevreliyordu. Kule, hem da-ha geniş, hem de daha yüksekti. Kalenin her iki tarafındakitepeler paramparça taş yığınları ile kaplıydı. Eğimli arazininyüzeyindeki taşlar, oyularak merdiven haline dönüştürülmüş-tü. Dağın sarı renkli yamacı, yer yer, simsiyah lekelere bu-lanmıştı. Taşların arasından yeşilimsi bir su akıyordu. Kalenin kapısına doğru baktım. Devasa kalaslardan yapıl-mış kapı, demir çubuklarla güçlendirilmişti. Kalenin kapısı güçlü bir saldırıya karşı koyacak kadar sağlam görünüvdu. Ama kapı ardına kadar açıktı ve insanlar kaleye girinkıyorlardı. Kapının girişindeki nöbetçiler, zırhlarını bir knara koymuş, taburelere oturup birbirleri ile sohbet ediyorlar di. Sorgrad'm bakışları kapıya doğru yöneldi. "Kalenin içindebir sorun çıkmasını beklemiyorlar." Heyecanlanmaya başlamıştım. "İçerde olmalı, öyle değilmi?"Sorgrad, "Bundan emin olmalıyız," diye cevap verdi. Öylece oturup beklemeye başladık. Dikkat çekecek bir şeyyapmadan kaleyi izliyorduk. Güneş birkaç saat sonra batacak-tı ve havanın birazcık da olsa soğumasını istiyordum. Bu ara-da, kulenin çatısına göz gezdirip nöbetçilerin sayısını belirle-meye çalıştım. Eğer gerekirse, nöbetçiler büyük bacanın ar-kasına geçtiği zaman, en üst kattaki pencereden çatıya tırma-nacak vaktim olup olmayacağını hesaplamaya çalışıyordum.Her şey planladığımız gibi gittiği sürece, böyle bir şeye ge-rek olmayacaktı. Ama her zaman, bütün alternatifleri gözden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 289: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

geçirmekte fayda vardı. Gren kapıdan çıkan gri cüppeli adamı işaret etti. "İçerideSheltya olmalı," dedi. Cüppesinin başlığını kafasına geçirmiş figür, karşılıklı ikisıra oluşturacak şekilde sıralanmış çadırların bulunduğu tara-\fa doğru yürüdü. Adamlardan biri, elindeki büyük taşın yar-dımıyla tahta bir direği toprağa çakıyordu. Bir başka adamınelinde, boynuzundan tuttuğu bir keçi kafası vardı. Biraz öte-

de, birkaç kadın keçiden geri kalanı temizliyordu. Gümüş rengi saçları olan sıska bir kadın, yaralı bir çocu-ğun başında eğilmiş, kızın kana bulanmış sargı bezlerini de-ğiştiriyordu. Kadını işaret ettim. "Sheltya'nın iyileştirici güç-lere sahip olduğunu söylemiştiniz, öyle değil mi?" diye sor-dum. Sorgrad, "Öyleyse verdikleri sözlere, bir parça da olsa hâ-lâ sadıklar," diye cevap verdi. Birkaç adam bir taşın üzerine yerleştirdikleri keçi kafası ı abıçaklar fırlatmaya başladılar. Keçi kafasına saplanan her bı-çak ile büyük bir alkış kopuyordu. Adamlar bıçak fırlatmakiçin sıraya girmeye başlamışlardı. Başarısız bir fırlatış, gülüş-melere yol açtı. İki adam birbirine girince, arkadaşları arayagirerek onları ayırmak zorunda kaldılar. Sorgrad öne doğru eğilmiş ve dirseklerini dizlerine yasla-mıştı. "Burada oturup adamımızın dışarı çıkmasını mı bekle-yeceğiz?" "Onun yaralıları iyileştirdiğini sanmıyorum," diye cevapverdim. Ellerimi, üzerinde oturduğum sıcak kayanın üzerinekoyup biraz yana doğru kaydım. "Her halükârda, ona kocabir ordunun gözleri önünde saldırmak, pek akıllıca olmaz.Onu tek başına yakalamalıyız." Karnıma giren sancıyı umur-samamaya çalıştım. Bir kişiye karşı üç kişiydik ve ne ile kar-şı karşıya olduğumuzun farkındaydık. Eğer dikkatli olursak,kendisine kimin vurduğunu anlayamadan, adamı etkisiz halegetirebilirdik.Gren, "İçeri ne zaman giriyoruz?" diye sordu.Sorgrad, "Güneş battığı zaman uygun mu?" diye sordu. Başımla onayladım. "Nöbetçiler değişmeden harekete geç-meliyiz. Eğer onları yorgun yakalarsak, çevrelerinde nelerolup bittiğini umursamayacaklardır." Gren kamp yerine göz gezdirdi. "Kıçım uyuşmaya başla-dı. Bakalım aşağıda neler oluyor," dedi. Sorgrad ve ben, göz göze geldik. Gren'i bir şeylerle meş-gul etmemiz gerekiyordu. Vadinin tabanındaki kalabalık in-san topluluğunun araşma karıştık. Ben, başımı öne eğip ayak-larımı sürüye sürüye, Gren ve Sorgrad'm arkasından yürüyor-dum. Derme çatma kulübelerin yanından geçerken, Sorgrad Kna doğru döndü. "Köyün delisini oynamanın sırası dep'l "dedi. "Benim deli olduğumu sanırlarsa benimle ilgilenirler nvki?" diye itiraz ettim. Sorgrad'm gözlerinde alaycı bir ifade vardı. "Dokuz yaşmdayken, yaşaman mı yoksa ölmen mi gerektiği konusundaseni Maewalin'in adaleti ile yüzleştirdiklerinde neler olup bit-tiğini merak edeceklerdir."Kendime ve yürüyüşüme çeki düzen verdim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 290: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Kaleye doğru yaklaştıkça, kadınların saç ızgaralar üzerindebir şeyler pişirdiklerini gördük. Bazıları, uzun yolculuklardaerkeklerin yemesi için sert ve tatsız bisküvilerden yapıyorlar-dı. Bu bisküvileri çok acıkınca yiyebilirler veya zor bir du-rumda, sapanın ucuna takıp düşmanın kafasına atabilirlerdi.Bu kadar insanı doyurmak için, birkaç günlük yürüyüş me-safesindeki her hayvanı öldürmüş olmalıydılar. Bir çocuk,kancaların ucuna takılarak kurumaya bırakılmış etlere dada-nan sinekleri kovmak için, yerdeki kan tabakasının üzerinitoprak ve çakıl taşları ile kapatıyordu. Kadınlardan biri, bize doğru birer parça et uzattı. Ben,kendiminkini çabucak cebime soktum. Gerekirse, bu et par-çasını, çizmelerimin yıpranmış topuklarını değiştirmek içinkullanabilirdim. Gren elindeki et parçasını kemirmeye çalıştı. "Yola çıktı-ğımız zaman, yiyecek sorunumuz olmayacak, öyle değil mi?"sordu. Kadın bir eliyle sinekleri kovaladı. "Bir şey duydunuzmu?" diye sordu. Kadının pis ve kırık tırnaklarının uçları, ka-tılaşmış bir kan tabakası ile kaplıydı. "Ovalıların işini bu se-fer bitirecek miyiz?" Sorgrad omuz silkti. "Bilmiyorum. Biz yeni geldik," diyecevap verdi. Kadın gri renkli gözleri ile hepimizi süzdü. Kocamın herzaman eli silah tutan adamlara ihtiyacı vardır. Niye kocamakatılmıyorsunuz?" diye sordu. Sorgrad, "Emirleri kuleden almamız gerekmez mi?" diyesordu. "Sizin üstünüzde ne hakları var ki? Onlara Yannal'madamları ile beraber olduğunuzu söyleyin." Kadın, Sorgrad'myüzüne baktı. "Siz, Orta Kısımdan geliyorsunuz, öyle değilmi?" diye sordu. "Babaannemin annesinin zamanından beri,Kanyonun öteki tarafındaki bölgelerle bir anlaşmazlığımız ol-madı." Kadının, kocasının yanma eli kılıç tutan birkaç adam da-ha göndermek isteyişini takdir ettim. Bu şekilde, dul kalma

riskini azaltamaya çalışıyor olmalıydı. Sorgrad gülümsedi. "Gidip diğerlerine de teklifinizi ilete-lim," dedi. Kadını yalnız bırakıp yürümeye devam ettik. "Bu orduyubir arada tutan şey, deli bir kadının elörgüsü kadar zayıf,"dedim. Sorgrad, "Umarım, büyücünün ölümü bu zayıf bağı ta-mamen kopartır," dedi. Vadinin tabanında amaçsızca dolaşmaya devam ettik. Yenigelenler, birbirlerine savaş ganimetlerini gösteriyorlardı. Al-tın ve gümüşten yapılmış mücevherler, Orman Halkından bi-rilerinin daha katledildiğini gösteriyordu. Ama alman gani-metlerin büyük çoğunluğu, un dolu fıçılar, battaniyeler vedeğersiz ev eşyalarından ibaretti. Eşyalardan çevreye yayılanduman kokusu, kılıçların yanı sıra, ateşin de kullanıldığınıgösteriyordu. Bu sözde kahramanlar, savunmasız insanları kı-lıçtan geçirmenin zafer sarhoşluğu içerisindeydiler. İnsanların bize ikram ettikleri et, ekmek ve meyvelerin birkısmını yiyip bir kısmını ceplerimize doldurduk. İnsanlarınkonuşmalarından anladığımız kadarıyla, gerçek kahramanlar,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 291: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

karşı saldırıya geçen ovalılarla savaşıyorlardı. Dağlıların savma arzuları henüz dinmemişti ve savaş alanında olan her sağızdan ağıza dolaşarak, bulunduğumuz yere kadar ulaşıvodu. İnsanlar, bütün Ferring Kanyonunu kontrol altına almaktan, doğulular ile batılıları birleştirmekten bahsediyorlardıTek anlayamadıkları şey, niye hâlâ bekledikleriydi. Saatler ilerledikçe canım sıkılmaya başlamıştı. İçimde ga.rip bir endişe vardı. Bir an önce, rünleri yuvarlamak istiyor-dum. Eğer bu işi başarırsam, Messire'den veya Planir'den, is-tediğim ödülü alabilirdim. Hatta, ikisini karşı karşıya getiripelimdeki değerli bilgiye kimin daha fazla para ödeyeceğinigörmek için, tartışmalarını izleyebilirdim. Aslında, para herşey demek değildi ve ben, Ryshad ile mutlu bir gelecek isti-yordum.Gren, "Güneş batıyor," dedi. Sorgrad, başıyla onayladı. "Performansınızı göstermek içinhazır olun," dedi. Terkedilmiş madenlerin arasındaki bir çukura yaklaştık."Keşke Niello'yu da yanımızda getirseydik," dedim. Sorgrad çimenlerin üzerine uzanıp kale kapısını izlemeyebaşladı. Gren ve ben, işe koyulduk. Gren belindeki keseyiaçarken, ben de kafama sardığım kat kat kumaş parçalarınıçıkartmaya başladım. Soğuk havanın yeniden tenime değdi-ğini hissetmek, çok güzeldi. Jartiyerimi çözüp çorabımı aşa-ğıya indirdim. "Şimdi arkana yaslan da seni güzelleştirelim." Gren, kü-çük bir kâsenin içine matarasından su doldurup orman ka-dınlarından ödünç aldığımız boyaları kâsenin kenarına sürdü. Gren yüzüme siyah, mor ve sarı boyaları sürerken, başımıgeriye atıp itaatkâr bir biçimde bekledim. "Birkaç günlük gi-bi durmalı. O piçin beni tanımayacağından emin olmalıyız.Eğer benim kim olduğumu anlarsa, her şey, başlamadan sonaerer." Boyaların kokusundan midem bulanmaya başlamıştı. Gren kaşınım çevresine kurumuş kanı andıran boyadansürerken, "Annen bile seni tamyamayacak," dedi. Aynı boya-yı kullanarak şakaklarımı ve gözlerimin kenarını da boyadı. "Annem beni yaklaşık on senedir görmedi. Bu pek de bü- 519yük bir başarı sayılmaz," dedim. "Birazcık da yeşil sürelim." Gren eline aldığı bulamacı, dik-kadi bir biçimde boynuma sürerek, sanki birisi tarafından gırt-lağım sıkılmış gibi bir görüntü oluşturmaya çalışıyordu. Grenşeytani bir biçimde gülümsedi ve ben de ona dil çıkarttım. Gömleğimin yakasını düzeltirken, neşem yerine gelmişti.Her zamanki gibi, büyük bir oyuna başlamadan önce heye-canlanmaya başlamıştım. Gren omuzlarımdan tutup gözlerinigözlerime dikti. "Senin birkaç adım arkanda olacağız," dedi. "Arkamda olsanız iyi edersiniz." Sorgrad'a doğru dön-düm. "Nasıl olmuş?" diye sordum. Sorgrad bir taş gibi hare-ketsiz, vadiyi gözetliyordu. Güneş tepelerin arasında kaybol-• mak üzereydi. Dağlardan birinin doruğu, kayaların arasına birdantel gibi serpiştirilmiş karlarla kaplıydı. Diğer dağın doru-ğu, bulutların gölgesi altında çok güzel görünüyordu. Sorgrad bana doğru baktı. "Saçma birazcık toz toprak ek-lesek, daha iyi olmaz mı?" diye sordu. Yerden birazcık çamur aldım. Gren kirli elbiseyi çantasınakoydu. "Bir dakika," diye bağırdım. Cebimden, kurutulmuşet parçasını çıkarttım. "Birazcık da koku eklemeliyiz, öyle de-ğil mi?" diye sordum. Yapış yapış et parçasını, bluzumun

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 292: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

açık yakasının arasından göğüslerime sürttüm. Kararmış vekurumuş kanın, tatlı ve metalik bir kokusu vardı. "Haydi,maskeli balomuza başlayalım." Gren'in bana uzattığı battani-yeye sarındım. Sarı yünden battaniyenin üzerindeki mavirenkli işlemeler, göz alıcıydı. Battaniye, tepelerdeki küçük ka-sabada verdiğimiz parayı kesinlikle hak ediyordu. Şimdi, okasabanın da yağmalanıp yağmalanmadığını merak etmeyebaşlamıştım. Gren, kaslı kollarıyla beni kaldırıp taşımaya başladı Bamı Gren'in göğsüne dayadım. Ağırlığımdan etkilenmişe bezemiyordu ve hızlı adımlarla kaleye doğru yürüyordu. Gece520 sene Selerima yarışlarında, solan çiçeği oynadığım zamanhatırlayınca, gülme krizine girmemek için kendimi zor tuttum. Gülme içgüdüm, çabucak yok oldu. Buraya, çığırtkan-lık yapıp müşteri toplamaya gelmemiştik. Etrafımız, ellerindebaltalar ve üzerlerinde metal zırhlar olan adamlarla çevriliy.di. Ağzımı açıp boş gözlerle gökyüzüne baktım. Bir keresinde, Lescari'nin paralı askerleri tarafından acımasızca sürüklenen bir kız görmüştüm. Onun korku dolu çığlıklarını ve Halice ile benim bacaklarıma kapandığı zaman, gözlerinde gördüğüm dehşeti hâlâ unutmamıştım. Gren ve Sorgrad bir karışıklık yaratıp kızı kurtarmak için adamlarla kavga etmişlerdi. Zavallı kızı hatırlayınca, kendimi birazcık zorladım vgözlerim sulandı. Gözyaşlarının yanaklarımdan aşağıya süzülmeşini ve yüzümdeki boyaların akmasını istemiyordum. Sadece, gözlerimde inandırıcı bir nemliliğin olmasını istiyordum. Niello, bu halimi görse, benimle gurur duyardı. Zavallı kız rolünü çok güzel oynuyordum. Çevremizden, öfkeli bağırışlar duyuldu. İnsanlar, meraklısorular sorup öfke ve acıma hissi ile homurdanıyorlardı.Gren, güçlü kolları ile beni göğsüne bastırdı ve ben de yü-zümü Gren'in göğsüne gizledim. Gren'in zırhının metal zin-cirleri, yüzümü çiziyordu. Ama yüzümdeki sahte yaralarınarasına, birkaç gerçek çiziğin eklenmesinin bir zararı olmaz-dı. Sorgrad'm ciddi yüz ifadesini görenler, yanımıza yaklaş-maya cesaret edemiyorlardı. Sorgrad bize yardım etmek iste-yenlere ters ters bakarak onları susturuyordu. Doğruca, ada-letin yerini bulması ve iyileştirici güçlerinden faydalanmakiçin, Sheltya'nm yanma gidiyorduk. Çevreden gelen sesler,beklediğim kadar içten değildi. Endişeli mırıldanmaların arasından, birisi yüksek sesle,"Jeirran, bu hakaretin intikamını da çoktan almıştır," diyebağırdı. İnsanlar, yüksek sesli bağırışlar ile adamı onayladılar.Ben, oyuncak bir bebek gibi Sheltya'mn yanma taşınıyordum. 521Elietimm büyücüsünü saf dışı bırakmak, terazinin dengesinideğiştirmeye yetecek miydi? Yoksa savaşmaya kararlı DağAdamlarını bu şekilde durdurmak mümkün değil miydi? Ha-yal kırıklığı ile yüzümü buruşturdum. İnsanlar, acı çektiğimidüşünmüş olmalıydılar. Şimdilik, Dağ Adamlarına ne olacağı-nın benim için bir önemi yoktu. Tek istediğim, Elietimm bü-yücüsüydü. Sorgrad meydan okuma ve yalvarma karışımı bir ses to-nuyla, "Bırakın geçelim!" diye bağırdı. Sesindeki hüzün,açıkça belli oluyordu. "Sheltya'yı görmeliyiz!" "Sorun nedir?" Sorgrad nöbetçiye, Gren'in kollarında ha-reketsiz yatan beni göstererek adamı susturdu. Gren'in kalbi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 293: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

nin, daha hızlı atmaya başladığını hissediyordum ve burnu-ma, terinin keskin kokusu geliyordu. Benim kalbim de kütküt atmaya başlamıştı. Nöbetçi, "Onunla ilgilenmesi için, kadınlardan birini ça-ğırayım," dedi. Sorgrad, "Biz Sheltya'yı görmek istiyoruz," diye ısrar etti."Sıradan bir kadını değil. Biz, elimizden geldiğince onu iyi-leştirmeye çalıştık. Ama ona ne olduğunu bilemiyoruz. Hafı-zasını yerine getirmek için Sheltya'ya ihtiyacımız var. Ayrıca,lanet olası ovalıların ona tam olarak ne yaptığını ancak Shelt-ya anlayabilir." Sorgrad'm öfkeli ses tonu, düşündüğümdendaha etkili olmuştu. Birkaç damla gözyaşı döküp yaralı birhayvan gibi titremeye başladım.Nöbetçi, "Birini göndereceğim," dedi. Sorgrad, "Maevvalin dölünüzü dondursun!" diye bağırdı."Bizi, ovalı dilenciler gibi kapının önünde mi bekleteceksi-niz? Bütün meraklı gözlerin, kızın zavallı halini görmesini ve bütün meraklı kulakların, onun acı dolu inlemelerini duymasini mı istiyorsunuz?""Burada neler oluyor?" Bu ses daha yaşlı birine aitti. Sorgrad, ses tonunu değiştirip daha saygılı bir biçimde"Kızkardeşimize saldırdılar. Bize, onun hafızasını ancak bura-daki Sheltya'nm yerine getirebileceğini söylediler. Bekleyebi-liriz ama herkesin gözünün üzerimize olduğu bu kapı eşiğin-de değil. Ne kadar az kişi..." Sorgrad'm sesi, yavaşça azalarakyok oldu. Yaşlı adam, "Traw, onları mutfak avlusuna götür," diyeemretti. "Ben Sheltya'ya haber..."Sorgrad, "Cullam burada mı?" diye araya girdi. Adam cümlesinin yarıda kesilmesinden hoşlanmamıştı."Hayır, Aritane veya onun yanmdakilerden birisi. Kim müsa-it ise, o gelecektir. Kızkardeşiniz, buradaki tek yaralı değil." Sorgrad, "Teşekkür ederim," diye mırıldanıp yanımıza ge-len nöbetçilere doğru döndü. Trew'i takip ederek kulenin arka tarafına doğru giderken,boş gözlerle çevreme bakındım. Kalenin içi çok kalabalıktı.Bazıları, kendilerinden emin bir biçimde hızlı hızlı yürürken,bazıları ise, uzun ve sıcak bir günün sonunda, yüzlerindeyorgun bir ifadeyle, ağır adımlarla yürüyorlardı. İnsanlarınses tonlarında bir gerginlik vardı. Yüzlerindeki bekleyiş vedüşmanlık, açıkça belli oluyordu. Herkes, kendi derdine düş-müş gibiydi. Mutfağa ve bulaşıkhaneye açılan kapı, ardına kadar açıktı.Kapı aralığından dışarıya, kehribar rengi bir ışık süzülüyor-du. Kaldırım taşları döşenmiş avlunun çevresinde, alçak birduvar vardı. 'Avlu adamlar ve kadınlarla tıka basa doluydu.Adamların çoğu yaralıydı. Bazılarının bacakları ve kolları, bir-kaçının ise kafası, sargı bezleri ile sarılmıştı. Adamlardan bi-rinin mosmor gözleri ve kulaklarının arkasındaki kurumuşkan tabakası, adamın durumun hiç de iç açıcı olmadığını gösteriyordu. Birkaç kadın, sessizce yatan adamın başında birşeyler mırıldanıyorlardı. Birkaçı vücutlarındaki yanıklara sü-recek merhem arıyorlardı ve iki tanesi, Sheltya'yı çağırıyor-du. Birkaç kız ellerinde ekmek, et, şişe ve bardaklarla yaralı- 523larııı arasında dolaşıyordu. Biz kuleye yaklaşırken, açılan ka-pıdan dışarı yaşlıca bir adam çıktı ve kafasını kaşıdı. İki par-mağı kopmuş bir çocuk, adamm yanından koşarak içeriye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 294: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

girdi. Adam özür dileyerek kenara çekildi. Gren beni, hafifçe, duvarın kenarında bir yere yatırdı. Bu-lunduğum yer, duvarın gölgesinde kaldığından, yüzüm çokbelli olmuyordu. Sorgrad alçak duvarın üzerine oturup yüzü-nü kuleye doğru çevirdi. Meraklı gözlerle kuleye girip çıkaninsanları izliyordu. Dikkatlice, battaniyenin ucuyla yüzümükapatıp alnımdaki terleri sildim.Gren, "Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu. Sorgrad, "Kimse, bizimle gereğinden fazla ilgilenmedi,"dedi. Battaniyenin tüyleri, gözüme batmaya başlamıştı. Şimdi,acıyla gözyaşı dökülecek zaman değildi. Battaniyeyi birazcıkaraladım. "Nöbetçi var mı?" diye sordum. Sorgrad, "Görebildiğim kadarıyla yok. İnsanlar içeri giripçıkıyorlar ve kimse kimseye, nereye gittiğini sormuyor," di-ye fısıldadı. "Kimsenin dikkatinin bizim üzerimize odaklanmadığındaneminsek, harekete geçsek iyi olur. Sheltya'nm gelip beni in-celedikten sonra, bir yalancı olduğumu söylemesini bekleme-yelim." Eski büyünün zihnimde dolaşmasına tekrar izin vere-mezdim. Gren, "Yan taraftaki kapıdan girelim ve eğer içeride nearadığımızı sorarlarsa, Aritane'yi aradığımızı söyleriz," dedi.Sorgrad başıyla onayladı. "Tuvaletler o tarafta," dedi. Kötü kokulu tuvalette üstümü başımı düzeltip belimdekikeseyi kontrol ettim. İhtiyacım olan her şeyin yerinde oldu- ğundan emin olmak istiyordum. Titreyip titremediklerini arlamak için ellerime baktım. Kapmm arasından süzülen ayıcı-ğında ellerimin titremediğini fark edince rahatladım. Rünleri524 yuvarlamanın zamanı gelmişti.

A,».,fc

fEYVA 3ÖLGESİ,Son-Yazin IS'iEresken köprünün üzerindeki taştan kemerin altındangeçip derenin kıyısına doğru yürüdü. Derenin kena-rında eğilip avucunu suyla doldurdu. Sudan bir yu-dum aldıktan sonra tiksinerek yere tükürdü. Acı suya, hayvanpisliği karışmıştı. Ayağa kalkıp sırtını dikleştirdi. Bir süreayaklarmdaki sızının dinmesini bekledi. Hayatı boyunca bukadar çok yürümemişti! Midesi bulanıyordu. Bu insanlar, bu kadar geniş toprakla-ra sahip olmalarına rağmen, toprağın o kadar az bir kısmınıfaydalı bir biçimde kullanıyorlardı ki tiksinmemek mümkündeğildi. Aritane'nin terk ettiği arazi bile, eğer iyi bakılırsa, biraileyi barındıracak kadar büyüktü. Eresken, Misaen'in, yarat-tığı insanların en iyilerini, okyanusun ötesindeki adalara sür-mesine bir anlam veremiyordu. Bu yumuşak kalpli insanlar, en azından, topraklarına izin-siz girildiği zaman, bunu bir tehdit olarak algılayabiliyorlar-dı. Eresken hayrete düşerek başını iki yana salladı. Bu insan-ları, topraklarının tehdit altında olduğuna inandırmak, dü-şündüğünden de kolay olmuştu. Artık, uçsuz bucaksız top-raklarından, bir karış bile kaybetmeye tahammülleri yoktu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 295: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Babası, buradaki hareketlerini eleştirmekte haksızdı. Bacakla-rmdaki sızı azalıyordu. Eresken derenin öteki tarafındaki kamp ateşlerinin sayısı-na dikkat etti. Rüzgârın getirdiği güzel kokulardan anlaşıldı-ğı kadarıyla yemek pişiriyorlardr. Bu aptallar, Jeirran'a katıl- mak için yeni gelenler miydi yoksa Jeirran, kendisinden ön-ce mi geri dönmüştü? Ereken, öfkelenmeye başlamıştı. Busaygısız aptalı, daha yakından takip etmeliydi. Ama bir yan-526 dan bu aptalları hizaya sokmaya çalışıp bir yandan Arifa-ne'nin bütün vadiyi parmağında oynatmasına yardımcı olur-ken, Jeirran'ı unutmuştu. Suyun yüzeyinden yayılan soğuk-luk, babasının hoşnutsuzluğunun habercisi gibiydi. Birazcıkdinlenip uyumalı, sonra da dizginleri eline almalıydı. Bir el Eresken'in omzuna dokundu. Eresken aniden adamadoğru döndü. "Ne var?" diye bağırdı. Eresken'in öfkeli ba-kışlarından rahatsız olan adam, bir an için tereddüt etti. Adam sinirlenerek, yüzünde ciddi bir ifade ile, "Öğlendenberi hiç durmadan yol alıyoruz. Şimdi niye durduk?" diyesordu. Eresken, "Tabii ki," diyerek, yüzüne sahte bir gülümsemetakındı. Eresken, bir süre gözlerini adamın gözlerine dikti veadamın ne düşündüğünü anlamaya çalıştı. Adamın yüzününbir kısmı pis bir sargı bezi ile sarılıydı. Adamın zihninde, be-lirgin bir yorgunluk ve uğursuz bir şüphe vardı. Adam, hemovalılara saldırmanın mantığından, hem de bu saldırıyı orga-nize edenlerin bilgeliğinden şüphe duyuyordu. Ve bütünbunların sebebi, birkaç çobanın beklenenden daha cesur çık-ması ve Orman Halkından bazılarının, diğerleri kadar korkakçıkmamasıydı. Eresken bu durum, atalarımı topraklarındansüren Anyatimm için çok fazla, diye düşündü. Atalarının top-raklarının koruyucusu olan savaşçılar bunlar mıydı? Bu top-raklar, en kısa süre içerisinde, gerçek sahiplerinin olmalıydı.Bilge halkı, Gündönümü'nün gizlediği sırları açığa çıkartabi-lirdi. Eresken zihnindeki küçümsemeyi, adamın zihnine akma-ması için frenlemek zorundaydı. Eresken, adamın şüpheleri-nin ve yorgunluğunun arasından uzanıp savaş ganimetlerinipaylaştıkları bir anıyı yüzeye çıkarttı. Bu kadar kolay bir bi- çimde ganimetleri elde etmenin mutluluğunu ve kan dökme-nin dayanılmaz zevkini açığa çıkarttı. Bir nefes alıp verme sü-resi kadar kısa bir süre içerisinde, adamın yüzünde neşeli birifade belirdi..Eresken adamın zihninin derinliklerine inmeyi 527düşündü ama çok yorgundu ve sabırsızlanmaya başlamıştı. "Ganimetleri alıp 'kaledeki depoya götürün." Eresken ada-mın omzuna dostça vurdu. "Ganimetlerin hepsi teker tekernot edildikten sonra, nöbetçiye bira fıçılarını almanıza izinverdiğimi söyleyin. Bugün büyük bir zafer kazandık ve güzelbir kutlamayı hak ediyorsunuz." Adam üstü başı darmadağınık askerlere doğru döndü.Yüksek sesle, "Misaen sizi korusun!" diye bağırdı. Ereskenkarmaşık bir büyünün sözlerini mırıldandı. Bu sayede, ada-mın zihninde açığa çıkarttığı neşe ve kendine güven, adamınkonuştuğu insanlarda da açığa çıkacaktı. Böylece, bir süreli-ğine hiçbir şeyden şikâyet etmeyip hiçbir konuda şüphe duy-mayacaklardı. Adamlar uzun bir sıra oluşturarak köprüyü geçmeye baş-ladılar. Çoğu sessizdi. Birçoğunun suratı asıktı ve omuzları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 296: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

çökmüştü. Eresken, sadece yorgunlar, diye düşündü. Güzelbir uyku çekip birkaç gün dinlendikten sonra, Jeirran'm ko-nuşmaları ve Eresken'in sihri sayesinde hiçbir şeyleri kalmaz-dı. Kısa süre içerisinde, tekrar Orman Halkını katletmeye ha-zır hale gelirlerdi. Eresken burnuna gelen kızarmış soğan ko-kusunu duyunca, en son ne zaman sıcak bir yemek yediğinidüşündü. Ellerinde sedyeler ile yaralıları taşıyanlar da köprüye ulaş-mışlardı. Eresken, kaygılı bir yüz ifadesiyle, "Onları kuleyegötürün. Sheltya, yaralılarla ilgilenecektir," dedi. Eresken, zi-hinlerindeki kötü anılardan da arındırılacaklar, diye düşündü. Eresken'i görünce, morarmış yüzlerde mutlu bir ifade be-lirdi. "Gelin, sizinle beraber yürüyeyim." Bu zavallıların gözönünde olmaması daha iyiydi. Kanlı sargı bezleri ve kopmuş uzuvlar, birkaç şişe içki ve hafızalarının değiştirilmesiyle or-taya çıkacak neşeli ruh halini kolayca bozabilirdi. Yaralılarla beraber köprüyü geçen Eresken, kamp ateşleri-nin yanında ısınmaya çalışan adamlara baktı. Aritane'nin deyardımı ile ümitsiz olanları yeniden ovalılara karşı bir nefretile doldurabilirler miydi? Eresken, Aritane'nin üzerine çokfazla gitmemesi gerektiğini düşündü. Aritane verdiği sözleribozup yaşlı Sheltya'ya karşı gelmişti. Onu ayakta tutan şey,her şeyi insanlarının iyiliği için yaptığına inanmasıydı. Eresken insanların bağırışlarını duyunca, dikkatini sesleringeldiği tarafa odakladı. Bir grup adam, altın sarısı saçları vekısa sakalı olan bir adamın çevresine toplanmışlardı. Öyleyse,Jeirran ve adamları, beklenenden daha önce geri dönmüşler-di. Eresken'in kızgınlığı kıskançlığa dönüştü. Acaba Jeirranovalılara karşı büyük bir zafer mi kazanmıştı? Eresken yaralılara doğru döndü. "Siz kuleye gidin. BenimJeirran ile konuşmam gereken şeyler var," dedi. Eresken gü-lümsemeye çalıştı. "Seslerden anlaşıldığı kadarıyla, büyük birzafer kazanmış olmalı," diye ekledi. Bu arada, birazcık birşeyler yiyip açlığını da bastırabilirdi. Eresken, Jeirran'm çevresinde toplanan kalabalığı yararakilerlemeye başladı. Kendisini çok yorgun hissetmesine rağ-men yüzüne neşeli bir gülümseme takındı. "Jeirran! Seni tek-rar burada görmek ne güzel. Neler yaptınız?" "Eresken!" Jeirran, adamların arasından geçerek Eresken'ikucakladı. Jeirran'm nefesinde tatlı bir koku vardı ve gözleri,hafif sarhoş olmaya başladığından kızarmıştı. Eresken kendisini Jeirran'm elinden güçlükle kurtarıp bir-kaç adım geriledi. "Neler yaptınız?" Jeirran yüksek sesli bir kahkaha patlattı. "Korkak köylüle-

ri tepelerden sürüp gölün kenarına kadar kovaladık. Aslındaonları suya dökmeyi düşünüyorduk. Ama bizim toprakları-mızdan çıktıkları için onları rahat bıraktık." Adamlardan biri, Şimdilik, diye araya girdi. Eresken sinirlenmeye başlamıştı. "Ben, yolun güneyindekiOrman Halkına saldıracağınızı sanıyordum." Jeirran, "Aşağılık sincaplar, korkarak ağaçlara tırmandılar.Onları teker teker avladık. Adil bir dövüştü. Onlara anidensaldırdık, ağaçları yaktık ve bir daha bizim topraklarımızaadım atmamalarını söyledik," diye açıkladı. Jeirran kendisinedoğru uzatılan bardağı alıp kana kana içti. Eresken, Jeirran'ın zihnindeki karmaşanın arasından daha

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 297: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

derinlere doğru uzandı. Gerçeği öğrenmek çok da kolay de-ğildi. Jeirran'ın hafızası, sarhoş olduğu için çok bulanıktı. Veacı gerçekleri, unutmak istediği için, her zaman en derinleregizlerdi. Eresken, Jeirran'ın plana uygun hareket ettiğini anladı. Je-irran ve adamları, daha önceki saldırılarda sayıları oldukçaazalmış Orman Halkının üzerine saldırmıştı. Eresken, Jeir-ran'ın adamlarına verdiği komutları dinlerken, gerçeğe ulaş-maya çalıştı. Orman Halkının eşyalarını almışlardı ve çaresiz-ce kendilerini savunmaya çalışan insanları çabucak katletmiş-lerdi. Eline bir silah geçirip Jeirran'ın adamlarının karşısındadurmaya cesaret eden herkes, Dağ Adamlarınca doğranmıştı.Silahlarını bırakıp merhamet dilenenler büyük bir hayal kı-rıklığına uğramış olmalıydılar. Eresken başıyla onayladı. En azından plana sadık kalmış-lardı. Bu aptalları savaşmaya ikna etmek çok kolay olma-mıştı. Eresken, Jeirran'ın hafızasının derinliklerine gizlediği anı-ların arasında dolaşmaya başladı. Öyleyse kahraman lider,adamları ile beraber Orman kadınlarına tecavüz etmişti. Tümözlü sözleri ve cesaretine rağmen hayvani içgüdülerine karşıkoyamayıp bir Orman kadınının ırzına geçmişti. Eresken bu-nun anlık bir içgüdü olmadığını fark etti. Bu, Jeirran'ın ka-nında vardı. Eresken, eğer bir gün Jeirran'ın Aritane'ye olan sadakatinden şüphe duyacak olursa, bu konuyu Eirys'e anlatma tehdidinin çok işe yarayacağını düşündü. Eresken, Jeirran'm neşeli yüzüne baktıkça daha çok sinir-530 lendi. Bir dahaki sefere bu kibirli aptalı Ormanın batı tarafı-na göndermeliydi. Orada Orman Halkının vur-kaç taktiklerive ölümcül okları ile mücadele edebilirdi. Jeirran, en iyiadamlarını ormanda kurulan tuzaklara kaybedince ve gecenöbetçilerinin nereden geldiği belli olmayan zehirli oklar ileöldürüldüğünü görünce, ne yapacaktı? Jeirran elindeki şişeyi kafasına dikince sert içkinin boğazı-nı yakması ile birkaç kez öksürdü. Jeirran içkisinden bir yu-dum daha alıp zihninde beliren kötü anıları unutmaya çalış-tı. Eresken kendisine doğru bakan bir adamın yüzünün bem-beyaz olduğunu fark etti. Daha dikkatli olmalıydı. Eğer Jeir-ran düşüncelerinde ve hafızasında birisinin gezindiğini Arita-ne'ye anlatırsa, kadın Sheltya, Eresken'in neler çevirdiğini ko-laylıkla anlayabilirdi. Ama Jeirran böyle bir zayıflığı asla ka-bul etmeyeceğinden, kimseye bir şey anlatmazdı. Eresken, Jeirran'm zihninde dolaşmaya devam etti. "Köy-lülere niye saldırdınız?" diye sordu. Jeirran, "Artık gerçek kötülerle savaşmanın vakti gelmiş-ti," diye cevap verdi. Eresken, Jeirran'm zihninde, adamlarınOrman Halkından aldıkları ganimetlerin azlığından şikâyet et-tiklerini gördü. Jeirran, Eresken'in gözlerine bakıp konuşma-ya devam etti. "Orman Halkı, keçilerin sırtındaki keneler gi-bidir. Gücünüzü emebilirler ama eğer onlarm kıçlarını kızgınkömürlerle yakarsanız, kimseye daha fazla zarar vermezler.Gerçek hırsızlar, ovalılardır. Sizi soyup soğana çevirirler veruhunuz bile duymaz." Jeirran neler söylediğini fark edincekaşlarını çattı. Eresken, endişelenmesine gerek yok, diye dü-şündü. Çevredeki herkes o kadar sarhoştu ki Jeirran ne söy-lerse söylesin onu alkışlayıp onaylıyorlardı. Jeirran, "Bu yüzden, onlara saldırdık," diye bağırdı. "On-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 298: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ların kıçına öyle sert bir tekme indirdik ki dişleri zangırda-mıştır." Eresken, Jeirran'm zihnindeki bulanık anıların arasında ge- 531zintiye çıktı. Kulübeler yanıyor, kadınlar çığlık atıyor, çocuk-lar bağırıyor, ani saldırı ile hazırlıksız yakalanan erkekler, el-lerine geçirdikleri silahlarla karşı koymaya çalışıyorlardı. Eres-ken, Jeirran'm karışık zihninde dolaşmanın faydalı olmayaca-ğım düşündü. Sabah olduğunda, yeniden Jeirran'm zihninegirip bunun gerçek bir zafer olup olmadığını anlayabilirdi.Eğer bu da diğerleri gibi başarısız bir baskmsa, adamların zi-hinlerine bunun büyük bir zafer olduğu anısını yerleştirmekzorunda kalabilirdi. Eresken gözlerini kapadı. Yapması gereken çok iş vardı. Budurum, daha fazla zaman ve daha fazla enerji harcamasını ge-rektiriyordu. Sabah olduğunda, Jeirran'm zihninin köşelerin-de gezinmek yerine, doğrudan elde etmek istediği bilgilereulaşabilirdi. Babası gibi, acımasızca adamın zihnini kavurupistediğini alabilirdi. Jeirran başının ağrımasına içtiği sert likö-rün sebep olduğunu düşünecekti ve zihnindeki kötü anılarabir anlam veremeyecekti. Eresken uğraşmak zorunda olduğutüm işleri ve bütün sorumlulukları bir şişe dolusu altın ren-gi likör ile boğmak istiyordu. Elietimm, Jeirran'a sırtını döndü. Aritane kulede olmalıy-dı. Belki de, onun saçma sapan düşüncelerini umursamaksı-zın, onu gerçek bir kadın olarak görmenin zamanı gelmişti.Verdiği son sözü de bozduğu gün, Eresken'e daha da bağla-nacaktı. Sheltya'yı istediği gibi kullanıp kadının sırtına istedi-ği kadar sorumluluk yükleyebilirdi. Kaleye doğru yaklaşırken,Eresken'in adımları hızlandı. Kapının önündeki büyük man-galın içinde akkor kömürler vardı. Elietimm mangalın çevre-sinde toplanmış adamları umursamadan, kalenin kapısındaniçeri girdi. Kalenin içindeki kalabalık insan topluluğunun sesi dayanı-lır gibi değildi. Surların çevresinde sıralanan evlerin hepsininışıkları yanıyordu ve bacalarında, duman tütüyordu. Bazı ev-532 lerin kapıları kapalıydı. Ama çoğunun kapısı açıktı ve içeriyeinsanlar girip çıkıyorlardı. İki adam, yanlarından geçip gideninsanları umursamadan ellerindeki listeleri karşılaştırıyorlardı.Bir bağırış sesi ile iki adam da kafasını kaldırıp sesin geldiğitarafa doğru baktı. Adamlardan biri, çuvalların yığıldığı yeredoğru koştu. Büyük kulenin merdivenlerine oturmuş adam-lar, sohbet ediyorlardı. Kadınlar yeni duydukları söylentileribirbirleri ile paylaşıyorlardı. Meşale ve lambaların ışığıyla taş-tan surların üzerinde gölge oyunları sergileniyordu. Eresken, halkım buraya geldiğinde bu karmaşa sona ere-cek, diye düşündü. Gerçek büyü, hükmetmek içindir. HiçbirElietimm büyücüsü, her başları sıkıştığında kendilerini çağı-ran Dağlılara itaat etmek zorunda değildi. Eresken karnını do-yurmak için mutfağın avlusuna doğru yöneldi. Avluda topla-nan zavallı insan topluluğunu umursamadan, insanların ara-sından geçip bir Sheltya'nm omzuna dokundu. "Aritane ne-rede? Onunla konuşmalıyım." Krelia yüzünde hüzünlü bir ifadeyle Eresken'e doğru bak-tı. Büyülü güçlerini kullanarak yaralıları iyileştirmek, adamla-rın hissettikleri acının bir kısmını Sheltya'ya aktarıyordu. "Sa-nırım, bir şeyler yemek için içeriye girdi." Eresken kadının gözlerindeki hüznü fark edince yaralılarlailgilenmeye devam ederse, yorgunluktan bayılacağını düşün-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 299: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

dü. Krelia'yı daha yakından izlemeliydi. Eğer yavaş yavaş de-lirmeye başlarsa, planlarını bozmayacağından emin olmalıy-dı. Gerekirse onu uykusunda boğabilirdi. Remet kaşlarını havaya kaldırdı. "Aritane'yi rni arıyor-sun?" diye sordu. "Bryn geldi ve konuşmak için içeri girdi-ler." Remet'in gözlerinde ciddi bir ifade vardı. "Bryn'in, Je-irran hakkında anlatacakları varmış." Eresken başıyla onayladı ve sessizce küfretti. Bryn, Arita-ne'nin eski bir dostuydu. Onun anlatacaklarının Aritane'ninzihninde oluşturacağı şüpheleri yok etmek hiç de kolay ol-mayacaktı. Bryn, Jeirran'dan ne duymuş olabilirdi? Eresken'in 533bilmediği bir şeyler mi biliyordu? "Teşekkür ederim." Eresken yüzünde güvenilir bir ifadeve arkadaşça bir gülümseme ile Remet'in yanından geçipkapıya doğru yürüdü. Eresken, Remet'in gözlerinin, üzerin-de olduğunu hissetti. Bunu da unutmamalı ve tedbirli ol-malıydı. Remet on yıl boyunca vadilerde ve tepelerde dola-şıp Sheltya'dan yardım isteyen insanların imdadına yetiş-mişti. Ama son birkaç ayda yaşadıkları, Remet için çok da-ha değerli bir deneyimdi. Remet onu düşünmeye başlamış-tı ve Bryn'in, sarsılan sadakatini paylaşacak birisine ihtiyacıvardı. Böylece, yaşlı Sheltya'ya koşup her şeyi mahvedebi-lir di. Eresken adımlarını hızlandırdı. Yan kapı ardına kadar açık-tı ve merdivenlerde oturan adamlar, sohbet ediyorlardı. Eres-ken insanların kendisinden yardım istemesinden korkup çev-resine çok fazla bakmmadı. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarakiçeriye girdi. Koridorun sonundaki kapının eşiğinde durup tatlı bir sestonuyla, "Burada ne yapıyorsun? Aritane nerede?" diye sordu. Ceris ayağa fırlayıp kendisine yardımcı olması için yanın-daki adamın yüzüne baktı. "Sanırım, Bryn ile beraber." Ka-dının yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Eresken yaşlı adamın yüzüne baktı. "Bu kim?" diye sordu.Adam ellerini kadının omzuna koydu. "Dışarıda, yaralılarayardım etmelisin. Burada olmaman gerekiyor," dedi. Adamuzun masadaki yerini alırken, herkes saygıyla ayağa kalktı.Adamın yüzünde otoriter bir hava vardı. Adam Eresken'e dik dik baktı. "Ben onun babasıyım ve buda ağabeyi. Jeirran bize, Sheltyalarm, ailelerinden kopmama- sı gerektiğini söyledi. Kızımın nasıl olduğunu görmeye geı_dim," dedi. Bu lanet olası adam da nereden çıkmıştı? Eresken, bulun-dukları yere doğru koşarak yaklaşan adamların ayak sesleriniduydu. "Öyleyse, aile saadetinizi başka yerde paylaşın." Eli-etimm, Bryn veya Aritane'yi görmeyi umut ederek ayak ses-lerinin geldiği tarafa döndü. Onların yerine, yüzlerinde öfke-li bir ifadeyle iki Dağ Adamı içeriye girdiler. Adamların ar-kasından, yüzü gözü boyalı bir kadın geliyordu. Ama kadı-nın nefret dolu yemyeşil gözleri, yüzündeki tüm boyaya rağ-men onu ele veriyordu. Bu, Ormandaki orospuydu. Eresken, çenesinde yakıcı biracı hissedince, kadının yine zehirli oklarını kullandığını farketti. Kanma yayılan zehrin etkisiyle Eresken sendeledi. Masa-ya tutunmaya çalışırken, masanın üzerindeki parşömenleri,haritaları ve bardakları etrafa saçtı. Kapının yanındaki Ceris, dehşete kapılarak çığlık atmaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 300: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

hazırlandı. Yeşil gözlü kadın, Ceris'in yüzüne bir yumruk at-tı. Ceris, arkasındaki duvara çarparak yere yığıldı. Eresken,Ceris'in babasının zihnine girip adamı kızını korumak içinsaldırmaya kışkırttı. Adam, yüksek sesli bir kükreme ile kadı-na doğru hamle yaptı. Dağ Adamlarından biri, Ceris'in baba-sı ile kadının arasına girdi. Eresken, Dağ Adamının görüntü-süne, Jeirran'm kan ter içerisindeki şehvet dolu yüz ifadesi-ni ekleyip yaşlı adamın zihnine kazıdı. Eresken, adamın zih-nine ne kadar zarar verdiğini, umursamıyordu. "Bakın neler..." Yarattığı görüntüyü kelimelerle süsleye-cek vakti yoktu. Vahşi bakışları olan diğer Dağ 'Adamı, elin-de keskin bir bıçakla Eresken'in üzerine doğru geliyordu.Eresken, Ceris'in ağabeyini tutup Dağ Adamına doğru fırlat-tı. Elietimm, çocuğun zihnindeki acıyı fark edince, tüm ira-desini odaklayıp çocuğun bilincini kontrolü altına aldı. Çocu-ğu bütün düşüncelerinden ve anılarından armdırmıştı. Eres- ken, her zamankinden daha hızlı bir biçimde, kontrol ettiğizihnin derinliklerine ulaşıp acı hissini köreltti. Çocuk, bu şe-kilde Dağ Adamının indirdiği darbeleri hissetmeyecekti. Eres-

ken, acımasızca çocuğun kendini savunma hissini yok edipiçindeki bütün öfkeyi ve nefreti açığa çıkarttı. Elietimm, ço-cuğu saldırgan bir canavara dönüştürüp zihninde bir şiddetfırtınası yarattı. Eresken çocuğun zihninden çıktığı anda, diğer Dağ Ada-mının, elindeki kırık sandalye bacağı ile Ceris'in babasını kö-şeye kıstırdığını gördü. Yaşlı adam eğilip kenara çekilerek so-panın darbelerinden kurtulmaya çalışıyordu. Orospu neredeydi? Eresken, odanın ortasındaki kadınınyüzünde sinsi bir ifadeyle elindeki hançeri havaya kaldırdığı-nı gördü. Eresken, önündeki masayı devirip arkasına gizlen-di. Elietimm, çabucak Ceris'in zihnine ulaşıp kızın iradesinikontrolü altına aldı. Kız karanlık ve boş gözlerle çevresine ba-kmıyordu. Orman kadını, Elietimm büyücüsüne doğru yak-laşıyordu. Eresken, Ceris'i ayağa kaldırıp Orman kadınına ar-kadan saldırması için emir verdi. Ceris, ellerini kollarını sağasola sallayarak kadının sırtına atladı. Kadın, Ceris'in ağırlığıaltında ezilerek yere yığıldı. Eresken zihninin bir köşesinde-Ceris'in ağabeyinin öldü-ğünü hissetti. Acı hissini yok etmek, etlerin parçalanmasınave boğazın kesilmesine karşı bir işe yaramıyordu. Ceris'inağabeyi, kan revan içerisinde yerde yatıyordu. Dağ Adamı,kana bulanmış yüzüyle tezat oluşturan bembeyaz dişlerinigöstererek Eresken'e doğru adım attı. Eresken, bu adamınzihninde, öldür ya da öl düşüncesinin, diğer bütün düşünce-lerden ağır bastığını fark etti. Elietimm birkaç adım gerilediğinde, arkasındaki duvarı farketti. Yer, akan kan ile kayganlaşmıştı. Kanındaki zehir, hisleri-ni bulandırıyor, renkler sapıtıyor ve çevredeki insanların sesle-ri, kulaklarını patlatacak kadar yüksek bir tona bulunuyordu. Eresken, dişlerini sıkarak içindeki fırtınadan kurtuldu. Elietimmbüyücüsü, bilincini saldırganın zihnine gönderdi. Bu çok kolaydı. Elietimm, bu ani başarısı ile mutlu oldu536 ama içinden bir ses, bir şeylerin yanlış gittiğini söylüyorduAdam niye şok olmamıştı? Zihnine girilen kişilerin duyduğuhuzursuzluk ve paniğe dönüşen korku neredeydi? Ereskentüm hislerinin köreldiğini ve çevresindeki seslerin yok oldu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 301: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ğunu fark etti. Bu deli adamın zihnini zincire vurmuşken,gerçeklikten koparılıp alman niye kendisi olmuştu? Adamınbilincindeki zayıflık ve kusur, neredeydi? Elietimm, adamıniradesini kontrol altına almayı bir kez daha denedi. Ama şim-di ustası olduğuna inandığı bu diyarda tutsak olan kendisiy-di. Eresken, çaresizce bu zihinsel labirentten kurtulmaya çalı-şıyordu. Bu nasıl olabilirdi? Bu adamın, zihni ve hafızayıkontrol etme konusunda bir deneyimi veya eğitimi yoktu. Eresken kendisini bir kan ve barbarlık kâbusunda buldu.Ceris'in ağabeyinin parçalanmış bedeni, Eresken'e doğru yü-rüyordu. Adamın parçalanmış dudakları ve kırılmış dişlerininarasından kanlar akıyordu. Gümüş bir bıçağın darbesi ile ada-mın gırtlağı ve yemek borusu parçalandı. Adamın bağırsakla-rı, karnındaki ölümcül yaradan dışarı fırlamıştı. Adamın dir-seği kırılınca, kolundaki kemiklerden biri, etleri parçalayarakdışarı fırladı. Acımasız bıçak kas, sinir ve et, ne varsa hepsi-ni doğruyordu. Adam, çoktan ölmüştü ama Eresken'in çelik-ten iradesi tarafından kontrol edildiğinden, ayakta durmayadevam ediyordu. Bütün bu vahşet görüntüleri ardı ardınakendini tekrarlayınca, Eresken dehşete kapıldı. Ayaklarının al-tında hiçbir şey yoktu. Hiçbir ses duymuyordu. Kapatacakgözleri yoktu ve bu kanlı sahne, sürekli kendini yineliyordu. Ama korku neredeydi? Kendini haklı çıkarma arayışı, suç-luluk hissi ve sorumluluğu üzerinden atma eğilimi neredey-di? Hiçbiri yoktu. Bu düşüncelerin arasında kaybolan Eres-ken, tüm gücünü toplayıp bilincini bu fırtınadan soyutlama- ya çalıştı. Eresken, dört bir yanının sevinç ve mutluluk ile ku-şatıldığını fark edip fiziksel algılamanın yoğunluğunda huzurbuldu. Düşüncelerinden arınıp serbest kalmanın sevinci, birölümlünün karşılaşabileceği en. ölümcül düşmanı yenmeninmutluluğuna karışıyordu. Birden her şey durdu ve bütün görüntüler karardı. Eli-etimm büyücüsünün iradesinden geriye kalan parçalar biraraya geldi.Eresken çevresini kuşatan karanlığa doğru, "Sen kimsin?"diye bağırdı. Karanlık, zalim ses tonuna rağmen neşeli bir biçimde,"Benim adım Gren. En azından, arkadaşlarım beni bu isimleçağırır," diye cevap verdi. "Ama bunları bilmen gerekmiyorçünkü seni öldüreceğim." Adamın sesindeki tehditkâr ton,bir bıçak kadar keskindi. Eresken güçlerini sınırlandıran gücün varlığını açıklayamı-yordu. "Kim olduğumu biliyor musun?" Karanlık, "Pek değil," diye cevap verdi. "Livak ve Halice,senin ve halkının, ahlâksız piçler olduğunuzu söylüyor." Acı-masız bir güç, Eresken'in zihnini koruyan kalkanların tama-mını parçalamaya başladı. Savunmasız ve çaresiz kalan Eres-ken, unuttuğunu düşündüğü insanları ve yerleri gördü. Ba-basının okyanusun diğer tarafında yaptığı seyahatlerden bi-rinde getirdiği, zavallı köle kızı gördü. Babası, o seyahatinde,gemileri parçalayan büyülü akıntılara nasıl karşı koyulacağınıöğrenmişti. Eresken annesini hatırladı. Annesi, kafasını başkatarafa çevirip çocuğunun yüzüne bakmaktan utanıyordu. Ka-dının gözyaşları ve sıska bedeni, yavaş yavaş değişmeye baş-ladı. Kadının şişmiş yüzü, kararmış dili ve yuvalarından fır-layacakmış gibi duran gözleri, asıldığı anı anımsatıyordu. Eresken'in zihninde, babasının acımasız yüzü canlandı.Adamın, bembeyaz saçları ve koyu kahverengi gözleri vardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 302: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"O zayıftı, sadık değildi ve işimize yaramıyordu. Birçoğunun yemeğe ve barınağa ihtiyacı varken, onun hayatta kalmasınınne anlamı var?" O kış, babasının bilgeliğine kurban edilen tek kişi, Eres-ken'in annesi değildi. Bazı bölgelerdeki insanlar hastalanınölmüşlerdi. O sene, tarlalardaki ekinler çürüdüğü için, yiye-cekleri çok azdı. Kuşlar erkenden adaları terk etmiş ve denizcanlıları, çok geç gelmişti. Avcıların zıpkmlarıyla öldürülen-lerin sayısı çok azdı. Dereler donmuş ve yerin altından gelensıcaklık, ortadan kaybolmuştu. İnsanlar, Misaen'in sonundakendilerini terk ettiğini mırıldanıyorlardı. Ama Eresken'in babası böyle düşünmüyordu. Bu, apaçıkbir işaretti. Tıpkı, insanların dondurucu soğukta ölmeden ön-ce padayan yanardağın ateşiyle insanların yanarak ölmelerigibi. Bu, Misaen'in iradesinin bir uzantısı ve kendilerini ka-nıtlamaları için bir testti. Artık, verimsiz toprakları, cılız ağaç-ların yetiştiği vadileri, karlarla kaplı tepeleri ve buzdağlarmıterk etmenin vakti gelmişti. Maevvalin tarafından lanetlenmiştopraklarda güç kazanıp zamanı geldiğinde, terk ettikleri top-rakları geri alacaklardı. Yoksa rüzgârın ve denizin güçlerinikendilerine bahşetmelerinin sebebi ne olabilirdi? Eresken artık, kalenin sıkı hiyerarşisi içerisinde göz ardıedilen bir genç değildi. Artık, her zaman istediği gibi, herke-sin dikkati üzerine odaklanmıştı. Hayattan bir şeyler isterken,daha dikkatli olması gerektiğinin farkındaydı. Babasının oğluolmak, sıkı bir eğitim alıp senelerce gerçek büyü ile uğraş-mak anlamına geliyordu. Savaş taktikleri ve stratejileri hak-kında sayısız ders almıştı. Düşman kabileler birbirleri ile sa-vaştıkları zaman, bu bahaneyle sınırları geçip kalelere saldıra-rak, kan döküp gücünün sınırlarını anlamaya çalışıyordu. So-nunda, doğuştan hak ettiği yere ulaşmıştı. Ya babasının kal-kan tutan kolunu koruyacak ya da bu uğurda ölecekti. "Özür dilerim ama çok sıkıcı birisin, öyle değil mi?" Eres-ken'in anıları incelenip bir kenara atıldı. Eresken çaresizce, zih- ninde dolaşan Gren'in işe yarayacak bir şeyler bulmaya çalış-

masını izliyordu. Hayal kırıklığına uğrayan Gren iç çekti. "Eğer okyanusu geçip hakkımız olanı geri almak istiyor-sak, bizi sırtımızdan bıçaklayabilecek kimseyi sağ bırakmama- 539lıyız." Babasının sözleri, Eresken'in zihninde yankılandı.Komşu krallıklardan birini kundaktaki bebeklere kadar katlet-mişlerdi. Gren, Eresken'in zihni üzerindeki kontrolünü zayıflattı."Bu, kulağa mantıklı geliyor," diye mırıldandı. Eresken zihnine bir kene gibi yapışan karanlıktan kurtul-maya çalıştı. "Kimsin sen?" diye bağırdı. "Bunu nasıl yapı-yorsun?" "Kim bilir? Kimin umurunda?" Eresken'i çevreleyen teh-dit, daha da uğursuz bir biçimde geri dönmüştü. "Benimzihnime davetsiz giren sensin ve şimdi, sonuçlarına katlan-malısın. Eline silah almadan beni yenemezsin." Eresken korku dolu bir ses ile, "Ama kimsin sen?" diyebağırdı. "Hayattan, senden daha çok zevk alan birisiyim." Karanlı-ğın içerisinden fırlayan kırmızı ışıklar Eresken'i kuşattı. Eli-etimm hem korkmuş, hem de şaşırmıştı. Dağ Adamının ağa-beyi, Eresken'in zihnini işgal eden adamın elinden tutmuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 303: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Beraber, terkedilmiş bir kalenin en ücra köşelerini dolaşıyor-lardı. Görüntü, kalenin dışına çıkarak ormana doğru yöneldi.Yaşlı ağabeyler, amcalar ve babaları, açık arazide bir kar fır-tınasına yakalanmışlardı. Güneş doğduğu zaman, yarı don-muş halde evlerine dönen adamları, delirmek üzere olan ka-dınlar karşılamışlardı. Bu hiç de eğlenceli değildi. Bir dahakisefere, uzaklara gidecekleri zaman, soğuk ve sert hava koşul-ları ile nasıl başa çıkacaklarını öğrenmeleri gerekiyordu. Görüntü karanlık bir mağaraya yöneldi. Madenler çok so-ğuk değildi ve sert hava koşulları, yerin altında hissedilmi-yordu. Yerin altındaki yorgunluk, açık arazideki soğuk kadar tehlikeliydi. Dışarıda gün boyu yağan yağmur, mağaralardadolaşan bir insanın, kısa süre içerisinde, kendisini boynunakadar suya batmış olarak bulmasına sebep olabilirdi. Eres-540 ken'in bilinci, korkuya teslim oldu. Su dolu tünellere daldı-ğını hatırladı. Ciğerlerindeki yanmayı ve boğulmak pahasınada olsa, suyun içerisinde derin bir nefes alma içgüdüsünü hâ-lâ unutmamıştı. Birkaç saniye sonra, korkunun yerini hayat-ta kalmanın sevinci ile atılan delice bir kahkaha aldı. Görüntüler üst üste bindikçe, deneyimler deneyimlerinüzerine eklenip anıların yoğunluğu artmaya başladı. Büyüme,sorumluluklar ve farklılaştığını hissetme. Bir güreş müsabaka-sında yanlışlıkla gerçekleşen ilk ölüm ve beraberindeki hü-zün, bu kadar güçlü olmanın mutluluğuna karışıyordu. Eres-ken, bu adamı kontrol altına almak için defalarca adamın zih-nine giren Sheltya'yı görünce, dehşete kapıldı. Sheltya'nm bugirişimi, adamın zihninde, bir daha asla düşüncelerine birbaşkasının hükmetmesine izin vermeyeceği kararlılığını oluş-turmuştu. Bu karşı koyma, Eresken'in daha önce hiç görme-diği bir şeydi. Eresken savaş görüntülerini görünce irkildi. Orduların kar-şılaştığı meydan, kan gölüne dönmüştü. Eresken, geceleyinveya pusu kurulduğunda birbirini kesen adamları gördü.Omuz omuza savaşılan dostlar ya ölmüşler ya da paralarınıharcamak için, savaşmaktan vazgeçmişlerdi. Paralı asker ola-rak yaşamak, özgürlük anlamına geliyordu. Emirler, eğer ka-bul edilebilir ve mantıklıysa uygulanıyordu. Kardeşlerden bi-ri, mantığını kullanarak ölümcül tehlikelerle yüzleşmemeyeçalışırken, diğeri, fiziksel gücünü kullanarak, zor durumlar-dan kurtuluyordu. Her bir ölü, Eresken'in gözlerinin içine bakıp insanın ka-nını donduran kahkahalar atıyordu. Gren, Eresken'in rahatsızolduğunu anlayınca, görüntülerin üzerine, korku üstüne kor-ku ekledi. Askerler bıçaklanıyor veya kafaları kesiliyordu. Düşman olarak tanımlanan herkes, mümkün olduğunca kısasüre içerisinde öldürülüyordu. Bunlar güzel ölümlerdi. Savaşalanında, düşmanların bağırsakları dışarı çıkartılıyor ve zaval-lı adamlar küfürler ve yalvarışlar arasında, son nefeslerini ve- 541riyorlardı. Bu ölümler, doğrudan zevk vermezdi. Eğer savaşganimetleri yeterince çoksa, kumara ve kadınlara harcananparalar zevk verebilirdi. Savaş alanın katı disiplinine uymayanahlâksızlar, en yakındaki ağaçta asılırlardı. Ağır ağır can ve-ren bu adamların ölümü, birer tesadüf değildi. Eresken, tüm savunma kalkanlarının, bu bitmek tükenmekbilmeyen saldırı yüzünden paramparça olduğunu fark etti.Eresken kendisini aşağılayan güce çaresizce karşı koymaya ça-lışıyordu. Ne ayağının altındaki toprağı, ne de elleriyle do-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 304: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

kunduğu duvarı hissetmiyordu. Nefes alıp vermiyor ve kalbiatmıyordu. Bilincini kavuran bu küçümser gücün dışında,hiçbir şey yoktu. Öfke dolu ses, konuşmaya başladı. "Sen bir korkaksın, öy-le değil mi? Göğüs göğüse, öl veya öldür prensibi ile dövüş-mek, senin kitabında yazmıyor. Sen, insanların zihinlerinikontrol ederek kaçak dövüşüyorsun. İnsanları kandırıp onlarıölüme yolluyorsun ama kendi elinle insanları öldürmeyi sev- -miyorsun. Şimdi büyük bir hata yaptın, evlat. Bu kumarda,kaybetmek isteyeceğinden fazlasını riske attın. Bunu bir dahaasla yapmamalısın. Sen, gerçek bir katil değilsin. Ama ben,gerçek bir katilim. Öyleyse, ölecek olan sensin."A

TEYVA KALESİ,Son-YAZin I8'ifd&J* olumu bırakabilirsin!" Sorgrad kolumu o kadar sı-|% ki tutuyordu ki bileklerimdeki kızarıklıkları uzunJL^süre daha tenimde taşımak zorunda kalabilirdim. Sorgrad, "Bıçağı bırak," diye emretti. "Eğer birisi onu öl-dürecekse, o benim." Parmaklarım uyuştuğundan, bıçağı hissetmiyordum. Bıçakelimin arasından kayıp yere düştü. Hepimiz, mermerden yapılmış heykellere benziyorduk.Elietimm büyücüsü donup kalmıştı. Adamın gözleri simsi-yahtı. Gren'in yüzü, kandan bir maskeye benziyordu ve göz-lerini tavana dikmişti. "Eğer gözleri simsiyah kesilirse, onu ele geçirmiş demek-tir." Sorgrad ve ben, gözlerimizi hareketsiz iki bedenden,ayırmıyorduk. Gren gözlerini kırptığında, olduğum yerde sıçradım. "İyimisin? O, öldü mü?" "Sanırım." Gren gülümseyince, içimdeki korku birazcıkda olsa dağıldı. Sorgrad, Elietimm'in kalbinin atıp atmadığım kontrol etti."Ona ne yaptın?" diye sordu. Gren omuz silkti. "Zihnime girdi ve ben bundan hiç hoş-lanmadım. Zihnimden girdiği kadar kolay çıkamayınca, deh-şete kapıldı." "Bana, Sheltya gibi yeteneklerin olduğunu mu söylüyor-sun?" Sesimdeki titremeyi kontrol edemiyordum. "Hayır." Gren'in yüz ifadesinden, hakarete uğradığım dü-şündüğü belli oluyordu. "Ama o benim zihnime girip düşün-celerimin arasında dolaşıyorsa, ben de onun zihninde dolaşa-bilirim. Onun işe yaramaz biri olduğuna karar verince, onu 543bir şekilde ezdim. Bana çok fazla karşı koyamadı." "Karşı koymayı beklediğini sanmıyorum." Gren yenilece-ğine hiç inanmamıştı, öyle değil mi? Sorgrad bütün gücüyle Elietimm'i tekmeledi. "Öldüğün-den emin misin?" diye sordu. Elietimmlerin zayıf bir noktası olduğunu bulduğumuzufark edince, ümitlendim. "Desise, beden ve zihni birbirinden ayırabilir." Kellarinkolonisinde yaşayanlar, yıllar boyunca gizli mağaralarında busayede uyumuşlardı. Sorgrad yerde yatan bedene baktı. "Öyleyse zihni güvenlibir yere mi kaçtı?" diye sordu. Benim zihnime korku salanbüyücünün, tanınmaz halde yerde yatan adam olduğuna

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 305: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

inanmak çok zordu. Adamın yüzünde yorgun bir ifade vardıve saçları yüzüne düşmüştü. Giysileri kirlenmiş ve çizmeleriçamura bulanmıştı. Gren, "Bundan emin olmalıyız," dedi. Bir eliyle Elietimmbüyücüsünün saçından tutup adamın başını havaya kaldırır-ken, diğer elindeki bıçağı adamın ensesine sokup çevirdi. Ka-nın kötü kokusunu duyunca öksürdüm. "Halice sizin kelletopladığınızı söylediğinde, şaka yaptığını düşünmüştüm.""Bence..." Aniden açılan kapı, Sorgrad'ı susturdu. Kapının eşiğindeduran kadın, ağzı açık, yerde yatan bedene bakıyordu. Kadın neler olup bittiğini anlayamadan, Sorgrad ve ben,kadının üstüne çullandık. Kadını kollarından tutup odanıniçine çektik. Sorgrad, kapıyı tekmeleyerek kapatıp kadının sır-tını bana doğru çevirdi. Elimde, zehre bulanmış bir bez par-çası vardı. Islak bezi kadının ağzına ve burnuna bastırdım. Diğer elimle, kadının saçından tutup çekerek, başını arkayadoğru yatırdım. Kadın, tırnaklarını yüzüme geçirince, yü-zümdeki çiziklere yenileri eklendi. Kadın, bir katır gibi tepi-544 niyordu. Sorgrad kadının bacaklarını tuttu ve zehrin etkisikendini göstermeye başlayınca, kadının hareketleri yavaşladı.Kadın, kollarımda bayılınca, bedenini yere yatırdık. Gren, "Bizi Hackal Kalesi'nden dışarı atan bu kadındı,"dedi. "Öyleyse, o bir Sheltya ve eski büyüyü kullanıyor. Biz debunun için gelmiştik. Kadın, işimize yarayabilir." Düşünme-den işe koyuldum. Kadının, çevresinde olan biteni görmesi-ni ve duymasını engellemek için, kulaklarına yünden tıpaçlartıkadım ve gözlerini sargı bezi ile sardım. Büyülü sözler söy-lemesini engellemek için, ağzını öyle sıkı sıkı bağladım ki çe-nesini bile oynatamazdı. Sorgrad, "Baygın olabilir ama hâlâ nefes alması gerek, kı-zım," dedi. Sorgrad eğilip sargı bezlerinin arasında, kadınınburnunu açığa çıkartan bir boşluk açtı. Gren meraklı gözlerle kadına baktı. "İsmi Aritane'ydi, de-ğil mi?" diye sordu. Kalbim küt küt atıyordu ve nefes nefese kalmıştım. Yerdeyatan, kan revan içerisindeki genci ve boğazı kesilmiş yaşlıadamı görünce, hevesim kursağımda kaldı. "Biz adamın gel-mesini beklerken, onlar burada adamı bekliyor olmalılar." Sorgrad kırık sandalye bacağı ile beyni parçalanmış gençkıza bakarak, "Onu bayıltmaya çalıştım," dedi. "Eski büyü zihnini kontrol ederken, onu bayıltamazdm.Neredeyse beni boğuyordu." Boğazımdaki morluk da kısa sü-rede geçeceğe benzemiyordu. "Elimi yüzümü yıkamalıyım."Çevreme bakmıp su bulup bulamayacağımı anlamaya çalıştım.. Gren kana bulanmış ellerini gösterdi. "Benim de," dedi. Sorgrad su matarasını bana doğru uzattı. Dağ Adamı kar-deşine doğru baktı. "Zırhını çıkart," diye emretti. Aritane'nin üzerindeki uzun ve gri renkli cüppe, Gren'in kana bulanmışgiysilerini gizleyebilirdi. "Belini biraz daha yukarı çıkart yoksa ilk merdivende te-pe taklak yere kapaklanırsın. Uzun cüppe giymeye alışık de- 545ğilsin ve eteklerine basıp düşebilirsin," dedim. Karanlıkta,kimse Gren'in çizmelerini fark etmezdi. Sorgrad, Aritane'yi beni taşıdıkları battaniyenin içine yer-leştirip kucağına aldı. Baygın bir kadını taşıyarak içeri girmiş-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 306: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ti ve baygın bir kadını taşıyarak dışarı çıkacaktı. Bu karmaşa-da, kimse kadının kim olduğunu incelemezdi. Yüzümdekiboyaların bir kısmını kadının yüzüne sürdüm ve kendi yü-zümdeki boyaları olabildiğince temizlemeye çalıştım. Kan veyüzümdeki boyalara bulanmış suyun kokusu, çok kötüydü."Haydi, buradan çıkalım." Gren keten giysileri bana doğru fırlattı ve Sorgrad kapıyıaralayıp dışarıya baktı. "Etrafta kimsecikler yok. Önce sen çık,Gren. Başını önüne eğ ve kimseyle konuşma. Sen Sheltya'sm,bunu unutma."Gren başını öne eğip bir şeyler mırıldandı. Sorgrad, "Sen çıkış kapısına doğru git, biz seni buluruz,"dedi. Diğerleri merdivenlerden aşağıya inerken, ben de kapınınönünde eğildim. Tüm dikkatimi kapının kilidine odakladım.Mide bulantısı ve kâbuslar için zamanım olacaktı. Cebimdençıkarttığım teli kilide sokup kapıyı kilitlemeye çalıştım. "Burada ne yapıyorsun?" Merdivenlerin başında, gri cüppe-li bir adam vardı. Adamın kısa kesilmiş saçları diken dikendi. "Leydi Aritane'yi bulmak için geldim," diye mırıldandım.Teli avucuma alıp başımı önüme eğdim. "Kapı kilitli." Adam kapının yanma yürürken, geçmesine izin vermekiçin kenara çekildim. Adam kapıyı açmaya çalışırken, benmerdivenlerin başına ulaşmıştım. Gri cüppeli adam, arkasınabakmadan, "Bana anahtarları getir," dedi. Çabucak merdivenleri inip kuyruğu yanık bir kedi gibikalabalığın arasına karıştım. İnsanları itip kakarak aralarındangeçmeye çalışıyordum. Avludaki insanların seslerini yükselt-546 tiklerini fark edince, acele etmem gerektiğini düşündüm.İçimdeki korkuyu bastırıpinsanlarm arasından kendime yolaçmaya devam ettim. Meşalelerin ışığında parlayan Sorg-rad'm zırhını bulunduğum yerden görebiliyordum. GriSheltya cüppesine bürünmüş'Gren, kale kapısına yaklaşıyor-du. Battaniyelere sarılmış Aritane'yi taşıyan Sorgrad, hemenarkasmdaydı. Kale kapısının olduğu yerde bir karışıklık çıktı. İnsanlardurup bakışlarını o tarafa doğru çevirerek neler olup bittiği-ni anlamaya çalıştılar. İnsanların duraksamasından faydalanıparalarından geçip gittim. Kaleden çıkınca, neler olduğunu an-layabilirdik. Sheltya adamm kapıyı açması çok uzun zamanalmazdı. Odanın zeminindeki kanın bir alt katın tavanınageçmesi çok fazla sürmezdi. Diğerlerine yetiştim. Adamlardan biri, devasa kapıyı kapa-tıyordu. Diğeri ise, kolum kalınlığındaki, metal ile güçlendi-rilmiş kalası yerine yerleştiriyordu. Bir diğeri ise, elinde me-şalesi ile bir o yana, bir bu yana koşturuyordu. Boruların se-si, bütün vadide yankılandı. Kapıyı kapatan adam, bir eliyle gri renkli saçlarını düzel-terek, "Duydunuz mu?" diye sordu. Elinde meşale olan, "Buna bir anlam veremiyorum," diyecevap verdi.Bir diğeri, "Öyleyse, gidip Ebrin'e sorun," diye bağırdı. Adamların üçü birden, Gren'e doğru döndü. "Haberlernasıl?" Gren kafasını kaldırmadan, "Adamlarınızı komutanın ya-nma gönderin ve kapıyı açın," dedi. Elinde meşalesi olan, "Kapının kapatılması için sinyal ve-rildi," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 307: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Gren tehditkâr bir ses tonuyla, "Kapıyı arkamızdan kapa-tırsınız. Yoksa gri cüppelilere emir verebileceğini mi sanıyor-sun?" diye sordu. Adamın korkuyla irkildiğini fark ettim. Kapı açıldı. Gren, 547kendinden emin adımlarla dışarıya çıktı. Sorgrad, kucağındaAritane ile kardeşini takip etti. Başımı öne eğip Dağlı kardeş-leri izledim. Karanlık tünelin sonuna geldiğimizde, Gren eli-ni havaya kaldırıp askerleri selâmladı. Kapı arkamızdan kapa-tılıp sürgülendi. Dışarıdaki tehlike her neyse, biz içerindengelecek tehditten kurtulmuştuk. Yanan ateşler olmayınca, bu çok karanlık bir geceydi. Sur-ların üzerindeki meşaleler, sadece duvarların dibini aydınlatı-yorlardı. Gözlerimi kırpıştırdım. Orman kanımdan gelen ge-ce görüşü, bu gibi zamanlarda çok işe yarıyordu. Halcari-on'un sunduğu en karanlık geceyi beklememizin sebebi debuydu.Gren, "Buna alışabilirim," diyerek kıkırdadı. Sorgrad, "Alışmasan iyi edersin," diye araya girdi. "Ger-çek Sheltya, gri cüppene rağmen gerçeği hemen anlayacak-tır." "Hâlâ baygın mı?"' Aritane'nin yüzüne bakıp "Belki de,sargı bezlerinin üzerine birkaç damla daha zehir damlatmalı-yım," dedim. Sorgrad, "Birazcık daha zehir damlatırsan, ben de bayıla-cağım," diye bağırdı. "Tabii eğer onu sen taşımak istiyorsan,bence sakıncası yok. Ayrıca, aşırı dozda zehre maruz kalırsa,kadını bir kuyuya atmak zorunda kalabiliriz. Ben onu kaybet-mek istemediğini sanıyordum." "Kendine gelip büyü yapmasını mı istiyorsun?" diye sor-dum. Gren gözlerini bir avcı köpeği gibi uzaklara dikti. "Sessizolun," diye fısıldadı. Alt vadilerden boru sesleri geliyordu."Bu, silahlanın anlamına geliyor." Elbisemin eteğini yırtıp uçlarını belime soktum. "Buradabekleyin." En yakındaki tepenin üzerine tırmanmaya başla-dım. Çakıl taşlarının üzerinde dengemi sağlamam çok kolay54-8 olmuyordu. Bu yüzden, ellerim ve ayaklarımın üzerinde, de-liye dönmüş bir hayvan gibi, tepenin üzerine çıktım. Eğimliarazide, mangalların kırmızı ateşi ve ocakların turuncu renk-li parıltısı göze çarpıyordu. Çadırlar, büyük birer lambayabenziyorlardı. Ateşlerin önünden karanlık figürler geçiyordu. Kayalıkların arasındaki dere simsiyahtı. Arazinin eğimiylegizlenmiş meşaleler, derenin ötesinden, bulunduğumuz yeredoğru yaklaşıyordu. Boru sesleri tekrar duyuldu. Savaş çığlık-larına, kılıç sesleri eklendi. Sorgrad, "Livak!" diye bağırdı. Ellerimi ve ayaklarımı kul-lanarak tepeden aşağıya inmeye başladım. Yolun yarısını in-dikten sonra, dengemi kaybettim ve geri kalanını kıçımınüzerinde kayarak inmek zorunda kaldım. Sorgrad, meraklı bir ses tonuyla, "Neler oluyor?" diyesordu. "Bir savaş var. Ama kimin kiminle savaştığını bilemiyo-rum." Parçalanmış eteğime bakıp ancak sıkıcı yaşamları olanev hanımlarının etek giyeceğini düşündüm.Gren, "Belki, Kumluyu da yanımıza almalıydık," dedi. Başımla onayladım. "Şimdi yanımızda olsa, bir şeyler ya-pabilirdi."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 308: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Sorgrad, Aritane'yi Gren'e uzattı. "Bir süreliğine sen taşı,"dedi. Dikkatli bir biçimde ilerlemeye başladık. Yolumuz üzerin-de bir araya kümelenmiş kulübeler vardı. Olabildiğince, ka-yalıkların gölgesinde kalmaya çalışıyorduk. Metal zırhlı biradam, yanımızdan koşarak geçti. "Değerli eşyalarınızı yanını-za alın ve kaleye gidin. Ovalılar, saldırıyor. Jeirran, onlarıdurdurmaya çalışacak," diye bağırdı."Jeirran'a iyi şanslar," diye mırıldandım.

Uzaktan gelen davul seslerini duyunca birbirimize baktık. "Bu ritmi daha önce duymuştum. İki kış önce, Caladhriasınırmdayken," diye açıkladım. Sorgrad davul seslerini dinledi. "Gölün oradaki insanlar da 549buna benzer bir ritim çalarlar." Gren'in gözlerinde tehlikeli bir parıltı vardı. "Kanyondangelen adamlar mı? Onlar bizim için büyük bir sorun olmaz.Yolumuza devam edelim." Aritane'yi işaret ettim. "Sırtımızda onunla, işimiz birazzor. Bu vadiden çıkmanın başka yolu var mı?" diye sor-dum. Sorgrad dişlerini sıktı. "Çok fazla değil. Zaten kalenin bu-raya inşa edilmesinin sebebi de budur. Sırtımızda ağır biryükle savaşın ortasına dalmanın çok tehlikeli olduğunu düşü-nüyorum. Ayrıca, etraf çok karanlık ve silahımız yok." "Aylar gökyüzünde yükselene kadar, gözden ırak bir yer-de gizlenemez miyiz?" diye sordum.Sorgrad' başım iki yana salladı. Gren bir şeyi tekmeliyordu. "Livak, şunu açar mısın." Bu, 'kaim duvarları ve taştan çatısı olan, küçük bir evdi. Ama du-varlar, ancak benim göğsüme geliyordu. Kanatlı kapının üze-rinde kilit, kolay açılacağa benzemiyordu. Dizüstü çökünce,yerdeki sivri çakıl taşlarından biri dizime battı. Elimdeki telile kilidi kurcalarken, "Sizin ve kilitlerinizin sorunu nedir?"diye sordum. Bu kilit, kuledeki kapının kilidinden daha kar-maşıktı. "Herkes sizin gibi sahtekâr mı?" "Bir adamın maden cevherlerini çalmazsın." Sorgrad'mses tonundan, gülümsediğini fark ettim. "Ama eğer aletlerinikaybedecek olursa, yenilerini satm alana veya eskilerini gerialana kadar kazı yapamaz. Bu başka bir şeydir." Sessizce başımla onayladım. En sonunda, kilidi açmayı ba-şarmıştım. "Niye açtık bu kapıyı?"Sorgrad, "İp" dedi. Sorgrad, içerinden aldığı ipi omzuna

atarken, Gren de birkaç çuvalı bana doğru uzattı, "işte, ara-dığımız şey burada. Lambalar.""Bir tanesini bana uzat," dedim. Sorgrad, "Sakın yakma," diye uyardı. Ona dik dik baktı-ğımı fark etmiş olmalı ki, "Özür dilerim," diye ekledi. "Birkaç levye alalım." Eğilip içerden aldığım levyelerdenbirini Gren'e, diğerini Sorgrad'a uzattıktan sonra, kendime debir tane aldım. İnsanlara bunun benim savaşım olmadığınıaçıklamaya çalışmak, çok riskli olabilirdi. Bu levyeler, bir si-lah olarak az çok işe yarardı. İnsanlar yüzlerinde korku dolu bir ifadeyle kaleye doğrukoşarlarken, bizi fark etmediler. Bazıları ise, metal zırhlarınabürünüp ellerine geçirdikleri kılıçlar, baltalar ve kazmalar iletam ters istikamete koşuyorlardı. Gren'in gözlerindeki parıltıyı görünce, dirseğimi böğrüne

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 309: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

geçirdim. "Kan dökmek için Lescar'a kadar bekleyemez mi-sin? Zaten bu yüzden, sırtındaki kadını büyücülere vermemizgerekiyor. Onlar da Draximal'm adamlarını üzerinizden çeke-cekler, hatırladın mı?" Sorgrad, "Diğer taraftan dolaşacağız," diye araya girdi. "Ba-kalım fark edilmeden, aralarından geçebilecek miyiz?" Başımlaonaylayıp Sorgrad'ı takip ettim. Endişeli gözlerle çevreme bakı-myordum. Elimdeki levyenin serdiği, bana güven veriyordu. Birara, Sorgrad ile göz göze geldik ve gülümsedik. Bir süre sonra, savaş alanının kenarına geldik. DağlıAdamlar, zor durumdaydı. Birbirlerinden ayrılmış gruplar,dört bir taraftan saldırıya uğruyorlardı. Ovalılar intikam al-mak için gelmişlerdi ve sayıları yeterince fazlaydı. Çekiç ses-leri kulaklarımızda yankılandı ve parlak ışık gözümüzü aldı.Kontrolden çıkan alevler, gölgeleri yok ediyordu. Sorgrad, "Geriye," diye emretti. Kendimizi, parçalanmışkayaların arasındaki bir çıkmaz sokakta bulduk.Gren, "Lanet olasıcalar," diye bağırdı.

"Başımız belada," diye bağırdım. Savaş alanındaki adam-lardan biri, bizi fark etmişti. Adam, arkadaşlarına doğru dö-nüp Grynth aksanıyla bir şeyler söyledi. Diğer dördü, dağıla-rak kaçış yollarımızı kapatmaya çalıştılar. Bu adamlar, kaybet- 551tiklerini geri almaya niyetliydiler. Sırtlarına astıkları iplerinucuna, çantalar, para keseleri ve kemerler bağlanmıştı. İçle-rinden biri, battaniyenin arasından açığa çıkan Aritane'ninbacağına baktı. Adam, dudaklarını yalayıp sırıtınca, çürükdişleri açığa çıktı. Gren, Aritane'yi yere bıraktı. "Biraz bal mı tatmak istiyor-sunuz? Öyleyse gelip iğnemin tadına bakın, bok yiyiciler,"diye bağırdı. Adamlar, Col'ün karanlık arka sokaklarında duymaya alı-şık oldukları sözleri bir Dağ Adamının ağzından duyunca, biran için duraksadılar. Sorgrad ve ben, bu durumdan faydala-nıp Gren'in yanında pozisyon aldık. Adamların hepsinin kes-kin kılıçları vardı. Ama ellerindeki kılıçların kabzalarını o ka-dar sıkı kavramışlardı ki usta dövüşçüler olmadıkları kolaycaanlaşılıyordu. Gren öne doğru bir adım attı ve ortadaki adam, kılıcınıhavaya kaldırdı. Adam öne doğru atılınca, Gren elindeki lev-yeyi adamın çenesinden sokup beyninden çıkarttı. Adam, birçuval gibi cansız yere yığıldı. Gren levyeyi adamın kafasından çıkartırken, bir diğeri,Gren'e doğru hamle yaptı. Adam beni görmezden gelmeninbedelini, koluna indirdiğim levyenin acısıyla ödedi. Bütün kar-gaşaya rağmen, adamın kırılan kolunun çatırtısı kolayca duyul-muştu. Adam, ağzı açık bana baka kaldı. Levyeyi adamın kafa-sına indirdim ve o da diğer arkadaşı gibi cansız yere yığıldı.Gren önüme geçince, birkaç adım gerileyip çevreme bakındım.Adamlardan biri, korku dolu çığlıklar atarak kaçmaya başladı. Sorgrad, ölen adamlardan birinden aldığı kılıcı temizledi."Bırak, gitsin," dedi. Gren durup Sorgrad'm yüzüne baktı. "Hepsini öldürmeye çalışmayacaksın, değil mi?" Sorgrad,adamlardan birinin kafatasma saplanmış olan levyesini, sap-552 landığı yerden güçlükle çıkarttı. "Bu taraftan." Tepenin yamacındaki su yolunu takip etme-ye başladık. Su yağlı bir parlaklığa bürünmüştü. Bu su yolu,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 310: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bir yerden geliyor olmalıydı. Eğilip su yolunun nereye doğ-ru gittiğini görmeye çalıştım. Gren ve Sorgrad, hemen ar-kamdaydı. Geride bıraktığımız cesetlerin yanma gelen adam-lar, bize doğru tehditler ve küfürler savuruyorlardı. Madenin girişine ulaştığımızda, sırtımı duvara yaslayıp ken-dime gelmeye çalıştım. Sorgrad yanımdan geçti ve Gren demadenin girişine ulaştı. Bir elimi Gren'in omzuna koyup diğerelimin parmak uçlarıyla duvara dokundum. Karanlıkta sessizceilerlemeye başladık. Arkamızdan gelen sesler, aniden kesildi. "Dışarı çıkmayı deneyecek miyiz yoksa adamlar teker te-ker hepimizi öldürene kadar bu delikte mi gizleneceğiz?" di-ye sordum. Gren, "Önce buranın nereye çıktığını anlayalım. Bu ma-denlerde, vadinin diğer tarafına kadar ulaşan tüneller olduğusöylenir," dedi. Sorgrad, "Birçok kale hakkında söylentiler vardır. AmaTeyva kalesindeki adamlar, neredeyse Misaen dünyayı yarat-tığından beri bu vadide kazı yaparlar. Belki de, tünelleri kul-lanıp, savaş alanının çevresinden dolaşabiliriz," diye açıkla-dı. "Şansımız nedir? Burada madenciler var mıdır?" diye sor-dum. Sorgrad, "Birkaç şaşkın fare dışında, kimse yoktur," diyecevap verdi. Gren, Aritane'yi bir un çuvalı gibi sırtına atmış-tı. Dikkatli bir biçimde, Dağlı kardeşleri takip etmeye çalışı-yordum. Ayağım bir su birikintisinin içine girince, sessizceküfrettim. Bir elimle levyeyi tutup diğer elimi duvarın yüzeyindegezdirerek yürümeye devam ettim. Duvarlar, nemli ve yapışyapıştı. Şimdilik, bunun üzerinde düşünmek istemiyordum.Arkama dönüp baktığım zaman, geride bıraktığımız gökyü- 553zünün gittikçe ufaldığını gördüm. Dışarıdaki karanlık, tüne-lin derinliklerine doğru ilerledikçe, daha parlak ve aydınlıkgörünüyordu. Madenlerin soğuk havası, toprak ve metal ko-kuyordu. Dışarından gelen sesler, Ötekidünyadan geliyor ol-malıydı. Çünkü çok uzaktan ve derinden geliyorlardı. Bir köşeyi döndük ve her yer kapkaranlık kesildi. Gözleri-min açık olması ile kapalı olması arasında bir fark kalmamış-tı. Orman kanı, burada işe yaramıyordu. Boğazım kurumayabaşlamıştı. Yutkundum ve belimdeki küçük kesenin içindekiçakmaktaşını bulmaya çalıştım. "Sorgrad, lambayı verebilirmisin?" Sorgrad ellerini bana doğru uzattı. "Ben şu kapıyı açanakadar bekle," dedi. Kapının menteşelerinin gıcırtısını duyunca, bir kıvılcımçaktım. Karanlık, bir an için aydınlanıp sonra yeniden çevre-mizi kuşattı. Karşımızda, vadinin tabanına doğru uzayan, darbir koridor vardı. Duvarlar, kahverengi ve gri renkteydi. Du-varların yüzeyi, lambanın ışığında, garip bir parıltı ile ışıldı-yordu. Bu, belki nemden, belki de bir çeşit kristal veya metalyüzündendi. Tünel, lambanın ışığı ile aydınlanınca, kendimi

daha iyi hissetmeye başlamıştım. Savaş alanından uzaklaşmıştıkve yanımızda çok değerli bir tutsak vardı. Eğer buradan çıkma-nın bir yolunu bulabilirsek, her şey çok daha güzel olacaktı.

TEYVA KALESİ,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 311: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Son-YAZin IS'ig eirran, baştan aşağıya kana bulanmış kılıcının kabzasını I devasa kapıya vuruyordu. "Açın, beni duyuyor nıusu-4Jk nuz, açın şu kapıyı!" Jeirran, ne kadar yüksek sesle bağırırsa bağırsın, sesi, çev-redeki kargaşanın içerisinde kayboluyordu. Dağlı Adam, öf-ke, korku ve midesindeki alkolün etkisiyle kusmaya başladı.Jeirran, öksürerek sendeledi. Alnında boncuk boncuk terlerbirikmişti ve bütün vücudu titriyordu. Eğer kalenin duvarınayaslanmasaydı, ayakta duramazdı. Mide bulantısı azalmıştı ama baş dönmesi devam ediyor-du. Ayağının altındaki toprak sallanıyor gibiydi ve başı zonk-luyordu. Eresken neredeydi? Yabancının vaat ettiği etkili büyüler vegizli bilgelik, neredeydi? Jeirran, içini çekti. Bu, duraksayacakzaman değildi. Ovalılar tarafından, kalenin duvarına kadarkovalanmışlardı. Ama Eresken, niye kendilerini uyarmamıştı?Kapıya ulaşmaya çalışırken yere yığılıp kalan adamların ara-sında yürüyen Jeirran'm zihninde, içini kemiren bir şüphevardı. Ovalıların savaş çığlıkları, gittikçe yakmlaşıyordu. Jeirran, "Aritane," diye bağırdı. Aritane aralarındaki kanbağının da etkisiyle mutlaka haykırışını duyardı. Jeirran'ınağzı kurumuştu ve nefes nefese kalmıştı. Öylece durup zih-ninde Aritane'nin sesini duymayı bekledi. îki adam, ellerin-de kanlı çekiçler ile Jeirran \ı itip yanından geçtiler. İkisi bir-den, üçer kez kapıya vurdular. Bir süre bekleyip aynı şeyi tek-rarladılar. Kapının üzerinde küçük bir pencere açıldı. Adamlardan biri, "Maewalin'in merhameti adma. Bizi içe-ri alın!" diye bağırdı. İçeriden gelen sesler, yüksek sesle bir şeyler tartıştıklarınıgösteriyordu. "Koşmaya hazır olun. Bunu sadece bir kez ya- 555pabiliriz." Jeirran adamlarının arasından geçerek en önde yerini aldı.Jeirran omzunu kapıya yaslayıp beklemeye başladı. Devasakapılar çatır dadı ama açılmadı. İçeridekilerden biri, "Geri çekilin. Hepiniz kapıya yükle-nirken, kapıyı açamayız," diye bağırdı. Adamlar Jeirran'm omzundan tutup Dağ adamını geriyeçektiler. Ovalılar, bir zafer çığlığı atıp daha hızlı koşmayabaşladılar. Kapılar kapanmadan, düşmanlarına yetişmek isti-yorlardı. Jeirran sendeleyerek, açılan kapıdan içeri girdi. Kapınınağzında bekleyen herkes, kapıya doğru üşüştü. Jeirran, "Ka-pıyı kapatmalıyız," diye bağırdı. Bir an için, kendinden eminve ayıktı; bir an sonra, sarhoşluğun getirdiği-mide bulantısıgeri dönmüştü. "Ama dışarıda arkadaşlarımız var! Onları ölüme terk ede-meyiz!" Jeirran elinin tersiyle adama bir tokat attı. "Eğer ovalılariçeri girerse, hepimiz ölürüz." Ovalıların savaş çığlıkları, kapının girişindeki karanlık tü-nelde yankılanıyordu. Jeirran içeri girip diğerleri ile beraberkapıya yüklendi. Dağ Adamlarının neredeyse hepsi yaralan-mıştı. Herkesin üstü başı kan içerisindeydi. Ağır yaralılar,arkadaşları tarafından sürüklenerek kalenin içine çekiliyor-lardı. Kapının menteşeleri gıcırdarken, kapıdan dışarı uza-nan eller, elinden, ceketinden veya kemerinden yakaladıkla-rı arkadaşlarını içeri çekmeye çalışıyorlardı. Kapının önü, si-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 312: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

lahlar, çizmeler, sargı bezleri ve değerli, değersiz eşyalarlakaplıydı. Kapının önünde, yeni yüzler belirdi. Ovalıların gözlerin-de, alev alev bir intikam ateşi yanıyordu. Adamlardan iki ta-nesi kapıya ulaştığında, Jeirran öldürüleceğini düşündü. Bu556 düşünce, Jeirran için ürkütücü olmaktan çok rahatlatıcıydı. Kalenin içindeki adamlar, yaşlısı genci, yaralısı hastası, el-lerine geçirdikleri silahlar ile kapının arasından geçmeye ça-lışan ovalıların üzerine çullandılar. Baltalar ve kazmalar, ova-lıların beyinlerine saplandı. Ovalılar bir an için geri çekildik-lerinde, kapı kapatıldı. Birkaç ovalı, kalenin içinde kalmıştı.Ama dört bir taraftan saldırıya uğrayıp çabucak doğrandılar.Dışarından, ovalıların öfkeli bağırışları duyuluyordu. Ellerin-deki silahları, çaresizce, devasa kapıya vuruyorlardı. Kapı me-tal çubuklarla güçlendirilmişti ve ovalıların kapıyı kırmalarıneredeyse imkânsızdı. Jeirran olduğu yere yığılıp elini saçlarının arasında gezdir-di. Midesi bulanıyordu. Jeirran kafasını kaldırıp baktığı za-man, bir açıklama beklercesine kendisine doğru bakan yüzle-ri gördü. Bazılarının yüzünde ümitli bir ifade vardı. Bazılarıüzgün, bazıları ise kızgındı. Hepsi bir cevap bekliyorlardı vehepsi, gözlerini Jeirran'm üzerine dikmişlerdi. Jeirran güçlükle ayağa kalktı. Bacakları uyuşmaya başla-mıştı. Duyuları, alt üst olmuştu. Çevresindeki insanların ses-siz bekleyişi, ovalıların nefret dolu haykırışlarından daha ra-hatsız ediciydi. Jeirran yüzünde yalancı bir gülümseme ilekuleye doğru yürümeye başladı. Kendisine sorulan sorularaverecek bir cevabı yoktu. İçindeki korku, gittikçe artıyordu.Tüm bu acı, tüm bu katliam, hepsini başlatan kendisiydi. Neiçin? Ovalıları yenebileceklerini nasıl düşünürdü? Bu insanla-rı nasıl böyle büyük bir aptallığın içine sürüklemişti? Dışarı-dan gelen ölüm çığlıkları, insanın yüreğini parçalıyordu. Eresken neredeydi? Jeirran, iradesini toplamaya çalışıp ku-lenin yan kapısına doğru yöneldi. Çevresinde toplanan kala-balığın farkında değildi. İnsanların yüzlerine bakıyordu. "Be- ni yalnız bırakın. Gidin!" diye bağırdı. Zaferini kutlamak içiniçtiği içkilerin sarhoşluğu ile konuşurken, dili zor dönüyor-du. Jeirran tüm cesaretini yitirmişti. Ağır ağır merdivenleriçıkmaya' başladı. Aritane'nin odasının kapısı açıktı. Odadan gelen garip çığ-lık, kulakları tırmalıyordu. Jeirran, bu tüyler ürperten çığlığıduyunca, donup kaldı. Kapının eşiğinde bir kan birikintisivardı. Korkutucu inilti hâlâ susmamıştı. Jeirran kapıyı tekme-leyip içeri girince, gördüğü vahşetin etkisiyle birkaç adım ge-riledi. Farkında olmadan sakalını sıvazlayan Jeirran, Ceris'inkan revan içerisindeki bedenine sarılan Krelia'yı gördü. Kre-lia'nın yüzündeki ifade, saf bir hüzündü. Jeirran, "Neler oldu burada?" diye kükredi. Jeirran, Kre-lia'nm omzundan tutup garip iniltisine son vermesi için ada-mı sarstı. Adam, kulakları tırmalayan, daha tiz bir çığlık atıpCeris'in bedenine daha sıkı sarıldı. Adam, boş gözlerle çevre-sine bakmıyordu. Jeirran odanın diğer tarafına bakınca, Ceris'in babasınıncansız bedenini gördü. Yaşlı adamın yanında, tanınmaz hal-de bir ceset vardı. Jeirran, devrilmiş bir masayı kenara çeke-rek o tarafa yönelince, gördüğü sahne karşısında midesi kalk-tı ve öğürdü. Tamamen kana bulanmış cesedin kafatası, ne-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 313: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

redeyse ikiye ayrılmıştı. Başı bedeninden neredeyse koparıl-mış bu beden, Eresken'e aitti. Bu Eresken denilen adam, acaba kimin nesiydi? Aritane,adamı getirip onun sözlerine itaat edilmesini istemişti. Jeir-ran, bayatı boyunca yaptığı gibi, yine bir bahane bulup su-çu üzerinden atabilirdi. Ama bu sefer, gerçekler çok acıydı.Bu savaşı başlatan, Eresken'di. Jeirran, insanların uyarılarınıdikkate almayıp, kızkardeşinin de birine âşık olmaya hakkıolduğunu savunmuştu. Aritane verdiği sözleri teker teker bo-zarken, Jeirran hiçbir şey yapmamıştı. Sheltya'nm katı kural-ları gayet açıktı. Her durum ve her koşul altında tarafsız olunmalıydı. Sheltya'mn adaletine karşı koymak, mümkündeğildi. jeirran, Krelia'nm yakasına yapıştı. "Aritane nerede?" diye558 bağırdı. Jeirran, kendinden geçmiş bir biçimde, Krelia'yı sar-sıyordu."Burada neler oldu?" Remet kapının eşiğinde donakalmıştı. Jeirran, "Bilmiyorum," diye kükredi. "Sen bana söyle. SenSheltyasm, sen her şeyi bilirsin, sen bilgesin. Bana ne oldu-ğunu ve ne yapmam gerektiğini söyle. Bana Eresken'in niyeöldüğünü ve onu niye dinlediğimi açıkla. Bana Aritane'ninnerede olduğunu söyle!" Jeirran, Remet'in üzerine doğru yürüyüp adamı duvarayapıştırdı. Bir elini tehditkâr bir biçimde havaya kaldırmıştı. Remet'in gözleri, yerinden fırlayacakmış gibi duruyordu."Aritane'nin nerede olduğunu bilmiyorum. Onun zihninibulamıyorum. Tek bildiğim şey, kuleye yabancıların girdiğive kalenin düşmanlarca sarıldığıdır." Jeirran, "Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum," diye ba-ğırdı. "Bu duruma nasıl geldik?"Remet, "Bilmiyorum," diye mırıldandı. Jeirran çocuğun ağzına bir yumruk attı. Remet, acı dolubir çığlık attı. Jeirran, bir yumruk daha patlatmak için elinigeriye doğru atınca, Remet, Jeirran'm elinden kurtuldu. Mer-divenlere doğru kaçan Remet, durup patlayan dudağındanakan kanları sildi. "Bir gün, bir şekilde, bunun hesabını ve-receksin." Jeirran, Remet'e doğru bir adım atınca, çocuk arkasını dö-nüp koşarak merdivenleri indi. Jeirran kafasını kaldırıp derinbir nefes aldı. Ağır ağır merdivenleri inmeye başladı. Avluyaaçılan kapıyı açmadan önce, bir anlığına, gözlerini kapattı. Je-irran, kapıyı açıp avludaki insanların yüzlerine baktı. "Onu bana ver!" Jeirran, yanındaki adamın elindeki balta-yı alıp yere vurmaya başladı. Üç kez, üç kez daha ve üç kez daha, baltayı yere vurdu. İnsanlar, başlarını sesin geldiği ta-rafa çevirdiğinde, yüzlerindeki dehşet dolu ifade, yerini şaş-kınlığa bıraktı. "Savaşabilecek durumdaki herkes, eline bir silah alsın. Sa- 559vaşamayacak durumda olanlar, kulenin üst katlarına sığınsın."Jeirran, elindeki baltayı kapının eşiğindeki merdivenlere vu-rarak, "Bunu parçalayın ve kapıyı kalaslar ile destekleyin. Eğerduvarları kaybedecek olursak, kızgın yağa ihtiyacımız olabi-lir. Eğer kuleyi savunmak istiyorsak, iplerle içeri girmeleriniengellemek için ateşe ihtiyacımız var."İnsanlar, şaşkın gözlerle birbirlerine baktılar. Jeirran, sesini yükselterek, "Bu kaleyi, dışarıdaki ovalılarınüç misli büyüklüğündeki bir orduya karşı bile savunabiliriz.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 314: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Yoksa artık Anyatimm, Misaen tarafından daha güçlü ve Ma-evvalin tarafından daha bilge yaratıldığını, unuttu mu?" İn-sanlardan birkaçı gülümsedi. "İşe koyulun!" İnsanlar, yavaşyavaş hareket etmeye başladılar. Az önceki bilinçsiz korku,yerini hevesli bir kararlılığa bırakmıştı. Jeirran merdivenlerden aşağı inip elindeki balta ile merdi-veni parçalamaya başladı. Surlar kaybedildiğinde, ateş ve du-man, birçok kalenin kurtulmasını sağlamıştı. Yine kurtarabi-lirdi. Eğer bunlar da işe yaramazsa, bulabildikleri tüm yağı •kullanıp bütün kaleyi ateşe verebilirlerdi. Böylece, Teyva Ka-lesi, ovalılara karşı duyulan nefretin bir sembolü olarak, son-vsuza kadar yaşardı. fEYVA BÖLGESİ,Son-YAzm I9'v

Dağlarda, şehirlerde olduğu gibi saatin kaç olduğunuhaber veren çanlar çalmıyordu. Ama benim tahmini-me göre saat, gece yarısını biraz geçmiş olmalıydı.Zaman akıp geçtikçe, neşemi yitirmeye başlamıştım. EğilipAritane'nin yüzüne baktım. Kadın, kesik kesik nefes alıyordu.Aritane, Gren'in sırtında, öyle rahatsız bir pozisyonda taşını-yordu ki kendinden geçmiş numarası yapmasına imkân yok-tu. Lambayı kaldırıp kadının teninin rengine bakmak istedi-ğim anda Gren aniden durunca, neredeyse kadının bileğiniyakıyordum. Sorgrad bir yol ayrımına ulaşmıştı. Bir süre düşündüktensonra, "Bu taraftan," diyerek sağdaki tünele daldı. Tavandan,başıma su damlaları damlıyordu. Tünellerdeki hafif esinti, biryerlerde bir havalandırma deliği olduğunu gösteriyordu. Ta-van gittikçe alçalıyor ve yamuklaşıyordu. Yer, tavandan ko-pan taş parçalarıyla kaplıydı. Tünel, tahta kalaslarla desteklen-mişti. "Bu kalaslardan daha fazla olması gerekmiyor mu?" diyesordum. Dağın ne kadar altında olduğumuzu bilemiyordum. Gren, "Buna gerek yok. Kayalar o kadar sağlam ki zatenTeyva Kalesi'nin bu kadar zengin olmasının sebebi de bu,"diye cevap verdi. Tünellerin yönü sürekli değişiyordu ve tam olarak neredeolduğumuzu anlayabilmem için hiçbir işaret yoktu. Her yer,gri renkli ve tekdüze duvarlarla kaplıydı. Sonunda, yön kav- ramımı da yitirmiştim. Tüneller, büyük bir açıklığa açıldığın-da, lambamı kaldırıp çevreme bakındım. Bir yeraltı mağara-smdaydık. Buranın doğal bir mağara olup olmadığını anlaya-madım. Sorgrad, endişeli gözlerle mağaradan bir çıkış olup 561olmadığını anlamaya çalışıyordu. Gren, Aritane'yi diğer omzuna aldı. "Ne taraftan? Bu ka-dın gittikçe ağırlaşıyor," dedi. Sorgrad yüzüme baktı. "Tüneller daha derine iniyor, va-diye açılmıyor." Omuz silktim. "Burada durup bekleyemeyiz. Yolumuzadevam edip bir sonraki yol ayrımına bakalım." En geniş tünele daldık. Ben, Gren'in yanından yürüyor-dum ve Sorgrad, bizden biraz ilerideydi. Gren, "Dağları terketmemin bir sebebi de, bir köstebek gibi tünel kazmayı sev-mememdir," diye mırıldandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 315: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Sakın yerin altından ejderhâların çıkıp seni yemesindenkorkuyor olmayasm?" diye sordum. Gren sırıttı. "Ejderhâlara bu kadını verebiliriz. Kesinlikleboğazlarına takılır ve onların boğulmasına sebep olur," diyecevap verdi. "Aritane onları doyurmaz, o kadar büyük değil," diye iti-raz ettim. "Çok büyük değilse, onu taşımak ister misin?" Gren'ingözlerindeki ciddi ifade, şaka yapmadığını gösteriyordu. Çabucak, "Benim elimde lamba var," diye cevap verdim."Yine de, bir un çuvalından daha ağır olduğunu sanmıyo-rum."Sorgrad Dağ Dilinde bir küfür savurdu."Sorun nedir?" diye bağırdım. Sorgrad başını iki yana sallayıp bize doğru yürümeye baş-ladı. "Bu tünelin sonu, daha da derinlere iniyor." Sorgrad'melindeki lambanın metal yüzeyinde aniden bir parıltı belirdi.Sorgrad küfrederek lambayı yere attı. Lambadan gelen tanıdık bir ses, "Korkma, Sorgrad, benUsara," dedi.Sorgrad lambayı eline aldı. Lambanın içindeki mum sön-562müştü ve mum alevinin yerini, kehribar rengi bir parlaklıkalmıştı. Lambanın yüzeyinde Usara'nm görüntüsü vardı. Sorgrad şaşkın gözlerle lambaya bakarken, "Merhaba," de-dim. Usara, "Savaş alanından kaçmak için tünellere mi girdi-niz?" diye" sordu. Sorgrad şüpheli bir ses tonuyla, "Sen bizi mi izliyordun?"diye sordu. Usara, "Köprünün altından geçmelisiniz. Aşağı vadide, sa-vaş hâlâ devam ediyor," diye cevap verdi."Bunu nereden biliyorsun?" diye sordum.Gren, "Kim kime saldırdı?" diye sordu. Sorgrad sert bir ses tonuyla, "Bu tünellerin kaleye o kadaryakınlaşmasına imkân yok," diyerek, Gren ve beni susturdu. Usara, "Bu konu hakkında endişelenmeyin. Sağ tarafinız-daki ikinci tünele girin," dedi. Bir elimle saçlarımı düzelttim. "Sheltya'ya ne oldu?" diyesordum. Usara'nm lambanın yüzeyindeki suratı, sarı bir parlaklığabürünmüştü. Usara'nm arkasındaki Orman savaşçılarının yüz-lerinde ciddi bir ifade vardı. "Kendimi ve dostlarımızı gizle-mek için bir büyü yaptım. Vadideki karışıklığı düşünecekolursak, hiçbir Sheltya'nm bizi izleyeceğini sanmıyorum." Usara'nm bize söylediği tünele doğru yöneldik. Lambanınbüyülü parlaklığı, benim elimdeki mumun yumuşak ışığınıbastırıyordu. Mum alevi dalgalandıkça oluşan gölgeler, sankibizi takip ediyorlardı. Gren, "Haydi büyücü, bizi kendine hayran bırakacak birşeyler yap," dedi.Lambanın büyülü parıltısı, yavaş yavaş yok oldu.

Sorgrad, Gren'in omzundaki Aritane'yi işaret ederek,"Onu bana ver," dedi. Sorgrad kadını kucağına alırken, eli-mi kadının ağzına yaklaştırıp hâlâ nefes alıp almadığını anla-mak istedim. Aniden esen bir rüzgâr, mumun alevini söndü-rünce, karanlıkta kaldık.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 316: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Saedrin'in taşakları." Cebimdeki çakmaktaşını bulmayaçalışırken, etrafın yavaş yavaş aydınlandığını fark ettim. Işık,önümüzdeki kayalardan geliyordu. Belirli belirsiz parıldayanışık, yavaş yavaş büyüyüp gittikçe parlaklaşmaya başladı. Birsüre sonra, kayaların yüzeyi, büyülü bir parıltıyla kaplandı.Kayaların ışıltılı yüzeyi, canlı bir yaratık gibi hafifçe dalgala-nıyordu. Işıklardan yayılan sıcaklık, havayı ısıtıyordu. Ayak-larımızın altındaki yerin hafifçe titremeye başladığını fark et-tik. Gittikçe artan sarsıntılarla beraber, burnumuza ağır birkoku geldi. Bu, ateşin üstünde unutulan boş bir çaydanlığınyanmaya başladığı zamanki kokusunu andırıyordu. Kayalarınçatırdaması ile beraber, sarsıntının da etkisiyle, ayakta dur-makta zorlanıyorduk. Kayaların yüzeyi, yavaş yavaş parçalanıp dökülmeye başla-dı. Büyünün gücü arttıkça, daha büyük parçalar kopup yeredüşüyordu. Gren elindeki levyeyi kullanıp, çatırdayan kayala-rı parçalamaya başladı. Hepimiz, başımıza bir taş parçası düş-memesi için zaman zaman kafamızı kaldırıp tavana bakıyor-duk. Gren'in alnından terler boşamyordu. "Bu büyücü, eğerkendisi ile çalışmak isteyen bir maden bulursa, çok zenginolur. On adamın yapacağı işi, bir günde yapıyor."Sorgrad, "Aradan geçebilir miyiz?" diye sordu.Aritane'ye doğru baktım. "Kıpırdadı mı?" diye sûrdum. Sorgrad başını iki yana salladı. "Henüz değil. O kendinegelmeye başladığında, biz de bu tünellerden çıkmış olsak, iyiolur." "Kendine gelse bile, zehrin etkisinden kolay kolay kurtu-lamaz," dedim. İnsanlar, zehrin yapıldığı otu çiğneyip üzün-tülerini, nefretlerini ve aşk acılarını unutmaya çalışırdı. Kadınkendine gelse bile, bütün hisleri ve zihni, bir süre daha allakbullak olacaktı. Gren, "Burada bir açıklık var," diye bağırdı. Büyünün et-kisiyle bir mum gibi eriyen kayalara değmemeye çalışarakGren'in yanma gittim. Gren açtığı tünelin sonunda, elindelevyesi ile kayaları parçalamaya devam ediyordu. Tünelin so-nundaki büyülü ışık, hâlâ duruyordu. Gren, kayaların arasın-da açtığı deliğin çevresini tekmeleyerek deliği genişletmeyeçalışıyordu. Lambamı yakıp başımı delikten dışarı uzattım. "Şimdi nereye gideceğiz, Usara?" diye bağırdım. Duvar-daki delik, sivri uçlu kayaların arasındaki dar bir yarığa açılı-yordu. Uzaklardan bir yerden, akan suyun sesi geliyordu.Usara'nm büyülü ışığı, yarığın diğer tarafında, bulunduğu-muz yerden biraz daha yukarıda bizi bekliyordu. Taşlarınüzerinden tırmanarak karşıya geçebilirdik. Lambayı deliktendışarı uzattığımda, büyük taşların üzerinden tırmanmak zo-runda olduğumuz mesafeyi görünce, yüzümü buruşturdum."Gren, kadını sırtına bağlasan, iyi dersin. Tırmanmak için ikielini de kullanman gerekebilir." Mumu söndürüp lambayı belime bağladım. Bu tırmanışiçin ışıktan çok ellerime ihtiyacım vardı. Sorgrad, sırtındakiuzun ipi çıkartıp bir ucunu belime bağladı. Sorgrad'a doğrubakıp gülümseyerek dikkatli bir biçimde tırmanmaya başla-dım. Kayaların üzerindeki çıkıntıları ayağımla test edip sağ-lam olup olmadıklarını anlamaya çalışıyordum. İki elimi dekullanarak, usta bir dağcı gibi tırmanmaya devam ettim. Du-varlara ve evlere tırmanmaya alışıktım. Tüm dikkatimi butırmanışa odaklayıp eğer dengemi kaybedecek olursam, ne-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 317: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

ler olacağını düşünmemeye çalıştım. Suyun sesi derinlerdenbir yerden geliyordu. Bulunduğum yerden, yarığın ne kadar derin olduğunu göremiyordum. Grenin şarkılarmdaki ejder-hâları unutmaya çalışıp tırmanmaya devam ettim. Yarığındiğer tarafına ulaştığımda, nefes nefese kalmıştım. Usara'nmbenim için düzleştirdiği kayalardan birinin üzerine oturup 565kendime gelmeye çalıştım. Parmaklarım ve ayak uçlarım sız-lıyordu. Belime bağlı ipi sabitleyecek bir yer bulmaya çalıştım.Eğer Gren, sırtında Aritane ile dengesini kaybedecek olursa,onları tutamazdım. İpi sivri uçlu kayalardan birine bağlama-ya çalışırken, Usara'nm büyülü ışığı yanıma geldi. Işık, altınrengi bir parıltıya bürünerek taşı delmeye başladı. Kısa süresonra, taşın ortasında bileğim kalınlığında bir delik oluşmuş-tu. Gülümseyerek ipi delikten geçirdim ve sıkıca bağladım.Usara'nm güçleri, hayatımızı kurtarıyordu. Gren bulunduğum yere geldiğinde, lambamı yakmış, onubekliyordum. Alnından terler damlayan Gren, "Onu sırtım-dan al," diye emretti. Sorgrad'm attığı düğümler, genellikle şeytani bir bilmece-ye benzerdi. Bir süre uğraştıktan sonra, ipi çözüp Aritane'yiyere yatırdım. Sorgrad, yanımıza ulaştığında, Aritane'yi şikâ-yet etmeden omzuna aldı. Biz tırmanmakla meşgulken, Usara'nm büyülü ışığı, kaya-ların arasında yeni bir tünel açıyordu. Büyünün etkisiyle ısı-nan ve parçalanan taşlar, turuncu ve kırmızı renkli bir parıl-tıya bürünmüştü. Usara'nm büyülü ışığı, birkaç metrelik birtünel kazmayı başarmıştı. Sorgrad'a doğru döndüm. "Dikkat et," dedim. "Düşüp bi-leğini kırmanı istemeyiz." Gren ve ben, Sorgrad'm yolu üze-rindeki büyük çakıl taşlarını levyelerimizle sağa sola ittik. Ari-tane'nin ağırlığı altında ezilen Sorgrad, bastığı yere bizim ka-dar dikkat edemiyordu. Bu kadını kaçırmak o kadar zahmet-,li olmuştu ki umarım işimize yarardı. Durun.' Lambamı delikten içeri sokunca, Usara mn açtı-ğı tünelin, madenin düzgün kesimli tünellerinden birine açıl-dığını gördüm. "Tekrar madenlerdeyiz."Gren, "Usara, hangi taraftan?" diye sordu. Sorgrad'm lambasından gelen ses, "Tüneli takip ederseniz,bir süre sonra büyük bir mağaraya ulaşacaksınız. Mağarayagelmeden sola dönün," diye cevap verdi. Artık daha hızlı hareket ediyorduk. Yerler, sanki annemtarafından süpürülmüşçesine tertemizdi. Büyük mağarayıgördüğümüz zaman sola döndük ve bir süre sonra madenle-rin çıkışma ulaştık. Nihayet, bu lanet olası labirentten kurtu-lacaktık. Rahatlayarak içimi çektim. Lambamı Sorgrad'a uzattım. "Siz ikiniz burada bekleyin,"dedim. Sessizce çıkışa doğru yürüdüm. Dışarından dövüş ses-leri gelmiyordu ama yine de dikkatli olmalıydık. Sırtımı du-vara verip kafamı dışarı uzattım. Gözlerimi kısıp gecenin ka-ranlığına alışmaya çalıştım. Dışarı üç adım atıp çevreme ba-kındım. Vadinin aşağı kısmına ulaşmıştık. Savaş, vadinin da-ha yukarıdaki kısımlarında devam ediyor olmalıydı. Savaş ala-nında, ölülerin üzerindeki değerli eşyalarını çalan birkaç kişivardı. Fark edilmeden, madenden çıkabilirdik. Ama ovalılar, köprüyü tutmuşlardı. Ellerinde meşalelerleköprünün üzerinde dolaşan askerleri inceledim. Miğferlerin-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 318: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

den ve mızraklarından anlaşıldığı kadarıyla bunlar, fırsatçıköylüler değillerdi. Bu deneyimli askerlerin arasından, bir ka-rışıklık yaratarak geçip gidemezdik. Kalenin nerede olduğunugörebilmek için büyük bir kayanın arkasına dolaştım. Arkamdan gelen ayak seslerini duyunca, Dağlı, kardeşler-den hangisinin beni takip ettiğini merak ettim. Aniden arka-ma dönüp peşimden gelen Dağ Adamını şaşırtmak istedim.Gri cüppeli bir figür, umursamaz bir yüz ifadesiyle bana ba-kıyordu. Adam başlığını indirmeden, "Arkadaşların nerede?" diyesordu. Karanlığın arasından iki gri cüppelinin daha çıktığınıgördüm. Bakışlarımı Sheltya'nm üzerine odakladım. Madenin çıkı- 567şma doğru bakmamaya çalışıyordum. Elietimmlere karşı etki-li olduğuna inandığım efsunlu sözleri mırıldanmaya başla-dım. "Tror mir'al, es nar'an, tror mir'al, es nar' an" Sheltya hakarete uğradığını düşünerek, "Biz sebepsiz yereinsanların zihnine girmeyiz," diye bağırdı. Uygun kelimeleri seçecek vaktim yoktu. "Bu, daha öncebaşıma geldi. Elietimm, sorgusuz sualsiz, herkesin zihnine gi-rer." Karanlığın içinden çıkan iki Sheltya'dan biri, "Alyatimm,"diye düzeltti. Adam başlığını geriye atınca, kel kafalı ve yaş-lı. Sheltya'nm, Hackal kalesinde gördüğüm Sheltya olduğunuanımsadım. "Sen Cullam'sm, öyle değil mi?" Adamı tanıyor olmanınbana nasıl bir fayda sağlayabileceğini bilmiyorum. Ama zara-rı da olmazdı. Yaşlı adam başıyla onayladı. İlk gördüğüm Sheltya, "Bumadenlerde kimse yok," dedi. Diğeri, "Ve şunun da girişi kapalı," diye araya girdi. Bu,kalede gördüğüm genç adamdı. "Aritane nerede? Onun zih-nini bulamıyorum." Ben, hiçbir cevap vermeden, efsunlu sözleri mırıldanma-ya devam ettim. Genç olanları, "Kalede neler oldu? Aritane öldü mü?" di-ye bağırdı. Cullam, otoriter bir ses tonuyla, "Bryn," diyerek gençadamı susturdu. Diğer Sheltya başlığını geriye attığında, donup kaldım.Adam orta yaşlıydı ve keldi. Adamın çenesinde bir yara izivardı ve kaim kaşlarını çatmıştı. Bir an için, Elietimmlerin kontrolü altına giren insanlar gibi, gözlerinin simsiyah kesil-,diğini düşündüm. Ama sonra, adamın gözlerini kırptığını an-ladım. Adamın gözkapakları siyaha boyanmıştı. Rahatlamış-568 tim ama ne yapacağımı bilemiyordum. Adam, "Kafamdaki soruların cevaplarını bulmak için zih-nini incelemeye hakkım var," dedi. Dişlerimi sıktım ve Gren'in yaptığı gibi, Desise'ye karşıkoymak için zihnimi adama kapatmaya çalıştım. "Ama bu, verdiğim sözleri bozmam anlamına gelir ve be-nim de Elietimm'den bir farkım kalmaz. İlk yapmamız gere-ken, insanlarımızı kurtarmaktır." Bu benim için bir şey ifade etmiyordu. Sessizce başımlaonayladım. Konuştuğu sürece, zihnimde dolaşıyor olamazdı.Belki, biraz zaman'kazanabilirdim., "Buraya insanları Ele-timmler hakkında uyarmaya geldim. Onların şeytani büyüle-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 319: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

rini gördük ve..." dedim. Sheltya, "Buraya kendi amaçlarınız için geldiniz," diyearaya girdi. "Zihnini okumadan da bunu anlayabiliyorum.Geliş amacınızı yüceltmeye çalışma." Hakarete uğramıştım. Kendim için kârlı olabilecek bir rünyuvarlamak, adamın da işine yaramıştı. "Buraya sizi uyarma-ya geldik. Gerçek büyüyü yeniden nasıl kullanılır hale getire-bileceğimiz konusunda yardımınızı istemeye geldik," dedim.Aklıma parlak bir fikir gelmişti. "Sizinle işbirliği yapmaya,sizden bir şeyler öğrenmeye ve ortak düşmanımıza karşı güç-lerimizi birleştirmeye geldik," diye ekledim. Cullam, "Ama yanınızda bir büyücü getirdiniz," dedi.Yaşlı adamın yüzünde hüzünlü bir ifade vardı. "Zihnin dörtdiyarına hükmedenlerle doğanın dört elementini şekillendi-renler arasında işbirliği olamaz." Bu anlaşılması güç açıklamanın sırrını daha sonra çözebi-lirdim. Sorgrad ve Gren, kendi başlarının çaresine bakmalıy-dılar. Tek istediğim şey, buradan ayrılmaktı. Eteklerimi ola- bildiğince toplayıp Sheltya'mn önünde reverans yaparak,"Şimdi izin verirseniz, savaş alanından uzaklaşmak istiyo-rum," dedim.Sheltya, "Sana izin verdiğim zaman gidebilirsin," dedi. 569 Bryn denilen Sheltya sırıttı ve ona doğru baktım. Bryn,yüksek sesle, "Eresken'e ne yaptınız? Onu ölü bulduğumuzodanın önündeydin. Unutacağımı düşünüyordun, öyle değilmi? Siz büyülerinizi insanları öldürmek için mi kullanırsı-nız?" diye soruları sıraladı. Sinirlenmeye başlamıştım. "Elietimm büyücüsü mü? Sizinve insanlarınızın zihinlerine girip ovalılara saldırmak için birordu toplayan kişiden mi bahsediyoruz? Onun adı Ereskenmiydi? Onu öldürmek için hiçbir şekilde büyü kullanılmadı.Sözüme güvenebilirsiniz." 'Bryn endişeli ve kızgın bir ses tonuyla, "Aritane nerede?"diye sordu. "Bilmiyor musunuz?" Şaşkın kadını hiç bu kadar güzeloynamamıştım. "Sen de, neydi adı, Eresken'e yardım eden-lerden biri değil misin?"

Gözkapaklarmı siyaha boyamış olan Sheltya, bir kez dahadik dik bana baktı. "Anyatimmlerin kendi aralarında ne yap-tıkları, seni ilgilendirmez. "Bizim yaptıklarımız, şarlatan Planirve onun büyücülerini de ilgilendirmez. Biz, gerçeği açığa çı-kartır ve suçluları cezalandırırız. Anyatimm'e, Sheltya'danbaşka kimse hükmederiıez." Yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştım. "Kimse sizin otoriteni-zi yıkmaya çalışmıyor. Bizi ilgilendiren şey, Elietimm tehdi-di. Bir tanesinin nelere sebep olduğuna bakar mısınız?" Va-dide başka Elietimm olmaması için sessizce Saedrin'e dua et-tim. "Elietimm, herkes için bir tehdit oluşturuyor, Hadrumal,Tormalin, Solura ve ötesi. Onları yenmek için hepberaber ça-lışmalıyız. Gerçek büyüye sahip olan siz olduğunuza göre,herkese yardım edebilirsiniz." Zihnimin bir köşesindeki ses, eğer Sheltya'mn yardımını alabilirsem, büyük bir ödül alaca-ğımı fısıldıyordu. Kara Gözlü'nün yüzünde, küçümser bir ifade ve gözlerin-570 de, alev alev yanan tehditkâr bir bakış vardı. Bu büyücü, ken-di insanlarını bile kontrol edemezken, her kibirli büyücü gi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 320: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bi, beni küçümsüyordu. Cullam bir şeyler fısıldadı ve kaşlarını çattı. "Ovalılar, ka-leye ulaştılar."Teyva Kalesi'ne de bu yakışır, diye düşündüm. Kara Gözlü, ellerini göğsünde birleştirdi ve ciddi bir yüzifadesiyle konuşmaya başladı. "Bu toprakları, ovalılardan te-mizleyeceğiz. Alyatimm'e komplo kuranları bulup cezalandı-racağız. Eğer Elietimm, bir kez daha insanlarımıza hükmet-meye kalkarsa, karşısında bizi bulacaktır. Planir'e, büyülerinidağlarda görmek istemediğimizi söyle. Bunu asla kabul ede-meyiz. Ne Tormalin silahlarını, ne askerlerini, ne de ovalıla-rı, bize yardım etmek bahanesiyle dağlara göndermeyin. Herzamanki gibi, biz kendi başımızın çaresine bakarız." Bir kez daha reverans yaptım. "Mesajınızı Planir'e ulaştı-racağım. Planir ne kadar kısa zaman içerisinde mesajınızdanhaberdar olursa, hepimiz için o kadar iyi olur." Konuşurken,yan gözle kalenin olduğu yöne doğru baktım. Bakışlarımı ye-niden Kara Gözlü'ye odaklamak istediğimde, şaşkın bir tav-şan gibi hopladım. Sheltya, yok olmuştu. "Drianon beni her tür büyüden korusun," diye mırıldan-dım. Köprünün olduğu taraftaki adamların hiçbiri bu tarafabakmadığından, madenin girişine doğru tırmandım. Madeningirişi, taşlarla kapatılmıştı. Ya tavan kafalarına çökmüştü ya daUsara'nm büyüleri iş başındaydı. Taşlardan birine değdim.Sert, soğuk ve gerçek gibi görünüyordu. Bu bir illüzyon de-ğildi. Levyemi havaya kaldırdım ama vazgeçtim. Bunu tek ba-şıma yapamazdım. Ayrıca, sesi duyan askerler, buraya gelipneler olup bittiğini anlamaya çalışırlardı. Onlara duvarın ar- kasında çıplak bir kraliçe olduğum söylesem bile, bana yar-dım etmezlerdi. İçimi çektim ve nehre doğru yürümeye başladım: I ek ıs-tegim Usara'mn, Sorgrad ve Gren'i, içinde bulundukları zor ŞHdurumdan kurtarmış olmasıydı. Eğer kurtarmadıysa, levyemikullanarak onu ikna edebilirdim. Eğilip avucumu su ile do -durdum Arak Sheltya tarafından yakalanmak veya öldürül-mek gibi bir korkum yoktu. Üşüyordum, açtım ve yorgun-dum. Vücudumun her yeri, yara bere içindeydi. Eğer şansımvarsa, buradan kurtulabilirdim. Nehri geçmeye karar verdim. Nehir suyu çok sığdı. Etek-lerim ve çizmelerim sırılsıklam olmuş bir biçimde karşı kıyı-ya ulaştım. Çevremde gökmavisi ve kehribar rengi kıvılcım-lar dönmeye başladığında dehşete kapıldım. -Her şey yolunda! Her şey yolunda!" Bu sözleri söyleyenSorgrad olmasaydı, asla inanmazdım. Başım dönmeye başla-mıştı Gözlerimi kapatıp mide bulantısından kusmamak ıçmdua etmeye başladım. Bir girdaba kapılmış, sürükleniyor gi-biydim. Dişlerimi sıkıp hislerimin normale dönmesini bekle-"usara, "İşte buradasın. Herkes gibi sen de güvendesin,"dedi. . _ Beşe kadar sayıp gözlerimi açtım. Büyücü ve Bera nınadamlarını bıraktığımız açıklığı görünce, rahatladım. Bildi-ğim kadarıyla, hâlâ kaleye çok uzak değildik ve tam olarakgüvende sayılmazdık. Ama Sorgrad ve Gren, bizimleydi.Gren, sırıtarak, "Onları iyi becerdin," dedi."Gördüğün gibi," diye cevap verdim. Islanmış eteklerimi toplamaya çalıştım. "Ben nehri geçme-den önce, beni alamaz mıydınız?" diye bağırdım. "Çantamnerede' Kuru pantolonlarıma ihtiyacım var."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 321: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Usara "Sheltyanm seni takip etmediğinden emin olmak' istedik. En başından beri seni izliyordum. Eğer tehlikeli bir durum olsaydı, hemen müdahale ederdik, dedi. Usâra'nrnyüzündeki gülümseme aniden yok oldu. Büyücünün çok yor-gun olduğu, her halinden anlaşılıyordu.

Gren, "Uyanıyor," diye bağırdı. Aritane, yattığı yerde kı-pırdanıyordu. Güneşin doğmaya başladığını fark ettim. Zihnimin içinde uyarı çanları çaldı. "Sheltya onu arıyor.Eğer kendine gelirse, onu bulurlar."Orman okçularından biri, "Ne yapacağız?" diye sordu. ? Kara gözlü piçin aniden gölgelerin içinden çıkabileceğinidüşünmek, tüylerimi diken diken ediyordu. "Bakalım ne ya-pacak. Gerekirse, onu öldürürüz." Aritane'nin yanma eğildim. "Sakın büyü yapmayı düşün-me. Eğer kaçmaya çalışırsan veya efsunlu sözler mırıldanır-san, seni öldürürüz," diye fısıldadım. "Anlıyor musun?" di-ye bağırdım. Bu sefer numara yapmıyordum. Çok ciddiydimve söylediklerimin arkasmdaydım. Sorgrad bıçağını Sheltya'nm avucuna değdirip kadınınparmaklarının arasında gezdirmeye başladı. "Her sözünü tut-mayan Sheltya gibi, senin de hayatın tehlikede." "Bizi anlıyorsan başını salla," diye bağırdım. Kadın yavaş-ça başını salladı. "Güzel," dedim. Kadın, kanındaki zehir yüzünden hâlâtam olarak kendine gelememişti. Ona, istediklerimi yapmaz-sa, kaçacak bir yeri olmadığını anlatmalıydım. "Bryn ve Cul-lam ile konuştum. Beni gözkapaklan simsiyah boyanmış birSheltya ile tanıştırdılar." Aritane, huzursuz bir biçimde kıpır-dandı. Sorgrad, "Yaşlılar, neler çevirdiğini biliyor. Hem sözlerinitutmadın, hem de ihanet ettin. Korumaya yemin ettiğin in-sanları bu anlamsız savaşa soktun," dedi. "Elietimm, Dağ Adamlarını umursamıyor," diye araya gir-dim. "Yapmaya çalıştıkları tek şey, Tormalin güçlerini böl-mek ve Dalasor'u işgal edebilmek için, burada kargaşa çıkart- mak. Geçen sene de aynısını yapmaya çalışmışlardı. Aldabres-lıin'de, aileleri birbirine düşürerek bir savaş başlatmak iste-mişlerdi. Şimdi seni ne yapacağız?" Gren, "Benim aklıma birkaç şey geliyor," dedi. Aritane, 573Gren'in sesini duyunca titredi. "Kendi kanından olanlara es-ki düşmanları için ihanet eden, yavaş ve acı dolu bir ölümühak eder.""Sheltya da, zaten bunu yapmayacak mı?" diye sordum. Sorgrad, "Sanırım," diyerek sırıttı. "Bu kargaşayı bastır-mak için o kadar çok uğraşacaklar ki tüm Sheltya'ya ibret ol-ması için, ihanet edenleri cezalandıracaklardır. Eğer şimdi se-ni öldürürsek, sana iyilik yapmış oluruz." "Öyleyse, seni ne yapacağız? Bize verebileceğin bir şeyinvar mı? İşimize yarayacak bir bilgi veya yeteneğe sahip mi-sin?" Aritane'nin ellerinin titrediğini görünce gülümsedim. Sorgrad, "Elietimm'e karşı koyacak büyücülerimiz var,"dedi. Usara, "Ama Desise hakkında veya sizin deyiminizle, eskibüyü ya da gerçek büyü hakkında daha fazla şey öğrenmekistiyoruz." Usara, sonunda oyuna dahil olmuştu. "Bizi dağla-ra getiren de buydu."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 322: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Aritane sargı beziyle sarılı ağzını açıp bir şeyler söyleme-ye çalıştı. Soğuk bir ses tonuyla, "Seçim senin. Seni burada mı öl-dürelim? Cezalandırılman için seni Sheltya'ya mı verelim?Yoksa seni, Sheltya'nm bulamayacağı bir yere mi götürelim?"diye sordum. Usara, "Eğer bilgilerini bizimle paylaşıp Elietimmleri yen-memiz için bize yardım edersen, bütün Hadrumal seni koru-yacaktır," dedi. Usara hüzünlü bir ifadeyle, "Elietimm, halkı-nı anlamsız bir savaşa soktu ve insanlarının tamamı ölebilir,"diye ekledi.Gren, "Bu bir ölüm kalım savaşı," dedi.

durum olsaydı, hemen müdahale ederdik," dedi. Usara'mnyüzündeki gülümseme aniden yok oldu. Büyücünün çok yor-gun olduğu, her halinden anlaşılıyordu. Gren, "Uyanıyor," diye bağırdı. Aritane, yattığı yerde »kı-pırdanıyordu. Güneşin doğmaya başladığını fark ettim. Zihnimin içinde uyarı çanları çaldı. "Sheltya onu arıyor.Eğer kendine gelirse, onu bulurlar."Orman okçularından biri, "Ne yapacağız?" diye sordu. ? Kara gözlü piçin aniden gölgelerin içinden çıkabileceğinidüşünmek, tüylerimi diken diken ediyordu. "Bakalım ne ya-pacak. Gerekirse, onu öldürürüz." Aritane'nin yanma eğildim. "Sakın büyü yapmayı düşün-me. Eğer kaçmaya çalışırsan veya efsunlu sözler mırıldanır-san, seni öldürürüz," diye fısıldadım. "Anlıyor musun?" di-ye bağırdım. Bu sefer numara yapmıyordum. Çok ciddiydimve söylediklerimin arkasmdaydım. Sorgrad bıçağını Sheltya'nm avucuna değdirip kadınınparmaklarının arasında gezdirmeye başladı. "Her sözünü tut-mayan Sheltya gibi, senin de hayatın tehlikede." "Bizi anlıyorsan başını salla," diye bağırdım. Kadın yavaş-ça başını salladı. "Güzel," dedim. Kadın, kanındaki zehir yüzünden hâlâtam olarak kendine gelememişti. Ona, istediklerimi yapmaz-sa, kaçacak bir yeri olmadığını anlatmalıydım. "Bryn ve Cul-lam ile konuştum. Beni gözkapakları simsiyah boyanmış birSheltya ile tanıştırdılar." Aritane, huzursuz bir biçimde kıpır-dandı. Sorgrad, "Yaşlılar, neler çevirdiğini biliyor. Hem sözlerinitutmadın, hem de ihanet ettin. Korumaya yemin ettiğin in-sanları bu anlamsız savaşa soktun," dedi. "Elietimm, Dağ Adamlarını umursamıyor," diye araya gir-dim. "Yapmaya çalıştıkları tek şey, Torınalin güçlerini böl-mek ve Dalasor'u işgal edebilmek için, burada kargaşa çıkart- mak. Geçen sene de aynısını yapmaya çalışmışlardı. Aldabres-hin'de, aileleri birbirine düşürerek bir savaş başlatmak iste-mişlerdi. Şimdi seni ne yapacağız?" Gren, "Benim aklıma birkaç şey geliyor," dedi. Aritane, 573Gren'in sesini duyunca titredi. "Kendi kanından olanlara es-ki düşmanları için ihanet eden, yavaş ve acı dolu bir ölümühak eder.""Sheltya da, zaten bunu yapmayacak mı?" diye sordum. Sorgrad, "Sanırım," diyerek sırıttı. "Bu kargaşayı bastır-mak için o kadar çok uğraşacaklar ki tüm Sheltya'ya ibret ol-ması için, ihanet edenleri cezalandıracaklardır. Eğer şimdi se-ni öldürürsek, sana iyilik yapmış oluruz."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 323: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

"Öyleyse, seni ne yapacağız? Bize verebileceğin bir şeyinvar mı? İşimize yarayacak bir bilgi veya yeteneğe sahip mi-sin?" Aritane'nin ellerinin titrediğini görünce gülümsedim. Sorgrad, "Elietimm'e karşı koyacak büyücülerimiz var,"dedi. Usara, "Ama Desise hakkında veya sizin deyiminizle, eskibüyü ya da gerçek büyü hakkında daha fazla şey öğrenmekistiyoruz." Usara, sonunda oyuna dahil olmuştu. "Bizi dağla-ra getiren de buydu." Aritane sargı beziyle sarılı ağzını açıp bir şeyler söyleme-ye çalıştı. Soğuk bir ses tonuyla, "Seçim senin. Seni burada mı öl-dürelim? Cezalandırılman için seni Sheltya'ya mı verelim?Yoksa seni, Sheltya'nm bulamayacağı bir yere mi götürelim?"diye sordum. Usara, "Eğer bilgilerini bizimle paylaşıp Elietimmleri yen-memiz için bize yardım edersen, bütün Hadrumal seni koru-yacaktır," dedi. Usara hüzünlü bir ifadeyle, "Elietimm, halkı-nı anlamsız bir savaşa soktu ve insanlarının tamamı ölebilir,"diye ekledi.Gren, "Bu bir ölüm kalım savaşı," dedi.

Aritane'nin vücudu kaskatı kesilmişti ve havada gergin birbekleyiş vardı. Tatlı bir biçimde öten bir kuş, güneşin ilkışıklarını selâmlıyordu. Bu iş çok uzamaya başlamıştı. Zehir yüzünden bilinci bu-lanmış kadından, çok fazla şey bekliyorduk. Soğuk esinti yü-zünden titredim ve elimi kadının göğsüne koydum. "Onu öl-dürelim. Ona asla güvenemeyiz." Kadın olduğu yerde kıpırdanarak Sorgrad'm bıçağını tut-tu. Aritane'nin parmakları arasından kan akıyordu. Buna rağ-men bıçağı bırakmıyordu. Sorgrad, "Kanın üzerine, bize ye-min mi vereceksin?" diye sordu. Aritane başıyla onayladı. Sorgrad bana göz kırpıp kadınınelini bıraktı. Bıçağı alıp hafifçe avucunu kesti. Sorgrad, kadı-nın elini tutup bana doğru bakarak başını salladı. "Ağzımçöz." Ben tereddüt ettim ama Gren eğilerek kadının ağzını çöz-dü. "Eğer söz verirse, bize bir yaşam borçlu olur. Eğer söz-lerini tutmazsa, Sorgrad onu öldürebilir." "Sikkar als Misaen, terest Maevvalin verath, dolcae en ro-car alsoken." Aritane, Sorgrad'm sözlerini güçlükle tekrarladı. Zehrin et-kisiyle dili uyuşmuş ve dudakları büzüşmüştü. "Şimdi ona güvenebilir miyiz? Sözünü tutar mı?" diyesordum. Sorgrad gizemli bir yüz ifadesiyle bana doğru baktı. "Bu,tüm sözlerin üzerinde bir sözdür. Eğer bu sözü tutmazsa,ölüm döşeğinde iken bile huzur bulamaz. Her şeye ihanet et-ti ve sözlerini tutmazsa, Sheltya onu bulup öldürecektir."Omzumu silkip Usara'ya döndüm. Büyücü ve okçular,:V ' it**., .m

şaşkın gözlerle bize bakıyorlardı. "Buradan en kolay nasıluzaklaşabiliriz? Kuşatmaya katılmak üzere buraya doğru gelenovalılarla karşılaşmak istemiyorum." Sorgrad, "Ayrıca, Sheltya gelip onu aramaya başlamadan, 5buradan ayrılmalıyız," dedi. Usara gülümsedi. "Planir ile bağlantıya geçeceğim. Büyü-,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 324: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

cüler arasında bir bağ kursun. Bunun için Hadrumal'daki tümbüyücüleri yataklarından kaldırmak zorunda olsa bile, biziburadan alsın."

BOLura onGenç kızken, Toremal'da Orman şarkılarını çok nadiren duyardım. Bugünlerde, torunlarım, günlük idlerini yaparken bile Orman şarkıları söylü-yorlar. Bu şarkı, en sevdiğim şarkılardan biridir. Yaşlısı ve genci için herzaman bir ümit olduğunu müjdeler.Üç kişi, doludan kaçarak ağaçların altına sığındı,Ozan, kadın ve yaşlı adam.Ozan, kadına doğru dönüp, 'Ben, ,Yılların Ağacının bütün yapraklarını yemyeşil gördüm'.dedi.Yaşlı ve bilge adam, 'Ben de oraya gitmiştim.Ama kıştı ve bütün yaprakları dökülmüştü', dedi.Kadın başıyla onayladı. 'Bir keresinde,Ağacın meyveleri yere düşmüştü', dedi.Üzerine oturdukları kayalar, üçünün de farklı bir şey görüpNasıl birbirlerini onayladıklarına şaştı.Her gün yağan yağmur,Bu konuyu umursamayıp yağmaya devam etti.Vahşi ormanın ağaçları güldüler. 'Bilmiyor musunuz?Yaşam, sabırlı olmak, değişmek ve yaşlanmaktır.Bebek, küçük ve çaresizdir.

578

Çocuk, delikanlı olur ve boyu uzar, adam olur.Kız, kadın olur ve bilge bir anneye dönüdür.Ama hepsinin gözleri, aynı şeyleri görür.'

HADRİ/İHAL BAŞBÜYÜCÜSÜ,KARA PLAnİRİin ODASİ,Son-YAzm I9'uW^3P*^# aslı Sheltyalarla konuştuktan sonra, onların kendi^f topraklarındaki suçlular ile ilgilenmelerinin dahaJL hayırlı olacağına karar verdim. Ovalılar ile Dağlı-lar arasındaki gerginliği de göz önüne alırsak, adaleti yerinegetirme isteğimiz, durumu daha da zorlaştırabilirdi. Onlarsuçluları cezalandıracak ve Elietimm tehdidi konusunda bü-tün Dağlıları uyaracaklardı. Bunun bir kez daha tekrarlanma-sını istemeyiz." Başbüyücünün lezzetli şarabından bir yudumaldım. Planir kadehinin üzerinden beni inceliyordu. Emin değil-dim ama şakaklarmdaki grilik, Başbüyücüyü son gördüğüm-de yoktu. Değişmeyen tek şey, etkileyici tavırları ve kurnazbakışlarıydı. Bu haliyle, bütün kadınları etkileyebilirdi. Gü-lümsedim ve Ryshad'm dürüstlüğünü, güçlü kollarını ve dal-galı saçlarını düşündüm.Planir şeytani bir gülümseme ile, "Teşekkürler," dedi. "Bana, Gren ile Sorgrad'a, Orman Halkına ve tabii ki Usa-ra'ya da teşekkür etmelisiniz." Yüzümde dürüst bir ifade var-dı ve pencerelerden içeri güneş ışığı süzülüyordu. "Umarımonu ödüllendirirsiniz." Planir, "Usara hak ettiği şekilde ödüllendirilecektir, bundan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 325: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

şüpheniz olmasın," dedi. Başbüyücünün gözlerindeki garip ifa-denin üzerinde çok fazla durmak istemiyordum. Ben ödülümüaldığım sürece, Başbüyücü, istediği oyunu oynayabilirdi. "Öyleyse, Dağlıları Elietinım etkisinden kurtardık." Par-maklarımın ucuyla önümdeki sehpaya vuruyordum. "Gilmar-ten, Solura'ya geri dönüp oradakilere Elietimm tehdidini an-580 latacak ve herkesin bu konuda uyarılmasını isteyecek. LordAstrad'm, Kral Soltriss'i bu konudan haberdar edeceğindenşüphemiz yok. Esas görevimiz Messire D'Olbriot için eski bü-yünün gizemlerini açığa çıkartmak olmasına rağmen, bunuda başardık. Orman Halkının şarkılarının eski büyü içerdiği-ni artık ispatladık." Planir, "Şarkıların eski büyü içerdiğini ispadadık ama bukonu, okyanusun bu tarafındaki bütün büyücüleri birkaç yılmeşgul edecektir," diye itiraz etti. "Teorin kulağa mantıklıgeliyor ama bu teoriyi ispatlamak, çok kolay olmayacaktır." Başımı iki yana sallayıp gülümsedim. "Ben bilgiyi bulma-ya gittim. Hiçbir zaman, bilginin hangi formda olacağı ko-nusunda bir söz vermedim. Yine de bahse girerim, Guinalle,şarkıların gizemlerinden birkaçını açığa çıkartacaktır. Niyeonu kış için buraya çağırmıyorsunuz? Bu, Usara'yı ödüllen-dirmenin bir şeklidir." < Planir, "Evet, sanırım onunla paylaşacak düşünceleri var-dır. Naldeth ile konuştum ve bir sonraki gemiyle Guinalle'inBremilayne'e doğru yola çıkmasını istedim," dedi. Öyleyse Başbüyücü, benden bir adım ileride olduğunudüşünüyordu. Oyunu daha dikkatli oynamalıydım. Başımlaonayladım. "Öyleyse Guinalle, Aritane ile beraber çalışabi-lir," dedim. Sorgrad'm dediği gibi kadın Sheltya, zehrin et-kisi geçtikten sonra bile verdiği söze sadık kalmıştı. Usara,Aritane'ye, Elietimm büyücüsünün büyüsüne kapıldığını vebu yüzden, Dağlıların büyük zarar gördüğünü söyleyip onasebep olduğu katliamı göstermişti. Kadın, Usara'nın Eli-etimmler hakkında anlattıklarını sabırlı bir biçimde dinleyiptaş kalpli Buz Adamların ne kadar hain ve dönek olabilecek-lerini öğrenmişti. Aritane, intikam ateşiyle yanıp tutuşuyor- du. Nasıl bir kadını kaçırdığımızın farkına varmadığımıziçin mutluydum. Tatlı dilli Guinalle'in, bu acımasız kadınıdize getireceğini düşünüyordum. Böylece, Kellarin ve Had-rumal için faydalı işler yapabilirlerdi. Ama bu, Planir'in so-runuydu."Aritane, Desise hakkındaki bilgilerinizi şimdiden beşekatlamış olmalı. Ayrıca, onun bilgileri sadece teorik bilgiler-den ibaret değil. Denenmiş ve kanıtlanmış bilgilere sahip. Or-man Halkının şarkılarında eski büyü olduğunu ispatlamanınyanı sıra, Sheltya'nın eski büyü kullandığını öğrendik ve birSheltya büyücüsünü, size yardım etmesi için buraya getirdik.Beklenenden çok daha fazlasını başardık.' Messire D'Olbri-ot'un, bundan çok memnun olacağından eminim."Planir, "Size minnettar kalacaktır," dedi.Başımla onayladım. "Bu iş için bir buçuk mevsim harca-dığım, hayatımı tehlikeye attığım ve birkaç kez aklımı yitir-me tehdidiyle yüzleştiğim düşünülürse, elde ettiğimiz bu ba-şarı, çok da kolay olmadı." Planir, "Messire'nin, Ryshad ile Buz Adalarına yaptığınızyolculuğun dilden dile hasıl yayıldığını anlayıp anlamadığınımerak ediyorum," dedi. Yüzünde alaycı bir ifade vardı. "Ari-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 326: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

tane'nin söylediklerine göre, ağabeyi, Elietimmlerle ilgili birşarkı duymuş. Bundan haberin var mı?" "Shiv'e göre, bu şarkı, Eski İmparatorluğun dört bir ya-nında söyleniyormuş." Başımı iki yana salladım. "Bu gibişeyleri bir sır olarak saklayamazsmız. Şimdiden, düzinelerce

farklı versiyonu söyleniyor olmalı. Şarkının kaynağının hangiozan olduğunu arayarak, kimse bir şey elde edemez."Planir, "Ama ben, bu şarkının bir Orman ozanı tarafındanyazıldığından eminim," dedi. Gözlerini gözlerime dikerek,"Bir süredir bu konuyu araştırıyorum. Ama şu ana kadarelimde somut bir bilgi yok." ."Kellarin kolonisinin güvenliğini sağlamak gibi daha

önemli konular varken, bu söylentiyle uğraşıp zaman harca-manın bir anlamı yok, öyle değil mi?" diye sordum. Planir kolay kolay pes edeceğe benzemiyordu. "Bunu öğ-582 renmenin bir yolu olmalı. Ben rünlerin bize ne söyleyeceği-ni merak ediyorum. Bu konu hakkında düşündükçe, seninsöylediklerinin ne kadar doğru olduğunu düşünüyorum." Yüz ifademin değişmesine veya bakışlarımın başka yöneçevrilmesine izin veremezdim. "Doğru.- Ama sönmüş bir ate-şin küllerini karıştırmak yerine, rünlerin gelecek hakkında nesöyleyeceğini düşünmeliyiz. Kellarin'de neler olabileceğiniöğrenmek, bizim için daha önemli. Bu seyahatin sonunda,yeni bir bilgiye daha ulaştık. Rünler, sadece bir şans oyunudeğil." Planir kaşlarını çatarak, "Bu bilginin işimize yarayıp yara-mayacağından emin değilim. Rünleri okurken o kadar çokdeğişken var ki yapılan tüm yorumlar, sübjektifliğin ötesinegeçmeyecektir," dedi. Omuz silktim. Başbüyücünün, rünlerin anlamları hakkın-da ne yapacağı, beni ilgilendirmiyordu. Ben, rünleri benimiçin yorumlayacak birisini, her zaman bulabilirdim. Kella-rin'de dostlarım vardı. Halice, bunlardan birisi ve en önem-lisiydi. Eğer Elietimm tehdidi devam ediyorsa, Halice'i uyar-mak istiyordum. Şimdilik, Başbüyücünün sorumluluklarındankaçmasına izin veremezdim. "Messire D'Olbriot, bizi mutla-ka ödüllendirecektir. Bu başarıya ne kadar katkınız olduğunu,ona siz anlatabilirsiniz. Eminim ki iki tarafı da memnun ede-cek bir anlaşmaya varabilirsiniz." Planir'in yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Şimdilik, uğraş-mam gereken çok şey var. Sizin başarınız, Hadrumal'm daçok işine yaradı ama size destek olmak için ben ve bütünkonsül seferber olduk. Sheltya'mn kendi topraklarındaki suç-lularla ilgilenmesini sağlayıp bütün Kanyonu etkisi akma ala-cak bir kaosu durdurmak, kolay bir iş değil." "Elietimmlerden bunun hesabını soracağız." Yüzümde en-dişeli bir ifade vardı. "Bu savaşı başlatan, bir Elietimm büyü-cüsü. Neyse ki biz doğru zamanda, doğru yerdeydik de, Or-man Halkının direnişine destek olup bütün Ensaimin'in alev 583almasını engelledik."Planir, "Darni de hak ettiği gibi ödüllendirilecek," dedi. "Sizin herkesi ödüllendireceğinizden şüphe duymuyorum,Başbüyücü." Gittikçe meraklanmaya başlamıştım. "Kanyon-dan gelen adamları geri çekilmeye nasıl ikna ettiniz?" Planir'in yüzündeki ciddiyet maskesi, yerini samimi birgülümsemeye bıraktı. "Kanyondaki esas anlaşmazlık, ma-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 327: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

denlerle ilgili, değil mi? Farkında mısın bilmiyorum amaorada insanlara yardım eden büyücüler ve Hadrumal ilebağlantısı olan simyacılar var. Burada eğitim alıp büyücü-lerle beraber Vanam ve Col'deki büyü okullarını ziyaret et-tiler. Grynth'deki büyücülerden birkaçı ile konuşup benitemsilen, loncaların liderleri ile görüşmelerini istedim. Ken-dilerine yardım eden bütün büyücüleri ve simyacıları, bir-kaç gün içerisinde geri çekebileceğimi söyleyince, beni din-lemek zorunda kaldılar. Onlara, askerlerini geri çekmelerinisöyledim.""Onları bu kadar kolay mı ikna etiniz?" diye sordum. "Hayır." Planir'in yüzünde sinsi bir gülümseme vardı."Onlara, eğer Başbüyücüyü kızdıracak olurlarsa, toprak vemadenler için savaşmalarının bir anlamı kalmayacağını söyle-dim. İstediğim anda, bütün maden cevherlerini, değersiz bi-rer taş parçasına çevirebileceğimi anlattım. Benim elementimtopraktır. Gidestan'da doğup büyüdüğüm için, madenlerhakkında, muhtemelen, oradaki lonca liderlerinden daha faz-la şey biliyorumdur." Yüksek sesli bir kahkaha attım. Bir gün, eğer kaybedecekbirkaç gümüşüm olursa, bu adamla birkaç el rün yuvarlamakisterdim. Bakalım, düşündüğüm kadar iyi miydi? Planir'in yüzündeki gülümseme kayboldu. "Bir Başbüyü-cünün, güçlerini kullanarak insanları bu şekilde tehdit etme-si, uzun vadede, daha büyük sorunlara sebep olabilir. Bunuda unutmamalıyız." "Bir de madalyonun diğer tarafından bakın," diye arayagirdim. "Bu, Ensaimin insanlarına büyünün önemini ve de-ğerini anlatmak için iyi bir fırsattı. Bu konu, konsülün tartış-tığı bir konu değil miydi? Dostunuz Kalion'un bundan çokhoşnut kaldığından eminim." Bu sefer, Planir yüksek sesli bir kahkaha attı. "Olaya bu ta-rafından bakmak istemiyorum." Ayağa kalkıp camlı büfeninyanma yürüdü. Eğer Messire bana, bu paha biçilmez büfenin,Col'deki bir açık arttırmada satılacağı rakamın yarısını verecekolursa, birkaç mevsim zengin gibi yaşayabilirdim. Başbüyücü,raflardan iki şişe alıp yanıma geldi. "Shiv ile öğle yemeği yi-yeceğini söylemiştin. Lütfen bu şarapları da yanma al." Ayağa kalkıp şişeleri aldım. "Teşekkür ederim." Eğer benibirkaç şişe şarapla kandırabileceğini zannediyorsa, yaralıyor-du. "Casuiel ile bu akşam konuşma fırsatınız olacak mı? Sizve Messire, yarma kadar kendi aranızda anlaşabilirseniz, sa-bah olduğunda payımı almaya gelebilirim." Ryshad'm nasılolduğunu öğrenip öğrenemeyeceğini sormayı düşündüm.Ama Başbüyücüye borçlu kalmak istemiyordum. Planir, "Yarından sonraki gün gel. Benim cömertliğimdenşüphe etme, Livak. Sana ve arkadaşlarına borçlu olduğumuzubiliyorum," dedi. Bu iki yüzü olan bir bıçaktı. "Sizin için çalışmak bir onur-du, Başbüyücü." Kapının eşiğine geldiğimde, aklıma bir şey geldi. "Ot-rick'in ölümüne çok üzüldüm." Sesimdeki samimiyet, yapmadeğildi. "Onu çok iyi tanımıyordum ama eski korsanı seve-rim. Aritane'nin onu kendine getirmenin bir yolunu bulabi-leceğini düşünüyordum." Planir, yüzünü buruşturdu. "En azından, ona ve diğerleri-ne, hak ettikleri gibi elveda diyebileceğiz. Umarım, bunlar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 328: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

kaybettiğimiz son insanlar olur. Borçlarımı ödediğim kadar,borçlu olanlardan hesap sormayı da bilirim, Livak. Elietimm,bunun hesabını verecek." Hafifçe gülümseyip kapıyı kapattım. Şarap şişelerini kolu-mun altına aldım. OfHİL BÖLGESİ,Son-Ynzın 23'üKeisyl, bir avuç dolusu soğuk su içip gözlerini kapadı.Rüzgârın ve güneşin tadını çıkartıyordu. Keşke, hepburada kalıp sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kalma-saydı.Esen rüzgâr, yerdeki tozları havaya kaldırdı. "Keis?" Keisyl yola doğru yürüdüğünde, vadinin aşağısından ken-disine doğru yaklaşan iki figürü gördü. Adamın yüzü tozabulanmıştı ve kadının giysileri, terden sırılsıklam olmuştu.Keisyl bir elinde boynuzdan yapılmış bardaklar ve diğer elin-de testi ile yolun aşağısına doğru yürümeye başladı. "Anne. Fithian." Keisyl ikisine de birer bardak içecek dol-durdu. Ismenia kendine gelince, "Bizi niye buraya çağırdın?" di-ye sordu.Keisyl amcasına doğru döndü. "Fith?" dedi. Adam başını iki yana salladı. "Bunu ben söyleyemem, ev-lat," dedi. Fithian, elbisesinin koluyla alnındaki terleri sildi."Bu, ikinizin arasında. Ben gidip kazıların nasıl gittiğine ba-kayım." Ismenia, Fithian'm arkasından, sinirli ve endişeli gözlerlebakıp "Kazılara geri dönmek için sabırsızlanıyor," diye mırıl-dandı. "Keçilerle uğraşmak, gençlerin işiymiş. Pekâlâ, Keisyl,kızları yalnız bırakıp bunca yolu niye geldim? Eskisi kadargenç olmadığımı biliyorsun." Keisyl, annesinin kararlı yüz ifadesini görünce, hafifçe gü-lümsedi. "Gel ve kendin gör." Keisyl sönmüş ateşin çevresinden dolaşıp alçak duvarlarıolan küçük ve taştan evin önünde durdu. Kapı, bir takoz ilesıkıştırılmıştı. Keisyl takoza bir tekme savurup kapıyı açtı. Ka-fasını içeri uzatıp sinmiş bir figürü dışarı çıkarttı. Ismenia, korku dolu bir çığlık attı. "Jeirran," diye bağır-dı. Keisyl, Jeirran'a baktı. Yere çömelmiş çıplak figürün, saçıve sakalı birbirine karışmıştı. Saçlarının bir kısmı yanmış vebütün vücudu pisliğe bulanmıştı. Ayaklarında yaralar vardı veelleri su toplamıştı. Parmaklarından birinin tırnağı kopmuştu.Keisyl, "Sanırım," dedi. Adam, Keisyl ve Ismenia'nın sesini duyunca, kafasını kal-dırıp onlara baktı. Jeirran'm ağzı açıktı ve yüzünde, hissiz birifade vardı. Jeirran'm masmavi gözlerinde, yeni doğmuş birköpek yavrusu gibi aptal bir bakış vardı. Ismenia, "Onun öldüğünü sanıyordum," diye fısıldadı."Maewalin'in onu aldığını düşünmüştüm."Keisyl, "Onu ne yapacağız?" diye sordu. Ismenia başını iki yana salladı. "Onu nerede buldun?" di-ye sordu. "Madenlerin yakınlarında geziniyordu." Keisyl ürperdi."Onun yaramaz çocukları almaya gelen yaşlı bir cadı olduğu-nu düşündüm," diye ekledi. Keisyl gülünce, Jeirran da aynı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 329: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sesi çıkartmaya çalışarak tüyler ürperten bir kahkaha attı. Keisyl bir elini havaya kaldırdı ama vurmadı. Adam öğlenolmasına rağmen soğuktan titriyordu ve başını öne eğdi. Is-menia boş gözlerle çevresine bakman adama doğru eğildi."Onu tıe yapacağız?" diye sordu. Keisyl, içini çekti. "Onu bir süre burada tutup temizleyipbesleyebiliriz." Keisyl tiksinerek Jeirran'm ayaklarındaki pisyaralara baktı. "Eğer sadece bana kalsaydı, hiçbir şey yapmaz-dım. Onu bu topraklardan kovar ve ondan kurtulduğumuziçin şükrederdim. Ama Eirys..." Ismenia, "Sence Eirys'in ona ihtiyacı var mı?" diye arayagirdi. "Sheltya, Eirys'in zihnine girip onun düşüncelerini ka-vurduktan sonra, suçsuz olduğuna karar verdi. Şimdi, çocıî-588_ ğuyla ilgilenmesi gerekirken, bu zavallı adamın, bütün umu-dunu ve yaşam enerjisini alıp götürmesine izin mi vereceğiz?Eirys, bunu asla bilmemeli. Bu konu hakkında Eirys'e tek birkelime bile söylemeyeceksin. Ne ölüm döşeğinde ne de Gün-dönümü'nde kemiklerin güneşin altında ısınırken." Isme-nia nın omuzları çökmüştü ve elleri titriyordu. Keisyl annesinin başım omzuna yasladı. Kadın yavaş yavaşkendini toparladı. "Öyleyse ne yapacağız?" Ismenia, Keisyl'in sırtına hafifçe vurup eteğini düzeltti."Bu kuleye bir can borçlu, öyle değil mi?" Keisyl cevap vermeden önce derin bir nefes aldı. "Eirys'inbebeği?" Ismenia başını iki yana salladı "Bu aynı şey değil. O ço-cuk, Eirys'in bize bir hediyesi. Jeirran'm yasını tuttuğu süre-ce, yatağına başkasını alacağını sanmıyorum. Niye Teyva ka-lesinde ölmemiş? Eğer onun cansız bedenini Eirys'e göstere-bilseydik, her şey çok daha kolay olurdu." Keisyl, "Jeirran'm kemiklerini mağaraya koyarken, üzün-tüsünden, çocuğunu düşürebilirdi," dedi. Başım iki yana sal-ladı. "Keisyl'i hayata bağlayan şeyin, Jeirran'm hâlâ hayattaolabileceği umudu olduğunu sen söyledin." "Öyleyse niye bu umudu ondan alalım? Eğer Jeirran'ı buhalde görürse, bebeğin kışı atlatabileceğini sanmıyorum." Is-menia, cebinden çıkarttığı işlemeli mendili büktü. "Bu kule-ye bir can borçlu," diye tekrarladı. "Eğer Jeirran olmasaydı,Teiro hâlâ yaşıyor olacaktı." Kadın yüzünü buruşturarak, yü-zünü mendilin arasına gizledi. Keisyl ağlamamaya çalışarak annesinin elini tuttu. Ismeniakafasını kaldırdığı zaman, gözleri kuruydu. "Bu kuleye bircan borçlu ve bunun hesabını verecek." Keisyl, "Buna hakkımız var, öyle değil mi?" diye sordu."Onu açlıktan ölmeye terk etmekten daha iyidir." Ismenia, "Ona iyilik yapmak gibi bir niyetim yok. Ma-ewalin şahidim olsun ki, onu kazığa oturtmak istiyorum, je- 589irran'm yaşamının bir önemi yok. Onun bir köpek yavrusugibi kapımıza gelip inlemesini dinlemektense, öldüğünü gör-mek çok daha iyidir." Keisyl, tiksinerek, "Buraya nasıl geldiğini ancak Misaen bi-lir," dedi. Ismenia, elini Jeirran'in pis saçlarına doğru uzattı ama eli-ni geri çekti. "Ona dokunmayacağım," diye mırıldandı. "Ke-isy bana bir sopa getir ve kendine bir çekiç veya ona benzerbir şey bul. Nereye gideceğimizi biliyorum." Keisyl kaşlarım çattı. "Fihtian'a haber vereyim mi?" diye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 330: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

sordu.Ismenia başını iki yana salladı. Jeirran'ı dürtükleyerek ayağa kaldırdılar. Ismenia, kazılar-dan uzaklaşırken, Jeirran da sessizce kadını takip ediyordu.Dik sırtı geçtiler ve çimenliklere ulaştılar. Yollarına devamederek karaçalıların yanından geçip kayalıkları aşıp bataklığaulaştılar. Ismenia, "Eski yöntemler çok ağırdı çünkü eski zamanlar-da yaşam çok zordu. Son bir yılda yaşadıklarımızı düşünecekolursak, eski yöntemleri kullanmamızın bir sakıncası yok,"dedi. Keisyl'e doğru döndü. "Ne yapman gerektiğini biliyor-sun," diye ekledi. Keisyl, Jeirran'in arkasına geçip çekici havaya kaldırdı. Ke-isyl, Jeirran'm beynine sert bir darbe indirdi. Ismenia, yüzüstü yere düşen bedenin ensesine basıp adamın yüzünü ça-mura bastırdı. Keisyl, annesinin ayağını Jeirran'in ensesindençekmesini bekleyip Jeirran'in cansız bedenini bataklığın de-rinliklerine doğru taşımaya başladı.Ismenia, "Eğer bataklık onun bedenini alırsa, bu, Misa-

en'in adaletidir," dedi. "Yine de, önümüzdeki baharda bura-ya gelip kemiklerinin durup durmadığına bakabilirsin. Eğervarsa, kemiklerini alıp Lindra Bölgesindeki mağaraya götüre-590 bilirsin. Kendi insanlarının arasında huzur bulup herkesi ken-disi gibi olmamaları için uyarabilif." "Haydi, eve dönelim." Ismenia o kadar hızlı yürüyordu kiKeisyl annesine yetişmek için koşmak zorunda kaldı. Ismenia,"Artık geleceğe bakmalıyız," diye mırıldandı. "Eirys ve bebe-ği ile ilgilenmeliyiz. Maevvalin, sonunda Theilyn'i kutsadı.Zamanla, yaşadığı zor günleri unutacaktır. Bir yıl içerisindeveya daha kısa zamanda, onu tekrar insan içine çıkartabiliriz.Benim aklımda birkaç genç oğlan var. Eğer çocukların anne-lerini ve kızkardeşlerini, bebeği sevmeleri için eve davetedersem, Theilyn'in çocuklarla tanışması için bir fırsat doğ-muş olur. Belki de, mantıklı bir karar verip birisine âşık olur.Kızlarımdan birinin hayırlı bir koca bulması, yeterince mut-lu edici. Bir kadını, kucağındaki bebekten daha mutlu edenbir şey yoktur. Diğer kalelerden güzel bir kız, senin gibi gü-zel bir koca için kalesinden ayrılıp evimize mutluluk ve neşegetirebilir."Keisyl, "Belki bir gün," diye mırıldandı.Ismenia, "Şimdi geleceğe bakmalıyız," dedi.£WA

YAŞLİ YABAU Domvzv Hanı,Son-YAZin 23'üBir köşede arkadaşlarıyla sohbet eden Pered'i, ancakodayı birkaç kez gözden geçirdikten sonra görebil-dim. Büyücülerin arasından geçip ona el salladım.Ayağa kalkıp elimdeki şarap şişelerini aldı. Hizmetçi kızlardanbirine doğru bakıp parmağımı şıklattım. Kız aniden banadoğru dönünce, gülümsedim. "Şarap, lütfen, mümkünse Feri

Nehri olsun." Pered beni kucakladı. "Saçın hakkında bir şey yapmalısın,"dedi."O kadar kötü mü?" diye sordum. "Kızkardeşimin çocuklar için yaptığı şekerlemelere benzi-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 331: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

yorsun. Ryshad, saçının bu halinden nefret edecektir." Omuz silktim. "Ben de Ryshad'ı sakallı -görmüştüm. Şim-dilik saçımı boyamaya cesaret edemiyorum. Yeşile dönebilirveya tamamen dökülebilir." Pered yüksek sesli bir kahkaha patlattı. "Senin için kitabınbir kopyasını çıkarttım. Unutmadan, sana vereyim." "Teşekkür ederim. Shiv'in bu kadar istekli bir biçimde ki-tap ile uğraştığını fark eden olmuş mudur?" DikkatleriShiv'in üzerine çekmek istemiyordum. Çünkü, eğer Hadru-mal'da şarkı kitabının kopyasını yapabilecek birileri varsa,Shiv'in sevgilisi de bunlardan biriydi,, Pered başını iki yana salladı. "Shiv bütün zamanını, Desi-se hakkındaki yeni teorisi için Usara ve şu Dağlı kadınla ge-çiriyor. Kimse ondan şüphelenmez." "Toremal'dan kimseyle konuşma fırsatı olmuş mu?"Umursamaz bir tavır takınmaya çalıştım ama Pered, yüzündesinsi bir ifadeyle gülümsedi. » "Dün akşam Casuel ile konuştu. Cas, her zamanki gibiydiama Shiv'e, Ryshad'in İmparatora hizmet ettiğini ama bek-lenmedik bir durumla karşı karşıya olduğunu söylemiş.Ryshad, senin olabildiğince çabuk bir gemiye binip Töremiveya Zyoutessela'ya gitmeni istiyormuş. Hemen kendine ora-ya giden gemilerde bir yer bulup sevgilini imparatorluğunzevklerinden kurtarsan iyi edersin." İçimden, hemen limana koşup ilk kalkan gemiye binmekgeliyordu. "Planir paramı ödeyince, buradan ayrılacağım.Ryshad" İmparator için çalıştığına göre, en az benim kadar pa-ra kazanmış olmalı." Pered başıyla onayladı. "Başbüyücümüz, sana hak ettiğiniverecektir." • . "İnşallah beni ucuza kapatabileceğini düşünmüyordur."Yeşil kadehimin içinde bembeyaz duran Feri Nehri şarabınıyudumladım. "Öğle yemeğini kaldırabilirler." Pered birasından bir yudum aldı. "Diğerleri gelir gelmez,eve gidebiliriz. Shiv, sabahtan beri çok meşgul. Onun istedi-ği şeyleri almak için en az on kez pazara gitmek zorunda kal-dım," dedi."Otrick'in ölümü, onu nasıl etkiledi?" diye sordum. Pered'in yüzündeki neşeli ifade, çabucak yok oldu. "Kötü.Son birkaç geceyi, öylece tavana bakarak geçirdi. Eğer gitme-sine izin verilseydi, onu kurtarabileceğini mırıldanıyordu." "Bunu nasıl düşünür?" diye sordum. "Usara bile hiç ümitolmadığını söylemişti. Aritane de, Otrick'in zihninin öldüğü-nü söyledi." Pered, "Büyücüleri bilirsin," diye omuz silkti. "Her za-man, her şeyi başarabileceklerini düşünürler ve hayır diye bircevabı kabul etmezler." "Saedrin onları kutsasm," diyerek kadeh kaldırdım. "Birkaç gün daha bekleyip kimin Bulut Efendisi olacağınıdüşündüğünü soracağım. Bu onun ilgisini dağıtacaktır." Pe-red parmağı ile işaret etti. "Eğer şu adamın yanında uzun sü-re dikilirsen, iyi bir bahşiş alabilirsin." Kimi kast ettiğini anlamak için dönüp baktığım zaman,Darni'nin, yanında köşeli yüzlü bir kadınla içeri girdiğinigördüm. Kadının yüzü sıradandı ve simsiyah uzun saçlarıvardı. Kadının üzerinde sıradan kıyafetler olmasına karşın, za-rif bir havası vardı. "Darni'nin yanındaki kim?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 332: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

Pered şaşırdı. "Strell. Karısı. Siz tanışmadınız mı?" diyesordu. "Sanırım Darni, beni ailesinden uzak tutmayı tercih edi-yor," dedim. Pered, "Geçen Gündönümü'nde, karısıyla dans etmiştim.Darni, benimle ve Shiv ile ne yapacağını bilemez ama bizekarısını teslim edecek kadar güvenir," dedi. "Kadın kendi başının çaresine bakabilecek gibi duruyor,"dedim. Pered, "Öyledir," dedi. "O bir simyacıdır. Onunla başın be-laya girerse, evini yanıp kül olmuş bir biçimde bulabilirsin." 'Gren, "Evleri kim yakıyor?" diye sordu. Dağlı kardeşlerbize doğru yaklaşıyorlardı ve Sorgrad da Gren'in hemen ar-kasmdaydı. "Kimse," diye cevap verdim. "Pered, kimin Bulut Efendi-si olacağı konusunda bahse girersek, iyi para kazanacağımızısöylüyor." Sorgrad şaşkın bir yüz ifadesiyle, "Büyücüler böyle bahis-ler oynuyor mu?" diye sordu. Pered sırıtarak, "Büyücüler oynamaz ama geri kalan her-kes oynar," dedi. Gren, "Bu kadar küçük bir yerdeki tek bahis bu olmalı,"dedi. Gren'in huzursuzluğuna bir anlam veremeyip Sorgrad'adoğru baktım. "Daha ne kadar buradasınız? Shiv'in dediğinegöre, Kalion, sizin için Draximal ile konuşacakmış. Planir deona bunu söylememiş miydi?" * Sorgrad başıyla onayladı. "Draximal konusu hallolmuştur.Dört gün içerisinde, Col'e giden bir tekneye bineceğiz." Rahatlamıştım. Gren, dört gün daha başına bir bela açma-dan bekleyebilirdi. Hadrumal, Gren'in çabuk sıkılacağı biryer değildi. Kaşlarımı çattım. "Col'den Lescar'a gitmeniz çokzor olamayacak mı? Belki de Peorle'ye giden bir tekne bul-malısınız."Sorgrad, "Lescar'a gitmiyoruz. Solura'ya gideceğiz," dedi.Pered meraklı gözlerle Sorgrad'a baktı. "Shiv senin büyü-cü olarak doğduğunu söylemişti. Burada kalıp eğitim almaya-cak mısın?" diye sordu. Sorgrad, "Niye alayım?" diye sordu. "Büyücü olarak doğ-mam, sadece bir tesadüf." "Biliyor musunuz, konsülün yarısı, büyücü olarak doğan-ları tartışıyor." Pered iç çekti, "Büyücülerin bir şeye bu ka-dar şaşırması, hoşuma gidiyor," diye ekledi. "Solura?" diye sordum. "Belki de, Gilmarten ile karşılaşır-sınız." Sorgrad, "Kiminle karşılaşacağımızı bilemeyiz," dedi. Yü-zünde tehlikeli bir gülümseme vardı. Büyücü olarak doğmak,Sorgrad için kısa süre öncesine kadar başına bela açan şans-sız bir tesadüften ibaretti. Ama büyünün neler yapabileceği-ni gördükten sonra, bu yeteneğini geliştirmek isteyeceğinidüşünüyordum. Onu eleştirmiyordum. Messire, şarkı kitabı-nın büyücülerde kalmasını onaylamıştı. Ama ben de, kitabınbir kopyasını yaptırmıştım. Aritane'nin korkulan güçlerineşahit olduktan sonra, şarkılarda işime yarayacak bir şeyler ola-bileceğini düşünüyordum."Sen ne yapacaksın, Gren?" diye sordum.

Gren omuz silkti. "Lescari'ye geri dönmek, çok sıkıcı ola-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Page 333: Juliette E. McKenna - Einarinn Öyküleri 3

bilir. Zaten savaşın en hararetli zamanlarını kaçırdık. Mandar-kin sınırında neler olduğunu merak ediyorum," dedi. Sorgrad, "Mandarkin sınırında, bu kargaşadan sonra, Dağ- 595lılarm neler yaptığını da öğrenebiliriz," dedi. "Öyleyse, hepimiz yeniden yollara düşeceğiz," dedim.Neşeli bir ses tonuyla konuşmaya çalışmıştım ama yine de se-simdeki hüznü gizleyem emiş tim. Pered, "Kendin için konuş" dedi. "Shiv, Planir için dansetmekten sıkılmadığı sürece, ben hiçbir yere gitmiyorum." "Shiv, Orman Halkının arasında büyücü olarak doğanlarıbulmak için Ormana veya Gidesta'ya gidebilir. Niye olma-sın?" diye sordum. Sorgrad, "Kış Gündönümü'nde geri döneceğiz. Relshaz mıCol mü?" diye sordu. Neşem yerine gelmişti. "Relshaz? Charoleia oradadır veHalice'ten yeni haberler getirmiştir." Gren, "Geldiğin zaman, şu senin sevgilini de yanında ge-tir," diye emretti. "Biz bu işle meşgulken, o neler yapıyor-du?" Pered, "Bence, Ryshad, sizden daha zor zamanlar geçir-miştir. Ne de olsa Casuel ile çalışıyor," dedi. "Ve birçok insan, Casuel ile çalışmaktansa, onlarca DağAdamıyla savaşmayı tercih eder," dedim. "O zaman, Kış Gündönümü'nü bizimle geçirirse çok eğ-lenecektir." Gren sırıttı. "Onu getirmeyi unutma," diye yine-ledi. "Ona niyetinin ne olduğunu mu soracaksın?" Bunun ol-masına izin veremezdim. Sorgrad, "Bunu sorabiliriz," dedi. "Ayrıca, cebinde Baş-büyücünün paralan ile macera dolu bir yolculuktan sonra,seni ne yapsın?"Gren, "Erkekler kıskanır," dedi.

"Kendi başının çaresine iyi bakmış gibi görünüyor. Benimkarar vermem gereken, başımızdan geçenlerin ne kadarınıona anlatacağım," dedim.596 Pered, "Ona, bütün bir yazı şatafatlı salonlarda dansederek geçirmekten utanç duyacağı kadarını anlat," dedi.Pered'in Başbüyücüyü sevmediğini biliyordum. Sevgilisiniçok fazla görememesinin sebebi, Planir'in sürekli Shiv'denbir şeyler istemesiydi. "Ryshad da bizim kadar yorulmuştur. Sadece farklı işlerlemeşguldü," dedim. Umarım çok çalışmıştır, diye düşündüm. Yoksa benimkazandığım her şey boşa gidebilirdi. Ryshad'm elini nasıl oy-nadığını görmeden, oyun sona ermeyecekti. Gren bana doğru eğildi. "Sana bir şey söyleyeceğim," diyefısıldadı. "Sevgilinin yanma gitmeden önce, saçınla ilgili birşeyler yapmalısın."

Juliette E. Mckenna _ Einarinn'in Öyküleri Cilt3 Kumarbazın Şansı

Juliette E. Mckenna _ Einarinn'in Öyküleri Cilt3 Kumarbazın Şansı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)