Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

61
7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 1/61  Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.   K  e  r   t  e  n   k  e   l  e    K  u  y  r  u      ğ  u         Ö  y   k      ü   l  e  r   i  Ö ü   Yazan- Ç izen Doç. Dr. Sultan Tarlacı Ege Sağlı  k Hastanesi, İzmir 28 Kas ı m 2012

Transcript of Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

Page 1: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 1/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Ö ü

 

 Yazan-Çizen Doç. Dr. Sultan Tarlacı

Ege Sağlı k Hastanesi, İzmir 28 Kas

ım 2012

Page 2: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 2/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

ğ ı

Kertenkeleler, tehlike anında, kendi kendilerine, kuyruklarını bırakıp kaçabilirler.Buna kendiliğinden uzuv koparma denir. Başka hayvanlarda da bu durum olmasına

karşın, özellikle kertenkelelerde sık izlenir. Kuyruğu bırakma bir savunma vekorunma yoludur. Kuyruk, saldırıyı yapanı oyalarken, gövde uzaklaşır ve hayatta

kalma oranını bu yöntemle arttırır. Diğer yandan, kertenkele gibi bir hayvanınağırlığının önemli bir kısmını kuyruk ağırlığı oluşturduğundan, ağırlığın bırakılması

daha da hızlı kaçmaya imkan verir.

Kuyruk bırakma tam olarak hayvanın durumuna bağlıdır. Kertenkeleler, kuyruklarına

dokunulmadan da kuyruklarını bırakırlar. Dışsal uyaran olmadan, içsel sinir hücreseluyarışlarla kuyruk bırakılır. Sadece görsel olarak tehlikeyi görmek bile kuyruk  bırakma için yeterli bir etki yapar.

Bazı kertenkeleler, enerjilerini sağlayan yağın önemli bir kısmını kuyruklarındadepolarlar. Bu da saldırganların kuyruğu tercih etmelerini sağlayabilir. Bazı türlerde

ise kuyruk daha dikkat çekici olsun diye, gövdeden daha farklı ve parlak renklidir.Diğer yandan, enerjiden zengin kuyruk daha uzun hareket eder ve saldırganın

oyalanmasını uzatır. Uzun oyalanma esnasında kertenkelenin kaçma-kurtulma oranıdaha da yükselir.

Bu ilginç korunma yönteminin daha da ilginç yanı, bırakılan ya da kaybedilenkuyruğun kısa sürede, tüm kısımları ile (sinirler, kas, toplar ve atar damarlar)oluşmasıdır. Kertenkelelerin çoğunun kuyruğu 12 haftada eski halini alırken, bazı

türlerde bu süre 4-5 hafta sürebilir. Düzelme tüm dokuların bütün olarak oluşmasıanlamına gelir. Bırakılan kuyruğun nasıl yerine geldiği sorusu üzerinde çok çalışmaolmasına karşın, cevaplarda henüz çok uzaktayız. MS açısından ise en önemli şey,

özellikle sinir hücresi gelişmesinin, kuyrukta tekrar nasıl olduğunu anlamaktır.Bunun sırrını çözdüğümüz gün, MS dahil bir çok hastalığın tedavisini bulmuş

olacağız.

Kertenkelelerin bu olağandışı ve mucizevi kendini yenileme yeteneği önümüzde çok 

iyi bir örnek olarak durmaktadır.

Page 3: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 3/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Ö Üğ

Page 4: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 4/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

23 Mayıs 2001

Sıradan akşamlardan farklıydı

Saat sekize doğru, yüzümün sol tarafında, yanağımda, seğirmeler başlamıştı. Birkaçsaat içinde, seğirmeler, yanağımdan göz çevreme yayıldı ve ‘Bir şeyler mi oluyor

 bana?’ diye düşündüm.

Hatta iki gözümü aynı anda kapatmaya çalıştığımda, sol gözümün daha geçkapandığını hissediyordum.

Eşime dönüp ‘Bir bakar mısın? Sol gözüm daha mı geç kapanıyor?’ diye sordum. O daher zamanki rahatlığıyla ‘Yok canım… Bir şey yok’ dedi. Sanki bana göre bir şey vardıama ne? Saat gece yarısına yaklaşmıştı ve uyku saatim gelmişti. “Haydi hayırlısı!Sabaha belli olur” diye düşünürken, eşime “Yatalım” dedim.

 Aslında uyumak için yatmaya gitmek de anlamsızdı. Çünkü yaklaşık beş-altı aydır –

daha sonra da uzun zaman olacağı gibi – uyku tutmuyordu. Her zaman, saat gece yarısına yaklaşırken “tık” diye uyuyan ben, gecenin ilerleyen saatlerine kadar yatakta

Page 5: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 5/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

debelenip duruyordum. Herkesin önerdiği “koyun sayma” işini çok denemiştim ogeceye kadar ama tekdüze işler beni sıktığı için, koyun saymak da sıkıyor, hatta

 yatakta daha fazla döndürüyor, adeta boğuyordu.

 Asıl neden “uyku hijyeni” denen şeyin eksikliği değildi. Odanın ısısı normaldi ve 96

m² nispeten küçük bir ev için gayet iyiydi. Dışarıdan gelen gürültü, patırtı yoktu. Açdeğildim. Yoğun çay, kafein almamıştım. O saatlerde, uykumu kaçıracak yeni bir filmizlememiş veya kitap okumamıştım. Evet, sanırım bunlar yerli yerindeydi ama yinede uykuya dalamıyordum. Dışsal uyku hijyenim görünürde iyiydi. Eksik olan, içseluyku hijyenimdi.

Üç aydır her yerde, gece gündüz, yerken içerken, kafamda aynı şey dolanıpduruyordu: ‘Bana bunu nasıl yaptılar? Nasıl bu iftirayı attılar?’” Ben bunu hak etmemiştim. Ya da hak etmek için ne yapmıştım ve belki de en önemlisi ne

 yapmamıştım? Evet, bir şeyleri eksik yapmıştım.

Bu düşünceler arasında koyun saymayı ısrarla reddetme sebebim belki de lisedeyken, Almanya’da işçi olarak çalışan babamı senede bir gördüğümde bana “Oku. Doktor ol. Yok, ‘okumayacağım’ dersen ve istersen sana otuz-kırk tane koyun alırız, çobanlık 

 yaparsın” demesi miydi? Oysa çevremizde o güne kadar otuz-kırk küçükbaş hayvanalıp da çobanlık yapan da yoktu ama belki de koyun saymaya bu kadar karşı olmam ve her sayışımda yedinci koyundan başa dönmem bundan olabilirdi.

Babamın korkutması ile değil, kendi isteğimle tıp doktoru olmaya karar vermiştim.“Ben doktor olacağım” diye sürekli kafamdan geçiriyordum. Aslında doktor olmak,

 benim için ‘hasta muayene etme’ ile eş anlamı değildi.  Doktor olmak, bilim adamı,araştırmacı olmaktı. Bu nedenle doktor olmayı istiyordum, hasta muayenesi yapmak için değil. Daha ortaokuldayken babama zar zor bir mikroskop aldırmış ve yaprakları,soğan zarlarını evde inceler olmuştum. Kışın soğuklarında kar tanelerini görebilmek için mikroskobumla dışarıya çıkıyor, sıcak lamdan ve nefesimden kar tanelerinin

 buharlaşmaması için kendimi ve mikroskobumu önce soğutuyor, yarım saat sonra dakar tanelerinin o mucizevî görüntülerine ulaşıyordum. Kitaplardaki o birbirine

Page 6: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 6/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 benzemeyen kar tanelerinin muhteşemliklerini görüyordum. Şimdilerdeki gibi bilgiyerahatça ulaşma imkânı sağlayan internet olmadığı için de bulduğum birkaç kitabı,şehrin 20 km. yukarısında olan ve elektrikler bir kesilince üç gün gelmeyen bir dağköyünde inceliyordum.

 Ama çok iyi hatırlıyorum, o dönemde evlerde olan gaz lambaları ışığında adetazihnim açılıyor ve muhteşem bir öğrenme yeteneği kazanıyordu. O gaz lambalarıışığında hazırladığım dönem ödevi ardından, ortaokul müdürü (o zamanlar fen bilgisi

 ve tasarım dersine de giriyordu) amcamı çağırarak “Bu çocuğu meslek lisesine değil

de düz liseye verin. Bu çocuk çok parlak, zeki, gelecek vaat ediyor” diye uyarmıştı.Babam, işçi olarak çalıştığı Almanya’dan senede bir ve nadiren iki kez geldiği için

 benim okul ve diğer durumlarımla amcam ilgilenirdi. Yalnız beni bu gibi meselelerilgilendirmezdi. Beni ilgilendiren –bir şekilde– bilim adamı olmaktı. Bunu nasıl

 başaracağımı bilmeden amcamla, ‘düz lise’ denilen liseye kaydolmaya gittim.

Lisede çok başarılı sayılmazdım. Özellikle Matematik ve Tarih dersleri benim içinzordu. Ha evet bir de Edebiyat dersi... Özellikle Divan Edebiyatı… Ama buna rağmen,minyon tipli güzel Edebiyat öğretmenimden mi ne edebiyat derslerine severek giderdim. Her şeye karşın, yine de en çok sevdiğim ders, lise ve ortaokulda

Biyoloji’ydi. Biyolojide de sinir sistemine bayılırdım. Elime geçen Fen ve Biyolojikitaplarının “sinir sistemi” bölümlerini defalarca okur ve hatta yıl bitince tatilegirdiğimizde Fen kitaplarının sinir sistemi kısımlarını kesip-koparıp bir kenaraözenle saklardım. Sinir sisteminde özellikle yıllar sonra daha çok kullandığım, sinirhücrelerinin kendini baştan yaratmasını veya yenilemesini anlatan “rejenerasyon”kelimesi beni etkilerdi. Rejenerasyon yani kendini yenilemesi, yeniden oluşturması…“Hücrelerin AnKa kuşu gibi küllerinden yeniden DOĞMASI…” 

Her kitapta şöyle yazardı: “Diğer tüm organlar rejenere olabilir ama sinir sistemirejenere olamaz, yani kendini yenileyemez. Hasar gördüğünde büyük orandadüzelmeden aynı kalır…”

Page 7: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 7/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Ben de “Allah Allah bunu neden hala çözemediler ki…” diye düşünerek, kafamda birmantık üretip sanki sadece benim bir küçük bilim adamı olarak bildiğim,

 başkalarının bilmediği kertenkeleler üzerinden çözüm üretmeye çalışırdım.Kertenkeleler, bir tehlike anında kuyruklarını bırakıyorlardı… Kuyrukları kendikendine hareket ederek düşmanı oyalarken kertenkelenin ana gövdesi kaçmaya

zaman buluyordu. Bu kertenkele, zaman içinde, herhangi bir tehlike anında bırakılmaya hazır yeni bir kuyruk geliştirebiliyordu ve bu ‘yeni kuyruk oluşturma’işini, kopan kuyruk yenilenirken rejenere olan bir sinir sistemi ile sağlıyordu.

Benim lisedeki çocuk aklıma göre bu kuyruğun yeniden oluşmasını ve büyümesinisağlayan şey her neyse tüm kitaplarda dillendirilen, sinir hücrelerinin ‘rejenereolamama’ sorununa bir çözüm getirebilirdi ve sanki bunu bir ben biliyordum da tümdünyanın bundan haberi yoktu.

Bu düşüncemden dolayı kurak yaz aylarında gözlerimi kesme taştan örme sıcak duvarlara diker, kaçışan kertenkele görünce, bulduğum bir şeylerle hayvanın üzerine

hızla vurmaya çalışır ve kuyruğunu bıraktırmaya zorlardım. Başarıyordum da bazen.Çok zor bir şeydi bu çünkü kertenkeleler, epey hızlı kaçıyor ve duvarda 90 derecedönüşlü hareket ediyor, göz açıp kapayana kadar örme duvarda bir deliğe giripkayboluyordu. Onun kaybolmasının ardından kuyruğunun geride kalan kısmınasaatlerce bakıp kalıyordum ama aklım kertenkelenin gövdesinde yani kaçankısmındaki kuyruk yerinde kalıyordu. Orada ne oluyordu da, sinir sistemi yeni birkuyruk oluşturabiliyordu? Nasıl?

 Ama beni uyutmayan bu kertenkele anılarım değildi ki… O anılarımı hep bir saflık vesıcaklık içinde hatırlardım. Bu değildi.

Page 8: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 8/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 Yoksa üniversite yıllarımın verdiği bir sıkıntı mıydı? Liseyi başarılı bir derece ile bitirmiş ve üniversite giriş tercihlerim arasında Astronomi ve Arkeolojiyi dedüşünmüştüm ama beşinci ve altıncı sıralardaydı onlar. Çünkü öğretmenim bana“Oğlum o meslekler aç kalır” deyip gözümü korkutmuştu. Ben de Biyoloji ve sinirsistemi aşkına ilk beş tercihime Tıp Fakültesi yazdım ve Erzurum Atatürk üniversitesi

Tıp Fakültesini iyi bir puanla kazandım. Fakültede kötü bir birinci ve ikinci sınıf geçirdim. Çünkü Tıp Fakültesi olmasına rağmen, ilk iki yıl, Matematik, Fizik, Türkçe,Tarih gibi liseden beri hoşlanmadığım dersler yoğunluktaydı. “Allah Allah! Yanlış

 yere mi geldim” diye de sık sık düşünürdüm. Üstelik bu düşünceler içinde İstatistik dersinden adeta çakıyordum. Ama Tıp 3. sınıftan sonra zihnim iyice açıldı. Çünküsinir sistemi ve fizyoloji gibi beklediğim dersler vardı.

Sinir sistemi aşkım fizyoloji derslerinde adeta en üst noktaya çıktı. Fizyolojihocamızın Üner Tan olması da ayrı bir güzellikti. Sanırım benden başka herkes onu

 yarı deli kabul ederdi. Ancak ben deliliğinin dahilikle bağlantılı olduğunu sezgiselolarak onda görmüştüm.

Sinir sistemine dair öğrendiğim her şey, bende derin heyecanlar ve mucize hissioluşturuyordu. Bu derslerle “Kertenkele” sırrına artık daha çok yaklaşmıştım. Altı

 yıllık bir eğitim ardından Tıp Fakültesini birincilikle bitirip bilim adamı olmanın yoluaradım. (Diplomamı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan almıştım, her zaman boynunda taşıdığı fotoğraf makinesi ile beni deçekerek ölümsüz karelerine eklemişti)

 Yalnız, fakülte bitince, her ne kadar adınızın önünde “Dr” unvanı olsa da “Pratisyen

Hekim” oluyorsunuz ve araştırıcı bilim adamı olmakla uzaktan yakından ilginiz

Page 9: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 9/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K

 e r  t e n  k e

  l e   K u

 y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

olmuyor. Sadece düz bir hekim oluyorsunuz ama her konudan da anlıyorsunuz!Genelde bu istenmeyen bir konumdu.

O zaman ne yapmalıydı? Herkesin kafasında olduğu gibi benim de kafamda elbette bir alanda uzman olmak vardı. Ne uzmanı? Sinir sistemi aşkı beni yine de bırakmadı

 ve beyin cerrahisi seçmeyi düşündüm ama çevremde bugün de geçerli bir söz vardı:“Doktorun aptalı cerrah olur, daha da aptalı beyin cerrahı olur.” Bu söz kafamda yankılanıp duruyordu. Belki de öyleydi. Daha bir yıl önce, bir beyin cerrahı asistanıile gece nöbet tutarken karşılaşmış ve bana Amerika’nın Irak’a girdiğini bir ay sonraöğrendiğini söylemişti. Şoke olmuştum. Dünyadan kopuk bir uzmanlık! Ayda on altıgece nöbet… Yat, uyu, yemek ye, nöbete git, ertesi gün çalış, akşam evine uyumayagel, ertesi gün nöbete git şeklinde bir düzen… Bunu yapamazdım.

O zaman, yine, sinir sitemiyle ilgilenebileceğim bir alan tercih etmeliydim.

Herhalde o günlerde kafamda “Buldum! Buldum!” gibi bir aydınlanma olmadı ama

sonunda nöroloji uzmanı olmaya karar verdim. Bu buluş ardından uzmanlık sınavında ilk beş tercihimi nöroloji uzmanlığına ayırdım. Formalite olarak altıncıtercihe beyin cerrahisi yazdım. Nörolojiyi seçmem, arkadaşlar arasında sorunolmuştu. Sürekli yanıma gelip “Oğlum ne yapıyorsun! Sen fakülte birincisisin. Senkazanırsın. Göz yaz, dâhiliye yaz… Ne yapacaksın nörolojiyi?” diyorlardı. Ama ben herzamanki dik başlılığımla devam ettim. Uzmanlık sınavı geldi geçti ve Ege ÜniversitesiTıp Fakültesi, Nöroloji bölümünü çok yüksek bir puanla 20 bin kişi içinde 19. olarak kazandım. Bu kadar yüksek puanla genelde “göz” gibi çok istenen -göz’deuzmanlıklar- seçildiğinden, sık sık “Ya sen ne yaptın… Puanına yazık oldu” diyorlardı.

 Ama ben öyle düşünmüyordum. Nöroloji İstediğim bir uzmanlıktı. Ege Üniversitesine

 Ana Bilim Dalı başkanıyla tanışmaya gittiğimde de olumlu bir görüşme yaptım. Çok sakin ve olgun tavırlı gördüğüm bayan başkan “Çok güzel, galiba sen çok yüksek birpuanla bize gelmişsin. Bu bizim için de iyi… Çıtayı yükseltecek bu… Senden sonragelecekleri de zorlayacak” dedi. Ama bu sözlerden tam beş yıl sonra çıtanın

 yüksekliğinin ne durumda olduğunu, kişilere göre nasıl değiştiğini anlayacaktım.

 Asistanlığım dört buçuk yıl sürmüş, göz açıp kapayana kadar bitmiş ve uzmanlığımıalalı üç ay olmuştu. Beni uyutmayan ve yüzümde seğirmelere neden olan şey, uzmanolarak bir yerlere tayin olma heyecanı mıydı? Yok, yok… Sanırım o da değildi.

Bütün bunların nedeni bana atılan iftiraların verdiği kaygıydı. Çünkü kafamda “Bana bunu nasıl yaparlar? Ben fakülteyi birincilikle bitirdim. Bu üniversiteye ilk tercihimle, yüksek bir puanla girdim. Asistanlığımda birçok uluslararası yayın yaptım. 2000 ve2001 yılında iki kez TUBİTAK beyin araştırmaları derneği ödülü, ardından da SedatSimavi sağlık bilimleri ödülü aldım ve bütün bunları yok sayarak ‘sana buüniversitede kalman için yeşil ışık yakmıyoruz’ dediler” düşüncesi dolanıp duruyordu.Tüm bu düşünceler arasında “Yarın ilk iş olarak bir avukata gideceğim ve bu iftiralarıatanları mahkemeye vereceğim” diyordum kendi kendime…

Bu iftira benim tüm hayatıma girmiş, iftiraların sınırları İzmir’in dışına taşmış vesağır sultan bile iftirayı duymuştu. Başvurduğum diğer hastanelerde bana “senin için

o’cusun diyorlar” diye yüzüme söylüyorlardı. Manisa Celal Bayar Üniversitesinegitmişti aynı iftira… Aydın Adnan Menderes Üniversitesine başvurdum oraya da

Page 10: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 10/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

gitmiş. Bu iftiradan kurtulmalıydım. Oysa ben yaşamım boyu bir gruba, fikre veideolojiye ait olmamıştım.

Biraz uyku sarhoşluğu, yüzümün sol tarafındaki seğirme ve göz kırpmalarımdakigecikmeler arasında “Tabip odasına da şikâyette bulunmalıyım” diye düşündüm. Saat

sabaha karşı 03:00 gösteriyordu. Uyuyamıyordum ama ne de olsa sabah gideceğim bir işim yoktu. İşsizdim… Nöroloji uzmanıydım ve klinikten ayrılmam gerektiğindenaktif olarak çalışamıyordum. Uyumasam ne olacaktı ki? Eşime baktım, gayet derin birşekilde uyuyordu.

 Yataktan kalktım. Balkona çıkıp bir sigara yaktım.  Yüzüm ısrarla seğiriyordu. Birnörolog olarak içimden bir ses geçti. Ama bu ses sezgisel değil, tam olarak bilgi vetecrübeye dayalıydı: “Oğlum bu seğirmelerin ardından bir pislik çıkacak… Hadihayırlısı…” 

Beni, seğirmeden ve uykusuzluktan daha çok atılan iftira geriyordu. Güya ben birdinci gruba bağlıymışım. Dinciymişim! ‘Ben, ne yaptım da acaba böyle bir fikre nedenoldum?’ diye ısrarla ve karşı konulmaz bir şekilde düşünüyordum. Kendi kendime:“Bunu nasıl derler? Ben ömrüm boyunca hiçbir –loji uzantısı içeren fikrin peşindengitmedim. Sadece mantığımın ve bilgimin egemenliğinde, doğru bildiğim yolda hep

 yalnız gittim. Ve hiçbir gruba ait olmadım. Evet, dinci kabul edilen, geniş bir takipçisiolan ve sözü edilen kişinin grubuna dahil olup onun peşinden giden pek çok kişiErzurum’da, Tıp Fakültesinde okurken çevremde vardı. Onlardan çokça arkadaşlarımda vardı ama aynı arkadaş çevremde PKK’lı olduğunu sonradan öğrendiğim kişiler de

 vardı. Ülkücüler de, dev solcular da… Ben hiçbirisine ait olmamıştım ki... İpimi birilerinin eline vermek zaten mantığıma aykırıydı. Çünkü ben, sürüler oluşturan,güdülen koyunlar gibi olamazdım. Evet, belki de tüm gece koyun saymayı bundanreddediyordum. Bana sen “bir sürüye katılan koyunsun” demekle, sen “o’cuymuşsun”demek arasında fark yoktu ki…

Balkonda sigaramı içerken derin bir sessizlik hissettim. Bazen bu gibi derinsessizliklerde sorguladığım, tanrı, yaradılış gibi felsefi-mistik konuları klinik içindetutamadığım dilimle konuşmam ve tartışmam mı bu iftiralara neden oldu acaba diyedüşünürken sigarayı söndürüp yatağa döndüm. Saat sabaha karşı 4’e gelirken

 yüzümün solundaki seğirmelerle ve iftira düşünceleri arasında koyun olmayı vesaymayı reddederek uykuya daldım.

Her günkü gibi sabah 08.00’de, saatin çalması ile uyandık. Ben hemen yatak odamda,sol yanımda duran aynaya yönelerek, yüzüme baktım. Eşime dönerek “Galiba yüzfelci oldum!” dedim. Sakindim. Ne de olsa uzman bir nörologdum. Yüz felci benimtedavi hastalıklarımdandı ve bu güne kadar, asistanlığımda, hiç saymadım ama belki50, belki de 200 hastayı tedavi etmiştim. Hepsi de gayet iyi şekilde iyileşmişti. Eşim,sabahları her zaman zor uyanır ama “Ben yüz felci oldum”u duyunca heyecanla

 yatağa oturdu ve “Bakıyım” dedi. Bakmasına gerek yoktu. Ne de olsa ben uzmandım. Aynaya bakmaya devam ettim.

Page 11: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 11/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Eşim de sırtımdan öne uzanmış ve aynadaki yüzüme bakıyordu.

Kaşımı kaldırmaya çalıştım olmadı. Gözümü kapamaya çalıştım olmadı. Burunkanadımı kaldırmaya çalıştım olmadı… Islık çalmak için dudaklarımı büzdüm, cılız ve

 başımın arkasında nefesini hissettiğim eşimin duyamayacağı bir ses çıkardım. Yanaklarımı şişirmeye çalıştım ama dudağımın sol tarafından “püf, püf” diye havakaçtı. Evet, yüz felci olmuştum. Kalkıp banyoya, yüzümü yıkamaya gittim ve çıkarçıkmaz “Ben bir eczaneye gideyim, kortizon başlamam lazım” diye eşime endişeli

 bakışları arasında söyledim. Endişeliydi çünkü üç-dört aydır hiçbir şey yolundagitmiyordu. Sıkıntımı görüyor ve içinde yaşadığım iftira patlamasının seslerini bir oduyuyordu.

Page 12: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 12/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

27 Şubat 2001

Yeterli, senin cevaplarına inanırım ben!

Her günkü gibi Ege Üniversitesinde Nöroloji kliniğinin olduğu altıncı katın yolunututtum. Önümde on gün kadar bir zaman kalmıştı ve uzmanlığımı aldıktan sonraayda bir yapılması gereken, akademik kurul kararı ile sürenin aylık uzatılması işi

 yapılmıyordu. Biraz ne olacağını bilememenin heyecanıyla Ana Bilim Dalı başkanıProf. Cumhur Ertekin’in odasına gittim... Gözleri sulanmıştı. Belki de ağlamıştı.

“Günaydın hocam” diyerek açık kapıyı formalite icabı tıklatıp odasına girdim. Asistanlığım süresince tezimin yöneticisi ve çalışma hocam olduğundan sık sık 

odasını ziyaret ederdim. Araştırmaların sonuçlarını değerlendirmek için veyakonuşma yazma planlarımız için… Odasına birçok insana göre rahat girerdim. Amasaygımı da hiçbir zaman eksiltmedim. Dört yıl boyunca her zaman yaptığım gibimasasının önündeki deri koltuklardan birine oturdum. Daha ben söze başlamadan venereden başlayacağımı düşünüp, biraz daha zaman kazanmak için koltuğa

 yerleşmeye çalışırken söze girdi:

—Görüyor musun bana ne yapıyorlar. Ben ki, 1980’lerde demokrasi mücadelesi içinüniversiteden uzaklaştırılmış bir adamım. Bana adeta ültimatom gibi yazı yazıyorlar

 ve çocuğum gibi yanımda yetiştirdiğim, bir çoğunun doçent olması için makalelereadını yazdığım insanlar ‘Klinik içinde anti-demokratik ortam düzelinceye kadar

akademik kurul toplantılarına katılmayacağız” diye bana yazı yazıyorlar. Konuşurkengözlerine bakıyordum. Zaten beraber çalıştığımız dört yıl boyunca, tez hocam daolduğu için hep kafasına ve gözlerine bakmıştım. Son zamanlarda o gözlerini, yaşıaltmışı geçmesine karşın çoğu kez ıslak görüyordum. İntihar eden oğlunun yoğun

 bakım zamanlarını ve daha da eskilerde oğlunun trafik kazası geçirip uzun dönemkomada kaldığı dönemleri bana anlatırken de gözlerindeki ıslaklığı görmüştüm. Amaşimdi biraz daha ıslaktı, muhtemelen ağlamıştı. “Beni “antidemokratik” olarak sunuyorlar” diyerek düşüncelerimi böldü ve ekledi “Daha sekiz ay önce hepsi bana‘Hocam sen başkan ol, seni seçelim’ dediler. Hepsi bana anabilim dalı başkanı olmamiçin oy verdi. Dört yıl önce de başkan olmamı kendileri istemişti. Şimdi ne değişti ki

 beni protesto ediyorlar, istemiyorlar!

Bu arada masasının arkasındaki duvara gözüm ilişti. Her zaman arkasında çerçeveliiki şey görürdüm. Birisi 1980’de üniversiteden atıldıktan sonra geri gelme yazısı,diğeri ise neredeyse ülkemizin sayılı altın bilim adamlarının üye olabildiği TürkiyeBilimler Akademisi (TÜBA) üyeliği belgesiydi. İlerlemiş yaşına rağmen, basitkavramlardan büyük heyecanlar yaşayarak adeta çocuk gibi sevinerek bilimselçıkarımlar yapan, sürekli yanındaki kişilerin kendinden daha yaratıcı olmasını isteyen

 ve bununla mutlu olan hocamın sayısız denilebilecek ödül belgesi vardı. Yurt içinden, yurt dışından… Ama bunların hiçbirini ne Ana Bilim Dalı başkanı olmadan önce nede başkan olduktan sonra duvarlara astığını görmüştüm.

Page 13: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 13/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Bu ültimatom beni 1980’dekinden daha çok zedeledi, diye ekledi. Sözünü bitirmeden “Ya kusura bakma, benim sıkıntılarımı da sana anlatıyorum” diye ekledi.Kime anlatabilirdi ki? Klinikte herkes ona karşı cephe almıştı.

— Bu sabah neşeli ama çelebi olmayan bir hoca geldi. Daha önce bir gün de aracı gibi

 başkası gelmişti. Senin için ‘dinci bir gruba dahil’ diyorlar. Ben bunu kimseyesormam. Zaten kimin ne olduğu, ideolojisi, dini inancı beni ilgilendirmez ama bana böyle dediler. Sultan’ı buraya almayalım dediler. Onlara yanıt vermek için ben sadecesenden bir yanıt beklerim. Aynı şeyi dekana da söylemişlerdi.

O sırada Başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettim. Ben, olmadığım birşeye eklenmiştim. Ya da öyleydim de benim haberim yoktu. Öyle miydim? Doğru

 bildiğim yolda yalnız giderim düsturu benim değil miydi? Benimdi…Tüm bunlar ışık hızı ile kafamdan geçerken:—Hocam, bu nasıl olabilir? Beni dört yıldır yakından tanıyorsunuz, evinize bilegeldim. Kendi evimden daha çok bu klinikte yaşadım. Beni arkadaşlarıma, asistan

arkadaşlarıma sorun. Böyle bir şey yok. Nasıl böyle bir kanıya varmışlar?—Yeterli, senin cevaplarına inanırım ben.

Bu basit olarak gördüğüm meselenin yaşamımda önemli yol ayrımlarına nedenolacağını bilmeden ve belki de önemsemeden içimden geçirdim.

“Bunlar Cumhur hocamın sol görüşlü olduğunu biliyorlar. Beni almaması için böyle bir yalan attılar ortaya… Ama tutmaz bu.” Çünkü biliyordum ki Cumhur hocamobjektif ve bilimsel bir insandı. Gerçekte dedikleri gibi bir grubun gizli bir üyesi

olsam da buna karışmazdı ki öyle değildim.

Page 14: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 14/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Hocam on gün sonra sürem bitiyor. Uzatma yapılamaz ise ilişiğim hastaneden veüniversiteden aniden kesilecek. İşsiz kalacağım.

—Haklısın ama akademik kurulu toplayamıyorum. Baksana yazılan ültimatoma... Anti-demokratik ortam düzelene kadar katılmayacaklarmış kurul toplantılarına. Oysa YÖK yasasına göre akademik kurul toplanmaması suç. Ceza gerektiriyor ama dekanda işe karışmak istemiyor. Ben Ana Bilim Dalı başkanı olarak onlara Sultan’ıüniversiteye alalım diyorum. Onlar hayır diyorlar. Daha önce tüm başkanlar kendi

istediklerini almışlardı. Herkes saygı göstermişti ama şimdi herkes bana karşı çıkıyor.Bize rağmen istediğini alamazsın diyorlar. İstersen Manisa Celal Bayar ya daÇukurova Üniversitesi Nöroloji başkanları ile görüşeyim. Beni severler. Oralaraakademik yükselme için geçebilirsin. Bu son sözlerin ardından başımdan aşağıdökülen suyun sıcaklığı artarak sanki buharlaşma derecesine yaklaşmıştı.

—Hocam “Ben istiyorum alınsın” tavrınızdan ziyade bu isteğinizi akademik kuruldasunup ‘Bu çocuğu alalım mı?’şeklinde bir oylama yapılırsa…—Akademik kurul toplanamıyor ki nasıl bir araya geleceğiz?—Hım… Evet, diye başımı salladım ama sallanan herhalde tüm dünyaydı. Aslında

 benim zamana ihtiyacım vardı. Belki kliniğin içindeki soğuk savaş düzelir ve sonra

şansım yaver giderdi. Ama süreyi nasıl uzatacaktım? Sadece on gün vardı ve ongünün ardından uzun bir kurban bayramı tatili geliyordu. O, hafta sonları ile birleştirilmiş ve uzamış bayram tatillerinden…—Hocam izin verirseniz, uzatma kâğıdı elimde, akademik kuruldakileri tek tek dolaşıp, onlara imzalatayım.—Olur, bir dene…Hemen odanın açık kapısının önünde duran sekreterine, her zaman neşeli ve gürçıkan sesinden başka bir sesle seslenerek “Fehmi, bir uzatma kâğıdı getir” dedi. Kâğıtgeldi ve elime tutuşturuldu. Hayatımda istemek, hep kendi adıma zor, başkaları adınakolay olmuştur. Gene aynısı oldu. Sıkıla sıkıla koridorda yan yana duran akademik kurul öğretim üyelerinin kapılarını tıklatarak içeri girdim. Genelde hepsinin

 bildiğinden emin olduğum klasik bir cümle ile başlıyordum:

Page 15: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 15/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Hocam, biliyorsunuz, uzatmam on gün sonra bitiyor. Akademik kurultoplanamıyor. Bir anda ilişiğim kesilecek, işsiz kalacağım.

Beş-altı odayı dolaştım.

Hepsi söz birliği etmişçesine bana aynı şeyi söyledi. Sanki ortak bir kalıptan çıkmışgibi:“Bizim senle bir sorunumuz yok. Sen iyisin, çalışkansın ama bu kâğıdıimzalayamayız.”

Her seferinde aldığım ve mantığını kavrayamadığım bu yanıtlarla son odayı tıklattım. Aynı isteğimi safiyane bir tavırla bilgin olan hanım bir hocama tekrarladım amacevap beklediğim gibi ve herkesin kullandığı kalıpta olmadı.

—Senin burada kalmanı hiç kimse istemiyor. On gün sonra bayram var. Hastaneden ve kadrodan ilişiğin pat diye kesilecek. Bana sorarsan sen bu on gün içinde Sağlık Bakanlığına başvur ve tayin iste.

—Ama hocam az önce çoğu öğretim üyesi ile görüştüm ve bana senle sorunumuz yok dediler.—Sen onlara inanma, diye ekledi. “Seni burada hiçbiri istemiyor. Sen çok dik başlısın,

 başına buyruksun. Kafana göre işler yapıyorsun.”

Bir anda şaşkınlığım en üst noktaya ulaştı. Bu lafı ben asistanlığımın ilk yılındaduymuş gibiydim. Daha altıncı ayımda, kendimce ilginç gördüğüm bir hastayı vakasunumu olarak yazmıştım. Yazmıştım derken, psikiyatriden, bizim nöroloji kliniğinerotasyona gelen bir arkadaşın yardımıyla ikimiz İngilizce olarak ve çatlak bir dille deolsa vakayı yazmıştık.

Page 16: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 16/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Hemen ertesi gün bir uzman ve iki öğretim üyesi profesör bana haber göndermişti:“Bizim adımızı da yazsın o makaleye, ben hastayı acilde görmüştüm…” Bir diğeri de“Ben hastaya yoğun bakımda vizit yapmıştım.” diyerek isimlerini eklettirdiler. Banaters gelmişti bu durum. Çünkü o zamana kadar öğrendiğim, bir makaleye adının

 yazılması için çalışmanın hazırlanması, verilerin değerlendirilmesi, sonuç çıkarımı ve yazımda emeklerinin geçmesi gerektiğiydi. Neredeyse hastayı sokakta önceden gören bir öğretim üyesi de adını yazdıracaktı. Hiçbir yerde emekleri olmadığı için yazmak istememiş ve dik başlılık yapmıştım. Acaba bu muydu dik başlı demelerinin nedeni?

 Ama yazmıştım isimlerini. Bir vaka sunumuna göre yedi yazarlı olması çok dikkatçekiciydi. Üstelik geçen zaman içerisinde o vaka yayınlanmak için birçok dergiye gittiama kabul edilmedi. Gençlik heyecanı ile yazdığım olgu sunumundan literatürde

 yeterince vardı ve aslında o kadar da yeni bir vaka değildi. Ama adını yazdırmak içinistek yapanlar için bu da önemli değildi.

 Ya da beni dik başlı nitelendirmelerinin sebebi, tüm bunlardan ders almayıp,asistanlığımın üçüncü yılında Nörolojik Yoğun Bakım’a yatan hastaların arşivdetoplanmış ve çürümeye terk edikmiş bilgilerinden yararlanmak için yoğun bakımsorumlusu olmayan kumral hoca ile yaptığım, beyin kanaması olan hastaların sağkalım ve sakatlığı seyri üzerine vücut ısısı etkisi hakkındaki çalışmam mıydı? Öyle

 ya… Bu çalışmayı yaptığımı öğrenen ve kendisinin bilgisine güvendiğim, saygıduyduğum yoğun bakımdan sorumlu hoca, sağduyusundan uzak şekilde, beni yoğun

 bakımın önünde çok rezil edici bir şekilde haşlamıştı: “Bizim iznimiz olmadan, bukliniğin parçası da olsan, yoğun bakım hastalarının dosyaları üzerinde araştırma

 yapamazsın. Ya da bizim adımız da yazacaksın… Hastaları biz takip ettik çünkü...” Buuyarıyı bana yapan da asistanlığım süresince bilimsel bilgi yaklaşımını kendime

model aldığım bir bayan öğretim üyesiydi. Çok kırılmıştım ve hatta çok çok kırılmıştım. Ama anlaşılan onlarda kırılmaktan fazlası olmuştu. Ben bir asiydim, dik 

Page 17: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 17/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 başlıydım. Kendi kendime işler yapıyordum. Evet, kesin buradan çıkmıştı asilik.Başka nereden olabilirdi ki…

 Ya da aynı öğretim üyesinin Türkiye’de ilk kez, tarafımdan hazırlanan MultipleSkleroz web sayfasında kendi adı olmadığı için Ana Bilim Dalı başkanına beni şikâyetetmesi ardından mı “kendi başına iş yapar” olmuştum. Üstelik sonradan onun adınıda web sayfasına eklemiştim ama aynı kişi ortak iş yapıyoruz deyip, eşek gibiçalıştırdıkları ve istatistiklerini dahi yaptırdıkları bir araştırmaya adımızı yazmak şöyle dursun, teşekkür bile etmediler yazıda. Ya da tamamen benim verilerinitoplayıp, analiz edip Türkçe yazdığım bir makaleyi, sadece İngilizceye çevirdiği içinkendini birinci isim yazan ve yanında da başka bir hocayı ekleyip, araya benim adınısıkıştıran hocaya mı bir şey yapmıştım? Yapmamıştım bir şey… Olsun deyip içimeatmıştım bu tavırları. Başkaldırmamıştım.

“Asi” diye nitelendirilmemin sebebi bunlar olmalıydı. Ya dik başlılık? O da bunlardançıkmış olmalıydı. Ama “dik başlılık, kendi başına işler yapma” kötü müydü?Üniversitede akademik kariyer yapacak kişi bu özellikleri taşımamalı mıydı? Kendi

 başına fikir üretip bir şeyler yapmamalı mıydı? Bunlar olmaz ise yeni fikirler farklı bakış açıları nasıl doğabilirdi üniversitelerde? Bunlar olmadan, koyun sürüsündennasıl ayrı kalınabilirdi…

Bu karmaşık düşünceler içerisinde, bayan hocamın söylediklerinin yarattığı derin birçöküşle son bir kez dekanı ve ardından da rektörü ziyaret etmeyi planladım. Belkionlar derdime çare olabilirdi. Belki mantığı iyi çalışan benim gibi birine denk gelirdim ve şansım dönerdi. Dekana ulaşmak rektöre nispeten kolaydı. O gün dekanla

Page 18: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 18/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

görüşüp sürenin bittiğini ama akademik kurulun klinik içindeki kavga nedeni iletoplanmadığını, üniversite ile ilişiğimin kesileceğini, bana yardımcı olmasını ricaettim. Ama “Ben sizin kliniğin içişlerine karışmam” diyerek karamsarlığımı devamettirdi. Bu da ilginçti. “Kliniğin iç işleri…” Her şeye burunlarını köküne kadar sokandekan ve rektörler, bu duruma karışmamayı tercih etmişlerdi. Belki daha önce

pisliklere daldırdıkları burunları hassasiyetlerini kaybetmişti ya da koku alamazolmuşlardı.

 Ama rektöre ulaşmak o kadar kolay değildi. İlk randevu alma girişimlerim bayındırlık  bakanlığından randevu almaktan zor oldu ve başarısızlıkla sonuçlandı. Tekrar tekrararamamla beş gün sonraya randevu alabildim. Beş gün, beklemek için çok uzun,

 bitmeye başlayan sürem içinse çok kısa bir zamandı.

Beş gün geçti ve rektörlüğe gittim. Rektörün odası üst kattaydı. Yaz sıcağında içerisiepey serin, hatta soğuktu. Belki de ben heyecandan, salınan adrenalinden damarlarım

 büzüşmüş ve üşümüştüm. Üst kata çıktım ve geldiğimi sekretere söyledim. “Saat

13:00’da randevum vardı” diye ekledim. “Buyurun oturun. İçeride bir misafiri var”dedi. Zaman akışı yine yavaşlamıştı... Sonra, ahşaptan yapılmış, yüksek tavanlı eskiİzmir evlerinde olan odalara benzer odanın kapısı açıldı ve bir genç odadan çıktı.Sekreter, o çıkınca kapıya yanaşarak. “Dr. Sultan Bey geldiler” dedi ve ardından banael işareti ile içeri girebileceğimi ifade etti. Girdim ve masanın önündeki koltuklardan

 birine oturdum. Ben otururken, rektörün önünde bir ajanda açıktı ve bir şeyler yazıyordu. Sonra birden “Buyurun sizi dinliyorum” dedi. Sanki yüzüme hiç bakmamıştı ya da ben öyle algılamıştım. Ajandasına bakıyordu. Ya bir şey çiziyordu ya da benim söylediklerimi not alıyordu.

Daha önce bir rektörle hiç görüşmemiştim. Rektörler toplantılarında vali, il garnizon

komutanı ile bir arada oturduklarını biliyordum. Protokolde hep yüksek  yerlerdeydiler. Kendilerine ait fildişi kuleleri vardı. Sağdan soldan duyardık: “Falankişi, rektör seçilince 500 kişiyi kadroya aldı. Hepsi kendi adamları... Falan rektördincileri alıyor. Falan rektör Alevileri yolluyor, Hıristiyanları tercih ediyor…” Gerçi buduyduklarımın zamanla gerçek olduklarını gözlerimle de görecektim.

Belki de rektörlerde olduğunu düşündüğüm güç beni heyecanlandırmıştı. Belkimucizevî bir çözüm oluştururdu. Durumu bizim nöroloji kliniğindeki öğretimüyelerine ve dekana anlattığım gibi rektöre de aynen anlattım. Fark ettim, benkonuşurken ajandasına hala bir şeyler yazıyordu. Bir an aklımdan geçirdim: “Herhalde ziyaretçisi fazladır, olan biteni hatırlamak için notlar alıyor…” Ama beni hiç

dinlemeyip kafasına göre o haftaki programını da yazıyor olabilirdi. Bir ara yazmayıkesip, ince, Erbakan benzeri kestiği bıyığı altından:

—Sizin klinikte fazla uzman var. Bu aşamada sizin kliniğe uzman almayıplanlamıyoruz”

Bu sefer bir anda donup kaldım. Çünkü son 1–2 aydır aldığım olumsuz yanıtlardanolsa gene şaşırmazdım (Bir yıl kadar geçmeden ülküsü olmayan bayındırlık makamındaki aynı rektör görevdeyken, AKP hükümete gelince, sıradan bitiren üçnöroloji asistanı kısa sürede üniversite kadrosuna uzman olarak aldılar. AKP

kadrolaşacak diye!)

Page 19: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 19/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Sözüne devam ederek:—Kliniğin iç işlerine karışmak da istemem” diye tamamladı. Oysa o, üniversitedeki enüst iradeydi ama karışamıyordu Tıp Fakültesi Nöroloji kliniğine… YÖK yasalarınagöre suç sayılan, akademik kurulun toplanmaması gibi bir olay oluyor ve rektörkarışmak istemiyordu. Sen kimdin ki? Ne iş yaparsın? Bayındırlık bakanlığında kapıcı

mısın?

Rektörlükten ayrılırken artık tüm umutlarım tükenmişti ama yine de belki fikrideğişir umuduyla, özgeçmişimi içeren bir dosya bırakmıştım ona. Bu iş olmayacaktı.

 Asistanlığıma başladığım üniversitede akademisyenliğe devam ettirilmeyecektim.

Tüm bunların ardından kliniğimizdeki Ana Bilim Dalı başkanına gittim. Durumuanlattım. “Sen Manisa Celal Bayar’a git orası İzmir’e yakın, oranın başkanı beni sever.Ben rica ederim” dedi. Kabul ettim. Ege Üniversitesi olmazsa Manisa olsun. Enazından akademisyenliğe devam ederim diye düşündüm.

Page 20: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 20/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Denize Düşen Yılana Sarılır!

Manisa Celal Bayar Üniversitesi ve benim yaşadığım İzmir’in ilçesi Bornova birbirineadeta komşu yerlerdi. Hatta üniversite, İzmir sınırına yerleşikti. Zaten öğretimüyelerinin çoğunluğu İzmir-Bornova’da yaşıyor, çalışmak için sabah servisleri ileManisa’daki üniversiteye gidiyorlardı. Kendime ait aracım olmadığından, yaklaşık 20-25 km olan Bornova-Manisa Celal Bayar arası yolu her sabah otobüslerle almak zorundaydım.

Manisa’daki üniversite hastanesine ilk gidişim zor olmadı. Birbiri yanında üç bloktanoluşan bir hastanesi vardı. Bir üniversite hastanesine göre epey küçük bir hastanediye düşünmüştüm ilk gördüğümde. Belki bu düşünceye beni daha önce çalıştığım

 Atatürk Üniversitesi ve Ege Üniversitesi hastanelerinin yataklı birimlerinin çok büyük olması itmişti. Her neyse ben yine hazırlandığım kalın bir çalışma ve biyografiklasörü ile Celal Bayar Nöroloji bölümü başkanının yanına vardım. İlk görüşmede

 bana “Burada bir ay çalışın. Biz sizi tanıyalım size de bizi tanıyın. Dışarıdan başkalarının söyledikleri benim için önemli değil” demişti. Bugün gibi net bir sestonuyla hatırlıyorum bu ifadeyi. Verdiğim çalışma dosyasına bakarak “Çalışmalarınızçok güzel” dediğini de hatırlıyorum.

Page 21: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 21/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Beni kliniğe götürüp asistan ve uzmanlarla tanıştırdı. Bir hastaneye göre dar ve kalp-damar, nöroloji ve nöroşirurji hastalarının ortak yattığı bir koridordan geçip ensonunda seminerlerin verildiği ve asistan uzmanların dinlendiği bir odaya ulaştık.Ortam aslında sıcaktı. Beni de sıcak karşıladılar. Kısa sürede bu sıcaklık karşılıklı halaldı ve kaynaştık. Bu arada ben onların vizitlerine katıldım, seminerlerinde dinleyici

olarak bulundum hatta dergi saatinde beyin ödemi konusunda bir makale sundum.Epey hoşlarına gitti. Ancak benim klinik içi gözlemim bu kadar olumlu değildi. Çok azsayıda yataklı birimleri vardı. Yatırdıkları hastalar arasında basit denilen “yüz felci”hastaları bile vardı. Bunu garipsemiştim. Çünkü bu hastaların kalitesi vehastalıklarının ortaya çıkardığı problemlerle asistan eğitimi yapılıyordu. Bu asistanlarda eğitim ve çalışmalarının sonunda nöroloji uzmanı olarak görev alıyordu. Büyük üniversitelerle karşılaştırıldığında, görülen hastaların oluşturacağı tecrübe ve hastaçeşitliliği yeterli sayılmazdı. Bu nedenle pek de istekli değildim ama başka çarem de

 yoktu. Denize düşen yılana sarılır misali bir durum vardı ortada…

 Aradan bir ay geçti. Bir aylık çalışma ve tanışma planlamıştık... Bu süre sonundasabırsızlıkla verilecek kararı bekliyordum. Manisa Celal Bayar Nörolojide Ana BilimDalı başkanı dosyamı akademik kurula sunacağını ve diğer kişilerin de onayını

Page 22: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 22/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

isteyeceğini, bu arada kadro sorunu olduğundan devlette bir yerlere tayin yaptırmamın iyi olacağını, oradan geçişin daha rahat olacağını söyledi. Sözünüdinleyip Ankara’ya gittim. Sağlık Bakanlığının kapısını aşındırıp uzman olarak tayinistedim. Henüz, uzmanlık sonrasında mecburi hizmetin olmadığı zamanlardı… Herihtimale karşın, doğduğumum memleket olsun diyerek, Rize, Pazar devlet

hastanesine tayin istedim… Olmaz olmaz diye düşünürken bir hafta sonra tayin yazısıgeldi. “On beş gün içinde görev yerinize ulaşmanız gerekmektedir, Yer: Rize Pazardevlet Hastanesi…”

Bu arada Manisa ile olan bir aylık bekleme süresi üzerine iki hafta eklendi ve hocayıaradım.—Hocam merhabalar. Müsait misiniz? Dr. Sultan ben…—Evet…—Herhangi bir karar çıktı mı acaba akademik kuruldan? Bana bu hafta toplanacağınısöylemiştiniz de…

—Biz arkadaşlarla görüştük.

Sana şimdilik yeşil ışık yakmıyoruz. Kadro sorunu var. Sen istersen Pazar devlethastanesine git. Daha sonra, kadro ayarlayabilirsek biz belki seni çağırırız.—A… ma… Hocam… Siz!—Arkadaşlar, bizim kendi üniversitemizde yetiştirdiğimiz birisini alalım, diyor. Bizimüniversite ekolümüzle yetişmiş birisi. Onların dediklerini de dikkate almalıyım.—Tamam hocam… Teşekkürler… Sağ olun.

 Artık Manisa umutları da tükenmişti. Oysa karşılama, bir ay içindeki karşılıklıizlenimler ve mesajlar, bu durumun tam tersiydi. Nasıl böyle olmuştu ki? Birazumutsuzluk biraz gerginlikle tekrar cep telefonumu aldım ve Cumhur hocamı aradım.

Page 23: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 23/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Hocam şimdi az önce Manisa’daki hocamla ile görüştüm. Bana “Sana yeşil ışık  yakamıyoruz” dedi. Bu nasıl olur? Çok umutluydum ben…—Tamam, Sultan, bir dakika ben doktor hanımı arıyorum.—Tamam hocam… Sağ olun.

 Aradan iki dakika geçmedi herhalde. Benim telefonum çaldı. Arayan Cumhur

hocamdı:—Kendisiyle görüştüm. Diyor ki “Onun için dinci bir gruba dâhil diyorlar, ben onu buraya alamam.”

Bir anda ne olduğumu anlamadım. Şaşırdım. Öfkelendim. Kızardım, bozardım.

Beynimin ilkel kısımları herhalde en şiddetli çalışmasını gösterdi. Hiçbir şey 

diyemedim. “Tamam, hocam” diyerek telefonu kapadım. Kapamamla Manisa CelalBayar Nöroloji Ana Bilim Dalı hocasının cep numarasını çevirmem bir oldu.

—Hocam, Cumhur Bey ile görüştüm. Ona beni, bir dinci gruba dahil olduğum içinalmadığınızı söylemişsiniz. Buna nasıl inanırsınız? “Siz bizi tanıyacaksınız, biz deseni” demiştiniz. Böyle bir şeye nasıl inanırsınız! Bunu Ege Üniversitesi nörolojiden

 birisi uydurdu. Size iletti…—Ben böyle bir şey söylemedim, diye ekledi. İnanmamıştım:—Az önce Cumhur Bey ile görüştüm. Böyle demişsiniz hocama…—Yok, ben öyle bir şey söylemedim, dedi ısrarla…

 Artık epey öfkelendiğimi kendim de fark ettim ama bana açık açık yalan söylendiğinihissettiğimden kendimi dizginlemeyi düşünmedim bile.

Page 24: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 24/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Ya hocam… Buna nasıl inanırsınız? Bunu söyleyenleri ve yayanları mahkemeye vereceğim. Başka yolu yok gibi görünüyor. Bu iftira üzerimde kaldı. Öyle biri olsamüzülmeyeceğim. Hani deşifre oldum, beni almadılar deyip bir kenara çekileceğim amaöyle bir grupla ilişkim olmadığını biliyorum. Siz de mahkemede şahit olacaksınız, sizekimin bunu aktardığını söyleyeceksiniz.

—Yapma. Keskin sirke küpüne zarar... Sen sakin ol. Tayinin çıkmış. Sen Rize Pazardevlet hastanesine git. Biz seni durum sakinleşince oradan çağırırız…

Bu beni daha da öfkelendirdi. Bu söylediğinden, söylediklerimi onaylamadığımıanlamıştım ama açık olarak söylemiyordu. Ben yine konuşmasının arasınasıkıştırdım:—Başka yolu yok. Mahkemeye başvuracağım.—Bak… Daha geçen ay buradan iki kişiyi… Hatta gözde doçent olan biriniuzaklaştırdılar. Afyon üniversitesine gitti. İstersen oraya git, diye tavsiyede bulundu.

 Ama bu sözlerinden “Sen bir dincisin. Dinciler oraya gitti, kabul edildiler. Sen deoraya git. Seni de kabul edebilirler” gibi bir anlam çıkıyordu. Ben yine “mahkemeye

 başvuracağım” dedim ve telefonu kapattım. Dış kapıya baktım. Sokağa çıkıp önce biravukat bulacaktım. Çıktım. Epey yürüdüm. Biraz avukat tabelalarına bakıp hiçbir

 yarar sağlamayacağını düşünerek eve döndüm.

Eve geldiğimde biraz daha sakindim. En iyisinin “bir meslektaşına iftira atmak”suçunu tabip odasına bildirmek olacağını düşündüm. Öyle de yaptım. Tabip odasınagittim. Odanın avukatı ile ücretsiz görüştüm. Durumu anlattım. Yazılı anlatmamıistedi.

T.C.

 İZMİR TABİP ODASI YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞINA İZMİR 

1995 yılı, Kasım ayında TUS sınavıyla Nöroloji Asistanlığı yapmak için Ege Üniversitesi Nöroloji ABD çalışmaya başladım (EK1). Bu dönem içerisinde birçok yurt dışı ve yurt içi yayımlarımızoldu, Nöroloji alanında başarılı çalışmalarımızdan dolayı ödül de aldık (EK2). 20.11.2000 tarihinde EgeÜniversitesi, Tıp Fakültesinden Nöroloji uzmanlığımı aldım (EK3). Uzun dönem birlikte çalıştığım, Ana Bilim dalı başkanı sayın Prof.Dr.C.E tarafından akademisyenliğe devam etmem için Nöroloji Ana Bilimdalında kalmam istendi. İki ay kadar klinikte Nöroloji Uzmanı olarak çalıştım. Bu arada dekanlıktankadro istekleri oldu. 3 ay geçmesine rağmen kadro olmadığı gerekçesiyle bekledim. Ancak, uzmanlık  sınavı sonrası olan uzatmalarımın ikisini (2’şer aydan toplam 4 ay) kullandığımdan, tekrar uzatma iznialınması gerekti. Bunun verileceği tek yerde Akademik kuruldu. Fakat o dönemde öğretim üyelerinin bir  grubunun ana bilim dalı başkanı Dr.E’le, kliniğin işleyişi nedeniyle olan tartışmaları sonucu Akademik kurul 3 ay toplanamadı. Uzatmamın yapılması için dekan Dr.A.E ile, rektör Prof.Dr.Ü.B ile bireysel olarak görüşmeme rağmen, uzatmam yapılmadı ve daha önce nöroloji kliniğinde hiç olmamış (daha önceuzmanlığını alan herkes, uzatmalarını kullanmıştır) bir şekilde 2 ayda maaşım kesildi. Bir ay ücret almadan devam ettim ve 15.3.2001’de açıkta kaldığım için ayrılmak zorunda kaldım.

 Dekanla görüşmemde, hiç bir yetkim ve yaptırımım olamayacağı halde akademik kurulu benimtoplamamı söyledi. Ana bilim dalı başkanı karşısında olan grupla tek tek görüşmelerde adeta bir inatlaşmayla, kanuni olarak yapılması gereken ve YÖK kanununa göre yaptırımlar gerektiren, akademik kurul toplantısı bir türlü yapılamadı. Ege Üniversitesi rektörüyle yaptığım görüşmede, uzatmalarımınbittiğini ve kurulun toplanmadığını, bu konuda yardımcı olmasını rica ettiğimde; bunun olamayacağını,kliniğin iç işlerine karışamayacağını, kendilerinin bunu halletmesi gerektiğini belirtti. Sorunu benimhalletmem gerektiğini söyledi. Bu arada Nöroloji Ana bilim dalı öğretim üyelerinin başkan dışındatamamı, kanuni olarak suç olan; devamlı yapılan asistan eğitimleri, seminer ve bilimsel toplantıların hiçbirisine katılmama ve protesto kararına devam ettiler. 3 ay kadar bu eğitimden çekilme devam ettiğihalde, klinikte asistanların eğitimi-öğretimi aksadığı halde, YÖK’ün bir üniversitesinde, Ege ÜniversitesiTıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim dalındaki bu şahıslara hiç bir yaptırım uygulanmadı.

 Bu dönemde, 1980’li yıllarda siyasi görüşünden dolayı üniversiteden uzaklaştırılan, 3.5 yıl 

beraber çalıştığım, TÜBA üyesi ve saygın bilim adamı, Prof.Dr.C E’in beni akademisyenliğe alma içinçaba göstermesi nedeniyle bana karşı da tavır aldılar ve bahsettiğim siyası düşüncesinden yararlanmak için, beni tam tersi karşı görüş olabilecek “dini bir gruba dahil ve eşiminde kapalı (!)” olduğu şeklinde

Page 25: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 25/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

bir yalan/iftira/hakaret ortaya attılar. Bu kişilerin değişik zamanlarda, Aralık 2000-Ocak 2001 tarihleriarasında, Ana bilim dalı başkanına giderek “dinci bir gruba dahil birisini uzman olarak almaması” yönünden baskıları ve söylemleri olmuş. Daha sonra gelişen Celal Bayar Üniversitesine başvurumda aynı problem olması sonucu, Prof.Dr.C. E’nin Ağustos 2001’de bana ifadesiyle bu kişiler:

 Prof.Dr.S. B, Prof.Dr.N.A, Doç.Dr.A.S,

 Doç.Dr.H.Ş, Doç.Dr.N.Ç, Doç.Dr.H.K olduğunu öğrendim. Ana Bilim dalı başkanı Prof.Dr.C,, bu konuda ellerinde bir kanıtları varsa getirmelerini, o

 zaman akademik kadro isteminde bulunmayacağını belirtmiş. Bu tarihlerde, Ana bilim dalı başkanı beniçağırarak, bu söylenenlerin doğru olup olmadığını sordu. Bende açık bir dille bunun doğru olmadığınıbelirttim. Oysa benim yaşantım, Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlığım 5 yıl aynı yerde çalıştığımarkadaşlarımca bilinmekteydi. Bahsedilen kişi ile ve gruplarıyla en ufak aktif ya da pasif ilişkim ya dakatkım olmamıştı. Yaşamım boyu, benim için tek doğru yol bilimdi ve hayat felsefem açısından bu yaşımakadar hiç bir siyasi, dini görüş ve grupla bağlantım olmadı. Bunu Sayın Ana bilim dalı başkanı dabilmekteydi. Bu iftiraları Dekan beye ve rektöre ilettiklerini ve bu nedenle uzatma isteğime en ufak bir çaba göstermediklerini daha sonra öğrendim. Daha sonra, Ege Üniversitesinden 15.3.2001’de ayrıldım. Bu olaylar ve ana bilim dalı başkanına alınan tavırdan dolayı o da istifa etti.

Olaylar bununla da kalmadı. Nisan 2001 sonlarına doğru, Manisa, Celal Bayar Üniversitesi,

 Nöroloji Ana Bilim dalı başkanı olan Prof.Dr.D.S ile görüşerek, (resmi bir kadro açılmamıştı)başvurdum. Kendileri, tanımak için 1 ay Nöroloji ana bilim dalında çalışmamı önerdiler. Bir ay gönüllü-ücretsiz çalıştım. Ancak, açıkta olduğum için resmi bir kadroya geçmem gerektiği ve daha sonra resmi bir  yazı ile istek yapılıp Celal Bayar Üniversitesine geçebileceğim belirtildi. Sağlık Bakanlığına Başvuruptayinimi istedim. Tayinim çıktı (EK4). Daha sonra Prof.Dr.S, konuyu kendi akademik kurullarına götürdü ve Kurul kararı sonucu olarak bana yeşil ışık yakamayacaklarını, arkadaşlarının istemediğinibelirtti. Tatmin edici bir cevap değildi. Çünkü, zaman geçmesi gerektiğini ve belki daha sonraolabileceğini ifade etti. Prof.E’le tanıştıkları için, görüşmesini ve alınmama nedenimi öğrenmesini ricaettim. Prof. E’ye alınmama gerekçem olarak “dini bir gruba dahil” olduğumu duyduğunu ve bu nedenlealamayacağını, bunun dekan ve rektörle arasında soruna neden olacağını belirtti. Aynı gün, Prof. Dr. D.S ile bizzat telefon görüşme ile öğrendim ki sebep benim “dini bir gruba dahil” olmammış. Egeüniversitesindeki karşı ekibin yalanı/iftirası oraya da ulaşarak benim önüme engel olarak kondu.

 Bu dönemdeki ruhsal sıkıntılardan dolayı bedensel olarak da zarar gördüm ve 3 Nisan 2001’deağır bir yüz felci geçirdim (EK5). Bütün bu olumsuzlukları bir mektupla, Haziran 2001’de YÖK başkanı sayın Prof.Dr.Kemal GÜRÜZ’e ilettim (EK6). Ancak, herhangi bir yanıt tarafıma iletilmedi.

Temmuz 2001’de Ege Üniversitesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı başkanlığına, Dr.E’in istifası sonrası seçilen Prof.Dr.A.Ü’ye giderek, bu söylentilerin devam ettiğini ve öğretim üyelerini uyarmalarını, yoksa hukuksal girişimlerde bulunacağımı belirttim. Böyle bir girişimin herkese zarar vereceğinibelirterek, yapmamam gerektiğini ve öğretim üyelerinin böyle bir şey söyleyeceğine inanmadığı söyledi. Konuşma içinde de, yanımda bulunan eşimi “şimdiye kadar kapalı” bildiklerini belirtti! Daha sonra, yukarıda ismi bulunan öğretim üyelerinden bazılarını bu konuda bilgilendirdiğini (!) öğrendim.

 Bu arada başvurduğum, SSK Bozyaka/İZMİR’de Nöroloji Klinik şefi Doç.Dr.M.G’ye ve Aydın, Adnan Menderes Üniversitesi Ana bilim dalı başkanı Doç.Dr.A.A’ya aynı iftiranın ulaştırıldığınıöğrendim. Bürokratik işlemlerden dolayı bu yerlere çalışmaya başlayamadım. Bu kişilerle görüşmemde, söylentilerin kendileri üzerinde etkisi olmadığını öğrendim.

Yapılan bu tür davranışların meslek ilkeleri içinde olmadığını, maddi ve manevi olarak zarar  gördüğümü, kendimin çizdiğim akademik çizginin tamamen bahsettiğim kişilerce değiştirildiğini ve geleceğimle oynandığını, bu günkü ortamda tarafı olduğumu iddia ettikleri kişilerin “irtica” kapsamındaolduğunu, bunun beni çevremde de küçük düşürdüğünü, dolayısıyla adı geçen Ege Üniversitesi, Nöroloji

 ABD’da çalışan; Doç.Dr.N.Ç, Prof.Dr.S.B, Prof.Dr.N.A, Doç.Dr.A.S, Doç.Dr.H.Ş, Doç.Dr.H.K’dan şikayetçi olduğumu belirtir, adı geçen kişilerin meslek ahlakı yönüyle değerlendirilmesi ve gerekliişlemlerin yapılması dileğiyle bilginize arz ederim.

Saygılarımla.

 Dr.Sultan TARLACI  Nöroloji Uzmanı

 Yazdım verdim ve iki hafta sonra yanıt geldi. Benim için anlamsızdı:

“Şikâyet dilekçenizde belirttiğiniz kişilerden Cumhur Ertekin ile görüşülmüş ve

konu ile ilgili kanıt belgesi sunmanız gerektiği yargısına varılmıştır.” 

Page 26: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 26/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Belge! İftiranın belgesi? Rüşvetin belgesi bazen bulunabiliyor ama iftiranın belgesininnasıl bulunabileceğini o gün bugün öğrenemedim!

Benzer bir dilekçe ve şikâyet yazısını YÖK başkanı Kemal Gürüz’e gönderdim (KemalGürüz, 6 Aralık 1995 tarihinde YÖK Başkanı seçilmiş. Daha sonra aynı göreve,

Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kere atanmış. 7 Ocak 2009 tarihinde Ergenekonsoruşturması kapsamında gözaltına alındı. 28 Şubat Soruşturması kapsamında 25Haziran 2012 tarihinde tutuklanarak Sincan Cezaevi'ne gönderildi). İadeli taahhütlügönderdiğimden alındı notu dışında bir yanıt alamadım:

Sayın Prof. Dr. Kemal Gürüz,

 Düşünce ve yaşadıkları anlatabilmem için bu mektubu uzun tutmak zorunda olduğumu belirterek 

 sabrınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

20.11.2000 tarihinde Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesinden Nöroloji Uzmanlığımı aldım. Uzundönem birlikte çalıştığım, Ana Bilim dalı başkanı ve TÜBA üyesi sayın Prof.Dr.Cumhur ERTEKİN tarafından akademisyenliğe devam etmem için Nöroloji Ana Bilim dalında kalmam istendi.

… 

Page 27: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 27/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i Isparta’nın dikenli gülleri…

Hemen her gün üniversitelerin internet sayfalarına bakıyor ve kadro açıpaçmadıklarını inceliyordum.

 Asistanlığımda abone olduğum  Neurology dergisinin arka sayfalarında yer alan,nöroloji uzmanı arayan Amerika’daki hastanelerin ilanlarına bakıyordum ancak, yurtdışı beni endişelendiriyordu. Evliydim ve yurt dışına gittiğimde uzman olarak hemen

 başlayamıyordum. Hatta pratisyen hekim olarak da çalışamıyordum. Her şeye adetasıfırdan başlamak gerekiyordu. Böyle durumda işi olan eşim de her şeye yeniden

 başlayacaktı. Dolayısı ile akademisyenliği yurt içinde yapma arayışlarına gidiyordum.

 Ama Ege Üniversitesindeki uzatmam yapılmadığından adeta kıç üstü düşmüş ve işsizkalmıştım. Artık günlerim evde, telefon başında geçiyordu. Yakın çevredekiüniversiteleri arayarak nöroloji uzmanına ihtiyaçları olup olmadığını soruyordum.

 Afyon Kocatepe Üniversitesini aradım. Bana “Hemen dosyanı al gel... Bizimuzmanımız yurt dışında… Birine ihtiyacımız var” dediler. Ama bu deyiş beni çok çabuk vazgeçirdi. O sırada internette dolaşırken Isparta Süleyman Demirel

Üniversitesi web sayfasında bir nöroloji uzmanı kadrosu açıldığını gördüm. “Evet,Isparta…” diye düşündüm ve ertesi gün otobüse binip Isparta nöroloji başkanının

Page 28: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 28/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 yanına ulaştım. Sıcak bir karşılamanın ardından bana “Aslında bu kadro isteğini biz yapmadık. Yani bundan bizim haberimiz yoktu. Gazetede gördük.” Deyince ağzım birkarış değil üç karış açık kaldı. Daha “öyle mi?” demek için ağzımı kapamaya fırsat

 bulamadan:

— Dekan kadro açmış. Spor hekimliğinde uzman bir bey var. Eşi Hacettepe’den yenimezun bir nöroloji uzmanı… Onu buraya almak için kadro açmış.

O anda ne düşüneceğimi bilemedim ya da ne söyleyeceğimi… Zaten Isparta’yı pek sevmemiştim. Bir zamanların cumhurbaşkanının memleketi de olsa küçük şehirgörünümü vardı. Tek güzel yanı şehre girerken yeni yapılan ağaçlandırılmış alandı.Ha bir de çok modern üniversite hastanesi. “Aman, ne olacak burası da olmazsa ne

 yapayım.” Diye düşünürken başkan, sözüne devam etti:— Ama dosyan iyi… Seni daha önceden bizim Hasan da biliyor. Seni almak isteriz.

Bu “Seni almak isteriz” lafı bana hemen bir savaş izlenimi verdi. Habersiz açılan birkadro için Ana Bilim Dalı başkanı ile dekanın arenada savaşı…

Bu savaşta gladyatörlerden biri olacağımı o anda anlamıştım ya da içime doğmuştu.

Ne olabilirdi ki? Zaten buraya gelene kadar bütün uzuvlarımı kesmişlerdi. Geride bir başım ve onu taşıyan gövdem kalmıştı. Arenada başımı kaybetsem ne çıkardı? Hiçbirşey... Savaşı kabul ettim ve dosyamı ilgili personel işlerine vermem gerektiği söylendi.Dosyayı verdim.

Bana İngilizce ve bilim sınavı yapılacak tarihleri bildirdiler. Ardından aynı gün

İzmir’e döndüm. Daha sonra yabancı dil sınavı için verilen tarihte sınava girdim vesınavdan geçer not aldım. Ertesi gün de on sorudan oluşan yazılı bilim sınavı yapıldı.

Page 29: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 29/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Sınav o kadar iyi geçti ki, soruları kendime ben hazırlasam, o kadar iyihazırlayamazdım. Sınav sonrası on beş gün içinde sonuçları beklemek üzere İzmir’edöndüm.

 Ancak sınav sonuçlarının açıklanacağı tarih gelmesine karşın personel işlerine telefon

ettiğimde, sonucun açıklanmadığını söylediler. Bir hafta sonra tekrar aradım. “Dekanşehir dışında… O gelince sonuç belli olacak” dediler. Oysa YÖK yasasına göre iki haftasonra sonuç bildirilmeliydi. Bu durum, arenada zaten beklenen bir şeydi. Bu arada -sonuç belli mi diye- nöroloji Ana Bilim Dalı başkanını aradım. “Dekan bastırıyor”diye yanıt verdi. Aslanlarını arenaya sürmüştü. Çünkü benim hem yayınlarım hem de

 bilim sınavımdan aldığım puan belirgin olarak diğer adaydan yüksekti.

 Aradan üç-dört gün geçmedi ki personel işlerinden beni aradılar: “Doktor Bey, sınav sonuçları açıklandı. Ancak rektör bey iki kişiden hangisinin alınacağına karar

 veremedi. Sizlerin bir sözlü sunumunu istiyor. Ondan sonra karar verecek. Salı günü

saat 10.00’da burada olun…”Bu kadar da olmazdı. Rektör karar verememiş(!) Neye bakıyordu ki… Puanlar

 belliydi. Yayınlar ve sayıları belliydi. Bunlar objektif sayılardan oluşmuyor muydu? 3,2’den daha büyük değil miydi?

İnternete girip rektörün e-posta adresini buldum ve bildiklerimi yazdım:

 Sayın Prof. Dr. M. Lütfü ÇAKMAKÇI, Süleyman Demirel Üniversitesi web sayfasında e-pota adresinizi gördüğüm için sizeyazma gereği hissettim. Rektörlüğünüzün en son açtığı, Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı için Yardımcı Doç. öğretim üyesi kadrosu için başvurmuştum. İngilizce ve Bilim sınavına katıldım. İngilizceden 72 ve bilimden 74 geçer not aldım. Ancak, daha

sonra edindiğim duyumlara göre, benimle birlikte aynı kadro için başvuran arkadaşsınav sonucuna, sınav sorularının ana bilim dalınca bana verildiği gerekçesiyle

Page 30: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 30/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

itiraz etmiş. Oysa ana bilim dalı başkanını bir başvuruda dosyamı verirken gördümbir de sınav sırasında. Ve bu arada dekanlık da diğer başvuran kişinin alımı içinısrar ediyormuş. Bu söylentilerin geçek olup olmadığını bilmiyorum ama gerçektenüzücü. Lise 1. sınıftan bu yana kendi mesleğine yönelmiş, Tıp fakültesini dönembirinciliğiyle bitirmiş, TUS sınavında çok yüksek bir puanla ilk tercihime giren kişi olarak ve asistanlık dönemimde alanımızla ilgili saygın dergilerde 10 yurtdışı yayın

ve 7 yurt içi yayın yapan birisi olarak bu söylentilere gerçekten çok üzüldüm. Ve buCuma günü, bütün bu söylentiler üzerine, puanlarımız eşit olduğundan (!) ve kararverilemediğinden tekrar çarşamba günü, sizin önünüzde istediğimiz bir konuyuanlatmak için beni çağırdılar. Yer, saat ve ne ile anlatılacağını belirtmediler. Bilimsel objektiflikle değerlendirilen, iki kişinin sınav sonuçlarının ve diğerdeğerlendirmelerin aynı olması mümkün olduğunu düşünmek zor.

 Bu nedenle ve bahsettiğim söylentiler nedeni ile çarşamba günü yapılacak sözlüsınava katılamayacağımı bildirir, mektubumu hoş görüyle karşılayacağınızıdüşünerek, sağlıklı günler dilerim.

 Saygılarımla.

Bu yazdıklarımdan rektörün ne hissettiğini bilmiyorum ve de önemsemiyordum da.Üç beş ay sonra, bir toplantıda ana bilim dalı başkanının bana “Ne yazdın rektöre?Küplere binmiş!” dediğini gayet iyi hatırlıyorum. Daha sonra öğrendiğim bilgi de,diğer başvuran kişinin üniversiteye alındığı ve bir yıl sonra kendi isteği ile ayrıldığı.

Page 31: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 31/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Yüzüme Batırılan ElektroMiyoGrafi İğneleri!

Kortizon başlamama rağmen yüz felcim dördüncü gününde daha çok ağırlaştı.Gözkapağım birazcık hareket ederken hiç kapanmaz oldu. Artık, yüzümün soltarafında en ufak bir hareket yoktu.

 Yiyecekleri ağzımda kontrol etmekte zorlanıyor, hemen sağ yanağıma doğru dilimleitiyordum…

Çok sevdiğim kolayı içmek, su içmekten daha zordu. Baloncukları sol dudağımdankontrol edilemez bir şekilde kaçıyordu. Pipet iyi bir seçimdi ve kola içmemi epey kolaylaştırmıştı. Dışarı çıktığımda ise güneş ışığı, tüm fotonlarının her birini, bir

toplu iğne gibi gözüme sokarcasına rahatsız ediyordu. En koyusundan bir güneşgözlüğü kullanmak, görmemi rahatlatmıştı. Bir nöroloji uzmanı olarak anladığım şey,hastalıklar kitaplarda yazdığı gibi değildi. Aynı zamanda hastaya empati yapmak bilehastalığa karşı hisleri ve hastalığın verdiği yetersizliği anlamaya yetmiyordu. Hastaolunmalıydı anlamak için…

İlk iki hafta boyunca yüzümde pek bir düzelme olmadı. Zaten olmasını da beklemiyordum. İkinci haftada asistanlık yaptığım ve kovulurcasına uzaklaştırıldığımnöroloji kliniğindeki ağabeylerimden birine gidip “Yüzüme bir EMG yapalım mı abi?En azından yüz sinirim ne kadar hasar var, öğreniriz” dedim.“Olur yapalım. Geç şöyle…” dedi.

Page 32: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 32/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 Yatağa uzandım. Önce elektrikli uyarılar geldi. Ardından eşek arısı sokar gibi iğneler battı yüz kaslarıma. Gözümü sıkmaya, ıslık çalmaya, dudaklarımı büzmeye, burunkanadımı kaldırmaya çalıştım. Cihazdan normalde yüz kaslarının hareketinden çıkanseslerden hiçbiri gelmedi. EMG yapan tecrübeli öğretim üyesi, “Total aksonaldejenerasyon” dedi. Bu, yüz sinirinin bıçakla kesilircesine tam olarak işinin bittiği

anlamına geliyordu.

Sonra teşekkür edip ayrıldım EMG yapılan odadan. Beş yıldır çalıştığım, gece nöbettesessizliğini hissettiğim boş koridorlarda dolaşırken, abla dediğim bir öğretim üyesigördü beni.

—Geçmiş olsun. Yüz felci olmuşsun. Şimdi nasılsın?—İyiyim. EMG’de total aksonal zedelenme çıktı.—eMaR çektirdin mi?—Yok çektirmedim.—Neden? Çektirseydin.—Tipik bir yüz felci… Hastalarıma çektirmiyorum. Kendime de çektirmedim.—Ya… Allah korusun. eMeS, meMeS olmayasın. Sen bir eMaR çektir bence.

Klinikten uzaklaşırken geçirdiğim beş yıldan ziyade son dört-beş ayda yaşananolumsuzlukları hatırladım ve aklımdan “bedenimi zedelediniz zannediyordum amaaslında daha büyük zedelenmeyi ruhumda yapmışsınız. Farkında değilsiniz. Ya dafarkındasınız ama umursamıyorsunuz.” diye geçirdim ve “akademik ortamda”olmayan bir iş aramak için evin yoluna koyuldum…

Kertenkelenin gövdesinden kopmuştum. Kendi kendime hareket etmem gerekiyorduama kaçan gövdeyi korumak için değil. Kendim için… Belki de daha çok beş parçayaayrılmış bir denizyıldızı gibiydim ve bir parçası olarak ben küçük de olsa başka birdenizyıldızı oluşturacaktım. 

Page 33: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 33/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Bir Yıl Sonra…

Küçük, özel bir hastanede nöroloji uzmanı olarak iş bulmuştum. Haftanın altı günüçalışıyor ve sadece Pazar günlerini kendime ayırıyordum. Daha doğrusuayırabiliyordum. O Pazar sabahı, tatil olan, değerli pazarlarımdan biriydi. Aynızamanda Pazar günü kahvaltı günüydü çünkü kalan altı gün eşim ve ben kahvaltı

 yapmazdık. Her Pazar olduğu gibi zevkle, hemen her şeyi içeren geniş bir kahvaltımasası hazırladım. Bu Pazar günlerinin klasiğiydi çünkü… Masaya oturdum ve eşimsanki beni yeni görüyormuşçasına yüzüme baktı… Baktı… Bu bakış, ilk görüşte aşktanhatırladığım bakış değildi. Daha çok “bir sorun var” türündeki bir bakıştı.

O bana bakarken ben de “ne var?” dercesine gözlerine baktım ve hemen ekledi “Seningözünde… Göz kapağında bir kasılma var. Yerken kapağın düşüyor. Sağ yana göreepey aşağı düştü. Şimdi dikkatimi çekti. Gözün mü sulanıyor?” diye bakışınınanlamını açıkladı.

 Aslında bu durumu uzun zaman önce ben de fark etmiştim ama diğer birçok hastalığın bıraktığı sekelleri bildiğimden, geçirdiğim yüz felci ardından bunuönemsememiştim. Yüz sinirim düzelirken, dudağıma gelmesi gereken sinirler gözkapağıma gitmişti. Bu nedenle yemek yerken, sadece ağzıma değil göz kapağıma dauyaran gidiyor ve göz kapağım bir şey çiğner gibi aşağı çekiliyordu. Bunun

farkındaydım ama eşimin fark ettiği diğer şeyi ben fark etmemiştim. “Gözünsulanıyor muydu?” deyince aklıma geldi. “Eh bir de o olsa ne olacak” diye düşündüm.“O” dediğim durum “timsah gözyaşları”ydı. Normalde dudaklarıma gelmesi gerekensinirler hedefini şaşırarak gözyaşı bezlerine ulaşmıştı ve yemek yeme esnasındadudağımı hareket ettiren sinir uyarıları aynı zamanda gözümü uyarıyor ve

 yaşartıyordu. Ya da daha nörolojik bir ifade ile “timsah gözyaşları” döküyordum.

“Timsah gözyaşları” ilk duyduğumdan beri aklıma takılmıştır. Günlük dilde “timsahgözyaşları” deyimini “Sahte ağlama, naz yapma ya da dikkat çekmek için ağlama”anlamlarında kullanırız ama yemek yeme sırasında olan, üstelik sadece sol gözümdenolan ağlamalarım sahte değildi. Eşime o gün naz yapmak gibi bir isteğim de yoktu.

Onlar, acı ifadesinin ürünü olmayan, yemek yemeye eşlik eden tükürük salgısı gibisalgılardı ve içlerinde ne sahte ne de gerçek bir duygu vardı. Belki de bu gözyaşları,geçmişte akıtmadığım gözyaşlarımın dışa duygusuz vurmasıydı. Çünkü ben hepgözyaşı dökmek yerine çabalayarak ter dökmeyi tercih etmiştim.

Page 34: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 34/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 Aklımdan uzaklaştıramadığım düşünce ise timsahların gözyaşı döküp dökmediğiydi.Daha doğrusu ağlayıp ağlamadığı... 1400’lü yıllardan kalma bir batıl inanca göretimsahlar insan yerken gözyaşı dökerlermiş.

 Aslında onların gözyaşları da acı, üzüntü ya da mutluluk gibi duygu içermeyengözyaşlarından… Belki gözyaşı bile değil… Bir yanılsama. Çünkü timsahların gözyaşıkanalı soluk borusu ile bağlantılıdır ve bu durum yemek yeme esnasında gözlerindeküçük hava kabarcıkları oluşturur. En azından benimkiler, duygusuz da olsa gerçek gözyaşıydı.

 Aradan geçen zaman içerisinde geçmişteki deneyimlerimle, AKP hükümetidöneminde, YÖK için başlatılan tartışmalara bir gazeteye yazı göndererek bendekatılmıştım. Katılmalıydım, çünkü olayın doğrudan tanığıydım.

Değişim fırsatı kaçmasın Radikal Gazetesi, 11/12/2003

Üniversite denilince hemen akla gelen ve çok tartışılan YÖK'te yönetim nöbet değiştirdi. Görev süresi dolan Prof. Dr.

Kemal Gürüz'ün yerine Prof. Dr. Erdoğan Teziç YÖK Başkanlığı'na getirildi.

Politikacılar 'koltuk sevdalısı' diye sunulurken, dekan ve rektörler gözden kaçar. Üniversitede laiklik karşıtıyaklaşımlar kabul edilemez, ama bu, değişim fırsatını tepmek anlamına gelmez

YÖK ve üniversitelerimiz, kendilerine ördükleri taş duvarlar arkasında dünyadan ve dışlarındaki rüzgârdan uzak kalmaya çalışıyorlar. YÖK yasa tasarısına esas karşı çıkış nedenlerini ideolojik-radikal kökten dinciliğin önünüaçmaya engel olarak göstermeye çalışıyorsalar da esas gayeleri, içinde bulundukları taştan kulelerin zarar görmesiniengellemeye çalışmak, bunca yıldır üniversitelerde ne yapıldığı ve nasıl yapıldığı tartışmasını başka bir zeminekaydırarak, kendilerine gelebilecek eleştirileri engellemeye yöneliktir. 'Manastır keşişleri' gibi yaşamaya devametmek istiyorlar çünkü.

Bugün, Türkiye'deki üniversitelerin iç yapılarına bakıldığında, bilim dışında pek çok şey yapılmaktadır -az da olsaözverili bilim insanlarına haksızlık etmeyelim. Kabile içi evlenme geleneği yürürlükteymiş gibi, öğretim üyeliklerineyakın akrabalar alınmakta ve bazı bölümlerde belirgin olarak bu durum dikkat çekmektedir. Kişilerin bilimselyeterliliklerine, üretkenliğine, düşünce sistemine bakılmaksızın, sadece uysal, söz dinleyen, çanta taşıyan, özgür 

Page 35: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 35/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 bilimsel fikirleri yeşertemeyecek taş duvarların içine, yeni kadro olarak alınmaktadır. Çünkü, hem bir birlerine benzer görünmek istemekteler hem de bir birlerine benzer kişileri kendi aile içlerine almaktadırlar.

İdeolojik-akademik yükseltme

Dışarıdan bakıldığında üniversite hocaları apolitik, derin bilgi sahibi, '-lojiler'i aşmış insanlar olarak görülürler. Oysahemen herkes gibi öğretim üyelerinin de politik, ideolojik ve dinsel görüşleri vardır. Hatta bu bireysel eğilimler,

ülkemizde çok iyi görüleceği gibi, grup psikolojisine dönüşür ve o üniversite kampüsünü bütünüyle etkisi altına alır.

Sonuçta da o üniversitenin bir '-lojisi' doğar. Bugün, ülkemizdeki her üniversitenin kendine ait politik, dini-siyasieğilimleri vardır ve bu içinde barındırdığı öğretim üyelerince de gayet iyi bilinir. Oysa politik görüşleri siyasal bilgiler fakültesinde, dini görüşleri ilahiyat fakültesinde tartışma konusu yapma dışında, akademik ortamda hiçbir değerinin olmaması gerekir. Tartışmasının da... Bireysel olarak kişi her türlü ideoloji, dini kabul edebilir, savunabilir.Ama öğrenci karşısında yalnızca bilimsel konuşulması gereken konu konuşulur. Öğretim üyelerinin ve üniversitelerin politikalarının, siyası ve dini görüşlerinin, akademisyen seçiminde etkili olması önümüzdeki karanlık bir engeldir.Bazı üniversiteler 'dinci' bazıları ise 'solcu' olarak adlandırılmaktadır. Bunu yapan, geçtiğimiz 20 yılda yapılanakademisyen seçimindeki tercihlerdir.

Bilimsel vizyon ilk sırada değil

Her zaman politikacılar 'koltuk sevdalıları' olarak halka lanse edilmelerine karşın, aslında birileri daima gözden

kaçar: Taş duvarlar arkasındaki dekanlar ve rektörler. Dekanlık ve rektörlük seçimlerini kazanmak girişimi tam bir siyasi çekişmedir. Bilimsel vizyon ise ilk sıralardan sonra gelmekle birlikte, kaçıncı sırada olduğunu tespit etmek çok zordur. Koltuklarını elde eder etmez, ilk yaptıkları şey kendi siyasi-dini görüşlerine sahip olan, kendini seçimlerdedestekleyen öğretim üyelerinin sırtını bir şekilde sıvazlamaktır.

Yardımcı doçentler doçent, uzmanlar yardımcı doçent yapılır. Kendini desteklemeyenleri ise bir şekilde yıldırarak, başka birimlere göndererek üniversiteden uzaklaştırmak ya da doğrudan atmaktır. Bunun örnekleri çoktur... Veardından da bir sonraki seçimde, koltuğu sağlama almak için kendine yakın insanları bir yerlerden (belki üniversitedışından) bulup getirip yeni kadro açarak oy artırmaktan ibarettir.

Kişisel düşmanlık!

Öğretim üyeleri arasında kişisel ilişkilerde zıtlık ve soğukluk her yerde ciddi şekilde göze çarpar. Çoğu öğretim üyesiarasında fikir ve ideal birliği yoktur. Adeta düşmandırlar. Bu sadece bilimsel alanlarla sınırlı değildir, sokaktaanabilim dalı koridorlarında bir birlerini görseler ya yönlerini değiştirir ya da başlarını öne eğerler.

Bazen ise, anabilim dalı başkanları yıllarca eksik öğretim üyeleri kadrolarını dekanlık aracılığı ile rektörlüklerine bildirirler. Ancak, anabilim dalı -dekan-rektör üçlü bağında bir kopukluk varsa bu kadro uzun yıllar gelmeyebilir.Bazen de hiç bir kadro isteği yapılmadığı halde, bir gün bir gazeteyi açan anabilim dalı başkanı, kendi bölümü içinyardımcı doçent kadrosu açıldığını görebilir. Kadro isteğinde ne zaman bulunduğunu düşünürken, istek yapmadığınıve 'tepeden inme' birinin geldiğini anlar.

'Söz uçar, yazı kalır'

Gazeteyi gören başka biri de 'tepeden inme' gelecek kişiyi bilmeden o kadroya başvurur. Yapılan yabancı dil, bilimsınavı ve yayın sayısına güvenerek sınavlara girer. Sınavlar var olan YÖK Yasası'na göre, üniversite içindeyapılmaktadır. 'Tepeden inme' gelenin yayın sayısı komik, bilimsel sınav puanı yeterli olmadığı halde, anabilim dalı başkanından habersiz kadroyu açan rektörün isteği ile 'Başvuran iki aday arasında seçim yapılamadığından, sözlüsınava gelmesi...' gayriresmi olarak bildirilir. Kararı rektör verecektir. Oysa YÖK Yasası'nda böyle bir kanun yoktur.

Sonuçta, 'söz uçar, yazı kalır' misali 'tepeden inme' rektör yardımı ile yerine iniş yapar.

Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de bilim üreten insanlar vardır. Bunların bazıları da şans eseri olarak üniversitelerde kalmıştır. Üniversitelerimizdeki, yayın üretmeyen, köşe başlarını tutan öğretim üyeleri de nehikmetse son günlerde gazete ve dergilerde, yayın sayısının yabancı dergilerde belirgin arttığını ve uluslararasısıralamalarda yükseldiğimizi savunmaktadırlar.

Sayılar neyi gösterir?

Yayınların yapıldığı kesin. Elde sayılar var. Ama bu yayınların çoğunluğu, genellikle yüzde 5'i oluşturan bir gruptarafından yapılmaktadır. Geri kalan öğretim üyelerinin böyle bir yayın, bilgi üretme kaygısı yoktur. Üretilen makaleve SCI'e (Science Citation Index) giren makale sayısı ile ülkeler sıralamasında yükselmiş olabiliriz. Ancak, yayınlarınniteliğine bakıldığında orijinal yeni fikir denilebilecek yayın sayısı bir elin parmakları/yılı geçmez.

 Nitelikli yayın sayısının aynı oranda arttığını kimse söyleyemez. Bunun yanında üniversite öğretim üyesi sayısı başına düşen yayın sayısı komik derecede düşüktür. Yapılan yayınlarda adeta bir isim bolluğu da her zamandikkatleri çeker. 'Çalışmacı sayısını çoğaltma' sanıldığından da çok sık yapılmaktadır. Akademisyenlerin bir yanılgısı,

Page 36: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 36/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

uzun yıllardır ellerinde olan (hatta yüzyıllardır) 'kutsal bilginin/bilimin' yalnızca kendi şatoları içinde olduğudur.Oysa gelişen teknoloji ve iletişim yöntemleri ile artık aklı eren herkes, istediği her bilgiye en ince ayrıntısına kadar ulaşabilir. Bunun için 'Profesör Aklıderin' olmak gerekmiyor.

Bilime artık üniversite dışında rahatlıkla ulaşılabilmekte ve şatolarla çevredeki dünya arasındaki dengeyi üniversitealgılamalı ve ona göre davranmalıdır. Çünkü dışarından bakıldığında, şatoların içini görenler, içeride bir şeylerineksik olduğunu farkındalar.

Öneriler

1. Yeni öğretim üyesi alımı merkezi sistemle yapılmalıdır. Böylece, eskilerin yanı başında 'söz dinleyen' tazeakademisyenler yerine, 'fikir üreten, dik başlı' öğretim üyesi yetişir. Merkezi sistemle akademik kadro alımı,üniversitelerin siyasi-ideolojik yapısını heterojenleştirecek ve farklı fikirlerin yeşerebileceği bilimsel bir ortamaimkân sağlayacaktır. Üniversitelerin siyasallaşması da ancak bu şekilde önlenebilir.

2. Gerektiğinde, doçentlik ve profesörlük unvanları belli koşullar yerine getirilmediğinde geri alınabilmelidir. Bunaek olarak, özellikle tıp fakültelerindeki doçent ve profesörlerin unvanlarını muayenehanelerinin duvarların kamyon büyüklüğündeki panolara yazması yasaklanmalı, unvanla 'ekonomik kazanç sağlama' yolu engellenmelidir.

3. Belli bir süre içinde, belli bilgi üretimi yapmayan veya bu konuda katkıda bulunmayan öğretim üyeleriüniversitelerden uzaklaştırılabilmelidir. 65 milyon yıl önce soyu tükenen bir türü korumaya gerek yoktur.

4. Öğrenciler de öğretim üyelerini belli ölçülerde değerlendirebilmeli ve bu değerlendirme sonuçları, 'üniversitedekal' veya 'git' kararında etkili olabilmelidir.

Sonuç

Üniversitelerin işlevi, yalnızca ekmek parası kazanmayı öğretmek ya da okullarda öğretmen yetiştirmek değildir. Her şeyden önemlisi, gerçek hayat ile hayata ilişkin gittikçe artan bilgiler arasındaki ince ayarlamayı yapmaktır.Üniversitelerimiz bunu yapabilmişler midir? Bu güne kadar hayır. O zaman değişim şarttır.

Elbette ki üniversitelerin ve ülkemizin geleceğini tehlikeye atacak, laiklik karşıtı, gerici yaklaşımlar kabul edilemez.Ama üniversitelerimizin ve özellikle YÖK Başkanı'nın, (yazı, Kemal Gürüz'ün görev süresi dolmadan önce kalemealınmıştır) sanki 'Her şey yolunda ve üniversiteler şimdiye kadar ideal şekilde işlevini yerine getirmiştir' gibidavranması, her düşünceyi ideolojik çerçevede değerlendirerek karşı çıkması kabul edilemezdir. Bu bir fırsattır ve bilim insanı sezgisi ile 'değişim' fırsatı değerlendirilmelidir.

Page 37: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 37/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Ö Ü ğ

Page 38: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 38/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Sıradan bir “O Gün”…

O sabah -Pazar günleri dışında- her gün gittiğim hastaneme gittim ve her sabah yaptığım gibi ilk iş olarak bilgisayarımı açıp maillerime baktım. Bir-iki maile cevap yazdım ve ardından, dışarıda bekleyen poliklinik hastamı, muayene için odaya aldım.Otuz yaşlarında bir kadındı. Odaya girerken, çoğu hastada olmayan endişeli bir hal

 vardı. Heyecanlıydı. “Günaydın” dedi ve muayene masasının önünde duran ikikoltuktan soldakine oturdu. Ben de o esnada “Günaydın, geçmiş olsun” dedim ve her

zamanki aceleciliğimle ekledim:— Şikâyetimiz nedir?

Bir anlık tereddütle:

—Yüzümün sol tarafı uyuşuyor ve dilimin de sol tarafında tat alamıyorum, diye söze başladı ve devam etti:

—İki ay önce sağlık ocağına gittim. Bana B-vitaminleri verdiler ama iki aydır geçmedi.Bu arada internetten araştırdım. Şikâyetlerim, birçok hastalığın belirtisiolabiliyormuş.

Biraz durakladı, ardından:

—Çok korktum ve geldim, dedi.

Page 39: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 39/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 Aslında korkmakta haklıydı. Şikâyetini söylemesinin ardından bir nöroloji uzmanıolarak benim de aklıma gelen MS’di. Olmamasını da umdum ama kendine bakımı vegiyimi açısından elit görünümlü ve sosyal düzeyi iyi, otuz yaşlarında genç bir kadın,

 bu yakınmalarla bana doğrudan, sezgisel olarak MS düşündürmüştü. Ne de olsa MShastalarının %70-75’i kadındı (bu kadınların çoğu sosyal düzeyi yüksek kadınlardı) ve

hastaların %90’ında görüldüğü üzere, hastalık 15-30 yaş aralığında ortaya çıkıyordu. Yoğunluk 28-30 yaş aralığıydı. 10 yaşın altında bu ihtimal %1’di ve hasta zaten çocuk değildi. Kızılderili, Eskimo, Aborjin de olmadığına, bizim memlekette yaşadığınagöre, zihnim sezgisel bir hesap yaptı ve buna rağmen sordum:

— Neden korktunuz?

— Şey… Beyin sapı tümörü ya da MeSe diye bir hastalık…

Ben, hemen refleks olarak ekledim:

— eMeS, Multipl Skleroz!

— Evet, şikayetlerim, o hastalığın da belirtisi olabiliyormuş. Çok kaygılandım

doğrusu.

Kaygılanmakta haklı olduğunu tekrar düşündüm ve başımla “evet” şeklinde onaylargibi hareket yaptım ve ekledim:

—Evet, haklısın, bazen basit ve anlamsız denilebilecek şikâyetlerin altından eMeSçıkabiliyor. Bu şikâyetlere eşlik eden başka şikayetiniz var mı? Çift görme,dengesizlik, el-kol uyuşması gibi?

Daha sözümü bitirmeden:

— Yok, diye ekledi.— Peki, bu şikâyetiniz iki aydır devamlı var mı? Bazen düzeldiği oluyor mu?

—Yok, hep aynı… Sürekli var. Sabah uyanıyorum var, akşam yatıyorum var…

Sözünü bitirmeden ben ekledim:

— Ya tat?! O da mı iki aydır kayıp?

—Evet, iki aydır dilimin sol kısmında hiçbir tat alamıyorum

— Çiğnemede bir sorun var mı? Ağzından dökülme, yiyecekleri ağızdatoparlayamama gibi…

— Hayır, yok.

Bu cevapların ardından, ben, her hastaya sorduğum klasik sorularımı sıraladım:

— Başka bir hastalığınız var mı? Yüksek tansiyon? Diyabet? Ya da başka bir hastalık!Kullandığınız herhangi bir ilaç var mı?

Bunların hepsine topluca bir “Yok, hayır” dedi.

 Ardından “Şöyle buyurun, muayene masasına oturun, bir muayene edelim” dedim

Muayene masasına geçti. Ben de her hastama yaptığım şekilde önce kan basıncınıölçtüm.

Normaldi. Duyu muayenesinde yüzünün sol tarafı, yanak ve çene bölgesinde, özellikle

ağrı duyumunun farklı olduğunu ve değdirilen iğneyi, iğne olarak değil de kalın vekunt olarak hissettiğini söyledi.

Page 40: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 40/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 Yanağında, yüzeysel dokunmaları hissetmesi de normal değildi. Yüzünün sol tarafı,sağ tarafına göre dokunmaları daha az hissediyordu. Aynı farklılık yanağının içinde

 ve dilinin sol tarafında da vardı. Bunların hepsi yüzün duyusunu alan ve “trigeminalsinir” denen sinirde bir sorun olduğunun işaretiydi.

Kollarında ve ayaklarında ise bir farklılık, bunlara benzer bir problem yoktu. Sağa-sola, yukarı-aşağı bakışında herhangi bir kısıtlılık veya istemsiz göz hareketi var mıdiye muayene ederken, onun kanında artan endişe hormonları, yani adrenalinseviyesi göz bebeklerinden adeta görünüyordu. Her iki göz bebeği de sanki göz bebeği

 büyütücü damla damlatılmış gibi kocaman olmuştu ve sağa-sola endişeli bakışlarsavuruyordu. Daha muayene bitmeden, heyecanlı bir sesle sordu:

— eMeS var mı?

Bu soru ardından, içimden bir gülücük geçti ama hastamın, bunu yüzümdenalgılayabildiğini sanmıyorum. Çünkü çok heyecanlıydı. Yine de bir yutkundum ve:

—Şu an yüzünüzde ve dilinizde hakikaten bir sorun olduğunu düşündüren bulgular var ama bunlar, bize doğrudan bir hastalık adı söyletecek kadar yeterli bulgular değil.Tabii, ön tanı dediğimiz birçok hastalık listesi aklımıza geliyor ama doğrudan eMes yada tümör diyemeyiz. Bu bulgularla kesin tanıya ulaşamayız.

Ben, bir duraklama ve nefes ardından:

—Öncelikle bir, beyin görüntülemesi, eMaR yapmamız gerekiyor, derken, o hemenekledi:

—Tomografi?

Page 41: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 41/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Yo, hayır. eMaR çekmemiz lazım. Tomografi, kırığı, beyin kanamasını iyi gösterirama bu konuda bize pek yardımcı olamaz, dedim. eMaR yapmamız lazım, diyetekrarladım.

—Tamam, hemen çekelim, diye onayladı.

O sırada, ben, her zaman yaptığım gibi, hastamla konuşurken MR beyin isteğimi yapmaya başlamıştım bile…

— Alt katta radyolojide MR bölümü var. Bugün çekilir. Bir-iki saat sonra sonucuçıkar. Ardından sonuçla geliniz, konuşalım, diye ekledim. Yanıtını aldığı halde tekrarsordu:

—Tamam. Bugün çıkar mı sonuç?

—Hı… Hı… Bugün çıkar. Sanırım bir-iki saatte sonucu elinizde olur. Çıkınca geliniz.

“Tamam” dedi ama sanırım aklındaki sorular ve kaygısı iyice artmıştı.

Benim için aynı şey geçerli değildi çünkü birçok nörolog için bu tablo ilk başta MS’idüşündürür. Bende de aynı şeyi düşündürmüştü ve bu nedenle hastamın kafasındaolan sorular bende yoktu ve onun kadar kaygılanmıyordum. Zaten bir profesyonelolarak, hastam ile aynı kaygıyı yaşamaya hakkım yoktu. Böyle bir durumda, akıllıcakarar verme zincirim büyük ihtimalle bozulurdu. Bu hastalık, hastamın hastalığıydı!

İki saat sonra kapıyı tıklatarak girdi. Daha oturmadan:

—Sanırım bir şeyler var ama anlamadım, dedi

Ben de biraz gülümseyerek: “Evet, biz doktorlar bazı şeyleri hastalar anlamasın diye

farklı kelimelerle yazarız” dedim. Yerine otururken filmi masanın üzerine bıraktı…Her zamanki gibi ilk önce raporu okudum:

“…T2 ağırlıklı serilerde 2 adet periventriküler bölgeye lokalize, biri sağ corona radiataseviyesinde, 4 mm boyutunda, diğeri sol oksipital hornda 6 mm çapındademyelinizasyon alanı. FLAIR kesitlerde de aynı bölgelerde demyelinizasyonla uyumluplaklar tespit edildi. Ancak, post- kontrast incelemede bahsedilen lezyonlarda kontrasttutulumu tespit edilmedi. MS? Vaskülit??”

—Evet, bizim dille yazılmış ama söylenebilecek şu MR’da şikâyetleriniziaçıklayabilecek bulgular var.

Bu MR’ın anlaşılır açıklaması şöyle olabilir:“…Farklı ve doku hasarını gösteren (T2 ağırlıklı serilerde) çekim tekniğinde 2 adet beyin boşluklarının hemen yanında yerleşik (periventriküler bölgeye lokalize), biri sağderin beyin boşluğunda (corona radiata seviyesinde), 4 mm boyutunda, diğeri sol arkagörme beyin kabuğunun altındaki beyin boşluğunun boynuz gibi olan kısmının hemenkenarında (oksipital hornda) 6 mm çapında sinir kılıflarının soyulduğunu gösteren(demyelinizasyon) alanı. eMeS plak alanlarını daha iyi ortaya koyan teknikle yapılançekimde (FLAIR kesitlerde) de aynı bölgelerde Sinir kılıflarının soyulduğunu gösteren(demyelinizasyonla uyumlu) hasarlı alanlar (plaklar) tespit edildi. Ancak, damardanilaç verilip bunların boyanıp boyanmadığına baktığımız başak çekimlerde (post-kontrast incelemede) bahsedilen hasarlı alanların (lezyonlarda) boyar ilaç (kontrast)tutulumu tespit edilmedi. Öncelikle tanımız görüntülemede eMeS? Ancak görüntülerdamar cidarı iltihabı (Vaskülit) da düşündürmektedir?”

Page 42: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 42/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Yani ben MS miyim? Diye ekledi beklemeden.

—Bu sorunun yanıtı keşke her zaman siyah-beyaz gibi, hayır-evet şeklinde olsa… Amasiyah-beyaz arasında“gri” bölge denen bir şey var. Şimdi bu görüntülere bakınca

kesin MS diyemiyoruz. Biz şu görüntülere “olabilir” gözü ile bakıyoruz. Bugörüntülerde bazen MR’a bakınca hastayı görmesek de “Ha… Bu MS” deriz amamaalesef gri bölgelerde tanı kolay olmuyor. Bazen tanı aynen “puslu mantığa”

 benzer…

Derken aklıma bilgisayarlardaki bit’ler geldi: 0’lar ve 2’ler. Teknik detaylara giripipin ucunu kaçırmamak ve anlaşılır olmak için başka bir yöne kaydırdım konuyu:

—Yani şunu demek istiyorum: Bir tanı, eMeS var-SİYAH diyor, başka bir tanı, eMeS yok-BEYAZ diyor. eMeS hastalığında, sıklıkla, tanı, siyah-beyaz gibi kolaylakonamıyor. Bazen arada GRİ bölgeler vardır ve siyah veya beyaz durumuna geçmesiiçin, zaman içerisinde hastayı takip etmek gerekebilir ya da yeni tamamlayıcı, destek 

 verici laboratuvar testleri gerekebilir.

— Peki, ne yapacağız? Diye endişeyle sorarken sesi titriyordu.

— Başka testler de yapmak lazım. Bu filmdeki görüntüleri taklit eden başkahastalıklar da var. Tüberküloz yani verem, vaskülit dediğimiz damar cidarı iltihapları,kadınlarda sık olan anti fosfolipid antikor sendromu, Lyme hastalığı, Behçet, Çölyak hastalığı gibi bir dizi hastalıklar… Bunlara uygun testlere de bakmak lazım. Olupolmadıklarını araştırmamız lazım… Vitamin eksiklikleri, genetik bazı hastalıklar da

 benzer bir görüntü oluşturabilir!

—Olur, hemen bakalım, dedi ve arttığı gözlerinden anlaşılan merakını bir soru ile dışa vurdu. 

— Bu MS’i ilk kez internette gördüm. Nasıl bir hastalık bu? Nadir galiba?— Evet, diğer nörolojik hastalıklara göre gerçekten nadir. 100 bin kişide 5-30 kişidegörünüyor. Bizim ülkemizde nispeten sık. Bu sıklık, iklimle sıkı ilişkilidir. Avrupa’dada sıktır. Kuzeye ve güneye gidildikçe sıklığı azalır. Soğuk yerlerde o kadar azdır ki,Eskimolar’da neredeyse görülmez.

— O zaman Erzurum’a mı taşınsak? Orası bildiğim kadarı ile kışın -35 derece kadarsoğuk olabiliyor, diyerek espri ile araya girdi.

— Evet… Taşınabilirsin. Ama senin için hastalık tanısı zaman içerisinde “kesin”olacaksa bu pek değişmez. Yine de senden sonraki kuşaklarda değişebilir. On beş

 yaşından önce Erzurum’a göç etseydin bu durum ortaya çıkmayabilirdi. Her neyse

şaka bir yana, bilinen, MS’in çevresel ve genetik nedenlerle ortaya çıktığıdır. Yüksek riskli bölgeye gidersen ama genetiğin iyi ise hastalık çıkmayabilir. Ya da çıkmaihtimali azalır.

— Yani genetiğimin sağlam olması gerektiğini söylüyorsunuz.

—Tüm hastalıklar için geçerli. Psikiyatrik hastalıklar için bile…

Dikkatli ve söylediklerimi kavradığını anlar bir bakışla “MR’da parlak alanlar dediniz.Orada ne olmuş farklı olarak?” diye devam etti.

—Orada ne olmuş? Aynen bir elektrik kablosu gibi düşünebilirsiniz. Bir kablonun

içinde bakır tel, telin dışında nasıl bir plastik kaplama var… Beynindeki sinirhücrelerinde de bir çeşit, kablo benzeri uzantılar vardır. Bu parlak görünen

Page 43: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 43/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 bölgelerde kablonun dışındaki plastik soyulmuş ya da zedelenmiş… Böyle bir benzetme yapabiliriz… Bu…

Daha sözümü bitirmeden, “Neden soyulmuş ki? Onu zedeleyen nedir? Diye ekledi.

— Bunu zedeleyen, plastiği eriten kendi bağışıklık sistemimiz… Normalde bağışıklık 

 ya da savunma sistemi, bedeni dışarıdan gelen yabancılara, mikroplara karşı korur.Onlara saldırır. Ama burada olan, kendinden olana saldırmak, onu yabancı saymak…Bu bir nevi iç terör. Kendinden olana saldırmak… Öncelikle, yönünü şaşırmış ve birdereceye kadar neredeyse anarşist hale gelmiş bağışıklık sistemindeki bazı hücrelerhem kendileri hem de salgıladıkları hormon benzeri maddelerle, sinir sisteminde(beyin + omurilik) zayıf olan bölgelere saldırıya geçerler. Aslında bu terörist hücreleraz sayıda hepimizin bedeninde bulunurlar. Bunlar çoğalmazlar ve bedenin herhangi

 bir yerine saldırıya cesaret etmezler. Bir kenarda adeta beklerler. Fakat nedenini bugün tam anlayamadığımız bir (ya da birden çok) nedenle bedende, kendi kendineterör başlar. Kendinden olanı yabancı kabul ederler!

Normal şartlarda, kandan beyne her şey elini-kolunu sallayarak geçemez. Arada birkoruma-engel vardır. Aynen tarihi Berlin duvarı ya da Çin Seddi gibi. Bu duvardansadece beyine gereken belli maddeler, seçilerek, özel kapı bölgelerinden geçerler.

 Ancak, terör olan yerde, giriş kapılarına ya da yerlerine bakılmadan, engeli kıran vezedeleyen saldırılar yapılır. Yıkılmalar belli bir seviyeye ulaştığında ise, artık kan ile

 beyin arasındaki engel bozulmuştur. Kontrolden çıkmış terörist bağışıklık sistemielemanlarının karşısına sinir sistemi savunmasız olarak kalır. Bu bozulma durumu,çekilen tetik sonrası, hastalık sürecini başlatan ilk aşamadır.

İkinci aşama ise terör saldırıları nedeni ile aradaki engelin kalktığı beyne saldırıdır.Beyinde ise ilk saldırı noktası, yukarıda belirtildiği üzere, oligodendrogliahücrelerinin oluşturduğu yağ kılıfları ya da bilimsel adı ile miyelin kılıfıdır. Saldırıyageçen hücreler daha çok, lenfosit olarak adlandırılan hücre grubu içinde yer alan,saldırgan ve yok edici özelliği olan CD8+ kod adlı hücrelerdir. Bunlar çok iç kısımlaraulaşarak belirgin hasar yaparlar. Daha az oranda ise, çevrede bulunan ve saldırımerkezine çok ilerlemeyen, ağırlıklı olarak bu terör saldırısına yardımcı olan CD4+kod adlı savunma hücreleridir. Burada bu terörist saldırıları yapan hücreler aslındaciddi bir yanılgı içindedirler. Saldırıları iyilik için, bedeni korumak için yaptıkları

 yanılgısındadırlar. Ama onlara bilgi aktaran ve onları terörist saldırıya sevk edenhücreler yanlış bilgi aktarmışlardır. Artık iş işten geçmiş ve zarar verilmiştir bile…Kendilerinin yaptığı saldırılardan sonra, serbest bırakılan kimyasal ve biyolojik silahların ardından, bağışıklık sisteminin başka hücreleri de aynı yoldan gider vehasar daha da artar. Beyinde ya da omurilikte doku hasarı ortaya çıkar. Zedelenmiş

 bölgede, miyelin kılıfları iyice soyulur. Sinir iletimleri ve elektrik akımları, bu yalıtımkılıfı yokluğunda aksar ve kısa devreler yaratır. Artık sinir hücresi ana uzantıları olanaksonlar çıplak kalmıştır. Saldırı şiddetli olduğunda ise bazen aksonların kendileri

 bile etraftaki kılıfları ile birlikte zedelenirler. Saldırı sonrası ortalığı tamir etmeye vetoparlamaya gelen destek hücreleri ise çalışmaya koyulur ama zarar büyüktür. Helehele aksonlar da zedelenmiş ise tamir etme iyice zorlaşır. Ortaya çıkan bu hasargörünür olduğunda plak (skleroz=sertleşme) olarak adlandırılır. Bu plaklar,saldırının şiddetine göre bir bölgede ya da bir anda beyin-omurilikte birçok alanda(multipl=çoklu) ortaya çıkabilirler. Plakların beyin ve omurilikteki yerlerine göre

klinik belirtiler ortaya çıkar. Görme sinirinde ise görme kaybı, ayak hareket

Page 44: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 44/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 bölgesinde ise ayak güçsüzlüğü, el-yüz his bölgesinde ise el-yüzde uyuşma,karıncalanma ya da duyu kaybı, beyincikte ise denge kaybı gibi…

— Neden böyle bir şey olur ki?

— Normal şartlarda, bir insanda beyin, kişinin mikroplara karşı savaşan bağışıklık sisteminden gizlenmiş ya da saklanmıştır. Bağışıklık sistemi insanı "mikrop" diyetanımlanan, enfeksiyona yol açabilen virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi zarar vericietkilerine karşı korur. Beden çevrede bulunan çok sayıdaki mikrobun saldırısınauğrar ve bu organizmalar vücudumuza girebilmek için uğraş verir. Bağışıklık sistemimiz koruyucu, yok edici hücrelerden ve bazı hormon benzeri salınanmaddelerden oluşur.

Daha önce de konuştuk. Temelde muhtemelen genetik bir neden var. Bu genetik olumsuzluk kendi içsel saatini çalıştırır ve çevresel bir nedenle, belki enfeksiyon, belkistres ile saatin zili çalar ve saldırı başlar. Bu saldırı dıştan gelenlere değil de, bedenin

 bir parçası olan sinir sistemine karşı olur. Beyine, görme sinirine, omuz iliğine karşı…Saldırının şiddetine (ve yerine) göre şikâyetler çıkar. Siz de bu saldırı ve iç çatışma yada terör durumu az gibi görünüyor. Bu nedenle şimdilik endişe etmeyiniz…

—Yine de endişeliyim. Eğer bir MS tanısı alırsam ya da öyle bir şey gelişirse en kötüihtimalle ne olur?

—Bence bu kadar ileri gitmeyelim. Şu an size “kesin MS” diyemiyoruz. “Olası”diyoruz. Bu nedenle önce diğer testleri yapalım ve onların sonucuna göre konuşalım.

—Olur… Hemen yapalım! Ne yapacağız?

Page 45: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 45/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Mart 2004

Poliklinikte Sıradan Bir Gün…

Daha önceden bana tekrarlı gelen ve takip ettiğim hastamdı. Polikliniğe girer girmez,masanın önündeki sandalyeye tam oturmadan, neredeyse ayakta bir pozisyondayken,hemen söze girdi.

—Sol gözümü üç aydır çıkacakmış gibi hissediyorum. Sanki çıktı-çıkıyor. Eşimeanlatıyorum ama dalga geçiyor. ‘Bir şey yok’ diyor. Gazete okuyorum ama bulanık görüyorum. Yakın gözlüğümü takınca iyi geliyor. Ama gözlüğü çıkarınca kendimi

kötü hissediyorum. 15–20 dakika yatıyorum.— Yani gözlükle düzeliyor?

— Evet, daha iyi görüyorum.

— Daha önceden gözlük kullanıyor muydunuz?

— Evet, kullanıyordum ama esas çıkarınca sorun oluyor. Bir de dışarı çıkıncakalabalıkta sağa-sola kayıyorum. İnsanlara çarpıyorum. Çok utanıyorum.

— Evde de oluyor mu?

— Evet, evde de oluyor.

— Peki, hiç düştünüz mü?— Yok, düşmedim ama sendeliyorum. Kafamın içinde sanki örümcekler dolanıyor.Rahat değilim. Mutfakta her şeyi çıkarıyorum, ortada kalıyor. Sonra gidiyorum ve

 yatıyorum.

— Düşünceleriniz mi karışık?

— Evet.

En son ne zaman MR beyin çekmiştik? Ben kayıtlara baktım en son 2006’nın Haziranayında çekmişiz ve eskisinden farkı yok. 18 aydır çekmedik galiba.

— Evet, siz ‘Yeni muayene bulgunuz yok, şikâyetin de yok’ demiştiniz. ‘MR’da eskisigibi çıktı çekmeyelim’ dediniz.

— Hım… Evet. Doğrudur ama epey zaman geçti. Herhangi bir şikâyetiniz olmasa da bir MR yapalım. Normalde bizim “lezyon yükü” dediğimiz bir şey var. Yani, bu şudemek: Beyinin bazı alanları sessizdir ve plak olsa da kişi kendinde bir atak hissetmeyebilir. Muayenelerde normal çıkar ama beş-on yıl sonrasını düşünecek olursak bu şikâyet oluşturmayan sessiz plaklar beyinde yer tutar. 10 yıl sonra 1+1 plak 2 plak etkisi ya da kayıp yapmaz, toplamda 2 yerine 3 etki yapabilir. Bu nedenle yeniMR yapıp bu tür bir şey var mı bakalım. Eğer belirgin plak varsa, o zaman koruyucuilaçlara başlayabiliyoruz. Ama eski MR’da getirin, karşılaştırırız. Belki koruyucu, atak 

engelleyici ilaca gereksinimimiz olabilir.

Page 46: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 46/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

— Biraz kilo aldım. Kilo almaktan korkuyorum. Bu B- Vitaminleri kilo yapar mı?

— Normalde kilo yapmazlar.

— Belimden su alırken ‘Şişmanlarda zor oluyor’ demiştiniz. Ben de bir daha su almak gerekir diye kilo almaktan korkuyorum.

— Korkmayın… Bir daha belinizden su almayız. Genelde, başlangıçta tanı koyarken belden su alıyoruz. Bu arada arılarla aranız nasıl?

— Arılar? Neden?

— Söylemedim mi? Söylemişimdir. Arı sokmaları bazen yorgunluğu alır, canlandırır.Hatta bazı kişilerde plakları engellediği de görülmüştür.

— O zaman arı görürsek sokturalım.

— Bir sakıncası yok. Bence, özellikle balarısı gördüğünüzde “Arı… Arı güzel arı” deyipsokturun kendinizi. Tabii boyundan değil... Tehlikeli olabilir. Önkol – koldansokturun…

— Arı sütü ya da poleni de iyi gelir mi?

— Sakıncası yok. Günlük kullanabilirsiniz.

— Tamam. O zaman biraz alalım. Kullanırız.

— Olabilir. Hatta iyi de gelebilir.— Bazıları “beyin” yiyin diyor. İyi gelir…

—Valla ben sinir sistemi ile ilgilenen biriyim. Sakatat olarak hiç beyin yemedim.Duygusal bir bağ var. “Düşünen şeyi” yiyemem gibi geliyor bana. Ama MS’dezedelenen kılıfları düzeltme yönünde yarar olabileceğini öne sürenler var. Bir de bana

 bu soru sorulurken ürologlar aklıma geliyor… İspanya’da boğa testisi yemek afrodizyak ve gelenek gibidir.

-…

Tamam. Bir muayene yapalım. Bakalım bir ek bulgu var mı? Görmedeki problemdışında... Ciddi bulgu yok sanırım. O da gözünde “çekilecekmiş hissi” değil mi?

Page 47: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 47/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Baktığın nesnelerin renklerini görebiliyorsun? Görme alanında siyah lekeler ya dagöremediğin alanlar var mı?

— Yok. O tür değil!

— İdrar kaçırma var mı? Tuvalete yetişememe?

— Yok…— Cinsel sorun var mı? Orgazm olamama, cinsel isteksizlik?

Biraz beklenmedik bir soru gibi olmuştu. Kısa bir sessizlik ardından:

— Yok… Hiçbir sorun yok. Olabilir mi? Hastalıkla bağlantısı olur mu cinsel

 bozukluğun?

Page 48: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 48/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

—Nadir olarak evet… Fakat zaman içinde mutlaka bir sorun olur. Bu psikolojik deolabilir, hastalıkla ilişkili de… Bazen kullanılan ilaç yan etkilerinden… Bazenevlilikleri bile bitirir. Özellikle depresyonda kullanılan bazı ilaçlar seksüel problem

 yapabilir. Bunun yanında omurilik plakları da aynı sorunu oluşturabilir. Yani çok faktörlü… Özellikle idrar yapma ile ilgili problemleri olan hastalarda, cinsel

 bozukluklar daha sık izlenir. Tüm hastalık seyri boyunca erkeklerin %91’i, kadınların%72’si cinsel bir problemden yakınırlar. Genel olarak, cinsiyet ayrımı olmaksızın,hastaların %71’inde cinsel sorunlar aile içi ilişkileri etkiler. Bu oranlar fizyolojik nedenli olabileceği gibi psikolojik nedenlidir de. Her ikisine ilave olarak, kullanılan

 bazı ilaçlar da yan etki olarak cinsel sorunlara neden olabilir. Erkeklerde, penissertleşmesi ya da boşalma sorunları daha ön plandayken, kadınlar sıklıkla orgazmolma zorluğundan yakınırlar. Bu durum cinsel organlarda duyum azalması veyakayganlaştırıcı salgısında azalma ile ilişkili olabilir. Erkeklerdeki penis sertleşmesi

 bozuklukları psikolojik olabilir. Psikolojik durumlarda, genelde sabah sertleşmesidenen durum devam eder. Gerçek omurilik sorunlarına bağlı sertleşme sorunlarındaise sabah sertleşmesi olmaz. Bu ayrım için önemli bir ayrıntıdır.

 Yüzünde biraz kızarma oldu. Ne de olsa her yerde konuşulmayan, mahremkelimelerdi bunlar.

— Aman… Yok, yok… Şimdilik sorun yok… Zaten aklıma da gelmiyor desem!

— Hım…

— Neyse bir sorun olursa haberim olsun. İdrar sorunu var mı? Yapamama? Tuvalete yetişememe gibi… Yanma?

— Yetiştirememe oluyor. Bazen ıslatıyorum. Çok stresliyim. Acaba ondan mı başladı?Çok sıkıldım son günlerde olan olaylara…

— Duygusal stresin, MS’in sebeplerinden biri olabileceği ya da MS’i harekete

geçirmek için tetiği çekebileceği kabul edilir aslında… Ancak bu konu çok araştırılmasına karşın hala kesin bir ifade kullanılamaz. Stresten oldu denemez. Belkistres durumu da hastalıktan önce çıkıyordur. Bu biraz yumurta-tavuk meselesi gibidir

 yani… Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan…

— Benim işim de stresli ondan sordum.

— Ne iş yapıyorsunuz?

— Bankacıyım…

— Bankacı?

— Yani bankada memur olarak çalışıyorum. Veznedeyim.

— Ha… Evet… Bankacı deyince bankayı sizin zannettim… Stres dediğimiz şey zatendışarıdan bize gelmez. Dışarıdaki iş yoğunluğu, aile sorunları aslında bizi stresli

 yapmaz. Yani polis, memur, doktor olmak stres yapmaz insanda. Stres dediğimiz, yaşadığımız olaylara verdiğimiz içsel tepki ve onu hissetmektir.

— Yani meslekle pek ilgili değil…

— Değil. Çobanlar da streslidir. Koyununu kurt kapar, ot yetişmez, süt vermezler, yavrulama sayısı az olur… Çobanlar da strese girer, girebilir… Ama bu meslekle ilgilideğil. Olaylara verdiğimiz tepkiyi hissetmektir, tepkimizin bizde uyandırdığıduygulardır. Aynı olaya bir başkası gülüp geçebilir.

— Haklısınız. Hiç böyle düşünmemiştim.

Page 49: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 49/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

— Ama hiçbir ilişki olmadığını da söyleyemeyiz. Çünkü psiko-nöro-immünoloji denen bir durum var. Yani bu şu demek psikolojik yapımız sinir sistemimizi, oradan dageriye dönerek beynimizi etkiler. Etkilenen sinir sistemimiz de bağışıklık sistemimizin sapıtmasına neden olup, oraya buraya, kişinin kendi parçası olan

 beynine ve omuriliğine serseri veya terörist saldırılar yapabilir. Olan zedelenme de

MS’i oluşturur. Bundan tam emin değiliz ama bu ruhsal-beyinsel-bedensel bağlantı yolları nedeni ile ruhsal durumu iyi tutmak lazım. Mesela stresle ilgili cilt hastalıkları var. Stresle artan mide ülseri var. Stresle olan kalp krizi var. Neden MS olmasın?Olabilir… Tetikleyebilir yani… Tekrar etmesi lazım bizim olaylara verdiğimiz tepkilerikaygılı-endişeli ise…

— Ya kafa çarpması? Geçen yıl trafik kazası geçirmiştik. Gerçi ‘Bir şey yok’ demiştidoktorlar. Başımı ön koltuğa çarpmıştım.

— Bak bu konu strese göre daha tartışmalı. Bu konuda genelde bir “hatırlamadaseçicilik” olabiliyor. Yani aynı kazada kolun veya bacağın da zedelenmiş olabilir amasenin ilk söylediğin başın.

— Doğru valla! Boynum bir hafta ağrımıştı. Kas ağrısı dediler.— Evet, belleği bir oyunu olarak hatırlamada seçicilik olabiliyor. Fiziksel travma ileMS ortaya çıkışı arasında açık bir nedensel ilişki tespit edilmediğini söyleyebilirim.

 Ataklarda da bağlantı bulunmamıştır. En azından şu ana kadar… Ruhsal travma veacıları daha çok dikkate almak lazım bence…

Page 50: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 50/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Hastanede: Grinin Elli Tonu

Bu gelişlerinde beraberlerinde 3–4 yaşlarında çocuklarını da getirmişlerdi ve çocuk muayene masasında ortada durarak masadaki kalem ve diğer eşyalara karşıkonulamaz şekilde uzanıyor, el atıyordu. Bu arada annesi onu gövdesinden “yapma”dercesine geri çekiyordu. Ben “nasılsınız” diye söze başladım ama kaygı gözlerindenokunuyordu. Sormaya gerek var mıydı aslında?

— Sağ gözüm kapanıyor gibi geldi bana ve korktum. Estetik olarak korktum.Sinirlerim bozuldu. Ağzıma bir şey alırken düşecek gibi hissediyorum. Beni çok 

korkuttu.— Evet ama ağzınıza aldığınız şeyin dökülmesi ya da kontrol zorluğu kuvvet kaybıyladeğil, duyu kaybıyla ilgili. Yüzünüzde olan duyu kaybı ağzın içinde, yanak içinde de

 var. Bazı testler yazmıştım size getirdiniz mi?

— Evet. Burada, hepsi tamam…

Kendi kendime, hafif sessiz konuşmaya başladım.

—Hepsi normal görünüyor. Karaciğer işlevleri, üre, şeker normal… Guatr… Böbreklernormal. Bağışıklık testleriniz de normal.

Sesimi hastaya duyurmak için yükselttim.

— Hepsi normalmiş. B–12 vitamini de normal. Hiç birinde problem yok. Görüntülerağrılıklı olarak MS hastalığını düşündürüyor ama MR’daki o görüntüler ve

Page 51: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 51/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

anlattığınız bu şikâyetlerle kesin bir tanı koyamıyoruz. Siyah-beyaz gibi net bir tanı yok. Şu an gri bölge dediğimiz bir durumdayız. Zaman içerisinde takiple tanınızıkoyacağız. Ön tanı bu… Belki yaşam boyu başka bir şey olmayacak ama belki bir sene,on sene sonra bu plaklarda artış olacak ya da başka bir bulgu yaşatacak… Elinizdeuyuşma, kolunuzda uyuşma, çift görme, dengesizlik gibi… Şu an için, bunun ne

zaman ve nasıl olacağını tahmin etmemiz mümkün değil… Dikkat etmeniz gerekenşey, yeni, farklı bir şikâyet çıkar ve yirmi dört saatten uzun sürerse, erkendengelmeniz gerektiği… Gerekirse yeni MR çekeceğiz. Ama hiçbir şey olmazsa da 6–7 ay sonra tekrar ilaçlı MR çekeceğiz. Bu aklınızda kalsın.

“Hiçbir şey olmazsa da 6–8 ay sonra tekrar MR çekeceğiz” diye vurguladım.

— Ha evet, söylemiştiniz, diye atladı unutmadığını ima ederek…

— Evet… Çünkü beynin her tarafı işe yaramaz. Hatta komik ama çoğu her ana işe yaramaz veya yapılan işe karışmaz. Yani bazı bölgelerde olan plaklar sizde bir şikâyet yaratmayabilir. “Sessiz” plak dediğimiz bir durum olur. Bedensel bir şikâyet fark etmezsiniz. Mesela hastada 5 cm beyin tümörü vardır ama hiçbir bedensel şikâyeti

 yoktur. Baş ağrısı bile olmayabiliyor. Yakalıyoruz. Bunu da takip etmemiz tanıyıkoymaya yardımcı olur ve hatta yapacağımız tedaviyi bile değiştirebilir.

— “Burada olsaydınız daha önce de konuşacaktım sizinle…”

“Neden burada değilmişim ki?” der gibi baktığımı görünce, beş günlük yıllık izintatilimi ima ederek:

— Tatildeymişsiniz, diye ekledi. Sözü bitmeden eşi devreye girdi:

— Çok şiddetli kaygılar yaşıyoruz evde. Geçen gece sabaha kadar uyumadı.Hanımı:

Page 52: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 52/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

— Sinirlerim bozuldu ya…

Bu arada çocuk kendi kendine şarkı söylüyor ve ritim tutuyordu. Masaya tekrar tekraruzanıyordu. Annesi de ısrarla ve bıkmadan geriye doğru çekiyordu.

— Ağzımın ve burnumun içinde bile tuhaflık hissediyorum.

— Verdiğim ilaçla geçmedi mi yüzünüzdeki uyuşmalar?Hemen “geçti, geçti” diye ekledi… “…ama bitince kestim…”

Bu tür durumlarda hep olduğu gibi biraz gerilerek, her zamanki tarzımla söze başladım:

— Devam etmeliydiniz. Uyuşma, karıncalanma, yanma, keçelenme, iğnelenme içinkullanılan ilaçlar sadece kullanılınca yarar sağlarlar, kesince şikâyetiniz geri gelir…Büyük olasılıkla geri gelir yani…”

Hızlı bir onaylama yaptı, yapmak zorundaydı çünkü zaten tecrübeyle yaşadığı birşeydi.

— Evet, evet… İçerken iyiydi.

— O zaman devam edeceğiz. Hatta ilacı biraz daha da arttıracağız. Sabah akşam bireçıkaralım.

— Tamam… Bugün tekrar başlayacağım.

— Kaygınızı bir kenara bırakın. En kötü ihtimalle, bugün MS hastalığınız var desek  bile iyi seyir ihtimaliniz %66, kötü seyir ihtimaliniz %33. Bu nedenle daha çok,olumlu taraftasınız. Özellikle bayanlarda, uyuşma ile başladığında, iyi seyir şansı

 yüksektir. Hafif-orta-ağır diye bir sınıflama yapacak olursak sizin bulgu veşikâyetleriniz hafif grupta… Ama psikolojik faktörlerin kötü olması hastalığı

olumsuzlaştırabiliyor. Bu nedenle, ilaçlarınıza kaygı giderici bir ilaç ekleyelim. Streshissi bağışıklık sisteminizi yanlış yöne saldırtabilir. Yani rahat olun… Şu an sizi

Page 53: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 53/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

endişelendirecek bir şeyiniz yok. Yaşamınızın bağımlı ve kötü olma ihtimali %33.Olumsuz bir şey olursa o zaman üzülürsünüz.

— Gözüme taktım ben! Diye ekledi. “Çok gerginim. Olabileceğini, yani atak olabileceğini nasıl anlayabiliriz, hiçbir yolu yok mu? Belirsizlik beni çok rahatsızediyor. Hani deprem gibi… Olacak ama ne zaman ve nasıl? Belirsiz!”

— Açıkçası yok ama belden aldığımız omurilik sıvısında bakılan bazı testler bazentahmin ettirici olabiliyor…

— Yani belimden su mu alınması gerekiyor? Diyerek endişeli halinin arttığınıgözlerini büyüterek gösterdi. Oturduğu koltuk rahat olmasına karşın, rahatsızlık 

 veriyormuş gibi ve belini kaldırıp sağa-sola hareket ettirip tekrar oturdu.Huzursuzdu.

— Evet. Bu bize bir fikir verebilir. Lomber Ponksiyon ya da belden su alma dediğimizişlemi yapabiliriz. Özellikle ilk atak olduğunda bize tahmin ettirici bir fikir verir.

— Neye bakılacak peki?

— ‘Oligoklonal bant’ dediğimiz şeye bakılacak ve ek olarak çok özel olmayan diğer birkaç test yapılacak. Oligoklonal bant, normalde bağışıklık sisteminden korunan,uzak olan omurilik ve beyin sıvısında artarsa ya da pozitif dediğimiz değer çıkarsa MSdeme şansımız artar. Gerçi başka bazı kronik hastalıklarda da pozitif çıkabilir amaözellikle MS’e özgüdür. Başlangıçta hastaların %60-65’inde pozitif çıkar ama zamaniçinde bu oran %90-95’e ulaşır ama negatif olması da tam olarak MS’i dışlamaz.

— Ha o zaman biraz düşünelim. Yani tedavi değişmeyecek. Nerede yapacaksınız? Yatmam mı gerekecek hastaneye?

— Yok. Yatmanız zorunlu değil. Acil servisimizde de yapabiliriz. 1–2 saat orada sizigözleyip eve gönderebiliriz.

— Felç-melç olmam değil mi?—Şu ana kadar felç olan biri olmadı. Olanı da duymadım. Zaten omurilik suyualdığımız yer, omuriliğinizin bitiş yerinin epey aşağısında. Endişelenmeyin.

Böyle dememle eşinden destek almak istercesine bana olan dikkatli bakışlarını hızlaeşine çevirdi ve “Yaptıralım mı?” dercesine başını salladı. Yandaki eşi cevabını bana

 verdi.

— Siz bilirsiniz doktor bey… Ne gerekiyorsa yapalım.

Her şeyi bana bırakırcasına bir sözdü bu. Eskiden okullarda, öğrenciler kayda

götürüldüğünde sık sık söylenen “Öğretmenim, eti senin, kemiği benim…” dediklerisöze benzer bir sözdü. Bu tür ifadelerden oldum olasıya hoşlanmazdım. Çoğu hasta,hastalığının adını öğrendiğinde, tüm tedavisini büyük bir teslimiyetle doktora bırakır.Sadece tedaviyi değil, hastalık hakkında da bir şey öğrenme çabasına girmezler. Amakonu pop starlar, şarkıcılar, politikacılar, dizilerin oyuncuları olursa neredeyse tümailesini öğrenirler. On beş yıl önce migren tanısı almış bir hasta, “Neden başımağrıyor ya da migren nedir ki?” diye sorduğunda, kanımın boynumdan kafama doğru

 basınç yaptığını hissederim. İnsanlar beden ve hastalıklarına karşı nasıl bu kadarilgisiz kalabilir diye şaşkına dönerim.

Ben bunları düşünürken “Tamam o zaman, bir saat kadar sonra yapabiliriz. Acilservise geçip beni bekleyiniz, orada yapalım” dedim.

Page 54: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 54/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

 Yüzlerindeki tereddüdün daha da arttığını gördüm. Ancak, on yıl boyunca her“Belinden iğne ile omurilik suyu alacağız” dediğim hastada gördüğüm yüzifadelerinden farklı olmadığından benim üzerimde olumsuz bir yansıma yapmamıştı.Endişeli hallerini görünce muayene odasının kapısına doğru onları yönlendirerek 

“Endişe etmeyin, korktuğunuz kadar zor olmayacaktır” diye ekledim. Kendime olangüvenimi de ses tonuma yansıtarak söylemiştim bu sözü… Biliyordum ki, kendinegüvenen bir doktor, hastanın teslimiyetini ve kaygısını daha da azaltırdı.

Murphy kanunlarından biri “Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir” idi ve bu hasta için bunun geçerli olduğunu düşünmüyordum. Gayet ince, bir o kadar dauzun boylu bir bayandı. Lomber Ponksiyon bu gibi genç bir bayanda hiç de zorolmayacaktı ve zor olacağı konusunda da beklentim yoktu. Ama obez ya da Türkçe ileşişko olan, ileri yaştaki bel kemikleri eğrilmiş hastalarda Murphy’nin “ters gitmeolasılığı” hep aklıma gelmiştir ve çoğunda da sorun olmuştur. Sorun dediğim

omurilik kanalına ulaşamadığımdan, sıvı almayı becerememişimdir. Bu durumdaMurphy’ın başka kanunu devreye girer: “Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir.” Bu nedenle ponksiyon yapamadığım, başarısızolduğum hastalarda başka bir arkadaşımı çağırır “el değişikliği” yapardım. Hiçbirzaman Murphy’in “Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi” kanununauymazdım. Çünkü burada üzerinde iş yaptığımız bir alet değildi ve kırılırsa da yerinepek konamazdı. Yok, emindim bu bayan için hiç de zor olmayacaktı…

Polikliniğimde bekleyen başka bir hastayı muayene ettikten sonra Lomber Ponksiyon yapmak üzere acile gittim. Acile ulaşmak uzun sürmedi. Hemen bir kat aşağıdaydı.

Her zamanki gibi, hemşirelerden hasta ile ilgilenene dönüp “Bir Lomber Ponksiyoniğnesi alalım eczaneden, sarı ya da pembe olsun!” diye uyardım. Geneldenumaralarını söylemezdim. Romantik olan “pembe renkli iğne” ifadesini kullanırdım.Uyardım ama yıllardır, her Lomber Ponksiyon yaparken gelen “yanlış iğne” vakası ile

 yine karşılayacağımı biliyordum. Bu arada, hastayı Lomber Ponksiyon yapacağımodaya alıp, ona, muayene masasında yan yatmasını ve bel kısmını açmasını söyledim.Ek olarak, hemşirelerden birine “Erkek bir personel istiyorum” diye seslendim. Bu,aslında benim klasiğimdi! Erkek personel… Gerekli olan güçlü, kuvvetli birisiydi vegenelde de istediğim güç bir erkekte bulunacağından “erkek personel” istemiştim. Üç-

 beş dakika sonra eczaneden dönen diğer hemşire elindeki iğneyi görmem için banauzatarak:

—Doktor Bey, iğne geldi, dedi ama sözü duymamla iğneyi görmem ve tepki vermemneredeyse aynı anda oldu.

—Yahu gene mi! Bu Lomber Ponksiyon iğnesi değil. Bu kaç santim bak? Üzerinde 70milimetre yazıyor, yani 7 cm. Bu, kanala ulaşmaz. Bana gereken 120 mm ve pembe…”

Sinirli halim biraz daha artarak:—Nedense bunu eczanedeki kalfalar öğrenemedi. Lomber iğne olacak. Verdikleri iğneise anjiyoda kullanılan iğne… Bir daha baksın! Lomber Ponksiyon ya da spinal iğneistiyorum.” Derken, bekleyen hastanın tedirginliğini de yansıtarak “hemen, hemen”diye ekledim. 

Page 55: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 55/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Lomber Ponksiyonun dikkat edilmesi gereken noktalarından biri hastaya uygun beden pozisyonu vermektir. Bu pozisyonu vermek için hastaya ne şekil almasıgerektiğini anlatmak gerekir. Lomber Ponksiyon, bazı hekimlerce oturur durumdakihastaya yapılması bana epey ters bir durumdu. Özellikle bulaşıcı hastalıklar

 bölümlerinde menenjit şüphesi olan hastalara oturur durumda yaparlar. Ama oturan

 birinin beline iğne batırmaktansa, yatan birinin beline iğne batırmak bana hep dahagüvenli gelmiştir. Belki de bu alışkanlık, nörolojide eğitim alan bizlerin hastalarının bir kısmının oturamamasındandır. Öyle ya, bilincinin kapalı, komadaki hastaya,“Oturun lütfen, belinizden bir su alacağım” demenin bir mantığı olmazdı.

Zaten birçok hastanede yan üzerine yatar şekilde yapılır. Ben de iğneyi beklerkenhastaya anlatıyordum: “Şimdi, olabildiğince başınızı dizlerinize doğru yaklaştırmanız,dizlerinizi kavramanız, çenenize kadar çekmeniz, yanaştırmanız gerekiyor. Bu, hani

 bilirsiniz, anne karnındaki bebek pozisyonu da denir. Depremden korunmapozisyonu da buna benzer.” Şeklinde hastaya tarif ederken bir taraftan boynundan

kavramış aşağı doğru itiyor, ayaklarını karnına doğru çekiyordum. Her zaman yaptığım gibi de hastayı sakinleştiriyordum.“Korkmayın… Elim hafiftir… Bitincegöreceksiniz, boşuna korktuğunuzu anlayacaksınız. Çok fazla ağrı olmaz. Sadececiltten geçerken biraz ağrı duyulur…” diye telkinde bulunuyor ve konuşmama da birazneşe bulaştırıyordum. Öyle ya, belinizden uzun bir iğneyi batıracak kişiyegüvenmelisiniz ve kendinizi ona teslim etmelisiniz. Doktorun da yapacağınız şeyi

 yapmakta da iyi olduğu hissini hastaya vermesi gerekir. Siz endişenizi ve korkunuzuhastaya yansıtırsanız, hasta ne yapmaz ki…

Her şeyde olduğu gibi, Lomber Ponksiyonu da yapınca zaman içinde güven ve tecrübekazanırsınız. Ama ben ilk tecrübemden ciddi şekilde kaçmıştım. Daha tıpfakültesinde, nöroloji stajında öğrenciyken, nöroloji kitaplarını yutmam nedeni ilehocalarımdan birisi bu durumdan çok etkilenmiş ve kendi uzmanına dönerek:“Orhan… Orhan! Bu çocuğa sen bir Lomber Ponksiyon yaptır. Bu çok çalışkan… Ödülolarak bir ponksiyon yaptır” demişti. Herhalde bana nöroloji hastalığı bulaştırmak gibi bir niyeti vardı ama benim liseden hatta ortaokuldan ağır hasta olduğumu fark etmemişti! Üstelik bu, bana bir neşe verici ödül gibi gelmemişti. Daha tıpfakültesinde öğrenciyim, etim ne budum ne ki ponksiyon yapacağım. Bende yoğun birkaygı uyandıran bu hediyeyi kabul etmemiştim. Kaçmıştım…

Sonunda, hastanın başında beklerken iğne geldi. “Ha... Bu! Pembe iğne…” diye görürgörmez ekledim. Ama iğneyi hastamın görmesini istemedim. Genelde göstermezdimzaten. 120 mm uzunluğunda, kürdandan biraz ince bir iğnenin beline gireceğini bilen

 birinin psikolojisi iyi olmasa gerekti. Bu nedenle iğneleri olabildiğince hastanıngörme alanının dışında tutardım. İğneyi hastadan uzak bir bölgeye yerleştirirken, bir

 yandan da gelen erkek personele, hastanın boynunu ve baldır kısmını gösterip,“Hastanın önüne geçeceksin, buradan ve buradan sıkı tutacaksın. Kavraman yeterli.”dedim. Her zaman farklı bir personelle karşılaştığımdan tekrar tekrar ne yapmasıgerektiğini vurguladım.

 Aslında bu “durdurma” ya da tutma işini en iyi “Durmuş Bey” yapardı. Durmuş,

nöroloji asistanlığı sırasında karşılaştığım, en olgun, eğitici ve paylaşımcı kişilerden biriydi. Kendisi sıradan bir sağlık personeliydi ama tüm Lomber ponksiyonlar onun

Page 56: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 56/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

önünde olurdu. Çünkü Durmuş, hastalara pozisyon verir ve onları tutardı. Kanımca,en azından bilgime göre hiç ponksiyon yapmışlığı yoktu. Daha asistanlığımızın ilk zamanlarında Lomber ponksiyon yaparken, adeta bir hoca gibi nasıl yapmamızgerektiğini de tariflerdi. “Doktor Bey, biraz daha göbeğe doğru girin, göbeğe doğruiğne ucunu açılayın.” Uzman doktor adayı asistana bunu söylerken biraz çekingen bir

tavır da alırdı ama gene de söyleyeceğini söylerdi.

Çekingenlik ve korku ile iğneyi yeteri kadar batırmadığımızı görünce “Biraz dahaderinde galiba” der, iğneyi batırmamız gerektiğini ima ederdi. Bazen de, omurilik sıvısı tekrar tekrar girişlerde gelmeyince “Sert bir şeyi geçmek lazım, hissettin mi?”diye eklerdi. O sert şey dediği “duramater” zarıydı. Yani “sert zar”dı. Biz hepdurameter öğrenmiştik, o “sert bir şey” diye tariflerdi.

Hasta yan üstü yatmış, sıkı sıkıya tutulurken, ben hızlıca eldiveni giymiş, yeşil örtüyü yaymış, iğnenin gireceği yeri silmiştim ve “dura zarını” da geçmiştim. Hasta kiloluolmadığından bu iş düşündüğüm gibi kolay olmuştu ama tam iğnenin ucundan “kayasuyu” gibi berrak omurilik sıvısı damlarken hastanın çığlığıyla sakin hava bozuldu.

— “Ahhggghhhhh… Ayağımı elektrik çarptı, elektrik çarptı doktor bey!”

Bu esnada hasta pozisyonunu biraz bozmaya çalıştıysa da personel “durdurucu” işiniiyi yaptı ve kıpırdayamadı. Aynı anda benim ağzımdan kalıplaşmış gibi “Tamam sakinolun, iğnenin ucu ayağınıza gelen sinir uçlarına değdi. Biraz yer değiştireceğim,geçecek” dedim. “Sakin olun” diye eklerken iğneyi biraz geri çektim ve elektrik çarpması kayboldu. “Var mı?” diye sordum. Hasta, durdurucunun kolları arasında,

nefesi bir engelin ardından ve boğuk gelir gibi “Hayır, hayır, bir anda oldu geçti” dedi.

 Ardından “kaya suyu” rengindeki omurilik sıvısından örnekler aldım. Her zaman yaptığım gibi tüpteki bir örneği de hastaya gösterip “Bak, aldığımız bu. Ne kadar berrak değil mi? Kutsal su!” diye ekledim. Bu, hastanın çok umurunda değil gibiydi.En azından o anda yüz ifadesinden anladığım oydu.

 Ardından iğneyi çıkarıp, giriş yerini kapattım ama kapatır kapatmaz, hasta azarlargibi “Çok korktum, ayağıma elektrik vurunca felç oluyorum sandım!” dedi. Aslında

 bu, her Lomber ponksiyon yaparken duyduğum ve alışık olduğum bir ifadeydi. “Bir

 yakınım anlattı, belinden su almanın felç tehlikesi varmış. Felç olma tehlikesi varmı?” derler. Ben de her zaman dalga geçer gibi bir yanıt verirdim: “Ben şimdiye kadarhiçbir hastanın felç olduğunu görmedim, hatta duymadım… Zaten, iğne ile girilen yeromuriliğin bittiği yerin aşağısında… Orada omurilik yok. Bir de omuriliğin içine iğneile girsen bile felç olmazsın! Size bunu söyleyen nereden görmüş felç yaptığını?”Genelde aldığım yanıt da aynıdır “Bilmem, öyle dedi…” Bunu daha hastaya önce desöylemiştim ama sanırım bu sözleri tekrar duymak istiyordu.

Sıvıyı laboratuvara gönderip sonuçlarını beklemek üzere hastayı eve gönderdim. “Birhafta sonra uğrayın. Ancak sonuçlanmalı” diye ekledim. Sanırım giderken aklında

epey büyük bir soru işareti vardı: “Sonuç ne çıkacak?”

Page 57: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 57/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Ö ÜÖ

… 

Page 58: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 58/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Siyah Güllerle İlan-ı Aşk

O gün de geç kalkmıştı. “Allah kahretsin! Yine uyuya kalmışım. Uyanamadım… Geçkalacağım” diye sesli sesli söylenip, şiş gözlerle yatağının yanında duran saate baktı.Uykulu uykulu kalkmaya çalışırken bir yandan da “keşke daha erken yatsaydım” diyehomurdandı. Hızla banyoya geçti ve yüzünü yıkadı. Aslında aklında sabah duş almak 

 vardı ama daha da geç kalmasına neden olacağını düşünerek, sadece dişlerinifırçalamakla yetindi. Sonra hızlıca makyaj malzemelerine uzandı. Kutuyu alelacelekarıştırarak içlerinden birini seçti. Ne de olsa yirmi sekiz yaşında bekar bir işkadınıydı; kendine bakması, bakımlı olması gerektiğini biliyordu.

Üzerinde KIRMIZI çizgileri olan parlak ipek geceliği çıkararak elbise dolabına uzandı.Ojelerine uyan KIRMIZILI elbisesini bir çırpıda giydi. Hem giyiniyor hem de yatak odasından koridora geçiyordu. Ayakkabı dolabını açarak ayakkabılarına uzandı. Ensevdiği KIRMIZI ayakkabısına uzanmak isterken ellerinde sanki kararsız birdalgalanmalar ortaya çıktı. Çocukların oynadığı gibi “ya bundadır ya şunda” misali.Oysa giyeceği ayakkabıyı bir ay önce satın almıştı ve onları genelde sağ üst köşeyekoyardı. Uzandı ve sağ üst köşedekileri eline aldı ancak yere bıraktı. O sırada “Buayakkabılarım KIRMIZI değil miydi? Kırmızı!” diye kendi kendine konuştu. Ardından

 biraz daha yakından bakınca “Evet bu ayakkabılar, bir tuhaflık var, sanki renklerikaybolmuş gibi” diye mırıldandı ve hızlıca ayakkabılarını ayağına yarım yamalak 

geçirip, sağ ayağının bağcıklarını bile bağlamadan evden çıktı.İş yeri, evine yakın olduğundan, genelde sabah yürüyüşü olsun diye işe yürüyerek giderdi. Ama bugün biraz daha hızlı adımlarla yürümesi gerekiyordu. Yarım saattenfazla geç kalmıştı. Adım sıklığını arttırdı. Bu arada sağa-sola bakınıyor ve tabelaları,

 beyaz üzerine KIRMIZI yazıyla yazıldığını bildiği “Eczane” kelimesini de gri-siyah gibigörüyordu. Oysa o eczanenin önünden belki yüz kez geçmişti ve hep kırmızıydı yazısı.

 Adımlarını bu garip görme sorununa rağmen hızlandırdı. Ne de olsa “sert”patronundan “Geç kaldın yine… Bugün için geldiysen çok geç, yarın için geldiysen çok erken!” şeklindeki yarı dalgalı sabah fırçasını yemek istemiyordu. Daha da hızlandırdıadım sıklığını. Sağ ayağına tam giymediği, sanki öylesine iliştirilmiş, her adımda

sallanan ayakkabısı tam çıkmak üzereyken, ayağını esnek bir hareketle ayakkabı içine yerleştirdi. Alelacele makyaj yaparken gözlerine pek bakmamıştı. Sadece ruj sürmekle yetinmişti. Yaya kaldırımından yürürken, hemen yola park etmiş bir SİYAHotomobilin yan aynasına eğilerek gözlerini iri iri açarak gözlerine bakmaya çalıştı.

 Ama pek de bir anormallik görmedi. Kızarık değildi. Azcık şiştiler sadece.Dudaklarına aceleden dikkat edememişti.

Hızlı adımlarla devam ettiği yolu sonunda bitirdi. İş yerinin kapısından girerken “Buarada sabah yürüyüşünü de yapmış oldum” diye mırıldandı. Hızlıca iş yerindekiodasına geçti ve ezile-büzüle kendi masasına yöneldi. Çantasını atarcasına yana

 bıraktı. Kendini koltuğuna bırakırken “Üf! Nihayet… Gelebildim” diye mırıldandı.Sonunda işe ulaşmıştı. Kolundaki beyaz saatine bakarken 45 dakika geç kaldığınıanladı. Koltuğuna oturmanın verdiği rahatlıkla sağa doğru masaya gözleri kaydı vemasa üzerinde üç tane SİYAH gül gördüğünü fark etti. Zaten sabahtan beri olan

Page 59: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 59/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

görme ile ilgili probleminin ne olduğunu anlamaya çalışırken, siyah güllerin masasınane aradığını kendi kendine sordu. Güller KIRMIZI olmaz mıydı? Kafasında soruişaretleri büyürken güllere uzandığı anda patronunu ensesinde hissetti: 

“Günaydın! Yine geç kaldınız…” sözleri kulaklarına çınladı. Endişeli bakışlarla,

dudaklarını büzerek azcık ısırdı. Ardından aynı ses devam etti “ Ama bugün geçkalmaya hakkınız var, doğum gününüz bugün, doğum günün kutlu olsun!” Bu sözleriduyunca hem yüzünde tebessüm oluştu hem de şaşırdı. Bugün doğum günü müydü?Ne diyeceğini bilemedi. Her zaman alıştığı kinayeli konuşmalardan farklıydı bu sestonu. Düşünceler kafasında dolaşırken patronunun “Bu kırmızı güller senin için. Geçgeldiğinden masana bıraktım. Tam üç adet… Çünkü seninle üç yıldır tanışıyoruz”demesinin ardından kafasında çakan şimşeğin parlaklığı sanki bakışlarına yansıdı:KIRMIZI güller! “Teşekkür ederim hatırladığınız için. Bunlar hakikaten kırmızı mı?GRİ-SİYAH mı” diye de bir anda sormadan edemedi. Sabahtan beri yaşadığı renk karmaşasını sorabileceği birisine rastlamamıştı. Patron, bir güllere bir de yüzüne

 bakarak şaşkınlığını gizleyemedi. Güller KIRMIZIydı ve de aşkının bir ifadesiydiler.

“Bu nasıl bir soruydu?” diye düşünürken “Yani bunlar gerçekten bana üç yıllık itiraf edemediğin aşkını gösteren KIRMIZI güllerle itirafı mı diye mi sormak istiyor” diyeaklından geçirdi. GRİ ya da SİYAH değildiler. Evet, aşıktı ve bunun ilk itirafınıKIRMIZI güllerle yapmıştı. Yoksa nasıl birisine, herkesin KIRMIZI gördüğü gülleri,“Kırmızı mı bunlar?” diye sorulurdu. Hiç tereddüt etmeden, birazcık da utanarak,düşüncesine devam etmeden “Şey evet, o manada soruyorsan evet, yani…Duygularımı da ifade ediyor bu KIRMIZILAR…” deyiverdi. Ama aldığı cevaptan pek tatmin olurmuş gibi hali yoktu kadının. Endişesi daha da artmıştı. KIRMIZI güllergerçekten GRİ-SİYAH görünüyordu kendisine. Patlarcasına bir ses tonuyla “Ya, benrenkleri göremiyorum galiba, KIRMIZI rengi göremiyorum” dedi. Sesi odada

 yankılandı. Odadaki diğer iş arkadaşlarının “Yeni bir aşk başlıyor” bakışlarında bir

anda “Hımm.. Ne oluyor ya, bu bir redd-i aşk yolu mu?” dercesine soru işaretinedöndü. Ama bakışlara aldırış etmeden “Sabahtan beri bir tuhaflık var. Renklerikaybettim. Sanki görmemde bir şeyler var. Renkleri göremiyorum sanki…” diyeendişeli bir sesle yüzlerine bakarak konuştu. Sonra “Her şey sanki SİYAH-BEYAZ…Sanki değil hakikaten öyle… Her şey SİYAH-BEYAZ ya da GRİMSİ...”

Bu sözlerin ardından arkadaşları biraz daha masaya yanaşıp durumu anlamayaçalıştılar. Aşkını KIRMIZI güllerle doğum gününde ilan eden patron ise hala nedemek istediğini anlamaz bir şaşkınlık içindeydi. Bu, reddetmenin başka bir ifadesimiydi yoksa hakikaten renkleri görmesi mi bozulmuştu. Endişesi KIRMIZI güllerleilan-ı aşkının önüne geçmişti. Bunları düşünürken kadın “Sanki sağ gözümde de bir

ağrı var, sağa-sola bakarken ortaya çıkıyor…” diye ekledi. Patron kendi aşkına gizli birret değil, gerçekten de bir sorun olduğunu kavramaya başlamıştı.

Kendini toparlayarak “Şey, bir göz doktoruna gidelim istersen, önemli bir sorunolabilir” diye ekledi. Diğer arkadaşları da bir ağızdan, bozuk koro halinde “Evet,önemli bir sorun olabilir, bir görün…” dediler.

Çantasını almadan kapıya yöneldi. Üç yıldır işe gelip gittiği bu sokakta bir gözhastalıkları uzmanı vardı. Hemen yakındaydı. İki dükkân ötede… Hızlı adımlarlamuayenehane merdivenlerini çıkarken, patronunun sesini duydu “Bekle beni, ne buacele? Sakin ol biraz…” Hızlıca ikinci kattaki kapının ziline bastı ve kapıyı GRİ

önlüklü bir bayan “Hoş geldiniz, buyurun” diyerek açtı. Ardından “Doktor beyinhastası var, çıkınca sizi hemen alırım” diyerek onları bekleme salonuna davet etti.

Page 60: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 60/61

 

Elektronik ortamda serbestçe ve istenildiği gibi dağıtılabilir… Ticari amaçlarla satışı yapılamaz.

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Patronla yan yana oturdular. Bekleme salonunda, adeta gözlerinde problem değil de,aklında bir problem varmışçasına duvardaki tablolara, masadaki dergilere bakınıyor

 ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Masanın üzerinde eline geçirdiği dergininkocaman yazılmış başlığını “Bil… Tek…” olarak görebildi. Eksikti yazılar. Tam da içsayfada, küçük yazılar nasıl görünecek diye sayfayı çevirirken sekreterin sesi duyuldu

“Buyurun hanımefendi, doktor bey sizi bekliyor”.

Sabahtan beri neler yaşadığını doktora hızlı hızlı anlattıktan sonra göz doktoru uzun bir muayene uyguladı. Bir aletten diğerine, renk kontrolleri ve görme alanımuayeneleri… Gözlük camı değişimleri… Sonunda doktor kararını vermiş ve işini

 bitirmiş hissi ile koltuğuna geçti. Doktor, biraz sıkılarak söze başladı: “Şimdi… Sadecerenk görmeniz bozuk değil, görme alanında da kayıplarınız var görünüyor…” Bunukendisinin de az çok bildiğini düşündü kadın. Evet, öyleydi. Ardından doktor devametti “Testlere ve düşünceme göre sizin sorununuz gözünüzde değil”. Şaşkınlığınıgizleyemedi ve kısık sesle ekledi “Ee… Nerede o zaman?” Doktor “Göz değil. Yani gözküreniz değil ama görme sinirinizde sorun var. Bu görme siniri iltihabı hastalığı

dediğimiz bir durum.

 Ya da tıbbı adıyla optik nörit.

Genelde kendi başına olabileceği gibi eMeS dediğimiz hastalığın ilk belirtisi de olarak karşımıza çıkabiliyor”. Şaşkınlığı iyice artmıştı. eMeS de neydi? Daha önce adını hiçduymamıştı. Göz doktoru ekledi “Gerekirse beyin MR ya da başka testler yapmak gerekecek… Bunun için nöroloji uzmanına görünmenizi önereceğim size.” Hemen,sanki yanıtı daha önceden hazırlamış gibi, doktorun sözü bitmeden ekledi “Evet,evet… Hemen bir nöroloji uzmanına görünelim” ciddi bir sorunla karşı karşıya

olduğunu ilk kez düşünmüştü.

Page 61: Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

7/30/2019 Kertenkele Öyküleri ve Multiple Skleroz

http://slidepdf.com/reader/full/kertenkele-oeykueleri-ve-multiple-skleroz 61/61

 

  K e r

  t e n  k e

  l e   K

 u y r u     ğ u        Ö y  k     ü

  l e r  i 

Göz doktorunun muayenehanesinden ayrılırken, nöroloji uzmanının en yakınhastanede olabileceğini düşündü. Yanındaki endişeli patronuna da sorunca kendisinionayladı. En yakın hastaneye gitmeleri gerekiyordu ve yürüme mesafesi ile gidilecek 

 yakınlıkta değildi. Patronu yoldan geçen bir taksiye refleks olarak elini kaldırarak durma işareti yaptı. Bir anda yanında duran araca baktığında kadın, önce neden

durduğunu anlayamadı. Araç GRİ-SİYAH bir araçtı. Bu aracın neden yanlarındadurduğunu anlamaya çalışırken üzerindeki panodaki yazıyı gördü: “TAKSİ”…Taksiye bindiğinde bir şarkı çalışıyordu. Kulağını şarkıya verdi:

gülünce dudaklarınbir gonca güle benzerdi ben dudaklarını sense gülleri severdingüller ve dudaklar şimdi ne kadar acı ve gizli eski bir aşkı anlatırgüller ve dudaklar şimdi döküldü yapraklarımazim denen o bahçeyekayboldu dudaklarıseven yok artık gülleri.