İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

31
İ S T İ K B Â R M Ü S T E K B İ R İÇİNDEKİLER İstikbâr; Anlam ve Mâhiyeti ......................................................... 2 İstikbar Duygusu........................................................................... 3 Müstekbir ..................................................................................... 6 Müstekbirlerin İlki İblistir ............................................................. 6 Müstekbir Tipler .......................................................................... 9 Müstaz’af .................................................................................... 12 Müstekbir ve Müstez’af İlişkisi .................................................... 12 Müstaz’af İnsan Grupları ........................................................... 15 Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap ...................... 19 İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri) ............... 21 İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, ............................................. 23 İnsan Dışındaki Canlılar ve Mü’minler ....................................... 23 İstikbâr-Müstekbir Konusuyla İlgili Ayet-i Kerimeler ................. 28 Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar ...................... 29

description

İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Transcript of İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Page 1: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

İ S T İ K B Â R

M Ü S T E K B İ R İÇİNDEKİLER

İstikbâr; Anlam ve Mâhiyeti ......................................................... 2

İstikbar Duygusu........................................................................... 3

Müstekbir ..................................................................................... 6

Müstekbirlerin İlki İblistir ............................................................. 6

Müstekbir Tipler .......................................................................... 9

Müstaz’af .................................................................................... 12

Müstekbir ve Müstez’af İlişkisi .................................................... 12

Müstaz’af İnsan Grupları ........................................................... 15

Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap ...................... 19

İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri) ............... 21

İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler, ............................................. 23

İnsan Dışındaki Canlılar ve Mü’minler ....................................... 23

İstikbâr-Müstekbir Konusuyla İlgili Ayet-i Kerimeler ................. 28

Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar ...................... 29

Page 2: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

"Ve o zaman meleklere (ve cinlere): "Âdem'e secde edin!" dedik, İblis hâriç

hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve istikbâr etti (büyüklük tasladı, kibrine yediremedi), kâfirlerden oldu." (2/Bakara, 34)

İstikbâr; Anlam ve Mâhiyeti

"İstikbâr", kibir, kökünden türeyen bir kavramdır. ‘İstikbâr’ sözlükte

büyüklenme, kendini büyük görme, böbürlenme, insanları küçük görme anlamlarına gelir. Kavram olarak istikbar; Allah’a karşı kendini yeterli görerek isyan etme; Allah’ın hâkimiyetini reddetme, insanlara karşı kibirlenerek onlar üzerinde zorla egemenlik kurma anlayışıdır. Bir başka deyişle ‘istikbar’; kendini büyük görerek inatçı bir şekilde hakk’ı kabul etmekten çekinmektir. Kur'an-ı Kerim'de isim ve fiil halinde 48 yerde geçer. Karşıtı olan istiz'âf ve müstaz'af kelimeleri ise 13 yerde geçmektedir.

Kibir, tekebbür ve istikbar birbirine yakın anlamlara sahiptir. Bu kelimeler,

‘büyük olma’ anlamına gelen ‘kebüra’ kökünden türemiştir. Aynı kökten türeyen bütün kelimelerde büyüklük veya büyüklenme ile ilgili anlamlar vardır.

Kebir: Büyük, Kebîra: Büyük şey, çoğulu ‘kebâir’, Ekber: Daha büyük, en büyük, Tekbîr, Allahu Ekber/Allah en büyüktür demek, Kibriyâ: Büyüklük, yücelik, ululuk; ki yalnızca Allah’a isnad edilir, Allah’tan

başka hiç kimseye bu sıfat verilemez, Tekebbür: Büyüklenme, kibirlenme, Mütekebbir: Kendini halkın en efdali, en üstünü sayan, kendinden başka

hak tanımayan anlamındadır. Bu sıfat da yalnızca Allaha mahsustur. Çünkü bütün faziletler O’na aittir, bütün güç ve kuvvet O’nun elindedir.

Müstekbir ise; büyüklenen, kibirlenen, kendini üstün gören demektir.

Page 3: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

İlk müstekbir, yani ilk büyüklük taslayan İblis’tir. O, Allah’ın secde emri karşısında kibirlendi ve secde etmekten yüz çevirdi. (2/Bakara, 34)

"Bir zamanlar Biz, meleklere (ve cinlere) 'Adem'e secde edin' dedik. İblis

hâriç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve istikbârda bulundu/büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu." (2/Bakara, 34)

"Ayetlerimizi yalanlayıp, onların karşısında istikbâra/büyüklenmeye

kapılanlar, işte onlar ateş halkıdır." (7/A'râf, 36) "Küfredenlere gelince; Ayetlerimiz size okunuyordu da, siz istikbârda

bulunup (karşılarında büyüklenip yüz çevirerek) mücrim bir topluluk oldunuz, değil mi?" (45/Câsiye, 31)

"Ne zaman canınızın istemediği şeyleri söyleyen bir rasül gelmişse ona karşı

istkikbârda bulundunuz/büyüklük tasladınız." (2/Bakara, 87)

İstikbar Duygusu

‘İstikbar duygusu’, büyüklük kuruntusudur. İstikbar edenlerin hiç biri

aslında büyük değillerdir. Onları büyük ve yüce yapacak bir özellikleri de yoktur. Ancak onlar, kendilerinin büyük olduğu kuruntusu içerisindedirler. Allah (cc) şeytana soruyor: “Sen büyüklük mü taslıyorsun (İstikbar mı ediyorsun) yoksa gerçekten sen üstün olanlardan mısın?” (38/Sâd, 75) Demek ki şeytanın yücelikle bir ilgisi yok. O kendinde bir üstünlük gördü, büyüklendi ve Rabbinin emrini dinlemedi.

Bazı insanlar ellerindeki güçlerle, dünyalıklarla veya saltanatla

(devlet gücüyle) kendilerini üstün görürler. Allah karşısında kul olduklarını unuturlar da kendilerini Allah’tan müstağni sayarlar (O’na ihtiyaç duymazlar). Bunların bir kısmı, Ahirete inansa bile, yine kendilerinin kurtulacağını düşünürler. Çünkü onlar, ellerinde her çeşit güç ve imkân var zannederler. Bir kısmı da Ahireti inkâr ederler. Hayatın yalnızca bu dünya yaşantısı olduğunu

Page 4: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

kabul ederler. Sahip oldukları mal, çocuklar ve iktidarla üstünlük taslarlar. Bu dünyalık ve güçle insanlara hükmetmeye, onları kullanmaya, onları köleleştirmeye çalışırlar. İsteklerine kavuşmak için zorbalığa ve zulme baş vururlar. Böylece haddi aşarak bağy (azgınlık) ederler. Arzularını gerçekleştirmek yolunda hiç bir yasak ve günah tanımazlar. Işlerine ve hayatlarına kendi ‘heva’larına göre yön vererek ilâhlığa soyunurlar. Insanları yönlendirmek ve kullanmak isteyerek Rabliğe yeltenirler.

Böyle kimselere Allah’ın âyetleri hatırlatıldığı zaman ‘bunlar da neymiş’ der,

alay eder ve aldırmazlar. Peygamberleri ve onların yolunu izleyenleri dinlemezler. Allah’ın huzurunda secde yapmayı kibirlerine yediremezler, ibadet onların nefislerine çok ağır gelir. Allah’ın hükümleri ve ilkeleri karşısında çok inatçıdırlar. Onlar aslında hem hasta ruhlu insanlardır, hem de zayıf karakterlidirler. Ancak zayıflıklarını haksız yere kibirlenerek kapatmaya çalışırlar.

Allah’ın âyetlerine karşı çıkışın temelinde yatan sebep gerçekten ‘istikbar’

duygusudur. Aynı duygu; Allah önünde ibadet etmekten de hoşlanmaz. Diğer insanları küçümsemek, onlara tepeden bakmak, onlardan tiksinmek, onlara hakeret etmek ve onları çeşitli tuzaklarla kullanmak niyetinin arkasında da istikbar anlayışı vardır.

Yeryüzünde zulme sebep olan, orasını ifsâd eden ve zayıfları ezen

kimseler de yine bu istikbar duygusuna sahip olanlar ve bu yüzden taşkınlık yapanlardır. (28/Kasas, 39) Iktikbar sahibi müstekbirler, insanlara karşı ‘bağy’ işlerler. Onlara karşı böbürlenip haksızlıkta bulunurlar, onlara hükmetmeye kalkışırlar. Istikbar sahiplerinin tipik özelliklerinden biri de kendi ‘heva’larına uymalarıdır. Onlar, kendilerini güçlü ve üstün gördükleri için ilâhî yasaları tanımazlar ve akıllarına estiği gibi hareket ederler. İnsanlara kötülük yapmak için başvurulan çeşitli hile ve kurnazlıkların arkasında istikbâr vardır. (bkz. 35/Fâtır, 43; 31/Lokman, 7; 63/Münâfıkûn, 5). Yeryüzünü zulüm ve kahırla dolduran ve kitleleri ezen ordular da istikbâr ordularıdır. (bkz. 28/Kasas, 39; 25/Furkan, 21)

Istikbar duygusu/müstekbirlik, inkârcıların özelliğidir (7/A’raf, 36, 75-76;

28/Kasas, 76-77). Dünyada Allah’a ve O’nun âyetlerine karşı istikbar edenler

Page 5: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

için alçaltıcı bir azap vardır (46/Ahkaf, 20; 40/Mü'min, 60). Allah’ın âyetlerine karşı istikbar edenlere göğün kapıları açılmayacak, onlar deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar Cennet’e giremeyecektir. Onlar için Cehennem’de ateşten yataklar hazırlanmıştır (7/A’râf, 40-41). Allah’a karşı ibadet etmeye istikbar duygusu yüzünden yanaşmayanların sonları da cehennem olacaktır (40/Mü'min, 60).

Kullara yakışan, Rablerinin huzurunda ‘kul’ olarak haddini bilmek,

bulunduğu konumu doğru tesbit etmektir. Allah’ı tek rab olarak bilip verdiği nimetlere şükretmektir. Güçsüz, zayıf, yaşamak için başkasına muhtaç ve nihayet ölümlü olan insanın kibirlenmeye, iblis gibi Allah’a isyan edip karşı gelmeye hakkı yoktur. Istikbar edenler büyük bir haksızlık içerisindedirler. Bu nedenle Allah (cc) kesinlikle istikbar edenleri sevmez (16/Nahl, 23).

Peygamber (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah (cc) şöyle diyor:

‘Büyüklük (kibriya) elbisem, azamet (ululuk) da gömleğim (gibidir). Kim bu iki şeyde benimle yarışırsa onu Cehennem’e atarım’.” (Ebû Dâvud, Libas 29, Hadis no: 4090, 4/59. Bir benzeri için bkz. Müslim, Birr ve Sıla 136, Hadis no: 2620, 4/2023; Ibn Mâce, Zühd 16, Hadis no: 4174, 2/1397; Ahmed bin Hanbel, 2/248, 376, 414, 444)

Kur’an-ı Kerim’de istikbarın tipik örneği Firavun’dur. O kendini

büyük, güçlü ve yıkılmaz saltanat sahibi görerek ilâhlığa kalkıştı, Hz. Musa’nın davetinden yüz çevirdi. Hz. Musa’nın çağrısına uyarak Allah’ın önünde secde etmeyi gururuna yediremedi. Allah’ın hükmüne uymaya tenezzül etmedi.

Günümüzde büyüklük taslamanın (istikbârın) yansımalarını her

yerde görmek mümkün. Zenginler, makam sahipleri, koca koca şirketleri ve fabrikaları olanlar, sistemler, devlet düzenleri, uluslararası kuruluşlar, devlet yöneticileri, sultanlar, krallar, şöhrete ulaşanlar ve daha niceleri ‘istikbar’ ediyorlar. Allah’a ve O’nun koyduğu ölçülere karşı çirkin bir başkaldırı ve büyüklük duygusu içerisinde kendilerine ve diğer insanlara zulmediyorlar. (1)

Page 6: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Müstekbir

Yeryüzünde haksız yere istikbar edenlere (büyüklük taslayanlara) müstekbir

adı verilir. Bunlar, kendilerinde bir üstünlük olmadığı halde büyüklük duygusuna kapılıp, doğru yoldan çıkan kimselerdir. Zayıf karakterlidirler, ama bu yönlerini insanlara karşı böbürlenerek gidermeye çalışırlar.

Esasen Allah ‘ekber/en büyük’ olduğu için büyüklük hakkı da

O’nundur. ‘Kibriyâ/büyüklük’ sıfatına sahip olan sadece O’dur (45/Câsiye, 37). Ancak, bazı insanlar bu gerçeği görmek istemezler. Ellerinde dünya malı, biraz güç ve kuvvet vardır, belki de iktidar makamındadırlar. Onlar, bu tür şeylere aldanarak büyüklük duygusuna düşerler. ‘Biz her şeye sahibiz’ anlayışı taşırlar. Sahip oldukları şeylerin kendilerine yettiğini, Allah’a muhtaç olmadıklarını, her şeye güç yetirebileceklerini varsayarlar. Bu duygular yüzünden yeryüzünde haddi aşarlar, başkalarına hükmetmeye ve onları kullanmaya yeltenirler. Kimileri ilâhlığa soyunur, rabblik taslamaya başlar. Bu, şüphesiz azgınlığın son noktasıdır.

Müstekbirler, zayıf bırakılmışları (müstez’af olanları) sömürürler.

Onların boyun eğmişlikleri üzerine iktidarlarını sürdürürler. Onların emeği ve kanı üzerine saraylar yaparlar. Onların hizmetleri ve kölelikleri sayesinde eğlence, zevk ve sefa içinde ömür sürerler. Müstekbirler; zor kullanarak, zulmederek, hile ve tuzaklarla insanlara üstünlük sağlarlar.

Kur’an’da ilginç bir örnek anlatılmaktadır:“Gökte olanlar, yerde olan

yürüyenlerden bir kısmı ve melekler Allah’a secde ederler. Onlar asla istikbar etmezler (büyüklük taslamazlar).” (16/Nahl, 49). Halbuki müstekbirler, Allah’ın âyetlerine karşı kibirlenirler ve onları yalanlarlar (7/A’râf, 36). Içlerinde sakladıkları büyüklenme hastalığı yüzünden Allah’a kulluktan, O’na itaat etmekten yüz çevirirler.

Müstekbirlerin İlki İblistir

Page 7: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

“Allah, ‘Ey İblis! Iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Istikbarde mi bulunddun (büyüklük mü taslıyorsun) yoksa gerçekten yücelerden mi oldun?’ dedi. İblis, ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.’ dedi.” (38/Sâd, 75-76)

Yeryüzünde İblis’in yolunu izleyip onun gibi büyüklenmeye kalkıp,

Allah’a itaatten yüz çeviren zalimlere Allah, devamlı uyarıcılar (peygamberler) göndermiştir. Peygamberler onları Allah’a davet etmişler, tuttukları yolun yanlış olduğunu anlatmaya çalışmışlardır. Ancak peygamber olarak gönderilen kimselere ilk karşı çıkanlar halk arasında mal ve makam sahibi müstekbirler olmuşlardır. “Bir peygamber size canınızın istemediği bir şeyi getirdiği zaman istikbar etmediniz mi (büyüklük taslamadınız mı)? Kimini yalanlıyor, kimini öldürüyordunuz.” (2/Bakara, 87)

Bu müstekbirler, peygamberlerin davetlerini, ellerindeki malları ve

makamları koruma için reddediyorlardı. Çünkü sahip oldukları konum, onlara insanları sömürme, onlara hakim olma imkanını veriyordu. Müstekbirler, Peygamberlerin davetine her yola baş vurarak karşı koymaya çalışırlar. Gelen peygamberi ve onun davetini yalanlarlar, peygamberi kendi memleketinden sürerler, kimilerini de öldürmeye kalkışırlar.

İslamî dâvet, insanlar arasında haksız sınıflaşmayı, sömürüyü, soy sop veya

mal ve makam üstünlüğünü, zulmü ve baskıyı yasaklıyor. Adaleti ve insanlar arasında eşitliği getiriyor. Üstünlüğün takvada ve diğer insanlara iyilik yapmada olduğunu bildiriyor. Fakat müstekbirlere göre kendileri ya mal, ya makam, ya güç, ya da soy bakımından en üstündürler. Müstekbirler, mutlak hakimiyetin Allah’a ait olduğunu kabul etmezler. Onlar Tevhid Kelimesindeki gerçeği reddederler. “Onlara lâ ilâhe ilallah (Allah’tan başka tanrı yoktur)’ denildiğinde şüphesiz istikbar ederler (büyüklük taslarlar).” (37/Saffat, 35)

Onlar, insanları ezmek için her yolu caiz görürler. Emirleri altına aldıkları

insanları zayıf bırakırlar (müstez’af yaparlar) ve onları istedikleri gibi yönlendirirler (31/Lokman, 6). Onlar, kendilerinde olan güzel özelliklerden dolayı değil; ellerindeki makam, mal, güç gibi dünyalıklar yüzünden insanlardan üstün oldukları anlayışındadırlar (41/Fussilet, 15). Onlar, kendi otoritelerine,

Page 8: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

düzenlerine ve fikirlerine karşı gelen hiç bir kimseden hoşlanmazlar. Kendi düzenlerini yıkacak her çabayı yok etmek için uğraşırlar. Onlar, Allah’ın peygamberlerle gönderdiği dine inanmamak için her türlü bahaneyi bulurlar, imanı ve iman edenleri küçümserler (46/Ahkaf, 11).

Müstekbirlik; zulüm, bağy ve tuğyan sonunda ortaya çıkan bir vahşettir. Her

müstekbir, haksız yere kibirlenen, gururlanan ve insanlar üzerinde kayıtsız şartsız hüküm sürmek isteyen isyankârdır.

“Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri/müstekbirleşenleri, âyetlerimi anlamaktan çevireceğim.” (7/A’râf, 146) Müstekbirlik, Allah’a ait olan bir yetkiyi ve hakkı kendi kudreti ve iradesi altına almak niyetini hayatına ve davranışlarına dayanak kıldığından ilâhlık dâvâsına kalkışmak demektir. İster bunu açıktan açığa söylesin, isterse söylemesin, istikbâr ilâhlık iddiası demektir. Müstekbirlerin amacı, Allah’ın yerine kendilerinin insanların hayatına hükmetmesidir. Müstekbir bu gayesini gerçekleştirmek için, insan neslini, bitkileri ve hayvanları tüketecek kadar fesadını yaygınlaştırabilir. (28/Kasas, 4)

Her müstekbir, hem kâfir ve hem de zâlimdir. Şeytan, kibirlendi ve kâfir

oldu. Ancak kâfirlikten önce müstekbir oldu. (Bkz. 2/Bakara, 34) Kâfirliğin yolu istikbârdan geçmektedir. Allah’a karşı baş kaldıran ve Allah’ın kanunlarını beğenmeyen herkes müstekbirdir. (Bkz. 45/Câsiye, 8)

Müstekbirler insanlar arasında sayıca azdırlar. Ancak dünyaya aşırı

bağlıkları nedeniyle, Allah’tan çok kendilerinden korkan zayıf, güdülmeye hazır, tepkisiz yığınların boyun eğişlerinden yararlanırlar. Müstekbirler tarafından çeşitli oyunlarla, baskı ve tuzaklarla sindirilen geniş halk kitlelerindeki bu korku, istikbar edenlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Köleliği ve sürünmeyi kader bilen kimseler, başlarına kim gelirse gelsin, ne olursa olsun ses çıkarmazlar. Bulabildikleri küçük dünyalıklar onların sesini kısmaya yeter.

Islâm, bu müstekbir mantığını ve ahlâkını tanıyıp ona düşmemeyi tavsiye

ediyor. Ayrıca, yeryüzünde haksız yere istikbar edip insanları sömüren, onlara baskı uygulayan ve haklarını ellerinden alan müstekbirlere karşı durmayı da öğütlüyor. Bu karşı koyuş ‘Allah adının büyüklüğü- Allahü ekber’ ve Tevhid kelimesindeki şuur ile olabilir.

Page 9: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Müstekbir Tipler

Kur’an, hayalî insan tipleri çizmiyor. Müstekbirler soyut varlıklar

değillerdir. Onların bir kısmı tarihte yaşamış, bugün de yeryüzünün her tarafında olabilecek kimselerdir. Müstekbir kafa yapısına ve tavrına sahip sayısız örneği çevrenizde görebilirsiniz. Zenginliğin ve makamların şımarttığı niceleri vardır ki; hem başkalarına zorla tahakküm ederler, hem toplumun huzurunu bozarlar, hem de kendilerini ağırdan satarlar. Herkesin kendi emirleri altında, bütün geçim kaynaklarının kendi kontrollerinde olmasını isterler.

Fertler müstekbir olduğu gibi, düzenler, kavimler, meclisler de

müstekbir olabilir. İslâm’ın dışındaki bütün sistemler müstekbir kabul edilir. “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (5/Mâide, 45) Her beşerî ideoloji, Allah’a baş kaldırıp Allan’ın hüküm ve kanunlarını beğenmeme sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunun için komünizm, sosyalizm, kapitalizm ve diğer izmler müstekbirdir.

Bugün bazı ülkelerde yürürlükte olan zulüm düzenleri tipik ‘istkbar’

örneğidir. Zengin ülkelerin kendi aralarında kurdukları birlikler, ürettikleri politikalar dünyayı daha iyi kontrol altında tutma, daha iyi sömürme amacına yönelik değil midir? Bir çok uluslararası teşkilat ne işe yaramaktadır? Bu teşkilatlar zulme uğrayanlara yardım etmeyi beceremezken, karar almak üzere bir araya gelemezken; çıkarları söz konusu olunca dünyayı nasıl da ayağa kaldırıyorlar? ABD’nin ve pek çok batılı ülkenin bu anlamda müstekbir olduğu açıktır.

Bazı ülkelerdeki diktatörlerin, sulta ve despot yönetimlerin kendi halklarına

ve ilâhî vahye karşı tutumları; müstekbirlerin karakterlerini göstermektedir. Onlar, kendi saltanatları ve çıkarları için zulümden ve baskı yapmaktan geri durmazlar. Kendi menfaatleri uğruna halklarının haklarına tecavüz ederler. Iktidarlarını sürdürebilmek için her yola başvururlar. Allah’ın insanlar için koyduğu ölçülere kulak asmazlar.

Page 10: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Bütün müstekbirler, Allah’a itaat etmekten, O’nun önünde boyun

eğmekten yüz çevirirler. Allah’ın hükümlerini ve âyetlerini dikkate almazlar. Çünkü kendilerini güçlü görürler, büyüklük taslarlar. (2)

Kur'an'da şeytanın ve kâfirin önemli bir özelliği olarak anlatılan

istikbâr/büyüklük taslamak, çeşitli şekillerde tezâhür edebilir. Bir kişinin ya da grubun, toplumun diğer birey ve kesimlerine karşı kibirlenip gurura kapılmaları ve onlarla ilişkilerini kendi büyüklükleri temelinde sürdürmek istemeleri şeklinde olduğu gibi, toplumun büyük bir kısmının, azınlığa karşı veya Kur'an'da belirtildiği şekliyle peygambere ve müslümanlara karşı büyüklük taslaması ve onları küçük görmeleri şeklinde de tezâhür edebilir. Bir başka büyüklenme biçimi ise, bir toplumun veya devletin, başka bir topluma üstten bakması, kendini efendi, öbürünü hizmetçi görmesidir. Bütün bu özellikler, istikbâr kapsamındadır. Tarih boyunca olduğu gibi, bugün de birçok toplumda her üç istikbâr türünü görmek mümkündür.

İstikbâr psikolojisinde aşırı önyargılılık, tarafgirlik, bencillik, bağnazlık, yeni

görüşlere açık olmamak gibi özellikler bulunur. Dolayısıyla, büyüklenen insanın ayırıcı özelliği, onun objektif görüşten uzak durmasıdır. Bu uzaklığın nedeni, kibir ve gururdur. Bu psikolojiyle inanmadıkları içindir ki, Kur'an, kâfirleri müstekbir olarak adlandırmakta (16/Nahl, 22-24) ve küfrün kaynağının büyüklenmek olduğunu belirtmektedir.

İstikbâr ve müstekbirin olduğu toplumlarda bir ezenle bir ezilenin olması,

yani ezen/sömüren ve ezilen/sömürülen şeklinde iki sınıfın oluşması kaçınılmazdır. Nitekim Kur'an, müstekbirlerden söz ettiğinde, karşıtı olarak müstaz'aflardan da söz eder. Ayetlerde ele alınış biçimiyle Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri, güç, yetenek ve becerileri kendilerinden sayarak başka insanların boyunlarına binen müstekbirlerin diğer insanlara karşı davranışlarına istiz'af (zayıf görme), zayıf görülen insanlara da müstaz'af denmektedir. (3)

Müstekbirler, toplumun zayıf kimselerini ezer, zayıf olmayan kitleleri zayıf

bırakmak için onlara ekonomik ve siyasî baskı yaparlar (7/A’râf, 75). Peygamberlerin dâvetleri onların kaçışlarını arttırırken (71/Nuh, 6), müttakîler

Page 11: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

ve mü’min müstaz’afların imanını arttırmıştır. Müstekbirler, rasüllerin tehditlerini ve uyarmalarını alayla dinlerler (7/A’râf, 77; 21/Enbiyâ, 2) ve peygamberlere (ve mü’minlere) “ya dinimize girersiniz, ya da sizi şehirden çıkarırız” derler (7/A’râf, 88). Onlar için verilen her ikaz, kendileri için eğlencedir (21/Enbiyâ, 2). Dâvete kulaklarını tıkar, hiçbir şey duymamış gibi davranırlar. Küfür örtüleri hidayete ulaşmaları için engel teşkil eder.

Allah’ın azabına aldırış etmeyen bu sömürgen kimselerin yanılgısı, aslında

gücü olmayan şeytanın emrini dinlemeleridir (14/İbrahim, 22). Mücadele saflarında şeytanın tarafını tutması, kendisinin zayıf olduğunun en açık alâmeti iken, mal ve evlât çokluğuyla övünmesi (41/Fussılet, 15), müstekbirlerin paranoyak kimseler olduğunu da düşündürüyor. Onlar hastadırlar, zayıftırlar. Çünkü halkın tevhîdî bilince ulaşmasından korkmaları ve bunun da kendilerinin sonu olduğunu bilmeleri, müstekbirleri gece gündüz hile ve desise kurmaya yöneltmiş ve insanların Allah’a şirk koşmalarını emretmeye başlamışlardır.

Kur’an, müstekbirlerin karakter yapılarını anlatmaktadır ki, her dönemde

ve her coğrafyada yaşayan insanlar, mücadelelerinde bir konum belirlesin ve karşılaştıkları sorunları çözebilsin. Kur’an’da anlatılan müstekbir ifadesi, eski dönemlere ait tarihsel bir olgu değil; tüm zamanlar için kullanıbilen bir ifadedir.

Bugün mazlum ve mahrum bırakılmış, ezilmiş ve sömürülmüş halklara

zulmeden tâğûtî sistemlerin Kur’an’da anlatılan müstekbir portresinden ne farkı vardır? Kaldı ki, biz müstekbiri asıl bugün tanımlamakla mükellefiz. Yaşadığımız hayat şartlarını tüm acımasızlığıyla ağırlaştıran, fıtratımıza uygun İslâm sisteminin kurulmaması için var gücüyle çalışan, Allah’ın diniyle alay eden düzen ve işbirlikçileri, Kur’anî ifadeyle müstekbirlerden başka bir şey değildir.

Rasüllerin mirasçısı olan mü’minleri sevmemek, onlarla alay edip onları

ezmeye ve sömürmeye çalışmak, müstekbir olmanın en açık ifadesidir. Vesvesesini şeytandan alan, halkın üzerinde görünmez bir baskı oluşturan ve gece gündüz kurduğu desiselerle insanları rablerine karşı isyana ve küfre çağıran medya, müstekbirlerin Kur’an’da ifadesini bulan mü’minlerle alay etme misyonunu eksiksiz yerine getiriyor. (4)

Page 12: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Müstaz’af

‘Müstaz’af’, ‘za’af’ kökünden türemiştir. ‘Za’af’, kuvvetli olmanın zıddıdır,

zayıf oldu demektir. Za’af sahibi kimseye, yani kuvvetli olmayana ‘za’if’ denilir ki, Türkçede ‘zayıf’ şeklinde söylenmektedir. ‘Za’af’, bedende, nefiste, akılda, düşüncede, bir şeyin nitelik ve niceliğinde olabilir. Kişinin bulunduğu statüde, bilgi ve görüşlerde de olabilir. ‘Müstaz’af’, ‘istaz’afe’ fiilinin fail ismidir. ‘Istiz’af’ sözlükte, zayıf görmek, zayıf bırakmak, zayıf bir hale getirmek, zillete düşürmek (aşağılamak) demektir.

Allah’ın kendilerine verdiği nimetlerle şımaran, kibirlenip ‘müstekbir’

olanlar, bazı insanların boyunlarına binerek onlara karşı zalimce davranırlar, onları aşağı görürler. Onlara hükmedebilmek için onları zayıflatmanın yollarını ararlar. Işte müstekbirler tarafından aşağı görülüp, sömürülmek üzere zayıf bırakılmış kimselere ‘müstez’af’ denilmektedir.

Müstekbir ve Müstez’af İlişkisi

Müstez’af’ı iyi tanımak için ‘müstekbir’leri iyi bilmek gerekir. Çünkü bu iki

kavramın kullanılış yerleri ve durumları birbiriyle ilgilidir. Allah’tan gelen vahyin ve bu vahyi tebliğ eden peygamberlerin karşısına hep ‘müstekbir’ tipli insanlar çıkmışlardır. Onlar, Allah’ın peygamberlerinin davetine uyan müstez’afları aşağı gördüler, onlara zulmettiler ve girdikleri yoldan çevirmeye çalıştılar. Kur’an, Ilâhî davete uyanlar ile, ona karşı çıkanları ‘müstez’af-müstekbir’ bağlamında değerlendiriyor. Allah (cc), kendi davetine uyup kendi doğru yoluna giren ve asla müstekbirlere boyun eğmeyen müstez’afların yanında yer alıyor. Onları yeryüzüne ‘halife’ (imam) yapmakla müjdeliyor (7/A’râf, 137).

Islâmın ilk dönemlerinde Mekke’de, Hz. Muhammed’in davetine uymaktan

başka suçu olmayan fakir ve güçsüz müslümanlar, Kur’an’da haber verilen bu müstez’afların örneklerindendir. Onlar, o günün müstekbirleri olan Mekke devletinin ileri gelenleri tarafından zulme uğruyorlar, işkenceye tabi tutuluyorlar,

Page 13: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

horlanıp aşağılanıyorlardı. Mekke'li müşrikler, onlara karşı kibirleniyorlar, gücün ve iktidarın kendilerinde olduğunu hesaba katarak, emirleri altındaki insanların neye inanacaklarına dahi karışıyorlar, kendi dinlerinden veya ideolojilerinden çıkanlara zulmedip baskı uyguluyorlardı.

Islâm toplumu dışındaki bütün cahili toplumlarda, baskı

uyguluyanlar ile baskı uygulananlar, yani kendilerini her bakımdan üstün sayanlar ile, onların halk dediği zayıf bırakılmışlar bulunur. Modern toplumlarda bunu farklı bir biçimde görmekteyiz. Modern toplumlarda zenginler ve fakirler sınıfı, yönetilenler ile yönetenler sınıfı, yüksek tabaka ile, alt ve orta tabaka grupları bulunmaktadır. Kendilerini biraz yukarı statüde görenler, Kur’an’ın anlattığı ‘istikbar’ sınıfına girerler.

Câhiliye toplumlarında güç ve imkânları ellerinde tutanlar

diğerlerine karşı üstünlük sağlamaya, onları etkileri altına almaya çalışırlar. Bu güçlüler zamanla ‘istikbar’ ederler ve insanı gütmek, sömürmek, kullanmak veya istedikleri gibi yönetmek için onları ‘müstez’af’ hale getirirler. Müstez’aflar, müstekbirler tarafından kahır altında tutulan, hor ve zelil yapılan, zayıf bırakılan kimselerdir. Bu zayıf bırakmanın en önemli sebebi müstekbirlerdeki haksız kibir ile, insanları istedikleri gibi yönetme arzularıdır. (5)

Dünyanın günümüzdeki yapısı içerisinde, zayıf bırakılmış mustaz’af

kitlelerin, kendilerini ezen zorbalara karşı mücadelesi, ancak müstaz’af halkın tevhîdî bilince sahip olmalarıyla mümkün olacaktır. Hak ve bâtılı birbirinden ayıramayan müstaz’aflar, müstekbirlerin hilelerine kurban gidecek (34/Sebe’, 31-33) ve böylesi müstaz’afların Allah’ın huzurunda şikâyetleri de bir anlam ifade etmeyecektir (34/Sebe’, 31-33).

Kur’an’da bize anlatılan müstaz’af–müstekbir mücadelesinin şartlarını

bilmemek, bizi bu mücadelede amellerimizi bâtılın pisliğinden uzak tutacak ve amellerimize bâtılın karışmasını önleyecek bir bilinçten mahrum bırakacaktır. Rabbimiz, kitabında nebevî mücadelenin nasıl olması gerektiğini boşuna anlatmamış, bilâkis onları okuyalım, üzerlerinde düşünelim ve günümüz mücadelesine ışık tutalım (22/Hacc, 46; 15/Hıcr, 75; 12/Yusuf, 11) istemiştir. Tâğûtî sistemleri ayakta tutan kimseler, güçsüzlüklerinden şikâyet eden (4/Nisâ,

Page 14: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

97) zâlim müstaz’aflardır (34/Sebe, 31). Müstaz’af olan ve fakat müstaz’af olduğunun bilincinde olmayan, müstekbirlerin peşine takılmış, onlardan medet uman (34/Sebe’, 31-33) kitlelerin dünyada ve ahirette karşılaşacakları çetin azabı hatırlatmak, üzerimize düşen sorumluluktur.

Tâğutun en örgütlü biçimi olan İslâm dışı düzenler, tüm kurum ve

kuruluşları ile, ordusu, bankası, medyası ve tüm işbirlikçileriyle mü’minlere saldırmakta ve onları çeliştili hile ve desiselerle güçsüz bırakmak istemektedir. Güçsüz bırakılan halkların ve baskı uygulanan insanların tevhîdî mücadele içerisinde var olan safı ise, inkılapçı-ıslahatçı müstaz’afların yanıdır.

Zâlimlere başkaldırıp inkılapçı bir tavır takınması mümkün olmayan zavallı

kadın, çocuk ve ihtiyarları ve aklî kapasitesi düşük olanları, Kur’an, “zavallı müstaz’aflar” olarak bize sunmaktadır (4/Nisâ, 75).

Bugün yeryüzünün birçok yerinde katledilen, savaşacak silâh ve güce sahip

olamamış, duâ etmekten, yardımcı istemekten (4/Nisâ, 75) başka çaresi olmayan insanlar, zulme başkaldıramadıklarından mâzurdurlar. Onların bu feryadlarını görmezlikten gelmek, “yeni dünya düzeni” müstekbirlerinin ve işbirlikçilerinin müstekbir olmalarından kaynaklanmaktadır. Fakat eli silâh tutan ve yardım gücü yerinde olan, başkaldırma gücüne sahip insanların ve düzenlerin ilgisizliği ise, müstekbirlerin zulmüne ortak olmak demektir.

Müstekbirleri uyarmaktan korkan, zâlimlere itaati fitne ve fesad çıkmasın

diye sürdüren, zulümlere baş eğmeyi sabır diye tahayyül eden, görevlerini ve özellikle emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münkeri terkeden, güçleri varken başkaldırmayan insanlar ise zâlimdirler. Aslında kendileri de müstaz’af oldukları halde, müstekbirlerle işbirliği yapmaktan çekinmediklerinden dolayı Allah bu gibileri zâlim müstaz’aflar diye nitelemektedir. Zâlim müstaz’aflar, istikbâr düzenini ayakta tutanlardır. Firavun, kendisinden ve mele’sinden güçlü binlerce köleyi ve halk kitlesini nasıl idare etmektedir. Onlara piramit adı verilen ve bir mezardan/anıtkabirden başka bir şey olmayan dağları nasıl kurdurmaktadır?

Firavun, onların bilinçlerini dondurmuş, büyüsüyle (medyasıyla) onları

uyuşturmuştur. Halkın dinî hassasiyetlerine cevap verecek bir kurum oluşturmuş

Page 15: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

(Bel’am) ve bu kurum, Allah’ın kitabından konuşuyormuş gibi hareket ederek insanların başkaldırı ve eleştiri hakkını da elinden almıştır. Düzen; vahyi bir kenara atıp nefsini yücelten, ahireti değil; dünyayı ön plânda tutan, şeytana uyan ve aynı zamanda Allah’a yönelen insanları saptıran, işi gücü tâğutlara itaat edilmesi gerektiğini yineleyen bezirgân tipli din adamını/Bel’am’ı yetiştirdimi artık kitleleri uyuşturup saptırması çok basit olmaktadır.

Tâğûtî istikbârın oluşturduğu düzenin bu noktasından sonra, tüm kitlelerle

“itaat” için uğraşmasına gerek kalmamıştır artık. Kitleleri düşünmekten ve zulmü görmelerini engellemekten sorumlu medya (sihirbazlar), kitlelerin fıtratlarına yönelişlerini çarçur edip saptırmaktan sorumlu, “uyarsan da uyarmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpek” (7/A’râf, 176) gibi şeytana tâbi olan Bel’amlar, kitlelerin ekonomik işlerle ve dünya malıyla oyalanmalarını sağlayan Karun’lar, tâğûtî düzenin devamını sağlamakta, kitlelerin her alandaki fıtrata yönelişlerini saptıran müstekbirler artık müstaz’afları; devleti ve vatanı korumaya çağırırken Allah ve Rasülüne değil; şeytana uymayı, Allah’a nankör davranmayı emrederler. Şeytanın zulmünün ve işbirlikçilerinin aslında hiçbir gücü yoktur. Onları güçlü kılan, apaçık bir şekilde, zulme rızâ gösteren müstaz’af, fakat zâlim kimselerdir.

Ülü’l-emr kavramını fesâda uğratmış ve zulüm ve istikbârlarını ülü’l-emr

diye müstaz’af insanlara sunmuş müstekbirlere itaati bir görev sayan kimsenin Allah’ın huzuruna çıktığında “emîrlerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi yoldan saptırdılar.” (33/Ahzâb, 67) demekten başka ileri süreceği hiçbir mâzereti yoktur. Zâlim müstazâflar bu halleriyle ezildiklerinin bile farkına varamamışlardır. Kollektif bilinçlerini üç beş mutlu-putlu azınlığa terketmiş ve onları denetleme imkânını dahi elde edememiş insanlar, âhirette Rablerine şikâyetlerini arzederken neye uğradıklarını şaşırmış görüntüsü vereceklerdir. (6)

Müstaz’af İnsan Grupları

Kur’an-ı Kerim, müstaz’afları, içindeki bulundukları duruma, müstekbirler

karşısındaki tutumlarına göre üç gruba ayırmaktadır:

Page 16: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Birinci grupta olanlar, uzun zaman boyunca vahiy’den uzak kalarak

müstekbirlerin yönetimi altına düşenlerdir. Bunlar müstekbirler tarafından aşağılanmış ve zulme uğramışlardır. Eğer Allah’tan bir davet gelirse bunlar, o davete hemen uyarlar, müstekbirlere karşı gelirler. Bu gibi müstaz’aflar, samimi bir şekilde müslüman olurlar, zalimlerin baskı ve işkencelerine rağmen dinlerini terketmezler. Güç, mal ve toplumsal statü açısından ileri bir seviyede olmadıkları için, müstekbirler onlara hep baskı yapmak, onları istedikleri gibi yönetmek arzusundadırlar. Ama onlar peygamberleri dinlerler, müstekbirlerin alay, kınama ve işkencelerine aldırmazlar. Kur’an, böylesine müstaz’af olanlara yeryüzünün önderliğini haber veriyor: “Muhakkak ki Firavun yeryüzünde kibirlendi ve halkını bölük bölük (grup grup, parça parça) yaptı, onlardan bir grubu ‘müstez’af’/güçsüz görüyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Doğrusu o müfsitlerdendi (ifsâd edicilerden/bozgunculardandı). Biz ise diliyoruz ki, yeryüzünde ‘müstaz’aflara lutfedelim, onları imamlar (önderler) yapalım ve (yeryüzüne) vârisler kılalım.” (28/Kasas, 4-5; Ayrıca bkz . 7/A’râf, 137)

İkinci grup müstaz’aflar, korku, dünyalık çıkarlar, Allah’ın sözüne

güvenmeme veya başka za’aflar sebebiyle müstekbirlerin yaptıklarına karşı çıkmazlar. Onların yaptıkları fesatlara ve kibirlenmelere razı olurlar. Müstekbirlerin kuyruğuna takılırlar. Müstekbirler onları hor görmelerine rağmen, onların peşinden ayrılmazlar, seslerini çıkarmazlar. Kur’an, onların ahirette suçu birbirlerinin üzerine nasıl atacaklarını anlatıyor. (34/Sebe’, 31-35) “Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman, derler ki: ‘Ne ile meşguldünüz?’ Onlar: ‘Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmış (müstaz’af) kimselerdik’ derler. (Melekler de) ‘Oradan hicret etmeniz için Allah’ın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi?’ derler. Işte onların barınma yerleri cehennemdir. Ne kötü yataktır o.” (4/Nisâ, 97)

Âyetler, güçleri olduğu halde müstaz’aflığa râzı olan, pısırık ve zillete boyun

eğenleri tehdit ediyor. Onların arkadaşları (velileri), peşlerinden gittikleri müstekbirlerdir. Müstekbirlerden kurtulmak ve istikbâra son vermek için gerekeni yapmayanlar, aynen müstekbirler gibidir; Onların zulmünde pay sahibidirler. Bu yüzden varacakları yer cehennemdir. Bu çeşit müstaz’aflar,

Page 17: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

yüzleri ateşte çevrildiği gün, şöyle diyecekler: “Rabbimiz! Biz, yöneticilerimize (sâdetenâ) ve büyüklerimize (küberâenâ) itaat etmiştik. Fakat onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz, onlara iki kat azap ver. Onları büyük bir lânete uğrat.” (33/Ahzâb, 67)

Bu müstaz’af kitlelerin uyarılmaya, zihinlerinin âdeta şoke edilmeye

ihtiyaçları vardır. Uyarılmadıkları sürece, yaşadıkları hayat tarzının mümkün olan tek hayat tarzı olduğunu düşüneceklerinden farklı bir hayat tarzı arayışına girmeleri hemen hemen mümkün olmaz. Ancak uyarıldıktan sonra, kendilerinden seçim ve tercih yapmaları beklenir. Çoğunlukla sıhhatli tercihleri olduğu da söylenemez. Uzun bir süreç boyunca alıştıkları düşünce ve davranışlar, onların zihnî ve ruhî hayatlarında uyuşturucu izler bırakmıştır. İşte böyleleri Kur’an’a göre en az müstekbirler, yani kendilerini saptıranlar ve ezenler kadar ağır bir sorumluluk altındadırlar. (34/Sebe’, 31-33) Bu zayıf bırakılmış büyük kitle, sahip oldukları potansiyel güçleri harekete geçirmedikçe, müstekbirler baskı ve sömürülerine devam edecek, bunun da tarihsel bir kader olduğunu telkin edeceklerdir. Baskı altına alınıp güçten düşürülmüş bu müstaz’af kitle; çağın sihirli aynaları olan medya ile, psikolojik, ahlâkî ve kültürel araçlarla uyuşturulup miskinleştirilmiştir. Eğer onlar kendi potansiyel güçlerinin farkına varsa, zaaflarını yense, günün birinde zorbaların baskı rejimlerine karşı direnmeyi göze alacaklar ve zincirlerini kıracaklardır.

Üçüncü grup müstaz’aflar, hiç bir çareye gücü yetmeyen, bir çıkar yol

bulamayan çocuk, kadın ve erkeklerdir. Bunları Allah’ın affetmesi umulur (4/Nisâ, 88-89). Allah (cc) böylesine ‘müstez’af’ kalmış kimseler uğruna cihad edilmesini emrediyor: “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir veli (dost) kıl, katından bize bir yardımcı gönder’ diyen müstaz’af erkek, kadın ve çocuklar için cihad etmiyorsunuz?” (4/Nisâ, 75)

Bunlar, aslında müstekbirlerin zulmüne râzı değillerdir. Onların peşinden de

gitmemektedirler. Ancak güçleri, imkânları yoktur. Hicret ve cihad edecek güçleri yoktur. Bu nedenle istikbâr edenlere karşı bir şey yapamamaktadırlar.

Page 18: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Müstaz’afların bu zayıf hallerinin sebeplerinden birisi müstekbirlerin kibirleri, zulümleri ve sömürüleridir. Müstekbirler, elleri altında kullanabilecekleri zayıf insanlar yoksa, nasıl kibirlenecekler? Kimleri hükümleri altına alıp, baskı uygulayacaklar?

Birinci gruptaki müstez’af insanlar, bu zalim müstekbir gruba karşı

mücadele etmekten asla geri durmazlar. Onlar, Allah’ın verdiği ölçülere bağlı kalarak, yeryüzünü bu zalim müstekbirlerin baskısından temizlemeye çalışırlar. Onlar, Allah’a itaat ettikleri ve müstekbirlere karşı çıktıkları için, Allah (cc) onları yeryüzünde insanlara önder yapar.

Müstekbir, kibirlenen ve büyüklük taslayan demek olduğundan bu vasıf

kâfirlerin temel vasfıdır. Kur'an'ın ifade ettiği anlamda bir kibir müslümanda bulunamaz. Yine, hadis-i şeriflerde de kibir, küfür alâmeti olarak vurgulanır: "Şüphesiz kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez." Bunun üzerine ashabtan biri: "İnsan, elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını ister (bu da mı kibir olur?) deyince Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever; kibir, hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir." (S. Müslim, Nevevi Şerhi, c. 2, s. 89) Hadis-i şerifte zikredilen kibir, insanı Hakk'a düşman yapan kibirdir. O yüzden kibirlilik ve istikbâr, imanın zıddı ve karşıtıdır. Büyüklük taslamak, ubudiyetin/kulluğun hakikatine aykırıdır. Secde ile simgelenen ibadet, tevâzuun göstergesi, secde etmemek de istikbârın yansımasıdır. (bkz. 2/Bakara, 34)

Bundan dolayıdır ki, namazın, ezanın ve bayramların alâmeti ve şiarı tekbir

olmuştur. İnsan, tekbirleri ile Allah'ın büyüklüğünü vurgulamakta ve büyüklük sıfatını kendisinden nefyedip uzaklaştırmaktadır. Rükû ve secdelerde de aynı tezellül ve tevâzu ifadesi vardır. Kibir ise bu yüceltmeye tamamen engel olan bir haldir. Hatta kibirli insan, kendini yücelten ve Rabbin azametini kabul etmeyen insandır ki, bu da ancak küfrün sonucudur. (7)

Câhiliyye toplumlarında iki sosyolojik toplum karşı karşıyadır: Müstekbirler

- Müstaz’aflar. Temelde sağlıksız ve çelişkili kutupların yer aldığı böyle bir toplumda müstekbirleri; idarî, siyasî ve fikrî zümrelerden oluşan “mele’” ile,

Page 19: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

ekonomik zümrelerden oluşan “mütref” sınıflar oluşturur. Bunların karşısında, bu sınıfların ezdiği biyolojik, rûhî ve zihnî güçsüzlük içinde olan mustaz’aflar vardır.

Geçmişte olduğu gibi, modern çağda da, özellikle dev iletişim teknolojisini

ve araçlarını, eğitim kurumlarını, sanat ve spor alanlarını kontrol eden iktidar seçkinlerinin, bütün bir toplumu, hatta tüm ulusları ve dünyayı her gün biraz daha güçten düşürerek, zaaflarını arttırıp kolayca kumanda ederek yönlendirdikleri söylenebilir. (8)

Müstekbirliğin Sonucu: Dünyevî ve Uhrevî Azap

Allah, müstekbirleri sevmez, kalplerini mühürler, doğruya eriştirmez: “Hiç

şüphe yok ki Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, müstekbirleri/ büyüklük taslayanları asla sevmez.” (16/Nahl, 23) Büyüklük taslayanların kalbi mühürlenir: “Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler.” (40/Mü’min, 35).

Müstekbirlere Dünyevî Azap: Çöküşe uğrayan toplumların başta gelen özellikleri istikbâr ve ona bağlı

olarak peygamberlere karşı çıkıştır. Büyüklenerek kendilerini yücelten, hem Allah’a, hem de küçük gördükleri insanlara karşı kibirlenerek kendilerini öne çıkaran toplumlar, büyüklenmeyle birlikte getirdikleri aşırı sosyal farklılaşma ve çözülme, haktan sapma, şımarma, zulüm, baskı ve işkence, hoşgörüsüzlük, toplumsal birliği bozma, ekonomik gücü tekelleştirme ve nihayet kendilerini bunlardan vazgeçirmek için gelen peygamberi ve Allah’tan getirdiği ayetleri alaya alıp tahkir etme gibi olumsuz davranışları yüzünden helâk edilmişler, ortadan kaldırılmışlardır. (9)

Âd kavmi, büyüklenerek Allah’ın ayetlerini yalanladığı için, dondurucu

kasırga (sarsar) azabına uğradı (41/Fussılet, 15-16). Semûd kavmi, müstekbirliğin sonucu olarak bir sarsıntı tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler (7/A’râf, 77-79) Hz. Şuayb’ı ve iman edenleri tehdit eden Medyen

Page 20: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

halkının bu müstekbirliği yüzünden bir sarsıntı tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler; sanki hiç yaşamamış gibi oldular, izleri bile kalmadı (7/A’râf, 91-93). Müstekbirlerin en önemli sembol tipi olan Firavun ve çevresi, bunun karşılığını gördü: Önce su baskını, çekirge, haşerât ve kurbağa istilâsını ve kan musallat oldu. Bunlardan kurtulurlarsa iman etme sözü verdikleri halde, yine sözlerinden cayarak inanmadılar; Sonunda denizde boğuldular (7/A’râf, 132-137).

“Zâlimler, ölüm dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara:

‘Haydi (bakalım, bizim elimizden) canlarınızı kurtarın, Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O’nun ayetlerine karşı istikbâr etmenizden/kibirlilik taslamanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!’ derken onların halini bir görsen!” (6/En’âm, 93)

Uhrevî Azap ve Cehennnem:

Şeytanî bir dürtü olan istikbâr, insanı kötü eylemlere sürükleyerek, biraz önce belirtilen dünyevî azap ve sıkıntılardan ayrı olarak, âhiret hayatını da zindana çevirmektedir. İman edenlere ödülleri, Allah’a kulluktan çekinenlere ve büyüklük taslayanlara cezaları verilecektir: “Mesih de, Allah’a yakın melekler de Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim O’na kulluktan çekinir ve istikbâr eder/büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır. İman edip sâlih amel işleyenlere ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve müstekbirlik yapanlara/büyüklük taslayanlara gelince, onlara elem/acı verici şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulurlar (Kendilerini Allah’ın azabından kurtaracak bir kimse bulamazlar).” (4/Nisâ, 173)

İstikbâr ederek büyüklük taslamış şımarık zenginlerin feryadı, âhirette

onlara hiçbir yarar sağlamaz: “Sonunda, refah ve bolluk içinde şımarık varlıklılarını azapla yakaladığımız zaman feryad ederler. Onlara şöyle deriz: ‘Bugün boşuna feryâd edip sızlanmayın. Zira bizden yardım göremeyeceksiniz. Çünkü ayetlerimiz size okunurdu da siz, buna karşı müstekbirce kibirlenip büyüklenerek arkanızı döner, geceleyin hezeyanlar savurur, ağzınıza geleni söylerdiniz.” (23/Mü’minun, 64-67)

Page 21: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

“İnkâr edenler, ateşe arzolundukları gün, onlara şöyle denir: ‘Dünyadaki

hayatınızda sizin için güzel olan herşeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzünde haksız yere istikbâr edip büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz.” (46/Ahkaf, 20) (10)

İstikbârın Sembol Tipleri (Müstekbirlerin Duayenleri)

Kur’an’da, özellikle şeytan (2/Bakara, 34, 7/A’râf, 11; 38/Sâd, 71-75),

Firavun ve yardımcıları Karun, Hâman (23/Mü’minun, 45-48; 7/A’râf, 132-133; 10/Yûnus, 75-93; 28/Kasas, 39-42, 78-84; 29/Ankebut, 39), mele’ (ileri gelenler/etkili ve yetkili çevreler) (37/Saffat, 35-36; 7/A’râf, 74-79, 88-93), İsrailoğulları (2/Bakara, 87-88; , kâfirler, müşrikler (40/Mü’min, 56; 41/Fussılet, 38; 74/Müddessir, 11-26) ve münafıklar (63/Münâfikun, 5-6) istikbârın sembol tipleri olarak öne çıkarılır.

"Karun, Firavun ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki Musa onlara

apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde istikbârda bulunmuşlardı/büyüklük taslamışlardı. Oysa (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi." (29/Ankebut, 39)

Özellikle Firavun’un çevresindeki etkili ve yetkili kişiler olan Hâman ve

Karun örnekliğinde açık bir şekilde görüldüğü gibi, müstekbirler iki grupta değerlendirilebilir. Biri, ileri gelenler anlamında olan “mele”; diğeri refah ve servet sahibi “mütref” zümreler. Müstekbir prototiplerden Hâman, mele’ sınıfını; Karun da mütref sınıfını temsil eder. Bu anlamda ilki siyasî, dinî ve idarî kategoriyi; ikincisi de ekonomik kategoriyi ve bu kategoriler içinde yer alan güçleri ifade eder. Mele’; önde gelenler, askerî, bürokratik ve politik çevrelerdir. Bir ülkenin yöneticileri ve yönetimde etkili olan askerî ve sivil çevreler, medyayı, köşe başlarını tutmuş zümreler mele’ kategorisine girer.

Tarihte mele’ dediğimiz bu sınıfların, çoğunlukla istikbâr ederek Allah’ın

hükmüne karşı çıktıklarını ve peygamberleri çeşitli sıkıntılara ve işkencelere

Page 22: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

uğrattıklarını gözlüyoruz. Bundan dolayı Kur’an’da mele’ ile istikbâr arasında yakın bir ilişki kurulmuştur (7/A’râf, 75, 88).

Bu çevrelerin peygamberlere karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçe,

peygamberlerin çevrelerine halktan, sıradan insanları, köle ve yoksulları toplamış olmaları ve bu sınıfları yönetime ortak etmek istemeleridir. Mele’ olanlara göre, bu insanların siyasal katılımda bulunmaya hakları yoktur. Çünkü bunlar, aşağılık, sıradan, görüş beyan etmekten yoksun ve ayak takımı sürülerdir (11/Hûd, 27). Bu sürüler, ancak seçkin çevrelere hizmet etmek, onlara boyun eğmekle yükümlüdürler. Aslında bu değerlendirmelerinin temel sebebi, dünyevî çıkarları, sömürü hortumlarını kaybetme endişeleridır.

Müstekbirler sınıfının diğer bir kategorisi de, ekonomik gücü elinde

bulunduran mütref zümresidir. Bunlar, bir ülkenin mâlî , ticarî ve ekonomik hayatını kontrol eder, bu konumları onlara büyük bir refah, servet ve güç katar. Adaletli olmayan bir bölüşüm sisteminin emek sömürüsüne dayalı yapısı, böyle zümreleri besleyip ortaya çıkaran en büyük etkendir. Bir kere servet ve refahı ellerine geçirdilermi, artık bu zümrelerin istikbârı/büyüklük göstermeleri, Allah’ın hükümlerine isyan etmeleri, yoksulları ve emek sahiplerini koruyan İslâmî sisteme karşı çıkmaları kaçınılmazdır. Bundan dolayı, tarih boyunca yoksullardan, güçsüz ve köle sınıflarından yana olan peygamberlere karşı ilk baş kaldıranların bu sınıflardan olması şaşırtıcı değildir (17/İsrâ, 16; 34/Sebe’, 34)

Kur’an’a göre mütref ve mele’, karşılıklı ilişki ve işbirliği içinde müstekbirler

sınıfını meydana getirerek yoksul, güçsüz ve köle sınıfları olan müstaz’aflara karşı birleşirler. “Derin devlet” denen şey, bu istikbâr koalisyonundan başka bir şey değildir. Bu derin toplumsal çelişki, ikincilerden yana tavır koyan her peygamberin gelişinde istisnasız bütün dehşetiyle ortaya çıkmış, çatışmalara yol açmıştır. Bu, toplumların sosyolojik realiteleridir. (11)

“Kavminin mele’inden/ileri gelenlerinden, istikbâr edenler/büyüklük

taslayanlar, içlerinden müstaz’aflara/zayıf görülen iman edenlere dediler ki: ‘Siz Sâlih’in gerçekten Rabb’i tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? (Buna inanıyor musunuz?)’ Onlar da, ‘Şüphesiz biz O’nunla gönderilene iman

Page 23: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

edenleriz,’ dediler. Müstekbirler/büyüklük taslayanlar da dediler ki: ‘Biz de sizin iman ettiğinizi inkâr edenleriz.” (7/A’râf, 75-76)

“Kavminin mele’inden/ileri gelenlerinden, istikbâr edenler/büyüklük

taslayanlar dediler ki: ‘Ey Şuayb! Kesinlikle seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız, yahut dinimez döneceksiniz. (Şuayb) dedi ki: ‘İstemesek de mi?” (7/A’râf, 88)

İstikbâra Kapılmayanlar: Melekler,

İnsan Dışındaki Canlılar ve Mü’minler

Melekler istikbâr edip büyüklenmez, Allah’ı tenzih eder ve O’na secdede

bulunurlar: “Doğrusu Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten istikbâr etmezler/büyüklenmezler. O’nu tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler.” (7/A’râf, 206) “Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, istikbâr etmeden/büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler. Çünkü onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.” (16/Nahl, 49-50)

Gerçek mü’minler, istikbâr/büyüklük duygusuna kapılmazlar: “Âyetlerimize

ancak, o kimseler iman ederler ki, bu âyetlerle kendilerine öğüt verildiğinde istikbâr etmeden/büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Onların, vücutlarını yataklarından uzaklaştırıp korkuyla , umutla Rablerine yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını kimse bilmez. Öyle ya; mü’min olan, fâsık/yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar, elbette bir olmazlar. Iman edip de sâlih ameller işleyenlere gelince, onlar için yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.” (32/Secde, 15-19)

İstikbâr ve istiz'âf, İslâm'ın onaylayamayacağı bir durumdur. Müstekbirler

müstaz'afların kanı, eti, kemiği ve alın teri üzerinde köşklerini yükseltirler.

Page 24: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

İstikbâr, Allah'a şirk koşmaktan başka bir şey değildir. Allahu ekber/Allah'tan başka büyük yoktur, tek büyük olan Allah'tır ilkesini inkârla, Allah'ın kibriyâsını reddedip sahip oldukları iradeyi kötü yolda kullanan müstekbirler, sayıca çok az olmalarına karşın, özellikle Allah'a olan iman ve güvenlerinin za'fından ve dünya hayatını ahirete tercih etmelerinin sonucu Allah'tan çok büyüklük taslayanlardan korkmalarından ötürü istikbâra ses çıkarmayan müstaz'af yığınlarının sessizliğinden ve kölece boyun eğişlerinden yararlanırlar. İslâm bir yandan mücadelesini istikbâra ve müstekbirlere karşı yöneltirken, öte yandan köleliğin içlerinde âdeta ayrılmaz bir nitelik haline geldiği müstaz'af kitleleri ayaklandırmaya ve "Lâ ilâhe illâllah, Allahu Ekber" ilkeleri çerçevesinde başkaldırmaya çağırır. Böylece başlayan bir mücadelede, istikbâra karşı koyuşta ve bu karşı koyuşun getirdiği zorluklara sabreden müstaz'afları Allah, yeryüzünün doğularına ve batılarına vâris kılar, müstekbirlerin yalancı cennetlerini târumar eder, saraylarını başlarına geçirir. Ama, eğer müstaz'aflar istiz'âfa râzı olup giderlerse hem dünya hayatında mezellet ve meskenetin pençesinde bayağı bir hayat sürerler, hem de âhirette müstekbirlerle birlikte ateşe atılırlar. (12)

"Allah için tevâzu gösteren kimseyi Allah yükseltir; büyüklük taslayanları

ise Allah alçaltır." "Büyük olmak için küçükleşen ne insanlar var!" "Müstekbirler, omuzlarımızda taşıdığımız için büyük gözükürler; fırlatıp

atınca yerde sürünmeğe başlarlar." "Müstekbirler, önlerine diz çöktüğümüz için büyüktürler; o halde biz de

ayağa kalkalım!" "Küçüklerin istikbârı / büyüklük taslamaları kadar tehlikeli bir şey yoktur." "Başını semâya çarpmaktan bermûtad cüceler korkarlar." "İnsan, gayesi nisbetinde büyüktür."

Page 25: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

"Alçak yerde tepecik, kendini dağ sayar." "Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştün zaman o kadar az incinirsin." "Kavakların dikliğine, boylarının uzunluğuna bakıp onları önemli bir şey

sanmayın. Bütün kibirli, meyvesiz ve gölgesiz yaratıkların başları bulutlarda sallanır."

"Bir insanda kendini yüksek görme ve hırs, söz söylerken soğan gibi kokar." "Kibirlenip büyüklenenin Aldanma dünyasına. Dünya benim, diyenin Gittik dün yasına." "Kibri terkeyle dost, Dime 'benem' Gönlünün mescidinde Koma sanem" "Önü bir damla pis su, sonu leş, ortası ... torbası olan, nasıl büyüklük taslar?" "Topraktan yaratılan insan, toprak gibi tevâzu sahibi olmazsa,

aslından/insanlığından çıkmış olur." "Kibirliye karşı kibirlilik vaciptir." Bizi, müslümanlığımızdan dolayı küçük göreni, "hayvandan aşağı" (7/A'râf,

179), "yaratıkların en şerlisi" (8/Enfâl, 55), bir "pislik" (9/Tevbe, 28) "sağır, dilsiz, kör ve akılsız" (2/Bakara, 171; 8/Enfâl, 22) görmek zorundayız.

"Müstekbir, kalbindeki hastalığın (2/Bakara, 10) gözüne de yansıdığı

(2/Bakara, 18) kimsedir. O yüzden gözleri sirk aynaları gibi çarpık gösterir. Küçüğü büyük, büyüğü küçük gösteren çukur ve tümsek aynalar gibidir bakışları.

Page 26: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Kendilerini dev aynasında, başkalarını da cüce görmeleri bundandır. Hakkı bâtıl ve bâtılı da hak görmeleri de aynı hastalığın belirtisidir.

Türkçe'ye Yunanca'dan giren "manyak" kelimesi, müstekbir kelimesinin

Türkçe karşılığıdır. Bu, müstekbir için zorlama bir abartı ifadesi değil; gerçek bir tanımdır. Şöyle ki, "megalo", büyük demektir; psikolojik bir hasta/ruh hastası olan "megaloman": Megalomani'ye, yani büyüklük kuruntusuna tutulmuş kimse anlamına gelir. "Megalomani": Kendini büyük görme hastalığı, büyüklük kuruntusu manasınadır. "Mani" ve "manya": Saplantı, iptilâ, tutku, düşkünlük şeklinde ortaya çıkan delilik haline verilen addır. "Manyak" da, Manya'ya (delilik gibi bu psikolojik hastalığa) uğramış ruh hastası demektir. Dolayısıyla "manyak" kelimesinin Türkçedeki tüm olumsuz anlamları, istikbâr/kendini aşırı beğenme hastalığının bir göstergesi ve sonucudur. Yani tüm müstekbirler manyaktırlar. Bunun için olsa gerektir; tımarhanedeki delilerin çoğu, kendilerini meşhur büyüklerden biri gibi görür ve gösterir. Deli bile, kendini akıllı gösteren meşhur delilerle/müstekbirlerle kendisi arasındaki yakın bağı görebilmektedir.

Gerçek anlamda büyümektir; kendimizi Allah için âciz/küçük görmek. Gerçek anlamda küçülmektir; kendimizi büyük görmek. Seni küçük görenlere/müstekbirlere karşı görevin: Onun terazisinde ağır

gelmek için uğraşman; ama bunu kendi hastalığın olarak değil, onu hastalıktan kurtarmak için yapmaktır.

Seni büyük görenlere/müstaz'af mü'minlere karşı görevin: Muhâtabın

kendisini çok küçük görmesine engel olarak kendine zarar vermesinin önüne geçmek, aynı zamanda seni büyüklenip böbürlenmeye götürerek sana zarar vermesine mâni olmaktır.

"Mazlum kardeşinize de zâlime de yardımcı olunuz." Zâlime nasıl yardımcı

olabiliriz? "Zulmüne engel olarak!" Müstekbir için de aynı yardım sözkonusu.

Page 27: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Kibirli, bizim sayemizde (bizim ona bu fırsatı vererek, ona karşı küçüklüğü/köleliği kabullenmemizden dolayı) büyüklenmemeli; büyüklük taslayanlara hadlerini bildirebilmeli ve acziyetlerini gösterebilmeliyiz.

Ölçü belli: "Kâfirlere karşı şiddetli/çetin; kendi aralarında merhametli

olmak" (48/Fetih, 29) "Mü'minlere karşı alçak gönüllü/şefkatli; kâfirlere karşı onurlu ve zorlu olmak" (5/Mâide, 54)

Ve... Büyüklük taslamanın sonu ile ilgili 2 uzak tarihten, 2 de yakın tarihten

ibret: Şeytan: İstikbâr etti/kibirlenip büyüklük tasladı; herkesin hakaretle/lânetle

andığı aşağılık mahlûk oldu. Firavun: İstikbâr etti, hem de "ben sizin en yüce rabbinizim" diyecek cür'et

gösterdi (79/Nâziât, 24); Herkese secdede ve küçülmüş vaziyette teşhir edildi. Superman (süpermen) filmlerinin insan üstü güçleri olan süpermeni/sahte

ilâhı (bu filmin kahramanı Cristopher Rewe, attan düştü, tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu.

Muhammed Ali Clay: Müslüman olduğu ve en büyük olanın kim olduğunu

bildiği halde, "en büyük benim" demenin cezası olarak alzheimer hastalığına tutuldu, dili zor konuşur, eli zor hareket eder hale geldi.

Günümüzün müstekbir karakterli kişi ve gruplarını yakından tanımak için

Kur’an’a bakmak yeterlidir. Yine bu zalimlerin müstez’af haline getirdikleri zayıfları Kur’an’dan tanıyoruz. Yapılacak iş, müstez’aflara destek olmak, onları savunmak; her türlü meşru aracı kullanarak müstekbirlerin baskı ve zulümlerini önlemeye çalışmaktır. Unutmamak gerekir ki, geniş kitleleri istikbâr ile sömüren zâlim azınlık, müstaz’afların kurtuluşu sağlayacak tevhîdî çözümlere asla yanaşmayacaktır. Yine unutulmaması gerekir ki zâlimlere az da olsa meyil, ateşin dokunmasına sebeptir. “Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş

Page 28: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.” (11/Hûd, 113)

“İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde büyüklenmeyen/böbürlenmeyen ve

bozgunculuk yapmak istemeyenlere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.” (28/Kasas, 83)

Ezilen, zulme uğrayan kitlelere, zulme uğradıklarını hatırlatmak, onları

mustaz’af olduklarının bilincine vardırmak, vahyî sorumluluğumuzun gereğidir. Müslüman, Allah’ın sevmediği insanlara en küçük muhabbet besleyemez. “Şüphesiz Allah müstekbirleri sevmez.” (16/Nahl, 23) Müstekbirlerin istikbâr ellerini kesmek müslümanın temel görevlerinden biridir.

__________________________________________

1- H. K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, 317 vd. 2- A.g.e. s. 467 vd. 3- Ejder Okumuş, Kur'an'da Toplumsal Çöküş, s. 122-123 4- Eşref Altaş, Haksöz, sayı 44, s. 41 5- H. K. Ece, a.g.e. 470 vd. 6- E. Altaş, Haksöz, 44, s. 42 7- Ekrem Sağıroğlu, Kur'an'da İnsan ve Toplum, s. 53 8- Ali Bulaç, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, c. 3, s. 82 9- E. Okumuş, Kur’an’da Toplumsal Çöküş, s. 125 10- Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasî Kavramlar, s. 284-288 11- Ali Bulaç, S. B. Ansiklopedisi, c. 3, s. 84 12- Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 377

İstikbâr-Müstekbir Konusuyla İlgili Ayet-i Kerimeler

A- İSTİKBÂR VE MÜSTEKBİR

a- İstikbâr: Bakara, 34, 87; Nisâ, 172, 173; Mâide, 82; En’am, 93; A’raf, 36, 40, 48, 75, 76, 88, 133, 206; Nahl, 49; Enbiyâ, 19; Yûnus, 75; İbrâhim, 21; Mü’minûn, 46; İsrâ, 111; Furkan, 21; Ankebut, 39; Sebe’, 31-33; Secde, 15; Saffat, 35; Ahkaf, 10, 20; Ğâfir, 43, 47-48, 60; Fussılet, 15, 38; Kasas, 39; Sâd, 74-75; Müddessir, 23; Zümer, 59; Nuh, 7; Câsiye, 31;

b- Müstekbir: Nahl, 22-23; Lokman, 7; Mü’minun, 67; Câsiye, 8; Münâfikun, 5 B- KİBİR

a- Allah, Kendini Beğenenleri Sevmez: Nisa, 36-37; Nahl, 23; Lokman, 18; Hadîd, 23.

Page 29: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

b- Kibirlenerek Allah’a Kulluktan Çekinmek: Nisâ, 172-173; A’raf, 146-147; Secde, 15; Zümer, 60, 72; Mü’min, 35, 76.

c- Allah’ın Ayetlerini Kibirlerine Yediremeyenler: A’raf, 36, 146-147, 206; Nahl, 4k8; Fussılet, 37-38.

d- Münafıklar, Kibir Yüzünden İmandan Kaçarlar: Bakara, 206; Münâfikun, 5-6. e- İblis’in Kibri: Bakara, 34; A’raf, 11-13; Hıcr, 28-33; İsrâ, 61-62; Kehf, 50; Tâhâ,

116; Sâd, 71-76. f- Allah’ı Unutarak Gurura Kapılmak: Tevbe, 25-26. g- Kibirle Yürümekten Sakınmak: İsrâ, 37; Lokman, 18. h- Kibirden Sakınmak: Lokman, 18; Fâtır, 10.

Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar

1. Fi Zılâli'l-Kur'an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 117-118 2. Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s . 272-274 3. Kur'an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 123-124 4. Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2, s. 284-290 5. Hulâsatü'l-Beyan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Mehmed Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 1, s. 96-99 6. Mefatihu'l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 2, s. 337-342; 380-386 7. El-Mîzan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Muhammed Hüseyin Tabatabai, Kevser Y. c. 1, s. 174-178 8. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. c. 3, s. 222-223; c. 4, s. 389-391 9. Sosyal Bilgiler Ansiklopedisi, Risale Y. c. 3, s. 81-84 10. İnanç ve Amelde Kur'anî Kavramlar, Muhammed el-Behiy, Yöneliş Y. s. 104-107 11. Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 371-378 12. Kur'an'da Siyasî Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s. 275-295 13. İslâm'ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 317-320; 467-472 14. Kur'an'da Temel Kavramlar, Cavit Yalçın, Vural Y. s. 135-150 15. Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 50-55 16. Kur'an'da Toplumsal Çöküş, Ejder Okumuş, İnsan Y. s. 122-127 17. Kur’anî Terimler ve Kavramlar Sözlüğü, Mustansır Mir, İnkılab Y. s. 191-192 18. İslâmî Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 342-343 19. Lâ, Mustafa Çelik, Ölçü Y. s. 166-172 20. Haksöz, sayı 44 (Kasım 94), s. 41-42 21. Mustaz'af - Müstekbir, İmam Humeyni, çev. Serdar İslâm, Objektif Y.

Page 30: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

Ve'l Hamdû li'llahi Rabbi'l Alemin…

Allahûmme Salli alâ Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ve bârik ve sellim…

Sûbhanek Allahûmme ve bihamdike ve eşhedû en la ilahe illa ente vahdeke la Şerike leke ve Estağfiruke ve etûbû ileyk.

Ve Âhiru Davânâ Enil- Hamdû Lillâhi Rabbil Âlemin. —Derleme— Ebu Abdulmûmin, Tekin Mıhçı

—E-Mail— [email protected]

—E-Mail— [email protected]

— BELGIQUE — 2003 - 2013 —

https://www.facebook.com/groups/704621039621341/files/

https://www.facebook.com/groups/islami.e.Kitap.indir/files/

https://www.facebook.com/groups/129830423826445/files/

https://www.facebook.com/groups/Silahtar38/files/

https://www.facebook.com/groups/1529611830591132/files/

http://tevhiddersleri.com/

http://ebumuaz.blogspot.com/

http://www.ehlieser.tr.gg/

http://www.islamhouse.com/

http://islamqa.info/tr

http://tevhidvesunnet.com/

http://www.davetulhaq.com/tr/index.php

http://www.tevhididavet.com/

http://www.tevhidyolcusu.com/

http://islamiekitap.blogspot.be/

Page 31: İ S T İ K B Â R-M Ü S T E K B İ R__KAVRAMI = Ebu Abdulmumin Tekin Mıhçı =

http://ilimehli.blogspot.be/

http://www.sahihhadisler.net/

÷