HĠPOKSĠK ĠSKEMĠK SEREBRAL HASAR OLUġTURULAN …
Transcript of HĠPOKSĠK ĠSKEMĠK SEREBRAL HASAR OLUġTURULAN …
T.C
ÇUKUROVA ÜNĠVERSĠTESĠ
TIP FAKÜLTESĠ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABĠLĠM DALI
HĠPOKSĠK-ĠSKEMĠK SEREBRAL HASAR
OLUġTURULAN YENĠDOĞAN RAT MODELĠNDE
ALLOPÜRĠNOLÜN KASPAZ 3 VE KASPAZ 8
AKTĠVĠTESĠ ĠLE NÖROPROTEKTĠF ETKĠSĠNĠN
DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
YAN DAL UZMANLIK TEZĠ
TEZ YÖNETĠCĠSĠ
Prof. Dr. Mehmet Satar
Uz. Dr. Kenan Özcan
ADANA-2009
II
Bu çalıĢma TIP.2005.LTP21 nolu proje ile Çukurova Üniversitesi AraĢtırma Fonu
tarafından desteklenmiĢtir.
III
TEġEKKÜR
Bu çalışmanın yapılması sırasında yakın ilgi ve desteklerini gördüğüm, başta tez
danışmanım Prof. Dr. Mehmet Satar olmak üzere Prof. Dr. Nejat Narlı‟ya, Doç. Dr.
Hacer Yapıcıoğlu Yıldızdaş‟a, Dr. Ferda Özlü‟ye, Dr. Erdal Taşkın‟a, Dr. Necmiye
Canacankatan‟a, Yenidoğan Yoğun bakım Ünitesi çalışanlarına, Vet. Dr. Kenan
Dağlıoğlu‟na, DECAM Laboratuvar çalışanlarına ve her zaman yanımda olan aileme,
eşim ve çocuklarıma içtenlikle teşekkür ederim.
Dr. Kenan Özcan
IV
ĠÇĠNDEKĠLER
SAYFA
NO
TEŞEKKÜR II-III
İÇİNDEKİLER IV-V
TABLO LİSTESİ VI
ŞEKİL LİSTESİ VII
KISALTMALAR VIII
ÖZET ve ANAHTAR SÖZCÜKLER IX
ABSTRACT ve KEYWORDS X
I. GİRİŞ ve AMAÇ 1
II. GENEL BİLGİLER 3
2.1. Perinatal Asfiksi Ve Hipoksik İskemik Ensefalopati 3
2.1.1. Tanım 3
2.1.2. İnsidans 4
2.1.3. Asfiksi tipleri 4
2.1.3. 1. Kronik kısmi asfiksi 5
2.1.3.2. Akut tama yakın asfiksi 6
2.1.4. Patoloji 7
2.1.5. Prematür ve Matür Yenidoğanlarda Perinatal Hipoksik-
İskemik Beyin Hasarının Patogenezi
8
2. 1.5.1. Hipoksemi 11
2.1. 5. 2. Hipoksi-İskemi 11
2. 1.5.3. Beyin hasarında hücresel mekanizma 12
2.1.5.3.1. .Enerji Dönüşümü 12
2.1.5.3.2. Serbest Radikal Oluşumu 14
2.1.5.3.3. Eksitatör aminoasitlerin salınması 14
2.1.5.3.4. İntrasellüler kalsiyum yüklenmesi 15
2.1.5.3.5. Nitrik Oksit Toksisitesi 16
2.1.5.3.6. İntrasellüler Asidoz 16
2.1.5.3.7. Apopitosis 17
V
2.1.5.3.8. İnflamasyon 17
2.1.5.3.9. Sitokinler 18
2.1.6. Hipoksik İskemik Beyin Hasarının Önlenmesindeki
Mevcut Değerli Girişimler
18
2.1.6.1. Enerji kaybının azaltılması 19
2.1.6.2. Glutamat salınımının inhibisyonu 19
2.1.6.3. Glutamat alınımındaki bozukluğun iyileştirilmesi 20
2.1.6.4. Glutamat reseptörlerinin bloke edilmesi 20
2.1.6.5. Lökosit/mikroglial/sitokin etkilerinin inhibisyonu 20
2.1.6.6. İntrasellüler Olayların Akışının Bloke Edilmesi 21
2.2. Kaspazlar; programlanmış hücre ölümlerinde anahtar oyuncular 24
2.2.1. Apoptoziste Kaspaz-3‟ün Yeri ve Önemi 26
2.2.2. Kaspazların Aktivasyonu 27
2.2.3. Mitokondri/Sitokrom-C Aracılı Apoptozis Oluşturulması 28
2.2.4. Dış Sinyallerle Apoptozisin Tetiklenmesi 30
2.2.5. Endoplazmik Retikulum Aracılı Apoptozis Oluşturulması 31
2.3. Allopurinol 33
2.3.1. Özellikleri 33
2.3.2. Famakokinetik Ve Metabolizma 34
2.3.3. İlaç Etkileşimleri 35
2.3.4. Terapötik Kullanımlar 35
2.3.4. Toksik Etkiler 36
III. GEREÇ ve YÖNTEM 37
3.1. Kaspaz 3 ve Kaspaz 8 Ölçüm Yöntemleri 39
3.2. İstatistiksel analiz 39
IV. BULGULAR 40
V. TARTIŞMA 44
VI. SONUÇLAR 48
VII. KAYNAKLAR 49
VIII. ÖZGEÇMİŞ 55
VI
TABLO LĠSTESĠ
Sayfa No
Tablo 1. Perinatal kronik kısmi ve akut tam asfiksinin özellikleri 4
Tablo 2. Fetus veya yenidoğan beyninin hipoksik-iskemik hasara cevabı 8
Tablo 3. Hipoksik-iskemik beyin hasarının önlenmesindeki değerli girişimler 23
Tablo 4. Belli başlı kaspazlar. 25
Tablo 5. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-3 aktiviteleri 41
Tablo 6. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-8 aktiviteleri 43
VII
ġEKĠL LĠSTESĠ
Sayfa No
ġekil 1. Hipoksik-iskemik serebral hasar patogenezine genel bakış. 10
ġekil 2. Kaspazların aktivasyonu. 26
ġekil 3. Mitokondri/sitokrom-c aracılı apoptozisin tetiklenmesi. 29
ġekil 4. Apoptosom. 29
ġekil 5. Mitokondri/Sitokrom-C aracılı apoptozis oluşturulması. 30
ġekil 6. Dış sinyallerle apoptozisin tetiklenmesi. 31
ġekil 7. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-3 aktiviteleri 41
ġekil 8. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-8 aktiviteleri 43
VIII
KISALTMALAR
ADP :Adenozin difosfat
AMP :Adenozin monofosfat
ATP :Adenozin trifosfat
CP :Serebral palsi
ER :Endoplazmik retikulum
FADH :İndirgenmiş flavin adenid dinükleotid
FPK :Fosfofruktokinaz
GH :Büyüme hormonu
GHR :Growth hormon reseptörü
GP :Glutatyon peroksidaz
GSH :Glutatyon
H-I :Hipoksik iskemi
HK :Heksokinaz
H2O2 :Hidrojen peroksit
HİE :Hipoksik iskemik ensefalopati
IGF-1 :İnsulin benzeri growth faktör
IL1 Beta :İnterlökin-1 beta
LDH :Laktik dehidrogenaz
NAD :Nikotinamid adenid dinükleotid
NADH :İndirgenmiş nikotinamid adenid dinükleotid
NMDA :N. metil D.aspartat
NO :Nitrik oksit
O2 :Oksijen
PO2 :Parsiyel oksijen basıncı
PCr :Fosfokreatin
PAF :Platelet aktive edici faktör
PK :Piruvat kinaz
PV-İVK :Periventriküler- İntraventriküler kanama
PUFA :Çoklu doymamış yağ asidleri
PVL :Periventriküler Lökomalazi
QA :Quisqualik asit
SOR :Serbest oksijen radikalleri
SOD :Süperoksit dismutaz
TNF-alfa :Tümör nekrosis faktör-alfa
IX
ÖZET
Hipoksik-Ġskemik Serebral Hasar OluĢturulan Yenidoğan Rat Modelinde
Allopürinolün Kaspaz 3 Ve Kaspaz 8 Aktivitesi Ġle Nöroprotektif Etkisinin
Değerlendirilmesi
Amaç: Hipoksi-iskemi (H-İ) sonrası reperfüzyon-reoksijenasyon döneminde küçük
damar endotel hücrelerinde serbest radikallerin üretimine neden olan siklooksijenaz ve
ksantin oksidazın aktive olduğu iki önemli yol tetiklenir. Açığa çıkan serbest radikaller
lökosit, platelet ve endotel hücrelerindeki adezyon moleküllerini aktive ederek
lökositlerin adezyonu ve ekstravazasyonunu sağlar. Ksantin oksidaz inhibitörü olan
allopürinolün hipoksik sikemik ensefalopatide (HİE) nöroprotektif olabileceği
gösterilmiştir. Kaspaz 3 ve kaspaz 8 nöronal apoptozisde önemli bir role sahiptir. Biz
hipoksik-iskemik ensefalopatili yenidoğan ratlarda farklı doz allopurinolün kaspaz-3 ve
kaspaz-8 üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık.
Materyal ve Metod: Bu çalışmaya 10 günlük yenidoğan ratlar alındı. Çalışma modeli
olarak Rice‟ın hpoksi-iskemi modeli kullanıldı. Ratların sol karotid arterleri bağlandı ve
%8 oksijen ile %92 nitrojenli ortamda 2.5 saat bekletildi. Hİ sonrası allopurinol
uygulanarak beyin dokusunda her iki hemisferde apopitozis öncül proteinleri olan
kaspaz 3 ve 8 ölçümü yapıldı. Allopürinol AL48 tedavi grubuna, ratlar hipoksiye maruz
kaldıktan 30 dakika ve 12 saat sonra, 24 mg/kg olmak üzere iki eşit dozda, AL72 tedavi
grubuna ratlar hipoksiye maruz bırakıldıktan 30 dakika, 12 saat ve 24 saat sonra aynı
dozlarda intraperitoneal olarak uygulandı. Son ilaç uygulanmasından 12 saat sonra ratlar
dekapite edildi. Diğer gruplar sham ve Hİ grubuydu.
Bulgular: Her bir grupta 10 rat vardı. Gruplar arasında cinsiyet ve ağırlık farkı yoktu
(p>0.05). Hİ, AL48 ve AL72 gruplarında kaspaz 3 ve kaspaz 8 düzeyleri sham grubu ile
karşılaştırıldığında belirgin yüksekti (her biri için p= 0,0001). Hİ ve AL48 grupları
arasında kaspaz aktivitelerinde farklılık olmamasına rağmen (p>0.05) kaspaz -3 ve
kaspaz-8 aktiviteteleri HI ve AL48 gruplarıyla kıyaslandığında AL72 grubunda daha
düşüktü (her biri için p=0,001).
Sonuç: Sonuçta AL72 grubunda kaspaz 3 ve kaspaz 8 aktivitelerinin azalması yüksek
doz allopurinolün nöronal apopitozisin azalmasında etkili olabileciğini
düşündürmektedir.
Anahtar kelimeler: Hipoksik iskemi, yenidoğan ratlar, kaspaz 3, kaspaz 8, allopürinol
X
ABSTRACT
Allopurınol’s Effect On Caspase-3 And Caspase-8 In Hypoxıc-Ischemıc Newborn
Rats
Aim: During reperfusion period of hypoxia-ischemia, cyclooxygenase and xanthine
oxidase pathways are induced. Free oxygen radicals activate adhesion molecules on
leukocytes, platelets and endothelial cells and activate leucocytes‟ adhesion and
extravasation. A xanthine oxidase inhibitor, allopurinol has been shown to be
neuroprotective in hypoxic- ischemic encephalopathy. Caspase-8 and caspase-3 have a
key role in neuronal apoptosis. We aimed to investigate different dosages of
allopurinol‟s effect on caspase-3 and caspase-8 activities in newborn rats with hypoxic-
ischemic encephalopathy.
Material and method: 10 days old newborn rats were enrolled to the study. Rice‟s
hypoxia-ischemia model were used. Left carotid artery was ligated and rats were
perfused with 8% oxygen and 92% nitrogen for two and half hours (HI group). Rats
were treated with allopurinol and caspase- 3 and caspase- 8 activities were measured in
both hemispheres. AL48 group was treated with 24 mg/kg intraperitoneal allopurinol 30
minutes and 12 hours after hypoxic- ischemic insult; while AL72 group was treated with
same dose after 30 minutes, 12 hours and 24 hours. Twelve hours after last dose, rats
were decapitated. The others groups were sham and non- treated hypoxic- ischemic (HI)
group.
Results: There were 10 rats in each group. There was no significance between gender
and weights among groups (p>0.05). Caspase-3 and 8 activities were significantly
higher in HI, AL48 and AL72 groups compared to sham group (p=0,0001, for all,
respectively). Although caspase activities were not different in HI and AL48 groups
(p>0.05), the activities were lower in AL72 group compared to HI and AL48 groups
(p=0,0001, for each).
Conclusion: Decreased activities of caspase- 3 and 8 in AL72 groups may suggest that
high dose of allopurinol may be effective for reducing neuronal apoptosis.
Keywords: Hypoxic-Ischemia, newborn rats, caspase-3, caspase-8, allopurinol
1
1- GĠRĠġ ve AMAÇ
Neonatolojinin önemli sorunlarından biri olan perinatal asfiksi ve buna bağlı
olarak gelişen hipoksik iskemik ensefalopati (HİE), doğuma yakın dönemde, doğum
sırasında veya doğumdan sonra bebeğin hipoksi-iskemide (H-İ) kalmasına bağlı olarak
gelişir. Hipoksik iskemik ensefalopati bazı bebeklerde hafif olmakla birlikte vakaların
çoğunda ağır seyretmekte ve sekeller bırakabilmektedir.1
Son yıllarda yapılan çalışmalarda hipoksi-iskemide olay ve hücre ölümü arasında
geçen dönemin çok önemli olduğu görülmüş ve bu dönem „‟terapötik‟‟ pencere olarak
isimlendirilmiştir. Bu dönemde hücre ölümüne neden olan moleküler olayların
sonlandırılması çok önemlidir. Hipoksi-iskemide enerji metabolizmasının belirgin
olarak etkilendiği; ilk dakikalardan itibaren adenozin trifosfat (ATP), total adenin ve
fosfokreatin (PCr) düzeylerinin düştüğü, aerobik glikolizin anaerobik glikolize kaydığı
ve oksidatif fosforilasyon ile 38 ATP üretilirken, anaerobik ortamda sadece 2 ATP
üretildiği, glikolitik yolağın enzimlerinde artış gözlendiği bilinmektedir.1
Değişik
dokularda hipoksi ve iskemide heksokinaz (HK), piruvat kinaz (PK), laktik
dehidrogenaz (LDH) ve glikolitik yola ait diğer enzimlerin koordine bir şekilde arttığı
gösterilmiştir.2-4
Aerobik ortamda, hücrede metabolizma sonucu serbest oksijen radikalleri (SOR)
oluşmakta ve hücrenin antioksidan enzimleri savunma mekanizmalarını
oluşturmaktadır; Enzimatik savunma mekanizmalarını glutatyon peroksidaz, katalaz ve
superoksit dismutaz enzimleri olusturmaktadır. Serbest oksijen radikalleri fazla
oluştuğunda oksidatif strese neden olurlar ve yüksek reaktivitelerinden dolayı
proteinlerde yapısal ve fonksiyonel değişikliklere, genetik mutasyonlara ve lipit
peroksidasyonuna yol açarlar.5
Hücredeki antioksidan enzim sisteminin önemli
enzimlerinden biri olan süperoksit dismutaz (SOD) süperoksit anyonunun hidrojen
perokside dönüşümünü sağlar.6 Hidrojen peroksit hücre membranından rahatça
geçebileceği ve hidroksil radikaline dönüşebileceği için glutatyon peroksidaz (GP) ile
indirgenmesi önemlidir. Bu reaksiyonda glutatyon (GSH) kullanılır. Yenidoğan
beyninde H-İ sırasında hücre içine kalsiyum göçü sonucu SOR‟lerinin arttığı ve
2
reperfüzyon sonrası oksijenin yeniden ortamda olması nedeni ile oldukça fazla oranda
sitotoksik olan oksidanların geliştiği bilinmektedir.7
Ksantin oksidaz, serbest radikaller için önemli bir kaynak olabilir. Allopürinol,
ksantin oksidaz enzimlerinin önemli inhibitörü olup hipoksantinden ksantinin sentezini
engeller ve serbest radikal süper oksidinin oluşumundan korur. Apopitotik
mekanizmaların özellikle immatür beyinde H-İ‟den sonra önemli olduğu görünmektedir.
Serebral H-İ matür rat ile karşılaştırıldığında immatür rat beyninde daha az nöron
nekrozuna neden olmaktadır. Bunun yerine elektron mikroskobisinde H-İ‟nin
apopitosise ve nekroza yol açtığı ara grup „hibrid‟ hücrelerde apopitotik-nekrotik
devamlılığın sürdüğü gösterilmiştir. En önemli apopitotik olay olan kaspaz-3
aktivasyonu olaydan sonraki 24 saat-7 gün içinde oluşur; bu durum apopitosisin
neonatal serebral hasardaki uzamış rolünü göstermektedir.8
Bu çalışmada serbest oksijen radikal sentez inhibitörü olarak ksantin oksidazı inhibe
eden allopürinolün HİE‟de nöroprotektif etki sağlayabileceği hipotezi öne sürülmüş ve
bu amaçla HİE oluşturulan 7-10 günlük rat modelinde kullanımının tedavideki
etkinliğini değerlendirebilmek için beyin dokularından kaspaz-3 ve kaspaz-8 düzeyi
çalışılmıştır.
3
2. GENEL BĠLGĠLER
2.1. Perinatal Asfiksi Ve Hipoksik Ġskemik Ensefalopati
2.1.1. Tanım
Fetal ve neonatal hipoksi ve asfiksi özellikle az gelişmiş ülkelerde sık
karşılaşılan bir sorundur. Perinatal hipoksi-iskemide kan ve dokulardaki oksijen
konsantrasyonu, pH değişiklikleri ve glikoz gibi metabolize edilebilen substratların
konsantrasyonlarındaki değişikliklere bağlı olarak gelişen bir takım olayların tanımına
ihtiyaç vardır. Hipoksi (anoksi), bir veya birkaç organda oksijenin kısmi veya tam
yokluğu, hipoksemi ise kanda oksijen konsantrasyonunun azalmasıdır. Asfiksi plasental
veya pulmoner gaz değişiminin kesilmesi sonucu hipoksemi ve hiperkapninin birlikte
olduğu durumdur. Perinatal asfiksi tanımı hemen her yerde farklı anlamlarda
kullanılmaktadır. Asfıksinin kelime anlamı "nabızsızlık" olup; ancak çok ağır hipokside
görülen kalp yetmezliğini tarifler. Ancak genel olarak perinatal asfiksi, dokuya sunulan
oksijenin doku zedelenmesine yol açacak boyutta azalması (hipoksi-iskemi) sonucu
hipoksemi ve hiperkapninin birlikte olmasıdır. İskemi ise bir organdaki kan akımının
azalması veya kesilmesidir. Bu durumda sadece O2 değil, diğer substratlar da dokuya
erişemez. Fetus veya yenidoğandaki iskemi genellikle sistemik hipoksi-asidoz
sonucunda meydana gelir. Ayrıca kardiyovasküler fonksiyonun deprese olduğu
durumlarda veya okluzif vasküler hastalıklarda da iskemi oluşabilir. Perinatal hipoksi-
iskemiye maruz kalan yenidoğan bebeklerde santral sinir sisteminde belirgin olmak
üzere bir veya birden fazla organ tutulumu olur.1
Yenidoğanda H-İ, çoğunlukla HİE şeklinde bulgu verir ve yenidoğan bebeğin
tüm hayatını etkileyebilen en önemli sorunlardan biridir.
4
2.1.2. Ġnsidans
Sistemik asfiksi insidansı matür bebeklerde % 0,2-0,4 arasındadır. Asfiktik
doğan bu bebeklerin % 20-50‟si yenidoğan döneminde kaybedilmektedir. Yaşayanların
% 25‟inde mental retardasyonun da eşlik edebildiği serebral palsi (CP), öğrenme
güçlüğü veya epilepsi gibi kalıcı nörolojik hasarlar olmaktadır.1
2.1.3. Asfiksi Tipleri
Perinatal asfiksi iki tablo halinde "kronik kısmi" veya "akut tam" asfıksi şeklinde
ortaya çıkmaktadır. Bu iki durum birbirinden klinik ve patolojik özellikler ile ayırt
edilebilir.9 (Tablo 1).
Tablo 1. Perinatal kronik kısmi ve akut tam asfiksinin özellikleri
Kronik – Kısmi Akut - Tam
Riskli durumlar Ablasyo plasenta
Plasental hipoperfüzyon
Uterusta hipertonisite
Ablasyo plasenta
Uterus rüptürü
Kordun tam obstrüksiyonu
Annenin kardiyo-respiratuvar arresti
Asfiksi oluşması için geçen süre 1-3 saat > 10 dk
Serebral kan akımında yeniden
düzenleme
Oluşmuş
Yetersiz
Klinik bulguların çıkışı için
geçen sessiz dönem (6 – 48 saat)
Var
Yok
Beyin ödemi Var Yok
Konvülziyonlar Var Var/Yok
Beyin sapı bulguları Yok Var
5
2.1.3.1. Kronik Kısmi Asfiksi
Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda maternal plasental hipoperfüzyon,
uterus hipertonisitesi, ablasyo plasenta, umblikal kord obstrüksiyonu ve fetal
hipoperfüzyon gibi nedenlerle oluşan plasental perfüzyon bozukluklarında, olay bir saat
veya daha uzun sürmüşse fetusta progresif hipoksemi ve asidoz gelişmektedir. Bu
durumu kompanse etmek için vücuttaki kan akımı yeniden düzenlenmekte; kan akımı
vital olmayan organlardan (böbrekler, gastrointestinal sistem, karaciğer, kas ve deri),
vital organlara (kalp, beyin ve adrenaller) yönlendirilmekte ve beyine giden kan akımı
belirgin şekilde artmaktadır. Bu uyum sırasında serebral perfüzyon oldukça iyi
korunmaktadır. Ancak fetal hipoksemi bir süre daha devam ederse, böyle bir
kompansasyon ile sağlanan serebral perfüzyon yetersiz kalmakta ve santral sinir
sistemine giden kan akımında yeni bir düzenleme ortaya çıkmaktadır.9
Serebral hemisferlerde kan akımında azalma olurken, bazal metabolizmanın en
fazla olduğu talamus, beyin sapı ve serebelluma daha fazla kan gönderilmeye çalışılır
(intraserebral şant). Bu durumda serebral hemisferler, özellikle perfüzyonun en uç
noktaları olan parasagittal korteks ve bunun altındaki beyaz cevher hipoksemiden
etkilenmeye başlar, küçük infarktlar veya lokal konvülziyon odakları gelişir, olay daha
da ilerlerse bütün serebral hemisferleri etkileyen infarkt alanları ortaya çıkar.10
Yenidoğan bebeklerde ortaya çıkan klinik bulgular kan akımındaki bu
değişikliklere bağlı olmakta, birçok organda hipoksik-iskemik zedelenme
görülmektedir. Olguların üçte ikisinde beynin yanı sıra en az iki organ da etkilenmiştir.
Kliniğimizde 1995-1999 yılları arasında izlenen 205 HİE‟li bebeğin % 40,5‟inde
böbrek, % 30,7‟sinde karaciğer, % 20‟sinde akciğer ve % 5‟inde de kardiyovasküler
sistemde etkilenme olduğu görülmüştür.11
Nörolojik bulgular, hipoksik-iskemik zedelenmenin derecesine, süresine ve
dağılımına bağlıdır. Bebek doğumdan hemen sonra beyin zedelenmesi ve metabolik
asidoz nedeni ile depresedir. Hipotoni, letarji ve konvülziyonlar görülebilir. Hipotoni
çok ağır olabilir. Ancak dakikalar veya saatler içinde bebeğin aktivitesi ve tonusunda
artma olur, spontan ve uyarılarla tremorlar görülebilir. Konvülziyonlar genellikle 6-12
saat sonra ortaya çıkar, hemen her zaman hayatın ilk günü içinde görülür.
6
Konvülziyonların sıklığı giderek artar ve başlangıçta genellikle tedaviye dirençlidir. 2-5
gün sonra konvülziyonlar azalır veya tamamen ortadan kalkar ve ilaçla kontrol edilebilir
duruma gelir. Ağır zedelenme olan vakalarda şiddetli beyin ödemi bulguları vardır. Kafa
içi basınç artmasının bulguları (fontanelde bombeleşme, suturalarda açılma gibi)
genellikle 24 saat sonra başlar, 48. saatte en şiddetli düzeydedir. Bu hastalarda yeniden
hipotoni gelişir, bebeğin hareketleri azalır veya ortadan kalkar. Beyin sapı disfonksiyonu
bulguları (sabit pupiller ve apne gibi) vardır.9
Serebral hemisferlerdeki infarkt yaygınsa, özellikle beyin ödemi bulguları varsa,
lateral ventriküller kompresedir, serebral beyaz cevher ekojenitesinde yaygın artış olur,
serebral gri cevher (korteks ve bazal ganglionlar) ile beyaz cevher arasındaki görünüm
farklılığı ortadan kalkar. Bir iki hafta sonra hemisferlerdeki nekroz alanları belirginleşir
ve sonunda multikistik ensefalomalazi veya serebral hemisferlerin total obliterasyonu
olur. Talamus, beyin sapı ve serebellum ise daha iyi korunmuştur.9
2.1.3.2. Akut Tama Yakın Asfiksi
Bu durumda olay akuttur, hipoksemi ani ve şiddetlidir. Olay hızlı geliştiğinden
organlar arası ve beyin içindeki kan dolanımının yeniden düzenlenmesi yetersizdir.
Buna bağlı olarak hipoksik-iskemik zedelenme bulguları, metabolik aktivitenin fazla,
enerji depolarının az olduğu yerlerde daha fazla görülür. Talamus ve beyin sapı
nükleusları belirgin derecede etkilenirken, serebral hemisferler daha iyi korunmuştur,
beyin ödemi görülmez. Kısmi asfiksidekinin tersine nörolojik bulguların (konvülziyon
ve beyin ödemi) ortaya çıkması için nisbeten sessiz geçen dönem görülmez. Hayvanlar
üzerinde yapılan çalışmalarda, olay on dakikadan kısa sürerse, beyin zedelenmesi
bulgularının tamamen düzeldiği gösterilmiştir. 10-25 dakika kadar sürdüğünde talamus
ve beyin sapı nükleuslarında ağır zedelenme görülür. 25 dakikadan uzun süren
durumlarda ise ağır kardiyak zedelenme de olduğu için geriye dönüşümsüz vasküler
kollaps gelişir.9
İnsanlarda tama yakın asfıksi çok seyrektir; ancak tam ablasyo plasenta, akut tam
kord obstrüksiyonu, uterus rüptürü, maternal kardiyorespiratuvar arrest gibi durumlarda
görülebilir. Bazı vakalarda ise hiç bir neden bulunamaz. Bununla birlikte bu vakaların
7
bir çoğunda daha önceden başlamış kısmi asfıksi bulguları da vardır. Ağır derecede
etkilenmiş bebekler doğduklarında deprese ve bradikardiktir, resüsitasyon gerekir.
Spontan solunumları uzun süre yoktur. Konvülziyonlar ve uzun süren stupor görülür.
Beyin ödemine bağlı kafa içi basınç artışı bulguları yoktur. Beyin sapı disfonksiyonu
bulguları 24 saat kadar sonra ortaya çıkar. Sabit pupiller, okulosefalik refleks yokluğu
(orta-beyin, pons zedelenmesi), kornea refleksi yokluğu (pons zedelenmesi), öğürme
refleksinin kaybı, dilde fasikülasyonlar (medulla spinalis zedelenmesi) görülebilir. Bu
bulgular bebek uyanık iken biraz düzelme gösterse bile genellikle kalıcıdır. Öğürme
refleksinin azalması nedeni ile beslenme ve yutma bozuklukları görülür, nasofarenkste
biriken sekresyonlar sorun olur ve bu nedenle bebeğin entübe edilmesi gerekebilir.
Beyin dışı organlardaki zedelenme bulguları daha hafiftir.9
2.1.4. Patoloji
Hipoksi-iskemi‟den sonra, beyinde tek tip patolojik lezyona rastlanmaz.
Hücrelerin metabolik ihtiyacı zamanında karşılanamadığında “hücre ölümü” meydana
gelir. Beyindeki hasarın şekli bazı faktörlere bağlıdır:
1. Asfiksiye yol açan olayın şiddeti (tam veya kısmi)
2. Etiyolojik faktörün zamanı ve süresi (akut veya kronik)
3. Beynin gelişimsel olgunluğu (prematüre veya matür)
4. Beyinde bölgesel duyarlı bölümler (vasküler faktörler ve N-metil-D-aspartat
(NMDA) reseptörlerinin dağılımı).12
Beyin zedelenmesinin ne zaman olduğu ile ilgili yapılmış çalışmalar az olmakla
birlikte histolojik incelemelerle lezyonun yaşı konusunda bilgi edinilebilir.9 (Tablo 2).
Hipoksik iskemik ensefalopati‟de gelişebilen başlıca serebral lezyonlar:
1) Selektif nöronal nekroz
2) Bazal ganglion ve talamusta status marmoratus şeklinde lezyon
3) Parasagital serebral hasar
4) Periventriküler lökomalazi (PVL)
5) Periventriküler- İntraventriküler kanama (PV-İVK)
6) Fokal ve multifokal iskemik beyin hasarıdır (10)
8
Tablo 2. Fetus veya yenidoğan beyninin hipoksik-iskemik hasara cevabı
Bulgu Gün
Reaktif astrositozis 0,5 – 4
Mikroglial proliferasyon 0,3-3
Nöronal karyoreksis 0,5-2
Makrofaj infiltrasyonu 4-6
Kapiller endotelyal reduplikasyon 5
Fibriller gliosis 6
Kist oluşumu 10-42
Matür bebekte görülen hipoksik-iskemik beyin hasarında selektif nöron nekrozu,
parasagittal zedelenme ve fokal iskemik beyin nekrozu görülür. Bunların arasında esas
olan selektif nöron nekrozudur. Prematür bebekte görülen oligodendroglial/beyaz
cevher hasarı matür bebekte de görülmekle birlikte nöron hasarı daha baskındır.
Hipoksik iskemik ensefalopati esas olarak matür bebeklerde geliştiği için burada daha
çok nöron nekrozuna neden olan patolojik biyokimyasal olaylardan bahsedilecektir.
2.1.5. Prematür ve Matür Yenidoğanlarda Perinatal Hipoksik-Ġskemik
Beyin Hasarının Patogenezi
Hipoksi-iskemi prematür ve matür bebeklerde değişik nöropatolojik olaylara yol
açar. Matür bebeklerde esas olay nöron hasarı iken prematür bebeklerde
oligodendroglial/beyaz cevher hasarı daha hakimdir. Hipoksik-iskemik hasardan sonra
ortaya çıkan, hücre yıkımına yol açan biyokimyasal olayları anlamak bu hasarın
önlenmesi için önemlidir.
Hipoksik-iskemik olaylardaki nöron hasarına yol açan olayların patogenezi Şekil
1‟de gösterilmiştir. İlk oluşan olay glikoz ve oksijenin azalmasıdır. Hücre ölümüne
neden olan olaylar hipoksik-iskemik olayın sonlanmasından sonra ve reperfüzyon
sırasında enerjide çok da fazla düşüş olmasını beklemeden olur ve bunu glutamat
9
reseptörlerinin aktivasyonu izler. Nöron ölümüne neden olan diğer olaylar sitozolik
kalsiyumun artması ve kalsiyuma bağlı süperoksit anyon, hidroksi radikaller gibi serbest
radikallerin ve nikrik oksit derivelerinin oluşması gibi çeşitli zararlı olayların aktive
olmasıdır. Nöron ölümüne neden olan olaylar kaskadı hipoksik-iskemik hasarın
sonlanmasından birkaç saat sonra oluşur. Bu nedenle bu dönemde beyin hasarını
azaltabilecek veya daha kötü olmasını engelleyebilecek önemli girişimler yapılabilir.13
10
ġekil-1. Hipoksik-iskemik serebral hasar patogenezine genel bakış
Ca↑
ADENOZĠN
HĠPOKSANTĠN
KSANTĠN
KSANTĠN OKSĠDAZ
ATP BAĞIMLI CA KANALLARI SĠSTEMĠ VE
OKSĠDATĠF FOSFORĠLASYON
NĠTRĠK OKSĠT SENTAZ
LĠPAZ
PROTEAZ MĠKROTÜBÜL AYRIMI
NÜKLEAZ
SERBEST RADĠKALLER
MEMBRAN HASARLANMASI
ARAġĠDONAT
MĠKROFLAMENT AYRIġMASI
HÜCRE ÖLÜMÜ
EKAZANOĠDLER
ĠSKELET AYRIġMASI
ATP↓
11
2.1.5.1. Hipoksemi
Intrauterin dönemde fetus, parsiyel oksijen basıncının (PO2) 22-28 mmHg arasında
olduğu fizyolojik hipoksemik bir ortamda yaşar. PO2 15 mmHg‟e kadar düştüğü
değerlerde normal kardiyovasküler fonksiyonun bir kaç saat devam edebildiği, kalp
hızının ve sistemik kan basıncının düşmesi ile birlikte ilerleyici laktik asideminin oluştuğu
gösterilmiştir. Dokuda yüksek enerjili fosfat rezervleri (özellikle ATP), hipoksemi
esnasında oldukça iyi korunur. Ancak sistemik hipotansiyona hipoksemi eşlik ediyorsa ve
serebral iskemi oluşmuşsa beyin hasarı olma şansı yüksektir.1
2.1.5.2. Hipoksi-Ġskemi
Hipoksinin meydana getirdiği beyin zararlanmasında doku O2‟nin azalmasına ek
olarak bir veya daha fazla faktörün rol oynadığı düşünülmektedir. Hayvanlardaki ilk
çalışmalar Myers ve ark.14,15
tarafından yapılmıştır. Annelerinin abdominal aortası
sıkıştırılarak asfiksi yaratılan miadındaki maymun fetüslerde iyileşmeyi takiben esas
olarak serebral hemisferlerde zararlanma olduğu gösterilmiştir. Kortikal gri cevherde
atrofi, beyaz cevherde skleroz ve bazal gangliyonlarda status marmoratus şeklinde
hasarlanma gözlenmiştir. Benzer lezyonlar perinatal periyotta serebral H-İ gelişen yaşayan
bebeklerde de saptanmıştır. Bu çalışmalara ek olarak Brann ve Myers, gaz anestetik ve
haloten ile annelerinde hipotansiyon yaratarak parsiyel intrauterin asfiksiye maruz
bıraktıkları miadındaki maymun fetüslerinde ağır hipoksemi ile birlikte kombine
metabolik ve respiratuvar asidoz olduğunu tespit etmişlerdir. Doğumu ve resüsitasyonu
izleyerek maymunların mekanik ventilasyona gereksinim duydukları, konvülziyon
geçirdikleri ve 96 saatten önce stabilize olmadıkları görülmüştür. Yapılan nöropatolojik
analizlerde yaygın beyin ödemi ve soluklukla birlikte, hemorajik nekrozun özellikle
serebral korteks ve subkortikal beyaz cevherde oluştuğu gösterilmiştir. Sistemik kan
basıncı daha düşük olan maymunlarda asfiksinin daha ağır beyin zararlamasına yol açtığı
görülmüştür.16
Hipoksik kardiyovasküler depresyon sonucu sistemik hipotansiyon
oluşması için O2 basıncının veya içeriğinin % 40 veya altında olması gerekmektedir.
Hipoksemi esnasında kan basıncı daha düşük olduğunda serebral iskemi daha da artmakta
ve beyin hasarı daha ağır olmaktadır.1
12
Beyinde hasarının oluşabilmesi için serebral H-İ‟nin en az ne kadar sürmesi
gerektiği sorusu en önemli sorudur. Bu sorunun yanıtı serebral H-İ‟nin ağırlığına, olayın
olduğu zamanki beynin anatomik ve fonksiyonel maturasyonuna bağlıdır. Hipoksi-iskemi
esnasında daha matür hayvanlarda beyin hasarı daha kısa total asfiksi süresinde meydana
gelmektedir. Kısmi serebral H-İ‟de bu süre daha uzun olmaktadır. Hayvanlarda yapılan
deneylerde bu süre muhtemelen üç saatten daha fazla değildir. Üç saatten daha az H-İ‟ye
maruz kalan hayvanların başarılı bir şekilde canlandırıldığı görülmüştür.1
Sistemik hipoksemiye bağlı serebral iskeminin meydana getirdiği beyin hasarı
deneysel verilere ek olarak klinikte de radyografik bulgular, prognoz ve postmortem
sonuçlar ile değerlendirilmiştir. Yapılan çalışmalarda hipoksemi ile birlikte sistemik
hipotansiyonun özellikle prematür bebeklerde subkortikal veya PVL‟ye neden olduğu
tespit edilmiştir. Miall-Allen ve arkadaşları17
, 31 haftanın altındaki 33 yenidoğan bebekte
ortalama arteriyel kan basıncının bir saatten daha fazla 30 mmHg‟nın altında seyretmesi
durumunda periventriküler beyaz cevherde ağır hemorajik infarkt veya iskemi geliştiğini
göstermiştir. Ortalama arteriyel kan basıncı 30 mmHg üzerinde olan bebeklerde ise daha
az lezyon gelişmiştir.
2.1.5.3. Beyin Hasarının Patogenezinde Hücresel Mekanizma
2.1.5.3.1. Enerji DönüĢümü
Serebral hipoksi-iskemisi olan hayvan ve insan yenidoğanlarında H-İ sırasında
serebral enerji yetmezliği bifaziktir. Hipoksi-iskemi sırasında primer enerji
yetmezliğinin ardından gelişen ve enerjinin kısmen geri kazanıldığı bir reperfüzyon
devresi vardır. Ancak yaklaşık 24 saatlik bir latent süre sonunda yeterli serebral
perfüzyon ve oksijenizasyon olmasına rağmen ikinci bir enerji yetmezliğinin olduğu
dönem gelişir. Latent faz döneminde gecikmiş hücre hasarı oluşur. Bu dönem
çalışmaların yoğun olarak yapıldığı ilgi çeken bir dönemdir.13
ATP tüm hücrelerde olduğu gibi nöronlarda da primer enerji kaynağıdır. İki yüksek
enerjili fosfat bağı biyokimyasal reaksiyonlar ve fizyolojik olaylarla yakından ilişkilidir.
ATP enerji tüketen reaksiyonlarda ve iyon pompalanması gibi fizyolojik işlemlerde
13
önemli rol oynar. Böylece hücresel serbest enerji ile nöronal canlılık ve spesifik
fonksiyonlar sağlanır. Fizyolojik şartlar altında hücresel ATP stabil halde bulunur. ATP
tüketim hızı ATP üretim hızı ile tam bir denge halindedir. Hücrenin ATP içeriğini devam
ettirme yeteneği enerji ihtiyacının arttığı durumlarda bile biyokimyasal işlemlerle ATP
üretimine imkan verir. ATP üretimi en fazla nikotinamid adenid dinükleotid‟in (NAD)
oksidatif fosforilasyonu ile oluşur. Bu olay mitokondrilerin içinde gerçekleşir. Ayrıca
substrat fosforilasyonu ile mitokondri ve sitozol içinde de küçük miktarlarda ATP oluşur.
Hücresel ATP‟yi sabit tutan diğer iki mekanizma, birbirleri arasında basit enerji
transferinin olduğu kreatinin fosfokinaz ve adenilat kinaz eşitliğidir.1
Doku O2 basıncı kritik bir değer altına indiğinde (<0.1 mmHg) mitokondrinin
sitokrom sistemleri ansatüre hale gelir. Redükte ajanlar (NADH, flavin adenin
dinükleotid) birikmeye başlar. Oksidatif fosforilasyonla oluşan ATP üretimi durur.
Hücresel adenozin difosfat (ADP) ve adenozin monofosfat (AMP) seviyeleri artar. ADP
ve AMP‟nin yükselmesi, anahtar regülatuvar enzim olan fosfofruktokinazı (FPK) aktive
ederek glikolizi stimüle eder. Oksidatif fosforilasyonda bir glikozun yıkımı ile 36 mol
ATP üretilirken, subtrat fosforilasyonu ile 2 mol ATP üretilir. ATP üretimi 18 kat azalmış
olur. Glikoliz maksimum olarak stimüle olduğunda, kapasite en çok 4-5 kat artar, bu
sırada biriken NADH‟tan ortaya çıkan H+ iyon birikimi PFK aktivitesini inhibe eder.
1
Böylece glikoliz, parsiyel oksijen yokluğunda oksidatif fosforilasyonu stimüle
edebilmesine karşın, hiçbir zaman mitokondriyal oksidasyonun yerini dolduramaz.
İrreversibl doku hasarı sonucu oluşan serebral H-İ‟de beynin enerji durumunda
genellikle belirgin değişiklikler söz konusudur. Değişiklikler sadece adenin nükleotidlerde
oluşmaz, ayrıca fosfokreatininde de meydana gelir. Böylece ATP, ADP ve AMP‟de de
değişiklikler oluşur. Hipoksi-iskemi esnasında erken dönemde doku yüksek enerjili fosfat
rezervlerinin konsantrasyonunda değişiklikler meydana gelir ve iyileşme periyoduna
kadar sürer. ATP ve total adenilat bileşiklerinin konsantrasyonları resüsitasyondan sonra
tamamen normal seviyeye gelmez. Doku hasarına bağlı olarak kısmi eksiklik devam eder.1
Hipoksi-iskemi esnasında hücrede ATP‟nin azalması enerji gerektiren diğer
metabolik olayları da etkiler. ATP‟ye bağımlı Na pompası ve değişimi, Na‟un hücre içinde
birikimine neden olarak sitotoksik ödeme yol açar.1
14
Beyin hücrelerinin gecikmiş hasarında mitokondrilerin disfonksiyonu önemli rol
alır. Serebral H-İ‟den hemen sonra mitokondriyal solunum hızı deprese olur ve ancak
olaydan 8 saat kadar sonra, kısmen düzelir. Enerji yetmezliğinin başlangıcında nöron
markırı olan mikrotübül-ilişkili protein‟de (microtubule-associated protein) orta
derecede bir azalma fakat kaspaz-3 aktivasyonunda minimal bir artış vardır.
Mitokondriyal solunum hızındaki gecikmiş düşüş olaydan 24 saat sonra en alt düzeye
iner ve belirgin kaspaz-3 aktivasyonuna ve nöronal zedelenmeye yol açar. Kaspaz-3‟ün
aktivasyonu ile mitokondriyal disfonksiyon ve apopitosis arasında önemli bir ilişki
olduğu gösterilmiştir.18
2.1.5.3.2. Serbest Radikal OluĢumu
Beyin, özellikle çoklu doymamış yağ asidleri (PUFA) açısından zengin olup
serbest radikal atıklarına karşı oldukça duyarlıdır. Serbest demir ve nitrik oksit (NO)
önemli oksidatif maddeler olup daha toksik serbest radikal üretimine yol açabilirler. Bu
reaksiyonlar sonucu oluşan ürünlerin eliminasyonu hidrojen peroksit (H2O2), superoksit
veya katalist reaksiyonu ile sağlanır.1
Serbest oksijen radikalleri (SOR) hipoksi-iskemi esnasında bir kaç yolla meydana
gelir. Kısmi H-İ esnasında dokuda düşük konsantrasyondaki O2 sitokrom oksidaz ile
elektron alışverişine girerken proksimal basamaklarda serbest radikal oluşturur. Oluşan bu
O2 serbest radikalleri, mitokondri ve sitoplazma tarafından tüketilemez. Yenidoğanların
özellikle prematüre bebeklerin superoksit dismutaz ve glutatyon peroksidaz gibi
antioksidanları beyinde rölatif olarak eksiktir. Beyin bu nedenle serbest radikal hasarından
daha fazla etkilenir. Prematüre bebeklerde ayrıca glutatyon seviyeleri düşüktür ve demiri
sekestre edecek yeterli transferrin yoktur.1
2.1.5.3.3. Eksitatör Nörotransmitterlerin Nörotoksisitesi
Son zamanlarda yapılan in-vitro ve in-vivo çalışmalarda hipoksik-iskemik hasarın
oluşumundaki major faktörlerden birinin glutamat toksisitesi olduğu gösterilmiştir. Bu
özellikle glutaminerjik nöronlar ile inerve edilen sinir hücrelerinde belirgindir.1
15
İmmatür ve erişkin beyninin belirli bölgelerinde glutamata yanıt veren özel
reseptörlerin bulunduğu yerler tanımlanmıştır. Bu bölgeler: serebral korteksin orta
tabakaları, striatum ve özellikle hipokampusun CA1 bölgeleridir. Glutamat tarafından
aktive edilebilen en az üç membran reseptörü vardır. Bunlar kainik asit, quisqualik asit
(QA) ve NMDA‟dır. Son zamanlarda bulunan bir diğer reseptör QA reseptörünün bir
benzeri veya subtipi olan alfa amino 3-OH 5-metil 4 isoksazol propronat reseptörüdür. Bu
reseptör ve bunların subünitleri plazma membranı boyunca elektrokimyasal gradientten
bağımlı veya bağımsız olarak iyon geçişine izin vererek kanalların çalışmasını sağlar.
Eksitatör aminoasitlerin toksik etkisi kısmen nöronal plazma membranı boyunca iyon
geçişini değiştirmesinden kaynaklanmaktadır.1
2.1.5.3.4. Ġntrasellüler Kalsiyum Yüklenmesi
Kalsiyum, bir çok yerde bulunduğu için intrasellüler ikinci bir messenger olarak
düşünülür. Bu iki değerlikli katyon, çeşitli hücresel reaksiyonlarda kofaktör olarak rol alır.
İntrasellüler Ca+2
dengesinin bozulmasının, nöronal metabolizma ve fonksiyon üzerine
belirgin etkisi vardır.
Hücre içinde kalsiyum konsantrasyonu sıkı bir şekilde regüle edilir. Kalsiyumun %
100‟e yakını subsellüler organellere bağlıdır. Normalde serbest Ca+2
çok düşük
düzeylerdedir. Kalsiyumun fizyolojik ekstrasellüler seviyeleri plazma membranı boyunca
serbest kalsiyumun hücreye giriş çıkışına imkan verir. Primer olarak intrasellüler Ca+2
‟un
bağlandığı yerler mitokondri ve endoplazmik retikulum, daha az miktarda nöronun plazma
membranı ve nükleusudur. Bağlanma enerjiye (ATP) bağımlı ve intrasellüler pH‟dan
etkilenen bağımsız olaylar ile oluşur. Ayrıca sitozol içinde Ca+2
bağlayan spesifik
proteinler de bulunur ve bunlar serbest Ca+2
konsantrasyonlarının düşük olmasını sağlar.1
Hipoksi-iskemi‟de serbest Ca+2
‟un sitozolde konsantrasyonu artar. Bu
yükselmenin iki kaynağı olduğu sanılmaktadır:
1. Kalsiyumun intrasellüler depolardan serbest hale geçmesi
2. Plazma membranı boyunca geçişinin artması
Bu nedenlerle sitozolik serbest Ca+2
toksik seviyelere erişir. Kalsiyum
dengesindeki değişikliklerde meydana gelen bu mekanizmalar Ca+2
ile ilgili biyokimyasal
16
reaksiyonlarda bozukluklara neden olur ve nöronun canlılığının devamı etkilenir. Bu
reaksiyonlar arasında çeşitli lipaz, proteaz ve endonükleaz reaksiyonlarının etkilenmesi
sayılabilir. Ayrıca fosfolipaz C‟nin aktivasyonu oldukça önemlidir. Kalsiyum, ksantin ve
prostoglandin oluşumu ile serbest O2 radikallerinin oluşumuna da yardım eder. Nihayet
intrasellüler serbest Ca+2
‟un yüksek konsantrasyonları mitokondride oksidatif
fosforilasyonun kesintiye uğramasına neden olur. Fazla miktarda Ca+2
birikiminin toksik
etkileri nöron ölümü ve membran bütünlüğünün bozulması için bir nedendir.1
2.1.5.3.5. Nitrik Oksit Toksisitesi
Yeni deneysel çalışmalar NO gibi serbest radikal gazların, hipoksik-iskemik beyin
hasarının oluşmasına neden olan veya yol açan metabolik olayların gidişini etkilediğini
düşündürmektedir. Nitrik oksit, katalitik sitozolik bir enzim olan NO sentetaz ile L-
arginin‟in sitrulin‟e dönüşümü esnasında oluşur. Beynin seçilmiş nöronlarında üretilir.
Nitrik oksit üretimi glutamatın NMDA reseptörleri gibi, eksitatör amino asit yüzey
reseptörlerinin aktivasyonu ile ilişkilidir. Bunların aktivasyonu Ca+2
‟un hücre içine
girişine neden olarak kalmoduline bağlanmasını sağlar. Nitrik oksit çeşitli metabolik
olayları, primer olarak da siklik guanozin monofosfat‟ın oluşumu ile guanilat siklaz gibi
ikincil messenger enzimin aktivasyonunu bozarak etkiler. Nitrik oksit yüksek
konsantrasyonlarda nörotoksik bir ajan gibi rol alır ve beyinde amino asit eksitotoksitesi
için son yolu oluşturur. Nitrik oksit glikolitik enzimlerden gliseraldehid 3 fosfat
dehidrogenazı inaktive eder. Glikolitik yoldaki kesinti ATP‟nin sitozolik üretimini azaltır,
daha sonra mitokondride enerji üretimi için kullanılacak olan substrat üretimi de azalmış
olur. Nitrik oksit ayrıca mitokondriyal elektron transport zincirini ve Krebs siklusu enzimi
olan akonitazı inhibe ederek oksidatif metabolizmayı bozar.1
2.1.5.3.6. Ġntrasellüler Asidoz
Beyinde hasar oluşturacak kadar yeterli H-İ, hemen daima doku asidozu ile
birliktedir. Bunun nedeni laktik asid birikimidir. İntrasellüler laktik asidoz, glikozun
oksidatif metabolizmasının kısmi veya total anaerobik glikolize dönüşümü sonucu oluşur.
17
Bu olay esnasında doku O2‟i çok düşük seviyelere iner. Bunun yanında bazı araştırıcılar
beyindeki laktik asidozun hipoksik-iskemik hasarın major nedeni olduğunu, irreversibl
hasarın oluşması için beyin dokusunun her kilogramı başına minimum 15-20 mmol laktat
oluşması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Ancak yapılan bazı araştırmalarda immatür
hayvanlarda serebral laktik asidozun beyin hasarı oluşmasında kritik rolününün
bulunmadığı yönünde bulgular da elde edilmiştir.1
Hipoksi-iskemide laktik aside ek olarak H+ iyon kaynakları da hücresel asidoza
neden olmaktadır. İndirgenmiş ekivalanların major kaynağını, ATP‟nin asit hidroliz
ürünleri ve hücresel enerji kaybı ile biriken NADH ve H+
oluşturmaktadır.1
Hipoksi-iskemi esnasındaki hücresel asidoza bağlı nöronal nekrozdan değişik
mekanizmalar da sorumlu olabilir. Bunlar arasında mitokondriyal fonksiyonun
inhibisyonu, iyon dengesinin bozulması, Ca+2
birikimi ve ödem oluşumunun artışı
sayılabilir.1
2.1.5.3.7. Apopitosis
İmmatür kemiricilerde son yıllarda yapılan çalışmalarda gecikmiş hücresel hasar
çalışılmıştır.19
Nekrotik ve apopitotik mekanizmalar arasındaki ayrım tam olarak
yapılamamıştır, olayın daha önce sanılandan çok daha karmaşık olduğu görülmüştür.
2.1.5.3.8. Ġnflamasyon
Hipoksik-iskemik olay beyaz cevher hasarında iyi tanımlanmış bir neden
olmasına rağmen son yıllarda özellikle prematürelerde yapılan epidemiyolojik ve
deneysel çalışmalardan inflamasyon ile PVL ve serebral palsi arasında yakın ilişki
olduğu görülmüştür. Hipoksi-iskemide de olduğu gibi sitokinlerden en fazla zarar
görenler immatür oligodendrositlerdir.20
18
2.1.5.3.9. Sitokinler
Proinflamatuvar sitokinler birkaç değişik mekanizma ile beyin hasarına neden
olurlar. İnflamatuvar sitokinler direk serebral sitotoksik etki göstererek oligodendrosit
öncüllerinin farklılaşmasını önlerler, oligodendrosit apopitosisini stimüle ederler ve
vakuoler myelin dejenerasyonuna neden olurlar. Sitokinlerin uzun süren vazomotor ve
vazooklusif etkileri olabilir.20
Dolaşımdaki sitokinler maternal, fetal ve neonatal
enfeksiyon ve iskemi sonucunda oluşabilirler. Son çalışmalar sitokin toksisitesinin
glutamat transportundaki bozukluklar nedeni ile olabileceğini göstermiştir.21
Astrositler
glutamatı 1000 kat konsantre etme yeteneğine sahip oldukları için ekstrasellüler
glutamat regülasyonunda önemlidir. Glial kültürlerde proinflamatuvar sitokinlerden
interlökin- 1β (IL-1β) ve Tümör Nekrozis Faktör- α‟nın (TNF-α) glutamat
transportörünün fonksiyonunu bozdukları ve glutamat aracılıklı oksidatif stresi
arttırdıkları gösterilmiştir.21
Buna karşın bu etkiyi, anti-inflamatuvar olan IL-4 ve IL-10
pro-inflamatuvar sitokinlerin üretimini engelleyerek indirek yoldan inhibe eder.
Astrositlerin glutamatı temizleme kapasitesindeki bozukluk antioksidanlar, vitamin-E ve
glutatyonlar ile düzeltilebilir. Bu durum, astrositik glutamat transportörlerinin serbest
radikaller ile kısmen de olsa hasarlandığını göstermektedir.20
2.1.6. Hipoksik Ġskemik Beyin Hasarının Önlenmesindeki Mevcut Değerli
GiriĢimler
Son çalışmalarda H-İ‟de olay ile hücre ölümü arasında geçen sürenin çok kritik
olduğu görülmüş ve bu dönem terapötik pencere olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde
oluşan hücre ölümüne neden olan moleküler olaylar kaskadının sonlandırılması klinikte
çok yararlıdır. Fetüste ve yenidoğan bebekte olayın başlangıç zamanını ve ağırlığını
bilmek zordur. Miadındaki yenidoğanda H-İ‟e neden olan intrauterin asfiksinin ne
zaman beyin hasarına yol açtığını belirleyen bir metot henüz yoktur. Benzer şekilde
beyin hasarlarının daha çok postnatal dönemde olduğu prematürelerdeki beyin hasarı
genellikle bulgu vermez veya sessizdir. Bu nedenle hem prematürelerde hem de term
bebeklerde beyin hasarının geç tespit edilmesi terapötik pencere döneminin
kaçırılmasına neden olur.13
19
Tablo 3‟de hipoksik-iskemik beyin hasarının önlenmesinde değerli olan mevcut
girişimler gösterilmiştir.13
2.1.6.1. Enerji kaybının azaltılması
Enerji kaybı çok ciddi olmasa dahi iskemiden sonra nöron ölümüne yol açan
kaskadı başlatan olaydır. Bu nedenle glikozun fizyolojik düzeylerde tutulmasının önemi
büyüktür. Ancak yüksek düzeyde glikoz seviyelerinin de zararlı olduğu gösterilmiştir.
Glikoz düzeyleri normal değerlerin çok üstüne çıktığında serebral laktat düzeyleri
yükselmektedir. Yüksek doz barbitüratın serebral metabolik hızı azalttığı ve böylece
enerjinin korunmasını arttırdığı bilinmektedir.22
Hafif hiperkapninin de hayvan
modellerinde enerji kaybının azaltılmasında koruyucu etkisinin olduğu gösterilmiştir.23
Enerji tüketiminin azaltılmasında en umut verici girişim hafif hipotermi gibi
görünmektedir. Hafif hipoterminin H-İ‟deki yararlı etkisi bir çok çalışmada
gösterilmiştir.13
Hemen hemen tüm çalışmalarda hipotermi H-İ sırasında veya
reperfüzyondan hemen sonra veya her iki dönemde birden uygulanmıştır. Hafif
hipoterminin reperfüzyondan saatler sonra gelişen ikincil enerji yetersizliğini de azalttığı
gösterilmiştir.24
2.1.6.2. Glutamat salınımının inhibisyonu
Glutamatın ekstrasellüler birikimi hem nöronal hem de oligodendroglial hücre
ölümünde önemli olduğu için artmış glutamat salınımı H-İ‟de önemlidir. Glutamat
salınımı presinaptik sinir uçlarından kalsiyum aracılığı ile olur ve magnezyum bu olayı
bloke eder. Kalsiyum kanal blokörleri veya magnezyum bu basamakta yararlı olabilir.13
Kültüre edilmiş nöronlarda ve yenidoğan domuzlarda yapılmış çalışmalarda hafif
hipoterminin nöroprotektif etkisinin bir kısmından sinaptik sinir uçlarından glutamat
salınımının inhibe edilmesi sorumlu bulunmuştur ancak başka çalışmalarda böyle
olduğu gösterilememiştir.13
Serbest radikal tutucularının nöroprotektif etkisi, kısmen glutamat salınım
düzeyinde etki göstermesine bağlıdır. Çünkü bazı modellerde serbest radikallerin
nöronal glutamat salınımını arttırdığı görülmüştür.13
Ayrıca fenitoin ve lamotrijinin de
20
H-İ‟de yararlı etkisinin görülmesi bu antikonvülzanların glutamat salınımını inhibe
etmesinden kaynaklanmaktadır.25,26
2.1.6.3. Glutamat alınımındaki bozukluğun iyileĢtirilmesi
Hipoksi-iskemi‟de ekstrasellüler glutamat artışının nedeni sadece artmış salınım
değil aynı zamanda astrosit ve presinaptik sinir uçlarından alımın bozulmasıdır.
Hipotermi, iskemi nedeni ile astrositlerde enerji bağımlı glutamat alımındaki bozukluğu
azaltarak bir miktar nöroprotektif etki gösterebilir.13
2.1.6.4. Glutamat reseptörlerinin bloke edilmesi
NMDA reseptör antagonistlerinden özellikle MK-801, magnezyum; ketamin ve
destrofan‟ın iskemik nöron hasarının değişik modellerinde hem kültür hem de in-vivo
şartlarda nöroprotektif etkisi olduğu gösterilmiştir. Benzer şekilde bazı modellerde non-
NMDA (AMPA/kainate) antagonistlerinin (örn.NBQX, CNQX) kullanımı ile ek yararlı
etki gösterilmiştir. Bu ajanlar hasardan birkaç saat sonra veya hasarın sonlanmasından
hemen sonra uygulandığında nöroprotektif özellikleri belirgindir.13
Non-NMDA reseptörlerin inhibisyonu sadece nöronal zedelenmeyi değil aynı
zamanda oligodendroglial zedelenmeyi de inhibe eder. Son çalışmalar AMPA/kainate
reseptörlerinin aktivasyonunun kültüre oligodendrositlerin ve in-vivo çalışmalarda
oligodendrogliaların ölümüne neden olduklarını göstermiştir. Bu bulguların hepsi birden
değerlendirildiğinde glutamatın hem reseptör hem de non-reseptör aracılıklı
mekanizmalar ile immatür oligodendroglialara toksik etki gösterdiği görülmektedir.13
2.1.6.5. Lökosit/mikroglial/sitokin etkilerinin inhibisyonu
Lökosit adherasyonu, mikroglial aktivasyon ve sitokin etkisi hipoksik-iskemik
beyin hasarında önemli görünmesine rağmen perinatal modellerde bu düzeyde
nöroproteksiyon ile ilgili çalışmalar azdır. İn-vivo perinatal hipoksik iskemik hasarda,
H-İ öncesi yaratılan nötropeninin yararlı etkisi olduğu gösterilmiştir. İskemi/reperfüzyon
21
ile artan, platelet aktive edici faktör (PAF) lökosit adezyonunda ve daha sonra gelişen
inflamatuvar kaskatta önemlidir. İmmatür ratta PAF antagonistinin hem tedavi öncesi
hem de tedavi sonrası örn. reperfüzyondan sonra uygulanmasının infarkt sahasını
azalttığı gösterilmiştir. Erişkin hayvanlarda yapılan çalışmalarda lökosit adezyon
moleküller veya değişik sitokinler üzerine etki eden antikor veya ilaçların önemli
nöroprotektif etkisi olduğu görülmüştür.13
Mikroglia/makrofajların önemli bir ürünü IL-
1β‟dır. IL-1β, TNF-α‟yı da içeren diğer proinflamatuvar sitokinlerin salınımını sağlar.
Yenidoğan ratta H-İ‟de IL-1β reseptör antagonistinin olaydan önce ve reperfüzyon
sırasında kullanılmasının yararlı etkileri olduğu gösterilmiştir.27
Benzer şekilde, bir
fosfodiesteraz inhibitörü olan, H-İ‟den sonra beyinde arttığı bilinen ve TNF-α üretimini
inhibe eden pentoksifilin‟in H-İ‟den hemen önce uygulandığında hipoksik-iskemik
hasarı azalttığı görülmüştür.28
2.1.6.6. Ġntrasellüler Olayların AkıĢının Bloke Edilmesi
Hücre ölümüne neden olan intrasellüler biyokimyasal olaylar kalsiyumun
artması, serbest oksijen radikallerinin oluşumu, nitrik oksit sentezi ve apopitotik ve
nekrotik hücre ölümüdür. Hipotermi bu kaskatta bir çok düzeyde etki eder ancak bu
etkiler arasında en belirgin olanları serbest radikal oluşumu ve nitrik oksit sentezindeki
azalmadır. Değişik H-İ modellerinde nöroprotektif olduğu gösterilen serbest radikal
inhibitörleri; ksantin oksidazı inhibe eden allopürinol, siklooksijenazı inhibe eden
indometazin, Fenton reaksiyonu ile hidroksil radikallerin üretimini azaltan demir
şelatörleri ve lipit peroksidasyonunu inhibe eden magnezyum‟dur. Serbest radikal
tutucularının (vitamin E, 21-aminosteroidler, idebenon) nöroprotektif etkilerinin olduğu
gösterilmiştir.9
Büyüme faktörleri ve diğer nörotrofik maddelerin somatotropik aksın nöral
gelişim, nöral hasar ve hastalıklarında çok önemli olduğu artık bilinmektedir. Growth
hormonun (GH) normal beyine girişi her ne kadar sınırlı ise de beyinde GH reseptörleri
yaygın olarak bulunmaktadır.29
Growth hormonun etkisi primer olarak insulin benzeri
growth faktör (İGF-1) aracılığı ile olur. Growth hormon reseptörünün (GHR) beyinde
yaygın olarak bulunması nöral GH aksisinin varlığını doğrulamaktadır. Son çalışmalarda
22
beyin hasarının iyileşme döneminde beyinde nöral GH ve reseptörlerinin arttığı ve nöral
GH sisteminin aktive olmasının nöroprotektif olduğu görülmüştür. Endojen sistem
beyinde spesifik nöronlar ve reaktif mikroglialar üzerine etkilidir. Makrofaj benzeri
olan bu reaktif mikroglialar beyindeki İGF-1‟in hasardan sonraki ana kaynağıdır.
Growth hormon hipokampus ve talamusta; İGF-1 reseptörü az olan bölgelerde ve İGF-1
tedavisine cevapsız bölgelerde nöroprotektif etki gösterebilir.29
Growth hormon ve growth faktörler genellikle apopitotik hücre ölümünü
engellerler. Bunlar arasında İGF-1, sinir growth faktör, beyin kaynaklı nörotrofik faktör
ve GH vardır.13
Özet olarak nöral somatotropik aks hem MSS gelişimi hem de nöral
hasarlanma sonrası belirgin olarak olaya iştirak etmektedir.
23
Tablo 3. Hipoksik-iskemik beyin hasarının önlenmesindeki değerli girişimler
1. Enerji kaybının azaltılması
Glikoz
Hipotermi
Barbitürat
Hiperkapni (hafif)
2. Glutamat salınımının inhibisyonu
Kalsiyum kanal blokörleri
Magnezyum
Adenozin/adenozin agonistleri
Hipotermi
Serbest radikal tutucuları
Lamotrijin
Fenitoin
3. Glutamat alım yetersizliğinin düzeltilmesi
Hipotermi
4. Glutamat reseptörlerinin bloke edilmesi
NMDA reseptör antagonistlerinin (MK-801, magnezyum, ketamin, dekstrofan) verilmesi
Non-NMDA reseptör antagonistlerinin (NBQX, CNQX) verilmesi
5. Lökosit/ mikroglial/sitokin etkilerinin inhibisyonu
Nötropeni
PAF
IL-1 reseptör antagonistleri
Anti-ICAM-1 antikoru
Antisitokin antikorları/ilaçları
6. İntrasellüler olayların akışının bloke edilmesi
Hipotermi
Serbest radikal sentez inhibitörleri (allopürinol, indometazin, demir şelatörleri,
magnezyum)
Serbest radikal tutucuları (vitamin E, 21-aminosteroidler)
NOS inhibitörleri/tutucuları (nitroarjinin deriveleri)
Büyüme faktörleri, İGF-1, beyin kaynaklı nörotrofik faktör, GH, sinir growth faktörü
içeren anti- apopitotik ajanlar
Monosialogangliosidler (GM-1)
24
2.2 Kaspazlar; programlanmıĢ hücre ölümlerinde anahtar
oyuncular
Apoptosisle ilgili araştırmalar, kaspazların temel rollerini ortaya çıkarmıştır. Son
günlerde kaspaz 1, kaspaz 3 ile birlikte kaspaz 8‟e yönelik biyokimyasal çalışmalar; bu
enzimlerin yapısını, fonksiyonunu ve spesifisitesini anlamamızı sağlamıştır. Bu
çalışmalar, kaspazların biyolojik rolünün gelecekteki araştırmalarına temel sağlayacaktır
ve kaspaz ile ilişkili hastalıkları tedavi etmek için öncülük edecektir.
Apoptosis, çok hücreli organizmaların homeostazisi ve gelişimi boyunca
istenmeyen hücreleri yok etmek için gerekli bir mekanizmadır. Oldukça karmaşık olan
bu süreç, DNA fragmantasyonunu, hücresel membranlardaki değişik reaksiyonları içerir.
Bu hücreler fagositozla elimine edilirler. Düzensiz hücre ölümleri, klinik hataların
arttığının belirtisidir.
Kanser ve otoimmün hastalıklar gibi durumlara yetersiz apoptosis neden olurken,
kontrolsüz apoptosis iskemik hasarlara ve nörodejeneratif bozukluklara neden olabilir.
Bu kontrol altına alınmış hücre ölüm yolları hala tamamen belirlenememesine
rağmen, biyokimyasal ve genetik yaklaşımların, sistein proteazlar olan kaspazların
apoptotik sürecin çeşitli evrelerinde önemli rol oynadığı fikri yerleşmiştir. Son
zamanlarda, kaspazın yer aldığı iki önemli yol olduğu belirtilmektedir. İlki hücre
yüzeyinin uyarılmasına dayanmakta ve ekstrinsik yol olarak bilinmektedir. Ölüm
sinyalleri, tümör nekrosis faktör (TNF) gibi aynı köklü reseptörleri ve TNF reseptörüne
bağlı hücresel ölüm ligandına doğru gönderilir. Ekstrinsik yolun apikal proteazları
kaspaz 8 ve 10 olup, hücre içerisine doğru sinyal gönderirler. İnstrinsik yol, hücresel
hasar sonucu olarak ortaya çıkar ve mitokondrindeki sitokrom c tarafından başlatılır. Bu
durumda, kaspaz 9 aktive edilir. Tüm bu yollar, sırasıyla kendi spesifik hücresel
proteinleri ile inaktif ya da aktif durumunda olan ölümcül kaspazların aktivasyonuna
neden olur.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda kaspazların fonksiyonları ve yapısı üzerinde
durulmuştur. Kaspazların substrat bölünmesi, spesifitesi, inhibisyonu, biyolojik rolü ve
hastalıklardaki potansiyel rolleri ile ilgili bilgiler araştırılmaktadır.
Apoptozisin tam mekanizması anlaşılamamasına rağmen apoptozis ile bağlantı
kurulan en önemli olay kaspazların aktivasyonudur. Kaspazlar, (cysteine dependent
25
aspartate spesific proteases) kalsiyumdan bağımsız hücreiçi sistein proteaz sınıfının en
önemli bölümünü oluştururlar. Bu endoproteazlar inaktif olarak hücre sitoplazmasında
bulunurlar ve bir çoğu proapoptotiktir. Kaspaz-9, bcl-2 ailesi tarafından stimüle veya
inhibe edilir. Kaspaz-2 ve kaspaz-8, TNF– α gibi sitokinler tarafından aktive
edilir.Günümüzde kadar 14 memeli kaspazı tespit edilmiş olup, hayvanlarda bulunan
kaspaz-11 ve kaspaz-12'nin insandaki karşılığı hala gösterilememiştir (Tablo 4).
Kaspazlar apoptozisi aktive eden sinyaller tarafından tetiklenip, apoptozisin her üç
yolunda da aktif olarak görev alırlar
Tablo 4. Belli başlı kaspazlar
Kaspazlar 3 subunit içeren prokaspazlar (30-50 kD) olarak sentezlenir: Bunlar NH2
terminal subunit, geniş subunit, (~ 20 kD veya p20) ve küçük bir subunittir (~ 10 kD
veya p 1O). Kaspazlar biyolojik fonksiyonlarına göre 3 grupta incelenmektedir.
a- Sitokin aktivasyonu yapanlar: Kaspaz -1, -4, -5, -11, -12, -13 ve -14'ü
içermektedir. Sitokin sekresyonu ve inflamasyondan sorumludurlar. Ayrıca kaspaz -1, -
4, -5 tetrapeptid olup kendi kendilerine aktive olabilmektedir.
b- Apoptozisi başlatanlar: Kaspaz-2, -8, -9 ve -10'u içermektedir.
c- Apoptozisi yürütenler (efektör grup): Kaspaz-3, -6, -7'yi içeren efektör grup.
Kaspaz 14'ün dışında tüm inflamatuar ve başlangıç kaspazları uzun bir subunite
sahiptir. Uzun subunit “Death Effector Domain (DED)” veya “Kaspaz Recruitmend
Domain (CARD)” kapsar. Bu alanlar prokaspazlar arasında protein-protein aracılı
etkileşime neden olur ve prokaspazların aktivasyonunda önemli rol oynar. Aktif
26
kaspazların 3 boyutlu yapısı tespit edilmiş olup 2 heterodimer, 2 geniş subunit
tarafından çevrelenmiş 2 komşu küçük subunitle karşı yönde bir tetramer oluşturur. Her
bir heterodimer substratın bağlanması ve katalizisi için gerekli küçük ve geniş subunitler
içerir (Şekil 2).
ġekil 2. Kaspazların aktivasyonu
2.2.1. Apoptoziste Kaspaz-3’ün Yeri ve Önemi
Kaspazlar iskemi sonrasında ve genetik kontrolle aktive olurlar. Geçici
iskeminin in-vivo modellerinde kaspazları inhibe eden ajanlar yaralanmayı azaltmada
oldukça etkilidir. Kaspaz-1 ve kaspaz-3 iskemide başlayan hücre ölüm ile ilgili kaskadın
en önemli mediatörleridir. Chen ve ark.kaspaz-3‟ün gecikmiş nöronal ölüme aracılık
ettiğini rapor etmişler ve kaspaz-3 inhibitörlerinin hücre ölümü üzerine etkilerinin
kaspaz-1 inhibitörlerine göre daha etkili olduğunu bildirmişlerdir.30
Diğer kaspazlar gibi
kaspaz-3‟te prokaspaz olarak sentez edilir. Nöronlarda apoptotik hücre ölümü
kaskadında aktif forma dönerler . Kaspaz- 3, kaspaz-6, kaspaz-8, kaspaz-9 ve kaspaz-10
27
birlikte aktive edilir. Kaspaz-3‟te kaspaz-6 ve -7‟yi aktive eder. Apoptozisin efektör
fazında önemli rol oynayan kaspaz-3‟ün nöronal gelişim ve yaralanmada oldukça
önemli olduğu gösterilmiştir. Bu proteazın bozulması nörolojik defektlere yol açar.
Deneysel iskemi ve travmatik beyin hasarlanması sonucunda nöronal hücre ölümüne
kaspaz-3 aktivitesi katkıda bulunur. Bu iki yaralanmada da kaspaz inhibitörleri
apoptozisi azaltmakla kalmayıp ayrıca hayvanlarda fonksiyonel iyileşme ile
sonuçlanmıştır.31
DNA fragmantasyonunda, DNAase aktivasyonuna sebep olan kaspaz-3 „ün direk
rolü olduğu düşünülmektedir. Kaspaz-3 geni yeteri kadar açığa çıkmamış olmakla
beraber kromozom 8 üzerinde lokalize olduğu bilinmektedir. Bu gen embriyonik 4.
günden itibaren gelişimden sorumludur. Kaspaz-3‟teki eksiklik ciddi nörolojik gelişim
problemlerine hatta 3 haftalık embriyoda ölüme neden olabilmektedir.31,32
2.2.2. Kaspazların Aktivasyonu
Kaspazların en az 3 yolla aktive olduğu gösterilmiştir: Otoaktivasyon,
ransaktivasyon ve non-kaspaz proteazlar ile proteoliz. Prokaspazlar düşük fakat
saptanabilir bir proteolitik aktiviteye ve belli koşullar altında otoaktivasyon
potansiyeline sahiptir. Prokaspazların oligomerizasyonu otoaktivasyon için gereklidir.
Başlangıç kaspazları bir kez aktive olduğunda diğer prokaspazları aktive eder. Kaspaz
aktivasyonu için diğer bir mekanizmada non-kaspaz proteazlar ile direk proteolizdir.
Örnek olarak sitotoksik T hücre proteinazı, garanzim-B, prokaspaz-3 ve -7'nin etkin bir
aktivatörüdür. Garanzim-B ayrıca prokaspaz-8, -9 ve -10‟un aktivasyonunda da görev
alır. Başlatıcı kaspazlar apoptotik uyarıyla başlayan ölüm sinyallerini efektör kaspazlara
naklederler. Efektör kaspazlar ise ilgili proteinleri (örneğin, hücre iskeleti proteinleri
aktin veya fodrin, nükleer membran proteini lamin A, DNA tamirinde rol alan poli
ADP-riboz polimeraz) parçalayarak apoptotik hücre morfolojisinin meydana gelmesine
neden olur. İnaktif (zimojen) formdaki kaspazlar kırılarak aktifteşir ve dimerize olurlar.
Kaspaz aktivasyonu (dimerizasyonu), ya hücre yüzey ölüm reseptörlerinin aktivasyonu,
ya da kaspaz-9 bağlayıcı protein olan Apaf-1'in oligomerize olmak üzere indüklenmesi
ile gerçekleşir. Kaspaz ailesinin ve kaspaz inhibitörlerinin keşfi apoptotik hastalıklara
28
terapötik yaklaşımda bizleri cesaretlendirmektedir. Zira farklı kaspazlara spesifik farklı
sentetik inhibitörierin yanısıra kaspaz aktivasyonunu yada kaspaz aktivitesini önleyen
doğal kaspaz inhibitörleri de bulunmuştur.33,34
Memelilerde apoptozun farklı formlarındaki ana kontrol noktası mitokondridir.
Bu yüzden mitokondrinin aktivasyonu (Sitokromc'nin mitokondriden sitoplazmaya
salıverilmesi) apoptotik süreçte irreversbl noktayı gösterir. Mitokondrinin
aktivasyonuna yol açan en önemli faktör bcl-2 ailesidir. Hem pro-apoptotik hem de anti-
apoptotik üyeleri olan bu ailenin üyelerinin mitokondri üzerindeki etkileriyle, ya
sitokrom-c'nin sitoplazmaya salıverilmesi gerçekleşir (apoptozisin başlaması) veya
sitokromc'nin sitoplazmaya salıverilmesi baskılanır (apoptozisin inhibisyonu). Kaspaz
aktivasyonunun başlaması için mitokondrinin devreye girmesi gereklidir. Apaf-1 latent
sitozolik bir protein olup mitokondri tarafından salınan sitokrom-c ile bağlanarak
kompleks oluşturur. Bu da inaktif prekürsör haldeki kaspaz- 9'u aktive eder.32
(Şekil 2).
2.2.3. Mitokondri/Sitokrom-C Aracılı Apoptozis OluĢturulması
Mitokondri normal şartlar altında ATP oluşturmak üzere sitokrom-c ihtiva eder.
mitokondrial stres durumlarında serbest bırakılan sitokrom-c apoptotik hücre ölümünde
kaspaz-3 aktivasyonu için önemli rol teşkil eder. Bu yolda mitokondri tarafından kontrol
edilen apoptotik proteaz aktive edici faktör (Apaf-1) ve kaspaz-9 bulunmaktadır. Ko-
faktör nükleotid trifosfat (d-ATP ve ATP) ile aktive edilen sitokrom-c ve apaf-1
birleşerek prokaspaz-9‟u aktive eder. Aktive kaspaz-9 da kaspaz-3‟ü aktive ederek diğer
kaspaz kaskadının tetiklenmesini sağlar.33
(Şekil 3).
29
ġekil 3. Mitokondri/sitokrom-c aracılı apoptozisin tetiklenmesi
Sağlıklı bir hücre mitokondrisinin dış membranında Bcl-2 proteini yer alır. Bcl-
2, Apaf-1 proteininin bir molekülünü bağlar. Bcl-2 neden olduğu internal hasarla
mitokondride çatlaklar oluşturarak Apaf-1 ve Sitokrom-C salınımına yol açar. Bu iki
protein kaspaz-9 moleküllerine bağlanır.33
(Şekil 4,5).
ġekil 4. Apoptosom
30
Bu proteolitik aktivite kaskadı kan pıhtılaşması ve kompleman aktivasyonuna
benzer. Terminal uç kaspaz-3'dür. Bu proteolitik aktivite ile sitoplazmada yapısal
poteinlerin sindirimi, kromozomal DNA'nın degradasyonu ve hücrenin fagositozu
sağlanır.32-34
ġekil 5. Mitokondri/Sitokrom-C aracılı apoptozis oluşturulması
2.2.4. DıĢ Sinyallerle Apoptozisin Tetiklenmesi
Birbirini tamamlayan ölüm aktivatörlerinin (Fas-L ve TNF) hücre yüzeyindeki
Fas ve TNF reseptörlerine bağlanmasıyla sitoplazmaya kaspaz-8'i aktive eden sinyaller
yayılır (Şekil 6). Kaspaz-8 , kaspaz-9 gibi diğer kaspazları uyarır ve hücrenin
fagositozuna yol açar .
31
ġekil 6. Dış sinyallerle apoptozisin tetiklenmesi
2.2.5. Endoplazmik Retikulum Aracılı Apoptozis OluĢturulması
Son zamanlarda amiloid β nörotoksisitesine katkıda bulunan kaspaz-12‟ye
bağımlı endoplazmik retikulum aracılı apoptotik bir yol tarif edilmiştir. Bu yol
mitokondrial/sitokrom-c ve ölüm reseptör aracılı apoptozisten farklı bir yoldur. ER,
hücre içi kalsiyum dengesi ve membran proteinlerinin katlanmasını içeren bir çok
süreçte kritik öneme sahiptir. Kaspaz-12, ER membranında lokalize olan ve ER aracılı
apoptozis için esas teşkil eden bir kaspazdır. Kalsiyum seviyesinin ve kalpainin
endoplazmik retikulumu etkilemesi ile prokaspaz-12 aktiflenir. Ayrıca kaspaz-7 salınımı
ile de prokaspaz-12 salınımı arasında bir bağlantı bulunur. Aktiflenmiş kaspaz-12
sitoplazmaya yönelir. Kaspaz-9 ile karşılıklı olarak etkileşerek sitozolik kaspaz
kaskadını aktive eder. Son çalışmalar, invivo ve in vitro olarak kaspaz-12‟nin kaspaz-
9‟u aktive ettiğini göstermiştir.30-34
32
Tüm yönleriyle olmasa da, elimizde mevcut olan bilgiler kaspaz 1, 3 ve 8‟in
yapıları ve özelliklerini açıklamaktadır. Elimizde eksik olan şey, bu sistein proteaz
familyasının proenzimlerini harekete geçiren moleküler mekanizmanın iyi bir tanımıdır.
Bunun dışında öncü prokaspazların N terminal alanlarının adaptör moleküllerle nasıl
etkileşim içinde olduğu bilinmemektedir.
33
2.3. Allopürinol
Allopürinol hem primer hiperürisemiye bağlı gutta hemde hematolojik veya
neoplastik hastalıklara sekonder hiperürisemi durumlarında etkindir. Ürikozürik ajan
olarak üratın renal eksresyonunu artırarak üratın atılımını artırmasına karşın allopürinol
ürik asit sentezinin son basamağını inhibe eder. Gutlu hastaların çoğunda ürik asitin
aşırı yapımı hastalığı ağırlaştıran bir faktör olduğundan ve sekonder hiperüriseminin pek
çok tipinde karakteristik bir bulgu olduğundan allopürinolle tedaviye geleneksel
yaklaşım gösterir.35
2.3.1. Özellikleri
Allopürinol hipoksantin analoğudur. Fakat allopürinol ve primer metaboliti olan
oksipürinol (Alloksantin) ksantin oksidaz inhibitörleridir. Bu enzimin inhibisyonu
allpürinolün ana farmakolojik etkilerinden sorumludur. İnsanlarda ürik asit, hipoksantin
ve ksantinin oksidasyonu ile katalize edilen ksantin oksidaz enzimi ile primer olarak
oluşturulur. Allopürinol düşük konsantrasyonlarda enzimin bir substratı ve kompetetif
inhibitörü iken yüksek konsantrasyonlarda non-kompetetif inhibitörüdür. Ksantin
oksidaz etkisiyle yada aktivitesiyle oluşturulan allopürinolün metaboliti olan oksipürinol
enzimin non-kompetetif inhibitörüdür; bu bileşimin oluşumu dokularda uzun süre sebat
etmesi ile birlikte alopürinolün farmakolojik etkisinin çoğundan sorumludur. Ürik asit
biyosentezinin inhibisyonu ürik asidin plazma konsantrasyonunu ve idrarda atılımını
azaltırken daha çözünebilir oksipürin prekürsörlerinin plazma konsantrasyonu ve renal
atılımını artırır.35
Allopürinolün yokluğunda pürinlerin idrardaki içeriği hemen hemen her zaman
ürik aside göre daha azdır. Allopürinol tedavisi sırasında idrardaki pürinler; hipoksantin,
ksantin ve ürik aside ayrılır. Her birinin bağımsız çözünürlüğü olduğundan idrar
yolunda aşırı ürik asit birikimine ve benzer şekilde taş oluşumuna yol açmadan
plazmadaki ürik asit konsantrasyonunu azaltır. Allopürinol plazmada ürik asit
konsantrasyonunu düşürerek kendisinin çözünürlük limitini azaltır; tophusun
çözülmesini kolaylaştırır ve kronik gut artritinin gelişimini ve ilerlemesini önler. Ürik
asit taşlarının oluşumu tedaviyle hızlıca kaybolur ve nefropati gelişimini önler. Her ne
34
kadar allopürinol böbrek fonksiyonu şiddetli şekilde kötüleşmeden önce uygulanımı ile
gut nefropatisi geriye döndürülebilir gibi görünse de ilerlemiş renal hastalıkda düzelme
ile ilgili çok az veri vardır. Gut artritlerinin akut ataklarının insidansı tedavinin ilk
aylarında ürik asidin dokulardaki depolardan mobilizasyonunun sonucunda artış
gösterebilir. Kolşisinin birlikte uygulanımı böyle akut atakların oluşmasını önler. Ürik
asidin dokularda aşırı birikiminin azaltılması akut atakların insidansını düşürür. Ksantin
ve hipoıksantinin dokuda birikimi allopürinol tedavisi sırasında genellikle ortaya çıkmaz
çünkü oksipürinolün renal klirensi hızlıdır; plazma konsantrasyonları sadece çok az artış
gösterir fakat çözünürlüğünü aşmaz. Ksantin idrarda atılan total oksipürinin % 50‟sini
oluşturması ve göreceli olarak çözünür olmamasına rağmen allopürinol tedavisi
sırasında ksantin taş oluşumu sadece tedaviye bağlı çok yüksek ürik asit yapımı olan
hastalarda ortaya çıkar. Bu risk allopürinol tedavisi sırasında idrarın alkalizasyonu ve
günlük sıvı alımının artırılması ile azaltılabilir. Bazı hastalarda allopürinol‟e bağlı
oksipürin atılımındaki artış ürik asit atılımındaki azalmaya göre daha azdır. Bu çelişki
primer olarak oksipürinin tekrar kullanımı ve yeniden pürin sentezinin feed back
inhibisyonunun sonucudur.35
2.3.2. Famakokinetik Ve Metabolizma
Allopürinol relatif olarak oral alımdan sonra hızlı absorbe edilir. 60-90 dakikada
peak plazma konsantrasyonuna ulaşılır. Yaklaşık % 20‟si gaita ile 48-72 saatte atılır. 1-2
saatllik yarı ömür ile plazmadan uzaklaştırılır. Tek bir dozun % 10‟undan azı veya uzun
dönem tedavi sırasında alınan ilacın yaklaşık % 30‟u idrarla değişmeden atılılır.
Oksipürinol, glomerüler filtrasyonunu ve probeniside hassas tübüler rearbsorbsiyonunun
net balansı ile idrarla yavaş olarak atılır. Oksipürinolün plazma yarılanma ömrü normal
böbrek fonksiyonu olan hastalarda 18-30 saattir ve böbrek yetmezliği olan hastalarda
GFR‟deki azalma ile orantılı olarak uzar. Allopürinol ve onun aktif metaboliti olan
oksipürinol diğer dokulara göre konsantrasyonu 1-3 kat fazla olan beyin dışında total
doku sıvısına dağılır. Hiçbir komponenti plazma proteinlerine bağlanmaz. İki
komponentinin plazma konsantrasyonu terapotik veya toksik etkileri ile iyi korelasyon
göstermez.35
35
2.3.3. Ġlaç EtkileĢimleri
Probenisid oksipürinolün klirensini ve böylece allopürinolün doz ihtiyacı
artırırken allopürinol probenisidin yarı ömrünün uzatır ve ürikozürik etkisinin
güçlendirir. Allopürinol merkaptopürinin (ve onun derivesi azotiopürin)
metabolizmasını ve klirensini azaltır. Böylece merkaptopürin ve azotiopürin dozu
allopürinol ile birlikte uygulanacaksa azaltılmalıdır. Allopürinol diğer ilaçların; oral
antikoagülan ajanlar dahil hepatik inaktivasyonunu geciktirebilir. Her ne kadar etkisi
değişken, ve sadece bazı hastalarda klinik önemi olsa da tüm medikasyonları alan
hastalarda protrombin aktivitesi daha sık bakılmalıdır. Aynı anda allopürinol–ampisilin
tedavisi birlikte alan hastalarda ciltte döküntü olma ihtimali ilacı tek başına alanlara
göre artmıştır ve allopürinole ya da hiperürisemiye bağlanması düşünülebilir.
Hipersensitivite reaksiyonları özellikle allopürinol ve tiazid diüretikleri birlikte kullanan
renal fonksiyonu bozulmuş hastalarda bildirilmiştir. Allopürinol ve teofilin birlikte
kullanımı teofilinin aktif bir metaboliti olan 1-metil ksantin birikimine yol açar bunlarda
teofilin düzeyi artabilir.35
2.3.4. Terapötik Kullanımlar
Allopürinol hem primer gut hiperürisemisi hemde polisitemia vera, myeloid
metaplazi ve diğer kan diskrazilerine bağlı sekonder hiperürisemide oral kullanım için
uygundur. Allopürinol profilaktik olarak hiperürisemiyi azaltmak için ve özellikle
antineoplastik veya radyoterapi başlanmış lösemi,lenfoma ve diğer malignensili
hastalarda ürat birikimine veya böbrek tşımı önlemek için kullanılır. Sıvı alımı ile
birlikte 2-3 gün günlük 600-800 mg doz tavsiye edilir. Malignenesilere bağlı sekonder
hiperürisemili çocıklarda yaşla orantılı olarak günlük doz 150-300 mg‟dır.35
Allopürinol merkaptopürinin ve onun derivesi olan azotiopürinin ksantin oksidaz
ile enzimatik inaktivasyonunu inhibe eder. Böylece Allopürinol oral mercaptopürin ile
birlikte kullanıldığında antineoplastik ajanın dozu normal dozu 1/3 veya ¼
azaltılmalıdır. Allopürinol özellikle siklofosfamid gibi ksantin oksidaz ile metabolize
edilmeyen sitotoksik ajanlarla birlikte kullanıldığında Kİ süpresyon riski artar. Çok
36
nadiren olsada tiazidlerle ve diğer ilaçlarla meydana gelebilen iatrojenik hiperürisemi
aynı anda Allopürinol verilmesi ile önlenebilir veya geriye döndürülebilir. Allopürinol
Lesch Nyhan sendromu olan hastalarda yüksek plazma konsantrasyonunu azaltırken
hiperürisemiye bağlı komplikasyonları da önler.35
2.3.4. Toksik Etkiler
Allopürinol çoğu hasta tarafından iyi tolere edilir. En sık görülen yan etkisi
hipersensitivite reaksiyonudur. Tedavi başlamasından aylar yada yıllar sonra bile
oluşabilir. Etkileri ilaç kesildikten birkaç gün sonra azalır. İlacın fazla kullanımı şiddetli
reaksiyonlara yol açar. Allopürinol tedavisinin ilk aylarında akut gut atakları daha sık
görülebilir ve kolşisinle birlikte profilaktik tedavi gerekebilir.
Allopürinole bağlı cilt reaksiyonları genellikle kaşıntılı, eritematöz veya
makülopapüler erüpsiyon şeklindedir. Fakat lezyon sıklıkla ürtikeryal veya purpuriktir.
Hastalarda nadiren toksik epidermal nekroz ve Steven Johnson sendromu gibi fatal
durumlar görülebilir. Steven Johnson sendromu gelişme riski öncelikle tedavinin ilk 2
ayına sınırlıdır. Ateş, halsizlik, kas ağrısı meydana gelebilir. Bu yan etkiler renal
fonksiyonu normal hastaların % 3‟ünde tespit edilse de böbrek yetmezliği olanlarda
daha sıktır. Cilt döküntüsünü şiddetli hipersensivite reaksiyonları izleyebildiğinden
böyle döküntü gelişmiş hastalarda allopürinol kesilmelidir.35
Geçici lökopeni veya lökositoz ve eozinofili nadir reaksiyonlardır, ancak tedavinin
kesilmesi gerekebilir. Hepatomegali ve plazma aminotransferaz aktivite artışı ve
progresif renal yetmezlik de gelişebilir.35
37
3. GEREÇ ve YÖNTEM
Perinatal hipoksik-iskemik beyin hasarının patogenezinin anlaşılması ve yeni
tedavi yaklaşımlarının belirlenmesi amacıyla yıllardan beri immatür rat modelleri
kullanılmaktadır.36-38
Bu amaçla 7 günlük ratların tercih edilmesinin nedeni bunların
beyinlerinin gelişim düzeyinin histolojik olarak 32-34 haftalık insan fetusları ile olan
benzerliğidir. Yedi günlük ratlarda serebral kortikal nöron tabakası gelişimini
tamamlamış, germinal matriks involüsyona uğramış ve beyaz cevher henüz miyelinize
olmaya başlamıştır. Postnatal 12-13 günlük ratların beyinleri ise fulterm
yenidoğanlarınkine benzemektedir. İmmatür ratlarda hipoksi-iskemi oluşturmak
amacıyla tek taraflı karotis arter ligasyonu ardından % 8 oksijen, % 92 nitrojen
karışımın inhalasyonu şeklinde uygulanan Levin‟in rat modeli kullanılmaktadır.37
Bu
modelde hipoksik-iskemik serebral hasar oluşması için gereken sistemik hipoksi
süresinin optimal 2-3 saat olduğu gösterilmiştir. Oluşan hasarın büyük bir kısmı arteria
karotis kommunisin bağlandığı ipsilateral serebral hemisferde; serebral korteks,
subkortikal ve periventriküler beyaz cevher, striatum (bazal ganglionlar) ve hipokampus
ile sınırlanır. Oluşan doku hasarı selektif nöronal nekrozdan infarkta kadar değişen
patolojik görünüm arz eder. İmmatür rat modellerinde hipoksinin laktik asidemiye ve
metabolik asidoza yol açtığı, metabolik asidozu kompanse etmek için oluşan
hiperventilasyonun hipokapniye neden olduğu ve sistemik kan basıncının ortalama %
25-30 oranında azaldığı gösterilmiştir.36
Bu çalışma, hipoksi-iskemi modeli oluşturulan 7 günlük Wistar-albino ratlar
üzerinde yapıldı. Çalışmaya alınan ratlar Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi
Deneyler Araştırma ve Uygulama Merkezinde üretime alınan 10 ayrı rat çiftinin
bulunduğu kafeslerden seçildi. Ratların bulunduğu ortamda 12 saat gündüz, 12 saat gece
ortamı sağlandı. 0da sıcaklığı sürekli olarak 21-23 0C ve nemi % 40-60 arasında tutuldu.
Üretime alınan erişkin ratlar Adana Tavaş yem fabrikasından temin edilen standart rat
yemi ile beslendi. Çalışma ile ilgili olarak Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi
Deneyler Araştırma ve Uygulama Merkezinde oluşturulan etik kurul tarafından etik
onay alındı.
Çalışmaya ağırlıkları ve cinsiyetleri arasında fark olmayan iki tedavi, bir kontrol
olmak üzere toplam dört grup rat alındı. İlk doğdukları günden itibaren annelerinin
38
yanında bulunan ve anne sütü ile beslenen rat yavruları 7 günlük olduklarında çalışmaya
alındı. Her bir ratın hangi gruba alınacağı randomize seçimle belirlendi. Grup 1, sadece
cerrahi işlem uygulanıp herhangibir tedavi verilmeyen sham (S) grubu (n=10). Grup 2,
% 09 NaCl verilen hipoksi-iskemi (H-İ) grubu (n=10). Grup 3, iskemi sonrası
30.dakikada ve 12 saat sonra 2 eşit doz şeklinde toplam 48 mg/kg dozda allopürinol
tedavisi verilen AL48 grubu (n=10). Grup 4, hipoksi-iskemi sonrası 30.dakikada, 12
saat sonra ve ardından tekrar 12 saat sonra 3 eşit doz şeklinde toplam 72 mg/kg dozda
allopürinol tedavisi verilen AL72 grubu (n=10) olarak belirlendi. Çalışmaya alınan rat
yavrularının işlem öncesi ağırlıkları ve cinsiyetleri kaydedildi. Eter anestezisi altında
boyun ortasından, trakeanın hemen solundan uygulanan 0,5 cm‟lik kesi ile sol arteria
karotis kommunis bulundu. 4/0 ipek sutur materyali ile arter iki tarafından bağlanılarak
ortası kesildi. Cilt aynı sutur materyali ile kapatıldıktan sonra 1-2 saat süreyle anestezi
etkisi geçene kadar annelerinin yanına verilen ratlar beşerli gruplar halinde %8 oksijen,
% 92 nitrojen içeren transparan fiberglastan yapılmış, çevre ısısı ışık kaynağı yardımıyla
33oC‟ye ayarlanan bir kafeste 2,5 saat bekletildi. Ortamdaki oksijen konsantrasyonu
oksijen monitörü (Ohmeda 5120 seri numarası: FABQ0104 USA) ile sürekli ölçülerek
% 8 oksijen içeren hipoksik ortam 2,5 saat süreyle korundu. Bu işlemin ardından yarım
saat oda havasında iyileşmeye bırakılan ratlar deney sonuna kadar kalmak üzere
annelerinin yanına verildi.
Allopürinol ve SF; intraperitoneal yoldan insülin enjektörleri ile uygulandı.
Allopürinol (Allopürinol flakon 5 gr Sıgma-Aldrich-USA) verilen Grup 3 tedavi
grubuna allopürinol toplam 48 mg/kg dozda hipoksi-iskemi işlemi bittikten yarım saat
sonra ve ardından 12 saat sonra olacak şekilde iki eşit doz ve Grup 4 tedavi grubuna
hipoksi-iskemi sonrası 30.dakikada, 12 saat sonra ve ardından tekrar 12 saat sonra üç
eşit doz toplam 72 mg/kg dozda allopürinol tedavisi verildi. Kontrol grubuna SF
hipoksi-iskemi işlemi bittikten yarım saat sonra başlanıp tek doz verildi. Uygulama
sonunda 7-10 günlükken deney ve kontrol grubunda yer alan reperfüzyona izin
verilmeden hafif eter anestezisi altında dekapite edildi.
Tüm ratlar annelerinden 4 saat ayrı tutularak eter anestezisi altında dekapite
edildiler. Beyin hızlıca çıkarılarak sağ serebral hemisfer, sol serebral hemisfer ayrıldı,
kuru buz içinde tutulan tüplere konuldu ve çalışma gününe kadar -20 oC‟de saklandı.
39
3.1. Kaspaz 3 ve Kaspaz 8 Ölçüm Yöntemleri
Kaspaz 3 ve Kaspaz 8 enzimleri çalışma kitlerinde açıklandığı şekilde yapıldı.
Kaspaz 3 ve Kaspaz 8 enzimleri ölçümü için sırası ile FLICE/Kaspaz-3 Colorimetric
Protease Assay Kit ve FLICE/Kaspaz-8 Colorimetric Protease Assay Kit (Oxford
Biomedical
Research, Oxford, MI) kullanıldı. Yöntemlerin prensibi kromofor p-
nitroanilitin (pNA), işaretlenmiş IETD (Ile-Glu-Thr-Asp)-pNA substratından kırılması
ile spektrofotometrik olarak ölçüm esasına dayanmaktadır. p-nitroanilid miktarı
spektrofotometrede 405 nm‟deki absorbans değeri ölçülerek tayin edildi.
3.2. Ġstatistiksel analiz
Değişkenlerin normal dağılıp dağılmadığı kontrol edildi ve değişkenler normal
dağılım gösterdiği için analizlerde parametrik testler kullanıldı. Veriler SPSS 11.5 paket
programına girilerek analizleri yapıldı ve grafikler STATISTICA 6.1‟de yapıldı.P<0,05
değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
40
4. BULGULAR
Yenidoğan ratların ortalama ağırlıkları 11.3 2.3 (8.2-16) gr olup gruplar
arasında cinsiyet ve ağırlık açısından istatistiksel farklılık yoktu (p>0.05).
Çalışma grubundaki ratlardan alınan sağ ve sol serebral hemisferlerde hem
kaspaz-3 hemde kaspaz-8 çalışıldı. Elde edilen değerlerin her grup içinde ve hemde
gruplar arasında fark olup olmadığı istatistiksel olarak değerlendirildi.
Grupların 405nm optik dansitede ölçülen sol ve sağ hemisfer kaspaz-3
aktiviteleri Şekil 7 ve Tablo 5‟ de verildi.
Grupların kendi içinde sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktiviteleri arasında
istatistiksel farklılık saptanmadı (p>0,05).
Shame grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktiviteleri, H-İ grubu,
AL48 grubu ve AL72 grubundaki ratların kaspaz-3 aktivitelerine göre belirgin düşük
bulundu (p= 0,0001, p= 0,0001, p= 0,0001).
H-İ grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktiviteleri ile AL48
grubundaki ratların kaspaz-3 aktiviteleri arasında fark yokken, AL72 grubundaki ratların
kaspaz-3 aktiviteleri H-İ grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3
aktivitelerinden belirgin düşük bulundu (p= 0,0001).
AL48 grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktiviteleri, AL72
grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktivitelerinden belirgin yüksek
bulundu (p= 0,0001).
41
Sol Beyin
Sağ BeyinS H-Ġ AL48 AL72
0,04
0,06
0,08
0,10
0,12
0,14
0,16
0,18
0,20
0,22
0,24
0,26
0,28
Kaspaz 3
Enzim
Aktiv
itele
ri
ġekil 7. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-3 aktiviteleri (405nm optik dansite)
Tablo 5. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-3 aktiviteleri (405nm optik dansite)
Çalışma
Grupları
n(sayı) Kapaz-3 sol serebral
hemisfer
Ort SS
Kapaz-3 sağ serebral
hemisfer
Ort SS
P
S 10 0,09 0,02* 0,08 0,02* p>0,05
H-İ 10 0,23 0,03*#€
0,24 0,03*#€
p>0,05
AL48 10 0,22 0,04*&€
0,21 0,04*&€
p>0,05
AL72 10 0,14 0,03*#&
0,13 0,04*#&
p>0,05
* S ve H-İ, S ve AL48, S ve AL72 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık
saptandı (p= 0,0001).
# H-İ ve AL72 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık saptandı (p= 0,0001).
& AL48 ile AL72 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık saptandı (p=
0,0001).
€ H-İ ve AL48 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık saptanmadı (p>0.05).
42
Grupların 405nm optik dansitede ölçülen sol ve sağ hemisfer kaspaz-8
aktiviteleri Şekil 8 ve Tablo 6‟ da verildi.
Grupların kendi içinde sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktiviteleri arasında
istatistiksel farklılık saptanmadı (p>0,05).
Sham grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktiviteleri, H-İ grubu,
AL48 grubu ve AL72 grubundaki ratların kaspaz-3 ve kaspaz-8 aktivitelerine göre
belirgin düşük bulundu (p= 0,0001, p= 0,0001, p= 0,0001).
H-İ grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktiviteleri ile AL48
grubundaki ratların kaspaz-8 aktiviteleri arasında fark yokken, AL72 grubundaki ratların
kaspaz-8 aktiviteleri H-İ grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-8
aktivitelerinden belirgin düşük bulundu (p= 0,0001).
AL48 grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktiviteleri, AL72
grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktivitelerinden belirgin yüksek
bulundu (p= 0,0001).
43
Sol Beyin
Sağ BeyinS H-Ġ AL48 AL72
0,04
0,06
0,08
0,10
0,12
0,14
0,16
0,18
0,20
0,22
0,24
0,26
0,28
Kaspaz 8
Enzim
Aktiv
itele
ri
ġekil 8. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-8 aktiviteleri (405nm optik dansite)
Tablo 6. Çalışma grubundaki ratların sol ve sağ serebral kaspaz-8 aktiviteleri (405nm optik dansite)
Çalışma
Grupları
N(sayı) Kaspaz-8 sol serebral
hemisfer
Ort SS
Kapaz-8 sağ serebral
hemisfer
Ort SS
p
S 10 0,09 0,02* 0,08 0,02* p>0,05
H-İ 10 0,23 0,03*#€
0,23 0,03*#€
p>0,05
AL48 10 0,23 0,02*&€
0,22 0,02*&€
p>0,05
AL72 10 0,14 0,04*#&
0,14 0,04*#&
p>0,05
* S ve H-İ, S ve AL48, S ve AL72 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık
saptandı (p= 0,0001).
# H-İ ve AL72 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık saptandı (p= 0,0001).
& AL48 ile AL72 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık saptandı (p=
0,0001).
€ H-İ ve AL48 grubu ratlarda sol ve sağ hemisfer kaspaz-8 aktivitesi arasında istatistiksel farklılık saptanmadı (p>0.05).
44
5. TARTIġMA
Perinatal bakımda süregelen ilerlemelere rağmen kalıcı nörolojik sekellerin en
sık nedeni olarak gösterilen hipoksik-iskemik beyin hasarı, obstetrisyen ve
neonatologları uğraştıran yenidoğanın önemli sorunlarından biridir.39
Hipoksik-iskemik beyin hasarı, hipoksi-iskemi anında başlayıp resusitasyon
ardından iyileşme döneminde devam eden bir süreçtir. Akut dönemde selektif nöronal
nekroz veya infarkt şeklinde gözlenen doku hasarı, nöron, glia ve endotel hücre
yapısının bozulması ile devam eder. İnfarkt alanına en yakın bölgede yer alan
nöronlarda nekroz ya da programlanmış hücre ölümü yani apoptozis gelişir.40
Nekroz
gelişmiş hücrelerde hasarın önüne geçilmesi söz konusu değildir. Ancak infarkt
etrafında devam eden hasar sürecinin önüne geçilmesi bu dönemde meydana gelen
biyokimyasal olayların iyi bilinmesi ile mümkün olabilir.
Son çalışmalarda H-İ‟de olay ile hücre ölümü arasında geçen latent dönemin çok
kritik olduğu görülmüş ve bu dönem „terapodik pencere‟ olarak adlandırılmıştır.
Hipoksi-iskemiye maruz kalan bir yenidoğan bebekte bu süre 6 ile 12 saat arasında
değişmektedir. Terapodik pencere döneminde oluşan hücre ölümüne neden olan
moleküler olaylar kaskadının sonlandırılması klinikte çok yararlıdır.41
Hipoksik-iskemik serebral hasar, hücresel düzeyde oksidatif metabolizmanın
anaerobik metabolizmaya kayması ile başlar. Glikozun anaerobik yoldan yıkımı
sonucunda hücrede NADH, FADH gibi redükte ajanlar ile laktik asit ve H iyonları
birikmeye başlar. Anaerobik glikoliz, hücrenin enerji gereksinimini karşılayamadığı için
ATP gibi yüksek enerjili fosfat rezervleri tüketilmeye başlar. Bunun sonucunda hücreler
arasında iyon geçişini sağlayan ATP‟e bağımlı pompa fonksiyonları bozulur. Hücre
içerisinde Na , Ca2, Cl
- ve su birikerek sitotoksik ödem meydana gelir. Hipoksi-
iskemi aynı zamanda glutamat gibi eksitotoksik aminoasitlerin akson terminallerinden
salınımını stimüle eder. Glutamat salınımı glutamat hücre reseptörlerini aktive ederek
Na ve Ca2 iyonlarının hücre içerisine girmesine neden olur. Membran fosfolipitlerinin
turnoverinin artması sonucu sitosol içerisinde serbest yağ asitleri birikir daha sonra
mitokondri içerisinde devam eden indirgenme reaksiyonlarının sonucunda oluşan
serbest oksijen radikalleri, membran fosfolipitlerinin peroksidasyonuna yol açar.
Reaksiyonun ürünü olarak açığa çıkan prostaglandin, ksantin, ürik asit ve Ca2 sitosol
45
içerisinde birikmeye başlar. Kalsiyumun intrasellüler depolardan (mitokondri ve
endoplazmik retikulum) serbest hale geçmesi ve plazma membranı boyunca geçişinin
artması sonucunda hücre sitoplazmasında yüksek seviyelere ulaşır. Nitrik oksit sentaz
enziminin hücre içerisinde artan kalsiyum iyonları ile aktive olması sonucunda
sentezlenen NO , sahip olduğu serbest radikal gaz özelliği nedeniyle diffüzyon yoluyla
diğer hücrelere de rahatlıkla geçerek hücresel toksisiteye neden olur.40
Özetle sellüler enerji yetmezliği, asidoz, glutamat ve NO nörotoksisitesi, serbest
radikal oluşumu, hücre içinde Ca2 birikimi ve lipit peroksidasyonu hücrenin yapısal
komponentlerinin bozulmasına ve nihayetinde hücre ölümüne yol açan biyokimyasal
kaskadlar dizisidir.40
Hipoksi-iskemi sonrası gelişen serebral hasarın patogenezinde NO önemli bir
yer tutmaktadır. Hasar sürecinin devam ettiği reperfüzyon-reoksijenasyon döneminde
küçük damar endotel hücrelerinde serbest radikallerin üretimine neden olan
siklooksijenaz ve ksantin oksidazın aktive olduğu iki önemli yol tetiklenir. Açığa çıkan
serbest radikaller lökosit, platelet ve endotel hücrelerindeki adezyon moleküllerini
aktive ederek lökositlerin adezyonu ve ekstravazasyonunu sağlar. Kan beyin bariyerinin
bozulmasıyla serbest radikaller parankim içine boşalarak hasarın yayılmasına neden
olur.42
Lökosit adherasyonu, mikroglial aktivasyon ve sitokin etkisi hipoksik-iskemik
beyin hasarında önemli görünmesine rağmen perinatal modellerde bu düzeyde
nöroproteksiyon ile ilgili çalışmalar azdır.43
Ksantin oksidazın, serbest radikaller için önemli bir kaynak olduğu
bilinmektedir. Allopürinol, ksantin oksidaz enzimlerinin önemli bir inhibitörü olup,
hipoksantinden ksantinin sentezini engeller ve serbest radikal süper oksidinin
oluşumundan korur.44-49
Güneş T ve arkadaşlarının asfiktik yenidoğan bebeklerde yaptıkları bir çalışmada
serum NO düzeyinin afiktiktik bebeklerde kontrol grubuna göre önemli ölçüde yüksek
olduğu ve beyin omurilik sıvısı NO düzeyinin ensefalopatinin derecesi ile korele
olduğunu bildirmişler. Ayrıca allopürinol ile tedavi ettikleri asfiktik yenidoğanların
serum NO düzeylerinin azaldığını ve daha iyi nörolojik sonuçların olduğunu
bulmuşlardır.50
46
Itoh ve arkadaşları50
hipertansiyonlu farelerde, iki yönlü ana karotis arter
kapatılmasından 4 saat sonra serebral iyileşmesinde alloprinol‟ün koruyucu etkisi
olduğunu göstermişlerdir. Palmer ve arkadaşları46,47
serebral hipoksi-iskemiden 15
dakika sonra allopürinol uygulanmış genç farelerin beyin hasarlarının azaldığını
bulmuştur.
Soloniuk ve arkadaşları, allopürinol ve deforaksaminin iskemi boyunca hücre
hasarını engellediğini belirtmiştir.52
Yüksek dozdaki allopürinol‟ün ön tedavide infrakt
hacmini azalttığı kanıtlanmıştır. Yapılan birkaç çalışma bu bulguyu desteklemiştir.46,53,54
Farelerdeki geçici fokal serebral iskemi üzerinde, allopürinolün morfolojik
etkisini araştıran bir çalışmada sadece infarkt hacmini ölçülmemiş, toplam
supratentoryal beyin hacmi ölçülmüş ve standard sağlamak için ve sonuçları
karşılaştırmak için toplam suprotentoryal hacminin toplam infarkt hacmine olan oranına
kadar hesaplanmıştır. Ksantin oksidazın ihhibisyonu, iskemideki nöral hasarlardan
sorumlu mekanizmalardan biri olan serbest radikallerdeki artıştan dolayı infark oranı ve
hacmindeki azalmayla sonuçlanmıştır. Allopürinol yüksek dozda kullanılmış (50 mg/kg)
ve herhangi bir yan etkisini görülmemiştir. Çalışma sonucunda, kontrol grubuyla
kıyaslandığında, allopürinolün iskemiden 2 saat önce verilmesiyle, oluşan infartk hacmi
ve oranında önemli istatistiksel azalmalar olduğu kanıtlanmıştır. İnfarkt hacim ve oranı,
allopürinolün iskemiden hemen önce uygulandığı zaman bile kontrol grubundan daha az
olmuştur, fakat bu önemli bulunmamıştır. Allopürinolün, reperfüzyondan hemen sonra
ya da daha sonra kullanılması etkili bulunmamıştır. Serebral iskemiden hemen sonra
uygulanan allopürinolün koruyucu ve iyileştirici etkileri hakkında birkaç çalışma
yapılmıştır. 45, 52, 54, 56, 57
Scholte ve arkadaşlarının57
yaptıkları diğer bir çalışmada deneysel hipoksi
uygulanan domuzlarda allopürinol ve desferroksamin uygulanan grup shame grubu ile
kıyaslandığında kaspaz-3 seviyeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
görülmemiştir. Çalışmada allopürinol ve oksipürinol düzeyleri 5-20 mg/L seviyeleri
arasında seyretmiş olup, bu düzeylerde ksantin oksidaz seviyesini inhibe ettiği
bilinmektedir. Yenidoğanlarda allopürinolün güvenli kullanılabilirliği halen tartışmalı
olup daha çok kombine tedaviler denenmiştir.
47
Bizim çalışmamızda AL48 Grubundaki yenidoğan ratlara 48 mg/kg, AL72
Grubundaki ratlara 72 mg/kg dozda tek başına allopürinol verilmiştir. Sağ ve sol beyin
kaspaz 3 ve kaspaz 8 seviyeleri hipoksi-iskemi grubu ile kıyaslandığında 72 mg/kg
dozda allopürinol verilen grupta belirgin düşük saptanmıştır. Ancak bizim
çalışmamızda yenidoğan ratlara hipoksi-iskemi oluşturulup reperfüzyondan sonra
allopürinol tedavisi vererek sağ ve sol beyinlerinden kaspaz 3 ve kaspaz 8 seviyelerinin
kıyaslanması sonucunda hipoksi-iskemi grubu ile AL48 grubu arasında anlamlı fark
saptanmazken, hipoksi-iskemi grubu ile 72 mg/kg allopürinol tedavisi alan AL72
Grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı sonuç elde edilmiştir. Bu sonuçlara
gore AL72 grubunda kaspaz 3 ve kaspaz 8 seviyeleri belirgin düşük saptanmıştır.
Yaptığımız bu çalışmada allupurinolün 72 mg/kg dozunda kullanımı ile elde
edilen rat modelinde sağ ve sol beyin dokularında kaspaz 3 ve kaspaz 8 düzeylerinin H-İ
ve AL48 grubuna göre belirgin düşük olması allopürinolün hipoksik-iskemik
ensefalopatide iskemi boyunca koruyucu etkisi olduğu düşündürmektedir.
Sonuç olarak yaptığımız bu çalışma; hipoksik iskemik serebral hasarın
önlenmesinde allopürinol verilmesinin kaspaz-3 ve kaspaz-8 düzeylerine etki ederek
hipoksik-iskemide etkili olduğunu düşündürmektedir. Ancak allopürinolün hipoksik
iskemik ensefalopatideki rolünün daha iyi anlaşılabilmesi için daha ileri çalışmalara
ihtiyaç vardır.
48
6. SONUÇLAR
1-Grupların kendi içinde sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 ve kaspaz-8 aktiviteleri
arasında istatistiksel farklılık saptanmadı (p>0,05).
2-Sham grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 ve kaspaz-8
aktiviteleri, H-İ grubu, AL48 grubu ve AL72 grubundaki ratların kaspaz-3 aktivitelerine
göre belirgin düşük bulundu (p= 0,0001, p= 0,0001, p= 0,0001).
3-H-İ grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 ve kaspaz-8 aktiviteleri
ile AL48 grubundaki ratların kaspaz-3 aktiviteleri arasında fark yokken, AL72
grubundaki ratların kaspaz-3 aktiviteleri H-İ grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer
kaspaz-3 aktivitelerinden belirgin düşük bulundu (p= 0,0001).
4-AL48 grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktiviteleri, AL72
grubundaki ratların sol ve sağ hemisfer kaspaz-3 aktivitelerinden belirgin yüksek
bulundu (p= 0,0001).
49
7. KAYNAKLAR
1. Vannuccı RC. Hypoxia-Ischemia: Clinical Aspects. In: Fanaroff AA, Martin
RJ eds. Neonatal-Perinatal Medicine, Disease of the Fetus and Infant. 6th ed.
St Louis: Mosby, 1997 :812-951.
2. Hance AJ, Robin ED, Simon LM, Alexander S, Herzenberg LA, Theodore
J. Regulation of glycolytic enzymes activity during chronic hypoxia by changes
in rate-limiting enzyme content. Use of monoclonal antibodies to quantitate
changes in pyruvate kinase content. J Clin Invest 1980 ;66:1258-1264.
3. Ptashne KA, Morin ME, Hance A, Robin ED. Increased biosynthesis of
pyruvate kinase under hypoxic conditions in mammalian cells. Biochim Biophys
Acta 1985 ;844:19-23.
4. Robin ED, Murphy BJ, Theodore J. Coordinate regulation of glycolysis by
hypoxia in mammalian cells. J Cell Physiol 1984 ;118:287-290.
5. Mates JM, Sanchez-Jimenez FM. Role of reactive oxygen species in
apoptosis: implications for cancer therapy. Int J Biochem Cell Biol 2000
;32:157-170.
6. Nordberg J, Arner ES. Reactive oxygen species, antioxidants, and the
mammalian thioredoxin system. Free Radic Biol Med 2001 ;31:1287-1312.
7. Taylor DL, Edwards AD, Mehmet H. Oxidative metabolism, apoptosis and
perinatal brain injury. Brain Pathol 1999 ;9:93-117.
8. Nakajima W, Ishida A, Lange MS, Gabrielson KL, Wilson MA, Martin LJ,
Blue ME, Johnston MV. Apoptosis has a prolonged role in the
neurodegeneration after hypoxic ischemia in the newborn rat. J Neurosci 2000
;20:7994-8004.
50
9. Volpe JJ. Hypoxic-Ischemic encephalopathy: Biochemical and Physiological
Aspects. In: Volpe JJ, ed. Neurology of the Newborn, 4th ed. Philadelphia: WB
Saunders Co, 2001 :217-394.
10. Pasternak JF. Hypoxic-ischemic brain damage in the term infant: Lessons
form laboratory. Ped Clin N Am 1993 ;40:1061-1072.
11. Satar M, Narlı N, Kırımi E, Atıcı A, Türkmen M, Yapıcıoğlu H. Hipoksik
İskemik Ensefalopatili 205 Olgunun Değerlendirilmesi. T Klin J Pediatr 2001
;10:36-41.
12. Evans DJ, Levene MI. Hypoxic-ischaemic injury. In: Rennie JM, Roberton
NRC, eds. Textbook of Neonatology, 3rd ed. Edinburgh: Churchill Livingstone,
1999 :1235-1251.
13. Volpe JJ. Perinatal brain injury: From pathogenesis to neuroprotection. Ment
Retard Dev Disabil Res Rev 2001 ;7:56-64.
14. Myers RE. Two patterns of perinatal brain damage and their conditions of
occurence. Am J Obstet Gynecol 1972 ;112:246.
15. Myers RE, Beard R, Adamsons K. Brain swelling in the newborn rhesus
monkey following partial asphyxia, Neurology 1969 ;19:1012-1018.
16. Brann AW Jr, Myers RE. Central nervous system findings in the newborn
monkey following severe in utero partial asphyxia. Neurology 1975 ;25:327-
338.
17. Miall-Allen WM, De Vries LS, Whitelaw AGL. Mean arterial pressure and
neonatal cerebral lesions. Arch Dis Child 1987 ;62:1068-1072.
18. Puka-Sundvall M, Valin C, Gilland E, Hallin U, Wang X, Sandberg M,
Karlsson J, Blomgren K, Hagberg H. Impairment of mitochondrial
respiration after cerebral hypoxia-ischemia in immature rats: relationship to
activation of caspase-3 and neuronal injury. Brain Res Dev Brain Res 2000
;125:43-50.
51
19. Northington FJ, Ferriero DM, Flock DL, Flock DL, Martin LJ. Delayed
neurodegeneration in neonatal rat thalamus after hypoxia-ischemia in apoptosis.
J Neurosci 2001 ;21:1931-1938.
20. du Plessis A, Volpe JJ. Perinatal brain injury in the preterm and newborn. Curr
Opin Neurol 2002 ;15:151-157.
21. Liao SL, Chen CJ. Differential effects of cytokines and redox potential on
glutamate uptake in rat cortical glial cultures. Neurosci Lett 2001 ;299:113-116.
22. Vannucci RC. Interventions for perinatal hypoxic-ischemic encephalopathy.
Pediatrics; 1997 ;100:1004-1014.
23. Vannucci RC, Towfight J, Heitjan TF, Brucklacher RM. Carbon dioxide
protects the perinatal brain from hypoxic ischemic damage: an experimental
study in the immature rat. Pediatrics 1995 ;95:868-874.
24. Thoresen M, Wyatt J. Keeping a cool head, post-hypoxic hypothermia- an old
idea re-visited. Acta Paediatr 1997 ;86:1029-1033.
25. Crumrine RC, Bergstrand K, Copper AT, Faison WL, Cooper BR.
Lamotrigine protects hippocampal CA1 neurons from ischemic damage after
cardiac arrest. Stroke 1997 ;28:2230-2236.
26. Vartanian MG, Cordon JJ, Kupina NC, Schielke GP, Posner A, Raser KJ,
Wang KK, Taylor CP. Phenytoin pretreatment prevents hypoxic-ischemic
brain damage in neonatal rats. Dev Brain Res 1996 ;95:169-175.
27. Hagberg H, Gilland E, Bona E, Hanson LA, Hahin-Zoric M, Blennow M,
Holst M, McRae A, Söder O. Enhanced expression of interleukin (IL-1) and
IL-6 messenger RNA and bioactive protein after hypoxia-ischemia in neonatal
rats. Pediatr Res 1996 ;40:603-609.
28. Thorner MO, Vance ML, Laws ARE. The anterior pituitary. In: Wilson JD,
Foster DW, Kronenberg HM, et al, eds. Williams Textbook of Endocrinology.
9th ed. Philedelphia: W.B. Saunders Company, 1998 :249-326.
52
29. Scheepens A, Williams CE, Breier BH, Guan J, Gluckman PD. A role for
the somatotropic axis in neural development, injury and disease. J Ped Endoc
Metabol 2000 ;13:1483-1491.
30. Chen J, Nagayama T, Jin K, Stetler RA, Zhu RL, Graham SH, Simon RP.
Induction of caspase-3-like protease may mediate delayed neuronal death in the
hippocampus after transient cerebral ischemia. Joumal of Neuroscience 1998
:4914-4928.
31. Grutter MG. Caspases: key players in programmed cell death. Curr Opin
Struct Biol. 2000 ;10:649-55.
32. Boatright KM, Salvesen GS. Mechanisms of caspase activation. Curr Opin
Cell Biol. 2003 ;15:725-31.
33. Chou KC, Jones D, Heinrikson RL. Prediction of the tertiary structure and
substrate binding site of caspase-8. FEBS Lett 1997 ;419:49-54.
34. Chou KC, Tomasselli AG, Heinrikson RL. Prediction of the tertiary structure
of a caspase-9/inhibitor complex. FEBS Lett 2000 ;470:249-256.
35. Roberts II LJ and Marrow D. Analgesic and antipyretic and antiinflammatory
agents and drugs employed ın the treatment of gout. In: Hardmann JG, Limbird
LE, Gilman AG eds. Goodman&Gilman’s The Pharmacological Basis Of The
Therapeutics.10 th ed. Mc-Graw Hill, 2001 :687-754
36. Vannucci RC, Connor JR, Mauger DT, Palmer C, Smith MB, Towfighi J,
Vannucci SJ. Rat model of perinatal hypoxic-ischemic brain damage. Journal of
Neuroscience Research. 1999 ;55:158-163
37. Levine S. Anoxic-ischemic encephalopathy in rats. Am. J. Pathol. 1960 ;36:1-
17
38. Rice JED, Vanucci RRC, Brierly JB. The influence of immaturity on
hypoxic-ischemic brain damage in the rat. Ann. Neurol. 1981 ;9:131-141
53
39. Amato M, Donati F. Update on perinatal hypoxic insult:mechanism, diagnosis
and interventions. European Journal of Paediatric Neurology 2000 ;4:203-209
40. Vannucci RC, Perlman JM. Interventions for Perinatal Hypoxic-Ischemic
Encephalopathy. Pediatrics 1997 ;100:1004-1114
41. Gunn AJ, Gunn TR, Gunning MI, et al. Neuroprotection with prolonged heat
cooling started before postischemic seizures in fetal sheep. Pediatrics 1999 ;
102:1098-1106
42. du Plessis A, Johnston MV. Hypoxic-ischemic brain injury in the newborn:
Cellular mechanisms and potential strategies for neuroprotection. Clinics in
Perinatology 1997 ;24:627-654
43. Volpe JJ. Perinatal Brain Injury: From pathogenesis to neuroprotection. Mental
Retardation and Develepmental Reviews 2001 ;7:56-64
44. Iansek R, Pockhom D, Aspey BS, Harrison MJ. An assessment of the
possible protective effect of allopurinol in acute stroke. J Neurol Neurosurg
Psychiatry 1986 ;49:585- 7
45. Mink RB, Dutka AJ, Hollenbeck JM. Allopurinol pretreatment improves
evoked response recovery following global cerebral ischemia in dogs. Stroke
1991 ;22:660- 5
46. Palmer C, Vannucci RC, Towfighi J. Reduction of perinatal hypoxicischemic
brain damage with allopurinol. Pediatr Res 1990 ;27:332 – 6
47. Palmer C, Towfighi J, Roberts RL, Heitjan DF. Allopurinol administrated
after inducing hypoxia-ischemia reduces brain injury in 7–day-old rats. Pediatr
Res 1993 ;33:405- 11
48. Peeters-Scholte C, Braun K, Koster J, Kops N, Blomgren K, Buonocore G,
van Buul-Offers S, Hagberg H, Nicolay K, van Bel F, Groenendaal F.
Effects of allopurinol and deferoxamine on reperfusion injury of the brain in
newborn piglets after neonatal hypoxia-ischemia. Pediatr Res 2003 ;54:516 –
22
54
49. Van Bel F, Shadid M, Moison RM, Dorrepaal CA, Fontijn J, Monteiro L,
Van De Bor M, Berger HM. Effect of allopurinol on postasphyxial free radical
formation, cerebral hemodynamics, and electrical brain activity. Pediatrics.
1998 ;101:185-93.
50. Gunes T, Ozturk MA, Koklu E, Kose K, Gunes I. Effect of allopurinol
supplementation on nitric oxide levels in asphyxiated newborns. Pediatr
Neurol. 2007 ;36(1):17-24.
51. Itoh T, Kawakami M, Yamauchi Y, Shimizu S, Nakamura M. Effect of
allopurinol on ischemia and reperfusion-induced cerebral injury in
spontaneously hypertensive rats. Stroke 1986 ;17:1284- 7
52. Soloniuk DS, Perkins E, Wilson JR. Use of allopurinol and deferoxamine in
cellular protection during ischemia. Surg Neurol 1992 ;38:110 – 3
53. Dilek I, Baysefer A, Gezen F, Çıklatekerlioğlu O,Kayalı H, Sirin S. The
protective effect of allopurinol on neural tissue on regional cerebral ischemia:
an experimental study on rats. Turkish Neurosurgery 1995 ;5:39 – 44
54. Martz D, Royas G, Schielke GP, Betz AL. Allopurinol and dimethylthiourea
reduce infarction following middle cerebral artery occlusion in rats. Stroke 1989
;20:488- 94.
55. Akdemir H, Asik Z, Pasaoglu H, Karaküçük I, Oktem IS, Koç RK. The
effect of allopurinol on focal cerebral ischaemia: an experimental study in
rabbits. Neurosurg Rev 2001 ;24:131- 5
56. Kulah B, Besler HT, Akdag M, Oruc T, Altinok G, Kulacoglu H, Ozmen
MM, Coskun F. The effects of verapamil vs. allopurinol on intestinal
ischemia/reperfusion injury in rats. An experimental study.
Hepatogastroenterology 2004 ;51:401-7
57. Peeters-Scholte C, Braun K, Koster J, Kops N, Blomgren K, Buonocore G,
van Buul-Offers S, Hagberg H, Nicolay K, van Bel F, Groenendaal F.
Effects of allopurinol and deferoxamine on reperfusion injury of the brain in
newborn piglets after neonatal hypoxia-ischemia. Pediatr Res. 2003 ;54:516-22
55
8. ÖZGEÇMĠġ
Adı Soyadı : Kenan Özcan
Doğum Tarihi ve Yeri : 27.06.1973/Tarsus
Medeni Durumu : Evli, 2 çocuk babası
Adres : Mahfesığmaz Mah 38 Sk. Özgülat Apt Apt No:2
Kat:1/2 ADANA
Telefon : 505-7704868
Fax : -
E.mail : [email protected]
Mezun Olduğu Tıp Fakültesi : Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Görev Yerleri : -
Dernek Üyelikleri : Ç.Ü.Neonatoloji Derneği,
Alınan Burslar : -
Yabancı Dil(ler) : İngilizce
Diğer Hususlar : -