Hannah arendt insanlık durumu

30

description

 

Transcript of Hannah arendt insanlık durumu

Page 1: Hannah arendt insanlık durumu
Page 2: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

2

Hannah Arendt

İnsanlık Durumu

Çeviren

Bahadır Sina Şener

İletişim Yayınları, 1994

Page 3: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

3

1ci Bölüm: İnsanlık Durumu

Giriş bölümünde Arendt, kitap boyunca üzerine

düşündüğü üç temel insani etkinliği; emek, iş ve

eylemi ifade etmek amacıyla Vita Activa terimini

tanımlıyor. Arendt’e göre emek, insan bedeninin

biyolojik sürecine karşılık gelen, büyümesi, me-

tabolizması için gerekli etkinliklerdir. Örneğin

toprağı ekip biçmek, avlanmak, yemek pişirmek

bu kategoriye giriyor. İş ise, doğal çevrenin tü-

münden tamamen farklı, “yapay” bir şeyler dün-

yası (masa, ev, demiryolu, elektrik idaresi, üni-

versite) oluşturmaktadır. Doğayı dönüştürmektir

bir anlamda, insanın ölümlü hayatının dışına

taşmasıdır. Eylem için ise Arendt şöyle diyor;

“Şeylerin ve maddenin aracılığı olmadan, doğ-

rudan insanlar arasında geçen yegâne etkinlik

olan eylem, insanın çoğulluk durumuna, yeryü-

zünde İnsan’ın değil insanların yaşadıkları ve bu

dünyadan oldukları gerçeğine karşılık gelir. İn-

sanlık durumunun bütün bu saydığımız yanları

siyaset ile belli ölçülerde rabıtalı olmakla bir-

likte, bütün siyasi hayatın koşulunu özellikle bu

çoğulluk durumu oluşturmaktadır. Ondandır ki,

belki de bildiğimiz en siyasi halk olan Romalıla-

rın dilinde, “yaşamak” ve “insanlar arasında

olmak” ile “ölmek” ve “insanlar arasında ol-

Page 4: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

4

maktan çıkmak” sözcükleri eşanlamlı olarak

kullanılmaktaydı.

(…)

Eğer insanlar, doğası ya da özü herkes için

bir/aynı, ve başka herhangi bir şeyin doğası veya

özü kadar öngörülebilir olan aynı modele göre

sonsuz kere yeniden üretilebilir suretler olsa-

lardı, eylem, genel davranış yasaları bakımından

gereksiz bir lüks, kaprisli bir müdahale olurdu.

Çoğulluk, insani eylemin koşuludur, çünkü hepi-

miz aynıyız; yani hiç kimsenin şimdiye dek yaşa-

yan, yaşayacak başka herhangi biriyle asla aynı

olmayacağı tarzda insanız.

Bu üç etkinlik ile tekabül ettikleri durumlar, in-

sani varoluşun en genel durumuyla yakından

ilgilidirler: doğum ve ölüm, doğarlık ve ölümlü-

lük. Emek sadece bireysel sürekliliği değil, türün

hayatını da garanti eder. İş ve işin ürünü olan

insan eseri dünya; ölümlü hayatın beyhudeliğine

ve insani zamanın uçarlığına bir kalıcılık ve sü-

reklilik kazandırır. Eylem, siyasi yapılar kur-

maya ve onların muhafazasına bağlanmakla,

belleğin, yani tarihin koşulunu yaratır. Dünyaya

kesintisiz bir akış halinde birer yabancı olarak

gelenlerle ilgili kestirimlerde bulunmak, hesap

Page 5: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

5

kitap yapmak, onlara bir dünya vermek ve onu

korumak gibi görevleri olması bakımından, ey-

lemin yanı sıra, emek ve işin de kökleri doğar-

lıktadır. Ancak bu üçü arasında, insanın doğarlık

durumuyla en yakın bağlantıya sahip olan, ey-

lemdir; doğumda içkin olarak bulunan yeni baş-

langıcın kendini bu dünyada duyurabilmesi, sa-

dece, yeni doğmuş biri yeni bir şeye başlama

yani eyleme yeteneğine sahip olduğu için müm-

kündür.”

1ci Bölüm: Kamu ve Özel Alan

“İnsanların birlikte yaşıyor olmaları gerçeği

bütün insani etkinliklerin koşuludur, ama insan

toplumu dışında tahayyülü bile mümkün olmayan

yegâne insani etkinlik eylemdir.”

Noktasından yola çıkarak Arendt önce insanın

toplumsal değil siyasi bir hayvan olduğunu vur-

guluyor. Ardından insanın (köle, kadın veya ço-

cuk değilse) siyasi varlığını belki de tarihte en

etkin olarak ortaya koyabildiği Yunan kent dev-

letlerine getiriyor sözü;

“Şimdi her yurttaş iki varoluş düzenine aittir; ve

yaşamında, kendinin olan ile kamusal olan ara-

sında kesin bir ayrım ortaya çıkmıştır.” Burada

Page 6: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

6

‘kendinin olan’ yurttaşın evidir, evinde yaşayan-

lardır. Kamusal olan ise tüm yurttaşların bir

araya geldiği siyaset alanıdır.

İkinci bölümde kamusal, kişisel, mahremiyet ve

özel mülkiyet terimleri etrafında dolaşarak Vita

Activa’nın konumunu inceliyor Arendt.

2ci Bölüm: Emek

“Bu bölümde Karl Marx eleştirilecektir” diye

başlıyor üçüncü bölüm. Arendt, Marx’ın siyaset

felsefesine temel teşkil edecek insani aktivite

olarak emeği seçmesini kapsamlı olarak eleştiri-

yor. Küçük bir alıntı;

“Emeğin en aşağı, en hakir görülen konumdan,

bütün insani etkinlikler arasında en itibarlısı

olarak en yüksek mertebeye bu ani ve göz alıcı

yükselişi, Locke’un, bütün mülkiyetin kaynağının

emek olduğunu keşfetmesiyle başladı; A.

Smith’in bütün zenginliğin kaynağının emek ol-

duğunu ileri sürmesiyle ve Marx’ın emeği, bütün

üretkenliğin kaynağı ve tam da insanın insanili-

ğinin ifadesi haline getiren “emek sistemi”yle

rayına oturdu. Ancak söz konusu üç kişi arasında

bu sıfatla emekle ilgilenen sadece Marx oldu;

Locke, toplumun temeli olarak özel mülkiyet ku-

Page 7: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

7

rumuyla ilgilenmekteydi; Smith’in sorunu ise,

sınırsız bir servet birikiminin hiçbir engelle kar-

şılaşmadan ilerleyişini açıklamak ve sağlamaktı.

Her ne kadar daha büyük bir güç ve tutarlılık

sergileyen Marx olsa da, söz konusu üç kişi de

emekte, insanın üstün dünya inşa etme yeteneğini

gördüler; ve emek fiilen, en doğal ve en az dün-

yevi insani etkinlik türü olduğundan, tabii yine

Marx daha fazla olmak kaydıyla, üçü de kendile-

rini sahici bir çelişkiler yumağının ortasında

buldular. Asıl mesele, çelişkilerin en kesin çözü-

münün, ya da daha doğrusu bu büyük yazarların

bu çelişkilerin farkına varamamalarının bariz

nedeninin, iş ile emeği, emeğe sadece işin sahip

olduğu belli doğal yetenekler yükleyecek şekilde

eşitlemelerinde yatıyor görünmektedir.”

3cü Bölüm: İş

Arendt iş etkinliğinin bir şeyler dünyası yarattı-

ğını söyler ve özellikle araçsallığını vurgular;

emeğin yükünün hafiflemesi için ya da başka bir

“ihtiyaç” doğrultusunda.

Sanat eserlerini de iş etkinliğinin bir sonucu ola-

rak görmektedir yazar;

Page 8: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

8

“Biyolojik olmayan anlamıyla yaşam, her bir

insanın doğum ile yaşam arasındaki müddet-i

ömrü kendini, her ikisi de yaşamla özsel nafile-

liği paylaşan eylem ve konuşmada ortaya koyar.

“Büyük işlerde bulunmak, büyük sözler etmek”,

eylem anı geçtikten, söz edildikten sonra arkada

hiçbir iz, ürün bırakmayacaktır. Eğer animal

laborans’ın (emek veren insan) çalışmasını ko-

laylaştırmada ve acılarını dindirmede homo

faber’in (iş yapan insan) yardımına ihtiyacı

varsa ve eğer ölümlüler, yeryüzünde bir

ev/barınak kurmak için onun yardımına gereksi-

niyorlarsa, eyleyen ve konuşan insanların da en

yüksek yeteneklerinde homo faber’in yardımına

yani sanatçıların, şairlerin, tarihçilerin, anıt in-

şacılarının ya da yazarların yardımına ihtiyaç-

ları vardır, çünkü onlar olmadan etkinliklerinin

yegâne ürünü olan oynadıkları ve anlattıkları

hikâye asla geleceğe kalamayacaktır.”

4cü Bölüm: Eylem

İster doğal zorunluluk nedeniyle ister özgür ira-

deyle olsun, esas olarak kişi tarafından amaç-

lanmış her eylemde kişi kendi imgesini dışlaştı-

rır. O sebeple herkes, eyleyen kendi olduğu müd-

detçe, eylemekten sevinç duyar. Olan her şey,

Page 9: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

9

kendi varlığını arar, ister; kişinin varlığı da en

fazla eylemde bütün kesinliği ile bulunduğu için-

dir ki eylemi zorunlulukla sevinç takip eder.

Dante

“Gerek eylemin gerekse konuşmanın temel ko-

şulu olan insani çoğulluğun, eşitlik ve farklılık

gibi ikili bir niteliği vardır. Eğer insanlar eşit

olmasalardı ne birbirlerini ve kendilerinden ön-

cekileri anlayabilir, ne de geleceği planlayabilir

ve kendilerinden sonrakilerin ihtiyaçlarını öngö-

rebilirlerdi. Eğer insanlar birbirlerinden kim ol-

dukları bakımından farklılık göstermeselerdi,

kendilerini anlaşılır kılmak için ne konuşmala-

rına ne de eylemde bulunmalarına gerek olurdu.

(…)

Kendimizi insani dünyaya söz ve edimle sokarız

ve bu dâhil oluş ikinci bir doğuş gibidir; orijinal

fiziki endamımızın çıplak gerçeğini olumlar ve

üstleniriz. Bu dâhil oluş ne çalışmada olduğu

gibi zorunluluğun dayattığı bir mecburiyetten

ötürüdür ne de işte olduğu gibi faydadan doğar

(…); o itkisini, bu dünyaya doğarak yaptığımız

ve kendi inisiyatifimizle herhangi bir şeye karşı-

lık vererek yaptığımız başlangıcından alır. En

Page 10: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

10

genel anlamıyla eylemek; inisiyatif almak, baş-

lamak, bir şeyleri harekete geçirmek demektir.”

Ve eylemin öngörülemezliğini anlatıyor Arendt;

“Yeni bir şeyin başlamakta oluşu, başlangıcın

doğasından ileri gelir; öyle ki ondan, daha önce

olmuş hiçbir şey beklenemez. Beklenilmez olanda

bulunan bu ürkütücü yan, bütün başlangıçlara ve

bütün ilklere içkin bir niteliktir… Yeni her za-

man, pratik, gündelik hedeflerin nokta-i nazarın-

dan kesinlik arz eden istatistik yasalara ve olası-

lıklara hayret verici bir tuhaflık olarak görünür;

o nedenle, yeni, daima bir mucize kılığında or-

taya çıkar. İnsanın eyleyebilir olması, ondan

beklenmedik olanın beklenebilir olması, sonsuz

olasılıklardan birini gerçekleştirebilir olması

demektir.”

Eylem ile söz çok yakından ilişkilidir, çünkü;

“İnsanın ilksel ve ona özgü eylemi, aynı anda

yeni gelene sorulan ‘kimsin sen’ sorusuna bir

yanıtı da içermek zorundadır. Kişinin söz ve ey-

lemlerinde kim olduğuna dair zımnen böyle bir

dışavurum vardır; ancak konuşmak ile açığa

vurma arasında, eylem ile açığa vurma arasında

olduğundan çok daha yakın bir ilişkinin olduğu

Page 11: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

11

açıktır. Aynı şekilde eylemlerin çoğu konuşma

şeklinde olmakla birlikte, eylem ile başlamak

arasında, konuşmak ile başlamak arasında oldu-

ğundan çok daha yakın bir ilişki söz konusudur.”

Burada bahsedilen konuşma fiili kesinlikle bilgi

vermek, yapılacak iş ya da emek aktivitelerinin

organizasyonu için işaretleşmek değildir. Eylem

önermek, karşı koymak, ikna olmak ya da ikna

etmek şeklinde eylem aktivitesine dair bir ko-

nuşmadır sözü edilen.

“İnsanlar eylemde bulunarak ve konuşarak kim

olduklarını gösterir, benzersiz kişisel kimliklerini

etkin bir biçimde ortaya koyarlar ve bu sayede

insani dünyada boy gösterirler.

(…)

Konuşma ve eylemin bu ifşa edici niteliği insan-

lar ne onlara karşı, ne de onlar adına değil, baş-

kaları ile birlikte olduklarında gün yüzüne çıkar.

Kişi kendini edimle ya da sözüyle dışlaştırdı-

ğında ortaya bir şeyler sermekte olduğunu kimse

bilmese de, açığa çıkma tehlikesini göze almalı-

dır; bu ne kendinden de, anonimliğin zırhından

da yoksun olması gereken iyi işler failinin, ne de

başkalarından saklanması gereken suçlunun

Page 12: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

12

göze alabileceği bir şeydir. Bunların her ikisi de

yalnız simalardır; biri bütün insanlar adına dav-

ranır, öteki bütün insanlara karşıdır.”

Toplumu sürükleyen ‘güçlü insan’ın olanaksızlı-

ğına da değiniyor Arendt;

“Başkalarından tecrit halde yaşayan, takatini

sadece kendinde bulan ‘güçlü insan’a duyulan

popüler inanç, ya insani meselelerin oluşturduğu

alanda ‘yapmada’ bulunabileceğimiz yanılsama-

sına dayanan salt bir hurafedir, ya da insanların

birbirlerini birer ‘malzeme’ olarak görmelerinin

mümkün olabileceği şeklinde ütopik bir umutla

perçinlenmiş, siyasal olsun olmasın bütün ey-

lemlere duyulan bir umutsuzluğu anlatır… Tarih,

hemcinslerinin yardımlarını ve eylem ortaklığını

nasıl sağlayacağını bilemeyen güçlü ve üstün in-

sanların basiretsizlik örnekleriyle doludur.”

Arendt, eylem üzerine düşünmeye devam ediyor;

“Eyleyen, eylemde bulunan başka varlıklar ara-

sında hareket ettiği ve onlarla ilişkide bulunduğu

için hiçbir zaman sadece bir ‘fail’ değil, her za-

man ve aynı zamanda bir kurbandır da. Yapmak

ile yapılanlara maruz kalmak madalyonun iki

yüzü gibidir ve bir eylemin başlattığı hikâye, bu

Page 13: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

13

eylemin doğurguları olan edim ve katlanmalar-

dan oluşur. Bu doğurguların bir sınırı yoktur,

çünkü eylem, çıktığı belli bir yer olmasa bile, her

reaksiyonun zincirleme bir tepki yarattığı ve her

sürecin yeni süreçlere sebep olduğu bir ortamda

geçer. Eylem, kendi eylemlerini yapmaya mukte-

dir varlıklara etki ettiğinden, kendisinden çıkıp

başkalarını etkileyen eylem cevap/karşılık ol-

maktan ziyade daima bir tepki hüviyetindedir. O

nedenle insanlar arasındaki eylem ve reaksiyon,

asla iki ucu kapalı bir dairede hareket etmez ve

iki eşle sınırlı kalacağından hiçbir suretle emin

olunamaz. İnsani ilişkisellikteki bu sınırsızlık,

sanki sadece içerdiği sonsuz sayıda insanın bir

sonucuymuş da, koşulları sınırlı, kavranabilir bir

çerçeve arz eden bir eylemselliğe çekilerek bu

durumdan kaçınmak mümkünmüş gibi, kelimenin

dar anlamıyla sadece siyasi eyleme özgü bir du-

rum değildir; en sınırlı koşullardaki en küçük

eylem bile sınırsızlığın tohumunu taşır, zira bir

edim, kimi zaman bir kelime, bütün bir kümele-

nişi değiştirmeye yeter.

Üstelik, özgül içeriği ne olursa olsun eylem da-

ima ilişkiler üretir, dolayısıyla yapısında, bütün

tahditleri kaldırmaya ve tüm sınırları çapraz

kesmeye yönelik bir eğilim bulunmaktadır. İnsani

meselelerin oluşturduğu alanda da sınırlar ve

Page 14: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

14

tahditler vardır ama her yeni nesilin kendini da-

hil ederken mecburen yönelttiği saldırılara gü-

venle karşı koyabilecek bir iskelet yoktur. İnsanî

kurumlar ve yasalarda, aslına bakılırsa insanla-

rın yaşamlarına nüfuz eden her konuda var olan

kırılganlık, insanın doğarlık durumundan kay-

naklanmaktadır ve insan doğasının kırılganlığın-

dan tamamen bağımsızdır. (…) Yasaların getir-

diği sınırlamalar, kaynağını siyasî bünyeden

alan eylem karşısında hiçbir zaman tam anla-

mıyla güvenilir koruyucular olmazlar; aynı şe-

kilde ülkenin sınırları da siyasî bünye olmadan

eylem karşısında tam anlamıyla güvenilir koru-

ganlar değildir. Eylemdeki sınırsızlık hâli, iliş-

kiler oluşturmada sahip olduğu devasa yetene-

ğin, yani kendine özgü üretkenliğin sadece öteki

veçhesidir. Eskiden ılımlılığın yani haddini bil-

menin, mükemmel siyasî meziyetlerden biri ol-

masının nedeni budur; aynı şekilde en mükemmel

siyasî iğva şekli de, inanmak isteyeceğimizin ak-

sine güç istemi değil, hubris’tir (haddini bil-

meme, taşkınlık, aşırılık olarak karşılanabilecek

bir kavram).

Ancak her siyasî bünyede rastlayabileceğimiz

muhtelif sınırlar ve tahditler, eylemde içkin ola-

rak var olan sınırsızlığa bir set çekebilir olsa da,

eylemin ikinci belirgin özelliğini karşılamak ko-

Page 15: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

15

nusunda tümüyle acz içindedirler; yapısında iç-

kin olarak bulunan öngörülemezlik özelliği. Bu,

basitçe, geleceği okuyabilen bir elektronik bilgi-

sayardaki gibi, belli bir eylemin bütün mantıkî

sonuçlarının önceden tespitiyle ilgili bir sorun

değildir; edim anı geçer geçmez, kendini eylemin

sonucu olarak, başlatan ve kuran hikâyeden kay-

naklanmaktadır doğrudan. Sorun şuradadır: ya-

pısı ve içeriği ne olursa olsun, yani ister özel,

isterse kamu alanında geçsin, ister çok sayıda

isterse pek az eylemci barındırsın, hikâyenin

bütün anlamı kendini yalnızca edimi takiben,

edim sona erdiğinde ortaya koyabilir. (…) Eylem

kendini tam anlamıyla sadece hikâye anlatıcı-

sına, yani aslında olan bitenleri, olaylara katı-

lanlardan her zaman için çok daha iyi bilen ta-

rihçinin geriye dönük bakışına sunar.”

Arendt sözü buradan gene pek övdüğü polis

devlete getiriyor;

“Polis devletler insanların birlikte eylemde bu-

lunmalarından ve konuşmalarından doğan bir

örgütlenmedir.”

Öyleyse eylemlerin gerçekleşebilmesi için bir

tezahür sahasına ihtiyaç vardır;

Page 16: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

16

“Tezahür sahası; (…) insanların bir arada top-

landıkları her yerde kuvve (potansiyel) halinde,

ama zorunlulukla ve ebediyen değil, sadece

kuvve olarak bulunur.”

Ve güç, insanların bir aradalığından doğar;

“Güç, söz ile edimin birbirinden ayrılmadığı,

kelimelerin boş, edimlerinse zalimane olmadığı,

kelimelerin niyetleri gizlemek için değil, gerçek-

leri açığa vurmak için kullanıldıkları ve edimle-

rin de ilişkileri bozmak ve yıkmak için değil,

kurmak ve yeni gerçeklikler yaratmak için kulla-

nıldıkları yerde gerçekleşir.”

Arendt eylemi diğer aktivitelerle karşılaştırıyor;

“İnsanın erişebileceği en büyük mertebenin ken-

dini göstermek ve gerçekleştirmek olduğu kanısı

‘doğal’ denebilecek bir husus değildir. Zira bir

yandan insanın ürettiği ürünleri kendisinden

daha da değerli addeden homo faber’in yazgısı,

öte yandan da yaşamı bütün malların en yücesi

konumuna yerleştiren animal laborans’ın kararlı

imanı ile karşıtlık arz etmektedir. O yüzden, ke-

sin bir dille ifade edersek bunların her ikisi de

siyaset dışıdır; eylem ile konuşmayı tembellik,

işgüzarlık ve boşboğazlıkla suçlama temayülü

Page 17: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

17

içinde olacaklardır ve genelde kamusal etkinlik-

leri önceden varsayılan bir takım ulvi amaçlara

göre taşıdıkları yararlılık ölçüsünde değerlendi-

receklerdir. Ancak bu kamu alanını tümüyle göz-

den çıkarabilecekleri anlamına gelmez, çünkü bir

tezahür sahası olmadan ve eylem ile konuşmaya

bir arada olmanın bir biçimi olarak itimat du-

yulmadan ne bireyin kendi gerçekliğini, ne de

onu çevreleyen dünyanın gerçekliğini bütün kuş-

kuların ötesinde oluşturabilmek mümkün olabi-

lir.”

“İnsanlar mübadele piyasasında kişiler olarak

değil, ürünlerin üreticileri olarak karşılaşırlar ve

sergiledikleri (…) sadece ürünleridir.”

“Aslında belli sayıda bireyin ‘sanki tek kişiymiş

gibi birlikte çalıştıkları’ bir çalışma ekibi halinde

insanların bir araya getirilmeleri, çalışmanın

doğasında var olan bir durumdur ve bir anlamda

bir aradalığın çalışmaya, diğer herhangi bir et-

kinlikten çok daha içten nüfuz etmesi daha müm-

kündür. Çalışma ekibinin her üyesi nezdinde ka-

bul edilebilir, tanımlanabilir bir gerçeklik kur-

maktan uzak olan bu ‘emeğin kolektif doğası’

aksine bireysellik ile kimliğe dair farkındalığın

bütünüyle yitirilmesine sebebiyet verir.”

Page 18: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

18

Eylemin sonuçları kontrol edilemez doğası nede-

niyle tarih boyunca insani ilişkiler alanından

dışlanması için çaba harcandığını vurguluyor ve

bu çabanın siyaset felsefesi üzerindeki etkilerini

anlatıyor Arendt;

“Özelde eylem ve konuşmayı genelde de siyaseti

ilk kez kimseye hayrı dokunmayan tembel işi ola-

rak yeren, başlarda elle tutulur ürünlere ve ta-

nıtlanabilir kazançlara olan ilgisi, daha sonra-

ları da pürüzsüz işleyişe ve toplumsallığa olan

takıntısıyla modern çağ değildi. Sebep olduğu üç

yönlü hüsrandan –sonuçlarının öngörülemezliği,

sürecin tersine çevrilemezliği ve faillerinin ano-

nimliğinden- ötürü eyleme duyulan kızgınlık, ne-

redeyse yazılı tarih kadar eskidir. İnsanî mese-

leler alanını, faillerin çokluğunda içkin olarak

var olan tesadüfîlikten ve siyasi sorumluluktan

kurtarabileceği umuduyla, eylemi ikame edecek

bir şey bulmaya kalkmak, eylem adamları için

olduğu kadar düşünce adamları için de içine çe-

kildikleri bir tuzak olmuştur (…) Genel konuşur-

sak, söz konusu çözüm önerileri daima, insanın,

başkalarından yalıtık bir durumda, işin başından

sonuna dek kendi yapıklarının efendisi olarak

kalacağı bir etkinlik içinde, eylemin belalarına

karşı bir sığınak arayışından ibarettir. Daha tu-

tarlı ve daha iyi temellendirildiğinde siyasetin

Page 19: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

19

temellerine karşı bir argüman halini alabilecek

olan bütün demokrasi karşıtı savlarda, eylemi

yapmakla ikameye çalışan bu teşebbüsün gölgesi

vardır.

Eylemin sebep olduğu bütün belalar, kamu alanı

demek olan tezahür sahasının sine qua non (ol-

mazsa olmaz) koşulunu oluşturan insani çoğulluk

durumundan doğarlar. O anlamda bu çoğunluğu

kaldırmaya yönelik her teşebbüs, her zaman

kamu alanının kendisini lağvetmekle aynı kapıya

çıkar. Çoğulluğun sebep olduğu tehlikelerden

kurtulmanın en kesin yolu monarşi ya da tek

adam hâkimiyetidir. (…) Platon’un, sanki bunlar

bilişsel bakımdan çözülebilir sorunlarmışçasına

eylemin sebep olduğu karışıklıkları ‘bilgelik’

yoluyla çözen filozof-kral önerisi, tek-adam yö-

netiminin sadece bir türüdür.”

Arendt’e göre Platon, ideaları ve siyasi teşek-

küllerin inşası için bir taslak geliştiren ilk düşü-

nür olması nedeniyle daha sonraki bütün ütop-

yaların da esin kaynağı olmuştur. Birlikte eyle-

menin yerini yönetim, bir başka deyişle, işlerin

ideale göre yapılması almıştır. Elbette bu, ‘inşa

etmenin yegâne aracı olarak’ şiddetin de olum-

lanmasıyla sonuçlanmıştır. Arendt, amaç-araç

Page 20: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

20

perspektifinden düşünmenin eleştirisiyle devam

ediyor;

“Marx’ın ‘şiddet yeni topluma gebe her eski

toplumun’ yani tarihteki ve siyasetteki değişimle-

rin ‘ebesidir’ sözleri (…) Tanrının doğayı ‘yap-

ması’ gibi, insanların da kendi tarihini “yaptı-

ğına” duyulan en derin inançtan çıkan bir so-

nuçtur. Gerçekten de bu tür konuları amaç-araç

kategorisini kullanmadan ve araçsallık bağla-

mında düşünmeden ele almayı neredeyse imkân-

sızlaştıran bütün bir siyaset teorisi ve siyasi dü-

şünce terminolojisi, eylemin bir yapma tarzına

dönüştürülmesinde gösterilen sebata ve sağlanan

başarıya tanıklık etmektedir. (…) Ve bizler,

amaç olarak ortaya konmuş bir şeye ulaşmak

için, etkili olmak kaydıyla bütün araçların mu-

bah ve haklı olduğunu kabule zorlanan bir dü-

şünce çizgisinde içkin olarak var olan caniyane

sonuçların idrakine varmış belki de ilk kuşağız.

(…) Amaç tanımlaması tam da araçların haklı-

laştırılması demek olduğu için araçları haklı

kılmayan amaçlara dar bir önermede bulunmak

paradoksaldır ve paradokslar çözmedikleri, o

yüzden asla ikna edici olamayacakları karma-

şalara işaret ederler daima. Siyaset alanında

amaç ve araçlarla uğraştığımıza inandığımız

sürece, herhangi bir kimseyi kabul edilmiş

Page 21: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

21

amaçlara ulaşmak için bütün araçları kullan-

maktan alıkoymamız mümkün olmayacaktır.”

Siyasi alandan sürgün edilen eylem kendine bi-

lim dünyasında yer bulmuştur;

“Eylemin araçsallaştırılması ve siyasetin başka

bir şeyin aracı durumuna düşürülüşü kuşkusuz

eylemi tasfiye etmeyi, belli başlı insani deneyim-

lerden biri olmaktan çıkarmayı ya da insanla il-

gili meselelerin oluşturduğu alanı tümüyle yok

etmeyi asla başaramadı. (…) İçerdiği belirsiz-

likten ötürü eylemi ortadan kaldırmanın ve in-

sani konuları, sanki yapma’nın dolaysızca plan-

lanmış ürünleriymiş ya da olabilirlermiş gibi ele

almak suretiyle kırılganlıklarından kurtarma

gayretlerinin de, her şeyden önce, onlarsız in-

sanların da asla var olamayacakları eylemi, yani

yeni ve kendiliğinden süreçleri harekete geçir-

mek konusundaki insani yetiyi, doğaya yönelik

bir tutuma yani modern çağın en son evrelerine

dek doğa yasalarını araştırmak ve doğadan bir

takım nesneler üretmekle sınırlı bir tutuma

kanalize etmek gibi bir sonucu olmuştur. Bu an-

lamda, geçenlerde bir bilim adamının ‘temel

araştırma ne yaptığımı bilmeden yaptığım za-

manki araştırmadır’ şeklinde tesadüfen ettiği

Page 22: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

22

sözler, kelimenin tam anlamıyla doğada da ey-

lemeye başladığımızın belki de en açık ifadesidir.

Bu oldukça zararsız bir deneyim ile başladı; in-

sanlar doğanın kendi görünümü içinde sergile-

diklerini gözlemek, kaydetmek ve düşünmekle

yetinmeyip, koşulları kendileri saptamaya ve do-

ğal süreçleri kışkırtmaya yöneldiler. Daha sonra

ise, insan müdahalesi olmayaydı uyuklayacak ve

belki de hiç ortaya çıkmayacak olan temel sü-

reçleri dizginlerinden çözme konusunda sürekli

gelişen bir beceri halini alarak, sonunda hakiki

bir doğa ‘yapma’ sanatıyla, yani onlarsız insan-

ların asla var olmayacağı ve her ne kadar bun-

lara benzer ya da aynı süreçler dünyayı çevrele-

yen evrende her zaman meydana gelen sıradan

görüngüler olsalar da, yeryüzü doğasının kendi

başına yaratmaya kadir olmadığı ‘doğal’ süreç-

leri yaratma sanatıyla sonuçlandı.”

İnsana doğal süreçler yaratabilecek gücü veren

eylem, aynı zamanda öngörülemez ve tersine

çevrilemezliği sayesinde onu büyük bir çaresizlik

içinde bırakmaktadır;

“Edimlerin kökenlerini ve onlarla ilgili sorum-

lulukları örtbas etmenin en etkili yolları olan

unutuş ve zihin bulanıklığı bile, ne gerçekleşmiş

Page 23: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

23

bir edimi gerçek dışı kılabilir ne de edimin so-

nuçlarına mani olabilir. Bu yüzden bir kez yay-

dan çıkmış olan oku döndürememenin aczine, bir

de neredeyse aynı ölçüde, herhangi bir edimin

sonuçlarını önceden söyleyememenin ya da hatta

saikler hakkında güvenilir bilgiye sahip olma-

manın aczi eşlik eder.

(…)

Edimlerin, insan eseri diğer bütün nesneleri aşan

böylesine devasa bir devamlılık yeteneğine sahip

oluşu gurur vesilesi olabilirdi, velev ki insanlar

bu yükü, eylem sürecinin zaten takatini kendisin-

den aldığı, tersine çevrilemez ve öngörülemez

olmanın yükünü kaldırabilselerdi. Ne var ki in-

sanlar bunun mümkün olmadığının farkındadır-

lar. Eyleyenin yaptığı şeyin tam anlamıyla idraki

içinde olmadığını, her zaman, hiçbir suretle

amaçlamadığı hatta tahmin bile etmediği so-

nuçların ‘sorumlusu’ durumuna düştüğünü, yol

açtığı sonuçlar ne denli feci ve umulmadık olsa

da edimini geri almasının mümkün olmadığını,

harekete geçirdiği süreci asla tek bir edimle sa-

limen sonuna erdiremediğini ve edimin anlamını,

eyleyene değil kendisi o edimin eyleyeni olmayan

tarihçinin geriye dönük bakışına açtığını bil-

mekteydiler.

Page 24: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

24

(…)

İnsanı cezbeden özgürlüğü zorunlulukla itham

etmek; sebep olduğu sonuçlar, daha kullanıl-

maya yeltenildiğinde özgürlüğü ceza olarak fai-

linin elinden alıyormuş gibi görünen, dolayısıyla

faili de peşi sıra sürükleyen önceden belirlenmiş

bir ilişkiler ağına düştüğü için eylemi, kendili-

ğinden bir şeye başlama yetisini mahkûm etmek

bütün bunlar Batı düşüncesinin büyük geleneğine

uygun düşünce çizgileridir. Bu tarz bir özgür-

lükten kurtulmanın tek yolu eylememekte, kişinin

kendi hükümranlığını ve bütünlüğünü korumanın

tek yöntemi olarak, bütün insani meseleler ala-

nından elini eteğini çekmesinde yatıyor gibi gö-

zükmektedir.”

“Eylem yetisi kendi içinde, hükümran olamama-

nın yol açtığı yetersizlikleri aşmasına imkân ve-

recek belli potansiyeller taşımıyor mu” diye so-

ruyor Arendt ve şöyle cevaplıyor;

“Geriye döndürülemezlik halinden çıkışı müm-

kün kılan, bağışlama yetisidir. Öngörülemezli-

ğin, geleceğin kaotik belirsizliğinin çaresi ve

kefareti de, söz vermek ve sözü yerine getirmek

yetileridir. Bağışlama melekesinin, ‘günahları’

Page 25: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

25

her yeni kuşak üzerinde Demokles’in kılıcı gibi

sallanan geçmişin edimlerini yok saymaya hiz-

met ediyor olması; söz vererek kendini kayıt al-

tına sokma yetisinin de, tanım gereği gelecek

demek olan belirsizlikler okyanusunda, insanlar

arası ilişkilerde onsuz bırakalım herhangi bir

süreselliği, sürekliliğin kendisinin bile mümkün

olamayacağı güvenlik adaları kurmaya yaraması

hasebiyle, bu iki yeti de birbirlerini gerektir-

mektedirler. Bizleri yaptıklarımızın sonuçların-

dan muaf kılarak salıverecek bağışlanma olma-

saydı, eylem yetimiz, tabir-i caizse hiçbir zaman

başımızı kendisinden kurtaramayacağımız tek bir

edimle mahdut olurdu; tıpkı tılsımı çözecek bü-

yülü formülden yoksun büyücü çırağı gibi, ebedi-

yen bu edimin sonuçlarının kurbanı olarak kalır-

dık. Verilen sözleri tutmak gibi bir mecburiyeti-

miz olmayaydı, kimliğimizi korumamız asla

mümkün olamazdı; yalnız yüreğin karanlıkla-

rında, çelişkilere ve bunaklıklara kapılarak yö-

nünü yitirmiş, umutsuzca savrulmaya mahkûm

olurduk.

(…)

Bağışlama, başta işlenen suça karşılık olarak bir

tepki halinde ortaya çıkan, dolayısıyla ilk hatalı

edimin sonuçlarına bir son vermek bir yana, her

Page 26: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

26

eylemin bu tepkime zincirine yeni bir halka ola-

rak eklenmesine göz yumarak herkesi bu süreçle

bağlı kılan öççülüğün tam tersidir. Günaha do-

ğal, otomatik bir tepki olarak gelişen ve eylem

sürecinin geriye döndürülemez oluşundan ötürü

de beklenen hatta hesaplanabilen öç duygusun

aksine, bağışlama eylemi asla öngörülebilir bir

şey değildir; ama beklenmedik yoldan çıkan yine

de bir tepkidir, dolayısıyla tepki de olsa, ken-

dinde eylemin özgün niteliğinden bir şeyler taşır.

Başka bir deyişle, basitçe bir tepki göstermekten

ibaret kalmayıp, kendisini tahrik ederek ortaya

çıkmasına sebebiyet veren eylemce koşullandı-

rılmış olmayan, dolayısıyla hem bağışlayanı hem

de bağışlananı o eylemin sonuçlarından özgür

kılan yeni ve beklenmedik bir eyleyiş olan yegâne

tepki bağışlamadır.

(…)

Bağışlamak ile sebep olduğu ilişki her zaman

için öncelikle kişisel bir meseledir; kişisel mese-

lede, yapılan şey, yapanın hatırına bağışlanabi-

lir. (…) İnsani yaşamın en nadir vakalarından

biri olmakla birlikte sevgi, gerçekten de kim’in

ortaya konuşu bakımından benzersiz bir görüş

berraklığına ve eşsiz bir kendi’yi açığa çıkarma

gücüne sahiptir. Çünkü sevilen kişinin, kusurları

Page 27: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

27

yanında hasletleriyle de, başarılarının yanında

başarısızlıkları ve günahlarıyla da ne olduğu

hakkında, neredeyse dünyadan kopukluk derece-

sinde kayıtsız kalınır.

(…)

Kamu alanında her zaman gerçekdışı ve yakışık-

sız görülmüş olan bağışlayıcılığın aksine, söz

verme etkinliğinin doğasında var olan düzen ve

istikrarın gücünü, geleneğimizin her yanında his-

setmek mümkündür.

(...)

Söz verme eyleminin kısmen de olsa giderdiği

öngörülemezlik niteliğinin ikili bir yapısı vardır;

aynı anda hem ‘yüreğimizin karanlık’larından,

yani insanların yarın kim olacaklarının güvence-

sini bugünden veremeyişlerindeki temel güven-

sizlikten hem de herkesin aynı eyleme yetisine

sahip olduğu, eşitlerden oluşan bir toplulukta,

bir eylemin sonuçlarını önceden dile getirmenin

olanaksızlığından doğar.”

Ve eylem üzerine yazılmış bu bölüm, doğum

mucizesiyle sona eriyor;

Page 28: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

28

“Dünyayı, insani meseleler alanını, normal, ‘do-

ğal’, yıkımından selamete çıkartan bu mucize

nihayetinde eylem melekesinin ontolojik olarak

köklerini bulduğu doğarlık olgusudur. Başka bir

deyişle bu mucize yeni insanların doğmasında,

yeni başlatıcıların olmasında; doğmak suretiyle

muktedir oldukları eylemdedir. Beşeri masla-

hata, Yunan Antikitesi’nin tümden ihmal ettiği

insani varoluşun iki temel özelliğini oluşturan

inancı ve umudu kazandıracak olan, yalnızca bu

iki yeteneğin eksiksiz gerçekleşmesidir. Yunanlı-

lar, inancı son derece sıra dışı, acayip, hiç de

önemli olmayan bir meziyet olarak görüp hesaba

katmamışlardı; umudu ise, Pandora’nın kutu-

sundaki aldatıcı kötülükler arasında saymışlardı.

Dünyaya duyulan bu inanç ile umut belki de en

görkemli ve özlü ifadesini İncil’de yer alan şu

sözlerde bulmaktadır; ‘müjdeler olsun; bu çocuk

bize geldi’.”

5ci Bölüm: Vita Activa ve Modern Çağ

Son bölümde Arendt, Arşimet noktasının keşfi

ile insanın dünyaya uzaydan bakabilmesinin pek

çok bilimsel gelişmeyi tetiklediğini, ancak öte

yandan insanın kendine de dışarıdan bakmaya

başlamasının onun içe bakış ve sağduyu yetile-

rine olan güvenini yitirmesine neden olduğunu

Page 29: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

29

anlatıyor. Gerçeğe ancak ‘yapma’ süreciyle elde

edilen bilimsel araçların sunacağı veriler ile ula-

şılabilecek olması, insanı kendi algılarına karşı

güvensiz kılmıştır. Eylemin siyaset alanından

dışlanmasının ardından Homo faber’in tahtı da

çabuk sarsılmış, çünkü üretim pürüzsüz bir sü-

rece dönüştükçe artık neyin üretildiğinin bir

önemi kalmamış, giderek Animal laborans’ın

talepleri olan daha çok mutluluk ve daha uzun bir

yaşam insanın temel hedefleri haline gelmiştir.

Page 30: Hannah arendt insanlık durumu

Hannah Arendt İnsanlık Durumu

30