benign tiroid hastalıklarında uygulanan cerrahi yöntemin ...
cu.edu.tr - TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ...yöntemin gerçekleştirilmesidir (Oslo Kılavuzu,...
Transcript of cu.edu.tr - TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ...yöntemin gerçekleştirilmesidir (Oslo Kılavuzu,...
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI
MOBİL HİZMET İNNOVASYONLARININ KABULÜ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Deniz ZEREN
DOKTORA TEZİ
ADANA, 2010
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI
MOBİL HİZMET İNNOVASYONLARININ KABULÜ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Deniz ZEREN
Danışman: Prof. Dr. Serap ÇABUK
DOKTORA TEZİ
ADANA, 2010
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne,
Bu çalışma, jürimiz tarafından İşletme Anabilim Dalı’nda DOKTORA TEZİ
olarak kabul edilmiştir.
Başkan: Prof. Dr. Serap ÇABUK
(Danışman)
Üye: Prof. Dr. Recai ÇINAR
Üye: Doç. Dr. Fatma DEMİRCİ OREL
Üye: Yrd. Doç. Dr. Hilal İNAN
Üye: Yrd. Doç. Dr. Ebru ÖZGÜR GÜLER
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
……/……/2010
Prof. Dr. Azmi YALÇIN
Enstitü Müdürü
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge,
şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.
iii
ÖZET
MOBİL HİZMET İNNOVASYONLARININ KABULÜ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Deniz ZEREN
Doktora Tezi, İşletme Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Serap ÇABUK
Kasım 2010, 203 sayfa
Yoğun rekabet, bölünmüş ve talepkar pazarlar ve çok hızlı değişen
teknolojiler dolayısıyla innovasyon günümüz global ve dinamik rekabetçi
pazarlarında gün geçtikçe daha da önemli bir yer edinmektedir. Bir Pazarda
uzun vadede ayakta kalabilmek için işletmelerin innovasyonu anlayıp
bünyelerine adapte etmeleri gerekmektedir. Ancak innovasyon oldukça fazla
zaman, yatırım ve kalifiye çalışan gerektiren bir süreçtir. Bununla beraber
pazara sürülen her 10 innovasyondan 8’i başarısızlıkla karşılaşmaktadır. Bu
nedenle, işletmelerin innovasyonların kabulü üzerinde etkili faktörleri anlayarak
innovasyonlar geliştirmeleri gereklidir.
Bu çalışmada tüketicilerin innovasyonlarını kabulüne ilişkin kavramsal bir
model geliştirilmiş ve Türkiye’de 1100 tüketici ile gerçekleştirilen saha
çalışmasından mobil hizmetlerin kabulüne ilişkin olarak elde edilen kilit
sonuçlara yer verilmektedir. Sonuçlar tüketicilerin mobil hizmetleri kullanıp
kullanmamalarını bazı spesifik faktörlerin nasıl ve neden etkilediğine ilişkin
bulgular sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: İnnovasyon, Mobil Hizmetler, İnnovasyonların Kabulü,
Lojistik Regresyon.
iv
ABSTRACT
ACCEPTANCE OF MOBILE SERVICES INNOVATIONS: TURKEY AS A CASE
Deniz ZEREN
Ph. D. Thesis, Business Department Supervisor: Prof. Dr. Serap ÇABUK
November 2010, 203 pages
As a result of intense competition, fragmented and demanding markets
and diverse and rapidly changing technologies, innovation is becoming more
and more relevant in today’s global and dynamic competitive environment. In
order to exist in a market on long term companies have to understand and
adapt themselves to innovation. But innovation is a time, investment and
qualified labour consuming process. And more than 8 out of 10 innovations face
failure in the marketpalace. Hence companies have to understand the factors
affecting the acceptance of innovations.
This study introduces a conceptual model of consumer innovation
acceptance of mobile services and reports key findings from a field study
employed with 1100 Turkish consumers. Results provide an understanding of
how and why specific factors affect the consumer decisions whether or not to
use mobile services.
Keywords: Innovation, Mobile Services, Innovation Acceptance, Logistic
Regression.
v
ÖNSÖZ
Günümüzde iş yaşamına ilişkin neredeyse tüm kaynaklarda innovasyon
kavramına rastlanmakta, bu kaynakların büyük bir bölümünde ise innovasyon
rekabetçi piyasalarda başarının anahtarı olarak gösterilmektedir. Bu açıdan
bakıldığında innovasyon anlaşılması, uygulanması kritik önem taşıyan bir
kavramdır. İnnovasyon, işletme içi uygulamalarda, işyeri organizasyonunda
veya dış ilişkilerde yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal veya
hizmet), veya süreç, yeni bir pazarlama yöntemi ya da yeni bir organizasyonel
yöntemin gerçekleştirilmesidir (Oslo Kılavuzu, 2005).
İnnovasyonların kabulü ise başlı başına bir araştırma alanıdır.
İnnovasyonların tasarlanması, geliştirilmesi ve ticarileştirilmesi süreci boyunca
katlanılan tüm maliyetler ve harcanan tüm çabalar innovasyonların kabulü ile
amaçlarına hizmet etmiş olmaktadır. Buna karşılık, innovasyonların büyük bir
çoğunluğu toplum tarafından kabul görmemekte, bu da maliyet ve çabaların
boşa gitmesine neden olmaktadır. Bu açıdan bireylerin ve toplumların
innovasyonları kabul veya reddetmelerinin ardında yatan faktörleri tespit
edebilmek son derece büyük önem taşımaktadır.
Hizmet temelli ekonomilerin egemen olduğu günümüzde innovasyonların
hizmet sektörleri açısından ele alınması ve incelenmesi gerekmektedir. Ancak
innovasyon çalışmalarının doğasından kaynaklanan uygulama güçlükleri hizmet
sektöründe, imalat sektörüne kıyasla çok daha sıkıntılı bir hal almaktadır. Buna
karşılık, çalışmamızda tüketicilerin gerçekleştirilen innovasyonları çok daha
yakından takip edebildiği telekomünikasyon sektörü seçilerek tüketicilerin mobil
hizmet innovasyonlarını kabullerinde etkili faktörler incelenmektedir.
Tez çalışması doktora tez yeterlilik aşaması sonrasında dört yılı aşkın bir
sürede tamamlanmıştır. Bu süreçte katkı, destek ve varlıklarıyla yanımda olan
özel insanlara bu vesile ile bir kez daha teşekkür etmek isterim. Akademik
hayata yöneldiğim günden bugüne pazarlamaya, akademik çalışma yaşamına
ve genel olarak hayata dair pek çok farklı konudaki, bilgi, tecrübe ve kendine
vi
has bakış açısıyla, gelişimime katkı sağlayan değerli hocam ve tez danışmanım
Prof. Dr. Serap ÇABUK’a teşekkürü borç bilirim. Çalışmanın her aşamasında
öneri ve katkıları ile beni hem akademik anlamda hem de motivasyon
anlamında destekleyen değerli hocalarım, Doç. Dr. Fatma DEMİRCİ OREL ve
Yrd. Doç. Dr. Hilal İNAN’a ve başta Doç. Dr. Canan MADRAN olmak üzere tüm
Üretim Yönetimi ve Pazarlama Anabilim Dalı öğretim üye ve elemanlarına
anlayış ve desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Alanlarındaki engin bilgi
birikimleri ve dostlukları ile Yrd. Doç. Dr. Ebru ÖZGÜR GÜLER ve Öğr. Gör.
Hüseyin GÜLER’e katkılarından ve hayatımdaki varlıklarından dolayı teşekkür
etmek isterim. Yapıcı eleştiri ve değerli önerileri ile çalışmaya sağladıkları
katkıdan dolayı doktora tez jürisi üyesi saygıdeğer hocam Prof. Dr. Recai
ÇINAR’a teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca, özellikle telekomünikasyon şirketleriyle
irtibat kurma sürecindeki katkılarından ve desteğinden dolayı değerli aile
büyüğümüz Nafiz BAYCAN’a bu vesile ile bir kez daha teşekkür etmek isterim.
Uzun ve zorlu bir yol olan doktora tez süreci bilimsel hazırlık kadar
duygusal destek de gerektirmektedir. Beni yetiştirip bugünlere gelmemde
çabaları, fedakârlıkları ve destekleri ile her zaman yanımda olan, gurur vesilesi
sevgili ailemin katkılarına hiçbir teşekkür kâfi gelmeyecektir. Varlığını her an
yanımda hissettiğim melek annem Mürüvvet MÜFTÜOĞLU’na, her ihtiyacımızı
bizden önce düşünen, her konuda örnek bir insan olan saygıdeğer babam M.
Nazım MÜFTÜOĞLU’na ve uzakları yakın eden, canımdan çok sevdiğim kız
kardeşim Yeliz MÜFTÜOĞLU’na sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Hayatıma
anlam katan, olaylara farklı açılardan bakmamı sağlayan ve sağlam bir dayanak
olan sevgili eşim Barış ZEREN’e sonsuz sabrı ve varlığı için teşekkür ederim.
Daha şimdiden yaptığı her hareket, söylediği her sözle beni gururlandıran,
canım kızım Nil ZEREN’e oyun saatlerinden çalmak zorunda kaldığım saatler
için gösterdiği anlayış dolayısıyla yürek dolusu teşekkür ederim.
Bu tez Çukurova Üniversitesi Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiş
olup, proje numarası İİBF2006D14’dür.
Deniz ZEREN Kasım 2010, Adana
vii
İÇİNDEKİLER
ÖZET………..…………………………………………………………….……..........iii ABSTRACT…..……………………………………………………..………………..iv
ÖNSÖZ..…………………………………………………………………………….....v
TABLOLAR LİSTESİ……..…………………………………………………………..x
ŞEKİLLER LİSTESİ……….………………………………………………….…….xii EKLER LİSTESİ……………………………………………………………………..xiii
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
1.1. Problem…………………………………………………………….……………...6
1.2. Çalışmanının Amacı………………………………………………….…………..7
1.3. Çalışmanın Önemi……………………………………………………….……….8
1.4. Çalışmanın Kısıtları……………………………………………..……………...10
1.5. Çalışmanın Planı…………………………………………………..……………11
İKİNCİ BÖLÜM İNNOVASYON
2.1. İnnovasyonun Tarihçesi……………………………………………….............13
2.2. Tanımlar ve Kavramsal Çerçeve………………………………..…………….15
2.3. İnnovasyon Türleri……………………………………………..……………….18
2.3.1. İçerik Açısından İnnovasyon Türleri………………………...…………18
2.3.1.1. Ürün İnnovasyonları……………………………………….…..20
2.3.1.2. Hizmet İnnovasyonları………………………………….……..20
2.3.1.3. Süreç İnnovasyonları………………………………….……….21
2.3.1.4. Pazarlama İnnovasyonları………………………….…………21
2.3.1.5. Organizasyonel İnnovasyonlar………………………...……. 22
2.3.2. Kapsam Açısından İnnovasyon Türleri………………………………..22
2.3.2.1. Radikal İnnovasyonlar…………………………………………24
2.3.2.2. Artırımsal İnnovasyonlar………………………………………26
viii
2.3.3. Firmalar Üzerindeki Etkileri Açısından İnnovasyon Türleri……...…..26
2.3.3.1. Sürdürülebilir İnnovasyonlar…………………………………..27
2.3.3.2. Süreksiz İnnovasyonlar………………………………………..27
2.3.4. Diğer İnnovasyon Türleri…………………………………...…………...27
2.4. İnnovasyon Süreci……………………………………………………...……….28
2.5. Stratejik İnnovasyon Yönetimi……………………………...………………….31
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HİZMETLER VE HİZMET SEKTÖRÜNDE İNNOVASYON
3.1. Hizmetler…………………………………………………..………….………….34
3.1.1. Hizmetleri Ürünlerden Ayıran Özellikler………….…….……………..35
3.1.1.1. Soyutluk……………………………………….….…….……….36
3.1.1.2. Heterojenlik…………………………………….……….………36
3.1.1.3. Stoklanamama……………………………………..….……….37
3.1.1.4. Üretildiği Yerde ve Anda Tüketilebilirlik…….……..…………37
3.1.2. Hizmet Sınıflandırmaları………………………………….….…….……38
3.1.2.1. Pazarlanabilirliği Göre Hizmet Sınıflandırmaları………...….38
3.1.2.2. Kullanıcılara Göre Hizmet Sınıflandırmaları………..……….39
3.1.2.3. Hizmetin Yapısına Göre Hizmet Sınıflandırmaları………....39
3.1.2.4. Hizmet İşletmesinin Müşterisi İle İlişkisinin Türüne Göre
Hizmet Sınıflandırmaları………………………………………40
3.1.2.5. Diğer Hizmet Sınıflandırmaları……………………………….40
3.2. Hizmet Sektörü…………………………………………………………….........42
3.2.1. Dünyada ve Türkiye’de Hizmet Sektörü…………………...…………42
3.2.2. Hizmet Sektörünün Önemi ve Sektördeki Büyümenin Sebepleri .…44
3.2.3. Telekomünikasyon Sektörü ve Mobil Hizmetler…………...…………46
3.2.2.1. Telekomünikasyon Sektörü……………………..….…………46
3.2.2.2. Mobil Hizmetler………………………………………..……….48
3.2.2.2.1. Mobil Hizmet Sınıflamaları……….…..…………….50
3.2.2.3. Mobil Ticaret (M-Ticaret)…………………………..………….52
3.3.Hizmet İnnovasyonları ve Hizmet Sektörü Uygulamaları……………………54
3.3.1. Hizmet İnnovasyonu (Yeni Hizmet) Geliştirme Süreci……………....55
3.3.2. Hizmet İnnovasyonu Geliştirme Performansının Ölçümü………...…59
ix
3.3.2.1. Sonuçları Değerlendirmede Kullanılan Kriterler…….…..…60
3.3.2.2. Uygulamada Başarının Değerlendirilmesi………….………62
3.3.3. Hizmet Sektöründe İnnovasyon Uygulamaları………………………65
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KABUL TEORİSİ VE HİZMET İNNOVASYONLARININ KABULÜ
4.1. Kabul Teorisi…………………………………………………………...….…….69
4.1.1. Kabul Davranışı Ve Kabul Süreci………………………….……….….70
4.2. Temel Kabul Modelleri………………………………………………..….….….72
4.2.1. Nedenli Hareket Modeli (Theory of Reasoned Action)………..….…72
4.2.2. Planlanmış Davranış Teorisi (Theory of Planned Behaviour)…..….73
4.2.3. Motivasyon Modeli (Motivational Model)……………….………….…74
4.2.4. Sosyal Zihinsel Teori (Social Cognitive Theory)………………..…...74
4.2.5. Teknoloji Kabul Modeli (Technology Acceptance Model)…….…....74
4.2.6. PC Yararlanma Modeli (Model of PC Utilization)……………………78
4.2.7. Tüketicilerin Teknoloji Kabulü (Consumer Acceptance of
Technoogy)……………………………………………………….………78
4.2.8. Yeniliklerin Yayılması (Diffusion of Innovations)…………………….79
4.2.8.1. Yayılma Paradigması………………………………………….82
BEŞİNCİ BÖLÜM MOBİL HİZMET INNOVASYONLARININ KABULÜ:
TÜRKİYE ÖRNEĞİ
5.1. Araştırmanın Kapsamı………………………………………….….…….……..87
5.1.1. Araştırmanın Amacı ve Araştırma Soruları…………………….……..87
5.1.2. Araştırmanın Önemi……………………………….…………………….89
5.1.3. Araştırmanın Kısıtları……………………………………………………90
5.2. Araştırmanın Yöntemi…………………………………………………………..93
5.2.1. Araştırma Modeli ve Hipotezleri……………………….……………….93
5.2.1.1. Tüketicinin Özelliklerinden Kaynaklanan Faktörler………...94
5.2.1.1.1. Demografik Özellikler………………………………95
5.2.1.1.2. Duygusal Özellikler………………………...………96
x
5.2.1.1.3. Kişilik Özellikleri…………………………………….97
5.2.1.2. Hizmetin Özelliklerinden Kaynaklanan Faktörler……….....100
5.2.1.2.1. Göreceli Avantaj…………………..………………100
5.2.1.2.2. Uyumluluk………………………………..………..101
5.2.1.2.3. Karmaşıklık…………………………..……………102
5.2.1.2.4. Denenebilirlik…………………………..………….102
5.2.1.2.5. Gözlemlenebilirlik…………………….…………..103
5.2.1.2.6. Algılanan Risk……………………….……………104
5.2.1.2.5. Algılanan Eğlence…………………….………….104
5.2.1.3. Hizmet Sağlayıcısından Kaynaklanan Faktörler………….104
5.2.1.3.1. Sektöre Özgü Özellikler………………………….105
5.2.1.3.2. Firmaya Özgü Özellikler…………………………106
5.2.1.4. Sosyal Sistemden Kaynaklanan Faktörler…………………108
5.2.1.5. Kabul Süreci…………………………………………………..109
5.2.3. Araştırmanın Anakütlesi ve Örnekleme Süreci………………..……111
5.2.4. Veri Toplama Yöntemi…………………………………….…..……….113
5.2.4.1. Ön Testler…………………………………………..…………113
5.2.4.2. Saha Çalışması……………………………………..………..114
5.2.5. Anket Formu ve Ölçekler……………………………………..……….115
5.3. Elde Edilen Verilerin Analizi…………………………………….….…………119
5.3.1. Tanımlayıcı Bilgiler……………………………………….….…………119
5.3.1.1. Örneklemin Demografik Özellikleri………………..………..119
5.3.1.2. Ürün/Hizmet Sahiplikleri…………………………..…………123
5.3.1.3.Mobil Hizmet Kullanımına İlişkin Özellikler…………..……..126
5.4. Analiz Sonuçları Ve Bulguların Yorumlanması…………………….……….127
5.4.1. Analiz Sonuçları……………………………………………….……….128
5.4.1.1. Tüketicilerin Özelliklerinin Mobil Hizmet İnnovasyonlarına
Karşı Tutum Üzerindeki Etkisi…………………..…………..128
5.4.1.2. Hizmetin Özelliklerinin Mobil Hizmet İnnovasyonlarına Karşı
Tutum Üzerindeki Etkisi………………………………..…….138
5.4.1.3. İşletmenin Özelliklerinin Mobil Hizmet İnnovasyonlarına Karşı
Tutum Üzerindeki Etkisi………………………………..…….141
5.4.1.4. Sosyal Sistemin Özelliklerinin Mobil Hizmet
İnnovasyonlarına Karşı Niyet Üzerindeki Etkisi…..….……145
xi
5.4.1.5. Tutumun Niyet Üzerindeki Etkisi……………..…..…………145
5.4.1.6. Niyetin Davranış Üzerindeki Etkisi……………..…..……….146
5.4.2. Bulguların Yorumlanması……………………………………..…........152
5.4.2.1. Tüketicilere İlişkin Faktörler………………………………….152
5.4.2.2. Hizmete İlişkin Faktörler……………………………………..157
5.4.2.3. İşletmeye İlişkin Faktörler……………………………………159
5.4.2.4. Sosyal Sisteme İlişkin Faktörler…………………………….161
ALTINCI BÖLÜM
SONUÇ
6.1. Tüketici Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar……………………………….164
6.2. Hizmet İnnovasyonu Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar……….………..167
6.3. İşletme Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar…………………….………….167
6.4. Sosyal Sistem Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar…………….………….170
6.5. Genel Değerlendirme ve Geleceğe Yönelik Öneriler………………………171
KAYNAKÇA…………………………………………………………….…………..174 EKLER ……………………………………………………………………………...191 ÖZGEÇMİŞ …………………………………………………………………………203
xii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1. İnnovasyon Döngüsü………………….……..…………………………….29
Şekil 2. Nedenli Hareket Modeli…………………..….………………..…………..73
Şekil 3. Planlanmış Davranış Teorisi………………………………..…………….73
Şekil 4. Teknoloji Kabul Modeli………………………………….…………………75
Şekil 5. Genişletilmiş Teknoloji Kabul Modeli……………………………………..76
Şekil 6. Tüketicilerin Teknoloji Kabulü Modeli…………………..………………..79
Şekil 7. Bass Modeli……………………………….……………..………………….83
Şekil 8. Adaptasyon Kategorileri……………………………………..…………….85
Şekil 9. Araştırmanın Modeli………………………………………………………..94
xiii
EKLER LİSTESİ
EK 1: Anket Formu………………………………….………….…………………191
EK 2: Mobil Hizmetler…………………………..…....…………………………….198
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
"Bugün yarattığımız problemler, bu problemleri yaratırken
düşündüğümüz şekilde düşünmekle çözülemezler”
Albert Einstein
Ürün, bireylerin istek ve ihtiyaçlarının temelini teşkil etmesi yönüyle dört
elemanlı geleneksel pazarlama karmasının en önemli bileşenidir. Hızla gelişen
ve değişen piyasalarda ayakta kalabilmek ve başarı elde edebilmek öncelikle
bireylerin istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak ürünler sunabilmekle mümkün
olmaktadır. Bu da devamlı değişen tüketici ihtiyaçlarına göre yeni teklifler
geliştirilebilmesi ile mümkündür. Bu bağlamda innovasyon şirket
birleşmelerinden ya da iş ortaklıklarından çok daha karlı bir büyüme stratejisi
olarak değerlendirilmekte, hatta günümüzde yenilik stratejik bir seçenek
olmaktan çok bir gereklilik olarak görülmektedir (Crawford, 1997). Bu
değerlendirme, şirketlerin dış çevre dengesizlikleriyle ve kısalan ürün yaşam
seyriyle sık sık yüzleştiği, teknolojinin yetişilmez bir hızla değiştiği (Cooper ve
Klienschimidt, 1987; Griffin, 1997) günümüz piyasalarında, yadsınamaz bir
gerçeklik içermektedir. İnnovasyon işte bu nedenlerle, diğer işletme konularında
olduğu gibi pazarlama yazınında da, özellikle son yıllarda önemi anlaşılmış,
adından sık söz ettiren ve oldukça fazla çalışılmış bir alandır.
Küreselleşme dünyayı dev tek bir pazar haline getirmiştir. Böylece
ürünler ve hizmetler hızla birbirlerine benzemeye başlamıştır. Bu duruma bir de
rakiplerin gün geçtikçe gelişen taklit kabiliyetleri ve taklit sürelerinin kısalması
eklenince müşterilerin kıyaslama yapabilmeleri oldukça güçleşmiştir (Kırım,
2006). Bu da tüketicilerin değerlendirme kriterini ister istemez fiyata doğru
kaydırmaya başlamıştır. Artan fiyat ve dünyanın her yanından gelen rekabet
baskısı karşısında hiçbir şey yapmadan beklemek işletmeyi geri dönüşü
olmayan durumlara düşüreceğinden işletmelerin sürekli olarak kendilerini
yenilemeleri gerekmektedir (Kırım, 2006). Uygulamada hizmet liderleri,
piyasaya başarılı yeni hizmetler sunan, bunu da müşteri beklentilerini
2
yakalayarak yapan işletmelerdir. Bugünün hizmet işletmelerinden beklenen
müşterilerini yaratıcılıkları ve yenilikleriyle şımartmalarıdır. Bu açıdan
bakıldığında innovasyon, “bir firmanın piyasayı yönlendiren ürün ve hizmetler
yaratarak müşterilerini ne kadar düşündüklerini ve anladıklarını gösterme
yöntemleri” olarak tanımlanabilir. Kısacası, innovasyonun ekonomiye katkısı ve
günümüz iş yaşamına olumlu etkileri göz ardı edilemeyecek kadar büyük ve
önemlidir.
İnnovasyonlar ile ilgili olarak en çok araştırılan başlıklardan biri kuşkusuz
innovasyonlara adaptasyon veya Türkçe yazına yerleştiği hali ile ‘Yeniliklerin
Kabulü’dür. Yeniliklerin kabulü ve yayılması her zaman büyük bir bilimsel
problem olagelmiştir. Nesiller boyu bilim adamları farklı disiplinler açısından ele
alarak çalıştıkları konuya ait yeni açıklamalar getirmeye çalışmışlardır (Langley
ve diğerleri, 2005). Bunun nedeni, hizmetlerin, ürünlerin ya da fikirlerin sosyal
bir sistemde nasıl yayıldığının anlaşılmasının o sistemin ve sistemi meydana
getiren bireylerin daha yakından tanınması açısından büyük önem taşımasıdır
(Martinez ve diğerleri, 1998).
Ancak her yenilik pazarda aynı hızla yayılmamaktadır. Bazı ürünlerin/
hizmetlerin kabulü çok kısa sürmekte iken, diğerlerinin ki çok daha uzun zaman
alabilmekte hatta bazı ürün ve hizmetler hiçbir zaman kabul
görmeyebilmektedir. Ayrıca, toplumun bazı bireyleri yenilikleri diğerlerine göre
daha kolay ve çabuk kabul ederken, diğerleri çok daha geç adapte
olabilmektedirler. Bu nedenle, yayılma ve adaptasyon sürecinde yaşananlar
oldukça merak uyandırmış ve araştırmacılar tarafından yoğun ilgi görmüştür.
Buna karşılık, yazında somut sonuçlara ulaşıldığını söyleyebilmek pek de
mümkün değildir. Bu durum çalışmamızın orijinallik değerini ve yazına katkısını
arttırmaktadır.
Tarım ekonomisinden endüstriyelleşmeye geçeli epeyce bir müddet
olmuş gelişmiş toplumların, üretim ekonomilerinden hizmet temelli ekonomilere
doğru kayması kaçınılmaz bir seyir izlemiştir. Son 20–30 yıldır başta ABD, Batı
Avrupa, Avustralya ve Japonya olmak üzere gelişmiş ülkelerde tüketiciler
hizmetlere ürünlerden çok daha fazla harcama yapmıştır (Martin ve diğerleri,
3
1999). Dünya daki trendi takiben ülkemizde de benzer doğrultuda bir yönelim
izlenmektedir. Bu eğilimle, hizmet sektörü gerek dünya da gerekse de
ülkemizde gün geçtikçe gelişmektedir. Ekonominin değişen doğası ve
yönetimsel gereksinimler, özellikle son 20 – 25 yıldan bu yana hizmetlerle ilgili
çalışmalara olan ilgiyi, buna bağlı olarak da, yapılan çalışma sayısını
arttırmıştır. Önceleri, pazarlama ana başlığı altında farklı bir disiplin olduğunu
ispat etme çabasına yoğunlaşan hizmet pazarlaması yazınında, sonraki yıllarda
alt alanlara yoğunlaşılmaya başlanmıştır. Hizmet sektörünün küresel bir sektör
olarak artan önemi ve büyüklüğü, gerek akademisyenlerin gerekse de
uygulamacıların ilgisini çekmektedir. Ekonomik büyüme, yüksek gelir düzeyi ve
teknolojik gelişmişlik hizmet sektörünün hızlı büyümesine katkıda bulunmaktadır
(Kandampully, 2002). Günümüz firmaları, sattıkları ürünlerle değil sağladıkları
hizmetlerle rekabet etmektedirler (Grönroos, 2000). Müşteriler açısından
bakıldığında ürünler arasında farklılıklar görülemediğinden hizmetlerin birer
rekabet avantajı olarak ortaya çıkması gün geçtikçe daha da aşikâr bir hale
gelmektedir.
Enformasyon teknolojilerindeki gelişmeler ürünleri yaşam seyirlerini
kısaltmış ve yeni ekonomi ortamında işleri yürütmenin yöntemini değiştirmiştir
(Kandampully, 2002). Günümüzde dünyanın dört bir yanında milyarlarca insan
Internet’e bağlanmaktadır. Internet müşterilere fiziksel ortamdan elde
edilebilecek seviyeden çok daha yüksek bir seviyede self-servis imkânı
sunmaktadır (Hallowell, 2001). Ayrıca, günümüz iş yaşamının doğası da
işletmelerin müşterilerine anında ve uluslararası sınırlar ötesinde hizmet
vermesini gerektirmektedir. Tüm bu sebeplerden dolayı, hizmet işletmeleri
müşterileriyle geleneksel yüz yüze ilişkilerini teknoloji ile birleştirmeli ve
yeniliklerle kendilerini hizmet liderlerine dönüştürme yolunda ilerlemelidirler.
Çalışmamızda ürünler yerine hizmetlere yoğunlaşılmasının başlıca
sebebi hizmetlerin ürünlerden açıkça ayırt edilmesine neden olan farklılıkların,
yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilme süreçlerinde de farklılıklar yaratmasıdır.
Örneğin, hizmetlerin soyut olması onların tüketilmeden önce görülememesi ya
da hissedilememesine neden olur. Bu durum, test edilebilme güçlüğüne yol
açarak tüketicilerinin hizmetin prototipini deneyerek kavramsallaştırabilmesini ya
4
da değerlendirebilmesini (Avlonitis ve Papastathopoulou, 2001) güçleştirmekte
hatta neredeyse imkânsızlaştırmaktadır. Benzer şekilde, hizmetlerin üretimi ve
tüketimi eş zamanlı yürütüldüğünden müşterileri hizmet dağıtım sistemiyle
doğrudan ilişki içine sokmaktadır (Easingwood, 1986). Sıradan bir hizmet alımı
sırasında, müşterilerce algılanan kalite hem hizmet dağıtım sistemi hem de
hizmetin kendisinden etkilenmektedir. Ayrıca, hizmetlerin yapı itibarı ile
heterojen olması da yeni hizmet geliştirme süreci ile ilgilidir. Hizmetlerin
heterojen olması, hizmet deneyiminin hizmet sağlayıcısından hizmet
sağlayıcısına ve zaman içinde farklılık göstermesi anlamındadır. Hizmetlerde
heterojenliğin önüne geçerek standart bir hizmet düzeyi sağlamak hizmet
sağlayıcısının çalışanlarını eğitmesi yoluyla elde edilebilir. Böylece,
müşterilerine bir önceki satın alımları ile aynı hizmeti sunamama riski de
ortadan kaldırılmış olacaktır. Açıklanan farklılıklar nedeniyle, yeni hizmet
geliştirmenin kendisine has karakterini ortaya koymak adına çalışmamızın
odağına, ürün innovasyonları yerine, hizmet innovasyonları konulmuştur.
Çalışmamızda hizmet sektöründeki innovasyonların ülkemizde gördüğü
kabul ele alınarak incelenecektir. Bu bağlamda çalışmaya konu olacak
innovasyonların geliştirildiği sektörü seçmek de son derece kritik önem
taşımaktadır. Sektör seçimi uzun bir yazın ve sektörel araştırma ve konusunda
uzman araştırmacılarla yapılan değerlendirmeler sonunda yapılmıştır. Sektörler
bazında yapılan taramada, yazında hizmet innovasyonlarının kabulüne ilişkin
çalışmaların büyük bir bölümünün internet ve internet uygulamalarının
kullanımının kabulüne ilişkin olduğu görülmüştür (Örn. Lee ve diğerleri, 2005;
Jaruwachirathanakul ve Fink, 2005). Sektörel olarak değerlendirildiğinde ise
finansal hizmetlere yoğunlaştığı görülmektedir (Örn. Laforet ve Li, 2005;
Lievens ve Moenaert, 2000). Finansal hizmetler ile ilgili olarak ülkemize ilişkin
sonuçların ortaya konduğu çalışmalardan söz edebilmek mümkündür (Örn.
Polatoğlu ve Ekin, 2001). Hizmetlerin kabulüne ilişkin diğer çalışmalar ise lojistik
sektörünü (Örn.Chapman ve diğerleri, 2002; 2003), self-servis hizmetleri
(Dabholkar ve Bagozzi, 2001) ve telekomünikasyon sektörünü (Nysveen ve
diğerleri, 2005a ve b; Harris ve diğerleri, 2005; Wang ve diğerleri, 2008; Yang
ve Jolly, 2008) içermektedir.
5
İnnovasyon, uygulama esnasında birlikte çalışılacak örneklemin,
araştırmaya konu olacak yeniliğe aşina olmaması nedeniyle çalışılması güç bir
alandır. Özellikle teknolojik innovasyonların değerlendirilmesine ilişkin
çalışmalar oldukça güç bir uygulama süreci gerektirmektedir. Bu nedenle pek
çok çalışmada araştırmaya konu edilen, ürünler olmaktadır. Yeni ürünlerin
kabulüne ilişkin çoğu çalışma bir ürün örneğinin katılımcıya denetilmesinin
ardından yapılmaktadır. Hizmetlerin gözle görülüp elle tutulamaması bu tür bir
uygulamayı imkansız kılmaktadır. Bu nedenle kabul çalışmalarında kullanılan
bir diğer yöntem, senaryo tekniğidir. Yeni hizmetin olası doğasına ve
kullanımına ilişkin bir veya daha fazla senaryo ile manipüle edilen durumlar
altında tüketicinin vereceği varsayımsal tepkiler ve kararlar anlaşılmaya
çalışılmaktadır (Örn. Dabholkar ve Bagozzi,2001). Ancak bu tür bir yöntem her
ne kadar hizmetleri veya yeni teknolojiyi, en azından, katılımcının zihninde
somutlaştırsa da yinede hizmet deneyimi esnasındaki tepkilere ve kararlara
ilişkin en doğru sonuçları yansıtma konusunda başarılı olamayacaktır
(Vankatesh ve diğerleri, 2003). Bu nedenle, çalışmamız için seçilecek sektörün
birlikte çalışılacak örneklemin aşina olduğu ya da en azından göreceli olarak
daha rahat değerlendirmeler yapabileceği bir innovasyonu yansıtabilmesine
çalışılmıştır.
Bu bağlamda, cep telefonu sahipliğinin %82’leri aştığı, kayıtlı GSM
abonesi sayısının 65 milyon olduğu ülkemizde, araştırma örneklemince
anlaşılması en kolay teknolojik innovasyonların mobil hizmetler olacağına karar
verilmiştir. Telekomünikasyon sektörü ve mobil hizmetler ile ilgili yabancı
çalışmaların konu, kapsam ve nicelik olarak kısıtlı olması, ülkemizde ise henüz
yayınlanmış bir akademik araştırmaya ulaşılamaması, çalışma konusunun
orijinallik değerini ve ilgili yazına katkısını arttırmaktadır.
Mobil hizmet innovasyonlarının kabulüne ilişkin olarak tasarlanan
çalışmanın Türkiye örneğini yansıtacak şekilde bir örneklemle temsil edilmesi
kararlaştırılmış ve çalışma bu kapsamda şekillendirilmiştir. Çalışmanın bundan
sonraki bölümünde probleme, çalışmanın amacına, önemine, varsayımlarına,
kısıtlarına ve planına yer verilecektir.
6
1.1. Problem
İnnovasyonlara ilişkin ilk çalışmalar genel olarak kavramın açıklanması
ve firmalara sağlayacağı yararlar üzerinde durmuştur. İzleyen yıllarda
innovasyon, pazarlama yazınında da yer bulmakta ve genel olarak yapılan
çalışmaların büyük çoğunluğunda işletmelerin rekabetçi piyasalarda ayakta
kalabilmeleri için innovasyona ağırlık vermeleri önerilmektedir.
Kabul çalışmalarının ise kökeni çok daha eskilere dayanmaktadır. 1960’lı
yıllarda çalışılmaya başlanan kavram o günden bu yana farklı innovasyon türleri
için çeşitli modellerin geliştirildiği bir alan olmuştur. Ancak hizmetlere ilişkin
ampirik sonuçların elde edilebilmesi pazarlama yazınındaki ürün egemen bakış
açısından dolayı çok daha sonraları mümkün olabilmiştir. Bu bakımdan önemi
kanıtlanmış bu alanda önerilen modellerden farklı bir bakış açısına sahip hizmet
sektörüne özgü, gelişmekte olan Türk pazarından elde edilmiş verilerin
analiziyle ulaşılacak sonuçlar kuşkusuz hem akademik yazına hem de işletme
uygulamalarına katkıda bulunacaktır.
Daha önce de değinilen hizmetlerin ve innovasyonların doğasından
kaynaklanan araştırma kısıtları, Türkiye örneğine ilişkin sonuçlara ulaşabilmek
ve bu sonuçları Türkiye pazarının özelliklerini ortaya koyabilecek şekilde
yorumlamak, gerek işletmeler gerekse gelecek çalışmalar için vaad ettikleri
açısından konunun orijinalliğinin ve ampirik sonuçlarla desteklenmesinin
önemini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır.
Tez çalışmasının temel araştırma problemi: Bireylerin hizmet
innovasyonlarını kabulleri üzerinde hizmet kaynaklı, işletme kaynaklı, tüketici
kaynaklı ve sosyal faktörlerin nasıl ve ne ölçüde etkili olduğudur. Problemin
tespit edilmesinden sonra detaylı bir yazın taraması yapılmış, konuyu etkileme
potansiyeli yüksek farklı teoriler, kavramlar ve modeller incelenmiştir. Bu
incelemeler ışığında genel araştırma ve uygulama amaçları belirlenmiştir.
7
1.2. Çalışmanın Amacı
Rogers (1976), tüketicinin bir innovasyonu kabulünü (adaptasyonunu),
‘tüketicinin innovasyona ilişkin bilgileri edindiği ilk aşamalardan, tutum
oluşturmaya, oradan da kabul kararı vermeye taşıyan çok aşamalı bir süreç’
olarak tanımlamaktadır. Bu çalışmada, kayıtlı GSM operatörü sayısının 65
milyonu aştığı ülkemizde, tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarını kabul
etmeleri üzerinde etkili faktörleri ortaya çıkarabilmek ana amacı taşınmaktadır.
Bu amaçla yapılan yazın taraması sonucu bir araya getirilen değişkenler
temelde dört başlık altında toplanmıştır. Bunlar hizmetin özelliklerine ilişkin
faktörler, tüketicinin özelliklerine ilişkin faktörler, işletmenin özelliklerine ilişkin
faktörler ve sosyal faktörlerdir. Daha önce teker teker veya birkaç alt değişkeni
bir arada ele alınan bu faktörlerin tümü bir arada ele alınarak bir uygulama
modeli oluşturulmuştur.
Bu çalışmanın amacı doğası gereği teknolojik hizmetler sınıfında olan
mobil hizmetlerin karmaşıklık, denenebilirlik, gözlemlenebilirlik gibi genel
özelliklerinin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonları kabulü üzerinde etkili olup
olmadıklarını ortaya çıkartmaktır. Rogers (1986) innovasyona ilişkin genel
özelliklerin, innovasyonların kabulü ve yayılmasında etkili olduğunu belirtmiştir.
Bu özellikler innovasyonun sağlayacağı göreceli avantajlar, innovasyonunun
potansiyel kullanıcısının yaşam tarzı ile uyumluluğu, innovasyonun karmaşıklığı,
denenebilirliği ve diğer kullanıcılar tarafından kullanırken gözlemlenebilirliğidir.
Bu çalışmada ortaya çıkarılması amaçlanan bir diğer unsur, tüketiciye
has özelliklerin kabul davranışı üzerindeki etkisidir. Bu amaçla tüketicilerin
demografik, duygusal ve kişilik özellikleri ele alınmıştır. İnnovasyonların
kabulüne ilişkin çalışmaların taranmasından sonra yaş, cinsiyet, eğitim ve gelir
seviyeleri demografik faktörler adı altında araştırılmıştır. Tüketicilerin duygusal
durumları söz konu olduğunda ise ilgili yazında eğlenme, haz duyma gibi olumlu
duyguların araştırıldığı ve yeni bir teknolojik innovasyonu kabulde etkili olduğu
görülmüştür (Childers ve diğerleri, 2001; Dabholkar ve Bagozzi, 2002; Bruner
ve Kumar, 2005). Oysa teknolojik innovasyonların kullanımı tüketicilerin
yalnızca olumlu duyguları ile değil, korku, endişe, huzursuzluk gibi olumsuz
8
duygularıyla da özdeşleşebilmektedir. Bu nedenle tek bir duygu veya duygu
demetini ele almak yerine Mehrabian-Russell’ın (1974) duygu paradigması bir
bütün olarak araştırma modeline dahil edilmiştir. Kişilik özellikler ise yine ilgili
yazında kabul davranışı üzerinde etkili faktör olarak belirlenmiş ve çalışmamızın
amacına uygun şekilde derlenmiş bir takım kişilik özelliklerini kapsamaktadır.
Çalışmanın modeline dahil edilen kişilik özellikleri kendini bilme (self-efficacy),
optimizm, yenilikçilik, huzursuzluk ve güvensizliktir.
Sektörel ve işletmeye özgü özellikler ilgili yazında teknolojiye özgü değer
ve diğer kayıtlı kullanıcıların sayısının sektöre özgü birer faktör olarak yeni bir
mobil hizmetin kabulünde önemli olduğu sonucunu desteklemektedir (Wang ve
diğerleri, 2008). İşletmeye ilişkin özellikler ise pazarlama çabaları ve pazarlama
dışı çabalar olarak iki başlık altında toplanmıştır.
Sosyal etkiler, kabul teorisinde etken faktörlerden biridir. Kabul teorisinde
innovasyonların kabulünün ve yayılmasının bir sosyal sistemde gerçekleştiği
kabul edilmektedir (Gatignon ve Robertson, 1985). Her sosyal sisteminde
kendine özgü normları ve değerleri vardır. İnnovasyonun bu değer ve normlarla
uyumluluğu, kabulü ve yayılmasında etkili olmaktadır (Rogers, 1983).
1.3. Çalışmanın Önemi
Pazarlama araştırmaları uzunca bir süredir tüketicilerin bir innovasyonu
kabul etme konusunda verdikleri kararları anlayabilmek üzere yapılmaktadır
(Bearden ve Etzel, 1982; Sheth ve diğerleri, 1999; Grier ve Deshpande, 2001;
Timmor ve Katz-Navon, 2008). Kabul araştırmalarının bu kadar uzun bir süre
boyunca artan bir ilgiyle araştırılmasının elbette önemli nedenleri vardır.
Bunlardan en önemlisi işletmelerin değişen tüketici istek ve ihtiyaçlarını tatmin
edebilmek ve rekabetçi pazar koşullarıyle baş edebilmek için sürekli
innovasyonlar yapmasının gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu
innovasyonların yarattıkları finansal maliyet ve zaman maliyeti çoğu zaman
ürünün kabul edilmemesi ile boşa gitmektedir. Tüketicinin kabulünde etkili
faktörlerin anlaşılabilmesi geleceğe yönelik daha sağlıklı kestirimlerde
bulunabilmeyi verecektir. Kısacası, tüketicilerin bir innovasyonu kabul etmede
9
önemli kabul ettikleri kriterleri belirleyebilmek, kabul edilme olasılığı daha
yüksek innovasyonlar geliştirmeye olanak sağlayacaktır. Bu nedenle halen
üzerine yeni modeller geliştirilen, güncelliğini koruyan bunlara ek olarak da
zengin bir teorik altyapıya sahip olan kabul teorisini konu edinmek çalışmanın
önemlerinden ilki olarak ortaya çıkmaktadır.
Kabul teorisi son yılların işletmecilik ve üretim alanında en gözde
konularından biri olan innovasyonların detaylı bir şekilde irdeleniyor olması bu
konuya ilişkin yeni bulguların da elde edilmesini sağlayacaktır. Ülkemiz genelini
yansıtacak bir örneklemden elde edilecek verilerin analizi ile günümüz
Türkiye’sinin hizmet innovasyonlarına bakışını yansıtması ise çalışmanın bir
diğer önemini vurgulamaktadır. Gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’den elde
edilecek sonuçlar gerek yerli gerekse yabancı yazında sağlayacağı katkı
açısından da önemlidir. Söz konusu katkılar şu şekildedir;
Çalışmayı önemli kılan bir diğer unsur hizmetleri ele alıyor olmasıdır.
Hizmet sektörü, gelişmiş ülkeleri takiben tüm dünya da hizmet temelli
ekonomilere geçiş yaşanması ile ön plana çıkmıştır. Ayrıca, ürün kopyalamanın
bir sektöre dönüştüğü günümüzde hizmetlerin, ürünleri ikamelerinden ayıran en
önemli destekleyici unsur olma özelliği de sürmektedir. Buna karşılık
innovasyon çalışmalarının genelinin ürünleri ele alan çalışmalar olduğu
görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında hizmet sektöründe innovasyona ilişkin
sonuçlara ulaşabilmek de çalışmanın bir diğer önemidir. Her ne kadar yabancı
yazında hizmet innovasyonlarına yönelik ilgi artmış olsa da yerli yazın açısından
çalışmamız katkı olarak değerlendirilebilir.
1990’ların ortalarında piyasaya sürülmelerinden itibaren mobil ürün ve
hizmetlerin dünya genelinde yayılması oldukça hızlı bir süreç izlemiştir. 1997’de
dünyada yalnızca 215 milyon kişi tarafından kullanılan cep telefonları 2003
yılında 1,2 milyon kullanıcıya ulaşmıştır (Bauer ve diğerleri, 2005). Günümüz
Türkiye’sinde kayıtlı cep telefonu kullanıcısı sayısı Telekomünikasyon
Kurumu’nun verilerine göre (Mart 2009) 65 milyona yaklaşmıştır. Bu kadar çok
sayıda tüketiciye ulaşabilen mobil hizmet sağlayıcılarının sundukları her hizmet
innovasyonu tüketiciler tarafından kabul görmemektedir. Kabul gören
10
hizmetlerin ise toplumun genelince kabulü ise birbirinden çok farklı süreler
gerektirebilmektedir. Ayrıca bazı hizmetler toplumun bazı gruplarınca kolayca
kabul edilirken diğerleri tarafından hiçbir zaman kabul görmeye bilmektedir. Bu
bağlamda Türkiye nüfusunun bu kadar büyük bir kesimi tarafından kullanılan
mobil hizmet sağlayıcılarının sundukları mobil hizmet innovasyonlarının kabulü
Türk tüketicisinin teknolojik hizmet innovasyonları konusunda ileriye yönelik
kestirimlerde bulunabilmesini de mümkün kılacaktır.
Son olarak ilgili yazında son yıllarda egemenliği süren teknoloji kabul
modeli (Davis ve diğerleri, 1986) ve türevlerinden farklı bir bakış açısıyla bir
innovasyonun kabulü sürecindeki tüm tarafları bir araya getiren bir model ortaya
koyabilmekte çalışmanın bir diğer önemini oluşturmaktadır. Bu açıdan hizmet,
tüketici ve işletmeye ilişkin faktörleri bir arada ele alan model çalışmanın
kapsam olarak alanını genişletmekte ve çalışmayı ilgili yazındaki benzerlerinden
ayırmaktadır.
1.4. Çalışmanın Kısıtları
Çalışmanın yürütüldüğü süre zarfında, çalışmanın çeşitli aşamalarında
kontrol edilebilen ve edilemeyen birtakım kısıtlarla karşılaşılmıştır. Söz konusu
kısıtlar, ikincil verilerin derlenmesi sırasında karşılaşılanlardan, örneklemin
oluşturulması ve verilerin toplanmasına ve hatta bulguların değerlendirilmesine
kadar yayılan geniş bir yelpazede ele alınabilir.
Çalışma için ikincil verilerin araştırılması sırasında bazı çalışmalara
ulaşmak oldukça güç olmuş. Çalışma konusu ile birebir örtüşen çalışmaların
bulunabilmesi ise çok daha güç olmuştur. Her ne kadar tüketici kabul teorisi
pazarlama yazınında kabul görmüş ve geliştirilmiş pek çok modelle
desteklenmiş bir alan olsa da bazı veri tabanlarına ve uluslararası süreli
yayınlara ulaşmada birtakım sıkıntılar yaşanmıştır.
Çalışmanın uygulama kısmında da birtakım güçlüklerle karşılaşılmış ve
yaşananlar çalışmanın beşinci bölümünde araştırmanın kısıtları başlığı altında
detaylı olarak açıklanmıştır. Kısaca değinmek gerekirse, yerel saha çalışması
11
yapmak doğru bulunmamış ve çalışmanın örnekleminin Türkiye nüfusunun
tümünü temsil edebilmesi açısından tüm bölgelerden toplanması tasarlanmıştır.
Ancak bu durum örneklem çapının, saha çalışmasının süresinin ve elbette
maliyetinin ciddi oranda artmasına neden olmuştur. Veri toplama yöntemi
bölgeleri temsil eden illerdeki SES gruplarına göre sınıflandırılmış
mahallelerdeki hanelerden toplandığından uygulama öncesi dönemdeki
hazırlıkları ve uygulama esnasında sarf edilmesi gereken çabayı oldukça
arttırmıştır. Bir diğer kısıt ise innovasyon çalışmalarının doğasından
kaynaklanmaktadır. Bireyler için kendilerine yeni gelen şeylerden söz etmek her
zaman kolay olmamaktadır. Sözü edilen yenilik somut ürünler yerine hizmetlerle
ilgili olduğunda ise sorulan sorulara ilişkin yanıtları zihinde canlandırmak daha
da zorlaşmaktadır.
1.5. Çalışma Planı
Mobil hizmet innovasyonlarının kabulü ve kabulünü etkileyen faktörlerin
belirlenmesine yönelik çalışmamızda, giriş ve sonuç bölümleri dışında üçü
teorik, biri de uygulamaya yönelik detayları içeren dört bölüm bulunmaktadır.
Çalışmanın giriş bölümü tez konusuna genel girişin yapıldığı, problemin ve
amacın ortaya konduğu bölümdür.
Çalışmanın ilk teorik bölümü olan, ikinci bölümünde bir süredir akademik
camia ve iş dünyası tarafından öneminin anlaşılmasına bağlı olarak tartışılan
innovasyon kavramı açıklanmaktadır. Tanımlanan kavramın özünde hangi
basamaklardan oluştuğu detaylı olarak açıklanmakta ve innovasyon ile ilgili
sınıflandırmalara yer verilmektedir.
Çalışmanın ikinci teorik bölümünü oluşturan üçüncü bölümünde ise
hizmetlere ve hizmet sektöründe innovasyon uygulamalarına yer verilmektedir.
Giriş olarak hizmetlerin, ürünleri hizmetlerden ayıran özelliklerin ve hizmet
pazarlamasının açıklandığı bölümde hizmet sektöründeki innovasyon
uygulamalarına ilişkin yöntem ve örneklere de yer verilmektedir.
12
Çalışmanın son teorik bölümü olan dördüncü bölümde innovasyonların
kabulüne odaklanılmaktadır. Teoriye dayalı genel kabul modellerine yer verilen
bu bölümde çalışmanın uygulama aşamasında kullanılacak modeli oluşturmaya
ilişkin temeller atılmaktadır. Pek çok farklı alandan teori ve modellerin ele
alınarak açıklandığı bölümde konu ile ilgili geniş bir literatür taramasına yer
verilmektedir.
Uygulama bölümünden oluşan beşinci bölümde çalışmanın ampirik
uygulamasına ilişkin detaylara yer verilmektedir. Bu bölümde araştırmanın
modeli oluşturulup, çalışmanın hipotezleri açıklanmaktadır. Ayrıca ilgili modeli
ve hipotezleri test edebilmek için tasarlanan anket formuna ve formda yer alan
ölçeklere de bu başlık altında değinilecektir. Bu bağlamda veri toplanacak
anakütle ve örnekleme ilişkin detaylar yine bu bölümde ele alınmakta ve ön
testler ve uygulama süreci açıklanmaktadır. Verilerin analizinde kullanılan
yöntem ve analiz sonuçlarını yansıtan bulgular ve bulguların yorumlanması da
ayrıca bu bölümde ele alınmaktadır.
Çalışmanın sonuç ve değerlendirmelerinin yer aldığı son bölümde tez
çalışmasının teorik ve ampirik araştırmaları ışığında ortaya çıkan sonuçlara
ilişkin çeşitli değerlendirme ve yorumlara yer verilmektedir. Bu bölümde ayrıca
işletmeler ve gelecek çalışmalar açısından sonuçlar değerlendirilerek öneriler
sunulacaktır.
13
İKİNCİ BÖLÜM
İNNOVASYON
Günümüz global, dinamik ve rekabetçi iş çevresi koşulları, derinleşen
uluslararası rekabet, bölümlenmiş, talepkar pazar ve çok hızlı değişen ve
gelişen teknoloji dolayısıyla innovasyon her geçen gün biraz daha önemli bir
hale gelmektedir. Bu nedenle çalışmamızın bu kısmında günlük iş yaşamının bir
parçası ve işletmelerin önemli bir sürdürülebilir rekabet avantajı haline gelen
innovasyonun tarihçesine, tanımlarına, kavramsal altyapısına, innovasyon
sınıflandırmalarına, innovasyon sürecine ve stratejik innovasyon yönetimine
ilişkin bilgilere yer verilmektedir.
2.1. İnnovasyonun Tarihçesi
Yeni, yenilik ve innovasyon temelde aynı anlamdaymış gibi görünen ve
pazarlama alanında da diğer çalışma alanlarda olduğu gibi sıklıkla birbirinin
yerine kullanılan kelimelerdir. Temeli Latince bir sözcük olan “innovatus”a
dayanan ve özünde yenileşmek anlamı barındıran terim, İngiltere’de
“ı”nnovation” olarak 16.yüzyıldan beri kullanılmaktadır. Bu da, son yıllarda ön
plana çıktığı için yeni bir kavrammış gibi algılanan innovasyonun temelinin çok
daha eskilere dayandırılabileceğini göstermektedir.
Günümüz müşterileri mevcut bir ürün veya hizmetin fonksiyonelliğini,
fiyatını, satın alma zamanını, miktarını, birlikte sunulan hizmetlerini ve yerini
hizmetin kendisi ile birlikte değerlendirerek tatmin olmaktadır (Corso ve
Pellegrini, 2007). Bu da işletmelerin kaynaklarını kullanmada mümkün olan en
üst düzeye çıkabilmesini gerektirmektedir. Bugünün müşterisini yarın elde
tutabilmek ise tüm kaynakların mümkün olan en üst kapasite ile, ortaya çıkacak
yeni ihtiyaçları daha yüksek performans sergileyerek tatmin edebilecek,
yeniliklerin hayata geçirilebilmesi ile yani innovasyonla mümkündür. Bu açıdan
bakıldığında, Ulusoy (2009)’un belirttiği gibi 1300 ile 1800 yılları arasında
Avrupa’nın en büyük iki gücü olan İngiltere ve Hollanda’yı diğer Avrupa
ülkelerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri de satabildikleri ürünleri üretip,
14
ürettikçe öğrenmeleri, öğrendikçe uzmanlaşmaları, uzmanlaştıkça yenilemeleri
kısacası innovasyondur. Dolayısıyla innovasyon kavramının yeni bir kavram
olmadığı ancak günümüz koşullarında öneminin arttığı söylenebilir.
“Yeni bir fikir, yöntem ya da alet” olarak değerlendirildiğinde
innovasyonun insanlık tarihinin ilk başlarından beri var olduğu söylenebilir
(Kuczmarski, 2003). Ateşin bulunması, tekerleğin icadı, Truva atı veya Fatih
Sultan Mehmet’in gemileri karadan yürütmesi (İçel, 2009) bu konu da akla
gelen ilk örneklerdir. Ancak innovasyonun iş ve yönetim alanındaki uygulamaları
ele alındığında ticari boyutu olmayan yenilik veya icatların innovasyon olarak
kabul edilemeyeceği görülmektedir. Böylesi bir bakış açısı ile kahvenin çekirdek
olarak tüketilmesindense toz haline getirilerek satılması, çikolatanın icadı,
postacılık alanındaki gelişmeler, bilgisayar ve kuşkusuz asrın buluşu internet
innovasyona çok daha iyi birer örnek olarak değerlendirilebilir. Ayrıca son
yıllarda adı innovasyon ile birlikte anılan 3M, IKEA, Google, Microsoft,
Facebook, Starbucks ve T-Box gibi markaların ürünleri yine bu başlık altında
değerlendirilebilir.
İnnovasyon çoğu zaman yeni bir şey icat etmemekte yalnızca insanların
neye ihtiyacı olacağını daha önceden fark etmeyi ve adımları ona göre atmayı
gerektirmektedir (Altun, 2007). Altun (2007)’a göre, Türk ekonomi tarihinde ciddi
innovasyon örnekleri bulunmaktadır. Örneğin, dünyanın ilk ‘Arabalı Vapur’ fikri,
Kurukahveci Mehmet Efendi’nin kurukahveyi öğüterek satması, taksilerin
dolmuşa dönüştürülmesi, gırgır süpürgeleri ve benzeri pek çok diğerleri
Türkiye’deki innovasyon uygulamalarının temelini atmıştır. İzleyen yıllarda
globalleşen pazarında etkisiyle ülkemizde de bugün kabul gördüğü anlamı ile
innovasyon faaliyetleri önem kazanmaya ve ilgi görmeye başlamıştır. Artan ilgi
doğrultusunda kavramın daha iyi anlaşılabilmesi ve uygulanabilmesi için pek
çok çaba sarf edilmiştir. Örneğin Tübitak Oslo Kılavuzu’nu Türkçeleştirmiş,
yayımlamış ve tanıtmıştır. Ayrıca konuya ilişkin birçok kitap, makale ve
araştırma yayınlanmıştır. İnnovasyon ayrıca aylık iş dünyası ve ekonomi
dergilerinde ve internet forumlarında geniş yer bulmuştur. Bu durum kavramın
tam olarak açıklanamaması ve başarılı uygulama yöntemlerine ilişkin somut
önerilerde bulunulamamasından kaynaklanmaktadır. Bu tip eksiklikleri gidermek
15
ve innovasyon konusunda tüm kesimlerde farkındalık yaratmak için
gerçekleştireceği faaliyetlerle innovasyona dayalı bir toplum ve ekonominin
oluşumunu sağlamak amacı ile innovasyon derneği kurulmuştur
(www.innovasyondernegi.org). Ayrıca kentsel ve bölgesel innovasyonu
geliştirmek amacıyla konferans, sempozyum, seminerler ve yarışmalar
düzenlenmektedir. Bu konuya ilişkin en önemli girişimlerden biri de Mersin
İnovasyon Stratejisi’dir. Ülkemizdeki tek innovasyon temelli Bölgesel Kalkınma
Stratejisi’nin oluşturulduğu “RIS (Regional Innovation Strategy) – Mersin” projesi
kapsamında Bölgesel İnovasyon Forumlarının dördüncüsü Ocak 2008’de
Mersin Ticaret ve Sanayi Odasında gerçekleştirilmiştir (www.ris-mersin.info).
2.2. Tanımlar ve Kavramsal Çerçeve
Türkçede innovasyon, yenilik, yenileme, icat gibi sözcüklerle
açıklanmaya çalışılmaktadır. Ancak bu kelimelerin hiçbirisi tek başına bu
kelimenin içinde barındırdığı geniş anlamını ifade etmeye yetmemektedir.
Ayrıca, "yenilik" ve "yenileme" gibi kelimeler innovasyonla kast edilen kavramın
dışında çağrışımlara da yol açabilmektedirler. Bu nedenle, innovasyonun, en
azından daha iyi açıklayan bir Türkçe karşılık bulunana kadar, teknik bir terim
olarak kabul edilip, tıpkı "teknoloji" sözcüğü gibi dilimize adapte edilmesinde
yarar vardır (Elçi, 2006). Bu nokta da önemli bir diğer konu ise, kavramın
dilimizde İngilizce aslından tam olarak adapte edilen doğrusu ‘innovasyon’
yerine pek çok kaynakta ‘inovasyon’ olarak yer almasıdır. Türk Dil Kurumu’nun
Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü’nde herhangi bir açıklama henüz yer
almadığı ve kelimenin orijinaline uygun olduğu için çalışmamızda kavram
“innovasyon” olarak anılacaktır.
Daha öncede belirtildiği üzere innovasyon içinde yeni, yenilikçi gibi
anlamları barındıran bir kavramdır. Temel olarak toplumsal, kültürel ve idari
ortamda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması anlamına gelen bir terimdir
(Elçi, 2006). Kavram, temelde daha önce düşünülmemiş yeni fikirleri ticari
olarak uygulamaya koyup rekabet gücünü arttırmayı sağlamak anlamında
kullanılmaktadır. Kuczmarski (2003)’ye göre, innovasyon, “günümüzün ötesini
görerek geleceğin vizyonuna odaklanan bir bakış açısı, zorlayıcı bir tutum, bir
16
akıl seti” dir. OEDC ise innovasyonu, işletme içi uygulamalarda, iş yeri
organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir
ürün, mal veya hizmet olarak tanımlamaktadır. Oslo kılavuzuna göre bir
innovasyon, işletme içi uygulamalarda, işyeri organizasyonunda veya dış
ilişkilerde yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal veya hizmet),
veya süreç, yeni bir pazarlama yöntemi ya da yeni bir organizasyonel yöntemin
gerçekleştirilmesidir. Tablo1 ilk çalışmalardan bugüne innovasyon tanımlarına
yer vermektedir.
İnnovasyon, hızla değişen günümüz rekabet ortamında şirketlerin ayakta
kalabilmek için ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak
değiştirmeleri ve yenilemeleri şeklinde de tanımlanabilir. Esasen bu kavram,
yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliştirmek ve bunu
ticari gelir elde edecek hale getirmek için yürütülen tüm süreçleri kapsar.
Kısacası, innovasyon, Schumpeter’in de belirttiği teknolojik bir kavram olmaktan
çok ekonomik bir kavramdır (Elçi, 2006).
Çok önemli teknolojik buluşların bile pazar ekonomisinde bir büyümeye
ya da karlılığa sebep olmadıkları sürece maddi bir değerleri olmadığı
görülmüştür. Özetle, innovasyonun değer görebilmesi onun pazardaki
gözlemlenebilirliğine bağlıdır.
İnnovasyon, sürekliliği olan bir faaliyettir. Bu nedenle, ortaya atılan,
geliştirilerek işler hale getirilen ve sonuçta firmaya rekabet gücü kazandıracak
şekilde pazarlanan bu fikirlerin ve sonuçlarının tekrar tekrar değerlendirilmesi ve
yeni getiriler için yaygınlaştırılarak kullanılması gerekmektedir. Bu sayede
doğacak yeni fikirler ise yeni innovasyon faaliyetlerini doğurmaktadır.
17
Tablo 1. İnnovasyon Tanımları
Araştırmacı Yılı Tanım
Schmookler 1
1966
Bir işletmenin, kendisi için yeni bir ürün veya hizmet
geliştirmesi ya da yeni bir yöntem veya girdi kullanması
teknik bir değişikliktir. Teknik değişikliği ilk yapan
innovasyonu yapandır ve yaptığı işlem innovasyondur.
Becker ve Whisler 1
1967
Bir fikrin benzer hedefleri olan organizasyonlardan biri
tarafından ilk defa kullanılmasıdır.
Knight 1
1967
İnnovasyon, bir organizasyon ve onun çevresi için yeni
olan bir değişikliğin geliştirilmesidir.
Downs ve Mohr 1976 Organizasyonlardaki farklı uygulamalardır.
Goldhar 1
1980
Fikirlerin ortaya atılmasından ticarileştirmeye kadarki
süreci kapsayan innovasyon, tanımlı kaynak ayırma
karar noktalarıyla bağlantılanan organizasyonel ve
bireysel davranış kalıpları dizisidir.
Freeman 1
1982
Endüstriyel innovasyon yeni bir ürünün pazarlanması
ya da yeni bir sürecin veya ekipmanın ilk defa ticari
kullanımı için yürütülen tasarım, üretim, yönetim ve
ticaret faaliyetlerini kapsar.
Moore&Tushman 1
1982
İnnovasyon pazardaki bir gereksinimin sentezlenmesi
ve bu gereksinime yanıt veren ürünün üretilmesidir.
Drucker 1
1985
İnnovasyon girişimcilerin farklı bir iş veya hizmet ortaya
koymak için değişiklik yapmalarını sağlayan araçtır. Bir
disiplin, öğrenme, uygulama yeteneği olarak gösterilme
özelliğine sahiptir.
Rothwell ve
Gardiner
1
1985
İnnovasyon sadece teknolojik açıdan önemli bir
ilerlemenin ticarileştirilmesi anlamına gelmez, aynı
zamanda teknolojik bilgide küçük değişikliklerin
kullanımını da içerir.
Rickards 1985 İnnovasyon yeni fikirlerin uygulamaya konmasıdır.
Roberts 1987 İnnovasyon = Buluş + Kullanım
Porter
1
1990
Şirketler, innovasyona hem yeni teknolojileri hem de
yeni iş yapış şekillerini kapsayacak şekilde geniş bir
açıdan yaklaşarak rekabet avantajı sağlarlar.
Kaynak: Elçi, Ş. (2006), İnovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı
18
Pazarlama ve yönetim alanlarında yapılan innovasyon çalışmaları
öncelikli olarak yeni ürün başarısı ve pazar zamanı ile ölçülen innovasyon
sürecinin sonuçlarına odaklanmıştır (Ittner ve Larcker, 1997). Ekonomi
araştırmalarında ise araştırma ve geliştirme yatırımları ve innovasyon çabası
gibi innovasyon girdileri üzerinde durulmuştur (Miyagiwa ve Ohno, 1999).
Bunun sebebi ürün innovasyonlarının ancak ortaya çıkabilecek ihtiyaçları göz
önünde bulundurabilecek bir süreç dahilinde belli bir miktar çaba harcanması
sonucu pazara sunulabilmesidir (Marinova, 2004).
2.3. İnnovasyon Türleri
İlk bakışta, önemi ve anlamının son derece açık olduğu düşünülse de,
söz konusu yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi olduğunda, innovasyon ile
kast edilen birbirinden farklı anlamlar içermektedir. Bu durum, innovasyonun
“radikal, artırımsal, gerçekten yeni, taklit, süreksiz, mimari, modüler, gelişen ve
evrimci” gibi terimlerin başına eklenmesi ile birbirinden farklı innovasyon
türlerinin açıklanmaya çalışılmasına neden olmaktadır (Garcia ve Calantone,
2002). Çalışmamızın bu bölümünde innovasyon türleri farklı bakış açılarından
ele alınarak 4 farklı ana grupta sınıflandırılacaktır. Tablo 2’de innovasyon
türlerini toplu halde görülebilmektedir.
2.3.1. İçerik Açısından İnnovasyon Türleri
İçerik açısından innovasyon türleri OECD (1992)’ye göre üç temel şekilde
tanımlanıp yorumlanabilir (Hine ve Ryan, 1999);
1- Ürün/hizmet – temel yenilikler ve eklemeler olarak ortaya çıkabilir.
2- Süreç – hem teknolojik ve hem de teknolojik olmayan
innovasyonlar olarak bilinirler. Teknolojik innovasyonlar
ürün/hizmetleri ve süreçleri şekillendirebilmektedir. Bir innovasyon
ya pazara sunulan bir hizmet olarak ya da böylesi bir hizmetin
üretim sürecinde ortaya çıkar.
3- Teknolojik Olmayan İnnovasyonlar – işletme bünyesinde meydana gelen,
ürün/hizmetlerin ve üretim metotlarına doğrudan etkisi olmayan
19
değişikliklerdir. Teknolojik olmayan innovasyonlar yönetimin uygulamaları
ve süreçleri ile ilişkilidir.
Tablo 2. İnnovasyon Türleri
Sınıfı Türü Örneği
İçerik Açısından
İnnovasyon Türleri
Ürün innovasyonu ABS, Post-it, Walkman,
MP3 çalar
Hizmet innovasyonu İnternet, mobil
bankacılık
Süreç innovasyonu Çevrim içi rezervasyon,
GPS ve JIT kullanımı
Pazarlama innovasyonu Vitra Junior, Coca-Cola
Zero, mağaza kartları
Organizasyonel innovasyon Veri tabanı oluşturulması
Kapsam Açısından
İnnovasyon Türleri
Radikal innovasyonlar Internet
Artırımsal innovasyonları Mobil hizmetler
Firmalar Üzerindeki
Etkileri Açısından
İnnovasyon Türleri
Sürdürülebilir innovasyonlar
Süreksiz innovasyonlar
Diğer
Teknolojik innovasyonlar
Teknolojik olmayan
innovasyonlar
Kaynak: Elçi, Ş. (2006), İnovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı.
Bu sınıflamaya göre, hizmet işletmeleri söz konusu olduğunda sıkça
gözlemlenen innovasyon şekli süreç ve teknolojik olmayan innovasyonlar olarak
ortaya çıkmaktadır. Oslo Kılavuzu’na göre ise innovasyonlar dört başlık altında
20
toplanmaktadır: Ürün İnnovasyonu, Süreç İnovasyonu, Pazarlama İnnovasyonu
ve Organizasyonel İnnovasyonlar. Yazında ise bu dörtlünün ilk elemanı olan
ürün innovasyonları mal ve hizmetlerin tümünü kapsayan bir anlamda
kullanıldığından fiziksel ürünlerle hizmetlerin birbirinden ayrı olarak ele alındığı
beşli sınıflamaların varlığı da söz konusudur. Kimi çalışmalar iş modeli
innovasyonlarını ekleyerek innovasyonu altı türe ayırmaktadır. Çalışmamızda
ise hizmetler fiziksel ürünlerden ayrı olarak ele alındığından ve hizmetlerin
doğası gereği fiziksel ürünlerden farklı olmaları dolayısıyla innovasyon türleri
beş başlık altında incelenecektir: Ürün İnnovasyonları, Hizmet İnnovasyonları,
Süreç İnnovasyonları, Pazarlama İnnovasyonları ve Organizasyonel
İnnovasyonlar.
2.3.1.1. Ürün İnnovasyonları
Oslo Kılavuzu’na göre ürün innovasyonu, mevcut özellikleri veya
öngörülen kullanımlarına göre yeni ya da önemli derecede iyileştirilmiş bir mal
veya hizmetin ortaya konulmasıdır. Ürün innovasyonları ile kast edilen
işletmenin mevcut ürünlerinden oldukça fazla farklılaşan ürünlerdir. MP3
oynatıcıları, dijital kameralar bu konuda birer örnek teşkil edebilir. Ürün
innovasyonunun bir diğer şekli mevcut ürünlerde performans veya diğer ürün
özellikleri açısından yapılan önemli farklılaştırmalardır. Nike’in hava geçiren,
terletmeyen giyecekleri, ABS fren sistemleri de bu konuda birer örnek
oluşturabilmektedir. Ayrıca, innovasyonla özdeşleşen 3M’in Post-it’i, Sony’nin
Walkman’i, DVD oynatıcıları, Playstation’ı, Vestel’in televizyonlarda resim
izlemeye imkan veren DMP teknolojisi ürün innovasyonlarına örnektir (Elçi,
2006). Ancak mevcut bir ürünün kullanım alanında veya kendisinde yapılan
ufak değişiklikler, Oslo Kılavuzu’nda ürün innovasyonu olarak kabul
edilmemektedir.
2.3.1.2. Hizmet İnnovasyonları
Hizmet innovasyonları ise hizmet sektörünün ekonomik büyümedeki
katkısının artması ile ürün innovasyonundan ayrı olarak ele alınmaya başlanmış
bir kavramdır. Hizmetlerin kendilerine has doğaları ürünlerden farklı ele
alınmalarını ve yönetilmelerini gerektirmektedir. Hizmetlerin sağlanma
21
biçimlerinde yapılan önemli iyileştirmeler, mevcut hizmetlere yeni fonksiyonlar
ve özellikler eklenmesi ya da tümüyle yeni hizmetlerin geliştirilmesi Oslo
Kılavuzuna (2006) göre hizmet innovasyonudur. İnternet bankacılığı ve mobil
hizmetler bu konuda birer örnek oluşturmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin internet
üzerinden ilk yemek sipariş sitesi olan “yemeksepeti.com” da bir diğer hizmet
innovasyonu örneğidir (Elçi, 2006).
2.3.1.3. Süreç İnnovasyonları
Yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir üretim veya teslimat
yönteminin gerçekleştirilmesine süreç innovasyonu denilmektedir (Oslo
Kılavuzu, 2006). Süreç innovasyonları, maliyetleri azaltmak, kaliteyi arttırmak
veya ürün/ hizmet innovasyonları üretmek için gerçekleştirilir. Örneğin, yeni
ürün geliştirme faaliyetleri genel olarak bir süreç innovasyonunun sonucu olarak
değerlendirilir (Akamavi, 2005). Ayrıca ulaştırma ve kargo hizmetlerinde GPS
kullanımı veya bir turizm şirketinin kullanmaya başladığı çevrimiçi (online)
rezervasyon işlemleri bu tip innovasyonlara örnek olarak gösterilebilir.
2.3.1.4. Pazarlama İnnovasyonları
Yeni çalışma ve iş yapma yöntemlerinin geliştirilmesi ya da mevcut
yöntemlerinin iyileştirilmesi Oslo Kılavuzuna göre bir pazarlama innovasyonu,
ürün tasarımı veya ambalajlaması, ürün konumlandırması, promosyonu veya
fiyatlandırmasında yapılacak önemli değişiklikleri kapsayan yeni pazarlama
yöntemidir. İşletmelerin sürdürülebilir rekabet avantajları ve dolayısı ile
başarıları bu tip innovasyonların tüm pazarlama karmasına yayılabilmesine
bağlıdır (Corso ve Pelligrini, 2007). İşletmeler bu tip İnnovasyonları, satışları
arttırmak, müşteri ihtiyaçlarını daha iyi belirleyip karşılamak, yeni pazarlar
yaratmak veya mevcut ürünleri yeniden konumlandırmak için kullanmaktadırlar.
Vitra’nın çocuk serisi “Vitra Junior Banyo” mevcut pazardaki ihtiyacı görerek
yeni bir pazar yaratmış olması yönüyle bu tür innovasyonlara örnek olarak
gösterilebilir (Elçi, 2006).
22
2.3.1.5. Organizasyonel İnnovasyonlar
Bir işletmenin ticari faaliyetlerinde, organizasyonunda veya dış
ilişkilerinde yeni bir organizasyonel yöntem uygulamasına organizasyonel
innovasyon adı verilir (Oslo Kılavuzu, 2006). Bir diğer değişle, işletmede daha
önce kullanılmamış ve yönetim tarafından alınan stratejik kararların bir sonucu
olan organizasyonel bir yöntemdir. Çalışmaların yürütülmesi için rutinler ve
usullerin organize edilmesini sağlayan yeni yöntemler gerçekleştirilmesini
kapsamaktadır. Örneğin işletme içinde etkin veri alışverişinin yapılabilmesi ve
müşterilere ilişkin bilgilerin depolanabilmesi için yeni bir veritabanının
oluşturulması bu tip innovasyonlara bir örnektir.
2.3.2. Kapsam Açısından İnnovasyon Türleri
İlgili yazında İnnovasyon kavramsallaştırılırken ve sınıflandırılırken
öncelikle pazara göre ve firmaya göre yeni olma durumu ele alınmıştır (Chandy
ve Tellis, 2000). İnnovasyonun yenilik boyutunu pazar ve firma bazında ilk
olarak ayrıma tabi tutan Johnson ve John (1957) olmasına karşılık, innovasyon
çalışmalarında Booz-Allen ve Hamilton (1982)’un taksonomisi daha geniş kabul
görmüş ve birkaç farklı şekilde kısaltılarak kullanılmıştır (Harmancıoğlu ve
diğerleri, 2009).
Booz-Allen ve Hamilton’ın (1982) çalışmalarında yer verdikleri sınıflama
şu şekildedir;
- Dünya açısından yeni ürünler, üreticiler açısından olduğu kadar
tüketiciler açısından da yeni olarak algılanan ürünlerdir.
- Yeni ürün hatları, üreticiler için yeni olan ürünlerdir.
- Varolan ürün hatlarına yapılan eklemeler, varolan ürünlere
eklenen yeniliklerdir.
- Varolan ürünlerin revizyonu ve geliştirilmesi, daha yüksek
performans göstermesi sağlanan, bu nedenle de eskisinin yerine
pazara sunulan ürünlerdir.
- Yeniden konumlandırmalar, yeni pazarları hedefleyen varolan
ürünlerdir.
23
- Maliyet düşüşleri, aynı performası daha düşük maliyetle gösteren
ürünlerdir.
Lovelock (1991)’ a göre, hizmetlerde yapılan yenilikler, temel keşiflerden,
ufak değişikliklere kadar altı başlık altında sınıflandırılabilmektedir. Temelde
Heany (1983)’nin ürünler için geliştirdiği bir çalışmadan adapte edilen bu
sınıflandırma aşağıdaki gibidir;
- Temel keşifler, pazar tarafından tanınmayan ve denenmemiş
hizmetlerdir. Genel olarak geliştirilmeden böylesi bir hizmete
ihtiyaç duyan bir pazar olduğu bile bilinmemektedir.
- Yeni kurulan işletmeler, hali hazırda var olan ve diğer bir takım
hizmetlerle ihtiyaçları tatmin edilen bir pazara sunulan yeni
hizmetlerdir.
- Var olan pazara sunulan yeni hizmetler, işletmenin hali hazırdaki
müşterilerine sunduğu yeni hizmetlerdir.
- Hizmet hattı genişlemeleri, işletmenin sunduğu hizmetlerin yeni bir
şeklidir.
- Hizmet geliştirmeleri, hali hazırda sunulan bir hizmetin bir takım
özelliklerinde yapılan değişikliklerdir.
- Stil değişiklikleri, var olan hizmetlerde yapılan gözle görülür
farklılaştırmalardır.
Pazar ve firmaya göre yenilik boyutlarını temel alan diğer çalışmalara ise
Chandy ve Tellis (1998), teknolojik kapasiteye dayalı dörtlü bir sınıflama
gerçekleştiren Veyzer (1998), pazar ve teknoloji belirsizliğine dayanan Lynn ve
Akgün (2001) örnek olarak gösterilebilir (Harmancıoğlu ve diğerleri, 2009).
İlgili yazında kapsam açısından innovasyon türleri temelde yukarıda
sıralanan sınıflandırmaları iki temel başlık altında toplayarak açıklamaktadır.
Buna göre, innovasyonlar, radikal innovasyonlar ve artırımsal innovasyonlar
olarak ikiye ayrılmaktadır.
24
2.3.2.1. Radikal İnnovasyon
İnnovasyon şekillerinden ilki sonucu denenmemiş fikir, ürün, hizmet ve
üretim yöntemlerinin denenmesi ile ortaya çıkarılan ve radikal innovasyon
olarak da adlandırılabilecek büyük atılımlardır. Bu tip innovasyonlar pazarın
tüketim kalıplarında değişiklik yapma eğilimindedirler (Wind ve Mahajan, 1997).
Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken innovasyonun icat ile aynı şey
olmadığıdır. İnnovasyon icatların sonuçlarından yararlanabilir, ancak herhangi
bir ekonomik getirisi olmayan icatların innovasyon olarak değerlendirilmesi
mümkün değildir. Bu noktada esas önemli olan, henüz yapılmamış, bilinmeyen
ve en önemlisi ekonomik getirisi olan fikir ve kavramlardır. Bu durum Hoover
elektrikli süpürgeleri örneği ile açıklanabilir. Elektrikli süpürge aslında J. Murray
Spengler adlı bir kişi tarafından icat edilmiştir. Ancak bu önemli buluş mucidinin
adı ile değil Hoover adı ile özdeşleşmiştir. Bunun nedeni elektrikli süpürgenin
mucidi tarafından değil W. H. Hoover tarafından piyasaya sunulmuş olmasıdır
(Elçi, 2006).
Radikal bir ürün innovasyonu, piyasadaki ürünlerden tamamı ile farklı bir
teknoloji kullanan ve kullanıcılarına birim maliyeti başına çok daha yüksek fayda
sağlayan ürünlerdir (Chandy ve Tellis, 1998). Pek çok açıdan radikal
innovasyonlar ürün innovasyonlarının temelini oluşturur ve potansiyel olarak
oldukça karlıdır (Aboulnasr ve diğerleri,2008). Örneğin, yapılan bir araştırma
ilaç sektöründe radikal ürün innovasyonlarının milyar dolarlık getiriler
sağladığını göstermektedir (Sorescu ve diğerleri, 2003). Buna karşılık, radikal
ürün innovasyonlarının her zaman benzer şekilde pozitif sonuçlar doğurduğunu
söylenememektedir.
Radikal innovasyonların pazara şu üç potansiyel etkisi olduğu
söylenebilir (Aboulnasr ve diğerleri, 2008);
1) Pazar genişlemesi
2) Mevcut ürünlerinin satış hacminin ve pazar payının bir ölçüde
yerinin alınması (cannibalization)
3) İstikrarı bozma, dengesizleştirme (destabilization)
25
Radikal innovasyonlar, pazar açısından yüksek potansiyelli bir pazar
genişlemesi anlamına gelmektedir. Bu şüphesiz radikal innovasyonla artımsal
innovasyon arasındaki en çok öne çıkan farktır (Mahajan ve diğerleri, 1990).
Yenilikçi firmalar açısından, radikal innovasyonların mevcut işletmenin
var olan ürünlerinin yerinin alınması ile sonuçlanabilir (Aboulnasr ve diğerleri,
2008). Bu durum işletmenin aynı kategorideki ürünlerinin satışlarının ele
geçirilmesi şeklinde olabileceği gibi mevcut ürünlere bağlanmış yatırımların
kaydırılması şeklinde de ortaya çıkabilir (Nijssen ve diğerleri, 2005). Bu nedenle
yenilikçi işletmelerin bir innovasyonun pazara sunumunun karar aşamasında bu
potansiyeli de göz önünde bulundurması gerekmektedir (Kerin ve diğerleri,
1978).
İlgili kategoride hali hazırda ürünleri olan rakipler açısından bakıldığında
radikal innovasyonların pazarın dengesini bozma konusunda yüksek potansiyel
taşıdığı görülmektedir (Aboulnasr ve diğerleri, 2008). Ürün kategorisinin fayda
aralığını yeniden tanımlayan bir radikal innovasyon, yalnızca var olan rakiplerin
pazar paylarını elde etmekle kalmaz aynı zamanda da mevcut ürünlerin
birbirlerine göre durumlarını da yeniden şekillendirir (Van Heerde ve diğerleri,
2004). Örneğin, “ayırt edici performans üstünlüğü” pozisyonunu elinde tutan bir
ürün bir anda “eski teknolojili” pozisyonuna düşerek, önceden son derece
keskin hatlarla ayrı olduğu ürünlere yakın bir yer alabilir (Aboulnasr ve
diğerleri,2008).
Son yıllarda yapılan çalışmalar, iki çeşit radikal innovasyon olduğunu
göstermektedir (Benner ve Tushman, 2003). Mevcut teknolojide meydana gelen
gelişmeler ve mevcut pazar bölümünde meydana gelen gelişmeler. Bunlardan
ilki teknoloji temelli innovasyonlar olarak adlandırılmaktadır. Teknoloji temelli
innovasyonlar mevcut pazardaki müşteriler için mevcut ürün ve hizmetlere yeni
ve gelişmiş teknolojileri adapte etmekte ve müşteri faydalarını geliştirmektedir.
İkincisi ise, pazar temelli innovasyonlar olarak da adlandırılmaktadır. Pazar
temelli innovasyonlar yeni ve farklı teknolojilerle ilgilenmekte ve genellikle
gelişmekte olan pazarlar için müşteri değerleri yaratmaktadır (Bower ve
Christensen, 1996).
26
2.3.2.2. Artırımsal İnnovasyon
Bir diğer innovasyon şekli ise sürekli yapılan, bir dizi geliştirme ve
iyileştirme faaliyetini içeren çalışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkar ve
artımsal innovasyon olarak da adlandırılabilir. Artımsal innovasyon, teknolojideki
küçük değişiklikleri, basit ürün/hizmet geliştirmelerini ve mevcut ürünleri
minimum düzeyde geliştiren ürün hattı genişlemelerini içermektedir (Zhou ve
diğerleri, 2005). Bu innovasyon şekli araştırma-geliştirme faaliyetlerinin
innovasyon için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermektedir.
Artırımsal innovasyonlar, radikal innovasyonların öncesine göre daha fazla
fayda yaratarak pazarın büyüklüğünü artırma etkisinin tersine, artırımsal
innovasyonların genel olarak etkisi, mevcut pazardaki payların yeniden
dağıtılması şeklinde ortaya çıkmaktadır (Aboulnasr ve diğerleri, 2008).
Günümüzde yeni olan müşterilerin daha yüksek performans sağlayan
yüksek teknolojili ürünler talep etmesinden çok farklı özellik setleri ile yeni
ürünler talep ediyor olmalarıdır (Danneels, 2004). Bu durum, işletmenin bir
yandan yenilikçi yapısını korurken diğer taraftan da sürekli innovasyonda
uzmanlaşmasını gerektirmektedir (Corso ve Pellegrini, 2007). Ancak bu hiç de
kolay olmamakta, radikal innovasyonlarla sürekli innovasyonlar gibi birbirinden
çok farklı süreçler gerektiren faaliyetleri bir arada yürütmeyi gerektirmektedir.
İşletmelerin sürdürülebilir rekabet avantajı, bu iki ihtiyacın dengede yönetilmesi
ve böylece innovasyonun işletmenin pazarlama karmasının tüm elemanlarında
hayata geçirilmesi ile istenen düzeyde sağlanacaktır (Corso ve Pellegrini,
2007).
2.3.3. Firmalar Üzerindeki Etkileri Açısından İnnovasyon Türleri
İnnovasyonlar işletmelerdeki uygulanmalarına ve bu işletmeler üzerinde
yarattıkları etkilere göre iki başlık altında incelenmektedir. Buna göre ilk gruptaki
innovasyonlara sürdürülebilir veya destekleyici innovasyonlar, ikinci gruptakiler
ise süreksiz veya engelleyici innovasyonlar adı ile anılmaktadır (Yılmaz, 2009).
27
2.3.3.1. Sürdürülebilir İnnovasyonlar
Bir sektördeki işletmeler arasındaki rekabeti körükleyen ve değişen çevre
koşullarına ayak uydurabilmek için sürekli innovasyonlar yapmaya yönelten
innovasyon türüdür. Sürdürülebilir innovasyonlar radikal veya artırımsal
innovasyonlar şeklinde gerçekleştirilebilir. Sektördeki işletmelerden birinin
geliştirdiği yeni teknolojinin sektördeki diğer işletmelerce de piyasaya sürülmesi
günümüzde çok da fazla zaman almamaktadır. Bu sık karşılaşılan durum
sektörün sürdürülebilir innovasyonların yapıldığı bir sektör olduğunu
göstermektedir. Bu da işletmeler üzerinde uzun vadede olumlu etkilerin
oluşmasına neden olmaktadır.
2.3.3.2. Süreksiz İnnovasyonlar
Sektördeki işletmeleri, derecesine bağlı olarak, kısa, orta veya uzun
vadede yıkan innovasyonlardır. Bu tip innovasyonlara sektördeki diğer
firmaların kısa zamanda adapte olabilmesi ve cevap verebilmesi oldukça güçtür.
Örneğin fiyat, hizmet kalitesi, güvenlik gibi unsurların önemli birer değişken
olduğu havayolu taşımacılığında THY’nin yeni birinci sınıf uçuş olanaklarını
rakiplerinin yakalayabilmesi kısa vadede oldukça zordur.
2.3.4. Diğer İnnovasyon Türleri
İnnovasyonların temelde teknolojik tabanlı olduğu görüşü her ne kadar
hakimse de, tüm innovasyonların teknolojik temele dayandığının
söylenemeyeceği daha önceki başlıklardan da anlaşılabilmektedir. Bu
bağlamda innovasyonlar teknolojik innovasyonlar ve teknolojik olmayan
(organizasyonel ve sunumsal) innovasyonlar olarak da sınıflandırılabilir.
Teknolojik innovasyon, teknolojik ürün, hizmet ve süreç innovasyonunu
kapsamaktadır. Teknolojik bir ürün/hizmet veya sürecin geliştirilmesinin yanı
sıra, mevcut ürün, hizmet ve süreçlerde önemli teknolojik değişikliklerin
yapılması da bu kapsamda değerlendirilmektedir. Burada ürünün/hizmetin
pazara sunulması ve sürecin üretimde/sunumda kullanılması ile innovasyon
hayata geçmiş olur. Teknolojik ürün/hizmet innovasyonu ile kast edilen
28
tüketiciye yeni veya iyileştirilmiş fayda sağlamak amacıyla performans özellikleri
artırılmış bir ürünün/hizmetin geliştirmesi/ticarileştirilmesidir. Teknolojik süreç
innovasyonu ise, yeni veya önemli ölçüde gelişmiş bir üretim ya da dağıtım
yönteminin uygulanmasıdır.
Araştırma-geliştirme sonuçlarının innovasyona dönüşmesi için kuşkusuz
yaratıcılık ve girişimcilik gereklidir. Girişimcilik olmadan kapsamı ne kadar
gelişmiş bir teknolojik tabana sahip olursa olsun bu faaliyetlerin innovasyona
dönüştürülmesi mümkün değildir. Kısacası, innovasyonun organizasyonel ve
sunumsal öğeler olmaksızın yalnızca teknolojik kaynaklara dayandırılması
ortaya konulacak innovasyonun başarısını gölgeleyecektir. Bu bağlamda,
organizasyonel ve sunumsal innovasyonlar teknolojik olmayan innovasyonlar
olarak değerlendirilebilir.
Organizasyonel innovasyon, daha önce belirtildiği gibi yeni çalışma ve iş
yapma yöntemlerinin geliştirilmesi ve/veya uyarlanarak kullanılması ile bir
firmanın rekabet gücünün yükseltilmesini ifade etmektedir. Sunumsal
innovasyon ise, yeni tasarımların ve pazarlama yöntemlerinin geliştirilmesi
ve/veya uyarlanarak kullanılması ile firmanın rekabet gücünün yükseltilmesidir.
2.4. İnnovasyon Süreci
İnnovasyon bir dizi faaliyetten oluşan bir süreçtir. Süreç fırsatların tespiti,
stratejik seçimler, bilgi edinilmesi, çözüm geliştirilmesi, ticarileştirme ve
öğrenme aşamalarından oluşur (Elçi, 2006). Öğrenme sonrasında elde edilen
deneyimlere bağlı olarak yeni fırsatların tespit edilmesi ile süreç bir döngü
haline gelmektedir. Şekil 1’de innovasyon döngüsüne yer vermektedir.
Fırsatların tespiti, işletme çalışanlarınca geliştirilen fikirlerin, işletmenin
müşterilerinin değişen istek ve ihtiyaçlarının ve işletmenin içinde faaliyet
gösterdiği çevrenin yarattığı fırsatların etkin gözlemlenebilmesi ve farkına
varılabilmesi ile mümkün olur. Ayrıca yapılan araştırmalara ait raporlar veya
yeni kanun ve uygulamalar da fırsat kaynağı olarak değerlendirilebilir (Elçi,
29
2006). Burada en önemli nokta işletmelerin bu tip fırsatları rakiplerinden önce
fark ederek bu yönde stratejiler geliştirebilme yeteneğine sahip olmasıdır.
Şekil 1. İnnovasyon Döngüsü
Kaynak: Elçi, Ş. (2006), İnovasyon,4. Baskı
Stratejik seçimler tespit edilen fırsatların derlenerek değerlendirilmesi ve
işletme açısından en etkin sonuçları verebilecek olanların ayıklanması sürecini
içermektedir. Bu tip bir seçim yapılırken işletmenin kaynakları, müşterilerin istek
ve ihtiyaçları ve seçeneğin sağlayacağı potansiyel avantajlar göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu tip kriterler işletmenin en doğru kararı vererek kısıtlı
kaynaklarını kendisine en büyük rekabet avantajını sağlayacak seçenekte
kullanmasına imkan vermektedir.
Bilgi edinilmesi aşamasında yatırım yapılması kararlaştırılan seçeneğe
ilişkin gerekli bilgiler derlenmektedir. Bu bilgilerin birincil veya ikincil
kaynaklardan araştırılarak bir araya getirilmesi innovasyonun geliştirilmesi
aşamasında kolaylık sağlayacaktır. Bilgi edinilmesi sürecinde yararlanılabilecek
30
birincil kaynaklara konu ile ilgili bilgi ve deneyime sahip yerli veya yabancı
uzmanlar, çalışanlar veya araştırmacılar arasından ulaşılabilir. İkincil kaynaklar
ise konu ile ilgili her türlü sözlü, görsel veya yazılı rapor, bilgi ve belgeden
oluşur. Tüm bu kaynaklardan derlenen gerekli bilgilerin işletme bünyesinde
yazılı olarak kayıt altına alınması ilgili ve sonraki innovasyon geliştirme
çabalarında yol gösterici olacaktır.
Çözümün geliştirilmesi aşaması innovasyonun şekillendirilmesi ve hayata
geçirilmesi aşamasıdır. Bu aşama seçilen fırsat hakkında tüm gerekli bilgilerin
derlenmesinden sonra geçilen uygulama aşamasıdır. Bu aşamada belirli
basamaklar takip edilerek innovasyon geliştirilir ve mümkünse hedef pazarda
test edilir.
Test aşamasının sonrasında geliştirilen innovasyon pazarlama
çabalarıyla desteklenerek piyasaya sürülür. İnnovasyonun pazara sunulduğu bu
aşama ticarileştirme aşamasıdır. Bu aşamada önemli olan pazarlama çabaları
ve müşterilerden gelen geri bildirimlerle innovasyonun etkin bir şekilde
tutundurulması ve dağıtılmasıdır.
Öğrenme aşamasında ise ticarileştirme sürecinden çıkarılan sonuçlar
değerlendirilerek innovasyon geliştirmeye ilişkin dersler çıkartılarak işletmenin
bu konudaki güçlü ve zayıf yönleri belirlenir. Yapılan hatalar giderilmeye, zayıf
yönler ise güçlendirilerek işletmenin innovasyon konusunda iddialı bir konuma
gelmesine çalışılır. Bu süreçte öğrenilenler bir sonraki innovasyonun tüm
aşamalarında kullanılacak deneyimsel bilgi sağladığından innovasyonun ve
işletmenin rekabet avantajının sürekliliği açısından öğrenme aşaması oldukça
önemlidir.
Bir innovasyonun geliştirilmesi ile sonuçlanan bu süreç fikirlerin
genellendiği, seçildiği ve ticarileştirilebilecek ürün ve hizmetlere dönüştürüldüğü
aşamaları içerir. Başarılı innovasyon uygulamalarının resmi bir innovasyon
sürecine sahip işletmelerce geliştirildiği birçok çalışma tarafından belirtilmektedir
(Shostack, 1984; de Bertani, 1991; Cooper ve diğerleri, 1994; Cooper ve
Kleinschimidt, 1995; Griffin, 1997). Ancak hizmetlerin doğası gereği hizmet
31
işletmelerinde resmi innovasyon süreçleriyle pek sık karşılaşılmamakla birlikte
bir sonraki bölümde detaylı olarak açıklanacağı üzere hizmet innovasyonları için
geliştirilmiş resmi süreçlerden söz etmek de mümkündür.
2.5. Stratejik İnnovasyon Yönetimi
Tanımı, kavramsal alt yapısı ve türleri anlaşıldıktan sonra başarılı
innovasyon uygulamaları için gerekli atılımlar yapılabilir. Ancak bu noktada her
işletme için uygulanabilirliği olan başarısı garantiye alınmış bir innovasyon yol
haritasından söz edebilmek mümkün değildir. Buna karşılık tek basamaklı bir
uygulama olmaktan çok bir takım faaliyetler dizisini içeren innovasyon
uygulamalarını stratejik bakış açısıyla yönetebilmek başarıda anahtar rolü
oynayabilir. Strateji, bir amaca ulaşabilmek üzere geliştirilen taktikler bütünüdür.
Bu bakış açısıyla uygulamanın her aşamasında mümkün olan en doğru
taktikleri geliştirenlerin innovasyon konusunda başarılı olabilecekleri
söylenebilir. Goffin ve Pfeiffer (1999) başarılı bir innovasyon yönetimine
ulaşabilmek için işletmelerin beş alanda yüksek performans göstermeleri
gerektiğini savunmaktadır. Bunlar;
- innovasyon stratejisi,
- fikir yönetimi,
- seçim ve portföy yönetimi,
- uygulama yönetimi,
- insan kaynakları yönetimidir.
İnnovasyon sürecinin sorunsuz bir şekilde işlemesi için ana hatları açıkça
belirlenmiş bir innovasyon stratejisinin geliştirilmesi gerekir. Böylesi bir stratejiye
olan gereksinime ilk kez Griffin (1997) dikkat çekmiştir. İnnovasyon stratejisi
özellikle tüm işletmenin çabalarının ortak bir amaç etrafında toplanmasına
yardımcı olur (Oke, 2007). Bu yapılırken işletme içindeki iletişimin etkin bir
şekilde sağlanması ve innovasyonun işletme için anlamının tüm işletme
departman ve çalışanlarınca özümsenmesi gerekmektedir. Kuczmarski ve
diğerleri (1994) innovasyon konusunda başarılı işletmelerde innovasyona olan
işletme bağlılığının daha gözle görülür bir şekilde ifade edildiğini belirtmektedir.
32
Bu durum innovasyona bağlı kurumsal kültürünün reklam sloganlarında bile
altını çizen Vestel, Arçelik gibi ülkemizden örneklerde de gözlemlenebilen bir
durumdur.
Fikir yönetimi, seçim ve portföy yönetimi ve gerçekleştirme yani yeni
ürün/hizmetin geliştirilmesi bir innovasyonun esasen geliştirildiği süreçtir. Bu
süreçte fikir yönetimi müşteri ihtiyaçlarını ortaya çıkaracak fikirlerin harekete
geçirilmesini ifade etmektedir (Oke, 2007). Fikir yönetiminde önemli olan
müşterilerin istek ve ihtiyaçlarına kulak vermek ve tüm çalışanların ilgilendiği
geniş çaplı bilgiler geliştirebilmektir. Seçim ve portföy yönetimi ise genellenen
fikirler arasından en doğru, uygun ve uygulanabilir olanı seçme sürecini ifade
etmektedir. Uygulama aşamasında yeni fikirler yeni ürünlere, hizmetlere ve
süreçlere dönüştürülür. Uygulamada çeşitli sıkıntılar ortaya çıkabilecekken
innovasyon odaklı işletmeler planlamayla uygulamada yaşanabilecek dar
boğazları engelleyebilmektedirler. İnsan kaynakları yönetimi ise adından
anlaşılacağı üzere genel olarak işletmeyi oluşturan insanlarla ve bu insanları
innovasyon geliştirme konusunda yüreklendirecek işletme iklimiyle
ilgilenmektedir. İnsan kaynakları yönetiminin önemi işletmenin insanlardan
oluşması nedeniyle önemlidir. Sonuçta işletmelerin innovasyon konusundaki
başarıları işletme genelinde en alt düzeyden en üst düzeydeki çalışana kadar
herkesin yaratıcılık ve innovasyon uygulamaları konularında istekliliğine
bağlıdır. Bu bağlamda, çalışanları innovasyonlara katkılarından dolayı
ödüllendirmek işletmede bu yönde bir kültürün yerleşmesine neden olacaktır
(Kuczmarski ve diğerleri, 1994; Griffin, 1997).
İlgili yazında kesin sonuç vereceği garanti edilmemekle birlikte
innovasyonda başarı yolunda yapılması gerekenler çeşitli çalışmalarda
sıralanmıştır. Örneğin, Woodside ve Biemans (2005)’a göre, başarılı
işletmelerin uzun vadede başarılarını koruyamamalarının nedeni mevcut
durumlarının etkisiyle innovasyonu göz ardı etmeleridir. Oysa yeni teknolojileri,
rakiplerini ve pazarı yakından takip eden işletmelerin innovasyonda başarılı
olmaları beklenmektedir. Bir diğer önemli nokta işletmelerin birbirleri ile iletişimi
kuvvetli bağımsız iş birimleri oluşturabilmesidir. Böylesi bir yaklaşım radikal
innovasyonlar geliştirebilmek için çalışan birbirinden bağımsız bilgi araştırma,
33
planlama ve geliştirme gruplarının kurulması anlamına gelmektedir. Uzman
gruplarının ayrı ayrı geliştirdiklerinin iyi iletişimle bir araya getirilmesi başarı için
zemin hazırlayacaktır. Ayrıca yapılacak innovasyonları birer örnek olay olarak
ele almak ve proje bazında ilerlemek işletmenin her innovasyon projesinde
kullanmak için bir innovasyon reçetesi geliştirmesinden çok daha akılcı
olacaktır. Son olarak uzun vadeli sonuçların değerlendirilebildiği boylamsal
çalışmalar innovasyon temelli kararların daha etkin olarak verilebilmesinde yol
gösterici olabilmektedir. Boylamsal araştırmalar kesit araştırmalarında olduğu
gibi anlık durumu yansıtmak yerine değişimleri ve gelişimleri izleme olanağı
sağlamaları dolayısıyla (Gegez, 2007) tüketicilerin innovasyona ilişkin
tutumlarını ortaya koymak açısından kesit analizlerinden daha yönlendirici
sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır.
34
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HİZMETLER VE HİZMET SEKTÖRÜNDE İNNOVASYON
Enformasyon teknolojilerindeki gelişmeler ve işletme uygulamalarında bu
gelişmelerden yaygın olarak yararlanılması tüm dünya da işletme
uygulamalarını değiştirmiştir (Chapman ve diğerleri, 2002). Dolayısıyla, hizmet
işletmeleri için de innovasyon özellikle günümüzde oldukça büyük bir önem
taşımaktadır. Hizmet işletmeleri innovasyondan yararlanarak pazar
performanslarını ve verimliliklerini arttırabilmektedirler (Wymbs, 2000). Verimlilik
artışı maliyetlerde, üretkenlikte, hizmet kalitesinde, stok yönetiminde, süreçte,
değer artırımında, fiyatta ve enformasyonda gelişmeler sağlamaktadır. Bu
gelişmeler hizmet sektöründe rekabet avantajı sağlamak için birincil faktörler
haline gelmektedir (Chapman ve diğerleri, 2002). Bu bağlamda, çalışmanın bu
bölümünde hizmetler ve hizmetleri ürünlerden ayıran özellikler ile bu özelliklerin
hizmet innovasyonlarına etkileri ele alınmaktadır. Ayrıca, araştırmaya konu olan
mobil hizmetler ve telekomünikasyon sektörü de bu bölümde incelenmektedir.
Gelişmişliğin sembollerinden biri olan hizmet temelli ekonomilerde
innovasyonun yerine ve çeşitli hizmet innovasyonu uygulamalarına
değinilmektedir.
3.1. Hizmetler
1950’li yılların başında pazarlama akademisyenlerinin temel amacı,
pazarlama disiplinine akademik saygınlık kazandırmak ve pazarlamanın pratikte
uygulanabilirliğini ortaya koymak olmuştur. Druker ve Levitt gibi yazının öncüleri
takasa konu olan objeleri sınıflandırmaya gitmek yerine, takası
gerçekleştirmede kullanılan pazarlama aktivitelerine odaklanmayı
yeğlemişlerdir. Daha sonraki yıllarda, pazarlama çalışmalarında gerek sayısal
anlamda, gerekse de kalite anlamında büyük atılımlar yapılmıştır.
İzleyen yıllarda, Rathmell, Grönroos ve Lovelock gibi alanın öncü
araştırmacılarının katkıları ile hizmet pazarlamasının, ürünlerden bağımsız
olması gerektiği fikrinin kabulü ile pazarlama disiplininde oldukça önemli bir
35
değişim meydana gelmiştir. Bu değişim, hizmetleri ürünlerden ayıran birtakım
kendine has özelliklerin farkına varılması ve ortaya atılması ile hayat bulmuştur.
Hizmetler doğaları gereği soyut, dayanıksız ve heterojendirler. Ayrıca,
üretimlerinin ve tüketimlerinin birbirinden ayrılamamaları ve ürünlerden daha
farklı bir aidiyet kavramına sahip olmaları dolayısıyla da temelde, ürünlerden
belirgin derecede farklı karakteristikler gösterirler (van der Zwan ve Bhamra,
2003).
Tüm bu eşsiz özellikleri dolayısıyla hizmetler ve hizmet pazarlaması
pazarlama disiplini içinde ayrı bir araştırma düzlemi olarak yerini almıştır. Kabul
görmeye başlaması ile birlikte konu ile ilgili olarak yapılan çalışmaların da sayısı
artmıştır. Hizmetlerin kendilerine has özelliklerinden kaynaklanan pazarlama
problemlerini ortadan kaldırabilmeyi sağlamak adına, Payne (1993), Zeithalm ve
Bitner (1996) gibi pek çok araştırmacı tarafından yoğun çaba harcanmıştır. Bu
dönemde yapılan çalışmalar diğer başlıklarla beraber genel olarak hizmet
kalitesi kontrolü, müşteri tatmini, müşteri beklentileri, hizmet iletişimi ve içsel
pazarlama üzerinde durmuştur (van der Zwan ve Bhamra, 2003).
3.1.1. Hizmetleri Ürünlerden Ayıran Özellikler
Pazarlama disiplinin kabul gördüğü ilk yıllardan itibaren pazarlamaya
konu edilen genellikle ürünler olmuştur. Bu durum, pazarlama yazınında ürünler
ile ilgili çalışmaların sayısının ve böylece de kalitesinin gün geçtikçe artmasını
sağlamıştır. Buna göre ürün, fiziksel/somut ürünlere yani mallara ve soyut
ürünlere yani hizmetlere verilen genel addır. Ancak, gelişen ekonomilerin üretim
temelinden hizmet temeline kayması ve hizmet pazarlamasının ayrı bir disiplin
olarak kabul görmesi ile pazarlama literatüründen pek çok yazar ürünler ile
hizmetler arasındaki farkları tartışmaya başlamış ve hizmetlerin kendilerine has
özelliklerini ortaya koyma çabası göstermiştir (Rathmell, 1974; Levitt, 1976;
Shostack, 1977;1984; Zeithaml ve diğerleri, 1985; de Brentani, 1989; Bitner ve
diğerleri, 1990; Lovelock, 1996; Atuahena-Gima, 1996). Böylece, pazarlama
yazınında hizmetler ile ilgili çalışmaların da ilgi görmesine ve sayılarının her
geçen gün artmasına sebep olmuştur. Yapılan çalışmalar hizmetler ile ürünler
36
arasındaki ayırt edici özelliklerin belirlenmesine, açıklanmasına, anlaşılmasına
ve bunlara uygun yeni yaklaşımlar geliştirilmesine yardımcı olmuştur. Bu
farklılıklar, günümüzde pek çok temel pazarlama ve hizmet pazarlaması
kitabında yer bulmakta ve detaylı olarak açıklanmaktadır. Hizmet
pazarlamasının temel taşları haline gelmiş bu ayırt edici özellikler çalışmanın bu
kısmında özetlenmektedir.
3.1.1.1. Soyutluk
Hizmetler temel olarak soyutturlar. Somut ürünler gibi gözle görülemez
ya da dokunularak algılanamazlar, daha çok birer süreçtirler. Bu durum,
hizmetler yalnızca tecrübe edilerek algılanabilmeleri sonucunu doğurur. Bu da,
müşterilerin paralarının karşılığında tam olarak ne aldıklarını anlayamamalarına
ve buna karşılık, hizmet sağlayıcılarının da sundukları hizmetin değerini somut
bir şekilde ispatlayamamalarına neden olur (Martin, 1991). Bu durum ayrıca,
test edilebilme güçlüğü türünden problemler yaratır (Johne ve Storey, 1998). Bir
diğer problem ise, hizmetlerin soyut ve süreç odaklı olmaları nedeniyle somut
ürünlerden ve somut ürün geliştirme süreçlerinden daha kolay değiştirilebilir
olmalarıdır. Bu durum ilk bakışta bir avantajmış gibi görünse de aslında tam
tersidir. Bunun nedeni hizmet personelinin yönetimin bilgisi ya da eğitimi
dâhilinde olmayan çabuklukta ve kolaylıkta hizmet değişiklikleri yapabilmesine
imkân vermesidir. Bu tür değişiklikler, hizmet işletmesinin müşteri ilişkileri
kalitesinde düşüşe neden olabilmektedir. Soyutluktan kaynaklanan bir diğer
güçlük ise, hizmette yapılan yeniliklerin rakiplerce kolayca kopya edilebilmesidir.
Hizmetlerin patent altına alınamaması da, kopyalamayı bir bakıma teşvik
etmektedir.
3.1.1.2. Heterojenlik
Hizmetler için kalite son derece önemli bir değişkendir. Bunun nedeni
hizmetlerin üretildikleri anda ve yerde tüketilmesidir. Hizmetin personel ve
müşteri arasında üretilip tüketildiği göz önüne alındığında hizmet deneyiminin
her defasında farklılık göstermesi de kaçınılmaz olmaktadır. Kısacası, sunulan
hizmetin kalitesi bir hizmet sağlayıcısından diğerine, aynı hizmet sağlayıcısında
çalışan bir elemandan diğerine ya da aynı elemanın bir sunumundan diğerine
37
farklılık gösterme eğilimindedir. Farklılığın derecesi hizmetin standardizasyon
derecesine ve müşteriye hizmet sunarken kullanılan teknolojinin miktarına da
bağlıdır. Bu sebepten dolayı, çok kolay olmasa da, hizmet sağlayıcılarının bu
değişimleri kontrol altında tutmaya çalışarak hizmet sunumunun her zaman
müşterilerin isteği doğrultusunda olmasını garanti altına alması gerekmektedir.
3.1.1.3. Stoklanamama
Hizmetler üretildikleri anda tüketilmektedirler. Bu yüzden de
stoklanmaları mümkün değildir. Bu durum, dikkatli bir planlama, doğru bir arz
zamanlaması ve talep ortamının bir arada oluşturulabilmesini gerektirmektedir.
Hizmetlerin stoklanamaması dolayısıyla, arz ve talep arasında oluşabilecek
dengesizlikler işletmeler açısından çok ciddi problemlerin ortaya çıkmasına
neden olabilmektedir. Talep büyük değişiklikler gösterse de zamanında ve tam
olarak karşılanmalıdır. Aksi bir durum işletmeler açısından büyük kayıplara
neden olabilmektedir.
3.1.1.4. Üretildiği Yerde ve Anda Tüketilebilirlik
Hizmetler doğaları gereği üretildikleri yerde ve anda tüketildiklerinden,
müşterilerin hizmeti alıp ödemesini yapmadan o hizmeti değerlendirmesi
mümkün olmamaktadır. Kısacası, hizmetleri satın alanlar aslında önceden
denemeleri mümkün olmayan bir çeşit riskli deneyimi satın almaktadırlar.
Hizmetin üretilmesi ve tüketilmesi sırasında çoğu zaman müşteriler ve hizmet
sağlayıcıları çoğu zaman o kadar yakın ilişki içindedirler ki, aralarındaki bu ilişki
sıklıkla müşterinin hizmet algısı üzerinde oldukça önemli bir rol oynamakta ve
müşteri değerlendirme yaparken hizmet ile hizmet sağlayıcısını birbirinden
ayıramamaktadır.
Hizmetleri tanımlarken kullanılan soyut, heterojen, çabuk bozulan ya da
üretildiği anda ve yerde tüketilmesi gibi özellikler hizmetleri ürünlerden kesin bir
şekilde ayırmaktadır. Bu yönde yapılan çalışmalar da sağlam kaynaklara
dayandırılmakta ve herhangi bir şüpheye sebep bırakmamaktadır. Hizmetler ve
ürünler arasındaki farklılıkların ürün ve hizmet innovasyonu süreçleri üzerinde
38
de etkili olduğu bir süredir tartışma konusu haline gelmiştir (de Brentani, 1989;
Atuahene-Gima, 1996; Johne ve Storey, 1998).
3.1.2. Hizmet Sınıflandırmaları
Hizmetler çeşitlilik içermektedir. Bu nedenle hizmetlerle ilgili pek çok
sınıflandırmadan söz etmek mümkündür. Ancak kuşkusuz anlaşılmayı
kolaylaştıracak böylesi bir yaklaşımın hizmetler için yapılabilir hale getirilmesi
oldukça güçtür. Bu durum hizmetlerin çok farklı ve geniş yelpazede yer
almasından kaynaklanmaktadır (Öztürk, 2003). Hizmetlerin sınıflandırılmasına
ilişkin çeşitli yaklaşımlardan söz edilebilir. Bunlardan ilki "klasik yaklaşım" dır.
Klasik yaklaşım endüstri temellidir. Birleşmiş Milletler Uluslararası Standart
Endüstriyel Sınıflandırması (ISIC)dır. Buna göre hizmetler 11 temel bölüme
ayrılmaktadır. Bunlar: Toptan ve Perakende Ticaret; Sağlık ve Restoranlar;
Ulaşım, Depolama ve İletişim; Finansal Aracılık; Emlak, Kiralama ve İşletmecilik
Faaliyetleri; Kamu Yönetimi ve Savunma; Zorunlu Sosyal Güvenlik Hizmetleri;
Öğretim; Sağlık ve Sosyal Çalışma; Diğer Toplumsal ve Kişisel Hizmetler; Özel
Ev Hizmetleridir (UN, 1990).
Günümüzde pek çok farklı sınıflandırma kriterinden söz edilebilse de
temelde şu başlıklar altında sınıflandırmalar yapmak mümkündür;
• Hizmetin pazarlanabilirliğine göre sınıflandırma
• Hizmetin kullanıcılarına göre sınıflandırma
• Hizmetin yapısına göre sınıflandırma
• Hizmet işletmesinin müşterisi ile ilişkisinin türüne göre
sınıflandırma
• Diğer sınıflandırmalar
3.1.2.1. Pazarlanabilirliğe Göre Hizmet Sınıflaması
Bu gruptaki hizmetler herhangi bir ticari kazanç beklentisi olmaksızın
verilmektedir. Devletin karşılığında hiçbir ücret beklemeden sunduğu hizmetler
bu grupta yer almaktadır. Oysa özel şirketler, kurumlar veya kişilerce verilen bir
takım hizmetler kazanç beklentisi ile yaratılmakta ve talebe sunulmaktadır.
39
Bazen temelde aynı işlevi taşıyan hizmetlerin bu iki grupta farklı yerlere
konulması mümkün olabilir. Örneğin yetenekli çocuklara ücretsiz resim veya
müzik kursları verilmesi kar amacı güdülmeyen hizmetlerden iken, ticari resim
veya müzik kurslarınca verilen eğitimlerden belirli miktarlarda ders saati ücreti
alınmaktadır. Bu sınıflandırmadaki hizmet grupları politik, ekonomik, sosyolojik
ve teknolojik değişikliklere göre zaman içinde farklı sınıflara geçiş
gösterebilmektedir.
3.1.2.2. Kullanıcılara Göre Hizmet Sınıflaması
Ürün sınıflamalarında da kullanılan bir ayrım olan hizmetin kullanıcısına
göre sınıflandırılması son derece yaygın kullanılan bir sınıflandırmadır. Bu
yönteme göre hizmetler nihai tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını tatmin etmek
amacı ile geliştiriliyorlarsa tüketiciye yönelik hizmetler olarak adlandırılmaktadır.
Bazı hizmetler ise hem tüketicilerin hem de üreticilerin kullanımına sunulabilmek
üzere tasarlanmaktadır. Üçüncü grupta ise yeni bir ürün veya hizmet üretmekte
kullanılan hizmetler yer almaktadır. Bu gruptaki hizmetlere işletmelere yönelik
hizmetler adı verilmektedir. Bu gruptaki hizmetlerde kendi içlerinde iki gruba
ayrılmaktadır. Bunlardan ilki ürünle ilişkili hizmetlerdir. Bu tip hizmetler ürünle
birlikte satın alınan danışmanlık veya satış sonrası destek hizmetleri veya
hizmetin destekleyicisi olarak verilen ürünlerdir. Örneğin, McDonald’s da yemek
servisi ile birlikte verilen oyuncak bu tip hizmetlerdendir. İkincisi ise, herhangi bir
ürünle ilişkisi olmayan hizmetlerdir. Sigortacılık, danışmanlık, hukuki hizmetler
ve güvenlik hizmetleri bu gruba birer örnek oluşturabilir.
3.1.2.3. Hizmetin Yapısına Göre Hizmet Sınıflaması
Hizmetin bireylere veya eşyalara yönelikliği ve dokunulabilirliği bu
sınıflandırmayı yapabilme de iki temel kriter olarak öne çıkmaktadır. Buna göre
dokunulabilir hizmetler insanların kendi bedenlerine yönelik hizmetler (sağlık,
kuaförlük veya yolcu taşımacılığı gibi) ve sahip oldukları nesnelere yönelik
olanlar (veterinerlik, teçhizat bakımı-tamiri veya kuru temizleme gibi) olarak ikiye
ayrılmaktadır. Sonuçları dokunulamayan deneyimler olan hizmetler ise
insanların zihinlerine yönelik hizmetler (eğitim, tiyatro veya müze gibi) ve
40
kişilerin malvarlıklarına veya diğer aktiflerine yönelik olanlar (bankacılık,
muhasebecilik veya sigortacılık gibi) olarak iki grupta ele alınmaktadır.
3.1.2.4. Hizmet İşletmesinin Müşterisi İle İlişkisinin Türüne Göre Hizmet Sınıflaması
Bireysel ve kurumsal hizmetlerin tüketilmesinde uzun dönemli ilişkiler
kurulması ve hizmetin sürekli olarak belli bir kaynaktan sağlanması bu
sınıflamanın temel fikrini oluşturmuştur. Müşterilerin işletmeyle üyelik sistemi
gibi bir ilişkisinin olup olmaması ve hizmetin sürekli veya araklıklarla tüketilmesi
temel sınıflandırma kriterleridir. Hizmetin süreklilik arz ettiği ve taraflar arasında
üyelik ilişkisinin olduğu hizmetler (telefon operatörü aboneliği gibi) ilk grubu
oluştururken, sürekli hizmet alınan ancak herhangi bir üyelik ilişkisinin olmadığı
hizmetler (dinlenilen radyo istasyonları gibi) ikinci gruptadır. Bu tip sınıflamadaki
bir diğer hizmet grubu aylık ulaşım hizmetleri almayı sağlayan kent kartları gibi
hizmetin aralıklarla alındığı üyelik sistemine dayalı hizmetlerdir. Sonuncu hizmet
grubu ise tiyatro, sinema veya restoranlarda verilenler gibi hizmetin aralıklarla
alındığı ve herhangi bir üyelik sistemi gerektirmeyen hizmetleri içermektedir.
3.1.2.5. Diğer Hizmet Sınıflandırmaları
Daha öncede değinildiği gibi hizmetlerin sınıflandırılmasında pek çok
farklı yaklaşımdan söz etmek mümkündür. Judd (1964) hizmetleri 3 grup altında
incelemiştir. Buna göre, hizmetler bir malı kiralamak ile ilgili hizmetler, kişinin
sahip olduğu mallarla ilgili hizmetler ve mallar dışındaki hizmetler olarak
sınıflandırılabilir. Hill (1977) ise hizmetlerin faydalarına göre bir sınıflandırma
yapmıştır. Bu yaklaşım hizmetlerin insanları veya eşyaları etkileyen hizmetler,
geçici ve kalıcı etkiler, tersine çevrilebilen veya çevrilemeyen etkiler, fiziksel
etkiler veya zihinsel etkiler ve bireysel veya kolektif hizmetler şeklinde bir
ayrıma tabi tutulmasını ön görmektedir (Grönroos, 1990).
Chase (1978)’in sınıflandırması ise hizmetin sağlanması sürecinde
müşteri ile ilişkinin yüksek (sağlık hizmetlerinde olduğu gibi) veya düşük (posta
hizmetlerinde olduğu gibi) olmasına göre şekillendirilmektedir. Grönroos (1979)
ise hizmetleri profesyonel hizmetler ve diğer hizmetler olarak ikiye ayırmaktadır.
41
Howells ve Tether (2004) hizmetleri dört grupta sınıflandırmaktadır.
Bunlar, esas olarak mallarla ilgili hizmetler (ulaştırma ve lojistik gibi), bilgi ile ilgili
hizmetler (çağrı merkezleri gibi), bilgi temelli hizmetler ve insanlarla ilgili
hizmetler (sağlık hizmetleri gibi) şeklindedir (Oslo Kılavuzu, 2006).
OECD’nin yaptığı sınıflamaya göre temel hizmet kategorileri ve
ilgilendikleri faaliyet alanları ise aşağıda Tablo 3’te görüldüğü gibidir.
Tablo 3. Hizmetler ve Faaliyet Alanları Hizmetler Faaliyetler
Toptan ve perakende ticaret Malların satışı
Taşımacılık ve depolama Malların dağıtımı
Bilgi-Enformasyon Yazılı, sesli ve görsel bilgilerin toplanıp
çözümlenmesi
Finans ve sigortacılık Risk yönetimini de içeren finansal ticaretin
sağlanması
Emlakçılık, kiralama ve leasing Taşınır malların geçici, taşınmazların ise
geçici ve kalıcı transferi
Profesyonel, bilimsel ve teknik hizmetler Uzmanlık gerektiren bilgi temelli eksperlikler
(avukatlık, muhasebecilik, mühendislik gibi)
Şirket ve girişimlerin yönetilmesi Şirketlerin holdingleri gibi yönetilmesi
İşletme, destek ve atık yönetimi Diğer işletmelerin günlük olarak
desteklenmesi (seyahat acentaları,
personel büroları gibi)
Eğitim Eğitme ve öğretme (okullar ve özel eğitim
merkezleri gibi)
Sağlık ve sosyal yardım Doktorlar, hastaneler, klinikler gibi sağlık ve
sosyal yardımlar
Sanat, eğlence ve rekreasyon Geniş anlamda eğlence faaliyetleri
(müzeler, opera, tiyatro, spor gibi)
Konaklama ve fast-food hizmetleri Konaklama, yiyecek, içecek veya atıştırma
servisi
Toplumsal yönetim Toplumsal programların yönetilmesi
Diğer Kişisel hizmetler, tamirat ve bakım
faaliyetleri, profesyonel kuruluşlar, dini
kurumlar gibi
Kaynak: OECD, Hizmet Ekonomisi Raporu, 2000.
42
3.2. Hizmet Sektörü
Hizmetler her türlü ekonomik faaliyetin yerine getirilmesinde hayati bir
önem taşımaktadır. Sektörün kapsadığı faaliyetler özel sektör, kamu ve kar
amacı gütmeyen farklı gruplardan geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu
hizmetlerden fast-food restoranları, sinema ve benzinlikler hemen veya çok kısa
sürede hizmet sağlamaktadırlar. Finansal danışmanlık, mühendislik, ulaştırma,
yazılım, sağlık, eğitim gibi hizmetler ise daha uzun vadede fayda sağlayabilir.
Taşımacılık, iletişim, finans gibi altyapı hizmetleri herhangi bir işletme için
destek sağlarken, eğitim, sağlık ve eğlence hizmetleri firmalara kaliteli işgücü
sağlanması açısından etkili olmaktadır. Kamu hizmetlerinin kalitesi, firmaların
faaliyette bulunduğu ticari çevrenin etkinliğini etkilerken, profesyonel hizmetler
ise firmaların rekabet gücünü artırıcı etki yaratmaktadır.
Hizmet sektörünün ekonomik büyümedeki rolü gittikçe artan şekilde
kabul edilmektedir. Bu durum hizmetlerle ilgili diğer tüm başlıklar kadar, hizmet
innovasyonlarını da anlaşılması gereken bir konu haline getirerek, ilgi çeken
araştırma alanlarından biri haline getirmiştir (Oslo Kılavuzu, 2006). Çalışmanın
bu kısmında hizmet sektörünün önemine ve sektördeki büyümenin nedenlerine
değinilerek Dünyada ve Türkiye’de hizmet sektörünün geldiği nokta
tartışılacaktır. Ayrıca, hizmet sektöründe innovasyon uygulamalarına ilişkin
detaylar da yine bu alt başlık atında incelenecektir.
3.2.1. Dünya’da ve Türkiye’de Hizmet Sektörü
Hizmet temelli ekonomiler, Grönross (1990) tarafından gayri safi milli
hasılasının yarıdan fazlası hizmet sektöründe üretilen ekonomiler olarak
tanımlanmaktadır. Hizmet sektöründeki büyüme ekonomik performansın
genelinden daha hızlı bir seyir izlemekte ve böylece hizmetlerin genel
ekonomideki payı gün geçtikçe artmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan
ekonomilerdeki bilgi tabanlı hizmet yönlü faaliyetlerdeki gelişmeye bakıldığında
bu artış trendinin artan hızla devam edeceği kestiriminde bulunulabilmektedir.
OECD ülkelerinde, hizmet sektörünün GSMH'ya katkısı her geçen yıl
artmaktadır. Günümüzde OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunda hizmet
43
sektörünün GSMH içindeki payı %70'ler düzeyindedir. Aşağıda Tablo 4’te bazı
seçilmiş ülkeler için hizmet sektörünün GSMH’daki payına ilişkin detaylar yer
almaktadır.
Hizmetler arasında en hızlı gelişen sektörlerin başında finans, sigortacılık
ve emlakçılık ile sosyal ve kişisel hizmetler gibi işletme hizmetleri gelmektedir.
Taşımacılık ve dağıtım sektöründe ise iletişim sektöründe olduğu gibi bir düşüş
yaşanmıştır.
Tablo 4. Seçilmiş Bazı Ülkelerde Hizmetler Sektörünün GSMH İçindeki Payı
Ülkeler Hizmet Sektörünün GSMH İçindeki Payı
ABD 74,2
Avustralya 72,8
Belçika 67,1
Fransa 66,9
İngiltere 61,4
İsviçre 67,5
Japonya 64,4
Kanada 59,5
Kore 51,6
Lüksemburg 76,5
Meksika 62,4
Türkiye 55,7
Yunanistan 52,3
Kaynak: OECD, Hizmet Ekonomisi, Paris 2000.
Hizmet temelli teknolojilerin artan önemi işletmelerde çalışan ve hizmeti
üreten çalışanların da önemini arttırmıştır. Bu durumla ilgili konularda eğitim,
bilgi ve becerisi olan çalışanların istihdamını gerektirmiş bu da dünyanın pek
çok ülkesinde kalifiye çalışan sıkıntısını gündeme getirmiştir (OECD, 2000). Bu
durum mevcut elemanları eğitmek, işletme geneline sürekli eğitim felsefesini
yerleştirebilmek ve eğitimli elemanları çeşitli teşviklerle elde tutabilmek veya
işletmeye çekebilmek gibi farklı yöntemleri beraberinde getirmiştir.
44
Hizmet sektörü Türkiye'de de uzunca bir süredir ekonominin en büyük
sektörü konumundadır. 1963'te Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlüğe
girdiğinde bu pay %46,3 düzeyinde iken, 1987'ye kadar bu pay azalan bir hızla
artmaya devam etmiş ve %57,9'a ulaşmıştır. Bu tarihten sonra ise hizmet
sektörünün ekonomideki payı %57-59 düzeylerinde istikrar kazanmıştır (DPT,
2000). TÜİK Sabit Fiyatlarla Sektörlerin GSYH’ya Katkı Payı 2006-2007
istatistiklerine göre Hizmet Sektörü 2007 yılında % 56,90’lık bir oranla en büyük
paya sahip olmuştur.
TÜİK’in açılan ve kapanan ticaret unvanlarının iktisadi faaliyet kollarına
ve seçilmiş illere göre sayılarına yer verdiği araştırmasında, 2002 sayımına göre
Türkiye’de kurulmuş işyerlerinin toplam % 84,37’si hizmet sektöründe faaliyet
göstermektedir. 2007 yılında kurulan toplam 48.673 şirketin toplam 34.185’i yani
yaklaşık %70’i hizmet sektöründe faaliyet göstermektedir.
Hizmet sektörünün, istihdam açısından değerlendirildiğinde de Türkiye’de
en fazla çalışanın bulunduğu alan olduğu görülmektedir. Bu alanda 2008 yılı
Mart ayı TÜİK rakamlarına göre istihdam edilmiş olan toplam 20.752.000 kişinin
toplam 10.258.000 kişilik kısmı hizmet sektöründe çalışmaktadır. Bu sonuç
Türkiye’de çalışan her iki kişiden birinin (% 49,4) hizmet sektöründe çalışmakta
olduğunu göstermektedir. Hizmet sektöründe çalışan toplam nüfusun yaklaşık
78’i erkek, % 22’si ise kadın çalışanlardır. Bu da Türkiye’de istihdam edilen
toplam kadın çalışanların % 42’sinin, erkek çalışanların ise % 52’sinin hizmet
sektöründe çalıştığını göstermektedir. Kısacası, hizmet sektörü hem istihdam,
hem de ekonomiye katkısı açısından Türkiye ekonomisinde en önemli yere
sahiptir.
3.2.2. Hizmet Sektörünün Önemi ve Sektördeki Büyümenin Sebepleri
Endüstriyelleşmiş toplumlarda yaşam standardının bireylerin sahip
oldukları mallarla belirlendiği, endüstriyelleşmeyi geride bırakmış hizmet temelli
ekonomilerde ise toplumsal yaşam standartları sağlık, eğitim gibi hizmetlerle
ölçülmektedir (Öztürk, 2003). Globalleşmenin etkisi ile dünyanın tek bir pazar
haline gelmesi ürünlerin ve üretim süreçlerinin teknolojinin de etkisiyle kolay ve
45
kısa zamanda kopyalanabilmesi ürünler arasındaki farklılıkları fark
edilemeyecek düzeye getirerek rekabeti arttırmıştır. Günümüzde ürünleri
birbirinden ayırabilmeyi sağlayan en önemli fark birlikte satın alınan
hizmetlerdir. Bu açıdan bakıldığında müşteri hizmetleri, dağıtım hızı, esneklik,
satış sonrası hizmetler gibi hizmetlerin önemi de ortaya çıkmaktadır. İmalat
sektörünün gün geçtikçe hizmet sektörüne bağımlı hale gelmesi bu önemi
arttıran en önemli unsurlardan biridir.
Gelişmiş ülkelerde hizmet sektörünün ekonomiye yön vermeye
başlamasının altında pek çok farklı neden yatmaktadır (Lovelock, 1991). Bu
nedenlerin başında toplumlarda meydana gelen sosyal değişikliklerden söz
etmek mümkündür. Toplumların refah düzeylerinin artması, eğitim düzeyinin ve
çalışan kesimin artması, kadınların işgücüne katılımı ile seyahat, dışarıda
yemek gibi rekreasyonel ve çocuk bakımı, ev temizliği gibi destek hizmetlere
olan talebi de artmıştır.
Devlet uygulamalarında meydana gelen değişiklikler hizmet sektörünün
gelişmesinde öneli bir paya sahiptir. Devletin hizmet işletmelerinin pazara
girişlerindeki düzenlemelerin hafifletilmesi böylece de hizmet işletmelerinin
teşvik edilmesi ABD’de 1970lerde, Avrupa Birliği ülkelerinde ise 90larda
uygulanmaya başlanmış bir politikadır.
Kamu kurumlarının ve kar amacı gütmeyen kuruluşların özelleştirilmesi
İngiltere’nin önderliğindeki gelişmiş ülkelerde yaşanan bir diğer nedendir. Kamu
ve kar amacı gütmeyen kuruluşlara ait işletmelerin özelleştirilmesi yeniden
yapılanma, maliyet kısıtlamaları ve daha pazar odaklı bir hale geçiş sağlayarak
hizmet sektörünün gelişmesine neden olmuştur.
Teknolojide meydana gelen değişiklikler hizmet işletmelerinin müşterileri
ile olan ilişkilerini ve iş süreçlerini yeniden şekillendirmiştir. Ayrıca yeni
hizmetler, hizmet sunumları ve dağıtım ağları yaratarak hizmet sektörünün
gelişmesine katkıda bulunmuştur.
46
Sundukları standart hizmetleri zincirler kurarak genişletebilmeyi finanse
etme yolu olarak ortaya çıkan franchising işletmelerin gelişmiş ülkeler başta
olmak üzere dünyanın dört bir yanında popüler bir hale gelmesi yine bir diğer
neden olarak ortaya çıkmaktadır. Kuaförler, oto tamirhaneleri, oto kiralama
işletmeleri, self-servis restoranlar gibi farklı hizmetler sunan bu işletmelerde
sunulan standart hizmet kalitesi hizmet işletmelerinde sunulan hizmetin
standardının şansa bağlı olmadığını kanıtlamıştır. Son yıllarda sürdürülebilirliğe
olan ilginin artması ve çevreci bilincin gelişmesi ile tüketicilerinin üretim
sürecinde çevreye zararlı ürünlere kıyasla çok daha az olan hizmetleri tercih
etmesi de bir diğer neden olarak ortaya çıkmaktadır.
3.2.3. Telekomünikasyon Sektörü ve Mobil Hizmetler
Dünyada ve Türkiye’de mobil telefon ve cihazların kullanımı piyasaya
sürüldükleri tarihten bu yana çok hızlı bir artış göstermiştir. Bu durum
yaygınlaşan teknolojinin internet kullanımına da imkan vermesiyle daha da farklı
boyuta taşınmış, mobil telefon ve cihazlar tüketicilerin günlük hayatlarının
ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir (Balasubramanian ve diğerleri, 2002). Bu
durum mobil hizmetlerin, sunduğu zaman ve yer kaygısı olmadan, benzersiz
derecede kişiselleştirilmiş bir araçla evrensel bilginin paylaşılmasına olanak
vermesi yönüyle, tüketiciler için olduğu kadar işletmeler için de önemli bir yere
gelmesine neden olmuştur. Bu nedenle, daha başarılı stratejiler geliştirebilmek
için, tüketicilerin mobil hizmetleri kabul ve kullanımlarının altında yatan
nedenleri araştırmak ve anlayabilmek gerekliliği doğmuştur. Çalışmamızın bu
bölümünde dev bir sektör haline gelen telekomünikasyon sektörünün dünya da
ve ülkemizdeki durumuna, mobil hizmetlerle ve m-ticarete ilişkin detaylı bilgilere
yer verilmektedir.
3.2.3.1. Telekomünikasyon Sektörü
Dünyada ilk olarak Suudi Arabistan, İsveç ve Norveç’te kullanılmaya
başlayan cep telefonları, bugün dünya nüfusunun yarısı (3.3 milyar kişi)
tarafından kullanılmaktadır (www.tumgazeteler.com, 2007). 1990’lı yılların
ortalarında mobil telefonların dünyaya yayılması bir anda çok büyük bir artış
göstermiştir. 1997 yılında dünyada 215 milyon kişi tarafından kullanılan cep
47
telefonları 2001 yılında 961 milyon kişiye, 2003 yılında ise 1.16 milyar kişiye
ulaşmıştır (Bauer ve diğerleri, 2005). 2008 yılı itibari ile dünyada 4 milyar kişinin
cep telefonu kullandığı tahmin edilmektedir.
2002 sonuçlarına göre üretim-hizmet-pazarlama anlamında 2 trilyon $’lık
hacmiyle, dünyanın en büyük ve hızlı gelişen sektörü olan telekomünikasyon
hızlı teknolojik gelişmelerin, ürün yelpazesi genişlemelerinin ve yoğun rekabetin
söz konusu olduğu bir sektördür. Bu bağlamda sektörde radikal kurumsal
değişimler gerektiren anlayış ve politika değişikliklerinin sürdürülebilirlik elden
bırakılmadan yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede son yıllarda dünya
telekomünikasyon sektöründe gözlenen değişim üç temel eğilimi yansıtmaktadır
(Telkoder, 2002). Özelleştirme, şirket birleşme ve satın almaları ve artan
rekabetin gerektirdiği ileri teknoloji yatırımları için daha fazla kaynak ihtiyacı bu
eğilimlerin başında gelmektedir.
Hızla ilerleyen teknoloji ev telefonları ile giderilmekte olan klasik iletişim
ihtiyacını yeniden şekillendirmiştir. Böylece, mobil hizmetler ve internet
tüketicilerin günlük hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu da dünya
genelinde sabit telefonlardan mobil telefonlara geçilmesine neden olmuştur.
Üçüncü nesil mobil teknolojilerinde kısa zaman içinde piyasaya sürülmesi ile
telekomünikasyon sektörünün köklü bir değişikliğe uğraması beklenmektedir.
Türkiye, 2008 yılı sonu itibarıyla sahip olduğu 71,5 milyon nüfusuyla
dünyadaki on yedinci, Ortadoğu Bölgesi’ndeki birinci, Avrupa’daki ikinci büyük
ülkedir. Ayrıca, 2008 yılında sahip olduğu 10.436 ABD Doları kişi başına gayri
safi milli hasılası, %1,1 oranında büyüyen ekonomisi, genç nüfusu ve tüm ülkeyi
kapsayan modern şebeke altyapısıyla telekomünikasyon sektörünün gelişimine
elverişli bir pazardır (www.turktelekom.com.tr).
Türkiye telekomünikasyon sektöründe 2007 yılı rakamlarına göre 17,5
milyon kayıtlı abonesi ile Türkiye’deki hanelerin %75’ine hizmet götüren tek
sabit telefon hizmeti sağlayıcısı Türk-telekom ve 3 GSM operatöründen söz
etmek mümkündür. Turkcell, Vodafone ve Avea’nın 2008 yıl sonu itibarıyla
pazar payları sırasıyla %56,1, %25,4, %18,5’dir. Türkiye’de 2008 yılı itibarıyla
48
65,9 milyon kayıtlı GSM operatörü abonesi bulunmaktadır. Mobil iletişim,
Türkiye telekomünikasyon sektörünün en fazla rekabet olan alt sektörüdür
(www.turktelekom.com.tr).
9 Kasım 2008 tarihinde Türkiye’de Mobil Numara Taşınabilirliği (MNP)
uygulaması başlatılmıştır. Ayrıca 28 Kasım 2008 tarihinde 3G (üçüncü nesil)
ihalesi gerçekleşmiş 2009 yılı ortalarından itibaren ise üçüncü nesil mobil
iletişim teknolojileri Türk tüketicilerinin kullanımına sunulmaktadır. Bu
uygulamaların pazardaki rekabeti güçlendirmesi beklenmektedir.
3.2.3.2. Mobil Hizmetler
Yalnızca gençler ve teknoloji düşkünü yenilikçiler tarafından
kullanıldıkları düşülse de teknolojik birtakım özellikler bir kenara bırakıldığında
telekomünikasyonun yani mobil hizmet harcamalarının tüm tüketicilerin elektrik,
su gibi standart bir harcama kalemi haline geldiği söylenebilmektedir (Ferguson
ve Brohaugh, 2008). Mobil hizmetler, cep telefonlarının kullanımının
yaygınlaşması ile tüketicilerin günlük yaşamına girmiş hizmetlerdir. Cep
telefonları, mobil hizmetlerin kullanılmasının temel sebebi olmakla birlikte tek
sebebi değildir. Mobil hizmetler kullanıcılarına sağladıkları interaktivite,
eğlenme, öğrenme ve kişiselleştirme imkanları ile tüketicilerin hayatında
benzersiz bir yer edinmiştir.
Mobil hizmetlerle olan akademik ilgi de her geçen gün artmaktadır. Mobil
hizmetlerle ilgili olarak yapılmış kavramsal çalışmalardan söz etmek
mümkündür (Örn. Balasubramanian ve diğerleri, 2002; Watson ve diğerleri,
2002). Konu ile ilgili ampirik çalışmalar ise genel olarak mobil hizmetlerin
kullanımı (Ancar ve diğerleri, 2003) ve mobil hizmetlerin kabulü (Nysveen ve
diğerleri, 2005a ve b; Harris ve diğerleri, 2005; Wang ve diğerleri, 2008; Yang
ve Jolly, 2008) ile ilgilenmektedir. Mobil hizmetlerin kabulü ve kullanımı ile ilgili
çalışmalar araştırma yöntemi olarak Teknolojik Kabul Modeli (Davis ve diğerleri,
1989) türevlerini kullanmışlardır.
49
Bir mobil hizmet sınıflandırması yaparak 4 mobil hizmeti gruplayan
Nysveen ve diğerleri (2005a) Teknoloji Kabul Modelini temel alarak tüketicilerin
mobil hizmetleri kullanma niyetleri üzerindeki motivasyon kaynaklı etkileri,
tutuma dayalı etkileri, sosyal etkileri ve kaynağa ilişkin etkileri araştırmıştır.
Sonuçlar elde ettikleri doğrudan ve dolaylı etkilere ve çapraz mobil hizmet
karşılaştırmalarına imkan verirken farklı hizmetler kadar yaş ve cinsiyet gibi
demografik etkenlerinde önemli olabileceğini göstermiştir.
Harris ve diğerleri (2005) mobil hizmetleri m-ticaret kapsamı altında ele
almakta ve 20 mobil hizmeti içeren bir sınıflamaya yer vermektedir. Hong Kong
ve İngiltere’de m-ticaret kabulü ve kullanımı karşılaştırması yapan çalışmada
ülkeler arasında mobil hizmetlere karşı tutumlar açısından çok büyük farklılıklar
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Wang ve diğerleri (2008), mobil telekomünikasyon innovasyonlarının
kabulünü araştırmak amacıyla Teknoloji Kabul Modeli’ne mobil hizmetlere özgü
ağ dışsallığı faktörünü eklemiştir. Ağ dışsallığı, algılan faydanın mobil hizmetin
diğer kayıtlı abonelerinin sayısına bağlı olarak artmasını ifade etmektedir.
Çalışmada ağ dışsallığı kapsamında ele alınan bir diğer değişken de teknolojiye
özgü değerdir.
Yang ve Jolly (2008) ise, mobil veri hizmetlerinin kabulünde yaş
gruplarının etkisini araştırmıştır. X kuşağının (27 – 40 yaş arası) ve bebek
patlaması kuşağının (41 – 50 yaş arasının) mobil hizmetleri kabullerine göre
kıyaslandığı araştırmada mobil hizmet olarak SMS ve MMS ele alınmıştır.
Teknoloji Kabul Modeli’ne yaş boyutunun eklenmesiyle geliştirilen modelin
analizi ile X kuşağının mobil hizmetlerin kullanımı konusunda bebek patlaması
kuşağından çok daha az sıkıntı yaşadığı sonucuna varmıştır.
Nysveen ve diğerleri (2005c) mobil hizmetlerin marka ile tüketici
arasındaki ilişkiye etkisini araştırmıştır. Bauer ve diğerleri (2005) ise mobil
hizmetler aracılığıyla pazarlamanın tüketiciler tarafından kabulünü araştırmıştır.
Mobil hizmetlerin kendilerine has doğası gereği mobil pazarlama veya daha sık
kullanılan adıyla SMS-pazarlaması ‘izinli pazarlama’ kavramını akla getirmiştir.
50
İzinli pazarlama, mesaj göndericisinin mesajın alıcısından göndereceği mesaj
için izin almasını gerektirmektedir. Çok sayıda anonim reklamın hedefi haline
gelen tüketicilerin, gelen mesajlara tepkili yaklaşması durumunu yaratmasından
reklam çabasının amacına ulaşabilmesi son derece üstünde durulması gereken
bir konudur.
3.2.3.2.1. Mobil Hizmet Sınıflamaları
Mobil hizmetler kısa düz yazı mesajlardan bas-konuş teknolojilerine
kadar çok farklı hizmetleri kapsamaktadır. Bu durum araştırmacıları mobil
hizmetleri sınıflamaya yöneltmiştir. Bu yöndeki çabalardan biri Harris ve
diğerleri tarafından 2005 yılında yaptıkları çalışmalarında ortaya konmuştur.
Buna göre, araştırmacılar mobil hizmetleri eş zamanlı olup olmamalarına ve haz
için veya fayda sağlamak için kullanılmalarına göre bir ayrıma tabi tutarak
sınıflandırmıştır. Mobil hizmet sağlayıcılarının fonksiyonelliği ve m-ticaret yazını
yönlendirmesi ile seçilen 20 mobil hizmet için yapılan sınıflandırmada hizmetler
içeriklerine göre iletişim, alışveriş, bilgi ve eğlence başlıkları altında
sınıflanmıştır (Tablo 5).
Tablo 5. M-Ticaret Hizmetlerinin Sınıflandırması
Mobil Hizmetler Özellikleri
Sesli mesaj İletişim Eş zamanlı Faydacı/Hazcı
SMS İletişim Eş zamanlı değil Faydacı/Hazcı
MMS İletişim Eş zamanlı değil Faydacı/Hazcı
Videolu arama İletişim Eş zamanlı Faydacı/Hazcı
E-posta İletişim Eş zamanlı değil Faydacı/Hazcı
Bilet alma Alışveriş Eş zamanlı değil Faydacı
Mobil ödeme Alışveriş Eş zamanlı değil Faydacı
Bankacılık hizmetleri Alışveriş Eş zamanlı değil Faydacı
Loto/iddia Alışveriş Eş zamanlı değil Hazcı
Eğlence haberleri Bilgi Eş zamanlı değil Hazcı
Spor haberleri Bilgi Eş zamanlı değil Hazcı
Haber başlıkları Bilgi Eş zamanlı değil Faydacı
Trafik haberleri Bilgi Eş zamanlı değil Faydacı
Hava durumu Bilgi Eş zamanlı değil Faydacı
51
Tablo 5. (Devam) Yerel harita Bilgi Eş zamanlı değil Faydacı
Yerel bilgi Bilgi Eş zamanlı değil Faydacı
Oyun Eğlence Eş zamanlı değil Hazcı
Zil sesi Eğlence Eş zamanlı değil Hazcı
Duvar kağıdı Eğlence Eş zamanlı değil Hazcı
İnternet Eğlence Eş zamanlı Hazcı
Kaynak: Harris ve diğerleri (2005), Adoption and Usage of M-Commerce: A Cross-
cultural Comparison, Journal of Electronic Commerce Research, Vol. 6 No.3, p.215.
Tablo 5’te de görüldüğü gibi iletişim içerikli mobil hizmetlerde fayda
sağlama ve haz sağlama amaçları bir arada kullanılmıştır. Bunun temel sebebi
tüketicinin bu tip mobil hizmetleri hangi tür amaçla kullanacağına kendisinin
karar veriyor olması ve bu kullanım amaçlarının bir seferden diğerine değişiklik
gösterebilmesidir.
Mobil hizmetleri sınıflandırma yönündeki bir diğer çaba Nysveen ve
diğerleri tarafından (2005b) Hoffman ve Novak (1996)’ın çalışmasına
dayandırılarak temsili 4 mobil hizmet için kullanılan sınıflandırmadır (Tablo 6).
Sınıflamanın temeli insanın insanla interaktif ilişkisini bünyesinde barındıran
SMS, chat gibi hizmetlerle, oyunlar veya ödemeler gibi makine ile insanın
interaktif ilişkisini içeren hizmetleri birbirinden ayırmaya dayanmaktadır.
Çalışmada öne çıkan bir diğer sınıflandırma kriteri ise, mobil hizmetlerin
kullanımında amaç odaklılık ve deneyimselliktir. SMS ve ödemeler gibi
hizmetler belli bir amaç doğrultusunda kullanılırken, oyun ve iletişim hizmetleri
deneyim için kullanılır.
52
Tablo 6. Mobil Hizmet Sınıflaması
Hizmetler İnteraktivite Çeşidi Süreç Özellikleri
SMS İnsan – İnsan Amaç odaklı
Görüşme İnsan – İnsan Deneyimsel
Ödeme Makine – İnsan Amaç odaklı
Oyun Makine – İnsan Deneyimsel
Kaynak: Nysveen ve diğerleri (2005a), “Intentions to Use Mobile Services: Ancedents
and Cross-Service Comparisons”, Journal of the Academy of Marketing Science,
Vol.33/3 p. 334.
Mobil hizmetlerdeki bu tip farklılıklar tüketicilerin mobil hizmetleri
kullanma sebepleri üzerinde etkili olduğundan mobil hizmetlerin kabulünün ve
kullanımının anlaşılmasında son derece önemlidir.
3.2.3.3. Mobil Ticaret (M-Ticaret)
Günümüzde mobil internet erişimi tüketicilerin web üzerinden bilgi
taramasına, bankacılık, ödeme, oyunlar, e-posta, chat ve GPS (küresel konum
belirleme hizmeti) gibi hizmetleri kullanmasına imkan vermektedir. Bu
hizmetlerin tümüne birden m-ticaret adı verilmektedir. Daha dar bir bakış
açısından ise m- ticaret, mobil iletişim ağı aracılığı ile gerçekleştirilen ve parasal
değeri olan her türlü değiş tokuş işlemidir. Sadeh (2002) ise m-ticareti insanların
internet erişimi sağlayan mobil ürünlerle sağladıkları hizmetler ve gelişmekte
olan uygulamalar seti olarak tanımlamaktadır (Okazaki, 2005).
Balasubramanian ve diğerleri (2002) mobil ve kablosuz araçların kamu ve özel
ağlar aracılığı ile iletişim kurmak ve alışveriş için kullanımına m-ticaret adını
vermektedir.
İnternet ulaşımlı mobil ürünler dünyada çok yüksek hızla yayılmıştır. Bu
tip hizmetler tüketiciye istediği yerde ve zamanda iletişim kurma ve bilgi akışı
sağlama imkanı vermektedir (Yang ve Jolly, 2008). Kullanım alanının genişliği,
iletişim sağlıyor olması ve son derece kişisel olması yönleri ile m-ticaret
pazarlama ve ticaret açısından yepyeni ve gelişmekte olan bir mecra
oluşturmaktadır (Bruner ve Kumar, 2005).
53
Buna karşılık m-ticaretin gelişimi oldukça yavaş bir seyir izlemektedir
(Mylonakis, 2004). Ayrıca Jarvepenaa ve diğerleri (2003)’ne göre sunduğu
hizmetler ve kullanımı yetersizliği ile karşılaştırıldığında pahalıdır. Bununla
beraber ilgili yazında m-ticaret henüz e-ticaret kadar çok araştırmaya konu
olmamıştır. Okazaki (2005), m- ticareti ele alan ampirik çalışmaların sayısındaki
kısıtlılığı m-ticaretin tanımlar terimler ve teoriler açısından belli standartlara
sahip olmaması ile açıklamaya çalışmıştır.
M-ticaret ile ilgili araştırmalar arasında en çok göze çarpanlar ise mobil
hizmetlerin kabulüne ilişkin çalışmalardır. Bu durum m-ticaretin başarısının
tüketicilerin kabule bağlı olmasıdır (Bruner ve Kumar, 2005). Bu çalışmaların
ardından kısa mesaj servisinin (SMS) reklam ve pazarlama aracı olarak
kabulüne ilişkin çalışmaların varlığı dikkat çekmektedir. Tablo 7’de m-ticaret için
Ozaki (2005) tarafından düzenlenmiş araştırma başlıklarına ve araştırılması
gereken konu başlıklarına yer verilmiştir.
Tablo 7’den da anlaşılabileceği gibi m-ticaret ve e- ticaret kıyaslaması
yapan araştırmaların yapılması gerekmektedir. Bunun nedeni m-ticaret ile e-
ticaretin birbirinin ikamesi olup olmadığının anlaşılabilmesi veya m-ticaretin e-
ticaretin yerini alıp alamayacağı yolundaki soruların aydınlatılabilmesidir. M-
ticaret kişiselliği yüksek cep telefonu gibi mobil ürünler aracılığı ile
gerçekleştirilebildiğinden ağızdan ağıza iletişimden yüksek oranda etkilenmesi
beklenmektedir. Bu yöndeki çalışmalar da bu beklentilerin gerçekçi olup
olmadığının anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. Son olarak m-ticaret
için araştırma yöntemlerinin gerekliliği tartışmaya açılmış ve geleneksel
yöntemler yerine yeni yöntemler önerilmesinin gerektiği savunulmaktadır.
54
Tablo 7. M-ticaret Araştırmaları
Konu başlığı Durum
Mobil internet kabulü Açık
Reklam ve pazarlama aracı olarak SMS Açık
Mobil bankacılık/ödeme/finans İncelenmiş
m-ticarette güvenlik İncelenmiş
Lokasyon tabanlı hizmetler İncelenmiş
Çapraz kültürel m-ticaret çalışmaları Kısıtlı
Mobil internet kabulünde yönetimsel perspektif Kısıtlı
Mobil oyunlar Kısıtlı
Çekme stratejisi olarak reklam ve pazarlamada kullanımı Kısıtlı
m-ticaret e-ticaret karşılaştırması İnceleme yok
Mobil tabanlı ağızdan ağıza iletişim İnceleme yok
m-ticarette araştırma metodolojisi İnceleme yok
Kaynak: Ozaki, S. (2005), New Perspectives on M-Commerce Research, Journal of
Electronic Commerce Research, Vol.6 No.3, s.162.
Son yıllarda yürütülen çalışmalar tüketicilerin m-ticarete olan ilgisinin
arttığını gösterir yöndedir. Harris ve diğerleri (2005)’ne göre batı Avrupa’da
yapılan bir çalışmada tüketicilerin m-ticaret hizmetleri ve mobil ödeme yapma
oranlarının 2001 yılı rakamı olan %21’den 2003 yılında %39’a yükseldiği
görülmektedir. Ayrıca, İngiltere’de mobil hizmetlerin ek değeri %29 oranında
artmıştır. Bu ilginin dünyadaki tüm ülkelerde farklı hızla arttığı söylenebilir.
Zaten, Dholikia ve diğerleri (2004)’ne göre mobil teknolojilerine kabulü ve
yayılması evrensel bir davranış kalıbı izlememektedir (Harris ve diğerleri, 2005).
3.3. Hizmet İnnovasyonları ve Hizmet Sektörü Uygulamaları
Hizmet işletmelerine yönelik stratejik pazarlama planlarına gereksinim
arttıkça, alana olan ilgi de artmıştır. Bu durum, hizmet innovasyonları geliştirme
ya da Türkçe yazında kabul gördüğü adı ‘Yeni Hizmet Geliştirme’ süreci ile ilgili
çalışmaların sayısında ve buna bağlı olarak ilgili yazının gelişmesinde önemli bir
rol oynamıştır. Bu noktadan hareketle yeni hizmet geliştirme ile ilgili detaylı
55
açıklamalara yer vermeye geçmeden önce, konuya giriş hizmetlerin
tanımlanması ile yapılabilir.
Hizmet, Kotler (1997)’a göre bir tarafın diğerine sunduğu doğası gereği
soyut olan, somut herhangi bir sahiplik yaratmayan ve üretimi fiziksel bir ürüne
bağlı olan ya da olmayan eylem, faaliyet ve faydadır. Yeni hizmet ise,
tanımlanması göründüğü kadar kolay olmayan bir terimdir. “Yeni” kelimesi
pazarlama jargonunda çok kullanılan bir kelime olmasına karşılık, bir kelime ile
okuyucunun ya da yazarın aklındaki anlamı yansıtmasının pek de mümkün
olmadığı bir terimdir. Kimine göre hali hazırdaki hizmete eklenen faydalarla
oluşturulan yeni bir hizmet yeni olarak kabul edilmezken kimisi için yepyeni bir
hizmettir. Kimileri ise yalnızca, daha önce hiçbir şekilde sunulmamış ve pazarı
doyurulmamış hatta böyle bir pazarın olduğunun bile farkına varılmamış, radikal
hizmetleri yeni hizmetler olarak değerlendirmektedir.
Yeni ürünlere ilişkin olarak geliştirilmiş bu yönde sınıflamaların literatürde
hizmetler için de kullanımı yaygın olarak gözlemlenmektedir. Bu yöndeki
sınıflamalardan önemli birisi de, Heany (1983) tarafından ürünler için geliştirilen
temel keşiflerden basit değişikliklere kadar uzanan altı kategoriyi içeren
sınıflamadır. Tüm bu açıklamalardan sonra, yeni hizmet geliştirme ise, tedarikçi
açısından yeni hizmetlerin geliştirilmesi süreci (Johne ve Storey, 1998) şeklinde
tanımlanabilir. Çalışmanın bu bölümünde yeni hizmet geliştirme kavramının
detaylı olarak açıklanmasına yönelik çeşitli başlıklara yer verilmektedir.
3.3.1. Hizmet İnnovasyonu (Yeni Hizmet) Geliştirme Süreci
1980’li yıllarda yeni ürün geliştirme ile ilgili makalelerin küçük bir
bölümünün hizmetler ile ilgili konuları ele almaları ile hizmet innovasyonu ve
geliştirilmesi literatürünü oluşturmaya ait ilk adımlar atılmaya başlanmıştır. Her
ne kadar, bu makalelerden yalnızca birisi işletme içinde bir hizmet innovasyonu
geliştirilmesi konusunu ele almış (Shostack, 1977) olsa da yeni hizmetlerin
ürünlerden daha farklı bir yaklaşımla ele alınmasının gerekliliğine dikkat çeken
bu çabalar bazı araştırmacıların hizmet innovasyonu konusu ile daha yakından
ilgilenmesine sebep olmuştur (de Brentani, 1991).
56
Seksenli yılların başları genel olarak yeni hizmet dizaynı (Shostack,
1982; 1984), gibi bir tek yeni hizmet geliştirme problemini çözmeyi amaçlamış
kavramsal çalışmaların yapıldığı yıllar olmuştur. Seksenli yılların ikinci yarısında
yapılan çalışmalar ise, çok daha dar, ilgili birkaç konuyu bir arada ele alan ve
anlamlı sonuçlara ulaşabilmek için ampirik araştırmalara yer veren bir bakış
açısına sahiptir. Bu dönemde yapılan çalışmalara örnek olarak Bowers
(1986)’ın yeni hizmet geliştirme organizasyonu, yapısını ve sürecini incelediği
çalışması, Reidenbach ve Moak (1986)’ın yeni hizmet geliştirme uygulamaları
ile performans arasındaki ilişkiyi ele aldığı çalışması ve Easingwood (1986)’un
yeni hizmet geliştirmenin stratejik rolü ve süreci ile ilgili çalışması verilebilir.
Kısacası, yeni hizmet geliştirme, yakın zamana kadar pazarlama
literatüründe hak ettiği ilgiyi görememiş ve bu nedenle de olması gerektiği kadar
gelişememiş bir çalışma düzlemi olduğu söylenebilir. İlk olarak yetmişli yılların
başında Rathmel (1974) yeni hizmetlerin biçimsel bir süreç sonucu geliştirilmek
yerine kendiliğinden meydana geldiği görüşünü ortaya koymuştu. Rathmel’in bu
görüşü Levitt’in 1981 yılında yaptığı çalışmasında dile getirdiği yaygın görüşle
örtüşmektedir. Levitt (1981)’e göre yeni hizmetler sağlayıcısının içine doğarak,
özel yeteneklerine ve varsayımlara dayanarak, en önemlisi birazda şansın
yardımı ile geliştirilirler. Bu nedenle biçimsel bir süreç izlenerek
oluşturulmadıkları düşünülmüştür. Doksanlı yılların başında Grönroos (1990),
pek çok durumda Rathmel’in görüşünün ‘maalesef’ geçerli olduğunu belirtmiştir.
Oysa yeni ürün geliştirme, modellerde gösterildiği gibi çok daha ayakları yere
basan bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Hizmetlere karşı izlenen bu
önyargılı yaklaşım, Moore (2000)’un savunduğu yeni ürün geliştirme sürecinin
işletmelerin stratejik planları ile de sıkı sıkıya bağlı olduğu görüşü ile de taban
tabana zıttır. Her ne kadar yeni hizmet geliştirme sürecinin, hizmetlerin
kendilerine has özelliklerinden dolayı biçimsel bir yapıya sahip olmadığı
düşünülse de, uygulama süreci için bir takım normatif süreçler geliştirilmiştir.
Johne ve Storey (1998)’e göre ürünlerle kıyaslandığında hizmetlerin
belirgin özellikleri yeni hizmet geliştirmeyi çok daha karmaşık bir hale getirmiştir.
Bu görüşe dayanılarak yeni bir hizmet tasarlanırken ve geliştirilirken, geleneksel
görüşün aksine formal bir sürecin gerekliliğini savunulabilir. Böylesi bir süreç
57
öncelikle, hizmet kavramının yeniden tanımlanmasını, onu eşsiz kılacak
faaliyetlerin test edilmesini ve hayata geçirilmesini sağlamak için gerekli faaliyet
elemanlarının belirlenmesini içermelidir. Bu da göstermektedir ki müşteriler ve
personel yeni hizmet geliştirmede rol oynamaktadır (de Brentani, 1993). Böylesi
bir yaklaşım süreçte müşterilerin ve kilit personelin rollerinin de belirlenmesini
gerektirmektedir (Akamavi, 2005).
Yeni hizmet geliştirme sürecine ilişkin modeller elbette ki sıfırdan
geliştirilmemiş, ayağı yere basan modellerin ortaya konması, öncül çalışmaların
yapılması ve bu çalışmalardan esinlenerek, bunların yeniden ele alınıp,
değerlendirilip geliştirilmesi ile mümkün olmuştur. Aşağıdaki tabloda çeşitli
araştırmacılarca ortaya konmuş öncü yeni hizmet geliştirme süreçlerini bir arada
incelenerek verilmektedir (Tablo 8).
Tablo 8. Yeni Hizmet Geliştirme Modelleri Karşılaştırması
Donelly, Berry ve Thompson (1985)
Johnson, Scheuing ve Gaida (1986)
Bowers (1986)
Stratejik ipuçları Strateji formülasyonu İşletme stratejisi
geliştirilmesi
Açıklama Fikir genellenmesi Fikir genellenmesi
Tarama Kavram geliştirme ve
değerlendirme
Açıklayıcı analiz Analiz İşletme analizi
Geliştirme ve test etme Hizmet dizaynı ve süreç
geliştirme
Hizmet geliştirme ve
değerlendirme
Test etme Pazar testi
Tanıtım Tanıtım Ticarileştirme
Kaynak: Johne, A. ve C. Storey, “New service development: a review of literature and annotated bibliography.” European Journal of Marketing, 32, 184-251.
58
Tablo 8’da da görüldüğü gibi Donelly ve diğerleri (1985) ile Johnson ve
diğerleri (1986) altı aşamalı birer süreç önerirken, Bowers 1986 yılında yaptığı
çalışmasında hizmet stratejisini de içeren yedi aşamalı yeni hizmet geliştirme
süreci ortaya koymuştur. Scheuing ve Johnson (1989) bu modelleri bir adım
öteye götürerek yeni hizmet geliştirme süreci için 15 basamaktan oluşan
normatif bir model geliştirmiştir. Tablo 9’da Scheuing ve Johnson (1989)’ın
normatif yeni hizmet geliştirme süreci modeline yer verilmektedir.
Tablo 9. Scheuing ve Johnson (1989)’un Normatif Yeni Hizmet Geliştirme
Süreci Pazarlama amaçları 1. Yeni hizmet amaç ve
stratejilerinin formülasyonu
Çevresel analiz
İçsel kaynaklar 2. Fikir genelleme Dışsal kaynaklar
3. Fikir tarama
Müşteriyle ilişkideki personel 4. Kavram geliştirme Muhtemel müşteriler
5. Kavram testi
Bütçe geliştirilmesi 6. İş analizi Pazar
7. Proje yetkilendirilmesi
Faaliyet personeli 8. Hizmet dizaynı ve testi Kullanıcılar
Faaliyet personeli 9. süreç ve sistem dizaynı ve testi
10. Pazarlama ve program
dizaynı ve testi
Kullanıcılar
11. Personel eğitimi
59
Tablo 9. (Devam)
Tüm personel 12. Hizmet testi ve pilot çalışma Kullanıcılar
13. Test pazarlama Kullanıcılar
14. Sunum
15. Sunum sonrası çalışmalar
Scheuing ve Johnson (1989) tarafından geliştirilen bu detaylı model daha
önceleri yeni endüstriyel ürünlerin geliştirilmesi ile ilgili çalışmalarla benzerlikler
içermektedir (Akamavi, 2005). Bu normatif modele göre, potansiyel yeni bir
hizmet pazara sunulmadan önce birkaç aşamadan geçmelidir. Sürecin dizaynı
hizmetin sunumu için gereken görevlerin dizaynına dayanmaktadır.
Tablo 8 ve 9’da yer verilen yeni hizmet geliştirme süreci modelleri ve bu
çalışmada yer verilmeyen diğer pek çok model geniş ölçüde Booz ve diğerleri
tarafından 1982 yılında geliştirilen yedi aşamalı yeni ürün geliştirme modeline
dayanmaktadır. Araştırmacılar tarafından Booz ve diğerlerinin modelinde kimi
zaman köklü kimi zamanda küçük çaplı değişiklikler yaparak, model hizmet
düzlemine adapte edilmeye çalışılmıştır. Bu denemelerin büyük çoğunluğu
geliştirme öncesi, geliştirme ve piyasaya sürme gibi üç aşamadan meydana
gelen yenilik modellerini oluşturmuştur (Papastathopoulou ve diğerleri, 2001).
3.3.2. Hizmet İnnovasyonu (Yeni Hizmet) Geliştirme Performansının Ölçümü
Yeni geliştirilen hizmetlerin performanslarının ölçümü ilgili yazına en sık
konu olmuş başlıklardan biridir. Bir yeni hizmet geliştirme projesinin başarılı
olup olmadığı yazında o hizmeti geliştiren kişilerin fikirlerinin alınması ile
ölçülmeye çalışılmıştır. İlgili yönetici ve çalışanlardan hizmetin genel başarısı ya
da başarısızlığı ile ilgili görüşleri alındıktan sonra hizmetlerin geliştirilmesi
sürecine dahil edilen girdilerin belirtilmesi istenmiştir. Böylece, veri analizi
60
aşamasında bu değişkenler arasındaki ilgi/ilişki araştırılarak, başarı/başarısızlık
faktörleri ortaya konulmuştur. Bu çalışmaların bir kısmı yeni hizmet geliştirmenin
asıl amacını görmede, uygulandığı çalışma düzleminin kendine has özelliklerini
fark etmede ve sonuçları ortaya koymada kullanılacak kriterleri seçmede
başarısız olmuşlardır (Johne ve Storey, 1998).
3.3.2.1. Sonuçları Değerlendirmede Kullanılan Kriterler
İlgili yazının ilgisini sıklıkla cezbeden yeni hizmet geliştirme
başarısı/başarısızlığı konusunda pek çok araştırmacı yeni hizmet performansını
değerlendirmede kullanılan kriterler geliştirmiştir. Cooper ve Kleinschmidt, 1987
yılında yaptıkları çalışmalarında üç bağımsız boyut altında topladıkları yeni
hizmet geliştirme performansı değerlendirme kriterleri belirlemişlerdir. Bunlar;
• Finansal performans
o Satışlardan elde edilen kar
o Karlılık düzeyi
o Geri ödeme süresi
• Fırsat penceresi
o Yeni hizmetin firmaya açtığı ürün ve pazar ile ilgili yeni fırsatlar
• Pazar etkisi
o Yerel pazar payı
o Yabancı pazar payı
Yeni hizmetlerde başarı ve başarısızlık ile ilgili bir diğer ampirik
çalışmada deBrentani (1989) 16 farklı performans kriterini faktör analizi ile şu
boyutlar altında toplamıştır;
• Satışlar ve Pazar payı
• Rekabet
• Diğer etkenler
• Maliyet
61
Cooper ve diğerleri, 1994 yılında yaptıkları yeni finansal hizmetlerin
başarısına ilişkin ampirik çalışmada belirlediği 14 performans kriterini 3
bağımsız performans boyut altında toplamıştır. Bunlar;
• Finansal boyut
• İlişki zenginleştirme
• Pazar geliştirme şeklinde sıralanabilir.
Cordero ise 1990 tarihli çalışmasında genel işletme performansı, teknik
performans ve ticari performansı birbirlerinden ayırarak, bu kriterlerden
hiçbirisinin tek başına performans ölçümünde yeterli olmayacağını belirtmiştir.
Cordero (1990)’a göre, yeni hizmet geliştirme performansının ölçümü söz
konusu olduğunda yöneticilerin o hizmetin yapısına uygun karmaşık bir
performans gelişimi değerlendirme ölçüsü geliştirmeleri gerekir.
Yazındaki tüm bu çabayı değerlendirmek ve organize etmek amacı
taşıyan Griffin ve Page (1993) yazın taraması yaptıkları çalışmalarında o ana
kadar belirlenen performans kriterlerini kategorize etmeye çalışmıştır.
Yayınlanmış 46 farklı performans değerlendirme kriterini şu beş başlık altında
toplamışlardır;
• Genel işletme yararları
• Program düzeyindeki yararlar
• Ürün düzeyindeki yararlar
• Finansal yararlar
• Müşteri kabulüne ilişkin yararlar
Ayrıca Griffin ve Page (1993)’e göre, ne araştırmacılar ne de
uygulamacılar tek bir performans kriteri kullanarak yeni hizmetlerin
performansını değerlendiremez. Yeni hizmetlerin başarısı pek çok faktörün
birlikte varlığına bağlıdır ve ölçülmesi oldukça güçtür.
62
Yazındaki kimi yeni hizmet geliştirme performansı ile ilgili çalışmalar yeni
hizmet geliştirme amaçlarını göz önünde bulundurmada başarısız olmaktadır.
Diyelim ki, ele alınan yeni hizmet geliştirmedeki temel amaç maliyeti düşük yeni
bir hizmet üreterek piyasadaki rekabeti azaltmak olsun, bu durumda yatırımın
karlılığı kuşkusuz bu yeni hizmetin performansının ölçülmesi açısından uygun
bir kriter olmayacaktır. Kısacası çalışmaların kendi çalışma düzlemlerinde ve
kendine has amaçlar taşıyan yeni hizmetler için elde ettikleri performans
kriterlerinin her tür yeni hizmete genellenmesi uygun değildir. Bunun yerine,
yeni hizmetler kendi özellikleri ile ele alınarak, değerlendirilmeli ve bunlara göre
performans kriterleri seçilmelidir.
3.3.2.2. Uygulamada Başarının Değerlendirilmesi
Yeni hizmet geliştirme söz konusu olduğunda yöneticilerin performansları
kuşkusuz yeni hizmetlerin performansına bağlıdır. Bu nedenle gerek akademik
alanda gerekse günlük iş yaşamında yeni hizmet performans standartlarının
belirlenebilmesi yönünde bir eğilim vardır. Bu yöndeki çalışmalarda
araştırmacıların yöneticilerin motivasyon ve görüşlerini anlamaya çalışmaları da
bu yüzdendir. Bu durum pek çok ilginç çalışma bulgusunun elde edilmesine
neden olmuştur. Örneğin, Griffin ve Page (1993) çalışmalarında ABD’de
yöneticilerin pek çoğunun başarısız olmayan tüm yeni hizmet geliştirme
projelerini başarılı olarak kabul ettikleri sonucuna ulaşmıştır. Eğer yaygın görüş
gerçektende bu şekilde ise gelecekte başarı elde etmeye çalışmak yerine
başarısızlıktan kaçma yaygınlaşarak ciddi sorunların yaşanılmasını kaçınılmaz
bir hale getirecektir. Durumun ciddiyeti işletmelerin yeni hizmet geliştirme
yoluyla ulaşabilecekleri bir takım avantajları göz önünde bulundurmadaki
başarısızlıklarından anlaşılabilmektedir (Johne, 1996).
Yeni hizmet geliştirme faaliyetlerinin başarı ve başarısızlıklarının
işletmeler açısından bu derece ciddiye alınarak, dikkat odağı haline getirilmesi,
literatürde geniş bir stratejik yaklaşımın oluşumuna neden olmuştur. Harcanan
yoğun çaba genel olarak, çevresel pazar fırsatları yerine departman bazında
başarısızlıkları önleyecek içsel faaliyet problemlerinin üstesinden gelebilmeye
yöneltilmiştir. Ancak daha öncede değinildiği gibi başarısızlığa ve
63
başarısızlıktan kaçınmaya odaklanarak strateji geliştirmek, yeni hizmet
geliştirmenin doğal olarak izlemesi gereken rotayı gözden kaçırarak işletmeye
yapacağı katkıyı azaltır (Johne ve Storey, 1998).
Tablo 10. Yeni Hizmetlerin Performans Ölçümü Örnekleri
Başarısızlıktan kaçınmak bir kenara bırakılırsa, elbette işletmelerin
başarıya ulaşmalarını sağlayan bir takım yolların varlığı da söz konusudur.
Ancak, çok sayıda değişkenin ve ilgili çevrenin varlığı söz konusu olduğundan
bunun çok kolay olacağı da söylenememektedir. Dolayısıyla, yöneticiler çoğu
zaman yeni hizmetin bir boyutunda başarı elde etmek için bir diğerinin
başarısından fedakarlık etmek zorunda kalabilmektedirler. Bu da doğal olarak
Finansal Ölçümleri
Yüksek karlılığa ulaşmak
Firmanın maliyetinin düşürmek
Beklenen maliyetin altında faaliyet göstermek
Firma için önemli maliyet verimliliğine ulaşmak
Rekabet Ölçümleri
Pazar payı amaçlarına ulaşmak
Satış/müşteri kullanımı düzeyi amaçlarına ulaşmak
Satış/müşteri gelişimi amaçlarına ulaşmak
Yüksek pazar payına ulaşmak
Güçlü bir şirket imajı/ününe sahip olmak
Şirkete önemli bir rekabet avantajı kazandırmak
Diğer ürün/hizmetlerin satışı ve kullanımını arttırmak
Kalite Ölçümleri
Mükemmel hizmet sunmak
Mükemmel hizmet deneyimi sunmak
Eşsiz yararlar sunmak
Güvenilirliği yüksek hizmetler sunmak
Müşteri dostu hizmetler sunmak
Kaynak: Voss, C.A. (1992),"Manufacturing strategy", Process and
Content, Chapman and Hall.
64
genel performans üzerinde etkili olmaktadır. Bu noktada, önemli olan yeni
hizmetin başarısı ile yeni hizmet geliştirme performansının ölçümünün sağlıklı
bir şekilde yapılabilmesidir. Voss 1992 yılında yaptığı çalışmasında bu ayrımı
başarılı bir şekilde yapmıştır. Tablo 10’de yeni hizmet performansına ilişkin
ölçümlere yer verilirken, Tablo 11’de yeni hizmet geliştirme süreçlerine ilişkin
ölçümlere yer verilmektedir. Voss (1992)’a göre, yeni hizmetin başarısı belli
amaçlara bağlı iken, yeni hizmet geliştirme sürecinin performansı başarıya
ulaşmaya yardımcı mekanizma olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısacası daha
önceki çalışmalarında belirttiği gibi, geleneksel görüşün aksine, iyi yönetilen bir
yeni hizmet geliştirme süreci bir firmanın çok daha yüksek performanslı, başarılı
sonuçlar elde etmesini sağlamaktadır. Tersine, kötü yönetilmiş bir süreç sonucu
ya da hatta böyle bir sürecin bile varlığı söz konusu olmazken geliştirilen yeni
hizmetlerin başarı ihtimalleri yok denecek kadar azdır.
Tablo 11. Yeni Hizmet Geliştirme Süreci Ölçüm Örnekleri
Tablo 10 ve 11’de yer verilen performans ölçümlerinden hangisi seçilmiş
olursa olsun, zaman kritik bir önem taşımaktadır. Zaman kısa veya uzun vadede
ölçülebilir. Bir yeni hizmet geliştirme projesi kısa vadede yüksek başarı elde
Maliyet Kriterleri
Her bir hizmet için ortalama geliştirme maliyeti
Bir hizmetin bireysel olarak geliştirilme maliyeti
Yeni hizmet geliştirme ve süreci için yapılan harcama oranı
Etkinlik
Yılda kaç tane yeni hizmet geliştirildiği
Yeni hizmetlerin başarı oranı
Sürat
Hizmetin piyasaya sürülme süresi
Prototip süresi
Prototip geliştirilmesi ile piyasaya sürme arasındaki süre
Firma dışından yeni kavramlara adaptasyon süresi
Kaynak: Voss, C.A. (1992),"Manufacturing strategy", Process and Content, Chapman
and Hall.
65
edebilirken uzun vadede örneğin çevresel etmenler nedeniyle zarar görebilir.
Buna karşılık, bu durumun tersinin meydana gelmesi de mümkündür. Kısa
vadede aceleye gelerek problemli sonuçlar ortaya koyabilen bir yeni hizmet
geliştirme projesi, uzun vadede deneyimle öğrenme imkanı sağlayan bir proje
başarı sağlayabilmektedir. Kısacası, işletmenin bakış açısı, beklentileri ve yeni
hizmet geliştirme projesinin kendine has özellikleri zamana bağlı başarı ve
başarısızlığı ortaya çıkarmaktadır (Hultink ve Robben, 1995).
3.3.3. Hizmet Sektöründe İnnovasyon Uygulamaları
Hizmet sektörü finansal işletmelerden, sağlığa, taşımacılıktan kişisel
bakıma, emlakçılıktan turizme pek çok farklı alandan iş kolundaki faaliyetleri
kapsamaktadır. Bu sektörlerin hemen hepsi genel anlamı ile innovasyonu kendi
bünyelerine adapte edebilmek ve global pazar ekonomisine ayak uydurabilmek
için çaba göstermektedirler. Ancak her bir sektördeki innovasyon uygulamaları
bir diğer sektördeki uygulama ile birebir uyum taşımamaktadır.
Finansal hizmetler, dağıtım ve perakendecilik hizmetleri, iletişim ve
yazılım hizmetleri innovasyon uygulamalarının en sık uygulandığı hizmet
sektörleri olarak öne çıkmaktadır. Bu durum elbette tesadüfî değildir. Bu
sektörlerde faaliyet gösteren firmalar uzun vadede rekabet avantajı
sağlayabilmek için değişen ve gelişen müşteri istek ve ihtiyaçlarını
karşılayabilecek yeni ürün ve hizmetler geliştirmek üzere çok ciddi araştırma
geliştirme yatırımları yapmaktadırlar.
Finansal hizmetler innovasyon uygulamalarında özellikle son yirmi yılda
çok ciddi bir yol kat etmiştir. ATM ve BTM’ler ile para çekme ve yatırma başta
olmak üzere pek çok işlemi 24 saat hizmet verecek şekilde banka şubelerinin
dışına taşımak finansal sektörde yaşanmış bir devrim niteliği taşımaktadır.
Sektörde yaşanan innovasyon gelişmelerini telefon bankacılığı, interaktif
televizyon bankacılığı ve çağın innovasyonu internet kullanımının
yaygınlaşması ile internet bankacılığı izlemiştir. E-posta ile hesap özeti ve
elektronik ortamda şubesiz bankacılık hizmetleri bireysel çabayı azaltmanın
yanında son yıllarda önem kazanan çevre hassasiyetine de katkı sağlamıştır.
66
Güvenliğe ilişkin sıkıntıların zaman zaman yaşandığı uygulamalar problemlerin
etkin yönetimi ile genel olarak aşılmaya çalışılmıştır. Ülkemizde finansal
sektördeki son innovasyonlara örnek olarak kişisel cep telefonları aracılığı ile
bankacılık hizmetleri gerçekleştirebilme ve ATM’ler de barkod sistemi ile fatura
ödemesi gösterilebilir.
Dağıtım ve perakendecilik hizmetleri, innovasyon uygulamalarının sıklıkla
yaşandığı sektörlerden biridir. Bu uygulamaların başında kuşkusuz, veri tabanlı
stok kontrolü ve müşteri veri tabanı oluşturulması, bu bağlamda gündeme gelen
mağaza kartları ve kuşkusuz e-perakendecilik gelmektedir. Veri madenciliği,
stok ve müşterilerin bilgisayar programları ile takibi perakendeciliği çok daha
verimli bir alana dönüştürmüştür. E-perakendecilik ise yerel perakendecilerin
bile global pazarda sesini duyurabilmesine imkan vererek perakende
mağazacılığını dört duvardan kurtarmıştır. Tek ve Demirci-Orel’in (2006)
perakendeciliğe ilişkin dünyada ve Türkiye’deki yeni trendler sıralamasında da
belirtildiği gibi perakendecilikte teknoloji kullanımındaki artışa bağlı olarak
insansız akıllı mağazalar gibi yeni perakendecilik formatları gelişmeye
başlamıştır. Perakendecilikte dünyada kullanılan teknolojiler RFID (Radyo
Frekanslı Kimlik Tarama), EDI (Elektronik Veri Değiş Tokuşu), CPFR (Ortaklaşa
Planlama, Stok Tahminleme ve Yenileme), mağaza içi trafik sistemleri, parmak
izi okuyan POS cihazları, akıllı market arabaları ve insansız kasalardır.
Perakendecilik uygulamalarında kullanılan bir diğer innovasyon uygulaması
değişen tüketici istek ve ihtiyaçları ile şekillenen deneyimsel pazarlama
uygulamalarıdır. Bu yolla perakendeciler yalnızca ihtiyaç duyulan ürünlerin
temin edildiği yer olmaktan çıkarak müşterilerin kaliteli vakit geçirmelerini,
eğlenmelerini mümkün kılan eğlen-dinlen merkezlerine dönüşecektir. Böylece
müşteri ilişkileri geliştirilerek uzun vadede rekabet avantajı sağlanması mümkün
olabilecektir. Ayrıca, perakendecilikte de mobil ticaret yepyeni bir mecra olarak
ortaya çıkmaktadır.
İletişim ve yazılım hizmetleri, doğaları gereği innovasyonların çok yüksek
hızla yaşandığı sektörlerdir. İnnovasyonlar bu sektörlerde haftadan haftaya
kopyalanmakta, eskimekte ve geri de kalmaktadır. Bu durum teknoloji yoğun
sektörlerin büyük çoğunluğunda bu şekildedir. İletişim çağının innovasyonu
67
kuşkusuz internettir. İnternetin kullanımının yaygınlaşması ile e-ticaret
yaygınlaşmış ve dünya tek bir pazara dönüşmüştür. Yerel markalar bile
kendilerine dünyanın diğer ucundan müşteri bulabilir hale gelmişlerdir. Pek çok
sektör bir daha geri alınamayacak şekilde değişmiştir. Bir diğer önemli gelişme
doksanlı yılların ortalarında tüketicilerin yaşamına çok hızlı bir şekilde nüfuz
eden mobil telefonların kullanımı ile yaşanmıştır. 1997 yılında dünya genelinde
yalnızca 215 milyon kişi cep telefonu kullanırken 2003 yılında bu rakam 116
milyara ulaşmıştır (Bauer ve diğerleri, 2005). Türk Telekomünikasyon Kurulu
2008 rakamlarına göre ülkemizde 95 milyon kayıtlı cep telefonu kullanıcısı
bulunmaktadır. Rakamlar pazarın büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Bu durum
cep telefonlarını bir yandan bireylere direkt olarak en kişisel yoldan ulaşmayı
sağlayacak bir reklam mecrası olarak diğer yandan ise mobil ticaret imkanları ile
yepyeni bir pazar haline getirmektedir. Gerek internet gerekse de mobil
hizmetlerse elbette yazılım ve uygulama hizmetlerinde her geçen gün yapılan
innovasyonlarla güncel kalabilmektedir.
Oysa tüm hizmet sektörlerinin bu kadar yüksek oranda innovasyon
uygulamasına sahip olduğu veya innovasyon uygulamasını gerektirdiği
söylenememektedir. Örneğin, bireysel fiziksel çabanın ön plana çıktığı örneğin
kuaförlük gibi kişisel hizmetler için ise çok daha az innovasyon uygulamasından
söz etmek mümkün olmaktadır. Bu gibi hizmetlerde hizmet kalitesi algısı
açısından birincil önem arz eden faktör hizmeti sunan kişi olduğundan süreçte
ya da sunumda innovasyona çok daha nadiren rastlanmaktadır. Yine de son
yıllarda ülkemizde kuaför salonlarında ve sunulan hizmet çeşitliliğindeki
gelişmeler, bu tip sektörlerin bile veri madenciliği veya teknolojik altyapının
arttırılması gibi innovasyon uygulamaları ile rakiplerinden farklılaşma yoluna
gittiğini göstermektedir. Sunulurken kurallara sıkı sıkıya bağlı kalınmasını
gerektiren hizmetlerin verilmesinde de innovasyonların çok daha az sıklıkla
gerçekleştiği söylenebilir. Örneğin belli bir spor veya sanatsal aktiviteye yönelik
olarak verilen eğitim hizmetlerinde innovasyon çoğu zaman gerekli
görülmemekte hatta yadırganmakta ve huzursuzlukla karşılanabilmektedir.
Hizmet sektöründe gerçekleştirilen innovasyonların üretim sektöründe
gerçekleştirilenler kadar kolay ölçülebilmesi ya da değerlendirilebilmesi oldukça
68
güçtür. Örneğin araştırma ve geliştirme harcamalarının düşük olduğu bazı
hizmet sektörlerinin yüksek teknolojili ürün ve hizmetlerin alıcısı ve kullanıcısı
olduğu görülebilmektedir. Bu da genellemeler ve kestirimler yapabilmeyi
güçleştirmektedir. Örneğin araştırma geliştirme adına kendisi çok da fazla
faaliyette bulunmayan bir yerel perakendeci sektöründeki pek çok diğer işletme
gibi yazılım ve uygulama işletmeleri tarafından geliştirilmiş e-ticaret
uygulamalarını satın alıp kullanabilmekte ve innovasyon yönlü bir işletme olarak
değerlendirilebilmektedir. Hizmet sektöründe yaşanan bir diğer sıkıntı
hizmetlerin doğası gereği, innovasyonların üretim sektöründe olduğu gibi patent
hakkının alınamamasıdır. Hizmet sektöründe bu yöndeki uygulamalar genel
olarak telif hakkı ve ticari marka sicilinin onaylanmasına dayanmaktadır.
69
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KABUL TEORİSİ VE HİZMET İNNOVASYONLARININ KABULÜ
Küreselleşmenin de etkisiyle değişen tüketici istek ve ihtiyaçları, internet
ve teknolojide meydana gelen gelişmeler innovasyonların ön plana çıkmasına
ve insanlık tarihinin başından bu yana kat edilen yoldan çok daha fazlasının on
yıllar içinde kat edilmesine neden olmuştur. Günümüzde bu hızlı değişime ayak
uyduramayan pek çok işletmenin çöküşüne şahit olunmuştur (McDermott ve
O’Connor, 2002). İşletmelerin günlük iş yaşamının göz ardı edilemeyecek bir
parçası haline gelen innovasyonlara karşı mesafeli duruşunun elbette birtakım
farklı nedenleri vardır. Bunların başında innovasyonların genel olarak yüksek
maliyetli ve yüksek riskli bir süreç olarak bilinmesi gelmektedir. Böylesi bir kanı
kuşkusuz nedensiz yere yaygınlaşmamıştır. Görüşün temelinde innovasyon
geliştirme sürecinin, uzun zaman, çaba ve yatırım gerektirmesine karşılık her
zaman hedef kitle tarafından benimsenememesi yatmaktadır. Böylesi bir
durumda yaşanabilecek kaybın büyüklüğü başarısızlığı önleme yolundaki
arayışı arttırarak tüketicilerin adaptasyon süreçlerine ve kabul davranışlarına
dikkat çekmiştir. Ne de olsa bir ürünün başarılı sayılabilmesi tüketiciler
tarafından kabul görmesi ile mümkündür. Çalışmamızın bu bölümünde
işletmeler ve araştırmacılar için uzun süredir ilgi odağı olan yerli yazına
yerleştiği hali ile yeniliklerin kabulüne ilişkin modeller aracılığı ile kabul teorisine
ve spesifik olarak hizmet innovasyonlarının kabulüne ilişkin detaylar ele alınarak
incelenecektir.
4.1. Kabul Teorisi
Tüketicilerin innovasyonları kabulüne ilişkin kararlarını anlamaya çalışan
pazarlama çalışmaları 1960’lardan beri ilgi görmektedir. Yeni ürün ve
hizmetlerin kabulüne ilişkin bu çalışmalar genel olarak iki temel yaklaşımı
kullanarak tüketicilerin kabul davranışını açıklamaya çalışmaktadır (Timmor ve
Katz-Navon, 2008). Bunlardan ilki tüketicilerin yeni bir ürünün yayılma
(difüzyon) süreci bittikten sonraki hareketlerini inceleyen bütünleştirilmiş
(aggregate) modeller kullanmaya dayalı yaklaşımı kapsamaktadır. İkinci
70
yaklaşım ise bireylerin kabul davranışlarını tüketicinin kişisel öngörüleri ile ele
alan tesadüfi (contingency) modellerini içermektedir.
Bütünleştirilmiş modeller, Bass (1969) ve Mahajan ve diğerleri (1990)’nde
olduğu gibi, genellikle zamana ve ürünün toplum içinde yayılma süreci boyunca
tüketicilerin innovasyonu kabul etme sırasına dayandırılır. Rogers ve Shomaker
(1971) ve Rogers (1976)’da olduğu gibi, bu modeller bir ürünün yaşam
döngüsünün ilk basamaklarında o ürüne adapte olan tüketicilere ürünü kabul
etme sıralarına göre yenilikçiler, erkenciler, erken ya da geç çoğunluk gibi adlar
vermektedir. Bazı çalışmalarda da bir adım öteye gidilerek innovasyon
kabullerine göre sınıflandırılan tüketici grupları fikir liderliğiyle (Summers, 1970;
Midgley ve Dowling, 1993) ve/veya sosyal açıdan aktif (Rogers ve Shomaker,
1971; Labay ve Kinnear, 1981; Gatignon ve Robetson, 1985), ilgili ve maceracı
gibi kişilik özellikleri ile ilişkilendirmiştir. Her ne kadar bu modeller bireyleri farklı
karakter özelliklerine göre gruplasa da bazı bireylerin neden innovasyonlara
diğerlerinden daha çabuk adapte olduğunu ya da kabul etme sürecinin
uzunluğuna neye göre karar verdiğini açıklayamamaktadır.
Tesadüfi modeller ise Kenrick ve Funder (1988) ve Midgley ve Dowling
(1993)’de olduğu gibi bireylerin adaptasyon davranışlarını tüketicinin kişisel
öngörülerini ve bu görüşlerin belli durumlarla etkileşimini ele almaktadır.
Örneğin, Midgley ve Dowling (1978) yenilikçiliğin doğasını ve adaptasyonla
ilişkisini değerlendirerek, bunun ölçülmesi hiçte kolay olmayan bireyin sosyolojik
ve psikolojik özellikleri serisinin bir sonucu olduğunu savunmaktadır. Midgley ve
Dowling, 1993 yılında yaptıkları çalışmalarında 1978 yılında geliştirdikleri modeli
sadeleştirerek uygulamışlar ve tüketicilerin geleceğe yönelik davranışlarını bu
yolla tahmin etmeye çalışmışlardır.
4.1.1. Kabul Davranışı ve Kabul Süreci
Kabul kavramı önceleri dar bir bakış açısıyla verilen tek bir kararı temsil
etmekteydi. Oysa tüketicilerin kabul davranışları çok boyutlu bir bakış açısı
gerektirmektedir. Pek çok tüketim ürünü için kabul tekrarlanan satın alma ile
gerçekleşirken, diğerleri için bir gruptaki insanlardan kaçının o innovasyonu
71
kullandığı ölçüttür. Bir diğer bakış açısı bir innovasyonun veya ilgili diğerlerinin
toplam kullanım miktarı üzerinde durmaktadır. Tanım olarak adaptasyon bir
işletme, iş birimi, departman veya birey gibi bir adaptasyon biriminin karar
verme sürecini ifade etmektedir. Çalışmamızda kabul ise, herhangi bir
innovasyonun işletme veya birey gibi bir karar birimince sürekli olarak satın
alınması durumunu ifade etmektedir.
Kabul teorisi kabul süreci geleneksel öğrenme odaklı ‘etkiler hiyerarşisi’
modeline dayanmaktadır. Ancak model düşük ilgilenim ve yüksek ilgilenim
durumları için farklılaşmaktadır. Kabul araştırmalarında göz ardı edilen düşük
ilgilenimli kabul süreci modelleri (Örn. Krugman, 1965; Ray, 1973) genel olarak
aşağıdaki gibi bir süreç izler;
İlgi à deneme à tutum geliştirme à kabul
Yüksek ilgilenimli kabul süreçleri ise düşük ilgilenimli kabul süreçlerinden
farklı olarak
İlgi à bilgi à tutum geliştirme à deneme à kabul
şeklinde bir süreç izlemektedir. İnnovasyonların kabulünde yaşanması
gereken zihinsel sürecin miktarı tüketicinin öğrenme gereksinimi,
innovasyonunun veya değiştirmenin maliyeti, sosyal ilgi ve çok kişili kabul
birimine göre değişiklik gösterir (Gatignon ve Robertson, 1985). Buna göre
etkiler hiyerarşisi modelinin yüksek düzeyde öğrenme gerektiren teknolojik
ürünler gibi innovasyonlar için söz konusu olduğu söylenebilir. Yüksek
innovasyon maliyetinin veya değiştirme maliyetinin söz konusu olduğu
durumlarda da kullanılabilir. Örneğin bir innovasyonun kabulü ek satın alımlar
yapmayı veya mevcut alışkanlıkları değiştirmeyi gerektirebilir. Bazı ürünler
içinde sosyal ilginin etkisi yüksektir. Böyle ürünlerin kabulü genel olarak
toplumun innovasyonu kabul etme istekliliği ile birlikte gelişir. Bu nedenle
sürecin etkilerin hiyerarşisi modeli şeklinde gerçekleşmesi beklenir. Bir diğer
önemli değişken ise çok kişili kabul birimleridir. Bazı ürün ve hizmetlerin kabulü
72
hane halkınca, işyeri çalışanlarınca veya bir grup öğrenci ile hep birlikte bir kalıp
olarak gerçekleşir.
4.2. Temel Kabul Modelleri
Kabul teorisinde yer verilen temel kabul modelleri sosyal bilimlerin çok
farklı disiplinlerinde geliştirilmiş modellerden oluşmaktadır. Çalışmanın bu
bölümünde ilgili yazındaki temel kabul modelleri ele alınarak incelenmektedir.
Yapılan inceleme teorik altyapıya ilişkin detaylar vermenin yanında
araştırmamızda kullanılacak modele yön vermede de faydalı olacaktır.
4.2.1. Nedenli Hareket Modeli (Theory of Reasoned Action)
Sosyal psikoloji kökenli bir model olan ve Fishbein ve Ajzen (1975)
tarafından geliştirilen Nedenli Hareket Modeli (NHM), insan davranışının en
temel ve etkili teorilerinden biridir. Teoriye göre bir kişinin bir davranışı
göstermesindeki esas sebep o davranışı göstermedeki davranışsal niyetidir.
Davranışsal niyet tutumlarla belirlenir, tutumlar ise inançlardan etkilenir
(Fishbein ve Ajzen, 1975). NHM, literatürde çok geniş yelpazedeki pek çok
farklı davranışın tahmin edilmesinde kullanılmıştır (Sheppard ve diğerleri, 1988).
Davis (1986)’in kabul modelleri arasında kendisine çok önemli bir yer edinmiş
olan Teknoloji Kabul Modeli’nin temelinde de NHM yatmaktadır. Ayrıca, Davis
ve diğerleri (1989), bu modeli bireysel teknoloji kabulü alanına uygulamış ve
modelin diğer çalışmalarla büyük ölçüde tutarlılık gösterdiğini ortaya koymuştur.
Bauer ve diğerleri (2005), mobil pazarlama uygulamalarının kabulüne ilişkin
çalışmalarında yine NHM temel almıştır.
73
Şekil 2. Nedenli Hareket Modeli
Nedenli Hareket Modeli’nin temel yapı taşları davranışa yönelik tutum ve
subjektif normdur. Davranışa yönelik tutum, bir bireyin hedef davranış ile ilgili
pozitif veya negatif hisleri şeklinde tanımlanabilir. Subjektif norm ise, kişinin
önem verdiği pek çok kişinin sorulan davranışı o kişinin yapıp yapmayacağı
konusundaki düşüncelerine ilişkin algısıdır (Vankatesh ve diğerleri, 2003).
4.2.2. Planlanmış Davranış Teorisi (Theory of Planned Behaviour)
Planlanmış Davranış Teorisi (PDT), Nedenli Hareket Teorisi’nin algılanan
davranış kontrolü boyutu eklenerek genişletilmiş halidir (Vankatesh ve diğerleri,
2003). Bu ek boyut niyet ve davranışın bir belirleyicisidir. Ajzen (1991)
Planlanmış Davranış Teorisi’nin pek çok farklı alanda başarı ile uygulanmış
örneklerini derlemiştir. PDT, Mathieson (1991) ve Taylor ve Todd (1995b)’da da
olduğu gibi bireysel teknoloji kabulüne başarı ile uyarlanmış bir modeldir. Teori
davranışa yönelik tutum, subjektif norm ve algılanan davranış kontrolüdür.
Şekil 3. Planlanmış Davranış Teorisi
Durumsal değişkenler
Algılanan davranış kontrolü
Kullanma davranışı
74
4.2.3. Motivasyon Modeli (Motivational Model)
Psikoloji alanındaki çalışmaların büyük çoğunluğu genel motivasyon
teorisinin davranışları açıklamada kullanılabileceğini savunmaktadır (Vankatesh
ve diğerleri, 2003). Bu bağlamda pek çok çalışma motivasyonel modeli
inceleyerek, farklı alanlara uygulanmasına imkan sağlamıştır. Vallerand (1987),
modelin teorik tabanını açıklamış, Davis ve diğerleri (1992) ise modeli yeni
teknoloji adaptasyonu ve kullanımını anlamak için kullanmıştır. Motivasyonel
modelin temelini içsel ve dışsal motivasyon oluşturur.
4.2.4. Sosyal Zihinsel Teori (Social Cognitive Theory)
İnsan davranışı ile ilgili en güçlü teorilerden biri sosyal zihinsel teoridir
(Bandura, 1986). Compeau ve Higgins (1995b) Sosyal Zihinsel Teori’yi PC
Yararlanma Modeli’ne adapte etmiştir. Her ne kadar modelleri bilgisayar
kullanımına ilişkin olsa da modelin doğası ve temelinde yatan teori onu bilgi
teknolojilerinin temel kabulü ve kullanıma adapte edilebilir kılmıştır (Vankatesh
ve diğerleri, 2003). Bu modelde kullanım bağımlı değişken olarak kullanılmıştır.
Bağımsız değişkenler ise performansa dayalı çıktı beklentileri, kişisel çıktı
beklentileri, kişisel değerlendirme/kendini bilme (self-efficacy), duygular,
endişe/korkudur.
4.2.5. Teknoloji Kabul Modeli (Technology Acceptance Model)
Kullanıcıların yeni teknolojilere adaptasyonunun açıklanması ve tahmin
edilmesine ilişkin çalışmalar hem akademik camiada hem de uygulamada uzun
süredir ilgi görmektedir (Lin ve diğerleri, 2007). Pek çok model arasında
Teknoloji Kabul Model (Davis, 1989)’i alanında en çok atıfta bulunulan ve
ampirik olarak test edilen modeldir. 1989 yılında Davis tarafından, iş ortamında
teknoloji adaptasyonunu açıklayabilmek amacıyla geliştirilmiş ve amacı pek çok
teknolojik innovasyona genellenebilecek ve bunların kullanımına
uygulanabilecek adaptasyon faktörlerini açıklamak olan bir modeldir (Davis ve
diğerleri, 1989).
75
Modelin temeli, Fishbein ve Ajzen (1975)’in Nedenli Hareket Teorisi’ne
dayanmaktadır. Daha önce değinildiği üzere, Nedenli Hareket Teorisi’ne göre
bir kişinin bir davranışı göstermesindeki sebep o davranışı göstermedeki
davranışsal niyetidir. Davis (1989) bu modeli ele alarak genişletmiş ve algılanan
yarar ve algılanan kullanım kolaylığı değişkenlerini ekleyerek Teknoloji Kabul
Modeli (TKM)’ni oluşturmuştur. Ancak TKM, Nedenli Hareket Modeli’nin tersine,
niyeti daha iyi açıklayabilmek için tutumu dışlamaktadır (Vankatesh ve diğerleri,
2003).
Davis (1989) çalışmasında, davranışsal niyetin teknoloji kullanımı
konusunda belirleyici olduğunu belirtmektedir. Davranışsal niyet ise teknoloji
kullanımına ilişkin tutumlarla belirlenmektedir. Teknoloji kullanımına ilişkin
tutumlar da algılanan yarar ve algılanan kullanım kolaylığı ile belirlenebilir.
Algılanan yarar ise, algılanan kullanım kolaylığından, kullanıcı özelliklerinden,
politik etkenlerden ve diğer dışsal değişkenlerden etkilenmektedir. Davis (1989)
algılanan yararı, “muhtemel kullanıcının belirli bir bilgi sistemini kullanımının
işteki performansını arttırıp arttırmayacağına dair subjektif olasılığı” olarak
tanımlamıştır. Aynı çalışmada, algılanan kullanım kolaylığı ise, “kullanıcının
hedeflenen sistemi mümkün olan en az çaba sarf ederek kullanabilme derecesi”
olarak tanımlanmıştır (Davis, 1989).
Şekil 4. Teknoloji Kabul Modeli
76
Vankatesh ve Davis (1996, 2000) TKM’ni kullandıkları araştırmalarında
hem algılanan yarar hem de algılanan kullanım kolaylığının davranışsal niyeti
direkt etkilediği sonucuna varmıştır. Bu çalışmalarında tutum değişkeni aradan
kaldırılarak model, Genişletilmiş Teknoloji Kabul Modeli olarak anılmıştır. Bu iki
çalışmada elde edilen verilerin analizi model öncesi ve sonrasının farklılık
göstermediğini bu nedenle tek bir modele indirgenebileceğini göstermiştir
(Wang ve diğerleri, 2008).
Şekil 5. Genişletilmiş Teknoloji Kabul Modeli
Davis (1989) ve diğerleri (1989; Vankatesh ve Davis 1996; 2000)
Teknoloji Kabul Modeli’ni bilgi teknolojilerinin kabulünü açıklamak ve tahmin
etmek için geliştirmiştir. Model orijinalinde bilgi teknolojileri için geliştirilmiş olsa
da diğer teknolojik innovasyonların kabul edilmelerinin açıklanmasında da
kullanılmaktadır (Wang ve diğerleri, 2008). Pek çok çalışma farklı alanlardan
hizmet, teknolojik ürün ve diğer yaratıcı yenilikler için modelin uygulamasını
gerçekleştirmiştir (Yang ve Jolly, 2008; Nysveen ve diğerleri, 2005; Bruner ve
Kumar, 2005; Dabholkar ve Bagozzi, 2002; Vankatesh ve Davis, 2000).
Örneğin, Benemati ve Rajkumar (2002), Teknoloji Kabul Modeli ile bilgi
sistemleri kararlarını dışarıdan satın alma kararlarını açıklamışlardır. Schaik ve
diğerleri (2002) fizyoterapi ürünlerinin kabulünü tahmin edebilmek için algılanan
yarar ve kullanım kolaylığını kullanmıştır. Pavlou (2003) ve Wang ve diğerleri
(2005) ise tüketicilerin internet uygulamalarına adaptasyonunu değerlendirmede
TKM’nden yararlanmıştır.
77
Moon ve Kim (2001), TKM’ni genişleterek algılanan oyunculuk
(playfulness) boyutunu eklemiştir. Seyal ve diğerleri ise bilgisayar deneyiminin
internet kullanımına etkisine değinmiştir. Cheong ve Park (2005), mobil internet
kullanımında fiyat algısının negatif etkisini ortaya koymuştur. Wua ve Wang
(2002) algılanan risk ve yeteneğin M-ticareti etkileyen birer faktör olduğunu
ortaya koymuştur. Luarn ve Lin (2005) algılanan kredibilite, algılanan kendini
değerlendirme (self-efficacy) ve algılanan finansal maliyetin tüketicilerin mobil
bankacılık hizmetlerine adaptasyonunu etkileyen ekstra belirleyiciler olduğunu
belirtmiştir. Yang ve Jolly (2008), Teknoloji Kabul Modeli’ni dışsal faktörlerin
içsel inançlar, tutumlar ve teknolojik ürün ve hizmetleri kullanma niyeti
üzerindeki etkilerini araştırmak için bir temel olarak kullanmıştır.
Ayrıca Teknoloji Kabul Modeli orijinalinde iş ortamında insanların
teknoloji adaptasyonunu tahmin edebilmek üzere geliştirilmiştir. Ancak
araştırma sorularının adaptasyonu ile, işletme amaçları uyarınca zorunluluk
esası taşımayan, pazarlama veya diğer bir değişle tüketici düzlemine taşınmıştır
(Lin ve diğerleri, 2007). Pazar ortamındaki tüketicilerin tutum ve davranışları ile
iş ortamındaki çalışanların tutum ve davranışları arasında elbette birtakım
farklılıklar bulunmaktadır. İş ortamında insanlar bir sisteme, işletmenin talepleri
doğrultusunda ister istemez adapte olurken, tüketiciler pazarda işletmelerce
sunulan pek çok farklı alternatif arasından istediklerini seçebilmektedirler. Ancak
TKM’nin tüketici sektörüne uyarlanması yalnız teknoloji kullanımının hem
faydacı hem de zihinsel unsurlar dahil edilerek mümkün olabilir (Bruner II ve
Kumar, 2005). Böylesi bir çaba ile Tüketici Teknoloji Kabul Modeli (TTKM)
geliştirilmiştir. Tüketici Teknoloji Kabul Modeli’nin Teknoloji Kabul Modeli’nden
temel farkı eklenecek hedonik boyuttur (Childers ve diğerleri, 2001; Dabholkar
ve Bagozzi, 2002).
TKM pek çok kez ampirik olarak test edilmiş ve pek çok farklı davranışın
teknolojiye adaptasyonuna katkısını ölçmek üzere genişletilmiştir (Gefen, 2003).
Teknoloji Kabul Modeli’nin ikinci versiyonu, modelin niyeti tahmin edebilmek için
subjektif norm eklenerek geliştirilmiş halidir (Vankatesh ve diğerleri, 2003).
78
4.2.6. PC Yararlanma Modeli (Model of PC Utilization)
Tandis (1977)’in İnsan Davranışı Teorisinden (Human Behaviour Theory)
büyük ölçüde esinlemiş bir modeldir (Vankatesh ve diğerleri, 2003). Bu model
Nedenli Hareket Teorisi ve Planlanmış Davranış Teorisine yepyeni bir perspektif
kazandırmıştır (Vankatesh ve diğerleri, 2003). Thompson ve diğerleri (1991), bu
modelleri bilgi sistemlerine adapte ederek modeli bilgisayarın yararını tahmin
etmede kullanmıştır. Ancak temelde, modelin doğası bireysel kabul ve bilgi
teknolojisine yönelik araştırmalarda kullanılmaya uygundur (Vankatesh ve
diğerleri, 2003). Tompson ve diğerleri (1991), niyetten çok davranışı tahmin
etmeye çalışmış olmasına karşın teorinin köklerini niyeti anlamaya yönelik
olarak oluşturulmuştur. Anlama yolundaki bu çaba ancak farklı modellerin adil
bir şekilde birbirleri ile karşılaştırılmasıyla mümkün olabilmiştir (Vankatesh ve
diğerleri, 2003). Modelde ele alınan değişkenler uygunluk, karmaşıklık, uzun
vadeli problemler, kullanıma karşı hisler, sosyal faktörler ve destekleyici
durumlardır.
4.2.7. Tüketicilerin Teknoloji Kabulü (Consumer Acceptance of Technoogy)
Teknoloji Kabul Modeli, daha önce değinildiği üzere, zihinsel sürece
odaklanarak bireylerin yeni teknolojilere adaptasyonunu anlamak için
geliştirilmiş bir modeldir. Bu tip bir yaklaşımın işletme düzeyinde yürütülen ve
gönüllük esasının pek de söz konusu olmadığı uygulamalarda kullanımının
anlaşılması çok daha kolaydır. Oysa potansiyel kullanıcıların hislerini veya
düşüncelerini göz önüne alarak kabul veya reddetmekte özgür oldukları tüketici
pazarında yalnızca zihinsel süreci değerlendirerek, bireyin duygularını göz ardı
etmek neredeyse imkansızdır.
Bu fikirden hareketle nihai tüketicilerle yapılan Teknoloji Kabul Modeli
çalışmalarının azda olsa bir kısmında bireylerin duygusal durumlarının da
modele dahil edildiğinden söz etmek mümkündür. Örneğin Childers ve diğerleri
(2001) e-perakendeci alışverişlerinde hem duygusal hem de bilişsel güdülerin
varlığından söz etmiştir. Aynı çalışmada, zihinsel sürece ek olarak ‘eğlence’
interaktif alışverişte en önemli tutum belirleyicilerinden biri olarak ortaya
79
çıkmıştır. Bu bulgu Dabholkar ve Bagozzi (2002)’nin self servis teknolojik
hizmetlerin kabulünde içsel bir güdü olan eğlencenin anlamlı etkisi olduğu
sonucu ile tutarlılık göstermektedir. Bruner ve Kumar (2005) eğlenceyi orijinal
Teknoloji Kabul Modeli’ne entegre ederek eğlencenin tutum üzerinde doğrudan
bir etkisi olduğunu ve bu etkinin zihinsel etkinin 1,5 katı kadar olduğunu ortaya
koymuştur.
Ancak görüldüğü üzere konu ile ilgili çalışmaların sayısı oldukça az ve
ele aldıkları duygular genel olarak olumlu duygulardır. Oysa tüketicilerin yeni bir
teknolojiyi kullanırken yaşayabilecekleri en az eğlence ve zevk alma kadar
önemli başka duygularda vardır (Kulviwat ve diğerleri, 2007). Mick ve Fournier
(1998), çalışmalarında teknolojinin hem olumlu hem de olumsuz duyguları
tetikleyebileceğini tartışmıştır. Olumlu duygular, olumlu şaşkınlık, heyecanlanma
ve kendine güven şeklinde ortaya çıkabilirken, olumsuz duygular ise
huzursuzluk, endişe ve korku şeklinde ortaya çıkabilir. Tüketicilerin teknolojiye
adaptasyonunda ortaya çıkabilecek duygular kişiden kişiye ve durumdan
duruma farklılık gösterebilmektedir (Kulviwat ve diğerleri, 2007).
Şekil 6. Tüketicilerin Teknoloji Kabulü Modeli
Konu ile ilgi çalışmaların çoğu zaman yalnızca tek bir duyguyu ele almış
ve genel olarak da pozitif bir duyguyu ele almış olmaları literatürde tüketicilerin
adaptasyon niyetlerini geliştirirken tadabilecekleri çok çeşitli duyguları kapsayan
bir modelin ortaya atılması sonucunu doğurmuştur. Kulviwat ve diğerleri (2007),
80
tarafından geliştirilen Tüketici Teknoloji Kabul Modelinde ‘Duygular Teorisi’nin
modele dahil edilmiştir. Bu durum, tüm duyguların tek tek ele alınarak modelin
karmaşıklaşmaması için tercih edilmiştir. Modelin temel yapıtaşları Teknoloji
Kabul Modeli değişkenleri ve Duygular Teorisi (PAD - Pleasure, Arousal,
Dominance)’nden oluşmaktadır. Mehrabian ve Russell (1974)’ın Haz
(Pleasure), Uyarılma (Arousal) ve Hakimiyet (Dominance) kelimelerinin
İngilizcelerinin baş harflerinden oluşturdukları adı ile PAD teorisi üç boyut
üzerinde durmaktadır. Teoride tanımlanan bu üç boyut üzerindeki duyguların
kişilerin çevrelerine verebilecekleri farklı duygu kombinasyonlarını yansıttığını
ve bu duyguların bir kişinin davranışını etkileyeceğini savunmaktadır.
4.2.8. Yeniliklerin Yayılması (Diffusion of Innovations)
Yayılma teorisi birbirinden farklı pek çok bakış açısına sahip bir
düzlemde ele alınarak incelenmiş bir çalışma alanıdır. Teori, medikal sosyoloji
(Coleman ve diğerleri, 1957), endüstriyel ekonomi (Mansfield, 1961), coğrafya
(Brown, 1981) ve kırsal sosyoloji (Rogers, 1983) gibi farklı disiplinler açısından
ve ürünler, hizmetler ve fikirler bazında ele alınarak incelenmiştir. Yayılma
fikrinin tüketici davranışları yazınında yer bulması ise 1960ların ortalarını
bulmuştur (Arndt, 1967; Frank ve diğerleri, 1964; Robertson, 1967). Sosyoloji
temellerine dayanan Yeniliklerin Yayılması Teorisi (Rogers, 1995), 1960lı
yıllardan beri tarımsal araçlardan organizasyonel yeniliklere kadar pek çok farklı
alandaki innovasyonları anlamada kullanılmaktadır (Tomatzky ve Klein, 1982).
İzleyen yıllarda yapılan çalışmalar yayılma teorisinin gelişimine katkıda
bulunulmuş olsa da somut sonuçlara ulaşılabildiği halen söylenememektedir.
Araştırmacılar genel yayılma teorisini tüketici davranışları alanına uygulamış
ancak tam olarak nasıl adapte edilebileceğini açıklayamamıştır (Gatignon ve
Robertson, 1985).
İnnovasyon, daha önce değinildiği üzere, yönlendirici bir tutum ya da
düşünme biçimine odaklanmış günümüzü aşıp geleceğin vizyonunu yansıtan bir
fikir, metot, araç veya akıl seti olarak tanımlanmıştır (Kuczmarski, 1996).
İnnovasyonların yayılması ise, bir innovasyonun belirli kanallar aracılığı ile
zaman içinde, sosyal bir sistemin bireyleri arasında iletilmesi sürecidir (Rogers,
81
1983). Rogers (1993) ayrıca, yayılma kalıplarının innovasyonun kendisinden,
bireyin karakter özelliklerinden ve fikir liderlerinin görüşlerinden etkilendiğini de
önermektedir. Bir innovasyonun kabulü, genel olarak o innovasyonu satın alma
(Tornatzky ve Klein, 1982) ve kullanma hareketi olarak tanımlanmaktadır.
Yeniliklerin yayılması pazarlama yazınında oldukça yoğun ilgi gören bir
çalışma alanıdır. Yayılma teorisi bilginin, fikirlerin uygulamaların, ürünlerin ve
hizmetlerin kültürler ve alt kültürler içinde veya pazarlar ve pazar bölümleri
boyunca yayılmasını açıklamada önemli katkılarda bulunmuştur (Gatignon ve
Robertson, 1985). Ürünlerin, hizmetlerin ve fikirlerin sosyal bir sistemde nasıl
yayılacağını bilmek, o sistemi oluşturan bireylerin davranışlarını daha iyi
anlamaya yardımcı olur. Buna karşılık, bir pazara sürülen tüm yenilikler pazara
aynı hızla nüfuz etmemektedir. Bazı ürünler veya hizmetler hedef kitle
tarafından çabucak kabul edilirken, diğerlerinin çoğunluk tarafından kabul
görmesi çok daha uzun zaman almaktadır. Bu kabul süresi farklılıkları
innovasyonun karakterine has özelliklerine bağlı olduğu kadar, bireylerinde
kişisel özelliklerine dayanmaktadır. Yayılma teorisi esasen bir sosyal sistemdeki
kişiler arası iletişime odaklanmaktadır. Kişilik, medyadan ve kişisel
kaynaklardan etkilenme, yayılmanın hızını ve şeklini de etkilemektedir
(Gatignon ve Robetson, 1985).
Rogers (1976) yayılma teorisinin tüketici davranışları alanındaki
eksikliklerini 3 başlık altında toplamıştır. Bunlar;
1) bireyin zaman içindeki karar sürecini izleyecek süreç yönlülüğün
eksikliği,
2) tüm yeniliklerin çekici olduğunun varsayılması,
3) sosyo-metrik analiz eksikliğidir.
Bu eksiklikler halen varlığını sürdürmekte ancak çok fazla ilgi
çekmemektedir.
Tüketiciler için yayılma teorisi kavramsal gelişim konusunda büyük bir
potansiyele sahiptir. Hem yayılma teorisinin gelişmesine hem de tüketici
82
davranışları alanında yeni açılımlara neden olabilecektir. Ayrıca yeni ürünlerin,
hizmetlerin ve uygulamaların tasarlanması ve piyasaya sürülmesi aşamalarında
yol gösterici rol oynayarak pazarlama yöneticilerine ve sosyal yasa koyuculara
önemli katkı sağlayacaktır. Buna karşılık, ilgili yazında tüketiciler arasında
yayılmanın nasıl gerçekleştiğini hipotezleştiren çalışmalar ortaya konsa da test
edilerek somut sonuçlara ulaşıldığı söylenememektedir (Örn. Bass, 1969;
Mahajan ve Muller, 1979).
4.2.8.1. Yayılma Paradigması
Bir yeniliğin bir sosyal sistem içinde yayılması farklı sürelerde gerçekleşir.
Yeni bir fikrin adaptasyon hızı bilginin gönderilme/alınma sürecinin sonucuna
dayanmaktadır. Böylece toplum üyesi farklı bireyler farklı zamanlarda adapte
olacaklardır. Dolayısıyla, ürüne tanıtım aşamasında adapte olan bireyleri
diğerlerinden ayırmak mümkün olacaktır. Eğer bir yeniliği kabul etme ve
yeniliğin yayılma süreçlerinin nasıl gerçekleştiği daha iyi anlaşılmak istenirse,
kimlerin, ne zaman ve hangi sebepler ile adapte olduğunun bilinmesi yararlı
olacaktır. Bu nedenle, eğer adapte olan bireyler zaman içinde adapte oldukları
ana göre tanımlanabilirlerse, davranış özelliklerinin ve böylece de kabul etme ve
yayılmanın artış sebepleri anlaşılabilir. Bu bakış açısıyla yayılma fikrinin
tüketici davranışları literatüründe ele alınması 1960’lı yılların ortalarını bulmuş
(Arndt, 1967; Frank ve diğerleri, 1964; Robertson, 1967) ve bu çalışmaların
büyük çoğunluğu yayılma teorileri ile genellenen kavramlara yer vermiştir.
Frank Bass tarafından 1969 yılında ilk kez satın alınan bir ürün/hizmet
için geliştirilen Bass modeli literatürde en iyi bilinen ve oldukça geniş bir kitleden
kabul görmüş bir modeldir. Bir innovasyona adaptasyonun zamanlamasının
modelidir ve gelişmelerin merkezinde yer almaktadır. Bass modeli, sosyal
bilimler literatüründeki adaptasyon ve yeniliklerin yayılması ile tutarlı bir
davranışsal mantığa sahiptir. Bu nedenle akademik yazında olduğu kadar iş
dünyasında da kabul görmüş ve Kodak, IBM gibi firmalarca kullanılmıştır (Bass,
1986).
83
Şekil 7. Bass Modeli
Bass Modeli’ne göre bir innovasyonu potansiyel olarak kabul edecek
kişiler iki çeşit iletişim kanalından etkilenirler. Bunlar medya ve kişisel ağızdan
ağıza iletişimdir. Medyadan etkilenme yayılma süreci boyunca erken
aşamalarda gerçekleşir. Ağızdan ağıza iletişim ise yayılma sürecinin ilk yarısı
bittikten sonra etkili olmaya başlamaktadır. Zaman geçtikçe etki altında kalan
bireylerin sayısı azaldığından model S şeklinde bir görünümdedir.
Rogers 1983 yılında yaptığı literatürde büyük kabul gören çalışmasında
yayılma teorisini geliştirmiştir. Bu teoriye göre, yayılma sürecine etki eden
faktörler şu şekilde sıralanabilir;
- innovasyon konsepti
- yeniliğin zaman içinde yayılması
- kişisel etki süreci ve fikir liderleri
- adaptasyon süreci
- yenilikçilerin rolü ve adaptasyon kategorileri
- yayılmanın gerçekleşeceği sosyal sistem veya pazar bölümü
Yayılma teorisinin kökeni temel olarak Rogers (1983)’ın çalışmasına
dayanmaktadır. Teori Rogers (1983)’ın önerdiği şekli ile innovasyon kavramına,
innovasyonların zaman içinde yayılma sürecine, kişisel etki ve fikir liderliği
sürecine, adaptasyon sürecine, kabul etme öncelik sıralarına göre adaptasyon
kategorilerinin rolüne ve yayılmanın gerçekleştiği sosyal sistem ve pazar
bölümüne dayanmaktadır. Gatignon ve Robertson 1985 yılında yaptıkları
84
çalışmalarında, tüketici davranışları alanındaki yayılma teorilerini bir araya
getirmeye çalışmıştır. Bu çalışmaları, daha sonra “tüketici yayılma paradigması”
olarak adlandırdıkları kavrama temel teşkil etmiştir. Araştırmacılar, Rogers
(1983)’ın yayılma teorisinin kavramsal alt yapısını alarak, yayılma sürecine etki
edeceklerini düşündükleri iki faktörü daha eklemiştir. Bu iki faktör;
- pazarlama aktiviteleri ve
- rekabetçi aktivitelerin rolü
şeklinde isimlendirilmektedir. Böylece bir yayılma modeli geliştirmişlerdir.
Bu model Rogers (1983)’ın yayılma modelindeki elemanlarla yayılma ve tüketici
davranışları alanındaki diğer çalışmaların sonuçlarını entegre ederek
oluşturulmuştur. Bu çalışmanın en önemli katkısı “yenilikçi” kavramını
tanımlamasıdır. Gatignon ve Rotberts’a göre, bir yeniliğin yayılması için o
yeniliğe bir grup insanın adapte olması gerekir. Bu gruba da yenilikçiler adı
verilmektedir. Rogers ve Shoemaker (1971) göre, “yenilikçilik” bir bireyin, daha
çabuk adapte olduğunun farkında olmadan, bir yeniliğe aynı sistemin diğer
üyelerinden daha çabuk adapte olabilme veya normal adaptasyon süresinden
daha kısa sürede adapte olabilme derecesi olarak tanımlamışlardır. Rogers
(1983)’ın “yenilikçilik” tanımı ise bir bireyin ya da adaptasyon biriminin bir yeni
fikre sistemin diğer üyelerine kıyasla adapte olabilme derecesidir.
Rogers (1995) yenilikçiliği baz alarak yayılma eğrisi boyunca adaptasyon
zamanlamalarına göre tüketicileri gruplandırarak adaptasyon kategorilerini
oluşturmuştur. Şekil 8 yayılma süreci boyunca adaptasyon kategorilerine yer
vermektedir.
85
Şekil 8. Adaptasyon Kategorileri
Buna göre ilk grubu %2,5’luk grubu oluşturan yenilikçiler oluşturmaktadır.
İkinci grup ise erken adapte olanlardan oluşmaktadır (%13,5). Üçüncü grup
%34’lük büyüklüğü ile erken çoğunluk adını almaktadır. Dördüncü grup yine
%34’lük büyüklüğü ile geç kalan çoğunluktan oluşmaktadır. Son grup ise
%16’lık oranı ile geri kalanlardan oluşmaktadır. Şekilden de görüldüğü üzere bu
adaptasyon kategorileri simetrik yapıda değildir. Geri kalanlardan oluşan grup
ikiye bölünerek simetri sağlanabilse de bu grubun homojenliğini bozmamak
adına böyle bir girişimde bulunmamıştır.
Yenilikçiler, maceracı kişilik yapısıyla özdeşleşmiş bir gruptur. İletişim
kalıpları ve sosyal çevreleri yenilikçilerin ortak özelliklerindendir. Yenilikçi olmak
teknik bilgi sahibi olmak veya belirsizliği iyi idare etmek gibi bazı gereklilikleri de
beraberinde getirmektedir. Yenilikçiler kişilik olarak maceracı, atak, cesur ve risk
almayı seven kişilerdir. Yenilikçiler toplum genelinde fikirleri açısından saygı
görmekte ve yeni fikirlerin toplum tarafından kabul görmesinde önemli bir rol
oynamaktadırlar.
Erken Adapte Olanlar, yenilikçilerle kıyaslandığında toplumla daha içi içe
yaşayan, normlara uygun hareket kişilerdir. Diğer tüm kategorilerden çok daha
fazla fikir lideridirler. Bir innovasyona ilişkin detaylı bilgi isteyenler genel olarak
erken çoğunluktan tavsiyeler almaktadır. Diğer grup üyeleri için rol model
oluştururlar. Çevrelerindeki kişilerden saygı görürler. Bir innovasyonla ilgili
belirsizliği ortadan kaldırmada önemli rol oynamaktadırlar.
86
Erken Çoğunluk, bir innovasyona bir sosyal sistemde ortalama
yayılmanın yaşanmasından hemen önce adapte olmaktadırlar. Toplumda
iletişim içindedirler ancak nadiren fikir lideri olarak değerlendirilmektedirler.
Yayılma süreci açısından erkencilerle geç kalanlar arasındaki kendilerine has
yerlerinden dolayı toplumda innovasyonun yayılması açısından önemli bir rol
oynamaktadırlar. Bir sosyal sistemin üçte birini oluşturan erken çoğunluk
innovasyonları tamamen kabul etmeden önce temkinlidirler.
Geç çoğunluk, bir innovasyona sosyal sistem ortalamasından sonra
adapte olmaktadırlar. Sosyal sistemin üçte birini oluşturan geç kalan çoğunluk
için bir innovasyona adaptasyon neredeyse bir gerekliliktir. Geç çoğunlukta
şüphecilik hakimdir, bir innovasyonu toplumun büyük çoğunluğu kabul etmeden
benimsemeyi riskli bulmaktadırlar. Yakın çevrelerinin baskıları innovasyonları
kabul etmelerinde önemli rol oynamaktadır. Kısıtlı kaynaklarını sonuçlarını
kestiremedikleri bir innovasyonla kaybetmek istemediklerinden, innovasyon
toplumun genelinde yayılıp güvenli bir seçenek olduğu anlaşılmadıkça
benimsemeye yanaşmamaktadırlar.
Geri Kalanlar ise, bir sosyal sistemde innovasyonlara adapte olan son
gruptur. Kendilerini innovasyonlara karşı izole ederler. Toplumun innovasyonu
kabul etmesinin gecikmesinde önemli bir rol oynarlar.
87
BEŞİNCİ BÖLÜM
MOBİL HİZMET İNNOVASYONLARININ KABULÜ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Çalışmanın buraya kadarki kısmında innovasyon kavramı,
innovasyonların kabulü ve yayılmasına ilişkin ikincil veri kaynaklarından elde
edilen bilgilere detaylı bir şekilde yer verilerek çalışmanın teorik altyapısı
oluşturulmuştur. Bu bölümde önceki bölümlerde değinilen teorik bilgiler
doğrultusunda tüketicilerin teknolojik hizmet innovasyonlarını kabulüne ilişkin
Türkiye telekomünikasyon sektörü uygulamasına yer verilmektedir.
Bölüm iki temel kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda araştırmanın
kapsamına, amaçlarına, önemine ve kısıtlarına yer verilmektedir. Ayrıca bu ilk
kısımda, araştırma yönteminin, araştırmanın modelinin ve hipotezlerinin, ana
kütlenin ve örneklemin büyüklüğünün belirlenmesi ile ilgili açıklamalar
yapılmaktadır. Araştırmada kullanılan veri toplama yöntemine, buna bağlı veri
toplama aracı tasarımına, ön test ve saha uygulamalarına ilişkin detaylara
değinilmiştir. Bölümün ikinci kısmında ise kullanılan veri analizi yöntemleri
açıklanarak analiz sonucu elde edilen bulgular yorumlanmaktadır.
5.1. Araştırmanın Kapsamı
Telekomünikasyon sektörü Türkiye’de faaliyet alanı oldukça geniş bir
sektördür. Türk tüketicilerinin oldukça önemli bir kısmının abone oldukları
hizmet sağlayıcılarının sundukları mobil hizmet innovasyonlarını tüketicilerin
kabulünde etkili faktörleri araştıran çalışmanın bu bölümünde sırasıyla
araştırmanın amacına, önemine ve son olarak da kısıtlarına yer verilmektedir.
5.1.1. Araştırmanın Amacı ve Araştırma Soruları
Kabul davranışının anlaşılması nesiller boyu bilim adamları tarafından
farklı disiplinler açısından ele alınarak açıklanmaya çalışılmıştır (Langley ve
diğerleri, 2005). Bunun nedeni, hizmetlerin, ürünlerin ya da fikirlerin sosyal bir
sistemde nasıl ve ne hızla kabul gördüğünün anlaşılması, o sistemin ve sistemi
88
meydana getiren bireylerin daha yakından tanınması açısından büyük önem
taşımaktadır (Martinez ve diğerleri, 1998). Bu açıdan bakıldığında araştırma
amacının ve modelinin temel hareket noktası, tüketicinin özelliklerinin,
işletmelerin sundukları hizmet innovasyonlarının özelliklerinin, işletmenin
özelliklerinin ve sosyal sistemin etkilerinin teknolojik hizmet innovasyonlarına
etkilerinin ortaya çıkarılmasıdır. Ayrıca, bu etkileri ortaya koyan ve ölçen
araştırma modeli ve modelle yapılandırılan hipotezlerin test edilmesi
amaçlanmaktadır. Böylece kabul davranışını açıklamak üzere nesillerdir süren
çabalara da bir ölçüde katkıda bulunulabileceği düşünülmektedir.
Araştırmanın amacının yapılandırılmasındaki bir diğer unsur da konunun
ilgili yazında işletmenin, tüketicilerin, innovasyonun, sosyal sistemin özelliklerini
veya bunların çeşitli kombinasyonlarını ön plana çıkaran perspektiflerden ele
alınmasıdır. Bu açıdan bakıldığında kabul davranışı üzerinde potansiyel etkileri
bulunacak tüm faktör gruplarının bir arada ele alınarak araştırılması uygun
görülmüştür.
Kabul davranışı ve özellikle de teknolojik innovasyonların kabulüne
ilişkin, mevcut çalışmalar incelendiğinde test edilen modellerin genel olarak
Davis (1989) tarafından geliştirilen teknoloji kabul modeline bazı eklemelerle
elde edildiği görülmektedir. Bu sebeple araştırmanın amacı teknolojik
innovasyonlar kapsamında ele alınan telekomünikasyon hizmetlerindeki
innovasyonların kabulünün daha farklı ve daha kapsamlı bir bakış açısı ile
modellenebilmesidir.
Araştırmanın amacı doğrultusunda gerçekleştirilecek çalışma ile cevap
aranan araştırma soruları yazında kullanılan kabul sürecine ilişkin modeller,
ölçekler ve ampirik uygulamalar göz önünde bulundurularak şu şekilde
sıralanabilir;
(a) Ülkemizdeki tüketicilerin, sunulan telekomünikasyon hizmetlerine
ilişkin algılamaları ve tutumları ne yöndedir? Bu tutumlarının kabul davranışı
üzerindeki etkileri nelerdir? Tüketicilerin demografik, duygusal ve kişilik
özelliklerinin kabul davranışı üzerindeki etkileri nelerdir?
89
(b) Ülkemizdeki telekomünikasyon hizmeti sağlayıcılarının sundukları
hizmetler, varsa hizmet innovasyonu süreçlerin basamakları, bu hizmetlerin
sunuluş biçimleri ve işletmelerin bu yöndeki pazarlama ve pazarlama dışı
faaliyetleri nelerdir? Bu faaliyetlerin tüketicilerin hizmet innovasyonlarının
kabulüne etkisi nelerdir?
(c) Telekomünikasyon sektöründeki hizmet innovasyonlarının kendilerine
has özellikleri nelerdir? Bu özelliklerin tüketicilerin hizmet innovasyonlarının
kabulüne ilişkin etkileri nelerdir?
(d) Ülkemizde sosyal faktörlerin tüketicilerin teknolojik hizmet
innovasyonlarını kabul etmede etkisi var mıdır? Varsa nasıl bir etki
yaratmaktadır?
5.1.2. Araştırmanın Önemi
Alışveriş, bankacılık gibi tüketicilerin hemen her gün yaptıkları işlemler
son yıllarda hızlı bir şekilde değişmiştir. Bu değişim temel olarak tüketicilerin
kendi başlarına ve hızlıca hizmet almalarını sağlayan teknoloji temelli
hizmetlerin gelişimine dayanmaktadır (Bobbit ve Dabholkar, 2001). Bu tür
hizmetlerin en sık ve yaygın kullanılanlarından biri de mobil hizmetlerdir.
Dünyada 2008 yılı itibarı ile dört milyar kişi cep telefonu ve dolayısıyla
telekomünikasyon hizmetleri kullanmaktadır. 2008 yılı rakamlarına göre
ülkemizde ise 65,9 milyon kayıtlı GSM kullanıcısı bulunmaktadır
(Telekomünikasyon Kurumu, 2009). Bu rakamlar göz önünde bulundurularak
mobil hizmetlerin ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğu kolayca
anlaşılabilmektedir. Bu bakımdan mobil hizmetlerin kabulü ile ilgili çalışmaların
pazarlama yazınında son yıllardaki gelişmeyle doğru orantılı ilgi görmeye
başlamış olması son derece doğaldır.
Pazarlama yazını kapsamında yapılan incelemelerde çalışma konumuz
ile örtüşen oldukça az sayıda çalışma olduğu belirlenmiştir (Brown ve Dacin,
1997; Mittal ve diğerleri, 1998). Her ne kadar, bu çalışmalar konu olarak
90
araştırma ile örtüşüyor gibi görünse de, mobil hizmetlerin kabulüne ilişkin
çalışmaların büyük bir çoğunluğunda olduğu gibi, Davis (1989)’in teknoloji kabul
modelini esas almaktadır. Ayrıca kabul davranışı tüketici veya hizmet
innovasyonun özelliklerinden yalnızca biri veya birkaçı açısından
değerlendirilmektedir. Çalışmamız gerek kapsam gerekse de uygulama
açısından bu çalışmalardan farklılaşmaktadır.
Ülkemiz pazarlama yazınında kabul ve yayılma çalışmalarının gördüğü
ilgiye karşılık konu ile ilgili birebir örtüşen çalışmaya rastlanmaması
çalışmamızın gerek ulusal yazına gerekse de telekomünikasyon hizmet
sağlayıcılarına katkısının veya en azından durum tespiti açısından gerekliliğinin
önemini vurgulamaktadır.
5.1.3. Araştırmanın Kısıtları
Araştırmanın en önemli kısıtlarından biri kabul teorisinin doğasından
kaynaklanmaktadır. Kabul teorisi doğası gereği yeni ürün ve hizmetlerin
toplumu oluşturan bireylerce düzenli olarak kullanımını kabul davranışı olarak
değerlendirmekte ve bu durumun varlığını araştırmaktadır. Böylesi bir araştırma
kuşkusuz tüketicilerin çok da aşina olmadıkları ürün ve hizmetler hakkındaki
düşünce ve görüşlerinin alınabilmesi ile gerçekleştirilebilmektedir. Elbette
böylesi bir yaklaşım ifade edilmesi kolay düşüncelerin araştırılmasına kıyasla
çok daha fazla çaba ve kendine has yöntemler gerektirmektedir.
Tüketicilerin pek de aşina olmadıkları ürün ve hizmetler hakkındaki
görüşlerini öğrenmek yazında birkaç yolla yapılmaktadır. Bunlardan ilki ve belki
de en sık kullanılanı piyasaya yeni çıkmış veya deneme aşamasındaki bir
ürünün tüketicilere denetilmesi yolu ile bu deneyimlerine ilişkin görüşlerini
akabinde yapılan bir anket uygulaması ile ortaya çıkarmak şeklindedir. Ancak
böylesi bir uygulamanın bile ürünün doğasından kaynaklanan bir takım sorunlar
yaratabilmesi mümkündür.
Hizmetlerle ilgili araştırmalarda ise bu yöntemin kullanılması imkansız bir
hal almaktadır. Bunun nedeni hizmetlerin somut ürünler gibi maddi varlığa sahip
91
olmamaları dolayısıyla prototiplerinin geliştirilememesidir. Ayrıca, pek çok
hizmet üretildiği zamana, yere ve tarafından üretildiği kişiye bağlı olarak farklılık
gösterebildiğinden deneyim elde edilmesi yoluyla bilgi edinmek oldukça güç ve
güvenilirliği düşük bir yol haline gelmektedir.
Mobil hizmetler bu bağlamda avantajlı hizmetler olarak görülse de
katılımcının sahip olduğu cep telefonunun araştırmaya konu olan hizmet
innovasyonu uygulamasını desteklememesi, araştırmacının sunacağı mobil
innovasyonu destekleyen modelde bir cep telefonununsa katılımcıya yabancı
gelmesi gibi birtakım sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu tip sorunlar hizmet
innovasyonunun normalde olduğundan daha karmaşık olarak algılanabilmesine
neden olarak araştırma açısından yanıltıcı sonuçlar ortaya koyabilmektedir.
Katılımcının kendi mobil telefonunun mobil hizmeti desteklemesi durumunda
ise, potansiyel katılımcı mobil telefonun birkaç saniyeliğine ve kendi yanında
bile olsa anketörün eline geçmesinden rahatsızlık duyabilir veya hizmetin ücretli
olabileceğini öne sürerek katılımcı olmayı reddedebilir.
Yazında kullanılan ve bu tür kısıtları ortadan kaldırmaya çalışan bir diğer
araştırma yöntemi ise senaryo tekniğidir. Senaryo yöntemi özellikle teknolojik
hizmet innovasyonuna ilişkin araştırmalarda kullanımı daha önce sıralanan
gerekçelerle yaygınlaşan bir yöntemdir (Örn. Dabholkar, 1996). Senaryo tekniği
ayrıca çeşitli durumsal manipülasyonlarla çeşitlendirilebilmesi açısından da
farklı değişkenlerin ölçülebilmesine izin vererek henüz kullanımı toplumda
yaygınlaşmamış bir hizmetin ancak deneysel gözlem yoluyla ulaşılabilecek
sonuçlarına, akılda canlandırma yoluyla ulaşılabilmesini sağlamaktadır (Mixon,
1971; Jackson ve diğerleri, 1984; Dabholkar, 1996). Buna karşılık hali hazırda
gerçekleşmemiş bir durumda tüketicilerin tamamen hayallerinde canlandırdıkları
bir hizmetin kullanımına ilişkin olarak yapacakları yorumlar hiçbir zaman gerçek
davranışa dönüşme garantisi taşımamaktadır. Bu durum senaryo tekniğinin en
büyük kısıtı olarak ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz gerçek ortamında hizmetin
sağlanması tüketicilerin gerçek davranışlarını ortaya çıkarabilmek açısından çok
daha doğru sonuçlar elde etmeyi sağlayacaktır.
92
Araştırmamızda araştırmaya konu olan mobil hizmet innovasyonlarına
ilişkin görüşler, yukarıda sıralanan nedenlerle yazında kullanılmış bu iki teknikle
toplanmamıştır. Alternatif olarak katılımcılara ülkemizde faaliyet gösteren tüm
GSM operatörlerinden abonesi oldukları tüm mobil hizmetleri sıralayarak
bunlardan önce duydukları mobil hizmetleri ve daha sonrada kullandıkları mobil
hizmetleri seçmeleri istenmiştir. Ancak tüm mobil hizmetlerin aynı düzeyde
özellikler taşıyan birer innovasyon kabul edilememesi dolayısıyla hizmetlerin
piyasaya sürülme tarihleri ile karşılaştırılarak hizmet innovasyonlarının
ayıklanması gerekmiştir. Bu da araştırmamızın bir diğer kısıtını ortaya
çıkarmıştır. Bu bağlamda bağlantıya geçilen GSM operatörü firmalardan hizmet
innovasyonlarının piyasaya sürülme tarihleri ile ilgili bilgiler elde etmek oldukça
uzun sürmüş bu da araştırmanın değerlendirilebilmesini gereğinden uzun bir
süreye yaymıştır.
Araştırmanın diğer kısıtları veri toplama aşaması ile ilgili olarak ortaya
çıkmış kısıtlardır. Bu aşamada ortaya çıkan kısıtlardan ilki araştırmanın
anakütlesinden kaynaklanmaktadır. Araştırmamızın anakütlesini, Türkiye’de
yaşayan ve farklı sosyoekonomik özellikler gösteren mobil hizmet kullanıcısı
tüketiciler oluşturmaktadır. Bu nedenle GSM operatörlerinin kayıtlı abone
sayısının ortalama 65 milyon olduğu ülkemizde anakütlenin tamamına ulaşmak
neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle anakütleyi temsil gücüne sahip bir
örneklemden veri toplama yoluna gidilerek bu kısıtın üstesinden gelinmeye
çalışılmıştır. Türkiye örneğini yansıtabilmek yine de çok kolay olmamış,
Telekomünikasyon Kurulunun 2009 yılına ilişkin olarak açıkladığı kayıtlı GSM
abonelerinin bölgelere göre dağılımından yararlanılarak istatistiki analize imkan
vermeye yetecek yükseklikte temsil gücü olan örnek büyüklüğü anakütleye
kıyasla ulaşılabilir olmasına karşın yine de çok ciddi zaman, iş gücü, çaba ve
maddi destek gerektirmiştir. Bu da çalışmanın bir diğer kısıtı olarak ortaya
çıkmıştır. Bu durum Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesini temsil edebilecek illerinin
belirlenip bu illerden farklı sosyoekonomik düzeylerdeki semtlerden iki aşamalı
alan örneklemesi ile hanelere ulaşılması yoluyla giderilmiştir.
Araştırmanının veri toplama kısmında karşılaşılan bir diğer problem
araştırmanın modeli gereği ele alınan faktörlerin çokluğunun anket formundaki
93
sorularıda artırmasıdır. Bu durum anketin tamamlanma süresini uzatmıştır. Bu
sebeple tüketicilerin katılımını ve ilgisini canlı tutmayı sağlamak güçleşmiştir.
Ancak katılımcıların gönüllülük esasına göre seçildikleri çalışmamızda bu
güçlüğünde ütesinden gelinmeye çalışılmıştır. Tüm bu kısıtlara karşılık
araştırmanın doğasına en uygun yöntemler seçilerek en objektif hali ile veriler
sağlıklı bir şekilde toplanmış ve sürece ilişkin detaylara araştırmanın yöntemi
başlığı altında yer verilmiştir.
5.2. Araştırmanın Yöntemi
Çalışmanın bu bölümünde telekomünikasyon işletmelerinin sundukları
hizmet innovasyonlarının Türk tüketiciler tarafından kabulüne ilişkin
değerlendirmeleri, tüketici kaynaklı, hizmet innovasyonu kaynaklı, işletme
kaynaklı ve sosyal etki kaynaklı faktörlerin kabul davranışı üzerindeki etkilerinin
araştırılmasında izlenen yönteme ilişkin bilgilere yer verilmektedir. Bu bölümde
sırasıyla araştırma modeli ve hipotezleri, araştırma örneklemi, ön testler,
çalışmada kullanılan ölçekler son olarak da veri analizinde kullanılan yöntemler
hakkındaki bilgiler sunulmaktadır.
5.2.1. Araştırma Modeli ve Hipotezleri
Araştırmanın modeli araştırma amaçları doğrultusunda derlenen
değişkenler arasındaki ilişkiyi özetlemek üzere ilgili yazın göz önünde
bulundurularak geliştirilmiştir. Geliştirilen araştırma modeline Şekil 9’da yer
verilmektedir.
94
H1
H2 H5 H6
H3
H4
Şekil 9. Araştırmanın Modeli
Araştırmanının modeli şekilden de görülebileceği gibi tüketicilerin kabul
davranışlarına odaklanmaktadır. Bu araştırmanın modeli Fishbein ve Ajzen
(1975) tarafından geliştirilen Nedenli Hareket Modeli’ni temel almaktadır.
İşletmeler bünyesindeki kabul davranışından farklı olarak, pazarda bağımsız
tüketicilerin ürünleri ve hizmetleri kabulü tamamen gönüllülük esasına dayalı
olarak ve sürecin herhangi bir aşamasında vazgeçebilme özgürlüğü ile
gerçekleşmektedir. Bu bağlamda tüketicilerin özelliklerinden kaynaklanan
faktörlerin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutum
geliştirmelerinde etkili olması beklenmektedir.
5.2.1.1. Tüketicinin Özelliklerinden Kaynaklanan Faktörler
İnnovasyonların kabulü ve innovasyonlara karşı geliştirilen tutumlar
tüketicilerin kendilerine has özelliklerinden kaynaklanan faktörlerin etkisi ile
tüketiciden tüketiciye farklılık göstermektedir. Pazarlamacılarca en sık kullanılan
tüketici farklılıkları demografik özellikler, duygusal özellikler ve kişilik
özelliklerinden kaynaklanan faktörlerdir.
95
H1: Tüketicilerin (a) demografik, (b) duygusal, (c) kişilik özellikleri mobil
hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkilidir.
5.2.1.1.1. Demografik Özellikler
Teknolojik hizmetlerin kullanımını araştıran çalışmalar, bu tip hizmetleri
daha çok genç, varlıklı, eğitimli erkeklerin kullandığı yönünde sonuçlar elde
etmiştir (Örn. Darian, 1987; Eastlick, 1993; Fram ve Grady, 1997). Ancak bu
sonuçların büyük ölçüde Amerikan tüketicilerinin geçtiğimiz 10 yıl içindeki
davranışlarını yansıttığı da unutulmamalıdır. Günümüzde gelişen ve
yaygınlaşan teknoloji kullanımı kadınların da, yaşça olgun tüketicilerin de, gelir
düzeyi kısıtlı veya çok da eğitimli olmayanların da teknoloji kullanımına aşina ve
kullanım imkanına sahip olduğunu göstermektedir. Bu nedenle son yıllarda
yapılan kimi çalışmalar için demografik faktörlerin teknolojik hizmet
innovasyonlarını kabul araştırmalarında bir merak konusu olmadığı
görülmektedir (Örn. Dabholkar ve Bagozzi, 2002). Görüşlerin böylesi
değişkenlikler gösterdiği bir alanda Türkiye açısından sonuçları görmek adına
demografik faktörlerle mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutum üzerinde etkili
olup olmadığı araştırılmaktadır.
Bu bağlamda geçmiş çalışmaların yol göstericiliğinde tüketicilerin
cinsiyetlerinin, yaşlarının, gelir ve eğitim durumlarının tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlarına karşı tutumları üzerindeki etkisi aşağıdaki hipotezlerle
araştırılmaktadır.
H1a1: Genç tüketiciler yaşlılara göre mobil hizmet innovasyonlarına karşı
daha olumlu tutumlar geliştirirler.
H1a2: Erkek tüketiciler kadınlara göre mobil hizmet innovasyonlarına karşı
daha olumlu tutum geliştirirler.
H1a3: Tüketiciler, gelir düzeyleri arttıkça, mobil hizmet innovasyonlarına
karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
96
H1a4: Tüketiciler, eğitim düzeyleri arttıkça, mobil hizmet innovasyonlarına
karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.1.2.Duygusal Özellikler
Tüketiciler teknolojik innovasyonları, bir takım faydalar sağlama beklentisi
ile kabul etme, satın alma ve kullanma eğilimindedirler. Ancak, tüketicilerin bu
tip kullanımları yalnızca fayda sağlama amacından öte eğlenme amacını da
taşımaktadır. Kimi zaman tüketiciler, yalnızca teknoloji üzerinde hakimiyet
kuramama ve bir şeyleri yanlış yapma korkusu ile innovasyonları,
sağlayacakları faydaya rağmen reddetmektedirler. İnnovasyonlarla ilgilendikçe
tüketicilerin duygularında meydana gelen bu çelişkili tepkiye ‘teknoloji
paradoksu’ adı verilmektedir (Kulviwat ve diğerleri, 2007). Mick ve Fournier
(1998), pazarlamacıların tüketicileri birer birey olarak ele alıp duygularını göz
önünde bulundurarak teknolojik ürün tasarımı ve pazarlamasında başarılı
olabileceklerini savunmaktadır.
Duyguların oynayabilecekleri bu önemli role karşılık daha önceki kabul ve
yayılma çalışmalarında genel olarak duygular yerine tüketicilerin neye
inandıklarını ortaya koymaya çalışan zihinsel süreç odaklı (örn. Davis, 1989;
Rogers, 2003) araştırmalara yer verilmiştir. Oysa gönüllülük esasının temel
alındığı tüketici davranışlarını araştıran kabul çalışmalarında söz konusu olan
insan olduğundan kişilerin nasıl düşündükleri kadar nasıl hissettiklerinin
anlaşılması da son derece büyük önem taşımaktadır (Kulviwat ve diğerleri,
2007).
Childers ve diğerlerinin (2001) eğlenmenin interaktif alışverişe karşı
tutum üzerinde güçlü bir belirleyici olduğu sonucuna ulaşması, konu ile ilgili
çalışmalar açısından önemli bir adım olmuştur. Daha sonraki çalışmalarda
eğlenme, farklı isimler altında da olsa araştırılmıştır (Dabholkar ve Bagozzi,
2002; Bruner ve Kumar; 2005). Ancak teknoloji insanlar üzerinde yalnızca güzel
duygular uyandırmamakta, korku, endişe, huzursuzluk gibi farklı hislere de
sebep olabilmektedir (Mick ve Fournier, 1998). Bu nedenle araştırmamızda
daha önce Kulviwat ve diğerlerinin (2007) izlediği yol izlenerek pek çok farklı
97
duygusal tepkiyi içeren bir modelin kullanılması ile tüketicilerin duygularının
hizmet innovasyonları üzerindeki etkisinin ölçülmesi planlanmıştır. Bu plan
dahilinde Mehrabian ve Russell (1974)’ın Haz (Pleasure), Uyarılma (Arousal) ve
Hakimiyet (Dominance) kelimelerinin İngilizcelerinin baş harflerinden
oluşturdukları adı ile PAD teorisinden yararlanılmıştır. Teori, tanımlanan bu üç
boyut aralığındaki duyguların kişilerin çevrelerine verebilecekleri farklı duygu
kombinasyonlarını yansıttığını ve bu duyguların bir kişinin davranışını
etkileyeceğini savunmaktadır.
Teoriye göre ilk boyut olan haz bir kişinin bir uyarandan keyif alarak tepki
verebilme derecesini temsil etmektedir. Bu boyuttaki duygular genel olarak
mutluluk, eğlenme ve tatmin olmadır. İkinci boyut olan uyarılma ise bir kişinin bir
uyarana karşı zihinsel alarm ve fiziksel aktivite kombinasyonu ile karşılık
vermesidir. Heyecan, bu boyuta ilişkin anahtar duygudur. Üçüncü boyut olan
hakimiyet ise bir bireyin bir uyaranı kontrol etme veya uyaran tarafından kontrol
edilme durumudur. Bu boyutla özdeşleşen duygular cesaretten kızgınlık ve
korkuya kadarki bir yelpazede yer almaktadır (Kulviwat ve diğerleri, 2007).
Tüm bu anlatılanlar ışığında tüketicilerin duygularının hizmet
innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkili olması beklenmektedir. Bu
nedenle araştırmamızın modelinde tüketicilerin duygularına da yer
verilmektedir.
H1b: Tüketicilerin duygusal özellikleri mobil hizmet innovasyonlarına karşı
tutumlarını etkiler.
5.2.1.1.3. Kişilik Özellikleri
Kabul davranışı ve yayılmaya ilişkin çalışmalarda kişilik özellikleri
demografik, duygusal ve psikografik özelliklerden çok daha fazla araştırılmış bir
başlıktır. Bunun nedeni kişilik özelliklerinin kişilerin tutumlarını ve davranışlarını
oluşturmada en önemli faktörlerden olmasıdır (Dabholkar ve Bagozzi, 2002). Bu
çalışmada tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlar üzerinde
98
etkili olması beklenen öz-yeterlik (self-efficacy) ve teknolojiye hazır olmuşlukları
(technology readiness) araştırılmıştır.
Öz-yeterlik: Bandura (1977, 1994) tarafından bir bireyin bir davranışı
gösterebilme yeteneğini değerlendirmesi olarak açıklanmaktadır. Bazı tüketiciler
mobil hizmetleri kullanımına diğerlerinden daha hakim olabilirler. Bu durum bu
tip tüketicilerin mobil hizmetler konusunda öz-yeterliklerinin yüksek olması
yönünde bir beklenti yaratır. Bunun nedeni Bandura (1977)’nın da açıkladığı gibi
geçmiş deneyimlerdeki başarıların daha yüksek, genellenmiş ve güçlü yeterlilik
beklentisi yaratmasıdır. Öz-yeterliliğin, davranışsal niyeti, tutum üzerinden
dolaylı olarak etkilemesi beklenmektedir (Bandura, 1994). Bu beklenti teknoloji
kabulüne ilişkin önceki çalışmalarda da ampirik olarak desteklenmiştir (Davis,
1986; Hill ve diğerleri, 1987; Ellen ve diğerleri, 1991; Dabholkar ve Bagozzi,
2002).
Öz-yeterliliği yüksek tüketicilerin teknoloji tabanlı hizmetler olarak
değerlendirilebilecek mobil hizmetleri kullanmada kendilerine daha güvenli
oldukları söylenebilir. Çalışmamızda öz-yeterlilik tüketicilerin kişilik özelliği
olarak mobil hizmet innovasyonları konusundaki tutumları üzerinde etkili olması
beklentisiyle ele alınmaktadır.
H1c1: Tüketicilerin öz yeterliliği arttıkça mobil hizmet innovasyonlarına
karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
Teknolojiye Hazır Olma Düzeyi: Bireylerin teknolojiye hazır
olmuşlukları, Parasuraman (2000)’ a göre bir bireyin evde ve işte amaçlarına
ulaşabilmek için yeni teknolojileri benimsemesi ve kullanmasıdır. Tüketicilerin
teknolojiye hazır olmuşluklarını ölçmede kullanılan ölçeklerden en yaygın kabul
görmüşü Parasuraman (2000) tarafından geliştirilen Teknolojiye Hazır Olma
Endeksidir. Bireylerin teknolojiye karşı genel tutumlarını ölçmek amacıyla
geliştirilen endeks dört kişilik özelliği değişkeninden oluşmaktadır. Bunlar
iyimserlik, yenilikçilik, huzursuzluk ve güvensizliktir.
99
İyimserlik teknolojiye, insanlığa sağladığı kontrol, esneklik, verimlilik gibi
katkılardan dolayı olumlu bir açıdan yaklaşmak anlamında kullanılmaktadır.
Yenilikçilik ise teknoloji öncüsü ve düşünce lideri olma eğiliminden
kaynaklanmaktadır. Huzursuzluk teknoloji üzerinde hakimiyet sağlayamamak ve
altında eziliyor olma hissinden kaynaklanan algı anlamında kullanılmaktadır.
Güvensizlik ise teknolojiye güvenmeme ve işleyişi ve çalışma kapasitesi
hakkında ciddi şüpheleri olma anlamında kullanılmaktadır. İyimserlik ve
yenilikçilik kişilerin teknolojiye hazır olma durumlarını olumlu yönde etkilerken,
huzursuzluk ve güvensizlik olumsuz yönde etkilemektedir. Bir tüketici teknoloji
hakkında hem olumlu hem de olumsuz inançlar taşıyabilmektedir (Lin ve
diğerleri, 2007). Buna karşılık, Parasuraman (2000) yaptığı çalışmada,
tüketicilerin teknolojiye hazır olmuşlukları ile teknoloji kullanmaları arasındaki
ilişkiyi desteklemiştir. Tüketicilerin teknolojiye hazır olmuşluklarının, teknolojik
hizmetlerin kabulüne ilişkin çalışmalarda kısıtlı sayıda da olsa yer edinmesine
(Zeithalm ve diğerleri, 2002) karşılık mobil hizmet innovasyonlarının kabulüne
ilişkin çalışmalarda daha önce kullanıldığına ilişkin herhangi bir bilgiye
rastlanmamıştır. Bu alandaki kısıtlı bilgi, tüketicilerin teknolojiye hazır
olmuşlukları ile ilgili daha fazla araştırma sonucu elde etmenin gerekliliğini
doğurmuştur. Bu sebeple, çalışmamızda tüketicilerin teknolojiye hazır
olmuşluklarının mobil hizmet innovasyonlarını kabulde etkili olup olmadığı
araştırılmıştır.
H1c2: Tüketiciler, yenilikçilik düzeyleri arttıkça, mobil hizmet
innovasyonlarına karşı daha olumlu tutumlar geliştirirler.
H1c3: Tüketiciler, iyimserlik düzeyleri arttıkça, mobil hizmet
innovasyonlarına karşı daha olumlu tutumlar geliştirirler.
H1c4: Tüketiciler, huzursuzluk düzeyleri azaldıkça, mobil hizmet
innovasyonlarına karşı daha olumlu tutumlar geliştirirler.
H1c5: Tüketiciler, güvensizlik düzeyleri azaldıkça, mobil hizmet
innovasyonlarına karşı daha olumlu tutumlar geliştirirler.
100
5.2.1.2. Hizmet İnnovasyonunun Özelliklerinden Kaynaklanan Faktörler
Bir tüketicinin bir hizmet innovasyonuna ilişkin tutumları üzerindeki en
anlamlı etki hizmet innovasyonunun özelliklerinden kaynaklanan faktörlerdir
(Anderson ve Narus, 2004). Rogers (1995) bir innovasyonun kabulünü ve
yayılmasını sağlayacak innovasyon özelliklerini daha öncede değinildiği gibi
göreceli avantaj, uyumluluk, karmaşıklık, gözlemlenebilirlik, denenebilirliktir
olarak sıralamıştır. Ostlund (1974) algılanan riskin kabul davranışını olumsuz
yönde etkilediği sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca, Davis ve diğerleri (1992) ve
Vankatesh ve diğerleri (1999) gibi pek çok araştırmacı ürün veya hizmet
innovasyonunun algılanan eğlence düzeyinin de etkili bir faktör olarak ortaya
çıktığı sonucuna ulaşmışlardır.
Oslund (1971) ve Labay ve Kinnear (1981)’a göre, innovasyonun
özellikleri kabul davranışı ve tutumlar üzerinde demografik özelliklerden daha
etkili bir faktördür. Çalışmamızda tüm bu değişkenler hizmetin özelliklerinden
kaynaklanan ve tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumlarını
etkileyen faktörler olarak araştırma modelindeki yerini almıştır.
H2: Hizmet innovasyonunun özellikleri tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkilidir.
5.2.1.2.1. Göreceli Avantaj
Kabul davranışını etkileyen hizmet innovasyonunun özelliklerinden
kaynaklanan faktörlerin başında prestij sağlama, maliyet avantajı yaratma gibi
diğer hizmetlere kıyasla sağladığı göreceli avantaj gelmektedir. Göreceli
avantaj, Rogers (1985) tarafından ‘bir innovasyonun hizmet ettiği fikirden daha
iyi olarak algılanma derecesi’ olarak tanımlanmaktadır. Rogers (1985)’a göre
göreceli avantaj ekonomik terimlerle de ölçülebilirken sosyal prestij, bulunurluk
ve tatmin de önemli birer faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Burada önemli olan
innovasyonun sağladığı objektif avantajdan ziyade bireysel olarak algılanılan
avantajdır. Tüketicilerin bir innovasyonun göreceli avantajlarını yüksek olarak
değerlendirmeleri o innovasyona karşı olumlu tutum geliştirmeleri beklentisini
yaratmaktadır. Göreceli avantaj teknolojik mobil hizmet innovasyonların
101
kabulüne ilişkin çalışmalarda da ele alınmıştır (Örn. Polatoğlu ve Ekin, 2001;
Gerrard ve Cunnigham, 2003). Bu çalışmalarda ekonomik fayda, bulunurluk ve
performans, innovasyonun göreceli avantajını ortaya koyan kriterler olarak
belirlenmiştir. Çalışmamızda da mobil hizmet innovasyonlarının algılanan
göreceli avantajının hizmetten kaynaklanan faktörlerden biri olarak tüketicilerin
mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarını olumlu yönde etkilemesi
beklenmektedir.
H2a: Hizmet innovasyonlarının göreceli avantajı arttıkça, tüketiciler mobil
hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutumlar geliştirirler.
5.2.1.2.2. Uyumluluk
Bir diğer faktör ise hizmet innovasyonunun tüketicinin kişisel günlük
yaşamı ile ve kullanımı ile uyumluluğudur. Uyumluluk, bir innovasyonun mevcut
değerlerle, geçmiş deneyimlerle ve potansiyel kullanıcının ihtiyaçları ile
algılanan örtüşme derecesi olarak tanımlamaktadır (Rogers, 1985). Pazara
sunulan innovasyon tüketicilere ne kadar büyük kolaylıklar vaad ediyor olursa
olsun sosyal sistemin normları ve değerleri ile ters düştüğü, uyuşamadağı
sürece kabul görmesi güçleşecektir. Örneğin kahvaltılık mısır gevreklerinin
Türkiye pazarına ilk girdiği yıllarda kabul görmemesinin en önemli nedenlerinin
başında Türklerin alışkanlık olarak sabahları daha sıcak ve tuzlu kahvaltı
yapmayı tercih ediyor olması gelmekteydi. Bu nedenle, soğuk sütle yenen ve
hafif şekerli mısır gevrekleri dünya da gördüğü ilgiyi Türkiye’de görememişti.
Tüketicilerin günlük rutinleri ile ve kişilikleri ile uyumlu olduğunu düşündükleri
innovasyonlara karşı olumlu tutum geliştirmeleri yönündeki beklenti dolayısı ile
tüketicilerin kendileri ile uyumlu gördükleri mobil hizmet innovasyonlarına karşı
olumlu tutum geliştirmeleri beklenmektedir. Black ve diğerleri (2001), İngiliz
tüketicilerin geçmiş deneyimlerinin ve değerlerinin internet bankacılığını kabulde
anlamlı bir etkisi olduğu sonucuna varmıştır. Çalışmaya göre interneti günlük
hayatının parçası olarak gören tüketiciler internet bankacılığı ile ilgili olumlu
tutumlar geliştirmektedir. Bu bağlamda çalışmamızda mobil hizmetlerin günlük
yaşamı ile uyumlu olduğunu düşünen tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlarına karşı olumlu tutum geliştirmeleri beklenmektedir.
102
H2b: Hizmet innovasyonlarının tüketicinin yaşamına uyumluluğu arttıkça,
tüketiciler mobil hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.2.3. Karmaşıklık
Bir innovasyonun kullanımının karmaşıklık düzeyi, o innovasyona ilişkin
tutumlar üzerinde oldukça etkili olabilmektedir. Karmaşıklık, Rogers (1985)
tarafından ‘bir innovasyonu anlamada ve kullanmada algılanan zorluk derecesi’
olarak tanımlanmıştır. Bazı innovasyonlar toplum tarafından oldukça kolay
anlaşılabilirken diğerlerinin anlaşılması ve kullanımının yaygınlaşması uzun bir
zamana yayılabilmektedir. Bu bakımdan kullanılması özel bilgi ve beceriler
gerektiren innovasyonların kabulü ve yayılması, piyasaya sürülür sürülmez
toplumca anlaşılmış olanlardan çok daha zor olabilmektedir. Bu bakımdan,
innovasyonun karmaşıklığının innovasyona karşı tutumu olumsuz yönde
etkilemesi beklenir. Teknolojik hizmet innovasyonlarına adaptasyonla ilgili
araştırmalarda innovasyonun karmaşıklığının tüketicilerin tutumları üzerinde
ters yönde bir etki yarattığı sonucuna ulaşılmıştır (Black ve diğerleri, 2001;
Hewer ve Howcroft, 1999). Ayrıca Suganthi ve diğerleri (2001) daha önce
Rogers (1995) tarafından karmaşıklığın bir ölçütü olarak belirlenen “kullanım
kolaylığı” ile bir ilişki olduğu yönünde sonuca ulaşmıştır. Çalışmamızda da
karmaşıklık kullanım kolaylığı boyutuyla hizmetin özelliklerine ilişkin bir faktör
olarak, tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde
olumsuz yönde etkisi olması beklentisiyle ele alınmıştır.
H2c: Hizmet innovasyonlarının karmaşıklığı azaldıkça, tüketiciler mobil
hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.2.4. Denenebilirlik
Denenebilirlik, Rogers (1985)’a göre bir innovasyonun kısıtlı bir düzlemde
tecrübe edilebilme derecesidir. Deneme şansı ile birlikte sunulan innovasyonlar
tüketicilerin innovasyona karşı daha olumlu tutumlar geliştirmesi ile
karşılanmaktadır. Bu tip deneme yapma imkanları sunan işletmeler
innovasyonlarının tüketicilerin gözündeki belirsizlik derecesini azaltarak risklerini
103
minimize etmektedir. İşletmelerin yeni ürünlerinin örneklerinin dağıtmasının
altında yatan amaç da esasen bu konu ile ilgilidir. Kısacası, bir innovasyonunun
denenebilir olması, yaparak öğrenme imkanı vermesi yönüyle olumlu tutum
yaratması beklentisini doğurmaktadır. Hizmet innovasyonlarına ilişkin
çalışmalarda da bu yönde sonuçlara ulaşmıştır (Bkz: Hewer ve Howcroft, 1999;
Black ve diğerleri, 2001). Çalışmamızda denenebilirlik mobil hizmetlere karşı
tutumu olumlu yönde etkilemesi beklentisi ile modele dahil edilmiştir.
H2d: Hizmet innovasyonlarının denenebilirliği arttıkça, tüketiciler mobil
hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.2.5. Gözlemlenebilirlik
Gözlemlenebilirlik, bir innovasyonun sonuçlarının diğer kişiler tarafından
gözlenebilirliğinin derecesidir (Rogers, 1985). Black ve diğerleri (2001) ise
gözlemlenebilirliği bir innovasyonun bir sosyal sistemdeki bireyler için gözle
görülebilir olma durumu olarak açıklamışlardır. Bireylerin çevrelerinde gördükleri
yeni ürün ve hizmetlere adapte olabilmeleri veya bunlara karşı olumlu tutum
geliştirmeleri çok daha kolaydır. Arkadaşlarda, akrabalarda veya yakın
çevredeki insanlarda kullanımı gözlenen innovasyonlar hakkında, görüşleri etki
yaratabilecek bu kişilerden bilgi alabilmek de bu innovasyonlara karşı
geliştirilecek tutum üzerinde son derece etkili olmaktadır. Görülebilirliği yüksek
innovasyonları kabul edebilmek veya bu innovasyonlara yönelik olumlu tutum
geliştirmek tüketiciler açısından gözlemlenebilirliği az olan innovasyonlara
kıyasla daha çabuk ve kolay olmaktadır. Çalışmamızda mobil hizmet
kullanımının cep telefonlarının yaygınlığı sebebiyle gözlemlenebilir hizmetler
olduğu düşünülerek gözlemlenebilirliğin tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlarına karşı tutumlarında olumlu etki yaratması beklenmektedir.
H2e: Hizmet innovasyonlarının gözlemlenebilirliği arttıkça, tüketiciler
mobil hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
104
5.2.1.2.6. Algılanan Risk
Tüketici davranışları risk algısından ciddi derecede etkilenmektedir.
Esasen tüketiciler verdikleri bir kararın veya sergiledikleri bir davranışın
sonuçlarını her zaman kestiremezler. Bu durum özellikle tüketicilerin geçmiş
deneyimlerinde ve/veya hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları ürün ve
hizmetlerde ve elbette ki çalışmamıza konu edilen innovasyonlar için geçerli
olmaktadır. Böylesi durumlarda işletmeler tüketicileri için riski minimize etme
uğraşına girmektedirler. Riskin minimize edilemediği durumlar tüketicinin
innovasyonu reddetmesi ile sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle hizmet
innovasyonunun algılanan riski ile tüketicilerin tutumları arasında ters yönde bir
ilişki olması beklenmektedir.
H2f: Hizmet innovasyonlarının algılanan riski azaldıkça, tüketiciler mobil
hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.2.5. Algılanan Eğlence
Algılanan eğlence tüketicilerin teknoloji tabanlı yenilikleri kullanmasında
niyeti etkileyen önemli bir belirleyici olarak ortaya çıkmaktadır (Webster,1989).
Sheppard ve diğerleri (1988)’ne göre, tüketicilerin bir teknolojinin eğlenceli
olduğunu düşündüklerinde o teknolojiye karşı olumlu tutum geliştirme eğiliminde
olmaktadırlar. Ayrıca, Dabholkar ve Bagozzi (2002), “eğlence”nin tutum
üzerinde etkili bir değişken olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu bilgiler ışığında bir
tüketicinin bir mobil innovasyonu eğlenceli olarak algıladıkça o mobil
innovasyona karşı olumlu tutumlar geliştirilmesi beklenmektedir.
H2g: Hizmet innovasyonlarının algılanan eğlencesi arttıkça, tüketiciler
mobil hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.3. Hizmet Sağlayıcısından Kaynaklanan Faktörler
Robertson (1984), innovasyonların toplumların geneline yayılması
sürecine ilişkin çalışmaların pazarlama ve firmaya özgü diğer rekabetçi
aktiviteler hesaba katılmadıkça eksik olacağını belirtmiştir. Bu görüşü
desteklerken işletmelerin innovasyonlarını destekler yönde gösterdikleri çabanın
105
innovasyonların tüketicilerce kabul edilmesi üzerinde etkisi olması
beklenmektedir. Bu etki her ne kadar dolaylı bir etki olsa da kabul davranışının
araştırıldığı çalışmamızda ele alınması araştırmanın kapsamı ve amaçları
açısından uygun bulunmuştur. Ne de olsa bir innovasyonu kabule ilişkin son
karar yalnızca ürünün ve onu üreten şirketin değerlendirilmesinden sonra
mümkün olabilmektedir (Shaw ve diğerleri, 1989).
H3: İşletmelerin (a) sektöre, (b) firmaya özgü özellikleri tüketicilerin mobil
hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkilidir.
5.2.1.3.1. Sektöre Özgü Özellikler
Robertson ve Gatignon (1986)’a göre, işletmelerin içinde faaliyet
gösterdikleri sektöre has özellikler pazar potansiyelinin belirlenmesi ve
yeniliklerin yayılmasında etkilidir. Ancak kabul gören yeniliklilerin yayılması
mümkün olduğundan sektöre ilişkin özelliklerin öncelikle kabul davranışını
etkilemesi beklenmektedir. Yeni bir teknolojinin piyasaya sürülmesi yeni talepler
ve pazarlar yaratma gücüne sahip olması yönüyle sektörü etkileme ve
değiştirme gücüne sahiptir (Shanklin ve Ryans, 1984). Bu nedenle sektörün
kendine has özelliklerinin kabul davranışı araştırılırken ele alınması son derece
önemlidir (Tzokas ve Saren, 1992).
Araştırmamızdaki gibi ele alınan sektör telekomünikasyon olduğunda
üzerinde durulması gereken sektöre has özellikler de farklılaşmaktadır.
Telekomünikasyon sektöründe yapılan innovasyonların kabulüne ilişkin
çalışmalarda ağ dışsallığı fenomeni sektöre has bir özellik olarak ortaya
çıkmaktadır. Ağ dışsallığı Katz ve Shapiro (1986) tarafından bazı ürün veya
hizmetlerin yarar sağlayabilmesinin uyumlu araçları satın almış diğer
tüketicilerin sayısına bağlı olduğu durum olarak açıklamaktadırlar. Ağ
dışsallığına sahip hizmetlerde tüketicilerin sayısı kabul davranışını
belirlemektedir (Wang ve diğerleri, 2008).
Ağ dışsallığı bankacılıkta ATM kullanımının (Örn. Kauffman ve diğerleri,
2000), elektronik faturalama ve ödeme sistemlerinin (Örn. Au ve Kauffman,
106
2001) ve bilgi sistemlerinin (Örn. Conner, 1995) araştırılmasında kullanılmıştır.
Ancak yine de ağ dışsallığı ile ilgili örneklerde ilk akla gelen ve bu özellikle
özdeşleşen hizmetler özellikle mobil telekomünikasyon hizmetleridir.
Ağ dışsallığı olan hizmetler diğerlerinden farklı özellikler göstermektedir.
Örneğin bir innovasyonu kabul ederken teknolojiye özgü değer göz önünde
bulundurulurken ağ dışsallığının söz konusu olduğu hizmetlerde ağın kattığı
değer de göz önünde bulundurulur (Wang ve diğerleri, 2008). Bağlı olunan ağın
değeri ise o ağa kayıtlı diğer tüketicilerin sayısının artması ile artmaktadır
(Kauffman ve diğerleri, 2000). Bu yüzden de ağa kayıtlı tüketicilerin sayısı
arttıkça ağın kayıtlı olmayan tüketicileri için cazibesi de artmaktadır. Teknolojiye
özgü değer, bir tüketicinin bir innovasyondan elde edebileceği tüm bu bütünleşik
değere verilen addır. Ayrıca, tüketicilerin innovasyonlara karşı tutumları
üzerinde etkili olmaktadır.
Tüm bu açıklananlardan sonra ağ dışsallığı kullanıcıların sayısı ve
teknolojiye özgü değer değişkenleri aracılığıyla araştırmamıza dahil edilmiş ve
hizmet innovasyonlarının kabulüne ilişkin etkisi bakımından araştırılmıştır.
H3a1: Ağ dışsallığı arttıkça tüketiciler mobil hizmet innovasyonlarına karşı
daha olumlu tutum geliştirirler.
H3a2: Algılanan teknolojiye özgü değer arttıkça tüketiciler mobil hizmet
innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.3.2. Firmaya Özgü Özellikler
Teknolojik ürün ve hizmetlerdeki köklü innovasyonlar yeni talep ve hatta
pazarlar yaratarak işletmeyi bir anında rakiplerinin kat kat ilerisine taşıyabilme
potansiyeline sahiptir. Oysa araştırmalar piyasaya sürülen innovasyonların
%80’inin başarısızlıktan kurtulamadığını göstermektedir. Bu durum, diğer
faktörlerle birlikte işletmenin innovasyon yaratma ve yönetmedeki, müşterilerinin
istek ve ihtiyaçlarını anlamadaki ve pazarlama ve yönetime yönelik
faaliyetlerindeki becerilerine bağlı olarak şekillenmektedir. Bu yüzden
107
çalışmanın bu kısmında hizmet sağlayıcısına ilişkin özellikler ele alınarak kabul
davranışına etkisi açısından sorgulanmaktadır.
- Hizmet Sağlayıcısının Pazarlama Faaliyetleri
İşletmeler hedef pazarlarının innovasyonlarını kabul etmeleri için etkin
pazarlama stratejileri geliştirebilirler. Genel olarak organizasyonel yayılma
süreçlerinde ele alınan pazarlama stratejilerinin bireysel tüketicilerin kabul
davranışları üzerindeki etkisinin öncelikle tüketicilerin hizmet innovasyonuna
ilişkin algılarını şekillendirmek yoluyla ortaya çıktığı görüşü savunulmaktadır.
Ancak bu dar bir bakış açısını yansıttığından yazın taramasının da katkısı ile
çalışmamızda hizmet sağlayıcısının pazarlama faaliyetlerinin bireysel kabul
sürecinin genelini etkilediği görüşü savunulmaktadır (Woodside ve Biemans,
2005). Pazarlama karması ürün, fiyat, tutundurma ve dağıtım alt karmalarından
oluşur. Hizmetin özelliklerinin innovasyonların kabulü üzerindeki etkisi daha
önceki başlıklarda ele alınmıştı. Fiyatın daha önceki araştırmalarda kabul
davranışı üzerinde anlamlı bir etkisi saptanamamıştır (Örn. Karine ve diğerleri,
2004). Hizmet innovasyonunun kabulünün fiyatından bağımsız olarak
gerçekleştiği görüşü savunulmaktadır. Ancak ülkemiz koşulları ve tüketici
davranışları göz önünde bulundurularak çalışmamızda hizmet innovasyonunun
fiyatının kabul davranışı süreci üzerindeki etkisi araştırılacaktır. Tutundurma
çabaları öncelikle piyasaya yeni sürülen bir hizmetin hedef pazara tanıtılmasını
sağlar. Hizmet innovasyonunun varlığından haberdar olmayan tüketicilerin
kabul sürecinden geçmeleri de mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan gerek
innovasyonların duyurulması gerekse de tanıtılması ve olumlu tutum
geliştirilebilmesi açısından tutundurma çabalarının katkısı büyüktür. Bu bakış
açısı ile hizmet sağlayıcısının tutundurma çabasının tüketicilerin kabul sürecine
etkisi olması beklenmektedir. Hizmet innovasyonlarının dağıtılması da bir diğer
pazarlama çabası olarak ele alınmaktadır. Hizmet innovasyonlarının tüketicileri
sorunsuz, zamanında ve istenilen miktar ve şekliyle ulaştırılmasını kapsayan
dağıtım kuşkusuz tüketicilerin innovasyona karşı tutumlarında da etkili olacaktır.
Bu nedenle, araştırmamızda hizmet sağlayıcısının dağıtım çabaları ile
tüketicilerin hizmet innovasyonlarını kabulü arasında da bir etkileşim olup
olmadığı araştırılmaktadır. Bununla beraber, işletmelerin pazarlama çabalarının
108
innovasyonların kabulüne ilişkin tutum üzerinde etkili olup olmadığı
sorgulanmaktadır.
H3b1: Hizmet sağlayıcısının pazarlama çabaları arttıkça tüketiciler mobil
hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
- Hizmet Sağlayıcısının Pazarlama Dışı Faaliyetleri
Hizmet sağlayıcılarının pazarlama stratejilerinin hizmet innovasyonlarının
kabulü üzerinde etkili olduğu görüşü ilgili yazında desteklenmektedir. Ancak
işletmelerin yalnızca pazarlama faaliyetlerinden ibaret olmadığı da açıktır. Bu
nedenle işletmelerin pazarlama faaliyetleri dışındaki çabalarının da kabul
davranışını etkileyebileceği fikri doğmuştur. Örneğin işletmenin rekabetçi ve
yenilikçi bir imajı olması piyasaya sürdüğü hizmet innovasyonlarının kabulünü
kolaylaştırabilir. Tüketicilerin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi de özellikle teknoloji
yoğun hizmet innovasyonlarının kabulü ve yayılmasında etkili olabilecek bir
unsurdur. Bu bakımdan tüketici eğitimine önem veren işletmelerin de kabul
sürecini olumlu yönde etkilemeleri beklenebilmektedir. Bir diğer faktör
işletmenin topluma katkısı yoluyla tüketicilerde olumlu tutuma neden olmasıdır.
Bu durum da tüketicilerin işletmeye yönelik olumlu tutumlarının işletmenin
hizmet innovasyonuna yöneltilmesine neden olabilir. Tüm bu gerekçelerle
araştırmamızda hizmet sağlayıcısının pazarlama dışı çabalarının hizmet
innovasyonlarına etkisi de araştırılmaktadır.
H3b2: Hizmet sağlayıcısının pazarlama dışı çabaları arttıkça tüketiciler
mobil hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirirler.
5.2.1.4. Sosyal Sistemden Kaynaklanan Faktörler
Kabul teorisinde innovasyonların kabulünün ve yayılmasının bir sosyal
sistemde gerçekleştiği kabul edilmektedir (Gatignon ve Robertson, 1985). Her
sosyal sisteminde kendine özgü normları ve değerleri vardır. İnnovasyonun bu
değer ve normlarla uyumluluğu kabulü ve yayılmasında etkili olmaktadır
(Rogers, 1983).
109
Sosyal etki, bir bireyin kendince önemli bulduğu kişilerin onun
davranışlarına ilişkin inançlarıyla ilgili algısıdır. Tam olarak kişinin önem verdiği
kişileri görüş ve inançlarını yansıtmasa da kişinin bu kişilerin görüş ve
inançlarına ilişkin algısını yansıtmaktadır. Sosyal etki, Fishbein ve Ajzen
(1975)’in Nedenli Davranış Modelinde sözü edilen subjektif norma
benzemektedir. Fishbein ve Ajzen (1975) subjektif normu ‘bir kişinin kendisi için
önemli olan insanların sorudaki davranışı gösterip göstermeyeceğini
düşünmesine ilişkin algısı’ şeklinde açıklamaktadır. Temelde her ikisi de
bireylerin başkalarının gözünde kendilerini gördükleri gibi davranmaya
çalıştıklarını savunmaktadır. Diğer bir deyişle kişinin çevresinin kendisini
algılayış biçimine ilişkin algısıdır. İnsanlar genel olarak çevresindeki kişilerin
kendisi ile ilgili düşüncelerinden farklı duruma düşmek istemezler.
Sosyal etki davranışı belirleyen niyet üzerinde direk olarak etkili olduğu
saptanmış bir faktördür (Örn. Ajzen, 1991; Davis ve diğerleri, 1989; Taylor ve
Todd, 1995). Bu nedenle araştırmamızda sosyal etkilerin tüketicilerin hizmet
innovasyonlarına ilişkin niyete etkileri araştırılmaktadır.
H4: Sosyal etkiler tüketicilerin teknolojik hizmet innovasyonlarına ilişkin
niyetlerini olumlu yönde etkiler.
5.2.1.5. Kabul Süreci
Bireysel tüketicilerin innovasyonları kabul sürecinde çeşitli çalışmalar pek
çok farklı değişkeninin etkisinden söz etmiştir. Buna karşılık neredeyse tüm
çalışmalar bir tüketicinin bir innovasyonu kabulünde o kişinin o innovasyona
karşı tutumunun etkili olduğu sonucuna varmıştır (Örn. Shimp ve Kavas, 1984;
Davis ve diğerleri, 1989; Moore ve Benbasat, 1991; Dabholkar, 1996;
Vankatesh ve diğerleri, 2003; Bauer ve diğerleri, 2005; Kulviwat ve diğerleri,
2007; Yang ve Jolly, 2008). Daha önce de değinildiği üzere neredeyse tüm
çalışmalar bir tüketicinin bir innovasyonu kabulünde o kişinin o innovasyona
karşı tutumunun etkili olduğu sonucuna varmıştır. Tutum bir bireye atfedilen ve
onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir
biçimde oluşturan bir eğilimdir (Smith, 1968). Bu bağlamda tüketicilerin mobil
110
hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumları araştırmamızın modelinde de yer
almaktadır.
Tutum ile davranış arasındaki ilişki köken olarak Nedenli Hareket
Teorisine dayanmaktadır. Fishbein ve Ajzen (1975) tarafından geliştirilen model
daha önceki bölümde değinildiği üzere bir kişinin bir davranışı göstermesindeki
esas sebebin o davranışı göstermedeki davranışsal niyet olduğunu
savunmaktadır. Niyet, bireyin sayısız donmuş alternatifler arasından hangisinin
eylem olacağına karar vermesidir. Teoriye göre niyet tutumlarla
belirlenmektedir. Bu bağlamda araştırmamızın modeli doğrultusunda test
edilecek hipotez tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarının
ve niyetlerinin mobil hizmet innovasyonlarını kabul etme davranış üzerinde etkili
olduğudur.
H5: Tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarının,
niyetleri üzerinde olumlu etkisi vardır.
H6: Tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin niyetlerinin, kabul
davranışları üzerinde olumlu etkisi vardır.
Tablo 12. Araştırmanın Hipotezlerinin Özet Tablosu
H1
Tüketicilerin (a) Demografik, (b) Duygusal, (c) Kişilik özellikleri mobil hizmet inovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkilidir.
H2 Hizmetin özellikleri tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkilidir.
H3 İşletmelerin (a) Sektöre, (b) Firmaya özgü özellikleri tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkilidir.
H4 Subjektif normun tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin niyetleri üzerinde olumlu etkisi vardır.
H5 Tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarının, niyetleri üzerinde olumlu etkisi vardır.
H6 Tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin niyetlerinin, kabul davranışları üzerinde olumlu etkisi vardır.
111
5.2.3. Araştırmanın Anakütlesi ve Örnekleme Süreci
Mobil hizmet innovasyonlarının kabulü üzerinde etkili faktörlerin
araştırıldığı araştırmamızda ülkemizdeki durumun tespitine yönelik açıklayıcı bir
araştırma modeli kullanılmıştır. Türkiye’de yaşayan tüketicilerin kabul
davranışlarına bir genelleme yapabilme amacını da barındıran araştırmamızın
ana kütlesini Türkiye’de yaşayan ve farklı sosyoekonomik özellikler gösteren
tüketiciler oluşturmaktadır. Anakütlenin tamamına ulaşmak neredeyse imkansız
olduğundan ana kütleden, anakütleyi temsil etme gücüne sahip bir örneklem
alan örneklemesi yöntemi kullanılarak seçilmiştir. Alan örneklemesi, anakütlenin
coğrafi konumlara göre düzenlendiği özel bir kümeleme örneklemesi türüdür
(Nakip, 2003). Tek aşamalı olabileceği gibi birden fazla aşamayı da içerebilir.
Araştırmamızda iki aşamalı alan örneklemesi kullanılmıştır. Buna göre birinci
aşamada Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden, bölgeleri temsil gücüne sahip iller,
nüfusları göz önünde bulundurularak seçilmiştir. İkinci aşamada ise seçilen
illerden bölgelerin kayıtlı GSM aboneliği oranlarına göre oransal olarak toplam
örneklem hacmini oluşturacak kişilerden ne kadarının seçilen illerden olması
gerektiği belirlenmiştir. Belirlenen örnekleme, seçilen illerden farklı
sosyoekonomik özellikler gösteren semtlerden seçilen tüketicilerle
ikametgahlarında görüşülerek ulaşılmıştır. Tablo 13, bölgelere göre kayıtlı GSM
abonelerinin dağılımını göstermektedir.
Tablo 13. Bölgelere Göre Kayıtlı GSM Abonelerinin Dağılımı
Bölge Abone Sayısı Yüzde (%)
Akdeniz 7.860.479 12
İç Anadolu 10.212.716 16
Karadeniz 5.951.234 9
Ege 8.348.501 13
Güneydoğu Anadolu 4.776.048 7
Marmara 23.467.017 37
Doğu Anadolu 3.744.146 6
Toplam 64.360.141 100
Kaynak: Telekomünikasyon Kurulu, http://www.btk.gov.tr/Yayin/istatistikler/istatistik/2009/gsm2009.htm
112
Çalışmamızın anakütlesini mobil hizmet kullanan GSM abonesi Türk
tüketicileri oluşturmaktadır. Telekomünikasyon Kurulu’nun 2009 yılının ilk
çeyreği için resmi rakamlarına göre kayıtlı abone sayısı 65 milyondur. Ancak
tüketicilerin birden fazla GSM aboneliklerinin bulunması veya bir hattın birkaç
kişi tarafından kullanılıyor olması gibi sıkça karşılaşılan durumlar nedeniyle
anakütledeki birey sayısı tam olarak belirlenememektedir. Anakütledeki birey
sayısının tam olarak belirlenememesinden dolayı, örneklem hacminin
hesaplanmasında, Baş (2001)’ın da belirttiği aşağıdaki formülden
yararlanılmıştır.
t2 (p x q)
n =
d2
Formüle göre n örnekleme girecek birey sayısını, t belirli bir anlamlılık
düzeyinde t tablosuna göre bulunan teorik değeri (bu çalışma için α=0.05’de ∞
serbestlik derecesinde 1.96), p incelenen olayın görülüş sıklığını (incelenen
olayın görülüş sıklığına ilişkin bir ön bilgi olmadığından ve en yüksek örneklem
hacmine ulaşmak amacıyla %50 kabul edilmiştir (Kurtuluş, 1998:235), q
incelenen olayın görülmeyiş sıklığını (%50). d örneğin görülüş sıklığına göre
kabul edilen ± örnekleme hatasını (bu çalışma için ±%3) ifade etmektedir.
1,962 (0, 50 x 0,50)
n = = 1067.1 ≅ 1068
0,032
Formülün hesaplanması sonucunda araştırma örneklem büyüklüğünün
1068 kişiden oluşması gerektiği görülmüştür. Bununla beraber araştırma
esnasında karşılaşılabilecek problemler göz önünde bulundurularak 1100 kişi ile
görüşülmeye karar verilmiştir. Tablo 14’te her bir coğrafi bölgeyi temsilen
seçilen il ve bu illerden seçilecek örneklemin kayıtlı GSM aboneliği oranlarına
göre dağıtılmasına yer verilmektedir.
113
Tablo 14. Örneklemin GSM Abonelerinin Bölgesel Oranlarına Göre
İllerde Dağılımı
Bölgeler İller Abonelik Oranları (%)
Seçilecek Kişi Sayısı
Akdeniz Adana 12 132
İç Anadolu Ankara 16 176
Karadeniz Samsun 9 99
Ege İzmir 13 143
G. Anadolu Gaziantep 7 77
Marmara İstanbul 37 407
Doğu Anadolu Erzurum 6 66
Toplam 100 1100
5.2.4. Veri Toplama Yöntemi
Araştırmamızın amaçlarına uygun olarak veriler birincil veri toplama
yöntemlerinden yüz yüze görüşme tekniği ile önceden kapalı uçlu sorularla
yapılandırılmış anket formu kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Veri toplama
yöntemine ilişkin detaylara çalışmanın bu kısmında yer verilmektedir.
5.2.4.1. Ön Testler
Araştırmamız için yapılandırılan anket için gerçekleştirilen ilk ön test
araştırma örneğini temsil edecek şekilde seçilen 30 kişiyle gerçekleştirilmiştir.
Kişisel görüşme şeklinde yapılan bu ilk ön testte cevaplayıcıların soruların
anlaşılabilirliği, içeriği ve uzunluğu gibi konularda görüşleri alınmıştır.
Anket formunda yer verilen ölçeklerde yer alan ifadelerin İngilizce
aslından Türkçeye çevrilmesinde akademik yeterliliğe sahip kişilerin
katkılarından yararlanılmıştır. Söz konusu kişilerce ayrı ayrı tamamlanan
çeviriler araştırmacı tarafından karşılaştırılıp aralarındaki farklılıklar pazarlama
jargonuna sadık kalınarak uyumlaştırılmıştır. Bunu yaparken Türkçeye çevrilen
ifadeler tekrar İngilizceye çevrilerek orijinal ifadelere uyumlulukları da kontrol
edilmiştir. Yapılan çevirilerin ifadelerin orijinalliğine sadık kalınarak
114
yapıldığından emin olunduktan sonra kolayda örnekleme yöntemiyle araştırma
örneğini temsil edecek şekilde seçilen 30 kişiyle daha önce değinilen ön test
çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda gerekli değişiklikler yapılarak anket
formuna son şekli verilmiş ve ikinci ön test çalışmasına başlanmıştır.
Araştırmanın ikinci ön testinde Adana genelinden sosyoekonomik statü
grupları göz önünde bulundurularak seçilen örneklemden hanelerde yüz yüze
görüşme tekniği kullanılarak toplam 100 adet kullanılabilir veri elde edilmiştir.
Hanelerde yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak gerçekleştirilen bu ikinci ön
çalışma diğer amaçlarının yanında araştırmada kullanılan ölçeğin güvenilirliğini
test etmek için kullanılmıştır. Ölçeği oluşturan 70 ifadeye verilen cevaplar
arasında bir korelasyon olup olmadığının belirlenmesinde alfa katsayısı
(Cronbach’s Alpha) kullanılmıştır. Analiz sonucunda ölçeğin güvenilir olduğunu
söyleyebilmek için alfa katsayısının aldığı değerin 0.6’dan yüksek olması ve
hatta 0.70’e yakın bir değer alması beklenmektedir (Tull ve Hawkins. 1993.
s.316; Hair ve diğ. 1992. s.449). Bu doğrultuda, araştırmada kullanılan ölçeğin
güvenirlik analizi yapılmış ve alfa katsayısı 0,85 olarak hesaplanmıştır.
Dolayısıyla, ölçeğin güvenilir olduğu söylenebilmektedir. Ayrıca, bu ikinci
uygulamadan sağlanan geri bildirim ile anket formunda anlaşılmayan veya
yanlış anlaşılan sorulardaki gerekli düzenlemeler yapılmış ve anket formuna
saha çalışması öncesi son hali verilmiştir. Sonuçlar, anketin araştırmanın
amaçlarına uygunluğu teyit etmiştir. Bu noktadan hareketle araştırmamızın
sonuçlarına ulaşmayı sağlayacak saha çalışmasına geçilmesine karar
verilmiştir.
5.2.4.2. Saha Çalışması
Veriler, araştırma amaçlarına uygun olarak seçilen örnek üzerinde
uygulanmak üzere geliştirilmiş bir anket aracılığıyla toplam 16 anketör
tarafından 7 ilden eş zamanlı olarak toplanmıştır. İllerde yapılan görüşmeler
farklı sosyoekonomik düzeyleri temsil eden semtlerde gerçekleştirilmiştir.
Anketler profesyonel bir araştırma şirketinin ön eğitim verilen profesyonel
anketörleri aracılığıyla 16 - 27 Mayıs 2009 tarihleri arasında katılımcıların
115
evlerinde yüz yüze görüşme tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Tablo 5.3’te
gösterildiği üzere her ilden eşit sayıda veri toplanmadığından bazı illerin veri
toplama süreci diğerlerinden daha kısa veya uzun sürebilmiştir. Saha
çalışmasının tamamı toplam 12 günde tamamlanmıştır. Her bir anket formunun
ortalama tamamlanma süresi 18 dakika civarındadır. Anket çalışmasına
gönüllük esasına bağlı olarak katılmayı kabul eden ve araştırmanın konusu
gereği tüketici olarak belirli bir bilinç düzeyine sahip olabileceği düşünülen 16
yaş üzeri bireyler dahil edilmiştir.
5.2.5 Anket Formu ve Ölçekler
İlgili yazında mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin çalışmalar genel
olarak tek bir mobil hizmet innovasyonunu ele alarak araştırma sorularını bu
mobil hizmet üzerinden sormakta ve analiz sonuçlarını mobil hizmetler üzerine
genelleme yoluna gitmektedir. Böylesi bir yaklaşım, çalışılabilir en büyük
örnekleme ulaşabilmek adına, araştırmacıları tüketicilerin en aşina oldukları
mobil hizmetleri seçmeye yönlendirmektedir. Bu nedenle SMS ve takiben MMS,
kabul çalışmalarında en sık kullanılan mobil hizmetler olarak ön plana
çıkmaktadır. Ancak SMS ya da ‘yazılı kısa mesaj hizmetinin Türkiye’de 1995
yılından beri kullanıldığı göz önüne alındığında yakın zamanlı bir innovasyon
olmadığı görülmektedir. Hatta yalnızca teknoloji takipçileri veya toplum
genelinde diğer tüketicilerden daha hızlı innovasyon adaptasyonu kabiliyetinde
olanlar için değil, toplumun geneli için alışılageldik bir hizmet haline geldiği bile
söylenebilmektedir.
Mobil hizmetler kısa düz yazı mesajlardan bas-konuş teknolojilerine
kadar farklı zamanlarda tüketicilerin kullanımına sunulmuş, çok farklı özellikler
taşıyan ve farklı amaçlara yönelik hizmetleri kapsamaktadır. Tüketiciler
açısından yenilik göreceli olarak algılandığından bir kullanıcı için büyük
yenilikmiş gibi algılanan bir mobil hizmet bir diğeri için günlük yaşantısının bir
rutini haline gelmiş olabilmektedir. Araştırmanın amaçları doğrultusunda
öncelikle hangi mobil hizmet innovasyonlarının çalışmaya dahil edileceğinin
belirlenmesi gereği doğmuştur. Çalışmamızda da tek bir mobil hizmet
innovasyonuna odaklanmak yerine bütünü daha net anlamayı sağlayacak bir
116
yaklaşım benimsenmiştir. Buna göre Türkiye’de faaliyet gösteren mobil hizmet
sağlayıcılarının tüketici kullanımına sunduğu tüm mobil hizmetler araştırmanının
kapsamına dahil edilmiştir (Tablo 15).
Tablo 15. Araştırma Kapsamındaki Mobil Hizmetler
Mobil Hizmet Yılı Sınıfı
Yönlendirme 1994 1
Konferans arama 1994 1
Gizli numara 1994 1
Çağrı kısıtlama 1994 1
Çağrı bekletme 1994 1
SMS 1995 1
Telesekreter 1995 1
Hızlı veri (DataCell) 1999 1
Wap 2000 2
Sekreterim 2000 2
Bilinmeyen no 2000 2
Kim aramış 2001 2
GPRS 2001 2
Ödemeli arama 2002 2
MMS 2002 2
Bayiden kontör yükleme 2002 2
Kontör transfer 2003 2
Yardım 2004 2
Edge 2005 3
Müzik 2005 3
Çalarken dinlet 2005 3
Eğlence 2006 3
Kontör iste 2006 3
Anında mesajlaşma 2006 3
Bas konuş 2006 3
Çağrı merkezlerinden kontör yükleme 2006 3
Kontör ekstre 2006 3
117
Tablo 15. Devam
Mobil Hizmet Yılı Sınıfı
Telefon rehberim 2006 3
Turkcell-im 2006 3
Avea bi dünya 2006 3
Gizli numaradan arama kısıtlama 2007 3
İnternetten kontör yükleme 2007 3
Mobil imza 2007 3
Konuş gönder 2008 3
Mobil ödeme 2008 3
e-sms (Outlook 2007) 2008 3
Cep trafik 2008 3
Yukarıdaki listenin oluşturulmasında sistematik bir süreç izlenmiştir.
Objektif bir tutum izleyebilmek adına öncelikle Türkiye’de faaliyet gösteren üç
mobil hizmet sağlayıcısının web sitelerinde bireysel kullanıcılara sundukları tüm
hizmetler listelenmiştir. Daha sonra, bu üç büyük telekomünikasyon şirketi ile
önce telefon daha sonra da e-posta yoluyla iletişime geçilerek çalışma hakkında
ön bilgi verilmiş ve sundukları hizmetlere ait oluşturduğumuz listeler
gönderilerek bu listelerde yer alan hizmetlerin karşısına kullanıma açıldıkları
yılların yazılması istenmiştir. Telefonda ve ilk e-postalarda olumlu yanıt alınan
üç şirketten yalnızca biri aylar süren hatırlatmalardan sonra bireysel
kullanıcılara sağladıkları mobil hizmetlerin kullanıma açılma yıllarına ilişkin
listeyi göndermiştir. Piyasada öncü rol izleyen bu şirketten elde edilen veriler,
diğer şirketlerin web sitelerinden elde edilen bilgiler aracılığıyla ve ısrarlı bilgi
edinme taleplerimiz sonucunda diğer iki şirket için de listeler oluşturulmuştur.
Böylece anket formu ile bir kullanıcının kullandığı tüm mobil hizmetleri
öğrenebilmek mümkün olmuştur.
Araştırmanın amaçları doğrultusunda hazırlanan anket formu üç
bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm katılımcıların cep telefonu kullanımlarına ve
telekomünikasyon hizmet sağlayıcılarına ilişkin sorularla başlamıştır.
Sonrasında arka arkaya iki soruda katılımcılardan seçtikleri hizmet
118
sağlayıcısına göre, kendilerine verilen listeden duydukları ve kullandıkları mobil
hizmetleri belirtmeleri istenmiştir. Böylece tüketicilerin tek bir mobil hizmete göre
sınıflanması yerine kullandığı mobil hizmet demetine göre
değerlendirilebilmeleri mümkün olmuştur. Bu durum tüketicilerin hizmet
innovasyonlarını kabul davranışlarını değerlendirmede tek bir hizmete
odaklanmaktan daha objektif bir bakış açısı elde etmeyi sağlamıştır. Daha
sonraki sorular kullanım sıklığı ve nedenleri gibi mobil hizmetin kullanımına
ilişkin detaylarla ilgilidir. İzleyen sorular Kulwivat ve diğerlerinin (2007)
çalışmasından adapte edilen ve tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına
ilişkin tutumlarını ölçmede kullanılan ölçeği ve Mehrabian ve Russell (1974)’dan
adapte edilen ve tüketicilerin duygularını ölçmede kullanılan PAD ölçeğini
içermektedir.
Anket formunun ikinci bölümünde tüketicilerin tutumlarını ölçmeye yönelik
70 ifadeyi içeren bir ölçeğe yer verilmektedir. Beş noktalı Likert ölçeği
kullanılarak cevaplayıcılardan her bir ifadeye katılma derecelerini “5;Kesinlikle
katılıyorum, 4; Katılıyorum, 3; Kararsızım, 2; Katılmıyorum, 1; Kesinlikle
katılmıyorum” olacak şekilde belirtmeleri istenmektedir. Ölçeğin geliştirilmesinde
konu ile ilgili çeşitli çalışmalardan yararlanılmıştır. Niyeti ve tutumu ölçmek
amacıyla ankette yer verilen ifadeler Yang ve Jolly (2008) ve Kulwivat ve
diğerlerinin (2007) çalışmalarından adapte edilmiştir. Tüketicilerin kişisel
özelliklerini ölçmede Parasuraman (2000)’ın ‘Teknolojiye Hazır Olmuşluk
İndeksi’den yararlanılmıştır. Öz-yeterlilik ile ilgili ifadeler ise Bandura (1997)’dan
adapte edilmiştir. Hizmetlerin özelliklerini ölçmede ise göreceli avantaj için
Moore ve Benbasat (1991), uyumluluk için Rogers (1991), Denenebilirlik için
Moore ve Benbasat (1991), gözlemlenebilirlik için Vankatesh ve diğerleri (2003),
karmaşıklık için Thompson ve diğerleri (1991) gibi kaynaklarda yer verilen
ölçeklerin adapte edilmesi yoluna gidilmiştir. Algılanan eğlence ve algılanan risk
ise sırasıyla Dabholkar ve Bagozzi (2002)’nin ve Vankatesh ve diğerlerinin
(2003) çalışmalarından uyarlanmıştır.
İşletmelerin özelliklerini ölçmede kullanılan sektörel değişkenlerden ağ
dışsallığı ve teknolojiye özgü değer Wang ve diğerlerinden (2008) adapte edilen
ifadelerle ölçülmüştür. Firmalara özgü özelliklerin ölçülmesi firmaların
119
pazarlama ve pazarlama dışı çabalarına ilişkin değişkenler Woodside ve
Biemans (2005)’ dan uyarlanan ve araştırmacı tarafından geliştirilen ifadelerle
gerçekleştirilmiştir. Sosyal etkinin ölçülmesine ilişkin olarak kullanılan subjektif
norm değişkeni, Ajzen ve diğerlerinin (1991) ve Vankatesh ve diğerlerinin
(2003) çalışmasından uyarlanmıştır. Anket formunun üçüncü bölümü ise
demografik sorulardan oluşmaktadır.
5.3. Elde Edilen Verilerin Analizi
Araştırmanının bu bölümünde anket çalışmasına cevaplayıcı olarak
katılan tüketicilerin demografik özelliklerine, teknolojik ürünleri tüketimlerine
ilişkin özelliklerine ve mobil hizmet ve ürün kullanımlarına ilişkin bilgilere yer
verilmektedir.
5.3.1. Tanımlayıcı Bilgiler
Anket çalışmasına katılan cevaplayıcıların demografik, teknoloji tüketimi
ve mobil ürün ve hizmetleri kullanımlarına ilişkin özelliklere ait frekans ve
ortalamalar, tablolar aracılığı ile çalışmanın bu bölümünde ele alınmaktadır.
5.3.1.1. Örneklemin Demografik Özellikleri
Ankete katılan cevaplayıcıların cinsiyet, yaş, öğrenim durumu, mesleki
durum, gelir, medeni durum, hane halkı sayısı gibi demografik özelliklerine
çalışmanın bu bölümünde yer verilmektedir. Tablo 5.5.’te demografik veriler
özetlenmektedir.
120
Tablo 16. Demografik Özellikler
Özellik Tüketici Sayısı (n) Oran (%)
Cinsiyet
Kadın 502 47,2
Erkek 561 52,8
Yaş
20 ve altı 155 14,6
21 – 30 475 44,7
31 – 41 248 23,3
41 – 51 128 12
51 ve üstü 57 5,4
Toplam 1063 100
Medeni Durum
Evli 541 50,9
Bekar 522 49,1
Çocuk Sayısı
Yok 570 53,6
1 159 15,0
2 200 18,8
3 94 8,8
4 37 3,5
4’ten fazla 3 0,3
Hanehalkı
1 26 2,4
2 118 11,1
3 238 22,4
4 424 39,9
5 170 16,0
6 ve daha fazla 87 8,2
Öğrenim Durumu
Okur/yazar 7 0,7
İlköğretim 221 20,8
121
Tablo 16. (Devam)
Özellik Tüketici Sayısı (n) Oran (%)
Öğrenim Durumu
Ortaöğretim 164 15,4
Lise 483 45,4
Önlisans 23 2,2
Lisans 164 15,4
Yüksek lisans 1 0,1
Gelir
500 TL.’den az 56 5,3
500 – 1.000 TL 328 30,9
1.001 – 1.500 TL 279 26,2
1.501 – 2.000 TL 228 21,4
2.001 – 3.000 TL 123 11,6
3.001 – 4.000 TL 36 3,4
4.001 – 5.000 TL 6 0,6
5.001 TL. ve üzeri 7 0,7
Tablo 16’da belirtildiği üzere anket çalışmasına katılan cevaplayıcıların
yaklaşık %47’sı kadın, %53’ü erkektir. Araştırmamızda cinsiyet grupları
dengede tutulmasına özen gösterilerek Türkiye nüfus özelliklerine uyum
sağlanmaya çalışılmıştır. Yaş gruplarında ise %44’lük oranla 21- 31 yaş
tüketicilerin anket çalışmasında katılımcı olarak yer aldığı görülmektedir.
Sonuçta gönüllüğünün esas olduğu bu tip uygulamalara katılımda ilgili yaş
grubunun mobil hizmetlerle ilgili anketlere diğer yaş gruplarından daha fazla ilgili
duyması literatürce de desteklenmektedir. Katılımcıların %23’ü ise 31-41 yaş
aralığındadır.
Katılımcıların yaklaşık %51’i evli, %49’u ise bekardır. Örneklemin
yaklaşık %54’ünün çocuğu yok iken %15’inin bir, yaklaşık %19’unun iki,
%9’unun üç, %4’ünün ise dört ve daha fazla çocuğu vardır. Katılımcıların %2’si
122
tek başına yaşarken, %11’i iki kişi, %22’si üç kişi, %40’ı dört kişi, %16’sı beş kişi
ve %9’u en az altı kişilik hane halkına sahip olarak yaşamaktadır. Katılımcıların
öğrenim durumları ele alındığında ise örneklemin %21’inin en az ilkokul mezunu
olduğu görülmektedir. Ayrıca, katılımcıların %15’i ortaokul, %45’i lise, %2’si ön
lisans ve %15’i ise lisans düzeyinde eğitim görmüştür. Yüksek lisans derecesine
sahip katılımcıların oranı ise yalnızca %0,1 düzeyindedir.
Tablo 17. Meslek Grupları
Meslek Tüketici Sayısı (n) Oran (%)
Akademisyen 0 0
Asker 1 0,1
Devlet Memuru 22 2,1
Emekli 43 4,0
Esnaf 139 13,1
Ev Hanımı 227 21,4
İşçi 220 20,7
İşsiz 42 4,0
Öğrenci 210 19,8
Öğretmen 20 1,9
Özel sektörde memur 36 3,4
Özel sektörde yönetici 8 0,8
Polis 5 0,5
Serbest Meslek 19 1,8
Satış Temsilcisi 23 2,2
Teknisyen 6 0,6
Tüccar/Sanayici 1 0,1
Yönetici 1 0,1
Nitelikli Serbest M.
(Avukat,Doktor,Mühendis) 18 1,7
Diğer 22 2,1
Toplam 1063 100
Katılımcıların gelir düzeyleri ise %5’nin 500 TL’den az aylık ortalama
gelire sahip olduğunu göstermektedir. Katılımcıların yaklaşık yarısı (%57,1)
500TL ile 1500TL arasında bir aylık ortalama gelir düzeyine sahiptir.
123
Katılımcıların %21’i 1500ila 2000TL arasında bir gelir düzeyine sahipken
%16,3’ü 2000TL’den fazla aylık ortalama gelire sahiptir. Katılımcıların mesleki
durumlarını ortaya koyan sonuçlara ise Tablo 17’de yer verilmektedir.
5.3.1.2. Ürün/Hizmet Sahiplikleri
Araştırmamıza katılan cevaplayıcıların sahip oldukları ürünlere ilişkin
bilgilere çalışmamızın bu bölümünde yer verilmektedir. Tablo 18’de tüketicilerin
ev ve otomobil sahipliklerine ilişkin bilgiler özetlenmektedir. Katılımcıların
seçilen teknolojik ürün ve hizmetlere sahipliklerine ilişkin bilgilere ise Tablo
19’da yer verilmektedir.
Tablo 18. Ev ve Otomobil Sahiplikleri
Ürün/Hizmet Tüketici Sayısı (n)
Oran (%)
Ev
Evet 640 60,2
Hayır 423 39,8
Toplam 1063 100
Otomobil
Evet 153 14,4
Hayır 910 85,6
Tablo 18’de görülebileceği gibi katılımcıların %60’ı ev sahibidirler. Bu
durum bireylerin öncelikle bir ev sahibi olmak için çalıştıkları ülkemizde son
derece doğal bir sonuçtur. Buna karşılık katılımcıların yalnızca yaklaşık
%15’inin otomobili olduğu görülmektedir.
124
Tablo 19. Ürün/Hizmet Sahiplikleri
Ürün/hizmet Tüketici Sayısı (n) Oran (%)
KabloluTV aboneliği
Evet 354 33,3
Hayır 709 66,7
Digiturk, D-Smart, vb
Evet 339 31,9
Hayır 724 68,1
Kişisel bilgisayar
Evet 520 48,9
Hayır 543 51,1
Evde internet bağlantısı
Evet 478 45,0
Hayır 585 55,0
Telesekreter
Evet 27 2,5
Hayır 1036 97,5
Arayan numara gösteren
telefon
Evet 441 41,5
Hayır 622 58,5
Görüntülü telefon
Evet 39 3,7
Hayır 1024 96,3
Sesli mesaj servisi
Evet 28 2,6
Hayır 1035 97,4
3G destekli cep telefonu
Evet 50 4,7
Hayır 1013 95,3
Cep bilgisayarı
Evet 28 2,6
Hayır 1035 97,4
125
Tablo 19. (Devam)
Ürün/hizmet Tüketici Sayısı (n) Oran (%)
Iphone
Evet 27 2,5
Hayır 1036 97,5
Ipod
Evet 128 12,0
Hayır 935 88,0
DIVX- DVD oynatıcı veya
yazıcı
Evet 400 37,6
Hayır 663 62,4
LCD, Plazma veya LED
TV
Evet 161 15,1
Hayır 902 84,9
Toplam 1063 100
Katılımcıların %33’ü kablo TV yayınına abone iken, %32’sinin digiturk
veya D-smart gibi uydu hizmetlerine abone oldukları görülmektedir.
Katılımcıların %15’inin evinde LCD, plazma veya LED TV’si varken, yaklaşık
%38’inin DIVX-DVD oynatıcı veya yazıcısı bulunmaktadır. Evde kişisel
bilgisayarı olan katımcıların oranı yaklaşık %49 iken, internet bağlantısı
olanların oranı ise %45’tir. Katılımcıların yaklaşık %42’sinin arayan numarayı
gösteren telefonu varken yalnızca %3’ünün telesekreteri, %4’ünün ise görüntülü
telefonu vardır.
Araştırmamıza katılan tüketicilerin tamamının cep telefonu olmasına
karşılık yanızca yaklaşık %3’ü sesli mesaj hizmetinden yararlanmakta ve
yalnızca yaklaşık %5’inin cep telefonu üçüncü nesil hizmetleri desteklemektedir.
Ayrıca katılımcıların yaklaşık %3’ünde cep bilgisayarı, %3’ünde iphone ve
%12’sinde ipod bulunmaktadır.
126
5.3.1.3. Mobil Hizmet Kullanımına İlişkin Özellikler
Araştırmamıza katılan cevaplayıcıların mobil hizmet kullanımlarına ilişkin
detaylı bilgilere çalışmanın bu bölümünde yer verilmektedir. Tablo 20’de
araştırmamızın örneklemini oluşturan tüketicilerin kullandıkları mobil hizmet
sağlayıcıları sıralanmaktadır. Buna göre, katılımcıların %39’u Turkcell, %24’ü
Avea ve %28,5’i Vodafone kullanmaktadır. Ayrıca katılımcıların %8’inin de
birden fazla mobil hizmet sağlayıcısına abone olduğu görülmektedir.
Tablo 20. Mobil Hizmet Sağlayıcısı
Hizmet Sağlayıcı Kişi Sayısı (n)
Oran (%)
Turkcell 420 39,5
Avea 255 24,0
Vodafone 303 28,5
Turkcell ve Avea 22 2,1
Turkcell ve Vodafone 32 3,0
Avea ve Vodafone 13 1,2
Turkcell, Avea ve Vodafone 18 1,7
Toplam 1063 100
Katılımcıların mobil hizmetleri kullanma sıklıklarına ilişkin veri analizi
sonuçlarına ise Tablo 21’de yer verilmektedir. Tabloda da belirtildiği üzere
katılımcıların yarısından fazlası (%52,2) mobil hizmetleri günde bir kereden
fazla kullanmaktadır. Buna karşılık, katılımcıların yaklaşık %14’ü mobil
hizmetleri en fazla ayda birkaç kez kullanmaktadır.
127
Tablo 21. Mobil Hizmet Kullanım Sıklığı
Hizmet Sağlayıcı Kişi Sayısı (n)
Oran (%)
Günde birden çok 555 52,2
Haftada birden çok 186 17,5
Haftada bir 175 16,5
Ayda birkaç kez 74 7,0
Ayda bir 32 3,0
Ayda birden az 41 3,9
Toplam 1063 100
Ayrıca katılımcıların yaklaşık %71’i mobil hizmetlerin yararlı, %65’i
güvenli, %67’si eğlenceli, %78’i gerekli, %67’si kolay olduğunu düşünmektedir.
Bununla beraber, katılımcıların yaklaşık yarısı (%48,5) mobil hizmetleri ucuz
olarak değerlendirmektedir. Araştırmanın örneklemini oluşturan katılımcıların
%53’ü Turkcell, Avea ve Vodafone arasında önemli farklılıklar olduğunu
düşünürken, %24’ü bu konuda kararsız olduklarını belirtmiştir. Buna karşılık
katılımcıların %23’ü bu üç hizmet sağlayıcısı arasında büyük bir fark olmadığı
inancını taşımaktadır. Ayrıca telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren
mobil hizmet sağlayıcıları arasında çok ciddi bir rekabet olduğunu düşünen
tüketicilerin oranı tüm katılımcıların %72’si seviyesindedir.
5.4. Analiz Sonuçları ve Bulguların Yorumlanması
Çalışmanın bu bölümünde bir önceki bölümde açıklanan yöntemlerle
elde edilen verilerin açıklanan istatistiki yöntemler ile tabi tutuldukları analizlerin
sonuçlarına ve elde edilen sonuçların yorumlanmasına yer verilmektedir. Buna
göre öncelikle mobil hizmet innovasyonlarının kabulü üzerinde etkili faktörlere
göre sıralanan analiz sonuçları incelendikten sonra sonuçların yorumlanmasına
geçilmiştir.
128
5.4.1. Analiz Sonuçları
Çalışmanın bu kısmında, mobil hizmet innovasyonlarının kabulü üzerinde
etkili olması beklenen faktörler tek tek ele alınarak bunlara ilişkin analiz
sonuçları açıklanmıştır.
5.4.1.1. Tüketicilerin Özelliklerinin Mobil Hizmet İnnovasyonlarına Karşı Tutum Üzerindeki Etkisi
Serbest pazar ortamında tüketicilerin herhangi bir ürün veya hizmet
innovasyonunu kabulü, gönüllülük esasına dayandığından tüketicilerin
özelliklerinin innovasyonlara karşı tutumun şekillenmesinde etkili olması
beklenmektedir. Buna göre, çalışmamızda tüketicilerin demografik, duygusal ve
kişilik özelliklerinin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkili
olup olmadığı araştırılmıştır.
- Demografik Özellikler
Demografik faktörler kapsamında çalışmamızda tüketicilerin yaşlarının,
cinsiyetlerinin, gelir ve eğitim durumlarının mobil hizmet innovasyonlarına karşı
tutumları üzerinde etkili olup olmadığı araştırılmıştır. Bu bağlamda
gerçekleştirilen istatistiksel analiz sonuçlarına sırasıyla yer verilmektedir.
Yaş: İnnovasyonların kabulüne ilişkin gençlerin yaşlılardan daha olumlu
tutumlar geliştirecekleri yönündeki beklenti ile her ikisi de sürekli değişken olan
bağımsız değişken yaşın, bağımlı değişken tutum üzerindeki etkisini ortaya
koyabilmek üzere basit regresyon analizinden yararlanılmıştır. Analiz
sonucunda r2 değeri 0,018 olarak bulunmuştur. Sıfır ile bir arasında bir değer
alması beklenen bu değerin Likert ölçeği ile ölçülmüş verilerin kullanılması ve
çalışmamızda mobil hizmetlere ilişkin tutumu açıklamada kullanılan
değişkenlerin sayıca fazla olması dolayısıyla sıfıra yakın bir değer alması
normal ve beklenen bir durumdur.
129
Tablo 22. Yaşın Tutum Üzerindeki Etkisine İlişkin Regresyon Sonuçları
r2=0,018 Beta Standart Hata p değeri
Sabit terim 4,210 0,077 0,000
Yaş -0,011 0,002 0,000
Tablo 22’de belirtildiği üzere yaşa ait beta katsayısı tahmini -0,011 olup,
p değeri 0,000 olarak bulunmuştur. Buna göre ilgili hipotez kabul edilerek
tüketicilerin yaşlarının azaldıkça mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin olumlu
tutumlarının arttığı sonucuna ulaşılmıştır.
Cinsiyet: İlgili yazında her ne kadar cinsiyet ve innovasyonların kabulüne
ilişkin somut ve süreklilik arz eden sonuçlara ulaşılamamış olsa da
çalışmamızda erkeklerin kadınlara kıyasla mobil innovasyonlarına karşı daha
olumlu tutum geliştirdikleri hipotezi test edilmiştir. Cinsiyet, erkek ve kadın gibi
iki gruptan oluştuğundan iki grubun ortalamalarının eşit olup olmadığı t testi ile
araştırılmıştır. Sonuçlar erkekler için tutum ortalamasının 3,8877 olduğunu
gösterirken, kadınlar için 3,8795 olduğunu göstermektedir.
Tablo 23. Cinsiyet Gruplarına İlişkin Tutum Ortalamaları
Cinsiyet N Ortalama Std. Sapma
Tutum Erkek 561 3,8877 0,83015
Kadın 502 3,8795 0,79477
Tablo 24. Cinsiyet Grupları İçin Levene Testi
Varyansların Eşitliği için Levene Testi
Ortalamaların Eşitliği için t Testi
F p değeri t sd p değeri
Tutum 2,728 0,099 0,164 1061 0,869
t testi yapılırken öncelikle grup varyaslarının eşit olup olmadığını
araştırmak için Levene testinden yararlanılmış ve p değerinin 0.099 olup, %5
anlamlılık düzeyinde iki grubun varyanslarının eşit olduğu sonucuna varılmıştır
130
(Tablo 24). Buna göre t testi sonuçları grup varyanslarının eşitliği durumuna
göre değerlendirilmiş ve tabloda da görüldüğü gibi t istatistiğinin 0,164 ve bu
istatistiğe ait p değerinin 0,869 olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla %5
anlamlılık düzeyinde iki grup arasında mobil hizmet innovasyonlarına karşı
tutumları açısından herhangi bir anlamlı farklılıktan söz edilememektedir.
Kısacası ilgili hipotez kabul edilememiş ve Türkiye örneğinde mobil hizmet
innovasyonlarına karşı tutum konusunda kadınlar ve erkekler arasında anlamlı
bir farklılık tespit edilememiştir.
Gelir düzeyi: Kabul davranışına ilişkin yazında gelir düzeyinin mobil
hizmet innovasyonlarına karşı tutum üzerinde etkisi olduğuna dair genel kabul
görmüş bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak bu çalışmaların oldukça önemli bir
kısmının gelişmiş batılı ülkelerin sonuçlarını yansıttığı da unutulmamalıdır. Bu
bakış açısı ile çalışmamızda gelir düzeyi arttıkça teknolojik innovasyonlara
ilişkin tutumun olumlu yönde artacağı beklentisi taşınmaktadır. Bu bağlamda
kategorik veri olan gelir düzeyinin, sürekli veri olan tutum değişkeni üzerindeki
etkisi ANOVA yöntemi ile araştırılmıştır.
Tablo 25. Gelir Düzeyi Grupları İçin Tutum Ortalamaları
Ortalama Std. Sapma
500 TL.’den az 6 3,9554 ,90089
500 – 1.000 TL 29 3,8100 ,83898
1.001 – 1.500 TL 79 3,9229 ,84200
1.501 – 2.000 TL 28 4,0307 ,71880
2.001 – 3.000 TL 23 3,7236 ,76072
3.001 TL ve üzeri 8 3,7917 ,81105
Genel 063 3,8838 ,81326
Grup ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olup olmadığına ise ANOVA
tablosuna bakılarak karar verilebilmektedir. Tablo 26’daki ANOVA tablosunda
görüldüğü üzere F istatistiği 3,360, p değeri ise 0,005’dir. Dolayısıyla %5
anlamlılık düzeyinde gruplar arasında anlamlı bir farklılık olduğu
söylenebilmektedir. Bu anlamlı farkın hangi gruplar arasında olduğunun
131
belirlenebilmesi için ise ikili karşılaştırmaların yapılması gerekir. Ancak
karşılaştırmalar öncesinde varyansların eşitliğinin araştırılabilmesi için Levene
testi yapılmalıdır.
Tablo 26. Gelir Düzeyi ve Tutum İçin ANOVA Tablosu
Kareler Toplamı
Sd Kare Ortalamları
F p değeri
Gruplar arası 10,990 5 2,198 3,360 ,005
Gruplar içi 691,412 1057 ,654
Toplam 702,402 1062
Tablo 27. Gelir Düzeyi Grupları İçin Levene Testi
Levene F istatistiği p değeri
2,706 0,019
Levene testi sonucunda F istatistiği 2,706 ve p değeri 0,019 olarak
bulunmuştur. Buna göre p değeri 0,05’ten küçük olduğundan %5 anlamlılık
düzeyinde varyansların farklı olduğu söylenebilmektedir. Varyanslar arasında
fark olduğundan gruplar arasındaki ikili karşılaştırmalarda Tamhane testi
kullanılır (Tablo 28).
Test sonuçları "500-1.000 TL" ile "1.501-2.000 TL" gelir grupları arasında
ve "1.501-2.000 TL" ile "2.001-3.000 TL" gelir grupları arasında %5 anlamlılık
düzeyinde mobil hizmet uygulamalarına ilişkin tutumları açısından anlamlı bir
farklılık olduğunu göstermektedir. Diğer grup karşılaştırmalarında ise herhangi
bir anlamlı farklılığa rastlanamamıştır. Bu nedenle, gelir arttıkça mobil hizmet
innovasyonlarına karşı olumlu tutumun artacağı söylenememekte ve ilgili
hipotez kabul edilememektedir.
132
Tablo 28. Gelir Düzeyi Grupları İçin Tamhane Testi
Eğitim Düzeyi Ortalama Farkı
Std. Hata p değeri
500 TL.’den az 500 – 1.000 TL 0,14533 0,12897 0,990
1.001 – 1.500 TL 0,03242 0,13051 1,000
1.501 – 2.000 TL -0,07534 0,12946 1,000
2.001 – 3.000 TL 0,23178 0,13856 0,786
3.001TL ve üzeri 0,16369 0,16792 0,998
500 – 1.000 TL 1.001 – 1.500 TL -0,11291 0,06841 0,792
1.501 – 2.000 TL -0,22067(*) 0,06637 0,014
2.001 – 3.000 TL 0,08645 0,08273 0,995
3.001TL ve üzeri 0,01836 0,12587 1,000
1.001 – 1.500 TL 1.501 – 2.000 TL -0,10776 0,06933 0,855
2.001 – 3.000 TL 0,19936 0,08512 0,261
3.001TL ve üzeri 0,13127 0,12746 0,996
1.501 – 2.000 TL 2.001 – 3.000 TL 0,30712(*) 0,08349 0,004
3.001TL ve üzeri 0,23904 0,12637 0,624
2.001 – 3.000 TL 3.001TL ve üzeri -0,06809 0,13568 1,000
Eğitim düzeyi: Eğitim düzeyi arttıkça teknolojik innovasyonlara ilişkin
tutumun olumlu yönde artacağı beklentisi ile oluşturulan hipotez, sürekli bir veri
olan tutum ile dört gruplu kategorik bir veri olan eğitim düzeyi arasındaki ilişki
ANOVA ile test edilmiştir. Tablo 29’daki grup ortalamalarına bakıldığında liseye
kadar eğitim düzeyi arttıkça tutuma ilişkin ortalamaların da arttığı, yüksek
öğretim düzeyinde ise düştüğü görülmektedir.
Tablo 29. Eğitim Düzeyi Grupları İçin Tutum Ortalamaları
Ortalama Std. Sapma
Okur/Yazar ve İlkokul 28 3,8575 0,73795
Ortaokul 64 3,8598 0,87492
Lise 83 3,9576 0,78943
Yükseköğretim 88 3,7473 0,88737
Genel 063 3,8838 0,81326
133
Tablo 30. Eğitim Düzeyi ve Tutum İçin ANOVA Tablosu
Kareler Toplamı
Sd Kare Ortalamları
F p değeri
Gruplar arası 6,381 3 2,127 3,236 0,022
Gruplar içi 696,02 1059 0,657
Toplam 702,402 1062
Grup ortalamaları arasındaki bu farkın anlamlı olup olmadığına ise
ANOVA tablosu doğrultusunda karar verilebilmektedir. Tablo 30’daki ANOVA
tablosuna bakıldığında ise F istatistiğinin 3,236, p değerinin ise 0,022 olduğu
görülmektedir. Dolayısıyla %5 anlamlılık düzeyinde gruplar arasında anlamlı bir
farklılık olduğu söylenebilmektedir. Bu anlamlı farkın hangi gruplar arasında
olduğunun belirlenebilmesi için ikili karşılaştırmaların yapılması gerekir. Ancak
karşılaştırmalar öncesinde varyansların eşitliğinin araştırılabilmesi için Levene
testi yapılmıştır.
Tablo 31. Eğitim Düzeyi Grupları İçin Levene Testi
Levene F istatistiği p değeri
4,047 0,007
Levene testi sonucunda F istatistiği 4,047 ve p değeri 0,007 olarak
bulunmuştur. Buna göre p değeri 0,05’ten küçük olduğundan %5 anlamlılık
düzeyinde varyansların farklı olduğu söylenebilmektedir. Varyanslar arasında
fark olduğundan gruplar arasındaki ikili karşılaştırmalarda Tamhane testi
kullanılmaktadır (Tablo 32). Test sonuçları lise mezunları ile yüksek öğretim
mezunları arasında %5 anlamlılık düzeyinde mobil hizmet uygulamalarına ilişkin
tutumları açısından anlamlı bir farklılık olduğunu göstermektedir. Diğer grup
karşılaştırmalarında ise herhangi bir anlamlı farklılığa rastlanamamıştır.
134
Tablo 32. Eğitim Düzeyi Grupları İçin Tamhane Testi
Eğitim Düzeyi Ortalama Farkı
Std. Hata p değeri
Okur/Yazar ve İlkokul
Ortaokul -0,0023 0,084 1
Lise -0,1001 0,06065 0,467
Yükseköğretim 0,11012 0,0811 0,686
Ortaokul Lise -0,0978 0,07719 0,75
Yükseköğretim 0,11242 0,09411 0,797
Lise Yükseköğretim 0,21022(*) 0,07402 0,029
Diğer taraftan, yükseköğretim mezunlarının tutumlarına ilişkin ortalama
3,7473 iken lise mezunlarının ortalaması 3,9576'dır. Dolayısıyla yükseköğretim
mezunlarının lise mezunlarına oranla mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin
olumlu tutumlarının daha düşük olduğu, diğer eğitim düzeyleri ile arasında ise
ikili karşılaştırmalar yapıldığında anlamlı bir farka rastlanmadığı
söylenebilmektedir. Bu nedenle genel bir değerlendirme yapıldığında eğitim
düzeyi arttıkça mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin olumlu tutumların arttığı
söylenememektedir. Dolayısıyla da ilgili hipotez kabul edilememektedir.
- Duygusal Özellikler Tüketicilerin teknolojik innovasyonlara ilişkin duyguları korkudan
endişeye, eğlenceden rahatlığa çok farklı duyguları içeren bir skalada
tüketiciden tüketiciye değişmektedir. Bu tip duyguların tüketicilerin
innovasyonlara karşı tutumları üzerinde etkili olduğu ise daha önce belirtilmişti.
Bu nedenle çalışmamızda tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin
duygularının mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkili
olduğu hipotezi test edilmektedir. Buna göre, bağımlı değişken olan tutum ve
bağımsız değişken olan duygular da sürekli olduğundan basit regresyon analizi
kullanılmıştır. Analiz sonuçları duygulara ait r2 değerinin 0,027, beta katsayısı
tahmininin 0,811, p değerinin ise 0,000 olduğunu göstermektedir (Tablo 33).
Dolayısıyla %5 anlamlılık düzeyinde tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına
135
ilişkin duygularının, mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde
olumlu yönde bir etkisi olduğu söylenebilmektedir. 0,027 olan r2 değerinin 0 ile 1
arasında olması gerekir. r2 nin sıfıra yakın değer alması bağımlı değişkenin
Likert ölçeği ile ölçüldüğünde beklenen bir durumdur.
Tablo 33. Duyguların Tutum Üzerindeki Etkisine İlişkin Regresyon Sonuçları
r2= 0,027 Beta Tahmini
Standart Hata p değeri
Sabit terim 0,872 0,122 0,000
Duygular 0,811 0,032 0,000
- Kişilik Özellikleri Tüketicilerin kişilik özellikleri kapsamında çalışmamızda tüketicilerin öz-
yeterliliklerinin ve teknolojiye hazır olmuşluk düzeylerinin mobil hizmet
innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde etkili olup olmadığı araştırılmıştır. Bu
bağlamda gerçekleştirilen istatistiksel analiz sonuçlarına Tablo 34’te toplu
olarak yer verilmektedir.
Öz-yeterlilik: Bir bireyin bir davranışı gösterebilme yeteneğini
değerlendirmesi olarak tanımlanan öz-yeterlilik tüketicilerin innovasyonlar
konusunda kendilerine güvenlerinin şekillenmesine neden olmaktadır. Bu
nedenle, tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumları üzerinde
etkili olması beklenmektedir. İlgili hipotez her iki değişkenin de sürekli olması
nedeniyle tutum ve öz-yeterlilik arasındaki regresyon analizi ile araştırılmıştır.
Öz-yeterliliğe ait beta katsayısı 0,007, p değeri ise 0,000’dır. Buna göre, öz-
yeterliliğin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutum üzerinde %5 anlamlılık
düzeyinde anlamlı ve olumlu bir etkisi olduğu söylenebilmektedir. Dolayısıyla
tüketicilerin öz-yeterlilikleri arttıkça mobil hizmet innovasyonlarına karşı olumlu
tutum geliştirdikleri söylenebilmektedir.
136
Tablo 34. Kişisel Özelliklerin Tutum Üzerindeki Etkisinin Regresyon Sonuçları
Beta Tahmini Standart Hata p değeri
Öz-yeterlilik r2=0,045
Sabit terim 3,466 0,064 0,000
Öz-yeterlilik 0,007 0,001 0,000
İyimserlik r2=0,022
Sabit terim 3,030 0,177 0,000
İyimserlik 0,268 0,055 0,000
Huzursuzluk r2=0,070
Sabit terim 2,616 0,144 0,000
Huzursuzluk 0,365 0,041 0,000
Güvensizlik r2=0,000
Sabit terim 3,930 0,148 0,000
Güvensizlik -0,015 0,048 0,752
Yenilikçilik r2=0,109
Sabit terim 2,396 0,133 0,000
Yenilikçilik 0,418 0,037 0,000
İyimserlik: Araştırmamızda iyimserlik teknolojiye ve insanlara sağladığı
kontrol, esneklik, verimlilik gibi katkılara olumlu bir açıdan yaklaşmak anlamında
kullanılmaktadır. Bu bağlamda da teknoloji ve mobil hizmetler hakkında iyimser
tüketicilerin diğerlerine kıyasla mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarının
daha olumlu olması beklenir. Bu beklenti ile geliştirilen hipotezin testi bağımlı
değişken tutum ve bağımsız değişken iyimserliğin sürekli birer değişken
olmaları nedeniyle regresyon analizi ile yapılmıştır. İyimserlik için beta katsayısı
0,268, p değeri ise 0,000 olarak ortaya çıkmıştır. Bu durumda tüketicilerin
iyimserlik düzeyleri arttıkça mobil hizmet innovasyonlarına karşı olumlu
tutumlarının da artacağı söylenebilmektedir. Kısacası, ilgili hipotez kabul
edilmektedir.
Huzursuzluk: Çalışmamızda huzursuzluk, tüketicinin teknoloji üzerinde
hakimiyet sağlayamaması ve altından kalkamayacağına ilişkin hissinden
kaynaklanan algı anlamında kullanılmaktadır. Bu bağlamda tüketicilerin
huzursuzluk düzeyleri ile mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları arasında
ters yönde bir ilişki olması beklenmektedir. Yani tüketicilerin huzursuzluk
137
düzeyleri düştükçe mobil hizmet innovasyonlarına karşı olumlu tutumlarının
artması beklenmektedir. Bu bağlamda geliştirilen hipotezin testi tutum bağımlı
değişkeni ile huzursuzluk bağımsız değişkeni arasındaki ilişkinin regresyon
analizi ile ortaya konması ile gerçekleştirilmiştir. Sonuçlar huzursuzluğa ait beta
katsayısının 0,365, p değerinin ise 0,000 olduğunu göstermektedir. Tüketicilerin
huzursuzluk düzeyleri ile mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarının
negatif yönlü bir ilişki de olması beklendiğinden hipotez kabul edilememiştir.
Güvensizlik: Güvensizlik ise çalışmamızda tüketicilerin teknolojiye karşı
güven duymamaları ve teknolojilerin işleyişi ve çalışma kapasiteleri hakkında
ciddi şüpheleri olması anlamında kullanılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında
tüketicilerin güvensizlik düzeyleri düştükçe mobil hizmet innovasyonlarına karşı
olumlu tutumlarının artması beklenmektedir. Bu kapsamda geliştirilen hipotez
regresyon analizi ile test edilmiştir. Bağımlı değişkenin tutum, bağımsız
değişkenin ise güvensizlik olduğu analiz sonuçlarına göre güvensizliğin beta
katsayısı -0,015 ve p değeri ise 0,752dir. Dolayısıyla %5 anlamlılık düzeyi için
tüketicilerin güvensizlik düzeylerinin mobil innovasyonlara karşı tutumları
üzerinde negatif yönde anlamsız bir etkisi olduğu söylenebilmektedir. Böylece,
ilgili hipotez kabul edilememiştir.
Yenilikçilik: Rogers ve Shoemaker’ın (1971) tanımına göre yenilikçilik,
bir sosyal sistem içinde yaşayan bir bireyin bir innovasyona diğerlerinden daha
önce adapte olabilme derecesidir. Bu nedenle, tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlarına ilişkin tutumları üzerinde de olumlu yönde etkili olması
beklenmektedir. İlgili hipotez her iki değişkeninde sürekli olması nedeniyle tutum
ve yenilikçilik arasındaki ilişkin regresyon analizi ile araştırılmıştır. Analiz
sonuçları Tablo 34’teki gibidir. Yenilikçiliğe ait beta katsayısı 0,418, p değeri ise
0,000dır. Buna göre, yenilikçiliğin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutum
üzerinde %5 anlamlılık düzeyinde anlamlı ve olumlu bir etkisi olduğu
söylenebilmektedir. Dolayısıyla tüketicilerin yenilikçilik düzeyleri arttıkça mobil
hizmet innovasyonlarına karşı olumlu tutum geliştirdikleri söylenebilmektedir.
138
5.4.1.2. Hizmetin Özelliklerinin Mobil Hizmet İnnovasyonlarına Karşı Tutum Üzerindeki Etkisi
Kabul ve yayılma çalışmalarının da ampirik sonuçlarla desteklediği üzere
innovasyon kaynaklı faktörler yeni ürün veya hizmetlerin kabulü ve yayılması
üzerinde etkilidir. Çalışmamızda ilgili yazında genel kabul görmüş yeniliklerin
yayılması teorisinde innovasyon kaynaklı faktörler – göreceli avantaj,
uyumluluk, karmaşıklık, denenebilirlik, gözlemlenebilirlik – ele alınmıştır.
Bunlara ek olarak kabul davranışına etkisi ortaya konan algılanan risk ve
ampirik sonuçlarla kabul davranışına etkisi ispatlanan algılanan eğlence
hizmetin özellikleri olarak ele alınmış ve tüketicilerin tutumlarına olan etkisi
araştırılmıştır.
Göreceli Avantaj: Rogers (1985)’a göre göreceli avantaj tüketiciler
açısından ekonomik katkılar sağlamanın yanında sosyal prestij ve tatmin
şeklinde de ortaya çıkmaktadır. Kavramda önemli olan innovasyonun sağladığı
objektif avantajdan öte bireysel olarak algılanılan avantajdır. Tüketicilerin bir
innovasyonun göreceli avantajlarını yüksek olarak değerlendirmeleri o
innovasyona karşı olumlu tutum geliştirmeleri beklentisini yaratmaktadır. Analiz
sonucunda göreceli avantajın beta katsayısı 0,567, p değeri ise 0,000 olarak
bulunmuştur. Dolayısıyla, %5 anlamlılık düzeyinde mobil hizmet
innovasyonlarının göreceli avantajı ile tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlarına ilişkin tutumları üzerinde olumlu ve anlamlı bir etkisinin var
olduğu söylenebilmektedir.
Uyumluluk: Uyumluluk, bir innovasyonun tüketicinin geçmiş tecrübeleri,
mevcut değerleri ve potansiyel ihtiyaçları ile uygunluğunun derecesidir. Kısacası
bir innovasyon bir tüketicinin günlük yaşantısı ve benliği ile ne kadar
örtüşüyorsa, tüketici tarafından kabulü ve kullanımı o kadar çabuk ve kolay olur.
Bu nedenle bir mobil hizmet innovasyonunun uyumluluk derecesinin tüketicilerin
bu innovasyona ilişkin tutumları üzerinde olumlu bir etkisi olması beklenir.
139
Tablo 35. Hizmetin Özelliklerinin Tutuma Etkisine İlişkin Regresyon Sonuçları Beta Tahmini Standart Hata p değeri
Göreceli Avantaj r2=0,228
Sabit terim 1,684 0,126 0,000
Göreceli avantaj 0,567 0,032 0,000
Uyumluluk r2=0,182
Sabit terim 2,403 0,99 0,000
Uyumluluk 0,407 0,27 0,000
Karmaşıklık r2=0,059
Sabit terim 4,821 0,118 0,000
Karmaşıklık -0,340 0,042 0,000
Denenebilirlik r2=0,022
Sabit terim 3,326 0,116 0,000
Denenebilirlik 0,173 0,035 0,000
Gözlemlenebilirlik r2=0,245
Sabit terim 1,920 0,108 0,000
Gözlemlenebilirlik 0,526 0,028 0,000
Algılanan Risk r2=0,064
Sabit terim 4,440 0,070 0,000
Algılanan Risk -0,210 0,025 0,000
Algılanan Eğlence r2=0,057
Sabit terim 2,499 0,175 0,000
Algılanan Eğlence 0,408 0,051 0,000
Tablo 35’te gösterildiği üzere uyumluluğa ilişkin beta değeri 0,407, p
değeri ise 0,000’dır. Bu bağlamda, sonuçların beklentiler doğrultusunda olduğu
ve mobil hizmet innovasyonlarının uyumluluk düzeylerinin, tüketicilerin bu
innovasyonlara karşı tutumları üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir etkisi
olduğu söylenebilmektedir.
Karmaşıklık: Karmaşıklık, bir innovasyonu anlamada ve kullanmada
algılanan zorluk derecesi olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da
anlaşılabileceği üzere innovasyonların karmaşıklık düzeyleri azaldıkça
tüketicilerin o innovasyonlara karşı olumlu tutum geliştirmeleri beklenir.
Sonuçlar karmaşıklık için beta katsayısının -0,340, p değerinin ise 0,000
olduğunu göstermektedir. Bu sonuç beklenen ile örtüşmekte ve 0,05 anlamlılık
140
düzeyinde mobil hizmet innovasyonlarının karmaşıklık düzeyinin tüketicilerin bu
innovasyonlara karşı tutumları üzerinde negatif yönlü anlamlı bir etkisi olduğu
söylenebilmektedir.
Denenebilirlik: Bir innovasyonun kısıtlı bir kapsamda da olsa
deneyimlenebilme derecesine denenebilirlik denilmektedir. Denenebilirlik
innovasyona ilişkin değerlendirme yapabilme imkanı vererek tüketicilerin ön
yargılardan kaynaklanan olumsuz fikirlerini hafifletebilmekte veya ortadan
kaldırabilmektedir. Bu nedenle, innovasyonların denenebirlikleri arttıkça
tüketicilerin bu innovasyonlara karşı olumlu tutum geliştirmeleri beklenmektedir.
Sonuçlar denenebilirliğe ilişkin beta katsayısının 0,173, p değerinin ise 0,000
olduğunu göstermektedir. Literatürü destekleyen bu sonuçlar mobil hizmet
innovasyonlarının denenebilirlik düzeylerinin tüketicilerin bu hizmetlere karşı
tutumları üzerinde %5 anlamlılık düzeyinde olumlu yönde bir etkisi olduğunu
göstermektedir.
Gözlemlenebilirlik: Gözlemlenebilirlik, bir innovasyonun sonuçlarının
toplumun geri kalanı tarafından gözle görülebilirliğidir. Kimi innovasyonların
yarattığı sonuçların toplumda gözlemlenebilirliği yüksekken diğerlerinin
gözlemlenebilmesi oldukça güçtür. Rogers’a (1995) göre, innovasyonların
gözlemlenebilirliği arttıkça kabul edilme oranları da artmaktadır. Oldukça kişisel
ve kullanımı yaygın bir hizmet olması açısından mobil hizmet innovasyonlarının
gözlemlenebilirliğinin oldukça yüksektir. Dolayısıyla, mobil hizmet
innovasyonlarının gözlemlenebilirliğinin tüketicilerin tutumları üzerinde olumlu
yönde bir etkisi olması beklenmektedir. Analiz sonuçlarına göre,
gözlemlenebilirliğe ait beta katsayısı 0,526, p değeri ise 0,000’dır. Buna göre,
ilgili hipotezin kabul edildiği ve sonuçların beklenti ile örtüştüğü
söylenebilmektedir.
Algılanan Risk: Bir bireyin bir innovasyona ilişkin belirsizlik algısının
derecesidir. Bir innovasyonun algılanan riski arttıkça tüketicilerin o innovasyona
ilişkin tutumlarının durumdan olumsuz yönde etkilenmesi beklenmektedir.
Sonuçlar algılanan riskin beta katsayısının -0,210, p değerinin ise 0,000
olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mobil hizmet innovasyonlarının algılanan
141
riskinin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumları üzerinde
olumsuz yönde anlamlı bir etkisi olduğu söylenebilmektedir. Algılanan Eğlence: Tüketicilerin bir teknolojiyi kullanırken aldıkları
zevkin derecesidir. Bir innovasyonun algılanan eğlence düzeyi arttıkça
tüketicilerin söz konusu innovasyona karşı olumlu tutum geliştirmeleri beklenir.
Bu beklenti ile yürütülen analiz sonuçları algılanan eğlenceye ait beta
katsayısının 0,408, p değerinin ise 0,000 olduğunu göstermektedir. Buna göre
mobil hizmet innovasyonlarının algılanan eğlence düzeyinin tüketicilerin mobil
hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir
etkisi olduğu söylenebilmekte ve ilgili hipotez kabul edilmektedir.
Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde hizmet innovasyonlarına ilişkin
özelliklerin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları üzerinde
etkili olduğu söylenebilmektedir.
5.4.1.3. İşletmenin Özelliklerinin Mobil Hizmet İnnovasyonlarına Karşı Tutum Üzerindeki Etkisi
İşletmelerin özellikleriyle ilgili faktörlerin ilgili yazında önceleri, tüketicilerin
kabul davranışına etkisi göz ardı edilmiş olmasına karşılık, son yıllarda yapılan
çalışmalarla önemi ortaya konmaya çalışılmaktadır. Robertson ve Gatignon
(1986) işletmelere ait özelliklerin potansiyel etkilerinin kabul süreci üzerinde
etkili faktörler bütününden dışlanamayacağını ve esasen önemli bir etkiye sahip
olduğunu belirtmişlerdir. Bu bağlamda çalışmamızda işletme ile ilgili özellikler
ele alınmış ve iki alt başlık altında incelenmiştir. Bunlardan ilki işletmenin içinde
faaliyet gösterdiği sektöre ilişkin faktörler, ikincisi ise işletmenin kendisinden
kaynaklanan faktörlerdir.
- Sektöre Özgü Özellikler
Bir sektörün yapısal özellikleri sektörde faaliyet gösteren işletmelerce
geliştirilen innovasyonların kabulünde etkilidir (Robertson ve Gatignon, 1986;
Tzokas ve Saren, 1992). Mobil telekomünikasyon sektörü söz konusu
142
olduğunda ön plana çıkan en önemli özelliklerden birisi teknolojik gelişmişlik
düzeyiymiş gibi görünse de, tüketicilerin kabul davranışını etkilemede ayırt edici
bir faktör olarak ortaya çıkmamaktadır. Buna karşılık ağ dışsallığı, ilgili yazında
ön plana çıkan, çalışmamızda ele alınan ve mobil telekomünikasyon sektörüne
özgü bir özelliktir. Ağ dışsallığı bir kullanıcının belli bir hizmete kayıtlı kullanıcı
sayısına bağlı olarak elde ettiği/etmeyi beklediği fayda olarak açıklanabilir
(Wang ve diğerleri, 2008). Ağ dışsallığı fenomenini bünyesinde taşıyan hizmet
veya ürünlerin kabulünde, ilgili hizmet veya ürünü kullananların sayısı önemli bir
etken faktör olarak ortaya çıkmaktadır. VHS video formatının, beta VCR
formatını piyasadan silmesi türünden, Farrell ve Saloner (1986) ve Kauffman ve
diğer tarafından ‘vagon etkisi’ olarak adlandırılan sonuçlar doğurabilmektedir.
Bu bağlamda, ağ dışsallığı fenomeni ile, bir mobil hizmetin kullanıcıları ne kadar
fazla ise tüketicilerin o hizmet innovasyonuna karşı olumlu tepki geliştirmesi
imkanının o kadar artacağı görüşü savunulmaktadır.
Ağ dışsallığı olan hizmetler diğerlerinden farklı özellikler
göstermektedirler. Örneğin normal şartlar altında bir innovasyon kabul
edilmeden önce teknolojik değeri değerlendirilmektedir. Oysa ağ dışsallığı söz
konusu iken yalnızca teknolojik değer değil ayrıca ağdan kaynaklı değerde
hesaba katılır (Farrell ve Saloner, 1986). Bu durum mobil hizmet sağlayıcılarının
kendi kullanıcıları arasındaki konuşmalardan daha az ücret alması gibi
örneklerle açıklanabilir. Bu bütünleşik değer çalışmamızda teknolojiye özgü
değer olarak anılmaktadır. Teknolojiye özgü değer arttıkça tüketicilerin mobil
hizmet innovasyonlarına karşı olumlu tutumunun artması beklenmektedir.
143
Tablo 36. Sektöre Özgü Özelliklerin Tutuma Etkisine İlişkin Regresyon
Sonuçları
Beta Tahmini
Standart Hata p değeri
Kullanıcı Sayısı r2=0,190
Sabit terim 2,049 0,118 0,000
Ağ dışsallığı 0,481 0,030 0,000
Teknolojiye Özgü Değer r2=0,208
Sabit terim 1,891 0,121 0,000
Teknolojiye özgü
değer 0,512 0,031 0,000
Regresyon analizi sonuçları beklentileri desteklemektedir. Tablo 36’da
belirtildiği üzere kullanıcı sayısına ilişkin beta katsayısı 2,049, p değeri ise
0,000’dır. Dolayısıyla 0,05 anlamlılık düzeyinde ilgili hipotez kabul edilmekte ve
mobil hizmetlerin kayıtlı kullanıcı sayılarının mobil hizmet innovasyonları karşı
tutumları üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir etkisi olduğu söylenebilmektedir.
Teknolojiye özgü değere ilişkin analiz sonuçlarına göre beta katsayısı
1,891, p değeri ise 0,000’dır. Bu durum mobil hizmet innovasyonlarının
teknolojiye özgü değerinin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin
tutumları üzerinde olumlu ve %5 önem düzeyinde anlamlı bir etkisi olduğu
söylenebilir. Dolayısıyla ilgili hipotez kabul edilmiştir.
Genel olarak değerlendirildiğinde işletmenin sektöre özgü özelliklerinin
tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumları üzerinde olumlu
yönde ve anlamlı bir etkisi olduğu söylenebilmektedir. Bu durum ilgili yazının
taranması ile oluşturulan beklenti ile de örtüşmektedir.
- Firmaya Özgü Özellikler
İşletmeler büyük maliyet ve çabalara katlanarak ve ciddi riskler alarak
geliştirdikleri innovasyonların kabul edilmesi konusunda elbette tüketicilerin
144
kararlarını etkilemeye yönelik faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yöndeki çabalar
hedef pazar çalışmaları, ticarileştirme öncesi pazarlama iletişimi ve piyasaya
sürme aşamasındaki tutundurma çabaları gibi pazarlama çabalarını kapsadığı
gibi itibar yönetimi ve diğer pazarlama dışı çabaları da kapsamaktadır. İlgili
yazında önerildiği üzere (Gatignon ve Robertson, 1986; Tzokas ve Saren, 1992;
Woodside ve Biemans, 2005) firmaların kendilerine has pazarlama ve
pazarlama dışı çabalarının tüketicilerin bu firmaların innovasyonları hakkında
tutum geliştirmede etkisi olması beklenmektedir.
Analiz sonuçları firmaların pazarlama çabalarının tüketicilerin mobil
hizmet innovasyonlarına yönelik tutumları üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir
etkisi olduğunu göstermektedir. Pazarlama dışı çabalara ilişkin sonuçlarda
benzer şekildedir. Buna göre, firmaların pazarlama dışı çabalarının tüketicilerin
mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumları üzerinde olumlu yönde ve
anlamlı bir etkisi olduğu söylenebilmektedir.
Tablo 37. Firmaya Özgü Özelliklerin Tutuma Etkisine İlişkin Regresyon
Sonuçları
Beta Tahmini
Standart Hata p değeri
Pazarlama Çabaları r2=0,191
Sabit terim 1,019 0,182 0,000
Pazarlama çabaları 0,815 0,051 0,000
Pazarlama Dışı Çabalar r2=0,141
Sabit terim 2,076 0,139 0,000
Pazarlama dışı
çabalar 0,491 0,037 0,000
Bu değişkene ilişkin sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde firmanın
pazarlama ve pazarlama dışı faaliyetlerini kapsayan firmaya özgü özelliklerinin
tümünün tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumları üzerinde
olumlu yönde ve anlamlı bir etkisi olduğu söylenebilmektedir. Bu durum yazın
taramasından elde edilen sonuçları da desteklemektedir.
145
5.4.1.4. Sosyal Sistemin Özelliklerinin Mobil Hizmet İnnovasyonlarına Karşı Niyet Üzerindeki Etkisi
Bir innovasyonunun kabulü ve yayılması belli bir sosyal çevre içerisinde
gerçekleşir. Dolayısıyla içinde yaşanılan sosyal çevrenin bireylerin
innovasyonlara karşı tutumları üzerinde etkili olması kaçınılmazdır. Bu nedenle
çalışmamızda sosyal sistemin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarını satın
alma/kullanma niyeti üzerindeki etkisi subjektif norm değişkeni aracılığıyla
araştırılmaktadır. Subjektif norm, ilgili yazında ve çalışmamızın daha önceki
kısımlarında da değinildiği üzere, bir kişinin kendisi için önemli olan insanların
sorudaki davranışı gösterip göstermeyeceğini düşünmesine ilişkin algısıdır.
Tablo 38. Sosyal Sistemin Özelliklerin Niyete Etkisine İlişkin Regresyon
Sonuçları
Beta Tahmini
Standart Hata p değeri
Sosyal etki r2=0,017
Sabit terim 3,478 0,086 0,000
Subjektif Norm 0,116 0,027 0,000
Analiz sonuçları subjektif norma ilişkin r2 değerinin 0,017, beta katsayısı
tahminin 0,116 ve p değerinin 0,000 olduğunu göstermektedir. r2 değerinin
Likert ölçeği ile toplanmış verilerde sıfıra yakın sonuçlar vermesi beklenen bir
durumdur. Kısacası, ilgili hipotez kabul edilmiştir. Bu bilgiler ışığında subjektif
normun tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin niyetleri üzerinde
olumlu ve %5 önem düzeyinde anlamlı bir etkisi olduğu söylenebilir.
5.4.1.5. Tutumun Niyet Üzerindeki Etkisi
Ajzen ve Fishbein (1975)’ın Nedenli Hareket Teorisi tutumların niyetleri,
niyetlerin ise davranışları etkilediği temel fikrine dayanmaktadır. Bu teoriyi temel
alan çalışmamızda mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tüketici tutumların,
tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin niyetleri üzerinde etkisi
araştırılmaktadır. Tablo 39’da tutumların niyet üzerindeki etkisini araştırmaya
yönelik olarak gerçekleştirilmiş regresyon analizi sonuçlarına yer verilmektedir.
146
Tablo 39. Tutumun Niyetin Üzerindeki Etkisine İlişkin Regresyon Sonuçları
Beta Tahmini
Standart Hata p değeri
Tutum r2=0,081
Sabit terim 2,746 0,115 0,000
Tutum 0,340 0,035 0,000
Sonuçlar, tutuma ilişkin r2 değerinin 0,081, beta katsayısı tahminin 0,340,
p değerinin ise 0,000 olduğunu göstermektedir. Buna göre, tüketicilerin mobil
hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarının mobil hizmet innovasyonlarını satın
alma/kullanma niyeti üzerinde %5 anlamlılık düzeyinde anlamlı ve olumlu bir
etkisi olduğu söylenebilmektedir. Dolayısıyla tüketicilerin olumlu yöndeki
tutumları arttıkça mobil hizmet innovasyonlarına karşı olumlu niyet geliştirdikleri
söylenebilmekte ve ilgili hipotez kabul edilmektedir.
5.4.1.6. Niyetin Davranış Üzerindeki Etkisi
Bir önceki başlıkta da sözü edildiği üzere Nedenli Hareket Teorisi
(Fishbein ve Ajzen, 1975) bireylerin tutumlarının niyetlerini, niyetlerinin ise
davranışlarını etkilediği temeline dayanmaktadır. Kabul teorisinde oldukça geniş
kabul gören bu teoriyi temel alan çalışmamızda da tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonu kullanımına ilişkin niyetlerinin mobil hizmet innovasyonlarını
kullanma davranışı üzerindeki etkisi araştırılmıştır.
Çalışmamızda davranış ile kast edilen Türkiye’de faaliyet gösteren 3
telekomünikasyon hizmet sağlayıcısından en az birinin mobil hizmetlerinden en
az birini satın alma/kullanma davranışıdır. Bu davranışın ölçülmesinde ilgili
yazından pek çok örnekte tek bir mobil hizmet innovasyonu ele alınarak kabul
davranışı açısından incelenmiştir. Oysa ‘cep telefonunuzla gerçekleştirilebilen
her türlü veri yoğun aktivite’ olarak tanımlanan mobil hizmetler, kısa düz yazı
mesajlardan, bas-konuş teknolojilerine kadar farklı zamanlarda tüketicilerin
kullanımına açılmış, çok farklı özellikler taşıyan ve farklı amaçlara hizmet eden
hizmetleri kapsamaktadır. Bu nedenle tek bir mobil hizmet ele alınarak tüm
147
mobil hizmet türlerine buradan bir genelleme yapmanın sağlıklı olmayacağı
inancı taşınmaktadır.
Bu sebeple çalışmamızda Türkiye’de faaliyet gösteren mobil hizmet
sağlayıcılarının kullanıcılarına sunduğu tüm mobil hizmetler ele alınmıştır.
Ancak, cep telefonlarının pazara ilk girdikleri dönemde piyasaya sunulan mobil
hizmet innovasyonları ile yakın geçmişte kullanıma açılan mobil hizmet
innovasyonlarını aynı yenilik düzeyinde değerlendirmek de pek doğru bir
yaklaşım olmayacaktır. İlgili yazında sıklıkla rastlanan kullanıcıların uzun süredir
aşina oldukları innovasyonların ele alınması durumu her ne kadar hizmet
innovasyonlarının araştırma kısıtlarında belirtilen kendilerine has doğalarından
kaynaklansa da neredeyse 10 yıldır kullanıma açık bir teknolojinin ne derece
yenilik olarak değerlendirilebileceği de ayrı bir tartışma konusudur. Bu tür
sıkıntıları bertaraf edebilmek adına çalışmamızda bir tüketicinin kullandığı tek
bir mobil hizmet innovasyonu üzerinden tüm mobil hizmet innovasyonlarına bir
genelleme yapılmak yerine kullanılan mobil hizmet innovasyonları demetine
göre değerlendirme yapma yolu izlenmiştir. Bu amaçla, mobil hizmet
innovasyonlarının kullanıma sunuldukları yıllar esas alınarak gruplara ayrılması
yoluna gidilmiştir. Bu gruplardan ilkine hizmete sunulma tarihi 2000 yılı öncesi
olan, daha temel düzeyde ve uzun süredir kullanılan mobil hizmetler dahil
edilirken, ikinci gruba 2000 - 2005 yılları arasında kullanıma sunulan mobil
hizmetler dahil edilmiştir. Üçüncü grubu ise 2005 yılı ve sonrasında piyasaya
sürülen mobil hizmetler oluşturmaktadır. Tablo 40’da çalışma kapsamına alınan
mobil hizmetlere ve dahil oldukları sınıflara yer verilmektedir.
148
Tablo 40. Mobil Hizmetler ve Dahil Edildikleri Sınıflar
Mobil Hizmet Yılı Sınıfı
Yönlendirme 1994 1
Konferans arama 1994 1
Gizli numara 1994 1
Çağrı kısıtlama 1994 1
Çağrı bekletme 1994 1
SMS 1995 1
Telesekreter 1995 1
Hızlı veri (DataCell) 1999 1
Wap 2000 2
Sekreterim 2000 2
Bilinmeyen no 2000 2
Kimaramış 2001 2
GPRS 2001 2
Ödemeli arama 2002 2
MMS 2002 2
Bayiden kontör yükleme 2002 2
Kontör transfer 2003 2
Yardım 2004 2
Edge 2005 3
Müzik 2005 3
Çalarken dinlet 2005 3
Eğlence 2006 3
Kontör iste 2006 3
Anında mesajlaşma 2006 3
Bas konuş 2006 3
Çağrı merkezlerinden kontör yükleme 2006 3
Kontör ekstre 2006 3
Telefon rehberim 2006 3
Turkcell-im 2006 3
Avea bi dünya 2006 3
Gizli numaradan arama kısıtlama 2007 3
149
Tablo 40 (Devam)
Mobil Hizmet Yılı Sınıfı
İnternetten kontör yükleme 2007 3
Mobil imza 2007 3
Konuş gönder 2008 3
Mobil ödeme 2008 3
e-sms (Outlook 2007) 2008 3
Cep trafik 2008 3
Bu sınıflamaya göre gözlemler kullandıkları mobil hizmet
innovasyonlarına göre üç gruba ayrılarak ele alınmıştır. Bu durum sonuçların
tüketicilerin kullandıkları mobil hizmet innovasyonlarına göre
sınıflandırılabilmesine de olanak sağlamaktadır. Böylesi bir yaklaşım
gözlemlerin gruplara ayrılmasını esas alan bir istatistiki yöntem ile çalışmayı
gerektirmiştir.
Gözlemlerin istatistiki olarak gruplara ayrılmasında başlıca üç istatistiksel
yöntemden yararlanılmaktadır. Bu yöntemler kümeleme, diskriminant ve lojistik
regresyon analizleridir. Kümeleme analizini, diğer iki yöntemden ayıran
gözlemlerin atanacağı küme sayısının bilinmemesidir. Sınıflamada en sık
kullanılan ve en iyi bilinen yöntemlerin başında gelen diskriminant analizinde ise
tıpkı lojistik regresyondaki gibi gözlemlerin atanacağı grup sayıları bilinmekte ve
mevcut veriler kullanılarak elde edilen model yardımı ile veri kümesine eklenen
yeni gözlemlerin gruplara atanması gerçekleştirilebilmektedir. Diskriminant
analizi verilerin çok değişkenli normal dağılması ve grupların ortak varyans-
kovaryans matrisli olmaları varsayımlarına dayanmaktadır. Pratikte bu
varsayımların sağlanması oldukça güç olduğundan yöntemin uygulanma alanı
kısıtlanmaktadır. Lojistik regresyon ise, diskriminant analizinin varsayım
ihlallerinde kullanılabilmesi, yorumlama kolaylığı, modelin matematiksel olarak
esnekliği ve kestirim gücü gibi olumlu yönleri ile diğer yöntemlere tercih
edilmekte ve son yıllarda çok daha fazla kullanılmaktadır (Tatlıdil, 2002).
150
Bir bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerinde etkisi araştırıldığında
regresyon analizinden yararlanılır. Ancak regresyon analizi varsayımları gereği
iki sürekli veri ile çalışmayı gerektirmektedir. Bağımlı değişkenin kesikli bir
değişken olduğu durumlarda ise diskriminant analizinden üstünlükleri ve
regresyon analizi ile benzeşen yönleri ile lojistik regresyon analizinin kullanımı
tercih edilir. Çalışmamızda niyet bağımsız değişkeni sürekli, davranış bağımlı
değişkeni ise kesikli değişken olduğundan, yöntemin avantajları ve çalışma
amaçları ile uygunluğu göz önüne alınarak lojistik regresyon kullanılmasına
karar verilmiştir. Lojistik regresyon modelinde, bağımsız değişkenler için
diskriminant analizinin varsayımları aranmamakta, parametreler analitik olarak
elde edilemediğinden iteratif bir yöntem olan maksimum olabilirlik (max
likehood) tekniği ile tahmin edilebilmektedir (Albayrak, 2006:439). İki gruplu
lojistik regresyon modellerinde, gözlemin birinci gruba üye olma olasılığı p1(x)
şu şekilde modellenmektedir (Johnson ve Wichern, 2002:641);
p1(x) = eα + β'x
1 + eα + β'x
Her iki grubun popülasyonlarının ve kovaryans matrislerinin eşit olduğu,
neredeyse normal dağılımlı lineer sınıflama yaklaşımlarında ayrım en iyi şekilde
gerçekleşir (Johnson ve Wichern, 2002). Sonuç değişkenlerinin, çalışmamızda
olduğu gibi, ikiden çok düzeyli kesikli değişken olması durumunda ise bu
değişkenlerin açıklayıcı değişkenler üzerine regresyonun modeli çoklu grup
lojistik regresyon modeli olarak adlandırılmaktadır (Tatlıdil, 2002: 304). Çoklu
grup lojistik modellerde en sık kullanılan kestirim yöntemleri en çok olabilirlik
yöntemi, yeniden ağırlıklandırılmış iteratif en küçük kareler yöntemi ve minimum
lojit ki-kare yöntemidir.
Yönteme ilişkin bu bilgiler ışığında gerçekleştirilen niyetin davranış
üzerindeki etkisini gruplar kapsamında ölçen lojistik regresyon analizine ait
sonuçlara çalışmanın bu kısmında yer verilmektedir. İlk olarak her bir mobil
hizmet grubunu kullanan tüketici sınıfı için lojistik regresyon modelinin
parametreleri tahmin edilmiş ve bu modelin anlamlı olup olmadığı test edilmiştir.
151
Bu amaçla kullanılabilecek test, olabilirlik oranı testidir. Olabilirlik oranı test
sonuçları Tablo 41’de belirtilmiştir.
Tablo 41. Modelin Anlamlılık Testi
Olabilirlik Oranı Testi
Katsayı 2χ İstatistiği p değeri
Sabit 0,348 0,840
Niyet 16,735 0,000
Tablo 41’deki olabilirlik oranı test sonuçları incelendiğinde niyet
değişkenine ait ki-kare dağılımından hesaplanan p değerlerinin %5’ten küçük
olduğu görülmektedir. Bu durum, modelde yer alan niyet değişkenine ilişkin
parametrenin sıfıra eşit olmadığını göstermekte ve böylece oluşturulan modelin
%5 anlamlılık düzeyinde uygun bir model olduğu söylenebilmektedir.
Modelin anlamlı olduğu sonucuna ulaşıldıktan sonra tek tek katsayıların
incelenmesine geçilmiştir. Lojistik regresyon modeli parametrelerinin
tahminlerine Tablo 42’de yer verilmektedir.
Tablo 42. Lojistik Regresyona İlişkin Parametre Tahminleri
Davranış
Değişken Beta
Tahmini Standart
Hata Wald p değeri Teklik Oranı (Odds ratio)
1. grup
Sabit 0,292 0,515 0,321 0,571
0,658 Niyet -0,419 0,139 9,078 0,003
3. grup
Sabit 0,133 0,347 0,147 0,701
1,135 Niyet 0,126 0,089 2,032 0,154 * 2. Grup mobil hizmetleri kullanan tüketiciler referans kategori olarak alınmıştır.
Tablo 42’de verilen lojistik regresyon modelinde 2. grup mobil hizmetleri
kullanan tüketiciler referans kategori olarak alınmıştır. Tablo 42’de yer alan
teklik oranı, referans grubundan söz konusu gruba geçişte 1’den büyük veya
küçük olmasına bağlı olarak pozitif veya negatif etkiyi göstermektedir. 1. grup
152
mobil hizmetleri kullanan tüketicilere ait niyet değişkeninin katsayısının negatif
ve p değeri incelendiğinde %5 anlamlılık düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı
olduğu görülmektedir. Bu durumda tüketicinin niyeti arttıkça 2. gruptan 1. gruba
geçme olasılığının düştüğü, bir başka deyişle niyet arttıkça 1. gruptan 2. gruba
geçme olasılığının arttığı söylenebilir. Bu sonuç çalışma modelindeki H6
hipotezinin geçerli olduğu anlamına gelmektedir. Öte yandan 2. gruptan 3.
gruba geçişte niyetin katsayısı pozitif olmakla birlikte anlamlı değildir.
5.4.2. Bulguların Yorumlanması
Saha çalışmasından elde edilen verilerin analiz sonuçları genel olarak
değerlendirildiğinde, tüketicilerin demografik özelliklerinden cinsiyet, gelir ve
eğitime ilişkin demografik faktörlere yönelik olan mobil hizmet innovasyonlarına
karşı olumlu tutum geliştirdiklerine ilişkin hipotezlerin reddedildiği görülmektedir.
Ayrıca tüketicilerin kişilik özelliklerinden teknolojiye hazır olmuşluk düzeyinin
ölçülmesinde kullanılan huzursuzluk ve güvensizlik değişkenlerine yönelik mobil
hizmet innovasyonlarına karşı olumlu tutum geliştirilmesine ilişkin hipotezler de
reddedilmiştir. Geriye kalan hipotezlerin ise kabul edildiği görülmektedir.
Çalışmanın amaçları doğrultusunda şekillendirilen araştırmalardan elde
edilen sonuçlar yorumlanarak anlamlı sonuçlara ulaşılabilir. Bu bağlamda
çalışmanın bu bölümünde analiz sonuçlarından elde edilen bulgular
yorumlanmaktadır.
5.4.2.1. Tüketicilere İlişkin Faktörler
Araştırma sonuçları mobil innovasyonlara karşı tutumlarında tüketicilerin
kendilerine has özelliklerinin etkili olduğunu göstermektedir. Tüketicilerin
demografik özellikleri innovasyonların kabulüne ilişkin çalışmalarda çelişkili
sonuçlar ortaya çıkmasına neden olmuştur. İlgili yazında demografik faktörlerin
kabul davranışı veya bu yöndeki tutum üzerinde herkesçe kabul görmüş bir
etkisinden söz edilmemiştir. Ancak geçtiğimiz 10 yıl içinde genel olarak
Amerikan tüketicisini yansıtan sonuçlar genç, iyi eğitimli ve yüksek gelirli
erkeklerin innovasyonları kabulde daha olumlu tutumlar geliştirdiğini
göstermektedir. Buna karşılık son yıllarda yapılan çalışmalar küreselleşme,
153
gelişen teknoloji ve bu teknolojilere ulaşımın günlük yaşamın bir parçası haline
gelmesi ile demografik farklılıkların innovasyonların kabulü veya bu yöndeki
tutumlara bir etki etmeyeceğini savunur hale gelmiştir.
Çalışmamızda elde edilen Türkiye sonuçları ise yazındaki genç
tüketicilerin mobil innovasyona karşı tutumlarının daha olumlu olduğuna ilişkin
daha önceki bulguları desteklemektedir. Genç bir tüketici toplumuna sahip
Türkiye’de teknolojide dünya ile eş zamanlı olmasa da yakın ara takipçi hale
gelinmesi tüketicilerin bu yöndeki ilgilerini de arttırmaktadır. Gençlerin sosyal
çevreleri ile özdeşleşme çabaları da bu durumu açıklamada kullanılabilecek bir
diğer sebeptir. Gençler tüketim biçimleri ile de toplumun geri kalanından
farklılaşmaktadırlar. Örneğin yiyecek veya ev giderlerinden çok kendi
kullanımlarına yönelik giyecek, aksesuar ve teknolojik ürün ve hizmetlerin
tüketiminde söz sahibidirler. Teknolojik ürünlerin başında kuşkusuz cep
telefonları gelmektedir. Yoğun olarak kullandıkları bu ürüne ilişkin her türlü
yeniliğin keşfinde, denenmesinde ve kullanılmasında da doğal olarak toplumun
geneline göre daha olumlu bir tutum sergilemektedirler. Ayrıca bu grubun anne
babaları ile kıyaslandıklarında yeni nesil teknolojiler konusunda, daha genç
yaşlarda kullanıcı olmaya başlamalarından kaynaklanan kaçınılmaz üstünlükleri
söz konusudur.
Çalışmamızda elde edilen cinsiyete ilişkin sonuçlar ise mobil
innovasyonlara karşı tutumları açısından kadınlar ve erkekler arasında anlamlı
bir farklılık olmadığını göstermektedir. Bu durum mobil hizmetlere ilişkin
innovasyonların toplumda her iki cinsiyet grubunda da benzer tutumlar
geliştiriliyor olması ile açıklanabilir. Türkiye’de kadınların erkeklerle gerek eğitim
gerek fırsat eşitliğinin arttırılması benzer tüketim kalıplarının yerleşmesinde etkili
olmuştur. Bu bakımdan pazarlama iletişimi yöntemlerinin kadınlar ve erkekler
için faklılaştırılarak uygulanması mobil hizmet innovasyonları için bir gereklilik
olarak görülmemelidir. Bu tür farklılaştırmaların cinsiyetten çok yaş grupları için
yapılması çok daha anlamlı sonuçlar verecektir.
Eğitim düzeyleri ele alındığında da cinsiyet gruplarında olduğu gibi mobil
hizmet innovasyonlarına karşı tüketici tutumlarında eğitim düzeyi açısından
154
anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Bu durum cep telefonlarının ve
dolayısıyla mobil hizmet kullanımının eğitim düzeyi ne olursa olsun tüm tüketici
gruplarına yayılmış olması ile açıklanabilir. Son derece kişiye özel bir kullanım
alanına sahip bu teknolojilerin tüketicilerin çevresindekilerin kullanımı ile de
desteklendiği ve yaygınlaştığı söylenebilmektedir. Örneğin bankamatiklerdeki
teknoloji ile rahat edemeyen pek çok tüketici cep telefonundan kısa mesaj
gönderip, gelen mesajları kontrol edebilmektedir.
Araştırma sonuçları Türkiye örneği için gelir gruplarının mobil hizmet
innovasyonlarına karşı tutum açısından etkili bir değişken olmadığını
göstermektedir. Diğer bir deyişle, tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına
ilişkin tutumları üzerinde gelir düzeylerinin anlamlı bir etkisi olmadığı
görülmüştür. İlgili yazında elde edilen bulgularda benzer sonuçlar ortaya
koymaktadır. Tüketiciler kısıtlı gelir düzeyine sahip olduklarında bile bütçelerini
sarsmak pahasına ilgili oldukları innovasyonları satın alabilmekte veya
kullanabilmektedirler. Mobil hizmet innovasyonları söz konusu olduğunda da
özellikle genç tüketicilerin çevrelerinden geri kalmamak adına kısıtlı gelirlerine
rağmen kabulde erkenci davrandıkları gözlemlenebilmektedir. Ayrıca, mobil
hizmet innovasyonları bazı tüketicilerin günlük yaşamının ayrılmaz bir parçası
haline gelmiş olması dolayısıyla yemek veya barınmak gibi birinci dereceden bir
bütçe kalemi haline gelmiştir. Bu nedenlerle mobil hizmet innovasyonlarına
karşı tüketici tutumlarının gelir düzeyinden bağımsız olarak geliştiği
söylenebilmektedir.
Tüketicilerin mobil hizmetlere ilişkin duygularının mobil hizmet
innovasyonları üzerinde etkili olduğu anlaşılmıştır. Bu duygular kimi zaman -
eğlence gibi - olumlu tutumlar geliştirilmesine neden olurken, kimi zamanda -
teknolojik ürünleri kullanmaktan çekinme gibi -olumsuz tutumlar geliştirilmesine
neden olur. Bu nedenle duyguları olumlu ya da olumsuz diye sınıflamak veya
yalnızca bir gruptaki duyguları ele almak yerine araştırmamızda tüm duyguları
içeren bir ölçek kullanılarak tüketicilerin duygularının mobil hizmet
innovasyonlarına karşı tutumları üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Sonuçlar Türk
tüketicilerinin mobil hizmetlere ilişkin duygularının mobil hizmet
innovasyonlarına karşı olumlu tutum geliştirmesine neden olduğunu
155
göstermektedir. Bu durum Türk toplumun duygusal yapısından kaynaklanmakla
birlikte mobil hizmetlere karşı tutumun, yıllar içinde, teknolojiye karşı
tedirginlikten arındığını da göstermektedir.
Kişilik özellikleri, tüketiciyle ilgili en değerli ipuçlarını barındırmaktadır.
Mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumların oluşmasında da kuşkusuz son
derece önemlidir. İlgili yazında pek çok farklı kişilik özelliği kabul davranışına
ilişkin tutumlar üzerindeki etkisi açısından araştırılmıştır. En sık
kullanılanlarından biri olan öz-yeterlilik “Bir bireyin bir davranışı gösterebilme
yeteneğini değerlendirmesi” anlamında kullanılmaktadır. Bu nedenle ilgili
yazında özellikle teknolojik innovasyonların kabulü söz konusu olduğunda öz-
yeterlilik düzeyi yüksek tüketicilerin innovasyonlara karşı olumlu tutum
geliştirme eğiliminde oldukları sonuçları elde edilmiştir. Mobil hizmet
innovasyonlarını ele alan çalışmamızda tüketicilerin öz-yeterlilik düzeyleri ile
innovasyonlara karşı tutumları arasında olumlu yönde bir ilişki olduğu
görülmektedir. Bu durum, mobil hizmetlerin tüketicilerin günlük yaşamlarının bir
parçası haline gelmiş cep telefonları ile kullanılabilmesi ve cep telefonlarının
son derece kişisel ürünler olması tüketicilerin cep telefonu aracılığı ile
kullanacakları hizmet innovasyonları konusunda kendilerine yeterince
güvenmelerini sağlamış olması ile açıklanabilmektedir.
Çalışmamıza katılan tüketicilerin teknolojiye hazır olma veya kendilerini
hazır hissetme durumlarında ise yazından farklılaşan sonuçlar elde edilmiştir.
Tüketicilerin teknolojiye hazır olmuşlukları araştırılırken teknolojiye karşı
iyimserlik, huzursuzluk, güvensizlik ve yenilikçilik düzeyleri araştırılmıştır.
İyimserlik ve yenilikçilik değişkenleri beklentileri destekleyen sonuçlar verirken
huzursuzluk ve güvensizlikle ilgili analizler ilgili yazından ayrılan sonuçlar
vermektedir.
Teknolojiye karşı olumlu bir bakışı olan katılımcıların teknolojiye karşı
iyimserlik düzeyleri arttıkça innovasyonlara karşı olumlu tutum geliştirdikleri
görülmüştür. Bu durum genel olarak teknolojiye ve teknolojik ürünlere karşı
olumlu bir görüşü olan kişilerin yeni teknolojileri denemeye ve kabul etmeye
diğerlerine kıyasla daha istekli olabilmeleri ile açıklanabilir. Benzer şekilde
156
yazında da desteklendiği gibi tüketicilerin yenilikçilik düzeyleri arttıkça
innovasyonlara karşı olumlu tutumları da artmaktadır. Bu da yenilikçi bireylerin
yapı olarak market raflarında ilk kez gördükleri bir sakızdan, son derece
komplike teknolojik ürünlerin kullanımına kadarki çeşitliliği yüksek bir skalada
yer alan farklı deneyimleri edinmeye toplumun geri kalanına kıyasla daha
hevesli olmaları ile açıklanabilir.
Teknoloji kullanımı konusunda kendisini huzursuz hisseden tüketicilerin
mobil hizmet innovasyonlarını kullanma/kabul etmede de sıkıntılar yaşaması
beklentisi taşınırken sonuçlar tüketicilerin huzursuzluk düzeyleri ile
innovasyonlara karşı tutum arasında olumlu bir ilişkinin varlığını işaret
etmektedir. Bu da Türk tüketicilerinin teknolojiye ilişkin huzursuzlukları artsa bile
mobil hizmet innovasyonlarının kullanımına karşı olumlu tutum geliştirdiklerini
göstermektedir. Bu durum mobil hizmet innovasyonlarının kişisel olarak
tüketilmesi nedeni ile herhangi bir sosyal risk taşımaması ile
açıklanabilmektedir. Diğer bir deyişle, tüketiciler ATM veya diğer self-servis
teknolojik hizmetler gibi kullanımı toplum içinde yapılan ve herhangi bir yanlış
yapıldığında ciddi bir takım maliyetler yaratabilecek teknolojiler dolayısıyla
yaşadıkları ve/veya yaşayabilecekleri huzursuzlukları mobil hizmet
innovasyonlarının kullanımı ile ilişkilendirmiyor olabilirler.
Teknolojik ürün ve hizmetleri güvensiz olarak algılayan tüketicilerinde
mobil hizmet innovasyonlarına karşı olumsuz yönde bir tutum geliştirmesi
beklentisi ile yapılan analiz sonuçları tüketicilerin teknolojiye olan
güvensizliklerinin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları
üzerinde herhangi bir anlamlı etkisi olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bu durum
Türk tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumlarının teknolojiye
karşı güvensizliklerinden bağımsız olarak şekillendiği sonucunu ortaya
koymaktadır. Bu da yine mobil hizmet innovasyonlarının kullanımının bireysel
temelli ve sosyal riskinin düşük olması ile açıklanabilir.
157
5.4.2.2. Hizmete İlişkin Faktörler
Rogers (1985) bir innovasyonun özelliklerinin onun kabulü ve
yayılmasında son derece önemli olduğunu belirtmiştir. İlgili yazında oldukça
büyük destek bulan bu bulgu çalışmamızda da analiz sonuçlarımızla
desteklenmektedir. Çalışmamızda Rogers’ın önerdiği göreceli avantaj,
uygunluk, karmaşıklık, denenebilirlik, gözlemlenebilirlik değişkenlerine ek olarak
innovasyonlara ilişkin algılanan risk ve algılanan eğlencede araştırma
kapsamına dahil edilmiştir.
Göreceli avantajı yüksek olan innovasyonlara karşı tüketici tutumlarının
daha olumlu olması beklentisi ile ilgili hipotez testi gerçekleştirilmiştir. Sonuçlar
göreceli avantajı yüksek mobil hizmet innovasyonlarının tüketicilerin mobil
hizmet innovasyonlarına karşı tutumu üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir
etkisi olduğunu göstermektedir. Tüketicinin mevcut teknolojilere kıyasla
kendisine herhangi bir artı değer katacak innovasyonları kabul ederek hayatının
bir parçası haline getirmesi doğaldır. Mobil hizmetler, cep telefonlarının
yaygınlaşarak neredeyse tüm topluma yayılması ile her an kullanılabilir hale
gelmişlerdir. Sadece bu özellikleri ile bile diğer innovasyonlara kıyasla bir
avantaja sahiptirler. Mobil hizmetler günlük yol ve hava bilgilerinden, en yakın
sinema ve nöbetçi eczaneleri öğrenebilmeye imkan vermektedir. Bu noktada
söz konusu innovasyonun tüketicinin yaşam tarzı ve alışkanlıkları ile uygunluğu
da son derece önemlidir. Neticede bir innovasyonun hayatlarına ne kadar büyük
kolaylık sağlayacağını bilseler de tüketiciler bir takım innovasyonları sadece
kendilerine uygun bulmadıkları için kabul etmemektedirler. Çalışmamızda bu
görüş, innovasyonların tüketiciye uygunlukları arttıkça tüketicilerin söz konusu
innovasyona ilişkin olumlu tutumlarının arttığı sonucuna ulaşmıştır. Örneğin
İstanbul’da yaşayan tüketiciler için yol durumu sorgulama hizmetleri ve
navigasyon uygulamaları günlük trafik rutinleri açısından kabulü elzem mobil
innovasyonlar olarak değerlendirilebilir. Buna karşılık trafiğin henüz bir problem
haline gelmediği daha küçük illerde yaşayan tüketiciler için bu tip uygulamaların
günlük yaşamlarına veya alışkanlıklarına uygunluğu sorgulanabilir.
158
İnnovasyonların kabulünde ele alınan bir diğer innovasyon kaynaklı
özellik ise innovasyonun karmaşıklık düzeyidir. Beklentiler ve ilgili yazın
tüketicilerin bir innovasyona karşı olumlu tutumlarının o innovasyonun
karmaşıklık düzeyinden negatif yönde ve anlamlı etkilendiği yönünde olan
çalışmamızda bu beklenti ve görüşü destekler sonuçlar elde etmiştir.
Tüketicilerin anlaşılması ve kullanılması ortalama düzeyde bir tüketici için güç
olan innovasyonlara ilgi duymamaları son derece normaldir. Kullanıcıların büyük
çoğunluğunca kolay bir hizmet olarak değerlendirilen kısa mesajlar bile kimi
zaman bazı tüketicilerce karmaşık bulunmaktadır. Böylesi durumlarda tek tuşa
basarak telefon etmek tercih edilebilmektedir. Oysa özellikle genç gruptan pek
çok tüketici için T9 hızlı tuş takımı kullanımı, mobil Messenger veya anında
mesajlaşma (instant messaging) karmaşık olmak bir yana eğlencelidir. Bu
noktada esas sorun karmaşıklığa ilişkin ön yargıları yıkmak ve hatta
oluşturulmasını engellemektir. Bu amaçla kullanılabilecek en etkin yöntem
innovasyonun tüketicilere denetilmesinden geçmektedir. Denenebilirliği yüksek
innovasyonlar bu nedenledir ki çalışma sonuçlarımızda ve ilgili yazında
belirtildiği gibi tüketicilerin tutumları üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir etkiye
sahiptir. Bu durum tüketicilerin denedikleri innovasyonlar hakkında olumsuz
önyargılar oluşturmalarını engellerken, innovasyonu benimsemelerine de imkan
vermektedir. Hizmetlerin denenebilirliğinin arttırılması elbette ürünlerine göre
daha farklı yaklaşımlar gerektirmektedir. Denenebilirlik innovasyonu piyasaya
süren işletmelerin çabaları ile desteklenebilirken, innovasyonun
gözlemlenebilirliğinin yüksek olması ile de artabilir.
Gözlemlenebilirlik, bir innovasyonun bir sosyal sistemdeki bireyler için
gözle görülebilir olma durumudur. Mobil hizmetler arkadaşlarda, aile üyelerinde
veya yakın çevredeki insanlarda kullanımı gözlemlenmesi oldukça kolay
hizmetlerdir. Bu nedenle, çalışmamızda elde edilen bulgular ilgili yazındaki
sonuçlarla örtüşür niteliktedir. Analiz sonuçlarına göre innovasyonların
gözlemlenebilirlik düzeylerinin tüketicilerin innovasyonlara ilişkin olumlu tutumlar
geliştirmeleri üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir etkisi olduğunu
göstermektedir.
159
Bir innovasyonun algılanan riskinin yüksek olması o innovasyonun
kabulü üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Bu bulgu çalışmamızca da
desteklenmiş, algılanan riskin mobil innovasyonlara karşı olumlu tutum
geliştirme üzeride negatif yönlü ve anlamlı bir etkisi olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Algılanan risk özellikle tüketicilerin geçmiş deneyimlerinde ve/veya
hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları ürün ve hizmetlerde ve elbette ki
çalışmamıza konu edilen innovasyonlarda önemli etkisi olan bir değişkendir.
Mobil hizmetler her ne kadar tüketicilerin son yıllarda yoğun olarak kullandıkları
ve aşina oldukları hizmetler olsalar da mobil hizmet innovasyonlarına her gün
bir yenisi eklenmektedir. Bu da algılanan riski yüksek mobil hizmetlerin kabul
edilmesine karşı tutumu olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Sheppard ve diğerleri (1988)’ne göre, tüketiciler bir teknolojinin eğlenceli
olduğunu düşündüklerinde o teknolojiye karşı olumlu tutum geliştirme eğiliminde
olmaktadırlar. Çalışmamızda bu bulgu desteklenmektedir. Mobil hizmet
innovasyonlarının algılanan eğlence düzeyi mobil hizmet innovasyonunun
kullanımı üzerinde olumlu yönde ve anlamlı bir etki yapmaktadır. Bu nedenle
mobil hizmetlerde eğlence faktörünün ön plana çıkarılması yeni mobil
hizmetlerin kullanımının yaygınlaştırılmasında etkili olacaktır.
5.4.2.3. İşletmeye İlişkin Faktörler
İnnovasyon sağlayıcısının innovasyonların kabul süreci üzerindeki etkisi
daha öncede değinildiği üzere, yazında ihmal edilmiş bir çalışma alanı olmuştur.
Oysa firmanın kendine has özellikleri ve faaliyet gösterdiği sektörden
kaynaklanan birtakım özellikler tüketicilerin kabul davranışları üzerinde etkili
olan faktörler arasında mutlaka sayılmalıdır.
Çalışmamızda işletmeye ilişkin faktörler iki başlık altında ele alınmıştır.
Bunlardan ilki firmanın içinde faaliyet gösterdiği sektörden kaynaklanan sektöre
özgü faktörlerdir. Mobil hizmet innovasyonlarının konu edildiği çalışmamızda
telekomünikasyon sektöründeki hizmet innovasyonlarının kabulü
araştırıldığında ön plana çıkan ağ dışsallığı ve teknolojiye özgü değer
değişkenleri ile araştırılmıştır. Sonuçlar ağ dışsallığının tüketicilerin mobil hizmet
160
innovasyonlarına ilişkin tutumlarını olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Ağ
dışsallığı daha öncede değinildiği üzere bazı ürün veya hizmetlerin yarar
sağlayabilmesinin uyumlu araçları satın almış diğer tüketicilerin sayısına bağlı
olduğu durum olarak açıklamaktadır ve telekomünikasyon sektörü için tipik bir
özelliktir. Bir mobil hizmetin kullanıcısı ne kadar fazla ise, o hizmeti kullanmamış
tüketicilerin o mobil hizmeti kullanma olasılığının o kadar artacağını savunan bir
fenomendir. Sonuçlar ülkemizde tüketicilerin en yaygın mobil hizmet
sağlayıcısına veya en yaygın mobil hizmet innovasyonlarına karşı olumlu tutum
geliştirdiği görülmektedir. Bu durum “bu kadar insanın bir bildiği vardır”
mantığından, “en yaygın olan en iyidir” önyargısından veya bir operatörün
kullanıcıları arasında daha uygun fiyattan görüşme yapma olanağı sağlayarak
yarattığı maliyet avantajlarından kaynaklanabilmektedir.
Teknolojiye özgü değer, bir kullanıcının bir mobil hizmetten elde ettiği
bütünleşik değerdir ve araştırmamızda düzeyi arttığında tüketicilerde mobil
hizmet innovasyonuna ilişkin olumlu yönde tutum yarattığı sonucuna
ulaşılmıştır. Tüketicilerin elde ettiği faydalara odaklanmaları sebebiyle bu
bulgunun da beklentileri karşılayan bir sonuç olduğu söylenebilmektedir.
İşletmeye ilişkin faktörlerden ikincisi ise firmanın tüm pazarlama ve
pazarlama dışı faaliyetlerinden kaynaklanan faktörlerin ele alındığı firmaya özgü
faktörlerdir. Pazarlamanın işletmedeki rolü, uzun çaba, zaman ve maliyet
yaratan innovasyonların pazardaki başarısı veya başarısızlığı açısından
belirleyici olmaktadır. Çalışmamızda Türkiye sonuçları da mobil hizmet
innovasyonlarının kabulüne ilişkin olumlu tutum oluşturmada firmaların
pazarlama faaliyetlerinin olumlu etkisi olduğunu göstermektedir. Sonuçlar ilgili
yazınla da tutarlıdır. Ülkemizde faaliyet gösteren mobil hizmet innovasyon
sağlayıcılarının başarısı ve ülke çapında sahip oldukları abone sayıları göz
önüne alındığında her üç şirkette de pazarlama stratejilerinin son derece etkin
kullanıldığı ve şirketlerin genel olarak başarılı olduğu söylenebilmektedir.
Pazarlama stratejilerinin hizmet innovasyonlarının kabulü üzerinde etkili
olduğu görüşü hem yazında hem de çalışmamızda desteklenmektedir. Ancak
işletmelerin yalnızca pazarlama faaliyetlerinden ibaret olmadığı da açıktır. Bu
161
nedenle işletmelerin pazarlama faaliyetleri dışındaki çabalarının kabul
davranışına ilişkin tutumu olumlu yönde etkileyip etkilemediği araştırılmış ve
Türkiye örnekleminden elde edilen verilerin analizi doğrultusunda olumlu yönde
bir etkisi olduğu tespit edilmiştir. Sektörde faaliyet gösteren firmalara
bakıldığında, örneğin Türk menşeili GSM temelli mobil iletişim devi Turkcell’in,
36,0 milyon abonesi ile sadece Türkiye'nin lider operatörü olmakla kalmayıp,
Avrupa'nın da abone bazında en büyük üç GSM operatöründen biri haline
geldiği görülebilir. Ayrıca, Turkcell 2008 yılında, Türk Elektronik Sanayicileri
Derneği (TESİD) tarafından 1999’dan bu yana verilmekte olan Yenilikçilik ve
Yaratıcılık Ödülü, büyük firma kategorisinde, en ‘Yaratıcı Fikir’ ödülünü almıştır
(http://www.turkcellteknoloji.com.tr/Award.aspx, Aralık 2009). 1985 yılında
İngiltere’de kurulan Vodafone Grup, 5 kıtada yaygın mobil hizmetler sunan
dünyanın en büyük mobil iletişim şirketidir
(http://www.vodafone.com.tr/VodafoneHakkinda/tarihce_home.php, Aralık 2009). 2009
birinci yarıyıl sonu itibarıyla 12,4 milyon aboneye sahip olan Avea Türkiye’nin en
genç mobil hizmet sağlayıcısıdır. Söz konusu rakamlardan da anlaşılabileceği
üzere sektörde faaliyet gösteren işletmelerin gerek donanım, süreç ve gerekse
de uygulamada dünya klasmanında olduğu görülmektedir. Bu nedenle
araştırmada elde edilen sonuçların beklentiler dahilinde ve makul olduğu
çıkarımında bulunulabilmektedir.
5.4.2.4. Sosyal Sisteme İlişkin Faktörler
Sosyal sistemin innovasyonların kabulüne ilişkin niyet üzerindeki etkisiyle
ilgili olarak pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar genel olarak çelişen
sonuçlar ortaya koymaktadır. Bazı çalışmalar sosyal sistem etkisinin yalnızca iş
ortamı gibi zorunluluk esasına dayalı kabul çalışmalarında önem taşıdığını öne
sürmüştür (Vankatesh ve Davis, 2000). Bazı araştırmalarda sosyal sistemin
etkisi modele dahil edilmezken (Davis ve diğerleri, 1989), diğerleri tarafından
kabul ve adaptasyon çalışmalarına dahil edilmesi gerekli bir değişken olarak
kabul edilmiştir (Taylor ve Todd, 1995; Thompson ve diğerleri, 1991).
Sosyal bir sistem içinde gerçekleşen kabul davranışına ilişkin niyetin,
sosyal bir varlık olan insana özgü diğer pek çok davranış gibi sistemin diğer
162
üyelerinden bağımsız olması pek olası olarak değerlendirilmemektedir.
Çalışmamızda elde edilen analiz sonuçları da sosyal sisteme ilişkin faktörlerin
tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin niyetleri üzerinde anlamlı bir
etkisi olduğunu göstermektedir. Ülkemiz gibi toplumsal bakış açısına sahip
ülkelerde böylesi sonuçlar elde etmek kültürümüzün de bir parçasını
yansıtmaktadır.
163
ALTINCI BÖLÜM
SONUÇ
Geçtiğimiz yüzyılda dünyanın dört bir yanında gerek teknolojik gerekse
de organizasyonel anlamda pek çok büyük gelişme yaşanmıştır. Enformasyon
teknolojilerinde yaşanan gelişmeler tüketicileri de başkalaştırmış, yeni istek ve
ihtiyaçları olan, daha çok ilgi ve yakın takip bekleyen sofistike bireylere
dönüştürmüştür. Yaşanan tüm bu süratli değişimler piyasalara yansıyarak köklü
değişimlerin yaşanmasına sebep olmuş, yeni pazarlama yaklaşımları
kullanmayı zorunlu kılmıştır. Bu düzlemde yeni ürün geliştirme faaliyetleri
işletmeler için rekabet avantajı sağlayabilmek açısından eskisinden de fazla
önem kazanmıştır. Buna karşılık ne yazık ki büyük zaman, para ve işgücü
maliyeti yaratan innovasyon uygulamalarının pazar başarısı garanti değildir.
Hatta innovasyonların büyük çoğunluğu pazarda başarısızlığa uğramaktadır.
Yeni ürün geliştirmenin stratejik önemi anlaşıldıkça innovasyonun anlaşılmasını
ve başarılı innovasyonlar geliştirebilmeyi mümkün kılacak yöntemlerin
geliştirilmesini sağlamaya yönelik çalışmaların sayısı artmıştır.
İnnovasyonların pazarda başarı/başarısızlıkları pazarı oluşturan
tüketicilerden kabul görüp kullanılmalarına bağlıdır. Bazı innovasyonlar
tüketiciler tarafından çok sürede kabul görürken diğerlerinin kabulü çok uzun
süreler alabilmektedir. Bu açıdan innovasyonun gerekliliğini kabul ederek
özümsemiş işletmelerin tüketiciler tarafından kabul edilecek innovasyonlar
geliştirmesi gerekmektedir. Kabul davranışının anlaşılmasının önemini
vurgulayan bu durum, konu ile ilgili çabaları arttırarak bazı değişkenlerin
innovasyonların kabulü üzerindeki etkisini de ampirik olarak ortaya koymuştur.
Bu çalışma ile Türkiye’de teknolojinin en hızlı geliştiği, dolayısıyla
innovasyonların sıklıkla kullanıma sunulduğu sektörlerden telekomünikasyon
sektörü ele alınarak innovasyonların kabulü üzerinde etkisi olduğu yazınca
desteklenen ve araştırmacılarca önerilen değişkenler analiz edilerek yazına ve
uygulamacılara katkı sağlanmaya çalışılmıştır.
164
İnnovasyonların kabulünde etkili olduğu düşünülen değişkenler dört
grupta ele alınarak araştırılmıştır. Bu gruplardan ilki tüketicilerin demografik,
duygusal ve kişilik özelliklerini kapsayan tüketiciye ilişkin özellikler başlığı
altında toplanmıştır. İkinci grup ise göreceli avantaj, uygunluk, karmaşıklık,
denenebilirlik, gözlemlenebilirlik, algılanan risk ve algılanan eğlence
başlıklarından oluşan hizmete ilişkin özelliklerdir. Üçüncü gruptaki işletmeye
ilişkin özelliklerde ise firmaya özgü ve sektöre özgü değişkenler ele alınmıştır.
Son değişken grubu olan sosyal etkiye ilişkin özelliklerde ise subjektif norm
değişkeninin kabul davranışına etkisi incelenmiştir.
Sonuçlara Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden 1100 tüketici ile
gerçekleştirilen yüz yüze anket çalışmasından elde edilen verilerin analizi ile
ulaşılmıştır. Buna göre tüketicilerin demografik özelliklerinden cinsiyet, eğitim ve
gelir düzeylerinin mobil innovasyonlara karşı olumlu tutum oluşturma üzerinde
anlamlı bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca tüketicilerin kişilik
özelliklerinden teknolojiye hazır olmuşluk düzeylerini belirleyen teknolojiye karşı
güvensizlik ve teknolojiden huzursuzluk değişkenlerinin önerilen hipotezler
doğrultusunda kabul edilemediği görülmüştür. Araştırmanın amaçları
doğrultusunda geliştirilen diğer hipotezler kabul edilmiştir. Elde edilen sonuçlar
bu bölümde tüketiciler ve yöneticiler açısından değişken gruplarına göre ele
alınarak değerlendirilecektir. Daha sonra ilgili yazın açısından bulguların anlamı
tartışılarak gelecek çalışmalara yönelik önerilere yer verilecektir.
6.1. Tüketici Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar
Tüketicilerin demografik özellikleri ilgili yazında innovasyona karşı tutum,
niyet dolayısıyla da kabul davranışı üzerindeki etkisi açısından daha önce
sıklıkla araştırılmış ancak birbirinden farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Genel
olarak gelişmiş ülke tüketicileri üzerinde yürütülen bu çalışmaların
sonuçlarından farklı bulgular elde edilebileceği düşünülerek demografik faktörler
çalışmamıza dahil edilmiştir. Sonuçlar cinsiyet, eğitim ve gelir düzeyinin
innovasyonlara karşı tutum üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını buna karşılık
gençlerin yaşça büyüklere kıyasla innovasyonlara karşı daha olumlu tutum
geliştirme eğilimde oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Mobil hizmetler söz konusu
165
olduğunda gençlerin diğer yaş gruplarından daha fazla ilgili olması teknolojiye
yatkınlıkları ile açıklanabilir. Ayrıca, cep telefonları ve mobil hizmetler sosyal
yaşamlarının bir parçası olan gençler yenilikleri daha yakından takip
edebilmekte, sosyal çevrelerinden geri kalmamak için çok daha çabuk ve kolay
kabul davranışı gösterebilmektedirler. Gençlerin günceli takip eden aile üyesi
rolleri dolayısıyla ailelerinin mobil hizmetlerde dahil olmak üzere innovasyonlara
karşı tutumları üzerinde etkili olabileceği de unutulmamalıdır. Mobil hizmetlere
ilişkin tutundurma faaliyetlerinde gençlere yönelik aktivitelerin arttırılması bu
açıdan önemli olabilir. Ayrıca, innovasyonların tasarımı aşamasında gençlerin
günlük ihtiyaçlarını uygun, işlerini kolaylaştıracak ve artı değer yaratacak
hizmetlerin ortaya çıkarılmasının sağlanması kabul sürecinin başarı ile
tamamlanması açısından gereklidir. Mobil hizmet sağlayıcılarının reklamları
düşünüldüğünde de gençlerin odakta tutulduğu kolayca görülebilmektedir.
Cinsiyet değişkenin ise bu noktada anlamlı bir değişiklik ortaya
koymadığı görülmektedir. Günümüz Türkiye’sinde kız çocuklarına erkek
akranları ile fırsat eşitliği sağlanmasının yaygınlaşması, benzer ilgi alanlarına
sahip olunmasını beraberinde getirmektedir. Ayrıca kadınların profesyonel iş
yaşamındaki yerinin artması teknolojik innovasyonların her türü ile birlikte mobil
hizmetlerinde erkekler kadar kadınlarca da kullanılmasını sağlamıştır.
Teknolojik innovasyonların kabulü ve kullanımında etkin olduğu tahmin
edilebilen eğitim ve gelir düzeyi değişkenlerinin mobil hizmet innovasyonları söz
konusu olduğunda anlamlı bir etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu
durum cep telefonlarının kullanımının ülke geneline yayılmış olması ile
açıklanabileceği gibi her kesimden tüketicinin anlayabileceği ve
karşılayabileceği düzeyde mobil hizmetin varlığı ile de açıklanabilir. Bu nedenle
mobil hizmet sağlayıcılarının innovasyon tasarımı, fiyatlanması ve
tutundurulması esnasında her keseye ve eğitim düzeyine uygun veya farklı
alternatifler içeren hizmet paketleri sunması gerekir. Ayrıca reklamlarında kent,
kırsal ayırt etmeden her sosyal sınıftan tüketiciye mesajını iletmeye çalışmalıdır.
Araştırmamızda daha önce detaylı olarak açıklandığı gibi eğlenme, keyif
alma ve heyecanlanma gibi olumlu duygulardan, sıkıntı, huzursuzluk ve endişe
166
gibi olumsuz duygulara yer veren bir skaladan yararlanılarak duyguların
innovasyonlara karşı tutum üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Analiz sonuçları ile
tüketicilerin duygusal özelliklerinin innovasyonlara karşı tutum üzerinde anlamlı
ve pozitif yönlü bir etkisinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum Türk
toplumunun duygusal yapısından kaynaklanmakla birlikte mobil hizmetlere karşı
tutumun, yıllar içinde, teknolojiye karşı tedirginlikten arındığını da
göstermektedir. Bu bağlamda mobil hizmet sağlayıcılarının yeni hizmetlerini
tanıtırken duygulara yönelik reklamlara ağırlık vermelerinin daha olumlu
sonuçlar yaratacağı beklenmektedir. Ayrıca, mobil innovasyonların tasarlanması
sürecinde tüketicinin olumlu duygularını harekete geçirecek atılımlar
yapılabilmesi büyük önem taşımaktadır. Olumsuz duyguları ortadan kaldırmaya
veya en azından minimize etmeye yönelik çabalar da gerekecektir.
İlgili yazında tüketicilerin innovasyonları kabulünde kişisel özelliklerinin
demografik özelliklerinden çok daha etkili bir faktör olarak belirtilmektedir.
Araştırmamızda tüketicilerin öz-yeterlilik (self-efficacy) ve teknolojiye hazır
olmuşluk (technology readiness) özelliklerinin mobil innovasyonlar üzerindeki
etkisi ele alınmıştır. Öz-yeterlilik düzeyi yüksek tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlara karşı olumlu tutum geliştirme eğiliminde olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Bu sonuca göre tüketicilerin öz-yeterliliklerinin arttırılmasından
mobil innovasyonlara karşı tutumlarının dolayısıyla da kabul süreçlerinin olumlu
yönde etkileneceği söylenebilmektedir. Bu bağlamda tüketicilerin öz-
yeterliliklerini arttırmaya yönelik olarak tüketicilerin mobil hizmetler konusunda
bilgilendirilmeleri ve bilinçlendirilmeleri gerekir. Mobil innovasyonların kullanım
alanlarının tüketicilere en açık dille anlatımı, innovasyonun en azından
denenmesini teşvik edecektir. Denenen ürün ve hizmetlere hakimiyet
artacağından tüketicilerin öz-yeterlilik düzeyleri de artacaktır. Kısacası tüketici
bilincinin geliştirilmesi ve denenebilirliğin arttırılması için mümkün olduğunca
çok tüketiciye ulaşılmalıdır.
Tüketicilerin teknolojiye hazır olmuşlukları ise teknolojiye karşı iyimserlik,
huzursuzluk, güvensizlik ve yenilikçilik düzeyleri ile araştırılmıştır. Sonuçlar
tüketicilerin teknolojiye karşı iyimserlik ve yenilikçilik düzeylerinin mobil
hizmetlere ilişkin tutumları üzerinde olumlu ve anlamlı etkisi olduğunu
167
göstermiştir. Bu sonuç ilgili yazınca da desteklenen bir bulgu olmasına karşılık
tüketicilerin teknolojiden huzursuz ve teknolojiye karşı güvensiz olmalarının
mobil hizmetlere ilişkin tutum üzerinde beklenen olumsuz yöndeki anlamlı etkiye
sahip olmadığı görülmektedir. Bu durum mobil innovasyonların diğer yeni
teknolojilere kıyasla toplumun genelince gün içinde pek çok kez kullanılan cep
telefonları ile kullanılıyor olmasından kaynaklanıyor olabilir.
6.2. Hizmet İnnovasyonu Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar
Araştırmamızda hizmet innovasyonlarının özelliklerinin mobil
innovasyonlara kaşı tutum üzerindeki etkisine ilişkin sonuçlar değişkenlerin ilgili
yazında kabul gördüğü şekli ile örtüşmektedir. Buna göre hizmet innovasyonun
göreceli avantajı, tüketiciye uygunluğu, denenebilirliğinin, gözlemlenebilirliğinin
ve algılanan eğlence düzeyinin yüksek olması söz konusu innovasyona karşı
olumlu tutum geliştirilmesi üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir. Buna karşılık bir
innovasyonun karmaşıklık düzeyi ve algılanan riski düştükçe, o innovasyona
karşı olumlu tutum geliştirilmesi mümkün olmaktadır. Bu durum innovasyonların
sosyal sistemi oluşturan tüketicilere tanıtılması aşamasında oldukça büyük
önem taşımaktadır. İnnovasyonun diğer mobil hizmetlere kıyasla sağladığı
avantajlar, innovasyonun kullanımının ne kadar eğlenceli olduğu ve tüketicinin
günlük rutinlerine, değer yargılarına uygunluğu ön plana çıkarılarak
innovasyonun daha kolay ve çabuk benimsenmesi ve kabul edilmesi
sağlanabilir. Hali hazırda, cep telefonu gibi yaygın bir araçla sağlanan mobil
hizmetlerin denenebilirliğinin ve gözlemlenebilirliğinin oldukça yüksek olduğu
söylenebilir. Buna rağmen tanıtım etkinliklerinde, satış noktalarında
denenebilirliğin arttırılması algılanan riskin azaltılması ve karmaşık
innovasyonların öğretilebilmesi açısından son derece önemlidir. Bu tür
yaklaşımlar kabul davranışının önündeki en önemli engellerden biri olan
önyargının yenilmesi açısından da gereklidir.
6.3. İşletme Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar
Günümüz rekabetçi piyasalarında uzun zaman boyunca pazar lideri olan
işletmelerin bile yenilikçi bir bakış açısına sahip olmadıkça ayakta
kalamadıklarına şahit olmaktayız. Bu tür düşüşlere, işletme olarak vizyon sahibi
168
olamamak, innovasyonu özümseyip işletme genelinde uygulayamamak, yeni
teknolojilerin yüksek riske karşılık düşük avantaj sağlayacakları yönündeki
inanç, yatırımcıların yeni teknolojilere açık olmayışı gibi nedenler
gösterilebilmektedir (Woodside ve Biemans, 2005). Bu hatalara düşmemek
adına işletmelerinde innovasyonlarının kabulü ve yayılmasında rol alması
gerekmektedir.
Çalışmamızda tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına karşı tutumları
üzerinde etkili olması beklentisi ile ele alınan işletme kaynaklı faktörler, sektörel
faktörler ve firmaya özgü faktörler olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir.
Telekomünikasyon sektöründen kaynaklanan faktörler, ilgili yazında mobil
hizmetlerle özdeşleşen ağ dışsallığı ve teknolojiye özgü değerdir. Sonuçlar,
bazı ürün veya hizmetlerin yarar sağlayabilmesinin uyumlu araçları satın almış
diğer tüketicilerin sayısına bağlı olduğu durum olarak açıklanabilen ağ
dışsallığının, tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin tutumlarını
olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Bu bulguya dayanarak, ülkemizde
tüketicilerin en yaygın mobil hizmet sağlayıcısına veya en yaygın mobil hizmet
innovasyonlarına karşı olumlu tutum geliştirdiği söylenebilmektedir. Bu durum,
daha önce de değinildiği gibi, bir operatörün kullanıcıları arasında daha uygun
fiyattan görüşme yapma olanağı sağlayarak yarattığı maliyet avantajlarından ve
en büyük topluluğun bir parçası olmak ihtiyacından kaynaklanabilmektedir.
Sektörde faaliyet göstermekte olan mobil hizmet sağlayıcıları bu durumun son
derece farkında olmaları dolayısıyla pazarlama çabalarında kullanıcı
sayılarından ve kullanıcılarının kendi aralarında kullandıkları hizmetlerden elde
edecekleri avantajlardan söz etmektedirler. Telekomünikasyon sektörü kaynaklı
bir diğer faktör teknolojiye özgü değerdir. Bir kullanıcının bir mobil hizmetten
elde ettiği bütünleşik değere, teknolojiye özgü değer denilmektedir.
Araştırmamızda teknolojiye özgü değer düzeyi arttığında tüketicilerde mobil
hizmet innovasyonuna ilişkin olumlu yönde tutum yarattığı sonucuna
ulaşılmıştır. Tüketicilerin elde ettiği faydalara odaklanmaları sebebiyle bu
bulgunun da beklentileri karşılayan bir sonuç olduğu söylenebilmektedir.
Sektördeki hizmet sağlayıcıları pazarlama çabalarında mobil hizmetten elde
edilecek teknolojik değerinde üzerinde durmaktadır. Kimi zaman duygusal
169
öğelerle bağdaştırılan innovasyonlar tüketicilerin uzaktaki sevdikleriyle nasıl
daha kolay ve kapsamlı görüşebileceğini göstermektedir.
İşletmeye ilişkin faktörlerden ikincisi ise firmanın pazarlama ve pazarlama
dışı faaliyetlerinden kaynaklanan faktörlerin ele alındığı firmaya özgü
faktörlerdir. Çalışma sonuçları Türkiye’de mobil hizmet sağlayıcısı firmaların
pazarlama faaliyetlerinin mobil hizmet innovasyonlarının kabulüne ilişkin
tutumlar üzerinde olumlu ve anlamlı bir etkisi olduğunu göstermektedir.
Ülkemizde faaliyet gösteren mobil hizmet innovasyon sağlayıcılarının başarısı
ve ülke çapında sahip oldukları abone sayıları göz önüne alındığında pazarlama
stratejilerinin son derece etkin kullanıldığı ve şirketlerin genel olarak başarılı
olduğu söylenebilmektedir. Gelecekte telekomünikasyon sektöründe faaliyet
gösterecek işletmelerin pazarlama faaliyetlerine yatırımlarını sürdürerek, çağı
yakalayan hatta önüne geçen innovasyon odaklı pazarlama yönetimi ve bu
yönetim felsefesini işletme geneline yayarak uzun vadeli başarıyı garantilemesi
gerekmektedir. Pazarlamanın işletmedeki rolü, uzun çaba, zaman ve maliyet
yaratan innovasyonların pazardaki başarısı veya başarısızlığı açısından
belirleyici olmaktadır. Rothwell (1976)’e göre işletmelerin pazarlama açısından
bilgi donanımları ticari açıdan başarılı yeni ürünleri başarısız olanlardan
ayırmada temel ayrım değişkenidir (Tzokas ve Saren, 1992). Çalışmamızda
Türkiye sonuçları da mobil hizmet innovasyonlarının kabulüne ilişkin olumlu
tutum oluşturmada firmaların pazarlama faaliyetlerinin olumlu etkisi olduğunu
göstermektedir. Ürün/hizmet alt karması ile tüketicinin istek ve ihtiyaçlarına
uygun innovasyonların geliştirilmesi mümkün olurken, fiyatlama karması ile
hedef pazarın alım gücüne uygun fiyat veya fiyat teklifleri geliştirilir. Dağıtım alt
karması hizmet innovasyonlarına en kısa zamanda istenen yerden
ulaşılabilmesini sağlamaktadır. Tutundurma alt karması ise innovasyonların
kabulü açısından belki de en önemli rolü oynamaktadır. İnnovasyonların
kabulünün önündeki en büyük engel tüketicilerin innovasyon hakkındaki
bilgilerinin eksikliği ve bu bilgi eksikliğine dayalı ön yargılarıdır. Bilgi akışının
sağlanması ve kabul yönünde olumlu tutum oluşturulması açısından tutundurma
karması çabaları innovasyonun piyasaya sürülmesinden bile önce devreye
sokulmalıdır.
170
İşletmelerin innovasyonlarının kabulünde pazarlama stratejilerinin yeri
son derece önemlidir. Ancak işletmelerin yalnızca pazarlama faaliyetlerinden
ibaret olmadığı da açıktır. Bu nedenle işletmelerin pazarlama faaliyetleri
dışındaki çabalarının kabul davranışına ilişkin tutum üzerindeki etkisi de
araştırılmıştır. Türkiye örnekleminden elde edilen verilerin analizi doğrultusunda
işletmenin pazarlama dışı faaliyetlerinin de tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonları üzerinde olumlu yönde anlamlı bir etkisi olduğu tespit edilmiştir.
Örneğin işletmelerin rekabetçi ve yenilikçi bir imajı olması tüketicilerin işletmeye
dolayısıyla da pazara sunduğu hizmetlere karşı olumlu tutum geliştirmesini
sağlamaktadır.
Elbette böyle bir imaja sahip olmak kolayca elde edilememektedir. Her
şeyin ötesinde işletmenin yenilikçi kültürü kabul edip özümsemesi ve işletme
içinde en üstten en alta tüm birimler boyunca yayması gerekir. Bununla beraber
yenilikçi kalabilmek çok ciddi yatırım gerektirmektedir. İşletmenin teknoloji
üretimine uygun donanımlara ve süreçlere ihtiyacı olacaktır. Bu donanım ve
süreçlerin kullanımı ve yönetilmesinde de kalifiye işgücünün tedariki ve yönetimi
gerekmektedir. Ayrıca, tüketicilerin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi de özellikle
teknoloji yoğun hizmet innovasyonlarının kabulü ve yayılmasında son derece
etkilidir. Bu bakımdan tüketici eğitimine önem veren işletmelerin de kabul
sürecini olumlu yönde etkilemeleri beklenebilmektedir. Bir diğer faktör
işletmenin topluma katkısı yoluyla tüketicilerde olumlu tutuma neden olmasıdır.
Bu durum da tüketicilerin işletmeye yönelik olumlu tutumlarının işletmenin
hizmet innovasyonuna yöneltilmesine neden olabilir.
6.4. Sosyal Sistem Kaynaklı Faktörlere İlişkin Sonuçlar
Sosyal bir sistem içinde gerçekleşen kabul davranışına ilişkin niyetin,
sosyal bir varlık olan insana özgü diğer pek çok davranış gibi sistemin diğer
üyelerinden bağımsız olarak geliştirilmesi neredeyse imkansızdır.
Çalışmamızda elde edilen analiz sonuçları da sosyal sisteme ilişkin subjektif
norm değişkeninin tüketicilerin mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin niyetleri
üzerinde anlamlı bir etkisi olduğunu göstermektedir. Subjektif norm, bir kişinin
kendisi için önemli olan insanların sorudaki davranışı gösterip göstermeyeceğini
171
düşünmesine ilişkin algısı olarak tanımlanmaktadır. Ülkemiz gibi toplumsal
bakış açısına sahip ülkelerde subjektif normun tüketicilerin mobil hizmet
innovasyonlarına ilişkin niyet üzerinde olumlu ve anlamlı bir etkisi olması böylesi
sonuçlar elde etmek kültürümüzün de bir parçasını yansıtmaktadır.
6.5. Genel Değerlendirme ve Geleceğe Yönelik Öneriler
Nedenli Hareket Modeli (Fishbein ve Ajzen, 1975), Teknoloji Kabul
Modeli’nde (Davis, 1989) ele alındığı şekli ile mobil hizmetlerinde dahil olduğu
pek çok teknolojik innovasyonun kullanımı üzerindeki dolaylı ve doğrudan
etkileri ortaya koymuştur. Modelin genişletilmesi ile çalışmamızda da olduğu gibi
tüketicilerin kabul davranışları üzerinde etkili değişkenlerin daha kapsamlı bir
şekilde ele alınması mümkün olmuştur. Bu çalışmanın en öne çıkan yanı daha
önceden teker teker ele alınmış veya ihmal edilerek ilgi görmemiş faktörlerin
tüketicilerin kabul davranışları üzerindeki etkilerini ortaya koymak olmuştur.
Elde edilen en önemli sonuçlardan biri tüketicilerin demografik
özelliklerinin mobil hizmet innovasyonlarının kabulü üzerinde anlamlı bir
etkisinin bulunmayışıdır. Tüketicilerin cinsiyetleri, eğitim ve gelir düzeyleri
arasında mobil hizmet innovasyonlarının kabulü açısından anlamlı bir farklılık
bulunamamış, genç yaşlardaki tüketicilerin ise yaşça büyük olanlara kıyasla
mobil hizmet innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum geliştirdiği görülmüştür.
Bu sonuç, yöneticiler açısından, pazarlama iletişimi araçlarına ilişkin kararlar
verilirken ipucu olarak değerlendirilebilir. Mobil hizmet innovasyonları
tutundurulurken yaş gruplarına ayrı ayrı odaklanılması etkinliği arttırıcı sonuçlar
doğuracaktır.
İlgili yazında uzunca süre göz ardı edilmiş bir faktör olan tüketicinin
duygularının mobil hizmet innovasyonlarını kabulde etkili olduğu görülmüştür.
Bu sonuç pazarlama iletişimi araçları seçilirken mobil hizmetlere karşı duyulan
heyecan, eğlence gibi olumlu duyguların altı çizilirken, endişe, huzursuzluk gibi
olumsuz duyguların söndürülmesine dikkat edilmesini gerektirmektedir.
172
Tüketicilerin öz-yeterlilik hissinin pekiştirilmesi bir diğer önemli unsurdur.
Araştırma sonuçlarımız tüketicilerin kişisel özelliklerinin mobil hizmet
innovasyonlarını kabulde etkili olduğunu göstermektir. Bir kişinin bir konu ile ilgili
öz-yeterliliğinin artması o konuya ilişkin bilgi ve tecrübesinin artması ile
pekiştirilebileceğinden tüketicilerin mobil hizmet innovasyonları konusunda
bilgilendirilip bilinçlendirilmesi ve denetilmesi yoluyla deneyiminin arttırılması
önemlidir.
Deneyimin arttırılması bir innovasyonun karmaşık olarak
değerlendirilmesini de önüne geçerek o innovasyona ilişkin algılanan riski de
azaltacaktır. Hizmet innovasyonunun özelliklerinin çalışmamızda mobil
innovasyonlarına ilişkin tutum üzerinde etkili olduğu sonucuna varıldığından
olumsuz yönde etki yaratan karmaşıklık ve algılanan riskin azaltılmaya
çalışılması mobil innovasyonların hedef pazar genelinde tutundurulmasında
etkinlik sağlayacaktır. Algılanan eğlence, mobil hizmet innovasyonlarına ilişkin
olumlu tutum geliştirilmesinde öne çıkan bir diğer değişkendir. Bu nedenle
sektörde faaliyet gösterenlerin mobil hizmet innovasyonları tasarlarken,
geliştirirken ve tutundururken algılanan eğlenceyi arttırmaya ve vurgulamaya
yakın ilgi göstermesi gerekir.
Kabul davranışlarında ihmal edilen bir diğer alan işletme kaynaklı
faktörlerdir. Çalışmamızda sektörel ve firmaya özgü faktörlerin mobil hizmet
innovasyonlara ilişkin tutum oluşturmada etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu
kapsamda firmaların pazarlama ve pazarlama dışı faaliyetlerinde tüketicilere
verdikleri mesajda bir bütünlük ve süreklilik oluşturması önemlidir. Bununla
birlikte, pek çok çalışma işletmelerin uzun dönemli başarılarını sürekli
innovasyon kabiliyetlerine bağlamaktadır. Bu nedenle işletmeler pazarlama
iletişimi çabalarında innovasyon yönlü bir işletme olduklarını da ön plana
çıkarmaya özen göstermelidir. Ayrıca sektöre özgü ağ dışsallığı fenomeni göz
önüne alarak abonelerine bir bütünün parçası oldukları hissini vermeleri ve bu
bütünün bir parçası olmanın getirdiği fayda ve ayrıcalıkları vurgulamaları
gerekir. Bu nokta da mobil innovasyonların kişilerin kendilerini ifade etmede
kullandıkları en önemli araçlardan biri haline geldiği unutulmamalıdır. Bu
nedenle işletmelerin abonelerine bir bütünün birbirinin tamamen aynı parçaları
173
olmadıklarını göstermeleri de gerekir. Bunu yaparken kullanıcıların kendilerinin
ifade etme ve farklılaşma özgürlüğünü kısıtlamaktan kaçınmalıdırlar. Ayrıca
işletmelerin mobil hizmetlerin günümüzdeki popülaritesini devam ettirebilmek
adına geleceğe yönelik çalışmalar yürütmeleri de gerekir. Teknolojinin her
geçen gün bir önceki gün için yeni olanı arkasında bıraktığı unutulmamalıdır.
Mobil hizmetlerde popüler kültürün bir parçası olarak yeni trendlerden,
modalardan ve stillerden etkilenmektedir (Nysveen ve diğerleri, 2005). Örneğin
ilk hizmete sunulduğu yıllarda özellikle gençler arasında sıkça kullanılan
MMSler, devamlılıklarını SMSler gibi belli bir seviyede sürdürememiştir. Bu
durumda Ling (2001)’in de belirttiği gibi bir gün moda olan, rüzgarın ters yönden
esmesiyle bir diğer gün demode olabilecektir. Bu nedenle işletmelerin mobil
hizmetleri innovasyonları hız kesmeden, güncel ve kişisel kendini ifade aracı
olarak tutabilmesi başarı getirecektir.
Hizmet innovasyonlarına ilişkin niyet üzerinde etkili olan sosyal etkinin
mobil hizmetler söz konusu olduğunda olumlu yönde ve anlamlı bir etkisi olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Ancak sosyal etkilerin tüketicileri üzerinde mobil hizmet
innovasyonlarına ilişkin zorlayıcı bir etkisi olduğu söz edilememektedir. Söz
konusu etki normatif olmaktan çok kulaktan kulağa iletişim ile geliştirilebilecek
yönlendirici bir etki taşımaktadır. Neticede mobil hizmet innovasyonları son
derece kişisel olarak satın alınan ve tüketilen hizmetlerdir. Bu nedenle
işletmelerin müşteri memnuniyeti yaratarak kulaktan kulağa olumlu iletişimi
teşvik etmesi gerekecektir.
Gelecek çalışmalar çalışmamızda ele alınan faktörleri tek tek alarak
değişkenlerini genişleterek örneğin farklı kişilik özelliklerinin mobil hizmet
innovasyonları üzerindeki etkisini ortaya koyabilir. Ayrıca çalışmamız
kapsamındaki bir uygulamanın farklı kültürel altyapılardan örneklemler üzerinde
denenmesi farklı sonuçların elde edilmesini sağlayarak diğer ülkeler için farklı
fikirler verebilir. Gençlerin daha büyük yaştaki tüketicilere göre mobil hizmet
innovasyonlarına karşı daha olumlu tutum oluşturdukları sonucuna dayanarak
farklı yaş gruplarını ele alarak kıyaslayan çalışmalarla yaş aralıklarının
duyarlılıklarını ortaya koyabilir.
174
KAYNAKÇA
Aboulnasr, K., O. Narasimhan, E. Blair, ve Chandy, R. (2008), “Competitive
Response to Radical Product Innovations”, Journal of Marketing,
72, 94-110.
Ajzen, I. (1991), "The Theory of Planned Behavior," Organizational Behavior
and Human Decision Processes, 50(2), 179-211.
Akamavi, R.K. (2005), “A Research Agenda for Investigation of Product
Innovation in the Financial Services Sector”, Journal of Services
Marketing, 19 (6), 359-378.
Altun, Ş. (2007), İnovasyonla Başarıyı Yakalayan Türkler, İstanbul:MediaCat.
Ancar, B., C. Carlsson ve P. Walden (2003), “Factors Affecting Consumer
Adoption Decisions and Intents in Mobile Commerce: Empirical
Insights,” Online Conference Proceeding of the 16th Blede
Commerce Conference (Password required).
http://www.bledconference.org/bled2003proc/bled2003.pdf
Anderson, J.C. ve J.A. Narus (1995), “Capturing the Value of Supplementary
Services,” Harvard Business Review, 73 (1), 75-83.
Arndt, Johan (1967), "Role of Product-Related Conversa-tions in the Diffusion
of a New Product," Journal of Marketing Research, 4 (August),
291-295.
Atuahene-Gima, K. (1996), “Differential Potency of Factors Affecting Innovation
Performance in Manufacturing and Services Firms in Australia”,
Journal of Product Innovation Management, 13, 35-52.
Au, Y. A. ve R.J. Kaufman (2001), “What Do You Know? Rational Expectations
in Information Technology Adoption and Investment”,Journal of
Management Information Systems, Vol. 20 No. 2 , Fall 2003 , pp.
49 - 76
Avlonitis, G.J. ve P.G. Papastathopoulou (2001), “The Development Activities of
Innovative and Non-Innovative New Retail Financial Products:
Implications for Success”, Journal of Marketing Management, 17,
705-738.
175
Balasubramanian, S., R.A. Peterson ve S.L. Jarvenpaa (2002), “Exploring the
Implications of M-commerce for Markets and Marketing,” Journal
of the Academy of Marketing Science, 30 (4), 348-61.
Bandura, A. (1986), Social Foundations of Thought and Action: A Social
Cognitive Theory, NJ: Prentice Hall, Englewood Cliffs.
Bass, F. (1969), “A New Product Growth Model for Consumer Durables”,
Management Science, 15 (5), 215-227.
Baş, T. (2001), Anket, Seçkin Yayıncılık, Birinci Baskı, Ankara
Bauer, H. H., S. J. Barnes, T. Reichardt ve M. M. Neumann (2005), “Driving
Consumer Acceptance of Mobile Marketing: A Theoretical
Framework and Emprical Study”, Journal of Electronic Research,
6 (3), 181-192.
Bearden, W. O. ve M. J. Etzel, (1982) “Reference Group Influence on Product
and Brand Purchase Decisions”, Journal of Consumer Research,
9 (September), 183-194.
Benamati J. ve T.M. Rajkumar (2002), “The application development
outsourcing decision: an application of the Technology
Acceptance Model”, Journal of Computer Information Systems,
42(4), 35–44.
Benner, M. J., ve M.L. Tushman (2003), “Exploitation, Exploration, And Process
Management: The Productivity Dilemma Revisited”, Academy of
Management Review, 28(2), 238-256.
Bitner, M.J., B.H. Booms ve M.S. Tetreault (1990), “The Service Encounter:
Diagnosing favorable and unfavorable incidents”, Journal of
Marketing, 54 (1), 71-84.
Black, N., A. Lockett, C. Ennew, H. Windklofer ve S. McKechnie (2002),
“Modelling Consumer Choice of Distributi,on Channels: An
Illustration from Financial Services”, International Journal of Bank
Marketing, 20(4), 161-173.
Bobbit, L.M. ve P.A. Dabholkar (2001), “Integrating Attitudinal Theories to
Understand and Predict Use of Technology-Based Self-Service:
The Internet as an Ilustration”, Industrial Journal of Service
Industry Management, 12(5), 423-450.
176
Booz-Allen & Hamilton, Inc. (1982), New Product Manage-ment for the 1980's,
Chicago: Booz, Allen & Hamilton, Inc.
Bowers, M.R. (1986), “The New Product Development Process: A Suggested
Model for Banks”, Journal of Retail Banking, 8(Spring/Summer),
19-24.
Brown, L. A. (1981), Innovation Diffusion: A New Perspective, New York:
Methuen.
Brown, T.J. ve P.A. Dacin (1997), “The company and the product: Corporate
association and Consumer Product Responses”, Journal of
Marketing, 61, 68-84.
Bruner II, G. C. ve A. Kumar (2005), “Explaining Consumer Acceptance of
Handheld Internet Devices”, Journal of Business Research, 58,
553-558.
Chandy, R.K. ve G.J. Tellis (2000), “The Incumbent’s Curse? Incumbency, Size,
and Radical Product Innovation,” Journal of Marketing, 64 (July),
1–17.
Chapman, R. L., C. Soosay ve J. Kandampully (2003), “Innovation in logistic
services and the New Business Model: A Conceptual Framework”,
International Journal of Physical Distribution & Logistics
Management, 33 (7),630-650.
Chapman, R. L., C. Soosay ve J. Kandampully (2002), “Innovation in Logistic
Services and the New Business Model: A Conceptual Framework”,
Managing Service Quality, 12(6), 358-371.
Chen, M.-J. ve D. Miller (1994), "Competitive attack, retaliation and
performance: An expectancyvalence framework", Strategic
Management Journal, 15, 85 - 102.
Cheong, J.H. ve M.C. Park (2005), “Mobile internet acceptance in Korea”,
Internet Research, 15 (2), 125-140.
Childers, T. L., C. L. Carr, J. Peck ve S.Carson (2001), “Hedonic and Utilitarian
Motivations for Online Retail Shopping Behavior”, Journal of
Retailing, 77,511–536.
Christensen, C.M. (1997), The Innovator’s Dilemma, NewYork: Harper
Business.
177
Christensen, C.M. and J.L. Bower (1996), “Customer Power, Strategic
Investment, and the Failure of Leading Firms,” Strategic
Management Journal, 17 (3), 197–218.
Coleman, J., E. Katz ve H. Menzel (1957), “The Diffusion of an
InnovationAmong Pysicians”, Sociometry, 20 (December), 253-
270.
Compeau, D. R., ve C. A. Higgins (1995), “Computer Self-Efficacy:
Development of a Measure and Initial Test”, MIS Quarterly , 19
(2), 189-211.
Conner, K.R. (1995), “Obtaining strategic advantage from being imitated: when
can encouraging clones pay?”, Management Science , 41(2),
209–225.
Cooper, R.G. ve E. J. Kleinschimidt (1987), “Determinants of Timeliness in
Product Development”, Journal of Product Innovation
Management, 11, 381-396.
Cooper, R., Easingwood, C., Edgett, S., Kleinschmidt, E. and Storey, C. (1994),
“What distinguishes the top performing new products in financial
services”, Journal of Product Innovation Management, 11, 281-99.
Cordero, R. (1990), “The measurement of innovation performance in the firm”,
Research Policy, 19, 185-192.
Corso, M. ve L. Pellegrini (2007), “Continuous and Discontinuous Innovation:
Overcoming the Innovator Dilemma”, Creavity and Innovation
Management, 16(4), 333-346.
Crawford, C. M. (1997), New Product Management, İkinci Baskı, IL: Richard D.
IRwing.
Dabholkar, P. A. (1996), “Consumer Evaluations of New Technology-Basedf
Self-Service Options: An Investigation of Alternative Models of
Service Quality”, International Journal of Research in Marketing,
13, 29-51.
Dabholkar, P.A. ve R.P.Bagozzi (2001), “An Attitudinal Model of Technology-
Based Self-Service: Moderating Effects of Consumer Traits and
Situational Factors”, Journal of the Academy of Marketing
Science, 30 (3), 184-201.
178
Danneels, E. (2004), “Disruptive Technology Reconsidered:A Critique and
Research Agenda”, Journal of Product Innovation Management,
21, 246–252.
Darian, J.C. (1987), “In-Home Shopping: Are there consumer segments?”,
Journal of Retailing, 63, 163-170.
Davis, F.D. (1989), “Percieved Usefulness, Percieved Ease of Use, and User
Acceptance of Information Technology”, MIS Quarterly,
September.
Davis, F.D. (1986), “Technology Acceptance Model for Emprically Testing New
End User Information Systems: Theory and Results”, Doctoral
dissertation, MIT.
Davis,F.D., R.P. Bagozzi ve P.R. Warshaw (1992), “ Extrinsic and Intrinsic
Motivation to Use Computers in the Workplace”, Journal of Applied
Social Psychology, 22(14, 1109-1130.)
Davis,F.D., R.P. Bagozzi ve P.R. Warshaw (1989), “User Acceptance of
Computer Technology: A Comparison of Two Theoretical Models”,
Management Science, 35(8), 982-1003.
de Brentani, U. (1989), “Success and failure in new industrial services”, Journal
of Product Innovation Management, 6 (4), 239-58.
de Brentani, U. (1991), “Success factors in developing new business services”,
European Journal of Marketing, 25 (2), 33-59.
de Brentani, U. (1993), “The new product process in financial services: strategy
for success”, International Journal of Bank Marketing, 11( 3), 15-
22.
de Jong, J.P.J. ve P. Vermeulen (2003), “Organising Succesful New Service
Debelopment: A literature Review”, Management Decision, 41(9),
844-858.
Donelly, J., ;L. Berry ve T. Thompson (1985), Marketing Financial Services, IL:
Dowe Jones-Irwin.
DPT (2000), “Hizmet Ticaretinin Serbestleştirilmesi”, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara.
Easingwood, C. (1986), “New Product Developmentfor Services Companies”,
Journal of Product Innovation Menegement, 13 (December), 264-
275.
179
Eastlick, M.A. (1993), “Predictors of Videotext Adoption”, Journal of Direct
Marketing, 7, 66-74.
Elçi, Ş. (2006), Inovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı, İstanbul:Nova.
Ellen,P.S., W. O. Bearden ve S. Sharma (1991), “Resistance to Technological
Innovations: An Examination of the Role of Self-Efficacy and
Performance Satisfaction”, Journal of the Academy of Marketing
Science, 19(4), 297-307.
Ferguson, R. Ve Brohaugh, B. (2008), “Telecom’s search for the ultimate
customer loyalty platform”, Journal of Consumer Marketing, 25 (5),
315-318.
Fishbein, M. ve I. Ajzen (1975), Belief, AttitudeIntention and Behavior: An
Introduction to Theory and Research, MA: Addison-Wesley.
Fram, E.H. ve D.B. Grady (1997), “Internet Shoppers: Is There a Surfer Gender
Gap?”, Direct Marketing, 59, 46-50.
Frank, R.E., W.F. Massy, ve D.G. Morrison (1964), The Determinants of
Innovative Behavior with Respect to a Branded, Frequently
Purchased Food Product, in Proceedings of the American
Marketing Association, ed. L. George Smith, Chicago: American
Marketing Association, 312-323.
Garcia,R. ve R. Calantone (2002), “A Critical Look at Technological Innovation
Typology and InnovativenessTerminology: A Literature Review”,
Journal of Product Innovation Management, 19 (2), 110-132.
Gatignon, H. ve T. S. Robertson (1985), “A Propositional Inventory for New
Diffusion Research”, Journal of Consumer Research, 849-867.
Gatignon, H. ve T. S. Robertson (1989), “Technology Diffusion: An Emprical
Test of Competitive Effects”, Journal of Marketing,53 (1), 35-49.
Gefen, D. (2003), “TAM or just plain habit: A look at experienced online
shoppers”, Journal of End User Computing, 15(3), 1-13.
Gegez, A.E. (2007), Pazarlama Araştırmaları, Geliştirilmiş II. Baskı, İstanbul:
Beta Yayınları.
Gerrard, P. ve J.B. Cunnigham (2003), “The Diffusion of Internet Banking
among Singapore Consumers”, International Journal of Bank
Marketing, 21(1), 16-28.
180
Goffin, K. ve R. Pfeiffer (1999), Innovation Management in UK and German
Manufacturing Companies, Anglo-German Foundation Report
Series, ISBN 1-900834-17-0, 70pp, London December 1999.
Grier, S. A. ve R. Deshpande (2001), “Social Dimensions of Consumer
Distinctiveness: The Influence of Social Status on Group Identity
and Advertising Persuasion”, Journal of Marketing Research, 38
(May), 216-224.
Griffin, A. (1997), “PDMA Research on New Product Development Practices:
Updating Trends and Benchmarking Best Practices”, Journal of
Product Innovation Management, 14, 429-458.
Griffin, A. ve A.L. Page (1993), “An interim report on measuring new product
development sucess and failure”, Journal of Product Innovation
Management, 10, 291-308.
Grönroos, C. (2000), Service Management and Marketing: A Customer
Relationship Management Approach, 2. Baskı, London: John
Wiley&Sons.
Hair, J.F.; Anderson, R.E.; Tahtam, R.L.; Black, W.C. (1998), Multivariate Data
Analysis, International Fifth Edition, Prentice-Hall International,
Inc., USA.
Hallowell, R. (2001), “Scalability: The Paradox of Human Resources in E-
commerce”, International Journal of Service Industry
Management, 12 (1), 34-43.
Harmancıoğlu, N., C. Droge ve R.J. Calantone (2009), “Theoretical lenses and
domain definitions in innovation research”, European Journal of
Marketing, 43(1/2), 229-263.
Harris,P., R. Rettie ve C.C.Kwan (2005), “Adoption and Usage of M-Commerce:
A Cross-Cultural Comparison of Hong Kong and The United
Kingdom”, Journal of Electronic Commerce Research, 6(3), 210-
224.
Heany, D.F. (1983), “Degrees of Product Innovation”, Journal of Business
Strategy, 3 (Spring), 3-14.
Hultink, E.J. and Robben, H.S.J., (1995), “Measuring new product success: The
difference that time perspective makes”, Journal of Product
Innovation Management, 12, 392-405.
181
Hewer, P. ve B. Howcroft (1999), “Consumers distribution channel adoption and
usage in the financial services industry: a review of existing
approaches”, Journal of Financial Services Marketing, 3 (4),
pp.344-58.
Hill, T., N. Smith ve M. Mann (1987), “Role of Efficacy Expectationsin Predicting
the Decision to Use Advanced Technologies: The Case of
Computers”, Journal of Applied Psychology, 72(2), 307-313.
Hine, D. ve N. Ryan, (1999), “Strategy Small Service Firms - Creating Value
Through Innovation”, Managing Service Quality, 9 (6), 411–422.
Hoffman, D.L. ve T.E. Novak (1996), "Marketing in Hypermedia Computer-
Mediated Environments: Conceptual Foundations”, Journal of
Marketing 60 (July), 50-68.
Howells J. ve B.S. Tether (2004), Innovation in Services: Issues at Stake and
Trends, Innovation in Services: Issues at Stake and Trends, A
Report for DG Enterprise of the European Commission, under
contract INNO-Studies 2001: Lot 3 (ENTR-C/2001), Brussels,
European Commission, 2004. Ittner, C.D. ve D.F. Larcker (1997),
“Product Development Cycle Time and Organizational
Performance”, Journal of Marketing Research, 34 (February), 13-
23.
İçel, B. (2009), İnovasyon,
http://www.edebiyatsozluk.com/sozluk.php?process=word&q=inov
asyon
Jaruwachirathanakul, B. ve D. Fink, “Internet banking adoption strategies for a
developing country: the case of Thailand”, Internet Research, 15
(3), 295-311.
Johnson, E., E. Scheuing ve K. Gaida (1986), Profitable Service Marketing, IL:
Dow Jones-Irwin.
Johne, A. (1996), “Avoiding product development failure is not enough”,
European Management Journal, 14 ( 2), 176-180.
Johne, A. ve C. Storey (1998), “New service development: a review of literature
and annotated bibliography”, European Journal of Marketing, 32,
184-251.
182
Kandampully, J. (2002), “Innovation as the Core Competence of a Service
Organisation: The Role of Technology, Knowledge and Networks”,
Europen Journal of Innovation Management, 5 (1), 18-26.
Karine, E., L. Frank ve K. Laine (2004), “Effects of Price on the Diffusion of
Cellular Subscriptions in Finland”, Journal of Product &Brand
Management, 13(3), 192-199.
Katz, M.L. ve C. Shapiro (1986), “Technology Adoption in the Presence of
Network Externalities”, Journal of Political Economy, 94 (4), 822-
840.
Kauffman R.J., J. McAndrews ve Y.M. Wang (2000), “Opening the ‘black box’
of network externalities in network adoption”, Information Systems
Research, 11(1), 61–82.
Kenrick, D.T., & Funder, D.C. (1988), “Profiting from controversy: Lessons from
the person-situation debate”, American Psychologist, 43, 23-34.
Kerin, R.A., M.G. Harvey ve J.T. Rothe (1978), “Cannibalism and New Product
Development”, Business Horizons, (October), 25–31.
Kırım, A. (2006), İnnovasyon, Türkiye: Sistem Yayıncılık.
Kotler, P. (1997), Marketing Management: Analysis, Planning, Implementation
and Control, 8th ed., NJ: Prentice Hall.
Krugman, H.E. (1965), “The Impact of Television Advertising: Learning Without
Involvement”, Public Opinion Quarterly, 29, 349-356.
Kuczmarski, T.D. (2003), “What is Innovation? and Why aren’t Companies
Doing More of it?”, Journal of Consumer Marketing, 20(6), 536-
541.
Kuczmarski, T.D. (1996), “What is Innovation? The Art of Welcoming Risk”,
Journal of Consumer Marketing, 13(5), 7-11.
Kulviwat,S., G.C. Bruner II, A. Kumar, S.A. Nasco ve T. Clark (2007), “Toward a
Ubified Theory of Consumer Acceptance Technology”, Psychology
& Marketing, 24 (12), 1059-1084.
Labay, D.G. ve T. C. Kinnear (1981), “Exploring the Consumer Decision
Process in the Adoption of Solar Energy Systems”, Journal of
Consumer Research, 8 (December), 271-278.
183
Laforet, S. and X. Li (2005), “Consumers’ attitudes towards online and mobile
banking in China”, International Journal of Bank Marketing, 23 (5),
362-380.
Langley, D. J., N. Pals ve J. R. Ortt (2005), “Adoption of Behavior:Predicting
Success for Major Innovations”, European Journal of Innovation
Management, 8 (1), 56-78.
Lee, E., K. Kwon ve D.W. Schumann (2005), “Segmenting the non-adopter
category in the diffusion of internet banking”, International Journal
of Bank Marketing, 23 (5), 414-437.
Levitt, T. (1960), “Marketing Myopia”, Harvard Business Review, 38(4)
(Jul./Aug.), 45–56.
Levitt, T. (1976), “The Industrialization of Service”, Harvard Business Review,
48, 63-74.
Lievens, A. ve R.K. Moenaert (2000), “Communication flows during financial
service innovation”, European Journal of Marketing, 34 (9/10),
1078-1110.
Lin,C.H., H.Y. Shih ve P.J. Sher (2007), “Integrating Technology Readiness into
Technology Acceptance: The TRAM Model”, Psychology &
Marketing, 24(7), 641-657.
Lovelock, C. H. (1991), Services Marketing, 2nd ed., NJ: Prentice-Hall
Lovelock, C.H. (1996), Services Marketing, 3rd ed., Prentice-Hall, Hemel
Hempstead, 312-15.
Luarn P. ve H.H. Lin (2005), “Toward an understanding of the behavioral
intention to use mobile banking”, Computers in Human Behavior,
21(6), 873–891.
Lynn, G.S., ve A.E. Akgün (2001), “Project Visioning and its impact on New
Product Success”, Journal of Product Innovation Management, 18,
374-387
Mahajan, V., E. Muller ve F. M. Bass (1990), “New Product Diffusion Models in
Marketing: A Review and Directions for Research”, Journal of
Marketing, 54 (1), 1-26.
Mahajan, V. ve E. Muller (1979), “Innovation Diffusion and New Product Growth
Models in Marketing", Journal of Marketing, 43 (Fall), 55-68.
184
Mansfield, E. (1961), “Technical Change and the Rate of Imitation”,
Econometrica, 29 (October), 741-766.
Marinova, D. (2004), “Actualizing Innovation Effort: The Impact of Market
Knowledge Diffusion in a Dynamic System of Competition”,
Journal of Marketing, Vol.68, 1-20.
Martin,C.R., D.A. Horne ve A.M. Schultz (1999), “The Business-to-Business
Customer in the Service Innovation Process”, European Journal of
Innovation Management, 2(2), 55-62.
Martinez, E., Y. Polo ve C. Flavian (1998), “The Acceptance and Diffusion of
New Consumer Durables: Differences Between First and Last
Adopters”, Journal of Consumer Marketing, 15(4), 323-342.
Mathieson, K. (1991), “Predicting User Intentions: Comparing the Technology
Acceptance Model with the Theory of Planned Behavior”,
Information Systems Research, 2(3), 173-191.
McDermott, C. ve C.C. O’Connor (2002), “Managing Radical Innovation: An
Overview of Emergent Strategy Issues”, Journal of Product
Innovation Management, 19, 424-38.
Mehrabian, A. ve J.A. Russell (1974), An Approach to Environmental
Psychology, MA: MIT Press.
Mick, D.G. ve S. Fournier, S. (1998), “Paradoxes of technology: Consumer
cognizance, emotions, and coping strategies”, Journal of
Consumer Research, 25, 123–143.
Midgley, D.F. ve G.R. Dowling (1993), “A Longitudinal Study of Product Form
Innovation: The Interaction between Predispositions and Social
Measures”, Journal of Consumer Research, 19 (March), 611-625.
Mittal, B. (1994), "A Study of the Concept of Affective Choice Mode for
Consumer Decisions", Advances in Consumer Research, 21.
Miyagiwa, N. and E. Ohno, (1999), “Credibility of Protection and Incentive to
Innovate, International Economic Review, 40, 143-164.
Moon, J.-W. ve Y.-G. Kim (2001), “Extending the TAM for a World-Wide-Web
context”, Information and Management, 38 (4), 217-230.
Moore, G. and Benbasat, I. (1991), “Development of an instrument to measure
the Perceptions of adopting aninformation technology innovation”,
Information Systems Research, 2 (September), 192-222.
185
Mylonakis, J. (2004), “Can mobile services facilitate commerce? Findings from
the Greek telecommunications market”, International Journal of
Mobile Communications, 2 (2), 188-198.
Nakip, M. (2005), Pazarlama Araştırmalarına Giriş (SPSS Destekli), İkinci
Basım, Seçkin Yayınları, Ankara.
Nijssen, E., B. Hillebrand ve P.A.M. Vermeulen (2005), “Unraveling Willingness
to Cannibalize: A Closer Look at the Barrier to Radical Innovation,”
Technovation, 25 (12), 1400–1409.
Nysveen, H. , Pedersen, P. E. veThorbjornsen, H. (2005a), “Explaining
Intentions to Use Mobile Chat Services: Moderating Effects of
Gender”, Journal of Consumer Marketing, 22/5, 247-256.
Nysveen, H. , Pedersen, P. E., Thorbjornsen, H. ve Berthon, P. (2005b),
“Mobilizing the Brand”, Journal of Service Research, 7(3), 257-
276.
OECD (1992), OECD Communications Outlook, OECD, Paris.
OECD (2000), OECD Communications Outlook, OECD, Paris.
Okazaki, S. (2005), “New Perspectıves on M-Commerce Research”, Journal of
Electronic Commerce Research, 6 (3), 160-164.
Oke, A. (2007), “Innovation Types and Innovation Management Practices in
Service Companies”, International Journal of
Operations&Production Management, 27 (6), 564-587.
Oslo Kılavuzu (2005), OECD ve Eurostat ortak yayımı, 3. Baskı, Ankara:
Tübitak. www.tubitak.gov.tr/oslo
Ostlund, L.E. (1974), “Perceived Innovation Attributes as Predictors of
Innovativeness”, Journal of Consumer Research, 1 (September),
23-29.
Öztürk, A.S. (2003), Hizmet Pazarlaması, Bursa: Ekin Kitabevi.
Parasuraman, A. (2000), “Technology Readiness Index: A Multiple Item Scale
to Measure Embrace New Technologies”, Journal of Service
Research, 2 (4), 307-320.
Polatoglu, V.N. ve S. Ekin (2001,) “An Empirical Investigation of the Turkish
Consumers' Acceptance of Internet Banking Services”, The
International Journal of Bank Marketing, 19, 156-165.
186
Popostathopoulou, P.G., S.P. Gounaris ve G.J. Avlonitis (2005), “Successful
new-to-the-market versus “me-too” retail financial services”,
International Journal of Bank Marketing, 24 ( 1), 53-70.
Ray, M.L. (1973), “Marketing Communication and the Hierarchy of Effects”,
New Models fior Mass Communication Research, Vol. 2, ed. Peter
Clarke, Beverly Hills, CA: Sage, 147-176.
Reidenbach R.E. ve D.L. Moak (1986), “Exploring Retail Bank Performance and
New Product Development: A Profile of Industry Practices”,
Journal of Product Innovation Management, 3 (3), 187-194.
Robertson, T.S. (1967), “Determinants of Innovative Behavior”, Proceedings of
the American Marketing Association, Ed. Reed Moyer, American
Marketing Association, 328-332, Chicago.
Robertson, T.S., J. Zielinski ve S. Ward (1984), Consumer Behavior, Glenview,
IL: Scott, Foresman.
Rogers, E. M. (1976), “New Product Adoption and Diffusion”, Journal of
Consumer Research, 2 (March), 290-301.
Rogers, E. M. (1983), Diffusion of Innovations, NY: The Free Press.
Rogers, E.M. ve F.F. Shoemaker (1971), Communication of Innovations: A
cross-cultural approach, NY: The Free Press.
Rogers, E.M. (1995), Diffusion of Innovations, NY: The Free Press.
Rogers, E.M. (2003), Diffusion of Innovations, 5th ed.,NY: The Free Press.
Schaik P.V., J.A. Bettany-Saltikov ve J. G. Warren (2002), “Clinical acceptance
of a low-cost portable system for postural assessment”, Behavior
and Information Technology 21(1): 47–58.
Scheuing, E. ve E. Johnson (1989), “New Product Development and
Management in Financial Institutions”, International Journal of
Bank Marketing, 7 (2), 17-21.
Shanklin, W.L. ve J.K. Ryans Jr. (1984), “Organizing for high tech marketing”,
Harvard Business Review, (Nov-Dec), 164-171
Shaw, J., J. Giglierano ve J. Kallis (1989), “Marketing complex technical
products: the im.portance of intangible attributes”, Industrial
Marketing Management,18, 45-53.
Sheppard, B.H., J. Hartwick ve P.R. Warshaw (1988), “The Theory of Reasoned
Action: A Meta-Analysis of Past Research With Recommendations
187
for Modifications and Future Research”, Journal of Consumer
Research, 15(December), 325-343.
Sheth, J.N., B.I. Newman ve B.L. Gross (1991), Consumption Values and
Market Choices:Theory and Applications, OH: South Western.
Shimp, T. A. ve A. Kavas (1984), “The Theory of Reasoned Action Applied to
Coupon Usage”, Journal of Consumer Research, 11, 795-809.
Shostack, G.L. (1977), “Breaking Free from Product Marketing”, Journal of
Marketing, April, 73-80.
Shostack, G.L. (1981), “How to design a service”, European Journal of
Marketing, 16 (1), 49-63.
Shostack, G.L. (1984), “Designing services that deliver”, Harvard Business
Review, January-February, 133-139.
Sorescu, A.B., R.K. Chandy, ve J.C. Prabhu (2003), “Sources and Financial
Consequences of Radical Innovation: Insights from
Pharmaceuticals”, Journal of Marketing, 67 (October), 82–101.
Summers, J.O. (1971), “Generalized Change Agents and Innovativeness”,
Journal of Marketing Research, 8 (August), 313-316.
Taylor, S., ve P. A. Todd (1995a), “Assessing IT Usage: The Role of Prior
Experience”, MIS Quarterly, 19(2), 561-570.
Taylor, S., ve P. A. Todd, “Understanding Information Technology Usage: A
Test of Competing Models”, Information Systems Research, 6 (4),
144-176.
Tek, Ö.B. ve Demirci Orel, F. (2006), Perakende Pazarlama Yönetimi, 2.Baskı,
Birleşik Matbaacılık. Thompson. R.L., C.A. Higgins ve J. M. Howell (1991), “Personal Computing:
Toward a Conceptual Model of Utilization”, MIS Quarterly, 15 (1),
124-143. Timmor, Y. ve T. Katz-Navon. (2008) “Being the Same and Different: A Model
Explaining New Product Adoption”, Journal of Consumer
Behaviour, 7(3), 249-262.
Tornatzky, L. G., ve K. J.Klein (1982), “Innovation Characteristics and
Innovation Adoption-Implementation: A Meta-Analysis of
Findings”, IEEE Transactions on Engineering Management, 29(1),
28-45.
188
Triandis, H. C. (1977), Interpersonal Behavior, CA :Brooke/Cole, Monterey.
Tull,D.S. ve D.I. Hawkins, (1993), Marketing Research, Prentice Hall.
Tzokas, N. ve M. Saren (1992), “Innovation diffusion: the emerging role of
suppliers versus the traditional dominance of buyers”, Journal of
Marketing Management, 8 (1), 69-79.
Ulusoy, G. (2009), “İmalat Sanayiinde Sürdürülebilirlik İçin Yenilikçi Eğilimler”,
İSO Vizyon Toplantıları, Şubat 2009.
United Nations (1990), International Standard Industrial Classification of AN
Economic Activities — third revision, Statistical Papers, Series M,
No. 4, Rev 3, Department of International Economic and Social
Affairs, Statistical Office of the United Nations, New York.
Vallerand, R. J. (1997), “Toward a Hierarchical Model of Intrinsic and Extrinsic
Motivation”, in Advances in Experimental Social Psychology (29),
M. Zanna (ed.), Academic Press, New York, 271-360.
Van der Zwan, F. ve T. Bhamra (2003), “Services marketing: taking up the
sustainable development challenge”, Journal of Services
Marketing, 17 (4), 341-356.
Van Heerde, H., C. Mela ve P. Manchanda (2004), “The Dynamic Effect of
Innovation on Market Structure”, Journal of Marketing Research,
41 (May), 166–83.
Venkatesh, V. and F.D. Davis (1996), “A Model of the Antecedents of Perceived
Ease of Use: Development and Test”, Decision Sciences, 27 (3),
451-481.
Vankatesh, V. (1999), “Creation of Favorable User Perceptions: The Role of
Intrinsic Motivation”, MIS Quarterly, 23 (2), 239-260.
Vankatesh, V. ve F. D. Davis (2000), “A Theoretical Extension of the
Technology Acceptance Model: Four Longitudinal Field Studies”,
Management Science, 46 (2), 186-204.
Venkatesh, V., M.G. Morris, G.B. Davis ve F.D. Davis (2003), “User Acceptance
of Information Technology: Toward a Unified View”, MIS Quarterly,
27 (3), 425-478.
Veyzer, R.W. (1998), “The Roles of Marketing and Industrial Design in
Discontinuous New Product Development”, The Journal of Product
Innovation Management, 22, 22-41.
189
Voss, C.A. (1992), “Manufacturing strategy”, Process and Content, Chapman
and Hall, London.
Wang ve diğerleri (2005), “Consumption Attitudes And Adoption Of New
Consumer Products: A Contingency Approach”, European Journal
of Marketing, 42 (1/2), 238-254.
Wang, G., W. Dou ve N. Zhou (2008), “Consumption attitudes and adoption of
new consumer products: a contingency approach”, European
Journal of Marketing, 42 (1/2), 238-254.
Watson, R.T., L.E. Pitt, P. Berthon ve G.M. Zinkhan (2002), “U-Commerce:
Expanding the Universe of Marketing”, Journal of the Academy of
Marketing Science 30 (4), 333-347.
Webster, E.J. (1989), “Playfulness and Computers at Work”, Doctoral
dissertation, NYU.
Wind, J. ve V. Mahajan (1997), “Issues and opportunities in new product
development: An introduction to the special issue”, Journal of
Marketing Research, 34 (February), 1-12.
Woodside, A.G. ve W.G. Biemans (2005), “Modeling Innovation, Manufacturing,
Diffusion and Adoption/Rejection Processes”, Journal of Business
& Industrial Marketing, 20 (7), 380–393.
Wua J.H. ve S.C.Wang (2002), “An empirical study of consumers adopting
mobile commerce in Taiwan: analyzed by structural equation
modeling”, Proceedings of the 7th Pacific Asia Conference on
Information Systems, Australia, 81–94.
Wymbs,C.(2000), “How e-commerce is transforming and internationalizing
service industries”, Journal of Services Marketing, 56 (4), 1-17.
Yang, K. ve Jolly, L.D. (2008), “Age Cohort Analysis in Adoption of Mobile Data
Services: Gen Xers versus Baby Boomers”, Journal of Consumer
Marketing, 25/5, 272-280.
Yılmaz, A. (2009), İnovasyon Tanımlama Modelleri,
http://www.yenilesim.org/index.php?option=com_content&view=art
icle&id=77:inovasyon-tanimlama-modelleri&catid=25:
inovasyonmakale&Itemid=27
Zeithaml, V.A. ve M.J. Bitner (1996), Services Marketing, McGrawHill.
190
Zeithaml, V.A., A. Parasuraman ve A. Malhotra (2002), “Service Quality
Delivery through Web Sites:A Critical Review of Extant
Knowledge”, Journal of the Academy of Marketing Science, 30,
362-375.
Zhou, K.Z., Su, C. and Bao, Y. (2002), “A Paradox of Price-Quality and Market
Efficiency: A Comparative Study of the US and China Markets”,
International Journal of Research in Marketing, 19(4), 349-365.
www.innovasyondernegi.org Ziyaret Tarihi: 30.04.2010.
www.ris-mersin.org (Mersin Bölgesel İnnovasyon Stratejisi) Ziyaret Tarihi:
30.04.2010.
www.tk.gov.tr Ziyaret Tarihi: 15.05.2010.
www.telkoder.org.tr, rapor no:2 Ziyaret Tarihi: 16.04.2010.
http://www.tumgazeteler.com/?a=4767190, Ziyaret Tarihi: 14.05.2010.
www.turktelekom.com.tr Ziyaret Tarihi: 16.05.2010
191
EKLER EK 1: Anket Formu
Değerli Cevaplayıcı;
Bu anket, Çukurova Üniversitesi’nde “Mobil Hizmet Yeniliklerinin Kabulü ve Yayılması” konusunda hazırlanan bir doktora tez çalışmasında kullanılacaktır. Ankete vereceğiniz doğru ve sizi yansıtan cevaplar, sadece akademik amaçlarla kullanılacak ve verilen bilgiler kesinlikle gizli tutulacaktır.
Gösterdiğiniz İlgiye Şimdiden Teşekkür Ederiz.
I. Bölüm: Anketin bu bölümünde mobil hizmetlere ilişkin genel
kullanım alışkanlıklarınıza ilişkin sorulara yer verilmektedir. Sizi ve alışkanlıklarınız en iyi yansıtan seçeneği, sorularda doğru veya yanlış cevap aranmadığını unutmadan, işaretleyiniz.
1. Cep telefonunuz var mı? ( )Evet ( )Hayır 2. Hangi operatörün kullanıcısısınız? ( )Turkcell ( )Avea ( )Vodafone Birden fazla ise bundan sonraki soruları seçtiğiniz bir tanesi için cevaplayınız ve seçiminizi belirtiniz…………………… 3. Aşağıdaki mobil hizmetlerden hangilerini duydunuz?
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 1
2 3 4 5 6 7 8 9 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 1 2
3 4 5 6 7 8 9 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 1 2 4. Aşağıdaki mobil hizmetlerden hangilerini kullanıyorsunuz?
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 1
2 3 4 5 6 7 8 9 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 1 2
3 4 5 6 7 8 9 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 1 2
192
5. Kullanmadıklarınızdan hangilerini önümüzdeki 12 ay içerisinde kullanmayı düşünüyorsunuz? Öncelik sırasına göre belirtiniz.
1. ………………….. 2. ………………….. 3……………………. 6. Hiç kullanmayı düşünmediğiniz mobil hizmetler var mı? ( ) Evet 1………………….. 2…………………... 3…………………...
( ) Hayır 7. Kullanmayı düşünmediğiniz mobil hizmetler için kullanmama nedeninizi
belirtiniz. ( ) Gerekli bulmuyorum ( ) Çok karmaşık buluyorum ( ) Çok zararlı buluyorum ( ) Kendime uygun bulmuyorum ( ) Pahalı olduğunu düşünüyorum ( ) Güvensiz olduğunu düşünüyorum ( ) Öğrenemeyeceğimi düşünüyorum ( ) Diğer………………………
8. Mobil hizmeti ne sıklıkla kullanıyorsunuz? ( ) Günde birden çok ( ) Haftada bir ( ) Ayda bir ( ) Haftada birden çok ( ) Ayda birkaç kez ( ) Ayda birden az
9.İleride gerekli tüm imkanlar sağlansa bu tip bir hizmeti kullanma olasılığınız nedir?
Mümkün Mümkün değil
10. Daha önce kullanmadığım bir mobil hizmeti %................. olasılıkla ilk seferde doğru kullanabilirim.
11. Mobil hizmetler söz konusu olduğunda aşağıdaki gruplardan hangisine
kendinizi en yakın hissedersiniz? ( ) Hiç kullamamayı tercih ederim. ( ) Yeniliklere karşı temkinliyimdir. ( ) Yeniliklere açığımdır. ( ) Teknolojik yeniliklere düşkünümdür.
12. Yeni çıkan bir mobil hizmetin kullanımına ilişkin genel tavrınız
aşağıdakilerden hangisi olur? ( ) İlk deneyenlerden biri olurum. ( ) Önce çevremdekilerin denemesini beklerim. ( ) Çoğunluğun kullanmasını beklerim. ( ) Tüm ülke genelinde kullanılmaya başladıktan sonra kullanmayı
düşünürüm.
193
13. Mobil hizmet kullanmaya ilişkin duygularınızı nasıl tanımlarsınız?
14. Mobil hizmet kullanırken kendinizi nasıl hissedersiniz?
II. Bölüm: Anketin bu bölümünde en sık kullandığınız mobil hizmete ve genel
olarak mobil hizmetlere, teknolojiye ve mobil hizmet sağlayıcınıza ilişkin değerlendirmelerinizi belirtmeniz istenmektedir. Lütfen aşağıdaki ölçeği kullanarak görüşlerinize uygun düşen kutucuğu işaretleyiniz. Bu sorularda doğru ya da yanlış cevap yoktur.
KESİNLİKLE KATILIYORUM KATILIYORUM KARARSIZIM KATILMIYORUM KESİNLİKLE
KATILMIYORUM
5 4 3 2 1
İFADELER 1. Gerekli imkanlarım (bilgim/telefonum) olsa mobil hizmetleri kullanırım. 5 4 3 2 1
2. Mobil hizmet istediğim şeyleri daha ulaşılır hale getiriyor. 5 4 3 2 1 3. Gelecekte mobil hizmet kullanmayı planlıyorum. 5 4 3 2 1 4. Mobil hizmet kullanmaya olumlu bakıyorum. 5 4 3 2 1 5. İleride mobil hizmetleri kullanma (kullanmaya devam etme) niyetindeyim. 5 4 3 2 1
6. Mobil hizmet işleri kolaylaştırıyor. 5 4 3 2 1
İyi 5 4 3 2 1 Kötü Eğlenceli 5 4 3 2 1 Sıkıcı
Olumlu 5 4 3 2 1 Olumsuz Gerekli 5 4 3 2 1 Gereksiz
Yararlı 5 4 3 2 1 Zararlı Kolay 5 4 3 2 1 Zor
Güvenli 5 4 3 2 1 Güvensiz Ucuz 5 4 3 2 1 Pahalı
Mutlu 5 4 3 2 1 Mutsuz Gergin 5 4 3 2 1 Donuk
Rahat 5 4 3 2 1 Rahatsız Uyanık 5 4 3 2 1 Uykulu
Tatmin olmuş
5 4 3 2 1 Tatmin olmamış
Kontrollü 5 4 3 2 1 Yardım alan
Eğlenmiş 5 4 3 2 1 Sıkılmış Kontrol eden
5 4 3 2 1 Kontrol edilen
Umutlu 5 4 3 2 1 Umutsuz Hakim 5 4 3 2 1 Teslimiyetçi
Uyarılmış 5 4 3 2 1 Rahatlamış Etkileyen 5 4 3 2 1 Etkilenen
Heyecanlı 5 4 3 2 1 Sakin Önemli 5 4 3 2 1 Önemsiz
Coşkulu 5 4 3 2 1 Durgun Kendi kendine
yeten
5 4 3 2 1 Yönlendirilme ihtiyacında
194
İFADELER 7. Mobil hizmeti kullanmak zaman kazandırır. 5 4 3 2 1 8. Mobil hizmetlerden yararlanmamı sağlayacak ürünler satın alma niyetindeyim. 5 4 3 2 1
9. Mobil hizmet zamandan tasarruf etmemi sağlıyor. 5 4 3 2 1 10. Mobil hizmeti kullanmayı gerekli bulmuyorum. 5 4 3 2 1 11. Mobil hizmet kullanımı karmaşıktır. 5 4 3 2 1 12. Yakın çevrem mobil hizmetleri kullanmam konusunda beni destekliyor. 5 4 3 2 1
13. Mobil hizmet bazıları için iyi olabilir ama bana göre değil. 5 4 3 2 1 14.Mobil hizmet kullanırken yanlış bir yerlere basıp bir probleme neden olmaktan korkuyorum. 5 4 3 2 1
15. Mobil hizmet kullanmaya bir kere başlayınca bırakamıyorum. 5 4 3 2 1 16. Mobil hizmet kullanmak beni mutlu eder. 5 4 3 2 1 17. Mobil hizmet kullanmak bence çok sıkıcı. 5 4 3 2 1 18. Mobil hizmetler açık ve anlaşılırdır. 5 4 3 2 1 19. Bence cep telefonu kullanıcılarının büyük bir çoğunluğu mobil hizmetleri kullanmaktadır. 5 4 3 2 1
20. Diğer insanları mobil hizmet kullanırken görüyorum. 5 4 3 2 1 21. Mobil hizmetleri kullanmak zor, neler yapılması gerektiğini anlamak güç. 5 4 3 2 1
22. Mobil hizmeti kullanmayı çabucak öğrendim. 5 4 3 2 1 23. Ailem ve arkadaşlarım mobil hizmetleri kullanmam konusunda beni teşvik etti/ediyor. 5 4 3 2 1
24. Mobil hizmet kullanmak eğlencelidir. 5 4 3 2 1 25. Mobil hizmetler insanlığı yararlı bir teknolojidir. 5 4 3 2 1 26. Mobil hizmetleri kullanmak yaptığım işin kalitesini arttırıyor. 5 4 3 2 1 27. Mobil hizmetleri kullanmak genel günlük rutinime uyuyor. 5 4 3 2 1 28. Yakın çevremdeki insanlar mobil hizmet kullanıyor. 5 4 3 2 1 29. Mobil hizmetleri kullanmak işlerimi çabuk yapmamı sağlıyor. 5 4 3 2 1 30. Çevremdeki insanları gün içinde mobil hizmetleri kullanırken kolayca görebilirim. 5 4 3 2 1
31. Mobil hizmetler iletişim açısından harika bir yeni teknolojidir. 5 4 3 2 1 32. Mobil hizmet kullanmak yaşam tarzıma uygun değildir. 5 4 3 2 1 33. Düzeltemeyeceğim hatalar yapmaktan korktuğum için mobil hizmet kullanmaya çekiniyorum. 5 4 3 2 1
34. Mobil hizmeti kullanmak gereğinden fazla zamanımı alıyor. 5 4 3 2 1 35. Yakın çevrem mobil hizmet kullanmam gerektiğini düşünüyor. 5 4 3 2 1
36. Mobil hizmetlerin pek çok çeşidini kullanabilmek için ne yapmam gerektiğini biliyorum. 5 4 3 2 1
37. Mobil hizmet uygulamalarını denemek için fırsatım olmadı. 5 4 3 2 1
195
İFADELER 38. Mobil hizmetler pahalıdır. 5 4 3 2 1 39. Turkcell, Avea ve Vodafone’un hizmetleri arasından büyük farklılıklar yoktur. 5 4 3 2 1
40. Hizmet sağlayıcım yeni teknolojileri kaliteli bir şekilde sunar. 5 4 3 2 1 41. Hizmet sağlayıcımın hizmet kalitesi yüksektir. 5 4 3 2 1 42. Sektöründe hizmet sağlayıcıları arasında çok ciddi bir rekabet olduğunu düşünüyorum. 5 4 3 2 1
43. Hizmet sağlayıcımın reklamlarını beğeniyorum. 5 4 3 2 1 44. Herhangi bir ücret ödemeyeceğimi bilsem de mobil hizmet kullanmam. 5 4 3 2 1
45. Hizmet sağlayıcımın müşterileri ile yakın ilişki içinde olduğunu düşünüyorum. 5 4 3 2 1
46. Hizmet sağlayıcım mobil hizmetler konusunda eğitim ve destek veriyor. 5 4 3 2 1
47. Mobil hizmet sektörü sürekli yeniliklerin yapıldığı bir sektördür. 5 4 3 2 1
48. Mobil hizmet kullanırsam cep telefonu faturamın yükseleceğini düşünüyorum. 5 4 3 2 1
49. Hizmet sağlayıcım sorunlarımı çabucak ve kolayca çözüyor. 5 4 3 2 1 50. Fiyatları daha düşük olsa mobil hizmet kullanırım. 5 4 3 2 1 51. Hizmet sağlayıcımı değiştirmeyi düşünüyorum. 5 4 3 2 1 52. Hizmet sağlayıcıma güveniyorum. 5 4 3 2 1 53. Hizmet sağlayıcım sosyal sorumluluk kampanyaları yürütüyor. 5 4 3 2 1
54. Teknoloji bana daha özgür olma imkanı verir. 5 4 3 2 1 55. Makineleri istediğim şeyleri yapacak şekilde kullanma konusunda kendime güvenirim. 5 4 3 2 1
56. İnsanlar bilgisayarlardan daha etkin problem çözerler. 5 4 3 2 1 57. Hayatı kolaylaştırmak için tasarlanan teknolojilerin genellikle hayal kırıklığı yarattığını düşünürüm. 5 4 3 2 1
58. İlgi alanımdaki en yeni teknolojik gelişmeleri takip ederim. 5 4 3 2 1 59. Teknolojiyi kendi yararıma kullanmada diğer insanlardan daha az problem yaşarım. 5 4 3 2 1
60. Yeni ve farklı teknolojileri öğrenmeye her zaman açığımdır. 5 4 3 2 1 61. Sahip olduğum ürün gayet iyi çalışırken daha üst teknolojilisini denemenin hiçbir anlamı yoktur. 5 4 3 2 1
62. İşlerimi bilgisayar veya makinelerle yapmaktansa insanlarla yapmayı tercih ederim. 5 4 3 2 1
63. Bilgisayar veya makineler insanlardan daha az hata yapar. 5 4 3 2 1 64. Yeni bir teknolojiye toplum geneline yayılmadan geçmek risklidir. 5 4 3 2 1
65. Teknolojik yenilikler insanın yeteneklerini elinden almaktadır. 5 4 3 2 1
196
İFADELER 66. Yüksek teknolojili ürün seçerken çok özelliği olanlardansa temel fonksiyonluları tercih ederim. 5 4 3 2 1
67. İnsanların önünde teknolojik bir ürün veya hizmetle sorun yaşamak utandırıcıdır. 5 4 3 2 1
68. Çoğu yeni teknoloji kullanılmadan fark edilmeyen güvenlik/sağlık problemlerine neden olur. 5 4 3 2 1
69. Yeni teknolojiler insanların gözetlenmesini çok kolay bir hale getirmiştir 5 4 3 2 1
70. Yeni teknolojilerin faydaları bazen gereğinden fazla abartılıyor. 5 4 3 2 1
III. Bölüm: Demografik Özellikler Bu bölümde istatistik amaçlı çeşitli sorular yer almaktadır. Lütfen
uygun seçeneği işaretleyiniz.
1. Cinsiyetiniz ( )Erkek ( )Kadın
2. Medeni durumunuz
( ) Evli ( ) Bekar 3. Çocuk sayısınız
( )Yok ( 1 ) 1 ( 2 ) 2 ( 3 ) 3 ( 4 ) 4 ( ) 4ten fazla 4. Doğum yılınız
19…………….. 5. Öğrenim durumunuz
( 1 ) Okur / Yazar ( 4 ) Lise ( 7 ) Master ( 2 ) İlkokul ( 6 ) Üniversite ( ) Doktora ( 3 ) Ortaokul ( 5 ) Yüksekokul
6. Aylık toplam HANEHALKI geliriniz
( 1 ) 500 TL.’den az ( 5 ) 2.001 – 3.000 TL ( 2 ) 500 – 1.000 TL. ( 6 ) 3.001 – 4.000 TL ( 3 ) 1.001 – 1.500 TL. ( 7 ) 4.001 – 5.000 TL. ( 4 ) 1.501 – 2.000 TL ( 8 ) 5.001 TL. ve üzeri
7. Mesleğiniz ( ) Akademisyen ( ) Asker ( ) Devlet Memuru ( ) Emekli ( ) Esnaf ( ) Ev Hanımı ( ) İşçi ( ) İşsiz ( ) Nitelikli serbest meslek ( ) Öğrenci ( ) Öğretmen ( ) Özel sektörde memur ( ) Özel sek. yönetici ( ) Polis ( ) Satış Temsilcisi ( ) Serbest Meslek ( ) Teknisyen ( ) Tüccar/Sanayici ( ) Yönetici ( ) Diğer ……………………………..
197
8. Evinizde siz dahil kaç kişi yaşıyor? ( ) 1 kişi ( 2 ) 2 kişi ( 3 ) 3 kişi ( 4 ) 4 kişi ( 5 ) 5 kişi ( 6 ) 6 ve daha fazla
9. Otomobiliniz var mı? ( 1 ) Evet ise Markası …………… ( 2 ) Hayır Modeli …………….
10. Mülk eviniz var mı? ( ) Evet ( 2 ) Hayır
11. Aşağıdakilerden hangilerine sahipsiniz?
( ) Kablolu TV yayını ( ) Ipod ( ) Sesli mesaj servisi ( ) Digiturk, D-Smart, vb ( ) Iphone ( ) Görüntülü telefon ( ) Telesekreter ( ) Cep bilgisayarı ( ) 3Gli cep telefonu ( ) Arayan numara gösteren telefon ( ) Kişisel bilgisayar ( ) Evde internet bağlantısı ( ) LCD, Plazma veya LED TV ( ) DIVX- DVD oynatıcı veya yazıcı
Ayırdığınız Zaman ve Katılarak Verdiğiniz Destek İçin Teşekkür Ederiz.
198
EK 2: Mobil Hizmetler
TURKCELL
1 Kimaramış 29 TurkcellConnect Kart
2 Ödemeliara 30 Turkcell Sim Kartlı Notebook
3 Sekreterim 31 Mobil Bağlantı Teknolojileri
4 Kontorİste 32 GPRS
5 Yönlendir 33 DataCell - FaksCell
6 Konferans Arama 34 HizliDataCell
7 Gizli Numara 35 TurkcellEdge
8 Çağrı Kısıtlama 36 Wap
9 Çağrı Bekletme 37 Turkcell Sim kartlı Notebook
10 Gizli Numaradan Arama Kısıtlama 38 TurkcellConnect Kart
11 KonuşGönder 39 Müzik
12 SMS 40 Eğlence
13 MMS 41 ÇalarkenDinlet
14 Anında Mesajlaşma 42 Turkcell TelefonRehberim
15 Mobil E-Posta 43 TurkcellMobilİmza
16 WebMesaj 44 TurkcellMobilÖdeme
17 Outlook 2007 Mesajlaşma Çözümü 45 turkcell-im Bugün
18 Kontör Yükleme 46 Sağlık365 Platformu
19 Kontör Sorgulama 47 Bilinmeyen No
20 KontörTransfer 48 YardımCell
21 Kontör Ekstre 49 YayınCell
22 AvansKontör 50 Turkcell Vergi Sorgulama ve Tahsilat Servisi
23 Fatura Ödeme 51 SimPlus64
24 Fatura Bilgi 52 İBB Cep Trafik
25 Fatura Açıklamaları 53 TurkcellCepteCevap
26 Cepten Internet 54 Engellilere Özel Haberver
27 Bilgisayardan Internet 55 Engellilere Özel Konuşan Mesaj
28 Cep Telefonunu Modem Olarak Kullanmak 56
Engellilere Özel DestekServis Paketleri
199
VODAFONE
1 Vodafone SMS 13 Vodafone LIVE!
2 Vodafone MMS 14 Müzik
3 Beni Ara Servisi 15 Vodafone Soundbites
4 Vodafone Sesli Mesaj 16 Oyun
5 Vodafone Messenger 17 Spor
6 Numara Gizleme 18 Astroloji
7 Gizli Numaraya Kapalı Servisi 19 Kalori hesabı
8 Bilinmeyen Numaralar 20 İkramiye için şanslı numaralar
9 Arayanı Bildirme 21 Etkinlik takvimi
10 Telesekreter 22 Mobil İnternet
11 Yönlendirme 23 Facebook
12 Telekonferans 24 Vodafone Messenger
200
AVEA
1 Şakafon 32 WebSMS
2 MobilVizyon 33 SesliSMS
3 Duvar Kağıdı 34 Türk Telekom'a SMS
4 Tema 35 Telesekreter
5 Video 36 BasKonuş
6 Oyun 37 Cep Telefonundan Internet
7 HediyeMMS 38 Dizüstü Bilgisayardan Internet
8 BIALEM 39 Avea Internet Paketleri
9 AcilÇıkış Servisi 40 Avea BlackBerry
10 MüzikÇalar 41 MobilİnternetTeknolojileri: GPRS/EDGE/3G
11 Müzikİndir 42 Ayarlar
12 Ringa 43 KontörPaylaş
13 Poli Melodi 44 KaçKontör
14 Gerçek Ses 45 Gizli Numara Engelle
15 AveaMüzik 46 Fatura Bilgisi
16 Bilgi Paketleri 47 Güncel Fatura Bilgisi
17 *100# 48 ArayanıBil
18 HazırCevap 49 ŞimdiAra
19 MesajlaÖgren 50 11855 Bilinmeyen Numaralar
20 WAPMesajlaÖgren 51 UzaktanYönlendir
21 SorÖğren 52 NumaramıDuyur
22 KaçKaç? 53 AveaMenü
23 MobilDevlet 54 Kontör Yükleme Servisleri
24 Üniversiteler 55 Ödemeli Arama
25 Sınav Sonuçları 56 Konferans
26 KimNerede? 57 Çağrı Yönlendirme
27 Windows LiveMessenger 58 Çağrı Bekletme
28 Neşeli Mesaj 59 64KB SIM Kart
29 Renkli SMS 60 Banka&Alışveriş
30 MMS 61 MobilBağış
31 GPRS Üzerinden SMS 62 SMS
201
ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER Adı Soyadı : Deniz ZEREN
Doğum Yeri ve Tarihi: Adana - 12/04/1979
Medeni Durumu : Evli ve tek çocuklu
Tel : +90 322 338 7254-60 (282)
GSM : +90 532 784 7171
e-mail : [email protected]
EĞİTİM DURUMU (2004 - 2009) : Doktora Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İşletme Ana Bilimdalı (Pazarlama)
(2001 - 2004) : Yüksek Lisans Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İşletme Tezli Yüksek Lisans Programı
(1997 - 2001) : Lisans Çukurova Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, İşletme Bölümü
(1990 - 1997) : Özel Çukurova Bilfen Lisesi
Yabancı Dil : Akıcı İngilizce okuma, yazma ve konuşma (ÜDS – 83.75)
Başlangıç düzeyinde Almanca ve İsveççe
Yurt dışı Deneyimi:
2005 -2006 : 1 yıl 2 akademik dönem İsveç Linköping Üniversitesi’nde
Erasmus Değişim Programı kapsamında doktora dersi ve
asistanlık
2001 Temmuz : EF London’da İş İngilizcesi Eğitimi
202
Çalışma Alanları: Tüketici Davranışları, Hizmet Pazarlaması, Satış Yönetimi,
Yeni Ürün ve Hizmet Geliştirme Yönetimi, İnnovasyon,
Sürdürülebilir Pazarlama Yönetimi Uygulamaları
Diğer: TÜBİTAK projesi: “Tek Kişilik Pazar Bölümü: Satın Alma Kararı
Üzerindeki Etkiler” başlıklı ve 108K179 numaralı TÜBİTAK Projesinde
Araştırmacı.
Bilgisayar becerileri: MS Office, SPSS, Internet ve Grafik Uygulamaları
YAYINLAR Uluslararası Kitapta Bölüm - İnan, H., S.Çabuk ve D. Zeren (2009), “Sustainable Retailing: Marketing
Influence on Consumer Decisions”, Delener, D; Fuxman, L.; Lu,
F.V.; Putnova, A. and Rivera-Solis L.E. (eds.), Business Strategies
and Technological Innovations for Sustainable Develeopment:
Creating Global Prosperity for Humanity, Global Business and
Technology Association Eleventh International Conference
Readings Book, pp., Global Buusiness and Technology
Association EBSCO Publishing, USA.
Uluslararası Bildiriler
-Inan H., S. Çabuk ve D. Zeren (2009), “Sustainable Retailing: Influences on
Consumer Decisions”, Global Business And Technology
Association 11th Annual International Conference, July 7-11,
2009, Prague, Czech Republic.
-Güler, E. , S. Çabuk ve D. Zeren (2008), “Market Segment of One: Influences
on Purchases of Customized Offers”, International Conference on
Multivariate Statistical Modeling and High Dimensional Data
Mining (HDM-2008), 19-23 June, Kayseri.
203
-Inan H. ve D. Zeren (2005), “Developing Marketing Strategies for Marine
Tourism in Turkey”, International Marine and Coastal Tourism
Congress, November, Çeşme.
Ulusal Bildiriler
- Nakıboğlu, G. ve D. Zeren (2008), “Çevreci Ürün Tasarımı”, 13. Ulusal
Pazarlama Kongresi, 30Ekim-1Kasım, Adana.
Uluslararası Alan İndeksinde Taranan Hakemli Dergide YayınlanmışMakale
- Zeren, D. ve G. Nakıboğlu (2009), “Sürdürülebilir Ürün Tasarımında Kavram
ve Yöntemler”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt:18 Sayı:2, Haziran 2009, 458-480.
Ulusal Alan İndeksinde Taranan Hakemli Dergide Yayınlanmış Makale
- Demirci-Orel, F. ve D. Zeren (2009), “Tüketici Yandaşlığı Anlayışı
(Consumerism)”, Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar, Yıl:46
Sayı:536, 61-73.
- Çabuk, S. ve D. Zeren (2009), “Emlak Pazarında Satış Etiği”, ÖNERİ Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:31 Yıl:15 Cilt:8,
(Ocak 2009) 1-8.
Popüler Bilim Dergisinde Yayınlanmış Makale
- Çabuk, S. ve D. Zeren, (2006), “Sanatsal Ürün ve Hizmetlerin Pazarlaması”,
Pİ: Pazarlama ve İletişim Kültürü Dergisi, cilt 5 sayı 16, nisan
/mayıs/haziran 2006-2.
- Çabuk,S. ve D. Zeren, (2005), “Ekonomik Kriz Dönemlerinde Anlık Alışveriş
Yapan Tüketicilerin Profili”, Pazarlama Dünyası, 2005-2, Mart-
Nisan, 24-29.
- Çabuk, S. ve D. Zeren, (2005), “Anlık Alışveriş”, Pİ: Pazarlama ve İletişim
Kültürü Dergisi, Vol 10, Ocak 2005.