Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf ·...

19
2 · Cilt: 2/12 Haziran 1981 .. , .., •. - Frof. Dr. Arniran KURTKAN Taassubu önfeyen islami HükQmleri Ve Sosyal •. . •.•. .••. ••••. .. •. . . . . .. . . .•..•.. .••.. .••• .••••• .. •• ... 5 - 22 AKDEMiR · • ·isyanlar, Hüsranlar ve Destanlar Ülkesi Tarihine Bir ..................... ...... ................ 23 - 38 Jackson FLEMiNG Çey: Emre A. ERKAN Türk için Mandalar Erkin ALPTEKiN 39 - 50 32 Sene Sonra Türkistan · .............. .... : ........ 51 -57 llhan ·Türklerine . ..... ,., ...................... . 58- 63 Enver FJI. - . Yürükler ...................................... ....... 64 - 80 Amirci l A'lif BUYOKTUGRUL . Global Strateji'de Deniz 81-95

Transcript of Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf ·...

Page 1: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

Yıl: 2 · Cilt: 2/12 Haziran 1981 . . , ..,

•.

- İÇİNDEKILER -

Frof. Dr. Arniran KURTKAN

Taassubu önfeyen islami Değer HükQmleri Ve Sosyal Gelişrne •. . •.•. .••. ••••. .. • . . . . . .. . . .•..•.. .••.. .••• .••••• .. •• ... 5 - 22

Rıza AKDEMiR · • ·isyanlar, Hüsranlar ve Destanlar Ülkesi Polqnya'nın Tarihine Bir Bakış ........................................... 23 - 38

Jackson FLEMiNG

Çey: Emre A. ERKAN Türk Toprakları için Mandalar

Erkin ALPTEKiN 39 - 50

32 Sene Sonra Gördüğ'üin Doğu Türkistan · .................. :........ 51 -57

llhan ŞAHiN

Balı Tra.~ya· ·Türklerine Yapıl_an Baskılar . ..... ,., ...................... . 58- 63 Enver FJI. ŞERiFGiL -

. Ruıiıeli'qe Eşkinci Yürükler ............................................. 64 - 80

Amircil A'lif BUYOKTUGRUL . Global Strateji'de Deniz ~uwetleri 81-95

Page 2: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN iSLAMiDEGER HÜKÜMLERi VE ,

SOSYAL GELiŞME

Prof. Dt. Arniran KURTKAN

Sosyoloji tftrihlnin muta;assıp dji§üncelerdeıi uzalda§ma t~mayülünün başladığı bir devresinde yaşamamız büyük bir mutluluktur. Çünkü taassup, ibir tek düşünceye, bir tek idea-' .. lojiye ,bir tek yoruma veya onun tek bir 'yüzifne, vaigeçe­meyecek kadar bağlı olmaktır. 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın vekarıni orta- .

- ya koymaktadır.

·Bundan on üç asır önce, iSlam peygamberinin getirdiği din de taassubu kökünden yıkıp atmıştır. Bu bakımdan, İs­·lamiyetiri taassupla ve .mutaassıb (tek taraflı) düŞÜnceler le bağdaşahilmesi mürn:kün değildir. Bu makalede, 'İslami qeğer hükümleri arasında taassupla zıt düşen en önemli birkaç nu- . muneyi ele alıp açıklamaya çalışacağız. Ele alaca.ğımız de­ğer hükümlerinin her biri, sosyal .gelişmeye yol açtllclan iÇin, İslamiyetın 'Sqsyoloji ile. intibak sa:hasıdırlar. Bu sahayı ay­dınlata:bilmek için «sosyal gelişnieıı kavramını da ~ac~ açıklamamız gerekecektir.

~ S~syal gelişme, bir cemiyetin iktisadi büyüme imkaıila­nnın ve şartlarının da temelinde yer alan ideal bir kültür unsurlan kombine~onudur. Sosyal gelişme halinde, maddi ve manevi kültür unsurları 'birbirini ahenkli bir surette ta-

. maml:ayarak iktisadi refahın, :J:iem artmasını ve adH bölün~ mesini sağlarken, hem de bu artışın ve bu adalet.li Çölünü­ş~, ·.milli bünyenin. sadece kalkınmasıinn bir hedefi olarak değil, fakat aynı zamanda,. miina · etrafında bütünleşmenin · vasıtası ·olarak da·rol oynamasına iın.Kan verirler1

• . \ . .

-5-

Page 3: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

AMIRAN KURTKAN

Sosyoloji literatürünü tetkik edenler, ·her devirde olduğu. gibi zamanınuzda da bazı aşırı düşüncelerin takipçilerine rastlayabi}irler. Fakat, modern sosyoloji döneminde, ferdin cemiyet içindeki verimliliğini · devamlı surette arttırma ve en mükemmel şekilde sosyalleş.mesini terilin etme hususla­nnda maddi ve manevi hedeflere ulaşmayı sağlayacak ted­birlerin ideal ve ·ahenlrli k9mbinezonuna eğilen sosyologla­rın, tek taraflı sosyolojik görüşlerenazaran bir merhale mey­dana getirdiklerini gözden kaçırınaya imkan yoktur. Sosyo­lojinin böyle geniş kapsamlı bir görüşe ulaşabilmesi, zaten·

, bekleneri bİr neticeydi. · Nasıl beklenilmesin · ki, insanı, dai­ma iktisadi düşünceler le hareket eden bir varlık (homo-eco..; . nomicus) olarak ele almadıkça hiç bir ekonomik analizi .ya­pamayacak kadar maddi menfaat görüşüne dayalı olan jk-

. tisat ilmi bile, soyut iktisadi düşünce sahasından zamanla somut sosyal realiteye adımını .atmak zorunda kalmıştır. Sa­dece nüfus başına düşen milli gelirin artmasının ve· bu ar­tışı sağlayacak derecede yeterli organizasyon, ekonomik bil­gi, karlılık davranışı ve zihniyeti gibi maddi hedefli kültür

· unsurlarının iktisadi büyürneyi devamlı kılmaya muktedir oıamıyacağı hususu, inkarı mümkün olmayan bit ger-çektir. Ekonomik büyümenin, bütünleşmeyi sağlayabilecek manevi kültür unsurları ile ilgili bulunan o türlü şartlan vardır ki, bu şartlar dikkate alınmadığı takdirde milli (ve bazen. rİıil­İetler arası) gedikler, bölünmeler ve meıifaat zıtlaşmaları. bu şartlara gözlerini kapatan milletierin sosyal ve iktisadi gelişme imkanlarını baltalayabilirler.

Bunun içindir ki, iktisat politikası, ne liberallerin bıra­kınız yapsın, bırakınız geçsin formülüne inanarak, inhisarcı firmaların ve iş verenlerin tahakkümüne göz yumabilmiştir; ne de Marx'ıİı bırakınız çıban olgunlaşsın cümlesinde belirt­tiği fikre bağlanarak alt tabakanın, ihtilal yapacak hale ge- . gelinceye dek, ezilmesine seyirci kalabilıniştir. Milli ekono­miler. içinde olduğu kadar milletlerarası sahada da, kitlele­rinin ve .bütün sosyal sınıfların bütüncü bir ahlakiyata siaJıip· olmaları ancak İslamın özünü anlamış olmalarile mjimkün­dür. Bütün bu gerçeklerin XX. asırda: daha iyi anlaşılması . sosya:! ilimlerde taassup temayüllerini zayıflatmıştır. İşte bu sebeple Sosyolojinin de bilhassu iki hususta ve özellikle yir-

Page 4: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN ISLAMI QE$ ER HOKOMLERI

mind asırda, taassübdan uzaklaşma atılımı içinde olduğ~.mu .· belirtel;ıilmemiz mümkündür. . .

İlk olarak, Tekelci Teori ve ızahlardan sıyrılma cehdi­nin ve çok değişkenli inaliziere day_alı modern metodolojinin varlığını tek yönlü i~ taassuba karşı koyma hareketıe~inin tabii bir neticesi ol~rak ni.telendirebiliriz.

İkinci olarak, İlim'i a:hlak'dan apayrı sayma eğiliminin de eski ittbarını kaybetmeye başladığım söyleyebiliriz. Günü~ müzde sosyal ilişkilerin, her an belirli şartların etkisi ile be­lirli yönde realize olmaya arnade hq.lunan kuvve halinde bir çevre şartı olarak nüfusun psikolojik ·cephesinin etkisine de tabi olduğu bilinmektedir. Şuur'un da cemiyetten apayrı ve soyut bir şekilde dikkate alınamıya:c·ağı keza bilinen bir ger­çektir.

Buraya kadar üzerinde durduğumuz eğilimlerin faydala- · -rını özetlemek istersek şu hükümlere ula.şabiliriz : Sosyoloji-.

. nin taassubdan uzaklaşması çok faktörlü teorilere ve çok de­'ğişkenli metodolojiye yol açtığı için sosyoloji'nin müspet ilim haline geçmesini kolaylaştırdı: Ayrıca, bu ceı:eyanın tabii bir neticesi olmak üzere, elverişli maddi ve manevi kültür· un­surlarıiıın aıhe~ bileşimiriden ortaya çıkabilecek faydalar da idrak edildi. Böylece, refah artışı ile birlikte bazı müşte­r~kler açısındap. ·bütünleşmiş bir cemiyete ulaşılmasımn sos­yal gelişme'ye yol açtığriıın anlaşılması kolaylaştı. Maddi k~tür unsurları kadar manevi kültür unsurlarının da tetki­kine yönelmeyi gerektiren bu eğilimin, sosyal gelişmenin in­celenmesinde tek taraflı .görüşlerin terkedilmesi anlaı:nııi.ı ta­şıdığı açıktır.

. Bu nokta açıklığa kavuştuğu zaman ortaya çıkm,ası ka­çmılmaz netice şudur: manevi faktörler din'le yakından il­gili oldukl.arına gqre ilim ile din arasınd$i hudusun nasıı ·

bir hudut olduğu hqsusu, üzerinde durulmaya değer bir me­sele olarak- karşımıza çıkmaktadır. Burada din kavramı ile jfade etmek istediğimiz realite, İSlarrıı değer hükün)leri rea~. litesidir. Yoksa, · putperestliğin, -Hristiyanlığın, Museviliğin ve birlik akidesine yabancı bütün diğer 1dinlerin kıyınet hü .. kümlerini.p. sosyolojik . hükümlerle benıerliği olup olma4J.ğı meselesinin. üzerinde düşünmemize gerek yoktur . . Gerçi, İsla~ miyetten başka dinler de, ancıik manevi değer hükümleri.

- 7. -

Page 5: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

AMIRAN KURTKAN

sosyal ilişkilere temel teşkil ettiği için, ister iStemez,- sosyo .. logların müşahade sahasına girerler. Fakat, mesela; Tevrat tahrif edildiği için, birlik akidesi ile bütün ilişkinin yok edil­miş ve ırk · dini hüviyetine bürünmüş olan Museviliğin de­ğer hükümler4li sosyolojik bakımdan nasıl bir ~ ölçüye varabiliriz? Keza, İncil'in tahrif edilmesi ile Hristiyanlık da birlik · akidesini o derece terketmiştir ki, sanayi inkıl§ıbını~ bufı!anlı yıllarında batı ül:kelerindeki işçi sınıfının ızdırap­

ları karşısında, Kilise bunun bir ilahi takdir olduğunu öne sürecek kadar butüncü görüşten yoksun olduğunu göstere-

. ~ilmiştir. .

o halde, din ve ilim arasına, bu ikisinin hükümlerini mu-· kayese c!tmeye dahi değer saymayacak kadar kapalı bir hu­dut çeken cemiyetıer, eğer din'in (tahrif edilmesi sebebiyle) birlik inancından uzaklaştığı cemiyetlerse, ·oralarda (ispata

, dayalı olma özelliği bakımından) tek taraflı olarak _ilme ağırlık v.erilmesinin taassub sayılamaya~ağı tabii dir .. · Fakat, ts.lam cemiyetlerinde bu iki sahanın hükümlerini mukayese~ den kaçınan ve tıpkı Batı'da olduğu gibi, bunu ilmin kur~ tanlması uğruna yaptıklarını iddia eden çevrelerin tek ta~ raflılığına . (taassubuna) hükmetİnemiz her halde gayet ye .. rinde bir tutum olacaktır.

İslamiyet A'dan Z'ye kadar getirdiği bütün hükjimlerle ·. alt .. üst, hür-köle, kadın-erk~k ayrılıklanm ve sömürill,eriİli zamanın şartlarına 'göre orta~an kaldırınaya ve böylece, za­ten b~ bütün olarak halkedp.en cemiyetin ve cemiyetlerin fiilen ·de bir tek varlık halinde pekişınesini sağlamaya yönel­ınişttr. İslam dini, ·iletideki ·çağlarda, ortaya çıkacak değişik şartlara ·göre, alınınası gereken tedbirlere iıİıkan verici elas-

. tiki hükümler ve yopım seı'bestliği getirmiş, fakat bütiin,lü~· ğün sağlanmasından. ibaret İslami öz'ün (Tevhidin) asia de­ğiştirilemeyecek bir ana prensip olarak muhafazasım şart koşmuştur. Bu suretle de, cemiyetlerin hayatiyetıerini mu­hafaza etmeleri için: Tevhidin bir tabiat kanunu kadar 'ge­çerli olduğunu ortaya koYınuştur:

Burada, makalemizin konusu ile ilgili olan iki nokta üzerinde hiç durmayacağız. Bu noktalardan biri, İslamiyetın yukanda temas ettiğimiz sosyal gedikleri ortadan kaldıran

·:hükümleridir. Zengin-fakir, kadın-erkek, hür-köle ayrılıkla.-·

- ·s-

Page 6: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN ISLAMT DE~ER HOKO~~LERI

nnı, VII. asrın ş~rtlarına göre, devrinden çok ileri bir sosyal gelişme'yi sağlayacak şekilde ortadan kaldıran bu hükümle­rm varlığı herkesee bilinmektedir. q-elecekte, bu ayrılıklarm daha da mükemmel bir ·şekilde kaldırılmasına elverişli yorum · serbestliği ve elastikiyet getiren hükümlerin varlığı ·da her türlü inkar ve tereddüdün ötesindedir. üzerinde durmayı ge­rekli görmediğimiz ikinci husus, Kur~n'ın birlik . realitesini 'ifade eden bütün ayetlerinin açıklanması. hususudur. Ezeld~n oeri mevcut biricik. varlığın bir ne:bze kuvve'den fiile geçerek

·evren'i meydana getirdiği hususu, Kur'an menşeli bir haki:­kattır. Kainatın (evren'in) halkedilmesinden evvel de, sori­ra da ve her zaman .için mevcut tek var4k Allah'tır. Yani, kısmen madde haline dönüşerek evren görünüşünü kazanmış olmakla evren'i içten (kendinde)., var eden, fakat maddeye

1 dönüşmeyen sonsuz gücü ile onu ' (yani evreni) içten ve dış­. tan, çevreleyen ve· kendinde tutma kudretini devam ettiren

1 Allah varlığı tek bir bütün'dür. Şu halde, kainat, bizzat Al­la:h'ın varlığından kuvvet alarak var olmaktadır. Bazı sllre-, lerin bir çok ayetlerinde vahdet-i vücut. fikri o kadar aç~

. ·bir şekilde ifade edilnpştir ·ki, bu açıklığa rağmen tasav­vufu Kur'an'ın bildirisi olarak ka;b~l etmeyip, felsefe akımı sayanlara hayret etmek lazımdır. Gerçi, kendi yokluğunu idrak ederek sırf Allah'ın varlığını duyabilen ve yaşayıp his­sederek ispat edebilen niutasavvufların geçirdikleri ilahi etc­rübe, bu tecrübeyi yapamayanlar iÇin felsefi bir düşünce sa­yılaıbilir: Fakat, görünen bütün · mazharların (veya Hakkın zuhur yeri olan zahiri varlıkların) Hak varlığı olduğu ve Al­lah'ın bu kainattan başka bir şekilde görünür hale tenez­zül etmediği gerçeği Kur'an'da açıkça ifade edilmiştir. Böy­le olduğuna göre, Vahd~t-i ,vücud, bir felsefi düŞünce ,alma-· yıp; Kur'an'ın getirdi~ bir İsl~ gerçektir. Nitekim, kı'blenin ·bir ayetle değişt~esi .karŞISU?-da, beklemedikleri bir dU­rumla· karşılaşan m~ere hitap eden Bakara süresinin 115. ayetinde Maşrık'da ve Magrıb'da (yani doğuda ve ba.,. · tıda) görünen her şeyin Allah'ın yüzü olduğunu belirtmek

. üzere «Maşrık da Allah'ındır, IV:ıaıgrıp da. Onun iç.in .nereye (hangi seinte) döner, yönelirse;niz, Allah'ın yüzü (kıblesi) iş­te arasıdır. Şüphe yok ki Allah vasidiı·» denilmektedir. Fakat hakikati ):>ilmeyen veya bilmezlikten gelenler, her Şeyin ve herkezin H&k varlığından tezahür ettiğini inkar ederek, ego-

-9-

Page 7: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

;· . ,_~fr11RAN .KURTKAN .

izm yoluna şapmayı tercih etmişlerdir. Onlardan bazıları da, her işin her hareketiiı Allah'dan çıktığını kabul ederek, on-· lara seçim serbestliği veren ve fiillermi. arzularına göre ger­çekleştireri Allah'ı kötü fiillerin de tek işleyicisi olarak gö..:. . rüp, ..:Cendi cüz'i iradelerini . inkar etmekle sorumlq_luktan. kurtulabileceklerini sanrmşlardır.

Vahdet-i vücut akidesiniiı ilk tatbik alanı milli realite­drr. Eğer bütün Müslüman milletler birlik şuuruna erebilir­jerse tevhid inancının tatbik alanı İslam birliği de olabilir . . Bu takdirde tevıhit akidesini benimsemeyen ve uygulama-

, yanlara kısas'la muamele edilmesi gerekebilir. Çünkü İsla.­mın iki temel hükmünden biri bütünlük a~ir!-esi ise, diğeri de : onun zaruri bir neticesi olan kısas prensibi~dir. Bu bakımdan son petrol krizinden (petrolu olmayan)" İslam ülkelerine de zarar veren QPEC ülkelerinin İslamLmahiyetteki bu iki hük­mün icaplarına gerektiği gibi ayak uydurmuş olduklar~nı söy~ leyebilineye imkan yoktur. Petrol servetine sahip İslam ülke,.. leri, sınai mamulleri, fiyatlarını yükselterek ihraç eden sa-

- na yi . ülkelerine, kısas prensibine dayanarak yüksek fiyatla petrol satma kararLru almakta haklı . sayılabilirlerdi. Fakat, hemen hepsi de az · gelişmiş ülkeler durumunda olan· petrol alıcısı İslam ülkelerinin bu kısaŞtan .hakSız yere zarar gör­İnesini önlemek için onlara ayrıcalıklı muamele . yapmaları gerekirdi. Bu durum Türkiye gibi sanayileŞme potansiyeline sabip olan İslam cemiyetlerinin · , ucuza petrol bulmaları sa­yesinde, sanayileşip, yine İslam ülkelerine ayrıcalıklı mua­mele yapara~ ucuz mamUJ.ler sevketmelerine yol .açabilirdi." Böylece bütün. İslam . dünyasının kendi iç tic_ari sirkülasyo­n u ve neticede refahı artabilitdi. \

·Fakat, bizim ,burada asıl g_ayemiZ, ne İslam dünyasının (İsJ.amın .hakikatine sırt çevirmekten doğan) hatalannı tah­lil etmek ve ne de birlik akidesinin Kur'an'da belirtilmiş bir. İsl8.-mi gerçek olduğunu, çeşitli süreleri · ele alarak açıkla­maya ·çalışmak ·değj.ldir. Kur'an'in bu bakımdan tetkiki daha .ayrıntılı olarak takip etmek isteyenler· için baş vurabilecek-leri kaynaklar vardır2• ·

Bu makalede bi~hassa üzerinde durniak is~ediğimiz· nok­ta, sosyal gelişme .açısından son derece elverişli değer hü­küm1erine sahip -olan, bu itibar la ilim· ve din· arasındaki h u~

_;__ 10-

Page 8: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN ISLAMI DE~ER HOKOMLERI ·

dut cizgisinin bir bakıma kaldırılması gerektiği fikrini de aşıl~yabilen İslamiyetin, tıpkı teşvik ettiği i:Iinl ·sahası gihi, bizzat kendisinin de taassubtan (yani tek taraflılıktan) uzak olduğunu göster~bilmektir~ · · · ·

- İslamiyetın taassubtan uzak olan ve sosyal gelişmeyi sağlamaya hizmet edebilecek nitelik . taşıyan. değer hükümle­rinin· hepsini bu makalenin dar çerçevesi içine sığdır ab ilme­mize imkan yoktur. Bu sebeple, ancak belli .. ba,şlı birkaç de-ğer hükıpüne işaret etmekle yetineceğiz. .

İlk . olarak, fert ve cemiyet arasıİlda bir zıtlık gözeten !ideolojilerin ve felsefeleriiı tek taraflılığından uzak bir ilmi

. 1 nüviyetle fert ve cemiyet atasındaki bü~ünlüğü İslamiyetın dile getirdiğini ifade. etmeliyiz. İslamiyetın bu konuda getir­diği görüş batı kaynaklı uzviyetçi ve· mukaveled teorilerin tek taraflılığınQ.an çok ustün bir ahenkli birleşim ortaya koy-

. maktadır. Çünkü, «Mukaveleci Teori, cemiyetin, insanlar ta­rafı,ndan düşünülerek ve arzu edilerek meydana getirUmiş bir menfaat birliğinden ·ibaret olduğu fikrini öne süren bir teoridir. Fakat modern sosyolojinin görüşüne göre bu naza­riye, fert ve cemiyetin (bir madalyonun .iki yüzü gibi olan) bağlılığını inkar etmesi ve ferdin rolünü mübalağalı olaJak ·ele aJ.ması bakımından hatalıdır. N azariyenin hatalı· olduğu­nu bize açıkça gösteren iki gerçek vardır; bunlardan bidncisi, doğumlarını hemen takip eden süre içinde va;hşi hayvanlar tarafm.dan kaçırılıp, cemiyet ha:yatıp.ın dışında büyüyen in­sari yavrularının, şeklen insan olarak gözükınesine rağmen, ·

-sosyal bakımdan · insan olmadıkları gerçeğidir. Ceıniyetle· ala~ kalı olmayan · insan, hayvandan fark,sız::lır. Mukavele y~pa­bilm.esi de mümkÜn değildir. Mukaveleci ·Teorinin hatalı ol-·

. 'duğunu ispat eden ikinci gerçek, insan yavrusunun aemiyet hayatı içinde büyüyüp geliştiği hallerde dahi, sosyal mana­

. da insan durumuna geçebil.mesir.ı.in, bir zamana ihtiyaç gös­termesi gerçeğidir. Zamanla (ve egoizinin yeterince terkedil­

. ı:hesi ile) meydana gelen ·bu cemiyete uyma haline . sosyal-leşine denilmektedir. .

· Şu, halde, insanın sırf dış görünüşü ve vücut yapısı, sos­yaı mandda insan telakki edilmesi için kafi değildir. Eğer, cemiyet yoksa ve insan bir sosyal hayatın içinde büyüme­mişse, onun başkaları ne (mukaveieye dayanan) bir alış ve­ri§e, bir anlaşmaya girişefbilm~si de mümkün değildir.

-'-ll-

Page 9: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

· AMiRAN KURTKAN

Uzviyetçi teoıi ise, mukavele teorisinin yaptığı .hatanın

zıddını teşkil eden bir hatalı fikre dayanmal{tadır. Şöyle ki,. uzviyetçi teoriye göre her cemiyet, fertlerin birerhücre kadar ?nemsiz olduğu bir ·canlı uzviyet gibidir. Bu teorinin taraf­larına göre, her cemiyet bir külli. akl'a (veya grup ruhuna) sahiptir. Bu bakımdan cemiyetler arasında üstünlük fark.,. lan d~ vardır. Nazilerin üstün ırk teorisi külli akıl fikrin­den. ilham alan hatalı bir görüşe dayandırıimıştı ve Alman­ların üstünlüğünü iddia ederek onlann diğer milletler üz~­rinde hakimiyet kurmalan gerektiğini öne sürüyordu. As­,lında hiç bir cemiyetin külli aklı yoktur ve hiç bir milletin veya ırkın diğerlerinden üstünlüğünü ilmi olarak iddia ede­bilmek mümkün değildir. Çünkü akıl; cemiyetin kendisin,e değil, fakat fertlere aittir ve en geri kalmış cemiyetlerde bile, uygun şartlardan yararlanan kabiliyetli fertler cemiyette bir ~eliş~enin meydana gelmesinde rol oynayabilirler.

Şu halde, fert ve cemiyet münasebetinin izah:ıiu_ yap­ma~a çalışan (batı kaynaklı)· bu iki teoriden (mukaveleci

1 ve uzviyetçi teorilerden) J::üç biri, bu münasebetin karşılıklı oluş vasfıni. belirtmeye muvaffak olmuş değillerdir. · Modern . sosyoloji, her iki teorinin ifratlı özelliklerini atarak !erdin ve cemiyetj.n karşılıklı tesirini dikkate alan biltüncü bir gö­rüşle hareket etmektedir.» 3

• İşte İslam kültüründe· Kur' an'~ daki vahdet kavramına dayanılarak modern sosyolojide mev­cut · bütüncü göıiişten çok önce , fert ve cemiyetin birliği ve · .bütüıilüğü ön_e sürülmüştfu:.

İslam menşe~ olan bu fikre gore-«fert, ancak insan olrıia terbiy_esi ile cemiyete dahil olabilmekte ve · gerçek manada insan olduğu zaman, kendisi cemiyete mensup gibi gqrün­düğü halde, ~emiyeti kendinde bulma kudretine ulaşmakta.:. dır. Ferdin bu kudrete ulaşahilmesi için,. onun bir külli akıl

: haline gelmesi lazımdır.» ·Ancak, İslam kültürürideki külli · akıl kavraİnı uzviyetçi teoride,öne si1rülenden tamamen fark­lıqır. Ç~ü, «Uzviyetçi teori sadece cemiyete' ait olan tek· bir akıl tasavvur etmektedir. Halbuki cemiyet, fertlerin şuur ve idrakinden ayrı bir şuur ve idrake sahip değildir. Tasav.:. vui düşüncesindeki (Kur'an'dan doğan) anlayışa göre ise, . cemiyetin 'bir külli beyin olarak düşünülmesine lüzum yok­tur. Fakat gerçek ınanada insan olabilen ve (böylece en mü-

-12-

Page 10: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN ISLAMJ DE~ER HOKOMLERi . . .

Jierrimel ·şekilde sosyalleşmiş olduğu için) vicdan, ~evgi ve · fedakarlık }$leriyle ·kendi (maddi) varlığını· bütün'ün var­lığınd·a yok olmuş kapul edebilen fert, adeta cemiyetin bütün azaiannın maruz kaldığı ha:ksız mu~elelerin ızdırabını (ve­ya mutlu olaylarm saadetini) his merkezi bir beyin gibi du­ya.bilen ·bir k.ülli akıl haline geçmektedir. Böylece, terdin cemiyete dahil olması· şeklinde müşa,hade edilen zahiri görü­aüŞün altında, cemiyetin fert te gizli. olduğu gerçeği belirmek­t.edir. Çünkü, fertlerin böyle bir terbiye ile sosyalleş~irilcliği

· bir eeı::ı:i.iyette her fert cemiyetin bütünlüğünü temsil ede­bilir.»".

Bütün bu açıktamaların ortaya koyauğu gerçek, İslami düşüncenin fert ve cemiyet münasebetini izah hususunda tek taraflılıktan .(yani taassu•btan) ne derecede uzak oldu­ğu gerçeğidir. Sosyoloji dahi ancak tek taraflılıktan uzakla­şan görüşlerle teçhiz edildiği ölçüde ilim hüviyetine yaklaşmış ve . bu smetle de fert-cemi:Yet münasebeti konusunda İslami görüşle aynı paralele girmiştir.

İslamiyetın ve İslami düşüncenin taassub'tan uzak olan · ve bu şeqeple sosyal gelişmeye hizmet edebilecek nitelik ta­şıyan ikinci değer hükmü din ve ·aünya ayrılığını ve tek ta­raflılığını gidermesinde göze ·çarpar. · Böylece, ibadet Hak'k:ı

. memnun etmek için halk'ı memnun etme ·prensiöine dayan-. dırılmış olmakta ve .bu pr~nsibin temelinde· İslami vahdet abidesi sağlam bir temel taşı fo!lksiyonunu üa etmektedir. Her ne kadar, Kutan'ın bir çok sürelerinde dünya hayatının rüya kadar kısa v~ geçici bir oyalanma olduğu ifade edtlmek-

. te ise .de, aslında -bütün bu if?,delerle belirtilmek istenen hu­sus; dünyadan ve ce~yet hayatindan yüz çevirme~ değil­dir. Çünkü Kur'an dünyayı edebi olan ahiret hayatının ni­

. metlerini toplayaJbilmek için iyilik tohumlarının serpileceği · bir tarla ·gibi ele a).ır. Bu balamdan insan'ıiı vasat derece­

de n;ı.addi ta.tmine ulaşa:bilecek kadar gelir elde ettikten son­ra; daha da fazla meşru kazanç sağlayabildiği ve bunu ce­~yet haynna sarfedebildiği takdirde ihsan mertebesine ere­bilmesi mümkündür. Bakara suresinin 112. ayetinde ihsan

· İneİtebesine yükselerek yüzünü tas tamam Allah'a teslim edenlerin Aila:J:ı katında mükafatlan olduğu beıirtildikten s~:mra «Onlara· hlç bir korku yoktur, onlar mahzun da ol-

-· ıs-

Page 11: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

.AMiRAN KURTKAN

mazlar» denilmektedir. Bir hadiste de izah edilmiş olan ihsan durumu, Allah'a, onu görüyormuş gibi i'badet etmek_­tir. Bu ise vahdet'e inanınakla olur. Böyle bir inanç seviye­sine yükselen inSan, mesela mali ibadet yaparken (yani alt .

. tabakadaki fertlere onların hakkı olan mali yardımı aktarır­ken) bu yardımı, alanın da. verenin de,. Hak varliğındari iba­ret olduğunu idı·ak eder ve vahdet idrakma vararak ibadetini Allah'ı (daha doğrusu onun mazharlar halindeki tenezzü­l'Q.İiü) görüreesine y~par. Böyle olunca da ortada ne taat ve amel iddiası ve ne de bunları yapanın cennet bekleyişi ka- · lır. Bütün ibadetler aşk i:badeti haline gelir ve ibadet, bizzat ·

· mükatatın kendisi olurıı, «Cennet hayatını dünyadan itiba.­ren başlatan bu mükatat, fertleri vahdet idraki ile terbiye edilmiş bir cemiyette, alt-üst tezadını, sen-ben kavgalarını ve bütün ayrılıkları yok ederek hiç bir ferdlıi hiç bir kimse­den, hiç bir zulüm veya şiddet ve ayaklanma haf'eketindeiı korkmasına ve malızun olmasına imkan vermeyen bir emni­yet ve saadet atmosferi yaratır.» ccİşte, bu ne'ticenin ortaya çıkabiJ.rı:ıesi için ferdin göz, kulak gibi uzuvlarla ziynetı~nmiş yüzünü Hakka yöneltmesi, yani gözündeki, kulağındaki per­deleri kaldırarak: kendiiıden ayrı gördüğü vatandaşlarını

. kendisi ile birlikte Hak vücuduna mensup ve . çı. ynı va:hdet mertebesinde kaynaşniış . halde hissedebilmesi ve bütün i~­ı:aslarını bu ·manada Allah'a teslim etmesi lazımdır. B.u tes­limiyet, ancak va:hdet inancı ve 'terbiyesi ile olur.ıı 5• Böyle bir terbiyenin kökleştiği bir cemiyette fertler cehennem aza­bını veya cennet saadetilli dünyada iken hissetmeye başlar ve dünya-ahiret ayırımının aslında mübalağalı bir ayırım olduğunu da idrak ederler.

Böyle 'bir terbiyenin yaygınlaştırılmasınqan sosyal ge, lişme bakımından doğa-bilecek diğer bir fayda, b~assa en makbul i1badetlerden biri olan mali ibadetin devam edebil-

. mesi için fertlerin alt tabaka'ya kıymet transfer etme yolu ile orta tabakala~maya hizmet edebilme zevkini hiç kaybet'" rneksizin (doygunluk hududu olmayan bir moral tatminle) durmadan çalışıp kazanmaya yöneltil.melericUr. Dünyaya ve · dünyevi faaliyetlere inhisar ediyor gibi görüne~ bu tuturo

· aslında ahirete yöneliştir, ve İslamiyet~ P.\inya ve a:mı:et arasındaki ayrılığı gideren (taassuptan uzak) bir din oldu­ğunun da en açık delilidir.

-14:-

Page 12: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN ISLAMI DEGER HOKOMLERi

Uçüncü olarak işaret etmek istediğimiz husus, İsl8.m.i­. yette şeriat ve hakikatın birbirine taban tabana zıt iki inanç sahası olmadığı ·ve olamıyacağı hususudui. Böyle bir zıtlığın

. varlığİnı öne sürenler İslamiyetın vahdet dini atmasından do­ğan sosyal kuvveti,_ yok etmek isteyen taassub ehli kimse­le_rdir. · Memleketimizde bu taassubun etkisi ile bir çok mu­tasa:vvuf. fertlere zarar verilmiş faka~ bundan asıl zarar gö­re~ Türk cemiyetinin sosyal bünyesi olmuştur. Eğer, İsla­mın özünü teşkil eden tevhit akidesi ile ilgili bulunan Kur'­an'ın bazı ayetlerinde . açıktan açığa," ve (insanlara akıl ve b~gi seviyelerine göre hitap eden) diğer bazılarında ise bir iç ma'na ile belirtilmiş olan İslamın hakikati kitlelere mal. edi­lecek kadar İslami terbiyeye dahil edilmiŞ olsaydı, Türk ce:.. miyetinin ·sosyal bünyesi bugünkünden çok farklı ve çok da-ha sağlam olurdu. ·

o halde şeriat ve hakikat nedir? İslam dininin ruhunu aniayabilenlerin !bu ikisini birbirinden ayırarak sadece bi­rine tarafta.:!' olmayı taassub saymalarının sebepleri nelerdir?

Şeriat, Tanrı buyruğu. anlamına gelir. Tanrı ·buyruğu

olan ayetlerin yorumlanma güçlükleri karşısında.İcma-ı üm­met (yani bir konuda imamlarla fakih1eı_in aynı kanaatte

. birleşmeleri) ve imamların içtikadı da şeriat hükmündendir. Hakikat ise, Tanrı buyruklarının özünde yer al~n İslami ger­çektir. İslami gerçeğin te!llel prensibi de vahdet inancından 'ibarettir. O halde, İslamt hükümler· (yani şeriat) 'hem bir taraftan (ibadetin nasıl yapılacağııia dair) inanç ve ibadetle

· ilgili ve diğer taraftan da (Hz. Muhammed'in. yaşadığı dev­Jin şartlarını tam .manası ile dikkate alarak her türlü ayrı­lık, _gedik v.e sömürü faktörlerini ortadan kaldırıcı mahiyet­teki) sosyal muamelatla alakaZı hükümle~ ihtiva etmekte­dir. Bu hükümJerin hepsinin de özünde hakikat (yani bil­hassa tevhit gerçeği} vardır·. Şöyle ki, namazda Tanrı hu­zuiunda, zerigin-fakir, genç-ihtiyar, okumuş-cahil, bütün

: fertlerin yanyana ve saflar halinde dizilmeleri, keza, bütün İslam ülkelerindeki fertıerin günde beş vakit aynı krbleye yönelmek suretiyle birlik inancını yaşamaları hep tevhitten ibaret İslamt öz~ün namaz şeklinde görünen (yani bir surete ve kalrba bürünen) dış yüzüdür. Oruç, sadaka ve zekat gibi

· ibadetlerin de özünde, sosyal tabakalı:ı,rın birbirlerinin halin-

·-15-

Page 13: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

AMIRAN KURTKA.N

. den anlamalarma ve birbirlerini· mali bakımdan destekleme- . lerine yol açan ayn,ı İslami hakikat (yani birlik ve bütünlük inancı) vardır. İbadetlerin nasıl yapıldığı t~dirde en mü­kemmel olacağı ineselesir bazı farklı m_ezheplerin ortaya çık­masına , yol açinış olabilir. · Fakat bu ayrılış, Gazali'ye göre r.Jç önemli değildir. Çünkü insan, farklı yorumlar yapan

._ imamlardan hangisine uymak .gerektiğine (Tanrının kendi­

. sine verdiği ilhama göre) yine kendisi karar verir. ibadet­. t en tatmin olma ilhamlarının hepsi Allah'tan geldiğine göre, . islamın· hakikatini anıayarak :ve bütünlüğün zevkine vara.: ı:ak ibadet eden insanlar ne şekilde ibadet ederlerse. etsinler · hep İslamdırlar ve İslam'ın hakikatinde birleşmeleri itiba­rile aralarmda hiç bir ayr~ yoktur.

:Lakin, İslami hakikatin bu derece önemli olduğunu ve inançla ilgilt . şeriat hükümleri ile bu hükürnler(le gizli ha­kikat' in aynı realitenin lld. yüzü olduğunu göremiyen muta­assıplar tasavvuf erbabını hor görmüşlerdir. Halbuki tasav­vuf ehliiıde böyle bir taassup (veya te~ taraflılık) ·göze çarp-

. - nuyor. Mesela, Malatyalı Niyazi Mısri taassuptan ne kadar uzaktır. Niyazi, şeriatsız hakikatin ve hakikatşiz şeriatııi il­

. ~ad _(yani gerçek inançtan sapma) _olduğunu söyle açıklıy_or:

Şeri.atsız hakikat oldu ilhad· · Hakikat nur, ziyasıdır şeriat.

. . . . O halde, namaz, oruç, zekat g_ibi çeşitli· ibadetler, ulaş- ·

tıkları her yeri İslam'ın hakikati ile aydınlatan ışık huzme- ·. !eridir. Ziya olmazsa· (meseia, bir yerde, yanan bir ampul bu- · lun.ı11azsa) ondan çıkacak ışık huzmeleri de olmayacağı için, Islam'ın hakikatini anlamad~n ibadet yapan i.İısanlar pek · ala •bir · yandan namaz kılıp oruç tutarken; ö~e yandan da

.. hak yiyebilir ve her türlü sömürüyü yapa:bilirler. Hakikate. inanmaya!lfar ışık saçmasını önlemek üzere, ışık kaynağını

. söndürenler gil;ıidir. Kendisi mevcut olmayan bir ışığın kimse­ye .faydası da olmayacağı için hakikatsiz şeriat faydasız .ola­

_caktır. Fakat hak:ikate inandıklan halde onun icaplarını ye­rine getirmeyenlerden ae bir fayda ummak beyhudedir . .

Niyazi Mısri, bir baş-ka şiirinde ise, ibadetin şartlan ile ilgili şeriat hükl,imlerini, halkı (iba:detten vazgeçirecek ka­dar) · korkut~rak ele alan, yani hakikati bir y~a atarak, şe~ .

. riata aşın bir tek taraflılıkla bağlanan bir vaiz'i de kınar:

-16 -

Page 14: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU öNLEYEN ISLAMI DEGER HOKOMLERI

Bu gün bir meclise vardırri, oturmuş pend eder vaiz . . Olcur açmış kitabını, bu hfılkı. ağZadır vaiz

* ** · İki ·bölmüş cihan halkın, birini cennete salmış · ·Eliyle kürsüf!,en birin Tamuya sarkıtır vaiz

* " ** Çıkar ağzından ateŞler, yakar şeytan-ı mel'ıinu - ·

·sanirsın yedi Tamu'n?,ln azabı kendidir vaiz.

O halde, hakikat ve şeriat aynı realitenin iki yüzüdür. · Bunlar~an birini inkar etmek, ötekinlrı d~ğerini ·de sıfıra in­dirmek demektir. Nur' dap. mahrum bir ziya ve . ziyası olma-

. yan bir nur nasıl düşünülebilir? ·

·Ne yazık . ki, , bu konuda hiç bir taassuba yer vermeyen İslam d~in sadece şeriata bağlı bulunan bazı ı;neiısupları, geçmiş yüzyıllar9.a, .hakikate vakıf fertleri hor görme cür'e­tini gösterebilmişlerdir. Halbuki lıakikat ehli; h~r an secde halmde ve her zaman namaz v~ oruç ibadeti ·içindedir. onıar bu ibadetleri hem halkla birlikte ifa ederler, hem de daha anlamlı şekillerine, devamlı olarak · yönelmeyi. başarırlar. Orucu yalnız ramazanda tutinakla k~lmaz ve · namazlarını da sadece b'eş .vakte inhisar ettirmezler. Bir fert; tevhidin . manasını kavrachğı ve kendi yokluğunun şuuruna erdiği za. man her yerde Hakkı görür ve Hak'dan başka şey görmeme: -orucunu -tutar. Ona her cihet kıble kesilir. Kendi ypzünü yerlere sürerek Allah'ın büyüklüğünü. söyleme secdesinaen · daha_ da üstün bir Şekilde kendini aşağılayan ve Allah' ı yü- ·

. eelten müveııhit, böylece otu.rurken de yatarken de, ·her du­rumda Alla;h'a (aklen ve ruben) secde halinde bulunur . .

~ . . ...

Çünkü Allah'ın varlığını ve kendi yokluğunu anlarniştır: Bu seviyeye geldiği zaman tek bir kıbleye secde eden eski başı (Mevlana!nııi tabiri ile ifade etmek isters~k sariki (Ali'nin

·kılıcı olan) zülfikar'i teslim etme şuuruna ermiştir. Çünkü o eski baş (o eski düşünce kayilağı) tek taraflı bir . imana

.sahipti ev eski görüş. örtülü bir görüştü. O· eski go~ler her yerde çıplak bir şekilde ve. açıkça görünen Hak varlıgı.m görmeyip, bir çok varlıklar ve bir çok cihetler görüyordu. Ci~ .hetsiz olan Hak varlıgını SUIJ.'i örtülerle örtülü idrak e:Sen o

~ 17-

Page 15: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

AMiRAN KURTKAN

eski baş Haktan ayrı bir çok v~rlıklar tanıdığı için. sanki Tannya ortak koşan küfr ehli gibiydi ve Mevlana'ya göre zülfikar'a teslim edilmeye layıktı. Mevlana, şeriat'la hakikat•j birleştiren ve her varlığı (hele kendi vatandaş. ve ctihdaşları-

. nı) Hakkın zuhuru olarak görüp, halka sevgi ile yönelişin Hakfra yoneliş oldugun:u idrak edebilen gerçek müminin sonsuz nitelikteki seedesini ne güzel anlatır. Allah aşkı ile ~et aşkını, Hak sevgisi ile Halk sevgisini. birleştiren böy­:le bir baş, belki münferiden yok olmuş (yani ferden kendi yokluğun un şuuruna ermiş), fakat doğudan batıya dek bü-· tün başları kendine döndürme, bütün İslam alemini kendi . ışığı ile aydınlatma şerefine hak kazanmıştır. Şimdi, büyük· Türk müvehhidini dinleyelim. Mevlana şöyle diyor' :

«Şaşırdım da huzurunda secde ettim. Ded~ ki: secde. eden · olmaksızın (secde gücünü ·kendine mal etmeksizin) güzelce bir secde et.

Ah dedim, secde eden olmadan seeele nasıl olur? Dedi ki: Keyfiy~tsiz, zahmetsiz bir secdedir o.

Boyuncağızımı huzurunda eğdim, secde edenin (secde eden bi_r varlığa sahip olduğunu zannedenin) başını · zülfi~ kar'la kes dedim. ·

Kılıcını vuruiıca başım öne duştü, fakat boynumda'f!. yüzbinlerce baş bitti.

Ben ışığım, her başım fitil sanki. Her yanı yalımlarım, kıvılcımlarım. kapladı.

. 'B aşıarımdan ışıklar meyda.na geldi. Katar katar, dOğu'­dan batı'ya dek bütün alemi tuttu.»

Şimdi, böyle bir şiirin (ve diğer mücehhitlere ait buna benzer sözlerin) şeriata aykırı - olduğunu nasıl düşünebiliriZ? · Bu sözler belki şeriatın da özü olan hakikati dile getirmekte ve şeriatla hakikatın birleştirilmesinden doğa~ en üstün iba­det psikolojisini tasvir ederken· İslamın (Taassub diyebilece~· ğimiz) tek yönlü düşünce tarzından ne kadar .uzak olduğunu ~a ortaya koyınaktadırlar. Böylece, gerçek müslüman na:.. · ;naz kılar, fı:ı.kat kıldığı namazı dahi kendine mal etmez,

Buraya kadar, · Tanrı buyruklarından olan inanç hüküm­lerini kapsayan şeriat ile hakikat (yani Tanrı buyrukları- . nın özünde yer alan isıann gerçek) arasında ayrılık değil, fakat ahenk ve uygunluk olduğ_unu belirtmeye çalıştık. Aynı

-18-

Page 16: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN iSLAMI DEGER HOKOMLERI

.. uyguİılu~ islamı hakikat ile muamezat hükümlerine ait yorumlar arasında da gözetilmesi . gerektiğini ifade edebili-

. riz. Sosya~ ilişKileri dü~enleyen şeriat hükümlerinin zama­nın şartlarına intibak ettirilmesi zarureti hem bazı ayetle­rin· zamanla, aynı konuda, birbirlerinden farklı hükümler ğetirmiş olmalannda, hem _de bizzat· İslam peygamberiniiı ı_mesela Medine -site devletinin anayasası gibi) yeni yeni kanunıar meydana getirmiş olmasında ortaya çıkmaktadır. Eğer birlik altidesinde özet ifadesini bulan İslami prensipler, zamanın-'ve mekanın değişen şartJarına göre yorumıanmaz ve ihtiyaç duyulan sahalarda cemiyetin ayrılık ve gediklerini gideıici ilave mevzuat çıkarılıp . bu normların temeli olarak İslamiyetın ana hakikati ele alınmazsa, İslam dininin özünü bırakıp kalıbına sadık kalma tehlikesi ortaya çıkar. Halbl:l.ki,

: tevhit prensibinden ibaret bu öz, İslamiyetın asıl varlığını . ve hüviyetini temsil etmekte ve normlar ise her devirde bazı yeni yorumlar ve ilave kanunlar, yardımile değişik kalıplar~ la o asıt varlığı (sanki o vücudu) giydiren · kılıflara, elbise. !ere benzemektedirler. Niyazi bu benzetmeyi şöyle. ifade· eder7

· :

Hakikat dilber-i rana gibidir Anın zerrin libasıdır şeriat.

_ Böylece, Niyazi-i. Mısri, hakikati, yani her zaman aynı hüviyetıe karşıinızda duran İslamın . özünü bir dilber-i rana­ya (göiıülleii cezbeden bir güzele) ve şeriatı ise onun_ altın gibi kıymetli elbisesine benzetmiş olmaktadır. Vücudun eı.:.. biseye değil, fakat elbisenin vücuda uydurulmasına ve za­man zaman ölçülerinin değiştirilmesine gerek duyulacağı pek . tabiidir. Nitekim bu ihtiyaca başka müvehhitler de ~ işaret etmişle'rdir8• Fakat sosyal bünyeye intibakın nasıl yapılacağı ·meselesi asıl önemli mesele olarak karşımıza çıkmaktadır . . Günümüze kadar, bir_ çok müfeisirlerin Kur'ari'ı yorumladık­larını ve artık bundan sonra herhangi bir yor~ma ihtiyaç ·

· olmadığıni öne sürmek, İslami öz'ün ihtiyaçlara intibak ka- · biliyetini inkar etmek anlamına gelir. Hele XX. asır için·böy..: · le b4' inkardan doğacak menfi neticeleri izaha ihtiyaç yok­tq.r. Çünkü XX. asır, hem sosyal değişmenin şimdiye kadar eri sür'atli olarak cereyan. ettiği yüzyıldır, hem de sosyal bü­tünleşmeye ve İslamın özüne cerniyetlerin en fazla muhtaç

-19-

Page 17: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

AMIJYlN KURTKAN

olduklan bir tarihi dönemdir. Böyle bir asırda herhangi bir · meEelede:ki tereddütleri geçmiş yüzyıllarda yapılmış yoruriı­hra göre hanedebilmek de mümkün değildir. Çünkü, ilim ve tekniğin süratle ilerlemesi neticesinde iktiSadi sirkülasyon artmış alt-üst mesafesi yarat~cak faktörler ortaya çıkmış. menfaat birlikleri ve bütünlüğü boz~cak ~utuplaşmalar be­ıirmiş, şimdiye kadar bilinmeyen bir çok pröbleınler doğmuş-

. ~ur. Nelerin iyi, nelerin kötü, neyin hak, neyin batıl olduğu . meselesi ge ancak ilimle halledilebilecek bir boyuta ulaşmış­. tır. Bu itibarla, hukukun tatbik ka:bi.liyeti kazanabilmesi ba.:. kınundan İslAm'ın hakikatini asrın icaplarına göre yorUm.­

. lamak mec~uriyeti vardır.

·Konuyu bu noktaya getirdikten sonra, İslamiyetın hak ve batıl ayınmı ba:kmıından da taassubtan uzak olan tutu­munu açıklamamız uygun 9lacaktır. Gerçi Kur'an~ın bir çok ayetlerinde ne zaman ve nerede hak ortaya çıkarsa batıl;ın yok olniaya mahkfun bulunduğu belirtilmiştir. Bu üadede saklı olan gerçek hakkın zaman zaman tezahür ettiği _değil.

fakat her yerde ev daima mevcut olan l;ı.akkın (yani İslami hakikatin), ancak ·idrak edildiği zamanlarda, hatalı düşün­ce ve fiilierin yok olmaya -mahkU.m ·bulunduğu gerçeğidir. o ·halde, bölücü ve zararlı fiill~ri önley·ici ve cezalandırıcı 1?1-telikteki bütün normlar ve tutumlar, cemiyeti bütünleştirici karakterde · olduklan için, İslamın tevhitten ibaret, zaman., sız ve mekansız, so)rut özüne intibak eden, zamanlı ve me­kanıı bir ·somut kıl:if gibi ha!{ kavramının muhtevasını mey­dana getirirler. Fakat, bu somut muhtevanın, soyut öz'e ger­çekten uyup u~dığı (veya Mısri'nin ifadesi ~le, elbisenin viicuda intibak edip etmediği) hususlJ., zaman ve mekanla il­gili şartlan teşhise muktedir olan çeşitli ilimierin görüşle­ri açısından karara bağlanabilecek bir husus~ur. O halı:ie. İslamın hakikatine ait Klır'an aye_tlerinde, hiçbir zamana ve mekana göre değişmeyeceği, adeta· ·bir tabiat kanunu ka- . dar kes.in bir üade ile belirtilen gerçek (yani hakkın batıla

· galebe etme gerçeği) ancak ilim yolile ispat edilebilecek bir gerçektir. · ·

İslamiyet, İslam topluluklannın hak ve batı! konusun­da tek taraflılıkta!l (t'aassubtan) uzak kalma:ı.arını sağlayan iki sosyal kuvvete sahiptir. Bunlar:

-. 20 ~

Page 18: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

TAASSUBU ÖNLEYEN ISLAMi" DE~ER HOKOMLERI

a) Batı! düşünceleri taşıyan fertlerle değil, her şeyden -_ önce batıl düşüncelerle mücadele etme gerektiği değer hükmü

· b) İslami hakikat açısından batıl sayılabilecek düşün-· eelerin ilmi bakımdan da hatalı olduklarının ·şimdiye kadar çeşitli ilimler tarafından doğrulandığı ve bundan sonra da · (il:iınlerin gelişmesi nispetinde) doğrulanacağı esasına da-yalı olan ilimleri teşvik etme· değer hükmü'dür.o .

. . . .

o Böylece ilimle ilgili islamı değer hükmüne gelmiş olu­yoruz .. İslamın hakikati açısından, batıl sayıl_abileGek (bir­liği bozucu) düşünce ve hareketlerin, ilmi bakımdan da mah-

0 zurl~ sayılabilecekleri o hususu Sosyoloji'niı;ı bir çok faaliyet dallarıncia ayrıntılı olarak ortaya komt:ırrluştur. Mesela sa- _ nayi sosyolojisi gibi işletme içi beşeri münasebetleri ineele­yen sosyoloji dalları, idare eden ve edilenler arasında psiko­iojik tatmin yolile birlik duygus~un kuvvetlendirildiği ekip­lerde iş verimliliğinin artışına konu olarak alma:ktadırlar. Ay­dınların -yetişme şartlan bakımından çekirdek ailenin yeter­siz olduğunu belirten ve eski cemaat ailesi'nin o birlik şuuru'­nu ve gençleri kötü dış etkilerden koruyucu himayesini sağ. I~yacak aile gruplaşmalarının (ABD gibi) sanayileşmiş ül­kelerdeki müspet rolüne işaret eden sosyologlar vardır9• Ke­·za, milletler arası sahadaki biİlik teşekkülleri de zamanımı-.zın sosyal bir olgusudur. '

. o) Bu konuda sosyolojiden alınabilecek izah ve misalleri arttırm~a lüzum yoktur. Sadece sosyolojinin değil, (bü­tün'ü okavramaksızın unsurların tam omanasile anlaşılması­nın imkanşız).ığını öne süren) tıp ve diğer tabü ilimlerin de' ~irlik gerçeğini ispat-a yönelmiş olduklan üade edilebilii.

O halde, her konuda ilme yönelmenin ·ve ilimler aTasın­da müşterek olan temeli ortaya koymanın, İslami hakikatin anlaşıİmş:sma hizmet edeceği söY!enebilir. Fakat btına rağ­men s~m -bir kaç asırda İslarrii değer hükümlerine yabancJo kaldık . . İlme yönelmiş bir gençliğin, aynı zamanda İslami bir şuurla cemiyet ve tabiat sırlarını ortaya koyrp.aktan. Meta ibadet derecesinde zevk duymasmı sağlayabilecek <;)lçüde İs­lam kültürünün serpilmesille de hizmet edemedik. iszam ve İslamiyet ilişkisine . yeterince yönelmemizi engelleyen bir ta­assub (sanki İslami hakikatın ilimdoen bir korkusu olabilir-

/ o • o

miş gibi) asırlarca, bu .konuda düşünebilecek zihinletim.izi -

-21-

Page 19: Cilt: 2/12 Haziran . 1981 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00130/1981_12/1981_12_KURTKANA.pdf · 'Işte, Sosyoloji, bu türlü _tek yönllilükten kuttulduğu riispette ilim olmanın

AMIRAN KURTKAN

uyuşturdu ve kalem tutabilecek ellertınizi bağladİ. · İslamın hakikatını · bir tarafa bırakarak, batının (yine islamın haki-· katini bilmeden ispat eden) ilmini sadece kopya etmenin sosyal gelişmemiz açısından faydalı olabileceği zannına ka-pıldık. . ~ ,.

Tesirli birer sosyal iç kuvvet karakterini taşıyan de-. ğer hükümlerine sahip Türk-İslam kültürünü vukufla tahlil ed.~bilecek (Çeşitli dallarda ihtisas sahibi) ilim adamları­ımz, bu gün parmakla sayılacak kadar azdır. Halbuki, hem cemiyetin gelişme şartlarına, hem de İslamın hakikatine· · tmukayese gayesile) bakışlarını çevirmiş yüzlerce ilim ada-

. ınının müşahedeci gözüne ihtiyacupız vardır. Bu müşahe­deci bakışiara yeterince · sahip olarnama gerçeğini idrak et. rnekten çloğan tesirle, Mevlana'nın şu sözlerinil0 tekrarlama-mızın. mazur görüleceğini umarız. ·

E.YJ İ slamın ölümsüz hakikatı,. «sana bakmak, seni gör­mek için yüzlerce göz ödünç alacağım, anJ-ma, bu ·borcu kim­~en alq,yım?ıı .

NOTLAR

ı-Bk: Arniran Kurtkan, Sosyoloji m, M.E.B. neşriyatı, İkinci basılış,

· M. E. Basımevi. !stanbul 1977, s. 149-=150. Keza Bk: A,miran Kurt- . k an, Genel Sosyoloji, İktisat Fakültesi Neşriyatı, İkinci baskı, Fa-

. kiliteler Matbaası, !st. 1976, s. 321-329. 2- Bk. Arniran Kurtkan ,Sosyolojik A~ıdan Tasavvuf ve Laiklik, (Ge­

nişletilmiş ikinci baskı), Kutsun Yayınu (Dağıtıİn: Anda), Fatih Gençlik Vakfı Matbaası, lst. 1977. . · ·

3-Bk: Arniran Kurtkan, Sosyoloji m, s. 24-26.• 4-Bk: Aynı eser, s. 28. 5-Bk: Arninin Kurtkan, Aynı eser, s. 52-53. 6- Mevlana·, Divan-ı Kebir (Haz. A. Baki Gölpınar lı), İstanbul, 1955. 7-Bk: Niyazi-i Mısri Divanı, Sağlam Ki tabevi ayını, Eskin Matbaası,

!stanbul 1976, (344 ·sahife). · 8-·Bk: Mevlana, Füi..:i 1\ıifih, Çeviren: Melika Ülker Tarkahya, Şark­

lslam Klasikleri, Maarif Bas~evi, !stanbul i954 fM.E.B. yayını), ' s. 123-124 . .

9 - _Bk: Carle C. zlırunerman, Yeni Sosyoloji Dersleri,' İktisat Fakültesi . neşriyatı Fakülteler Matbaası, !stanbul 1964, s. 244-260.

10-Meviana, Divan-ı · Kebir, s. 189: . · '· ·

-22 -