cevre.balikesir.edu.trcevre.balikesir.edu.tr/.../METEOROLOJİ-DERS-NOTLARI-2.docx · Web...
Transcript of cevre.balikesir.edu.trcevre.balikesir.edu.tr/.../METEOROLOJİ-DERS-NOTLARI-2.docx · Web...
NEMLİLİK, NEM, BUHARLAŞMA,
MUTLAK MAKSİMUM BAĞIL NEM
Nem
Yeryüzündeki su kütlelerinden buharlaşan su, atmosferin nemlenmesine yol açar.
Atmosferdeki su buharına hava nemliliği de denir. Önemli bir sıcaklık etmeni olan
atmosferdeki su buharının miktarı, yere ve zamana göre değişir. Atmosferde nemliliğin
dağılışını etkileyen etmenler:
Buharlaşma
Atmosferdeki nemin kaynağı yeryüzündeki su kütleleridir. Sıcaklık arttıkça, havadaki nem
açığı arttıkça, su yüzeyi genişledikçe, rüzgar estikçe, basınç azaldıkça, buharlaşma artar.
Sıcaklık
Sıcaklığın yüksek olduğu yerlerde havanın nem alma kapasitesi de yüksek olduğu için
buharlaşma artar, düşük olduğu yerlerde ise buharlaşma azalır.
Mutlak Nem (Var olan Nem)
1m3 havanın içindeki su buharının gram olarak ağırlığına mutlak nem denir. Mutlak nem,
sıcaklığa bağlı olarak, Ekvator’dan kutuplara doğru, denizlerden karalara doğru ve yükseklere
çıkıldıkça azalır.
Yükseklik
Ağır bir gaz olan su buharı, yerçekiminin etkisiyle fazla yükselemez. Yoğunlaşma sonucu
yağış tekrar yeryüzüne düşer. Yükseldikçe hava soğuyacağından havanın su buharı taşıma
kapasitesi dolayısıyla buharlaşma azalır.
Basınç
Yüksek basınç alanlarında alçalıcı hava hareketi buharlaşmayı engeller. Çünkü alçalan
havanın yoğunluğunun artması su buharının yükselmesini önler. Alçak basınç alanlarında ise
yükselen havanın yoğunluğu daha az olacağı için buharlaşma daha kolaydır.
Maksimum Nem (Doyma Miktarı)
1m3 havanın belli bir sıcaklıkta taşıyabileceği nemin gram olarak ağırlığıdır. Hava kütleleri
ısındıkça genleşip hacimleri artar. Bu nedenle nem alma ve taşıma kapasiteleri de artar. Eğer
hava taşıyabileceği kadar nem alırsa doyma noktasına ulaşır ve doymuş hava adını alır.
Örneğin: 20°C sıcaklığa sahip bir hava kütlesinin taşıyabileceği nem miktarı 17, 32 gr/m3’tür.
Bu hava kütlesinin sıcaklığı 30°C’ ye yükseldiğinde havanın hacmi genişleyeceği için
taşıyabileceği nem miktarı da artar ve doyma noktası 30, 4 gr/m3’e yükselir. Bu nedenle hava
kütlesinin doyması için aradaki fark (13. 08 gr) kadar nem yüklenmesi gerekir.
Bağıl Nem
Hava her zaman taşıyabileceği kadar nem yüklenmez. Genellikle havadaki su buharı
miktarıyla doyma miktarı arasında bir fark bulunur. Bu farka doyma açığı (nem açığı) denir.
Belli sıcaklıkta 1m3 havanın neme doyma oranına ise bağıl nem denir.
Bağıl Nem =( Mutlak Nem (Var olan Nem) / Maksimum Nem (Doyma Miktarı) ) x 100
Formülü ile hesaplanır.
Bağıl Nemi Artıran Etkenler
Bağıl nem, mutlak nemin artması ya da hava sıcaklığının azalması nedeniyle artar.
Mutlak Nemin Artması
Mutlak nem bakımından fakir, diğer bir deyişle doyma açığı bulunan bir hava kütlesi denizler
üzerinden geçerken buharlaşma yolu ile ya da mutlak nemi kendisinden daha çok (doyma
noktasına yakın) olan bir hava kütlesi ile karşılaştığında karışma yolu ile mutlak nem
bakımından zengin hale gelir. Hava kütlesinin sıcaklığı değişmeden nem kazandığı için bağıl
nemi de artar.
Hava Sıcaklığının Azalması
Hava kütlesi kendisinden daha soğuk bir hava ile karşılaştığında ya da soğuk bir zemin
üzerinden geçtiğinde sıcaklığı düşer. Böylece nem miktarı değişmeden sıcaklığı düşen hava
kütlesinin bağıl nemi artar.
Mutlak Nem, Maksimum Nem ve Bağıl Nem İlişkisi
Bir yerdeki yağış oluşumu mutlak nem (var olan nem) ile maksimum nem (doyma noktası)
arasındaki ilişkiye bağlıdır.
Yağış oluşumu için havanın nem yüklenerek doyma noktasına ulaşması ve bağıl neminin %
100 olması gerekir.
Mutlak Nem (Var olan Nem) < Maksimum Nem (Doyma Miktarı) Bağıl Nem < %100
Havada doyma açığı yani nem açığı bulunur. Nem açığının kapanması için hava sıcaklığının
azalması ya da havanın nem yüklenmesi gerekir.
NOT: Soğuk bölgelerde havanın doyma miktarı düşük olduğu için bu bölgelerde bağıl nem
yüksektir. Çöl (bilgi yelpazesi.com) bölgelerinde ise havanın doyma miktarı yüksek olduğu
için, hava kütlesi soğuk bölgelerden daha çok mutlak nem içerse bile bağıl nem miktarı
düşüktür.
Buharlaşma
Doğada suyun hidrolojik çevriminin önemli bir unsurunu teşkil eden buharlaşma, Uluslararası
Hidroloji Sözlüğü’ne göre suyun kaynama noktası altındaki sıcaklıklarda sıvı halden gaz
haline geçişi olarak tanımlanmaktadır. Yeryüzünde su ihtiva eden her yüzey, atmosferdeki su
buharının kaynağıdır. Denizler, göller, akarsular, nemli topraklar, karla örtülü veya buzla
kaplı yüzeyler, ormanlar, bitki örtüsüne sahip araziler üzerinde devamlı buharlaşma meydana
gelmektedir. Küresel ölçekte buharlaşan su miktarı ile dünya yüzeyine yağış olarak dönen su
miktarı yaklaşık olarak eşittir. Bu eşitlikten ötürü atmosferdeki su buharı miktarı zaman içinde
sabit kalır. Ancak coğrafik olarak farklılık söz konusudur. Kıtalar üzerinde yağış miktarı
buharlaşmayı geçerken, okyanuslar üzerinde buharlaşma yağışı geçer. Buharlaşan bir su
molekülü havada yaklaşık 10 gün kalır.
Su yüzeyinden meydana gelen su buharına dönüşme ile meydana gelen kayıplarına
buharlaşma (evaporasyon), bitkilerden meydana gelen su kaybına terleme (transpirasyon),
bitkilerden ve toprak + su yüzeyinden meydana gelen su kaybına ise evapotranspirasyon adı
verilir. Yapılan çalışmalara göre atmosferdeki su buharının yaklaşık %90’ı buharlaşmadan,
kalan %10’u ise bitkilerin terlemesinden (transpirasyon) kaynaklanmaktadır.
Buharlaşmanın Ölçülmesi
Doğrudan metodlar: Buharlaşma ve evapotranspirasyon ölçümünün mantıklı kesin metodları ,
su ve toprağın küçük hacminden mümkündür fakat geniş su ve kara parçaları üzerindeki
buharlaşma ve evapotranspirasyonun doğrudan ölçümü şu an için mümkün değildir. Bununla
beraber bir çok dolaylı metod , kabul edilebilir sonuçlar vermek için geliştirilmiştir.
Buharlaşma havuzları ve lizimetreler bu amaç için gözlem ağında kullanılmış ve bu kısımda
tartışılmıştır. Mevcut rezervuarlar, ufak su toplamalar ve yaklaşımlar, su bütçesi, enerji
bütçesi, aerodinamik yaklaşımlar ve diğer metodlarla yapılabilir. Bu son teknikler, cihazlar ve
gözlem ihtiyaçları açısından bu kısımda tartışılmaktadır. Değişik dolaylı metodlar yoluyla su
ve kara yüzeyleri üzerindeki buharlaşma ve evapotranspirasyonun hesaplanması bu kısımda
ayrıca tartışılmaktadır. Doğrudan olan metodların bazıları aşağıdaki gibidir.
Havuz Buharlaşması
Açık su kütlelerinden olan buharlaşmanın tahmini için, genellikle havuzlardaki buharlaşma
kayıtları kullanılır. Havuzlar, kare veya çember şeklindedir, zemin üzerine monte edilmiştir
veya zemine gömülmüştür, böylece su zemin seviyesindedir. Göl veya diğer su kütlelerinde
çapa ile sabitlenmiş yüzen platformlar üzerine monte edilebilir.
Kullanılmayan arazilerde, özellikle kurak ve tropikal bölgelerde, tel örgü ve kimyasal
maddeler kullanılarak kuş ve küçük hayvanlardan korumak için gereklidir.
EVAPORASYON
Sıvı haldeki suyun buhar halinde atmosfere dönmesi olayıdır, diğer bir ifadeyle suyun
buharlaşmasıdır. Evaporasyon iki kısımda değerlendirilebilir
1-Su Yüzeyinden Olan Evaporasyon (Buharlaşma)
Hava ve sudaki su molekülleri sürekli ve hızlı bir şekilde hareket halindedir. Böylece su
molekülleri hava ve su kitlesi arasında sürekli olarak yer değiştirirler. Eğer hareket eden ve
suyun yüzeyini terk eden su moleküllerinin sayısı, havadan suya geçen su moleküllerinin
sayısından fazla ise bu durumda su yüzeyinden evaporasyon meydana gelir. Su yüzeyinden
olan evaporasyon geceleri sıcaklığın düşmesi ve bağıl nemin artması nedeni ile gündüze
oranla daha azdır.
2-Toprak Yüzeyinden Olan Evaporasyon
Yüzeyden ve yüzeye yakın toprak parçacıklarından olan evaporasyondur. Topraktaki su
miktarı, evaporasyonda sınırlayıcı bir etmendir. Toprak yüzeyinden olan evaporasyon
miktarında, taban suyu düzeyinin rolü vardır. Eğer taban suyu düzeyi toprak yüzeyine yakın
ise, bu durumda evaporasyon şiddeti serbest su yüzeyinden olan evaporasyona yakın veya ona
eşit olmaktadır. Eğer taban suyu düzeyi alçalırsa, evaporasyon şiddeti de azalır ki bu da
toprağın özelliklerine bağlıdır.
TRANSPİRASYON ; Terleme olarak da bilinir, havanın emme kuvveti sayesinde bitkinin
hava ile temasta organlarından dışarıya su buharı verilmesi olayı. Transpirasyon bitkilerin
serinlemesine yardımcı olduğu gibi yapraklardan itibaren zincirleme bir emme kuvveti de
doğurur. Bu ise topraktan su emilimini kolaylaştırır. Bitkilerin kökleri ile aldıkları suyu
yapraklarından buhar halinde atmosfere vermeleridir. Bitki ile çevresindeki hava arasındaki
nem açığının yarattığı gerilim sonucunda bitki çevresine su verir.
EVAPOTRANSPİRASYON; Evaporasyon ve transpirasyon kelimelerinin birleşmesinden
oluşan, bitkinin su tüketimi ve buharlaşma ile birlikte toplam su kaybıdır.
Hesaplanması
Bu hesaplama çok karmaşık bir işlemdir. Bölgedeki buharlaşma genellikle buharlaşma panları
yardımı ile hesaplanabilir. Bu yöntemde hacmi belli bir kaba su konulur ve belirli aralıklarla
suyun eksilme miktarı (buharlaşma) ölçülür ve tekrar su ile tamamlanır. Bitkinin su tüketimi
ise her bitkiye göre farklılık gösterir. Genel olarak daha evvelden konu ile ilgili yapılmış
literatürler kullanılır. Bu iki değerin toplanması evopotranspirasyon değerini verir.
Önemi
Bitki sulama projelerinin yapılması veya sulama rejiminin belirlenmesi gibi konularda
evapotranspirasyon önemlidir. Bitkisel üretim yapılan ziraai çalışmalarda kullanılır. Bu
değerlerin bilinmesi ile uygulanan sulamalarda önemli ölçüde tasarruf ta sağlanabilir. Bu
konu ile ilgili olarak Üniversitelerin Ziraat Fakültelerinin Tarımsal Yapılar ve Sulama
Bölümleri daha ayrıntılı çalışmalar yapmaktadırlar.
HAVA KÜTLELERİ
Hava kütlesi, özellikle sıcaklık ve nem bakımından ayırt edici özelliklere sahip olan ve bu
özellikleri yatay ve düşey yönde, geniş alanlarda hemen hemen aynı kalan atmosfer
parçalarıdır. Bu şekilde belirmiş hava bloklarının özellikle çevredeki diğer kütlelere karşı açık
ve kesin sınırları vardır. Hava kütlesi, büyük uniform yüzey üzerinde, bu yüzeyle denge
durumuna erişinceye kadar kalan ve yatay doğrultuda özellikle sıcaklık ve nem bakımından
homojen olan büyük hava parçalarıdır. Kapladığı alan zaman zaman 10 milyon km², derinliği
ise 2–3 km olabilir. Bir hava kütlesinin aynı seviyede, aynı nem ve sıcaklık özelliklerine sahip
olabilmesi için, homojen yeryüzü koşulları gösteren bir yüzey üzerinde bir süre kalması
gerekir. Genellikle bir hava kütlesinin oluşması için 3 gün ila 1–2 haftalık zaman gerekir.
Hava kütlelerinin oluşması için gerekli süre, sıcak hava kütleleri ile soğuk hava kütleleri
arasında oldukça farklıdır. Sıcak yüzeyler üzerinde hava alttan ısınarak yükseldiği için
sıcaklık üst katlara hızla geçer. Soğuk yüzeyler üzerinde durum tersinedir. Alttan soğuyan
hava çöktüğünden üst katlara etkisi daha yavaş olur. Bu nedenle, soğuk hava kütleleri sıcak
hava kütlerine göre daha yavaş oluşur. Aynı zamanda sıcak hava kütlelerine nazaran daha
sığdır. Atmosfer parçasının üzerinde durduğu yüzeyin fiziksel özelliklerini alabilmesi için
yeterli bir süre orada kalması gerekir. Güneşlenme bakımından homojenlik gösteren geniş
kara parçaları ve su yüzeyleri ile sübsidansın (çökmenin) dolayısıyla diverjansın (merkezden
çevreye doğru hava akımı) hakim olduğu durgun, sakin antisiklon alanları hava kütlelerinin
oluşması için en uygun yerlerdir. Böyle yerlere kaynak bölgesi denir. Hava kütlerinin
oluşumu için gerekli olan koşullar düşünülürse ancak belirli alanların kaynak bölgesi olmaya
uygun oldukları görülür. Örneğin; orta enlemler kaynak bölgesi olmaya uygun değildir. Zira
bu alanlarda sıcaklık ve nemlilik bir yerden diğer yere çok değiştiği gibi, atmosfer de çok
hareketlidir. Buna karşın kutupsal ve tropikal alanlar nispeten istikrarlı olan sıcaklık ve
nemlilik koşulları nedeniyle, başlıca kaynak alanlarını meydana getirirler. Kaynak bölgesinin
ya tamamıyla deniz ya da tamamen kara yüzey olması gerekir. Kıyı bölgeleri üzerinde nem ve
sıcaklık genellikle çok değişkenlik gösterdiğinden bu gibi alanlar kaynak alanı olmaya uygun
değildir.
Meteorolojide Hava Kütlesinin Önemi: Meteorolog ve klimatologlar önceden bir yerdeki
iklim ve hava olaylarını açıklayabilmek için, iklim elemanlarını tek tek ele almışlar ve
bunların sonuçlarını bir çeşit yorumlarla ortaya koymaya çalışmışlardır.
Günümüzde, modern klimatoloji ve meteorolojide, hava olaylarının genetik-dinamik
kökenlerine inilmekte, olayların sadece öğeleri değil, oluşum ve gelişimi de ele alınmakta,
diğer bir deyişle öğeler ayrı ayrı değil, bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Sinoptik
meteorolojinin ve klimatolojinin temelleri, hava kütlelerine ve bunların analizlerinden elde
edilen bilgilere dayanır. Hava kütlelerinin analizi deyince, bunların kararlılık ve kararsızlık
durumlarının, bulutluluk ve nemlilik bakımından özelliklerinin tespiti, hareket yönlerinin ve
bu hareket sonucunda etki altında kaldıkları değişikliklerin tespiti gibi incelemeler
anlaşılmalıdır. Sinoptik meteorolojide hava tahminlerinin yapılabilmesi için, her şeyden önce
hava kütlesinin fiziksel özelliklerinin kesinlikle bilinmesi gerekir. Ancak hava kütlelerinin bu
fiziksel özellikleri, yeryüzünün fiziki coğrafya (enlem derecesi, topoğrafik yapı, karadeniz
dağılımı, hakim rüzgarlar gibi) özellikleriyle yakından ilgilidir. O halde, bir ülkedeki hava
olaylarını tanımak ve tahmin yapabilmek için, hava kütlesinin genel özelliklerini bilmek
yetmez. Hava kütlelerinin tespit edilmesi, sınırlarının belirlenmesi ve bu kütlelerin hangi hava
olaylarını yaratabileceğinin önceden bilinmesi, bir yerin hava olaylarının ve sonuçta da
ikliminin bilinmesini sağlar.
En önemli hava değişiklileri, hava kütlelerinin yer değiştirmesi sonucunda görülür. Örneğin,
karalar üzerindeki yağışların büyük bir kısmı, denizlerden ve okyanuslardan nem alan hava
kütlelerinin karalar üzerine gelmesiyle oluşur. Yine bir yerden bir yere büyük boyuttaki
sıcaklık taşınımı, kuvvetli fırtınalar, hava kütlerinin hareketleriyle açıklanabilir.
HAVA KÜTLELERİNİN SINIFLANDIRMASI
Hava kütlelerinin ortak özellikleri sıcaklık, nem, kararlılık ve kararsızlık durumlarından
oluşur. Bu üç ana ortak fiziksel özellik, hava kütlelerinin farklı adlandırılmasına neden olur.
Bu özellikleri kaynak bölgeleri ve geçtikleri yüzeyler belirler. Bu nedenle hava kütleleri,
kaynak bölgelerine göre adlandırılır Hava kütlelerinin sınıflandırılmasında öncelikle kaynak
bölgeleri esas alınırken sıcaklık durumları göz önünde bulundurulur. Kutba yakın kaynak
bölgesinden doğan bir hava kütlesi ile ekvatora yakın kaynak bölgesinden doğan bir hava
kütlesi arasında sıcaklık yönünden büyük farklılıklar olacaktır. Bunun için hava kütleleri önce
Tropikal Hava Kütlesi (T) ve Polar Hava Kütlesi (P) diye iki sınıfa ayrılır.
Bu esas ana sınıfla ilgili olarak, eğer tropikal hava kütlesi ekvator civarında doğuyorsa
bunlara Ekvatoral Hava Kütlesi (E), kutupsal hava kütleleri, kuzey kutbu üzerinde oluşuyorsa
bunlara Arktik Hava Kütlesi (A), güney kutbu üzerinde oluşuyorsa bunlara Antarktik Hava
Kütlesi (AA) denir.
Hava kütlelerinin sınıflandırılmasında ikinci ortak özellik ise nem durumlarıdır. İlk olarak
sıcaklık durumlarına göre adlandırılan hava kütleleri nem durumuna göre de ikinci derecede
sınıflandırılırlar. Eğer kaynak bölgesi deniz üzerinde ise nem bakımından zengin olacaktır.
Böyle hava kütlelerine Denizsel (Maritime) Hava Kütlesi (m) denir. Karalar üzerinde
oluşmuşsa, bunlarda nem bakımından fakir olacaktır. Bunlara da Karasal (Continental) Hava
Kütleleri (c) denir.
Hava kütlelerinin sınıflandırılmasında üçüncü ortak özellik Kararlılık (stable) (s) ve
Kararsızlık (unstable) (u) durumlarıdır. Bir hava kütlesi kaynak bölgesini terk ettikten sonra,
değişik yüzeyler üzerinden geçerken termodinamik ve dinamik değişime uğrarlar.
Kutup oluşumlu bir hava kütlesi, oluşum alanından güneye doğru ilerlerse, üzerinden geçtiği
yüzeyden daha soğuk olacaktır. Bu durumda hava kütlesi alttan ısınacaktır.
Bunun tersine kuzeye doğru ilerleyen tropikal oluşumlu bir hava kütlesi alttan soğuyacaktır.
Bu olaylar sonucu hava kütleleri alttan termodinamik değişime uğrayacaklardır. Geçtiği
yüzeyden daha sıcak olan hava kütlesine Almanca sıcak anlamına gelen “warm” kelimesinin
ilk harfi olan “w”, hava kütlesi, geçtiği zeminden daha soğuk ise Almanca soğuk anlamına
gelen “kalt” kelimesinin ilk harfi olan “k” harfi üçüncü harf olarak kullanılır.
Örneğin; deniz üzerinde oluşan polar hava kütlesi geçtiği zeminden daha soğuk ise bu hava
kütlesi mPk olarak gösterilir. Bunun anlamı, denizsel polar ve alt seviyelerde kararsızlık
gösteren soğuk bir hava kütlesi olduğudur.
Arktik ve Antarktik hava kütleleri kendilerinden daha soğuk bir kütle olmadığından daima
soğuk hava kütlesini belirten “k” harfiyle, ekvatoral hava kütleleri ise, kendilerinden daha
sıcak bir hava kütlesi olmadığından daima sıcak anlamına gelen “w” harfiyle gösterilir.
Hava kütlelerini belirten harf grubundaki üçüncü harfler, kütlenin geçtiği zemine göre daha
sıcak veya daha soğuk olduğunu gösterdiğinden, bu hava kütlesinin alt seviyelerde kararlı mı
ya da kararsız mı olduğu anlaşılır.
Hava Kütlelerinin Geçtikleri Yüzeyde Gösterdikleri Değişiklikler
Hava kütleleri değişik yüzeylerden geçerken alttan itibaren bazı değişikliklere uğrarlar. Bu
değişiklikler Termodinamik Değişikler ve Dinamik Değişikler olmak üzere iki gruba
ayrılmaktadır.
A ) Termodinamik Değişikler: Hava kütlelerinde termodinamik değişikler 4 şekilde ortaya
çıkabilir. Bunlar;
a. Alttan ısınma
Sıcak bir yüzeyden geçerken
Gündüz güneşlenme ile
b.Alttan soğuma
Soğuk bir yüzeyden geçerken
Geceleri radyasyon nedeniyle soğuma sonucu
c. Nem kazanma
Su yüzeyleri veya kar, buz, orman örtüsü üzerinden geçerken
Yukarı seviyelerden düşen yoğunlaşma ürünlerinin buharlaşması ile aşağı seviyelere nem
ilavesiyle
B. Dinamik Değişiklikler: Hava kütlelerinde dinamik değişiklikler ise 3 şekilde
görülmektedir. Bunlar;
a. Türbülansla karışma
b. Alçalma
Çökme (sübsidans) ve yana doğru yayılma sonucu
Yüksek noktalardan alçak alanlara inme sonucu
c.Yükselme
Soğuk hava kütlesi üzerinde
Topografya üzerinde
Yatay yönde çevreden merkeze hava akımı (konverjans) ile
Yer yüzünün her hangi bir yerindeki hava kütlesinin tanımı ;
Kaynak bölgesinin özellikleri,
Bir hava kütlesinin kaynak bölgesini terk ettikten sonra geçirdiği değişiklikler,
Yüksek atmosferde çeşitli seviyelerdeki yatay özellikler,
Sıcaklık, nem ve rüzgarın düşey dağılımı, gibi bilgiler sayesinde mümkün olabilir.
Türkiye’yi Etkileyen Hava Kütleleri
Türkiye Orta Kuşak’ta, başka bir deyişle Ekvator ile Kuzey Kutbu’nun ortasında yer
aldığından hemen hemen bütün hava kütlelerinin etkisi altında kalmaktadır. Ancak bunlardan
bazıları her mevsim görülmesine rağmen bazıları yalnızca kışın veya yazın etkili
olabilmektedir. Yazın ve kışın Akdeniz, dolayısıyla yurdumuz, esas olarak iki ana hava
kütlesinin etkisi altındadır. Bunlar Polar ve Tropikal hava kütleleridir ama bazen Denizsel
Arctic (mA) hava kütlesinin de Türkiye’ye yaklaştığı hatta üzerine bile yerleştiği çok nadir de
olsa görülmektedir. Ancak bu kütle Türkiye’ye gelirken uzunca bir yol katettiğinden büyük
ölçüde özelliklerini kaybetmektedir. Yani nispeten ısınmakta ve nem bakımından
fakirleşmektedir. Bu durum dışında yurdumuz genellikle kışın Polar, yazın ise Tropikal
oluşumlu hava kütlelerinin etkisi altında kalmaktadır. Ülkemizde yaz ile kış arasındaki
mevsimlik sıcaklık farkının fazla olması da bu durumla açıklanabilir.
CEPHE SİSTEMLERİ
1.Cephelerin Tanımı ve Oluşumu
Farklı özelliklerdeki (sıcaklık, nem, yoğunluk vb.) hava kütlelerini birbirinden ayıran geçiş
bölgelerine Cephe veya Cephesel Yüzey denir. Diğer bir deyişle karakterleri farklı olan iki
hava kütlesi arasındaki sınır Cephe olarak adlandırılmaktadır. Atmosferin fiziksel
özelliklerinin çok hızlı değiştiği cepheler, iklim ve hava olaylarının oluşumunda büyük önem
taşımaktadır. Hava haritalarında cepheler bir çizgi şeklinde renklerle gösterilir (Örneğin,
soğuk cephe hareket yönüne bakan mavi çizgi ve üçgenlerle, sıcak cephe hareket yönüne
bakan kırmızı çizgi ve yarım dairelerle, oklüzyon cephe pembe renkli çizgi üçgen ve yarım
dairelerle gösterilir). Farklı renklerdeki bu çizgiler, cephelerin yer ile kesiştiği alanları
belirtmektedir. Cephe sistemleri, fırtına ve aşırı yağışın nedeni oldukları için meteorolojik
tahminlerde en önemli yeri tutarlar. Uydu fotoğraflarında ’yı andıran karakteristik şekli
bulutlarda çok net gözükür.
Birbirine göre soğuk ve sıcak hava kütleleri karşılaştığı zaman daha sıcak olan hava kütlesi
soğuk hava kütlesi üzerinde yükselir. Yükselen hava kütlesi, üzerindeki basınç azaldığı için
genişler ve yükseldiği için soğur. Bu genleşme ve soğuma sırasında da stabilite azalır.
Dolayısıyla bir süre sonra konveksiyon başlar, bulutlar yağmura neden olacak kalınlıklara
kadar gelişebilir. Cephenin oluştuğu sınır bölgede havanın yükselmesi nedeniyle basınç düşer.
Basınç düşünce hava kütlesi alçak basınç merkezine doğru akmaya çalışır, ancak koriyolis
kuvveti sonucu rüzgardan bahsederken alçak basınç merkezi çevresindeki saat yönünün
aksine olan dönüş başlar. Bunun sonucunda alçak basınç merkezinin (siklon) bir tarafında
(kuzey yarımkürede batı tarafında) soğuk hava kütlesi sıcak hava kütlesinin altına girer.
Merkezin diğer tarafında (kuzey yarımkürede doğu tarafında) da sıcak hava kütlesi soğuk
hava kütlesinin üstüne tırmanır. Kutuplardan ani kopmalarla gelen soğuk hava kütlesi ile aynı
yönde olduğu için soğuk cephenin ilerleme hızı sıcak cepheden yüksektir. Orta enlemlerdeki
cepheler, kutuplardan gelen soğuk hava kökenli oldukları için polar (kutupsal) cephe olarak
adlandırılmaktadır. Çok farklı özellikleri olan soğuk ve sıcak hava kütleleri, karşılaştıkları
zaman birbirleri ile karışmazlar. İki yarımkürede de “kutupsal cepheler” yumuşamış tropikal
ve kutupsal hava kütleleri arasında bir sınır teşkil eder. Bu cepheler, belirsiz ve düzensiz hava
durumu olan bölgelerdir.
Kutupsal cephelerde, ekvatora doğru hareket etmek isteyen kutupsal hava kütleleri ile
kutuplara doğru hareket etmek isteyen tropikal hava kütleleri arasındaki mücadele sonucu
depresyonlar (hava çöküntüleri) meydana gelir. Bu depresyonlar, fırtınalı ve yağmurlu
havaya neden olurlar.
Cepheler boyunca atmosferik parametrelerde özellikle sıcaklık, nem, yoğunluk ve potansiyel
sıcaklıklarda büyük gradient (eğim) farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Bu farklıklılara göre
belirli koşullar altında yeni bir cephe oluşumu Frontojenez (Frontogenesis), cephelerin
özelliklerini kaybederek ortadan kalkmaları Frontoliz (Frontolysis) olarak adlandırılır.
Cephelerin oluşumunda en önemli koşul, birbirine yaklaşacak biçimde hareket eden hava
kütleleri arasında sıcaklık ve yoğunluk farkının bulunmasıdır. Bu durumu atmosferdeki
başlıca hava hareketleri tiplerinde görmek mümkündür.
2.Cephelerin Özellikleri
Cephe bir süreksizlik hattıdır. Cephe eğimli bir yüzeydir. Cepheler atmosferin çok
yükseklerinde görülmez. Cephelerde düşey hava hareketleri görülür. Cepheler sürekli hareket
halindedir.
3.Cephelerin Sınıflandırılması
Cepheler genellikle konumları ve oluşturdukları sıcaklık değişimlerine göre coğrafik ve
kinematik olarak sınıflandırılmaktadır. Genellikle cephelerin coğrafik konumlarını göz önüne
alan bu sınıflandırmaya göre cepheler ikiye ayrılır.
A. Coğrafik Sınıflandırma
a) Arktik Cephe: Arktik hava kütlesi ile Polar hava kütlesi arasında yer alan cepheleridir.
Denizsel Arktik ve Karasal Arktik şeklinde iki tipi bulunmaktadır.
b)Polar(Kutupsal)Cephe: Tropikal hava kütlesi ile polar hava kütlesi arasında bulunan
cephelerdir. Batılı rüzgarların etkisi ile oluşmaktadır.
B. Kinematik Sınıflandırma
Genellikle cephelerin hareketine ve buna bağlı olarak oluşturdukları sıcaklık değişimlerine
göre cepheler kinematik olarak sınıflandırılır. Kinematik sınıflandırmaya göre cepheleri dört
grupta toplanmaktadır. Bunlar;
1.Soğuk Cephe: Geçtikleri bölgelerde havanın soğumasına neden olan, cephe hattı boyunca
sıcak havanın yerine soğuk havanın hakim olduğu cephelere Soğuk Cephe denir.
2.Sıcak Cephe: Geçtikleri bölgelerde havanın ısınmasına neden olan, soğuk havanın yerine
zamanla sıcak havanın hakim olduğu cephelere Sıcak Cephe denir.
3.Duralar (Stasyoner) Cephe: Nispeten hareketsiz olan cephelere Duralar Cephe denir.
4.Oklüzyon Cephe: Hem sıcak, hem de soğuk cephede ortaya çıkan oklüzyon cephe, soğuk
cephenin hızlı hareket ederek sıcak cepheyle birleşmesi sonucunda yükselir ve yeryüzü ile
teması kesilir. Oklüzyon cephe, sıcak ve soğuk cephelerin son döneminde oluşmaktadır.
METEOROLOJİK RASATLAR ve METEOROLOJİDE
UYDUDAN YARARLANMA
Rasat; sıcaklık, basınç, nem, yağış, güneşlenme, rüzgar v.b hava olaylarını meteorolojik
aletlerle ölçerek tutulan kayıtlara verilen addır. 3’e ayrılır:
1) Klimatolojik rasatlar: Ülke ve bölgelerin iklim özellik ve durumlarını incelemek, iklim
araştırma ve projeleri için veri elde etmek amacıyla yapılan rasatlardır. Klimatolojik rasatlar,
Mahalli Saate göre 7, 14, 21’de yapılır
Türkiye sınırları içerisinde ortalama mahalli saatin belirlenmesi için 45 boylamı esas alınır ve
klimatolojik rasatların yapılacağı zamanlar (7.00, 14.00 ve 21.00) meteoroloji istasyonunun
boylam derecesine göre hesaplanır.
Klimatolojik rasat istasyonları;
1-Büyük klimatoloji istasyonları
2-Küçük klimatoloji istasyonları
3-Yağış istasyonları olmak üzere üç grupta incelenir
Büyük Klimatoloji İstasyonlarında Yapılan Rasatlar;
Hava durumu, Rüzgar, Bulut miktarı, Bulut tipi, Bulut tavanının yüksekliği, Görüş mesafesi,
Sıcaklık (ekstrem sıcaklıklar dahil), Nem, Atmosferik basınç, Yağış ve diğer hidrometeorlar,
Kar örtüsü, Güneşlenme, Radyasyon, Toprak sıcaklığı.
Büyük Klimatoloji İstasyonlarında Yapılan Rasatlar; Sıcaklık (ekstrem sıcaklıklar dahil)
Nem, Yağış ve diğer hidrometeorlar, Rüzgar, Bulutluluk, Kar örtüsü.
Yağış İstasyonlarında Yapılan Rasatlar; Yağış ve diğer hidrometeorlar, Kar örtüsü,
Bulutluluk, Rüzgar.
C) AEROLOJİK RASATLAR
Klimatolojik Rasatlarda Mahalli Saatin Belirlenmesi:
Ortalama mahalli saat, gerçek mahalli saat (Güneş zamanı saati) olmayıp boylam derecesine
göre elde edilen bir yaklaşımdır. Rasatlarda mahalli saat kullanılmasının nedeni okumanın
güneşin aynı açısında yapılmasını sağlamaktır. Türkiye’nin en doğusu ile en batısı arasında 76
dakikalık saat farkı vardır. Meteorolojide mahalli saat 45o boylamına göre bulunur.
Örnek: Ankara için mahalli saate göre 7, 14, 21 rasatlarının gerçekte yapılması gereken
saatleri bulalım. Ankara’nın boylamı 32o 53’ dır.
45o = 44o 60’ – 32o 53’ = Fark 12o 07’
Her bir boylam arası = 4’ dır
12o 07’x 4 = 48 dakika 28 saniye
Ankara için rasat saatleri 7.48, 14.48, 21.48 ’ dır.
2) Sinoptik rasatlar: Uluslararası saat dikkate alınarak hava tahminleri için yapılan
rasatlardır. Yapılan rasat sonuçları hemen sinoptik haritaya işlenerek tahmin yapılır. Sinoptik
rasatlar uluslararası öneme sahip olduğundan, yapılır yapılmaz WMO’ya bağlı ülkelere
bildirilir. Klimatolojik rasatlar uzun yıllar değerini korurken sinoptik rasatlar geçicidir. En
önemli sinoptik rasat basınçtır. Çünkü hava hareketi buna bağlı oluşmaktadır. Basınç, rüzgar,
yağış, sıcaklık rasatları esastır. Güneşlenme, nem, radyasyon, toprak sıcaklıkları, güneşlenme
şiddeti, buharlaşma dikkate alınmaz. Sinoptik rasatlar tüm dünya ülkelerinde GMT’a bağlı
olarak aynı anda yapılır. Örneğin GMT 06.00’da yapılan rasat Türkiye’de 9.00, Hindistan’da
12.00, Amerika’da 23.00’ de yapılır ve hepsi de 06.00 GMT sinoptik rasadı olarak
adlandırılır. Sinoptik rasatlar genel olarak GMT saati ile üçer saatlik aralıklarla günde 8 kez
yapılır.
3) Aerolojik Rasatlar: Atmosferin üst katmanlarında yapılan yüksek atmosfer gözlemleri de
denen rasatlardır. Teknolojik gelişmeler Aerolojik rasatların gelişmesine neden olmuştur.
Aerolojik rasatlarda kullanılan sistemler;
• Radiosonde sistemi: Esası, havadan hafif bir balona (helyum gazı ile dolu balona) takılan
bir cihaz yardımı ile yeryüzünden atmosferin üst katmanlarına doğru 30-40 km’ye kadar
atmosferin her seviyesindeki; sıcaklık, basınç, nem, rüzgar yönü ve hızı gibi meteorolojik
verilerin elde edilmesidir. Bu rasatlar daha çok hava tahminlerinin yapılmasında kullanılır.
• Dropwindsonde (= Dropsonde) sistemi: Radiosonde’nin tersine yeryüzünden atmosfere
doğru değil atmosferin belirli bir yüksekliğinden atılan cihazlar ile atmosferin çeşitli
yüksekliklerinde meydana gelen meteorolojik olaylar hakkında bilgi sahibi olma esasına
dayanır.
• Uçak entegre bilgi sistemi: Özel olarak donatılmış büyük ticari jetlerin uluslararası rotada
uçtukları seviyelerdeki rüzgar, basınç, sıcaklık, nem vb. meteorolojik parametreler ile ilgili
verileri manyetik teyplere kaydetmesi esasına dayanır. Bu teyplerdeki bilgiler daha sonra
meteoroloji istasyonlarında çözümlenerek değerlendirilir.
• Sabit seviye balonları: Genel olarak tropikal denizler üzerindeki meteorolojik bilgi
eksikliğini gidermek için yeryüzünden, helyum gazı ile doldurulmuş balona bağlı olarak
bırakılan cihazdır. Bu balonlar 4.15 m çapında olup, atmosferin 14 km yüksekliğinde ve
geçtikleri yerlerdeki sıcaklık, rüzgar yönü ve hızı değerlerini saptayarak bu bilgileri yapay
uydular aracılığı ile ana bilgi merkezine ulaştırmaktadır. Bu balonlar yaklaşık 6 ay kadar bilgi
vermektedir.
• Gemi sondaj sistemi: Bu sistemde, yüksek atmosfer bilgilerini elde etmek için hiçbir cihaz
uçurulmaz. Gemilere yerleştirilen özel elektronik cihazlar yardımı ile bazı meteorolojik
parametreler (rüzgar hızı ve yönü gibi) elde edilmektedir.
• Meteorolojik radarlar: Radar Radio Detecting and Ranging kelimelerinin kısaltmasıdır.
Radarlar ilk kez 1950’ li yıllarda meteorolojide kullanılmaya başlanmıştır.1970’ li yıllardan
itibaren Doppler radar teknolojisine geçilerek radarlardan dijital formda bilgiler alınmaya
başlanmıştır. Radar, elektromanyetik dalgalar yayarak hareket eden yada hareketsiz hedefler
hakkında çeşitli bilgiler alabilen bir uzaktan algılama sistemidir. Çalışma prensibi,
radardan gönderilen bir elektromanyetik sinyalin hedefe çarparak geri gelmesi esasına
dayanır. Meteoroloji radarları, yağmur zerrecikleri, kar taneleri, dolu gibi hidrometeorlar
tarafından yansıtılan sinyalleri ölçerek yağış bilgilerini üretirler. Meteoroloji alanında
radarların kullanılmasıyla özellikle şiddetli yağışlar, dolu, tornado, taşkın ve selleri önceden
belirleyebilmek mümkün olmuştur. Radarlar aktif bir uzaktan algılama sistemidir. Diğer bir
deyişle aktif radyometrik sistemlere sahiptir.
Radarın Temel Fonksiyonları;
Hedefi keşfeder, Sistemin yerini belirler ve hareketini izler, Ölçüm yapar, Meteorolojik olayın
tipini tanımlar, Alınan verileri görüntüler.
METEOROLOJİDE UYDUDAN YARARLANMA
Uydular, hava olaylarını küresel olarak inceleme olanağı sağlar ve dünya çevresindeki
yörüngelerinde hareket ederken, sensörleri (radyometre) tarafından kaydedilen verileri belirli
aralıklarla yer istasyonlarına gönderirler.
Meteorolojik uydular, hava tahminlerinin yapılmasının yanı sıra, fırtına, sel gibi doğal
afetlerin önceden haber verilmesinde, atmosfer içeriğinin, hava kirliliğinin ve ozon katmanı
kalınlığının belirlenmesinde, kar ve buz kalınlıkları ile bunlardan yüzey akışa geçecek akarsu
debileri ve sedimantasyonun tahmin edilmesinde, agrometeorolojik çalışmalarda ve bitki
verim tahmininde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bu gün dünyada dört ana Meteorolojik Uydu sistemi yer almaktadır. Bu sistemlerden ilki
ABD Meteoroloji Merkezi’nin bir üst kuruluşu olan NOAA (National Oceanic and
Athmospheric Administration) tarafından işletilmektedir.Bu seri içerisindeki birinci grup
uydular TIROS serisidir. Bu seri NOAA ile de anılmaktadır. Bunlar kuzey-güney kutupları
doğrultusunda yörüngeye sahip ve güneşe senkronize uydulardır. Bu seri içinde ikinci grubu
oluşturan GOES serisi ise ekvator üzerinde sabit bir yere sahip olan (Geostationary = Coğrafi
olarak sabit) uydulardır. Meteorolojik uydu sistemlerinden üçüncüsü NASA tarafından
işletilmekte olan NIMBUS serisi uydulardır. Bunlar kutup yörüngeli ve güneşe senkronize
özellik taşımaktadır. Sistemin son serisi olan DMSP (ABD Hava Kuvvetleri Savunma
Meteorolojik Uydu Programı) NOAA serisine benzer özellik göstermektedir.
Uzaktan Algılama
Gerekli donanıma sahip uydu ve uçaklardan, belirli bir mesafeden yapılan yeryüzünü gözleme
teknolojisidir. Burada yapılan teknoloji tanımı, veri toplanmasından başlayıp, işlenmesi ve
analiz edilmesine kadar geçen süreçte uzaktan algılama ile uzay, uydu, iletişim, bilgisayar ve
elektronikle ilgili çeşitli teknolojik gelişmeler arasında sürekli ve sıkı bir bağın olmasındandır.
Bugün yerküre çevresindeki çeşitli yörüngelerde bulunan uyduların algılayıcıları, amaçlarına
göre elektromanyetik tayfın değişik bölümlerinden sağlanan bilgiyi sayısal olarak
depolamaktadırlar. Çeşitli yer istasyonları tarafından sinyaller halinde alınıp, kullanıcıların
işleyebileceği duruma getirilen yeryüzü ile ilgili bu sayısal veriler, görüntü işleme ve analiz
laboratuvarlarında değerlendirilirler. Bu görüntüler üzerinde bilgisayarlar aracılığı ile gerekli
düzeltme, zenginleştirme ve sınıflandırma işlemleri uygulanarak, kullanıcıların amaçlarına
göre gerekli bilgi çıkartılması sağlanır. Yeryüzünden bu şekilde elde edilen veriler aşağıdaki
alanlarla ilgili çalışma konularında kullanılmaktadır:
• Jeolojide: Kayaç tiplerinin tanınması, ana jeolojik birimlerin haritalanması, jeolojik
haritaların revizyonu, volkanik yüzey istiflerinin haritalanması, jeomorfolojik haritalama,
mineral zonları ve alterasyon alanlarının belirlenmesi, bölgesel yapıların incelenmesi, fay
haritalarının hazırlanması ve depremsellik dahil güncel tektonik çalışmalarda. • Su
Kaynaklarında: Su alanlarının sınırlarının çizilmesi, akarsuların ve akarsu düzlüklerinin
haritalanması, kar sınırları, yüzeysel genişlikleri ve miktarının belirlenmesi, buzul
özelliklerinin ve su derinliğinin belirlenmesi, drenaj ağının çizilmesi, göllerle ilgili çalışmalar.
• Tarım ve Ormancılıkta: Tarımsal alanların, otlakların ve orman alanlarının belirlenmesi,
tarımsal ürün gelişiminin izlenmesi, sağlıklı ve hastalıklı tarım ve orman ürünlerinin ayırımı,
toprak şartlarının belirlenmesi, çeşitli nedenlerle (yangın, sel vb.) zarar gören tarım, orman ve
otlak alanlarının haritalanması.
• Arazi Kullanımında: Arazi kullanımında sınıflandırma, şehir planlarının güncelleştirilmesi,
bölgesel planlama, ulaşım ağlarının çizilmesi, kara ve su sınırlarının belirlenmesi.
• Haritacılıkta: Kartografik harita yapımında, eski haritaların güncelleştirilmesinde.
• Okyanus ve Deniz Kaynaklarında: Kıyı çizgisindeki değişimin, sığlık alanların, denizde
yaşayan organizmaların ve türbidit akıntıların özelliklerinin belirlenmesi, buzulların, hareket
yönlerinin ve alanlarının belirlenmesi, girdap ve dalga hareketlerinin tespiti.
• Çevre Konusunda: Su kirliliğinin görüntülenmesi ve haritalanması, hava kirliliğinin ve
etkilerinin belirlenmesi, doğal afetlerin etkilerinin incelenmesi, yüzey madenciliğinin ve
atıklarının ve diğer çevre kirliliklerinin görüntülenmesi.
• Meteorolojide: Bulut dağılımı, su buharı kapsamı, yağışla ilgili bilgiler, hava akımlarının
tespiti.
• Termografide: Deniz suyu yüzeyindeki ısı dağılımı ile karasal yüzeylerdeki ısı dağılım
çalışmaları.
Bütün bu yukarıda sözü edilen yeryüzü ile ilgili veriler, çeşitli şekillerde gösterimi yanında
veri tabanı oluşturulması, haritaların ve bilgilerin hızlı bir şekilde güncelleştirilmesi gibi
yararlar da sağlayan, çeşitli alansal konularda sorgu ve analiz yetenekleri bulunan Coğrafi
Bilgi Sistemleri (CBS) içerisinde bütünleşmiş hale getirilebilmektedir.
Türkiye’deki Durum;
Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) ikincil veri kullanım sistemi (SDUS) ile meteorolojik
uydulardan analog veri almaktadır. Elde edilen veri bilgisayarlarda değerlendirilmekte ve
görsel yorumlama ile hava tahminlerinde ve dünya atmosferine ilişkin değişimlerin
incelenmesinde kullanılmaktadır. Yakın bir gelecekte Birincil veri kullanım sisteminin
(PDUS) faaliyete girmesiyle Meteoroloji teşkilatı meteorolojik uydulardan doğrudan sayısal
veri sağlama imkanına sahip olacak ve meteorolojik veriler daha objektif ve daha hassas
işlenebilecektir.
İŞLEDİĞİMİZ KONULAR BİTTİ. SINAVDA BAŞARILAR DİLERİM.
NOT: Derste söylediğimiz gibi, bir soru hazırladığınız sunumlardan çıkacaktır. (Eski
öğrencimiz Remzi ELGÜN bu notu dikkate almayacaktır.)