BÜLTEN 3 (MART)

8
MERHABA Dünyada ve ülkemizde çok yoğun bir karma- şanın ve krizlerin içinden geçiyoruz. Emeğe emekçilere karşı küresel saldırı hızlanarak devam ediyor. Kazanılmış haklarımız ve örgütlülüğümüz yok edilmek isteniyor. Tam da bu süreçte 27 Mayıs 2011 tarihinde ‘’DEVRİMCİ TURİZİM İŞÇİLERİ SENDİKASI’’nı kurduk. Bu günler- de 9 ay 10 gününü doldurdu. Tüm doğumlarda olduğu gibi sancılarla, sıkıntılarla ve özverilerle geçen bu sürede kurucu arkadaşlarımla, üyele- rimizle, destek veren emek dostlarımızla ve bizden maddi manevi desteğini esirgemeyen DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİ- KALARI KONFEDERASYONU (DİSK) ve kardeş sendi- kalar ile bu günlere geldi. Yeni bir sezona, yani deniz kum güneş turizmi sezonuna girmeye hazırlanıyoruz. 100 binlerce sezonluk turizm işçi- sinin işsiz geçirdiği aylar son buluyor. Yeni sezon işçisine, çarşısına ve herkese güzellikler ve bol kazanç getirsin istiyoruz. Ancak düzen o düzen değil. Türkiye sendikal haklar ve özgürlükler bakımından, Dün- ya çalışma örgütü (İLO) nün kara listesinde. 30 yıldan bu yana iş kolu ve iş yeri barajları ile grev yasakları ile üye- likte ve istifalarda noter şartı ile ve daha yüzlerce antide- mokratik yasa maddeleri ile sendikalar yasası, sendikalar kurulamasın, örgütlenemesin ve çalışamasın diye yazıl- mıştır. 12 Eylül faşist askeri cuntanın ‘’ki bu gün failleri sözüm ona yargılanıyor’’ anayasası ve yasaları temel mantık de- ğiştirilmeden bu güne kadar getirildi. Yasa koyucunun temel hedefi sendikaları ve işçileri pasif kılmaktı. 24 Ocak 1980 kararları bu sonucu istiyor ve dayatıyordu. Bu gün ‘’ Demokratik açılım’’, ‘’ İleri demokrasi’’, Askeri dönemlerle hesaplaşma’’ nutukları arasında ülkeyi yöne- tenler İLO standartlarında bir sendikalar yasası yapmak yerine yine 12 Eylül Anayasasını, buna bağlı iş yasalarını ve sendikalar yasasının bir benzerini, devamını ‘’REFORM’’ diye önümüze sunmaktalar. Hani ‘’ Eşeği boyayıp at diye satarlarmış ya’’ aynen öyle. Mart 2012 Sayı: 3 ILO SÖZLEŞMELERİ UYGULANSIN! Emekçinin alın terine sahip çıkma hakkını ortadan kaldırmaya çalı- şan, işçileri patronların karşısında güçsüz ve örgütsüz kılan, onları güçsüz bırakmaya, boyun eğmeye mahkum etmek isteyen 12 Eylül ürünü baskıcı ve yasakçı Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu, temelde hiçbir değişiklik olmadan sahte bir özgürlükçü ambalajla sürdürülmeye çalışılıyor. Yeminli işçi düşmanlığı yapanlar, emekçilere karşı tarihinin en bü- yük saldırılarından birinin daha hazırlığı içindedirler. Bu saldırının iki ayağından biri, içinde sendika sözcüğü dahi geç- meyen ve sınıfsal çıkarları örtbas etmek üzere tasarlandığı anlaşı- lan “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”dır. Hazırlanan bu belge ile Kıdem Tazminatı Fonu kurulması, Bölgesel Asgari Ücret Uygulanması ve Özel İstihdam Büroları eliyle işveren- ler için yaratılmak istenen “ucuz emek Cenneti”ne, güvencesiz çalışma koşullarına zemin yaratacaktır. Böylece hem çalışma ve geçinme koşulları işçiler aleyhine bozulacak, hem de işçilerin bu sürece karşı mücadele olanakları tümüyle ellerinden alınacaktır. Her yıl ILO Konferansı’nda Türkiye sendikal hak ihlalleri ve ulusla- rarası sözleşmelere uyumsuzluk konusunda en kötü 25 ülke ara- sında yer alıyor, Kara Liste’ye giriyor. İnsanca yaşanılabilir ve demokratik bir ülke olmanın temel adımla- rından biri ILO sözleşmelerine uygun bir sendikal yaşama kavuş- maktır. AKP hükümetini, işveren örgütlerini ve sendikal konfede- rasyonları Türkiye’nin ILO standartlarına ulaşması için adım atma- ya davet ediyoruz. · GÜDÜMLÜ SENDİKACILIĞA HAYIR! · DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ! · VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ! · İŞÇİYİZ, HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ! · ILO SÖZLEŞMELERİ UYGULANSIN! · ÖZGÜRLÜKÇÜ SENDİKA YASASI İSTİYORUZ!

description

DEVRİMCİ TURİZM İŞÇİLERİ SEDİKASI BÜLTENİ

Transcript of BÜLTEN 3 (MART)

Page 1: BÜLTEN 3 (MART)

MERHABA Dünyada ve ülkemizde çok yoğun bir karma-şanın ve krizlerin içinden geçiyoruz. Emeğe emekçilere karşı küresel saldırı hızlanarak devam ediyor. Kazanılmış haklarımız ve örgütlülüğümüz yok edilmek isteniyor. Tam da bu süreçte 27 Mayıs 2011 tarihinde ‘’DEVRİMCİ TURİZİM İŞÇİLERİ SENDİKASI’’nı kurduk. Bu günler-de 9 ay 10 gününü doldurdu. Tüm doğumlarda olduğu gibi sancılarla, sıkıntılarla ve özverilerle geçen bu sürede kurucu arkadaşlarımla, üyele-rimizle, destek veren emek dostlarımızla ve bizden maddi manevi desteğini esirgemeyen DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİ-KALARI KONFEDERASYONU (DİSK) ve kardeş sendi-kalar ile bu günlere geldi. Yeni bir sezona, yani deniz kum güneş turizmi sezonuna girmeye hazırlanıyoruz. 100 binlerce sezonluk turizm işçi-sinin işsiz geçirdiği aylar son buluyor. Yeni sezon işçisine, çarşısına ve herkese güzellikler ve bol kazanç getirsin istiyoruz. Ancak düzen o düzen değil. Türkiye sendikal haklar ve özgürlükler bakımından, Dün-ya çalışma örgütü (İLO) nün kara listesinde. 30 yıldan bu yana iş kolu ve iş yeri barajları ile grev yasakları ile üye-likte ve istifalarda noter şartı ile ve daha yüzlerce antide-mokratik yasa maddeleri ile sendikalar yasası, sendikalar kurulamasın, örgütlenemesin ve çalışamasın diye yazıl-mıştır. 12 Eylül faşist askeri cuntanın ‘’ki bu gün failleri sözüm ona yargılanıyor’’ anayasası ve yasaları temel mantık de-ğiştirilmeden bu güne kadar getirildi. Yasa koyucunun temel hedefi sendikaları ve işçileri pasif kılmaktı. 24 Ocak 1980 kararları bu sonucu istiyor ve dayatıyordu. Bu gün ‘’ Demokratik açılım’’, ‘’ İleri demokrasi’’, Askeri dönemlerle hesaplaşma’’ nutukları arasında ülkeyi yöne-tenler İLO standartlarında bir sendikalar yasası yapmak yerine yine 12 Eylül Anayasasını, buna bağlı iş yasalarını ve sendikalar yasasının bir benzerini, devamını ‘’REFORM’’ diye önümüze sunmaktalar. Hani ‘’ Eşeği boyayıp at diye satarlarmış ya’’ aynen öyle.

Mart 2012 Sayı: 3 ILO SÖZLEŞMELERİ UYGULANSIN!

Emekçinin alın terine sahip çıkma hakkını ortadan kaldırmaya çalı-şan, işçileri patronların karşısında güçsüz ve örgütsüz kılan, onları güçsüz bırakmaya, boyun eğmeye mahkum etmek isteyen 12 Eylül ürünü baskıcı ve yasakçı Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu, temelde hiçbir değişiklik olmadan sahte bir özgürlükçü ambalajla sürdürülmeye çalışılıyor. Yeminli işçi düşmanlığı yapanlar, emekçilere karşı tarihinin en bü-yük saldırılarından birinin daha hazırlığı içindedirler. Bu saldırının iki ayağından biri, içinde sendika sözcüğü dahi geç-meyen ve sınıfsal çıkarları örtbas etmek üzere tasarlandığı anlaşı-lan “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”dır. Hazırlanan bu belge ile Kıdem Tazminatı Fonu kurulması, Bölgesel Asgari Ücret Uygulanması ve Özel İstihdam Büroları eliyle işveren-ler için yaratılmak istenen “ucuz emek Cenneti”ne, güvencesiz çalışma koşullarına zemin yaratacaktır. Böylece hem çalışma ve geçinme koşulları işçiler aleyhine bozulacak, hem de işçilerin bu sürece karşı mücadele olanakları tümüyle ellerinden alınacaktır. Her yıl ILO Konferansı’nda Türkiye sendikal hak ihlalleri ve ulusla-rarası sözleşmelere uyumsuzluk konusunda en kötü 25 ülke ara-sında yer alıyor, Kara Liste’ye giriyor. İnsanca yaşanılabilir ve demokratik bir ülke olmanın temel adımla-rından biri ILO sözleşmelerine uygun bir sendikal yaşama kavuş-maktır. AKP hükümetini, işveren örgütlerini ve sendikal konfede-rasyonları Türkiye’nin ILO standartlarına ulaşması için adım atma-ya davet ediyoruz. · GÜDÜMLÜ SENDİKACILIĞA HAYIR! · DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ! · VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ! · İŞÇİYİZ, HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ! · ILO SÖZLEŞMELERİ UYGULANSIN! · ÖZGÜRLÜKÇÜ SENDİKA YASASI İSTİYORUZ!

Page 2: BÜLTEN 3 (MART)

İŞ CİNAYETLERİNDE SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ! GÜVENCESİZLİK, ORTAÇAĞ KOŞULLARINI DAYATI-YOR: İSTANBUL’DA 11 İŞÇİ YANARAK YAŞAMINI YİTİR-Dİ!.. 2012’nin ilk gününde Kırıkkale'nin Yahşihan ilçesindeki askeri silah mü-himmat deposunda gerçekleşen patlamada 4 işçi; Şubat ayının sonunda ise Adana'nın Kozan ilçesindeki Gökdere Köprü Barajı Derivasyon Tüneli’-nin kapağının patlaması sonucunda 10 işçi hayatını kaybetmişti. Davutpaşa, Tuzla, Bursa, Balıkesir, Zonguldak, Ankara Ostim, Elbistan, Tarsus, İstanbul, Kırıkkale ve Adana’dan sonra ortaya çıkan katliam gibi iş kazalarından sonra güvencesizliğin, denetimsizliğin, örgütsüzlüğün bir sonucu olarak ölüm acımasız yüzünü bu kez yeniden İstanbul’da göster-di. Esenyurt'ta 200 işçinin çalıştığı bir AVM inşaatının şantiyesinde işçilerinin kaldığı çadırda elektrik kontağından çıktığı sanılan yangında ilk belirleme-lere göre 11 işçi yaşamını yitirdi. İşyerinde çalışan işçilerin, taşeron firmalarda çalışan işçilerin başka şehir-lerden geldiklerini, kötü şartlarda çalıştıklarını ve uygunsuz koşullarda barındıklarını, yetkililerin gerekli denetimleri yapmadıklarını söylemelerine bakılırsa durumun vehameti daha kolay anlaşılacaktır. İnsan yerine “daha fazla kâr”ı kutsayan, iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya ikincisi; sendikal hak ve özgürlükler konusun-da da ILO’nun kara listesinde olan bir ülkeden başka hangi so-nuç beklenebilir ki? Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Ülkemiz ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer al-maktadır. Bu utanç verici bir tablodur. Resmi istatistiklere göre Türkiye’-de her yıl ortalama 75 bin iş kazası yaşanmakta; her yıl binden fazla işçi yaşamını yitirmektedir. Kayıt dışı çalışan işçilerin yaşadıkları iş kazaları istatistiklere hiç girmediği gibi; kayıtlı işçilerin geçirdikleri kazaların birço-ğu da bildirilmemekte, hasır altı edilmektedir. Oysa biliyoruz ki iş kazalarının yüzde 100’ü önlenebilir durumdadır. Önle-nebilir oldukları halde bunun için adım atılmaması tek kelimeyle “iş cina-yeti”dir! Öte yandan, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma, kısaca örgütsüzleştirme politikaları, sendikal haklara ulaşmayı, dolayısıyla işçinin güvenliği ve işyerlerinin denetimini olanaksızlaştırmaktadır. Bütün bunlar, emekçilerin büyük bir kesiminin, çalışma ilişkile-rinde sınırsız esneklik ve keyfiliğin hüküm sürdüğü koşullarda, kuralsız ve güvencesiz olarak çalıştırıldıklarını göstermektedir. Bize göre, “önce insan!” yerine, “önce kâr”, “önce sermaye” anlayışını öne çıkararak iktidarlarını sürdürmeye çalışanlar bu cinayetlerin sorumlu-luğunu paylaşmaktadır! Hükümet kayıtdışı, kuralsız, güvencesiz, sağlıksız koşullara sahip işyerleri-ne yönelik önlem almadığı ve sendikal hakları tanımadığı sürece bu cina-yetler de durmayacaktır. Esenyurt’da, insanlık dışı koşullarda, güvencesiz ve insanlık dışı koşullar-da çalışmak zorunda kaldıkları için yaşamlarını yitiren 11 işçiyi kaybetme-nin acısını hiçbir cümleyle anlatamayız.

Kamu çalışanlarına grevsiz toplu iş sözleşmesi yasası, işçilere barajlı, noter şartlı, grev yasaklı sendika hakkı. Zaten var olandan birçok bakımdan daha geri bir yasa olarak geliyor. Reform- meform palavra. Men Dakka dukka. Halkın yoksullaştırıldığı, emeğin ucuzlatıldığı, satın alma gücümüzün her gün biraz daha eridiği ülkemizde son 10 yılda 39 dolar milyarderi yarat-manın başka yolu da yoktu zaten. Birileri yoksullaşacak, aç kalacak ki, birilerinin cepleri, küpleri ağzına kadar dolabilsin. İşçiler,engellenebilir iş kazalarından (İş Cinayetle-rinden), meslek hastalıklarından ölüyor, hastala-nıyor, sakat kalıyor, iş göremez hale geliyor. İş-sizlik diz boyu. İş bulup çalışanlar,açlık sınırı al-tında ücretler için günde 12–14 saat, kötü çalışma ve yaşam koşullarında çalıştırılıyor. Sigorta-sız,kayıt dışı çalıştırma’’ vaka-yı adiyeden olmuş’’ yöneticilerimiz uyuyor. İşçilerin ve memurların yoksulluğunu, açlığını hükümetler ve diyanet kabul etmiş ‘’ Fitre ve ze-kât çalışanlara verilebilür’’ diye fetvalar veriyor-lar. Ne gam! Ekonomimiz iyi gidiyor .Dünyanın en büyük 17. ekonomisiyiz. 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde olacağız. En az yeni 30 kadar daha dolar milyarderi yarataca-ğız.Ancak halk biraz kemerleri sıkmalı, daha çok çalışıp, daha az kazanmalı. Yoksa siz istikrarı bozmak mı istiyorsunuz? Evet, biz bu istikrarlı yoksullaşmayı, istikrarlı hak kayıplarını ve istikralı sendikasızlaşmayı bozmak istiyoruz. Biz istikralı bir şekilde ‘’ İnsanca çalışacak, in-sanca yaşanacak bir ülke, iş ve aş istiyoruz’’ Bunun için mücadele ediyoruz, bunu için mücade-le edeceğiz. Bunun için mücadele edenlerle birlik-te başaracağız. İş kolumuzda, ülkemizde ve Dün-yada. Sendikalar bunun için kurulur. KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA ! YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ ! Kalın sağlıcakla.

Mustafa YAHYAOĞLU

DEV-TURİZM-İŞ Genel Başkanı

Devrimci turizm işçileri sendikası aylık ücretsiz bülten. Sahibi: Mustafa Safvet YAHYAOĞLU Yazı işleri Müdürü: Burhan KAYAOĞLU Basıldığı yer: Can Ajans

Adres: Üçgen mahallesi Anafartalar cad.Saraçoğlu iş merkezi 78/93 ANTALYA Tel: 0242 244 69 96- 0533 553 12 79 Web: http://devturizmis.org Mail: [email protected]

Page 3: BÜLTEN 3 (MART)

Sivas Katliamı davası, 13 Mart 2012 günü zamanaşımı ge-rekçesiyle düşürüldü. Davanın bu sona ilerlediği son bir haftada yaşananlar, davayı hangi zihniyetin, niye düşürdü-ğünü apaçık ortaya koyuyor. Sivas’ta televizyonların canlı olarak verdiği görüntüler ha-la bu ülkede yaşayan herkesin hafızasında tazeliğini koru-yor. Devletin, polisin, hükümetin seyirciliği eşliğinde ger-çekleşen bu vahşete imza atanlar, AKP’de milletvekilliği ve bakanlık yapmış kişiler tarafından mahkemelerde savunul-du, avukatlıkları üstlenildi. Son olarak da “İnsanlık suçla-rında zamanaşımı olmasın” önerisi AKP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

TURİZM İŞÇİSİNİN İNTİHARI Denizli'de bir otelde çalışan 21 yaşındaki Serap Çoban, geriye “Bankaya kredi kartı borcum var. Ödeyemedim” yazılı bir not bıra-karak hayatına son verdi. 21 yaşındaki Serap Çoban, Denizli’de bir otelde çalışarak hayatını kazanmaya çalışırken, ödeyemediği kredi kartı borçları nedeniyle intihar etti. Denizli’nin Akköy İlçesi’ne bağlı Develi Köyü’nde yaşayan 21 yaşın-daki Serap Çoban, geriye “İki ayrı bankaya kredi borcum var. Bun-ları ödeyemedim. Beni affedin” yazılı bir not bırakarak babasının av tüfeğiyle hayatına son verdi. Genç kızın cesedi, silah sesini duyan ailesi tarafından bulunurken, Serap köyü Develi'de toprağa

12 MART DARBESİNİN 41. YILINDA ORTAK TEPKİ: 12 Mart 1971 darbesinin 41. yıldönümü dolayısıyla ortak bir yazılı açık-lama yapan DİSK, KESK, TTB ve TMMOB yönetimleri, tüm dünyayı özgürlük arayışı ve anlayışıyla etkisi altına alan 68 gençlik hareketinin sermayeyi rahatsız ettiğini ve ABD başta olmak üzere emperyalist ülke-lerin 12 Mart darbesini emekçilerin hak aramasına karşı yaptığını belirtti “12 MART, 12 EYLÜL’Ü DOĞURDU” Açıklamada bizzat darbenin generali Memduh Tağmaç’ın “Toplumsal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” sözleri hatırlatılarak, “Toplumsal uya-nışın tırpanlanması için emekçi halka karşı başlatılan ‘Balyoz Harekâtı’ darbenin kimlere ve hangi taleplere yönelik yapıldığını net bir biçimde ortaya koymaktadır. Sonuçta 12 Mart 1971 Askeri Darbesi’yle demokra-si isteyen toplumun tüm dinamik kesimleri baskı altına alınmış, işçiler, emekçiler, devrimciler, aydınlar, üniversite gençliği işkenceden geçirilmiş, cezaevlerine doldurulmuştur. 12 Mart Darbesi ile ilk adımları atılan askeri faşist sistem 12 Eylül Askeri Darbesi ile kurumsallaştırılmıştır. Ancak aradan geçen 41 yıla rağmen 12 Mart darbecileri hakkında ne bir soruşturma açılmış ne de darbenin arkasındaki gerçek güçler açığa çıkarılmıştır. Bundan cesaret alan darbeciler 12 Mart sonrası ülkemizde yeniden yükselen anti-emperyalist ve devrimci uyanışa müdahale edip topluma yeni bir biçim verecek “koşulları yaratarak” 12 Eylül Faşist Darbesi’ni gerçekleştirmiştir” denildi.

Page 4: BÜLTEN 3 (MART)

İş Yasası’ndan doğan haklarımızı bilmek ne-den önemli? Tarım işçilerinin yüzde 80’i kayıt dışı çalışıyor. Sanayide kayıt dışı oranı tam olarak bilinemese de, işçilerin üçte birinin kayıt dışı çalıştığı tahmin ediliyor. Pek çok işyerinde, kayıtlı çalışan işçiler, kanundaki haklarından yararlanamıyor, yaşanan hukuk-suzluklara göz yummak zorunda bırakılıyor. Yani işçi lehine hükümleri oldukça azaltılmış dahi olsa, çalışma yaşamının düzenli ve kurallı olmasını bir nebze sağlayan İş Yasası’ndaki haklardan yararlanabilen işçi sayısı dahi azal-mış durumda. İş Kanunu’ndaki haklarımızı öğrenmek önem taşıyor. Eğer bazı haklarımız olduğunu bilmez-sek, yeni haklar için mücadele edemeyiz. Bil-mediğimiz haklarımızı koruyamayız. Önce haklarımızı bileceğiz, iktidarın nereler-den saldıracağını göreceğiz ve bunun üzerine saldırılara karşı haklarımızı korumak, sermaye-nin manipülasyonlarına karşı arkadaşlarımıza gerçeği anlatmak mümkün olabilir. Örgütsüz bir işçi sınıfı kolay manipüle edilir. Onlarca yıldır iktidarların kaldırmayı hedeflediği kıdem

tazminatı hakkımıza en yoğun saldırı AKP ikti-darı döneminde gerçekleşiyor. Üstelik medya organlarından ‘herkese kıdem tazminatı verilecek’ türü haberlerle sunuluyor. Öyle bir noktaya geldik ki, bunca yıldır ‘kıdem tazmina-tımıza dokundurtmayız’ derken; bugün AKP iktidarı, neredeyse kıdem tazminatı hakkımızın gaspından dahi siyasi rant sağlayacak durumda. O zaman daha fazla öğrenmek, daha fazla anlatmak, daha fazla örgütlenmek gereki-yor. Bugün iç ve dış sermaye odakları, AKP iktidarı ile birlikte, İş Yasası’nı daha da esnekleştirme-yi; çalışma yaşamını sermayenin çıkarları doğ-rultusunda yeniden düzenlemeyi hedefliyor. Bu yeni düzenleme, sermaye lehine bir düzensizliğin hüküm sürmesi anlamına geli-yor. Buna karşı mücadele etmek ise, bizlere dü-şüyor. Patronlar çocuklarına miras olarak fabri-kalarını bırakırlar; işçilerse çocuklarına miras olarak mücadele geleneğini bırakır, kazanılan hakları bırakır. Bugün, geçmişin mirasına sahip çıkmak ve bu hakları ileri taşımak durumunda-yız. Bunun için de bilmek, anlatmak, mücadele etmek, örgütlenmek gerekiyor…

Page 5: BÜLTEN 3 (MART)

1857 tarihinde ABD ‘nin New York kentinde 40 000 doku-ma işçisi daha iyi çalışma ko-şulları İsteğiyle çalıştıkları fabrikada grev başlattılar. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arka-sından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kuru-lan barikatlardan kaçamama-sı sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cena-ze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı. 1910 tarihinde Danimarka’-nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadın-lar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferan-sı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihin-deki tekstil fabrikası yangı-nında ölen kadın işçiler anısı-na 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Ka-dınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oy-birliğiyle kabul edildi. Türkiye'de 8 Mart Dünya Ka-dınlar Günü ilk kez 1921 yı-lında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığın-sal olarak kutlandı, kapalı mekânlardan sokaklara taşın-dı. "Birleşmiş Milletler Kadın-lar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiy-le, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi ya-

pıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor .Evet, 8 Mart tarihçesine kısa bir bakıştan sonra bugüne gelelim. . Ülkemizde her gün ortala-ma 5 kadın öldürülüyor. Ka-tilleri en yakınlarındaki er-kekler. Yalnızca 2011 yılında 232 kadın öldürüldü. Devlet bu duruma seyirci kalıyor. Şiddet mağduru kadınlar yine devlet eliyle işkencecilerine teslim ediliyor : Neoliberal politikalar sonucu yoksulluk giderek artıyor. Yoksulların büyük bölümünü de kadınlar oluşturuyor. Dünyada açlık çeken 10 kişi-den 7 si kadın. Kadınlar Tür-kiye’de yoksulluğun en ağır biçimini yaşıyorlar. Düşük ücretli, güvencesiz, esnek çalışma saatlerinin yaygın olduğu sektörlerde çalışmak zorunda bırakılıyor-lar. Her zaman önce kadınlar çıkartılıyor işten .Türkiye’de kadınların yalnız-ca yüzde 29 u işgücüne katı-lıyor. Bu katılım çoğu zaman çocuk sahibi olmakla son bu-luyor. Doğum izni dünya standartlarının çok altında. Kamu sektörü dışındaki iş-yerlerinde süt izni yok. Kreş yok.

Devlet politikalarıyla da bes-lenen zihniyet kadınları eve kapatarak cinsiyetçi iş bölü-müyle hepten görünmez ha-line getirmek istiyor. Evleri-nin tüm işlerini ve çocuk ba-kımını da üstlenen kadınların emeği yok sayılıyor ve sosyal güvenlik sisteminin dışında bırakılıyor. Ülke nüfusunun yarısını ka-dınlar oluşturuyor ama ülkeyi erkekler yönetiyor. Kadınların 2007 Genel seçimlerinde parla-mentoda temsil oranı yüzde 9’ idi. Son genel seçimlerde her ne kadar bu oran arttıysa da kadının siyasetteki görün-mezliği aynı kaldı. Biz kadınlar, kadını şiddet-ten, tacizden, tecavüzden koruyacak yasalar ve koru-naklar istiyoruz. Biz kadınlar cinsiyetçi iş bölü-münden ve görünmez emek olmaktan kurtulmak istiyo-ruz. Biz kadınlar BARIŞ İSTİYO-RUZ. Bu topraklarda Ölüm olmasın istiyoruz. Biz kadınlar örgütlenme ve sendikalı olma hakkı istiyo-ruz. Fatma KAYAOĞLU

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, BARIŞ, ŞİDDETSİZ SÖMÜRÜSÜZ BİR DÜNYA TALEBİYLE

TÜM DÜNYADA VE ANTALYA DA KUTLANDI

Page 6: BÜLTEN 3 (MART)

CENNETTE AZAP BAŞLIYOR…!

Yeni bir turizm sezonunun daha başındayız. Otel işletmeleri sezonluk bütçelerini yapıyor, eksik personellerini tamamlamak için eleman ilanları veriyor, eksikler tamamlanmak için depo sayımları yapılıyor ve sezonluk satın alma anlaşmaları imzalanıyor. Yani yeni se-zonda tatilciler için bir ‘’CENNET’’ yaratmak için olağan üstü bir çaba harcanıyor. Elbette hedeflerinde bu sezon kazanacakları para var. Bu sezon en çok parayı nereden kazanacak-lar dersiniz? Cevabı belli turizm işçisinden! Nasıl mı? En başta otellerin ucuz satmak zo-runda olduklarından şikâyet edecekler. Dün-yada ve bölgede yaşanan ekonomik kriz den yakınacaklar. Tu-rizm işçisinin fe-dakârlık yapması gerektiğinden dem vuracaklar. Otellerin kazan-ması halinde tu-rizm işçisinin de kazanacağını söy-leyecekler. Otel-lerin kazanabil-mesi için çalışanlarının mesai kavramına sap-lanmaması gerektiğini söyleyecekler. Hata 45 saatlik haftalık çalışma saati 90-95 saate ka-dar çıkacak. Bunun karşılığında fazla mesai talebinde bulunmak otel işletmelerinin daha az kar etmesi anlamına geldiği için, kesinlikle başvurulması yanlış bir davranış ve işten çı-karılma nedeni olarak görecekler. Hafta tatili-mi? O da ne? Ne gereği var zaten kış boyu tatildesiniz, şimdi çok çalışıp çok para kazan-dırma zamanı. Yanlış turizm politikaları ile tatilci için cennete çevirdiğimiz ülke turizminden artık 30 milyar dolar turizm gelirinden bahsediyoruz. Turizm işçisinin durumu ise içler acısı. Çok ağır çalış-ma koşulları yüzünden, ‘’cennette azap’’ içinde olan turizm işçisinin cebine giren bir kazanç yok. Bütün yıl boyunca çok kısa, 4-6

ay gibi bir zaman diliminde ancak çalışma imkânı bulan turizm işçisi çok düşük ücretler karşılığında, daha fazla kâr adına vahşice çalıştırılıyorlar. Peki, otel işletmeleri, turizm işçilerini nasıl böyle sosyal hayattan, aile yaşamından ko-pararak, fiziksel ve ruhsal travma ya maruz bir biçimde çalıştırmayı başarabiliyorlar? Sektörel krizi yâda genel krizi bahane edip, işsizlikle tehdit ederek! ( İşine gelirse çalış gelmiyorsa s….r git. Kapıda bekleyen bir sürü işsiz var) Kendi gücünü göremeyen turizm işçileri ise çaresizlik içinde, patronların önleri-ne koydukları koşulları kabul etmek zorunda kalıyorlar.

Oysa bugün dünyanın pek çok ülkesinde işçiler ayakta ve krizin fatura-sını ödemeyeceklerini cesaretle haykırıyorlar. Çözüm ABD’den Yuna-nistan’a, İspanya’ya ka-dar diğer ülkelerdeki

sınıf kardeşlerimizi örnek almaktır. Onların yapmış olduğu gibi patronlar sınıfının hakları-mıza dönük saldırılarına ve insanlık dışı çalış-ma koşullarına karşı isyan bayrağını açmak-tır. Çözüm örgütlenmektir, birlikte güçlenip mücadele etmektir. Patronlara bizimde sosyal yaşamımız, ailemiz olduğunu, insanca yaşam hakkımız olduğunu göstermektir. Çözüm örgütlenmektir, 30 milyar dolar turizm gelirinden, insanca bir yaşam için, kendi ürettiği bu gelirden hak ettiğini almak-tır. Burhan KAYAOĞLU

Page 7: BÜLTEN 3 (MART)

TÜKETİCİ HAKLARI MERHABA Kimi zaman gıda maddesi, kimi zaman beyaz eşya, kimi zaman bir garsonun yemek servisi ve-ya bir seyahat acentasının se-yahat programı, kimi zaman da içme suyundan toplu taşımacılı-ğa kadar Belediyelerin sundu-ğu kamusal hizmetler tümüyle birer tüketim ürünüdür. Bu yel-pazeyi sonsuza kadar genişle-tebiliriz. Nefes alıp verdiğimiz sürece bütün bu tüketim ürünle-rinden faydalanmak zorundayız. Yani YAŞIYORUZ, ÖYLEYSE TÜKETİCİYİZ.

Yaşıyor olmamızın sonucu olarak tüketmek zorundaysak, tüketim sürecinde bir takım sorunlarla kar-şılaşmamızda kaçınılmazdır. Satın aldığımız bir gıda maddesinin bo-zuk çıkması, çamaşır makinesinin fonksiyonlarından her hangi birisi-nin çalışmıyor olması, içme suyu-muzun temiz ve hijyenik olmama-sı, bir ürün veya hizmeti edinmek için hazırlanmış olan sözleşmeler-de haksız maddelerin yer alması sonucu zarara uğramamız tüketim sürecinde karşılaşabileceğimiz ola-sı sorunlardan sadece bir kaçı. Bu yelpazeyi de sonsuza kadar geniş-letebiliriz. İşte tam bu noktada, sorunların na-sıl çözümleneceği veya tüketimde sorun yaşanmaması için hangi ön-lemlerin alınması gerektiği sorusu-nu yanıtlamamız gerekiyor. Bu so-runun yanıtı Evrensel Tüketici Haklarında veriliyor. EVRENSEL TÜKETİCİ HAK-LARI

1- Tüketicinin Temel Gereksi-nimlerinin Karşılanması Hakkı:

Barınma, ısınma, aydınlanma,

içecek ve kullanılacak su bul-ma, ulaşım, haberleşme, tüketi-cilerin en temel haklarıdır. Her tüketici bu hakları talep edebil-meli, bu haklara ulaşabilmeli ve bunları etkin bir şekilde kullana-bilmelidir.

2- Sağlık ve Güvenliğin Ko-runması Hakkı:

Tüketilmek üzere satışa sunu-lan her türlü mal ve hizmetin yaşam ve sağlık açısından kul-lanıcılarına zarar vermeyecek durumda bulunması hakkıdır.

3- Ekonomik Çıkarların Ko-runması Hakkı:

Tüketicilere çok çeşitli ve kaliteli mal ve hizmetlerin ucuz fiyattan sunulması, satış sonrası hiz-metlerin yeterli düzeyde olması yanında; satıcının suiistimalini gösterir tek taraflı sözleşmeler, sözleşmelerdeki haksız hüküm-ler, zorlayıcı kredi şartları ve baskı yaratan satış yöntemleri-ne karşı korunma hakkıdır.

4- Bilgilendirme Hakkı:

Mal ve hizmeti satın alırken doğru karar vermeye yardımcı olacak bilgilerin edinilmesi hak-kıdır.

5- Eğitilme Hakkı:

Yanlış, yanıltıcı, eksik reklam, etiket ve ambalaja karşı korun-ma ve bilinçli, sorumlu tüketici olmak için eğitim kurumlarında eğitilme hakkıdır.

6- Tazmin Edilme Hakkı:

Satın alınan ürünlerin bozuk, eksik veya hatalı çıkması duru-munda kusurlu malın geri alın-ması, yenisi ile değiştirilmesi, kusurlu hizmetin yeniden görül-

mesi, gerekirse tazminat öden-mesi hakkıdır.

7- Temsil Edilme Hakkı:

Hükümetin ekonomik politikala-rının oluşturulmasında dikkate alınma, kamu organlarında tem-sil, firmalarda; özellikle ürün ge-liştirme aşamasında görüşü alınma hakkıdır.

8- Sağlıklı Bir Çevrede Yaşa-ma Hakkı:

Sağlık koşullarına uygun fiziksel çevrede yaşama, çevresel tehlikelerden korunma, günümüz ve gelecek nesiller için doğayı koruma hakkıdır. Ülkemizde ise, bütün dünya ülkelerinin kabul ettiği ve uyguladığı bu evrensel hakların yanı sıra 1995 yılında çıkartılarak, 2002 yılında, benimde içerisinde bulunduğum on kişilik bir komisyon tarafından hazırlanan değişikliklerle daha koruyucu ve çağdaş hale getirilen 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile tüketicinin haklarının korunması ve tüketicinin örgütlenmesi için yeni bir dönem başlatıldı. Şimdi önemli olan, tüketicinin hakkını arama kararlılığında olması, sesini yükseltmesi ve evrensel ve yasal boyutlarda kendisine verilen haklara sahip çıkmasıdır. Tükenmeden tüketebileceğimiz günleri birlikte yaratmak dileğiyle, hoşçakalın. Ali Ulvi Büyüknohutçu Tüketici ve Kiracı Hakları Derneği (Tükider) Genel Başkanı Kent Konseyi Tüketici Hakları Çalışma Grubu Başkanı

Page 8: BÜLTEN 3 (MART)

18. 03. 2012 Pazar günü 13.00–18.00 Bir süredir devam etmekte olan DEVRİMCİ TURİZİM İŞÇİLERİ SEN-DİKASI Kadro eğitimi (Haklarımızı öğreniyoruz) programımız doğrultusunda ‘’KADIN İŞÇİLER VE KADIN HAKLARI EĞİTİMİ’’ yapılacaktır.

Antalya da 1960 yılından 2010 yılına ka-dar sendikal mücadelede 50 yıl (Bir Ömür) önemli bir yeri olan, DİSK kurul-duğundan itibaren ölümüne kadar DİSK bölge temsilciliğini sürdüren, 12 Eylül as-keri cuntası döneminde DİSK yargılanır-ken 11 yıl idamla yargılanan ve DİSK le beraber berat eden Recep KOÇ u ölücü-nün ikinci yılında ‘’Antalya da sendikal mücadelenin tarihi’’ konulu söyleşil ile anacağız. Serbest kürsüde anılarınızı paylaşmaya davet ediyoruz.