Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

59

description

Sizin sesiniz!

Transcript of Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Page 1: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Balçova Anadolu Lisesi Dergisi

Sizin sesiniz

Page 2: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

İÇERİK *Sessiz Yayın Grubu *

Balçova Anadolu Lisesi Adına Sahibi

Murat KARABUDAK

Genel Yayın Yönetmeni

Nursen ÇITIR

Tasarım ve Düzenleme

Deniz GÖR

Bilişim Teknoloji

Baran TAYLAN – M. Emrah KAPTAN

Kapak Resmi

Çağla KARABULUT

Onur Mahallesi Eren Sk. No:9 Balçova

Tel: (0232) 259 65 82

Faks: 278 49 93

Web Adresi

balcovanodolulisesi.meb.k12.tr

Dergi

www.sessizdergisi.net

* İçindekiler *

Felsefe Olimpiyatı…………………………3 Felsefi Sohbet……………………………….7 Aşk Sorguda…………………………………10 Şiir Köşesi……………………………………..11 Şaire Açık Mektup……………………….13 Şiirli Bir Gün………………………………..14 Bir Günden Bende Kalan …………….16 Bizden Biri…………………………………..18 Kilim……………………………………………19 Libyalı………………………………………….20 Annem………………………………………..21 Psikolojik Hikayeler……………………..22 Kötü Bir Ruh Halinin Üstesinden Nasıl Gelinir?..........................................23 Kırmızı Kar…………………………………..24 Senden Benden Bizden………………..26 Sonbahar…………………………………….27 İroni…………………………………………….28 Ansa Adını……………………………………29 Büyük Gün Batımı Senfonisi………….30 Kim Bilir……………………………………….31 Ayna……………………………………………32 Yenilen Bir Sonbahar Yaprağı……….33 Çevre…………………………………………..34 Uzay Mekiği Arkası Yazılar……………36 Eğlenceli Matematik…………………….37 8 Sorulu Zeka Testi……………………...38 Okul Efsaneleri…………………………….40 Küçük Yalanlar…………………………….41 9/D’den Sevdiğimiz Şarkı Sözleri….43 Duygusal Zeka Ölçeği…………………..45 Benimle Oynar Mısın?...................48 Başarılarımız ve Eğlenceli Matematik Cevapları…………………………………….50 Zeka Testi Cevapları………………..….51

Page 3: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Dün Akşamüstü

Dün akşamüstü her zamanki gibi İzmir kalabalıktı, Saat Kulesinin

karşısında biraz oturdum, birkaç kişi başıyla selam verdi, şu an

hatırlayamıyorum kimlerdi. Tuhaf! Meğer bu şehirde çok tanıdığım varmış.

İskeleye yürüdüm, iyot kokusu muydu içime çektiğim, denizin kendisi mi

bilmiyorum. Rüzgâr dalgalarla oynaştaydı, beni gördü bir esişlik yüzüme deniz

suyu vurdu, teşekkür etmedim, bu kadarcık yağmur hissi gönlüme yetmedi ki!

Martıları seyrediyordum, aşk geldi kondu omzuma, ayakucum uçurum

değildi, uçurumlar içimdeydi oturdum bir kayanın ucuna. Sevince insan böyle

severmiş, düşünce aklına dengesini kaybeder, düşmeyi göze alırmış. Kaç kere

düştüğümü hesaplamaya çalıştım, ellerimdeki yara izleri pek ipucu vermedi,

sonra vazgeçtim hesaptan öylece bıraktım, kendimi aşkın darağacında

buldum.

Hep derdim zaten inkâr etmiyorum, unutmak insan doğasında yoktur. En

fazla benim gibi ötelersiniz unutmak istediklerinizi, / nereye kadar / işte

böyle bir kayanın ucuna ilişene kadar.

Her şeyi orada bırakıp duraklara yürüdüm…

Dün akşamüstü durakta karşılaştık, Havadan sudan konuştuk, bir denizin

kumsalında yalın ayak yürür gibi, yüzeysel derinlerden uzakta

emniyetteydim. İçimin gözleri yaşardı hissettirmedim, göz bebeklerime baktı

gülümsediğimi sandı. Söyleyecek fazla bir şeyi yoktu belki, “İyi misin?” dedi,

“İyiyim!” dedim… / iyi / değildim gözlerime de sonunda yalan söylettim.

Nevim Karahan

Page 4: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Şansımız varmış..

Birkaç kıta gezdik.

Şunu iddiayla söyleyebilirim…

Dünyanın hiçbir yerinde İzmir’deki

kadar güzel batmaz güneş.

Yine öyle bir vakit…

Bitmeyen enerji, kavuniçi top

olmuş, trajik yangının

küllerinden yeniden doğan

şehrin ufuk çizgisinde, körfeze

usul usul iniyor.

Rakının dibine vurma saati…

Takvimler 1923’ü gösteriyor.

Adres, numara 248, Kordon…

Naim Palas.

İkinci Kat.

Cumbada oturuyor Gazi.

Sevmez fazla yemeği.

Leblebi var yine önünde…

E D E B İ Y AT

Page 5: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Garson titriyor.

Çünkü çocuk, Rum.

Sesleniyor, şefkatli ses tonuyla…

“Vre Dimitri” diyor, “Gel bakayım.”

Çocuk, “Buyur Pasam” diyor, ş’lere dili dönmeyen,

kırık dökük Türkçesiyle.

“Sizin Kosti” diyor, işgal sırasında

İzmir’e gelen Yunan kralı Konstantin’i

kastederek…

-Sizin Kosti, geldi mi buraya?

-Geldi Pasam…

-Oturdu mu bu masaya?

-Oturdu Pasam.

-Güneş batarken rakı içti mi?

-İçmedi Pasam.

-E o zaman sormadın mı çocuk, ne halt etmeye almış İzmir’i?

Yılmaz ÖZDİL

Page 6: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

İzmir'de Bir Gün…

Saat 07.00 perdemin desenlerinden sızan turuncumsu gün ışığı doluyor

odama… Kalkıp çayımı koyuyorum ve çay demlenirken gidip köşedeki

Mardinli Ahmet abiden iki bir söylüyorum. - İki biri bilmez çoğunuz biz

uzatmayı pek "sevmiyoz" iki boyoz bir gevrek "demiyoz" iki bir "diyoz". - Evim

Göztepe'de ve o eşsiz manzara penceremde… Manzaraya karşı kahvaltımı

yaptıktan sonra hazırlanıp evden çıkıyorum. 7.50 vapuruna yetişmek için hızlı

adımlarla yürürken Ahmet abiden bir gevrek daha alıyor ve vapura ulaşıyorum.

Vapuru takip eden martılara katık oluyor elimdeki gevrek. İş

yerim Karşıyaka'da. İki zıt şehri birbirine bağlayan tek şey Göztepe - Karşıyaka

vapuru… Çarşıyı geçip iş yerime geliyorum. Patron biraz sinirli gözüküyor

neyse ben masama geçiyor işime devam ediyorum.

Saat 13.00 öğle paydosu elimde yemek fişim ilerlerken bir yazı takılıyor

gözüme; "Ağrısız kulak, burun delinir, yemek fişi geçerlidir" Kendi kendime

gülüyorum ve yemek fişimi bu şehirde yemek dışında yapılacak başka bir şey

bulurum belki düşüncesiyle cebime sokuyorum… Karşıma çıkan ilk

kumrucudan karışık yengen söylüyorum yanına da büyük boy ayran. İş saati

geliyor apar topar iş yerime dönüyorum.

"Akşama büyük müsabaka var" diyor gülümseyerek Burak. Aylin; "amazon

kadınlarının gücünü göreceksiniz" diyor. İzmir'e yeni gelen bir çılgınlıktan

bahsediyorlar; "Lazer Oyun" olması lazım adı. Hilton'a efsane eğlence mekânı

Famecity yeniden açılmış. - Eski Famecity yok tabi ortada. - Ordaymış bu Lazer

Oyun. Akşam 20.30 için sözleşiyoruz. Saat 18.00 paydos.

E D E B İ Y AT

Page 7: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Hiç eve gidesim yok hava gerçekten çok güzel… Merve'ye mesaj atıyorum

YKM'nin önünde buluşalım mı diye? Zaten akşama Merve de gelecekti. Bu

arada Merve nişanlım bu yaza evlenmeyi düşünüyoruz. Konak'a geçmek için

vapura biniyorum. Çayımı yudumlarken içeriye uzun boylu orta halli bir adam

giriyor.Elindeki çantadan mucize alet diye tanımladığı ufak bir plastik çıkarıyor

ve ekliyor; "ipliği iğneye takar" Yanına eşantiyon bir iki ürün daha çıkartıp

hepsinin bir lira olduğunu söylüyor. Toplamda iki tane satıyor ben bu adam nasıl

kar ediyor diye düşünürken vapur iskeleye yanaşıyor.

Merve'yi beklerken karşıdan gelen kâğıt helvacıdan iki kâğıt helva alıyorum -

Merve çok sever kâğıt helvayı - Eve dönmeye çalışan insanların kalabalığından

bir genç kız sıyrılıp yaklaşıyor yanıma. Bazen bu güzelliği hak etmiyor muyum

diye düşünüyorum aslında. Günbatımını seyretme için sahilde bir banka

oturuyoruz. Kâğıt helvama attığım ilk ısırıktan Güneş'in batarken çıkardığı

kırmızımsı ışık parlıyor…

Güneşin batmasıyla beraber karnımın acıktığını hissediyorum. Kemeraltı'nda

bir İskenderciye oturuyoruz. "Bol tereyağlı iki dubleiskender çek usta" diye

sesleniyor garson. Sıcak bir akşam yemeği sonrası buluşma saatinin yaklaştığını

fark ediyor ve hesabı ödeyip kalkıyoruz. Künefeye zaman kalmadı yine.

Buluşma noktasına doğru yürümeye başlıyoruz.

Page 8: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Herkes gelmiş bizi bekliyorlar. Hemen oyun alanına gidiyoruz. Kızlar kırmızı

takım erkekler ise yeşil takıma geçiyor. Görevlilerden biri oyunun kurallarına

anlatırken diğeri oyun kıyafetlerini giymemize yardımcı oluyor. Oyun çok basit

rakip takımın üzerindeki ışıklı bölgeleri elinizdeki silahtan çıkan lazerle

vuruyorsunuz. Ve 20 dakikalık eğlence başlıyor. Başlarda iyi gitmemize rağmen

Aylin haklı çıkıyor ve ufak bir farkla da olsa oyunu kızlar kazanıyor. Midyeleri

yine biz ısmarlayacağız anlaşılan.

Sahile iniyoruz hep birlikte. Kordon boyu turlarken yanımızdan bir sürü

çiğdemci, falcı ve gülcü geçiyor. Kordon'un gerçek renkleri onlar bence.

Karşımıza çıkan ilk midyeciyle sıkı bir pazarlık yaptıktan sonra tezgâhtaki tüm

midyeler için tam 35 liraya anlaşıyoruz. Zaten akşam saati çok fazla midye

kalmamış anca bize yeter. Biz midyelere kendimizi kaptırırken birden Cansu

ayağa kalkıp Türk Sanat Müziği konseri veriyor bizlere. Bu mini konserin

bitmesiyle biz de midyeleri bitirmiş bulunuyoruz. O sırada Cenk ayağa kalkıp

baykuşa kalmayalım gençler diyor ve duraklara yürümeye başlıyoruz. Duraklara

geldiğimizde herkes ayrılıyor Göztepe tarafına giden bir ben varım.

Baykuştan önceki son otobüsle evime dönüyorum ama İzmirliyiz işte hemen

yatıp uyuyamam. Gecenin bir vakti açık boyozcu bulup üç iki söylüyorum. Ama

bu üç iki farklı üç boyoz iki yumurta. Evime gidip internetten gazete

manşetlerini okuyor ve arkasından yatıyorum çünkü 07.50 vapuru geç kalanı

affetmez…

Barış Azar

Page 9: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

İ Z M İ R ' İ M E

Keşke çözülseydi dilim, ah çözülebilseydi de içimi dökebilseydim sana

İzmir...

Bazen öyle yalnız hissediyorum ki kendimi kaybediyorum, benliğimi.

Ve seni düşünüyorum İzmir. Sahillerinde yürümeyi özlüyorum, körfezin

ayaklarımı okşarken, kalp kırıklarımı serpiyorum üzerine. Ve derinliklerine

alarak sahipleniyor onları hırçın dalgaların.

Ağlamak istiyorum dalgalarla konuşurken ve kahkahalarla gülmek

istiyorum bazen. Şehrin kalabalığına dönüp arkamı, dalgaları süsleyen

yakamozları izliyorum gün batımında. Ve etrafımdaki uğultuları

duymaktan, avaz avaz susuyorum yalnızlığımla...

Ve bazen kendimi yalnızlıktan öte hissediyorum İzmir. Bir ben diyorum,

bir de koluma takıp gezdiğim yalnızlık.

Çünkü seni seven, seni gerçekten seven her insan bilir ki sen sessiz,

fakat çok sadik bir şehirsin. Sen İzmir'sin...

Seni liseli, genç bir kıza benzetiyorum İzmir. Defalarca saçılsa da

kitapları, yılmadan toplayan, dağılan saçlarına inat, rüzgara kafa tutan,

hırslı, cesur ve o cıvıl cıvıl kızlara. Bazen bana da çok benziyorsun İzmir,

ben suskunluğumu seninle paylaşıyorum sadece. Çünkü sen,

arkadaşların, öğretmenlerin ve onu tanıyan herkesin bildiği, gururlu, sır

saklayan ve her şeye rağmen çok iyi bir dostsun. Defalarca kızsam

da sana somurtarak geçip gitsem de saat kulesinin önünden, tekme atıp

savursam da taşını toprağını, hatta kimi zaman selam bile vermesem

dalgalara, sen her yolumu kaybedişim de ellerimi tutup beni doğru yola

götüren ve ne zaman düşecek olsam tutup sırtımdan bana destek veren

o sadık dostumsun. Sen bir şehirsin. Sen İzmir'sin...

İlknur Kaçmaz

E D E B İ Y A T

Page 10: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Sana tutsak kalbimi de sürükleyip gidiyorsun

bugün. Alışamadım gitmelerine, alışamadım

sensizliğe. Küçükken, annemin, uyuduğumu sanıp

odamı terk edişlerinden sonraki bedenimin

soğumasını, ufacık ellerimin korku terleriyle

ıslanmasını yaşıyorum her gidişinde.’Sanırım ben

hep terk edilişlerden korkuyorum, sevdiklerimin

geri dönmemek üzere beni terk etmesinden

korkuyorum.’ diyordum en başlarda; ama sonra

anladım sevgilim! Aslında ben senin gidişlerinde

ilk adımımı topraklarına bastığım, bahçelerinde,

parklarında güle eğlene oynadığım, denizinin

kokusunu doya doya içime çektiğim bu şehirde bir

yabancı olmaktan korkuyorum, sürgün olmaktan!

Deniz Yutkun

Ege’nin İ ncisi

Aşkların şehri

Şairlerin ilham kaynağı İ zmir

Bana hiç zevk vermiyor

Kendimi yalnız,aşksız

Susuz hissediyorum

Zorla kafese konulmuş kuş gibi

Ben buraya oturmaya değil

Tatile geldim

Kendime yalan söylesemde

İ nanma adaba,şeftalisi bile

Güzel değil,sizsiz olunca

Damla Kocaoğlu

E D E B İ Y AT

Page 11: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

İ ki sonbahar geçti üstünden

Mevsimim hep kıştı oysa

Ellerim hep soğuk

İ zmir’in havasından mıdır?

Sadece bakışlarımda kar yağışı

Gerçek olmasını bin bir özlemle

beklemekte

En ufak bir beyazda sokağa koşarken

Ben insanlar içimdeki aşkta sakladım

beyazlığını

Eğer İ stanbul’da olsaydım

Bende koşardım sokaklarda

Kalbimin trafiğini kapsa da

Kar tanelerinin içimizdeki ürpertisinin

Aynı olmasının avuntusu olurdu

Keskin bir ayrılık acısı taşımakta İ zmir

rüzgarı

Oysa, yüreğimde kar yumuşaklığı

Eğer İ stanbul’da olsaydım

Bu denli uzak olmazdım sana

Eğer İ zmir’e gelmeseydim

Birbirimizden habersiz olurduk

İ stanbul Sokaklarında

Afra Gasgar

İ zmir

Bir sevgili gibidir, ne desin daha şair?

Yüzüne her bakışta, ilham olur bir şiir.

Gündüz telaş içinde, ağırlar konuğunu,

Gece ayrı güzeldir, mehtapta canım İ zmir!

İzzet Kocadağ

Page 12: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

E D E B İ Y A T

İ zmirli olduğunuzu nasıl anlarsınız biliyor musunuz?

-Eğer “Kordon” dendiğinde aklınıza

elektrikli ev aletlerinin dışında

bir yer ismi geliyorsa

-Körfez kokusu nedir biliyorsanız

-"TAM 35" ve "35 BUÇUK"

kavramları size bir şey ifade

ediyorsa

-"Gevrek", "Çiğdem", "Domat",

"Nohut" gibi kavramları

kullanıyorsanız

-Arapsaçı, turpotu, dalagan,

istifno, ebegümeci , deniz

börülcesi nedir biliyorsanız

-Konuşurken arada bir diliniz, siz

istemeseniz de "geliyom, gidiyom,

gelcen, yapcan, etcen" seklinde

sürçebiliyorsa

-Gördüğünüz her gökdeleni

Hilton'la kıyaslıyorsanız

-Kış nedir bilmiyorsanız

-"Ağustos Sıcağı" kavramından

nefret ediyorsanız

-9 Eylül size üniversite dışında

şeyler de hatırlatıyorsa

-Kumru'nun aslında bir kus

olmadığını, çok da lezzetli

olduğunu düşünüyorsanız ;)

Page 13: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

-Attila İlhan, Can Yücel, Sezen Aksu

isimlerini duyduğunuzda şöyle bi

kabarıyorsanız

-Şimdiye kadar bir kere bile olsa

Sevinç'in önünde buluştuysanız

-Sıcakkanlıysanız

-Hayatınızın önemli bir bolumu

belediye otobüslerinde geçiyorsa

- Yaya geçidi kavramından

habersizseniz - Nisan ve Ekim ayları arasında

hafta sonlarını Güzelbahçe, Urla,

Seferihisar, Çeşme, İnciralti,

Sahilevleri, Mordoğan, Karaburun,

Gümüldür, Kuşadası, Dikili, Foça

vb. de geçiriyorsanız

-Başka bir şehirdeyken insanların

giyimleri ve davranışları size ters

geliyorsa

- Montrö ve Lozan, size Avrupa

şehirlerini hatırlatmıyorsa

-Otobüste size biletini ya da kent

kartını veren kişi karşılığında

para almamakta ısrar ediyorsa

-"Okulu asmak" ya da "okulu

kırmak" yerine "okulu ekmek"

diyorsanız

-Uzaktayken "Aahh şimdi

İzmir'de olsaydım..."

diyorsanız

Siz “İ ZMİ RLİ Sİ Nİ Z “

demektir. :)

Hazırlayan: Deniz Gör

Page 14: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Bir Başka Baharda

Şimdi bir kar tanesi gibi bembeyazdır

yüreğim

Yağmak için kışını bekler

Küçüktür, ağır ağır düşer tanelerim

İçinde neler neler gizler

Tatlı bir sıcaklık kaplar ya etrafı

Hani doyamadığımız o hırçın yağmurlardan sonra

Mevsimliktir, bilirim gelir geçer

Belki yine aşık oluruz bir başka baharda

Bulutlar yaşlı gözlerini silmek için uğraşır o kış

Yürekleri yeniden ısıtmak için gün sayar güneş

İnsanlar bekler, umut eder, hep sever

Sanki kırılan kalpleri değilmiş gibi ümidine ümit ekler

Bir başka baharda elbet güneş yeniden doğar

Oysa yüreğimin kışında bile güneş var

Şimdi bu yağmurlar gelip geçici

Dinecek bu sağanak, açacak gökkuşağım

Belki yine aşık oluruz bir başka baharda

Belki yeniden aşık oluruz bir ilkbahar sabahında…

Deniz GÖR

E D E B İ Y A T

Page 15: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Üzülünce savrulan bir ağlayıştır

yapraklar. Alıştıra alıştıra gelen kötü bir

haber belki de.. Şehri kaplayan bir sisli

kalp, binlerce ışık ve karanlık

içerisinde..Islak adımlarla ağırlaşan bir

hasta.. Soğuğu damarlarında barındıran o

ılık ironi.. Kırışmış topraklarda yeşermeyi

bekleyen, yaşayamadıklarıma susuz bir

tohumum. Saatlerimi kulemden söküp

attım. Soğuğa mahcubum.

Zaman arkasından geçiyor meydandaki lal

kulenin. Harap yelkovanımın yitik

vuruşları çınlıyor sırtımda. Kesik

öksürüklerinin nedeni; yüreğindeki ihaneti

arındırmak belki de… Aşk kadar, cesaret

kadar, huzur kadar uzak olsun istiyor

düşlerine. Her gece yarısı yeniden on

ikiyi çalmak değil yoran; hamd etmek bir

duaya olmayacağını bile bile… Hasta; bir

mevsim daha görmeyeceğini bilse, yine

değiştir mi ki yaz güneşini duvar suratlı

buzdan kalelere…

İmkânsız bir imge sızmış şileplere…

Tanışamayan ayrı iki yabancı; hastaya

ilacı sunabilecek güçte. Dalgalarında

kavrulup yok olan, öyle bir aşk ki;

yokluğuna yenik tezat iki fedai… Ocağın

lodosu ile temmuzun meltemi…

Page 16: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

KURT KIZ

Sağır bir günde kaybetmiştim sevilenleri, benim tarafımdan

Kucakladığım, saçlarını okşamaktan hiç çekinmediğim duygularımın

sonuna geldim o gün.

Değiştirebildiklerimle yaşarken sessizce,

Yeni yeni insanlar dikişler dikiyordu kalbime

Kapacaktı kız, kurdu.

Son bir kaç saat notasını çalmadan hayatın

Son yudumu almadan dünya denen fincandan...

Değer verebileceğim daha çok şey bulmalıydım;

Biraz daha nefes alabilmek için,

Koşmak için...

Hızlandığım her adımın az gelmesi gibiydin insana

Senin tadına vardıkça, daha fazlasını arzulayan

Fazlasını alamadığında yetinebildiklerine alıştıran

Sen tam bir hayat gibiydin insanda

Yalancı sessizliklerden biraz daha uzak, güzel.

Son seferinden daha masum her defasında, has.

Benim seni daha çok istediğimdin biraz daha

Gittim.

Aklımdaki tek sorumsuz düşünceydi.

Kızın kurdu kapması...

Görüyorum ki gitmiştin.

Anladım, o an bitmiştim

Meltem ÖCÜTER

E D E B İ Y A T

Page 17: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4
Page 18: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4
Page 19: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

kimi sevsem sensin / hayret

sevgi hepsini nasıl değiştiriyor

gözleri maviyken yaprak yeşili

senin sesinle konuşuyor elbet

yarım bakışları o kadar tehlikeli

senin sigaranı senin gibi içiyor

kimi sevsem sensin / hayret

senden nedense vazgeçilemiyor

her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet

sarışın başladığım esmer bitiyor

anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli

dudakları keskin kırmızı jilet

bir belaya çattık / nasıl bitirmeli

gitar kımıldadı mı zaman deliniyor

kimi sevsem sensin / hayret

kapıların kapalı girilemiyor

kimi sevsem sensin / senden ibaret

hepsini senin adınla çağırıyorum

arkamdan şımarık gülüşüyorlar

getirdikleri yağmur / sende

unuttuğum

hani o sımsıcak iri çekirdekli

senin gibi vahşi öpüşüyorlar

kimi sevsem sensin / hayret

in misin cin misin anlamıyorum

Page 20: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Dario Moreno (1921 - 1968)

3 Nisan 1921 İzmir doğumlu, Gitarist, Artist.

Asıl adı David Arugete olan

Dario Moreno, 3 Nisan 1921

tarihinde İzmir Mezarlıkbaşı

semtinde doğdu. Tren

istasyonunda çalışan babası

trajik bir şekilde vurulup

ölünce yetim kaldı. Dört

kardeşi daha olan Moreno

annesi Madam Roza

tarafından yetimhaneye (Nino

De Guerfanos) verildi. Dört

yaşına kadar yetimhanede

kalan Moreno daha sonra

Yahudi ilkokulunu bitirdi.

Gençlik yıllarında pek çok farklı işte çalıştı. En yakın çocukluk dostu Alber

Dinar'dır. Çalıştığı esnada kendini yetiştirdi ve Kardıçalı işhahında yanında getir

götür işlerinde çalıştığı İzmir'in ünlü avukatlarından birinin katipliğine yükseldi.

Ayrıca geceleri Milli Kütüphane'ye gidip Fransızca çalışıyordu. Yine bu sıralarda

başlayan gitar merakını eline geçen bir gitar vasıtası ile geliştirdi.

M Ü Z İ K

Page 21: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Aynı dönemlerde Bar-Mitsva törenlerinde şarkılar söylemeye başladı. Gençlik

çağlarında semtinde ve İzmir'de iyice tanınır olmuştur. Moreno İkinci Dünya

Savaşı sıralarında askerliğini piyade olarak Akhisar Orduevi'nde yaptı. Burada

caz orkestrasında solistlik yaptı ve yine Konya ile Adana'daki askeri yerlerde

sahnedeye çıktı. Askerlik döneminde

müzik ile daha içli dışlı olan Moreno

İzmir Kordon'da bulunan NATO

binasının yerindeki Marmara

Gazinosu'nda da sahneye çıktı.

Moreno ilk konserini ise Konak vapur

iskelesinin üzerindeki gazinoda verdi.

Moreno müzisyenliğini biraz daha

ilerletince annesi Madam Roza ile

birlikte Mithatpaşa Caddesi üzerinde

bulunan Karataş semtindeki Asansör

Sokağı'na taşındı. (Sokağın bugünkü

adı Dario Moreno Sokağı'dır. Halk

arasında bu sokak ve çevresi

"Asansör" olarak anılır.) Gittikçe daha

da ünlenen Dario Moreno'nun şöhreti

İzmir Palas otelinde iyice parladı.

DARIO MORENO SOKAĞI / ASANSÖR

Page 22: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Askerlikten sonra ise Moreno bir süre İstanbul Fenerbahçe'deki Belvu

gazinosunun sahnesine çıkmaya başladı. Bu arada Moreno, Ankara'da bulunan

Bomonti gazinosunda sahne almak üzere iki gün için Ankara'ya gitti. Ancak iki yıl

Ankara'da kaldıktan sonra tekrar İstanbul'a dönebildi ve Fritz Kerten'in

orkestrasına solist olarak girdi. Moreno Ankara'da kaldığı yıllarda Orhan Veli ile

oda arkadaşlığı da yapmıştır.

İstanbul'da bir yıl boyunca

çalıştıktan sonra Atina'ya geçti.

Burada çalışırken Paris'te bir

emprezaryoya telgraf çektikten

sonra Paris'e gitti. Moreno

burada ilk olarak Perto Del Sol

müzikholünde sahneye çıktı.

Paris'teki ilk yılları başarısızlık

yıllarıdır. Almanya'daki Amerikan

askeri kulüplerinde bir müddet

şarkı söyledikten sonra Fransa'da

ilk defa Jezabel şarkısı ile

olağanüstü bir başarı elde etti.

Paris'te daha sonra Cannes Palm Beach otelinde şarkı söyleyen Moreno daha

sonra söylediği Adieu Lisbon ve Cou Courou Cou Cou isimli kalipsolar ile ününü

pekiştirdi. İstanbul'da yanında çalıştığı Fritz Kerten ile annesini yanına aldırdı.

Fritz Kerten'in adını Andre Kerr'e çevirterek piyanist olarak yanına aldı.

Page 23: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Sezen Cumhur Önal ve Fecri Ebcioğlu Moreno'nun şarkılarına Türkçe söz

yazmışlardır. Moreno Jacques Brel'in yazıp sahneye koyduğu ve başrolünü

oynadığı L'Homme de la Mancha adlı müzikal eserde Sancho Pancho rolünü

üstlendi. Dario Moreno ayrıca 32 filmde rol almıştır.

Moreno'nun ölümü ile ilgili rivayetler değişiktir. Bunlardan birisi 1 Aralık 1968

günü İstanbul Hilton otelindeki odasında ölü bulunduğudur. Diğeri ise

havaalanına taksi ile giderken geçirdiği bir kalp krizi sonucunda öldüğüdür.

Kendisi İzmir'de gömülmesini vasiyet ettiği halde, ölümünün hemen ardından

annesi Madam Roza oğlu Moreno'yu gömülmek üzere İsrail'deki Holon kenti

mezarlığına götürmüş ve Moreno orada defnedilmiştir.

İzmir, tatlı ve sevgili şehrim..

Bir gün şayet senden uzakta ölürsem,

Beni sana getirsinler.

Fakat mezarıma götürürlerken, "Öldü" demesinler.

"Uyuyor" desinler koynunda...

Tatlı İzmir'im...

Page 24: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Buluşlara Göz Atalım…

KLİMALI CEKET

Hindistan'ın Haydarabad kentinde yaşayan bir mühendis ve ekibi giyenleri aşırı soğuklarda sıcak tutan, aşırı sıcaklarda serinleten bir pilli ceket icat etti.

Kranthi Kiran Vistakula'nın geliştirdiği, pilleri sekiz saat dayanan ve bir kilogram

ağırlığındaki ceket, termo elektrik bir cihazla, hafif Peltier plastik levhalar

barındırıyor. Hindistan ordu personelinin Siachen buzulunda denediği ceketlerin

eksi 40 derece soğukta bile başarıyla kullanılabildiğini kaydeden Hintli mühendis,

bu teknolojiyi başka alanlara da yaymak istediklerini, örneğin donmaya karşı aynı

şekilde geliştirdikleri ayakkabıların da askerlerce beğenildiğni ifade etti.

Cambridge'deki ünlü Massachusetts Teknoloji Entitüsü'nden (MIT) mezun olduktan

sonra doğum yeri olan Haydarabad'a dönen Vistakula, bu giysileri boyun, diz ve

dirsek ağrılarına iyi gelecek şekilde tıbbı malzeme olarak da geliştirmek

istediklerini söylüyor. Keşfini geniş çaplı üretime dönüştürmek üzere Haydarabad

yakınlarında bir fabrika kurmakta olan Vistakula, ceketlerin yanı sıra, ayakkabı,

atkı, eldiven ve soğuğa karşı kullanılan kulaklık imalatına geçmeyi tasarlıyor.

İneklerin serin ortamlarda daha fazla süt verdiklerini fark eden Hintli mucit, yaz

aylarında süt üretimini artırmak amacıyla inekler için de "dev beden" ceketler

yapmayı düşünüyor.

F İ Z İ K

Page 25: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Buluşlara Göz Atalım…

KATLANABİLİR MOTOSİKLET

Amerikalı bir mucit tarafından geliştirilen katlanabilir motosiklet yoğun trafik sıkışıklığında hareket imkanı sağlarken, binanın içine kadar girebiliyor hatta asansöre sığabiliyor.

İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, Uno 3 bir düğmeye basılarak, tek

tekerlekli bir taşıttan ''Transformer'' gibi konvansiyonel bir motosiklete dönüşüyor.

İki paralel arka tekerleğinde dengede durabilen elektrik motorlu aracın ön

tekerleği, arka tekerleklerin arasına girerek dar yerlerde manevra imkanı sağlıyor

ve bir asansöre rahatlıkla sığabiliyor. Yol müsait olduğunda ön tekerlek ileri doğru

kayıyor ve arka tekerlek çifti de geriye gidiyor. 3 ila 4 saat şarjla 50-60 km yol

katedebilen araç böylece saatte 50 km hıza ulaşabiliyor. Genç Amerikalı mucit

Benjamin Gulak, yeni aracı Çin'e bir seyahatinden sonra geliştirdi. Gulak'ın orijinal

Uno 1 prototipinden geliştirilen Uno 3 kent merkezindeki kalabalık ve yoğun

trafikten otoyoldaki hızlı trafiğe rahatlıkla geçebiliyor. Gulak'ın ABD'nin

Massachusetts eyaletindeki Cambridge kentinde bulunan BPG Motors adlı

motosiklet tasarım şirketinde üretilen yeni taşıt, bina içine sığabilecek kadar

küçük, aynı zamanda karayolunda çabucak ulaşımı sağlayacak güce sahip. Aracın

satış fiyatının 7 bin 500 dolar civarında olması bekleniyor.

Page 26: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

UÇAN KAYKAY!

Paris Diderot Üniversitesi tarafından geliştirilen ve yerden birkaç santimetre

yükselerek üzerindekini taşıyabilen "uçan kaykay" (MagSurf) kamuoyuna tanıtıldı.

100 yıl önce keşfedilen bu fenomenin görsel ve sportif bu ilk uygulamasının

tanıtımında, Paris Diderot Üniversitesi Fizik Bölümü Başkanı Profesör Alain

Sacuto, şimdiye kadar kimsenin üzerinde insan taşıyabilen bir kaykayın

yapılabileceğini hayal bile etmediğini söyleyerek, kuantum fiziği sayesinde görsel

bakımdan çok beğenilecek ideal bir obje geliştirdiklerini kaydetti.

Sacuto, Paris Diderot Üniversitesi Kuantum Laboratuvarı'nda geliştirilen kaykayın

oyun parklarından kullanılabileceğini söyledi. Hollandalı fizikçi Heile Kammerlingh-

Omnes tarafından 100 yıl önce keşfedilen süperiletkenlik, daha önce Japonya'da

manyetik tren, manyetik rezonans görüntüleme, parçacık hızlandırıcı gibi alanlarda

uygulama bulmuştu.

Paris'te Bilim Festivali'nin açılışında sunulan ve üzerinde üniversitenin rektörü

Vincent Berger ile başka birçok kişiyi üzerinde taşıyan süperiletken uçan kaykay

şimdilik sadece beş metre boyunca hareket edebiliyor. Süper iletken materyaller,

elektrik akımını bir parça enerji dahi kaybetmeden iletebiliyor. Bir süperiletken,

geçen manyetik alanı dışarı iterek, etkileyici havaya kaldırmayı sağlayabiliyor.

Süperiletkenliğini sağlamak için MagSurf adlı kaykay, sıvı azotla eksi 195 dereceye

kadar soğutuluyor. Depo kapasitesi 4 litre civarında olan uçan kaykay, manyetik

rayın üzerinde en ufak bir sürtünme olmadan 2 cm kadar yükselebiliyor ve 100

kilodan ağır insanları taşıyabiliyor. Fizikçi Heile Kammerlingh-Omnes 8 Nisan

1911'de helyumun içinde eksi 269 derecede soğuttuğu cıvanın elektrik akımını çok

daha iyi ilettiğini keşfetmişti. Önceleri eksi 250 derecenin altında olan

süperiletkenlik şimdi eksi 109 derecede mümkün. Bunun için şimdi sıvı helyum

yerine kullanımı daha kolay olan sıvı azot kullanılırken, hala çevredeki sıcaklıklarda

kullanılacak malzeme mevcut değil.

Page 27: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

BİLİM ADAMLARI BAKTERİDEN FÜZE ÜRETTİ

Hollandalı bilimadamları, ilkel bir bakterinin, füze yakıtı olarak kullanılabilecek bir

maddeyi doğal olarak üretebilen bir protein kokteyli geliştirdiğini tespit ettiler.

Biyologlar, birkaç yıl önce "Kuenenia stuttgartiensis" bakterisinin, oksijene

ihtiyaç duymadan, suyu kirleten maddelerden olan ammonyumu azot gazına

çevirebildiğini ortaya çıkarmışlardı.

"Annamoks" adı verilen bu tip bakteriler, atmosferdeki azotun yüzde 30 ila yüzde

50'sini üretebildiğinden okyanus bilimciler, iklim bilimciler ve su arıtma

uzmanlarının büyük ilgisini çekiyor. Bu bakteriler, su arıtma tesislerinde bir süredir

kullanılıyor.

Hollanda'nın Radboud Üniversitesinde görevli mikrobiyolog Profesör Mike Jetten

ve ekibi, K. stuttgartiensis bakterisinin aynı zamanda füzelerde yakıt olarak

kullanılan bir kimyasal madde olan hidrazini (N2H4) üretmek için de ammonyumu

kullandığını gördüler.

Mike Jetten, idrarda bolca bulunan bu azot oluşumundan füze yakıtı üretilmesi

konusuna Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) büyük ilgi gösterdiğini

belir.

Page 28: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

UÇAN ARABA ARTIK YOLLARDA OLACAK!

ABD Savunma Bakanlığı‟na bağlı teknoloji geliştirme ajansı Darpa, 2015yılında ilk

uçuş testinin yapılmasını istediği uçan otomobil projesi için prototip çağrısı yaptı.

Kurumun yayınladığı teknik şartnameye göre bir SUV arazi aracı becerilerine sahip

olacak araç, tam teçhizatlı dört komandoyu, bir destek elemanını ve bir askeri dok-

toru taşıyacak kapasitede olacak. Yer ve hava modları arasında hızlı

transformasyon geçirmesi beklenen araç, ayrıca tam otomasyonla pilotsuz

uçmasını ve yerde gitmesini sağlayacak akıllı bilgisayar sistemleriyle donatılmış

olacak.

Darpa‟nın talepleri arasında ayrıca aracın dikey kalkış ve iniş yapabilmesi, hava

seyri sırasında 10,000 feet (3,000 metre) irtifaya ulaşabilmesi, tek depoyla yerde en

az 400 km yol yapabilmesi de bulunuyor. Ajans, şartlar arasında yer almasa da,

hibrit elektrikli mekanizma, gelişmiş batarya, çok seçenekli kanat modülasyonu,

hafif metal teknolojileri gibi özellikleri de „olumlu‟ karşılayacak.

Resmileşmese de Transformer adıyla anılan araç projesinin geliştirilmesi ve

prototiplerinin testi için 55 milyon dolar bütçe ayrıldı. Darpa, resmen 2008 yılından

beri bir “uçan otomobil” geliştirmek istediğini duyurmuştu. Sonuçlardan memnun

kalınırsa, bu araçlardan öncelikle bir askeri ambulans filosu kurulması planlanıyor.

Page 29: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

JAPONLAR ROBOTSİNEK KUŞU YAPTI

Japon bilim adamları, boyutları gerçek sinek kuşu ile aynı ve maliyeti 2.1 milyon dolar

olan robot sinek kuşu yaptı.

Enkaz altındakileri aramak için de kullanılabilecek bu robotun ağırlığı 2,6 gram,

uzunluğu ise 10 santimetredir.

Japonya'nın Chiba Üniversitesi bilim adamları, robot sinek kuşu yapmayı

başardıklarını duyurdu. Robotun boyutlarının gerçek sinek kuşu ile bire bir aynı,

ağırlığı 2,6 gram, uzunluğu ise 10 santimetredir. Chiba Üniversitesi öğretim üyesi Prof.

Dr. Hiroshi Liu, robotun bir adet mikro motora ve 4 kanada sahip olduğunu söyledi.

Liu, robot sineğin saniyede 30 kez kanat çırpabildiğini sözlerine ekledi. Kızıl ötesi

sistemle yönetilen robot, bir helikopterden daha düzgün bir şekilde havada "8" rakamı

çizebiliyor. Robotun bütün özelliklerinin, doğadaki sinek kuşları izlenerek yapıldığını

ifade edildi.

Profesör Liu, yaptıkları robotu daha da geliştirmek istediklerini, Mart 2011'de robot

sinek kuşuna bir mikro kamera eklemeyi planladıklarını bildirdi. Japon bilim adamı,

"Bu projenin toplam maliyeti 2,1 milyon dolar. Bu robotlar, ileride enkaz halindeki

binalara ulaşımda veya Mars'ta yapılan araştırmalara çok yardımcı olacağını

düşünüyoruz." dedi.

Hazırlayan: Damla YALÇIN

Page 30: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

KUANTUM

"Kuantum teorisi karşısında şaşkınlığa uğramayanlar bu teoriyi

anlamamış demektir." diyen fizikçi Niels Bohr , bu teorinin ne kadar

zor anlaşıldığına dikkat çekiyor.

Asil ERGÜN

Elektronların varlığını biliyoruz. Bunları bilmemize

rağmen Kuantum Teorisine göre hızın ve konumun

belirlenememesi bence çok tuhaf!

Sinem TOPUZ

Kuantumda yapabileceğimiz en iyimser şey ,

elektronun olası yörüngelerini bulmak.

Alper ÇAKMAKLI

Kuantum mekaniği kurucusu Heinsenberg belirsizlik

ilkesinde kısaca "Elektron kadar küçük olan parçacığın

hem pozisyonunu hem de momentumunu belirlemek

kesin olarak mümkün değildir." demektedir.

Simge DURUKAN

Dalga ve parçacığı aynı anda net bir şekilde

saptayamama durumu , Heisenberg'in ünlü belirsizlik ilkesinin özüdür.

Sinhal CEYLAN

K İ M Y A

Page 31: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Kuantum Teorisi , atomik olaylardaki enerjiyi

açıklamaya yarayan bir fizik teorisidir.

Berk AKKAVAK

Foton ; elektromanyetik radyasyon kuantumudur.Kuantum teorisi enerjinin devamlı olmadığını ve

seviyelere sahip olduğunu , bu enerji seviyelerin küçük kademeler halinde değişebileceğini

matematiksel ifadelerle açıklar.

Meltem ÖCÜTER

Işık hızı ile hareket eden kuantumlar Albert Einstein tarafından

foton olarak adlandırılır.

Ahsen Tuba SATILMIŞ

Niels Bohr şöyle dedi:

"Bir süre önce yine burada Kopenhag'da özellikle olguculuk yanlılarının katılmış olduğu bir felsefe

konferansı vardı.Bunda Viyana Okulu'nun üyeleri büyük rol oynadılar.Bu filozofların önünde kuantum

teorisinin yorumunu yapmaya çalıştım.Konferansımı verdikten sonra karşıt hiçbir düşünceyle ve zor

herhangi bir soruyla karşılaşmadım.Ama bunun benim için çok korkunç olduğunu itiraf

etmeliyim.Çünkü bir insan Kuantum Teorisi'nden ürkmezse, onu anlaması da olanaksızdır.Belki de o

kadar kötü bir konferans verdim ki, kimse neden söz ettiğimi anlamadı."

Şahin KAYACAN

Elektron sayısı birden fazla olan atomların ve iyonların emisyon

spektrumlarını ve maddeye manyetik bir alan uygulandığında oluşan

etkiyi açıklayamaması Bohr terosinin eksikliklerindendir.

Ruken TEKİN

Işığın parçacık gibi davranabileceğinin kesin delili, 1922'de Compton tarafından bulundu. Compton;

yaptığı deneyde, fotonun momentumu varmış gibi parçacık hareketi yaptığını gözlemledi.

Bedrettin Burak ALTUNIŞUK

Page 32: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Planck'in deneysel temellere dayanan önerisi, enerjinin kesik

kesik ya da paket paket alınıp verildiği şeklindeydi.

Ege ÖZGÜLTEKİN

Bir temel enerji seviyesinde bulunan ikincil kuantum

sayısının adedi başkuantum sayısı kadardır.

Selen Mine SÜRÜK

Kuantumla İyileşmenin Sırrı!

Süreç, hafif bir dokunuşla işliyor. Anında ve kendiliğinden,

Derin tedavinin gerçekleşebileceği atmosferi yaratıyor. Bu

müthiş kişisel gelişim yöntemini kullanmak ve uygulamak çok

kolay. Herkes uygulayabilir.

Süheyla HASLAK

Kuantum Uygulaması: hızlı, kanıtlanmış, derinlikli, bedeni

ve zihni iyileştiren bir süreçtir.Kolayca öğrenilen ve etki eden

Kuantum Uyguluması, hem uzmanlar hem de bu alanda

uzman olmayanlar için etkili bir araç.

Seçkin BURAK

Bir iş esnasında durup dalgınlık geçirdiğimiz anlar bilincin

sınır bölgelerinde "zihnin alacakaranlığı" denen bölgede bulunuruz.

Ve bir çok olasılığı birinin üzerinde özellikle durmaksızın

seyrederiz, yaşarız.

Hatice İnci ŞENER

Hazırlayan: 10/B

Page 33: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Normal bir gündü, her zamanki gibi geçiyordu gün... Ve o saat...13.41... Ölüme ilk defa bu kadar yakındım... Yer altından gelen tuhaf sesler, annemin korku dolu bakışları, kardeşimin çığlıkları... Evden çıktığımızda ambulans sesleri, ağlamaklı gözler, neler olduğunu anlamaya çalışan küçük çocuklar... Her pazar saat 13.41'i gösterdiğinde içinizin sızlaması, gözlerinizin korku ile bakması nasıldır, bilir misiniz?

Ey şehr-i Van! Çok yorgunsun biliyorum. Kırgınsın ayrıca bizlere, seni bırakıp gidenlere... Hey gidi Van! Ağlıyor bütün sokakların, gidenlere o kadar bağlısın ki her gidenin ardından döktüğün gözyaşını hisseder gibiyim. Kor yağıyor; bomboş cadden, sokakların... Kartopu oynayan çocuklar yok, eğlenen yok, gülen yok. Bembeyaz karın üstünde kapkara yarınların... Çaresizlik gizlenmiş duvarların; suskunsun, yorgunsun. Özledim seni, eski günlerini... Herhangi bir şehir yerini tutabilir mi? Asla!... Bir başkadır benim memleketim. Ağzımda hep o şarkının aynı yeri:

Havasına, suyuna, taşına, toprağına / Bin can feda bir tek dostuna! Biliyorum eski günlerin gelecek ,yine şen şakrak olacaksın... Van! İn artık o salıncaktan, bıkmadın mı sallanmaktan?...

Çağlanur ÇELİK

C O Ğ R A F Y A

Van depremi felaketini

yaşayan arkadaşımız

Çağlanur anlatıyor…

Page 34: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Hepimizin okul hayatımızda zaman zaman derslerde sıkıldığı anlar olmuştur. Bu anlarda çoğu kez bu bilgi bizim hayatımızda ne işimize yarayacak, çok gereksiz diye düşünmüşüzdür. Hatta bazen öğretmenlerimize sitem ettiğimiz olmuştur

“ Ama öğretmenim bunu öğrensek ne olur, öğrenmesek ne olur, boş verin “ demişizdir. Bu sitemler özellikle bizim ilgi alanımıza girmeyen veya üniversite sınavında soru yanıtlamayacağımız derslerde daha çok olmaktadır.

Ancak yaşamın ileride bize ne getireceğini hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

İşte sürprizler ile dolu bu yaşama bizi hazırlayan kurum okuldur. Okul insanlık tarihi boyunca edinilmiş olan bilgi, beceri ve deneyimleri en sistematik şekilde bize kazandırmaktadır. Bu noktadan hareketle derslerde bize kazandırılmaya çalışılan bilgi, beceri ve deneyimlerin ileride bir gün hiç ummadığımız bir anda işimize yarayabileceğini ve de hayatımızı ya da hayatları kurtarmamıza neden olabileceği geçeğini unutmayalım.

Bir coğrafya öğretmeni olarak bu noktada birçok öğrencinin pek

sevemediği coğrafya dersine dikkatleri çekmek istiyorum. Bugün ülkemizde hala daha pek anlaşılamasa da coğrafya yaşamın içinde her zaman var olan bir derstir. Özellikle doğa olayları bunların nedenleri sonuçları ve insan üzerine olan etkileri konuları işlendiği zaman edinilen bilgiler yaşamın daima içinde olmaktadır.

Burada size doğa olayları, bunların etkileri vb. noktalarını

anlatmayacağım. Son yaşadığımız Van ve ardından gelen Erciş depremlerinden sonra; ülkemiz bir deprem ülkesidir. Bu nedenle deprem öncesinde şunları yapmalıyız, deprem anında şunları, şunları, deprem sonrasında da bunları yapmalıyız diyerek uzun uzun bilgi de vermeyeceğim. Bunları coğrafya derslerinde öğretmenleriniz yeterince anlatıyordur. Ben sizlere derslerde öğrendiklerimizin ne kadar yaşamsal önem taşıdığını 2004 Endonezya ve 2011 Van depreminde gerçekleşen iki olay ile bir kez daha anımsatmak istedim.

C O Ğ R A F Y A

Page 35: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

2004 yılında Hint Okyanusunda okyanus tabanında 1600 Km lik bir fay kırılması sonucunda 9 şiddetinde bir deprem oldu. Depremin hemen arkasından ise 25-30 m yükseklikteki bir tusinami dalgası Endonezya’yı ikinci kez vurdu. Sonuçta 300 bin insan yaşamını kaybetti. Ancak İngiliz öğrenci 10 yaşındaki Tilly Smith sayesinde 100 kişi hayatını kurtardı. Çünkü Tilly deniz kıyısında oynarken suların geri çekilmeye başladığını, su yüzeyinde kabarcıklar oluştuğunu, kumların hareket ettiğini ve baloncuklar oluştuğunu gördü. Tilly koşarak annesinin yanına geldi ve ona iki hafta önce derste coğrafya öğretmeninin deprem konusunu anlatırken bu durumları gördüklerinde birkaç dakika içinde dev dalgaların kıyıya vuracağı anlamına geldiğini söylediğini belirtti. Annesi de hemen otel görevlilerine haber verdi. Kumsal kısa sürede boşaltıldı ve 100 kişi Tilly sayesinde hayatını kurtardı. Bu haber 02.01.2005 tarihli gazetelerde yayımlandı.

Van depreminde Erciş’te enkaz altında kaldıktan 108 saat sonra kurtarılan Ferhat Tokay’ın söyledikleri. “ Yanımda ayakkabı dolabı vardı. Oradaki ayakkabı kutularını yastık yaptım. Öğretmenlerim depremde neler yapılması gerektiğini derste öğretmişti. O bilgileri uygulayarak ve yağmur sularını içerek hayatta kaldım.” . Bu haber 29.10.2011 tarihli gazetelerde yayımlandı.

Okul yaşamında öğrendiğiniz bilgi, beceri ve deneyimleri yaşamınızda hep güzellikler için kullanmanız dileği ile…

Erhan ERGÜRHAN

Coğrafya Öğretmeni

Page 36: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

20052005 sayısının rakamları arasına 3

adet virgül yerleştirerek öyle dört sayı oluşturun ki, bu sayıları birer kez kullararak ve sadece toplama ve

çarpma işlemleri yaparak 2005 sayısı elde edilebilsin.

Üç takım arasında bir futbol turnuvası düzenleniyor. Her takımın

diğer takımlarla birer kez karşılaştığı turnuvanın sonunda bir

puan cetveli oluşturuluyor. Ancak bu cetvelin bazı yerleri siliniyor. Puan cetvelini inceleyerek oynanan

tüm maçların kaç kaç bittiğini bulunuz.

(Galibiyet:3 puan, Beraberlik:1 puan, Mağlubiyet:0 puan.)

İki kitaptan birinin sayfa sayısı diğerinin iki katıdır. Bu iki

kitaptaki tüm sayfa numaralarını yazmak için 999 rakam gerektiğine göre

kitapların kaçar sayfa olduğunu bulunuz.

Dört farklı harften oluşan bir sözcüğü bulmak için tablodaki tahminler yapılmıştır.

Tahminlerin yanındaki her “+” işareti, doğru yerde bulunan

bir harfe, her “-“ işareti ise yanlış yerde bulunan bir harfe karşılık gelmektedir. Bu bilgileri

kullanarak sözcüğü bulunuz. Örnek: (PARS + -) (DEMO -) (SALI +) (KONU + +) --> SORU

M A T E M A T İ K

M A T E M A T İ K

Soruların cevapları son

sayfadadır.

Page 37: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Atatürk, how muchwe

loveyou?

Theonlypersonwe

lookupto.

Beautifulblueeyes,

whereareyou?

Wishyoucouldcameback,

wemissyou.

Ourheartsbeatwithyou.

Is there a possiblewayto

thankyou.

Justtoseeyourfaceonce,

Wecouldfacetogoallthe

waythrough…

İ N G İ L İ Z C E

*10-C & Sibel Arıkoğlu *

2010-2011 Eğitim ve Öğretim Yılı

Page 38: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Büyük büyük binalar düşünün.Gökyüzünün parlak mavisinde

kaybolmuş binalar...İçlerinde kaybolmuş insanlar...

Havada parlak bir güneş, etraf yemyeşil ama insanların

umurunda değil.Daha doğrusu kimse farkında değil.Onlar için

önemli olan tek şey "demir yığınları".Başka bir değişle

dünyanın yeni hükümdarları.

Herkes halinden memnun gibi.Mutluluğun yeni tanımı sabah

bir demir yığını tarafından uyandırılıp, koca ekranların

başında kahve içerek oyun oynamak!

Önceden insanlar ufacık bir yeşillik görmek, temiz havayı

soluyabilmek için parklara akın ederdi.Vakitleri olmadığından

yakınırdı.Şehrin ağır havasında oradan oraya

koşuştururlardı.Temiz su bulabilmek

işkence gibiydi.Hatta bir ara su savaşları bile çıktı(III. Dünya

Savaşı).Sonunda insanlık çareyi bu demir yığınlarında buldu.

Yüzyıllar önce bir proje başlatıldı.İlk hedef dünyayı tertemiz

yapmaktı.Yaptılar da.İkinci hedef ise insanları bir araya

getirmekti.Onca savaştan sonra hayatta kalmış bir avuç insanı

dünyanın merkezi olarak kabul ettikleri bir yerde

topladılar.Merkezin dışına çıkmak yasaktı.Çünkü merkezin

çevresi koruma alanıydı, doğaydı.İnsanlar tekrar dünyayı

kirletmesin diye düzenin iplerini demir yığınlarının eline

verdiler.Demir yığınlarını sadece ekranlardan görmek,cahil

kalmalarını sağlamak, birbirlerini sadece ekrandan görmek,

her türlü konforu sağlamak gibi konularda

programladılar.Düzen şöyle işliyor:

1) Nüfusun dengede tutulması için sadece biri öldüğünde

çocuk yapılabiliyor.Böylece nüfus hiç değişmiyor, yaşadıkları

alanla yetinmeleri sağlanıyor.Ancak karı-kocanın bir araya

F E L S E F E

A T YEŞİL KAFES

Page 39: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

gelmesine izin verilmiyor.Çocuklar laboratuvar ortamında

hazırlanıyor.Uzun zamandır böyle süregeldiği için; kadınlar

annelik duygularını, erkekler cinsellik duygularını

içgüdülerinden silmiş durumdalar.

2) Para,mal,mülk kavramları yok.Her şeyin sahibi demir

yığınları.Mallar, insanlara eşit bir şekilde bir süreliğine

veriliyor.

3) Eğitimleri, günlük hayattaki makineleri(çay makinesi, oyun

konsolu...) kullanma kılavuzlarını okuyabilecek kadar

veriliyor.

4) İnsanlara düşük düzeyde eğitim verildiği için sanat, felsefe

gibi insanlığın ortak değerlerinde gelişim yoktur.Bilim sabit

bir noktada.Bozulan makineleri bir başka makine, o makineyi

de bir başkası tamir ediyor.

5) Bilgisayar oyunları; en büyük eğlence kaynağı.

6) Bütün insanlar "gudika" dinine bağlı.Demir yığınları onları

çocukluklarından itibaren kendilerinin kutsal olduğunu

öğretiyorlar.

7) Kimse merkezden ayrılmadığı için sınırları korumaya gerek

yok...

Sistem o kadar güzel yerleşti ki.Zaten televizyonlardan,

bilgisayarlardan, telefonlardan ekranlara alışık olan insanlık

bu yeni ortama çabucak ayak uydurdu.Bu demir yığınları,

uzun zamandır dışarı çıkmamaları konusunda insanları

uyarmıyor.Çünkü çıkmak isteyen yok.İnsanlar kalkıyor,

makineler ne söylerse yapıyor ve uyuyor.

Onlar uçsuz bucaksız evrenin ucunda yapayalnızlar ve onları

kurtarabilecek kimse yok...

Öykü YÜCE - Türkay ÇAM

Page 40: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

MURAT BOZ

En büyük takıntısı Elma...

Boz, elma görünce yemeden

duramıyor. Gördüğü her elmayı

yemek ihtiyacı hisseden şarkıcı, bir

elmayı görüp yiyememesi

durumunda güzünden yaşlar

geldiğini belirtiyor. En zor onlarını

ise konserlerinde hayranları

tarafından sahneye atılan elmalar

yüzünden yaşadığını ifade ediyor.

SEREN SERENGİL

Gittiği her restorandna köpekleri

için porselen tabaklarda servis

yaptırıyor.

DEMET ŞENER KUTLUAY

Eski manken Demer Şener Kutluay’ın en

büyük takıntısı uzun tırnaklar ve bu

takıntısı yüzünden kendisi de tırnaklarını

uzatamıyor. “Uzun tırnaklardan nefret

ederim” diyen Kutluay, bu konuda

gerçekten son derece hassas...

P S İ K O L O J İ

D E B İ Y A T

Mantıksız Olduğu Bilindiği

Halde Zihinlerden Atılamayan

Takıntılar, Ünlülerde De Var..

Page 41: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

CEM YILMAZ

Gösteriye çıkmadan önce

mutlaka kulisindeki kanepede

şekerleme yapıyor. Böylece

enerji depoladığına inanıyor.

MADONNA

Pop müziğinin ünlü sesi Madonna da güzelliğini takıntılarına borçlu. Tam bir spor fanatiği olan seksi yıldızın son yıllarda yogaya taktiği söyleniyor. Aşırı sporun çok

kas yaptığında yogaya geçen Modanna, her gün saatlerce minderin üzerinde kalıyor.

MAZHAR ALANSON

Her yurtdışı seyahatinde mutlaka peruk alıyor. Evinde yaklaşık 200 adet

peruğu var.

Page 42: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

TÜLİN ŞAHİN

Mutlaka ince belli bardaktan

çay içiyor. Peynir ve

çikolata takıntısı da var.

Günün her saatinde

sınırsızca tüketmek istiyor.

MESİLA SÖZEN

Sabah bir fincan sade Türk Kahvesi içmeden ayılmadığını

ifade ediyor. Takıntılarında biri de her yemekte mutlaka

yoğurt yemek.

ELİZABETH HURLEY

Hurley'in en büyük takıntısı

da kilo almak. 42 yaşındaki

Hurley, kilo almamak için

yemeklerini çocuk

kaşıklarıyla yiyor.

CAMERON DIAZ

Onun takıntısı da sivilceleri. Bazen yüzünü

sivilceler bastığında haftalarca evden çıkmayan

Diaz, gala gecelerini bile iptel ediyor.

Page 43: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

JULİA ROBERTS

Ünlü yıldız film setlerinde çekime

başlamadan önce kendisine şans

getirmesi için sırt üstü uzanıyor.

ÖZGE ÖZPİRİNÇÇİ

“Melekler Korusun” dizisiyle

ünlenen genç oyuncu Özge

Özpirinçci de takıntıdan muzdarip

isimlerden. Onun takıntısı dolap

kapakları... “Dolaplar açık

olduğunda uyuyamam” diyen

Özpirinçci, bu yüzden kapakları

kontrol etmeden asla yatmıyor.

METİN AROLAT

Metin Arolat’ın en büyük takıntısı,

güzel kokular... Fakat bu takıntı

sıradan değil. Yatmadan önce

yatağına mutlaka parfüm sıktığını

söyleyen Arolat, bu alışkanlığından

ne kadar uğraşırsa uğraşsın

vazgeçememiş!

DAVID BECKHAM David Beckham'ın simetri takıntısı var.

Etrafındaki her şeyin simetrik olmasına özen

gösteren ünlü İngiliz futbolcunun bu halinden

eşi Victoria Beckham'ın pek de memnun

olduğu söylenemez. Spice Girls grubunun

yıldızı, eşinin bu takıntısıyla ilgili şunları

söylüyor: 'Etrafında olan her şeyin simetrik

olmasını istiyor. Bu konuda obsesif.

KAYNAK: TAKVİM GAZETESİ

Page 44: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

R E H B E R L İ K

Bugün,mesela dünyanın bir ucundaki insanla öbür ucundaki insanın iletişime

geçmesi saniyeleri bile aşmayan bir süre içerisinde mümkün oluyor.Ya da

dünyanın öbür ucunda olan bir olayın elimize geçmesi..Dünyayı giderek daha

iyi tanıyor ve neredeyse ona hükmetmeye başlıyoruz.Günümüz insanın çağı

artık. Peki dünyayı avucumuzun içi gibi bildiğimiz,ürettiklerimizle

hakimiyetimizi biraz daha pekiştirdiğimiz bu yüzyılda sorunlar çıkmıyor mu hiç

karşımıza? Çıkmaz mı? Dünyayı ele geçirebiliriz, hatta evrene

hükmeder,doğayı karşımızda diz çöktürür,uçan arabalarımızla uzaya kolayca

gidip gelebilir,uzaylıları da hakimiyet altına alabilir,yaptığımız gençlik veya

ölümsüzlük haplarıyla dünyaya sonsuzluk halatını geçiriveririz belki ama kendi

içimizdeki çatlakları kapamanın ilacını bulamayız belki de hiç aramayız. Peki

nedir bu hayal dünyamızın sınırlarını aşan,şatafatlı çağın her geçen gün

büyüyen çatlağı? 'Şiddet' tabi ki.Dünyanın her yerine insanla birlikte

hükmetmeye başlayan,insan geliştikçe gelişen 'şiddet'.

Az önce saydıklarım hoş,ilgi çekici şeylerdi değil mi? Peki ya günlük hayatta

şiddete başvuranların sayısının giderek arttığını söylesem,yapılan

araştırmalara göre her yirmi kişiden birinin kapı komşusuyla en az bir kere

kavga ettiğini,ülkemizde her üç kadından birinin kocasının ya da sevgilisinin

fiziksel şiddetine maruz kaldığını, ne yazık ki eşine şiddet uygulayanların

yüzde ellisinin çocuklarına da şiddet uyguladığını, toplumlarda şiddetin

meşrulaşmaya başladığını,tabii karşılandığını,çağımızın 'öfke ve şiddet' çağı

olduğunu söylesem pek iç açıcı olmaz sanırım. Tüm bunların yanı sıra şiddete

ciddi anlamda 'dur' diyen, en azından demeye çalışan insanların sayısı pek az

dünyamızda. Ya da durup tüm bu olan kötü şeyler hakkında düşünen, ne

yapılabilir diyen bir nesil göremiyorum desem daha doğru olur. Peki nasıl biz

fark etmeden sinsi bir hastalık gibi ele geçiriyor toplumuzu şiddet ve nasıl dur

denilebilir bu hastalığa?

Günümüz çağı

teknoloji,bilim,yenilikler çağı...On

yıl öncesinde hayal bile

edemeyeceğimiz yenilikler,icatlar

yapılıyor her geçen gün.

Page 45: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Aslında şöyle bir durup, bilinçli bir şekilde etrafa bakıp 'Şiddet nerede,

nasılyayılıyor?'diye sorulunca çok rahat görülebilir. Çünkü artık her yerde

şiddet..Tarihimizde,sokaklarımızda,televizyonlarımızda,oyuncaklarımızda,oynadığım

ız oyunlarda sinsice barınıyor.

Olaya en başından başlayalım. Haydi beş-altı yaşlarımıza geri dönelim ve tek derdi

oyuncakları, izlediği çizgi filmler olan bir erkek çocuk olalım. O yaşlarda bir çocuğun

şiddetle ne alakası olabilir ki diyeceksiniz şimdi? Şöyle anlatayım ; oyuncakçıdan

aldığı plastik tabancanın şarjörüne doldurduğu her boncuk/mermi onu biraz daha

yaklaştırır bu sinsi hastalığa ya da ışıklı,ses efektli kılıcı.Televizyonlardan gördüğü

dövüş sahnelerini plastik tabancasıyla taklit etmeye çalıştığı an dünyadaki en kötü,

en tehlikeli andır bence bir çocuk için. Ailesinin kendisine doğrultulan oyuncak

tabanca karşısında gülerek ölü taklidi yapması da bir o kadar meşrulaştırır şiddeti

çocuk için. İşte böylece, şiddetle tanışmış olur bu mini minnacık, masum yavrumuz.

Daha sonra, izlediği diziler,filmler takip eder bunu ve yerini tehlikeli bir dostluğa

bırakır bu tanışıklık. Belinde sanki telefon,cüzdan gibi bir ihtiyaçmış gibi tabanca

taşıyan ağabeyler görür televizyonda. Bu ağabeyler ‘iyikarakter'i canlandırmazlar mı

bir de? Canlarını sıkan bir durum oldu mu bir yumruk bir tekme o da yetmedi bir

kurşun 'tak' sorun çözüldü. Daha sonra, komedi dizilerinde bile görmeye başlar

çocuk bunu. Karısını döven adam izleyenleri kahkahalara boğar. Nasıl

boğmasın,nasıl keyiflendirmesin ki dayak yiyen kadın da,yüzü gözü mor sırıttıkça

televizyonda? Kadın çıkar o haliyle evden, arkadaşlarının yanına gider hepsi

sırıtırlar. 'Yine mi dövdü bu seni?' derler ve her şey güllük gülistanlık.. Ne de komik

ve eğlenceli bir şeymiş şiddet meğer de ; kurgusal bir dizi olmayan dünyamızda

kocasından dayak yiyen kadın bilmiyormuş bunu. Daha sonra bu masumluğu

üzerinden sıyırıp yavaş yavaş atmaya başlayan ama hala minik olan ufaklığımız

okula gider. Tarih,savaşların tarihi. Her şey dövüşerek kazanılmış bu tarihte.

Page 46: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Sanata,savaşa girmeyen insanlara ve kadınlara yer yok bu tarihte. Savaşla

elde edilir her şey. 'Şiddet' olağanca hızıyla beynine doluşur ufaklığımızın.

'Savaşmak güzeldir'... Gün geçtikçe ufaklığımız boylanır,akıllanır ve bir erkeğin

savaşçı doğduğunu,asla duygusallaşamayacağını, göz yaşı pınalarlarının erkek

vücudunda bulunan bir kusur olduğunu anlar. 'Maço','taş fırın erkeği'

tabirlerinin kesinlikle kendisini yansıttığını etrafındaki erkek arkadaşlarına

kanıtlamaya çalışır. Aksi halde o eksik bir erkektir. O, etrafındakilerin

hayatlarını ele geçiren, çözüme şiddetle ulaşmaya çalışan,kadınların

konuşmasına izin vermeyen bir 'maço' olmalıdır.Aksi halde eksik kalacaktır

erkekliği.. Ya bir de aile içi şiddet görüyorsa bu çocuk? Babasından mesela. Ya

da annesi babasından görüyorsa.. Tamam işte, o anda sorunların şiddetle

çözülebileceği fikrine kapılır ufaklığımız ve bu yanlış fikir onun aklından hayatı

boyunca çıkmaz ve büyüyünce babasının o 'doğru' taktiğini uygulamaya başlar

çevresindekilere. Sorunlar bir bir çözülür bu taktikle...

Olaya şu ana kadar erkek üzerinden gittik. 'Kadın' üzerinden de gidersek

durumun vahimliğini belki iyice anlamış oluruz. Geçen gün üç-dört

yaşlarındaki kuzenime oyuncak almaya gitmiştik. E kuzenim kız olduğu için

bebek reyonunda geziniyorduk biz de. Hani şu düğmesine basınca konuşan

bebekler vardır ya işte o pembe giysili,şirin bebeklerden. Düğmesine basınca

bas bas 'yemek yap,temizlik yap.' diye bağırıyordu bebek. Şiddet erkeklere

şatafatlı,ışıklı plastik kılıçlar içinde sunulurken, kızlara da şirin,masum

görünümlü bebekler eşliğinde şiddete boyun eğmeleri,sadece yaptıkları

yemeklerin tuzsuz olup olmadığını sorgulamaları gerektiği mesajları veriliyor.

Ufak kızımız büyüdükçe tarihin,dünyanın sahibinin erkekler olduğunu

öğreniyor,susuyor,boyun eğiyor..

İşte böylece şiddeti doğal bir eylem sanan bireyler yetişiyor toplumlarda.

Çatlak büyüyor ve tehlikeli bir hal almaya başlıyor. Belki ufacık şeylere dikkat

etsek,onları değiştirmek için çabalasak her şey çok farklı olurdu.

R E H B E R L İ K

Page 47: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Televizyon,medya şiddeti meşrulaştırmayı durdursa,oyuncaklar gerçekten

göründükleri kadar masum olsa, tarih sadece savaşları kapsamasa,mesela

kadınların hakları için şiddete başvurmadan nasıl savaştığını gösterse, aileler

bilinçlendirilse,her aileye düşen bir aile danışmanı olsa,şiddetin onları çözüme

ulaştırmayacağı tam tersi bir kaosa sürükleyeceği, ve sonunda hayatlarını dahi

ellerinden alabileceği öğretilse, birileri çıkıp çözümün birbirlerini

dinlemekten,anlamaktan geçtiğini anlatsa,bir adam çıkıp 'erkekliğimi şiddetle

ölçemezsin' diye haykırsa,yasalar bir gözden geçirilse ve toplum şiddete dur

dese çok şey değişmez miydi? Yanılıyor muyum?

Rojda KURUŞ

Page 48: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Graffiti

Graffiti, en temel anlamıyla, duvar yazıları ve resimler yoluyla kendini ifade eden

bir görsel uygulamadır. Graffitiyi, kimi çevreler bir sanat dalı olarak kabul ederken, bir

başka bakış açısı Vandalizm olarak değerlendirmektedir.

Eski Mısır döneminde insanların geçtikleri yerlerdeki duvar ve kayalara

bıraktıkları çeşitli şekil ve yazılardan oluşan mesajlar, graffitinin ilk adımları sayılsa da,

günümüzdeki anlamıyla graffitinin ana çıkış noktası 1940'lı II. Dünya Savaşı günlerine

denk gelmektedir. Almanya'yı Doğu ve Batı şeklinde ikiye bölen Berlin Duvarı'nın her

iki yanı protest kişilerce boyanarak, yazı ve sloganlarla bezendi. 1960'lı yıllarda

ABD'de politik grupların görüşlerini duyurmak için bu yöntemi tercih etmesi, gençlerden

oluşan sokak çetelerinin, kendi denetimleri altındaki alanları belirlemek için duvar

yazılarını kullanmasına yol açtı. Ardından bağımsız bireyler graffitiyi geliştirdi. Sosyal

içerikli iletiler dışında, bireysel seçimleri de yansıtmaya başlayan graffitiler giderek

renklendi. Günümüzde graffiti sanat olarak görülmese de birçok meslek dalı bundan

yararlanmaktadır. Yurtdışında hemen hemen her sokakta graffitiye rastlamak

mümkünken ülkemizde graffitiye karşı olan ön yargı ve karşıtlıktan ötürü çok az

rastlamaktayız.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde başta duvarlar olmak üzere uygun olan hemen

hemen her zemin; graffitiler için uygun yer oluşturuyor, sprey boya, fırça gibi çeşitli

araçlar devreye girerek, neredeyse beğeni yarışması haline dönüştürüldü. Graffitinin

genel olarak illegal (yasadışı) bir uygulama olması, bu konuda yasa eksiklikleri, tarihsel

eserler, özel konutlar dahil, herhangi birçok yerin rastgele boyanarak graffiti zemini

kabul edilip uygulama yapılması, graffitiye bakış açısının ağırlıklı vandalizm olarak

kabul edilmesinde rol oynamış, uygulayanlar hakkında yasal işlemler yapılmıştır.

Vandalizm olarak kabul edilmesi de graffitinin sanat olarak görülmesine engel

olmaktadır. Büyük bir uğraş ve yetenek gerektirse de graffiti günümüz de yasadışı bir

uygulamadır.

Page 49: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4
Page 50: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4
Page 51: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4
Page 52: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4
Page 53: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

1-S İ _ _ M İ Z

2-S E _ _ _ İ N E

3-A H _ _ _ A Z

4-K A _ _ M B A

5-S İ _ _ L E F

6-F İ L _ _ C İ

7-I T _ _ M A K

8-S U L _ _ _ I K

9-İ Y _ _ E L

10-A S _ _ G İ

BOŞLUK DOLDURMA

Boşluklara nokta sayısı kadar harf koyarak anlamlı iki sözcük oluşturun.

B U N A K I L

Bunak ve akıl okunmakta

B U L M A C A

Page 54: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

ör

örörmnek

1- 2-

3- 4-

5- 6-

4 KELİME

Merkeze öyle bir hece yazın ki ; verilen dört heceyle de ayrı

ayrı anlamlı bir kelime oluşturun.

nek Es

ör

be

tar

Benek-örnek –esnek-nektar sözcükleri okunmakta

kar

ya

ka

man

nnn

met

fi

re

pi

ke

ge re

it

sa

ci pe

aye

kel

in

mek

yel

man

cı sın

lu

Page 55: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

7- 8-

CEVAPLAR

Boşluk doldurma

1-te 2-def 3-enk 4-zı 5-te 6-iz 7-ır 8-tan 9-ot 10-il

4 kelime

1-sa 2-de 3-sim 4-kin 5-ek 6-av 7-ar 8-şe

Hazırlayan:

Yasemin KARAHAN

sak

mut k

if

ka

kil

ker

Page 56: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Cevap 1:

200, 5,

200, 5

((200+200)x5 + 5)

Cevap 2:

A 4 - 4 B

A 2 - 3 C

B 1 - 2 C

Cevap 3:

135 ve 270 sayfa. (Birinci kitap için 297,

diğeri için 702, toplam 999 rakam).

Cevap 4: CEZA

Matematik Cevap Anahtarı

Page 57: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

OKUL-AİLE BİRLİĞİMİZ

Murat Akçalı Hümeyra Taşkıran

Fikret Akkaya

Emin Özağaç

Nilgün Kocaoğlu

Canan Berberoğlu

Gülgün Engiz

Page 58: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Yıllar Öncesinin İzmir’i

Page 59: Balçova Anadolu Lisesi Sessiz Dergisi Sayı 4

Yıllar Öncesinin İzmir’i