AYLIK VELİ BÜLTENİ - Egeberk Anaokulu
Transcript of AYLIK VELİ BÜLTENİ - Egeberk Anaokulu
1
ÖZEL EGEBERK ANAOKULU
01.03.2021
AYLIK VELİ BÜLTENİ
3 YAŞ
2
EGEBERK Anaokulu Misyonu
Misyonumuz, yaşam boyu öğrenen, duyarlı, dengeli ve bağımsız bireyler
yetiştirmek için yeniliklere ve evrensel değerlere açık, yerel değerlere
bağlı, adaletli ve farklılaştırılmış bir eğitim sunmaktır.
EGEBERK Anaokulu Vizyonu
Biz EgeberkAnaokulu olarak, geleceğine güvenen, geçmişine bağlı ve
değişime açığız. Yaratıcı ve özgür düşünceyle geniş bakış açısına sahip bir
öğrenen topluluğu ile hakkaniyet ve Atatürkçülük değerlerini benimseyen
bir kurum olmayı hedefliyoruz.
IB Misyon Beyanı
Uluslar arası Bakalorya, kültürler arası anlayış ve saygı ile daha iyi ve
daha barışçıl bir dünya oluşturulmasına yardımcı olacak araştıran-
sorgulayan, bilgili ve duyarlı genç insanlar yetiştirmeyi amaçlar.
Bu amaca yönelik olarak kuruluş, yeni ufuklar açıcı uluslar arası eğitim
programları ve titiz değerlendirme yöntemleri geliştirmek amacıyla
okullar, devletler ve uluslar arası kuruluşlarla çalışmaktadır.
Bu programlar, dünya genelinde öğrencileri, diğer insanlarında
farklılıklarıyla haklı olabileceğini anlayan, etkin, şefkatli ve yaşam boyu
öğrenmeye inanan bireyler olmaya teşvik eder.
3
İnsanın Anavatanı Çocukluğudur
Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek
istiyorum, dedi.. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük..
Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
– Hayrola, neden elimi öpmek istedin?.
– Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım.. Hayatım değişti.. O seminerden sonra daha
mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim..
– Ne oldu, nasıl oldu?.
– Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz.. O
seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur.. Çocukluğunu doya doya
yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur.. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi,
çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır..”
Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:
– Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının
çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır..” Ben bir baba olarak sizi duyduğum
zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya
yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum?. Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini
fark ettim.. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm.. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının
aynısıydı.. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya
çalışıyordu.. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?.
– Hayır, neden?.
– Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum.. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?.” Tuhaf
tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini
çıkarıyordu.. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!.” diyordum.. Aramızda
sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu.. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu..
Burada biraz sustu, soluklandı.. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden
gelmeye çalışıyordu.. Sonra konuşmaya devam etti:
– Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım.. “Ben ne biçim babayım,” diye
kendime sordum.. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye
kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle
konuşayım, biz birlikte bir karar alalım.. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya
doya çocukluğunu yaşasın..
– Radikal bir karar!.
4
– Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim
rahat etti.. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım.. Yemekten sonra oturduk
konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik.. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle
böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana
söyleyeyim.. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama
çocukluğunu yaşasın!. Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba
göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık.. Gel şimdi değiştirelim bunu..
– Eşiniz ne dedi?.
– Hocam biliyor musun ne oldu?.
– Ne oldu?.
– Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be!. Kim bu adam?. Öyle şey mi olur;
yok bizimki çocukluğunu yaşayacakmış!. Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını
geçecek ilerleyecek!. Öyle şey olmaz..”
– Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!.
– Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim.. Her gün, her akşam gece
yarılarına kadar karımla konuştum.. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi..
– Pes etti, yani.. Peki, sen ne yaptın?.
– İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim;
işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı?. Bana
hayretle baktı ve “Hayır!.” anlamına gelen “cıkk” dedi.. O zaman, hadi gel beraber aşağıya
ineceğiz, oynayacağız, dedim.. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa
çıktık.. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun
oynadık.. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık.. Eve gelince toz toprak içindeyiz,
beraber banyoya girdik, duş yaptık.. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten
dönünce her gün onunla oynamaya başladım.. Her gün, her gün, her gün oynadım.. Yedi sekiz gün
sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü
ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım..
Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti.. Düşündüm, şimdiye kadar hiç
söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti.. “Ne büyük tehlike!” diye
düşündüm.. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım..
– Demek farkına vardın, seni kutlarım.. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın
farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!.
– İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun
oynamaya devam ettik.. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet
etti.. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri
kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor.. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor
kakıyor, lütfen onunla konuşun.. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin..
Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti.. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten
çekiniyordum.. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!.
Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim..
– Eşiniz gelmek istemedi!.
– Hayır istemedi.. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi.. Ben
yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın
arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.. Mahcup olacağımı
düşünüyordum.. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum.. En nihayet bütün veliler
öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.. Sıra bende!. Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı
5
gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi.. Hiç cevap vermedim, önüme baktım.. Lütfen söyleyin
ne yaptınız bu çocuğa, dedi.. “Çok mu kötü hocam?.” diye sordum.. Gülümsedi, hayır, kötü değil,
dedi.. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu..
Ne yaptınız bu çocuğa siz?.”
– Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?.
– Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.. İnanamıyordum kulağıma,
içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı.. Eve geldim, karım yüzüme
baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı.. “O kadar mı kötü?.” diye sordu.. Ona da cevap veremedim
Hocam, ona da cevap veremedim!. Ağladım.. Daha sonra anlattım.. Hocam onun için sizin elinizi
öpmek istedim, teşekkür ediyorum.. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız..
Ailemin mutluluğu kurtuldu.. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş.. Anavatanı mutlu
olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş..
“Gel seni yeniden kucaklayayım!.” dedim.. Kucaklaştık..
“Çocuklar Gülsün diye!.” yaşayalım.. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur..
Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler.. Büyükler mutlu olup gülümseyince
tüm ülke, tüm insanlık güler.. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!.
Sizlerle bu ay ülkemizin yetiştirdiği önemli eğitimcilerden, yazar, psikolog Doğan Cüceloğlu’nun
bir yazısını paylaşmak istedim. İnsanın anavatanı çocukluğudur diyerek kendisini bir kez daha
rahmetle anıyorum. Bizde Egeberk ailesi olarak çocuklarımızın çocukluklarını en güzel şekilde
geçirmeleri için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Sevgiyle kalın…
Nesrin CİVAN
Okul Müdürü
Yaşam olayları arasında ölüm, çocuk ve yetişkinler için kabul edilmesi
güç bir gerçektir. Ancak insanlar acı ve üzüntü veren olaylarla başa
çıkmayı öğrenerek büyür ve olgunlaşırlar.
Çocuklar yaş ve gelişim düzeyleri doğrultusunda ölümü nasıl
kavrarlar?
0-2 Yaş: İki yaşından küçük bebekler ölümle ilgili kavramları
anlayamazlar. Ölümü algılayamayacak kadar küçüktürler. Ölüme ilişkin
tek bilgi sadece sürekli çevrelerinde bulunan yakınlarının artık olmadığını fark etmeleridir. Bu
durumda örneğin, yatmaya giderken gördükleri resmi gösterip, ”Anne?” diye sorabilirler. Ölen
kişinin koku, ses gibi özelliklerine özlem duyabilirler.
2-6 Yaş: Genellikle 4 yaş civarında çocuklar ölüm hakkında sınırlı ve belirsiz anlayışa sahiptirler.
Ölümün kalıcı bir durum olduğunu düşünemezler. Olayın değişebileceğini sanarak, gelecekte ölen
kişiyle birlikte yapacakları işlerden söz edebilirler. Okul öncesi dönem çocukları sıklıkla sihirli
6
düşünce ve oyunlarla ilgilenirler. Yeterince dua ederek ya da güçlü dileklerde bulunarak ölen
kişinin yeniden canlanacağını düşünebilirler.
6-9 Yaş: Bu dönemde çocuklar ölümün bir son olduğu gerçeğini algılamaya başlarlar. Ancak diğer
yandan sihir, düşünce ve dileklerle ölümü alt edebilecek güce sahip olduklarını düşünürler.
Güçlerine ilişkin bu inanç onların ölüme engel olabilecekleri, ölen insanı koruyabilecekleri
düşüncesine kapılmalarına neden olur. Bu görüş doğrultusunda kişinin ölümünden dolayı suçluluk
ve sorumluluk duyabilirler.
9-12 Yaş: Gelişimsel olarak bu yaş çocukları macera kitapları okurlar, hayaletlere ilişkin hikayeler
anlatırlar ve kahramanlarla ilgilidirler. Genellikle yaşlı insanların öldüklerini düşünmelerine karşın,
gençleri, anne-baba ve yakınlarını da kaybedeceklerini kavramaya başlarlar. Anne-baba ve
sevdikleri kişilerin ölümlerine ilişkin kabuslar görür ve korkular geliştirirler.
13-18 Yaş: Bu dönemde çocuklar ölüm gerçeğini yetişkinler gibi algılarlar. Herkesin başına
gelebilecek kaçınılmaz bir durum olarak değerlendirirler. Ergenler zamanlarının önemli bir
bölümünü ölüm hakkında felsefe yaparak, düşünüp, hayal kurarak geçirebilirler. “Hayat nedir?”,
“Ölüm nedir?”, “ Ben kimim?” gibi sorulara yanıt ararlar.
Yas, çocukluk ve ergenlikte yeni süreç ve becerilerin elde edildiği farklı gelişim aşamalarına
ulaşıldığında yeniden gündeme gelebilir. Örneğin bir yaşında annesini kaybeden çocuk dil gelişimi
sonucu duygularını kelimelerle ifade edecek döneme eriştiğinde ölüm olayını yeniden
sorgulayabilir. Ergenlik döneminde somut düşünebilecek bilişsel gelişim aşamasına ulaştığında
annesinin ölümü üzerine yoğunlaşabilir.
Erişkinler hayatın bir gün sona ereceği bilgisini çocuklara aktarma konusunda zorlanırlar. Anne-
babalar ölümden bahsederek, çocuklarını üzeceklerini düşünürler. Onları korumak isterler. Oysa
ölümün yaşamın sonu olduğu ve ölen kişinin geri dönmeyeceği çocuğa uygun dille anlatılmalıdır.
Çocuklara ölüm haberi nasıl verilir?
Olanları açıklamak için arkadaş veya diğer yakınlarınızdan daha çabuk davranarak çocuğunuza
öncelikle siz ulaşın.
Haberi vermek için sessiz bir yer bulun. Sakin ve şefkatli davranın.
Kötü habere çocuğunuzu alıştırmak için başlangıç yapabilirsiniz. “Çok üzücü bir olay oldu. Deden
öldü.” Okul öncesi çağ çocuğunuz için “Öldü” kelimesinin anlamını açıklamanız gerekir. “Öldü”,
“artık yaşamıyor” şeklinde tanımlanabilir. Yaşamanın ne anlama geldiğini çocuğunuzla konuşun.
7
“Yaşarken nefes alırsın, yürürsün, konuşursun, görürsün, işitirsin. Deden artık bunları
yapamayacak.”
”Ölüm”, “öldü”, “kanser” veya “kalbi durdu” gibi açık ve anlaşılır terimler kullanın.
“Artık bizimle birlikte değil”, “gitti”, “uykuya yattı” gibi belirsiz ve karmaşık ifadelerden kaçının.
Özellikle uykuya ilişkin açıklamalarda bulunmayın. Bu durumda küçük çocuklar sevdiklerinin bir
gün uyanacaklarını düşünürler. “Uzun ve bir daha uyanmayacağı bir uykuya daldı” gibi yaklaşımlar
çocukları uykudan korkar duruma getirebilir. Anne-babalarının uyuması halinde de huzursuz
olurlar.
Basit gerçekleri anlatın, ayrıntıların soru şeklinde sorulmasına olanak sağlayın. Çocuğunuzun
duygusal tepkiler vermesine izin verin, “Bazı insanlar üzüldükleri zaman ağlarlar, diğerleri ise acı
duydukları zaman tepkilerini belli etmezler. Bu onların ölen insanı sevmedikleri anlamına gelmez.”
Ölüm olayının ardından birkaç gün boyunca neler olacağını çocuğunuza anlatın. Cenazeyle ilgili
işlemler, tören, defin işlemleri hakkında ailenizin benimsediği görüş, kültürel değer ve inançlar
doğrultusunda bilgi verin. Nerede olacağınız, nereye gideceğiniz, evde bulunacak kişiler, gelecek
ziyaretçiler hakkında çocuğunuzu bilgilendirebilirsiniz.
Yaşantınızın yeniden düzene gireceği konusunda çocuğunuza güven verin. Birkaç gün içinde okula
dönerek, arkadaşlarını göreceğini hatırlatın. Ailenin sevdiği insan olmadan olağan yaşantısına
devam edeceğini anlatın. Acılı dönemlerde sergilenen olumlu bakış açısı çocuğun yas sürecinden
iyileşerek çıkmasını sağlar.
Yas tutan çocuklarda aşağıda belirtilen özellikler gözlenebilir:
Üzüntülerini erteleme konusunda daha esnektirler. Ölüm haberini duyduktan sonra hiçbir şey
olmamış gibi oyun oynayabilirler.
Yas süreci yetişkinlere oranla daha uzundur ve geniş zamana yayılır.
Hastalık, kaza ve afetlerden daha çok korkmaya başlarlar. Anne-babalarının başına kötü bir şey
gelmesinden endişe duyarlar. “Ne oldu ?”, “Şimdi kim ölecek ?”, “Ölen kişi olmadan nasıl
yaşayacağız ?”, “Benimle kim ilgilenecek ?” gibi endişeler duyarlar.
Genellikle daha bağımlı davranışlar sergilerler. Günlük düzenin sürdürülmesi için desteğe ihtiyaç
duyarlar.
Yorgun ve sıkkın olduklarını ifade edebilirler.
Uyku bozuklukları görülebilir.
Ölen insanı yoğun şekilde düşünüp, özleyebilirler ve duygularını, örneğin, oynayacakları basketbol
maçı öncesi “Keşke dedem de gelip beni izleyebilseydi” gibi ifadelerle yansıtabilirler.
8
Özellikle küçük çocuklar yas sürecinde duygularını vücut dilleriyle ifade ederler. Hareketler ve
oyunlar iletişimin bir parçasıdır. Vücut hareketlerini izleyin, oyunlarını hissettikleri acının dile
getirildiği etkinlikler olarak değerlendirin.
Dikkatlerini yoğunlaştırmada zorluk çekebilirler. Aşırı hareketlilik gözlemlenebilir. Okula ilişkin
sorumluluklarını yerine getirmede güçlük yaşayabilirler.
Öfkeli, saldırgan ve yıkıcı davranışlar sergileyebilirler.
Gereksiz yere ölüme sebep olduklarına dair suçluluk duyabilirler. “Bu senin hatan değil. Sen
çocuksun, babanı kurtarmak için arabayı sen kullanamazdın. Baban yetişkindi ve iyi bir sürücüydü.
Diğer araç hızla üzerimize gelerek bize çarptı. Baban kazaya engel olamadı ve bu nedenle öldü”
ifadesi çocuğu rahatlatır.
Yaşlarından daha küçükmüş gibi davranarak, alt ıslatma, parmak emme, gece lambasının yanmasını
isteme, geçiş nesnesi olarak değerlendirilen oyuncaklarla uyuma gibi özellikler sergilerler.
Ölümle başa çıkmaları için çocuklara nasıl yardımcı olabilirsiniz?
Cenaze törenleri ve anma toplantıları ölüm olayını kabullenmemizi sağlar. Aile ve arkadaşlardan
destek görürüz. Bu törenler çocuklar için de çok önemli ve birçok açıdan faydalıdır. Çocuğun törene
katılması olup bitenleri somutlaştırmasına yardımcı olur. Çocuğunuza törende yaşanılacaklar
hakkında ayrıntılı bilgi verdikten sonra, katılıp, katılmayacağını sorun. Törene gelmeyi
reddediyorsa onu bu konuda zorlamayın.
Çocuğunuzla konuşun, onu dinleyin, destekleyin. Size pek çok soru sorabilir. Aynı soruları tekrar
tekrar yanıtlarken sabırlı ve anlayışlı davranın çünkü sorular çocuğun hissettiği karmaşa ve
belirsizliği gösterir, iyileşme yöntemidir. Gerekli durumlarda “Bilmiyorum” demekten çekinmeyin.
Unutmayın, çocuğunuz tepkilerinizi izler ve sizi örnek alır.
Zorunlu olmadığı sürece çocuğunuzdan ayrılmayın.
En kısa zamanda yemek, çalışma, uyku saatlerini belirleyerek, olağan günlük yaşam düzeninize
dönün.
Çocuklar duygularını ifade edebilmek için yardıma gereksinim duyarlar. Ölen kişi için resim
yapmak, mektup yazmak konusunda çocuğunuzu yönlendirebilirsiniz.
Ölen kişinin anısına ağaç dikmek, hatıra defteri oluşturmak gibi etkinliklere yöneltebilirsiniz.
Ölümü konu alan kitapları okumak yararlı olabilir.
Okulu ölüm olayından haberdar etmek, sınıf öğretmeni, psikolojik danışman, diğer öğrencilerin
yardım ve destekleri çocuğun yaralarını sarmasında önemlidir.
Anne-babalar ne zaman endişe duymalıdır?
9
Kendilerinin ya da ebeveynlerinin başına kötü şeyler geleceğine ilişkin korku nedeniyle okula
gitmeyi reddetme,
Doktor muayenesi sonucu herhangi bir sorun olmamasına karşın, çocukta süreklilik gösteren
şikâyetlerin bulunması, özellikle ölen kişinin rahatsızlığına benzeyen sorunlar yaşanması; örneğin
bir yakını kalp krizi sonucu ölen çocuğun açıklanamayan göğüs ağrısından yakınması gibi,
Günlük etkinlik ve olağan düzeni engelleyecek ölçüde yoğun olarak yaşanan korku ve endişelerin
gözlemlenmesi, ev, okul ve toplumsal ortamlarda benzer davranışların sergilenmesi,
Depresyon genellikle sevilen kişinin ölümü, boşanma gibi önemli kayıpların ardından görülür. İçe
kapanma, dikkat eksikliği, isteksizlik, uyku ve beslenme bozuklukları, üzüntü, sıklıkla ağlama gibi
belirtilerin 2 hafta boyunca yaklaşık her gün sergilenmesi.
Süheyla KIRLI
Okul Pedagogu
EYVAH ÇOCUĞUM BİTLENDİ…
Bitlenme her insanda, her coğrafyada, her yaş grubunda oluşabilen,
bulaşıcı kaynağı insan olan bir hastalıktır. Etkeni bir parazittir. İnsanlarda
yerleşim yerine göre; “baş biti”, “vücut biti” ve “kasık biti” olarak üç tür
bitlenme görülmektedir. Bunlardan okul çağı çocuklarında ve yuvalarda
en sık görüleni baş bitidir. Özellikle 3-10 yaş grubu kız çocuklarda daha
sık görülen bit, saçtan saça, ortak kullanılan eşyalarla, direkt ya da dolaylı
yollarla bulaşır. Bitlenmede ilk olarak yumurtalar bulaşarak saç kılına
yapışır ve kepek gibi görünür. Saçtan kolaylıkla ayrılmayıp, saçlı deride
şiddetli kaşınma yapar.
Ense bölgesindeki kaşınma biti baş bitlenmesi için uyarıcı olmalıdır.
Çıplak gözle muayenede çoğu kez “sirke” denilen bit yumurtalarını
görmek mümkündür. Bu yumurtalar zaman içinde “larva”, sonra da erişkin bit haline gelirler.
ÖNLEMLER:
• Özellikle okul, yurt ve askerlik gibi diğer insanlarla iç içe yaşanılan ortamlarda hijyen
kurallarına dikkat edilmeli, şüpheli bulaşma yolları yok edilmelidir.
• Kalabalık ortamlarda vakit geçiren çocuklara öğretmenler veya aileler tarafından periyodik
muayeneler yapılmalıdır.
• Çocukların saçları düzenli olarak yıkanmalı ve vücut bakımlarına özen gösterilmelidir.
• Öğrenciler bit tehlikesine karşı uyarılmalı, kişisel temizliklerine dikkat etmeleri gerektiği
uygun bir dille anlatılmalıdır.
• Tedavi ve bitten korunma konularında zaman kaybedilmeden uzman yardımı alınmalıdır.
• Okulda salgından etkilenen herkesin aynı anda tedaviye başlaması çok önemlidir. Böyle bir
çabayla, salgının kolayca önüne geçilebilecektir. Evde veya okulda bir kişide bit tespit
edildiğinde herkesin kontrol edilmesi şarttır. Bitlerin tedavisi değişik kimyasal içerikleri
haricen kullanılan ilaçlarla yapılır. Bit kontrolü ve bitten arınmada sık dişli özel taraklar da
kullanılır. Yumurtalar da bir süre sonra canlı bitler haline geleceği için, tedavinin her iki
10
basamağı da eşit derecede önemlidir. Bit yumurtaları mekanik olarak o bölgeden
uzaklaştırılmalıdır. Çocuğun eşyaları, taraklar, fırçalar, havlular, yastık çarşaf gibi eşyalar
temizlenmeli ve havalandırılmalıdır. Çünkü bit insan vücudu dışında bir süre sonra varlığını
sürdüremez.
Melek GÜNEL
Okul Doktoru
TÜRKÇE DİL ETKİNLİKLERİMİZDE NELER
ÖĞRENDİK?
,
TÜRKÇE DİL ETKİNLİKLERİMİZDE
NELER ÖĞRENDİK?
Müzik eşliğinde “ Top nerede?” Oyununu
oynadık.
5 rakamını öğrendik
Geometrik şekillerinden “üçgeni” öğrendik
Tema 3 Dünyanın işleyişi, canlıları benzerlik
ve farklılıklarına göre sınıflandırdık.
“Turuncu” rengimizi öğrendik
PARMAK OYUNLARI
Beş küçük yeşil şişe sallanıyor sallanıyor
içlerinden biri pat düştü yere
Dört küçük yeşil şişe sallanıyor sallanıyor
içlerinden biri pat düştü yere
Üç küçük yeşil şişe sallanıyor sallanıyor
içlerinden biri pat düştü yere
İki küçük yeşil şişe sallanıyor sallanıyor
içlerinden biri pat düştü yere
Bir küçük yeşil şişe sallanıyor sallanıyor
içlerinden biri pat düştü yere
Hiç şişe kalmadı
FEN VE DOĞA ETKİNLİKLERİ
Su arıtma deneyi
11
Toprakları doldurduğumuz bardağın üstüne su ekliyoruz
Kirli bir su elde etmiş oluyoruz
Peçeteyi içine koyuyoruz
Peçete bizim arıtma sistemiz olmuş oldu.
MÜZİK ORFF...
Herkese Merhabalar, Müzikle dansla hareketle çalgılarla yol alırken bu ay masallarla yolculuğa da başladık. Keyifle merakla müzikli saatler geçirdik.
Bestecilerden Mozart ile tanıştık. Müzikleri ile canlandırmalar yaptık. Türkler için yaptığı Türk marşı ile ritim tuttuk.
Sihirli fasulye adlı masalı anlatırken ben çocuklarda belirli yerlerde ritmik olarak katıldılar kralın yürüyüşüne devin horlamasına hayvanların seslerine… Çok keyifli heyecan ve merakla dinlediler.
Taşıtlar ve nasıl ses çıkardıkları üzerine konuştuk.
Otomobil kornası adlı şarkıyı öğrendik.
Saatlerin büyüklüğü ve çıkardığı sesler üzerine devinimlerde bulunduk.
Saat şarkısını öğrendik.
İçinizdeki ritim susmasın.
Nilay BECEREN
Müzik ve Orff Eğitimi Öğretmeni
RESİM – HEYKEL…
Merhaba,
Şubat ayında biz yaşadığımız kış mevsimi manzaralarını grup çalışması
olarak uyguladık, boyarken iz bırakırken oluşturduğumuz kar lekelerinden
çok keyif aldık.
Kardan adam yapmayı kolaylaştırıp kardan adamdan birçok hayvanın gövdesini oluşturduk,
ayrıntılarla hayvanlarımızı gerçekçi şekilde uyguladık. El koordinasyonumuzu geliştirirken,
yaptıklarımızdan da çok keyif aldık. Atölyemizden bu ay da bu kadar.
Sevgimle…
Hafize Türk ÖNGÜÇ
Resim-Heykel Öğretmeni
Beden Eğitimi!
Mart ayı boyunca PYP kapsamında gerçekleştirdiğimiz spor etkinliğimizde,
’’Sağlıkla Formda Olma” ile ilgili önce spor yapmayan insanların nasıl
göründüklerini inceledik ve belli bir süre düzenli spor yaptıktan sonraki görüntüsü
ile arasındaki farkı fark ettik. Böylece kendimizi sevmemiz ve öncelikle sağlığımızın,
vücudumuzun değerini bilmemiz ve şevkle spor yapmamız gerektiğini anladık.
12
Yürüme, sekme ve sıçramalarda kas kuvveti ve esnekliği ile eklem hareketliliğini geliştirmek amacı
ile ip ve çizgi çalışmaları yaptık. Merdiven çıkıp yüksekten atlayarak denge ( konma) çalışması
uyguladık. Tünelden ve denge tahtasından geçtik. Böylece yer değiştirme, dengeleme ve nesne
kontrolü hareketlerini bir arada yapabilmeyi geliştirdik.
Atmalar ile ilgili çabukluğu geliştirmek için atma ve fırlatma oyunları ile birlikte top sürme
yarışması ve topa yetiş oyunu oynadık.
Top alıştırmaları ile ilgili koordinasyonu geliştirmek amacı ile bol bol top ile ilgili eğitsel oyunlar
oynadık. Böylece fiziksel etkinliklerde üstlendiğimiz rollerin sorumluluklarını yerine getirme
gereğini kavramaya çalıştık.
Meltem BAHAR
Beden Eğitimi Öğretmeni