Ankara Tabip Odası Şiddet Bildirim Hattı 0 530 566 75 75...

16
Tam Gün Yasası’nın Anayasa Mahkemesi tarafından kısmen iptal edilmesinin ardından Sağlık Bakanlığı yargı kararlarını yeni yayınladığı genelgelerle delmeye çalışıyor. Sağlık Bakanlığı 3 Ağustos’ta sağlık personelinin yemek ve çalışma saatlerini düzenleyen yeni bir genelge yayınladı. Bu genelge ile sağlık personelinin günlük normal çalışma süresi 9 saate çıkarıldı. TTB, genelgenin iptali için Danıştay’a dava açtı. 9 )) Zorunlu Genel Sağlık Sigortası 2012’ye ertelendi Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilileri, alt yapısı henüz bitmeyen çalışmanın vatandaşların 'zorunlu' mağduriyetine neden olmaması amacıyla Genel Sağlık Sigortası’nı 1 Ocak 2012'ye erteleme kararı aldı. 3 )) Tıpta Uzmanlık Sınavı da ertelendi KPSS sınavındaki kopya skandalı ve sonrasında bazı sınavlarda da kopya çekildiğinin öğrenilmesi, Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı da etkiledi. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. A. Ünal Yarımağan, güvenlik açısından TUS sınavının ertelendiğini açıkladı. 3 )) “İbadet eder gibi hasta bakarım” Meslekte 50 yılı geride bırakan Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Aysel Gürler, mesleki deneyimlerini ve anılarını Hekim Postası okuyucuları ile paylaştı: “Tıp bir orman, biz içinde bir katre, bir damla bile değiliz”. 10 )) Viva Yeşil Timsah! Gezgin hekimimiz Efsun Müftüoğlu’nun yolu bu kez Küba’ya düştü. Fidel’in yeşil bir timsaha benzettiği Küba’da edindiği izlenimleri Hekim Postası okuyucuları ile paylaştı. 14 )) Gazetemiz Hekim Postası’na her türlü haber ve yorum yazılarınızı bekliyoruz. [email protected] Tel: 418 87 00 / 123 hekimlerin gücü, hekimlerle güçlü Eylül 2010 Sayı: 24 Siz de yazın Güncel Güncel Ankara Tabip Odası hekim ve sağlık çalışanlarının görevleriyle ilgili maruz kaldıkları sözlü, fiziksel veya cinsel şiddeti bildirmeleri için bir telefon hattı kurdu. 0 530 566 75 75 Ankara Tabip Odası Şiddet Bildirim Hattı HUKUKSUZ GENELGELER, SABİM, GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELER, ROTASYONLAR, YAP-BOZ YÖNETMELİKLER, SARI ZARFLAR, HÜRMETSİZ TUTUMLAR, RENCİDE EDİCİ SÖZLER, KOLLAMALAR, KAYIRMALAR, SUÇLAMALAR, HEDEF GÖSTERMELER Türk Tabipleri Birliği ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği tarafından 31 Ağustos 2010 tarihinde İstanbul'da düzenlenen basın toplantısında, sağlıkta piyasalaşmanın son hızla devam ettiği belirtilerek, "karlı olmadıkları" gerekçesiyle tıp fakültesi hastanelerine el konmak istendiği dile getirildi. 7 )) Birinci basamak sağlık hizmetleri kamu personeline özelleştirildi! Aile Hekimliği Pilot Uygulaması 15 Temmuz 2010 tarihinden itibaren Ankara’da başladı. Birinci basamak sağlık hizmetleri, ticari girişimlere ve hekimlerin işletme yeteneklerine bırakıldı. Sağlık Bakanlığı uygulamaları ile sağlık hizmetini ticari bir iş olarak görmeye devam ediyor. Gereken alt yapı hazırlıkları tamamlanmadan hayata geçirilen uygulama nedeni ile mekan, personel, evrak, iletişim gibi pek çok konuda, çok sayıda eksiklik ve sıkıntı yaşanıyor. 4 )) Tıp fakültesi hastanelerine el konuyor Tecrübe Gezgin Mesai saatleri düğümü yargıya taşındı Aile hekimliği Ankara'da başladı Muayenehanelerin kapatılması için, başhekimlerin Bakan’ın talimatı ile hekimlerle görüştüğü haberleri dolaşıyor. Muayenehane denetimleri aşırı artmış durumda ve sudan sebeplerle cezalar verilmeye çalışılıyor. Yeni hazırlanan muayenehane yönetmeliği ise fiilen muayenehaneleri bitiriyor. Yasa ile yapılamayan yönetmeliklerle yapılmaya çalışılıyor. Sağlık Bakanı, Tam Gün Yasası’nın kısmi iptalinden sonra hekimleri halka şikâyet ediyor. Sağlık sisteminde yaşanan çarpıklıkların sorumluluğu hekimlerin üzerine yıkılmaya çalışılıyor.. Bakan her açıklamasında hekimlere ve tabip odalarına saldırmaktan geri durmuyor. Hekimlerden odamıza Bakan’ın sözleriyle ilgili bir çok şikayet iletiliyor. BU BASKIYI DURDURUN! Muayenehaneleri Kapatın! Sağlık Bakanlığı, Tam Gün sürecinin rövanşı için sürekli çıkardığı genelgelerle hekimleri köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. 3 Ağustos 2010’da yayınladığı genelge ile 8 saatlik işgününü hiçe saydı ve hastanelerde çalışan sağlık personelinin günlük normal çalışma süresini 9 saate çıkardı. Hastanelerde öğle araları tarif ediliyor. Sanki yoğun bakımlarda, acillerde, kliniklerde, ameliyathanelerde bu mümkünmüş gibi. Hukuku hiçe sayan bu genelge TTB tarafından yargıya taşındı. Tam Gün Yasası’nın kısmi iptalinin ardından Bakanlık hekimlere yönelik baskılarını artırıyor. Hekimler açıkça sindirilmeye çalışılıyor. Ankara Tabip Odası Bakanlık hakkında sadece Ankaralı hekimlerden değil, başka illerdeki hekimlerden de şikayetler alıyor. Hekimler her türlü baskı ile sıkıştırılmaya çalıştırıldıklarını hissediyorlar. 9 Saat Çalışın! Zembereğinden Boşanmış Sözler! H E R İ Ş İ Y A P A B İ L E N V E H E R Ş E Y D E N A N L A Y A N S Ü P E R D O K T O R K U P A S I AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ

Transcript of Ankara Tabip Odası Şiddet Bildirim Hattı 0 530 566 75 75...

Tam Gün Yasası’nın Anayasa Mahkemesi tarafından kısmeniptal edilmesinin ardından Sağlık Bakanlığı yargıkararlarını yeni yayınladığı genelgelerle delmeye çalışıyor.Sağlık Bakanlığı 3 Ağustos’ta sağlık personelinin yemek veçalışma saatlerini düzenleyen yeni bir genelge yayınladı.Bu genelge ile sağlık personelinin günlük normal çalışma süresi

9 saate çıkarıldı. TTB, genelgenin iptali için Danıştay’a dava açtı. 9 ))

Zorunlu Genel SağlıkSigortası 2012’ye ertelendiSosyal Güvenlik Kurumuyetkilileri, alt yapısı henüzbitmeyen çalışmanınvatandaşların 'zorunlu'mağduriyetine neden olmamasıamacıyla Genel SağlıkSigortası’nı 1 Ocak 2012'yeerteleme kararı aldı. 3 ))

Tıpta UzmanlıkSınavı da ertelendiKPSS sınavındaki kopya skandalıve sonrasında bazı sınavlarda dakopya çekildiğinin öğrenilmesi,Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı daetkiledi. ÖSYM Başkanı Prof. Dr.A. Ünal Yarımağan, güvenlikaçısından TUS sınavınınertelendiğini açıkladı. 3 ))

“İbadet edergibi hastabakarım”Meslekte 50 yılı geride bırakanDermatoloji Uzmanı Prof. Dr.Aysel Gürler, meslekideneyimlerini ve anılarını HekimPostası okuyucuları ile paylaştı:“Tıp bir orman, biz içinde birkatre, bir damla bile değiliz”. 10 ))

Viva Yeşil Timsah!Gezgin hekimimizEfsunMüftüoğlu’nunyolu bu kezKüba’ya düştü.Fidel’in yeşil bir timsahabenzettiği Küba’da edindiğiizlenimleri Hekim Postasıokuyucuları ile paylaştı. 14 ))

Gazetemiz Hekim Postası’na

her türlü haber ve yorumyazılarınızı bekliyoruz.

[email protected]

Tel: 418 87 00 / 123

hekimlerin gücü, hekimlerle güçlü Eylül 2010 Sayı: 24

Siz de yazınGüncelGüncel

Ankara Tabip Odasıhekim ve sağlıkçalışanlarının görevleriyleilgili maruz kaldıklarısözlü, fiziksel veya cinselşiddeti bildirmeleri içinbir telefon hattı kurdu.0 530 566 75 75

Ankara Tabip Odası Şiddet Bildirim Hattı

HUKUKSUZ GENELGELER, SABİM, GEÇİCİ GÖREVLENDİRMELER,ROTASYONLAR, YAP-BOZ YÖNETMELİKLER, SARI ZARFLAR,HÜRMETSİZ TUTUMLAR, RENCİDE EDİCİ SÖZLER, KOLLAMALAR,KAYIRMALAR, SUÇLAMALAR, HEDEF GÖSTERMELER

Türk Tabipleri Birliği ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneğitarafından 31 Ağustos 2010 tarihinde İstanbul'da düzenlenen basıntoplantısında, sağlıkta piyasalaşmanın son hızla devam ettiğibelirtilerek, "karlı olmadıkları" gerekçesiyle tıp fakültesi hastanelerineel konmak istendiği dile getirildi. 7 ))

Birinci basamak sağlık hizmetlerikamu personeline özelleştirildi!

Aile Hekimliği Pilot Uygulaması15 Temmuz 2010 tarihindenitibaren Ankara’da başladı.Birinci basamak sağlıkhizmetleri, ticari girişimlere vehekimlerin işletmeyeteneklerine bırakıldı. SağlıkBakanlığı uygulamaları ilesağlık hizmetini ticari bir işolarak görmeye devam ediyor.Gereken alt yapı hazırlıklarıtamamlanmadan hayatageçirilen uygulama nedeni ilemekan, personel, evrak, iletişimgibi pek çok konuda, çok sayıdaeksiklik ve sıkıntı yaşanıyor. 4 ))

Tıp fakültesihastanelerine el konuyor

Tecrübe Gezgin

Mesai saatleri düğümüyargıya taşındı

Aile hekimliği Ankara'da başladı

Muayenehanelerin kapatılması için,başhekimlerin Bakan’ın talimatı ile hekimlerlegörüştüğü haberleri dolaşıyor. Muayenehanedenetimleri aşırı artmış durumda ve sudansebeplerle cezalar verilmeye çalışılıyor. Yenihazırlanan muayenehane yönetmeliği ise fiilenmuayenehaneleri bitiriyor. Yasa ileyapılamayan yönetmeliklerle yapılmayaçalışılıyor.

Sağlık Bakanı, Tam Gün Yasası’nın kısmiiptalinden sonra hekimleri halka şikâyet ediyor.Sağlık sisteminde yaşanan çarpıklıklarınsorumluluğu hekimlerin üzerine yıkılmayaçalışılıyor.. Bakan her açıklamasında hekimlereve tabip odalarına saldırmaktan geri durmuyor.Hekimlerden odamıza Bakan’ın sözleriyle ilgilibir çok şikayet iletiliyor.

BU BASKIYI DURDURUN!Muayenehaneleri Kapatın!

Sağlık Bakanlığı, Tam Gün sürecinin rövanşı için sürekli

çıkardığı genelgelerle hekimleri köşeye sıkıştırmaya

çalışıyor. 3 Ağustos 2010’da yayınladığı genelge ile 8

saatlik işgününü hiçe saydı ve hastanelerde çalışan sağlık

personelinin günlük normal çalışma süresini 9 saate

çıkardı. Hastanelerde öğle araları tarif ediliyor. Sanki

yoğun bakımlarda, acillerde, kliniklerde,

ameliyathanelerde bu mümkünmüş gibi. Hukuku hiçe

sayan bu genelge TTB tarafından yargıya taşındı.

Tam Gün Yasası’nın kısmi iptalinin ardından Bakanlık hekimlere yönelik baskılarını artırıyor. Hekimler açıkçasindirilmeye çalışılıyor. Ankara Tabip Odası Bakanlık hakkında sadece Ankaralı hekimlerden değil, başka illerdekihekimlerden de şikayetler alıyor. Hekimler her türlü baskı ile sıkıştırılmaya çalıştırıldıklarını hissediyorlar.

9 Saat Çalışın!Zembereğinden Boşanmış Sözler!

HER

İŞİ Y

APAB

İLEN

VEHER

ŞEYDEN ANLAYANSÜPER

DOKTORKUPASI

AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ

Sıcak YazDr. Bayazıt İlhan

Ankara Tabip Odası Başkanı

[email protected]

güncel

Hekim PostasıSahibi:

Ankara Tabip Odası adınaDr. Bayazıt İlhan

Sorumlu Yazı işleri Müdürü:Dr. Bayazıt İlhan

Yayımlayan:Ankara Tabip Odası Yayının Türü:Yerel, süreliYayının Şekli:Aylık Türkçe Yıl: 2010Sayı:24

Yayın İdare Merkezi:Ankara Tabip Odası Mithatpaşa Cad. No: 62/18 Kızılay ANKARA Tel : (312) 418 87 00 Fax : (312) 418 77 94www.ato.org.tr

Yayın Kurulu: Dr. Arzu ErbiliciDr. Aytuğ BalcıoğluDr. Harun BalcıoğluDr. Selçuk Atalay Dr. Serdar Koç Dr. Seyfi Durmaz

Editör: Jülide Kaya

İletişim:Jülide Kaya

Haber, yorum ve yazılarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz

15.000 adet basılmıştır.

Ankara Tabip Odası Basın Yayın Komisyonu ürünüdür.

Ayda bir yayınlanır.

ATO üyelerine ücretsiz gönderilir.

Baskı öncesi hazırlık: GEO Tanıtım ve Reklam Hizmetleri Turgut Reis Caddesi 47/6 06570Maltepe /Ankara Tel :(0312) 229 09 85 Faks :(0312) 230 82 76 [email protected]

Basım yeri ve tarihi: İhlas Gazetecilik AŞ. TurgutÖzal Bulvarı Demirciler Sitesi 1.Cadde No:68Siteler Ankara TEL: 353 29 61 / 13 Eylül 2010

ato’dan

12Eylül 2010 tarihinde ya-pılacak olan referan-dumla ilgili süren pro-

paganda sürecinin ülke gündeminigiderek daha fazla belirlediği görül-mektedir. Süreç içinde siyasi partileryanında tüm örgütlü kesimlerin ko-nuyla ilgili açıklamalar yaptığını, re-ferandumun birbirinden değişik da-yanaklarla, bakış açıları ile değerlen-dirdiğini izliyoruz.

Ankara Tabip Odası Yönetim Ku-rulu olarak referandumla ilgili gö-rüşlerimizi meslektaşlarımızla ve ka-muoyuyla paylaşmak istiyoruz:

Bir meslek örgütünün bu tür ko-nularda üyeleri üzerinde bağlayıcıpozisyonları olmadığı ortadadır. Tür-kiye’nin oldukça sıkıntılı olan de-mokrasisi ve siyaset ortamının do-laysız olarak sağlık alanını, tıp orta-mını, emek ve meslek örgütlerininhareket sınırlarını etkilediği hepimizinbilgisi dahilindedir. Buradan hareketle,hekimlerin örgütlü olduğu meslekodalarının, Türkiye’deki demokrasitartışmalarına katılması / katkı koy-ması hem bir gereklilik hem de birödev olarak ortaya çıkmaktadır.

1982 Anayasası, emekçilere, halka,onun örgütlülüğüne, eşitlikçi, özgür,sömürüsüz bir toplum arayışına karşı,sermayenin ihtiyaçları üzerinden ha-zırlanmıştır. Vesayetçi bir kurum ola-rak ordu tarafından ABD’nin bilgisidahilinde yapılan 12 Eylül askeri dar-besinin ürünüdür.

12 Eylül’ün ürünü olan politikalarınuygulayıcısı, savunucusu olanparti/partilerin yapacağı Anayasa de-ğişiklik paketinin tarihsel olarak buülkede emeğiyle yaşayanların, de-mokrasiden, özgürlüklerden, barıştan,insanca ve hakça bir düzenden yanaolanların talepleriyle buluşmayacağıortadadır. Kaldı ki bugün paketi ortayakoyan AKP’nin geçmiş sekiz yıllık ic-raatıyla sermayenin taleplerinin ensadık ve saldırgan uygulayıcısı olduğuaçıktır.

Referandumda “Evet” kampanyasıyürüten siyasal iktidarın ileri sürdüğü“12 Eylül’den hesap sorma” ve “de-mokratikleşme” iddiaları inandırıcı-lıktan uzaktır. Kendisi 12 Eylül’ünürünü olan siyasal islamcılığın veonun iktidara gelmiş hali olanAKP’nin, daha baştan onay verdiği,sonrasında otuz yıldır gönülden rızagösterdiği 12 Eylül’le ve onun Ana-yasası’yla hesaplaşmak istediğineinanmak için hiçbir sebep yoktur.

“Kırk yıldır onlar fişledi, şimdi bizfişliyoruz.”, “Bize muhalefet edenlerinkanı bozuktur.” diyen milletvekille-rinin; “Bir kanun yaparız. Deriz ki;Eczacılar Birliği, Tabipler Birliği, Diş-hekimleri Birliği’nin birlik kanunlarıiptal edilmiştir.” diyen Sağlık Baka-

nı’nın; “YARSAV’ı halletmemiz lâzım”diyen Başbakan’ın mensubu olduğuAKP’nin sekiz yıllık demokrasi siciliortadadır.

Yasama ve yürütme gücünü elindebulunduran AKP, görevi yasama veyürütmenin faaliyetlerini denetlemekolan yüksek yargının yapısını kendisibelirlemek istemektedir. Bu sayedeartık mahkemeler tarafından geri çev-rilmesi kaygısı duymaksızın icraat-larını sürdürebileceklerdir. Emeğiylegeçinen bütün kesimler gibi, hekimlerve sağlık çalışanları da geçtiğimizsekiz yıllık AKP iktidarında haklarınıçoğu zaman bağımsız mahkemelersayesinde korumayı başarabilmişler-dir.

Ankara Tabip Odası Yönetim Ku-rulu’nun Sağlık Bakanı’nı ziyaretinde;Bakanın “hastanelerime Tabip Odası’nısokmam. Kendi işletmelerimde mu-halefet istemiyorum” sözleri siyasiiktidarın demokrasi anlayışını özet-lemektedir.

Paket bugün en acil sorunlarımızolan seçim barajı, siyasi partiler veseçim yasaları, Kürt sorunu, örgüt-lenme ve grevli toplu sözleşmeli sen-dika hakkı, sağlık ve eğitim alanınailişkin kamu yararına ve çalışanlarınlehine olacak temel düzenlemelerinyapılması, bunlarla birlikte 12 EylülAnayasası’nın silahlı güçlerin, ser-mayenin vesayetine olanak sunan ya-pısının kaldırılarak yerine eşit, özgür,demokratik katılım ve yönetim orta-mını sağlayacak düzenlemelerin ge-tirilmesi, Diyanet’in pozisyonu, zo-runlu din dersleri vb. başlıkları içer-memekten öte bir bütün olarak dünegöre bir ilerleme sağlamamakta, hattayer yer 1982 Anayasası’nın gerisindesonuçlar doğuracak maddeler içer-mektedir. Paketin içerisinde tek başınaele alındığında “evet, uygundur” de-nilecek bir iki madde, paketin bütünüve yine paketin bu haliyle kabulü gözönüne alındığında anlamsızlaşmak-tadır.

Bu paketin geçmemesi, paketin sa-hiplerinin işçi, emekçilere karşı poli-tika, tarz ve yönetme pozisyonlarınıngüçlenmemesi önemlidir.

Kendisi 12 Eylül’ün ürünü ve ta-kipçisi olan bir zihniyetin önümüzegetirdiği, antidemokratik ruhu güç-lenmiş, sermayenin ihtiyaçları teme-linde bir Anayasa aldatmacasına hayırdiyoruz.

Toplumun tüm kesimlerini içinealan, katılımcı, emekten, özgürlüktenve insan onurundan yana demokratikyeni bir anayasa talebimizi ve böylebir çabaya destek vereceğimizi yükseksesle dile getiriyoruz.

Ankara Tabip OdasıYönetim Kurulu

12 Eylül’ün AntidemokratikRuhunu GüçlendirenAnayasa Değişikliğine Hayır!

Çok sıcak bir yaz geçirdik.Sadece havalar değildi sı-

cak olan. Sağlık gündemi de,hekimlik mesleğini yakındanilgilendiren gündemler dehep sıcaktı.***Tam GünAnayasa Mahkemesi’nin ka-rarından sonra Sağlık Bakanıne kadar öfkeliydi… Kanalkanal dolaşıp mahkeme ka-rarına göre Sağlık Bakanlığıbünyesinde çalışan hekimle-rin ikinci bir işte çalışama-yacaklarını söyledi durdu.Buna uymayanların memu-riyetten atılmaya kadar gidencezalar alacaklarını söyledi.Tartışmalar bilinçli olarakhep muayenehanelere indir-gendi. Öyle ya Türkiye sağlıksistemindeki bozukluklarınana sebebi muayenehaneler-di. Onlar kapanınca her şeydüzelecekti. Bu arada Danış-tay’ın kararı çıkmasın mı?Sağlık Bakanı’nın söyledik-lerinin tam tersini söyleyenbir karar… Ancak Bakan’a göre Danış-tay’ın aldığı karar hukuk fa-kültelerinde okutulması ge-reken yanlış bir karar. Mua-yenehane konusu ise sürekligündemde. Birbiri ardına çı-karılan genelgelerle muaye-nehane işletmek neredeyseimkansız hale getiriliyor. Sizdava mı açarsınız, alın o za-man genelgeleri, bakalım yinede muayenehane işletebilecekmisiniz? Bu muayenehane-lerde bir şey var, tüm sistemibozuyor…***Şeflik, Şef Yardımcılığı ve Başasistanlık SınavlarıYıllardır Türk Tabipleri Birliğive Ankara Tabip Odası eğitimhastanelerinde görev alacakeğitici kadroların seçimi içinobjektif sınavların yapılmasıgerektiğini söyledi durdu. Sizmisiniz sınav isteyen, alınsize sınav… Öyle bir sınavyapıldı ki yazılı sınav tartı-şıldı, sözlüdeki jüriler tartı-şıldı, yayınlar kimsenin umu-runda olmadı… Sıcak yazgünlerinde sonuçlar açıklan-dı. Geride meslekte yüksel-meyi bekleyen pek çok heki-me düş kırıklığı ve mağduri-yet kaldı. Yapılan sınava iliş-kin şikayetler bitmiyor, SağlıkBakanlığı bu alandaki tutarlı

çizgisini sürdürüyor. “Sınavda yapılacaksa ben yaparım,istediğim gibi de jürileri be-lirlerim, kim mağdur olursaolsun” diyor. Hekimlere hepdüş kırıklığı ve hakkının yen-diği duygusu kalıyor. Tümmeslektaşlarımızda “zatenkazanacaklar belliyse bu sı-navlar neden yapılıyor?” duy-gusu hakim. Sahi Sağlık Ba-kanlığı gerçekten liyakatagöre karar verilebilecek birsınavı bir gün gelir de yaparmı? Tartışmasız bir sınavıyani…***Mesai Saatleri“Tam Gün” yasası gereği sağ-lık çalışanlarının mesai sa-atleri haftalık 45 saatten 40saate indi. Böyle olunca sağlıkçalışanlarının öncekine görebir saat erken işten çıkmahakları doğdu. Ama SağlıkBakanlığı buna da bir çarebuldu, müthiş bir buluşla…Saat 12 ile 14 arasında sıraylabir saat dinleneceksiniz, has-taneden ayrılmayacaksınız,gerekli olursa göreve çağrı-labilirsiniz! Nasıl buluş ama?***Aile Hekiminiz Geliyor, Fotoğrafınızda Yer Açın!Ankara’da aile hekimliğinegeçildi, yaz sıcağında, 15Temmuz’da. Binlerce hekiminyaşamı değişti, çalıştıklarıyer değişti. Ankara’da ak-şamüstü elinde bir dizüstübilgisayarla bitkin birini gö-rürseniz o kişi aile hekiminizolabilir. Elektrik-su-internetaboneliğini, elektrik kesilinceaşıları bozulmasın diye al-ması gereken jeneratörü, kur-duğu aile sağlığı merkezi içinharcadığı paraları, yaptırmasıgereken temizliği, boyayı, he-kimliğin geldiği yeri ve dahabilmem neleri düşünüyor ola-bilir. Aile hekimi olamayıptoplum sağlığı merkezlerineoralardan acillere, 112’leresavrulan hekimler ise başla-rına geleni anlamaya çalışı-yorlar. Sahi ne oldu bizimsağlık ocaklarımıza, birincibasamak sağlık hizmetleri-mize?***Torba Yasaİşçi sağlığı ve iş güvenliğialanı Türkiye’nin karnesininkötü olduğu alanlardan. Tuzlatersanelerindeki ölümler dur-muyor, maden kazaları bir-

birini izliyor. Taşeronlaşmaölüm getiriyor. Çalışma Ba-kanlığı birçok kez işçi sağlığıve iş güvenliği alanını taşe-ronlaştıracak girişimlerde bu-lundu, ancak Türk TabipleriBirliği’nin çabaları sonucuhep yargıya takıldı. Ama bu-rada bir ısrar var. Yaz sıca-ğında çıkarılan “torba” yasayakonan maddelerle yine bualanda taşeronlaşmanın önüaçıldı. Hem işyeri hekimliğiyapan meslektaşlarımızımağdur edecek hem de işçisağlığı ve iş güvenliğini olum-suz etkileyecek bir kararadaha imza atıldı. Daha doğ-rusu Torba’dan işçiler içinölüm, bu alanda çalışan mes-lektaşlarımız için güvencesizve ucuza çalışma çıktı. Belliki ölümler kar hırsını dur-duramıyor, daha çok parakazanmak birileri için herşeyden daha değerli…***Hasta Tutuklu ve HükümlülerHekimlik her ne şartta olursaolsun insan sağlığının korun-masını ve yeterli tedavi hak-kını gerektirir. Türkiye’dekanayan bir yara da hastatutuklu ve hükümlülerin du-rumu… Kuddusi Okkır… Onca uya-rıya rağmen ölümünden birgün önce ailesine perişan va-ziyette teslim edildi. GülerZere’yi hatırlıyor musunuz?Kanser hastasıydı ve ceza-evinde olduğu için tedavisisürekli aksıyordu. Ölümün-den kısa süre önce tahliyeedildi. Bakın şu haber ne ka-dar can yakıcı: Abdullah Ak-çay isimli çocuk tutuklu lö-semi hastalığına yakalanıyor.Adli Tıp Kurumu önce mah-kum koğuşunda tedavi ola-bilir diyor, itiraz üzerine yenikarar ulaşmadan, tahliye ola-madan yaşamını yitiriyor.Hekimler “huzur ve vedalaş-ma hakkı” istiyorlar, müm-kün olmuyor. Abdullah ölü-yor, bir mahkum koğuşunda,yaz sıcağında…Şimdi sağlık durumu kritik,tahliye edilmeyi bekleyen di-ğer tutuklu ve hükümlülervar. Erol Zavar var, diğerlerivar… Zaman onların aleyhineişliyor. Yetkililerin onlarınsesini duyup geç olmadanadım atması gerekiyor. İn-sanlık için…

güncel

Sosyal Güvenlik Reformu Kanunuolarak nitelendirilen 5510 sayılı Sos-yal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigor-tası Kanunu’nun “Zorunlu Genel Sağ-lık Sigortası” olunmasına ilişkin hük-mü iki yıllık ertelemeden sonra 1Ekim 2010 tarihinde yürürlüğe gire-cekti. Ne var ki, Sosyal Güvenlik Ku-rumu (SGK) yetkilileri, alt yapısı he-nüz bitmeyen çalışmanın vatandaş-ların 'zorunlu' mağduriyetine nedenolmaması amacıyla Meclis açıldıktansonra yasanın ilgili hükmünü 1 Ocak2012'ye erteleme kararı aldıklarınıaçıkladı.

SGK'nın erteleme kararı, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kapsamı dı-şında kalanlar ile Yeşil Kart uygula-masından yararlanamayan 3 milyonkişiyi, 1 Ekim'e kadar zorunlu GSS'yekaydını yaptırmaması durumunda,760 lira para cezası ve en yüksekorandan prim ödeme yükümlülüğün-den şimdilik kurtardı gözüküyor.

SGK gelir tespitiyapacak ama neden?

1 Ocak 2012'den itibaren yürürlüğegirecek zorunlu Genel Sağlık Sigortasıkapsamına, SSK, Bağ-Kur ve EmekliSandığı'ndan sosyal güvencesi olma-yan ve Yeşil Kart uygulamasındanyararlanamayan yaklaşık 3 milyonkişi dahil edildi ancak bu yurttaşla-rımızın primini cepten ödemesi ge-rekecek. Ödenecek miktarı ise SGKbelirleyecek. Akıllarda soru işaretiuyandıran nokta bu miktarın nekadar olacağı ve hangi kriterlere görebelirleneceği?

SGK, gelirleri tespit içinbanka hesaplarını dainceleyecek

Genel Sağlık Sigortası kapsamın-dakiler ile sosyal güvencesi olmayanyurttaşların tespiti için SGK aile gelirtesti uygulayacak. SGK tarafındanyapılacak tespit sonucunda yurttaş,aylık gelirine göre prim ödeyerekGenel Sağlık Sigortası'ndan ancak buşekilde yararlanılabilecek. SGK, GSSkapsamındaki yurttaşların gayrimen-kullerinin yanı sıra mevduat hesap-larını ve kredi kartı limitlerini dekontrol ederek kayıt altına alacak.SGK yetkililerinin yaptığı açıklamayagöre, kurum görevlileri yurttaşlarınevlerine de giderek yaşam standart-larına göre gelir tespitinde de bulu-nabilecek.

Zorunlu mağduriyetindiğer adı GSS kapsamındaneler vardı?

Normal şartlarda 1 Ekim 2010günü yürürlüğe girecek GSS ile tümyurttaşlar, zorunlu Genel Sağlık Si-gortası (GSS) olacaklardı. Sözde kamuyararı gözetilerek yürürlüğe konu-lacak GSS, gerçekte işsizler ve düşükgelirli ücret diliminde olanlar içinolumsuz sonuçlar doğuracaktı.

18 yaşını doldurmuş kişiler, işçiler,memurlar, işsizler, hükmün yürürlüğegireceği 1 Ekim gününden itibaren10 günü takip eden bir ay içerisindeGSS evraklarını doldurup bağlı bu-lunan SGK merkez müdürlüklerineiletmemeleri durumunda, önce ver-meyen herkese, bir asgari ücret tu-tarında 760 lira idari para cezası uy-

gulanacak, bu kişiler ayda 1521 li-radan fazla kazanıyor kabul edilecekve 183 lira tutarındaki aylık GSS pri-miyle cezalandırılacaklardı.

Hali hazırdaki GSS ile ayrıca, ku-rum, devlet hastanesi, üniversitehastanesinde yapılan muayanelerdeyurttaşların sevkli olarak başvurupvurmadığına bakılarak katılım payıyarıya indirilebileceği gibi 5 katınakadar arttırılabilecekti. Bu durumdakatkı payı ödemeden tedavi olmakimkansızlaşıyor.

GSS kapsamında gazeteciler, mat-baa işçileri, gemi personeli, uçuş per-soneli, kaynakçı, şeker sanayi çalı-şanları ve posta dağıtıcıları gibi mes-leklerin fiili hizmet süresi zammı,yani “Yıpranma Payı” ortadan kaldı-rılıyor.

Uzman kişilerin konu ile ilgili yap-tığı tespitlere göre, “01 Ekim 2010tarihinden itibaren zorunlu genelsağlık sigortası (GSS) olacağı içinevde oturan kişi sayısı ve eve girengelir kişi sayısına bölündüğünde aylıkkişi başına düşen geliri;

- 253.50 TL ve altında olanlaryeşil kartlı olacaklar,

- 253.50 liradan çok, 760.5 liradanaz geliri olanlar her ay 30.42 lira,

- 760.50 liradan çok 1521 liradanaz geliri olanlar her ay 91.26 lira,

- 1521 liradan çok geliri olanlarher ay 182.52 lira, GSS prim borcuylakarşı karşıya kalacaklar ve SGK’lıolarak hastaneye gittiklerinde birkuruş bile borçları varsa sağlık hiz-meti alamayacaklar.”

Kansu Yıldırım

Pratisyen Hekimlik Kongresi’nin15. si 27 -31 Ekim 2010 tarihlerindeAntalya Side'de gerçekleştirilecek.Türk Tabipleri Birliği Pratisyen He-kimler Kolu, Genel Pratisyenlik Ens-titüsü ve Pratisyen Hekimlik Derneğitarafından düzenlenecek olan kon-greye ilişkin yapılan açıklamada; sonyıllarda sağlık ortamında yaşanangelişmelerin pratisyen hekimleriolumsuz etkilediğine dikkat çekilerek,şu ifadelere yer verildi: “Sağlık sis-teminde hangi değişiklik yapılırsayapılsın sistemin temel taşları hepbizler olacağız. İyi hekimlik değer-

lerine sahip çıkmak, güvencesiz ça-lışmayı kabullenmemek ve meslekibağımsızlığımızın elimizden alınma-sına müsaade etmemek bizlerin elin-dedir. Birinci basamak sağlık hiz-metlerinin temel taşları biz pratisyenhekimler bu alanda hep birlikte özelbir hizmeti gerçekleştiriyoruz. Mes-leki geleceğimiz için farklı hekimgruplarıymışız gibi ayrışmaya mü-saade etmemeli, hep birlikte bir aradaolmalıyız. Ülkemizde maalesef kipratisyen hekimler dışında pek çokkuruluş birinci basamağa ve pratisyenhekimlere yönelik eğitim organizas-yonları düzenlemeyi sürdürmektedir.Oysa eğitim etkinliği aslen meslekiörgüt, üniversite ya da o hekimlik

alanının bilimselderneği tarafın-dan düzenlendi-ğinde en doğruanlamına ula-şır. Sağlık or-tamının ayrıl-maz bileşen-leri olarakhep birlikteetik değerleriçerisinde, iyi hekim-lik ve toplum sağlığı için kısıtlıimkanlarımızı paylaşmak bizleri ile-riye götürecektir. Bu anlamda 15.Pratisyen Hekimlik Kongresi’ne ka-tılımınızı bekliyoruz”. Ayrıntılı bilgiiçin: www.pratisyen2010.org

Hekim Postası

Tam köleliksistemi buolsa gerek!

Sağlık Bakanlığı tarafından 30 Temmuz 2010tarihinde yayımlanan Döner Sermaye Ek ÖdemeYönetmeliği’nin ardından İzmir’deki sağlık ku-rumlarında 17.00-20.00 saatleri arasında da hastamuayenesi sürecek, kan alma, ultrason, EKG,röntgen gibi hizmetler de devam edecek. İzmirBozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeakşam mesaisi başlarken, Atatürk Eğitim veAraştırma ile Tepecik Eğitim Araştırma hasta-nelerinde bayram sonrası akşam hizmet verilmeyebaşlanacak. Uygulamaya başlayan hastanelerdesaat 17.00’den sonra uzman doktorlar polikli-niklerde hasta muayene edecek. Akşam mesaisindeameliyatlar da gerçekleştirilecek. Buna göre sabah08:00 de işe başlayan sağlık çalışanı ve hekimgünde 12-14 saat arası çalışmaya zorlanacak.Karşılığında ise yüzde 30 fazla döner sermayeödemesi alacak.

Tıpta UzmanlıkSınavı daertelendi

KPSS sınavındaki kopya skandalı ve sonrasındageriye dönük olarak bazı sınavlarda da kopya çek-ildiğinin öğrenilmesi, Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı da(TUS) etkiledi. Basına yansıyan TUS’un erte-leneceği yönündeki spekülasyonlar üzerine TTBMerkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, ÖSYMBaşkanı Prof. Dr. A. Ünal Yarımağan  ile görüştü.Yapılan telefon görüşmesi sonucunda “güvenlikaçısından sınavın ertelenmesine karar verildiği,mümkün olan yakın bir zaman içerisinde yapıl-ması için çaba harcanacağı, konuyla ilgili bilgininkamuoyu ile paylaşılacağı” bilgileri teyit edildi.Basına yansıyan “TUS’un ertelenmesi” ile ilgilihaberler ÖSYM  Başkanı ile görüşülerek doğru-landı.

Disiplincezasından

kaynaklıperformansadayalı eködemekesintilerihakkındagenelge

Sağlık Bakanlığı tarafından Disiplin Ceza-sından Kaynaklı Performansa Dayalı Ek ÖdemeKesintileri Hakkında bir genelge yayınlandı.Sağlık Bakanlığı Hizmetler Genel Müdürlüğü

tarafından 3 Eylül 2010 tarihinde yayınlananDisiplin Cezasından Kaynaklı Performansa DayalıEk Ödeme Kesintileri hakkındaki 2010/64 sayılıgenelgeye www.performans.saglik.gov.tr adre-sinden ulaşabilirsiniz.

Şimdilik kurtulduk:Zorunlu Genel SağlıkSigortası 2012’ye ertelendiSosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yetkilileri, alt yapısı henüz bitmeyen çalışmanınvatandaşların 'zorunlu' mağduriyetine neden olmaması amacıyla Zorunlu GenelSağlık Sigortası’nı 1 Ocak 2012'ye erteleme kararı aldıklarını açıkladı.

Pratisyen Hekimlik Kongresi Ekim ayında gerçekleştirilecek

güncel

Aile Hekimliği Pilot Uygulaması 15Temmuz 2010 tarihinden itibaren An-kara’da başladı. Mevcut sağlık ocak-larının isimleri “Aile Sağlık Merkezi”(ASM) olarak değiştirilirken, Ankaragenelinde toplam bin 247 aile hekiminingörev yapması bekleniyor. Uygulamayagöre her 3 bin 500 kişiye bir aile hekimidüşüyor.

Aile Hekimliği Pilot Uygulaması An-kara’da ikinci ayını doldurdu doldur-masına ama birçok sorunu da berabe-rinde getirdi. Gereken alt yapı hazır-lıkları tamamlanmadan hayata geçirilenuygulama nedeni ile ASM’lerde mekan,personel, evrak, iletişim gibi pek çokkonuda, çok sayıda eksiklik ve sıkıntıyaşanıyor.

Sorunların başında aile sağlığı ele-manı olarak görev yapacak ebe- hemşireyetersizliği geliyor. Ebe ve hemşirelerçoğunlukla sisteme girmek istemezken,sistem görevlendirmelerle sürdürül-meye çalışılıyor. Birçok ASM de ailehekimliği yapan hekimler yardımcıpersoneli olmadan yalnız başına çalış-mak zorunda kalıyor.

Örneğin altı hekimin çalıştığı bazıASM’lerde hiç hemşire yok! Öte yandan,halka sürekli olarak aile hekimlerindençok fazla hizmet alacakları söyleniyor.Verilmesi olanaksız bir hizmet vaadediliyor. Yaşanılan aksaklıklar nedeniylede halkla hekim karşı karşıya geliyor.

Hekimlerceplerinden para harcıyor!

Öte yandan İl Sağlık Müdürlüğü ta-rafından yer verilmeyen hekimler 15-20 bin TL harcamak zorunda bırakıldı.Bir ayı aşkın bir süre aile hekimlerine

maaşları ödenmediği için hekimlerkredi kartlarına yüklendiler, kredilerçektiler.

Özetle, Ankara’da birinci basamaksağlık hizmeti; ticari girişimlere, he-kimlerin işletme yeteneklerine bırakıldı.

Aile hekimliği uygulama yönetme-liğine göre kamunun kiraladığı me-kanlar çoğunlukla en alt kategori olanD kategorisinde, hatta daha da altında.İl Sağlık Müdürlüğü’nün verdiği bina-larda eksiklikler bir türlü bitmek bil-miyor. Hekimler her gün elektrikçi, sutesisatçısı çağırmak zorunda kalıyor.Elektrik kesintileri için hekimler yardımistediğinde Müdürlük kendilerine cep-lerinden jeneratör almalarını öğütlüyor.

Bir diğer sorun ise aile hekimlerininbölgesinde bulunan cezaevi, kadın sı-ğınma evi gibi yerlere de bakmak zo-runda bırakılması. Soruyoruz; 3500nüfusa bakan bir hekim bir de cezaevidoktorluğu nasıl yapar?

İdarenin hekime tutumukaygı verici

İdarenin aile hekimlerine yöneliktutumu da kaygı verici. Sağlık Müdür-lüğü çalışanlarının bir bölümünün, ailehekimlerinin çok para aldığı için herşeyi yapmak zorunda olduğunu açıkolarak ifade ettiğini duyuyoruz. “Şika-yete yol açarsanız ceza alırsınız vesözleşmeniz feshedilir” ifadesiyle he-kimlerin tehdit edildiğini öğreniyoruz.Çok açık ortada ki Sağlık MüdürlüğüASM’lerdeki hekimleri kendi başlarınınçaresine bakmak üzere ortada bıraktı.

Bunun anlamı birinci basamak sağlıkhizmetlerinin özelleştirilmesi, piyasa-laştırılmasıdır.

Aile hekimliği Ankara'da iki ayını doldurdu

Birinci Basamak SağlıkHizmetleri -Kamu Personeline- Özelleştirildi!

ATO tarafından Aile Hekimliği Pilot Uygulaması ile ilgili 27Ağustos 2010 tarihinde düzenlenen basın toplantısında,Ankara’da birinci basamak sağlık hizmetinin; ticarigirişimlere ve hekimlerin işletme yeteneklerinebırakıldığına dikkat çekilerek, sağlık hizmetinin ticari bir işolarak görülmesi eleştirildi. ATO Başkanı Bayazıt İlhan veATO Genel Sekreteri Selçuk Atalay tarafından yapılanaçıklamalarda; birinci basamak sağlık hizmetlerininözelleştirildiğine vurgu yapılarak, Sağlık Bakanlığı sağlığıher hangi bir alınıp satılan mal olarak görmektenvazgeçmeye çağırıldı.

Hekim Postası

Vatandaşında hekimin de sağ-lık alanından beklentisi açık-

tır:- Hekime insanca yaşayabileceği

bir ücret verilmelidir.- Mesleki bağımsızlığı yok edecek

hekimleri baskı altına alacak uy-gulamalardan vazgeçilmelidir.

- Birinci basamak ticarethaneleriolarak kurgulanmış ASM düzenisağlığa, hekimlere zararlıdır.

- Sağlık finansmanı genel vergi-lerden karşılanmalıdır.

- Katkı payı v.b. sağlığa erişimizorlaştıran uygulamalardan vazge-çilmelidir.

- Vatandaşı ve hekimlere sınıflarabölmek yanlıştır. Herkese eşit birsağlık hizmeti verilmelidir.

- Sağlık hizmeti vatandaşın, va-tandaşlıktan doğan bir hakkıdır venitelikli iyi planlanmış bir sağlıkhizmeti almalıdır.

Ancak tüm bu çağdaş adımlarınatılması için öncelikle Bakanlığıntemel ideolojik tercihinden, sağlığıher hangi bir alınıp satılan mal ola-rak görmekten vaz geçmesi gerekir.Türkiye sağlık ortamının temel so-runu bu ticari bakıştır. Sağlık ticaretiyapılacak bir hizmet değildir.

Ne bekliyoruz, ne istiyoruz?

Dr. Bayazıt İlhan Dr. Selçuk Atalay

güncel

Ankara’da sağlık alanında “yeni” biruygulama başladı. 15 Temmuz 2010 ta-rihinde Ankara’da aile hekimliği uygu-laması hayata geçti. Gelenin gideni ara-tabildiği, yeni bir hükümetle daha dagerilere gidilebildiği çok görülmüştür.

Yeni bir bomba ürettiğini açıklamıştıABD, yepyeni ve temiz bir bomba diyordu.Nötron bombası öyle binaları yakıp yıkan,yangınlar çıkaran bir bomba değildi. Yal-nızca canlıları yok eden yeni bir silahtıbu. İnsanları hayvanları öldürüyor amabinalar, fabrikalar sapasağlam kalıyor-du.

Haftalardır, Ankara için aile hekimliğiuygulamasının halka nasıl da olumluşeyler getireceğini, 1. basamak sağlıkhizmetlerinin aile hekimliğiyle nasıl daçözülüvereceğini, üstelik hekimlerin bolpara kazanacağını, Bakanlık ve SağlıkMüdürlüğü yetkilileri anlata anlata bi-tiremiyorlar.

Bizce, ülkemize uyarlanmış haliyleaile hekimliği 7 yıldır aşama aşama uy-gulanan sağlıkta dönüşüm uygulamasınınen önemli bölümünü oluşturur. Sağlıktadönüşüm, sağlık hizmetlerinin özelleş-tirilmesinin, hastanın müşteri yapılma-sının yani sağlığın kamu hizmeti olmak-tan çıkarılmasının adıdır. Aile hekimliğiuygulaması da 1. basamak sağlık hiz-metlerinin özelleştirilmesidir.

Aile hekimliği uygulaması, 47 yıldırözellikle kırsal kesimde ve varoşlardayaşayanlar için ev, ocak bellediği; nüfuscüzdanını, TC numarasını gösterip hizmetalmaya alıştığı sağlık ocaklarının minikminik muayenehaneciklere bölündüğüsistemin adıdır Türkiye’de.

Nötron bombası örneğini boşa ver-medik, sağlıkta dönüşüm ve onun enönemli ayağı aile hekimliği uygulamasısağlık alanına atılmış bir nötron bom-

basıdır. Yangın yok, gürültü yok, yıkıntıyok… Ama büyük bir çöküntü var, deği-şim var. Sağlık ocağı binası aynı bina.Duruyor orada. Dıştan bakınca sadeceeskimiş, bakımsız “SAĞLIK OCAĞI” ta-belası gitmiş, yepyeni, gıcır gıcır “AİLESAĞLIĞI MERKEZİ” tabelası konmuş.

Yıllar yılı idarenin destek olmadığı,yatırım yapmadığı, bilgisayar ve teknikdonanımı esirgediği, denetlemediği, arayıpsormadığı sağlık ocağının yerine koyduğuaile sağlık merkezi için oluk oluk paraakıtılıyor. Demek ki yapılabiliyormuş.Demek ki para varmış. Niye yapılmamış?Çünkü her özelleştirme öncesinde olduğugibi sağlık ocakları da gözden düşürülmekistenmiş. Niye şimdi yapılıyor? Çünküartık oraların yükünden kendini kurta-racak. Artık oraları minik muayeneha-neciklere kiraya verip kurtulacak SağlıkBakanlığı. Ardından da 3.500 kişinin yü-künü ve yığınla görev ve sorumluluğuyüklediği aile hekimin karşısına geçiphesap soracak, “neden yapmadın, niçineksik bıraktın niye gitmedin” diyerek.

Bu arada vatandaşlara hala 7 gün 24saat aile hekimine ulaşılabileceği, has-tanın ayağına aile hekiminin gideceğigibi gerçekçi olmayan mesajlar veriliyor.Vatandaş Ankara’ya bu uygulama gelin-ceye kadar uygulanan 5 yıl içinde ve 51ildeki uygulamada bunun böyle olmadı-ğını gördü. Ankara’da da göreceğiz.

25 Mayıs 2010 tarihli Aile HekimliğiYönetmeliği aile sağlığı merkezlerini A,B, C, D olarak dört kategoriye ayırmıştır.A kategori; ultrason, EKG gibi daha do-nanımlı ve konforlu merkezler iken Dkategori; daha donanımsız merkezleriifade etmektedir. Bu durum yurttaşlarısağlık hizmeti alma açısından sınıflaraayıran bir durumdur.

TTB’nin bilim adamlarına yaptırdığıaraştırmalarda, yoksulların, kırsal ke-simde yaşayanların, işsizlerin sağlık hiz-

metine ulaşma olanaklarının azaldığı,koruyucu sağlık hizmetlerinin aksadığıgörülmüştür. Çünkü aile hekimi çalışması,performans ölçekleriyle değerlendiriliyor.Bu çalışmaların performans ölçülerindeyeri yoktur.

Aynı aileden kişilerin isterlerse ayrıaile hekimine kayıt olabilmesi bir öz-gürlük değil, sağlık hizmetinin aileye vetopluma yönelik bütüncül bir hizmet ol-masını engellemektedir.

Ekip hizmeti olarak verilmesi gereken1. basamak hizmetlerin, bir hekim vebir aile sağlığı elemanıyla verileceği id-diası trajikomik bir iddiadır.

Toplum sağlığı açısından kamu eliyleverilmesi hayati ve zorunlu olan 1. ba-samak sağlık hizmetleri, işgüvencesiz/sözleşmeli, muayenehanecilikmantığıyla çalışan, rekabet etme becerisibeklenen, 1. basamağın asıl işlevi olankoruyucu hizmetler tedavi edici hizmet-leri önceleyen, esnaf gibi düşünmesi bek-lenen aile hekimine emanet edilmektedir.Hekimler 6 yıllık tıp eğitiminde hasta-lıkları, korunma ve tedavi yollarını öğ-rendiler. Şimdi 30’lu 40’lı yaşlarındansonra “işletmecilik” öğrenecek, işletme-cilik yapacak ve işletmeci gibi davranmakzorunda kalacaklardır.

Aile hekimi arkadaşlarımız aslında

bugüne kadar zaten ödenmesi gereken,hak ettikleri ücretleri alabilmek için ön-celikle bir sözleşme imzaladılar. Devletmemuruysa şimdilik ücretsiz izinli sa-yıldılar, ama sonrası meçhul. Özelde ça-lışırken sisteme dahil oldularsa sözleşmesifeshedilen hekim işsiz bir hekim olacak.Şimdilik sözleşme Sağlık Bakanlığı ileimzalandı, ama pek yakında devreyeSGK’nın gireceğini herkes söylüyor. Ozaman sözleşmenin maddeleri özlük hak-larından neler götürür, iş güvencesininasıl gasp eder kimse bilmiyor.

SGK ile sözleşmeden sonra hekim üc-retini devlet ödemeyi sürdürürse halkiçin parasal sorun olmayabilir. Ama buiş prim ödemeye varırsa olacakları tahminetmek zor değil.

TTB; sağlıkta dönüşüm programınıntümüne ve aile hekimliği uygulamalarınaher zaman karşı çıkmış, hekimlerin özlükhakları ve toplumun sağlık hakkı içinmücadele etmiştir. Etmeye de devamedecektir. Aile hekimliği sürecinin ta-kipçisi olmaya, çözüm değil sorun ürettiğive üreteceği açık olan bu sisteme karşıdurmaya devam edeceğimizi; aile hekimiolsun Toplum sağlığı merkezi hekimi ol-sun tüm hekim arkadaşlarımızın yanındaolmaya devam edeceğimizi aracılığınızlabir kez daha duyurmak isteriz.

Aile hekimliği uygulamasısağlık alanına atılmış bir nötron bombası gibi!ATO Pratisyen Hekim KomisyonuAile Hekimliği İzleme Komitesi

Temizlik, sekreterlik, şoförlük gibi hizmetler için yanında çalıştıracaklarıpersonele yapacakları ödemeler ile serbest meslek işleri dolayısıyla ya-

pacağı ödemelerden vergi tevkifatı yapmak zorunda olan aile hekimleri, ilgilivergi dairesinde muhtasar yönünden mükellefiyet kaydı yaptıracak. Ailehekimleri yapmış oldukları tevkifat tutarlarını muhtasar beyannameyle beyanederek, ödeyecek. Aile hekimlerinin yapacakları tevkifatlara ilişkin olarak ve-recekleri muhtasar beyannamelerinin, elektronik ortamda verilmesi zorunluolacak. Bu zorunluluğa uymayanlara, durumlarına uygun özel usulsüzlükcezası kesilecek. Uygulama 1 Eylül’den itibaren uygulamaya geçirilecek.

Aile hekimleri yaptığı tevkifat tutarlarınıelektronik ortamda beyan edecek

Sağlık Bakanlığı Ankara için aile hekimliği uygulamasının halka nasıl daolumlu şeyler getireceğini, 1. basamak sağlık hizmetlerinin ailehekimliğiyle nasıl da çözülüvereceğini, üstelik hekimlerin bol parakazanacağını işte bu ilanlarla anlatmaya çalıştı ama gerçek öyle değil!

güncelAnayasa Mahkemesi 'Tam Gün' yasasını kısmen iptal etti

Anayasa Mahkemesi kamudaçalışan doktorların muayeneha-nelerini kapatmasına neden ola-cak Tam Gün Yasası’nı kısmeniptal etti. CHP tarafından açılanve Tam Gün Yasası’nın bazı mad-delerinin iptali istenen davaAnayasa Mahkemesi tarafındankarara bağlandı.

Anayasa Mahkemesi, doktor-ların tam gün çalışmasını ana-

yasaya aykırı bulmadı ancakTam Gün Yasası’ndaki bazı dü-zenlemeleri iptal etti.

Tam Gün Yasası’nın iptalininardından kamuoyuna yaptığıaçıklamalarda, Anayasa Mah-kemesi kararının Sağlıkta Dö-nüşüm Programı’nı (SDP) etki-lemeyeceği yönünde iddialardabulunan Sağlık Bakanı RecepAkdağ en sonunda kısmi iptalkararının SDP’nı olumsuz etki-lediğini itiraf etti.

Sağlık Bakanlığı’nın web si-tesinde yayımlanan haberdenedindiğimiz bilgilere göre, 10-12 Ağustos 2010 tarihlerindeKars-Ardahan-Iğdır’a gerçekleş-tirdiği gezilerde Sağlık BakanıRecep Akdağ, Anayasa Mahke-mesi’nin gerekçeli kararının ar-dından çıkacak karara göre yenidüzenlemelere gideceklerini ifa-de etti.

Kısmi iptal ile yasanın zede-lendiğini kabul ve itiraf eden

Akdağ, özellikle üniversite has-tanelerinde ikili çalışmadan kay-naklanan eski sıkıntıların nük-sedebileceğini iddia etti.

Akdağ, sağlık sisteminde ya-kalanan uyumun(!),bu kararla kısmenzedelenmesinerağmen, kara-rın etkisininsınırlı kalaca-ğını da sözle-rine ekledi.

Hekim Postası

Akdağ’dan geç gelen itiraf:“Karar, Sağlıkta Dönüşüm’üolumsuz etkiledi”

Hacettepe Üniversitesi has-tanelerinde taşeron olarak ça-lıştırılan işçiler bir buçuk aydırmaaşlarını alamadıklarını söy-leyerek iş bırakma eylemi yap-tı.

Sağlık Emekçileri Sendikası(SES) ve Devrimci Sağlık İşçileriSendikası’nın (DEV SAĞLIK-İŞ)örgütlediği ve 6 Eylül’de yapılaniki saatlik iş bırakma eylemineyaklaşık 700 işçi ve onlara des-tek için gelen eylemci katıldı.

İşçiler “İnsanca yaşam vegüvenceli gelecek istiyoruz!Maaşlarımız düzenli ödensin”pankartı taşıdı.

Basın açıklamasını okuyanDEV SAĞLIK-İŞ İç Anadolu böl-ge temsilcisi Sevinç Hocaoğul-ları sorunun dört yıldır devamettiğini belirtti.

“Hacettepe Hastaneleri sağlıkemekçileri olarak taşeron işçi-sinden kadrolu, 4-B’li sözleşmelisağlık emekçisine kadar bu gün

olduğu gibi bundan sonradaHacettepe Hastaneleri işçileri-nin ücretleri düzenli yatanakadar, iş ve ücret güvencelerisağlanana kadar ortak müca-dele etmeye, yine tüm sağlıkemekçilerinin hakları için ortakmücadele etmeye devam ede-ceğiz.”

Basın açıklamasının ardın-

dan yemekhane önünde bir bu-çuk saat süren oturma eylemiyapan işçiler her hangi bir yet-kilinin gelmemesi üzerine rek-törlüğe yürüdüler.

Hacettepe Hastaneleri GenelDirektörü Tezer Kutlu’yla gö-rüşen işçiler maaşları yatmazsatam gün iş bırakacaklarını be-lirtti.

23.12.2008 günü 27089 sayılıResmi Gazete’de yayımlanarakyürürlüğe giren Klinik Araştır-malar Hakkında Yönetmeliği’ninbazı maddelerin iptali istemiiçin Türk Tabipleri Birliği Mer-kez Konseyi’nce açılan davada,Danıştay 10. Dairesi tarafındanverilen yürütmenin durdurul-ması isteminin kısmen kabul,kısmen reddine ilişkin kararaitirazlar, Danıştay İdari DavaDairleri Kurulu tarafından in-celendi.

Danıştay İdari Dava DairleriKurulu tarafından yapılan in-celeme sonucunda, ilgili yönet-meliğin yürütmesinin durdurul-ması için istenen maddelerinincelenmesi kabul edildi, SağlıkBakanlığı’nın itirazlarının buaşamada incelenmesine yer ol-madığına karar verildi.

Genel olarak idarenin düzen-leme yapma yetkisinin kapsamıve sınırlarının irdelendiği sözkonusu kararın gerekçesindedikkat çeken bir nokta, “KlinikAraştırmalar Hakkında Yönet-meliğin, temel insan haklarınınbaşında gelen yaşama hakkı kap-

samında bulunan kişinin vücutbütünlüğünün dokunulmazlığıile ilgili olduğu, Yönetmelik kap-samındaki araştırmaların kişidokunulmazlığına müdahaleoluşturduğu ve bu hakkın bi-limsel araştırma amacıyla belliölçülerle de olsa sınırlandığı”dır.

“En temel insan hakkı olanvücut bütünlüğünün dokunul-mazlığı ilkesinin ancak yasaylasınırlandırılabileceği, bunun daAnayasa’nın ilgili maddelerindebelirtilen sebeplere bağlı olarakve bu temel hakkın özüne do-kunulmaksızın yapılacağının,yasada düzenlenme olmadığıdurumda kişinin rızası olsa dahibilimsel ve tıbbi deneylere tabitutulmasının Anayasa’ya aykı-rılık oluşturacağı” da gerekçeleriçinde yer aldı.

Danıştay İdari Dava DaireleriKurulu’nca, davaya konu yönet-meliğin böyle bir yasal dayanağıbulunmadığı, yönetmeliğin da-yanağı olarak gösterilen yasamaddelerinin de Sağlık Bakan-lığı’na bu alanda düzenlemeyapma yetkisi vermediğindeniptali istenen yönetmelik hü-kümlerinde hukuka uygunlukbulunmadığı sonucuna varıldı.

Klinik AraştırmalarHakkındaYönetmelikDanıştay DavaKurulu’ncaincelendiHekim Postası

BİA Haber Merkezi

HacettepeHastanesi işçilerimaaşları içineyleme gittiBir buçuk aydır maaş alamayan ve hastanede taşeronfirmaya bağlı çalıştırılan işçiler iki saat iş bıraktı.Taleplerini hastane yönetimine ileten işçiler alacaklarıödenmezse eylemi genişletecek.

güncel

“Tam Gün” yasasının Anayasa Mah-kemesi tarafından kısmen iptal edilme-sinin ardından Sağlık Bakanlığı bir açık-lama yapmış ve “Anayasa MahkemesininKararına ve Kanuna göre öğretim üyeleridışında kamuda çalışan tüm doktorlarınmuayenehane açması veya özel sağlıkkuruluşlarında çalışması mümkün bu-lunmamaktadır. Bu uygulama 30 Temmuz2010 tarihinden itibaren başlayacaktır”demişti.

Danıştay ise Türk Tabipleri Birliği’nin

başvurusu üzerine “Tam Gün”e ilişkinAnayasa Mahkemesi kararının üniversiteöğretim üyeleri dışındaki hekimleri kap-samadığına yönelik Sağlık Bakanlığı iş-leminin yürütmesinin durdurulmasınındevamına karar verdi.

Yani Danıştay, “Tam Gün” yasasıylailgili Anayasa Mahkemesi kararını “Sadeceöğretim üyeleri kamu dışında çalışabilir”diye yorumlayan Sağlık Bakanlığı’nı birkez daha haksız buldu.

Anayasa Mahkemesi 16 Temmuz 2010günü açıkladığı kararı ile 5947 sayılı Ka-nun’un 7. maddesiyle, 1219 sayılı Tababetve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına

Dair Kanun’un 12. maddesinin değiştiri-len; ikinci fıkrasının birinci tümcesindeyer alan “ … bentlerden yalnızca birindeki…” ibaresini Anayasa aykırı bularak iptaletmişti. Aynı zamanda, iptal edilen mad-deye ilişkin verdiği kararın sonuçsuzkalmaması için yürürlüğünü de durdur-muştu.

Sağlık Bakanlığı, Anayasa Mahkemesikararının üniversite öğretim üyeleri dı-şındaki hekimleri kapsamadığını, hekim-ler kamu dışında çalışmaya devam edersememuriyetten çıkarma dahil her türlüişlemi yapacağını açıklayınca da, TürkTabipleri Birliği Anayasa’ya aykırı Ba-

kanlık işleminin yürütmesinin durdu-rulması ve iptali istemi ile Danıştay’abaşvurmuştu. Danıştay da, Bakanlık iş-leminin Anayasa Mahkemesi kararınave hukuka aykırı olduğu sonucuna va-rarak, işlemin yürütmesinin durdurul-masına karar vermiş ve Sağlık Bakanlı-ğı’ndan konuya ilişkin olarak savunmaistemişti.

Sağlık Bakanlığı, konuya ilişkin sa-vunmasını Danıştay’a geçtiğimiz hafta-larda iletmişti. Danıştay, Sağlık Bakan-lığı’nın savunmasını aldıktan sonrakideğerlendirmesinde de yürütmeyi dur-durmanın devamına karar verdi.

Bakanlık muayenehaneleri kapatma ısrarını sürdüre dursun

Danıştay Bakanlığı yine haksız bulduHekim Postası

Türk Tabipleri Birliği ve Üniversite ÖğretimÜyeleri Derneği tarafından 31 Ağustos 2010tarihinde İstanbul'da düzenlenen basın top-lantısında, sağlıkta piyasalaşmanın son hızladevam ettiği belirtilerek, "karlı olmadıkları"gerekçesiyle tıp fakültesi hastanelerine el kon-mak istendiği dile getirildi.

Bilimsel araştırma ve öğrenci eğitimi sür-düren Tıp Fakülteleri hastanelerinin "sadecehasta tedavi eden, hastalıklardan para kazananişletmelere" dönüştürülmek istendiğine dikkatçekilen açıklamada, "Görece" özerk üniversi-telerin öğretim üyelerinin, hastane karını art-tırmak üzere, Sağlık Bakanlığı’na bağlı çalış-maya zorlanacağı vurgulandı.

Açıklamada şöyle denildi: “TBMM tatileçıkmadan beş gün önce ‘mali sıkıntıda olanüniversite hastanelerini’ çok yakından ilgi-lendiren bir madde “Gelir Vergisi” kanununiçinde geçirilmiş ve 1 Ağustos 2010’da resmigazetede yayınlanmıştır. Torba Kanun olaraktabir edilen kanunlardan birisi olan 6009 sayılı‘Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun

Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Ya-pılmasına Dair Kanun’ milletvekilleri tatileçıkmadan hemen önce meclisten geçirilmiş vekanun içinde bulunması hiç beklenmeyecekTıp Fakülteleri Hastaneleri maddesi son maddeolarak eklenmiş ve 1 Ağustos Pazar günüResmi Gazete’de yayınlanmıştır. 6009 sayılıkanunun geçici 9.maddesi, ‘mali durumununzayıf olduğu kararlaştırılanlara, belirlenecektedbirleri uygulamayı kabul etmesi ve fiilenuygulaması şartıyla’ para yardımı yapılacağınıbelirtmektedir. Üniversitelerin kabul etmekzorunda kalacağı tedbirlerin neleri kapsaya-bileceği bilinmemektedir.”

Açıklamada, tıp fakültesi hastanelerinin tıpöğrencilerinin hekim olmak üzere eğitim gör-düğü, hastalıklar ile tedavi yöntemleri konu-sunda bilimsel çalışmalar ve buluşlar yapılan,üçüncü basamak hasta hizmetleri verilen ku-rumlar olduğu bir kez daha vurgulanarak, eği-tim-araştırma-hasta hizmeti görevlerinin dengeiçinde yürütüldüğü bu kurumlarda bu görevüçlüsünden herhangi birinin eksilmesinin sis-temi felç edeceği belirtildi.

6009 sayılı kanunungeçici 9.maddesi,

“mali durumunun zayıfolduğu kararlaştırılanla-ra, belirlenecek tedbirleriuygulamayı kabul etmesive fiilen uygulaması şar-tıyla,” para yardımı ya-pılacağını belirtmektedir.Üniversitelerin kabul et-mek zorunda kalacağı

tedbirlerin neleri kapsaya-bileceği bilinmemektedir.

Halen 4 Tıp FakültesiHastanesi bina ye-

tersizliği nedeniyle SağlıkBakanlığı yönetimine ge-çirilmek için anlaşmayazorlanmaktadır. Bir üni-versite rektörü de böylebir anlaşma isteğini açık-lamıştır.

Sağlık Bakanlığı’nınmedyada açıkça

ifade ettiği gibi, KamuHastane Birliği Yasa Tas-lağı gereği, özel, kamuve üniversite hastanele-rini tek elden yönetil-mesi istenmektedir. Sağ-lıkta piyasalaşma döne-mi tekelleşme ile devametmektedir.

Tıp Fakültesi Hastaneleri’nin Sağlık Bakanlığı’na bağlanacağını

gösteren kanıtlar nelerdir?

Hekim Postası

Tam Gün Yasası’nda da yeralan, zorunlu sigortaya ilişkinusul ve esaslar 21 Temmuz 2010tarihinde Resmi Gazete yayım-lanmış ve 30 Temmuz 2010 tari-hinde yürürlüğe girmiştir. Bunagöre, sigorta yaptıracak hekimlerve kamuda görev yapan hekim-lerin sigorta primlerinin yarısınıkendilerinin ödeyeceği, diğer ya-rısını ise döner sermayesi bulunankurumlarda döner sermayeden,döner sermayesi bulunmayanlar-da ise kurum bütçelerinden öde-neceği belirtilmişti.

Zorunlu Mesleki Mali Sigor-ta’nın yarattığı karmaşıklığı gi-dermek için T.C. Başbakanlık veHazine Müsteşarlığı SigortacılıkGenel Müdürlüğü, Zorunlu MaliSorumluluk Sigortası (ZMSS) ileilgili olarak oluşan tereddütlernedeniyle hazırladığı ve TürkiyeSigorta ve Reasürans ŞirketleriBirliğini Muhatap alan 28.07.2010tarihli yazının bir örneğini TTB’yeiletmişti. Bu yazıda “Genel So-rumluluk” branşı ruhsatına sahiptüm sigorta şirketlerinin bu aşa-mada gerekli bilişim alt yapısınasahip olduklarından söz konususigorta sözleşmelerini yapabile-cekleri, hekimlerin levhaya kayıtlıacenteleri il bazında www.sigor-ta.org.tr adresinden kontrol ede-bilecekleri ve “Genel Sorumluluk”branşı ruhsatına sahip 30 adetsigorta şirketi bildirilmişti.

Söz konusu süreçte Sağlık Ba-kanlığı ve Hazine Müsteşarlığı neyazık ki;  hekimlere gerekli bilgiyialma ve “rekabet ortamında” enuygun sigorta poliçesini satın al-malarını önleyici bir biçimde biriki güne sıkıştıran bir tutum iz-lemiş, adeta sigorta şirketlerinealıcılarının söz hakkı ve pazarlık

şansı olmadığı bir “pazarı”, hu-kuka aykırı olarak yaratma so-nucunun doğmasına neden ol-muştu.

Ankara Tabip Odasısürece müdahil oldu

Ankara Tabip Odası (ATO) he-kimlerin ZMSS kapsamında mağ-duriyetlerinin giderilmesi için da-nışmanlık hizmeti vermiş ve in-ternet sitesinden düzenli olaraksüreci ve gelişmeleri yayınlamıştır.ATO meslektaşlarına genel şart-lara ve talimatnameye aykırı po-liçeleri satın almamalarını öner-miş, hekimlerin ZMSS yaptırmasürecinde, uygun ve avantajlı po-liçeler almaları konusunda çalış-malar yürütmüştür.

Son DurumBugün, hekimlik faaliyetlerin-

den kaynaklanan sorumluluklarıiçin yaptırmak zorunda olduklarımesleki sorumluluk sigortasınınüzerinden bir ay gibi kısa süregeçmesine karşın 140 bin hekim-den 85 bini sigortayı yaptırmışbulunmaktadır. 85 bin hekimden45 bini Anadolu Sigorta’yı, 40bini de Axa Sigorta’yı tercih etti.Axa Sigorta tarafından yapılanaçıklamada, genel koşulları, te-minat ve prim tutarları Hazinetarafından belirlenen zorunlu he-kim sigortasının her bir olay içinazami 300 bin TL teminat limitinesahip olduğu belirtilerek, prim-lerin ise sigortalanan hekimlerinrisk grubuna göre 150 ila 750 TLarasında değiştiğine dikkat çekil-miştir. Anadolu Sigorta iseZMSS’nin zorunlu hale geldiği 30Temmuz’dan önce ürünü poliçe-lendirmeye hazır hale getirildiğibelirtilerek, kısa sürede 45 bineyakın poliçe düzenlendiğini açık-lamıştır.

Zorunlu Mesleki Mali Sigorta’dagelinen durumHekim Postası

Tıp fakültesi hastanelerine el konuyor

- 657 sayılı yasaya tabi olarakkamu sağlık kuruluşlarında çalışanhekimler mesai sonrası serbest he-kimlik yapabilir mi?

Kurum tabipliklerinde ve mahalliidarelerde çalışan hekimlerin işyeri he-kimliği yapabileceği, 1219 sayılı Yasanın12. maddesine eklenen üçüncü fıkra-sında belirtilmektedir.

Diğer hekimler yönünden ise; çalışmayasağı getiren 5947 sayılı Kanun’un 7.maddesiyle, 11.4.1928 günlü, 1219 sayılıTababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzıİcrasına Dair Kanun’un 12. maddesinindeğiştirilen; İkinci fıkrasının birincitümcesinde yer alan “ … bentlerdenyalnızca birindeki …” ibaresi AnayasaMahkemesi tarafından iptal edilmiş veuygulanması sonradan giderilmesi güçzararlara yol açacağından yürürlüğüdurdurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi tarafından iptaledilen ibare, kamu kurum ve kuruluş-larında çalışan hekimlerin yalnızcakamu kuruluşlarında çalışabileceğinidüzenleyerek, kamu dışında hekimlikmesleğinin icrasını yasaklıyordu. Ana-yasa Mahkemesi tarafından bu ibareniniptal edilmesi ile birlikte bu yasak or-tadan kalkmıştır.

Bilindiği gibi 5947 sayılı Yasanın19/a bendi ile 2368 sayılı Yasa 30 Tem-muz 2010 tarihinden itibaren yürür-lükten kaldırılacaktır. Bu Yasa’nın 3.maddesi ile kamuda çalışan hekimleringenel olarak kamu dışında hekimlikmesleğini icra etmeleri yasaklanıyordu.Aynı Kanunun 4. maddesinde ise bellikoşullar altında bu yasağın kaldırılacağıve serbest çalışmaya olanak verileceğidüzenleniyordu. 2368 sayılı Yasa’nınyürürlükten kaldırılması ile birlikte ka-muda çalışan hekimlerin mesai sonrasımesleklerini serbest olarak icra etme-lerini yasaklayan hüküm ile 45 saatlikhaftalık mesai süresi de ortadan kal-kacaktır.

Sağlık Bakanlığı açıklamalarınınmuhtemel dayanağı 657 Sayılı DevletMemurları Kanunu olduğu düşünül-mektedir. Ancak 657 sayılı Devlet Me-murları Kanun’unda memurların kamugörevi dışında bütün gelir getirici faa-liyetleri yasaklanmış değildir. Memur-ların yalnızca 657 sayılı Yasanın 28.maddesinde sayılan işleri yaparak gelirelde etmeleri yasaktır. Bunlar ise tacirveya esnaf veya ticari mümessil sayıl-malarını gerektiren faaliyetlerdir. Zaten1928 yılından bu yana 1219 sayılı Ya-sanın 12. maddesinde de, 657 sayılıYasa’nın 28. maddesine paralel olarakhekimlerin hekimlik yaparken ticaretleuğraşamayacakları, hekimliğin tacirliklebağdaşmayacağı belirtilerek yasaklan-mıştır. Böylece 1219 sayılı tıp sanatla-rının uygulanmasına dair yasa, 1965yılında çıkarılan Devlet Memurları Ka-

nunundan çok önce hekimlik mesleğininticari faaliyet olmadığını tanımlamıştır.Yine 1928 yılından bu yana hekimlerzaman zaman çıkarılan kimi yasalardayer alan hükümlerle açıkça yasaklanandurumlar dışında kamu görevlerininyanı sıra mesleklerini kısmi zamanlıolarak icra ede gelmişlerdir.

Başta da belirtildiği üzere 1219 sayılıYasanın 12. maddesindeki yasaklayıcıibarenin Anayasa Mahkemesi tarafındaniptal edilmesi ile birlikte kamuda çalışanhekimlere getirilen özel yasak kalkmıştır.Bu nedenle kamuda çalışan hekimlerin,8 saatlik günlük mesailerinin bitimindetıpkı üniversite öğretim üyeleri gibi ha-len yapmakta oldukları kısmi zamanlıişlerde veya muayenehanelerinde sağlıkhizmeti vermeye devam etme hakkınasahip olduğu düşünülmektedir. SağlıkBakanlığı’nın aksi yönde uygulama iş-lemleri yapması halinde konunun yar-gıya taşınması ve yürütmeyi durdurmaistemi ile birlikte hukuka aykırılığıngiderilmesi istenebilir.

- Sağlık Bakanlığı kısmi çalışmayadevam eden hekimleri memuriyettenatabilir mi?

Eğer hekimlik esnaf ya da tacir sa-yılmayı gerektiren bir meslek olsa idibu durumda Sağlık Bakanlığı bazı yap-tırımlar uygulayabilirdi.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunun28. maddesi uyarınca memurların tacirveya esnaf sayılmayı gerektiren bir faa-liyette bulunmaları yasaktır. Bu yasağaaykırı davranan memur hakkında, di-siplin amirleri disiplin soruşturmasıaçabilir ve soruşturma sonucunda he-kimlere maaş kesim cezası veya kademeilerlemesinin durdurulması cezası ve-rilebilir. Bu disiplin suçunun verilencezadan sonrada tekrar etmesi halindeikinci defa bir üst ceza olan memuri-yetten çıkarma cezası verilebilirdi. Bü-tün bu işlemler yargı denetimine tabidir.Ancak hekimlik yukarıda belirttiğimizüzere esnaf ya da tacir sayılmayı ge-rektiren bir faaliyet değildir.

- İşyeri Hekimliği yapan, özel sağ-lık kuruluşunda çalışan veya mua-yenehanesi olan hekimler için kurumçeşitlerine göre kısmi zamanlı ça-lışma sınırlaması var mı?

Anayasa Mahkemesi tarafından 1219sayılı Kanun’un 12. maddesinin değiş-tirilen ikinci fıkrasının birinci tümce-sinde yer alan “ … bentlerden yalnızcabirindeki …” ibaresinin Anayasa’yaaykırı bularak iptal edilmesi ile birlikte,özel sağlık kuruluşlarının türlerine göreuygulanan çalışma sınırlamaları ortadankalkmıştır.

Hekimler, Sosyal Güvenlik Kurumuile anlaşması olsun veya olmasın birdenfazla sağlık kuruluşunda çalışabilecektir.Muayenehanesi bulunan bir hekim deSosyal Güvenlik Kurumu ile anlaşmasıbulunan bir sağlık kuruluşunda sağlık

hizmeti verebilecektir. 6023 sayılı TürkTabipleri Birliği yasasının 5. maddesindedüzenlenen hekimlik mesleğinin gereğigibi yapılması ilkesinin hayata geçiril-mesi ise bütün hekimler için temel ku-raldır.

- Hekimlerin 30 Temmuz 2010 ta-rihine kadar çalıştıkları kamu sağlıkkuruluşuna dilekçe vermeleri gere-kiyor mu? Dilekçe vermezlerse istifaetmiş sayılırlar mı?

5947 sayılı “Tam Gün” YasasındaKamu sağlık kuruluşlarında çalışmayadevam edecek hekimler yönünden; tamgüne geçmek istediklerine dair taleptebulunmaları, başvurmaz iseler istifaetmiş sayılacaklarına ilişkin bir yasaldüzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca1219 sayılı Yasanın 12. maddesinde de-ğişiklik yapan 7. madde ile eklenenkamu kuruluşlarında çalışanların ser-best çalışma haklarını sınırlayan ibarede iptal edildiğinden, zorunluluk ol-mamakla birlikte “tam güne geçiş” ama-cıyla bir dilekçe verilmesinin gereği dekalmamıştır.

Anayasa Mahkemesi üniversitede öğ-retim üyelerinin daimi statüye geçmekiçin süresi içinde başvuru yapmadık-larında istifa etmiş sayılacaklarını be-lirten ibareyi iptal etmiştir. Memurhekimlerin dilekçe vermezlerse istifaetmiş sayılmaları ya da görevden çıka-rılmaları hukuken söz konusu değildir.

- Döner sermayeden performansadayalı ek ödemeler ne olacak?

Anayasa Mahkemesi, Sağlık Bakan-lığına bağlı sağlık kuruluşlarında çalışanhekimler dahil bütün sağlık çalışanla-rına, güvencesiz, belirsiz ve eşitliğe ay-kırı ödeme yöntemi olan performansadayalı ek ödemeye ilişkin 209 sayılıKanun 5. maddesinin değiştirilen dör-düncü fıkrasını Anayasa’ya aykırı bulduve OYBİRLİĞİYLE iptal etti. Bu mad-denin iptali ile bir uygulama boşluğudoğacağından gerekçeli kararın yayın-lanmasından itibaren yeni bir yasal dü-zenlememin yapılabilmesi için iptal ka-rarının 9 ay sonra yürürlüğe girmesinikararlaştırdı.

5947 sayılı Yasanın 2. maddesi ile209 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3iptali istenmeyen maddelerdendir. Bumadde her ay herhangi bir katkıya bağlıolmaksızın döner sermaye gelirlerindensabit bir oranda peşin döner sermayeödemesi yapılmasına ilişkin olup 30Temmuz itibariyle yürürlüğe girecek-tir.

Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasıyaptırma zorunluluğuna ilişkin Madde30 Temmuz 2010 günü yürürlüğe gire-cektir.

Anayasa Mahkemesi, zorunlu sigor-tanın primlerinin yarısının hekimlereödetilmesine ilişkin ibareyi Anayasayaaykırı bulmadı. Yasa uyarınca zorunlumesleki sorumluluk sigortasının şart-

larının Sağlık Bakanlığının görüşü alı-narak Hazine Müsteşarlığınca belirlen-mesi gerekmektedir. Türk Tabipleri Bir-liği bu konuda yapılan toplantıya ka-tılmış, Hazine Müsteşarlığı SigortacılıkGenel Müdürlüğü tarafından gönderilentaslaklara ilişkin görüşlerini yazılı olarakiletmiştir. Ayrıca Sigorta Kuruluşlarıdahil bütün taraflarla görüşerek sürecitakip etmektedir. Ancak henüz sigor-tanın şartlarına ilişkin bir düzenlemetamamlanıp yayınlanmamıştır. Hekim-lerin sigorta yaptırma zorunluluğu 30Temmuz 2010 tarihinde başlayacaktır.Yasa uyarınca zorunlu sigortaya ilişkinözel şartlar düzenlenmeden bu konudapoliçe düzenlenip sigorta yaptırılmasıolanağı da yoktur. Bu nedenle uygula-manın ertelenmesi ya da sigorta yap-tırma işlemleri için ek süre verilmesikonusunda gerek Sağlık Bakanlığı’nagerekse Hazine Müsteşarlığı’na başvu-ruda bulunulmuştur. Bu konuda yenibir gelişme olduğunda gerekli rehberlikbilgileri ile birlikte TTB web sayfasın-dan üyelerimize duyuru yapılacaktır.

- Türk Tabipleri Birliği AnayasaMahkemesine neden doğrudan davaaçmadı?

Anayasa’nın 150. maddesine görekanunların veya bunların belirli maddeve hükümlerinin şekil ve esas bakı-mından Anayasaya aykırılığı iddiasıylaAnayasa Mahkemesi’nde doğrudan doğ-ruya iptal davası açabilme hakkı, Cum-hurbaşkanına, iktidar ve ana muhalefetpartisi Meclis grupları ile Türkiye BüyükMillet Meclisi üye tamsayısının en azbeşte biri tutarındaki üyelere aittir. Bunedenle Türk Tabipleri Birliği Tam Günadı ile verilen 5947 sayılı Yasanın iptaliiçin dava açılması talebiyle ana muha-lefet Partisi ile görüşmüş ve yazılı birhazırlık iletmiştir. Türk Tabipleri Bir-liği’nin, 8 başlık altında topladığı vekamu hastanelerinde çalışan hekimlerinçalışmalarını sınırlandıran maddelerbaşta olmak üzere Yasanın tümüne iliş-kin iptal ve karşı çıkış gerekçelerinikapsamlı bir dosya ve gerekçeleri ileiletmiştir. TTB’nin 8 Şubat 2009 günüCHP’ye ilettiği hazırlık.(http://www.ttb.org.tr/index.php/hu-kuk/1862-tamgun) CHP ise bunlardankendisinin uygun bulduğu maddeleriAnayasa Mahkemesine götürmüştür.

Türk Tabipleri Birliği, iptal davasıaçılır açılmaz, Anayasa’nın 148. mad-desinde belirtilen yöntem uyarıncaMahkeme heyetine açıklamada bulun-mak üzere Anayasa Mahkemesi’ne baş-vuruda bulunmuştur. Bu talebin kabuledilmesi üzerine 14 Temmuz 2010 günübeş kişilik Türk Tabipleri Birliği heyeti,Anayasa Mahkemesine iptali istenilenmaddelere ilişkin görüşlerini ve açık-lamalarını sunmuştur.

Anayasa Mahkemesi’nin Tam Gün ile ilgili kısmi İptal KararıÜzerine Yöneltilen Sorular ve YanıtlarTTB Hukuk Bürosu

Sağlık Bakanlığı’nın Tam Gün Ya-sası’nı, TTB’nin öncülüğünde Ana-yasa Mahkemesi ve Danıştay tara-fından yürürlüğe koyamaması üze-rine hekimleri sürekli olarak köşeyesıkıştırmak için yayınladığı genel-gelerin sonu gelmiyor.

İlk olarak 03 Ağustos 2010 tarihliyayımladığı 2010/55 sayılı Genelgeile mesai saatlerini düzenlemişti.Söz konusu genelgede, hastanelerdeçalışan sağlık personelinin günlüknormal çalışma süresi dokuz saateçıkarılmış ve hastanelerde sağlıkhizmetinin 24 saat kesintisiz sürdü-rüldüğü dikkate alınarak günlük me-sai sürelerinin belirleneceği ve çalı-şanlara 12.00–14.00 saatleri arasındahizmeti aksatmamak kaydıyla 1 sa-atlik öğle tatili verileceği belirtil-mekteydi. Sağlık çalışanlarının bubir saatlik arada kurumdan ayrıla-mayacakları, ihtiyaç duyulması ha-linde görevlerini sürdürecekleri bil-dirilerek, sağlık personelinin gerçekteçalışarak geçirdiği bir saatlik süreöğle tatili sayılarak günlük çalışmasüresi dokuz saate, haftalık çalışmasüresi ise 45 saate çıkmıştı. HemAnayasa Mahkemesi kararı ortaday-

ken, hem de ILO gibi uluslararasınormlarda çalışma süresinin, istisnaihaller dışında, 40 saatten fazla ola-mayacağı açıkça belirtildiği haldeBakanlık, bu durumu görmezdengelmiştir.

03/09/2010 tarihinde yayınladığı2010/65 sayılı Genelge, önceki mua-dilinin ikinci maddesini yeniden dü-zenlemekteydi. Öncesindeki2010/55’in “2.” maddesinde yer alan“Baştabiplikçe gerekli tedbirler alın-mak ve düzenlemeler yapılmak kay-dıyla hizmeti kesintiye uğratmayacakşekilde, saat 12 ilâ 14 arasında öğleyemeği ve istirahatı için personelemünavebeli olarak bir saatlik din-lenme süresi (öğle tatili) verilecektir.Ancak bu süre içerisinde personelkurumdan ayrılmayacak, ihtiyaç du-yulması halinde ilgili personel görevedavet edilebilecek ve göreve davetedilen personel de davete icabet ede-cektir” ifadesi, 2010/65 sayılı Genelgeile şu şekilde düzenlemiştir:

Sağlık kurumlarında personelinöğle yemeği ve istirahatı için saat12-13 arası öğle tatili olarak ayrılmasıesastır. Ancak hizmetin kesintisizolarak sürdürülmesi gereken birim-lerde öğle tatili saatinde de yeterlisayıda personel bulundurulur. Bu

süre içinde hizmet veren personeleyemek ve dinlenme için kurum ida-resince uygun görülen zamanda birsaatlik öğle tatili verilir”

Yeni genelge ile gerçekleşen dü-zenleme, sağlık personeli açısındanbir kazanım gibi gözükmesine karşın,“kurum idaresince uygun görülenzamanda” ibaresi, çalışma saatlerininönceden belirlenmiş sınırlarını kay-dırma yetkisini kurum yöneticilerinevererek, personelin öğle tatili üze-rindeki tasarrufunu kaldırmaktadır.Diğer bir deyişle, en son Genelgearacılığıyla, meslek örgütlerinden vesendikalardan gelecek toplumsal bas-kıyı önlemeye yönelik bir makyajyapıldığı açıkça ortadadır.

Söz konusu sürecin başında An-kara Tabip Odası, 03 Ağustos 2010günü ivedilikle Ankara İl Sağlık Mü-dürlüğü’ne bir yazı göndermiş vesağlık personelinin haftalık çalışmasüresini 45 saat olarak düzenleyen2368 sayılı kanunun, 30 Temmuz2010 tarihinde bu uygulamaya sonverdiğini belirtmiştir. Ayrıca 657 sa-yılı kanunda belirtildiği şekliyle haf-tada 40 saat çalışmayı hatırlatmış,başhekimlerin konuyla ilgili bilgi-lendirilmesini istemiştir.

Kansu Yıldırım

Mesai saatleridüğümü yargıya taşındıTam Gün Yasası’nın Anayasa Mahkemesi tarafından kısmen iptal edilmesininardından Sağlık Bakanlığı yargı kararlarını yeni yayınladığı genelgelerledelmeye çalışıyor. Sağlık Bakanlığı 3 Ağustos’ta sağlık personelinin yemek veçalışma saatlerini düzenleyen yeni bir genelge yayınladı. Bu genelge ile sağlıkpersonelinin günlük normal çalışma süresi 9 saate çıkarıldı. TTB, genelgeniniptali için Danıştay’a dava açtı.

TTB, Sağlık Ba-kanlığı’nınyayımladığı

genelgeyle hastanelerde çalışan sağ-lık personelinin günlük çalışma sü-resinin 9 saate çıkarmasının ar-dından, sağlık personelinin yemekve çalışma saatlerini düzenleyengenelgenin iptali için Danıştay’adava açtı. TTB tarafından yapılanaçıklamada şöyle denildi: “Gerçekşu ki, hastanelerde sağlık perso-nelinin öğle tatilini kullanmasımümkün değildir. Çünkü söz ko-nusu kurumlarda ameliyathane,yoğun bakım, acil ünitesi gibi pekçok birimde ve bunlarla bağlantılıdiğer birimlerde öğle tatili olarak

belirlenen sürelerde de kamu gö-revlileri kesintisiz çalışmaya devametmektedir. Dolayısıyla pek çok bi-rimde sürdürülen hizmete ara ve-rilemeyeceği açıktır. Zaten SağlıkBakanlığı da bunun için çalışanlarınhem bir saatlik öğle tatilinden sözetmekte hem de bu sürede kurumdışına çıkmalarını yasaklamaktadır.Çalışma hukuku ile ilgili hukukidüzenlemeler, Avrupa Mahkemesikararları ve Yargıtay kararlarındaçalışanların kurum dışına çıkmadankurumda geçirdikleri sürelerin tatilolmadığı, çalışma süresi olduğu netbir biçimde belirtilmektedir. Çalı-şanların kurum dışına çıkabildik-leri, dinlenme hakkının tam olarak

kullanıldığı durumlarda ise öğleyemeği aralarının tatil olarak de-ğerlendirileceği açıkça vurgulan-maktadır. Aslında Sağlık Bakanlığıda yataklı tedavi kurumlarındakisağlık çalışanlarının hizmetten kay-naklı nedenlerle öğle tatili kulla-namadığını, öteden beri bunun hemülkemizde hem dünyada böyle ol-duğunu biliyor. Ancak muayene-hanesi olan hekimleri hedef göste-rerek yüz binlerce sağlık çalışanınındinlenme hakkını hukuka aykırıbir biçimde ortadan kaldırıyor, ça-lışma süresini artırıyor. Sağlık Ba-kanlığı bu hukuksuz ve haksız uy-gulamaya bir an önce son verme-lidir.”

Hukuksuz uygulamalar son bulmalı!

Bundansonrası…

Türkiye’nin referandum gün-demi ile meşgul olduğu haf-talar geçirdik. Sağlık alanında

ise Tam Gün Yasası’nın iptali ile Ba-kanlık tarafından estirilen baskı vetehdit fırtınasına girdik. Kalan bir avuçmuayenehane fiilen kapatılmaya çalı-şılırken, mesai saatlerindeki 9 saatısrarı devam etti. Muayenehanesi olanhekimler başhekimler nezaretinde girişçıkış imzalarını attılar. Üst üste tehditiçeren yazılar hekimlere sirküle edildi.

Neden siyasi iktidar için bu kadarönemli tam gün, muayenehanelerin ka-panması? Geriye kalan bir avuç mua-yenehaneyi görünce insan Bakanlığınbu baskısına anlam veremiyor.

Bildiğiniz gibi Kamu Hastane Bir-likleri Yasa Tasarısı Meclis’te bekliyor.Bu tasarı aslında tüm ülkede birleşti-rilen hastaneler, eğitim hastanelerineçevrilen devlet hastaneleri ile fiilenyapısal olarak yürürlüğe kondu görü-nüyor.

Kamu Hastane Birlikleri’nde (KHB)esas istihdam biçimi sözleşmelilik vebu sözleşmeler performans kriterleribelirlenerek maksimum üç yıllığına ya-pılıyor. Kamu hastanelerinde hekimleriKHB içinde tam bir kontrole almakiçin, hekimlere başka iş imkanı bırak-mamak gerekiyor. Öte yandan “sağlıkkentlerinin” ihaleleri yapılıyor. KHB ol-madan sağlık kentlerini oluşturmakzor görünüyor. Dolayısı ile KHB içinTam Gün, sağlık kentleri için KHB ge-rekiyor.

Bir de büyük fotoğrafı atlamayalım:Sağlıkta piyasalaşma programı yürüyor.Amaç devleti alandan çekmek. Vatandaşdaha fazla elini cebine atacak. Bu halkınmemnuniyetini azaltır değil mi? O za-man hekime giden parayı kesmek ge-rekiyor. Tam Gün - KHB - sağlık kentlerisürecinde hem kamuda hem özelde he-kimin sistemden aldığı kaynak azaltıl-mak isteniyor. Peki, nereye gidecek bukaynak? Bir miktar vatandaşa az yük-lenilmesini sağlayacak, geri kalandasermayeye akacak. Karşımızda pürideolojik bir iktidar olduğunu görüyo-ruz. Bu ideoloji hem bize hem vatandaşakarşı. Kahinlik gerekmiyor, hesap or-tada.

Peki, Tam Gün iptali ile bitti mi buiş? Hayır bitmedi! “Yola devam” ede-cekler.

Ya bizler? Çıkarları, hekimlik pra-tikleri bu kadar farklılaşmış, birbirineve alana bu derece yabancılaşmış he-kimler ne yapacak? Bundan sonrasınabakalım.

Dr. Selçuk Atalay

[email protected]

- Sizi daha yakından tanı-mak isteriz. Aysel Gürler kim-dir?

28 Aralık 1932 tarihinde Yoz-gat’ta doğdum. İlkokul, ortaokul,lise tahsilini Yozgat’ta bitirdim.1953-54 yılında Ankara Üniver-sitesi Tıp Fakültesi’ne girdim.1960 yılında mezun oldum. 1960yılı ihtilal yılı olduğu için bizimzorunlu hizmetimiz vardı. 2,5yıl zorunlu hizmet yaptım. Buzorunlu hizmet döneminde çokgenç yaşta dağ başlarında otop-siler yaptım, ahırlarda doğumlargerçekleştirdim. 28 Aralık1962’de Ankara Üniversitesi’ninaçmış olduğu uzmanlık imtiha-nına girdim. İmtihanı kazandımve 16 Eylül 1966’da deri vezührevi hastalıklar uzmanı ol-dum. Hocam bana üniversitedekalmamı teklif etti, “Git evle ko-nuş, bakalım ne diyecekler, mü-saade edecekler mi?” dedi. O za-man da ben rahmetli eşimle söz-lüydüm. Eşim Almanya’ya köprümastırı yapmak için gitmişti.Tabii ailemle, annemle, kardeş-lerimle konuştum ve üniversi-tede kaldım. 27 Haziran 1967’deevlendim. İki oğlum oldu. On-lardan da dört tane torunumvar.

- Meslekte tam 50 yıl yani,dile kolay…

Öyle, dile kolay… 1966 yılındaihtisası aldıktan sonra AnkaraÜniversitesi’nde kaldım. Oradabaşasistan olarak çalıştım. 24Kasım 1973 yılında doçent ol-dum. 1981 yılında YÖK Kanu-nu’nun çıkmasıyla Gazi Üniver-sitesi Tıp Fakültesi’nde derma-tolojiyi kurmakla görevlendiril-dim. O dönemde de ben yeniprofesör olmuştum. Yanıma üçasistan aldım ve 1 yılın sonundaben tekrar üniversiteme dön-düm. Fakat çok sevdiğim, çokkıymetli, bugün Gazi Üniversi-tesi Dermatoloji Anabilim DalıBaşkanı ve ayrıca Gazi Üniver-

sitesi’nde iki dönem dekanlıkyapmış Prof. Mehmet Ali Gürel’eorayı bıraktım. Mehmet Ali onuçok güzel düzeylere getirdi, herzaman iftihar ederim. Ben An-kara Üniversitesi’nde çalışma-larıma devam ettim. Ankara Üni-versitesi’nde seroloji laboratuarıkurdum. Sifilizm tanısında mü-him rol oynar seroloji labora-tuarı. O laboratuar zamanla An-kara için bir danışma laboratuarıhaline geldi. Numune Hastane-si’nden, Ankara Hastanesi’nden,Hacettepe’den, Gazi Üniversi-tesi’nden bize devamlı kanlargelir ve biz hep orada serolojiyiçalışırdık.

Bu arada sene 1970, rahmetlihocam Prof. Lütfü Tat bana Beh-çet hastalığıyla uğraşmamı öner-di. Memnuniyetle kabul ettim.2000 yılına kadar Behçet hasta-lığı üzerinde çalıştım. AnkaraÜniversitesi’ne çok güzel, bugünhâlâ aktif çalışan bir Behçetmerkezi kurdum. Dünya çapındapek çok bu konuda bilimsel ça-lışmalarımızı bildirdik. 1997 yı-lında Kore’de Behçet konferansıverdim bir davet üzerine. Ayrıca1970’ten 2000 yılına kadar yap-mış olduğumuz çalışmalarla TÜ-BİTAK Bilim Ödülü için müra-caat etmiştik ve 2000 yılındaekibimle birlikte TÜBİTAK BilimÖdülü aldım.

- Emekli olmanızın ardın-dan mesleği bırakmayı hiçdüşünmediniz sanırım…

2000 yılının başında emeklioldum. Emekli olduktan sonramuayene hekimliğim devam etti.5 yıl sadece muayenehanemdeçalıştım. 2005 yılında Ufuk Üni-versitesi’nden teklif geldi, “gelburaya bir dermatoloji kur” diye.2005’ten bugüne kadar da UfukÜniversitesi’nde çalışıyorum.

- Mesleğinize bu kadar düş-kün olmanızın sebebi nedir?

Ben mesleğimi çok severim,çünkü ben insanları severim.Her zaman Tanrı’ya şükrederim

ki, bana doyumsuz bir insansevgisi vermiş. Zaten insanlarıçok sevdiğim için ki hekim ol-dum. Benim kanımca insan sev-meyen insandan hekim olmaz.Hekim evvela insanı sevecek.Hekim şu kapıdan giren hastayıannesi, babası, kardeşi, evladıgibi görecek ve gözü hastanıncebinde değil, “hastanın sağlığını,ona az masraf yaptırarak nasıldüzeltebilirim” de olacak. Ha-kikaten bu meslek çok kutsalbir meslek. Bu meslek bir keskinbıçak. Biz bu keskin bıçağın üs-tünde yürüyoruz. Karar verirkençok dikkatli olmak lazım. Ver-diğin karar bir insanın hayatıve bu insanla birlikte o insanınçevresindeki insanların hayatdüzeni üstünde etken bir karar.İbadet eder gibi hasta bakarımve hiç de yorulmam. 50 yıllıkhekimim, hiç gocunmam, hiçyorulmam, çünkü mesleğimi çokseverim, ülkemi çok severim,insanları çok severim. Hiçbirzaman gözüm parada olmadı.Muayene hekimiyim, ama hiçbirzaman gözüm parada olmadı.Hep hastalarımın iyiliğini, on-ların cebini, onların sosyal du-rumunu düşünerek hepsine fay-dalı olmaya çalıştım, Allah ömürverirse daha da çalışırım diyo-rum.

- Bunca yıla birçok da anısığmıştır değil mi?

Anı olmaz olur mu? Sene1960. Ben Temmuz’da mezunoldum ve Yozgat’ın kazası Akdağmadenine tayin oldum. 25 ya-şında genç bir kızım. Oranınsağlık ocağı hekimiyim ben, birbaşhekimi var. Bir grup insan

geldi, bir hastamız var, sizi gö-türmek istiyoruz dediler. Onuhiç unutmam. Kalktım, bu fay-ton arabası geldi. Fayton ara-basına bindik, şehrin dışındabir eve gittik. Kapıdan içeriyegirince, hastanın annesi “nerededoktor?” dedi. Beni gösterdiler.“Bana çoluğu çocuğu doktor diyegetirmeyin. Ben buna kızımımuayene ettirtmem. Bana Azmibeyi getirin” dedi. Beni beğen-medi. Ben; “Hanımefendi bakınben de doktorum, bilgilerimdaha yeni, size faydalı olabilirim”dedim. “Hayır, istemiyorum”dedi ve bana hastasını muayeneettirtmedi. Bu beni çok etkiledi.Sonra kendi kendime dedim ki,diplomamı o vermedi ya. Benmademki hekimim mesleğimiyaparım. Bu bir kırılmaydı be-nim için.

İkinci kırılmama gelince: Hü-kümet tabibi arkadaş rahatsız,Almanya’ya tedavi görmeye gitti.Ben hükümet tabipliğine de ba-kıyorum. Yozgat’tayım yine.Sağlık müdürlüğünden bir yazıgeldi. Çayıralan’ın bilmem neköyünde salgın boğmaca varmış,hekimin gitmesi gerekir diye.Kalktık gittik. Fakat dağların te-pesinde bir köy. Kış, kar yağıyor.Araba çıkmadı, at getirdiler. Atında ayağı kayıyor, attan korktumaçıkçası. Boynumda kaşkolümvardı, hem başımı, hem ağzımıkapatmıştım. Sağlık memurununda cebinde çakısı varmış, çakıylakesti kaşkolü, ayağıma bağladım,kaymayayım diye. Tırmandıkköye geldik. Köyde hemen muh-tara haber verdik, muhtar tellalbağırttırdı. Hasta olanlar hep

çocuklarını getirtti. Hastaları-mızın hepsine baktık. Hastaneyegelecek olanları aldık getirdik,hastaneye teslim ettik. O gecekihuzurumu hiç unutmam. Ha-yatta yapamayacağım zannettimşeyleri yaptım. Hiç dağ yüzünetırmanmamışım, dağ yüzüne tır-mandım. Geç saatlere kadar has-ta baktım. Görevimi tam mana-sıyla yaptım. Meslek hayatımınmutlu günlerinden biridir o gün.

- Hekimliğin yanı sıra sos-yal aktiviteleriniz var mı?

Valla benim bütün hayatımeşim ve çocuklarım idi. Öyleben fazla dışarıda gezmeyi, do-lanmayı pek sevmem. Cumar-tesi, Pazar günleri de zaten üni-versite hocası olduğum için, öğ-renmem, okumam gerekir, de-vamlı okurum. Evime çok itinaederim, derbeder evden hiç hoş-lanmam. Elimden geldiği kadarkendime itina ederim. Benimher şeyim ailem, mesleğim, ev-latlarım. Şimdi de torunlarım,öyle yani. Öyle fazla dışa dönükdeğilim.

- Peki, genç meslektaşları-nıza ya da hekimlik mesleğiniseçmeyi düşünen genç arka-daşlara önerileriniz var mı?

Hekimlik mesleğini seçsinler,çünkü hekimlik çok güzel birmeslek. Bir hekim iki haneli birköyde de aç kalmaz, dünyanınen büyük şehri olan New York’ada gitse aç kalmaz, hiç olmazsabir laboratuarda iş bulur. Güzelbir meslek hekimlik, saygınlığıolan bir meslek. Ama bu say-gınlığı taşımanın da ağırlıklarıvar. Öncelikle devamlı öğrene-

tecrübe

“İbadet eder gibi hasta bakarım”

Hekim Postası

Meslekte 50 yılı geride bırakan Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Aysel Gürler, mesleki deneyimlerini ve anılarını Hekim Postası okuyucuları ile paylaştı.

Nevin Er için…Londra, 3 Şubat 2008

Birinci Hikaye1999. Dahiliye 3. sene asistanıyken,

rahmetli hocam Prof. Dr. Semra Dündar’ınbir multiple myelom hastasını dahiliyeservis kıdemlisi olarak ekibimle birlikteizliyorduk. 60’lı yaşlarda Kıbrıslı bir ha-nımdı. Hastalığı terminal dönemdeydi vedestek tedavisinden başka bir şey elimiz-den gelmiyordu. Tam nötropenik olduğugünlerde, bir sabah vizitinde toplanıp ya-tağında oturmuş halde bizi beklediğinigördük. Dedim Hayrola? Yolculuk var ga-liba? Güldü, evladım dedi yapasın benimkaydımı küreğimi, yetiştiresin beni ilktayyereye? Dedim, ama şu an olmaz, heran ateşiniz çıkabilir, nötropeniksiniz!

Bizi hiç dinlemiyordu bile, hemen atıldı:Aman o meçiklinin yükseleceği yoktursen beni taburcu et! Zar zor Semra Hocanınvizitine kadar beklemeye ikna ettik. SemraHocam vizite geldi, hasta odasının kapı-sında progresini verdik, sonra da ekledik,hocam hastamız gerekirse A2 imzalayıpher koşulda taburcu olmak ister! SemraHoca dedi ki görelim hastayı. Odaya girergirmez hasta atıldı, galamayacayımdırdoktorum, iki dayka daha yapamayacayımborada. Gussuruma bakman he!. SemraHoca yeni bir sıkıntısı olup olmadığınısordu. Tek derdim dedi, evceyzimin önün-deki cemile çiçeklerim açmış, dün akşamtelefon aldım, taburcu eden gidem görem,cemile çiçeklerimi elcağzımla sulayamson defa, öbür baharın ya göreeen ya gö-remen!. Semra Hoca sadece tamam diye-bildi. Odadan çıktık, kapıda ben ısrar ede-cek oldum, malum genç-idealist-rasyo-nel-işgüzar bir asistan olmaya çalışan,hala hastanın birkaç CBC ya da biyokimyarakamlarından ibaret olduğuna inananhülyalı birer tiptik işte! Hoca döndü vebana sus artık der gibi bakarak sordu;Selçuk sen hayatında hiç cemile çiçeklerinigördün mü? Yıllar sonra tesadüfen an-nemden öğrendim, meğer rahmetli anne-annemin Antalya’daki kireç badanalı evi-nin bembeyaz duvarlarına tırmanan okırmızı çiçeğe, adada cemile çiçeği der-lermiş.

İkinci Hikaye2008. 15 Ocak akşamı Londra’da “Global

Health Forum” adlı ateşli tartışmalarınolduğu bir toplantıda dinleyiciydim. Dünyahalklarının sağlık hizmetlerinden yarar-lanmada karşılaştıkları eşitsizlikle mü-cadele için yürütülen bir sivil toplum ha-reketi. Lancet’in editörlerinden birisi kal-kıp, İngiliz Hükümet yetkilisine hitabenşöyle dedi: “Şu an temsil ettiğiniz BirleşikKrallığı, Gana’lı Multiple Myelom hastasınayapılanlardan ötürü iğrenç bir barbarlıkyapmış kabul ediyor ve bunu ilk Lancetsayısında tüm dünyaya duyuracağımızıilan ediyorum!” Nitekim 19 Ocak 2008tarihli Lancet bu konuyu dünya tıp lite-ratürüne “Göçmen Sağlığı” başlıklı bir

editöryal ile duyurdu (Lancet,2008;178:9608). Hem de açıkça Bir-leşik Krallığın bu kararını iğrençbir barbarlık şeklinde tanımlaya-rak... Olay neymiş? Ben de o top-lantıda haberdar oldum. İki ço-cuk annesi, Gana’lı 39 yaşın-daki Ama Sumani, 5 yıl önceİngiltereye öğrenci vizesi ala-rak gelir. Vizesinin süresi do-lar. Ocak 2006’da İngiltere’demyelom tanısı alır. Sınırdışı edil-mesi gerektiğine karar verilir. İn-giliz kamuoyuna yansıyan hukukisüreç, sınırdışı lehinedir. Sivil top-lumun desteğiyle toplanan maddi yar-dımlarla, İngiltere’deki tedavisi 1 yıl sürer.Artık terminal döneme gelinmiştir. Ve di-yaliz ihtiyacı olur. Tıbbi durumunun se-yahate elverişli olduğuna karar verilerek15 gün önce de göçmen bürosu görevlile-rinin nezaretinde bir uçağa bindirilipGana’ya gönderilir. Gana’da da sosyal gü-vencesi olmayan hasta, zaten kısıtlı tıbbiolanaklara sahip olduğu kaydedilen Ga-na’nın başkentindeki hastaneden kendiisteğiyle taburcu olarak, tıbbi tedavisineson verir. 27 Ocak 2008 tarihli The Guar-dian gazetesinin röportajında Ama Sumani,1 yıldır kendisine destek olan İngiliz hal-kına şükranlarını sunar ama İngiliz ya-salarının neden kendisini yabancı bir şe-hirde acı içinde ölüme terk ettiğini anla-yamadığını söyler. Yabancı (!) bir şehirdenkastı, memleketi Gana’nın başkentidir.

…İngiltere’de yaşayan Türklerin yarısın-

dan fazlası herhalde Kıbrıslı. Buradakihastanede, büyük vizitlerden birinde me-tastatik tiroid kanserli, Kıbrıs Türkü birhastayı takdim ettiler. Vizit bitiminde ya-nına yanaştım usulca eğilip sordum, cemileçiçeklerinin açılmasına kaç ay var? Çokşaşırdı, hem Türk olmama hem cemileçiçeklerini biliyor olmama. Mutlu oldu,çok! Nereden bildiğimi sordu. Ona Kıb-rıs’tan Hacettepe’ye gelen myelomlu has-tamı anlattım. O hislendi, ben hislendim.Öyle bir illete tutulsam ben de giderdimdedi; dedim, ben de!... Birinci hikayeyisize bundan anlattım.

Peki, ikinci hikayeyi neden anlattım?Ev arkadaşlarımla oturmuş, akşam yemeğiyiyorduk, 1 İngiliz, 1 Afrikalı, 1 Fransızbir de Türk… Televizyonda kim bilmemkaç para ister diye bir yarışma programı.Bizde de olan türünden bir bilgi yarışmasıişte. Sunucu sordu, 9 Oskar alan İngilizHasta filminin baş kahramanı olan yanıkhastası, filmde hangi millettendi? Soruyabakınız! Tabii ki İngiliz demeyeceksiniz,değil mi? Ama yarışmacı aynen öyle dedi.İngiliz dedi. Yanlış. Çok sıkı bir sinema-sever olmasam da, zamanında o filmin oOskarları hak etmediğini savunanlar çokolmuştu, bense o filme toz kondurma-yanlardandım. Dünyayı güzellik kurtara-caksa, işte bu odur bile demişimdir. Öyleikon bir filmdi benim içim. Ohha dedim,dayanamadım, nasıl İngiliz der, inanamı-yorum, inanamıyorum diye söylenirken,İngiliz ev arkadaşım atladı tabii ki İngi-liz’di, dedi. Fransız kız: “yüzü çok yanıktıhiç bir etnisiteye benzediğini hatırlamı-yorum” dedi. Lafa bak! Afrikalı Ruth ha-tırladı “Szerelem, szerelem…” diye arkadaMacarca şarkı söyleyen bir kadın sesivardı, sevgilisine bu şarkının Macarca’daaşk anlamına geldiğini söylüyordu, İngilizHasta aslında Macar’dı, dedi. Doğrusubuydu. Ben de İngiliz Hasta’nın bir Macarkontu olduğunu hatırlıyordum. Derken…İngiliz hastayı İngiliz sanmak üzerine,kırmızı şarap eşliğinde uzun bir tartış-mayla sabahı ettik. Doğal olarak da ertesisabah hastaneye 1 saat kadar geç kaldım.İngiliz Hocam kibarca neden geciktiğimisordu. Aynen anlattım, İngiliz hastanınİngiliz olup olmadığını tartışıyorduk, sa-

b a h ıetmişiz, deyi-verdim. Hocagözlüğünü çıkardı,diğer asistanlara dönerek, beni duvarayapıştırdı: “Selçuk, biz İngiltere’de has-taların İngiliz olup olmadıklarını tartış-mayız, hastalıklarını tartışırız!”. Al buyuryerleştir! Öğle arasında kapısını çaldım,özür dilerim ama dedim, bakın bu saygınbir tıp dergisidir: Lancet. Bu saygın birİngiliz gazetesidir: The Guardian, bu daGana’lı myelom hastasının hikayesi. Birerfotokopiyi masasına bırakıp ekledim: Kim-se Ama Sumani’nin myelomunu tartış-mıyor. Hocamla diyaloğumuzun gerisibana kalsın. Nihayetinde onun hoca ol-duğunu, kendimin anlamasını sağlayanbir konuşmaydı işte. İki, bilemedin üçhafta sonra mı neydi, İngiliz gazeteleri;Ama Sumani’nin evinde hayatını kaybet-tiğini duyurdu.

…Birinci hikayenin cemile çiçekleri bana,

hangi toprağın ağacı olduğumu hatırlatır.İkinci hikayenin barbarlığına bakıp da,kendi vatanseverliğimi parlatacak değilim!Muhtemelen batıdan kapmış olduğum birahlaksızlık sonucu ötekiler aklıma geli-veriyor, öbürküler; şu göçmen kuşlaraözenip Ege’den Yunanistan’a açılan, sonrada bizim Ege sahillerine geri vuran siyahcesetler, mesela! İkinci hikayenin asıl ez-berimi bozan, tekinsiz bir yanı var ki;Gana’lı hastanın memleketine geri gön-derildiğinde, memleketinin başkentininbir hastane odasında kendini yabancı veterkedilmiş hissetmesi. Düşünmeye değer,bence!

Birinciyle ikinci hikayenin hekimlerinegelince… Bazı şeylerin tadına ancak ana-dilimde varabiliyorum. Mizah ve şiir me-sela! Meğer bizim mesleğin hüner kısmıda öyleymiş. İmbikten süzülen, tın tınöten damlalar vardır ya; ustaların mesleksırrı dediğimiz, hekimliğin hüner faslı. Oda anadilinde! Yıllarca topladığımız ev-renin tonlarca tıbbi bilgisini rafine edipdamıtmak, reçetelerimizin hiçbir kitaptayazmayan esansını keşfedip, önce kendi-mize sonra da birilerine iyi gelmek; ancakanadilde gerçekleşebilecek bir rüya gibigeliyor bana, bilmem siz ne dersiniz.

İktidarların hastaları hekimlerine karşıkışkırtıp kinlendirdiği; hasta yakınlarınınhekimleri kurşunladığı bir ülkede, mesleğinaslına olan inancımızı tazeleyen NevinEr ve daha nice hastamızın anısına, onlarıntatlı dili, güler yüzü hürmetine, saygıy-la…

(*) Endokrinolojinin en güzel yanların-dan biri, kanserlerinin nadiren fataloluşu. İstisnalardan birisi paratiroid kan-seri. Çok şükür nadir bir kanser. NevinEr, meslek hayatımda izlediğim ilk para-tiroid kanserli hastamdı. Yurt dışı mecburihizmete giderken, bir hocama devrettim.Ayrılığımız hüzünlüydü. Bir yıla kalmadangurbette, Nevin Er’in eksitus haberini al-dım. Bu yazı onun şahsında, hekimlerininemeğine, kalbine olan inancını koruyan,özlediğimiz hastalarımıza ithaf olundu.14 Mart 2008’de Hacettepe Mantar Der-gisi’nde yayınlandı. Bizleri karamsarlaş-tıran malum gündemiz arasında, bir solukolsun diye Hekim Postası’na iletildi. Sevgive selamlarımla…

ceksin. Çünkü tıp devamlı de-ğişen, devamlı yenilenen birbranş. Devamlı okuyacaksın.Öğrendiğini de o şartlara göreuygulamayı bileceksin. Hiçbirzaman zengin olmayı düşleme-yeceksin. Hekimler zengin ol-maz. Ama seviyeli yaşar, bir se-viyesi olur. Gözün hastanın ce-binde olmayacak. Gençlerinbuna dikkat etmesini öneririm.

Bir de, tıp bir orman, biziçinde bir katre, bir damla biledeğiliz. Maalesef, yeni nesil herşeyi biliyorum zannediyor. Ba-kın, 50 yıllık hekimim, 48 yıllıkdermatoloğum, ben hâlâ tıbbıniçinde bir katre, bir damla biledeğilim ve her an okumayı, heran öğrenmeyi isterim, çünkügereği bu.

Bir de hekimin insan ilişkisigüzel olmalı, hastaya saygıyla,sevgiyle yaklaşmak lazım. Be-nim diplomalarımdan hastayane? Hiç değil. O diplomalarabakarak kasılmayacaksın, çünkübu meslek sosyal bir meslek.Senin dışarıdaki çöpçüden cum-hurbaşkanına kadar hastan olurve bu sınıfta herkese aynı mua-meleyi yapacaksın. Paraya fazlatamah etmeyeceksin. İşte mes-leğimizi en çok yaralayan ko-nulardan biri de bu. Bu da beniçok üzüyor. Şimdiki çocuklarhemen zengin olalım, altımızdaen iyi arabalar olsun diyorlar.Olamaz efendim, zaman ister.Hekim zengin olmaz, hekimdüzgün yaşar; işte o kadar!

“Tıp bir orman, biziçinde bir katre, birdamla bile değiliz.Maalesef, yeni nesilher şeyi biliyorumzannediyor. Bakın, 50yıllık hekimim, 48yıllık dermatoloğum,ben hâlâ tıbbın içindebir katre, bir damlabile değilim ve her anokumayı, her anöğrenmeyi isterim,çünkü gereği bu.”

Dr. Selçuk Dağdelen

[email protected]

CemileÇiçekleri (*)

kentten

SES Ankara Şubesi üyeleri Sağlık Ba-kanlığı’nı 8 saat mesai uygulamaya ça-ğırdı. 25 Ağustos 2010 tarihinde yapılanve ATO yöneticilerinin de destek verdiğibasın açıklamasında 8 saat olan mesai-nin Sağlık Bakanlığı tarafından 9 saateçıkarıldığı belirtilerek, tekrar 8 saateindirilmesi istendi.

Sağlık Bakanlığı’nın kendi çıkardığıyasaya aykırı bir genelge yayınlayarakgünlük 9 saat çalıştırmanın önünü aç-tığının ifade edildiği açıklamada şöyledenildi: “Sağlık Bakanı ve müsteşarıbaşta olmak üzere neredeyse tümü he-kim olan Sağlık Bakanlığı yöneticilerisanki hiç hastanede çalışmamışlar gibi,sağlık hizmetlerinin nasıl yürütüldü-ğünden bihabermişler gibi, tedavininve hasta bakımının sürekliliğini, has-tanelerin fiziki koşullarını bilmezlermişgibi ‘saat 12 ila 14 arasında öğle yemeğive istirahat için personele münavebeliolarak bir saatlik dinlenme süresi (öğletatili) verilecektir. Ancak bu süre içeri-sinde personel kurumdan ayrılmayacak,ihtiyaç duyulması halinde ilgili personelgöreve davet edilebilecek ve göreve da-vet edilen personelde davete icabet ede-

cektir’ buyurarak, hukuk tanımaz ce-berrut bir patron gibi davranmakta-dırlar. Sağlık Bakanlığı’na soruyoruz;

Sağlık Bakanlığı, yataklı tedavi ku-rumlarında hiçbir personelin işini birsaat boyunca terk edemeyeceğini bilmezmi?

Sağlık Bakanlığı, acilde, ameliyatha-nede, yeni doğan yoğun bakımda, ko-roner yoğun bakımda çalışan bir dok-torun, hemşirenin ya da doğum sancısıçeken onlarca gebe-nin bulunduğu do-ğum salonunda çalı-şan bir ebenin bırakınbir saat istirahat et-meyi yemeğe dahi gi-demediklerini bilmezmi?

Sağlık Bakanlığı,‘Kurum yönetimleripersonelin kurumiçinde öğle yemekle-rini yiyebilmeleri veistirahatlarını yapa-bilmeleri için gereklitedbirleri alacaklar veuygun mekanlar oluş-turacaklar’ derken;hastane merdiven alt-larının, koridorlarının

hasta, muayene odası yapıldığını, hem-şire yatakhanelerinin servis yapıldığınıbilmez mi?

Bu genelge ile sağlık emekçilerineceberrutlukla angarya dayatılmaktadır.Ama sağlık emekçileri angarya dayat-malarını kabul etmeyecektir. Sağlık Ba-kanlığı’nın uymadığı yasa maddesinesağlık emekçileri olarak biz uyacağızve günde sekiz saatten fazla çalışma-yacağız.”

Bakanlar Kurulu kararıyla Ankara'da 3 ilçede 7farklı yer ‘kentsel dönüşüm ve gelişim alanı’ olarakilan edildi. Belirlenen alanlar arasında Çankaya'da 4,Yenimahalle'de 2, Altındağ'da 1 nokta bulunuyor. Bubölgelerde yaşayanlar ise Barınma Hakkı Bürolarıkurarak evlerinin yıkımına karşı direniyorlar.

Yenimahalle - Mehmet Akif Ersoy Mahallesi Ba-rınma Hakkı Bürosu temsilcilerinin başvurusu üzerine;Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında yıkım kararıalınan mahalle, Ankara Tabip Odası Yöneticileri veAnkara Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu üyeleritarafından 13 Ağustos 2010 tarihinde ziyaret edildi.

Ziyaret sırasında, öncelikle yıkım bölgesinde 3haftadır toplanmayan çöplerin, halk sağlığını ciddiboyutlarda tehdit ettiği yerinde tespit edildi.

Aynı tarihte, ATO yöneticileri Yenimahalle BelediyesiBaşkan Yardımcısı Erhan Aras’la konu ile ilgili görüştü,kaygılarını Belediye Başkanı’na iletilmek üzere dilegetirdi.

Yenimahalle BelediyesiATO’nun uyarılarını dikkate aldı

Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında yıkım kararıalınan Yenimahalle- Mehmet Akif Ersoy Mahallesisakinlerinin, ‘yıkıma direndikleri’ gerekçesiyle çöp-lerinin toplanmadığına dair ATO’ya başvurmalarınınardından başlatılan girişimler ise olumlu sonuçlan-dı.

ATO’nun girişimleri üzerine, Yenimahalle Belediyesi15 Ağustos 2010 tarihinden itibaren mahalledekiçöpleri yeniden toplamaya başladı.

Hekim Postası

Hekim Postası

Hekim Postası

SES, 8 saat mesai talep etti

ATO ‘Kentsel Dönüşüm’ kapsamında yıkım kararı alınan mahalleyi ziyaret etti

Çöpler toplanmaya başlandı

Devrimci 78´liler Federasyonu ta-rafından Ankara’da 3-15 Eylül 2010tarihleri arasında “Direniş Kültürü-müzde Sanat” konulu bir dizi etkinlikgerçekleştirildi. Konserler, paneller,forumlar, şiir dinletileri ve tiyatrogösterimlerinin yanı sıra 3 Eylül’deÇankaya Belediyesi Çağdaş SanatlarMerkezi’nde açılan "12 Eylül UtançMüzesi"nde ise 1980 darbesinde ya-şananlar bir sergiyle anlatılmaya ça-lışıldı. Sergide en dikkat çeken ise iş-kence aletleri, tutuklu ve hükümlülerinyazdığı mektuplar, idam edilenlerinmahkeme dosyaları ve geriye bırak-tıkları şahsi eşyalar oldu. 12 Eylül'üsanat diliyle anlatıldığı sergi Anka-ra’dan sonra başka illerde de sergile-necek.

12 Eylüldarbesisanatlaanlatıldı

Sizce takı nedir? Kendinizi güzel his-setmek ya da göstermek için kullandığı-mız bir araç mı sadece? Takının salt süs-lemekten öte, birçok farklı anlamlar ta-şıdığını biliyor muydunuz? Takının birbatıl inancın simgesi olduğunu duymuşmuydunuz? Ya takıların kişiliğimizinipuçlarını, küçük sırlarımızı karşımız-dakilere yansıtarak bizi ele verdiklerini?

İnsanoğlu, giyinmek ve süslenmekamacıyla simgesel eşyalara kullanmışyüzyıllar boyu. Gizli güçlerden, kem göz-lerden korunmak için, bedenini takılarlabezemiş.

Bu anlamıyla takı, bir arzu nesnesiolduğu kadar, bir batıl inancın da nesnesiaynı zamanda. Takılar geçmişte; din, tıl-sım, büyü, uğur gibi kavramların etkisiylekullanılıyordu. Daha sonraları takılar,ölü hediyesi, tanrılara sunu, imtiyaz gös-tergesi, zenginlik ifadesi, hediye ve ni-hayet güzel görünmek gibi anlamlar veişlevler de kazandılar.

Geçmişten günümüze kadar gelen takıgeleneği, kaynağını çok tanrılı dinlerdenalıyor. Tanrının yeryüzündeki temsilcileri,tanrısal güçlerini insanlara kabul ettirmekiçin birçok yol buluyorlar. Tanrı krallar,rahipler, sahip oldukları güçleri; üzerle-rinde taşıdıkları sembollerle ilişkilendi-riyorlar. Bu simgeler; kıymetli taş vemadenlerden yapılıyor. Bu kıymetli taşve madenlerin tılsımına inanılıyor.

Kolye, taç, bilezik, yaka iğnesi, bileklik,kemer, yüzük, küpe, halhal gibi Mezo-potamya, Mısır, Helen, Etrüsk ve Romakrallarının ve egemen sınıflarının tak-tıkları takılar, aynı zamanda devlet gü-cünü de simgeliyor.

Fildişinden madene... Gerek dinsel nedenlerin, gerekse ken-

dini beğendirme çabasının bir sonucuolarak insanın ilgisini sürekli çeken ta-kıların ilk örnekleri; taş, kemik, denizkabukları ve fildişinden yapılırken, madenişçiliğinin başlamasıyla, tunç, gümüş,özellikle altın takılar yoğun bir biçimdekullanılmaya başlanıyor.

En çok kadınlar tarafından kullanılsada; takı, erkeklerin de yaşamının önemlibir parçası. Kimi uygarlıklarda, erkeklerde en az kadınlar kadar takı kullanmış.Anadolu’da Lydia askerleri pişmiş toprakküpe takmışlar. Yine Lydia Dönemi’neait heykelciklerde rahiplerin gerdanlık,küpe ve bilezik taktığı görülüyor. Eskidönemlerde, erkeklerin kullandığı küpe,maddi ve manevi köleliği simgelemiş.

Anadolu’da vazgeçilmez gelenekToprağına, geleneğine ve çevresine

bağlı olan Anadolu insanı da; mutluluğuhep yaşadığı yerde arıyor ve kendi örf,adet ve görenekleri doğrultusunda ya-şadığı çevreden temin edebildiği doğalmalzemelerle tasarladığı takıları, sem-bolik anlamlar da yükleyerek gelenek-selleştiriyor. İnsanlar, medet umduklarıçeşitli büyü ve tılsımları da kıymetli ma-denlerle kaplayarak boyunlarına takıyor.Bunlara “muska” deniyor.

İnsanlar, maddi ya da manevi dilek-lerinin gerçekleşmesi için, kendisindeçeşitli güçlerin bulunduğuna inandıklarıkişilere başvuruyorlar. Onlar da çeşitlişekiller çizerek veya yazılar yazaraküzerlerinde taşımalarını istiyorlar. Mus-kanın, kişiyi, hastalığa ve nazara karşıkoruyacağına inanılıyor. Muska zamanlabir süs unsuru halini alıyor ve dahasonra da yerini, kolyelere gerdanlıklarabırakıyor.

Anadolu’da en eski takı geleneklerin-den biri ise tepelik kullanmak. Tepelik,kadınların kullandığı bir baş süsü. Ana-dolu’da kadınlar nişan, kına gecesi vedüğünlerde takıyor tepeliği. Tepelikleryörelere göre de farklılıklar gösteriyor.Eskilerde yörük beyleri her doğumda eş-lerine, doğurduğu çocuk kız ise gümüşerkek ise altın tepelik hediye edermiş.Kadın da doğumunun zorluğuna rağmenaltın tepelikten vazgeçmeyeceğini şöyledile getirirmiş:

“Her yıl doğurup, bıksam, usansamgebelikten,

Vazgeçmem ağam ben bualtın tepelikten...”

Sınıfsal gücün desimgesi

Doğudan batıya, kuzeydengüneye her toplum kendi takıgeleneğini oluşturuyor. Doğu’nunesmer kadınları güzelliklerini bir hız-mayla bezerken, bir İngiliz prensesi asa-letini ve zerafetini boynuna taktığı pır-lanta bir kolyeyle ya da başında taşıdığızarif bir taçla yansıtıyor. Afrikalı kadınlarküçük yaşlardan itibaren boynuna hal-kalar takarak, daha ince ve uzun görünmeçabası içeresindeyken, Hintli bir rakka-senin ayağındaki zilli halhal, müziğinve dansın bir parçası olabiliyor.

Anadolu’da bağda, bahçede tarladaçalışan kadınlar; bebeklerinin, küçük ço-cuklarının el ve ayak bileklerine halhaltakıyorlar. Çalışmaya dalan kadın, hal-halın sesinden çocuğunun nerede oldu-ğunu anlıyor.

Erkekler de ise daha çok gücüsimgeliyor takı. Afrikalı bir erkekburnuna geçirdiği çubuklarla veboynuzu andıran küçük hızmalarlagörüntüsünü daha sert, kızgın vegüçlü bir hale getirmeye çalışıyor.O bunu yaparken de, doğal hayatlaarasındaki yaşam savaşında galip gel-meyi düşlüyor. Batılı bir erkek ise, tak-tığı takıyla kimliğini, varlığını ve sınıfsalgücünü sergiliyor.

Doğa ve çevre koşullarıyla şekillenenkültürlerin izlerini taşıyan takı, günü-müzde de hem kadınların, hemerkeklerin gözdesi olmayısürdürüyor...

Kaynakça: M.Zeki Kuşoğlu

Jülide Kaya

kültür sanat

Tılsımdan takıya...

Che, “Fidel’e Şarkı” (Canto a Fidel)adlı şiirinde Küba adasını yeşil bir timsahabenzetir ve Fidel’e seslenir:

“Hadi gidelim şafağın ateşli pey-gamberi,

kimselerin bilmediği gizli yollardabuluşalım,

kurtarmak için o aşkla sevdiğinyeşil timsahı…”

Tüm gezginlerin arasında dolaşırdıbu söz ve daha görmediğim bu ülke içinben de aynı cümleyi kurardım: “Fidelölmeden Küba’yı gör”. İlkinde turla git-tiğim ülkeyi nasıl gezebileceğimi öğrenipbir sonraki sene tek başıma Kübalılararasında 20 gün geçirdikten sonra buönerinin haklılığını anladım. Her nekadar Kübalılar Fidel’den sonrası ile ilgilisorularıma “Devrim tek kişinin omuzla-rında mı duruyor?” diye cevap verselerde Fidel’in aynı karizmaya yaklaşamayankardeşi Raul’un, başka ülkelerde yaşayanve genellikle para gönderen akrabalarve internet aracılığıyla öğrendikleri dışdünyayı özleyen bu halkı bu koşullarlayönetmeyi sürdürmesi zor görünüyor.

1990’lara kadar bu yegane sıcak iklimsosyalist ülkesinin turistleri doğal olarakDoğu Bloku’ndan gelmiş. SSCB’nin çö-küşünden sonra ortaya çıkan finansalsıkıntıyı gidermenin yolunu kapıları batılıturistlere açmakta bulmuşlar. Turizmlebirlikte bir zamanlar Amerikan mafya-sının kumar ve eğlence merkezi olan bugüzelim adada turistlere kaçak puro,ucuz yatak, kadın ve daha ne istersenizsağlayan jineterolar türemiş bile. Hattaturizmden gelir sağlayan Kübalılar zenginolmaya başlayınca, yıllar boyu okuyupçalışmanın anlamsızlığına inanmaya baş-lamışlar.

Ve sorular birbirini kovalıyor: Küba,kapılarını açtığı küresel turizm rüzgarıylakendi sonunu mu hazırlıyor? Bunca za-man Amerikan emperyalizmine direnenKüba devrimi, turizm karşısında değermi yitiriyor? Bu kaçınılmaz bir değişimmi, yoksa Küba kendi arzusuyla değişendünyaya ayak uydurmaya mı çalışıyor?Ancak değişiklik zamanının geldiğini sa-vunanlar ve bekleyenlere karşılık “Herşeye rağmen Küba direnecek” diyenlerinsayısı da az değil.

Duygularınız coşar, gençliğinizin idolüChe ile ilgili okuduğunuz her şey beyni-nizde geçit yaparken “Viva Che” diye ba-ğırırsanız, sokaktaki sıradan insanlarınsol yumruklarını kaldırıp “Viva Cuba,Viva Che” diye karşılık verdiklerine tanıkolursunuz. Ama somut gözlem şudur:Kübalılar tüm ambargolara, yoksulluğarağmen hala en gelişmiş kapitalist ülke-lerdekinden daha neşeli, daha sağlıklı,daha mutlu ve en güzeli daha onurlu-durlar ve Sovyet’lerin dağılmasıyla ortayaçıkan yeni dünya düzeni, ABD’nin Fidelbaşa geldiği günden beri süren yıkmagirişimleri, suikastler ve ambargolararağmen ayakta kalabilmeyi başarabil-mişlerdir. Ülkeye gönül bağı olanlarınböyle bir geziden sonra Küba’ya ve Küba

halkına sevgisinin ve saygısının artma-ması olası değildir.

Havana…Küba yolculuğuna herhalde herkes

gibi Ciudad de La Habana’da, yani başkentHavana’da başladık. Aylardan Mart, havaçok sıcak. Havana şehri üçe ayrılmış:1982’de UNESCO kültürel mirası listesinealınan Habana Vieja, yani Eski Havana,şehrin kültür merkezi Vedado ve CentroHabana, yani Havana Merkez. Bunlarıniçinde en güzeli devrimden sonra halkadağıtılan eski ihtişamlı evleri ve sokak-larıyla Eski Havana bölgesidir. Turizmdengelen parayla merkezden başlayarak arkasokaklara doğru yayılan bir restorasyonprogramı çerçevesinde yenilenen genişbahçeli, iç avlulu bu koloni tarzı evlerşehrin tüm geçmişini anlatıyor. Eski bi-nalarla birlikte devrim öncesinden kalan50’li yılların Amerikan otomobilleri gö-rüntüyü tamamlıyor. Sovyet mühendis-lerin zamanında Lada motorları taktığıklasik Amerikanlar ülke insanının renkligiyim sevdasına eşlik edercesine renga-renk dolaşıyorlar. Eski Havana’nın engüzel yerlerinden sahil caddesi Male-con’da oturup aşıkların kolkola ellerinderom şişeleriyle geçişini seyrederken insanonların romantizmine kendini kaptırı-veriyor. Washington’daki Capitol’un bi-rebir kopyası olan eski başkanlık sarayıEl Capitolio ise nereye giderseniz gidinsonunda önünüze çıkıyor.

1400’lerde Colomb’un ayak bastığıada, daha sonra kölelerin toplanma yeriolarak kullanılmış. 1590 yılında kurulanülke 1895’te bağımsızlığını ilan ettiğindeİspanya Latin Amerika’daki son kalesinikaybetmiş. Bir zamanların en ünlü li-manlarından biri olan Havana Lima-nı’ndan başlayan eski Havana bölgesinin

Katedral Meydanı’nda bir zamanlar böl-genin denizcilerine ve tüccarlarına hizmeteden fahişe nüfusunun 500 bine ulaştığısöylenmektedir. Bir tarihi bilgi daha:Amerika 1899 yılında Guantanamo’yu99 yıllığına kiralıyor. Amerika’nın girdiğiyerden çıktığı görülmediğinden Kübatopraklarında bir Amerikan hapishanesivarlığını sürdürüyor. Hatta Amerika Gu-antanamo topraklarına değmeyi başa-ranları Amerika’ya göndermeyi bile vaadediyor. Kübalıların anlattığına göre Kübadevleti de bu alanın çevresine mayındöşemiş.

Devrim meydanları…Küba’nın her kentinde bir Plaza de la

Revolucion, yani bir ‘Devrim Meydanı’vardır. Her yıl 1 Mayıs’ta yüzbinlerceKübalının devrimi kutlamak için top-landıkları, Fidel’in meşhur konuşmalarınasahne olan, bir yanda Kübalıların ba-ğımsızlık savaşını başlatan şair JoseMarti adına yapılmış 142 metre yüksek-liğindeki dev anıtın önünde şairin heykeli,diğer yanda Che’nin metaldan dev birkabartma portresinin bulunduğu İçişleriBakanlığı binasını barındıran HavanaDevrim Meydanı, bir sonraki 1 Mayıs’ıKüba’da geçireceğinize dair kendi ken-dinize söz vermenizi sağlıyor.

1950’lerde General Fulgencio Batis-ta’nın sarayı olan muhteşem bina, bah-çesinde hala yanmakta olan devrim ate-şiyle ziyaretçileri karşılayan bir devrimmüzesidir. Devrim öncesi, devrim sürecive sonrası kronolojik olarak bu müzedesergilenmektedir. Meydandan yürüyerekulaşılan Havana Üniversitesi’nin bahçe-sinde 1958’de ‘Genç Komünistler Birliği’tarafından ele geçirilen tank sergilen-mektedir. 11 milyonluk ülkede toplamüniversite sayısı 50, üniversitelere bağlı

araştırma merkezi sayısı 73, öğrencisayısı 2 milyon 400 bin ve son 40 yıliçinde üniversite mezunu sayısı 700 bin.Ayrıca 120 farklı ülkeden 20 bin öğrenciKüba üniversitelerinden mezun olmuşve bazı yoksul ülkelerden gelen öğrenci-lere de yüksek lisans ve üniversite eğitimisağlanmıştır. Eğitim gibi sağlıkta kaza-nılan büyük başarılarla bebek ölüm oranıLatin Amerika’daki en düşük oran olan6.22’ye düşürülmüştür. Eğitim ve sağlıkhizmetleri tüm halka ücretsizdir.

Dans ve müzik…Havana’ya gelip Ernest Hemingway’in

ayak izlerini takip etmemek mümkünmüdür? Yazarın mojitosunu içtiği La Bo-deguita ve daiquirisini içtiği El Floriditamutlaka ziyaret edilecek iki bardır. Herköşe başında, sokakta, meydanda, lo-kantada müzik yapan gruplar turistleriçin en çok Carlos Puebla tarafından Cheiçin yazılmış ünlü “Hasta Siempre Co-mandante” şarkısını çalarlar. Çalmayaara verdiklerinde de izleyicilere CD’lerinisatmaya çalışırlar, o sırada sizin aklınızdaise mutlaka salsa öğrenmek düşüncesivardır. Dansların gözalıcı kıyafetleriylemuhteşem vücutlu dansçılar tarafındanicrasını görmek içinse Küba’nın en ünlügece kulübü Tropicana’ya gitmek şart-tır.

Fabrikalarda klasik roman…Ve bir puro fabrikasına gidiyoruz. İş-

çiler ısrarla Cohiba kutularını gösteripbunları birkaç avroya satmaya çalışı-yorlar. Göz göze gelerek anlaştığınız işçifabrika çıkışında sizi parkta bekliyor.İşçilerin günlük haberlerden ve kültürfaaliyetlerinden uzak kalmamaları içinher gün bir işçi sabahtan öğlene kadargünlük gazeteleri, öğleden sonra klasik

gezgin

Viva Yeşil Timsah!“Hadi gidelim şafağın ateşli peygamberi, kimselerin bilmediği gizli yollarda buluşalım, kurtarmak için o aşkla sevdiğin yeşil timsahı…”

Che

Dr. Efsun Müftüoğlu

romanlardan birini mikrofondan tümfabrikaya okuyor.

Karayip’lere kadar gelmişken birazdeniz güneş tatili yapalım diyenlerinmekanı iki tarafında kilometrelerce uza-nan sahilleriyle bir yarımada olan Vara-dero’dur. Devrimden önce Amerikalılartarafından kurulan, oteller ve tatil köyleriile dolu bölgede kendinizi Küba’nın dışınaçıkmış gibi hissedersiniz. Burası Küba’nınruhunu taşıyan bir yer olmaktan çokuzak, dünyanın herhangi bir yerinderastlanabilecek bir tatil beldesidir.

Ülkenin güney kıyısında, çoğunluğutek katlı, rengarenk boyalı bitişik nizamkoloniyal tarz binaları, meydanı, kilisesive parke taşlı sokakları ile 1988’de UNES-CO dünya mirası listesine alınan Trinidadyaşamın sokağa taştığı küçük bir kasaba.İnsanlar her zamanki gibi şortları, ti-şörtleri ve terlikleriyle evlerinin önlerindemerdivenlere ve bazen verandalarındasallanan koltuklarına oturmuş muhabbetediyorlar. Havana’da gördüğüm gibi, Ci-enfuegos, Santiago’da göreceğim gibi bir-çok evin pencereleri ardına kadar açık.Kapı önü sohbetine katılmayanların eğ-lencesi ise televizyon. Gençler “Casa deMusica”da salsa yapıyorlar. Onları sey-rederken mojitoları yudumlamak da bizturistlere düşüyor.

Böyle bir dünyayakim dalmak istemez!

Turistlere sunulan seçeneklerden biride bembeyaz kumlara sahip ve yerleşimolmayan adalarda dalış imkanıdır. Kata-maranlarla ulaşılan bu korsan adalarındasizi öğlen yemeğinizi servis edecek ikikişi ile turistlerin yemek artıklarıylabeslenmeye alışmış, insandan kaçmayaniguanalar karşılar. Katamarandan karayakadar olan sığ bölgeyi geçmemizi sağlayanZodyak botlar, zaman zaman sokaklardagörülen, yurtdışındaki akrabaların ge-tirdiği yeni model arabalar gibi detaylar,tamir bekleyen binalarla, Amerikan ara-balarıyla ve gündelik yaşamla çarpıcıbir tezat oluşturuyor. Ama dalınan re-sifler, mercanlar, süngerler, balıklar vediğer yaşam formları açısından oldukçazengin.

Gerillanın Günlüğü’nüyeniden okur gibi…

Ve Santa Clara. Che ve arkadaşlarınınkemikleri Küba’ya getirildiğinden beribu ülkeye ama özellikle bu şehre Cheiçin yapılan anıt mezarı görmeye gitmekistedim. “Monumento Ernesto Che Gue-vara”nın etrafında Che’nin yaşgününeithafen dikilen 28 palmiye ağacının çev-relediği geniş alanda Che’nin kaide üze-rindeki dev heykelini selamladıktan sonra,anıtın altında Che’ye ait eşyaların ve

Santa Clara muharebesine ilişkin fotoğrafve eşyaların sergilendiği müze ile Boliv-ya’da öldürülen 38 devrimcinin büstlerinive 17’sinin kemiklerini barındıran mo-zoleyi ziyaret ettik. Silahlı Devrim Mü-zesi’nde sergilenen, 1958 yılının Aralıkayında Ernesto ‘Che’ Guevara komuta-sındaki gerillaların Batista’ya bağlı bir-likleri yenilgiye uğratarak ele geçirdikleritreni gezerken “Gerillanın Günlüğü”ndekisatırlar beynimizde yeniden canlandı.

Devrimin üçüncü önemli kişisi CamiloCienfuegos’un şehri Cienfuegos’tayız. Be-yaz nüfusun çoğunlukta olduğu şehirdeİspanyolların tüm Güney Amerika kolo-nilerinde uyguladıkları tipik şehir yapı-sının merkezi Plaza Mayor’u çevreleyenkatedral, tiyatro binası, Casa de la Cultura(Kültür Evi), ortadaki Jose Marti heykelitek tek zihinlere kazınırken yine bir gru-bun müziği bize eşlik ediyordu.

Küba’nın on dört eyaletinden en batıdayer alanı Pınar Del Rio’da içi doğal gölolan bir mağarayı bot ile geçerek, 200milyon yıllık geçmişe sahip olan ve UNES-CO tarafından kültür mirası ilan edilenVinales Vadisi’ne gidiyoruz. Sovyetlerindağılmasından sonra şeker kamışını ala-cak müşteri kalmayınca bölgede tarımdurmuş.

Devrimin izleri…Bir de doğudan bir şehre, devrimin

ayak izlerinde Santiago’ya gidelim. Fidelve arkadaşlarının ele geçirmek için sa-atlerce çatıştığı Moncado Kışlası’nın du-varlarında kurşun izleri ilk günkü gibiduruyor. Batista döneminde karakol olanbina devrim sonrasında 26 Temmuz Mü-zesi olmuş. Devrime en güçlü desteği debu kent vermiş. Siyah nüfusun ağırlıktaolduğu bu kentte C’espedes Meydanı,Plaza Dolores, Rom Müzesi, Bacardi Mü-zesi, her bina, her meydan, her sokakdevrimin izini taşıyor adeta. Kolonyalbinaların arasında gezenleri hiç durmayanmüzik takip ediyor ve sanki bu kenttemüzik ve dans diğer kentlerden farklıolarak bir ayin gibi yaşanıyor.

1961 yılından beri ABD baskısıyla BMablukası altında olan ülke Sovyet’lerinyardımıyla 1970 ve 80 dönemini atlatıp90’lara geldiğinde ambargo ağırlığınıdaha fazla hissettirmeye başlamış. Ayrıcaambargo sadece ekonomik uygulamalarlasınırlı kalmayıp, insani ihtiyaçları dakapsadığından gıda, ilaç ve malzemelerindışarıdan alınması imkansız hale gelmiş.1990’da başlayan ve 2000’in başına kadardevam eden, Castro’nun deyimiyle ‘Pe-riodo Especial’ yani ‘Özel Dönem’ olarakadlandırılan bu dönemde Castro herkestenfedakarlık yapmasını istemiş. Küba halkıyokluklarla savaşırken Amerika fırsatıdeğerlendirip ambargoyu daha da sıkı-

laştırınca yeni bir çıkış yolu bulmak ka-çınılmaz olmuş. Castro 1993 başında Kü-ba’yı turizme açarken, bazı alanlardaözel yatırımı ve halk arasında küçükçapta ticareti de serbest bırakmış. Tu-ristler casa particular adı verilen evlerdekalıp paladar denilen ev lokantalarındakarınlarını doyurabiliyorlar.

Ülkede iki çeşit para kullanılıyor. Biridolara karşı Castro’nun geliştirdiği birçözüm olan ‘convertible peso’ diğeri ‘pesocubano’ yani ulusal peso. Turistler kısacaCUC olarak adlandırılan convertible pesokullanılırken, Küba halkı ulusal pesokullanıyor. 1 convertible peso yaklaşık25 ulusal pesoya denk geliyor. Amasorun ülkede artık birçok yerde conver-tible pesonun geçerli olmasına rağmenmaaşların normal peso olarak ödenmesiile başlıyor. Çünkü ulusal pesoyla geçin-mek zorunda olan Kübalılar’ın alım gücüdüşük kalıyor. Turizm endüstrisinde ça-lışanlar, taksi şöförleri, garsonlar, mü-zisyenler, maaşlı doktorlardan, öğret-menlerden, mühendislerden daha fazlakazanıyor.

Turizmin Küba’yı çok değiştirdiğinisöylüyor Kübalılar. Tertemiz Karayip de-nizi, bembeyaz kumlar, güneş, müzik,rom, puro, melez kızlar yani turist içinher şey ve turistlerin cebinde bunlarısatın alabilecek para var.

Küba adına casusluk yaptıkları ge-rekçesiyle Amerika’da tutuklanan 5 Kü-balının resimlerinin yanında Volveran(Dönecekler), Fidel, Che ve Cienfuegosunresimlerinin altında Hasta la Victoria si-empre (Her zaman zafere kadar), Patriao muerte (Ya Devrim Ya Ölüm) yazılarınıokuyarak havaalanına doğru yol alıp Kü-ba’ya veda ederken bir diğer vedayı; 1Nisan 1965 tarihinde Che’nin kaleme al-dığı veda mektubunu düşünüyorum:

“…Dünyanın başka toprakları benimmütevazi çabalarımın katkısını bekliyor.Senin Küba başkanı olarak taşıdığın so-rumluluklar nedeniyle yapamadıklarınıben yapabilirim. Ayrılma saatimiz geldi.Bunu yaparken hem sevinç, hem de acıduyduğumu bilmelisin. Kurucu olaraken saf umutlarımı, sevdiğim insanlararasından en sevgili olanı ardımda bıra-kıyorum. Beni oğlu gibi bağrına basanbir halkı arkamda bırakıyorum. Yine de

ruhumun bir parçası olarak kalacaklar.Yeni savaş alanlarına, bana aşıladığıninancı, halkımın devrimci ruhunu, enkutsal görevi yerine getirmenin, dünyanınneresinde olursa olsun emperyalizmlesavaşmanın bilincini götüreceğim. Buise en büyük yürek acısını bile yüz kezdindirir ve yatıştırır.

Başka gökler altında son saatim gel-diğinde benim son düşüncem bu halk veözellikle sen olacaksın. Öğrettiklerin içinve eylemlerimin en son sonuçlarına deksadık olmaya çalışacağım, örneğin içinsana teşekkür ettiğimi, devrimimizin dışpolitikası ile her zaman özdeşleştiğimive buna devam edeceğimi, sonumun gel-diği herhangi bir yerde Kübalı devrimciolmanın sorumluluğunu duyacağımı veöyle davranacağımı, çocuklarıma ve ka-rıma maddi hiçbir şey bırakmadığımı vebundan üzüntü duymadığımı, aksine se-vindiğimi, onlar için hiçbir şey isteme-diğimi çünkü devletin onlara yaşama veeğitim görmeleri için gereken her şeyivereceğini biliyorum. Hasta la Victoriasiempre! Patria o muerte!

Adios Cuba, Adios Comandante. Mut-laka yeniden görüşeceğiz.”

gezgin