ALMANYADA MUHASEBECİLERİN - ISMMMOarchive.ismmmo.org.tr/YAYINLAR/MALI_COZUM/MALICOZUM31.pdf · -...
Transcript of ALMANYADA MUHASEBECİLERİN - ISMMMOarchive.ismmmo.org.tr/YAYINLAR/MALI_COZUM/MALICOZUM31.pdf · -...
ALMANYADA MUHASEBECİLERİN KURDUGU DEV ORGANİZASYON
"DATEV" Yahya ARIKAN
İSMMMO Başkanı
GİRİŞ:
DATEV ismini önce Sayın Zekeriya TEMİZEL(Eski İstanbul Defterdarı ve Gelirler Genel
Müdürü) den duymuştum. Anlattıkları inanılacak gibi değildi. 1994 yılında Türki
Cumhuriyetlerini ağırlamıştık. Delegasyonu getiren heyette bir Türk vardı, Bülent
KUÇÜKALİ. Kendisine DATEV ile diyalog kurmak istediğimizi ve yardımcı olmasını
dilemiştim. Bu değerli dost bize yardımcı oldu. Bizleri hem DATEV' le bir araya getirdi hem
de Almanya'da rehberlik etti. Kendisine sonsuz teşekkür ediyoruz.
TÜRMOB Genel Başkanı Mustafa ÖZYÜREK, TÜRMOB Genel Sekreteri Uğur
BÜYÜKBALKAN, Ankara Oda Başkanı Mehmet ÇELİK, Bursa Oda Başkanı Osman
ÇETİNKAYA, Balıkesir Oda Başkanı Ufuk ÇETİN, İçel Oda Başkanı Ahmet AKIN, Antalya
Oda Başkanı Cemal GÜLTEKIN, Konya Oda Başkanı Yıldırım Beyazıt AKHAN, Kocaeli
Oda Başkanı Ender ŞENOL, Sakarya Oda Başkanı Halil KOCACIK, Kayseri Oda Bakanı
Mustafa AZGIN, Manisa Oda Başkanı Ahmet Sırrı ERGÖZ, İstanbul Oda Sekreteri Nail
SANLI, Başaran Denetimden Cem BİBER, (Cansan BAŞARAN' a yardımlarından dolayı
ayrıca teşekkür ediyoruz.) den oluşan kalabalık bir delegasyonla Almanya yolculuğumuz
gerçekleşti.
Gördüklerimiz muhteşemdi. Gerek teknolojik yönden, gerek alt yapı yönünden, gerekse bilgi
yönünden çok ilerde idiler.
Bu yazıda DATEV' i, Almanya daki meslek mensuplarını, bir muhasebe bürosunu, Heysin
Eyaleti'nin Vergi Dairesi Başkanlığı'nı ve Software AG'yi aldığım notlarla ve bazı küçük
çeviri notlarıyla tanıtmaya çalışacağım.
DATEV
KURULUŞ
1960'lı yılların başında küçük ve orta ölçekli şirketler gerek muhasebe gerekse ücret
hesaplama ve ödemelerini vergi müşavirlerine devretmeye başlamışlardı. Vergi müşavirleri
kısa zamanda hızlı değişen teknoloji karşısında çaresiz kaldıklarını hissettiler. Çünkü bireysel
finansal güçleri, teknolojideki değişiklikleri takip edebilmelerini olanaksız hale getiriyordu.
Bu ihtiyacı karşılamak, vergi müşavirlerine yazılım ve organizasyon konularında hizmet
vermek amacıyla DATEV 1966 yılında çeşitli vergi müşavirleri tarafından Nürnberg' de
kuruldu.
Kuruluş amacı; kar gayesi olmayıp, elde ettiği gelirleri yatırıma dönüştürmeye yöneliktir.
1970'li yıllarda DATEV tarafından kurulan veri ağı daha sonra Almanya'nın en büyük veri ağı
oldu ve ISDN (Alman Posta Servisi) ile entegrasyon sonucu teknolojideki son gelişmelerin
odağı haline geldi.
1980'li yıllarda DATEV, bilgi merkezini veri ağından yararlanarak şirketlerin
bilgisayarları ile birleştirdi ve bu gelişmelerin sonucu 1990'lı yıllarda entegre DATEV
IDVS sistemi kuruldu.
ORGANİZASYONU 3 ana bina
26 işlem merkezi
9 eğitim binasından oluşmaktadır.
DATEV
Vergi Müşaviri Müşteri
İşlem Merkezi: İş günlerinde açık olan DATEV işlem merkezine ulaşabilme ihtimali %99
olarak değerlendiriliyor. Bu merkeze saniyede 700 milyon emir verilebiliyor. Akşamları' da
vergi müşavirlerinin hizmetinde olan DATEV işlem merkezi örneğin bir gecede 7 milyon
işçinin maaş ödemelerini hesaplayabiliyor.
Basım Merkezi: Yılda yaklaşık 2 milyon baskı yapılan bu merkezde müşterinin ve/veya
vergi müşavirinin isteği doğrultusunda renkli baskıda yapılabiliyor. Yine istendiğinde mizan,
bilanço vb. verileri mikro film olarak müşterilere/müşavirlere gönderiliyor.
Posta Merkezi: Yılda yaklaşık 12 milyon veri postalanan bu merkezde çift vardiya halinde
600 kişi çalışıyor. Amaç vergi müşavirlerine, defterlerini en kısa sürede kapatmak isteyen
mükelleflere yardımcı olabilmek.
Bilgi Ağı: Yaklaşık verilerin % 100'ünün bu ağdan DATEV' e ulaştığı ve işlenen verilerin her
geçen gün daha fazla bu ağın yardımı ile müşavirlere ulaştığı düşünülürse, bu bölümün
DATEV' in en önemli bölümü olduğu ortaya çıkar.
ÜYELERİ
1) Vergi Danışmanları Steuerberater (Sıtoyerberater)
2) Denetçi Betriebsprüfer (Betribspürüfer)
3) Avukatlar
ÜYE SAYISI - ÇALIŞANLARIN SAYISI - HASILAT YATIRIM
1993 1994 1995
Üye 33.551 34.246 35.050
Çalışan 4.474 4.605 4.650
Hasılat 933 milyon Dm 980 milyon DM 1005 milyon Dm
Yatırım 93 Milyon Dm 115 milyon Dm 140 milyon DM
DATEV' de çalışanlar teknisyen olup, meslek mensubu değildir.'
HİZMET:
Üyeleri dışında kimseye hizmet vermiyor. Müşterilerinin hepsinde bilgisayar var. Zamanı
kısaltmak için müşteri işlerini isterse DATEV'e gönderir veya kendi bürosunda işleyebilir.
Üyelerin bilgisi ve gözetimi altında onların müşterilerine de hizmet verebilmektedir.
34 500 meslek mensubuna
13 500 meslek mensubunun - müşterisine hizmet veriyor 17 00 kişiyle dijital bağlantısı var.
ÜYELERİNİN MÜŞTERİ SAYISI
1 900 000 mükellef
7.000.000 sigortalı çalışanlara hizmet veriyor
HİZMETİN ORGANİZASYONU
1- Ürünler
2- Danışmanlık
3- Eğitim
Veriler ya DATEV de işlenebiliyor, ya bürolarda işlenebiliyor,
ya da hem büroda hem DATEV de işlenebiliyor.
Vergi müşaviri müşterilerinin bankalarla ilgili bilgilerini, DATEV kanalıyla' da
alabilmektedir.
Disketler yerine CD-ROM kullanmaya başlamışlar. Amaç tüm işlemlerini CD-ROM'la
yapmak. CD-ROM ile üyelere değişiklikleri her an gönderebiliyorlar.
GELECEK İLE İLGİLİ HEDEFLERİ:
1) Bilgi bankasının yanı sıra lojistik destek veren bir yapılanmayı,
2) Bordroyu, Vergi Dairesine verilen evraktan SSK'ya verilen evrakların basımını DATEV
yapıyor. Dağıtımını da yapmayı,
3) Eğitime daha çok destek vermeyi hedefliyorlar.
MALİYE - DATEV İŞBİRLİĞİ
5-6 milyon civarında gelir ve kurumlar vergisi mükellefi var. Bunun % 85'i müşavir
tarafından % 15'i direkt olarak vergi dairesine veriliyor
BEYANNAMENİN OTOMATİK VERİLMESİ:
Bavyera' da pilot bölge olarak beyannameler otomatik olarak veriliyor. Şu anda 12 vergi
dairesi ve 5 müşavirle bu deneme çalışma devam ediyor.
ORGANİZASYON:
150-180 bin bilgisayar DATEV' e bağlı olarak çalışıyor. Bilgiler merkeze bilgisayar vasıtası
ile aktarılıyor. Programlarla ilgili bilgilerin %98'i DATEV' de basılıyor. Günde 40 ton kağıt
tüketiliyor.
Dağıtımı
1) Devlet PTT'si (gramajı az olan evraklar)
2) Özel PTT (gramajı çok olanlar) ile yapılmaktadır.
PROGRAMLAR
DATEV programlan, aşağıda açıklanan konularda yoğunlaşmıştır:
- Finansal Muhasebe Programı (FİBU)
- Finansal Muhasebe Programı (FİLOG)
- Muhasebe İnforrrıasyon Sistemi
- Finansal Analiz Programı (BWA)
- Açık Hesap Analiz Programı (OPOS)
- Entegre Açık Hesap Analiz Programı (OPOS VB)
- Bilgisayar Muhasebesi Programı
- Kontrol Programı (REKO)
- Maliyet Hesaplama Programı (KOST)
Finansal Muhasebe Programı (FİBU) ile müşteri başına 3 muhasebe yılı paralel
çalışılabilmekte ve bakiyeler bir sonraki yıla problemsiz nakledilebilmektedir.
Hesaplar kağıda basılarak (sonsuz şekilli yada ciltli olarak) veya mikrofilm şeklinde geri
gönderilmekte, mizanlar DİN-A4 formatında her istenilen ay içinde basılabilmektedir. FİBU
ile KDV beyannameleri, süre uzatım bildirgeleri ve KDV için gerekli yıllık satış dökümleri de
basılabilmektedir.
Finansal Muhasebe Programı (FİLOG) veri girişlerini kontrol etmekte ve (varsa) yapılan
hataları düzeltmektedir.
Muhasebe İnformasyon Sistemi adlı program ile müşteri kolaylıkla DATEV sistemine
girebilmekte ve istediği rapor formatlarını seçerek basabilmektedir.
Finansal Analiz Programı (BWA) muhasebe verilerinden yararlanarak şirketin kısa vadeli
ekonomik durumunu inceleme fırsatı vermekte istenirse geçmiş yıl ve bütçe değerleri ile
karşılaştırmalar yapılabilmekte ve /veya grafikler ile analiz yolu seçilebilmektedir.
Açık Hesap Analiz Programı [OPOS) ile. alacaklar ve borçlar hesaplarının kontrolü
yapılmakta, uyan mektupları ve ödeme emirleri basılmakta, vadesine göre listeler ve
yaşlandırma çizelgeleri oluşturulabilmektedir.
Entegre AçıkTHesap analiz Programı (OPOS VB) ile alacaklar ve borçlar hesapları
DATEV Nürnberg' de tutulmakta, müşteri (muhasebe veya vergi müşaviri) gereken anda
müdahale ede- bilmekte, alacaklar ve borçlar hesaplarını aynı anda takip edebilmektedir.
Bilgisayar Muhasebesi Programı verilerin müşteri tarafından girilmesine olanak veren
entegre bir programdır.
Kontrol Programı (REKO) beyan edilen KDV ile satışlardan hesaplanan KDV'nin
mutabakatını yapmakta, vergi beyannameleri için gerekli uzun vadeli kredi borçlan
faizlerini hesaplamakta, kasa defterinin yıl içinde eksiye dönüp dönmediğini kontrol etmekte
ve istenilen hesap bakiyelerini yıl içinde düzenli muhasebeleştirilmesini kontrol etmektedir:
Maliyet Hesaplama Programı [KOST) ile maliyet çeşitleri, maliyet yerleri ve maliyet
dağılım analizi yapılmakta, üst düzey yöneticilere hesaplama ve planlama için baz alacak
raporlar sunulmaktadır. Ayrıca zirai ve ormancılık alanında faaliyet gösteren firmalar için
DATEV programlan mevcuttur.
Yıl Sonu Programları:
Yıl Sonu Kapanış Programı (JAHR) ile istenilen formatta yıl sonu finansal tabloları
oluşturulur. Bu çeşit programda da istendiğinde direkt DATEV' e bağlanarak çalışılması
mümkündür.
Sabit Kıymet Takip Programı (ANLAG) yıllık amortisman tutarlarını hesaplamakta, sabit
kıymetlerin kalan ekonomik ömürlerini takip etmekte, istendiğinde aylık amortisman
hesaplamakta, böylelikle planlamaya imkan vermektedir. Bu programın diğer çeşitleri ile
yıl içindeki sabit kıymet alımları, satışları ve sabit kıymetler arası transferler
izlenmektedir.
Bilanço Programı (BIBER) oluşturulması hem iş, hem de zaman alan denetim raporunu
hazır hale getirir, kontrol eder ve istendiğinde raporun görünümünü düzenler.
Ücret Sistemi Programları
Ücret sistemi ile ilgili programlar işletmenin büyüklüğüne bakılmaksızın bütün
sektörlerde kullanılabilmektedir. Bu programlar ücret hesaplama ve ödemelerinde kullanıldığı
gibi personel ile ilgili istatistiklerin de bu programlarda saklanması mümkündür.
Yönetim Organizasyonu Programları:
Serbest meslek çalışanları için hazırlanan bu programlar ile harcanan zamanı müşterilere
bölüştürmek, sözleşme doğrultusunda faturalamak mümkündür.
Yine bu bölümün programları ile müşteri bilgi bankası kurulabilmekte, müşterilere ait
bilgiler istenilen formatta saklanabilmektedir.
Vergi Hesaplama Programları
Bu programlar aracılığı ile tüm vergi çeşitlerinin hesaplamaları mümkün olmakla birlikte,
istendiğinde DATEV bilgi ağına bağlanıp vergi mevzuatındaki son değişiklikler takip
edilebilmektedir.
Müşavir Programları:
Müşavir programlan kendi içinde üçe ayrılır.
* Vergi Programlan (Servet Vergisi, Kurumlar Vergisi, Gelir Vergisi, KDV'si)
* Analiz Programlan
* Bütçe Programlan
Programlar entegre olarak çalışmaktadır.
DATEV kullanıcılara danışmanlık yapıyor.
DATEV Bilgisayar sisteminin kurulmasına yardımcı oluyor. Beyannameler bürolarda
doldurabileceği gibi DATEV' de de doldurulabilir. (Bilgiyi meslek mensubu vermek
kaydıyla)
BİLGİ BANKASI
Bilgi Bankası vergi mevzuatları, ticaret hukuku, ülkeler arası vergilendirme sistemleri,
Avrupa Birliği mevzuatlarını içerir. Ayrıca ülke ve dünya ekonomisi ile ilgili faiz
oranlarının, menkul ve gayrimenkul kıymet değerlerindeki gelişmelerin izlendiği bir bilgi
bankası da mevcuttur.
BÜROLARDA SİSTEMİN İŞLEYİŞİ
1) Temel bilgiler programı,(adres isim ve benzerleri)
2) Bürolardaki elemanın yaptığı işlerin takibi programı, (ne kadar süre çalıştığı, büroya
maliyeti nedir.)
3) Evraklar programı, (gelen-giden yazışmaları, evrak kayıttan geçerek sıra numarası
verilerek bunların takibi)
4) Müşteriye verilen hizmet ile ilgili ücretlerin hesaplanması ve faturaların kesilmesi
programı,
5) Maliye' den gelen farklı hesaplamaları kontrol etme, itirazları süresinde takip edebilme
programı.
İLİŞKİLERİMİZ
Bu arada, sevinçle, belirtmeliyim ki, DATEV Başkanı Sayın Sebiger' e, işbirliği
yapabilmemiz ve kapsamları hakkında görüşmelerimiz oldu. Bu ilişki bugün de
sürmektedir. O görüşmemizde Dr. Sebiger' in bu konudaki düşüncelerini aşağıda kısaca
belirtiyorum:
DATEV BAŞKANI DR. SEBİGER :
Talepleriniz olanaklarımız dahilinde çözülebilir. Özel kuruluşlarla işbirliğimiz söz konusu
değildir. Sizinle işbirliği yapabiliriz. Biz bu işi para için yapmıyoruz. Tarafları tam olarak
belirleyelim.
Bilgi transferi yapmak DATEV' in görevidir.
Organizasyon (Koop veya Vakıf bir an evvel hayata geçirilmelidir.
Çalışmalara başlamak için teknik bir komisyon oluşmalıdır.
İŞBİRLİĞİ
1) Mesleğin Avrupa da uyumlu olması amacımız olmalıdır.
2) Üyelerimizi ikna etmemiz lazımdır.
3) Yazılım piyasası doyum noktasına ulaşmadan bir an evvel hayata geçilmelidir.
VERGİ DANIŞMANI
A) MESLEKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
a) Yeterlilik Sınavı
Yeterlilik sınavına katılmak üç şekilde mümkündür.
İ. Ekonomi veya hukuk dalında lisans düzeyinde eğitimini tamamlamış ve vergi alanında en
az üç yıl boyunca staj yapmış olmak
İİ. Bir ekonomi yüksek okulunda eğitim görmek (ön lisans) ve dört yıl boyunca staj yapmış
olmak
İİİ. Meslek okullarından (Ticaret Lisesi) mezun olmak ve 10 yıl staj yapmış olmak
Maliye' de 10 yıl yüksek memur olarak çalışanlar sınava tabi değildir.
b) Staj meslek mensubunun yanında yapılır.
c) Vergi Danışmanlığı Sınavının Temel Öğeleri
Vergi danışmanlığı sınavı; yazılı sınavı sonbaharda, sözlü sınavı ilkbaharda olmak üzere yılda
bir kez yapılmaktadır. Yazılı sınavın içeriği ülke çapında aynı olmakla birlikte, sınav
gözlemciliğini, sınav değerlendirmesinden de sorumlu olan eyalet maliye bakanlıktan
yapmaktadır. Sınav Alman vergi hukukunun bütün konularını kapsar. Bunun dışında medeni
hukuk, maliye hukuku, şirketler hukuku vb. hukuk dallarını da içerir.
3 yıl sınava girme hakkı vardır. "Vergi danışmanlığı" sıfatı ülke çapında kanun yoluyla
korunmakta olup, üçüncü şahısların kullanımı yasaklanmıştır. Bu sıfata sahip bir kimse,
mesleğini ülkenin her yerinde herhangi bir sınırlamaya maruz kalmaksızın icra edebilir.
1993-1994 döneminde mali müşavirlik sınavına olan başvuru sayısı 5.500 iken bunların
içerisinden ancak 1.900 aday başarılı olmuştur. %65'lik eleme oranı, sınavın talep ettiği
yüksek bilgi seviyesini de göstermektedir.
d) Mesleğin 31 Aralık 1993 İtibariyle Durumu
31 Aralık 1993 tarihi itibariyle Almanya'da yaklaşık 57.000 kişi vergi danışmanı sıfatını
taşıyordu. Bunlar özel ve tüzel kişiler olarak anlaşılmalıdır. Mesleğin sermaye şirketi olarak
ifa edilmesi son 10 yılda daha çok tercih edilir olmuştur. Bunun başlıca sebebi, yanlış bir
yönlendirmenin yol açabileceği ekonomik kayıpların tazmini sorumluluğunun mevcut
olmasındandır. Bununla birlikte her türlü durumda bir sorumluluk sigortası yapılması
zorunlu kılınmıştır.
e) Mesleğin ilkeleri
Vergi danışmanları mesleklerini icra ederken; bağımsız, bilinçli, sorumlu hareket etmeli, aynı
zamanda sır saklamalı ve mesleğe herhangi bir leke düşürmeyecek şekilde hareket etmelidir.
iş yaşamlarının dışında da gereken özeni göstermelidir.
Meslek mensupları herhangi bir ticari faaliyette bulunamayacakları gibi, işçi konumunda
çalışamazlar. Bu durumun tek istisnası diğer bir vergi danışmanının, bağımsız denetçinin
ya da bir avukatın yanında çalışmaktır.
Bu ilkeler meslek mensuplarına ayrıntılı olarak bildirilmiştir.
Bağımsızlık ilkesinden kastedilen,meslek mensubunun kararlarını verirken herhangi bir
gücün etkisinde kalmamasıdır.
Sorumlu hareket etmekten anlaşılması gereken, meslek mensubunun verdiği kararların
sorumluluğunu taşıması gerektiğidir.
Sır saklamak ilkesinde ise meslek mensubunun mesleğini icra ederken müşterisinden elde
ettiği bilgileri dışarıya vermemesi gereği vurgulanmıştır.
Mesleğe herhangi bir şekilde leke düşürecek olaylara mahal vermemekten anlaşılması
gereken, kendi söz ve davranışlarına dikkat ederken, başkalarının da mesleğe doğrudan ya da
dolaylı olarak aleyhte konuşmamasına dikkat etmek gereğidir.
Reklam yasağına uymak zorundadır.
f) Odalar ve Oda Yönetimi
Vergi danışmanları bulundukları bölgelerin odalarına (vergi danışmanları odası) kayıtlıdır ve
zorunlu oda üyesi olur.
Bağlı olarak çalıştığında ruhsatını odaya geri vermek zorunda, serbest çalışmaya karar
verdiğinde sınavsız tekrar ruhsatını geri alabilmektedir.
Bölgesel odaların hepsi bir araya gelerek ülke çapında vergi danışmanları birliğini oluşturur.
Meslek odalarının görevi, tüm mesleki ihtiyaçlara cevap vermek ve mesleki ödevlerin
yerine getirilmesini sağlamaktır. Temel görevler özellikle aşağıdaki konulan içerir:
- Meslek mensuplarına danışmanlık ve eğitim hizmeti vermek
- Meslek mensupları arasındaki iletişimi sağlamak
- Meslek mensuplarının faaliyetlerini gözlemlemek
-Mesleğin devamını sağlayacak insanları yetiştirmek ve yönlendirmek
Tüm bu görevleri yerine getirebilmesi için; oda, üyelerinden yıllık 370 Amerikan Dolan
tutarında aidat toplar. Ayrıca özel hizmetler için ek ücretler talep edilebilir.
Meslek mensuplarının GENEL TOPLAMI
Vergi müşavirleri 55 000
Denetçi 5 000
Şirket olarak çalışan büro 4 200
B) HİZMET PAKETİ
a) Vergi Beyannamelerini Hazırlamak
Özel ve tüzel kişilerin Gelir Vergisi, KDV ve Servet Vergisi Beyannamelerini doldurmak
vergi danışmanlarının geleneksel görevleri arasında yer alır. Bunların yanı sıra vergi
hususunda müşterilere fikir vermek de bir diğer önemli görev olarak kabul edilmelidir.
Sürekli değişen vergi yasaları dikkate alınacak olursa son belirtilen görevin bir uzmanlık alanı
olarak ortaya çıktığını görürüz.
b) Defter Tutma ve Yıl Sonu Kapanışları
Bir diğer önemli görev de, müşterinin defterlerinin tutulması ve vergi danışmanının veya
müşterinin tuttuğu defterlerin kapanışının yapılmasıdır.
Defter tutma görevinin danışman tarafından üstlenilmesi, özellikle bünyesinde bir
muhasebeci barındıramayacak ekonomik büyüklükteki şirketler için ve/veya bu işin uzman
olmayan kişilere belirtilen işin ağır gelmesi durumunda önem kazanmaktadır.
Ayrıca. gittikçe karmaşıklaşan sosyal sigortalar kanunlarından dolayı ücret ve maaşların
muhasebeleştirilmesi de ek hizmetler olarak sunulmaktadır.
c) Müşavirlik Hizmeti
Vergi danışmanı aldığı eğitim ve edindiği uzmanlıktan dolayı bir işletmeye kolaylıkla
müşavirlik yapacak durumdadır. Bu işlevi yerine getirmesinde yıl içerisinde tuttuğu defter ve
yıl sonunda yaptığı kapanışlar kendisine önemli katkı sağlamaktadır.
Ne var ki, gözlemlerimize göre orta ölçekli müesseseler bu avantajlı hizmeti tam olarak kabul
etmiş değildir. Yine de gelecekte olabilecek birtakım krizleri öngörüp, gerekli önlemlerin
alınabilmesi açısından bu hizmetin gelecekte gereken şekilde değerlendirileceğine
inanıyoruz.
d) Diğer Hizmetler
Diğer hizmetlere kısaca değinirsek:
- Vergi mahkemelerinde mükellefi temsil etmek
- Vergi cezalan konularında müşteriyi temsil etmek
- Vergi konularında eksper görüşü gereken konularda çalışmak
Vergi danışmanları vergi konumlarının dışındaki konularda danışmanlık hizmeti
veremezler, bu avukatların görevidir. Ayrıca orta ve büyük ölçekli müesseselerin denetimini
de yapmaya yet- kili değillerdir; bu da bağımsız denetçilerin görevidir.
C) İŞİN İFASI
a) Temel İlkeler
Vergi danışmanları kendilerinden talep edilen her işi kabul etmek zorunda değildir; bununla
birlikte reddettikleri işi ilgili mükellefe anında bildirmek zorundadır. Vergi danışmanı
kendisinden talep edilen işin kanunlara aykırı olduğunu fark ettiği anda işi reddetmelidir. .
Mükellef tarafından talep edilen iş vergi danışmanı tarafından kabul edilmiş ise vergi
danışmanı bu işi ifa etmek zorundadır. Kabul edilen işi daha sonra ifa edemeyeceğini anlayan
vergi danışmanı işi tekrar mükellefe iade etmelidir.
b) Teknik Çevre
Özellikle vergi kanunlarındaki sürekli değişiklikler, hem mükelleflere hem de vergi
danışmanlarına uyum problemleri çıkarmaktadır. Kanunların tam bir çerçeve içerisine
oturtulamaması, yaşanan değişikliklerin temel sebebidir.
Kendi tecrübelerimize dayanarak size önerebileceğimiz, birliğiniz aracılığıyla kanun
koyucular üzerinde etki yaratmanızdır.
Bu problemlerin küçük de olsa bir çözümünü elektronik veri işlem programlarıyla elde etmiş
bulunuyoruz. Vergi, finansman, bordro ve yıl sonu kapanış programları otomatikleşmeye
örnek gösterilebilir.
Almanya'da elektronik veri işlem hizmetlerinde tercih edilebilecek iki seçenek vardır. Ya
vergi danışmanlarının ortak bir eseri olan DATEV firmasını kullanmak; ya da piyasadaki özel
bilgisayar programlarını kullanmak.
DATEV firmasını kullanmanın avantajlarından biri çok yüksek bir veri güvenliği sağlaması,
diğeri de işlenen verilerin eksiksiz olarak vergi danışmanlarına iletilmesidir. Ancak bu
merkezi bilgi işlem sisteminin dezavantajları da göz ardı edilmemelidir.
Nürnberg' deki merkezin sağlıklı çalışabilmesi çok güçlü bir veri iletişim ağının varlığına
bağlıdır. Bu sağlanmadığı takdirde verilerin doğru olarak ve zamanında işlenmesinde büyük
problemlerle karşılaşılabilir. Örneğin 1993 yılı başına kadar yeni kurulmuş olan Thüringen
eyaletindeki bir mükellefimizin merkezi sisteme bağlanabilmesi mümkün olmamıştır. O süre
zarfında mükellefimiz, verilerini bize veri iletişim ağı yerine disketle posta yoluyla
ulaştırılmıştır.
Ayrıca DATEV firmasının kullandığı şekliyle bir merkezi veri işlem sisteminin ayakta
tutulmasının sürekli yeni yatırımlarla mümkün olabileceği unutulmamalıdır.
Aksi takdirde bu sistemin piyasadaki özel bilgisayar programlan karşısındaki rekabet
gücünü yitireceği de unutulmamalıdır. Nitekim biz 1 Nisan 1994 tarihinden itibaren özel
bilgisayar programlan kullanarak vergi ve defter tutma konularında DATEV' in
sisteminden çok daha hızlı sonuç almaktayız.
Ancak bu tür özel bilgisayar programlarında işlemlerin mevzuata uygunluğu kontrol altına
almamıştır; bu kontrol kullanıcıya devredilmiştir. Oysa bu kontrol hizmetinin DATEV' e üye
olmayıp da özel bilgisayar programlan kullanan vergi danışmanlarına da sağlanması tercih
edilirdi.
D) KALİTE GÜVENCESİ
Vergi danışmanları ancak mevzuatı yakından takip edebildikleri oranda sağlıklı hizmet
verebilirler.
Almanya'da çeşitli odalar, meslek kuruluşları ve özel enstitüler mevzuatı takip açısından
birçok seminer düzenlemektedir.
Deneyimlerimize dayanarak bu sistemin, mesleğin halkın güvenini kazanması ve vergi
danışmanının saygınlığını artırması bakımından faydalı olduğunu söyleyebiliriz.
Hizmet kalitesinin sağlanması ayrıca gelen iş taleplerinin planlanmasına, düzenli
dokümantasyona, çalıştıkları personelin takibine ve neticelerin bizzat vergi danışmanı
tarafından kontrol edilmesine de bağlıdır.
E ) ÜCRET
Ücret devlet tarafından belirlenmekte ücretin tespitinde;
- Ayrılan zaman
- İşin zorluğu
- Hizmetin değeri
- Müşterinin cirosu baz alınmaktadır.
Ücrete uymayanlara odalarca, disiplin kovuşturulması ve de mahkemelerde dava açılmaktadır.
Bir saatlik danışma ücreti yaklaşık 155 DM' dır.
F) ELDE ETTİĞİ GELİRLERİN
% 42 defter tutmaktan
% 47 yıl sonu işlemleri ve beyanname düzenlemek
% 11 danışmanlıktan
G) MÜŞTERİ SAYISI
1-50 % 10
51-100 % 20
101-200 % 30
201-300 % 20
Yukarısı % 20
H) MESLEK MENSUBU YANINDA ÇALIŞAN ELEMAN SAYISI : 1-3 % 38
4-6 % 26
7-10 % 20
11-20 % 11
Üzeri % 5
İ) DENETÇİNİN YAPTIĞI İŞLER :
1- Bilanço toplamı 5 milyon DM (130 milyar)
2- Ciro toplamı '10 milyon DM (260 milyar)
3- Çalışan sayısı 50'yi geçtiğinde
Bu şıklardan ikisi bir arada gerçekleşirse denetçi tarafından bu firmaların mali tabloları
zorunlu denetime tabidir.
Denetçi, vergi müşavirinin yaptığı işleri yapabiliyor. Denetçi denetimini yaptığı firmanın
müşavirliğini yapamıyor.
HEYSIN EYALETİNİN
DAMASTDAT VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
GENEL BİLGİLER :
Vergi dairesinde 814 kişi çalışıyor. Bunun 600 kişisi vergi işlemlerine bakıyor.
Başkanın altında 32 uzman çalışmaktadır. (Bu uzmanlar başka birime bağlı değildir.)
Başkanlığa 7 vergi dairesi bağlıdır.
Damastdat' ın 300 bin nüfusu olup, 130 bin gelir vergisi mükellefi var.
Öncelikle büyük ölçekli firmalar denetleniyor. (Yıllık cirosu 10 milyon DM' si aşanlar)
Önemli müşteriler; Opel, Vela, Prelli, Software A.G 4,2 milyar DM toplanan vergi Bunun;
1,7 milyar DM KDV
1,3 milyar DM Gelir
0,5 milyar DM Kurumlar
0,5 milyar DM Diğerleri Olup, toplanan vergilerin bir kısmı merkezi hükümete
aktarılmaktadır.
3000 büyük ölçekli firma var. Bu firmaları 75 kişiyle denetleniyor.
680 büyük ölçekli firma denetlemiş. 243 milyon DM matrah farkı hesaplanmış.
Küçük işletmeler 50 kişi ile denetleniyor. 21 milyon DM matrah farkı hesaplanmış. KDV ile
ilgili özel müfettişler var. KDV beyannamesi vermeyenler;
1- 500 mark özel usulsüzlük cezası
2- Res' en takdir
3- Vergi aslına % 10 gecikme zammı
4- Para ödemeyenlere hapis cezası var (3 gün) Tebligat müşavire gönderilir.
Müşavir tebliğ tarihinden itibaren 1 ay içinde itiraz edebilir. Kasti vergi kaybına neden olanlar
uzlaşmada bulunamazlar.
Hapis cezasına muhatap olurlar. Kasti vergi kaybına neden olmayanlar uzlaşmada
bulunabilirler.
Vergi mükelleflerini ancak vergi dairesi başkanlığına bağlı denetim elemanları inceleyebilir.
Deftere tabi olanlar
1- Serbest meslek erbabı
2- Tüzel kişiler
3- Cirosu 48000 DM aşan gerçek kişiler
BEYANNAME ÇEŞİTLERİ
1- Gelir-Kurumlar
2- Muhtasar
3- KDV
4- Servet
MUHTASAR BEYANNAMESİ
Kesilen bir yıllık stopajları, 1200 DM kadar yıllık,
1200 - 6000 kadar 3 aylık,
6000 DM' a aşanlar aylık, olarak muhtasar beyanname verirler.
GELİR VEYA KURUMLAR VERGİSİ BEYANNAMESİ
1- Serbest meslek erbabı
2- Tüzel kişiler
3- Cirosu 48 000 DM aşan gerçek kişiler
4- Bir yıllık ücreti 48 000 DM aşan ücretliler
SERVET VERGİSİ;
Gerçek ve tüzel kişilere ayrı ayrı uygulanır.
SOFTWARE AG
Software AG 1969 yılında kurulmuş, dünyanın en önde gelen özel ve bağımsız yazılım
şirketlerinden birisidir.
Sistemlerini ve hizmetlerini dünya çapında pazarlayan Software AG, dünyada 60'ın üzerinde
ülkede 100'ü aşkın o ıse sahip olup, çalışanlarının sayısı 3000'in üzerindedir.
Türkiye'de ilk kullanıcısını 1985 yılında edinen Software AG 1986 yılında temsilcilik
bazında operasyona başlamış 1989 yılında ise kendi şirketini kurmuştur.
Şirketin genel merkezi Darmstadt-Almanya'da olup, operasyon iki ana merkezden
yürütülmektedir.
* Darmstadt-Almanya
İngiltere hariç tüm Avrupa, Orta Doğu ve Afrika'yı kontrol etmekte
* Reston-Virginia/ABD ise,
ABD, Güney Amerika ülkeleri, Pasifik ve Uzak Doğu (Japonya,Avustralya vb.) İngiltere ve
İsrail'i kontrol etmektedir.
Sistem geliştirme ve pazarlama her iki merkezden sürdürülmekte, merkezi sistem
geliştirme koordinasyonunu ise Almanya gerçekleştirmektedir.
Software AG'nin temelini ADABAS, NATURAL ve ENTIRE yazılım sistemleri
oluşturur.
ADABAS: Yüksek performanslı, her türlü veri yapısını destekleyen modeller üstü veri tabanı
yönetim sistemi,
NATURAL: Endüstri standardı sayılan 4. kuşak uygulamaları mühendisliği sistemi,
ENTIRE : Heterojen ortamlarda her türlü iletişimi ve dağıtılmış işlemi sağlayan hizmet
sistemidir.
Ana sistemler ortamında yaşamına başlayan Software AG, daha sonraları "Açık Sektörsel
Bilgi İşlem" (Open Enterprise Computing) amacına yönelik olarak kullanıcılara, donanım ve
yazılımdan bağımsız açık bir dünya olanağı sağlayan, her türlü ortamı destekleyen ideal bir
yapı sunmuştur.
Bugün dünyada 5000'den fazla kuruluş, bilgi işlem yatırımlarını Software AG ile
sürdürmektedir.
Software AG'nin 1990'lı yıllarda ana ilkelerinden biri de "Evrensel Çözümler" sunmak olmuş
ve kullanıcıları ile yoğun çözüm ortaklığı ilişkilerine girmiştir. Bu işlevi, sunduğu yazılım
sistemlerinin yanı sıra uygulama geliştirme ve danışmanlık hizmetleri ile de sağlamaktadır.
Software AG'nin bugün beş ana dalda faaliyeti bulunmaktadır.
ADABAS
* Veri Tabanı Yönetim Sistemi Teknolojisi
* Modeller Üstü Veri Tabanı Yönetim Sistemi Teknolojisi
* Köprü Teknolojisi
* Serbest Metin Erişimi Teknolojisi
* Varlık İlişkisel Veri Tabanı Teknolojisi
* Dağıtılmış Veri Tabanı Teknolojisi
NATURAL
* Uygulama Mühendisliği Teknolojisi
* Veri Tabanı Enterfazları Teknolojisi
* Entegre Veri Sözlüğü Teknolojisi
* Bilgisayar Destekli Yazılım Mühendisliği Teknolojisi
* Hızlı Uygulama Geliştirme Teknolojisi
* Uzman Sistemler Teknolojisi
* Evrensel Ofis Otomasyon Sistemi Teknolojisi
ENTIRE
* Heterojen ve Çok Sistemli Ortamlarda İletişim ve Erişim Teknolojisi
* TP Monitör Sistemi Teknolojisi
* Uzaktan Erişim Teknolojisi
* Bağlantı Teknolojisi
* Karar Destek Teknolojisi
* İşletim Sistemi Veri Tabanı Teknolojisi
* "Session" Yönetim Teknolojisi
* İstatistik ve İzleme Sistemi Teknolojisi
UYGULAMA ÇÖZÜMLERİ
* Çekirdek Çözümler
* Stratejik Uygulamalar
* Üretim Kontrol Sistemi
* Finans Sistemi
* Bordro Sistemi
* Kütüphane Sistemi
* Coğrafi Sistemler ve Entegre Haritacılık Uygulamaları
* Kullanıcı Ortak Çözümleri:
(Bankacılık, sigortacılık, Leasing, Borsa, Üretim Kontrol, Hastane vb.)
PROFESYONEL HİZMETLER
* Danışmanlık
* Proje Yönetimi
* Teknik Destek ve Hizmet
* Eğitim
SONUÇ
DATEV' in güzel bir sloganı var:
"Amacımız Vergi Müşavirini daha başarılı kılmaktır."
Odalarımızın kurulduğu günden bugüne bizler de; Saygın bir mesleği ve saygın bir meslek
mensubunu şiar edinmiştik.
Kurduğumuz bu uluslararası ilişkiden de gördüklerimizle hak ettiğimiz ve hedeflediğimiz
yere en kısa zamanda mutlaka geleceğiz.
IFAC (ULUSLAR ARASI MUHASEBECİLER FEDERASYONU)
KONGRESİ'NİN ARDINDAN
Masum TÜRKER
TÜRMOB Genel Bakan Yardımcısı
TÜRMOB, 1994 yılı sonunda kısa adı IFAC (International Federation of Accunting) olan
Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu üyeliğine kabul edilmişti. 1989 yılından bu yana
Odalar ve Birlik çatısı altında örgütlenen Muhasebeci ve Mali Müşavirler 1977 yılından
beri Türkiye'yi IFAC' ta temsil eden Türkiye Muhasebe Uzmanları Derneği (TMUD)
tarafından verilen referans üzerine Türkiye bundan sonra IFAC bünyesinde TÜRMOB ve
TMUD olmak üzere iki oy sahibi olarak temsil edilecek.
IFAC Genel Kurulu olarak değerlendirilen IFAC Kongresi 2,5 yılda bir farklı bir ülkede
toplanıyor. IFAC Kongresi, 1995 yılı Mayıs ayında Amsterdam (Hollanda)'da toplandı. 1995
yılı, Hollanda Ruhsatlı ve Tescilli Muhasebeciler Birliği olan NIVRA'nın 100'ncü
yıldönümüdür. Bu nedenle IFAC Kongresi, NIVRA' nın 100. yıldönümü şenlikleri ve
etkinlikleri ile birlikte kutlandı.
IFAC Kongrelerinde, faaliyet raporu, denetim raporu, hesap durumu ve bütçeleri görüşülüp
onaylandıktan ve seçim yapıldıktan sonra mesleğin geleceğine yönelik konuşma ve bil-
dirilere okuma ağırlıklı olarak yer veriliyor. Diğer bir aktivite, IFAC Genel Kurulu ile aynı
döneme rastlamak üzere sempozyum veya bilimsel kongrelerin düzenlenmesidir.
İtiraf etmeliyim ki, açılış konuşması, faaliyet raporu, hesap durumu, den~tim raporu, bütçe ve
seçimin bir buçuk saatte tamamlandığını görmek, Türkiye Delegasyonunu şaşırttı. Bu
şaşkınlık ülkemizdeki genel kurullarda bu konuda gereksiz fazla zaman ayrıldığını görmemizi
sağladı. Delegeler faaliyet raporunu tartışmak yerine ikinci seansta muhasebe mesleğinin
geleceğine daha fazla zaman ayırarak bilgi alış verişinde bulundular.
IFAC tarafından kongrede işlenen tema, IFAC, IBA (Uluslararası Barolar Birliği
Federasyonu) Ticaret Hukuku Bölümü ve FIBV (Uluslararası Borsalar Federasyonu)
tarafından oluşturulmak istenen ICMG (Uluslararası Sermaye Piyasaları Grubu) ve
Uluslararası Ticaret üzerinde yoğunlaştı. Kongrenin buluşmada IFAC temsilcileri dışında
ICMG için çalışma yapan IBA ve FIBV temsilcileri de birer konuşma yaparak açılışlarını
yaptılar. Daha sonra FEE (Avrupa Muhasebeciler Birliği) IFAC ve Uluslararası Ticaret
Odaları temsilcilerinin katılımıyla uluslararası ticaretin gelişmesine paralel olarak
muhasebe standartları ve muhasebe teknikleri görüşüldü.
Kongreye ev sahipliği yapan NIVRA ise, 100. yıl etkinliği olarak PEOPLE FOR PEOPLE
diyerek insanlar için insanlar (başka bir deyimle Halk için Halk) temasını esas alarak,
Afrika'daki çocuklara yapılan yardımlar için Hollandalı Muhasebecilerden ve çeşitli
kuruluşlardan bu etkinlik süresince 365.000 Hollanda Florini (365.000 x 27.500 =
10.037.500.000 TL) toplandı.
Bilimsel tartışmalarda ise, genel toplântıda Muhasebecinin geleceği ve Muhasebe standartları
konusunda yapılan konuşmalardan sonra 6 grupta yapılan tartışmalarda sabah seansında şu
konular görüşüldü:
- Muhasebe' de bağımsızlık
- Anonim şirketlerde yönetimin sorumlulukları
- Muhasebe ve çevrecilik (çevre denetimi)
- Mali Sorumluluk Sigortası
- Geleceğin yönetim yöntemleri
- Muhasebede bilgi sistemi teknolojisi
Öğleden sonraki seanslarda ise, şu konular ele alındı:
- Finansal bilgi sistemi
- Hollanda'da Sosyal :Güvenlik Sistemi ve çalışma koşullan
- İç denetimden dış denetimde yararlarına ile bilgisayar sisteminden yararlanarak bilgisayarda
muhasebe denetimi
- Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler ve denetlenmeleri
- Kamu sektörü.
Tam gün süren bu çalışma gruplarına Türkiye adına katılan TÜRMOB Genel Başkanı
Mustafa Öz yürek, TÜRMOB Genel Saymanı Prof. Dr. Yüksel Koç Yalkım, TMUD'u
Temsilen Can sen Başâran ve TÜRMOB Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla bu satırların
yazan Masum Türker ayrı ayrı katıldı.
IFAC' ın bundan sonraki Kongresi 1997 Ekim'inde Paris'te yapılacak. Bu Kongre ile
birlikte Fransız Muhasebecilerin düzenleyecekleri aktivite' nin teması Kamu Sektörü olacak.
Amsterdam' da görüşme olanağı bulduğumuz 43 ülke temsilcilerinin büyük bir bölümü
ülkemizde uygulanan Yeminli Mali Müşavirlik ile ilgilendiler.
Özellikle, Muhasebenin ve Muhasebecilerin kamu sektörü ile yakından ilgilendikleri
günümüzde "Yeminli Mali Müşavirlik" müessesesinin tasdiki işlevine imrendiler. Eğer bir
aksilik olmaz ve gerekli organizasyonlar tamamlanırsa ülkemizde her Serbest Muhasebeci
Mali Müşavirin geleceği mesleğin en yüksek noktası olan "Yeminli Mali Müşavirlik"
konusunda bir bildiriyle Paris Kongresi'ne sunulması talebini yerine getirmeye çalışacağız.
Kongre' de izlediğimiz diğer bir gelişme örneği NIVRA'nın bizim TESMER'e benzer bir
örgüt olan VERA adlı örgütleriyle meslek içi eğitimin yanı sıra, bizdeki Serbest Muhasebeci
benzeri çalışan ancak ruhsatlı olmayanlara, bünyesinde yüksekokul eğitimi vererek, ruhsat
vererek bizdeki Serbest Muhasebeci Mali Müşavire eşdeğer tescilli muhasebecilik olanağı
tanımasıdır. Doğrusu biz Muhasebecilerin TÜRMOB Kongresinde alacağımız bir mesleki
kararla yüksek eğitim yapamadığı için Serbest Muhasebecileri eğitecek bir yüksek eğitim
programı kabul edilip, TESMER' i görevlendirip, bu programın sınavlarını verip başaran
Serbest Muhasebecilerin Serbest Muhasebeci Mali Müşavir sınavına girmeleri olanağı
verebileceğimiz umudu ve fikri bu Kongre' de beynimde daha da berraklaştı.
Avrupa Topluluğu 8.nci yönergesini dikkate alırsak, bu düşünceyi gerçekleştirmemek elde
değil. Yeter ki, diğer ülkelerde olduğu gibi, kısır çekişmeler yerine kendi kendimizi yöneterek
ve gücümüzü birleştirerek karar alabilelim.
3568 SAYILI YASADAN GELEN SORUMLULUK KAPSAMI
Veysi SEVİĞ
YMM
3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli
Mali Müşavirlik Yasası'nın birinci maddesinde, bu yasanın amacının; işletmelerde
faaliyetlerini ve işlemlerin sağlıklı ve güvenilir bir şekilde işleyişini sağlamak, faaliyet
sonuçlarını ilgili mevzuat çerçevesinde denetlemeye, değerlendirmeye tabi tutarak
gerçek durumu ilgililerin ve resmi mercilerin istifadesine tarafsız bir şekilde sunmak ve
yüksek mesleki standartlar gerçekleştirmek üzere, serbest muhasebecilik, serbest muhasebeci
mali müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik mesleklerini ve hizmetleri serbest muhasebeci
mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler odaları birliğinin kurulmasına, teşkilat, faaliyet ve
denetimlerine, organlarının seçimlerine dair esasları düzenlemek olduğu belirtilmiştir. Aynı
yasanın "tasdik ve tasdikten doğan sorumluluk" başlığını taşıyan 12. maddesinin 4. fıkrasında
ise yeminli mali müşavirlerin yaptıkları tasdikin doğruluğundan sorumlu oldukları, yaptıkları
tasdikin doğru olmaması halinde tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere, ziyana uğratılan
vergilerden ve kesilecek cezalardan yükümlü ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu
olacakları ve yeminli mali müşavirlerin yaptıkları tasdikin kapsamını düzenleyecekleri
raporda açıkça belirtecekleri hususu hükme bağlanmıştır.
Diğer yönden 3568 sayılı yasanın 12. maddesi gereği olarak çıkarılan ve 2.1.1990 tarihli
Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe giren Yeminli Mali Müşavirlerin Tasdik
Edecekleri Belgeler, Tasdik Konuları, Takdire İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'
in 11. maddesinde yeminli mali müşavirlerin yetkileri, 14. maddesinde kanıt toplama 16.
maddesinde hataların düzeltilmesi ve hilelerin ortaya çıkarılması, 20. maddesinde de yeminli
mali müşavirlerin sorumluluğu düzenlenmiştir.
"Yeminli Mali Müşavirlerin Tasdik Edecekleri Belgeler, Tasdik Konulan, Tasdike İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik"in 20. maddesinde de belirtildiği üzere tasdik
işlemlerinde imza ve mühür kullanmak suretiyle tasdik yapan dolayısıyla tasdik raporu
düzenleyen yeminli mali müşavirler, tasdik kapsamı ile sınırlı olmak üzere tasdikin
doğruluğundan sorumludurlar. Tasdik konusu ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı tarafından
belirlenen hususların, tasdik kapsamı içinde mutlaka araştırılması ve incelenmesi
gerekmektedir.
Mevcut düzenleme gereği olarak yeminli mali müşavirler inceledikleri ve sonucunda
tasdik raporu düzenledikleri konu ve belgelerin gerçeği yansıtmaması ve doğru olmaması
halinde ziyana uğratılan vergilerden ve kesilecek cezalardan Vergi Usul Kanunu ve 3568
sayılı kanun hükümleri uyarınca yükümlü ile birlikte müştereken ve müteselsilen
sorumludurlar. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde Borçlar Kanunu'nun "tam teselsül"
hükümleri uygulanır.
18.02.1990 tarih ve 20437 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe giren Serbest
Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Yasası'nın
(1) numaralı genel tebliğinin (D) bölümünde 5. paragrafında, yeminli mali müşavirler
tarafından işin niteliğine ve işletmenin türüne göre tasdike dayanarak yapılan belgelerin sahte
veya içeriği itibarıyla yanıltıcı olup olmadığının araştırılacağı, şüphelenilen durumlarda
ilgililerin yükümlülük kayıtlarının vergi dosyalarından ve diğer kamu idarelerinden bilgi
alınarak inceleneceği belirtilmiştir.
Borçlar Yasası'nın müşterek borçluların mesuliyetini düzenleyen 142. maddesinde,
alacaklının müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamını veya kısmen
edası istemekte muhayyer (serbest) olduğu, borcun tamamen edasına (ödenmesine) kadar
bütün borçlularım mesuliyetinin devam edeceğini hükme bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen mevzuat gereği olarak, yeminli mali müşavirlerin tasdik ettikleri
işlemlerle ilgili sorumluluklar doğru tasdiki sağlamaya yöneliktir.
Tasdik işleminden sonra, vergi inceleme elemanları tarafından yapılan denetimlerde,
özellikle tasdik kapsamındaki belgelerin gerçeği yansıtmadığı saptanırsa, böyle bir durumda
tasdiki yapan yeminli mali müşavir hakkında da yasal işlem yapılmaktadır. Bu bağlamda
yargıya intikal eden bir olayda Danıştay tarafından "yeminli mali müşaviri tasdik
raporunun doğru olmadığının anlaşılması üzerine, ziyana uğratılan vergi ve kesilecek ceza
için, koşullarının bulunması halinde, yeminli mali müşavirin mallan üzerine ihtiyati haciz
konulabileceği" kararı verilmiştir. (Danıştay 11. Daire E.No: 1995/247 K.No: 1995/310)
Benzer bir konuda yine aynı daire tarafından verilen bir başka kararda "yeminli mali
müşavirin tasdikinin doğru olmaması sebebiyle ziyana uğratılan vergi ve kesilecek cezası için,
vergi dairesinin, mükellef veya yeminli mali müşaviri takip etmekte serbest olduğu, yeminli
mali müşavirin takibi için öncelikle mükellefin takibinin zorunlu olmadığı" belirtilmiştir.
(Danıştay 11. Daire E.No: 1995/ 1517, K.No:1995/621)
İŞLETMEDE İMAL VE İNŞA EDİLEN SABİT KIYMETLERDE KDV İNDİRİMİ
Şükrü KIZILOT
KDV uygulamasında özellik taşıyan durumlardan biri de, işletmede imal ve inşa edilen
amortismana tabi iktisadi kıymetlerdeki KDV indirimine ilişkindir.
Bu konuya ilişkin uygulamayı aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür:
1. İşletmede İmal ve İnşa Edilen Demirbaşlarda KDV Açısından Vergiyi Doğuran
Olay:
Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin işletmede kullanılmak üzere işletme bünyesinde imal
ve inşa edilmesi halinde, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre bu kıymetlerin aktife alınması
veya kullanılmaya başlanılması teslim sayılan hal olarak KDV'ye tabi bulunmaktadır. (KDVK
Md. 3/d)
İşletmede kullanılmak üzere amortismana tabi iktisadi kıymet imal ve inşa edilmesi işleminde
KDI yönünden vergiyi doğuran olay bu kıymetlerin aktife alındığı veya kullanılmaya
başlanıldığı tarihte meydana gelmektedir. (KDVK Md: 10/ f)
2. KDV Açısından Aktifleştirme İşleminin Yapılması:
a) Aktifleştirmenin Yapılacağı Dönem:
Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 3/d ve 10/f maddelerine göre işletmede kullanılmak
üzere amortismana tabi iktisadi kıymet imal ve inşa edilmesi işleminde, bu kıymetlerin
kullanılmaya başlanıldığı ya da aktife alındığı vergilendirme döneminde KDV yönünden
vergiyi doğuran olay meydana geldiğinden, aktifleştirme işleminin de bu dönemde
yapılması gerekmektedir.
b) Aktifleştirme İşleminde KDV'nin Üzerinden Hesaplanacağı Bedel
KDVK 20/3. maddesinde, mükellefin vergiye tabi faaliyetlerinde kullanacağı
amortismana tabi menkul ve gayrimenkul malların imal veya inşası işlemlerinde matrahın,
bunların VUK' na göre tespit edilen değerleri olduğu hükme bağlanmıştır.
VUK' un 271. maddesinde, inşa edilen bina, gemi, imal edilen makine ve tesisatta, bunların
imal ve inşa giderlerinin satın alma bedeli yerine geçeceği belirtilmiş, 275. maddesinde imal
edilen emtianın maliyet bedeline dahil olan unsurlar sayılmış, 262. maddesinde ise maliyet
bedeli iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi yahut değerinin artırılması münasebetiyle
yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamı olarak tanımlanmıştır.
Bu hükümlere göre, işletmede kullanılmak üzere imal ve inşa edilen amortismana tabi iktisadi
kıymetlerde KDV açısından matrah, bu kıymetlerin VUK' a göre belirlenen "maliyet
bedeli"dir.
c) İşletmede Kullanılmak Üzere Demirbaş İmal ve İnşa Edilmesi İşleminde KDV'nin
Hesaplanması ve Beyanı:
İşletmede kullanılmak üzere imal ve inşa edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlerin
işletmede kullanılmaya başlanıldığı veya aktife alındığı vergilendirme döneminde, bu
kıymetlerin maliyet bedeli üzerinden KDV hesaplanması ve o dönem beyannamesi ile beyan
edilmesi gerekmektedir.
d) Bu İşlem Nedeniyle İşletmenin Kendi Kendine Fatura Düzenleyip Düzenlemeyeceği:
Mükellefin işletmesinde kullanacağı amortismana tabi iktisadi kıymetleri imal ve inşa etmesi
halinde, vergi kanunları açısından bu kıymetlerin hem satıcısı hem de alıcısı konumundadır.
Ayrıca imal ve inşa edilen iktisadi kıymetlerin işletmede kullanılmaya başlatılması veya aktife
alınması da KDVK' nin 3/d maddesine göre teslim sayılan hal kapsamında KDV'ye tabi
bulunmaktadır.
Bu bağlamda, Katma Değer Vergisi Kanunu açısından kendi kendine teslim hükümlerine göre
KDV'ye tabi olan bu işlemle ilgili olarak işletmenin kendi adına fatura düzenlemesi ve fatura
bedeli (maliyet bedeli) üzerinden KDV hesaplaması gerekmektedir. (KDV Kanunu 10/f,
20/3, VUK Md. 229)
3. Aktifleştirme Îşleminin Mükellef Tarafından Unutulması:
İşletmede imal ve inşa edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlerin maliyet bedelleri
üzerinden KDV hesaplanarak beyan edilmek suretiyle aktifleştirilmesi gerekmektedir.
Aktifleştirme işleminin unutulması halinde ise, geriye dönülerek, bu kıymetlerin
aktifleştirildiği dönem KDV beyannamelerinin düzeltilmesi gerekir. Düzeltme sırasında,
kendi kendine teslim hükümleri doğrultusunda hesaplanan KDV'nin 1 /3'lik kısmının (yatırım
teşvikli ise tamamının) ilgili dönemde indirileceği hususunun da göz önüne alınması gerekir.
Ancak bazen vergi inceleme elemanlarınca, aktifleştirmenin unutulduğu durumlarda imal ve
inşa edilen kıymetlerin maliyet bedelleri üzerinden hesaplanan KDV'nin indirimi kabul
edilmemektedir.
KDV'de vergi dairesine ödenecek olan KDV, satışlar üzerinden hesaplanan KDV'den
yüklenilen KDV düşülmek suretiyle hesaplanmaktadır. Her safhada yaratılan katma değer
vergilendirmeyi hedefleyen KDV'nin teorik olarak en büyük özelliği yüklenilen KDV'nin
indirimine olanak vererek, o safhada yaratılan katma değeri vergilemektir.
VUK' un 134. maddesine göre vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin
doğruluğunu araştırmak ve tespit etmektir.
Bu bağlamda, imal ve inşa edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin olarak
hesaplanan KDV'nin indirilmesi kanun hükmüdür. Bu prensip, aktifleştirme işleminin
unutulduğu durumlar için de geçerli olmalı, indirim kabul edilmelidir.
4. İşletmede İmal ve İnşa Edilen Amortismana Tabi İktisadi Kıymetlerde KDV
İndirimi:
a. Teşvik Belgeli Yatırımlarda Kullanılmak Üzere Amortismana Tabi İktisadi Kıymet
İmal ve İnşasında KDV İndirimi:
Teşvik belgeli yatırımlarda kullanılmak üzere imal ve inşa edilen amortismana tabi iktisadi
kıymetlerin maliyet bedeli üzerinden hesaplanan KDV'nin, 1 yıl içinde indirilmesi
gerekmektedir. Hesaplanan KDV'nin azlığı ya da devamlı yatırım yapılması nedeniyle
hesaplanan verginin olmaması durumunda, 1 yıl içinde indirilemeyen KDV'nin sonraki
yıllarda indirilmesi mümkün bulunmaktadır. (KDVK Md. 31 /2, 84/8837 sayılı BKK)
b. İşletmede Kullanılmak Üzere Amortismana Tabi İktisadi Kıymet İmal ve İnşası
Sırasında Yüklenilen KDV'nin İndirimi:
İşletmede kullanılacak amortismana tabi iktisadi kıymetlerin imal ve inşası nedeniyle yapılan
mal ve hizmet alımları sırasında ödenen KDV'nin biriktirilmemesi, ilgili dönemlerde
indirilmesi gerekmektedir. İmal ve inşa edilen amortismana tabi iktisadi kıymet nedeniyle
satın alınan malların demirbaş olup olmaması, konumuzca KDV indirimi açısından önem
taşımamaktadır.
Örneğin, inşa edilen bir fabrikada, inşaatın tamamlanmasından sonra kullanılmak
üzere amortismana bir makine alınması halinde, alım sırasında ödenen KDV'nin indirimi için
fabrikanın tamamlanması beklenilmeyecek, o dönemde indirilebilecektir. Fabrikanın
tamamlanıp aktifleştirilmesi sırasında aktifleştirme bedeli, fabrikanın maliyet bedeli +
makine toplamından oluşacaktır.
Nitekim vergi idaresince verilen bir özel gede kurulmakta olan ambalajlama tesisi ile ilgili
olarak satırı alınan demirbaşlara ait KDV'nin ilgili dönemde indirim konusu yapılacağı
şeklinde idari görüş bildirilmiştir. (*)
DİPNOT
(*) Maliye Bakanlığı’nın 30.06.1989 tarih ve 51967 sayılı Özelgesi için bkz. Şükrü KIZILOT,
Danıştay Kararları ve Özelgeler (Muktezalar), YAKLAŞIM Yayınları, Ankara 1994, Cilt 2,
3208
MALİ TATİL
Yahya ARIKAN
İSMMMO Başkanı
"Mali Tatil", muhasebe camiasında son yıllarda sıkça dile getirilen bir konu.
Muhasebe mesleği gerçekten hem yorucu, hem de meslek hastalıkları sıralamasında başlarda
yer alıyor.
KDV yasasının yürürlüğe girmesi, Tekdüzen Muhasebe Uygulama tebliğleri ile mesleğimizde
bilgi ve zaman çok önem kazanmıştır.
Bilgisayarlı muhasebe bizi biraz rahatlatsa da programların yetersiz olması büyük sıkıntılar
yaratmaktadır.
Biliyorum ki, birçok meslektaşım işlerinin çokluğundan, yeterli büro organizasyonları
olmayışından tatil yapamamaktadır.
Yılda ortalama otuz gün dinlenemeyen meslek mensubu da hem yorgun olarak iş yaşamına
devam ediyor, hem de bir sürü meslek hastalığına yakalanıyor.
Kayıt dışı ekonominin çığ gibi büyüdüğü bir ortamda, demokratikleşme konusunda somut
adımların atılamadığı ülkemizde, sivil anayasayı bile oluşturamayan bu meclisle;
Muhasebenin yapılmadığı, beyanname ve bildirgelerin verilmediği otuz günlük bir "mali
tatil"i düşünmek aslında hayal gibi geliyor.
Buna rağmen yapılacak bir şeyler var kanımca.
Birincisi; meslektaşlarımız tahsildar konumundan kurtarılmalıdır.
Müşteri paralarının toplanıp ve yatırılma işi;
* Ayda 10 günlük iş kaybına
* Haksız rekabete
* Paranın çalınma riskine
* Mesleğin onuruna gölge düşürmesine neden olmaktadır.
Çözümünü yıllardır tartışıyoruz. Bu konunun yasak olduğunu ve yasağa uymayanlara disiplin
yönetmeliğinin uygulanacağına dair bir yönetmeliğin yayınlanması yeterli olacaktır.
Müşterilerin de vergi ve benzeri ödemelerini banka aracılığıyla yatırması sorunu çözmüş
olacaktır.
İş Bankası, Vakıflar Bankası, Emlak Bankası, Halk Bankası, Ziraat Bankası uygulamaya
başlamışlardır. Diğer özel bankalar da katılırsa hiçbir problem kalmayacaktır.
ikincisi; ortaklıklar geniş bir şekilde kurulabilmelidir.
Mesleğimizin bugünkü geldiği konumda kollektif çalışma esas olmuştur.
Burada sıkıntı, farklı unvanlardaki meslek mensuplarımızın ortaklık kurabilmelerindeki
engellerdir.
Almanya'da "Vergi Müşaviri" ve "Denetçi" unvanı altında iki meslek grubu var. Bu iki
meslek grubu bir arada ortaklık kurabiliyor. Yalnız bu ortaklığın bir de temel ilkesi var;
meslek mensubu, kayıtlarını tuttuğu firmanın denetimini, denetimini yaptığı firmanın
kayıtlarını tutamıyor.
Vergi yasalarımızın ve vergi idaremizin organizasyonunun büyük bir bölümü Almanya'dan
alınmıştır.
Neden bizde de bu tip ortaklıklar olmasın.
Muhasebe konusunda; Serbest Muhasebecilerle, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler,
Denetim konusunda; Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerle,
Yeminli Mali Müşavirler,
Muhasebe ve Denetim Konusunda; Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler ortaklık oluşturabilmelidirler.
Böylece herkes; 3568 sayılı meslek yasamızdaki 2. maddenin kendine düşen işleri yapacak ve
de yaptıklarından sorumlu olacaktır.
Gerek meslek mensuplarımızın tahsildar konumundan kurtulması için, gerekse ortaklıklar
konusunda TÜRMOB bünyesinde oluşturulan bir komisyon aracılığı ile ilgili tebliğ ve
yönetmelik çalışmaları tamamlanmıştır.
Ümit ediyorum; mesleğimizi daha saygın konuma getirecek olan ve de daha çok tatil
yapmamıza olanak sağlayacak bu uygulamaları TÜRMOB yönetimi bir an evvel hayata
geçirecektir.
TEK VERGİ NUMARASI UYGULAMASINA BAŞLANIRKEN
Mustafa HARPUTLUOĞLU İSMMMO Başkan Yardımcısı
Türk Vergi Sisteminin Tek Vergi Numarası uygulamasıyla tanışması 6 Temmuz 1994
günü Resmi Gazete' de yayımlanan 4008 sayılı yasayla oldu.
Uygulamada yaşanan sıkıntılar üzerine 2 Haziran 1995 tarihli ve 22301 sayılı Resmi Gazete'
de yayımlanan 4108 sayılı kanunla VUK' un 8. maddesinin son fıkrasına eklenen madde ile:
"Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan her gerçek kişi ile tüzel kişilere bir vergi numarası
verilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tesbit etmeye ve vergi numarasını
kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak işlemlerde ilgili kayıtlarda
ve düzenlenecek belgelerde kullanılması mecburiyetini getirmeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir" hükmü getirilmiştir.
Bu kanunla ilgili (VLTK 240 sıra no) Genel Tebliği de 28 Haziran 1995 tarih ve 22327 sayılı
Resmi Gazete' de yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
Bu tebliğ ile Vergi Daireleri ve Mal Müdürlükleri'nde kayıtlı bulunan faal gerçek ve tüzel
kişiler, Ankara'da oluşan "Vergi Mükellefleri Merkez Sicil Kütüğü"ne aktarılmış ve
uygulama 3 Temmuz 1995 tarihinden itibaren başlamıştır.
Uygulama ile; otomasyonlu ve otomasyonsuz vergi daireleri ve mal müdürlüklerinden,
merkez sicile 5 milyon 165 bin 454 mükellef bilgisi aktarılmış. Eski vergi numaralan iptal
edilerek yerine 10 haneli rakamlar dizisinden oluşan yeni vergi numarası verilmiştir.
Bundan böyle eski ve yeni mükelleflere hiç değişmeyecek olan ve her vergi dairesinde
kullanılacak vergi numaralan, merkez sicil kütüğünden verilecek ve her türlü iş ve işlemlerde
bu yeni "tek vergi numarası" kullanılacaktır. Mükellefler işlerini terk etseler dahi ileride
yeniden işe başlamaları halinde kendilerine daha önce verilen tek vergi numarasını
kullanacaktır.
Ülkemizde faal mükellef sayısının 5 milyonun üzerinde olmadığı bilinmektedir. Bundan
dolayı mükerrer kayıtların çokluğundan endişe etmekteyim. Bu nedenle; kendisine birden
fazla tek vergi numarası gelen ya da hiç vergi numarası ulaşmayan mükellefler,
merkezlerinin bağlı bulunduğu vergi dairelerine, nüfus cüzdanı sureti ya da sicil
tasdiknamelerini ulaştırmalarının sağlanması, işin başında bu yanlışlığı düzeltmesi açısından
doğru olacaktır.
Yine merkezi dışında şubesi, fabrikası, imalathanesi vs. bulunanlar arasında "geçici/misafir
vergi numarası"na tabi olanlar da, bu uygulama ile işletme merkezinin vergi numarası bütün
birimlerinde "Tek Vergi Numarası" olarak kullanacaklardır.
Tüzel kişiliklerde, nüfus cüzdanında veya mükellefiyette meydana gelecek değişiklikler bir ay
içinde ilgili vergi dairesine bildirilecektir.
Mükelleflerin halen kullandıkları zorunlu belgelerde yer alan eski vergi numaraları okunacak
şekilde çizilerek yeni tek vergi numarası elle yazılacak ya da kaşe ya da bilgisayarla basılarak
kullanılacaktır.
Ödeme kaydedici cihazlardaki eski vergi numaralan yeni tek vergi numarası tebliğ edildikten
bir ay içinde yeni vergi numarası yazılacak ve yukarıda yazılı süre içersinde cihaz
ruhsatnamesi ve levhası değiştirilecektir.
Bu kanunla;
- Önemli gelir ve harcama yapan kesimin süratle denetlenmesi,
- Kazançların ve iradların zamanında doğru beyan edilip edilmediğinin kontrolü, bu
sistemle söz konusu olabilecektir.
Ülkemizde denetim istemeyen kesimin ne yazık, çok ve etkin olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Oysa ki bugün Batı ülkelerinde yasama, yürütme ve yargının yanında, bağımsız DENETİM
dördüncü güç olarak yerini almıştır.
3568 Sayılı yasayla yetki almış bağımsız deneticilerin yapacakları denetimler neticesinde
oluşacak güven ortamında küçük tasarrufçunun birikimleri üretime kaynak oluşturacak,
sermayenin tabana yayılması sağlanacak ve gelir dağılımındaki dengesizlikler ortadan
kalkacak böylece ülke içi barışına büyük katkısı olacaktır.
Tek vergi numarası uygulamasını yalnızca denetimin alt yapısı olarak düşünmekteyiz. Bu
uygulamanın tek başına vergi gelirlerini artıracağı düşüncesinde olmadığımız gibi bu
uygulamanın faal mükellefler üzerinde kalacağı endişesini taşımaktayım.
Bugün ülkemizde yaşayan insanlara devlet tarafından verilen 14 numara var.
Batı ülkelerindeki uygulama; sosyal güvenlik numarası ya da vatandaşlık numarası adı altında
uygulanmaktadır. Ülkemizde uzun zamandan beri vatandaşlık numarası verme çalışması
devam etmektedir. İçişleri Bakanlığı Vatandaşlık Dairesinin bünyesinde oluşan MERNİS
projesi yavaş da olsa devam etmektedir.
4108 sayılı kanunla hayata geçen Tek Vergi Numarası uygulaması Türkiye Cumhuriyeti
tabiiyetinde olan her gerçek kişiye verileceğine göre MERNİS projesiyle birleşmesi ve
çalışmaların bir koordinasyon içersinde devam etmesi, yarın yeni karışıklıklara yer vermemesi
açısından önemlidir.
Bu projenin gerçekleşmesi için önemli finansmana ihtiyaç olduğu bir gerçek. Almanya yıllar
önce bu yeni kartlara reklam alarak parasal kaynağı bulmuş, kısa sürede projeyi tamamlamış
ve hayata geçirmiştir. Kıt kaynakları olan ülkemizin bu önemli projeyi hayata geçirmesi için
böyle bir kaynağın kullanılması, projenin en kısa zamanda hayata geçmesini hızlandıracaktır.
Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetindeki her kişiye tek vergi numarası verilmesini destekliyor ve
hayata geçmesini doğru buluyorum. Bu uygulama gerçekleşmez ise bugün olduğu gibi
yalnızca kümesteki kazların yolunmasına devam edilir endişesini de taşımaktayım.
Dilerim bu uygulama gerçekleşir, vergi vermeyen kesim sistem içersine girer, kayıt dışı
ekonomiyi oluşturan koşullar asgariye iner.
Vergi vermeyen kesim vergi verir duruma gelir ise bugün küçük esnafın belini büken hayat
standardı uygulaması, peşin vergi ve asgari ücretten alınan vergi kısa zamanda tarihe
karışacaktır.
Ülke vergi gelirlerinin artması sonucunda acil çözümlenmesi gereken eğitim, sağlık, adalet ve
sosyal güvenlik sorunlarının düzelmesinde önemli gelişmeler olacağı için bu uygulamanın her
kesimin menfaatine olacağından desteklenmesi gerektiğine inanmaktayım.
YÜZ-SÜZ-LER
Masis YONTAN SMMM
Yüz, bilindiği gibi matematiksel bir ifadenin yanında çok hücreli canlı varlıklarda başta
alın, kaş, göz, burun, ağız , yanak, çenenin bulunduğu baş kısmının ön bölümüdür.
Son zamanların en çok konuşulan, konusu olan "Yüzsüzler" e, ister matematiksel ister fiziksel
olsun, hangi anlamda olursa olsun mutlaka bir olumsuzluk ile karşılamanız mümkündür.
Sayısal anlamda yüz tam sayıyı, fiziksel anlamda ise baş kısmının ön bölümünün
olmaması. Dahası görmemesi, duymaması ve konuşmamasını ifade eder. Kuşkusuz son
zamanların "Yüzsüzler"i bunların dışında bir anlam ifade etmekte, utanma duygusu, sosyal
varlık olma duygusunun yitirilmiş olması ,yok olması, toplumsal yükümlülüklerini yerine
getirmeme anlamından başka bir şey değildir.
Bilindiği gibi Maliye Bakanlığı'nın ve flaş haber peşindeki kimi basının nerede ise davul-
zurna çalarak, meydanlarda zafer şölenleri düzenleyip, cadde ve sokakları bayraklarla
donatarak açıkladığı "Vergi borcu olup da ödemeyenler" listesi sonunda açıklandı. Özünde bu
listeye "Vergi yüzsüzleri' yerine "Vergi güçsüzleri" deyimi daha çok anlam kazandırdı
"Vergi Yüzsüzleri" diye sağır sultanlara bile duyurulanlar vergi mükellefi olup, Vergi
Dairelerine beyanda bulunup, vergi borcu tahakkuk etmiş ancak çeşitli nedenler ile ödeme
güçlüğü olanlardan ziyade, yaşamları boyunca yolları vergi dairelerine hiç mi hiç
düşmeyenlerdir. Vergi yüzsüzleri olarak topluma sunulan, yazılı ve görsel basında
duyurularak küçük düşürülenlerin en azından büyük çoğunluğu "Kümese girmiş kazlar"
gibidir. Hem de ne kazlar. Gönüllü ya da gönülsüz olarak Vergi dairesine kaydolmuşlar, vergi
hesap numarası almışlar, tabi alıncaya kadar da canları çıkmış, beyannamelerini kim bilir
saatlerce kuyruklarda bekleyerek vermiş, borçlan tahakkuk etmiş ancak ödeyeceklerini
belirttikleri vergiyi ödeyememişlerdir. Bunların ülke genelinde toplamı 40559 adettir.
Bugün ülkede kendi hesabına işveren olarak çalışanların sayısı, 3.2 milyonu tarımda, 3
milyonu tarım sektörü dışında olmak üzere 6.2 milyon dolayındadır.
1995 yılının ilk 6 ayındaki vergi gelirleri 454 trilyon liraya varmış bulunmaktadır. 1995
Yılında hedeflenen vergi geliri ise 997 trilyon liradır. Vergi yüzsüzleri olarak tabir
edilenlerin, tarım dışı sektörde kendi başlarına işveren olarak çalışan mükelleflere oranı
% 1.3 civarındadır.
Yıllardır izlenen yanlış ekonomik, sosyal ve siyasal politikaların, kayıt dışı ekonomiyi
teşvik ettiği bir gerçektir. Sosyal ve ekonomik düzenlemelerin tüm faturası kayıtlı sektöre
yüklendiği gibi kayıt dışı sektörden alınmayan vergilerden dolayı oluşan açıklar da
enflasyonist ekonomik politikalar, çoğu zaman genel kabul görmüş hukuk ilkelerine aykırı
vergi uygulamaları ile vergi mükelleflerine yüklenilmiştir. Günümüzde devletlerin en büyük
gelir kaynağı kuşkusuz vergilerdir. Sağlam ve sağlıklı vergi geliri olmayan devletlerin huzur
içinde yaşama şansı yoktur. Vergi, toplum bireylerinin ekonomik güçleri oranında kamu
giderlerine katılım paylarıdır. Vergilerin bireylerden ekonomik güçleri oranında alınması,
alınan vergilerin ise toplumun öncelikli ve zorunlu giderleri için harcanması en temel kuraldır.
Bu anlamda vergi yükümlülüğü hem gönüllü hem de zorunlu bir yükümlülüktür. Toplumda
herkes ekonomik gücü, yıllık geliri ve tüm toplum bireyleri için geçerli yasalar
çerçevesinde vergi ödemelidir. Vergi ödemekten kaçınmayacağı gibi muaf tutulamayacak
ve bu vergiler zamanında, tam ve eksiksiz alınacaktır. Buna hiç kimsenin itirazı olamaz.
Ne var ki devlet; vatandaşından ödeme gücü üzerinden vergi almamalı, vergi yasaları ve
uygulamaları eşit ve adil olmalıdır. Toplumda saygın kimi kişi ya da kurumlara toplum
çıkarına aykırı yasal düzenlemeler yapılmamalı. Toplanan vergiler kimi kişi ya da
kurumların varlığına varlık katmak için kullanılmamalıdır.
Devlet vergi alacağına karşı çeşitli yasalarla donanmıştır. Her ne şekilde olursa olsun devlete
borcu olanlar yalnız gecikme faizi ile kurtulamıyor. Vergi borçlusu ya da sorumlusunun sahip
olduğu maddi varlıkların haczedilerek satılması söz konusu olduğu gibi hapis cezası gibi
zorlayıcı ve yaşamı kısıtlayıcı hükümler ve uygulamalar da mevcuttur. Tüm bu maddi ağır
yetki ve baskılar yetmiyor olacak ki bu sefer de manevi baskı uygulanmaya başlandı. Buna
karşılık devletten şu ya da bu şekilde alacağı olanların bırakın gecikme faizini, alacaklarını
alıncaya kadar deyim yerinde ise canları çıkmaktadır. Kısacası devlet alacağının tahsili ama
borçlarının ödenmemesi ya da geç ödenmesi için her türlü maddi ve manevi olanaklara
sahiptir. Tek eksiklik, manevi baskıların . açıkça yapılmaması idi ki şükürler olsun o da
gerçekleşti!
Yılların deneyimi ile söylenmiş olan "Devlet alacağına şahin" sözü bundan böyle hiç
kuşkusuz tartışılmayacaktır.
Yirmi birinci yüzyılın eşiğinde, AT ve Gümrük Birliği'ne hazırlanırken, bilgi ve iletişim
çağının alabildiğine gelişip yaygınlaştığı bir dönemde devlet tüm alacaklarını zamanında
tam ve eksiksiz almalıdır, günümüzde artık bu olanaklar mevcuttur. Ne var ki devlet aynı
şekilde borcunu da zamanında tam ve eksiksiz ve de eziyetsiz ödemelidir. Alacağına gecikme
faizi uyguladığı gibi borç ödemelerinde de uygulamalıdır.
Yüzsüzler listesinde yer alan kimi kişi ve firmaların yüzsüz mü yüzlü mü oldukları da
anlaşılamadı. Örnek mi? Aslında devletin bir yerde kendi malı olan Tekel ve onun gibi
kuruluşlar da bu listelerde yer aldı. Tekel devletten 80 trilyon lira alacaklı, buna karşın 20
trilyon lira borçludur. Burada yapılması gereken normal işlem Tekel' in borcunun silinmesi
kalanın ise ödenmesidir. Ne var ki Tekel' in alacağı ödenmediği gibi borcuna müeyyide
uygulanıyor. Tekel' in alacak ve borç rakamlarının bir an için değişmediğini düşünürsek 2
yıl sonra Tekel' in devletten alacağı para devlette olan borcunun ana para ile gecikme faizini
ancak karşılayabilecektir. Tüm kurum ve kuruluşların nihai amacı, insanlara hizmettir. En
büyük kurum olan devletin de amacı, yurttaşlarını çeşitli ve değişken ihtiyaçlarını olanaklar
içerisinde çözmektir. Bu anlamda sosyal ve toplumsal fayda açısından devletin alacağına
şahin olması açıklanabilir. Alacağını tahsil ederken bireyleri tarh, tahakkuk ve hele hele tahsil
esnasında baskı ve eziyetten kurtarmalı borçlarını ise gene aynı anlayışla ödemelidir. Sonuç
olarak vergicilik kültür birikimi, güven, psikolojik ve daha nice unsurların sentezidir.
Vergi verenler ile vermeyenler analize tabi tutulmayarak, toplumun sosyal, kültürel ve
psikolojik yönleri bilimsel araştırmalara süzgecinden geçirmeden, her ekonomik sıkıntıda
vergi verenlere vur abalıya örneğinde olduğu gibi biraz daha vurmak, ekonomik
güçlüklerden dolayı vergi borcunu ödemeyenlerin “Yüzsüz” diye topluma sunulmaları
toplumsal bazı olumsuzluk ve sorunları da beraberinde getirir. Dileriz bu tür uygulamalar
namuslu ve dürüst mükellefleri, vergisel yükümlülüklerini zamanında yerine getirenleri
soğutmaz.
Bilimden, teknolojik gelişim, toplumsal üretim ve bölüşümden, genel kültür ve
psikolojik araştırmalar göz ardı edilerek alınan ve alınacak karar ve uygulamaların başarı
şansı ne olur. Unutulmamalı ki zaman en iyi ilaç, toplum ise en iyi hekimdir. Bunu zaman
gösterecektir.
AMORTİSMAN MEVZUU VE KIST AMORTİSMAN UYGULAMALARINDAKİ SON YAPILANMALAR
Dr. Levent DEMİRDAĞ Vergi Denetmeni ve
K.Ü.İ.ve İ.B. F. Öğretim Görevlisi
Dilek SEVİMKAN
Vergi Denetmeni
I- GİRİŞ İşletmeler ekonomik/sosyal amaçlarını gerçekleştirmek için satın aldıkları ve kullandıkları
birtakım iktisadi değerlerin zaman içerisinde fiziki veya teknik ömürlerinin sona ermesi
dolayısı ile değer kaybına uğramaları, bilinen bir gerçektir. Amortismanın amacıda bu
iktisadi varlıkların değerlerinde meydana gelen değer kayıplarını sonuç hesaplarına yazmak
suretiyle sermayenin bütünlüğünü korumaktır.
İşletmelerin başlangıç ya da sabit kıymetin işletmeye dahil edildiği tarihteki sermayelerini
koruyabilmeleri her zaman işletmelerin gerçek ve sıhhatli görünümünü veren bir bilançoya
sahip olmasının yanında, vergi mevzuatına uygun olarak gerçekleştirilecek bir uygulama da,
amme alacağının doğru bir şekilde tahsiline de olanak verecektir. Buradan hareketle,
amortismanın vergisel ve ekonomik açıdan önemi, mevzuu, uygulamaya ilişkin yapılan
düzenlemeleri açıklamaya çalışacağız.
II- AMORTİSMAMN TAMMI VE KONUSU
Amortisman ayrılması, iktisadi varlığın maliyetinin bu varlığın faydalı ömrüne sistematik
bir şekilde dağıtılması işlemidir. Gerçekten işletmelerde bir yıldan fazla kullanılan,
aşınma ve yıpranmaya uğrayan duran varlıkların değeri,faydalı ömürleri içinde amortismân
ayrılmak suretiyle yok edilir. (1)
Amortismanların iktisat politikalarında bir araç olarak kullanılması vergi hukukunda
yapılan değişiklikler ile mümkün olmaktadır. Bir taraftan para değerindeki düşmenin biriken
amortismanların işletmedeki görevini yerine getirmesinde yetersiz kalması, diğer taraftan
yatırımların hızlandırılması için kaynak yaratmalarının özendirilmesi dolayısıyla amortisman
hukukunda belirleyici düzenlemelere yer verilmiştir.
Türk Vergi Sisteminde amortisman, 213 sayılı VUK' nun 313 üncü maddesinde; gerçek
usulde vergilendirilen mükelleflerin işletmelerin aktiflerinde yer alan ve işletmede bir yıldan
fazla kullanılan, yıpranmaya aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan
gayrimenkullerin ve bunlarım mütemmim cüz ve teferruatları, tesisat ve makinalar, gemiler ve
diğer taşıtlar, gayri maddi haklar, alet, edevat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin adı
geçen Kanunun genel esaslarına göre tesbit edilen değerlerinin yok edilmesi şeklinde
tanımlanmıştır.
Mali yönetim bakımından amortismanların işlevi 3 grupta toplanabilir
* Amortisman ayrılması, maddi duran varlıkların değerinin faydalı ömürlerine dağıtılmasına
olanak vererek, işletmenin cari giderleri belirlenirken, sermaye harcamalarından her hesap
dönemine düşen payını da hesaba katılmasını sağlar.
* İktisadi kıymetlerin değerlendirilmesine olanak verir.
* Faydalı ömürleri sonunda yenilenebilmesi için gerekli mali olanakları sağlar.
Amortismana Konu Varlıklar:
Amortismanlar, birden fazla üretim sürecine ya da işletme çalışmalarına katılan varlıklar
için ayrılırlar.
VUK.nda amortismana konu varlıklar aşağıdaki gibi sıralanabilir.
a) Maddi ve gayri maddi duran varlıklar (269. ve 313. md)
- Gayri menkuller,
- Gayrimenkullerin mütemmim cüzleri ve teferruatları,
- Tesisat ve makinalar,
- Gemiler ve diğer taşıtlar,
- Gayri maddi haklar (Gayrimenkul olarak tapuya tescil irtica ve intifa haklan ile edebi ve
sınai nitelikteki imtiyaz, ihtina beratı, telif hakkı, alameti farika ve ticaret unvanı gibi)
- alet, edevat, demirbaş, eşya, sinema filmleri, mefruşat,
b) Tarım işletmelerinde oluşturulan meyvelik, dutluk, fındıklık, zeytinlik ve güllüklerle, incir
bahçesi ve bağlar gibi tarım tesisleri, işletmede inşa edilen yollar (arazi üstü tertipler, yol, su
kuyusu, kanalet vb.)
VUK nun 313. maddesinde "Boş arsa ve araziler amortismana tabi değildir" hükmü yer
almaktadır. Maddede, arazi ve arsaların amortismana tabi tutulmama koşulu "boş" ,
olmalarına bağlanmıştır. Yıpranma, aşınma, ya da değerden düşmeye maruz bulunmayan,
doğal olarak sonsuz yararlı bir ömre sahip olan doğal kaynaklar ilke olarak amortismana tabi
olmamaktadır. Arsa ve binalar genelde ayrı ayrı ekonomik değer almalarına rağmen,
uygulamada değerlerinin birleştirilmesi durumunda arazi ve arsalarda amortismana tabi
tutulmaktadır.
c) Alacaklar
Tahsil olanağı kuşkulu, tahsil olanağını tamamen yitirmiş ya da tahsilinden vazgeçilen kanun
tabiriyle şüpheli, değersiz ve vazgeçilen alacakların değerinin yok edilmesine de kanun
düzenlemesiyle yer verilmiştir. (WK md. 322,323,324)
Ancak, alacakların amortismanı olarak ele alınan bu "yok edilme" amortismanlarla değil,.
karşılık ayırma konusuyla ilintilidir.
d) Aktifleştirilen giderler
Aktifleştirilen giderler, bir başka deyişle birden fazla hesap dönemine ilişkin giderler,
işletmenin cari faaliyetinden doğmayan, büyük bir olasılıkla işletmenin gelecek hesap
dönemlerinde elde edeceği gelirle ilgili olan ve belli zaman aralıkları ile yinelenmeyen
giderlerdir. Bunlara örnek olarak kuruluş, örgütlenme giderleri, araştırma-geliştirme giderleri
özel maliyet bedelleri,hisse senedi ihraç giderleri, tahvil ihraç iskontoları vb. gösterilebilir.
e) İmtiyazlı şirketlerde sermaye
İmtiyazlı işletme varlıklarının özel amortisman sürelerinin bulunduğu VLJK' nun 325 inci
maddesinde düzenlenmiş olup, bu işletme tesisatlarımın imtiyaz süresinden sonra bedelsiz
olarak devretse devletçe belirlenen bir teşekküle yâ da belediyelere devredilmesi imtiyaz
name gereği olduğu durumlarda, imtiyazlı işletme sermayesi bu süre içinde itfa edilebilir.
Madenlerin ve taşocaklarının imtiyaz ve maliyet bedelleri işletme sebebiyle içindeki
cevherin azalmasından dolayı maddi değerini kaybeden madenlerin ve taşocaklarının
imtiyaz ve maliyet bedelleri ilgililerin müracaatları üzerine büyüklük ve maliyetlerine göre
her maden ve taşocağı için ayrı olmak üzere Maliye ve Sanayi Bakanlıklarınca tesbit edilecek
nispetler üzerinden yok edilirler.
Amortismana tabi olup;
1- Yangın, deprem, su basması gibi doğal afetler neticesinde değerini tamamen veya kısmen
kaybeden,
2- Yeni icatlar dolayısıyla teknik ömürleri tamamen veya kısmen biten,
3- Fazla çalışmaya tâbi tutuldukları için normalin üstünde aşınma ve yıpranmaya maruz
kalan;
menkul ve gayri menkullerle, haklara, mükelleflerin müracaatları üzerine ilgili bakanlıkların
mütalâası alınmak suretiyle, Maliye Bakanlığınca her işletme için işin maliyetine göre ayrı
ayrı belli edilen amortisman nispetleri uygulanır.
III- AMORTİSMAN AYRILABİLMESI İÇİN GEREKLİ KOŞULLAR
VUK' nun 313. maddesine göre bir iktisadi kıymetin amortismana tabi tutulabilmesi için şu 5
koşulun birlikte gerçekleşmesi gereklidir.
l- Duran varlığın işletmede 1 yıldan fazla kullanılması.
Yasada öngörülen amortisman yöntemleri iktisadi varlıklarım değerlerini yıllara ayırarak
yok etmeyi belirlediğinden, iktisadi varlık bir yıl içinde kullanılıyor ve değerini tamamen ya
da kısmen yitiriyorsa, bu varlık , için amortisman ayrılmalıdır. Buradaki "bir yıldan fazla"
deyiminden birden fazla muhasebe dönemi anlaşılmalıdır.
2- Duran varlığın yıpranma, aşınma ve kıymetten düşmesi. İşletmede 1 yıldan fazla bir süre
ile kullanılacak nitelikte olmakla beraber, aşınmaya, yıpranmaya veya kıymetten düşmeye
maruz bulunmayan kıymetler için amortisman ayrılması söz konusu olamaz. Örnek olarak boş
arazi ve arsalar 1 yıldan fazla kullanıldığı halde yıpranması, aşınması ve çoğu kez değer
yitirmesi ve yenilenmesi söz konusu olmayan varlıklar olduğundan amortisman ayırımı
yapılmayacaktır.
3- Duran varlığın işletmenin envanterine kayıtlı olması
İktisadi kıymetler, gerek bilanço gerekse işletme hesabı esasına göre defter tutan tüccarlar ile
gerçek usulde vergiye tabi serbest meslek erbabı ve çiftçilerde; V.U.K.' nun 189. maddesi
hükmü uyarınca ve bu madde de belirtilen esaslara göre envantere alınırlar. Eğer sabit kıymet
envantere dahil değil ise, bu kıymet için amortisman ayrılamaz.
Duran varlıklar için ayrılan amortismanlar aşağıda belirtildiği üzere
- Envanter defterine,
- Amortisman defterine
- Duran varlık ve amortisman listelerine kaydedilecektir.
4- Duran varlığın kullanıma hazır durumda bulunması: Varlıkların işletmede kullanılıp
kullanılmadığının saptırılması güç bir iştir. Kullanılabilir durumda olan kıymet aktife
alınmışsa fiilen kullanıldığı varsayımıyla amortisman uygulamasına başlanılmalıdır.
Yani amortisman uygulamasında varlığın fiilen kullanımı koşulu aranmayacak kıymetin
işletme faaliyetinde kullanılabilir durumda olduğu saptandıktan sonra amortisman
ayrılabilir. Ancak işletme faaliyetine tahsisi henüz mümkün olmayan varlıklar için
amortisman uygulanamayacak. Bu kıymetler işletmenin aktifinde kayıtlı olsa bile,
kullanılabilir durumda olmadıklarından amortisman uygulamasına başlanılamayacaktır. Bu
kıymetlerin işletmede kullanılması için montajı gerekli olanların montajının tamamlanması
inşa veya imal edilenlerde ise inşa veya imal işleminin tamamlanması sonucunda artık bu
varlıklar işletmede kullanabilir hale gelmiştir ve fiilen kullanılıp kullanılmadığına
bakılmaksızın amortismana tabi tutulabilir.
5- Duran Varlıkların değerinin belirli bir düzeyi aşması.
VUK nun 313 üncü maddesinin ikinci fıkrasında (946 S.K. nun 1. maddesi ve 94/6296
sayılı kararla arttırılan miktar) değeri 5.000.000 lirayı aşmayan peştemallıklar ile işletmede
kullanılan ve değeri 5.000.000 lirayı aşmayan alet, edevat, mefruşat ve demirbaşlarını,
amortismana tabi tutulmaksızın bir defada gider yazılabilmesi esası getirilmiştir.
Yukarıda yazılı bu varlıkların bu bedelleri istenirse amortisman yoluyla gidere atılmak
suretiyle bir defada yok edileceği mükellefin seçimlik hakkına bırakılmıştır. Ancak bu hak
varlığın işletme kayıtlarına girdiği yılda kullanılmalıdır.
Aralarında iktisadi veya teknik bakımdan bir bütünlük arz eden alet, edevat ve demirbaşlar
için yukarıda belirtilen miktar tek tek değil de topluca göz önünde bulundurulur. Örneğin bir
lokantanın mutfağı için alınan çatal, bıçak, yemek tabakları gibi malzemeler bir bütün olarak
dikkate alınması, farklı tarihlerde ya da farklı firmalardan satın alınsalar bile toplam tutar
5.000.000.- TL'yi aşarsa üzerinden amortismana tabi tutulur.
Amortisman Süresi Ya da Oranı
Amortisman süresi, iktisadi kıymetin yararlı ömrü tesbit edilerek belirlenir. Ancak vergi
mevzuatımızda amortisman süresi son düzenlemeye göre uygulama genelinde 5 yıl olarak
tayin edilmiştir. Bu belirleme yıl olarak değil oran olarak yapılmıştır. bu oran en fazla %20
dir. (VUK mad. 315) Amortismana tabi iktisadi kıymetler aktife girdiği yıldan başlamak üzere
(1) rakamını uygulanan amortisman oranına bölmek suretiyle süre bulunur. ( 1:020 = 5 yıl
gibi) ATİK' in yararlı gerçek ömrü bazen bu genel uygulamanın daha altında veya üstünde
olabilmektedir. Süre uygulamasında bu durumun göz ardı edilmesi amortisman mevzuatının
eleştirilen bir yönüdür.
Amortisman süreleri 3 bölümde ele alınmaktadır:
1- %20' yi aşmayan yüzdelerle belirlenen amortisman ayırma süreleri
2- %20' nin altında belirlenen amortisman süreleri
3- %20 nin üzerinde belirlenen amortisman süreleri
IV AMORTİSMAN AYIRMA YÖNTEMLERİ
Vergi usul kanunun 315, mük 315,316 ve 317. maddelerinde düzenlenen amortisman ayırma
yöntemleri şöyledir:
1- Normal amortisman: Sabit yüzdelerle iktisadi kıymet değerinin yok edilmesindir. Bu usule
göre amortisman ayrılmasına başladıktan sonra bu usulden dönülemez.
2- Azalan bakiyeye göre amortisman: Her yıl üzerinden amortisman hesaplanacak değer, daha
önce ayrılmış bulunan amortisman toplamının tenzili suretiyle tespit olunur. Bu usulde
uygulanacak amortisman nispeti %40 ı geçmemek üzere normal amortisman nispetinin 2
iki katıdır. Azalan bakiyeler yönteminden normal amortisman yöntemine dönülebilir. Bu
durum bilanço dip notlarında belirtilmelidir.
3- Madenlerde amortisman: adından da anlaşılacağı gibi, maden ve taş ocakları için Maliye ve
Sanayi Bakanlığınca belli edilecek nispetler üzerinden tükenme payı ayrılır.
4- Fevkalade amortisman: Yangın, deprem, su basması gibi afetler neticesinde değerini
tamamen veya kısmen kaybeden yeni icatlar dolayısıyla teknik verim ve kıymetleri düşerek
tamamen veya kısmen kullanılamaz hale gelen ve cebri çalışmaya tabi tutuldukları için
normalden fazla aşınmaya maruz kalan duran varlıklar için mükelleflerin müracaatı üzerine
Maliye Bakanlığı' nca işin maliyetine göre ayrı ayrı nispetler belli edilir.
6.7.1994 tarihli R.G. de yayımlanan 4008 sayılı kanunla amortismanlarda 1.1.1995 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere WK' nun 315. maddesi ve mük. 315. maddeleriyle nispetleri
değiştirilmiş 320. maddesi ile de amortismanlarda kıst dönem uygulaması getirilmiştir.
Konuyla ilgili olarak 2.6.1995 tarihli R.G.' de yayımlanan 4108 sayılı kanunun 6. maddesiyle
ve 320. maddesinin yukarıda bahsedilen 2. fıkrası hükmü 1.1.1994 tarihinden itibaren geçerli
olmak üzere değiştirilmiş ve kıst amortisman uygulaması sadece binek otomobillerle
sınırlandırılmıştır.
Yazımızın ilerleyen bölümlerinde 4008 sayılı yasa öncesi uygulanan 4008 sayılı kanunla
yapılan değişiklikler ve son uygulama izah edilmeye çalışılacaktır.
V- AMORTİSMAN ORANLARINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER
1-VUK' nun 315. maddesine göre en yüksek normal amortisman oranı %25 olarak
belirlenmişti. Aynı kanunun mük. 315. maddesine göre de bilanço esasına göre defter
tutanların yararlanabildikleri azalan bakiyeler usulüne göre en yüksek amortisman oranı ise
%50 idi.
4008 sayılı kanun ile söz konusu maddelerde belirtilen oranlar düşürülmüştür. Buna göre,
normal amortisman oranı %25' den %20' ye, azalan bakiyeler usulüne göre amortisman oranı
ise %50' den %40' a indirilmiştir.
Bu değişiklik 1.1.1995 tarihinden itibaren geçerli olacaktır. 1.1.1995 tarihinden önce
alman duran varlıklar için ise 1995'i izleyen yıllarda ilk uyguladığı oran olan (%25)
üzerinden amortismana devam edecektir.
2- Duran varlıklarda kıst amortisman uygulaması:
4008 sayılı kanunun 12. maddesiyle WK nun 320. maddesinde değişiklik yapılmadan önce
yılın son gününde bile işletmeye alınan, amortismana tabi iktisadi kıymetlere bir tam yıl
üzerinden amortisman hesaplanıyor, böylece mükellefler karlarını aşağı
çekebiliyorlardı.
Yapılan değişiklikle; iktisadi kıymetlerin aktife girdiği ilk hesap döneminde, dönemin
bitimine kaç ay kalmışsa, o ay kesri tam sayılmak suretiyle kalan ay süresi kadar amortisman
ayrılması ve amortisman ayrılmayan süreye isabet eden ilk yıl için bakiye değerin itfa
süresinin son yılında yok edilmesi esası getirilmiştir.
Bu hükmün yürürlülük tarihi bu esasın uygulanmasına kanunun yürürlülük (6.7.1994)
tarihinden başlanacak ve bu tarihten itibaren işletmenin aktifine giren tüm iktisadi kıymetler
için kıst amortisman uygulanacaktır.
2.6.1995 tarihinde yayımlanan 4108 sayılı kanunla kıst amortisman uygulamasına farklı bir
boyut getirilmiş olup,
Kıst amortisman uygulamasının getiriliş amacı, amortisman müessesesinin kötüye
kullanımını önlemektir. Buradan kıst amortisman kapsamına tüm aktif kıymetler alınmış,
kötüye kullanıma konu olmayan sabit kıymetler açısından sakıncalar doğurmuştur. Örneğin
yatırım süresi uzun olan yatımların aktife alındığı yılda kıst amortisman uygulaması gibi.
Son uygulamaya gelince; kanunun 6. maddesi ile , kıst amortisman uygulamasının kapsamı
sınırlandırılmış. V.U.K. nun 320. maddesinin 2. fırkası faaliyetleri kısmen veya tamamen
binek otomobillerin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla
kullandıkları binek otomobilleri hariç olmak üzere binek otomobillerinin aktife girdiği hesap
dönemi için ay kesri tam ay sayılmak suretiyle kalan ay süresi kadar amortisman ayrılır.
Amortisman ayrılmayan süreye isabet eden bakiye değer itfa süresinin son yılında tamamen
yok edilir şeklinde değiştirilmiştir.
Bu hükme göre, kıst amortisman uygulaması yalnızca, işletmelerin aktifinde kayıtlı binek
otomobillerine münhasır olup, bunlar dışında kalan amortismana tabi diğer kıymetler için
aktife alındıkları yılda tam amortisman ayrılacaktır. Faaliyetleri kısmen ya da tamamen binek
otomobillerinin kiralanması veya sair şekillerde işletmesi olan mükelleflerin bu amaçla
kullandıkları binek otomobillerine kıst amortisman uygulanmayacaktır.
Binek otomobillerine ilişkin olarak aktife alındıkları yılda tam amortisman ayrılabilmesi için;
- İşletmenin faaliyet konulan arasında binek otomobillerin kiralanması veya sair şekillerde
işletilmesi
- Binek otomobilinin esas itibariyle bu amaca tahsis edilmiş olması şartlan aranacaktır.
Söz konusu madde hükmü 1.1.1994 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girmiştir. 1995 yılının Mart ve Nisan aylarında mükellefler bilançolarını
düzenlemişler gelir veya kurumlar vergisi matrahlarını beyan ederek, ilk taksitlerini
ödemişlerdir. Amir madde hükmü gereğince, 1994 yılında kıst amortismana tabi tutulan
kıymet amortismanlarının yıllık amortisman tutarlarına irca ettirilmesi gerekli olmaktadır.
Bu tamamlama işlemi beyan edilen 94 yılı kazançlarına ilişkin olarak dönem matrahını
etkileyeceğinden, tahakkuk eden vergilerde düzeltme yapılması zorunluluğunu
doğurmuştur.
94 yılına ait tahakkuk eden vergilerde amortisman farklarına ilişkin yapılacak işlemlerinde
mükelleflere aşağıdaki seçimlik hakları tanınmıştır:
1- Amortisman farklarını 1995 yılında gider kaydetmek suretiyle. 2- Amortisman farklarını
1994 yılına ilişkin ticari karından indirmek suretiyle düzenleyecekleri 94 yılına ait
düzeltme beyannamelerini vererek matrahtan indirim yapabileceklerdir.
1 - Amortisman farklarının 1995 yılı giderlerine dahil edilmesi halinde yapılması gereken
işlemler:
Mükellefler, 1994 yılında işletmelerinde kıst amortismana tabi tuttukları iktisadi kıymet
amortisman farkları için 1995 yılda gider olarak kaydetmek suretiyle matrahtan indirim
konusu yapabileceklerdir. Gider kaydetme şeklinde seçim yapan işletmeler herhangi bir
düzeltme beyannamesi vermeyecek ancak bu hususu en geç 31.12.1995 tarihine kadar bağlı
bulundukları vergi dairesine bir dilekçe ile bildireceklerdir.
Seçimlik hakkını bu şekilde kullanan mükellefleri 1994 yılında gider kaydetmek suretiyle
vergi matrahından indiremedikleri kıst amortisman farkını 1995 yılı muhasebe kayıtlarında
aşağıda belirtilen şekilde yapmaları gerekecektir.
Anonim şirketi 10.08.1994 tarihinde 1.200.000.000.-TL bedelle satın aldığı sabit kıymet için
%25 amortisman nispeti üzerinden hesâpladığı (1.200.000.000 X %25 =) 300.000.000.- TL
amortismanın Ağustos - Aralık dönemine isabet eden 300.000.000 : 12 x 5= 125.000.000.-TL
'sını 1994 yılı giderlerine dahil etmiştir. Ancak o günkü yasa hükmü gereği, geriye kalan 7
aylık [Ocak-Temmuz) dönemine ilişkin 7X25.000.000=175.000.000 amortisman tutarını 1994
yılı giderlerine dahil edememiştir. İşte bu kıst amortisman farkı için 1994 yılı kazançlarına
ilişkin beyannamelerinde düzeltme yaptırmak istemediğini ilgili vergi dairesine verdiği
dilekçe ile belirten bu mükellefin 1995 yılında defterlerinde yapacağı muhasebe kaydı Şöyle
olacaktır.
/
7/A 730 Amortismanlar ve tükenme paylan 175.000.000.-
740 Amortismanlar ve tükenme paylan 175.000.000.-
770 Amortismanlar ve tükenme payları 175.000.000.-
veya
7/ B 796 Amortismanlar ve tükenme payları 175.000.000.-
257 Birikmiş Amortismanlar 175.000.000.-
/
2- 1994 yılı beyannamesinde düzeltme işlemi: Kıst amortisman farklarım 1994 yılı
kazançlarında indirme yolunu tercih eden mükellefler bu farklarım 1995 yılı kayıtlarında
gösterecekleri gibi 1994 yılı karından indirmek suretiyle düzenleyecekleri düzeltme
beyannamesi ve vergi matrahındaki değişikliği açıklayan bir tabloyu bağlı bulundukları
vergi dairesine vereceklerdir.
Düzeltme kayıtları da 1995 defterlerinde yapılacağından,1994 yılına ilişkin defterde herhangi
bir kayıt yapılmayacaktır.
Şimdi bu açıklamaları içeren bir örnekle olayı aydınlatalım. Örnek bir kurumun 1994 yılma
ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden yapılan vergi tahakkukunu gösterdikten
sonra, kıst amortisman nedeniyle zamanında indirilemeyen amortisman kısmının
indirilerek düzeltme beyannamesi ve ekinde verilecek vergi hesaplama tablosunu ve doğacak
iadeyi gösterir şekilde bir seyir izlemekte ve 1995 yılında bu konu ile ilgili olarak kurum
kayıtlarında yapılacak muhasebe kaydını da göstermektedir.
a) X Anonim şirketinde 1994 takvim yılı kazancına ilişkin bilgiler ve bu kazanç üzerinden
hesaplanan kurumlar vergisi ile gelir vergisi tevkifatı ve fon tutan şöyledir.
Kurum Kazancı .................................................... ..5.000.000.000.-
Kurumlar Vergisi Matrahı ................................... . 5.000.000.000.-
Hesaplanan Kurumlar Vergisi (%25) ..................... 1.250.000.000.-
Fon Payı ................................................................... 125.000.000.-
Gelir Vergisi Tevkifat matrahının hesaplanması:
Kurumlar Vergisi Matrahı ..................................... .5.000.000.000.-
Kurumlar Vergisi (-) ............................................. .1.250.000.000.-
Gelir Vergisi Tevkifat Matrahı ............................. ...3.750.000.000.-
Gelir Vergisi Tevkifatı (%20) ....................................750.000.000.-
Fon Payı (% 10) ........................................................... 75.000.000.-
Geçici Vergi (%70) .................................................... 875.000.000.-
b) Aynı kurum 10.8.1994 tarihinde 1.200.000.000.-TL bedelle satın aldığı sabit kıymet için
%25 oranında ayırdığı amortismanın ,kıst amortisman uygulaması nedeniyle
giderleştiremediği Ocak= Temmuz/ 1994 (7 aylık) amortisman tutarı olan
(7X25.000.000=) 175.000.000.-TL yi 1994 yılı matrahından indirmek suretiyle, verilecek
düzeltme beyannamesine esas olacak vergi hesaplama tablosu şöyledir:
Kurumlar Vergisi Matrahı : (5.000. 000.000-175.000.000=)
4.825.000.000.-
Kurumlar Vergisi (%25) .......................................... 1.206.250.000.-
Fon Payı (% 10) .......................................................... 120.625.000.-
Gelir Vergisi Tevkifat Matrahının Hesabı:
Gelir Vergisi Tevkifat Matrahı ................................. 3.618.750.000.-
Gelir Vergisi Tevkifatı (%20) ...................................... 723.750.000.-
Fon Payı (% 10) ............................................................ 72.375.000.-
Geçici Vergi (%70) ..................................................... 844.375.000.-
c) 1994 yılı matrahından indirilen 175.000.000.- amortisman tutarının 1995 yılı
defterlerindeki kaydı şöyle olacaktır:
/
681 Önceki Dönem 175.000.000.-
Gider ve Zararları
257. Birikmiş Amortismanlar 175.000.000.-
/
Ancak bu tutar 1994 yılı kazancının tespitinde düzeltme sonucu gider olarak dikkate
alındığından 1995 yılı kurumlar vergisi matrahının hesaplanması sırasında kanunen kabul
edilmeyen gider olarak dönem ticari karına eklenmesi gerekecektir.
Örneğimizin a) ve b) deki hesaplamalarına göre verilen düzeltme beyannamesi üzerine
mükellefe iadesi gerekecek vergi ve fon tutan şöyle olacaktır:
a)deki (b) deki
Nevi tutar tutar Fark iade
Kurumlar Vergisi 1.250.000.000.- 1.206.250.000: 43.750.000.-
Fon Payı 125.000.000.- 120.625.000: 4.375.000.-
Gelir V. lkbi 750.000.000.- 723.750.000: 26.250.000.-
Fon Payı 75.000.000.- 72.375.000: 2.625.000.-
Geçici Vergi 875.000.000.- 844.375.000: 30.625.000.-
Toplam 107.625.000:
Fark tutarının Genel Vergiye isabet eden 30.625.000.-TL lik kısmı dışında kalan /107.625.000
- 30.625.000 =) 77.000.000: TL lik kısmının değer kayıtlarına şöyle geçmesi gerekir.
/
236 Diğer Çeşitli Alacaklar 77.000.000.-
671 Önceki Dönem
Gelir ve Karları 77.000.000.-
/
Geçici Vergi farkını da Mükellefin Vergi borçlarına mahsubu istenilecektir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1- Akgüç Öztin “Mali Tablolar”
2- Kızılot Şükrü VUK Uygulamaları
3- 213 Sayılı VUK
4- 234-241 VUK Genel Tebliğleri
YEDİNCİ BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI VE VERGI İLE İLGİLİ YAPISAL DÜZENLEMELER
Emsal ÖZCAN
Vergi Denetmeni
Bilindiği üzere Yedinci Beş Yıllık ( 1996-2000) Kalkınma Planı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu'nda onaylanarak 25 Temmuz 1995 tarih ve mükerrer 22354 sayılı
Resmi Gazete' de yayımlanmıştır.
Bu yazımızda; Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda bahsedilen dünya ve Türkiye'deki
gelişmelere özetle yer verildikten sonra vergi ile ilgili yapısal düzenlemelerden bahsedeceğiz.
A DÜNYADA GELİŞMELER VE TÜRKİYE:
Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan haklan ve liberalizm gibi kavramların ortak
değerler olarak önem kazandığı; mal ve finans piyasalarının, bilgi ve teknolojinin ülke
sınırlarını aştığı günümüzde, ekonomik ve bir anlamda da siyasal ve kültürel
küreselleşmeye doğru gidilmektedir.
Ekonomik alanda ise; küreselleşme süreci yanında bölgesel bütünleşme hareketleri de hızla
gelişmektedir.
Bu gelişmeyle birlikte, küreselleşmenin dinamiğini belirleyen faktörler de hızla
değişmektedir. Uluslararası sermayenin akış yönü ve üretim faaliyetindeki gelişmede,
geleneksel olarak belirleyici olan niteliksiz ucuz iş gücü ve hammaddenin bolluğu gibi
unsurların önemi giderek azalırken, iyi yetişmiş işgücünün, gelişmiş bir teknolojik ve ticari
altyapının varlığı ile etkin işleyen bir piyasa mekanizması ve nihai pazarın değişen ve gelişen
tercihlerini yakından izleyebilme ve kolay ulaşabilme gibi unsurların önemi artmaktadır.
Türkiye dünya ekonomileriyle bütünleşme bakımından, bir yandan küreselleşme
hareketlerinin içinde yer almış, diğer taraftan da ekonomik güç odaklarından NAFTA ve
Pasifik Bölgesi ile ticari ilişkilerini sürdürmüş ve Avrupa entegrasyonu hareketine tam
katılma iradesini açıklamış bulunmaktadır.
AT ile tam üyelik hedefi doğrultusunda Gümrük Birliği sürecine giren ülkemiz,
küreselleşmenin avantajlarından en üst düzeyde yararlanabilme fırsatını yakalamış
bulunmaktadır. Bu fırsattan yararlanabilmek için VII. Plan döneminde eğitim ve haberleşme
altyapısı ile işgücü piyasası başta olmak üzere ekonomik ve sosyal altyapı da devletin
ekonomideki rolü ve organizasyon yapısında köklü değişikliklerin yapılması
gerekmektedir. Bu kapsamda eğitim, bilim ve teknoloji, sanayileşme, ticaret, rekabet ve
işgücü piyasalarıyla ilgili politikaların yeniden düzenlenmesizin gerektiği Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında açıklanmıştır.
Bu bağlamda; ekonomide etkinliğin arttırılmasına yönelik yapısal değişim projeler
içerisinde yer alan vergi ile ilgili yapısal düzenlemelerin de gerektiği üzerinde durulmuştur.
B- VERGİ İLE İLGİLİ YAPISAL DÜZENLEMELER:
a) Mevcut Durum:
VI. Plan döneminde çok sayıda vergi düzenlemesi yapılmasına rağmen vergi yükünde arzu
edilen seviyeye ulaşamamıştır. OECD ülkeleri ortalamasına göre vergi yükündeki düşüklük,
sektörler ve üretim faktörleri itibariyle dağılımdaki adaletsizlik devam etmiştir.
1994 yılında, gelirlerini yıllık beyanname ile beyan eden mükellefler ortalama 16 milyon
lira, gelir vergisini tevkifat yoluyla ödeyen ortalama bir ücretli 23 milyon lira, götürü
mükellefte tabi bir mükellef de ortalama 3,4 milyon lira Gelir Vergisi ödemiştir. Mükellef
başına ortalama Kurumlar Vergisi tahsilatı ise 224 milyon lira olmuştur.
Gelirden alınan vergilerin ücretler üzerinde yoğunlaşması sanayiinin rekabet gücünü olumsuz
yönde etkilemekte, dolayısıyla AB ekonomisiyle bütünleşme sürecine giren açık ekonomide
bu yapının sürdürülmesi güçleşmektedir.
Vergi tahsilatında arzu edilen gelişmenin sağlanamamasının başlıca nedenleri; vergisel
teşviklerin yoğun olarak kullanılması sonucunda vergi matrahlarının erimesi, belge ve kayıt
düzeninin yerleştirilememesi, yönetim ve denetim fonksiyonlarının işletilememesi
sonucunda vergi kayıp ve kaçağının önemli boyutlara ulaşmış olmasıdır.
Vergi idaresinin merkez ve taşra teşkilatı arasında hiyerarşi bir bağlantının olmaması,
mükellef denetiminin dört farklı ve birbiriyle bağlantısız denetim birimi tarafından yapılması,
vergi idaresi personelinin eğitim kalitesinin düşüklüğü, vergi dairelerinden merkezi karar
organlarına sağlıklı ve yeterli akışın sağlanamaması, vergi dairelerinin örgüt yapısı itibariyle
tahsilat fonksiyonuna ağırlık vererek denetim açısından gerekli nitel ve nicel kapasiteye
ulaşamamış olması, vergi kayıp ve kaçağının büyümesinde rol oynayan en önemli faktörler
olmuştur.
Vergi idaresinin yeterince etkin olamaması nedeniyle yapılan vergi düzenlemelerinin kayıtlı
sektörü hedef alması kaçınılamaz hale gelmiş, bu ise vergilemede adalet prensibinden
ödünleri beraberinde getirmiştir.
Vergi kanunları ile vergi sisteminde; birçok vergisel teşvik kaldırılmış ya da daraltılmış,
ünite sisteme aşamalı olarak geçiş imkanı yaratılmış, vergi kayıp ve kaçağının azaltılması
amacıyla her vatandaşa bir vergi numarası verilmesi imkanı getirilmiş, teşhir müessesesine
işlerlik kazandırılmış, kaçakçılık cezalan arttırılmış, götürü vergilemenin kapsamının
daraltılmasına yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Vergi sisteminde yapılan bu düzenlemeler
söz konusu sorunların çözümünde önemli bir adım olmakla birlikte kayıt dışı iktisadi
faaliyetlerin vergi kapsamına alınması yükün dağılımında iktisadi etkinlik, vergi sisteminde
basitleştirme, vergi idaresi ve denetiminin yeniden yapılandırılması ihtiyacı devam
etmektedir.
b) Amaçlar, İlkeler ve Politikalar:
Vergi düzenlemesindeki amaç, kayıt dışı ekonominin vergi kapsamına alınması, iktisadi
etkinliğin sağlanması ve yatırımların özendirilmesi ile vergi adaletinin gerçekleştirilmesidir.
Vergi alanında temel strateji; AB vergi politikası ve vergi yapısını dikkate alarak tüm
ekonomik faaliyetleri kapsayan, üretim faktörleri üzerindeki vergi yükünü azaltan, tüketim
vergilerine ağırlık veren, gayrimenkul rantlarını vergileyen bir sistem oluşturmaktır.
Vergi sisteminin, ücretliler üzerindeki vergi yükünü azaltan ve değişen şartlarda ekonominin
rekabet gücünü dikkate alan bir yapıya kavuşması sağlanacaktır. Bu kapsamda alt gelir
gruplarının vergi yükleri indirilecek ve istihdam üzerinde olumsuz etki yaratan çalışanları
tasarrufa teşvik ve konut edindirme yardımı kesintileri kaldırılacaktır.
VII Plan döneminde, öncelikle vergi idaresi ve denetiminin daha etkin hale getirilmesi ve
idarenin yeniden yapılandırılması sağlanarak vergi kayıp ve kaçağı asgari seviyeye
indirilecektir. Bu kapsamda herkese bir vergi numarası verilecek, vergi idaresinin bölge
bazında teşkilatlanması tamamlanacak, vergi idaresinin otomasyonu gerçekleştirilecek,
denetimin etkinliğinin arttırılması amacıyla denetim birimleri arasında koordinasyon
sağlanacak, yeminli ve serbest mali müşavirlik müessesesinden etkin bir şekilde
yararlanılacak, vergi kanunları daha açık ve anlaşılır hale getirilecektir.
C Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler:
VII. Beş yıllık Kalkınma Planı'na göre vergi ile ilgili olarak yapılacak yasal düzenlemeler
de aşağıda başlıklar halinde açıklanmıştır:
1- Ücretlinin vergi yükünün düşürülmesi ve ekonominin rekabet gücünün dikkate alınması,
2- Vergi idaresi ve denetiminin yeniden yapılandırılması, otomasyon sağlanması,
3- Herkese bir vergi numarası verilmesi,
4- Vergi denetimlerinde koordinasyon ve etkinliğin sağlanması,
5- İstisna ve muafiyetlerin gözden geçirilerek asgariye indirilmesi,
6- Götürü vergilendirmenin bölgesel ve sektöre olarak daraltılması,
7- Üniter sisteme geçişin tamamlanması ve stopaj uygulamasının nihai vergilendirme
aracı olarak kullanılması,
8- Hayat standardı uygulamasına zaman içinde son verilmesi ve göstergelerin daha adil hale
getirilmesi,
9- Vergi istişare konseyinin bulunması,
10- Vergi oranlarında genel olarak indirime gidilmesi,
11- Özel Tüketim Vergisi ihdası ve AB vergi politikasına uyum,
12- Kentsel rantların vergilendirilmesi ve Emlak Vergisi vergi değerinin tam olarak
kapsanması,
13- Kullanıcı harçların yaygınlaştırılması.
C- SONUÇ:
Yukarıda özet olarak verdiğimiz VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda öngörülen hedeflere
ulaşılması, hepimizin temel hedefi olsa gerekir. Bu bakımdan gerekli yasal düzenlemelerin
öncelikle yapılmasına ihtiyaç vardır. AB'ne geçiş süreci içerisinde zaten hedeflenen tüm bu
unsurların gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak bu hedeflerin gerçekleşmesinde öncelikli
olarak kayıt dışı ekonominin vergi kapsamına alınması ve vergi idaresinin ve denetiminin
etkin hale getirilmesine ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç olduğu
unutulmamalıdır.
GÜMRÜK BİRLİĞİNE GEÇİŞ VE GÜMRÜK
MEVZUATIMIZDAKİ YENILEŞTİRMELER
Mehmet Memiş YILMAZER
Gümrük Müdür Yrd.
İst. Gümrük Baş Müdürlüğü
Gümrük politikaları, ulusların kendi ulusal ekonomilerini koruma ve geliştirme kararlarının
bir sonucu olarak genel ekonomi sistemi içerisinde daima önemli bir yer tutmuştur.
Her ülke dış ticarete konu mal hareketlerini denetleme ve ulusal çıkarları doğrultusunda
yönlendirme ihtiyacını duymuştur. Bu amaçla gümrük işlemleri ile dış ticaret politikalarını
belirleme çabalan ekonomisi zayıf ülkelerde, gelişmiş ülkelerde ve aralarında ekonomik
ortaklık, birlik anlaşması imzalayan ülkelerde de vazgeçilmez temel araç olmuştur. Bu
ülkelerin gümrük işlemleri de uluslararası anlaşmalarla birlikte gümrük mevzuatı ile
yönlendirilmeye çalışmıştır.
Uluslararası ticaret geliştikçe ilgili devletlerin yetkili resmi veya gayri resmi organları ithal
edilen ve ticaret alanlarımdan geçen malların gümrük vergileri ile eş etkili vergilerin
işlemlerinde kolaylık sağlamak amacıyla ortak çalışmalarla ortak bir tarife hazırlayarak
uluslararası ticarete konu teşkil eden mallan bir sistem dahilinde sınıflandırmışlar ve vergi
politikalarında gümrük mevzuatının bir parçası olarak bunu kullanmaktadırlar.
1959 yılında AET'ye başvuruda bulunan Türkiye, 1963 yılında Ankara Anlaşmasını
imzalayarak ortak ülke durumuna gelmiştir. 1996 yılı başında da anlaşmaların öngördüğü
biçimde Gümrük Birliği'ni gerçekleştirmeyi üstlenmiştir.
Türkiye bu çerçevede gümrük indirimlerini gerçekleştirmekte, mevzuat uyumu çalışmalarını
hızla sürdürmektedir. Türkiye, Avrupa Birliği'ne tam üye olmadan Gümrük Birliğini
gerçekleştirmeyi hedefleyen tek ülkedir. Bu nedenle özgün bir konumu vardır. Uyum
çalışmalarının süratli olması için bizimle ortaklık anlaşması imzalayan ülkelerin de
sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Ortaklık anlaşmasından kaynaklanan mali
desteklerin yeniden sağlanması, işletilmeyen mali protokollerin tekrar işlerlik kazanması
gerekmektedir.
Avrupa Birliği'nin temelinde Gümrük Birliği olgusu yatmaktadır. Amaç üye ülkeler
arasındaki ithalat ve ihracata uygulanan gümrük vergileri ve eş etkili vergilerin ortadan
kaldırılması, üçüncü ülkelerle olan ticarette ortak bir gümrük tarifesi uygulanmasıdır. Birlik
üyesi ülkeler arasında malların ve insanların serbest dolaşımıdır. Bu dolaşım belgesiz ve
kayıtsız bir dolaşım değildir. Her ülke içinde dahili ticarette nasıl bir belge düzeni var ise
Birlik üyesi ülkeler arasında da malların dolaşımında yine bir belge düzeninin olacağı
kuşkusuzdur. Dış ticaretin geliştirilmesi, çabuklaştırılması ve ülke yararına kullanılması
amacıyla mevcut mevzuatlarımızda da peş peşe değişiklikler olmaktadır. Bunlardan en
önemlisi de 26.07.1995 tarihinde 22355 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanıp 01.01.1996
tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan 1615 sayılı Gümrük Kanunu' ndaki
değişikliklerdir. (Uygulamaya İlişkin Yönetmelik Değişikliği henüz açıklanmamıştır.)
Avrupa ile bütünleşmede kendisine büyük görev düşen kuruluşlardan Gümrük Müsteşarlığı,
gümrük uygulamalarında bütünleşmeyle birlikte ortaya çıkacak sorunları en aza indirgemek
için personelini sürekli hizmet içi eğitime tabi tutmakta, yabancı dil bilen personel oranını
artırmakta ve teknik cihazlarla tüm gümrük birimlerini donatıp, birbirine bilgisayar ağıyla
bağlamaya çalışmaktadır. Böylece Gümrük Kanunu'ndaki değişiklikler daha çabuk hayata
geçirilecek, gümrük idarelerindeki işlemler süratle sonuçlandırılabilecektir.
Birliğin rekabete dayalı bir birlik olacağı hiç unutulmadan, ulusal değil uluslararası
mevzuatlarla dış ticaretimizin yürütüleceğinin bilincinde olarak ve gelişmelerin gerisinde
kalmamak için dış ticaretle (şu ya da bu şekilde) ilgilenen bütün kişi ve kuruluşların
değişiklikleri takip etmesi veya ettirmesi kendi çıkarları gereğidir.
Yapılan yeni düzenlemelerle;
14.06.1989 tarihli 3577 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılan 1615 sayılı Gümrük Kanun'un
21.maddesi yeniden düzenlenmiştir. Buna göre "Fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması,
marka, coğrafi işaret, endüstriyel tasarım, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na giren haklar ile
ilgili olarak hak sahibinin yetkilerine tecavüz eder mahiyetteki eşyanın gümrük işlemleri hak
sahibinin talebi üzerine gümrük idareleri tarafından geçici olarak durdurulabilecektir. Alınan
bu durdurma kararının hak sahibine tebliğinden itibaren on gün içinde yetkili mahkemede
dava açılmaz veya mahkemeden tedbir niteliğinde karar alınmazsa, eşya hakkında beyan
sahibinin talepte bulunduğu gümrük rejimi doğrultusunda işlem yapılır. Yolcu eşyası, zati
ve hediyelik eşya ile posta kolileriyle gönderilen ticari mahiyette olmayan eşya için bu madde
hükümleri uygulanmaz.
1615 sayılı Gümrük Kanun'un 49. maddesine eklenti yapılarak eşyanın teşhisi için gerekli
ayrıntıları içeren ve uluslararası kabul gören bir ticari veya resmi belge ile bilgisayar veri
işleme tekniği ile hazırlanan. belgelerin manifesto olarak kullanımına izin vermeye Gümrük
Müsteşarlığı yetkili kılınmıştır.
Gümrük Kanunu'nun 51. maddesine eklenen bir fıkra ile de ya- bancı ülkelerden Türkiye'ye
getirilen eşya ile talep halinde çıkış eşyasının konduğu yerleri açıp işletme yetkisi kanunla
bazı kuruluşların tekelinde iken eşya sahiplerinin münhasıran kendilerine ait eşyayı
koymak için sundurma açmalarına Gümrük Müsteşarlığı'nca izin verilecektir.
54. maddesindeki yenilikle bilgisayar veri işleme tekniği yoluyla da beyanname verilmesi
konusunda düzenleme yapılması, 56. ncı maddedeki değişiklikle; gümrük İdareleri gümrük
işlemlerinin yürürlükteki hükümlere uygun olarak yürütülmesini engellememek kaydıyla
usul ve formalitelerin basitleştirilmesini ve ithal işlemlerine sürat kazandırmak amacıyla GK
54. maddesine göre Gümrük Giriş Beyannamesine eklenmesi gereken belgelerden bazılarının
eklenmemesine ve bu belgelerdeki bilgilerin beyannameye yazılmamasına beyanname
yerine, eşyanın ilgili gümrük rejimine tabi tutulması talebi ile birlikte ticari veya idari bir
belgenin verilmesine veya eşyanın ilgili rejime geçişinin beyanname verilmeksizin kayıt
yoluyla yapmasına ve beyan sahibinin eşyayı manifesto verilmeksizin doğrudan kendi
deposuna götürmesi yolundaki talebi de kabul edilebilecek. Bu durumlarda beyan kayıt
tarihinin yazılması şartıyla eşyanın teşhisi için gerekli tüm bilgileri kapsamalıdır.
Basitleştirilmiş usule göre eşya ithal edenler genel dönemsel veya özet niteliğinde bir
tamamlayıcı beyanda bulunurlar. Tamamlayıcı beyanın aranmayacağı haller ile
basitleştirilmiş usule ilişkin uygulama esasları Gümrük Müsteşarlığı'nca belirlenecektir.
57. maddeye yapılan ilave ile ithal konusuna ait bilgilerin gümrük idaresinin bilgisayar
kaydına alınması halinde de tescil işlemi vergi ödeme:mükellefiyeti bakımından gerçekleşmiş
olacaktır.
62.a maddesi ile,giriş beyannamesi verilmiş eşyada rejim değişikliği yanında, beyanname
iptalinin hangi hallerde olacağına açıklık getirmiştir.
64. maddesi ile ithalat yapmak isteyen ancak elindeki belgelere ve numuneye göre beyânlarını
tarifeye uygun olarak yapamayacak durumdaki mükelleflere tarife ve fiyat hakkında bilgi
isteme hakkı verilmişken 64-a maddesi ile yazılı talep üzerine Gümrük Müsteşarlığı
târafından bağlayıcı tarife bilgisi verilebileceği öngörülmüştür. Bu bilgi gümrük idarelerini
hak sahibine karşı sadece eşyanın tarife pozisyonu konusunda ve bilginin verildiği tarihten
sonra tamamlanacak gümrük işlemleri için ve veriliş tarihinden itibaren altı yıl geçerli
olacaktır. Yanlış bilgiye dayanan tarife bilgileri geçersizdir. 68-a maddesi ile eşyanın
tesliminden sonra da gümrüklere yapılan beyanların kontrolü getirilmiştir.
Gümrük Kanunu'nun 73.ncü maddesine yapılan ilave ile vergilerin bankalarda gümrük idaresi
adına açılan hesaba ödenmesi mümkün hale getirilmiştir.
90. maddeye eklenen fıkra ile serbest dolaşıma girmemiş eşya ile gümrük işlemleri
tamamlanmış ihraç eşyasının duruma göre yabancı ülkeden Türkiye'ye Türkiye'den yabancı
bir ülkeye ve Türkiye Gümrük Bölgesindeki bir iç gümrükten diğer bir iç gümrüğe
taşınması da transit rejimi hükümlerine tabi tutulmuştur.
Gümrük Kanunu'nun 94.maddesindeki değişikle Türkiye sınırlan içersinde zorlayıcı
sebeplerden dolayı telef olan transit eşyasından vergi alınmaması için zorlayıcı sebebin bir
trafik kazasından meydana gelmesi durumunda mahkeme ilamı yerine trafikçe düzenlenecek
kaza raporu ile eşyanın telef ve ziyanına dair gümrük idaresince yapılacak tespitin mahallin en
büyük idare amirince onaylanması yeterli sayılmıştır.
101. maddedeki değişiklikle; ekonomik gereklilikler ve dış ticaret politikaları göz önünde
bulundurularak antrepo tekelini elinde tutan işletmeler dışındaki kişilere de genel antrepo
açma ve işletme izni Gümrük Müsteşarlığı'nca verilebilecektir.
1615 sayılı Gümrük Kanunu'nun Ek 9, 10 ve 11. maddeleri ile de serbest bölgelerle ilgili
düzenlemeler yapılarak, serbest bölgelerin Türkiye Gümrük Bölgelerinin parçalan olduğu,
ancak belirli koşullarla gümrük vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo
mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye gümrük bölgesi dışında olduğu kabul
edilerek sınırlan ile giriş ve çıkış noktalarının gümrük idarelerinin denetimine tabi olduğu
belirtilmiştir.
1615 sayılı Gümrük Kanunun' da ki bu değişiklikler 1.1.1996 tarihinden itibaren yürürlüğe
girecektir. Geçmiş yıllarda da sürekli değişim içerisinde olan Gümrük Müsteşarlığın 'ca 1994
yılında da ithal işlemlerinde en çok ihtilaf konusu yaratan eşyanın gümrük kıymetine yeni
düzenlemeler getirilmiştir. Gümrük Müsteşarlığınca yayınlanan 1994/ 1 sayılı genelge ile ithal
edilen eşyaların yeniden ihracına açıklık getirilmiş olup; 1615 sayılı Gümrük Kanunu ve dış
ticâret mevzuatına uygun olarak ithal edilen eşyalara ilişkin belgelerin,evrak saklama
süresinin dolduğundan bahisle ibraz edilememesi halinde, Yeminli Mali Müşavirliklerce
onaylı envanter kayıtlarının dikkate alınması şartıyla ihraç taleplerinin karşılanmasının
uygun olacağı belirtilmiştir.
VERGİ ALACAĞI
Asaf ÖZÜPEK
SMMM
30.12. 1993 tarih ve 21804 sayılı Resmi Gazete' de yayınlanan 3946 sayılı yasanın 17.
maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'na aşağıda tam metin olarak yer verileri Mükerrer
Madde: 75 eklenmiştir.
VERGİ ALACAĞI
MÜKERRER MADDE: 75
(3946 Sayılı Kanun'unun 17. maddesiyle eklenen madde) Tam mükellefiyete tabi kurumlarca:
1- Tam mükellefiyete tabi gerçek kişilere dağıtılan kâr paylarının,
2- Adi ortaklara, kollektif ve adi komandit şirketlere dağıtılan kâr paylarının,
3- Eshamlı komandit şirketlere dağıtılan kâr paylarından bu şirketlerin komandite ortaklarına
isabet eden kısmının 1 /3'ü, bunların vergi alacağını teşkil eder.
Yatırım fonlarının katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen
kâr paylan için vergi alacağı hesaplanmaz.
Hükmünü içermektedir.
Mükerrer Madde 75'teki "Vergi Alacağı" Gelir Vergisi Kanunu'nun 75. maddesine 3946
sayılı Kanunun l6.maddesiyle eklenen 13. bendi ile menkul sermaye iradı olarak kabul
edilmiştir.
Menkul sermaye iradı olarak Gelir Vergisi Kanunu bünyesine giren "Vergi Alacağı" 3946
sayılı kanunun 28. nci maddesiyle Gelir Vergisi Kanunu'na eklenen geçici 39.ncu madde
hükmüne göre, özel hesap dönemi 1994 yılında biten ve aynı yıl içerisinde elde edilen kâr
payları ve vergi alacakları hariç diğer kâr payları için 01.01.1995 tarihinden geçerli olmak
üzere yürürlüğe girmiştir.
Ülkemiz genelinde özel hesap dönemi yerine, çoğunlukla takvim yılı esası uygulandığından,
özel hesap dönemi 1994 yılında biten kurumlardan aynı yıl kâr payı alanlar özellikle
unutularak 1995 ve daha sonraki yıllarda elde edilen kâr payları ve vergi alacakları konu
edilmiş ve bu çerçevede,
"VERGİ ALACAĞI"
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun
A) Gelirin toplanması,
B) Toplama yapılmayan haller,
C) İhtiyari toplama ve beyan,
D) Vergi alacağının elde edilmesi, vergiyi doğuran olay,
E) Vergi alacağının mahsubu,
konuları karşısındaki durumu ele alınarak incelenmeye çalışılmıştır.
A) GELİRİN TOPLANMASI
Gelir Vergisi Kanunu'nun 85.maddesi hükmüne göre, mükellefler aynı yasanın ikinci
maddesinde yazılı;
1- Ticari kazançlar;
2- Zirai kazançlar;
3- Ücretler;
4- Serbest meslek kazançları;
5- Gayrimenkul sermaye iratları;
6- Menkul sermaye iratları;
7- Sair kazanç ve iratlardan
Bir takvim yılı içinde elde ettikleri kazanç ve iratlarını tek bir beyanda toplayarak beyan
etmek zorundadırlar. Genel kural bu olmakla birlikte 3946 sayılı kanunun 19.maddesiyle
değişik 85 maddesinin ikinci fıkrasına göre, istisna hadleri içinde kalan kazanç ve iratlar için
yıllık beyanname verilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu madde hükmüne göre, kâr payı ve
vergi alacağı elde eden ve elde edilen kâr payı ve vergi alacağı toplamı istisna hadleri içinde
kalan tam mükellef gerçek kişiler yıllık beyanname vermeyebilirler.
ÖRNEK- Ticari, zirai veya mesleki kazancı dolayısıyla beyanname vermek zorunda
olmayan gerçek kişi bay (X) 1995 yılında takvim yılı esasına göre vergilendirilen
(Z)Anonim şirketinden gayri safi tutarı 300.000.000.- olan kâr payı ve vergi alacağı için yıllık
beyanname vermeyecektir.
B- TOPLAMA YAPILMAYAN HALLER
Gelir Vergisi Kanunu'nun 86. maddesine göre,
- Yabancı memleketlerde elde edilenler hariç olmak üzere, tam mükellefiyette vergiye tabi
gelir sadece;
a) Tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretlerden (birden fazla yerden ücret alan ve ücretlerinin
yıllık gayri safi tutarları toplamı 1995 yılı için 450.000.000.-TL'yi aşan hizmet erbabının
ücretleri hariç)
b) Tamamı tevkif yoluyla vergilendirilmiş bulunan ve gayri safi tutarları toplamı 1995 yılı
için 450.000.000.-TL'yi aşmayan arızi serbest meslek kazançları, menkul ve gayrimenkul
sermaye iratları ve VERGİ ALACAĞI dahil olmak üzere kurumlardan elde edilen kâr
paylarından,
c) Götürü usulde vergilendirilen ücretler, ticari ve mesleki kazançlardan,
d) Yukarıda sayılan kazanç ve iratların birkaçı veya tamamından ibaret ise,
Gelir toplanmaz ve yıllık beyanname verilmez.
ÖRNEK-1 Takvim yılı esasına göre vergilendirilen (X Anonim şirketinden, gerçek kişi bay
(B),1995 yılında 300.000.000.- TL temettü elde etmiştir. Bu gerçek kişinin ayrıca ticari
kazancı mevcuttur. Bu durumda bu gerçek kişi 300.000.000.-TL temettü ile (300.000.000X1
/3)= 100.000.000.-TL beyan edecektir. İşte yukarıdaki madde hükmü uyarınca burada
1995 yılı için geçerli olan 450.000.000.-TL sınır dikkate alınmayacaktır.
ÖRNEK-2 Aşağıda ihtiyari toplama ve beyana ait örnekte görüldüğü üzere, bu durumlarda
gelir toplanmaz ve yıllık beyanname verilmez.
C) İHTİYARİ TOPLAMA VE BEYAN
Gelir Vergisi Kanunu'nun 87.maddesine göre; (3946 sayılı kanunun 21. maddesiyle değişen
fıkra) tam mükellefiyette, vergiye tabi yıllık gayri safi kazanç ve iratlarının toplamı 1995 yılı
için 450.000.000.- TL'yi aşmayan mükelleflerin, bu kazanç ve iratlarından vergisi tevkif
yoluyla kesilmiş bulunan ücretler, arızi serbest meslek kazançları, menkul ve gayrimenkul
sermaye iratları, VERGİ ALACAĞI dahil olmak üzere, kurumlardan elde edilen kâr payları
götürü usulde vergilendirilmiş bulunan ticari, mesleki kazançları ve ücretlerini
beyannamelerine ithal etmeleri ihtiyaridir.
Ücretler (Birden fazla işverenden ücret alan ve ücretlerinin yıllık toplamı 1995 yılı için
450.000.000.-TL'yi aşan hizmet erbabınız ücretleri hariç) götürü usulde tespit olunan ticari
ve mesleki kazançlar, kazanç ve iratların istisna hadleri içinde kalan kısımları 450.000.000.-
TL' lik haddin hesabında nazara alınmaz.
'Ticari, zirai (götürü gider usulüne göre tespit edilen zirai kazançları için beyanname verenler
hariç) veya mesleki kazancı dolayısıyla yıllık beyanname ile bildirmek mecburiyetinde
olanlar yukarıda yazılı ihtiyari toplama hakkından yararlanamazlar.
Hükmünü içermektedir.
Maddenin tetkikinden anlaşılacağı üzere, VERGİ ALACAĞI ihtiyari toplama ve beyan
hakkından yararlanmaktadır. Diğer bir ifade ile ihtiyari toplama hakkı bulunan mükellefler
"VERGİ ALACAĞI" nı beyan edip etmemekte serbesttirler.
ÖRNEK- Gerçek kişi bay (A) takvim yılı esasına göre vergilendirilen X anonim şirketinden
1995 yılında 270.000.000.-TL temettü elde etmiştir. Aynı gerçek kişinin yine bu yıl da tek
işverenden aldığı 240.000.000.-TL ücreti bulunmaktadır.
Bu gerçek kişinin yıllık beyanname verip vermemesi GVK.nun yukarıda yazılı maddesi
hükmüne göre ihtiyaridir.
Zira; bu gerçek kişinin elde ettiği temettü 270.000.000.-TL + temettü nün 1/3'ü,
(270.000.000.X1/3)- 360.000.000.-TL 450.000.000.- TL' lık haddi aşmamakta, tek
işverenden alınan ücret geliri de 450.000.000.-TL' lik haddin hesabında dikkate
alınmamaktadır.
D) VERGİ ALACAĞININ ELDE EDİLMESİ
Yukarıda aynen yer alan GVK.nun mükerrer 75. maddesinin tetkikinde görüleceği üzere
VERGİ ALACAĞI' ndan söz edebilmek için evvel emirde bir kâr dağıtımının söz konusu
olması gerekmektedir. Beyan için ise yukarıda bahsedilen ihtiyari toplama hakkından
faydalanan gerçek kişilerin elde ettikleri gayri safı vergi alacağı tutarının 1995 yılı için
450.000.000.-TL' lik haddi aşması gerekmektedir. İhtiyari toplama hakkından faydalanmayan
mükellefler için 450.000.000.-TL haddin önemi yoktur. Kâr dağıtımı söz konusu olmayan
durumlarda vergi alacağından ve bunun beyanından söz etmekte söz konusu olmayacaktır.
İşte burada kâr payı dağıtımı, kârın elde edilmesi veya elde edilmiş sayılması, başka bir
ifadeyle kâr payının hangi hallerde vergi alacağına konu edileceği önem arz etmektedir.
Konuyu mükerrer 75. madde bazında ele aldığımızda,
1- Tam mükellefiyete tabi gerçek kişilere dağıtılan kâr paylarında elde etme, kâr payı
dağıtımının yapıldığı tarihte elde edilmiş sayılır. Anonim şirketlerde genel kurullarca,
limited şirketlerde ortaklar kurulunca alınan kâr payı dağıtım kararlarında, kâr payının
dağıtımı için tarih belirlenmemiş veya belirlenmiş olmakla birlikte belirlenen tarihte kâr payı
elde edilmemişse yani verilmemişse kâr payı alacak gerçek kişiler açısından bu karara
istinaden vergi alacağının doğduğundan bahsetmek mümkün değildir.
2- Adi ortaklıklara, kollektif ve adi komandit şirketlere dağıtılan kâr paylarında elde
etme, Gelir Vergisi Kanunu'na 3946 sayılı kanunun 25. maddesiyle eklenen mükerrer Madde
121'in B/2 fıkrasına göre vergi alacağı kâr paylarının alındığı yıl, ortaklık ve şirketlerce
hasılat olarak kaydedilmekte, kaydedilen vergi alacağı, ortaklarca verilecek yıllık gelir
vergisi beyannamelerinde hisseleri oranında mahsup edilmektedir.
3- Eshamlı komandit şirketlerde komandite ortakların vergi alacağı, yine GVK.nun mükerrer
12l.nci maddesi B/3 fıkrasına göre, kâr paylarını aldıkları yıl komandite ortaklar tarafından
hisseleri oranında elde edilmiş ticari kazanç olarak kabul edilmekte ve verecekleri yıllık gelir
vergisi beyannamelerinden mahsup ede- bilmektedirler. Görüldüğü üzere vergi alacağında
esas olan. kâr elde etmenin ötesinde elde edilen kârın dağıtılması önem arz etmektedir.
E) VERGİ ALACAĞININ MAHSUBU
3946 sayılı kanunla GVK.nuna eklenen mükerrer 121. madde hükmüne göre, vergi alacağı
yıllık beyanname ile beyan edilmek şartıyla, beyanname üzerinden hesaplanan gelir
vergisinden mahsup edilmekte, mahsup sonucu kalan vergi alacağı hiç bir şekilde iade
edilmemektedir.
ENFLASYONDA İŞLETMELERİN
MALİ DURUMLARI
Doç. Dr Rafet EVYAPAN
Cumhuriyet Üni. İİBF Öğr. Üyesi
ENFLASYONUN İŞLETMELERE ETKİSİ
Türkiye'de işletmeler kendilerine özgü fiyat ve gelir esnekliği ölçüsünde, talep, maliyet ve
ithal enflasyonlarının her üçünden de sürekli ve yoğun olarak etkilenmektedirler.
Enflasyonda gelir dağılımının bozulmasıyla orta gelir düzeyinin büyük bir kısmı, düşük gelir
düzeyine indiğinden sadece asgari ihtiyaçlarını giderme yoluna gitmekte dolayısıyla, bazı
ürünlerin talebi ya azalmakta veya tamamen ortadan kalkmaktadır. Orta gelir düzeyinin
yüksek gelir düzeyine yükselen çok küçük bir kısmının, bu durumu telafi edebileceği
düşünülebilirse de bu tür talebin ithal mallara yönelmesi sonucu, bu gelir grubunun talebi de
düşmektedir. Talep daralması ise işletmelerin en büyük sorunlarının birini oluşturmaktadır.
Enflasyon nedeniyle işçi ücretlerindeki artışlar ve ücretle ilişkili olarak yükselen sigorta
primi vs. ödemeler yanında elektrik başta olmak üzere KİT ürünlerine yapılan zamlar da
işletmelerin üretim maliyetlerini yükseltmektedir.
Döviz kurlarının artışı da döviz olarak borçlanmış ve hammadde ve yatırım malı ithal etmekte
olan işletmeleri, ödemeleri sırasında çok güç duruma düşürmektedir.
Böyle bir ortamda aktif kalemleri içinde döner değerleri, bunlar içinde de stoklan önemli yer
tutan ticaret işletmeleri, büyük sarsıntılar geçirmektedir. Bu tür işletmelerden üretim yapılan
1-2 yılda değişmeyen tekil, küçük ve orta boy işletmeler ile öz kaynaklan güçsüz olan
işletmeler yok olmaktadır. Aktifleri içinde sabit varlıkları büyük yer tutan üretim işletmeleri
ise koruyucu tedbirler alarak, bu arada ihracata yönelerek direnç gösterebiliyorsa da yatırım
malı üretenler yatırımlar durduğundan çok güç duruma düşmektedir. Dolayısıyla daha önceki
yıllarda canlılık getiren enflasyon, durgunluğa (stağflasyona) yol açmaktadır.
Bütün bunlar, işletmelerin faaliyet sonuçlarının yer aldığı gelir tablolarına, finansal durumun
gösterildiği pasif yapıya ve ekonomik varlıkların oluşturduğu aktif bünyeye olumsuz rakamlar
olarak yansımaktadır. Bu nedenle muhasebe ilke ve yöntemlerinde değişiklikler
yapılması bir zorunluluk olmaktadır. Böyle yapılınca da mali tabloların homojenliği
bozulmakta ve bu tablolara dayanarak yapılan hesaplamalar ve yorumlar yanlış sonuçlar
vermekte, muhasebeye dayalı rasyonel bir yönetim uygulanmamaktadır.
GELİR VE GİDER KALEMLERİ
Talep düşüklüğü, üretim ve bağlı olarak stoklarda düşüklüğe neden olduğundan zorunlu
olarak işçi çıkarılmaktadır. İşçi çıkarmak ise işletme içinde motivasyonu düşürücü
dolayısıyla maliyetleri yükseltici (diğer taraftan işletme dışında talep daralması boyutlarını
daha da artırıcı) bir rol oynamaktadır. Maliyetlerdeki bu tür yükselişlerden çok daha önemli
olan, hammadde, işçilik, enerji gibi girdi fiyatlardaki ve özellikle de kredi faizlerindeki
artışlardır. Bu durum karşısında kısa dönemde kâr marjının korunması veya uzun dönemde
işletmenin ayakta kalabilmesi amaçlarına yönelik olarak geleceğin enflasyon, kur ve faiz
oranları da tahmin edilmek suretiyle fiyatlar yükseltilmektedir. (Maliyet artışlarına bağlı bu
tür fiyat yükselişleri sonucunda maliyetlerin veya giderlerin net satış hasılatındaki payında
fazla bir değişiklik olmamaktadır). Fakat maliyet artışları, fiyatlar yükseltilerek giderilmek
istenirken, yüksek fiyatlar talebi caydırıcı rol oynadığı için önce otomotiv sonra beyaz eşya
sektörlerinde olduğu gibi işletmeler büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Öte yandan maliyet artışlarını başka bir deyişle maliyetlerin tutarını saptamak büyük bir sorun
olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim kısa dönemdeki fiyat artışları sonucunda sabit varlıklara
ilişkin amortisman giderleri ile satılan malların maliyeti, piyasa değerinden çok düşük maliyet
bedelleriyle, buna karşılık gelirler de maliyet bedellerine oranla çok yüksek piyasa
fiyatlarıyla gösterildiğinden karlar gerçek tutarından çok yüksek olarak hesaplanmaktadır. Bu
fiktif (hayali) kârlar dolayısıyla iyimserliğe yönelen işletme yöneticisi;
1- Kontrolleri gevşetmek, kapasitenin ve prodüktivitenin düşürülmesine yol açmak,
yatırım, üretim ve satış politikalarında yanlış kararlar almak,
2- Yüksek kâr paylan dağıtmak, verim artışıyla ilgisi olmayan yüksek ücretler ödemek ve
daha da önemlisi adaletsiz ve ek bir enflasyon vergisi vermek gibi işletme aleyhine yanlış
uygulamalar yapabilmektedir. Bunların sonucunda ise; likidite sıkıntısı ile 'karşılaşılmakta ve
sermaye aşınmaktadır (Sermayenin nominal korunmasına önem veren klasik muhasebenin
aksine, paranın değer kaybının sermayeyi re el olarak azaltmasını göz önüne alarak sermaye
artırımını savunan çağdaş yaklaşım doğrultusunda) sermaye artırımı zorunlu olmaktadır.
PASİF KALEMLER
İşletme ortaklan, koydukları sermaye payından enflasyonist ortamda en yüksek getiriyi
sağlayacak alternatif kazançları da göz önünde tutarak tatmin edici kâr payı beklediklerinden,
öte yandan kredi faizleri de çok yükseldiğinden gerek öz gerekse yabancı kaynaklarla
finansman politikasında çok daha dikkatli davranmak gerekmektedir.
Borçların işletme kaynaklan içindeki payını azaltmak aynı zamanda yukarıda değinildiği gibi
sermayeyi re el olarak korumak için sermayenin payı artırılmaktadır. Sermaye artırımı için de;
işletmenin kendi kaynakları kullanılmaktadır. Bu amaçla,
1- Kâr dağıtımı az yapılarak veya hiç yapılmayarak oto- finansmana gidilmekte,
2- Gayrimenkul ve iştirak paylarının vergi dışı tutulan kârları sermayeye katılmakta,
3- Yeniden değerleme artış fonu sermayeye eklenmektedir. İşletme dışı kaynaklara
başvurulmaktadır. Bu amaçla, sermayenin bir kısmı halka açılmaktadır.
Enflasyon oranlarıyla karşılaştırılmaları sonucu maliyetleri (faizleri) yüksek bulunan borçlar,
bir yandan tutar olarak azaltılırken diğer yandan da vadeleri mümkün olduğunca uzun
döneme yayılmaya çalışılmakta yani uzun vadeli borçlanılmaktadır. Fakat, mali sistem
uzun dönemdeki risklere atılmamak için uzun vadeli borç vermekten kaçındığından bu tür
borçlanma imkanı çok zor olmaktadır. (Banka kredileri yerine işlemlerin kredili hale
gelmesi ile ticari borçlar ön plana çıkmaktadır). Sonuç olarak borçların tutan azalmakta
borç/ öz sermaye oranı, öz sermayenin lehine değişmektedir. Bu gelişmelere rağmen özel
kesimde öz sermayenin pasif toplamı içindeki oranı % 40'lar civarındadır. Kamu kesiminde
ise bu oran % 15 düzeyindedir.
Borç konusunda ilginç olan husus, finansman sıkıntısı çeken işletmelerin -devlet gibi- açık
finansmana yönelmeleridir. Bu çerçevede vadeli çek, karşılıksız çek, hatır bonosu
kullanımları yaygınlaşmaktadır. (Kambiyo senetleri defteri tutma zorunluluğunun
getirilmesi, bu durumun sonucudur). Ayrıca zarar eden büyük boyutlu işletmelerin banka
kredileri ile ayakta tutulmaya çalışılması söz konusu olmakta, kredi koşullan hafifletilmekte
ve vadeler uzatılmaktadır. Öte yandan informel kredi ilişkileri artmakta, tahvil ihracı işletme
ortaklarına yöneltildiği gibi bu yoldan elde edilen fonlar, kâr payı dağıtımı için
kullanılabilmektedir.
Borçlanmanın yol açtığı yüksek faiz giderleri, karları düşürürken, düşük kârlar da
kurumlar vergisinin azalması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum karşısında devlet, mevcut
vergilerin oranlarını arttırmakta, Net Aktif Vergisi, Mali Denge Vergisi gibi yeni vergiler
koymakta, amortisman oranlarını düşürmek suretiyle işletmelerin -vergi yönünden-
aleyhine sonuçlar veren yeni önlemler uygulamaya sokmaktadır.
AKTİF KALEMLER
Talep daralması nedeni ile üretim ve bağlı olarak da stoklar düşmektedir. Stoklardaki düşüş
daha az borç faizi ödemek açısından olumlu olmakla birlikte, her işletme açısından aynı şey
söz konusu değildir. Satışların azalması karşısında üretim kendiliğinden azaltılamadığından,
mamül stoklan artmakta, hammadde alımlarında güvence sağlanabilmesi açısından da
hammadde stoklarında yığılmalar olabilmektedir.
Nakit ve -enflasyona karşı değeri düşmeyen- döviz ihtiyacı çok arttığından peşin tahsilat
önem kazanmaktadır. Peşin tahsilatı cazip kılmak için nakit iskontoları ön plana çıkmaktadır.
İyi bir nakit planlaması ile -bazı sakıncalarına da katlanmak koşuluyla- hazır değerleri asgari
düzeyde tutulmakta, ele geçen nakit, enflasyondan etkilenmeyen veya az etkilenen ayrıca her
an paraya dönüşebilir menkul kıymetler alımına (rantiye yatırımlarına) yöneltilmektedir.
Döner değerler içinde en önemli kalem, menkul kıymetlerdir. Bu kıymetlerdeki gerçek artış
yanında unutulmaması gereken, enflasyonist yanıltıcı artışlardır. Enflasyonist artışlar hemen
ve en fazla bu kaleme yansımaktadır. Stoklar, alacaklar ve peşin satışlarda daralma olurken,
menkul kıymetlerdeki artışların tamamının gerçek olduğunu düşünmek yanıltıcıdır.
Yoğun reklamlar ve kampanyalarla çekici hale getirilen kredili satışlar sonucu alacaklar
yükselmektedir (Alacaklar, satış fiyatları ile birlikte arttığından alacak/satış oranı aynı
kalmaktadır). Alacaklar konusunda da önemli olan, onların süratle tahsil edilebilir olmalarıdır.
Aksi taktirde işletme açısından istenmeyen durumlar ortaya çıkmakta ve likidite
sorunlarıyla karşılaşılmaktadır.
Bütün bunların sonucunda işletmelerin döner değerleri, duran varlıklar aleyhine artmaktadır.
Döner değerlerin aktif toplamı içindeki payı, özel kesimde 2/3 civarında iken kamu kesiminde
1/2 civarındadır. Bu artışın -yukarıda belirtildiği gibi- menkul kıymetlerden kaynaklandığı,
menkul kıymet artışına da büyük boyutlarda enflasyonun neden olduğu, öte yandan sabit
varlıklardaki azalışın da -aşağıda değinileceği gibi- bu kıymetlerin enflasyonist etkileri
yansıtmamasından kaynaklandığını unutmamak gerekir.
İşletmelerin kısa vadeli kâr amaçlarının yanı sıra uzun vadeli amaçları büyümek ve bu
doğrultuda yatırım yapmak olduğu halde enflasyon beklentisi, faiz oranlarını ve döviz
kurlarını yükselterek kısa vadeyi bile belirsiz ve riskli duruma getirdiğinden uzun vadeli
yatırımlardan dolayısıyla büyümeden vazgeçilmektedir.
Yatırım yaparak büyümek yerine uzun vadede işletme kendisini enflasyona karşı korumayı,
karşılaşılan olumsuzlukları en az zararla geçiştirmeyi amaç edinmektedir. Büyük boyutlu
işletmeler kanun tarafından tanınan istisna ve muaflıklar gibi imkanlardan yararlanarak vergi
ödememe veya mümkün olduğunca az ödeme yollan aramaktadır. Bu doğrultuda;
1. Satış kârları vergiden muaf olma gayrimenkul ve iştirak payları alınarak işletmenin esas
amacı dışında yatırımlar yapılmaktadır.
2. Gelirleri vergi dışı olan devlet tahvili ve Hazine bonosu satın alınmaktadır.
3. Bazı teşviklerden ve vergi kolaylıklarından yararlanmak için belli sayıda sektör ve sınırlı
sayıda işletme, ihracata yönelmektedir.
4. Fason üretim yapma ve yaptırma, taşeron kullanma gibi yöntemler de dahil olmak üzere
yeraltı ekonomilerine yönelinmektedir.
5. Az sayıda da olsa bazıları vergi cenneti olarak gördükleri -Romanya vs.- ülkelere
gitmektedir.
6. Birbirleriyle birleşmiş birden fazla işletmenin, birinin zararının diğerlerinin kârından
düşülmesi imkanından yararlanmak için şirket satın almaları, birleşmeleri, evlilikleri
yapılmaktadır.
Son yöntem, vergi avantajları elde etmek yanında daha da güçlenerek rekabeti azaltmak veya
yok etmek suretiyle piyasaya hükmetmek, ihracat yapabilmek gibi amaçlarla da uygulamaya
sokulabilmektedir. Monopolleşme riskine katlanarak dikey bütünleşme yoluna
gidilebileceği gibi, bu riskten çekiniyorsa değişik alanlara yönelerek yatay bütünleşmeye
gidilmektedir. Belli risklerden kaçınmak ve daha fazla avantajlar sağlamak için de, ancak belli
sayıda ve çok büyük işletmelerin yaptığı gibi ya- bancı şirketlerle evlilikler yapılmaktadır.
Yukarıda belirtilen önlemleri alamayan çok sayıda ve genellikle orta boy işletmeler ise (daha
sonra kiralamayı da düşünerek) sabit varlıklarını satarak küçülmektedir. Bu ise, uzun vadeli
büyüme amacından tamamen vazgeçmektir.
Bütün bunların sonucunda ve bu arada döner varlıkların da artmasıyla (her ne kadar yeniden
değerleme ile brüt duran varlıklar aktif toplamı içinde artıyorsa da birikmiş amortismanlar
daha fazla arttığından) net duran varlık oram, özel kesim işletmelerinde aktif toplamının
1/3 civarına kadar gerilemiştir. Kamu kesiminde ise bu oran aktif toplamının yansı kadardır.
Net satış/duran varlık oranındaki artışlar ise bu gelişmenin sonucu olup, işletmelerin, verimli
çalışmalarını ve satış faaliyetlerinde etkinlik sağlamaların sonucu değildir.
SONUÇ
Fiyat artışlarının yüksek ve bir türlü düşürülmemesi karşısında, gelecekteki enflasyon, kur
ve faiz oranlarının belirsizliği, uzun dönem planlanmasına imkan vermemekte sadece kısa
dönem önem kazanmakta, hatta gecelik faiz uygulamalarının da gösterdiği gibi işletmeler
günlük yaşamaktadır.
Böyle bir ortamda çoğu devlete ait menkul kıymetler satın alınarak başkalarının kazancına
ortak olma yolu tercih edilmekte, prodüktif olmaları gereken işletmeler, rantiye işletmeleri
haline gelmektedir. Bu nedenle menkul kıymetlerden elde edilen gelirler, esas faaliyetten elde
edilen kârı bile aşmaktadır . (Fakat, devlet borçlanmalarında sürenin uzatılması ve faiz
oranlarının düşürülmesinden de anlaşılacağı gibi başkalarının sırtından zahmetsizce gelir elde
etme sürecinin sonu gelmektedir}.
Gelirlerin, fiyat artışlarını yansıtmasına karşılık, tarihi maliyetlerin, fiyat artışlarını
yansıtmaması sonucu, esas faaliyetten sağlanan kâr, gerçek tutarından çok yüksek olarak
hesaplanmakta, dolayısıyla haksız yere yüksek vergiler ödenmekte, işletmeler, mali yönden
sarsıntı geçirmektedir. Karşı bir önlem olarak yeniden değerleme yapılsa bile, istenen
sonuç alınamamaktadır.
Kamu otoriteleri, borçlanma sonucu ödedikleri faizler karşısında, işletmelerden Net Aktif
Vergisi, Mali Denge Vergisi gibi yeni vergiler almakta ve amortisman oranlarını düşürme
başta olmak üzere ödenecek vergilerin artmasına yol açacak yeni uygulamalar ortaya
koymaktadır. Müşteriler tarafından talep azalışı yetmiyormuş gibi kamu otoriteleri tarafından
ortaya çıkan vergi artışları, işletmeler açısından ikinci bir bunaltıcı sorun oluşturmaktadır.
Menkul kıymet alımları yanında talep azalışı sonucu stoklardaki yığılmalar ile döner değerler
sağlıksız bir biçimde artarken, duran varlıklar azalmaktadır. Bu azalış ise işletme boyutunun
küçülmesi, uzun vadede yapılması gerekli ilave ve yenileme yatırımlarından vazgeçilmiş
olması anlamına gelmektedir. İlave yatırımlarının yapılmaması, büyük boyutlu işletme
olmanın avantajlarından mahrum kalma, yenileme yatırımlarının yapılmaması da piyasadaki
rekabet gücünü kaybetme sonuçlarını doğurmaktadır. Rasyonel işletmecilik anlayışına zıt
olan bu durum, işletmelerin küçülerek ve rekabet gücünü yitirerek yakın bir gelecekte ortadan
kalkmasına yol açacak sürecin başlangıcını oluşturmaktadır.
Kısa dönemde getirisi fazla, fakat sürekliliği olmayan menkul kıymet yatırımlarının
çekiciliğinden kurtulmak ve işletmenin esas faaliyet konusuna yönelmek, bu faaliyete ilişkin
olarak gerekli ilave ve yenileme yatırımlarını gerçekleştirerek iç piyasaya oranla çok daha
istikrarlı olan dış piyasaya ürün sunmak, yani ihracat yapmak isabetli bir davranış olup,
işletmelerin ayakta kalmasını da sağlayacaktır.