Akademetre Kılçık Dergisi

48

description

Akademetre

Transcript of Akademetre Kılçık Dergisi

Page 1: Akademetre Kılçık Dergisi
Page 2: Akademetre Kılçık Dergisi
Page 3: Akademetre Kılçık Dergisi

KILÇIK

Röportaj

Aybike Şen

İÇİNDEKİLER

Fa için tanım

Bizim Öykümüz

Gezi

Erenler Nargile, Sur Kebap, Volania

Bizden Haberler

Aramıza katılanlar, Terfiler, Doğum günleri

Bizim Öykümüz s:7

3

Sinema

Vizyondaki filmler

Fiyatın Adı

Akademetre FA

Page 4: Akademetre Kılçık Dergisi

KILÇIK

SAYI:2 NİSAN/MAYIS 2012

İMTİYAZ SAHİBİ: EFEKTİF AKADEMETRE

ARAŞTIRMA VE STRATEJİK PLANLAMA

TANITIM YAYINCILIK HİZMETLERİ LTD.

ŞTİ.

SAHİBİ: HALİL İBRAHİM ZEYTİN

GENEL YAYIN YÖNETMENİ:

HÜLYA SERİN TÜNAY

YAYIN KURULU: BÜLENT BEKRET,

CİHAN BOZKUŞ, ÇAĞLAR BOZKURT,

SİNEM ATAYURT, MESUT ÖZKAN,

ONUR CENİKAN

EDİTÖRLER: ALEV BAYRAK, CİHAN

BOZKUŞ, SİNEM ATAYURT, MESUT

ÖZKAN

GÖRSEL YÖNETMEN VE FOTOĞRAF:

ÇAĞLAR BOZKURT

OKUR TEMSİLCİSİ: CİHAN BOZKUŞ

İLETİŞİM: [email protected]

DAĞITIM VE YÖNETİM YERİ:

BÜYÜKDERE CD. MEYDAN SK. SPRİNG

GİZ PLAZA B BLOK KAPI:5 NO:17/18

BASKI:MELEK COPY

EDİTÖR

4

İK Yakaladı

Evde, ofiste bir şey düşünürken ya da dinlerken hepimiz

genelde bir şeyler karalarız. Karaladığımız şeylerin genelde

anlamsız şeyler olduğunu düşünürüz. Fakat İngiliz Grafoloji

Enstitüsü yaptığı araştırmalarda, bir şey dinlerken veya

düşünürken yapılan karalamaların karakter hakkında

ipuçları taşıdığını ortaya koymuş. Uzmanlara göre

dünyanın her yerinde insanların yaptıkları karalamalarda

benzer figürlerin kullanılıyor olması tesadüf değil ve farklı

anlamlar taşıyor. En çok kullanılan figürlere göz atalım

Portre: Karışık çizilmiş bir surat diğerlerine karşı güvensiz

duygulara, komik ifadeli bir surat çizimi dikkat çekme

isteğine işaret eder.

Çiçek: Birçok çiçeği bir arada karalamak bireyin sosyalliğini,

sapı eğri çiçek ise endişeyi resmediyor.

Kelebek: Hiçbir şeye bağlanmak istemeyen ruh halini

temsil eder.

Kalp: Özel birine karşı duyulan duygusal yakınlığı simgeler.

Basamak veya merdiven: Bir amaca yönelik hırs ve iradeyi

gösterir. Ayrıca, daha mutlu ve rahat olma isteğini belirtir.

Karışık desenler: Karışık ve detaylı karalamalar, takıntıları

simgeler. Bu kişiler, duygularını belli etmekten hoşlanmaz.

Ok: Dik ve düzgün bir ok hedefe gösterilen önemi, desenli

bir ok ise arzuları belirtir.

Gemi ve uçak: İçinde bulunulan durum ve ortamdan

kaçma isteğini gösterir.

Ev: Güvenlik ihtiyacında olunduğunu simgeler. Eğri büğrü

ev ise yaşanılan evdeki mutsuzluğu temsil eder.

İsim: Kendi ismini yazmak, dikkat çekmekten hoşlanmayı;

başkasının adı ise o aklın o kişiyle dolu olduğunu gösterir.

. Çöp adam: Duygularını kontrol altına almayı başarmış olma duygusunu belirtir.

3,5 yıldır Akademetre bünyesinde İnsan Kaynakları biriminde görev yapan bir İK’ cı olarak gözlemlerim neticesinde sık

karşılaştığım görüntüler, çiçek, ok, karışık desenler, basamak, küp/kutu ya da isim figürleri olmuştur. İngiliz Grafoloji

Enstitüsü’ nün yaptığı araştırma sonuçlarını okuduktan sonra gözlemlerim neticesinde şöyle bir sonuca ulaştım:

Takıntılıyız, hırslıyız, verilen hedefleri önemsiyoruz, sosyal kişilikleriz, dikkat çekmeyi çok seviyoruz, içinde bulunulan

durumu kontrol altına alma istediğimiz oldukça fazla

Gemi ve uçak figürleri ile karşılaşmamış olmanın mutluluğunu yaşarken sizlere Kılçık’ın yeni sayısında keyifli okumalar

diliyorum… Hülya SERİN TÜNAY

Page 5: Akademetre Kılçık Dergisi

Gazetelerin verdiği market insertlerini incelemeyi sever misiniz?

Marketlerin camlarına asılan indirim ilanları ilginizi çeker mi?

Bir ürünü en ucuz gördüğünüz yerden mi alırsınız?

Alışveriş için seçtiğiniz özel bir market var mı?

İhtiyacınız yokken bile ucuz görüp nasıl olsa ihtiyacım olur diye deterjan, şampuan ya da sıvı yağ aldınız mı?

Bilgisayar alacaksınız diyelim, Teknosa’ da pahalı Electro World’ den alalım dediniz mi hiç?

Coca-Cola 2,5 lt ne kadar bilir misiniz? Ya 10’lu Lipton poşet çay?

Yukarıdaki soruların herhangi birine “evet” cevabı veriyorsanız aşağıdaki yazıyı okuyun, bizi daha yakından

tanıyacaksınız

Fiyat araştırma denince herkesin aklına eminim farklı tanımlamalar, farklı cümleler geliyor.

Fiyat araştırma kimileri için fatura demek, kimileri için Bülent Bekret, kimileri için Carrefour, kimileri için

neşe, kimileri için gürültü

Evet biz sesi çok çıkan bir ekibiz, neşemiz de çoktur, stresimiz de. Bildiğiniz kalabalık ekiplerde ne varsa bizde

fazlası vardır ama eksiği yoktur. Kimi zaman kahkahalarımızı duyarsınız kimiz zaman isyanımızı kimi zaman zafer

naralarımızı işitirsiniz kimi zaman ise sessizliğimize tanık olursunuz.

Herkes bir tarafını görür ya Fiyat Araştırma’nın, hadi hep beraber bakalım aslında biz kimiz?

Fiyat araştırma nasıl başladı?

Departmanımızın temelleri 2004’te atılıyor. Carrefour sürecini geçen sayıda anlatmıştık, Carrefour’dan

yapılacak araştırmalar için brief alınmaya başlandığında, gelen işlerden bir tanesi de Fiyat Araştırma. O

dönemde Carrefour en ucuz olma stratejisi ile fiyatlandırma yapıyor. İşte bu stratejinin uygulanması için

Carrefour düzenli olarak fiyat araştırması yaptırmak istiyor. Bu dönemde heyecanlı ve zorlu bir ihale ile proje

alınıyor, Fiyat Araştırma departmanın temelleri böylece atılmış oluyor.

Bu süreçte Halil İbrahim Zeytin ya da R.Serkant Tünay kadar

emeği olan insanlardan biri de Beytullah Baştürk. Nam-ı diğer

Beyto ya da müdür

Carrefour projesi için, saha ilmek ilmek örülürken Beyto ile yollar

kesişiyor. Hiç unutmam işe girdiğimin 2. haftası bir proje için

mesaiye kalmam gerekti. Bülent Bey Beytullah sana öğretecek

nasıl fiyat alman gerektiği dediğinde biliyordum ki, çok sohbet az

iş olacaktı. Şimdi düşününce iyi ki o gece Beyto ile o sohbeti

yapmışım. İşin tarihi, teorisi, biz ne yaparızından öte, bizim işi

nasıl yaptığımız önemli. Bunu da en güzel anlatacak insanlardan

biri Beytullah şüphesiz.

Bir fiyat araştırma fenomeni Beytullah: O şimdi asker, kesin bizi

özler Beytullah ile kaldığımız o mesaide, çok şey anlattı ama

Beytullah’ ın fiyat araştırmaya dahil olma mevzusu hakikaten eğlenceli.

FİYAT ARAŞTIRMA

5

Page 6: Akademetre Kılçık Dergisi

O dönem Carrefour sahaları başlamış, fiyatlar raporlanıyor ama iş

o kadar garip ve eşsiz ki, başlayanlar işi ya anlamıyorlar ya da

öğrendiklerinde karşılarına farklı fırsatlar çıktığı için gidiyorlar. Bu

dönemde Beytullah bir gazetede gördüğü personel aranıyor

ilanına başvuruyor. O dönem şirket Taksim ofiste faaliyet

gösteriyor. Beytullah ilk fiyatları taze gıda ürünleri için alıyor.

Elbette diğer tanıklara da danışmak gerekirdi ama Beytullah’ ın

ifadesine göre, o dönem şimdi öğlen 12’de raporlanan taze gıda

ürünleri şirkete ancak akşamın beşinde ulaşıyor.

Beytullah saat 11’de tüm fiyatları şirkete teslim edince elbette

yöneticilerin dikkatini çekiyor ama Beytullah bu çabuk sıkılıyor

işten. Özgür ruhlu insanlarla çalışmak, standart düzenden hoşlanmayanları şirkete bağlamak zordur ama zor -

yine- başarılıyor, Beytullah işe devam ediyor.

Serkant Bey bir keresinde O’nu, “Gece ara, Beytullah 1 saat sonra Trabzon’a gideceksin, de gider, adam

sorgulamaz, işini yapar.” diye tanımlamıştı. Beytullah’ ı yakından tanısanız siz de anlarsınız Beytullah hakikaten

hiçbir işi biz bunu yapamayız diye başlamaz. Bir görev verildi mi bir daha arkanıza dönüp bakmanıza gerek yok,

Beytullah bu yapar

Beytullah’ ın işe girdiği yıllar sadece Carrefour sahası var. Zorlu listeler,

periyodik araştırmalar, kısa deadlinelar ile zaman hızla geçer. Biz hep

söyleriz, Akademetre Fiyat araştırmaları veri sayısı, periyodu ile

dünyanın en büyük araştırmasıdır. O dönem Carrefour için sadece bir

günde, tek bir marketten binlerce ürünün fiyatı araştırılır, Carrefour’a

raporlanır. İşler büyür ancak tek bir müşteri fiyat araştırma adlı bebeği

sadece emekleten bir güçtür o bebeğin yürümesi için farklı güçlere de

ihtiyaç vardır.

Yıl 2007: Bülent Bekret Sahnede.

2007 yılına girildiğinde farklı müşteri arayışları da başlar.

Carrefour ile hayat bulan departmana sadece Carrefour

yetmez olur. Fiyat araştırmaya yeni bir soluk gerekir.

Bülent Bekret İstanbul’a dönüşünden çok kısa süre sonra

Akademetre’ ye başlar, Fiyat Araştırma’nın başına geçer.

FİYAT ARAŞTIRMA

6

Page 7: Akademetre Kılçık Dergisi

Halil İbrahim Zeytin’in hep savunduğu güven, özveri, biz olma duygusunun oluşturulması için aranan yeni soluk

için biçilmiş kaftandır Bülent Bekret.

Bülent Bekret fiyat araştırma departmanı direktörlüğüne başladığında, aslında sadece departmanına değil,

şirketin kurumsal kimliğine de birçok katkı sağlar. Şirket büyürken, Fiyat Araştırma da büyür. Yine zorlu bir

süreçle Ülker grubu ile el sıkışılır. Ardından Migros, Beğendik, Unilever derken fiyat araştırma bütçesiyle,

sahasıyla, müşterileri ile kocaman bir departman olur.

Yıl 2012: Büyümek çok güzel.

Biz Fiyat Araştırma departmanı olarak,

FMCG üreticilerinden perakende zincirlerine, kozmetik sektöründen elektronik zincir marketlere kadar fiyatın

ve rekabetin olduğu her alanda hizmet veriyoruz.

Türkiye’nin 25 il ve ilçe merkezinde haftanın 7 günü bayramlar hariç fiyat alımı yapıyoruz. Ayda yaklaşık 1,5

milyon fiyatı analiz edip müşterilerimize raporluyoruz. Merkezde 14 kişilik, saha da 110 kişilik kocaman bir aile

olarak işimizi, stresine, zorluğuna, güçlüğüne rağmen severek yapıyoruz.

Bugün, şirketimizin en büyük müşterisi olan Carrefour tüm hizmetlerini bizden alıyor. Migros’un, Tesco Kipa’nın

ve Kiler’in raf fiyatlandırması bizim raporladığımız veriler ile oluşturuluyor. Coca- Cola, Pepsi, Unilever gibi

global şirketlerin ürün fiyat takip çalışmalarını biz yürütüyoruz. Ülker pek çok ürününün fiyatlarını bizim

ilettiğimiz veriler ile kontrol altında tutuyor. Parfümden kaleme, saç boyasından çamaşır makinesine kadar

fiyatın olduğu her yerde olmaktan büyük keyif alıyoruz.

Biz bunu nasıl mı yapıyoruz?

Bizim işimizin temeli saha. Sahadaki personellerimizle iletişimi saha uzmanı arkadaşlarımız yürütüyorlar. Her

birinin sorumluluğunda onlarca personel çalışıyor. Kimi sahalarda personeller ile iletişim saha süpervizörlerimiz

ile sağlanırken, kimi sahalarda birebir personelle iletişim kuruyoruz.

İş müşteri ile iletişim kurmakla başlıyor. Müşterilerimiz takip etmek istedikleri ürünlerin listelerini bize

ulaştırıyorlar, hangi marketlerden, hangi periyotla fiyat alımı yapacağımız, hangi periyotla raporlama

yapacağımız ve raporlama formatı konusunda mutabık kalındıktan sonra o büyük koşturmaca başlıyor.

İşin temeli saha dedik ya, araştırılacak ürün gruplarına göre öncelik, sahaya konuyla ilgili bilgilendirme

yapılması. Gerekli durumlarda eğitimlerin verilmesi ile süreç devam ediyor.

FİYAT ARAŞTIRMA

7

Page 8: Akademetre Kılçık Dergisi

Fiyat Araştırma departmanı olarak çalışmalarımızın tümü belli bir sistem içinde yürür.

Saha çalışmaları yapılıp veriler merkeze gönderildikten sonra, saha uzmanı arkadaşlarımız tarafından gönderilen

verilerin kontrolleri yapılır. Fiyat verilerinin listelere giriş formatlarından, yazım formatına kadar birçok manuel

kontrol yapılır ve listeler FaMonitöre yüklenir. Fiyat Araştırma için özel geliştirilen FaMonitör’e yüklenen veriler,

hazırlanan veri çekme dosyaları ile proje uzmanlarımızın kontrolleri için hazır hale gelir.

Veri çekildikten sonra, rapor içinde yer alacak her bir veri, minimum/maksimum fiyat, endeks, zincir market

kontrolü vb. bir çok farklı yönden kontrol edilir, ardından rapor oluşturulur. Gerekli kontroller yapıldıktan sonra

müşteriye gönderilir.

Haftanın her gününün adım adım planlı olduğu bir departmandır Fiyat Araştırma. Perakende zinciri

müşterilerimiz için haftanın altı günü raporlama, bazı günler birden çok formatta raporlama yapıyoruz. FMCG

üreticileri için ise Pazartesiden başlayan koşturmaca Çarşamba gününe kadar artarak devam eder.

Akademetre’nin en sistemli ekibi olduğumuz konusunda iddialıyız.

Fiyat araştırma ekibi olarak güne, bir önceki günü değerlendirdiğimiz toplantılar ile başlıyoruz. Bu toplantılarda

önceki günün değerlendirilmesinin yanında, o gün içinde neler yapılacağı da konuşuluyor. Bu toplantılar Bülent

Bey’ in katılımı ile saha uzmanı arkadaşlarımız arasında yapılıyor.

Bir de her Perşembe yaptığımız olağan değerlendirme toplantılarımız var ki aslında alınacak pek çok önlem ve

karar bu toplantılarda karara bağlanıyor. Her Perşembe saat 08.30’da orta kat toplantı odasında yerimizi

alıyoruz. Bir haftanın değerlendirilmesi, başlayacak projeler, sahaların değerlendirilmesi, artılarımız,

geliştirilmesi gereken yönlerimiz derken pek çok konuyu konuşuyoruz.

Sinem’in gözünden Fiyat Araştırma

Baştan söyleyeyim, Fiyat Araştırma’yı sen yazacaksın dediklerinde aklımda onlarca cümle vardı ama iş yazmaya

gelince aslında ne kadar anlatılsa bitmeyecek, biz ne yapıyoruzu tarif bile edemeyecekmişim gibi geliyor şimdi.

İyisi mi ben size arkadaşıma anlatırmış gibi bizi anlatayım siz de keyifle okuyun ve bakın bakalım her şey

göründüğü gibi mi?

Bülent Bekret:

Onu tanımak onunla çalışmak gerçekten çok zevklidir. Beni tanıyanlar bilir hiçbir konuda soğukkanlı bir insan

değilim. Çabuk gülerim, çabuk ve de çok sinirlenirim. Bülent Bey’e hep söylerim siz de bilin,

Bülent Bey’in en sevdiğim, hayran olduğum yönü soğukkanlılığı. Ben

telaşa kapıldığımda, üzüldüğümde, sorunların çözümü yok sandığımda

hep Bülent Bey’i görürüm yanımda. “Önce bir sakin ol” telkiniyle başlar

söze. Sonra sorunu tanımlatır, çözüm yolları için de yönlendirir. Sorunu

sen tanımlarsın sen çözersin ve her sorun kendini geliştirmen için bir

fırsat halini alır. Bugüne kadar geçirdiğim zamanda ,”Siz nasıl sakin

kalabiliyorsunuz?” demekten ben usandım o beni sakinleştirmekten

usanmadı. Ama karşılaştığım her sorundan yeni deneyimler kazandım,

bizim ekibimizin her bir üyesi için de bu durum aynen geçerli.

FİYAT ARAŞTIRMA

8

Page 9: Akademetre Kılçık Dergisi

Meşhur Perşembe olağan sabahın sekiz buçuğu toplantılarımızda Özkan haykırmıştı, “ben Bülent Bey’ i abi gibi

baba gibi seviyorum” diye. O gerçekten de öyle biridir.

Evet soğukkanlı durur ama sinirlendiğinde de uzak durmak gerekir ondan. Herkesin derdini bilir, sıkıntılarına

çözüm bulur, Akademetre’ ye bağlar, öğretir, dinler. Okurken hani hepimizin çok sevdiği bir öğretmeni olmuştur

ya Bülent Bey bizim departmandaki her birimiz için işte o öğretmendir.

Küçük bir not: Elinizdeki yiyecekleri Bülent Bey’le paylaşın lütfen

Serkan Kurnazoğlu: Carrefour ondan sorulur.

Serkan’ı dışarıdan bizi hiç bilmeyen biri olarak

gözlemleseniz, eminiz kafanızda bir sürü soru

oluşur. Bir adam düşünün, günde 10 saat

sadece ekrana bakıyor. Arada bir “01

Hassaslar nerde, 02 Turuncular ne oldu?”

diyor o kadar

Carrefour’un tüm organizasyonu Serkan

üstünden yürür. İşinde son derece titizdir.

Onun dilinden sadece saha uzmanları anlasa da

çoğu zaman, sıcacık gülümsemesi, disiplini,

titizliği, istikrarı, sürekli gelişmesi ile hepimize

örnek olur.

Müserra’nın ve Zeynep’in tecrübeleri, sahalara olan hakimiyetleri, İsmail’ in kibarlığı, Hüseyin’in

soğukkanlılığı, Hilal’ in cevvalliği, Seval’ in esprileri, Begüm’ ün gülüşü, Özkan’ ın titizliği, telaşı, Cihan’ın

yaptığı müthiş raporlar, Yusuf’un sakinliği ve işe hakimiyeti, Mustafa’nın çalışkanlığı ile kocaman mutlu bir

ekibiz biz.

Müserra ve Zeynep Saha Koordinasyon Uzmanları içinde en uzun zamandır

çalışanlar. Biz de bir sorun çıktımı ya da herhangi bir marketle ilgili kafamızda

soru işareti uyandımı hemen onlara koşarız.

Sahada kontrol mü gerekti, elektronik sektörü raporları için veri mi lazım, ATU

parfüm fiyatı mı istedi, ilk başvuru yeriniz Müserra ve Zeynep olur.

FİYAT ARAŞTIRMA

9

Page 10: Akademetre Kılçık Dergisi

İsmail’i aslında anlatmak değil duymak gerekiyor sanırım. Marketleri ya

da personelleri aradığında sesinin tonu, kibarlığı, sakinliği…

“aaa çok saçma” desem siz anlamazsınız ama bizim için çok şey ifade

ediyor işte o yüzden İsmail’i anlatmak mı?

Aaa çok saçma

ne gibi, hangi açıdan, kim nerde nasıl? Sorulaaar sorulaaaar.

Hüseyin aslında Orman Endüstri Mühendisi biliyor

muydunuz? Onun bizimle tanışması eskiye dayanıyor. Sahada görev yapmış kısa bir dönem

ama sonra ayrılmış. Bir süre sonra Üretim Departmanı’nda çalışmaya başladı ardından da

bizim saha ekibimiz içinde göreve başladı. Sorun çıktığında sakin duruşu, dinginliği tam bir

mühendis oluşu, sizi bazen strese soksa da hafta sonları bile çalışan, sahalarını dinleyen,

yönlendiren, saatlerce sıkılmadan telefonla bile fiyat kontrol eden Hüseyin’i tanımlayacak

en güzel kelime sanırım sorumluluk olur.

Hilal

Aramıza henüz yeni katılsa da, çalışkanlığı, sorumluluk duygusu, heyecanı,

inatçılığı ile hemen dikkatimizi çekti Hilal. Yaptığımız işe önceki saha

tecrübesinden de faydalanarak çok çabuk alıştı. Hilal’e bir işin mutlaka yapılması

gerektiğini söyleyin, arkanızı dönün gidin ve bilin ki o iş tamam, yapılacaklar

listenizden Hilal’de istediğiniz bölümleri silebilirsiniz. Kendisine verilen görevle

ilgili en çok geribildirim yapan sanıyorum Hilal’dir. Umarım karşılaştığı hiçbir

zorluk onu yıldırmaz.

Veeee Proje Uzmanları

Seval

Zekası, ince esprileri, işindeki titizliği, masasındaki karmaşa ile tanımlayabiliriz onu.

Benim gördüğüm tanıdığım en esprili insanlardan biri. Kimi zaman müşterilerden bizi

sevindirecek bir haber alırız ama Seval’in yüzündeki ciddiyet Bülent Bey’in yanına her

gelişinde kaygılandırır beni. Anlatır ama aslında bir sorun değildir paylaştığı. Azıcık gülsen

noooluuurrr Sevaaal?

Seval Kuş çabuk öğrenir, güzel öğretir. Bir de bilgisayarı azıcık daha hızlı olsa…

FİYAT ARAŞTIRMA

10

Page 11: Akademetre Kılçık Dergisi

Özkan

Çalışkan, titiz, nazik.

İşte Özkan. İnce ince bütün detayları kontrol eder. Deadlinelar onun için

o kadar mühimdir ki, kimi zaman fazlasıyla telaşlanır. “Cihaaaan, bi

bakar mısın, çok acil ama!!!” Biz bu lafı o kadar çok işittik ki, artık Özkan

sadece “Cihan bi bakar mısın?” diyor, “çok acil ama” kısmı bizden

birinden mutlaka gelir. Özkan’ın müşterileri ile kurduğu ilişki ise

bambaşkadır. Maille değil telefonla iletişim halinde olmayı sever. Bu

konuda o kadar iyidir ki, hiç yüzyüze gelmediği ama her ay aradığı ve

kontrol yaptığı bir mağazanın müdürü, “Özkan Beeey, canım dostum

nasılsın?” diye telefonu açar.

Yusuf

Sessizim, sakinim işte. Yusuf kendisi sordu bana, beni nasıl tanımlayacaksın

diye, durdum ben, o cevap verdi, sessiz sakin. Ama hakikaten çok sessiz,

sakindir. Departmanda gülme krizine girdiğimiz anlar olur ya da bir kriz

çıkar arada bir ! Yusuf yine aynı Yusuf. Karşımda oturduğundan beri daha

iyi tanıyorum onu aslında çok komik biri de neden göstermez ki? Bizim

departmanda Proje Uzmanları içinde her günü eşit derecede yoğun tek kişi

o. Migros, Beğendik, Electro World ile çalışır, bir gün bile onu ben bugün

çok yoğunum derken duymadım, ama bir an bile boş otururken de

görmedim. Bana kalırsa aramızda zamanını en iyi planlayan o.

O kadar planlı biri ki; elbette çok yaşasın, sağlıkla ama çok komik hapşırır.

Saatler ileri alınmadan önce Özkan’ın tespitine göre 11.20’de ardı ardına 3

kez, şimdiler 12.20… Çok yaşa Yusuf, sağlıkla

Begüm

Hayatımda gördüğüm en güzel kahkahalardan biri

Begüm’ündür. Gözleri hep ışıl ışıldır. Aramızda çok yeni olsa

da, hemen kaynaşabilecek kadar sıcakkanlı, kısa sürede işine

hakim olacak kadar çalışkan, birilerinin görmediğini anında

görebilecek kadar detaycıdır Begüm.

Henüz hayatındaki ilk iş tecrübesi, öğrenecek, deneyimleyecek

o kadar çok şeyi olmasına rağmen bence çok doğru bir yerde

çok doğru insanların arasında başladı işe. O kadar çabuk

öğreniyor işi ve öyle kolay adapte oluyor ki yaptığı işe eminiz ki

çok başarılı olacak.

FİYAT ARAŞTIRMA

11

Page 12: Akademetre Kılçık Dergisi

Mustafa

İşe başladığının ilk haftasında fiyat kontrol edebilecek

kadar beceriklidir Mustafa. Yeteneklerinin farkında

olması, belki de onun özgüveninin temeli. Aldığı

projelerde kat ettiği yol düşünüldüğünde iş geliştirme

anlamında fiyat araştırma departmanına ilerleyen

dönemlerde çok şey katacağı kesin. İşini her zaman takip

eder, istediği sonucu alana kadar da bırakmaz. Müşterileri

ile kurduğu başarılı iletişim, görev bilinci ile takdir

toplama devam edeceği kesin.

Müşterilere sunduğumuz raporlar her zaman beğenilir her zaman dikkat çeker. İşte o raporların mimarları

Ufuk Budak

Aslında tam olarak bizim ekibin üyesi de sayılmaz ama en çok bizim için

yorar kendini, en çok bizim işimizi yapar. Üstün bir zeka, eğlenceli bir kişilik

Ufuk. Sadece rapor hazırlamaz Ufuk, doğru düşünmeyi de öğretir bize

raporlarla ilgili. Akademetre’ye katkılarının ne kadar çok olduğunu bilmeyen

yoktur sanırım aramızda. İyi ki varsın Ufuk.

Veeeee Cihan

Özkan’a çok acil bakması gereken,

raporlardaki görsel şölenlerin mimarı.

Eğlenceli, komik, sevimli.

Çalışkan, titiz, yaratıcı.

İyi ki aramıza katılmış Cihan.

Melankolik insan, aslında yalnız değilsin Cico,

HEPİMİZ ÇOK SEVİYORUZ SENİ!!

Evet sen ASLINDA çok komiksin

FİYAT ARAŞTIRMA

12

Page 13: Akademetre Kılçık Dergisi

Ufuksuz olmaz

Ufuk Gezen, içimizdeki Rasim Ozan Kütahyalı, toplantıların provokatif

katılımcısı, saha personellerimizin yılmaz savunucusu, büyük

Fenerbahçeli. Saha Uzmanımız Ufuk şimdilerde aramızda değil ama

İstanbul Avrupa yakasının tüm sorumluğu onda. İşimizi daha iyi

yapabilmemiz için yılmadan, yorulmadan çalışıyor.

Ve saha personellerimizden bazıları

Fiyat Araştırma departmanını anlatıp da onların adı geçmeden ve

emeklerine teşekkür etmeden bu yazı bitmez.

Bizim başarımızın arkasındaki isimler onlar, geniş ailemizin seçkin üyelerine sonsuz teşekkürlerimiz ve

saygılarımızı sunuyoruz.

Ersin Keskin, Yavuz Şahin, Canan Keskin, Nuray Şahin, Sabri Taşçı, Musa Yüzgüleç, Yeliz Topraksüren, Begüm

Ekinci, Ayşegül Selim, Murat İşler, Deniz Şenses, Nurgül Karabulut, Elmas Ulu, Yavuz Karaismailoğlu, Burcu

Çetin, Burcu Özsöyler, Emre Er, Bülent Derindere, Aziz Toksoy, Perihan Çötçü, Naime Gönen Kızıl sizlerle

çalışmaktan çok mutluyuz.

Saha personellerimizin günlük rutin çalışmalarını anlatmak gerekir diye düşündük. Bizim saha

personellerimizden Sabri Taşçı’nın sahadaki bir günü nasıl geçer merak ediyorsanız işte program hemen

aşağıda:

Sabri ile bir gün

8.00 Kalkış 8.20 Evden çıkış 10.00 02 Turuncu Listeleri 11.00 Listelerin merkeze aktarılması 11.15 Migros Kategori Listesi 12.00 Yemek 12.30 Migros Katalog Listesinin alınması 13.30 Listelerin merkeze aktarılması 15.00 Safir Listeleri 17.00 Safir listelerinin katalog kontrolü 17.15 Safir listelerinin merkeze aktarılması 17.30 Haftalık ürün kontrollerinin yapılması 19.30 Katalog Kontrolleri 20.00 Migros Katalog listesinin veri girişi ve katalog girişleri 21.00 Migros Katalog listesinin merkeze iletilmesi

Sabri’nin yolculuğu Akademetre için iyi bir örnek.

Saha personeli olarak başlayıp, merkezde saha uzmanı olarak uzun bir dönem görev aldı. Saha tecrübesi, saha

işleyişine hakim olması nedeniyle, İstanbul Avrupa sahalarımızın sorumluluğunu üstlendi. Yaptığı günlük

görevlerin dışında sahaya yeni başlayan personellerin eğitiminde, adhoc fiyat araştırmalarının sahasının

yürütülmesinden, denetleme personeli olmasına kadar pek çok farklı görevle aramızda. Sabri’ye emekleri için

çok teşekkürler.

FİYAT ARAŞTIRMA

13

Page 14: Akademetre Kılçık Dergisi

Ve özel bir istek.

Bu fotoğrafın görüldüğü her yazı kesin okunur

Fiyat Araştırma departmanında olmasa da bizimle iletişimi, neşesi, şakaları,

zenginliği ile Fiyat Araştırma’nın içinde saydığımız Tuba seni seviyoruz.

İyi ki varsın

Bu arada, Gizli Müşteri departmanına da ayrıca teşekkürlerimizi iletmeliyiz

sanırım; sizinle olmak güzel.

FİYAT ARAŞTIRMA

Sinem Atayurt

14

Page 15: Akademetre Kılçık Dergisi

Akademetre’deki Hayalet

Dergi çıkarmanın zannedildiği kadar zor olmadığı, hatta umduğumuzdan da fazla keyif verdiğini anlamanın

getirdiği mutluluk ve şevkle çalıştığımız anlardan birinde, Meraklı yıldırım gibi odamıza girdi. Yüzü bembeyazdı

ve alt dudağı titriyordu. “Ne oldu” diye sormamıza kalmadan, “Bir haber yakaladım” dedi neredeyse fısıltıya

yakın bir sesle.

İlk başta çok ciddiye almadık tabii ki. Nasıl bir haber yakalamış olabilirdi ki? Yani en fazla şudur budur diye

düşünürken önümüze bıraktı dosyayı.

Editörlerimizden biri sıkkın ama Meraklı’yı da kırmak istemeyen bir edayla aldı eline dosyayı, açtı ve okumaya

başladı. Okuduğu her satırla birlikte yüzündeki sıkılgan ama nazik gülümseme, yerini önce ciddiyete, sonra

korkuya, en sonunda ise derin bir kedere bıraktı. “Bunu yayınlayamayız” dedi ve odayı terk etti koskoca editör.

O haber uzun süre hepimizin önünde kaldı. Durduk, düşündük, doğruluğunu teyit etmek için Meraklı’nın

konuyla ilgili gerçekleştirdiği röportajları dinledik tekrar tekrar. Hayır, bir yanlışlık yoktu haberde. Uzun uzun

tartıştık, bazen tansiyon yükseldi, bazen tansiyon yerini derin sessizliklere bıraktı ama sonunda, Meraklı’nın

haberini, her ne olursa olsun, ucu nereye dokunursa dokunsun, virgülüne bile dokunmadan yayınlama kararı

aldık.

Daha sonra virgülüne bile dokunmama kararını gözden geçirdik. Meraklı biraz heyecan, biraz korku, biraz da

panikle çok kötü bir yazı çıkarmış ortaya. Hikaye ve haber muhteşem, ama yazım yanlışları, anlatım bozuklukları

filan derken aslında haberi baştan yazdık gibi oldu.

Haberi siz okurlarımızın takdirine, kamunun vicdanına sunuyoruz.

Karanlık Yüzler, Suskun Suratlar, Korku Dolu Fısıltılar...

Aslında her şey gayet masum bir adımla başladı. Ama kader domino taşlarını öyle bir diziyor ki, siz sadece ilk taşı

bile devirseniz, binlerce taş size sormadan yer ile yeksan oluyor.

Akademetre çalışanlarının yılbaşında bir çekiliş gerçekleştirip, çekilişte kendilerine çıkan isimlere hediye almaları

da aslında böylesi masum bir gelenek. Yuvarlakça bir kaseden, içlerinde isim yazılı kağıt parçalarını çekmek ve o

kağıt parçalarında yazan isimlere mütevazı hediyeler almak, ne kadar ürkütücü bir fikir olabilir ki. Ama bu

yılbaşında da gördüğümüz gibi, bu her zaman böyle olmuyor.

Her şey, proje ekibinden C. B.’nin “Abdulkadir Atasoy” isimli bir çalışanı çekmesiyle başlıyor. “Şaşırdım kaldım”

diyor C.B. “Ben Akademetre’de çalışan hemen hemen herkesi tanırım. Hatta birçoğunun özel hayatıyla ilgili

derinlemesine bilgim var. Bakın, bunlar birçok Akademetre çalışanı ile ilgili tuttuğum dosyalar. Aralarında

düzenli olarak takip ettirdiklerim var ama Abdulkadir Atasoy kimdir, nedir, bilmem.” Bu kişinin çok yeni bir

eleman olabileceğini, belki de C.B.’nin o ismi çekmesinden bir gün önce işe başlamış olabileceğini hatırlatıyor

Meraklı. “Ben de önce öyle zannettim” diyor C.B. “İş yoğunluğu, toplantılar filan derken atladım herhalde

dedim.” Meraklı işin ucunu bırakmıyor tabii. C.B.’nin bu durumu sorgulayıp sorgulamadığını merak ediyor,

kederli kederli gülüyor C.B. “Sorguladım tabii. IK Müdürümüz H.S.T.’ye danıştım, kendisinden bana bu kişiyi

bulup getirmesini istedim. Tanımadığım adama ne hediye alacaktım ki?”

Aslında asıl kaos o noktada başlıyor. C.B., H.S.T. ve dönemim departman asistanı, aynı zamanda bu hediye

organizasyonunun başındaki kişi M.Ö. arasında bir iletişim krizi baş gösteriyor.

H.S.T’nin duruma yaklaşımı çok net. “Yani bir bu eksikti. Kapattık o konuyu biz. Hayır anlamıyorum neden tekrar

sorgulanıyor bu durum. Her şey de o C.B.’yi bulur zaten. Git adam gibi birini çek, git Çağlar’ın ismini çek

üretimden, ne kadar tatlı adam; muhasebeden Sertan’ı çek, seversin sen zaten onu. Gitmiş Abdulbilmemne

Atasoy’u çekmiş. Yok kardeşim öyle biri Akademetre’de. Hiç çalışmamış, hiç iş başvurusu filan da yok. Ben bu

MERAKLI

15

Page 16: Akademetre Kılçık Dergisi

şirkette olduğum sürece burada da çalışması mümkün değil o Abdulkadir Atasoy’un. Nereden kimden çıkıyor bu

bilmiyorum ama vallahi fenalık geldi, içim sıkıldı öfffffffffff git başımdan Meraklı”.

Bunun üzerine Meraklı dönemin İdari İşler Müdürü M.Ö’ün kapısını çalışıyor. Daha doğrusu telefonda görüşmüş

herhalde, ne yapmış biz de tam bilmiyoruz, sadece kendi el yazısıyla aldığı notlar var ama bir şekil görüşmüş işte

M.Ö ile. M.Ö biraz şaşkın, biraz kırgın. “Valla ben ne biliyim abi” diye söze giriyor. “Zaten o dönemde yıl başı

hediyeleri filan yoğunduk yani anladın mı? Bana bir liste geldi H.S.T’den. Ben de oturdum tek tek hepsini

yazdım. Abdulkadir Atasoy yanlışlıkla yazılcak bir isim değil. Ben de o dönemde o isme şaşırmıştım. Ama yeni

gelen biri sandım ne biliyim. H.S.T’ye sordum bir sigara molasında ‘Ay ne biliyim şeceresini mi tutuyorum

bunların’ dedi, o anda C.B geldi bir espri filan yaptı, kızdırdı H.S.T’yi, konu dağıldı. Ama H.S.T’nin iddia ettiği gibi

C.B o ismi kendi bir kağıda yazıp da ben bunu çektim demedi. Adam zaten sert mizaçlı biri. Korkulan bir tip.

Yapmaz öyle şeyler.”

Bir an sözcükler boğazında düğümleniyor M.Ö’nün, devam etmek istemiyor ama Meraklı’nın ısrarı ile olay

gününü anlatıyor M.Ö. “Kuralar çekilecek. C.B. yine fırtınalar estiriyor üst katta, ona buna bağırıyor, çağırıyor,

hepimizin canı burnunda. Korka korka gittim yanına. Beni severdi, o yüzden bana pek sert davranmazdı. Yine de

korkuyor insan tabii, içimi ürpertiyor adam. ‘Bir saniyeni alabilir miyim canııııııııım’ dedim, şirinliğim üstümde.

Bana kıpkırmızı gözlerle delici bir bakış fırlattı bir an için öldüm sandım. Kalktı aşağıya indi, bir şeyler konuştu,

geldi. Bir iki müşteriyi bağlattı, bir kaç e-maile cevap yazdı, biraz daha bağırdı çağırdı. Trans halinde bekliyorum

masasının yanı başında, yine bana baktı. Bu sefer bakışı yumuşamış, aramıza dönmüştü adeta. ‘Noldu, hayırdır,

sen bana uğramazdın’ dedi, fısıltılı ama hırıltılı bir sesle. ‘Yılbaşı çekilişi’ dedim zorla gülümseyerek. ‘Haaaaaaa’

diyerek bir kağıt çekti. İsmi beğenmedi, katladı içine attı. Başka bir kağıt çekti. ‘Bu da olmaz’ dedi, başka bir

kağıt çekti. Sonra son çektiği kağıdı bana uzattı. Ben not alıyorum kim kime alacak diye. Yani H.S.T.’nin yanlışı

var, C.B. hile hurda karıştırmadı işe, kendi yazıp koymuş olamaz.”

M.Ö.’nün açıklamaları gayet aydınlatıcı ama Meraklı hala karanlıkta. İçine girdiği karanlık, eziyor, bitiriyor

Meraklı’yı. O da kendisine tek bir seçenek kaldığını görüyor. O’na gidiyor, cevabı O’nda arıyor.

Yönetimde Derin Sessizlik...

Akademetre Yönetim Kurulu Başkanı Halil İbrahim Zeytin, Meraklı’nın yeni durağı oluyor (Editörün notu:

Meraklı’nın notlarına göre az daha olamıyormuş ya neyse). Haberin müptelası olmuş çoktan Meraklı, fırtına gibi

giriyor Halil Bey’in odasına. İçeride bir müşteri olduğunu görünce girdiğinden de daha hızlı çıkıyor tabii

destursuz herif. Bekliyor, bekliyor, baktı ki olmayacak, ertesi gün geliyor tekrar. E o gün Halil Bey yok ofiste.

Hadi öbürsü gün geliyor, giriyor odasına, Halil Bey telefonda konuşuyormuş, çıkıyor. 15 dakika sonra tekrar

giriyor, hala telefonda. Yarım saat sonra tekrar giriyor, içeride proje ekibinden Cihan Bey var, “aman neme

lazım” diyor, çıkıyor. 1 saat sonra giriyor, Halil Bey’in bir şey yediğini görüyor, çıkıyor. Daha sonraki

denemesinde içeride Sertan Bey ile Serkant Bey var, e malum, Meraklı Firarda. Akşama doğru tekrar giriyor,

Halil Bey’in bakışını görüyor, tırsıyor çıkıyor. En son tekrar girdiğinde Halil Bey “Gel Meraklı gel, gel abi sabahtan

beri yazıhaneye çevirdin burayı, gel, nedir mesele” dediğinde, bir umut doluyor içine Meraklı’nın, bir genişliyor

ki göğsü sormayın (Biz de sormadık, Meraklı notlarında öyle yazmış). “Halil Bey” diyor, “Abdulkadir Atasoy

kim?”. Eğer bu isim o kavanoza girdiyse, eski bir çalışandır ve Halil Bey bilir diye düşünen Meraklı, meraklı

gözlerle süzüyor Halil Bey’i. “Abdulkadir Atasoy mu, o kim?” diye Halil Bey soruyor bu sefer. “Eski

çalışanlarımızdan böyle birini hatırlıyor musunuz Halil Bey?” duruyor düşünüyor Halil Bey ama yok, öyle bir ismi

hatırlamıyor. Umutları yıkılıyor Meraklı’nın, ama arayışı bitmiyor.

Halil Bey’den istediği yanıtları alamayan, kafasındaki soru işaretlerini çözümleyemeyen Meraklı, bu sefer Genel

Müdürümüz R. Serkant Tünay ile çok sıcak bir sohbetin içine dalıyor. Serkant Bey masasında çalışırken cereyan

eden bu ibretlik görüşmeyi, kelimesine dokunmadan yayınlıyoruz.

MERAKLI

16

Page 17: Akademetre Kılçık Dergisi

Meraklı: Serkant Bey, 1 dakikanız var mı?

Serkant Bey: .......

Meraklı: Serkant Bey?

Serkant Bey: .............

Meraklı: Serkant Bey bir daki...

Serkant Bey: Ne var Meraklı ne var allah aşkına ne var. Yoğunum görüyorsun, noldu?

Meraklı: Serkant Bey, Abdulkadir Atasoy diye birini tanıyor musunuz?

Serkant Bey: Kim? Arkadaşlar ParnerGroup’dan soru formu onayı geldi mi?

Arkadaşlar: Gelmedi Serkant Bey henüz (Daha doğrusu moladan çıktık son 30 dakikadır bakmadık ki biz e-

maillerimize)

Meraklı: Abdül...

Serkant Bey: Ya bir arayın şunları da bakalım ne yapmışlar, geç kalıyoruz. Peki MNNS’in faturaları kesildi mi?

Arkadaşlardan biri: Ben bugün kestim Serkant Bey.

Meraklı: Ab....

Serkant Bey: Ok, yarın Fosha toplantısına kim geliyor benimle?

Arkadaşlardan öbürü: Ben gelirim Serkant Bey.

Meraklı: Abdülkadir Ata...

Serkant Bey: Ya sen ne diyosun Meraklı, neyi tanıyor muyum?

Meraklı: Abdulkadir Atasoy’u tanıyor musunuz?

Serkant Bey: Evet. İzmirspor’da bir dönem oynadı öyle biri galiba, Abdulkadir Atasoy muydu neydi. Yoksa

antrenör müydü, tam bilemiyorum. Neyse, neden sordun, n’olmuş ona?

Meraklı: Yok, yani Akademetre’de böyle biri çalıştı mı?

Serkant Bey: Meraklı, bak ben açık konuşuyorum. İzmirspor’da bir dönem oynamış olabilir öyle biri diyorum.

Şimdi Akademetre ile bir alakası var mı bunun?

Meraklı: Yok yani, bizde bu isimde biri çalıştı mı, onu merak ettim.

Serkant Bey: O zaman öyle sor, çalıştı mı Akademetre’de böyle biri de. Tanıyor musun diyince ben de onu

söyledim. Allahım nelerle uğraşıyorum bu kadar iş güç arasında.

Bu ibret dolu haberde de görüldüğü üzere, Abdulkadir Atasoy krizinden de, kendisinden de kimsenin haberi

yok. Meraklı’da Abdulkadir Atasoy’un peşini bırakıyor, girdiği her yerde “Abdulkadir Atasoy benim! Hayır

benim!” muhabbetlerinin başlamasından sonra. Ama Akademetre’de bir şeyler olduğu kesin. İsimlerin çekildiği

o kasede, hiç kimsenin ismi artmadı. Kimse de açıkta kalmadı. Herkes de birini çekti. Yani C.B, H.S.T, veya M.Ö,

ve hatta belki de yönetim bir şeylerin üstünü kapatmaya çalışsa ya da bize her şeyi anlatmasalar da Abdulkadir

Atasoy ya da gerçek ismi her neyse, o gün oradaydı, aramızdaydı...

MERAKLI

17

BU BÖLÜMDEKİ YAZILAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR.

Page 18: Akademetre Kılçık Dergisi

Akademetre Çalışan Profili Araştırması

Eh be Meraklı, sen kiiiim araştırma kim be kardeşim. Gitmiş, kimseye haber vermeden online anket yapmış

bizim meraklı. Güya birbirimizi daha iyi tanımalıymışız, böylece daha iyi iletişim kurabilirmişiz. İyi tamam da

güzel kardeşim, bir araştırma yaptın, şimdi sonuçları açıklamaya biz utanıyoruz. Zaten insanın başına ne

geliyorsa ya meraktan geliyor ya Meraklı’dan.

Meraklı Proje biriminden ismini vermek istemeyen bir uzman ve Üretim ekibinden Çağlar Bey ile bir araya

gelerek bir araştırma dizayn etmiş. Oluşturulan soru formunu da Webropol marifetiyle online kanaldan

Akademetre’yle paylaşmış. Biz de hatırlıyoruz, gelmişti böyle bir anket bize de ama çok önemsememiştik.

Araştırmanın amacı, Akademetre çalışanlarının neyi nasıl algıladığını ölçmek, oradan da kişilikleriyle ilgili bilgi

sahibi olmak. Ne gerek varsa böyle bir şeye artık. Bu kapsamda basit bir anket yapıyor, 3 tane resim gösteriyor

ve “Bu nedir” diye soruyor. Araştırma araştırma diye ortalığı yıktığı iş bundan ibaret.

Meraklı’nın araştırmada kullandığı 3 resim. Cevaplar: Soru 1: İnsan, Soru 2: Elma, Soru 3: Ağaç

Bu üç resmi teker teker gösterip bu nedir diye sorarak dev bir araştırmaya imza attığını düşünüyor Meraklı. Biz

tam Meraklı ile kafa bulurken, “Çalışan Profilini yaptın, Kurumsal İtibar Araştırması yapsan ne resmi göstericen,

benim resmimi mi göstericen?” diye takılırken, Meraklı’nın o tipsiz suratını şekilden şekle sokarken,

editörlerden biri “Aman Tanrım!” dedi. “Cevaplar! Cevaplara bakın”. Kısa bir incelemeden sonra, genel olarak

fos bir araştırmadan bile ne kadar ilginç sonuçlar çıkabileceğini, özel olarak ise Akademetre’de nasıl bir mayının

üstünde oturduğumuzu anladık. Günah bizden gitti, sonuçları aynen yayınlıyoruz.

Mahşerin 4 Segmenti: Teleskopikler, HD Yayın yapanlar, Aşıklar, Terbiyesizler

Öncelikle şunu söyleyelim, araştırmanın sonuçlarının yorumlanmasında Kılçık ekibi tek başına sorumlu

tutulamaz. Kalitatif ve Kantitatif ekiplerden de, ismini gizli tutmak isteyen uzmanlarımızdan destek aldık. Yoksa

deli miyiz biz ne uğraşacağız.

Sonuçlara göre Akademetre çalışanlarını 4 segmentte toplayabiliyoruz. Bu segmentlerin oranları ve

açıklamalarından önce değinmek istediğimiz bazı konular var.

Bakın arkadaşlar... Hepimiz Akademetre için bir şeyler yapmaya çalışan bireyleriz, anladık ama utandık kardeşim

cevapları okurken. Size bir resim veriliyor, bu nedir diye soruluyor. Altındaki boşluğa da bir şeyler yazacaksın,

olay bu. Hayır resimdekiler krank mili, Trabzon hurması filan olsa neyse. Bir kere, Akademetre’nin %15’i, bu

sorulara yanlış cevap vermiş. İkinci resim için armut, birinci resim için kedi filan gibi cevaplar var. Bir de daha

soruyu anlamamış bir kısmınız. Birinci resme bakıp büyük, üçüncü resme bakıp daha büyük yazan var. Daha

neler neler var da kişileri rencide etmek istemiyoruz.

MERAKLI

18

Page 19: Akademetre Kılçık Dergisi

Bir de cevap veremeyenler var. Hayır ankete katılıyorsun o zaman. İkinci resmin altına elma yazmış adam, ama

birinci ve üçüncü sorular için cevabı yok, misal. Allahım yarabbim.

Cevapları okurken tiksindiğimiz bir başka nokta da, insanların Türkçe noksanlığı. Yani yazım hatalarını, ayrı

yazılması gereken –ki, -de eklerini filan geçtik. Cümleler düşük, kelimeler yanlış kullanılmış, kargacık burgacık

cevaplar. Yatırım yapacağız arkadaşım size, eğitim paketiyle geliyoruz.

Kısaca 4 segmente değinelim artık. Tanıyalım, yanımızda oturan adam kimdir, neyin nesidir, ne hayır gelir

ondan.

Teleskopikler:

Kardeşim siz ne rahat insansınız ya. Hayat vallahi size güzel. 50 milyon ışık yılı öteden izliyorsunuz dünyayı.

Böyle bir kayıtsızlık, böyle bir “aman efendim”cilik, böyle bir “her şey olacağına varır”cılık, ne rahat adamlarsınız

siz.

Bu adamlar sevgili okuyucular, ki Akademetre çalışanlarının %20’si ediyor, bütün resimler için sorulan “Bu

nedir?” sorusuna “bir canlıdır” diye cevap vermiş. Tövbe yarabbi ama Allah mısınız oğlum siz? Her şey bir canlı

ama kafanız bir kategorizasyona basmıyor mu? Yani bunlar için astronotluk ile soğuk demir işçiliği arasında fark

yok, ikisi de meslek çünkü.

Bakın genç arkadaşlar, bu gibi tiplerle yuva filan da kurulmaz. Bunlar kalkar “hepsi canlı” diyerek daldan dala

atlar insanı yarı yolda bırakır. Tabii bunları tatmin etmek de kolay, acıktım dediklerinde soğan ekmeği

vereceksin önlerine, o da yemek, bu da yemek diyeceksin.

Teknik olarak cevapları doğru olduğu için fazla bir şey diyemiyoruz tabii. Ama bu insanların ve sevenlerinin Allah

yardımcısı olsun.

HD Yayın Yapanlar:

Bunlar Allah’tan azlar abicim. %10’u ediyor. Aman yarabbi, Teleskopiklerin tam tersi bunlar. Yani böyle bir

ayrıntıya dikkat, böyle bir algısal çözünürlük biz daha önce görmedik. Tarayıcıda taratsan o resimleri, tarayıcı o

kadar ayrıntıyı alamaz, bunlar almış.

Adam bir anlatıyor ki, “yaklaşık 7 cm çapında, golden bilmemne cinsi, dalından koparıldığı yaklaşık 6 gün olmuş,

orası bilmem ne burası böyle 180 gr ağırlığında elma” diyor ikinci resim için. Birinci resimdeki adamı bir tarif

etmiş ki öbürü, hani adamı arayıp bulsak, o tarifi okutsak, “kendimle ilgili bilmediğim neler varmış be” diyecek.

Yani bunların gözleri radar, hatta mikroskop. Büyük resmi filan geçtim burunlarının ötesini göremez bunlar bu

detaycılıkla.

Bunlarla yuva isteseniz de kuramazsınız zaten, daha başında patlar sizin iş. İlk yapılacak işte “orası öyle burası

böyle” derken dalar gider bu tipler. İş dünyasında da korkulur bunlardan.

MERAKLI

19

Page 20: Akademetre Kılçık Dergisi

Onun orası bunun burası, bu insanlara hiç dokunmayın. Bırakın ayrıntısına daldıkları işten kafayı kaldırmasınlar.

Dokunmayın onlara, üstünüze püskürtmeyin. Takılsınlar onlar.

Aşıklar:

Yani Akademetre çoşmuş, haberimiz yok. Ankete katılanların %45’i bu kategoride. Sevinelim mi üzülelim mi

bilemedik. Bu kategoriye has insanlar, tanımlamakla kalmıyor, betimliyor, tasvir ediyor. Sanatçı yönleri var bu

kişilerin. Tamam %45’inin de sanatçı kişiliği aynı seviyede değil, ama burada nitelikten ziyade çaba ve

yaklaşımdan bahsediyoruz.

Misal elma için “içindeki tazeliği dış dünyayla paylaşmaya hazır bir dost”, “neşenin ve sevincin kaynağı bir

masal” filan gibi tanımlayanlar var. Ağaç için, alt tarafı Allah’ın ağacı dersin değil mi? Yok. “Nice sırlara, dertlere,

aşklara, mutluluklara, hüsranlara şahitlik etmiş sessiz sırdaş”mış o. Allah’ınızdan hayırlar bulun emi. Gül gül

öldük biz bunları okurken. Hele birinci resimde adamı bir betimlemişler ki, ne “yalnız, yapayalnız” büyümüşlüğü

kalmış adamın, ne tecavüze uğramışlığı, ne de yaşadığı aşk acıları. Yani Küçük Emrah, hatta Sezercik yapmışlar

oğlanı. Çok ayrıntıya girmiyorum dava yemeyelim.

Sen de bu kategorideysen, zaten diğer kategorideki insanlar sana yavan gelir. Diğer kategoridekiler bu

kategoriye girenler için “manyak mı olum bunlar” diyeceğinden, işleri kolay bunların. Deli deliyi görünce

çomağını saklarmış, bunlar bulurlar birbirlerini, anlaşırlar, sıkıntı yok. İş dünyasında da müşterinin yanında

ağlayıp zırlamayın güzel kardeşim, yeter.

MERAKLI

20

Page 21: Akademetre Kılçık Dergisi

Terbiyesizler:

Siz insanları aşağılayın, hiç bir şeyi beğenmeyin, sizin üstünüze adam yok, buna inanın güzel kardeşim.

Akademetre’nin yaklaşık %10’u sırıtıyor bu satırları okurken, biliyorlar çünkü yaptıklarını.

Yani alt tarafı 3 tane dandik resim, nasıl aşağılamışlar, nasıl yerden yere vurmuşlar görmeniz lazım. Bunlar kendi

aralarında kanka kesin. Adamın resmi için neler yazmışlar. En terbiyelisi “Tipsiz herifin teki” şeklinde, gerisini

sen düşün.

Aman yarabbi, hadi tipine yorum yaptın, nereden biliyorsun adamdan daha iyi karın kasların var, ona “beyin

verirsin” basketbolda filan? Ne çoşmuşlar. Bunlarınki de betimleme ama Aşıklar nasıl duygusalsa bunlar o kadar

tiksinç. Anlamadığım, hadi birinci resimdeki oğlana sardınız, ağaçla elmadan ne istediniz kardeşim. O elmanın

kilosuna 80 kuruştan fazla vermezmiş de, o da ağaç mıymış, onun dedesinin köyünde ne ağaçlar varmış da.

Aman yarabbi, Allah sizin ananıza babanıza sabır versin bir kere.

Bu tiplerle tuvalete gidilmez açıkçası. Bunlar hiç bir şeyi beğenmeyen bir de üstüne her şeyi söyleyen tipler.

Bunlar çok güzel dövülür bak, o olur. Yani hem kantitatif hem kalitatif uzmanlarımıza sorduk, onlar da bu

kategoriyi sadece bu amaçla ekonomiye kazandırabildiler. Hatta bir tanesini tespit edip giriştik. Güzel

dövülüyorlar, ne yalan söyliyelim. Allah sadece bizi değil müşteri kanadını bu tiplerden korusun.

Böyle bir araştırma yapmış Meraklı. Bizim açımızdan genel sonuç, gerçekten biz tanımıyormuşuz Akademetre

çalışanını. Ha tanıdık da ne oldu, ne yapacağız, eylem planımız nedir, bilemiyoruz. Ama en azından personel

alımında, mülakat sürecinde belki bu test yapılır yeni gelen kişilere, böylece arzu edilen profil oluşturulur yakın

zamanda...

Not 1: Son resimdeki kim? [email protected] a doğru yanıtı yollayan ilk 3 kişinin resmini bir dahaki sayıda

kapak yapacağız.

Not 2: Toplamlar %100 ediyor, sıkıntı yok.

MERAKLI

21

Page 22: Akademetre Kılçık Dergisi

Son senelerde nargilenin iyiden iyiye moda olması, eskiye göre çok daha fazla çeşit aromalı tütün bulunması gibi

nedenlerle, İstanbul’un hemen her köşesinde bulabileceğiniz onlarca nargile mekanı vardır aslında. Nargileyi ilk

nerede içtiğimi hatırlamıyorum doğrusu ama kendimce belirli zaman aralıklarıyla ziyaret ettiğim çok iyi nargile

bulabileceğim yerleri biliyorum…

Tophane bu iş için biçilmiş kaftan görülür çoğu kişi tarafından. Zaten eski Amerikan Pazarı’nın hemen hemen

tamamı bugün nargileci olmuş durumda. Cami duvarıyla dükkanlar arasındaki o daracık alanda, gün geçtikçe

yürümek için bırakılan yol iyice daralıyor ve masalar arasındaki mesafe iyiden iyiye kapanıyor.

Yine de, tüm kalabalığına ve gürültüsüne rağmen, Tophane’de nargile içmek başka bir keyiftir. Hizmet kalitesi

genelde kötüdür, nargilelerin de çok iyi olduğu söylenemez genel anlamda ama gerek sohbet ortamları, gerek

maç günleri kafanızı çevirdiğinizde karşınıza çıkan bir sürü televizyon ekranı olması gibi nedenlerle, Tophane’de

nargile içmek güzeldir..

Bağdat Caddesi, İstiklal Caddesi gibi İstanbul’un gözde mekanlarında da nargile konsepti üzerine kurulu birçok

mekan bulabilirsiniz ama benim bugün bahsetmek istediğim yer, bence İstanbul’da nargile içilebilecek en iyi

yerlerin başında geliyor…

Beyazıt’tan Çemberlitaş’ a doğru, Divan Yolu üzerinden ilerlerken, sol tarafta, genellikle dikkat çekmeyen bir

medrese ve içindeki nargilecilerden bahsedeceğim. Osmanlı döneminde, 1700′ lü yıllarda yaptırılan bir

medrese, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, uzun zamandır nargilecilerin mekanı olarak kullanılıyor.

GEZİ

22

Page 23: Akademetre Kılçık Dergisi

Özellikle çevre esnafı ve İstanbul Üniversitesi öğrencileri tarafından bilinen, turistlerin de sıkça uğradığı

yerlerden olan bu mekanı benim keşfetmemse, 2-3 sene öncesine dayanıyor.

Yine Sultanahmet civarında, Eski İstanbul turu yaptığımız günlerden birinde, medreseden içeri adımımızı atmış

ve hemen sağ taraftaki Erenler Nargile’de kendimize yer bulmuştuk. Aslında Erenler Nargile, bu eski medrese

avlusunu iki farklı kafeyle daha paylaşıyor ve her kafenin müdavimi, hedef kitlesi farklı. Erenler’in ilk etapta

sayılabilecek en önemli özellikleri, girişte sağda yer alması, medrese avlusunun büyük bir kısmına yayılmış

olması ve lezzeti oldukça farklı nargilelere ve bu nargilelerin müdavimlerine sahip olması.

Nargileler deyince, gözünüzde uzun bir liste oluşmasın sakın. Erenler’de, tömbeki dışında, yalnızca 3 çeşit

nargile mevcut; yoğun bir aroması olduğu, hatta içinde anason kokusu olduğu söylenen Elma’ya ilaveten,

Cappuccino ve Çilek aromalı nargileleri bulabilirsiniz.

2003 yılında Hürriyet Gazetesi tarafından, Türkiye’nin en iyi on nargilecisi listesinin başında seçilen Erenler,

yaklaşık 40 yıldır hizmet veriyor. Hafta içi, hafta sonu demeden sürekli olarak yoğun olan mekanın geceleri saat

02:00′ye kadar hizmet verdiğini ve gecenin geç saatlerinde bile müşterileriyle tıka basa dolu olduğunu

söylemek mümkün.

Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği, özellikle sedire oturmuş nargile içen kişileri bol bol fotoğrafladığı mekanın özel

bir formülle pişirilen Türk kahvesi de oldukça meşhur. Kahve seven arkadaşların üst üste iki tane içtiğine şahit

olduğum için, kesinlikle denemenizi tavsiye edebilirim.

GEZİ

23

Page 24: Akademetre Kılçık Dergisi

Tıpkı nargile çeşidinin kısıtlı olması gibi, Erenler’de çay çeşitleri de çok sınırlı. Sipariş üzerine değil, eski kahveci

usulü dağıtım yapılıyor Erenler’de; çay dolu tepsi insanlar arasında dolaşmaya çıkıyor ve bir sonraki servis için

uzun süre beklemek zorunda kalabiliyorsunuz. Mekan da, çay çeşitleri olarak, normal çayın yanı sıra, adaçayı ve

elma çayı bulabilirsiniz sadece. Küçük bardak çayların, yalnızca 1,25 TL olduğunu, eski tip Paşabahçe su

bardaklarında servis edilen büyük çayların da 2,5 TL’ye satıldığını söylersem, sanırım Erenler’in gerçekten ucuz

olduğunu net olarak anlatmış olabilirim. Mekanın müdavimlerinin kendine has nargile takımları olduğunu da

söylemek gerekir. O ihtişamlı, oldukça süslü nargile takımları, duvar dibinde ve iç kısımda saklanıyor ve sahibi

geldiğinde servise alınıyor ancak. O yüzden, olur da bir gün yolunuz düşerse, yan tarafınıza gelen süslü, ağır ve

ihtişamlı görünümlü nargile takımları sizi şaşırtmasın.

Erenler Nargile’nin eskide kalmış gibi görünen birçok özelliğini saydık saymasına ama en önemlisini henüz

söylemedik. Erenler’de, yediğinizi, içtiğiniz yalnızca siz sayıyorsunuz, evet, başınızda dikilen, adisyon kesen veya

günümüzde moda olduğu üzere, dijital bazı sistemler kullanarak siparişinizi giren, hesabınızı çıkaran garsonlar

yok Erenler’de. Nargile keyfiniz bittiğinde, çıkışa doğru yürüyor ve orada ayaküstü söylediklerinize binaen,

hesabınızı ödüyorsunuz. Kısacası herşey karşılıklı güven esasına dayalı...

Ve son notlar: Eğer sadece bir kez değil, sık sık ziyarete gelmeyi düşünüyorsanız, nargile, köz, çay servisi

yapanlara ufak bahşişler vermeyi unutmayın.

GEZİ

Mesut Özkan

24

Page 25: Akademetre Kılçık Dergisi

Dergimizin bu sayısında sizler için eğlenceli bir mekan olan Valonia’yı tanıtıyoruz. Valonia bir PELİT markası, aynı

zamanda Valonia latincede “Pelit” anlamına geliyor. Valonia markası, 2006 yılında sektöre yönelik kaliteli

hammadde, yarı mamül, bitmiş ürün sağlamak amacıyla kurulmuş. Marka aynı zamanda ulusal zincir

marketlerde madlen ve spesiyal çikolata raflarında yer alıyor.

Valonia Chocolate & Cafe Beşiktaş mutluluk yayan bir atmosfere sahip. Alt kat çeşit çeşit çikolatalara

ulaşabileceğiniz bir mabet, üst kat ise karnınızı güzelce doyurabileceğiniz bir cafe. Valonia atmosferi pozitif bir

mekan. Kapıdan girer girmez çikolatanın rahatlatan kokusu karşılıyor sizi. Siyah üzerine beyaz yazılarla yazılmış

love, pleasure, arzu, aşk, desire , tavana ve duvarlara yazılan sözcükler mekana ayrı bir hava katıyor. ….Türkçe

ve İngilizce olarak çikolatanın hissettirdikleri sözcüklere dökülmüş.

Valonia Beşiktaş’ın giriş kısmında ayrı bir kapı var. Burada yukarıda resmi görülen el yapımı çikolata atölye bulunuyor. Burası soğukça bir mekan. Klima ile serinletiliyor. Malum ki çikolata sıcağı sevmez.

Mis kokulu atölyeye giriş yaptık. Butik çikolatalar gözümüzü doyurmaya yetiyor. Kahveli nazar boncuklu çikolatadan tahin pekmezli çikolataya, acı biberli çikolatadan incirli çikolataya hayal gücünüzün yetebildiğince çeşit, masada inci gibi sıralanmış duruyor.

Nazar boncuklu içinde Türk kahvesi olan çikolata nazar-ı dikkati üzerine çekiyor.

YAŞAM

25

Page 26: Akademetre Kılçık Dergisi

Şef Erdoğan İnan, şelaleden çikolatayı tasla aldı ve soğuk mermer tezgahta temperledi. Temperlemenin amacı yaklaşık 40 derecede akışkan haldeki çikolatayı mermer üzerinde ani soğutma işlemi. Bu çikolatayı stabilize ediyor bir manada. Bunu yapmazsak çikolata kalıplara dökülünce kırılgan yapıda oluyor.

Çikolata kalıba dökülüyor ve ters çevriliyor ki kalıp çikolata üst kısmı oluşsun.

26

YAŞAM

Page 27: Akademetre Kılçık Dergisi

Çikolata kurumaya bırakılıyor. Kalıptan çıkmaya hazır olduğunu kalıptaki beyazlıklardan anlıyoruz. Sıra kalıpları pralin ya da istediğiniz malzemeyle doldurmaya geliyor. Beyaz çikolataların içi pekmezli tahinli malzemeyle dolduruluyor.

Nazar boncuklu çikolata yapımı en zor olanı. Üç aşama gerekiyor, bitter çikolatayı kalıplamadan nazar boncuğu renkleri yapılıyor çikolatayla. Her aşamada çikolatanın donması bekleniyor.

Sonra dolgu işlemine sıra geliyor. Üst kısım yeniden çikolatanıyor, spatula ile fazlalıklar alınıyor. Çikolata donunda çıkarılıyor ama nasıl? Sertçe mermer zemine vurarak ters çevirip yine zemine vurarak.

27

YAŞAM

Page 28: Akademetre Kılçık Dergisi

Çikolata gezisi sonunda hissettiklerim… Yağmurlu bir İstanbul günü, karşınızdaki insanlar ve böyle bir atmosferde üstelik mis gibi çikolata kokuları arasında bu kadar mı sıcak-verimli olurdu. Teşekkürler Valonia .

Adres: Ihlamurdere cad. No:40/B Beşiktaş- İSTANBUL

(Fem Dersanesi Altı)

0212 2591850

0212 2591856

Sevimli hayvan figürleri şeklinde çikolatalar…

Renklerine göre aşk, cesaret gibi özellikler aşılayan çikolatalı fındık krema iğneleri Doctor Chocolate !

Sesinizi kaydedip sevdiklerinize hediye edebileceğiniz çikolatalar.

Ses kaydı birden fazla kere yapılabiliyor …

Çağlar Bozkurt

28

YAŞAM

Page 29: Akademetre Kılçık Dergisi

Vizyondakiler

Efsane gemi 100. yılını vizyonda kutlayacak...

1997 yılında, henüz 3 boyutlu filmlerin hayal olarak görüldüğü bir

zamanda çekilen Titanik görünüşe göre 3 boyutlu olarak geri

dönüyor...James Cameron, Titanik'in 3 boyuta dönüştürüleceğini ve

2012'de tekrar vizyona gireceğini söyledi.FOX'tan gelen bilgiye göre,

Titanik'in ilk seferinin 100. yılı Nisan 2012'de Titanik'i bu kez de 3

boyutlu olarak izleyeceğiz. Titanic, 1912'de yapımı tamamlandığında

dünyadaki en büyük buharlı yolcu gemisiydi. 14 Nisan 1912 gecesi,

daha ilk seferinde bir buz dağına çarpmış ve yaklaşık iki saat kırk dakika

içinde Kuzey Atlantik'in buzlu sularına gömülmüştü

1999'un çılgın üniversite gençleri şimdi aileleriyle birlikte geri

dönüyor!

"En lezzetli dilimi en sona ayır" mottosuyla geri dönen Amerikan

Pastası serisinin son filminde ilk filmden bu yana aralıksız seyrettiğimiz

Jason Biggs, Alyson Hannigan, Eugene Levy ve Seann William Scott'ın

yanı sıra ilk iki filmdend hatırladığımız Tara Reid, Shannon Elizabeth ve

Chris Klein gibi isimler kadrodaki yerini almış görünüyor. Filmin

yönetmenliğini ve senaristliğini ise ikinci uzun metrajlı işine imza atan

Jon Hurwitz ve Hayden Schlossberg ikilisi üstleniyor.

Sicilyalı Pietro'nun tek hayali ünlü bir aktör olmaktır. 28 yaşındaki

Pietro oyunculuğu kafasına o kadar çok takmıştır ki amacına ulaşmak

için bin türlü çılgın yolu denemekte sakınca görmez. Roma'ya gelir ve

önce bir pastanede çalışmaya başlar, aynı zamanda da aktörlüğe giden

yolları aşındırır. Başta kuzeni Maria’nın evine misafir olarak yerleşir

sonra kendi evine çıkar ama kısa sürede evde bir gariplik sezer. Sanki

eşyalar kendi kendine hareket etmektedir...

SİNEMA

29

Page 30: Akademetre Kılçık Dergisi

Nefret ettiği eski arkadaşlarının akşam yemeğine kendisini zorla davet

ettiren Muharrem'in, bu yemek ile birlikte başlayan didişmeleri, ego

gösterileri sonucu eski defterlerin açılması ile utanç dolu hesaplaşmalarla

karşı karşıya kalmasını konu alan Yeraltı, bireyin varoluşsal sorunlarını

irdeleyen bir film.

Steven R.Monroe yönetmenliğinde 1978 yapımı Day of the Woman ''I Spit

on Your Grave''nin yeniden çevrimi 'I Spit on Your Grave. 78 yapımı film;

genç bir kadın yazarın sakin ve sessiz nehir kenarındaki evine huzur içinde

çalışmasına devam etme ve kitabını yazma amacıyla gitmesi ile start

almakta ve buradan itibaren her şey yolunda iken bir anda, tüm gerçekliği

içinde barındıran şiddeti ile perdeye yansıyan kareler, huzuru bulmak için

gelen genç kadının vahşet ve insanlık dışı muamele ile karşılaşmasını ve

sürüp giden eziyetler ve kadının sonradan hepsinin izini bulup tek tek

intikam almasını konu ediniyor.

Savaş sonrası dönemde İngiltere'de geçen hikayede Hester (Rachel Weisz)

başarılı bir hakim olan William Collyer'ın (Simon Russell Beale) güzel ama

mutsuz eşidir. Kraliyet Hava Kuvvetleri'nde görevli bir pilot olan Freddie

Page'a (Tom Hiddleston) aşık olan Hester, takıntılı bir şekilde bu adamın

ve aşkının peşinden gidecektir fakat bu büyük sevgi ona çok pahallıya mal

olacaktır...

Film, eski bir porno film oyuncusu olan Leyla (Hatice Aslan ) ile porno

filmlerde rol alarak para kazanmaya çalışan İzzet'in (Hakan Kurtaş) aşkını

çarpıcı bir dille anlatıyor.

İyi Seyirler……

SİNEMA

Sinem Atayurt

30

Page 31: Akademetre Kılçık Dergisi

SUR OCAKBAŞI Unkapanı’nın İMÇ blokları karşısında Kadınlar Pazarı denilen yerdedir Sur Kebap. Ofisten çıkıp ulaşmamız

yaklaşık 40 dakika sürdü. Aslında bu bölgeye geldiğinizde seçenek o kadar fazla ki sanki Urfa’nın, Antep’in

sokaklarından birinde kebapçı arıyorsunuz gibi geliyor insana. Ama bizim mekanımız belli. Ilık bir akşam

olduğundan bahçede oturmaya karar veriyoruz.

Masaya ilk gelen çiğ köftelerimiz. Alışılmışın biraz dışında. Bol acılı .Acı olmasına rağmen gayet lezzetli. Arkasından gelen ayranlar. Antep’te ve Urfa’da sunulanlar gibi. Bakır kap ve küçük bakır kepçelerle içiyorsunuz…. Mekanda öyle zerafet falan aramayacaksınız. Lüks meraklılarına göre değil. Ne kadar salaş, o kadar lezzetli… Lezzetli ancak servis kalitesi biraz düşük, siparişler geç geliyor bu belki de kalabalık olmasından kaynaklanıyor olabilir. Arkadan bir perde pilavı siparişi veriyoruz. Garson kalmadığını belirtiyor ancak mekan sahibine söylediğimizde perde pilavı hazır. Enfes bir lezzet. Perde pilavı bitmeden masanın kralı geliyor.

GURME

31

Page 32: Akademetre Kılçık Dergisi

İşte Sur Kebabı; içinde büryan, adana, urfa, tavuk şiş, özel salataları ve bulgur pilavı ile dolu bir koca tepsi… Yanında servis edilen lavaşlarını koparıp koparıp sarıyorsunuz kebaplarınızı. İki kişi diyip üç kişi, üç kişi diyip beş kişinin tıka basa doyacağı gibi hazırlıyorlar. Aç göndermek içlerine sinmiyor. Lezzet : Fiyat – Kalite : Ambiyans : Hizmet :

Artık hiçbir şey yemeye haliniz kalmadığında o inanılmaz lezzet masanıza geliyor; Sur Tatlısı, damağınızı gıdıklayan bir tatlı. Rengini safrandan alan, içi dondurmalı, irmik ve dil peynirinden yapılmış eşi benzeri başka yerde olmayan lezzet… Yemesi çok keyifli… Çok tatlı değil, tam tadında, hastasıyım bu tatlının… Üstüne de çay ikram ediliyor. Fiyatlar normal; tıka basa yediğinizde ortalama kişi başı 35 TL’ye mekandan ayrılıyorsunuz.

Adres: İtfaiye Cad. No:25-27 Kadınlar Pazarı Fatih İstanbul Telefon: (0212) 533 80 88

GURME

Onur Cenikan

32

Page 33: Akademetre Kılçık Dergisi

Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri

İtibar Yönetimi mi, Sürdürülebilirlik mi, Yoksa Sorumluluk Bilinci mi? Belki de Hiç Biri...

Bir araştırmacı yeni bir trendin oluştuğunu, trendleri takip eden keskin gözlere sahip değilse bile, eninde

sonunda fark eder. En acemi araştırmacı bile bilir ki, eğer bir konuda araştırma yapma ihtiyacı doğduysa, hayırlı

olsun, yeni bir trend çoktan yoldadır.

Araştırma şirketlerinin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projelerinin etkileri ölçümlemeye başladığı uzun zaman

oldu. Dolayısıyla Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri yeni bir trend değil. Bununla birlikte Kurumsal Sosyal

Sorumluluk projelerinin kapsamı veya hedef kitlesi çok geniş bir yelpazede tanımlanıyor ve bu yelpaze gittikçe

genişliyor.

Kurumsal sosyal sorumluluk, en sıkıcı tanımına göre, “Toplumun yaşam kalitesini iyileştirmek; kendi çalışanları

ve onların aileleri, yerel halk ve bütün toplumla birlikte sürdürülebilir bir dünya için ekonomik, çevresel, kültürel

ve sosyal gelişmeye destek vermek” sorumluluğudur. Tabii eğitim, çevre ve sağlık bu anlamda “kutsal” konular.

Bu bağlamda bazı kurumlar okul açıyor, bazıları diş fırçası dağıtıyor, bazısı tarihe saygı gösteriyor, bir kaçı

kansere savaş açıyor, bir kaçı ise trafik konusunda eğitimler düzenliyor.

Buradaki ana tez, bundan hem toplum hem de kurumların fayda sağlaması yönünde. Küresel rekabette daha

büyük pazar payına ve marka bilinirliğine ulaşarak rakiplerinin bir adım önüne geçmek için büyük bir mücadele

veren şirketlerin son dönemdeki gözdesi sosyal sorumluluk projeleri. Şirketlerin birbiri ardına hayata geçirmeye

başladığı sosyal sorumluluk projeleri öyle bir boyuta ulaştı ki bu alanda yapılan harcamalar artık bilançolarda

milyon dolarlık kalemler olarak yerini aldı.

Marka Değeri ve İtibar Yönetimi

Sosyal ve sorumluluk kelimeleri ilk okunduğunda toplumsal ya da topluma dair bir ifadeyi çağrıştırsa da bir o

kadar markaya katma değer sağlıyor. Çevreden eğitime, sağlıktan yoksulluk problemine kadar geniş bir alanda

projeler, çok uluslu veya ulusal şirketlerde uzmanlar eşliğinde seçiliyor, markaya neler kazandıracağı, satışları ne

kadar artıracağı hesaplanarak hayata geçiriliyor.

Sosyal sorumluluk projeleri, Türkiye’de de özellikle son yıllarda büyükten küçüğe birçok firmanın gündemine

girmiş durumda. Bunların içinde büyük bütçeler ayrılarak ulusal satıhta uygulamaya konulan projeler olduğu

kadar, yerel ve bölgesel projeler de var. Bu kadar geniş kapsamlı uygulanan projelerin giderleri ve reklam

harcamaları da bir o kadar büyük. Öyle ki, bazı projelerin reklam ve tanıtım harcamaları projenin esas

maliyetinin çok üstüne çıkabiliyor.

Bu projelerle birlikte, hem iş ortaklarınının, hem çalışanların hem de müşterilerin gözünde güçlü bir itibara

sahip olunabiliyor. Çalışan, müşteri ve paydaş sadakatindeki yükselişin faydaları, bu yazının konusu değil belki

ama, zaten bu faydalar da kolayca tahmin edilir türde. Bu teze göre marka bilinirliği ve markanın saygınlığı

arttığı için, aslında rakiplerinize ciddi bir avantaj sağlıyorsunuz. Elbette devletin bu çalışmalar için sağladığı vergi

indirimi de cabası. Bir konuda vergi indirimi almak demek, vereceğiniz verginin kullanımını kamu personeli ve

bürokratlarına bırakmayıp kendi elinize almak demek. Bu da stratejik bir avantaj elbette.

Sürdürülebilir Karlılık

Sosyal sorumluluk projelerinin vicdan kadar cüzdanları da ilgilendirdiğini keşfetmek için dünyanın Milton

Friedman’a ihtiyacı yoktu aslında. Friedman’ın 1970’da New York Times’da şirketlerin sosyal sorumluluk

projelerini karlarını artırmak için yaptığını söylemesi, bazı kesimlerde kullanıldığı gibi cesur bir eleştiri veya

olumsuz bir gözlemden ziyade, bir fırsatı sermaye piyasasının gözüne sokmaktı. Tabii buradaki vurgu, hem

sosyal sorumluluk projeleri ile itibar yönetimini sağlamak ve rekabette sağlanan avantajı somut ticari karlara

SEKTÖRDEN HABERLER

33

Page 34: Akademetre Kılçık Dergisi

dönüştürmek; hem de şirketlerin ufak bedellerle ait oldukları sektörleri geleceğe taşıyabilmek için gerekli piyasa

talebini oluşturulacak kitleleri ayakta tutması olarak yorumlanabilir. Bu en basit ifadeyle, “kaz gelecek yerden

tavuk esirgememek” olabiliyor.

Günah Çıkarma

Şirketlerin gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projelerine için “kepçeyle aldıklarını kaşıkla veriyor” ya da “günah

çıkarıyorlar” eleştirileri de mevcut. Bu yaklaşım, diğer yaklaşımlara göre kendine daha kısıtlı bir alan da bulsa,

savunduğu ana tez, sosyal sorumluluk projelerinin, ticari faaliyetleri ile çevreye ve doğaya zarar veren, üstelik

tüketicilerin “sırtından” korkunç karlar elde eden ve bu sayede bireylerin yaşam kalitelerini düşüren firmaların,

kamuoyuna olduklarından daha masum ve şirin gözükmek, gerçekleştirdikleri olumsuz faaliyetleri kapatmak için

gerçekleştirdikleri göz boyayıcı faaliyetlerden ibaret olması.

Elbette sert bir tavır belki ama, sonuçta eleştirel yaklaşımlara saygımız da sonsuz. Ama sosyal sorumluluk

projelerine bu yazıda getirilen eleştirinin çıkış noktası bu değil.

Peki ya yanıldıysak?

Sosyal sorumluluk projeleri elbette nedensiz bir şekilde ortaya çıkmış, sebepsiz bir şekilde yayılmış, hiçbir işe

yaramayan vakit ve nakit israfı eylemler değil. Zaten bu yazının da hiçbir zaman böyle bir iddiası olmadı. Burada

temel itiraz, sosyal sorumluluk projelerinin kutsallaştırılması ve dolayısıyla araçtan çok bir amaç olarak

algılanmaya başlanması. Buradaki en büyük risk, sadece amaç olarak görülmesiyle içeriğe, tanıtıma ve iletişim

faaliyetlerine özen gösterilmesi.

Sosyal sorumluluk projelerinde en etkili unsurlardan biri, ayrılan bütçe veya içerik değil. Çok önemli bir faktör

de doğru ve etkin tanıtım. Kamuoyunu ilgilendiren ve eğitim, sağlık gibi ihtiyaç duyulan bir proje üzerinde

çalışıldığı takdirde markaya getirisi daha fazla oluyor elbette, ama yine de, özellikle konu biraz da itibar

yönetimiyse, tanıtım, yani projenin kamuoyu nezdinde bilinirliği ayrıca önem kazanıyor.

Çok kapsamlı gerçekleştirilen bir sosyal sorumluluk projesinin etkinlik ölçümünü gerçekleştirdiğimiz bir

araştırmada gördük ki, projenin medyaya bir çok ilginç görüntü ve öğe de yansıtmasına rağmen kamuoyu

nezdinde bilinirlik oranı tek haneli rakamlarda kalmıştı. Üstelik kamuoyuna yansıyan görseller kullanılarak

yapılmıştı bu araştırma. Ayrıca, projeyi hatırlayanların arasında, proje ile projeyi uygulamaya koyan kurumu

bağdaştırabilme oranı daha bile düşüktü.

Maalesef her proje Kardelenler veya Baba Beni Okula Gönder kadar etkili olamıyor. Örneğin Koç Holding

tarafından gerçekleştirilen “Ülkem İçin” ismindeki etkinliği kaç kişi hatırlar, kaç kişi o konuda bilgi sahibidir,

merak konusu. Üstelik 81 ilde 250’ye yakın sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirilmişti bu kapsamda. Başka

herhangi bir PR çalışması ile de itibar yönetimi yapılabilirken, tanıtım açısından bu kadar verimsiz projelerin

ortaya çıkması, işin sadece vergi avantajları için yapıldığı gibi bir algı yaratabilir. Doğal olarak kamuoyu, zaten

ticari yani kar amaçlı kurumların bu tür sosyal davranışlarına şüpheyle yaklaşabilir, doğal olarak.

Sonuç olarak, kamuoyunda bir sosyal sorumluluk projesi çöplüğü yaratmadan, etkili bir şekilde projeleri ortaya

koymak gerekli. Zaten maksimum fayda da bu şekilde sağlanabilir. Hedef kitlesinin bile haberi olmadığı,

dolayısıyla faydalanamadığı bir sosyal sorumluluk projesi, kamuoyu algısında hiç olmamış kabul edilecektir. Bu

da hem kamuoyunun hem de aslında bu işe gönül ve maddi destek sağlamış kurum veya kişilerin sosyal

sorumluluk projeleriyle ilgili heves ve ilgilerini kaybetmelerine yol açacaktır.

SEKTÖRDEN HABERLER

Cihan Bozkuş

34

Page 35: Akademetre Kılçık Dergisi

Şirketimiz çalışanları arasında gerçekleştirdiğimiz online anketimize katılım gösteren arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç bilirim. Yapılan anketlerden elde ettiğimiz sonuçları sizlerle paylaşmak bizim için bir görevdir. Anketimize toplam 44 arkadaşımız katılmıştır. Araştırmaya katılan Akademetre çalışanlarının %53,5 Kadın iken %46,5’i Erkek’ dir.Bu sonuçlardan da

görülmektedir ki Akademetre kadınların iş hayatında ne kadar önemli rol sahibi olduğunu yansıtan bir kurum

konumundadır.

Arkadaşlarımızın taraftarı oldukları takımlara baktığımızda en çok taraftara sahip takım şu an Süper Final’de

lider konumda bulunan Galatasaray iken 2.en çok taraftara sahip takım Fenerbahçe 3. ise Beşiktaş’tır.

Medya izleme/takip alışkanlıklarımıza baktığımız da Akademetre olarak en çok tatil günümüz olan Pazar günü

televizyon izlerken; haftada ortalama 17 saat televizyon izliyoruz. Türkiye’de ise ortalama olarak haftalık 25 saat

televizyon izlenmektedir. Bu oranda Türkiye’nin gerisinde olmamız konusunda iyi veya kötü yorum yapmayı siz

değerli okurlarımıza bırakıyorum

SİZİN İÇİN ARAŞTIRDIK

35

Page 36: Akademetre Kılçık Dergisi

Biz haftada 17 saat TV izliyoruz evet ama bu izlediğimiz süre içerisinde hangi TV kanallarını izliyoruz?

İzlediğimiz ilk üç TV kanalı Kanal D, Cnbc-e ve Ntv olarak dikkat çekmektedir.

En çok izlediğimiz diziler baktığımız da ilk üçte yer alan diziler ise ;

Geçen sezon Show TV’de yayınlanan ancak bu sezon Star TV’ye transfer olan ve senaristini geçtiğimiz günlerde

kaybettiğimiz MERAL OKAY’ ın “Muhteşem Yüzyıl” birinciliği kimseye kaptırmazken;

İkinci sırada ise yayına Şubat ayının son haftasında başlayan güçlü kadrosu ve etkileyici hikayesi ile ilk

bölümünden itibaren izleyiciyi ekrana bağlayan “Suskunlar” yer almaktadır.

Suskunların ardında ise Pazar günlerinin fenomeni haline gelen başrolünü Köprü, Vali ; Es-Es ve Bal gibi dizi-

filmlerde de başarılı oyunculuğu ile dikkat çeken Erdal Beşikçioğlu’nun üstlendiği “Behzat Ç” üçüncü sırada en

çok izlediğimiz dizi olarak yer almaktadır.

SİZİN İÇİN ARAŞTIRDIK

SİZİN İÇİN ARAŞTIRDIK

36

Page 37: Akademetre Kılçık Dergisi

Akademetre olarak gezmeyi seviyoruz hoş kim sevmez değil mi? Gezmekten vakit geçirmekten en çok

hoşlandığımız yerlere baktığımızda; Avrupa yakasında Taksim-İstiklal Caddesi civarlarında keyif yaparken

Anadolu Yakasında ise Kadıköy ve Bağdat Caddesi en gözde gezip eğlendiğimiz yerler olarak ön plana

çıkmaktadır.

Sizlerin görüşünü merak ettiğimiz bir diğer konu ise bir zamanlar ulusal dert milli gurur meselemiz haline gelmiş

ama 1997 yılında Şebnem Paker-Dinle şarkısı ile “ herkes kendi komşusuna oy veriyor biz nasıl dereceye girelim”

yorumlarımızın değiştiği ; 2003 yılında Sertap Erener’in “Every Way That I Can” parçası ile 56 yıllık tarihinde ki

tek birinciliğimizi kazandığımız Eurovision

SİZİN İÇİN ARAŞTIRDIK

37

Page 38: Akademetre Kılçık Dergisi

Eurovision’daki bu yıl ki temsilcimiz Can Bonomo’nun Bakü’den hangi derece ile ülkemize döneceğiydi. Büyük

bir çoğunluğumuza göre “Can Bonomo ilk 10’a bile giremeyecek” üzgünüz sevgili Can En iyi ihtimal ise 5. olur

diyoruz başka da olmaz

Sizlerle beraber gerçekleştirdiğimiz bu anket çalışmasının son değerlendirmesine geldik. Mart ayında şirketimiz

içerisinde çıkardığımız kurum içi dergimiz “KILÇIK” ın sizler tarafından beğeni derecesine, anketi yanıtlayan 44

arkadaşımızın % 74,0’ü tarafından KILÇIK olumlu not almıştır. Kanımca amatörce bir ruhla yola çıkılmış ve

amatörce bir heyecanla hazırlanan bir dergi için başaralı bir başlangıç sayılmaktadır. Ben dergi ekibi olarak

sizlere teşekkürü borç bilir “TEŞEKKÜRLERİMİZİ” iletirim.

Son olarak unutulmaması gereken bir nokta bu dergide sadece ilk 2 sayıda görev alan arkadaşlar dışında herkes

görüş bildirebilir ve yer alabilir. Her arkadaşımızın görüşü ve katkısına açık olunduğunu bilinmesi bizler için on

derece önemlidir. Tekrar tekrar teşekkür ederiz Akademetre

Mesut ÖZKAN

SİZİN İÇİN ARAŞTIRDIK

38

Page 39: Akademetre Kılçık Dergisi

OLDUĞU GİBİ …

Sayının beklenen yazısı Aybike Şen röportajının benim için kolay tarafı röportajı yapmak, zor tarafı yazıyı yazmak

oldu.

Bir pazartesi akşamı 21:00’da bir cafede buluştuk, ikimiz de gün içinde sohbet etmeye vakit ayıramayacak kadar

yoğunduk. Zaman nasıl geçti anlamadım, saat 23:30 olduğunda artık kalkalım dedik.

Sohbet etmek işin en kolay tarafıydı fakat ne yazacaktım? Yazıyı yazmakta bir hayli zorlandım. Dergi

toplantılarında ortak görüş, Aybike’yi en iyi benim anlayacağım ve anlatacağımdı ama şimdi kilitlenmiştim.

İnsanın uzun zamandır tanıdığı birisini anlatması zor oluyormuş. Mercek’te yer alacak isimlerin R. Serkant

Tünay, Halil İbrahim Zeytin, Bülent Bekret, Hülya Serin Tünay, Sertan Güler, Nihal Sıtaçoğlu olması durumunda

benim görev almamam gerekiyormuş buna karar verdim. Genel Yayın Yönetmenimize duyurulur…

Aybike Şen’i nasıl ele alacağım konusunda kafamda bir taslak vardı ama bu herkes için bir şeyler ifade eder

miydi, Aybike için uygun olur muydu bilemedim. Ama derginin bu bölümünün bir formatı yok, biraz da benim

ele alış biçimimle şekilleniyor diyip başlıyorum artık, affınıza sığınarak.

Aybike’yi hem bana samimiyetle anlattıklarıyla hem benim tanıdığım haliyle masaya yatırdım, ters çevirdim düz

çevirdim ama sonunda olduğu gibi yazmaya karar verdim.

MERCEK/AYBİKE ŞEN (BAŞKAN)

39

Page 40: Akademetre Kılçık Dergisi

Olduğundan farklı gören dergi Kılçık için bir insanı olduğu gibi görmekten bahsetmiyorum, Aybike’nin aslında

olduğu gibi bir insan olmasından bahsediyorum.

Evet olduğu gibi birisi Aybike. Bu yönüyle birçok kişiyi şaşırtıyor ve hatta hayrete düşürebiliyor. Kendisi bu

yorumuma şaşırsa da bence olduğu gibi olması nedeniyle duygularını saklayamıyor çünkü kıvırmayı ve çevirmeyi

bilmiyor. Bu nedenle olduğu gibi olması, onun ilişkilerini zayıflatıyor.

DIŞ KABUĞUNDAN SIYRILARAK KENDİNE ULAŞMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Kendinden bahsetmeyi pek sevmiyor, o kadar sık görüşmemize ve konuşmamıza rağmen ablasının evlendiğini

bile yeni öğreniyorum.

Egolarını kullanmayı o kadar unutmuş ki o da egosu yüksek insanları görünce hayrete düşüyor. Birçoğumuz gibi

aldığı aile eğitimi, onun süper egosunu çok geliştirmiş, kendini daha az düşünüyor ve çevresindeki insanların

dediklerini umursuyor. Bunu fark eden her insan gibi egoları açığa çıkarmaya ve kendini önemsemeye çabalıyor.

İnsan bir kere kendine dönmenin mutluluğunu yaşadı mı, tadını bir aldı mı kendinden uzaklaşamıyor. Herkesin

hayatında, kendiyle ilgili bir farkındalık dönemi olur… Bence Aybike şu anda bu farkındalık döneminde ve

kendini bulduğu mutlu anların peşinde. Bu nedenle içindeki enerjiyi dışarı atacağı aktiviteler arıyor, bir tanesini

bulmuş bile. Hafta sonları tiyatro dersleri alıyor. Özellikle doğaçlama oyunlarda, başka hiçbir yerde olamadığı

kadar rahat ve kendi gibi olabiliyor, kendi deyimiyle. Özgür bir alanda kendini olabildiğince dışa vurabiliyor.

Umarım bu yolda başarılı olur, kendini bulacağı alanları çoğalır.

MERCEK/AYBİKE ŞEN (BAŞKAN)

Araştırmaya Nasıl Başladı?

Çoğu zaman Aybike için uygun işin

mühendislik olduğunu düşünürdüm, kendisi

de bir mühendis, endüstri mühendisliği

mezunu. Mühendis disiplini var ve kafası tam

bir mühendis gibi çalışıyor, bence ona

araştırmadaki başarıyı getiren şey bu.

Ama kendi mesleğini statik bulduğu için daha

dinamik alanlara yönelmiş okuldan mezun

olduğunda. Okulda tesadüfen ve

önemsemeyerek aldığı pazarlama dersi, onun

pazarlama alanında varlık göstermek

istemesine neden olmuş. Endüstri

mühendisliğinden yeni mezun birisini

yetiştirilmek üzere pazarlama

departmanlarına almaları çok güç. Ancak

pazarlama için önemli bir araç olan

pazarlama araştırmaları sektörünü Aybike de

birçok insan gibi basamak olarak kullanmak

istemiş

40

Page 41: Akademetre Kılçık Dergisi

Daha renkli ve dinamik bir dünya olan araştırmaya ve hatta Akademetre’ye geri dönmesi çok sürmemiş

böylelikle. O günden sonra sektörden hiç kopmasa da, Akademetre’den bir kere daha kopmuş. 5 ay kadar uzak

kalınca kendini daha değerli hissettiği ve daha çok değer verilen yere, Akademetre’ye geri dönmeye karar

vermiş.

Analitik düşünce sisteminin bir ürünüdür bu yaklaşım ve analitik düşünemeyenler bu işi bu kadar kolay

göremezler ve çözemezler.

İlginç Pazar araştırmaları olur da ilginç anılar olmaz mı? Olur tabi…

Kompost sektörünü araştırırken bir soru olarak “çamur kullanmayı düşünür müsünüz” sorusu varmış ki,

buradan çamur ürününün Pazar büyüklüğü ortaya çıksın. Kompost üretimi için girdi olabilen bir ürünmüş çamur

(slac). Yapılan görüşmelerde bu soruya net bir şekilde “hayır” yanıtı alınmış. Titizliği ve detaycılığı ile ve bize

acayip konularda araştırma yaptırmasıyla bilinen müşterimiz, çamurun soru formunda yeterince

açıklanmadığını düşünmüş doğal olarak. Sonra yeni bir araştırma tasarlanmış, uzun uğraşlarla çok detaylı bir

soru formu hazırlanmış, çamurun ne anlama geldiği uzun uzun anlatılmış. Araştırmada CATI ile görüşmeler

gerçekleştirilmiş ancak tüm üreticiler daha 1. soruda yani “bu anlatılam çamuru kullanmayı düşünür müsünüz?”

sorusuna hayır yanıtını vermişler, yani çamur’u kullanmayacaklarını belirtmişler. Pazar hesabı da böylece “0”

olarak çıkmış, Pazar yokmuş. Bir araştırmacı için komik bir durum ancak aynı zamanda araştırmanın ne büyük

fayda sağladığını ortaya koyan iyi bir örnek.

Biliyorum ki daha uzun yıllar Aybike bu tarz araştırmalar yapacak, hesap makinesini ve zımbasını ilk

alındıklarında içinde bulundukları karton kutularında saklayacak, saçları hep uzun ve güzel olacak, hep bu kadar

ince kalacak ve ince olmaya özen gösterecek, biraz kilo alsa sadece salata yemeye başlayacak, etrafındakilere

bazen günaydın demeyecek çünkü o esnada zihni henüz uyanmamış olacak, uykuyu o kadar sevmesine rağmen

işe hiç geç kalmayacak, kurallara uyması ile tanınacak ama kural koymayı hiç sevmeyecek, Aybike daha uzun

yıllar Akademetre’nin mihenk taşı olacak…

MERCEK/AYBİKE ŞEN (BAŞKAN)

Özel Hayatında Kırılgan Ama Pazar Araştırmalarının İş

Bitiricisi

PP Enjeksiyon Ambalaj, Kompost Sektörü, Değirmen

Makineleri, Kastalia Sektörü, Çamur (Slac) Sektörü,

Kanthal Sektörü, Kırmızı Ginseng Sektörü gibi hiç kimsenin

adını bile duymadığı sektörler hakkında Pazar araştırması

yapan uzman özelliği ile hepimizin zihnine kazınmıştır

Aybike.

Mühendis bakış açısı onun birçok projenin altından

kolaylıkla kalkmasına yardımcı oluyor.

Adını bile hiç duymadığı sektörlerde araştırma yapmak ve

bir sorunu çözmeyi nasıl başardığını kendisi şöyle

anlatıyor; “araştırmada şablon bellidir, ben o şablonu her

projede kullanıyorum, benim için tek sorun seçenekleri ve

o sektörün önemli belirleyenlerini keşfetmek, bunu da kısa

bir araştırmayla çevreme soruşturarak yapabiliyorum.”

41

Page 42: Akademetre Kılçık Dergisi

Akademetre’ de Türk günü ziyafeti

Kılçık Lansmanı Yapıldı Akademetre’nin kurum içi dergisi KILÇIK lansmanı 12 Mart 2012 tarihinde gerçekleşti. Zaman konusunda biraz

gecikme yaşansada, ilk sayı olması, amatör bir ekip tarafından hazırlanması sebebiyle anlayışla karşılandı.

Dergi lansmanında söz alan Akademetre İK Müdürü Hülya Serin Tünay, derginin oluşumunda geçen zor ve

eğlenceli süreci anlattı, derginin bundan sonra çıkacak sayıları için çalışanlardan destek istedi. Hülya Hanım’ın

ardından söz alan Halil Bey derginin kendisine verilmiş güzel bir hediye olduğunu ve asıl zor kısmın bundan

sonra olacağını, derginin sürekliliğinin sağlanmasını ve aynı başarılı çizgiyi kaybetmememiz gerektiğini belirtti.

Kılçık introsunun ardından dergi, çalışma arkadaşlarımız tarafından ilgi ve beğeniyle okunmaya başlandı.

BİZDEN HABERLER

42

Şirketimizde yemek firmamız tarafından Türk gelenek ve

adetlerinden oluşan Türk günü 6 Nisan 2012 Cuma günü

gerçekleşti. Birbirinden güzel ve leziz yemeklerden oluşan

zengin menü firmamız çalışanları tarafından oldukça

beğenildiği görüldü. Yemeğin yanında gelen fasıl ekibi de

yemeğe ayrı bir tat ve değer kattı. Firma yetkilileri özellikle yaz

aylarında sürprizlerinin devam edeceği bilgisini de ayrıca

paylaştı.

Page 43: Akademetre Kılçık Dergisi

Değerli arkadaşlarımıza aramıza hoş geldiniz der, birlikte keyifli bir çalışma hayatı

geçirmeyi temenni ederiz.

BİZDEN HABERLER

Raporlama Birimin de

”Raporlama Asistanı” unvanıyla göreve

başlayan

Yunus Umut ÜNAT

İdari İşler Birimin de

”Departman Asistanı” unvanıyla göreve

başlayan

Nuray YURDAKUL

İlk sayının heyecanı ve acemiliğiyle terfi

haberlerini verirken değerli bir

arkadaşımızın terfisini sizinle paylaşmayı

unutmuşuz.

Bizi affet Müge

Gizli Müşteri birimin de “Raporlama

Uzmanı” unvanıyla görev yapan Müge

KAHRAMAN, sorumluluğu dahilinde ki

görevinde göstermiş olduğu başarı

sonrası “Proje Uzman Yardımcısı”

unvanına, terfi almıştır. Akademetre

ailesi olarak kendisine yeni görevin de

başarılar dileriz.

43

43

Page 44: Akademetre Kılçık Dergisi

MUTLU GÜNLER

16 Nisan 2012 tarihinde değerli Genel Müdürümüz R.Serkant TÜNAY’ ın doğum gününü kutladık.

Kendisine nice nice sağlıklı, huzurlu, mutlu, başarılı yıllar dileriz.

44

BİZDEN HABERLER

Page 45: Akademetre Kılçık Dergisi

Akademetre çalışanlarının büyük bir bölümü Nisan ve Mayıs aylarında doğmuş. İyi ki doğdunuz…

45

BİZDEN HABERLER

Akademetre çalışanlarının büyük bir bölümü Nisan ve Mayıs aylarında doğmuş. İyi ki doğdunuz…

BİZDEN HABERLER

Page 46: Akademetre Kılçık Dergisi

Akademetre’de 23 Nisan Şenliklerle Kutlandı

23 Nisan dünyada kutlanan ilk çocuk bayramıdır. Atatürk'ün Türk çocuklarına armağan ettiği bu bayram

şenliklerine son yıllarda yabancı ulusların çocukları da katılmaya başlamıştır. Atatürk çocuklara çok değer verir,

gezilerinde okullara uğrar, ders dinler, sorular sorardı. «Bugünün küçükleri yarının büyükleridir.» diyen

Atatürk, yönetimin bayram süresince öğrencilere bırakılması geleneğini başlattı. 23 Nisan'da yönetim birimleri

seçimle gelen kurullar bir süre çocuklara bırakılır. Bu güzel gelenek her yıl yinelenir, her 23 Nisan'da yurdumuz

bir bayram alanı olur. Çocuklar törenlerde konuşmalar yaparlar, şiirler okurlar. Gece fener alayları düzenlenir.

Bizde bu güzel gün kapsamında şirketimizin en genç çalışanları Sibel Kurt ve Gökhan Ildız ’ı şirketimizin üst

yönetim mevkilerine taşıdık. Kılçık ekibi olarak anlayışları için Halil İbrahim ZEYTİN’e ve R. Serkant TÜNAY

teşekkür ederiz.

Gökhan Ildız Halil İbrahim Zeytin’in koltuğuna otururken …

Sibel Kurt R. Serkant Tünay’ın koltuğuna otururken …

46

BİZDEN HABERLER

Page 47: Akademetre Kılçık Dergisi
Page 48: Akademetre Kılçık Dergisi