A9RB9A3 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D169066/2006/2006_OCAKAY2.pdf · 2020. 10. 22. ·...
Transcript of A9RB9A3 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D169066/2006/2006_OCAKAY2.pdf · 2020. 10. 22. ·...
~J·~~1M
qj~ Ç!j)ihwmi
1
Editör Ahmet Yaşar Ocak
T.C. KÜLTÜR VE TURIZM BAKANLIGI YAYlNLARI
~
~~ ©T.C. KÜLTÜR VE TURiZM BAKANLIGI KÜTÜPHANELER VE YAYlMLAR GENEL MÜDÜRLÜGÜ 3062-1
SANAT ESERLERi DiZiSI 454
ISBN 975-17-3216-6 (Takım) ISBN 975-17-3219-0 [1 . Cilt)
www.kulturturizm.gov.tr eposta: kultur0kutuphanelergm.gov.tr
Anadolu Selçukluları ve Beylikler dönemi uygarlığı/ Ed. Ahmet Yaşar Ocak .- Ankara: KültUr ve Turizm Bakanlığı, 2006 .
... c < 1 > .. rnk. res.; 31 cm.- IKUltOr ve Turizm Bakanlığı yayınları; 3062-1. KUtUphaneler ve Yayımlar Genel MUdürlOğU sanat eserleri dizisi; 4541
ISBN 975-17-3219-6ltk.] ISBN 975-17-3219-011. c.]
1. Ocak, Ahmet V asar. ll. Seriler. 709.0902561
Edltörler: Ahmet Yasar Ocak (1. Ciltl Ali Uzay Peker (2. Ciltl Kenan Silici (2. Ciltl
Proje Editörü: Murat Yılmaz
Proje Koordinatörü: KOrsad Birinci
Fotoğraflar:
Türk Islam Eserleri Müzesi, Topkapı Müzesi Konya Karatay Müzesi. Arkeoloji Müzesi Konya Mevlana Müzesi. Diyarbakır Müzesi Mardin Müzesi, Tokat Müzesi Semsi Güner, Ahmet Kus lbrahim Divarcı. Ali Uzay Peker Fevzi Simsek. KOrsad Birinci
Uygulama: Reta Iletisim Hizmetleri www.reta.com.tr
Kapak resmi Semsi Güner Yakutiye Medresesi. Erzurum
Birinci Baskı 2.000 Adet Baskı:
Desen Ofset A.S. Birlik Mahallesi 7. Cadde 67. Sokak No: 2 Cankaya • Ankara T: (031 2)496 43 43
Baskı Yeri, Tarihi Ankara-2006
Konya Sur Kap1s1ndan Çift Başli Karta/,
Konya Ince Minare/i Medrese Müzesi
Türfdye Selçtokh.o larn ve isLam
(Genel Bir Bakış)
Ahmet Yaşar Ocak
Türk Öncesi Anadolusu
Roma Imparatoru Büyük Konstantin'in 1311-33) Hristiyanlığ ı resmi din ilan ederek himayesi alt ı na alması, Akdeniz havzasında tarihin en önemli değişimlerinden birini başlattı. Bu, Hristiyanlığın Roma Imparatorluğu'nun siyasal gücünü arkasına alarak yayı lmasıydı. Bu değişim, Konstantinopolis şehrinin kuruluşu ile hızlandı ve imparatorluğun 395 tarihinde Theodosius'un ölümünden hemen sonra ikiye ayrılması ile sonuçlandı. Artık Anadolu, Doğu Roma Imparatorluğu'nun hakimiyetinde resmen de bir Hristiyan ülkesi idi. Bu süreete üç önemli değiş i m gerçekleş ti . Batı Roma'n ın siyasal merkezi zaten Roma ve dili Latinceydi. Ama resmi ki lisesi Katalik kültü oldu. Kilise imparatorluğun idari yapısı örneğinde düzenlendi. Doğu Roma'nın ise siyasal merkezi Konstantinopolis, dili Grekçe, resmi kilisesi Ortodoksluk oldu. Böylece Roma I mparatorluğu, her şeyiyle birbirinden başkalaşmış ve birbirini heretik ilan eden iki ayrı dünya haline gelmişti'.
Bununla beraber Anadolu'nun etnik yapı itibariyle çok karmaşık olan ha lklarının hepsi Ortodoks mezhebine tabi değildi. Burada çeşitli küçük kiliseler olusmuştu. Bizans merkezi iktid arı, bu kiliseler üzerinde ağır mali. siyasi ve dini baskılar uyguluyor, özellikle yüksek miktarlarda vergiler alıyordu. Bu yolla onları eritmeye uğraşıyordu . Oysa bu politika tamamen tersi sonuc vermekte, bu kiliseterin mensupları çoğu zaman. dışarıdan gelen istilacılarla an laşmayı ve onlarla birlikte Bizans'a karşı savaşmayı tercih etmekteydiler. Emevl ve Abbas) imparatorlukları zamanında Müslüman Araplar'ın Anadolu'ya yaptıkları seferlerde bu "heretik" kilise mensupları böyle davranmıslardı. Öyle ki bu durum. o seferterin hatırası olarak Müslümanlar arasında teşekkül eden Araplar'da Zu'I-Himme, Türklerde Batta/name gibi epik halk romaniarına kadar yansımıştır2•
Tükterin gelmesinden önce Anadolu'nun etnik yapısı hakkında tam anlamıyla tarihi verilere ve istatistik bitgilere sahip değiliz3• Ancak Müslüman Arap akınlarının sonucunda nüfus yoğunluğu itibariyle bir miktar azalmanın vuku bulduğuna şüphe yoktur. Türkiye {Grec] denilmekle olup, Anadolu'nun H ristiyanlaşmış ve şehirlerde mevcut bir kısım Grek unsuruyla da karışmış eski yerli ahalisi, muhakkak ki burasının en kalabalık sakinlerini teşkil ediyorlardı. Bunların önemli bir kısmı kırsal kesimde yerleşm i ş, ziraatte meşgul olan köylülerdi. Hic şüphesiz -belki eski Anadolu dillerinin kalıntılarından izler taşıyan- bir Grekçe konuşuyor ve yazıyorlardı. Doğu Anadolu nüfusunun önemli bir kısmını ise Gregoryen Ermeniler ve Monofizit Yakubiler oluşturmaktaydı. Daha güneyde Süryaniler bulunuyordu.
Emevller zaman ında Anadolu'ya vuku bulan Müslüman Arap istilaları, o zamana kadar bu topraklara ayak basmamış farklı bir toplumun. farklı bir d inin ve dolayıs ıyla farklı bir kültürün temsilcisi olarak hiç şüphe yok ki bu ülkenin tarihinde onu kökten değiştirecek yeni bir dönemin ilk habercisi olarak kabul edilebilir. Ama bu istilalar ka lıcı olmadığ ı icin, belki ekonomik ve demografik dengeterin belli ölçüde bozutmasına yol açmış olsalar da , ne toplumsal ve kültürel, ne de siyasal anlamda ciddi değisimlere sebep olmuşlardır. Bu değisimterin gerceklesebilmesi, ancak Xl. yüzyı lda Türklerin gelmesi ni beklemek gerekecektir.
Dini duruma gelince, Anadolu, Roma hakimiyeti döneminden önce ve bu hakimiyet boyunca, ilk cağiarın binlerce yı l köklesmis, çeşitli dış etkilerle de gelişerek kendine has biçimler almış çok renkli . cok çeşitli putperest kültlerin hakim olduğu bir ülke idi. Bu ·ülke Doğu Roma (Bizans) Imparatorluğu yönetimine geçt i ği zaman, çoktan beri Hri st iyanlığın etkisine girmis bulunuyordu. Buna rağmen imparatorluğun resmi mezhebi haline gelen Ortodoksluk, ilk yüzyı llarda henüz tam anlam ıyla Anadolu'nun en hücra köselerine kadar nüfuz edeb i imiş değ i ldi. Bizans Imparatorluğu tarihinin en kudretli devresi içinde kalan VI. yüzyılda bile, Hristiyan lı k putperest l<ültleri bütünüyle altedememis, bunların üstünde
'Türk islitası öncesinde Bizans Anadolusunun siyasal, idari, toplumsat, ekonomik ve dini durumu hakkında Speros Vryonis'in su eserinin birinci bölümü. kısa ve öz bitgi sunar: The Dec/ine of Medieval Hel/enismin Asia Minorand/he Process of Islamizatian ftom the Eleventh through the Fifteenth Century, Berkeley - los Angeles -london 1971. Univ. of California Press, ss. 1-68.
ı Bu e pik romanlar hakkında bk. Canard, M. "Oethemma, Seyyid Battat et Omar at-No' man". Byzanlion, c. XII, 1937, ss. 186 sq.; Elhe, H. Die Fahrten Des Sajjid Batlhiıl. leipzig 1871 .: Husing. G. Zur Rostalımsage -Sajjid Balta/, leipzig 1913.: Boralav, P. N .. "Batlal'' .Islam Ansiklopedisi, c. ll, ss. 341.-351; Melikoff. 1. ·al- Battar. Encyclopaedia of Islam, 2nd ed .. Leiden. C. l. ss.1101-1104. Bu son iki makalede gen is bibliyografya da vardır.
ı Bu konu vaktiyle Cl. Ca hen tarafından da su makalesinde genisce lartısılmıslı : Cahen, • Le Probleme Elhnique en Anatolie", Cahier d'Histoire Mondia/e, c. 2, ss. 347-362; Vryonis, a.g.e .. ss. 143-193 IVryonis burada etnik yapıyı ve transformasyonu bölge bölge detaylı otarak incelemistirl.
Çifte Minare Erzurum
Ahmet Yasar Ocak • Türkiye Selcuktutarı ve Islam • 443
• Bu konuda suniara bakılabilir: Ostrogorsky. V., Histoire de I'Etat 8yzanlin, Paris 1956; Vasiliev, A. A .. Histoire de I'Empire Byzantin, Paris 1969, 2 c.; Brehier. L .. Vie et Mart de Byzance, Paris 1969.2. bs.; Jarry. J .. Heresie et Factions dans I'Empire Byzantin, Le Caire 1968, ss. 154-155
'Bkı. Peuch, H.-Ch. Le Manicheisme. Paris 1949. Payot, ss. 64-65: aynı yazar, "Le Manicheisme·. Hlstoire des Religions 2. Paris 1972., Gallimard. s. 630; Runciman. S., Le Manıchf!isme Medieval. Paris 1949, Payot. ss. 1&-16, 20. 3?-4?; Ostrogorsky. a.g.e .. ss. 295-296
'Biıans Imparatorluğu'nda Ortodoksluk ve diğer mezhepler hal<kında suniara bakılabilir: Clı!ment, O .. Byzance et le Christianisme, Paris: Guillard, J .• "L'heresie dans I'Empire byıantin des origines au XII e Siecle-, Travaux et Memoires. Paris 1965, C. 1. ss. 299-324; Jarry, J., Ht!nisies et Faclions dans I'Empire Byzantın. Le Caire 1968.; Kaegi, W. E .• Army, Society and Religion in Byzantium, ı982.; Janin, R .. La Gdographle Ecclesiastique de I'Empire Byzantin, Tome:3, Les Eglises et tes Monasteres. Paris 1969.
'Cl. Ca hen, Türi<lerin yenı bır etnik faktör olarak Ortadoğu ve bu arada Anadolu'yı istila etmelerinın Batılı ıarihcilerce önemsenmediOini; ancak bunun pesin hükümlü bir yaklasım olduğuna dikkat ceklikten sonra, bu istilanın dünya tarihinde en az Cermen, Slav ve Arap istilası kadar önmeli olduğunu vurgular: Cahen, Cl.. Le Probleme Ethnique en Anatolie. Cahier d'Histoire Mondıate, c. 2, \954-1955, ss. 34?-362.1ran·daki Selcuklu Imparatorluğu hakkında bkz. Köymen, M. A. BüyOI< Selçul<lv Imparatorluğu Tarihi, c. 1: Kuruluş Devri., Ankara 1989, Türk Tarih Kurumu Yayınları: aynı yazar. BOyül< Selçul<lv Imparatorluğu Tarihi. c. ll: Ikinci Imparatorluk Devri. 2. bs .. Ankara 1984, Tür1< Tarih Kurumu Yayınlan
ancak sathi bir cila meydana getirebilmişti. Memlekette hala eski çağların muhtelif ilahiarına tapan gerçek putperestler mevcut olduğu gibi, sözde Hristiyan olmuş olanlar icin de Hristiyanlık, basit bir Hz. isa inancı ve yozlasmıs bir teslis (Allah, Hz. 'isa ve Ruhu'I-Kuds (Saint-Espritl birliği inanc ı l sisteminden baska bir sey ifade etmiyordu. Bunlar eski ilahiara olan inançlarını, bazı aziziere uygulayarak Hristiyanlığa uydurmak sOretiyle sürdürüyorlardı. Memleketin çeşitli bölgelerinde misyonerlik yapan ilk Hristiyan rahipler. ancak eski inançları yeniden yorumlayıp kabullenmek şartıyla burada Hristiyanlığ ı yaymayı başarabileceklerini anladılar. Bu tutum, putperest kültlerle Hristiyanlığın karışımından oluşan çeşitli halk Hristiyanlıklarını doğurdu '.
Bunların bir kısmı, ZerdüştT Sasani Imparatorluğu'nda heretik ilan edildiği için Persia llranl'dan kacıp Anadolu'ya sığınan ve görünürde Hristiyan olmuş Manicheistler'in etkisiyle olusan düalist kiliselerdi. iran·ın. Bizans Imparatorluğu ile olan siyasi mücadelelerinin bir neticesi olarak Anadolu'da Zerdüsti propagandaları teşvik edip yayması, ayrıca loroastrizm'e tepki olarak doğan Mazdekizm ve Maniheizm gibi dinlerin mensuplarının baskı sonucu Iran'dan kaç ı p Anadolu'ya sıgınmalarıyla birlikte. Hristiyanlık bunlarla da karsılaşmak zorunda kalmıştı. Bu Iran dinlerinin tesiri ile zamanla Marcionizm llslam kaynaklarında Marikal. IX. yüzyılda Bulgaristan'da Bogomilism'in ortaya cıkışında büyük rol oynayan Pau/isyanizm, llslam kaynaklarında Bavlakiye, Bayalikal ve Thondrakizm gibi. düalist (iyilik ve kötülük kavramiarına dayanan) yeni Hristiyan mezhepleri ortaya çıktı. Bunlar halkı geniş ölçüde etki lediler~.
iste bu şekilde bir karışımın sonundadır ki, zamanla Anadolu'daki Rumlar. Ermeniler. Süryaniler vb. muhtelif etnik zümreler içinde Ortodoksluğun d ışında bazi-bağımsız kiliseler teşekkül etti. Bunların en büyükleri. hiç şüphesiz Gregoryen ve Süryani kiliseleridir. Ancak. Ortodoksluk mezhebi, hiçbir zaman olduğu gibi kalmadı. Özellikle eski Yunan düşüncesinin bazı felsefi ekallerinin tesiriyle. bu mezhep icinde Yakubilik. NestOrllik gibi yeni ayrılıkçı mezhepler doğdu. Bunlar Ortodoks kilisesi ve onu sahiplenen Bizans yönetimi tarafından sapkm lheretik! ilan edildi'.
Bütün bu ayrılıkçı dini cereyanlara karşı Bizans hükümeti Ortodoks mezhebi ni takviye etmek ve bunu Anadolu'daki cesitli etnik gruplar içinde kabul ettirmek için zorlayıcı tedbirlere başvurdu. Sonunda Anadolu çeşitli dini mücadelelere sahne oldu.
Işte Türkler Xl. yüzyıldan itibaren peyderpey Anadolu'ya yeriesmeye başladıkları zaman. burasını böyle karısık bir halde buldular. Anadolu. özellikle iç ve doğu bölgeleri, devletin resmi mezhebi olan Otodoksluğa tepki olarak doğmuş ve çeşitli siyasi. sosyal, iktisadi ve kültürel sebeplerle Türkiyelar' ın dışında
ki etnik zümreler arasında yayılmıs bulunan. sözünü ettiğimiz küçük kiliselere bölünmüştü. Bu bölünmüşlüğü n, Türklerin Anadolu'daki fetih hareketlerinin kolaylasmasında ve yaygınlaşmasında önemli ölçüde rol oynadığı. dolayısıyla buraya yerleşmeleri hususunda da müsbet bir katkı sağladığı muhakkaktır. Nitekim bu sebeple dini görüş ayrılı gının yol açtığı devlet baskısından bı km ış ve agır vergiler altında ezilmiş olan yerli ahalinin, Türklere karşı koymakta fazla istekli davranmadıklarına yukarıda değinilmisti.
Anadolu'nun Fethi ve Müslüman Türk Yerleşmesi
1037'den itibaren bütün lran'ı fetheden Müslüman Oğuzlar'ın burada kurduğu Büyük Selçuklu Imparatorluğu'yla Islam Orta Doğusu. tarihinde ilk defa göçebe bir bozkır halkının hakimiyet alanına dahil oldu. 1 055'te Tuğrul Bey'in Bağdat'a girerek Abba si halifeligini SIT Büveyhiler'in hakimiyetinden kurtarması ile. Müslüman Türkler Islam dünyasında artık uzun asırlar sürecek olan egemenliklerini kurdular7. Bu. o zamana kadar Orta Doğu'nun tanımadığı bir devrimi de beraberinde getirdi. Bu devrim Müslüman devlet yönetimlerinin giderek militaristleşmesi idi. Büyük Selçuklular çok geçmeden Suriye ve Filistin'i Fatımiler'in. Anadolu'nun önemli bir kısmını da Bizans'ın elinden alarak egemenliklerini pekiştirdiler. Bu göçebe militarisı imparatorluk, esasında bu iki vasfıyla yepyeni türde bir Islam impa~atorluğunu tarih sahnesine ç ıkarmış oluyordu.
Işte Anadolu'nun Müslüman Türklerle tanışma sürecinin ilk adımı bu şekilde atıldı. Bu sürecin siyasal, etnik. sosyal ve dini cepheleri hemen bütünüyle Büyük Selçuklu Imparatorluğu'nun Anadolu'daki uzan tısı sayılabilir ve bu dört doğrultuda bu toprakların tarihindeki en radikal değisi mi ifade eder. Bu değişim, Anadolu'nun tarihinde geri dönülüşü olmayan şu dört alanda ortaya cıktı: Siyasal alanda Bizans sınırlarını Ege sahillerine doğru iten Türkiye Selçuklu Devleti: etnik alanda, bu topraklara yerleşerek Türklestiren, başta Müslüman Oğuzlar (Türkmenler] olmak üzere muhtelif Türk unsurları: sosyal alanda yepyeni bir toplumsal düzen: dini alanda ise. onlarla beraber tasınan ve burasını bir Müslüman ülke haline getiren Islam.
444 • Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi • Ci ll 1
Anadolu'nun Türkler tarafından istilası. esasında Büyük Selçuklu imparatorluğu'nun fetih ve genişleme politikasının programında yoktu. Fakat Iran'daki siyasal gelişmelerin sonucunda gerçekleşen, bu yüzden de biraz zorunlu hale gelen bir hadise olmustur8
• Büyük Selçuklu sultanı Alparslan'ın 1071 yılı Ağustos'unda Bizans imparatoru Romanos Diogenes' le yapt ığ ı Malazgirt savaşı9, sultanın Anadolu'yu isti la niyetiyle giriştiği bir savaş olmayı p , sultanın Suriye'de Fatimfler üzerine yaptığı seferden dönerken. Romanos Diogenes'in saldırı sı üzerine zorunlu ola rak kabullendiği bir savaştır. Bu savaşın Anadolu topraklarını istilaya ve işgale yönelik olmadığını, galip sultanın imparatorla yaptığı sulh anlaşması çok açık olarak gösterir. Sultan esir ettiği imparatoru serbest bırakmış, bütün haklarını iade etmiş ve topraklarına el koymamıstır.
Buna karşılık, Anadolu'nun fethini. Selçuklu iktidarının, Orta Asya'dan sürekli olarak iran·a akan Türkmen boylarını burada zaptu rapt altına almak ve yerleştirmek konusunda karsılaştığı büyük zorluklarla ilgilı görmek gerekir. Siyasal iktidar, sürekli huzursuzluk çıkartıp problem yaratan bu boyları başından savmak için onların Bizans hakimiyetindeki Anadolu'ya akınlar düzenlemelerine ses çıkarmıyordu. Malazgirl Savası'nı takiben Artuk, Saltuk. Danişmend, Mengucek beyler gibi Türkmen Beyleri, buralarda giriştikleri fetihler sonucunda küçük birtak ı m devletcikler kurdular. Erzurum'da Saltuklular, Erzincan ve Sivas havalisinde Mengucekliler, Tokat, Niksar ve Malatya yöresinde Danismendliler, Mardin. Harput ve çevresinde Artukogulları devletleri bunlardandır10• Danismendliler'in Anadolu'daki fetihleri, o zamanki Türkler arasında geniş yankılar uyandırmıs. bu yüzden bu fetihleri anlatan, Danişmendname adlı anonim büyük birepik roman tesekkül etmistir11
•
Fakat Ege ve Marmara bölgesi haric. neredeyse Anadolu'yu bütünüyle isgal ederek asıl devamlı bir devlet kuranlar. Iran'daki Büyük Selçuklu hanedanının akrabaları olan beylerdir. Bunlardan Kutalmıs'ın saltanat üzerinde hak iddiasının başarıs ı zlıkla sonuçlanması. Iran'da barınmasına engel olmuş ve oradan çıkarılıp Anadolu toprakları na sürülmüştü. Kutalmıs'ın oğlu Süleyman, 1 081'de Bizans lı
lar'dan lznik'i ala rak başkent yaptı; üç yıl sonra da Antakya'yı ele geçirdi. Bununla beraber Sü leyman yine de Iran'daki amcaoğulları ile hesaptasma fikrinden vazgeçmediğinden. devamlı olarak Anadolu'da kalmak niyetinde değildi. Ama Iran'daki yönetim de, onları bir daha lran'a sokmamaya kararlıydı 12• Maamafih siyasal şartlar, Iran'dan kovulan Tükmenterin burada devamlı kalmak zorunda olduklarını gerektirecek sekilde gelismisti13
. Nitekim Kulalmış oğlu Süleyman zaten lznik'i başkent yaparak bir anlamda Türkiye Selçuklu Devleti'nin temelini atmıştı. Böylece Türkler bir daha çıkmamak üzere Anadolu topraklarına yertesmis oluyorlardı. Bir müddet sonra da burası onların "vatan"ı oldu. Yalnız burada unututmaması gereken husus, çoğunluğun Müslüman Oguzlar'dan oluştuğu gerçegidir. Büyük Selçuklu iktidarının Iran'dan kovduğu bu kitleler, bu yeni vatanlarında kendilerinin yasamalarına elverişli toprakları bulmakta güçlük çekmediler. Anadolu'nun özellikle iç ve doğu kısımları. onların koyun sürüleriyle kıs mevsimini geçirecek kıslaklara. yazın da sürülerini atıatacakları serin yaytatara sahipti.
Ortodoks Bizanslılar, Türklerin doğudan başlayarak yavaş yavaş batıya doğru Anadolu'ya girmelerine pek ses cıkarmıyorlardı. Çünkü hem Balkanlar'dan gelmis ve Hristiyan olup Bizans ordusunda paralı asker olarak hizmet gören Kuman !Kıpçak! Guz !Oguz! Türkleri dolayısıyla onları tanıyor hem de kendi aralarında sık sık vukubulan politik kavgalarda onların yardımından yararlanıyorlardı. Bunun yanında, Ortodoks olmayan diğer halk ise, Bizans'a karşı duydukları hınc ve öfke sebebiyle, topraklarını işgal etmekle beraber inançlarıyla ilgilenmeyen bu savasçı yabancıları müsait tavırlarta karşılıyor ve buraya yerleşmelerini adeta teşvik ediyorlardı. Hiç şüphe yok ki bu iki faktör, Anadolu'nun Türkler tarafından daha kolay ve daha kısa zamanda fethedilmesinde önemli rol oynamış olmalıdır.
Anadolu'nun dönemin Islami kaynaklarında Doğu Roma imparatorluğu'na referans veren bir isimle Bilad al-Türkiye [Roma Ülkesil olarak adlandırılmasından dolayı, burada kurulan Selçuklu devletine Türkiye Selcuklu Devleti demek yaygın olarak kabul görmüştür. Türk tarihcileri ise daha çok "Anadolu Selcuklu Devleti" veya "Türkiye Selçuklu Devleti" terimlerini tercih ederler. Bu devletin Anadolu'da islamın ve Türklerin yerleşmesindeki payı gercekten büyük olmuştur. Epeyce sancılı bir kurulus süreci yaşamış bulunan bu Türk Devleti, bir taraftan Bizans'la ugraşırken, diğer yandan da orta ve doğu Anadolu'nun bir kısmında hüküm süren bir baska Türk-Devleti Danişmendliler'le mücadeleye girmişti. Süleyman'ın oğlu 1. Kılıçarslan'ın zamanı, Bizans. Danismendliler ve Haçlıtarla uğrasmakla geçti. Bu gözüpek Selçuklu sultanı, 1 096'da lznik'i kuşatan Haçlılara boyun eğerek doğuya çekildi. 1106'da Danişmend li ler'den Malatya'yı , 11 07'de Musul' u aldı ise de, sonunda Emir Çavul tarafından yenilgiye uğrat ı ldı ve Habur çayı nda boğularak öldü. Oğlu 1. Mes:ud Haçlılardan Konya'yı alarak devletin merkezi yaptı. Ondan sonra ll. Kılıçarslan Haçlıtarla mücadeleyi sürdürürken bir yandan da 1176'da Myriokep-
'Bkz. Cahen. "La Premiere Penetration T urque en Asie Mineure ISeconde Moitie du Xıe Siecıeı-. Byzanlion, c. 18, 1946-1948, ss. 5-67. Mesel e burada bütün detaylarıyla ele alı nmıstır. Ayrıca b k. idem, Cahen, Pre-OIIoman Turlıey. london 1968, Sidgwick & Jackson. ss. 66-69: idem, La Turquie Pre-ottomane, Istanbul-Paris 1988, ' Varia Turcica: VII, ss .. 83-85:Turan, Selçuklular Zamanında TOrlciye, Istanbul 1971, Turan Nesriyat Vurdu. ss. 37-44.
'Bkz. Cahen, "La Campagne de Manzikert d'apres tes Sources Musulmanes", Byzantion. c. IX, 1934. ss. 613-642: Turan, a.g.e .• ss. 27-31: Vryonis, a.g.e., ss. 96-103.
"Bu devieller hakı<ında bugüne kadar yazılmıs birkaç makaleyi saymazsak. ikisi de TOrk tarihcileri tarafından yazılmıs sadece iki monografi vardır: Turan, 0 .. Doğu Anadolu TOrk Devletleri Tarihi: Saltuk/u/ar. MengOcikler, Sökmen/iler, Dilmaçoğul/an ve Ar1uklu/ur'm Siyasi Tarih w Medeniyelleri, lslanbul1973 .. Turan Yayıne-vi.: Sümer, F .• Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu 'da Türlc Bey/ikleri. Ankara 1990 .. TOrk Tarih Kurumu Yayınları.
"Bl<z. Akkaya. S .. l<itiib-ı Me/i lı Danişmend Gazi: Eine Türhische Hisloricher Heldenroman aus der Mitte des 13. Jahrhunerts, Ankara 1954.; MıHikoff, 1., La Geste de Me/ik Danişmend: Etude Critique du Diinişmendname. Paris 1960, Adrien Maisonneuve, Tome 1: lntroductıon et Traduction: Tome ll: Edition Critıque. Aynca bkz. aynı yazar. "Danishmendides", Encyclopaedia of Islam. 2nd ed. leiden. C. ll, ss. 11 O· 111.
"Bkz. Togan, A. Z.V., Umumi Türk Tarihine Giriş. 2nd ed., Istanbul 1970, s. 202-203: Vryonis. a.g.e .. ss. 103-133.
"Cahen. • Notes pour l'Histoire des Turcomans d'asie Mineure au xıııe Siecle-", Journal Asiatique, c. 239, 1951, ss. 335-354.
Ahmet Yasar Ocak • Türkiye Selcukluları ve Islam • 445
"Rum Selçukluları tarihinin cesitli safhaları hakkında Cahen ve Turan'ın yukanda zikredilen monogramerine bakıtmalıdır.
"Bl<z. Ca hen. Pre-Otloman Turkey. ss. 155-168;krs. aynı yazar, La Turquie Prt!-otlomane. ss. 114·120: Turan. a.g.e., ss. 395-402.
"Türkiye tarihinde bazı bakımtardan c ol< önemli bir yer tutan bu büyük isyan hakkında bk. Köprülü, "Anadolu'da lslamiyet·, ss. 303·311; Cl. Cahen'in yukarıda zikredllen kitabında da kısa bilgi verilmekle beraber esas olarak bkz. Cahen. 'Baba'!, Encyclopaedia of Islam. 2nd ed. Leiden. c. 1. ss. 843-8/ılı: Turan, a.g.e., ss. /ı20-426: Ocak. A. Y., La Revol/e de Baba Resul ou la Formatian de /'Heterodoxie Musulmane en Anatolie au X/lle Siecle. Ankara 1989, Societe d'Histoire Turque. Genişle tilmis ve gelislinimis Türl<ce 3. bs. : Babailer ls yanı: Aleviliğin Tarihsel AltyapiSI Yahut Anadolu'da Islam· Tür/< Heterodoksisini Teşekkü((), Istanbul 2000, Oergah yayınları (Burada konuyla ilgili geniş bibliyografya vardırJ
"Bkz. Ca hen, Pre·Ottoman Turkey, ss. 269-279, krs. aynı yazar, La Turquie, ss. 227-250: Turan. a.g.e., ss. 427-lo57.
_: : ..
--------
J ./
ı·~ r _ ··- ..ı...-._ ··- :;~,
ha lo n !Karamıkbeli l Savaşında Bizans'ı ağ ı r bir yenilgiye uğrattı. Bu savaşla artık Türklerin Anadolu'da kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanmış, Türkiye Selçukluları'nın iran·a yeniden dönüp iktidarı elegeçirme hayalleri de sona erm iş oluyordu. Bir başka önemli ge lişme ise, bu sultanın Danismendli devletini ortadan kaldırarak Anadolu'nun üçte ikiden fazlasın ı hakimiyetine sokması oldu".
ll. Kılıçarslan ölmeden önce devletini eski Türk geleneklerine uyarak oğulları arasında paylaştırmıştı. '1190'daki üçüncü Haçlı seferi, onların birbirlerine üstünlük sağlama mücadelesi verdikleri bir dönemde gerçekleşti. Buna rağmen Selçuklular ülkelerini savunmakta başarı gösterdiler. Sonunda bu şehzadelerden 1. 'lzzeddln Keykavus kardeşlerine galip gelerek tek başına Selçuklu tahtına oturdu. Bu sı rada dördüncü Haçlı seleri vukO bulmuş ve Haçlı lar Konstantinopolis'i zaptederek burada bir Latin devleti kurmuslardı 11204). Bizans ise lznik'e ve havalisine sığınmak zorunda kalmıştı.
1. 'lzzeddln Keykavus'un [1210-1220) ve özellikle kardeşi 1. 'Alaeddln Keykubad'ın zamanında [1220-1237) Türkiye Selçuklu Devleti önemli siyasal ve ekonomik gelişmeler kaydetti. Karaden iz k ıyısında Sinop ve Akdeniz kıyısında Antalya [Attaleial limanların ı ete geeirmek suretiyle önemli ticaret yollarına sahip oldu. Böylece Türkiye Selçuklu ları, uluslararası ticaretin getirilerinden yararlanarak, zaten belli bir seviyeye ge lmiş bulunan Anadolu'daki sosyal ve ekonomik refahı gözle görülür bir şekilde daha da yükseltme imkanını elde ettiler•~. Bagdadlı büyük sOfı Sihabeddln Sühreverdi'nin ve arkasından Endülüslü ünlü mutasawıf Muhyiddin b. el-Arabi'nin Anadolu'ya gelişleri bu zamana rastlar.
Ne var ki bu refah dönemi çok sürmedi. ll. Giyaseddln Keyhusrev'in 11 237-1243) keyfi ve beceriksiz yönetimi altında Türkiye Selçuklu Devleti'nin düzeni bozulmaya başladı. Islamın Anadolu'daki tarihi bakımından önemli bir dönüm noktası oluşturacak olan 1240'taki büyük Türkmen isyanının !Babailer isyan ı l arkasından", Moğollar buraya girdiler. Böylece Türkiye Selçuklu Devleti'nin bağımsrz:lık dönemi sona erdi'7• Bu da Türkiye'den yararlanmak isteyen Vatikan kilisesi, Samanist Moğolları Hristiyan yapabilmek ve Anadolu'da Hristiyanlığı yeniden üstün kılmak amacıyla Deminiken ve Fransisken misyoner-
t··
446 • Anadolu Selcuktutarı ve Beylikler Dönemi • Cilt 1
. ... ....
lerini buraya yolladı. Bunlardan Oorniniken misyoneri Simon de Saint-Ouentin'in bu dönem Anadolusu'nun sosyal ve dini hayatıyla ilgili ilginç gözlemleri vardır'8• Bu arada 1261 yılında lznik'teki Bizans yönetimi Konstantinopolis'i tekrar ele geçirerek Latin devletine son verdi. Bu dönem. Anadolu'daki Selçuklu topraklarında siyasal ve toplumsal krizlerin, isyanların birbirini kova ladığ ı, dönemdir.
Anadolu'da Müslüman Nüfus
Müslüman Türklerin Anadolu'ya yerleşmeleri konusunda, tarihçiler arasında tartışmalı baz ı meseleler vardır. Buların en başında, Anadolu 'nun bu yeni vatandaşlarının demografik yoğunluğu gelir. Ikinci olarak da bu Türklerin tamamının mı yoksa bir kısmının mı göçebe olduğu meselesi sırayı alır. Her iki konuda da eski kuşak Batılı tarihcilerle Türk tarihçileri arasında belli bir görüş ayrılığı vardır ve biraz dikkat edildiği zaman, bunun arkasında Türkler aleyhinde Batı kamu oyunda mevcut olan bazı önyarg ı la
rın ve bunlara karşı Türklerce gösterilen tepkinin rolü olduğu anlaşılır.
Tarihciler. Türkmenlerin Anadolu'ya geliş ve yerleşmesini Moğol isti lası öncesinde ve sonrasında olmak üzere iki safhada ele alırlar19• Birinci safha, Malazgirt Savasın ı takiben başlayan safhadır ve Türkmenler bu dönemde kitleler halinde Anadolu'ya akın etm işler ve yerlesmislerdir. Üstelik gelenlerin hepsi göçebe olmayıp, aralarında daha Orta Asya'da iken yerleşik hayata geeerek şehirlerde yasamakta olan Müslüman Türkler de vardır. Bunlar Anadolu'daki şehirlere yerleşmişler ve oralarda mesleklerini i c raya devam etm işlerdir. Daha bu devirde bile bu M üstüman Türkler yerli Hristiyan nüfusa oranla Anadolu'da büyük bir çoğunluğa ulasmışlardır. Ikinci safha ise, Moğol isti lasının başlamasıyla birlikte, Maveraünnehr [Transoxiana), Harezm, Azerbaycan ve Erra n mıntakalarından vuku bulan yoğun göçleri n oluşturduğu dönemdir. Bu safhada da yine pek çok şehirli Türk, göçebe nüfusla birlikte Anadolu topraklarına sığ ı nmıslardır20• Bu dönem, 1. ' izzeddin Keykavus ve 1. 'Alaeddin Keykubad devirlerine rastlamaktadır.
Sungur Bey Camii Niğde (1335)
"Bu çok mü him latince eser şudur: De Saint-Ouenlin, s .. Historia Tartarorum (Hisloire des Tarlaresl. nşr. Jean Richard, Paris 1965, Paul Geuthner.
"Mesela bkz. Yinanc. M. H., Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri: Anadolu'nun Fethi. Istanbul 1944 ., 55. 166-169: Cahen. ' La Premiere Penelralion Turqueen Asie Mineure", Byzantion. c. XVIII, 1948, ss. 68-69. aynı yazar. Pre-Ottoman Turkey. ss.143-154: krs. aynı yazar, La Turquie Pre-ollomane. ss. 101-109: Togan, a.g.e., 55.191 -200: Turan. a.g.e., ss.l -44, 213-216.
"Bkz. Sümer, F., "Anadolu'ya Yalnız Göçebe Türkter mi Geldi?", Belleten. c. XXIV, 1960. ss. 567-595.
Ahmet Yasar Ocak • Türkiye Selcukluları ve Islam • 447
"Mesela bkz. Frye. R.N.-Sayılı. A .. "Selçuklular' dan evvel Orta Sark'ta Türı\ler·. Belleten, c. X, 19fı6, ss. 97-131.
"Bkz. Ca hen. Pre-OIIoman Turkey, s. 103; krs. aynı yazar, La Turqute Preottomane. s. 145
"Bkz. yukanda no ı 1.
Türklerin daha Malazgirt Savasından çok önceki tarihlerde Anadolu'ya geldikleri de ilen sürülmüstür" . Hatta bugün bazı genç kuşak Türk tarihçileri, milaltan önceki devirlerde Türklerin Anadolu'da yerles· tiklerini, bunların proto-Türk kitleler oldukların ı yazmaktadırlar. Bu konuda bazı yeni arkeotojik kanıllar bulunduğu söylenmekteyse de. henüz ikna edici somut deliller ortaya konulamamıstır.
Buna karşılık, Cl Ca hen gibi bazı tarihe iter, meseleye daha ihtiyatla yaktasara k birinci safhada Anada· lu'da Türklerin henüz yerli nüfusa sayıca üstün bir konumda olmamakla beraber oldukça kalabalık bir yekOna ulaştıklarını kabul ederler. Bunlara göre, Türklerin demografik üstünlüğü olusturmağa başlamaları, özellikle Moğol istilasını takip eden dönem, yani XIII. yüzyıl başlarından itibaren olan dönemdir22.
Friedrich Barbarossa'nın yönettiği 1189'daki ücüncü Hadı selerinden itibaren Batılı kaynaklar Anadolu'ya Turchia demeye baslamıslardı23• Bu, artık Anadolu'nun bir Türk ülkesi haline geldiğinın kanıtıdır ve burada bir "Türklesme" !Turcizationl sürecinin, başladığını ve tabii buna paralel olarak da bir "lslamlasma" llslamization)nın yasandığını gösterir. Hiç şüphe yok ki bu süreç, özellikle kırsal kesim sözkonusu olduğunda, göçebe Türkmenlerin başlattıkları bir süreç idi.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, yukarıda da belirtildiği üzere, Anadolu'daki Müslüman Türk nüfusunun miktarı ve yerli nüfusa oranı konusunda bugün kesin rakamlar verecek Türkiye'de değiliz ve ileride de büyük bir ihtimalle olamayacağız. Aslında vergi toplama amacına yönelik olarak XIII. yüzyılda. ge· rek bizzat Selçuklu yönetimi, gerekse daha sonra Moğolllthanlıl yönetimi tarafından düzentenmis otması gereken, Osmanlı tahrirdefterleri benzeri -ve hiç şüphesiz öncüsü- defterlerin aslında mevcut olduğunu rahatlıkla tahmin edebiliriz. Ama, cesitli sebepler yüzünden bunlar bize ulasmamıstır. Ulasmıs
olsalardı, bunlara. dayalı tahminler yapabilme imkanımız olacakt ı. Fakat özellikle Moğol ı stilası öncesinde gayrimüslim nüfusun Türk nüfusa oranla daha az olduğuna dair de elimizde müspet bir veri olmamasına karşılık, bu istilanın sonrasında Türk nüfusunun demografik açıdan giderek üstün konuma geldiği de tarihen müspet bir olgudur.
Anadolu'da Islamın yayılısı konusunun etnik ve demografik tabanıyla ilgili bir başka mesele de, her iki safhada Anadolu'ya gelip yerlesen Türklerin hepsinin Müslüman olup olmadığı konusudur. Tarihsel kaynaklardan söylanan veriler, bu Türklerin büyük çoğunluğunun, gerek eskiden, gerekse henüz Müslüman olmus kitlelerce oluşturulduğunu, ancak yine de henüz kısmen Budizmi ve daha ziyade Maniheizmi terk etmemis Uygur ve Kıpçaklar'ın, yahut daha Orta Asya'da iken Nesiurl mezhebıni kabul etmiş Hristiyan Türklerin bulunduğunu gösteriyor. Nitekim Osmanlı döneminde, mesela XVI. yüzyıla ait bazı tahrir defterlerinde bile, Türk isimlerini tasımalarına rağmen Hristiyan nüfus ltaife-i gebran) olarak kayıtlı kesimlere rastlanmaktadır. Bunların tasıd ı ğı Türk isimleri hakkında Batılı ve Türl~ tarihcilerince cesitli teoriler ileri sürülmekte ise de, bunların daha Orta Asya'da iken Hristiyan olmus. Nesturi mezhebindeki Türkler oldukları ihtimali oldukça güdü görünüyor.
Etnik karısım meselesine gelince, her ne olursa olsun, belirtilen örneklerdeki gibi istisnai Türkler olmakla beraber, Anadolu'daki Türklerin büyük çoğunluğunun Müslüman oldukları l~esindir. Yerli nüfustan ise -asağıda temas edeceğimiz üzere önemli bir yekun teskil etmemekle birlikte- lslam·a geçister lihtidalarl vardı. Özellikle yerleşik kesimler icin söyleyecek olursak, artık bir arada yasamaya başlayan bu iki kesim arasında etnik açıdan birtakım karışmalar meydana geldiğini kabul etmek gerekiyor. Bu konuda da elimizde müspet istatistik veriler bulunmamakla birlikte, özellikle Hrıstiyan nüfustan kız almak suretiyle melez birtakım nesillerin belli ölçüde mevcudiyeti tahmin edilmeyecek bir şey değildir. Batta/name ve Danişmendname gibi epik romanlarda bu olguyu yansıtan belirli sayıda örnek vardır. Bu etnik karışımın islama geeisierde belli bir payı olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Bu etnik karışımın aynı zamanda aktüel bir boyutu da, Anadolu'daki Kürt nüfusuyla ılgılidir. iran. Irak ve Anadolu arasındaki, her üç ülkeden bir kısımını içine alan ve eski islam kaynaklarında Kürdistan diye coğrafi bir terimle tanımlanan bölgede, Kürtlerin mevcudiyeti bi linmektedir. Bunların da büyük çoğunluğu hayli evvelden Arap fetihleri esnasında Islama geçmişti. Dolayısıyla bölgeye yerlesen Türklerin bunlarla da kanstıkları, bu Türklerden Kürt çoğunluğu içinde eriyerek kürtleşenter ve Kürtçe konusmaya başlayanlar bulunduğu gibi. Kürtlerden de Türk çoğunluğu bulunan yerlede Türklesen ve Türkçe konuşmaya başlayanlar şüphesiz ki vardı. Bunun isp~tı, günümüzde de aynı sürecin yer yer devam etmekte olusudJr.
448 • Anadolu Selçuklulan ve Beylikler Dönemi • Cilt 1
islamın Toplumsal Kurumları: Vakıflar
Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu'da is lamın yay ı lma sürecinin en görünürde olan tarihsel belgeleri, kentlerdeki. Türk yerleşmesinden bu yana tesis edilen vakıf eserleridir. Islam dünyasında bütün dinl-sosyal Türklerin, bil i ndiği gibi yaklaşık Abbas! döneminden beri vakıf an layışına ve tatbikalına dayanır . islam'ın gelişinden önce de aynı topraklarda vakıf Türkiye'nin değişik örneklerine rastlanmakla beraber, islam medeniyeti bu Türkleri n, "zenginlerin malları nın bir kısmını, hiçbir karşı lı k gözetmeden yalnızca Allah rızası icin fakirlerin yararına sunması" olarak özetlenebilecek bi rtakım islami ilkelere dayandırmıştır. Ama gerçekte yalnızca bu motifin rol oynadığını söyleyebilmek mümkün değildi r. Bunun yanında vakfı yapan kişinin ve ailesinin uzun süreli ekonomik menfaatlerini n korunması da önemli bir faktör olarak görünüyor1
'.
Vakıfla r, esas ve tarihsel olarak imaret -ama modern sanat tarihçilerince külliye- genel terimi içinde yer alan medrese. şifahane !hastane). cami' !veya mescid). zaviye !veya tekiyye, hanikah, dergah, asitane). hammam, matbah, kervansaray vb. sosyal ve dini amaçlı binaları yapıp iş letme, yahut öğrencilere burs verme, fakir hastaları tedavi ettirme, mühteditere yardım etme. sakat hayva nla rı iyileştirme vb. birtakım sosyal hizmet ve faaliyetleri finanse eden bir mali- idari mekanizmad ı r. iste Selçuklu ve Osmanlı
kentleri, bu geleneksel yapıyı sürdürmüşlerd i r. Osmanlı arşivlerinde bu sistemin nasıl işlediğin i gösteren pek çok belge bulunmaktad ı r. Bu belgelerin en belli başlı larını, şimdiki Türkiye'de idari birim olan il sisteminin Osmanlı dönemindeki karşı lığı sancak la ra ait evkaf defterleridir25•
Toplumsal yapıdaki mühim rollerinden dolayı islam hukukunda oldukca sistemli bir vakıf hukuku gelişti ri lmişti r. Bu hukuk. bir islam ülkesindeki gayri müslim vakıflarının da meşruiyetin i n tanımıştır. Bizans'tan Türkiye Selçuklutarına geçen topraklarda mevcut kilise ve manast ı r vakıfları aynen devam etmis. bunla rın yönetimleri yine kendilerine bırak ı lm ı ştır. Osmanlı lar da bu politikayı aynen uygulamışlardır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde de aynı uygulama sürmektedir.
Türkiye Selçukluları ve Beylikler döneminde Anadolu kentlerinde ne kadar cami, mescid, medrese, zaviye ve türbe olduğunu istatistik verilere dayalı olarak bilemiyoruz. Bugün ayakta kalan an ıtsal nitelikli binaların dışında, anıtsal nitelikte taş ımayan veya harap olanla rı tesbit etmek mümkün değildir. Buna karşılı k, arşiv kaynakları sayesinde Osmanlı dönemi için daha şanslıyı z. Osmanlı klasik dönemi sancakları üzerinde arşiv belgelerine dayalı olarak yapılan çalışmalar sayesinde bu sayılan kurumların çoğu
nun -hatta bugün mevcut olmaya nların dahi- kaydına ulasabiliyoruz. Ancak Osmanlı arşiv kayıtlarına
geçen kurumlardan bir kısmının da. Türkiye Selçukluları döneminden intikal eden ve Osmanlı döneminde de çalışmakta olan kurumlar olduğunu u nutmamalıyız.
Bu dini kurumları n Anadolu'da Is lam'ın yayılış ve yerleşmesi ve dolayı sıyla islam kültürünün oluşup gelişmesindeki payı nı ve yerini, kısaca bu kurumların sosyo-kültürel tarihlerini henüz yeterince bilmiyoruz. Bu sebeple. Türkiye Selçukluları, Beylikler ve hatta Osmanlı döneminde, cami, mescid, medrese, ve zaviyelerin Anadolu'daki Müslüman toplumun hayat ına katk ı la rı ne olmuştur?" gibi soruların cevabın ı .
kısmen Osmanlı dönemi hariç, bu kurumlarca kendi içlerinde tutulan kayıtlar olmad ığ ı için, bilimsel olarak tatminkar bir şekilde henüz veremiyoruz.
Bi lindiği gibi cami, Islamın başlangıcından beri kentlerin fizik yapılanmasında en belirleyici birimdi r. Esas olarak toplu ibadet edilen kutsal bir mekan olmakla beraber, aynı zamanda siyaset dahil . her tü rlü konunun tartışıldığı , yabancı ülkelerden gelen Müslüma nla rın verdiği haberlerin, uleman ı n sohbet ve derslerinin dintendiğ i toplumsal bir mekan, bir çeşit forumdur16
• Hatta bütün ortaçağlar boyunca görüldüğü üzere. zaman zaman kimsesizlerin, yersiz yurtsuzların kısa sürelerle geceledikleri bir yer de olmuştur. Aynı şeyler Selçuklu dönemi Anadolu'sundaki camiler için de geçerliydi.
Bu dönemler Anadolu'sunda kentlerin ve kasabaların en vazgeçilmez dini-sosyal kurumlarından biri de. hiç şüphe yok ki bulunduğu yere, büyüklüğüne . fonks iyonlarında k i çeşitliliğe göre zaviye, tekiyye, dergah, asi tane, hanikah, buk a gibi isimler alan, sulileri n ikamet e ttiğ i, yolcu ları konukladıkları binalardır. Bunlar Anadolu'nun islamiasma tarihinde, yerine ve zamanına göre cami ve mescidlerden daha yoğun bir rol oynamıslardır. Bu kurumlar. bağlı oldukları tarikatların niteliklerine göre belli ölçüde farklıl ı klar sergilemekle birlikte. genelde aynı mahiyette idiler. Özellikle kırsal kesimlerdeki zaviyelerde gündüz, tarla ziraati, hayvan yetiştirme vs. gibi tarımsal faaliyetler le uğraşan dervişler, akşamları sema· ayinleri ve zikr meclisleri düzenl iyorlar, hatta müridier in tasavvufT eğitimi ile uğrasıyorlard ı27• Bunla rın Müslümantarla gayri müslimlerin birlikte bu lunduğu kent ve köylerde, islamtaşma konusundaki rollerine aşağıda değin ilecektir.
"Bkz. Köprülü. F .. "Vakıf müessesesi ve vakıf vesikalarının tarihi ehemmiyeti", Vaktflar Dergisi. ı , 1969. ss. 1-6; Yediyı ldız, B., "Vakıf". Islam Ansiklopedisi, c. 3, 1986, ss. 153-172.
"Bugün Ankara'da bulunan Val<ıllar Genel Müdürlüğü. bu tür delterlerden olusan büyük bir arsivi barındırmaktadır.
" Bu l<onuda bkz. Pedersen, J. -Hilenbrand, R- Burtonpage. J .. ·:Masdjid", Encyc/opaedia of Islam, 2nd ed .. c. vı. ss. 644-703.
"Bu suli kurumlan ic;in bkz. Ocak, A. Y. - Faruki. S .. "Zaviye·, Islam Ansiklopedisi. c. 13. ss. 468-476.
Ahmet Yaşar Ocak • Türkiye Selcukluları ve Islam • 449
"'Bkz. yukarıda not 11'de gösterilen referanslar.
"Babinger. F .. "Der Islam in Kleinasien: Neue Wege der lstamforschung", Zeilschrill der Oeutschen Morgenlandischen Gesellschall, c. 76. 1922. ss. 126· 152. s. 130, 166- 167.
"Cahen, The Olloman Turkey. s. 204; kr·s. aynı yazar, La Turquie Pre-ollomane, s. 164.
Tüırkiye Selçuklu Yönetimi ve islamtaşma
Türk ve Türkiye tarihinde uzman olmayan bazı eski ve yeni kuşak tarihcilerin Selçuklu ve Osmanlı Anadolusunda devletin yerli nüfusu zorla Müslümantaştırma politikası izlediği şeklindeki iddiaları,
Claude Cahen. Bernard Lewis, Marshall G. Hodgson gibi Batılı ve Fuat Köprülü ve Osman Turan gibi Türk tarihçilerinin gösterdikleri gibi. artık geçerliliğini kaybetmiş görünüyor. Bugün lbu konuya tarilıçilerce daha dikkatli ve tarafs ı z yaklaşılmaktadır.
Türkiesme ve Islamtaşma süreci, Xl. yüzyılın sonlarından itibaren Bizans s ın ı rlarından iran hudutlarına, Karadeniz sahillerinden EyyübT Devleti arazisine kadar geniş bir alanı içine alıyordu. Bu alan. batıda Türkiye Selçuklu Devleti, ortada Danismendliler, doğuda ise, Mengücekliler, Saltuklular. Artuklular vs. tarafından paylasılıyordu. Bunların her biri, kendi hakimiyet alanlarında belli bir d inT siyasetin uygulayıcısı oldular8• Bu d inT siyasetin hedefi iki ana kitle, yani Müslümanlar ve gayri müslimler idi.
Bu devletler, belli biriskan s iyasetiyle Anadolu'nun doğu, güney-doğu ve orta bölgelerindeki vadi ve ovalarını , yayialarını göçebe ve yerleşik Türk nüfusuna mesken olarak verirken, kısa zamanda bu nüfusu üretici duruma getirmeyi amaçlıyorlardı. Onlar için birinci derecede hayati olan bu amaca ulasabilmek için. hiç şüphesiz vakf müessesesinden gen is ölçüde yararlanıldL Bugün için, adları geçen devletlerden kalma vak ı f eserlerinin bazılarının yapılıs tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber. islamlaşmanın doğudan batıya doğru bir gelisme çizgisi takip ettiği muhakkaktır. Mevcut mimari eseriere bakılarak, doğuda Van gölü havzasın ı n , ortada Kızılırmak (Halysl yayının iç kesiminin ilk önce Türklesen ve buna paralel olarak Islamlaşan bölgelerden olduğu söylenebilir.
Isimleri sayılan devletler, hiç şüphesiz çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu genis bir Müslüman kitle üzerinde hüküm sü rüyorlardı. Hepsi de, tı pkı Büyük Selçuklu Devleti'nin bir devamı olarak Sünni islamı benimsemislerdi. Vaktiyle F. Babinger'in F. Köprülü tarafından çürütülen Türkiye Selçukluları'nın Sfı olduğuna dair iddiası29, bugüne kadar kanıtlanamamıstır. Türkiye Selçuklu sultanları, yüksek bir Sünni Islam kültü r ve terbiyesi aldıkları, Arapça ve Farsçayı çok iyi bildikleri halde, gerek onlar, gerekse halk, tutucu ve bağnaz değildiler. Hatta bu yüzden dönemin Arap kamuoyunda Anadolu 'daki bu islam anlayışına şüphe ile bakıldığ ı . Türklerin Müslümanlıklarından şüphe edildiği görülmüştür:ııı .
Hü!kümdarlar Türk, Arap ve Fars mense'li ilim ve din adamlarını, mutasawıfları, şair ve edipleri etrafIarına toplamak ve onlara eserler yazdırmak için gerekli her türlü imkanı hazırlıyorlardı. Mesela, Türkiye Selçukluları zamanında Iran'dan ve Arap memleketlerinden gelip Anadolu'ya yerlesen ilim adamları arasında 'AbdülmecTd b.lsma'Tl el-HerevT [öl. 1142]. Muhammed Tatakani (öl. 12171. Yusuf b. Sa'Td es-SicistanT (öl. 1241-42] ve 'ömer el-Abhari (öl. 1265] sayı labilir. Sökmenliler zamanında Ahlat'ta fıkıh alimi 'Abdüssamed b. 'Abdurahman (öl. 1145] çok tanınmıştı. Ayrıca, Anadolu 'daki Selçuklu medreselerinden yetişerek muhtelif Arap memleketlerinde yerleşmis Türk alimleri de vardı. Bütün bu sayılan
lar ve daha başkaları, devletin Sünnilik siyasetini takviye etmede büyük rol oynadılar.
Dini Eğilimler ve Mezhepler
Siyasal iktidarların resmen Sünnilik siyaseti gütmesinin, halkrn zorla sünnileştirilmesi ne yol açtığı seklinde bugün Türkiye'deki bazı popüler tarih yazarlarınca ileri sürülen ideolojik iddiayı kanıtiayabilmek zor görünüyor. Muhakkak ki bu ikt i darların böyle bir siyaset takibi, daha Iran Selçukluları'ndan itibaren SünnTliği siyasal iktidarın himayesine almas ı sebebiyle kuwetlendirici bir faktör olmuştur. Ama, Türk zümreleri X. yüzyıldan itibaren tedricen Müslümantasmaya başladıkları zaman, Maveraünnehr'de Sünni Islam 'ın en kuvvetli olduğu çevrelerle temasa geldikleri nden, büyük çoğunlukla bu yolu seçmişler ve b.una uyum sağlamakta ve kendilerine uyarlamakla da fazla bir güçlüğe uğramamıslardır.
[şte sözü edilen bu tarihi gelisimin tabii bir sonucu olarak da Anadolu'da Müslüman halk arasında büyük çoğunluk Sünniliğe mensuptu. Bütün Anadolu genelinde, Selçuklu döneminde Sünniliğin Hanaff kolunun, doğu ve güney-doğu bölgelerinde ise yer yer Şafi'ilik'in yayg ın olduğuna, eğitim ve öğretim alanında ve özellikle hukuki sahada Hanefi'lik 'in hakim mevkide bu lunduğuna kesin rıazanyla bak ı la bilir. Bilhassa şehir ve kasaba lar, yani gelişmis bir kültürün hakim olduğu yerler ve yakın çevreleri, başka bir deyiş le yazılı kültürle teması olan bölgeler, Sünniliğin ağır bastığı yerlerdi. Tabiatıyla bu merkezIere yakın ve onlarla sürekli münasebeti olan köyler de aynı durumdaydı. Kısmen Safiilik hariç tutulursa, Anadolu'da öteki Sünni mezhepterin (Hanbe/11ik ve Malik/lik) yerleşme ortamı bulamadıkları. zaman zaman Hanbel/ ve Malik/ mezheplerine mensup alim ve mutasavvıfların gelip gitmeteri ne. hatta belirli zamanlarda Anadolu'da yasamalanna rağmen, bu mezhepterin yayılmadıklan görülmektedir. Bunun
450 • Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi • Cilt 1
Eşrefoğlu Camii Beyşehir
Ahmet Ya sar Ocak • Türkiye Selçukluları ve Islam • 451
"Ct. Cahen'in bu meselenin tartısıldıgı su makalesine bkz. Cahen. "Le Problemedu Shiisme dans I'Asie Mine u re Turque Pre·ollomane·. Le 5hiisme Imamile /Col/oque de Strasbourg /968/. Paris 1970, Presses Univ. de France. ss. 115·129.
"Bu konu icin mesela s una bkz .. Ocak, A. Y., Alevi ve Bektaşi Inançlannın Islam Oneesi Temelleri. Us .. Istanbul 2000. Iletisim Yayınlaiı. 312 s. Burada konu, kaynaklar ve modern arasiırmalar cercevesinde tartısılmıs ve analiz edilmege calısılmıslır.
"Bkz. Dallary. F .. The lsmailis: Their History and Ooctrine, Cambridge 2001, Cambridge Univ. Press, ss. 356. 37/ı.
"Bkz. el-Cevberi. 'Abdurrahim b. ömer. ei-Muhtar fi Keşfi'I·Esrar ve Hetki'I-Estar, Süleymaniye Kütüphanesi IKaracelebizadel. nr. 253 .. lot.25a.
• Ocak, La Revalle de Baba Resul, ss. 75-80.
"Bu konuda özellikle suniara bkz. Birge, J. K., The Bektashi Ord er of Oervislıes. Harılord 1937. Hariiord Seminary Press. 291 s. : Mı!tiı1oll, ı .. Hadji Bektach: Un Mythe et se Avatares: Geniıse et Evalutian du 5oufisme Poputaire en Turquie. Leiden 1998, E. J. Brill, 317 s.
"Yezidilik hakkında bugüne kadar pekcak yayın yapılmıstır. Burada önemli gördüğümüz yayınlardan bibliyogralya acısından yararlı olanlardan sadece birkac tanesini örnek olarak zıkretmek istiyoruz: Mehmed Sereleddin. 'Yezidiler. Darülfünun lahiyat Fakatıesi Mecmuası, c. ı/3, 1926. ss. l -35:Lescot, R., Enqueıe sur /es Yezidis de Syrie et du Ojebel 5indjar, Beyroulh 1938. Memoires de ı· ınstitul Francais du Oamas.; Ahmed. S. S .. The Yazidis: Their Life and Beliefs, ed. Henri Field, 1•1iami 1975.; Aydın, M. '"Yezidiler ve lnanc Esastan·. Bel/elen. c. 52, 1988, ss. 923· 953; Bruinessen, M. van. Reluıgıon in Kurdistan. Kurdish Times, c. 4, no. l-2. 1991, ss. 5-27.; Guesı. J., Survial Among the Kurds:A History of the Yezidis, London 1993, Kegan Paul International. 324 s.
sebebi bir anlamda. Türklerin lslamiyete girerken Orta Asya'da Hanefi çevrelerle temasları olduğu kadar. bu mezhebin daha rasyonel ve pratik ihtiyaçları karşı lamaya yatkın. yani Türklerin sosyal yap ı ları
na daha uygun olmasıdır. Buna baska sebepler de eklenebilir.
Sünnilik dışı dini akım ve mezheplere gelince. Anadolu için Selçuklu ve Beylikler döneminyle ilgili olarak bu konuda hala kaynak. dolayısıyla bilgi yetersizliği vardır. Arasıırmaların bugünkü hali, genel tabloyu oldukça sekillendirmis gibi görünmesine rağmen. esas itibariyle bu tablo hala bulanık renkler ihtiva etmektediı-31 • Özellikle XIII. yüzyıldaki göçlerle Anadolu'ya gelen göçebe Tükmenterin hatırı sayılır bir kısmının Sünnilikle pek uyuşmayan bir islam anlayışına sahip oldukları ve bunların bir kısım siyasi ve içti ma i hareketlerde, dini ve tasawufi cereyanlarda etkin oldukları uzun zamandan beri bilinmekle beraber, bu akımların dini yapıları, döneme ait yazılı kaynakların yetersizliği nedeniyle kesin ve tam olarak anlaşılamıyor. Ancak bazı yazılı kaynaklardaki ipuçları ve bugünkü duruma ait birtakım verilerden hareketle bu eğilimlerin nitelik ve mahiyetleri hakkında bazı varsayımlarda bulunulmaktadır. Bu varsayımlara göre mesela Türkmenler, Müslüman olmadan önceki atalar kültü , Gök Tanrı küllü. cesitli tabiat kültleri, Samanism ve Buddhism, Manicheism, Mazdeism vb. muhtelif Asya dinlerinin ka lı n tıların ı
Müslüman oduktan sonra da kuvvetle muhafaza etmişlerdirl~.
Siyasal iktidarların resmen gütlüğü Sünnilik siyasetine rağmen. yarı göçebe Türkler arasında da. yakın zamanlara kadar üzerinde hemen hiç durulmayan. hatta var olabileceği kabul edilmeyen Si'i-isma'ili tesirterin varlığı giderek çok muhtemel görünmektedir. Bir defa Xl. yüzyıldan beri kuzey Suriye ve güney-doğu Anadolu'da bulunan Türkmenlerin lsma'ililer'le uzun zamandır yanyana. hatta içiçe yaşadıkları bilinmektedif'l. Nitekim, XIII. yüzyılın başlarında bunlar arasında dolaşmış bir Arap seyyahı olan elCevberi, 'Ali' nin ruhunun kendisine geçtiğin i söyleyerek halk arasında dolaştığını . ama hiç yadırganmadığını yazıyordu3'.
1240 yı lındak i Babai isyanı ile onu takip eden Cimri isyanı dahil, sonraki yıllarda Anadolu'da Moğollar'a
karşı girisiten ayaklanmalarda kuvvetli bir mehdilik lmessianism] i nancının hakimiyeti de bu konuda dikkat çekicidiı-35• Hatta Ithantı hükümdan Olcaytu Hudabende'nin 11304-1317] lmamiyye mezhebini kabulünden sonra da Si"ilik için Anadolu'da uygun bir yayılma ortamının doğmuş olabileceği de farzedilebilir. Ama ilhanlılar·ın çok geçmeden Sünniliğe geçmeleri, böyle bir ortamın gelişmes i ni engellemiş· tir. Hatta sözünü ettiğimiz Si'i-lsma'ili tesirtere rağmen bu Türkmenler hiçbir zaman tam anlamıyla Si'i olmamıslar. daha çok kendi eski islam öncesi inançlarını Islami bir cila altında muhafaza etmişlerdir. Nitekim Bektaşilik ve Kızılbaşlık XV. yüzyılda Anadolu'da iste bu çevreler içinde sekillenecek, böylece lslam heterodoksisinin Anadolu ayağı ortaya çıkacaktı~.
Bütün bunlara rağmen gerçekte bu devirde Anadolu'da kısmi bazı tesirterin dışında ne lsma'iliyye. ne de lmamiyye [Oniki imam] Si'iliği'nin yayıld ığ ına da ir elimizde ikna edici kan ı t mevcut değildir. Nitekim sonraki yüzyıllarda bile Anadolu'da doğrudan doğruya bu iki kala mensup Sil zümreler hiçbir zaman mevcut olmamıştır.
Bu arada XIII. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'nun doğu ve güney doğusunda cereyan eden birtakım siyasi olaylara karısacak kadar bir vartık gösteren Yezidi çevrelerden de söz etmek gerekir. XII. yüzyılda Seyh 'Adiy b. Müsafir [öl. 1162] tarafından Si'i mezhebinin asırılıklarına bir ölçüde engel olmak üzere Emevi halifelerini. özellikle de 1. Yazid'i savunmak amacıyla gelistirilen 'Adeviyye mezhebi. zamanla Anadolu'nun güney doğusunda dağlı Kürtler arasında nitelik değiştirmiş ve eski mahalli inanetarta karısarak koyu bir heterodoks mezhep halinini almıştı. Seyh 'Ad iy'nin torunla rı zamanında mezhep. Halife Yezid'den dolayı Yezldiyye ad ı nı ald ı ve mensupları da Yezi'dldiye tanınmaya başladı. Bunlar Türkmenlerle b i rleştiler ve Anadolu'yu işgal eden isgalci Moğollar'a karş ı birlikte savaştılar. Yez/diler'in tam anlamıyla bugünkü kimliğini kazanmaları. XIV. yüzyılı n sonlarında olmustuı-37• Mezhebin Anadolu'nun güney doğusu dışına tasmadığını söyleyebiliriz. Nitekim bugüne kadar Anadolu'nun batı taraflarında Yez/diliğin varlığına dair hiçbir ipucuna rastlanmamıstır.
Tasavvuf , Sufiler, Tarikatlar ve islamtaşma
Anadolu'nun büyük kısmının fethi tamamlanıp siyasi ve ictimai ortam iyice kuwetlendikten ve istikrara kavuştuktan sonra. yani yaklaşık XIII. yüzyı lın başlarından itibarendir ki, cesitli tasawuf akımlarının. muhtelif tarikatlara mensup şeyh ve dervişterin buraya geldiklerine şahit oluyoruz. Bunlar Anadolu topraklarında kendileri icin uygun sartları haiz, yayılmaya e lverişli birer çevre bulurken. siyasal iktidarlar da varlıklarını güçlendirecek ve halk nezdinde mesrulastıracak zengin bir manevi desteğe kavuştular.
452 • Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi • C ili 1
Değisik çehre ve görüntüye sahip, değisik dilleri konuşan, değ i s ik kıyafetler giyen bu mutasavvıflar, sufiler, şeyhler ve dervisler, sözü edilen gqç dalgalarıyla gel ip, kentlerden gelenler kentlere, kırsal kesimlerden gelenler kırsal kesimlere yerlestiler. Böylece Anadolu' da da tasavvuf, islam dünyasının baska coğrafyalarında olduğu gibi, yüksek ve popüler tasavvuf olmak üzere iki li ve parale l bir yapıya dönüştü .
Bununla beraber kentli veya yüksek tasavvuf çevreleri genelde zühd ve takva an layısının ağır bastığı ahlakçı bir karakter yansıtı r. Muhyiddi n b. el- 'Ara bi' yi löl. 12411. halefi Sadreddin el-Konevi löl. 1274) ve bunların müridlerini, Kadir iyye, Rifaiyye, vb. tarikat mensupları nı bu çerçevede düşünmek icap eder.
Ikinci grup ise, büyük kesimi Khorasan ve çevresinde hakim olan tasavvuf anlayışını yansıttığı için Horasanfler terimiyle ifade edilen çevredir. Bunun Orta Doğu'daki tasavvuf akımların ın üstünde, özellikle de Anadolu'da derin etkisi olmuştur. O kadar ki, bugün bile pek çok halk kendisinin kökünü buraya bağlar. Bu mektebin içinde de çok cesitli eğilimler bulunur. En tanınmış temsilcileri aras ında , Anadolu'ya gelip burada yaşayan Evhadeddin Kirmani löl. 1237). Fahreddi n 'lraki, Mevlana'nın babası Bahaeddin Veled, Burhaneddin Tirmizi löl. 1240). Necmeddin Razi IDayellöl. 1256) zikredilebilir.
iste bu tasavvuf ak ımiarına mensup tarikatiara bağlı şeyhler ve dervisler Ahlat. Erzurum, Bayburt, Sivas, Tokat, Amasya, Kırşeh i r, Kayseri ve Konya gibi, devr in önemli merkezlerinde ve yakın çevrelerinde faaliyet gösteriyorlard ı. Bunlar XIII. yüzyıl Anadolu'sunda çok renkli bir tasavvuf ortam ı yarattılar.
Değisi k kı lı k ve kıyafetleriyle carsı pazar gezip vaazlar veren. ilahiler söyleyen. kurdukları tekkelerde, zaviyelerde coşkun ayinler düzenleyen, yaratillŞ, Tann, insan ve kainat hakkında değisi k düşünceler ileri süren bu cezbeli insanlar, halkın muhakkak ki çok ilgisini çek iyordu. Selçuklu Anadolu'sunda yarı mitolojik bir popüler Islam inanç ve kültürünün oluşması, hiç şüphe yok ki bunların eser iydi. Bu yarı mitolojik bir popüler islam öğretisi, Hristiyan halkın da ilgisini çekiyor ve onu tekketere ve türbelere cezbediyordu.
Bu sürecin sonunda burada, daha ziyade medrese çevrelerince hurate veya bid'at denilen i nançları n, evliya menkabeler inin ve efsaneterin ağ ı rlı klı olduğu, fı kıh merkezl i medrese Müslümanlığ ına paralel, evliya kültü merkezli bir "halk islamlığı " gelişmeye başladı. Bu iki Müslümanlık anlayışı her Müslüman ülkede olduğu gibi , hem bir arada yaşad ı , hem aralarındaki rekabet yüzyı llar sürdü. Islam ın yayı ld ığı bütün topra klarda da aynen cereyan eden bu sosyolojik süreç, muhakkak ki Anadolu'da aynen geçerli olmuştur. Evliya kültü merkezli bu popüler islam, bugün bütün karakteristikleriyle modern Türkiye'de de güçlü bir sekilde varlığını korumaktadır.
Görüldüğü gibi Anadolu'da tasavvuf, münhasıran XIII. yüzyıl başlarındaki göçler le tas ınmış bir olgudur. Belki burada altı çizi lmesi gereken önemli bir nokta, bu olgunun o dönem icin hemen bütünüyle Ana dolu'da Islamı temsil etmekte olusudur. Bir başka ifadeyle Anadolu'da islam demek, kentsel ve kırsal kesimin büyük bir çoğunluğu için tasavvuf demektir . Türkiye Selçuklu Devleti'nin burada tutunmas ı ve gelişmesinin , özellikle Moğollar'ın Orta Asya'yı ve çok gecmeden de Iran ve Irak' ı istila etmeleri sonucu, bundan rahatsız olmuş birçok mutasavvıf ve sufiyi, şeyh ve dervişini Anadolu'ya çektiği, çok uzun yıllar önce Köprülü tarafından vukufla gösterilmisti. Kübraviyye, Sühreverdiyye, Rifa'iyye ve K8diriyye gibi Asya ve Irak kökenli kentli Sünni tarikatlar bunların başında gelir. Ayrıca bu sayılan memleketlerin, Haydariyye, Kalenderiyye ve Vefa'iyye gibi, kırsa l veya kentli, çoğunluk itibariyle Sünni çerçeve dış ında
kalmış tar ikatlar da buraya akın et tilerı8•
iste XIII. yüzyıl başlarından itibaren, bu i nsanların temsil ettiği, Anadolu'da yayılmaya başlayan tarikatlar, bir bakıma da islam. temelde Sünni çerçeve içinde ve dışında olmak üzere iki ana ıeğilim sergiler. Süphesiz bu eğ i limler söz konusu tari katların ortaya çıktı kları ve yayıldıkları kültürel çevrelerin sonucu idi. Mesela, ilmi faaliyetlerin yoğun olduğu Maveraünnehr, Harezm, Iran, Suriye ve Irak ' ın büyük kentlerinde doğan ve gelişen tarikatla r. genelde Sünni eğilimli idiler veya en azından bazı ları görüntüde öyle olmaya gayret ediyorlardı . Buna karşılık. aynı bölgelerin islam ın tam olarak nüfuz edemediğ i kırsal kesimlerinde, eski Hint ve Iran mistik kültürünün hakim olduğu . eski Türk i nançlarının geçerliliğ i n i koruduğu sahalarda doğup gelişen tarikatlar ise· klasik Sünniliğin dışında kalıyorLardı.
Bu ikinci grup tarikatlar, XIII. asırdaki göçlerle birlikte, göçebe ve yarı göçebe olarak Anadolu'ya gelip yerleşmis bulunan Türkmen toplulukları arasında daha çok tutunabildiler. Cünkü bun lar, islamı yeni kabul etmiş, yahut yaşadıkları sosyal hayat tarzının .lgöcebelik) gereği. henüz yüzeysel olarak islamaşmış olduklarından, Islamı ne de olsa yerleşik ahali ölçüsünde özümseyebilmiş değillerdi . Zaten bu in-
,. Haydariyye ve Kalenderiyye 'ye dair bı<z . Köprülü. "Anadolu'da lslamiyeı·. ss. 299-302: Ocak, A. V .. Osman lt lmparalorluğu 'nda Marjinal Sülilil<: l<alanderiler, 2. bs., Ankara 1999, TOrk Tarih Kurumu Yayınları: Karamustala, A. T .. God's Unruly Friends: Dervishes Groups in lhe Laler Period 1200·1550, Salt Lake City 1994., Univ. or U tah Press.
Ahmet Yaşar Ocak • Türkiye Selçukluları ve Islam • 453
"Necmeddin Kübra ve Kübreviyye'ye dair bkz. Lamii Celebi, NafaMı ai-Uns,lstanbul1270, ss. 475-iı79; Takiyyüddin Sübki. Tabaqat ai·ShafFiyyat ai-Kvbra, Beirvt ltarihsizl. c. V, s. ı 1: Berthels, E .. "Nadjm al-Din Kubra·. Encyclopaedia of Islam, 2nd ed .. : Haririzade Kermaleddin, Tibyanu Was§'il ai·Haqa'iq, Süleymaniy Library ll brahim Efendi!, nr. 432, c. lll, vv. 79a·85b; Corbin, H .. L'Homme de Lumiere dans le Soufisme lranien. 2nd ed .. Paris 1971, Edition Presence. ss. 95-147: Mole, M., "Les Kubrawis entre Sunnisme et Shiisme aux VI lle et IXe Silıcle de I'Hegıre", Revue des Etudes lslamiqves, c. XXIX, 1961, ss. 6ı-ı42: BRowne. E. G .. A Uterary History of Persia, Cambridge 1956 .. c. ll, ss. 49ı -494.
"Ahmed Ella ki. Manaqib ai-'Aritin, yay. Tahsin Yazıcı, Ankara 1959, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, c. ı. ss. 48, 176.
"Sihabeddin Sühreverdi ve tarikatı icin bkz. Lamii Celebi, a.g.e .. ss. 526·527: Ritter, H .. "Die vier Suhravardi", Der Islam, c. XX!o/, 1938, ss. 36-38: Harlmann, A .. "al-Suhravardi, Encylopaedia of Islam, Ist and 2nd ed .. c. IX, ss. 778-782.
"Bkz. Sa kı b Dede, Setine-i Netise-i Mevteviyan, Kahire 1283, 3 cilt: Gölpınarlı, A., Mevlana 'dan Sonra Mevtevilik. Istanbul 1953, lnkılap Kitabovi: Vitray-Meyerovich. E .. Mystiqve et Poesie en Islam: Djal§l-ud·Din ROmi eti'Ordre des Derviches Tourneurs. Paris 1972 .. Deschle de Brouver. 314 s.; Yazıcı, T- F. de Jong. "Mawlawiyya", Encyclopaedia of Islam, 2nd ed .. c. VI, pp 883·888. Mevteviyye'nin tarihi. dönem dönem sonraki bazı makale ve çalısmaların konusu olmussa da, esas ilibariyle A. Gölpınarlı'nın anılan kitabından baska, kısmen Franklin D. Lewis'in Rumi: Pas/ and Present. East and Wesl: The Life, Teaching and Poelry of Jatal al-Din Rumi !Oxford 20001 'ini istisna edersek, hala tam bir Mevleviyye tarihi yazılmamıstır.
"Bu konu. Hasluck tarafı ndan su eserinde zengin verilere dayanarak cok iyi incelenmiştir: Hasluck, F. W., Christianity and Islam u nder the Sultans of Konya. Oxford ı929, 2 cilt: ayrıca bkz. Vryonis, a.g.e., passim. Osmanlı dönemi icin ise su makale cok mühimdir: Barkan. ö. L., "Istila Devrinin Kolonizatör Türk Dervisteri ve Zaviyeler, Vaktflar Dergisi, c. ll, 1942, ss. 279-353.
sanlar icin tasavvuf, soyut b i rta kım mistik hedeflere ulaşmaktan cok, bir sosyal hayat tarzı olmaktan öteye fazla bir anlam tasımamaktaydı. Bunların pek çoğu Vefaiyye, Kalenderiyye ve Haydariyye gibi. lslam öncesi yerel inanç ve geleneklerle kolayca uyuşahilen tarikatlardı.
Kübreviyye, Anadolu'ya Necmeddin Kübra'nın (öt. 1221) yanında yetişmis olan Sa'deddin Hamevi, Seyfeddin Baharzi, Baba Kemal-i Hocendi gibi önemli şahsiyetler tarafından getirildi'". Bunlar, Moğollar'ın önünden kendi müridleriyle Anadolu'ya sığ ı nmıslardır. Aralarında özellikle, Necmeddin Razi !Dayel löt. 12561 ile, Mevlana Celaleddin Rumi'nin babası Bahaeddin Veled'i (öt. 1236] anmak gerekir. Anadolu'da Kübreviyye as ı l bunlar vas ı tasıyla yayı lmıştır.
Necmeddin Razi önce Kayseri'ye gelip burada 1. 'Alaeddin Kaykubad ile görüsmüs, sonra Sivas·a giderek orada meşhur eseri Mirsad al- 'ibad'ı yazmıştır. Bahaeddin Veled ise önce Karaman·a yerleşmiş, oradan Konya'ya gelmis ve hayatını burada sürdürmüstür. Aynı zamanda hatırı sayılır bir alim olan Bahaeddin Veled, burada epeyce ilgi uyandırmıs ve pek çok mürid edinmiştir. Bahaeddin Veled'in, oğlu Celaleddin Muhammed üzerinde bilhassa tasavvufi terbiye itibariyle bir hayli etkili olduğunu söylemek gerekir'0• Kend isiyle beraber Balkh'ten gelen halilesi Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizi'nin de en az onun kadar geniş bir çevre edindiği anlaşılıyor.
Ebu' n-Necib Sühreverdi löl. 116 7)' nin kurduğu ve yeğeni Ebu Ha fs Si ha beddin Ömer Sühreverdi (öl. 1234l'nin geliştirip yaydığı Sühreverdiyye tarikatı, Anadolu'da yayıldı ve gelişti. Buzatın yazdığı eserler arasında bilhassa 'Awarifu'I-Ma 'arif büyük bir söhret kazandı ve Anadolu'da da en çok okunan tasavvul eser leri arasına girdi. Dolayısıyla hem zamanında hem de daha sonraki yazılan tasawuf eserleri üzer inde güçlü bir etki has ıl etti". Bu tarikatlar her ne kadar Anadolu'da fi ilen Ri fa 'iyye , Kadiriyye kadar yayılamamıslarsa da, bunların kurucularının yazdıkları kitaplar, Osmanlı dönemi yüksek tasavvuf ortamını çok etkilemis ve yüzyıllar boyu elkitabı olmuşlardır.
Anadolu'ya dışarıdan gelen bu tarikatların yanında. XIII. yüzyılın sonlarından itibaren zamanla yeni ta rikatlar da oluşmuştur. Bunlar arasında, Mevleviyye veya o zamanki adıyla, Celaliyye, en fazla dikkati çekenlerdendir. Mevlana Celaleddin Rumi 'den sonra, XIV. yüzyılda oğlu Sultan Veled ve onun oğlu Ulu 'Arif Çelebi'nin zamanında Mevleviyye, Anadolu'nun batıs ı ndaki Türkmen Beylikleri içinde sür'atle yayılmayı başardı. Osmanlı Imparatorluğu'nda ise ancak XV. yüzyı lın orta larından sonra nüfuz kazanabilen bu kentli tarikat, XVII. yüzyılda çok büyük bir gelişme gösterdi ve tarihinin en parlak dönemlerini bu ve müteakip yüzyılda yaşadı42•
Anadolu'nun tarihinde en az Mevleviyye kadar önemli, hatta ondan daha yaygın olan bir baska yerli tarikat ise, tamamen farklı bir sosyal tabanda ve ortamda gelişen , farklı bir tasavvuf yorumuna sahip bulunan Bektaşiyye'dir. Ad ın ı aldığı XIII. yüzyı lı n Türkmen şeyh i Hacı Bektaş-i Veli ile ne zaman ne de mekan bakım ından doğrudan bağlantıs ı olmayan bu tarikat. XVI. yüzyı lda resmen kurulduğu tarihlerden başlayarak Osmanlı döneminde Anadolu'nun ve Balkanların kırsal ve hatta kentsel kesimlerindeki en etkili tarikat olmuştur.
Türkiye Selçukluları ve Halk Müslümanlığ ı
Islam tarihindeki en büyük değisimlerden biri. hiç şüphe yok ki, tarikatların yaygıntasması ile birlikte, halk arasındaki Müslümanlık an layışın ı n kuvvetle tasavvufun nüfuzu alt ı na girmis olmasıdır. Bunun en ortada duran göstergesi, Islam dünyasının hemen her yerinde halk arasında evliya külllerinin cok yaygın olmasıdır. Hemen her kent ve köyde bir veya birkaç evliya türbesinin mevcudiyeti. çok dikkat çeken bir olgudur. Dolayısıyla, Anadolu Müslümanlığı da bu olgunun dışında kalmamış, bu antayıs bugüne kadar Anadolu'nun istisnasız bütün kent ve köylerinde de sürmüştür. Bazı kentlerde ve köylerde orada vefat eden ünlü evliyanın türbeleri, adeta orasıyla özdesleşmiştir. Bu, Anadolu'daki yerlesim birimlerinin 't ipik özellikler inden biridir ve ayn ı zamanda buradaki ilk Müslüman yerleşmelerini gösterir'3•
Türbeter Anadolu kentlerinde yüzyı llardan beridir halk Müslümanlığ ın ı n bütün yönleriyle belirginleştiği, bütün özelliklerini sergilediği, Islam öncesi inanç ve kültlerin su yüzüne çıktığı bir dini hayatın merkezi kabul edilebilirler. Bu süreç Anadolu'da hiç süphe yok ki Selçuklutarla başladı. Halk Müslümanlı
ğının camilerdeki yüzü ile türbeter etrafında ortaya çıkan yüzü birbirinden farklıdır. Camilerde Islamın kitabi yönüne daha yakın olan halk Müslümanlığı. türbelerde Islam öncesi inanetara daha yakındır. Bu yüzden Anadolu uleması da, diğer Müslüman ülkelerin uleması gibi, Türkiye Selçukluları zamanından beri Anadolu'da hurata ve bid'ah tabir ettikleri bu halk Müslümanlığ ına bir çeş i t soğuk savaş acmıslar-
454 • Anadolu Selçukluları ve Beylikter Dönemi • Cil! 1
dır. Fakat bu savaşın galibi her zaman diğerleri olmuştur.
Her türbenin kendine mahsus ziyaret amacı ve usulleri. ada bı vardır«. Bunlara bazen Islam ı n açık emir ve nehiylerinden daha fazla itina gösterilir. Çünkü ziyaretçiler oradakizatın manevlyatından, kend ilerine istenmedik bir zararının dokunmasından çok korkarlar. Bu yüzden islamın emirlerine o kadar da sıkı uymayan çoğu kimsenin, bir türbenin kudsiyelini ve mahremiyetinin ihlal etmekten son derece çekindiği görülür.
Müslüman- Hristiyan Dini ve Kültürel ilişkileri, ihtida ve irtidatlar
Anadolu'ya fatihler olarak gelen Türkler, çok geçmeden burasının yeni sakinleri, vatandasları old.ular. ilk çatışmalar. mücadeleler sona erdikten ve Türkler buraya yertestikten sonra, taraflar birbirlerinin varlığını tanıdılar, kabul ettiler. Ne Türkter Hrist i yanları buradan sürüp çıkarma gayretine düştü, ne de Hristiyanlar Türkleri. Aradan geçen yıllar, başta dilleri ve dinleri olmak üzere, birbirlerinin kültürlerini tanıma ve öğrenme sürecini başlattı. Bu hem kentlerde hem de kırsal kesimde, özellikle köylerde aynı zamanda başlayan bir süreç oldu. Yalnız göçebe Türkmenl.er, ne Müslüman kentli kesime, ne de Hristiyanlara pek yakın durdular. Ama kentli ve köylü Türkler, Rumlar, Ermeniter, Süryaniler ve diğerteri kent hayatında, carsı pazarda, düğünlerde, mevsimlik ve dini bayramlarda, pek çok vesile ile bir arada yasamanın kaçınılmazlığını ve faydalarını görmekte gecikmediler. Selçuklu sultanların ın, bu gayri müslim tebaala rına, Müslüman Arapların tepkisini çekecek kadar müsamaha ve yakınlık gösteriyor olmalarının yanında, iki halkın islam ve Hristiyanlık algılayışları [evliya ve aziz kültleri) arasındaki yakınlık da bir arada yaşamayı kolaylaştırıyordu . Anadolu Hristiyanlığı, daha önce de belirtildiği gibi, eski pagan kültlerin Hristiyanlıkta karışımından meydana geliyordu. Benzer nitelik, yukarıda açıklandığı sekilde, halk Müslümanlığı için de söz konusuydu. Dolayısıyla, siyasal iktidar çevreleri ile medreseterin hakimiyetalanlarının dısındak i kentler ve köylerdeki Müslümanlıı< ve Hristiyanlıg ın genelde böyle "hurafe" lere yatkın olusu, iki halkı birbirine yakınlastırıyordu'.s.
Müslüman Türklerle Hristiyan Rumlar, Ermeniler ve diğer Hristiyan cemaatler arasında. yanyana ve bir arada yasama sonucu. zamanla birtakım kültür alışverileri olması tabii idi. Ancak bu alısveriste, kimin kimden aldığı, alınıp verilenin neler olduğu, ne ölçüde alın ıp verildiği. Batılı ve Türk tarihçileri arasın
da hep tartışma konusu o lmuştur. Tabii ki bu alış veriste, etkileme ve etkilenme konusunda tarafların siyasal ve kül türel seviyelerinin önemli bir rolü olacağı muhakkaktır.
Çoğu eski Batılı tarihçiterin bazan bilerek önyargıları. bazan bilmeden yüzeysel kanaatleri sonucu ileri sürdükleri gibi. Türklerin Anadolu'ya ilkel bir kültürün içinden çıkıp gelmis iptidal bir kavim olmadığı, bugün çok i lerlemiş islamoloji ve Türknoloji etüdleri sayesinde artık iyi biliniyor. Fuat Köprülü'nün ifadesiyle Türkler Anadolu'ya, "o zamanlar bütün hayatı kucaklam ıs Islam medeniyetinin Türk kültür ve gelenekleriyle terkibini yapmış bir toplum olarak" gelip yerlestiler'6 . Bu sebeple onlar için artık, eski putperest dönemin hala izlerini tasıyan Hristiyan Anadolu kültürü içine dahil olmak ve onda erirnek söz konusu değildi. Nitekim öyle olmadı. Çünkü bugün Türkiye'de, hatta Türk kökenli olmayan Müslüman veya Hristiyan halk bile kendi ana dilini korumakla beraber esas olarak Türkçe konuşmakta, yazmakta, büyük çoğunluğu da hala islama yüzeysel de olsa bağlılığ ı nı sürdürmektedir. O halde mesele, sözkonusu etkilesimin. Müslüman Türklerin temel kimliğini değiştirecek düzeyde olup olmadığı değ i ldir.
Çünkü onlar bugün. inanç temelinde olmadan sadece kültürel kimlik olarak da olsa hala Müslümandırlar ve Türkçe konusurlar. Mesele, bazı günlük konularda, özellikle de sıradan halk arasında birtakım adetlerde bir etkilesimin meydana gelip gelmedigidir.
Bu açıdan bakıldığında, bilhassa halk arasında bazı adetler, mahalli kültler ve inançlar itibariyle, belli bir çerçeve içinde iki yönlü bir etkilesimin meydana geldiğini kabul etmek kaçınılmazdır. Evlilikler ve ihtidalar da bunu takviye eden en önemli faktörlerden biri olmuştur. Nitekim Türkler Anadolu'da yertestikieri yerlerde Hristiyan lı k öncesi ve Hristiyanlık dönemine ait bazı kültler, inanç ve adetlerle karşılaştılar. Her yerde aynı derecede olmasa bile, lslamiyeti henüz yeterince özümseyemediği için, yüzeysel bir sekilde Müslüman olmuş yarı yerleşik ve yarı göçebe muhitler ve hatta kasaba ve şehirlerde zamanla bu kültler benimsendi. Bunlar içinde en yaygın olanlar, H1drellez IHIZir-ilyasl gibi bahar ve yaz bayramları ve Islami evliya kültü ile özdeslestirilen bazı aziz kültlerine ait olanlardı. F.W. Hasluck'un araştırmaları bu konuda ilginç sonuçlar ortaya koymuştur. Nasıl Anadolu kentlerinde ve köylerinde Hristiyanlığa geçiş döneminde antik çağ tanrıları Hristiyan azizi kimliğ i ne dönüştürülerek Hristiyanlığa
yumuşak geçiş sağlanmıssa. bu sürecin benzeri, Hristiyanlıktan Müslümanlığa gecerken de cereyan
"Bu konuda su çalısma çok ilginç ve aktüel örnekler sunar: Tanyu, H., Ankara ve C evresinde Ada/( ve Ada/( Yerleri, Ankara 1965 .. A.Ü.Ilahiyat Fak. Yay., 332 s.
"Vryonis. a.g.e .. ss. 223-244.
"Bkz. Köprülü. Tür/( Edebiyatmda ///( fvlulasawıf/ar. s. 191, n ol 7 ..
Ahmet Yaşar Ocak • Türkiye Setcuktutarı ve Islam • 455
"Bkz. Hastuck. a.g.e .. aynı yerde.
"Suntar icın sırayla bkz. Vryonis, a.g.e .. s. 362: Dernschwam, H .. Tagebuch, nsr. F. Taeschner. Leipzig 1923. s. 202: Deny, J .. "Sary Sattiq el te Nom de ta Vitte de Sabadaghi", Melanges Emi/e Picol. Paris 1913, c. 2. ss. 12-1fı.
"Ocak. A. Y .. "Xlii-XV. yüzyıttarda Anadolu'da Türk-Hrisliyan dini elkitesimter", 8etleten. c. 216, 1991, 55.661-673.
• Bativel. M .. "Romania Syzanline el Diyar-ı Rum turc: Une aire de concitiation rotigieuse (Xıe -XVe siectesl". Romanie 8yzantine el Pays de Rum Turc: Histoire d'un Espace d'lmbrication Greco· Turque. Istanbul 199fı, Les Editions lsis. ss. 111 -169.
etmiştir. Mesela bir kısım Hristiyan azizleri nin, özellikle de erken Hristiyanlık dönemi martyrierinin mezar veya makamları, Türkler arasında zamanla e.vliya olmuşlar, böylece bu mezar ve makamlar iki kesim arasında ortak ziyaretgahlar haline dönüşmüslerdir''.
Genellikle Bektaşilik gibi Sünniliğe bağlı olmayan tarikatiara mensup şeyh ve dervisler, lslamiyeti yayabilmek icin, gayri müslim halk arasında mevcut aziz kültlerinden geniş ölçüde yararlandı lar. Aradan geçen zaman içinde bu aziz kültlerinden pek çoğu evliya kültü haline dönüştü. Bazı aziz ve evliya türbeleri, gayri müslim ve Hristiyan halk arasında yine zamanla ortak ziyaret yerleri haline geldi. Mesela. Ürgüp havalisinde Sa int Kharalambos, Hacı Bektaş kültüyle; Amasya civarında Saint Theadar ve Sa nit George kültü Baba ilyas kültüyle: aynı sekilde Sarı Saltık kültü cesitli yerlerdeSaint Spiridon, Saint Nicolas gibi aziz kültleriyle birleşti".
Selçuklu dönemi kent ve köylerinin bu iki kültürlü dini- sosyal ortamının bir diğer tipik yanı ise, ortak mevsimlik bayramlardır. Bu konuda en dikkati çeken örnek, hiç şüphesiz, Hristiyanların Aya Yorgi (Hagios Georgios, Saint Georgel. Müslüman Türklerin Htdrellez (H ızı r-llyas) ad ıyla aynı günde (6 Mayıs) kulladıkları ve büyük ölçüde örtüşen adetler uyguladıkları yaz bayramıdır. Çok muhtemel olarak bu konu daki örtüşme , Türkiye Selçukluları zamanında başlamış olmalıdır. Türkler yerlestikleri kentlerde Aya Yorgi adına tahsis edilmiş -ve genellikle içinde buna adanmış küçük bir kilise bulunan- ağaçlık ve yesillik mesire yerlerini, Htdtrltk diye adlandırmıslar ve Hıdrellez'i buralarda kutlamayı adet edinmislerdir. Nitekim Aya Yorgi'nin legende'ları Hızır-llyas menkabeleriyle, bunun menkabeleri Aya Yorgi legende'larıyla karışmıştır''.
Iki kesim arasındaki bu ortak hayatın cak tabii olan diğer bir sonucu. ihtida ve irtidatlardır. Bu ilginç konu, neredeyse Oryantalizmin başlangıcından beri Batı tarihçiliğinin tavari alanlarından biridir. Gibbons'la başlayıp. kısmen Hasluck ve daha sonra Speros Vryonis Jr. ile devam eden abartmalı tezler, meselenin önemini ortaya koymaktadır. Bu teziere karşı lık, bu konu ile yeni ilgilenmeye başlayan modern Türk tarihçiliği de, yeni yapılan bazı araş t ı rmalar hariç tutulursa. yakın zamana kadar milliyetçi tepkilerden öteye gitmemiştir. Oysa Xl. yüzyılın son çeyreğinden beri Anadolu'da iç içe yaşamakta olan Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki kültür karsı lasmasının gerek tarihteki. gerekse günümüzdeki sonuç ve etkilerinin önemi açıklamaya ihtiyac duyulmayacak kadar ortadadır.
Daha önce de belirtildiği gibi, 1071 Malazgirt Savası'ndan hemen sonra, Türkler Anadolu topraklarını doğudan batıya doğru fethe başlamışlardı. Ele geeiriten topraklarda yasayan gayri müslim ahali, ya ilk anlardaki korku tesiriyle yerlerini bırakarak daha batıya göçmüs veya Bizans hükümetinden fazla bir şey beklemediği icin, yerinde kalmayı tercih etmişti. Batıya göçenter de bir müddet sonra, fatihleri tanıdıkca , eski yerlerine dönmeye başlamışlardı. Bu itibarta Anadolu'da gerek Türkiye Selçukluları zamanında , iki ayrı dine mensup ahali arasında zamanla bir din değişti rme sürecinin başlaması cak tabi i idi. Ancak ne dönemin Selçuklu kaynakları nda, ne de Hristiyan kaynaklarında ihtidalar (Hrisliyanlıktan lslamiyete geeisi kadar sık irtidad ( Müslümanlıktan Hristiyanlığa geçiş) olayına rastlanmıyor. Bunu anlamak kolaydır. Çünkü her şeyden ewel, tarihte dünyanın her yerinde din değistirmeler, c oğu zaman aşağıdan yukarıya yani, hakim siyasal gücün ve kültürün dinine doğru olmuştur. Tabii ki. çok az rastlanmakla birlikte, yine anlaşılabilecek sebeplerle, bunun tersi bir süreç te söz konusu edilebilir. Fakat bu ikincisinin birincis kadar açıkta cereyan etmesi, anlaşılabilecek sebeplerle her zaman mümkün olmamıştır.
Bu itibarta Anadolu'da da aynı sosyolojik süreç işlemiştir. Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu kentlerinde siyasal, ekonomik, psikolojik ve dini birtakım etkenterin yönlendirmesiyle, Hristiyanlardan Müslüman olanlara (ihtida edenlere) rastlanmıştır. Bu olaylar, Battalname, Danişmendname ve Salttl<name gibi XIII. yüzyıldan kalma e pik romanlara bile ya nsımıstı r. Ne var ki, ihtidalara dair, bir iki kronikteki bazı kısa kayıtların ötesinde, Osmanlı dönemi kadar bol müspet tarihsel veriye sahip değiliz. Fakat Osmanlı dönemi için, XV. yüzyıldan itibaren, özellikle Kadt sicilieri dediğimiz şer'l mahkeme zabıtlarından veya mühimme kayıtlarından ibaret olan arşiv belgelerinde oldukca bol miktarda tarihsel örnek bulunmaktadır. Bu kayıtlar sayesinde, mühtedilerin isimlerini, sayılarını, geldikleri sosyal tabanları, aile yapılarını, ihtidalarından önce ve sonra neler yaptıklarını vb. konuları öğrenebiliyoruz511•
Anadolu'da Selçuklu Devleti'nin hakimiyetinden sonra vukObulan bu ihtidaların görünürdeki sebepleri şüphesiz ki çok cesitliydi. siyasi ve iktisadi nüfuz sağlamaktan, gercekten dini amaçlarla ihtida etmeye kadar pek çok değişik faktör sıralanab i lir. Ancak bunların basında belki, Türklerka rşısında sürekli ge-
456 • Anadolu Selcukluları ve Beylikler Dönemi • Cilt 1
rileyen Bizans'ın artık Hristiyan ahaliye sağlayacağı ne siyasal ne de ekonomik bir yararın veya himayenin kalmamış olmasını, başka bir tabirle, Hristiyan lığın artık Anadolu'da siyasi gücünü yitirmiş bulunmasın ı zikretmek doğru olur.
Bir baska önemli nokta, ihtidaların geniş çapta tasawuf çevreleri vasıtasıyla meydana gelmekte oluşu
dur, ki bu günümüzde de genellikle böyled ir. Bu hususta oldukça zengin malzeme mevcuttur. Evliya manakibnamelerindeki bilgiler , tarihi olaylarla kontrol edilmek kayd ıyla bu konuda bir hayli ilgi çekici malzeme sunma ktadır. Bunlar sayesinde, kentsel ve kırsal kesimde cereyan eden ihtidala rı doğruya
oldukça yakın bir sekilde görebiliyoruz. Mesela fvlenakibu'l- Arifin ve Vilayetname-i Hact Bektaş-1 Veli. Mevlana ve Hacı Bektaş çevresinde meydana gelin i htidaları tesbit ve antayabilme bakımında n iki değerli kaynaktır'.
ihtidaların miktarına gelince, belirti len dönemlerin hiçbir kaynağı, ne devlet baskısıyla, ne de kitleler halinde vukubulan ihtidalardan bahsetmez. Bu kaynaklarda ancak münferit olaylar, o da yüksek tabakaya mensup olup devleti yakından ilgilendirenler yer almıştır. Çoğunlukla devlet merkezinde kaleme alınan bu kaynaklar. merkezden uzak yerlerde halk içinde meydana gelen ihtida olayları ndan ya habersiz kalmışlar veya önemsememislerdir. Bu sebeple, sadece mevcut kayıtlara bakarak i htidaları n bunlardan ibaret olduğunu dolayısıyla önemsiz sayılması gerektiğin i düşünmek ne kadar yanılt ı cı ise. abartmak da o kadar yan ı lt ıcıdı r.
Din değ iştirme yalnız ihtida seklinde o lmam ış, sayıca buna nisbette çok az olmasına rağmen, irtidad şeklinde de vuku bulmuştur. Bu şekilde olanla rın , daha ziyade henüz Müslüman olmuş , yahut daha Islarniyete girmem iş göçebe Türkler arasından çıktığ ı nı , bu tür din değiştirme olayların ın daha çok uc mıntıkalarında meydana geldiğ in i varsayabiliriz.
XIII. yüzyılda Anadolu'da Moğol hakimiyeti döneminde, göçebe Moğol oymakları arasında da bir islamlaşma sürecinin başladığın ı, bun ların yerleşik hayata geçişle beraber yavaş yavaş Müslümanlığa geçtiklerini biliyoruz. Bunlar Anadolu'da yerleş ip kalmışlar ve bazı yerlerde Türkmenlerle karısarak Türklesmislerdir. Bu karısım sonucu dilleri de Türkçeleşmis . ama bu arada Türkçeye Moğolca baz ı kelimelerin geçmesini de vesile olmuşlardır.
Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu'da bu iki dinin, daha doğrusu bu iki din merkezli kültürün bir arada yaşamaya başlaması. bir başka gelişmeyi de beraber inde getiriyordu: Bu. papaztarla fakihler. dervisler le rahipler arasında başlayan ve ilginç bir biçimde devam eden teolojik tartışma lar ve bilgi alışverisleriydi. Daha önce de zikrettiğ i miz Battatname ve Oanişmendname , bu konuda da bize ilginç veriler sunuyor.
Annesi taraf ından Bizans Imparatorluk sülalesiyle akraba olan genç Selçuklu Sultan ı ll. izzeddin Keykavus, sarayında papazlarla·fakihlere teoloji k tartışmalar yaptırmaktayd ı 52• Mevlana 'nın Konya yak ı nla
rındaki Ak fvlanasttr yahut Oeyr-i Eflatun diye anılan manastırı sık sık ziyaret edip teoloji k sohbetler yaptığ ı , bu sohbetlerine katılanlar arasında muhtelif Hristiyan ve Yahudi cemaatlerinden kimselerin bulunduğu, hatta Konstantinopolis' ten zaman zaman bazı rahiplerin onunla görüşmeye geldiği iyi biliniyor53
•
Bir anekdota göre. bir keresinde Mevlana'n ı n Hristiyan meslektaşına hakaret eden Müslüman bir tacire, hemen gidip kendisinden özür dilernesini ve duasını almayı tavsiye ettiği a nlatıl ı r. Hacı Bektaş- ı Vell' nin de Ürgüp ve çevresindeki Hristiyan halk ve rahiplerle görüş alış-verisinde bulunduğunu Ve/ayetname-i HaCI Bektaş-1 Veli'den öğreniyoruz. Hatta onun hayatın ı anlatan tek menkabevi kaynağ ı mız olan bu XV. yüzyı l eserinde anlatı lan pek çok menkabesinin esasında Kitab- ı Mukaddes'ten uyarlama olduğunu görmekteyiz5
'.
Bütün bunlar, Türklerin Anadolu'ya yerleşmeleriyle başlayan islamiasma ve Türkiesme sürecinin çoğu defa Batıl ı kamuoyunca sanıldığı gibi fanatik bi r ortam yaratmadığın ı , aksine her iki kültür arasında yumuşak ve verimli bir ilişki ortamının doğduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
"Anadolu'da meydana getirilmis bu ve benzeri hagiographic literatüre dayanan bir calısma sudur: Ocak. A. Y .. "Bazı Menakıbnamelere Göre Xlii.-XV. Yüzyıllardaki lhlidiilarda Heterodoks Seyh ve Dervisterin Rolü", Osmanlı Araştırmalan /The Journal of Ollaman Studies}, c. ll, 1981, ss. 31-42.
"Bı<z .Eitaki, a.g.e .. c. ll, ss. 123-125.
"A.g.e .. pek co k yerde.
"Bkz. Ocak, A. Y .. Kü/lür Tarihi l<aynağı Olarak Menakıbniimeler: Melodolojil< Bir Yaklaşım, 3. bs., Ankara 1997, Türk Tarih Kurumu Yayınları. ek : lll-VI.
Ahmet Yaşar Ocak • Türkiye Selçukluları ve Islam • 457