81. Kumbara 11 Maket.indb

52
TÜRKİYE İŞ BANKASI’NIN ÇOCUKLARA ARMAĞANIDIR ISSN 1309-6311 9 7 7 1 3 0 9 6 3 1 0 0 4 Sayı 11 İlkbahar 2013 Mimar Sinan Gökyüzünün Geçit Töreni 81 İlde 81 Orman Bildiğiniz Orman!

Transcript of 81. Kumbara 11 Maket.indb

TÜRKİYE İŞ BANKASI’NIN ÇOCUKLARA ARMAĞANIDIR

ISSN 1309-6311

9 7 7 1 3 0 9 6 3 1 0 0 4

Sayı 1 1 İlkbahar 2013

Mimar Sinan

GökyüzününGeçit Töreni

81 İlde 81 Orman

Bildiğiniz Orman!

MAX minikumbara 22x27,5cm.indd 1MAX minikumbara 22x27,5cm.indd 1 02.04.2013 18:0102.04.2013 18:01

Merhaba arkadaşlar,

Güzel bir bahar sayısında yine hep birlikteyiz. Havalar, ne güzel, yavaş yavaş ısınıyor. Kısa ve soğuk günler yerini giderek uzayan güneşli günlere bırakıyor. Artık sokaklarda, parklarda, bahçelerde daha çok zaman geçirebiliyoruz. Arkadaşlarımızla daha sık buluşup oyunlar oynayabiliyoruz. Ama tabii ki derslerimizi, kitap, dergi ve özellikle de Kumbara okumayı ihmal etmiyoruz, değil mi?Kumbara’nın on birinci sayısının teması orman. Yazılarımızın büyük bölümü ormanla ve ağaçlarla ilgili: Bildiğiniz Orman, 81 İlde 81 Orman, Ağaç Halkaları, En Yaşlı Ağaç... Ayrıca bu sayıda Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nin kurucusu Ali Nihat Gökyiğit’le yaptığımız güzel bir söyleşimiz de var. Söyleşiyi de botanik bahçesini de çok beğeneceğinizi düşünüyoruz.Resimli kısa öykülerimiz sürüyor. Bu sayıdaki öykümüz İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkmış bir kitabın -Gök Gözcüleri- ilk bölümünden oluşuyor. Boş zamanlarında gizemli olayları çözen Ali, Kenan ve Volkan adlı üç afacanın sürükleyici serüveninin anlatıldığı kitabı alıp okumanızı öneririz. Origami köşesinde keyifle yapacağınız çok zarif bir balık tarifi var. Aklınızı Kullanın köşesindeki bulmacaları da pek zorlanmadan yapacağınızı düşünüyoruz. Gerçi bir tanesi sizi biraz zorlayabilir. Hangisi mi? Hiç meraklanmayın 44. sayfaya geldiğinizde fark edeceksiniz... Bilim ve Teknoloji Kulübü’nün ‘‘muhteşem’’ üyeleri yeni bir serüvenle karşınızda. Her sayıda olduğu gibi sizden mektup ve e-postalarla gelen resim ve şiirlerden derlediğimiz küçük seçkiyi de Sizden Gelenler köşemizde bulacaksınız.

On ikinci sayıda buluşmak dileğiyle, hoşça kalın...

Kumbara Dergisi

İletilerinizi [email protected] e-posta adresine ya da

Kültür Yayınları İş-Türk Ltd. Şti. İstiklal Caddesi Meşelik Sokak No:2 Kat:4

Beyoğlu / İstanbul posta adresine gönderebilirsiniz.

GÖRÜNTÜ KAYNAKÇASIAşağıda belirtilenler dışında kullanılan görüntülerin kaynağı www.shutterstock.com, www.visualphotos.com, www.istockphoto.com ve NASA Images’tir. NEZAHAT GÖKYİĞİT BOTANİK BAHÇESİ’NDE: NGBB arşivi ve Muzaffer Özgüleş. 81 İLDE 81 ORMAN PROJESİ: Türkiye İş Bankası Kurumsal İletişim Bölümü. MİMAR SİNAN: Muzaffer Özgüleş, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi ve Chester Beatty Library. TÜRKİYE KÜÇÜKLER SATRANÇ ŞAMPİYONASI: Türkiye Satranç Federasyonu Yayın Kurulu.

Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKültür Yayınları İş-Türk Ltd. Şti.İstiklal Caddesi Meşelik Sok.

No:2 Kat:4 Beyoğlu / İstanbulTelefon: 0 212 252 39 91

Faks: 0 212 252 39 95 www.iskulturyayinlari.com.tr

Kumbara DergisiSayı 11

Üç ayda bir yayımlanır

Kültür Yayınları İş-Türk Ltd. Şti. adına sahibiSuat E. Sözen

Sorumlu Yazıişleri MüdürüAhmet Salcan

Yap ımBilim ve Çocuk

Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.İnova

İletişim, Reklam ve Yay. Hiz. Ltd. Şti.www.inovatasarim.com

Genel Yayın YönetmeniÇağlar Sunay

[email protected]

YazarlarAyşenur ErkmenÇağdaş OğuzÇağlar Sunay

Muzaffer Özgüleş

ÇizerlerBaşar Muluk (Çizgi Öykü)

Tan Yücel

Görsel YönetmenCemal Töngür

[email protected]

DanışmanKlinik Psikolog

Çiğdem Çalkılıç TaylorPUSULA Psikoloji

BaskıBilnet Matbaacılık

Biltur Basım Yay. ve Hiz. A.Ş.www.bilnet.net.tr

ISSN 1309-6311

Kumbara dergisinin 11. sayısı 134.500 adet basılmıştır.İş Bankası tarafından

ücretsiz olarak dağıtılır.

1

Biliyor muydunuz?

• Korkunun gözlerinizi nasıl etkilediğini...

• Bir mavi balinanın kalbinin ne kadar büyük olduğunu...

• Dünyada kaç kişinin sizinle aynı gün doğduğunu...

• Sivrisineklerin hangi renkten hoşlandıklarını...

• Bir insanda kaç metrekare deri olduğunu...

• Bedeninizdeki en güçlü kasın hangisi olduğunu...

Biliyor musunuz?

2

Türkiye’de botanik bahçeleri arasında çocuklara sunduğu eğitimlerle dikkati çeken biri var: Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB). İstanbul’da, çevresi gökdelenler ve otoyollarla çevrili bir noktada, doğaya özlem duyanların ziyaret ettiği, bitkileri sevenlerin araştırma ve eğitimlerde buluştuğu bir ortam… Sizler için bu botanik bahçesine gittik ve hem bahçenin kurucusu Ali Nihat Gökyiğit’le hem de “Doğadaki Sesler” adlı eğitime katılan çocuklarla söyleşi yaptık. Gelin, botanik bahçesinin öyküsünü, bahçedeki bitkileri ve etkinlikleri, çocukların şarkılara döktüğü doğa sevgisini birlikte okuyalım.

1010Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin olanca hızıyla sürdüğü, çölleşme ve erozyon yüzünden toprak kaybının büyük boyutlara ulaştığı bir dünyada yaşıyoruz… Türkiye’nin ormana her zamankinden çok gereksinimi var. Bir o kadar da ormanın değerini bilecek, onu koruyup çoğaltacak gençlere… Bu nedenle Türkiye İş Bankası, 2008’de çok önemli bir projeyi başlatmıştı: “81 İlde 81 Orman”. Sahne arkasında maddi desteğiyle banka yer alıyordu ancak projede en büyük rolü çocuklar üstlenmişti. Nasıl mı? İşte, projenin perde arkası ve ağaçlarla çocukların buluşması...

1481 İlde 81 Orman

Kumbaramızda

66

Biilliiyyoorr yduunnuuzz??

Türkiye Satranç Federasyonu tarafından düzenlenen Türkiye Küçükler Satranç Şampiyonası bu yıl 26 Ocak–01 Şubat tarihleri arasında Antalya’da yapıldı. Bu yılki şampiyonaya, 1329 sporcu katıldı ve bu alanda yeni bir rekor kırıldı. Şampiyona’da iki kategoride 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 yaş olmak üzere altı farklı yaş grubu yer aldı. 96 masanın yarıştığı Şampiyona internet üzerinde sanal stadyumlarından canlı olarak da yayımlandı.

2828

3

Küçükler Satranç Şampiyonası

Mimar Sinan, Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu dönemde tam 50 yıl saray başmimarlığı yapma şansını yakalamış ve bu şansı üstün yetenekleriyle büyük bir mimari mirasa çevirmiş büyük bir sanatçıdır. Bir bölümü ne yazık ki günümüze ulaşmayan 477 yapı onun imzasını taşır. Bunların çoğu İstanbul’dadır ama bugün Türkiye’nin sınırları dışında kalan yapıları da vardır. Ancak Mimar Sinan’ın başarısı yapılarının çokluğundan değil, güzelliğinden gelir. Kendinden sonraki mimarların örnek aldığı yapıları, bugün bile taklit ediliyor.

Mimar Sinan

Dünyanın en eski oyununun Go olduğu düşünülüyor. Kökeni Çin efsanelerinde, Kral Yao’nun oğluna gökbilim öğretme çabalarına dayandırılır. Kral, yıldızları, taşları bir tahta üzerine dizerek oğluna açıklamaya çalışmış ve oyun bu şekilde doğmuş. Düşünürlerin oyunu olarak bilinen Go, Çin kökenli olmasına karşın, tüm Asya’da popüler olmuş, Japonya başta olmak üzere günümüzde dünyanın her yerinde oynanır hale gelmiştir.

Düşünürlerin Düşünürlerin Oyunu: Go Oyunu: Go

30

2222

Kışın soğuk günleri iyice geride kalmaya başladı. İlkbaharın ilk ayı nisanda

günler hem daha uzun hem daha sıcak ve güneşli; her yanda çiçekler açıyor. Doğa

uyanıyor. İnsanın içini mutluluk kaplıyor. Ancak nisanda biz çocukların mutlu olması için bir başka güzel neden daha var: 23 Nisan. Çocuk Bayramı, bizim bayramımız...

Her 23 Nisan günü, dünyada bir benzeri olmayan çocuk bayramını kutlarız. Bu bayram, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından bize armağan edilmiş bir bayramdır. Atatürk, ilk meclisin kurulduğu 23 Nisan 1920 gününü ulusal bayram olarak ilan etmiş, ilerleyen yıllarda da bu

bayramı çocuklara armağan etmiştir.

1920’li yıllar tüm ülkede yeni kurumların, fabrikaların, hastanelerin, okulların, üniversitelerin kurulduğu, devrimlerin yaşama geçirildiği, kısacası ülkenin yeni baştan inşa edildiği yıllardı. Kurulan bu yeni düzenin ve genç Cumhuriyet’in varlığını sürdürebilmesi için koruyuculara gereksinimi vardı. Atatürk de bu görevi bugünün küçükleri yarının büyükleri olan çocuklara ve gençlere verdi.

İlk başlarda Çocuk Bayramı aslında Kurtuluş Savaşı sırasında

yetim ve öksüz kalan çocukları bir şenlik ortamında sevindirme, onları mutlu etme amacını taşıyordu. Bir yandan çocuklara neşeli bir gün geçirtiliyor bir

23 NisanHepimizin Bayramı

Kutlu Olsun!

4

KıKışışınn sosogerideİlİlkbkbahahaa

gügünlnleehehemmgüneçiçiiiçeçeçeçeçeçeçeçeçeçeeee

dde e

n,

5

yandan da öksüz ve yetimler için parasal kaynak yaratılıyordu.

23 Nisan kutlamalarına 1975’te Türkiye Radyo Televizyon

Kurumu (TRT) da katıldı. Radyo

ve televizyonda bir hafta boyunca çocuk programları yayımladı.

1978’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlenen kutlama törenlerine ilk kez çocuklar da katıldı. UNESCO’nun 1979’u Dünya Çocuk Yılı olarak duyurması üzerine, TRT’de dünyanın bütün çocuklarını kucaklayacak bir proje geliştirildi. Bu proje 1979’dan itibaren TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği adıyla uygulanmaya başladı. Böylece çocuk bayramımız uluslararası düzeye taşındı.

Günümüzde bayram kutlamaları başta Anıtkabir olmak üzere ülkenin her yanındaki Atatürk anıtlarında yapılan resmî törenlerle başlar. Stadyumlarda ilköğretim öğrencilerinin hazırladığı gösterilerle sürer.

Okullarda törenler ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirilir. Akşamları büyük kentlerde fener alayları düzenlenir. 1933’te Atatürk’le başlayan çocukları makama kabul etme geleneği günümüzde çocukların kısa süreliğine birtakım devlet kurumlarının başına geçmesi şeklinde sürer. Ayrıca 1979’dan bu yana düzenlenen kutlama etkinliklerine onlarca ülkeden yüzlerce çocuk katılır. 23 Nisan kutlamaları onların katılımıyla daha da renkli ve coşkulu geçer. Paylaştıkça artan bu güzellikleri bizlere yaşatan Atatürk’ün çocuklara yönelik bakış açısını özetlemek için O’nun şu sözlerini anımsamak yeterli olacaktır:

“Küçük hanımlar küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Ülkeyi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun!

50 gram altınla bir ilan panosu kaplanabilir...

6

Biliyor muydunuz?

Korktuğunuzda gözleriniz daha iyi görür...

Sivrisinekler mavi

rengi sever...

Mavi balinaların kalbi orta büyüklükte bir araba kadar olur...

Dünyada sizinle aynı gün doğmuş 19,5 milyon kişi daha var... İki milyar kişiden biri

116 yaşını görebilir...

Kadınlar erkeklerin yaklaşık

iki katı göz kırpar...

7

Ortalama bir insanda 2 metrekare kadar deri olur ve derimiz en büyük organımızdır...

Bedenimizdeki en ince deri gözkapaklarımızdadır...

Bedeninizdeki en güçlü

kas dil kasınızdır...

İnsanlarda en yaygın iki korku, yükseklik korkusu ve palyaço korkusudur...

Burnunuzun ve kulaklarınızın

büyümesi hiç durmaz...

Buurnunuzun ve küyümu

Ortalama bir insan her gün bir balon dolusu gaz çıkarır...

a enksek

korku

n yaygın iki klik korkusu ve usudur...

kulaklarınızın si hiç durmaz...

111.111.111 x 111.111.111 = 12.345.678.987.654.321

Bildiğiniz Orman!

Görkemli ve dingin güzelliklerinin yanı sıra, ormanların insanlar için birçok yararı da vardır. Her şeyden önce gezegenimizin atmosferine sürekli oksijen sağlarlar. Bunun yanında ormanlardan ev, mobilya, kâğıt, kalem, gazete, kitap hatta bazı elbiseler ve diş macunu da dahil 5000’i aşkın değişik ürün elde edilir. Ne var ki aşırı tüketim nedeniyle ve tarım arazisi açmak amacıyla ormanlar yakılıyor, ağaçlar fazlasıyla kesiliyor. Geçtiğimiz yüzyılda dünya ormanlarının yarıya yakını yok edilmiştir.

8

Yaklaşık1,5 milyar kişinin geçimi ormanlara bağlıdır.

Ağaçların yoğun olarak bulunduğu geniş alanlara orman denir. Yeryüzünün yaklaşık %9,5’u

yani karaların yaklaşık %31’i ormanlarla kaplıdır. Ancak ormanlarda

yalnızca ağaçlar bulunmaz. Orada

ağaçlardan başka bitkiler, hayvanlar ve

mikroorganizmalar da bir arada yaşar.

Karalardaki hayvan, bitki, mantar ve mikroorganizma türlerinin %90’ı ormanlarda bulunur.

Dünya’da

40 milyonkilometrekare

alan ormanla

kaplıdır.

ar ve r da bir arada yaşar. aralardaki hayvan, bitki, mantar ve

mikroorganizma türlerinin %90’ı ormanlarda bulunur.

nya d

milyonmetrekare

n ormanla

kaplıdır.

Her yıl

dünyada değişik

nedenlerle yaklaşık

13,5 milyon

hektar orman alanı

yok olmaktadır.

Çağ

lar S

unay

Yeryüzünde ormanlar yaklaşık 40 milyon kilometrekare alan kaplar. Hem yüzölçümü hem de oran olarak en geniş ormanlar Avrupa’dadır. Avrupa’nın %27’si yani 10 milyon kilometrekarelik bir bölümü ormanlarla kaplıdır. Avrupa’dan sonra en geniş ormanlar Orta ve Güney Amerika’dadır. Toplam yüzölçümün %24,7’si yani yaklaşık 9,6 milyon kilometrekare alan ormandır. Asya ve Okyanusya’da toprakların %18,8’i yani 7,3 milyon kilometrekaresi ormanlarla kaplıdır. Afrika’nın %17’si ormandır. Bir başka deyişle Afrika’da 6,5 milyon kilometrekare alan ormandır. En az orman bulunan kıta Kuzey Amerika’dır. Toplam alanın %12’si yani 4,7 milyon kilometrekare ormanlarla kaplıdır.

Türkiye ormana elverişli arazi bakımından zayıftır. Yine de 212.000 kilometrekare orman alanı vardır. Bu da ülke yüzölçümünün yaklaşık %27,2’si eder. Toprakların eğimli ve yüksek rakımlı olması orman oluşumu açısından olumsuz bir etkendir. Ayrıca yıllık yağış miktarının ülke geneline dağılımı da eşit değildir. Bu nedenle ormanlarımız daha çok kıyı ve kıyılara yakın yerlerde toplanmıştır.

9

Türkiye’de

212.000

kilometrekare

alan ormanla

kaplıdır.

Kumbara: NGBB’nin kurucusu olarak, bize bir botanik bahçesi kurma fi krinin aklınıza nasıl geldiğini anlatır mısınız?

Ali Nihat Gökyiğit: Bugün Dünya’nın başında birçok sorun var; ama içlerinden bir tanesi diğerlerinden daha önemli. O da doğal varlıkların, toprağın, suyun, havanın, bitki örtüsünün ve biyolojik çeşitliliğin, kendilerini yenilemelerinden daha hızlı bir şekilde tüketilmesi, kirletilmesi ve yok edilmesi. Aslında doğa insana “Benimle uğraşmayın, sonunda ben

galip gelirim,” diyor. İnsan, doğaya egemen olmaya çalışıyor; ama yapması gereken barış ilan etmek. Çünkü sonunda galip gelen hep doğa olur. Bunun örnekleri çoktur dünyada. Örneğin doğa, yeryüzüne milyonlarca yıl hâkim olan dinozorları oburlukları yüzünden silmiş atmış. İlk düzenli tarımın yapıldığı, yazının bulunduğu muhteşem Sümer medeniyeti, suyu ve toprağı yanlış kullanmaya başlayınca çökmeye başlamış. İnsan doğaya muhtaç; ama doğa ona muhtaç değil.

Dolayısıyla kendimizi sorgulamamız lazım, biz ne yapabiliriz diye? Kullandığımız, tükettiğimiz her şey için “Üretilirken dünyaya zarar verdi mi, ben onu kullanırken doğaya zarar veriyor muyum?” diye sormalıyız, aşırı tüketim ve israftan kaçınmalıyız.

Doğanın en önemli bileşeni de bu yeşil örtü, yani bitkiler dünyası… Bitkileri tanımanın, onlarla dost olmanın ve onları insanlara sevdirmenin, en büyük hayır işlerinden biri olacağını düşündüm ve botanik bahçesini bu nedenle kurdum. Bahçemiz, bitki dünyasını tanıtmaya, anlatmaya ve insanları bilinçlendirmeye çalışıyor. Buna da en küçük yaştan, yani çocuklardan başlıyor.

Kumbara: Peki, NGBB’nin bitkileri anlama ve tanıtma çalışmaları arasında neler yer alıyor?

10

galip ge

Nezahat

Gökyiğit Botanik

Bahçesi (NGBB) İstanbul’da,

çevresi gökdelenler ve otoyollarla

çevrili, yani insanın doğayı gerçek

anlamıyla yok ettiği bir bölgenin tam

ortasında bir vaha. Doğaya özlem duyan

çocukların, gençlerin aileleriyle birlikte ziyaret

edebildikleri, araştırma ve eğitimlere katılabildikleri

başka bir dünya… Sizler için bu yeşil dünyada

bir gün geçirdik ve hem bahçenin kurucusu

olan bitkilerin dedesi Ali Nihat Gökyiğit’le hem

de “Doğadaki Sesler” adlı eğitime katılan

çocuklarla söyleşi yaptık. Gelin, botanik

bahçesindeki bitkileri ve etkinlikleri,

çocukların şarkılara döktüğü

doğa sevgisini birlikte

okuyalım.

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde

Ağaçlarla,

Çiçeklerle Dopdolu Bir Gün

11

Ali Nihat Gökyiğit: En başta eğitim faaliyetleri geliyor. Çoğu çocuklara yönelik ve ücretsiz olan bu eğitimler bitkileri tanıtmayı ve sevdirmeyi amaçlıyor. Ayrıca, bitki dünyasının önemli ve ender üyelerinin koleksiyonunu yapmak da NGBB’nin önemli etkinliklerinden biridir. Su bitkileri, boya bitkileri, tıbbi bitkiler koleksiyonlarımız var. Dünyadaki yabani soğanlı bitkilerin en büyük koleksiyonu burada...

Bir de bilimsel araştırmalarımız var: Örneğin baklagillerden, Afyon’da yetişen piyan diye bir bitki var. Doğal ortamında tahrip ediliyordu. Biz onu alıp toprağıyla birlikte buraya getirdik. Hem koruyoruz, hem de deneyler yapıyoruz. Olur ya, günün birinde kendi familyasından nohuda, fasulyeye ya da mercimeğe âşık olur da onunla bir melez yaparsa, ortaya ne çıkar? Bunu da araştırıyoruz… Bilim insanları da burada toplanıyor ve projelerini burada tartışıyor. Flora Derneği’nin Türkiye’deki 10.000 bitki türü için hazırlayacağı 28 cilt kitabın ilk cildi burada yazılıyor.

Kumbara: İnsanı heyecanlandıran çalışmalar bunlar. Peki, NGBB ne zaman ve nasıl kuruldu? İlk kurulduğunda nasıldı, zaman içinde nasıl büyüdü?

Ali Nihat Gökyiğit: 1995’te vefat eden eşim Nezahat Gökyiğit’in hatırası için ne yapabilirim dedim. Burası o zaman inşaattan yeni çıkmış bir alandı ve üzerinde diken bile yoktu. İlk önce bir hatıra parkı olarak başladık. 1995 yılının kış aylarında toprağı eştik, havalandırdık. Sonra fi danlar getirip diktik; daha bir

iki yaşında yavrulardı. Yıllar içinde hem onlar büyüdü, hem de bahçemiz genişledi. Nihayet, 2003 yılında buranın adını Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’ne çevirdik.

Kumbara: NGBB, dünyada otoyol kavşağına kurulmuş tek botanik bahçesi. Peki, araba egzozlarından çıkan gazlar bitkilere zarar vermiyor mu?

Ali Nihat Gökyiğit: Bunun için bir bilimsel araştırma yaptırdık ve sonuçta bitkilerin zarar görmediği ortaya çıktı. Üstelik egzozlardan çıkan gazlar arasında bol miktarda karbon dioksit var ve bitkiler de bunu yutarak büyüyor. Bu nedenle aslında bitkilerin hoşuna gidecek bir ortam burası.

Kumbara: 88 yaşındasınız ve bitkiler için çok emek harcadığınızı görüyoruz. Peki, onlarla aranız nasıl?

Ali Nihat Gökyiğit: Ben onlarla konuşuyorum, hep “Bir şikâyetiniz var mı?” diye soruyorum. Onlar da “Dede, bizi kurtarıyorsun,” diyorlar. Doğa, “Bana hemen yarın ne yararı olur ki?” demezsen, ona emek harcarsan, sana cevap veriyor. Ağaçlar, çiçek açmak için yarışa giriyor. Aynı anda da açmıyorlar çiçeklerini; sahneye çıkmak için kendi sıralarını bekliyorlar… Bazen çiçeklerle konuşuyorum, “Laleler, biraz geç açın; sümbüller, siz de biraz acele edin,” diyorum.

Kumbara: Umarız bitkilerle bu güzel ilişkiniz daha uzun yıllar sürer. Çok teşekkürler.

12

NGBB, İstanbul Anadolu yakasında Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinden gelen otoyolların kesiştiği kavşak arasında kalan adalara kurulmuş bir botanik bahçesi. Bunlar, Merkez Ada, Mesire Adası, Ertuğrul Adası, İstanbul Adası, Anadolu Adası, Arboretum Adası ve Meşe Adaları olarak adlandırılmış.

Bahçede ayrıca bitkilerle ilgili yayınların yer aldığı zengin bir kütüphane, bitkilerin kurutularak arşivlendiği bir herbaryum, limonluk (sera) ve tohum odası gibi araştırmacıların ilgisini çekecek bölümler de yer alıyor.

NGBB, haftanın her günü 9.30’dan 17.00’ye dek gezilebiliyor. Ayrıntılı bilgi için http://www.ngbb.org.tr/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

NGBB’de çocukların ilgisini çekecek birçok etkinlik

yaz kış düzenleniyor. 10-14 yaş arası öğrencilere yönelik yaz kampları, 9-12 yaş arasına

yönelik “Bahçıvan Çocuklar” ve “Faydalı

Bitkiler” projeleri, ilk akla gelen uzun süreli eğitimler

arasında… Ayrıca okullara

yönelik grup etkinlikleri ve hafta sonu için günübirlik etkinlikler de var ki saymakla bitmez: “Duyu Bahçem”, “Bitkileri Keşfediyoruz”, “Doğada Ne Var?”, “Arı Çiçek Kardeşliği”, “Tohum Avı”, “Ağacını Tanı”…

NGBB’yi sizler için gezerken, “Doğadaki Sesler” adlı etkinliğe katılan arkadaşlarınızı izledik ve sonra onlarla küçük bir söyleşi yaptık. Küçükyalı ECA Elginkan İlköğretim Okulu’ndan ve Kadıköy 29 Ekim Ortaokulu’ndan gelen bu doğaseverler, hem doğayı canlandırdıkları hem de onun seslerini çıkardıkları, hayal güçlerini oyuna dönüştürdükleri zevkli bir saat geçirmişlerdi. Ardından bakın neler anlattılar…

Çocuklar İçin Eğlenceli Bir Dünya

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’ni (NGBB) Tanıyalım

Meşe Adaları

Merkez Ada

Mesire Adası

Anadolu AdasıArboretum

AdasıErtuğrul Adası

İstanbul Adası

NGBB’dçeke

ya1öy9

yÇo

Bitkigelen u

Keşif

bahçesi,

ağaç ev, ipten

köprüler, bitkileri ve

ipekböceklerini tanıdığımız

oyunlar çok eğlenceli. Az

önce hayal gücümüzü

kullanarak doğadaki

sesleri duymaya

çalıştık.

13

Kumbara: NGBB’ye ilk kez mi geliyorsunuz? Eğer öyleyse nereden öğrendiniz burayı?

Çocuklar: Evet, ilk kez geliyoruz ve öğretmenimiz sayesinde geldik buraya.

Kumbara: Peki, nereleri gezdiniz ve en çok neleri sevdiniz?

Çocuklar: Örneğin limonluğu gördük. Eskiden bitkilerin yetiştirildiği seralara limonluk deniyormuş. Peygamberçiçeğini de çok sevdik. Hayvanlar da gördük. En çok da çocuklar için yapılmış keşif bahçesinde eğlendik: Ağaç ev var, ipten köprü var, bitkileri ve ipekböceklerini tanıdığımız oyunlar var. Az önce oynadığımız oyun da çok güzeldi, hayal gücümüzü kullanarak doğadaki sesleri duymaya çalıştık.

Kumbara: Doğayla aranız nasıl?

Çocuklar: Doğa deyince akla temiz hava, ağaçlar, oksijen, toprak, yeşillik, çiçekler, çeşit çeşit renkler geliyor. Ama maalesef bunlar yok olmak üzere; çünkü insanlar doğanın kıymetini bilmiyor. Kendi doğalarını kendileri yok ediyor. Bu, bizi çok üzüyor. Çünkü doğa yok olunca içindeki hayvanlar da yok oluyor. Doğayı çok seviyoruz oysa… Bir keresinde ormana gittik, fi danlar ve çiçek fi deleri götürmüştük, onları diktik. Doğa için yapabileceğimiz çok şey var ama yaptıklarımızın sonuçlarını görmek için sabırlı olmamız lazım.

Kumbara: Peki, başka ne yapıyorsunuz doğa için?

Çocuklar: Doğanın korunmasına dikkat çekmek ve insanlara çevre bilinci aşılamak için şarkılar besteleyip sözlerini de yazıyor ve bunları söylüyoruz. Öğretmenimiz sözlerini yazıyor, sonra hep beraber

bestelerini yapıyoruz. Suyla ilgili, enerjiyle ilgili şarkılarımız var. Şarkılarımıza “Orman”, “Erguvan” gibi adlar veriyoruz. Hatta size de söyleyebiliriz…

Söyleşimizin sonunda “Çevre Korosu”ndan çok güzel bir şarkı dinledik, hatta arkadaşlarınız bu şarkıya danslarıyla eşlik ettiler. O kadar güzeldi ki, size ancak “orada olmalıydınız” diyebiliriz… NGBB için de öyle diyoruz: Mutlaka gitmelisiniz. Bitkilerin çeşitliliği ve güzelliği sizi çok heyecanlandıracak, coşturacak...

“81 İlde 81 Orman Projesi’nde hedeflenen ağaç dikmek ya da bir hatıra ormanı oluşturmak değil,” diyor Ersin Özince. “Amaç, doğaya, çevreye, özellikle de orman kavramına olabildiğince geniş kesimlerin, özellikle de çocukların katılımını özendirmek ve desteklemek. Özellikle de fidan dikimleri sırasında olanaklar ölçüsünde çocukların ve gençlerin katılımını sağladık. Bunun için öncelikle, anaokulu ya da ilköğretim çağındaki çocukları projeye kattık. Bir dikili ağaçları olsun, doğayı görsünler istedik. Belki doğayı görmüyor değiller; ama birçok insan ömrünü hiç ağaç dikmeden geçiriyor. Olabildiğince bu bilinci çocuklarımızda uyandırmayı, onları ağaçla buluşturmayı hedefledik. Çocuklarla birlikte halkı da işin içine katmaya çalıştık. Köylüsü kentlisi, kadını

erkeği, genci yaşlısı, 7’den 70’e herkes gelip bu projede paydaş oldu ve ağaçları bizzat diktiler. Yani ağaçları biz dikmedik, onları diktirdik.”

Türkiye İş Bankası çevreyle ilgili birçok projede hep yer almış ve yer almaya da devam ediyor. TEMA ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı’yla yürütülen bu proje, bugüne kadarki en yaygın kurumsal ağaçlandırma projelerinden biri olarak öne çıkıyor. Projenin bir başka önemli yönü de zamana yaygın olması. Proje kapsamında 2008’den 2012’ye kadar beş yıl boyunca uygun mevsimlerde fidan dikimi yapıldı ve her dikilen fidanın 5 yıl da bakımı yapılıyor. Yani projenin uzun soluklu olması için yalnızca dikime değil, bakıma da özen gösterildi. Her fidan beş yıl boyunca izlenip tutmayan ya da kuruyan fidanlar aynı yaştaki fidanlarla değiştiriliyor. Ve tüm ağaçlar, o yörenin halkına, özellikle de çocuklara emanet ediliyor. Onlardan diktikleri ağaçları izlemeleri ve başlarına bir şey gelirse haber vermeleri isteniyor. Böylece her evdeki çocuklar, ailesini çevreyle ilgili konularda bilinçlendirecek öncülere dönüştü.

14

81 İlde 81 Orman Projesi

Bir yandan küresel

ısınma ve iklim değişikliği,

bir yandan çölleşme ve erozyonla

toprak kaybı… Türkiye’nin ormana her

zamankinden daha çok gereksinimi var.

Bir o kadar da ormanın değerini bilecek, onu

koruyup çoğaltacak gençlere… Bu nedenle

Türkiye İş Bankası, 2008’de çok önemli

bir projeyi başlattı: “81 İlde 81 Orman”.

Sahne arkasında maddi desteğiyle banka

yer alıyordu ancak projede en büyük rolü

çocuklar üstlendi. Nasıl mı? Biz sorduk,

Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu

Başkanı Ersin Özince anlattı. Gelin,

projenin perde arkasını ve ağaçlarla

çocukların buluşmasından doğan

keyifli anları birlikte

keşfedelim.

arla

ka rolüuku lin,

ük,

,

ü

er var., onle

ka

. onu e

15

Muz

affe

r Özg

üleş

& C

umhu

r Özt

ürk

Roma’dan Bugüne Fıstık Ağaçları81 ilde oluşturulan 81 orman alanının da özenle seçildiğini öğrendik Ersin Özince’den. Her ilde en çok nerenin ağaçlandırmaya gereksinimi varsa, oraya gidildiğini, bazen çamurlu yollar kat edildiğini söyledi. Kimi zaman sınırın sıfır noktasındaki alanlara, kimi zaman yöre köylülerinin “Buradaki ağaçları dedelerimiz kesmişler,” diye hayıflandıkları yerlere dikim yapılmış. Her ilde yörenin bitki varlığına uygun ağaç türleri seçilmiş. Örneğin Amasya ve Tokat ağaçlandırmasında fıstık çamları seçilmiş. Köylüler, “Buradaki fıstık çamı popülasyonunu Romalılara borçluyuz,” diyormuş. Oralara Romalılarla birlikte gelen fıstık çamı, hem güzel görünüşü hem de ekonomiye sağladığı katkıyla yörenin vazgeçilmezi haline gelmiş. Böylece dikilen bir ağaç sayesinde, yüzlerce yıl sonra bile sizi anacak birilerinin olduğu bir kez daha anlaşılmış.

Fidanlar Çocuklara EmanetBu dikimler sırasında çocuklar bazen fidan dikme yarışına girmişler: “Sen kaç ağaç diktin, peki ya

sen?..” Kimi zaman da dikecek fidan kalmayınca üzülmüşler. Neyse ki böylesi durumlarda büyükler ve Türkiye İş Bankası onların imdadına yetişmiş. Bulup buluşturup birer fidan da onlara verilmiş...

Her ilde ortalama 30.000 fidan dikildiğini belirten Ersin Özince, projenin sonunda çocukların, doğa için dikilen her fidandan daha etkili bir öğe haline geldiğini söyledi. Ağaçlardan oluşan ormanlar kadar, onları koruyacak çocukların oluşturduğu daha etkili ormanların ortaya çıktığını söyledi. Çocukların, bu etkinliğe doğrudan katılmaları sayesinde, ormanın yalnızca ağaçlardan oluşan bir topluluk olmadığını; ekosistem denilen, otundan çalısına, mantarından yosununa, içinde yaşayan hayvanlardan toprağına, taşına, suyuna kadar bir bütün olduğunu öğrendiklerini vurguladı. “Aslında yalnızca çocuklar değil; projeye katılan tüm insanlar gibi biz de, içindeki tüm canlı ve cansızlarla beraber ormanın bir bütün olduğunu öğrendik,” diye de ekledi, “Ormanın, yalnızca ağaç dikmekle oluşturulamayacağını anladık.” Neyse ki artık ormanlar, 81 ilimizde, bilinçli çocukların gözetiminde!

Havanın sıcaklığını öğrenmek isterseniz yapmanız gereken şey termometreye bakmaktır. Eğer yaşadığınız kent ya da kasabanın 10 yıl önceki hava durumunu öğrenmek isterseniz yapmanız gereken de Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nden gerekli verileri istemektir -ya da onun internet sitesinden bakmaktır. Ama peki, yaşadığınız bölgenin 450 yıl önceki hava durumunu merak ediyorsanız ne yapabilirsiniz? Burada şunu belirtelim ki ilk termometre 1590’lı yıllarda barometre de 1650’li yıllarda geliştirildi. Ancak bunların yaygınlaşması ve meteoroloji ölçümlerinin düzenli olarak

yapılmaya başlanması 1850’li yıllardan sonra oldu. Ondan önceki tarihlere ilişkin veri yoktur.

Bu durumda yapmanız gereken tabii ki bir dendrokronoloji uzmanından yardım istemektir. “Dendrokronoloji de ne demek?” diye mi soruyorsunuz? Eh, madem soruyorsunuz açıklayalım bari...

Geçmiş dönemlerdeki hava durumunun nasıl olduğunu bilmek bilim insanları ve tarihçiler için oldukça önemlidir. Bilim insanları açısından dünya atmosferinin işleyişini çözmek için bu veriler büyük önem taşır. Tarihçiler de bazıları oldukça uzun süren ve çok şiddetli geçen

16

Ağaç halkaları tıpkı bir zaman makinesi gibidir. Geçmişe bakmamızı sağlayan birer penceredirler. Bize geçmiş yılların iklim koşullarını ve doğa tarihini anlatırlar.

Ağaç HalkalarındakiSaklı Tarih

17

iklim olaylarının geçmişte dünyanın değişik bölgelerindeki bazı krallıkların hatta imparatorlukların çökmesinde payı olduğunu, toplumsal dönüşümlerin önemli etmenlerinden biri olduğunu düşünür. Yani aslında tarihin doğru yazılması için geçmiş dönemlerin hava durumunun da bilinmesi gereklidir.

Termometrelerin kullanımı arttıkça hava sıcaklıklarının kaydedilmesi yaygınlaşmıştır. Ancak bilim insanları hava durumunu yeryüzünde yalnızca insanların kaydetmediğini de bilir. Doğadaki bazı canlılar ya da süreçler de bilim insanlarına geçmiş dönemlerdeki hava durumu gösterecek bazı kanıtları saklar; bir anlamda kaydeder. Bunların başında birçoğumuzun bildiği ağaç halkaları gelir.

Ağaçların gövdesi her yıl biraz daha genişler; çünkü gövdenin içinde yeni bir odun

tabakası oluşur. Bu tabakaya “yıllık büyüme halkası” ya da halk arasında “ağaç halkası” denir. Ağaç halkalarını kesilmiş ağaç gövdelerinde kolayca görebilirsiniz. Bu halkaların sayısı ağacın kaç yaşında olduğunu gösterir. Ama halkalar aynı zamanda hangi yılın bol yağışlı, hangi yılın kurak geçtiğini de gösterir.

Ayrıca ağacın bir nedenle yan yatıp yatmadığı ve hangi yıl bir orman yangını olduğu da halkalara bakıp anlaşılır. İşte, yıllık büyüme halkalarının verdiği ipuçlarıyla geçmişte oluşmuş olayları belirlemeye çalışan bilim dalına dendrokronoloji denir. Latincede “dendro” ağaç, “krono” zaman, “loji” de bilim anlamına gelir.

Ağaçtan yaş halkalarını gösteren bir örnek almak için artım burgusu denen ince bir delgi kullanılır. Artım burgusu yerden 130 cm yukarıdan vida gibi döndürülerek ağaca sokulur. Böylece ağaca zarar vermeden bir yaş halkası çubuğu ağaçtan çıkarılır. Ağacın yıllık yaş halkaları bu çubukta kolayca sayılır. Halkalar yakından incelendiğinde geçmiş dönemlerdeki hava durumu ve iklim değişimleri ve de bunların nedenlerine ilişkin bilgiler elde edilir.

Artım Burgusu

yağmurlu dönem

kurak dönem

orman yangınından kalan iz

Çağ

lar S

unay

Bulut deyip de geçmeyin. Görünüşlerine ve yol açtıkları hava değişimlerine göre adlandırılmıştır hepsi.

Aslında bulutlardan “dört büyük aile” olarak söz edebiliriz. Birçok bilimsel tanım gibi bulut çeşitleri de Latince adlar almıştır. Birbirinden farklı özellikler taşıyan bulut ailelerinin ortak özelliği, elbette hepsinin su damlacıklarından oluşuyor olmasıdır. Bulutlar atmosferdeki su buharının görünür halidir -bir diğeri de sistir. Ilık ve nemli hava, yükselir. Yükselirken de soğur. Soğuk hava, ılık hava kadar

çok su buharı tutamadığından doygunlaşır. Fazla buhar toz zerrelerini sarar ve onların üzerinde su

damlacıkları olarak yoğunlaşır. Sonunda bulut olarak görülür. Yani milyarlarca damlacığın bir

araya gelmesi sonucu bulut ortaya çıkar.

Bulutların RengiBulutlar aslında beyazdır. Ancak gri ya da siyah görünmelerinin nedeni kalınlıkları nedeniyle güneş ışınlarının geçişine daha az izin vermeleridir. Yani kalın ve yoğun bir bulutun gri ya da siyaha yakın görünme nedeni, güneş ışınlarının bu kalın tabakayı aşamamasıdır.

Hava Sıcaklığı ve BulutlarBulutsuz gecelerde havanın bulutlu gecelere göre daha soğuk olduğunu fark ettiniz mi? Bulutların tıpkı bir yorgan gibi ısıyı yeryüzünde tutucu bir etkisi vardır. Bulut olmayınca yani bu etki olmayınca, yeryüzünden daha çok enerji uzaya geri yansır. Yani bulutların yorgan etkisi olmayınca, hava daha serin olur.

18

Gökyüzünün Geçit Töreni

u uhav

Ase

bd

olaaray

Gökyüzüne

bakıp da bulutlardan

hayal kurmamış kimse yoktur.

Bazen yüce dağların üzerinden

ağaçların uzandığı, bazen ağaçsız tepelere

şapka olan, kimi zaman da yaşadığımız

yerlerde evlerimizin çatılarına kadar yaklaşan

bulutlar... Günün farklı saatlerinde, farklı hava

koşullarında gökyüzü ile birlikte beyaza, maviye,

turuncuya, griye boyanan hayal pamukları. Hepimiz

bulutların oluşturduğu şekilleri mutlaka bir şeylere

benzetmişizdir: Bir köpeğe, pamuk şekere, kucağında

bebeği olan bir kadına, bisikletli bir çocuğa…

Ancak tuval gibi gökyüzünü resmeden, güneşle,

yıldızlarla ve Ay’la sürekli saklambaç oynayan,

kimi zaman kızıp kararıp şimşekler saçan,

yağmura, kara neden olan; bazen

de alıp başını giden bulutların,

aslında birer ailesi var.

nuovola(İtalyanca)

Mavi atlas, iğ

neler batma

z,

Makas kesme

z, terzi dikm

ez.

Bildim! Bildim: B

ulut

t deyip de geçmeyin. Görünüşlerine ve yol açtıkları Bulut

19

yun(Çince)

Bildiğiniz Bulut Tipleri Var mı?

wolke

(Almanca)

nuage(Fransızca)

Bazı bulutlar yer yüzeyinden yansıyan enerjiyi tutup, geri yansıtır. Yani yorgan etkisi yaratır. Yeryüzünü yatak olarak düşünecek olursak, bu bulut tipi de yeryüzünün üzerine örtülmüş bir yorgan gibi sıcaklığı koruma görevi üstlenir. Bunların adı stratus’tur. Latince sözcük karşılığı örtü, battaniye, tabakadır. Gerçekten de yorgan gibi düz, kıvrımları az olan bulut tipidir. Ama stratus bulutları arkasında kalan güneşin hatlarını net olarak belli etmesine izin verir.

Birbirinden ayrılmış, ipliksi bir dokuda olan hatta pamuktan bir parça koparırken arada uzayan pamukçuklar görünümündeki bulut ailesine de sirrüs denir. Sirrüs Latincede saç buklesi, kıvrım anlamına gelir. İpeksi görünümdeki sirrüsler gökyüzünün en narin ve romantik görünümlü bulutlarıdır.

Adı Latincede yığın, küme anlamına gelen “cumulus” sözcüğünden gelen kümülüs bulutları patlamış mısırı ya da karnabaharı andırır. Bunlar insanda üzerine atlayıp içine gömülme duygusu yaratan tombik bulutlardır. Güneşe dönük bölümleri parlak beyaz olan kümülüslerin alt bölümleri gridir.

Stratus

Sirrüs

Kümülüs

ji i

20

Bulutlar = Uçan FillerBulutların büyüklüğünü anlatabilmek için “fil ağırlığı” gibi popüler bir ölçü kullanılır. Ortalama bir kümülüs bulutunun 100 fil ağırlığında olduğu düşünülür. Bir fırtına bulutunun ağırlığının 200 bin file ulaştığı tahmin ediliyor. Neyse ki başımıza minik yağmur ve kar tanelerine dönüşerek düşüyorlar. Ancak 2010’da Amerika Birleşik Devletleri’nde Güney Dakota’da, bir futbol topu büyüklüğünde ve ağırlığı bir kiloyu bulan dolu tanelerinin yağdığını da unutmamak gerek.

Filler Neden Düşmüyor?Çapı iki kilometre olan bir bulutun ağırlığının dört milyon kilo dolayında olduğu biliniyor. Söylerken bile inanması güç! Bu ağırlığın başımıza düşmeden havada dolaşıyor olması ne ilginç, değil mi? Düşmüyor ve havada asılı kalıyorlar; çünkü bu dev kütleler aynı zamanda dev bir alana yayılmış minicik su zerrecikleriyle buz kristallerinden oluşuyor. Yani bulutların yoğunluğu gerçekte çok çok düşüktür. Bulutlarda bulunan en büyük damlacığın çapı milimetrenin yüzde 1’i kadardır ve bir çay kaşığını doldurmak için buluttan binlerce su damlacığı almanız gerekir.

oblaka(Rusça)

nube(İspanyolca)

pilvi

(Fince)

cloud

(İngilizce)

Bir başka bulut grubu da Latincede bulut, yağmur anlamına gelen nimbüslerdir. Bunlar Güneş’i de

Ay’ı da saklayacak kadar kalın gri yağış bulutlarıdır. İç karartıcı

havalara ve yağışa neden olmaları yüzünden pek de sevilmezler.

Nimbüs

AyAyAy ıı dddaa saklk ayayyacaccacaakakaak kkkkkkkadadadadadadadddadadaddaaaaaaaaaaaaaaaaaaaabbbububububbbbbbubuubbububbubuuub lulullululululululululluuluuuuuuluuululutltltltltltltltltttttllaaaaaaaaaa

hahahahahahahahaaaaahaahah vavvvavvavvvvvvvavvaavvvavavvavavvvvvavavavaneneneneeeeeneeeeddddddddddddyüyüyüyüysseses

21

Ayş

enur

Erk

men

Bazı öyküler ve deyimler, bilimsel araştırmaların da doğruladığı gerçekleri yansıtır. Hava durumu ve bulutlar; büyük kentlerde yaşayan ve günlük yaşamını sürekli kapalı yerlerde geçiren kişiler için ortak şeyleri ifade eder. Ne giyeceği, şemsiye alıp almayacağı, arabayı yıkatıp yıkatmayacağı, bir açık hava programı varsa ona gidip gitmeyeceği gibi… Bunun için hava durumu haberlerini dinlemek ya da o gün sabah gökyüzündeki bulutlara bakıp kişisel deneyimleriyle karar vermek en çok kullanılan yollardır. Oysa kırsal bölgelerde yaşayanlar için hava durumu bambaşka şeyler ifade eder. Sürekli açık havada olan bu kişiler tarım ve hayvancılıkla ilgilendikleri için havayı da özellikle izlerler. Esen rüzgârın yönü ve bulutların konumu ve havanın nasıl olacağına ilişkin doğru öngörülerde bulunmalarına yeter.

Bulut gider Ada’ya, çek eşeği odaya.

Bulut gelir Söke’ye, çek eşeği köşeye.

Bulut gider Aydın’a, bak işine kaydına.

Bu deyim Aydın yöresinde Kuşadası ve Söke ilçelerinin hava durumuna gönderme yapan, yüzlerce yılın deneyiminden damıtılıp gelmiş harika bir deyimdir. Türkiye’nin bu en verimli ovalarından biri bulunan Söke’de pamuk, ayçiçeği, buğday, mısır, zeytin, incir tarımı yaygındır. Dolayısıyla hava ve yağış durumu yöre halkı için büyük önem taşır. Eğer bulutlar Kuşadası’na (Ada’ya) doğru ilerliyorsa hava bütün gün yağışlı olacak; eğer Söke’ye doğru gidiyorlarsa kısa süreli yağmur yağacak; eğer Aydın’a doğru gidiyorlarsa da güneşli bir hava olacak demektir.

bulud(Azerice)

kumo(Japonca)

fel hö

(Macarca)

nuvem

(Portekizce)

Bulutlar Ne Söyler?

22

Mimar Sinan 425 Yıldır Yapıtlarıyla Yaşıyor

“Osmanlı

İmparatorluğu’nun

yetiştirdiği en önemli

sanatçı kimdir?” diye sorsak,

aklınıza ilk gelen isim hangisi olur?

Kuşkusuz, Mimar Sinan… Çünkü o, hem

üretken hem de çok yetenekli bir mimardı.

Üstelik, Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü

olduğu “Muhteşem Süleyman” çağında tam 50

yıl başmimarlık yapmıştı. Bir bölümü günümüze

ulaşamayan ve bazıları Türkiye sınırları dışında

kalan 477 yapı onun imzasını taşır. Gelin, bundan

tam 425 yıl önce ölen, ama yapıtlarıyla hâlâ

yaşayan Mimar Sinan’ın yaşam öyküsüne,

çocukluğundan başlayarak bakalım.

Kim bilir, belki de içinizdeki mimar,

Sinan’ın vereceği ilhamı

bekliyordur...

Çocuk Sinan Kahramanımız 1490’lı yıllarda (doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor) Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde dünyaya gelir. Erciyes’in eteklerinde geçer çocukluğu… Derler ki bu dağın heybetinden çok etkilenmiş, bu da gelecekte yapacağı devasa camilere yansımıştır. Kayseri çevresinin doğal taş kaynakları nedeniyle, bu yörede taş ustalığı o zamanlar çok yaygındır. Sinan da genç yaşta bu zanaatı öğrenmiş olmalıdır. Yaşamına damgasını vuracak mesleği, belki de henüz çocukken prova etmeye başlamıştır. Kim bilir, arkadaşlarıyla oynarken köyün taşlarından köprüler, kemerler yapmıştır belki…

Sinan’ın yaşamının dönüm noktası, onlu yaşlarında yeniçeri ocağına seçilmesi olur. Sinan’ın yeteneği ve zekâsı, onun seçilmesini sağlamıştı. Bir yeniçeri adayı olarak sıkı bir eğitime başladı. Ardından dülgerliğe yöneldi, ustalarından inşaatlarda kullanılan yeni teknikler öğrendi. Çocukluğunda taşlarla oynadığı oyunları gerçeğe dökmeye başladı.

Daha sonra Sinan yeniçeri oldu. Ustalarından öğrendiklerini katıldığı çeşitli seferlerde uygulamaya başladı. Kendi deyişiyle, yapı işlerinde pergelin sabit ayağı gibi kararlı ama pergelin gezen ayağı gibi farklı diyarlar görmeye meraklıydı. Kanuni Sultan Süleyman’la birlikte Belgrad, Rodos, Mohaç seferlerinde yer aldı, hatta Viyana önlerine kadar gitti. Doğudaysa İran ve Bağdat seferlerine katıldı. Van Gölü’nü geçmek için üç gemi yapınca iyice dikkat çekti. Hem iyi bir tasarımcı hem de başarılı bir mühendis olduğunu gösterdi.

Gidilen tüm bu diyarlarda incelediği tarihi yapılar onu etkiliyordu. Doğu’da ve Batı’da gördüğü hanlar, köprüler, camiler, kiliseler ve saraylar, onun gelecekte inşa edeceği yapılar için birer esin kaynağı oluyordu. 1538’deki Karaboğdan Seferi’nde Prut Irmağı üzerinde inşa ettiği köprü ona büyük ün kazandırdı. Bu başarısı Kanuni’nin de hoşuna gitti. Aynı yıl, görevdeki başmimarın ölmesi üzerine, Sinan bu göreve getirildi. Böylece Sinan’ın gerçek kariyeri başladı. Artık yeniçeri değil, bir sanatçıydı. Osmanlı’nın muhteşem yüzyılında, ünlü kişiler için çalışacaktı. Çocukluğunun rüyası gerçek olmuştu.

Sinan Yeniçeri Oluyor

Sinan ilk önemli yapısını, çok ünlü biri için, Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan için İstanbul’da inşa etti. Cami, medrese (üniversite), sıbyan mektebi (ilkokul), darüşşifa (hastane) ve sonradan eklediği imaretten (aşevi) oluşan bir külliyeydi bu. Ardından Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan sıraya girdi, onun için de Üsküdar’da bir cami yaptı. Kanuni’yle Hürrem’in genç yaşta ölen oğulları Şehzade Mehmet için yaptığı türbe ve cami, onun ne kadar yetenekli bir sanatçı olduğunu ortaya koydu. Bunun üzerine Kanuni, ona hemen yeni bir iş verdi, hem de büyük bir iş: Padişahın adını taşıyacak, büyük bir cami! Üstelik bu cami Ayasofya’dan daha güzel olmalıydı, her yerden görünmeli, Süleyman’ı ölümsüzleştirmeliydi.

Mimar Sinan, Süleymaniye adını alacak cami ve külliyenin inşaatı sürerken başka yapılar da ortaya koyuyordu. Aslında o böyle çalışıyordu; büyük külliyeleri yaparken eşzamanlı olarak irili ufaklı birçok yapının mimarlığını üstleniyordu. İstanbul’daki saray mimarları ocağında imparatorluğun her yanında ve başkentin en güzel yerlerinde inşa edilecek yapıların projelerini o hazırlıyordu. Ankara, Kayseri, Şam, Mostar gibi uzak yerlerdeki yapılara kendi yetiştirdiği mimarları gönderiyor, uygulamayı onlara bırakıyordu. Önemli kişilerin ısmarladığı İstanbul civarındaki yapıların denetimini bizzat üstleniyordu. Bir orkestra şefi gibiydi: Yüzlerce işçi ve ustanın bulunmasını, tonlarca malzemenin sağlanmasını içeren ve kusursuz işleyen bir şantiye

organizasyonu; genç mimarların çeşitli işlere yönlendirildiği bir koordinasyon. Mimar Sinan, aynı zamanda iyi bir proje yöneticisi olduğunu da kanıtlıyordu.

İlk Yapı Hürrem Sultan için…

23

Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan için İstanbul’da yaptığı iki camiden Edirnekapı’daki, güzellikte ilkini geride bırakıyor.

Nakkaş Osman’ın 1582’de çizdiği bir minyatürde mimarlar loncasının Süleymaniye Camisi maketiyle geçişi.

24

İlk taşı 1550’de konan Süleymaniye’nin yapımı uzun sürmüştü. Camisinin tamamlanmasını sabırsızlıkla bekleyen Kanuni’nin kulağına bazı dedikodular geliyordu. Sinan için, “kubbe çöker diye korktuğundan altındaki iskeleyi sökemiyor,” diyorlardı. Bunun üzerine padişah inşaat alanına habersiz bir ziyaret gerçekleştirdi. Sinan’ı caminin başka işleriyle uğraşırken görünce sinirlenip inşaatı niye yavaşlattığını sordu. Sinan’ın korkudan adeta dili tutulmuştu; inşaatı iki ay içinde tamamlamaya söz verdi. Bunun üzerine padişah “iki ay sonra bitmezse seninle görüşürüz” deyip gitti. Ama Sinan söz verdiği tarihte camiyi tamamlayıp açılış merasimi için anahtarı Kanuni Sultan Süleyman’a sununca, “bu yapıya çok emek verdin, senin açman daha uygundur,” diyerek açılışı padişah Mimar Sinan’a yaptırdı. O günden sonra Süleymaniye, hem İstanbul’un simgesi oldu hem de bakanlara Kanuni’yi ve Sinan’ı anımsattı.

Muhteşem Süleyman’a Muhteşem Yapılar

Sinan’ın Sultan Süleyman için yaptığı başka bir yapı da Büyükçekmece Gölü üzerinde inşa ettiği köprüydü. Gölün üzerindeki küçük adalar arasındaki dört köprüden oluşan

bu yapı tam 636 m’dir. Çocukken köyünde taşlarla oynarken yaptığı köprüler mi yoksa yeniçeriyken ordunun geçmesi için nehirler üzerine kurdukları mı ilham verdi ona, bilinmez…

Ama en az camileri kadar güzel bir yapı ortaya çıktı. Bu köprüyü Sinan da çok beğenmiş, şaheseri olarak görmüş ve üzerine imzasını atmıştı. Başka hiçbir yapısında olmayan imzasını…

Süleymaniye Camisi

Büyükçekmece Köprüsü

Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman için inşa ettiği Süleymaniye Camisi, İstanbul’un simge yapısı haline gelmiştir. Dört minaresi Kanuni’nin İstanbul’da hüküm süren dördüncü padişah olduğunu, 10 şerefesi 10. padişah olduğunu anlatır.

Tiziano Vecellio’nun yaptığı Kanuni Sultan Süleyman portresi.

Mimar Sinan’ın imzası, yalnızca bir yapısında, fotoğraftaki Büyükçekmece Köprüsü’nün üzerinde yer alır.

ye

TTiT zyyyyaSSSSü

25

Mimar Sinan, yine Kanuni’nin emriyle, İstanbul’un su sorununu çözmek için de yapılar inşa etti. Atına atladı, İstanbul’un uzak tepelerini, vadilerini dolaşıp su kaynakları buldu. Sonra uzun hesaplar ve titiz çizimler yaptı. Sonuçta ortaya, kilometrelerce uzunluğunda su kemerleri ve kapalı

su yollarından oluşan büyük bir mühendislik işi çıktı. Bunlar arasında en dikkat çekici yapı, Mağlova Kemeri’ydi. Kimsenin yolunun düşmeyeceği bir yerde, yalnızca suyun bir tepeden karşıdakine geçmesi için yapılan bir kemerin bile bu kadar güzel oluşu, Mimar Sinan’ın sanatçılığının kanıtı değil midir?

Mağlova Kemeri

Mimar Sinan’ın en güzel yapılarından biri de Mağlova Kemeri’dir. İşlevi yalnızca suyun bir tepeden diğerine taşınması olan bir yapıyı bile Sinan, estetik bir şahesere çevirmiştir.

Nakkaş Osman’ın çizimiyle Kırkçeşme Suyolları. Bu ilginç haritanın içinde Mağlova Kemeri sağ üstte görünüyor.

Muz

affe

r Özg

üleş

Kanuni’nin ölümünden sonra tahta geçen oğlu II. Selim, tıpkı babası gibi Sinan’dan büyük bir cami yapmasını istedi. Ancak bu cami, İstanbul’da değil, Edirne’de yapıldı. Sinan bütün maharetlerini gösterdi Selimiye Camisi’nde, dev kubbenin etrafına üçer şerefeli dört minare yerleştirdi. Bu şerefelere üç kişi, birbirini hiç görmeden, üç farklı merdivenden çıkabiliyor, ama gördükleri manzara hepsini büyülüyordu. Sinan’ın “ustalık eserim” dediği yapıyı tüm dünya çok beğendi ve Selimiye 2011’de UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ne de girdi.

Mimar Sinan sonraki yıllarda Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan için başka bir cami daha yaptı.

Mihrimah’ın Üsküdar’daki ilk camisinin üzerinden doğan Güneş ve Ay, Edirnekapı’daki bu yeni caminin ardından batıyordu. O kadar güzeldi ki bu cami, Sinan’ın Mihrimah’a âşık olduğu söylenip durdu. Sonra III. Murat ve annesi Nurbanu Sultan için, sadrazamlar Rüstem Paşa ve Sokullu Mehmet Paşa için çeşitli kentlerde camiler ve külliyeler yaptı. Vezirler, kaptanlar, ağalar, paşalar; kısacası herkes ona bir eser yaptırmak için sıraya girdi. Yapıların yerlerini özenle seçen Sinan, aynı zamanda iyi bir kent planlamacısı olduğunu da gösterdi. Üstelik her yapısı birbirinden farklıydı ve hep bir yenilik içeriyordu.

Çocuk Sinan’ı Mimar Sinan yapan, köyünde öğrendiği taş işçiliğini, gölgesinde büyüdüğü Erciyes Dağı’nın heybetini, hep aklında tutmasıydı. Yeniçeriyken gittiği yerlerde incelediği yapılarda gördüğü ayrıntıları da hiç unutmadı. Anadolu’da yaşamış medeniyetlerin mimarlık mirasını sanatçılığıyla harmanladı. O yüzden yapıları hâlâ çok güzel ve aradan yüzyıllar geçmesine rağmen sapasağlam ayaktalar. Öyle ki kendinden sonraki mimarlara örnek olduğu gibi bugün bile taklit ediliyorlar. Bu nedenle, ölümünün üzerinden tam 425 yıl geçse de, çağlara meydan okuyan ölümsüz bir sanatçıdır, Mimar Sinan.

425 Yıldır Ölümsüz

Kanuni’nin sadrazamı Rüstem Paşa, Mimar Sinan’a pek çok yapı yaptırmıştır. Bunların en ünlüsü, İstanbul’da, Eminönü’ndedir ve içinde kullanılan zengin İznik çinileriyle ünlüdür.

Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” diye andığı Edirne’deki Selimiye Camisi.

26

Böylesi bir felaket Büyük Okyanus’taki Paskalya Adası’nda yaşanmıştır. Bu ada taştan dev insan heykelleriyle ünlüdür. Bazıları 9 m’yi bulan bu heykellere moai denir. Ada bir de ağaçsız, çıplak görünümüyle de ünlüdür. Bir zamanlar adada büyük bir orman varmış. Ancak 1722’de ilk Avrupalılar adaya geldiklerinde yalnızca birkaç genç palmiyeden başka ağaç görememişler. Peki, adanın doğal ormanına ne olmuş?

Yerliler büyük yaşlı ağaçları kesip tarım arazisi açmışlar. Kütükleri de moaileri yerlerine

sürüklemek için rampa yapımında kullanmışlar. Büyük ağaçlar yok olunca kuşlara ve böceklere yuva olacak daha az yer kalmış. Daha az böcek ve kuş da daha az tozlaşma demek olduğundan orman yeniden büyüyememiş. Ağaçların giderek azalması yüzünden daha az tekne yapılabilmiş, daha az balık avlanabilmiş. Sonunda yerlilerin büyük bölümü açlıktan ölmüş. Yaşlı ağaçları kesmek yalnızca Paskalya Adası ormanının değil yerlilerin de yok olmasına yol açmış...

Paskalya Adası’nın Acıklı Öyküsü

Sağlıklı

ormanlar zaman

zaman yangın ya da

fırtına gibi doğal afetlerin

etkisinde kalır. Ama bunların bile

ormana yararı olur. Genç ağaçlar

için yer açılır. Ama ormanın temel

türlerine yönelik zarar çok büyük

olursa, örneğin fazla kesim

olursa ya da bir hastalık

yayılırsa, o zaman bütün

orman ekosistemi

çökebilir.

27

ampamışlar. k olunca ere yuvaer kalmış. e kuş da demek

an yenidenğaçların yüzünden pılabilmiş, anabilmiş.büyük

ölmüş. mek

a Adasıerlilerin deaçmış...

Büyük Okyanus

Paskalya Adası

Türkiye Küçükler ve Yıldızlar Şampiyonası’ndan Altyapı Milli Takım Havuzu’na seçilen sporcular Milli Takım Havuzu’nda bir araya gelir. Milli Takım Havuzu’na katılmaya hak kazanan tüm sporcular antrenör ve yardımcı antrenörleriyle düzenli rehberlik ve eğitim desteği alırlar. Çalışmalar il bazında düzenli olarak gerçekleştirilir. Buradaki asıl amaç Milli Takım Havuzu’ndaki sporcuların yakın takibi ve gelişimlerinin birinci elden gözlenmesidir. Bu doğrultuda Milli Takım Havuzu’ndaki her sporcunun özel bir milli takım antrenörü ve bir sporcu karnesi olur. Süreç içindeki performanslar bu karneye göre değerlendirilerek üst düzey çalışmalara katılmaya hak kazanan sporcular belirlenir.

Milli Takım Havuzu Nedir?

28

Türkiye Küçükler Satranç Şampiyonası’nın Ardından…

m Nedir?

Türkiye Satranç Federasyonu (TSF) tarafından geleneksel olarak düzenlenen Türkiye

Küçükler Satranç Şampiyonası bu yıl 26 Ocak–01 Şubat tarihleri

arasında Antalya’da yapıldı. Bu yılki organizasyona, 1329 sporcu katıldı ve bu alanda yeni bir rekor kırıldı.

Şampiyona’da iki kategoride (genel ve kızlar) 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 yaş olmak üzere altı farklı yaş grubu yer aldı. 96 masanın yarıştığı Şampiyona TSF’nin internet üzerinde oluşturduğu sanal stadyumlarından canlı olarak da yayımlandı. Şampiyonaya katılan 1329 yarışmacıdan 133’ü, şampiyonanın sonunda Ulusal Takım havuzuna girmeyi başardı. 27 Ocak 2013 günü yapılan törenle başlayan Türkiye Küçükler Satranç Şampiyonası’nın 5’inci turunda açılış hamlelerini TSF Başkanı Gülkız Tülay, Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali ve Türkiye İş Bankası’nın reklam yüzü Cem Yılmaz gerçekleştirdi.

Her spor gibi satrançta da turnuvalar o sporun tanınmasında, sevilmesinde, yaygınlaşmasında, kökleşmesinde, prestij kazanmasında, alt yapısının güçlenmesinde ve giderek spor yaşamına yaptığı katkılarda büyük önem taşıyor. 2013 Türkiye Küçükler Satranç Şampiyonası da küçük sporcuların kendilerini ve çabalarını ifade etmesinde; belirli kurallar çerçevesinde mücadele deneyimi kazanmasında; kaybetme olgunluğu, kazanma doyumu ve özgüven edinmesinde çok önemli bir rol oynadı. Şampiyona, katılımcılar açısından taşıdığı önemin yanı sıra, ülkemizde satranç sporunun gelişmesi açısından da çok önemli bir kilometre taşı ve verilen desteğin, nasıl hızla sonuç verdiğinin açık bir göstergesiydi.

Destekler Meyve Veriyor…

Eğitim Seminerleri

Şampiyonanın son turu 01 Şubat 2013 Cuma saat 10.00’daydı. Şampiyona’nın kapanış töreni aynı gün gerçekleştirildi. Bütün sporculara “Katılım Belgesi” verilen Şampiyona’da, her yaş grubunda Ulusal Takım Havuzu’na girmeye hak kazananlara “madalya”, ilk üç dereceyi alan sporculara “kupa”, birinci sporculara da “Şampiyonluk Beratı” verildi.

Şampiyona sırasında her biri kendi konusunda uzman kişiler tarafından eğitim seminerleri de düzenlendi. Eğitim seminerlerinin ilki ‘’Sporcu-Veli-Antrenör İlişkileri’’ konusundaydı. Psikolog Aytaç Ongun ve Milli Takım Altyapı Antrenörü Hakan Erdoğan tarafından gerçekleştirildi. Seminerde, sporcu psikolojisi, sporcunun velisiyle ve antrenörüyle arasındaki ilişkileri üzerinde duruldu. Eğitim Seminerlerinin ikincisi Prof. Dr. Gülgün Ersoy tarafından verildi ve “Sporcu ve Beslenme” üzerineydi. Seminerde yeterli ve dengeli beslenmenin bir sporcunun başarısını garanti etmediği ancak yetersiz ve dengesiz beslenmenin bazı sağlık sorunlarına ve performans düşüklüklerine neden olduğu üzerinde duruldu. Bu seminere özellikle sporcu aileleri yoğun ilgi gösterdi. Üçüncü seminer de TSF’nin bir süredir birlikte çalıştığı spor kondisyoneri Murat Atıl tarafından “Satranç ve Fiziksel Egzersizler” başlığı altında verildi. Atıl, sporcuların fiziksel gelişimlerine destek olabilmek amacıyla satranç sporu ile eşzamanlı olarak fiziksel egzersizlerin düzenli şekilde yapılmasının önemini anlattı.

Çağ

daş

Oğu

z

29

Ana sponsor Türkiye İş Bankası’nın katkılarıyla 5. tura katılan sürpriz konuk Cem Yılmaz, turnuvanın en ilgi çeken konuklarından biri oldu. Sporcuların ve tüm katılımcıların yoğun ilgisiyle karşılaşan Cem Yılmaz, Türkiye İş Bankası ve TSF yönetimlerinin ortak toplantısına katıldıktan sonra sporcular ve basınla buluştu. Ünlü oyuncu, Dünya Okullar Satranç Şampiyonası birincisi Işık Can ile kısa bir maç yaptı. Işık Can’ın 11 saniyede

mağlup ettiği Cem Yılmaz’ın turnuva serüveni kısa sürse de Yılmaz’ın halinden hiç de şikayetçi olmadığı görüldü. Yılmaz’ın bu ziyareti yazılı ve görsel medyada da yoğun yer buldu.

ğl ttiği C Y l

Cem Yılmaz da Aramızdaydı

Evet, gerçekten de go’nun dünyanın en eski oyunu olduğu düşünülüyor. Kökeni Çin efsanelerinde, Kral Yao’nun oğluna gökbilim öğretme çabalarına dayandırılır. Buna göre kral, yıldız sistemlerini taşları bir tahta üzerine dizerek oğluna açıklamaya çalışmış ve oyun bu şekilde doğmuş. Oyuna “git” anlamına gelen “veyçi” adı verilmiş. Çinli kralların birbiriyle savaştığı 2500 yıl öncesinde go oynandığına ilişkin kesin bulgular var.

Çin efsanelerin birçoğunda kralların kendisinden sonra tahta geçecek oğullarına konsantrasyonu ve dengeyi öğretmek için go oynattığından söz edilir. Ayrıca savaş meydanında yenişemeyen ordu komutanlarının, galibi belirlemek için go oynadıkları da bilinir.

Düşünürlerin oyunu olarak bilinen go, Çin kökenli olmasına karşın, tüm Asya’da popüler olmuş, Japonya başta olmak üzere günümüzde dünyanın her yerinde oynanır hale gelmiştir.

Go dünya üzerinde yaklaşık yüz yıldır tanınmasına karşın, hâlâ çoğunlukla anavatanında oynanmaktadır. Çoğu uzakdoğuda olmak üzere dünyada 100 milyondan fazla go oyuncusu olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayının Japonya’da 10 milyon olduğu düşünülüyor. Go oyununu konu alan Japon çizgi film ve manga serisi “Hikaru no Go”, oyunun çocuklar ve gençler arasında popülerleşmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Tüm dünyada go kulüplerinin ve genç go oyuncularının sayısı hızla artmaktadır..

Dünya Amatör Go Şampiyonası (DAGŞ), 1979’dan bu yana yılda bir kez düzenlenen uluslararası bir turnuvadır. Şampiyonaya katılan her ülke bir oyuncu gönderir.

Dünya’da GoWu Qinyuan ya da tüm dünyada bilinen adıyla Go Seigen, 20. yüzyılın en büyük go ustası olarak kabul edilir. Go Seigen hızlı oyun tarzıyla tanınır. Oyuna başlar başlamaz bölgesel gruplarını çabucak oluşturarak, yüksek puanları öncelikli olarak toplamak şeklinde bir oyun stratejisi vardır.

an

Dünyanın En Eski Oyunu:GO

Nasıl oynanır?Satranç ve dama gibi bir tahta üzerinde ve taşlarla oynanan iki kişilik bir oyundur. Go tahtası üzerine 19 yatay ve 19 dikey çizgi çizilmiştir. Siyah ve beyaz taşlarla oynanır. Taşlar bu çizgilerin oluşturduğu karelerin içine değil, çizgilerin kesim noktalarına konur. Taşların birbirlerinden farklı özellikleri yoktur. Hareket kabiliyetleri kurallarla sınırlı değildir. Tüm taşlar aynı değerdedir; ama konumlanışları oyunun yapısını belirler. Tahta üzerinde oynanan birçok akıl oyununun tersine go’da taşlar tahtaya yerleştirildikten sonra bir daha hareket etmezler.

30

Düşünürlerin OyunuOyunun temel amacı şöyle açıklanabilir: İki komutan bir bölgeyi kontrol altına almak istemektedir. Bunun için gözetleme kulelerini diker ve kendileri için güvenli bir konum oluşturmaya çalışırlar. Ancak amaç rakibi tümüyle ortadan kaldırmak ya da taşlarını esir almak değil, rakibin taşlarını çevreleyerek onun karşısında avantajlı bir konuma geçebilmek ve kendi taşlarıyla olabildiğince çok alanı kontrol altında tutmaktır. Oyun sonunda en çok bölgeye sahip olan oyunu kazanır.

Mistik Uzakdoğu felsefesine dayanan go ile Batılı oyunlar arasındaki en belirgin fark (satrançtaki mat olgusu gibi) tümüyle kazanma ya da rakibi yok etme diye bir durumun olmamasıdır. Kazanan oyuncunun öteki oyuncudan farkı, tahta üzerindeki alanların büyük bölümüne egemen olmasıdır. Kaybeden oyuncu tümüyle yok olmuş değildir; yalnızca öteki oyuncudan daha az alan kontrol etmektedir.

Tek bir kuralı olduğu için go dünyanın belki de öğrenmesi en basit ama ilerledikçe en karmaşıklaşan, planlama becerisi, derin seziler, yüksek konsantrasyon gerektiren oyunudur. Bu nedenle onun için “düşünürlerin oyunu” denir. Aslında galibiyetin ne şekilde elde edildiği bile go’ya bu unvanı kazandırmaya yeter! Satranç şampiyonluğu unvanını 27 yıl koruyan ünlü

matematikçi Emanuel Lasker, “Evrenin başka yerlerinde

akıllı yaşam biçimleri varsa kesinlikle go

oynuyorlardır,” demiştir.

Strateji, Sezgi ve DeneyimOyuncular taşları tahtaya sırayla koyar. Her defasında yalnızca bir taş konarak oyun devam eder. Bir taşı tahtaya koyduktan sonra onu hareket ettirmenin tek yolu, rakibin o taşı esir alması, yani ele geçirmesidir. Esir alınan taş tahtadan ayrılır. Go’da bir oyunun genellikle 200-250 hamle sürdüğü düşünülürse, satrançtaki gibi açılış ve devam yollarını ezberlemetnin anlamsızlığı ortaya çıkar. Çünkü Evren’deki toplam atom sayısı 1080dir (10’dan sonra 80 tane sıfır); satrançta olası değişik oyun sayısı 10120 (10’dan sonra 120 tane sıfır) olarak hesaplanmıştır; go oyunundaysa bu sayı 10761dir (10’dan sonra 761 tane sıfır).

Oyunun açılışında ilk taş (siyah) için 361, ikinci taş (beyaz) için 360, toplamda da 129.960 olasılık vardır. Hamle çeşitliliği o kadar çoktur ki bir oyuncunun ustalaşması bir ömür sürer. Oyundaki stratejisini ezbere değil; akıl, sezgi ve deneyime dayandıran kazanır. Oyun boyunca düşünceler ve buna bağlı olarak sezgisel seçimler o kadar büyük bir önem taşır ki bu süreç oyuncular tarafından meditasyona yaklaşmak şeklinde betimlenir.

Bunun için go’da hamleler biraz da oyuncuların kişiliklerini yansıtır ve önceden kestirilmesi zordur. Bir Çin atasözü “Tarihin derinliklerinden bugüne dek yeryüzünde iki aynı go oyunu oynanmamıştır,” der. Oyun ilerledikçe oyuncu hem kendi iç dünyasıyla yüzleşir hem de rakibinin kişiliğini yakından tanımaya başlar. Çünkü hamleler, dolayısıyla seçimler ve tutumlar kişiliğe ilişkin ipuçları verir.

go’ya bu unvanı kazandırmaya yeter! Sşampiyonluğu unvanını 27 yıl koruyan ü

matematikçi Emanueyeiçiin

yormiş

Bir Çin atasözü “Tarihin derinliklerinden e dek yeryüzünde iki aynı go oyunu mamıştır,” der. Oyun ikçe osıyla y

nin kişaya b

hamsıyla er vear

e ilişkirı

matematikçi Eman“Evrenin başka y

akıllı yaşam bivarsa kes

oynuydem

ıştır,” der. Oyun oyuncu hem kendi iç yüzleşir hem de şiliğini yakından aşlar.

mleler,

n

31

Çağ

daş

Oğu

z

Yazan: Sevgi Atlıhan • Çizen: Zeynep Özatalay

Bilim Dedektifleri

Gök Gözcüleri

32

Kısa Öykü

BİLİM DEDEKTİFLERİ’Nİ TANIYALIM

KAV grubu Çınarlı Mahallesi’nin en meraklı üçlüsüdür. Kendilerini bilime adamış birer bilim çocuğu olan Ali, Kenan ve Volkan, boş zamanlarında da gizemli olayları çözerler. Ali mahallenin aşağı tarafında, Umut Parkı’nın çaprazındaki apartmanda oturur. Sokak lambası tam odasının hizasındadır ―geceleri çok işine yarıyor.Kenan’ın evi mahallenin yukarı tarafında yedi katlı yeşil binanın teras katında. Kardeşi Zeynep ile aynı odada kalıyorlar. Volkan ise Kenanların biraz aşağısındaki Mimarlar Apartmanı’nda yaşıyor. Onun odası mahallenin en büyük ve en yaşlı çınarının tam karşısında.KAV grubu haftada iki ya da üç kez bir araya gelip, o hafta öğrendikleri şeyleri tartışır. Toplandıklarında kimseye anlatmadıkları hayallerini konuşurlar. Çok sevdikleri gökyüzü hakkındaki son bulgularını paylaşırlar. Bunlar sadece üçünün katıldığı ciddi bilimsel toplantılardır. Ama çoğu zaman Kenan’ın

annesi, kız kardeşi Zeynep’i de ağabeyinin yanına katıp

ona bakmasını

istediği için, toplantılarda Zeynep de bulunur. Çocuklar genellikle Zeynep’e bir kutu çilekli süt alıp, sessizce kenarda oturmaya ikna ederler. Bu üç sıkı arkadaş, toplantıları öncesinde konuşacakları yeni bilimsel konular bulmak için çeşitli araştırmalar ve deneyler yapar; bulduklarını gizli günlüklerine yazarlar. Toplantılarında öğrendikleri yeni şeyleri de ciddiyetle bu defterlerine eklerler. Büyüdüklerinde büyük keşifl er yapmayı ve grup olarak Nobel ödülü almayı planlıyorlar. Bazen Kenan, Volkan ve Ali’ye mesaj yollamak için şifreli kâğıt uçaklar yapar. Onları mahallenin tepesindeki terasından aşağıya doğru gönderir. Şimdiye kadar hedefi ne ulaşabilen şifreli uçak olmadı. Kimi zaman bu uçaklar mahallenin Kızlar Heyeti, Selin ve arkadaşlarının eline geçiyor. Genel olarak bu durum KAV grubunun Selinler Heyeti’ni ajanlıkla suçlamasına neden oluyor – aslında adları Kızlar Heyeti ama bizimkiler dalga geçmek için

33

onlara Selinler Heyeti diyorlar. Çıkan tartışmalarda Selin ve arkadaşlarına karşı bir galibiyet hiç mümkün olmadı. Okulun kütüphane kolu başkanı olan Selin,

mahallenin kitap kurdu olarak bilinir. Muhitimizin bilmiş kızı konuşmaya başladığında onu

öğretmeni bile durduramaz. Onun için KAV grubu da Kızlar Heyeti’yle bir tartışmadan kaçınır.

HER ZAMANKİ GİBİ BİR AKŞAM

O akşam Kenan’ın yapması gereken bir elişi ödevi vardı. Kartondan silindir şapka yapması gerekiyordu. Daire şeklinde kestiği kartonun üstünü kartal desenleriyle süslü parlak bir kâğıtla kapladı. Bu şapkanın tepesi olacaktı. Üzerinde titiz bir şekilde çalıştığı eserine bakarken, odanın içinde sanki bir fırtına koptu. Rüzgâr tüm gücüyle Kenan’ın elindeki kartonu aldı ve

pencereden dışarı kaçırdı. Kenan peşinden iki adım atsa da, şapkasının tepesi çoktan göğe yükselmişti. Arkasını döndü ve kardeşi Zeynep’i gördü. Zeynep odanın kapısını açınca, aralık olan pencere ardına kadar açılmış ve büyük fırtına böyle başlamıştı. Kenan kaşlarını çatıp, Zeynep’e kızmak için hazırlandı. Ama Zeynep ondan önce davranıp, ağlamaya başladı. Korktuğu belliydi.Kızgınlığını unutup Zeynep’e sarıldı. “Tamam canım, önemli değil. Yeniden yaparım,” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Babası gibi çok güçlü kaşları olduğunu biliyordu. Ama onları kullanırken çok dikkatli olmalıydı, bazen çok korkutucu olabiliyordu. Zeynep’in ağabeyinin kaşlarından mı, yoksa odanın içinde kopan fırtınadan mı etkilendiği bilinemezdi. Zeynep gözlerini silerek, “Çok korktum,” dedi.

“Nerdesiniz?” diye bağıran annesinin sesi düşüncelerini araladı. Yemek hazırdı. Kardeşi Zeynep, odasına onu çağırmaya gelmişti. Annesinin ikinci seslenişi birinciye göre çok daha güçlü olabilirdi. O yüzden şapka projesindeki hasar tespitini sonraya bıraktı. Üstelik çok acıkmıştı.

TUHAF BİR GÖZLEM

Kenanların bir sokak aşağısında oturan Volkan ve ailesi de yemeklerini yeni bitirmişti. Volkan odasına çekilmiş, elmanın son ısırıklarında pencereye bakıp dalmıştı. Hava iyice bulutlanmıştı. Rüzgârın gücü ağaçların yapraklarının telaş içinde sağa sola kaçışmasından belli oluyordu. Bir anda dışarıda bir ışık parlaması oldu. Pencereden görülen bu aydınlık –yani şimşek çakması– büyük bir gök gürültüsünün de habercisiydi.

34

35

Bu heyecan verici öykünün devamını öyküyle aynı adı taşıyan kitapta bulabilirsiniz...

65sayfa7 TL

Volkan, Dünya dışındaki canlı varlıkların gezegenimize gizlice gelebilmek için bu tür doğa olaylarının arkasına saklandığını düşünürdü her zaman. Son KAV grubu buluşmasında bu konu hakkında da epeyce konuşmuşlardı. Sararmış büyük bir çınar yaprağı Volkanların penceresinden mahallenin aşağısına doğru sürükleniyordu. Volkan bu süzülüşte Kenan’ın parmağı olduğundan şüphelendi. Ama artık bu tür mesaj gönderme tekniklerini kullanmama kararı almışlardı. Çünkü hem yerine ulaşmıyordu; hem de Kızlar Heyeti’yle yeni bir tartışmanın içinde kalma olasılığı, gök âlimi olma yolunda ilerleyen bu sıkı üçlüyü tedirgin ediyordu. Mahallenin aşağısında KAV’ın son üyesi Ali odasının camından gökteki çatışmayı izliyordu. Güçlü rüzgâr ağaçları seslendirirken; bir yanda parlayan ışık ve arkasındaki kükreme, en meraklı bilim adamlarını bile tedirgin eden bir görüntü sergiliyordu sanki. Okulda Ali’nin en sevdiği konu uzaydı. Güneş Sistemi, gezegenler ve yıldızlar çok ilgi çekiciydi. Grubun ortak ilgilerinden biri de uzay bilimleriydi. Böyle çılgın havalar ve göklerin kıpır kıpır hali, onun uzayla ilgili hayallerini ve hayalindeki gizemleri çok daha heyecanlı yapıyordu.Tüm bu karmaşa arasında bir şey dikkatini çekti. Cama biraz daha yaklaştı ve gökte daire şeklinde bir cisim gördü. Bir daha dikkatlice baktı. Gökyüzünde kuzeye doğru ―yani mahallenin yukarısına doğru― yuvarlak bir cisim parlıyordu. Neydi bu acaba? Gruptaki arkadaşlarına bunu anlatmalıydı.O anda aklına gördüğü şeyi belgelemek geldi. Bir uçan daire görmüş olabilirdi. Dayısının iki ay önce doğum gününde hediye ettiği fotoğraf makinesi bu iş için biçilmiş kaftandı. Makineyi çekmecesinden çıkardı. Gökteki cismi kaybetmeden fotoğrafını çekmeliydi. Aksilik bu ya dijital fotoğraf makinesi açılmıyordu. Hemen pillerini kontrol etti. Bitmiş olabilirdi, çünkü pilleri makinenin içinde unutmuştu. Fotoğraf makinesi kullanılmadığı zamanlar piller yerinden çıkarılmalıydı. Bir çare bulmalıydı bu işe. Kendi kendine “Düşün düşün, bunu kaçıramam!” diye söylendi.O sırada bir ışık belirdi zihninde. Çalar saatinin pilleri, makinenin pilleriyle aynıydı. Hemen masadaki

saatinin pillerini çıkardı ve fotoğraf makinesine taktı. Makinesi çalışıyordu. Derin bir oh çekti. Hızla cama yaklaştı ve makinenin yönünü mahallenin yukarısına doğru (tam da kuzeyde kalıyordu orası) çevirdi. Hâlâ ordaydı ışıklı uzay cismi. Deklanşöre bastı. Keşfi nin fotoğrafını birkaç defa daha çekti. Gizemli gökcismi bir anda hareketlendi ve ortadan kayboldu.Çok mutluydu, çok heyecanlanmıştı. Bu keşfi ni mutlaka grubuyla paylaşmalıydı. Çektiği fotoğrafl ara baktı. Çok net olmasa da, belgelemişti işte gizemli cismi. “Hava şartları bu kadar zorlu olmasaydı, daha net fotoğrafl ar çekebilirdim,” diye geçirdi içinden. Artık geç olmuştu sabaha kadar sabretmek zorundaydı. Elinde fotoğraf makinesiyle mutlu hayaller içinde uykuya daldı.

Çizgi Öykü Başar Muluk

36

Muhteşem Bilim ve Teknoloji Kulübü

37

BalıkSu dünyasının en kalabalık ve süslü üyesi balıkların 30.000’i aşkın türü olduğunu biliyor muydunuz? Balıkların boyu birkaç santimetreden on metreye kadar değişir; genellikle de değişik renk ve desenlerle süslü olurlar. Siz de istediğiniz renk ve desende bir balık yaparak bu türlere bir yenisini ekleyebilirsiniz. Bunun için yalnızca renkli bir kâğıt, makas, cetvel ve kalem gerekiyor.

38

Origami

20x20 cm ölçülerinde kare kâğıdı, beyaz yüzü dışa bakacak şekilde tutarak üst köşeyle alt köşeyi tam ortadan birleştirip katlayın.

Alt köşedeki iki ucu işaretli yerden yukarı doğru katlayın.

Yukarı katlanan iki ucu işaretli yerlerden sağa ve sola katlayın.

Aşağıdaki iki uçtan üsttekini işaretli yerden yukarı katlayın.

Alt kenarı işaretli yerden tekrar yukarı katlayın.

Aşağıda kalan ucu işaretli yerden geriye doğru katlayın.

Sol ve sağ köşeleri alt köşeye katlayın.

1

3

4

5

6

7

2

339

Sağ ve sol köşeyi işaretli yerlerden içeri doğru bastırarak çakıştırın. Kâğıdı sağa çevirin.

Sağ köşeyi, kesiğin bittiği işaretli yerden sola doğru katlayıp açın.

Kâğıdın sol üst katını alt kısmından sol köşede işaretli yere doğru makasla 5 cm kesin.

Sağ taraftaki katı arkaya doğru ters çevirerek açın.

Arka yüzü çevirip kesme işlemini bu yüze de uygulayın.

Balığa göz çizin.

Balığa bir ip bağlayarak odanızda bir yere asabilirsiniz.

Ya da bir dondurma çubuğunu boyayıp daha küçük bir balığı ucuna yapıştırarak kitap ayracı yapabilirsiniz.

8

9

10

11

12

13

Küçük kampçılar ormanda çadır kurmuşlar. Gece olmuş uyuyorlar. Bakalım göl kenarındaki kamp yerini gösteren bu iki resim arasındaki 5 farkı bulabilecek misiniz?

Sizce en alt basamaktaki sayı kaç olmalı? İpucu olarak size “altın oran” diyebiliriz...

Orman Kampı

Ünlü Bir Dizi

4 3

5

5 6

2 1

4 63

24

3 4

Beyninizi Çalıştırın! Karenin içini 1’den 6’ya kadar rakamlarla öyle doldurun ki yalnızca her satır ve her sütunda değil, karenin içindeki küçük dikdörtgenlerde de 1’den 6’ya kadar rakamlar olsun.

Sudoku

40

Aklınızı Kullanın

35

813

21?

Ünlü Bir DiziSudoku34.Bu diziye Fibonacci dizisi denir. Son iki sayının toplamı yeni sayıyı verir ve dizi sonsuza dek sürer. Dizinin ileriki bölümlerinde ardaşık herhangi iki sayıdan büyük olanın küçüğe bölümü altın orana yakın bir değer verir. Bu sayılar dizinin ne kadar ilerisinden seçilirse bölme sonucunda elde edilen sayı, altın orana o kadar yakın olur.

4 1

Orman Kampı Gizli Sözcükler

ak

bölmeedilenskadarya kadar ya

DEGEYAKİYEGK

LÇEYAPİJAMTU

NADİFPTKPOAS

ETRLRÇAÇRAYE

MUGFŞUPİARIR

ERÖUĞGÜLKTEZ

SOLUCANSKMDB

İNAİTZVEÇAĞA

NGDBAEYILNŞY

CAAVETİTATMK

AEKOLEJİÇAŞU

PFGÜNDÖNÜRIŞ

DEGEYAKİYEGK

LÇEYAPİJAMTU

NADİFPTKPOAS

ETRLRÇAÇRAYE

MUGFŞUPİARIR

ERÖUĞGÜLKTEZ

SOLUCANSKMDB

İNAİTZVEÇAĞA

NGDBAEYILNŞY

CAAVETİTATMK

AEKOLEJİÇAŞU

PFGÜNDÖNÜRIŞ

Yanıtlar

5

2

4

56

5

51

3

2

1

6

4

4

1

264351

1 463246 3

563

32

1 2

Harf Ormanındaki Gizli SözcüklerFotoğrafl ardakileri harf ormanında bulabilecek misiniz?

Bakacağınız yönler:

Gambit Kavramı8

7

6

5

4

3

2

1

a b c d e f g h

8

7

6

5

4

3

2

1

a b c d e f g h

8

7

6

5

4

3

2

1

a b c d e f g h

8

7

6

5

4

3

2

1

a b c d e f g h

Gambit sözcüğü İtalyanca kökenlidir ve çelme takmak anlamına gelir. İngilizcedeyse, manevra ya da hesaplı, hileli hareket anlamlarında da kullanılır. Gambit aslında oyunun açılış evrelerinde saldırgan bir oyun sergilemek için yapılan piyon ya da taş fedalarına verilen özel bir addır. Gambitteki asıl amaç yapılan taş fedası karşısında merkezdeki üstünlüğü ele geçirmek ya da taşların hızlı ve uygun gelişim fırsatını yakalamaktır. Bu şekilde, standart oyun açılış hamleleri dışına çıkılarak bir fark da yaratılmış olur.

Yandaki birinci şekilde beyaz oyuncu açılış hamlesinde piyonunu e4'e getirmiş. Siyah oyuncu ona e5 ile karşılık vermiş. Beyaz piyonunu d4’e ilerletmiş. Siyahın bundan sonra yapabileceği en iyi hamle exd4 oynayarak beyaz piyonu almak. İkinci şekilde de görülebileceği gibi, beyaz oyuncu bir tür gambit hamlesi yaparak piyonunu c3’e götürecek ve piyonunu feda etmiş olacak. Üçüncü şekle göre, siyah piyonunu c3’e sürerek, beyaz piyonu almış durumda. Bu durumda beyaz fil c4 oynayarak, oyun gelişimini sürdürüyor. Beyaz oyuncunun bu hamlesi, Kuzey Gambit’i ya da başka bir deyişle Danimarka Gambit’inin en belirleyici hamlesi olarak kabul edilir. Konumlanma açısından oldukça önemli olan bu durum ve hemen ardından gelen hamleler, sağdaki şekilden daha iyi anlaşılabilir.

Siyah piyon cxb2 oynayarak beyaz piyonu alıp taş üstünlüğünü sürdürüyor. Buna karşılık beyaz Fxb2 hamlesiyle siyah piyonu alıyor. Böylece taşların gelişimsel üstünlüğünü sürdürerek, merkezde mutlak egemen duruma geçiyor. Dikkat edilirse bu konumlanışa göre, beyaz fillerden birisi siyah şahın korumasındaki f7 karesine, diğer fil de g7 karesine bakıyor. Beyaz oyuncunun gelişimsel üstünlüğü çok belirgindir. f8’deki siyah fil gelişmekte zorlanacaktır. c4’ten f7’ye bakan beyaz fil yüzünden de siyah şah oldukça tedirgin durumdadır. Ayrıca unutulmamalıdır ki f7 karesi siyah oyuncunun sahip olduğu en hassas karelerden birisidir; çünkü tek koruyucusu şahtır.

42

Satranç Oynuyoruz

nemli olan bu durumdından gelen hamle

kilden daha iyi r.

nca kökenlidir ve çelme takmanevra ya da hesaplı hileli

Altı yaşında satranç oynamayı öğrenen Fischer, on yaşından itibaren turnuvalara katılmaya başladı. Kısa sürede yeteneğiyle dikkatleri çekti. 1958’de daha 15 yaşındayken Uluslararası Büyük Usta unvanını kazandı. Böylece bu unvanı en genç yaşta elde eden satranç oyuncusu oldu.

Fischer 1957-1967 arasında ABD Şampiyonluğu'nu 8 kez kazandı. 1970-71’deki Dünya Şampiyonluğu adaylık maçlarında art arda 20 oyun kazanarak uluslararası turnuvalardaki ilk parlak başarılarını elde etti. 1972’de Boris Spassky ile yaptığı karşılaşmayı 12,5 : 8,5 (+7, -3, =11) skoruyla kazanarak 11. Dünya Satranç Şampiyonu oldu.

1975’te Dünya Şampiyonluğu için Rus satranç oyuncusu Anatoly Karpov’la karşılaşmayı reddedince, FIDE Robert James Fischer’ın unvanını geri aldı ve Karpov’u hükmen galip sayarak Dünya Şampiyonu ilan etti.

Bu tarihten sonra 1992’ye kadar satranç dünyasında görünmeyen Fischer, bu tarihte Boris Spassky ile bir rövanş maçı organizasyonu dolayısıyla adından söz ettirdi. Bu maç Amerikan ambargosu altında ve iç savaşın tam ortasındaki Yugoslavya’da yapıldı. Fischer, ambargoyu ihlal etmekle suçlanarak ABD tarafından aranmaya başladı ve değişik ülkelerde kaçak yaşamak durumunda kaldı. 2004’te Tokyo havaalanında tutuklandı, İzlanda’dan talep ettiği siyasi sığınma talebine olumlu yanıt alması üzerine 2005’te bu ülkenin vatandaşı oldu.

Fischer, "Fischer satrancı" olarak adlandırdığı yeni bir satranç çeşidi ortaya atmıştır. Buna göre açılışta piyonların arkasındaki taşlar, kurayla rastgele bir şekilde yerleştiriliyordu. Fischer böyle olduğunda bir oyuncunun yeteneğinin daha iyi anlaşılabileceğini ve de açılış teorisi hazırlıklarının rafa kalkacağını, dolayısıyla satranç açılışlarının tekdüzeliğinin kırılacağını öne sürmüştür. Ç

ağda

ş Oğu

z

Robert James Fischer (Bobby Fischer)1943, ABD – 2008, İzlanda

1972 - 1975 arasında Dünya Şampiyonu

8

7

6

5

4

3

2

1

a b c d e f g h

8

7

6

5

4

3

2

1

a b c d e f g h

Bu gambitin başlangıç aşamasında, kimsenin gözünden kaçamayacak kadar çekici hamlelerden biri de siyah oyuncunun exd4 hamlesinden sonra doğan pozisyondur. Birinci şekle göre bu durumda ilk akla gelen hamle, beyaz oyuncunun Vxd4 oynayarak siyah piyonu almasıdır. Ama beyaz oyuncu niye

bu hamleyi yapmamalıdır? İkinci şekilden görülebileceği gibi yanıtı oldukça basittir: Genel açılış ilkelerine göre diğer taşlar gelişimlerini tamamlamadan

ve zorunlu olunmadığı sürece vezir oyuna sürülmemelidir. Ayrıca vezirin bu şekilde oynaması beyaz oyuncuya bir üstünlük

kazandırmayacaktır çünkü bir sonraki hamlede siyah oyuncu atını c6’ya gelerek, veziri tehdit edebilecektir. Bu da hamle kaybına neden olacaktır.

43

Resimleyen: Charlotte Voake Çeviren: Filiz EmreYazan: Kate Petty ve Jo Elworthy Editör: Nevin Avan Özdemir

Bilim Hakkında Öğrenmen Gereken Her ŞeyYazan: Mike GoldsmithÇeviren: Ali Berktay

Bu kitap, genç okurlar için sayılardan Güneş Sistemi’ne bilgisayarlardan bulutlara kadar birçok konuda eşsiz bir bilgi kaynağı işlevi görüyor. Her sayfasında renkli çizimlerin, şemaların ve fotoğrafların yer aldığı sürükleyici kitap, beş ana bölümden oluşuyor:

• Sayılar ve şekiller • Doğa olaylarını anlamak • Madde dünyası • Canlılar • Uzay

Anlatımı yalın ve sürükleyici olan bu bilgi deposu, genç okurların hem bilgi edinmesi için eşsiz bir başvuru kaynağı hem de dersleri için güzel bir yardımcı kaynak.

Mini RehberlerMini Ağaç Rehberi’nde asırlık meşelerden kestanelere, çalılardan meyve ağaçlarına kadar çevrenizde görebileceğiniz birçok ağacı bulacaksınız. Görkemli ve birbirinden güzel ağaçların oluşturduğu bu harika dünyayı yakından tanıyacaksınız. Mini Yaban Çiçekleri Rehberi de kırlarda, parklarda hatta yol kenarlarında görebileceğiniz, yaban çiçeklerinin renkli dünyasına girebileceğiniz eşsiz bir rehberdir. Herkesin ilgisini çekecek renkli resimler ve eğlenceli bilgilerle dolu bu kitabı da elinden düşüremeyeceksiniz.

yve ağaçlarınamli ve birbirinden güzel

80sayfa18 TL

160sayfa28 TL

44

Genç Okurun Dünyası

İnsan VücuduJo Connor

HayvanlarınDünyasıNicholas Harris

Tutkusu bol bol süt içmek olan Acar Hafiye’nin asıl işi öğrencilik. Ama zaman zaman da “suç olayları”yla ilgileniyor. Birkaç Devbalon sakızı karşılığında sorunları çözüyor, gerçek suçluları yakalıyor. Oldukça inatçı ve kurnaz olan kahramanımız her kitapta kendini yeni bir serüvenin içinde buluyor. Genç okurlar da bu sürükleyici kitapları büyük bir keyif alarak okuyor...

Acar HafiyeninMaceraları

DinozorlarDougal DixonMargaret Hynes

32sayfa6 TL

64sayfa12 TL

160sayfa28 TL

İlk Bilim Kütüphanem serisinden bir kitap daha... 32 sayfalık kitapta temel hayvan grupları anlatılıyor. Bu kitap da serinin öteki kitapları gibi bol resimli. Bazıları tam sayfa olan çok sayıda renkli resim konuların hem daha kolay anlaşılmasını hem de zevkle okunmasını sağlıyor. Rahat okunan bilgi dolu bu kitap iyi bir yardımcı kaynak.

Kolay Bilim serisinin, İnsan Vücudu adlı kitabı araştırmayı, öğrenmeyi seven çocuklar için baştan sona resimlerle kaplı eşsiz bir kaynak. Kitapta vücudumuzla ilgili 50 soru ve bu soruların yanıtları bulunuyor. Her sayfada minik bir kutu içinde ilgi çekici bir bilgi de veriliyor. Basit cümlelerden oluşan anlatım oldukça yalın ve kolay anlaşılır.

Bu kitap, dinozorlara meraklı genç okurlar için eşsiz bir bilgi kaynağı. İlk dinozorlardan dinozorların yok oluşuna, değişen dünya ile birlikte dinozorların da değişmesinden taşıdıkları garip ama yararlı özelliklere kadar bu dev sürüngenlerle ilgili hemen her türlü bilgiyi bu kitapta bulabilirsiniz. Renkli çizimler ve canlandırmalarla zenginleştirilmiş çok sürükleyici bir kitap.

ili ü ü h kit di ll Bili i i i İ

68sayfa6 TL

Jürgen Banscherus

45

Kuzular Tepede

Kuzular tepeden,

İnerken çok eğleniyorlar,

Sonra da annelerinden süt içiyorlar.

Çimenlerde oynuyorlar,

Yemek yiyorlar,

Ağaçların altında dinleniyorlar.

Batıhan İnal

Avrupa Koleji 1/A

İstanbul

Benim KedimKedim miyav dedi,

Herkes onu sevdi,

Nar tanesi, nur tanesi,

Bizim evin bir tanesi.

Elif TurgutBeşiktaş İlkokulu 2/Aİstanbul

Azra KaymazTürk Hava Kurumu İlkokulu 2/BManisa

Muhammet Aykut YavuzMüftü Ahmet Hülisi İlkokulu 1/ADenizli

Eylül Özdemir

D. D. Emsan İlkokulu 1/M

Denizli

Aybeniz Aksoyİstiklal İlkokulu 4/DBursa

Duru Çelenkİzmir Rota Koleji 1/Fİzmir

Azra KaymazTü k H

Muhammet Aykut YavuzMüftü Ahmet Hüli İ

Eylül Özdemirl 1/M

Aybeniz Aksoytikl İ

orlar.

r.

uru Çelenkmir Rot

46

İsB

İst

mİzm

Duİzm

EliBeİlkİs

Sizden Gelenler

Bekliyoruz!

Yaz, doğa ve hayvanlar konularında yapacağınız resim

ve çizimleri, çekeceğiniz fotoğrafl arı ve yazacağınız şiirleri

aşağıdaki adreslerden birine gönderirseniz, Kumbara’nın 12.

sayısındaki Sizden Gelenler köşesinde yayımlayabiliriz. Adınızı,

okulunuzun adını, sınıfınızı ve ilinizi de yazmayı unutmayın.

Adres: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları İstiklal Caddesi

Meşelik Sokak No: 2 Kat: 4 Beyoğlu/İstanbul

E-posta: [email protected]

Yaşasın BaharYaşasın Bahar!

O çiçekler, o kuşlar,

Yaşasın.Çocuklar yepyeni bir bahara uyansın.

Yaşasın Bahar!

O tatlı yavrular,

Coşsun, oynasın.

Yaşasın Bahar!

Bu dünya yaşasın,

Bütün dünya haykırsın,

“Yaşasın Bahar! Yaşasın!”

İrem BölenZübeyde Hanım İlkokulu 5/A

İstanbul

İlkbaharİlkbahar geldi, çattı,

Ağaçlar büyüdü,

Çiçekler açtı,

Çünkü ilkbahar geldi.

Böcekler, arılar, kelebekler uçuşur,

Güneş yüzüne güler,

Çocuklar top oynar,

Çünkü ilkbahar geldi.

Mustafa Oğuzhan Eğilmez

Hacı Nazım Turgut İlkokulu 2/B

Adana

Asel KoçakMuzaffer Sarısözen Ortaokulu 4/BSivas

Alperen Yavuz

Hürriyet İlkokulu 5/L

Denizli

Asel KoçakMuzaffer Sarısöze O

İlAÇ

Alperen Yavuz/L

4 7

Naz Sarıkaya, Zeynep Demirci, Yusuf Yiğit Demirci, Ayşegül Duran, Berke Aşık, Elif Yavaş, Yazgülü Yağmur Şimşek, Uygar Çelebi, Derin Çeviker, Sinem Dönmez, Hazal Ateş, İrem Bölen, Elif Turgut, Derya Yağmur Yıldıran, Engin Deniz Yıldıran, Nehir Değer, Yağmur Değer, Ilgın Topçuoğlu, Ilgaz Topçuoğlu, Umut Can Kamışoğlu ve Beyza Dursun’a gönderdikleri ama yer yokluğundan sayfaya alamadığımız şiirleri ve resimleri için çok teşekkür ederiz.

Samet SakaDörtçelik İlkokulu 3Bursa

AA

Samet SakaDörtçelik İlkokul 3

444444444448888888888

Mercek Altı

Yıllık yaş halkaları ölçümüne göre Metüselah adı verilen bu çam 4844 yaşındadır. Bu yaşıyla Metüselah uzun süre yaşayan en yaşlı kara canlısı olarak kabul edildi. Ancak geçen yıl Metüselah’ın bulunduğu bölgede yürütülen bir araştırma sırasında bir başka ağacın 5062 yaşında olduğu ortaya çıktı. Metüselah ve rekortmen diğer ağaçlar ABD’nin California eyaletindeki Beyaz Dağlar’da bulunuyor. Ancak tam yerleri gizli tutuluyor.

En Yaşlı Ağaç

Ağaçlar yeryüzündeki en büyük canlılardır. Yaklaşık 80.000 ağaç türü vardır. Bunlardan bazıları aynı zamanda en uzun ömürlü canlılar arasında da yer alır. Örneğin ABD’nin güneybatısında California’daki Beyaz Dağlar’da yaşayan bir çam türü (Pinus longaeva) binlerce yıl yaşar. Bunlar 5-15 m boylarında, gövdelerinin çevresi 2,5-3,6 m arasında değişen, normal görünüşlü ağaçlardır. Dağın kuzey yamacındakilerin ortalama ömrü 2000 yıl dolayındadır. Dağın güney yamacındaki çamlarsa ortalama 1000 yaşındadır.

Awww.iskultur.com.trwww.facebook.com/iskultur | www.twitter.com/iskultur

Charlie Small’un günlüğü İngiltere, Lancashire Skippool’daki Wyre Nehri’nin kıyısına vurmuş bir şekilde bulundu. Kimse nereden geldiğini veya ne kadar eski olduğunu bilmiyordu. İçinde geçen adres artık kullanılmıyor, bu yüzden Charlie Small’un nerede ne yapıyor olabileceğinden haberdarsanız lütfen yayıncılarla iletişime geçin.

Untitled-1.indd 2 03.04.2013 15:47