5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini...

84
KENT KONAK

Transcript of 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini...

Page 1: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

KE

NT

K

ON

AK

Page 2: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

2 İLKBAHAR 2016

İLKBAHAR 2016/27KONAK BELED‹YES‹

ADINA SAH‹B‹Sema PEKDAŞ

Konak Belediye Baflkan›

YAYIN KOORD‹NATÖRÜIşık TEOMAN

(Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü)

HUKUK DANIfiMANIMine GENÇ

YAYIN DANIfiMANLARIOzan YAYMAN - Fırat SOYLU

KÜLTÜR SANATM. Salim ÇETİN

HALKLA ‹L‹fiK‹LEREmine KALABALIK

KNK GÖRSELReha ALAN

KATKIDA BULUNANLARFatih ABACIO⁄LU - Gökhan AKÇURA

Yaşar AKSOY - Tufan ATAKİŞİOrhan BEŞİKÇİ - Muzaffer CELLEKHürol DA⁄DELEN - Lütfü DA⁄TAŞ

Hüseyin ERCİYAS - Saadet ERCİYASMehmet ERDÜL - Gürkan ERTAÇ

Tayfur GÖÇMENO⁄LU - Ahmet GÜRELNalan KOLA⁄ASI İMRE - Selda İNCESonay KAPLAN - Hakan KOCAHAL

Sancar MARUFLU - Metin ÖZERNeslihan PERŞEMBE - İlhan PINAR

Umur SÖNMEZDA⁄ - Elif AYDO⁄DU TANEngin TATLIBAL - Ayşe TEOMAN

Atilla ÖZDEMİR - Tayyar ÖZDEMİRAygül UÇAR - Hüdai ÜLKER

Osman ÜLKÜ - Hanzade ÜNUZYaşar ÜRÜK - Mazlum VESEK

Alper YA⁄LIDERE - Burcu YAPRAKEngin YAVUZ - Okan YÜKSEL

ED‹TÖRAyşe TEOMAN

GRAF‹K Bahattin ARVAS

BASKI TAR‹H‹NİSAN 2016

YAYIN TÜRÜ: Yerel-Süreli-Üç ayda bir yayınlanır

para ile satılmaz.

YÖNET‹M YER‹

İzmir Konak BelediyesiDokuz Eylül Meydanı No: 6 Basmane/‹ZM‹R

Tel: +90 (232) 484 53 00/1590Internet: www.konak.bel.tr

BASILDI⁄I YER:

İHLAS GAZETECİLİK A.Ş.Tel: +90 (212) 454 30 00

Yay›mlanan yaz›lar›n sorumlulu€u yazarlara aittir.

Page 3: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

3İLKBAHAR 2016

Mayıs ayının beşi… Dinlerin mitolojisindeölümsüz olduklarına inanılan Hızır ve İlyaspeygamberlerin buluşma zamanıdır… Hı-dırellez… Ve bu gelenek binlerce yıldır sü-rüyor… “İzmir’de düşmana ilk kurşunu atanHasan Tahsin’i Selanik, İstanbul, Paris veİzmir şehirlerinin yarattığı özgürlük savaşçısı”diye anlatıyor Yaşar Aksoy… İzmir’de ilkmedeni nikahın 21 Ekim 1926 yılında kı-yıldığını Oktay Gökdemir’den öğreniyoruz.1907-1929 yılları arasında altın devrini ya-şayan halı dokumacılığı ve İzmir’den dün-yaya açılan şirket Şark Halı Kumpanyası’nıUmur Sönmezdağ kaleme aldı. Almanya’dayaşamını sürdüren araştırmacı yazar HüdaiÜlker İzmir’in kayıp efsane planını buldu.Metin Özer ülkemizde ilk modern at yarış-larının başladığı o günlerin İzmir’ini yazdı.Eski yapılarda zeminlere hiç göz gezdirdinizmi? Karosimanlar… İşte o karoların öykü-sünü Dr. Aygül Uçar hatırlattı. Antikacı CemÜsküp ile antika üzerine sohbet eden AyşeTeoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajınıkeyifle okuyacaksınız. Orhan Beşikçi Ke-meraltı’nın ünlü Hisar Camisi’nde asırlıksaatlerin izini sürdü. İzmir Basın Müzesi…Müzede, “Öldürülen Gazeteciler Odası” dayer alıyor. Bu odada, Uğur Mumcu’nun bil-gisayarı, Metin Göktepe’nin öldürüldüğüan üzerinde bulunan kazağı, Abdi İpekçi’nindolma kalemi ve daktilosu, Çetin Emeç’inbasın kartı, daktilosu, kravatı, mendili vedolma kalemi yer alıyor… Turan Dursun’unkol saati ve Ümit Kaftanoğlu’nun çantası,Kutlu Adalı’nın ceketi, şapkası, defterlerive fotoğraf makinesi de müzede sergileneneşyalar arasında dikkat çekiyor. Emre Dö-ker’in duygusal anlatımıyla sayfalarımız-da… Usta gazeteci Okan Yüksel’in gözüyleKral Metin… Araştırmacı yazar GökhanAkçura ‘Dana Bayramı’nı yazdı… 1940’lı

yıllardan başlayan arşivciliği nedeniyle birapartman dairesini bu işlere adadı. SühaTarman’la Nalan İmre Kolağası konuştu.İzmir’in Frenk sosyetesini yazan Tayfur Göç-menoğlu, ”Biz, onlara "Levanten" adını ver-dik. Kendilerine has kültürlerini İzmir'ingeleneksel kültürüyle harmanlamakta hiçde zorlanmadılar ve kocaman bir yaşambiçimi oluşturdular. İzmir'in o doyumsuzdoğasında mutlu, müreffeh ve huzur içindeyaşadılar” diye anlatıyor. Atlatico Madrit’eattığı ağları delen golüyle ünlenen ‘BombacıHalil’i ve Göztepe’nin 3-0’lık galibiyetiniusta kalem Atilla Köprülüoğlu anımsattı.Yaşar Ürük’ün ‘Opera ve Bale Sanatlarınınİzmir Serüveni’ KNK sayfalarında… Sokağaadını veren “Havralar” Burcu Yaprak’ın ka-leminden… İzmir'in Nemesisler'i, Neme-sisler'in İzmir'i… İlhan Pınar, bu efsaneylekurulan Smyrna’nın 2300 yıldır aynı yerdekesintisiz varlığını sürdürdüğünü araştırdı.Ahmet Gürel İzmir’in eğitim çınarı okullarınıanlatmaya devam ediyor. İzmir’in saatlerininnerede olduklarını Muzaffer Cellek yazdı.Tufan Atakişi yine bilinmeyen konularaparmak bastı. Smyrna incirinin 1785 yılındaBoston'da satıldığı günleri anlattı. “200yıllık parohetler Yahudi kültür mirasıdır”diyor Saadet Erciyas… Ve son olarak bura-dan haklı bir zaferi duyurmak şart oldu.Türkiye Kadınlar Futbol 1’nci Ligi’nde İzmirlikızlar dördüncü kez şampiyonluk ipini gö-ğüsledi ve kırılması güç bir rekora imzaattı. Konak Belediyesi Kadın Futbol Takımıbu yıl da ülkemizi UEFA Kadınlar Şampi-yonlar Ligi’nde temsil edecek… Keyifli oku-malar…

Işık Teoman

Mualla USTA

Merhaba,

Page 4: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

4 İLKBAHAR 2016

iiççiinnddeekkiilleerr

20

Şark Halı Kumpanyası

26 28

40 44 46

İzmir’in kayıp efsane planı İlk modern at yarışlarıİzmir’de başlamıştı.

32

Konak’ta karosimanlar

34 38

Geçmişin İzleri Hisar Camisi’nin asırlık saatleri

İzmir Basın Müzesi KralMetin Dana Bayramı

6 12 18

Binlerce yıldır süren gelenek Hıdırellez Hasan Tahsin İzmir’de ilk medeninikah nasıl kıyıldı?

Page 5: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

5İLKBAHAR 2016

içindekiler

58

Opera ve bale sanatlarınınİzmir serüveni

64

72

74 78

Birsokağınbarındır-dıkları

“Saat” deyip de geçmemeklazım…

76

Parohetler 200 yıllık kültürmirası

70

İzmir’in eğitim çınarı okulları

66

İzmir'in Nemesisler'i,Nemesisler'in İzmir'i

İzmir incirinin Boston’dasatılması

İzmirli kızların dördüncüzaferi

50 56

Yok böyle bir arşiv Frenk sosyetesi Bombacı Halil

52

Page 6: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

6 İLKBAHAR 2016

Günler öncesinden depolamayabaşlardık; odun parçası, tahta ola-rak ne bulduysak, kasalar, kurumuş

ağaçlar ve dalları, eski ve terk edilmiş ev-lerden ne sökebildiysek, kapı, pencere,pervaz, taban ve tavan tahtaları, çatıdandüşen malzemeler, eski gazete ve dergi-ler… Tüm topladıklarımızı terk edilmişbir evin bahçesinde biriktirirdik… Dağgibi yığılırdı, mahallenin ne kadar çocuğuvarsa çalışırdı, sokak sokak gezenler bile

olurdu yakacak toplamak için. Topladık-larımız ısınma amaçlı değil Hıdırellez ak-şamı semtin en büyük boyuttaki ateşiniyakmak içindi…

Günler öncesinden toplanan yakacaklaro akşam bir araya getirilir sokağın tamortasına yığılırdı… Hava kararmaya baş-ladığında mahallenin tüm gençleri etra-fında toplanır, yakma saatinin gelmesinibeklerdik. Şu anda gıda çarşısının bulun-

duğu bölge tarım alanlarıyla doluydu. İz-mir’in dışında çevre il ve ilçelere roka,nane, maydanoz, dereotu, taze soğan veturp gibi yeşillikler giderdi kamyonetlerile… Tarlaların kenarında o kadar çok ısır-gan otu yetişirdi ki, Hıdırellezin olmazsaolmazları arasındaydı çocukların birbirlerinidalamaları… Hemen herkes ellerinde ısır-gan otları dolaşır özellikle kısa pantolonile gezen çocukların korkulu rüyaları olur-du…

Yaşasın HıdırellezDinlerin mitolojisinde ölümsüz olduklar›na inan›lan H›z›r ve ‹lyas peygamberlerin buluflma zaman›d›r H›d›rellez…

Baz› yörelerde H›d›rellez gecesi atefl yak›l›r ve ateflin üzerinden atlarken dilek tutulur.Türk mitolojisinde ateflin kutsall›€› vard›r ve insanlar› kötü ruhlardan korudu€unainan›l›r. Bu inan›fl zaman içerisinde H›d›rellez ile de bütünleflmifltir.

Işık TEOMAN

Page 7: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

7İLKBAHAR 2016

Tepecik ve çevresi eğlenceli bir bölgey-di… Romanlar ile iç içe yaşardık ve onlarınneşeli yaşamı bu bölgede yaşayanları daetkilemişti. Özellikle yaz aylarında art ardagelen düğünlerde oynarlar yetmezmişgibi gelin ve damadı uğurladıktan sonrasokakta devam ederdi müzikli, çengilieğlenceler… Ama Hıdırellez bir başkaolurdu Tepecik’te, Ege Mahallesinde, Bo-ğaziçi’nde, Tenekeli Mahalle’de ve Hi-lal’de… Ateşlerin yükselmesiyle birlikteilerleyen saatlerde rengarenk elbiseleriyle,ağır makyajlarıyla Roman kızları önlerindedavul, zurna ve teflerin eşliğinde oynayaoynaya dolaşıp dururlardı sokak araların-da… Neşe kaynağıydı Romanlar…Her sokak başında dururlar, oynarlar, ateş-ten atlarlar ve bir başka sokağa giderler-di… O sırada ayıcılar gelip geçerdi. Elle-rinde tef çalarak bir yandan da sopa ileayıyı dürtükleyerek ateşin çevresine gelirlerayı oynatırlar sonra tefi izleyenlere gezdirirbozuk para toplardı… Ve zaman geldi-ğinde bir kibrit ile tutuşturulan kağıt par-

çasıyla topladıklarımız ateşe verilirdi, önceortalığı simsiyah bir duman bulutu kaplar,ardından alevler göğe yükselirdi. Dutağaçlarıyla kaplı olan sokaklarda ağaçdallarının tutuşmaması için çaba harcardık.Ateşe o kadar çok odun ve tahta parçasıatardık ki gökyüzü kızıla bürünür, çevremahallelerden onlarca insan bizim sokağaakın ederdi ateşin heybetini görmek için.Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli ve yürekliolduğunu düşünenler o devasa ateşinüzerinden atlar paçalar tutuşur, eli yüzüyanar simsiyah olurdu. Ama kendince yü-rekli olduğunu ispat ederdi onu izleyengenç kızlara karşı… Her yıl böyle karşı-lardık, keyifle kutlardık o geceyi… Ço-cukluk yılları anılarda kaldı, ancak her yılmayıs ayının beşinde benzer kutlamalarıyaşayınca okuyucular ile bu güzel geleneğipaylaşmak istedim.

Binlerce yıl ötesinden gelen bu keyifli ge-lenek hakkında gazeteci yazar A.NedimAtilla, Hıdırellez keyfinin Ege'de bir başkayaşandığını anlatıyor. Atilla şöyle yazıyor:Türkiye'nin hemen her yerinde Hıdırellezkutlanır ama Ege'de çok farklıdır bu kut-lamalar... Biliyorum ki, Basmane'den ge-çerken İzmirlilerin akın akın Kültürpark'ınyeşilliklerine girip yer kapmaya çalıştıklarınıgörünce şaşırmayacağım. Ertesi gece Kor-don’da, Güzelyalı’da, Karşıyaka’da İnciral-tı’nda neredeyse üç bin yıllık bir geleneğinyaşatıldığına yine tanık olacağız. Dinlerinmitolojisinde ölümsüz olduklarına inanılanHızır ve İlyas peygamberlerin buluşmazamanıdır Hıdırellez… Hızır denizlerde,İlyas karada yaşar ve her yıl 5 Mayıs gecesibuluşurlar; kendilerini bekleyen insanlara

şans, iyilik, şifa ve zenginlik da-ğıtmak üzere... Bizim çocuklu-ğumuzda Hıdırellez şenlikleri, bü-tün mahalleyle birlikte kutlanırdı.Hep birlikte kocaman bir ateş ya-kılır; sonra yaşlı-genç güle oynayaüzerinden atlanır, dilekler kağıt-lara yazılıp gül dallarına asılırdıertesi sabah suya bırakılmak üze-re... Bir de insanlar ev ya da arabagibi hayalini kurdukları şeyin res-mini çizer ya da onun çerdençöpten uyduruk bir maketini ya-par; bunlar da yine gül ağaçlarınınaltına bırakılırdı. Çünkü böylecehayallerin gerçek olacağına ina-nılırdı. Öykücü Ahmet Büke'nindediği gibi, 'O zamanlar şimdikigibi herkes kibrit kutusu evindeyandaki komşusundan habersiz

H›d›rellez bir baflkaolurdu Tepecik’te,Ege Mahallesi’nde,Bo€aziçi’nde,TenekeliMahalle’de veHilal’de…

Page 8: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

yaşamadığı içindi belki de... Nasıl düğün-lerde hep beraber göbek atıyor, cenaze-lerde birbirimizin gözyaşlarını siliyorsak,Hıdırellez'e de hep beraber hazırlanılır,hep cümbür cemaat gidilirdi.' Eskiden Hı-dırellez'in bir adının da Isırgan Bayramıolmasının nedeni, 5-6 yaşındaki çocuklarınısırganın dalamasına aldırmadan otlarınarasında yuvarlanması imiş. Bunun ço-cuğun bağışıklığını geliştireceğine inanı-lırmış. Burada hemen bir düzeltme yapa-lım… “Bir zamanlar Mısır’da kraliyet süla-lesini oluşturan” Roman yurttaşlar Hıdı-rellez’de de en çok eğlenen, en keyif alangrubu oluşturur ama Hıdırellez’e sadece“Roman Bayramı” muamelesi yapmakhaksızlık olur. Bu pagan etkiler taşıyangelenek, toplumsal bütünlüğün parçala-rından biridir ve herkese aittir…

Martaval çömleği…Martaval çömleğini de yazarYaşar Ürük’tendinleyelim: Hıdırellez'den bir gece önceevlilik adayı kızlar bu işi yönetecek olanyaşlı kadının bahçesinde bir araya gelereküzerlerinde bulunan iğne, yüzük, küpeya da para, boncuk, anahtar benzeri şeyleribir çömlek ya da küpün içine atmak içinavuçlarının içinde tutarlar. Küpün içindeo gün toplanmış çok sayıda türde ot bu-lunmaktadır. Yönetici kadın elinde tuttuğukalın bir zincir ile asma kilitle ortaya gelirve kızların yaşı en geçkinini karşısınaalarak asma kilidi kızın boynunun çevre-sinde üç kez çevirir. Sonra tüm kızlar avuç-larında gizledikleri şeyleri yarısına kadarsu doldurulmuş çömlek ya da küpün içineatarlar. Geçkin kızın boynundaki kilit bukez çömleğin ağzına asılır ve bu çömlekbir gül fidanının dibine yerleştirilir. İnancagöre gece yarısı gelecek olan Hızır babaya da İlyas peygamber çömleğin içineherkesin kısmetini koyacaktır. Hı-dırellez sabahı güneş doğumun-da kızlar gülün yanında toplanır.Bu işi idare edecek olan biryaşlı kadın çömleği kızlarınbaşları üstünde dolaştırıpşanslarının açık olmasını di-ledikten sonra kızlardan birielini çömleğe sokar ve için-dekilerden birini tutar. Birbaşka kadın bu sırada ezberebildiği manilerden birini okur.Mani bitince eli çömleğin içindeolan kız tuttuğu yüzük ya daküpeyi dışarıya çıkarır. O şey hangikıza aitse mani de onun dileği içinsöylenmiş sayılır.

Bir hikaye… Geçen yüzyılda özellikle evlenme çağını

geçirmiş ya da halk ağzındaki deyişle 'ev-lenememiş' kızlar, Hıdırellez sabahları çırıl-çıplak soyunup bir çarşafa sarındıktan sonra

8 İLKBAHAR 2016

Page 9: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

evlerindeki ocak bacalarının altına geçer ve'açıl bahtım açıl' diye İlyas Peygamber'e yal-vararak kendilerine kısmet dilerlermiş. Za-manın çapkın delikanlıları da bu adeti bil-dikleri için Hıdırellez sabahları 'deniz kıyısına

iniyorum' diyerek evden çıkar sonra mahal-lelerinde hangi evde böyle geçkince kızvarsa o evin damına kimseye görünmedençıkar ve bacalardan içerisini gözetlemeyeçalışırlarmış.

Bir Hıdırellez sabahı Dibekbaşı semtinintarife uygun kızlarından biri sabah er-kenden bacanın altına gelir, hemenceciksoyunur ve kısmetinin açılması için yal-varmaya başlar. Ancak damdaki davetsiz

9İLKBAHAR 2016

Page 10: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

konuktan habersizdir. Bacadan gelen kızınsesini duyan çapkın genç sesin sahibinide görebilmek amacıyla yüzünü kocamanbacanın deliklerine adeta yapıştırır. Aşağıyıgörmeyi yine de başaramayınca bu kez ba-canın büyük deliğine başını sokarak aşağıyabakmak ister. Ancak zaten eğreti duran bacabu kadar harekete dayanamaz ve dibindenyıkılarak bizim çapkın gençle birlikte içeriye,ocağın üstüne düşer. Bu olay delikanlı içinkötü olur. Bir bacağının kırılması ve çeşitliyerlerinden yaralanmakla kalmaz iş namusmeselesine döndüğü için postu kurtarmakuğruna o kızla evlenmek zorunda kalır. Kızise sevinçten havalara uçmaktadır. İlyas Pey-gamber daha duası bitmeden dileğini kabuletmiş ve acele postayla kendisine bir kocagöndermiştir.

Beslenme kültüründe Hıdır-ellez…Bu eğlenceli süreç, beslenme kültürü açı-sından da hayli ilginç geleneklere sahiptir.Örneğin; Kütahya'nın Tavşanlı İlçesi'ndeyaşayan Karakeçili Yörükleri, bu Hıdırel-lez'de de buğday tarlalarından topladıklarıçiy taneciklerle sütlerini mayalayacaklarve binlerce yıldır olduğu gibi yine şaş-mayacak ve sütleri yoğurt olacak. Bolu'nunSeben İlçesi'nde, Balıkesir Susurluk'ta veGöynük'te de yaşıyor bu gelenek. Tahminedeceğiniz gibi, işin bilimsel bir yanı davar. Mayıs ayının ilk haftasında, bitkilerinyapraklarındaki çiy damlalarında oluşanmantarlar bu mayanın kaynağı... Göynük'te

10 İLKBAHAR 2016

Hıdırellez geleneğinin Anadolu'dayarattığı oldukça ilginç sofra alış-kanlıkları var:

- Hızır geldiğinde atının karnı doysundiye kapı önlerine arpa-buğday serpilir.

- Bazı yörelerde Hıdırellez gecesi ateşyakılır ve ateşin üzerinden atlarken dilektutulur. Türk mitolojisinde ateşin kutsallığıvardır ve insanları kötü ruhlardan koru-duğuna inanılır. Bu inanış zaman içeri-sinde Hıdırellez ile de bütünleşmiştir.

- 5 Mayıs gecesi delikanlıların özel ya-pılmış tuzlu bir çörekten yiyip yattıkla-rında o gece rüyalarında evleneceklerikızı göreceklerine inanılır. Genç kızlarise tuzlu çöreğin yarısını yer, kalan yarısınıda dam ya da duvar üstüne bırakırlar.Kargalar çöreği hangi evin damına taşırsagenç kız o eve gelin gidecek demektir.Şayet kargalar çöreği uzaklara götürürsegenç kızın kısmeti de gurbette demek-tir.

- Hıdırellez günü önceden pişirilmiş ek-mek bütün halde sofraya konulur. Buekmek asla parçalanmaz ki ailenin birliğio yıl da kalıcı olsun.

- 6 Mayıs sabahı, seher vakti bir akarsukenarında çamurdan ev maketi yapılarakiçine buğday konulursa, o yıl tarlalardamahsulün bol olacağına inanılır. Hıdırellezgünü çocuklara şifa olması için soğansuyunda kaynatılmış yumurta yedirilir.Yayıklar yıl boyu iyi ürün versinler diye

yeşil dallar ve yapraklarla süslenir.

- Bazı yörelerde Hızır haftasında yani 5-6-7 Mayıs günleri üç gün boyunca oruçtutulur. İftara doğru kesilen kurban etlerifakirlerle paylaşılır. Orucun son günü isetuzlu çörek pişirilip dağıtılır. Ayrıca kom-şular birbirlerini ziyaret edip 'Hızır Lok-ması' ikram ederler.

- Makedonya Türkleri de un, arpa vebuğday ambarlarına bereket taşı koyar-lar.

- Azerbaycan'da 'Hıdır-Nebi' adıyla kut-lanan bayram için hazırlıklara Şubat ayın-dan itibaren başlanır. Hıdır-Nebi zama-nında bütün evlerde 'haşıl' (yoğurtlubuğday çorbası) ve pilav pişirilir. Bu güneözel olarak da yeşertilmiş buğdaydan'semeni' adında bir tatlı yapılır.

- Kazdağları’nda Hıdırellez gecesi Hızıriçin pilav pişirilir. Urla ve Karaburun'dada şifa olsun diye kır çiçekleri kaynatılıpsuyu içilir ve yeni sağılmış süt Hızır'ın elideğsin diye bir köşeye bırakılır.

- Hıdırellez günü 'Hıristiyan-Türk' olanGagavuzlar kurban keserler. Rahip tara-fından kurbanın dili tuzlanır ve hayvanıniki boynuzunun arasına iki tane mumyerleştirilip yakılır. Kurban edilen kuzununkanı da herkesin alnına sürülür ve kuzueti parçalanmadan bütün olarak pişirilir.Kurban eti kilise avlusunda haç damgalıbuğday ekmeğiyle beraber fakirlere da-ğıtılır.

Anadolu’dan HıdırellezGelenekleri

Page 11: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

süt yoğurt olursa, bu yoğurttan birer par-mak alınarak diğer yiyeceklere de sürü-lüyor. Eğer ki maya tutarsa, Hızır orayauğramış sayılıyor ve tüm yılın bolluk içindegeçeceğine inanılıyor.

Kekik ve ısırgan Hıdırellez ile ilişkili iki ot ise kekik veısırgan. Kekik, Hıdrellez'den önce toplan-mıyor çünkü sonrasında toplanırsa dahaşifalı olacağına inanılıyor. Yine Hıdrellez'deevlerin kapılarına asılan ısırgan otununda bereket getireceğine inanılıyor. Gü-nümüzde faydalarını saya saya bitireme-diğimiz ısırgan otu ile Anadolu'nun birçokyerinde Hıdırellez günü börekler pişiriliyor,

salatalar yapılıyor. Mayıs ayı ile birliktediğer otlar yavaş yavaş tükenirken tem-muzda istifno (stifno) çıkıncaya kadar, ot-severlerin yegane malzemesidir ısırgan...Bez torbada kalan son pişirimlik tarhanaçorbanızı ısırganla tatlandırabilirsiniz; tazelorla karıştırıp salata yapabilir ya da kışınbal ile karıştırmak için tohumlarını kuru-tabilirsiniz. Isırgan otu Anadolu'nun heryerinde başka bir adla anılıyor. Ege'de'dalgan' ya da 'dalagan' derler ısırgana...Doğu Anadolu'da 'gezgeç' ya da 'geznik';Karadeniz'de ise 'cızlağan' ya da 'cızgan'...Ayrıca Artvin'de 'cincar', Isparta'da 'ısır-gandalak', Van'da 'gezgezok' dendiğinide biliyoruz. Latince adı ise 'urtica'; 'uro'dangeliyor; anlamı da 'yakan' demek... ∂

Alıntı: A. Nedim Atilla (www.egedesonsoz.com)

11İLKBAHAR 2016

Hıdırellez şüphesiz ki, sinema film-lerinde de karşımıza çıkan bir bay-ram. Ancak hiçbir film, Emir Kus-turica’nın yönettiği Çingeneler Za-

manı filmi kadar hafızalarda yer alma-mıştır. Film kadar müzik de sinema tari-hine adını yazmıştır. Filmdeki “Ederlezi”şarkısı Hıdırellez Bayramını anlatır. 1998yılında çekilen ve dünyada tamamı Çin-gene dilinde çekilen ilk film olma özelliğide taşıyan Çingeneler Zamanı, telekinezikgüçlere de sahip olan Perhan adındabir Çingene'nin hikayesini konu ediniyor.Perhan, genç yaşta Yugoslavya'nın küçükbir köyünden çıkıp Milano'da bir suç şe-bekesine dahil olur, Azra ile yaşadığı aşk

ve kız kardeşi Danira'ya uzun süre sonratekrar kavuşmak için gösterdiği çabalaretrafında gelişir hikaye. Filmdeki enmasalsı ve destansı sahne bir nehir veyagöl kıyısında büyük bir kalabalık halindetoplanan Çingenelerin bayram kutla-masıdır. Aslında bir düştür Hıdırellez…Perhan’ın gelecek düşü…Aşkın, ekmeğingelecekte yaralanmadan kazanılabilme-sinin düşü. Ancak, annenin yaşlı gözleribu düşün ucundaki kederi anlatır bize.Çingeneler ellerinde meşalelerle nehirdeyıkanırlar. Bir bahar serinliği gibidir ha-yalleri. Asıl mesesle öteki kalmak değildir,zira beklenen yeni gündür bahara se-lamdır.

Hıdırellez’in beyazperdedekigörkemi: Çingeneler Zamanı

Page 12: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

12 İLKBAHAR 2016

İ zmir’de 15 Mayıs 1919’da işgal kuvvetlerin ilk kurşunu sıkarakşehit olan gazeteci Hasan Tahsin Osmanlının çok kültürlü veilerici şehri olan Selanik doğumludur. Şehir Yunanlıların eline

geçince onun yüreğinde kalıcı yangınlar yaratmış ve geldiği İs-tanbul’da bir İttihat ve Terakki militanı olmuştur. Daha sonraöğrenim için gittiği Paris’te evrensel düşünce akımları ile tanışmışve işgalden önce İzmir’e gelerek, gazete çıkararak direnişe geçmişve işgal günü ilk kurşunu atarak şehit olmuştur; dolayısı ile dörtönemli kadim Osmanlı şehrinin yarattığı bir portre ile karşıkarşıyayız.

Hasan Tahsin, 1908 Meşrutiyet Devrimi sonrasındaParis’e giderek önce Büyük Lui Lisesi’nde dahasonra Sorbon Üniversitesi’nde sosyoloji dalında öğ-renim gördü. Val de Grace Askeri Tıp Akademi-si’nde Osmanlı devleti bursu ile eğitim görenMeşrutiyet kahramanlarından Selanikli MazlumBey ile birlikte bir pansiyonda yaşadı. Sevgi büyü-ğüm ve eli öpülesi dostum rahmetli emekli GeneralDr. Mazlum Boysan o günleri 1970’lerden itibarenKarşıyaka’da evini her ziyaret ettiğim zamanlar bo-yunca bana anlatmıştı. Hatta 1996’da Paris’te Quar-tier Latin Mahallesi Monge Sokağı 51 numaralı oadrese gidip iki arkadaşın birlikte kaldıkları pansi-yonu da buldum. O anda Hasan Tahsin’i yetiştirenkaldırımlarda yürümüştüm.

Selanik, İstanbul, Paris, İzmir Şehirlerinin Yarattığı Özgürlük Savaşçısı…Hasan Tahsin Bey, gerçekte “Osman Nevres” isimli, Selanikdo€umlu, 31 yafl›nda bir genç adamd›. 1887 y›l›nda bukentte do€duktan sonra Balkanlar’›n ihtilalci, devrimci veayr›l›kç› ak›mlar›n›n tam ortas›nda yetiflmiflti.

Hasan Tahsin 1908 Meflrutiyet Devrimi sonras›nda Paris’egiderek önce Büyük Lui Lisesi’nde daha sonra SorbonneÜniversitesi’nde sosyoloji dal›nda ö€renim gördü.

Yaşar AKSOYUluslararası İzmir Araştırmaları MerkeziGenel Yönetmeni

Hasan Tahsin…

Hasan Tahsin hakkındaki kesinleşmiş dü-şüncelerim Mazlum Paşa’nın heyecanlabana anlattığı ve daha sonra evine getirdi-ğim TRT kanalına aktardığı birebir anılarıngerçekliğinden oluşmuştur.

Şimdi bir önemli bildiriyi okuyarak konu-muza girelim:

«Ey Bedbaht Türk!..Wilson Prensipleri unvan-insaniyet kari-nesi altında senin hakkın gasp ediliyor venamusun hiçe sayılıyor… BuralardaRum’un çok olduğu ve Türklerin Yunan’ailtihakını memnuniyetle kabul edeceğisöylendi ve bunun neticesi olarak güzelmemleket Yunan’a verildi.

Şimdi sana soruyoruz:

Rum, senden daha mı çoktur?..

Yunan hakimiyetini kabule taraftarmısın?..

Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerinMaşatlık’tadır. Oraya yüz binlerle toplan.Ve kahir ekseriyetini orada bütün dün-

Hasan Tahsin Bey (1888 - 1919)

İşgal birlikleri Kordon'da...

Hasan Tahsin'in Paris'te yaşadığı Monge Sokağı.

Page 13: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

13İLKBAHAR 2016

yaya göster. İlan ve ispat et. Burada zen-gin, fakir, alim, cahil yok. Fakat Yunanhakimiyetini istemeyen kütle-i kahirevar.

Bu sana düşen en büyük vazifedir. Gerikalma. Hüsran ve nekbet faide vermez.Binlerle, yüz binlerle Maşatlık’a koş veHeyeti Milliye’nin emrine itaat et...

İmza: İlhakı Red Heyeti Milliyesi…”

14 Mayıs 1919 günü İz-mirli Müslüman Türklerinhazırladığı ve Türk OcağıMatbaası’nda basılarakKemeraltı sokak araların-dan İzmir’in kadim derin-liklerine kadar Sultaniöğrencileri tarafındandağıtılan bu bildiri, artıkİzmir’in Yunanistan’a ve-rildiğini net biçimde hal-kın yaralı vicdanınaaçıklıyor ve gece karan-lığı çöktükten sonra Ma-

şatlık Tepesi’nde(yani şimdikiB a h r i b a b aParkı’nın bulun-duğu ağaçlıklıeski Yahudi Me-zarlığı’nda), işgalireddedecek kitle-lerin toplanmasınıve çığlıklı protes-tosunu yükseltme-sini istiyordu...Çünkü ertesisabah denizin öte-lerinden donan-malarla gelenYunan ordusu ka-raya çıkacaktı…

Babıali’den yani Osmanlı yönetimindengönderilip İzmir Valiliği’ne (Kambur İzzetPaşa’ya), İzmir Kolordu Komutanlığı’na (AliNadir Paşa’ya) ve Belediye Başkanlığı’na(Hacı Hasan Paşa’ya) ulaştırılan sert telgraf-lar 15 Mayıs 1919 sabahı körfeze girecekve karaya çıkacak olan İtilaf Devletleri or-duları ile Yunan birliklerine mukavemetedilmemesi ve gayet misafirperverliklekarşılanılması gerektiğini ısrarla tebliğ edi-yordu.

Yani Yunan İzmir’e güle oynaya giri-yordu…

Ve asla direniş yapılmamalıydı…

Maşatlık mitingi

İzmirlilerin önde gelenleri ve gözü yaşlıhalk 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gecebinlerle Maşatlık’ta toplandılar. İçlerindeNamazgah İptidai Mektebi hocası dedemGüzelyalılı Hilmi Efendi’nin de (dahasonra Namazgah Misaki Milli İlkokuluBaşöğretmeni) yer aldığı müderrisler,emekli veya sivil giyinmiş zabitler, camihocaları, esnaf liderlerinin bulunduğu ya-şını başını almış kişiler, öbek öbek ateşlerin

yakıldığı onlarca tepecik üzerine çıkarakheyecan içindeki halka kimi sükunet kimimukavemet telkin eden konuşmalar yap-tılar. O esnada Körfezdeki öncü İngilizsavaş gemilerinin projektörleri ağızların-dan alev kusan ejderha nefesleri gibi te-peyi sürekli tarıyordu…

Bu konuşmacılar içinde en ateşli konuş-mayı yapan İzmir’de yayınlanmakta olan«Hukuk-u Beşer” gazetesinin başyazarıHasan Tahsin Bey’di… Yaklaşmakta olandonanmanın vahşi bir düşman donanmasıolduğunu, Çanakkale’yi geçemeyen budonanmanın şimdi İzmir’i işgal etmek içingeldiğini ve bu muazzam güce karşı mut-laka silahla mukavemet edilmesi gerekti-ğini haykırmıştı.

Sevgili Samim Kocagöz’ün “Kalpaklılar”romanı bu hadiseyi ne güzel anlatarak ro-mana giriş yapar. Hatırlayalım… MaşatlıkTepesi’nde miting esnasında gazeteciHasan Tahsin Bey ile daha sonra KurtuluşSavaşı’na katılacak olan genç Yusuf’un ko-nuşmaları romanın ilk adımlarıdır…

Yine Nurdoğan Taçalan “Ege’de KurtuluşSavaşı Başlarken”, sevgili ağabeyim Zey-nel Kozanoğlu “Anıt Adam”, Prof. BilgeUmar “Ege’de Yunanlıların Son Gün-leri”, Türkmen Parlak “Yunan Ege’yeNasıl Geldi?” ve Aydoğan Yavaşlı “BenHasan Tahsin” isimli kitaplarıyla ve üni-versitemizin genç tarihçileri AhmetMehmetefendioğlu ve Oktay Gökde-mir son 40 yıl boyunca Hasan Tahsin’i kit-lelere tanıtmakta başrolü oynadılar. Bende 1970 – 2012 arası sürekli araştırma veyazılarım ile şehit gazetecinin adına dü-zenlediğim yarışmalar ve sergiler ile(Hasan Tahsin Belgeseli Sergileri, HasanTahsin Resim Sergileri, Hasan Tahsin Şiirve Resim yarışmaları) ve Hasan Tahsin’iYaşatma Derneği başkanlıklarım ile hay-ran olduğum bu büyük vatansevere gör-evimi yerine getirmeye çalıştım. Busüreci yürütürken en başta büyük katkı-larından faydalandığım rahmetli dostumKültür Bakanı Prof. Ahmet Taner Kışlalıve Prof. Emre Kongar’a teşekkürü birborç bilirim. İzmir Gazeteciler Cemiye-ti’nin merhum sevgili başkanı Sabri Süp-handağlı 15 Mayıs 1974 tarihindemuhteşem bir kampanya sonucunda İz-mir’in Konak Meydanı’na Hasan Tahsin’isembolize eden “İlk Kurşun Anıtı”nı dik-tirmekle yine en büyük ve kalıcı tarihi birgörevi yerine getirmiştir. Cumhurbaşka-nımız Fahri Korutürk’ün törenle açtığı buanıt sonsuza kadar milletimizin bağım-sızlık aşkını belgeleyecektir.

İzmir'i işgal eden Efzon Birlikleri...

Hasan Tahsin Anıtı'nı yaratan SabriSüphandağlı

Hasan Tahsin Anıtı. (1974)

Page 14: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Bir Osmanlı yurtseveri

Hasan Tahsin Bey gerçekte “Osman Nev-res” isimli, Selanik doğumlu, 31 yaşındabir genç adamdı. 1887 yılında bu kenttedoğduktan sonra Balkanlar’ın ihtilalci, dev-rimci ve ayrılıkçı akımlarının tam ortasındayetişmişti. Yüreği Türklük ve Müslümanlık-tan yana ancak halka istibdat (zulüm içe-ren yönetim) uyguladığı gerekçesiyleAbdülhamit rejimine ve Türk’ü arkadanvurdukları için Osmanlı mikro milliyetçilik-lerinin Balkanlar’da azgınlaşmış ayrılıkçıakımlarına şiddetle karşıydı.

Hasan Tahsin bir Osmanlı milliyetçisiydi…Gençlik ateşi onu İttihat ve Terakki safla-rına savurmuştu... Paris’te Sorbonne’da

sosyoloji okurken çağdaş batılı düşüncesistemlerini kavramış ancak Türk düşman-lığının Batı’nın kanında nasıl yer ettiğiniyerinde incelemiş ve bazı vatani işlerin si-lahla sonuçlanmasından başka çare olma-dığını inandığı için fedai olmayı, mücahitolmayı gerekli görmüştü… Bu yüzden deOsmanlı Gizli Servisi demek olan “Teşki-latı Mahsusa” saflarına gönüllü katıldı.(40-30 yıl kadar önce, 1970’lerde HasanTahsin’in Teşkilatı Mahsusa’dan yakın arka-daşları Hürriyet Kahramanı Tıbbiyeli Maz-lum (Em.Tabib General Mazlum Boysan),Fahri Can, Osman Süavi Kökmen, HamzaOsman, Kudret Sandalcı gibi yaşı çok iler-lemiş bilge kişilere ulaşıp, yüz yüze konuş-muş, anılarını kaydetmiş hayatta olan tekkişiyim.)

O, bir Teşkilatı Mahsusa fedaisi idi… Trab-lusgarp Savaşı esnasında İsviçre’de Türkleraleyhine oynatılan bir filmde sahneye kur-şun yağdırması, Birinci Dünya Savaşı baş-larında 15 Ekim 1914 günü Bükreş’teİngiliz ajan kardeşlere yani Noel ve CharlesBuxton kardeşlere suikast gerçekleştirmesihatta karanlıkta kalan gizemli bir rivayetegöre (Cemal Kutay’ın ısrarlı iddiaları veİngiliz Casus Lawrence’in bu rivayetiteyit eden beyanları önemlidir.) İngilizAvam Kamarası’nı havaya uçurmaya te-şebbüs etmesi bu yüzdendi. Balkan kö-kenli Osmanlı yurtseverliği onu, İttihat veTerakki militanı ve Teşkilatı Mahsusa fe-daisi yapmıştı.

Şimdilerde Hasan Tahsin olarak tanıdığı-mız Osman Nevres’e, Buxton Kardeşler’esuikast yapmak için yola çıkarken kendi-sine “Hasan Tahsin” isimli bir hüviyet veril-mişti. Bundan sonra böyle anılacaktı.Gerçek Hasan Tahsin ise, Selanik’te “Silah”isimli bir anarşist gazete çıkaran eski birOsmanlı Bahriye zabiti idi. Silahçı Tahsin İs-

tanbul’a çağrılmış ve İttihatçılar tarafındanöldürülerek hüviyeti Osman Nevres isimlibir genç yurtsever gence monte edilmişti.Cephelerde boğaz boğaza savaş devamederken geri planda korkunç bir istihbaratve yeraltı savaşı da sürüp gidiyordu…

İlk kurşun emperyalizmeatıldı

İşte 15 Mayıs 1919 sabahı Yunan Ordusuİzmir’e çıktıktan sonra yürüyüş kolu olaraken önde sancaklarıyla birlikte Konak’a gel-diklerinde silahına sarılan ve kurşunlarınısancaktar ve yanındaki evzon askerlerineyönelten ve büyük bir Yunan paniğinesebep olup kurşunları bittikten sonra yay-lım ateşi ile şehit edilen kişi Hasan Tahsinsahte ismiyle biliniyordu ancak gerek ismi“Osman Nevres” idi.

Hasan Tahsin şehit edildikten sonra vahşibir katliam gerçekleşti; ilk anda MiralaySüleyman Fethi Bey, Kaymakam DoktorŞükrü Bey, Kolağası Hüseyin Necati Bey,Yüzbaşı Nazım Bey, Yüzbaşı Ahmet Bey,Doktor Fehmi Bey, Mümeyyiz NadirBey, Mümeyyiz Ahmet Hamdi Bey desüngülenerek şehit edildiler… Miralay Sü-leyman Fethi Bey göğsüne dayanan Yunansüngülerine baş eğmemiş, kendisine “ZitoVenizelos” (Yaşa Venizelos) demesi içinısrar edilmesine rağmen boyun eğmediğiiçin vahşice süngülenmiş, Konak Meydanıyakınındaki Guraba-i Müslimin Hastane-si’ne, Sarıkışla telgraf çavuşu küçük dayımİzzet (Altınkalem) Efendi tarafından taşına-rak doktorlara teslim edilmiş ancak 3 günsonra hastanede vefat etmişti.

Şimdi soralım…

Hasan Tahsin’in ilk kurşunu ne anlamagelir?

1-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu önce birİslam savaşçısının kurşunudur.

İzmir’i işgale gelen Haçlı emperyalizmi’nekarşı İslam ümmetinin bir silahlı direniş ha-reketi Hasan Tahsin’in ilk kurşunlarıylaateşlenmiştir.

2-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu aynı za-manda bir Türklük savaşçısının kurşu-nudur.

Hasan Tahsin’in Paris’te pansiyonda birliktekaldıkları yakın arkadaşı Val de Grace As-keri Tıp Akademisi’nde Osmanlı devletiadına okuyan meşhur hürriyet kahramanıTıbbiyeli Mazlum’un yaşlılığında HasanTahsin’i bana anlattığı günlerin üzerindentam 45 yıl geçti. Konuşmaları teybimde

14 İLKBAHAR 2016

Mazlum Bey ve Hasan Tahsin Paris'te. (1912)

Yaşar Aksoy evindeki Hasan Tahsin tabloları ile. Üstte İhsan Arman'ın, altta Hasret Nurdağ’ın tablosu

Page 15: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

hala duruyor. Beynimde ise aynen yankıla-nıyor. Eşi Nimet Teyze’nin getirdiği demliçaylarımızı içtiğimiz bir gün Mazlum Boy-san Paşa (emekli Askeri Doktor Tümgene-ral, Atatürk’ün doktorlarından) Paris’tehafta sonlarında Hasan Tahsin ile birliktemüzeleri gezdiklerini anlatmıştı. Bir günFransız Ordusunun yaptığı savaşta yenilipgeri çekilen ordunun önüne doğru atılanelinde bayraklı bir Fransız gencini birbüyük tabloda Louvre Müzesi’nde uzunuzun inceleyen Hasan Tahsin, arkadaşıMazlum’a dönerek “Allah bana milletimiçin şehit olmayı nasip etsin” demiş ve ağ-lamıştı.

Yine başka bir hatıra… 2009 yılı Mayıs sa-yısında Hasan Tahsin’i konu eden “Toplum-sal Tarih” dergisine göz atalım. Vegünümüzde Hasan Tahsin üzerine yapılanaraştırmaların sürdürücüsü, bu yöndeemek veren sevgili tarihçi kardeşim Yrd.Doç. Dr. Ahmet Efendioğlu’nun yayınladığıbir belgeyi inceleyelim.

Hasan Tahsin tarafından vurulan İngilizAjanı Noel Buxton iyileştikten sonra Bük-reş Hapishanesi’ne gider ve Hasan Tahsinile görüşür. İşte o görüşmenin bir bölü-münü Noel Buxton’un hatıralarından su-nalım.

Buxton: - Neden bizi öldürmeye çalıştın?

Mahkum: - Amacım bir ders vermek ve ce-zalandırmaktı. Türklerin boyun eğmeyecek-lerini göstermek istedim. Türklerindüşmanlarını bağışlamayacağını göster-dim.

Buxton: - Ülkene bizi öldürmekle nasıl fay-dan olacaktı?

Mahkum: - Türk halkını cesaretlendirecektim.Onları mukavemet için teşvik edecektim. Vebu hareket nesiller boyu hatırlanacaktı.

Görüldüğü gibi Hasan Tahsin kendini birTürklük fedaisi olmaya çoktan hazırla-mıştı…

3-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu aynı za-manda bir insan hakları savaşçısınınkurşunudur.

Onun gazetesi “Hukuk-u Beşer” ne an-lama geliyor?.. Aynen gazetesinin ismini günü-müze uyarlarsak “İnsan Hakları” demektir.Başlığın altında “İnsan hukukunun savunu-cusu, gerçeklerden ayrılmayan, hür ba-ğımsız gazetedir. Genç idealistleresahifeleri açıktır” yazmaktadır. Hasan Tah-sin bu gazetedeki yazılarında daima insan-lığın sömürgecilere, zalimlere, despotlarakarşı mücadelesini desteklemiş ve sahip-lenmiştir.

4-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu son olaraktam bir sosyalist direniş kurşunudur.

Çünkü Hasan Tahsin kendini bir “OsmanlıSosyalisti” olarak tarif etmiş, bu yönde ya-zılar yazmıştır. Eşitlikçi, halkçı, haktan yana,mazlumdan yana yanardağ gibi yanan yü-reğinin ateşini coşkulu yazılarında kağıdadökmemiş midir?

İşte 22 Mart 1919 tarihli “Alt Tabaka” ya-zısını aynen okuyalım:

«- Biz ki Osmanlı sosyalistleriyiz… Bizimiki amalımız (emelimiz) vardır. Biri sınıfızalimiyeyi hak vermeye icbar etmek, öte-kisi sınıfı mazlumiyeyi istihsal hakkınamuktedir kılmak…”

Hasan Tahsin sınıf kelimesini 1919’lardakullanmakta ve zalim sınıfların hak ver-meye zorlanmasını, mazlum sınıfların iseüretim hakkına kavuşmasını arzulamakta-dır. Bu yazdıkları sosyalizmin alfabesidir.

Neden bunları yazmıştır?

Çünkü 2. Meşrutiyet’ten sonra gönderil-diği Paris’te Belçikalı sosyalist lider Van DerVelde’nin Sorbonne’daki kurslarına katıl-mış, büyük Fransız sosyalisti Jean Jaures’ehayranlık duymuş ve onunla tanışarakilişki kurmuştur. Yine Hukuk’u Beşer gaze-tesinde yazdığı demokratik sosyalist ama“Anti-Bolşevik” ifadeleri özellikle dikkatleincelenmelidir.

Yine Troçki üzerine çözümlemeleri ilginç-tir. Bu yazıları yazarken İzmir’de ona “Bolş-evik” suçlaması yapılmıştır. Köylü gazetesibunda başrolü oynadı. Köylü başyazarıMehmet Refet’e göre (daha sonra vatanhaini 150’liklerden oldu) Hasan Tahsinkız kardeşi Melek hanımı başı açık olarakFrenk sinemasına götürdüğü için alenenBolşeviklik propagandası (!) yapmaktaidi… Hasan Tahsin tüm bu suçlamalara ga-zetesinde verdiği yanıtta; “Biz Osmanlıvatanseveriyiz, bu yüzden 1917’dekuzey komşumuz Bolşevik Rusya’dagerçekleşen devrimle bir gönül bağımızolamaz, biz hürriyetçi sosyalizmden ya-nayız” diyerek bugünlere adeta anlamlımesajlar göndermiştir. Okuyalım ve O’nuanlayalım. Tüm yazıları İzmir Milli Kütüp-hanesi’nde Hukuk-u Beşer Gazetesi kolek-siyonu içinde bizi bekliyor.

Bu yüzden Hasan Tahsin’in ilk kurşunları;

Hem İslam için…

Hem Türklük için…

Hem insan hakları için…

Hem de sosyalizm için atılmışkurşunlardır…

Toplam olarak anti-emperya-list kurşunlardır…

Bu kurşunlar Yunan’a değil, öncelikle Yu-nan’ın arkasındaki “Emperyalizm”in tam al-nına sıkılmış ve mazlum halklarınemperyalizme karşı dünyada zafere ulaşanilk şanlı kurtuluş savaşının ilk kıvılcımı ol-muştur. Bu bakımdan bu kurşunlar, hemmilli hem evrenseldir… Mazlum halklarınmilli kurtuluş savaşları çağının ilk umut ve-rici çığlıklarıdır..

15İLKBAHAR 2016

E.General Mazlum Pasa, Hasan Tahsin hatıralarını Yasar Aksoy'a anlatıyor (1971)

Page 16: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Hasan Tahsin’i savunalım

İzmir’i, emperyalizm işgal etmiştir…

Neden?.. Anlatalım…

İzmir’i Yunanistan’a veren “Paris BarışKonferansı” 5 Mayıs 1919’da toplanmıştır.Masanın başına ABD Başkanı Wilson kar-şısına İngiltere Başbakanı Lloyd Georgeoturmuş, yanlarına ise Fransa BaşbakanıClemencau ve İtalya Başbakanı Orlandoyerleşmiştir… Birkaç gün tartıştıktan sonra12 Mayıs günü Yunanlılara İzmir’i verdikle-rini açıklamışlardır.

Selanik ve Pire’den hareket eden 16 askertaşıma şilebi dahil olmak üzere 30 savaşgemilik, toplam 46 parçalık işgal donan-masında yer alan 4-3 bacalı büyük zırhlı ve2-1 bacalı muhriplerin ve dretnotlarınisimleri şunlardır (donanma İzmir açıkla-rında hilal şekline bürünmüş ve şu şekildebir yerleşim oluşturmuştur):

a) En sağda Amerikan savaş gemileri:Dyler, Manley, Arizona zırhlıları

b) ABD’nin hemen yanında İngiliz savaşgemileri: M.29, M.22, Iron Duke, Adven-ture, Mimosa, Centour, Victoria zırhlı vemuhripleri…

c) En solda Fransız savaş gemileri:France, Paris, Lorraine ve Ernest Renanzırhlı ve muhripleri…

d) Fransa donanmasının yanı başındaİtalyan savaş gemileri: Artigliera, Duilo,Emanuela, Vittoria zırhlı ve muhripleri.

e) Tam ortada ileriye doğru Yunan savaşgemileri: Neagenes, Thetis, Lemnos, Aeler,Leon, Kilkis, Patris, Temistokles, Antronitosve meşhur amiral gemisi Averoff baştaolmak üzere zırhlı ve muhripler…

İşte bu emperyalist donanmanın destek-lediği Yunan Orduları 15 Mayıs 1919 sa-bahı karaya çıkmışlardır.

Bu bakımdan Yunan sancaktarı ve yanı ba-şındaki iki askere Hasan Tahsin Bey tarafın-

dan sıkılan kurşunlar gerçekte bu donan-maya yani temsil ettiği emperyalizme karşısıkılmıştır.

Emperyalizme karşı zafere ulaşan ilk şanlıkurtuluş savaşı 15 Mayıs sabahı İzmir’debaşlamıştır… Biz İzmirliler, işgal edilmekleve ilk kurşunu sıkmakla bir evrensel kurtu-luş savaşını başlatmış, 9 Eylül 1922’de em-peryalizmden kurtulmakla da o kurtuluşsavaşını sona erdirmiş bir kentin çocukla-rıyız… İzmir olarak “15 Mayıs” ile “9Eylül” tarihleri kimliğimizi perçinleyen enönemli tarihi simgelerdir.

Hasan Tahsin böylesine anti-emperyalistve yurtsever bir gazetecidir. Prof. Salih Öz-baran 1 Şubat 2009 tarihinde Cumhuriyetgazetesinde yazdığı “Medya Tarihçiliği” ya-zısında ulusal devletimizi ve tarihi kimliği-mizi kemiren ve yok etmek isteyen birmedya tarihçiliğinin ortaya çıktığının, çoketkin ve saldırgan olduğunun altını çiz-mişti. Sağ olsun… Haklıdır.

Türk Devrimi’ne karşı konuşlanan emperya-lizmin hizmetindeki bir Ermenici, Megaloİdea’cı, Avrupacı, bölücü, etnikçi, anti Kema-list, sahte dinci bir kozmopolit tarih anlayışı,tüm ulusal değerlerimize saldırdığı gibiHasan Tahsin’e karşı da, ”Bolşevik, Yahudidönmesi, ilk kurşunu atmadı, anarşist, terö-rist…” gibi suçlamalar getirerek O’nu ulusaltarihin ve halkın gözünden düşürmeye çalış-maktadır. Aynı tarih anlayışı 9 Eylül’den sonraİzmir’i Mustafa Kemal Paşa’nın yaktırdığını, buyüzden yeni bir soykırım suçlamasının Türk-lere yöneltilmesi gerektiğini savunuyor.

İzmir’i Ermeni İhtilal Komiteleri’nin yaktığınadair tüm uluslararası raporlar (öncelikle İzmirİtfaiye Müdürü Pol Greskoviç Raporu, ABDOrtadoğu’ya Yardım Konsorsiyumu BaşkanıMark Prentiss Raporu, Fransız Amiral Dumes-mill Raporu) hasıraltı edilerek suç, Türk mille-tinin üzerine atılıyor… Kale gibi sağlam ilk ikirapor Washington Kongre Kütüphanesi Ami-ral Bristol Koleksiyonu Genel Yazışmalar Dos-yası içinde duruyor, internette herkese açıktır;üçüncü rapor İzmir APİKAM-Ahmet PiriştinaKent Arşivi ve Müzesi’nde bulunmaktadır.

Ama bütün bunlara rağmen, vahşi Ermeniterör çetelerinin hıyaneti örtbas edilereközellikle İzmir’de kenti Türklerin yaktığınadair Batı ajanlarınca kaleme alınmış şık ki-taplar yayınlanıyor (örneğin, İzmirli ünlüişadamı Bülent Şenocak’ın sahibi olduğuŞenocak Yayınları’ndan basılan İngiliz Ga-zeteci (!) Giles Milton’un “Kayıp Cennet ,Smyrna 1922 - Hoşgörü Kentinin Yıkılışı” ki-tabı ve daha niceleri). Tüm Batı Anadolu’yuve İzmir’i yakıp yıkacak olan zalim YunanOrdusunu ve işbirlikçisi Ermeni çetelerini,15 Mayıs 1919’da İzmir-Kordonboyu’ndatakdis ederek karşılayan tahrikçi ve azılıTürk düşmanı Ortodoks Rum MetropolitiHrisostomos’u bile ustaca öven kitaplar,yine aynı çevre tarafından İzmir’de bastırı-lıp kaymak tabakaya reklamı yapılabiliyor.

Cepheler artık apaçık bellidir… Tıpkı1919’daki gibi…

Biz, Hasan Tahsin’i şanlı bir anti-emperya-list olarak görüyoruz. Bizim yüreğimizde O,Sütçü İmamlar, Karayılanlar, Şahinbeyler,Yörük Ali Efeler, Gökçen Efeler ve Topal Os-manlar ve Mustafa Kemal’in isimsiz kahra-man halk savaşçıları ile yan yanadır. HasanTahsin, Kuvayı Milliye’nin şanlı ve de hüzünverici bir sembolüdür…

Onu eleştirenlere sorarız… Anti-emperya-list misiniz?.. “Evet…” derseniz oturup ko-nuşuruz, belgeleri tartışırız. Yanlışımızvarsa düzeltiriz. Peki ya, “Hayır!..” derseniz?..Yani, “Emperyalizm’e karşı değilim!..” derse-niz?.. O zaman, İşgal Donanması’na bindi-niz demektir…

O zaman… Ya Ali Kemal’siniz ya da HasanTahsin!..

İşler sizin açınızdan rast giderse… Yine birkara gün İşgal Donanması ile Anadolu’yayeniden adım attığınızda İzmir’in Kordon-boyu’nda yeniden bir “İlk Kurşun” da buluş-mak üzere!.. Sözümüz söz!.. DestekAllah’tan… İman Kuvayı Milliye’den…Rehber, Müdafaa-i Hukuk’tan… Dua mil-letten olsun!..

16 İLKBAHAR 2016

Monge Sokağı 51 numaralıpansiyon binası. (FotoğrafYaşar Aksoy, 1996) İşgali alkışlayan İzmirli Rumlar. İzmir'in İşgalinde Fransız Ernest Renan Zırhlısı İzmir'in İşgali

Page 17: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Hasan Tahsin’e saldırılar

Hasan Tahsin; Türk oğlu Türk, Müslümanoğlu Müslümandır… Türk ve MüslümanRecep Ağa ile Türk ve Müslüman Rabia Ha-nım’ın oğludur.

Hasan Tahsin´e “Bolşevik” diye saldıranlar ol-muştur Köylü Gazetesi sahibi Mehmet Refetgibi. Neymiş?.. Kız kardeşini başı açık olduğuhalde Frenk mahallesinde sinemaya götürü-yormuş, işte bu Bolşevik olduğunun ispatıy-mış… Bunu yazan Mehmet Refet Yunanişgalini desteklediği ve kurtuluş savaşımızakarşı çıktığı için 150´liklere dahil edilmiş vevatanımızdan kovulmuştur.

Yok efendim… Hasan Tahsin anarşistmiş veteröristmiş… Bunu da yazan ve savunanmarksist-liberal tarihçi Prof. Mete Tuncay´dır…Vatanseverlere anarşist veya terörist demekeski solcu liberal Avrupacı-Amerikancı-Erme-nici aydınların fiyakasıdır. Geçiniz…

Yine bir iddia… Hasan Tahsin Sabetaycı’dır…Şunu iddia ediyorlar: “Hasan Tahsin Selanikdoğumlu olduğu için İbrani kökenlidir yaniYahudi asıllıdır, Yahudi dönmesidir, Mesih Sa-betay Sevi´nin izleyicisidir…” Bu iddialarınkaynağı da örneğin Prof. Ertuğrul Düzdağgibi sağ-muhafazakar tandanslı kişiler ve sol-ulusalcı etiketli Prof. Yalçın Küçük´tür. Tümüyalandır, iftiradır, Atatürk gibi Hasan Tahsinde Selanikli olduğu için güya doğum yerle-rine atıfta bulunarak bu Türk vatanseverle-rine gizli Yahudilik karalaması sıçratarakgerçekte ırkçılık yapmaktadırlar. YalçınKüçük´ün “Emperyalist Türkiye” kitabındaAtatürk hakkında yazdıklarını ibretle okuyu-nuz, Hasan Tahsin´e ırk suçlaması yaparkeniltifat etmiştir bile diyebilirsiniz.

Bu tür suçlamalar emperyalizmin işine yarar,ulusal tarih bilincini içinden çökertmeyeyarar. Bir vatansevere, Yahudi diyerek aşağı-lamak ve böylece karanlık niyetli olduğunuima etmek, kapkaranlık amaçlara hizmetetmez mi?.. O kişi, velev ki öz be öz Yahudi-dir… Peki ilk kurşunun atıldığı gün şehitedildi mi, edilmedi mi?.. Vatanı için kanınıdöktü mü?.. Yahudi olsa ne yazar?..

Mütarekenin en acılı günlerinde emperya-list kumandanların gözü önünde KramerPalas’ta dalgalanan Yunan bayrağını indi-rip parçaladığı için idama mahkum edilenİzmirli Musevi (Bergamalı) Nesim Nava-ro’yu tarihin neresine yazacağız bu du-rumda?.. 9 Eylül 1922’de İzmir’i kurtaran1.Ordu’nun Kumandanı Sakallı NurettinPaşa’nın ölüm cezasından sağ olarak kur-tulmayı başaran Nesim Navaro’ya gönder-diği mektubu milli tarihimiz bağrındasaklamaktadır: “Azizim Nesim NavaroEfendi, Bidayeti mütarekede, en zayıf zama-nımızda Amiral Dixon’un İzmir’e geldiği gün,İzmirli Yunanlı-Rum palikaryaların Amiral’ebir cemile olarak Kramer Palas’a çektikleriYunan bayrağını yerinden koparıp yırtmaksuretiyle gösterdiğiniz cesaret-i vataniye vecesaret-i medeniyeti takdir eder, gözleriniz-den öperim. İzmir Kumandanı NurettinPaşa…” (Nesim Navaro olayı için bakınız:Celal Bayar - Ben de Yazdım, Cilt 5,Sayfa:128, Sabah Kitapları,1997, İstanbul)

Tarih, işte budur… Tokadını bazen tamvurur!..

Burada bir parantez açıyorum: Milliyetçilik,ulusalcılık, yurtseverlik veya vatansever-lik; ulus devletle, ırkla veya dinle alakalıdeğildir. Vatanını ve halkını, emperya-lizme karşı savunmakla ya da tam tersinehalkına ihanet etmekle alakalıdır…

İddialara devam edelim… “İlk kurşunuHasan Tahsin atmadı” diyenler de oldu.Başta İzmir Barosu eski Başkanı rahmetliAv. Necdet Öklem gibi… Yok efendimevinde kalpten ölmüş, sonra kahramanşehit ilan edilmiş… Bunların hepsi yalandır.Prof. Dr. Bilge Umar´ın Bilgi Yayınevi’ndençıkan “Yunanlıların Ege´de Son Günleri”kitabını okuyunuz. İbretle okuyunuz. Birhukuk profesörünün (halen Yeditepe Üni-versitesi öğretim üyesi) bir hukukçu titizliğiile ilk kurşunu kimin attığını adım adım is-patlayışı karşısında tüm şüpheleriniz kay-bolur. Tamamen tatmin olursunuz.Yalanların bir bir nasıl çürütüldüğünü gö-rürsünüz.

Hasan Tahsin hakkında en son ultra-iftira ise1915 Ermeni Soykırımı’nı şehit edilmedenönceki yazılarında lanetlediği şeklindedir.Böylece günümüzdeki Ermeni sözde soykı-rım savlarına dayanak yapılmak istenmekte-dir. Bu tarih çarpıtmasının yaratıcısı daProf.Halil Berktay’dır; 25-26-28 Nisan ve 2-5Mayıs 2012 tarihlerinde Taraf gazetesindeyazdığı 5 makale ve Talat Ulusoy isimli bir ya-zarın 20 ve 30 Nisan 2012 tarihlerinde (izmi-rizmir.net) sitesinde yayınladığı iki yazı daaynı doğrultuda; Hasan Tahsin’i, Ermeni soy-kırımı taaruzuna dayanak yapma amaçlıkampanyanın belgeleridir. Hasan Tahsin’in,devleti savaşa sokan ve milleti kırıp geçirenİttihat ve Terakki eski yönetimine karşı bin-lerce kez haklı olarak mütareke dönemindekaleme aldığı vatanseverce eleştiri yazılarıiçinden cımbızla bazı cümleleri çıkarıp, cila-layıp Ermeni iddialarına dayanak yapmak is-temektedirler.

Şunu anlayamazlar… Hasan Tahsin, Almandenizaltısına binip kaçan İttihatçı kodaman-ları da kıyasıya eleştirir… Aynı zamanda bir-kaç yıl sonra İngiliz savaş gemilerine binipaynı Boğaziçi’nden rezil biçimde kaçacakolan Padişah Vahdettin’i de eleştirir… Bu pa-dişahın onayı ile İzmir’e çıkan Emperya-lizm’in ordularına karşı ilk kurşunu dakahramanca sıkar… İşte yurtseverlikbudur… (Hasan Tahsin’in tüm yazıları yakınzamanda kitap olarak yayınlandı, büyük birhizmet gerçekleştirildi, alın ibretle okuyun…Dr. Oktay Gökdemir “Hukuk-u Beşer”, İzmirBüyükşehir Belediyesi Yayınları, 2012)

Son sözümüz…

Hasan Tahsin! Seni daima savunacağız…Çünkü Mustafa Kemal Ordusu’nun isimsizneferleriyiz… Sen, Haçlı emperyalizminekarşı direnişçi öncü kahramanımızsın…Dün de öyleydin, bugün de öylesin!..

Bizce mübarek Sütçü İmam´dan, şehit Gök-çen Efe´den bir farkın yoktur!.. Sen, MustafaKemal Paşa’nın hemşehrisi, bir cefakafar kar-deşisin… İşte bunun için, Hasan Tahsin’i yü-reklerde yaşatmanın tam zamanıdır. ∂

17İLKBAHAR 2016

şgalinde İngiliz İron Duke Zırhlısı İzmir'in İşgalinde Yunan Averof Zırhlısı Ömer Sami Cosar'ın İstiklal Harbi gazetesinden bir hatıra.

Page 18: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

18 İLKBAHAR 2016

Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın askeriyönü 9 Eylül 1922’de zaferle so-nuçlandığında 10 Eylül günü İzmir’e

gelen Mustafa Kemal Paşa asıl savaşınyeni başladığını söylüyordu. Bu savaş Tür-kiye’yi çağdaş bir ülke ve toplum halinegetirme savaşıydı. Bir imparatorluğun en-kazından modern bir ulus-devlet ve top-lum yaratabilmek adına ekonomik, sosyal,siyasal ve kültürel alanda girişilen devrimlerbu savaşın özneleriydi. Ümmetten ulus,tebaadan yurttaş, kuldan birey ve mo-narşiden Cumhuriyet bu devrimler saye-sinde yaratılabildi. Türk insanı bu dev-rimlerle kamusal alan ve özel alanda Cum-huriyetin eşit ve özgür yurttaşları halinegeldiler.

Hiç kuşkusuz bu devrimlerin içinde enönemlilerinden birisi hukuk devrimiydi.İmparatorluğun şer’i hukuk ve örfi hu-kukla sınırlarını çizdiği, toplumsal yaşamıbuna göre düzenlediği hukuk sistemimodern Türkiye Cumhuriyeti’nde artıkgeçerli olamazdı. 19. yüzyılın ikinci yarı-sında Osmanlı reformcuları da bu durumugözlemişler Mecelle ile birlikte sorunageçici bir çözüm bulmuşlardı. Mustafa

Kemal daha 1923 yılında Bursa’da yapmışolduğu bir konuşmada “…yeni Türkiye,ne zamana ne de ihtiyaca uymayan Me-cellenin hükümlerine bağlı kalamaz. Enuygar uluslar derecesinde hukuk kural-larımızı da iyileştireceğiz. Yüz sene, beşyüz sene, bin sene evvel yaşayan birtoplum için yapılan yasalarla bugünkü

toplumu yönetmeye kalkışmak gaflettir,cehalettir.” sözleriyle yeni bir hukuk sis-temine duyulan gereksinimi bütün açık-lığıyla ortaya koymuştu. Bu amaçla 1923yılından itibaren Adalet Bakanlığı bün-yesinde Mecelle başta olmak üzere hukukalanında bazı temel yasaları yenidenoluşturabilmek amacıyla komisyonlarkuruldu. Dönemin Adalet Bakanı bir İz-mirli ve Türk devriminin teorisyenlerindenMahmut Esat Bozkurt’tu.

“Bozkurt-Lotus Davası”Mahmut Esat; engin bilgi birikimi, ulus-lararası düzeyde hukuk bilgisi ve o dö-nemde emekten, üreticiden yana düşün-celeriyle Türk Devrimi’nin önderi MustafaKemal’in ilgisini ve beğenisini kazandı.Mahmut Esat’a 1934’te Soyadı Kanunu

gereğince Atatürk tarafın-dan Bozkurt soyadı verildi.O’nun bu soyadını almasıda 1927 yılında Türkiye’yiLahey Uluslararası AdaletDivanı’nda temsil ettiği birdava ile ilintiliydi. Cumhu-riyet tarihimize “Bozkurt-Lotus Davası” olarak geçenbu olayda 2 Ağustos1926’da Ege Denizi’ndeBozkurt adlı Türk gemisiyleLotus adlı Fransız gemisiçarpışmıştı. Çarpışma so-nucunda her iki ülke ara-sında hukuki anlaşmazlıkçıkmıştı. Mahmut Esat,Uluslararası Adalet Diva-nı’nda Türkiye’nin tezinibaşarıyla savunmuştu.

Medeni Kanun ka-bul edildiMahmut Esat Bozkurt hukuksisteminin, batıdaki örnek-lerinden yararlanarak tama-men yenilenmesi gerektiğidüşüncesindeydi. Yapılançalışmalar sonucunda Batıülkelerinin medeni kanunlarıincelenmiş ve İsviçre Medeni

Kanunu Türkiye için en uygun medeni kanunbulunmuştur. Türk Medeni Kanunu’nu ha-zırlayabilmek amacıyla milletvekili, öğretimüyesi, yargıç ve avukatlardan oluşan 26kişilik bir komisyon çalışmalarına başlayarakİsviçre Medeni Kanunu’nu Türkçeye çevir-mişler ve yeni bir metin oluşturmuşlardır.İsviçre Medeni Kanunu’nun tercih edilme-sinde öne çıkan etkenler ise dilinin basitliğive kadın erkek eşitliğine dayalı bir aile düzeniiçermesi olmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun

İzmir’de İlk MedeniNikah Nasıl Kıyıldı?‹zmir, Türk MedeniKanunu’nu büyük birsevinçle karfl›lad›. Zira‹zmir; Cumhuriyetin vedevrimlerin öncükentiydi. Bu ba€lamda‹zmir’de ilk resmi nikah 21Ekim 1926 y›l›nda k›y›ld›.Yani kanun yürürlü€egirdikten tam on yedi günsonra ‹zmir’deCumhuriyetin ilk medeninikâh› gerçeklefltirildi

Oktay GÖKDEMİR

Page 19: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

19İLKBAHAR 2016

gerekçesini o günlerin AdaletBakanı Mahmut Esat Bozkurtşu sözlerle temellendirmiştir.“Türkiye halkı, adaletin uy-gulanmasında kuralsızlık vesürekli kargaşa karşısındadır.Halkın kaderi belli ve yerleş-miş bir adalet esasına değil,rastlantı ve talihe bağlı birbi-riyle çelişkili Ortaçağ dinselhukukunun kurallarına bağlıbulunmaktadır. Cumhuriyet,Türk adaletinin bu karışıklık-

tan, yokluktan ve pek ilkel durumdan kur-tarılmasını Devrimin ve yüzyılımız uygarlığınıngereklerine uyan yeni bir Türk Medeni Ka-nunu’nu hızla vücuda getirilmesini ve uy-gulamaya konulmasını zorunlu kılmıştır.” Bugelişmeler sonucunda medeni kanun 17Şubat 1926’da kabul edildi. 4 Nisan 1926’daResmi Gazete’de yayımlandıktan 6 ay sonra4 Ekim 1926’da yürürlüğe girdi.

İlk resmi nikah İzmir’de kıyıldı

İzmir Türk Medeni Kanu-nu’nu büyük bir sevinçlekarşıladı. Zira İzmir; Cum-huriyetin ve devrimlerinöncü kentiydi. Bu bağlamdaİzmir’de ilk resmi nikah 21Ekim 1926’da kıyıldı. Yanikanun yürürlüğe girdiktentam on yedi gün sonra İz-mir’de Cumhuriyetin ilk me-deni nikâhı gerçekleştirildi.Nikâh için kentte büyük hazırlıklar yapıldı.Nikah yeri İzmir Belediyesi bünyesinde ha-zırlanmış Beyler Sokağı’ndaki Medeni NikahDairesi’ydi. Nikah saati olarak da saat 11.00tespit edilmişti. Nikaha başta İzmir BelediyeReisi Aziz Akyürek olmak üzere Dr. MustafaEnver Bey, Belediye Nikah-ı Medeni MemuruNecati Bey, Başkatip Şükrü Bey ve MedeniNikah Dairesi Müdürü Celal Bey katılmışlardı.

İzmir’in ilk nikahı BelediyeBaşkanı Aziz Akyürek ta-rafından kıyıldı. İzmir’deMedeni Nikahla evlenenilk çift ise Alaşehirli AliyeHanım ile İzmirli Abdül-hafız Bey’di. Onların ni-kahları kıyıldıktan sonraaynı törenle ikinci bir ni-kah daha kıyılmış ve bukez İzmirli Saime Hanımile Osmanoğlu RamizEfendi’nin nikahları ak-dedilmişti. Dönemin Hiz-met Gazetesi ertesi günübu olayı “şehrimizde ilkmedeni nikah kıyıldı” baş-lığıyla duyurmuştu. Ogünlerin bütün coşkusu-nu ve heyecanını yansıt-ması açısından İzmir’deyayımlanan Hizmet Ga-zetesi’nin 22 Teşrin-i Evvel(Ekim)1926 tarihli bu ha-berini günümüz Türkçe-siyle aynen vermekte ya-rar var.

Hizmet gazetesi

“Dün şehrimizde de ilk medeni nikâh kı-yılmıştır. Kanuni müddetleri hitam bulaniki çiftin nikâhlarının akdi mukarrer olduğuiçin belediyenin Beyler Sokağı’ndaki Me-deni Nikâh Dairesi’nde bazı hazırlıklar ya-pılmıştı. Saat on bire gelirken merdivenlerhalılarla tefriş edilmiş ve davetlilerin vü-ruduna intizar edilmiştir. Muazzam inkı-

lâbın yüksek eserlerindenMedeni Kanun’umuzun ni-kâh faslındaki feyiz ilk defaolarak idrak edileceği içinbirçok zevat nikâh daire-sine meduv bulunuyorlar-dı. Vali Paşa ile daha bazızevat da davet edilmişlersede gelmemişlerdir. YalnızŞeyhül etıbba Doktor Mus-tafa Enver Bey davete ica-bet etmiş-ti. Saat onbirde gel-mişti. Be-

lediye Reisi Aziz Bey ilknikâhı bizzat akdetmekistediği için frak labis bu-lunuyorlardı. Müracaat iti-bariyle birinciliği alan Ala-şehirli Aliye Hanım’la İz-mirli Abdulhafiz nikâhodasına dâhil oldular şa-hitleri de beraberlerinde

idi. Merasimin icrasında Belediye ReisiAziz, Nikâh-ı Medeni Memuru Necati,Doktor Mustafa Enver, Başkâtip Şükrü,Daire Müdürü Celal Beyler hazır bulun-muştur.

Taliplerle şahitler kaim bir vaziyetteoldukları halde Reis Aziz Bey evvelaHayriye Hanım’a hitap etti:

-Talibiniz Abdulhafiz Efendi’ye birrızaakd-i nikâh eylemenizi arzu ediyor mu-sunuz?

Aliye Hanım:

-Birrıza akdimizin icrasını istiyorum.

Bu sual Hafız Efendi’ye tekrar edilmiş vemumaileyh de aynı cevabı verdikten sonrahazır bulunan şahitlerden talipleri tanıyıptanımadıkları sorulmuştur. Tanıdıkları an-laşılınca Aziz Bey, Hükümet-i Cumhuriyetnamına nikâhın akdedildiğini söylemişve tarafeyne saadetler temenni eylemiştir.Müteakiben Abdulhafız Efendi tarafındancelp olunan pasta, şeker ve sigaralar me-duvine ikram edilmiştir.

Bundan sonra diğer talipler Saime Ha-nımla Osmanoğlu Ramiz Efendi’ninakdleri de aynı merasimle icra edilmiş-tir.”

Evlenme Cüzdanı

Medeni nikah; Cumhuriyetin Türk kadınınaözel alanda tanıdığı en önemli haklardanbirisi olmuştur. Bu bağlamda Türk kadını;Meşrutiyet Dönemi’nden itibaren sürdüğühak ve özgürlük mücadelesini Cumhuri-yet’le birlikte somuta taşımıştır. BöylelikleNezihe Muhiddin, Suat Derviş, FatmaAliye, Halide Edip ve daha nicelerinin bü-yük bir özveriyle yıllarca sürdürdüklerikadın özgürlüğü ve eşitliği savaşımı; Cum-huriyet’in kamusal ve özel alanda eşityurttaşlık projesiyle önemli bir aşamayaulaşmıştı. ∂

Mahmut Esat Bozkurt

Lotus gemisi

Medeni kanunu hazırlayan heyet

Page 20: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Anadolu’ya halı Büyük Selçuklular ta-rafından getirilmiş, Anadolu Selçuk-luları zamanında da yayılmıştır. Av-

rupa halıyı Haçlı Seferleri sırasında görmüşve özellikle Rönesans’tan sonra artan zen-ginlikle saraylarında, malikânelerinde, kili-selerinde kullanmaya başlamışlardır. 16.yüzyıldan itibaren de Osmanlı İmparator-luğu’ndan alınan kapitülasyonlar sonrasındagelişen ticaretle birlikte Levant’ın önemlilimanlarından İzmir (Smyrna), yabancılarınuğrak yeri olmuştur. Osmanlı egemenliğindeolmasına rağmen, Türklerin arasına karışmışErmeni, Rum, Yahudilerle birlikte Levantendenilen Hollandalı, Fransız, İngiliz ve İtalyan

kökenli olan Frenklerle bir Avrupa kenti gi-biydi. İzmir limanı, bereketli hinterlanttayetişen pamuk, ipek, palamut, meyan kökü,tütün, zeytin, kuru üzüm ve incirle beraberdenizlerimizden çıkartılan sünger ve tez-gâhlarda dokunan halının ihraç edildiğiönemli bir limandı. İstanbul’un siyasal çal-kantısından uzakta, pek fazla hükümet mü-dahalesi olmadan ticarette gelişmiştir. Le-vantenler kurdukları şirketlerle verilmiş olanimtiyazların güvencesiyle Osmanlı hassasi-yetlerini göz önüne almadan çoğu zamankendi çıkarları doğrultusunda davranışlardabulunuyordu. Madenlerin, tarım ürünlerininve kurdukları demiryolu şebekesinin ka-

zançlarıyla maddi imkânlarını her geçen yılarttırmışlardır. Levanten aileler zamanla bir-birleriyle evlilikler yoluyla ailelerini de ge-nişletmişlerdir. Giraud, Whittalls, La Fontaines,Aliotti, Andrea ve Bakers gibi köklü ailelerİzmir’de iz bırakmıştır.

İzmir’de yapılan geniş hacimli ticaret sıra-sında Avrupa’ya en çok satılan mallar ara-sında halı yer alıyordu. Batı Anadolu’daUşak, Kula, Isparta, Gördes, Demirci, Eşme,Takmak ve Milas gibi değişik yerleşim mer-kezlerinde genellikle köylü kadınların el tez-gâhlarında ev sanayi tipinde dokunankaliteli halılar, seccadeler ve kilimler İz-

20 İLKBAHAR 2016

İzmir’den Dünyaya Açılan Şirket

Oriental Carpet ManufacturersŞark Halı Kumpanyası (1907-1929)

Umur SÖNMEZDAĞ

1909 yılında OCM hesabına Batı ve Orta Anadolu’daki 27 şehirde 20,000 tezgah-100,000 dokumacı şirket için çalışıyordu.

Page 21: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

mir’den ihraç edildiği için Avrupa’da hep-sine birden “İzmir Halıları” denilmekteydi.1860'lı yılları başına kadar köylülere mal-zeme verip sipariş üzerine iş yaptıran Os-manlı tüccarların denetiminde gelişen BatıAnadolu ticari halıcılığına, 1772 yılından iti-baren İngiliz şirketler de girmeye başla-mıştı. Avrupa’da aranan Batı Anadoluhalıları ticareti için az sayıda Türk tüccar ça-lışıyordu. Bunlardan biri olan Aydınlı HacıAli Efendi yaklaşık 3.000 evde yılda 84.000m² halı dokutuyordu. Halı dokutup ihraçetmek amacıyla kurulan ilk yabancı ticaretevi, 1836 yılında İzmir’de kurulan P. de An-drea & Co.’dir. Daha sonra yine aynı amaçlaİzmir’de 1840 yılında Habif & Polako, 1842yılında ise T. A. Spartali & Co. isimli ticaretevleri kurulmuştur. 1830’lı yıllarda Partridgeşirketinde yer alan Amerikan Blackler aileside halı ticareti yapıyordu. 1840 yılındaİzmir’den Amerika’ya ihraç edilen mallararasında halının da yer aldığı görülmekte-dir. Batı Anadolu’da mevcut halıcılığın ge-lişmesi için Padişah tarafından 1852 yılındabir irade çıkartılmış ve bu irade ile 1840 yı-lından beri halı dokutan Uşaklı MehmetAğa’ya 800, Gördesli Ahmet Ağa’ya 500kese para verilmesi gibi bazı teşvik yardım-ları yapılmıştır. Bu yıllarda yalnız 15.000 nü-fuslu Uşak’ta 2.000 tezgâhta yaklaşık 8.000kadar kadın çalışıyordu. Avrupa halkı 1851ve 1862’de Londra’da, 1855 ve 1867 Paris’te,1863 İstanbul’da, 1873 Viyana’da açılanuluslararası sergiler sayesinde daha detaylıbir şekilde Anadolu halıları ile tanışma fırsatıbulmuştu. Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ındedesi olan İzmirli tüccarlardan Uşaklı SadıkBey, 1867 yılında Paris Sergisi’ne katılmıştır.Sadık Bey’in, Sultan Aziz’in de ziyaret ettiğibu Paris Fuarı’nda sergilediği ürünlerdenkırmızı bir Uşak halısı altın madalya ödü-

lüne layık bulunmuştur. Takdir edilmesiüzerine halıyı imparatorluğunu ilan eden III.Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugénie’yehediye etmiştir. Bir başka Uşak halısı da yineParis’te 1900 yılında açılan halı sergisindebirincilik elde etmiştir.

Avrupa’da sanayi devriminden sonra ortayaçıkan eve iş verme sistemi, Batı Anadolu’dabu sektöre uyum sağlayan bir sistem olmuş,büyük ve sürekli yatırıma gerek gösterme-yerek, yüksek kârlar sağlamıştı. Bu cazip ti-careti yakından takip eden İngiliz halışirketleri Avrupalıların talepleri doğrultu-sunda 1864 yılından başlayarak, iplik vemodel vererek özellikle çeşitli Türkmenboylarının yerleşim alanı olan Uşak ve çev-resinde halı dokutmuşlardır. Mevcut İngilizşirketlere ilaveten 1878 yılında merkeziLondra’da bulunan G. P. & J. Baker Limitedisimli firma, 1880 yılında İzmir’de Sydney LaFontaine ve 1902 yılında da yine İzmir’deSykes & Co. isimli İngiliz firmaları da kurul-muştur. Sydney La Fontaine, Uşak’ta 80 iş-çinin çalıştığı ve yılda 12.000 m² halıdokuyacak bir fabrika kur-muştur. George Baker daonun en önemli müşterilerin-den olmuştur. Önceleri yavaşişleyen ev sanayi tipi üretim1880 yılından itibaren Av-rupa’dan getirilen buharlı ma-kinelerle artmaya başladı. Oyıllarda 60 ton yün işlenenUşak’ta bu miktar 1906 yılında2.900 tona ulaşacaktır. Burakam, Anadolu’da elde edi-len 5.100 ton yünün%80’ninin halı dokumacılı-ğında kullanıldığını göster-mektedir. 1880 yılında önemli

bir gelişme de yaşanmıştır. Halıcılıkta adıduyulmamış Demirci kasabası yangınlayerle bir oldu. 20.000’den fazla kişiden olu-şan kasaba halkı evsiz, barksız kalmıştı. Yüz-lerce kişi köklü halıcılık dokuması yapılanGördes’e gitti. Bu kişiler halıcılık zanaatınıöğrenerek bir müddet sonra Demirci’yedöndüler. Böylece Demirci de halı sektö-rüne adını yazdırdı.

1892 Haziranında George Baker, kardeşiSydney La Fontaine’in baldızıyla evlenmişolan Harry Giraud ile birlikte Uşak’a çokyakın olan Kula’ya bir ziyaret gerçekleştirdi.La Fontaine’in burada da 300 tezgâhı bulu-nuyordu. Bu kişilerin yanı sıra küçük çapta15 Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi firması dakurulmuş ve faaliyete geçmiştir. İngilizlerintezgâh kurmak, boya, yün iplik gibi gereklikonularda yardımcı olması ve çalışanlaraücretlerinden avanslar vermesi sonucu BatıAnadolu’da üretim de artmaya başlamıştır.Şüphesiz bu gelişmede Rum ve Ermeni ko-misyoncuların da rolü olmuştur. 1884 yı-lında toplam 155.000 m² olan üretim, 1893

21İLKBAHAR 2016

İzmir yangınından önce 1. Kordon’daki OCM binası...

1922 İzmir yangınında şirketin binasıve depoları yandı.

Page 22: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

yılında 367.876 m² ye çıkmıştır. İhracatın%70’e yakın kısmı da İngiltere’ye yapılı-yordu. Eve iş verme “putting-out” sisteminiyerleştiren İngiliz şirketler, sürekli yatırımagerek olmadan yüksek kârlar elde ediyor-lardı. 1888’den itibaren İngiliz tüccarlar bitkiboyaları yerine daha ucuz ve pratik olanBelçika ve Almanya’dan getirttikleri kimya-sal anilin boyaları kullanmaya başladılar. Ka-liteyi bozan bu boyaların kullanılmasınaAydın Valisi Ramazanoğlu Hüseyin RızaPaşa izin vermemiş, bitki boyasına devamedilmesini istemiştir. Ancak İzmir’deki ya-bancı tüccarların baskısıyla bu yasak kaldı-rılmıştır. 1894’de çok büyük bir yangıngeçiren Uşak’ta beş binden fazla evin beştedördü yandı. Bu evlerin bazılarında birer iki-şer, bazılarında dörder beşer tezgâh bulu-nuyordu. Yangın haberi Londra’ya ulaştığızaman Uşak halılarının fiyatları dört misliartmış ve İngiliz halı ithalatçıları üretiminhemen başlaması için avans parayla birliktemühendislerini de yollamışlardı.

1897 yılında İzmir’in Uşak’la demiryolu bağ-lantısı kurulana kadar fabrika kurmak içingerekli ağır makinelerin develerle getiril-mesinin ve günde 30 km yol alabilen deve-lerle yaklaşık 140 kg. ağırlığında balyalarhalinde sarılan halıların kervanlarla İzmir’egötürülmesinin zorlukları vardı. Demiryoluile taşımacılıktaki problemler azalınca çalış-malar artmıştır. Halı üretiminde İngiliz şir-ketlerin tekelini hisseden Osmanlıhükümeti de “kurulacak sanayi tesislerine10 yıl süreyle vergi muafiyeti” uygulamasınıgetirmişti. Demiryolunun faaliyete geçme-siyle Uşak kasabasında fabrika kurma giri-şiminde bulunan ilk eşraf ailesi

Yılancızadelerdi. Yılancızade Osman Efendi1898 yılında başvurduğu fabrika izninimaalesef 1902 yılında alabildi. Aynı yıllardaTiritzade Mehmet Paşa, Hamzazade Hüse-yin Hüsnü Efendi, Hamzazade Ahmet Ağa,Hacı Gedikzade, Hacı Hafız Mustafa Efendi-ler birlikte hem halı ipliği, hem de kaba do-kunan kumaş (şayak) imal etmek üzere1898 yılında 50.000 lira sermaye ile buhargücü ile çalışan bir fabrika kurdular (SociétéOttomane de Tapis Ouchak - Uşak OsmanlıHalı Ticarethanesi). Arkasından 1902 yılındaBacakzade Ali Rıza Efendi bir iplik fabrikasıaçtı. 1905’te ise Bıçakçızade Biraderler veMehmet Zeki Halı Şirketi kuruldu. Bölge ha-lıcılığındaki yüksek kâr oranını gören Avus-turya firması Keun & Co. da Uşak’ta bir halıdokuma fabrikası açtı. Bu fabrikada 80kadar işçi çalışıyor ve yılda ortalama 12.000m² halı dokuyordu. Son 10 yılda Uşak’takihalı üretimi 75.000 m² den 250.000m² yeçıktı ve elle ip eğirenler bu talep artışını kar-şılayamıyordu.

Yeni fabrikalar, kuşkusuz halı imalatı için ev-lerinde iplik eğirerek geçinen insanların işle-rini ellerinden almıştı. Yeni fabrikalarınüretimi artınca bağımsız olarak halı ticaretiyapan altı Levanten aile gerek kendi şirketleri,gerekse Türk şirketleri arasındaki rekabet üze-rine birleştiler. T. A. Spartalı ticaret şirketininmüdürü Albert Aliotti ile P. de Andrea şirketi-nin müdürü Herman de Andrea’nın başlattığıgörüşmeler sonucunda kentin uzun zaman-dır taşıdığı çok milletli karakterine uygun ola-rak merkezi İzmir’de olan P. de Andrea & Co.,T. A. Spartali & Co., Sydney La Fontaine, Sykes& Co., Habif & Polako ve merkezi Londra’dabulunan G. P. & J. Baker Ltd. güçlerini birleş-

tirme kararı aldılar ve 25 Şubat 1907 tarihindemerkezi İzmir olan, İngiliz hukukuna göreLondra tescilli bir İngiliz şirketi “The OrientalCarpet Manufacturers Ltd.” (Şark Halı Kum-panyası) kuruldu. Amaçları rekabetten kaçın-mak, halıların desen ve renklerini geliştirmekve kârlarını arttırmaktı. Uzun vadeli hedefleride şark halısında dünya pazarlarını ele geçir-mekti. Nitekim kısa zamanda İstanbul, Kahire,İskenderiye, Moskova, Viyana, Paris, Londra,New York, Buenos Aires ve Sydney’de satışyerleri açtılar. Anadolu’nun bu önemli sana-yisine sağlanan Avrupalı enerjisi ve sermayesisayesinde, üretimin daha önce üretim yapı-lan dört önemli bölgede iki misli arttığı, ayrıca12 değişik bölgede daha halı üretimine baş-landığı görülmektedir. Şirket daha kurulmaaşamasında iplik fiyatlarını %80 arttırırken, iş-çilik fiyatını ise %15 düşürmüştür. 1913 yılınakadar Türkiye halıları üretiminin yüzde dok-sanını ve İran halılarının da üçte birini kontrolaltına aldılar.

Bu şirketi kuran ailelerin İzmir’deki yaşam-ları ve çalışmaları çok eskilere dayanmak-taydı. Levanten ailelerin evlilikler nedeniylebirbirleriyle yakın akrabalıkları olduğundan,kurulan OCM şirketinde diğer kurucu olma-yan Levanten ailelerin fertleriyle birlikte ça-lışmışlardır. Şirkette görev alabilmek içinkibar olmak ve en az Fransızca bilmek ge-rekiyordu.

La Fontaine ailesi 1786’da İzmir’e gelmişti.Buharlı taşımacılık, bankacılık ve madenci-liğe el atmışlardı. 1846 doğumlu Sydney LaFontaine, İzmir’de 1880 yılında bir halı fir-ması kurmuştur. Firma, halılarını Uşak, Kulave Demirci’de yaptırıyordu. Uşak’ta ise iplik

22 İLKBAHAR 2016

İzmir yangınından önce

I. Kordon’daki OCM binası... Halı taşıyan hamal…

Page 23: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

boyama fabrikası bulunmaktaydı. Bu yüz-den şirket ortaklarından La Fontaine’lerinuzmanlığı tasarım ve boyamaydı.

George Baker, 1822’de Londra’da bir bahçı-vanın oğlu olarak doğmuştu. 1847’de İngilizBüyükelçiliği’nin Tarabya’da yapılan yazlıkkonutunun bahçelerinden birini düzenle-mek için getirilen bir grubun içinde İstan-bul’a geldi. Sarayın ilgisini çekerekDolmabahçe Sarayı’nın bahçelerinde çalış-mak için davet edildi. Muhteşem güzellik-teki Türk halıları ve tekstil ürünleriylesarayda tanıştı. O sıralarda Türk halıları İn-giltere’de nadir görülen şeylerdi veBaker bunu bir fırsat olarak gördü vetopladığı halıları Londra’da oğullarıvasıtasıyla sattı. Şirketini de 1878 yı-lında Londra’da kurdu.

1902 yılında İngiliz Sykes, Bandırma’daBosnalılar ile yün iplik hazırlayan ve bo-yahaneleri olan “Sykes & Co.” şirketinikurdu. 1907 yılında Anadolu’daki enbüyüklerden biri olan bu fabrika, Uşakharicindeki Batı ve Orta Anadolu’daki 14dokuma merkezinin %84’nün ihtiyacınıkarşılıyordu.

Marsilya Ticaret Odasına kayıtlı olan Pi-erre de Andrea & Co. Şirketi 1836 yılındaİzmir’de kurulmuştur. Özellikle Uşak halı-ları ile Viyana, Philadelphia, Milano ve Chi-cago’daki sergilerde madalyalarkazanmıştı. İstanbul, Londra, Tahran ve Pa-ris’te İzmir halılarını satıyorlardı.

Ortaklardan Habif & Polako Co. Şirketi,1840 yılında İzmir’de kurulan bir Yahudi şir-ketidir. Brüksel ve Anvers’te şubeleri bulu-nuyordu. Çeşitli Batı Anadolu ürünlerininihracatıyla birlikte halı satışları da vardı.

1863’te Philadelphia’da doğan Charles B.Fritz, Osmanlı sarayı ile arası iyi olduğu için

kendisine verilen irade ile tüm Anadolu’nunyün tekelini elinde bulundurmaktaydı. Bunedenle şirkete alınarak OCM’nin yönetimkurulu üyesi yapıldı. Kendisi New York’taOCM ve İran halılarını satan Fritz & La Rueşirketinin sahibi oldu.

Michael Spartali (1818-1914) ticaret ile uğ-raşırken 1866-1882 yılları arasında Yunanis-tan’ın İngiltere konsolosluğunu yapmıştır.Kurduğu geniş ticari alanın içinde bulunanOsmanlı topraklarında yer alan eski Mezo-potamya’daki Babil şehri kalıntılarından çı-kartılan çivi yazılı belgeleri

British Museum’a satmıştır. Michael Spartali1884 yılında İngiltere’deki ticari şubelerinikapatmış ve 1900 yılından itibaren İzmir’deönemli olan Spartali & Co. halı firmasını kur-muştur. Firmayı İtalyan Albert Aliotti işleti-yordu. OCM kurulunca Aliotti de şirketingenel müdürü oldu. Çocuğu olmadığı içinyeğenlerini şirketin değişik şubelerindeönemli mevkilere getirdi. Adrienne Aliotti(1884-1921) şube müdürü olarak Paris’te,Edoardo Aliotti (1891-1967) İzmir mer-kezde, Pilippo Enrico Aliotti (1893-1939)önce Moskova’da daha sonra New York’tagörev aldılar. En küçük yeğeni Edmondo Gi-orgio “Andrea” Aliotti (1896-1957)de 17 yılTebriz’de görev yapmıştır.

Kurulan kartel şirket, 01 Ocak 1908 günüfaaliyete geçti. Her biri £5 olan 80.000 hissesenediyle £400.000 sermaye yapıldı. Hisse-lerin büyük kısmını kurucu aileler ve yakın-ları aldı. Kuruluştan itibaren beş yılboyunca sermaye artırımı, her yıl katlaya-rak yapıldı. 1912 yılında şirketin£12.000.000 sermayesi olmuştur. OCM,halı imalatındaki eski sistemi değiştirmiş,ilk olarak yün ipliği üretimi ve boyanma-sını merkezileştirmiştir. Dokuma için ge-rekli ham maddeyi elde etmek içinİzmir’de 2 yün iplik ve 2 yün boyama fab-rikası kuruldu. Makine ve teknik perso-neli Avusturya ve Almanya’dangetirdiler. Ayrıca Avrupalıların beğeni-sini kazanacak desenleri hazırlamakiçin de İngiltere’den desinatörler geldi.Bunun sonucu olarak, OCM dokuyucu-ları Bandırma’daki kendi iplik fabrika-sında üretilen ve İzmir’deki yeniboyahanesinde boyanan iplikleri kul-lanmaya mecbur etmeye başlamıştı.Bu da ip eğiriciler gibi boyacıları daişsiz bırakmıştı. Genç Türklerden olanKaymakam İshak Tevfik Bey, fabrika-ların kapatılması ve Uşak'a dışarıdan

23İLKBAHAR 2016

Halı taşıyan üç deve şirketin amblemi olmuştur

Sermaye £ 1.000,000 olduktan sonraki hisse senedi örneği

OCM Tebriz müdürü

Andrea Aliotti bir

“Heriz” halısı satın alırken...

(İran’ın kuzeybatısında

yer alan ve Türkçe konuşulan

Azeri bir köyün adıdır.)

Page 24: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

24 İLKBAHAR 2016

iplik getirilmesinin yasaklanması talebindebulundu. İşçilik ücretlerinin Uşak’tan dahadüşük olduğu bazı Anadolu şehirleri de halıimalatına başlamış ve İzmir’den yapılan halıihracatında Uşak’ın payı %77’den %23’edüşmüştü.

1908 II. Meşrutiyet devrimiyle birlikte sosyalliberalleşmenin bir etkeni olarak ülke çapın-daki iş gücünün dörtte üçü greve girmişti.Özellikle ünlü olan bir direniş de Uşak’tayün iplik fabrikalarına karşı 13 Mart 1908Cuma günü kadınların gösterdiği direniştir.Bir biri ardına açılan iplik fabrikaları yüzün-den işsiz kalan yünü elde eğiren kadınlar,

değişik köylerden gelerek Uşak çarşısındazararsız olacak gibi görünen bir protestogösterisi başlattılar. Haklı sebeplerle başla-mış yürüyüş şiddet olaylarına dönüşmüştür.Kadın ve çocuklardan oluşan kalabalık birgrup, üç mekanik ve buharlı yün eğirmefabrikasını bastı, fabrikalarda bulunan yüniplikleri yağmaladı, fabrikalarda bulunanmakineleri de tahrip etti. Olaylar karşısındagöstericilere karşı yeterli tedbir almadığıgerekçesiyle Uşak Kaymakamı Tevfik Beygörevden alındı. İplik fabrikalarına halk ara-sında tarak denildiği için bu olay tarihe“Tarak İsyanı” olarak geçmiştir. OCM, direnişnedeniyle Mayıs ayına kadar hemen hemen

hiçbir şey satamadı. Ama yılın, kriz söndük-ten sonraki sekiz ayında ise bu kötü başlan-gıcı fazlasıyla telâfi edecek kadar güzel işyaparak yılı £45.231 kârla kapatmayı başar-dılar. Bu da sermayenin %12’si gibi müthişbir kârdı. Kârın %8’i kâr payı olarak dağıtıldı.Hissedarlar ve bankerler durumdan çokmemnundu. İkinci senesinde OCM’nin elin-deki siparişler %40 artmıştır.

Çok gözde olan şark halıları talep eden tu-ristler için OCM, İstanbul’un en merkezi yeriolan ve demiryoluyla gelen seyyahlar içinözel olarak yapılmış bulunan Pera Palas’açok yakın bir mesafede, İstiklâl Caddesi (ozamanki adıyla Grand Rue de Péra) 327 nu-marada bir mağaza açtı. Yüksek sermayeharcamalarına rağmen ikinci yılın sonundaOCM’in faaliyet kârı £106.642 oldu. Doku-nan halıların yanı sıra şirketin Batı Ana-dolu’daki atölyelerde bulunan tezgâhlarınındeğeri de £100.000 olmuştur.

OCM, üretimi olabildiğince artırabilmekiçin Batı Anadolu'da kasaba ve köylereadamlar gönderip evlerde bile kendi adınahalı dokunmasını sağlamaya çalıştı. OCMüretim aşamasında halıları kontrol et-mekte ısrar ediyordu ama Müslüman ka-dınların çalıştıkları yere erkeklerinsokulmasına pek razı olunmuyordu. Buyüzden yeni tezgâhlar bu konuda bir çe-kince göstermeyen Hıristiyan Rum ve Er-meni evlerine kuruluyordu. BatıAnadolu’da halıcılığı bilmeyen yörelere deyayılma politikası gütmüşlerdi. OCM, Av-rupa'da beğenilen fakat pahalı olan İranhalılarına alternatif halılar üretmek üzerehalı desenlerini, boyama ve yıkama teknik-lerini Isparta'ya götürmüş ve bölgede ha-lıcılığı teşvik etmiştir. Bu teşviklerle1910-13 yılları arasında OCM adına Is-parta’da 2.160 tezgâhta, 6.481 işçi çalışarak

OCM şirketinin binlerce halısı çok kötü koşullarda az ücretleçalışan çoğu çocuk olan işçiler tarafından dokunuyordu.Günlük ücretler atılan düğüm sayısıyla tespit ediliyordu.

Ustalar 12 bin, çıraklar 5 bin düğüm atabiliyordu.

OCM ortaklarından La Fontaine’lerinuzmanlığı tasarım ve boyamaydı.

Yaklaşık 140 Kg’lık balyalar halinde sarılanhalılar kervanlarla İzmir’e getiriliyordu. Şir-ketin başkanı Nelson’d Andrea bir kervanı

Kordon’daki merkez binası önünde karşılıyor.

Page 25: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

117 bin m² halı imal etmiştir. Şirket bu yıl-lar arasında Batı Anadolu’da on bir fabrikadaha açarak Türkiye’deki fabrikalarının sa-yısını on yediye çıkardı. Bu fabrikaların ba-şında birer kadın yönetici bulunuyordu. Bukadınlar da kendi gözetimlerinde çalışacakkadınları ve kızları görevlendiriyordu. 1913yılı OCM’nin üretimde en üst noktaya gel-diği yıl olmuştur.

OCM'nin baştan beri amacı Türk halı ihra-catı tekelini ele geçirmek ve böylece hemalış, hem de Avrupa'daki satış fiyatının kont-rolünü elinde tutmaktı. Bu tekelden kurtul-mak ve Avrupa pazarlarına ulaşmak içinbüyük gayret sarf eden yerli şirketlerintümü iflâs etmiş, hatta Hamzazade Ali Beyintihar etmiştir. Çünkü OCM onların fiyatla-rının altında satış yapabiliyordu. Bu konudaacımasız kararlarla 1910'da ihracatın%90'ını ele geçirmişlerdi. Tek ayakta kalabi-len İzmir ve Kula’daki Çolakzadeler Şirketiolmuştur.

Sonuç olarak İngilizler çağdaş şirket anlayışı,düzenli ve disiplinli iş akışı, kalifiye elemankullanımı ve milimetrik kâğıdın sağladığıkolaylıklar ile Batı Anadolu halıcılığındaüretim patlaması yaşanmasına yol açma-larına rağmen geleneksel halıcılık, 1890yılından itibaren çok derin yaralar almıştır.İngilizlerin hızlı üretim hedefi, halıların de-simetre karedeki düğüm sayısını düşürmüşve kalitesini bozmuştur. Eskiden daha yük-sek kalitede dokunan halılar düşük kalitededokununca motiflerde bozulmalar meydanagelmiştir. Önceleri haslıkları yüksek doğalkök boyalarla boyanan iplikler, sentetikboyarmaddelerle boyanmış ve bir süresonra solmalar meydana gelmiştir. Doku-yucunun ait olduğu toplumun kültürel de-ğerleri ile birlikte kişisel duygu ve düşün-celeri ifade eden sembolleri yansıttığı ge-leneksel motifler yerine kullanılan yabancıdesenler, geleneksel halılarda büyük biryozlaşmaya neden olmuştur.

1911 yılında başlayan Trablusgarp Savaşıve arkasından Balkan Savaşları üretimindurmasına, binlerce kişinin işsiz kalmasınaneden oldu. 1914 yılında da I. Dünya Sava-şı’nın başlamasıyla kapitülasyonları kaldır-mamız üzerine şirket kendini “Türk Şirketi”olarak tescil ettirdi. Bu sefer OCM’den yünfabrikalarında ordunun kumaş ihtiyacınınkarşılanması istendi. Halı üretiminden, Os-manlı ordusu için haki üniformalar üret-meye geçtiler. Levantenlere dostçadavranan İzmir Valisi Rahmi Bey’in müda-halesiyle şehri terk etmemişler, hatta iflâsıneşiğindeki Osmanlı hükümetinden alacak-larını da tahsil etmişlerdi. Almanlarla müt-tefik olmalarına rağmen hükümet, İzmir’de

İttifak devletleri kökenli fir-malara iyi davrandı.1918’de OCM, kendi adınaOsmanlı Savaş İstikrazı’na(borç verme) bile katıldı.Savaş sırasında İttihat veTerakki üyesi Rahmi Bey,İngilizler tarafından MaltaAdası’na sürgün olarakgönderildikten sonraİzmir’e dönüşünde, geç-mişte Levantenlere yar-dımcı olduğu için OCM’ninmüdürü yapıldı.

1922 yılına gelindiğindeYunanlılar, Dumlupınar’dakesin yenilgiye uğrayıncaİzmir’e doğru çekildiler. Buçekilme esnasında Uşak,Gördes, Kula, Demirci gibihalı dokuma merkezlerindeçıkarttıkları yangın ve tah-riplerle dokuma tezgâhlarıile malzemesini de yok etti-ler. İzmir’deki büyük yangınile Kordon’da bulunan anabinadaki yüzlerce ihracatahazır halı tamamen yandı.Şirket çok büyük maddi za-rara uğradı. Yangındansonra sigortalı olan mal vemülklerinin ödenmesi içingerek Türkiye’de, gerekseAvrupa’da açılan davalar-dan bir sonuç elde edile-medi. Sigorta şirketlerimevcut poliçelerinde “savaşriski” maddesinin olmayışınıbahane olarak ileri sürmüşve hukuken de bir şey yapı-lamamıştır. Ancak şirketin yurt dışı şubele-rindeki malların satılması için çalışılmışsada, bu sefer yaralarını saran Avrupa’da alıcıbulmakta zorlanmışlardı. Üstelik 1929Dünya Ekonomik Krizi lüks sayılan halı alımgücünü de zayıflatmıştır. Bağlantılar nede-niyle şirket yöredeki varlığını 1934 yılınakadar sürdürmüştür. 1935’ten sonra şirket,halı bölümü Şark Halı T.A.Ş. yün ipliği vekumaş bölümü ise İzmir Yün MensucatT.A.Ş. adı altında üretime devam etmiştir.Dış ülkelerdeki firmalar OCM adıyla çalış-malarını bir müddet devam ettirmişlerdi.Bugün hala Londra’da çeşitli ev eşyalarısatan Eastern Kayam OCM Ltd. firması faa-liyetine devam etmektedir. ∂

Faydalanılan Kaynaklar

Antony Wynn, Three Camels to Smyrna,Hali Publications Ltd. 2008

Donald Quataert, Sanayi Devrimi Ça-ğında Osmanlı İmalat Sektörü, İletişim Ya-yıncılık, İstanbul, 1999

Elvan Anmaç, 19. Yüzyıl Sonu 20. YüzyılBaşı Batı Anadolu Ticari Halıcılığı, Os-manlı, cilt: 3, Ankara 1999,

Harun Ürer, Yabancı Şirketlerin Batı Ana-dolu Bölgesi’ndeki Halıcılık Faaliyetleri VeBunun Geleneksel Türk Halı Sanatına Et-kileri, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-titüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı, DoktoraTezi, acikerisim.ege.edu.tr, İzmir, 2002

Sadiye Tutsak, “Osmanlı Devleti’nin SonDönemlerinde Uşak’ta Halıcılık ve Tarakİsyanı”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sos-yal Bilimler Dergisi,3,1999

Orhan Kurmuş, “Emperyalizmin Türki-ye’ye Girişi”, Savaş Yayınları, 3. Baskı, An-kara, 1982

25İLKBAHAR 2016

Şirketin yün iplik boyahanesinden bir görüntü. OCM ikinci yılında kendi

dokuma atölyeleri, iplik fabrikaları veboyahaneleri için 12,000 m2 arsa satın aldı

ve birçok yeni dokuyucuları işe başlattı.

Tezgâhtan çıkan halı kaba kırkım yapılıp,saçakları örüldükten sonra halı yıkama

atölyelerinde geçirilerek halı yıkanır, temizlenir.

Page 26: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

B u yazımda sizlere İzmir’in en eskiplanı olarak bilinen bir plandansöz etmek istiyorum. Bu plan ger-

çek bir efsanedir. Çünkü bundan çeşitliaraştırma kitaplarında söz edilmiş amaplanın kendisini gören çok az insan vardır.Daha doğrusu planın orijinali zaten hiçortaya çıkmadı, bilinen onun bir kopya-sıdır. O kopyanın bile şu sıralarda neredeolduğu bilinmiyor. Bu planı ortaya çıkaranİzmirli Levanten Livio Missir'dir. Missir,eski bir İzmirli Levanten aileye mensuptur.Missir Ailesi 1740 yılında İzmir’e göç et-miştir. Bu aile İzmir’de nesiller boyu ti-caretle uğraşmıştır ve Buca’daki malik-hanelerinde ikamet etmekteydiler. LivioMissir, 1931 yılında İzmir’de doğmuş,2015 yılında Brüksel’de vefat etmiştir.Kendisi araştırmacı-yazar ve akademis-yendi. Yaptığı hizmetlerden ötürü ken-disine Belçika Kralı tarafından şövalyeunvanı verilmiştir. Livio Missir, söz konusuplanın kopyasını 1960 yılında İzmir Fran-sisken Kilisesi’nin arşivinde buluyor. Yu-karıda da dediğim gibi, bu plan asıl

planın bir kopyasıdır ve fotografik lev-hadır. Planın orijinalinin nerede olduğubilinmemektedir. Livio Missir, daha sonrabu plan hakkında bir yazı kaleme alıyor.Ben de bu yazıyı hazırlarken onun yazı-sından, ayrıca Rauf Beyru ve Prof. Dr.Çınar Atay’ın değerli çalışmalarından dayararlandım. Söz konusu bu fotografiklevha 22x14 cm. boyutlarındadır ve mü-rekkeple çizilmiştir. Planın üzerindeki elyazıları İtalyanca’dır. Bu da gösteriyor ki,planı çizen kişi İtalyan bir Fransiskendirve İzmir Fransisken Kilisesi’nin bir üyesidir.Bu plan piyasadaki kitaplarda yer alanİzmir planlarından daha eskidir. Rıhtım-daki planlı dolgu işlemlerinin ve limaninşaatının başlamasından öncesine aittir.Livio Missir’in tahminlerine göre plan18. yüzyılın sonlarında veya 19. yüzyılınbaşlarında çizilmiştir. Planda yerleşimalanları açık gri renkte karecikler halindeverilmiş. Hanlar, kiliseler gibi önemli bi-nalar ise, dışı koyu çizgilerle çerçevelen-miş beyaz karelerle gösterilmiştir. Genebeyaz renkle gösterilmiş olan yollar bize

tüm şehrin imar şekli üzerine bir fikirveriyor. Boş araziler, ağaçlıklı ve bahçeolan yerler koyu renkte sulu boya olarakresmedilmiş. Koyu siyah renkli yerdengeçen yollardan biri Strada dei Giardini,Bahçeler Yolu’dur. Planın üst kısmında,orta yerde bulunan ‘Parte di Smirne’yazısı, bu planın İzmir’in sadece bir bö-lümünü içerdiğini vurguluyor. Planda,Levantenler için önemli bir yer tutankonsolosluklara, konsoloslukların gemi-lerine ve denize geniş yer verilmiş. Sa-hildeki İngiliz, Hollanda, İmparatorluk,Kraliyet, İsveç ve Danimarka konsolos-luklarının bayrakları gayet net olarak gö-rünüyor. O yıllarda önemli bir konsoloslukolan Rus Konsolosluğu’nun bayrağı isegörünmüyor. Bu konsolosluk sahilde de-ğil, kuzeye doğru, şehrin iç kesimlerindebulunuyordu. Deniz bu planda koyu si-yah, uzun bir şerit olarak gösterilmiş.Planı yapan sanatçı denizde iki gemi, üçtane de kayık çizmiş. Bu gemilerden, Li-man Kalesinin karşısında bulunan üç di-rekli, Hollanda Konsolosluğu’nun karşı-

26 İLKBAHAR 2016

‹zmirli Levanten Livio Missir, söz konusu plan›nkopyas›n› 1960 y›l›nda ‹zmir FransiskenKilisesi’nin arflivinde buluyor. Plan›n orijinalinin ise nerede oldu€u bilinmiyor.

İzmir’in

Hüdai ÜLKER

kayıp efsane planı

Page 27: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

sında bulunan ise iki direklidir. Bu ikigeminin güvertesinde bulunan kişilerinbaşlıklarından Batılı oldukları anlaşılıyor.Denizde gösterilen üç kayıktan ikisinikullananların başlarında sarık var. Sahilşeridi gösteriyor ki, Liman Kalesinin önün-deki koy henüz doldurulmamış. LimanKalesinin savaşlarda hasar görmesi veyeniden inşası üzerine çeşitli görüşlervar. Ressam bu planı çizerken kaleyi özel-likle gayet güzel çizmiş. Herhalde o za-manlar kalenin sağlam olduğunu belirt-mek istiyordu. Planın sağında ve solundaiki liste var. Birinci liste sol tarafta 1’denbaşlayıp 37’ye kadar gidiyor. Bu listenindevamı sağ tarafta 38’den 62’ye kadargidiyor. Bu liste şehirdeki en önemli bi-naları gösteriyor. Diğer liste ise RomenRakamları ile numaralandırılmış ve şe-hirdeki en önemli caddeleri gösteriyor.Bu listelerde 55, 61, 62 ile XV ve XVII nu-maraları boş bırakılmış. Önemli binalarlistesinde iki kilise adı geçiyor: FransiskenKilisesi(1) ve Kapüsen Kilisesi(2) Her ikikilisenin de manastırları var. Dominiken

ve Lazaristlerin kiliselerı yok fakat bu ikitarikatın İzmir’de misyonerleri olduğuiçin listede, 59 ve 60 numaralarda isimlerigeçiyor. Fransisken ve Kapüsen Kiliseleriçok eskiden nereye kurulmuşlarsa halaorada bulunmaktadırlar. Bu kiliseler 1922yangınında önemli bir zarar görmediler.Dominikenler, bu planın çiziliş tarihindençok sonra, 1904 yılında Alsancak sem-tinde, 56 numarayla gösterilen yerde birbölge kilisesi kurdular. Bu tarikat gru-bunun daha önceleri kiliseleri olmadığıiçin planda gösterilmemiş. Plandaki listede56 numarada gösterilen bina bir iplik bo-yama işletmesidir(Tintorie de Filati). La-zaristlerin İzmir’de hiçbir zaman kilisesiolmadı. ‘Efes yakınlarındaki Kutsal BakireMeryem Ana evinin tarihi’ kitabının yazarıEuzet Joseph’in 1961 yılında İstanbul’davefatından sonra Lazarist tarikatının İz-mir’deki misyonu (1788 – 1962) sona er-miştir. Listede 10 ve 11 numarada yeralan iki tane Ortodoks Rum Kilisesi gös-teriliyor: Aya Fotini Kilisesi ve Aya YorgiKilisesi.. Bu kiliselerden ilki İmparatorluk

Konsolosluğu’nun arkasındadır, ikinciside daha ilerde. Listede 45 numarada birErmeni kilisesi gösteriliyor. Bu kilise muh-temelen St. Stephanos Kilisesi’dir. Planıntam ortasında, 47 numarayla gösterilenBasmacı Han’a (Basmane‘ye) giden yolunüzerindedir. Bu Ermeni Kilisesi ve diğeriki Rum Kilisesi 1922 yangınında yıkılmış-lardır. Plandaki konsoloslukları yukarıdasaymıştık. Bu Konsolosluklar içinde FransızKonsolosluğu’nun, İspanyol Konsoloslu-ğu’nun ve Neapolitan Konsolosluğu’nunolmaması göze çarpıyor. Fransız Konso-losluğu’nun olmamasını, o yıllarda Mısırsavaşı nedeniyle, Osmanlı Devleti ile Fran-sız Devleti‘nin aralarının açık olmasınabağlamak lazım. Planda bazı konsolos-lukların olması, bazılarının da olmamasıplanın tarihi hakkında da fikir veriyor. RusKonsolosluğu İzmir’de 1795 yılında açıl-mıştır. İmparatorluk Konsolosluğu da İz-mir’de 1806 yılında kapatılmıştır. Demekoluyor ki harita bu iki tarih arasında çizil-miştir. Yazıyı noktalarken, plandaki nu-maralara göre bazı han ve diğer binalarınisimlerini yazalım:

27İLKBAHAR 2016

7 - Küçük Vezir Hanı

8 - Büyük Vazir Hanı

9 - Mısır Hanı

15 - Cezayir Hanı

18 - Balıkhane

19 - Selvili Han

20 - Demirci Hanı

22 - Sakız Hanı

23 - Derviş Hanı

24 - Çamurcu Hanı

25 - Madam Hanı (Hollanda

Konsolosu‘nun eşi adına)

27 - Kömür Hanı

29 - Çelik Hanı

30 - Büyük Han

31 - Balıkçı Hanı

32 - Hasan Çavuş Hanı

43 - Sinanoğlu Hanı

47 - Basmacı Hanı

49 - Tabakhane Hanı

50 - Balık Pazarı

52 - Büyük Fıçıcı Hanı

Page 28: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

B u asil hayvan çok sevilen at ya-rışlarındaki yerini almadan önceinsanların tüm dünyayı karış karış

gezmesini, kıtalar aşmasını sağlamıştır.Türk topluluklarının yaşantısında at; etin-den sütünden faydalanılan ve binek hay-vanı olarak kullanılan çok önemli bircanlıdır. Kırgız Türklerinde çocuk yürü-meye başladıktan kısa bir süre sonra atabiniş merasimi düzenlenir. Bu törendeçocuk ağaç dalına bindirilerek dolaştırılır.Çocukluk yaşlarından itibaren kız olsunerkek olsun iyi ata binerler.

Tarihi belgelerde Türklerin savaşlardaşimşek gibi hızlı olan atlarının üzerindeçivilenmiş gibi oturdukları, yaşantılarınıat üzerinde geçirdikleri, toplantılarını atüzerinde yaptıkları, at üzerinde yedikle-ri- içtikleri hatta uyku ihtiyaçlarını bileatlarının boyunlarına doğru uzanarak gi-derdikleri anlatılır. Biniciliğe daha küçükyaşlarda alışmış olan gençler yaya yürü-meyi onur kırıklığı olarak karşılarlar. Sankiat üstünde doğmuşlardır, yerde yürü-mesini bilmezler.

28 İLKBAHAR 2016

Ülkemizde ilk modernat yarışları İzmir’debaşlamıştı…

Uz. Dr. Metin ÖZER

Türkiye’de ilkdüzenli at yar›fllar›23 Eylül 1856’da‹zmir’deyap›lm›flt›r. Bu yar›fllar sadece ‹zmirgazetelerindede€il, ‹stanbulgazetelerinde debüyük ilgigörmüfltür.

Page 29: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

At destanlara girmiştir. Eski Türk inanışınagöre at gökten inmiş, uğurlu bir hay-vandır. En uğurlusu ise beyaz olanıdır.Her yiğidin bileğinin hakkıyla aldığı biradı olduğu gibi can yoldaşı olan bir atıda vardır. Atının boynuna sarılan DedeKorkut kahramanlarından Bamsı Beyrekona sevgisini şöyle anlatır;

"At demezsem sana kardaş derimKardaşımdan ileri

Başıma bir iş gelse yoldaş derimYoldaşımdan ileri! "

Türklerde ata ad koymak töredendir.Göktürk Kağanı Kültegin’in atına “Azman”adını verdiği Orhun Yazıtlarında görül-mektedir. Battal Gazinin atının adı Aş-kar’dır. Kırk gün güneş görmeyen birahırda ıslah edilmiştir. Konuşabilen, uça-bilen atlar vardır. Köroğlu’nun kıratı sudançıkıp gelmiştir. Manas destanında 200kadar at adı yer alır. Manas’ın “Ak Kula’sı”ve “Ak Boz’u”, Bamsı Beyrek’in “DenizKulu” ve “Boz Aygırı” kahraman atlarınbaşında gelir.

“İnsan arkadaşına hainlik eder ama atile it etmez” derler. Bu nedenle birçokyiğit ölünce atıyla birlikte gömülür, ötekihayatta da birlikte olacaklarına inanılırdı.

Ülkemizde yakın zamanlara kadar ba-kabilecek gücü olanlar binek olarak atbeslerlerdi. At sahibi olmak bir gururvesilesiydi. Tüm Türk topluluklarında daat kutlu bir varlıktır. Sütünden çeşitli içe-cekler ve yiyecekler yapıldığı gibi, sunu-lacak en önemli kurban olarak bilinir.Bugün bile Manisa Dağı çevresindeki“Sancaklı Yörükleri” at kurukafasını birdireğe oturtarak bağ ve bahçelerine ko-

yar, nazardan korunurlar. Günümüzdeat nalı asmak da aynı anlamı taşır. EskiTürk takviminde “At Yılı (Yund) ” vardır.Bu yılda karışıklık ve fitne gelir, savaşlarolur, tahıl boldur ama dört ayaklılardahastalık ve ölümler görülür, kış yumuşakve uzun olur.

Türkler tarih boyunca barış zamanla-rında da çeşitli at yarışları düzenleyerekbiniciliklerini geliştirirlerdi. At üzerindekioyuncuların değnek fırlatarak oynadık-ları “Cirit” veya “Cıda” aslında bir savaşoyunudur. Yarışlarda rahvan koşan atlartercih edilmiştir. At rahvan koşarkenbir yanındaki iki bacağını aynı andaileri atar. Binici için en rahat ve sars-mayan koşma biçimidir. “Rahvan koşanatın üzerinde kahve içsen dökülmez”derler. Türkler bu atlarla kıtalar aşmış-lardır. Atı rahvan yürür hale getirmeninözel bir çaba gerektirdiği söylenir. Taybir yaşını geçince arka ayaklarına yir-mişer dirhem ( 65 gr) ağırlığında kur-şunlar takılırsa 2-3 ay sonra at rahvanyürümeye başlarmış. Günümüzde ya-pılan “Rahvan At” yarışlarına sadeceyerli ırklar katılır ve oldukça ilgi görür.Diğer at yarışlarına göre kazanılan ödülmiktarı az olmasına rağmen sevilerekyapılan töresel yarışlardır. Ödül alanlaraal bayrağımızın verilmesi de bu yarışlarıngüzel bir geleneğidir.

Haçlı seferleri sırasında şövalye atlarıağır koşumları ve ağır vücut yapıları ileTürk atlarının kıvraklığına erişememiş-lerdir. Rahvan Türk atı; yükünü ve binicisinien kısa sürede en uzak mesafeye en azenerji ile yormadan ulaştırır. Savaşlarınkazanılmasında bu önemli bir etkendir.Dörtnal koşan İngiliz atının atası Byerley

Turk, White Turk ve Yellow Turk adındakiTürk rahvan atlardır. İngiliz Thoroughbredırkının temel üç aygırından birincisi olanByerley Türk, atlarda cesaret ve hızınsembolü olarak haklı bir şöhret kazan-mıştı. Byerley Türk'ün hayatının ilk 8-10yılı savaş meydanlarında geçmişti. Bu atbir Osmanlı subayı olan sahibi ile 1683yılında II. Viyana kuşatmasına katılmış,esir düşen seyisi ile birlikte Yüzbaşı RobertByerley tarafından alınıp İngiltere'ye gö-türülmüştü. Byerley Türk, yeni sahibi ileKral III. William'ın İrlanda seferine ve Boy-ne Meydan Savaşına da katılmış, cesaretive dayanıklılığı ile sahibinin başarılı ol-masında önemli rol oynamıştı. 10-12 ya-şındaki Byerley Türk ilk olarak 1690 yılındayarış koşmaya başlamıştı. Byerley TürkKuzey İrlanda'da düzenlenen Kraliyet ko-şusunu kazandıktan sonra bütün yarışçılarve yetiştiricilerin dikkatini çekmiş, DarleyArabian ve Gololphin Barb isimli üç temelaygır ile İngiliz atı (Thoroughbred) ırkınınilk aygırı olmuştu.

1849 yılında İzmir -Aydın demiryolu yapımısırasında imalatın şef direktörü MonseurPionche atı ile gezerken Buca’da bugünküHipodrom’un bulunduğu alanı keşfetmişve “Bu alanda çok iyi at yarıştırılır” düşün-cesini İngiliz elçisi Mr. Patterson ile pay-laşmıştı. Levantenlerin at meraklıları veMr.Patterson yarışlar için İngiltere’denatlar ve jokeyler getirmiş, yarış atları içinBuca’da ahırlar kurmuş ve yarışlar düzen-lemişti. At yarışları çok ilgi görmüş, çevreil ve ilçelerden meraklılar atlarını yarıştır-mışlar ve bu yarışlarda amatörce at binmeolanağı bulmuşlardı. Hipodromun bulun-duğu alana önceleri “Paradiso (Cennet)”denirken daha sonra “Kızılçullu MesireYeri” ve nihayetinde “Şirinyer Hipodromu’’ismi verilmiştir.

Türkiye’de ilk düzenli at yarışları 23 Eylül1856’da İzmir’de yapılmıştır. Bu yarışlarsadece İzmir gazetelerinde değil, İstanbulgazetelerinde de büyük ilgi görmüştür.

29İLKBAHAR 2016

Mustafa Kemal Atatürk Latife Hanım

Page 30: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Tüccar ve kent yöneticisi Evliyazade RefikBey, 1880'lerden sonra yarışlara katılmayabaşlamıştır. Oğulları Nejat ve Sedat Beylerde bu şekilde at ile tanışarak biniciliğinzevkini tatmışlar, ilerleyen tarihlerde bu-günkü Türkiye Jokey Kulübünün ku-ruluşunda çok önemli hizmetlergerçekleştirmişlerdir. Günü-müzde bu kişilerin adına ko-şular düzenlenerek adlarıyaşatılmaktadır.

10 Mart 1891 tarihli "Hiz-met" gazetesinden; 1891İlkbahar at yarışlarınınnormal olarak Paskalyanınüçüncü günü yapılması ge-rekirken, o tarihin ramazanayının 27. gününe rastlamasınedeniyle bayramın 2. gününe er-telendiğini ve bu vesileyle yarışların dü-

zenleyicilerinden Aydın Demiryolu ŞirketiMüdürü Mr. Purser'e teşekkür edildiğiniöğreniyoruz.

6 Kasım 1897 tarihli "Ahenk" gazeteside; 7 Kasım günü, Buca'da

sonbahar at yarışlarının2.sinin koşulacağı

haberini vermek-tedir. Bu haber-

den, o tarihler-de sonbaharyarışlarının daartık birkaçkez tekrarlan-

dığını anlıyo-ruz.

Bu yarışların gaze-tede yayımlanan prog-

ramı şöyledir;

Saat 11:30 Ticariye Koşusu (6 at koşuyor)İkramiye: 1.500 kuruş

Saat 12:00 Buca Koşusu (5 at koşuyor)İkramiye: 3.000 kuruş

Saat 12:30 Sonbahar Koşusu (5 at koşu-yor) İkramiye: 3.000 kuruş

Saat 14:00 Komiserler koşusu (6 at ko-şuyor) İkramiye: 4.000 kuruş

Saat 14:30 Süvari koşusu (6 at koşuyor)İkramiye: 500 kuruş

Saat 15:00 Kulüp koşusu (5 at koşuyor)İkramiye: 8.000 kuruş

Saat 15:30 Sporting Club koşusu (7 atkoşuyor) İkramiye: 2.500 kuruş

6 Temmuz 2012 tarihli “The WashingtonPost” gazetesinde “Andrew Beyer” Ata-türk’ün “At yarışı modern toplumlar içinsosyal bir ihtiyaçtır" sözünü hatırlatarak,Türkiye’deki devlet kontrolündeki at ya-rışlarını tüm dünyaya örnek göstermek-tedir. Atatürk’ün bu sözü hemen her atyarışı organizasyonunda bir giriş sloganıolarak yer almaktadır. 19 Mayıs 1919günü Mustafa Kemal, Bandırma VapuruylaSamsun’a doğru yola çıkarken yanındaon sekiz arkadaşı vardır. Bandırma Va-purunda binek olarak iki at da bulun-maktadır. Kurtuluş Savaşı sırasında dabüyük görevler üstlenmiş olan atlar Ata-türk’ün göz bebeğiydi. Bu nedenle deatına “Sakarya” adını vermişti. Atatürk,

Ulusal Kurtuluş Savaşının en zorlu gün-lerinde bile at yarışlarının düzenlenme-sine öncülük etmiş, 1920’de Ankara Trenİstasyonu yanındaki 1600 metrelik biralanda at yarışları düzenletmişti. İngiltereyarışçılığında "Derby" ne ise, 1927 yılın-dan bu yana "Gazi Koşusu" da Türk ya-rışçılığının en büyüğü ve en önemlisidir.Gazi Koşusu'nun armağanı, Atatürk'ünat üzerindeki gümüş heykelidir.

At yarışlarında kullanılan “Eküri”, “Tüyo”,“Banko”, “Tek geçmek” gibi terimler gün-lük konuşmalara girmiştir. “Atı alan Üs-küdar’ı geçti”, “At binenin, kılıç kuşananın”,“Ata eyer gerek, eğere er gerek” gibi de-yişler de at ve atçılıktan köken alırlar.Motorların güçleri “Beygir Gücü” ile öl-çülmektedir.

30 İLKBAHAR 2016

Page 31: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

At üretimi özel bir çalışma alanı halinegelmiştir. Üretim anne adayı “Kısrak” ileuygun baba adayı “Aygır” seçimiyle başlar.Çiftleşme işlemine yardımcı olan kişiye“Kıyakçı” adı verilirken, yapılan işe “Kı-yakçılık” denir. “Aşım” denen çiftleşmeişleminin gerçekleşmesini takip edenyaklaşık 11 aylık gebelik süresinde yapı-lacak titiz veterinerlik takipleri sonucundadünyaya gelen tay artık bir yarış atı ada-yıdır. Safkan Arap atı 3 yaşında, İngilizatı ise 2 yaşındayken 6-8 ay sürecek bireğitime başlanır. Bu güzel ve mucize ya-ratığın doğumundan start alabilme (koş-maya başlama) düzeyine kadar geçensüreçte bakımı çok özen gerektirir.

At, doğumundan seyircisiyle tanışmasınakadar yıllar geçer. Yarış pistine çıkan at ilkyarışından itibaren birçok taraftar kazanır.Atları sevenler, ailece güzel bir hafta sonugeçirmek isteyenler, bu günkü “Şirinyer Hi-podrom” alanı içersinde seçkin atların ya-rışlarını seyrederken, çam koruluğundapiknik yapma olanağı da bulurlar. Dost-luklarının pekişmesini sağlayan buluşmalarher hafta sonu tekrarlanır. İzmir de at ya-rışlarına ilgi; tarihsel geçmişine uygun olarakçok yoğundur. Özellikle hafta sonları İzmirliyarış severler hipodromu doldururken, ai-lelerinin küçük bireyleri de atla tanışmanınve ata binmenin keyfini sürerler. İzmir Şi-rinyer Hipodromu, 485.000 m2 alanı içeri-sinde kum ve çim yarış pistleriyle, 5.000kişilik modern tribün ve salonları, bahçe-sindeki ve salonlarındaki büfe ve restoranları,çam ağaçları ile çeşitli bitki örtüsüne sahip

bahçe ve piknik alanları, otoparkı, hızlıtrenle ulaşım kolaylığı bulunan tesisi ilehizmet vermektedir. Hipodroma gelen ki-şiler; günün yaklaşık 3-4 saatinde koşularıkeyifle izlerler veya tribünle, padok (at gez-dirmeliği) arasında birkaç kilometre yürüyüşyaparlar, asırlık çam ağaçlarının kapladığıalanda ciğerlerini temiz havayla doldururlar.Yarış severler tabiatın içerisinde keyifli vebelki de kazançlı bir gün geçirmenin mut-luluğunu yaşarlar.

Türk kültüründe önemli bir yere sahip olanbu güzel canlı, yetişmesi ve yarışlarıyla tümdünyada verimli bir iş kolunun temeli ol-muştur. Ülkemizde ilk olarak İzmir’de başlayanmodern at yarışları vergi kaynağı olması ya-nında bilime, eğitime, kültüre, üretime, ya-tırıma, dinlenceye ve hizmet alanlarına daönemli bir getiri sağlamaktadır. ∂

31İLKBAHAR 2016

Page 32: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

32 İLKBAHAR 2016

Avrupa ile ba€lant›lar›n›koparmam›fl Levantenaileler taraf›ndanOsmanl› co€rafyas›natafl›nan bu malzeme,Frans›zca’daki “karo dösimo” okunuflunun halkaras›nda yanl›flanlafl›lmas› sonucukarosiman olarakdilimize geçmifl.

Karataş’ta, imbat esintisini sokağınsonunda bile hisseden bir ev. Taşsöveler, demir kepenkler, merdi-

venle ulaşılan bir sahanlık. Sahanlıktaküçük bir halı görünümü verilmiş karosi-man döşeme. Misafirlere özel bir karşılama,“size çok değer veriyorum, iyi ki de geldiniz,evimiz şenlendi.”

Emniyet (Cihan Palas) Oteli’nin hemen al-tındaki kahve, Emniyet Kıraathanesi. Kimbilir kaç kişi geldi bu kahveye sıcak birçay içip, sıcak sohbetler etmeye. Kimininsevinçli haberleri var anlatacak dostlarına,kiminin canı çok sıkkın yerdeki desenetakılıp daldı uzaklara… Çözüm bulamadıbelki ama dikkatini çekti bir şey. Yan yanadöşenmiş kare kare taşlar, biraz daha dik-katli bakınca motiflerdeki düzeni anlamayaçalıştı. Karolar hep aynı yöne bakmakta.Griler de siyahlar da hep aynı yöne doğruçevrilmiş. Yıldız mı, yoksa bir rüzgar gülümü? Bir rüzgar esti, dağıttı sıkıntıları,uçurdu düşünceleri uzaklara…

Konak’ta, Milli Kütüphane Caddesi üze-rinde, güzel mi güzel bir han, Güzel İzmir

Hanı. Han yakın zamanlarda restore edilipdaha güzel bir görünüme kavuşsa da, beneski hüzünlü halini daha çok seviyorum.Fotoğraf 5-6 yıl öncesinden. Sokaktan kü-çük bir geçitle ulaşılan avlu, ortada küçüksevimli bir havuz, havuzun etrafı yeniaçmış çiçeklerle bezeli. Renkler siyah,beyaz ve gri olsa da ben yeşiller arasındayeni açmış pembeleri, sarıları hayal edi-yorum. Hüzünlü ahşap tabureler, ahşapmasalar, ama Kemeraltı’nın kalabalığındansoyutlandığınız kayıp bir cennet ya dabenim için öyleydi. Her Kemeraltı’na gidi-şimde kalabalıktan kaçtığım, saklandığımküçük bir cennetti. Ben çay içmeyi çoksevmem, favorim gazozdur. Sıcak yaz gün-lerinde soğuk gazozumu yudumlarkenbir yandan yerdeki döşemeyi incelerdim.Detaycıyım ben, bütünü oluşturan parçalarönemlidir benim için. Parça parça desenlernasıl olmuş da böyle bir bütün oluvermişti.Matematik mi, yoksa yaratıcılık mı? Ze-minde onlarca karo, ama her biri bir di-ğerinin aynısı. Bir karoyu yerleştirmiş ze-mine usta, sonra saat yönünde çevireçevire dört karoyu birleştirmiş. Sonra kom-pozisyon olmuş, sonsuz olmuş, dün olmuş,bugün olmuş ve yarın olacak.

Ve iş hayatım… Çok güzel bir “ekip”, çokgüzel bir iş ve çok güzel bir alanla başladım.2. Etap Kemeraltısı mı desem yoksa Bas-mane mi? Öğrencilik yıllarımda da sürprizlibir alandı benim için burası. Oysa şimdi

başkaydı. Karış karış dolaşıyorduk Basma-ne’yi, neredeyse her eve giriyor, her yapıyıinceliyorduk. Evlerin içindeki her detayevlerin dışı kadar hayret vericiydi. Ben ilk-okul yıllarımda yaptığım peçete koleksi-yonum gibi yeni bir koleksiyona başla-mıştım. Çiçeklisi, geometrik desenlisi, kır-mızısı, siyahı, beyazı, altıgeni, karesi…Renk renk, desen desen karosiman ko-leksiyonu yapmaya başlamıştım. Bir günBozkurt Hocam: “Neden bunları çalışmı-yorsun? ” demişti…

Dr. Aygül UÇARSanat Tarihçisi

Konak’ta karosimanlar

Page 33: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Yüzyıllar boyunca insanlar yaşamlarını gü-zelleştirmek istemiş. Bunun için de bazenbir giysiye, bir eşyaya bazen bir yapıyarenk katmış. Bazen de bunlara çeşit çeşitmotifler ekleyip duygu katmış, yetenekkatmış, değer katmış… Renkler, motifler,malzemeler kültürlerarası taşınmış, süs-lemeye evrensellik katmış… Bu evrensel-liğin oluşumunda en büyük payı da limankentleri almış.

Bir liman kenti olan İzmir, her dönemticari kimliği ile ön plana çıkarak doğununmallarının batıya, batınınkilerin de doğuyataşınmasını sağlarken, kültürleri de bir-birlerine aktarmış. İzmir’de de bu görevilimanı sayesinde Konak üstlenmiş. Bu-günkü İzmir’in ikinci kez doğduğu, büyü-düğü, geliştiği ve hala yaşadığı yer olanKonak; yüzyıllar boyu farklı inançlara, farklıdin, dil, ırk ve kültür değerlerine sahiptopluluklar için adeta bir çekim merkeziolmuş. Konak’ta bu farklı kültürlerin inanç-ları, yaşayışları gibi nedenlerle şekillenmişçeşitli dini ve sosyal yapılarla birlikte, TürkEvi, konak, kortijo gibi isimlendirilen çeşitlikonut türleri ortaya çıkmış. Bu yapılar mi-mari kuruluşlarıyla toplumun sosyal veekonomik yapısını yansıtmaları yanında,süsleme özellikleriyle de döneminin zevkinive tekniklerini sergileyen önemli belgeler.Bunların süslenmesinde taş, mermer, ah-

şap, çini, cam, alçı, karosiman gibi farklımalzemeler kullanılmış. Ben bu yazımdasizlere hem döşeme hem de süsleme mal-zemesi olan karosimanları anlatmak isti-yorum.

İlk kez 1850’li yıllarda Güney Fransa’dacareaux de ciment adıyla üretilen yer ka-roları ticaret yoluyla önce Akdeniz ülke-lerine, daha sonra da tüm dünyayayayılmış. Avrupa ile bağlantı-larını koparmamış Levan-ten aileler tarafındanOsmanlı coğrafyasınataşınan bu malze-me, Fransızcadaki“karo dö simo”okunuşunun halkarasında yanlış an-laşılması sonucukarosiman olarakdilimize geçmiş. Ka-rosimanlar tanındığıilk yıllarda, pencere kul-pu, kapı tokmağı, menteşe,çini gibi ürünlerle birlikte ithaledilse de 19. yüzyılın son çeyreğinedoğru Selanik ile bağlantılı Rum ustalartarafından başta İstanbul ve İzmir olmaküzere ülkemizde de üretilmeye başlamış.19. ve 20. yüzyıla tarihlenen yapıların he-men hemen hepsinin bir mekanını ve /veya cephesini süsleyen karosimanlar,1960’lı yıllara kadar popülerliğini korumuş,bu tarihten itibaren yerini granito, linolyum,terrazzo gibi yeni ve ucuz ürünlere bırak-mış.

Karosimanlar, sıvı kıvamda hazırlanan pig-mentli çimento, mermer tozu, beyaz çi-mento ve diğer minerallerle hazırlanankarışımların çeşitli işlemlerden geçirildiktensonra preslenmesiyle üretilmekte. İmalatıkolay ve hızlı olan bu döşeme karolarınınüretim yeri hakkında elimizde kesin verilerbulunmasa bile, İzmir’de yerel bir üretiminvarlığını akla getirmekte.

Mimari bütününbir parçası olan,yapıyı nemdenkorurken hijyenikve çabuk temizle-nebilir mekanlaryaratan karosi-manlar bulundu-ğu mekanı da gü-zelleştirince kısabir sürede modaolmuş. Hastane,okul, kütüphanegibi kamusal bi-naların çoğunluk-

la zeminlerinde yer alan karosimanlarayapıların dış yüzeylerinden iç mekanlarınakadar birçok farklı alanda yer verilmiş.Kullanım yerleri saymakla bitmez. Kaldırımyüzeyi, bahçe zemini, duvar panosu, sa-çakların zemine bakan iç yüzeyi, saçaksilmesi, kat arası silmesi, pencere-kapıkornişleri, konut giriş nişi iki yan duvarı,merdiven rıhtı, giriş sahanlığı, …

Derz verilmeden yüzeyleredöşenen bu döşeme ka-

rolarında kare, dikdört-gen ve düzgün altı-

gen olmak üzere üçfarklı form kullanıl-mış. Bazen kare tekbir form olarak, ba-zen kare ve dik-dörtgen, kare ve

altıgen gibi farklıformlar kombine

edilerek uygun yüzey-lere döşenmiş.

Kare ve altıgen form genelliklezemin döşemesinde ve cephe kap-

lamasında, dikdörtgen formlular ise dahaçok süpürgeliklerde kullanılmış.

Siyahı, beyazı, grisi, kırmızısı, bordosu,yeşili, mavisi, kahverengisi, sarısı, turuncusu,pembesiyle renkler sınırsız olsa da, en çoksiyah, beyaz ve kırmızı tercih edilmiş.Bazen bir tek renk karonun tüm alanınahakim olmuş, bazen düz, kırık, çapraz vedalgalı hatlar, üçgen, kare, dikdörtgen,eşkenar dörtgen, daire gibi çokgen şekiller,yıldızlar, çeşit çeşit çiçekler, bitkiler, dalve yapraklarla renk renk kompozisyonlaroluşturulmuş. Bu motifler ya tek başlarınakaroların merkezinde yer almış ya da birucu, bir köşesi diğerininkine değdirilereksonsuz olmuş.

Sonsuz olmuş…

Miras olmuş…

33İLKBAHAR 2016

Page 34: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

34 İLKBAHAR 2016

Benim için Kemeraltı’nın ara sokakla-rında kaybolmak eskiden gerçek an-lamda kaybolmakken artık keyiften

kaybolmak haline geldi. Hele bir de hafifhafif yağmur çiseliyorsa uzattıkça uzatırımbu keyifli anları…İşte böyle yağmurlu birgünde ulaştım Hür-Efe Antik’e. Dışarıdanküçük gibi görünen ama içerisine dünyalarsığdırılmış bir dükkan burası. Cem Üsküpburada doğup büyümüş. Babası gazetecive yazar Şeref Üsküp. Daha çok Efe Kültürühakkında araştırma kitapları var. 1948 yılındaBeyler Sokağı’nda bu dükkanda gazete mat-baasını kurmuş. Önce gazete olarak kurulsada yer ve ismini hiç değiştirmeden aynı ta-rihten beri de aynı binada oğlu Cem antika

eşya satışı yapmakta. Ege Üniversitesi İletişimFakültesi gazetecilik bölümünü mezunuCem Üsküp’le yaptığımız keyifli röportajaklasik bir soruyla başladım…

Bu mesleğe nasıl başladınız?Antikacılığa merakım öncelikle aileden ge-liyor. Okuyarak ve görerek biraz da el yor-damıyla bilmeden alıp bilmeden sattım. Buişin ustaları büyüklerimizin deneyimlerin-den faydalandım. Tabii tutkum ve işimeolan aşkım da olunca antikacılığa daha damerak sarıp bunun üzerine yoğunlaştım.Önce toplayıcılık, sonra koleksiyonerlik ar-dından da profesyonel antikacılık yapmayabaşladım.

Koleksiyoncu ile antikacı arasındaki farknedir?

Koleksiyon; belli bir konu etrafında o ko-nuyu açıklayan o konuyla ilintili çeşitli ob-jeleri bir araya getirmedir. Koleksiyoncuöncelikle işi ticari amaçla yapmaz, sadecetoplayıcıdır. Antikacılık; sanat ve nadirlik se-bebiyle kıymetli olan eşyayı alıp bunları ko-leksiyoncu ya da meraklılarına satmaktır.

Bir antikanın değeri yılla mı ölçülüryoksa taşıdığı özellikler mi antikaya de-ğerini verir?

İkisi de etkendir. Bir esere antika diyebilme-miz için bir takım özelliklere sahip olması

Geçmişin İzleri

Ayşe TEOMAN

Üsküp: Yok olmakta olan birçok tarihive sosyo kültürel varl›€a sahip ç›k›pbunlar hakk›ndaki bilgilerin günümüzeaktar›lmas›na arac›l›k ediyoruz…

Cem Üsküp

Page 35: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

35İLKBAHAR 2016

gerekir. Yaş da önemlidir ama bir eşyaya esas maddi değeriniveren, eserin sanat değerinin olması ve nadir bulunuyor olma-sıdır. En belirleyici kıstas budur. Bunların yanında bir de piyasagerçeği var. Bir malın fiyatı belirlenirken talep var mı ona bak-manız lazım. Toplanan aranan bir ürünse mutlaka fiyatı artıyor.Ne kadar az bulunuyor ve ne kadar çok talibi varsa ona göre defiyatı yükselir.

Antikacılıkta farklı dönemlerin eşyalarını toplama durumuvar.Sizin özellikle tercih ettiğiniz bir dönem var mı?

Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’nin sona erdiği1922’ye kadarki dönem ve askeri objeler. Bunların içinde askeriteçhizat, mühimmat, aksesuar, silah, yazışmalar, giysiler ve cep-hede kullanılan tüm aksesuarlar özel merakım. Bu dönemlereait ayrı ayrı koleksiyonlarla gezici sergiler düzenledim, bundansonra da yapmayı amaçlamaktayım.

Hür Efe Antik’i diğerlerinden ayıran bir özelliği var mı?

Ege Bölgesi’ndeki Ege kültürünü, Efe-Zeybek kültürünü en iyitakip eden, bu kültürle ilgili objeleri en iyi şekilde bir arada bu-lundurmayı başaran tek antikacı dükkanıyım. Babamdan edin-miş olduğum bu kültürün üzerine yeni objeler katarak kendikoleksiyonumu zenginleştiriyorum. Bu konudaki araştırmacı-lara da kaynaklık ettiğimi düşünüyorum ve paylaşımlarda bu-lunuyorum.

Geçmiş yıllara göre antikacılık ne durumda?

Hem antikacılık hem antika meraklıları gün geçtikçe artmakta.Eskiden sadece İstanbul Kapalıçarşı’yla sınırlı olan bu pazargiderek gelişiyor ve büyüyor. İnsanların antikaya olan merakıgün geçtikçe artıyor. İzmir’de bugün hiç olmadığı kadar çoksayıda antika meraklısı, koleksiyoncusu ve antikacı dükkanımevcut.

Antikaların bakımını nasıl yapıyorsunuz?

Antikaların bakımı önemlidir. Sadece bu konuda uzmanlaşmışve ehliyet sahibi ustalara ve tamircilere bunların bakımlarınıyaptırmak doğru olandır. Biz de öyle yapıyoruz.

Antikacının eğitimi bitmez…Bu işte dil bilmek özellikle Eski Türkçe bilmek gerekli mi?

Eski Türkçe bilmek şart. Ben şu anda matbu yazıları okuyabile-cek düzeydeyim. Yunan kültürünün büyük izleri var toprakları-mızda. Yunan kültürüne ait çok sayıda antika obje elimizegeçiyor. Yunancayı öğrenmeye ben geç başladım, maalesefdaha bir sene oldu, eğitimini alıyorum. Elimize geçen her yeniobje bize yeni bir öğrenme konusu açıyor. Yani herhangi birobje aldığımızda onu araştırırken aynı zamanda o dönemin ta-rihini o dönemin kültürünü, sosyolojik yapısını araştırmak zo-rundayız.

Bu dükkan içerisinde sizi en çok etkileyen eşya ve hikayesi?

Hepsinin etkileyici hikayeleri var tabii. Yeni bir obje aldığımızdaduyduğumuz heyecan bambaşka. Zaten heyecan biterse bu işiyapamayız. Enteresan bir malzeme elimize geçtiğinde onunduygusu bambaşkadır. Dükkanımdaki en enteresan objelerdenbir tanesi bir mermi kovanı. Mermi kovanını vazo haline getiripüzerine figürler işlenerek bir süs eşyası, cephe hatırası halinegetiriyorlar. Cephe hatırası diyorlar bunlara. Bu tüm dünyadavardır. Yunanlılar 9 Eylül 1922’de İzmir’den kaçarken yanlarında

Vazonun sahibi; “ARTİS” isimli gemi subayı Asonidi Hıristoforos...

15.MAYIS.1919 -Helenlerin İzmir Zaferi Hatırası. Üzerinde antik Yunanı temsilen İonya'nın simgesi “lir” yer almakta…

Page 36: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

götüremedikleri bir hatıra olarak bizim eli-mize geldi. Yaklaşık 10 yıldır bende. Çok Yu-nanlı müşterimiz talip oldu fakat eldençıkarmayı düşünmediğim bir hatıra olaraksaklıyorum.

Antika toplamak için zenginolmak gerekmiyor…Antikaya meraklı olanlar, antikacı olmakisteyen ama nereden başlayacağını bile-meyenlere önerileriniz var mı?

Antikacılığa karar verip başlamaz kimse. Oduygu içinden geliyorsa mutlaka başla-mıştır bit pazarlarını, antikacıları gez-meye. Sonra yavaş yavaş mal edinmeyebaşlar kendi bütçesine göre. Antika topla-mak zengin işi diye bir algı var toplumdaama herkes kendi bütçesine göre koleksi-yon edinebilir. Kimi kibrit kutusu toplarkimi gazoz kapağı toplar. Belli bir konu-nun içinde bir koleksiyon oluşturmak içinilla çok kıymetli malzemeleri bir araya ge-

tirmeye gerek yok. Herkes kendi bütçe-sine göre bir koleksiyon oluşturabilir.Yahut kendi bütçesine göre ufak tefek an-tika eşyalar alarak bu hobisini sürdürebilir.Antika obje toplamak isteyenler için tav-siyem sürekli alışveriş ettiği antikacılaredinmeleri. Bu sayede hem aldanmalarıpek mümkün olmaz. Hem antikacı arka-daşlar bilgi birikimini paylaşır, ona yol gös-terirler. Böylelikle doğru yolda ve dahauygun fiyata antika eşya koleksiyoncu-luğu yapabilirler.

Antikacılar arasında dayanışma var mı?

Kemeraltı’nda belki de eski lonca sistemineyakın hala faaliyette bulunan tek meslekgrubuyuz diyebilirim. İzmir’de birbiriyle alış-veriş yapmayan antikacı yoktur. Ticari vesosyal açılardan iç içeyiz ve iletişim halinde-yiz. Bu antikacılık mesleğinin bir geleneği-dir. Diğer antikacılarla bir araya gelmek, kimhangi yeni objeye sahip olmuş, bu objenindönemi, sanatsal özellikleri nelerdir, piya-sası ne olabilir, alıcıları kimlerdir diye kendiaramızda bunların değerlendirmesini yap-mak bizler için hem keyif hem de ticari faa-liyet oluyor.

İzmir Antikacılar Derneği başkanısınız.Böyle bir dernek antikanın bir anlamdageçmişin korunmasında nasıl bir önemesahiptir?

36 İLKBAHAR 2016

İzmir’in kurtuluş günü 9 Eylül 1922’de İzmir’i donatan el yapımı bayraklardan biri…

Zaman zaman ruhumuzu dinlendirebilmek için eskiye sığınırız…

Page 37: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Antikacıların ve derneğimizin toplumaözellikle de kültürümüze oldukça katkısıolduğunu düşünüyorum. Yok olmaktaolan birçok tarihi ve sosyo kültürel varlığasahip çıkıp bunlar hakkındaki bilgileringünümüze aktarılmasına aracılık ediyo-ruz. Örneğin hurdacıların topladıklarıhurda kağıt içinde giden evraklar, kitaplarve fotoğraflar için SEKA’dan önceki sondurak bizler oluyoruz. Birçoğunu yok ol-maktan kurtarıp bunları ilgililerine ulaştı-rıyoruz. Yahut elimize geçen enteresan vetarihi nitelikte olan belgeleri Türk TarihKurumu’na (TTK) veriyoruz. Yerel tarihi ay-dınlatan objeleri Ege Bölgesi’ndeki bele-diye müzelerine özellikle Ödemiş,

Kuşadası, Nazilli,Aydın Belediyele-ri’nin müzelerinekendi kentleriyleilgili fotoğraf,evrak ve objele-rin tedarikçiliğiniyapıyoruz. Bu sa-yede bölgemizinkültürel varlıkları-nın korunması vetopluma açık birşekilde sergilen-mesi için aracılıkettiğimizi hem zi-yaretçilere hemde araştırmacı-lara kaynak oluş-t u r d u ğ u m u z udüşünmekteyim.Bu da kamuyayaptığımız benceönemli bir katkı-dır.

37İLKBAHAR 2016

Antika ile moda kelimeleri farklıkavramlar olmalarına rağmen An-tikacılıkta farklı zamanlarda modaolan eşyalar vardır. Dönem dönem

farklı ürünler ön plana çıkar ve popülerolur. Son dönemlerde antika diyemesekde koleksiyon ürünleri diyebileceğimizobjelerin değeri arttı. Mesela 70’li yıllarınnadir bulunan bir gazoz şişesi bin lirakadar edebiliyor. Enteresandır; değil

şişesi bir tek gazoz kapağı bile binlercelira edebiliyor. Bugünlerde popüler olanürünler; eski oyuncaklar, eski gazoz şi-şeleri, 45’lik plaklar, uzunçalarlar (longplay) ve 70’li yılların retro ürünleri. Enpopüler koleksiyon ürünleri şu andabunlar. Osmanlı eserleri tabi her zamankıymetini yitirmeyen ve sürekli değeriniarttıran ürünler.

Şu andaki popüler koleksiyonürünleri…

İttihat Terakki Fırkası’nın merkez binası-nın Alın Taşı (Hicri 1324)

Page 38: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

38 İLKBAHAR 2016

M ekanik saatlerden önce büyük camilerde namaz vaktini tayineden muvakkitler, muvakkitlerin sanatlarını icra ettiği muvak-kithaneler bulunurdu. Mekanik saatler çıkınca zamanla bu

meslek unutuldu.

Orhan BEŞİKÇİ Fotoğraf : Atilla ÖZDEMİR

Saatleri tarihlendirmek, teknik konulardabilgi almak için Antikac›lar Derne€iBaflkan› Cem Üsküp ve eski mekaniksaatlerin tart›fl›lmaz uzman› FetiPamuko€lu’nun bilgisine baflvurdum.Koleksiyonlar›nda bulunanbenzerlerinden ve meslektecrübelerinden yola ç›karak saatleri 9. yüzy›la tarihlediler.

Hisar Camisi’nin asırlıksaatleri

Page 39: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

39İLKBAHAR 2016

Hisar Camisi'nin önündeki muvakkithaneninkuzeye bakan duvarındaki yuvarlak yuva-sında bulunan saatin tarihini saptamak içinyıllar önce İzmir Bölge Vakıflar Müdürlüğü'negitmiştim. Hisar Camisi önündeki şadırvan-larda abdest alanlara, gelip geçenlere, Ke-meraltı esnafına vakti gösteren, rakamlarıeski Türkçe olan saatin yaşını tespit etmekuzmanlık gerektiriyordu. Ayrıca yıllardır vakıfdepolarında; biri cami restorasyonu sırasındatesadüfen bulunan üç adet salon saatinigörmek ve onlara dokunmak gibi bir hayalimvardı…

Hisar Camisi saatlerine ulaşma isteğimieski İzmir Vakıflar Bölge Müdürü sayınKenan İba'ya aktarıp camide kullanılmıştarihi saatlerin korunup onarılması içinyardımcı olmasını rica etmiştim. Hiç um-madığım bir anda depodan çıkarılan sa-atleri görebileceğim haberi gelince se-vindim, böylesine önemli bir fırsatı amatörkamerayla tespit edip belgelemek olmazdı.Fotoğraf sanatçısı dostum Atilla Özdemir'iaradım, ekipmanıyla buluşma yerine gelipuzun bir uğraş vererek saatleri belgeledi.

Saatleri tarihlendirmek, teknik konulardabilgi almak için İzmir Antikacılar DerneğiBaşkanı Cem Üsküp ve eski mekanik saatlerinuzmanı Feti Pamukoğlu’nun bilgisine baş-vurdum. Koleksiyonlarında bulunan ben-zerlerinden ve meslek tecrübelerinden yolaçıkarak saatleri 19. yüzyıla tarihlediler. İngiltereve Fransa’da imal edilen el yapımı sarkaçlısaatlerin ahşap kasaları yerli yapım olabildiğigibi orijinal kasalı saatlere de rastlanabilini-yormuş.

Araştırmalarım sırasında şapka, trapez, pandülkapağı ve bazadan oluşan dört parçalı sa-atlerin Fransa’nın İsviçre sınırında Jura böl-gesinde imal edilen el yapımı saatlerle ben-zerlik gösterdiğini gördüm. Saatlerin ahşapkasalarında daha çok ocak ayında kesilenve bölgede bol olan Ladin ağacı kullanılmış,ağaçlar beş yıllık sürede ve belli işlemlerdengeçirilip son haline getiriliyor. Kalınlığı 11-18 mm arasında olan ahşap saat kasalarıbitkisel boyalarla boyanarak daha çok çiçekdesenleriyle bezenmiş. Yerli yapım kasalardasüslemelerin Edirnekari teknikle yapılmışörnekleri var.

Hisar Camisi’nde kullanılmış saatlerin görünüryerlerinde marka ve tarih göremedim,kılcal çatlakların dışında kadranları pırıl pırıl,eski Türkçe yazılı pirinç rakamları kararmışdurumda. Ağırlıkları 7 kilogram civarındaolan sarkaçların ön yüzü pirinç, kadran çev-resindeki motifler pirinç sıvama, bu görüntü“Lir” şeklindeki rakkasla birlikte saatlereestetik değer kazandırıyor.

Hisar Camisi saatleriyle benzerlik gösteren,saatlerinin bakımı büyükanneler tarafındanyapıldığı için Fransa’da adına büyükannesaati denilmiş. Saatlerin düz zemine otur-tulması, pandül ayarı, ters yöne çevrilmedendüzenli kurulması büyükannelerin göreviolmuş.

Ağırlık sistemiyle çalışan saatlerin yarımsaatte tek bir gong çalması, saat başlarındasaatin gösterdiği rakam kadar gong çalıpüç dakika sonra tekrarlaması gibi özellikleriolduğu biliniyor. Ahşap kasa üzerinde bu-lunan süslemeler, kadranındaki eski Türkçeyazılmış rakamlar, çıkardığı sesler saatleriAvrupa saatlerinden ayıran özellikleri.

Osmanlı ve Ortadoğu’da kullanılan saat-lerin rakamları, sesi ve süslemeleri kiliseveya manastırlarda kullanılan saatlerdenfarklı olarak tasarlanmış.

Saatlerin sesini kilise saatlerinden çıkansese benzetenler, sesinden hoşlanma-

yanlar, dikkati dağıtıyor diyenler olmuşveya zamana yenik düştüğü için bir kö-şeye atılmışlar. İzmir camilerinden çalınanveya depolarda unutulan kıymeti bilin-memiş eşya ve objelerin sayısı bir haylifazla. Eski bir İzmir camisinde kullanılmış,mekanik kısmı çalınmış saatin sadecekasasının bırakıldığını üzülerek gördüm.Eski İzmir cami ve mescitlerinde kullanılanel yazması Kuran-ı Kerim, kitap, halı,kilim, minber, kapı, şamdan, avize, cüz,kandil, yazma, saat, levha, şerbetlik, bu-hurdan, rahle gibi benzeri eşya ve ob-jelerin çoğunu koruyamadık. Hisar Ca-misi'nde 19-20. yüzyıllarda kullanılmışsaatlerin onarılıp ayar ve bakımının uz-man ellerde yapılması için İzmir VakıflarBölge Müdürlüğü’nün gerekli girişimdebulunması ortak kültür değerlerimizinkorunması adına sevindirici. Taşınır ta-şınmaz kültür varlıklarımız korunsun de-mekten başka elimden başka bir şeygelmiyor.

Page 40: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

40 İLKBAHAR 2016

İzmir BasınMüzesi Müzede, “Öldürülen Gazeteciler Odas›” dayer al›yor. Bu odada, U€ur Mumcu’nunbilgisayar›, Metin Göktepe’ninöldürüldü€ü an üzerinde bulunan kaza€›,Abdi ‹pekçi’nin dolma kalemi ve daktilosu,Çetin Emeç’in bas›n kart›, daktilosu,kravat›, mendili ve dolma kalemi yeral›yor… Turan Dursun’un kol saati ve ÜmitKaftano€lu’nun çantas›, Kutlu Adal›’n›nceketi, flapkas›, defterleri ve foto€rafmakinesi de müzede sergilenen eflyalararas›nda dikkat çekiyor.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin Bas-mane’de Aziz Vukolos Kilisesimüştemilatında oluşturdu-

ğu İzmir Basın Müzesi’ndeİzmir ve Türk basınının tarihigün yüzüne çıkıyor. BasınMüzesi, başta İzmir veEge basını olmak üzereTürk basın tarihinin biröyküsü niteliğinde. Mü-zeyi gezenler basın tari-himizi ve bu bölgenin ge-çirdiği süreci adeta sayfa say-fa okuyabiliyor.

Türk basının güçlü geleneğide, müzede gün yüzüne

çıkıyor. İzmir BasınMüzesi, İzmir'de ya-

zılı basının köklügeçmişini, za-man içinde ge-çirdiği aşamalarıve çağın gerek-lerine uyup “İz-

mir Medyası” ola-rak yeniden şekil-

lenişini gözler önü-ne seriyor.

Mü-zede ga-zetelerin ve di-ğer medya organlarının kullandığı çeşitliaraçlar, ilk hallerinden en gelişmiş model-lerine değin sergileniyor.

Emre DÖKER Fotoğraflar Reha ALAN

Page 41: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Basın sektörüçok hızlı birgelişim vedeğişim içi-ne girdi.B u n d a n10-15 yılönce dakti-lo hala kul-lanılıyorken,bugün daktilobulmak bile çokzor hale geldi. Siyahbeyaz fotoğraflardan,renkli fotoğraflara geçtik ama

dijital fotoğrafınç ı k m a s ı y l a

şimdi basılıf o t o ğ r a f ıbile unuttuk.İletişim fakül-tesinde okuyanöğrenciler, günü-

müz medyasının ge-rektirdiği araç ve gereçlerle

eğitim görüyorlar ancaksektörün hangi aşamalardan

geçerek bugünlere geldiğini bil-miyorlar. Birçok gencimiz haber ya-

zılan daktiloları, “negatif” çeken fotoğraf

m a -kine-leri-n i ,

gaze-telerin

eskidennasıl hazır-

landığını bilmi-yor bile. Basın Mü-

zesi, bu anlamda da bir eksiğikapatıyor. Geleceğin gazetecileri, sektörüngeçmişini yaşamamış olsa da bunları bi-lerek, görerek yetişmesine yardımcı olu-yor.

41İLKBAHAR 2016

Page 42: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Katledilen Gazeteciler Odası!

Türkiye’de katledilen gazetecilerin “son an-ları”nda yanlarında olan eşyaları İzmir BasınMüzesi’nde sergileniyor. Türkiye’de hemenhemen her ay gazeteciler adına kara birhaberin geldiği bir tarihia n ı m s a t ı y o rbize. Türkiye’deHrant Dink’tenUğur Mumcu veMetin Göktepe’yekadar birçok gaze-teci katledildi.

Basın tarihinde ardıarkası kesilmeyen bukatliamların, İzmir Ga-zeteciler Cemiyeti’ninBasmane’de hizmeteaçtığı İzmir Ba-sın Mü-zesi’ndebellek-lerden si-l i n m e s iengellen-meye çalı-şılıyor.

M ü z e d e ,“ÖldürülenGazeteciler

Odası” da yeralıyor. Bu odada, Uğur Mumcu’nunbilgisayarı, MetinGöktepe’nin öl-dürüldüğü anüzerinde bulunankazağı, Abdi İpek-çi’nin dolma kale-mi ve daktilosu, Çe-tin Emeç’in basınkartı, daktilosu, kra-vatı mendili ve dol-ma kalemi yer alıyor.Ayrıca odada, AhmetTaner Kışlalı’nın genelbaşkan yardımcısı ol-duğu AtatürkçüDüşünce Der-neği kartviziti, fo-toğraf makinesi,kol düğmeleri,gözlüğü, büyüteçi,bilgisayarı ve fo-toğrafları bulunu-yor. Turan Dursun’unkol saati ve Ümit Kaf-tanoğlu’nun çantası,Kutlu Adalı’nın ceketi, şapkası, defterleri vefotoğraf makinesi de müzede sergilenen

eşyalar arasın-da dikkat çe-kiyor.

Odada, Son100 yıl için-de Anado-lu coğraf-

yasında görevi-ni yaparken saldırıya uğrayan ve

katledilen gazetecilerin listesi de yer alıyor.Odanın girişine konulan “anı defteri’’ne deziyaretçiler duygularını yazabiliyor.

Amacımız Unutturmamak!

Türk basın tarihi geçenzaman içinde çok büyükacılar yaşadı. Büyük be-deller ödedi. Birçok isimkatledildi ve gerçek fail-lerine çoğu zaman ulaşı-lamadı. Toplumu aydınlat-mak isteyen gazeteciler birdönem katlediliyordu. Şimdiise yöntem de değişti. Susturulmak is-

42 İLKBAHAR 2016

Page 43: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

tenilen gazetecilerSilivri zindanlarına atılıyor, gözaltına alı-nıyor ya da davalarla susturulmaya çalı-şılıyor.

Bumüze, gazetecilerin

anılarını, değişim sürecini, katliamlarıunutturmamayı amaçlıyor. Bir anlamdabellek tazeliyor. Basının geçirdiği evrelerigörmek isteyen toplum için çalışan ga-zetecilerin son anlarındaki “iz”lerini his-

s e t -mek isteyenleri bu mü-

zede geçmişe yolculuğa çağırıyoruz.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi,pazartesi hariç hafta için 09.00 - 17.00saatlerinde gezilebilir.

43İLKBAHAR 2016

Page 44: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

44 İLKBAHAR 2016

1954 yılında futbol alanlarında şöhretolduktan sonra 15 yıl boyunca “TürkEfsanesi” olarak yaşayan Metin Oktay

sözlerini şöyle sürdürüyordu:

“Zaman su gibi akıp geçti. Gün geldi, bengençliğin kahramanı oldum. Sonraları iseçocuklara, gençlere kahraman olacak in-sanlar yetişmedi.”

2 Şubat 1936’da Karşıyaka’da ÇiftefırınlarSokağı’nda dünyaya gelen Metin Oktay,ailede büyük bir coşkunun yaşanmasınayol açıyordu. Soğukkuyu İlkokulu’nda öğ-renim hayatına başlayan Metin Oktay’ıfutbol topuna duyduğu sevgi buradanAlsancak Stadı’na taşımaya başlamıştı.Okumaya ne denli meraklı ve hevesliolursa olsun meşin yuvarlak aşkı da odenli büyüktü. 1951 yılıydı, Metin Oktayortaokul 3. sınıftaydı ve okul takımına gir-mişti. Aynı yıl Damlacık Kulübü’ne götü-rüldü Metin Oktay 2.5 lira ile ile ödüllen-dirilerek…

Bir yıl sonra da Göztepe ve Milli Takımlar'dateknik direktörlük hayatının zirvesine çı-

ka-cak olan o dönemin

futbolcusu Adnan Süvari tarafından YünMensucat’a aldırılır.

1954 Yılında genç milli takıma çağırılırMetin Oktay ve ilk maçını Lüksemburg’akarşı oynar, iki de gol atar ama sakatlanır.Bu yüzden Avusturya maçında yer alamaz.3. karşılaşma ise o zamanın B. Almanyasıiledir ve karşısında sonraları dünya fut-bolunun efsanelerinin arasına girecek birgolcü vardır, adı: Uwe Seeler. Uwe’nin ikigolüne Metin Oktay bir gol ile cevapvermiş ve maç 2-1 yenilgimizle bitmiştir.

1954 yılında Sami Özok tarafından İzmirs-por’a götürülür Metin Oktay. İzmirspor

formasını kuşandığın-da filelere 17 gol bı-rakarak ilk gol krallığıtahtına çıkışın sevin-cini yaşayan MetinOktay, kendisi içinartık çocukluğunun

kahramanı Sait Altın-ordu gibi yeni bir döneme başlar.

Karısı Oya Sarı’nın ‘Ya Galatasaray’a ya İz-mirspor’a’ demeleri, ayrılmaları, Galatasaray’dageçen güzel ve acı günler, daha sonra ServetKardıçalı ile evlilik… Film artistleri ile güzelama gizli yaşanan günler…

Ama biz bunları değil de isterseniz gelingollerini konuşalım, yazalım Metin Ok-tay’ın...

Türkiye liglerinde 6 kez taç giydi Galata-saraylı milli futbolcu.

“Gol kralı” olduğu 6 sezonda 152 maç oy-nadı ve 152 gol attı.

Birçok golünün bir sanat eseri olduğunusöyledim ve bunların sırrını sordum.

Kral Metin''Çocuklu€umda kahramanlar vard›.Benim kahraman›m Sait Alt›nordu’ydu.Topla yatar, topla kalkard›m. Toplakonuflur, topla düflünürdüm. Yata€›m›nalt›nda kramponlu ayakkab›lar›m,s›rt›mda formalar›mla uyurdum.”

Okan YÜKSEL

Page 45: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

45İLKBAHAR 2016

‘Ellerini uzat’ dedi. İki elimi uzattım, avuç-larım yere dönüktü. Ellerimi avuçlarınaaldı, “Şimdi” dedi: “İstediğin eli çek, benyakalayacağım.”

Ellerimi Metin Oktay’ın avucundan kurta-ramadım. ‘İşte’ dedi: “Bu reflekstir bana ogolleri attıran.”

Sonra “Bunlar işin fiziki tarafı” deyip, NazımHikmet’ten bir şiir okudu.

“İşte bu şiiri bilmeyen ne top oynar, negitar çalar. İşin özü bu kardeşim”deyipboynuma sarıldı.

Bir müzisyen, Tarık Öcal, bu sözlerin sahibi.Express Gazetesi’nde Galatasaray’ın TürkiyeLiglerini şampiyon olarak bitirmesindensonra yapılan bir çalışmaya; Tarık Öcal dafutbol ve futbolcu olayına işin fiziki tarafı,şiir tarafından katılmış...

Galatasaray`da kaptanlık yaptığı zaman-larda yazı-tura yapılacağı vakit hep “tura”derdi Metin Oktay.

Onu da şöyle açıklardı hep;

“Varsın Atam`ın silüeti yere değmesin!”

İnsan herz a m a nkahramano l a m a zama insank a l a b i l i rderler.

Bu sözlere ya-kışan yaşamsürdürenler-den biri de Me-tin Oktay’dır.

Yaşamı boyunca kahraman ve kral olarakgösterilmesine ve öyle olmasına karşın insankalabilmeyi başarmıştır Metin Oktay.

Kahramanlıklarını devamlı anlatan kah-ramanların sonunda korkakları bile bıktı-racağını bilen Metin Oktay, gerçek kahra-manlar gibi cesaretini de hep şahitsiz gös-termiştir.

Futbola Damlacık’ta başlayan, İzmirspor’dagelişen ve Galatasaray ile ulusal takımlardadoruklara tırmanan Metin Oktay ‘kahraman’olmaktan çok ‘insan’ olmayı,’kral’ olmaktançok ‘adam’ olmayı bilmiş ve öyle yaşamış,öyle ölmüştür.

De Gaulle’ündür şu söz:“Dünyayı titreten Napolyon bundan vaz-geçtiği an çökmeye başlar. İnsan hiç dur-mamalı yoksa çöker.”

Futbol sahalarında kaleleri titreten MetinOktay ise bundan hiç vazgeçmedi.

Krallık tacını başına taktığı günün gece-sinde bile karanlıklarda çalışmasını hiç ak-satmadı, geldiği yeri hiç unutmadı.

Gerek futbol, gerek özel yaşamında cesur,yiğit, onurlu ve oldukça delikanlıydı.

Trajedisi yazılacak bir kahraman değildiMetin Oktay...

Korkakların hiçbir zaman zafer anıtı dike-meyeceklerini bilenlerdendi.

Ne güzeldir Fransızların şu sözü: “İl yafagot et fagot /Adam var, adamcık var.”Metin Oktay adam olanlardandı.

Kral unutulmadı hiç!..

Biz, dostları, gönüldaşları; yıllarca San-car Maruflu başkanlığındaki İzmir'iSevenler Platformu, İzmir 68'lilerPlatformu, Dr. Şaban Acarbay'ın TÜ-FAD'ı, yiğit kalemler Sedat Kaya,Nevit Tokdemir, Atilla Köprülüoğlu;çeşitli etkinliklerle, yazılarımızlaKral'ı andık!

Doğum gününde, ölüm yıldö-nümünde. Aksatmadan!..

Onun için; "ölümsüzdür, gök-yüzüdür ve memlekettir" de-dik.

Bugün vefasızlıktan, duyar-sızlıktan söz edenleri; bura-larda -nedense- hiç görme-dik...

Yazıyı; ‘En Fenerbahçeli SporYazarı’ İslam Çupi ile bitirelim.

Çupi'ye göre; 1950’li yıllarda İnönü Stadı’nınKapalı Tribünü’ndeki iki direk arasına sı-ğacak kadar az olan Galatasaray taraftarısayısının statlara sığmaz hale gelmesindeen büyük paya sahip olan adamdır MetinOktay !

İslam Çupi ölümünde şöyle yazmıştır Kral’ı:

“İnsan sevgisi, insan dostluğu. Sempatikliği,sevecenliği, zerafeti, bir şeyler verme ko-nusundaki tek taraflı yırtınışı ile bir adamsembolü, bir beşeriyet ilahı idi.

Ben bu bendeki ölüme razı olurdum, keşkeMetin’i yaşatabilse idi, bu ölüm…’’

Page 46: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

46 İLKBAHAR 2016

Dana Bayramı Tarih Vakf›’n›n yapt›€› bir araflt›rmada flubilgiler yer al›r: “Dana Bayram›, yaln›zca‹zmirli siyahlara özgü bir kültürelpratikti. Bayram üç cuma devam ederdi.‹lk cumaya Dellal, ikinci cumaya

Pefltamal, üçüncü cumaya da DanaBayram› denirdi. Bu bayramlar› ‘Godya’ya da ‘Gudye’ ad› verilen, siyahlar›n öndegelenleri yönetirdi. Bu kifliler siyahlar›ncemaat liderleriydi…

2008 yılında İzmir’de Mayıs ayı ba-şında “Afrika Kökenliler 1. DanaBayramı Etkinlikleri” düzenlenmişti.

Etkinliği düzenleyen Afrikalılar DayanışmaKültür ve Yardımlaşma Derneği bültendebayramın amacını şöyle açıklamıştı:“1930’lara kadar İzmir’de her yıl Mayısayında Yapıcıoğlu Dana Meydanı’nda Af-rika kökenliler tarafından düzenlenen vegeniş toplum kesimlerini bir araya getirengeleneksel Dana Bayramı’nı bir festivalhavasında yeniden canlandırmak. Böylecehem Osmanlı İmparatorluğu dönemindeköle ticaretiyle Anadolu’da başlayan biryaşam serüveni hakkında tarih bilincinin

artırılması, hem Muğla, Balıkesir ve İzmir’deyaşayan Afrika kökenlilerin on yıllardansonra bir araya gelebilmesi, hem de Afrikakökenlilerin kültürünün topluma tanıtıl-ması hedefleniyor.” Bu etkinlikler sanırımbugün de sürmekte.

Dana Bayramı adına ben ilk kez ReşatNuri Güntekin’in Miskinler Tekkesi adlıromanında rastlamıştım. Güntekin bu ro-manında İzmir’deki zenci mahallelerinden[biz bugün onlara Afro Türkler diyoruz]Kadifekale eteklerindeki Tamaşalık’ı [bu-gün Temaşalık deniyor, ama o zamanlaradı Tamaşalık’dı] anlatırken Dana Bayra-

Gökhan AKÇURA

Eski bir İzmir kartpostalından ayrıntı:Güreş alanında Afrika kökenli güreşçiler.

Page 47: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

mı’ndan da söz eder. Yirminci yüzyılınbaşlarında İzmir’de yaşamış olan ReşatNuri bu döneme ait gözlemlerini şöyleaktarır: “Tamaşalığın ahalisi Afrika zenci-leridir. Konaklardan çıkarılmış yahut kaçmışsürü sürü Gülfidan bacılar ve onların er-kekleri... Bunların gücü kuvvetleri [yerindeolanları] gündüzün şehirde incire, pala-muta, yahut dilenciliğe giderler; ihtiyarlarve sakatlar kulübelerinin önünde, kızgıngüneşin altında iri kertenkeleler gibi yarıçıplak yatarlardı.” Güntekin, “cemiyet ha-linde fukaralığın bu derecesini başkahiçbir yerde görmedim” diye de ekler.

Tamaşalık ve törenGüntekin’in romanında Tamaşalığın tasvirinive oradaki yaşama koşullarını bir kenarabırakıp Dana Bayramı ile ilgili bölüme ge-çelim: “Tamaşalığın her yıl meşhur DanaBayramı vardı ki, her halde Afrika’dan geti-rilmiş bir putperest âyini olacaktı. Şehirdeve hatta civar kasaba ve köylerde ne kadarArap varsa [Osmanlı’da zenci sözcüğü kul-lanılmaz, Afrika kökenliler Arap olarak anı-lırdı] Tamaşalığa akın eder, bunlara hemenbir o kadar da beyaz seyirci katılırdı. Acem-lerin Seyyid Ahmet deresi tekkesindekieski On Muharrem âyinlerine benzer biralay.”

Reşat Nuri bu âyin-bayrama katılanları tasvirettikten sonra olayı anlatmaya başlar: “Bay-ramın asıl ağırlık merkezi olan mukaddesdanaya gelince, onun bayramı çok evveldenbaşlamış bulunurdu. Bir kalabalık, boynundave boynuzlarında kırmızı gaz bombalarıyladanayı haftalarca sokak sokak dolaştırırlar;zilsiz tefler çalarak, oyunlar oynayarak ev-lerden kendileri için para; yorgunluk ve aç-lıktan kaburgaları çıkmış hayvan için zerzevatkabuğu toplarlardı. Fakat oyunların asıl bü-yüğü o gün Tamaşalığın orta meydanındadananın etrafında oynananlardı.

Havadaki toz toprak bulutlarını bir kat ağır-laştıran sıcak günlük dumanları arasındazilsiz defler dövülür, hep bir ağızdan şimdikidans havalarına benzeyen birtakım şarkılarokunur; dananın etrafında iç içe birkaçdaire teşkil eden erkek Araplar, olduklarıyerde maymunlar gibi zıplayıp dönerek veellerindeki sopaları birbirlerine vurarak aca-yip bir horan oynarlardı. Sonra, gene busesler arasında dana kesilir, akla sığmayacakbir süratle parçalanır, kenardaki çalı çırpıateşinde pişirilerek yenirdi.”

Kazanda dana etiBu bayramdan Halit Ziya Uşaklıgil de İzmirHikâyeleri’nde kısaca söz eder. Ama konuyadaha bilimsel bir katkıyı Pertev Naili Boratav

yapar. Onun 1951 yılında kaleme aldığı“Türk folklorunda zenciler” başlıklı araştır-masında, İzmirli bir yakını olan HüseyinSap’ın çocukluk ve gençlik anılarından ya-rarlanarak Dana Bayramına da değinilir.Boratav, İzmir zencilerinin semtlerini Kadi-fekale yakınlarındaki Sabırtaşı, Dolaplı Kuyu,Tamaşalık ve Ballı Kuyu olarak sıraladıktansonra “hiçbir sağlam istatistik bilgisine da-yanmadan İzmir zencilerinin iki bin ailekadar tutabileceğini ” söyler. Ardından da“Türkiye’nin başka şehirlerinde göze çarp-mayan birtakım gelenek ve görenekleriİzmir zencileri yaşatmışlardır ” diye ekler.Ardından sözü Dana Bayramına getirir:

“[Bu tören] temmuz-ağustos ayları içindebelli günlerde düzenlenir, dört hafta sürerdi.Her haftanın perşembe akşamları başlar, ogece ve ertesi cuma günü akşam üstünekadar sürerdi. Tören üç hafta süreyle ikiayrı yerde yapılırdı: Topluluğun bir bölüğüSabırtaşı’nda, bir bölüğü de Tamaşalık’takigeniş alanlarda, kabaktan yapılmış, tellerineince halkalar takılmış sazları ile ellerindeçalparalar çalarak dans ederler; birer ikişerortaya çıkarak, çok kıvrak oyunlar oynarlar,arada bir hep bir ağızdan ‘hü lü lü lü lü...viy!’ diye sevinç sözleriyle ünlerlerdi. Bugösteriler, geceli gündüzlü, her hafta birgece bir gündüz, üç hafta tekrarlanırdı.Dördüncü cuma, ortak aldıkları danayı süs-lerler; boynuzlarına teller, pullar, mendillertakarlar ve alay halinde, yine sazlarını veçalparalarını çalaraktan Sabırtaşı’ndaki top-luluk, dana ile birlikte Tamaşalık’a varırdı.Orada Godiya [zencilerin çoğunlukla kadınolan bir nevi kolbaşısı] danayı törenle keser,yüzerdi. Dana alanda kurulmuş olan ka-zanda pişirilirdi. O gün Tamaşalık bir bayramyeri halini alırdı. Bütün zenciler ve seyregelmiş beyazlar bir arada eğlenirler, sazlar

ve çalparalar çalınarak dans ederlerdi. Danakazanda iyice piştikten sonra alanda ku-rulmuş olan sofralara dağıtılır, herkes nekadar düşerse bu etten yerdi. Yemek faslısona erince de bayram sona ermiş olur,herkes dağılırdı.”

Rauf Beyru 19. Yüzyılda İzmir’de Yasam adlıkitabında Dana Bayramı’na şöyle değinir;“İzmir’de yaşayan zencilerin kutladıkları birde Dana Bayramı vardır.1889 yılında budana bayramlarından ikincisinin, yani İki-çeşmelik Danası’nın Nisan ayının 12. Cumagünü Katipoğlu mevkiinde kutlandığınıbelirten gazete, bu kutlamaların Göztepeötesindeki mesire yerlerinde gerçekleşti-rilmesinin daha uygun olacağını ileri sür-mektedir. Dana Bayramlarında zencileringenelde Tamaşalık’ta toplandıkları ve busırada danaların süslerle donatıldığı, sür-dürülen çeşitli eğlencelerin ardından bun-ların kesilip pisirilmesiyle törenin bir ziyafetedönüstürüldüğü” aktarılır.

İzmir zenci folklorunu araştıran GünverGüneş de, 1894 yılının bir gazete haberinedayanarak bize şu bilgiyi verir: “Zenciler,bayram yapılmaz, dananın kanı akıtıl-mazsa, önce başı kesik bir arabın gelerekinsanları rahatsız edeceği ve şehre has-talığın bulaşacağı gibi cahil ve batıl birdüşünceye sahiptiler.” Güneş, Pertev NailiBoratav’ın Dana Bayramı’nı temmuz veağustos aylarına tarihlemesine de karşıçıkarak, “İzmir basınından izlediğimiz ka-darıyla bayram mayıs ayı içinde, en geçhaziran ayında düzenleniyordu,” diyeekler. Hıfzı Topuz da, İzmir’deki DanaBayramı’nda iki keçi ve bir dana kurbanedildiğini belirtir. Onun aktardığı bilgileregöre, bayrama denk gelen bir pazar günüönce Abbas Ağa tarlasında veya Salih

47İLKBAHAR 2016

Dana Bayramı’nın yapıldığı alan, bugün antik tiyatro kazı alanı içinde kalıyor.

Page 48: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Dede’de keçilerin kesilerek “Arap Aşı” de-nilen bir yemek hazırlanırmış. Bundansonra gelen ilk cuma günü ise dana BekirAğa’da kesilir, derisi yüzülür, sonra bütünbayram alayı Yapıcıoğlu’na gelir, yemekorada pişirilirmiş.

Tarih Vakfı’nın yaptığı bir araştırmada iseşu bilgiler yer alır: “Dana Bayramı, yalnızcaİzmirli siyahlara özgü bir kültürel pratikti.Bayram üç cuma devam ederdi. İlk cumayaDellal, ikinci cumaya Peştamal, üçüncü cu-maya da Dana Bayramı denirdi. Bu bay-ramları ‘Godya’ ya da ‘Gudye’ adı verilen, si-yahların önde gelenleri yönetirdi. Bu kişilersiyahların cemaat liderleriydi. Godyalarınkimi kadın kimi de erkekti. Ama genelliklebu makamda ihtiyar kadınların olduğu gö-rülmektedir. Godyaların sihirli güçleri ol-duğuna inanılıyordu. İzmir siyahları God-yaların sözünün dışına çıkmazlar, onlarasonuna kadar itaat ederler, büyük saygıgösterirlerdi. Godyalar çeşitli tütsüleme iş-lemleri yaparlardı. Bu tütsüleme işlemine‘Arap tütsüsü’ deniliyordu. Bu merasimdeinsanlar İzmir’de ‘borulandı’, İstanbul’da ‘ba-balandı’ denilen tütsüden geçiriliyorlardı.Borulanan kimselerin hiddet ve şiddet veyaansızın patlayan bir tepkiyle saralı gibi ellerititrer, gözleri döner, bir müddet acayip kor-kunç bir hal alırlardı. Bu hallerine ‘borusu’

ya da ‘babası tuttu’ deniliyordu.

Godyalar geçimlerini tütsüleme sırasındakendilerine verilen bahşişlerle sağlarlardı.Bir kere tütsülenen siyah her yıl tütsü-lenmesini yenilemek zorundaydı.”

Hıfzı Topuz, Osmanlı döneminde Türkiyetopraklarına gelen zencilerin geleneklerinide beraberlerinde taşıdıklarını söyler veşöyle devam eder: “Bugün Siyah Afrikaülkelerindeki zenci bayramları ve animisttörenleriyle bizdeki eski zenci bayramlarıkarşılaştırıldığı zaman arada büyük ben-zerlikler görülür. Hele animistlerde bazıbüyük ruhlara olan saygıyı belirtmek içindüzenlenen kurban törenleriyle bizdekizenci bayramları arasında büyük yakın-lıklar vardır.” Topuz, bu eski bayramlarlaHabeşistan, Sudan ve Orta Afrika ülkele-rindeki geleneksel törenler arasında birkarşılaştırma yapılmasının çok yararlı ola-cağını düşünür.

İstanbul’da Arap Bayramı

İstanbul’daki benzer nitelikli törenlerinen eski tanığı ise Semih Mümtaz S.’dir.Onun anlatımına göre, İstanbul’un zen-cileri Çilehane Bayramı adı verilen bu et-kinlik için Üsküdar’da Çilehane’de topla-nırlarmış. Haremağaları, haremdeki bacılar,

halayıklar, susamcı kadınlar, yollardakabak çalıp para toplayan dilenci “Arap’lar,sabahın erken saatlerinde Çilehane’ninetrafındaki tepelere dağılıp çiçek toplar-larmış. Semih Mümtaz, zencilerin bu çi-çeklerle başlarına çelenkler, kollarına bi-lezikler ve türlü türlü süsler yaparak, hepbirlikte zenci türküleri söylediklerini anlatır.Bu bayramı ayrıntılarıyla aktararak SemihMümtaz, “Aman yarabbim, hâlâ hatırlarım,ne fulgule idi o,” demekten de kendinialamaz.

Bu bayramın bir diğer tanığı ise SermetMuhtar Alus’tur. İstanbul Ansiklopedisiiçin kaleme aldığı “Arap halayıklar, Arapbacılar” maddesinde şöyle anlatır: “Arapbacıların Rumî Mayıs’ın birinde kendilerinemahsus günleri, bir çeşit bayramları vardı.O gün bacıların kolbaşıları, yani amirleridurumunda olan kimseler, aveneleri top-lar, arkalarına takar, kırları boylarlar, ça-yırlara yayılırlar, zevk ve sefa, ahenk baş-lardı. Çalgıları darbuka, zilsiz ‘gang’ denendemirden, simit şeklinde, üstü halkalı,büyücek bir çemberdi. Bu çemberler bir-birlerine vuruldukça halkalar sesler çıkarırve tempo vururdu.

Araplar değirmi olup yere otururlar, öncekolbaşları tutturur, ardından maiyeti onauyar, hep bir ağızdan, kendilerine mahsuszenci türkülerine başlayarak curcunayakoyulurlardı:

Lali laliali, ari dungo

Kurinin bubi, ari dungo

Şimdim tino, ari dundo...

Böyle bir seyrana kuru kuruya gidilmezya, kuzu, yalancı dolma, helva gibi ye-mekler, türlü türlü yemişler kahve takımlarıda götürürlerdi. Yemekler tıka basa ve-riştirilir, yemişler yenir, kahveler içilir, ça-yırlar çimenler üzerinde yuvarlanılır, tak-lalar, kahkahalar atılır, yine türküler, fasıllargeçilirdi. Arap bacıların böyle muayyengünleri olduğu alemce malum. Herkesseyrine koşar, uzaktan temaşa ederdi.Aralarına yabancı kimseyi almazlardı.Biraz yaklaşacak ol, ak gözler evindenfırlar, koca dudaklar açılır, otuz iki diş gı-cırdar... Küfürün bini bir paraya...”

48 İLKBAHAR 2016

“Hıfzı Topuz’un Siyah Afrika kitabının köleleştirme sürecini yansıtan resimlemeleri.

Page 49: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Besteci ve şair Leyla Saz, bu bayramlarınen gözde yemeğinin “aside” olduğunusöyler. Aside, haşlanmış ve hafifçe ezilmişpirincin ortasına bir çukur açılıp içinehepsi birlikte pişirilmiş kuşbaşı et, yeşilbiber ve bamya yerleştirilerek hazırlananbir yemektir.

Aziz Nesin de çocukluk yıllarında bu bay-rama tanık olmuştur. “Arap kadınlar (zenciler)yılın bir günü, sanırım mayısın ilk günü,bayrama benzer bir tören yapıyorlardı” di-yerek anlatıma başlar ve bu törenin şehrindışında bir yerde yapıldığını belirtir. Nesin’inailesi de bu bayrama katılırmış: “Nereleriydio gittiğimiz yerler? Böyle geniş çayırlık,ağaçlık, bayırlık biyer. Bidolu, bidolu, bidoluzenci kadınlar... Ortada öbek öbek toplanıp,şaşılası sesler çıkararak dönmeye, tepinmeyebaşladılar. Zıplayıp döndükçe, dönüp te-pindikçe kendilerinden geçtiler. Çığlıklaratmaya başladılar. Onların bu coşup ken-dinden geçme hallerine ‘babaları tuttu’ de-nirdi. İnatla direnip ağlayan çocuklar içinsöylenen ‘babası tuttu’ deyimi o olaydançıkmıştır. Sonra ‘trans’ haline gelip, ağızlarıköpürerek ‘Lu lu lu’ sesleri çıkararak, herbiri ayrı ayrı biyerlere dağıldılar.

Bir ağaç gölgesinde çayırda oturup dolmakaynamış yumurta, irmik helvası yediğimiziansıyorum. Annem diken üstündeydi, başınagelecekleri bilirmiş gibi tedirgindi. Hiç içinesinmemişti. İkide bir, ‘Kalksak artık, gitsekeve, geç kaldık,’ diyordu. İkindiye doğruzenci kadınlar ellerinde dallar, kökler, otlarla,dingin ve suskun bir halde döndüler kırlardan,tepelerden. Dağlardan getirdikleri bu şeylerçayırda yakılıp tütsüler yapıldı. O kökler,dallar, otlar ilaç olarak satın alındı.”

Afrika kökenli kadınlar arasından büyücülükyapanlar da çıkardı. Ondokuzuncu yüzyılsonu İstanbul inanışlarını aktaran Abdülazizbey, perilerle başa çıkmak için başvurulanve çoğu zenci olan “karışık kadınlar”dan sözeder. Bakıcılık, büyücülük ve muskacılıklauğraşan bu tür kadınlar “Sudan ahalisindenolan zencilerden ve Mağrip ve civar ahali-sindendi. Bunlar İstanbul’da her yere soku-lurlardı. İstedikleri hurafeleri yaymaya o za-manların ilim ve irfan seviyesi de uygundu.”Bu kadınların çoğunlukla Karagümrük, Sal-matomruk, Eğrikapı, Edirne Kapısı ve Sulta-nahmet Arastasında oturduklarını söyleyenAbdülaziz Bey, büyücülerin ev ve konaklardaçalışan zencileri de zaman zaman çevrelerinetoplayarak bir cemaat gibi hareket ettiklerini,törenler yaptıklarını vurgular.

Dana yoksa tavuk keselimÇilehane’deki Arap bacıların bayramları,Dana Bayramı’nın yanında biraz şehirli ka-lıyor. Öte yandan Malik Aksel, Osmanlı İm-paratorluğu’ndaki zencileri anlatan bir ya-zısında çeşitli yörelere yayılmış bir danabayramı kültüründen söz eder. “Bu karaAraplar, Rumeli ve Anadoluda bulunduklarışehirlerde senenin yaza rastlayan belirli birgününde kurdelalar, varaklarla süslenmişbir danayı gezdirirken ellerinde kırık dökükteneke çanaklarla para toplarlar; yamruyumru ne kadar zenci varsa bu dana çev-resinde mahalle mahalle dolaşır, ondansonra bir mesire yerine giderler. Danayıkurban ettikten sonra yemek yerler, şerbetleriçerler, başlarını ve kollarını çiçeklerle süs-lerler.” Aynı yıllarda İstanbul’da ise, danaunutularak aynı bayramda tavuk kesilmeyebaşlanmış.

Bir tür ayin olan bu toplantılara halk arasındaArap Bayramı denirmiş. Zenciler önce kır-lardan kırk çeşit ot toplarlar, bunları bir ka-zanda kaynatırlar, sonra da çanakla içer-lermiş. Bu suda uyuşturucu otlar bulunduğuiçin bir çeşit sarhoşluk da verirmiş. Halkarasında ‘Arap suyu’ denilen bu suyu yara-maz çocuklara dahi içirirlermiş. Aralarındabuna una ‘mayanka’ adı verilirmiş.

Afrikalılar Dayanışma Kültür ve YardımlaşmaDerneği’nin başkanı Mustafa Olpak, DanaBayramı’nın bugün hala Togo, Senegal,Eritre, Güney Sudan ve Kenya’nın iç kesim-lerinde mayısın ilk cumartesi günü kutlananbir bayram olduğunu söylüyor. Şamanizmözellikleri gibi dini ritüeller de taşıyan bubayramda, Godya yani lider, trans içerisindeTanrı ile konuşarak halkı için sağlık ve afdiliyormuş. Bayramda danslar ediliyor, ateşinüstünde yürünüyormuş. Halk, bu etkinliğiyapmadıkları yıl, yaşadıkları çevreye ölümcülbir hastalığın geleceğine inanıyormuş.

KAYNAKÇAReşat Nuri Güntekin, Miskinler Tekkesi, İnkılâpve Aka Kitabevleri, İstanbul1963 (3.B.)/ Halit ZiyaUşaklıgil, İzmir Hikâyeleri, İstanbul 1950/ PertevNaili Boratav, Folklor ve Edebiyat 1, Adam Yayınları,İstanbul 1982/ Rauf Beyru, 19. Yüzyılda İzmir’deYaşam, İstanbul 2000/ Günver Güneş, “İzmir’dezenciler ve zenci folkloru,” Toplumsal Tarih, Şubat1999/ Hıfzı Topuz, Kara Afrika, İstanbul 1971/Semih Mümtaz S., Tarihimizde Hayal Olmuş Ha-kikatler, İstanbul 1948/ Aziz Nesin, Aziz Nesin’inAnıları-1, Nesin Yayınevi, İstanbul 2015/ AbdülazizBey, Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri, TarihVakfı Yurt Yayınları, 2. Cilt, İstanbul 1995/ MalikAksel, Sanat ve Folklor, Milli Eğitim BakanlığıYayını, İstanbul 1971/ Münir Süleyman Çapanoğlu,“(Eski devirlerde) Kabakçı zenciler,” Hafta, 12 Ha-ziran 1953

49İLKBAHAR 2016

Münir Süleyman Çapanoğlu, DanaBayramı’nda da karşımıza çıkan Ka-bakçı Arapların çaldıkları aletin adınınBodengo olduğunu söyler: “Boden-

go, içi boş bir bal kabağına, uzun bir sapgeçirilmiş, üzerine üç dört tel takılmış birsazdı.” Malik Aksel de kabak çalanın yanındabir de tef çalan zencinin bulunduğunubelirtir. Ayrıca “kabak çalanın başında birtilki kuyruğu vardır” diye ekler.

Kapakçı Araplar yaz aylarında Boğaziçiköylerinde, özellikle de Haydarpaşa ve Ka-dıköy yakasında dolaşarak sanatlarını icraederlermiş. Çapanoğlu bunların çarliston-vari bir havada, “kantomsu değil, manimsi

değil, isimlendirmesi mümkün olmayan”bir şeyler okuduklarını söyler. Bunlarşarkı söyledikleri mekanın özelliklerinide sözlerine ekleyerek, bir nevi ozanlıkda yaparlarmış. Örneğin bir yalının önün-de şöyle sözler uydururlarmış:

Vekilharç apa çalmazDingala kabak, dingalKazevi açar, yarısını çalar,Dingala kabak, dingala!

Küçük hanımın kalbi atar,Dingala kabak, dingala!Evlenmek için kısmet bekler,Dingala kabak, dingala!

KABAKÇI ARAP

Page 50: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

“İnsanı yükselten iki güçlü destek var-dır: Korku ve merak.” Bu özlü sözFransa İmparatoru Napoleon Bona-

parte’a ait. 1937 İzmir doğumlu ElektrikMühendisi Süha Tarman’ı yükselten ne-den de ‘merak’ı. Bu güçlü duygu onuinanılmaz bir bilgi ve arşiv sahibi yapmış.Aslında Süha Bey’i geçen sayımızda ‘EskiElektrik Fabrikası Müze Olsun’ başlıklı rö-portajımızdan hatırlayacaksınız. ElektrikMühendisi Süha Tarman’la Havagazı Fab-rikası’nın yanında bulunan; yıllardır yokolmaya terk edilen, tarihi Elektrik Fabri-kası’yla ilgili düşüncelerini ve burası içindüşündüğü projeyi konuşmak için bu-luşmuştuk. Karşıyaka Yalı’da, kayınpede-

rinden kalma denize nazır evinde ağırladıbeni. Manzara harika, Körfez ayaklar al-tında… Kayınvalide ve kayınpeder vefatettikten sonra evi olduğu gibi muhafazaetmişler. Şimdi torunların doğum gün-lerinde, manzaraya karşı misafir ağırlamakistediklerinde ve özel günlerde bu evikullanıyorlar. Ama en çok da bu ev SühaTarman’ın mabedi. Emekli olunca günü-nün çoğunu bu evde geçirir olmuş. Gün-lük gazetelerini burada okuyor ve gerekligördüğü kupürleri keserek arşivliyor. Rö-portajdan önce merakımı gidermek üzereevi gezdirdi; müthiş arşivini gösterdi.Özellikle kütüphane düzeyindeki düzenliarşivciliğine hayran kaldım.

Flateli tutkusu‘Meraklı olduğunda, yapacak bir sürü il-ginç şey bulursun’ demiş Walt Disneyfilm şirketinin kurucusu ünlü film ya-pımcısı Walt Disney. Süha Tarman’ın birdiğer merakı da 1950 yılında bilinçsizcebaşlayan pul koleksiyonerliği. SonradanFlateli Derneği’ne üye olarak profesyo-nelce yapmaya başlamış. Hatta o yıllaraait anısını şöyle paylaştı:

“İzmir Fuar’ı açıldığı ilk gün soluğu fuardaalırdım. PTT şubesinden ilk gün damgalıpullu zarflardan alabilmek için sabah er-kenden giderdim. O damgalı zarfları al-mak büyük sükseydi, çok önemliydi.Hatta 1961 yılında yine ilk gün damgalıpuldan edinmek ve duruşmaları izlemekiçin Yassıada’ya bile gittim.”*

O yıllardan bu zamana kadar biriktirdiğinadide pul koleksiyonunu, yüzlerce kitapve ansiklopedi, şimdiki Konak Belediye-si’nin Basmane’de bulunan eski hizmetbinasının o zaman ki ESHOT Binası’nıntemel atma fotoğrafları (elektrik mühen-disi olarak meslek hayatına kendisi deESHOT’un bu binasında işe başlar), dahasonra kuruluş aşamasında da yer aldığı(1966) Coca-Cola Fabrikası’nın açılışındaçekilen fotoğraflar, yıllardır biriktirdiğiCoca-Cola şişeler, eski plakçılarda bilebulamayacağımız 45’lik plaklar, ilk aldığısaat ve köstekli saat koleksiyonu, eşiylenikahlarında imza attıkları kalem, galenliradyosu, hayatı boyunca ilgisini çekenhaberlerin kupürleri, hatta tanıdıklarınıngazetelerde çıkan vefat ilanları, dergilerin,gazetelerin özel sayıları (yayın hayatına1948 yılında başlayan Hürriyet gazetesininilk sayısı bunlardan biri), İzmir’e dair fo-toğraflar ve daha neler neler… Saymaklabitmez. O nedenle bu ev adeta onun

50 İLKBAHAR 2016

Süha Tarman günün büyük birbölümünü adeta arşiv vekütüphaneye çevirdiği bu evdegeçiriyor. Kitap okuyor, arşivinidüzenliyor, gazeteleri okuyupkestiği kupür varsa onlarıdüzenliyor.

Yazı ve fotoğraflar Nalan İMRE KOLAĞASI

Yok böyle bir arşiv

Page 51: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

mabedi sayılır. Hayatımda gördüğüm enmeraklı ve de en düzenli kişi. Arşivlemetutkusu ise kütüphaneci titizliğinde.Her şey konusunagöre dosyala-nıyor, dolaplar-daki yerini alı-yor. Bu da yet-miyor; dosyala-dığı bilgilerin fo-toğraflarını çekipdijital ortamda dakayıt altına alıyor.Tam bir düzen ha-kim. Günün büyükbir bölümünü adetaarşiv ve kütüphane-ye çevirdiği bu evdegeçiriyor. Kitap oku-yor, arşivini düzenliyor,gazeteleri okuyup kes-tiği kupür varsa onlarıdüzenliyor. Özellikle İzmir’e dairyazarların kitaplarını dikkatliceokuyup, varsa yanlış bilgiler on-ların altlarını çiziyor ve benzerkonuda yazanlarla karşılaştırıyor.Öyle enteresan bilgiler veriyor ki;aynı konuda farklı bilgiler akta-ranlar olduğu gibi yanlış bilgiyibirbirini kaynak göstererek yanlışıdevam ettiren yazarları dahi tespitetmiş. “Günün birinde bu yazar-larla bir araya gelmek ve yaptıklarıyanlışları onlarla paylaşmak isti-yorum. Tarihi yanlış bilgilerle kir-letiyorlar. Kitap yazıyorlar amatam olarak araştırmıyorlar” diye

de eleştiride bulunuyor. Çok dikkatli vehafızası da bir o kadar kuv-vetli.

İngiliz yazar ve sözlük bi-limci Samuel Johnson da“Merak, yüce ve cömertbeyinlerde, ilk ve sontutkudur” demiş. SühaBey de bitmeyen me-rakı sayesinde gününüböyle değerlendiriyor.Özel ilgilerine olduğukadar bilgiye olanmerakı da insanıkendisine hayran

bırakıyor. Sormadanedemedim:

“Sizden sonra bu de-ğerli arşiv, kitaplar neolacak? Çocuklarınız vetorunlarınız sahip çı-kabilecek mi bu değer-lere?”

O da bunun farkındave önlemini çoktan al-mış, çok değerli İzmir’eait fotoğrafları ve bazıkitaplarını Ahmet Pi-riştina Kent Arşivi Mü-zesi APİKAM’a bağışla-mış, kalanları miras ola-rak yine APİKAM’a bı-rakacağını söylüyor.Eğer İzmir veya her-hangi bir konuyla ilgilibir araştırma yapacak-sam bundan sonraSüha Tarman’a danışa-

cağım. Onun geniş arşivine ve kütüpha-nesine güveniyorum.

51İLKBAHAR 2016

DİPNOT: Yassıada Yargılamala-rı'na 14 Ekim 1960'ta başlandı.Aralarında eski CumhurbaşkanıAdnan Menderes’in, Başbakan,Meclis Başkanı ve Bakanlarında bulunduğu 395 muhtelif ha-pis cezaları verilmişti. AdnanMenderes, Fatin Rüştü Zorlu veHasan Polatkan idam edilmişti.

Eski ESHOT şimdiki Konak Belediyesi eski hizmet binası temel atma töreni (1962)

Page 52: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

52 İLKBAHAR 2016

Aileleri hep uzaklardan geldiler.Kimi Venedik'ten, kimi‹ngiltere'den, kimi Marsilya'dan,kimi Cannes'dan. Buralarda iflsahibi oldular ve yaflad›lar. Biz,onlara "Levanten" ad›n› verdik.Kendilerine has kültürlerini‹zmir'in geleneksel kültürüyleharmanlamakta hiç dezorlanmad›lar ve kocaman biryaflam biçimi oluflturdular.‹zmir'in o doyumsuz do€as›ndamutlu, müreffeh ve huzur içindeyaflad›lar.

Frenk sosyetesi

Yaşamının önemli bir bölü-münü İzmir'de geçiren yarıFransız Allesandro Pannutti,

bir röportajında şöyle anlatıyor:"Kendimi eski İzmir'de addediyo-rum. Fransız Profesör Gaston Desc-hamps, İngiliz Konsolos Paul Rycaut,Belçikalı Sanayici Charles Verbeke,İtalyan Tüccar Giorgio Corsini veAvusturyalı İtfaiye Müdürü PaulGreskowich yüzlerce kez gözleriminönünden geçiyor. Bu hayallere dal-dığım kısa süre içinde İzmir'de birRum kimliğine bürünüyorum. Pun-

ta'nın arka sokaklarındaki iki katlıevimden çıkıp dar sokaklardan Kor-don'a ulaşıyorum. Kordon, her za-manki gibi kalabalık. Yol boyuncaherkesi 'Bonsoir, buono sena, ka-lispera, iki akşamlar' diyerek selam-lıyorum. Bir randevum nedeniylebeş dakika içinde Cafe Kreamer'debulunmam gerektiğinden yanım-dan geçen atlı tramvaya biniyorum.Tramvay, İzmir Tiyatrosu, AlhamraBirahanesi, Sporting Club, Cafe deParis, Avcılar Kulübü'nün önündengeçtikten sonra Cafe Kreamer'in

önünde duruyor. Telaşlı bir şekildetramvaydan iniyorum. Avusturyalıgarson Cafe Kreamer'in kapısındabeni güler yüzlü karşılıyor. İtalyanmisafirimle birlikte garsonun por-selen bardakta sunduğu 'Procop'birasını yudumluyoruz. İzmir'in omuhteşem gün batımını kaçırma-mak için burada fazla kalmıyoruz.Akşam yemeğini yiyeceğimiz Spor-ting Club'un yolunu tutuyoruz. Gü-neş Karşıyaka'nın arkasından ba-tarken ortalığı kıpkızıl bir renk kap-lıyor. Bir taraftan bu muhteşem

Tayfur GÖÇMENOĞLU

Şıklıkta sınır tanımayan Fransız hanımlar

Geçen yüzyılın başındaki bir İzmir haritasında Frenk Mahallesi görünüyor.

Sporting Club Karaburun yolunda bir oto

Page 53: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

manzarayı seyrederken bir taraftanda yemeğimizi yiyip şarabımızı yu-dumluyoruz. Yemekten sonra BellaVesta'daki Nea Skene Tiyatrosu'ndagüzel bir İtalyan operası izliyoruz..."

O sosyete ki… Pannutti'nin anlattıkları elbette ge-çen yüzyılın başlarına ait. Punta de-diği yer Alsancak'ın şimdiki Gün-doğdu bölgesi. Ama bu bölgededenize kıyısı olan bir bölge var ki,adı Frenk mahallesi. Hemen arkatarafında Rum Mahallesi yer alıyor.

Tanzimat sonrası işleri yerinde olanLevantenler İzmir'in o eşsiz doğasıiçinde keyifle, fütursuz, mutlu vehuzurlu bir yaşam sürdüler yıllarca.

Özellikle Fransız ailelerin yoğun ola-rak yaşadığı bu bölgede başta Gu-iffray, Giraud olmak üzere Baudouin,Van, Lenner, Heemstra, Bari, Arnaudgibi seçkin aileler, lüksün ve konfo-run adeta tavan yaptığı bir İzmiryarattılar.

Çoğu gemiciydiler. Pek çoğu daincir, üzüm, pamuk ve tütün ihracatıyaptıkları için kazançları çok iyiydi.Kış aylarında genelde Kordon bo-yundaki lüks evlerinde yaşar, yazaylarında da Bournabat dedikleriBornova'da, Cordelio dedikleri Kar-şıyaka ve Boudja dedikleri Buca'dakimalikanelerinde keyif sürerlerdi.

Ancak Kordon, yine de yaz gecele-rinin vazgeçilmeziydi. Lüks ve son-raları gaz lambalarının aydınlattığıKordon'daki bu ışıklar, durgun ha-valarda denizde yakamozlara dö-nüşür, kulüplerden yükselen Foxtrot,

Rumba, Vals parçaları müthiş birduygu zenginliği yaratırdı.

Şıklık yarışı… Frenk kadınlarının şıklığı, İzmir'dehep konuşulurdu. Onlar geneldekıyafetlerini Viyana, Paris ve Ro-ma'dan getir-t ir lerdi .Erkeklerde şıklıkyarışındageri kal-mazlardı.Erkeklerinv a z g e ç i l -mezi, Viya-na'da yaşa-yan ünlümodacı Eins-tain idi. Eins-tain bir siparişe ancak iki ay sonracevap verebilir ve bazen de oradançok kıymetli kumaşlar gönderirdi.

Ancak bu kumaşların bir kısmı sa-man aroması yaydığı için bu ku-maştan elbise diktirip atlı taramvayabinmeye kalkanlar heyecan ve kor-kuya neden olurlardı. Çünkü kokuyualan ve atlı tramvayı çeken at bir

anda o tarafa yö-nelir, aracı ray-dan çıkartaraksıkıntılı anlaryaşatırdı.

Pannutti'ninanlattığı gibiİzmir'de yaşa-yan Frenkler,özellikle şim-diki İzmir Pa-las'ın yanın-dan Fuar'ın

Lozan kapısına kadarsağlı sollu yoğunlaşan kafe, birahane,restoran gibi mekanlarda yakılır vegeç saatlere kadar burada eğlenir-lerdi. İzmir Palas'ın bulunduğu yerde

53İLKBAHAR 2016

r otomobil gezisi Keyifli bir pazar pikniği Tenis sonrası istirahat

Zarif bir davetiye

Bir doğa gezisine bile taşınan şıklık

Page 54: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

İzmir'in en eski sinemasının da yer aldığı Cafe deParis gibi önemli bir eğlence merkezi vardı. Yolun he-men karşısında Kordon'a bakan bina ise Guiffray aile-sinin yöneticiliğini yaptığı Sporting Club idi ve buradada zengin menü sunan bir restoran vardı.

Hanımlar ve beyler lüks konutlarında yine lüks atlıarabalarla alınır, bu kısa mesafelerde sahip olduklarıhalde otomobillerini kullanmazlardı.

İzmir’in en güzel kadınları… O yıllarda Jeanne Arnaud, Marie Anraud, Claire Baudoin,Magda Baudoin, Madam Stephanie, sonraki yıllardaJanet Missir, Madam Lary Mikalef, Madam Sponza,Madam Cirsini, Madam Ruls, Madam Riri Filipucci,Madam Antuanet Missir, Madam Icard, Madam Alibertigüzellikleriyle ve şıklıklarıyla ünlendiler. Giydikleripahalı elbiseler, sürdükleri enfes parfümler insanlarındilinden düşmezdi.

Sporting Club'da düzenlenen balolar, düğünler, nişantörenleri ve vaftiz kutlamaları son-raki bir yılında konusunuoluştururdu.

Hafta sonlarıÇeşme ya daKilizman'a gidipdenize girmek,otomobillerleNif Dağı'na ya daKaraburun yöre-sine gidip piknikyapmak da mo-daydı.

Fransızlar, çevreyeuyum sağlamak

için özellikle Rumcaöğrenmeye özen gösterirlerdi. Bornova ve Buca'damalikaneleri olanların birkaç kelime Türkçe öğrenmeleri

54 İLKBAHAR 2016

Asla ihmal edilmeyen kır gezisi

Tenis kortunda

Kulüplere bu arabalarla gidilirdi

Kilizman'da deniz banyosu Frenkler büyük aileleri hep sevdiler

Frenkler büyük aileleri hep sevdiler

Page 55: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

yeterli sayılırdı. Çünkü onlar başka-larının kendi dillerini öğrenmelerinidaha pratik sayarak farklı bir duruşsergilemeyi yeğlediler.

Kreamer'de ve Pathe Tiyatrosu'ndasunulan gösteriler bir moda şöleninedönüşür, şıklık yarışı sınır tanımazdı.Pathe Tiyatrosu'nda ve Cafe de Pa-ris'teki cep sinemasında gösterilensessiz filmlerin genelde şarkı ağırlıklıolması gözden kaçmazdı.

Frenk sosyetesi elbette bu renkliyaşamıyla İzmir'in sosyal görünü-müne bir zenginlik katıyordu amaonların yaşamlarını daha da zen-ginleştirecek yatırımlara yönelmeleride İzmir için farklı bir kazançtı. Za-man zaman eşkiya korkusuyla Le-vantenler evlerini satarak kiradaoturmayı tercih etseler de en güvenlibölge olarak bilinen Birinci Kordonboydan boya onlara aitti.

Sonra ne oldu? İşgal yılları İzmir abartılı bir zenginlikhummasına kapılmış gibiydi. Kalıcıolacaklarını sanan Rumlar, kapitü-lasyonların geleceği konusunda di-ken üzerinde olan levantenleri ce-saretlendirdiklerinden;

özellikle eğlence sektörü,kentte bir atılım yaptı.Peş peşe yeni kulüp-ler, meyhaneleraçıldı. Yurt dı-şından getir-tilen müzikgrupları vesanatçılarkonser-ler vere-rek ge-ce l e r id a h ad ar e n -k l e n -dirdi-ler.

A n c a kbu sanalve içi boşbir zen-ginlikti. 9E y l ü l1922'de İzmirYunan işgalin-den kurtarıldığın-da takke düştü kelgöründü. Gerçek bu de-ğildi. Kapitülasyonların

sınırsız avantajlarından ya-rarlananlar için artık

yolun sonuna ge-linmişti. Kapitü-

lasyonlara faz-laca bel

bağlaya-rak iş ku-

ranlarınbir kıs-m ıy u r td ı ş ı -n ag i t -meyit e r -c i he t t i .B i r

k ısmıda um-

dukları-nı bula-

madıkları-nı görerek

İskenderiye,Cannes, Marsil-

ya gibi kentlere ta-şındılar.

Onların gidişi bir anlamda ren-kli İzmir gecelerinin de sonu de-mekti. Cumhuriyet'e kadar bu böyledevam etti. Sonraki yıllarda özellikleVali Kazım Dirik'in dirayetiyle vesonraki yıllarda Belediye Reisi Dr.Behçet Uz'un ileri görüşüyle İzmireski kimliğine yeniden kavuştu veo renkli ışıklar yeniden parlamayabaşladı.

55İLKBAHAR 2016

Akşam çayı Yaz gezisi ayrı bir zevkti

Kulüp fotoğrafçısının özel armalı

fotoğraf muhafazasıŞık bir başka davetiye

Genç nişanlılar davetlileribekliyor

Page 56: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

56 İLKBAHAR 2016

Halil Kiraz’ın adını Tür-kiye’ye duyuranmaçtır 3-0’lık At-

letico Madrid maçı…

Bu skorla; ilk kez birTürk takımı İspan-yol devini geçmiş-tir.

Göztepe’dir o ar-mada!49 yıllık zaferi;Kapalı’nın orta-sında izleyen ta-lihliydim ben de.

Sıkı sıkı koluna ya-pıştığım Altınordugönüldaşı babamCevat ve rahmetli HalilŞarman amcamla…O günlerde kent ‘’Göz GözGöztepe’’ydi..

Sadece İzmir mi? Ege’nin dört bir yanın-dan kopup gelenlerin yüreği Göztepeiçin çarpıyordu. ’Ali, Halil, Çağlayan, Hü-seyin, B.Mehmet, Nevzat, Ertan, Aliİhsan, Fevzi, Gürsel ve

Ceyhan’’dan oluşmuştu Göztepe onbiri.

Anımsadığım kadarıyla; beyaz renkligöğsünde ay-yıldız formalıydı Göz Göz.

Atletico; kalın kırmızı-beyaz çubuklukuşanmıştı.

Maçın başlarındaki FevziZemzem düşürüldü, pen-

altı oldu.

Hep Gürsel Kaptanatardı. Ne olduysaHalil geçti beyaznoktanın başına.

Futbol yaşamınınilk penaltısıydı…

Alsancak Stadıtıklım tıklım. Biro kadar da dışa-rıda…

Ülkenin futbolsevdalıları da

radyo başında.

Geldi Halil Kiraz, öylebir vurdu ki top kaleci

San Roman’ın başının üs-tünden geçip filelerle bu-

luştu. (Kendisi de anılarındameşin yuvarlağın ağları parçaladığınıanlatır hep) …

Önce kimse anla-yamadı. Tribün-lerde sessizlik.

Hakem santrayakoşunca Alsancakadeta yıkıldı.

Bir kafa golü deKoca Kaptan Gür-sel’den geldi

(Mekanın gönüllerdir Gürsel Abi), 2-0oldu.

İspanya’da ilk maçta da skor buydu.Uzatmaya gidecekti maç. Son dakika-lar…

“Papi” lakaplı K. Mehmet sakatlanmıştı,kadroda yoktu.

Bombacı Halil onun yerinde oynu-yordu; sağbekti…

Maç bitti bitiyordu. Uzatma olacak gibi.Sağda, açık tribünün oradan bir topkaptı Bombacı.

Luis Aragones (İspanya teknik direktör-lüğünden sonra Fenerbahçe’ye gelen)çıktı karşısına.

Eksiltti onu. Yaradana sığınıp vurdutopa. Doksandan kaleye girdi.

Yugoslav hakem de düdüğü çaldı maçıbitirdi. İlk defa bir Türk takımına elenenİspanyollar boğalar gibi hakeme sal-dırdı. Hakem Josip Strmecki’yi polis-

Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

17 yaşında formasını kuşandığı sarı-kırmızılı takım, sevdasıdır HalilKiraz’ın. 49 yıllık Atletico Madrid zaferinin kahramanıdır da Halil Kiraz.

“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”“Bombacı Halil’i”

O bir, tepedent›rna€a Göztepeli…

Türk futbolununzafer armadas›

Page 57: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

ler kurtardı. Alsancak bayram yeriydi;ülke tur sevincini yaşıyordu…Maçın sonunu; ‘’mikrofon ustası’’ HalitKıvanç şöyle naklediyordu radyodan:‘’Türkiye’de futbolun doğduğu şehirolan İzmir’de, futbolda iddialı bir ülkenintemsicilerini alaşağı ettik. Göztepe’ninAtletico Madrid Zaferi, kuşaktan kuşağaefsane gibi anlatılacak artık!” İspanyolla-rın yıkılışını görenler onu bilir onu söy-ler;

‘’Göztepe ve Milli Takımın unutulmazisimlerinden Halil Kiraz’a yüzlercemaçta attığı goller unutulsa bile birtek bu maç ile bombacı ünvanı ana-sının ak sütü gibi helal edilmiştir!’’‘’Bombacı’’ Halil Kiraz… O bir “tepedentırnağa’’ Göztepeli…

Göztepe semti doğumlu, 17’sinde Göz-tepe’de meşin yuvarlakla tanışmıştır.

1 Numaradan 11 numaraya kadarbütün mevkilerin formasını giymiştir.

Dinyakos’a şöyle anlatır forma kuşandığıbir Fenerbahçe maçını: “Ben on yedi ya-şındayken İstanbul Mithatpaşa’da Fenermaçına çıktım. Kalemizi şaşırdım. Kar-şımda Lefter’ler, Can’lar, Basri’ler var…Hayran olduğum oyuncularla karşı kar-şıya oynuyorum. O kadar heyecanlıy-dım ki, bir ara daldım onlarıseyrediyorum. Gürsel Ağabey, ‘Halil,Halil, oğlum sen maçtasın!’ diye ses-lendi.

Göztepe’den Ay-Yıldız’a seçilmiş, Gözte-pe’de her mevkide forma kuşanmış, fut-bolu Göztepe’de bırakmış, sevdası

olmuş 1925 Ar-malı’da -teknikadamlık dahil-her kademedegörev almış, ga-zetelerde futbolyorumcusu ola-rak da‘’kıymetli-s i n i ’’ y a z m ı ş .Takım arkadaşıCeyhan Yazarşöyle anlatır‘’Bombacı’’yı;‘’Toplara me-safe tanımak-sızın yaptığı sert vemükemmel vuruşlar nede-niyle ‘Bombacı’ diyorduk.Taraftar da benimsemişti bulakabı. 14 yıl aralıksız giydiğiformasıyla 82 golü vardır. Ne-redeyse tamamı; uzaktan at-tığı gollerdir. O tutulmazvuruşlarını, Atletico Madridmaçında ölümsüzleştirmiştirbence.’’

Futbola gönül dolusu sevgiyle bağlıdırBombacı..Dostlarına da… Onlarla gali-biyetlerini, gollerini, zaferlerini, acı-tatlıolayları, futbolun tükenmez coşkusunupaylaşır.

Sporun/spor yapmanın –her şeydenönce- barışı, kardeşliği; ‘’bir aşk güzelli-ğiyle’’getirdiğine inanır. Meslek ustam

OkanYüksel yıllarca statlarda

antrenmanlarda yakından izlediği Eski-

meyen tanışı Halil Kiraz’ı anlatmasını is-tediğimde, ‘’Onu; ancak bir Nazım Babaşiiriyle tanımlarım’’ demiştir …

Ve sesine de her dem çok yakışan şu di-zeleri dillendirmiştir:

‘’Seviyorum seni ekmeği tuza banıpyer gibi/ geceleyin ateşler içinde uya-narak/ağzımı suya dayayıp musluğa su içergibi/ ağır posta paketini, neyin nesibelirsiz/telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi/ seviyorum seni, denizi uçakla ilk defageçer gibi/ seviyorum seni yaşıyoruzçok şükür der gibi.’’ Eklemiştir de;

‘’Bombacı için, Futbol ve Göztepe bu dizeler örneği -bin yıl yaşasa da-aşkımdır benim diyeceğidir!...’’ ∂

57İLKBAHAR 2016

Page 58: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

58 İLKBAHAR 2016

sanatlarının

İzmir ve çevresinde müzik geçmişineözellikle opera sanatı açısından baktığı-mızda; Kanuni döneminde, 1543 yılında

Fransa Kralı I. François'in gönderdiği sarayorkestrası vesilesiyle batı müziği ile resmitemasların başlaması, batı notasyonu ileyazdığı "Mecmua-i Saz-ü Söz" adlı eseriyle

tanıdığımız Ali Ufkî lâkaplı Polonya asıllı Al-bert Bobowski (1610-1675) sayesinde Os-manlı'da ilk kez eserlerin nota kayıtlarınındüzenlenmesi, Lale Devri’nin (1711-1730)çok renkli hareketliliği içinde Beyoğlu Ku-lekapı Mevlevîhânesi Şeyhi Nâyî OsmanDede (1652-1730) ile Moldavya Prensi Dimitri

Kantemir'in (1673-1723) transkripsiyon venazariyat hakkındaki ayrı ayrı çalışmaları veadları verilen notasyon sistemlerini geliş-tirmeleri, XVIII. yüzyıl bitmek üzere iken Ga-lata Mevlevihanesi'nde bir Mevlevi ayinindeilk kez piyano kullanılması, bir İtalyan kum-panyası tarafından Topkapı Sarayı'nda, Sultan

Yaşar ÜRÜK

Opera ve baleİzmir serüveni

Opera ve baleİzmir serüveni İzmir serüveni

Opera ve baleİzmir serüveni 11 Mayıs 1931’de verilen bir dinleti oldukça önemlidir. Piyanist Şerafettin Beyyönetimindeki 30 kişilik orkestranın dinletisi İzmir'de Cumhuriyet dönemininilk senfonik etkinliğidir. 10 Haziran 1931 tarihinde ise Milli KütüphaneSineması’ndaki konser İzmir opera tarihi açısından çok önemlidir.

İzmir Halkevi

Page 59: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

III. Selim'in huzurunda ülkemizdeki ilk operatemsilinin 1797 yılı Mayıs ayında verilmesive 1826 yılında ülkemizdeki müzikte ilk ye-nileşme hareketlerinin Sultan II. Mahmut(1784-1839) ile başlaması ve ilk batı müziğiöğretiminin kaldırılan Mehterhane yerinekurulan Mızıka-i Humayun'da uygulanması,1828 yılı Eylül ayında İstanbul'a gelen Giu-seppe Donizetti'nin saraya batı müziği il-kelerinin yanı sıra opera, operet ve bale ör-neklerini getirerek bu türlerin ülkemizdebenimsenmesinin öncülüğünü yapması, ilksaray konservatuarı varsayılan Mızıka-i Hü-mayun ve Saray Harem Orkestrası'nın 1831yılında kurulması gibi ve benzeri gelişmelerhiç kuşku yok ki İzmir'deki müzik hayatınada dolaylı da olsa önemli etki yapar. Buarada bir olaydan da söz etmek gerekir;Girit seferinde İzmir'i donanma üssü olarakkullanan Sadrazam Köprülü Fazıl AhmetPaşa (1635-1676) bir düğün için Venedik'tentam kuruluşlu bir opera topluluğu getirtmekister, ancak zaman azlığından bu düşüncesinigerçekleştiremez.

Tanzimat ile birlikte, batı ile her alanda iliş-kilerimiz artınca Avrupa'nın çeşitli ülkelerin-den gelen opera kumpanyaları, İstanbul veİzmir'de verdikleri temsillerle operayı Türkhalkına tanıtırlar. Bu arada doğal olarak buyeni pazar için alanlar yaratılmaya başlanır.İşte bu nedenle opera temsilleri verilmeyeuygun yapıların ve salonların, bu arada yenitiyatro binalarının yapılması bu döneme

rastlar. 1850'li yıllardan itibaren İstanbulgibi İzmir'de de, sahnesinde opera da oyna-nabilen yapılar görülür. Sözgelimi 1861 yılıKasım ayında açılan Commerano Tiyatrosubuna önemli bir örnektir. Ne yazık ki bubina hayli kısa bir zaman sonra, 1864 yılındageçirdiği bir yangınla tarihe karışır.

II. Abdülhamid'in tahta çıkışından kısazaman sonra özellikle politika ve sanat ala-nında sivrilmiş çok kişiyi İstanbul'dan sür-gün etmeye başlaması, İmpara¬torluğunçeşitli kentleri arasında İzmir'e de yarar vemüzik yaşamı daha da renklenir. Bu dö-neme genel olarak bakıldığında XIX. yüzyı-lın son çeyreği ile Balkan Savaşı sonunakadar olan yaklaşık otuz beş yıllık dönemdeİzmir'in çok parlak bir müzik hayatına sahipolduğu söylenebilir. İzmir’in çok uluslu birnüfus karışımına sahip olması müthiş birmüzikal zenginliğe neden olur. Özellikleetnik müzikteki bu zenginliğe, ekonomikdinamizmi oluşturan sermaye sahiplerininmüzik yapılan mekanlara ve konu ile ilgilialtyapıya yaptıkları yatırım sonucu gerekdeniz, gerekse art alan zenginliği nedeniylede oldukça gelişmiş kara ulaşımıyla, önemliticari ve ekonomik merkez olan İzmir; bunedenle Doğu Akdeniz’in en özel şehri du-rumuna gelir. Öyle ki yolu İzmir’den geçmişşarkı, şarkıcı ya da çalgıcıların hemen tümüiz ve eser bırakır. Ne yazık ki günümüzde bualandaki geçmişe -deyim yerindeyse- adetaölü toprağı serpilmiştir. Doğu Akdeniz ve

Anadolu’nun renklerini taşıyan tüm müziktürlerinin, farklı dinlerdeki halkların yolları-nın kesiştiği yer ve ticaret merkezi olan İz-mir’de yaygınlaşması ve çeşitli müziktürlerinin bir araya gelmesi sonucunda“Smirneika” olarak da bilinen “İzmir Şarkısı”üslubu yaratılır. Bu arada İzmirli Minörü ileİzmir gazelleri de oldukça ünlüdür. İzmir ga-zeli İzmirli ve Ege kıyılarındaki Yunanlılarında ruhunda doğar ve Rembetik müziğinyaygınlaşmasında önemli rol oynar.

İzmir’in dönemle ilgili müzik hayatına bak-tığımızda XIX. Yüzyıl son çeyreğindeki yapı-nın XX. Yüzyıl başında da var olduğugörülür. Doğal zenginliği ile Dünya’ya açılanbir liman şehri olan İzmir'de ticaretin geliş-miş olması müzik hayatını da oldukça etki-ler. 1894 yılında ünlü Sporting Kulüp açılır.Bu salonda bir yıl geçmeden Dikran Çuha-cıyan'ın "Olympia" operası temsil edilecek-tir. Öte yandan İzmir Rıhtımı’nın bu alandakien önemli yapısı olan ve Paris Opera binasıörnek alınarak inşa edilmiş İzmir Tiyatrosu,çeşitli dinletiler ile opera ve operet gösteri-lerine sahne olmaktadır. Bu arada 1900 yı-lında İzmirli Levantenler tarafından "İzmirFilarmonisi Derneği" kurulur.

İzmir'de, II. Meşrutiyet'in ilanından Yunan iş-galine dek geçen on bir yıllık dönemdedaha da canlı bir müzik yaşamı görülür.İzmir Tiyatrosu'na konuk olan Viyana'nınünlü operet gruplarından biri de güçlü birorkestra eşliği ile günün dağarından örnek-

59İLKBAHAR 2016

Tayyare Sineması

Page 60: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

ler sunar, özellikle grubun başında bulunanCordy Millowitsch hayli alkış toplar.

İstanbul gibi İzmir'de de verilen opera tem-silleri bu dönemde de sürer, ancak Tanzimatdönemindeki hızı azalmıştır ve daha çok yerlioperetlere ağırlık verilir. Bu arada operayazma denemeleri de yapılmaktadır. Döne-min ilgi çeken eserleri arasında Lübnanlı bes-teci Vadya Sabra'nın Halide Edip'in (Adıvar)librettosuyla bestelediği "Kenan Çobanları",Mehmet Baha Bey'in "Nesteren" operası veCelal Esat'ın (Arseven) Vitto-rio Redaglia tarafındanoperet olarak bestele-diği ve 1918 yılında Viya-na'da sahnelenen"Şaban" adlı eseri, 1920 yı-lında Şehabettin Süleymanile Hulki Amil'in (Keymen)ortak librettolarından Nurul-lah Şevket'in (Taşkıran) bes-telediği "İhtiyar" adlı operasısayılabilir.

15 Mayıs 1919'dan 9 Eylül 1922tarihine kadar üç yıl, üç ay, üçhafta ve üç gün süren işgal, İz-mir'in genel yaşamı gibi müzikhayatını da oldukça olumsuz et-kiler. Bu dönem içinde İttihad veTerakki Mektebi kapatılır ve Filar-moni Derneği'nin orkestrasıda¬ğılır. Okullardaki korolar ve küçük çalgı ta-kımları da çalışmalarını keserler.

Cumhuriyet döneminde opera alanında dik-kat çekici ilk gelişme 1929 yılında görülür.Turneye gelen topluluklardan Mogador Ope-

ret Heyeti ve Cemal Sahir bey yönetimindekiİstanbul Opereti Milli Kütüphane Sinema-sı'nda, Hasan bey yönetimindeki Mısır OperetHeyeti Ankara Sineması'nda, Sofya Operasısolistlerinden Bayan Gözleva Tayyare Sine-ması'nda, Ankara Operet Heyeti Türkoca-ğı'nda, Süreyya Opereti Sanatkarları Hale veAnkara sinemaları ile Türkocağı ve Tayyare Si-neması'nda art arda sahne alırlar. 1929 yılındagelen gruplar arasında Milli Kütüphane Sine-

ması'nda temsiller verenBüyük Fransız Opereti devardır.

11 Mayıs 1931 tarihindeverilen bir dinleti oldukçaönemlidir. Piyanist Şera-fettin bey yönetimin-deki 30 kişilikorkestranın dinletisi İz-mir'de Cumhuriyetdöneminin ilk senfo-nik etkinliğidir. Or-kestra'nın 10 Haziran1931 tarihinde MilliKütüphane Sine-ması'nda verdiğikonser İzmir operatarihi açısındançok önemlidir. Bu

konserde MoskovaOperası eski baş muganniyesi Helena

Lenskaya ve öğrencilerinin M. P. Kornoti veŞerafettin bey yönetimlerindeki 35 kişilikorkestra eşliğinde seslendirdikleri operaparçaları ve İtalyanca, Rusca şarkılar uzunzaman İzmirli müzikseverlerin hafızaların-dan silinmez. Bu arada 19 Şubat 1932 tari-

hinde açılan Halkevleri, güzel sanatlar ala-nında adeta reform yaratır ve müzik yaşamıda canlanır.

1934 yılı Mart ayında M. A. Stratis idare-sinde Epiteorisis Yunan Operet Heyeti, El-hamra Sineması'nda operet temsilleri verirve topluluğa M. P. Nikolaos idaresinde 12 ki-şilik orkestra eşlik eder . Aynı yıl Mayısayında İzmirli müzikseverler dönemin İz-mir'e gelen en önemli topluluğunu izlemeşansı yakalar. Ülkemizde turneye gelen Sov-yetler Birliği grubu ilk konserlerini Anka-ra'da Başbakan İsmet İnönü'nünhuzurunda verdikten sonra İzmir'e de gelir.On üç kişilik grupta solist Barsova ve Mak-sakova , Leningrad operası balerini Dudins-kaya ve ünlü besteci Şostakoviç de vardır.Topluluk İzmir Halkevi sahnesinin küçük-lüğü nedeniyle bale gösterisi sunamasa da,iki dinletisinde de İzmirlilerin beğenisini ka-zanır . 1936 yılında Madam Lenskaya ve öğ-rencileri Elhamra Sineması'nda bir operagecesi düzenlerler .

Bu arada İzmir Halkevi güç koşullara rağ-men savaş döneminde de çalışmalarına aravermezken, küçük opera dinletilerine deolanak tanır. Bunlardan biri 2 Mart 1941Pazar günü gerçekleşen dinletidir. Gençsoprano Sevda Aydan ve Mezzo SopranoVasfiye hanıma Faik Onural kemanı ve Sela-hattin Göktepe piyanosuyla eşlik eder. Budönem, Fuar temsilleri için İzmir'e gelenAnkara Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sah-nesi'nin sergilediği opera temsilleri ile sonaerer. İki hafta boyunca İzmirlilere "Fidelio","Satılmış Nişanlı" ve "Madame Butterfly"

60 İLKBAHAR 2016

Sporting Kulüp

Madame Butterfly Program

Kitapçığı

Page 61: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

operalarını sergileyen topluluğa Hasan FeritAlnar yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Fi-larmoni Orkestrası sanatçılarından oluşanorkestra eşlik eder . Bir anlamda tükenecek-leri yıla kadar İzmir Halkevi ve çeşitli semt-lerdeki halk odaları sürekli bir konserçalışması içinde olurlar. Şan dinletilerindeayrıca tenor Umur Baha Pars , Lirik Sopranoİtala Petrini (piyano: Selahattin Göktepe) ,Ankara Devlet Konservatuvarı sanatkârıMuazzez Gökmen (piyano: Mithat Akaltan), Rıfkı Ar , Saadet Altan İkesus gibi önemlisesler de İzmirliler ile buluşturulur. Halk mü-ziği alanında da öncü çalışmalar özellikleİzmir Halkevi'nde başlar.

Radyonun kurulmasından sonra İzmir'de

yaşanan bir başka kurumsal gelişme AnkaraDevlet Konservatuvarı'ndan sonra ülkemi-zin ikinci devlet konservatuvarının İzmir'deaçılmasıdır. Bu okulun öncülü ise 1953 yı-lında Viyana'daki öğreniminden dönmüşolan oboist ve orkestra şefi Orhan Barlas'ınyönetiminde açılacak olan İz¬mir MüzikOkulu'dur. 18 Ocak 1954 Pazartesi günü açı-lan okul, ilk etkinliğini 17 Nisan 1954 Cu-martesi tarihinde Gazi İlkokulu salonundadüzenler. Bir sonraki konser 29 Mayıs 1954Cumartesi günü artık Halk Eğitimi Merkeziolarak kullanılan eski Halkevi salonundagerçekleştirilir. 1953-54 ders yılı öğrencikonseri adıyla sunulan dinletiye Solfej öğ-retmeni Muzaffer Uz yönetiminde okul ko-

rosunun yanı sıra Şan, Keman ve Piyano öğ-rencileri de katılır . Önemli dinletilerden biriise 2 Nisan 1955 Cumartesi akşamı verilenve okul öğretmenlerinden Nazime Aybirtek(şan), Marta Amati (keman) ve Seride Bar-las'ın (piyano) katıldığı dinletidir . Tüm ha-zırlıkların sonunda İzmir Müzik Okulu'nakonservatuvar statüsü verilmesi kararı alınırve 1958-1959 eğitim yılı başında yapılan sı-navla okula beş öğrenci alınır. 26 Aralık1958 tarihinde düzenlenen bir törenle deİzmir Devlet Konservatuvarı açılmış olur . Buarada İzmir Müzik Okulu yönetimi konser-vatuvara geçiş sürecini desteklemek içinBale konusunda da çalışmalar yapar ve1956 yılı Şubat ayında Ankara Devlet Kon-servatuvarı Bale Bölümü öğrencilerini, öğ-retmenleri Molly Lake yönetiminde İzmir'edavet ederek İzmirli sanatseverlere HalkEğitim Merkezi salonunda iki resital sunar.Dönem içinde İzmir'e ayrıca iki önemli baletopluluğu gelir. 1957 yılı Eylül ayında ünlüBolshoi Tiyatrosu bale ve konser artistleriKulüp Sineması'nda , 1959 yılı Şubat ayındaise Amerikan Milli Tiyatro ve Akademisi ileAmerikan Hükümeti işbirliği sonucu gelenSan Fransisco Balesi Büyük Sinema'da gös-terilerini sunar .

1960 yılı Kasım ayında, İzmirli müziksever-lere Devlet Tiyatrosu sahnesinde bir operaresitali sunulur. Konuk İtalyan tenor Ro-berto Turreni ile Suna Korad, Özcan Sevgenve Refhan Alan’ın katıldıkları bu dinletininpiyano eşliğini Dieter Brux gerçekleştirir .1963 yılı Mayıs ayında ise İzmir Devlet Kon-servatuvarı sahnesinde Senfoni Orkestra-sı’nın dinletisinde solistler İstanbul Operasısanatçılarından soprano Güher Günay ilebas Atilla Manizade’dir . Bir yıl sonra aynısahnede bu kez Ankara Devlet Operası sa-natçısı soprano Begüm Ahıskal yer alacaktır.

25 Mayıs 1966 akşamının konuğu, AnkaraDevlet Konservatuvarı Opera Bölümü’dür.Engelbert Humperdinck’in “Hansel ve Gre-tel” Saadet Altan İkesus’un yönetimiyle sah-nelerler. Gösterinin rejisör yardımcısı ilerideİzmir Devlet Opera ve Balesi’nin kurucula-rından Necdet Aydın’dır. Kadrodaki öğren-ciler arasında Rezan Özkan, Nurdan Özer,Güneş Ülker, Feridun Ertürün, Gülşen Coş-kun ve Zühal Yunga vardır.

Bu dönem İzmirli sanatseverler bale etkin-likleri ile de daha sık karşılaşır ve çok önemlitopluluklar ve dansçıları izleme olanağıbulur. Bolshoi adıyla ünlü Leningrad Akade-mik Devlet Balesi İzmir'e ikinci kez gelişle-rinde programlarını İzmir DevletKonservatuvarı salonunda sunarlar. Toplu-luğun yönetmeni İgor Belski'dir.

61İLKBAHAR 2016

İzmir Tiyatrosu

Page 62: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Bu konuda çok önemli bir olay1966 yılı Ağustos ayında yaşa-nır. Ankara Devlet Opera veBalesi turneye geldiği İzmir En-ternasyonal Fuarı’nda, Kültür-park Açıkhava Tiyatrosu’nda 21Ağustos - 2 Eylül tarihleri ara-sında Bellini’nin “Norma” (2temsil), Puccini’nin “MadamButterfly” (2 temsil) operaları ileFranz Lehar’ın “Şen Dul” opere-tini (8 temsil) sahneler. Bu turneİzmir’de geniş yankı bulur . Aynıyıl Aralık ayında Devlet Tiyatrosusahnesinde Devlet Operası So-listleri Resitali düzenlenir. 1968yılı başında aynı adlı bir başkaşan konserinin solistleri ise sop-ranolar Müfide Özgüç, KerimanDavran ve Meral Alper, baritonAhmet Yıldız ve tenor Cemil Sök-men olur . 1967 yılı Şubat ayındaİzmir Devlet Konservatuvarı’nınkonukları Arnavutluk Halk Cum-huriyeti opera sanatçılarıdır. MilliArnavut operalarından aryalar su-narlar . 1970 yılı Nisan ayında aynısahneye bu kez Ankara DevletKonservatuvarı Bale Bölümü "Gi-selle" balesi ile konuk olur. MollyLake ve Travis Kemp'in yönetimin-deki bu gösteri, Molly Lake, Ümranve Rezzan Ürey'in koreografisi üze-rine Angela Bailey'in "Köçekçe" ilebirlikte sunulur .

1972 yılında İzmir Devlet Konserva-tıuvarı sahnesine Necdet Aydın yö-netiminde Ankara Devlet Opera veBalesi konuk olur. Sevim Çidamlı’nınAteş Pars’ın piyanosu eşliğinde ses-lendirdiği aryaları; Orhan Barlas yö-netimindeki orkestranın eşliğindesunulan “Bastien ve Bastienne” ope-rası izler. Temsilin solistleri sopranoLeyla Erdoğan, tenor Edip Arman, basDeva Çolakoğlu’dur. Gösteri iki geceyinelenir . Ankara Devlet Opera ve Ba-lesi aynı yıl Mayıs ayında bu kez Kül-türpark Açıkhava Tiyatrosu’nda sahnealır. Türk - İtalyan Dostluk ve KültürDerneği’nin düzenlediği kültür vesanat haftası ilk gösterisi olan gecedeAndrea Giorgi yönetimindeki OperaKorosu Vivaldi’nin “Gloria” oratoryo-sunu seslendirirken, Pergolesi’nin “LaServa Padrona” operasını Keriman Dav-ran, Ayhan Baran ve Muzaffer Gürgüneşcanlandırır . Birkaç gün sonra ise aynısanat haftasının bir başka etkinliği Kül-türpark Meclis Salonu’nda gerçekleşir.Bas Nicole Sapkarov ve mezzosoparano

62 İLKBAHAR 2016

Yeni Asır Gazetesi Haberi: "Elhamra Eski Günlerine Dönüyor" (10 Ağustos 1982)

Page 63: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Işın Güyer’e piyanoda Elisabetta Di Stefanoeşlik eder .

1974 yılı başlarında ise Ankara'dan turneyegelen Devlet Opera ve Balesi topluluğu Ka-raca Sineması'nda iki bale eserini aynı gecesahneler. Türk İtalyan Kültür Derneği'nin or-ganizasyonu ile düzenlenen etkinlikte ko-reografisini Duygu Aykal'ın gerçekleştirdiği"Çoğul" balesi ile Türk Balesi'nin kurucusuolan Dame Ninette de Valois'nın korografi-siyle "Çeşme Başı" balesi sergilenir . Aynı yılsahnelenen bir başka önemli bale etkinliğiise İzmir Devlet Konservatuvarı Bale Bö-lümü öğrencileri resitalidir. Ankara DevletBalesi topluluğu 1975 yılı Mayıs ayında birkez daha gelerek "Pembe Kadın" ve "Güzel-leme" eserlerini sunarlar . Aynı topluluk biryıl kadar sonra Amerikan Kız Lisesi salo-n u n d a

"Güzelleme", "Yoz Döngü" ve "Don Kişot"balelerini bir arada sahneler .

1978 yılında İzmir’e opera kazandırılmasıiçin yapılan çalışmalar ivme kazanır ve o

tarihe kadar Elhamra Sineması olarakhizmet veren yapı, sahibi olan İzmir MilliKütüphane Vakfı tarafından Kültür Ba-kanlığı'na kiralanır. Elhamra sahnesi ki-ralandıktan sonra restore edilerekkoltukları yapılır ve o dönemin koşulla-rına göre nitelikli bir salon haline dönü-şür. Bu sahnede 1978 yılındanbaşlayarak 1982 yılına kadar çeşitliturne etkinlikleri yapılır ve yoğun birilgi görür. Bu arada şehirde başkaopera etkinlikleri de sürmektedir. 1979yılı Nisan ayında yine İzmir DevletKonservatuvarı sahnesinde İstanbulDevlet Opera ve Balesi Britten’in “BirOpera Yapalım” eserini, 1980 yılı Nisanayında ise yine aynı sahnede AnkaraDevlet Opera ve Balesi, karma opera- bale etkinliğini sunar.

1979 yılında dönemin Devlet Opera veBalesi Genel Müdürü Mithat Fenmentarafından, yönetmen Necdet Aydın'aAnkara Devlet Operası solistleri, İstan-bul Devlet Operası koristleri ve İzmirDevlet Senfoni Orkestrası katılımı ileortak sergilenmesi düşünülen “SevilBerberi” operasının yönetmenliğiniüstlenmesi teklif edilir. Temsilinbüyük başarı kazanması üzerine dö-nemin Kültür Bakanlığı MüsteşarıKemal Gökçe, Necdet Aydın'dan “İz-mir'de bir opera açılmasıkonusu”nda rapor ister. Aydın’ın sözkonusu raporunda “İzmir'de birsanat potansiyeli bulunduğunu vebaşlangıç için şirin ve yeterli bir sah-nenin var olduğunu” belirtmesi üze-rine kendisine 26 Temmuz 1982tarihinde İzmir Devlet Opera ve Ba-lesi’nin kuruluşu ile ilgili görevlen-dirme yazısı verilir. Bu tarih aynızamanda kurumun kuruluş tarihiolarak kabul görür.

63İLKBAHAR 2016

Elhamra Sineması'nın Opera Binası Olarak Kullanılması İçin Kira SözleşmesineAtılan İmzalar

Yeni Asır Gazetesi Haberi:”İzmir operası açıldı” (26 Ekim 1982)

Page 64: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Homeros’a göre: ”Gök kubbenin altın-daki en güzel şehirdir İzmir. “ HavraSokağı da bu bütünün içinde bir inci

tanesi...

İspanyol Engizisyonu sonrasında 1492 sene-sinde Sultan II. Beyazıt İspanya ve Porte-kiz’den gelen Yahudileri Selanik, İstanbul veİzmir’e yerleştirir. Farklı ülkelerden farklı kent-lerden gelen, geldikleri şehirle bütünleşenYahudi toplulukları ile Havra Sokağı’nın öy-küsü başlar.

İzmir Yahudilerinin ilk yerleşim yerleri Agoraile Kadifekale etekleri arasında kalan alanlar-dır ve Türk mahalleleri ile iç içedir. KemeraltıAnafartalar Caddesi üzerindeki Hahambaşı(Güzelyurt), Efrati (Güneş), Hurşudiye (YeniMahalle), Çaveş ( Kurtuluş), Bene İsrail ( İstik-lal), Sansino (Sakarya) mahallelerine yerleş-mişlerdir. Zamanla yaşam alanları genişleyip,Karataş ve Alsancak semtlerine yerleşmelerbaşlamıştır.

Yahudiler bir dönem İzmir ticaretinde enetkili olan gruptu. Seferad Yahudilerinin(İbranicede İspanya anlamına gelen Sefe-rad kelimesi İspanyol, Portekiz kökenli Ya-hudiler ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dakiYahudiler için kullanılır.) tekstil, dericilik,matbaa, boya üretimi, ateşli silah yapı-mında Avrupa’da önde olmaları ve yabancıdil bilmeleri kentin ticaretinde etkin rol oy-namalarını sağlamıştır.

Yahudi inancına göre şabat ( sebt ) cumartesigünü dinlenilen, çalışılmayan ve ibadete ay-rılan gündür. Şabat günlerinde dini ritüelle-rini gerçekleştirmek amacıyla Yahudinüfusunun yoğunluk kazandığı mahalle vesokaklarda havralar (Sinagog) inşa edildi.Havralar, dini ritüellerin gerçekleştirildiği yer-ler olmasının yanı sıra aynı zamanda cemaa-tin sosyalleştiği yapılardır.

Havra, İbranicede “birlik ”anlamına gelir; top-lanma yeri ve ibadet mekanı olarak tanımla-nır. Sinagog ise Grekçe kökenli bir kelimeolup, Havranın batı dillerindeki karşılığıdır.Her ikisi de aynı anlamı karşılar.

İstiridyenin içindeki küçük inciler gibidir, hav-ralar. Dış cepheleri yüksek ve korunaklı du-

varlarla çevrili, dükkânların arasına saklanmışgizemli yapılardır. İçeri girildiğinde ziyaretçi-leri genellikle bir bahçe karşılar. Bahçeniniçinde arınmanın sembolü olan bir çeşme,havuz ya da tulumbalı kuyu bulunur.

İbadetin yapıldığı ana mekana geçmedenönce Bet Midraş olarak adlandırılan bir öngiriş bulunur. Ritüellerin gerçekleştirildiğiasıl ibadet mekanına Bet Midraştan girilir.Kudüs kutsal kent olduğu için yönelmedoğuya doğru olup,”ehal” doğu duvarındabir niş içerisinde yer alır, torah ruloları ola-rak bilinen Tevrat’ın kopyası el yazmasıparşömenlerin saklandığı ahşap kapaklıdolaptır. Bu dolap sadece şabat ve bayramgünlerinde açılır.

Burcu YAPRAK

Tarihi Kemeraltı Çarşısı’na Eşrefpaşa Caddesi’ndengirişte yer alan Havra Sokağı genellikle turfandameyve ve sebze satılan pazar olarak bilinir.

Ancak o bölgeye adını veren çok sayıda Havra,yüzyıllar boyu Yahudi cemaatlerine ibadetleriniyerine getirebilmeleri için ev sahipliği yapmıştır.

64 İLKBAHAR 2016

Bir sokağınbarındırdıkları

Algazi Havrası

Algazi Havrası

Page 65: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Havranın en süslü ve en dikkat çekici bölümü“teva”dır. Teva, İbranice Nuh’un gemisi anla-mına gelir ve Torah rulolarının okunduğu,duaların edildiği kürsüdür. İzmir’de gelenek-sel olarak inşa edilen havralarda teva çoğun-lukla ana ibadet mekanının merkezinde yeralmaktadır. Bu düzenlemede ehal ile teva bir-birine bakar vaziyettedir. Daha geç dönem-lerde, özellikle de 20.yy ve sonrasında inşaedilen havralarda İtalyan düzenindeki havra-lar örnek alınarak ehal ve teva yan yana ko-numlanmıştır.

Tevaya, birkaç basamakla çıkılır. Etrafı kalemişi ile bezenmiş ahşap korkuluklarla çevrilidir.Kubbe eteğinden başlayıp kemer köşelikle-rine kadar devam eden geometrik ve bitkiselsüslemeler tevayı renklendirir. Bu haliylehavra içinde bir renk cümbüşü yaratılır. Gele-neksel havralarda çoğunlukla etrafına yerleş-tirilen dört sütunla teva vurgulanır. Tevatonoz ya da kubbe ile örtülüdür. Şalom hav-rası ve Hevra havrasının tevaları ahşap oymasanatının en güzel örnekleri arasında olup,kadırgalara benzetilerek yapılmıştır. II. Beya-zıd’ın göndermiş olduğu kadırgalarla İspan-yadan İzmir’e gelen Yahudilerin gelişlerininanısına bunu yaptıkları söylenir.

Okunan torahları dinlemek, dualara eşliketmek için geleneksel Havralarda tevanın et-rafına oturma sedirleri yerleştirilmiştir. Sonra-dan inşa edilen İtalyan düzenindekihavralarda ise oturma düzeni ehale dönükolarak sıralanmıştır. İsrail’den çıkan kabileleritemsilen yapılan 12 pencereyle havların içi ol-dukça aydınlık ve ferahtır.

Tüm havralarda olmamakla bir-likte, Bet Midraşın üst katında kadınlara ayrı-lan Azara (Ezrat Naşim) bulunmaktadır. Bubölüme midraşın içinden ya da avludan çıkı-lır.

Azara ile ilgili küçük bir anekdot nesilden ne-sile anlatılır. Olay İzmir’in en eski ve en büyükHavrası olan Algazi Havrasında geçer. Hikayebudur ya, günün birinde genç hahamın Aza-ra’da oturan genç kadına ibadet esnasındagöz kırptığı anlaşılınca, azara bölümünün yık-tırılmasına karar verilmiş ve bu bölüm birdaha asla inşa edilmemiştir.

Dış cephenin sadeliğine karşın azara bölümütezat oluşturacak şekilde süslüdür. Ahşapmalzemenin üzerine ince ince işlenen kalemişi süslemeler, kafes korkuluklarında ve dolapkapaklarında yer almaktadır. Yahudi sana-tında figürlü tasvir yasağı olduğundan süsle-melerde özellikle bitkisel ve geometrikmotifler resmedilmiştir. Özellikle Sinyora ( Gi-veret ) Havrası’nın Azara bölümünün etek kıs-mını saran panolarda tasvir edilen resimlerziyaretçileri büyüler niteliktedir. Çiçek buket-

leri, ağaçlar arasında kırma çatılı yapı olaraktasvir edilen Sinyora Havrası, küçük bir köprüve akan bir nehir…

Adını içinde barındırdığı dokuz havradan vebir Yuhudihaneden alan sokak, birbirine bi-tişik olarak konumlanmış dört havrasıyla,dünyada ender görülen bir dokuya sahip-tir; Sinyora, Algazi, Hevra, Foresteros.

Zaman içerisinde bölgedeki birçok soka-ğın ismi değişse de, Havra Sokağı ismini mu-hafaza ederek günümüze kadar gelmiştir.

Bütün İzmirliler tanır ve bilir Havra Sokağı’nı,yolu düşmeyen neredeyse yok gibidir. Özel-likle turfanda sebze ve meyve balık denildi-ğinde ilk akla gelen yerdir. Sadece balık dadeğil peynir, meyve, sebze, sakatat, kuru gıda,et, helva akıllara gelebilecek her türlü gıdanınen tazesi, en kalitesi bu sokaktan alınır. Mes-leğinin erbabı esnaf da müşterisi de nesildennesile aktarılmıştır. Vakti zamanında filelerindolduğu bu pazarda filelerin yerini naylonpoşetler almış olsa da sokak hala eskiyi yaşat-makta…

Kimler geldi kimler geçti. Aslan Yasef ve mey-hanesini anmadan eksik kalır sokak, bilenlerbilirler vakti zamanında o da bu sokaktaydı.

Havraların biraz ilerisinde camileriyle, çokkültürlülüğün, hoşgörünün, kardeşliğin sim-gesi Havra Sokağı’nın ünü İzmir’in hatta Tür-kiye’nin sınırlarını aşmıştır. Günlükkoşuşturmacaların hız kesmeden yaşandığıHavra Sokağı, kimilerinin anılarında hoş birseda olarak kalacaktır.

65İLKBAHAR 2016

Şalom Havrası Teva

Havra Sokağı Algazi Havrası

La Sinyora Havrası hazranın eteğindeki süslemeler

Page 66: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Bazı malumatfuruşlar tarafından "İntikamve Gazap Tanrıçası Nemesis" (!!!),nymphe/su perisi olarak adlandırılmış

ve İzmir ile ilgili birçok yayında bile bu şekildeanılarak böylesine bir yanlışın kitleler tarafındanmutlak doğru olarak algılanmasına yol açıl-mıştır. Rahmetli Şükrü Tül'ü bile çiledençıkartan bir durum olmuştur bu!...

Efsane gerçek midir, değil midir,bilmiyoruz. Çünkü İsken-der'in İzmir'e geldiğinedair somut bir kanıtelimizde yok.Efes'e geldiğini veİzmir'e kumanda-nını gönderdiğinibiliyoruz. Peki, ef-sane nereden kay-n a k l a n ı y o r ?İzmir'de basılan birsikkeden... Sikke üze-rinde İskender'e atfedilen yu-karıdaki efsanenin tasviri var... Bu efsanedenİzmir için iki sonuç çıkarabiliriz:

Birincisi, Amazon'un ilk İzmir'in kurucusu ol-duğu genel kabul gören efsaneyi alırsak böy-lece İzmir ikinci defa bir kadın tarafındankurulmuştur.

İkincisi ise, İzmir'e özgü olan Çifte Nemesis

kültünün biri cezalan-dıran diğeri mutlueden nemesislerin var-lığını bu efsaneyle so-mutlaşmış olarak gö-rebiliriz.

İzmir'in Pagos etekle-rinde kurulmasını is-teyen Nemesis'in, in-

sanın ve insanlarıngeleceğini mut-

lu olma yo-lunda kur-g u l a y a nNemesis'invarlığınıngöstergesi

olarak kabuledebiliriz. Bu

efsaneyle kuru-lan Smyrna 2300 yıl-

dır aynı yerde kesin-tisiz varlığını sürdür-mektedir.

Ayrıca bu efsaneyi ve kahinin "Yeni Smyrna'dayerleşecek olan Smyrnalılar, eski kente göreüç-dört kat daha fazla mutlu olacaklardır"biçimindeki yorumunu kitleleri yeni bir şeyiyapmaya motive etme bağlamında

Nemesis ve Cemil MeriçAncak benim Nemesis ile ikinci defa, beni et-kileyen cümlelerle karşılaşmam Cemil Meriçsayesinde olmuştur. Çok şey öğrendiğim vebenim düşünce dünyamı sarsan Cemil Me-riç'in Nemesis'e hitaben yazdığı o güzelimtirad aracılığıyla daha yakından ilgilendim.

İlhan PINAR

Her İzmirli gibi Nemesis adıyla Büyükİskender'e atfedilen o ünlü efsanesayesinde tanıştım. Hani Pagoseteklerinde avlanırken çınarın altındauyuyakalan İmparator İskender'erüyasında İzmir'in Nemesislerinin "Yeni Smyrna'yı burada kur" dedikleri efsane...

66 İLKBAHAR 2016

İzmir'in Nemesisler'i,Nemesisler'in İzmir'i

Page 67: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

Türkiye entelijansiyasının mutsuz ettiği, acıiçinde kıvrandırdığı ve buna rağmen gözleri-nin son nuruna kadar aydınlanma ışığını sön-dürmeyen Cemil Meriç'ten. Meriç'in karanlığahaykırdığı büyük çığlıktan; Nemesis'e, insan-ları yaptıkları hatadan/günahtan ve yanlıştandolayı cezalandıran İntikam ve Gazap Tanrı-çası'na meydan okuyan o muhteşemtiradından. Attila İlhan'ın bileyanlış yerde durduğunu söy-leyerek uyardığı, ama yinede takdir ettiği Cemil Me-riç'ten.

Cemil Meriç, gözlerinin ışı-ğını alan ve kendisini 38 ya-şında kör bırakan Nemesisiçin şöyle der:

"Sessiz, uyuşuk, kendi kendineyeten bir hayat. Ve ebediyete yönelenbir ihtiras, ebediyete ve kainata, Kelimelerdünyasının sultanı olmak, zindanımda, hayırfildişi kulemde, sanatın ve düşüncenin gök-delenlerini inşa etmek... Kader buna imkanvermedi. Nemesis'in parmakları gözlerimeuzandı." (Mektuplar, 15.10.1966)

Meriç, "Kelime" başlıklı yazısında da Neme-sis'e şöyle seslenir:

"Bir adam meçhule tırmanıyordu. Sisyphe'ebenziyordu uzaktan. Bir adam meçhule tırma-nıyordu topraktan. Arkası uçu-rum, yanları duvar. Kaçsabah güneşle selam-laştılar, kaç akşamyıldızlar fenerioldu, bilmiyor.

Koro

Olemp'e yalnız gi-dilmez. Kervanla çı-kılır yola. Bin çıkılır, birvarılır; bir çıkılıp bir varıl-maz. Olemp'e yalnız gidilmez.

Ve adam tırmanıyordu. Musa'nın gözünü ka-maştıran nur, kavurdu gözbebeklerini.

Koro

Kayaya çaktılar Promete'yi, Homer'i karanlığagömdüler, Tanrılara yaklaşan, Nemesis'in gaza-bına uğrar.

Adam haykırdı: Nemesis, Nemesis! Yıldırımlargibi ulu çınarlara musallat Tanrıça... Ben neOlemp'in sırlarını fâşeden bir yarı-Tanrıydım, neerguvanlar içinde doğan bir prens. Amamadem ki, parmakların bana kadar uzandı,madem ki beni hışmına layık gördün, seni utan-dırmayacağım. Ya ölüm boğacak şarkılarımı, yaelimden aldığın dünyadan daha muhteşeminiyaratacağım.

Ve Meçhule tırmanan adam Kelime oldu."Evet Nemesis, antik dünyanın İntikam veGazap Tanrıçasıdır. Meriç de modern dünyadaNemesis'i unutmamış ve körlüğünü Nemesis'ingazabı olarak görmüş ve İzmir'de 1000 yıldan

fazla hüküm sürmüş Nemesis'e rağ-men Kelime olmayı başarmıştır!

Nemesis antik İzmir'e dam-gasını vurmuş, bugün bilepek çok karanlık yönü ay-dınlatılmamış bir tanrıçadır.Klasik, Hellenistik ve Romadönemlerinde kesintisiz

olarak İzmirliler için var ol-muş ve şehrin koruyucusu

olmuştur. Efes'in Artemis'i varsa,İzmir'in Nemesis'i vardır yani.

Nemesis: Ortaya Çıkışı ve Gre-ko-Romen DünyaNemesis'in Yunan mitolojisinde en eski kişi-leştirmelerinden olduğu kabul edilir. O geceninkızıdır. Zeus ona zorla sahip olur ve bu iliş-kiden Troya Savaşı'nın müsebbibi olarakgörülen Helena dünyaya gelir. YaniHelena, Zeus'tan olma, Nemesis'tendoğmadır...

Nemesis için bir başka kült merkeziolan Rhmanus Nemesisi ise Okea-

nus'un kızıdır. Yani Nemesis tekve genelgeçer değildir. Yöresel

farklılıklar gösterir. Gerek verilenönemin büyüklüğü gerekse hey-kel ve tasvirlerinde elinde veya ya-nında bulunan sembol ve simgelerbağlamında değişiklikler/farklılıklar

söz konusudur.

Nemesis'in ilk yazılı kayıtlarda somutolarak ortaya çıkışı Hesiod'a dayanır (Ho-

meros'un İlyadası'nda da geçmesine rağmenhenüz güçlü bir kişileştirme değildir). Hesiod'unTheogoniası'nda (Tanrıların Doğuşu) Nemesis,ete kemiğe bürünmüş olarak zikredilir (İ.Ö. 8.yüzyıl).

Nemesis, Tyche'nin akrabasıdır. AncakTyche daha çok ölüler dünya-sında söz sahibi olurken, Ne-mesis yaşayan insanlarıngelecek ve kaderleriyle il-gilidir.

Yunan ve Roma dünyasınıkapsayan coğrafya içindeüç kült merkezi bulunmak-tadır: Bunlar Rhamnous (At-tika), İskenderiye (Mısır) ve İz-mir’dir. Bu merkezlerin dışında çoksayıda kentte Nemesis kültü ayrıca yer al-maktadır.

Bu üç kült merkezinin yanı sıra bölgede Ne-mesis adına tapınak yapmış veya kesilen sik-kelerde Nemesis tasviri kullanmış çok sayıdaşehir bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şun-lardır: Ephesos, Milet, Kolophon, Samos, Tem-nos, Lesbos, Laodikeia, Hierapolis, Philadelphia,Thyatira, Aphrodisias ve daha çok sayıdabaşka kent.

İzmir'in çifte NemesisiNemesis'e genel olarak tek bir Tanrıça olaraksaygı gösterilmiştir. Hemen hemen bütünNemesis kültü bulunan ve kült merkezi olanşehirlerde Nemesis tek olarak inanç dünyasındayer almıştır. Bunun tek istisnai durumu İzmiriçin geçerlidir. İzmir'de Nemesis çift olarakkabul edilmiş, inanılmış, İzmir sikkelerinde -tek olarak tasvir edilmesinin yanı sıra- genellikleçift Nemesis olarak tasvir edilmiştir.

Nemesis'in çift olarak kişileştirilmesi ise Tan-rıça'nın iyi (mutluluk veren/burada İzmir'inkuruluş efsanesini düşünebiliriz) ve kötü (ce-zalandırıcı/intikamcı) yanının temsil edilmesi

olarak düşünülmüştür (Eduard Ger-hard). Smyrnalılar Tanrıça'nın

bu iki yanını iki ayrı ya-pıda kişileştirmişlerdir

(bu ikili yapının or-taya çıkışı üzerinetezlerden biridir).

Tezlerden bir diğeriise Aiol-İon ikiliğin-

den doğan Çifte Ne-mesis'tir. Bilindiği gibi

Deniz Kavimleri Göçleri (İÖ.1050-1150) sonrası kurulan

Smyrna bir Aiol şehridir ve İonia ile sınırdır.Kolophon'dan kovulan bir grup İonialı AiolSmyrnası'na sığınır ve şehrin kapısı açılarakkente kabul edilirler. Ancak bir süre sonra Di-onysos Şenlikleri için şehir dışına çıkan şehrinsahipleri İonialılar tarafından şehre kabul edil-mezler ve Smyrna İon şehri olur! Aiol Nemesisiile İon Nemesisi bu Çifte Nemesis'in ortayaçıkışının bir başka tezi olarak ileri sürülür.

En eski Nemesis kült merkezi:Smyrna

Bilinen en eski Nemesis kültününİzmir'de olduğu kabul edilmiştir.

Konuyla ilgili yapılan tartış-malar, Posnansky'nin Rham-nus Nemesisi'ni "en eski" ola-rak tanımlamasıyla başlamış-tır. Agorakritos'un eseri olan

Rhamnus'taki Nemesis hey-kelinin (İ.Ö. 5. yüzyıl ortaları/son

yıllarda yapılan çalışmalara da-yanarak Rhamnus Tapınağı'nın varlı-

ğını erken İ.Ö. 6 yüzyıla geriye götürmüş olsada, Pavlina Karanastassis-1994) yapılış öyküsü

67İLKBAHAR 2016

Page 68: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

hakkında da bilgi sahibiyiz. Atina için yapılmasıistenen Afrodit heykeli için yarışma açılmışve heykeltıraşlar Agorakritos ile Alkamanesyarışmıştır. Agorakritos yarışmayı kaybedinceheykelini satma koşulu olarak Atina'da yer-leştirilmemesi ve Afrodit değil Nemesis olarakanılması koşulunu öne sürmüştür. Rhamnus'tayer alan Nemesis Agorakritos'un bu heykelidir.Dolayısıyla yapılan ikili karşılaştırmalarda Ne-mesis'in diğer Tanrıçalarla olan benzerliğinin(Burada söz konu olan Afrodit benzerliğidirve bu benzerliğin kaynağı böylece çok açıktır.)önemli noktalarından biri olmuştur.

Oysa yapılan araştırmalarda, Bayraklı'dakiSmyrna Höyüğü'nde de Çifte Nemesis'in İzmiriçin önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Zaten yu-karıdaki ikinci kez de bunu doğrulamaktadır.Burada ilginç olan nokta şudur: Lidyalılar tara-fından İ.Ö. 7. Yüzyıl sonlarında Eski Smyrnayakılıp yıkılmasına rağmen (önceleri Smyrna-lıların -Strabon'a dayanarak- üç - dört yüz yılçevrede yaşadıklarına dair bir bilgi vardı) yapılankazılar Eski Smyrna'da düşük yoğunluklu biryaşam izi ortaya çıkarılmıştır. Burada ilginçolan nokta, şehrin kuruluş efsanesinde olduğugibi şehir henüz kurulmadan Pagos eteklerindeÇifte Nemesis Mabedi'nin var oluşudur.

İntikam ve Gazap Tanrıçası olarakNemesisNemesis'in temel karakteristiği intikamcı vegazap verici olmasıdır. O, yaşayan insanlarınkaderini çizer, belirler ve bu kaderin yol harita-sında adaletli olunmasını sağlar. Aslında tektanrılı dinler öncesinde adaleti sağlamakla vebunu yaparken intikam ve ceza vermek gibiyöntemleri kullanan en önemli inanç kültüdür.Nemesis sayesinde insanoğlu kişiye ve toplumayanlış yapmayacak, yaptığı takdirde Nemesistarafından en ağır şekilde cezalandırılacak veböylece adalet sağlanmış olacaktır.

Ayrıca İzmir şehrinin de koruyucuları arasındadırNemesis. Şehre kötülük edenler de Nemesis'ingazabına uğramaktan kurtulamayacaklardır!

Nemesis korkusu in-sanı iyi insan olmayasevk edecek ve bukorku sayesinde top-lum daha az kötü-lükle karşı karşıya ka-lacaktır. İzmirliler içinbu dönemde Neme-sis gazabından kork-tukları ve onun ga-zabına maruz kalma-mak için şöyle hafifçesağ tarafa dönerekyere tükürdükleri ak-tarılan bilgiler ara-sındadır.

İzmir'in Çifte Nemesis heykeliyapımıRhamnus'taki Nemesis heykelinin yapımcısıİ.Ö. 5. Yüzyıl ortalarında heykeltıraş Agorakritosolurken İzmir'in Çifte Nemesis heykelinin ya-pımcısı ise İ.Ö. 6. yüzyılda yaşamış Sakızlı ünlüheykeltraş Bupalos olmuştur (Bupalos ayrıcaİzmir'e bir de Tyche heykeli armağan etmiştir).Hatta buna bağlı olarak sanatçının yaşadığıdönemde yani Eski Smyrna'da da Nemesiskültünün varlığı ileri sürülmektedir. Buradasorulması gereken soru ise 6. yüzyılda yakılmışve yıkılmış durumda olan Eski Smyrna'dakiNemesis kült merkezine mi yoksa Büyük İs-kender geldiğinde var olan Pagos eteklerindekiÇifte Nemesis Mabedi için mi Bupalos'un buheykeli yaptığıdır...

İzmir'in Çifte Nemesis'i ve etki-leriİzmir'in Çifte Nemesis'i şehir sınırlarını aşanbir üne sahipti. Başka birçok şehirde bulunanNemesis heykelinin İzmir Nemesisi'ne ben-zerliği bu etkinin bariz işaretleridir. ÖzellikleThasos ve Selanik Nemesislerinin İzmir Ne-mesisi'ne olan benzerliği dikkat çekicidir.

Son zamanlarda yapılan kazılarda İzmir Ne-mesisi'nin ününün bölge coğrafyasının çokuzaklarına kadar ulaştığını göstermektedir.İspanya'nın kuzeyindeki Asturica bölgesindeyapılan kazılarda İz-mir'in Nemesisi'ne it-haf edilmiş bir Nemesiskült alanı ortaya çıka-rılmıştır.

Nemesis ile kurulan iki-likler: Adrastea-Neme-sis, Tyche-Nemesis, Ai-dos-Nemesis, Themis-Nemesis, Dike-Neme-sis ve diğerleri...

Bu konuda Nemesisile ilk ve öncü mono-

grafik çalışmaların yapıldığı 19. yüzyılda çoksayıda yayın yapılmış ve bu yayınlarda İzmir'inÇifte Nemesis'i ele alınmıştır. İzmir'in bu ayrı-calıklı konumu pek net olarak açıklanmış ol-masa da tartışmalar sayesinde yol alındığıkabul edilmelidir.

Ancak Nemesis, üzerinde en çok durulan vearaştırılan bir Tanrıça olma özelliğini kazanmıştır.Başta, Adrastea ve Tyche olmak üzere diğerbirçok (Artemis ve Afrodit) tanrıça ile ilgi veilişki kurulmuş, nasıl ortaya çıktığı ve bu ortayaçıkış sürecinde diğer tanrıçalarla nasıl bağlantıkurulduğu üzerinde durulmuştur.

Eduard Tournier, ilk Nemesis çalışmalarındanbirini yayınlayan araştırmacı olarak Yunandünyasındaki Nemesis algısını "mitolojik","teolojik" ve "felsefi" olarak üç başlık altındaincelemiştir. Yunan ve Roma dünyasındakietkisini, düşünce, inanç ve günlük yaşam üze-rindeki izlerini ortaya koymaya çalışmıştır.

Aşık ile Maşuk arasında NemesisYukarıda da değindiğim gibi Nemesis yerelve yöresel özellikler göstermiş ve değişik alan-larda kendisine saygı gösterilmiştir. Bunlararasında hiç kuşku yok ki aşıklar için yardımistenen bir tanrıça olmasıdır. Aslında aşk ileilgili konular bilindiği gibi Eros ve Afrodit'indir.Afrodit kadınlar, Eros erkekler için konuyla il-gilidir. Nemesis ise bu konuya şu bağlamdailişkilendirilmiştir:

Aşkına karşılık bulamayan genç erkek veyagenç kız, Nemesis'in intikam ve gazap özelli-ğine dayanarak ondan bu konuda yardım di-lemişlerdir. Yardım konusu şöyledir; aşkınakarşılık bulamayan genç, Nemesis'ten aşıkolunanın başına da karşılık bulamayacağı biraşka düşürülmesi konusunda yardım ister.Böylece Nemesis'in intikamcı ve gazap vericiözelliği aşka da uzanmış olur.

Hıristiyanlık sonrasında İzmir'deNemesisİmparatorluğun irili ufaklı kentlerine hatta enücra küçük yerleşimlere kadar yayılan Nemesiskültü ve inancı, diğer kültlere bakıldığındavarlığını en uzun sürdüren olmuştur. Örneğin

68 İLKBAHAR 2016

Page 69: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

İzmir'e Hıristiyanlığın gelişi İ.S. 50'li yıllarınortası olarak bilinmektedir. Aziz Pionios'unİ.S. 250 yılında tutuklandığında ceza almamasıiçin kendisinden İzmir'deki Nemesis kültünekurban vermesi istenir. Bu da bize kente Hı-ristiyanlığın gelişinden 200 yıl sonra bile kentinen güçlü kültünün Nemesis'e ait olduğunugösterir. Özellikle 3. ve 4. yüzyıl sikkelerindehala Nemesis tasvirinin varlığı, bize Nemesis'inİzmir'de ne kadar etkili olduğunu göstermek-tedir. Roma İmparatorluğu'nda 312/313 MilanoSözleşmesi'yle Hıristiyanlığın bir din olarakkabul edilmesi söz konusudur. İlk kiliseler de(Laodikeia) bu yüzyıla tarihlenmektedir zaten.Buna rağmen, Nemesis kültünün İzmir'de 5.yüzyıla kadar varlığını sürdürdüğü tahminedilmektedir.

Hıristiyanlığa etkisi konusu ayrı bir araştırmakonusu olsa da burada en az 4 Hıristiyandin şehidi azizin adının Nemesius olduğununve bu konudaki etkinin altını çizmekte yararvar.

İzmir'deki Nemesis kült alanıGünümüzde kalıntıları ortaya çıkarılan Nemesisalanı Rhamnus'ta bulunmaktadır. Bir yerleşimbulunmayan antik kent kalıntısı Rhamnus'takikült alanı, Nemesis Mabedi ile ilgili iyi bir göz-lem fırsatı veren bir yerdir. İzmir'deki Hellenistikve Roma dönemleri kült alanları konusunda

henüz kayda değer bir çalışma yapılmamıştır.Baron Osten'in Hadrian Tapınağı, Georg We-ber'in Zeus Akraios Tapınağı, Fontrier'inAfrodit Stratonikis Tapınağı ile ilgili lokasyonnotlarını bir kenarda tutarsak konu bakir birkonudur.

Murat Kılıç, Nemesis ile ilgili yaptığı çalışmadaNemesis Tapınağı'nın lokasyonu olarak Agoraile Kadifekale arasında geniş bir alanı haklıolarak işaret etmektedir. Ben bir adım dahaileri giderek (ve de temellendirmeye çalışarak)bir başka lokasyon önereceğim.

Bilindiği gibi 17. yüzyıldan itibaren İzmir'egelen araştırmacı ve seyyahlar, Kadifekaleiçindeki cami kalıntısını Aziz Yuhannaadına yapılan kilise olarak nite-lendirmişlerdir. Oysa yapılan ka-zılar ortaya çıkarmıştır ki, bu-radaki zemin kayalıktır ve ön-cesine ait bir kalıntı izi yoktur.

Ama İzmir'de Yuhanna adınayapılmış bir kilisenin varlığı hepöne sürülmüştür. Özellikle Yuhannaadına yapılan kilise deyince dikkatimihep Küçük Aya Yani (Aziz Yuhanna) Kilisesi(Agora'nın hemen üstünde, İsmetpaşa İlkokuluavlusunda) çekmiştir. Biz bu kilisenin 19. yüzyılortalarında inşa edildiğini biliyoruz. Ancak 18.yüzyıl ortalarında Stephan Schulz'un bölgetopografyasına dair verdiği bilgiler çerçevesindeburada virane halde bir mabet kalıntısı oldu-

ğunu biliyoruz. Buradaki kalıntı yerinde KüçükAya Yani Kilisesi (muhtemelen yeniden) inşaedilmiştir.

Şimdi burada dikkat çekmek istediğim ikikonu var:

1) Büyük İskender efsanesindeki Pagos etek-lerindeki su kaynağı ve Çifte Nemesis Mabedi.Bölgedeki en önemli su kaynağı -şimdilik-Sütveren Meryem Ayazması'dır. Ayazma ileKüçük Aya Yani Kilisesi arası 40-50 metredir.

2) İ.S. 250'de Hıristiyan olduğu ve Aziz Polikarp'ımezarı başında anmak istediği için tutuklanarakölüme mahkûm edilen Aziz Pionios'un duru-mu. Kendisine Nemesis'e kurban kesmesi du-rumunda ölümden kurtulacağı söylenen Pio-nios, Agora'ya doğu kapısından (yani Tilkilikyönünden) sokulmuş; doğu ve batı kapılarıarasında uzanan yol boyunca -yolun her ikiyanında yer alan İzmirliler arasından- batı ka-pısına doğru götürülmüştür. Batı kapısı çıkışınaise Küçük Aya Yani Kilisesi çok yakındır, hemenüstündedir.

Tezim şudur: Hıristiyanlık sonrasında İzmir'devarlığını -önemi artarak- sürdüren

Nemesis kültü, İzmirliler nez-dinde sahip olduğu önem

ve değer de göz önünealınırsa İzmir'in ilk kilisesiolacak Aziz Yuhannaadına bir kiliseye dön-üştürülmüş olmalıdır.

Şimdilik sadece kısıtlı bil-giye ama güçlü sezgiye

dayanan bir tez...

Kaynakça:- Head, Barclay Vincent: Catalogue of the GreekCoins of Ionia, Londra 1892.

- Fleischer, Robert: Doppelte Nemesis-Aphrodite?Anatolia 22, 1981-1983

- Karanastassis, Pavlina: Wer ist die Frau HinterNemesis? Sonderdruck aus den Mitteilungendes Deutschen Archäologischen Instituts Athe-nischer Abteilung, Cilt 109, 1994.

- Kılıç, Murat: The cults of Nemeseis and Tycheat Smyrna, TTK Belleten Aralık 2014 sayı 283içinde.

- Klose, Dietrich O. A.: Die Münzprägung vonSmyrna in der römischen Kaiserzeit, Berlin 1987.

- Meriç, Cemil: Bu Ülke, İletişim Yayınları 1992.

- Müller, Karl Ottfried: Handbuch der Archäologieder Kunst, Breslau 1848.

- Pinder, M.: Königlichen Museen/Die AntikenMünzen, Berlin 1851.

- Posnansky, Hermann: Nemesis und Adrasteia,Breslau-1890.

- Rossbach, Otto: Auführlisches Lexikon der Gri-echischen und Römischen Mythologie içindeNemesis Maddesi, sayfa 117-166, Cilt 3, Kitap1, 1897-1902.

- Rossbach, Otto: Göttingische gelehrten An-zeigen, Cilt 1, sayfa222-226, Breslau 1891.

- Tournier, Eduard: Nemesis et la Jalousie desdieux, Paris 1863.

- Welcker, F. G. :Griechische Götterlehre, Cilt 3,Göttingen 1863.

69İLKBAHAR 2016

Page 70: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

70 İLKBAHAR 2016

Anadolu, 18. yüzyılın ikinci yarısındansonra binlerce misyoneri misafir et-meye başlamıştır. Misyonerlerin ana

hedefi; kendi dini inançlarını yayma adınaçalışma yapmak yerine yeraltı-yerüstü kay-naklarını ve tarihi eserleri araştırmak olmuştur.En başarılı oldukları konu da etnik ayrımcılığıyeşertebilmek amacıyla açılmış okullar ol-muştu. Buna örnek olarak 1914 yılında Ana-dolu’daki misyonerlerce açılan 707 yabancıokul örnek olarak verilebilir. Bu okullarınülke içinde dağılımı şöyledir: 465’i Amerikan,83’ü İngiliz, 72’si Fransız, 44’ü Rus (Beyrut),24’ü İtalyan, 7’şer Almanya ve Avusturya,3’ü Yunan (İzmir).

Kurtuluş Savaşı bitmiş, sıra ülkede yapılacakdevrimlere gelmişti. Gazi Mustafa KemalPaşa ve arkadaşlarının eğitim alanında enönemli görevi, etnik olaya katılan bazı mis-yoner okullarının eğitimine son vermek ol-muştur. Tevhid-i Tedrisata uyan, Amerikan,Fransız ve İtalyan okullarının bazıları günü-müzde de eğitime devam etmektedirler.

‘İzmir Amerikan Koleji’, 1878 tarihinde Ame-rikalı eğitimciler tarafından Basmane sem-tinde kurulmuş, 1913 yılında da Göztepe’yetaşınarak eğitime devam etmektedirler.‘İzmir Saint-Joseph Koleji’, 1872 yılında Fran-sız eğitimciler tarafından Alsancak’ta kurul-muş ve aynı yerde öğrenimine devametmektedirler.

İzmir’de halen eğitim veren, kuruluşu cum-huriyet öncesine dayanan beş okul bulun-maktadır. 1867 yılında Mithatpaşa’nınönderliğinde kurulan İzmir Islahhanesi,1931 yılında, ‘Bölge Sanat Okulu’, 1943 yı-lında da ‘Mithatpaşa Sanat Okulu’ adını al-mıştır. Atatürk’ün üç kez ziyaret ettiği buokul, ‘Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi’ is-

miyle İzmir’in en eski eğitim kurumu olarakeğitim vermektedir.

Bu okullardan bir diğeri ise ‘İzmir Atatürk Li-sesi’dir. Lise, 1888 yılında ‘Mektebi İdadi’ ola-rak Konak Kaymakamlığının bugünküyerinde eğitime başlamıştır. Yunan işgali sı-

rasında eğitimi kesintiye uğrayan okulun bi-nası Yunan Adliyesi olarak kullanılmış, İz-mir’in kurtuluşundan sonra aynı bina TürkAdliyesi olmuştur. Okul, işgal dönemindeYunan hastanesi olarak kullanılan günümü-zün binasına taşınarak öğrenime devam et-

Ahmet GÜREL

Atatürk ve arkadaşlarının eğitim alanındaen önemli görevi, etnik olaya katılan bazımisyoner okullarının eğitimine son vermekolmuştur. Tevhid-i tedrisata uyan Amerikan,Fransız ve İtalyan okullarının bazıları gü-nümüzde de eğitime devam etmektedirler.

İzmir’in eğitimçınarı okulları

Kız Lisesi

İzmir Namık Kemal Lisesi

Page 71: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

miştir. İzmir Erkek Lisesi kalabalıklaşan öğ-rencisi nedeniyle ikiye ayrılarak ‘Birinci Lise’adını almış, İzmir Kız Lisesi’nin boşalttığı bi-nada ise İkinci Lise’ açılmıştır. 1942 yılında,‘Birinci Lise’nin adı; ‘İzmir Atatürk Lisesi’,‘İkinci Lise’nin adı da; ‘İnönü Lisesi’ olmuştur.1950’den sonra da lisenin adı ‘Namık KemalLisesi’ olarak değiştirilmiştir.

Şimdiki Namık Kemal Lisesinde eğitimyapan, Atatürk tarafından iki kez ziyaret edi-len ‘İzmir Kız Lisesi’ Karataş’taki günümüz bi-nasına taşınmıştır. 1911 yılında yapılan bubinada önce ‘İzmir Erkek Muallim Mektebieğitim görmüş ve Karşıyaka’da eğitim veren‘İzmir Kız Muallim Mektebi’ ile birleşerek ‘Ne-cati Bey Öğretmen Okulu’na taşınmıştır.

Kız ve Erkek Öğretmen okulları Balıkesir’e ta-şınınca İzmir’de öğretmen yetiştiren bir eği-tim kurumu kalmamıştır. 1914 yılındaİzmir-Şirinyer’de (eski adı Kızılçullu), Ameri-kalılar tarafından “Amerikan Koleji” eğiti-mine başlamıştır. Yirmi yıl boyunca EgeBölgesinin zengin çocukları bu okulda eği-tim görmüştür.

1934 yılında Atatürk’ün İzmir Palas’ta katıl-dığı baloda Kızılçullu’da bulunan AmerikanKoleji’nin velileriyle sohbet etmiştir. Giritligöçmen Mehmet Canıtez’den bu öyküyüdinleyelim:

“…Baloda veliler; “Çocuklarımız bu okuldansonra Amerika’ya gidiyor, bir daha ülkemizegeri dönmüyorlar” şeklinde şikâyette bulun-muşlardır. Atatürk bu velileri İzmir Palas’tatoplamış, bir daha dinlemiş sonra da ‘Kızılçul-lu’da yabancı okul eğitim veremez’ demiştir.Orada bulunan Vali Kazım Paşa’ya Atatürkaynen şöyle demiştir:

‘Bundan sonra kimse çocuklarının AmerikanKoleji’ne göndermeyecek. Okul yönetimi satışiçin girişimde bulunduğunda da engel olun-mayacak. Öğrencisi olmayan okul yaşayabilir

mi?’ Kapanmış, mülkü de devlete geçmiş, pekiya bu kuruma yeniden yabancı bir şirketintalip olma olasılığı? Atatürk bunu da düşündüdiyor Canıtez; “Aramızdan bir muhtar seçme-mizi istedi, belde ‘köy’ sıfatını alsın diye. Böy-lece bir İtalyan ya da Fransız şirket taleptebulunursa şu cevap verilecekti; AmerikalılaraOsmanlı döneminde izin verilmiş, artık Cum-huriyet Türkiye’sindeyiz, burası da bir köy ve

köyde yabancı bir okul olmaz.” Kısa bir süresonra da dönemin Milli Eğitim Bakanı HasanAli Yücel, binanın ‘Kızılçullu Köy Enstitüsü’

olarak hizmet vermesini sağlamıştır.”

1936 yılında Atatürk’ün direktifi üzerineeğitmen kurslarının açılmasıyla Anadolu’daaydınlanma başlamıştır. 1937 yılında İzmirve Eskişehir, Kastamonu ve Kırklareli’ndeolmak üzere dört köy öğretmen okulu ku-rulmuştur. Kızılçullu önce eğitmen kurslarıile başladığı milli eğitimine 17 Nisan 1940 yı-lından sonra ‘Kızılçullu Köy Enstitüsü’ olarakdevam etmiştir.

Hasan Âli Yücel ve İ. Hakkı Tonguç enstitü-leri başarıyla yürütmüşlerdir. Açılan 21 köyenstitüsüne sadece köy çocukları alınıyor

ve mezun olduktan sonra kendi köyündeöğretmen olması öngörülüyordu. Parasızyatılı olan bu okullar, köy çocuklarını Cum-huriyet aydınlanmacısı ve devrimci olarakyetiştiriyordu. Eğitim; yapıcı, yaratıcı, uy-gulamalı ve üreticiydi. 1946 yılına kadaramacına uygun çalışmalar yapılan, köyenstitüleri 12 yılda 18.000 öğretmen, 2.000sağlık memuru ve 8.000 eğitmen yetiştir-miştir. Ancak bu çalışmalar toprak ağaları-nın ve karşı devrimcilerin hoşunagitmediği için çeşitli bahanelerle 1952 yı-lında köy enstitüleri kapatılmıştır.

Malatya’daki Akçadağ, Kars’taki Cilavuz, Er-zurum’daki Pulur, Diyarbakır’daki Dicle,Van’daki Erciş ve Kayseri’deki Pazarören KöyEnstitüleri devam ettirilip, üniversiteye dö-nüşseydi yapacağı köyden ve köylüdenkopmayan eğitimle ülkede kalkınmamışyöre bırakmayacaktı. Her üç vilayete bir köyenstitüsü kuran aydınlanmanın öncüleri,Doğu ve Güney Anadolu’da altı eğitim yu-vası kurmuşlardı. Feodal sistem ve aydın-lanma karşıtları o bölgeyi karanlıktabırakarak günümüzde yaşanan terörezemin hazırlamış ve köyde köylü bırakma-yarak göç olgusunu yaratmışlardır.

71İLKBAHAR 2016

Kızılçullu Köy Enstitüsü

Mithatpaşa Sanat Mektebi

İzmir Atatürk Lisesi

Page 72: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

72 İLKBAHAR 2016

Günlerden bir gün size “pat” diye birisisorsa “ İzmir’de kaç tane saat kulesivardır” dese “pat” diye bir anda cevap

verebilir misiniz? Ben veremem. Ama taaa İs-tanbul’lardan gelen Hikmet Yaşar Yenigünsırf bunu yerinde görmek ve bu saatleri tespitetmek için, İzmir’de otağ kurmuşlar ekipolarak. Yenigün, tanınmış yönetmenlerimizden.Son yapıtı “Tarık Dursun K” belgeseli.

Yenigün ekibi bir haftalarını ayırmış bu işe. Ye-rinde gidip fotoğraflar çekmişler. Eskileri din-leyip bilgi almışlar. “Saat” deyip geçmemeklazım. “Bizler uyurken bile zamana tanıklık ya-pıyorlar.” Onlar, insanlardan çok neler görmüşneler geçirmiştir. Dilleri olsa da konuşsalar. İs-tanbullu yönetmenler, asırlar sonra kendile-rini arayan soranlarla karşılaştıklarında kalpkrizinden paçayı sıyırmış olmalılar. Zira şim-diye kadar birileri akıl edip de saatlerin hal vehatırını sormamıştı. Yönetmenin kulağınaepey sırlar vermiştir her biri muhakkak. Onlarda filmlerinde, belgesellerinde kullanacaklarelbet bu sırları. Bakacağız… Göreceğiz...

Yurt çapındaki saat kulelerimiz, bugün anıtmuamelesi görmektedir. İzmir yakın zamanakadar Aydın’ın bir vilayeti imiş. 1872 yılında

Hükümet Konağı kurulmuş. İki yıl sonra daSarıkışla…

Saat kulelerinin yurt çapında yapılması fer-manını Sultan Abdülhamit vermiş. Konak’takisaat kulesi 1901 yılında yapılmış. Resmi adıAtatürk Meydanı iken konağın burada kuruluolmasından dolayı da burası Konak Meydanıolarak anılmaya devam etmiş.

Kulenin temeli 1901 de atılmış. İzmir’de askerive mülki erkan, bürokratı, dini cemaat lider-leri ve sair takım taklavatıyla birlikte uzunuzun okunan dualar eşliğinde çeşmelerine suverilerek hizmete açılmış.

26 yıl sonra da çeşmenin dört bir tarafındakipadişah tuğraları kazınmış, yerine çaprakresmi konmuş. Kulenin 90 santim yüksekli-ğinde gümüş ve altından kopyası Yıldız’dakipadişaha yollanmış. Mimar M. Pere’nin busaat kulesinin bir kopyası da Kırıkkale’nin Çe-rikli beldesinde mevcut. Türkiye’deki saat ku-leleri dimdik ayakta ama müşterek kaderlerisaatlerinin çoğunlukla çalışmamalarıdır. Öyleki; aynı kulenin bir yüzündeki saat diğer yüz-lerindeki vakti doğru göstermiyor. Biz bu kafaile otomobilden sonra şimdi de uçak yap-maya karar vermiştik hatırlarsanız…

Ört ki, ölem.

Muzaffer CELLEK

“Biz uyurken bile,zamana tan›kl›kyap›yorlar.”

“Saat” deyip degeçmemek lazım…

Alsancak Gar

Bayramyeri

Page 73: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

73İLKBAHAR 2016

Tespitlere göre 5 tane saat kulesi var İzmir ve çev-resinde. Konaktaki saatle birlikte, fuardaki eski Pa-kistan Pavyonu’nda, Bayraklı’da, Alsancak Gar’da,Bayramyeri’nde ve eskiden aslı İzmir’de olan amaşimdi yok sayılan Aya Fotini Saat Kulesi’ni de say-mak lazım. O, kartpostallarda kaldı. Aslı bugün Yu-nanistan’da bulunuyor.

Bugün İzmir’de yaşayanlar bu kadar çok saatimizolduğunu sorsalar ancak bilebilirlerdi. İstanbul’lar-dan iyi ki o yönetmen geldi de paçayı kurtardık.Bize saatlerin varlığını hatırlattı.

Olsun varsın. Saatin yüzünü uzaktan da görsek ça-lışıp çalışmadığı umurumuzda bile olmuyor artık.Ama her bakışta kıblemizi kısa bir an dahi olsa“maziye” çevirmemize vesile oluyorlar. Hiç ol-mazsa “eskiye mazi, yenmişe kuzu derler” vefasız-lığına düşmemiş oluyoruz.

Öyle değil mi?

Page 74: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

74 İLKBAHAR 2016

Hemen hemen bütün dinlerdeönemli bir yeri olan incir ağacıve meyvesi, gerek mitolojide ge-

rekse kutsal kitaplarda yer almış insanlığınbaşlangıcında Hz. Adem ve Havva'nınincir yaprağı ile örtünmesi toplum üze-rinde özel bir ilgi duyulmasına neden ol-muştur. Sonuç olarak incir hem pagandinlerinde hem de semavi dinlerde kutsalsayılan meyvelerden biridir. İncir aynı za-manda insanların dini inançlarında dasimge olmuş, inanışlar farklı olsa da ina-nanların gözünde ortak söylem olarak

önemini günümüzde de korumaktadır.

İncir'in anavatanı Anadolu, Ege Bölgesi(Büyük ve Küçük Menderes Ovaları,Aydın, İzmir), Doğu Akdeniz ve Güney-batı Asya'dır. ‘Cennet meyvesi’ diye deanılan incirin ağaçları dişi ve erkek olarakikiye ayrılır, aynı ağaç üstünde hem dişihem de erkek nitelikli organlar bulun-maz. Dişi ağaçların meyvesi büyük vefazladır, erkek ağaçların ise ufak ve azmeyvesi de yenilebilir lezzette değildir.Genelde tozlaşma için pek çok dişi ağa-

cın yakınına sadece bir tane dikilir. İncirbitkisinin çiçeklerinde tozlaşma olayımazı böcekleriyle gerçekleşir. Bu olaya"Kaprifikasyon" denir.

Dünyadaki en lezzetli ve en fazla üretimde asırlardır Ege Bölgesi’nde yapılmaktave özellikle kurutulduktan sonra dabüyük bir kısmı da İzmir’den ihraç edil-mektedir.

1783’te bağımsız bir devlet olarak ortayaçıkan ve İngiltere’nin de 3 Eylül 1783’teyapılan Paris Antlaşması ile tanınan ABD

Tufan ATAKİŞİ

Smyrna incirinin 1785 yılında Boston'da satılması ile ilkadımın atıldığı ABD-Osmanlı ticareti o tarihten sonrasürekli gelişmiş, ardından jeopolitik ilişkileri de getirmişve günümüze kadar ulaşmıştır.

(1785)İzmir incirininBoston’da satılması

Page 75: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

kısa sürede kendine özgü yapısını oluş-turmuştur. Uluslararası ilişkilere öncelikveren ABD’nin ticari faaliyet alanlarındanbiri de Akdeniz Bölgesi olmuştur. O dö-nemde dünya ticaretinde büyük potan-siyele sahip olan Akdeniz’de söz sahibiolmak ABD için oldukça önemlidir.Çünkü ABD’nin temel ihraç ürünlerindenolan mısır, tuzlanmış balık vb. mallarınsatışında Akdeniz ülkeleri büyük bir alımgücüne sahiptir.

Smyrna incirinin 1785 yılında Boston'dasatılması ile ilk adımın atıldığı ABD-Os-manlı ticareti o tarihten sonra sürekli ge-lişmiş, ardından jeopolitik ilişkileri degetirmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır.

Amerikan bayraklı gemi ilk kez 1786 yı-lında İstanbul’u ziyaret etti. Daha sonra1797 yılında, İzmir rıhtımına yanaştı.Kaptan ve tüccar Richard Derby (1712-1783) tarafından yaptırılıp 1782'de Mas-sachusetts Salem'de denize indirilen ikidirekli (Brig), 309 tonluk ve 14 topu bu-lunan Grand Turk gemisinin, WilliamAustin yönetiminde Smyrna'ya Ben-gal'den mal getirmesiyle daha da geliş-meye başladı. Osmanlı ile Amerikaarasındaki ticari faliyetleri, RichardDerby'nin oğlu Elias Hasket Derby dahada arttırdı. Grand Turk 1790’lu yılların so-nuna doğru başta afyon olmak üzerekuru üzüm, incir, meyan kökü, reçine,deri, halı gibi Levant bölgesinin gelenek-sel ürünlerini Amerika'nın New Englangbölgesine taşıdı.

ABD’li tüccarlar 1800 yılında İskenderi-ye'yi ziyaret etti. Bu gelişmeler üzerine

1803 yılında ABD Maliye Bakanlığı, itha-lat-ihracat istatistiklerinde Türkiye içinayrı bir sütun açtı.

1811 yılına kadar İngiliz Levant Companytarafından yönlendirilen Osmanlı-ABD ti-careti, aynı yıl İzmir'de, Philadelphia'lıDavid Offley'in başkanlığındaki Ameri-kan iş adamları tarafından ilk AmerikanTicaret Odası'nın da açılmasıyla Ameri-ka'nın kontrolüne geçti…

1823'de Perkins, Woodmas and Offley,Langdon Co. Ve Styth Co. of Baltimoreolmak üzere 4 Amerikan şirketi ticari faa-liyette bulunuyorlardı.

7 Mayıs 1830 yılına gelindiğinde, "Seyri-sefain ve İcrayı Ticarete Dair" bir "Mua-hede-i Hümayun" adıyla imzalanan

ticaret anlaşması ile daha da geliştirildi.Böylece Amerikan yönetimi “en ziyademüsaadeye mahzar millet” (The most fa-vored nation) statüsü ile Osmanlı Devle-ti'nden kapitülasyon haklarını da aldı.

Bu dönemde İzmir'den özellikle afyonve kuru meyve alıyor, yerine kahve, ba-harat, pamuklu ürünler, cephane ve silahsatıyorlardı.

1830 yılında İzmir Limanı'na yılda 30Amerikan ticaret gemisi giriş-çıkış yapar-ken, Kırım savaşını (1853-1856) izleyenyıllarda her hafta bir Amerikan gemisi İs-tanbul'a gelmeye başlamıştı.

ABD'nin afyon alımına başlamasıyla be-raber silah ve cephane satışı, ticaret hac-mindeki payını giderek arttırdı ve 1869

yılında yüzde 79 iken 1877'deyüzde 97'yi buldu.

Amerikalı tüccarlar, bu ticari ayrı-calıkları aldıktan sonra Anadolu'dayürüttüğü gelişen ticari faaliyetle-rinde Batı Anadolu'nun kıyı kesim-lerde daha çok Rumlar, içkesimlerde ise Ermenilerle ticaretebaşladı. Bunun tabii sonucu olarakda, Anadolu'da zengin bir Ermenive Rum burjuvazisi oluşmaya baş-ladı. Bu da beraberinde ekonomiközgürlüğü getirdi. Böylece ticarifaaliyetler adı altında Amerikalımisyonerler Rum ve Ermeni cema-atlerde çok daha rahat çalışmayadaha çok ilgi görmeye başladı.

Bu rahatlığın sonuçları tarih bo-yunca karşımıza çıkacaktır.

75İLKBAHAR 2016

GrandTurc - Gemisi

Page 76: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

76 İLKBAHAR 2016

200 yıllıkparohetlerYahudi kültürel mirası İzmir Musevi Cemaati'nde kültür mirasıkonusunda başkan yardımcılığıgörevini yürüten ve parohetlerinkonservasyonu projesinden sorumluNesim Bencoya bu çalışmanın SefaradKültür Mirası Müzesi için önemli biradım olduğunu dile getiriyor.

İ zmir Musevi Cemaati, Yahudi kültürmirasını yaşatmak, korumak ve gelecekkuşaklara aktarmak için üzerinde özen-

le çalıştığı İzmir Sefarad Kültür MirasıMüzesi projesinde önemli bir adım dahaattı. Sadece Yahudi kültür mirası için değilaynı zamanda Sefarad Musevileri'nin mer-kezi olarak sayılan İzmir'in de kültür mirası,bazısı 200 yıllık, 325 "parohet" Finlandi-ya'dan gelen konservasyon (koruma) ko-nusunda uzman bir ekip tarafından tektek elden geçirildi. Parohetler orijinalliğikorunarak onarıldı ve uygun hava şart-larında koruma altına alındı.

Parohet; çok basit bir anlatımla atlas, ka-dife, ipek gibi değerli kumaşlardan yapıl-mış, gümüş, bakır ya da çinko alaşımlı ip-liklerle işlenmiş gelinlik ya da örtü olarakkullanılmış bir tekstil ürünü. Çoğu Mus-evi halkı tarafından bağışlanmış bu bir-birinden şık ve zarif işlemeli eski zamanörtülerini değerli kılan, sinagoglardaTora (Tevrat, kutsal kitap) tomarlarınıntutulduğu bölme kapısının içinde ya dadışında kullanılıyor olması. Manevi de-ğeri oldukça yüksek olan parohetlerinüzerinde sinagoglara bağışlandığı tarih-lerin yanı sıraağırlıkla kapı,kandil, parmak-ları açık el, hayatağacı, menora,Davut Yıldızı gibimotifler yer alı-yor.

İzmir Musevi Ce-maati'nde kültürmirası konu-sunda başkanyardımcılığı gör-evini yürüten ve parohetlerin konservas-yonu projesinden sorumlu NesimBencoya bu çalışmanın Sefarad KültürMirası Müzesi için önemli bir adım oldu-ğunu dile getiriyor. Projenin ilk yılı birotelde çalıştıklarını anlatan Bencoya, soniki yıl ise İzmir Ekonomi Üniversite-

si'ndeki tekstil bölümüne ait bir atölyedeçalışmaların sürdüğünü söylüyor. NesimBencoya, üniversitenin Tekstil ve ModaBölümü'nden Prof. Elvan Özkavruk Ada-nır ve Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. DilekHimam Er'in kendilerine projede yardımettiğini dile getiriyor.

Finlandiyalı ekip üç yıl çalıştıParohetlerin Finlandiyalı uzmanlar tarafın-dan "İzmir Tekstil Projesi" adı altında onarıl-ması üç yıl sürmüş. Kimi 1870 yılındaüretilmiş el yapımı bu tekstil ürünlerinin bu-

lunduğunda çokkötü durumda ol-duğunu söylüyorNesim Bencoya.Finlandiya'dakiHelsinki Metro-polia Üniversitesi,Eski Tekstilleri Ko-ruma UygulamaB ö l ü m ü ' n d e nÖğretim ÜyesiAnna Hakari ile İs-tanbul'daki bir

tekstil konservasyon toplantısında tanıştık-larını kaydeden Bencoya,"Hakari parohet-lerin onarımı projesini kabul edince hemençalışmaya başladık" diyor.

Yahudi kültürünü yansıtan ve sinagoglarınönemli unsurlarından olan parohetlerinbir kısmının Musevi cemaatindeki gönül-

Saadet TUĞRAY ERCİYAS

Parohet Onarım

Parohet

Parohet Onarım Detay

Page 77: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

lülerce yıllar içinde koruma altına alındı-ğını belirten Bencoya şu bilgileri veriyor:

"Bildiğiniz gibi İzmir'de sinagoglar ardı ar-dına çöktüler. Onlara bakacak para yoktu,çünkü cemaat oldukça yoksuldu. Bu mal-zemelerin bir kısmı da çöküntülerin al-tında kaldı, yıllar içinde yıprandı.Yıkıntılardan çıkartılan parohetlere ce-maatin içinden gönüllü insanlar tarafın-dan bakıldı. Ancak profesyonel bir korumayapılamadı o zaman. Büyük bir kısmı bu-güne kadar gelebilen malzemelerin te-mizlikleri bu tekstil projesiyle yapıldı,onarımları tamamlandı. Şimdi nem ve ısıseviyeleri kontrol altında olan bir ortamdakorumaya alındı."

Eşsiz bir deneyimDaha önce Namibia'dabir müzenin kuruluşaşamasında benzer birgörevde de çalışanAnna Hakari 2013 yılın-dan bu yana EkonomiÜniversitesi'nde yaptık-ları çalışmanın 9 kişilikbir ekiple yürüdüğünüsöylüyor. "Böylesineönemli ve kültürel birprojede başından so-nuna kadar yer almakbüyük onur" diye konu-şan Hakari'nin ekibin-deki öğrenciler 2013 -2015 yılları arasında biraylığına Türkiye'ye geliponarımları sürdürmüş-ler. Hepsi Finlandiyalı

olan öğrenciler İzmir'de projede çalışır-ken bir yandan da kentteki sinagoglarıgezmişler.

Anna Hakari, öğrencilerinin en az beş si-nagogu gezdiğini ve yaptıkları onarımişinin ne anlama geldiğini yerinde gör-düklerini belirtiyor. "Bu onlar için önemlibir deneyim. Böyle bir kültürel mirasınortaya çıkmasına katkı koymak, ellerin-deki malzemenin nerede kullanıldığınıgörmek hepsini çok etkiledi" diyor. İlk yıl140 malzemeyi temizleyip onardıklarınıanlatan Hakari, bugün onarımı biten pa-rohet sayısının 325 olduğunu söylüyor.Temizlik ve onarım bittikten sonra tümçalışmaların fotoğraflanıp kataloglandı-ğını belirtiyor.

Parohetlerde yer alan desenlerin Os-manlı motiflerine çok benzediğini an-latan Nesim Bencoya, "Bunlar aslındaörtü, masa örtüsü ya da gelinlik olarakkullanılmış kumaşlar. Bunlar sinagogabağışlandıklarında dini ya da sinagogürünü ya da yahudiliğe ait bir ürünedönüştüler" diyor. Bencoya, "Üzerlerin-deki yazıtlarda, neden bağışlandığı,doğum, ölüm evlilik gibi açıklamalarvar. Bütün dinlerde olan hamsa yaniFatma'nın Eli, yaşam ağacı motifleri,adalet temsil eden motifler, eller,Davut Yıldızı, 10 emirin yazıldığı kita-beleri burada desen olarak görüyoruz.O zaman bunun Yahudi kültürüne aitolduğunu görebiliyorsunuz. Hepsindebir tarih var, muhtemelen bağışlandığıtarihler. 20. yüzyılın başlarına kadarüretilmiş bu malzemeler" bilgisini pay-laşıyor.

77İLKBAHAR 2016

Anna Hakari

İzmir Musevi Cemaati Baskan Yardımcısı Nesim BENCOYA parohet onarımını izliyor.

Page 78: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

78 İLKBAHAR 2016

İzmirli kızların

2015-2016 sezonunun şampiyonu KonakBelediyespor oldu. Konak Belediyespor,böylelikle üst üste dördüncü kez Kadınlar

1. Ligi'nde şampiyonluğa uzandı. Türkiye KadınlarFutbol 1’inci Ligi’nde kırılması güç bir rekoraimza atan İzmir temsilcisi, şampiyonluk unvanınınyanı sıra önümüzdeki sezon ülkemizi UEFA Ka-

dınlar Şampiyonlar Ligi'nde temsil etme hakkınıkazandı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da şampiyon-luğu son maça bırakmayan İzmirli kızlar dördüncüzaferi de tüm İzmirlilere armağan etti. Üst üstedördüncü lig şampiyonluğu ile kırılması zor birrekorun sahibi olan takımın başarılı Teknik Di-rektörü Ali Alanç futbolda başarının sadece büt-

Page 79: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

79İLKBAHAR 2016

dördüncü zaferi

çeyle kazanılmadığını bir kez daha gösterdiklerinisöyledi. Alanç; “Üst üste 4'üncü kez şampiyonluğukucakladık. Bu başarıyı bizlere yaşatan tüm oyun-cularımı yürekten kutluyorum. Şampiyonluğu-muzu sadece Konaklılara değil tüm İzmirlilerearmağan ediyoruz” dedi. Konak Belediye BaşkanıSema Pekdaş ise Kadın Futbol Takımı’nın başa-

rısının Avrupa’da da devam edeceğini söyledi.Şampiyon kızların sadece Konak’ın değil, Türki-ye’nin gururu olduğunu dile getiren Başkan Pek-daş; “İzmir’e yaşattığınız gurur için teşekkür edi-yoruz. Bundan sonra İzmir’i ve Türkiye’yi Avrupa’datemsil edeceksiniz” dedi.

Page 80: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

80 İLKBAHAR 2016

AKS 110ACİL SERVİS 112POLİS İMDAT 155 JANDARMA 156SU ARIZA 185CENAZE HİZMETLERİ 188

Otogar (İzotaş)0 232 472 10 10Üçkuyular Terminali0 232 259 88 62Adnan Menderes Havalimanı0 232 274 26 26THY 0 232 484 12 20TCDD Basmane Garı0 232 484 53 53TCDD Alsancak Garı0 232 464 77 95Denizcilik İşl. (Liman)0 232 425 87 00

Fuar Evlendirme Memurluğu0 232 425 24 60Eşrefpaşa Evlendirme Memurluğu 0 232 250 25 05Gültepe Evlendirme Memurluğu0 232 457 49 90Güzelyalı Ümit BesenEvlendirme Memurluğu0 232 285 05 07

Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü0 232 489 45 22 Bilgi İşlem Müdürlüğü0 232 445 19 40Çevre Koruma veKontrol Müdürlüğü232 482 10 36Emlak ve İstimlak Müdürlüğü0 232 489 45 18Fen İşleri Müdürlüğü0 232 489 48 58Hukuk İşleri Müdürlüğü0 232 489 31 73İnsan Kaynakları ve EğitimMüdürlüğü0 232 484 14 99Kültür ve Sosyal İşlerMüdürlüğü0 232 422 68 07Mali Hizmetler Müdürlüğü0 232 484 09 99Plan ve Proje Müdürlüğü0 232 489 45 59Park ve Bahçeler Müdürlüğü0 232 445 43 90Sağlık İşleri Müdürlüğü0 232 482 20 75Temizlik İşleri Müdürlüğü0 232 433 36 30Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğü0 232 459 97 95Veteriner Müdürlüğü0 232 459 24 10Zabıta Müdürlüğü0 232 484 15 10Merbel Genel Müdürlüğü0 232 464 41 52

Valilik0 232 455 82 82Büyükşehir Belediye Başkanı0 232 293 12 00İZFAŞ 0 232 497 10 00Ege Serbest Bölge Md.0 232 251 35 94TRT Bölge Md.0 232 463 02 03Basın Yayın ve Enformasyonİl Müdürlüğü0 232 489 42 91Emniyet Müdürlüğü0 232 489 05 00Güney Deniz Saha Komutanlığı0 232 463 01 00Hava Eğitim Komutanlığı0 232 285 96 50İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü.0 232 464 82 08İl Müftülüğü0 232 441 82 01Meteoroloji Bölge Müdürlüğü0 232 285 39 65Defterdarlık0 232 483 09 25Milli Eğitim Müdürlüğü0 232 477 21 00Ulaştırma Bölge Müdürlüğü0 232 495 20 00Ege Bölgesi Sanayi Odası0 232 441 09 09İl Sağlık Müdürlüğü0 232 441 81 11Çevre İl Müdürlüğü0 232 341 68 00Dokuz Eylül Üniversitesi0 232 464 80 47Ege Üniversitesi0232 388 01 10Yüksek Teknoloji Enstitüsü0232 750 60 00

AĞIZ BİRLİĞİ AĞIZ VE DİŞSAĞLIĞI POLİKLİNİĞİAli Çetinkaya Bulvarı No: 34/1 Alsancak Tel: 0232 463 86 88ATA DİŞ POLİKLİNİĞİVasıf Çınar Bulvarı Çelebi Apt.No: 25 K:2 D:4 AlsancakTel: 0 232 464 86 26ATAKALP HASTANESİ1418 Sok. No: 16 KahramanlarTel: 0 232 483 14 14BAŞKENT ÜNİVERSİTESİZÜBEYDE HANIM HAST.6371 Sok. No:34 BostanlıTel: 0 232 241 10 00DENTAKİD ÖZELSAĞLIK HİZMETLERİKıbrıs Şehitleri Cad. No: 53/4 Alsancak Tel: 0 232 465 11 05DENTORİON AĞIZ DİŞESTETİK MERKEZİMustafa Bey Cad. No:1/1 D:18Alsancak Tel: 0 232 464 88 11DIET INN BESLENME VEDİYET DANIŞMA MERKEZİKıbrıs Şehitleri Cad. Mayıs Apt.No: 4/7 Alsancak Tel: 0 232 463 53 67 - 463 53 29DİZDARER ÖZEL SAĞLIK1394 Sok. No: 11 D:9 AlsancakTel: 0 232 464 04 06

DOĞU-ŞAN ÖZEL AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİCumhuriyet Bul. No: 181 D:3 Alsancak Tel: 0 232 421 59 65DR. CEVDET TUĞRUL MEME MER. ANKA ÖZEL SAĞLIKAli Çetinkaya Bul. No: 58/1Alsancak Tel: 0 232 446 84 75DR. A. KADİR DEMİRELDİŞ KLİNİĞİAli Çetinkaya Bul. No: 70 K:2 D:204 Sağlık Sitesi AlsancakTel: 0 232 421 89 12www.kadirdemirel.netDUYMER İŞİTMECİHAZLARI MERKEZİ1720 Sok. No: 2 KarşıyakaTel: 0 232 364 22 59Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 4 Alsancak Tel: 0 232 463 74 55EL MİKROCERRAHİORTOPEDİ TRAVMATOLOJİHASTANESİ1418 Sok. No: 14 KahramanlarTel: 0 232 441 01 21GELİŞİM EGE SPECTTEŞHİS MERKEZİMimar Sinan Cad. No: 13/1 Kahramanlar Tel: 0 232 464 22 32 İDEAL AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİTalatpaşa Bul. No:16 D:1 Alsancak Tel: 0 232 463 09 39www.idealclinic.comİLGİM KADIN HASTALIKLARIVE DOĞUM MERKEZİTalatpaşa Bul. 1434 Sok. No: 1/6 Alsancak Tel: 0 232 463 89 29www.ilgim.com.trİRENBE TIP VE TÜP BEBEK MERKEZİTalatpaşa Bul. 1436 Sok. No:6 Alsancak Tel: 0 232 464 58 88 (pbx)KENT HASTANESİ8229 Sok. No:30 ÇiğliTel:0 232 386 70 70KÜLTÜR TIP LABORATUVARI1394 Sok. No: 11 AlsancakTel: 0 232 464 42 32LAMED ÖZEL SAĞLIK HİZM.1359 Sok. No:1 K:2 D: 5-6Umut Sitesi AlsancakTel:0 232 464 22 33ORTE AĞIZ DİŞ SAĞLIĞIAli Çetinkaya Bul. No: 67/3Alsancak Tel: 0 232 465 05 50ÖZEL ÇINARLI HASTANESİAnadolu Cad. No: 14 ÇınarlıTel: 0 232 462 27 27ÖZEL KENT TIP MERKEZİKıbrıs Şehitleri Cad. No: 140 Alsancak Tel: 0 232 488 28 28

ÖZEL SMYRNA ARTTÜP BEBEK MERKEZİAnadolu Cad. No: 34 BayraklıTel: 0 232 461 93 33 - 461 68 63RETİNA GÖZ MERKEZİTalatpaşa Bul. 1488 Sok. No:3 Alsancak Tel: 0 232 464 49 49 SERDAR ÖZLER GÖZ KLİNİĞİ1382 Sok. No: 32/4 Alsancak Tel: 0 232 463 98 76STAR KADIN SAĞLIĞI Ali Çetinkaya Bul. No: 66/4Alsancak Tel: 0 232 464 71 51 TALATPAŞA TIP LAB.Talatpaşa Bul. No: 61/2 Alsancak Tel: 0 232 463 08 97

TÜRKER DİŞ TEDAVİ ORTODONTİ İMPLANT1438 Sok. No: 1 Sema Apt. Alsancak Tel: 0 232 422 43 43TÜRK KANSER ARAŞTIRMAVE SAVAŞ KURUMU İZMİRMahmut Bozkurt Cad. No: 47 /2 Alsancak Tel: 0 232 464 85 84VELİ LÖK ÖZEL TEDAVİ MERKEZİ1416 Sok. No: 11 KahramanlarTel: 0 232 425 85 45YAŞAM LABORATUVARIKıbrıs Şehitleri Cad. 1447 Sok. No:6/1Alsancak Tel: 0 232 464 55 64ZÜBEYDE HANIM TIP MERKEZİZübeyde Hanım Cad. No: 39/B Alaybey Karşıyaka Tel: 0 232 366 22 77

SEMT MERKEZLERİNazime-Sacide Akarcalı Semt Merkezi2814 Sok. No: 7Tel: 0 232 445 29 06Mersinli/İzmirBasmane Semt Merkezi1299 Sok. No: 7 Basmane(Oteller Sokağı)

Tel: 0 232 445 93 79Agora Semt Merkezi806 Sok. No: 7 Patlıcan Yokuşu/Agora Tel: 0 232 483 05 98 Saadet Mirci Semt Merkezi843 Sok. No: 50 İkiçeşmelik Tel: 0 232 425 35 10İsmetpaşa Semt Merkezi360/1 Sok. No: 5 İsmetpaşa Tel: 0 232 457 37 40Ballıkuyu Semt MerkeziKocatepe Mah. Hacı Efendi Cad.No: 232 Ballıkuyu

Tel: 0 232 446 00 40Eşrefpaşa Semt Merkeziİkiçeşmelik Cad. No: 5 Cicipark İçi Tel: 0 232 250 71 00Gültepe Semt MerkeziPlevne Cad. No: 18 Gültepe Tel: 0 232 433 25 77Kadın Danışma Merkezi442 Sokak No:73 Konak Tel: 0 232 425 35 01Mehmet Ali Akman Semt Mer-kezi4/1 Sokak No: 6Diyarbakır ApartmanıGüzelyalıİleri Yaş Sağlıklı Yaşam MerkeziHalil Rıfat Cad. No:380 KonakTel: 484 53 00/2984

AKSAN OTELİGaziler Cad. No: 214-216 Basmane Tel: 0 232 441 70 61ANEMON İZMİRMürsel Paşa Bul. No: 40 Kahramanlar Tel: 0 232 446 36 56ANEMON FUAR OTEL1362 Sok. No: 57 Montrö AlsancakTel: 0 232 446 06 46BABADAN OTELİGaziosmanpaşa Bul. No: 50 Çankaya Tel: 0 232 483 96 40

Acil Telefonlar

Ulafl›m

Konak Belediyesi Evlendirme Memurluklar›

Konak Belediyesi Müdürlükler

Resmi Daireler

Hastaneler Hastane Poliklinik

KONAK BELED‹YES‹ SEMT MERKEZLER‹

Oteller

NE NEREDE?.. NE NEREDE?..

Page 81: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

81İLKBAHAR 2016

NE NEREDE?.. NE NEREDE?.. NE NEREDE?.. BALCA OTEL1484 Sok. No:11 Alsancak Tel: 0 232 422 30 74BEYOND HOTELKızılay Cad. 1376 Sok. No: 5Alsancak Tel: 0 232 463 05 85BLUE BOUTİQUE HOTELMürselpaşa Bul. 1265 Sok. No: 13Basmane Tel: 0 232 484 25 25COMFORT OTELMürselpaşa Bul. No: 159 Tel: 0 232 425 26 00CROWNE PLAZACrowne Plaza İzmir 10 Sok. No: 67 İnciraltı Tel: 0 232 292 13 00OTEL DOKUZ EYLÜLMustafa Kemal Sahil Bul. No: 273Küçükyalı Tel: 0 232 445 94 80EGE PALAS OTELİCumhuriyet Bul. No:210 Alsancak Tel: 0 232 463 90 90EGE SAĞLIK OTELİEge Üniversitesi ArkasıBornova Tel: 0 232 373 48 62İSMİRA OTEL Gazi Osman Paşa Bul. No: 26 Alsancak Tel: 0 232 445 60 60İZMİR HİLTONGazi Osman Paşa Bul. No: 7 Alsancak Tel: 0 232 497 60 60 İZMİR PALACEVasıf Çınar Bul. No: 2 Alsancak Tel: 0 232 421 55 83KARACA OTELİ1379 Sok. No: 55 Alsancak Tel: 0 232 489 19 40KAYA PRESTİGETel: 0 232 483 03 23 KİLİM OTELAtatürk Bulvarı AlsancakTel: 0 232 484 53 40 KORDON OTELAkdeniz Cad. No: 2 Pasaport Tel: 0 232 425 04 45MOVENPİCK HOTEL İZMİR Cumhuriyet Bul. No: 138 Pasaport Tel: 0232 488 14 14OTEL MARLAKazım Dirik Cad. No: 7 Pasaport İZMİR Tel: 0 232 441 40 00Faks: 0 232 441 11 50OTEL BAYLAN1299 Sok. No: 8 Basmane Tel: 0 232 483 01 52OTEL KAYAGazi Osman Paşa Bul. No: 45Alsancak Tel: 0 232 483 97 71PALM CITY OTELMürsel Paşa Bul. No: 149Basmane Tel: 0 232 445 80 80RESİDENCE BUTİK OTELMürsel Paşa Bul. No: 28 Basmane Tel: 0 232 441 90 90SC INN BOUTIGUE HOTELMürsel Paşa Bul. No: 2 Basmane Tel: 0 232 446 54 00SUSUZLU ATLANTİS OTELGazi Bul. No: 128 Çankaya Tel: 0 232 483 55 48SWISSOTEL GRAND EFESGazi Osman Paşa Bul. HeykelTel: 0 232 414 00 00YUMUKOĞLU OTELŞair Eşref Bul. 1371 Sok. No: 8 Çankaya Tel: 0 232 483 65 65

ATATÜRK İL HALKKÜTÜPHANESİ

Tel: 0 232 425 08 97İZMİR DEVLET TİYATROSUTel: 0 232 445 89 41 İDT KONAK SAHNESİTel: 0 232 483 50 35 İSMET İNÖNÜ SANAT MERKEZİTel: 0 232 489 09 26İZMİR TİYATRO BAB-I SANAT SAHNESİŞehit Fethi Bey Caddesi PasaportTel: 0 232 446 77 95

DEÜ SABANCIKÜLTÜR SARAYITel: 0 232 441 90 09HAMLE TİYATROSUTel: 0 232 446 88 57 İZMİR DEVLET OPERA VE BALESİTel: 0 232 441 01 73İZMİR DEVLET SENFONİORKESTRASITel: 0 232 489 09 26İZMİR SANATTel: 0 232 483 63 34KARŞIYAKA AÇIK HAVATİYATROSUTel: 0 232 362 61 61

KONAK BELEDİYESİ TÜRKAN SAYLAN ALSANCAK KÜLTÜRSANAT MERKEZİKıbrıs Şehitleri Cad. No: 12 Alsancak Tel: 0 232 422 5236KONAK BELEDİYESİSELAHATTİN AKÇİÇEKEŞREFPAŞA KÜLTÜR MERKEZİİnönü Cad. No: 2/1 BayramyeriTel: 0 232 262 45 90 - 262 99 84KONAK BELEDİYESİ GÜZELYALIKÜLTÜR MERKEZİ32 Sok. No: 4 Fuat Göztepe ParkıGüzelyalı Tel: 0 232 224 24 30AHMED ADNAN SAYGUNSANAT MERKEZİ (AASSM)Mithatpaşa Cad. 1087 Sok.Güzelyalı Tel: 0 232 293 38 00ALMAN KÜLTÜR MERKEZİTel: 0 232 489 56 87EÜ ATATÜRK KÜLTÜR MER.Tel: 0 232 483 85 20FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİCumhuriyet Bul. No: 152Alsancak Tel: 0 232 466 00 13KEDİ KÜLTÜR SANAT MER. Atatürk Cad. No: 86/A Alsancak Tel: 0 232 464 99 35 www.kedikultursanat.orgNARLIDERE BELEDİYESİKÜLTÜR SANAT MERKEZİTel: 0 232 238 80 55TÜRK-AMERİKAN DERNEĞİTel: 0 232 464 20 95TÜRK-İTALYAN KÜLTÜR DER.Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 58 Alsancak Tel: 0 232 421 52 42ZİYA GÖKALP KÜLTÜR MER.Tel: 0 232 366 44 59

AFM PASTELTel: 0 232 489 22 00AGORATel: 0 232 277 25 25

BATITel: 0 232 347 58 25CİNEBONUS KONAK PİERTel: 0 232 446 90 40DESEM SİNEMALARITel: 0 232 422 53 10 İZMİR Tel: 0 232 421 42 61

KONAK BELEDİYESİNEŞE VE KARİKATÜR MÜZESİTel: 0 232 465 31 05KONAK BELEDİYESİİZMİR MASK MÜZESİTel: 0 232 465 31 07KONAK BELEDİYESİÜMRAN BARADAN OYUN VE OYUNCAK MÜZESİTel: 0 232 425 75 13KONAK BELEDİYESİRADYO VE DEMOKRASİ MÜZESİTel: 0 232 484 14 83KONAK BELEDİYESİKADIN MÜZESİTel: 0 232 484 04 81-489 45 22AGORA AÇIKHAVA MÜZESİTel: 0 232 483 46 96ARKEOLOJİ MÜZESİTel: 0 232 489 07 96ATATÜRK MÜZESİTel: 0 232 464 80 85BERGAMA MÜZESİTel: 0 232 631 28 83ÇEŞME MÜZESİTel: 0 232 712 66 09EFES MÜZESİTel: 0 232 892 60 10ETNOGRAFYA MÜZESİTel: 0 232 489 07 96İNÖNÜ EVİ MÜZESİTel: 0 232 445 55 99İZMİR RESİM VE HEYKEL MÜZESİTel: 0 232 482 03 93ÖDEMİŞ MÜZESİTel: 0 232 545 11 84TABİAT TARİHİ MÜZESİTel: 0 232 388 26 01TCDD MÜZE VE SANAT GALERİSİTel: 0 232 464 31 31EGE ÜNİVERSİTESİKAĞIT VE KİTAP

SANATLARI MÜZESİTel: 0 232 374 59 31

ÇAĞDAŞ YAŞAMI DES. DERNEĞİ1451 Sok. No: 17/3 Alsancak Tel: 0 232 464 33 59EGE AÇIKDENİZ YACHT KULÜBÜLevent Marina Bakü Bul. No: 72İnciraltı Tel: 0 232 278 79 22 EGE ORMAN VAKFI1452 Sok. No: 10/A K:3Tel: 0 232 464 51 60İZMİR DAĞCILIK VE DOĞASPORLARI İHTİSAS KULÜBÜ1456 Sok. No: 96/3 Alsancak Tel: 0 232 421 30 10 - 0 541 421 3090İZMİR FOTOĞRAF SANATI DER.1457 Sok. No: 12/3Alsancak Tel: 0 232 464 32 12İZMİR KÜLTÜR SANATEĞİTİM VAKFIMithatpaşa Cad. No: 38 Karataş Tel: 0 232 482 00 90YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DER.1482 Muzaffer İzgü Sokağı No: 5Alsancak Tel: 0 232 464 57 391710 Sok. No: 11 KarşıyakaTel: 0 232 381 67 76

KÜÇÜK KULÜPTel: 0 232 463 87 47KÜLTÜRPARK TENİS KULÜPTel: 0 232 483 33 52

ADNAN MENDERES HAVALİMANITel: 0 232 274 26 26İL TURİZM MÜDÜRLÜĞÜTel: 0 232 483 51 17BERGAMA Tel: 0 232 631 28 51ÇEŞME Tel: 0 232 712 66 53FOÇA Tel: 0 232 812 12 22SELÇUK Tel: 0 232 892 63 28

ABD Tel: 0 232 464 87 55İNGİLTERE Tel: 0 232 463 51 51İTALYA Tel: 0 232 463 66 76-96YUNANİSTAN Tel: 0 232 464 31 60

Sinemalar

Müzeler

Sosyal kulüpler

Tenis Kulüpleri

Turizm Dan›flma

Konsolosluklar

Tiyatrolar - Sahneler

Kültür Merkezi

� � � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � �

� � � � � � �

� � � � � � � � �

� � � � � � � �

� � � � � � �

� � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � � � � � � � � � �

� � � � � � � �� �� �� �� �� �� �� �� � � ��

��

��

��

��

��

��

��

��

��

Page 82: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli

82 İLKBAHAR 2016

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

1- Resimdeki antik tiyatronun bulun-duğu İzmir ilçesi - En az çabayla ençok verim alınan, kazançlı - Kocamanve ağır kitle 2- Üzme, sıkıntı verme -Ulaşım yollarının yayalar ve her türlütaşıt tarafından kullanılması - Ödev -Bir nota 3- Cankurtaran sandalı - Ya-bancı - İzmir Büyükşehir Belediyesi'nebağlı metropol ilçelerden biri ve aynızamanda nüfus bakımından İzmir'inen büyük ilçesi 4- Genişlik - Haftanıngünlerinden - Dolaylı olarak anlatma,üstü kapalı olarak belirtme - Gelenek -Şaşma, şaşkınlık bildiren bir söz 5-Yakışır, yerinde, uygun - Resmî ilişkil-erde ve işlemlerde ciddiyet - İri birbalık türü, tırpana 6- İçinden su akıt-mak için toprak kazılarak yapılan açıkoluk - Ham maddeyi işleyip malüretme 7- Ulaşım sağlayan bir taşıtınuğradığı yerlerin bütünü - Hatıra 8- Es-kiden lise derecesindeki okul - Birinigüç ve tehlikeli bir duruma düşürmekiçin kurulan düzen, komplo 9- Suçluolduğu sanılarak mahkemeye sevkedilmiş kimse - Bilim ve sanatta akım10- Yemek (eski dil) - Ani dehşet duy-gusu, büyük korku 11- Yersiz, becerik-siz, zamansız söz veya davranış,patavatsızlık, pot - Güney Afrika Bir-liği’nin rumuzu 12- İzmir’in en küçükilçesi - Daha çok gemilerde görülen birtür hamam böceği 13- İsmini OğuzTürkleri’nin bir boyundan alan İzmirilçesi - Kan kanseri - Serbest meslekadamlarını içinde toplayan resmî birlik- Başkaldırıcı 14- İstenilen, beğenilennitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimdeolan - Bir konuda direnme, ayak di-reme, diretme - Bale yapan erkeksanatçı - Buhar makinelerinde,kalorifer tesisatında, suyun kay-natıldığı büyük derin kap 15- Radyu-mun sembolü - İki şeyi ayıran açıklık,mesafe - Soyluluk - Bir işi birbaşkasının sorumluluğuna bırakma,devretme 16- Sözleşme (eski dil) -İnce perde veya örtü - Gazete vedergilerin baskı sayısı - Devletçebastırılan ve üzerinde değeri yazılı,metal veya kâğıttan ödeme aracı,nakit 17- Tahta ve kereste biçmeyeyarayan, elektrik ve su gücüyle çalışanbüyük bıçkı - Dar, uzun ve hafif biryarış kayığı, futa - Arka, art - Isır-gangillerden, Çin, Vietnam veMalezya'da yetişen değerli bir bitki 18-Ağacın gövdesinden ayrılan kollardanher biri - Bir gemi veya uçağın gidişyönü, izleyeceği yol - Eski dilde su -Salı günleri kurulan pazarı Türkiye'ninen büyük açık pazarlarından biri olmaözelliği taşıyan İzmir ilçesi -Öğütülerek toz haline getirilmiş tahıl19- Dik olmayan, eğik, yatırılmış birdurumda olan - Dayanıklılık - Bir nota -O yer 20- Deniz kuvvetlerinde en yük-sek rütbeli amiral - İzmir’in deniz tur-izmiyle ünlü bir ilçesi - Yasalara uygun,meşru, legal

1- Temel geçim kaynağı zeytin veüzüm olan, İzmir’in büyükşehirilçelerinden biri - Bağları ve meyvebahçeleriyle ün yapmış bir İzmirilçesi - “Hayır” anlamında kullanılanbir söz 2- Çanakkale’nin bir ilçesi -Adları aynı olanlardan her biri -Hoşgörü, ayrıcalık tanıma - Genişliğiaz veya yetersiz olan, ensiz 3- Dilitutulmuş, konuşamaz durumagelmiş, dilsiz - Yurt - Bol, çok -Kuşatma 4- Kira - Dış çevre, dış yer,hariç - Hızla ilerleme, hamle 5-Birçok emek ve tehlikeli uğraşma pa-hasına erişilen mutlu sonuç, gali-biyet, zafer - Hizip - Yoksul - İlgi eki6- Bir veya birkaç kasın irade dışı,ağrılı ve geçici olarak kasılması -Belli kimselerde bulunduğunainanılan, kıskançlık veya hayranlıkla

bakıldığında insanlara, eve, malamülke hatta cansız nesnelerekötülük verdiğine inanılan uğursu-zluk, göz değmesi 7- Utanma -Muğla’nın bir ilçesi - Hoş koku 8-Batı Anadolu köy yiğidi, zeybek -Gecikme - İnsan saçını oluşturanipçik 9- Anahtar, düğme gibi takılıpçıkarılabilen bir parça yardımıylaçalışan kapatma aleti - Akıl - Biryapıda iki döşeme arasında yer alandaire veya odaların bütünü 10- -Molibdenin sembolü - Bitki ile ilgili,bitkisel (eski dil) - Yemek yemesigereken 11- Elma, armut vb.meyvelerin kurutulmuşu - Geniş biralana kurulmuş, büyük ve gösterişliev, yurtluk 12- Çevrelerine göreçukurda kalmış, çoğunlukla alüvy-onla örtülü, eğimi az, akarsuların de-rine gömülmediği, geniş veya dardüzlük - Evlerde yiyecek, içecek veerzakın saklandığı oda, ambar veyadolap - Bir sayı 13- Dişi geyik - Biryarışın belirli uzaklığı kapsayanbölümlerinden her biri - Türk Malı

(kısa) 14- Anlayış, anlama yeteneği -Giysi yapılan bir tür mavi, kaba pa-muklu kumaş, blucin - Tepkili uçak15- Davranış, düşünce, duygubakımından ince, nazik olan kimse -İsim - Pamuk kozası (halk) 16- İnsangözünün algıladığı ışık şiddeti -Bozkır - Bir kimseye, bir aileye kendiadından ayrı olarak sonradantakılan, o kimsenin veya o ailenin birözelliğinden kaynaklanan ad -Demiryolu 17- Güzel veya çirkinyargısını verdiren duygu, zevk - Bil-giçlik taslayan kimse - İşsiz, başıboş,aylak 18- Savaşçı kadın - Kazasonucu, yanlışlıkla, bilmeden - Os-miyumun sembolü 19- Ortaya çıkan,oluşan durum, ilgi çeken veya çeke-bilecek nitelikte olan her türlü iş,hadise, vaka - Tahlil - Peynir, et,balık, turşu, asma yaprağı vb. yiye-ceklerin, bozulmaması için içinde tu-tuldukları tuzlu su 20- Işık olmamadurumu - Bakanlar Kurulu, hükûmet -Kendisine inanılan kimse

SOLDA SAĞA

YUKARIDANAŞAĞIYA

BULMACA... BULMACA... BULMACA... BULMACA... BULMACA...

Page 83: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli
Page 84: 5(//(= · Teoman’ın ‘Geçmişin İzleri’ röportajını ... akın ederdi ateşin heybetini görmek için. Üstünden atlamak ise mümkün değil-di… Ancak kendince cesaretli