3. HAVALİMANI’NDA · ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen...

4
Perşembe akşamı “patronlar sahayı gezecek” denildi ve tüm işçiler için zorunlu fazla mesai ilan edildi. Bu yetmezmiş gibi, mesaisi bitip de fazla mesaiye kalmayı kabul etmeyen işçilerin servisleri iptal edildi ve sahadan çıkmaları engellendi. İşçiler yağmur altında mahsur kaldı. Bir provokasyon varsa, bu noktada bizzat patronlar tarafından yapıldı. Bir gün önce yaşananlardan sonra Cuma sabahı işçiler sıkça yaşadıkları servis rezaletlerinden birini yağmurlu hava altında yine yaşadılar. Bunun üzerine işçiler isyan etti ve servislerin hareket etmesine izin vermediler. 16 bin işçinin yaşadığı Akpınar işçi (toplama) kampından bir kişi bile işe gitmedi. Gün içinde sahada çalışan diğer işçilerin de çoğu iş bıraktı. “Memnuniyetinizi AA’ya, şikayetlerinizi Tuğgeneral’e bildirin” 9 772564 738002 ISSN 2564-7385 HAFTALIK SİYASİ GAZETE 19 EYLÜL 2018 ÇARŞAMBA 1 TL Zorla mesai: Patron sahayı gezecek! Rutin servis rezaleti işçiyi isyan ettirdi PERŞEMBE GÜNÜ SERVISLER ÇARPIŞTI: 2 ÖLÜ! Çalışma alanında yaşanan kaos, şirketlerin beceriksizliği ve işçinin canını hiçe sayma pek çok işçinin canına mal olmuştu. 14 Eylül Cuma günü yaşananlardan bir gün önce bu sefer servis kazasında 2 işçi öldü. Sendikalı, sendikasız işçiler haklarını savunuyor Üçüncü Havalimanı’ndaki işçi direnişinin bir komplo olduğu hakkında köşe yazıları döşenedursun, ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen işçilerin haberleri geliyor. Sendika- laşma oranının çok düşük olduğu, işçilerin hık dediklerinde zorbalıkla karşılaşıp, korkutuldukları bir zamanda bile işçiler isyan ediyor. Belediyelerde, tekstilde, gıda sektöründe, kozmetikte... Sendikalı işçiler, sendikayı örgütledikleri için işten atılan işçiler, sendika haklarını kullanmayı aklından bile geçiremeyecek durumdaki işçiler. “Üç aydır maaşımı alamıyorum”, “Zorla fazla mesai yaptırıyor ve üstelik mesai ücreti de vermiyor - lar”, “Kadın işçileri yarı maaşla çalıştırıyorlar”, “3 ay çalıştırıp işten atıyorlar. Attıklarına da maaşını eksik veriyorlar”, “Yine iş kazası, yine ölüm. Üstelik hastaneye iş kazası diye de götürmüyorlar. Kan parası ile kapatıyorlar.” Bütün işçiler için çok tanıdık cümleler bunlar. Ve işçiler “kriz var, daha kötüsü olur. Sus da çalış” baskısıyla köleliğe razı ediliyor. Ediliyor mu gerçekten? Pek öyle değil. İşçilerin isyan çığlıkları sadece Üçüncü Havalimanı’ndan gelmiyor. •Sf:4 İşçilerin talepleri biliniyor. Taleplere verilen yanıt da. “Bunlar yalan, provokasyon” dediler ve işçilerin taleplerini Jandarma tugayı ile yanıtladılar. Anadolu Ajansı, makyajlı saha çekimleri ile işçilerin ne kadar memnun olduğunu anla- tırken sahaya değil gazeteci ya da sendikacı, milletvekili bile sokulmuyor. Komplo teorileri havada uçuşurken 3. HAVALİMANI’NDA GERÇEKTEN NE OLDU? ŞUBAT’TA KABUL ETTIKLERI TALEPLERDI Şubat ayında işçiler yaşanan ölümler ve çalışma koşulları nedeniyle yine isyan etmiş, işçilerin talepleri kabul edilerek barış sağlanmıştı. 16 Şubat tarihli Boyun Eğme o günlerde yaşananları ve çalışma koşullarını detaylı bir biçimde ortaya koymuştu: Toplama kampı gibi... Yılın ilk aylarında meclise verilen bir soru önergesi ile şu sorulmuştu: Üçüncü Hava- limanı inşaatında 400 işçinin öldüğü doğru mu? Bakanlık buna “Hayır, sadece 27 işçi öldü” diye yanıt verdi. Sadece! Aylar sonra tetikçi yandaş basın aynı sayıyı tekrarladı. “Sadece 27 işçi öldü.” Daha birkaç gün önce servis kazasında 2 işçinin öldüğü biliniyor. 31 Temmuz günü şantiyede vincin devrilmesi sonucunda 52 yaşındaki vinç operatörü Kadir Kenger’in yaşamını yitirdiği biliniyor. Hatta bu kazada 2 işçinin daha can verdiği söyleniyor. Ama sayı değişmiyor. Şubat’ta 27, hâlâ 27! İşçilerse uzun süredir neredeyse her gün en az bir işçinin cansız bedeninin sahadan çıktığını söylüyor. ŞUBAT’TA DA 27 ÖLÜ DIYORLARDI Komünist işçiler anlatıyor Onlar yalan söylemez

Transcript of 3. HAVALİMANI’NDA · ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen...

Page 1: 3. HAVALİMANI’NDA · ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen işçilerin haberleri geliyor. Sendika-laşma oranının çok düşük olduğu, işçilerin

Perşembe akşamı “patronlar sahayı gezecek” denildi ve tüm işçiler için zorunlu fazla mesai ilan edildi. Bu yetmezmiş gibi, mesaisi bitip de fazla mesaiye kalmayı kabul etmeyen işçilerin servisleri iptal edildi ve sahadan çıkmaları engellendi. İşçiler yağmur altında mahsur kaldı. Bir provokasyon varsa, bu noktada bizzat patronlar tarafından yapıldı.

Bir gün önce yaşananlardan sonra Cuma sabahı işçiler sıkça yaşadıkları servis rezaletlerinden birini yağmurlu hava altında yine yaşadılar. Bunun üzerine işçiler isyan etti ve servislerin hareket etmesine izin vermediler. 16 bin işçinin yaşadığı Akpınar işçi (toplama) kampından bir kişi bile işe gitmedi. Gün içinde sahada çalışan diğer işçilerin de çoğu iş bıraktı.

“Memnuniyetinizi AA’ya, şikayetlerinizi Tuğgeneral’e bildirin”

9772564

738002

ISSN 2564-7385

HAFT

ALIK

SİY

ASİ G

AZET

E

19

EYLÜ

L 20

18 Ç

ARŞA

MBA

1

TL

Zorla mesai: Patron sahayı gezecek! Rutin servis rezaleti işçiyi isyan ettirdi

PERŞEMBE GÜNÜ SERVISLER ÇARPIŞTI: 2 ÖLÜ!Çalışma alanında yaşanan kaos, şirketlerin beceriksizliği ve işçinin canını hiçe sayma pek çok işçinin canına mal olmuştu. 14 Eylül Cuma günü yaşananlardan bir gün önce bu sefer servis kazasında 2 işçi öldü.

Sendikalı, sendikasız işçiler haklarını savunuyorÜçüncü Havalimanı’ndaki işçi direnişinin bir komplo olduğu hakkında köşe yazıları döşenedursun, ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen işçilerin haberleri geliyor. Sendika-laşma oranının çok düşük olduğu, işçilerin hık dediklerinde zorbalıkla karşılaşıp, korkutuldukları bir zamanda bile işçiler isyan ediyor. Belediyelerde, tekstilde, gıda sektöründe, kozmetikte... Sendikalı işçiler, sendikayı örgütledikleri için işten atılan işçiler, sendika haklarını kullanmayı aklından bile geçiremeyecek durumdaki işçiler.“Üç aydır maaşımı alamıyorum”, “Zorla fazla mesai yaptırıyor ve üstelik mesai ücreti de vermiyor-lar”, “Kadın işçileri yarı maaşla çalıştırıyorlar”, “3 ay çalıştırıp işten atıyorlar. Attıklarına da maaşını eksik veriyorlar”, “Yine iş kazası, yine ölüm. Üstelik hastaneye iş kazası diye de götürmüyorlar. Kan parası ile kapatıyorlar.”Bütün işçiler için çok tanıdık cümleler bunlar. Ve işçiler “kriz var, daha kötüsü olur. Sus da çalış” baskısıyla köleliğe razı ediliyor.Ediliyor mu gerçekten?Pek öyle değil. İşçilerin isyan çığlıkları sadece Üçüncü Havalimanı’ndan gelmiyor. •Sf:4

İşçilerin talepleri biliniyor. Taleplere verilen yanıt da. “Bunlar yalan, provokasyon” dediler ve işçilerin taleplerini Jandarma tugayı ile yanıtladılar.

Anadolu Ajansı, makyajlı saha çekimleri ile işçilerin ne kadar memnun olduğunu anla-tırken sahaya değil gazeteci ya da sendikacı, milletvekili bile sokulmuyor.

Komplo teorileri havada uçuşurken

3. HAVALİMANI’NDA GERÇEKTEN NE OLDU?ŞUBAT’TA KABUL

ETTIKLERI TALEPLERDIŞubat ayında işçiler yaşanan ölümler ve çalışma koşulları nedeniyle yine isyan etmiş, işçilerin talepleri kabul edilerek barış sağlanmıştı. 16 Şubat tarihli Boyun Eğme o günlerde yaşananları ve çalışma koşullarını detaylı bir biçimde ortaya koymuştu: Toplama kampı gibi...

Yılın ilk aylarında meclise verilen bir soru önergesi ile şu sorulmuştu: Üçüncü Hava-limanı inşaatında 400 işçinin öldüğü doğru mu?

Bakanlık buna “Hayır, sadece 27 işçi öldü” diye yanıt verdi. Sadece!

Aylar sonra tetikçi yandaş basın aynı sayıyı tekrarladı. “Sadece 27 işçi öldü.”

Daha birkaç gün önce servis kazasında 2 işçinin öldüğü biliniyor. 31 Temmuz günü şantiyede vincin devrilmesi sonucunda 52 yaşındaki vinç operatörü Kadir Kenger’in

yaşamını yitirdiği biliniyor. Hatta bu kazada 2 işçinin daha can verdiği söyleniyor.

Ama sayı değişmiyor. Şubat’ta 27, hâlâ 27!İşçilerse uzun süredir neredeyse her gün

en az bir işçinin cansız bedeninin sahadan çıktığını söylüyor.

ŞUBAT’TA DA 27 ÖLÜ DIYORLARDI

Komünist işçiler

anlatıyorOnlar yalan söylemez

Page 2: 3. HAVALİMANI’NDA · ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen işçilerin haberleri geliyor. Sendika-laşma oranının çok düşük olduğu, işçilerin

“İşçi, patron karıştırmayın. Tek adam rejimine karşı demokrasi saflarında birleşelim” diyenlere hiç kulak asmamalı...N

E Y

APMALI

?

Boyun Eğme Haftalık Siyasi Gazete - Sayı 139Imtiyaz Sahibi: Gelenek Basım Yayım ve Ticaret Ltd. Şti Sorumlu Müdür: Mehmet Kuzulugil Yazı Işleri: Orhan Gökdemir, Volkan Algan, Mehmet Kuzulugil Tasarım: Özgür Aydoğan, Uğur Güç ISSN: 2564-7385 Adres: Osmanağa Mh. Osmancık Sk. No:9/16 Kadıköy - Istanbul Baskı: Deren Matbaacılık Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti. Beylikdüzü OSB Mah. Orkide Cad. No: 9/Z Beylikdüzü-Istanbul

14 EYLÜL GÜNÜ ÜÇÜNCÜ HAVALİMANI’NDA OLANLAR

Havuz medyasını değil yaşayanları dinleyin

Birileri provokasyon edebiyatı yapadursun, Üçüncü Havalimanı’nda yaşananların çok uzun bir

geçmişi var. Son olaylarda işçilerin talepleri olarak duyurulan pek çok şey, Şubat ayında da

işçilerin ayaklanmasına neden olmuştu. Patronlar talepleri o zaman kabul etti ama arada geçen

zamanda her şey daha kötüye gitti.

14 Eylül Cuma günü Üçüncü Hava-limanı inşaat sahasında ve bu inşaatta çalışan 14 bin işçinin

yaşadığı Akpınar işçi kampında ya-şananlar, ülkemizin nasıl bir emek cehennemine dönüştürüldüğünü ortaya koyuyor.

Şantiyedeki kaynaklarımızdan olanları aktarıyoruz.

13 Eylül Perşembe akşama doğ-ru inşaat alanında yoğun yağmur altında, servisler çarpıştı. Bu çarpış-mada resmi makamlarca bildirilen ölü sayısı 2.

Bu kaza ilk değildi. İnşaat sahasındaki diğer iş kazalarının ve cinayetlerin yanında trafik kaza-ları da yaşanıyordu ve burada da ölümler oluyordu. Sahadaki trafiğin düzenlenmemesi, işçinin canını hiçe sayan ve tek derdi işi daha erken bitirip daha çok para kazanmak olan patronların vurdumduymazlığı can alıyordu.

YAĞMUR ALTINDA BEKLETTILERAynı saatlerde işçilere patron-

ların sahayı gezecekleri duyurul-du. İşçilerden mesaiye kalmaları isteniyordu. Saat 18.00’de mesaisi biten işçilerden mesaiye kalmayan-lar olunca, servisler iptal edildi. “Zorunlu fazla mesai” işçilerin yağmur altında mahsur bırakılması ile sağlandı.

Perşembe akşamı olanlar, ertesi gün yaşananların da ateşleyicisi oldu.

Bir provokasyon aramak şartsa, “patron sahayı gezecek” işkencesin-de aramak daha doğru olur.

YINE SERVIS REZALETI VE ISYAN14 Eylül Cuma sabahı Akpınar

işçi kampında, işçilerin sıklıkla karşılaştıkları servis rezaletlerin-den birisi yaşandı. Yağmur altında servis beklemeye zorlanan, servis-ler zamanında gelmediği için türlü eziyete katlanan işçiler bu sefer isyan etti.

Servisler durduruldu, işçiler hareket etmelerine izin vermedi. 16 bin işçinin yaşadığı Akpınar işçi (toplama) kampından bir kişi bile işe gitmedi.

Gün içinde sahada çalışan diğer işçilerin de bir çoğu iş bıraktı.

Bu şekilde başlayan isyan, işçi-lerin canlarına tak ettiren sorunlar için taleplerini iletmeleriyle sürdü. Daha önce benzer bir eylemde işçilerin talepleri haklı bulunmuş, patronların koşulları iyileştirmeye dönük sözleriyle eylem son bulmuş-tu.

Bu sefer Jandarma tugayını göreve çağırmayı tercih ettiler.

İşçiler, Tuğgeneral komutasın-da jandarma ve polisin saldırısına uğradı.

IGA PATRONLARININ JANDARMA SIPARIŞI

Eylemler sırasında sahada dola-şan İGA patronlarının telefon ko-nuşmalarına bir çok işçi şahit oldu. İçişleri Bakanlığı yetkilileri olduğu tahmin edilebilecek kişileri ara-yıp “Jandarma ne yapıyor? Neden müdahale etmiyor?” diye soruyor, müdahale için sıkıştırıyorlardı. İşçi-ler, Tuğgeneralin müdahale emrini bu konuşmalardan sonra verdiğini düşünüyor.

Jandarma müdahalesi ile olaylar

daha da büyüdü. Gece yarısından itibaren şantiyeye girişler (çalışan-lar için de) yasaklandı. Jandarma komandolar, polis özel harekat ve asayiş ekipleri ile yapılan baskınla 600’ün üzerinde işçi gözaltına alın-dı. İşçiler gece 02.00’de sahaya gelen İstanbul valisinin operasyonu bizzat yönettiğini söylüyor.

Devlet terörü yükselirken, patron vurdumduymazlığı tam gaz devam ediyordu: işe yeni başlamak üzere memleketlerinden gelmiş, ve kalacak yeri olmayan yüzlerce işçi yağmur altında sokakta kaldı.

KONSOLOSLARIN EYLEM ILGISIŞantiyede çalışan işçilerin, beyaz

yakalı ve yöneticilerin konuşma-larından duydukları doğruysa, olaylardan sonra sahaya gelen bazı ülke konsolosları, yetkililerden inşaatta çalışan yurttaşlarına dair bilgi alıyor.

Koç başları ile oda kapılarının kırıldığı operasyonda yüzlerce işçi gözaltına alındı. Bunların bir kısmı serbest bırakıldı ama gözaltılar ihbar listeleri ile sürdürülüyor. Ağır silahlarla teçhiz edilmiş askerler kamp bölgesinde dolaşıyor. Çok sayıda işçi “bu koşullarda çalışıl-maz” diyerek işi bırakmaya başlamış durumda.

Yemek saati geldiğinde binlerce işçinin sokaklarında dolaştığı Akpı-nar kampında sokaklar boş, işçiler odalarına kapanmış durumda.

IŞ KAYBI!Alınan önlemler sonucunda

şantiye girişlerinin 45 dakika daha uzun sürdüğü söyleniyor. Gecikme-nin sorumlusu işçiler değil!

KOMÜNIST IŞÇILER ANLATIYOR

MUSTAFA: UMURUMDA DEĞILSINIZ DIYORLARÇalıştığımız şantiye bölgesinde ve barınma alanlarımızda sorunlarımız yeni başlamadı. Uzun bir zamandır var. Giderek artıyor. Benim buradaki çalışma sürem bir yılı geçti; bu süre içerisinde çok büyük rezilliklerle karşılaştım. İGA yöneticileri, kamp amirleri, taşeron şirketler sorunlarımızın çözümüne dair bir adım bile atmadılar. Şöyle bir örnek ile açıklayayım. Ben Akpınar işçi kampında kalıyorum. İnşaat sahası ile kaldığımız kamp bölgesi arasında 3 bilemediniz 5 km var. İnşaat sahasına gidiş yolu ise köstebek çukurları ile dolu. Köyümüzdeki patates tarlasından farksız. Koskoca havalimanını yapanlar günde 20.000’i aşkın işçinin kullandığı yolu yapmıyorlar. Bu ne demek biliyor musunuz? Sizin canınız benim umurumda değil demek!

ALPEREN: DIRENMEYELIM DE NE YAPALIM?İki yıldır havalimanında çalışıyorum. İşe ilk başladığım zamanlarda diğer işçi arkadaşlarım ile buraya yakın bir yerde ev tutmuştuk. Orada kalıyorduk. Kamplarda kalan işçi arkadaşlarımız anlatıyordu, inanmıyorduk. “Dalga geçiyorsunuz” diyorduk. Üç ay maaş alamayınca biz de kampa taşınmak zorunda kaldık. Gördük ki anlatılanlar doğru. İşten zar zor tıkış tıkış, neredeyse nefes almanız imkansız olan servislerle kampa gelirsiniz, 45 dakikadan fazla yemek kuyruğunda beklersiniz, sonrasında “bu yemekhanede yemek kalmadı başka yemekhaneye gidin” derler gidip orada da sıra beklersiniz. Yerlerden yemek döküntüleri, masalardan kirli peçeteler eksik olmaz. Barınma alanlarımız da farklı değil; tahtakurusu, haşereler, bazı arkadaşlarımızın odalarında eşyalarında bitlenmeler. Siz bana sordunuz şimdi ben size sorayım. Biz direnmeyelim de ne yapalım?

HAKKI: KIMIN GÜÇLÜ OLDUĞUNU GÖSTERECEĞIZMemleketin dört bir yanında şantiyelerde kaldım ömrüm inşaat işlerinde geçti. Dokuz aydır İGA’da Formen olarak çalışıyorum. Formen koğuşlarında kalıyorum. Odalarımız ilk geldiğimde iki kişilikti, sonrasında Formen koğuşlarının 4, işçi koğuşlarının 6, mühendis koğuşlarının ise 2 kişiye çıkacağını öğrendik. Kaldığımız odalara yatakları koymaya başladılar ilk yataklar yerleştirildiğinde oda adım atılmaz bir hale geldi. Giderlerden gelen kanalizasyon kokusuna suları sürekli açık bırakarak çözüm bulmuştuk. Onlar dünyanın en büyük havalimanını yapıyoruz diye övünüyorlar, o havalimanını yapan bizler hakkımızı aradığımız zaman ise tehditler savuruyorlar. Kimin güçlü olduğunu göstereceğiz.

KAZIM: BIZ DE INSANIZ DEDIĞIMIZDE GÜLÜYORLARDIÜç aydır 3. Havalimanında çalışıyorum. Son günlerde üzerimizdeki baskı, barınma alanlarımızın çok kötü hale gelmesi, temel ihtiyaçlarımızın karşılanmaması, arkadaşlarımızı göz göre göre ölüme yollamaları, İGA yetkililerine “biz de insanız” deyince gülmeleri ve sayamadığımız birçok insanlık dışı çalışma koşullarının yoğun bir şekilde artması bizim için bardağı taşıran son damla oldu. İş durdurduk, iş yavaşlattık, eylem yaptık, hakkımızı aradık. Tek istediğimiz insani yaşam ve çalışma koşullarında ekmeğimizi kazanmaktı. Başka bir isteğimiz yoktu. Onlar ise bizlere plastik mermilerle, gaz bombalarıyla karşılık verdiler. Odamızın kapısı açık olmasına rağmen kırdılar. Göz korkutmaya çalıştılar. Korkmuyoruz.

Page 3: 3. HAVALİMANI’NDA · ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen işçilerin haberleri geliyor. Sendika-laşma oranının çok düşük olduğu, işçilerin

Madde 27- Çalışma süresinin kısaltılması, insanın bütün boyutlarıyla gelişebilmesinin önko şullarından ve toplumun başlıca hedeflerinden biridir. Çalışma süresi haftada 35 saati geçemez. Fiziksel emek kullanımını en aza indirmek ve tüm emekçilerin zihinsel üretim potansiyelini harekete geçirmek de bir başka temel hedeftir.

TOPLUMCU

ANAYASA

DIYOR KI!

SAMANALTI / Sait Munzur

ILK KEZ OLMUYORGeçtiğimiz hafta birkaç güne yayılan eylem, havalimanı işçilerinin yaptığı ilk eylem değildi.

31 Ocak'ta işçiler şantiyede keyfi uygu-lamalar, kötü çalışma koşulları ve yapıl-mayan ödemelere tepki göstererek eylem yapmıştı. 1.500 kadar işçinin servislere binmeyerek yol kapattığı eylemde, ser-vislerin yetersiz olması, işçilerin servis-lere yetişememesi ve servis saatlerinde yapılan keyfi değişiklikler protesto edilmişti.

13 Şubat'ta Akpınar işçi kam-pında işçiler akşam saatlerinde ayaklandı ve kamp amirliğine doğru yürüyüşe geçti. Kamp amir-liğinin işçilerin taleplerini kabul etmesiyle sonuçlanan eylemde işçilerin talepleri, yemek sorunu, odalardaki tahta kurusu sorunu ve tuvaletlerdeki kirlilik sorunun çözülmesi ile 6 kişi kalan işçile-rin daha az kişilik boş odalara sevk edilmesi idi.

5 Haziran'da İGA'nın beş ortağından biri olan Kalyon şir-keti taşeronlarından CAI Grup bünyesindeki işçiler, iki aydır maaşlarını alamadıkları için iş bıraktılar. Şirket yetkililerinin 2 gün sonra ödeme yapıla-cağını duyurmasından sonra eylem sonlandırıldı.

12 Haziran'da ücretleri ödenmediği için kule vincine çıkan işçiler, ertesi gün iş bıraktı. Taşeron firma yet-kililerinin 5 gün sonra üc-retlerin ödeneceği sözünü vermesinin ardından eylem bitirildi.

22 Haziran'da Cumhurbaşkanı Erdo-ğan, seçim şovunun bir parçası olarak ha-valimanına uçağıyla bir iniş gerçekleştirdi. Bu iniş öncesi, şantiye alanında sıkıyöne-tim ilan edildi. İniş öncesindeki günlerde bayram da dahil olmak üzere izinler iptal edildi, işçiler gece yarılarına kadar çalıştı-rıldı. İniş günü ise işçilerin tamamı şantiye sahasından çıkarıldı. Bu uygulamalar işçilerin büyük tepkisini çekti.

GÜVENLIK BIR YANA BIRAKILDI, IŞÇI ÖLÜMLERI GIZLENDIHavalimanı projesinde zaman baskısı ve taşeron şirketlerin maliyet hesapları yüzünden çok yoğun bir çalışma, tüm güvenlik önlemleri ihmal edilerek sürdürülüyor. Dev şantiye sahasında 30 binin üzerinde işçi çalışıyor. Projenin başından bu yana yaşamını yitiren işçilerin sayısı resmi rakamlara göre 30 civarında ancak işçiler, gerçek rakamın bu sayı-nın çok çok üzerinde olduğunu belirtiyor. Şantiyede iş cinayetleri, gizlenmeye çalışılıyor, hemen her gün birden çok iş kazası yaşanıyor. Bu durum işçilerin öfkesini ve tepkilerini katlıyor.

Mart ayında bir işçi moloz altında kaldı. İşçinin ölümü üç gün sonra fark edildi. Bu şantiye koşulları hakkında, işçilerin sağlık ve güvenliğinin hiçe sayıldığı hakkında yete-rince fikir veriyor.

Ağustos ayının başında havalimanı apronunda yaşanan büyük göçük ise sadece ça-lışan işçiler için değil havalimanını kullanacaklar açısından da büyük risklerin olduğunu gösteriyor.

Benzer şekilde, yine Ağustos'ta havalimanı inşaatının yer altı tünelinde kimyasal kablo çekilmesi sırasında 10 ila 15 işçi zehirlenme şikayetiyle hastaneye kaldırıldı. Ardından kablo çekilen tüneller kapatıldı ve tünel girişlerine “Ölüm Tehlikesi” yazılı tabelalar asıldı. Bölgedeki kimyasal kablolar da AFAD ekiplerince toplandı.

Havalimanı işçilerinin bu koşullara tepki olarak ayağa kalktığı günlerde, 15 Eylül'de bir iş kazası daha yaşandı. Sepet vincin devrilmesi sonucu iki işçi yaralandı. Öte yandan, bu kötü koşulları ve iş cinayetlerini medya kuruluşlarına anlatan işçiler, kimlik tespiti yapılabildiği takdirde derhal işten çıkarılıyor.

Işçiler ölüyor, patronlar kazanıyorÜçüncü Havalimanı’nın 10 milyar avroluk

bir inşaat maliyetinin var. Burada kaymağı İstanbul Grandport Airport (İGA) kon-

sorsiyumunu oluşturan beş inşaat şirketi yiyor. Beşi de başarı hikayelerini AKP iktidarı döne-minde yazmış firmalar.

İGA A.Ş.’den inşaat işlerini alan isimli İGA Havalimanları İnşaatı Adi Ortaklığı’nın da or-takları bu beşli.

İGA A.Ş. 10 milyar avroluk yatırımı, İGA Havalimanları İnşaatı Adi Ortaklığı’na verdi.

Adi Ortaklık da hafriyattan elektrik işlerine sayısı yüzleri aşan alt yüklenici ya da taşerona işleri dağıttı. Bir rapora göre, 3 bini aşkın teda-rikçiyle çalışıyorlar. 2016 yılı sonunda 21 bin 498 işçinin 15 bin 279’u taşeronda çalışıyordu.

İlginç nokta şu; İGA AŞ’nin kendisi ihaleyi almışken aynı ortakların sahip olduğu bir alt yükleniciyle çalışıyor.

Bu sayede, öngörülen yatırımdan tasarruf sağlanacak olursa bunlar da alt yüklenici de kalıyor.

Böylece makul görülebilecek marjları çok aşan miktarda fazla kâr alt yüklenicinin yaptı-ğı işleri daha ucuza mal etmesiyle oluşuyor ve kimsenin gözüne batmıyor. İGA A.Ş. ile elde etseler bu kadar kolay sahiplenemeyecekleri aynı kârı 5 firma böylece cebe atıyor.

Ayrıca pek çok mal ve hizmet de bu şekilde ortaklardan alınıyor.

Örneğin Üçüncü Havalimanı inşaatı için bir hazır beton firmasıyla anlaşmak yerine özel bir hazır beton tesisi kuruldu. Söz konusu hazır betonun üretimi için kullanılan çimento aynı zamanda çimento üreticisi olan Limak’a ait Trakya Çimen-to’dan alındı. İnşaat sırasında 10 milyon m3’ün üzerinde hazır beton, 4 milyon ton civarında da çimento kullanıldığı hesapla-nıyor. Çimento tedarikçisi açısından 120 milyon avro gelir anlamına gelen tutar doğrudan Limak’ın kasasına girdi. İrili ufaklı işlerde AKP’ye yakın küçük ve orta ölçekli inşaat şirketleri, malzeme üreticisi ve tedarikçiler de “görüldü”. Milyarlarca avro-luk, yüzlerce şirketin, 8-10’lu taşeron zinciri içinde çalıştığı yapı, finansman boyutu da dahil edildiğinde sermayenin değişik kesimle-rine rant sağladı.

Özetle 10 milyar avroyu aşan inşaat yatırı-mından proje fizibilitesi kapsamında konsor-siyumun “makul” görünecek yüzde 10’luk kâr marjını çok aşan şekilde kâr edeceği söylenebi-lir. Şimdilik “cepten” harcıyor görünseler de.

Beşli konsorsiyumun, dört üyesinin 1990-2017 yılları arasında, büyük bölümü AKP döne-minde olmak üzere devletten aldığı ihalelerin tutarı 130 milyar doları aştı. Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve Mapa AKP döneminde yapı-lan ulaştırma ihalelerinden en çok yararlanan firmalar. Ama hikaye ulaştırma projeleri ya da “mega” projelerden ibaret değil. Aynı zamanda özelleştirmelerden, özel olarak da enerji üretim ve dağıtımının özelleştirilmesi ve aynı zamanda piyasaya açılmasından en çok yararlananlar on-lar. Özelleştirilen elektrik üretim santrallerini almanın yanı sıra devletin alım garantisiyle yeni elektrik santrali inşası, elektrik dağıtım bölgele-

rinin kamudan alınmasın-da da aynı şirketler öne

çıktı.

CENGIZ HOLDING: KÜFÜRBAZ MILYARDER80 milyona aleni küfretmesiyle tanınan

Mehmet Cengiz’in Cengiz Holdingi, ulaştırma ve enerji projelerinde yıldızını parlatırken en büyük piyangoyu Seydişehir Alüminyum özel-leştirmesiyle kazandı. Türkiye’nin tek entegre alüminyum tesisini stokların bedelinin altına alan Cengiz’e fabrika bünyesindeki Oymapınar hidroelektrik santrali hediye edildi. Vurgun Eti Alüminyum yani Seydişehir’den ibaret kalmadı. Artvin’deki Eti Bakır tesisleri de tüm maden haklarıyla birlikte Cengiz’e verildi. Holdingin, turizm, liman işletmeciliği gibi “ek” faaliyet alanları da bulunuyor. 2017 cirosunu 1 milyar dolar olarak açıklayan Cengiz’in aynı yıl için de-vam eden proje tutarı 15 milyar doların üzerin-de. Bu tutarın çok büyük bölümü AKP iktidarı-nın “yürü ya kulum” demesiyle oluştu.

LIMAK: TEKEL SOYGUNCUSUNihat Özdemir ve Sezai Bacaksız’ın ortak

olduğu Limak da AKP iktidarı döneminin özel-leştirme vurguncularından. Daha önce ağırlıklı altyapı inşaatı yapan, tipik bir mühendis inşaat şirketi görünümündeki grup AKP iktidara geldikten sonra iki kritik özelleştirmeden büyük vurgun yaptı. Tekel alkollü içkiler bölümünü 292 milyon dolara alan Mey İçki’nin ortakları arasında Limak da vardı. Mey İçki 2006 yılın-da 810 milyon dolara ABD’li TPG’ye satıldı. Tekel’in fabrikaları devredildiğinde stoklarda bulunan içkilerin özelleştirme bedeline yakın olduğu söyleniyordu. Limak’ın özelleştirme vurgunu Tekel’den ibaret değil. TMSF bünyesin-deki çimento fabrikalarının alınması, elektrik üretim santralleri, elektrik dağıtım bölgelerine ek olarak Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletme hakkı da AKP dönemi kıyakları arasında yer aldı. 4 milyar doların üzerinde cirosu olan grup, söz konusu büyüklüğü çok büyük oranda AKP iktidarına borçlu.

KOLIN: ZEYTINE DE MEMLEKETE DE DÜŞMAN

Koloğlu kardeşlerin şirketi Kolin’in hikaye-si, pek çok altyapı ihalesinde, elektrik dağıtım bölgelerinde ortaklık yaptığı Limak ve Cengiz ile benziyor. Elektrik santralleri, elektrik dağıtı-mı, oteller… 2017 cirosu 2 milyar doları geçen Kolin, Soma Termik Santrali’ni özelleştirmeden almıştı.

KALYON IHALE KALDIRIYORAltyapı işlerine yine beş biraderleriyle enerji

işlerini ekleyen Kalyon’un elektrik üretiminin yanı sıra elektrik ve doğalgaz dağıtım şirketle-rinde ortaklığı bulunuyor. DSİ, İSKİ ve beledi-yelerden de yüksek tutarlarda altyapı projesi alan Kalyon’un 2017 cirosu 1 milyar doların üzerinde

MAPA: MNG’SIZ OLUR MU!MNG Holding’in inşaat şirketi Mapa da AKP

iktidarı döneminde altyapı işleriyle ihya olan-lardan. Aynı zamanda havayolu kargo işi yapan MNG’nin Üçüncü Havalimanı ihalesinde “ha-vayolu” tecrübesini temsil ettiği ve operasyon sırasında ek fayda sağlayacağı iddia edilmişti.

Page 4: 3. HAVALİMANI’NDA · ülkenin her tarafından hakkını alamadığı için harekete geçen işçilerin haberleri geliyor. Sendika-laşma oranının çok düşük olduğu, işçilerin

Turgut Özal’ın prenslerinden Engin Civan 20 Eylül 1990 tarihinde Selim Edes’in kiraladığı Çakıcı’nın adamları tarafından vuruldu. Edes, Civan’a verdiği 3,5 milyon dolarlık rüşvet karşılığında almak istediği krediyi alamamıştı. Aldığı rüşveti inkar eden Civan’a “rüşvetin belgesi mi olur p..k” deyişi ünlüdür. Engin Civan halen daha sonra yerleştiği ABD’de yaşamakta ve “reisi” şiddetle desteklemektedir.

TARIHTE

BU HAFTA

Işçiler en temel hakları için direniyorPatronlar krizi fırsata çevirmek ilkesiyle

hareket etmeye devam ediyor. İşçilerinse

ne sabrı ne de daha fazla sömürüyü

taşıyabilecek halleri var. Sendikalı ve

sendikasız işçilerin en başta örgütlenme

hakları için mücadele ettikleri görülüyor.

Tekgıda-İş'e üye olan 14 Cargill işçisinin Nisan ayında kapı önüne konmaları-nın ardından başlattıkları direniş beş aydan fazla bir süredir devam ediyor. Amerikan tekeli Cargill'de örgütlenen işçiler, kararlı mücadelelerini “yerli ve

milli” siyaset yaptığını iddia eden iktidara karşı da veriyor. Bu direniş, AKP iktidarının ABD ile yaptığı kayıkçı dövüşünün perde gerisinde iki ülke sermayesinin stratejik ortaklığının sürdüğünü gösteriyor.

Avusturya sermayeli MM Süperpak'ın İzmir, Karaman ve Gaziantep'teki fabrikalarında Selü-loz-İş üyesi 240 işçinin Haziran ayında başlattığı grev halen devam ediyor. Diğer direnişlerde oldu-ğu gibi bu grevin asıl nedeni, patronun fabrikada sendikayı istememesi ve işçilerin örgütlülüğünü kırmayı amaçlaması.

İşçi çıkarmanın yollarından birisi de hileli iflas. Real de işçilerinin alın terini gasp etmek için bu yola başvurmuştu. Real işçileri uzun süredir hakları için mücadele ediyor. Migros'un Koç tarafından satılmasının hemen ardından işlerine son verilen Uyum/Makro market işçilerinin de dahliyle market işçileri Nakliyat-İş öncülüğünde mücadelelerini sürdürüyor. Grubun bağlantılı marketlerinde kasa kilitleme eylemleri yapılıyor.

Petrol-İş'e üye olan Flormar işçileri, sendi-kal haklarını istedikleri için işten çıkarılmaları üzerine dört ayı aşkın bir süredir Gebze'de fabrika

önünde direniyorlar. Şirketin asıl sahibi Fransız kozmetik tekeli Yves Rocher'ye karşı da mücadele eden Flormar işçilerinin başını kadın emekçiler çekiyor.

FLORMAR: DIRENMEKLE ÇOK ŞEY KAZANDILAR

KADINLAR MÜCADELEDE ÖNE ÇIKIYORSon dönemde daha direngen ve canlı olduğu gözlenen işçi mücadelelerinde, kadınların giderek daha fazla yer almaya başladıkları ve bir bölümünde öncülük ettikleri görülüyor. Flormar'da direnişin çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Kriz bahane edilerek baskıların ve işten

çıkarmaların arttığı tekstil sektöründe, istihdamın

çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor.

Trakya, Gaziantep ve İstanbul başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında tekstil fabrikalarında kriz fırsatçılığına karşı kadın işçiler mücadele ediyor.

Kadın emekçilerin işçi mücadelesinde öne çıkmaya başlaması, patron düzeninde işyeri dışında da türlü baskılara maruz kalan kadınların ancak örgütlenerek ve mücadele ederek bu baskılara karşı durabileceklerini ortaya koyuyor.

Gebze OSB’de Flormar fabrikasında 130 gün önce patlak veren olayları artık herkes biliyor. İşçiler, Petrol-İş sendika-sına üye olmaya başlamıştı ve sendika fabrikada toplu sözleşme yapma yetkisi alma hazırlığındaydı.

Fabrika patronu, örgütlenmede faal olanları işten atarak sendikayı durdur-mak ve işçilere gözdağı vermek istedi ve işçilerin fabrika önündeki direnişi başladı.

Patron, fabrika çevresine duvar örerek, demir çubuklu kapıyı siyah saçla kaplayarak, içerden el sallayanları da işten atarak “içeriyi” elinde tutmak istedi.

İşten atılan işçilerin sayısı çok artınca, taşeron işçileri aldılar. Bu şekilde yeni girenler, yapılan işe yabancıydı. Üretim ciddi biçimde aksadı. Hatalı mal çıkışı arttı.

Zaman işten atılan işçinin aleyhine işler. Günler geçtikçe direnç kırılır, umut azalır, direnen işçi unutulur. Sendika da sıkılıp, yenilgiyi kabul etmeye hazır hale gelince teslim bayrağı çekilir. Direniş son bulur.

Flormar’da bu gerçekleşmedi.Tersine, sabrı taşan, zamanla soğuk-

kanlılığını yitiren patron tarafı oldu. Polis ve jandarmayla direnişçileri terörize etmeye yeltendiler. Kamuoyunda kendini iyi duyurmuş ve önemli bir destek sağla-mış olan direnişçiler bundan da çok etki-lenmedi. Valinin, Kaymakamın doğrudan devreye girdiği müdahalede sermayenin yardıma çağırdığı polis saldırganlaşıp, işi vahşiliğe dökmekten çekindi.

Seçimlerden hemen önce, Flormar si-yasi partilerin ziyaretçi akınına uğramıştı. Milletvekili adayları, il başkanları... Meclis kapısında yarışan düzen partilerinin temsilcilerinin hepsi de Flormar’ı kur-tarmaya hazırdı! Hatta bunlardan birisi işçilere “bu işi böyle büyütmeden bize gelseydiniz, arayı bulur, işinizi halleder-siniz” bile demişti.

İşçiler, bu ilgiyi biraz da direnişle kendilerinin yarattığını bildikleri için ka-pılarını hep açık tuttular. Siyasette ikbal arayanların bunu direnişin kapısında bulmaya çalışması da sonuçta direnişin için bir güç göstergesiydi.

Pek ünlü Fransız kozmetik firması Yves Rocher, Flormar’ın büyük ortağıydı. Bu markanın mağazalarının önlerinde bildiri dağıtımları yapıldı. Firma, sadık müşterilerinin de katıldığı bir boykotla korkutuldu.

Flormar’da fabrikada olduğu gibi direnişte de kadın işçiler ağırlıktaydı. Kozmetik firmasına bir darbe de bununla

bağlantılı bir sloganla geldi: Flormar değil direniş güzelleştirir!

İşçilerin arasındaki dayanışma deste-ğe gelen herkese yansıyor.

Direnişin kapısı herkese açık. “Kimsin, neden geldin” diye sorulmadan gelenler kendisini yağmur altında işçilerin orta-sında çay içerken buluveriyor, kol kola, diz dize..

Flormar işçileri için pek çok dayanış-ma eylemi yapıldı, direnişin duyurulması, tanıtılması için haberler, tanıtıcı videolar, belgeseller hazırlandı. Bunlardan birisi soL HD’nin “Güzellik Direnişte” başlıklı haber filmiydi. Film, uluslararası düzeyde ilgi gördü. İngilizce, Fransızca ve Alman-ca altyazılarla başka ülkelerin işçilerine ulaştı.

Bu sene 1,1 milyar liralık satış hedefi koyan Flormar’ın giriş kapısını yükseltip siyaha boyaması, işçiler tutunmasın diye gres ile yağlaması var bir de. Bunlar hep “okumuş, yüksek maaş alan, pahalı arabalara binen” sermaye memurlarının kafasından çıkıyor. Sadece işçilerdeki sermaye düşmanlığını perçinliyor.

Yapılan boykot çağrıları ile mağaza-lardaki satışlarda önemli düşüşler oldu. Her yerde indirim etiketlerinin asıldığı görülürken, ürün kalitesine dönük şika-yetler de arttı.

Patron ise hala işçilerle görüşmeye yanaşmıyor. Oysa, atılan işçilerin iki katı sayıda taşeron işçi, içeride yapılan baskı-lar, fazla mesailere rağmen durumu hiç iyi değil.

Burada fabrikanın, küçük patronun dar görüşünün ötesinde sınıf mücadele-sinin kuralları işliyor.

Flormar işçileri sadece Flormar patro-nuna karşı değil, kriz arifesinde işçilerin örgütlü mücadelesini bastırmak isteyen Gebze OSB’nin tüm patronlarına karşı da mücadele veriyor. Kaymakamı, valisi, ça-lışma bakanlığı da benzer tarafta yerini almış durumda…

Flormar emekçilerinin direnişi bugün kendilerini de aştı.

Kurban bayramından sonra “acaba biter mi?” diye ümitlenen patronlara Flormar işçileri hâlâ aynı yanıtı veriyor: “Flormar’a sendika girecek başka yolu yok!”

Flormar’da işçilerin en ufak kazanı-mını bile kendisi için kabus olarak gören patronlara verilecek asıl kötü haber ise şu: Flormar’da işçi olmanın asıl anlamını öğrenen, patronları iyi bir tanıyan dire-nişçiler, çoktan kazanmış durumda. Çok şey öğrendiler, çok beceri kazandılar.

BELEDIYE VE SAĞLIK HIZMETLERINDE RANT VE KÂR TEZGAHI BOZULACAKBakmayın janjanlı şehir hastaneleri reklamlarına, bele-diyelerde proje lansmanlarının çoğalmasına... En temel haklarımızdan birisi olan sağlık hizmetlerinde, yıllardır süren yıkım politikalarında yeni bir evreye girildi.

Şehir hastaneleri gibi projelerle sağlık alanında, sermayeye artık doğrudan kaynak aktarılıyor. AKP iktidarı döneminde palazlanan ve adlarını köprü, otoyol ve havaalanı projelerinden bildiğimiz şirketlerin yanı sıra yabancı tekellere de şehir hastaneleri yatırımlarında büyük kıyak geçildi.

Bir tarafta beş yıldızlı otel konforunda olacağı belirtilen hastane konsepti, diğer yanda hekimlerin giderek artan iş yükü, sağlıkta ur gibi yayılan taşeronlaşma ve sağlık hizmetine erişimin kamu hastaneleri dahil adım adım paralı hale gelmesi... Madalyonun bir yüzünde sermaye diğer yüzünde

sağlık emekçileri ile kaderleri bir olan ve sağlık hizmetine erişimi güçleşen geniş emekçi kesimler... Sağlık sistemine dönük artan tepkilerin eksenine düzen karşıtlığı mayasının çalınması, sağlık sisteminde kurulan kirli tezgahı bozmaya yetecek.

AKP’sinden CHP’sine birçok belediyede rant hesapları ve kurulan taşeron zinciri nedeniyle işten çıkarılan işçiler uzun süredir mücadele veriyor. AKP’nin son seçim öncesi salladığı taşerona kadro yalanı mağdurları olan İstanbul’da Ataşehir ve Beşiktaş belediyelerinde işten çıkarılan taşeron işçilerinin, Avcılar’da maaşlarını alamayan temizlik işçilerinin, Aydın’da atılan otobüs şoförlerinin verdiği mücadelelerinin yerel seçimlerde yeni rant kapılarının açılmasına karşı verilecek mücadeleyle birleştirilmesi gerekiyor.