İşçilerin Sesi Şubat 2011

16
ORTADOÐU HALKLARI AYAKTA Komünist Deðerleri ve Enternasyonalizmi Temel Alacaðýz! Emé Héjayiyén Komunisti U Enternasyonalizmé Býngeh Býgrýn 'Ýleri Demokrasi'de Adalet Yok! Sermaye Ýstedi: Hükümet Torbayý Doldurdu! 'Torba Yasa' Tasarýsý Göstermelik Eylemlerle Durdurulamaz! Krizin Deðiþtirdiði Beyaz Yakalýlar Ve Sendikalar Sendikal Bürokrasi ve Sol Taþeron Ýþçileri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði (Taþ Ýþ Der) Baþkaný Güneþ Cengiz: 'Güvencesizlerin Güvencesi: Örgütlenme' Ortadoðu Halklarý Ayakta 'Mübarek, Uçak Seni Bekliyor' 2 2 3 4 5 5 6 7 8-9 8 Tunus Ýþçi Sýnýfý Diktatörlüðe Karþý Ayaklandý Ostim ve Ývedik Sanayi Sitesinde Yeni Ýþçi Cinayetleri Mübarek'e Demokrasi Telkini, Sendikalara Yasak! Dördüncü Ölüm Yýldönümünde Hrant Dink Eylemleri Kesk: Olaðanüstü Kongreden Birlik Ve Mücadele Deðil Koltuklarý Paylaþým Çýktý Buca Belediyesi Taþeron Ýþçileri de Kazandý Ýþyerlerinden... Ýþyerlerinden... Ýþyerlerinden... Deri, Kundura ve Tekstil Ýþçileri Derneði Kurucusu Erdal Zorlu ile Röportaj: 'Sendikalar Görevlerini Yapmýyorsa Ýþçiler Derneklerde Örgütlenecektir' Ýzmir Büyükþehir Belediyesi Taþeron Ýþçileri Mücadele Ettiler, Kazandýlar! Tekel Ýþçileri Bugün Ne Yapýyor? 2. Tekel Direniþinin Ýzinden 9 10 11 11 12 12 13 14 15 16 16

description

İşçilerin Sesi gazetesinin Şubat 2011 sayısı

Transcript of İşçilerin Sesi Şubat 2011

Page 1: İşçilerin Sesi Şubat 2011

ORTADOÐU HALKLARI AYAKTAKomünist Deðerleri ve Enternasyonalizmi Temel Alacaðýz!

Emé Héjayiyén Komunisti U Enternasyonalizmé Býngeh Býgrýn

'Ýleri Demokrasi'de Adalet Yok!

Sermaye Ýstedi: Hükümet Torbayý Doldurdu!

'Torba Yasa' Tasarýsý Göstermelik Eylemlerle Durdurulamaz!

Krizin Deðiþtirdiði Beyaz Yakalýlar Ve Sendikalar

Sendikal Bürokrasi ve Sol

Taþeron Ýþçileri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði (Taþ Ýþ Der) BaþkanýGüneþ Cengiz:'Güvencesizlerin Güvencesi: Örgütlenme'

Ortadoðu Halklarý Ayakta

'Mübarek, Uçak Seni Bekliyor'

2

2

3

4

5

5

6

7

8-9

8

Tunus Ýþçi Sýnýfý Diktatörlüðe Karþý Ayaklandý

Ostim ve Ývedik Sanayi Sitesinde Yeni Ýþçi Cinayetleri

Mübarek'e Demokrasi Telkini, Sendikalara Yasak!

Dördüncü Ölüm Yýldönümünde Hrant Dink Eylemleri

Kesk: Olaðanüstü Kongreden Birlik Ve Mücadele Deðil Koltuklarý Paylaþým Çýktý

Buca Belediyesi Taþeron Ýþçileri de Kazandý

Ýþyerlerinden... Ýþyerlerinden... Ýþyerlerinden...

Deri, Kundura ve Tekstil Ýþçileri Derneði Kurucusu Erdal Zorlu ile Röportaj:'Sendikalar Görevlerini Yapmýyorsa Ýþçiler Derneklerde Örgütlenecektir'

Ýzmir Büyükþehir Belediyesi Taþeron Ýþçileri Mücadele Ettiler, Kazandýlar!

Tekel Ýþçileri Bugün Ne Yapýyor?

2. Tekel Direniþinin Ýzinden

9

10

11

11

12

12

13

14

15

16

16

Page 2: İşçilerin Sesi Şubat 2011

ÞÞuubbaatt 22001111

2

Kapitalist sınıf ve onun siyasi temsilcisi AKP hükümeti, işçi sınıfı, emekçilerve ezilenlere yönelik saldırısını hız kesmeksizin sürdürüyor.

İşçi ve emekçileri işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm ediyor. Geçmişte kazanıl-mış tüm hakları geri almak için saldırıyor. “Türkiye’yi, Avrupa’nın Çin’i yapaca-ğız” derken, aslında, işçi ücretleri ve çalışma koşullarını Çin’deki düzeye gerilet-meyi hedefliyor.

Siyasi iktidar, Kürtlerin her türlü meşru demokratik taleplerine sırt çeviri-yor. Ana dilde eğitim ve kendilerini yönetmede daha fazla söz sahibi olma yö-nünde yürüttükleri haklı mücadelelerini, tutuklama ve ağır hapis cezalarıyla en-gellemeye çalışıyor.

Kapitalist sınıfın kâr hırsı sınır tanımıyor. Köylüler için yaşamsal değeri olantopraklar ve akarsular, maden çıkarma ve enerji yatırımları adı altında talan e-diliyor. Bunun sonucu olarak bir yandan yoksul köylüler yaşam alanlarından ko-partılırken diğer yandan doğa, geri dönülemeyecek bir biçimde tahrip ediliyor.

Yoksullar, büyük inşaat şirketlerinin kâr hırsına kurban edilerek, “kentseldönüşüm” adı verilen uygulamalarla, yaşam alanlarının, kent merkezlerinin dışı-na sürülüyor.

Siyasi iktidar, kapitalist sınıfın temsilcisi olarak, azgın kapitalist sömürününhukuki yeni altyapısını hazırlamakla kalmıyor, bunun önündeki fiili engelleri dehızla temizlemeye çalışıyor.

Siyasi iktidar, kadınlara cinsiyet eşitsizliğini açıkça dayattığı gibi, cinsel yöne-limleri “hastalık” olarak görüyor ve gençlerin en demokratik taleplerini de şid-det kullanarak bastırmaya çalışıyor.

Siyasi iktidar, gerek siyasi ömrünü uzatabilmek gerekse azgın sömürününkesintisiz olarak sürdürülebilmesini sağlamak için, tüm devlet kurumlarını geri-ci temellerde yeniden yapılandırıyor. Totaliter bir siyasi sistemin altyapısını o-luşturuyor.

Bilinmelidir ki, nerede baskı, zulüm ve sömürü varsa orada mücadele devardır. Kürtler sürekli ayaktadır ve mücadeleleriyle siyasi iktidarı sıkıştırmakta-dırlar. İşçilerin, emekçilerin, kadınların ve gençliğin mücadelesi, henüz yetersizolmakla birlikte, gelişmekte ve büyümektedir.

Dünya yeniden, halkların özgürlük isyanlarıyla çalkalanıyor. Tunus ile başla-yıp, Mısır ve Ürdün’le gelişen başkaldırılar, diğer ülkelerde halk ayaklanmaları o-larak devam ediyor. Değişmez denilen 20–30 yıllık diktatörler, birer kâğıttankaplan haline getirilip alaşağı ediyor. Bütün bu gelişmeler, emperyalist kapitalistegemenlerin, bölgesel ve uluslararası düzeydeki istikrarını sarsıyor ve yürekle-rine korku salıyor. İşçi emekçi ve ezilenlere moral aşılıyor, mücadeleyi yüksel-tiyor.

İşçilerin Sesi, işçi sınıfının toplumsal gelişmenin motoru olduğu bilinciyle,işçilerin her türlü hak taleplerinin ve gündelik mücadelelerinin yanında olmaklakalmayıp, kapitalist sömürünün ortadan kaldırılması için yürüteceği mücadeleyede yardımcı olacaktır.

İşçilerin Sesi, Kürtlerin demokratik taleplerinin destekçisi ve kendi gele-ceklerini belirleme haklarının koşulsuz savunucusu olacaktır.

İşçilerin Sesi, tüm emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençliğin, baskı,sömürü ve eşitsizliğe karşı mücadelelerinde yanlarında olacaktır.

İşçilerin Sesi, emperyalizme ve kapitalizme karşı olmasına bağlı olarak,burjuvazinin siyasi temsilcilerine ve bunların işçi sınıfı içindeki uzantıları olan,“sol-liberallere”, “ulusalcı solculara” ve sendika bürokrasine karşı duracak, cin-siyetçi anlayışla mücadele edecek; bunlara karşı komünist değerler ve enternas-yonalizmi temel alacaktır.

İşçilerin Sesi, işçi sınıfının sömürüyü sona erdirme ve sosyalist bir top-lumu kurma mücadelesinde, devrimci partinin inşası başta olmak üzere, sını-fın devrimci temelde birliğini sağlamaya dönük çabalara var gücüyle destek o-lacaktır.

İŞÇİ SINIFININ KURTULUŞU KENDİ ESERİ OLACAKTIR!

BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN!

Çina kapitalis u berpırsiyarén wi ku hukumeta AKP’é, lı hem-ber Karkeran, Kedkaran u Meğduran erişén xwe dıdomine.

Karkeran u Kedkaran Mehkumé bé kari u feqiriyé dıke. Jı bodest derxıstına heqé bıdestketi érişén xwe xurttır dıke. Gava kudivé “Emé Türkiyé bıkın Çin’a Evrupa’ye” qesta heqén karkeran uşertén xebata wan mina şertén Çiné dıke.

İqtidara siyasi, pışta xwe dıde heqén Kurda yé demoqratik. Te-koşina Jı bo dest xıstına heqé perwerda bı zımına zikmaki u jı bo i-darekırına xwe, dıbe sebébé gırtın u cezayén gıran.

Hérsa çina kapitalist tı sinoran naznake. Axén u çemén ku dı ji-yana gundiyanda gelek bı rumete, jı bo derxıstına maden u jı bo e-nerji té talan kırın. Dı encama vide gundiyén feqir jı cih u warénxwe dıbın u tebiet té tehribkırın.

Feqir, jı bo ku Firmayén inşaaté yé mezın zédetır kar bıkın ténqurbankırın, jı waré xwe tén derxıstın u jı bajaran tén durxıstın.

İqtidara siyasi ku berpırsiyaré çina kapitaliste bıngeha nu ya hu-quqi jı bo talana xwe bı dominine ava dıke.

İqtidara siyasi, lı hember jına newekheviya cınsi bı kar tine utercihén cınsi wek nexweşiyek dıbine. U dıxwaze daxwazén xortanbı tundi bıde sekınandın.

İqtidara siyasi jı bo ku ımréxwe dıréjke u jı bo kara xweya bépi-van, temamé dezgehén dewleté bı awayek kevnari jı nuh ve ava dı-ke. Bıngehé sazumanek totaliter çé dıke.

Bé zanin ku, lı ku zılm hebe tekoşin ji heye. Kurd herdem lı pi-yane u bı tekoşina xwe iqtidara siyasi bı parve dıxinın. Tekoşinakarker, Kedkar, Jın u Cıwanan tevi kémasiyén xwe péşve dıkeve umezın dıbe.

Cihan jı nuva bı qiyama azadiya gellan dıkele. Serhıldanén ku jıTunusé dest pékırın u lı Mısır u Urduné mezındıbın lı welatén dınji bı xurti dom dıkın.

Ew diqtatoriyen 20-30 sali yek bı yek hıldıveşın. Van buyerénnuh dıve tır u dıkeve dılén karbıdestén emperyalist u kapitalist. Dıbe sebebé istikrara wana navnetevi u heremi. Moral dıde Karkeru Kedkaran u ala tekoşina wan bılınd dıbe.

Dengé Karkeran, ewé bı be lokomotifa péşketına cıwakiyé çinaKarkeran. Ewé bıbe pıştgıré tekoşina daxwazén rojane yé Karke-ran. Dı tekoşina jı bo rabuna metingahiyé kapitalisti ewé alikarénKarkera bıbe.

Dengé Karkeran, yé pıştgıri bıde Kurdan, jı bo bıdestxıstınamafén wanén demoqratik u mafé tayinkırına qedera gellé Kurd.

Dengé Karkeran, tekoşina ku feqir, jın, cıwan lı hember bé e-daleti u zılme domdıkın yé mıl bıde mılén wan.

Dengé Karkeran, jı bo kulı hember emperyalizmé u kapita-lizméye, ewé lı hember berpırsiyarén burjuvazi u doma vana ku navçina karkeran “liberalén çep” u “çepa nijadperest” u broqrasiyasendiqaya ji bısekıne, lı hember fereseta cınsi tekoşin bıke. Lı hem-ber wan bı héjayiyén komunisti u enternasyonali bıngeh bıgre.

Dengé Karkeran, jı bo qedandına metingahiyé u avakırına cıva-ta sosyalist, avakırına partiyek şoreşgeri, jı bo avakırına yekitiyakarkeran dıbıngeha şoreşgerida evé bı temamé héza xwe bıbe ali-kar.

XELASİYA ÇİNA KARKERAN YE BI DESTEKARKERAN BE!

KARKEREN CİHANE YEK BIBIN!

EMÉ HÉJAYÝYÉNKOMUNÝSTÝ U ENTERNASYONALÝZMÉBINGEH BIGRIN

KOMÜNÝST DEÐERLERÝ VEENTERNASYONALÝZMÝTEMEL ALACAÐIZ!

Page 3: İşçilerin Sesi Şubat 2011

3

ÞÞuubbaatt 22001111

AKP, referandum öncesinde Anayasa değişikliklerinisavunurken, değişikliklerin kabulü ile “ileri demokra-si”ye geçileceğini iddia ediyordu. Bu partinin temelhedefi yargı kurumları idi. Yargının taraflı olduğunu veüst düzey yargı mensuplarının ülke yönetiminde oli-garşik bir güç oluşturduğunu savunuyordu. AslındaAKP iktidarının derdi yargıyı kendi denetimine almakve bu çerçevede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuru-lu ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısını kendi çıkarlarıdoğrultusunda değiştirmekti. Anayasa değişikliklerireferandumda onaylandı ve AKP hedefine ulaştı.

Ancak yargıda değişen bir şey olmadı, aksine birdizi gelişmeyle yargının iflas ettiği, adaletin sağlanma-dığı net bir biçimde ortaya çıktı. 180 insanın öldürül-mesinden sorumlu olan Hizbullahçılar, yerel mahke-mede müebbet hapse mahkûm edilmelerine rağmen,serbest bırakıldılar; ondan sonra da ellerini kollarınısallayarak kaçtılar. Hrant Dink’in katledilmesinin ü-zerinden dört yıl geçmesine karşın yargı sürecinde“bir arpa boyu” yol alınamadı, asli failler hâlâ yargı ö-nüne çıkarılamadı. Kemal Türkler cinayetinin üzerin-den otuz yıl geçmesine karşın mahkeme sonuçlandı-rılmadığından, cinayet faili hakkında açılan dava düş-tü. Yine çok sayıda önde gelen Kürt siyasetçinin tu-tuklu yargılandığı “KCK Ana Davası” tam bir kome-diye dönüştü; Kürtçe savunma yapmaları engellenenve tüm talepleri mahkemece reddedilen siyasetçiler,bundan sonraki duruşmaları boykot etme kararı aldı-lar. Öte yandan faili meçhul cinayetler hakkında Mec-lis araştırması açılması yönünde verilen önergeler si-yasi iktidara bağlı milletvekilleri tarafından reddedili-yor. Bitlis-Mutki’de otuzu aşkın kişinin öldürülüp içi-ne atıldığı toplu mezar ortaya çıkıyor ama ne siyasiiktidar ne de yargı bu konuyu önemseyip, üzerine gi-diyor.

Yargý “Gerektiði Gibi” Ýþliyor!Yargının işlememesi, davaların uzaması, “adaletin

gecikmesi” gibi olguların teknik nedenlerden kaynak-landığı ileri sürülüyor. Yargıç eksikliği, iş yoğunluğu,altyapıdaki yetersizlikler, İstinaf Mahkemeleri’nin ku-rulmamış olması gibi nedenler öne çıkarılıyor. Yargı-nın bu gibi sorunları olduğu doğrudur ancak yargınınişlememesinin bunun ötesinde çok temel bir nedenivardır. Daha doğrusu, yargı, devrimciler, sosyalistler,Kürt siyasetçiler, “taş atan çocuklar” söz konusu ol-duğunda gayet hızlı ve “adil” işliyor. Ancak yargıla-nanlar, “iyi çocuklar”, “devlet için kurşun atıp, kur-şun yiyenler”, işkenceciler, yargısız infazcılar oldu-ğunda ise yargı ya işlemiyor ya da hakkaniyete aykırıkararlar üretiyor. Yargının kurulu düzenin önemli birparçası olduğu gerçeği dikkate alındığında, bu duru-mu “doğal karşılamak” ve yargının “gerektiği gibi iş-lediğini” teslim etmek gerekir.

Hizbullahçýlar SalýverildiŞimdi “Hizbullah vakasını” ele alalım. Hizbullahçı-

lar, “derin devlet” tarafından Kürt yurtseverlere kar-şı kullanılmış, yüzlerce Kürdün ölümünden sorumlukatillerdir. Bu nedenle Hizbullah, bölge halkınca de-rin devletin bir parçası olarak görülerek “Hizbul-kontra” olarak adlandırılır. “İşleri bittiğinde” ise dev-let bu örgütlenmeyi tasfiye ederek, bunların en fazladeşifre olmuş eli kanlı militanlarını hapse atmıştır. Bukatiller yaklaşık on yıl hapiste kaldıktan sonra, yargısüreci tamamlanamadığından, yasada beş yıl önce ya-

pılan bir değişikliğe dayanılarak, serbest bırakılmışlar-dır. Yargı on yılda bunların mahkemesini sonuçlandı-ramamıştır! Ancak bu süreçte on binlerce Kürt siya-setçi ve militan yargılanmış, hepsinin davası bitirilmiş,yargı süreci nihai olarak sonuçlandırılmıştır. Bunlarınbüyük bir kısmı hâlâ hapistedir.

Yerel mahkemede müebbet hapse çarptırılanHizbullahçıların serbest kaldıklarında, bir yolunu bu-lup kaçmaya çalışacakları “eşyanın tabiatının” gereği-dir. Çünkü kendilerine verilen ceza onaylandığındaömürlerinin geri kalan kısmını hapiste geçirmek zo-runda kalacaklardı. Nitekim kaçmışlardır. Bir Kürt si-yasetçisi ya da belediye başkanını, bir öğrenci lideri-ni, hatta muhalif bir kamu görevlisini 24 saat dinleyip,izleyen polis, 180 kişinin katlinden sorumlu müebbethapis mahkûmlarını elinden kaçırmıştır! Buna karga-lar bile güler!

Hizbullahçıların kaçmasından sonra, zaten çeşitlikonularda didişme halinde olan, hükümet ile yüksekyargı, suçu birbirlerine atmışlardır. Bu firar olayınınkamuoyunda yarattığı tepki ve kendilerine dönük e-leştirilere karşı, “tribünlere yönelik” çeşitli tavırlar i-çine girmişlerdir. Polis çeşitli illerde “Hizbullah ope-rasyonları” gerçekleştirip sıradan insanları gözaltınaalırken, Yargıtay da tahliye kararlarını geri almış veon yılda sonuçlandırmadığı, yüz klasör belge içerendavayı dokuz saatte karara bağlayarak, yerel mahke-menin verdiği kararları onamıştır. Yargı ve polisinyaptığı, “kuş kafesten kaçtıktan sonra, kafesin kapağı-nı kapar görünmekten” başka bir şey değildir.

Hizbullahçıların kaçmasında hem hükümet hemde yargının ortak sorumluluğu vardır. Yetki ve güçkonusunda birbiriyle “didişen” bu iki kurum, Hizbul-lahçıların kaçmasında, “aralarında paslaşmışlardır”.Buradan şu sonuca ulaşmak mümkündür: Devletin“kolektif sorumluluğu” olduğu durumlarda, yasama,yürütme ve yargı, aralarındaki tüm sorunlara karşın,ortak bir tutum almaktadır. Bu nedenle Hizbullahçı-lar yargı ve hükümetin “kolektif ihmali” ile salıveril-mişlerdir. Ayrıca, AKP’nin bu “salıverme” olayını, ö-nümüzdeki seçimlerde bölgedeki tabanını ve oy po-tansiyelini arttırmak için kullanmaya çalışacağı düşü-nülebilir.

Devlet SorumluysaYargý ÝþlemiyorTıkanan bütün davalarda, faili meçhul kalan tüm

cinayetlerde ya da üzerine gidilmeyen katliamlarda,devletin kolektif sorumluluğu vardır. Hrant Dink’inkatlini hazırlayan süreç, İstanbul Vali Yardımcısınınmakamında bir MİT görevlisi tarafından “uyarılmasın-dan” başlayarak, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nunmahkûmiyet kararına, internet kanalıyla yapılan teh-ditlerden duruşmalarda faşistlerce taciz edilmesineve nihayet cinayetin planlanmasına kadar bütün sü-reç, devlet kurumlarının gözünün önünde cereyan e-diyor. Buna karşın cinayet nedeniyle sadece biri ço-cuk, birkaç tetikçi yargılanıyor. Bu durum vicdanlarıkanatıyor. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı, “dostlaralışverişte görsün” misali, Devlet Denetleme Kuru-lu’nu, konuyu incelemekle görevlendiriyor. UğurMumcu cinayeti, üzerinden yirmi yıla yakın bir süregeçmesine karşın, çözülemiyor. Eşi, durumu döne-min Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’a aktardı-ğında, Ağar “Bir tuğla çeksem tüm duvar yıkılır” di-yerek, olayda devletin kolektif sorumluluğu bulundu-ğunu ima ediyor. Tüm faili meçhuller için aynı durumgeçerlidir. O nedenle siyasi iktidar, Meclis bünyesin-de faili meçhul cinayetleri ve katliamları araştırmayadönük bir “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” ku-rulmasına yanaşmıyor. Mutki’de yapılan kazıda bulu-nan cesetler, kirli savaş uygulamalarının topraktanfışkırıp, gün yüzüne çıkmasıdır. Kirli savaş, “Devletrutinin dışına çıkabilir” denilerek devletin en üst ma-kamındaki şahıs tarafından zamanında savunulduğun-dan, bugün hiç kimse bu dehşet verici durumun üze-rine gitmiyor. Çünkü “devletin yüksek çıkarları” öy-le gerektiriyor!

Sonuç olarak, tüm mahkeme salonlarında iriharflerle yazan “Adalet mülkün (devletin) temeli-dir” ifadesi durumu çok net olarak özetliyor. Yar-gı, kurulu düzenin bir parçası olarak, kapitalistdevletin çıkarlarını esas alarak “işliyor”. O neden-le çoğu kez, ezilenlerin, yoksulların vicdanını tat-min etmiyor, acıtıyor. Kapitalist devlet yıkılmadık-ça da bu durum sürecek.

‘ÝLERÝ DEMOKRASÝ’DE ADALET YOK!Yargý, kurulu düzenin bir parçasý olarak, kapitalist devletin çýkarlarýný esas alarak “iþliyor”.

O nedenle çoðu kez, ezilenlerin, yoksullarýn vicdanýný tatmin etmiyor, acýtýyor. Kapitalist devletyýkýlmadýkça da bu durum sürecek.

Page 4: İşçilerin Sesi Şubat 2011

ÞÞuubbaatt 22001111

4

Kamuoyuna ‘Torba Yasa’ olarak sunulan, “Bazı a-lacakların yeniden yapılandırılması ile Sosyal Si-gortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SSGSS)ve diğer bazı kanun ve kanun hükmünde kararna-melerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarı-sı” AKP Hükümeti tarafından hazırlanmış, 29 Ka-sım’da Meclise gelmişti. 265 maddeden oluşan ta-sarı bölüm bölüm görüşülerek kabul ediliyor.

Torba Yasa’nın önemli bir bölümü, esas ola-rak sermayenin önceden belirlenmiş ihtiyaçlarınıifade ediyor ve yeni hedeflerinin gerçekleşmesineolanak tanıyor. 2003’ten bu yana ardı ardına çıka-rılan yasa ve yönetmelikleri, şimdi hükümet ‘Tor-ba Yasa’ altında, patronların istekleri yönündeyeniden düzenleniyor. AKP hükümeti, hazırladığı(kamuoyunda görülmeyen!) “İstihdam StratejiBelgesi” ışığında, istihdamda esnekliği, güvencesizçalışmayı kural haline getirmeyi amaçlıyor. Bununyanısıra kıdem tazminatı, yıllık izin gibi sermaye-nin uzun zamandır şikayet ettiği yüklerden kur-tulmasının önünü açıyor.

Ancak, Torba Yasa’yı sadece ‘esnek’ çalışma-nın kural haline getirilmesiyle sınırlamak yeterlideğildir. Torba yasada yeni olan durum, ‘esnek-lik’ kavramının niteliği ve ‘mesleki eğitim’le birlik-te ele alınmasıdır. Karşımıza bu yasada çıkan şu-dur: ‘Ulusal istihdam Stratejisi’, ‘Ulusal Sanayistratejisi Planları’nda da yer alan esneklik ‘beceri’kavramıyla birlikte kullanılıyor.

‘Becerin’ Kadar Ýþ!Torba Yasaya baktığımızda, artık emekçilerin

sadece ne kadar çalışacakları değil, nerede vehangi nitelikte çalışacaklarını belirleyen bir esnekçalışma tarif ediliyor. Örneğin bir işçi sadece ‘fa-lan’ işte değil, aynı zamanda ‘filan’ işte de çalıştı-rılacak. Emekçiler sadece yarı zamanlı, vardiyalı,uzaktan, evden, kiralama biçimlerinde değil de,kendi becerilerini, vasıflarını, eğitimlerini oldukçaesnek biçimde elde etme “şans”ını kazanacaklar.Bu durum, bir işçi için gerçekten şans mıdır? Ka-dın işçiler açısından ise, eşit koşullara mı sahip o-

lacaklar? Soruları daha da uzatmamız mümkün.

Patronlar, cinsiyetçi kapitalist sistemin işleyi-şi açısından, bir yandan görece ucuz emek isti-yorlar, bu nedenle kadınların istihdamını önemsi-yorlar. Torba Yasa da, patronların ihtiyaçlarınakarşılık vererek, tüm çalışanlar için esneklik, gü-vencesizlik getirirken, hedeflerinin arasına kadın-ları koyuyor. Çünkü bu yasanın gerekçesinde,sendikaların dikkat çekmediği önemli bir noktavar: Türkiye’nin “uluslararası karşılaştırmalardasorunlu bir konumda” (genel gerekçe S.10) oldu-ğu ve kadın istihdamını arttırmanın hedeflendiğidile getirilmiş. Kadın istihdamını arttırmanın bi-rinci adımı olarak yasada, kadınların yoğun olarakyer aldığı bazı esnek çalışma biçimleri tanınıyorve kayıt altına alınıyor. Nitekim Torba Yasa’da,istihdama katılması güç olan kadınlarla ilgili dü-zenlemelerle, bu emeğe göz dikildiğini açıkça gö-rüyoruz.

Patronlar, bir yandan da nitelikli işgücü istiyor-lar. Nitelikli işgücü için, özellikle sanayi ve imalatsektörlerinde olmak üzere mesleki eğitim, becerieğitimi ve teknik eğitimle ilgili talepleri var.

İlk bakışta kulağımıza hoş gelen ‘eğitim’ me-selesi, aynı anda birkaç soruyu birlikte gündemegetiriyor: İlki, nitelikli işgücünü sağlayan meslekieğitim ne zaman alınacak? Hangi koşullarda alına-cak? Kim, hangi işlerde mesleki eğitim alacak?Son olarak da ödeme koşulları nasıl olacak? Mes-leki eğitimin piyasalaştığını ve okul, kurs gibi yer-lerde verileceğini düşünürsek, bu tür bir eğitim-den, hem maddi güce hem de dışarıdaki bir eğiti-me gitme imkanı olanlar yararlanabilecek. Kadın-ların durumunu düşündüğümüzde baştan deza-vantajlı olduklarını görebiliriz.

Torba’da KadýnlarYukarıda da belirttiğimiz gibi Torba Yasa’ da

kadın çalışanların durumu ve geliştirmemiz ge-rekli talepler başlı başına ele alınmalı. Burada biriki noktaya değinelim:

Torba Yasa, ücretli emek alanında çalışan ka-dınların düşük ücretli, kısmi/yarım zamanlı esnekçalışma koşulları altında (md 76) eşitsiz bir şekil-de yer almalarını belirlerken, diğer maddelerdekadınların değil, ailenin ve patronların çıkarlarınıgözetiyor. Ev eksenli çalışmanın İş Yasası’nda ta-nımlanması ve ücretsiz doğum izni süresinin uza-tılması gibi, kısa vadede kadınların hayatında kimikolaylıklara yol açan düzenlemeler ise, uzunvadede ücretli/ücretsiz emek kıskacında dahaçok sıkışmalarının yolunu hazırlıyor.

Memurlara 16 haftalık annelik izni ve 10 gün-lük babalık izni öngören tasarıda, doğumda veyadoğum sonrasında analık izni kullanılırken anneninölümü hâlinde, isteği üzerine memur olan babayaanne için öngörülen süre kadar izin veriliyor. An-neye ücretli iznin bitiminden itibaren 24 aya kadar,babaya ise doğumdan itibaren 24 aya kadar ücret-siz izin getiriyor ( md.109). 10 günlük babalık izni-

nin kısalığı bir yana, kadınla erkeğin aldıkları ücret-ler arasındaki fark göz önüne alındığında bu cinsi-yetsiz düzenlemeyle kimin ücretsiz izin kullanaca-ğını kestirmek güç değil. Ebeveyn izninin erkekleriçin de kullanılır hale gelmesi için, ücretli ve dev-redilemez babalık izni getirilmesi gerekiyor.

GüvencesizlikTasarıda, plan ve bütçe komisyonunda kabul

edilen, “18 yaşından küçük sigortalılar için primeesas aylık kazanç alt sınırı, yaşlarına uygun asgariücret tutarına çekilecek’ ifadesi, asgari ücret yaşsınırının 16’dan 18’e çıkarılması anlamına geliyor.Bu düzenlemeyle, ‘kısmi süreli’, ‘çağrı üzerine’çalışma gibi nedenlerle bir ay içinde sigortası ek-sik yatmış olan (taşeron işçiler, yevmiyeli çalışan-lar vb.) bir emekçinin sigortasını ‘30 tam güne’kendi cebinden tamamlaması isteniyor.

Diğer önemli bir sorun ise, yasaya yeni ekle-nen ‘çağrı üzerine çalışma, evden çalışma ve u-zaktan çalışma’ biçimlerinde, çalışma sürelerindeişçinin iş sağlığı ve güvenliğinden sorumlu olmasıdışındaki hakların neler olduğunun belirsiz bıra-kılması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-ğı’nca çıkarılacak yönetmeliklere havale edilmesi.

31 Yaþýndaysanýz Ýþ Bulmanýz Neredeyse Ýmkansýz!18-29 yaş arası erkekleri istihdam edenlerin

sigorta primlerinin işveren hisselerine ait tutarı-nın işe alındıkları tarihten itibaren İşsizlik Sigor-tası Fonu’ndan karşılanması yoluna gidiliyor. Böy-lece işsizlere ödenmesi gerekli fon, patronlaraaktarılıyor. “İstihdamı teşvik” adı altında nere-deyse 30 yaş üzeri çalışan işçilerin işe alınmasıimkansız olacak.

Ömür Boyu Stajyer Olabilirsiniz!İlk defa işe girişlerde iki ay olan deneme sü-

resi, dört aya çıkarılıyor. Yasa komisyonda konu-şulurken, 25 yaş sınırı kaldırılarak yerine ‘ilk de-fa işe girenler’ ifadesi kondu. Böylece yaş sınırıolmaksızın ilk defa işe girenler için halen iki ay o-lan deneme süresi dört aya çıkarılıyor. Kısaca,patronlar dört ay sonra işçileri kapının önünekoyabilecekler. Bir sonraki gittikleri yerde de ‘ilkdefa işe giren” işçi gibi davranılacak. Ardından yi-ne dört ay deneme.

Güvencesiz çalışma ve esnekliğin kamuda dayaygınlaştırılmaya çalışıldığı ve 4/C türü istihda-mın daha fazla artacağı ise ortada. Performans vedisiplin hükümleriyle birlikte kamu istihdamı daesnekleşecek ve piyasaya uyumlu hale getirilecek.

Emekçiler için asgari ücreti düşürecek bölge-sel asgari ücret, kiralık işçi büroları, özelleştirile-cek kurumların hukuksal süreçlerin dışına çıkarıl-ması, çalışma sürelerinin patronlar tarafından be-lirlenmesi ve diğer yasa maddelerine baktığımız-da kadın ve erkek emekçilerin büyük bir saldırı i-le karşı karşıya olduğunu görüyoruz.

SERMAYE ÝSTEDÝ:

HÜKÜMET TORBAYI DOLDURDU!Torba yasada yeni olan durum, ‘esneklik’ kavramýnýn niteliði ve ‘mesleki eðitim’le birlikte elealýnmasýdýr. Torba Yasaya baktýðýmýzda, artýk emekçilerin sadece ne kadar çalýþacaklarý deðil,

nerede ve hangi nitelikte çalýþacaklarýný belirleyen bir esnek çalýþma tarif ediliyor.

Page 5: İşçilerin Sesi Şubat 2011

5

ÞÞuubbaatt 22001111

Yaşadığımız son ekonomik krizin öncelikle malipiyasalarda başlamış olması bu sefer beyaz yakalıçalışanların da risk altında olduğuna işaret ediyor-du. Özellikle dünyanın finans merkezlerindeki be-yaz yakalı çalışanların işten çıkarılma görüntüleri-nin sık sık ekranlara yansıması, bu kez işçi sınıfı-nın “aristokrat kesimi” diye tabir edilen beyaz ya-kalıların da güvende olmadığını bir bakıma doğru-luyordu. İlk etapta krizin Türkiye’ye etkisi de me-sela Akbank’ın yaklaşik bin 500 kişiyi, Vodafo-ne’un aynı dönemde yaklaşık 300 kişiyi işten çı-karması şeklinde gerçekleşti. Finans şirketleri birtaraftan krizi bahane ederek çalışanlarını işten çı-kartırken diğer taraftan da örgütsüz ve dağınıkbir şekilde yakaladığı işçi sınıfının bu göreceli ke-siminin haklarını da gasp etmeye başladı. İşten ay-rılan arkadaşların yerine yenileri alınmadığı içingenelde herkesin iş yükü arttı, fazla mesailer ola-ğan hale gelirken birçok işyerinde fazla mesai üc-retleri ödenmedi, yıllık maaş zamları yine kriz ba-hane edilerek ertelendi ya da aksine bazı işyerle-rinde yüzde 25’lere varan maaş kesintileri yapıldı.

Durumu daha iyi açıklamak adına somut birörnek vermek gerekirse; çalıştığım işyerinde 2 yılönce Basisen örgütlü olduğu için toplusözleşme-ler de doğal olarak bu sendika tarafından yapılı-yordu. Fakat krizden hemen sonra, sendika bizçalışanları acil bir toplantıya çağırarak krizin şir-ket karlılığını zor duruma soktuğunu ve yöneti-

min geçen yıl yapılan toplusözleşmedeki 2.yıl ma-aş zammı şartını değiştirmek istediğini belirtti.Yapılan anlaşmaya göre sözleşmenin 2.yılında ma-aş zammının yıllık enflasyondan 3 puan fazla ol-ması gerekiyorken, yönetim olması gereken zamoranından 5 puan daha az oranda zam yapmayıteklif ediyordu. Aslında sendika yöneticileri deyeni şartları kabul etmezsek, şirketin zararını iş-ten çıkartmalarla karşılayabileceğini söyleyerekbir yandan bize aba altından sopa gösteriyor di-ğer taraftan da çoğu şirketin enflasyon oranındaartış bile yapmadığını söyleyerek şartlarını kabuletmemiz için ikna etmeye çalışıyordu. Uzun sü-ren tartışmalar sonucunda biz o gün yönetiminteklif ettiği maaş zammını, bir yıl boyunca kimse-nin işten çıkartılmaması ve sendikanın da bu ko-nuda bize güvence vermesi şartıyla kabul ettik.Fakat bu toplantıdan kısa bir süre sonra birçokarkadaşımız atıldı ya da istifa etmek zorunda bıra-kıldı. Bazı arkadaşlarımız da terfi etmelerine rağ-men maaşlarında hiçbir artış olmadığını fark edin-ce, bunu da fırsat bilerek sendikayı neler olup bit-tiğini bize anlatması için toplantı yapmaya davetettik. Sendika temsilcisi aracılığıyla bize verdikle-ri cevap, bu konunun şirketin ücret politikası ol-duğu ve sendikanın hiçbir şekilde müdahale ede-meyeceği şeklindeydi. Yani şirket yönetimi ücret-lerle ilgili bir toplantı talep ettiğinde toplusözleş-meye aykırı olsa bile, bizi toplantıya çağıranlar ay-nı şeyi biz talep ettiğimizde köşe bucak kaçıyor

hatta bu konuda ısrarcı olan çalışanların isimleri-ni de işverene vermekle tehdit ediyordu. Sendi-kalı bir işyerinde yaşanan bu olaylar, insanlarınvar olan sendikalara inancını ve güvenini de maa-lesef bitirmiş durumda. Sendikasız çalışanlarınşartları muhtemelen bundan da kötüdür. Zatenyapısı gereği bireyciliğin pompalandığı, kimseninkimseye güvenmediği, dostluğun, dayanışma kül-türünün kariyerizmin de katkısıyla yok edildiği buişyerlerinde genelde çalışanlar kaderleriyle başbaşa bırakılmış durumda.

Durumundan şikâyetçi olanların aklından ge-çen tek çözüm, daha iyi şartlarla daha iyi bir şir-kete geçebilmek ya da istifa edip güneyde bir sa-hil kasabasına yerleşmek. Fakat biz biliyoruz ki u-zun vadede daha iyi bir yer yok.

Eğer biz çalışanlar örgütlenip bir araya gelebi-lirsek, işverenin karşısına bir kişi olarak değil tümşirket çalışanları olarak çıkabilirsek, hem çalıştığı-mız işyerlerini hem de en küçük bir olayda bilebize arkasını dönen sendikaları değiştirebiliriz.Yıllarını o işyerine vermiş bir çalışan, sabah işegeldiğinde işten çıkartıldığını giriş kartı turnikeyiaçmadığında öğreniyorsa bundan hepimizin ken-dine pay çıkarması gerekiyor. Pervasızca yapılanbu saldırılara karşı koymak için bugün artık ör-gütlenmekten başka bir yol görünmüyor.

(Plaza Eylem Platformundan Bir İşçi)

‘Torba Yasa” tasarısı, TBMM’nde görüşülmeyebaşlanıldığı sıralarda, işçi düşmanı bu torbayakarşı ne yapılacağı da tartışılmaya başlandı. İş vemeslek örgütleri eylem ve eylem birlikteliği, cep-he ve platform gibi yapısal tartışmalara yenidengirdiler. Ve tabii ki, gelinen noktada bir kez dahayeniden “geç kaldık!” sızlanmaları duyulmaya baş-lanıldı.

Geç kalmanın ataleti ilk olmadığı gibi, tesadü-fi de değil. Başta sendikalar olmak üzere, iş vemeslek kurumlarının bürokratik işlerlikleri ve ta-bandan yalıtılmış yönetim erklerinin, mücadeleyigöstermelik ve zevahiri kurtarmak temelindekieylemlerle ele aldıkları artık bilinen bir gerçeklik.

Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu 26 Ara-lık’ta, DİSK ise 20 Ocak’ta “Torba Yasa” tasarısı-na karşı Taksim’de yürüyüş ve protesto eylemle-ri gerçekleştirmişti. 26 Ocak’ta ise, Herkese Sağ-lık Güvenli Gelecek Platformu ekseninde bir ara-ya gelinerek “Güvenli Gelecek İçin Birleşik Müca-dele” şiarıyla Galatasaray-Taksim meydanı ara-sında ortak yürüyüş ve eylem kararı alındı. Belir-lenen gün ve saatte, aynı güzergaha, aynı niyetleama ayrı bir eylem duyurusu da Türk-İş İstanbul1. Bölge tarafından yapıldı. HSGGP bileşenleri ta-rafından gösterilen özveriyle Türk-İş kortejineyol açıldı ve eylem fiilen ortaklaştırılmış oldu.

Tüm bu gelişmeler, bazı iş ve meslek örgütle-rinin kendilerine adeta rakip olarak gördükleriHSGGP’yi sönümlendirerek yok etme çabalarınıyeniden açığa çıkarmış oldu. Eylem birliği, cephe,

platform gibi yeni yapılanmalarla ve sol/sosyalistodakları dışlayarak, sınıfı pasifize eden gösterme-lik eylemler gündeme alınmaya başlanıldı.

27 Ocak’ta, DİSK, KESK, TMMOB ve TTBmerkezleri 81 ilden TBMM’ye ortak yürüyüş ka-rarı aldı. Kısa bir süre içinde de bu 81 il vurgusuİstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Samsun olarak“merkezi”leştirildi. Sadece yönetici ve temsilcile-rin katılacağı bir eyleme dönüştürüldü. Eylemprogramında 3 Şubat 2011 Perşembe günü Anka-ra’da buluşulacağı açıklaması yapıldı.

Tüm bu açıklamalara karşın, ‘Torba Yasa” ta-sarısının göstermelik ve geç bırakılmış eylemlerledurdurulamayacağını biliyoruz. Sendikalar gös-termelik eylemlerin peşinde; Türk-İş, eylemin i-çinde yok ve Hak-İş, Kamu Sen ve Memur Sen’inise, hiç sesi çıkmıyor.

İstanbul HSGGP bileşenleri, 13 Şubat’ta Ka-dıköy’de ‘Torba Yasa” tasarısına karşı kitleselbasın açıklaması yapılmasını öneriyor. 18 Ocaktoplantısında alınan kararın uygulanması için sen-dikaları ve meslek odalarını göreve çağırıyor.

‘TORBA YASA’ TASARISI GÖSTERMELÝKEYLEMLERLE DURDURULAMAZ

KRÝZÝN DEÐÝÞTÝRDÝÐÝ BEYAZ YAKALILAR VE SENDÝKALAR

Page 6: İşçilerin Sesi Şubat 2011

ÞÞuubbaatt 22001111

6

Siyasal iktidar, çalışma yaşamını sermaye lehine di-kensiz gül bahçesi haline getirme yolunda ilerliyor.Türkiye mecliste görüşülmekte olan son TorbaYasa ile daha da güvencesiz, örgütsüz, ucuz emekcenneti haline geliyor. Halkın, kendi geleceğini şe-killendiren bu dayatmalara tepkisizliği ise örgüt-süzlüğüyle doğru orantılı. Bu çerçevede gözler iş-çilerin çok az bir kesimini çatısı altına alabilmişsendikalarda. Hak-İş gibi açıktan iktidar yanlısı ol-makla övünen konfederasyonları bir kenara bıra-kırsak, diğer sendikalara üye işçilerin ne ölçüde“örgütlü” oldukları ve bir güç oluşturabilecekleriise kuşkulu...

Sendikalar bu yapılarıyla sınıfı ne ölçüde temsiledebilirler? Tabandaki işçilerle, sınıfla kuracağı bağyerine, mücadeleyi sendika yöneticileriyle ilişkile-rine ve yönetim kurulu belirleme kolaycılığına in-dirgeyen solun tutumu sendikal bürokrasiyi nasılbesliyor? Yazımızda bu sorulara yanıt arama çer-çevesinde sendikal bürokrasiyi sorgulamaya, ta-nımlamaya çalışacağız.

Sendikal hareketin tarihinde belki de hiç olma-dığı kadar dibe vurmuş durumda olmasının bir ne-deni sermaye ve en büyük patron devletin baskı vedayatmaları ise, diğer yanı da sendikaların yöneti-minde, 20–30 yıllık iktidarlarıyla birer patrona dö-nüşmüş kadrolardır. Dayatılan kölelik düzeninetoplumun direnç göstermesini engellemek için ön-ce sendikaların, düzenin bürokratik yapısına göreşekillenmesi gerekiyordu. Köşeye sıkıştıklarındasendikal örgütlülüğü değil de kendi koltuklarınıkoruma refleksiyle hareket eden profesyonel sen-dikacılar, bu süreçte işçilerin örgütlerini, ne yazıkki sistemi tamamlayan bürokratik yapılara dönüş-türdüler. Sistemin kendilerine sunduğu küçük ikti-darlarını gönüllü olarak örgütlülüğe tercih ettiler.

Siyasal iktidarların örgütlü, bilinçli toplum iste-mediği gibi, sendika iktidarları da bilinçli işçi iste-miyor. Hiç yetki alamasa da, toplu sözleşme yapa-masa da, inatla sınıf mücadelesini sürdüren dire-nen çok az istisna sendikayı özenle ayrı tutarak ge-nelleme yapmak çok iddialı olmayacaktır. İşçileritoplumsal mücadelenin öznesi olma yolunda bir a-dım ilerletmeyen, hatta bu yönde enerjilerini sö-nümleyen göstermelik tepkilerle sistemin işleyişi-ne katkı sunan bir yapı söz konusudur. Çünkü bi-linçli, mücadeleci işçiler önce kendi örgütlerinisorgulayacak, eleştirel bir bakışa sahip olacak veönce “sendikacılardan” hesap soracaktır!

İşçiden, hem de işçilerin parasıyla patron yara-tan bir sistemdir söz konusu olan. Bayram Meralde Mustafa Türkel de Atilay Ayçin de bir zamanlarişçiydiler. Bu anlamda sistemi değiştirmedikçe, de-mokratik bir işleyişin mekanizmalarını oluşturma-dıkça, Che Guavera’yı da “başkan” yapsanız kısasürede bu örneklere benzeyecektir. O yüzdensendikal sistemi, sendika içi işleyişi, işçilerin katılı-mını sağlayacak demokratik bir yapıya dönüştürüp,profesyonel sendikacılığa son vermek gerekiyor.

Bir yıldır sendikal bürokrasi, özellikle emekçevrelerinde hiç olmadığı kadar çok tartışılıyor.

Bu yapılardan beslenen, onlarla ittifaklar kuran, ay-nı tavırlarla kendi iktidarlarını ören siyasi yapılarbile artık “sendikal bürokrasiye karşı mücadele-den!” söz ediyorlar. Bu kavram giderek sendika i-çi yazışmalara, bürokratik işlemlere indirgenmeyebaşladı. Bunun adını koymak gerek.

Sendikal bürokrasi kapitalist düzene tümüyleayak uydurmuş, sendikacılığı ayrı bir meslek ve iş-çilerden kopuk ayrı bir sınıf haline dönüştürmüşprofesyonel sendikacılığın adıdır. Devletin hiyerar-şik yapısındaki bürokrasiden farkı yoktur. İşleyişide, sınıfa karşı tavrı da işçilerin ilişkileriyle değil,devlet içi ilişkilerle aynıdır. Şoförünün kullandığımakam arabasıyla sendikaya gelen Tek Gıda İşBaşkanı’nın korumalarına dövdürttüğü Tekel İşçisitek başına yeterli örnektir.

Ömür boyu sendika yöneticiliği yapmak içinher şeyi göze alan, işçilerin örgütünü kendi şirketihaline dönüştürüp yakın çevresini istihdam eden,kendi işçilerini sömüren, işten atan, kadın işçileritaciz eden bir anlayışla uzlaşılamaz. Emekten ya-naymış gibi görünüp siyasal iktidarla (veya muhale-fetle) pazarlığa girerek kendilerine mecliste yer a-rayan ya da karun kadar zenginleşip semiren bu“profesyonelleri” sırtımızdan atmak zorundayız.Sınıfın birliği ve örgütlülüğü yönünde ilerleme içinatılması gereken ilk adım budur. Bu gerçeği sade-ce mücadele içindeki işçilerin yakından görme şan-sı oluyor. Tekel direnişi bunun en somut örneği-dir.

Bu yapılara karşı ilk kayda değer ses 2009 yı-lında sivil havacılık işçilerinden geldi. Emek kamu-oyunun başlangıçta fark edemediği ancak sonradantartışılmaya başlayan bir sendika içi muhalefet, Te-kel direnişinden aylar önce sendikal bürokrasiyekarşı bayrak açmıştı. Hava İş sendikası çatısındamücadele eden temsilci ve aktif üyelerin oluştur-duğu Gökkuşağı Hareketi ilk kez maddi bir gücedönüşen örgütlenmeyi gerçekleştirdi. 22 yıllık sen-dika iktidarına karşı işçilerin çoğunluğunun deste-ğini alıp, delege sisteminin temsildeki adaletsizliği-ne rağmen genel kurulda oyları eşit çıkarmayı ba-şardı. Bunu “sadece kişileri değil sistemi değiştir-mek gerektiğini” söyleyerek işçiler arasında yarat-tığı umutla sağladı. İktidarın bütün nimetlerini de-

legelere baskı yapmada kullanan yönetim, tama-men kendilerinin belirlediği sandık kurulu üyeleri-nin itirazıyla, geçersiz bir oyu geçerli kılarak kol-tuklarını korudu. İşverenle beyaz sayfa açıyoruzdiyerek imzaladıkları toplu sözleşmeye işten atıl-maların önünü açan “ikale” sözleşmesini eklediler.Sonrasında THY’de, sendikanın seyrettiği işçi kıyı-mı sürdü. Yüzlerce işçi işten atıldı, taşeronlaştırmahızlandı. Sendika üç maymunu oynamaya devam e-diyor. Şimdi tüzüğe göre 60 delege imzasıyla ola-ğanüstü genel kurula gitmesi gereken yönetim100’ün üzerinde delegenin talebine rağmen genelkuruldan kaçıyor. Muhalefet ise yargı yoluyla, kay-yum atanarak genel kurul yapmaya ve sendikal ör-gütlülüğe sahip çıkmaya çalışıyor.

Gökkuşağı Hareketi bu yapıları yeniden işçile-rin örgütlerine dönüştürecek bir sistem öneriyor.On bir maddelik program, kuşkusuz Amerika’yıyeniden keşfetmiyor ama sendikal işleyişin temelkurallarını, olmazsa olmazlarını bir araya getiriyor.Tek bir genel başkan yerine, işçilerin eş başkanlı-ğını, kolektif liderliğini savunuyor. Yönetim pira-midini tersine çevirip “aklın yolunun birliği yerineakılların birlikteliğini” tercih ediyor. İktidarı red e-dip örgütlülüğü öne çıkarıyor. Özetle “Demokra-tik, şeffaf, temiz sendika” istiyor. 1

Bu programın tartışılıp her sektörün özelliğinegöre geliştirilerek sendikal mücadelenin dilini ye-niden yaratmak hepimizin önündeki görevdir. Budil profesyonel sendikacılığa son verecek, geçmişdönemlerin tükenmişliğine yeni çözümler ürete-cek ve örgütlü toplum yolunda akılların birlikteli-ğini sağlayacak dildir. Sol siyasi partiler ve gruplarsendika yöneticileriyle kurmaya çalıştıkları ve on-ların tabandan kopuşlarına paralel olarak kendile-rini de dibe çeken ve sınıftan uzaklaştıran bu tu-tumlarını gözden geçirmeli sendika bürokrasisinibeslemekten vazgeçmelidir.

Gökkuşağı Hareketi sınıf kardeşliğinin yanınaalın aklığı kardeşliğini de ekliyor.

“Yaşasın sınıf kardeşliği-Yaşasın Alın Aklığıkardeşliği...”

1 Gökkuşağı Hareketinin ilkeleri içingokkusagihareketi.com adresine bakılabilir.

SENDÝKAL BÜROKRASÝ VE SOLSendikal bürokrasi kapitalist düzene tümüyle ayak uydurmuþ, sendikacýlýðý ayrý bir meslek ve

iþçilerden kopuk ayrý bir sýnýf haline dönüþtürmüþ profesyonel sendikacýlýðýn adýdýr.Bahadýr AAltanGökkuþaðý Hareketi Sözcüsü

Page 7: İşçilerin Sesi Şubat 2011

7

ÞÞuubbaatt 22001111

Derneğinizi ne zaman ve niçin kurdunuz? Hangisorunlarla karşılaştınız?

Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve DayanışmaDerneği (TAŞ İŞ DER) 17 Mart 2010 kuruldu. Kuru-luşumuza sebep olan olay yemek paralarımızın kesil-mesiydi. Bu olay bizi bir araya getirdi, birbirimizi ta-nımamızı sağladı. Birlikte ne kadar önemli bir güç ol-duğumuzun farkına vardık ve derneğimizi kurmayakarar verdik. İstanbul Üniversitesi’ne bağlı İstanbulTıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, CerrahpaşaTıp Fakültesi, Kardiyoloji ve Onkoloji Enstitüleri’ndeçalışan taşeron işçilerin çıkarlarını korumak, hakları-nı almak, kadrolu çalışmalarını sağlamak için gerekenmücadeleyi yürütmek amacıyla bu derneği kurduk.Derneğimize sağlık, temizlik ve yemekhanede çalışantaşeron işçileri üye olmaya başladı.

İstanbul Üniversitesi’nde kaç taşeron işçisi çalı-şıyor?

İstanbul Üniversitesine bağlı İstanbul Tıp Fakül-tesinin Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerinde 3300 ki-şi sağlıkta, 712 kişi temizlikte, 300 kişi yemek şirket-lerinde olmak üzere toplam 4 bin 312 işçi taşeronşirketlerde çalışmakta. Bu rakamları düşündüğümüz-de gücümüzün farkına varmamız gerekiyor. Bizimdaha çok biraya gelip, örgütlenmemiz gerekiyor. Ta-şeron İşçileri Derneği birinci yılını bile doldurmadan,üniversite hastanelerinin birinde ortaya koyduğu ça-lışmalar sayesinde üye sayısı bini geçmiş bulunuyor.İşçilerin örgütlülüğünden aldıkları güçle dernek yö-netimi, taşeron çalışmanın yarattığı olumsuzluklarakarşı yeri geldiğinde yasal yolları zorlamak için dava-lar açtı, yeri geldiği zaman işçi arkadaşları kenetleyiptaşeron firmasının dayatmalarına karşı direndiler.

İlk yaşadığınız sorun ne oldu?

İlk yaşadığımız sorun temizlik personeli arkadaş-larımızın Aralık ayı maaşını alamamalarıydı. Belediye-İş Sendikası’yla beraber ihtarnameler çektik, görüş-meler yaptık. Yaklaşık iki aylık bir mücadele sonu-cunda Aralık ayı maaşının alınmasını sağlamış olduk.

Birbirimizle tanıştıktan sonra ister istemez her-kes sorunlarını iletmeye başladı, bu sorunları genel-leştirip, dernek avukatı aracılığı ile üniversite yöneti-mine ilettik; ihtarnameler çektik. Çekilen ihtarname-lerde dernek; kıdem tazminatı, yıllık izinler, fazla me-sai ücretleri, süt ve doğum izni gibi konuları günde-me getirdi.

Taşeron işçisi olduğumuz için “yasal işçi hakları-nı” kullanmakta sorun yaşıyorduk. Taşeron patron-ları haklarımızla ilgili taleplerimiz karşısında bizleri iş-ten çıkarmakla tehdit ediyordu. Güvencesiz çalıştırı-lıyor olmamız, taşeron şirketlerin işine geliyor.

İhtarnamelerden sonra üniversite yönetimininyaklaşımı değişti. Bizi tanımaya başladılar.

Basına da yansımıştı, yemekhanede çalışan işçi-ler işten atılmıştı, geri alındılar mı?

Derneğimiz ikinci sınavını yemek şirketi çalışan-ları arasındaki çalışmada verdi. Yemekhane çalışanla-rında şöyle bir sorun vardı: Damgacıoğulları Şirketihem üniversite personeline hizmeti veriyor hem dehastalara yemek dağıtıyor. Bu yemeklerin yapımındakullandığı malzemeyi eksik kullanıyor yani haksız ka-zanç elde ediyor. Yemek firmasında çalışan arkadaş-

larımız bunu fark ediyorlar. Bu şirket hem hastanınhem de işçinin haklarını çalıyordu. Üniversitedeki di-ğer taşeron firmaya nazaran yemekhanede çalışan iş-çi arkadaşlarımız daha fazla sömürülüyordu. Yemek-hane işçileri günde 12 saat, 6 gün, hafta 72 saat ça-lıştırılıyor. Hastanede çalışma 40 saat oysa.

Asgari ücreti bankadan alıyorlar, maaşın geri ka-lanı ise firma tarafından elden ödeniyor. Bu taşeronşirket, işçilerin sigortalarını da asgari ücretten yatı-rıp vergi kaçırıp ek kazanç da sağlıyordu. Bir işçi hak-sızlıklara tepki verirse ücreti düşürülüyordu. Eldenaldıkları ücretler düşürülerek işçinin kendisinin iştençıkmasını sağlamaya çalışıyorlardı.

İşten çıkartılmaya direnen işçi arkadaşlarımızınelden verilen ücreti tamamen kesildi ve asgari ücre-te kaldılar. Dernek, yemekhaneden çıkartılan 6 işçiarkadaş için basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın a-çıklamasına katılan 7 garson arkadaşımız daha iştençıkartıldı. İşten çıkartmalar sonrası dernek yemek-hanedeki taşeron firmasının yaptığı yolsuzlukla ilgilielindeki belgeleri kamuoyuyla paylaştı. Üniversiteyönetimin derneği tanımasında bu yolsuzluğun ka-muoyuyla paylaşılması, medyada çıkması etkili oldu.

İşten çıkartılan 11 işçinin işe iade davası dernektarafından açıldı. İşçi arkadaşlarımızla derneğin ger-çekleştirmiş olduğu mücadele sayesinde 4 işçi işe ge-ri alınmış oldu.

Taşeron işçilerinin başka hangi sorunları var?

Hastanede çalışıyoruz, ancak hastane içinde işkazaları geçiyoruz, bulaşıcı hastalık ve kanser tehli-keleri atlatıyoruz her gün. Cevdet Aksu arkadaşımızkalp krizi geçirdi ve arkadaşımız yaşamını bakımamuhtaç bir şekilde devam edecek Arkadaşımızın bü-tün sosyal haklarını alabilmesi için yasal sürecinde o-na tüm yardımlarda bulunduk ve arkadaşımızın kı-dem tazminatı davası dernek tarafından açıldı. Der-nek üyelerimizden 5 işçinin kıdem tazminatı hakkı i-çin davalar açtık.

Taşeron firmaları her yıl yapılan ihaleler ile de-ğişmekte. Değişen taşeron firmasıyla işçiye çıkış-girişyaptırılarak işçilerin kıdem tazminat hakkı sıfırlanma-ya çalışılmakta. Dernek açtığı davalarla taşeronda ça-lışan işçilerin kıdem tazminat hakkı da dâhil olmak ü-zere tüm sosyal hakları talep ediyor. Taşeron firma-sı değişse de işçi haklarının korumasını sağlamak is-tiyor. Bunun için mücadeleler veriyor.

Röntgen teknisyenlerinin çalışma koşullarının i-yileştirilmesi için girişimlerde bulunduk. Röntgen

teknisyenleri arkadaşlarımız şua izinlerini kullanmı-yorlardı. İki arkadaşımız adına hem şua izni hem defiili hizmet davaları açıldı, bu davalar devam ediyor.Dava tamamlanmadan şua izinleri 2010 yılında rönt-gen teknisyeni arkadaşları için kullandırılmaya baş-landı. Tabii bu izinlerin 2011’de de kullandırılıp kul-landırılmayacağını göreceğiz.

Yemekhanede çalışan arkadaşlarımızın fazla me-saileri ödenmiyordu. Arkadaşlarımızın fazla mesaile-ri alınması için davalarımızı açıp, süreci takip etmeyebaşladık.

Taşeronlaşmaya karşı neler yapıyorsunuz?

Derneğimizin hastanedeki taşeron çalışmayakarşı açtığı önemli iki dava daha var. Dev Sağlık-İş’inÇapa Hastanesi’ndeki örgütlenmesi sırasında iş mü-fettiş raporuyla sağlık çalışanlarının taşeron firmalar-da çalışması fiilen suç olduğu ortaya konmuş. Bu ra-pora itiraz eden taşeron firma da davayı kaybetmişdurumda. Bunları dayanak göstererek hastanedekitaşeron sistemin ortadan kalkması için durum tespitdavaları açtık.

Taşeron firmaların işçilere yönelik son saldırısıOcak ayında imzalatılmaya çalışılan ibranameydi. İlkolarak temizlik işlerini alan taşeron firması, bu bö-lümdeki işçi arkadaşlarımıza bu evrağı imzalatmak is-tedi. Yapılan çalışmalar sonucunda ibranameler im-zalanmadı. Bu ibranamelerde taşeron firmalar işçile-re; “bütün haklarımı aldım, yeni firmadan hiçbir ala-cak talebim yoktur.” şeklindeki beyan vardı. Temiz-lik işçilerinin büyük bir kısmı imzalamadı; işçiler or-tak hareket etti. Ardından aynı ibraname sağlık çalı-şanlarının bağlı bulunduğu taşeron firma tarafındanuygulamaya konmaya çalışıldı. Dernek üzerinden ya-pılan örgütlenmeyle, taşeron işçileri ibranameleriimzalamadı. Taşeron firmaları da ibranameleri geriçekti, ibranameyi imzalayan işçilerin imzaları da iadeedildi.

Taşeron işçileri derneğinin taleplerinden olankadrolu çalışma hakkı, hastane yönetimin bin 300 ki-şilik kadro açmasıyla tekrar gündeme geldi. Açılankadro ile ilgili girişimlerde bulanan dernek yönetimiRektörlük ile görüştü. Üniversite kapsamında bulu-nan taşeron işçileri adına görüşen dernek yönetimi;eğer bir grup kadroya alınacaksa bu yıllardır hasta-nede taşeronda çalıştırılan işçilerin hakkı olduğu ifa-de edildi. Bu süreçte derneğin kadro alımında müda-hil olması sağlandı.

Taþeron Ýþçileri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði (TAÞ ÝÞ DER) Baþkaný Güneþ Cengiz:

‘GÜVENCESÝZLERÝN GÜVENCESÝ: ÖRGÜTLENME’Taþeron Ýþçileri Derneði birinci yýlýný bile doldurmadan, üniversite hastanelerinin birinde

ortaya koyduðu çalýþmalar sayesinde üye sayýsý bini geçmiþ bulunuyor.

Page 8: İşçilerin Sesi Şubat 2011

8

ORTADOÐU HALKLARI AYAKTA

Ortadoğu’da domino taşı teorisi işliyor. Diktatörler,birbirinin peşi sıra halk ayaklanmalarıyla devriliyor. Bugelişmeleri, Türkiye’de herkes kendi meşrebine göreyorumluyor. Liberal ve siyasi İslamcılar “Tunus’un Ke-malistleri devrildi” şeklinde yorumlar, halkın despotlaikçileri hedef aldığını iddia ederken, ulusalcılar, eskiyöneticilerin yurtdışına kaçışını, ABD ya da AB em-peryalizminin bölgedeki işbirlikçilerinin devrilmesi o-larak görüyorlar.

Oysa manzara çok farklı. Diktatörleri kendiliğin-den gelişen halk hareketliliği, devirdi. Eylemciler belir-li bir ideolojinin rehberliğinde harekete geçmediği gi-bi eylemleri örgütleyip, yönlendiren bir siyasi örgütde yok. Doğal olarak çeşitli ideoloji ve siyasi görüştenya da çeşitli siyasi örgütlere bağlı insanlar, bu eylemli-

likler içinde yer aldı ancak bir bütün olarak eylemle-rin bunlardan birine ya da birkaçına mal edilmesi ger-çeğe ters düşer.

Hedef Yoksulluk, Yolsuzluk ve Despotizmİsyanlar, yoksulluğa, yolsuzluğa ve despotizme

karşıdır. Bu ülkelerde diz boyu yoksulluk yaşanmakta-dır. İşsizlik had safhadadır ve halkın önemli bir kesimiaçlık sınırının altında yaşamını sürdürmektedir. Yakıngeçmişte Mısır’da ekmeğe yapılan zam yüzünden güç-lü bir halk ayaklanması yaşandığı ve bunun üzerine ek-mek zammının geri alındığı hatırlansın. Bu durum, hal-kın önemlice bir kesiminin esas olarak ekmekle bes-lendiğini göstermektedir.

İkinci olarak, yaygın bir yoksulluğun yaşandığı bu

ülkelerde bir de yolsuzluklar başını alıp gitmiştir. Entepedekinden en alttaki görevlisine kadar, yönetici sı-nıf ve bürokrasi yolsuzluğa bulaşmış durumdadır.Kendileri sefalet içindeyken, yöneticilerin ve memur-ların yolsuzluk yaparak refah içinde yaşamaları, halkıöfkelendiren diğer bir olgudur.

Üçüncü olarak, halk kitlelerinin bu tepkilerini or-taya koyacakları bir kanal yoktur. Ne seçimler yoluy-la işbaşındakileri defedip, yeni yöneticileri seçebilmene de taleplerini kitle gösterileriyle ifade edebilme o-lanakları var. Çok partili seçim sistemi gelişmediği gi-bi, seçimler dürüst ve adil bir ortamda cereyan etmi-yor. Kitle gösterileri ise polis tarafından şiddet kulla-nılarak bastırılıyor ve muhalifler hapse dolduruluyor.

Dördüncü olarak, halkın tepki duyduğu yönetici-ler 25–30 yıldan beri işbaşında ülkeyi yönetiyorlar.

Aykut ÖÖzer

‘MÜBAREK, UÇAK SENÝ BEKLÝYOR’Yazının başlığı, Mısır’da Hüsnü Mübarek ve onundiktatörlük rejimini devirmek için sokağa dökülenhalk kitlelerinin, Mübarek’e yaptıkları çağrıyı ifadeediyor. Halk, yolsuzluk, yoksulluk ve despotizmleözdeşleşmiş bir yönetimin artık ömrünü doldurdu-ğunu haykırıyor ve gitmeleri gerektiğini vurguluyor.Her ne kadar, Tunus’taki başarılı halk isyanı tarafın-dan cesaretlendirilmiş ve tetiklenmiş olsa da, Mı-sır’daki halk hareketi, gerek bölge düzeni gerekseuluslararası sistem açısından Tunus’u kat be kat a-şan bir önem arz ediyor. Bu sadece Mısır’ın 82 mil-yonu aşan nüfusu dolayısıyla büyük bir ülke olma-sından ya da coğrafi konumu bakımından stratejikbir önem taşımasından kaynaklanmıyor. Mısır’ın si-yasi önemi çok büyük. Mısır, siyasi bakımdan ArapDünyasının lideri durumunda. Bütün Arap ülkelerive yönetimleri üzerinde ciddi bir siyasi nüfuzu bu-lunuyor. Bu ülkedeki her siyasi gelişme, kaçınılmazolarak diğer Arap ülkeleri ve yönetimlerini de etki-leyecek. Mısır’da yönetimin zaafa düşmesi, ArapDünyasını lidersiz bırakacak. İkinci olarak Mısır,bölgesel istikrar bakımından uluslararası kapitaliz-min, İsrail ile birlikte, en önemli dayanaklarından bi-ri, ABD emperyalizminin yakın müttefiki. İsrail ilebarış anlaşması imzalamış bulunan ve diplomatik i-lişkisi olan tek Arap ülkesi. Bu ülkede yaşanılacakbir rejim değişikliği emperyalizmin bölgeye dönükhesaplarını alt üst edecek. İşte bütün bu nedenler-le, Mısır’da halk hareketinin başlaması ve direnişinbüyüyerek istikrar kazanması üzerine, ABD hemensüreci yönetmek için harekete geçti. Diğer yandançeşitli Arap ülkelerinin yöneticileri, gerçekleştire-cekleri reform ve atacakları siyasi adımlar konu-sunda birbiri ardına açıklamalar yapmaya başladılar.

Halk SokaktaTunus direnişinden esinlenen ve ağırlıklı olarak

orta sınıfa mensup muhalifler, internet ve cep tele-fonu gibi araçların da yardımıyla örgütlenip sokağaindi. Bunun ardından çeşitli toplumsal sınıf ve siyasidüşüncelere sahip yüz binlerce kişi, Kahire, İskende-riye, Süveyş gibi kentlerin cadde ve meydanlarınıdoldurdu. Bunların sayısı her geçen gün daha da art-

tı. Mısır’ın en örgütlü ve güçlü muhalif gurubu olarakbilinen ve halen yasa dışı ilan edilmiş olan MüslümanKardeşler Örgütü, direnişe ancak dördüncü günün-de destek vermeye karar verdi. Daha çok dayanışmave yardımlaşma ağlarıyla sosyal ve kültürel alandaörgütlenen bu gurubun, direnişe ve iktidarda söz sa-hibi olmaya karşı mesafeli tutumu devam ediyor.Muhtemelen örgüt, öne çıkmaları halinde rejim yan-daşları ve emperyalistlerin hışmını üzerine çekeceği-ni ve “kabağın kendi kafasında patlayacağını” düşünü-yor. O nedenle, süreci dikkatle izliyor ve gelişecekduruma göre politikasını belirlemeyi planlıyor.

Bütün gerici rejimlerde olduğu gibi, Mübarek re-jimi de önce halk ayaklanmasını şiddet yoluyla bastır-mayı denedi. Polisin halka saldırısında yüzlerce gös-terici hayatını kaybetti. Şiddet yoluyla halkı gerilete-meyen Mübarek iktidarı, halkın direnişçilerden des-teğini çekmesini sağlamak için provokasyona başvur-du. Bir yandan “firar ettiler” kılıfıyla binlerce adlimahkûmu serbest bıraktı. Rejimin gizli polisi bunlar-la birleşerek işyeri ve evleri yağmalamaya girişti.Böylece halkın, yağmalamadan direnişçileri sorumlututarak onlara karşı tavır almasını ve demokrasiyekarşı güven ve istikrardan yana tutum takınarak reji-mi desteklemelerini sağlamaya çalıştı. Ancak bu oyunda sökmedi. Halk yağmacılara karşı örgütlendi.

Son olarak direnişçiler, çeşitli engellemeler veçevre illerini Kahire’ye bağlayan yolların ordu güçle-ri tarafından kesilerek, halkın Kahire’ye ulaşmasınıengellemesine karşın, Tahrir meydanında yaklaşık birmilyon kişiyi toplayarak, bir kez daha Mübarek’in is-tifasını istedi. Bunun üzerine Hüsnü Mübarek, Eylülayında yapılacak başkanlık seçimlerinde aday olmaya-cağını, görevi bırakacağını açıkladı. Direnişçiler bunukabul etmeyip, Mübarek’in üç gün içinde ülkeyi terketmesinde ısrar ettiler.

Direnişçilerin ısrarı, ordunun da tavır değiştir-mesini ve direnişçilere evlerine dönmeleri yönündeuyarıda bulunmasını beraberinde getirdi. Ayrıca di-renişin başından beri ilk kez, Mübarek yanlısı çapul-cular, sivil polislerle birleşerek, ordunun da gözyummasıyla, taş, sopa ve bıçaklarla Tahrir Meydanın-

da toplanan göstericilere saldırıp, yüzlerce kişiyi ya-raladılar. Gelinen noktada ipler iyice gerilmiş ve sü-recin hangi yönde gelişeceğini belirleyecek yol ayrı-mına varılmış bulunuluyor.

ABD ve Ordu DevredeHalk ayaklanmasının genişleyerek sürmesi ve re-

jimi tehdit eder hale gelmesi üzerine, Mısır’ın siyase-tinde, ekonomik ve toplumsal yaşamında özel bir ye-ri olan ordu devreye girdi. Direnişin üçüncü günün-de, Genelkurmay Başkanı ABD’ye uçtu ve buradaABD yetkilileriyle muhtemelen sürecin nasıl yöneti-leceğini görüştü. Giderek kitleselleşen halk hareke-tiyle polis arasındaki çatışmalarda yüzlerce kişinin öl-mesi üzerine, ordu, polisi devreden çıkararak halklanispeten daha yumuşak bir ilişki kurdu. Diğer yandanüst düzey askeri yetkililer Hüsnü Mübarek ile bir a-raya gelerek, durum değerlendirmesi yaptı. ABD biryandan süreci kontrol altına almak üzere Mısır ordu-sunu devreye sokarken diğer yandan Hüsnü Müba-rek’in yönetimden alaşağı edilmesiyle doğabilecek si-yasi boşluğu doldurmak üzere yurtdışında yaşamak-ta olan işbirlikçisi, eski Atom Enerjisi KomisyonuBaşkanı Mısırlı politikacı Muhammed El Baradey’i ül-keye gönderdi. Böylece ABD, ordu ve yandaş politi-kacıları kullanarak yaşanmakta olan demokratik dev-rim sürecini, bölgede güç ve mevzii kaybına uğrama-dan atlatma uğraşına girdi. Mısır’daki yönetiminkontrolsüz bir şekilde devrilmesi, tüm bölgede siya-si bir kaosu tetikleyebilirdi. ABD emperyalizmi biryandan halk direnişinin yarattığı siyasi değişime bo-yun eğerken diğer yandan elinden geldiğince sürecidenetlemeye çalışıyor. Ancak direnişi canlı bir orga-nizma olarak görmek gerekir. Süreci, rejim yandaşıgüçlerle direnişçilerin süren çatışmaları, direnişçileriçindeki farklı siyasi eğilimler ve bunların iç çelişkile-ri, ordunun bu süreçte değişkenlik gösterebilecekrolü gibi bir dizi olgu belirleyecektir. Mısır’daki halkayaklanmasının yarattığı deprem, bölgede bir “fay kı-rılmasına” yol açmıştır. Artık Mısır’da ve bölgedehiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bu durum ege-menler için de halklar için de geçerlidir.

Page 9: İşçilerin Sesi Şubat 2011

9

ÞÞuubbaatt 22001111

TUNUS ÝÞÇÝ SINIFIDÝKTATÖRLÜÐE KARÞI AYAKLANDI

Devrik Tunus Devlet BaşkanıZeynel Abidin Bin Ali 23 yıldır,Mısır devlet başkanı Hüsnü Mü-barek 30 yıldır, Yemen DevletBaşkanı Ali Abdullah Salih 32 yıl-dır işbaşındalar; halkın tüm hoş-nutsuzluğuna rağmen ülkelerinibaskı ile despotça yönetiyorlarve halkın normal yollarla bunlarıdeğiştirme olanakları yok. Buörnekler diğer Ortadoğu ve A-rap ülkeleri için de geçerli.

Bir de gelecekten umudunukesmiş gençlerin, nüfusun ö-nemli bir çoğunluğunu oluştur-duğunu eklersek, ayaklanmala-rın maddi temellerinin her ba-kımdan oluştuğunu görürüz. Mı-sır’da nüfusun dörtte üçünü 25yaşın altındaki gençler oluşturu-yor. Kendini yakarak ayaklan-maların fitilini ateşleyen Tunuslu genç, aslında ayaklan-macıların prototipini oluşturuyor. Kendisi üniversitemezunu ama işportacılık yaparak kalabalık ailesinin ge-çimini sağlamak zorunda ve bu işi yapıyor. Sistem bu-na bile izin vermiyor ve polisler işporta tezgâhına elkoyuyor. Ondan sonrasını bütün dünya biliyor.

Burjuva DemokratikDevrimler SahnedeAyaklanan halkların öncelikli talebi, bütün sorun-

ların kaynağı olduğuna inandıkları bugünkü yöneticile-rin işbaşından uzaklaştırılması. İkinci adım olarak, ülke

yönetiminde kendilerini ifadeetmelerine olanak sağlayan,temsili demokratik bir sistemkurulmasını arzu ediyorlar. Bun-lara ek olarak düşünce, ifade veörgütlenme özgürlükleri önün-deki engellerin kaldırılmasını is-tiyorlar. İş, aş ve yolsuzluklarınönlenmesi gibi toplumsal talep-ler de içermekle birlikte, kitlele-rin talepleri, esas olarak, burju-va demokratik taleplerdir.

Başta ABD olmak üzere,emperyalistler, kitlelerin talep-leri bu sınırlar içinde kaldığı sü-rece, değişimi destekliyorlar.Sistemin aynı kalması koşuluyla,siyasi yöneticilerin değişmesin-den şikâyetçi değildirler. Hattabu durumu, sisteme ve kendile-rinin bölgedeki egemenliklerine

taze kan aşılanması olarak değerlendiriyorlar.

Mısır ve Tunus halkları ülkelerinde burjuva demok-ratik devrimlerini başlatmışlardır. Bunu ne kadar ilerle-tebilecekleri, orta vadede bir toplumsal devrime dö-nüştürüp dönüştüremeyecekleri, bölgedeki emekçi sı-nıfların örgütlenme ve mücadele düzeyine bağlıdır.

Tunus’ta, 17 Aralık’ta seyyar satıcılık yaparak geçimi-ni sağlamaya çalışan işsiz bir genç olan MuhammedBu Azizi, el arabasına zabıta tarafından el konulmasıüzerine kendini yakmıştı. Bu intihar eylemi Tunus’luişçi ve emekçilerin yaşadıkları işsizlik ve yoksulluğunZeynel Abidin bin Ali rejimine karşı ayaklanmasınıtetikledi. Ayaklanma, özellikle yoksul iç ve güney ke-simlerden başlamak üzere tüm ülkeye yayıldı. Polisinve Bin Ali’ye bağlı özel birliklerin açtığı ateş sonucu100’e yakın gösterici öldü. Buna rağmen ayaklanmabastırılamadı. Tunus egemen sınıfı isyanın önüne geç-mek, rejimi kurtarmak uğruna Bin Ali’yi gözden çı-kardı. Bin Ali istifa etmek ve ülkeyi terk etmek zo-runda kaldı. Bin Ali sonrası Devlet Başkanlığını FuadMebazza, Başbakanlığı Muhammed Gannuşi üstlendi.

Gannuşi’nin başkanlığında Ulusal Birlik Hüküme-ti kuruldu. Göstericiler tarafından tüm siyasi mah-kumlar serbest bırakıldı. Serbest bırakılanlar arasın-da İslamcı En Nahta hareketi üyeleri de vardı. Gan-nuşi hükümeti bir taraftan ayaklanmayı polis zoruylabastırmaya çalışırken bir taraftan da muhalefetle gö-rüşerek onlara birlik hükümeti içinde yer verereksistemde reform vaat etti. Daha önce sokak hare-ketleri, grev ve direnişler yaygınlaştığı zaman Bin Alide benzer vaatlerde bulunmuş, sonra da vaatlerini u-nutarak işçi hareketinin grev ve direnişlerin üzerinepolisi sürerek ülkede tam bir baskı ve korku rejimi,polis devleti kurmuştu.

Ayaklanma sonrası Bin Ali’nin gitmesi dışında re-jimde temelde bir değişiklik olmadı. Devletin tüm ki-lit noktaları hala eski rejimin ve “düzen partisi”nin e-linde. Rejim hızla kendini toparlamaya, devrimci sü-reci sistemde sınırlı reformlar yaparak massetmeyeçalışıyor.

Egemen sınıfın bu tutumu kitlelerin ayaklanma i-çinde yer alan sosyalist unsurların, Tunus Genel İşçiKonfederasyonu’na (UGTT) bağlı işçilerin, sol kanatsendika (CI)ların isyanını, öfkesini bastırmaya ve ya-

tıştırmaya yetmedi. Yeni kurulan Ulusal Birlik Hükü-meti’nin en önemli bakanlıklarının da eski rejiminpartisi Anayasal Demokratik Birlik (RCD)’e verilme-si, tepkileri yeni hükümete ve RCD’li bakanlara yö-neltti. Bunun üzerine birlik hükümetine üye verenUGTT, tabandan gelen basıncın etkisiyle hükümetegiren üç bakanını geri çekti. Hükümeti tanımadığını i-lan etti ve istifasını istedi.

Tunus’ta işçi hareketi ve toplumsal muhalefetindiğer unsurları kendi içinde dağınık ve çok parçalı.Ortak radikal bir demokrasi ve devrim programına,iktidar perspektifine sahip değil. Bu durum hareketisınırlıyor. Devrimci bir bilinç, örgüt ve önderliğin ol-madığı koşullarda kendiliğindenci bilinç kendiliğindenhareketi teslim alıyor. Bu da mücadelenin sistem içibir reform mücadelesi olarak şekillenmesine ve sür-mesine yol açıyor.

Hareket sistemin değil baskıcı otoriter rejimintasfiyesini, demokrasi, hak ve özgürlüklerin genişle-tilmesini, RCD’nin yasaklanmasını, eski rejimin so-rumlularının yönetimden uzaklaştırılmasını istiyor.

Gannuşi ve bakanları mücadelenin basıncı altın-da RCD’den istifa ettiler. Buna karşın bakanlık yap-maya ve hükümet etmeye devam ediyorlar. Bu tür-den göstermelik tavizlerle süreci zamana yayarak ha-reketin yorgun düşmesini ve geri çekilmesini sağla-maya çalışıyorlar. Hareket geri çekilmeye görsün,düzenin tüm güçleri ve örgütleri saldırmak için pusu-da bekliyor. Ordu geçici hükümetin zayıflığının far-kında. Sistem tehlikeye girdiği anda müdahale etmekiçin yedekte ve nöbette bekliyor.

İslamcı En Nahta hareketi hem AB ve ABD em-peryalistlerine hem de Tunus egemen sınıfına kendi-lerinin sistem için bir tehdit oluşturmadıklarını, uz-laşmadan, barış ve istikrardan yana olduklarını anla-tıyor. 22 yıldır İngiltere’de sürgünde olan hareketinlideri Raşit Gannuşi, ülkeye döndüğünde yaptığı ilk a-çıklamada Türkiye’de ki AKP’yi örnek aldıklarını

söylüyor.

Obama ve Sarkozy, dahil tüm kapitalist-emper-yalist devletler ve yerli işbirlikçileri işçi sınıfını süku-nete davet ediyor. Barış ve istikrar istiyor. Onlarınbarış ve istikrardan anladığı sömürü düzeninin sür-mesi, kısmi reformlarla isyanın kontrol altına alınma-sı ve rejimin kurtarılmasıdır.

Hareketin “kendiliğinden” karakteri, işçi sınıfınınkendi bağımsız programı ve örgütünü yaratamamışolması dolayısıyla Tunus burjuvazisi durumu en azzararla ve hasarla atlatmaya çalışıyor. Bin Ali gitti.Yerini yeni bir diktatörün mü alacağı, yoksa sistem i-çinde köklü bir rejim değişikliğine ve demokratikleş-meye mi yol açacağını mücadele belirleyecek.

Tunus işçi sınıfı daha şimdiden kazanmaya, de-mokrasi; hak ve özgürlüklerinin sınırlarını genişlet-meye, kendine olan güveni pekiştirmeye, örgütlen-me ve mücadele kapasitesini yükseltmeye başladı.Ortadoğu ve Afrika’da birçok ülkede işçi sınıfı ve e-zilenlerin kendi diktatörlüklerine karşı mücadelebayrağını yükseltmelerinin önünü açtı.

Page 10: İşçilerin Sesi Şubat 2011

ÞÞuubbaatt 22001111

10

Egemen sınıflar, 3 Şubat günü Ankara’da toplu birkatliama daha imza attı. Ankara OSTİM ve İvedikSanayi Sitelerinde yaşanan patlamalarda 20 işçikatledildi. Onlarcası da yaralandı.

Kaza değil, bu bir cinayet. Gözler önünde iş-lenen bir katliam. 31 Ocak 2008 tarihinde, Da-vutpaşa’da bulunan bir sanayi sitesindeki hava-i fişek imalathanesinde meydana gelen ve 21 işçi-nin ölümüne neden olan patlama, adeta bir katli-ama yol açtı. Patlamaların ardından açığa çıkanbilgilere göre, Ankara’da ki patlamalara da güven-cesiz, denetimsiz çalışma hukuku ve kural tanı-maz kâr hırsı yol açmıştır. Patlamalardan birininnedeni, torna atölyesi olarak gösterilen işyerindetiner, boya ve kaçak mazot imal ediliyor olması.Diğer patlama ise, yeterli denetimin zamanındayapılmamasından meydana geliyor.

İşçi katliamlarından sadece kural tanımaz kârhırsı içindeki egemen sınıflar sorumlu değil. Para-babalarının temsilcisi AKP hükümeti ve gereklidenetimleri yapmayan devletin sorumlu organlarıda suçlu. Devlet, bir kez daha görevini yerine ge-tirmedi. Nedeni de, işçilerin canını alacak kadarazgın sömürü politikaları. AKP hükümeti de, bupolitikalar için egemen sınıfların hizmetinde.

İşyerlerini denetlemekle görevli kurumun ba-şında bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik BakanıÖmer Dinçer, itiraf niteliğindeki açıklamalarıylapatlamalardaki sorumluluklarını da açığa çıkar-mıştır. Dinçer, patlamanın gerçekleştirildiği iş-yerlerinden birinin en son 2007’de denetlendiği-ni söylemektedir. Yani, bunca zaman içerisindeherhangi bir denetim yapılmamıştır. Aynı Bakan,katliamla ilgili olarak işyeri sahibini savunmuş veölen işçileri suçlayarak “işçi sağlığı ve güvenliği,önce insanın kendi sağlığını ciddiye almasıyla ola-bilir” demiştir.

AKP hükümetinin politikaları işçi katliamları-na yönelik teşvik ve destek niteliğindedir. Meclis-te görüşülen “Torba Yasa” ile emekçilere dönükhak gaspları artarak devam edecek, güvencesiz vekuralsız çalışma yasalaştırılarak iş cinayetlerininartmasına zemin hazırlanacaktır. “Torba Yasa”tasarısı ile, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinidenetleme yetkisi uzman görevlilerden alınarakkonunun ehli olmayan memurlara verilecek vetaşeronlara devredilecektir.

Burjuva egemenlerin çıkarına olan ve işçi kat-liamlarına davetiye çıkaran “Torba Yasa” tasarısıTBMM’de görüşülürken, Ankara OSTİM ve İve-dik Sanayi Sitelerinde de patlamalar gerçekleşti.Aynı saatlerde ise, işçi ve emekçi düşmanı “Tor-ba Yasa”yı protesto etmek için gelen sendikalarakarşı gaz bombaları, tazyikli su ve polis coplarıy-la saldıran yine AKP hükümetiydi.

Burjuva egemenlerin sözcüsü ve temsilcisi o-lan hükümet, işçilerin kanıyla ayakta duruyor veişlevi nedeniyle de bundan en ufak bir rahatsızlıkduymuyor. Bu nedenle de işçiler, “iş kazası” adıverilen cinayetlerle katledilmeye devam ediliyor.Madenler, tersaneler, fabrikalar ya da servis ara-baları işçilere mezar oluyor. İşçi kanıyla yoğrulanbu alın teri hırsızları, düzenlerinin sürmesi için iş-çi sağlığı ve iş güvenliğinden esirgenen kaynaklarıbüyük polis ordusunu beslemek için kullanıyor-lar. Tam da bu nedenledir ki, “Torba Yasa”yıprotesto ettikleri için polis saldırısına uğrayan iş-

çiler tarafından “Tayyip Sonun Mübarek Olsun!”deniliyor…

Katillerden Hesabı Emekçiler Soracak!

Ýþçi Katilleri Hesap Verecek!Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu

(HSGGP) bileşenleri tarafından, Ankara OSTİMve İvedik Sanayi Sitesinde meydana gelen patla-malar sonucu hayatını kaybeden işçiler için yürü-yüş ve basın açıklaması gerçekleştirildi.

“İşçi Katilleri Hesap Verecek!” diyerek bir a-raya gelen HSGGP bileşenleri, “OSTİM ve İvedikSanayi Sitesinde yeni bir işçi katliamı!” gerçekleş-tirildiğini dile getirdiler. Yürüyüş esnasında taşı-nan pankartta ise, “19 İşçinin Katili; SermayeninKâr Hırsı, Devletin ve AKP’nin Kuralsız, İş Gü-venliğini ve Güvencesini Yok Sayan Çalışmaya İ-zin Vermesidir!” vurgusu vardı.

Davutpaþa…Üç yıl önce İstanbul Davutpaşa da meydana

gelen patlamalarda hayatlarını kaybeden işçilerinyakınları da Taksim’de bir araya geldiler. “Acıla-rımız tazelendi, üç yıl önce yaşadıklarımızı OS-TİM ve İvedik Sanayi Sitesinde meydana gelenpatlamalarla yeniden yaşadık” diyen işçi aileleri,“sorumluların bulunmasını ve cezalandırılmasını”istediler.

OSTİM ve İvedik Sanayi Sitesinde hayatlarınıkaybeden işçilerle ilgili yürüyüş ve eylemler de-vam ediyor…

OSTÝM VE ÝVEDÝK SANAYÝ SÝTESÝNDEYENÝ ÝÞÇÝ CÝNAYETLERÝ

Ýþçi saðlýðý ve iþ güvenliðinden esirgenen kaynaklar büyük polis ordusunu beslemek için kullanýlýyor.

“Torba Yasa” tasarýsý TBMM’de görüþülürken,Ankara OSTÝM ve Ývedik Sanayi Sitelerinde de

patlamalar gerçekleþti.

Page 11: İşçilerin Sesi Şubat 2011

11

ÞÞuubbaatt 22001111

Hrant Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak günü binlercekişi, vurulduğu Agos gazetesinin önündeydi. Dörtyıl önce Hrant, devletin çeşitli kademelerinde adımadım planlanan bir sürecin sonunda göz göre görekatledilmişti. Organizasyon böyle yürütülmüş ve ci-nayet faşist taşeronlara ihale edilmişti. Bu nedenleyıldönümünde toplanan binlerce kişi, ısrarla “Katildevlet, hesap verecek” sloganını haykırıyordu. “He-pimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” vurgusu da aynısıklıkla tekrarlanıyordu.

Anma eyleminde Ermeni cemaatinden, Kürt ve-killerden, sanatçılardan, emekçilerden, sosyalistler-den… yaklaşık 10 bin kişi yan yana geldi. Hrant’ınsesiyle başlayan törende, Abdi İpekçi’nin kızı Nük-het İpekçi bir konuşma yaptı. Ermenice, Kürtçe veTürkçe dövizlerin taşındığı, sloganların atıldığı töre-nin sonunda 7 Şubat’ta yapılacak duruşma da hatır-latıldı. Akşam da Taksim’den Galatasaray meydanı-na, neredeyse tüm İstiklal caddesini dolduran birkalabalıkla ikinci bir yürüyüş gerçekleştirildi, basınaçıklaması yapıldı.

Aynı gün yapılan bu eylemler, farklı yürüyüş

kollarından gelen kortejlerin taşıdıkları dövizler,sloganlar ve açıklamalardaki vurgular; solda yaşananve “liberal/ulusalcı” olarak kodlanan ayrışmanınyansımalarını taşıyordu. Bir yanda liberal ve sol libe-ral kesim cinayetin, Susurluk-Ergenekon süreçlerin-de adı konulan ve odağında TSK’nın bulunduğu de-rin devletin işi olduğu vurgusunu öne çıkarmakta; e-mekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün Hrant’ı tehdit etti-ği, Hrant’ın yargılandığı davalarda şikayetçi olarakbulunduğu, Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Al-bay Ali Öz’ün Hrant’ın öldürüleceğini bilmesinerağmen önlem almadığı örneklerini sıralamaktaydı.

Diğer yanda ulusalcı sol yaklaşımla hareket e-den kesim, cinayetin bir AKP icraatı olduğunun al-tını çizmekte; AKP’nin TCK’nın 301. maddesini dü-zenleyerek Dink’in öldürülmesine giden süreci iv-melendirdiğini, AKP’li Bakan Cemil Çiçek’in Hrant’ıhedef gösterdiğini, cinayetin ardından da birkaç pi-yonu yargı önüne koyarken asıl failleri gizlediğini sı-ralamaktaydı.

Oysa sıralananları aynı tablonun iki parçası gibibirbirine eklemek gerek. Bu sayede Genelkurmay

ve sair kurumlarıyla devleti ve onun bugünkü tem-silcisi ve icra edeni AKP’yi, işlevleri çerçevesindetablodaki yerlerine oturtmak ve tablonun bütününügörebilmek mümkün. Zira burjuvazinin farklı ke-simleri arasında yaşanan egemenlik mücadelesi, bi-rinin iktidarı için diğerinin pasifleştirilmesini ve işle-vi sona eren unsurların tasfiyesini gerektiriyor. Pa-rababaları arasındaki bu hegemonya mücadelesinde,TSK/Genelkurmay ile AKP arasında bir çatışmanınyaşandığı açıktır. Ancak konu ortak çıkarlara geldi-ğinde, -tıpkı DTP’nin kapatılmasında, BDP’li beledi-ye başkanlarının ve parti üyelerinin tutuklanmalarıve yargılanmalarında olduğu gibi- uzlaşabildiklerigörülmektedir.

Yargı ve yargılama süreci de kuşkusuz bun-dan bağımsız değildir. Sermaye içindeki iktidarmücadelesinde yargı da saf tutmakta, siyasi nite-likteki davalar bu döngüde ele alınmaktadır. Bunedenle Dink cinayetinin tümüyle aydınlatılmasıve adaletin tecelli etmesi, iyimser bir beklentidenöteye geçememektedir. Bu gerçekliği bilenler bunedenle dört yıldır hep bir ağızdan haykırmakta-lar; Adalet Yoksa Barış Da Yok!

DÖRDÜNCÜ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE HRANT DÝNK EYLEMLERÝ

KESK, DİSK, TTB ve TMMOB “Torba Yasa tasarısı-nı protesto etmek” amacıyla 3 Şubat’ta Ankara’dabasın açıklaması yapma kararı aldı. Ankara Valiliği i-se basın açıklamasını “kanunsuz eylem” olarak yasa-dışı ilan etti; güvenlik güçleri tarafından basın açıkla-masının mutlaka engelleneceğini, eylemi organize e-denler ve katılanlar hakkında yasal işlem yapılacağınıaçıkladı.

Ankara Valiliği bu açıklamayı yaparken, demok-rasi havariliğine soyunan Başbakan Tayyip Erdo-ğan’ın Mısır Devlet Başkanı Mübarek’e çağrısı duyul-du; “Halkın haykırışlarına, son derece insani taleple-rine kulak verin.” Böylesi bir haklı başkaldırı Türki-ye’de yaşansa, Hüsnü Mübarek de Erdoğan’a sesle-nip: “Halkın haklı taleplerine kulak verin” diyebilirdi.

Biliyoruz ki; Tayyip Erdoğan da tıpkı Hüsnü Mü-barek gibi, halktan gelen değişim arzusunu hiçbir su-rette içine sindiremez. Tayyip Erdoğan’ın, “iki parti-li başkanlık sistemi” diye yapılandırmaya çalıştığı sis-tem de Hüsnü Mübarek’in rejimi gibi yıllar boyu ik-tidarda kalmanın kapılarını açıyor.

KESK, DİSK, TTB ve TMMOB tarafından Anka-ra’da yapılmak istenen protestoya karşı AKP hükü-meti emriyle Ankara Valiliği’nin verdiği “kanunsuzeylem” kararı da bunun en son örneklerinden. De-mokratik talepler içeren ve sendikaların sadecetemsili düzeyde katılacağı protesto eylemi bile zorlabastırılmaya çalışılıyor. Polis saldırısıyla ve ceza yasa-larıyla tehdit ediliyor.

Torba Yasa’yı protesto etme eylemiyle ilgili ola-rak ANKA Ajansa açıklama yapan DİSK Genel Baş-kanı Süleyman Çelebi, “Ankara’ya miting yapmayagelmediklerini” belirtiyor. “Bütün illerden arkadaşla-rımız temsili düzeyden katılıyor. Valilik ve hükümetbuna bile tahammül edemiyor” diyor. TMMOB Yö-netim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ise, “Biz ya-sadışı bir örgüt müyüz ki eylemimiz yasa dışı olsun.Biz 50 yıllık örgütüz. Daha önce birçok kez Meclis

önünde eylem yaptık ve şimdi de yapacağız” diyor.

Mısır’dan Tunus’a bir dizi ülkede halk ayaklan-malarının yaşandığı bir dönemde, yoksulların dikta-törlüklere karşı mücadeleyi büyüttükleri bir zaman-da; planları arasında “iki partili başkanlık sistemi” gi-bi totaliter özlemler bulunan AKP iktidarının bu ikiaçıklaması her açıdan yerine oturmaktadır.

Yoksulların harekete geçtiği ve ezilen halklarınbaskı rejimlerine karşı isyan ettiği bu süreci, AKPhükümeti ve Başbakan Erdoğan da anlayışla karşıla-dığına göre, bizim de bu dille konuşmamız gereki-yor. AKP iktidarına ve hak gasplarına yol açan yasatasarılarına karşı emek hareketinin mücadelesi“temsili” olmaktan çıkmalıdır. Tıpkı TEKEL direniş-çilerinin haykırdığı gibi; ‘Hak Verilmez Alınır, ZaferSokakta Kazanılır!’.

İşçi haklarını ve demokratik-siyasal özgürlük ta-leplerini içeren bir program etrafında, yeni bir mü-cadele hattı örülmek zorundadır. Milletvekili seçim-

leriyle kitlelerin yüzlerini siyasete döndükleri bir dö-nemde, emek eksenli bir hattın örülmesi hiç de ha-yal değildir. Bu hat Kürt halkının demokratik talep-leriyle birlikte daha da güçlenecektir.

Tayyip Sonun Mübarek Olsun!“Torba Yasa” tasarısına karşı DİSK, KESK,

TMMOB ve TTB’nin beş ilden temsilen geldiği An-kara’da beklenen oldu ve polis saldırdı.

Ankara’da gerçekleştirilen polis saldırısı tepkiçekti ve aynı gün İstanbul Taksim’de, “Baskılar BiziYıldıramaz” diye bir araya gelenler protesto eylemigerçekleştirdiler. Taksim Meydanından Galatasa-ray’a yapılan yürüyüş sırasında; “Tayyip Sonun Mü-barek Olsun”, “Zafer Direnen Emekçinin Olacak”,“AKP Torbanı Al Başına Çal” sloganları atıldı ve po-lis saldırısı kınandı. “Torba Yasa” tasarısına karşıtemsili değil, kitlesel bir karşı duruşun zorunluluğubir kez daha açığa çıkmıştır.

MÜBAREK’E DEMOKRASÝ TELKÝNÝ,SENDÝKALARA YASAK!

Page 12: İşçilerin Sesi Şubat 2011

ÞÞuubbaatt 22001111

12

Buca Belediyesinde çalışan temizlik, park ve bahçe işçileribir süredir taşerona ve sendikasız çalışmaya karşı yürüt-tükleri mücadeleyi, 4 Kasım 2010 Perşembe günü yaptık-ları basın açıklamasıyla halka ve kamuoyuna duyurdular.

Bu basın açıklamasının ardından, önce iki işçinin görevyerleri değiştirildi. Ardından, taşeron şirkette çalışan Batı-gül Tunç isimli işçi, 23 Kasım günü işten atıldı. Aynı gün,işçiler belediye binası önünde oturma eylemine başladılar.Direnişin ikinci gününde örgütlenme mücadelesine katılan6 işçinin daha işten atıldığı öğrenildi.

Polis SaldýrýsýDirenişin ilk gününde işçiler ve onları desteklemeye

gelenler, polisin ve güvenlikçilerin saldırısına uğradı. İşçile-

rin kararlı duruşu karşısında polis geri adım attı ve işçilerBelediye önünde direniş çadırı kurdu.

Pazar Yürüyüþleriİşçiler direnişlerine devam ederken, her Pazar günü,

Şirinyer’deki pazar yerinden Buca Belediyesine kadar sü-ren yürüyüşler gerçekleştirdiler. İşçiler, aileleri ve onlarıdestekleyenlerin katıldığı yürüyüşlere, demokratik kitleörgütleri de destek verdi.

Mücadele Zaferle Sonuçlandýİşçilerin 56 günlük mücadelesi sonucu, CHP İl Başka-

nının araya girmesi ile işten atılan 7 işçinin İzmir’in başkabelediyelerinde işe alınmaları konusunda anlaşıldı. 10 güniçinde işbaşı yaptırılmamaları halinde yeniden direnişe baş-layacaklarını açıklayan işçiler, Belediye önündeki eylemle-rine son verdiler.

8–9 Ocak tarihlerinde Ankara’da KESK OlağanüstüGenel Kurul’u yapıldı. Genel Kurul’da MYK’nın rapor-ları aklandı. Demokratik Emek Platformu (DEMEP),Devrimci Kamu Çalışanları (DKÇ), Kamu EmekçileriCephesi (KEC), Emek Hareketi (EH) ve Sendikal Bir-lik (SB) gruplarının hazırladığı liste yönetime seçildi.510 delegeden 273’ü seçimlerde oy kullandı. Oyların257’si geçerli sayıldı ve liste, geçerli oyların 240’ını al-dı. Seçim sonuçlarına göre KESK MYK’sının, bir üyehariç tamamı değişti. Genel Başkan Büro EmekçileriSendikası (BES) Genel Sekreteri olarak görev yapanDöndü Taka Çınar oldu.

KESK’i olağanüstü kurultaya götüren süreç, tacizolayıyla başladı. İddiaların muhatabı Genel Sekreterinistifa etmemesi üzerine, Genel Başkan ve TİS-HukukSekreteri istifa etmişti. MYK bir süre yönetimini ek-sik üyeyle sürdürdü. İç hukuk süreçleri işletildi. KESKGenel Sekreteri ve Kadın Sekreteri yönetim kuruluüyeliklerini devam ettirerek, görevlerinden istifa etti-ler. Bunun üzerine MYK olağanüstü genel kurul yapıl-masını kararlaştırdı. Olağanüstü Genel Kurul çağrısı,istifalar sebebiyle örgütün işletilmemesine dayandırıl-dı; en genel anlamıyla yönetim kurulunun başarısız ol-ması nedeniyle “yönetim kurulunun geri çekilmesi”nigerçekleştirmek üzere tasarlandı; Genel Kurul gün-demine “taciz” olayı alınmadı. Dolayısıyla sürecin bü-tün siyasi ve hukuki sonuçlarını değerlendirmesi, or-tadan kaldırması; sorumlularını cezalandırması, mağ-durlarının maddi ve manevi kayıplarını gidermesi gö-revi, gündem olmadı.

Genel Kurul ne olağanüstü süreci yaratan sebep-leri sorgulayacak iradeyi yansıtıyordu ne de bu olay ü-zerinden bir yenilenme ihtiyacını ortaya koyacak ya dabaşlatacak bir heyecanı. Delegasyonun ruh hali yıllar-dan beri süre gelen alışkanlıkları, kanıksanmışlığı yan-sıtıyordu. Delegeler, gerçek kurultayın kapalı kapılarardında yapıldığını, kendi iradesinin de oraya tabi ol-duğunun bilincinde gibiydi. Ortamın sakin oluşu de-mokratik bir olgunluğu değil, yıllardan beri tekrar edi-len oyunun yinelenmesinin vermiş olduğu kanıksan-mayı, bıkkınlığı ifade ediyordu. Keza, demokratik ol-gunluk en asgari düzeyde, herkesçe doğru kabul edi-len bir sloganın herkesçe tekrar edilmesini ve alkışlan-masını gerektirirdi. Ortak bir heyecan, ortak bir coş-ku; ortak bir hedef, omuz omuza olmayı, dayanışmayıifade ederdi. Oysa irili ufaklı her grup, sadece ve sa-dece kendi sözcüsünü alkışlayarak ve ‘kendi sloganını’

tekrar ederek aslında diğerlerine karşı bir tahammülsorununun da olduğunu ortaya koyuyordu.

MYK tarafından hazırlanan açılış konuşması, me-selenin (iddiaların) MYK tarafından nasıl görüldüğünedair en ufak bir ipucu vermeyen; MYK’yı savunan birkonuşmaydı. Daha sonra siyasi eğilimlerin temsilcileriuzun uzun söz alarak ilk konuşmaları yaptılar. De-mokratik Emek Hareketi adına Eğitim Sen eski KadınSekreteri konuştu ve bu süreçte kadınlar olarak vegrup olarak eksik ve yanlış yaptıklarını kabul etti ve birözeleştiri verdi. Daha sonra kürsüye gelenler de ko-nuyu yok hükmünde saydılar ve eski eleştirilerini tek-rar ettiler.

Demokratik Emek Platformu (DEMEP) “taciz” o-layında muhatabı olan taraftı. Onlar da başından beriileri sürdükleri ‘komplo’ yanıtının ardında durmadı.Gerek MYK adına ve gerek KESK Kadın Sekreterliğiaracılığı ile yapılan yazılı açıklamalarda; siyasetlerle ya-pılan görüşmelerde sürdürülen iddia ve tavır kongre-de gösterilmedi.

Taciz olayının muhatabı olan Genel Sekreter,grup kararı ile salona sokulmadı. Kadın Sekreteri debir süre sonra salondan ayrıldı. Grup adına kongredeyapılan konuşma özeleştiri içeriyordu.

Demokratik Emek Platformu (DEMEP), GenelSekreterini grup kararıyla geri çekerek, üyesi olanGenel Sekreteri iddia sahiplerine ve genel kurula kar-

şı korumuş, diğer yandan tepkisini de göstermiş-tir.Seçim ittifakları, gruplararası rekabet, grupların di-ğerine göre pozisyon arayışı, siyasetin, yapısal sorun-ların, taciz olayının üstünü kapattı.

Taciz olayının münferit bir olay olarak değil, yapı-sal bir bozulmanın, kültürel bir yabancılaşmanın ö-nemli bir göstergesi olarak ele alınması, 4688 sayılı ya-sanın bu bozulma ve yabancılaşmaya önemli bir etki-sinin olduğunun belirlenmesi, KESK’i önümüzdekidönemde yenileyecek, kuruluş ilkelerine tekrar işler-lik kazandıracak bir dönüşüme işaret edecekti. Ancakolmadı. Alışıla gelen siyaset yapma tarzı, ittifak arayışı,‘küçük olsun benim olsun’ anlayışı, kadını ve taciz ola-yını araçsallaştırdı.

Olağanüstü genel kurul bu sürecin hukuki so-nuçlarından bir kısmını (MYK’nın yenilenmesi gibi)ortadan kaldırmış ama sürecin ortaya çıkmasına yolaçan sebeplerin üstünü örtmüştür. Genel Kurul, busüreci aratacak; başka istenmeyen sonuçların doğ-masını önleyecek her hangi bir siyasi ya da hukukikarar da almamıştır. KESK MYK’sı geri çekilmiştir;bu bir özeleştiri olarak algılanabilir; ancak yeni yö-netimin oluşma biçimi grupçu vesayetin de devamettiğini göstermektedir. 2011 Olağan Kongresindebu durumdan daha iyi bir sonuç alınabilmesi, tabanıkarar alma süreçlerinde etkili kılacak araçların yara-tılmasıyla ancak mümkün olabilir.

KESK: OLAÐANÜSTÜ KONGREDEN BÝRLÝK VE MÜCADELE DEÐÝL KOLTUKLARI PAYLAÞIM ÇIKTI

2011 Olaðan Kongresinde bu durumdan daha iyi bir sonuç alýnabilmesi, tabaný karar almasüreçlerinde etkili kýlacak araçlarýn yaratýlmasýyla ancak mümkün olabilir.

BUCA BELEDÝYESÝ TAÞERON ÝÞÇÝLERÝ DE KAZANDI

Page 13: İşçilerin Sesi Şubat 2011

13

ÞÞuubbaatt 22001111

GýdaErzak ve Ücret Zamlar Nerede?Patron, işçilere yılbaşından önce fabrikada o-

lumlu gelişmeler oluyormuş gibi izlenim veriyor-du. Yeni yılda işler daha da yoğun olacakmış, hat-ta fabrika ek binası inşa edilecekmiş, mesailerkalkacak yerine vardiya sistemi getirilecekmiş,daha fazla işçi alınacakmış, eski fabrikada olmayanher şeyi yeni fabrikada işçiler bulabilecekmiş.

İşçiler soğuktan donuyor; mont, kışlık ayak-kabı, kışlık tişört, kışlık pantolon, çalıştıkları bö-lümlere göre elektrikli sobalar vb istiyorlar. Amabunlar müdüre iletildiği zaman müdür, yeni fabri-kada bütün bunlar olacak, diyordu. Aslında fabri-ka büyürken ve patron fabrikanın yıllık karını ga-zetelere demeç verirken, işçiler ne kazanacak,mesailer kalkarsa nasıl geçinecek, kirasını nasıl ö-deyecek, bunları düşünmüyordu.

Tabii bunu da hesap eden birileri yani işçilervardı ve giderek canları daha çok sıkılıyordu.Çünkü senelerdir düşük ücrete çalışıyorlar, kira-larını ödeyemiyor, mutfak masraflarını kısıyorlar-dı. Şimdi daha da zorlaşacağını bir müjdeli haberolarak müdürden duyunca kara kara düşünmeyebaşladılar.

İşçilerin bazıları patronu haklı buluyor vezammı kesebileceğini düşünüyor. Tabi bunu anla-mak mümkün değil! Patronun işçiler üzerinde o-luşturduğu bu tek taraflı güvenin tamamıyla pat-ronun yararına olduğunu ısrarla biz işçiler olarakgörmüyoruz. Hatta bazılarımız patronu haklı bu-luyor, ama mesaileri kaldıracağını duyunca da,hemen elimizde kâğıt kalem, ay sonunu nasıl ge-tireceğiz diye hesap kitap yapmaya başlıyoruz. İş-çiler olarak haklarımıza sahip çıkabilirsek, en a-zından bırakalım yeni bir hak kazanmayı, elimiz-dekilerden de olmamaya, onları korumaya çalışa-biliriz. Bu da az bir şey değildir.

(Bir işçi)

TekstilZam Yok, Yalaka Çokİşyerinde uzun zamandır üyeliğe başladık, a-

ma işyerinde tam sayıyı dolduracaktık ki, sendikafaaliyetimiz duyulmaya başlandı. Bu arada arkada-şımızın biri, işyerindeki kadın işçilerle konuşup,üye yapmaya karar verdi. Bu arada aralarındanbiri işyerinin casusu yani işçi diliyle ‘yalaka’ydı.Konuşmayı yapacak arkadaş “o kadın gelirse, di-ğer kadın işçilerle konuşmaya gitme” dedik. Bu a-rada işçi arkadaşımıza ne kadar anlattıysak da,dinletemedik. İşçi arkadaşımız o kadın için; “obizi satmaz” dedi ve konuştu. Konuştuğunun er-tesi günü ise işine son verildi ve işimiz daha dazorlaştı. Üye olan arkadaşlara ara vereceğimizive üye olduklarını şimdilik unutmalarını söyledik,işçileri sakinleştirdik. Çıkarılan işçi arkadaşımızın,işe iade davasının başladığını ve sendikanın da sa-hip çıktığını söyledik.

Hedefimizi zam ayına odakladık. Üç senedirpatron zam vermiyor. Geçen yıllarda krizi baha-ne ederek, işçi çıkarmak yerine maaşları düşür-meyi teklif etmişti. Bu sefer işçi çıkartmayı ter-cih ediyor. Ya birlik olacağız ya da işsiz kalacağız!

Tekstil

Hazýrlýklý Olmanýn ÖnemiAylar alan görüşmeler sonucunda, çoğunluğu

elde edebileceğimize ilişkin bir güvenimiz oluş-muştu. Sendikanın örgütlenme sorumlusuyla sonbir görüşme yapmış, hemen ve daha sonra üye o-lacak iki grubu belirlemiştik.

Bu kişilere örgütlenme komitesi karar verdi.İlk grup olarak bir araya geldiğimizde ve üyelik iş-lemlerini başlatmadan önce bir sorunla karşılaş-tık. Daha önce hiç görüşmediğimiz ve sendikakonusunu açmadığımız bir işçinin de, üye olacakarkadaşıyla birlikte toplantıya geldiğini gördük.Güvenlik nedeniyle toplantıyı iptal edip, başka birzaman toplanmamız gerekiyordu.

Buna rağmen toplantıya gelen işçilerden buişçiyi ikna edelim eğilimi belirdi ve neden örgütlüolmalıyız, neden sendikalaşmalıyız açıklayan ko-nuşmalar yapıldı. Davetsiz gelen işçi, bu açıklama-lara karşın ikna olmadığı gibi, konuşmalarıyla o-lumsuz bir havanın esmesine neden oldu. Kendi-siyle beraber bir grup işçinin de, üyelik kâğıtları-nı imzalamadan toplantıdan ayrılması sonucunuyarattı. Kalan işçiler üyelik işlemlerini tamamladı-lar.

Ne yazık ki, olumsuz hava üye olmak isteyenişçiler üzerinde etkili oldu. Üye olmak ve örgüt-lenme çalışmasına katılmak konusunda tereddüt-lü olduklarını ifade ettiler. Komite olarak bir de-ğerlendirme yaptık ve aramızda görevlendirmeyegittik. Yeniden işçilerle görüşüp, sendika aleyhinedönen ortamı değiştirmek için harekete geçtik.Çalışmalarımız devam ediyor, umudumuzu koru-yoruz.

(Bir grup işçi ile görüşme)

Yasadýþý Ýzin UygulamasýOcak ayında zammın ne kadar olacağına iliş-

kin aramızda konuşurken, patrondan bilindik biruygulamayı dayatmasıyla karşı karşıya kaldık. “Ül-kemizdeki mevcut ekonomik koşullar sebebiyle21 gün üretime ara verileceğini ve ücretsiz izinkullandırılacağını” duyduk. İki yıl öncede dayatı-lan bu uygulamaya işçilerden açık tepki gelmediğiiçin, patronu pervasızlığı devam ediyor.

İşçiye ilk olarak sigortanın izin süresinde ya-

tacağı söylendiği için tepki sınırlı kalmıştı. Sonra-dan idare, yasal olarak sigortayı yatıramayacağınıve asgari ücretin üstünde kalan ve elden verilenparanın da ödenmeyeceğini açıkladı. Bir an önce“işi bitirmek” isteyen idareciler, işçilerin yanları-na gelerek okutmadan matbu bir kağıdı imzalattı-lar. İşyerinin kaşesi ve imzası olmayan bu kağıdagöre biz işçiler ücretsiz izin kullanmayı talep edi-yoruz ve bu dönemle ilgili olarak ücret ya da baş-ka bir talepte bulunmamayı, patrona taahhüt edi-yoruz. Bu yasa dışı uygulama karşısında işçiler a-rasında bir tepki yükseldi ve bunun sonunu nere-ye gidileceği konuşuldu. Bu durum karşısında ya-rım kalan sendikalaşma çalışmasını yeniden başla-tabilir miyiz diye bir umut doğdu. Bu konuyu dagündeme getirmeye karar verdik.

(Bir grup işçi ile görüşme)

Ýþ Güvencesi Ýçin Hakkýný Ara!İşçi kesiminde “hak aramanın” işten atılmayı

hızlandırdığına dair bir inanç var. Buna karşılık“hakkını arayan” işçilerin bazen de tek bir işçininbile, patron ve yardakçısı olan idareciler karşısın-da durabildiğini de gördük. Sanıldığının aksine, iş-yerini yasal mercilere şikâyet etmek, belki işçiyiöne çıkarır ama aynı zamanda onu da patronuntasarrufları (işten çıkarma kötü niyete girebilir)karşısında koruyucu bir durumda yaratabiliyor.Çevremizde hem resmi makamlara şikâyet dilek-çesine imza atan, hem de işten haksız yere çıka-rılan işçiler lehine mahkeme de tanıklık yapan ba-zı işçilerin, işten çıkarılamadıklarını gördük. El-bette bu durum gerçek bir iş güvencesine karşı-lık gelmese de, en azından hakkını arayan işçi ka-pının önünde kendini bulur, önyargının her za-man doğru olmadığını gösteriyor.

İşyerinde sendikalaşma çalışmasını yürütenbir işçi arkadaşımız geçenlerde, “ustasına küfür”ettiği gerekçesiyle haksız bir şekilde işten çıkarıl-mıştı. İşyerinden çıkmasına karşın, halen sendika-laşma faaliyetine destek bu işçiyi yalnız bırakma-dık, hem sendikadan hukuki destek alıyor hem debir grup çalışan işçi olarak onun lehine mahke-mede şahitlik yapacağız. Patrona yaptığının birbedeli olduğunu ve örgütlü hareket etiğimizi gös-tereceğiz.

(Bir grup işçi ile görüşme)

ÝÞYERLERÝNDEN... ÝÞYERLERÝNDEN... ÝÞYERLERÝNDEN... ÝÞYERLERÝNDEN... ÝÞYERLERÝNDEN... ÝÞYERLERÝNDEN...

Page 14: İşçilerin Sesi Şubat 2011

ÞÞuubbaatt 22001111

14

Neden bir dernek kurma ihtiyacı duydunuz?Bugünkü sendikaların içinde bulunduğu yapı, işçi-

ler için güvensizlik nedeni. İşçilerin güveni sendikala-ra azalmış durumda. İkincisi, sendikalar mücadele et-mek isteyen işçileri yanlarına çekerek sendikaları bü-yütmekten yana değil. Görüyoruz ki, mücadeleyi iler-letmek isteyen her işçi sendika yöneticileri tarafındansuçlanıyor, tehdit ediliyor. Bu bakımdan sendikalar a-rasında bir fark kalmadı. Üçüncüsü, işçilerin örgütlüolmaya ihtiyacı var. Bunu, güvenmedikleri ve isten-medikleri bir yerde nasıl yapabilirler? Derneklerin buzeminde ortaya çıktıkları kanaatindeyim. İşçilerin ör-gütlenme ihtiyacını karşılayacak geçici bir örgütlen-me biçimi. Dernekler sendikalara alternatif değil amaişçilerin örgütlü olmasını sağlayarak sendikalara ta-bandan itici güç oluşturabilecek bir örgütlenme.

Derneğinizin deri, kundura ve tekstil işçileriarasında bir birikimi, deneyimi var mı?

Mazisi olan bir dernek bu. 1987’lerde ilk deneyi-mini yaşadı ve 1990’ların başında DİSK Deri-İş Sen-dikasının kuruluşuyla birlikte faaliyetlerine ara verdi.Beyoğlu, Kumkapı, Beyazıt (Mercan) kundura işçile-rinin, ustalarının büyük mücadelelerinde yer alan,imza atan işçiler bu derneği oluşturuyorlar. Derneğinkurucusu arkadaşlar işkollarında çalışmaya devam e-den deneyimli işçiler. Kazlıçeşme’de, Tuzla’da çalışanişçiler dernek kurucusu. Önemli bir bölümü de DİSKDeri İş geleneğinden geliyor. Bahar eylemlerine katı-lan işçiler de var.

Örgütlenmenin çok zor olduğu üç sektörde ör-gütlenmeyi amaçlıyoruz: Deri, Kundura ve Tekstil.Önemli bir bölümü atölye biçiminde çalışan işyerle-rindeki işçiler bunlar. Sendikaların ulaşmadığı işyerle-rine ulaşmayı hedefliyoruz. Bu üç sektör çok genişbir alanı kapsıyor. Tekstil deyince örmeden dokuma-ya, hazır giyime; tüm tekstil sektörünü ifade ediyo-ruz. Deri konfeksiyon da dahil. Kundura derken, bağ-cık üretenlerden taban üretenlere kadar geniş bir a-lana yayılıyor.

Nitekim 3 Temmuz’da, dernekle ilgili yaptığımızsalon toplantısı ilgi gördü ve 31 Aralık’ta resmi ola-rak derneğimiz kuruldu. Teknik bir aksaklık olmazsa26 Mart’ta da bir dayanışma gecesi düzenleyerekkendimizi ifade etmenin olanağını bulacağız.

Türk-İş olmazsa DİSK yok mu? DİSK Deri-İş’te örgütlenemez misiniz? Yeniden DİSK Deri-İş’i kurulamaz mı?

Geçmişte yaşanan olumsuz deneyimler bu sendi-kaların içinde çalışma olanağını ortadan kaldırmış bu-lunuyor. En azından bu dernek etrafındaki ileri işçiler

açısından bu böyle. Aslında 1992’de DİSK’in faaliyetegeçmesiyle birlikte DİSK Deri-İş’in kuruluş sürecineomuz verenlerin önemli bir bölümü bu derneğin bu-günkü üyeleri oldu. Deri-İş zorluklarla kurulan birsendika oldu. Deri işçileri örgütlenmek için, toplantıiçin DİSK’te oda bile bulamadılar. Çorlu’da deri fab-rikaları örgütlenip eyleme geçmişken, DİSK yönetici-leri milletvekilleriyle balo düzenliyordu. İşçiler dire-nişte para bulamıyordu onlar balolarda geziyordu.DİSK yöneticileri (Rıdvan Budak ekibi) Deri-İş’in ör-gütlenmesine izin vermedi. Deri-İş, DİSK içinde birdevrimci gelenek çünkü. Bu geleneğin zemini deri iş-çileri ve DİSK deri işçileri arasında kurulacak bir sen-dikayı istemedi. O zaman istenmediler bugün de is-temeyeceklerdir. Türk-İş zaten farklı değil. Dernekyöneticilerimiz mücadele içinde tanınmış işçiler vedernek başkanımız uzun süredir “mim”lendiği için işbulamıyor. İşverenler iş başvurusu yapıldığında sorar:“Kim geldi?”, “Uğur”. “Hangi Uğur?”, “kızıl Uğur”! “İ-şe almayın!”, derler.

Amacınız nedir?İşçilerin birlikte, sınıf mücadelesi içinde yer alma-

sı için mücadele ediyoruz. En temel insani koşullar i-çin, sosyal hakların kazanılması için, iş yasalarında te-mel hakların uygulanması için mücadele ediyoruz. İş-yerlerini ayırmıyoruz. İlişki kurabildiğimiz her yerle,büyük küçük ayırmadan ilişki kurmaya çalışıyoruz.

Son dönemde hangi mücadeleler içinde yeraldınız?

Basına yansıdı. Derneğin henüz resmiyet kazan-madığı bir dönemde, dernek çevresinin içinde yer al-dığı bir deneyim yaşadık. Merter’de Texim triko işçi-lerinin örgütlenme ve hak arama mücadelelerinedestek olduk. Burada sendikalaşma çalışması devamediyor. Sendikalaşma olanağı varsa, sendikalaşma ça-lışmasından da çekinmiyoruz. Gündelikçi işçilerden600 işçi var; kadrolu ise 400 işçi bulunuyor.

Texim’de 2007 yıllarında farklı devrimci grupla-rın sendikalaşma girişimleri olmuş ve başarılı olma-mıştı. Belirli bir birikim zaten vardı. Mücadelelerdensonra işyerine giren bir işçi arkadaş, işçilerin iştençıkmak üzere farklı sendikalara üye olduklarını gör-dü. Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası’na (BATİS) işçi-lerin akşamları teker teker üye olduklarını, sabah ü-ye formlarıyla işyerinde işçileri üye yapmaya çalışıp,işten atıldıklarını tespit ettik. Bunu fark edince, bu gi-dişi olumlu noktaya çevirmek istedik. Hem sendika-laşmayı sağlamak hem de sendika imajının itibarsız-laştırılmasını önlemek istiyorduk.

İşverenin tutumuna karşı duran; örneğin 12 saatçalışmasına tek başına itiraz ediyor ve fazla mesaiye

kalmıyordu. İyi bir ustaydı ve işveren işten atamıyor-du. Bu arkadaşın örgütlenme fikrine ikna edilmesi sü-reci terse çevirdi.

Bir bölüm işçi de DİSK’e üye oldu. BATİS sendi-kalaşmak isteyenleri DİSK’e yöneltiyordu, işten çık-mak isteyenleri bünyesinde tutuyordu. DİSK’e üye o-lanlar ise, bir gün sonra işten atılıyordu. Çok karma-şık bir süreç sonunda 70–80 işçi bu karışıklıkta iştenatıldı. Sürecin toparlanarak çalışma koşullarının 12saatten 8 saate düşürülmesi bu karışıklığın aşılmasın-dan sonra mümkün oldu. Triko işçileri arasında Te-xim olumlu bir deneyim olarak görülüyor ve bu o-lumlu deneyimin esasını çalışma saatlerinin düşürül-mesi sağladı.

Özkan Kundura ve Yeşil Kundura işçilerinin desorunlarını paylaştık ve mücadelelerine yardım ettik.

Özkan Kundura’da sendika var. Türk-İş’e bağlıDeri-İş sendikası. Bayrampaşa ve Tuzla’da fabrikalarıolan bir firma. İşveren işyeri temsilcilerini işten atı-yor, işçiler bu atılmalara müdahale etmek istiyor. An-cak sendika buna sessiz kalıyor. Atılan temsilcilerderneğimizle ilişki kurup destek istediler. Temsilcileratıldıktan sonra yeni temsilci seçileceği yerde, sendi-ka tepeden temsilci atıyor. Bu durumda işçiler ara-sında sendikaya güvensizlik oluşuyor. İşçiler sendikaüyeliğine paralel olarak derneğe de üye olup, daya-nışma aidatı ödeyip, örgütlenmek istediklerini açıkla-dılar.

Yeşil Kundura’da ise işten çıkarmalar var. İşçilerönce sendikaya gidiyorlar tabii. Atılan kadın işçilerdurumlarını anlatıyorlar ve sendika da işverenle gö-rüşüp işçileri işe aldıracağını söylüyor. Ancak işbaşıyaptırılmayınca, dernekle ilişki kurup, sendikalarınınverdiği sözü tutmadığını söylüyorlar. Bizden sendika-yı sıkıştırmamızı istediler. Sendika işin içindeyken,müdahale etmeyeceğimizi söyledik. İşçilere destekvereceğimizi söyledik.

Bu örnekler de gösteriyor ki, derneğimiz işko-lunda tanınan işçilerin girişimiyle oluşturulmuştur vemücadelelerle teması; işçilerle bağı vardır.

Bu durumda sendika-dernek ilişkisini nasılkuracaksınız?

Dışarıdan bakıldığında bir çatışma alanı var vebuna sonradan kurulduğu için dernekler yol açıyorgibi algılanıyor. Oysa dernekler sendikaların yetersizkalışı, sözlerinde durmamalarından, görevlerini yeri-ne getirmemiş olmalarından dolayı ortaya çıkıyor.Derneğimiz, sendikanın alanına müdahale etmiyor.Buna çok özen gösteriyoruz. Ama onlar bizi rakipgörüyor. Çünkü işçiler bize yöneliyor.

Nitekim Temmuz ayında panel duyurusu yaptığı-mız andan itibaren sendikal çevrelerden bize yönelikbaskılar gelişti. Niçin dernek kurduğumuz sorgulandı.Bu dernek nereden çıktı, diye sordular ve yıllardır a-ranmayan işçiler bu girişimimizin üzerine sendikacıla-rın ilgi alanına girdi; görüşme talepleri arttı.

Son olarak ne söylemek istersin?26 Mart’ta Güngören’de bir Dayanışma Gecesi

örgütlüyoruz. Duyurusunu önümüzdeki günlerde ya-pacağız. Sınıf mücadelesine işçilerin örgütlü katılma-sını sağlamak için oluşturduğumuz derneğimizin, işçikamuoyundan da destek göreceğine inanıyoruz.

1 Erdal Zorlu, 15 yıllık tekstil işçisi.Derneğin kurucusu ve aktivistlerinden.

Deri, Kundura ve Tekstil Ýþçileri Derneði Kurucusu Erdal Zorlu1 Ýle Röportaj

‘SENDÝKALAR GÖREVLERÝNÝ YAPMIYORSAÝÞÇÝLER DERNEKLERDE ÖRGÜTLENECEKTÝR’

Dernekler sendikalara alternatif deðil ama iþçilerin örgütlüolmasýný saðlayarak sendikalara tabandan itici güç

oluþturabilecek bir örgütlenme.

Page 15: İşçilerin Sesi Şubat 2011

15

ÞÞuubbaatt 22001111

Bir süredir İzmir Büyükşehir Belediyesinin ilân tahta-larında, “Taşerona Dayalı Çalışma Düzenini Kaldırı-yoruz”, “Emek Dostu Belediye” ilanlarıyla, 2500 taşe-ron işçisinin Belediye şirketi İZENERJİ’ye alındığı ilanediliyor. Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun işçilerlebirlikte yemek yerken çekilen fotoğrafıyla birlikte,CHP’nin seçim çalışmaları ardı ardına sıralanıyor. An-cak gerçekten İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerekucak mı açıyor, yoksa bu sonuç işçilerin büyük vezorlu mücadelelerinin eseri mi?

2008’den Bu Yana TaþeronÝþçileri Mücadelesiİzmir Büyükşehir Belediyesi, Tarım, Park ve Bah-

çeler Dairesi Başkanlığı bünyesinde, parkların yapımıve bakımı işinde, iki taşeron şirkete bağlı olarak top-lam 1200 işçi çalıştırılmaktaydı. Bu işçiler yapılan biryıllık ihaleler sonucu, belirli süreli iş sözleşmeleri ileistihdam ediliyor ve sürekli bir sonraki yıl işsiz kalmakorkusuyla yaşıyorlardı. Taşeron işçileri, sürekli iş ta-lebiyle, 2008 yılının Kasım ayı başında örgütlenmeyebaşladılar.

2009 Mart ayında belediye seçimleri yapılacak ol-masının ortaya çıkardığı uygun ortam ve biraz da Be-lediye Başkanının yeşil ışık yakması ile iş bırakma vekitlesel basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasının i-çeriği, Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu yüceltir veyeniden aday olmasını destekler nitelikteydi. Görüş-melerde, işçilerin taleplerinin karşılanacağı yönündepembe tablo çizen belediye başkanı, adaylığı büyük o-randa kesinleşince, tavır değiştirdi.

Kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını görenişçiler, mücadeleye devam etme konusunda hem fikir-di. Ancak yapılan eylemin biçimi konusunda farklı gö-rüşler vardı. Birinci görüş, iş bırakma ve ardından kit-lesel basın açıklaması yapılması iken, diğer bir görüş,her gün iş çıkışlarında Büyükşehir Belediyesinin önün-de tüm işçilerin katılımıyla bir saatlik oturma eylemi i-le sürekli iş talebinin dile getirilmesini savunuyordu.Büyükşehir Belediye başkanlığı için yeniden aday olanbir belediye başkanının, tam da seçim ortamında, sü-rekli ve kitleselliği olan bir eylem karşısında duyarsız

kalması zordu. Bu iki öneri üzerine olan tartışmalardaiş bırakma önerisi öne çıktı. Ancak 1000 işçinin katılı-mıyla başlayan iş bırakma eylemleri idare ve postabaşların baskı ve olumsuz propagandaları ile giderekzayıfladı ve hiçbir olumlu sonuç alınamadan bitti.

Sürekli iş talebi mücadelesi de, Belediye Başkanı-nın, 2010 yılı yaz aylarında yaptığı, taşeronu kaldıraca-ğı yönündeki açıklamalarına kadar rafa kalktı. Ancak,bu sürede işçiler arasında örgütlenme çalışmaları de-vam etti. İzmir’deki parklar 12 bölgeden oluşmakta-dır. Her bölgede, işçilerin iradesiyle, 6–7 kişilik birkomite ve bu komitelerin koordinasyonunu sağlamaküzere, bir üst komite oluşturuldu.

2010 1 Mayısında, örgütlü taşeron işçileri, 1100kişilik bir kitleyle, DİSK kortejinin arkasında yürüye-rek hangi sendikada bulunmak istediklerini açıkçagösterdiler. Ardından, 26 Mayıs Taşeronlaşmaya ve4/C ye karşı genel direniş eylemine de toplu katılımgösterdiler. Burada, Disk’e bağlı Genel İş Sendikası 3nolu şubenin politikalarına da değinmek gerekiyor.Şimdi işçilerin işe alındıkları İzenerji’de örgütlü olansendika, işçilerin 2008 den bu yana süren örgütlenmeçabasına, Belediye Başkanı’nın açıklamasına kadar,hiçbir katkı sağlamadı. Ancak işçilerin belediye şirke-tine dâhil edileceği açıklandıktan sonra, Cafer Koncayönetimindeki şubenin örgütlenmeye dönük faaliyetbaşlattığı söylenebilir. Yani mücadelenin ateşli günle-rinde ve işçilerin başarısızlık ile yüzleştiği günlerdeyanlarında olmayan sendika, ancak iş sözü alındıktansonra kendileriyle ilgilenmeye başladı.

Kent A.Þ. Ýþçileri Mücadelesiİzmir’de yükselen taşeron işçileri mücadelesinin

yanı sıra, eş zamanlı olarak gerçekleşen Karşıyaka Be-lediyesi şirketi Kent A.Ş işçilerinin mücadelesi de iş-çilere önemli moral ve deneyim kazandırdı.

30 Nisan 2009 da Karşıyaka Belediye’sinin iştirakiKent A.Ş. de çalışırken, Belediyenin sınırlarındaki de-ğişiklik sebep gösterilerek, işten atılan 276 sendikalı iş-çinin mücadelesi de zaferle sonuçlandı. Olayları yeni-den hatırlamakta fayda var. Yerel Seçimlere kadarDisk/Genel İş Sendikasında örgütlü 690 işçinin çalıştı-

ğı Kent A.Ş. de, Belediyenin bölünmesi ile 276 işçininiş sözleşmesi feshedildi. Belediyenin sınırlarının küçül-mesi ve bu kadar işçiye ihtiyaç olmayacağı bahanesiniileri süren CHP’li Karşıyaka Belediye Başkanı CevatDurak, işçileri kapının ününe koyduktan hemen sonratemizlik ihalesini ALTAŞ isimli firmaya verdi. Belediye-nin bu tavrı, esas niyetin sendikalı işçilerden kurtul-mak olduğunu çok net bir biçimde gösterdi.

Mücadele 1 Mayıs günü işgal eylemiyle başladı.Örnekköy’deki merkez şantiyeyi işgal eden işçiler, işmakinelerinin ve çöp toplama kamyonlarının çalışma-sını engellediler. Böylece ihaleyi alan taşeron firma,şantiyeyi ve iş makinelerini kullanamayıp, dışarıdan a-raç kiralamak zorunda kaldı. Şantiye direnişi polis zo-ruyla kırılmaya çalışıldı, sökmedi. 600 çevik kuvvetpolisinin saldırısı sonucu, şantiyeden bazı çöp kam-yonları çıkarıldı. Polis saldırısı sonucu 4 işçi yaralandı.Ancak hem şantiyede hem de belediye binasının ö-nünde direniş çadırları ile mücadele devam etti.

Yapılan basın açıklamaları ve eylemler, 26 Mayıs-ta gerçekleştirilen kitlesel miting ve yürüyüş ile zirveyaptı. Karşıyaka, Anayasa Meydanında başlayan yürü-yüş, Belediye binasına kadar sürdü. Meydan, 4000 ki-şiden fazla işçi ve destek için gelenler ile doluydu.

İzmir’de süren direniş devam ederken, Kent A.Ş.işçileri Ankara’ya doğru yola çıktılar. 32 gün süren biryürüyüş ile Ankara’ya varan işçiler, 17 Ekim’de Abdiİpekçi Parkında çadır kurarak, direnişlerine burada dadevam ettiler. 3 Eylül gününe kadar devam eden di-reniş sırasında, işçiler, faşist saldırılara da cesurca gö-ğüs gerdiler. Bu arada, sürdürmekte oldukları hukukmücadelesini de kazanan işçiler, tazminatlarını aldılar.Kent A.Ş işçileri, sürdürdükleri uzun soluklu ve çokyönlü mücadele sayesinde hem tazminatlarını aldılarhem de taşeron işçilerinin belediye şirketlerine bağlıolarak çalıştırılması uygulamasının bir parçası olarak,İzenerji şirketinde işbaşı yaptılar.

Sonuç YerineŞimdilerde işçi dostu olarak imaj yenileyen İzmir

Büyükşehir Belediyesi ve CHP’li başkanları bir gerçe-ğin üstünü örtmeye çalışıyorlar. İşçiler, hem taşeronişçileri hem de Kent A.Ş. gibi belediye işçileri, bu ka-zanımı kendi mücadeleleriyle, alınlarının teriyle eldeettiler. O zaman yanlarında ne “işçi dostu(!)” beledi-ye başkanları ne de sendikacılar vardı. Kendi örgütlü-lükleriyle ve kimi zaman yenilgi yaşayıp geri çekilselerde, mücadeleye devam eden kararlılıklarıyla bugünküsonucu elde ettiler. İzmir Belediyesi, taşeron şirket-lerinde çalışan 2500 işçinin Belediyenin iştiraki olanve hâlihazırda sendikanın imzalamış olduğu bir topluiş sözleşmesinin yürürlükte bulunduğu, İzenerji’ye a-lınacağını duyurdu. Ocak ayından itibaren işçilerin işealımları ve sendika üyelikleri işlemleri yapılmaya baş-landı. Sendikanın toplu iş sözleşmesi görüşmeleri isedevam ediyor. Parklar ve Bahçelerde çalışan taşeronişçilerinin ve Kent A.Ş. işçilerinin mücadelesi diğer ta-şeron işçilerinin de önünü açmıştır. Taşeron işçileri-nin sürekli iş talebi mücadelesinin başarıyla sonuçlan-ması, CHP’nin seçim politikalarına mal edilemeyeceğigibi, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin emekten yanatutumundan kaynaklandığı iddia edilerek, işçileringeçmişteki mücadelesi küçültülemez.

ÝZMÝR BÜYÜKÞEHÝR BELEDÝYESÝ TAÞERON ÝÞÇÝLERÝ

MÜCADELE ETTÝLER, KAZANDILAR!Taþeron iþçilerinin sürekli iþ talebi mücadelesinin baþarýyla sonuçlanmasý, CHP’nin seçim politikala-rýna mal edilemeyeceði gibi, Ýzmir Büyükþehir Belediyesi’nin emekten yana tutumundan kaynaklan-

dýðý iddia edilerek, iþçilerin geçmiþteki mücadelesi küçültülemez.

Page 16: İşçilerin Sesi Şubat 2011

İşçilerin Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın Tarih: Şubat 2011 Sayı: 1Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı-İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi ve Yazıişleri Sorumlusu: Canan Mengüloğul (İS Yayınevi)Adres: Necatibey Cad. Başcerrah Sok. No: 6/1-2 Karaköy-istanbul

E-mail: [email protected]

2.TEKEL direnişinin basın açıkla-malarını okumasıyla tanıdığımız ArzuGüneş, Ege Üniversitesi Hukuk Müşa-virliği’nde işe başladı. “15 Ocak tarihin-de ilk maaşlarımızı alınca 4 C’liler ola-rak bir kez daha şok olduk” diyen Ar-zu, maaş değil kırıntı kabilinden ellerinegeçen para karşısında “bütün 4 C’li TE-KEL işçileri kara kara düşünmeye baş-ladılar” diyor. “TEKEL işçilerine, gittik-leri kamu kuruluşlarında özel muameleyapılıyor, baskı ve angaryalarla sindiril-meye çalışılıyor” diyen Arzu, TEKEL iş-çilerinden Ayşe Oruk Güneş’i örnekgöstererek; “kendisi lise mezunu veBuca SSK Hastanesi’nde hastabakıcı o-larak iş verdiler. Paspas, temizlik vehasta alt bakımı gibi işlere itiliyor. İtirazedince de Başhekim tarafından ‘işinegelirse, mecbursun’ gibi söylemlerle a-deta tehdit ediliyor. Epeyce bir uğraşsonrasında idari büroya aldılar” sözle-riyle durumu açıklıyor.

Ege Üniversitesi İletişim FakültesiMuhasebesi’nde işe başladığı için “şans-lı” sayılan 2. TEKEL direnişçilerindenÖzlem Elif Yağcı’nın anlattıkları dafarklı değil, “benim bulunduğum yer sı-kıntılı değil, asıl sıkıntı 4 C’li olma ko-numumuzda, aldığımız paranın miktarıbir yana, her sözleşme başı da para ke-sintisi uyguluyorlar” diyor. Mustafa Al-tın ise bir ana okulunda çalışıyor ve ha-la iş başı yapmayan arkadaşlarına dikkatçekiyor ve “4 C’liler olarak sendikalörgütlülük üzerinde duruyoruz, 11 aysonra ne olacağımız belli değil” diye ek-liyor.

Direnişçilerden Halil Acar ise

“şanslı” olmayanlardan. Mersin NecdetÜlgen İlköğretim Okulu evrak kayıtbölümünde “ayak işlerine” bakıyor. Ü-niversiteden terk bir lise mezunu. “23yıllık işçiyim ve emekliliğime az kaldı”diyen Halil, “bize ikinci sınıf muameleyapılıyor” diyerek kızgınlığını belirtiyor.“Türk Eğitim-Sen burada örgütlü, Eği-tim-Sen’in ise bizimle ilgilendiği söyle-nemez. Mayıs’ta emekli olacağım vedişlerimi sıkıyorum” diyerek, işyerindedayatılan angaryalara isyan ediyor.

Metin Arslan ise Kadıköy Adliye-si’nde tozlu dosyalar arasında aynı so-runları bir “hizmetli” olarak yaşıyor;“sözleşme adı altında değişen oranlar-da para kesintisi yapılıyor, ne işçi nememur olduğumuz belli ve ‘geçici işçi’muamelesi görüyoruz” diyen Metin,“4 C mağduru TEKEL işçileri olarakbütün illerde ortak komisyonlar oluş-turmalı, yaşadığımız sorunlara, dayat-malara ve kölece çalışma koşullarınakarşı örgütlü çözümler üretmeliyiz”diyor.

Salih İnceağaç ise, Ankara’da kat-merli bir ayrımcılıkla karşı karşıya. Sa-lih, “özürlü” olduğu için işbaşı yapmahakkını kullanamayanlardan. “Tüm ça-balarımıza karşın ben ve TEKEL işçile-rinden Ferit Demir arkadaşım hala birsonuca ulaşamadık. Hukuk mücadele-miz sürüyor, avukat arkadaşlar uğraşı-yorlar. Yakında basın açıklaması yoluy-la sorunlarımızı dile getireceğiz” diyor.Ankara’da 2. TEKEL direnişçilerindenHüseyin Bozkurt gibi, bireysel tepkiyle“4 C’li olmayacağım, çalışmayacağım”diyenler de var.

TEKEL ÝÞÇÝLERÝ BUGÜN NE YAPIYOR?

4 Ekim 2010’da TEKEL işçileri Tekgıda-İş Sendikası’nın önüne geldiklerin-de; “4 C’ye karşı mücadele etmeyi bırakan sendikamızı harekete geçirece-ğiz” diyorlardı. Sendika Genel Başkanı Mustafa Türkel ise artık hiçbir su-rette TEKEL ve 4 C’ye dair eylemlilik istemiyor ve yargı kararını bekleyindemekle yetiniyordu. Dolayısıyla, TEKEL işçilerinin mücadeleyi yeniden a-teşleyebilme ihtimaline ve 4 C’ye karşı eylem kararına sert bir karşı duruşsergilemeyi seçti. Türkel, “burası dingonun ahırı değil, her kafasına esenTEKEL işçisiyim diyerek sendikanın kapısına gelemez. Onlar TEKEL işçisibile değiller. Provokatörler, sapıklar” diyerek hakaret ve küfür ediyordu.Bu gelişmeleri yakından takip eden TEKEL işçileri, kendilerine karşı geliş-tirilebilmesi muhtemel müdahaleleri tartışmış ve kararlar almıştı.

TEKEL işçileri, Sendika Genel Merkezi önüne geldiklerinde, tıpkı dahaöncesinde Türk-İş Genel Merkezi önünde olduğu gibi, polis barikatları ilekarşılandılar. İçeri alınmadılar ve görüşme talepleri sendika yönetimincereddedildi. Sendika binasının içi ve bahçesi polis kuşatması altındaydı. Sivilpolis ordusunun yanı sıra, çevik kuvvet otobüsleri ve TOMA adı verilenzırhlı müdahale araçları hazır bekliyordu. TEKEL işçileri ironi içinde, “bu-rası işçilerin sendikası mı, yoksa Tekgıda-İş Emniyet Müdürlüğü mü?” diyesoruyorlardı. İşte bu tablo, 2. TEKEL direnişinin de zeminini oluşturdu.

TEKEL işçilerinin, AKP’nin korkulu rüyasına dönüşen ve iktidarını sar-san Ankara direnişi 78 gün sürmüştü. 78 gün sonra sendikaları tarafındandirenişin bitirilmesi ve çadırların söktürülmesi, 2. TEKEL direnişinin de ve-rili zeminini hazırlamıştı. Bu süre içinde Tekgıda-İş Sendikası ve Genel Baş-kanı Mustafa Türkel, ne verdikleri eylem sözlerinin ve takvimlerinin arka-sında durdular, ne de eylem için sokağa çıkan TEKEL işçilerini destekleyenbir tavır içinde oldular. Tam tersine, engelleyici bir tavır içindeydiler. Bututumları nedeniyle de TEKEL işçileri kendi sendika yöneticilerini işbirlik-çilik ve ihanetle suçladılar. Mücadelelerinin arka planını besleyen bu olgu-larla Sendika Genel Merkezi önünde başlatılan 2. TEKEL direnişi de 78 günsürdü ve 20 Aralık’ta sona erdi.

2. TEKEL direnişini ve ona uzanan mücadele sürecini değerlendirir-ken, sınıfın hafızasındaki önemine de dikkat çekmek gerekiyor. İşçi sınıfı-nın pası olan sendika bürokrasisi ve bu sendikal sistemin başına çörekle-nen sendika ağaları işçilerin kaderi değildir. Bu pası eritip atacak olan sınıfmücadelesinin ateşi olacaktır. Bu temelde geliştirilecek olan mücadeleninhedefleri arasında; mevcut sendikal sistemin parçalanması, söz, yetki, vekararın işçilere ait olduğu işçi meclislerine dayanan, şeffaf ve denetime a-çık, seçilenlerin geri çağrılabildiği ve yöneticilerinin işçi maaşından yüksekbir maaşa sahip olmadığı, işçilerin öz-örgütlenmesi olan bir sendikal anla-yış hakim kılınmak zorundadır. Ancak bu anlayışla işçiler pasif bir sendikaüyesi olmaktan çıkartılıp, sınıf bilinçli işçiler olarak mücadelenin öznesi kı-lınabilirler. 2. TEKEL direnişinin, sendika bürokratlarını ve onlarla çıkarbirlikteliği yapanları korkutan dersleri işçi sınıfının hafızasındaki haklı yeri-ni mutlaka alacaktır.

2. TEKEL DÝRENÝÞÝNÝN ÝZÝNDEN

4C maðduru TEKEL iþçileri olarak bütün illerdeortak komisyonlar oluþturmalý, yaþadýðýmýz sorun-

lara, dayatmalara ve kölece çalýþma koþullarýnakarþý örgütlü çözümler üretmeliyiz.