20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

18

description

20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

Transcript of 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

Page 1: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi
Page 2: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

2 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

IMPRESSUM / KÜNYE

Yayıncı | Verleger:BIMBayerisches Institut für Migration e.V.Truderinger Strasse 280 d81825 München

Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291info(@)[email protected]/avrupagun

Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P):Osman Çutsay

Sanat Yönetmeni | Artdirektor:Ömer Yaprakkıran

İÇİNDEKİLER

3İspanya, İtalya, Portekiz, Kıbrıs ve Yunanistan: Mahşerin beş atlısıAvro krizi yeni dev dalgalara gebeAvrupa ortak parasının sorunlu ülkeleri, gösterilen tüm çabalara rağmenkrizden ve borçtan bir türlü kurtulamıyor. Sert tasarruf önlemleri, krizdekiekonomilerin daha da küçülmesine yol açıyor.

OSMAN ÇUTSAY6Siyasetbilimci Prof. Dr. Georg Fülberth’e göre ekonomi savaşsız yapamıyorSavaş ve silahlanma, bir 'gizli ekonomi'“1989’dan itibaren önce pek bir umut bağlanan 'barış temettülerinden'söz edilirdi: Silahlanma yükünün barışçı hedeflere dönüştürülmesi. Bun-dan hiçbir şey çıkmadı. Silah ihracatı, çok bereketli ve garantili bir kâr kay-nağıdır.”

10Samir Amin’den eleştirilere yanıtMısır kökenli ünlü Fransız düşünür Samir Amin 23 Ocak tarihli M’PEP Bül-teni’nde uluslararası ilerici çevrelerde ciddi bir zihin karışıklığı yaratan birkonuya, Fransa’nın Mali’ye askeri müdahalesine ışık tutan bir analiz ya-yınlamıştı. Bu yazı çok tartışmalara neden olmuş, bugüne kadar Amin’eçok güvenen bazı sol ve ilerici çevrelerin bir kısmı düşünüre şiddetle karşıçıkmışlardı.

Derleme ve Çeviri: UĞUR HÜKÜM

14Bir Alman sinema yıldızının İstanbul’da başlayan kariyeriHannelore Elsner’i Halit Refiğ keşfetmiştiNürnberg’in gelenekselleşen Türkiye-Almanya Film Festivali’nde bu yıl Tür-kan Şoray ile birlikte onur ödülünü günümüz Alman sinemasının sevilenyıldızlarından Hannelore Elsner alacak. Elsner, önceki yıl yayımladığı veömrünün bilançosunu çıkardığı ilginç kitabında mesleğe ilk adımını1958’de �stanbul’da attığını anlatıyor.

GÜRSEL KÖKSAL

Page 3: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

İspanya, İtalya, Portekiz, Kıbrıs ve Yunanistan: Mahşerin beş atlısı

Avro krizi yenidev dalgalara gebe

Avrupa ortak parasının sorunluülkeleri, gösterilen tüm çabalararağmen krizden ve borçtan bir türlükurtulamıyor. Sert tasarruf önlem-leri, krizdeki ekonomilerin daha daküçülmesine yol açıyor. Bu arada,yüksek işsizliğin sokakları hareketegeçireceğine inananların sayısındaartış gözleniyor. Art arda küçülenekonomilerin, AB ve Avro için dahakötü zamanların habercisi olabile-ceği ileri sürülüyor.

FRANKFURT - Avrupa Birliği’nin merkezle-rinde, özellikle de Almanya ve Fransa’da, siya-set gündeminde bir süredir kendisinden eskisıklıkla söz edilmeyen Avro Krizi’ninhesapta ol-mayan kriz dalgaları yaratmasından korkuluyor.Medyanın çabasıyla gerçek gündemin dışınaatılması sağlanan Avro Krizi’nin, yeni bir “tsu-nami” olarak AB’yi ne zaman vuracağı sorusuna,özellikle İngiltere’nin kredi notunu en yüksekdereceden (AAA) değil bir düşük dereceden(AA1) veren Moody’s sonrasında yanıt aranıyor.AB’nin çevre ülkelerinde, krizin giderek derin-leşmesi çaresizlik ve endişeyle izleniyor.

İspanya’da iyice ısınan sokaklara emlak sek-töründeki dev bir çöküşün eşlik edebileceğini,Silvio Berlusconi’nin İtalya’da bir kabus yarata-bileceğini, Yunanistan’da borçların silinme ça-balarının hızlandığını ve Kıbrıs’ın da çürümüş

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 3

Page 4: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

4 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

bankaları için en kısa sürede milyarlarca avro-luk yardım bulmazsa iflas edeceğini hatırlatanuluslararası uzmanlara göre, AB’nin çok ağır so-runlarla yüz yüze. AB başkentlerindeki karam-sarlık, bir türlü dağılmak bilmiyor.

Üzerinde aylardır tartışılmayan Avro Kri-zi’nin büyüyen bir dalga halinde geri döneceğinibelirten uzman sayısı artarken, “cicim ayları-nın” çoktan bittiği genel kabul görüyor. AvrupaMerkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi,geçen yılın yaz aylarında “Avro sisteminden geridönülemez” demiş ve ECB’nin Avrupa ortak pa-rasını savunacağını, bunun için gerekirse kriz-deki ülkelerden sınırsız devlet tahvili satınalınabileceğini bildirmişti. Draghi’nin bu çıkışıbir dönüm noktası oluşturdu. Kriz ülkelerine aitdevlet tahvillerinin fiyatı, yani faizleri düştü,hisse senedi fiyatları ise arttı. Ancak krizi ha-zırlayan altyapıda esasa yönelik hiçbir şey de-ğişmedi.

Reel ekonomi hiç iyi değil

Alman hükümetine de danışmanlık yapan veKeynes politikalarına yakınlığıyla bilinen Avru-pa’nın etkili iktisatçılarından Prof. Dr. Peter Bo-finger, “Reel ekonominin sert verileri hiç de iyigörünmüyor” derken, o veriler çerçevesinde kri-zin tam ortasında saplanıp kalındığını hatır-lattı. Mannheim’daki Avrupa Ekonomik Araştır-malar Merkezi (ZEW) Başkanı Prof. Dr. Wolf-gang Franz da, krizin aşıldığının söylenemeye-ceği uyarısında bulundu. Pforzheim Yüksek-okulu’ndan Prof. Dr. Hanno Beck de “Der Spie-gel”e yaptığı açıklamalarda, “Şimdiye kadar sa-dece krizin semptomlarına karşı bir sürüparayla mücadele ettik, ama nedenlerini orta-dan kaldırmış değiliz” diye konuştu. Paranın sa-dece ağrı dindirici olduğunu belirten Beck, “Builaç hastalık belirtilerini belki hafifletti, ama et-kisi de bir yerden sonra azalıyor. O zaman insanbir sonraki ilacı alıp almamayı düşünüyor” dedi.

Özellikle İspanya’da sadece emlak devi ReyalUrbis’in değil, tüm bir emlak sektörünün büyükbir felaketin eşiğinde olduğu söylentilerine, İtal-ya’nın da çöküşle yüz yüze olduğu haberlerieşlik ediyor. Kıbrıs’ta ise Avro Bölgesi ülkeleri-nin henüz bir yardım planı sunamamış olması,Kıbrıs Rum Kesimi’nin, banka sistemiyle AB’yisarsabilecek önemde olup olmadığının ortayaçıkmasıyla ilintilendiriliyor. Kıbrıs’ın AB içinönemi konusunda uzman ve siyasetçilerin ikiyeayrıldığı gözleniyor. Özellikle Merkel hüküme-tinin “ek bir avro sorunuyla daha baş başa kal-mamak için” sorunları sonbahar seçimlerindensonraya ertelemesi dikkat çekiyor.

İtalya’da korku egemen

İtalya’da, Silvio Berlusconi’nin siyaset sah-nesinde yeniden etkili olması halinde mali pi-yasalardaki huzurun biteceği kesin. Uzun birsüredir sadece sol için değil, sağ için de bir riskunsuruna dönüşen Berlusconi’nin, başbakanlı-ğına büyük bir tehdit gözüyle bakılıyordu. Ber-lusconi’nin, Avro Bölgesi’nin en büyük üçüncüekonomisinin iflasa sürükleyeceği ileri sürülü-yordu.

Bu arada Berlusconi’nin, seçim kampanyasıboyunca Angela Merkel ile ECB’yi en büyük düş-manları olarak ilan etmesi, tedirginliğin geçiciolmadığına yönelik ir gösterge olarak değerlen-diriliyor. İtalya’daki önlenemeyen huzursuzlu-ğun Avro Bölgesi ülkelerine yayılma potan-siyelinin büyük olduğu konusunda artık görüşbirliği sağlanmış gibi.

Ya milyarlar ya iflas

Kıbrıs Cumhuriyeti veya Kıbrıs Rum Kesimi,Avro Bölgesi’nin ilk büyük iflası olmaya hazırla-nıyor. Ülkenin, çürümüş bankalarını ve mali sis-temini düzeltmek için çok acil olarak 17.5milyar avroya ihtiyacı olduğu, ancak AB ülkele-

Page 5: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 5

İspanya’da borçlar ve sokak patlamak üzere

Avro Bölgesi’nin en sert tasarruf önlemlerinialan İspanya, krizden bir türlü kurtulamıyor.Geçen yılı tarihinin en büyük kamu borçlanma-sını yaşayan Madrid, bütçe açığıyla ilgili hedef-leri de gerçekleştiremedi. Özellikle özel sek-törün borçlanması büyük sorun. Son bir buçukyılda batık kredi hacminin ucu görünmez oldu.Şu sıralarda İspanya’yı tarihinin ikinci en büyükemlak iflası bekliyor. Reyal Urbis’in borç tutarı-nın 3.6 milyar avro olduğu ve ödeme güçlüğübildiriminde bulunmak zorunda kaldığı gözle-niyor.

Başbakan Mariano Rajoy kara para skanda-lıyla art arda darbe alırken, kitle desteğini hızlayitiriyor. Uluslararası mali sistemin aktörleri,kendilerinden beklenenin aksine, İspanya’da ta-sarruf önlemleri yumuşatılmazsa, ekonomininiyice daralarak daha derin bir resesyona girece-ğini, bundan kaçılamayacağını bildiriyorlar.Borç düzeyine istikrar kazandırmak için ekono-mik büyüme şart. Ancak katı tasarruf önlemleri,yüksek işsizlik ve özel sektörün borçlarını te-mizleyip yeniden borçlanmaması nedeniyleekonomide herhangi bir büyüme beklenmiyor.

rinden veya IMF’den henüz olumlu bir yanıt ala-madığı biliniyor. Özellikle Rus oligarşisininvergi cenneti olarak bilinen Kıbrıs’a, bu nedenleyardım yapılmakta çekingen davranılıyor.

Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB içindeki önemi isetartışma konusu olmayı sürdürüyor. AB’ninKıbrıs’ın iflasını sineye çekmesiyle, tüm Birliğinkendisini bir anda yolun sonunda görebilece-ğine inanan uzman sayısındaki artış anlamlı bu-lunuyor.

Yunanistan’da borçlar silinecek

Yunan krizi de bugüne kadar sadece erte-lendi. Borçların silinmesi bekleniyor. Ancakböyle bir durumda avro ülkeleri Atina’ya gönder-dikleri yardım kredilerini battığını ilan etmek zo-runda kalacağı da biliniyor. Bu da milyarlarcaavro tutarında bir zarar anlamına gelecek. Özel-likle Berlin hükümeti, seçime girerken, bu kaybıAlman vergi yükümlülerinin taşıyacağını kim-seye anlatamayacağını düşünüyor. Atina ise ta-sarruf önlemlerini tam olarak uygularsa borçlarınönemli bir bölümünün silineceği inancında.Ancak AB içindeki belirsizlik sürüyor.

Krizdeki Portekiz ekonomisininbeklentileri aşan bir hızla küçüleceğinihükümet de itiraf etti. Portekiz MaliyeBakanı Vito Gaspar geçen hafta orta-sında yaptığı açıklamada, 2013 yılındaülke ekonomisinin beklenenden ikikat daha hızlı daralacağını bildirdi.Portekiz GSYİH’sının 2012’nin sonçeyreğinde bir önceki yılın son çeyre-ğine göre yüzde 3.8’lik bir gerilemegösterdiği, bu nedenle 2013 tahmin-lerinin “geriye doğru revize edilmesigerektiği” hatırlatıldı. Buna göre, Por-tekiz GSYİH’sı bu yıl yüzde 2’lik bir ge-rileme yaşayacak. Portekiz MerkezBankası, ocak ayında gelir vergisinin 1Şubat’tan itibaren yüzde 30’luk birartış göstereceğini, bunun da iç tüke-timi vuracağını bildirmişti.

Vito Gaspar, bütçe hedeflerine

ulaşmak için ek bir yıl daha istenece-ğini belirtirten, sol partiler ve sendi-kalar, katı tasarruf politikasıyüzünden krizin daha da keskinleşti-ğini kaydettiler. Sendikaların büyükçatı örgütü CGTP, “Yoksulluğa ve Sö-mürüye Karşı” başlığı altında büyükgösteri çağrılarını yineledi ve tasarrufönlemlerinin işsizlikte yüzde 17 ora-nını da geride bırakıp yeni rekorlar kı-racağını duyurdu. CGTP, üyelerineçağrıda bulunarak 2 Mart’taki büyükgösteriye katılmalarını istedi ve hükü-mete de genel grevin gündemde oldu-ğunu hatırlattı.

Kurtarma önlemlerinin özellikleçalışan kitleleri vurması ve tünelinucunda bir ışık görülmemesi, AB’ninen batısındaki bu küçük ülkeyi çok zorbir yılın beklediğini gösteriyor.

Portekiz’de “darmaduman ekonomi”

Page 6: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

“1989’dan itibaren önce pek birumut bağlanan 'barış temettüle-rinden' söz edilirdi: Silahlanmayükünün barışçı hedeflere dönüş-türülmesi. Bundan hiçbir şeyçıkmadı. Çünkü silah ihracatı,çok bereketli ve garantili birkâr kaynağıdır.”

FRANKFURT - Silahlanma çılgınlığının,özellikle de merkezinde Türkiye’nin bulunduğubölgeye yığılmakta olan silahların sonuçlarışimdiden korkutuyor. Marburg Üniversitesiemekli öğretim üyelerinden siyasetbilimci Prof.Dr. Georg Fülberth, silahlı kuvvetlerin dünya öl-çeğinde bir ekonomik faktör olduğuna dikkatçekiyor.

6 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Siyasetbilimci Prof. Dr. Georg Fülberth’e göre kapitalizm savaşsız olamıyor

Savaş ve silahlanma,bir 'gizli ekonomi'

Page 7: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

soylu tarafından sahiplenilmesi, sonuçta eko-nomi dışı şiddet üzerinden oluyordu: Aristo-krat, silahlıydı ve köylülerden ne istersealabiliyordu. Mutlakıyette “Üçüncü Zümre” de-nilen katman (kilise ve aristokrasi dışında kalanözgür köylü ve yurttaşlar-çev.), devletin askeriorganizasyonu için yüksek vergi vermek zorun-daydı ve bundan da kurtulmak istiyordu. Mer-

- Silahlı kuvvetler ile savaş nasıl ve neden bir eko-nomik güç sizce?

GEORG FÜLBERTH - Geç yeniçağın yükse-len burjuvazisi kendisini mutlakıyetçilik karşı-sında sadece özgürlük, eşitlik, kardeşlik slo-ganıyla değil, ayrıca, yaptığı ticaretin askeri şid-det yerine barışçı ilerlemeyi getirdiği iddiasıylada meşrulaştırıyordu. Feodalizmde, artı-ürünün

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 7

BERLİN - Stockholm merkezli ün-lü araştırma kurumu SIPRI'nin son ra-porunda, dünyadaki toplam silah üre-tim ve satışında 2011 itibariyle yüzde5'lik bir gerileme saptanırken, Alman-ya'nın bu eğilimin dışında kaldığını vebu ülkedeki silah endüstrisinin yüksekkapasiteyle çalıştığı da ortaya çıktı. SolParti’nin bir soru önergesini yanıtla-yan Federal Ekonomi Bakanlığı, özel-likle Körfez Ülkeleri içinde de özellikleSuudi Arabistan’a yapılan ihracattakibüyük artışı kabul etti. Bahreyn, Ka-tar, Kuveyt, Oman, Birleşik Arap Emir-likleri ve Suudi Arabistan’a 2012’deyapılan silah satışı 2011’in iki katı ol-du. Geçen yıl silah ihracatı için verilenruhsat tutarının 1 milyar 420 milyonavroya ulaştığı, 2011’deki raka- mınise 570 milyon avro olduğu belirtildi.

Alman silah devlerinin, dünyanınen büyük 100 üretici şirketinden olu-şan listede yukarılara doğru tırman-ması dikkat çekti. Alman silah en-düstrisinin özellikle ihracata yönel-mesi, sektörün Alman ordusunun dü-şürdüğü talebi, dış pazarlara yükle-nerek telafi etmeye çalışma çabalarıylaaçıklandı. Alman silah ihracatınınözellikle Ortadoğu'daki gerici Arap re-jimlerini müşteri olarak seçmesi, bir-çok çevreyi tedirgin etti. Berlin'in,Alman silah endüstrisini Asya'da dadesteklediği, özellikle Çin'e rakip dev-letlere Alman silahı satmak için çabaharcandığı gözlendi.

Alman-Fransız ortaklığı EADSdünya listesinde yedinci sıradaki ye-rini korurken, Rheinmetall şirketi2011 itibariyle bir önceki yıla göre ci-rosunda 320 milyon dolarlık bir artışsağladı ve böylelikle dünya sıralama-sında 32'nci sıradan 26'ncı sıraya yük-seldi. yssenKrupp, satışlarında birönceki yıla göre 740 milyon dolarlıkbir yükselme gerçekleştirerek 49'uncusıraya oturdu. Zırhlı araçlar üreticisiKrauss-Maffei Wegmann ise satışla-rında 2010'a göre sadece 150 milyondolarlık artış kaydedince, 54'üncü sı-rada kaldı.

Alman şirketlerindeki bu canlan-manın, Berlin'in büyük siyasal deste-ğiyle silah ihracatına ağırlık verilme-sinden kaynaklandığı ileri sürüldü. Buarada dünyanın en büyük sendikala-rından IG Metall'in bir süre önce ya-yımladığı ve barış çevrelerinin geniştepkisini çeken bir raporunda, bu sek-töre bir ihracat kampanyası önermesi,tartışmalardaki yerini koruyor. SIPRIuzmanı Pieter Wezeman, Alman si-lahlarının Arap rejimlerine bir satışatağı gerçekleştirdiğini hatırlatırken,SIPRI verileri, Alman şirketlerinin sa-dece Körfez'deki gerici rejimlere değil,Asya'da da Çin'e rakip olabilecek ülke-lere silah satmak üzere atağa kalktı-ğını da gösterdi. Halen etkisizliğisüren Alman barış hareketinin ise ge-lişmeleri endişeyle izlediği gözleniyor.

Silah ihracatı “tehlikeli bölge”falan dinlemiyor

Page 8: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

kantilizmin mutlakıyetçi ekonomi pratiğinde,ticaret kısıtlaması ve şiddet kullanma, kombinebir biçimde, eğer ithalat kısıtlanır ve kendi dev-let alanı askeri şiddet kullanmak suretiyle ge-nişletilir, böylece yeni uyruklar ve vergikaynakları kazanmak için çaba harcanırsa, ozaman kullanılıyordu. Buna karşılık, AdamSmith’in teorisine göre ticarette kısıtlamamümkün olamazdı; ordunun Smith’te ekono-mik bir işlevi bulunmamaktaydı.

- Gerçekten öyle miydi?

GEORG FÜLBERTH - Daha o zaman bu nok-tada insanın kendi kendisini inandırdığı birbüyük yalan vardı. İngiliz tekstil üretimi askerişiddetle fethedilen ve dünya çapında 18’inciyüzyılda ünlü yedi yıl savaşlarıyla Fransa’yakarşı güvenceye alınan Hindistan’dan gelen pa-muğu işliyordu. Asya’nın bu dev yarımadasın-daki yerli endüstri baskı altındaydı ve İngiliz

ihracatının oraya girmesi de sağlanmıştı. Savaşve ordu, o zamanlar sivil piyasaların genişlemesiiçin, üzerinde konuşulmaksızın geçiştirilen,ama gerçekte var olan bir önkoşul idi. Yine desavaş ve ordu, piyasalardaki arz ve talebe bizzatdahil olmaksızın sadece dışsal işlevleri üstleni-yorlardı.

Bu, 19’uncu yüzyılın son çeyreğinden berideğişti. Aşırı birikim, kapitalist gelişme için sü-rekli bir tehlikeydi. Devlet kökenli talep, bir çareolabiliyordu. O zamana kadar öncelikle demir-yolları için üretimde bulunan Alfred Krupp’tanbir top kralı çıkıyordu, çünkü 1873 krizindensonra demiryolları yeterince kâr bırakmaz ol-muştu. Buna bağlı olarak devlet, zırhlı hücum-bot yapımı sayesinde güvenilir bir alıcı halinialmıştı. Emperyalizmdeki ordu aynı zamanda,ekonomilerin, kendilerine o zamana dek kapalıkalmış bölgeye zorla girip yayılmaları için ön-ceki işlevini muhafaza ediyordu.

Bu politikanın bir sonucu olan Birinci DünyaSavaşı, barış zamanında sürekli, ancak çoğun-lukla sadece dönemsel ortaya çıkan aşırı birikimsorununu, deyim yerindeyse “geçerken çözü-verdi”: Piyasalar, ağır sanayi ile kimya sanayisi-nin ürünleri için boşaltıldı.

Almanya 1929 ve devamındaki dünya kri-zinden ilk çıkan ülkeydi, çünkü Hitler hemensilah ekonomisine geçiş yapmıştı. Buna karşılıkABD resesyonu çok daha sonra aşabildi. Fran-klin D. Roosevelt’in sivil ekonominin canlandı-rılması için harcadığı çabalar yetersiz kalıyordu.İlk olarak ABD’nin savaşa girme hazırlıklarındave sonra da bizzat bu savaşta, aşırı birikim, tıpkıişsizlik gibi tasfiye edilmiş oldu.

8 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

FOTO

:WIK

IMED

IACO

MM

ON

S/S

VEN

TESC

HKE,

BÜDI

NG

EN

Page 9: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

teşvikine kadar götürülür. Ama bunun nedeni,en azından kısmen sivil talepteki tıkanmanınçözülmesindedir. Bu talep tıkanması 1939-1945ve hemen ardından da 1947’ye kadarki yıllarda,bunu izleyen üretim kırılmasına dayalı olarakortaya çıkmıştı. Burada da aynı şekilde savaş birnedendir, bu güncel veya kendisine hazırlanılangelecekteki bir savaş değil, geçmişteki bir sa-vaştır. Silahlanma yarışı hemen yeni siparişlerigetirdi.

- Militarizm, ekonominin tamamlayıcısı olmaktanöte, artık en önemli parçası demek ki...

GEORG FÜLBERTH - 1989’dan itibarenönce pek bir umut bağlanan “barış temettüle-rinden” söz edilirdi: Silahlanma yükünün barışçıhedeflere dönüştürülmesi. Bundan hiçbir şeyçıkmadı. Silah ihracatı, çok bereketli ve garan-tili bir kâr kaynağıdır. Bunun dışında, ordu,merkantilizmde ve emperyalizmin ilk on yılındatipik olan bir işlevi tekrar üstleniyor: Ham-madde kaynaklarına uzanmak ve buralara girişigarantiye almak.

Savaş ve silahlanmalar, kapitalizmin icatlarıdeğildir. Ancak, daha önceki toplum biçimlerin-den farklı olarak, 19’uncu yüzyılın sonundanberi sadece çevre koşullarını yaratmakla kalmı-yorlar, bunların artık doğrudan ekonomik birişlevi de var. Bu, utançla gizlenmiş bir işlev ger-çi, ama böyle. �

- Devlet harcamaları gündeme geliyor. Peki, kapita-lizm savaşsız canlanamıyor mu?

GEORG FÜLBERTH - “İstihdam, Faiz ve Pa-ranın Genel Teorisi” kitabında John MaynardKeynes, şunu yazmıştı: Devlet yatırımları okul-lara ve hastanelere mi, yoksa çöp çukurlarının,içine kağıt paraların konulduğu ve bu iştenhemen sonra çıkarılan şişelerle doldurulmasınamı yapılır, bunun temelde pek bir önemi yoktur.Aslolan, iş yaratmadır.

Ama bu konsept içinde en çok etkili olan, nediye hep bu savaş harcamalarıydı? Bunun iki ne-deni olabilirdi. Birincisi: Silahlı bir büyük çatış-mada mümkün olan en çok sermaye devletinyetkisine bırakılır, o da bunu kullanabilir. Dev-let, sonra, (yetkili bakanlar ve generaller bu ik-tisatçı hakkında daha önce hiçbir şey duymamışbile olsalar) Keynes’in önerdiği gibi davranır.İkincisi: Savaşta zaman faktörünün rolü büyük-tür. Gerek duyulan kaynaklar hızla kullanılma-lıdır. Bunların istihdam etkisi çabucak ve temellibir biçimde ortaya çıkar.

- Yani yeni bir savaşın, Soğuk Savaş’ın mı “örgüt-lenmesi” gerekiyordu?

GEORG FÜLBERTH - 1945’te ABD reses-yona düşmekten korkuyordu. Gerçekten de buve takip eden yılda tüm kapitalist dünyada üre-tim daraldı. İlk kez 1947’de Soğuk Savaş’ın ila-nıyla konjonktür yeniden canlandı. Sonrakihemen hemen 30 yılın krizsiz büyümesi, ço-ğunlukla refah devleti anlayışının kurulup ge-liştirilmesiyle eş zamanlı olarak iç talebin

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 9

Page 10: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

1931 Kahire doğumlu Mısır kökenliünlü Fransız yazar-düşünür SamirAmin 23 Ocak tarihli M’PEP Bül-teni’nde uluslararası ilerici çevre-lerde ciddi bir zihin karışıklığıyaratan bir konuya, Fransa’nınMali’ye askeri müdahalesine ışıktutan bir analiz yayınlamıştı. Bu yazıçok tartışmalara neden olmuş, bu-güne kadar Amin’e çok güvenen bazısol ve ilerici çevrelerin bir kısmı dü-şünüre şiddetle karşı çıkmışlardı.Marksist iktisatçı ve siyasetbilimciAmin, bunun üzerine 4 Şubat’ta aynıyayın organında kendisine yönelti-len eleştirilere cevaben kısa bir yazıdaha yayınladı.

“Mali, Ocak 2013” makalemeyöneltilen eleştiriler hakkındakısa yorum

Bana yöneltilen bütün eleştiriler aynı şeyisöylüyor: (Cumhurbaşkanı François) Hol-lande’ın Fransa’sı eski sömürgeci, emperyalistbir güçtür. Afrikalı müşteri devletler üzerindekinüfuzunu sürdürmek, emperyalist çıkarlarını vebenzerlerini korumaktan vazgeçmemiştir.Okur, makalemde bunu (rahatlıkla) görebilir.Vardığım sonuç zaten şudur: Fransa bu haliyleMali’nin yeniden inşasına katkıda bulunamaz.Bunun için bir mucize olması (ki buna hiç inan-mıyorum) ve Fransa’nın “kalkınma”nın “liberal”yollarını terk etmesi gerekir.

Beni eleştirenler daha en baştan ve doğrudanşöyle tek ve bir sonuca kayıveriyorlar: “Fransızmüdahalesinin mahkum edilmesi”. Hiçbir alter-natif önermeden genel ve retorikle geçiştiriyor-lar: “Sorunu çözümü yalnızca Malililer veAfrikalılara aittir.” Ama nasıl olacağına dair hiçbirşey yok. Beni eleştirenler örneğin Kuzey Mali’detasarlanan “İslamcı” yönetim projesine dair hiç-bir şey demiyorlar. (Ülkenin kuzeyinde iktidarıele geçiren gruplar bir yıla yakın kanlı ve ilkel birşeriat uygulamışlardı.-Çev.) Bu projenin ardındahangi çıkarlar yatıyor?

Beni eleştirenlerin tavrı “de facto” (fiilen)Kuzey’deki ayrımcı güçlerin kendi devletlerinioluşturmaları ve hatta kısa bir süre önce de ya-şadığımız gibi Güney Mali’yi fethedip bir veyaiki ayrı “İslamcı” devlet kurmalarını kabul et-memiz demektir. Bu sonuç, tamamen ABD veonun dümen suyundaki Avrupa’nın amaçlarınauygun düşmektedir. Hatta bu proje (bir öncekiCumhurbaşkanı Nicolas) Sarkozy tarafından dabenimsenmişti.

10 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Samir Amin’deneleştirilere yanıt

Derleme ve Çeviri: UĞUR HÜKÜM

FOTO

:WIK

IPED

IA/J

UAN

JULI

AO

Page 11: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

sız diplomasisi, ABD ve Avrupa’nın Fransa’nınyanında olduğunu öne sürerek durumu örtbasetmeye çalışmaktadır. Ama gerçek hiç de öyledeğildir.

Suriye ve diğer bölgelerde Fransa’nın müt-tefiki kalan diğer ülkelerle Fransa arasında Malietrafında bir çatlak başgöstermiştir. Beni eleş-tirenlerin bilmiyormuş gibi gözüktükleri bu ger-çek karşısında ne yapmak gerekiyor? De facto,Washington ve Avrupalı (yakın) müttefiklerininMali’yi parçalama ve İslamcı denen rejimleriyerleştirme projelerini mi destekleyeceğiz?Bence bu, en kötü çözümdür. Söz konusu eleş-tirileri yöneltenler sanki ABD ve Avrupa’yıFransa’dan “daha az emperyalist”miş gibi dav-

Afrika halkları ve Malililer bu çözümden biryarar sağlayabilirler mi? Bu “İslamcı” denen dev-letler emperyalizme karşı bir siper oluşturabi-lirler mi? Beni eleştirenler bu “belirleyici”sorular hakkında hiçbir şey söylemiyorlar. İşteben bu noktada diyorum ki, bu çözüm emper-yalizmin bölgeyi ele geçirme planına mükem-melen hizmet etmektedir. Böylesi bir gelişmeonun kontrol gücünü hiç zayıflatmayacağı gibi,tam tersine güçlendirecektir.

Her geçen gün bu görüşü kanıtlıyor: ABD veAvrupa, Hollande’ı “izlemiyor”. Bazılarının doğ-rudan CIA’den esinlendiği (!) herkesin malumuçok sayıda STK (Sivil Toplum Kuruluşu), müda-haleye karşı olanlar korosuna katılmıştır. Fran-

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 11

Page 12: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

ranıyorlar. Aldıkları “de facto” tavırla Fransa’ya“karşı” ABD’yi destekleyerek Afrika halklarınınçıkarlarına hizmet ettiklerini sanıyorlar. Nasılbir trajik hata!

Beni eleştirenlerin bilmemesi olanaksız birgerçek varsa, o da Kuzey Mali’nin “fethi”nin birhalk hareketi ürünü olmadığıdır. Asla değil! Bufetih hareketleri, en masumane deyişle art ni-yetleri şüpheli silahlı gruplarca yapılmıştır. İk-tidarlarını yalnızca şiddetle dayatmış, yağma ve

her türlü kaçakçılık ağı örgütlemişlerdir. Böl-gede “Cihatçılar”ın kurduğu askeri üslerin ilkdoğrudan hedefi Cezayir’dir. Savaş Emirleri’ningözü Cezayir’deki iktidarı ele geçirmek veya enazından Cezayir Sahrası’nın Cezayir’den kopar-maktır. ABD böyle bir gelişmeden pek memnunkalacaktır. Fransa’nın Mali’ye müdahalesindençok önce tasarlanan Cezayir’deki “In AmenasGaz Tesisleri”ne düzenlenen (ve 38 kişinin ölü-müyle sonuçlanan) kanlı saldırı bu stratejininen canlı örneğidir.

Kuzey Mali’de yaşayan Tuareg azınlığın, Ba-mako’nun (Mali’nin başkenti) uyguladığı kabuledilemez politikaya karşı kendi haklı talepleriiçin büyük oranda “Cihatçı” grupları destekle-miş olması trajik talihsizliktir. Bamako gele-cekte Tuareg’lere bakışını değiştirmek zorun-dadır. Fakat sözüm ona “İslamcı” silahlı grupla-rın müdahalesiyle ortaya çıkan durumdanötürü Fransız müdahalesinin içerdiği riskleri dekabul etmek gerekecektir.

Fransa, Mali’nin ekonomisini düzeltmek içinhiç de uygun bir konumda değildir. Zira Ma-

li’nin yeniden inşası, bugünkü sorunların köke-ninde bulunan liberal “çözümler”in toptan red-dinde yatmaktadır. Halbuki şu andaWashington, Londra veya Berlin’de esas kabuledilen bu temel kavramlar Paris’te de geçerlidir.Paris’in “kalkınma yardımı” kavramları da ege-men liberal ayinlerin dışına çıkamamaktadır.Fransa siyasi planda diğer CDEAO (Batı AfrikaÜlkeleri Ekonomik Topluluğu) üyesi ülkeler gibiMali’de derhal seçimlere gidilmesinden yana.

Ancak gerçekten de seçimler ülkenin ve toplu-mun yeniden inşası için şimdilik en iyi yol ol-mayabilir. Arap ülkelerindeki deneyimlerin degösterdiği gibi, belki de tam tersine inşanınönünde engel. Üstelik Fransa veya sözde “ulus-lararası camia” (ABD, Avrupalı ast müttefiklerive Körfez’deki yamakları) hangi sıfatla kendile-rinde belli hakları görebilirler? Bu noktada ül-kenin yeniden inşası hakkında Mali halkınıngerekli aşamaları kendisinin belirlemesi gerekir.Ülkenin, toplumun ve devletin birliğini yenidenoluşturabilmek için Mali’nin sorunlarına doğruçözümler üretilebilecek Malili ve Afrikalı ilericigüçlerle çalışılmalıdır. Bu da ancak Mali’yi oluş-turan (etnik) çeşitliliği gözetecek demokratikbir saygı anlayışıyla gerçekleşebilir. �

Yazının Fransızca orijinaline aşağıdaki adres-ten ulaşabilirsiniz:

http://www.m-pep.org/spip.php?article 3191

12 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Page 13: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 13

Page 14: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

Nürnberg’in gelenekselleşen Türkiye-Almanya Film Festivali’nde bu yıl Tür-kan Şoray ile birlikte onur ödülünü gü-nümüz Alman sinemasının sevilenyıldızlarından Hannelore Elsner ala-cak. Elsner, ömrünün bilançosunu çı-kardığı ve önceki yıl yayımladığı il-ginç kitabında mesleğe ilk adımını1958’de İstanbul’da attığını anlatıyor.Türk sinemasının ünlü yönetmenlerin-den Halit Refiğ’le ilgili olarak “Beni okeşfetti”diyen sanatçı, üç yıl önce kay-bettiğimiz yönetmenin o yıllarda ken-disine âşık olduğunu da “ifşa ediyor”.

14 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Bir Alman sinema yıldızının İstanbul’da başlayan kariyeri

Hannelore Elsner’iHalit Refiğ keşfetmişti

GÜRSEL KÖKSAL

Hannelore Elsner ve Halit Re-fiğ, 1958’deki İstanbul mace-

rasının ardından bir süre yazış-mışlar, ama daha sonra bağlantı-ları kopmuş. İki sanatçının ikincibuluşması tam 43 yıl sonra,2001’de yine İstanbul’da oldu. Biryıl sonra Frankfurt’taki Türk FilmFestivali’nde de yeniden buluştu-lar. Frankfurt Film Festivali Yö-netmeni Hüseyin Sıtkı, ikinci bu-luşmayı çok iyi hatırlıyor, “Tümgece boyunca el ele oturdular. Açı-lıştan sonra yemeğe giderken deFrankfurt sokaklarında el ele yü-rüdüler. Bu güzel buluşmaya tanıkolmak çok güzeldi” diyor.

FOTO

:FRA

NKF

URT

TÜRK

FİLM

FEST

İVAL

İ

Page 15: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

vesine çıkanHannelore Elsner, yaşamını işlediği“ImÜberschwang / Ausmeinem Leben” (Coşkuİçinde / Benim Hayatımdan) başlıklı kitabında1958 yılında Halit Refiğ’in katkısıyla nasıl sine-maya başladığını anlatıyor. Ve dahasını... 3 yılönce yitirdiğimiz ünlü yönetmenin o dönemdekendisine âşık olduğunu, mektuplaşmalarını,

FRANKFURT - Günümüz Alman sineması-nın önde gelen oyuncularından Hannelore Els-ner, “Beni Halit Refiğ keşfetti. Oyunculukmesleğimin temelini o attı” diyor. Alman tel-evizyonlarında son yılların en ilgi çeken polisiyedizilerinden “Die Kommissarin”in (Kadın Ko-miser) başrol oyuncusu olarak mesleğinin zir-

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 15

Bavyera’ya bağlı Burghausen’de1942’de dünyaya gelen HanneloreElsner, günümüz Alman sinemasınınen sevilen, en başarılı sanatçıların-dan. Halit Refiğ’in onu keşfetmesininardından, oyunculuk eğitimine baş-ladı. 1959’dan itibaren birçok sinema,televizyon filminde, tiyatro oyunla-rında rol aldı. 70’li yıllardan itibarengünümüze kadar çok sayıda sinemaödülü kazandı. “Savaş ve Barış” gibiuluslararası projelerde rol aldı. 1994-2006 arasında büyük ilgi çeken tel-evizyon dizisi “Die Komissarin”le bü-yük başarı kazandı. En başarılı film-lerinden biri, yönetmen Oskar Roeh-ler’in “Die Unberührbare” (Çıkış Yok)adlı çalışması oldu. Elsner, bu filmde,yönetmenin 1992’de intihar eden öz

annesi, ünlü komünist yazar GiselaElsner’in yaşamından esinlenerek ya-rattığı başrol kahramanı Hanna Flan-ders’i canlandırdı. Film, 2000 yılındaAlmanya’nın en önemli sinema ödül-lerinden 3’ünü (Alman Sinema Ödü-lü, Alman Eleştirmenler Ödülü veBavyera Sinema Ödülü) aldı, bir yılsonra da Uluslararası İstanbul FilmFestivali’nin büyük ödülü “AltınLale”yi kazandı. Hannelore Elsner de“Jüri Özel Ödülü”nü aldı. Sanatçının1958’de kendisini “keşfeden” yönet-meniyle, 43 yıl sonra yeniden buluş-ması da işte bu festival sırasında oldu,ödülünü de ilk yönetmeninin elindenaldı.70 yaşındaki Hannelore Elsner

oyunculukkariyerini halen sürdürüyor.

Ödülünü Halit Refið’in elinden almıştıFO

TO:F

RAN

KFUR

TTÜ

RKFİ

LMFE

STİV

ALİ

Page 16: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

birbirinden habersiz geçen 40 yılı aşkın bir süresonunda, İstanbul ve Frankfurt’taki yenidenbuluşmalarını, birlikte bir film yapma planla-rını...İki ünlü sanatçının yıllar öncesine dayanan

tanışıklıkları, Türkiye’de, 2001’deki İstanbulFilm Festivali ve Almanya’da 2002’de FrankfurtTürk Film Festivali’ndeki buluşmalarının ardın-dan çeşitli haberlere konu olmuştu. Ancak bugüzel öykünün çok ilginç detayları, söz konusufestivaller vesilesiyle yaşanan hareketliliğin göl-gesinde kalmış, Halit Refiğ’in de 11 Ekim2009’da ölümünün ardından unutulmuştu.Nürnberg’de bu yıl 18’inci kez düzenlenecekolan Türkiye-Almanya Film Festivali’ne Türki-ye’den Türkan Şoray’la birlikte onur konuğuolarak katılacak olanHannelore Elsner’in kitabı,bu güzel öykünün unutulmasına engel oluyor.

Yönetmen 24, oyuncu 16 yaşında

Türk-Alman ortak yapımı bir filmle ilgili ha-zırlıklar için 1958’de Münih’e gelen Halit Refiğ,o zaman 16 yaşında bir öğrenci olan Elsner’i so-kakta görüp beğenmiş, hemen İstanbul’da yapı-lacak provalar ve çekim için oyunculuk teklifetmiş. Halit Refiğ de o sırada 24 yaşında...O zamanlar sinema izlemeyi sevdiğini,

ancak oyunculuk gibi bir düşüncesi hiç olmadı-ğını belirten Elsner, annesiyle birlikte İstanbul’agitmiş. Dört hafta boyunca Üsküdar’daki bir

çiftlik evinde kal-mışlar ve burada Halit Refiğ’in yö-netiminde Türk oyuncularla birlikte provalarakatılmış.1958, henüz Almanya’ya işgücü göçü söz ko-

nusu değil. Türkiye’den Almanya’ya gitmiş olanbirkaç bin kişi var. Ama onların çoğunluğu ça-lışmak için değil, öğrenim amacıyla gidenler.Kahramanımız öyle bir dönemde çalışmak

üzere Türkiye’ye geliyor.Provalar sırasında yönetmen, kendisinden 8

yaş küçük oyuncusuna âşık olmuş. HanneloreElsner kitabında “Halit ismindeki yönetmenbana aşık olmuştu” diyor. Ardından kendisininde ondan hoşlandığını yazıyor. Anlattıklarınabakılırsa, o sırada bir başkasını sevdiği için buaşk karşılıksız kalmış...Sanatçı, dört hafta süren provaların ardın-

dan muhtemelen para bittiği için filmin çeki-mine hiç başlanmadığını, ama buna hiç deüzülmediğini dile getiriyor. Aksine İstanbul’daçok güzel bir zaman geçirmiş olduğu için sevinçiçinde olduğunu anlatıyor. Üstelik şansı da açıl-mış. Münih’e döndüğünde büyük bir yapım şir-ketinden oyunculuk teklifi almış. Sadeceoyunculuk değil, şirket aynı zamanda sinema

16 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

FOTO

:WIK

IMED

IACO

MM

ON

S/L

ESEK

REIS

Page 17: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

Hannelore Elsner, önümüzdeki günlerde Al-manya’daki en önemli Türk film etkinliği olan“Nürnberg, Türkiye-Almanya Film Festivali”ninbu yılki onur konuğu olacak. 14-24 Mart tarih-leri arasında 18’nci kez gerçekleştirilecek festi-valin diğer onur konuğu da Türk sinemasınınsultanı Türkan Şoray. �

oyunculuğu eğitiminin masraflarını da üstlen-miş. Ve böylece güzel sanatçının bugüne kadarsüren, başarılarla dolu sinema kariyeri de baş-lamış..

43 yıl sonra yine İstanbul’da

Hannelore Elsner, kitabında bu ilişkinin de-vamını da anlatıyor:İki genç, İstanbul macerasının ardından bir

süre yazışmışlar ve ilişki zaman içinde kopmuş.İkinci karşılaşma tam 43 yıl sonra yine İstan-bul’da gerçekleşmiş. Başrolde oynadığı “Die Un-berührbare” (Çıkış Yok) filminin Uluslararasıİstanbul Film Festivali’ne katılması üzerine2001 yılında İstanbul’a giden sanatçı, mihman-darı olan bir sinema öğrencisinin çabaları so-nucu onunla, “Halit Refiğ, beni keşfeden,mesleğimin temelini atan adam”la buluşmuş.Film, festivalin büyük ödülü “Altın Lale”yi al-

mıştı. O da filmdeki rolü nedeniyle “Jüri ÖzelÖdülü”nü.. Ödülü sahnede Halit Refiğ’in elin-den alan Elsner, bir yıl sonra da yönetmeninFrankfurt Türk Film Festivali’ne katılması vesi-lesiyle Almanya’da buluştuklarını anlatıyor. Veikinci buluşmada gençliklerinde parasızlık ne-deniyle yarım kalan projeyi tamamlamaya, bir-likte bir film yapmaya karar verdiklerini, buprojenin de Halit Refiğ’in ölümü nedeniyleyarım kaldığını...

AvrupaGüN | 25 Şubat 2013 | 17

Nürnberg’de düzenlenen Türkiye-Almanya Film Festivali’nin açılışıbu yıl çok önemli bir buluşmaya da sahne olacak: 14 Mart perşembeakşamı yapılacak olan festival açılış töreninde Türkiye Sineması’nınSultanı Türkan Şoray ve Almanya’nın efsane oyuncusu Hannelore Els-ner festivalin onur ödülünü alacaklar.

Sinema dünyasına fevkalade büyük katkıları olan bu iki efsaneoyuncuyla birlikte, büyük sinema kültürü olan iki ülkenin sinemaları dabu iki çok önemli temsilcileriyle buluşacak.

Türkan Şoray ve Hannelore Elsner, Türkiye-Almanya Film FestivaliOnur Ödülü’nü, festivalin 14 Mart’ta Tafelhalle’de yapılacak açılış töre-ninde alacaklar. Festival kapsamında filmlerinden bir seçki de sunulacakolan sanatçılar, 15 Mart’ta da sinemaseverlerle buluşacaklar.

Nürnberg Film Festivali’ninaçıklaması

FOTO

:WIK

IMED

IACO

MM

ON

S/B

LAUE

SSO

FA

Page 18: 20130235_18_Mahserin_bes_atlisi

18 | 25 Şubat 2013 | AvrupaGüN

Hannelore Elsner, kitabının “Mü-nih’te bir gezinti” başlığı verdiği bölü-münde ilk keşfedilmesini kitabındaayrıntılarıyla anlatıyor. Münih’te ken-disini gören genç yönetmen Halit Re-fiğ’in, hemen Türkiye’de çevirmek iste-diği filmde oynatmaya karar verdiğinibelirten Elsner, kısa bir zaman sonraannesinin eşliğinde uçakla İstanbul’agittiklerini hatırlıyor:“Henüz 16 yaşındaydım ve annemin

bana sahip çıkması gerekiyordu. Nebüyük bir maceraydı. İkimiz de ilk kezuçuyorduk. Annem benden daha heye-canlıydı. Ve sonra o büyük yabancışehir, bütün o yabancı insanlar... İlk kezgerçekten İngilizce konuşmak ve insan-larla bu yolla anlaşmak zorunda kal-mak... Bütün bunlar muhteşemdi. Kal-dığımız yer İstanbul’unmerkezinde de-ğildi. Otel de değildi. Film ekibinin birbölümüyle birlikte Boğaz’ın Asya yaka-sında, Üsküdar’da bir çiftlik evinde ka-lıyorduk. Orada dört hafta boyunca İn-gilizce konuşarak, Türk-Alman ortakyapımı bir film için provalar yaptık. Ga-liba dramatik bir film olacaktı.”Kendisinden 8 yaş büyük “Halit is-

mindeki yönetmen”in kendisine âşık ol-duğunu kaydeden Hannelore Elsner,“Siyah saçları ve hiç unutamadığımaçık, yeşil gözleri vardı. Hatırlıyorum,beni mutlaka babasıyla tanıştırmak is-tiyordu” diyor ve ilginç bir ayrıntı da ve-riyor:“Ve böylece bir gün, bana büyük bir

mağara izlenimi veren, karanlık, soğukbir eve gittik. Halit, beni odalardan ge-çiriyordu. Büyük, haşmetli tablolar, ağırperdeler, değerli halılar gördüm. Otur-ma odasını, yemek odasını, misafir oda-sını gördüm. Ama babasını görmedim.Orada değildi. Sonra bir karartılmış biryatak odasında Halit beni birdenbireyumuşak ve geniş bir yatağa itip, öp-meye çalıştı. Benim için çok zor bir du-rumdu. Halit’ten hoşlanıyordum, amaonu öpmek istemiyordum. Çünkü o sı-

rada ben Fritz’ime âşıktım. Fritz benimilk aşkımdı ve ondan ilk kez ayrıldığımiçin İstanbul’da kendimi çok mutsuzhissediyordum. Ona her akşam bir öz-lem mektubu yazıyordum. Halit, Türkoyuncular ve ben dört hafta boyuncasenaryoyu okuduk, sahnelerin prova-sını yaptık. Çok yoğun olarak çalışıyor-duk ve orada çok şey öğrendim.”Filmin proje olarak kaldığını ve hiç

çekilmediğini bildiren Elsner, “Sadeceprova yaptık. Türkiye’de dört hafta bo-yunca çok ilginç bir zaman geçirmiştik.Sonra da annemle birlikte geri uçtuk.Halit ile bir süre birbirimize mektupyazdık. Ama daha sonra ilişki koptu.Tam 43 yıl sonra yeniden karşılaştık”diye yazıyor.Hannelore Elsner, 2001 yılında İs-

tanbul’da Halit Refiğ ile yine karşılaş-tıklarını da anlatıyor:“Halit Refiğ, beni keşfeden, mesleği-

min temelini atan adam.. “Die Unbe-rührbare” festivalin büyük ödülünü al-dığında, bana sahnede Altın Lale’yi tak-dim eden de o oldu. Ve orada izleyicilerebirbirimizi çok uzun yıllar öncesindentanıdığımızı, birbirimizle gurur duydu-ğumuzu anlattık. Tüm Türk medyası,radyolar, televizyonlar, gazeteler bizeyöneldi. Ve biz orada el ele oturup, öy-kümüzü anlattık.Bu İstanbul günlerinden sonra bağ-

lantıda kalmaya karar verdik ve yenidenbirbirimize mektup yazmaya başladık.Halit de bir kez Frankfurt’a, Türk FilmFestivali için geldi.Gençliğimizde olmamıştı, ama artık

birlikte bir film yapmaya karar verdik.Ancak bu artık hiç mümkün değil. Maa-lesef yaklaşık iki yıl önce vefat etti.16 yaşındayken o film çekilmemiş

de olsa, bu Türk-Alman film girişimibenim için çok önemli bir gelişmeye yolaçmıştı. Sinema oyunculuğu eğitimiiçin teklifi aldım. Böylece benim oyun-culuk mesleğine başlangıç yapmışoldum.”

Halit ismindeki yönetmen bana âşık olmuştu