20-28 Şubat 2011

20
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-28 Şubat 2011 Yıl: 1 Sayı: 5 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] ‘İş güvenliği’ had safhada ‘ölümler münferit’ Sömürü sisteminin kar hırsı emekçilerin canını almaya devam ediyor. Taşeron uygu- laması ile sendikasız, güven- cesiz bir şekilde çalışmaya mahkum edilen emekçiler, ‘iş kazaları’ adı altında sessiz se- dasız kara toprağa gömülü- yor. Gerici sistemin daha fazla kar anlayışının kurbanları olan emekçiler, iş cinayetle- rinde birbir öldürülürken ya- şayanlar ise çıkartılan yeni yasalarla tabutsuz ölüler ko- numuna getiriliyor. Fakat, ta- butsuz ölü konumuna getiri- len emekçiler direniş ve grevlerle yaşadıklarını haykı- rıyorlar. Ülkenin bir çok fab- rika ve işyerinde yaşamı var edenlerin direniş ve grev ses- leri yükseliyor. Ortadoğu ve Kuzey Af- rika’da yaşanan güncel gelişmeler neye işaret ediyor? SAYFA 18-19 Taşeronlaştırma, işten atmalar, güvencesiz çalıştırma... Emekçilere yönelik saldırılar artıyor Halkın Günlüğü Derbent’ten kim gitsin? Kentsel dönüşüm adı al- tında emekçilerin evleri yıkılarak kapı dışarı edi- liyorlar. sf 06-07 Filipinler Komünist Parti- si’nin kurucu başkanı Jose Maria Sison, Filipinler’deki Halk Savaşı’nın 40 yıllık sey- rini değerlendirdi. sf 17 Ontex’te işçiler toplu sözleşme sürecinde kendi taleplerini içeren taslak hazırlayıp, üyesi odukları Selüloz İş Sendikası İs- tanbul Şubesi’ne sundu. Sunulan taslak, sendika yönetiminin tepkisiyle karşılandı. İşçilerin taleplerini görmezden gelen sendika yönetimi, işçilere rağmen Ontex patronu ile el sıkıştı. Haklarının sendika tarafından korunamadığını belirten işçiler, talepleri için direnmeye başladı. Direnen işçilerden 16’sı işten çıkartıldı. Bir garip sendika: Ontex’te patronla sendika el sıkıştı işçiler sokağa atıldı g Güncel sf 06 Hapishanelerde gün geçtikçe artan baskı, işkence ve hak gasplarına karşı Hapis- haneler İzleme Kurulu oluşturuldu. DİSK, KESK, TMMOB, TİHV, ÇHD, TUAD-DER, TUYAB ve TAYAD tarafından oluşturulan Hapishaneler İzleme Kurulu, hapishane- lerde yaşanan hak gasplarına karşı mü- cadele edecek. Siyasi tutsakların yanı sıra adli tutsaklara yönelik hak gasplarını da takip edecek olan Kurul, iktidarın ken- disini muhattab olarak görmesini istedi. Baskı, işkence ve ak gasplarına karşı Hapishaler İzleme Kurulu oluşturuldu g Güncel sf 4-5 FO RUM ORTADOĞU Demokratik Kadın Hareketi’nden 8 Mart çağrısı Demokratik Haklar Fe- derasyonu: Bir kez daha yineliyoruz... k Halkın Günlüğü KADIN Kölelik Düzenine Karşı Emekçi Kadınların Mücadelesini Yükseltelim! Yaşamımız, emeğimiz, her geçen gün bizleri daha fazla sömüren bir avuç kan emici ve onların uşakları tarafın- dan yok edilmeye çalışılıyor. New York’ta tekstil işçisi ka- dınların “Eşit işe eşit ücret, 10-12 saatlik işgününün 8 saate indirilmesi, çocuk işçilerin çalıştırılmaması” talep- leriyle yola çıktıkları ve kendilerini sömürenler tarafın- dan fabrikaya kapatılarak katledildikleri günün üzerin- den tam 101 yıl geçti. Egemenlerin ve uşaklarının sömürü yöntemleri çokça değişti ama biz emekçilerin, emekçi kadınların sömürülme durumu değişmedi. Daha dün Irak’a “demokrasi ve özgürlük” götürdüğünü söyleyen ABD emperyalizminin gönüllü erleri tarafından binlerce insan işkenceden geçirilmiş, binlerce kadına te- cavüz edilmiş, binlercesi ise katledilmişti. Bugün ise sözde “savunma” amacıyla ortaya atılan Füze Kalkanı Projesi! Bu saldırı furyası dünyadaki tüm ezilen kesimlerin yaşamla- rını kuşatacak bir hamleye dönüşecektir. Biz emekçi kadınlar ise projenin ismini daha fazla emek sömürüsü, yoksulluk, açlık, daha fazla kan ve gözyaşı olarak okumak zorun- dayız. Somut örnekler mi arıyoruz? Soma- li’de, Kosova’da, emperyalistler hep aynı ya- lanı söylediler. Özcesi bizlere “medeniyet” getiriyorlardı! Irak’ta, Afganistan’da, İran’da, Lübnan’da, Filistin’de sonu işkence, taciz, te- cavüz, katliam, fuhuş, kan ve gözyaşı ile bi- ten bir medeniyet! Ülkemiz hakim sınıfları bu büyük saldırı planında ileri karakol olmayı kabul ederken bir taraftan da ülkemiz emekçilerine yönelik saldırılarına ‘Torba Ya- sası’ ile hız vermekte, bu projenin giderini yine emekçile- rin kursaklarındaki lokmaya el uzatarak karşılama plan- ları yapmaktadır! Görünmeyen Emek, Sesini Daha Fazla Yükselt! Ne mi getiriyor Torba Yasa emekçilere, emekçi kadınlara? Erkek egemen sistem, yasanın kural haline getirdiği es- nek çalışma biçimleriyle, işçi emekçilere ve yüzyıllardır ev içi emeğini sömürdüğü kadına daha pervasızca saldı- rıyor Demokratik Kadın Hareketi’nden 8 Mart çağrısı DEMOKRATİK KADIN HAREKETİ f 8 Mart Platformu’ndan çağrı sf 2 Kayıpların faili devlettir! sf 3 Görünmeyen emeğin görünür yüzü ya da Torba Yasa sf sf 4-5 Hadi tüm toplumuhadım edelim! sf 6 Halk için dönüşüm sf sf 6-7 TorbaYasa olmuş çorbayasası sf 8 devamı sayfa 2’de Ya Kölelik ya özgürlük! Emperyalizme, feodalizme, faşizme, şovenizme ve her türden gericiliğe karşı 8 Mart’ın enternasyonal bilin- cini kuşanalım! H alk Cephesi, federasyonumuza karşı sorumsuz ithamlarını devam ettir- mektedir. Halk Cephesi, 8 Şubat 2011 tarihinde “Türkiye Halkları ve Türkiye Solu Önünde DHF’yi Sorumluluğa Davet Ediyoruz” başlığı ile kaleme aldığı açıklamayla birlikte ikili kurumsal ilişkilere ciddi zararlar vermiş- tir. 7 Aralık 2010 tarihinde yaptığımız açıklama- da, Halk Cephesi’ni, devrimci sorumluluğa çağırmıştık. Bu sorumluluk, düşmana karşı siper yoldaşlığı ekseninde birliktelik ve ideo- lojik farklılıklarda özgür ideolojik tartışma ve yanlışların üstesinden gelinerek düzeltme eylemidir. Bizi ‘şaibeli’, ‘ajanların yönlendirdi- ği’ bir örgüt ilan etme pervasızlığı ise halkı bölme, zayıf düşürme pratiğidir. Halk cephesi, bir kez daha ilan ediyoruz ki, yanlış görüş ve tutumlarına rağmen bizim dostumuzdur. Dostlara, düşmana davranır gibi davranma- mak bizim için bir ilke meselesidir. Bu konu- daki dostane duyarlılığımız ne yazık ki istis- mar edilmektedir. Halk Cephesi Kasım 2010’da yayınladığı bildi- ride federasyonumuza dönük kullandığı ni- telemelerde dolaylı da olsa kendini ele ver- mişti. 7 Aralık 2010 tarihinde yayınladığımız cevabi bildiri sonrasında Halk Cephesi’nin tavrını gözden geçireceğini ve tartışmayı dostluk sınırları içerisinde, ideolojik mücade- le zemininde sürdüreceğini umuyorduk. An- cak ne var ki Halk Cephesi yayınladığı son bildiride, dostluk sınırlarını iyiden iyiye çiğne- miş, dolaylı ithamlarını bu kez doğrudan, diz- ginsiz suçlamalar şeklinde kamuoyu ile pay- laşmıştır. Halk Cephesi bildirisinde, federas- yonumuzu bağlamayan, dahası federasyo- numuzun cevaplama koşulu olmayan olay ve süreçleri de malzeme ederek federasyonu- muz için şu nitelemeleri kullanmaktadır: “Düşmanlık”, “kışkırtıcılık”, provokatörlük”, “birlik bozgunculuğu”, “acizlik”, “saldırgan- lık”, “ajanlık”, “zavallılık”, “ahlaksızlık”, “soy- suzluk”, “işkencecilik”… Halk Cephesi söz konusu her iki bildirisinin toplamında yaşananların “normal olmadığı- nı” değerlendirmekte ve sonuç olarak açıkça, federasyonumuzu ajanların yönlendirdiği bir kurum olarak tarif ederek bunu, normal ol- mama durumunun sebebi olarak ortaya koymaktadır. Bütün bunları okuma yazması olan her bireyin anlayabileceği açıklıkta ifade eden ve kamuoyunu ikna edebilmek umu- duyla Komünist Hareket’in tarihinden çarpı- tılmış örnekler sunan Halk Cephesi, bunları yazan ve söyleyen kendileri değilmiş gibi “Biz paralı, subjektif bir ajanlık iddiasında değiliz. İşin bu yanı kendilerini ilgilendirir.” diyebil- mektedir. Yaşananları tersyüz etmekteki ustalığını ko- nuşturan Halk Cephesi, Nurtepe’de afiş çalış- ması yapan faaliyetçilerimize saldırarak darp eden kendileri değilmiş gibi “Kendi safların- daki insana işkence yapabilen, bunu meşru, doğal, gerekli görebilen kafa yapısı, Nurte- pe’de Cepheliler’e karşı herşeyi yapabilir.” di- yerek devrimci-demokratik kamuoyunu ya- nıltmayı ummaktadır. DHF, dostlarıyla ideolojik mücadele yürütür- ken hakaret etmez, apolitik tespitlere giriş- mez, çarpıtmalara vb. yanlış tutumlara sü- rüklenmez. Bu çizgisine rağmen ortaya çıkan aksi pratikler tespit ettiği durumlarda ise yaptığı yanlışları büyük bir açık yüreklilikle düzeltir, özeleştiri verir. Bu konudaki tavrımızın hem halkımız tara- fından hem de devrimci-demokratik ka- muoyu tarafından bilindiğine inanıyoruz. Açıkça ifade etmek isteriz ki eleştiri-özeleş- tiri, tarz ve üslup konularında DHF’nin, Halk Cephesi’nden öğreneceği bir şey olsa açıkça hürmet eder, öğrenmekten mutluluk duyarız. Ama ne yazık ki böyle bir şey yok. Olmasını isteriz. Ne var ki herkesin pratiği ortadadır ve gerçekler bütün kesimler tarafından bilin- mektedir. Halk Cephesi ile düzeyli bir tartışma yürüte- bileceğimize inanıyorduk. Fakat bu konuda da Halk Cephesi, yanlışlarında ısrar etmeyi tercih ediyor. Halk Cephesi bu yanlışlarda o kadar ileri gitmiştir ki, DHF’ ye hakaretna- meler kaleme almaktan rahatsızlık duyma- mış, aksine üye ve taraftarlarını kurumumu- za karşı bileyerek gelişebilecek olayların fiti- lini ateşlemiştir. Ve aynı tutum Halk Cephesi tarafından merkezi olarak sürdürülmektedir. Halk Cephesi, devrimci sorumluluk sınırlarını zorlamakta, devrimin ihtiyacı olan siper yol- daşlığına objektif olarak bu tutumuyla zarar vermektedir. “Türkiye halkları ve Türkiye solu önünde DHF’yi uyarıyoruz. Bu provokasyonlara son verin; provokasyonların nedenini, sorumlu- larını araştırın ve yeni provokasyonları önle- yin.” Halkın birleşik devrimci eylemi için mücade- leyi önüne koyan ve bu anlayışla tüm dev- rimci-demokratik kesimlerle birlikte hareket etmeye çabalayan, bununla birlikte kendi bağımsız siyasal faaliyetlerini ülke genelinde sürdüren DHF’nin eylemi nasıl provokasyon olabilir? Nurtepe’de kendi dışındaki tüm dev- rimci, demokratik hareketlere siyaset yasak- çılığı uygulayan, icazet almayı dayatan Halk Cephesi’nin bu pratiği nasıl devrimci olur? Bir daha yineliyoruz; Halk Cephesi bizim dostu- muzdur. Dostlarımıza dost gibi davranmaya devam edeceğiz ve tabii ki kendi bilimsel çiz- gimizden, bağımsız siyasal faaliyetimizden de asla vazgeçmeyeceğiz. DHF bu tavrında tutarlıdır. Sadece Nurtepe’de değil tüm böl- gelerde bu tavrını pratik olarak ortaya koy- makta ve ortaya çıkan benzer sorunlarda, dostluk ve dayanışma zeminine bağlı kalarak pozisyonunu korumaktadır. Halk Cepheli dostlarımız ise ne yazık ki aynı tutarlılığı gös- terememektedir. Farklı koşul ve bölgelerde bu husustaki tavrı değişiklik göstermektedir. Kimi durumda siyaset yapma ve örgütlenme hakkı için mücadele eden ve gerektiğinde bedel ödeyen Halk Cephesi, kimi durumlarda ise - Nurtepe örneğinde görüldüğü üzere- si- yaset yasakçılığında ve bunu teorileştirmede şampiyonluğa oynamakta, tutumunu şiddet uygulamaya kadar vardırmaktadır. Devrim için halkı birleştirmek, dostların en ufak çabasına değer vermek ve onu ilerlet- mek bizim için bir ilkedir. Eksikliklerimize rağmen iradi çabamızın bu yönde olduğunu devrimci kamuoyunun takdir ettiğine inanı- yoruz, dahası bunu biliyoruz. Provokasyon ise bu çizgiye sahip olmamak ve devrimin müttefiklerine düşman gibi davranmaktır. Devrimci hareket ve halkımız federasyonu- muzu ve geleneğimizi çok iyi tanımaktadır. Halk Cepheli siper yoldaşlarımızın yalan- yanlış-çarpıtılmış bilgilerle hakkımızda çiz- diği fotoğrafı ve kullandığı yöntemi, aslında çok açık olan sorunun esasını gizlemeye ve tartışmayı içinden çıkılamayacak, çözümsüz bir hatta sürüklemeye dönük bir çaba olarak değerlendiriyoruz. Halk Cephesi çözümü ol- dukça basit olan bu sorunu çözmekten kaç- maktadır. Daha önce benzer durumlarda ifa- de ettiğimiz bir gerçeği hatırlatmakta fayda görüyoruz. Her devrimci hareket zaman za- man ortak devrimci ilkeler noktasında zaaf- lar yaşayabilmekte ve burjuva-feodal sınıfla- rın yöntemlerini-silahlarını ödünç alma aciz- liğine düşebilmektedir. Bu bizler için de ge- çerlidir. Ancak bu zaafları tespit ederek he- saplaşmak ve o silahı esas sahiplerine teslim etmek erdemdir, kazandırır, devrimcilere olan güveni arttırır. Çünkü o silah paslı bir si- lahtır ve döner döner sahibini vurur, devrim- ci dayanışma kültürünü vurur. HALK CEPHESİ, NE ADINA KİMİNLE TARTIŞTIĞININ FARKINDA DEĞİL Mİ? Halk Cephesi bildirisinde DHF’ye karşı kulla- nacağı örnekler bulmakta, sıkıntı çekmiş olacak ki yukarıda değerlendirdiğimiz mes- netsiz iddialarını desteklemek için 40 yıllık bir arşiv turuna çıkmış ve Komünist Hare- ket’in tüm kollarından örnekler derlemiş. Demokratik Haklar Federasyonu’nun örgüt- sel zeminine ve kendini nasıl ifade ettiğine vakıf olan dostlarımız, DHF’ye seslenirken DHF ile bağı olmayan olay ve süreçleri doğru- dan tartışma konusu yaparak DHF’yi bu ey- lemlerden sorumlu tutmuştur. İşte bir örnek: “Bu siyasi hareketin saflarında geçmişte büyük bir ‘karşı-devrimci örgütlenme’ açığa çıkmıştır. Bu ajan örgütlenmesi içinde yeralanlar, Merkez Komite’ye kadar yükselmişlerdir. Söz konusu ajanlar, örgütün politikalarını, kararlarını be- lirleyen konumdaydılar. Kendi açıklamalarına göre, bu karşı-devrimci örgütlenmenin ‘so- ruşturulması’ sırasında kendi içlerinden 13 kişiyi öldürmüşlerdir. Sonra ‘yanlış yaptık’ de- nilmiştir. Kendilerinin ‘Kardelen harekatı’ olarak adlandırdığı bu olayda, insanlara işkence yap- tıklarını yine kendileri açıkladılar.” “Kendi saflarındaki insana işkence yapabilen, bunu meşru, doğal, gerekli görebilen kafa yapısı, Nurtepe’de Cepheliler’e karşı herşeyi yapabi- lir.” Aymazlığın bu kadarı “pes” dedirtiyor. Peki, yasal-açık zeminde faaliyet yürüten bir fe- derasyon için, doğrudan DHF’ye hitaben bunları yazabilen Halk Cephesi’nin neler ya- pabileceği konusunda biz ne düşünmeliyiz? İki buçuk sayfa boyunca dillendirilen, yuka- rıdaki ifadede atıfta bulunulan sürecin ve benzer süreçlerin muhatabı DHF değildir! Halk Cephesi bunu bilmeyecek kadar geri midir? Böyle olmadığını biliyoruz. Öyle ise Halk Cephesi hangi mantıkla ve sorumsuz- lukla, ne maksatla DHF’yi muhatabı olmadığı süreçlerin parçası haline getirmektedir, ül- kemizdeki illegal komünist partilerle eş tut- maya kalkmaktadır? Federasyonumuz böylesi mantıkla yıllardır polis fezlekelerinde karşılaşmaktadır. Polisin hazırladığı böylesi düzmece belgelere Halk Bir Kez Daha Yineliyoruz: Dost-Düşman Ayrımını Silikleştirenler Halka Karşı Sorumlu Olamazlar, Devrimi Geliştiremezler! Demokratik Haklar Federasyonu 17 Şubat 2011 B Halkın Günlüğü BÜLTEN Halk Cephesi’nin Demokratik Haklar Federasyonu’nun İstanbul-Nurtepe’de yaptığı afiş çalışmasına müdahale etmesiyle başlayan bu olumsuz süreci devrimci kamuoyu ve okurlarımız bilmektedir. Geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin Halk Cephesi tarafından yeni bir açıklama daha yapıldı. Sorunun özü ve çözümüne hizmetten öte DHF hakkında karalama, itham ve şaibe yaratma eğiliminin hakim olduğu Halk Cephesi’nin bu açıklamasına ilişkin DHF’nin yayınlamış olduğu değerlendirmeyi devrimci komuoyu ve okurlarımızla paylaşıyoruz. gKADIN EKİ gBÜLTEN EKİ Balyoz operasyonu neyi amaçlıyor? 301 general ve ami- ralin görev yaptığı TSK’da bu görevlerde bulunanların yüzde onu şu anda tutuklu Ergenekon operasyonu ile ilk ‘darbeyi’ alan ordu, Balyoz operasyonu ile iyice sarsılmış durumda. Taraf gazetesi öncülüğünde başlatılan ‘yıpratma’ kampanyası ile ‘en güvenilir’ kurum olan ordu, büyük eleştirilere maruz kalmış ve yapılan son YAŞ toplantısında gün yüzüne çıkan klik dalaşının en zorlu mevzilerinden biri olmuştur. TC tarihinde bir ilk olan generallerin ‘yargılanması’ sürecinin alt yapısı ‘darbe’ suçlamaları ile örülmüş ve onlarca asker tutuklanmıştır. Sf. 02-03 Halk Cephesi imzalı bildiri ne yapmaya çalışıyor Perspektif Sf. 10 kapak 5._Layout 2 2/19/11 4:55 PM Page 1

description

Derbent’ten kim gitsin? Kentsel dönüşüm adı al- tında emekçilerin evleri yıkılarak kapı dışarı edi- liyorlar. sf 06-07 Filipinler Komünist Parti- si’nin kurucu başkanı Jose Maria Sison, Filipinler’deki Halk Savaşı’nın 40 yıllık sey- rini değerlendirdi. sf 17 20-28 Şubat 2011 Yıl: 1 Sayı: 5 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Ya Kölelik ya özgürlük! SAYFA 18-19 kapak 5._Layout 2 2/19/11 4:55 PM Page 1 H f

Transcript of 20-28 Şubat 2011

Page 1: 20-28 Şubat 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-28 Şubat 2011 Yıl: 1 Sayı: 5 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

‘İş güvenliği’ hadsafhada ‘ölümlermünferit’Sömürü sisteminin kar hırsıemekçilerin canını almayadevam ediyor. Taşeron uygu-laması ile sendikasız, güven-cesiz bir şekilde çalışmayamahkum edilen emekçiler, ‘işkazaları’ adı altında sessiz se-dasız kara toprağa gömülü-yor. Gerici sistemin daha fazlakar anlayışının kurbanlarıolan emekçiler, iş cinayetle-

rinde birbir öldürülürken ya-şayanlar ise çıkartılan yeniyasalarla tabutsuz ölüler ko-numuna getiriliyor. Fakat, ta-butsuz ölü konumuna getiri-len emekçiler direniş vegrevlerle yaşadıklarını haykı-rıyorlar. Ülkenin bir çok fab-rika ve işyerinde yaşamı varedenlerin direniş ve grev ses-leri yükseliyor.

Ortadoğu ve Kuzey Af-rika’da yaşanan güncelgelişmeler neye işaretediyor?

SAYFA 18-19

Taşeronlaştırma, işten atmalar, güvencesiz çalıştırma...

Emekçilere yönelik saldırılar artıyor

Halkın GünlüğüDerbent’ten kim gitsin?Kentsel dönüşüm adı al-tında emekçilerin evleriyıkılarak kapı dışarı edi-liyorlar. sf 06-07

Filipinler Komünist Parti-si’nin kurucu başkanı JoseMaria Sison, Filipinler’dekiHalk Savaşı’nın 40 yıllık sey-rini değerlendirdi. sf 17

Ontex’te işçiler toplu sözleşme sürecindekendi taleplerini içeren taslak hazırlayıp,üyesi odukları Selüloz İş Sendikası İs-tanbul Şubesi’ne sundu. Sunulan taslak,sendika yönetiminin tepkisiyle karşılandı.İşçilerin taleplerini görmezden gelensendika yönetimi, işçilere rağmen Ontexpatronu ile el sıkıştı. Haklarının sendikatarafından korunamadığını belirten işçiler,talepleri için direnmeye başladı. Direnenişçilerden 16’sı işten çıkartıldı.

Bir garip sendika: Ontex’te patronlasendika el sıkıştı işçiler sokağa atıldı

g Güncel sf 06

Hapishanelerde gün geçtikçe artan baskı,işkence ve hak gasplarına karşı Hapis-haneler İzleme Kurulu oluşturuldu. DİSK,KESK, TMMOB, TİHV, ÇHD, TUAD-DER,TUYAB ve TAYAD tarafından oluşturulanHapishaneler İzleme Kurulu, hapishane-lerde yaşanan hak gasplarına karşı mü-cadele edecek. Siyasi tutsakların yanısıra adli tutsaklara yönelik hak gasplarınıda takip edecek olan Kurul, iktidarın ken-disini muhattab olarak görmesini istedi.

Baskı, işkence veak gasplarına karşıHapishaler İzlemeKurulu oluşturuldu

g Güncel sf 4-5

FORUM ORTADOĞU

Demokratik KadınHareketi’nden 8 Martçağrısı

Demokratik Haklar Fe-derasyonu: Bir kezdaha yineliyoruz...

kHalkın Günlüğü KADIN

Kölelik Düzenine Karşı Emekçi Kadınların

Mücadelesini Yükseltelim!

Yaşamımız, emeğimiz, her geçen gün bizleri daha fazla

sömüren bir avuç kan emici ve onların uşakları tarafın-

dan yok edilmeye çalışılıyor. New York’ta tekstil işçisi ka-

dınların “Eşit işe eşit ücret, 10-12 saatlik işgününün 8

saate indirilmesi, çocuk işçilerin çalıştırılmaması” talep-

leriyle yola çıktıkları ve kendilerini sömürenler tarafın-

dan fabrikaya kapatılarak katledildikleri günün üzerin-

den tam 101 yıl geçti. Egemenlerin ve uşaklarının sömürü

yöntemleri çokça değişti ama biz emekçilerin, emekçi

kadınların sömürülme durumu değişmedi.

Daha dün Irak’a “demokrasi ve özgürlük” götürdüğünü

söyleyen ABD emperyalizminin gönüllü erleri tarafından

binlerce insan işkenceden geçirilmiş, binlerce kadına te-

cavüz edilmiş, binlercesi ise katledilmişti.

Bugün ise sözde “savunma” amacıyla ortaya

atılan Füze Kalkanı Projesi! Bu saldırı furyası

dünyadaki tüm ezilen kesimlerin yaşamla-

rını kuşatacak bir hamleye dönüşecektir.

Biz emekçi kadınlar ise projenin ismini daha

fazla emek sömürüsü, yoksulluk, açlık, daha

fazla kan ve gözyaşı olarak okumak zorun-

dayız. Somut örnekler mi arıyoruz? Soma-

li’de, Kosova’da, emperyalistler hep aynı ya-

lanı söylediler. Özcesi bizlere “medeniyet”

getiriyorlardı! Irak’ta, Afganistan’da, İran’da,

Lübnan’da, Filistin’de sonu işkence, taciz, te-

cavüz, katliam, fuhuş, kan ve gözyaşı ile bi-

ten bir medeniyet!

Ülkemiz hakim sınıfları bu büyük saldırı

planında ileri karakol olmayı kabul ederken bir taraftan

da ülkemiz emekçilerine yönelik saldırılarına ‘Torba Ya-

sası’ ile hız vermekte, bu projenin giderini yine emekçile-

rin kursaklarındaki lokmaya el uzatarak karşılama plan-

ları yapmaktadır!

Görünmeyen Emek, Sesini Daha Fazla Yükselt!

Ne mi getiriyor Torba Yasa emekçilere, emekçi kadınlara?

Erkek egemen sistem, yasanın kural haline getirdiği es-

nek çalışma biçimleriyle, işçi emekçilere ve yüzyıllardır

ev içi emeğini sömürdüğü kadına daha pervasızca saldı-

rıyor

Demokratik Kadın Hareketi’nden 8 Mart çağrısı

DEMOKRATİK KADIN HAREKETİf

8 Mart Platformu’ndan çağrı sf 2

Kayıpların faili devlettir! sf 3

Görünmeyen emeğin görünür yüzü ya da Torba Yasa sf sf 4-5

Hadi tüm toplumu hadım edelim! sf 6

Halk için dönüşüm sf sf 6-7

Torba Yasa olmuş çorba yasası sf 8

devamı sayfa 2’de

Ya Kölelik yaözgürlük!

Emperyalizme, feodalizme, faşizme,

şovenizme ve her türden gericiliğe

karşı 8 Mart’ın enternasyonal bilin-

cini kuşanalım!

Halk Cephesi, federasyonumuza karşı

sorumsuz ithamlarını devam ettir-

mektedir. Halk Cephesi, 8 Şubat 2011

tarihinde “Türkiye Halkları ve Türkiye Solu

Önünde DHF’yi Sorumluluğa Davet Ediyoruz”

başlığı ile kaleme aldığı açıklamayla birlikte

ikili kurumsal ilişkilere ciddi zararlar vermiş-

tir.

7 Aralık 2010 tarihinde yaptığımız açıklama-

da, Halk Cephesi’ni, devrimci sorumluluğa

çağırmıştık. Bu sorumluluk, düşmana karşı

siper yoldaşlığı ekseninde birliktelik ve ideo-

lojik farklılıklarda özgür ideolojik tartışma ve

yanlışların üstesinden gelinerek düzeltme

eylemidir. Bizi ‘şaibeli’, ‘ajanların yönlendirdi-

ği’ bir örgüt ilan etme pervasızlığı ise halkı

bölme, zayıf düşürme pratiğidir. Halk cephesi,

bir kez daha ilan ediyoruz ki, yanlış görüş ve

tutumlarına rağmen bizim dostumuzdur.

Dostlara, düşmana davranır gibi davranma-

mak bizim için bir ilke meselesidir. Bu konu-

daki dostane duyarlılığımız ne yazık ki istis-

mar edilmektedir.

Halk Cephesi Kasım 2010’da yayınladığı bildi-

ride federasyonumuza dönük kullandığı ni-

telemelerde dolaylı da olsa kendini ele ver-

mişti. 7 Aralık 2010 tarihinde yayınladığımız

cevabi bildiri sonrasında Halk Cephesi’nin

tavrını gözden geçireceğini ve tartışmayı

dostluk sınırları içerisinde, ideolojik mücade-

le zemininde sürdüreceğini umuyorduk. An-

cak ne var ki Halk Cephesi yayınladığı son

bildiride, dostluk sınırlarını iyiden iyiye çiğne-

miş, dolaylı ithamlarını bu kez doğrudan, diz-

ginsiz suçlamalar şeklinde kamuoyu ile pay-

laşmıştır. Halk Cephesi bildirisinde, federas-

yonumuzu bağlamayan, dahası federasyo-

numuzun cevaplama koşulu olmayan olay ve

süreçleri de malzeme ederek federasyonu-

muz için şu nitelemeleri kullanmaktadır:

“Düşmanlık”, “kışkırtıcılık”, provokatörlük”,

“birlik bozgunculuğu”, “acizlik”, “saldırgan-

lık”, “ajanlık”, “zavallılık”, “ahlaksızlık”, “soy-

suzluk”, “işkencecilik”…

Halk Cephesi söz konusu her iki bildirisinin

toplamında yaşananların “normal olmadığı-

nı” değerlendirmekte ve sonuç olarak açıkça,

federasyonumuzu ajanların yönlendirdiği bir

kurum olarak tarif ederek bunu, normal ol-

mama durumunun sebebi olarak ortaya

koymaktadır. Bütün bunları okuma yazması

olan her bireyin anlayabileceği açıklıkta ifade

eden ve kamuoyunu ikna edebilmek umu-

duyla Komünist Hareket’in tarihinden çarpı-

tılmış örnekler sunan Halk Cephesi, bunları

yazan ve söyleyen kendileri değilmiş gibi “Biz

paralı, subjektif bir ajanlık iddiasında değiliz.

İşin bu yanı kendilerini ilgilendirir.” diyebil-

mektedir.

Yaşananları tersyüz etmekteki ustalığını ko-

nuşturan Halk Cephesi, Nurtepe’de afiş çalış-

ması yapan faaliyetçilerimize saldırarak darp

eden kendileri değilmiş gibi “Kendi safların-

daki insana işkence yapabilen, bunu meşru,

doğal, gerekli görebilen kafa yapısı, Nurte-

pe’de Cepheliler’e karşı herşeyi yapabilir.” di-

yerek devrimci-demokratik kamuoyunu ya-

nıltmayı ummaktadır.

DHF, dostlarıyla ideolojik mücadele yürütür-

ken hakaret etmez, apolitik tespitlere giriş-

mez, çarpıtmalara vb. yanlış tutumlara sü-

rüklenmez. Bu çizgisine rağmen ortaya çıkan

aksi pratikler tespit ettiği durumlarda ise

yaptığı yanlışları büyük bir açık yüreklilikle

düzeltir, özeleştiri verir.

Bu konudaki tavrımızın hem halkımız tara-

fından hem de devrimci-demokratik ka-

muoyu tarafından bilindiğine inanıyoruz.

Açıkça ifade etmek isteriz ki eleştiri-özeleş-

tiri, tarz ve üslup konularında DHF’nin, Halk

Cephesi’nden öğreneceği bir şey olsa açıkça

hürmet eder, öğrenmekten mutluluk duyarız.

Ama ne yazık ki böyle bir şey yok. Olmasını

isteriz. Ne var ki herkesin pratiği ortadadır ve

gerçekler bütün kesimler tarafından bilin-

mektedir.

Halk Cephesi ile düzeyli bir tartışma yürüte-

bileceğimize inanıyorduk. Fakat bu konuda

da Halk Cephesi, yanlışlarında ısrar etmeyi

tercih ediyor. Halk Cephesi bu yanlışlarda o

kadar ileri gitmiştir ki, DHF’ ye hakaretna-

meler kaleme almaktan rahatsızlık duyma-

mış, aksine üye ve taraftarlarını kurumumu-

za karşı bileyerek gelişebilecek olayların fiti-

lini ateşlemiştir. Ve aynı tutum Halk Cephesi

tarafından merkezi olarak sürdürülmektedir.

Halk Cephesi, devrimci sorumluluk sınırlarını

zorlamakta, devrimin ihtiyacı olan siper yol-

daşlığına objektif olarak bu tutumuyla zarar

vermektedir.

“Türkiye halkları ve Türkiye solu önünde

DHF’yi uyarıyoruz. Bu provokasyonlara son

verin; provokasyonların nedenini, sorumlu-

larını araştırın ve yeni provokasyonları önle-

yin.”

Halkın birleşik devrimci eylemi için mücade-

leyi önüne koyan ve bu anlayışla tüm dev-

rimci-demokratik kesimlerle birlikte hareket

etmeye çabalayan, bununla birlikte kendi

bağımsız siyasal faaliyetlerini ülke genelinde

sürdüren DHF’nin eylemi nasıl provokasyon

olabilir? Nurtepe’de kendi dışındaki tüm dev-

rimci, demokratik hareketlere siyaset yasak-

çılığı uygulayan, icazet almayı dayatan Halk

Cephesi’nin bu pratiği nasıl devrimci olur? Bir

daha yineliyoruz; Halk Cephesi bizim dostu-

muzdur. Dostlarımıza dost gibi davranmaya

devam edeceğiz ve tabii ki kendi bilimsel çiz-

gimizden, bağımsız siyasal faaliyetimizden

de asla vazgeçmeyeceğiz. DHF bu tavrında

tutarlıdır. Sadece Nurtepe’de değil tüm böl-

gelerde bu tavrını pratik olarak ortaya koy-

makta ve ortaya çıkan benzer sorunlarda,

dostluk ve dayanışma zeminine bağlı kalarak

pozisyonunu korumaktadır. Halk Cepheli

dostlarımız ise ne yazık ki aynı tutarlılığı gös-

terememektedir. Farklı koşul ve bölgelerde

bu husustaki tavrı değişiklik göstermektedir.

Kimi durumda siyaset yapma ve örgütlenme

hakkı için mücadele eden ve gerektiğinde

bedel ödeyen Halk Cephesi, kimi durumlarda

ise - Nurtepe örneğinde görüldüğü üzere- si-

yaset yasakçılığında ve bunu teorileştirmede

şampiyonluğa oynamakta, tutumunu şiddet

uygulamaya kadar vardırmaktadır.

Devrim için halkı birleştirmek, dostların en

ufak çabasına değer vermek ve onu ilerlet-

mek bizim için bir ilkedir. Eksikliklerimize

rağmen iradi çabamızın bu yönde olduğunu

devrimci kamuoyunun takdir ettiğine inanı-

yoruz, dahası bunu biliyoruz. Provokasyon

ise bu çizgiye sahip olmamak ve devrimin

müttefiklerine düşman gibi davranmaktır.

Devrimci hareket ve halkımız federasyonu-

muzu ve geleneğimizi çok iyi tanımaktadır.

Halk Cepheli siper yoldaşlarımızın yalan-

yanlış-çarpıtılmış bilgilerle hakkımızda çiz-

diği fotoğrafı ve kullandığı yöntemi, aslında

çok açık olan sorunun esasını gizlemeye ve

tartışmayı içinden çıkılamayacak, çözümsüz

bir hatta sürüklemeye dönük bir çaba olarak

değerlendiriyoruz. Halk Cephesi çözümü ol-

dukça basit olan bu sorunu çözmekten kaç-

maktadır. Daha önce benzer durumlarda ifa-

de ettiğimiz bir gerçeği hatırlatmakta fayda

görüyoruz. Her devrimci hareket zaman za-

man ortak devrimci ilkeler noktasında zaaf-

lar yaşayabilmekte ve burjuva-feodal sınıfla-

rın yöntemlerini-silahlarını ödünç alma aciz-

liğine düşebilmektedir. Bu bizler için de ge-

çerlidir. Ancak bu zaafları tespit ederek he-

saplaşmak ve o silahı esas sahiplerine teslim

etmek erdemdir, kazandırır, devrimcilere

olan güveni arttırır. Çünkü o silah paslı bir si-

lahtır ve döner döner sahibini vurur, devrim-

ci dayanışma kültürünü vurur.

HALK CEPHESİ, NE ADINA KİMİNLE

TARTIŞTIĞININ FARKINDA DEĞİL Mİ?

Halk Cephesi bildirisinde DHF’ye karşı kulla-

nacağı örnekler bulmakta, sıkıntı çekmiş

olacak ki yukarıda değerlendirdiğimiz mes-

netsiz iddialarını desteklemek için 40 yıllık

bir arşiv turuna çıkmış ve Komünist Hare-

ket’in tüm kollarından örnekler derlemiş.

Demokratik Haklar Federasyonu’nun örgüt-

sel zeminine ve kendini nasıl ifade ettiğine

vakıf olan dostlarımız, DHF’ye seslenirken

DHF ile bağı olmayan olay ve süreçleri doğru-

dan tartışma konusu yaparak DHF’yi bu ey-

lemlerden sorumlu tutmuştur. İşte bir örnek:

“Bu siyasi hareketin saflarında geçmişte büyük

bir ‘karşı-devrimci örgütlenme’ açığa çıkmıştır.

Bu ajan örgütlenmesi içinde yeralanlar, Merkez

Komite’ye kadar yükselmişlerdir. Söz konusu

ajanlar, örgütün politikalarını, kararlarını be-

lirleyen konumdaydılar. Kendi açıklamalarına

göre, bu karşı-devrimci örgütlenmenin ‘so-

ruşturulması’ sırasında kendi içlerinden 13

kişiyi öldürmüşlerdir. Sonra ‘yanlış yaptık’ de-

nilmiştir. Kendilerinin ‘Kardelen harekatı’ olarak

adlandırdığı bu olayda, insanlara işkence yap-

tıklarını yine kendileri açıkladılar.”

“Kendi saflarındaki insana işkence yapabilen,

bunu meşru, doğal, gerekli görebilen kafa yapısı,

Nurtepe’de Cepheliler’e karşı herşeyi yapabi-

lir.”

Aymazlığın bu kadarı “pes” dedirtiyor. Peki,

yasal-açık zeminde faaliyet yürüten bir fe-

derasyon için, doğrudan DHF’ye hitaben

bunları yazabilen Halk Cephesi’nin neler ya-

pabileceği konusunda biz ne düşünmeliyiz?

İki buçuk sayfa boyunca dillendirilen, yuka-

rıdaki ifadede atıfta bulunulan sürecin ve

benzer süreçlerin muhatabı DHF değildir!

Halk Cephesi bunu bilmeyecek kadar geri

midir? Böyle olmadığını biliyoruz. Öyle ise

Halk Cephesi hangi mantıkla ve sorumsuz-

lukla, ne maksatla DHF’yi muhatabı olmadığı

süreçlerin parçası haline getirmektedir, ül-

kemizdeki illegal komünist partilerle eş tut-

maya kalkmaktadır?

Federasyonumuz böylesi mantıkla yıllardır

polis fezlekelerinde karşılaşmaktadır. Polisin

hazırladığı böylesi düzmece belgelere Halk

Bir Kez Daha Yineliyoruz: Dost-Düşman

Ayrımını Silikleştirenler Halka Karşı Sorumlu

Olamazlar, Devrimi Geliştiremezler! Demokratik Haklar Federasyonu 17 Şubat 2011

BHalkın Günlüğü BÜLTEN

Halk Cephesi’nin Demokratik Haklar Federasyonu’nun İstanbul-Nurtepe’de yaptığı afiş çalışmasına müdahale

etmesiyle başlayan bu olumsuz süreci devrimci kamuoyu ve okurlarımız bilmektedir. Geçtiğimiz günlerde

konuya ilişkin Halk Cephesi tarafından yeni bir açıklama daha yapıldı. Sorunun özü ve çözümüne hizmetten

öte DHF hakkında karalama, itham ve şaibe yaratma eğiliminin hakim olduğu Halk Cephesi’nin bu açıklamasına

ilişkin DHF’nin yayınlamış olduğu değerlendirmeyi devrimci komuoyu ve okurlarımızla paylaşıyoruz.

gKADIN EKİ gBÜLTEN EKİ

Balyoz operasyonu neyi amaçlıyor?301 general ve ami-ralin görev yaptığıTSK’da bu görevlerdebulunanların yüzdeonu şu anda tutuklu

Ergenekon operasyonu ile ilk ‘darbeyi’ alan ordu, Balyoz operasyonu ile iyice sarsılmış durumda.Taraf gazetesi öncülüğünde başlatılan ‘yıpratma’ kampanyası ile ‘en güvenilir’ kurum olan ordu,büyük eleştirilere maruz kalmış ve yapılan son YAŞ toplantısında gün yüzüne çıkan klik dalaşınınen zorlu mevzilerinden biri olmuştur. TC tarihinde bir ilk olan generallerin ‘yargılanması’ sürecininalt yapısı ‘darbe’ suçlamaları ile örülmüş ve onlarca asker tutuklanmıştır. Sf. 02-03

Halk Cephesi imzalı bildiri ne yapmaya çalışıyor Perspektif Sf. 10

kapak 5._Layout 2 2/19/11 4:55 PM Page 1

Page 2: 20-28 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 20-28 ŞUBAT 2011güncel 02Balyoz operasyonu

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ●MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

ABD emperyalizminin Genişletil-miş Ortadoğu Projesi (GOP) ekse-ninde dünyayı yeniden şekillen-dirme hamlelerine paralel olarakgelişen ülkemizdeki olaylarda Er-genekon operasyonu ve tutukla-malar ile açılımlar politikası başsıralarda durmaya devam ediyor.AKP’nin iş başına getirilmesi ilefiili olarak başlatılan süreç, son ikiyıl içerisinde had safhaya ulaşmışdurumda.

Tam bir mağduriyet edebiyatı ileişe soyunan AKP, seçimlerde aldı-ğı yüksek oy oranını da arkasınaalarak emperyalist efendilerininpolitikalarını birer birer hayatageçirmiş- geçirmeye devam edi-yor. Ergenekon operasyonları ileemperyalizmin dönüşüm süreci-ne ayak direyen, pastadan pay al-mak isteyen güçleri bertaraf et-meye çalışan AKP, diğer yandanda ‘Açılımlar’ politikası ile baştaKürt ulusal hareketi olmak üzeredevrimci-demokrat bütün güçleritasfiye ederek, sürece entegre et-mek çabasında olmuştur. On yıl-larca bizzat devlet tarafından or-ganize edilen ve uygulanan katli-amlar, ölümler, politikalar birkaçtetikçiye havale edilerek, devletiaklama süreci işletilmeye başlan-mıştır. Ortadoğu ve Kafkaslar’daetkin bir rol biçilen TC, kendi iç so-runlarından ‘arınmış’, bölge halk-ları ve ülkeleri için model bir yapıolarak hazırlanmıştır. Özellikle İs-rail’in teşhir olan ve büyük tepkiçeken Siyonist politikaları gözönüne alınınca, bölgede ABD adı-na uşaklık görevini yerine getire-

cek, gerektiği zaman cepheye sü-rülecek aktif bir ‘müttefik’ lazım-dı. Emperyalizmin GOP projesindebu role en uygun devlet olarak TCseçilmiş ve sürece hazırlık başla-mıştır. Neo-liberal politikalar ek-seninde baş döndürücü bir hızladevlet yeni bir dizayna girişmiş veefendilerinin övgüsünü hak ede-cek bir dönüşüme imza atmıştır.CHP’de temsil olunan Kemalistkliğin (Kemalizm anlaşılmasın)iktidar organlarından birer birertasfiyesi ile başlayan süreç, parla-

mentoda, polis teşkilatında, eği-tim kurumlarında ve yerel yöne-timlerde oldukça ‘başarılı’ bir şe-kilde hayata geçirilmiştir. Ordu veyargı alanlarında ise oldukça kök-lü ve güçlü olan Kemalist kliğiekarte etmek diğer kurumlardakigibi kolay olmamış ve halen vukubulan klik dalaşının en keskin ya-şandığı alanları teşkil etmiştir-ediyor. 2011 Eylül ayında yapılanreferandum ile bazı yasa madde-lerini kendi lehine çeviren AKP,ordu ve yargı içerisinde de haki-

301 generalve amiralingörev yaptığıTSK’ da bugörevde bu-lunanlarınyüzde 10’u şuanda tutukluve BalyozDavası hük-me bağlana-na kadar bugeneral veamirallerterfi edeme-yecek

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği(PSAKD, İbrahim Kaypakkaya’yıövdüğü gerekçesiyle ceza yağ-dırılan aydınları, sanatçıları, ku-rum temsilcilerini sahiplenmekamacıyla Ankara’da protestoeylemi gerçekleştirdi. Açıklama-ya DHF, Partizan, Mücadele Birli-ği, TKP, AKA-DER, 78’liler Girişi-mi de destek verdi.

Sanatçı Pınar Sağ, Mehmet Özcan, Fer-hat Tunç’un katıldığı eylemde Kaypak-kaya’nın annesi ve babası başta olmaküzere tüm ailesi bulundu. Eylemde,“Önderimiz İbrahim Kaypakkaya”, “İb-rahim’in katili patron-ağa devleti”, “Katildevlet hesap verecek” sloganları atıldı.

PSAKD tarafından yapılan açıklamada,“Pınar Sağ, Ferhat Tunç ve MehmetÖzcan’la ilgili verilen hapis cezalarıylaAnayasa ve uluslararası sözleşmelerlegüvence altına alınan düşünce ve ifadehürriyeti bir kez daha ihlal edildi. Bu ka-rarla da gördük ki, iddia edildiğinin aksi-ne Türkiye’de demokrasi, insan hakları,düşünce özgürlüğü daha ileriye gitmi-yor, geriliyor.” ifadeleri yer aldı.

Eylemde söz alan Pınar Sağ, faşist ikti-dar yapısı değişmediği sürece bu suçutekrar işlemeye hazır olduğunu söyledi.

Yurtdışından destek

Almanya Köln’de de Sağ, Özcan veTunç’a verilen cezalar protesto edildi.Almanya Alevi Birlikleri FederasyonuMerkezi’nde bir araya gelen AABF Baş-kanı Turgut Öker, ADHK Başkanı HasanYıldız, ATİK Başkan Musa Demir, YeşillerPartisi Eşbaşkanı Cem Özdemir ve SolParti ve SPD milletvekilleri, Pınar Sağ,Mehmet Özcan ve Ferhat Tunç’a veri-len hapis cezalarını kınadı. Yapılan ortakaçıklamada, “Aydın ve sanatçılara des-teğimizi iletiyor ve Türk Hükümeti’nigerekli demokratik düzenlemeleri yap-maya çağırıyoruz.” denildi. Öte yandanSağ’a destek için www.pinarsagaada-let.com internet adresi üzerinden birimza kampanyası başlatıldı.

Sanatçılara destek

İzmir Tecrite Karşı Mücadele Platformu(TKMP) İzmir-Kırıklar F Tipi Hapishanesiönünde basın açıklaması gerçekleştirdi.TKMP, hapishanelerde son dönemde ar-tan saldırıları, tecriti ve sürgün sevkleriyapılan basın açıklamasıyla protesto etti.Okunan basın metninde; “ Gün geçmiyorki hapishanelerden yeni bir saldırı haberigelmesin. İletişim ve ziyaret yasakları,

hücre cezaları, süngerli oda işkenceleri,onursuz aramalar, mahkeme ve hastanesevklerinde yapılan saldırılar ve sürgünsevkler; devrimci tutsakların yaşamınınolağan parçası haline getirilmiş ve bu sal-dırılar tecride dayalı infaz sisteminin rutinuygulamaları haline gelmiştir.Tecritin en ağırını günde 23 saat tek kişilikhücrede tutulan ağırlaştırılmış müebbet

Kırıklar F TipiHapishane-si’nde tecritprotesto edildi

F tipi hapishanelerindeki keyfi uygulamalara, baskı ve saldırılara,işkenceye, ağırlaştırılmış müebbetlere dayatılan insanlık dışı ko-şullara karşı devrimci direnişi devam ediyor

2-3_Layout 2 2/19/11 4:35 PM Page 1

Page 3: 20-28 Şubat 2011

üçük burjuva çizginin bilindik reaksiyonudur kendi hatalarınıkabul etmeme hali. Hataları ve özürlü hali ne kadar somutolursa olsun o yine bilindik arayışlarla, kendi özürlü durumunugörmeme, kabul etmeme ve amiyane deyimle ‘yolun altı-na-üstüne düşerek’ bütün hatalarını karşısındakine yük-lemeye, olmadı karşısındaki üzerinden izah etmeye çalı-

şır.Mütavazi olmak, yine aynı şekilde kendi hatalarını görmek, bunlardansonuçlar çıkartmak ve istisna düzeyinde olsa da onun soy ağacında‘benimde hatam oldu’ yazmaz. Yaşamın ve sınıf mücadelesinin karmaşıkçelişkilerden müteşekkül yapısına rahmet okutur cinsinden ‘ancak ölülerhata yapmaz’ ironisi kadar onun soyağacı hatasızdır. Hatalara, olumsuzluklaraherkes düşebilir, lakin küçük burjva çizgi asla. Onun bayrağında ne ‘benimdehatam oldu’ yazar, ne de özeleştiri!Küçük burjuva çizgiye göre, olumsuzluklar, ‘suçlar’ hep başkalarına aittir.Dolayısıyla bunlar karşısında ‘öz eleştiri’ ve ‘hesap’ vermesi gerekenlerkendi dışındakiler olmalıdır. Soyut bir tartışma yaptığımız düşünülmesin. Zira konumuz tam da somutbir mesele üzerinden, Halk Cephesi’nin geçtiğimiz günlerde küçük burjuvaçamur nasıl olunurun isbatı durumundaki açıklamasıdır.Konu, tahmin edileceği gibi DHF ile yaşanan sorun üzerinden yükselmiştir.Ancak Halk Cephesi soruna vesile olan gelişmeleri ters yüz etmekle de ye-tinmeyerek, hızını alamayıp tamda küçük burjuva devrimciliğine münhasırbir tarih bilinci, eleştiri-özeleştiri kavrayışıyla, ‘bir hareket ancak bu kadardoğru ve haklı olabilir!’liğini en üst seviyede kanıtlamanın yolu olarak,Maoist Parti’ye ilişkin tuttuğu secereyi komuoyuna sunarak küçük burjuvadevrimciliğinin o çok önemsediği ‘kutsal’ görevini yerine getirmiştir.Öyle ya bir kere karar verilmiştir. Bu böyük görev! yerine getirilecek. ‘Gözbudaktan sakınılmayacak’ Karşısındaki, dost, devrimci, bunlar ‘büyük görev’karşısında tali, hatta önemsiz meselelerdir. ‘Halk Cephesi’nin ‘sözününüstüne söz söylemek’, dediğinin dışına çıkmak neymiş dosta da düşmanada gösterilecek’!.. Bunun için önce sıkı bir arşiv taraması yapılacak. Geçmiştemuhasebesi yapılmış, tartışılmış, öz eleştiri, açıklama ve hesabı verilmişkonular olsada fark etmez. İnanırlığına gölge düşürmemesi açısındanbunlar içerisinden “en can alıcılar” seçilecek ve dostluğun, devrimci daya-nışmanın ruhuna rahmet okutur cinsinden “Düşmanlık”, “kışkırtıcılık”,provokatörlük”, “birlik bozgunculuğu”, “acizlik”, “saldırganlık”, “ajanlık”,“zavallılık”, “ahlaksızlık”, “soysuzluk”, “işkence yapanlar”…vb ima, karalamave şaibe yaratmaya yönelik ifadelerle Kaypakkaya geleneği “gerektiği gibi”kamuoyu ve kitlelere tanıtılmaya çalışılır.Komünist ve devrimci hareketin birbiriyle yaşadığı sorunlara ilişkin taraflarınyaklaşımlarında devrimci bir ilke-prensip olarak bilerek yanlış bilgi verme,karalama, itham ve şaibe yaratacak söylem ve değerlendirmelerin yanlışolduğu gibi, bunlara itibar edilmemesi gerektiği de üzerinde hem fikirolunmuş bir “hukuk” ve yerleşmiş bir kültürdür. Yerleşik tavır bu olmasına karşın Halk Cephesi bunları bir tarafa bırakmışve esas olarak burjuvazinin komünist ve devrimci hareketi karalama amaçlıpropagandasından bildiğimiz bu tanıdık, yabancısı olmadığımız burjuvasilahla proleter devrimci çizgiyi “yere sermeye” öykünmüştür. Zira küçükburjuva çizginin ‘çamur ol-çamur at-çamura yat’ sarmalında eline almışolduğu bu itibarsız silahın Maoist parti gerçekliği karşısında bir hükmü ol-mayacağı açık olduğu kadar, Halk Cephesi çevresine de bir şey kazandır-mayacaktır.Halk Cepesi’nin bugün eline alarak dostlarına doğrulttuğu bu silah eğeranadan üryan gerçekten daha kuvvetli olsaydı esas sahibine (burjuvaziye)sınıf mücadeleleri tarihi boyunca büyük muharebeler kazandırırdı. Evet,Halk Cephesi, proletarya, ezilen ulus ve halklar nazarında fazlasıyla itibarsızolan bu araç ve metodlarla kendi hatalı tavrını aklama pozisyonunadüşmüştür. Böylesi tarzların her haliyle devrimci ilke ve prensipleri dejenereettiği bilinmeyen, görülmeyen bir gerçek değildir. Dejenere edilmiş devrimciilke ve prensiplerle kendi iç motivasyonunu sağlamaya yönelik reaksiyonlaryersizdir.Ancak dostlarımızın bunlara tenezzül etmiş olmaları esas üzüntü vesilemizdir.Burada bir niyet tartışması yapmak anlamsızdır. Devrimcilerin niyetlerindenkuşkumuz olamaz. Bu ideolojik bir meseledir. Bir ‘suç’, ‘günah’ darlığındameseleye yaklaşılamaz. Küçük burjuva çizginin ana doğrultusunda bugünkidurumda varılan duraklar ve yarına ilişkin tüketilecek menzilde de varılacakson istasyon aynısı olacaktır. Halk Cephesi bir yığın itham ve karalamayla sorunun esasını manüple et-memelidir. Açık, net ve tutarlı olmalıdır. Kendisince sahiplendiği mahallelerdedevrimcilerin çalışmalarını şiddet dahi kullanarak engelleyen ve burası‘benim mülküm’ diyen tutumunu ‘tutarlı devrimcilik’ adletmekte, ancak bumahallelerde çalışma yapan, DHF dahil, devrimcileri provokatörlükle suçla-makta. Halk Cephesi karşı devrime hizmet eden bu yanlış tutumundan yavazgeçmeli ya da tutarlı bir şekilde siyaset yasakçılığını savunduğunu ilanetmelidir. Bir an dahi olsa DHF’nin Halk Cephesi’nin iddia ettiği gibi “provo-kasyon amaçlı” çalışma yaptığını düşünelim. Ya Halk Cephesi’nin diğerdevrimci demokratik kurumlarla benzer siyaset yasakçı tutumu yüzündenyaşadığı sorunlar ne olacak. Yoksa Halk Cephesi dışında bütün devrimcihareket provokasyon mu yaratıyor?!Bilindiği ve anlaşıldığı üzere sorunların yaşanmasının esas sebebi HalkCephesi çevresinin siyaset yasakçılığı ve burası “benim mahallem”, “benimparkım”, “benim sokağım” dediği mülkçü anlayışıdır. Özel mülkiyetdünyasına karşı mücadele yürütenlerin şimdiden mülkler sahiplenip,buraları devrimcilere yasaklayan çelişkili tutumlarını bir tarafa bırakarakbir kez daha Halk Cephesi çevresine bu yanlış yönelimlerinden vazgeçmeleriniönermekteyiz.

ismail uçar

KÜÇÜK BURJUVA İSTİKRAR!...

SINIF TAVRI

K

03güncel

neyi amaçlıyor?

miyeti ele alarak, hasımlarını tümden oyun dışıetme çabasındadır. Genelkurmay içerisinde yapı-lan son Yüksek Askeri Şura (YAŞ) sürecinde açık-tan cereyan eden ve YAŞ seçimlerinin içinden çı-kılmaz bir hale gelmesine vesile olan söz konusuklik dalaşında AKP istediği hamleleri tam olarakyapamamıştı. Keza Anayasa Mahkemesi veHSYK’da istediği isimleri iş başına getirten AKP,Yargıtay ve Danıştay’da ise bu ‘başarıyı’ sağlaya-mamış durumda. Torba Yasa ile Yüksek Yargı’dakendi lehine kullanacağı bir takım değişiklikleryapan AKP, ordu içerisinde ise uzun vadeli bir pla-nın yapı taşlarını birer birer döşüyor.

Balyoz’un etkisiErgenekon operasyonu ile ilk darbesini alan ordu,Balyoz operasyonu ile iyice sarsılmış durumda. Tarafgazetesi öncülüğünde başlatılan ‘yıpratma’ kam-panyası ile ‘en güvenli’ kurum olan ordu, büyük eleş-tirilere maruz kalmış ve son yapılan YAŞ toplantısın-da gün yüzüne çıkan klik dalaşının en zorlu mevzi-lerinden biri olmuştur. TC tarihinde bir ilk olan gene-rallerin ‘yargılanması’ sürecinin alt yapısı ‘darbe’suçlamalarıyla örülmüş ve onlarca asker tutuklana-rak hapishaneye konulmuştur. Ordu içerisinde yenisürece uygun bir şekillenme yaratılmasına ayak di-reyenlerin tasfiye edildiği, sürece uyum sağlayanla-rın ise terfi ettirildiği böylesi bir süreçte, içlerinde or-amirallerin de bulunduğu 163 asker hakkında tutuk-lama kararı çıkması gözleri bir kez daha Balyoz Da-vası’na çevirdi. Davanın siyasi boyutunu kısacaözetledikten sonra Genelkurmay hakkında birkaçteknik bilgi vererek davanın etkisini kısaca özetle-yelim; 301 general ve amiralin görev yaptığı TSK’dabu görevde bulunanların yüzde 10’u şu anda tutukluve Balyoz Davası hükme bağlanana kadar bu generalve amiraller terfi edilemeyecek. Böylesine bir du-rumda söz konusu askerlerin hiç birisi önümüzdekidönem terfilerinden yararlanamayacak. Terfi şansıkalmayan en önemli komutanlardan biri 8. KolorduKomutanı Korgeneral Korkut Özarslan’dı. Özarslan,Balyoz Davası’nda tutuklandığı için terfi şansını yi-tirdi. Genelkurmay Başkanlığı koltuğunu da... Çünküeğer terfi etseydi 2015 yılında Kara Kuvvetleri Ko-mutanı olacaktı. 2017 yılında da Genelkurmay Baş-kanlığı koltuğuna oturacaktı. Ancak artık yargılan-dığı davada tahliye edilse bile, yani tutuksuz yargı-lansa bile kesin hüküm verilene kadar terfi etmesimümkün değil. Ayrıca Milli Savunma Bakanı tarafın-dan açığa alınma ihtimalleri de bulunuyor. Bu tablo-dan çıkan sonuca göre önümüzdeki neredeyse 10yıllık süreçte, eğer farklı bir takım yasal değişiklikleryapılmazsa, Balyoz Davası’ndan yargılanan askerle-rin hiçbirisi ordu içerisinde etkin bir pozisyonda ola-mayacak. Kısacası AKP önümüzdeki dönemin yapıtaşlarını yerleştirmeye devam ediyor.

cezası alan tutsaklar yaşamaktadır. İdam cezasınınkaldırılmasıyla yerine getirilen ağırlaştırılmış müeb-bet, tutsaklara insanca yaşama hakkı tanımamak-ta, adeta tutsaklar diri diri tabuta konulmaktadır.Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde 6 Eylül2010 tarihinden beri ‘ağırlaştırılmış müebbetliktutsakların havalandırma sürelerinin uzatılması,kendileriyle aynı durumdaki diğer tutsaklarla bera-ber havalandırmaya çıkmaları ve yaşam koşulları-nın düzeltilmesi’ için çeşitli biçimlerde eylemlerinisürdüren devrimci tutsaklar, fiili saldırılar başta ol-mak üzere; süngerli odaya götürme, havalandır-maya kilitleme, aylara varan iletişim ve ziyaret ya-saklarıyla cezalandırıldılar. Tecritin ‘ağırlaştırılmış

müebbetleri havasız ve soluksuz bırakan, teslim al-mak isteyen bir işkenceye dönüştürüldüğünü’ söy-leyen tutsaklara cevap ise saldırıların daha da bo-yutlanmasıyla verildi.F tipi hapishanelerindeki keyfi uygulamalara, baskıve saldırılara, işkenceye, ağırlaştırılmış müebbetle-re dayatılan insanlık dışı koşullara karşı devrimci di-reniş devam ediyor. Devrimci tutsakların iradesiniteslim alma sevdasında olan egemenler şunu iyibilmelidir ki bu iradeyi teslim alamadınız, alamaya-caksınız. Tecrite Karşı Mücadele Platformu olarakbizler her fırsatta devrimci tutsakların sesi ve so-luğu olmaya devam edeceğiz.” ifadeleri yer aldı.

Değerli yoldaşımız Ökkeş Karaoğlu’nun annesi Hatice Kara-oğlu gecirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Hatice ana-nın ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Halkın Günlüğü Gazetesi

TAZİYE

2-3_Layout 2 2/19/11 4:35 PM Page 2

Page 4: 20-28 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 20-28 ŞUBAT 2011güncel 04

Hapishaneler İzleme Kurulu, yaptığı basın toplantısıylakuruluşunu ilan etti. DİSK, KESK, TTB, TMMOB, TİHV,ÇHD, TUAD-DER, TUYAB, TAYAD’dan oluşan ve üç yıllıkçalışmanın ardından kurulan Hapishaneler İzleme Ku-rulu, hapishanelerde hak ihlallerinin takipçisi olacak.Açılış konuşmasını yapan Av. Behiç Aşçı, “Bu kurullabirlikte hapishanelerdeki tutsaklara çok büyük bir güçve destek verilmiş oldu. Bu kurulda yalnızca tutsaklariçin değil, kendimiz için de mücadele edeceğiz” dedi.Aşçı, “İzleme kurulu bağımsız olacak ama tarafsız ol-mayacak, siyasi ve adli tüm tutsaklara yönelik saldırı-lara müdahale edecek ve çözecek, izleme kurulununsekretaryasını Çağdaş Hukukçular Derneği yapacak.”dedi.TTB Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, “Hekimliğin doğası gereğiHapishaneler İzleme Kurulu’nda yer alıyoruz. Hak ara-yanlar, mücadele edenler için hapishaneler sahici birgerçek. Hapishanelerde yaşam koşullarının düzeltilme-si için çaba göstermek bir görevdir” şeklinde konuştu.KESK Genel Başkanı Döndü Taka Çınar da hapishane-lerde uluslararası sözleşmelere ve yayınlanan genelge-lere uyulmadığını, bu sebeple tutukluların sorunlar ya-şadığını hatırlattı.Devletin kendi verdiği sözleri tutmadığını, kendi yayın-ladığı genelgelere uymadığını söyleyen DİSK Genel Baş-kanı Süleyman Çelebi, Mehmet Ali Şahin’in Adalet Ba-kanı iken kamuoyu önünde söz verdiğini hatırlatarak,bu yönde tek bir adım atılmadığını, hatta sürecin kötüyegittiğini söyledi.

‘Hak ihlallerinin çözümü için mücadele ede-cek’Kurumlar adına yapılan ortak açıklamada şunlara deği-nildi “İmzası bulunan kurumlar olarak Hapishaneler İz-leme Kurulu’nu kurduğumuzu ilan ediyoruz. Hapisha-nelerde adli ya da siyasi tüm tutuklu ve hükümlülerinyaşadıkları sorunların çözümünde tüm kesimlerin,özellikle de iktidarın muhatabı bu kuruldur. Kurulumuzizleme amaçlı bir kurul olmadığını, hak ihlallerinin çö-zümü için aktif mücadele edecek bir kurul olduğunuilan eder. Kurulumuz bağımsızdır ama tarafsız değildir”

İzleme Kurulu Hapishanelerdeki hak ihlallerinekarşı DİSK, KESK, TTB, TMMOB,TİHV, ÇHD, TUAD-DER, TUYAB veTAYAD biraraya gelerek Hapishane-ler İzleme Kurulu’nu oluşturdu.

Kandıra F Tipi Hapishanesi’ndesiyasi tutsaklara yönelik hakgaspları devam ediyor. Son ola-rak 15 Şubat tarihinde genelarama bahanesiyle hücreleregiren gardiyanlar keyfi bir şe-kilde tutsakların eşyalarını da-ğıtarak, dava evraklarına elkoydu. Uygulamaya karşı çıkanMaoist Komünist Partisi (MKP)dava tutsağı Veysel Kaplan’ahapishane idaresi tarafından‘disiplin cezası’ verildi. Hapis-hanelerde artan bu türden bas-kılar ile provakasyon ortamı ya-ratılmak istendiğini, faks yoluile açıklayan Veysel Kaplan, yenibir saldırı zemininin hazırlandı-ğını ifade etti.

‘Genel arama işkenceyedönüştürüldü’Veysel Kaplan’ın konuyla ilgiliyaptığı açıklama şu şekilde: “15Şubat günü genel arama yapıldı.Provakatif ve saldırgan tavır-larla sürdürülen arama talana

dönüştürüldü. Eşyalarımız da-ğıtıldı, elbiselerimiz yerlere atıl-dı. Yataklarımızın başucuna as-tığımız resim, harita, küçüknotlar, karikatürler zorla sökü-lerek alındı. Bu keyfiyete engelolmak istememize rağmen zorkullanarak cevap verdiler. A-Blokta iki hücrede aramaları iş-kenceye çevirdiler. Hücremizdeasılı olan İbrahim Kaypakkayaposteri söküldü. Posta yolu ilegelen karikatürlere el konuldu.Benim, Özgür Çelik, AbdullahKalay’ın hücresi dışında A7-21’de kalan Ali Ekber Kalender,Orhan Toprak’ın hücresinde dekendi yaptıkları takvim zorlaalındı ve eşyaları dağıtıldı. İda-renin bu saldırgan provakatifsaldırısını kapı döverek, sloganatarak protesto ettik” Arama sırasında gardiyanlarıntehdit içeren konuşmalar yaptı-ğını belirten Kaplan, bu saldırı-ların devam edeceğini açıkladı.Cumhuriyet Savcılığı’na suç du-yurusunda bulunduklarını ak-taran Kaplan, “Olabilecek tümsaldırılardan idare sorumlu ola-caktır.” dedi.Öte yandan diğer birçok hapis-hanede olduğu gibi Kandıra FTipi Hapishanesi’nde de gazete-miz Halkın Günlüğü keyfi bir şe-kilde tutsaklara verilmiyor.

F tipi hapishanelerdetalan varKandıra F Tipi Hapis-hanesi’nde genel ara-ma bahanesiyle siyasitutsakların eşyalarıtalan edildi

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Sel-çuk Kozağaçlı, 19 Aralık 2000’de gerçekleştirilen“Hayata Dönüş Operasyonu” katliamıyla ilgiliokuduğu bir basın açıklaması nedeniyle döne-min Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali SuatErtosun’a “hakaret”ten yargılandığı davadan be-

raat etti.

Kozağaçlı’nın Ceza Yasası’nın (TCK) 125. madde-sinden dolayı Ankara 9. Sulh Ceza Mahkeme-si’nde yargılandığı davada mahkeme, yapılan ko-nuşmayı “eleştiri” kapsamında ele alarak, suçunyasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle bera-at kararı verdi.

Kozağaçlı söz konusu konuşmasında, “KatliamınCeza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, Hakim AliSuat Ertosun’a madalya takanlar, o koltuğa otu-ranlar hukuksal liyakati bizce şüpheli hakimliğideğil, hapishane katliamında soyunduğu kanlırolü esas almışlardır... Ali Suat Ertosun için en

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)başkanı Selçuk Kozağaçlı, Ceza veTevkif Evleri Genel Müdürü Ali SuatErtosun’a “hakaret”ten yargılandığıdavadan beraat etti

Cezası bitti fakat serbest bırakılmıyor

Katliamcılar değil karşı

ÖZGÜ

R DÜ

ŞÜN

DER

GİSİ

’NİN

53.

SAY

ISI Ç

IKTI

4-5_Layout 2 2/19/11 12:27 PM Page 1

Page 5: 20-28 Şubat 2011

05güncel

oluşturuldu

doğru terfi sanık sandalyesidir” sözlerini kullanmıştı.

Öte yandan Kozağaçlı hakkında, Ankara 21. AsliyeHukuk Mahkemesi’nde “Ertosun’un kişilik hakları-na saldırıda bulunduğu” iddiasıyla açılan tazminatdavası ise halen sürüyor.

Gazetemizede dava açılmıştıDevrimci Demokrasi’nin Mart 2004’de yayınlanan37. sayısında MKP propagandası yapıldığı gerekçe-siyle yazıişleri müdürü Erdal Güler’e de ceza veril-mişti. Söz konusu iddianamede suça sebep olarak,“Katliam ve tecrit uzmanına madalya verildi” başlı-ğıyla yazılan yazı gösterilmişti. Yazıda Ertosun’aAdalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından verilen “Dev-

let Üstün Hizmet Madalyası”nın eleştirisi yer alıyor-du.

Ertosun’un ÇHD üyesi avukat Taylan Tanay’ın Bia-net’te çıkan “Ali Suat Ertosun’un Yeri HSYK KoltuğuDeğil Sanık Sandalyesidir” başlıklı yazısı nedeniyleTanay ve Bianet sitesi koordinatörü Ertuğrul Kürk-çü’den 15 bin TL tazminat talebiyle açtığı dava dasürüyor.

Mehmet Bekaroğlu da, katliamı eleştirdiği gerekçe-siyle Ertosun’un kendi hakkında 45 bin TL manevitazminat davası açtığını belirtmiş, konuyla ilgili sa-dece bir grup genç asker ve kendilerinin yargılan-masını “trajikomik” ve “rezalet” olarak ifade etmişti.

çıkanlar yargılanıyor

İstanbul 10. İdare Mahkemesi elinde yeterli kanıt ol-masına rağmen katliamı önlemediği ve Dink’i koru-madığı gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’nı suçlu buldu.

Dink ailesinin avukatlarının İstanbul 10. İdare Mahke-mesi’nde Dink’in kardeşleri adına İçişleri Bakanlığı’naaçtıkları davada, mahkeme bakanlığı ağır hizmet ku-suru suçlamasıyla mahkûm etti.

Dink’in kardeşleri Hosrof ve Yervant Dink adına açılandavada İçişleri Bakanlığı’nın Dink’in öldürülmesindeağır hizmet kusuru ve objektif sorumluluğu bulundu-ğu iddiasıyla bakanlığın tazminat ödemesi talep edil-mişti.

Gerekçeli kararda bakanlığı mahkum eden paragraf şuşekilde; “İstanbul Emniyeti’ne Yasin Hayal’in HrantDink’i öldürme planları hazırladığı, bu kişinin bu eylemiyapacak özelliklerde olduğu 17.02.2006 tarihli yazıylaresmi olarak bildirildiği, Hrant Dink’in hayatının açık veyakın bir tehlike içinde olduğu, kendisinin talebininbeklenmeden koruma tedbirinin alınması gerektiğihalde gereğinin yapılmadığı, dolayısıyla idarenin ağırhizmet kusuru bulunduğu sonucuna varılmıştır.”

İçişleri Bakanlığısuçlu bulundu

İstanbul’da Gülsuyu-Gülensu Haklar Derneği ve bazıevlere yönelik 18 Şubat günü baskın düzenleyen po-lis, 14 kişiyi gözaltına aldı. İstanbul’da sabaha karşı Gülsuyu Gülensu HaklarDerneği ve Gülensu ile Kartal’da çok sayıda eve polisbaskını düzenlendi.Polis saldırısının ardından dernek önünde toplananHalk Cephesi, ESP, PDD, Partizan üyeleri polis terörü-nü protesto etti. Dernek önünde toplanan kitle, ope-rasyonun devrimcilere karşı yapıldığı, yoksulluğa,yozlaşmaya ve yıkımlara karşı verilen mücadeleyekarşı yapıldığını aktardı. Sokak aralarında slogan vekonuşmalarla devam eden yürüyüş Heykel Meyda-nı’nda son buldu. Burada yapılan açıklamada,“AKP’nin kendisiyle aynı düşünmeyen hiçbir düşün-ceye tahammül etmediği belirtilerek, “Bizler yoksul-luğa, yozlaşmaya ve yıkımlara karşı mücadele ediyo-ruz, etmeye de devam edeceğiz… Düşünce ve örgüt-lenme özgürlüğümüzü savunmaya devam edeceğiz”ifadeleri kullanıldı.

Halk Cephesi üyelerine gözaltı terörü

15 Şubat protestolarına katıldıkları gerekçesiyleVan’da 7 çocuk, ‘Örgüt üyesi oldukları’ iddiasıyla tu-tuklandı. Van’da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ülkeyegetirilişinin yıldönümünün protesto edildiği gösteriyeyapılan polis saldırısının ardından gözaltına alınan 9çocuktan 7’si tutuklandı. Emniyetteki sorgularının ar-dından Van Adliyesi’ne sevk edilen 9 çocuktan birisavcılıktaki ifadesinin ardından serbest bırakılırken, 8kişi ise tutuklanma talebi ile Van Sulh Ceza Mahke-mesi’ne sevk edildi. Mahkemede ifadeleri alınan ço-cuklardan biri daha serbest bırakılırken, diğer 7 çocukise “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanarak, VanM Tipi Hapishanesi’ne gönderildi.

7 çocuk ‘örgütüyeliği’ iddiasıylatutuklandı

Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesinde kalan ve yargılan-dığı davadan aldığı 10 yıllık süreyi tamamlayan hükümlüCem Kılıç tahliye edilmiyor. Kılıç’ın tahliye edilmemesiningerekçesi ise hapishanede söylediği türküden dolayı ka-rara bağlanmayan disiplin cezası.Serbest bırakılmayan hükümlü Cem Kılıç’ın arkadaşı İnanGök, Kılıç’ın durumuna dikkat çekmek amacıyla gazete-mize yazdığı mektupta, Kılıç’ın 10 yıllık cezasının doldu-ğunu ancak hapishanede kaldığı süre içinde söylediği birtürküden dolayı disiplin cezası verildiğini ve bundan do-layı serbest bırakılmadığını belirtti. Gök, siyasi tutsaklaraverilen disiplin cezalarının artık hapishanede tutma aracıolarak kullanıldığını belirtti.18 yıldır tedavisi yapılmıyorMalatya E Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutuklu bulunan

ve ciddi sağlık sorunları olan Ramazan Demir’in tedavisikeyfi bir şekilde engelleniyor.Amed’in Kulp ilçesinde 1993 yılında yaşanan bir çatışmadadiz kapağından aldığı kurşunlar nedeniyle yaralı olarak ya-kalanan PKK’li Ramazan Demir’in 18 yıldır tutuklu bulun-duğu Malatya E Tipi Hapishanesi’nde tedavisi yapılmıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Ramazan Demir’in annesiSemiha Demir, “18 yıl önce yaralı olarak tutuklanan oğlumbilinçli bir şekilde tedavi edilmedi ve bu yüzden sakat kal-dı. Tedavi edilmediği için bacağında bulunan kemik parça-ları dışarı çıkmış ve iltihaplanmış. Tedavisine engel olma-yın” dedi. Anne Demir, oğlunun ölüme terk edildiğini be-lirterek, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunaca-ğını söyledi.

20-28 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

4-5_Layout 2 2/19/11 12:27 PM Page 2

Page 6: 20-28 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 20-28 ŞUBAT 2011güncel yaşam06

Devlet çarpık kentleşmenin önüne geçmek içinürettiği kentsel dönüşüm projeleri ile “daha yaşa-nılabilir” kentler oluşturmayı hedeflediğini söylü-yor. Bu kentsel dönüşüm projeleri kapsamındabaşta İstanbul olmak üzere, ülke genelinde 1 mil-yondan fazla evin yıkılması planlanıyor. Bu projedahilinde hedeflenen asıl gerçekler halktan gizle-niyor. Bunun ilk örneklerinden biri Sulukule’deyaşandı. Devlet yetkilileri burada yıkımı gerçek-leştirirken burada yaşayan insanlara ev vaadindebulundular. Ama evlerinden atılan insanların birçoğuna çeşitli gerekçelerle ev verilmedi. Buradanşehrin dışına sürülen insanların iş olanakları elin-den alındı. Aynı zamanda ücra yerlere yerleştirilenbu insanlara sunulan kısıtlı ulaşım araçlarıyla şe-hir merkezleriyle olan bağları zayıflatıldı. Bu pro-jenin ilk mağdurları olan Sulukule halkına devletvaat ettiği yaşamı onlara şimdi sunulan yaşamstandartları Sulukule’deki standartlarında geri-sinde.

Kentsel dönüşüm projeleri burjuvazinin göz koy-duğu yerlerin boşaltılarak sermaye sahiplerineverilmesinden başka bir şey değil. Çeşitli şehirler-de ve özelde İstanbul’da, Derbent, Küçükarmutlu,Gülsuyu, Okmeydanı gibi yerleşim yerlerinin şehirmerkezlerinin çevresinde olması egemen sınıfla-rın iştahını kabartıyor.

Bu projeleri hayata geçirmeye çalışanlar samimiolsalar, alt yapısının esamesinin bile okunmadığıve bir çok hizmetten yoksun olan kırsal kesimde-ki yerleşim yerlerine öncelik verirlerdi.

Öte yandan yazı içinde örneklerini verdiğimizsemtlerin devlete muhalif tutum içinde olması vebu potansiyelin bir arada olması da devletin bir di-ğer kaygılarındandır. Devlet “kentsel dönüşümprojeleri” ile bir taşla çokça kuş vurmayı hedefli-yor…

İstanbul’un Anadolu ve Avrupa yakasında birçoksemtte başlatılması düşünülen yıkımlar yüzlercekonutu kapsıyor. Yıkım kararı alınan yerlere isesinsice ve kimi zaman da doğrudan saldırılarlaburadaki insanlar yerinden yurdundan edilmeyeçalışılıyor.

Sabahın üçünde mahallelerine adeta polis çıkart-ması yapılan Derbent halkı da bunlardan... Evlerinolduğu yerleri satın alan Cemre İnşaat Forum İs-tanbul ve onların koruması polisler mahalleyegirmişti. Polisin gaz bombaları ile zehirlediği Der-bent halkı ile yıkımlar üzerine görüştük.

‘Hangi dağdan geliyorsun’Bugün Büyükşehir Belediyesi’nin, mafyanın, bü-yük şirketlerin ağzını sulandıran Derbent’i nasılyarattıklarını Altun kardeşler şöyle anlatıyor:

Muazzez Altun: Biz 40 senedir burada oturuyoruz.40 sene boyunca buraya emek verdik. Biz burala-ra geldiğimizde yol yoktu. Ayakkabılarımızı gündeon kere yıkıyorduk. Çamurlu gittiğimde bana iş-

yerinde “hangi dağdan geliyorsun” diyorlardı. Bizburaya alnımızın terini döktük. Köyde tarlamızısattık bütün varlığımızı verdik, mücadele ettik.Ben işten geliyordum sonra ev inşaatı için sırtım-da kum taşıyordum. Çok mücadele ettik.

Çimen Altun: Biz burada çizmelerle çamur içindeotobüs durağına gidiyorduk. Çizmelerimizi oradaağaca bırakıp işe gidiyorduk iş dönüşü tekrarayakkabılarımızı çıkarıp çizme giyiyorduk. Buradabenim dayım vefat etti, biz ana yola cenazeyi bat-taniyeyle taşıdık, araba girmiyordu buraya. Evleri-mizi tulumbadan taşıdığımız suyla yaptık. Su yok-tu burada, su taşıdık bidonlarla… Annem elleriyletoprağı eşerek su çıkartmaya çalışıyordu… İstan-bul’un yüzde 90’ı gecekondu. Mecidiyeköy’e, Gül-tepe’ye çakallar iniyordu, oralarda da tapu yoktu…Şimdi bu insanları nereye dökecekler?

Kodamanlara peşkeş çekilen arazilerOnca yıldan sonra neden şimdi çıkartılmak isten-diklerine ilişkin şunları aktarıyorlar:

Muazzez Altun: Burayı kodamanlar yiyecek…Çünkü İstanbul’un gözbebeği. Biz bütün çileyiçektik şimdi kodamanlar, peşkeşçiler yiyecekler.Bu kadar basit… Madem öyleydi niye bize altyapıyaptılar, niye yol verdiler neden elektrik verdiler?40 senedir buradayız bu vatandaşa yazık değil mi?

Çimen Altun: Biz 79’lardan beri abla kardeş bura-dayız. Burayı özel bir şahıs almış, mahallenin arkatarafı askeriyenin, ora Acıbadem’in şurası da bele-

Kandırılıp evlerialınanlar afet konutlarına yerleştiriliyor

Mahallede gizli çalışma yürüten şir-ketin, evleri, insanları kandırarakdüşük fiyatlarla aldığı halk tarafın-dan sıkça ifade edildi. ‘Zaten buradahakkınız’ yok denerek kandırılanlarayerleşmeleri için gösterilen yere iliş-kin Derbent Güzelleştirme Derneğiyöneticilerinden Fahri Fidan ve ResulGünay şunları aktardılar:Fahri Fidan: Burada bazı arkadaşları-mızın ev paralarını vererek deprem

afet konutlarından yer vermişler.Düşünebiliyor musunuz afet konut-ları Türkiye Cumhuriyeti’nde olacakbir depremde, bir yangında yani acildurumlar için kullanılacak bir yer. Budevlet doğal afet sonucu gelişebile-cek olaylar sonucu buraya yerleş-mesi gereken vatandaşlarımızın yer-lerini hukuksuz bir şekilde kullanı-yor.Resul Günay: Bazı AKP’li yöneticiler

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Ka-radeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) tarafın-dan düzenlenen “Doğu Karadeniz BölgesiHeyelan ve Taşkınları Sempozyumu”na ka-tılmak üzere gittiği Trabzon’da Öğrenci Ko-lektifleri tarafından protesto edildi. Eroğ-lu’nu ve HES projelerini protesto eden öğ-rencilere polis saldırarak gözaltına aldı.Son dönemde artan öğrenci eylemlerinekarşı kolluk kuvvetlerinin yoğunlaşan saldı-rılarından Trabzon’daki öğrencilerde nasibinialmış oldular.

Halk uyutulmaya çalışılıyorKTÜ’de yapılan toplantı sırasında HES’lerindoğaya zararlı olmadığını savunan Eroğlu, ip-tal edilen onlarca HES projesini ve halkın ya-şamı üzerindeki yıkıcı etkilerini görmezdengeldi. Eroğlu, HES’lerin insan yaşamına za-rarlarının en aza indirgenmesi için çalışacak-larını iddia etti. Halkın HES projelerine karşıgösterdiği tepkilere ve geliştirdiği eylemlerede Eroğlu böylesi tepkiler yokmuş gibi dav-randı.

Derelerin Kardeşliği Platformu’ndantepkiDerelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP),KTÜ’nde öğrencilere yapılan saldırıya veBakan Eroğlu’nun HES’lerle ilgili yapmış ol-duğu değerlendirmelere ilişkin bir açıklamayaptı. Yapılan açıklamada Çevre ve OrmanBakanı Veysel Eroğlu’nun HES’lerle ilgili hal-ka ‘kuyruklu yalanlar’ söylemeye devamettiğine değinildi. Öğrencilerin yerlerde sü-rüklenerek gözaltına alınmasını kınadıkları-nı ifade eden DEKAP, Eroğlu’nun HES’lerleilgili yapmış olduğu açıklamaların inandırıcı-lıktan uzak olduğunu belirtti. HES’lerin do-ğaya ve insan yaşamına zararlarıyla ilgili bi-limsel raporlar hazırlandığını, Eroğlu’nun bi-linçli olarak HES’lerin zararlarını gözlerdenkaçırarak hayali bir tablo çizmeye çalıştığınıifade etti. DEKAP, enerjide dışa bağımlılığıgiderek arttıran HES’lerin yabancı şirket-lerle ortaklıklar kurularak satıldığını ve ülkekaynaklarının rant çevrelerine peşkeş çe-kilmeye çalışıldığına dikkat çekti.

Loçlular mücadeleyi kazandılar Loçlular yörelerinde yapılması planlananHES’lere karşı uzun süre mücadele etmişler,gerek yörelerinde yaptıkları eylemlerle ge-rekse de Orya Enerji Binası önünde yaptık-ları oturma eylemleriyle sorunu kamuoyu-nun gündemine taşımışlardı. LoçlularHES’lere karşı mücadelelerinin bir halkasıolarak 3 Ocak 2011’de Kastamonu İdariMahkemesi’nde açtıkları davayı kazanarak,yürütmeyi durdurma kararı aldırdı. AncakÜmran Boru ve Orya Enerji bu kararlara itirazederek bir üst mahkemeye başvurdu. Bubaşvuruya rağmen üst mahkeme şirketintalebini reddederek HES projesinin iptalinikesinleştirmiş oldu. Böylece Loçluların aylarayayılan mücadelesi sonuç verdi ve kazanım-la sonuçlandı.

HES protestosunapolis saldırısıBakan Veysel Eroğlu’nu veHES’i protesto eden öğrenci-ler yaka paça gözatına alındı

Derbent’ten Kentsel dönü-şüm adı altındainsanlar evle-rinden atılaraksokakta yaşa-maya mahkumediliyor. İstan-bul’un bir çoksemtinde evleriyıkılacak olanemekçi halk ko-nut hakkı içinmücadele edi-yor. Sarıyer-Derbent halkıduruma tepkili,evlerini terk et-meyeceklerinisöylüyorlar

6-7_Layout 2 2/19/11 1:59 PM Page 1

Page 7: 20-28 Şubat 2011

arihin gelişimleri karşısında zalimlerindiz çöktüğü ortadadır. İnkar politika-larıyla süren yalanın büyüklüğü Yemenyollarında dökülen timsah gözyaşla-rıyla çölleri kurutmaya devam ediyor. Kitlenin içinde bir eylemcinin ahraz

taklidiyle ‘bilinmeyen dili’ni konuşması, bir saat sü-resince atılan gaz bombaları, biberli-boyalı tazyiklisu sıkan tankere bakarak “hele bakın bakın şubarbar Türklere bakın” deyip, hemen ardından “Kah-rolsun barbar Türkler” sloganıyla ifade bulan 65yaşlarındaki Kürt eylemcisinin tepkisi şiddetin kay-nağını işaret ediyordu. 70 yaşlarındaki Kürt analarının20’li yaşlardaki gençlere ‘taş çıkarırcasına’ taş top-laması ve taşıması da Kürt ulusunun özgürlük mü-cadelesinin tarihten süzülüp gelen en billur ifadesidir. Milli marşlarla hazır ola geçirilen Kürt halkı şimdikendisi için sıradadır. Dokuduğu kilimi, sağdığı ineğinsütünü, yağını, kırptığı koyunun yününü, otlattığıkeçiyi mahkemelere rüşvet olarak verip kurtulacağınıdüşünen büyüklerinden devraldığı tarihi dokuyu ol-ması gerektiği gibi dokumaya kararlıdır. Antlar ez-berletilip, Osmanlı padişahlarının ve Türk faşist dik-tatörünün “süslenen parklar”da heykellerin dikildiğio görkemli şehirde Diyarbakır surlarının tanıklıkettiği tutsak edilmiş seçilmiş-direnenlerin-tutsaklıktarihi yazılıyordu. Kaybedecekleri kölelik zincirlerindenbaşka hiçbir şeyi olmayan halklar paslı halkalarınküflü kilitlerini çoktan kırmıştı. İşçisiyle, köylüsüyle,emekçisiyle, kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla, bebeğiyleKürt ulusu şehrin ortasında vergisiyle alınan pan-zerlerin karşısında mücadele panzehirindedir.Türkiye-Kuzey Kürdistan’da piyon görevi görenTSK’nın cuntacı katil generalleri ve düşman ordusutarafından, toplu katledilen gerillalar kuyulara, çu-kurlara, bilinmez yerlere gömüldüler. Hala DNA test-leriyle kimlikleri tespit edilemeyen savaşçılar var.Hala toplu mezarlar balans ayarında ortaya çıkarıl-maktadır. Emperyalizmin savaş tatbikatlarına sunulanve ilhak edilen Kuzey Kürdistan TC’nin zulmüne,mayın döşemesine, havan topuna binlerce can verdi,binlerce savaş gazisi verdi. Füze kalkanlarının yer-leştirilmesiyle bu sayılar daha da katlanacak.Berlin mahkemesinde Talat Paşa’yı öldürmekten15 Mayıs 1921’de yargılanan Ermeni Telleryan’ın“kafile kentten (Erzincan) uzaklaştırıldıktan sonradurduruldu. Jandarmalar 15 yaşındaki kız kardeşimisürükleyerek götürüp tecavüz ettiler. O bir dahageri dönmedi, erkek kardeşimin kafası bir baltaylayarılmıştı. Daha sonra kafama bir darbe yiyip ba-yıldım. Uyandığımda ağabeyim üzerimde ölü olarakyatıyordu. Annemin yüzüstü uzanmış cesedini gör-düm.” (1) Ermeni soykırımının yaşandığı dönemdeyol yapımında çalışan Ermeni asker Tedevosyan:“Vahşiler, yaşlıları kamçılayarak, kadınları soyarakve genç kızları kirleterek eğlendiler. Türklerin ağırbaltaları kurbanların kafalarını uçuruyordu… Karşıkiyamaçta Türklerin haremleri için ayırdıkları Ermenikadınlar duruyordu. Cesetler yığılıyordu ve 4 saatlikbu vahşi kıyımdan sonra 5 bin Ermeni ölmüştü” (2)diye halklara yaşatılanları hatırlatıyordu. Kanla beslenenlerin halkların tarihini silmeye gücüyetmeyince kendilerini ve katillerini ‘tükürük’leaklama çabaları da o denli gerçekleri olur. Yaşayanmazlum ulus ve azınlık milliyetlerden emekçi halklararasında yaratılmaya çalışılan düşmanlaştırma şugünlerde Kuzey Afrika ülkelerinde de dünyayı yenidenşekillendirme planında, Yemen, Tunus, Mısır, Ürdün,Cezayir ve Moritanya’da da Arapları bekliyordu vesıra(nın) kimde olduğu tarihin sınıflar mücadelesiakışından belli. Halkların kurtuluş mücadelesine omuz verelim,umudumuzu büyütelim. Yeni demokrasi güçlerininyeni dünya özlemine yeni halkları kurban etmeden,emperyalizme, feodalizme, faşizme karşı halklarınhaklı savaşıyla devrimci barutumuzu kullanalım,demokratik halk iktidarını kurma yolunda ilerlemeçağrısını dünya halklarına yeniden yeniden yapa-lım.1-Haziran 1993 Partizan Aylık Siyasi Dergi2-age

bakış can

DNA TESBİTİNDEN

TÜKÜRÜK TESTİNE

UFUK ÇİZGİSİ

T

07güncel

tarafından mahallemizde belli insanları kandırmayaçalışarak, mahalle üzerinde farklı etki yaratmaya ça-lışmışlardır. Burada Büyükşehir’de AKP yöneticilerigibi, komşularımızı kandırarak onları normalde kul-lanılması yasak olan afet bölgesine yerleştirmişler.Yani hukuksuzluk diz boyu. Düşünün, bir deprem ol-duğunda bu insanları afet bölgesinden çıkaracaklarve bu afet evlerinde oturan yani anlaşma yapankomşularımız zor durumda kalacaklarının farkındadeğiller.

Resul Günay: Yaşanan olaylar sonrası anlaşma yapı-lan evler boşaltıldı. Polis sanki kooperatifin yöneticisiCemre İnşaat çalışanı gibi eşya taşıdı. Yani mahalle-mize göz dikmiş durumdalar. Düşünün Büyükşe-hir’in himayesinde olan afet konutları yerini nasılCemre İnşaat’a verebiliyor. Yani Büyükşehir Beledi-yesi ve Cemre İnşaat anlaşarak, paslaşarak bu ma-halleyi yıkmaya çalışıyorlar. Bu durum gayet açık venettir bizler için. Bizler burada evlerimizi sonuna ka-dar savunacağız, içimizde birkaç tane çürük elmaçıksa da evlerimizi yıktırmayacağız.

diyenin hazine yeri. Bizim yerlerimiz hazine yeri. Amasağdan gitti soldan gitti bizi de yoldan götürecekler.Amaçları burayı kaldırmak… Güzel yapılaşmaya bendekarşı değilim. Güzel olsun, müteahhit girsin tabii, herke-se kat karşılığı yerine göre daire versin, insanları halkıyerinden etmesinler.Bir zaman kurtların indiği, köy bile olmayan, yolu, suyu,elektriği hiçbir şeyi olmayan ölülerini bile sırtlarında ta-şıyan Derbent halkı şimdi buradan atılmak istemelerinielbette ki hazmedemiyor. Nereye gideceksiniz sorumu-zu ise kızgın ve kararlı bir şekilde şöyle yanıtlıyorlar:Muazzez Altun: Gidecek yer yok.. Niye gidelim ki, yerimi-zi niye bırakalım. Mücadele edeceğiz, sonuna kadar…“Evimiz yıkılmayacak” diye kenara çekilenler varsa öylebir şey yok. Birlik beraberlik, hepimiz kardeşiz burada…Sonuna kadar gidip bunu durdurmamız lazım…Emine Gergin: Biz varımızı yoğumuzu buraya koyduk.Şimdi bizi buradan çıkartsalar çadır alacak paramız yok.Şimdi biz burayı düzene çevirdik, buraya kurtlar inerkenkimse sahip çıkmıyordu şimdi biz düzeltince sahiplendi-ler… Şimdi bizi hangi dağ başına götürürler bilemiyoruz…Başka bir kadın: Lastiklerle, kara çamurlarla yollardadolandık... Biz bu hallere getirene kadar neler çektik. Bizistemiyoruz yıkım. Canımızı kanımızı feda ederiz, burasıiçin sonuna kadar direniriz. Ölümümüz var dönüşümüzyok bizim…Meryem Baysal: Geldiler burada bizi mahvettiler gazbombalarıyla… Yerlerimizi zorla almaya çalışıyorlar. Se-simiz gitti gazdan, boğazlarım yara oldu. Biz yerimizi

vermeyeceğiz ömrümüzün sonuna kadar burada yaşa-yacağız. Buralar 3-4 senelik ev değil. Burada çocukları-mız doğdu, evlendi, ölenlerimiz oldu…

Biz insanca yaşamak istiyoruz!Saniye Top: Bu devlet bu kadar insanı helak ediyor, bugençleri süründürüyor. Siz burada olsaydınız da burada-ki insanlara yapılan muameleyi görseydiniz. Biz insandeğil miyiz, biz hayvan mıyız? Benim saçım ağarmış, be-lim bükülmüş, ben bundan sonra nasıl yaşayacağım?Düşünün bu devlet gelmiş bizi zorla evimizden çıkarıyor,bu durum nerde görülmüş? Dün çocuklarımız gazdanöldü. O gaz bombalarını atarlarken ben o gazın etkisi ilegörmüyordum etrafımı. Yani buna bir dur diyen yok mu,bu insanlık nerde, bizim de insanca yaşamak hakkımızdeğil mi? Ben emekli olmuşum daha köyüme gidemiyo-rum. Bu devletin bize beş kuruş verdiği yok, bari bırak-sın evimizde rahat edelim. Benim sizler gibi genç çocuk-larım var, hadi onlar gittiler benim ömrüm bitmiş benbundan sonra nereye gideyim? Bu nasıl insanlık, bu nasılTürk devleti, böyle devlet olur mu?

Bu seçimde oy vermeyeceğiz

Meryem Baysal: Devletimiz hiç buraya gelmesin. O siya-silerin hiç biri de oy almaya gelmesin. Bu seçimlerdeoyumuz yok. Bizi kimse korumuyor, biz de oy vermeye-ceğiz. Yüzleri varsa gelmesinler. Beni öldüreceklerini bil-sem tek başıma gideceğim… Önce neredeydiler biz bu-raları yaparken gelip ‘yapın yapın’ deyip oyu alıp gidiyor-lardı. Başbakan bunları duysun… Geçen sene de sağlıkocağı yapacağız diye bizi kandırıp gecenin yarısı evleri-mizi yıkmaya geldiler. Bunlar bizim oyumuzla geldi bu-raya. Bizim çalıştığımız paralarla maaş alıyorlar. Bizi ko-rumuyorlar zengini koruyorlar. Bize polis kim maaşımızıverirse onun peşinden gideriz diyor. Türk polisi böylemiolurmuş?

Muhtar ve imam şirketle kol kolaMahallede gizlice yapılan ev alımlarının mahalleninmuhtarı ve mahallenin camisinin imamı ile birlikte ya-pıldığını ifade eden eski muhtar şunları dile getirdi:

Osman Top: Buranın ilk muhtarı benim. 39 yıldır ben ver-gimi vermişim, bize 39 yıldır elektriği vermişler mi, su-yunu vermişler mi, doğalgazını vermişler mi, imar bura-dan geçmiş mi geçmiş. Peki bizim suçumuz ne vatandaşolarak şimdi. Burada bir suçlu varsa oda siyasi partiler-dir. Bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün siyasi partilerinyakasına yapışılsın, bizim değil. Burada evini koruyanvatandaşın suçu yok, gelmiş geçmiş siyasilerin suçu var.Buranın ihalesini Cemre İnşaat almış durumda. ŞimdiCemre İnşaat diyor ki “ben burayı yapmam için bu evle-rin yıkılması lazım.” Cemre İnşaat çalışanları Büyükşe-hir çalışanlarının taktığı kartları takarak mahalleyi etki-lemeye, yani evlerini yıktırmak için ikna etmeye çalışı-yor. Caminin imamı ve mahalle muhtarı da Cemre inşaatile işbirliği içinde. Cemre inşaat elemanları cami hocasınıyani imamı da yanlarına alarak vatandaşın yanına gidipikna etmeye çalışıyorlar.

kim gitsin?

Saniye Top: Bu devletbu kadar insanı helakediyor, bu gençleri sü-ründürüyor. Siz buradaolsaydınız da buradakiinsanlara yapılan mua-meleyi görseydiniz.

6-7_Layout 2 2/19/11 1:59 PM Page 2

Page 8: 20-28 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 20-28 ŞUBAT 2011güncel haber08

Abdullah Öcalan’nın tutuklanarak ülkeyegetirilişinin 12. yıldönümünde Kuzey Kür-distan başta olmak üzere birçok yerde ey-lemler yapılırken Kuzey Kürdistan’da es-naflar kepenk kapattı. Polis, yapılan ey-lemlere gaz bombası ve tazyikli suyla sal-dırdı. Çok sayıda kişinin gözaltına alındığı15 Şubat protesto eylemlerinde, polis sal-dırısı sonucu onlarca kişi de yaralandı.İstanbul, Amed, İzmir, Adana, Hakkari baş-ta olmak üzere bir çok ilde yapılan eylem-lere kitlesel katılım sağlanırken, polis sal-dırısı sonucu onlarca kişi gözaltına alındı.

KCK’dan açıklama15 Şubat’la ilgili açıklama yapan KCK Yü-rütme Konseyi, bu yıl ki yapılacak protes-toların kitlesel bir katılımla yapılması ge-rektiğini vurgulayarak halkın sokaklaraçıkması gerektiğini söyledi. 15 Şubat’ınAbdullah Öcalan kimliğinde Kürtlere dö-nük bir saldırı olduğunu ifade eden KCK,polisin şiddetine karşı tepkisiz kalınma-ması gerektiğini açıkladı. Açıklamad,“Türk devletinin Cumhurbaşkanı AbdullahGül, Ortadoğu’da gelişen halkların serhıl-

danları karşısında, ‘halkların sesine kulakverilmelidir, halklar dikkate alınmalıdır’derken, kendi devletinin ve hükümetininKürdistan halkını, özgür önderlik, özgürkimlik ve demokratik özerklik temelindeyükselttiği temel taleplerini ve bunun kar-şısında vahşi bir biçimde polislerinin hal-kımıza saldırmasını ve çocuklarımızınüzerine dahi gaz bombası atılmasına ve200’ e yakın insanımızı gözaltına almasını

ve onlarcasının yaralanmasını ise görmez-den gelmiştir. Abdullah Gül ve diğerlerininbu tutumu, bir kez daha Türk devlet yetki-lilerinin halkımız sözkonusu olunca tamçifte standartçı yaklaşım ve ikiyüzlüce birduruş içinde olduklarını ortaya koymuş-tur” ifadelerine yer verildi.

Amed’de polis yine saldırdı!Polisin saldırgan tavrı ve 15 Şubat’la ilgili

Amed’de binlerce kişi protesto için bir ara-ya geldi. Esnafın kepenk kapatarak destekverdiği eylemde binlerce kişi yaşanan sal-dırıları ve Öcalan’ın ülkeye getirilişini pro-testo etmek istedi. Polis saldırısının protesto edildiği eylemeyine polis saldırısı gerçekleşti. Gaz bomba-sı ve tazyikli suyla kitleye saldıran polisonlarca kişiyi gözaltına aldı. Polisin saldırı-sı sonucu çok sayıda kişi de yaralandı.

Devlet terörü had safhadaPKK lideri Abdullah Öcalan’ınsiyasi sığınma talebiyle gitti-ği Kenya’da tutuklanarak ül-keye getirilişinin yıldönümüolan 15 Şubat’ta birçok yerdeprotesto eylemleri yapıldı.

Türk devletinin karanlık yüzü, kenditaşeronları tarafından teşhir edilmeye

devam ediyor. Ergenekoncular ya daBalyozcular gibi taşeron örgütlenme-lerine bütün suçu atıp, halklara uygu-ladığı faşizminini maskelemeye çalışandevlet, hangi ayak oyunlarını oynarsaoynasın kullandığı taşeronların açıkla-maları ile kendi yapısal bütünlüğünüişin içinden kurtaramıyor.

Kayseri eski Jandarma Komutanı EmekliAlbay Cemal Temizöz’ün 20 faili meçhul

cinayetin emrini verdiği gerekçesiyle 9 kezağırlaştırılmış müebbet hapis cezası

istemiyle yargılandığı davada‘tanık’ olarak ifade veren

emekli Koramiral AtillaKıyat, katliamların

devletin haberiolmadan işle-

nemeyeceğini

birkez daha açıkladı.Daha önce katıldığı bir televizyon programın-da “Faili meçhul cinayetler devlet politikasıy-dı” diyen Kıyat, 18 Şubat günü Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada açık-lamalarına devam etti. İşte Kıyat’ın yaptığı açıklamaların satır başları:

Küçük rütbeliler bunu tek başına ya-pamazDenizci olmam nedeniyle terörle mücadelegörevim olmamıştır. Bu konudaki herhangi birtoplantıda yer almadım. Milli Güvenlik Kurulu(MGK) ve Askeri Şura’da bulunmadım. Failimeçhul cinayetler konusunda eğer böyle birsuç işlenmişse teğmen, üsteğmen veya yüzba-şı rütbeli askerin kendi başına bunu yapama-yacağını düşünüyorum. Bu benim şahsi değer-lendirmem. Eğer bu bir devlet politikasıysa bi-rilerinin bunu açıklaması gerektiğini anlattım.

Yargılama sonucunda Albay Temizöz ve diğersanıkların suçlu bulunması halinde, cinayet-leri kendi başlarına yapabileceklerine inanmı-yorum. Eğer böyle bir şey varsa bunun arka-sında bir devlet politikası vardır. Okuyup izle-diklerimle eğer bir ülkede böyle bir fiil işlen-mişse terörle mücadele kapsamında Güney-doğu’da görev yapan arkadaşlarımın bu emriuygulamaya mecbur kalabileceklerini düşü-nüyorum. Bu sanıklar beraat etse bile böylebir devlet politikası yoktur demeyeceğim. Bu-rada binlerce öldürülme olayından bahsediyo-rum.

Kaymakam ise hiçbir şeyi hatırlaya-madı!Faili meçhuller davasında tanık olarak dinle-nen dönemin Cizre Kaymakamı, şimdiki An-talya Vali Yardımcısı Osman Bulgurlu ise soru-lan sorulara, “görmedim, duymadım, hatırla-mıyorum” şeklinde tek kelimelik cevaplarverdi. İtirafçıların operasyonlarda kullanılıpkullanılmadığını sorusuna da Vali YardımcısıBulgurlu, “Bunu bilmiyorum. Gözaltına alınan-lardan haberim olmuyordu. İşkence kötümuamele konusunda bilgim yok” dedi.

Kıyat: Okuyup izlediklerimle eğer bir ülkede bin-lerce faili meçhul varsa arkasında devlet politi-kası olmadan olmaz

Katliamlar devlet politikasıydı

8-9_Layout 2 2/19/11 3:53 PM Page 1

Page 9: 20-28 Şubat 2011

09güncel20-28 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

Aralık ayı sonlarında üniversite mezunu işsizbir gencin kendisini yakması sonrası başla-yan sokak gösterileri bütün Ortadoğu’ya veAfrika’ya yayılmak üzere. Tunus’ta BinAli’nin ülkeyi terk etmesi ile biraz da olsa di-nen sokak gösterileri, Mısır ve Cezayir’densonra Arnavutluk, İran, Irak, Libya, Yemen,Bahreyn, Umman, Senegal, Cibuti… derkenbütün bölgeye sıçramış durumda. Had safhaya ulaşan işsizlik rakamları, olduk-ça büyük yoksul bir kitlenin varlığı, genç veişsiz nüfusun yoğunluğu, on yılları bulan ge-rici-zorba iktidarların uyguladıkları politika-lar, ülke iktidarlarının emperyalist devletler-le olan ilişkileri ve daha bir dizi sebepten do-layı milyonlarca kişiyi isyan etme noktasınagetiren ve yüzlerce insanın öldürüldüğü, bin-lercesinin tutuklandığı ve yaralandığı bir ey-lem dalgası yaşanıyor. Kendiliğinden gelişenve devrimci önderliklerden yoksun olan sözkonusu sokak gösterileri, bütün açmazlarınarağmen dünya emperyalist sistemine veuşaklarına büyük bir korku salıyor. Olaylarıntam dineceği beklenirken bu kez daha şid-detli bir şekilde birçok ülkede sokak gösteri-leri başladı. ‘iş, ekmek, özgürlük’ sloganınınön plana çıktığı gösterilerde tansiyon giderekyükseliyor.

CİBUTİAfrika kıtasının en küçük ülkelerinden biriolan Cibuti’de, 34 yıldır iktidarda bulunan İs-mail Ömer Guelleh yönetimine karşı binlercekişi sokaklara çıkarak iktidar karşıtı eylem-ler düzenledi. Aden Körfezi’ne kıyısı bulunanCibuti ABD emperyalizmi tarafından tam biraskeri üs olarak kullanılıyor.İşsizlik oranının yüzde 60’lara vardığı Cibu-ti’de sokaklara inen binlerce kişi iş, ekmekve özgürlük talebiyle eylemler organize edi-yor.

BAHREYNSünni ve Şii nüfusunun yoğun olarak yaşa-dığı Bahreyn’de on binlerce kişi sokaklara çı-karak iktidar karşıtı eylemler düzenliyor.Burjuva-feodal medya ve emperyalist güçle-rin mezhep çatışması olarak lanse etmeyeçalıştıkları gösterilerin ana eksenini ‘dahafazla demokrasi’ oluşturuyor. Yapılan eylem-leri Bahreyn ordusunun oldukça şiddetli birşekilde saldırdığı ve yüzlerce kişinin yara-landığı, ölenlerin olduğu bildiriliyor.

SENEGALSenegal’de devlet başkanlığı sarayınınönünde bir kişinin kendisini yakması ile baş-layan sokak gösterileri son yıllarda artan

zamlara ve anti-demokratik uygulamalarınartmasına tepki ekseninde gelişiyor. Özellik-le başkent Darfur’da yoğunlaşan sokak gös-terilerinde eylemciler ile polis arasında ol-dukça sert çatışmalar yaşanıyor.

UMMANUmman’da başkent Muskat’ta bir araya ge-len yüzlerce kişi ‘Demokrasi istiyoruz’ sloga-nıyla eylemler düzenledi. Başkan ve bakan-ların 4 yıldan uzun görevde kalmaması ge-rektiğini belirten göstericiler, iktidar tarafın-dan uygulanan yoğun baskı politikalarını

eleştirerek ‘demokrasi istiyoruz’ dedi.

YEMENYemen’de Hürriyet Meydanı’nda günlerdirkamp kurarak iktidarı protesto eden gösteri-cilerin üzerine bomba atıldı. Birçok kişininöldüğü ve onlarcasının yaralandığı bombalıeylemin devlet güçleri tarafından yapıldığıbelirtiliyor. Yemen’de protestocuların üzerine bombaatılması sonucu 8 hükümet karşıtı gösterici-nin yaralandığı öğrenildi. Görgü tanıkları vemuhalif kaynaklar, Taiz kentinde meydana

gelen olayda, saldırganın hükümet karşıtla-rına bomba attığını söyledi. Saldırının ardın-dan göstericileri günlerdir kamp kurduğuHürriyet Meydanı’na ambulansların gönde-rildiği kaydedildi.

32 yıldır iktidarda bulunan Devlet Başkası AliAbdullah Salih’in istifasını isteyen binlercekişi günlerdir sokaklarda polis ile çatışıyor.ABD emperyalizminin bölgedeki sadık uşak-larından olan Yemen iktidarı, yaşanan sokakgösterilerini mezhep çatışmasına çevirerekiktidarını yaşanan bu süreçten en az hasarlakurtarma ya çalışıyor.

IRAK2003 yılında ABD emperyalizminin öncülü-ğünde işgal edilen Irak’ta binlerce kişi sokağaçıkarak protesto eylemleri düzenledi. GüneyKürdistan’da oldukça yüksek oranlara ula-şan işsizlik ve yolsuzluk olaylarına karşı yo-ğunlaşan sokak gösterilerine karşı silahlakarşılık verilmesi sonucu iki kişinin öldüğü,onlarcasının yaralandığı belirtiliyor.

LİBYATunus’ta başlayan ve diğer birçok bölge ül-kesine sıçrayan sokak gösterilerinin en ha-reketli ve kanlı olanlarından biri de Libya’dayaşanıyor. Yapılan gösterileri Libya polisininsaldırması sonucu şimdiye kadar en az 84kişinin öldüğü belirtiliyor. Libya’da sözde ‘de-mokrasi’ adı altında 1976 yılından bu yana ül-keyi yöneten Kaddafi’ye karşı büyük bir tep-ki var. 18 Şubat tarihinde cuma namazındansonra bir araya gelen on binlerce göstericieylemlerinin ikinci gününde Beyda şehriniele geçirdi. Birçok devlet kurumunu ele geçi-ren göstericiler “Beyda, artık halkın elinde”sloganını atıyor.Beyda şehrinin rejim karşıtları tarafından elegeçirildiği ifade edilirken, resmi kurumlarıele geçiren eylemcilere bazı güvenlik güçle-rinin de katıldığı ifade edildi.

Bütün bölgeyi etkisi altına alan sokak göste-rilerinin yoğunlaşarak devam edeceği tah-min ediliyor. Yaşanan tüm bu gelişmelerdeen göze çarpan yön ise, başta ABD emperya-lizmi olmak üzere diğer birçok emperyalistdevletin on yıllardır uyguladıkları politikala-rın bir sonucu olarak milyonlarca insanın ya-şayamaz bir hale geldiği ve gerici iktidarlaraisyan ettiği bu tabloda, emperyalistlerin söz-de halkın yanında oldukları yönünde mesaj-lar vererek yapılan gösterilerin boyutlanma-sını ve söz konusu iktidarları alaşağı etmesi-ni engellemek için ortaya koydukları çaba vesinsi politikalarıdır.

Aralık ayında Tunus’ta başlayan sokak gösterileri boyutla-narak devam ediyor. Son bir ay içerisinde Ortadoğu ve Ku-zey Afrika ülkelerinde yapılan gösterilerde ölenlerin sayısı1000’e yaklaştı. Emperyalist ülkeler ve uşak iktidarları kor-ku içerisinde gelişmeleri izliyor

Tunus kıvılcımı yayılıyor

‘Serbest’sömürü vedil yasağı

Mersin Serbest Bölgesi’nde süre gidensaldırılara bir yenisi daha eklendi. Yıllardırzor şartlar altında ezilen işçilerin her geçengün kazanılmış hakları bir bir gasp edilirkenve ağır çalışma koşulları altında serbestsömürüye tabi tutulurken, şimdi de anadilde konuşmama saldırısına maruz kalı-yorlar. Başbakan Erdoğan’ın “Dil konusu resmi dil-de tek dil. Yoksa herkes anadilini istediğigibi konuşur. Şu anda cezaevinde vatan-daşlar kendi ana diliyle konuşuyor” vb. fa-şist-ırkçı söylemlerini kendine görev edi-

nen kimi patronlar Kürtçe konuşan işçileriişten atıyor.Mersin Serbest Bölgesi’nde çoğunluğuKürt işçilerin oluşturduğu Allied Domecqisimli şirkette işçilerin ana dillerini konuş-ması yasaklandı. 50’ye yakın işçinin kayıtdışı ve esnek çalışma koşullarında istihdamedildiği şirkette, bu yasaklamaya itiraz edipZazaca konuşmakta ısrar eden bir işçi iştenatıldı. Bu şirkette çalışan işçilerin çoğu sos-yal güvencesiz olarak çalıştırılmalarının ya-nında, 10-12 saat arasında günlük ortala-ma 30 TL’ye çalıştırılıyorlar.

Saldırılar sistematikBurjuva feodal sistemin tek dil, tek din, tekmillet vb. söylemleriyle farklı dil, din, milli-yetten olan insanlara gösterdiği gerici sal-dırı, yaşamın her alanında olduğu gibi, işalanlarında da yaşatılıyor. Mersin’de yaşa-nanlar sadece bu bölgeye özgü bir durumdeğil, ülkenin her yerinde yaşanan ve tümişçilerin, ezilenlerin yaşadığı ve yaşamayadevam edeceği saldırılardır. Bir benzeri uy-gulama daha önce de İstanbul’da yaşanmışve Kürt olan Leyla Aktaş’ta ana dilini ko-nuştuğu için işinden atılmıştı.

8-9_Layout 2 2/19/11 3:53 PM Page 2

Page 10: 20-28 Şubat 2011

8 Şubat 2011 tarihinde Halk Cephesi imzasıile basına yansıyan açıklama, devrimci ba-kımdan taşıdığı kusurlar itibarıyla dikkat çe-kiciyken; anlayış ve düşünce tarzı ile dili ba-kımından barındırdığı sübjektivizm, siyasiagresiflik, saldırganlık, itham edip karalamave teşhir etme özellikleri açısından tam birvaka olup, siyasi kin üzerine şekillenerek teh-like işareti veren muhtevasıyla yanıtlanmayamuhtaçtır. Açıklamaya egemen olup onu göl-geleyen felsefi bakış açısı küçük-burjuvazininideolojik-siyasal eğiliminde özdeşleşen kibir,öznelcilik ve tek yanlılıktır. Devrimci kurum ve yapılar arası ilişkileri ze-deleyerek gerilim politikası güden bu açıkla-manın yanıtlanması, devrimci sorumluluğunemrettiği zorunlu bir görev iken; eleştiri sı-nırlarını yıkıp geçen, en hafif deyimiyle haksızsalvolara karşı, meşru müdafaa çerçevesindedoğan demokratik haktır da. Adı geçen açıklamanın niteliği tüm içeriğiylesakatken; kullanılan “provokasyon”, “düş-manca”, “uyarıyoruz”, “işkence yapanlar” vbvs gibi kavramlarla ünlenen niteliği ve yönelimiiyice koku vermektedir. Teşhir, itham, kara-lama, suçlama ve saldırıların yanı sıra; abaaltından sopa gösteren bu açıklama karşısındasessiz kalmamız beklenemez.Açıklamasıyla negatif yönde iyice hasıl edilmişolan “Halk Cephesi’ne” has yaklaşımı, komü-nist, devrimci ve demokratik güçlerin dikkatinesunarken; bu yaklaşımın beslediği muhtemelolumsuzlukların sorumluluğu, “Halk Cephesi”imzalı açıklamanın verdiği renk, ip uçları vedostane olmayan yönelimine aitolacaktır.“Halk Cephesinin” açıklaması ke-sinlikle masum değildir.“Halk Cephesi” imzalı açıklama, DHF ve ideo-lojik-siyasi geleneğini hedef alarak yaptığımesnetsiz suçlama ve “provokasyon”- “ sız-ma” denkleminde ortaya koyduğu yönelimiyle,sorunları tırmandıracağının işaretini verip,saldırmayı tasarlıyor, bu saldırının zemininihazırlıyor. Bu ruh hali, ideolojik mücadeledekigüçsüzlük ile haksızlıktan doğan acizliğinürünü olmaktan başka bir şey olamaz.Bizler bu oyuna gelmeyeceğimizi beyan eder-ken; tüm muhataplarımıza açıklarız ki, so-runların çözümü için devrimci güçlerin ortakplatformlarında tartışmaya hazırız. Bunungibi, sorunları taraflar arası ikili görüşmeleryoluyla çözmeye de hazırız.Bir anekdot daha düşelim ki, bizler söz konusuaçıklamanın yaptığı gibi, tartışmanın muhatabıolan kurum veya ideolojik-siyasi gelenek yada yapıyı bir bütün olarak değerlendirmeye-ceğiz. Kronolojik bir secere de çıkarıp sun-mayacağız. Verilen öz-eleştirileri, geçmiş ta-rihin hatalarını vb “temcit pilavı” gibi öne sür-meyeceğiz ve kullanmayacağız. Esasta vehatta yalnızca ve yalnızca adı geçen açıklamayıtartışıp konu edineceğiz. Zira ne kinciyiz, nede muhatabımızı mahkum edip intikam almakaygısı içindeyiz. Buna ihtiyaç duymuyoruz.

Çünkü bu sığ, sekter ve apolitik tartışmalarlabir yere varılamayacağı ve devrime hizmetedilemeyeceğinin bilincindeyiz.Devrimciler arası sorunlarda şiddet olgusunabaşvurmaya hiçbir şartta itibar etmiyor, kim-den gelirse gelsin kesin biçimde karşı çıkarakbu gerici tutuma tenezzül göstermiyoruz.Bundan hareketle, sizlerle aramızdaki sorun-larda da asla şiddet gibi kaba yöntemleri ak-lımızdan geçirmiyor, ister bize ait, isterse desize ait olsun bu yönlü geri eğilimleri mutlakbiçimde mahkum ediyoruz. Tavrımızın sa-mimiyetinden kuşku duyulması yersiz kay-gıdır. Aksi suçlamalar ise, tarihsel pratiğimizleortada olan ilkeli duruşumuza haksızlıktır.İrademiz dışında gelişen kimi olumsuzluklararağmen, genel tavrımızı korumakta ve ilkelitavrımızdan asla ödün vermemekteyiz. Açıklamanız “sol içi şiddeti” yadsıyan sözlereyer verse de, esas eğilimi buna hizmet et-memektedir.“Ne yapmak istiyorsunuz?” so-rumuz, açıklamanızın açıktan doğurduğu ye-rinde bir sorudur.Sorunlar ortaya koyduğunuz bu anlayış veyaklaşım tarzıyla çözülmez, bilakis bu tarzsorunlara davetiye çıkarandır, sorunları bü-yütendir. Güç Tapıcılığı ve Egemenlik Hevesinin “Uyarı”Sopası “Halk Cephesi”, DHF ile yaşadığı sorunlardandolayı, ikincisi olma anlamında yeni bir bildiriyayınlayarak sorunlu anlayış ve yaklaşımlarınıtekrarlayarak DHF’yi suçluyor, ithamediyor,“uyarıyor”! Bildirisinin finalini “Uyarı-yoruz” kabalığıyla tamamlıyor! Bununla ye-tinmiyor; aymazca demokratik yasal bir ku-rum olan DHF’yi illegal partiyle aynılaştırıpburjuva hukuk karşısında zan altına sokuyor!Katıksız deşifrasyon ve objektif jurnal işte buyapılandır. Dahası, “Halk Cephesi” yayınladığıbu ibretlik bildirisiyle, DHF’yi bahane ederek,DHF üzerinden geleneğimizi masaya yatırıyor,geleneğimize saldırıyor. “Halk Cephesi”ninamacının “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek”olduğu çıplak olarak sırıtıyor. Yayınladığı bil-dirinin tüm içeriği, gizleyemedikleri bu amaç-larını ele veriyor.‘‘Uyarının‘‘ içeriği de biçimi kadar aşırı, pervasızve suçlayıcıdır; itham edici ve damgalayıcıdır.Sübjektif, peşin hükümlü, sorumsuz ve sav-ruktur. İç işlerimize müdahaledir; kuşku uyan-dırmaya dönük özelliğiyle sinsidir, ağır mes-netsiz ithamlarıyla bizleri yönlendirme ça-basıdır. Bütün bu bakımlardan dostluktanuzak, yaban ve samimiyetten yoksundur…Çünkü, devrimci-demokratik bir kurumaveya bu kurumun elemanlarına dair bu yönlütespit ve hatta kaygılar olduğunda, yani bugörüşlerinizde samimi olsanız; devrimci cid-diyet ve sorumluluk gereği yapmanız gereken,kuşku ve gözlemlerinizi kamuoyuna dönükbildirilerle teşhir etme yerine, muhatap olankurumun yetkili yerlerine uygun şekilde budüşüncelerinizi iletmekti. Ama siz bunu değil,

tersini yapıyorsunuz. Dolayısıyla, ithamınızmesnetsiz olduğu gibi, yönteminiz de kara-çalmaya dönüktür. Samimiyet ve amacınıztartışmalı olup, güven verici ve dostane de-ğilken; tavrınız, hatalarınızı aklayıp ayıklayaraksuçlayıcı konum alıp olumsuzluklarınıza zeminhazırlamak, saldırı taktiğiyle savunma oluş-turarak haklı pozisyona geçmek ve açıkçateşhir maksatlıdır. DHF’nin niteliği, pratiği ve tüm faaliyetleriherkesçe aşikârdır. İtham ettiğiniz gibi DHFprovokasyon yapmamaktadır. Bu, kaba biriftiradır. Özellikle siyasi kimlik noktasındakipervasız yaklaşımlarınızı düzeltmeniz gere-kirken; kendi dışınızdaki yapı ve kurumlarıhaksızca suçlayıcı, itham edici, teşhir edicigeleneğinizden kopmanız zaruridir. Özcesi,yaptığınız ve yapmaya çalıştığınız, devrimcitutum ve ilişkiler bakımından tasvip edilemez,benimsenemez. Eleştiri ve değerlendirmele-rimizin yerindeliği açısından açıklamanızdaki‘‘uyarınızı‘‘ olduğu gibi veriyoruz; ‘‘Türkiyehalkları ve Türkiye solu önünde DHF’yi uya-rıyoruz. Bu provokasyonlara son verin; pro-vokasyonların nedenini, sorumlularını araştırınve yeni provokasyonları önleyin.”İşte, eleştirilerimizi doğrulayan ‘‘uyarınızın‘‘niteliği budur. Devrimci-demokratik bir kurumbaşka bir devrimci kuruma karşı bu kadarhoyrat olamaz.Eğer bu “uyarma” tarzı devrimci yaklaşımfakiri değilse, “Halk Cephesi”nin anlayış veyaklaşımının sorunlu olduğuna dair ifademizde haksızdır. Ama değil; uyarma tavrının da,anlayış ve yaklaşımının da sorunlu olduğusu götürmez bir doğrudur. Bu “uyarma” tu-tumu, haddini aşan küçük-burjuva aymaz-lığının örneği ve ürünüdür; kabul edilemezdir.Üslubu egemen-otoriter olup, devrimci açıdansakat ve son derece bozuktur.Bahis konusu “uyarma”; bir yaptırımın önceliolan buyruk, bir dikte ve direktif biçimi, birtür şartlı tehdit içeren yaklaşımın karşılığıdır.Bu anlama gelir. Bundandır ki, dostlar arasında

sorumsuzca sarf edilecek ve had aşılarak uluorta kullanılacak bir dil ve yöntem değildir.Açıklamada yapılan “uyarı” egemen kültürüntipik bir yansımasıdır. Güce tapan küçük-burjuva anlayış ve ruh hali güçlülüğünü is-patlamak, üstünlük ve egemenliğe dayalıegosunu tatmin etmek, karşısına aldığı ke-simler üzerinde inisiyatif kurup amir kesilmekiçin uyarıları bir kontrol ve bastırma silahıolarak kullanır. Bu tavrın komünist ve dev-rimciler karşısında hükümsüz olduğunu söy-lemeye gerek bile yoktur...“Uyarıyoruz” ne demek? “Uyarma” hakkı veyetkisini nerden alıyor ve hangi sıfatla, kimekarşı kullanıyorsunuz? Devrimci-demokratikgüçlerle nasıl böyle konuşabilirsiniz? Karşı-nızda politik bir iradenin olduğunu unutma-malısınız! Haddinizi aşmamalısınız. “Halk Cephesi” soğukkanlılıkla bu “uyarı”tavrını gözden geçirmeli, yeniden düşünmelive yönteminin uygun olup olmadığına kendisikarar vermelidir. Eleştiri hakkımızı kullan-makla birlikte, bu meselede son sözü dostla-rımızın devrimci sorumluluk ve içtenliğinebırakıyoruz.“Gözünün Önündeki Merteği Görmeyip Baş-kasının Kirpiğiyle Uğraşmak”“Uyarınızın” atlanamaz kadar önemli olan birunsuru, zorlama “provokasyon” teorinize da-yanarak, bizleri “provokasyonların” altındakisızmalara, ajanlara karşı araştırma yapmayadavet eden “uyarıdır” Buradaki devrimci sa-mimiyet, tutarlılık ve sorumluluk gibi teknikboyutlara değinmiş, devrimci ilişki ve prose-dürün ne olduğuna vurgu yapmıştık. Bu yön-den sınıfta kalan “Halk Cephesi” açıklaması,pratik niyet bakımından da kuşku uyandırıcı,iftiracı, itham edici ve karalayıcı vb amaç ta-şıyan özellikleriyle dostluk sınırlarını alabil-diğine zedelemiştir. Zira geleneğimizin tarihinegiderek ajanların sızmasına ve mesnetsiz şe-kilde ajanların yapıyı ele geçirip belirleyici ol-duklarına atıfta bulunmakta, saldırısını bu-radan güçlendirmeye çalışmaktadır.

Halk Cephesi imzalı bildir20-28 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

Evet, bu tarih bizimdir! Ama sizlerin inkara düşerek sunduğunuzkadarı değil; olumluluk ve olumsuzluklarıyla bütün olan tüm dev-rimci tarih bizimdir. Tarihimizi kendi dar penceresinden bakarakçarpıtıp inkar edenlere o tarih gerekli yanıtı vermiştir-verecektirde. Tarihimiz, karalamayla çarpıtılacak kadar yüzeysel değildir vehiçbir saldırının gücü tarihimizi saptırmaya yetmez!

10-11_Layout 2 2/19/11 12:02 PM Page 1

Page 11: 20-28 Şubat 2011

Arkasında durup savunamayacağımız, he-sabını veremeyeceğimiz ve tartışılmasındankaçacağımız hiçbir sorun yoktur. Tersi dü-şünülmemelidir. Ne var ki, bu tartışmalaragirmeyi şimdilik ve esasta uygun bulmuyoruz.Ama çok ısrar edilirse, söyleyeceğimiz çokşeyin olduğunu belirtelim. Bu tartışma baya-ğıdır, açılmasından yana değiliz. Ancak, bututum karşısında söylememiz gerekir ki, “HalkCephesi” bizleri “uyardığı” bu konuda öncekendisini gözden geçirmelidir. Kendimizdenkuşkumuz yoktur. Bu konuda “Halk Cephe-si’nden” alacağımız hiçbir şey yoktur.Evet, doğrudur. Geçmişimizde sorgu yöntemiolarak karşı-devrimden ödünç alınan bazıyanlış metotlar kullanılmıştır. Ancak bu olum-suzluk en bağlayıcı düzeyde mahkum edilmiş,halk kitlelerine öz-eleştirisi verilmiştir. Ge-leneğimizdir; asla hata ve olumsuzluklarımızıgizlemedik. Bunların sorumluluğunu üstle-nerek hesap verdik. Bu, zayıflığımızın değil,güçlülüğümüzün, bilimsel samimiyetimizinkanıtıdır. Bunu kullananlar “kaldırdıkları taşıayağına vurmaktan” öteye geçemezler. Önemliolan yapılan olumsuzluk ve hataların savu-nulmaması, bunlardan arınılmasıdır. Bunlarıteorize etme yerine, öz-eleştirisini vermekve bunlardan kopmak yeğdir. Bu bizlerin er-demidir. “Halk Cephesi’nin” Hukuk İronisiBizler için bağlayıcı hukuk, proletaryanınmenfaatleri doğrultusunda halkın ve devriminçıkarlarını koruyan proleter hukukudur. Temelve ortak payda, bütün devrimci-demokratikkurumlar için budur, bu olmalıdır. Bizler içingerçek hukuk çatışması proleter hukuklaburjuva hukuk alanıdır. Ezen egemen sınıflarlaezilen-sömürülen proletarya ve halk kitleleriarasındaki hukuk çatışmasıdır. Ki, bu, siyasiiktidar mücadelesinden bağımsız değildir. Busahadaki hukuk mücadelesini dumura uğratan“Halk Cephesinin” somuttaki hukuk tartış-masını çarpık ve yersiz buluyoruz. Zira de-mokratik-devrimci güçler arasındaki hukuk,

iğdiş edilemez kadar evrensel normlarla ortayakonup kararlaştırılmış durumdadır. Bu doğ-rultu tek referansımızdır.Sahiplenme yaklaşımıyla mahalleci, meskenci,mekâncı hukuk doğru olmadığı gibi, bu alan-larda kurulacak ilişkiler, kurumlar arası saygıçerçevesinde ve devrimci zeminde tayin edi-lebilir. Birinin diğerini inkar etmesi, yok say-ması, inisiyatif ve iradesi altına alması aslakabul edilemez. Tersi yaklaşım demokratikbile olamaz. Buralarda oluşturulacak hukuk;devrimci-demokratik çalışmaların geliştiril-mesi, buluşulan ortak paydalarda birlikte yü-rütülmesi, belirli ilkeler ekseninde birleşerekeylem birliklerinin gerçekleştirilmesi ve da-yanışma içinde devrimci sorumlulukların pay-laşılması, faşist diktatörlüğe karşı mücadeleningeliştirilmesi vb zemininde ve kesinlikle de-mokratik-devrimci güçlerin iradelerine saygıtemelinde belirlenir; baskıcı, otoriter, dayatmacı,yasakçı ve tek yanlı siyasi iradenin egemen-liğiyle değil.Kısacası, başka yapı ve kurumların bağımsızözgür siyasi iradesine saygı göstermeden yada bu hak tanınmadan oluşturulan hukukdemokratik-devrimci nitelikte olamaz. Tersinehaksız, egemen, baskıcı ve gerici olur. Bu an-lamda da kabul edilemez. Dolayısıyla, şu yada bu gerekçeyle başka demokratik-devrimcikurumların iradelerinin şart altına alınmasıterk edilmelidir. Devletin baskı ve yasaklarıyetmiyormuş gibi, bir de sizin “izninize” ta-kılıyor devrimci-demokratik faaliyetler. İştedüşünüp düzeltmeniz gereken hatalı anlayışbudur. Sorunlara kaynaklık eden de budur.Önerimiz bu tutum ve anlayışınızı bir an evveldüzeltmektir. Halk kitleleriyle buluşmamızı, devrimci aji-tasyon-propagandamızı onlara götürmemizi,devrimci halk kitlelerini örgütlememizi, onlarıfaşist düzene karşı harekete geçirmemizi en-gelleyen hiçbir iradeyi meşru görmüyor, buanlamsız ve gerici dayatmayı tanımadığımızıbeyan ediyoruz.

Devrimci çalışmalar engellenerek devrimehizmet edilemez. Yine açık ki, devrimci faali-yetler için hiçbir makamdan yetki ve icazetalma tutumumuz olamaz, bu yönlü dayatmalarkabul edilemez.“Provokatör” kim “provokasyon” yaratankim?Halk Cephesi, dokunulmaz gördüğü kural veanlayışlarına yönelik eleştirileri ve hatta hatalısekter tutumlarına karşı haklı olarak gösterilenreaksiyonu “provokasyon” olarak damgala-maktadır. Kin ve intikamcılığını saklamanın,saldırılarını haklı çıkarmanın yolu olarak dam-galamalar yapıp mesnetsizce suçlamalardabulunmaktadır.“Halk Cephesinin” bu kinci yaklaşımı açık-lamasında da göze batmaktadır. Ta tarihe gi-derek oradaki bazı olumsuzlukları ve sonra-sında gelişen bazı olayları sıralayarak öfkebilemiştir. Kaldı ki, bu olumsuzluklar tartışılıpgerekenler söylenmiş, öz-eleştirileri verilmişve geride kalan olaylardır. Ancak buna rağmen“Halk Cephesi” açıklamasında olup biten nevarsa güncelleyerek sunmuş. Tabi, bunu ya-parken kinini pekiştirmiş ve teşhire de baş-vurmuştur vb. Örneğin, zamanında eleştiri-lerek konuşulup aşılmış olan Dursun Karataşşahsına yapılmış kişisel bir hakareti tazeleyip(üstelik proletarya partisine mal ederek) gün-deme taşımanın ne anlamı olabilir ki? Gele-neğimizin açık bir şekilde öz-eleştirisini yapıpmahkum ettiği sorgu yöntemini gündemegetirmenin ne manası olabilir ki? Gariptir ki,öz-eleştirisi verilmiş olumsuzluklara sarıl-makta çare arayan “Halk Cephesi” bu tartışmayöntemi ve üslubunu görmezden gelerek,ideolojik mücadeleden yana olduğunu beyanedebilmektedir. İdeolojik mücadele dediğinizbu kinci, suçlayıcı, saldırgan tartışma kültürümüdür? Hayır, dostlar hayır; bu ideolojik tar-tışma değil, bilakis ideolojik tartışmayı bal-talayan en sığ ve sıradan bir tartışma usulüdür.Tarihimizi merak edenlere ve hatalarımıza-yanlışlarımıza nasıl bir yaklaşım sergilediğimizigörmek isteyenlerin yapmış olduğumuz TarihiMuhasebe’yi okumalarını tavsiye ediyoruz. Doğrusu-Yanlışıyla Bu Tarih Bizimdir!Tarihi inkar etmek ve tarih çarpıtıcılığı bizimişimiz olamaz. Olumluluk ve olumsuzluklarıylatüm tarihimizi sahipleniyoruz. Doğru tarihbilinci budur. Ancak bu yolladır ki, tarihimizdeyer alan olumsuzlukları koparıp atarak veolumluluklarımızı savunup geliştirerek iler-lemeye muvaffak oluyoruz. Bu geleneğimizsayesindedir ki, olumsuzluklarımızdan öğ-renerek ve bunları geride bırakarak güçleni-yoruz.Tarihimiz doğruları-yanlışlarıyla bir bütündür.Türkiye-Kuzey Kürdistan halkları bu tarihiiyi bilmektedir. Tarihimizin belli kesitlerinde“talihsiz” gelişmeler yaşanmıştır. Ne var ki,bu olumsuz varyantlar tarihimizin tümü vebelirleyeni değildirler. Dolayısıyla tarihimizbu olumsuz örneklerle bir tutulamaz. Enönemlisi de, tarihimizde cereyan eden buolumsuzlukların sorumluluğu taşınarak mah-kum edilmiş ve savunulmadan halk kitlelerinehesabı verilmiştir. Tarihimizi yadsımadan birbütün olarak sahiplenirken, tarihimize aitolan olumsuzlukları savunmuyor-yadsıyo-ruz.Bilimsel tarih bilincimiz gereği, geleneğimiz

içinde yaşanan hiçbir olumsuzluğu tek tek

kişilere, gruplara fatura etmeden gelenek ola-rak sorumluluğunu üstleniyoruz.“Halk Cephesinin” açıklaması; siyasi tarihi-mizin belirleyici olumluluk, gelenek, değer vetüm Komünist devrimci-demokratik mirasınıinkar edip, yalnızca hataları çıkararak veyasübjektif zorlamalarla oluşturduğu düzmecedelillerle tarihimizi damgalıyor ve “bu tarihsizin” diyerek önümüze koyuyor… Evet, bu tarih bizimdir! Ama sizlerin inkaradüşerek sunduğunuz kadarı değil; olumlulukve olumsuzluklarıyla bütün olan tüm devrimcitarih bizimdir. Tarihimizi kendi dar pencere-sinden bakarak çarpıtıp inkar edenlere o tarihgerekli yanıtı vermiştir-verecektir de. Tari-himiz, karalamayla çarpıtılacak kadar yüzeyseldeğildir ve hiçbir saldırının gücü tarihimizisaptırmaya yetmeyecektir!Tüm yanlış ve hatalı yaklaşımlarının yanındaHalk Cephesi tarafından “objektif ajanlık” id-diası ise hafife alınacak, dokunulup geçilecekbir durum değildir. Dostluk ve tahammül sı-nırlarını aşan noktaya varmıştır “Halk Cep-hesinin” açıklaması. Bu sorun devrimci iliş-kilerimizde büyük tahribatlar yaratacak birnoktadır. Hiçbir tartışmaya yer vermeden vederhal “Halk Cephesinin” öz-eleştiri yapmasınıbeklemekteyiz.Açıklamasında bulunduğu tüm suçlamalarıkanıtlamak “Halk Cephesinin” sorumluluğuolduğu gibi, devrimci bakımdan ahlaki yü-kümlülüğüdür. Yapay kurgular ve dedikodu-larla değil, somut kanıtlarla bu iddia ve suç-lamalarını devrimci kamuoyu önünde ispat-lamaya davet ediyoruz. Bağlayıcı Düzeyde Görüşme Taleplerimize Ce-vap Verilmemiştir; Yineliyoruz!Kamuoyuna olumsuz açıklamalar yapılaraksorunların giderilemeyeceği, aynı zamandayerel düzeyde inisiyatiflerle de sorunların aşıl-madığı, yani sorunların çözümü için bunlarınyetmediği pratik tarafından da doğrulanmıştır.Bu bakımdan doğru yaklaşım, bağlayıcı dü-zeyde görüşmeler yaparak sorunların aşılmasısağlanmalıdır. Gerekli olan ve devreye so-kulması gereken metot budur. Bundan ka-çınmak sorunların doğru zeminde çözülme-sinden yana olmamak anlamına gelir. Bu vesileyle bir kez daha yineliyoruz: bağlayıcıdüzeyde görüşmeler yapmaya hazırız ve çağrıyapıyoruz. Dahası, bu sorunların diğer dev-rimci-demokratik yapılarla teşkil olan genişdevrimci platformda da tartışmaya hazırız.Benimsediğimiz yöntem budur, bizler bunuöneriyoruz. Olumsuz gelişmelere karşı içten-likle sorumluluk duyanlar, sorunların çözümüiçin pratik adım atmaktan imtina edemezler.Bunun yolu ön yargıları bir kenara bırakarakbağlayıcı düzeyde görüşmelerle sorunlarıntartışılıp aşılması için, taraflar olarak üstümüzedüşeni yapmaktır. Tüm amacımız sorunların devrimci normlarçerçevesinde çözülmesi ve karşı-devrimehizmet eden devrimci güçler arası şiddet va-kasını önlemektir. Eleştirilerimiz böyle anla-şılmalıdır. Bizler devrimciler arası ilişkileringeliştirilmesine özel önem vererek devrimciilişkilere ihtiyaç duymakta ve bu ilişkileringeliştirilmesi uğruna çaba içinde olup hertürlü sorumluluğu almaya da hazırız. “HalkCephesine” de yaklaşımımız bu zemindedir.Sorunlar yaşamamız, ideolojik-siyasi çizgilerinieleştirmemiz bu gerçeği değiştirmez.

diri ne yapmaya çalışıyor!perspektif

10-11_Layout 2 2/19/11 12:02 PM Page 2

Page 12: 20-28 Şubat 2011

kültür sanat12apıları ya da biçimleri ister aristokratik, teokratik, isterfaşist, demokratik ya da sosyalist olsun, bütün devletler,düzeni ve sükûneti severler. Sükûnet, bunlar için gü-venliğin ön şartıdır. Her devlet, yönettiği yöneticisineşunu telkin eder: Kitleye dikkat et, baskıyı gevşetme.Kitle, tip tip düşüncelerden, örgütlerden, oluşan habis

bir anarşi yuvasıdır. Kendi yasalarını hatırlat, dayat, uygulat.Genel olarak, toplumun o anki iradesi ve en can alıcı çelişkileri şuveya bu ölçüde devlette yankısını bulur. İster sömürücü sınıflar,isterse sömüren ve sömürülen sınıflar arasında olsun, devletuzlaşmaz sınıf karşıtlığının bir ürünüdür. Sınıfın sınıf üzerindekidiktatörlüğünün temel aracıdır. Sınıfların işi, sınıflı toplumun iktidararacı olan devlet iktidarını ele geçirmektir. O, silahlı, bürokratik birmülktür, mülkiyeti korur, onun sürekliliğini sağlar. Devlet, yıkılaneski sosyalist toplumlarda olduğu gibi mülk dünyasına tamamenegemen olduğunda, yani kendisini toplum adına, mülkiyetin biriciksahibi ilan ettiğinde, yani sadece bekçi değil, patron da olduğunda,gücünün doruğuna erişir. Mülkünü kaybedip de devletin baskısıaltına giren mülk sahiplerinin bir bölümü devletin içinde yer almaçabası içine girerlerken (çünkü kaybedilen mülkiyet ve iktidar oradadır.)bir bölümü de cepheden mücadeleye geçer. Mülk sahiplerinin buçabalarından daha dikkate değer bir başka gelişme daha vardır ki, oda mülk sahibi ve mülk koruyucusu olan devletin, kendi kademelerindeçalışan, özel mülk düşmanı memurları biçimlendirmesi, dönüştürmesi,yani kendi ruhuna uygun yeni sınıfları üretmesidir. Mülkiyetiyönetenler, mülkiyet tarafından yönetilirler. Komünistler bürokratlaşır,bürokrat burjuva haline gelirler. Bunlar da halkın derin homurtusuve muhalefeti karşısında, sosyal maskeli faşistler olarak çıkarlartarih sahnesine.Tüm toplumun mülküne, toplum adına el koyan devletin, yani de-rinlemesine merkezileşmiş, muazzam bürokratik, militer bir mülkdünyasının, kendi kızıl yöneticilerini, memurlarını ne şekilde dönüş-türdüğü sorunu, ayrı bir inceleme konusudur. Devletin ideolojik,siyasal, sosyal ve ekonomik işleyişini, bu işleyişin, insan kafası veruhu üzerindeki etkilerini incelemeyi, çözümlemeyi gerektiriyor. Tabisadece bunu da değil, mülk dünyasının bağrından gelen, ona sahipolamayan ve onun tarafından ezilen, sonunda onu yıkmaya kalkışan,yıkan ve onu toplum adına devlet mülküne dönüştürerek bu mülkünyöneticisi haline gelen insanı da çözümlemek gerekiyor.Şimdiye kadarki tüm devrimler, devleti olduğu gibi veya yıkarak elegeçirme esası üzerinde gerçekleşti ve tümü istisnasız devlet tarafındanterbiye edildi. Bunların tümünü, devlet iktidarını ele geçirme vedevletle iş görme anlamında devlet devrimleri diye niteleyebiliriz.Devlet bürokrasileri, devlet orduları, devlet polisleri, devlet istihbaratörgütleri ve envai çeşit devlet kuruluşları. Hayat önümüze iki sorusürüyor: Devlete karşı devlet devrimleri mi, yoksa devlete karşıdevrimler mi?Geleceğin yeni devrimleri, ekonomik güçlüklerden, darlıktan, insanınsiyasal, kültürel ve sosyal geriliğinden, yönetilme ihtiyacını bir külthaline getirmiş olmasından, tarihsel olarak devletsiz modern toplumtecrübesinin yokluğundan ve benzeri nedenlerden dolayı, devleti ta-mamen ortadan kaldırmayı göze alamayabilirler. Ama yeni devrimler,devletin görevlerini halka devretmenin, onu hiç değilse cüceleştirmeninesaslarını, programlarını yaratmak, bu anlamda, devrimi, devletekarşı bir devlet devriminden, devlete karşı bir devrime dönüştürmegöreviyle karşı karşıyalar. Biz komünistler bugün buna hazır mıyız?Ne ideolojik, ne politik, ne de örgütsel olarak buna hazır değiliz. Biz,tarihin dağıttığı bir düşü, eski devletin yerine yeni bir devlet, karadevletin yerine kızıl bir devlet kurmanın düşünü görüyoruz hala.Onlar bizleri eziyorlar, bizler de onları ezeceğiz. Özel mülkün ezendevletine karşı, sosyalist mülkün ezen devleti. Biz, mülkün devletedeğil, çalışanlara, yani onu yaratanlara doğrudan devredilmesine,savunmanın halka devredilmesine, demokrasinin temsili olmaktançıkıp, doğrudan demokrasi haline gelmesine karşı çıkıyoruz. ParisKomünü’nün deneyleriyle, yıkılan sosyalist ülkelerin deneylerindenyeni dersler çıkarmaya yanaşmıyoruz. Yıkılanı, yıkılanın yolunda yü-rüyerek yeniden kurmanın çabası içindeyiz. Kafamız berrak değil,soru işaretlerinin ağırlığı altındadır. Kolay değil. Ya devlet başa, yakuzgun leşe umdesiyle hareket eden devletçi bir toplumun komü-nistleriyiz. Bu sorunu bizimle tartışmak, yani devlete karşı bir devrimihtimalinden söz etmek, deveye hendek atlatmaya kalkışmak gibi birşey. Halkın tarih ve demokrasi sahnesine doğrudan çıkmasını, devrimigerçekleştirmesini, yeni devleti bize teslim edip, geldiği yere çekilmesini,orada devrim için harıl harıl çalışmasını ve bizi desteklemesiniseviyoruz. Halkı seviyoruz. Halka güvenmiyoruz. Devletin görevlerininhalka devredilmesine, onun kendi kaderi üzerinde söz ve doğrudanyönetme hakkına sahip olmasına yol açacak düşüncelerden korkuyoruz.Bizim, bizi devrilen sınıflara ve her an kandırılmaya hazır bir halkakarşı koruyacak profesyonel bir devlete ihtiyacımız var. Dünya em-peryalist kurtlar sofrasıdır. Her an saldırabilirler bize. Biz böylesi birsaldırıyı, silahlanmış bir halkla defedemeyiz; halkın desteğini kazanmış,düzenli bir devlet ordusuyla defedebiliriz ancak.Eski devlete karşı yeni devleti doğurmayan bir devrime hayır!Evet. Biz şimdilik buyuz.

muzaffer oruçoğlu

DEVLET DEVRİMİNDENDEVLETE KARŞI BİR DEVRİME

ANTAGONİZMA

Y

Halk ozanı Emekci, “Sürgünde 30. Yıl”adı altında sürdürdügü turnenin 8. kon-serini 16 Subat Pazar günü İsviçre’ninBasel sehrinde gerceklestirdi. Emekci,Basel Union Salonu`nda düzenlenenetkinlikte Türkiye-Kuzey Kürdistanlıgöçmenlerle buluştu.Emekci`nin sanat yasamina iliskinyapılan sunumun ardından IsvicreDemokratik Haklar Federasyonu adinabir konusma yapıldı. Konuşmada, “De-vrimci kültür ve sanat cephesinde sınıfmücadelesinin bir sıra neferi olarak yeralmıs ve bir cok kuşağın devrim-cileşmesinde önayak olan sevgili dos-tumuz halk ozanı Emekci`yle IDHFolarak dayanısma icerisinde olmaktansevinç duyuyoruz.” denildi.Kültür sanat cephesinin, sınıf mücade-lesinin sac ayaklarından birini oluştur-duğu, bu çerçevede sanata karşı duyarlıve sanatçıyı destekleyen bir yerde du-rulması gerektiğinin altı çizilerek,“Hakim sınıfların, bilim insanlarına,yazın emekçilerine, devrimci, muhalifhalk sanatçılarına yönelik bu kadargaddar ve pervasiz saldırmalarının al-tında yatan neden sanatın halkın uyan-masında oynadığı rolü bilmelerindenileri gelir. Ve bu nedenlendirki, herdönem ve çağda daima dengbejler, halkozanları, şairler, aydınlar veriliotoritelerin yargısız infazlarına,işkencelerine, uzun yılları kapsayan tu-tuklamalara ve sürgünlereuğramışlardır.

T.C faşizminin tarihi de bu trajik hikayel-erle doludur. Nazım, Sabahattin Ali,Musa Anter, Ruhi Su, Yılmaz Güney, Ah-met Kaya ve daha sayamadığımızniceleri… Katli vaciptir fetvalarını atalarından de-vralan bu faşist zihniyetin, bu gerici an-layışından taviz vermediğini bugündegörüyor ve yaşıyoruz… Komünist önderKaypakkaya yoldaşı andıkları içinbugün sanatçı dostlarımızdan Pınar Sağ,Mehmet Özcan ve Ferhat Tunç göster-melik yargılamalarla sözde “suçluyuövmekten” ceza almışlardır. İnancındandolayı horlanan Alevilerin ve diğer gayriMüslim azınlıkların ve ana dili, kimliği,toprağı inkar edilen Kürt ulusununbugün karşı karşıya kaldığı baskı, zulümbu inkarcı asimilasyoncu faşist an-layışın tezahürüdür” denildi.Yapılan konuşmanın ardından GrupYarınlar sahne aldı. Ozan Emekci`nineserlerini seslendiren grubun ardındanyönetmen Özgür Fındık tarafindanEmekci`nin yasamini konu alanSürgünde 30.Yıl belgeseli gösterildi. Belgeselin ardından sahne alan OzanEmekci, sanat yaşamına ve devrimcimücadeleyle ilişkilenmesine dairkonuşma yaptı. Tek suçunun türküsöylemek olduğunu ifade eden Emekci,“Eğer bugün bu salonda ben yalnız ol-saydım, işte o zaman benim için sürgünbaşlardı” dedi.Emekçi, yaptıklarından asla pişmanlıkduymadığını ve bedeli ne olursa olsuntürkülerini söylemeye devam edeceğinibelirtti.“Kırmızı gül”, “Koçgiri”, “ÖzgürlükMahkumları” gibi ezgileri seslendirenEmekçi, şöyle konuştu: “Sosyalistdüşünceyi savunmak bir erdemdir.Aleviler, sosyalistlere karşı kışkırtıl-maktadır. Alevi inancından olanlar sis-teme entegre edilmek istenmektedir.Bunun başını ise İzzetin Doğan çekmek-tedir” dedi. Kitlenin büyük ilgi gösterdiği etkinlikcoşkulu bir şekilde sona erdi.

Sürg

ünde

30.

yıl Halk Ozanı Emekçi, “Sürgün-

de 30. Yıl” adı altında etkin-likler yapıyor. Yaptığı konuş-malarda tek suçunun türküsöylemek olduğunu ifadeeden Emekçi, “Eğer bugün busalonda ben yalnız olsaydım,işte o zaman benim için sür-gün başlardı” diyor

12-13_Layout 2 2/19/11 12:06 PM Page 1

Page 13: 20-28 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 20-28 ŞUBAT 2011 gençlik haber 13f

1982 yılına kadar Tapu Kadastro Genel Mü-dürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren,YÖK’ün kurulmasıyla Gazi Üniversitesibünyesine geçen Tapu Kadastro MeslekYüksek Okulu mezunlarına iş “garantisi”veriyor.. Her yıl 30 ila 35 mezun veren vegenel müdürlüğün ihtiyacı 70 ila 80 perso-nel olduğu için bu ihtiyacı karşılamaktazorluk çeken kurum, eleman ihtiyacınıkarşılarken Tapu Kadastro Meslek YüksekOkulu mezunu olma şartı aradığı için debaşka bir okul mezunu işe giremiyor!Okula Tapu Kadastro Meslek Lisesi me-zunları sınavsız geçiş yapabiliyor. Bu lise-lerden yeterli talep gelmediğinde iseÖSS’yi kazanıp bu okulu tercih eden aday-lar puan sıralamasına göre okula kabul

ediliyor.Gazi Üniversitesi’ne bağlı faaliyet gösterenbu okulu bitiren mezunlar, hemen devletmemuru olabiliyorlar(mış). Kişilerin KamuPersoneli Seçme Sınavı’ndan kaç puan al-dıklarına bakılmaksızın sınava girmiş ol-ması yeterli oluyor(muş). Elindeki sınavsonuç belgesini gösterip Tapu KadastroGenel Müdürlüğü bünyesinde devlet me-muru olarak, 1300 ila 1500 lira maaşla işebaşlıyor(muş). Bu açlık sınırının “çok çok”üstünde olan maaşlar insanların başınıdöndürüyor adeta!

3700 memur ihtiyacı var, 35–40mezun var!Türkiye genelinde il ve ilçelerde 3700 civa-rında tapu kadastro müdürlüğü bulunurkenburalara memur yetiştirme telaşında oldu-ğunu söyleyen Gazi Üniversitesi Tapu Ka-dastro Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof.Serdar Altınok sanki başka üniversitelerdeTapu Kadastro okuyan kimse yokmuş, sa-dece bu okul yetiştiriyormuş gibi davranı-yor. Yavaş yavaş kontenjanı artıracaklarınısöyleyen Altınok, kaç yıldır iş bekleyen TapuKadastro mezunlarından bihaber galiba.

Lütuf Büyük Yerden! Haydi, HerkesOkulaBurjuva medyada yaygara koparan iş “ga-rantili” okul, aslında sistemin çürümüşlü-ğünü gözler önüne serer nitelikte.. Herke-sin sevinmesi gereken bir olaymış gibiyansıtılan haber, açlık sınırının dahi altın-da olan maaşıyla arada bir de olsa böyle“lütufların” yapılabileceğini haykırıyorsanki.. Onlarca insanın mezun olup aç kal-dığı, bunalımlar geçirip intihar ettiği, yinelütuf olarak verilen ‘öğrenim kredilerini’ödeyemeyip ailelerinin evine haciz geldiğibu sistemde her yıl verdikleri 35–40 me-zunla açlığı yoksulluğu bitirir nitelikte…Her zaman olduğu gibi çarpıtılan gerçeklerartık öğrenciler tarafından pek de ilgi gör-mese gerek. Keza çoğu öğrenci okullardaverilen eğitimle ‘büyük’ sınavı nasıl kaza-nırım, üniversiteye gitsem de nasıl geçini-rim, bitirsem de nasıl iş bulurum derdin-den artık böyle boş haberlere pekde kana-cak gibi durmuyorlar. Bugün torba yasala-rıyla işsizler ordusu yaratmak isteyenlerya da zaten ‘yaptıklarını’ meşrulaştırmakisteyenler nasıl bunun üstünü kapatıp hal-kı kandırırım diye düşünürken dışarıdaduran milyonlarca mezun işsizle dalga ge-çer gibi iş garantili okul haberleri veriyor.Sanki bir gün yine bu memurları, torba ya-sayla getirdikleri yenilikler sayesinde her-hangi bir şekilde “istenmeyen” bir olay ya-şandığında (sendikaya üye olmak vb.) sür-gün etmeyeceklermiş gibi, işten atmaya-caklarmış gibi… O zaman “lütuf büyük yerden”. Haydi, her-kes Tapu Kadastro Meslek Yüksek Oku-lu’na…

İş ‘garantili’ okul!?Burjuva medyada yaygara ko-paran iş “garantili” okul, aslındasistemin çürümüşlüğünü yansı-tan karelerden bir tanesini oluş-turuyor. Çarpık eğitim anlayışı-nın ısmarlama diploması ilehergün işsizliğe mahkum edilenbinlerce genç, hacizlik olmuşdurumda. Herkesin sevinmesigereken bir olaymış gibi yansıtı-lan haber, açlık sınırının dahi al-tında olan maaşıyla arada bir deolsa böyle “lütufların” yapılabi-leceğini haykırıyor sanki

Yeni tarih anlayışı: “Demokrasi manifestosu”GENÇ YORUMf sinan çakıroğlu

rtadoğu’nun son “sürprizi” olanMübarek’in “devrilişini” bütündünya basını sürmanşettenverdi. ‘Bir diktatör daha’ yo-rumlarıyla başlayan, 1789 dev-rimlerinin ikinci halkası olarak

gören, hatta daha da ileri götürüp, ‘yeni tiptedemokratik devrimler çağı’ mesajını verenaklı selimler kaleme sarıldılar. Tabi ki birmakale içerisinde tüm bu konuları yer vermeniyetinde değiliz. Ama giriş babında birkaçvurgu yapmak istiyoruz. Ülke sınırları ve or-tadoğu başta olmak üzere, yaşanılan tümtartışmaların uluslar arası bir çizgiden bes-lendiğini söylemek gerekir. 1989 yılı ile baş-layan ‘tarihin sonu’ safsataları, olanca yamayarağmen kabak gibi sırıtınca, “yeni tarih” ara-yışları, kendisini “demokrasi manifestosu”ndaifadelendirdi. Hiçbir ideolojinin önderlik “et-mediği”, halk kitlelerinin talepleri sonucundagerçekleşen “demokrasi manifestosu”…Yaşanılan gelişmeleri bir manifesto olaraknitelendirmek, burjuvazinin sınıf gerçeğinehiç yabancı değil! İster manifesto derler,isterlerse demokrasi cenneti. Biçim tartış-masına girmeksizin, ülkemiz hâkim sınıfla-rının, bu manifestoda aldıkları rol gereği,Gül’ün Ahmedinejad’ı ziyaretinden birkaç

alıntı yapmakta fayda var.Büyük bir masada güzelim mor çiçekler eş-liğinde yapılan basın açıklamasında, kısaama önemli mesajların verildiği iyi gözlen-melidir. Sadece iki soru almakla yetinen,gerici sınıfların temsilcileri, gerçekleşen zi-yaretin ciddiyet muhtevası hakkında güçlüipuçları vermekte. Normal koşullarda, ikiülke arası ilişkilerin sağlamlaştırılması vegeliştirilmesi üzerine beyan edilen görüşmenotlarında, prosedür gereği birkaç teşekkürgözlemlenirken, Gül’ün “imalı” açıklamalarıdikkat çekiciydi.Genel bir konuşma ile başlayan ama hiçisim vermeden, Tunus ve Mısır’daki geliş-melere “demokrasi manifestosu” nitelen-dirmesinde bulunan Gül’ün diplomatik du-ruşunun iyi incelenmesi gerekir. ‘herkesevinin içini temizlemelidir’, ‘reformlar ger-çekleştirmezseniz, halk işi ele alır’ ibarelerive bu ibarelerin 14 Şubat’taki İran muhalif-lerinin gösterilerine denk gelmesi, genelgeçer bir durum olarak nitelendirilmemelidir.Gül, yapılan diplomatik atağın, TC’nin ihti-yaçlarının dışında, BOP merkezli bir hamleolduğunu göstermektedir.Bu diplomatik süreç iki yanıyla okunmalıdır.

Birinci yanı “demokrasi manifestosu” olarakadlandırılan, Ortadoğu’nun ılımlı İslam pro-jesiyle yeniden yapılandırması, uzun yıllarayayılacak olan bir siyaset olduğu gösterge-sidir. İkinci yanı ise, projenin temel gücü ro-lünü üstlenen TC’nin, vizyonunun geliştiril-mesidir. Düşünün ki, İran İslam Devleti ge-riciliğinin yanında, tüm dünya kamuoyuna‘halkın taleplerine kulak verin’ diyorsunuz.‘Yoksa halk işi ele alır’ diyorsunuz. Ve budurumu “manifesto” olarak ifade ediyorsu-nuz. Sınıf bilincine varmamış milyonlarcaezilen cephesinde, nasıl bir ‘Demokratik Tür-kiye’ imajının yaratılacağını anlamamak ço-cukluk olur.Genel seçimler öncesi, “demokrasi” havari-liğine soyunarak, sadece ülke sınırları içeri-sinde bulunanlara değil, tüm dünyaya ses-lenen hâkim sınıflar, emperyalist efendilerininverdiği icazetle, prim yapma yarışına girmişbulunmaktadır. Devrimci-komünist cephedekidurgunluğu bir avantaj olarak kullanan ege-men sınıflar, geniş kitlelere nüfuz edebil-mektedir. Bizim cephemizde yaşanılan teorikkeşmekeşliğin vaziyeti ise, bu durumu beslerdurumdadır. Emperyalist dünya gericiliğinin,Türkiye-Kuzey Kürdistan’da aldığı reel du-rumun en ufak ayrıntısına kadar tartışarak,

genişlemesine ve derinlemesine alternatifçizgi izlenilmelidir. Sadece karşı koyan, başkaldıran, faşizme boyun eğmeyen değil, bun-larla birlikte, bugünden itibaren nasıl birtoplum arzuladığını, tasavvur ettiğini söyleyenalternatif devrimci çizgi yaratılmalıdır. “Hür-riyet” üfürmeleriyle, Haziran ayına hazırlıkyapan, halkı “haklı” bularak, bu hakkın bur-juva-feodal çizgide vücut bulmasını sağlayanideolojik saldırıların boşa çıkarılması, bilgisorununun halledildiği (teorik netliğin ka-zanıldığı), yöntem sorununun halledildiği(programatik netliğin kazanıldığı) profesyoneldevrimciler örgütüyle mümkün olabilir. ‘Ala-yınıza isyan’ diyen iktidar perspektifi olmayansiyaset, hareket yaratabilir ama netice ya-ratamaz. Egemenler nasıl şimdiden, gelecekprojeleri için rant yarışına başlamışlarsa,efendilerinin çizdiği doğrultuda koşuşturu-yorlarsa, bizlerin de aynı kararlılıkla meseleleriele alması gerekir. Halkın devrimci atılımlarıhedefe kilitlenmiş net adımlarla, Komünizmperspektifli Yeni Demokratik Cumhuriyet’ininşası için HALK SAVAŞINA dönüşmelidir.Ancak bu şekliyle, egemen sınıfların ideolojikbombardımanı olan “Demokrasi Manifes-tosu”, “yeni tarih” anlayışı boşa çıkarılabilir.

O

12-13_Layout 2 2/19/11 12:06 PM Page 2

Page 14: 20-28 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 20-28 ŞUBAT 2011emek 14

İşçi, emekçi, köylü ve işsiz milyonları yakından il-gilendiren; sendikaların, emek ve meslek örgütle-rinin, ilerici-devrimci güçlerin karşı çıktıkları ‘Tor-ba Yasa’ tasarısı bütün itirazlara rağmen MeclisGenel Kurulu’ndan geçti. Bir yandan bütün icraat-larını ‘ileri demokrasi’ adı altında hayata geçirenAKP hükümeti, bu demokrasinin nasıl bir şey ol-duğunu 3 Şubat’ta Torba Yasa Tasarısı’na hayır di-yen işçi ve emekçilere, ilerici kesimlere uyguladığışiddetle bir kez daha gösterdi. Bütün dünyanıngözleri önünde binlerce kolluk gücünü işçi veemekçilerin üzerine yollayan devlet gerçeği yinefaşizmini uygulamış, hemen saldırının ardından daemekçileri hızlı bir şekilde torbaya koymak içinkolları sıvamıştı. Taşeronlaşma, sürgün, memurluğu sona erdirme,özel sektörün teşviki, asgari ücretlerin asgarileş-mesi gibi birçok saldırı dalgasını içerisinde barındı-ran Torba Yasa birbirinden farklı birçok alanı kap-sıyor. Öğrenci affı, doğum izni gibi birçok meseleise göz boyamayı hedefleyen ve gelen itirazlarahaklı birkaç gerekçe sunmak için tasarının içerisi-ne serpiştirilmiş. AKP Hükümeti’nin yapmış olduğu yasa değişiklik-lerinin genel hattını oluşturan bu taktik ona biçilendemokrasi havariliğinin ve emekçi dostu pozisyo-nunun bir sonucu olsa gerek. Dokuz yıllık hükü-meti boyunca hazırladığı bütün tasarıları aynı tak-tik yöntemlerle ele alarak ve ‘olumlu’ yönlerini pa-zarlayarak prim yapmıştır. Tasarının meclis genelkurulun’da kabul edilmesine karşın protesto eyle-meleri devam ediyor.

Torba Yasa’ya tepkiler devam ediyorKadıköy’de yüzlerce kişi, AKP hükümeti tarafındanhazırlanan emekçilere yönelik yeni bir saldırı planıolan Torba Yasa’yı protesto etti. Aralarında siyasiparti, devrimci, demokratik kitle örgütü, sendika vemeslek örgütlerinin bulunduğu Herkese Sağlık Gü-venli Gelecek Platformu (HSGGP), Meclis’te kabuledilen Torba Yasa’ya karşı Kadıköy’de yürüyüş dü-

zenledi.Emekçiler Torba Yasa’ya karşı, “Hak verilmez alı-nır, zafer sokakta kazanılır”, “Katil Devlet hesapverecek”, “OSTİM’in katili devlettir”, “Tayyip sonunMübarek olsun”, “AKP torbanı al başına çal” slo-ganlarıyla Boğa Heykeli’den, rıhtım’a yürüdü.Emekli-Sen Beyoğlu Şube Başkanı Hasan Kaşkar,Torba Yasa’da bulunan 234 maddenin 234’ünün deAKP’nin halklara düşmanlığının ibret belgesi oldu-ğunu vurguladı.“IMF’nin ve işbirlikçi tekellerin örgütü olan TÜSİ-AD’ın talepleri doğrultusunda çıkartılan TorbaYasa ile birlikte tekellerin karlarına kar katmak,kamu kurumlarını ticari işletmeye dönüştürmek,emekçileri ise köleye dönüştürmek amaçlanıyor”

Emekçilerin başına Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilenTorba Yasa’ya karşı emekçilerin tep-kisi devam ediyor. Yapılan eylemler-de bu yasanın geri çekilmesi talepedilirken, bu yasa ile tırpanlanan ka-zanılmış haklarını geri almak içinmücadeleye devam edileceği vurgu-lanıyor

Hakim sınıflar tarafından pervasızbir şekilde savunusu yapılan “işçihakları” gibi safsatalar yaşamıncanlı pratiği karşısında iflas etme-ye devam ediyor. Sömürü siste-minin azgın çarkları arasında ol-dukça düşük ücretlerle çalışmayamahkum edilen, yaşamları ev ilefabrika arasında ibaret olan veemeklerinin karşılığını hiçbir şe-kilde alamayan işçi ve emekçilerbir de güvencesiz, sigortasız,sendikasız çalışma koşullarındandolayı işten atılıyor, keyfi bir şe-kilde ücretleri ile oynanıyor ve “işkazaları” adı altında ölüme mah-kum ediliyor.Bursa, Zonguldak, Maraş’da mey-dana gelen göçükler; Ankara veSakarya’da yaşanan patlama, pekçok yerde ortaya çıkan ve adına“iş kazası” diye servis edilen ci-nayetler, adına ne denirse densin;açılım, demokrasi, özgürlük, ege-men sınıfların politik aymazlıklarıher fırsatta yeni bir saldırı dalga-sına dönüşmekte ve emekçi ke-simlerin ellerinde var olan ne var-sa talan etmektedir. Daha fazlademokrasi, özgürlük yahutemekçi dostu kesilen hakim sınıf-lar ve onların sözcüleri, bir taraf-tan bu cinayetlerin perde arkasınıaydınlatma andı içerken, diğer ta-raftan da kaderin önünde durula-mayacağı telkini ile bir avuntumekanizması yaratmaktan dageri durmuyorlar. Son yaşanan-ların bilançosu ortadayken yara-

tılan bu atmosferin nedeni siste-min kendini aklamaya dönük ça-basından başka bir anlam ifadeetmiyor.Ankara’da yaşanan patlamada 20kişi yaşamını kaybetti. Maraş-El-bistan’da meydana gelen göçük-te bir işçi hayatını kaybederken 9işçi ise göçük altında kaldı, akı-betleri ise hala belli değil. Sakar-ya’nın Hendek İlçesi’nde BüyükCoşkunlar Havai Fişek Fabrika-sı’nda meydana gelen patlamada1 işçi öldü, 10 işçi de yaralandı (kiaynı fabrikada 17 Ağustos2009’da benzer bir patlamameydana gelmiş ve 1 işçi ölmüş,32 işçi de yaralanmıştı). Son birkaç gün içerisinde meydana gelenbu olaylar bir tesadüf eseri ya dabir kaç kişinin ihmali sonucu oluş-muş kazalar olarak kabul edile-mez.Yaşanan olaylar sonrası devletyetkililerinin yaptığı açıklamalar-da araştırmaların sonucununbeklendiği söylenirken, kaderincilvesini nedense emekçilerinçekmesinin ise alışıla gelmiş ez-ber sözler olması dışında ise biranlamı da yok. Beklenen araştır-malar sistemin çürüyen yanlarınıteorize etmekten başka bir anlamifade etmeyecektir. Bu anlamıylakriminal araştırmaların sonucunuya da arazi etüd çalışmalarındangelecek “bilirkişi” raporlarını bek-lemek o kadar yersizdir ki, bubekleyiş cellâdın affına sığınmak-tan başka bir anlam ifade etmez.Bu cinayetler, sebebi mekanikhataların bir ürünü olarak oluş-muş “kazaların” sonucunda değil,emperyalist-kapitalist sisteminbir parçası olan burjuva-feodaldiktatörlüğün yaratmış olduğu birsonuçtur. Her durumda daha faz-la kar amaçlı hareket eden bir sis-temin insan yaşamına karşı yak-laşımının insani boyutlar eksenin-de olmayacağı kesin.

“İş Güvenliği” hadsafhada “ölümlermünferit”

Bu düzen böyle gitmeyecek!

Bu cinayetler, sebebi me-kanik hataların bir ürünüolarak oluşmuş “kazaların”sonucunda değil, emper-yalist-kapitalist sistemin birparçası olan burjuva-feodaldiktatörlüğün yaratmış ol-duğu bir sonuçtur

Metal-İş kolunda yapılacak olan toplu sözleşmeler-de uyumsuzluk çıkmasından kaynaklı grev kararıalan Birleşik Metal-İş Sendikası 10 Şubat-15 Şubattarihleri arasında grev kararını toplu iş sözleşmesikapsamındaki işyerlerine astı. Grup toplu sözleş-mesi Metal-iş kolunda 33 işyerinde 15 bin çalışanıkapsıyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından yapılan açık-lamada 1983 yılından bu yana sermaye sahipleri vedevlet tarafından işçiler aleyhine işleyen bir düzeninolduğu ifade edilerek, “1983 yılında MESS’in yön-lendirmesiyle, iş kolunun en küçük sendikasını(Türk Metal) bir gecede iş kolunun en kalabalık sen-dikası haline getirdiler.

Bunu toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt maddesinekoydukları bir ek madde ile yaptılar. Bu madde ileaskeri yönetim tarafından kapatılan DİSK ve Madenİş’in üyeleri, çoğu işyerinde kendilerinin bile haberiolmadan Türk Metal üyesi yapıldılar.

Sermayenin ve devletin amacı, metal işçilerinin hakarama mücadelesini kontrol altına alıp, bastırmaktı.”sözlerine yer verildi.

Birleşik Metal-İş Sendikası toplu söz-leşmelerde uzlaşma olmayınca grevkararını fabrikalara astı. Böylece grupToplu İş Sözleşmesi’nde 21 yıl sonra ilkkez grev kararı alınıp işyerlerinde ilanediliyor

14-15_Layout 2 2/19/11 12:09 PM Page 1

Page 15: 20-28 Şubat 2011

n dizginsiz emek sömürüsüne maruz ka-lan kadınlar ne yazık ki bu durumun far-kında olma noktasında da en geride durankesimi oluşturmaktadırlar. Bunun birçoknedeni olmakla birlikte esas neden mül-kiyet ilişkileriyle şekillenmiş erkek egemen

anlayışın kadın üzerindeki çok yönlü baskısıdır. Günü-müzde, binlerce yıllık tarihsel birikimini devralan buanlayış, mevcut toplumsal formasyonla kendisini yenidenüretmiştir. Emeği üzerinde kontrolü olmayan ya daemek sürecine katılımda kendisini var etmeye çalışankadın, bu uzun yürüyüşünde, her defasında bu anlayışın(ataerkil) ördüğü kalın duvarlara çarpmaktadır. Sadeceüretim alanında değil, ilk önce aile olmak üzere toplumuntüm hücrelerinde katı ve köklü bir iktidar yapısınasahip olan bu anlayış, başta ahlaki değerler olmaküzere tüm yönleriyle kadının yaşamını olumsuz yöndeetkilemektedir.Bu anlayışın bir sonucu olarak kadın emeği ya görün-meyen bir yerde duruyor ya da ucuz ve niteliksiz biremek olarak görülüyor. Her iki durumda da toplumsalzenginliğe, erkekle aynı derecede katkı sunmasınarağmen bunun karşılığını en az alan kesimi oluşturuyor.Yapılan araştırmalara göre de en yoksul kesimi kadınlaroluşturuyor. Yoksulluğun kadınlaşması özellikle yetmişliyıllardan sonra sık kullanılan bir kavram olmuştur.Günümüzde kadının emek sürecindeki yeri onun ge-leneksel rolleriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Kadınların eviçinde harcadıkları duygusal, fiziksel ve zihinsel emeğiningörülmemesi ve karşılıksız kalmasının yanında, ücretkarşılığında yaptıkları işler de daha çok onların burollerinin uzantısı olan işlerdir. Kadınlar daha çok evişlerine benzeyen hizmet sektöründe, sağlık, eğitim,tekstil, gıda vb. alanlarda kitlesel bir biçimde çalış-maktadırlar. Ülkemizde kadınların önemli oranda is-tihdama katıldıkları alanlardan biri de tarımdır. Ülkeninvar olan bu gerçeği kadın emeğinin sömürüsünü de-rinleştiren ve kadının kendi emeğini kontrol etmesiniengelleyen önemli bir faktördür. Oransal olarak ifadeedersek Sosyal İş Sendikası’nın raporuna göre 2009yılına gelindiğinde kadın istihdamının yüzde 41,7’sitarım, yüzde 14,7’si sanayi, yüzde 0,7’si inşaat, yüzde43’ü hizmet sektöründe gerçekleşmiştir.Kadınların iş gücüne katılımındaki bu dağılım onlarınözgürleşmesinde engel teşkil etmektedir. Kadınlardaha çok aile bütçesine katkıda bulunmak için işe gir-mektedirler. Kadınların emeğinin ürünü olan ücret, aileiçin daha çok ek gelir olarak görülmektedir. Durumböyle olunca da kadının kendisini birey olarak var etmeşansı oldukça azalmaktadır. Köylerde ise durum çokdaha vahim bir noktadadır. Köylük bölgelerdeki kadınlarınçoğu aile işlerinde ücretsiz çalışmaktadırlar. Bu kadınlaraynı zamanda ev işlerini de yapmaktadırlar. Bununyanında feodal değer yargılarıyla şekillenmiş toplumsalyapının kadının üzerindeki baskısı kadının yaşamınıçekilmez hale getirmektedir.Yetmişlerden sonra yaşanan dönüşümle birlikte emekalanı da yeniden yapılandırılmıştır. Neo-liberal politi-kaların sonucu olarak yaygınlaşan enformel sektörucuz ve vasıfsız iş gücüne yönelmiştir. Bu politikalarınyanında bilişim ve mikro elektronik teknolojide yaşanangelişmelerle birlikte emek-yoğun sektörler daha çokemeğin ucuz ve niteliksiz olduğu bizim gibi yarı feodal-yarı sömürge ülkelere kaymıştır. Yine bu durum da ençok kadını etkilemektedir. Kadınlar düşük ücretlerle,sendikasız, uzun saatler çalışmakta; verimlilikleri düş-tüğünde yenisiyle değiştirilmektedirler. Ucuz, vasıfsız,kolay değiştirilebilir olarak görülen kadın emeği sömürücenderesine acımasızca çekilmektedir. TÜİK’in verilerinebaktığımızda bu alanda en çok kadınları görürüz. Ka-dınların %62,3’ü, erkeklerin %39,3’ü kayıt dışı çalışmaktadır.Kadınların en fazla istihdam edildikleri işkollarının ba-şında ise tekstil ve konfeksiyon gelmektedir. Tekstil vekonfeksiyon, aynı zamanda kayıt dışı istihdamın da enyoğun olduğu iş koludur. Bu iş kolunda aşağı yukarı ikimilyonun üzerinde insanın kayıt dışı çalıştığı belirtil-mektedir. Bu durum, bu iş kolu için yüzde seksenlik birorana tekabül etmektedir.Bu açıdan kadın emeğinin yoğunlaştığı (başta köylülükve enformel sektör olmak üzere) alanlar ülkemiz emekmücadelesi için önemli mevzilerdir. Çeşitli nedenlerlekadınların örgütlü bir duruş sergilemekten uzak durmalarıönemli bir sorundur ve aşılması gerekmektedir. Birkez aşıldı mı da tarihsel ve güncel tecrübeler göstermiştirki dönüştürücü etkisi büyük bir güce dönüşmektedir.

dursun baştuğ

KADIN EMEĞİ -I-

EMEĞİN KÜRSÜSÜ

E

15emek

geçirilen ‘Torba’ Yasa

diyen Kaşkar, her gün yeni bir hak gaspının, iş cinaye-tinin yaşandığı, emekçilerin sendikalı olmak istediği,örgütlendikleri için işten atıldıkları, haklarını istedik-leri için baskılara uğradığı ülkemizde Torba Yasa’ylabirlikte saldırıların artarak devam edeceğini söyledi.İşçilerin, emekçilerin ve en geniş anlamıyla halklarındirenmesi ve mücadele etmesi gerektiğini söyleyenKaşkar, “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez”dedi.

KESK Torba Yasa’nın geri çekilmesini istediKESK İzmir Şubeler Platformu üyeleri SSK Bölge Mü-dürlüğü önünde bir araya gelerek Torba Yasa’nın geriçekilmesini istedi. Emekçiler kafalarına geçirdikleri si-yah poşetler ve üzerlerine yazdıkları ‘ödünç memurlaralınacaktır’ yazıları ile hükümeti protesto etti. AKPKonak İlçe Başkanlığı’na doğru yürüyüşe geçen

emekçiler Çankaya Meydanı’nda yolu kapatarak otur-ma eylemi yapmak istedi. Duruma müdahale etmekisteyen kolluk kuvvetleri ile emekçiler arasında arbe-de yaşandı. Ardından tekrar yürüyüşe devam edenemekçiler AKP Konak İlçe Başkanlığı önünde basınaçıklaması yaptı. Yapılan basın açıklamasında konu-şan Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Başkanı Ali Rıza Özer,Torba Yasa ile işsizlik fonunun yağmalanacağını, sür-günlerin yasallaşacağını, ödünç memurların alınacağı-nı ve denetimsizliklerin artacağını belirtti. TorbaYasa’nın toplu işçi katliamı olduğunu ifade eden Özer;“Primlerimizden oluşan İşsizlik Sigortası Fonu, işsizle-re değil kaynak olarak hazine ve işverenlere aktarıla-cak. Memurlar kamu yararı ve hizmet gerekleri sebe-biyle ihtiyaç duyulması halinde diğer kurum ve kuru-luşlarda 6 aya kadar geçici süre ile görevlendirilebile-cek. Herkes gelirinin yüzde 12,5 oranında prim ödeme-dikçe sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak. İşçilehine iş müfettişleri eliyle yapılan denetimler işçinintemel haklarına ve alacaklarına dahil yetki bağımsız işmüfettişlerinden alınarak bakanlık personeline verile-cek. Denetimsizlik artırılacak.” dedi.

KESK Torba Yasa’yı protesto etti KESK binası önünde bir araya gelen kitle “Torba YasaGeri Çekilsin-Güvencesiz Çalışmaya Hayır” yazılı pan-kart açarak Taş Binaya yürüdü.

Burada bir açıklama yapan KESK Dönem Sözcüsü Ke-nan Hazar, Torba Yasa’yla, niteliği itibariyle ölçülmesimümkün olmayan kamu hizmetleri alanına perfor-mans uygulamaları getirilmeye çalışıldığını ve sübjek-tif değerlendirmelerle performansa dayalı ücretlendir-me sisteminin dayanaklarının oluşturulduğunu ve buyöntemle kamu emekçileri arasındaki dayanışma iliş-kilerinin ortadan kaldırılarak, kamu emekçilerinin bir-birleriyle yarışmasının amaçlandığını belirtti.

Sistemin bu saldırılarına karşı demokratik haklarınıkullanarak meşru mücadelelerini sürdürdüklerini vur-gulayan Hazar, yaptıkları tüm eylemlerde devletinkolluk güçlerinin engellemelerine ve sonrasında tabitutuldukları soruşturmalara karşı sessiz kalmayacak-larını, meşru ve demokratik haklarını kullanmaya de-vam edeceklerini ifade ederek hükümeti uyardı. Hazarşunları belirtti: “Sözleşmeli kölelik dayatmasına, iş gü-vencemizin gaspına, mezarda emekliliğe, yoksullukücretine, esnek çalışmaya, performans uygulamaları-na, ayrımcı politikalara, ödünç memurluğa, siyasi kad-rolaşmaya, sağlık hakkımızın paralı hale getirilmesinekarşı mücadelemizin süreceğinin bilinmesini istiyoruz.AKP hükümeti iyi bilmelidir ki; yasal, meşru ve demo-kratik haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz. Yolu-muz aydınlık ve açık olsun” Yapılan açıklama sloganve alkışlarla sona erdi.

İşverenden “lokavt” tehdidiAçıklamanın devamında sürecin bu noktaya nasıl evril-diğine dair bilgiler verilerek “Ortaklar (MESS-Türk Me-tal), grup sözleşmesini yine bir gece yarısı ve yine birbayram öncesi imzalayarak sözleşmeyi işçilerden ka-çırmayı planladılar.

İmzaladıkları sözleşme ile Metal işçilerini 20 kuruş ile40 kuruş arasında değişen zamlara mahkum etmeyeçalıştılar.

Öyle şeytanca bir zam yöntemi uyguladılar ki, işçiler nekadar zam aldıklarını ancak bordrolarını ellerine aldıklarızaman öğrenebildiler; çünkü ücret zamları her işyerininortalama saat ücretine göre hesaplandı.

Sözleşme sürecinin başından itibaren, bu iki ortağınyapabileceklerine dikkat çekmek için mücadele edenBirleşik Metal İş sendikası ise, 11 Aralık 2010 tarihindetopladığı merkez toplu sözleşme kurulu ile MESS’in

teklifini reddetti ve mücadeleye devam kararı aldı.” de-nildi.

Grev kararının işyeri temsilcileri ile ortak alındığını vegrevlerin Mart ayı içerisinde yapılacağı belirtilerek ka-rara konu olan nedenler, “Düşük zam oranları, her işye-rinde farklı zam uygulaması yapılarak ücret zam yön-temi grup sözleşmesinin prensiplerini ortadan kaldır-mak, İş Yasası’ndaki değişiklikler ve hükümetin taslak-ları toplu iş sözleşmesinin imzalanmasından sonra ta-rafların iradelerinin dışında değişmesine yol açma tehli-kesi taşımaktadır” şeklinde özetlendi.

MESS’in (Metal Sanayicileri Sendikası) yapılan görüş-melerde grev oylamasına gidilmesi için “lokavt” tehdi-diyle beyaz yakalılardan imza toplanılmaya çalışıldığı veyine aynı toplantıda greve gidilsin ya da gidilmesin, “lo-kavt” ilan edileceği tehdidinde bulunduğu ifade edildi.

14-15_Layout 2 2/19/11 12:09 PM Page 2

Page 16: 20-28 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 20-28 ŞUBAT 2011emek16

Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası İstan-bul Şubesi’ne bağlı olan Ontex işçilerininhaklarını araması patronu da sendikayı dafena korkuttu! Toplu İş Sözleşmesi sürecibaşlatan ve bu sürece kendileri de dahilolmak isteyen Ontex işçileri, geçtiğimizhaftalarda toplantılar alıp sendikaya kenditaleplerini belirten bir taslak sunmuşlardı.Patrona sunulmak üzere verilen taslağasendika ise tepki göstermişti. Ontex’tesendika bürokrasisi ve patron zulmünekarşı direnen işçilerden 16’sı, 17 Şubat’taişten atıldı. Haklarımız ve geleceğimiz için direniyoruzİşten atılan Ontex işçileri, Çalışma ve Sos-yal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Mü-dürlüğü önünde eylem yaptılar. SGK’ yaişe iade dilekçesi veren işçiler daha sonrabir basın açıklaması gerçekleştirdi. İşçileradına basın açıklamasını, işten atılan işçi-lerden olan ve direnişteki tek kadın işçiGamze Kayhan yaptı. TİS sürecinde yaşa-nanları aktaran Kayhan, “Bu arada sendi-

kacıların işveren ile işbirliğiyaptığı, işverenin ikna

odalarında ‘sendika-nız gördüğümüz

en iyi sendikave en iyi zam-

mı almakta-dır’ demesi

bu ikilininbizlerin fi-kirlerinigörmez-den gele-

rek hiçe saydıklarını göstermiştir. 2011-2013 dönemini kapsayan Toplu İş Sözleş-mesi 11 Şubat 2011 tarihinde imzalandı. Busözleşmede bizlerin talepleri dikkate alın-madı. Taleplerimiz karşılanmadığı gibişimdiye kadar bizlere verilen sözler de tu-tulmadı.” dedi. Haklarımızı aradığımız için kapının önünekonuldukTİS süresince yürüttükleri mücadele ne-deni ile patronu da sendikayı da rahatsızeden ve işlerinden atılan işçilerle görüş-tük. İşçiler işten atılmaları ve sendikayailişkin şu görüşleri aktardılar:Çağdaş Delikaya: Sendikal faaliyetlerimiz-den ve haklarımızı aradığımızdan dolayıkapının önüne koyulduk. Patron ve sendi-ka geride kalan arkadaşlarımızı tehditederek onların direnmelerine engel olmakistiyor. Bundan korkmadığımızı gördükleriiçin bizi dün itibarı ile işten attılar. Bizimpes edeceğimizi sanıyorlar ama pes etme-yeceğiz. Sendika temsilcilerimizin hepsipatronlardan yana. Sendika yöneticilerinibiz kendimiz seçmek istiyoruz izin vermi-yorlar. Adil Ünlütürk: Ben orada 10 yıldan beri ça-lışıyorum, asgari ücret alıyorum. Sendika-dan temsilcilerimizi biz seçelim diye talep-te bulunduk. Sendika buna karşı çıktı, teh-dit aldık. ‘İlle de bizim temsilcilerimiz ola-cak siz seçemezsiniz’ gibi ifadelerle karşı-laştık. Bizi, 16 kişiyi, işten attılar. Biz işimizigeri istiyoruz. Direniş çadırı açacağız. Ka-zanacağımıza inanıyorum.

Sendika da işçilerin gücünü görecekMuammer Kaygısız: Biz sendikal faaliyet-lere başladığımız süre içerisinde süreklitehditler aldık. Özellikle şefimiz MustafaÖzcan beni üç defa tehdit etti. Birincisindearkadaşlarım yolu ile, ikincisinde de ken-disi geldi bana tehditkar konuşmalar yap-tı. Bana “bundan sonrasını biliyorsun benkarışmam” dedi. Başka şeyler de bahaneederek beni işten atacağını, en ufak birşeyde disipline göndereceğini, kurtulu-şum olmadığını söyledi. Bu bizim anayasalhakkımız hesabını da soracağız. Sonunakadar mücadele edeceğiz. Şu anda oradakalan arkadaşlarımız da baskı altındalar,tehdit ediliyorlar. Ama biz sonuna kadargideceğiz, gerekirse ailelerimizle alana çı-kacağız. Nasıl oluyormuş bu insanları iştenatmak görecekler. Biz kararımızın arka-sındayız. Sendikamıza da güvenmiyoruz.Sadece bizim dayatmamızla bir şeyler ya-pıyorlar. Ama o da eninde sonunda bizimlegelecek işçilerin gücünü görecek.

TİS sürecine dahil olmakisteyen ve sendikanın pat-ronla masada kendilerin-den bağımsız aldığı karar-ları kabul etmeyen işçiler,patron ve sendika uzlaşı-sıyla işten atıldılar. İşçilerdirenişlerine artık işyerleriönünde devam edecekler

Ontex’te patronla sendikael sıkıştı, işçi kıyımı yapıldı

Çağdaş Delikaya: Patron ve sendika geridekalan arkadaşlarımızı tehdit ederek onların-

da direnmelerine engel olmak istiyor. Bun-dan korkmadığımızı gördükleri için bizi dün

itibariyle ile işten attılar. Bizim pes edeceğimizisanıyorlar ama pes etmeyeceğiz.

1 Ocak 2011 itibariyle taşeron ola-rak çalıştıkları işlerinden ihaleyifarklı bir firmanın almasıyla atılanAdana Numune Eğitim ve Araştır-ma Hastanesi işçileri direnişlerinin48. gününde başhekimlik önündeoturma eylemi ve basın açıklamasıyaptılar.Direnişlerine devam eden numunehastanesi işçileri direnişlerindengeri adım atmayacaklarını yaptıkla-rı eylemle tekrardan hatırlattıklarınıbelirtiler. Başhekimlik giriş kapısıönünde merdivenleri işgal eden iş-çilerden birine güvenlik müdürünün‘biraz öteye gidin’ tarzındaki taciz-leri işçilerin tepkisiyle karşılaştı.Emekli emniyet müdürü olduğu vebugün hastanenin güvenlik mü-dürlüğünü yaptığını, kendi eşini detorpille işe aldırdığını ifade eden iş-çiler; “İşe alınmak için lise mezunuolmak gerekiyor, biz hepimiz lisemezunuyuz, onun eşi ilkokul mezu-nu ama geldi işe başladı, yönetimcevap versin bakalım nasıl birdenlise mezunu diploması getirmiş”şeklinde konuşarak durumu teşhirettiler.Basın açıklamasından sonra tekrar-dan çadırlarına dönen işçiler, has-tane kantininden alınan elektriğinkantinciye baskı yapılarak kesildiği-ni ifade ettiler. Hastanenin elektriğiolmadığı, kantincinin kendi elektri-ğini kendi isteğiyle verdiğini amabaskı yaparak vazgeçirildiğini söy-leyen işçiler bu tür olaylarla da ken-dilerini yıldıramayacaklarını yinele-diler. Direniş süreci boyunca çeşitlieylemliklere imza atan numune iş-çileri, bütün zorluklara rağmen di-renişini sürdürüyor. İşe iade haklarıiçin geçtiğimiz ay hukuksal yollar-dan başvuruda bulunan işçilerinmahkemesi Adana İş Mahkemesin-de 23 Şubat günü görülecek.

Numuneninateşi yönetimiyakacak!

16-17_Layout 2 2/19/11 12:15 PM Page 1

Page 17: 20-28 Şubat 2011

Filipinler Komünist Partisi’nin merkezi yayın-evinin, “Filipin Toplumu ve Filipinler Devrimi”adlı kitabı bastığı günden bu yana 40 yıl geçti.FKP, son 40 yıldır Filipinler’deki yarı-feodal,yarı-sömürge şartların sebebiyet verdiği ikiaşamalı devrim stratejisinin temel ilkelerini be-lirlerken daima bu eseri temel referans noktasıalmıştır. “Filipin Toplumu ve Filipinler Devrimi”başlıklı eserin 40. yılını anmak ve bu çalışmadaortaya konan ilkeleri tekrar teyit etmek ama-cıyla yayınımız Ang Bayan, FKP’nin kurucubaşkanı ve söz konusu kitabın yazarlarındanyoldaş Jose Maria Sison ile bir röportaj gerçek-leştirmeye karar verdi. Okurlarımıza “Filipin Toplumu ve Filipinler Dev-rimi” (FTFD) hakkında biraz tarihsel bilgi vere-bilir misiniz? Kitabı yazmaya ne zaman başla-mıştınız? Araştırma ve yazma süreçlerinde siz-den başka kimler vardı? Hangi tarihte ilk kezbasıldı ve nasıl? Kitabın kaç baskısı olduğunadair bir fikriniz var mı?Jose Maria Sison: 1970’in İlk Çeyrek Yıl Fırtına-sı’nıni arifesinde, Halk Savaşı başlatıldıktan he-men sonra bu kitabı yazmaya başladım. 1969senesinin son çeyreğine doğru kitabı tamamla-mıştım. Monico Atienza ve Charlie Del Rozariogibi merkez komiteden bazı yoldaşlar, bana ih-tiyaç duyduğum referans malzemelerini ve ve-rileri sağlamışlardı. Ağustos 1969’da kitabıntaslağı hazırdı. Fikirlerini almak amacıyla Juliede Lima’ya ve MK’dan başka yoldaşlara taslağıgönderdim. FTFD 1969’un Ekim ayında ilk kez basıldı. Kita-bın bir nüshasını da “Filipinler’de Kriz ve Dev-rim” başlığı ile üniversitenin basımevine gön-derdik, onlar da ayrıca bastılar. Bunu ikincibaskı kabul etmek mümkündür. Pulang TalaYayınevi üçüncü baskıyı çıkardı, dördüncü ise1970’te Hong Kong’daki Ta Kung Pao tarafındanbasıldı. Beşinci ve altıncı baskılar İngilizce veFilipince, FKP’nin yayın birimi tarafından teksiredildiler. Yedinci baskı 1977 senesinde ABD’deKatipunan ng Demokratikong Pilipinoii derne-ğince çıkarıldı. Eğer teksir edilenleri kabul et-mezsek, bunu 4. baskı olarak görebiliriz.1977’de ben yakalandıktan sonra, kitabın tekrartekrar basıldığını biliyorum. Almancaya veTürkçeye çevrildiğini, hatta çizgi roman biçi-minde yayınlandığını duymuştum. “Filipin Toplumu ve Filipinler Devrimi”, Filipinlerdevrimci hareketinin Marksist-Leninist teoriyedair en önemli eserlerinden biri kabul edilebilir.Bu eserin kaleme alınmasında ne tür teorikzorluklarla karşılaştınız? Kitabın Filipinler Dev-

rimine ne gibi teorik katkıları olmuştur sizce?Filipinler Devrimi’nin de ötesinde, sizce eserini-zin evrensel Marksist Leninist teoriye bir kat-kısı olmuş mudur?JMS: Kitabı yazarken karşılaştığım en büyükzorluk, Marksizm-Leninizm-Mao Zedung Dü-şüncesi’ni Filipinler’in somut koşullarına uyar-lamaktı. Somut koşulların somut tahlili zorun-luydu. Kitabın temel teorik katkısı, Filipinler’inyarı-feodal ve yarı-sömürge bir ülke olduğunutahlil etmesi, ve bu şartlarda işçi sınıfının ön-derliğindeki bir demokratik halk devrimininzorunluluğunu saptamasıydı bence. Bu açıdan değerlendirildiğinde, FTFD demokra-tik halk devrimi sürecinde işçi sınıfının mütte-fiklerini (köylülük, küçük burjuvazi ve milliburjuvazi) ve aynı zamanda sınıf düşmanlarını(komprador burjuvazi ve toprak ağaları) tahliletmiştir. Ayrıca devrimin temel görevleri olanulusal bağımsızlık ve demokratik devrim bu ki-tapta ortaya konmuştur. Bunun yanı sıra Fili-pinler Devrimi’nin evreleri de yine bu kitaptaortaya konmuştur, yani yeni demokrasi ve sos-yalizm. Bu kitabın evvelinde “Yeni Demokrasi Mücade-lesi” (YDM) ve “Hataları Düzelt, Partiyi Yenidenİnşa Et” (HDPYİE) gibi eserler mevcuttu. BunlarıFilipinler’deki devrimci hareketin ilk önemliteorik çalışmaları arasında kabul edebiliriz. Fili-pinler Devrimi’nin teorisinin 1970 öncesindekitarihsel gelişiminden biraz söz edebilir misiniz?JMS: “Yeni Demokrasi Mücadelesi” ve “HatalarıDüzelt, Partiyi Yeniden İnşa Et” adlı broşürlerinyazılması zorunlu ve son derece önemliydi.YDM halkın temel sorunlarının alenen teşhiredilmesini sağladı ve bu sorunlara getirilmesigereken çözümü yasal bir dil ile ele aldı. Ki buçalışmadaki tahliller, 1896’nın eski demokratikdevrimi geleneğini işçi sınıfının yeni demokra-tik devrimi ile uyumlu hale getiriyorlardı.YDM’nin ele aldığı meseleler emekçi kitlelerinacil sorunları ve somut koşullardı.HDPYİE adlı çalışma ise eski komünist ve sos-yalist partilerin çatı partisini analizinde ufukaçıcı bir niteliğe sahipti. Bu oluşumun hatalarınıve zaaflarını ve bu eksikliklerin devrimi nasılbaşarısızlığa götürdüğünü ortaya koyuyordu.Devrimci sürecin yeniden diriltilmesi ve ileriyetaşınması için varlığı zorunlu olan unsurların,yani işçi sınıfının devrimci partisinin, halk or-dusunun ve halkın birleşik cephesinin oluştu-

rulması için ne gibi ideolojik, politik ve örgütselgerekliliklerin olduğunu ele alıyordu.“Filipin Toplumu ve Filipinler Devrimi”nin 40yıldır sürmekte olan Filipinler devrimci müca-delesine bulunduğu en mühim katkı nedir? Fili-pinler Devrimi’nin farklı gelişim evrelerinde na-sıl bir rol üstlenmiştir?JMS: FTFD, Parti Tüzüğü ve Parti Programı tara-fından demokratik halk devrimine ilişkin orta-ya konan genel hattı ciddi biçimde kuvvetlen-dirmiştir. Halk Savaşı’nın ilk günlerinden buyana FTFD, Filipinler tarihine, halkın temel so-runlarına ve bunların devrimci çözümüne ışıktutmuştur.Bu çalışma devrimin her evresinde önemini ko-rumuştur. FTFD, bu köhne düzenin derinleşenkrizi ve yakın tarihte devrimci teoriye dair ka-leme alınan eserlerle birlikte güncelliğini koru-yor. FTFD Parti’nin kitleleri bilinçlendirmesindeve Parti kadrolarının savaşçı iradesinin çelik-leşmesinde önemli bir rol oynamıştır. 5- FTFD’nin dördüncü baskısında “Halk Savaşı-mızın Özgül Nitelikleri” ve “Acil Görevlerimiz”adlı, çalışmanın teorik önemini arttıran iki bö-lüm mevcuttu. Sizce FKP’nin başka hangi eser-leri, Filipinler’deki devrimin teorisine bu kadarmühim katkılar sağlamıştır?JMS: Dördüncü baskıda (şayet teksir edilen üçbaskıyı kabul etmezsek dördüncü baskıdır bu)sahiden de iki bütünleyici makalenin öneminevurguda bulunulmuş, böylelikle çalışmanınkendisi de kuvvetlendirilmiştir. Filipinler’dekidevrimin teorisi açısından FTFD’ye yakın biröneme sahip olan eserler bence şunlardır: “Fili-pinler’deki Üretim İlişkileri” (1983), “Filipinler’deKriz ve Devrim” (1986), “Sosyalizmi Savun, Mo-dern Revizyonizme Karşı Çık” (1992) ve “Temelİlkelerimizi Savunalım, Hataları Düzeltelim”(1992). Bunların yanı sıra, ikinci büyük toparlan-ma hareketinin temel polemikleri ve neo-liberalküreselleşmeye ve emperyalist talana karşı ka-leme alınan teorik yazılar da son derece önemli-dir bence. FTFD’nin yazıldığı tarihten bu yana 40 yıl geçti.O zamanın Filipinler’inin şartlarını bugünkünekıyaslayınca ne görüyorsunuz? Sizce FTFD halaFilipinler Devrimi açısından etkili bir rehber mi-dir? Yoksa bu çalışma da yenilenmeli midir?JMS: Yarı-sömürge ve yarı-feodal koşullar halamevcut ve bu şartlar durmadan daha kötüyegidiyor. Bu sebepten ötürü FTFD, Filipinler’deki

ulusal demokratik halk devrimi açısından halaetkili bir rehberdir. Parti sürekli olarak bu çalış-maya yeni ve güncel belgeler ekleyerek eksik-liklerini tamamlıyor zaten. Ama son 40 yılı elealan, orijinal metinden daha uzun yeni bir bas-kısını kaleme almayı düşünüyorum doğrusu.

FKP’nin stratejik denge aşamasına 5 sene içeri-sinde varma hedefi göz önünde bulunduruldu-ğunda, FTFD devrimin şu anki evresine nasıldaha fazla katkıda bulunabilir? Sizce Filipinlidevrimcilerin mücadelenin farklı alanlarınıdaha da ileriye taşıyabilmeleri için araştırmalarıgereken belirleyici meseleler hangileridir?JMS: FTFD sürekli olarak incelenmeli ve günü-müz koşullarına ve güncel olaylara yaklaşımdatemel referans kaynağımız olmalıdır. Mark-sizm-Leninizm-Mao Zedung Düşüncesi’nin(yahut Maoizm’in) rehberliğinde, FTFD Halk Sa-vaşı’nın zorunluluğunu ve aşamalarını, yanistratejik savunma, stratejik denge ve stratejiksaldırı aşamalarını da ele alır. Aynı zamanda,Halk Savaşı’nın bir aşamasından diğerine geçe-bilmek için gerekli olan politik koşullar da buçalışmada detaylıca incelenmiştir. Parti ideolojik, politik ve örgütsel açılardangüçlendirilmelidir. Silahlı mücadele, toprak re-formu, kitle temelinin ve halkın kendisini yö-netme araçlarının inşa edilmesi gibi yöntem-lerle halk ordusu güçlendirilmelidir. Çeşitli itti-fakların üzerine, halkın birleşik cephesi inşaedilmelidir. Bunlar da devrimin temeli olan işçi-köylü ittifakı, emekçi yığınların ilerici şehir kü-çük burjuvazisi ile ittifakı, ilerici sınıfların milliburjuvazi ile olan yurtsever ittifakı ve düşmanakarşı savaşan kimi gerici gruplarla girilen geçicive güvenilmez ittifaktır. NOT: Yukarıdaki yazı Filipinler Komünist Parti-si’nin yayın organı olan Ang Bayan’da yayın-lanmış, http://www.frso.org/docs/2010/40-years-psr.htm sitesinden alınarak Halkın Gün-lüğü tarafından Türkçeye çevrilmiştir.i İlk Çeyrek Fırtınası: 1970 senesinin Ocak veMart ayları arasında Filipinler’in başkenti Mani-la’da yaşanan şiddetli devrimci muhalefet dö-nemi. Üniversite öğrencilerinin başı çektiği sü-reç 1972 senesinde sıkıyönetimin ilan edilme-siyle tamamen son bulmuştur. i Katipunan ng Demokratikong Pilipino: Demo-krat Filipinliler Birliği, ABD’de kurulmuş birdernek.

17çeviri20-28 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

Filipin toplumu veFilipinler Devrimi’nin 40 yılıHalk Savaşı’nın ilk günlerinden buyana Filipin Toplumu ve FilipinlerDevrimi’ne (FTFD), Filipinler tarihine,halkın temel sorunlarına ve bunlarındevrimci çözümüne ilişkin yoldaşJose Maria Sison (Amado Guerrero)ile gerçekleştirilen röportajı sizlerlepaylaşıyoruz

16-17_Layout 2 2/19/11 12:15 PM Page 2

Page 18: 20-28 Şubat 2011

Ezilenlerin

on 25 günde Arap coğrafyasındagelişen halk ayaklanmaları Orta-doğu’da yeni bir Arap milliyetçiliği-nin doğmakta olduğunun habercisigibi oldu. ABD elebaşılığındaki em-peryalizme uşaklık yapan Arap

milliyetçiliği hızla gerilerken, İslami duyarlılıklarlakarışık ve anti ABD’ci siyasi akımın şekillendiğigözlemleniyor. Yeni Ortadoğunun en büyük özelli-ğinin ABD hegemonyasına ve onun yerli işbirlikçi-lerine karşı şekillenen Arap dünyası olacağı şimdi-den belli.

Arap dünyası bir alt üst yaşarken “stratejik derin-lik”, “Yeni Osmanlı barışı”, “sıfır sorun”, “oyun ku-rucu olmak” gibi tuhaflıkların yön verdiği AKP dışpolitikasının Arap coğrafyasındaki somut sonuç-larını gözlemlemek de yararlı olacaktır. Türki-ye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan yüküm-lülükleri, NATO üyeliği, AB ile Ortaklık anlaşması-nın getirdiği sınırlamalar varken AKP iktidarı söy-lem olarak Türkiye’nin bölgesel hatta küresel birgüç olduğunu biteviye tekrarlayıp eski Osmanlıtopraklarında kendi liderliğinde bir uluslar birliğikurmayı hayal ediyor.

AKP’nin Ortadoğu’nun kaygan zemininin getirebi-leceği sürpriz gelişmeleri hesaba katmadan yaptı-ğı her hamle şu ana kadar fiyasko ile sonuçlandı.Türkiye’nin bölgede tek başına yapabileceği şey-lerin sınırlı olduğu, “oyun kurucu” değil, olsa olsaABD’nin “destek personeli” olacağı artık daha netgörünüyor. AKP’nin aktif dış politikası, reel ger-çekler yerine abartılı, çoğunluklu da vehimden yada yanılsamadan ibaret daha çok iç politikayı et-kilemeye dönük yaklaşımlarıyla sürüp gidiyor.Bunlardan ilki emperyalizmin ünlü “medeniyetlerarası çatışma” efsanesinin “medeniyetler arası iş-birliğine” dönüştürme iddiasını içeren girişimdir.

ABD ve AB’nin desteği İspanya ve AKP iktidarınınkatılımıyla gerçekleşen girişim medeniyetler arasıçatışmayı işbirliğine dönüştürerek, güya “terörü”önlemeyi, Ortadoğu’ya barış getirmeyi hedefliyor-du. Zaman zaman İspanya Başbakanı Zapatero ileErdoğan arasında gösterişli toplantılar yapılsa dabir sonuç alınamadı.Suriye ile İsrail arasındaki arabuluculuk misyonuda AKP’nin rol çalma politikasının yansıması oldu.İsrail işgali altında bulunan su kaynakları zenginiGolan’ın İsrail’i tanıma karşılığı Suriye’ye iade edil-mesi ve Filistin sorununun çözümünün kolay ol-madığı bilinmesine rağmen AKP’nin arabulucu ro-lüne soyunmasının aslında “vehim” olduğu çabu-cak ortaya çıktı. Kaldı ki Golan’daki su kaynakları-na hayati derecede ihtiyaç duyan İsrail’in bu bölge-yi iadeye kolay yanaşmayacağı ve Fırat’ın kaynak-larından daha fazla istifade etmesi için Suriye’yiTürkiye’ye karşı kışkırtacağı da bilinen bir gerçek-ti. Yine ABD ile Suriye arasında arabuluculuk yap-maya çalışırken, ABD’nin Suriye ile doğrudan ilişkikurup Türkiye’yi devre dışı bırakması da başka birkomedi oldu.Geçen mayısta İran’ın nükleer faaliyetiyle bağlan-tılı “Tahran Deklarasyonu” ile sonuçlanan gayret-leri teşvik eden ABD, Ankara’nın Brezilya ile he-

sapta olmayan bir çözüm formülüyle ortaya çık-ması üzerine Türkiye’yi zor durumda bıraktı. İste-diği yaptırımları Güvenlik Konseyi’nden geçirdi.Böylece Türkiye kontrpiyede kalmanın ötesindeİran ile süren müzakerelerde rol alma şansını dakaçırdı. Nitekim daha sonra İstanbul’da yapılanmüzakerelerde tribüne çıktı.AKP iktidarı son olarak Hizbullah’ın koalisyon hü-kümetini düşürmesi sonucu çıkan siyasi krizi hal-letmek üzere Lübnan’da kolları sıvadı. Son yıllardailişkilerini geliştirdiği Lübnan üzerinde arttığı söy-lenen etkinliğini devreye sokmaya çalıştı. Davu-toğlu gece yarısı Hizbullah lideri Nasrallah ile so-mut bir öneri ortaya koymadan Suriye-Suudi Ara-bistan’ın çabalarını destekler mahiyette görüşmeyapsa da başarılı olamayarak süreçten kırgın şe-kilde çekildi.Son olarak Mısır’da halk ayaklanması başladıktansonra Başbakan Erdoğan 8 gün sessiz kaldı. Ne za-man ki ABD ayaklanmaları desteklediğine dairaçıklama yaptı, Başbakanın o zaman aklı başınageldi.

SON YERİNESoğuk savaştan sonra ayakta kalan tek emperya-list güç olan ABD, Irak ve Afganistan’daki bozgunsonucu Ortadoğu’daki manevra alanını oldukçadaraltmış durumda. Obama doktrinine göre esasgücünü Orta Asya’ya verecek olan ABD için bölge-den çekilme süreci de devam etmekte. Bölgedeartan İran ağırlığını dengelemek için öne sürülenve desteklenen “Ilımlı İslam” fantezisinin Ortadoğuve Türkiye’de siyasal İslam’ın manevra alanını ge-nişlettiği bir gerçek. İran’ı dengelemek adına ABDtarafından desteklenen Türkiye’nin dış politikainisiyatiflerinin, “stratejik derinlik” hevesinin, so-nunda “Müslüman Dünya”nın liderliğine oynamahayaline dönüşmesi yukarıda değindiğimiz fiyas-koları da beraberinde getiriyor. Ortadoğu’nunkaygan zemininde, bölge içi-bölge dışı güçlerinfink attığı siyasal coğrafyada Türkiye’nin tek başı-na yapabileceği şeylerin sınırlı olduğunu, güzel te-mennilerin bittiği ve bölgenin acı gerçeklerinin suyüzüne çıktığı, kâğıt üstündeki hesapların pazar-daki gerçeklere uymadığı AKP’ce de anlaşılmış ol-malı.AKP, ABD’nin oyunlarına, çıkarlarına daha fazlakapılıp hayali fantezilerle zaman öldürürse Türki-ye’nin şimdi sahip olduğu manevra alanını daha dakaybetmesi beklenmelidir. Zira Türkiye’nin Arap-İslam dünyasında etkisini artırma hayali, ekono-mik kaynak ihtiyacı nedeniyle büyük ihtimalleArap ülkelerinin Türkiye siyaseti üzerindeki etki-lerinin artması sonucunu verecektir.Netice olarak şunu söylemek haksızlık olmaya-caktır. AKP iktidarının ironisinin devamı halindezamanla trajediye dönüşeceği beklenmelidir. Çün-kü büyük oyunu tezgahlayan ABD elebaşılığındakiemperyalizm, Türkiye’nin Ortadoğu’daki işlevini,doğan boşluğun doldurulması olarak değil, doldu-rulmasının engellenmesi olarak tasarlıyor ve her-halde kolu kanadı kırık, bağımlı Türkiye’nin boşlu-ğu dolduracak kadar güçlenmesini engelleyeceksigortaları da şimdiden temin etmiş olmalıdır.

AKP dış politikasının Arapcoğrafyasındaki açmazlarıİran’ı dengelemek adına ABD tarafından desteklenen Türkiye’nin dış politikainisiyatiflerinin, “stratejik derinlik” hevesinin, sonunda “Müslüman Dünya”nınliderliğine oynama hayaline dönüşmesi yukarıda değindiğimiz fiyaskolarıda beraberinde getiriyor.

20-28 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

S

rtadoğu ve Ku-zey Afrika’dabaş gösterenhareketlenme-ler birçok kesimtarafından farklıtanımlamalar

ve analizlerle değerlendirmeyetabi tutuldu, tutuluyor. Özellik-le Mısır ve Tunus’ta yaşanan-lara ‘devrim’ gibi abartılı vesübjektif yakıştırmalar ile ‘ta-mamen emperyalizmin birtertibidir’ yakıştırması yap-mak gibi iki uç nokta ve dahaonlarca belirleme ile her kesimdurduğu yerden meseleyi ana-liz etmeye ve en doğru tanım-lamayı yapmaya çalışıyor. Tümanalizler, değerlendirmeler veyorumlar nasıl olursa olsun,üstünden atlanmaması gere-ken ve dersler çıkartılarak öğ-renilmesi gereken en önemlirealite halkın öfkesi ve isyanıkarşısında hiçbir gücün dura-mayacağı gerçeğidir.

Tunus’ta küçük bir kıvılcımlabaşlayan ve kimsenin bu bo-yutlara ulaşacağına ihtimalvermediği sokak gösterilerisonrası, 23 yıldır Cumhurbaş-kanı olan Zeynel Abidin Bin Ali

ülkeyi terk etmek zorundakalmıştı. Tunus’taki sistemdeherhangi bir değişikliğe yol aç-madan figürlerin değişmesisonrası, halkın tepkisinin kıs-mi olarak dinmesi ve başarınaralarının atılması ise büyükbir yanılgıya işaret etmektedir.Ülke ekonomisinin büyük birkısmını turizmin oluşturduğuve emperyalizm tarafından sa-nal bir ‘cennet’ olarak tarif edi-len Tunus halkının yaşadığı iş-sizlik, yoksulluk, açlık ve sis-tem tarafından uygulanan ağırbaskı ve sindirme durumu or-tadan kalkmamıştır. Dünyanınen büyük milyarderlerindenolan Bin Ali’nin emperyalizminicazeti ve kontrolü ile ülkedençıkartılması ve başta ABD em-peryalizmi olmak üzere, Tu-nus’ta halkın haklı öfkesinin‘sınırı’ aşmasını önlemek içinbir takım ödünler verilerek, ik-tidarlarını sağlama alma politi-kaları içerisinde olduklarıayandır.

Firavunların ülkesi MısırTunus’ta kıvılcımı yakılan yan-gının Mısır ayağı ise hem Mı-sır’ın dünya siyasi arenasında-

On yıllardır büyük bir yoksulluk ve sefalet için-de yaşayan, gerici iktidarlar tarafından tam bircendereye alınan ezilen halklarının ortaya koy-muş oldukları direniş ve güç örnek alınması,desteklenmesi gereken bir realitedir

O

f ahmet hacalişi k.

18

18-19_Layout 2 2/19/11 12:21 PM Page 1

Page 19: 20-28 Şubat 2011

öfkesi büyüyor

onuçları her neolursa olsun, Mısır’lıhalk kitlelerinin 18gün süren başkal-dırıları tek keli-meyle muhteşemdi.

30 senedir, hikmetinden sualolunmayan Mübarek rejimini, Or-tadoğu’nun siyaset sahnesindensüpüren esas temel güç, Mısırhalkının bu haklı ve meşru ayak-lanması olmuştur. Mübarek’in is-tifasını açıkladıktan sonra, Tah-rir’den bütün bir Mısır’a yayılanbayram havasına, ilkin bu zaviye-den bakmak gerekir. Mısır halkı-nın coşkusuna, ağzının kulakları-na kadar varıp, gülmesine, kah-kahalar atmasına ortak olmakiçin kanlı Mübarek sultasınındevrilmesinin, Mısır ve ardındanbütün bir coğrafya açısından, neanlama geldiğini ilkin bir idrak et-mek gerekir. Bunu anlamadan,“bu bir devrim mi değil mi” variskolastik münakaşanın hiç fay-dası yoktur. O nedenle farklı birsesli düşünmeye ve münakaşayaihtiyaç vardır. Bunları dört nokta-da toparlayacak olursak: 1) Emperyalist dünya sistemininşu gezegende bir kaç ana sütunuvarsa bunlardan biri de hiç şüp-hesiz Mısır’dır. Haritaya bakın.Kuzey Batı’da, Cebeli Tarık’tan,Süveyş’e oradan bütün bir DoğuAkdeniz havzasına, Güney’de ise,Aden’den Hürmüz Boğazı’na ka-dar, emperyalist çıkarın başta ge-len sütunlarından biri Mısır’dır.Mısır’ın sarsılması demek bütünbu coğrafyanın sarsılması de-mektir. O nedenle Mısır halkınınyiğit başkaldırısının önemi bura-da yatmaktadır. Ve gene o neden-ledir ki, başta ABD olmak üzerebütün emperyalist devletler, sonana kadar uşakları Mübarek’i hal-kın gazabından korumaya çalış-mışlardır.2) Bu başkaldırı, mevcut şartların,zinhar değişemiyeceğine dair varolan kör, hurafeye dayalı inançlarıyerle bir etmiştir. Mısır’lı kitleler,toplumun çok farklı sınıf ve taba-kalarının bir araya gelmesi sonu-cu, yiğit bir ayaklanma sergile-mişlerdir. 3) Dünyadaki bütün gelişmelerinönüne geçen 18 günlük hadiseler,kendiliğindenci bir ayaklanmanındahi ne kadar karmaşık ve giriftsorunları beraberinde getirdiğinigöstermiştir. Dünyadaki tümdevrimcilere, bir kez daha, birayaklanmanın ya da, daha köklü

bir eylem olan devrimin, kati su-rette bir öncüye ihtiyaç olduğunuispatlamıştır.4) Zira bu ayaklanma, bütün birdevlet aygıtının ve onun enönemli unsurlarından biri olanOrdu’nun, darmadağın edilmediğitakdirde, düzenin kendisini yeni-den, yeni şartlara uyarlamaya ha-zır olduğunu göstermiştir. Halkıngazını almak için halkın yanındagözüken ordunun hedefi, tabii kiMısır halkıydı. Yılda 1,5 milyar Do-lar ABD askeri yardımı alan Mısırordusunun, tank namluları, bütünbir isyan boyunca Mübarek’in sa-rayına mı yoksa Tahrir’deki halkınüzerine mi doğrultulmuştu?Bu kısa yazıda, Türkiye’de hükü-metin ve toplumdaki çeşitli tu-tumların hakkında da kısaca dur-makta fayda vardır. Tunus halkının ayaklanmasınabaştan sona kadar kayıtsız kalanve hatta Bin Ali’yi destekleyenTürk hükümetinin, ilkin, 25Ocak’tan 1 Şubat’a kadar, Mı-sır’daki ayaklanmaya karşı ilgisizkalıp, daha sonra, 1 Şubat’tan iti-baren, tamamen pragmatist ne-denlerden ötürü sahiplenmeyeçalışmasının, kanımca, iki ana ne-deni vardır. Birincisi, Mısır baştaolmak üzere, bölgedeki anti-ABD’ci havayı, ABD ile olan sıkıbağları iyi bilinen Türk hükümeti-nin kontrolü altına almaktır. İkin-cisi ise, Mübarekli Mısır’ın bıraktı-ğı siyasi, iktisadi ve askeri boşlu-ğu kendisinin doldurmak isteme-sidir.Türk şovenizmiyle haşır neşirolanlar, gerek Tunus gerekse deMısır’daki baldırı çıplaklarınayaklanmasını, ya görmemezlik-ten gelmişler ya da küçümsemeyiyeğlemişlerdir. Ne ilginçtir ki,sünni meshebiyle hercümerc buhakim ulus şovenizminden şika-yetçi olan Alevi cemaatleri ise,Araplar hakkındaki malum dü-şüncelerinden ötürü fikir dahi be-yan etmemişlerdir. Ve tabi, dahadaha ilginç olanı, Türk hakim ulu-sunun şovenizmi altında 80 küsürsenedir milli zulüm gören Kürtle-rin siyasi örgütlerinin, Mısırlı kit-lelerin bu muhteşem başkaldırısıesnasında, tek bir söz söyleme-miş olmalarıdır. Birbirlerindenfarklı olan kimliklerin, aynı milli-yetçi ideolojik kulvarda hareketetmeleri, son derece manidardır.“Bütün ülkelerin proleterleri veezilen halklar birleşin” sözü bo-şuna söylenmemiştir.

Muhteşem başkaldırı

ortadoğu forum

S

ki yeri ve önemi, hem de burada yaşanacakla-rın etkisi göz önüne alındığı zaman daha fazlaönem arz etmektedir. Milyonlarca Mısır’lınıngünlerce sokaklara çıkarak, Mübarek şahsın-da Mısır hakim sınıflarını hedef alan gösterilerikarşısında, ilk başlarda direnç göstermeye ça-lışan Mübarek ve temsil ettiği sınıflar, gösteri-lerin çıtasının yükselmesi ve kendi iç dinamik-leri ile farklı mecralara evirilmesi tehdidinekarşı Mübarek’i sahneden çekmiş ve Mısırhalkının en güvendiği kurum olan orduyudevreye koymuştur. ABD emperyalizminin veİsrail siyonizminin bölgedeki en etkin ‘müttefi-ki’ olan Mısır gibi bir ülkede yaşanan bu öfkeve tepki bir şekilde manipüle edilmeli ve kont-rol altına alınmalıydı. Uzun süre Mübarek’igözden çıkartmak istemeyen emperyalistefendileri, halkın gelişen öfkesinin boyutu ar-tınca Mübarek’i de Bin Ali gibi sahneden çek-miş ve bütün bakanlıkları değiştirmeden, ge-çici bir süreliğine (Eylül 2011) yönetimi orduyahavale etmiştir. Beklenmedik bir şekilde gelişen ve oldukçayüksek boyutlara ulaşarak birçok ülkeye sira-yet eden sokak gösterileri, emperyalist güçlerioldukça korkutmuş ve acil toplantılarla durumdeğerlendirmeleri yapılarak, yaşananların için-den en az hasarla çıkmanın yolları aranmıştır.Özellikle ABD emperyalizminin ve bölgedekisadık uşağı Türk hakim sınıflarının sözde halkınyanında olduklarına yönelik vermiş olduklarımesajlar ve gösterilerin TC modeli bir ‘demokra-tikleşme’ sürecine evrilmesinin en hayırlı sonuçolacağının ifade edilmesi, esasında sürecin ne-reye evrileceğinin de işaretidir. Tunus ve Mısırdışında diğer birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrikaülkesinde de baş gösteren sokak gösterileri biryanı ile on yıllardır emperyalizmin buralardakipolitikalarına ciddi bir tepki ve karşı koyuş ikendiğer taraftan ise yine emperyalizmin bölgeüzerindeki çıkarlarının hasar görmemesi için‘çocuklarını’ oyundan alıp yeni oyuncularla yoladevam edeceğinin göstergesidir.

Mısır’da yapılan gösterilere polis ve provoka-törlerin saldırıları sonucu yüzlerce kişinin öl-mesi, binlercesinin yaralanıp, gözaltına alın-ması sonrası devreye giren ordu güçlerininhalk tarafından destek görmesi, ciddi bir yanıl-samanın göstergesidir. Mısır ordusu yapısı iti-bari ile (büyük çoğunluğunu emekçi ailelerinçocuklarının oluşturması), geçmişte yapılanbazı savaşlarda ordunun tavrı vb. etkenler Mı-sır halkının orduya olan bakışını olumlu yöndeetkilemektedir. Fakat siyasi ve ekonomik ola-rak Mısır iktidarında oldukça etkin bir güç olanMısır ordusunun yönetime geçtikten sonragerek İsrail ile olan ilişkileri, gerek ise ABD em-peryalizmi ile yapılan anlaşmalara sadık kala-cağı yönünde teminat vermesi ve halka saldı-ran ‘sivil’ provokatörlerin saldırılarına seyircikalması ve bir dizi başka olgular göz önünealındığında neye ve kime hizmet ettiği dahanet anlaşılacaktır.

Sonuç yerine Yaklaşık iki aydır dünya gündeminin baş sıra-sına oturan Mısır, Tunus, Cezayir, Yemen, Libya,İran, Arnavutluk’ta ki olayları esasta iki yönüile yorumlamak gerekmektedir. Perde arka-sında yatan bütün farklı senaryoları bir kenarabırakarak, on yıllardır büyük bir yoksulluk vesefalet içinde yaşayan, gerici iktidarlar tarafın-dan tam bir cendereye alınan ezilen halklarınortaya koymuş oldukları direniş ve güç örnekalınması, desteklenmesi gereken bir realitedir.Bu realitenin yanında yaşanan gelişmelerin enbüyük handikapı ise devrimci önderliklerinyoksunluğu sebebiyle halkın can ve kan paha-sına ortaya koymuş olduğu böylesine bir hare-ketlenmenin öyle ya da böyle yine emperya-lizm tarafından manipüle edilerek, kendi gericikanallarında eritileceğidir. Ezilen halkarın Ku-zey Afrika’da yakmış oldukları bu kıvılcımı bü-tün dünya ülkelerine yayarak bir yangına dön-üştürmek ise bütün komünist ve devrimcilerinertelenemez görevidir.

Dünyadaki tüm devrimcilere, bir kez daha, birayaklanmanın ya da, daha köklü bir eylem olandevrimin, kati surette bir öncüye ihtiyacı olduğu-nu ispatlamıştır

emrah cilasunf

19

18-19_Layout 2 2/19/11 12:21 PM Page 2

Page 20: 20-28 Şubat 2011

Erdogan ofîsa xwe ya xebatê a Dolma-baxçeyê de Dayîkên Şemiye ve hevrû-niştina ku pêk anî de got ‘’windayan pis-girêka me ye.’’ Erdogan, daxwazên mal-batên windayan ku gotin bila kiryarê ‘’meçhûl’’ bên dîtin û bên darizandin tenênivîsand û ji van daxwazan re bersivneda. Erdogan di parlementoyê de ava-kirina daxwaza komîsyona lêgerînê rewaha bersiv dabû ‘’em tenê serê xwe ni-karin vî karî bikin, hewceye partiyên dinjî bila alîkariyê bidin me, lê belê pêşni-yaznameya ku BDPê ji bo kiryarê ‘’meç-

hûl’’ da parlementoyê bi aliyê AKPê ha-tibû red kirin. Dayîka pirsî û got çimaTCê peymana sitar bûna winda bûna bizorê a mirova şanenav ne kiriyê. Erdo-gan jî waha got:’’eger ku şanenav na kesedemeke vê heye’’ û vê gotinê ronahîdida aqûbeta civînê.

Erdogan dema berê pirseke waha gotibû,‘’Dayîkên Şemiyê bi hêla hineka ve tênxebitandin’’ ji bo vê pirsê malbata win-dayekî bertek nîşanê Erdogan da. Erdo-gan jî ji wê re got ‘’tu li vir mêvanê min î,ez vê demê nikarim ji te re bibêjim lê belê

bûyer awayekî din ji we re tên gotin’’ ev jîbêarbûna Erdogan nîşanê me dide.

Ev hevrûniştina veberhênana hilbijarti-nê ye?

Hukûmata AKPê dema berê de van kir-yarê ‘’meçhûl’’an diavêje ser Ergene-konciya û serbazê du paye bi vê yekêdewletê derdixe paqişiyê .’’Ez nizan imevan çi karî dikin, Dayikên Şemiyê bialiyên hineke ve tênê xebitandin’’ yê kuvan pirsa ve xwe nişan da SerokwezîrêHukûmeta AKPê Tayyîp Erdogan Dayi-

kên Şemiye re hevrûniştinek danî. Hi-neka got eva veberhênana hilbijartinêye, hineka jî got demokrasiya wî a sextere mînakek e.Ev nikaşên ku hatin kirinhêdî hêdî rojevê de hatin ketin. Lê Dayî-kên Şemiyê ji bo kiryarên meçhûl, win-dayên siyasî, mezerên komdarî dewletêhesab bipirsin çalakiyên xwe didomînin.Rojên şemiyê wêneyên nêzemirovênwan ku bi zorê destê wan hatin derxis-tin wê pê biqêrin li hemberê vê bêdeng-bûna dewletê hemû civakê vexwendinêzîziyê kin.

Kiryarê windayan dewlet e! Pey lihevrûniştina Tayyîp Erdogan ku Dayîkê Şemiyê ve kir, firsendekdîsa da civakê û bi kurtasî li êşên wan nêhêrîn. Lihevrûniştina bûyî deErdogan ji daxwazên malbatên windayan re bersiv ne da. Ev yeka jiencamê civînê nîşanê me dide.

g

Bi serokwezîr re lihevrûniştin û daxwazan re bersiv

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

Strana Grup Munzur ku li ser DayikênŞemiyê derxistiyê, ya ku hêvîyên wan,qêrînên wan dixe hezaran dila angostrana Qêrîna Şemiyê (Cumartesî Çig-ligi) me hemû yan guhdar kiriye. Dayî-kên Şemiyê bi salan têkoşîneke bibir-yar ve qetilkirinê siyasî û windayênbinçavan de kêşandin rojeva welat.Dayîkên Şemiye 300 hefte paşve hiştinû hemû çalakiyên xwe de van îfadeyandihanîn ziman: Serokwezîrê demêTansû Çîller, Rêvebirê Tavahiya EwlehîMehmet Agar û Dogan Gûreş’ê em bisala wan teşhîr dikin û dibêjin bila bêndarizandin. Em dibêjin Serek SerkanêGişkî îsmaîl Hakki Karadayi bila bê da-rizandin, em dibêjin Wezirê KarêbarênHundirîn Nihat Menteş bila bê darizan-din. Em dibêjin Wezîrê Berevaniya Ne-teweyî Vefa Tanir bila bê darizandin.Em dibêjin Parêzgarê OHAL’ê wê demêUnal Erkan bila bê darizandin. Em di-bêjin hûn bê deng jî bimînin, hûn destêxwe nedin kiryara rêça wan winda kinjî em malbatê windayan û parastinênmafa ne û em pey we bernadin.

Pey wan bernedanDewleta TCê hemû saziyên xwe yên si-yasî ve li ser gelên welatê me zordesti-yê û zordariyê dike. Mirovên ku li hem-ber van zordariyan dertê li ser wan po-lîtîkayên faşîst pêk hatin. Bi taybetî

sala 1990 an de dewlet ji bo ku dengêdijber winda bike îşkence, tecawiz,windakirina binçav de, înfaza navberakolana de kire dewrê. Dewletê wêdemê hemû kesên şoreşger, welatpa-rêz û demokrat ji xwe re kiribû armancû bi taybetî jî bajarên kurdan de bi se-dan şanenav avêtibû binê kujarê ‘’meçhulê ‘’ kiryarî. Bi saziyên xwe angoMÎT, JÎTEM Û Kontragerîlla ve her te-menî de mirovên dijber bê deng dixis-tinê binê axê. Pey wan jî dayîkên çav bihêsir hîştin. Vê demê Dayîkên Şemiyêji bo windayên xwe ku dewletê hesabbipirsin 27 Gulanê sala 1995a de li pêşi-ya Lîseya Galatasaray’ê kom bûn. Herrojên şemiyê kom dibûn û nêzemiro-vên xwe dixastin. Dema ku dengê vandayika bi hêla civakê ve hate bîhîstin,êrişên dewletê destpê kir. Dê, bav û bi-rayên wan bi lêdanan dihatin binçacki-rin. Çalakiyên wan bi biryar hatindomkirin li hemberên van çalakiyaêrişên dewletê zêdetir bû. Sala 1998an15 Tebaxê de êrişên ku destpêkiribû,hê malbatan ne dihatin ber Galatasa-ray dihatin binçavkirin. Tu zordestî tê-koşîna wan a biryardar ne da rawes-tandin. îro dîsa gelemperiyê welat dehemû malbatên windayan eynê saetêdicivin û aqubeta windayên xwe dipir-sin. Çalakiyên wan 300 hefte bişt xwehiştin.

Qêrîna Şemiyê

32_Layout 2 2/19/11 12:23 PM Page 1