1.1. Örgüt Kültürü Kavramı ve Tarihçesioys.hku.edu.tr/Dersicerikleri/eisl506/pdf/6.pdf ·...
Transcript of 1.1. Örgüt Kültürü Kavramı ve Tarihçesioys.hku.edu.tr/Dersicerikleri/eisl506/pdf/6.pdf ·...
1.1. Örgüt Kültürü Kavramı ve Tarihçesi
İnsanlar yalnız başlarına halledemeyecekleri problemlerini çözmek veya ihtiyaçlarını
giderebilmek amacıyla, örgütler kurmakta veya kurulu örgütlere üye olmaktadırlar. Örgütlerin
içerisinde ortak hedeflere ulaşabilmenin yolu da, faaliyetlerin belli bir ortak anlayış içerisinde
yürütülmesi ve tüm üyelerin gruba uyum sağlamaları ile mümkün olabilmektedir. Uyum
sağlamanın ve grup yada kuruluş tarafından benimsenmenin temel şartı ise, ortak amaç,
standart ve değerler ile alışkanlıklar, felsefe ve ideolojileri paylaşma ihtiyacını ortaya
koymaktadır. Örgütü oluşturan kişilerin kişisel anlayışları, amaçları, değer yargıları ve diğer
tüm özellikleri aynı olsa bile, örgütler birbirlerine benzememektedirler. Örgütleri işlerin
yapılış şekli ile birbirinden ayıran şey “örgüt kültürü”dür.
Firma kültürü, işletme kültürü ve organizasyon kültürü olarak yönetim bilimi
literatürüne giren örgüt kültürünün tanımlanmasında, bilim adamları tarafından tam bir
anlaşmaya varılamamıştır. Bunun sebebi ise, kültür kavramında olduğu gibi, bir çok bilim
dalının konuyu kendi açısından tarif etmek istemesidir.
Örgüt kültürünü; Peters ve Waterman “ paylaşılan değerler bütünü”; Moore “paylaşılan
anlamlar bütünü”; Deal ve Kennedy “ bir davranış düzenleyici veya örgütte yapılan her şeyin
yapılış biçimi”; Trice ve Beyer “değer, norm ve ideolojileri içeren bir anlamlar şebekesi”;
Pettigrew “herhangi bir yer, zaman ve grupta ortaklaşa paylaşılan anlamlar sistemi” olarak
tanımlamıştır.
Yapılan başka bir tanımda örgüt kültürü; “O örgütün ne, neden ve nasıl’ı” olarak, bir
başka tanımda ise; “davranış normları ile organizasyonel bir yaşam tarzı oluşturan ortak
değerler ve inançlar sistemi” şeklinde tanımlanmaktadır.
Örgüt kültürü konusunda bir otorite kabul edilen Sheine göre örgüt kültürü, “belirli bir
grubun içsel bütünleşme ve dışsal uyum sorunlarını çözümlerken yarattığı, keşfettiği,
geliştirdiği, geçerli kabul edilecek, dolaylı yeni üyelere sorunlara ilişkin doğru bir algılama,
düşünme ve hissetme yolu olarak öğretilecek kadar etkin, varsayımlar veya inançlar
bütünüdür.” Bu tanımlamaya göre örgüt kültürü, bir grubun elde ettiği ve neticelerinin
olumlu olduğu tecrübelerin, yeni gelenlere birer problem çözme anahtarı olarak ilettikleri
hipotezlerdir.
Türkiye’de yapılan çalışmalarda örgüt kültürü; Eren tarafından “örgüt üyelerinin
paylaştıkları anahtar değerler, standartlar, normlar, inançlar ve anlayışlar topluluğu”, Çınar
tarafından “çalışanların davranışlarını ve örgütün görünüm şeklini etkileyen değer yargıları
ve davranış tarzı sistemi,” Okay tarafından “davranışsal normları sağlamak maksadıyla
biçimsel yapıyı karşılıklı olarak etkileyen bir örgüt içerisinde paylaşılan değerler, inançlar ve
alışkanlıklar sistemi”, Başaran tarafından “ iş görenlerce meydana getirilerek gelecek
kuşaklara iletilen, örgüte, örgütün amaçlarına, işlevlerine ilişkin değer ve düzgülerden oluşan
bir örüntü” ve Tuğcu tarafından “ bir şirketin ürünleri ve üretimden satış noktasına kadar
uygulanan tüm iş yapma biçimleri” olarak tanımlanmıştır.
Terzi tarafından örgüt kültürü tanımları belli bakış açılarına göre sınıflandırılmıştır.
Rasyonalist görüşe göre örgüt kültürü; “bir hedefin etkili olarak gerçekleştirilebilmesi
için bir araç olarak görülmekte ve paylaşılmış düşünceler, ideolojiler, değerler, varsayımlar,
beklentiler, tutumlar, belirli bir topluluğun birlikte geliştirdiği normlar” olarak
tanımlanmaktadır.
İşlevci yaklaşımda ise; kültürün nasıl doğduğu, hangi fonksiyonlara sahip olduğu, nasıl
yayıldığı, değiştiği konuları dikkate alınmakta ve “belirli bir grubun içsel bütünleşme ve
dışsal uyum sorunlarını çözümlerken yarattığı, keşfettiği, geliştirdiği, geçerli kabul edilecek,
dolaylı yeni üyelere sorunlara ilişkin doğru bir algılama, düşünme ve hissetme yolu olarak
öğretilecek kadar etkin, varsayımlar veya inançlar bütünü” olarak tanımlanmaktadır.
Sembolik yaklaşım, örgütlerde etkili bir anlamlar serisi yaratılmasına odaklanmakta ve
örgüt kültürü, “semboller olarak örüntülenmiş anlamlar seti” olarak tanımlanmaktadır.
Yapılan bütün tanımlardan sonra örgüt kültürünü, içsel bütünleşme ve dışsal uyum
sorunları çözümlenirken yaratılan ve örgütte yapılan her şeyin yapılış biçimini gösteren,
örgütü diğerlerinden ayıran, işteki bireysel davranışlara rehberlik eden, üyelerinin
paylaştıkları anahtar değerler, standartlar, normlar, inançlar ve anlayışlar olarak
tanımlayabiliriz.
Örgüt kültürü ile ilgili çalışmalar 1950’li yıllara dayanmaktadır. Bilim adamları bu
tarihten itibaren konunun teorik yönünü incelemişlerdir. Ancak uygulamaya yönelik
çalışmaların 1970’li yıllarda başladığı ve 1980’lerde ise, ağırlık kazandığı görülmektedir.
Bunun sebeplerinden birincisi, örgüt üst kültürü ile ilişkilidir. Örgütlerde genellikle
farklı alt kültürlerden gelen insanlar bir arada çalışmaktadır. Bu durum, alt kültür gruplarının
birbirleriyle sürekli çatışma içerisinde olmasına neden olmaktadır. Örgütteki alt kültür
grupları arasında yaşanan çatışmalarda; her grup kendi kültürel kimlik ve değerlerinin
üstünlüğüne inanmakta ve diğer gruplara bunları kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu da örgüt
açısından istenmeyen bir durumdur. Örgüt üst kültürü, alt kültür grupları arasında yaşanan
çatışmalara karşı geliştirilen bir önlem mekanizması olarak düşünülmektedir. Eğer örgüt üst
kültürü yaratılabilirse, örgüte gelen çalışanlar kapıdan içeri girerken dışarıdan getirdikleri
kendi kültürel kimlik ve değerlerini tıpkı paltolarını askıya asar gibi dışarıda bırakacaklar ve
iş önlüklerini giyer gibi örgütün üst kültürel kimliğini takınacaklardır. Böylece çatışmalar
örgüt dışında bırakılmış olacaktır.
İkincisi, 1970’li yıllardan itibaren Japonya’nın, yönetim ve işletmecilik alanında
Amerika’nın üstünlüğünü kırmaya başlamasıdır. Bilindiği üzere, 1960’lı ve 1970’li yıllar,
Amerika’nın dünya ekonomisinde yönetim ve işletmecilik alanında üstünlüğünün tartışmasız
kabul edildiği bir dönem olma özelliği taşımaktadır. Oysa ki II. Dünya Savaşının hemen
arkasından Japon işletmelerinin birçok alanda Amerikan işletmelerinin önüne geçmesi ve
ülkelerini ekonomik bir süper güç olmaya doğru götürmeleri, birçok araştırmacıyı bunun
nedeni ile ilgilenmeye yöneltmiştir.
Yukarıda sayılan sebeplerden dolayı örgüt kültürü kavramı ilk olarak 1979 yılında
Amerika’da “Administrative Science Quarterly” dergisinde yayınlanan Pettigrew’in “On
Studying Organizational Cultures” makalesinde yer almıştır. Bu makale, özel bir İngiliz yatılı
okulunda yapılan deneysel çalışmaları içermektedir. Pettigrew, yatılı okulda 1972 yılında
yapılan önemli bir yapısal değişiklikten sonra anket, gözlem ve mülakatlar yolu ile veri
toplamış, 1934-1972 arasındaki bilgileri de kayıtlardan elde ederek 45 yıllık dönemi kapsayan
bir araştırma gerçekleştirmiştir. Yine Blake ve Mouton tarafından 1960’lı yıllarda örgüt
iklimi yerine kullanılmış, 1976 yılında Silverzweig ve Allen tarafından yayımlanan makalede
yer almış, Deal ve Kennedy’nin 1982 yılında yayınladıkları aynı adı taşıyan kitaplarında da
kullanılmıştır.
Örgüt kültürü kavramı, 1982 yılında Peters ve Waterman tarafından yazılan “In Search
of Excellence” isimli best-seller kitabın yayınlanmasından itibaren daha geniş alanlara hitap
etmeye başlamıştır. Bu tarihten itibaren, üniversiteler de dahil olmak üzere birçok kurum,
kendi kültürlerini anlamak için çaba harcamaya başlamışlardır. İşin uygulamasıyla
ilgilenenler, teorisyenlerle işbirliği yaparak örgüt kültürünün gücü ve potansiyeli hakkında
araştırma yapmışlardır.
Fakat grup kültürü konusundaki çalışmalar ise; Chester Barnard ve Elton Mayo’nun
1930’lu yıllarda yapmış oldukları biçimsel olmayan örgütlerle ilgili çalışmalarına
dayanmaktadır. Kültür kavramının örgütlerle beraber anılmaya başlamasında, Deal ve
Kennedy’nin “örgüt kültürü” isimli kitabı ile Peters ve Waterman’ın “ Mükemmeli Arayış”
adlı kitapları önemli rol oynamıştır. Yine Ouchi tarafından ortaya atılan Z teorisi ve Pascal ile
Athos’un “Japon Yönetim Tarzı” isimli eseri, örgüt kültürü kavramının yaygınlaşmasında
önemli rol oynamıştır.
Türkiye’de örgüt kültürü kavramı, çok daha yakın geçmişte kullanılmaya başlanmıştır.
Yapılan çalışmalar, Amerika’da yapılan çalışmaların Türk Şirketleri üzerinde uygulamalarını
kapsamaktadır. Bir kısım bilim adamı ortaya koyulan teori ve kuramların her toplumda aynı
sonucu vermeyeceği tezini savunarak Amerika’da yapılan çalışmaların Türkiye’ye
uymayacağını iddia etmişlerdir. Ayrıca kültürler arası farklılaşmaya dikkat çeken çalışmalar
ile Türk örgütleri ve yöneticilerinin karakteristik özelliklerini belirlemek maksadıyla yapılan
çalışmalar, Türkiye’de yapılan çalışmaların başını çekmektedir. Örgüt kültürü konusunda
Türkiye’de yapılan çalışmaların Türk Kültürüne ve işletme yapılarına uygun ölçekler
geliştirdikleri, fakat teoriyi geliştirecek çalışmaların yapılmadığı gözlemlenmektedir.
1.2. Örgüt Kültürünün Oluşumu
Örgütler, insanların tek başlarına yapamayacakları isteklerini gerçekleştirmek veya
manevi ihtiyaçlarını tatmin etmek amacıyla teşkil edilen sosyal yapılardır. İçinde yaşadıkları
toplumla ve kendi üyeleri ile sürekli etkileşim içerisinde olmaları, örgüte sosyallik
kazandırmaktadır. Örgütte uygulanan gelenekler, iş yapma şekilleri, kullanılan bina ve
tesislerin mimari yapısı, seçilen örgüt elemanları bu sosyal yapının bir parçasıdır ve gelecek
kuşaklara devredilecek maddi ve manevi birikimi teşkil etmektedir.
Toplumsal Değerler Dış etkiler İç Koşullar • Yönetim • Teknoloji • Gelenekler
Örgütsel değerler sistemi ve uygulamalar
• Örgüt yapısı • Birey örgüt
bütünleşmesi • Statü farklılıklarının
belirlenmesi • İdeoloji ve semboller • Sosyal faaliyetler
Örgüt Kültürü Kaynaklar Sonuçları
Şekil 1.2. Örgüt Kültürü Oluşumu ve Sonuçları
Örgütlerin kültürel özelliklerinin şekillenmesinde şekil 1.2.de görüldüğü gibi içinde
bulundukları çevrenin büyük etkisi bulunmaktadır. Örgütlerin çok az veya hiç kontrol altına
alamadığı çevre unsurları (doğal çevre, politik gelişmeler, ekolojik değişimler, hukukî
düzenlemeler, tarihi olaylar, ekonomik koşullar ve sosyo - kültürel güçler), örgütün uzun
dönemde etkileyebildiği, fakat daha çok etkilendiği çevre elemanlarıdır. Dış çevreden alınan
kültürel özellikler, örgüt hedeflerinden çalışma ortamına kadar bir çok hususu etkilemekte ve
örgütün kültürel yapısının sınırlarını çizmektedir. Bu sınırların içi, örgüt elemanları
tarafından örgüt değerlerine göre doldurulmakta ve örgüte has özellikler ortaya çıkmaktadır.
Sonuçta, genel olarak toplumun yapısına benzeyen, fakat örgütün kendisine ait özelliklerden
meydana gelen örgüt kültürü ortaya çıkmaktadır.
Örgüt kültürünün oluşumunda, bir çok faktörün etkisi bulunmaktadır. Fakat bunlardan
en önemlisi kurucuların rolüdür. Kurucular, daha önceki felsefeler ve ideolojilerle
kısıtlanmadıklarından dolayı, kendi değer ve inançlarını kurulacak örgüte kolayca
yansıtabilmektedirler. Her ne kadar kurucuları kısıtlayan bir husus olmadığını belirtsek de, dış
çevre faktörleri nedeniyle onların da hareket sahaları sınırlanmaktadır.
Örgütün kurucusunun örgüt kültürünün oluşturulmasına olan etkisi, çalışanların işe
alınmasında da kendisini göstermektedir. Çünkü, kurucular öncelikle kendisi ile benzer
değerlere sahip olanları bir araya getirmek için çaba sarf etmektedir. İşe kabul edilen kişiler
de, kuruculara yardımcı olurken, kendi benimsedikleri inançlarla lider/yöneticilerinin
inançlarını harmanlamakta ve ortaya çıkan değerleri lider/yöneticilere doğrudan veya dolaylı
olarak kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Yani işe alınanlar ile kurucular karşılıklı etkileşim
içerisine girmektedirler. Böylece, yeni kurulan bir örgütün kültürü şekillenmeye başlamakta,
örgüte yeni katılan bireylerle de farklılaşmaktadır. Kısacası, örgüte katılan her birey, o örgütte
yeni bir değerin oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Bu katkı ise, örgüt kültürünün geleceğine
doğrudan ya da dolaylı olarak olumlu ya da olumsuz bir etkide bulunmaktadır.
Örgüt liderinin örgüt kültürünün oluşumundaki rolü, bunlarla da sınırlı kalmamaktadır.
Örgütte çalışanlar tarafından benimsenebilecek, onlara yol gösterecek, kalıcı ve geçerliliğini
kolay kolay yitirmeyecek değerler sistemi oluşturması, bu değerleri somutlaştıracak ve
çalışanlara rol modeli oluşturacak, onları motive edebilecek kahramanlar yaratması, iş
görenler arasındaki takım ruhu, birlik, ait olma duygularını oluşturarak onların
yakınlaşmalarını sağlamak amacıyla da örgütte törenler düzenlemesi ve örgütün temel
değerlerinin nesilden nesile aktarılabilmesi için örgüt kahramanlarına ilişkin efsaneler
oluşturması, örgüt liderinin örgüt kültürü oluşturma sürecindeki sorumlulukları
kapsamındadır.
Örgüt kültürünün oluşumunda sadece kurucular etkili olmamaktadır. Çalışanlar da,
örgütsel ortamda kendilerine özgü değer ve normlardan oluşan bir kültür oluşturmaktadırlar.
Örgüt kültürünün gelişmesi, çalışanların toplu yaşamasının sonucudur. Çalışanlar, kendi
aralarındaki ilişkileri düzenleyen kurallar ortaya koymakta, kendi aralarında
kullanabilecekleri bir dil geliştirmektedirler. Bu kurallar formal kurallar değil, informal
kurallardır. Her hangi bir yerde yazmamasına rağmen çalışanların tamamı tarafından
bilinmekte ve yeni katılanlara aktarılmaktadır. Yöneticiler, çalışanların aralarında geliştirdiği
bu ilişki düzenine dışardan direkt olarak müdahale etmemekte, fakat dolaylı olarak işletmenin
vizyonu istikametinde şekillenmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bir çok işyerinde işçilerin
kullandıkları argolar, yaptıkları şakalar, iş yaparken kullandıkları terminoloji aynı sektörde
faaliyet gösteren diğer işletmelerin çalışanlarından farklılık göstermektedir.
Ayrıca, çalışanlar çevre ile örgüt arasında bir bağ oluşturmaktadır. Çalışanlar her ne
kadar kurucular tarafından seçilerek örgüte kabul edilseler de, kendi alışkanlıklarını ve
kültürlerini de beraberlerinde getirmektedirler. Getirilen bu değerler örgüt kültürünün
oluşmasında etkili olmaktadır.
Örgüt kültürünün oluşmasına etki eden faktörler Tosi ve arkadaşları tarafından şu
şekilde sınıflandırılmaktadır;
- Genel dış etkiler: Örgütün dışında gelişen, oluşmasında ve değişiminde örgütün çok
az veya hiç kontrolü olmayan çevre faktörleridir. Toplumun paylaştığı tarih bilinci, yasalar,
doğal çevre vb.
- Toplumsal değerler ve millî kültür: Örgütler sosyal yapılardır. Bir toplum içinde
yaşamakta ve faaliyet göstermektedirler. Toplumun değer verdiği hususlar, dini inançları,
alışık olduğu yönetsel anlayışlar örgüt kültürünü etkilemektedir. Katı dini inançlara sahip
toplumlarda örgüt kültüründe yapılacak değişimleri, çalışanlara kabul ettirmek güçleşmekte
veya kuruluş aşamasında örgüt kültürünün oluşumunu etkilemektedir. “Müslüman
mahallesinde salyangoz satılmaz.” Türk atasözü millî kültürün örgütler üzerindeki etkisini
açıkça ortaya koymaktadır. Hofstede tarafından yapılan araştırmalarda toplumun eğitim
seviyesi, ekonomik düzeyi ve yönetim konusundaki algılarının arzulanan güç mesafesini,
belirsizlikten kaçınma isteklerini etkilediği görülmüştür.
Örgüt üyeleri, örgüte katılırken kişisel nitelikleri ile birlikte içinden çıktığı toplumun
değer sistemini de örgüte taşımaktadır. İşlerini yaparken geliştirdiği davranış biçimlerinde ve
aldığı kararlarda içinden çıktığı toplumun değer sisteminin etkileri görülmektedir. Eğer
kişinin sahip olduğu değerler örgütle uyumlu ise, çalışmaya devam etmekte, uyumlu değilse
çatışmalar meydana gelmekte ve verimliliği düşmekte ve hatta işten ayrılmaktadır.
- Örgüte özgü faktörler: Örgütün kullandığı teknoloji seviyesi, çalışanların eğitim
seviyelerini etkilemektedir. İleri teknoloji kullanan işletmelerde daha eğitimli ve profesyonel
insanlar çalışmakta ve bu insanların mesela; özerklik konusundaki taleplerinin karşılanması
gerekmektedir. Aynı örgüt içerisinde farklı birimlerde farklı kültürler oluşabilmektedir.
Standart üretim faaliyetlerini yapan bir kişi ile AR-GE faaliyetlerinde çalışan kişilerin
talepleri ve oluşturdukları alt kültürler arasında, eğitim seviyelerindeki eşitsizlik ve yaptıkları
işin niteliği nedeniyle farklılıklar bulunmaktadır.
Örgütün tarihinde meydana gelen önemli olaylar, örgüt üyeleri tarafından çalışmaları
takdirle karşılanan veya geçmişte önemli faydalar sağlamış kahramanlar, örgüt kültürünün
oluşmasında ve şekillenmesinde etkili olmaktadır.
Örgüt kültürü belli aşamalardan geçerek ortaya çıkmaktadır. Örgüt kültürünün oluşma
aşamaları şekil 1.3. ’de görülmektedir.
Şekil 1.3. Örgüt Kültürünün Oluşma Aşamaları
- Birinci aşamada, tek bir kişi, yani örgütün veya organizasyonun kurucusu, yeni bir
girişim fikrine sahip olmaktadır. (Bir kişinin siyasi parti kurma konusunda karar vermesi)
Girişim Fikrinin Oluşması
Çekirdek Ekibin Oluşturulması
Kuruluş İçin Maddi ve Fiziki Şartların Sağlanması Örgüte
yeni elemanların seçilerek alınması
Örgüt kültürünün oluşturulması
1 2 3
4
- İkinci aşamada, örgütün kurucusu bir ya da daha çok kilit kişiyi örgüte getirmekte ve
görüşlerini bu grupla paylaşmaktadır. Çekirdek grubu oluşturan kişiler kurucunun fikri
yapısına, kültürüne yakın kişilerden seçilmektedir. Tüm grup elemanları böyle bir fikrin
doğru, iyi, değerli olduğuna, az risk taşıdığına, zaman, para ve enerji harcamaya değeceğine
inanmaktadırlar. (Kurucu üyelerin tespiti ve Parti Kurucular Kurulunun teşkil edilmesi)
- Üçüncü aşamada, kurucunun oluşturduğu bu grup, örgüt için bina, yer, fon vb.
bulmaya çalışmaktadır. (Parti binası, propaganda çalışmaları ve cari giderler için kaynak
sağlanması)
- Son aşamada ise, pek çok kişi örgüte dahil edilmekte ve genel örgüt kültürü hikayesi
inşa edilmeye başlanmaktadır.(Parti teşkilatlarının kurulması ve partiye üye kaydına
başlanması)
Devamlılığını sağlamak amacıyla, oluşan örgüt kültürünün yeni gelenlere aktarılması
gerekmektedir. Özellikle bu konuda, örgütteki insan kaynakları uygulamaları, kültürün hem
geliştirilmesi hem de pekiştirilmesinde büyük önem taşımaktadır. Örneğin, çalışanların
seçilmesi, iş tanımlarına uygun görevlere yerleştirilmesi, performanslarının belli ölçütlere
göre değerlenmesi, ödüllendirme politikaları, sürekli eğitim ve mesleki gelişim etkinlikleri ve
terfi kriterleri, işe yeni alınanların kültüre uyum göstermelerini, kültürü destekleyenlerin
ödüllendirilmelerini, kültüre aykırı davrananların ve zarar verenlerin de cezalandırılmasını
sağlamaktadır. Diğer yandan, örgüt kültürü çalışanlara sosyalleşme süreci içinde; hikaye,
adet, sembol ve örgüt dili gibi öğeler aracılığı ile aktarılmaktadır .
1.8. Örgüt Kültürü Türleri
Örgüt kültürünün tanımlamasında olduğu gibi sınıflandırılması konusunda da bir görüş
birliği bulunmamaktadır. Bu konuda çalışmalar yapmış bir çok bilim adamı farklı
sınıflandırmalar ortaya koymaktadır. Bu bölümde bunlardan birkaç tanesi incelenecektir.
1.8.1. Geert Hofstede’nin Sınıflandırması
Hofstede, ulusal kültür ile örgüt kültürü arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarında,
örgüt kültürünü şu başlıklar altında incelemektedir;
- Güç mesafesi özelliği; örgüt içerisinde veya toplumda kişiler arasında bir eşitsizlik
söz konusu olmaktadır. Bu eşitsizliğin sonuçları farklı şekillerde ortaya çıkmakta, refah,
itibar ve güç gibi alanlarda kendisini göstermektedir. Örgütlerde ise, çalışanların bulundukları
mevkilerden kaynaklanan bir eşitsizlik ortaya çıkmakta, bu eşitsizlik ast üst ilişkileri şeklinde
biçimlenmektedir. Bu yüzden Hofstede, güç mesafesini şu şekilde tanımlamaktadır; "Bir
ülkedeki kurum ve örgütlerin az güçlü üyelerinin, gücün eşit olmayan bir şekilde dağılımını
kabul etme ve bekleme düzeyleridir."
Çoğu insan çalışma hayatına genç yaşlarda başlamakta ve bundan önce de aile ve okul
örgütlerinde öğrenim süreçlerinden geçmektedir. Ebeveyn-çocuk ve öğretmen-öğrenci rol
çiftleri, işyerinde patron-ast rol çiftiyle tamamlanmaktadır. Bu yüzden de ebeveynlere ve
öğretmenlere karşı olan davranış şekillerinin, işyerinde patronlara karşı transfer edilmesi zor
olmamaktadır.
Yüksek güç mesafesi durumunda üstler ve astlar, birbirleriyle eşit olmadıklarını baştan
kabul etmektedirler. Bu tip örgütler daha merkezîdir. Hiyerarşik yapı, yüksek bir piramit
şeklindedir ve bu örgütlerde yukarıya doğru iletişim zayıf olmaktadır. Hiyerarşik sistem, bu
eşitsizlik üzerine kurulmuş gibidir. Astların söylenenleri yapmaları beklenmekte,
yapmadıkları/yapamadıkları denetçilerin tarafından tespit edilirse, ya ödülden mahrum
bırakılmakta veya cezalandırılmaktadırlar. Maaş sistemleri, en üst ve en alt arasında büyük
uçurumlar olacak şekilde düzenlenmektedir. Üstlere maaş haricinde, özel oda, makam aracı,
lojman gibi ayrıcalıklar verilmektedir.
Düşük güç mesafesi durumunda ise, astlar ve üstler birbirlerini eşit kabul etmektedirler.
Hiyerarşik sistemin sadece rollerin bir eşitsizliği olduğu, kolaylık için bu şekilde
düzenlendiği ve rollerin değişebileceği kabul edilmektedir. Örgütler merkezi değil, hiyerarşi
yayvan bir piramit şeklinde ve denetçi personel sayısı kısıtlıdır. Üst ve ast arasındaki maaş
aralığı fazla değildir, çalışanlar oldukça kalifiyedir. Üstler için ayrıcalıklar istenmeyen bir
durumdur ve herkesin aynı tuvalet, garaj ve kafeteryayı kullanması beklenmektedir. Üstlere,
astlar tarafından kolayca ulaşılabilmekte ve patronlar demokratik bir yönetim tarzı
sergilemektedir. Çizelge 1.1.de güç mesafesinin örgütlerin yapıları ve işleyişleri üzerine
etkileri görülmektedir.
Çizelge 1.1. Güç Mesafesinin Örgüt Yapısı İle İşleyişine Yansımaları
Yüksek güç mesafesi Düşük güç mesafesi
Uzun hiyerarşik mesafe Kısa hiyerarşik mesafe
Merkezîyetçi yönetim Adem-i merkeziyetçi yönetim
Çok sayıda ara kadro Az sayıda ara kadro
Geniş bir ücret yelpazesi Dar bir ücret yelpazesi
Alt kademelerde daha az vasıflı personel Alt kademelerde vasıflı personel
Statü farklılığı yüksek Statü farklılığı düşük
- Belirsizlikten kaçınma özelliği: İnsanlar belirli gerekçelerle belirsizlikten
kaçınmakta veya belirsizliği dert etmemektedirler. Belirsizlikten kaçınma düzeyi zayıf
kültürlerde, endişe düzeyi göreceli olarak daha düşük seyretmektedir. Daha endişeli
kültürler, ifade özellikleri daha gelişmiş kültürlerdir. Bu kültürlerde insanlar elleriyle
konuşmakta, insanların seslerini yükseltmeleri, duygularını göstermeleri, masaya vurmaları
sosyal olarak kabul görmemektedir.
Kanunlar ve kuralların yoğunluğu, bir toplumda yaşayanların belirsizlikle karşı karşıya
kalma seviyelerinin bir göstergesi olmaktadır. Belirsizlikten kaçınan toplumlarda veya
işletmelerde çalışanların ve patronların hak ve görevlerini düzenleyen pek çok resmi kanun
ve/veya kurallar bulunmaktadır. İş süreci de, yapılan bu düzenlemelerle çok sıkı kontrol
edilmektedir. Güçlü bir belirsizlikten kaçınma özelliği olan insanlarda, kurallara olan ihtiyaç
daha çok duygusaldır. İnsanlar, çocukluklarından beri kendilerini kanun ve kurallarla
düzenlenmiş ortamlarda rahat hissetmeye programlandıklarından, mümkün olduğunca az
şeyin şansa bırakılmasını istemektedirler. Belirsizlikten güçlü bir şekilde kaçınan
toplumlardaki kurallara duyulan ihtiyaç genellikle, işlerliği, mantığı, tutarlılığı olmayan
kuralların koyulmasına yol açmaktadır.
Buna karşın belirsizlikten kaçınma özelliği çok az olan toplumlarda ise, kanun ve
kurallardan korku duyulduğu gözlenmektedir. Onlar kuralların sadece, mutlak ihtiyaç
duyulduğunda koyulması gerektiğine inanmaktadırlar. Bu tür toplumlarda insanlar, pek çok
problemin kurallara ihtiyaç duyulmadan çözülebiliyor olmasından gurur duymakta ve
yürürlükte olan kuralları adeta kutsal kabul edip itaat etmektedirler. Bu tip insanlar çalışmayı
çok sevmekte ve sürekli bir şeylerle uğraşmayı tercih etmektedirler. Zamanın kıymeti
bilinmekte ve yöneticilerin kontrolü olmadan işlerini yapabildikleri kadar çabuk yapmaya
çalışmaktadırlar.
- Bireycilik/ kollektivizm özelliği: Dünyadaki insanların büyük çoğunluğu, grupların
çıkarlarının insanların çıkarlarından daha önde geldiği toplumlarda yaşamaktadırlar. Bu
toplumlar, kollektivist toplumlar olarak nitelenebilmektedir. İnsanların hayatlarındaki ilk
örgüt, içine doğdukları aileleridir. Fakat aile yapıları, toplumlara göre farklılıklar
göstermektedir. Bazı toplumlarda aileler anne, baba ve diğer yakın akrabaları içerirken, bazı
toplumlarda ise sadece çekirdek aileyi kapsamaktadır. Çocuklar büyürlerken aile kavramını
algılamakta ve örgütün bir parçası olduklarını öğrenmektedirler.
İnsanlar belli yaşları geçtikçe, aile dışında bir çok örgüte üye olmakta ve bu örgütler
vasıtasıyla bazı ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bu örgütlerden bir tanesi de, işyerleri yani,
kişilerin gelir elde ettikleri işletmelerdir. İş yerlerine bireyci bir kültürde yetişerek gelen
kişiler, kendi çıkarlarına göre hareket etmekte ve işin hem kendi çıkarlarına, hem de
işverenin çıkarlarına hizmet edecek şekilde organize edilmesini beklemektedirler.
Kollektivist bir kültürde bir işveren, hiçbir zaman bir bireyi değil, ama bir gruba ait bir
kişiyi işe almaktadır. Çalışanlardan kendi çıkarları ile uyuşmasa bile, bu grubun çıkarlarına
göre hareket etmeleri beklenmektedir. Kollektivist bir toplumda işe alma süreci, her zaman
kişinin üyesi olduğu grubu dikkate almaktadır. İşe girme önceliği, akrabalara veya ait olunan
grubun elemanlarına tanınmaktadır. Grup dışından birinin işe alınması risk kabul edilmekte ve
bu riski minimize etmek için, öncelik grup üyelerine verilmektedir. Bireyci toplumlarda
ise, işyerinde aile ilişkileri, akraba kayırma ve çıkar çatışmalarına yol açacağı gerekçesiyle
istenmemektedir. Örneğin; şirketlerin bazılarında, aynı şirkette çalışan iki kişi evlenirse,
birisinin işten ayrılması konusunda kurallar bile bulunmaktadır.
Kollektivist bir toplumda, iş yerin de duygusal bir ortam yaratılarak bir grup ruhu
oluşturulabilmektedir. İşçi ve işveren arasındaki ilişki, ahlaki esaslara dayandırılmakta,
karşılıklı sadakat ve destek gösterilerek ilişkiler bir aile ilişkisi haline getirilmektedir.
Örneğin; çalışanların performansları nedeniyle iş akitleri fesh edilmemekte ve zor günlerinde
destek olunmaktadır. Performans ve yetenekler, bir çalışana hangi işlerin verileceğini
belirlemektedir. Japonlar’a ait bir çok işyerinde, işletmeler bu anlayışla yönetilmektedir.
Bireyci bir toplumda idare, bireylere göre düzenlenmektedir. Astlar, genellikle
pozisyondan pozisyona kaydırılabilmekte, ödüllendirmede grup performansı değil, ferdi
performans esas alınmaktadır. Kollektivist bir toplumda idare ise, grupları uyum seviyelerine
göre revize edebilmektedir. İnsanlar kendilerini grup içi uyuşmazlıklar, cinsel ve etnik
farklılıklardan dolayı o grubun bir parçası hissedemeyebilmektedirler. Bu durum kollektivist
yöneticilerin dikkatlerinden kaçmadan, bu hassasiyetler de dikkate alınarak grup yeniden
oluşturulmaktadır.
Kollektivist bir toplumda, bir kişinin performansını onunla açık açık konuşmak
toplumun kabul etmediği bir değer olarak görülmektedir. Bu tür toplumlarda, çalışanların
performanslarını artırmak maksadıyla, dolaylı yollardan tedbirler alınmaktadır. Örneğin; bir
iyiliğin geri çekilmesi ya da bir aracı kullanılması gibi.
Bireyci toplumlarda norm, herkese eşit muamele edilmesi olarak algılanmaktadır.
Sosyoloji terminolojisinde buna evrensellik denmektedir. Bir müşteriyi diğerine tercih etmek,
kötü ve ahlaksız bir davranış olarak kabul edilmektedir. Kollektivist toplumlarda ise, tam
tersi bir durum vardır. Bizim grubumuz ve onların gurubu gibi ayrımlar, kişilerin bilinçlerinin
temeline öyle yerleşmiştir ki, insanın arkadaşına başkalarından daha iyi ve ayrıcalıklı
davranması, doğru bir davranış olarak kabul görmektedir.
Çizelge 1.2. Kollektivist ve Bireyci Toplumlar Arasındaki Temel Farklılıklar
KOLLEKTİVİST TOPLUMLAR BİREYCİ TOPLUMLAR
Grup çıkarları kişisel çıkarların önüne geçer.
Kişisel çıkarlar grup çıkarlarının önüne geçer.
Özel hayat gruplar tarafından düzenlenir.
Herkesin özel hayatını gizlemeye hakkı vardır.
Teklifler üyesi olunan grup tarafından belirlenir.
Herkesin kendi kişisel fikri olması beklenir.
Kanunlar ve haklar gruba göre değişir. Kanunlar ve hakların herkes için aynı olması beklenir.
Kişi başına düşük gelir Kişi başına yüksek gelir.
Ekonomide devletin baskın rolü vardır. Ekonomide devletin sınırlı rolü vardır.
Ekonomi ortaklaşa çıkarlar üzerine kurulmuştur.
Ekonomi kişisel çıkarlar üzerine kurulmuştur.
Politik güç çıkar gruplarının elindedir. Politik güç seçmenlerin elindedir.
Basın devletin denetimi altındadır. Basın özgürlüğü vardır.
Eşitlik ideali, kişisel özgürlük idealinden yüksek tutulur.
Kişisel özgürlük ideali, eşitlik idealinden yüksek tutulur.
Toplumsal uyum ve harmoni en yüksek ihtiyaçtır.
Kişisel hedeflere ulaşma en yüksek ihtiyaçtır.
- Kadınsılık/Erkeksilik özelliği: İnsanlar kadın ve erkek olmak üzere iki farklı
cinsiyetten oluşmaktadır. Kadınlar ve erkekler biyolojik olarak ve toplumdaki rolleri
açısından birbirlerinden farklılık göstermektedirler. Toplumlar, hangi davranışın erkeklere,
hangilerinin kadınlara uygun olduğu konusunda şartlanmış ve yargılarını buna göre yapar hale
gelmiştir. Mesleklerin seçiminde de aynı şekilde bir farklılık bulunmaktadır. Binlerce erkek
taksi şoförlüğü yaparken, bir kadının taksi şoförlüğü yapması yadırganmaktadır. Bir çok
otelin aşçısı erkek olduğu halde Türkiye’de erkeklerin evlerinde yemek yapmaları, yine tuhaf
karşılanmaktadır. Kısacası; bir çok toplumda, erkeklerin daha çok ev dışındaki işlerin peşinde
koşmaları, daha iddialı, rekabetçi ve güçlü olmaları beklenirken; kadınların ise daha çok eve,
çocuklara, insanlara bakmakla görevli olduğu kabul edilmektedir.
Kadınsı ve erkeksi kültürün özellikleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Çizelge
1.3. incelendiğinde erkeksi kültürlerin daha çok başarma ve çok kazanmaya güdülendikleri;
kadınsı kültürlerin ise, güven ve dayanışmaya önem verdikleri görülmektedir.
Çizelge 1.3. Kadınsı ve Erkeksi Kültürün Özellikleri
Erkeksi Kültür Kadınsı Kültür
Daha çok kazanmak isterler. Üstleri ile iyi ilişki kurmak isterler.
Daha yüksek seviyelerde çalışmak isterler.
Dayanışmanın olduğu işlerde çalışmak isterler.
Herkes tarafından kolay yapılamayan işlerde çalışmak isterler. İş güvencesine önem verirler.
Toplumlardaki kadın ve erkek rolleri arasındaki farklılıklar standart değildir. Bazı
toplumlarda bu fark çok fazlayken bazılarında roller birbirine yakındır. Erkeksi kültürün
hakim olduğu işyerleri veya toplumlarda, anlaşmazlıkların kavgayla çözülmesi gerektiği hissi
hakimdir. Böyle ülkelerde, endüstriyel ilişkilerde sık sık kavgalar yaşanmaktadır. Bu kültüre
sahip işletmelerde ise, yönetim işçi sendikalarıyla anlaşma yoluna gitmekten kaçınmakta, işçi
sendikaları da onların bu restine karşılık vermektedir.
Kadınsı kültürlerde ise, anlaşmazlıkların uzlaşma ve görüşme yoluyla çözülmesi tercih
edilmektedir. Bu görüşmelerin gerçekleştiği örgütsel platform, ülkeden ülkeye farklılık
göstermektedir. Bu ülkelerde sendika liderleri doğrudan yöneticilerle görüşerek toplu
sözleşme anlaşmaları imzalamaktadırlar.
Erkeksi bir toplumda aile, çocukları iddialı olmaya, hırsa, rekabete yöneltmektedir.
Erkeksi toplumlardaki örgütler ise, sonuçları ön plana çıkarmakta, herkesi performansına göre
ödüllendirmek istemektedirler. Kadınsı toplumlarda aileler, çocukları alçak gönüllülük ve
dayanışmaya yönlendirmektedirler. Bu toplumlardaki örgütler, insanları daha çok eşitlik
ilkesine, yani herkesi ihtiyacına göre ödüllendirmektedirler.
Teknolojinin gelişmesi ile birçok işi makinelerin yaptığı işletmelerde, kişilerin
kabiliyetlerinin ve mesleklerinin fazla önemi kalmamaktadır. Bu yüzden birçok insan
kabiliyetlerinin altında işlerde çalıştırılmakta ve bu da tatmin problemlerinin artmasına sebep
olmaktadır. Bu problemlerin çözümü için tercih edilecek yöntemler, kültürlerin tipine göre
farklılık göstermektedir. Genelde bu yöntemlerin hepsinde talep "çalışmanın
insancıllaştırılması"dır. Ancak, insancıllaştırılmış iş olarak neyin kabul edildiği, kültürlere
göre değişmektedir. Erkeksi bir kültürde insancıllaştırılmış iş; tanınma, ilerleme ve gayret
gösterme için fırsat sunmaktadır. Kadınsı kültürlerde ise, insancıllaştırılmış iş; karşılıklı
yardımlaşma ve sosyal temas fırsatı tanımaktadır.
Erkeksi ve kadınsı kültürler, değişik yönetici tiplemeleri yaratmaktadırlar. Erkeksi
yöneticilerin; iddialı, kararlı ve "saldırgan" (sadece erkeksi kültürlerde bu kelimenin pozitif
bir anlamı vardır) olması beklenmektedir. Bu yöneticiler, tüm kararları kendileri vermekte,
tartışma ortamları yerine (çalışanların kararların alınmasında etkinlikleri istenmemektedir.)
eldeki verileri kullanmaktadırlar.
Kadınsı kültürlerde yöneticiler ise, daha az göze batan, kararlı olmak yerine önsezilerini
kullanan ve herkesin uzlaşmasını isteyen kişilerdir. Ancak, her iki kültürde de yöneticilerin
becerikli ve normalin üzerinde zeka ve girişimci olmaları beklenmektedir. Kadınsı
kültürlerde toplantılar, problemlerin tartışıldığı ve ortak çözümlerin arandığı yerlerdir, karar
alma amacına hizmet etmektedirler. Erkeksi kültürlerde ise, katılımcıların kendilerini ve ne
kadar iyi olduklarını göstermek için fırsat buldukları bir ortam olarak algılanmaktadır.
Kararlar ise, bireyler tarafından başka yerlerde alınmaktadır.
Son yıllarda, kadınların yönetici pozisyonlar da dahil olmak üzere, işgücündeki
katılımları sürekli olarak artmaktadır. Bu gelişme her iki kültürün hakim olduğu ülkelerde
birbirine yaklaştı ise de; bir çelişki bulunmaktadır. Buradaki çelişki, geleneksel olarak erkek
hakimiyetindeki iş dünyasında, kadınların erkekleri aşıp yüksek pozisyonlara gelebilmeleri
için çok hırslı olmaları gerektiğidir. Hırslı kadınlara, kadınsı toplumlardan ziyade erkeksi
toplumlarda rastlanmaktadır. Kadınsı toplumlarda ise, kadınların yüksek mevkilere
gelmelerine karşı olan direnç daha az olmasına rağmen, kadınlar hırslı değillerdir. Bu iki
eğilim, ilk başta bir çelişki gibi görünse de, görüldüğü kadarıyla birbirini dengelemektedir ve
kadınsı toplumlarda kadınlar yüksek statülü işlere erkeksi toplumlardan daha fazla
girememektedirler.
1.8.2. Harrison ve Handy’nin Sınıflandırması
Örgüt kültürünün sınıflandırılması ile ilgili ilk çalışmalardan bir tanesi de, 1978 yılında
Handy tarafından yapılmıştır. Handy tarafından yapılan çalışmalar, Amerikalı sosyal
psikolog Harrison’un 1972 yıllarındaki Yunan Mitolojisinden faydalanarak yapmış olduğu
çalışmalarına dayanmaktadır. Handy örgüt kültürünü, örgüt üyelerinin davranışlarını, çalışma
şekillerini ve düşüncelerini şekillendiren normlar sistemi olarak ele almaktadır. Handy ve
Harrison, örgüt kültürünü merkezileşme ve formalizasyon derecelerine göre incelemekte ve
Şekil 1.4.de belirtildiği gibi güç kültürü, rol kültürü, görev kültürü ve birey kültürü olarak
sınıflandırmaktadır.
ROL KÜLTÜRÜ
GÖREV KÜLTÜRÜ
GÜÇ KÜLTÜRÜ
BİREY KÜLTÜRÜ
Şekil 1.4. Harrison’un Kültür Sınıflaması
Kaynak: Atılhan NAKTİYOK; Çevresel Çalkantı ve Örgüt Kültürü, s.104
- Güç Kültürü(Power Culture): Güç kültüründe güç, tek bir kişi veya onun güvenini
kazanan kişi veya gruplarda toplanmaktadır. Güç, kontrollü olarak gücün gerçek sahipleri
tarafından uzmanlara dağıtılmakta, kararlar gücün sahipleri tarafından alınmakta, diğerlerinin
fikirleri sorulmamaktadır. Üst düzey yöneticilerin güvenini kazananlar, karar ve
uygulamalarında oldukça serbest davranabilmektedirler.
Bu kültür tipinde merkezileşme yüksek, formalizasyon düşüktür. Çok az rol, bürokrasi
ve prosedür vardır. Kontrol, merkeze çağırma veya merkez tarafından görevlendirilen kişiler
vasıtasıyla yapılmaktadır. Kurum içi ödüllendirmenin kontrolü, gücün ana kaynağı tarafından
yapılmaktadır. Handy, bu kültür tipindeki lideri, bir örümcek ağının ortasındaki örümceğe
benzetmektedir. Önemli olan, gücü ve etkiyi simgeleyen örümceği çevreleyen daireyi
oluşturan çizgilerdir.
Güç kültürünün hüküm sürdüğü örgütlerin, çabuk hareket etme ve tehlikeye hızlı
reaksiyon gösterme yetenekleri vardır. Az bürokratik, hızlı rekabet etme özellikli ve tümüyle
merkezi güce riayet eden, ancak büyüdükçe yönetimi güçleşen bir yapıları vardır. Güç
kültürüne genellikle küçük işletmelerde, askeri birliklerde rastlanmaktadır.
Yük
sek
Mer
kezi
leşm
e
Düş
ük M
erke
zile
şme
Yüksek Formalleşme
Düşük Formalleşme
Bu kültürün hakim olduğu kurumlarda, orta seviye yöneticiler arasında iş değiştirme
oranı oldukça yüksek seyretmektedir. Çünkü orta seviye yöneticilerin faaliyetleri onları tatmin
edecek seviyede değildir.
- Rol Kültürü(Role Culture): Rol kültüründe, çalışanların yapmaktan sorumlu
oldukları işler, tüm ayrıntıları ile belirlenmektedir. Bu nedenle, formalleşmenin yüksek
derecede olduğu ve merkezi olarak idare edilen bürokratik bir kültür olarak görülmektedir.
Ayrıntılı iş tanımları, hiyerarşik düzenlemeler, katı bir şekilde belirlenmiş örgütsel roller,
uzmanlaşma, zaman ve hareket etütleriyle bilimsel yönetim bu kültürün özellikleridir.
Bürokrasi, otorite ve hiyerarşi, ilişkileri belirleyen unsurlardır. Yetki, yöneticilerde ve kısmen
de uzmanlıklardadır. Bu kültürde rol ve iş tanımlaması, o işi yapan bireylerden daha önemli
görülmekte, kişisel güç hoş görülmemekte, ancak uzmanlık gücüne gerektiğinde değer
verilmektedir .
Değişimlere yavaş uyum sağlandığından ve üyeler güvenliği değişime tercih
ettiklerinden dolayı, değişimin az olduğu monopol veya oligopol piyasalarda uygun sonuçlar
alınmaktadır. Bu kültürün etkinliği, iş görenlerin kişiliklerinden ziyade, sorumluluklar ve iş
bölümünün rasyonelliğine bağlıdır.
Bu tür kültür tipinin hüküm sürdüğü örgütlerde göze çarpan olumsuzluklardan birisi,
bölümler arası iletişim kopukluğundan kaynaklanan sorunların müşteriye yansımasıdır.
Genellikle bankalar, kamu kurumları gibi iş yerlerinde uygulanmaktadır.
- Görev Kültürü(Task Culture): Belli bir işin yapılması amacıyla, farklı bilim
dallarından ve mesleklerden oluşan, gücün bilgi ve tecrübeye bağlı olduğu, pozisyon ve
karizmanın geri planda kaldığı proje gruplarını ifade etmektedir. Proje ve takım çalışması,
kurum içi görevlerin temelini oluşturmaktadır. Gruba uyum sağlamak için gerekli olan yegane
şey, yetenek ve yaratıcılıktır. Görev kültüründe gücün ve etkinin kaynağı sadece uzmanlıktır.
Liderlerin rolü ise, vizyonlarının doğru anlaşılmasını, benimsenmesini sağlamaktır.
Lider, çalışanları üretilen projeler ile proje gruplarında görevlendirilecek insan gücü ve diğer
kaynaklara olan hakimiyet sayesinde kontrol edebilmektedir.
Bu tip örgütlerde çalışanlara serbesti tanınmakta, merkezi karar alma yöntemi yerine,
ortak karar alma ve kararlara katılma tarzında, demokratik bir yönetim şekli
benimsenmektedir. Görev kültürünü benimseyen örgütler, müşteri ve proje odaklı çalışmakta
ve görev tamamlandığında ekipler dağılmakta ve yeni projeler için tekrar ekipler
oluşturulmaktadır. Bu kültür tipi, hızlı değişimin yaşandığı rekabetçi ortamlarda etkin
olmaktadır.
Görev kültürünün uygulandığı işletmelerde başarısızlıkla karşılaşıldığında, güç
kültürüne dönülebilmektedir. Görev kültürünün bir dezavantajı da, çalışanların yüksek ücret
talep eden uzmanlardan oluşması nedeniyle, işgücü maliyetinin yüksek olmasıdır.
Danışmanlık şirketleri, reklam şirketleri ile AR-GE birimleri gibi fikri beceri ve yaratıcılık
gerektiren iş kollarında daha çok uygulanmaktadır.
- Birey Kültürü: Uzman kişilerin kendi arzularını gerçekleştirmek amacıyla teşkil
ettikleri örgütlerde uygulanmaktadır. Bireyleri bir arada tutan şey; ortak amaç, sevgi ve
saygıdır. Böyle bir kültürde önemli olan, örgüt üyeleri ve onların ihtiyaçlarının tatminidir.
Güç, görev ve rol kültürlerinde iş görenler örgüt için çalışırken, birey kültüründe örgüt iş
görenler için çalışmaktadır. Kısacası, birey kültüründe odak noktası olarak birey kabul
edilmektedir.
Örgüt içinde çalışanlar, kendi planlarını kendileri yapacak kadar serbestiye sahip
bulunmaktadırlar. Yöneticiler işten çıkarma, terfi ve seçim gibi konularda etkin değillerdir.
Bu görevler, iş görenlerin oluşturduğu gruplar tarafından yürütülmektedir.
Bu tür örgütlerde hiyerarşi olmadığından denetim de mümkün olmamaktadır. Ancak,
grup üyelerinin ortak rızasıyla, kendi kendilerini denetleyecek bir mekanizma
geliştirilebilmektedir. Birey kültürüne uzmanlaşmanın yüksek olduğu, az sayıda çalışanı
bulunan işletmelerde rastlanmaktadır.
1.8.3. Deal ve Kennedy Sınıflandırması
Deal ve Kennedy, çevrenin belirsizliği ile herhangi bir kararın başarısına ilişkin
çevreden geri besleme alma hızı arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak dört farklı tip kültür
belirlemişlerdir. Bu kriterlere göre, ortaya çıkan ve şekil 1.5.’de gösterilen kültür tipleri
aşağıda açıklanmaktadır.
YÜKSEK RİSK
YAVAŞ GERİ BESLEME
YÜKSEK RİSK
HIZLI GERİ BESLEME
DÜŞÜK RİSK
YAVAŞ GERİ BESLEME
DÜŞÜK RİSK
HIZLI GERİ BESLEME
Şekil 1.5. Deal ve Kennedy’nin Örgüt Kültürleri
- Yüksek Risk – Hızlı Geri Besleme Kültürü (Sert Adam/Maço Kültürü);
Bu kültür tipi, yüksek risk alan ve çabuk geri besleme yapan, çalışanların aldığı
kararların doğruluğu konusunda çok fazla muhakeme zamanı bulamadığı yapılarda
görülmektedir. Polis veya askeri örgütlerin yapısı bu kültür için uygun örneklerdir. Çünkü,
asker ve polis örgütlerinde kararlar ölümle yaşam arasında tercihler yapılarak verilmektedir.
Karar organları verdikleri kararların doğruluğu konusunda - genellikle faaliyetin bitiminde
görevin başarısı veya başarısızlığı ortaya çıktığından - hızla bilgi sahibi olmaktadırlar.
Bu kültürlerde başarısızlığın maliyeti oldukça yüksektir. Hata yapanlar genellikle bunu
yaşamları ile ödemektedirler. Bu yüzden, örgütsel efsaneler kahramanların etrafında
şekillenmektedir. Çünkü kahramanlar hata yapmayanlardır. Ritüeller önem arz etmekte ve
çoğunlukla bir batıl inanç şeklinde gelişebilmektedir.
Bu kültür tipi genellikle, büyük yapı projeleri, kozmetik, reklamcılık ve filmcilik gibi
işlerle uğraşan örgütlerle, işletmelerin pazarlama bölümlerinde hüküm sürmektedir. Yapılan
yatırımların boyutları ile orantılı olarak finansal risk yüksektir. Bu tip kültürlerde, olası
DÜ
ŞÜK
R
İSK
YÜK
SEK
Ü
DÜŞÜK GERİ BESLEME HIZI YÜKSEK
başarısızlıklar çalışanların işten ayrılmaları veya uzaklaştırılmalarına sebep olacağından,
sağlam bir örgüt kültürünün oluşması konusunda sıkıntılar bulunmaktadır.
- Düşük Risk-Hızlı Geri Besleme(Çok Çalış/ İyi Oyna)
Bu kültür tipinin temel özelliği, hızlı geri besleme ve düşük riskli kararlardır. Ana
değeri, müşteriler ve onların istekleridir. Sloganı ise “ihtiyaç bul ve doldur”dur. Örneğin; bir
restoran işletmecisi küçük bir sermaye ile tesisini kurmakta ve kısa sürede yaptığı işin ve
ortaya koyduğu yeniliklerin sonuçlarını öğrenebilmektedir. Yapmış olduğu gözlemler veya
başka yöntemlerle elde ettiği bilgiler ışığında müşteri ihtiyaçlarını tatmin etmek amacıyla
yapılan değişikliklerin sonuçları, uygulamadan kısa zaman sonra alınmaktadır. Bu yüzden, bu
kültür tipinin rastlandığı örgütlerde, müşteri hizmetlerinin kalitesi yüksek olmaktadır.
Müşteri ihtiyaçlarını doğru tespit etmek ve değişimi doğru yönlendirmek için, takım
çalışması önem arz etmektedir. Çalışanlar ile işverenlerin hepsinin hedefi, doğru takımlar
oluşturmak ve onlarla beraber başarılı olmaktır. Örgütün kahramanları ise, iyi konuşabilen
etkili satış temsilcileridir.
Bilgisayar üreten firmalarda, otomobil sektöründe ve işletmelerin pazarlama
bölümlerinde bu kültür tipine daha çok rastlanmaktadır.
- Yüksek Risk – Yavaş Geri Besleme(Kurumun İçin İddia Et)
Bu kültür tipi, geniş yatırımlar yaparak büyük oranda riske giren ve izlenen stratejilerin
başarısı hakkında çok uzun süre sonra bilgi sahibi olabilen işletmelerde yaygındır. Yüksek
risk ve yavaş geri besleme, bu kültür tipinin temel özelliğidir. Buradaki yavaşlık, örgüt
ürünlerinin sonuçları hakkında örgüt üzerinde az baskı olduğu anlamında değil, yavaş
damlayan su işkencesi kadar sürekli olduğu anlamındadır. Bu tür örgütlerde, sonucu tam
olarak bilinemeyen bir yatırım için büyük kaynaklar harcanabilmektedir.
Bir örgüt, hayata geçirilecek bir projenin sonuçlarının iyi gidip gitmeyeceğini bilmeden,
bir projeye büyük miktarlarda para yatırarak, projeyi test etmekte ve geliştirmektedir. Projenin
üretim aşaması, test aşaması ve piyasaya sunulması devresindeki geri bildirim uzayarak aylar
veya yıllar almaktadır. Örneğin; bir petrol şirketi yapmış olduğu fizibilite çalışmalarından
sonra sondaj çalışmalarına başlamakta, uzun bir süreç ve yüksek bir maliyetle petrolü
çıkarmaktadır. Kuyular işletilirken çıkan petrolün kalitesi, kuyulardaki rezerv durumu, petrol
fiyatlarındaki değişim gibi çok büyük risklere katlanmakta ve sonuçları görmesi uzun yıllar
almaktadır. Yine, bir uzay mekiğine yapılan masraf sonucunda beklentilerin gerçekleşmeme
riski yüksek ve sonuçların görülmesi için ihtiyaç duyulan zaman fazladır.
Ağır makine sanayii, uzay araştırmaları ve işletmelerin ARGE bölümlerinde bu kültüre
rastlanabilmektedir. Bu kültür tipinde faaliyetlerin tamamlanması için, her ne kadar uzun
zaman dilimine ihtiyaç duyulsa da, önemli kaynaklar tahsis edilen ARGE çalışmalarının
yapıldığı bölümlerde, tüm insanlığın hayatını şekillendirecek buluşlar yapılabilmektedir.
- Düşük Risk – Yavaş Geri Besleme(Süreç Kültürü)
Düşük riskli kararlarda, kararların etkinliği hakkındaki geri beslemenin yavaş olduğu
çevrelerde ortaya çıkmaktadır. Bu kültür tipinde, çalışanların başarı seviyesini ölçmek için
geri besleme elde edilememekte veya çok düşük seviyede elde edilmektedir. Neyin
yapıldığından ziyade, nasıl yapıldığı önem kazanmaktadır. Devlet kurumları buna örnektir.
Çalışanlar hızlı ve çok üretmeye çalışsalar bile, örgüt yapıları geri beslemenin görülmesini
engelleyecek tarzdadır. Bu yüzden verimlilik konusunda bir motivasyon yok denecek kadar
azdır. Bu tür işletmelerin kültürel değeri teknik mükemmeliyetçiliktir. Eğer süreçler
kontrolden çıkarsa, bu kültür tipine bürokrasi denilebilmektedir.
Bu kültürde hiyerarşik kademeler arasındaki ayrım ve unvanlar önemlidir. Örgütsel
hikayeler başarılı olamayan reformcular hakkında anlatılmasına rağmen, bu kültüre sahip
örgütlerde çok sayıda kahraman bulunmamaktadır. Bunun sebebi de; çok fazla reformcunun
ortaya çıkmamasıdır. Sloganlar, muhafazakarlığı ve dürüstlüğü vurgulamaktadır. Herhangi bir
değişim çabası, statükonun devamı için engellenmektedir.
Bu kültüre sahip işletmeler, modern dünyaya uyum sağlamakta zorlanabilmektedirler.
Kamu kuruluşları, sigorta şirketleri, bankalar ve işletmelerin hesap işleri bölümlerinde bu
kültür tipine rastlanmaktadır.
1.10. Örgüt Kültürünün Öğeleri
Her toplumun kendisine has ve onu diğerlerinden ayıran kültürünün ürünü bir yaşama
biçimi bulunmaktadır. Bu farklılıklar, kültürlerini oluşturan öğeler ile bunların dışa
vurumlarından kaynaklanmaktadır. Örgüt kültürünün tanımı gibi, öğeleri konusunda görüş
birliği yoktur. Bilim adamları örgüt kültürünün öğelerini kendi yaklaşımlarına göre
belirtmektedir. Mesela; Pettrigrew örgüt kültürünün öğelerini; ritueller (adetler), dil, inançlar
ve mitler olarak açıklarken; Meek, semboller, mitler, düşünce sistemleri ve adetler olarak
tanımlamaktadır. Bu tez çalışmasında örgüt kültürünün öğeleri iki ana başlık altında
incelenecektir. Birincisi; örgüt kültürünün esas öğeleri, diğeri ise; örgüt kültürünün dışa
vurum şekilleridir.
1.10.1. Örgüt Kültürünün Esas Öğeleri
Örgüt kültürünün oluşumunda direkt olarak etkili olan unsurlar, esas öğelerdir.
Çalışanların ve yönetenlerin davranışlarının şekillenmesinde, örgüt içi ilişkiler ile iş yapma
biçimlerinin geliştirilmesinde ve çevre ile olan ilişkilerin düzenlenmesinde etkili olan esas
öğeler; değerler, inançlar ve normlardan oluşmaktadır.
1.10.1.1. Değerler
Örgütteki tüm bireylerin ortaklaşa inandığı ve paylaştığı temel değerler, örgüt
kültürünün kalbinde yatan inançlardır. Kültür, insanların paylaştığı değer ve inançlarla
başlamaktadır. Bu değerlerin tümü, örgütteki temel anlayış sistemini oluşturmaktadır.
Değerler, örgüt bütünlüğünü sağlayan, kişilerin düşünce, eylem ve yapıtlarının ölçütü olarak
ortaya çıkan, örgütte neyin istenip neyin istenmediğini belirleyen ve örgüt üyelerinin çoğu
tarafından kabul edilen inançlardır.
Geniş anlamıyla değerler, kültürün daha çok gözle görülmeyen, öznel, içsel yönünü
oluşturmakta, örgütsel sorunların çözümünde makul, uygun olarak kabul edilen çözüm
biçimini göstermektedir. Örgütlerde diğer bazı kültürel öğelerin (semboller) de, örgütün temel
değerlerini ve inançlarını açıkladığı ve vurguladığı söylenebilmektedir. Aynı zamanda söz
konusu değerler, bir örgütün genel amaçlarını, ideallerini, standartlarını yansıtmakta ve
örgütsel kimlik veya yönetim felsefesi içinde de çeşitli biçimlerde dile getirilmekte ve örgütün
stratejisini etkilemektedir.
Wiener tarafından değerlerin, örgüt içerisinde iki farklı şekilde oluşabileceği ifade
edilmektedir. Birincisi; çalışanların faaliyetlerini yürütme şeklini içine alan, onlara yol
gösteren işlevsel değerler, diğeri ise; örgüt milliyetçiliğini yansıtan, çalışanların örgütleri ve
ürettikleri ürünlerle övünmesini sağlayan, diğer örgütlere üstünlük gibi duyguları besleyen
seçkinci değerlerdir.
Schermerhorn’a göre değerlerin işlevleri şunlardır;
• Belirli bir değeri olan olağan eylemlerin, önemli eylemlere dönüşmesine yardımcı
olmakta,
• Örgütü toplumun etkili değerlerine bağlamakta,
• Ayırt edici bir rekabet avantajı sağlamaktadır.
Değerler, üyelerin çalışmalarını değerlemeye yarayan ölçütlere ve buna bağlı olarak
yürürlükte olan terfi sistemlerine de kaynaklık etmektedir. Örgüt için neler önemli ise, bu
konularda başarılı olanlar ödüllendirilmekte ve terfi ettirilmektedir. Bu durum, çalışanları
örgütün değerli saydığı hususları benimsemesi konusunda motive etmektedir.
Değerler, bireysel düzeyde olduğu gibi örgütsel düzeyde de gelişmektedir. Örgüt
kültürü, bir örgütte paylaşılan değerler sistemidir. Değerler, örgüt kültürünün açıklanmasında
diğer öğelere göre daha güvenilir bir özellik taşımaktadırlar. Çalışanlara yaptıkları işin ya da
sergiledikleri davranışın nedeni sorulduğunda, genellikle bu davranışı yönlendiren değerlere
ulaşılmaktadır. Örneğin, “Her süreç iyileştirilmeye muhtaçtır ve her çalışan kendi yaptığı
işleri bu istikamette sorgulamalıdır.” fikrinin yaygın olduğu ve benimsendiği bir örgütte,
değişim ve iyileştirme önemli bir değerdir.
Değerler, örgütlerde hemen ortaya çıkan inançlar topluluğu değildir. Değerler, tüm örgüt
üyeleri tarafından defalarca denenmekte ve herkes tarafından kabul edilebilir bir hal aldıktan
sonra benzer davranışların temelini oluşturmaktadır.
Kısacası; değerler, bir süreç sonunda ortaya çıkmaktadır. Bu sürecin birinci aşaması;
müteşebbisin inançlarını, kurduğu işletmeye tamamen yansıtmasıdır. İkinci aşaması; liderin
telkinleri ile diğer üyeler tarafından kabul gören inançların bir referans kriteri olarak
kullanılması, üçüncü aşaması; örgütte neyin neden önemli olduğu konusunda inanç birliğinin
oluşması ve son aşaması ise; kabul edilen değerlerin yaşanmasıdır. Bu sürecin
gerçekleşmesinde liderin rolü çok önemlidir. Çünkü değerlerin kaynağını oluşturan inançlar,
liderin inançlarıdır.
Sonuç olarak örgüt üyelerinin davranışlarını şekillendiren, örgüt içerisinde doğru ile
yanlışın kriterlerini ortaya koyan, çalışanların performanslarının ölçümünde bir referans teşkil
eden değerler, örgüt kültürünün esasını teşkil etmektedir. Ortak davranış kalıpları yaratarak
örgüt içi çatışmayı en aza indiren, örgüt üyelerinin bir çok problemle mücadelesini
kolaylaştıran değerler, örgüt içi bütünleşmeyi sağlamaktadır.
1.10.1.2. İnançlar
Değerlerin kaynağını, kültürün özünü oluşturan inançlar, örgüt üyelerinin, kendilerini,
başkalarını ve dünyayı algılama ve değerlendirme biçimi olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir
tanımla inançlar, “bir grubun elemanlarının durum ve ilişkileri algılama, yorumlama,
düşünme, hissetme ve yargılamalarında temel algı dayanağıdır.” İnançlar örgüt üyelerinin
çoğunluğu tarafından kabul edilmekte ve paylaşılmaktadır.
İnsanların tutum ve davranışları, sahip oldukları inançlara göre şekillenmektedir.
İnançlarda değişiklik yapılmadan tutum ve davranışlarda yapılan değişiklik, kalıcı
olmamaktadır.
Başlangıçta doğa olayları gibi insanların sırrına eremedikleri olayların zihinlerde yer
etmesinden kaynaklanan inançların oluşmasında; gözlem ve tecrübeler, kişilerin muhakeme
ve sentez yetenekleri, duyguları ve sosyal çevreleri etkin olmaktadır. Sosyal çevre, örgüt içi
çevre ve üyenin yaşadığı dış çevreyi kapsamaktadır. Kişi örf , adet ve dini inançlarını içinde
doğup büyüdüğü örgüt dışı çevreden almaktadır.
Üyelerin inançları konusundaki dağılım, örgütsel bütünleşmeyi etkilemektedir. Örgüt
üyelerinin dinsel ve kişisel inançları, yani; dünya görüşleri birbirine ne kadar yakın ise, örgüt
kültürü o kadar güçlü olmaktadır. İnançlar, değer ve normlar gibi, üyelerin davranışlarına
hükmetmektedir. Güçlü örgüt kültürlerinin önemli göstergelerinden sayılan birlik ve
beraberlik, iş arkadaşlarına, liderlere ve örgüte sadakat, birbirine yakın inançların ürünü
olmaktadır. Liderlerin üyeleri tanımasında ve onların kabiliyetleri ile zaaflarını anlamalarında
inançlar önemli rol oynamaktadır. Çünkü inançlar, iş görenin davranışını etkileyen normları
beslemekte, dolayısıyla davranışlara yansımaktadır.
1.10.1.3. Normlar
Bireylerin tutum ve davranışlarını belirleyen kural, standart ve fikirler normları
oluşturmaktadır. Genellikle değerlerin yansıması olarak tezahür eden ve bir grubun tüm
üyelerince paylaşıldığı için kollektif olan normlar, belli bir grup içindeki bireylerin ilişkilerini
düzenlemekte ve eylemlerine yön vermektedir.
Owens ve Steinhof normları, örgüt kültürü içinde davranışı etkileyen, sosyal sistemi
kurumsallaştıran ve güçlendiren öğeler olarak tanımlamaktadırlar. Başaran’a göre normlar,
“örgütün kültürel değerlerine uygun olarak örgütçe geliştirilen, çalışanların çoğunluğunca
benimsenen davranış kuralları ve ölçütleridir.”
Bir grup veya örgütteki kişilerin hangi davranışın doğru ya da yanlış, iyi veya kötü,
uygun veya uygunsuz, hoş görülebilir veya hoş görülemez olduğu ile ilgili olarak taşıdıkları
bir dizi varsayımlar ya da beklentiler olan normlar, çalışanlara örgüt içinde nasıl davranmaları
ve başkaları ile nasıl etkileşimde bulunmaları konusunda yol göstermektedir. Genel olarak
uyulması gereken kurallar olarak ifade edilen normlar, bazen açık olarak dile getirilmemekte,
çoğu zaman da yazılı bile olmamaktadır. Yazılı olmamasına rağmen, örgüt içinde anlatılan
hikayelerle nesilden nesile aktarılmakta, çalışanlar özellikle norm dışı davranışların
karşılığında alacakları tepkileri bu sayede öğrenmektedirler. Bu yüzden de; normlar, örgüt
üyelerinin sergiledikleri davranışlar üzerinde önemli etkiye sahiptirler. Normlara aykırı
davranışlar, örgüt üyelerinin tepkisini çekmekte ve gruplar, bireylere bu davranışlarından
dolayı cezalar verebilmektedir. Örneğin, “amirlerinle tartışmaya girme”, “ amirler mesaiden
ayrılmadan işyeri terk edilmez” şeklinde ifade edilen ve paylaşılan normlar, o örgüt içindeki
davranışların nasıl olması gerektiği konusunda bilgiler vermektedir. Kısacası; normlar,
sistemce onaylanan ve beklenen davranışları anlatmaktadır.
Normlar sadece örgüt içerisinde neyin yapılacağını göstermekle kalmamakta, aynı
zamanda üyelerden haksız yere istenecek rollerin de önüne geçmektedir. Bu yönüyle üyelerin
yapması ve yapmaması gereken her şey, normların kapsamı alanındadır. Örneğin “kadınlara
ağır işler yaptırılmaz”, şeklinde benimsenen bir norm, işverenlerin kadınları görevleri dışında,
onların sağlıklarına zarar verecek işlerde görevlendirmelerine engel olmaktadır.
Normlar, başarı değerleme kriteri olarak da kullanılmaktadır. Çalışanların davranışları,
benimsenen normlarla karşılaştırılmakta ve genelde uyumlu olanlar başarılı sayılmaktadır. Bu
değerlendirme örgüt içerisinde standart davranışların gelişmesine ve yeni gelenler tarafından
benimsenmesine yardımcı olmaktadır. Fakat, değişimin önünde de bir set teşkil etmektedir.
Normlar değişmez sabit kurallar değildir. Zamanla sosyalleşme süreci içerisinde
içeriden ve dışardan gelen etkiler nedeniyle değişime uğrayabilmektedirler. Normların
öğrenilme ve davranış haline gelmesinde, örgütte anlatılan hikayeler, örgüt kahramanlarının
davranışları ve törenler önemli yer tutmaktadır.
Sonuç olarak; "Değerler ve normlar" çok katmanlı kültür kavramının orta kademelerini
oluşturmaktadır. "İnançlar" ise bu kavramın en derin katmanında yer almaktadırlar. Kültürün
en yüzeysel katmanı, “insanların sergiledikleri davranışlar” dır. İnsanların davranışları,
inançlara bağlı olarak ortaya çıkan değer ve normlar tarafından şekillenmektedir.
Değerlerle karşılaştırıldığında davranış normları, bireyler tarafından daha kolay
öğrenilebilmekte ve örgüt yöneticileri tarafından bu normların üzerlerinde etki kurmak daha
kolay olmaktadır. Örneğin; örgüte yeni katılanlar normlar ve davranış kalıplarını daha kolay
öğrenirken değerlerin benimsenmesinde zorlanabilmektedir. Hofstede'nin yaptığı
araştırmanın sonuçları, aynı toplumsal kültürün içinde bulunan farklı örgütlerin birbirlerinden
davranış normları açısından ayrılabileceklerini, fakat aynı ayrımın değerler açısından
yapılamayacağını ortaya koymaktadır.
1.10.2. Örgüt Kültürünün Dışa Vurum Biçimleri
1.10.2.1. Törenler
Törenler, hem toplumlar hem de örgütler için özel olaylardır. Belirli zamanlarda örgüt
ve üyeleri tarafından önemsenen olaylara bağlı olarak organize edilmektedirler. Tören
faaliyetleri, belli bir mesajı iletmek veya daha özel bir amacı gerçekleştirmek maksadıyla,
insanların iyi bir şekilde tanımlanmış bir takım rolleri icra ettikleri ayrıntılı, etkileyici ve
planlı sosyal faaliyetler olarak tanımlanabilmektedir.
Törenlerin iyi hazırlanmış olmaları önem arz etmektedir. Çünkü; katılımcılar törenler
vasıtasıyla, örgüt kültürünün boyutları ve örgütün sahip olduğu inanç, değer ve normlar
konusunda bir kanaate varmakta ve örgütsel bütünleşme seviyesi konusunda bilgi sahibi
olmaktadırlar.
Bu özel olay sırasında örgüt çalışanları, örgüt kültürünün bir parçası olan kahramanlara,
mitlere ve sembollere ait kutlamalar yapmaktadırlar. Bu nedenle törenler, önemli kültürel
normların ve değerlerin anıldığı ve sağlamlaştırıldığı olaylara örnek teşkil etmektedirler. İşe
yeni başlayanların örgütü tanıması ve bir kanaat edinmeleri açısından da törenler önemli bir
rol oynamaktadır.
Törenler, örgüt düzeninin sürdürülmesine hizmet etmekte, yeni üyelerin tanıtılmasını
sağlamakta, sembolik mesajların örgüt üyelerine aktarılmasına aracılık etmekte, beraber
söylenen marşlar ve üyelere buluşma fırsatı yaratarak örgüt içi bağlılığın gelişmesine katkı
sağlamaktadır.
Törenlerin birçoğu, gelenekselleşmiş etkinlikler olarak icra edilmektedir. Nelson ve Campbell’e göre, örgütlerde altı çeşit tören yapılmaktadır. Bunlar;
• Emeklilik yemekleri, terfi törenleri gibi, bireyin statüsündeki değişim nedeniyle
yapılmakta olan statü törenleri,
• Başarılı personelin ödüllendirilmesi gibi, bireylerin başarılarına destek vermek
maksadıyla düzenlenen teşvik törenleri,
• Yeni bir şirket eğitim merkezinin açılması gibi, örgütteki değişimi ve öğrenmeyi
teşvik etmek maksadıyla icra edilen yenileme törenleri,
• Geleneksel olarak düzenlenen piknikler, altın günleri gibi, örgütteki farklı gurupları
birleştirmek amacıyla yapılan bütünleşme törenleri,
• Şikayetlerin dinlenmesi, yapılan yıllık anketlerin toplu değerlendirilmesi gibi,
örgütte doğal olarak ortaya çıkan çatışmaları ve anlaşmazlıkları gidermeyi amaçlayan
çatışmayı azaltıcı törenler,
• Hata yapan kişilerin davranışlarının yargılanması veya cezalarının duyurulması gibi,
diğerlerine ibret vermek veya cezanın etkisini artırmak maksadıyla yapılan derece indirme
törenleri, (Japonya'da bazı örgütlerde olumsuz davranışlarda bulunan çalışanlara ceza olarak
kurdele takılmaktadır. )
Tören ve toplantı adı altında yapılan tüm etkinliklerin temel amacı; örgütün sonsuza
kadar yaşaması hedefine yönelik, örgüt üyelerini ortak ilgiler ve amaçlar etrafında toplamak,
kısacası örgütsel bütünleşmeyi sağlamak, üyelerle örgüt arasında psikolojik bir bağ
oluşturmaktır. Törenlere katılma oranları, örgüt kültürünün seviyesi konusunda bir fikir
vermekte, tespit edilen olumsuzluklar için tedbirler geliştirilmektedir.
1.10.2.2. Adetler
Adetler; güçlü sembolik değerler taşıyan, geleneksel olarak şekillenen ve planlanan
törensel eylemlerdir. Yapılan bu planlı eylemlerle, kültürel yapı ve değerlerin çalışanlar
tarafından içselleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu eylemler; mezuniyet törenleri, ödül törenleri,
orduda terhis törenleri gibi genel olarak belli kişiler/gruplar yada tüm örgüt için önemli olan
kutlamalardır.
Adetlerin en önemli özelliği, sürekli tekrarlanan veya günlük örgütsel uygulamalarda
görülen davranışlar olmalarıdır. Yazılı olmamalarına rağmen, o örgütte işlerin yapılma şekli
veya kişiler arası ilişkiler konusunda, açık bir mesaj vermektedirler.
1.10.2.3. Hikayeler
Üyelerin örgüt değerlerini benimsemelerini ve faaliyetlere uyumlarını kolaylaştıran
hikaye ve efsaneler, örgüt kültürü açısından önem taşıyan ve genellikle örgütün geçmişine
yönelik olayların, biraz da abartılarak aktarılması sonucunda ortaya çıkan kültür taşıyıcıları
olarak tanımlanmaktadır. Tamamen doğru olsun veya olmasın anlatılan hikayeler ve
efsaneler, örgütün geçmişi ve bugünkü durumu arasında köprü görevini yerine getirmesi
bakımından önem taşımaktadır. Yine örgüt üyelerinin davranışlarına temel oluşturması da,
hikaye ve masalların önemli bir özelliği olarak belirtilmektedir.
Gordon'a göre, hikaye ve efsaneler, örgütün genel üslubu hakkında bilgi vermekte,
temel değerlerin yayılmasına ve yerleşmesine yardımcı olmaktadır. Örgütün kahramanlarını
ve sembollerini canlandırmaktadırlar.
Hikayeler, örgüt kültürü hakkında da önemli ipuçları vermektedir. Örneğin, bir örgütün
kültüründe müşteri memnuniyetini vurgulayan hikayeler yaygınsa, örgütsel değerler de bu
doğrultuda gelişmekte veya kriz dönemlerinde işletmenin katlandığı zorluklar ve çalışanlarına
sahip çıkması ile ilgili hikayeler, çalışanlarda emniyet hissi yaratılması maksadıyla
anlatılmaktadır.
Hikayeler, belirlenmiş bir rol veya bir fikir değil, örgüt tarafından kabul gören bir fikrin
örneğini temsil etmektedirler. Kabul gören bu fikir veya davranışlar, hikayelere konu edilerek
akılda kalması kolaylaştırılmakta ve verilmek istenen mesajlar daha etkin verilebilmektedir.
Ayrıca, örgütün geçmişine yönelik anlatılan hikayeler, örgütün nerelerden nerelere geldiği
konusunda üyelere bilgiler vermekte, geçmişle bir bağ kurularak, bu gelişmede kendilerinin
katkılarını görmeleri ve örgütle bütünleşmeleri sağlanmaktadır.
Diğer yandan, hikayeler çalışanların örgütün faaliyetlerini ve politikalarını daha iyi
anlamaları açısından büyük önem taşımaktadır. Çalışanlar karasız kaldıklarında, hikayeler
vasıtasıyla akılda tuttukları örgüt politikalarını esas alarak kararlarını verebilmektedirler.
Kısacası hikayeler, çalışanların örgüt yönetiminin inisiyatif verdiği konularda, isabetli kararlar
vermelerine yardımcı olmaktadır.
Joanne Martin ve meslektaşlarının yaptığı bir araştırmaya göre, örgütlerde şu konularda
hikayeler ortaya çıkmaktadır; patron hikayeleri, kovulma hikayeleri, düşük seviyedeki
çalışanların yükselip yükselmeyeceğine ilişkin hikayeler, kriz anlarında şirketin nasıl
davrandığına ilişkin hikayeler, kurallar ihlal edildiğinde nelerle karşılaşılacağına ilişkin
hikayeler. Çalışanları örgütün koyduğu kurallar ve örgüt kültürü konusunda ikna etmeye
yönelik konular, sık sık hikayelerin içeriğini oluşturmaktadır.
Örgüt kültürünün önemli taşıyıcılarından biri olarak ele alınan hikayeler ve efsaneler,
özellikle oryantasyon dönemlerinde daha da önem kazanmakta ve yeni işe başlayanların
örgütü ve örgüt içi ilişkileri anlamalarını kolaylaştırmakta, rollerin tanınması, çalışanların
hareket tarzları konusunda rehberlik etmektedir. Böylece, anlatılan olumlu hikayeler,
verimliliği olumlu yönde etkilemekte ve örgüt bütünleşmesine katkı sağlamaktadır.
1.10.2.4. Mitler
Mit, bir sosyal grubun ya da örgütün değerlerini, tanıtım sistemlerini yerleştiren bir
iletişim aracıdır. Bir örgütün değerlerine, kurucularına veya farklı hiyerarşik düzeylerdeki
kişilere ilişkin ilginç olaylar ve öyküler, zamanla belirli bir anlam taşıyan mesaja
dönüştüğünde mitleşleşmektedir. Yine, örgütün önemli bir değeri bir veya birden fazla kişinin
örnek davranışıyla eyleme dönüştüğünde bu eylem mitleşmektedir.
Mitlere pozitif olduğu kadar negatif anlamlarda yüklenilebilmektedir. Bir paylaşıma yol
açtıklarında, örgüte ait olma duygusunu güçlendirdiklerinde mitler pozitiftir. Buna karşın,
mitler, örgüte karşı bir gruplaşmaya yol açtıklarında yani bölünmeyi güçlendirdiklerinde ise,
negatiftirler.
1.10.2.5. Semboller
Örgüt kültürünün özünü oluşturan değerler ve normlar, daha belirgin bir hale gelebilmek
için simgeler halinde dışa vurulmaktadır. Simge olarak mutlaka, alanların ve binaların
tasarımı, fiziksel görünüm, mobilyalar, yönetici ve çalışanların kıyafetleri, örgüt tarafından
kullanılan logolar, ürün tasarımları, ambalajlar vb. gibi elle tutulan gözle görülen objeler
kullanılmamakta, bir mimik, bir el hareketi, bir sloganda simge olarak kullanılabilmektedir.
Simge olarak ne kullanılırsa kullanılsın, üzerinde temsil ettiği örgütün kültürüne ait bir işaret
taşımakta ve üyelere veya dış çevreye mesaj vermektedir.
Semboller, sosyalleşme sürecinin bir kısmını, örgüt içi faaliyetleri ve örgüte ait
değerleri izleyerek gerçekleştiren yeni üyelerin, örgüte oryantasyonunu hızlandırmaktadır.
Eğitimle gerçekleştirilen öğrenme sürecinin pekiştirilmesine yardımcı olmaktadır. Yönetici
odalarının dizaynı, başarılı personeli onurlandıran arma ve rozetler gibi semboller, üyeleri
motive etmektedir. Askeri birliklerde atışta başarılı olan personelin yakalarına taktıkları atış
başarı rozetleri, onlara hiçbir maddî fayda sağlamamasına rağmen, personel bu rozetleri
alabilmek için gayret göstermekte; okula yeni başlayan çocuklardan okumayı öğrenenlere
kurdele takılması, öğrencileri okumayı öğrenme konusunda motive etmektedir.
Örgütlerin kullandıkları semboller, görüldüklerinden daha fazla şeyler ifade
etmektedirler. Asıl önemli olan, sembollerin bireyler tarafından oluşturulması ve toplumun
ortak geçmişindeki deneyimlerden türemiş olan anlayışı ortaya koymasıdır. Bir milletin
kullandığı bayrak o milletin sembolüdür ve maddi olarak değeri çok fazla değildir. Fakat
üzerindeki her renk ve şekil bir maneviyatı anlatmaktadır ve bu yönüyle çok değerlidir.
Bayrağı görenler onun hangi ülkeyi temsil ettiğini anlamakta, o milletin vatandaşları ise,
bayrağın altında bir arada yaşamaktadırlar.
İşletmelerin kullandıkları semboller de, manevi bir değeri anlatmak için
kullanılabilmektedir. Örneğin; Honda’nın kullandığı “H” harfi dışarıdakiler için bir kolay
tanıma aracı işlevi görürken, üyelere dünya ve güneşin birleşmesini anlatmaktadır. Bu şekilde
kullanılan semboller, örgüte olan bağlılığın artırılmasında önemli rol oynayabilmektedir.
Semboller, üyelerde istenilen değerler ve normların şekillenmesinde de önemli rol
oynamaktadır. Örneğin; spor klüplerinin sembollerine bakılırsa, sembol olarak genelde
mücadeleyi seven, herkes tarafından güç, kurnazlık, çeviklik gibi üstün nitelikleri ile bilinen
hayvanlar kullanılmaktadır.
Ayrıca, üyelere kimin önemli olduğu, üst yönetim tarafından arzulanan eşitlik derecesi
ve uygun olan davranış tarzları (risk alan, tutucu, otoriter, katılımcı, bireyci, sosyal vb.)
konusunda bilgiler vermekte ve çalışanlara arzuladıkları mevkilere gelme konusunda
motivasyon sağlamaktadır.
1.10.2.6. Dil
Dil, iletişim aracı olarak; anlamların taşınmasında kullanılan bir işaretler sistemi
şeklinde tanımlanmakta; kültürün de yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. Kültürün
öğrenilmesi ve nesilden nesile aktarılmasında dilin önemli rolü bulunmaktadır.
Her milletin bir ana dili olduğu gibi, örgütlerin de kendilerine özgü bir dili vardır. Bir
örgütte kullanılan yazılı ve sözlü dil, üyelerin kullandıkları argolar, mecazlar, şakalar,
selamlaşmalar dahil her türlü iletişim aracını kapsamaktadır. Nitekim, çalışanlar kendi
aralarında bu yöntemle anlaşabilmektedirler. Örgüt dilini ancak, o örgütte çalışanlar
anlayabilmekte ve kullanabilmektedir. Çalışanlar bu dili öğrenerek, kültürü kabul ettiklerini
göstermektedirler. Bir dilin ve konuşma tarzının çalışanlar tarafından benimsenmesi ve
anlaşılması, çalışanlar ile örgüt arasında psikolojik bir bağ oluşmasında önemli bir rol
oynamaktadır. Bunun tersi, çalışanların örgütten ve birbirlerinden yabancılaşmasına sebep
olmaktadır.
Her örgütün bir dili olduğu gibi, her meslek grubunun da ortak bir dili bulunmaktadır.
Bu durum, meslektaşlar arasında anlaşmayı kolaylaştırmakta ve mesleki dayanışmanın
altyapısını oluşturmaktadır. Örneğin; hekimlerin kullandığı Latince terimler, marangozların
kullandığı iş ile ilgili mecazlar, şoförlerin kullandığı deyimler ve argolar tamamen meslek
gruplarının kültürlerinin yansımalarıdır.
Dil, geliştirilen sloganlar vasıtasıyla bir motivasyon aracı olarak da kullanılabilmektedir.
Bu hususu yaşadığım bir olayla açıklamak istiyorum. Bir gün yemek saatine yarım saat kala
bir restorandın şef garsonunun diğer garsonlara “arkadaşlar, çabuk olun. Şova geç kalıyoruz.”
dediğini duyduğumda, az sonra garsonların görsel bir şov yapacaklarını anladım.
Garsonlardan bir tanesini çağırıp “yemekte bir şov olup olmadığını ve kim tarafından ne
zaman icra edileceğini” sordum. Garson gülerek cevap verdi. “Bu şov bizim şovumuzdur. Biz
yaptığımız işi(servis hizmetini) şov olarak görüyoruz. Bu bizim performansımızı
artırmaktadır.” Bu örnekten de anlaşıldığı gibi, kullanılan sloganlar üyelerin performansını
olumlu etkilemektedir.
Küreselleşen dünyada; çalışanların ve müşterilerin dil farklılıkları hem iletişimi
zorlaştırmakta, hem de örgüt kültürünün gelişimini olumsuz etkilemektedir.
1.10.2.7. Kahramanlar
Kahramanlar, geçmişte örgüte çok yararlı hizmetlerde bulunmuş ve bu hizmetleri
nedeniyle devleşmiş, örgütü zafere ulaştırmış kişilerdir. Örgüt kahramanları, örgüt açısından
ideal özelliklere sahip olarak görülen kişiler olup, örgütlerde bir değil birden fazla olabilirler.
Bunlar ölmüş ya da yaşayan, gerçek kişiler olabileceği gibi, hayali kişiler de
olabilmektedirler.
Örgüt kahramanları, değerlere hayat veren, örgüt kültürüne katkıda bulanan, çalışanlar
üzerinde motive edici etkisi olan, örgütün sahip olduğu değerleri kişiliklerinde somutlaştıran
ve örgütün kültürünü dışarıya karşı temsil eden ulaşılabilir kişilikleri olan insanlardır.
Kahramanlar, yapmış oldukları ile çalışanlar için örnek olmakta, örgüt üyelerinin inanç ve
değerleri için referans teşkil etmekte ve onlar için bir model oluşturmaktadır. Yönetim ise,
çalışanları bu örneğe yaklaşmaları konusunda teşvik etmektedir. Örneğin; Çanakkale
Savaşında insan üstü bir ağırlıktaki top mermisini sırtlayıp topa sürerek ateşleyen ve düşman
gemisinin muharebe dışı kalmasını sağlayan Seyit Çavuş bir kahramandır. Milletinin inancını,
Türk Askerinin cesaret ve kararlılığını temsil etmektedir. Seyit Çavuşun davranışı her çavuş
rütbe töreninde anlatılmaktadır. Güçlü kültürlerde, kahramanlar her fırsatta anılarak
çalışanların gündemlerinde tutulmakta, bunun için anma törenleri ve etkinlikler
düzenlenmektedir.
Her ne kadar yapılan bazı çalışmalarda kahramanların liderlerin içinden çıktığı
konusunda bir anlam çıkarılsa da; örgütün geçmişte yaşayan ve hala görevleri başımda
bulunan liderlerinin tamamını kahraman olarak düşünmek yanlış bir değerlendirme
olmaktadır. Liderler ile kahramanlar arasındaki fark; liderler örgüt kültürüne katkıda bulunan,
örgüt çalışanlarını motive eden, dışarıya karşı örgüt ve kültürünü temsil eden yüksek yönetim
kademesindeki kişilerdir. Kahramanlar ise; yönetimin her kademesinden çıkan, o kültürün
içerisindekiler tarafından büyük beğeni toplayan, ölmüş veya yaşayan, gerçek veya hayal
ürünü kişiler olabilmektedir. Kahramanlar liderlerin içerisinden de çıkabilmekte, fakat her
lider kahraman olamamaktadır. Örneğin; yüzlerce subay ve general içerisinden Seyit Çavuş
kahraman olarak ortaya çıkmıştır.
1.11. Örgüt Kültürü Boyutları
Örgüt kültürü ile ilgili yapılan çalışmalarda tanım ve kavram konusunda bir konsensüs
olmadığı gibi yapılacak analizlerde esas alınacak örgüt kültürü boyutları konusunda da farklı
görüşler bulunmaktadır. Bilim adamları konuyu mensubu oldukları bilim dalları ve kendi
bakış açılarına göre değerlendirmekte ve örgüt kültürünü farklı boyutlarda ele almaktadırlar.
Hofstede tarafından yapılan ve ulusal kültürlerin örgüt kültürleri üzerine etkilerini konu
alan çalışmalarda örgüt kültürü, 4 boyutta ele alınmıştır. Bunlar; erkek ve kadına özgü
değerler, bireycilik ve toplumculuk özelliği, belirsizlikten kaçınma özelliği ve güç mesafesi
özelliğidir. Harvey ve Brown ise çalışmalarında örgüt kültürünü; bireysel özerklik, örgütsel
yapı, örgütsel destek, performans göstergeleri ve risk kabullenme derecesi olmak üzere 5
boyutta ele almıştır.
Dinçer ve Akıncı tarafından; yapılacak ölçme ve analizlerde örgüt kültürünün 10 farklı
boyutta ele alınması salık verilmektedir. Bunlar; bireysel özerklik, risk toleransı, yön,
bütünleşme, yönetim desteği, kontrol, kimlik, ödül sistemi, fikir ayrılıklarına verilen tolerans
ve iletişim modelleridir.
Robbins yönetimle ilgili bazı uygulamalara dayanarak örgüt kültürünü 7 boyutta
incelemektedir. Bu boyutlar; Bireysel Özerklik, Örgütsel Yapı, Örgütsel Destek, Örgütsel
Kimlik, Örgütsel Adalet, Çatışmada Hoşgörü ve Risk Üstlenmeyi Teşvik’tir. Tez
çalışmasında yapılacak olan analizlerde Robbins’in tespit ettiği boyutlar temel alınacaktır. Bu
nedenle kavramların doğru şekilde anlaşılmasını sağlamak amacıyla her boyut ayrı ayrı
açıklanacaktır;
1.11.1. Bireysel Özerklik
Yöneticilerin çalışanlarına karşı takındıkları tutumlar, yani yönetim anlayışları bu
kapsamdadır. Eğer yöneticiler, yüksek düzeyde yetki kullanma ihtiyacı duyuyorlar, geleneksel
davranış biçimlerine sıkı bağlılık gösteriyorlar ve yetkiyi merkezi hale getiriyorlarsa otokratik
bir yönetim anlayışından bahsedilmektedir. Bu yönetim anlayışında çalışanların özerkliği söz
konusu değildir.
Tam tersi, çalışanların işleri ile ilgili konularda serbest bırakan demokratik yönetim
anlayışını benimseyen yöneticiler, otoriteyi başkalarına devretme konusunda gönüllü
davranmakta, katılımı teşvik etmekte ve çalışanları etkilemek için bilgi ve iletişim gücünü
kullanmaktadır. Bu liderler; plan ve politikaların belirlenmesinde, kararların alınmasında
daima astlarının fikirlerini almakta ve onları karar alma sürecine ortak etmektedirler.
Bunların dışında; yetkiyi, çalışanlara devrederek onların plan ve programları
yapmalarına fırsat veren, çalışanlar üzerinde mümkün olduğu kadar az kontrol ve baskı
uygulayan, çalışanlara tam serbesti tanıyan yöneticiler bulunmaktadır. Bu yönetim
anlayışında ise çalışanlara, tamamen özerk bir çalışma ortamı yaratılmaktadır. Yöneticilerin
varlığı veya yokluğu performanslar üzerinde herhangi bir etki yapmamakta, her çalışan kendi
programını serbestçe yapabilmekte, yaratıcı fikirler ortaya çıkmaktadır.
1.11.2. Örgütsel Yapı
Örgütsel yapı, çalışanların işbölümü ve uzmanlaşma durumunu, yönetimin
yetkilendirme konusundaki tavrını, örgüt içi hiyerarşiyi kısacası, güç mesafesini içermektedir.
İnsanlar iş hayatına genç yaşta farklı statülerde başlamakta ve örgüt yapısı içerisinde
işbölümü esaslarına göre bir faaliyeti yürütmektedir. Örgüt içerisinde kimisi üretimde
görevliyken, kimisi makinelerin bakımını yapmakta, kimisi de üst seviyede faaliyetleri
yönetmektedir. İnsanlar çocuk yaştan itibaren statü farklılıklarından kaynaklanan ayrıcalıklara
alışık olduklarından (ebeveyn-çocuk, öğretmen – öğrenci ilişkileri gibi), iş ortamında da böyle
bir farklılığı normal karşılamakta veya kabullenebilmektedir. Bu nedenle farklı statüler için
farklı maaşlar, yemekhaneler, oda dizaynları, makam araçları gibi ayrıcalıkları hem istemekte,
hem de normal karşılamaktadır.
Örgütte dikey bir yapılanma var ve güç mesafesi yüksek ise; üstler ve astlar arasında
eşitsizlik fazla ve iletişim kısıtlı olmaktadır. Bu durumda çalışanlar makine gibi görülmekte
ve sadece söylenenleri yapmaları beklenmektedir. Çalışanlar, kararların alınma sürecine
katılmamakta, problemlerini üstleri ile kolay kolay paylaşamamaktadırlar. Bu yapıdaki
örgütlerde, bir çok denetçi bulunmakta, hiyerarşiler arasında tamamen formal bir iletişim
hüküm sürmektedir. Maaş sistemleri en üst ve en alt arasında büyük uçurumlar olacak şekilde
düzenlenmekte, daha çok düşük eğitim seviyesinde iş görenler istihdam edilmektedir.
Düşük güç mesafesi durumunda ise; astlar ve üstler arasında önemli bir ayrıcalık
yaratılmamakta, bakıldığında üst olanları anlamakta güçlük çekilmektedir. Eşitsizlik, sadece
paylaşılan rollerde kendini göstermekte ve rollerin değişebileceği konusunda bir inanç
bulunmaktadır. Örgütler merkezi değildir, hiyerarşi yayvan bir piramit şeklindedir ve denetçi
personel sayısı kısıtlıdır. Üst ve astlar arasındaki maaş aralığı fazla değildir, işçiler oldukça
kalifiyedir, yüksek yetenek gerektiren fiziksel işler, az yetenek gerektiren ofis işlerinden daha
yüksek statüye sahiptir. Üstler için ayrıcalıklar istenmeyen bir durumdur ve herkesin aynı
tuvalet, garaj ve kafeteryayı kullanması beklenmektedir. Astlar, üstlere kolayca
ulaşılabilmekte ve informal ilişkiler kurabilmektedir. Çalışanlar karar alma sürecine
katılmakta, ancak son karar üst seviye yöneticiler tarafından verilmektedir.
1.11.3. Örgütsel Destek
Çalışanlar çağın gerisinde kalmamak ve işleriyle ilgili gelişmeleri takip edebilmek
istemektedirler. İşletmeler çalışanların bu ihtiyaçlarına açtıkları kurslarla, seminerlerle, yurt
içi, yurt dışı konferanslara katılmalarını sağlayarak destek verebilmektedir. Bunların dışında
bu çalışmalar için ihtiyaç duyulan zaman ve maddi kaynak konusunda sağlanan destek de
örgütsel destek kapsamında sayılmaktadır.
Çalışanlar sosyal varlıklardır. Zor günlerinde ait oldukları örgüt üyelerinin desteklerine
ihtiyaç duymaktadırlar. Patronlarının ve iş arkadaşlarının, cenazelerine katılarak veya hasta
ziyaretlerine gelerek acı ve sıkıntılarını; düğün ve bayramlar gibi mutlu günlerde arayıp
sorarak mutluluklarını paylaşmalarını istemektedirler. Bu konularda yapılan destekler
çalışanların zorlukların üstesinden gelerek işlerine dönmelerine ve ait oldukları örgüte
bağlanmalarına sebep olmaktadır. Bu yüzden bir çok firma aile piknikleri düzenlemekte,
çalışanların çocuklarına burs vermekte, çocuklu bayan işçilere kreş imkanı sağlamaktadır.
1.11.4. Örgütsel Kimlik
Çalışanların çalıştıkları işletmelerle ve iş arkadaşlarıyla kendilerini özdeşleştirme
dereceleri örgütsel kimliğin göstergesidir. Çalışanlar eğer çalıştıkları işletmelere kendilerini
yakın hissediyorlarsa ve faaliyetlerini benimsiyorlarsa; her yerde çalıştıkları işyeri hakkında
olumlu şeyler söylemektedirler. Yani iş yerleri ile övünmektedirler. Eğer kendilerini iş
yerlerine özdeş hissediyorlarsa; uzun dönemli çalışmalara ve projelere girişmekte, işletme
faaliyetlerini benimsediklerinden politikaların belirlenmesinde çok az çatışmalar yaşanmakta,
yaptıkları işlerden zevk almakta ve önemli bir iş yaptıklarını düşünmektedirler.
Çevrelerindeki insanlara aynı iş yerinde çalışmaları konusunda rahatlıkla tavsiyelerde
bulunabilmektedirler. Bütün bunlar, örgütsel kimliği kabullenmiş iş görenlerin, örgütleri ile
bütünleştiklerini ve ait oldukları örgütü benimsediklerinin göstergesi sayılmaktadır.
1.11.5. Örgütsel Adalet
İş görenler yaptıkları işten tatmin oldukları sürece iş yerlerinde çalışmaya devam
etmektedirler. Tatmin olabilme konusu kişiden kişiye değişse de; kişinin ihtiyaçlarının
karşılanma derecesi olarak tanımlanabilmektedir. Çalışanlar ihtiyaçlarını en üst seviyede
karşılayabilmek için işletmenin ödül politikalarına göre davranışlarını şekillendirmektedir.
Her çalışan, emeğinin karşılığını almak istemektedir. Karşılığını aldıkça daha fazla
performans göstermektedir. Bu yüzden, verimliliği artırmak için bir çok işletme güdüleme
yöntemi olarak ödüllendirmeden faydalanmaktadır. Daha yüksek performans gösterene daha
fazla ödül verilerek tüm çalışanların performanslarının artırılması hedeflenmektedir.
Ödüllendirme konusunda en büyük sıkıntı, ödüllendirileceklerin doğru tespit edilmesi,
ödüllendirme yöntemi ve verilecek ödülün doğru tespitinde yaşanmaktadır. Uygun bir
performans değerlemesi yapılmadan duygusal davranılarak ödüllendirilecek kişilerin
seçilmesi halinde, ödüllendirme performans artışı sağlamak yerine diğerlerinin çalışanların
performanslarını olumsuz etkileyebilmektedir. Çalışanların bir yöneticiden bekledikleri en
önemli özellik dürüst ve adil olmasıdır. Adaletli davranılmaması çalışanları işletmeden
uzaklaştırabilmektedir. Bu yüzden ödüllendirileceklerin belirlenmesine gereken önem
verilmesi gerekmektedir.
Bunun dışında ödüllendirme politikaları da önem taşımaktadır. İşletmede sadece başarılı
kişiler ödüllendirilirse, bireysel başarı öne çıkmakta ve grup çalışması konusunda istenilen
sonuçlar alınamamaktadır. Gruplar ödüllendirilirse, kişiler grup performansına uymakta ve
kendi yeteneklerini zorlamamaktadır. Bu yüzden işletmenin politikalarını ve çalışma sistemini
destekleyecek bir ödüllendirme sistemi kurulmalıdır.
Ödüllendirmede verilecek ödül de önem arz etmektedir. Kişiler ihtiyaç duydukları,
yokluğunu hissettikleri şeyleri kazanmak için daha fazla güdülenmektedir. Paraya ihtiyacı
olmayan bir kişiye fazla yevmiye vermek onu güdülemeyecektir. Kısacası; yanlış ödül seçimi
işletme kaynaklarının boşa gitmesine sebep olacak ve verimlilik artışına yardımcı
olmayacaktır.
1.11.6. Çatışmada Hoşgörü
Bir örgütte çalışanlar arasında farklı sebeplerden dolayı çatışma yaşanmaktadır.
Çatışmanın sebebi kıt olan bir kaynağı paylaşmak olabileceği gibi kararlar alınırken ortaya
koyulan fikir ayrılıkları da olabilmektedir. Çatışma denilince akla çoğu zaman olumsuzluklar
gelmektedir. Fakat çatışma, belli bir dozda kalırsa işletme için faydalar sağlamaktadır.
Hoşgörü, kelime anlamıyla kendi düşünce ve inançlarına karşıt düşünce ve inançları,
olabildiği kadar yadırgamama ve yok saymamayı ifade etmektedir. Çatışma konusunda
hoşgörülü davranan işletmelerde çalışanlar, kendi fikirlerini hiç çekinmeden ortaya
koyabilmekte ve bu sayede orijinal ve iyi fikirler ortaya çıkmaktadır. Çalışanlar kararlarda
daha etkin olabilmek ve fikir beyan edebilmek için araştırmalar yapmakta ve kendilerini
geliştirmektedirler. İşletme içinde konuşulması gerilimlere sebep olan problemler, çözülerek
ılımlı bir ortam yaratılmakta, öğrenme ve yenilik için uygun şartlar sağlanmaktadır.
Çatışmaya hoş görü gösterilmesinde samimiyet de önemlidir. Tartışma ortamında,
çalışanların farklı fikirler beyan etmesine ve çatışmaya girmesine tahammül gösterilerek, bu
durumun daha sonra yapılan değerlemelerde olumsuz bir özellik olarak kabul edilmesi,
hoşgörüde samimiyet olmadığını göstermektedir. Bu durumda çalışanlar fikir beyan etmekten
ve üstleri ile çatışmadan kaçınmaktadır. Örgüt ile çalışanlar arasında güven problemi ortaya
çıkmaktadır.
Çatışma belli bir seviyenin ilerisine geçtiğinde işletmede istenmeyen olaylara sebep
olabilmektedir. Çalışanların kendi aralarında husumet meydana gelebilmekte ve bu yüzden
iletişim zayıflayarak koordinasyon güçleşmektedir. Çalışanların birbirlerinin faaliyetlerini
sabote etmesi, sık sık şikayetlerde bulunarak yönetimin gereksiz işlerle uğraştırılması gibi
olumsuzluklar, işletmenin verimliliğini olumsuz etkilemektedir.
1.11.7. Risk Üstlenmeyi Teşvik
Her yenilik veya her yeni fikir bir risk demektir. Örgüt kültürü özendirici veya
sınırlayıcı etkisini kullanarak işgörenlerin risk alma tutumlarını etkilemektedir. Denenmemiş
bir işin ilk defa yapılması, sonucu tam olarak kestirilemediğinden, bir risk taşımaktadır. Bu
risk, yöneticiler tarafından normal karşılanır ve başarısızlıklar hoş görülürse, çalışanlar yeni
şeyler deneme konusunda daha cesaretli davranmaktadırlar. Fakat her olumsuz sonuçtan
birileri sorumlu tutulur ve cezalandırma yoluna gidilirse, tüm çalışanlar sadece kendilerine
verilen görevleri yapmakta, yeni şeyler deneme konusunda gönülsüz davranmaktadırlar.
İnsanların başarı seviyeleri yaptıkları hatalarla ölçülüyorsa, çalışanlar hata yapmamaya
özen göstereceklerdir. Her yenilik hata riski taşıdığından böyle bir yeniliğin öncüsü
olmayacaklardır. Fakat çalışanlar yaptıkları iş ile değerlenir ve başarısızlık normal olduğu
kabul edilirse, çalışanlar yenilikler deneyecekler, yeni fikirler ortaya süreceklerdir.
Yönetimde “herkes kendi hatasının bedelini öder” anlayışı, çalışanları inisiyatif
kullanma konusunda da frenlemektedir. Çalışanlar her belirsizliği yöneticiye sorarak
çözmekte, bu da karar süreçlerini uzatmakta, verimliliği olumsuz etkilemekte, bürokrasiyi
artırmaktadır. Kamu kurumlarındaki bürokrasinin sebeplerinden bir tanesi de, çalışanların risk
almak istememesidir. Bir bürokrat altına imza attığı bir evrakın sorumluluğundan kaçınmak
için ya basit sebeplerle evrakı geri çevirmekte yada başkalarının da imzasını şart koşmaktadır.
Böylece sorumluluk yayılmakta, risk minimize edilmektedir. Çünkü, kamu kurumlarında hata
yapan hesabını vermektedir. Esas olan hata yapmamaktır.
Kuşkusuz örgüt kültürünün analizinde kullanılan örgüt kültürü boyutları bu kadarla
sınırlı değildir. Tez çalışmasında yapılacak uygulamada Robbins tarafından ortaya koyulan 7
boyut esas alınacaktır.
Bu boyutları bir araya getirdiğimizde, örgüt kültürünün bir resmi ortaya çıkmaktadır.
Başka bir ifade ile, bu boyutların toplamı örgütün kültürünü oluşturmaktadır. Örgüt
kültürünün yukarıda belirtilen boyutları, örgütte işlerin nasıl yapıldığına ve bireylerden neler
beklenildiğine ilişkin bir temel oluşturmaktadır. Çalışanlar ise bu boyutlara bakarak, örgütle
ilgili nesnel olmayan bütüncül bir anlam oluşturmaktadırlar.