TEKNOLOJİNİN KÜRESELLEŞMESİ VE TÜRKİYE AÇISINDAN BİR
DEĞERLENDİRME
Yrd. Doç.Dr. Muhittin ADIGÜZEL*
1. GİRİŞ
İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde teknoloji ve yeniliğin dünyamızı ve yaşamımızı,
bugünümüzü ve yarınımızı bu kadar etkili olarak belirlemediğini söylemek abartı
olmayacaktır. Günümüz dünyasının şekillendiği düzlemin X ve Y koordinatları
bağlamında “Bilgi Toplumu” ve ekonomisi olarak “Yeni Ekonomi”, koordinatlardan biri
olurken “Küreselleşme” diğeri olmaktadır. Bu iki sürece entegrasyondaki başarınız
günümüzde ve gelecekteki yerinizi, konumunuzu belirleyen en önemli faktördür.
Başarısız entegrasyon durumunda bugünki Sahra altı Afrika örneğinde olduğu gibi
yerinizde bile kalmanız mümkün değildir. Bu süreçte teknoloji, hem bilgi toplumunca
üretilip üretenlere üstünlük sağlarken aynı zamanda küreselleşmeyi şekillendiren başat
iki faktörden birisi olarak fonksiyon görmektedir. Küreşelleşmenin diğer başat faktörü
ise neo-liberal kapitalizmdir. Bugünümüzü ve geleceğimizi şekillendiren teknoloji;
ekonomik, kültürel, siyasal alanlarda kısaca yaşamın her alanında, refah düzeyinizi,
rekabet gücünüzü, büyümenizi, kalkınmanızı belirleyen bir değişken olarak ihmal
edilmesi imkansız bir olgu/faktör olarak karşımızda durmaktadır. İç içe geçmiş ve
birbirini etkileyen, belirleyen ve aynı zamanda günümüz dünyasının üzerinde
şekillendiği üçlü saç ayağı; “Bilgi Toplumu-Teknoloji- Küreselleşme”dir. Geleceğimizi
belirleyen bu üç dinamik irdelendiğinde, bilgiyi, teknolojiyi ve yeniliği sınırlı sayıdaki
gelişmiş ülke üretmektedir. Aynı ülkeler küreselleşmeyide istedikleri yönde neo-
emperyalist bir süreç olarak şekillendirmektedir. Sahip oldukları sermayenin rantını
maksimize için dolaşımı serbestleştirilmiştir. ÇUŞ’ler dünyanın her yerinde mal ve
hizmet üretimi yapmaktadır. Teknoloji ve yenilikleri üreten bu şirketler teknolojileriyle
ürettikleri mallar için dünyanın her yerinin Pazar olmasını sağladılar. Özetle yatırımda,
ticarette ve finansta oyunun kuralları, tam yol küreselleşme olarak konulmuştur.
Bugünki dünyayı ve geleceği şekillendirdiğini ifade ettiğimiz teknolojinin bu süreçteki
konumu, durumu nedir? Madem her ülke vatandaşlarına iyi bir gelecek kurmak
istemektedir, o halde bu geleceği oluşturacak en önemli ve ihmal edilemez araçlardan
olan teknoloji ile ilişkisini doğru ve etkin kurmak zorundadır. Bu nedenlede teknolojinin
durumunu irdelemek gerekmektedir. Bu çalışmamızın amacı bu konuda bir tartışma
oluşturmaktır.
-------------------------------------------------------------------------------------------
* İstanbul Ticaret Üniversitesi İktisat Bölümü Öğr. Üyesi
Bu nedenlede dünya düzenine hakim güçlülerin, istediklerini küreselleştirdikleri
günümüzde teknoloji ne kadar küreselleşmekte, ne kadarı küreselleştirilmektedir.
Kalkınmakta olan bir ülkenin politika üreticileri bunu irdelemek zorundadır. Çünki
teknolojiyi edinmenin hayati bir zorunluluk haline geldiği bir dünyada yaşamaktayız.
2. YENİ EKONOMİ
Son birkaç yüzyıldaki değişimin devamı olarak 1980’lerin ortasından itibaren
ortaya çıkan ve bir anlamda bilgi toplumunun ekonomisi olarak
değerlendirebileceğimiz ‘Yeni Ekonomi’, değişim sürecindeki gelişmelerin son
örneğidir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde bilgisayar mühendisliği, malzeme, mikro
elektronik, robotik, ilaç sanayi, biometri ve elektronik fon transferi gibi birçok
alandaki teknolojik gelişmeler ve keşifler ekonomi dünyasında önemli sonuçlar
yaratmış ve günümüzün bu bilgi temelli ekonomisi “yeni ekonomi” olarak
tanımlanmaya başlanmıştır.
Yeni ekonomi küresel niteliğiyle küresel ekonomik sistemi kökünden değiştirip
sarsmaktadır. Eski ekonomi önemini, kârlılığını, istihdam gücünü, üretim
kapasitesini yavaş yavaş yitirirken, ortaya yeni sektörler çıkmakta ve ekonomik
büyümenin lokomotifi olmaktadırlar. Teknolojik gelişmenin büyük ölçüde
dijitalleşmeye ve internete bağlı olan yeni ekonomi tıpkı dominant bir gen misali eski
ekonomiyi yani eski organizmayı kuşatıp yavaş yavaş yok etmektedir. Yeni
ekonominin; dijitalleşme, araştırma geliştirme faaliyetlerinin artması, küreselleşme
ve insan kaynakları profilinde yaşanan radikal değişim gibi temel birçok
özelliğinden bahsedebiliriz.1
“Yeni Ekonomi” kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Atkinson ve
Court yeni ekonomiyi, son 15 yılda ortaya çıkan ve ekonominin kurallarını, yapısını
ve fonksiyonlarını değiştiren nicel ve nitel gelişmelerin tümü şeklinde
tanımlamaktadır.2 Yeni ekonomiyi, devam eden bilgi ve haberleşme teknolojisindeki
gelişmelerin yayılması, benimsenmesi ve yüksek verimlilik nedeniyle ortaya çıkan
yüksek oranlı ve uzun dönemli büyüme olarak da tanımlamak mümkündür.3 Ayrıca
yeni ekonomi, ekonomik ihtiyaçların değişmesi ve bu ortamda düşünme ve faaliyette
bulunma gerekliliğinin doğduğu bir ekonomik yapıyı ifade etmektedir.4
Uluslararası rekabet gücünün, fiziki sermayeden ziyade fiziksel sermayeye
dayalı olduğu yeni ekonomi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin 20. yüzyılın sonlarına
doğru büyük bir ivme kazanmasıyla birlikte yeni dünya düzeninin önemli
unsurlarından biri olarak ağırlığını artırmaya başlamıştır.
Yeni ekonomide ulusların ekonomik konumlarını belirleyen ve gelişmiş ülkeleri
gelişmekte olan ülkelerden ayıran etmenlerin başında “teknolojik gelişmişlik
düzeyleri” gelmektedir. Gelişmiş ülkelerin uluslararası rekabet güçleri büyük ölçüde
teknoloji ve yenilikçilikteki ileri düzeylerinden kaynaklanmaktadır. Bilim ve
teknolojiyi ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme becerisi, bugün genel
olarak yenilik becerisi ve yetkinliği olarak ifade edilmektedir.
Teknolojik gelişmeler mevcut rekabetçi üstünlüklere göre daha güçlü rekabetçi
üstünlükler yaratmaktadır. Ancak rekabetçi üstünlüğü sürekli kılmak için, teknolojik
yenilikler sürekli daha üst seviyeye ve karmaşık hale gitmektedir. Dünya ekonomisi
gittikçe artan bilgi ve iletişim teknolojisinin egemenliğiyle daha rekabetçi ve daha
küresel olmaktadır. Bu nedenle teknoloji üretimi ve geliştirilmesi, kalkınma ve
küresel rekabet açısından büyük önem taşımaktadır.5
Dünyada ileri teknoloji ve beceri isteyen ürünlerin üretimi ve pazarı hızla
yükselmektedir. Bilim ve ileri teknolojiye dayalı yöntemlerin üretim süreçlerine
uygulanması; ülkelerdeki gelir dağılımını, ekonomilerin büyümesini, üretim
sistemlerinin köklü değişikliğini, kaynak dağılımını ve kullanımını, toplumsal
sınıfların yapılarını, iş organizasyon ve örgütlenmelerinin yanı sıra toplum düzenini
oluşturan tüm kurumsal yapıları değişikliğe uğratmaktadır.6
Yeni teknolojik gelişmeler dünya ekonomisinde yeni bir dönüşüme yol açmış
olup bu süreçte: Nitelikli iş gücü, enformasyon teknolojisine dayalı yeni teknoloji
üretimi, esnek üretim, esnek uzmanlaşma, ileri esnek otomasyon, toplam kalite
anlayışı, sistemsel otomasyon, özgül taleplerin oluşturduğu üretim yapısı, kalite
çemberleri, Ar-Ge’ye yatırım, kalite yönetimi, firmalar arasında temelde esneklik ve
iş birliğine dayanan ilişkiler ve ortak ürün geliştirme, ürün ve üretim işlemlerinde
sürekli gelişme, sıfır hatalı ve tam zamanında üretim ve teslimat, etkin bir pazarlama,
esnek imalat yöntemlerinin uygulanması, çok yönlü-yetenekli iş gücü ve iş gücünün
etkin kullanımı gibi teknik ve yönetsel teknolojik yenilikler ve gelişmeler ulusal
rekabet gücünü ve üstünlüğünü belirleyen unsurlar olarak öne çıkmaktadır.7 Artık
gücün de zenginliğin de ana kaynağı endüstri değildir; bir malın bilgisinin üretimi,
kendisinin üretiminden çok daha önemli hale gelmiştir.8
Hayatın hiçbir alanı teknolojik gelişmelerin dışında kalamamıştır.
Bilgisayarların yaygınlaşmasından, ulaştırma, haberleşme ve bilgi işlem
teknolojisinin hızlanmasından ve büyük oranda ucuzlamasından9 para, mal ve diğer
faktörlerin akışkanlığı büyük bir hız kazanmıştır. Fiber optik ve uydu teknolojilerinin
nerede ise devrimci gelişmeleri, süper bir bilgi otobanı oluşturarak bütün dünyayı
eskisinden daha yakın ve daha etkilenebilir hale getirmiştir.10
Diğer taraftan günümüzün hâkim paradigması “küreselleşme” sürecinin temel
bir bileşeni teknolojidir. Teknolojik değişim ve küreselleşme arasında kompleks bir
karşılıklı etkileşim ve ilişki vardır. Bir tarafta yeni teknolojiler uzak toplumlar arasında
bilginin yayılmasında güçlü bir araç olarak davranmaktadır. Örneğin; yeni bilgi ve
enformasyon teknolojilerinin varlığı olmadan finansal piyasaların mevcut
küreselleşmesini hayal etmek bile güçtür. Diğer tarafta, yeni teknolojilerin üretilmesi
ve yayılması süreci, bireylerin, malların ve sermayenin akımlarıyla şekillendirilmekte
ve güçlendirilmektedir. Bunun yarattığı sirkülasyon prosesi ile teknoloji
küreselleşmeyi, küreselleşme de teknoloji üretimini ve dağılımını
kolaylaştırmaktadır.11
Teknolojik gelişmeler küreselleşmenin temel dinamikleri olarak dünya
ekonomisini etkileyen önemli sonuçlar doğurmuştur. Bunlara örnek gösterilirse,
birincisi hızlı teknolojik gelişmeler iletişim ve taşıma maliyetlerini azaltmıştır.
İkincisi, teknolojik gelişme ürün çeşitliliğini arttırmış, uzmanlaşma ve değişim
nedeniyle endüstri-içi ticaret gelişmiştir. Üçüncüsü, yine teknoloji ile ilişkili olarak
büyük ölçek ekonomileri büyük miktarlarda üretimi daha etkin kılmış ve yurtiçi
talebi aşan miktarlar firmaları yurtdışı pazarlar aramaya zorlamıştır. İlave olarak
Araştırma ve Geliştirmenin yoğun olduğu endüstriler yüksek Araştırma-Geliştirme
giderlerini amorti edebilmek için büyük rakamlarda üretim ve daha çok ihracat
yapmaya yönelmek zorunda kalmaktadırlar.12
Bugün dünyadaki bütünleşme büyük oranda bilgisayarlaşma,
minyatürleştirme, sayısallaşma, uydu iletişimi, fiber optikler ve internet gibi
küreselleşme ile iç içe girmiş birçok teknoloji tarafından yönlendirilmektedir.
Küreselleşme, soğuk savaşa benzemeksizin homojenleştirme yönünde davranan
kendi dominant kültürüne sahiptir. Bugünkü küresel sistemin çok farklı katkıları,
kuralları, teşvikleri ve özellikleri vardır. Soğuk savaş, bölünme ile ifade edilirken
küresel sistemin karakteristiği teknolojinin ittiği bir bütünleşme olup bu sistem
tek bir sembolle ifade edilebilir: World Wide Web13
Bu bağlamda, “günümüzde birbirine on-line olarak bağlı dünya finans
piyasalarında bireysel yatırımcılar dahi haftada 7 gün 24 saat alım satım
yapılabilmekte olup bunun gerçekleşmesi elektronik iletişim ağları ile mümkün
olabilmektedir.14 1970’lerde başlayan iletişim ağının sayısallaşması ve
bilgisayarlaşması, küreselleşme kapsamında bir devrim gerçekleştirmiştir. Endüstri-
sonrası ekonomide küreselleşme, ticaret ve göç ile sınırlı değildir. Sermaye ve para
piyasaları, tüketici servisleri, kültürel ve bilimsel araştırmaların üretilmesi,
bilgisayarların entegrasyonu ve iletişim ağlarından büyük faydalar sağlamışlardır.15
Diğer taraftan 20. yy sonlarında genişleyen ve derinleşen ekonomik
entegrasyonun ve hızlanan teknolojik yeniliklerin ve gelişmelerin sonucu olarak,
küresel piyasalardaki rekabet “yüksek yoğunluklu rekabet” veya “hiper rekabet”
kavramı ile ifade edilmeye başlanmıştır. Hiper rekabet ortamı, bir rekabetçi için
reaksiyon göstermek amacıyla hareket etmeden önce karar için beklemenin artık
mümkün olmadığı bir ortamdır.16 Küreselleşme, ülkelerin dünya ekonomisine ve
ticaretine entegrasyonunu arttırmış ve bunun sonucunda rekabetin şiddeti ve alanı
genişlemiştir. Bu yoğun rekabet ortamı “Yeni Rekabet” (New Competition) olarakta
adlandırılmaktadır.17 Yüksek yoğunluklu bu “Yeni Rekabet” veya “Hiper Rekabet”,
neoklasik tip rekabetten çok dinamik Schumpeteryan rekabetin karakteristiklerini
taşımaktadır.18
Artan küresel rekabetin önemli nedenlerinden birisi de teknolojik değişimin
hızlanması ve ürün yaşam devrinin giderek kısalmasıdır. Özellikle ileri teknoloji
endüstrilerinde yoğun rekabet ve Araştırma - Geliştirme nedeniyle yenilik hızı
giderek artmakta, ürünlerin bir üst modelinin piyasaya arz süresi giderek
kısalmaktadır. Bu husus yenilik için yapılan harcamaların amortize edilmesini
güçleştirmektedir. Bu hiper rekabet ortamının yaşandığı küresel ekonomideki
herhangi bir endüstride bir firmanın rekabetçi avantajını sürdürebilmesi çok güç hale
gelmiştir.19
Ülkeler, teknolojik düzeylerinin yükseltmenin, ihracatlarını artırmanın, rekabet
güçlerini ve yabancı ithal ürünlerle rekabet edebilme becerilerini geliştirmenin
yollarını aramaktadır. Bu bağlamda günümüzde gerek sanayileşmiş ülkelerde
gerek sanayileşmekte olan ülkelerin birçoğunda küresel rekabette bilim ve
teknolojinin vazgeçilmez ve en önemli bir silah haline geldiği, yeni bîr vahşi “ ileri
teknoloji neo-merkantilizmi”nden söz etmek mümkündür. Ülkeler (ya da iktisadi
birlikler) birbirlerini bir adım geçebilmek için son yıllardaki neo-merkantilist
uygulamalarıyla; başta bilim ve iktisat politikaları olmak üzere, tarife dışı engellerden
yatırımların regüle edilmesine, temel/uygulamalı Ar-Ge çalışmalarından nitelikli insan
gücü yetiştirilmesine ve patent/telif haklarından komşunun teşvik sisteminin yıkılması
kadar girişimlerine varan, geniş bir alana hükümetlerin aktif politikalarıyla müdahale
ettikleri görülmektedir. 20
Teknoloji kullanımı ve teknolojik değişim, işletmelerin pazarlarda rekabet etmede
kullandıkları temel araç haline gelmiştir. Artık küresel rekabet gücü; klasik üretim
faktörlerine dayanmaktan çok, teknolojik altyapı ve seviye ile yenilikçilik kapasite ve
sisteminin şekillendirdiği “yapısal bir rekabet gücü”ne dayandırılmaktadır. Bu
bağlamda sanayileşmiş/gelişmiş ülkeler yeni teknolojik buluşların ve yeniliklerin
gerek arz gerek talep koşullarına sahipken, sanayileşmekte/gelişmekte olan ülkelerin
bu konudaki yetersizlikleri nedeniyle söz konusu ülkelerde bilim, teknoloji, endüstri
politikaları ve bu politikaların yapıcısı-uygulayıcısı olarak devlet bu koşulları
yaratmakta önemli görevler yüklenme zorunluluğu taşımaktadır.21 Bilim ve teknoloji
stokunun hala bir avuç ülkede ve bölgede yoğunlaşması söz konusu olmakla birlikte
teknolojik uygulama bilgisi akışları dünya üzerinde giderek yayılım göstermektedir.
“Sanayileşmiş ülkelerde uzun vadeli ekonomik büyümenin yarıdan fazlası
verimliliği artıran veya sanayilerin geliştirilmesine yol açan teknolojik değişikliklere
dayanmaktadır. Son otuz yılda, dünya ekonomisi daha öncekilere göre çok daha
yoğun bir bütünleşme sürecine girmiştir. Bu süreçte dünya ticaretinin hızla
büyümesi devam etmektedir. Uluslararası sermaye hareketleri patlamıştır. Bilgi ve
teknoloji eskiye göre çok daha fazla transfer edilmektedir.
Uluslararası rekabette açık şekilde, düşük ücret temelli rekabetten, teknoloji
temelli rekabete ve pazara yeni teknoloji sunmaya geçiş olmuştur. Firmalar kalite,
hizmet ve yenilik temelli ürünlerinde tüketicinin istediği yeni ürünler ve en son
teknolojiler geliştirmek için yarışmaktadır. Bu daha iyi ürün teknolojisi, daha iyi
proses teknolojisi, daha iyi üretim ve yönetim sistemleri ile ilgilidir.22 Shumpeter’e
göre bir firmanın uzun dönemde bekasını ve sürdürülebilir rekabet gücünü
belirleyen yeni mal, yeni teknoloji, yeni arz kaynakları ve yeni tip organizasyondur.23
Özetle bugün küresel rekabet gücü, teknoloji temelli olup ileri teknoloji içeren
yenilikçi ürün ve hizmet geliştirebilmeyi ve üretebilmeyi gerektirmektedir.
Küreselleşmeyle birlikte değişen rekabet ortamında ayakta kalabilmek ve
süreklilik sağlayabilmek için firmaların ürün ve hizmetlerini farklılaştırarak piyasaya
sunmaları ve üretim yöntemlerini daima yenilemeleri gerekmektedir. Bu ise ancak
teknolojik gelişim ve yenilik sayesinde gerçekleştirilebilmektedir. 1980’ler de ortaya
çıkan “Yeni Büyüme Kuramı/İçsel Büyüme Kuramı” teknolojik gelişme ve beşeri
sermayeyi büyümenin temel belirleyicileri olarak kabul etmektedir. Bu kuram
büyümenin motor gücü olarak Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge/ARGE/A+G)
faaliyetlerinin önemini vurgulamaktadır.
Bu bağlamda dünya ekonomisindeki gelişmelere ve artan rekabete bağlı olarak
“yenilik” konusuna ilgi gittikçe artmaktadır. “Yenilikçilik, özgün fikirleri, yeni
yöntem, ürün veya hizmetlere dönüştürerek rekabet yoluyla sağlanabilecekten daha
iyi ve daha hızlı bir şekilde ticari getiriler elde etme becerisini gösterebilmektir.”
Yenilik/inovasyon; işletme içi uygulamalarda, iş yeri organizasyonunda veya dış
ilişkilerde yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal veya) hizmet veya
süreç, yeni bir pazarlama yöntemi veya yeni bir organizasyonel yöntemin
gerçekleştirilmesidir.24
Teknolojik ilerleme yüksek verimliliğe ve sürekli ekonomik büyümeye katkıda
bulunmaktadır. “Uzun dönemde büyümenin temel kaynağı yeni teknolojilerdir.”25
Teknoloji, ülkelerin rekabet üstünlüğünün neredeyse tek belirleyicisi haline
gelmiştir. Bundan dolayıdır ki teknolojik üstünlüğe sahip olan ülkeler uluslararası
düzende belirleyici rol oynamaktadır.26
Teknolojiden rekabet anlamında bir avantaj sağlamak için sadece dünyanın en
iyi teknolojisine sahip olmak yeterli değil, onu geliştirmekte gerekmektedir. Bu, bir
ülkeden veya şirketten diğerine gerçekleştirilen teknoloji transferinin küresel
rekabetçilik oluşturmak için yeterli olmadığı anlamına gelmektedir. Bir teknoloji
transfer edildiğinde genellikle bugün rekabetçi olan şey ertesi gün geçerli
olmamaktadır.
Teknolojik gelişmeler her alanda maliyetleri düşürerek, tüm dünyada ülkeler
ve bölgeler arasındaki engelleri kaldırarak27 ve yeni ürünler, prosesler ve
uygulamalar geliştirerek küreselleşmenin artışında çok önemli bir rol oynamıştır.
Bugün bilgi ve iletişim teknolojilerinin girmediği, kullanılmadığı alan yok
sayılabilecek kadar azdır. Bilgi ve iletişim teknolojileri bugünki “Yeni Ekonomi”nin
(Bilgi Ekonomisi) merkezinde yer alırken yeni ekonomi, küreselleşmeyi etkileyen ve
belirleyen en önemli faktörlerin başında gelmektedir.
Diğer taraftan teknolojik gelişmeler sonucunda üretim süreçlerinin bölünebilir
hale gelmesi ile bir malın parçalarının üretiminin dünyanın farklı yerlerinde
gerçekleştirebilmesi üretimin küreselleşmesini teşvik etmiştir.
Taşıma ve iletişim maliyetleri azalırken Araştırma Geliştirme maliyetlerindeki
artış firmaları yeni ürünlerini tüm dünyaya aynı anda arz etmeye ve çok sayıdaki
piyasada birden bulunmaya zorlamıştır.28 Özellikle ileri teknoloji alanlarındaki
Araştırma Geliştirme maliyetlerindeki artış Çok Uluslu Şirketleri uluslararası ortak
Ar-Ge için stratejik ittifaklar kurmalarını, Ar-Ge faaliyetlerini uluslararası düzeyde
yaymalarını hızlandırmıştır. Bütün bu gelişmelerin küreselleşmenin artması
yönünde etkisi olmuştur.
Bu beş ağ tipi şunlardır:29
1. Tedarik Ağları,
2. Üretim Ağları,
3. Müşteri Ağları,
4. Standart Koalisyonları,
5. Ürün tasarımı ve ürün teknolojisinin elde edilmesini kolaylaştıran, ortak
üretimi, ürün işlemenin gelişimini sağlayan, jenerik bilimsel bilginin ve
araştırma geliştirme çalışmalarının paylaşımına izin veren Teknoloji İş
Birliği Ağları.
Bu ağların hepsi teknolojinin küreselleşmesine katkıda bulunmaktadır.
Bugünün küresel ekonomisi artan şekilde teknoloji yönlendirmelidir
(technology-driven). Ulusal ekonomilerin büyümesi ve kalkınması bilim ve teknoloji
kaynaklarına ulaşmalarına ve bu kaynaklardan etkin biçimde yararlanmalarına
bağlıdır. Bilimle ilişkili sanayilerin yükselişiyle beraber, kimya sanayisinin büyümesi,
otomobillerin ve elektronik ürünlerin geliştirilmesiyle belirginleşen pek çok yeni
ürünün yaygınlaşmasıda birlikte olmuştur. Bu gelişmelerin en genel sonucu, gelişmiş
ekonomilerin başarısının tamamen yeni teknolojileri üretmelerine ve kullanmalarına
bağlı olmasıdır. Bu durum büyük oranda bu ülkelerin özgün bilimsel ve teknolojik
kapasitelerine dayanmaktadır.30
Ekonomik büyümenin temel belirleyicileri; fiziksel sermaye, beşeri sermaye ve
teknolojik gelişme birikimleridir.31 Ayres, ekonomik gelişmeye katkıları bakımından
teknoloji üzerine diğer faktörlere göre daha çok vurgu yapmakta teknolojik
gelişmeyi ekonomik kalkınma ile eş değer görmektedir.32
Teknolojinin tabiatı bir bakımdan küreseldir ve yetenekten daha çok bilime
dayanır. Bir içten yanmalı motor veya dizüstü bilgisayar İstanbul, NewYork veya
Lahor’da’da aynı şekilde çalışır. Teknoloji, sosyal sistem, adetler, kültür ve politik
düzenlerden farklı şekilde her yerde aynı özelliklere sahiptir. Ancak, teknoloji
küresel tabiatının tersine, kendiliğinden dünyanın tüm yerlerine açıkça yayılmaz.33
Bilginin kompleks modelleri onun geliştirildiği ve kullanıldığı çevreler içinde kalma
özelliği gösterir. Bu nedenle bilgi yapışkanlığı, onun orijinal kaynağından
ayrılamazlığı olarak tanımlanabilir. Teknolojik bilginin yapışkanlığı, bir
organizasyonun sınırları içerisinde bile bilgi transferinin zorlukları ile gösterilebilir.34
Endüstriler küreselleşmiş olabilmekle birlikte, yeni teknoloji ve yenilikler
çoğunlukla ve kesin şekilde küresel değildir. Bunun çok sayıda nedeni vardır.
Birincisi, yenilik, yenilikçi bir ortam ve topluluk içinde gelişme eğilimindedir.
İkincisi, patent istatistikleri çoğu Çok Uluslu Şirketin araştırma ve geliştirmelerini
kendi ana ülkelerinde gerçekleştirdiğini göstermektedir. Üçüncüsü, teknolojinin
yayılması serbest değildir ve bir maliyeti vardır. Teknolojik yakalama kolay olmayan
bir süreçtir. Teknoloji transferi üzerine son zamanların literatürü teknolojinin
kolaylıkla transfer edilemeyen birçok örtülü (tacit) bilgi içerdiğini göstermektedir.
Landes (1969), teknolojilerin göreli olarak daha basit olduğu zaman bile Kıta Avrupa
ülkelerinin İngiliz teknolojilerini asimile etmesinin nasıl onlarca yıl aldığını
göstermiştir. Son zamanlara kadar, yaygın olarak, açık ticaret sisteminin teknolojinin
hızlı difüzyonuna izin verdiği kabul ediliyordu. Bu nedenle Batı Avrupa’nın ve
Japonya’nın teknolojinin seviyelerini ve dünyanın lider ülkesinin (ABD) etkinliğini
yakalaması göreli olarak düzgün olmalı idi. Gerçekte, sanayileşmiş ülkeler arasında
bile eşit olmayan bir teknolojik gelişme vardır. Bazıları, sadece kısmi olarak
yakalarken, diğerleri bazı önemli sektörlerde dünyanın teknoloji lideri ülkeyi -ABD-
yetişip geçtiler. Soete ve Verspagen (1993), OECD ülkeleri arasında verimlilik
yakınsamasının 1970’lerin sonundan beri durduğunu göstermiştir. Ar-Ge verileri ve
ABD patent bilgileri 1970’lerin başından beri teknolojik birikim için ulusal
kapasitelerde yakınsamayı gösteren bir delil olmadığını göstermektedir.35
Teknolojinin, kullanıcısının yeni vasıflara, rutinlere, teknik bilgiye ve
örgütlenme bilgisine yatırım yapmasını gerektiren “zımni” (gizli/örtülü) unsurları
vardır. Bu tür yatırımlar, çözüm için müdahale gerektiren piyasa aksaklıklarıyla
ve kurumsal aksaklıklarla karşı karşıyadır. Teknolojiler doğal olarak zımni
özelliklerine ve dışsallıklarına göre farklılık gösterdiğinden, müdahaleler de seçici
olmak zorundadır. Gelişmekte olan ülkelerin sınaî başarısı -hatta günümüzün
gelişmiş dünyasının sanayileşmesinin ilk evreleri- hükümetlerin söz konusu
piyasa aksaklıkları ve kurumsal aksaklıklar ile mücadelesinin başarısına bağlı
olmuştur. Başlangıç kapasitesini ve bunu izleyen gelişme döneminde, piyasa
aksaklıklarıyla karşı karşıya kalınabilir. Her iki işlemin de -işlevsel ve seçici-
desteğe ihtiyacı vardır. Bu destek, yenidoğan sanayilerin korunmasına ek olarak,
farklı bir politika demeti gerektirir. Örneğin yeni sınaî faaliyetlerde başlangıç
kapasiteleri kurulurken, yüksek, öngörülemez öğrenme maliyetleri ve yaygın
dışsallıklar olduğunda, yeni teknolojilere yatırım için serbest piyasalar doğru
işaretleri vermeyebilir.36 Teknoloji politikasını; teknolojik yeteneklerin
kazanılması sürecini ve yönünü teşvik etmek ve yönetmek için hükümetlerin
kullandığı araçlar seti olarak tanımlamak mümkündür. Hükümetler teknolojik
gelişmeyi çeşitli kanallarla etkileyebilir. Kanalların en önemlileri, beşeri sermaye
ve eğitimin geliştirilmesi, yenilik sisteminin ve Ar-Ge’nin geliştirilmesi ve bu
yolla teknolojik yeteneklerin oluşturulması olarak belirlenebilir.37
Dünya ekonomisi, Schumpeteryan bir ekonomi haline gelmiştir. Küreselleşen
dünya ekonomisinde, rekabet gücü, yeni teknolojiler üretme ve bu yeni teknolojileri
hızla yeni ürünlere ve üretim süreçlerine dönüştürme yeteneğine dayanmaktadır.
Bugün “yeniliğin” rekabet gücünün motoru olduğu genel kabul görmektedir.
İşletmeler giderek artan rekabet ortamı karşısında ayakta kalabilmek için, bilgi ve
bilgiye bağlı teknoloji üretmek veya ithal etmek zorundadırlar. Araştırma-Geliştirme
(Ar-Ge) ve yeni bilgi, uluslararası rekabet ortamında üretimin ön şartı olmuştur.38
Yenilik, Ar-Ge ve teknoloji temelli bir küresel rekabet ortamı; teknoloji, altyapı,
sermaye ve insan kaynağına sahip olan ülkelere avantajlar sağlamaktadır. Bu
kaynaklara yeterince sahip olmayan, düşük ücretlerle rekabet etmeye çalışan
ülkelerin küresel rekabet ortamında sürdürülebilir bir rekabet üstünlüğü sağlamaları
mümkün değildir. Ekonomi tarihinde de böyle bir istisna yoktur. Bu bağlamda
Türkiye’nin bugünki bilimsel ve teknolojik kapasitesi ve Ar-Ge düzeyi göz önüne
alındığında Türkiye için küresel rekabet gücü oluşturmanın ön koşulunun; Teknoloji,
yenilik ve Ar-Ge kapasitesini küresel rekabet ortamının gerekleri düzeyine arttırmak
ve getirmek olduğu süphe götürmez şekilde ortadadır.
“Yeni Büyüme Teorisi” veya “İçsel Büyüme Teorisi” (Endogenous Growth
Theory) olarak adlandırılan yaklaşıma göre büyüme, neoklasik modeldeki gibi
piyasa mekanizmasının kontrolü altında olmayan dışsal teknolojik değişme
(exogenous technological change) yerine, merkezi olmayan bir piyasa yapısı içinde
serbestçe faaliyet gösteren ekonomik güçlerce içsel olarak belirlenmektedir.39 Bu içsel
büyüme teorisi çerçevesindeki çalışmaların önemli bir yönü, gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkeler arasında büyüme eğiliminde gözlenen farklılıkları belirleyen faktörler
üzerinde durulmasıdır. Diğer bazı gelişmeler olarak, mikro temeller üzerinde daha
fazla durulmaya başlanması, matematiğin modelleme sürecinde giderek artan bir
şekilde kullanımı, ekonometrinin modelleme süreci ve modellerin sınanmasında
getirdiği olanaklar, böylelikle geleneksel olarak analizlerde kapsanmayan faktörlerin
dikkate alınabilmesi sayılabilir.40
İçsel Büyüme Teorileri, öncelikle teknolojik gelişmenin-neoklasik teorinin
aksine - ekonomik sisteminin içinde içsel olarak oluştuğunu, dolayısı ile ekonomik
kararlardan etkilendiğini ifade etmektedir. İkinci olarak yakınsama teorisi
reddedilmektedir. Bunun sonucu olarak gelişmekte olan ülkeler gerekli önlemleri
almazlarsa gelişmiş ülkeler ile aralarındaki gelir farkları gittikçe artabilecektir.
Üçüncü olarak İçsel Büyüme Teorileri, optimum büyüme oranına ulaşılması için
devlet müdahalelerinin gerekli olduğu ortaya konulmaktadır.41
İçsel büyüme modelinde teknoloji transferi, bilginin dünyada yayılması
nedenlerinden dolayı dışa açıktır. Teknolojinin gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan
ülkelere aktarılarak yayılması (spill over) gerçekleşmekte ve bundan bütün ülkeler
yarar sağlamaktadır. Bu modellerde bilgi yayılmakta, teknoloji transfer edilmekte ve
üretimin kendisi bilgi stokunu yaratmaktadır. Bilgi stoku, sermaye stoku gibi
büyümeyi ateşlemektedir. Bu modellerde sermayenin marjinal verimliliği sadece
sermaye stokuna değil, bilgi sermaye stokuna da bağlıdır. Bu çerçevede Ar-Ge
faaliyetlerinin, beşeri sermayenin, bilgi yayılmasının gündeme gelmesi, ölçeğe göre
sabit getiri varsayımını ortadan kaldırmakta ve ölçeğe göre artan getiriyi gündeme
getirmektedir. Bu durumda gelişmiş ülkelerin büyüme hızlarının düşeceği varsayımı
geçerliliğini yitirmekte ve sonuç olarak gelişmiş ülkeler büyümelerini
sürdürmektedir.42
Yeni İçsel Büyüme Teorileri içinde, büyümenin sürekliliğini sağlayacak
asıl itici gücün Ar-Ge sektöründen kaynaklandığına ve bu sektörle ilgili girdilerin
desteklenmesinin gerekliliğine ilişkin modellerine örnek Paul Romer’in (1990)
modeli; Romer ve Rivera-Batiz modeli (1991); Aghion ve Howitt’in (1992)
modelidir. Bu büyüme modelleri, Ar-Ge faaliyetlerine, bu sektörde istihdam
edilen beşeri sermayeye ve bu sektörce üretilen yeni ürünlere dayanmaktadır.
Ekonomi bu girdilere ne kadar çok sahipse ve ekonominin bu sektöre araştırmacı
(bilim adamı, mühendis, teknik elemanlar) kaynaklarını ne ölçüde başarıyla Ar -
Ge sektörüne aktararak yeni ürünlerin ve teknolojilerin geliştirilmesini sağlıyorsa,
o ölçüde de yüksek bir büyüme oranına sahip olacaktır.43
Yukardaki açıklamalarımız bağlamında ülkelerin ve özelde ülkemizin
geleceğini belirleyen iki ana sürecin bugün içinde yaşadığımız bilgi toplumu ve
ekonomisi olan yeni ekonomi ile küreselleşme olduğu açıkça görülmektedir. Bu iki
sürecin ekonomik çekirdeği teknoloji ve yenilikçiliktir. Bu çerçevede ülke olarak
geleceğimizi belirleyecek olan teknolojik ve yenilikçilik yetkinliklerini
kazanabilmemizin ön koşulu, konunun çeşitli yönleriyle irdelenerek mevcut durumu
anlamamızı ve geleceğe yön verecek politikalar üretebilmemiz için teorik/ampirik
bilgi birikiminin sağlanmasıdır. Frederıck Betz44 2000 yılından sonrasını teknolojinin
küreselleşmesi olarak tanımlanmakta olup Şekil-1’de bilim ve teknolojinin
küreselleşme süreci şematize edilmektedir. Teknolojinin üretilmesinin, yayılmasının
ve kullanılmasının çeşitli formları vardır. Teknolojinin küreselleşmesi bu formlarda
olduğu göz önüne alındığında küreselleşmesinin irdelenmesi teknolojinin dünyaya
yayılımının ne şekilde olduğunu ortaya koyacaktır.
Sürdürülebilir kalkınmasını ve refah ekonomisi olma hedefini
gerçekleştirebilmesi için teknoloji edinme ve üretme zorunluluğunda olan ülkemiz için
teknolojinin küreselleşmesinin irdelenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu
çalışmamızla bu konuyu tartışmaya açmak ve küçük bir katkıda bulunmayı
amaçladık. Teknoloji politikalarımız ve tercihlerimiz sadece ekonomiyi değil, tüm
geleceğimizi şekillendirmektedir.
Şekil 1: Bilim, Teknoloji ve Endüstrilerin Küreselleşmesi
1600'ler 1700'ler 1800'ler 1900'ler 2000'ler
1600-gelecek:
Bilimin
küreselleşmesi
Fizik, kimya, biyoloji
ve matematik
bilimsel disiplinleri
1800-1950:
Ulusal
endüstrileşmeler
Avrupa, Kuzey
Amerika ve
Japonya’nın
endüstrileşmesi:
inşaat, makine,
elektrik ve kimya
disiplinleri
1950-gelecek:
Endüstrileşmenin
küreselleşmesi
Güney Kore, Tayvan,
Singapur ve Çin’in
endüstrileşmeleri:
bilgisayar mühemdisliği
ve biyomühendislik
disiplinleri
1750-2000: teknolojide
ulusal ilerleme
Buhar gücü, çelik, tekstil,
demiryolları, buharlı gemiler,
kimyasallar, telgraf, telefon,
radyo, otomobiller, uçaklar vb.
2000-gelecek:
Teknolojinin küreselleşmesi
IC çip elektroniği,
bilgisayarlar ve
biyoteknoloji
Kaynak: Betz, Frederick, 2010, s. 67.
3.TEKNOLOJİNİN KÜRESELLEŞMESİ
Bilim adamları teknolojinin yayılımının ve küreselleşmesini genel olarak
Archibugi ve arkadaşlarının yaptıkları sınıflandırmayı esas alarak; 45
1. Ulusal çerçevede üretilen teknolojinin uluslararası kullanımı,
2. Yeniliklerin küresel üretimi (the global generation of inniovations),
3. Küresel teknolojik ortak faaliyetler (global technological collaborations
Şeklinde sınıflandırılmaktadır.
Çalışmamızda teknoloji ve yeniliklerin küreselleşmesi bu sınıflandırma
çerçevesindeki bir sistematiklik içinde irdelenmiştir. Bu bağlamda ;
1. Teknolojinin uluslar arası kullanımı yoluyla küreselleşmesi, özellikle ileri
teknoloji ürünleri olmak üzere teknolojik ürünlerin ve/veya teknolojinin bizzat
lisans, patent, know-how gibi formlarda ticareti ile gerçekleşmekte olup diğer
bir yolu teknolojiye sahip ÇUŞ’lerin yurtdışındaki DYY’larıdır. İleri teknoloji
ürünlerinin dünya ticareti içindeki payı giderek artmakta olup 1995 yılında %
37 olan bu pay 2007 yılında % 60 oranına yükselmiştir. Dünya yüksek
teknoloji ürünleri ihracatında en büyük pay % 21,5 ile Çin’e aittir. Bunun
arkasındaki en önemli neden Çin’in bu alandaki Ar-Ge faaliyetlerini ve
harcamalarını büyük oranda arttırmasıdır. İkinci sırada % 16,7 pay ile Avrupa
Birliği, üçüncü sırada % 14,1 pay ile ABD yer almaktadır. Türkiye’nin payı %
0,1 (binde bir) dir. Dünyada teknolojinin içerilmemiş olarak ticareti de artmakta
olup teknolojinin bu yolla transferi, yeterli Ar-Ge faaliyeti ile desteklendiğinde
teknolojinin özümsenmesini ve teknolojik düzeyin yükselmesini
sağlamaktadır. Yeni sanayileşen ülkelerin bu konuda olumlu tecrübeleri vardır.
ÇUŞ’lerin DYY’larının özellikle imalat sanayi yatırımları yoluyla teknolojinin
küreselleşmesinde önemli bir rol oynadıkları bilinmekle birlikte söz konusu
yatırımların her durumda ev sahibi ülkenin teknolojik düzeyini yükselttiği
söylenemez.
2. Teknolojinin küreselleşmesinin ikinci formu, yeniliklerin ve teknolojinin
uluslararası üretimini sağlayan Ar-Ge’nin uluslararasılaşması olup bu
konudaki tespitler aşağıdadır;
a. Ar-Ge’nin uluslarasılaşması son 30 yılda giderek artmakta olup 1993
yılında, yabancı menşeli şirketlerin ev sahibi ülkelerde yaptıkları Ar-Ge
harcamaları özel sektörün küresel Ar-Ge harcamalarının % 10’u olarak
gerçekleşirken 2003 yılında bu % 16 oranına ulaşmıştır.46
b. Ar-Ge’nin uluslarasılaşmasındaki bu artışta ÇUŞ’lerin maliyet hesapları,
nitelikli bilim adamı ve araştırmacı temini, farklı ülke ve bölgelerin
Ulusal Yenilik Sistemlerinin yetenek ve kapasitelerinden fayda sağlama
(Şekil-2) ve küresel bir yenilik ve teknoloji üretim ağı kurmak nedenleri
önemli bir yer tutmaktadır.
Şekil 2: Ulusal Yenilik Sistemleri ve ÇUŞ’lerin Uluslar arası Ar-Ge Yatırımları
Ana Ülkenin Ulusal Yenilik
Sistemi
Ev Sahibi Ülkenin Ulusal Yenilik
Sistemi
ÇUŞ’lerin Uluslararası Üretim
Sistemi (Küresel ARGE Ağı)
Yabancı
ÇUŞ’ler
Yabancı
bağlı
şirketler
Yerel
Firmalar
DevletŞirket
olmayan
Kurumlar
Kaynak: Liang 2004, p. 171’den adapte eden WIR 2005,s.181
c. Uluslararası Ar-Ge faaliyetleri Şekil-3’de de görüldüğü gibi istisnai
olarak bazı gelişmekte olan ülkeler dışında genel olarak gelişmiş Triad
(Kuzey Amerika, Avrupa ve Pasifik Asya) bölgesinde
gerçekleşmektedir.
d. Uluslar arası Ar-Ge faaliyetlerinin büyük oranda yüksek teknoloji
alanlarında gerçekleştirilmektedir.
3. Teknoloji ve yeniliklerin küreselleşmesinin üçüncü formu olarak
Uluslararası Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği; uluslararası bilimsel temaslar,
ortak çalışmalar ve makaleler, firma, üniversite ve kurumların uluslar arası
teknik ve bilimsel işbirliği ve ortaklıkları ile genişlemekte ve teknolojinin
küreselleşmesinin artmasını sağlamaktadır.
Şekil 3:Dünyadaki çoğunluk hissesi yabancılara ait Arge iştiraklerinin
lokasyonu,2004
Kaynak: WIR 2005,s.128
Not:2603 ArGe Birimi
Diğer taraftan biz, teknolojinin küreselleşmesine farklı bir açıdan bakarak farklı
şekilde sınıflandırılmasını önermekteyiz. Bu yeni sınıflandırma üç katmanlı bir
sınıflandırmadır (Şekil 4). Üçgenin en altında teknolojik ürünlerin kullanılması
katmanı vardır ve en geniş olanıdır. Bu alan satın alma gücü olan tüm tüketicileri
içine almaktadır ve bugün ki küresel kapitalist sistemde teknolojinin bu formda
küreselleşmesi bir zorunluluk olduğundan, bu çeşit küreselleşmede ciddi bir engelde
yoktur. Hatta Dünya Ticaret Örgütü ve diğer kurumlarca bu engeller
kaldırılmaktadır.
Şekil 4: Teknolojinin Küreselleşmesinin Katmanları
İkinci katmanda teknolojinin bizzat kendisinin üretim sisteminde kullanılması
vardır. Burada teknoloji içerilmiş veya içerilmemiş olarak edinilmekte ve ara malı,
yatırım malı, proses teknolojisi, ürün teknolojisi gibi formlarda üretim sistemine
içerilerek üretim sistemine dışşal olarak teknoloji enjekte edilmektedir. Üretim
sisteminin teknolojik düzeyinin bu enjeksiyonla yükselmesi için iki önemli husus
vardır. Birincisi üretim sisteminin teknolojik düzeyinin bunu absoplama
yeterliliğinde olması, ikincisi gerekli teknolojik efor ile bu teknolojinin kullanımını
içselleştirmesi gerekmektedir. Aksi taktirde montajcılığın aşılması mümkün
olmamaktadır. Bugün Türkiye’de orta teknoloji düzeyindeki otomotiv sektörü bu
içselleştirmeyi yapabilmişken, ileri teknoloji düzeyinde olan elektronik sektöründe
bu içselleştirme yapılamadığı için montaj düzeyi geçilememiştir. Bugün yeni
sanayileşen ülkelerin yaptığı bu içselleştirmeyi sağlayıp teknoloji üretim düzeyine
Teknolojik malların küresel
kullanımı/ticareti
Teknoloji transferi
/DYY
Teknoloji
üretimi
gelmeleridir. Gelişmekte olan birçok ülke teknolojinin bu formda küreselleşmesinden
faydalanma uğraşı içindedir. Üçgenin orta kısmına denk gelmektedir.
Teknolojinin küreselleşmesini bu özgün çerçevemiz içinde ve bu çalışmamız
bağlamındaki tespitlerimiz ile irdelersek;
1. En alttaki teknolojik mal ve hizmetlerin kullanılması bağlamında
küreselleşme bir anlamda ticaretin küreselleşmesi olup hızla devam
etmektedir.
2. İkinci tür teknolojik küreselleşme, ülkelerin üretim, eğitim, yenilik
sistemlerinin düzeyine ve Çok Uluslu Şirketlere sundukları fırsat ve
olanaklar çerçevesinde mal dolaşımına göre daha sınırlı olarak
gerçekleşmektedir.
3. Üçüncü tür teknolojik küreselleşme, yani teknolojinin küresel üretimi ise,
zaten teknoloji üretim kapasitesi olan ülke ve bölgelerin daha çok
birbirlerinin ulusal yenilik sistemlerinden, fırsat ve olanaklarından
faydalanmayı amaçlayan, bunun yanısıra bilim adamı ve maliyet konusunda
cezbeden bazı gelişmekte olan ülkelerin ortamıda kullanılarak gelişmiş
ekonomiler ligi şeklinde bir teknolojinin küreselleşmesi söz konusudur.
Uluslararası ArGe’yi gerçekleştirenler dev Çok Uluslu Şirketlerdir.
Gerçekleştirdikleri yerler gelişmiş Triad bölgesi ve birkaç istisna
lokasyondur.
Özetle Teknolojinin küreselleşmesi üç boyutta/katmanda farklı içerik ve
yoğunlukta gerçekleşmektedir. En alt katmandaki küreselleşme bugünki küresel
kapitalizmin can damarıdır. Teknolojik üstünlüğün ranta dönüşmesi için
zorunludur. İkinci katmandaki teknolojik küreselleşme, birinciye göre daha sınırlı ve
belli koşulları gerektiren bir küreselleşme formudur. Teknolojinin içerilmemiş olarak
küresel yayılımı, teknoloji transfer ederek üretim sisteminde kullanmak veya
Doğrudan Yabancı Yatırımları ile gerçekleşmektedir. Hem teknoloji transferi hem
DYY’larının gerçekleşmesi için gerekli koşullar mevcut olmalıdır. Teknolojinin
üçüncü tür küreselleşmesi, sadece, zaten teknolojiyi üretebilenler kulübüne üye
olanlar içerisinde gerçekleşmektedir. Bunun istisnaları çok azdır ve son elli yılda
Asya’da birkaç örnek yaşanmıştır. Bu örneklerden alınan en büyük ders ise bu
ülkelerin, teknolojinin küreselleşerek piyasa tarafından kendilerine getirilmesini
beklememeleri ve aktif politika ve uygulamalarla bu yetkinliklerini kazanmalarıdır.
4.TÜRKİYE İÇİN DEĞERLENDİRME;
Yabancı sermayeli firmaların yüksek-, orta- ve düşük-teknoloji sanayilerindeki
piyasa payına bakıldığında, 1980’lerin ortalarından itibaren, yabancı yatırımların
özellikle yüksek- ve orta-teknoloji sanayilerinde hızlı bir şekilde arttığı görülmektedir.
1990’ların sonlarına doğru bu iki sanayi grubunda yabancı sermayeli firmaların piyasa
payı % 45’e ulaşmıştır. Düşük-teknoloji sanayilerine fazla ilgi göstermeyen yabancı
firmaların piyasa payı tüm dönem boyunca % 10’lar düzeyinde kalmıştır. Yabancı-yerli
firma üretkenlik farklılığı zaman içerisinde azalma eğiliminde olmasına karşın, dönem
boyunca ortalama olarak yabancı firmalar yerli firmalardan üç kat daha üretken
olmuştur. Yabancı firmaların yüksek- ve orta-teknoloji sanayilerin üretkenliğine etkisi
%20’leri geçmiştir. 1983-2000 döneminde yüksek-teknoloji sanayilerindeki yabancı
firmalar, yerli firmalardan ortalama olarak 1.5-2 kat daha fazla üretken olmuşlardır.
Orta-teknoloji sanayilerinde yabancı-yerli firmalar arasındaki üretkenlik farklılığı
1990’ların başlarında itibaren giderek açılmış ve 2000 yılında %200’e ulaşmıştır. Bunun
en önemli nedenlerinden biri işyeri büyüklüğündeki farklılıktır. Örneğin 2000 yılında
ortalama bir yabancı işyerinde 325 kişi çalışırken, yerli işyerinde çalışan sayısı ortalama
94 kişidir.47
Doğrudan Yabancı Yatırım 2005’e kadar çok düşük seyretmiş ve Türkiye’deki
DYY akışı 2006 yılında 19 milyar ABD dolara (GSYİH’nın yüzde 5’i) yükselmiştir. Bu
2003 yılına kadar yılda gelen miktarın yaklaşık yirmi katıdır.48 Doğrudan Yabancı
Yatırım stokunun dünya yabancı sermaye stoku içindeki payı açısından Türkiye
yüzde 0.34 payı ile en zayıf performansı gösteren ülkedir.49 2005 yılı ve ertesindeki
ciddi artışta özelleştirme politikalarının ve bazı büyük bankaların satışından elde
edilen gelirin çok büyük bir rolü vardır. Son zamanlardaki artışa karşın, Türkiye’ye
gelen Yabancı Doğrudan Yatırım (DYY) kısıtlıdır ve hizmet sektöründe mevcut olan
işletmeleri edinmek üzerinde odaklanmaktadır. Bu durum, hem bu tip yatırımların
yararlı etkilerinin çok düşük seviyede olmasına hem de bu tip yatırımların
sürdürülebilirliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır.50
Türkiye'deki 2002-2010 arasındaki Doğrudan Yabancı Yatırımlarının Sektörlere
Göre Dağılımı Tablo-34’de yer almaktadır. Tablo-34’de görüldüğü gibi DYY’nın
büyük çoğunlukla hizmet sektörüne yöneldiği görülmektedir. Örneğin DYY nın en
çok olduğu 2007 yılında yapılan toplam 19.137 milyon dolarlık DYYlarının 14.012
milyon doları, 2006 yılındaki 17.639 milyon dolar DYYnin 15.533 milyon doları
hizmetler sektörüne yapılmıştır. Bu yıllarda bankacılık ve haberleşme sektörlerindeki
özelleştirme ve yabancı bankaların yerli bankaları satın almaları söz konusu
olmuştur.
Türkiye’ye DYY akışı daha önce benzeri görülmemiş özelleştirmeler ile paralel
gitmiştir. Hükümet, devletin sahip olduğu yaklaşık 60 şirketi 2005 yılında
özelleştirmiş ve 17 milyar ABD Doları’nı aşan bir gelir elde etmiştir. 2003 tarihli
Yabancı Doğrudan Yatırımlar Kanunu yatırım prosedürlerini düzenleyerek, yabancı
yatırımcıların haklarını arttırarak ve minimum sermaye şartlarını ortadan kaldırarak
DYY'nin artmasına yardımcı olmuştur. Bankacılık ve telekomünikasyon gibi hizmet
sektörleri yabancı yatırımların en büyük kısmını çekmiştir. Finans sektöründeki kriz
sonrası reformlar, Türk bankacılık sektörüne DYY akışındaki önemli patlamayı teşvik
ederek yardımcı olmuştur. Yatırım akışlarının çoğunluğu ‘yeşil alan’ projeleri yerine
mevcut işletmeleri edinmek için kullanılmıştır. Türkiye’nin imalat sanayisi DYY
aracılığıyla teknoloji transferinden önemli ölçüde yarar sağlayabilmesine karşın,
Doğrudan Yabancı Yatırımlarının bu sektördeki payı son dönemde azalmıştır.51
Şekil-29’de Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin sektörlere dağılımı
görülmektedir. Teknoloji transferinin sağlanmasında önemli rolü olan imalat
sanayiindeki DYY oldukça düşük seviyelerde kalmakta olup 2010 yılındaki payı
%13, 3 olmuştur.
Şekil 29: Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin sektörlere dağılımı
Kaynak: Türkiye Yatırım Ortamı Değerlendirmesi, TEPAV, 2007, S. 20
Dünya Bankası tarafından geliştirilen ve 155 ülkeyi kapsayan “İş Ortamı”
sıralaması, ticari veya sınai alanda faaliyet gösteren sanal (generic) bir firmanın 10 alt
bileşen ve 39 göstergede karşılaştığı idari-hukuki formaliteler ile bunların ortaya
çıkardığı maliyetler tarafından belirlenmektedir. Türkiye, “İş Ortamı” sıralamasında
155 ülke arasında 93. sırada, yer alarak zayıf bir performans göstermektedir.52
Üçüncü ve üçgenin en üst kısmındaki katman, teknolojinin üretilmesi
katmanıdır. En zor ve Çok Uluslu Şirketlerin yarış alanı haline gelen, ülkelerin ve
firmaların bugününün ve geleceğinin belirlendiği alan, bu alandır. Bu alanda
yetkinlik kazanmak ülkenin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Günümüz
teknolojik düzeyinde ve kompleksliliği artmakta olan bir durumda her alanda
yetkinlik kazanmak mümkün değildir. Sermaye, bilgi birikimi, nitelikli personel, gerek
şartlar olmakla birlikte yeterli değildir. Teknolojinin bu formda küreselleşmesi en zor
olanıdır.
Ar-Ge’nin yüksek kalitede iş gücü ve altyapı gerektiren bir alan olduğu göz
önüne alındığında, bu özelliklere sahip gelişmekte olan ülkelerin avantajlı konumda
olacağı tahmin edilebilir. Türkiye kendi Ar-Ge faaliyetleri açısından zayıf olsa da iş
gücü ve bilişim altyapısı açısından ev sahipliği yapabilecek düzeydedir ya da en
azından Ar-Ge Türkiye’nin rekabet gücünü artırabileceği bir alandır. Ancak
Uluslararası Şirketlerin Ar-Ge yapmak için tercih ettikleri ülkeler konusunda yapılan
anket sonuçlarına göre Türkiye ‘nin ankete katılanlar tarafından tercih oranı % 1,5
olmuştur (Tablo 1).
Tablo 1. Uluslararası Şirketlerin Ar-Ge Yapmak İçin Tercih Ettikleri Ülkeler
Ülke
Ankete
Katılanlar
Tarafından
Tercih Oranı
(%)
Ülke
Ankete
Katılanlar
Tarafından
Tercih Oranı
(%)
Çin 61, 8 Vietnam 1, 5
ABD 41, 2 Türkiye 1, 5
Hindistan 29, 4 Tunus 1, 5
Japonya 14, 7 İsveç 1, 5
İngiltere 13, 2 İspanya 1, 5
Rusya 10, 3 G. Afrika 1, 5
Fransa 8, 8 Romanya 1, 5
Almanya 5, 9 Polonya 1, 5
Tayvan 4, 4 Norveç 1, 5
Singapur 4, 4 Faz 1, 5
Hollanda 4, 4 Meksika 1, 5
Kanada 4, 4 İsrail 1, 5
Tayland 2, 9 İrlanda 1, 5
Kore 2, 9 Çek
Cumhuriyeti
1, 5
Malezya 2, 9 Brezilya 1, 5
İtalya 2, 9 Avustralya 1, 5
Belçika 2, 9
Kaynak: UNCTAD http://ekutup.dpt.gov.tr/disekono/öik686.pdf
Türkiye’nin üç tür teknolojik küreselleşme karşısındaki durumu özetlersek; En
alttaki teknolojik ürünlerin kullanılmasında küreselleşmeye sınırsız bir eklemlenme
içinde olup bu kategoride sınırsız teknolojik küreselleşmeye tabidir. İkinci kategorideki
teknolojik küreselleşmeden istifade etmek, teknoloji satın alınması ve bunu
özümseyerek üretim sisteminin teknolojik düzeyini yükseltmesi, bunun yanısıra
teknolojik düzeyi yüksek ve üretim sistemine yayılan Doğrudan Yabancı Sermaye
çekmesi gerekmektedir. Bu alanda çeşitli sorunlar vardır. En önemlilerinden olmak
üzere birincisi, ileri teknoloji alanlarında ciddi bir dönüşüm sağlıyacak yatırım yoktur.
İçerilmemiş teknoloji alımı yetersizdir. İkincisi Doğrudan Yabancı Yatırımlar giderek
hizmet sektöründe yoğunlaşmakta, ülkenin sanayi üretim sisteminin teknolojik
düzeyini yükseltebilecek içerik ve miktarda DYY gelmemektedir. Teknolojinin
küreselleşmesinin bir yolu olan Doğrudan Yabancı Yatırımlarının faydalarının yanı
sıra maliyetlerinin de olduğu hususu tartışılmakla birlikte doğru ve stratejik bir
doğrudan yabancı yatırım politikası ile ülkeye sağlanacak DYY’ları ülkenin
teknolojik düzeyini arttırması, sermaye açığını gidermesi, ihracat kapasitesi
sağlaması ve yukarıda da sayılan diğer katkılar ile bir ülkenin rekabet gücünü
geliştireceği değerlendirilmektedir. Teknolojinin küreselleşmesinin en üst katmanı olan
teknolojinin Uluslar arası Ar-Ge yoluyla yayılımından Türkiye’nin faydalanmadığı ve
ÇUŞ’ler için bir cazibe merkezi olmadığı ortadadır. Bu, Ulusal Yenilik Sistemimizin ve
bilimsel-teknolojik yetenek ve kapasitemizin yetersizliğindendir.
4.SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Teknolojik küreselleşme bağlamında teknoloji içerilmiş ürün ve uygulamalar
tüm dünyaya yayılmaktadır. Ancak bilim, teknoloji ve yenilik üretiminin birkaç
ülkede, birkaç bölgede yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Teknoloji ve yenilikler
giderek ÇUŞ’lerin dünyanın dört bir köşesindeki araştırma birim ve kaynaklarınca
oluşturulan çok yönlü teknoloji ve yenilik üretim ağlarının katkılarıyla
gerçekleştirilmektedir. Bilim ile teknolojinin üretimi çok merkezli, küresel ağlara
kaymakta olup bu ağlar dahilindeki lokasyonlar bağlamında teknolojinin
küreselleşmesi artmaktadır.
Diğer taraftan dünya mal piyasasının talep yapısındaki değişime ayak uydurmaya
çalışan Türkiye imalat sanayi, son yıllarda düşük teknoloji ürünlerinden orta teknoloji
ürünlerine geçiş yaşamaktadır. Ancak, üretim sisteminin bu yapısal dönüşümde yatırım
ve ara malı konusunda yetersizlikle karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Bu dönüşümün
gerektirdiği üretim yeteneği ve kapasitesi konusunda zorlanılmaktadır. Bunun bir
yansıması üretimin ithalat bağımlılığının artmasıdır.
Bir alandaki teknolojiye sahip olmak demek, o alandaki bilimsel ve teknolojik
bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olmak demektir. Bu da eğitim, yatırım ve bilgi
birikimi ile sağlanabilecektir. Kendi teknolojisini üretebilecek düzeyde bilimsel ve
teknolojik yeteneğe sahip olmayan ülkelerin teknoloji transferi ile başladıkları süreci
teknoloji üretmeye dönüştürebilmeleri bu alandaki etkin bir özümseme ve öğrenme
sürecini başarıyla sürdürmelerine bağlıdır. Dolayısıyla, teknoloji üretebilme
yeteneğine giden yol da, sadece teknoloji satın almaktan değil, evrimsel bir yetkinlik
geliştirme sürecinden geçer. Teknoloji Transferi ve üretimi, bir “tek işlem” değil, bir
“süreç”tir. Bu süreçte farklı kurumların farklı düzeydeki çalışmaları ve katkıları
olmakta ve birbirlerini tamamlamaktadırlar.
Gelişmiş ülkelerde teknoloji politikaları, stratejik hedefler paralelinde
oluşturulmuş ekonomi politikalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu ülkelerde teknoloji
politikaları ile planlı bir biçimde önceden seçilmiş alanlarda yoğunlaşılır ve ülkenin
bu alanlardaki küresel rekabet gücünün geliştirilmesine çalışılır.
Çağdaş dünyada başarının basit formülleri yoktur. Başarıların altında yatan
temel unsurlar, izlenen politikalardadır. Bu bağlamda, Yirminci Yüzyılın son
yıllarında ortaya çıkan küresel ekonomi içinde kalkınarak ve küresel rekabet gücü
kazanarak gelişmiş ülkeler ligine katılmak kendiliğinden gerçekleşen bir süreç
olmayıp; kollektif, sürekli, sistematik ve stratejik yaklaşım içeren bir süreci ve
çabayı gerektirmektedir. Kalkınma nitelikli insangücü, teknolojik yetenek,
yenilikçilik, yatırımlar, kurumsal kalite ve daha birçok alanda gelişmeyi ve
yetkinliği arttırmayı gerektirmektedir. Bu yetenek, birikim ve yetkinliklerin hiçbiri
kendi başına oluşmaz. Bu durumda, sorun hükümetlerin bu sürece müdahale edip
etmemesi değil, en doğru ve etkin şekilde nasıl müdahale edeceği noktasına
gelmektedir. Çünkü, günümüzün hâkim paradigma ve düzeni olarak küreselleşme
bu yetkinliklerin oluşmasını sağlamaz. Tersine, ülkelerin ortaya koydukları
nitelikler ve yetkinlikler küreselleşmiş dünyada konumlarını belirlemektedir.
Bugün teknoloji ve yenilik üretmedeki başarı, sistemli bir yapıyı ve yaklaşımı
zorunlu kılmaktadır. Yenilik süreci, eğitim politikasından vergi politikalarına,
araştırma politikalarından finansman ve para politikalarına, pek çok politika alanını
ilgilendirmektedir. Politika tasarımına bilim, teknoloji ve yenilik faaliyetleri ile ilgili
bütün tarafları katmak, uygulamada başarı kazanmanın ön koşullarından biridir. Bu
nedenle, hem politikaların tasarlanması hem de uygulanması süreçlerinde çeşitli
kurum ve aktörlerin katkısı ve görev alması gerekmekte olup bu süreçlerde ilgili
olabilecek her aktörün rol almasının koordine edilmesi ve sağlanması da
hükümetlerin/devletin görevidir.
Türkiye’nin kilitlendiği bugünkü nokta; orta gelir tuzağına düşme ve buradan
kurtulmanın hemen hemen tek yolunun ileri teknoloji ürünlerinde katma değer
üreten, bu payı artıran bir ülke olma zorunda olmasıdır. Bu çerçevede durumumuzu
değerlendirmenin bir yolu bir nevi kan değerleriniz gibi bilim teknoloji değerlerinize
bakmaktır, çok önemlidir. Bu noktada GSMH’dan Ar-Ge’ye ayırdığımız pay olsun
tüm GSMH içindeki ileri teknoloji ürünlerinin üretimdeki payı olsun ihracattaki payı
olsun yetersiz düzeylerdedir. Son 15 yılda bir gelişme olmakla birlikte yeterli
olmadığı açıktır. Ar-Ge, teknolojik yenilikler ve yeni bilginin uluslararası rekabet
ortamında önemi bilinmektedir. Yenilikçi ve teknoloji temelli küresel rekabet ortamı;
teknoloji, altyapı, sermaye ve gelişömiş insan kaynağına sahip ülkelere büyük ve
geniş avantajlar sağlamaktadır. Türkiye ekonomisinin bilgi ekonomisine dönüşümü,
gerekli teknolojik değişimin sağlanması ve bunu sağlayacak “Ulusal Yenilik
Sistemi”nin etkin bir şekilde çalışması ile mümkün olabilecektir. Ulusal yenilik
sisteminizin kalitesi bir yerde ülkeler ligindeki klasmanınızı belirlemektedir.
Bugün ki küresel ekonomide, ülkemizin bugünü ve geleceği olan teknoloji ve
yenilik üretim yeteneğinin, gerçekte olmadığı için görünmeyen piyasanın görünmez
eliyle veya teknolojinin küreselleşmesi ile kazanılamıyacağı açıktır. Dünya Ticaret
Sisteminde devlet müdahalesinin ve sübvansiyonların izin verildiği hemen yegâne
alan bu alandır. Türkiye’nin teknoloji üreten bir düzeye yükselmesi, bu yetkinliğe
sahip bir Ulusal Yenilik Sistemi oluşturmuş, stratejik politika ve uygulamalar
planlayan ve uygulayan etkin bir devlet ile sağlanabilecektir.
Diğer taraftan,”Küreselleşme” süreci dikkate alındığında, ulusal bir sisteme ger-
çekten gerek olup olmadığı sorulabilir. C. Freeman’a göre: Küreselleşme ile ilgili
yapılan bazı çalışmalarda söylenenlerin aksine, ulusal ve bölgesel yenilik sistemleri
ekonomik çözümlemelerin temel eksenlerinden biri olmaya devam etmektedir. Bu
sistemlerin önemi, yeniliğe yönelmiş herhangi bir firmanın kurması gereken ilişkiler
ağından kaynaklanır. Uluslararası bağlantıların önemi elbette artmaktadır, ama
(firmanın yeniliğe yönelmesinde) ulusal eğitim sisteminin, sanayi ilişkilerinin, teknik
ve bilimsel kurumların, hükümet politikalarının, kültürel geleneklerin ve başka pek
çok ulusal kurumun, özetle büyük ölçüde Ulusal Yenilik Sisteminin etkisi başarıda
belirleyicidir.53
Özetle, küreselleşmiş dünya olsa bile ulusal (veya bölgesel) yenilik sistemleri
kalacak ve farklı coğrafi alanlarını büyüme olanaklarını farklı formlarda
şekillendirmeye devam edecektir.54Ekonomik büyüme yeniliğe eskiden
olmadığından daha çok dayanıyor. Bu trendin devam edeceği görülmektedir. Yenilik
politikalarını yönetmek daha kompleksleşmekte ve hükümetlerin stratejik bir
yaklaşım bulma yeteneğine daha çok bağlı hale gelmektedir.55Yenilik yönlendirmeli
ekonomilerde önemli ana trend yenilik politikasına sistem yaklaşımıdır.
Bu nedenle,”hükümetlerin/devletin yenilik sürecindeki rolü, bilim, teknoloji ve
inovasyon politikalarının ve bu politikaları hayata geçirmeyi mümkün kılacak uy-
gulama araçları ile yasal ve kurumsal düzenlemelerin tasarlanması ve yürürlüğe
konması açısından son derece önemlidir ve ikamesi mümkün olmayan bir roldür.56
Sonuç olarak küreselleşmeye entegrasyonun ve bilgi toplumu süreçlerinin yetkin
bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Bununda stratejik bir yönetim ve bilimsel
yöntemlerle yapılması gerekmektedir.
1) Karekteristiklerini küreselleşme ile bilgi toplumu ve yeni ekonominin
belirlediği küresel rekabet ortamında, refah toplumunu gerçekleştirecek tek
yolun küresel rekabet gücü olduğu ve küresel rekabet gücünün de bugün
nitelikli insan, bilim ve teknolojiye dayandığı gerçeğinden hareketle,
(a) Eğitim Politikası
(b) Bilim ve Teknoloji Politikası
(c) Sanayi, Ticaret ve Yatırım Politikaları
büyük önem kazanmıştır. Bu politikaların yine stratejik bir yaklaşımla
belirlenmesi ve uygulanması hayati bir öneme haizdir.
Türkiye’nin, teknoloji politikaları çerçevesinde öncelikle kısa ve uzun vadede
teknolojik düzeyini geliştirmek ve yeterli bir teknolojik taban oluşturmak için
başlangıçta teknoloji transferi yapması gerekecektir. Kısacası kısa ve orta vadede
teknoloji transferi teknoloji politikasının en önemli unsurudur. Bu nedenle
dünyadaki teknolojilerin izlenmesi,teorik olarak özümsenmesi, teknolojik gelişim
öngörülerinin yapılması ve bu bağlamda teknolojik politikaların oluşturulması,
ülkeye uygun ve jenerik bir teknoloji altyapısının kazandırılması için gerekli
teknolojilerin transfer edilmesi büyük önem taşımaktadır. Halen Türkiye’de bu
fonksiyonu gören ve görebilecek (TÜBİTAK dahil) bir kurumun ve yapısının
olmaması büyük eksikliktir. Bilim ve teknoloji politikası kapsamında bu konunun
çözüme kavuşturulmasının özel önem taşıdığı değerlendirilmektedir.
2. Önceki madde bağlamında küresel rekabet gücü, ekonomik üretim yapısının
teknolojik ve bilgi temelli bir yapıya dönüşümünü ve bu çerçevede ileri
teknoloji endüstrilerinde gelişmeyi gerektirmektedir. İleri teknoloji
sektörlerinin araştırma geliştirme yoğun sektörler olduğu gereğinden
hareketle;
(a) Araştırma Geliştirme faaliyetlerinin artırılması gerektiği,
(b) Ekonomide yapısal dönüşümün sağlanması amacıyla ileri teknoloji
alanlarında yatırımların ve üretimin artırılması gerektiği
(c) (a) ve (b) şıklarının birbirini destekler ve birlikte sinerji yaratacak şekilde
gerçekleştirilmesinin büyük önem taşıdığı değerlendirilmektedir.
Araştırma-Geliştirme faaliyetlerinde yetersiz bir ileri teknoloji sektörünün
gelişmeyeceği gibi, ileri teknoloji endüstri üretim yeteneğine sahip
olmayan bir ekonomide Araştırma-Geliştirme harcamalarını ve
faaliyetlerini arttırmanın olumlu etkisi çok sınırlı ve etkinlikten uzak
olacaktır.
(4) Küresel rekabet günün geliştirilmesinde devletin stratejik bir konumu ve
fonksiyonu vardır. Küresel rekabet gücü yaklaşımımızın bir unsuru olan
stratejik devletin yukarıdaki önerilerimizi ve tespitlerimizi kapsayacak
şekilde bir “ Küresel Rekabet Gücü ve Yapısal Dönüşüm Projesi”
başlatması ve bu bağlamda konunun Türkiye için taşıdığı önem ve
sistematik bir yaklaşım gerektirmesi nedeniyle bir proje bütünlüğü ve
metodu içinde ele alınmasının uygun olacağı ve gerektiği
değerlendirilmektedir
1 KAYA Altan: Yeni Ekonomi ve Türkiye içinde http://frmtr.com/ekonomi-iktisat-isletme/1034686-yeni-ekonomi-ve-turkiye.html, 7 ocak
2011.
2 www.neweconomyindex.org ‘den aktaran Tolga KARA (2007): “Yeni Ekonomi ve Basın İşletmeleri Üzerine Etkisi”, İçinde Küreselleşme Üzerine Notlar, Ed. Oğuz KAYMAKÇI, Nobel Yayınevi, Ankara S.151-175,s. 152
3 MASİ, Paula; M. ESTEVAO;L. KODRES(2002): Who Has A New Economy?” Finance And Development, Vol. 38, Number 2, s.24
den aktaran, Tolga KARA (2007): “Yeni Ekonomi ve Basın İşletmeleri Üzerine Etkisi” İçinde Küreselleşme Üzerine Notlar, Ed. Oğuz
KAYMAKÇI, Nobel Yayınevi, Ankara S.151-175, s. 152.
4 NAKAMURA, L.I. (2002); “Economics and the New Economy: The Invisible Hand Meets Creative Destruction”, Harward Business,
Review, November-December 1991, s 15-30).
5 www.ekodialog.com/kalkınma_ekonomisi/kalkinma_teknoloji.html;ekodiyalog. com, “Teknolojik Gelişmenin Kalkınmada Önemi”,
erişim tarihi:25.9. 2010.
6 ATALAY, Mehmet (2002): “Küreselleşme, Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türk İmalat Sanayi”, DPT, Planlama Dergisi Özel Sayı, Ankara,
s.81;ESER, Uğur (1993):s. 30 ;William E. KOVACİC (2002): Journal Of Regulatory Economics, 2002, Vol.21, No:1, S. 26 ; ÇİFTÇİ
Hakkı (2004): İktisadi Gelişmede Uluslararası Rekabet ve Ulusal Kurumlar Dinamiği, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.19.
7 Kahn ALFRED E..(2002): “The Deregulatory Tar Baby: The Precarious Balance Between Regulation And Deregulation, 1970-2000 And Henceforward”, Journal Of Regulatory Economics, 2002, Vol. 21, İssue 1, Pages 35-56. S. 35; William E. Kovacic (2002): Journal Of Regulatory Economics, 2002, Vol.21, No:1, S. 26 ‘Den Aktaran, Çiftçi Hakkı (2004): İktisadi Gelişmede Uluslararası Rekabet Ve Ulusal Kurumlar Dinamiği, Seçkin Yayıncılık, Ankara, S.20.
8 BOZKURT, Veysel (2003); “Bilgi Toplumun Getirdikleri ve Türkiye”, Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Sayı:2, Bursa, s.
14.
9 AKKAYA, Yüksel (1998), "Globalleşme: Neo-Korporatizmin Sonu mu?", Prof. Dr. Metin Kutal'a Armağan, Türk Ağır Sanayi ve
Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası Yayınları,, s. 429 -446. s. 429.
10 AXFORD, Barrie (1995), The Global System, New York, St. Martin's Press. s. 108 -110.
11 ARCHİBUGİ, Daniel; J. Howells ve J. Michie (1999); ”Intraduction”, içinde Innovation Polcy in a Global Economy, Ed. Daniel
Archibugu, J. Howells ve J. Michie, Cambridge Un. Press, s. 10.
12 O'LOUGHLİN, John ; Lynn Staeheli, Edward Greenberg (2004): “Globalization And Its Outcomes;An Introduction” İçinde Globalization
And Its Outcomes, The Guılford Press, NewYork, s.3-24.
13 ROMANET, Ignacio (1999); “Dueling Globalisation: A. Debate between T.L. FRİEDMAN and I. ROMANET”, Foreign Policy, Fall
1999, s. 110-127, s. 111 .
14 ROCKEFELLER, Barbara (2001): CNBC 24/7 Yatırım, Scala Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 53.
15 GANGOPADHYAY, Partha Ve Manas Chatterji (Ed) (2005); Economics Of Globalization İn Asia, Ashgate, England, s. 92.
16 FLUERY, Alfonso ve Maria Tereza FLUERY (2003); “Compotitive Strategies And Core Competencies: Perspectives For The
İnternationalisation Of İndustry İn Brazil”, Integrated Manufacturing Systems, Vol:14/1, ss.16-25, s. 17.
17 FRANCİS, Arthur (1992); “The prosess of National Industrial regeneration and competitiveness”, Strategic Management Journal,
Vol:13 pp.61-78.
18 D’AVENİ, R. A.; Hypercompetition, Free Pres, NewYork, 1994
19 SENGUPTA, Jati K.(2005): Competition and Growth: Innovations and Selection in Industry Evolution, Palgrave Macmillan.
20 YENTÜRK, Nurhan(1991): Teknoloji Yoğun Mallar Açısından Türk Sanayiinin Rekabet Gücü, Gelişme Stratejileri ve Politika
Önerileri, s.248.
21 YENTÜRK, Nurhan (1991): s.248.
22 CHENEY, David W(1993); ‘Enternational Competitiveness and Sustainable Development’ Economic Development Review; Summer 1993 S.68–71, s.68
23 LEMBKE, Johan, 2002; Competition for Technology Leadership EU Policy for High Technology, Edward Elgar, U.K. , 2002, s.23
24 Oslo Kılavuzu, 2005: Yenilik Verilerinin Toplanması ve Yorumlanması İçin İlkeler, TÜBİTAK, 3.Baskı, 2005, s.3
www.europa.eu/documents/comm/green_papers/pdf/com95_688_en.pdf
25 GÜRAK, H. (2003), Büyüme, Teknoloji, Nitelikli Emek İlişkisi, (Yayınlanmamış Kitap), s.37 den aktaran
www.sakarya.edu.tr/~hgurak/yazilar/makale/ Agulmez.doc
26 GÜLMEZ, Ahmet: Türkiye, Güney Kore Teknoloji Politikaları Karşılaştırması,
www.sakarya.edu.tr/~hgurak/yazilar/makale/Agulmez.doc
27 FORSTY, Peter (2005); “International Aviation: Globalisation And Global Industry” içinde ECONOMICS of Globalization (Ed. Partha
Gangopadhyay ve M. Chatterji), Ashgate, Cornwall, s. 181
28 PRAKASH, Aseem (2001); “The East Asian Crisis and The Globalization Discourse”, Review of International Political Economy Vol. 8
(1), Spring2001 s. 119-146, s.126.
29 CASTELLS, Manuel (2005); Ağ Toplumunun Yükselişi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, s. 261.
30 FREEMAN, C. ve L. Soete (2003): Yenilik İktisadı, TÜBİTAK Yayınları, Ankara, s. 335.
31 RODRİK, Dani (2000); Yeni Küresel Ekonomi ve Gelişmekte olan Ülkeler, Sabah Yayınları, İstanbul, 2000, s.24.
32 CYPHER J. M., J. L. Dietz (2004);The Process of Economic Development, Routledge, Cornwall, s.172.
33 SENGUPTA, Jati K.; Competition and Growth, Palgrave, Macmillan, 2005.
34 NONAKA ve TAKEUCHİ, (1994)’ den aktaran, Poul Houman ANDERSON (1999); “Organizing International Technological
Colloboration in Subcontractor Relationship: An İnvestigation Of The Knowledge Stickiness Problem”, Research Policy, Vol.28, s. 625-
642, s 627.
35 DOSI, Giovanni, D. J. Teece; Technology, Organization and Competitiveness, Oxford University Press, New York, 1998, s.292.
36 LALL, Sanjaya (2009): “Sanayileşme Stratejisini Yeniden Düşünmek: Küreselleşme Çağında Devletin Rolü” içinde Neoliberal
Küreselleşme ve Kalkınma, Fikret Şenses (ed.), İletişim Yayınları, İstanbul, s. 477.
37 LALL, Sanjaya (2009:477).
38 AKKAYA, Şahin (1999), “Bilim, Teknoloji ve Ülkemizde Bilim Teknoloji Politikaları”, T.C. Marmara Üniversitesi-Kurucu
Rektörümüz Pof. Dr. Orhan Oğuz’a Armağan, İstanbul, ss:31-40, s.32.
39 ROMER, P.M. (1994) “ Origin of Endogenous Growth”, Journal Of Economic Perspective, vol.8. no 1 pp.3-22, p.3 den aktaran, Nihal Y.
ERCAN (2000: 129). 40 ERCAN, Nihal Y.(2000): İçsel Büyüme Teorisi Genel Bir Bakış,DPT Dergisi, Sayı : 42 S.129-138, s.129.
41 YÜLEK, Murat (1999) : “İçsel Büyüme Teorileri, Gelişmekte olan Ülkeler ve Kamu Politikaları Üzerine”, Hazine Dergisi, Nisan 1999 Sayı : 614, s.2
42 YAY, Gülsün (2003); “Büyümenin Determinantları.” İçinde İktisatın Dama Taşları İ.Ü. İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti İktisat
Dergisi, İstanbul, s.124-142,s.126
43 ATEŞ, Sanlı (1998);”Yeni İçsel Büyüme Teorileri ve Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamiklerinin Analizi”, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana.
44 BETZ, Frederick, 2010.Teknolojik Yenilik Yönetimi, TÜBİTAK Yayınları, Ankara, s.67.
45 ARCHİBUGİ, D. & J. Michie (1995) “The Globalisation of Technology: A New Taxonomy”, Cambridge Journal of Economies,
19:121-40.
46 WIR 2005,s. 123.
47 TAYMAZ, Erol ve Halit SUİÇMEZ, 2005, s.41.
48 TEPAV ve Dünya Bankası. 2007:Yatırım Ortamını Değerlendirme Raporu, Tepav, Ankara.
49 YÜKSELER, Zafer (2006):Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Ve İş / Yatırım Ortamı İlişkisi; Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma
Metni 2006/1; http ://www.tek. org.tr
50 SUBAŞAT, Turan: 2010, “Cari Açık Nedir? Doğurduğu Riskler Nelerdir”, İçinde Küresel Kriz Çerçevesinde Türkiye'nin Cari Açık
Sorunsalı, Ed. T.Subaşat ve H.Yetkiner, Efil Yayınevi,Ankara,2010, s.6.
51 TEPAV ve Dünya Bankası (2007):Yatırım Ortamını Değerlendirme Raporu, Tepav
52 YÜKSELER, Zafer :(2006) 53 FREEMAN, C, (1995)’den TÜSİAD, Ulusal İnovasyon Sistemi; Kavramsal Çerçeve, Türkiye İncelemesi ve Ülke Örnekleri, Ya. No.
TÜSİAD-T/2003/10/362, İstanbul, Ekim 2003, s.38
54 ARCHIBUGI, D., J. Howells and J.Michie (Eds)(1999); Innovation Policy in a Global Economy, Cambridge , s. 40-41
55 OECD; Dynamising National Innovation Systems, OECD, Paris 2002, s.13
56 TÜSİAD (2003); Ulusal İnovasyon Sistemi; Kavramsal Çerçeve, Türkiye İncelemesi ve Ülke Örnekleri, Ya. No. TÜSİAD-
T/2003/10/362, İstanbul, Ekim 2003,s. 65
Top Related