OSMANLI HANEDANI EFSANESI
Osmanli Hanedan1 Efsanesi*
Osmanlı Hanedanı, 16. yüzyıl sonlarına do~ru özenle ·oluşturulmuş bir efsaneye kavuştu. Bu efsane, bir yan
dan Hanedan'ın iktidarını, reayası gözünde meş
rulaştınrken, di~er yandan komşu Hıristiyan ve Müslüman kraliıkiara karşı düzenledi~i savaşları tecviz etti. Söz konusu efsanenin çeşitli yönleri, belirli dönemlerin ihtiyaçlarını karşılamak veya nüfusun far1<1ı kesimlerine seslenmek için geliştirilmişti. 16. yüzyıl sonlarında, bu yönler, Osmanlı Hanedanı'nın menşeinin yarı resmi rivayetini oluşturmak için birleştirildi. Bu efsane Hanedan' ın iktidara gelişini açıklayıp meşrulaştırırken onun kaderini Sünni Islamın dini ve siyasi fikirleri ile mecz etti. Manevi hakimiyetlerini bu efsaneden alan sultanlar için onun yayılması devletin varlı~ı için hayati öneme sahipti. Sonunda bu efsane, Osmanlı düşüncesine derin bir şekilde yerleşti ve Osmanlı tarih yazımında yerini korudu. Hatta 20. yüzyılda bile, tarihçiler bu efsanenin unsurlarını tarihi birer gerçek gibi sunmaktadırlar1 .
ı. Gazi Olarak Sultan
Bursa'da, günümüze kadar ayakta kalmayı başaran, 1337-8 tarihli ilk Osman kitabesinde, Osmanlıların ikinci sultanı Orhan "mücahid", "sultanu'l-guzat• ve gazi b. gazi"
Turcica : Revue d'Etudes Turques, XIX, 1987, Paris'te (7-27. say· falar) da yayınlanmıştır.
•• A.ü.lıahiyat Fakültesi Ö!)retim Görevlisi.
1· Bu ejjilimin pek çok örneklerinden biri Halil Inatcık'ın The Omoman Empire, the Classical Age (London, 1973) adlı eserinde görOIOr. Yazar, Osman'ın Edebali'nin kızı ile evlenmesi hikayesini bir tarihi gerçek olarak alır. Bir efsane olan bu hikayenin meşrulaştırma işlevi aşağıda tartışılacaktır. Şeyh EdebAli'yi "uclardaki en gOçlü kişi" ola· rak nitelendiren lnalcık, bu efsaneyi, Osmanlı Imparatorluğu'nun bir •uc devleti" olduğu yönOndeki teoriyi desteldemek için yeniden yorumlamaktadır. Osmanlı Devleti'nin bir uc-sınır devleti olduğunu esa· sen 1930'1arda Paul Wittek, The Rlse of the Ottoman Empire ( 1938j adlı esennde iddia etmişti. Edebali ve Osman'ın evtili{ll lle ligili çeşitli hikayeler hakkındaki tartışmalar için bkz. V.L. Menage, ·on the Re· censtons of Urug's History of the Ottomans•, Bulletin of the School of Oriental and Africa Studies, XXX (1967}, 314-332
Dr.Colin IMBER
Çev:Dr.Seyfettin ERŞAHiN**
ünvaniarını taşır2 . "Mücahid" ve "gazi" kavramları aynı anlamdadır. Islam adına cihad veya gaza yapan Orhan'ın bu ünvaniarı taşıması , Osmanlı Sultanlarının,
ilk yıllarından beri, kendilerini, katiriere karşı yürütülen dini bir savaşın önderleri olarak kabul ettiklerini göstermektedir. Bizans sın ırında bu küçük devletin kuruluşu ,
söz konusu fıkre özel bir güç ve anlam verdi. Fakat, ci had Osmanlılardan çok öncedir ve Şeriattan kaynaklanmaktadır. şeriat gayri müslimlere karşı cihad yapmayı Islam ümmeti üzerine farz kılar. Cihad, her ne kadar farz-ı ayn
de~ilse de, en azından bir grup Müslümanın devamlı din u~runda savaşmaları gerekir. Bununla beraber, Müs
lümanlar katirieri Islama davet etmeden savaşı baş
latamazlar. E~er kafirler Islam~ veya cizye vermeyi
kabul etmezlerse cihad dini bir fariza haline ge!irS. Orhan ve halefleri, Hıristiyanlara karşı savaş ilan eder1<en, Allah'ın bir emrini yerine getirmiş oluyorlardı. Ve bu fikir
onların iktidarına meşruiyet verdi~i gibi devletin de varlık sebebi idi.
Ancak, 14. yüzyıl gazilerinin, gazi sultanların ı bu
hukuki kavramlar içinde gördükleri veya gazayı söz konusu kavramlar çerçevesinde anladıkları çok zayıf ihtimaldir. Ilk Osmanlılar kendileri hakkında kayıtlar blrakmamışlardır. Bununla beraber, 14. yüzyılın ikinci
yarısına ait olsa da, günümüze ulaşabilen ilk Osmanlı tarihleri onların dünyalarından pırıltılar vermektedir. Os
manlı lmparatorlu~u·nun başlangıcı ve ilk sultanlar hakkında bu tarihlerde yer alan kayıtlar yaşayan sözlü bir gelene~e dayanır. Bu gelenek de en fazla, 14. yüzyılın
başlarına kadar gider. Yazılı tarihten çok, halk destanı
2· Kitaba'nin tam metni için bkz. "Bursa'da En Eski Kitabe Tarih·! Osman! Encomenl Mecmuası, 29 (1912), 318·320
3· Bu, Osmanlıların bağlı kaldığı Hanefi ftkhının cihad teorisinin bir özetidir. Söz konusu teori ei·Kuduri'nln Metin (Kalhire, 1957, s. 113) adlı eserine dayanmaktadır. Aynı zamanda bkz. E. Tyan, "OjiMd' , Encyclopedia of Islam, 2. baskı.
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 17
DR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETTIN ERŞAHIN
gelene~i tarzındaki bu rivayetler ilk Osmanlı gazilerinin Gazi ve dervişlerin bu kahramanlık efsaneleri Os-
gerçek gayretli dindarlar olduklarını gösterir. Fakat on- manlı Hanedam'nın ilk tarihi ile içiçe girmiştir. Mahmud
ların din anlayışları, sünni şeriattan ç~k ümmi halk coş- .·. ei-Beyati'(lin 10, 1481 'de yazdığı , Osmanlı silsilenames i
. . kusu mahiyetinde idi. Onlar, Hz. Peygamber'in kendi saf
larında hazır oldu~una inanıyorlardı . Onların hayallerin
de ve rüyalarındaki Hz. Peygamber, özellikle katirieri
Islama davet ediyordu. Seksen dört yaşındaki Aşıkpaşa
zade'nin tarihinde4 Hz. Peygamberin, Osman'ın ar
kadaşı, Yunan Mihail'i lslamiyete kazandırdığını (hi
dayete erdirdi~ini); 1495'e ait Oruç'un5 versiyonunda ise
onu Osman Gazi'ye katılmaya yönelttiğini görüyoruz.
Aşıkpaşazade'nin kaydına göre, Osman'ın gazileri
Aydos Kalesi'ni fethederler. Olay şöyle gerçekleşir: Ka
lenin Yunan komutanının kızı, Hz. Peygamber'i önce rü
yasında, sonra da kuşatan ordunun başında görür. Bu
nun üzerine babası sırılsıklam sarhoş iken kaleyi gazile
re teslim eder6. Benzer motifler, başka gazi edebiyatla
rında da görülür. Söz gelişi 1245'de yazılan Kitab-ı Melik
Danişmend'de, Malik Danişmend, Hz. Peygamberi rü
yasında görerek Müslüman olan bir rahibin yardımı ile
kafirlerin bir hisarını fetheder7. Aynı şekilde, A}ldos Ka
lesi hikayesinde ve diğer gazi rivayetlerinde kaleler dü
şürüldüğünde kafirler sarhoşturlar.
Öyle görünüyor ki, 14. yüzyıl gazilerinin dini ilhamları,
şeriat ulamasından değil, ilk Osmanlı vekanyiname
lerinde çokça görülen şeyhler ve dervişlerden geliyordu.
15. yüzyıla ait bir anonim vekayinamede8 yer alan men
kıbevi bölüm dervişlerin faaliyetlerinden örnekJer içerir.
Mesela, Osman zamanında, elinde tahta kılıç taşıyan
çıplak bir deritişin , Islamı kabul etmeyi reddeden iki sar
hoş katiri nasıl doğradığı; tek kollu bir kahraman dervişin
Yalova bölgesini nasıl fethettiği anlatılır. Aynı şekilde 15.
yüzyıl sonlarında kaydedilen ve gazi bir derviş olan Sarı
Saltuk'un kerametierini muhtevi destanlar, onun Anadolu
ve Rumeli'nde katiriere karşı kazandığı zaferlerden bah
sedefl.
4• Aşıkpaşazade tarihinin tercümesi için bkz. R. Krouteı, Vom Hirtenzeıt zur hohen Pforte, Osmanische Geschichtsshreiber, 3. (1959)
5- Oruç b. Adil, (esJ. F. Babinger) TevArih-i Al-i Osman, 1925
6- Bu bölilm ve onun sonraki tarihçiler tarafından yapılan de~erlendirmelerini Paul Wittek tartışmıştır. 'The Taking of Aydos Castle, a Ghazi Legend Trasformed", in G. Makdisi (ed.) Arabic and lsıamic Audiesin Honor of Harnilton A.R. Gibb 1965, 662-672
7- lriıne Meliketl, La geste de Melik Danişmend.1960. Bu paragrafın Fransızca tercümesi ll. 359-376.
8· F. Giese, (ed.) Die Altormanischen Chroniken, 1922
9· Fahir Iz, Eski Türk Edebiyatında N esir, 1964, 286·318.
18
ve Oruç'un Tavarih-i AH Osman'ı, Osmanlıları , bir Türk
destanının savaşçı kahramanı olan Ebu Muslim ile irtibatlandırırlar. Buna göreOsmanlıların ataları, Ebu Muslim'in atayurdu olan Iran'daki Mahan'ın yöneticileri idiler.
Oruç, daha da ileri giderek Osmanlıların Ebu Muslim ile aynı soydan olduğunu ileri sürer.
Ilk vekayinameler •. Sultanlar ve tarikatlar arasında da
yakın bağlar kurarlar. Oruç ve sonraları Hanedan'ın yarı
resmi soyağacı haline gelen Aşıkpaşazade'nin versiyonunda yer alan bir menkıbeye göre Osman bir şey
hin kızı ile evlenmiş ve bu kız ikinci sultanın annesi olmuştur.
15. yüzyıl vekayinamelerinde korunan bu halk hatıraları ilk Osmanlı Müslüman teb'asının gazayı nasıl anladıklarını gösteren tek delildir. Bu kayıtlara göre, söz
konusu gaza, halk dini ve halk kahramanlığının kavramlarıyla ifade edilen, ~ultan ve onun ileri gelen sa
vaşçılarının kahraman rolünü oynadıkları destani bir mücadeledir. Aynı zamanda, bu gaza, şeriat doktrinlerinden ve Sünni Islamın dünya görüşünden çok uzak bir ideolojidir. Buna ilaveten, bu gaza anlayışı, ilk Osmanlı yaz
yılının ötesinde de yaşıyordu. Aşıkpaşazade ve Oruç, mesela, bu gaza anlayışını kutsayan, yaşamakta olan
sözlü geleneği ortaya koymuşlardır. Bu yüzyılda, Ebu M.uslim ve Seyyid Battal'ın kahramaniıkiarına olan halk ilgisi hala ayaktadır.
15. yüzyıl sonlarında, bu kahramanlık ruhuyla yo~rulmuş gaza kavramı , Osmanlı Hanedam'nın olmasa da, halk kültürünün önemli bir unsuru idi. Gaza kavramı ,
kendisi de~işmiş olmasına ra~men Sultan hala gaza önderi olduğunu ileri sürüyordu.
Popüler gazi ideali 14. yüzyılda şekillenmişti. Buna göre, başlangıçta gaza, kafir topraklarını basanlar veya
seyrek de olsa, komşu hıristiyan krallıklarda paralı asker
olarak çalışan cahil gazllerin gönüllü geçim sa~lama yolu idi. Sınır baskınları 15. ve 16. yüzyıllar boyunca da devam etmişse de, 1370'1erden sonra, Osmanlı top
raklarının hızla genişlemesiyle, Sultanın ordularının düzenli seferlerinde gazilerin önemi azalmıştı. Dahası, 1s. yüzyılın ortasından sonuna kadar, Osmanlı ordusundaki
birliklerin çoğunu, askerli~i gönüllü olarak yapan kişiler
1Q- Cam-i Cem-ayin, Türkçe tercümesi, Ç.N. Ats ız, Osmanlı Tarihleri, . 1949, 380-400.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO: 1, 1999
OSMANLI HANEDANI EFSANESI
değil, bir antlaşma ile yapan tımarlılar veya kapıkulları
oluşturuyordu. Bu düzenlernede eski gazilerin yeri yoktu. Bunun yanında, devlet hayatında nüfuzunu iyice his
settiren ulema da gaza ideolojisini şeriat ve sünni Isla
m'ın dünya görüşü ile uygun hale getirdi.
Ulemanın gaza anlayışının ilk örneklerinden biri, uzun ömür süren şair Ahmedi (1334-1412) idi. 1386'ya
kadar Germiyanoğullarının himayesinde kalan Ahmed!
daha sonra, ı. Beyazıd (1389-1402) ve onun iki oğlu,
Emir Süleyman (Rumeli ve Anadolu'nun bir bölCimünde
1402-1411 'de hüküm sürdü) ile 1. Mehmed'in (Anado
lu'nun bir kısmında 1402-1413 arasında, 1413-1421'de
ise bütün Osmanlı topraklarında hakimiyet kurdu) himayesinde yaşadı. Ahmedi, Osmanlı efendilerinden
muhtemelen birine ithat ettiği bir beyitinde yağma için gaza yapmaktan şöyle yakındı: "Gazi yağmalamayı dü
şünmeyen kişidir; zenginlik için yapılan gaza eş
kiyalıktır." Buna ilaveten gazilere dini görevlerini şöyle
hatırlattı: "Gaza yaptığında ganimeti amaç edinme. Insanlığın Yaratıcısı ibadetin ihlaslı olmasın ı ister."11
Ahmedi, gazanın makbul olması için ihlaslı bir ibadet ha
linde yapılmasını öngörür. Bu yaklaşım tamamen şeriattan kaynaklanmaktadır ve din kadar yağmalamayı da güçlü bir motivasyon olarak gören faal gazilerin ru
hundan çok uzaktır. Ahmedi, Emir Süleyman'a .ithat ettiği
uzun manzum ıskendername'sine "Tevarih-i Al-i Osman" başlığıyla kısa bir bölüm ilave etti. (1403'ten önce). Burada, Osmanlı Hanedanı'nı gazi sultanlar olarak ni
telendirir 12. Ahmedi eserine bir gaziyi tarif ederek başlar:
"AIIah' ın dininin aleti .... Allah'ın kılıcı, ..... yeryüzünü şirk
ten temizleyen süpürgeci." Gazinin bu şekilde tasvir edil
mesi tuhaf değildir. Çünkü artık gazi halk edebiyatının bir siması değildi. Ahmed!, gaziyi, şahsi kahramanlıklar
yapan bir savaşçı olarak değil, ilahi iradenin gayri şahsi
bir aleti olarak gördü. Düşman, artık, gazi men
kıbelerinde yer alan şahıslar değil, Islam şeriatı ve ahlakından alınan genel bir kavram, yani "şirk" idi. Burada
şirk ile kasdedilen, muhtemelen, teslis inancından dolayı Müslümaniares şirk kabul edilen ve iğrenilen Hıristiyanlık idi. Aynı yerde, Ahmed!, gaziyi Sünni Islam dünya an
layışı çerçevesine yerleştirdi. Şöyle dedi: "Gaziler ahir zamanda geldiler."; çünkü "ahir zamanda gelmek başlangıçta gelmekten daha hayırlıdır." Zira, peygamberlerin
en hayırlısı Hz. Muhammed son peygamberdir; kitapların
11- Tunca ·Kartantamer, Leben und Weltbild des aıt-Osmanisehen Diehters Ahmedi, 1973,236.
12- Metin için bkz. Atsız, Osmanlı Tarihleri, 6-25.
en mükemmeli olan Kur'an son kitaptır; mahlukatın en şerefiisi ve güzeli olan Adem Allah'ın son işidir. Bu mantık silsilesi ile Ahmedi, gaziler ve onların önderleri olan Osmanlı Sultaniarına Sünni Islam dünya anlayışında bir yer buldu.
Osmanlı Hanedanının meşruiyetinin köşe taşlarından
biri olan gaza kavramı, sözlü halk destanları geleneğinden daha ziyade Sünni Islamdan çıkarılır hale getirildi.
Ahmedi'den neredeyse bir yüzyıl sonra, onunkine benzer fikirler tarihçi Neşri'nin 13 (1490) eserinde de tezahür etti. Neşri, muhtemelen Ahmedi'nin eserinden haberdardı, belki de onun fikirlerini doğrudan doğruya aldı. Fakat önemli bir değişikliğe tabi tutmadan o da Ci
hanüma'ya, gazilere atıfta bulunan bir giriş yazdı. Ancak, O, AhmedT'nin tersine genelde gazilerden bahsetme yerine, özel olarak Osmanlı Sultanlarını, "Hz. Peygamber ve Dört Halifeden sonra gelen en yüce _gaziler ve mü
cahitler'' olarak nitelendirdi. Neşri de Ahmedi gibi aynı dünya görüşüne sahip çıktı. Fakat onun versiyonunda, artık genelde bütün gaziler değil, özelde ahir zamanda gelen Osmanlı Sultanları en hayırlı gaziler idiler. Bu yorumunda Neşri Osmanlıları, gaziliğin ötesin'de Hz. Peygamber'in varisieri olarak tasvir edecek kadar ileri gitti ve şu görüşü geliştirdi: "lhlaslı yapılan gaza" toprak kazanmayı da ihsan eder. Osmanlıların hükümranlığını da ihlaslı gazaya bağlayan Neşri," kudretli sultanlar ve asil malikierin Osman'ın faziletini ve ihlaslı niyetini kabul ettiklerini" ve "onlar katirierden ne alırsa helaldir ve meşrudur" kanaatine sahip olduklarını belirtti. Osman ve haleflerinin gazi ünvanını niçin aldıklarını açıklarken "çünkü onların amacı, Müslümanların topraklarını gasb etmek değil, sadece gaza ve cihad idi" görüşünü ileri sürdü. Bu yaklaşıma göre, gerçekten de, Osmanlı Sultanlarının hakimiyeti meşru idi; çünkü onlar, şeriatın arnrettiği gibi topraklarını katirierden fethetmişlerdi.14
16. yüzyılda Sultanların en yüce gaziler olması şek
lindeki görüşte bir değişikliğe şahit olunmadı. Şey
hülislam Ebussuud (1548-1574), ı. Süleyman (1520-1566) ve ll. Selim (1566-1574) için kullandığı ünvaniarda şu ifadelere yer vermiştir: "Islam sancağı ve onun muzaffer ordusunu yücelten; insanlığın en meşhur
gazilerinin efendisi; ..... fi sebilillah mücahid .... daru'l-harbi
13- Mehmed Neşri, {ed. F.R. Unat ve M.A. Köymen) ·Kitab-ı Cihannama. 1949.
14 Budin Kanunnamesi ile Üsküp ve Selanik Kanunm1mesi'nin giriş kısmı, Metin için bkz. Ö.L. Baı1<an , Osmanl ı imparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, ı. Kanunlar, 1941 . 296-297.
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 19
daru'l-lslama ilhak eden". Bütün bu ifadeler sadece
edebi bir usiOb de~il , Nişan-ı Humayun'un çıkardı~ı ola
~an belgelerden birinin mukaddimesi olarak, Gazi Sultan
idealinin bir devlet doktrini olarak nasıl özümsendi~ini
gösterir. Mesela, Sultan'ın, Kaptan- ı Derya Piyale Pa
şa'ya tımarlılardan donanmaya asker alınması yönünde
gönderdi~i fermanın mukaddimesi de şöyle başlar:
"AIIah'ın yüce inayeline dayanarak, Rabbimizin yüce hi
mayesi ve mucizelerinin layüsel vasıtası Peyı;ıamberli~in
taşıyıcıs ı (yani Muhammed). Saltanat donanmamı de
nize, makamları Cehennem olan kafirler üzerine, gön
dermeye niyet ettim."15
lll. Murad' ın (1574-1595) özel hocası olan Sadeddin
1575'te hazırladı~ ı Tacu't-Tevarih 16 adlı eserinde, Os
manlı Hanedam 'nın ilk halkası Osman Gazi'nin a~zına
şu duayı yakıştırır: "Din düşman larını toprakla bir eyle,
kafirlerin ordusunu tarumar eyle, kılıcımı din yolunda ışık
eyle, mücahidlere rehber eyle." Bu dua lmparatorlu~un
kuruluşundan, 1. Dünya sonrasında yıkılışma kadar Os
manlı Hanedanı tarafından korundu.
ll. Selçukluların Varisi Olarak Sultan
Gazi ideolojisi, Sultanların , Hıristiyanlar üzerine
savaş açmasını farz kıldı ve eski Hıristiyan top
raklarındaki hakimiyetini meşrulaştırdı. Fakat, bu fi
iliyatta, Hıristiyan devletlerin oldu~u gibi Müslümanların
da zararına oldu. Yaklaşık 1485 yılına ait, anonim bir
vekayiname 17 bu tuhaf gerçe~i şöyle açıkladı: Os
manlı ların gerçekte komşu Müslüman "emirleri" ortadan
kaldırması bir farizadır. Çünkü, bu emirler, gaza için Os
manlılara yardım edecekleri yerde, katirieri kışkırtarak,
Osmanlıları bu yoldan alıkoydular. Sonra, bunlar bir ta
raftan Osmanlılara saldırdı~ında, kafirler de di~er ta
raftan saidırma fırsatı yakaladılar. Bununla beraber, 15.
yüzyılda Osmanlı Hanedam'nın kayna~ı ile ilgili ef
saneden önemli bir meşruiyet unsuru do~du.
• Osman ve babası Ertu~rul hakkındaki , bütün ilk
dönem Türk rivayetleri, Selçuklu Sultanı Alaaddin'den
söz ederler. Şöphesiz bu, gerçek Selçuklu Sultanı ı. Ala
addin Keykubad idi. Onun hakkındaki iki rivayet, birbirine
tam olarak benzernemekle beraber, Osmanlıları Selçuklu
15- Başbakanlık Arşivi, ls1anbuı, Mühimme Defteri. 1)1, 253.
16· Sadeddin, Tacu'ı-Tevarih, istanbul, 1866.
17- Bodleian library, Oxford, Ms. Marsh. 313.
20
DR.COLIN IMBER ÇEV: OR.SEYFETIIN ERŞAHIN
topraklarının meşru varisieri yapmaya yetecek kadar
ortak unsurlara sahiptir. Ahmedi, Alaaddin'in katirierden
fethetti~i toprakları Ertu~rul'a nasıl ba~ışladı~ını ve bun
dan sonra Ertu~rul'un Osmanlıların anayurdu kabul edi
len kuzey-batı Anadoludaki Sö~üt'ü nasıl fethetti~ini an
latır. Benzeri rivayetler sonraki tarihçilerde de görülür.
Söz gelişi, ei-Beyati, Alaaddin'in, Ertu~rul'un Sögüt'e
sahip olmasını bir fermanla tasvip etti~ini bu rivayete
ilave eder. Aşıkpaşazade biraz daha farklı bir rivayete
yer verir. Bu rivayetteki kayıtlara göre, Alaaddin, Er
tu~rul'un bir yurt istemesi üzerine Sö~ütlü verir. Hangi
versiyon olursa olsun önemli olan rivayettir. Çünkü bu ri
vayet "Aiaaddin'in Osmanlı anayurduna ihsan etti~ini ve
Ertu~rul'un Selçukluların himayesini kazandı~ını• gös
termektedir. Alaaddin ile ilgili rivayelin ikinci önemli
yönü, ilk defa, Şükrullah'ın vezir-i azam Mahmud
Paşa'ya ithat etti~i Bahçetü't Tevarih 18(1460) adlı ese
rinde ortaya çıktı . Şükrullah'a göre, Ertu~rul'un ölü
münden sonra Alaaddin "Osman'a bir berat, bir tu~. bir
davul ve bir şeref kaftanı gönderilmesini emretti. • Şük
rullah'tan sonra, bu rivayelin de~işik versiyonları Ha
nedan'ın bütün tarihlerinde yer aldı.
Neşri, yaklaşık 1490'da bu rivayetleri bir daha göz
den geçirip kronolojik sırayla yeniden yazdı. O, ger
çekten ilk vekAyinamelerde yer alan Alaaddi'nin iki Sel
çuklu sultanına tekabül etti~i sonucuna vardı. Ona göre,
ı. Alaaddin (1220-1237) Ertu~rul'a Sö~üt'ü ba~ışlamış;
ll. Alaaddin (1282-1303) ise Osman'a nişan gön
dermiştir. Gelenekteki rivayetlere bakılırsa Ertu~rul 93
yaşında öldü~üne göre, bu izah Neşri'ye makul ve müm
kün görünmektedir. Neşri'ye göre, bu kronoloji gös
termektedir ki, 1. Alaaddin'den itibaren bütün Selçuklu
sultan ları Ertu~rul ve Osman'dan "himayelerini asla çek
mediler." Neşri bu rivayete son bir şey ilave etti. O,
Osman'ın bir kafir orduyu yendikten sonra, ll. Alaaddin
onu tahtına varis tayin edebilece~i için, başkent
Konya'ya do~ru yola çıktığını kaydetti. Neşri'nin izahına
göre, ll. Alaaddin, o~lu olmadı~ı için, Osman'a hakimiyet.
nişanı olan sancak, davul ve kılıç göndererek ona oğlu
gibi muamele etti. Bununla beraber, Neşri'nin kayıtlarına
göre, Osman Konya'ya ulaşmadan ll. Alaaddin öldü.
18· Bu metnin tercOmesi için bkz. Th. Seif, "Der Abschnitti Ober die Osmanen In SOkrullah's persicher Universaıgeschichte•, Mitleilungen zur Osmaniseher Geschichte, ll, 1623. 63·128.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12. NO: 1. 1999
OSMANLI HANEDANI EFSANESI
Onun bir varis bırakmadan ölmesi üzerine Osman sikke basıp adına hutbe okutarak bağımsızlığını ilan etti.
Neşri' nin rivayeti Osmanlıların Selçuklu varisi olmaları yönünde şu "delili" ortaya koydu ki bir Selçuklu Sultanı Osmanlllara anayurtl arını bağışladı ve ll. Alaaddin'in ölümü üzerine, onlar Selçuklu topraklarındaki
hakimiyeti miras aldılar. Neşri görüşünü daha da netleştirdi. Buna göre, Selçukluların yıkılışından sonra Anadolu'da ortaya çıkan beylikler, topraklarını "müminlerin yurtların ı gasbederek ele geçirirlerken, Osmanlılar ya cihad veya kanuni SelÇuklu varisliği yoluyla elde ettiler." Bu görüş Osmanlı hanedan tarihine sağlam ve derince yerleşti. Mesela, Sadeddin bu yaklaşımları özetleyerek şu kanaata vardı ki, Moğolların 1243'te Selçukluları yenmesinden sonra, ülkedeki emirler onlara itaat etmekten "vazgeçerek bağımsızlık yolunu tuttular ve amiriikiere sahip olmak için gasb yoluna gittiler." Öte yandan, Osman kadim kanunlara riayet ederek "Selçuklu ülkesini iktidarın ın en üstünde korudu", aynı zamanda, "gaza yaptı ve katirieri titretti."
Osmanlıların bağımsızlığın ı kazanması ile ilgili bu kayıt herkese hitap etmiyordu. Gaziler için yazan bir gazi olan Aşıkpaşazade, Osman'ın Selçuklulardan daha asil olduğu ve Allah'ın kendisine iktidarı gaza yoluyla ihsan ettiği gerekçesi ile Selçuklu hakimiyetine meydan okuduğunu ve Alaaddin zamanında bağımsızlığını ilan ettiğini belirtir. Aynı versiyon Kemalpaşazade'nin (1502-3) Tevarih-i Al-i Osman'ında 19 da görülmekle beraber Neşri'nin kayı tları resmi hale geldi. 1575'te, Nişan-ı Humayun başkan ı Feridun Bey, Osmanlı Sultanlarının gönderdiği ve kabul ettiği mektuplardan o luşan Münşeat-ı
Selatin'i20 lll. Murad'a takdim etti. Bu mecmua Sultani hitaplarla açı lmaktadır. Buradaki mektuplara göre, mutemelen Alaaddin, Söğüt'ü bağışladığında ve ona menşt.,ır gönderdiğinde Osman'a mektup da gönderdi. Osman da ona cevabi bir mektup yazdı. Gerçekte, bu belgelerin müellifi Feridun Bey'in kendisidir. Bunlardan ikisini Harizm Şah larının2 1 daha önceki mecmularından uyarlamış , kalanlarını kendisi kompeze etmiştir. "Hitaplar" esasen Islam hükümdarlarına geleneksel görevlerini hatırlattığı için, öyle görünüyor ki, Feridun Bey'in "sahtelik" içindeki gerçek amacı yeni sullana yönetim sanatını öğretmekti. Fakat, tavsiyelerini bu formda kaleme alarak, aynı zamanda Sultana, Selçukluların varisi olduğunu ha-
19- ibn Kemal, (ed. Şerafettin Turan), Tevarih-i At-i Osman, 1. Defter, 1970.
20- Feridun Bey, Münşe'ato's-seıatin, lsıanbu·ı, 1957.
21-MOkrimin Halil (Yı nanç), "Feridun ,Bey MOnşeatı" , Türk Tarih Encümeni Mecmuası, No. 77, 1922, 171-178: No. 78,37-40
tırlatmıştır. 16. yüzyılın sonlarına doğru, Neşri'nin Osmanlıyı Selçuklunun kanuni varisi yapan versiyonu tamamen yerleşmiştir.
lll. Osmanlı Soyağacı
Gaza önderliği, Osmanlı Hanedan 'ın ın iktidarı için ye
terli meşruiyet kaynağı değildi. Diğer Müslüman hü
kümdarlar da gazi olduklarını iddia edebilirlerdi ve ettiler
de. Bunun yanında, Müslüman devletlere saldırmayı
meşru kılan Selçuklunun varisi olma efsanesi de,
1500'den örice tam olarak tebellür etmemişti. Bu du
rumda, 15. yüzyılda bir Osmanlı Soyağacı imal edildi.
Söz konusu soyağacı Osmanlı Hanedanı'nı, aslı Türk
olan komşu hanedanlardan daha asil gösterdi.
lik yazılı Osmanlı · Soyağacı 1425'1ere uzanır. Muh
temelen ll. Murat'ın (1421-1451) memurlarından biri olan
Yazıcıoğlu Ali, lbn Bibi'nin (Ö. 1284)22 Farsça olarak kaleme aldığı Tarih-i Al-i Selçuk'u Türkçeye tercüme etfi. Ancak bu tam bir tercüme değildi. O, lbn Bibi'nin met
nine, Oğuzların sözlü destanından aldığı bazı unsurları
ilave etti. Bu arada Osmanlı Soyağacını da ekledi. Oğuz,
Batı Anadolu'daki Müslüman Türklerin genel soy ad ıd ı r.
Destan, Oğuzların atası Oğuz Han'ı Hz. Nuh'un oğlu
Yates'in torunu seviyesine çıkarak onu bir muvahhid, bir
proto-Müslüman olarak gösteriyordu. Bu destan Dünya
Fatihi Oğuz Han için söylenmişti. Buna göre, Oğuz'un 6
oğlu, bunların da dörder oğlu vardı. Oğuz'un 24 to
rununundan 24 Türk boyu doğmuştu. Bu düzenleme
"Oğuz Tarihi", Fars tarihçi Reşiduddin'in (ö. 1310)
Camiu't-Tevarih'inde "Oğuz , Torunları , Türk Sultanları ve
Meliklerine Dair Bir Rivayet" adı altında yazılı tarihe geç
miştir. Reşiduddin, muhtemelen bu rivayet için sözlü
kaynakları kullandı. Fakat, onun tarihçi olarak ünü,. Oğuz
destanının söz konusu versiyonunun otorite kazanma
sına yardım etti. Bir başka delil de şu ki, 15. yüzyıl bo
yunca, bu destanın Türkçe yazmaları ortalıkta dolaşmış
ve ezbere okunarak gelişmiştir.
Yaygın Oğuz geleneği, öyle görünüyor ki, eğitiml i ve
eğitimsiz Türkler arasında, bir Osmanlı Soyağacı inşa etmek için sahte tarihi materyaller tedarik etti.23
Osmanlı vekayinamelerinde Oğuz'a ait at ı f
22- M. Th. Houtsma (ed.) Histoire des Seldjoucides d'Asie Mineure d'apres lbn Bibi, 1902
23- Bu metnin tercümesi için bkı. Kart Jahn. Die Geschichte der Oguzen, 1969.
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 21
Ahmedl'nin eserinde görülür. O, "Oguzlardan pek çok halkın" Osman'ın babası Ertugrul'u takip ettigini ifade
eder ve fazla bilgi vermez. Fakat, yaklaşık yirmi beş yıl sonra, Yazıcıoglu , aynı olayı ele alırken "Kayı boyundan Ertugrul" ifadesini kullanır. Reşiduddin'in verdikleri bilgilerden haberdar olan birisi için bu beklenmedik atıf
önem taşımaktadır. Oguz Destanının bu versiyonunda yer alan Kayı , Dünya Fatihi Oguz Han'ın büyük oglu ve aynı zamanda velihadı olan Gün'ün en yaşlı oglu idi. Bu baglantıya göre, tabii ki, Oguzların önderligi, Kayı'nın soyuna ait olmaktadır. Yazıcıoglu , Kayı konusunu muahhar
bir bölüm daha katarak genişletir. Burada O, Anadolu beylerinin, Anadolu Selçuklu Hanedanı çöktükten sonra, Kayı' nın torunu olduğu için Osman'ı kendilerine bey seçtiklerini anlatır. ll. Murad (1421-1451), bu ünlü "ata"yı
halk arasında yaymak için, Reşiduddin ve Yazıcıoglu'nun eserlerinin yazma nüshalarında var olan Kayı boyunun sembollerini hastırdığı sikkelerin üzerine koydurdu.24
1450'1erde, Kayı-Gün çizgisindeki Osmanlı Soyağacı tedavüldeki tek versiyon degildi. Reşiduddin'de yer alan Oğuz Destanının başka bir rivayetine dayanan alternatif bir soyagacı Oğuz'un altı oğlundan Gök'e uzanıyordu.
Btı rivayet ilk olarak 1460'da Şükrullah'ın tarihinde görüldü.25 Şükrullah bu soyağacına bir hikaye daha ekledi. Osmanlı soyunu Gök-Oguz çizgisine çıkaran ve yaygınlaştıran bu hikayenin amacı, Kayı-Gün-Oguz çizgisinde oldugu gibi, Osmanlı Hanedan1'nı komşu hükümdarların gözünde yüceltmekti. Şükrullah , 1449 yılında, ll. Murad tarafından elçi olarak Karakoyuolu Hükümdarı Mirza Cihanşah'a (1430-1467) gönderilişini anlatır. Ona, Karakoyuolu Sarayı'nda, O~uz Han'ın Gök, Yer, Deniz, Gün, Ay ve Yıldız adlarında altı oglunu gösteren "Mogalca yazılmış• bir kitap gösterilmişti. Bu ri vayet Mirza Cihanşah' ın Deniz'in, Murat'ı Gök'ün torunu olarak gösteriyordu. Bu kayıt, Gök'ün Deniz'den üstün oldugu gibi, Murat'ın da kendisinden üstün olduğunu kabul etmeye mecbur b ı raktı.
Tarihçiler için Oguz soyağacının, hala toplanabilecek rivayetleri vardı. Enveri mahlaslı manzum tarihçi26
1460'da vezir-i azam Mahmutpaşa'ya bir tarihi destan .takdim etti. Bu destan, Osmanlılar ve atalarının soyağacı ile ilgili olarak, Yazıcıoglu , Şükrullah ve sonraki tarihçilerin versiyonlarından oldukça farklı idi. Yazıcıoğlu
24· Atıflar için bkz. F. SOmer. "Kayı•, Encyclopedla of Islam 2. Baskı .
25· Şukrullah'ın tarihinin Th. Seif nOshası bu paragrafı almaz. Farsça metin için bkz. M.F. KôprGtü, TOrk Edebiyatında ilk Mutasawıflar,
1966·212.
26- Mükrimin Halil (V ınanç) (ed.) DOstOr-name-yi Enver1, 1928
22
DR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETIIN ERŞAHIN
gibi, Enveri de altı oğul ve yirmidört torunlu bir oguz Han ve Osmanlıları Kayı boyuna bağlayan bir Oğuz soyağacı verdi. Enveri'nin düzenlemesinde, Kayı, Oğuz
Han'ın torunu degil oğlu olarak yer almaktadır. EnverT bu kaydı ile Reşiduddin ve Yazıcıoglu'ndan ayrılır. Oğuz
Han'dan da unsurlar taşıyan Enveri versiyonu soyağacıda Hz. Peygamber ve ashabının menkıbeleri ile lrani destanlar meczedilmiş ve Selçukluların hatıraları
ilave edilmiştir. Buna göre, Oğuz Han, Oğuz Tümen adındaki bir Türk beyinin kızı ile !yaz adındaki bir sahabinin çocuğudur. Oğuz'un Kayı veya Cemşid adındaki oğlu bütün Türkistan' ı yönetmiştir. Osmanlılar bu KayıCemşid Han soyundan gelmektedirler. Bu soyağacı , Hz. Peygamber'in ashabından manevi bir soy ile Tükistan hanlarından bir laik yönetimin meczedilmesidir. Bununla beraber bu rivayet Enveri'ye mahsus bir merak olarak kaldı, yaygınlaşmadı27.
Osmanlı Hanedanı'nın Orta Asya'daki atalarına ait bu kayıtlar efsaneden başka bir şey değildir. Osman'ın
en yakın ataları ile ilgili hikayeler de, aynı şekilde , hayal mahsOiüdür. Bütün kayıtlar, Ertuğrul'un Osman'ın babası oldugunda birleşirler. Ancak, her ne kadar yarı resmi uydurma soyağacında, Ertugrul'un dedesi, Süleyman Şah olarak verilse de, bu figür kesinlikle menkıbevi efsanevidir. Bu ad, ilk olarak, 1460'da Şükrullah'ın eserinde görülür. Onun hayatının ayrıntıları ve ölümü de Aşıkpaşazade, ei-Beyati ve Oruç'un 1480 sonrası eserlerinde yer alır. Bütün bu kayıtlar ayrıntılarda farklılaşır; fakat Süleyman Şah'ın, arkadaşlarını Doğu'dan Anadolu'ya getirdiğini söylerler. Bu kayıtlara göre, Süleyman Şah Türkistan'a dönmeye karar vermiş, oglu Ertuğrul 'u
Anadolu'ya bırakarak, Fırat'tan geçerken düşerek ölmüştür.
Osmanlıların farzedilen ataları ile ilgili efsaneler, Dogu'da oldukça uzak, tam bilinmeyen bir yerde başlamışken, bu hikaye Osmanlıların Kuzey-batı Anadolu'da niçin doğduklarını ikna edici bir şekilde anlatır. Bu soyagacı da tamamen hayalidir.
Bu hikaye, yaygınlık kazanırken, Osman'ın dedesini, Süleyman Şah değil de Gündüz Alp olarak belirleyen alternatif bir soyagacı gelişiyordu . Gündüz Alp figürü, 15. yüzyılın ilk çeyreğinde, Ahmedi ve Yazıcıoğlu Ali'nin
27 Enver1'nin Osmanlı Hanedam'nı Hz. Peygamber'in ashabı ile ir· tibatlandırması yönündeki hikaye Akşemseddin'in Ebu Eyyüb et· Ensari'nin mezarını keşfetmesi ile ligili rivayetler'in büyümesi ve ya· yılmasıyla birlikte meşhur hale geldi. 672 yılında istanbul kuşatması
esnasında şehld edilen Ebu EyyOb ei-Ensar\'nin mezarının bu· lunması ve oraya bir IOrbe yapılması Osmanlı ile Hz. Peygamber'in ashabı arasında doğrudan irtibat sağlanmış oldu.
JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 12, NO: 1, 1999
OSMANLI HANEDANI EFSANESI
eserlerinde, Gök Alp ile birlikte, Osman'ın babası Er
tu~rul'un arkadaşı olarak ortaya çıkar. Aynı şahıslar,
Enveri'nin eserinde de tezahür eder. Fakat sadece Er
tu~rul'un arkadaşları olarak de~il. Burada Gündüz Alp ve
Gök Alp kardeştirler ve Gü~düz Alp, Ertu~rul'un babası
haline gelmiştir. ll. Mehmet'in katibi Karamanil Mehmed
Paşa, 1480'de tamamladı~ı Osmanlı tarihinde başka bir
de~işiklik yaptı. Onun versiyonunda Gök Alp, Gündüz
Alp'in babası Ertu~rul'un dedesidir.28
Osmanlıların soyu ile ilgili bu iki rivayet arasında
Neşri bir tercih yaptı. O, tarihinin29 taslak elyazmasına her iki rivayeti de aldı; fakat "yaygın şekilde bilindi~i" gibi
Süleyman Şah Ertu~rul'un babası, Osman'ın dedisidir diye ekledi. O, Gök Alp ve Gündüz Alp'in soyundan olan
Ertu~rul'un aynı isimda başka bir kişi olabilece~i ka
naatine vardı. Fakat eserinin son versiyonunda bu so
yaQacını attı. Neşri'den sonra, Süleymanşah resmen
Osman'ın dedesi haline geldi.
Bu soya~acının esas unsurları , Osmanlıların Oguz'un
büyük dallarından gelmiş olarak göstermesi idi. Söz ko
nusu soyagacı Osmanlı Hanedanı'nın büyüklügünü or
taya koydu. Osman'ın "dedesi" Süleymanşah hakkındaki
hikayeler de Osmanlıların atalarının kuzeybatı Ana
dolu'ya nasıl yerleştiklerini izah etti. Soyagacında bir
birlerine karışmış isimler, bunların oguz efsanesindeki
kahramanların adlarından alındıgına işaret eder. Iki ver
siyon birbirinin aynısı de~ildir. Bunlardan en tekılmül et
tirilmiş olanı, Cem Sultan'ın 1481'de ricası üzerine ei
Beyati'nin hazırlamış oldugu versiyondur. O, burada Os
manlıların "atalarının" sadece adlarını vermekle kalmadı ,
aynı zamanda kısaca , onların yaptıkları işleri zikretti. ei
Beyati bunları Oguz Kitabı ve "halkın arasında dolaşan
rivayetlerden" aldıgını söyledi. Onun kayıtlarında Os
manlıların ataları , dünyayı kuduz bir kurttan kurtarmak,
delirmiş bir deveyi öldürüneeye kadar dövmek gibi kah
ramanlıklar yaparlar ve ço~unlukla gerçek Sultaniara at
fedilen gücün başarılarını gösterirler. Bununla beraber,
ei-Beyati'nin soyagacı Osmanlılarla ilgili daha önemli bir
başka özelliği de ortaya koydu. Buna göre, Osmanlı Ha·
nedanı , sadece Oguz ve Kayı'nın torunları olarak meşru
iktidar sahipleri olmakla kalmayıp, yaratılıştan beri hak
28· Ç.N. Atsız, Osmanlı Tarihleri, 343-362.
29· Franz Taeshner. GihannOme: Die Altosmanische Chronik des Mevlana Mehemmed Neschrl, 1951 , Bu metnin tartışması Için bkZ. U.L. Menage, Neshrl's 'History of the Ottomans': the sources and development of the text, 1964.
yolu izleyen din anlayışına sahip olan in_sanlar soyu ola
rak da meşru idiler. Bu kayıtlardan anlaşıldı~ı kadarıyla, O~uz Han, Hz. lbrahim zamanının muvahhidlerinden biri oldugu gibi, bu soydan gelen Bozdo~an, Hz. Davut'un takipçilerindendi, Korkulu, Hz. Süleyman' ın hizmetinday
di ve Kurtarı Bey de Hz. lsa'nın öldürülüşüne şahit olmuştu. Isiilmi ideolojide, Hz. ibrahim, Hz. Davud ve Hz. Süleyman, son peygamber Hz. Muhammed'in aldıQı
vahyi daha önce de alan peygamberlerdi. Bunun yanında, Osmanlıların bir başka atas ı olan Yesu, rü
yasında Hz. Muhammed'in çagrısının haberlerini işitti ve hemen lslılm'ı kabul etti. Bu hanadanın diger bazı ataları da Dört Halife ile ilişki içinde idiler. EI-Beyati'nin ifadelerine göre "Muzaffer Osmanlı ailesi, ataları gibi Dört Reşid Halife'yi sevenlerdendi. • Başka bir ifade ile, Osmanlı lar ve ataları dindar ve sünni Müslümanlardı. EIBeyati, bu haneetanın sonraki atalarını da Abbasiler ve Selçukluların hizmetinde gösterir.
O~uz efsanesini, fslılmi bir kozmogoni ve kronoloji ile meczeden ei-Beyati şu iki meşruiyet noktasını birleştirmeyi başarmıştır: a) Osmanlılar Oguz Han'ın büyük torunlarıdırlar, b) Osmanlılar Hz. Ihrahim'den beri gerçek dini takip eden Müslümanlardır. 16. yüzyılda, Osmanlı
soyaQacında Isiilmi tema hakim hale getirildi. Hanedan, bu yüzyılda, Oğuz'un soyundan geldi~ini ilan etmeye devam etmekle birlikte, oldukça çok Gayri Türk teb'aya sahip olan kozmopolit Osmanlı Sarayında Türkçe Oğuz Destanı gerçek de~erini kaybetti ve bu tarihten itibaren bir meşrulaştırma aracı olma niteli~ini yiitirdi. Sadeddin, Tacu't-Tevılrih'inde Osmanlıların atalarının listesini çı
kardı, ancak burada saçma, garip Türk adlarını almadı. Sonuna şu cümleyi ekledi: "Bunun sorumluluğu raviye aittir". Bir başka bir ifade ile Sadeddin bu rivayetten kuşku duymaktadır.
IV. Osmanlı Hanedam'na ilahi Tasvib
O~uz Soya~acı, Osmanlının laik idarecilik iddiasını meşrulaştırıyo.rdu, ancak, teokratik bir devletin idarecileri olarak sultanların dini bir meşruiyet kaynağına da ihtiyaçları vardı. 15. yüzyılda Imparatorluk'un kaynakları ile ilgili efsaneler oluşturulurken , tarihçiler, Allah'ın Osmanlı Hanedanı 'na iktidarı takdir ettiği rivayetlerini de ilave etmeye başladılar.
Bunun için rüya yolu kullanıldı. Halk inancına göre, Allah, insan ile rüya vasıtasıyla konuşabilirdi. Bu durumda, Osman ve babasına ait menkıbelerde önemli rol oynayan rüya motifleri bulmak çok tabiidir. Karamanil Mehmet Bey'in tarihinde, Osman'ın babası Ertuğrul bir
ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 23
putperest olarak takdim edilir. Bu rivayete göre Osman,
bir geceyi bir imarnın evinde geçirir ve Kur'an'ın önünde
saygı ile sabaha kadar ayakta durur. Sonunda uyu
yakaldığında, Allah rüyada onunla konuşur ve Kur'an'a sayg ı gösterdiği için onun eviadını şereflendirdiğini ve
yücelttiğini söyler. Tamamen farklı birrüyada Enveri'nin,
daha önceki tarihe ait manzum vekayinamesinde görülür. Bu rivayete göre, aynı zamanda Osmanlı Ha
nedanı'nın atası durumuna gelen Hz. Peygamber'in as
habından birisi Han'ın kızı ile nişanlanır ve bir rüya görür.
Rüyas ında o ölür ve kül olur, onun küllerinden bir ağaç yetişir ve bu ağaçtan altı dal çıkar. Herkes onun altında
durur ve o da gölgesini bütün dünya üzerine yayar. As
habtan biri bu rüyayı şöyle yorumlar: O altı oğula sahip olacak, onlardan biri han olacak, o hanın da soyu
Osmanlı Hanedanı- ahir zamanda gelecek. Enveri'nin rüya rivayeti de, tıpkı soyağacı gibi, kendine özgü kaldı
ve sonraki tarihçiler onu görmemaziikten geldiler. Bu
nunla beraber ağaç motifi, resmen kabul rüya rivayetinin
önemli bir özelliği haline geldi.
Bu hikaye, daha sonra, Oruç'un30 vekayinamesine oldukça yakın bir versiyon olarak, ilk defa Aşıkpaşazade'nin tarihinde ortaya çıktı. Onun Neşri tarafından yapılan uyarlamas ı yazılı tarihçilikteki yerini sagıamlaş
tırd ı .
Aşıkpaşazade'nin kayıtlarına göre, Osman, sonradan
kayınbabası olan Şeyh Edebali'nin evinde kahrken bir
rüya gördü. Rüyada Edebali'nin göğsünden doğan bir ay
Osman'ın göğsüne girdi. Sonra, Osman'ın göbeğinden,
gölgesi bütün dünyayı kaplayan bir ağaç çıktı. Ağacın
gölgesinde, eteklerinden ırmaklar akan dağlar vardı.
Halk bu ırmaklardan su içiyor, bağlarını , bahçelerini su
l uyorlard ı. Kendisine anlatıldığında Edebali, bu rüyayı ,
Allah'ın Osman ve eviadına iktidar nasip ettiği şeklinde
yorumladı ve kızını Osman ile nişanladı. Bu rivayet belki
de 1470-1480'1erde ortada dolaşan pek çok rüya hikayelerinden biri idi. EI-Beyati'nin de kısaca işaret ettiği
gibi, Edebali'nin hayırla yorumladığı Osman'a ait "çok sa-
• yı da rüya vardı." Bununla beraber, bu rüyanın Aşıkpaşazade versiyonu sonraki bütün vekayinamelere temel oldu.
Aşıkpaşazade versiyonunun ilginç yönü, Allah'ın ik
tidarı Osmaniriara bahşetmesini içermesinden daha çok,
30· U.L. Menage, On the Recenslons of Uruj's ' History of the Of· tomans."
31· M. Ertuğrul Düzdağ, ŞeyhOlislam Ebussuud Efendi. Fetvaları, 1972, 10~.
24
DR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETTIN ERŞAHIN
Oğuz Han'dan gelen fiziki soybağı ile beraber bir
manevi-ilahi soy tesis etmesidir. Tarihçiler, Edebali'yi,
manevi otoritesini şeyhinden alan bir kutlu şahsiyet ola
rak sundular ve böylece Hz. Peygambere kadar uzanan manevi-ilahi bir soy kurdular. Bu çizgi sünni veya şii eği
lime göre Dört Halife'den Ebubekir veya Ali'ye kadar git
mektedir. Bu bağlamda , Osman'ın bir şeyhin kızı ile ev
lenmesi Osmanlı Hanedanına manevi-ilahi bir meşruiyet
sağladı. 1480'1erden sonra, bu hikaye Hanedan ef
sanesinin ayrılmaz bir parçası halini aldı.
V. Osmanlı Hanedam' nın 16. Yüzyı l
ideolojisi ·
16. yüzyılda meydana gelen bazı olaylar Osmanlı
Hanedanı 'nın taleplerinde yeni gelişmeleri gerekli kı ld ı.
1502'de Iran'da Şii Safevi Hanedanı tahta çıkmasıyla
birlikte Osmanlı Devleti ile Iran arasında bir yüzyıldan
daha çok süren düşmanlıklar başladı. Osmanlılar, Müs
lüman bir hanedan ile yaptığı savaşı meşrulaştırmak ve çoğu Osmanlı teb'ası arasında da kabul gören Safevi id
dialarını çürütmek için, karşı poJemikler geliştirmek zo
runda kaldılar. Bu çerçevede Safevileri kafir olarak ilan ettiler. Ancak bu iddia Osmanlı Ideolojisinde iki önemli
gelişmeye yol açtı. Birincisi, cihad kavramın ın kapsamı
genişletildi. Eskiden sadece katiriere karşı yapılan cihad,
kendilerini Müslüman sayan ancak Osmanlı pro
pagandasının kafir ilan ettiği düşmanları içine alacak şe
kilde yeniden yorumlandı. 1549'da Şeyhülislam Ebus
suud'a Safeviiere karşı cihad ilan etmenin hükmü ve bu
cihada katılanların gazi veya şehit olup olmayacakları
sorulduğunda "Olur, gaza-ı ekber ve şehadet-i azimedir. " cevabını verdi.31
Ikinci gelişme ise Osmanlı Devleti 'nin sünniliğinin
vurgulanması oldu. EI-Beyati'nin soyağacında Osmanlı
Hanedanı , Safeviierin tam tersine, herhangi bir dalalete
bulaşmayan, sünni Islamın gerçek temsilcileri ve sa
vunucuları olarak gösterildi. Bir diğer dış faktör bu kavramın şekillendirilmesine yardım etti. 1516-1517'de 1.
Selim Memlüklüler Hanedanına son verdi ve onun bütün
topraklarına hakim oldu. Bir yandan Islamın en kutsal
şehirleri olan Mekke ve Medine'yi yönetimine alı rken
Islam ümmetinin dini başkanlığını uhdesinde bulunduran
Abbasi hilafetini de sona erdirdi. Bu, pratikte, 1. Selim ve
halefierini Islam Dünyasının en güçlü hanedanı yaptı.
Artık Osmanlı Sultanları , kendilerini sadece, geleneksel
gazi hükümdarlar olarak değil, aynı zamanda, Islam üm-
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO: 1, 1999
OSMANLI HANEDANI EFSANESI
metinin başı ve dalalet ve küfre kaşı sünnlli~i savunan ki
şiler olarak görmeye başladılar.
Bu muhteşem görüş , 16. yüzyıl Osmanlı ideolojisinin
temel dayana~ı idi. Bu tarihten itibaren ulema, Osmanlı
lmparatorlu~u'nda aydın sınıfı oluşturdu. Bu durumda
söz konusu iddialar için O~uz Destanı, halk inancı veya
ilahi rüyalar gibi popüler yahut edebi menkıbelerden
de~il , tamamen ilmi tarih yazımı ve sünni medrese
Islamından tasvip ve meşruiyet sa~landı.
Bu iddiaların açı~laması, vezir-i azam Lütfi Paşa'nın
Tevarih-i Al-i Osman32 adlı eserinin girişinde yapılmıştır. Eserini 1541'deki azlinden sonra kaleme alan Lütfi Paşa,
~u fikri kesinlikle kendisi ortaya almamış , Külüb-i
Sitte'den biri olan Ebu Davut'un Sünen'inde yer alan bir
hadisten çıkarmıştır. Bu hadiste Hz. Peygamber şöyle
demektedir. "Her yüzyılın başında, Allah Taala bu üm
mete, dinini ve hükümranlı~ını yenilayecek müceddid
gönderecektir." Lütfi Paşa'nın sıralamasına göre "en son
müceddidler olan" Osmanlı Sultanları şunlardır: Putperest Mo!)ol istifasından sonra, hicri 8. yüzyıl başında
Osman; Timur yıkımından sonra, hicri 9. yüzyılın ba
şında 1. Mehmed (1413-1421) ve hicri 10. yüzyılın ba
şında Safevi kafineri ve Şah lsmail'i yenip şeriatı yü
celten 1. Selim (1512-1520). Bu hesaba göre müceddid
olan 1. Selim için, Lütfi Paşa manzum mektup özetlerini
ekledi. Onun iddiasına göre Sünni Maveraünnehir ula
masından 1. Selim'e gönderilen bu mektuplarda Selim,
Safevi kafirine karşı hak dini yücelten kişi olarak övül
mektedir. Bu zanni mektuplarda Selim, abartılı ifadelerle
övülürken "hilafet tahtın ın şahı" olarak nitelendirilmekte;
"küfrün, Hak dinin sarayını tamamı;:n yıktığı bir zaman
da" Selim'in tek başına gerçek sünnifiği savundu~u be
lirtilmekte", eğer şeriatın hakimiyeti muntazam bir halde
ise bu bütünüyle Sultan Selim'in hükümranlığı iledir" de
nilmektedir. Osmanlıların Sünni Islamın savunucuları ol
duğu imajını güçlendirmek için Lütfi Paşa, Islam tarihinin
taraflı bir yorumunu yaparak orada, Dört Raşid Hali
fe'den beri delalet veya isyana bulaşmayan tek haneda
nın Osmanlılar ve "Onların örnekleri ve rehberferi" olan
Selçuklular olarak göstermektedir.
Hanedan tarihçisi Sadeddin de TacCıt- Tevarih'inin
önsözünde benzeri bir öğücü meşruiyete yer verdi. Onun
iddiasına göre "hiçbir halifelik veya saltanat hanedam ,
Al-i Osman'ın -onlara ebediyet vaad olunmuştur- kadar
yüce bir makama ulaşamamıştır." O da Lütfi Paşa'nın ka
naatini tekrarladı. Buna göre, "bilindiği ve meşhur olduğu gibi, hilafet ünvanı talep eden pek çok ünlü hanedan
32- Lütfi Paşa , (ed. Ali) Tev4rih-l Al·i Osman, 1922
dalalet veya adaletsizlikten bazı şeyleri devam et
tirmişlerdir. Ancak, Al-i Osman ideal Islami hü
kümranlığa uydu: onlar şeriata itaat ettiler hak dini des
teklediler, adaleti yaydılar, fitneyi ortadan kaldırdı lar,
mazluma yardım ettiler ve isyanı bastırdılar. Sultan'ın
otoritesi doğrudan Allah'tan geldi: "Yaratan, Şah'a (Yani
lll. Murad) yüce hakimiyeti ve her yeri kaplayan şevketi
verdi." Sadeddin, Kur'an'dan Osmanlı if<!idarını müj
deleyen bir ayeti delil getirdi: "Allah onların yerine, ken
disinin sevdi~i, onların da kendisini seveceği, müminlere
karşı alçakgönüllü, katiriere karşı izzetli, Al.lah yolunda
cihad eden, dil uzatanın kınamasından korkmayan bir
kavim getirir."33
Lütfi Paşa ve Sadeddin'in efendileri Osmanltiara olan
iltifatları şunu göstermektedir ki 16. yüzyılın ortalarından
başlayarak, Sultan, kendisini, Hz. Peygamber'in vekili ve
Islam ümmetinin en yüksek başkanı olan halife, küfrü
yenen gazi, dalalete karşı Islam savunucusu ve şeriat
yüceltisi olarak gördü. Kur'an ve Sünnet Osmanlı ik
tidarını müjdeledi; Osmanlılar bütün Islam ha
nedanlarının en muttaki ve ilikatı do~ru olanı idiler; öy
leyse "la zalet silsiletehü ila yevmi yCıb'asQn." "Bu cümle
daha önce tahta geçen sultanların adlarından sonra gel
mekte ve Osmanlı iktidarın'ın kıyamete kadar devam
edeceği beklentisini ifade etmektedir.
Her zaman olduğu gibi, bu kavramları kullanan Ebus
suud idi. 34 O, ı. Süleyman (1520-1S66) ve ll. Selim'i
(1566-157 4) şöyle nitelendirdi: "Halife-i Rabbül-alemin ....
Zillullahi zelil-i ala kaffeti'l-ümem... varis-i Hilafeti'I
KObra". (Aiemlerin Rabbinin halifesi, bütün ümmetieri ko
ruyan Allah'ın gölgesi, Dört Büyük Halifenin varisi) Onlar
Ilahi Irade'nin icra edicileri idiler: "Mazhar-ı kelimütillahi
ulya". Onların iktidarı Ilahi Kanun'un iktidarı için gerekli
bir önşart idi:" Mümhid-i Kavanln-i Şer-i mübin, mü
eyyed-i muka'id'üddin." Onlar, Islam adına Mekke ve
Medine'nin koruyucusuydular: "Hamiyu'I-Hamyi'l Ha
remeyni'I-Muhteremeyn. • Di-ğer bütün selefieri gibi, gazi
hükümdar idiler: "Mücahidin-i fi sebilillah". Her ne kadar,
Ebussuud'un terminolojisi Islami olsa da, onun esas
amacı , Hanedan' ı Sünni Islamın en yüksek başkanı , ko
ruyucusu ve yayıcısı olarak göstermekiL Bunun yanında,
O, Hanedan'a laik bir meşruiyet de vermeye çalıştı. O,
geleneksel hükümdarlık ünvaniarı olan "han"a yer ve
rerek ve sultanı "hakan-ı ruy-ı zemin" olarak ad-
33- Ku~an, Malda 5/54.
34- Sudi n Kanunnamesi ile Üsküp ve Selanik Kanunn!lmesi'nin girişinde.
ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 25
landırarak yüce önderlik için Türkçe lakapları da kul
lanmaya devam etti. Buna ilaveten, Ebussuud, Sultanlar
için, "Kasiru'l-ekasireti" ve "Kahiru'l-kurumi Sultani'I-Arab
ve'I-Acem ve'r-Rum• ünvaniarını kullanarak belki de Os
manlı Sultanlarının Arap, Fars ve Bizan krallıklarını fet
hederek elde ettikleri düşüncesini ifade etmek istemiştir.
Ebussuud'un düzenlemesinde Sultanlar evrensel ha
kimiyet iddia etmektedirler.
SONUÇ
Osmanlı vaka'nüvisleri 1500'1erde, ço~u sözlü ge
lene~e dayanan irtibatsız, anlamsız, rivayetlerden, Ha
nedan ve imparatortu~un temelleri için bir hikaye yaz
dılar. Bu hikayede, Osmanlı Sultanları büyük silsile
yoluyla O~uz Han'ın neslindendi. Osman'ın dedesi Sü
leyman Şah, arkadaşlarını do~udan Anadolu'ya getirdi,
fakat Fırat' ı geçmeye çalışırken öldü. Onun o~lu ve ar
kadaşları Anadolu'ya döndüler ve Selçuklu Sultanı 1. A
laaddin'den Bizans sınırındaki Sö~üt'ü atıyye olarak al
dılar. Ertugrul'un ölümünden sonra, o~lu Osman -ki ha
nedan adını ondan almıştır- bir gazi olarak mücadeleye
başladı. Onun başarılarını tanımak için Selçuklu Sultanı
ll. Alaaddin ona bir davul, bir sancak, bir at, bir kılıç ve
bir kaftan gönderdi ve onu kendi varisi olarak atamaya
niyetlendi. ll. Alaaddin hiç bir varis bırakmadan ölünceye
kadar, Osman resmen Selçuklulardan ba~ımsızlı~ını ilan
etmedi. O, gördü~ü bir rüya üzere, Edebali adındaki zen
gin bir şeyhin kız.t ile evlendi. Edebali rüyayı, Osman ve
eviadına Allah' ın iktidar ihsan edecegi şeklinde yo
rumlamıştı. Ikinci sultan Orhan, bu evliligin ürünü idi.
Söz konusu hikaye şu dört tarihi gerçegi içerir:
Osman, Orhan ve belki Ertu~rul'un adları35 ile Osman'ın kuzey-batı Anadolu Bizans sınırında küçük bir beylik kur
ması. Geri kalanı, esasen Osmanlı yönetimini meş
rulaştırmak amacını taşıyan efsanedir. Osmanlıların,
Oguz Han'ın soyundan gelme hikayesi 15. yüzyılın ilk
çeyreginde çıktı ve açıkça Osmanlı soyunun komşu ve
rakip hanedanlarından daha soylu oldu~unu ispat etmek
içindi. Süley!l'an Şah'ın Fırat üzerinde ölmesi hikayesi
35- Osman'ın babasının adı bOtan soya!)açlannın ittifak ettl!)i bir husustur. Dahası, Istanbul Arkeoloji Müzesi'nde bir gOmoş sikkenin Iki yüzünde şu ifade yer almaktadır. ·onu Enu!)rui-QI)Iu Osman darb ettirdi. • Bkz. lbrahim Anuk, ·osmanlı Beyll!)l'nin Kurucusu Osman Gazi'ye Ait Sikke" 1 st. lntematlonal Congress on the Social and Economic History of Turkey, Papers, Ankara, 1980.
26
OR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETIIN ERŞAHIN
1450'den sonra do~du. Amacı, öyle görünüyor ki
Osman'ın muhayyel atası O~uz'a ait destanlar daha do
~uda oluşmuşkan Osman'ın beyli~ini kuzeybatı Ana
dolu'da kurdu~u gerçe~ini telif etmekti. Alaaddin'in
Sö~üt'ü Ertu~rul'a ihsan etmesi 1480'1erde ortaya çıktı ,
fakat Ertu~rul'un, Selçuklu himayesinde, batıda yer
leşmesi ile ilgili rivayetler 1400'1erden beri biliniyordu.
Alaaddin'in Osman'a nişan göndermesi hikayesi de
1450'1erde belirdi. 1490'1arda, Neşri ll. Alaaddin'in
Osman'ı varisi-veliahdı olarak atamaya niyetlendi~ini ek
ledi. Kuruluş efsanesindeki bu unsurlar kesin olarak Os
manlıların, ortadan kaldırdıkları diger Müslüman ha
nedanların tersine, Selçuklu hakimiyeti ve Selçuklu
topraklarının meşru varisieri olduklarını ortaya koydu.
Osman'ın rüyası , Osmanlı yönetimi için ilahi deste~in
delili idi. Aynı zamanda, Sultan ın soyunun kutsal bir ada
mın kızından devam etmesi Hanedan'a ilahi-manevi bir
silsile verdi. 1500'1erden sonraki tarihçiler bu unsurları
lmparatorlu~un kaynakları ile ilgili kayıtlarında korudular.
Fakat bazen, Osmanlı yönetime Kur'an ve Sünnet'ten
beşareller bularak yeni ilahi "deliller'' eklediler.
Sultanlar, 14. yüzyılın başlarında, gazi ünvanını be
nimsediler ve bununla başından beri, Hanedanın, esas görevinin cihadı devam ettirmek oldu~una işaret ettiler. 15. yüzyıl vekayinameleri, ilk Sultanları ve onların savaşçılarını popüler gazi destanlarının kahramanları olarak nitelendirme gelene~ini korurlar. Herhalde bu dini kahramanlık idealleri 15. yüzyılda hanedan ideolojisinin esas unsuru idi. Onlar 1400'den· sonra popüler gelenekle varlıklarını devam ettirdiler, fakat 1500'den itibaren tarihçiler, şeriatın bir vecibesi oldu~u şeklindeki sünni Islami gaza kavramına yer verdiler. Erken dönem gazi gelene~i Sultanları , popüler destanları kahramanları
olan Ebu Müslim ve di~erlerine ba~ladı. 1500'1erde tarihçiler Hanedanı Hz. Peygamber ve Raşid Halifeler'den sonraki en büyük gaziler olarak yüceltiyorlardı. Sünnilik, hanedan ideolojisinin kayna~ı olarak, batınili~in yerini aldı. 1500'den sonra Safeviierin do~uşu, Osmanlıların
sünniligini vurgulama e~ilimini güçlendirdi. "Din"i kafir Safeviiere karşı savunma ihtiyacı ve 1517'den sonra Mekke ve Medine'nin muhafızı olmaları Osmanlı Sultanlarının, 16. yüzyılda iddialarını genişletmelerini ·gerekli kıldı. Sultanlar ve onların propagandacıları , kendilerini, sadece, gaza yoluyla Islamı yayanlar de~il . aynı
zamanda, sünn11i~in meşru tek savuncuları olarak sunmaya başladılar. Sultanlar, halife ünvanını alarak muhtemelen 1550'1erde bütün Islam dünyasının önderi oldukları iddiasını ileri sürdüler.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12. NO: 1, 1999
Top Related