MADEN JEOLOJİSİ BİLİMİNİN TANIMI
Uygulamalı jeolojinin en önemli kollarından biri olan ekonomik jeoloji yerküresini
teşkil eden ve ekonomik olarak yararlanılabilen doğal maddelerin bilinmesini ve bulunmasını
amaç edinmiştir.
Yerküresini oluşturan mineral toplulukları, kömür, petrol ve hatta su gibi doğal
gereçlerden ekonomik olarak yararlanılabilenlere “Maden” adı verilir.
Maden jeolojisi, kömür jeolojisi, petrol jeolojisi ve su jeolojisi (hidrojeoloji) ekonomik
jeolojinin dallarını teşkil eder. Buradan da anlaşılacağı gibi Maden Jeolojisi deyimi sadece
ekonomik değere sahip mineral topluluklarını inceleyen bilim dalı olarak kullanılmaktadır.
Metal elde edilen mineral toplulukları Metalik Maden Jeolojisi’nin, diğerleri metalik
olmayan maden jeolojisinin veya daha çok kullanılan deyimiyle Endüstriyel Hammaddeler
Jeolojisi ‘nin kapsamına girer. Bu kitapta metalik maden jeolojisi ve endüstriyel
hammaddeler jeolojisi bir arada ele alınacaktır.
TARİHÇE
İnsanlar odun, kemik, deniz hayvanlarının kabuğu gibi gereçlerden sonra taş devrinde
sileks, obsidiyen ve kil gibi anorgonik maddelerden de yararlanmayı öğrenmişler, bu maksatla
kuyular, galeriler açmışlardır. Daha sonra doğadaki olayları gözleyerek nabit metallerin ve
bazı minerallerin eriyebildiklerini öğrenmişler ve buna paralel olarak alivyonlardan itibaren
bazı nabit metalleri elde etmeye başlamışlardır.
İlk kullanılan metal M.Ö. 1200 yıllarında altın olmuştur. İnsanlar aynı devirlerde bakır
ve kalay unsurlu mineralleri eriterek, bronz yapmaya başlamışlardır. Bakır ve demir 'in elde
edilmesi daha geç olmuştur. Demir’in ilk defa M.Ö. 1500 yılarında Anadolu‘da Hitit’ler
tarafından kullanılmış olduğu ileri sürülmüştür. Daha sonrada Anadolu ’da eski Yunanlılar,
Romalılar, Ermeniler, Cenevizliler, Ruslar ve İngilizler altın, gümüş, demir, bakır, kurşun ve
civa gibi unsurları işletmişlerdir. 19. asrın sonları ile 20. Asrın başları Anadolu’da yeni
yatakları bulunup işletile bilmesi bakımından büyük önem taşır. Zonguldak kömür yatakları,
Dursunbey krom yatakları, İzmir dolaylarındaki civa, antimuan vezımpara taşı yatakları bu
dömemde bulunmuştur.
Cumhuriyet döneminde madencilikte uğraşan Sümerbank, MTA, Etibank; TPAO ve
TKİ kurumları kurulmuştur. Maden arama işlemleri bilhassa MTA (1935) tarafından
yürütülmektedir.
MADEN JEOLOJİSİ İLE İLGİLİ TERİMLERİ
Metal: Metalik parıltılı, ısı ve elektiriği iyi geçiren, iyonizasyon enerjileri düşük,
kolayca oksitlenerek pozitif iyonlar verebilen unsurlardır. Doğada mevcut 92 unsurdan çoğu
metaldir. Örneğin; Fe, Cu, Pb, Zn, Cr, Ni, ....... Metal olmayan unsurlar ise şunlardır: H, He,
B, C, N, O, F, Ne, Si, P, S, Cı, Ar, As, Se, Br, Kr, Te, I, Xe, At, Rn.
Faydalı Mineral: Yeterli miktarda olduğunda ekonomik bir değer taşıyan mineraldir.
Cevher minerali deyimiyle de adlandırılır.
Cevher: Bir veya daha fazla çeşit faydalı mineral içeren ve ekonomik bir önem taşıyan
doğal bir kayaçtır. Sadece faydalı minerallerden müteşekkil olabileceği gibi gang mineralleri
de içerebilir.
Maden: Farklı anlamlarda kullanılır;
a) Metal kelimesiyle eş anlamda,
b) Cevher kelimesiyle eş anlamda,
c)Cevher çıkartmakiçin yapılan işletme anlamında. İşletme açık veya kapalı olabilir.
Küçük işletmeler için maden ocağı deyimi kullanılır.
Ham cevher veya brüt cevher veya tuvenan cevher: Cevherin madenden (işletmeden)
çıkarılmış olduğu andaki doğal şeklidir.
Gang veya Kısırtaş: Cevher içerisindeki ekonomik değeri olmayan kısım verilen addır.
Steril: Gang ile eş anlamda kullanılır.Aynı zamanda günün koşuları altında ekonomik
önemi olmayan mineral kütlelerini de ifade eder.
Yan kayaç veya yan taş: Cevher kütlesinin hemen yanındaki kayaçtır. Saçınım veya
stokverk şeklindeki cevherleşmeler için, cevherleşmenin içinde bulunduğu kayaçtır.
Maden yatağı: Ekonomik ve teknik olarak işletilebilir cevherli bir kütleyi ifade eder.
Zuhur veya mineralizasyon veya mineralize zon:Etrafındaki kayaçlara oranla faydalı
minerallerin derişik halde bulunduğu yerlerdir. Bir zuhurun maden yatağı teşkil edip
etmeyeceği incelemelerle anlaşılır.
Belirti: Herhangi bir faydalı mineralin varlığı.
Tenör: Cevherin içerisindeki faydalı mineral, bileşim veya metal oranını belirtir.
Ağırlık olarak
, gr/ton veya gr/m3 şeklinde ifade edilir.
Sınır tenör veya Limit tenör: Kendinden daha düşük bir tenörle işletmenin
yapılamayacağını tenördür.
Klark: Bir elementin yerkabuğundaki ortalama yüzdesidir. Goldschmidt ‘e (1954) göre
O, Si, Al, Fe, Ca, Na, K ve Mg elementinin klarklarının toplamı %98,59 ’dur.
Konsantrasyon: Tenörü, yerkabuğundaki ortalama yüzdesine (klarkına) göre daha
yüksek olan bir faydalı mineralin, bileşimin veya elementin (metalin) birikimini ifade eder.
Konsantrasyon Klarkı: Bir elementin (metalin işletilebilmesi için, klarkına oranla kaç
defa zenginleşmiş olması gerektiğini belirtir.
Konsantrasyon Klarkı:Sınır Tenörü/ Klark
METAL KLARK (%) SINIR TENÖRÜ KONSANTRASYON
KLARKI
Al 8,13 30 4
Fe 5 25 5
Mn 0,1 35 350
Cr 0,02 30 1500
Zn 0,013 6 460
Cu 0,007 0,7 100
Pb 0,0016 3 2000
Ag 0,00001 500gr/ton 5000
Au 0,0000005 5gr/ton 1000
Rezerv: Cevher kütlesinin ton veya metreküp olarak miktarıdır. Bazı hallerde
toplamkütle içindeki faydalı mineral, bileşim veya metal miktarı içinde rezerv deyimi
kullanılır.
Görünür rezerv: Üç boyutu ile belirlenmişcevher kütlesi için kullanılır.
Muhtemel rezerv: İki boyutu ile belirlenmiş, üçünçü boyutu tahmin edilen cevher
kütleleri için kullanılır.
Mümkün rezerv: Boyutları belirlenmemiş ve varlığı ancak ümit edilelen cevher kütlesi
veya kütleleri için kullanılır.
Potansiyel: Varlığı belirlenmiş olmakla beraber işletmesi teknik ve ekonomik
nedenlerle günün koşulları altında olanaksız olan, ancak ileride işletilebilecek cevher
kütlesinin miktarını belirtir.
Metallojeni: Cevherleri minerolojik, petrografik ve jenetik yönden inceleyen bğilim
dalıdır.
Maden provensi: Benzer özelllikteki maden yataklarının birbirlerine yakın olarak
bulundukları arazi parçasıdır. Örneğin; Doğu Karadeniz Cu, Pb, Zn, Mn provensi, Elazığ-
Hakkari Cr, Cu provensi.
Parajönez: Belli bir maden yatağında, benzer kökenli minerallerin gruplanmasıdır.
Süksesyon: Minerallerin oluşum sırasıdır.
Senjenetik veya Eşoluşumlu: Cevher kütlesinin veya cevher minerallerinin içinde
bulundukları yan kayaçla aynı zamanda ve benzer koşullarda olduğunu belirtir.
Epijenetik veya Ardoluşumlu: Cevher kütlesinin veya cevher minerallerinin içinde
bulundukları yan kayaçtan sonra ve farklı koşullarda olduğunu belirtir.
İç kökenli veya Endojen veya Hipojen: Oluşum nedenlerinin yerküresinin iç olaylarına
bağlı olduğunu belirtir.Mağmatizmaya ve metamorfizmaya bağlı maden yatakları iç
kökenlidir.
Dış kökenli veya Ekzojen veya Süperjen: Oluşum nedenlerinin yerküresinin dış
olaylarına bağlı olduğunu belirtir. Tortullaşmaya, atmosferik etkenlerle ayrışmaya, taşınmaya
bağlı maden yatakları dış kökenlidir.
Ante: Önce. Örneğin; Antetektonik: Tektonizma öncesi.
Post: Sonra. Örneğin; Posttektonik: tektonizma sonrası.
Zonalite: Belli özelliklerin kuşaklarhalinde bulunmasıdır.
MADEN YATAKLARI NIN SINIFLANDIRILMASI
Maden yataklarının sınıflandırılması, benzer özellikteki cevherleşmeleri bir grup
içinde toplamaktan ibarettir. Çeşitli yazarlar farklı kriterlere göre değişik sınıflamalar
yapmışlardır. Bunlardan bazıları aşağıda verilmiştir.
1) Cevherlerin kullanıldıkları yere göre: (Lilley’den, 1936, değiştirerek)
a) Metaler: Fe cevheri, Cu cevheri, Pb cevheri ....
b) Yakıtlar: Kömür, Perol, Doğalgaz, ....
c) Yapım mazemeleri: Kum, çakıl, taşlar, çimento malzemesi,....
d) Kimya maddeleri: Tuz, kükürt, barit, ....
e) Gübre maddeleri: Fosfat, potas tuzları, glokonit, ....
f) Seramik maddeleri: Kil, silis, feldispat, ....
g) Refrakter maddeler: Aspest, grafit, manyezit, ....
h)Aşındırıcı maddeler: Korendon, gröna, elmas, ....
ı) İletken olmayan maddeler: Asbest, mika, ....
j) Boya maddeleri: Okr, kil, Diatomit, barit; ....
k) Kıymetli ve yarı kıymetlitaşlar: Elmas, zümrüt, yakut, ....
2) Element gruplarına göre: Burada sadece Smirnov’un (1976) metalik elementler için
ayırdığı gruplar verilecektir.
a) Demir grubu metaller: Fe, Ti, Cr, Mn.
b) Açık renkli metaller: Al, Li, Be, Mg.
c) Demirsiz metaller: Cu, Zn, Pb, Sb, Ni.
d) Nadir metaler: W, Mo, Sn, Co, Hg, Bi, Zr, Cs, Nb, Ta.
e) Asil metaller: Au, Ag, Pt, Os, Ir.
f) Radyoaktif metaller: U, Th, Ra.
g) Dağınık elementler: Sc, Ga, Ge, Rb, Cd, İn, Hf, Re, Te, Po, Ac.
h) Nadir toprak elementleri: La, Ce, Pr, Nd, Pm, Sm, Eu, Gd, Tb, Dy, Ho, Er, Tu, Yb,
Lu.
3) Jeolojik Sınıflamalar: En çok kullanılan bu sınıflamalar jeolojik olaylara ve jenetik
faktörlere göre yapılmıştır. Kullanacağımız sınıflama (ROUTHIER, 1985,değiştirerek) bu
çeşittir.
A) DIŞ KÖKENLİ YATAKLAR
1) Yüzeysel ayrışma olaylarına bağlı yataklar
1.a) Kalıntı yatakları
1.b) Oksidasyon sementasyon zonu yatakları
2) Kırıntı yatakları
3) Tortullaşmaya bağlı yataklar
B) İÇ KÖKENLİ YATAKLAR
1) Plütonizmaya bağlı yataklar
1.a) Granitlere bağlı yataklar
1.a.a) Pegmatitik yataklar
1.a.b) Pnömatolitik yataklar
1.a.c) Pirometasomatik yataklar
1.a.d) Hidrotermal yataklar
1.b) Nefelinli siyenitve karbonatitlere bağlı yataklar
1.c) Gabro ve peridoditlere bağlı yataklar
2) Volkanizmaya bağlı yataklar
3) Metamorfizmaya bağlı yataklar
Routher (1958) maden yataklarının ‘Tip’lere ayrılmasını önermektedir. Burada ‘tip’
deyimi, doğa birimlerindeki en dar kapsamlı grup olan ‘cins’ deyimine tekabül etmektedir.
Böylece incelenebilecek bütün özellikler dikkate alınacak ve maden yatağının bir çeşit
fişi çıkarılacaktır. Bütün özellikleri birbirlerinin aynı olan iki maden yatağı aynı tipte
sayılacaktır.
MADEN YATAKLARININ İNCELENMESİ
Maden jeoloğunun bir maden provensini, bir maden yatağını, bir zuhuru veya bir
belirtiyi incelerken yapacağı işler çok çeşitlidir. Doğrudan maden yatağına, zuhura veya
belirtiye ilişkin özellikler dışında çevre oluşuklarının da çevre özelliklerinin büyük bir önem
taşıdığı hiçbir zaman unutulmamalıdır. Dolayısıyla maden Jeoloğu aynı zamanda mineroloji,
petrogrofi, stratigrafi, sedimantoloji, paleontoloji vb. bilim dallarından yararlanmasını
bilmelidir.
Saha çalışmaları genellikle şu işlemlerden ibarettir;
Yakın yörenin 1/25000 veya daha büyük ölçekli haritası yapılır. Genel jeolojik
özellikler incelenir.
Bizzat maden yatağının stratigrafik konumu, göreceli yaşı incelenir.
Yan kayaçlar ayrıntılı incelenir.Ayrışma ürünleri incelenir, gerekirse ayrışma haritası
yapılır.
Yatak şekli ve yapısal özellikleri incelenir. Pusulayla ve şerit metreyle ölçüler alınır.
Cevherleşmenin minerolojik özellikleri incelenir.
Kimyasal, Jeokimyasal, fiziksel, jeokronolojik analizler ve mikroskobik incelemeler
için örnek toplanır.
Bizzat maden yatağının ve eğer varsa galerilerin ayrıntılı haritaları yapılır.
Gerektiğinde örnek almak için sondaj, yatağınşeklini, boyutlarını, yapısal özelliklerini
saptamak için sondaj ve jeofizik edütler yapılır, galeri ve yarmalar açılır.
Gerektiğinde portatif aletlerle kayaçların flüoresans, radyoaktivite gibi özellikleri
incelenir.
Halen işletilmekte olan bir yatakta maden jeoloğu işletmeye yarcımcı olur.
Laboratuar çalışmaları genellikle şu işlemlerden ibarettir:
Kimyasal analizler yapılır.
Jeokimyasal analizler yapılır.
Gerektiğinde fiziksel analizler (sertlik, tane boyutları, flüoresans,vb.) yapılır.
Gerektiğinde Jeokronolojik analizler yapılır.
Mikroskopik incelemeler yapılır. Bu maksatla bihassa maden mikroskopu da
kullanılır.
Gerektiğinde cevher zenginleştirme deneyleri yapılır.
Büro çalışmaları genellikle şu işlemlerden ibarettir:
Saha çalışmalarına başlamadan önce literatür araştırması yapılır.
Saha ve laboratuvar çalışmaları değerlendirilerek yatağın parajenezi, süksesyonu,
varsa zonalitesi, kimyasal bileşimi, tenörü, rezervi, ve. özellikleri saptanır, sentezler yapılır.
Çeşitli jeolojik, yapısal, metalojenik haritalar hazırlanır.
Yatak hakkındaki bütün bilgiler derlenerek yazılır.
Gerektiğinde sondaj, jeokimya, işletme, cevher zenginleştirme vb. işlemler hakkında
öneriler hazırlanır.
Anlaşılacağı gibi bu çok çeşitli işlemler aslında bir ekip çalışmasını gerektirmekte ve
maden jeoloğunun yanında kimyager, jeofizikçi, sondör ve işçi gibi kimseler de görev
yapmaktadır.
YATAKLANMA ŞEKİLLERİ – CEVHER YAPILARI
YATAKLANMA ŞEKİLLERİ
Bir maden yatağı, belli şekilde olabilceği gibi birçok ayrı ve birbirine geçişli şekillerde
de bulunabilir.
A. DÜZENLİ YATAKLANMALAR
a) KATMAN YATAKLANMALAR (= tabaka yataklar)
Tabaka biçiminde, yöre kayaçlarının katmanlanma yüzeylerine paralel olarak oluşmuş
maden yataklarıdır. İki boyutta yayılırlar (bazen kilomertrelerce), tabaka kalınlığına tekkabül
eden üçüncü boyut genellikle birkaç metreyi aşmaz. Katman yataklar tortullaşmaya bağlı
yatakların karakteristik şeklidir. Alttaki daha yaşlı tabakaya taban, üstteki daha genç tabakaya
tavan denir.
Örnek: Lorraine (Fr)oolitik demir yatakları, Çamdağ (Sakarya) oolitik demir yatakları
(şekil...)
b) KATMANSI YATAKLAR:
Şekil ve duruş bakımından katman yataklardan farksızdırlar. Ancak bu deyim iç
kökenli veya oluşumları tartışmalı yataklar için kullanılır. Tavan ve taban tabakaların oransal
yaşlarına veya doğrudan arazideki duruşlarına göre saptanır. Katmanve katmansı yataklar
stratiform yataklar olarakta adlandırılır.
Örnek: Bushveld (Güney Afrika) kromit yatakları, Turhal (Amasya) antimuan yatağı
(şekil 2 )
c) ÖRTÜ YATAKLAR:
Diğer oluşuklarının üzerinde örtü şeklinde dururlar. Kalıntı ve oksidasyon zonu
yatakları bu şekildedir. (Şekil:3)
d) DAMARLAR:
Diğer boyutlarına oranla kalınlığı az iki yüzeyi birbirine paralel yankayacı katetmiş
(epijenetik) cevherli kütlelerin duvara benzer yerleşme şekilleridir. (şekil4).
İç kökenli yataklara aittir. Damarların uzunluğu (yatay kesitte) ve boyu (düşey kesitte)
genellikle birkaç yüzmetreyi aşmaz. Damarın kontağındaki yankayaca çeper (epont) adı
verilir. Damarın altındaki çepere taban, üstündekine tavan denir.Damarı dolduran, tavanından
tavanına kadar içermiş olduğu tüm malzeme damar dolgusu diye adlandırılır. Damar dolgusu
ile çeperlerarasında, kontak boyunca özel bir litoloji, örneğin kil oluşabilir; buna salband
denir.
Damar dolgusu içinde esas cevherleşme çok değişik şekillerde bulunabilir, ancak çoğu
kez bunlar kuşaklar veya sütünlar halindedir.
Damar içinde cevherli kısımların bulunması veya daha ve zengin olması şu koşullara
bağlıdır;
a) Damar dolgusunun içine yerleştiği fay boyunca açık ve kapalı bölümler bulunabilir.
Açık bölümler cevherleşme yönünden daha elverişlidir. (şekil 5)
b) Damarın ara kesitleri cevehrleşme yönünden daha elverişlidir. (şekil 6)
c) Yankayaçların veya yankayaçlardaki bazı minerallerin etkisiyle cevherli eriyikler
damar içinde ancak belli yerlerde çökelebilir. Yankayaçtaki bu minerallere topomineral adı
verilir.
Örnek: Butte (Montana- ABD) bakır yatakları (Şekil 7)
d) Bir kayaç içinde çok düşük tenörlü olan cevher hareket edip, orada derişebilir. Bu
olaya cevherin yanal göçü adı verilir. (şekil 8)
Damarın şekillerine göre çeşitli adlar alırlar;
Damarcık: Kalınlığı birkaç santimetreden azdır.
Katman – damar veya fioln kuşe: Katmanlara uyumlu, ancak epijenetik yataklardır.
(şekil 9)
Kama damar: Esas damardan dallanarak yankayaç içine uzanan ufak damarlardır.
(şekil9)
Merceksi damar: Birbirini takip eden mercekler halindedir.(şekil5)
Bölmeli damar: cepli damar: Düzensiz gelişmiş kırık hatlarında, anormal
yığışımlargösteren damarlardır. (şekil 10)
Oluk damar: Senklinal eksenlerindeki katman aralıklarına yerleşmiş damarlardır.
(şekil 11)
Semer damar veya kemer damar: Antiklinal eksenelrindeki katman aralıklarına
yerleşmiş damarlardır. (şekil 12)
Damarlar ender olarak tek başlarına buulnurlar. Bunlara basit damarlar denir.Çoğukez
birçok damar bir arada bulunarak bir damar ağı veya damar alanı meydana getirirler. Böylece
bir bir damar alanında
Paralel damarlar,
Birbirine dik damarlar, birbirine oblik damarlarü, Rafial veya ışınsal damarlar, Zig-
Zag damarlar,
Örgü damarlar, At kuyruğu damarlar, buulnabilir.
Damaralar bazı hallerde oluş mekanizmasına göre de isim alırlar
Flöze: Özellikle derinlik Kayaçlarının soğuma çatlaklarına yerleşmiş damarlardır. Bir
kısmı batolitin dış yüzeyine paralel, bir kısmı ise batolitin dış yüzeyine dik olarak ışınsal
yerleşmişlerdir.(şekil14)12
Basamaklı damar: Dayanımsız kayaçlarla çevrili dayanımlı kayaçlar içinde gelişmiş,
az çok birbirine paralel damarlardır. (şekil15)
d) MERCEKLER:
Kalınlıkları diğer boyutlarına göre az ve her doğrultuda incelerek son bulan yatak
şeklidir. Genellikle tortul, kırıntılı pegmatitik ve volkanojenik yataklarda görülür. (Şekil 16a)
Bazı kromit yataklarında rastlanan boğumlu mercekler için (şekil 16b) podiform deyimi
kullanılır.
B) YARI DÜZENLİ YATAKLANMALAR:
a) PİPOLAR:
Yatay kesitleri oval, derine doğru darlaşan ve dolgusu geenllikle breşik olan
yatakalnma şekilleridir. Çoğukez Pnömatolitik yataklarda görülür.(şekil17)
b) BACALAR:
Yatay kesitleri dairemsi, derine dalan tüpler halindedir. Bunlar genellikle volkanik
püskürme bacalarınındolgusudur. Dallı, budaklı ve yeryer sıkma ve açmalı olabilirler.
(şekil 18)
Örnek: Elmas için işletilen Güney Afrika kimberlit bacaları
C) DÜZENSİZ YATAKLANMALAR
a)SAÇINIMLAR:(Disseminasyon)
Cevher mineralleri kayaç hacmi içinde gennellikle düşük tenörde dağılmış olarak
bulunur. Saçınımlı cevherin dağıldığı hacim; Katman şeklinde düzenli olabilir,
Bir kırık hat boyunca ve onun civarında yarı düzenli olabilir, herhangi düzensiz bir
şekilde olabilir. Saçınım halindeki cevher tanelerine inklüzyon denir. İnklizyonlar bazı
hallerde sıkışarak, azçok merceğe benzer siliyren adını verdiğimiz kümeleri oluştururlar.(şekil
19) Saçınımlı yatak şekilleri genellikle gabro ve peridotitlere bağlı yataklarda görülürler.
b) STOKVERK:
Çok ince damarların sık bir ağ oluşturmasıyla meydana gelen yataklanma şekline
verilen isimdir. Genellikle porfirik bakır ve hidrotermal yataklarda görülür. (şekil 20)
c) YIĞINLAR VEYA STOKLAR:
Sınırları girintili çıkıntılı, basit bir geometrik şekille gösterilmeyen cevher
yığışımlarıdır. (şekil 21)
Karstik bir arazinin çukurlarının dolmasıyla oluşmuş kaılntı yatakları, kırık
arakesitlerinde, eklem düzlemleri ile katman düzlemlerinin kesiştiği kesimlerde gelişmiş
pnomatolitik, pirometasomatik ve hidrotermal yataklar, sokulum halinde oluşmuş bazik ve
ultrabazik kayaçlara bağlı bazı yataklar tuz domları bu şekildedir.
Yığınlar şekil benzetmeleri ile kese, torba gibi isimlerde alırlar. Asıl büyük bir yatağın
kenarındaki küçük yığınlara cep adı verilir. Çok küçük fakat platin gibi kıymetli metaller için
işletilebilecek önemde olan yığışımlara cevher topağı denir.
CEVHER YAPILARI
Burada yapı (Fransızca ve Almancada’da tekstür, İngilizce’de strüktür) deyimiyle
mineral kümelerinin birbirine göre duruş şekilleri ve genellikle, örnek ölçeğindeki cevherin
makroskopik görünümü ifade edilmektedir. Ancak mikroskopta seçilen bazı yapı çeşitleri
doku olarakta ifade edilebilir. Aynı bir yatakta hatta aynı bir örnekte, birçok yapı çeşiti bir
arada bulunabilir. (şekil 22)
Som Yapı ( =Masif Yapı) : Gang mineralleri olmaksızın faydalı mineraller bir arada
bulunabilir. 13
Benekli Yapı ( =Taneli Yapı, =Saçınımlı Yapı) : Faydalı mineraller gang mineralleri
arasında veya yankayaçiçinde gözle görülür taneler halinde dağınık şekilde bulunur. Benekli
yapı deyimi genellikle birkaç milimetreden daha iri boyutlu cevher taneleri için kullanılır.
Eşit Taneli Yapı : Taneler yaklaşık eşit boyutlardadır.
Farklı Taneli Yapı : Taneler oldukça farklı boyutlardadır.
Yapraklı Yapı (= Laminar Yapı) : Mineraller yaklaşık paralel yapraklar halindedir.
Lifi Yapı : mineraller lifi görünümündedir.
Kuşaklı Yapılar : Ayrı ve aynı cins mineraller birbirini izleyen düzeyler ve halkalar
biçiminde sıralanmışlardır. Farklı mineral kuşakları bulunduğunda zonlu yapılar deyimide
kullanılabilir. Kuşaklı yapının birçok çeşiti vardır;
7.a)Yollu Yapı : Farklı mineral kuşakları düzeyler halinde sıralanmışlardır. Yollu
yapılar bakışımlı veya bakışımsız olabilir.
7.b)Bantlı Yapı : Farklı mineral kuşakları düzeyler halinde birçok kez tekrarlanırlar.
7.c)Kolloform Yapı ( =Böbreğimsi yapı = Pıhtı yapı) : Kolloidal bir ortamdan itibaren
oluşan çok ince taneli mineraller yumru veya böbreğimsi şekilde, konsantrik eğri düzlemler
halinde bulunurlar.
7.d)Sferoidal Yapılar ( =Globüler yapılar) : Mineral kümeleri kuşaklar halinde küre
veya elipsoidler meydana getirir. Bu yapılar kendi aralarında şu çeşitlere ayrılırlar:
7.d.1)Yumru Yapısı : Mineral kümelerinin boyutlarıbirkaç santimetreden fazladır.
7.d.2)Kokard Yapı : Farklı veya aynı cins mineraller bir odak çevresinde cdüzensiz
halkalar şeklinde toplanmışlardır.
7.d.3)Drüz Yapısı ( =Jeoid Yapı) : Mineraller eğri bir düzlemden itibaren boşluğa
doğru büyümüşlerdir.
7.d.4)Işnsal Yapı : İğne veya çubuk halinde mineraller bir odak etrafında ışınsal olarak
bulunurlar.
7.d.5)Oolitik veya pizolitik yapı : Sadece tortullaşmaya bağlı yataklarda rastlanan,
boyutları ufak küre veya basık elipsoidler şeklindeki mineral kümelerinin yapılarıdır.
7.d.6)Gözenekli Yapı : Cevher mineralleri gözenek dolgusu olarak bulunur.
Kovuklu Yapı : Mineraller aralarında irili, boşluklar bırakarak yığışmışlardır.
Hücreli Yapı : Cevherde düzlemsi kenarlı boşluklar bulunur.
Kırıklı Yapı ( =Bireşik Yapı ) : Cevher mineralleri breşik bir kayaçta çimento olarak
bulunur veya kırılmış cevher minerallerinin arasında çimento olarak herhangi bir malzeme
bulunur.
Toprağımsı Yapı : Kolayca ufalanır cevherlerin yapısıdır.
DIŞ KÖKENLİ YATAKLAR
Oluşum nedenleri yerkabuğu üzerinde, atmosfer veya hidrosferdeki olaylara bağlı olan
yataklardır.
KALINTI YATAKALAR
TANIM
İçinde belirgin bir cevher yığışımına sahip olmayan olağan kayaçların tamamen dış
etkenlerle ayrışıp, faydasız unsur ve unsur gruplarının ortamdan uzaklaşarak arta kalan faydalı
unsur veya minerallerin toplanmasıyla oluşan yataklara kalıntı yatakları denir.
GENEL ÖZELLİKLERİ
Kalıntı yatakların oluşumunda başlıca 3 faktör rol oynamaktadır. İklim, röliyef ve
ayrışmaya uğramış kayacın bileşimi
Ayrışma olayları özellikle sıcak tropikal iklimlerde yoğundur. Kalıntı biçiminde bir
yığışım olabilmesi için röliyefin az çıkıntılı, tamamen veya bir kısmı ile penepleşmemiş
olması gerekir. Röliyefli bir arazideki hızlı aşınma olayı, ayrışma malzemesinintümüyle
dağılmasını ve götürülmesini sağlayacağından, kalıntı yatakların oluşmasını engeller.
Ferro-magnezyen ve alimino- silikatlı kayaçlar ayrıştıklarında üst kısımlarında
lateritik oluşumlar meydana gelir. Ayrışan kayacın bileşimine göre ortaya çıkan lateritler ya
demirli laterit veya aliminyumlu laterit (boksit) cinsindendir. Demirli lateritlerde nikel kobalt
zenginleşmeside görülür. Bazı mağnezyen uranyum ve endüstriyel hammadde yataklarıda
kalıntı yataklar grubuna girer.
Kalıntı yataklarından bir kısmı oluştukları günden beri aşınmamış aynen saklanmıştır.
Bunlar otokton kalıntı yataklarıdır. Bazı kalıntı yatakları ise sonradan aşınmışlar, buradan
itibaren taşınan malzemeler başka yerlerde genellikle zenginleşerek çökelmişler ve allokton
kalıntı yataklarını oluşturmuşlardır.
Mg3Si2O5(OH)4+3Ni (Mg,Ni)3Si2O5(OH)4
ANTİGORİT GARNİYERİT
Böylece nikel demirli lateritler içinde %2ye kadar çıkarak derişebilir.
Kobalt nikele göre değişik davranır. Seyrek olarak peridotitlerin üst kısmında
yığışmıştır. Çoğunlukla asbolan veya eritrit halinde demirli lateritler içinde derişir. (%5)
Yeni Kaledonya demirli lateritleri sonradan düşey hareketlerden dolayı kesikliklere
uğramış, lateritik örtüde aşınma başlamıştır. Otokton yatak büyük bir kısmıyla sel sularında
taşınmış ve masifin eteğinde veya civarı bir gölde allokton yatakları oluşturmuştur.
TÜRKİYE’DE KALINTI DEMİR YATAKLARI
a) Çaldağ (Manisa): Kısmen serpantinleşmiş ultrabazik kayaçlar üzerinde, Neojen
yaşlı, otokton yataktır.
Başlıca limonitten müteşekküldür.Fe%48 ile %60 arasındadır. Ni eser halinde
bulunur.yatağın kalınlığı yaklaşık 10m.dir.
b) Zileköy (Kayseri): Tüf ve Aglomeralar üzerinde, Tersiyer yaşlı, otokton bir
yataktır. Başlıca limonit ve okr’dan (çok killi sarı renkli limonit)meydana gelmiştir. Fe%45-
55 oranındadır. 2m. kalınlığında bir yataktır.
c) Avşarören (Sivas): Silisleşmiş peridotitler üzerinde Mesozoyik yaşlı otokton bir
yataktır. Başlıca limonitten oluşmuştur. Fe % 40-50 arasındadır. Ancak silis tenörü de çok
yüksek olduğundan ekonomik değildir.
d) Payas (Hatay) yatakları: Senoniyen ve Türoniyen kalkerleri arasındaki diskordans
yüzeyinde bulunan allokton yataklardır. Başlıca limonitten oluşmuştur. Fe % 15-63
arasındadır. Al oranı çok yüksek olup % 10-30 arasındadır. Nikel % 1.57’ye kadar yükselir.
Cevher seviyesinin kalınlığı 5-20 m. arasında değişir. Ana kayaç daha batıda bulunan
serpantinleşmiş ultrabazik kayaçlardır.
e) Büyük Eymir (Balıkesir): Ayrışmış andezitler üzerinde Miyosen yaşlı allokton bir
yataktır. Limonit ve hematitten oluşmuştur. Fe % 35-57 arasındadır. Arsenik tenörünün
yüksek oluşu yüzünden ekonomik değildir. Yatak ortalama 15-20 m. kalınlığındadır.
YENİ KALEDONYA (PASİFİK OKYANUSU) Fe-Ni-Co YATAĞI
Oligosen boyunca ve Miyosen başında denizaltı bazalt, andezit ve peridotit akıntıları
yeni Kaledonya’yı kaplamıştır. Daha sonra bu masif hızla aşınmış, morfoloji peneplen halini
alırken genellikle harzburjit cinsinden olan peridotitler ayrışarak kalıntı yataklar
oluşturmuşlardır. Peridotitlerin esas unsurları Si, Mg ve Fe dir. Ayrıca çok az oranda % 0.25
Ni ve daha az oranda Co bulunur.
Si tropikal iklimde SiO2 olarak çözelti haline geçmekte ve büyük bir çoğunlukla
uzaklara taşınmaktadır. Bununla beraber bir miktar silis peridotitler ile demirli lateritler
sınırında kalseduan, demirli lateritler içinde opal ve kil mineralleri olarak kalmaktadır. Çözelti
halinde uzaklaşan silis ise yamaçlarda ve masifin eteklerinde ağaçların, bitkilerin
silisleşmesinde rol oynar.
Magnezyum MgO olarak tümüyle çözelti haline geçer ve çoğunlukla uzaklara taşınır.
Bununla beraber bir miktar Mg nikelle beraber yeşil renkli killerin bileşiminde
(Montmoriyonit) ortamda kalabilir. Genellikle aynı killer taşınarak masifin eteklerinde ayrı
oluşuklar meydana getirirler. Magnezyum masifin eteklerinde manyezit katmanları ve
yumruları halinde de çökelir.
Demir Fe+3(OH)3 halinde çökelir. Demir Hidroksit sonradan Götit ve Limonit gibi
oksitlere dönüşerek peridotitler üzerinde demirli lateritlerin esasını oluşturur. Daha az
miktarda Lepidokrozit, Hematit, Manyetit gibi mineraller de meydana gelebilir. Bürüt
cevherde Fe tenörü %45-55’e erişir. Demirli lateritlerin kalınlığı 50m’den hatta daha çok
olabilir. Toprağımsıdırlar, renkleri kırmızıdan mora kadar değişir. Taban kesimlerinde ise sarı
veya yeşilimsi sarı olur. En üst kısımları daima sert, curufumsu, yumrumsu veya pizolitiktir.
Bu kısma demir zırh adı verilir.
Nikel bir kısmıyla çözülüp, denize kadar taşınıp uzaklaşır. Böylece miyosen denizel
killeri yüksek tenörde (%1) Nikel içerir. Bir kısım Nikel ise peridotitlerin üst kısmında
garniyeritin, demirli lateritlerin içinde ve bilhassa tabanında annaberjitin ve montmoriyonit
gibi killerin bileşimine girer. Garniyerit, antigoritte magnezyumun yerini nikelin yerini alması
ile oluşur.
BOKSİTLER (Aliminyumlu Lateritler)
Minerolojik Bileşim veya Yapı
Boksit bir kayaç türü olup yaklaşık %40 Al2O3, %30 Fe2O3 ve silis ile kil
minerallerinden oluşmuştur. Taşınma yani allokton boksit yataklarında ayrıca kırıntı
yataklarına özel diğer bazı minerallerde bulunur.
JİPSİT : Al2O3 3H2O
BÖHMİT : Al2O3 H2O
DİASPOR : Al2O3 H2O
Bu 3 mineral boksitlerin esas bileşimini oluşturur. Genellikle Jipsit aktüel ve Tersiyer,
Böhmit Mesozoyik, Diaspor ise Paleozoyik yaşlı boksitlerde bulunur.
Limonit : FeO OH+........
Götit : FeO OH
Lepidokrozit : FeO OH
Hematit : Fe2O3
Manyetit : Fe3O4
Kaolinit : Al4(Si4O10) (OH)8
Opal : SiO2 nH2O
Kalseduan : SiO2
Bunlar boksitlerde tali olarak oluşan minerallerdir. Ayrıca kırıntı halinde Rutil (TiO2),
Anataz (TiO2) gibi mineraller de bulunur. Boksitler P, F, V ve bilhassa Ga gibi unsurlar da
içerirler.
Saf Alüminli boksitler beyaz renklidir. Demir oksitler boksitlere kırmızı veya sarı bir
renk verir. Boksitlerin yapısı pizolitik, kolloform veya toprağımsıdır.
Boksitlerin Oluşumu
Boksitler üzerinde gelişmiş oldukları kayaca göre ikiye ayrılırlar:
Silikatlı kayaçlarüzerindeki oksitler
Karbonatlı kayaçlar üzerindekiboksitler
Silikatlı kayaçlar üzerindeki boksitler: Alüminyumca zengin, silis ve demirce fakir
mağmatik veya metamorfik kayaçlar üzerinde gelişmişlerdir. En elverişli kayaçlar çok
feldspatlı veya feldspatoidli olanlardır. Bunlar granit, nefelinli syenit, bazalt, dolerit, gnays ve
şist cinsinden olabilir.
Silikatlı kayaçlar üzerindeki boksitlerin otokton kalıntı yatakları olduğu tartışmasızdır.
Demirli lateritlerde olduğu gibi sıcak ve nemli tropikal iklimde peneplen alanlarında
gelişirler. Genellikle tavanları bulunmayan, aktüel oluşuklardır. Bunlar kabuksu örtü
şeklindedir. Ender olarak daha yaşlı tavanları olan katmansı yataklara da rastlanır.
ŞEKİL KONACAK!!!!!!
Karbonatlı kayaçlar üzerindeki boksitler: Kalkerler, killi kalkerler veya dolomitler
üzerinde bulunurlar. Otokton, yarı otokton veya allokton olduklarına ait çeşitli görüşler
mevcuttur.
Otokton Kuram: Karbonatlı kayaçlardan itibaren otokton boksitlerin oluşması büyük
bir problemi ortaya koymaktadır. Zira karbonatlı kayaçlardaki Al tenörü çok azdır. Büyük
miktarda karbonat kütlelerinin erimesiyle ana kayaç içindeki kil mineralleri arta kalır.
Akdeniz Bölgesi ülkelerinde kalkerli arazilerin dolinleri içindeki bu kırmızı killere Terra
Rossa adı verilir. Bunlarda Al2O3 / SiO2 oranı 0.5 ile 2 arasındadır. Daha sonra Ph 5 ile 9
değerleri arasında silis çözülerek uzaklaşır. Al ise çözülmez ve ortamda kalarak boksitleri
oluşturur.
Yarı Otokton Kuram: Karbonatlı kayaçların erimesiyle artakalan killer taşınarak
çukurlarda veya alçak vseviyelerde toplanmışlardır. Taşınmanın sularla veya rüzgarla
olduğuna ait farklı görüşler mevcuttur. Daha sonra silisin ortamdan uzaklaşmasıyla boksitler
oluşmuştur.
Allokton Kuram: Silikatlı kayaçlar üzerinde oluşan boksitler veya daha geniş anlamda
lateritler aşınmaya uğramışlardır. Sularla taşınan malzeme karbonatlı kayaçlar üzerinde
çökelerek boksitleri oluşturmuştur. Taşınmanın kırıntı halinde (alivyal boksit) veya eriyik
halinde (sedimanter boksit) olduğu düşünülmektedir. Bazı hallerde taşınan malzeme
çökeldikten sonra boksitleşmeye uğramıştır.
Karbonatlı kayaçlar üzerindeki boksitler genellikle katmansı, yığın ve cep şeklinde
yataklanmışlardır (Şekil 25 a ve b). Oldukça girintili, çıkıntılı olan tabanlar bir kil ile
sıvanmıştır. Tavan ince bir toprak veya kalın bir tortul ile örtülüdür. Karstik olaylar
yataklarıma şekli üzerinde etken rol oynamıştır.
Karbonatlı kayaçlar üzerindeki bazı boksitler ise katman şeklindedir (Şekil 25 c) .
Bazen bu katmanlar diğer tortullarla bir çok kez ardışıklanırlar. Düzgün olan tabanlarda kil
oluşumu söz konusu değildir. Katman şeklindeki boksit yatakları büyük bir olasılıkla
alloktondur. Katmansı, yığın veya cep şeklindeki boksit yatakları ise genellikle otokton veya
yarı otoktondur.
Kabonatlı kayaçlar üzerindeki boksitlere Akdeniz Boksit Provensi'ni meydana getiren
Akdeniz ülkelerinde ve bu arada Türkiye' de rastlanmaktadır. Bunlar genellikle Kretase
yaşındadır.
BOKSİT YATAKLARINA ÖRNEKLER :
A- Provence (Güney Fransa) Boksit Yatakları (Şekil 26)
Boksit Alt Kretase ürgoniyen kalkarlerinin erime boşlukları içinde bulunmaktadır.
Bunların üzerini transgressif ve açılı uyumsuz olarak üst Kretase tortulları örtmüştür. Birkaç
metreden 16-18 m kalınlığa kadar erişen bu yatakların oluşumu hakkında birçok varsayım
ileri sürülmüştür. Son yapılan incelemeler allok-ton kurama kuvvet kazandırmıştır. Boksitin,
kuzeydeki Massif Sant-rallarin silikatlı kayaçları üzerinde oluştuğu ve boksitleştikten sonra
taşındığı düşünülmektedir. Güney Fransa boksitlerinde egemen mineral böhmittir.
B- Akseki - Seydişehir (Antalya - Konya) (Şekil 27)
Türkiye'nin en önemli alüminyum yataklarıdır. Alt Kretase'ye ait beyaz ve boşluklu
karstik kalkarleri ile Üst Kretase'ye ait koyu renkli kalkerler arasındaki uyumsuzluk
yüzeyinde yerleşmişlerdir. Tavan ve taban kalkerleri aynı eğim ve doğrultudadır. Ancak
aralarında boşluklu bir uyumsuzluk vardır. Yataklarıma katmansı biçimindedir. Kalınlık 10 m
ye erişir. Taban sınırı girintili çıkıntılı cepler halindedir. Ayrıca taban kalkerlerinin çatlak ve
yarıkları da boksitle dolmuştur. Bazı yerlerde boksit çimentolu kalker çakılları boksit
seviyesinin tabanını oluşturur. Bazı yerlerde ise bu konglomeraların yerini kırmızı killi ve
boksit kırıntılı bir litoloji alır.
Bölgede iki boksit seviyesi saptanmıştır, ancak bunların ekaylı bir yapı nedeni ile
tekrarlanmış tek bir seviye olduğu düşünülmektedir .
Böhmit egemen mineraldir. Ayrıca diaspor, limonit, hematit, rtil, turmalin, kalsit ve
kaolinit izlenir. Al2O3 oranı % 65-71 arasındadır. Yapı genellikle pizolitiktir.
Akseki - Seydişehir boksitleri yer ve yaş bakımından Akdeniz boksit provensi
içindedir, önceleri otokton veya yarı otokton olduğu ileri sürülmüşse de yatak allokton bir
kökene sahiptir. Boksit için gerekli malzeme üst Kretase öncesi mostra veren feldis-patlı
volkanik kayaçlardan sağlanmıştır. Nitekim boksit içinde feldispat kristallerinden oluşan
kırıntılar saptanmıştır.
C- İslahiye- Hassa (Gaziantep - Hatay) (Şekil28)
Katman şeklindeki boksit .üst Kretase'nin Türoniyen ve Seno-niyen kalkerleri arasına
yerleşmiştir. Bu kalkerler tavan ve taban olarak devamlı bir çökelmeyi gösterir. Arada
boşluklu bir uyumsuzluk yoktur. Yatak allokton bir kökene sahiptir. Gerekli malzeme yörede
üst Kretase öncesinde bulunan kısmen serpantinleşmiş taneli bazik ve ultrabazik kayaçlardan
türemiştir.
Cevher seviyesinin kalınlığı 30 m.ye erişir. Demir oranı yer yer çok yüksektir (A1203
% 19-80, Fe2O3 % 11-67). Silis oranı düşüktür. Egemen mineraller Böhmit ve Hematittir.
D- Kokaksu (Zonguldak) (Şekil 29)
Türkiye'deki boksit yatakları genellikle Toroslar'da bulunur. Kokaksu boksitleri bir
istisna teşkil eder. Bunlar Dinansiyenyaşlı, çörtlü kalkerlerin karstik boşluklarını
doldurmuşlardır, üzerlerini açılı uyumsuz olarak Alt Kretase kumtaşları örtmüştür. Genellikle
pizolitik yapıda olan boksitlerde, Jibsit egemen mineraldir. Boksitlerin yarı otokton oldukları
ve Terra Rossa'lar-dan itibaren türedikleri düşünülmektedir.
E- TOROSLARDA DlASPORİT YATAKLARI
Toros'larda diasporlu boksitlere doğrudan diasporit adı verilmektedir. Batıdan Doğuya
doğru Milas, Yatağan (Muğla), Alanya (Antalya) Gerdekkilise (Konya), Kân (Adana)
yatakları örnek verilebilir. Bu yataklar zayıf metaraorfik mermerler veya diajenezin kuvvetli
olduğu kalkerler arasında bulunur. Yaşları Batıda Permo benzer şekilde Kolorado Platosu'nda
(A. B. D.) kumtaşları içindeki karnotit K2 (UO2)2 (VO4 ) 2 3H20 mineralleri bazı yazarlara
göre yeraltı sularından itibaren çökelmişlerdir.
2) Manyezit ( = Jiobertit) (Mg C03 ): Peridotit ve serpantinitlerin ayrışmasıyla açığa
çıkan magnezyum taşınıp masifin eteklerinde allokton yataklar oluşturabileceği gibi bazı
durumlardan masifin üstünde otokton yataklar teşekkül edebilir.
3) Barit (BaSO): Ender olarak kil taşları üzerinde rastlanan küçük çubuksu barit
kristalleri genellikle ekonomik değertaşımazlar.
4) Kükürt S: Bilhassa Jips ve anhidrit içeren tortul kayaçların ayrışmasıyla oluşan
kükürt yatakları büyük önem taşımazlar.
5) Lületaşı = Sepiolit = Eskişehir taşı = deniz köpüğü (Mg2Si205 (OH)4 ) :
Serpantinitlerin yüzeysel ayrışmasıyla oluşmuş lületaşı bu kayaçların üzerine gelen Oligosen
tortullar içinde yumrumsu kütleler halinde bulunur. Oluşumda infiltrasyo-nel yataklardakine
benzer şekilde postvolkanik sıcak suların dolaşımının etken olduğu sanılmaktadır. Dünyada
birçok yerde rastlanmasına rağmen süs eşyası yapımında kullanılabilecek saflıktaki lületaşları
sadece Türkiye'de Sepetçi Köy (Eskişehir) dolaylarındaki yataklardan elde edilmektedir.
6) Turkuaz= Firuze (Cu Al6 (PO4)4 (OH)6 5H20) : En kıymetli Turkuaz mineralleri
Madan (İran) yöresindeki bakır içerik trakitlerin ayrışması ve bileşimdeki unsurların yeraltı
suları tarafından taşınmasıyla oluşmuştur. 5- 6sertligindeki kriptokristalen türkuaz mineralleri
eskiden Türkiye yoluyla Avrupa'ya satıldığından bu ismi almıştır. Semerkant' ta da (U. R. S.
S.) Turkuaz yatakları bulunmaktadır.
7) Kil Yatakları : Bileşimlerinde alümino silikat içeren bütün kayaçların ayrışmasıyla
oluşan başlıca kil minerallerişunlardır : (Bu minerallerin kesin tanımı ancak X - Ray ve DTA
gibi aletsel yöntemlerle yapılabilir.)
Kaolini : Al4Si4O10(OH)8
Halloysit : Al4 Si4O10 (OH) 8 4H2O
Allofan : mAl2O3 nSiO2 pH2O
Montmoriyonit : (MgrAl ,Fe) 3_2 Si4O10 (OH) 2 nH2O
İllit (=Hidromuskovit) :K<1A!2 | (Si, Al) 4O10 | (OH) 2 nH2O
Trias, Doğuda ise Permo - Karboniferdir. Diasporit yatakları asıl boksit yatakları ile
metamorfizmaya uğramış boksit yatakları (= zımpara taşı yatakları) arasındaki geçişi temsil
ederler.
KALINTI MANGANEZ YATAKLARI
Normalin üstünde manganez içeren (% de birkaç) çeşitli ka-yaçların ayrışması kalıntı
manganez yataklarını oluşturabilir?
Kalkerlerin üzerinde ; Pireneler (Fransa)
Kiltaşı veya şeyi üzerinde: Franceville (Gabon)
Volkano - tortul seriler üzerinde: Nsuta (Gana)
Metamorfik kayaçlar üzerinde; Örissa ve Bihar (Hindistan)
Bu yataklarda şu süperjen mineraller bulunur;
Pirolüzit : MnO2
Psilomelan : MnO MnO2 nH2O
Mangan i t : MnO (OH)
Rodokrozit ; Mn2 CO3
Bazen süperjen demir mineralleri bunlara eşlik eder. Türkiye'de kalıntı manganez
yatağı bulunmamıştır.
DİĞER KALINTI YATAKLARI VE İNFİLTRASYONEL YATAKLAR
Yüzeysel kökenli yeraltısuiarı ile postvolkanik sıcak yeraltı suları olağan kayaçları
ayrıştırıp, bunların bazı unsurlarını çözelti haline getirebilirler. Böylece yeraltı suları tara-
fından taşınıp yine yeraltında, başka bir yerde çökelen faydalı unsurlar maden yatakları
oluşturabilirler. Bir yönden kalıntı yataklarına, bir yönden hidrotermal yataklara, bir yönden
de tortullaşmaya bağlı yataklara benzeyen bu tür yataklar için infiltrasyonel ( sızıntı) yataklar
deyimi kullanılmaktadır.
Fe (Co, Ni), Al ve Mn dışında kalan diğer kalıntı yatakları ile kalıntı yataklarına çok
benzeyen bazı infiltrasyonel yataklar aşağıda verilmiştir. Bunların çoğu endüstriyel
hammaddelerdir.
l- Uranyum : Tyuya - Muyun (U.R.S.S.) yataklarından tüyamünit Ca (UO 2)2(VO4)2
2H2O mineralleri Devoniyen kalkerlerinin karstik boşluklarında bulunur. Uranyumun
ayrışmış bitümlü şistlerden geldiği sanılmaktadır. Yeraltına sızan yüzey suları ayrışma ürünü
uranyumu taşımışlar ve karstik boşluklarda "infiltrasyonel yataklar" oluşturmuşlardır.
Kil ninsralleri taşınarak allokton (tortul) yataklar oluştu-rabildikleri gibi, otokton veya
çok az taşınmış kil yatakları da olağandır. Yurdumuzda işletilen kil yataklarının büyük bir
çoğunluğu istanbul (Kilyos, Sarıyer, Beykoz), Çanakkale, Bilecik (Söğüt) dolaylarında
bulunur.
2- Zeolit (Ca, Na2 , K2 )m (Si, Al)p 02p nH20 : Çok sayıda olan zeolit grubu mineralleri
otokton kalıntı yatakları oluşturabilir.Ege yöresinde zeolit zuhurları bilinmektedir.
3- Vermikülit (Mg, Fe+2, Fe+3)3 |(Si, Al)4010| (OH)2 4H20 :Bilhassa biotitli kayaçların
ayrışmasıyla oluşan vermikülit ısıtılınca şişme ve küçük kurtlara benzeyen taneciklere
ayrılabilmeözelliğine sahiptir.
Sivas - Malatya yörelerinde vermikülit zuhurları bilinmektedir.
4- Tuğla Kiremit Toprağı ,: Bilhassa Neojen ve daha genç tortulların 1-20 m.lik üst
kısımlarında tuğla, kiremit yapımında kullanılabilecek topraklar oluşabilir. Bu topraklar kil
mineralleri, kırıntı parçalar, organik maddeler ve diğer malzemelerden oluşmuştur. Karbonatlı
kayaçlar üzerinde gelişen Terra Rossa'lar kaliteli tuğla kiremit toprakları oluştururlar. Evvelce
Yurdumuzda çok aranan Marsilya kiremitleri bu tür topraklardan yapılmıştır. Yurdumuzda
yüzlerce tuğla, kiremit toprağı ocağı mevcuttur nitr
5- Potasyum ve Sodyum Mineralleri : Alünit (Şap) Kal3 (S04)2 (OH)6 ve Alün KAl
(S0ı,)2 12H2O potasyum feldispatlı kayaçların ayrışması, güherçil e ( = salpetr = nitr) K NOa
ve Nitratin Na NO 3 guano ve alg gibi organik maddelerin dekompozisyonu ile oluşurlar.
Gühercile ve Nitratin’ in en önemli yatakları Şili'de bulunmaktadır .
OKSİDASYON VE SEMENTASYON ZONU YATAKLARI
TANIM:
Birincil cevher minerallerinin atmosfer ve yeraltı suları etkisiyle ayrışması sonucunda
yüzeysel kökenli yeni mineraller oluşur. Bu yüzeysel kökenli ayrışma minerallerinin yeterli
miktarda derişmesiyle yeraltı suyu tablası üzerinde oksidasyon zonu yatakları, yeraltı suyu
tablası içinde ise sementasyon zonu yatakları oluşur. Oksidasyon ve sementasyon zonu
minerallerine, az veya çok miktarda, hemen hemen bütün tip cevherleşmelerde rastlanır. Bu
mineraller tek başlarına bir maden yatağı oluşturacak kadar bol bulunmasalar bile, diğer tip
cevherleşmelere genellikle eşlik ettiklerinden büyük önem taşırlar.
OKSİDASYON VE SEMENTASYON ZONU YATAKLARININ OLUŞUMU :
Oksidasyon ve sementasyon zonu yataklarının oluştuğu yerlerde hidrojeolojik
özellikler ve cevher minerallerinin ayrışması yönünden zonların ( = kuşakların) sıralanması
aşağıdaki gibidir (Şekil 30);
Oksidasyon zonu = havalandırma kuşağı : Topoğrafik yüzey ile bu yüzeye az çok
paralel olan yeraltı suyu tablası arasında kalan kısımdır. Atmosferdeki serbest oksijen ve
karbondioksit ile bunların içinde erimiş oldukları atmosferik sular oksidasyon zonunda cevher
minerallerini çözer. Çözülüp eriyik hale gelen malzemenin bir kısmı başka bir bileşik şeklinde
tekrar oksidasyon zonunda çökelebilir, ancak çözülen malzeme büyük bir çoğunlukla derine
doğru sızan sularla taşınır. Böylece oksidasyon zonu bir fakirleşmeye tekabül eder.
Çözülmenin maksimum olduğu oksidasyon zonunun alt kısmına arınmış alt kuşak denir.
Burada pH minimumdur.
B) Sementasyon zonu = durgun kuşak: Yeraltı suyu tablası içinde kalan
kesimdir. Su dolaşımının bulunduğu bu kesimde cevher kütlesi ve diğer kayaçlarsuya doygun
vaziyettedir. Oksidasyon zonundan itibaren çözelti halinde taşınan unsurlar sementasyon
zonunda geniş çapta çökelirler. Böylece sementasyon zonu bir zenginleşmeye işaret eder.
C) Stagnasyon zonu = durgun kuşak: Belli bir seviyenin altındaki kayaçların ve
cevherin içerdiği su miktarı azalır. Su dolaşımı hemen hemen yoktur. Bu kuşakta birincil veya
hipojen cevher hiçbir değişikliğe uğramamıştır.
Oksidasyon ve sementasyon zonlarının iyi gelişimi ve bu zonlara bağlı maden
yataklarının oluşumu kalıntı yataklarında olduğu gibi başlıca üç faktöre bağlıdır? îklim, rölief
ve ayrışmaya uğrayan malzemenin niteliği.
Hem oksidasyon, hem de sementasyon zonlarının en iyi geliştikleri iklim bölgeleri
ısının oldukça yüksek, yağışın ise az fakat düzenli olduğu kuru tropikal ve kuru ılık (Karasal
Akdeniz) bölgeleridir. Çok yağışlı iklimlerde çözelti haline geçen unsurlar, kuvvetli su
dolaşımları ile ortamdan uzaklaşarak gider. Çok kuru ve sıcak çöl iklimlerinde ise metal
zenginleşmesi daha ziyade oksidasyon zonunun üst kısmında gerçekleşir/ zira cevher çö-
kelmesi buharlaşma ile olur. Bu iklimlerde sementasyon zonu gelişmez. Belli bir iklim kuşağı
içinde mevsimlere bağlı olarak zon-ların konumlarında değişiklikler meydana gelebilir.
Böylece örneğin su tablasının mevsimlere göre alçalma ve yükselmeleri zonla-rın birbiri içine
girmesine neden olur.
Oksidasyon ve sementasyon zonu yatakları en iyi erozyonun yavaş ilerlediği
bölgelerde gelişir. Böylece yavaş olan erozyon devam ettikçe yeraltı suyu tablası aşağıya iner,
gittikçe daha fazla bir hacim oksidasyona uğrar, sementasyon zonunda daha fazla bir birikme
meydana gelir. Erozyonun hızlı olduğu engebeli arazilerde yeraltı suyu tablası bulunmaz,
ayrışan malzeme akarsularla hızla ortamdan uzaklaşır. Bu nedenle birincil cevher yüzeyde gö-
rülür. Erozyonun durduğu tamamen peneplenmiş yörelerde ise yeraltı su tablasının derinliği
mevsimsel değişikliklerin dışında sabitleşmiştir. Dolayısıyle oksidasyon zonunun kalınlığı da
bundan sonra sabit kalacak, sementasyon zonurdaki zenginleşme daha fazla olamayacaktır.
Oksidasyon ve sementasyon zonu yatakları en çok ve özellikle sülfürlerden
itibaren oluşur. Arseniyürler, antimoniyürler ve sülfotuzlar ikinci sırayı alırlar. Oksit ve nabit
haldeki mineraller çok az etkilenirler veya hiç etkilenmezler. Piritin varlığında kimyasal
reaksiyonlar iyi gelişir. Cevherin geçirgen bir yapıya sahip olması da reaksiyonları hızlandırır.
Demirli sülfürlerin bulunduğu yataklarda yüzeyde demir oksit ve hidroksitlerden yapılı bir
demir şapka (Şekil 30) bulunur.
Oksidasyon ve sementasyon zonu yataklarının şekli birincil yatakların şekline
bağlıdır. Ancak kırık hatlarında, kar s tik boşluklarda yığın, cep, damar veya damarcık
şeklinde yeni yataklan-malar oluşabilir. Kuşakların kalınlığı en elverişli yerlerde birkaç 10 m ,
hatta birkaç 100 m ye ulaşır.
Yan kayacın heterojen olduğu hallerde birçok yeraltı suyu tablası ve buna paralel
olarak da birçok oksidasyon ve sementasyon kuşağı oluşur. Geçirgen kayaçlarda oksidasyon
iyi gelişir. Karbonatlı kayaçlardaki karstik boşluklar ise düzensiz ve çok derin oksidasyon
kuşaklarının oluşmasına yol açar.
Damar şeklindeki, y at aklanmalarda; damar lar drenaj rolü oynar ve ! böylece yan
kayacınkinden farklı kuşaklar oluşur. Aynı şekilde kırıklar (faylar, çatlaklar) oksidasyon ve
sementasyon kuşaklarının düzensiz ve genellikle daha aşağı seviyelerde bulunmasına yol açar.
OKSİDASYON VE SEMENTASYON ZONLARINDAKİ KİMYASAL
OLAYLAR :
Bu olayları açıklayabilmek için en çok rastlanan bir mineral olan pirit (FeS2)
örnek alınacaktır. Sırayla şu olaylar oluşur :
1 - Fe+2SO4 oluşumu :
2 FeS2 + 7 02 + 2 H20 2 FeSO4 + 2 H2SO4 (Sülfürik asit)
2- Fe2+3 oluşumu =oksidasyon : Oksidasyon elektron kaybı demektir, örneğin :
Fe+2 Fe+3 + e - 12 FeSO 4 + 3 O2 + 6 H2O + 4 Fe2 (SO4)3 + 4 Fe (OH)3
veya
4 FeSO4 + 2 H2SO + O2 2 Fe2(SO4)3 + 2 H2O
3 a- Nötr veya hafif asit ortam da limonit, götit, hematit oluşumu :
Fe2 (S04)3 + 6 H20 2 Fe (OH)3 + 3 H2 SO4
Daha sonra :
Fe (OH)3 H2O + FeO (OH) (limonit, götit)
Veya
2 Fe (OH)3 3 H20 + Fe2 O3 (hematit)
Limonit, götit veya hematit hemen çökelir. Oksidasyon sonunda pirolüzit, psilomelan,
manganit, küprit, tenorit gibi oksitler benzer reaksiyonlarla oluşur.
3 b - Asit ortamda sülfat çözeltilerinin oluşumu :
Fe2 (SO4) 3 + Fe S2 3 Fe SO4 + 2 S (kükürt)
îki değerli demir sülfat sabit değildir, çökelmez, diğer reaksiyonlara girer. Piritçe
zengin yörelerde kırmızımsı, sarı renkli, yağlı görünümlü sular bu sülfat eriyiklerini taşır.
Kükürt ya tek başına çökelir veya S02 , H2SO4 gibi gazlar haline dönüşür.
Diğer taraftan üç değerli demir sülfat diğer sülfürleri etkileyerek çeşitli sülfatların
oluşmasına yol açar. H herhangi bir unsur ise :
4 Fe2 (SO4) 3 + MS + 4 H20 MSO4 + 8 FeS04 + 4H2S0lt
Bu sülfatlar farklı çözülebiliri? k derecelerine sahiptir.
4- Sülfatların taşınması :
Sülfatlar çözülebilirlik derecelerine göre az veya çok uzağa: taşınırlar :
Zn SO4 kolay çözülür
Mn SO4
Ni SO4
Co SO4
Fe SO4
Cu SO4
Ag2 SO4
Pb SO4 az çözülür
Böylece sülfatlardan hemen hemen sadece anglezit (Pb çökelti hpT^nde
oksidasyon zorunda kalır.
5- Sülfatlı çözeltilerden itibaren çökelme :
Şu olaylara bağlı olarak gerçekleşir ve genellikle sementasyon zonunu oluşturur.
a) Çözeltiler ile katı maddeler arasındaki reaksiyonlar :
Asit ortamlarda, örneğin; Silikatlı kayaçların bulunduğu yerlerde çözelti hali devam
eder. Buna karşılık bazik ortamlarda, örneğin karbonatlı kayaçların veya minerallerin
bulunduğu yerlerde çökeltiler oluşur.
MSO4 + RS MS + RSO4
Smitsonit ( Zn CO3 ), serüzit ( Pb CO3 ), malakit ( Cu CO3.Cu (OH)2 ), azürit ( 2 Cu
C03.Cu (OH)2 ), siderit
( Fe CO3 ), rodokrozit ( Mn CO3 ) gibi mineraller böyle oluşur.
Ca SOit ise suyla birleşerek jips 'i oluşturur.
Sülfat çözeltileri katı haldeki sülfürler ile de reaksiyona girebilir. M ve R herhangi
değişik 2 unsur ise :
MSO4 + R S M S + RSO4
Ancak bu metal değişimi kalkofillik sırasına göre gerçek leşme olanağına sahiptir.
Kalkofillik sırası şöyledir :
Ag+, Cu+, Hg+2, Cu+2, Pb+2, Cd+2, Mo, Bi+3, Ni+2, Co+2, Zn+2, W, Fe+2,
Bu sıra unsurların kükürt 'e olan bağlılık sırasını gösterir. Ag+ çok bağlı, Mn+2 ise az
bağlıdır, örneğin Ag+ ve Cu+2 unsurlarının kükürt 'e bağlılığı Fe+2 unsuruna göre daha fazla
olduğundan:
Ag 2 SO4 + FeS Ag 2 S + Fe SO4
Cu SO4 + Fe S Cu S + Fe SO4
reaksiyonları gerçekleşir. Kovellin (CuS) , kalkozin (Cu2S) , ar-jantit (Ag2S) gibi
mineraller böyle oluşur. Buna karşılık demirin kalkofillik derecesi gümüş ve bakıra oranla
daha düşük olduğundan :
Fe SO4 + Ag 2 S
Fe SO4 + Cu S reaksiyonları gerçekleşmez .
Sülfatlar bazı hallerde, önceden oluşmuş oksitlerle reaksiyona girerek nabit
metalleri oluşturur, örneğin nabit bakırın oluşumu şöyledir: Fe SO4 + Cu2 O + H2 SO4 2 Cu
+ Fe2 (SO4) + H2O
b) Kuru çöl iklimlerinde çözeltilerin yoğunlaşması ve buharlaşması :
Kalkanit (Cu SO4. 5 H2O) , brokantit (Cu SO4 (HO)6)
c) Çözeltilerin diğer çözelti veya gazlarla yaptığı reaksiyonlar
d) Bir kısım bileşiklerin hidrolizi
e) Pıhtılaşmar jel haline geçme
f) Bir jel tarafından emilme
OKSİDASYON ve SEMENTASYON KUŞAĞINDA BAZI METAL ve
MİNERALLERİN DAVRANIŞI
Ayrışmaz Mineraller : Ayrışmayan veya çok az ayrışan mineraller altın, platin,
kassiterit, kromit, rutil gibi nabit mineraller ve oksitlerdir. Bununla birlikte altının davranışı
bazı hallerde ayrıcalık gösterir. Altın doğada birincil olarak genellikle 3 şekildeA) Altın
Tellrür olarak:bulunur.
Altın Tellrür olarak: Tellüryum’un kolayca çözülüp taşınmasıyla altın serbest kalır.
Kuvars damarlarında nabit altın olarak : Altın serbest durumdadır.
Sülfürlerin bileşiminde gözle görülmeyen altın olarak: Sülfür minerallerinin
ayrışmasıyla altın serbest kalır.Bütün bu durumlarda, eğer ortamda serbst Klor var ise; Altın
klorür çözeltisi halinde taşınır.altın klorür çözeltisi iki değerli demir sülfat, sülfür ve diğer
nabit minerallere rastlandığında nabit altın olarak çökelir. Böylece altının zenginleşmesi
genellikle oksidasyon kuşağının alt kısmına tekabül eder.
Ayrışır Mineraller : Bu başlık altında bazı unsurların en çok rastlanan birincil ve
ayrışma mineralleri ayrı ayrı verilecektir. Birincil mineraller genellikle hipojendir. Ancak bazı
hallerde tortullaşmaya bağlı yani süperjen olabilirler. Ayrışma mineralleri ise daima
süperjendir.
a) Cu Mineralleri
Birincil Mineraller
Kalkopirit : Cu Fe S2
Bornit : Cu5 Fe S4
Kübanit : Cu Fe2 S3
Vallariit : Cu2 Fe4 S7
Tetraedrit : Cu3 Sb S3
Burnonit : Cu Pb SbS3
Tennantit : Cu3 As S3
Enarjit : Cu3 As S4
Ayrışan mineraller
Malakit : Cu CO3. Cu (OH)2
Azurit : 2Cu CO3. Cu (OH)2
Kovellin : CuS
Kalkozin : Cu2S
Küprit : Cu2O
Tenorit : CuO
Nabit Bakır : Cu
Kalkantit : CuSO4. 5 H2O
Brokantit : Cu4SO4 (OH)6
Krizokol : Cu SiO3 . 2H2O
Dioptaz Aşirit : Cu6 (Si6O18 ) . 6H2O
Kalkopirit ve bornit bazı hallerde ayrışma mineralleri olarak da bulunabilir. Kovellin
ve kalkozin daima sementasyom kuşağında bulunur. Bakır , çinkodan daha az fakat kurşundan
daha hareketli bir unsurdur. Birincil yatakta bakır mineralleri var ise, oksidasyon kuşağında az
veya çok bakır izine rastlanır. Diğer taraftan yan kayaç veya gang karbonatlı ise bakır
karbonatlar hemen yerinde oluşur. Derindeki sementasyon kuşağında bir zenginleşme
gerçekleşmez.
b) Kurşun Mineralleri
Birincil Mineraller
Galen : PbS
Bulanjerit : PbSb4S11
Zinkenit : PbSb2S4
Burnonit : CuPbSbS3
Jamesonit : Pb4FeSb6S14
Ayrışma Mineralleri
Anglezit : PbSO4
Serüzit : PbCO3
Piromorfit : Pb5 (PO4.AsO4)3 Cl
Vanadinit : Pb5 (VO4)3 Cl
Vülfenit : PbMoO4
Krokoit : Pb CrO4
Plombojarosit : PbFe6(SO4) 4(OH)12
Kurşun, bakır ve çinko’dan daha az yarışma minerali de bulunur. Genellikle ilk önce
hareketlidir. Birincil minerali varsa oksidasyon kuşağında mutlaka kurşunun anglezit, sonra
serüzit oluşur.
c) Çinko Mineralleri
Birincil Mineraller
Çinkoblend = Sfalerit:Zn S (kübik)
Vürtzit : Zn S (hegzogonal)
Ayrışma mineralleri
Simitsonit : ZnCO3
Kalamin = Hemimorfit: Zn4 Si2 O7 (OH)2 H2O
Hidrozinsit : ZnO
Villemit : Zn2SiO4
Çinko, kurşun ve bakırdan daha hareketlidir. Dolayısı ile birincil çinko mineralleri
bulunsabile, oksidasyon kuşağında hiç izine rastlanmayabilir. Ancak; karbonatlı
yankayaçların veya gang minerallerinin bulunması halinde, yerinde çinko karbonatlar oluşur.
d) Demirli Mineraller
Birincil mineraller
Pirit : FeS2
Markasit : FeS2
Lölenjit : FeAs2
Mispikel : FeAsS
Kalkopirit : FeCuS2
Siderit : FeCO3
Ankerit : Ca (Mg,Fe)(CO3)2
Şamozit : Fe4Al (AlSi3O10) (OH)6 nH2O
Glokoni : K1,5 (Fe+3, Fe+2,Mg,Al)4-6 (Si,Al)8 O20 (OH)4
Ayrışma Mineralleri
Gümmit : UO3 nH2O + .......
Autunit : Ca (UO2)2 (PO4)2 10-12H2O
Kalkolit =Torbernit: Cu (UO2)2 (PO4)2 8-12H2O
Tüyamünit : Ca (UO2)2 (VO4)2 8H2O
Karnotit : K2 (UO2)2 (VO4)2 3H2O
Uranotil :CaO (UO2)2(SiO2)26H2O
Koffinit : USiO4
Bilhassa uranyum ayrışma mineralleri çok bol çeşitlidir. Bunlardan bir çoğu
tortullaşmaya bağlı, yani birincil olarak da bulunabilir. Uraninit ayrışma mineralleri olarakta
bulunabilir.
e) Diğer Ayrışma Mineralleri
Cevher ve gang mineralleri ile yankayaçlarda bulunabilecek silisyum, kalseduvan
(SiO2) ve opal (SiO2 nH2O) gibi mineraller verir. Kuvars ayrışmaz.
Kalsiyum oksidasyon zonunda jips’in(CaSO4.2H2O ve bazı durumlarda ikincil olarak
teşşekül eden kalsit’in (CaCO3) bileşimine girer.
Sülfürlerin bileşimindeki kükürt kısmen nabit kükürt olarak (S) oksidasyon zonunda
kalır.
Antimonit oksidasyon kuşağında sarı, kahverengi antimuan da aynı ürünleri verir.
Orpiment, realgar gibi arsenik sülfürler güç ayrışırlar. Bunlar ve sülfoarseniyürlerdeki
arsenik, siyah arsenik oksitlere dönüşebilir.
Gümüş, nabit gümüş (Ag) ve arjantit (Ag2S) şeklinde ayrışma mineralleri oluşturur.
Zinober genellikle ayrışmaz, ender olarak metazinober (HgS), nabit civa (Hg)
verebilir.
Molibdenit genellikle ayrışmaz, ender olarak povellit (CaMoO4) verir.
Nikelli mineraller bazı hallerde annaberjit (Ni3(AsO4)28H2O) ve garnierit (Ni4(Si4O10)
(OH) 4H2O) verir.
Kobaltlı mineraller eritrit (CO3 (AsO4)2 8H2O) verir.
3- Süperjen Zonlanma
Oksidasyon ve sementasyon olaylarına bağlı olarak gelişen süperjen zonlanmada
düşey kesitte yukarıdan aşağıya doğru genellikle şu bileşiklere rastlarız ;
Oksitler
Oksidasyon KuşağıKarbonatlar
Sülfatlar
Nabit Mineraller
Süperjen Sülfürler Sementasyon Kuşağı
Karbonatların pozisyonu yan kayacın veya gang minerallerinin cinsine göre değişir.
OKSİDASYON VE SEMENTASYON ZONU YATAKLARINA ÖRNEKLER
Hemen hemen bütün yataklar da kökenleri ne olursa olsun oksidasyon ve
sementasyon zonlarına az veya çok rastlanmaktadır. Sementasyon zonları öncelikle
işletilmektedir. Bazı çok düşük tönörlü yataklarda ancak sementasyon zonları ekonomik
olabilmektedir. Doğu Karadeniz'de eski tarihlerde işletilmiş yüzlerce küçük maden ocağı
genellikle bu yüzeysel zenginleşme zonlarında açılmış, birincil cevhere rastlandığında
terkedilmiştir.
1- Porfirik Bakır Yatakları :
Bu yataklar aslında, ileride de değineceğimiz gibi graniti ve sübvolkanik
kayaçlara bağlı olarak teşekkül etmiş intraplütonik yataklardır. Yataklanma şekli saçınım veya
stokverk biçimindedir. Kalkopirit ve pirit halindeki birincil cevherleşme daima çok düşük
tenörlüdür. Bu yataklarınekonomik hale gelmesi ancak yüzeysel ayrışma olayları ile
gerçekleşmiştir. Bu yataklarınekonomik hale gelmesi ancak yüzeysel ayrışma olayları ile
gerçekleşmiştir. Zenginleşme sementasyon zonunda kalkozin ile belirlenmektedir. Dünyadaki
başlıca örnekleri şunlardır :
Copper Cities (A.B.D.)
Chuquicamata (Şili)
Kerman - Sarçeşme (İran)
2- Ergani Bakır Yatağı (Elâzığ) :
Aslında ofiolitik volkanizmaya bağlı olarak gelişmiş bu yatağın en zengin kısmı olan
sementasyon zonu öncelikle ve tamamiyle işletilmiştir. Bu zonun minerallerini bornit,
kalkozin ve kovellin teşkil etmekteydi.
3- Zamantı Çinko Yatakları (Develi, Kayseri) :
Permo-Karbonifer veya Permo-Triyas yaşlı kireçtaşları içinde hidrotermal olarak
bulunan çinko ve kurşun cevherleşmelerinden itibaren yüzeysel ayrışma ile oksidasyon ve
sementasyon zonu mineralleri teşekkül etmiştir. Bu şekilde meydana gelen minerallerden
özellikle smitsonit kireçtaşlarının karstik boşluklarını doldurarak önemli yataklar
oluşturmuştur. Türkiye'de Toros'lar boyunca rastlanan bu tür cevherleşmeler için "karbonatlı
cevher" veya oksitli cevher" deyimi kullanılmaktadır.
KIRINTI YATAKLARI
TANIM :
Yoğun, sert ve ayrışmaz nitelikteki minerallerin serbest kalması ve birikmesiyle
oluşmuş yataklardır.
GENEL ÖZELLİKLER :
Kırıntı yataklarının evriminde iki büyük dönem söz konusudur. Birincisi ayrışmaz
veya ayrışması güç minerallerin, içinde bulundukları kayaçlardan serbest kalmasıdır. Bu
genellikle normal yüzeysel ayrışma olaylarının bir sonucu olarak gelişir, ikincisi ise serbest
kalan minerallerin su veya atmosfer etkisiyle taşınarak birikimidir. Ancak bu ikinci dönem
gerçekleşmeden de bazı hallerde kırıntı yatakları oluşabilir. Böylece taşınmanın olup olma-
masına ve taşınma cinsine göre kırıntı yataklarının şu çeşitleri ayırt edilir.
a) Elüvyal yataklar
b) Alüvyal yataklar
- Rüzgar plaserleri
- Akarsu plaserleri
- Deniz plaserleri
Çok ender olarak buzul plaserleride oluşabilir. Bütün bu yataklar katman veya
mercekler şeklinde yataklanmışlardır. Cevher mineralleri yatak içinde saçınım halinde
bulunur.
Kırıntı yatakları başlıca şu mineraller için ekonomik bir değer taşır :
Nabit Altın : Au
Nabit Platin : Pt
Paladyumlu Platin : ( Pt, Pd )
Osmiyum – İrridyum: ( Os, Ir )
Elmas : C
Kassiterit : SnO2
Bu minerallerin dışında kırıntılı yataklarının ekonomik öneme sahip diğer mineralleri
şunlardır:
Rutil : TiO2
Anataz :TiO2
İlmenit : FeTiO3
Hematit : Fe2O3
Manyetit : Fe3O4
Korendon : Al2O3 (yakut, safir)
Spinel : MgAl2O4
Kromit : (Mg, Fe) (Cr,Al,Fe)2O4
Apatit : Ca5 (PO4)3F veya Ca5 (PO4)3Cl
Monazit : (Ce, La,......)
Ksenotim : YPO4
Volframit : (Mn,Fe)WO4
Sfen : CaTi (SiO4) O4
Zirkon : Zr SiO4
Topaz : Al2 SiO4 (OH,F)2
Beril : Be3 Al2 Si6 O18 (zümrüt, akuamarin)
Opal : SiO2 nH2O
Turmalin : (Na, Ca) (Mg,Al)6 (B3 Al3 Si6 (O,OH)30)
Gröna : ( Mg, Fe, Mn, Ca)3 (Al, Fe, Cr)2 (SiO4)3
Görüldüğü gibi bu minerallerin nabit, oksit, fosfat, volframat, silikat
bileşimindedir.sülfürler ve sülfotuzlar bulunmaz. Kırıntı yataklarında ayrıca kuvars,
kalseduan, feldispat, piroksen, amfibol, olivin, epidot, kalsit, vb. gibi birçok çeşitli minerale
rastlanır. Bu minerallerden kuvars ve feldispat endüstriyel hammadde olarak büyük bir
ekonomik değer taşır.
Kırıntı yataklarını oluşturan mineraller değişik ortamlardan itibaren türeyebilirler;
Olağan kayaçlardan
Başka tipteki maden yataklarından veya zuhurlardan
Daha eski alivyon veya elüvyonlardan
Akarsu plaserleri içinde gelişen bazı kimyasal olaylar kırıntı minerallerin çözülmesini
sağlayabilir. Bazı plaserlerde altının zenginleşmesi ve iri taneler ( pepit ) halinde bulunması
böyle açıklanır. Avustralya’da Ballarat plaserinde bulunan 64’lık altın tanesi bu şekilde
büyümüştür.
ELÜVYAL YATAKLAR :
Bunlar yamaçlar ve tepeler üzerinde mostra vermiş maden yataklarından veya
zuhurlardan itibaren türemiş kırıntı yataklardır. Yüzeysel ayrışma ile serbest kalan mineraller,
diğer malzemelerin uzaklaşmasıyla yerinde birikmişler veya akarsu ve rüzgârın etkisi
olmadan yamaç aşağıya yuvarlanarak birikmişlerdir (Şekil 31). Bu yataklara Moloz yatağı adı
da verilir.
Elüvyal yatakları oluşturan minerallerin derişmesinde akarsu ve rüzgâr gibi etkenler
hafif veya ayrışır mineralleri ortandan uzaklaştırmak şeklinde rol oynayabilirler.
Elüvyal yataklar bir yandan kalıntı yataklarına, diğer yandan da Alüvyal yataklara
geçiş özelliğindedir.
Elüvyal yataklar aktüeldir,
ALÜVYAL YATAKLAR :
Alüvyal yataklar az çok uzun süren bir taşınmayla oluşmuşlardır. Bu yatakları
meydana getiren birikimlere plaser adı verilir. Her jeolojik devirde oluşmuş plaserler vardır,
ancak ekonomik olanlar genellikle aktüel veya zamanımızdan az eski olanlardır. Bunun
nedeni açık işletmeye elverişli nitelikleri ve eski plaserlerden itibaren günümüze kadar birkaç
kez zenginleşmenin varolmasıdır.
l- Rüzgâr Plaserleri :
Ender olarak ve sadece çok kuru çöl iklimlerinde gelişir. Rüzgârla taşınan
malzemelerden ince ve hafif olanlar uzağa, iri ve ağır olanlar hemen yakına yamaçların aşağı
kısmına birikir. Güney - Batı Afrika'deki bazı elmas yatakları bu şekilde zenginleşmişlerdir.
2 - Akarsu Plaserleri :
En çok rastlanan plaser çeşitleridir. Bu bakımdan biraz c*a-ha ayrıntılı olarak ele
alınacaklardır. Akarsu plaserleri başlıca dört ilkeye göre oluşur.
BiRiNCi İLKE : Taneler yoğunluklarına, hacimlerine ve şekillerine göre
birikirler.aynı hacim ve şekildeki minerallerden daha yoğun olanlar daha az taşınırlar.
Yoğunluğa bağlı olarak minerallerin ayrılma ve birikmesine Triyaj denir. Plaserdeki bazı
minerallerin yoğunlukları şöyledir.(gr/cm3)
Platin : 17 - 19
Altın : 16 - 19
Kassiterit : 6,8 – 7,1
İlmenit : 4,5 –5,0
Zirkon : 4,0 – 4,8
Rutil : 4,2
Elmas : 3,5
Kuvars : 2,65
Aynı yoğunlukta ve aynı şekildeki minerallerden daha iri olanlar daha az
taşınırlar.hacime bağlı olarak mineralerin yarılma ve birikmesine Kalibraj denir. Plaserdeki
minerallerin boyutları genellikle 1-2mm den daha ufaktır. Aynı yoğunlukta ve aynı hacimdeki
minerallerden daha küresel olanlar daha az taşınırlar.
İKİNCİ İLKE : Mineral taneleri akarsuların akıntı hızına ve girdap hareketlerine bağlı
olarak birikirler. Akıntı hızı ne kadar fazla ise mineral tanesi o kadar uzağa gider. Akıntı hızı
çeşitli nedenlerle ansızın azaldığında ağır taneler dibbe düşerler.diğer taraftan doğadaki
hemen hemen bütün akarsular girdaplı bir rejime sahiptir. Bir nehir kesitinde girdap
hareketleri ile en yüksek hız üstte ortada ve altta ortamın iki yanındadır. Böylece mineral
taneleri hızın en az olduğu kenar kısımlara sürüklenürlerkeye bağlı olarak kırıntı yatakların
oluşmasına elverişli yerler şöyledir (Şekil 33) :
Düz akan kesimlerde kenar şeritlerde,
Kıvrımlı kesimlerde konveks kıyılarda,
Ani dirseklerde,
Vadilerin genişlemeye başladığı kısımlarda,
Başka bir akarsuya birleştiği yerde,
Eğimin azaldığı kısımlarda,
g) Tabandaki çıkıntı önlerinde (Şekil 34),
h) Bir eşik ötesinde (Şekil 35),
i) Dev kazanları içinde.
ÜÇÜNCÜ İLKE : Ağır minerallerin çok zengin birikimlerine çakıl taşlarının altında,
bedrok'un sağlam tabanının yüzeyinde veya girinti çıkıntılarında rastlanır.
Akarsuların tabanındaki iri çakıllar girdap hareketleri ve dalga gibi nedenlerle devamlı
sallanma, yerinden oynama halindedir. Bu arada, çakılların arasındaki su ile doygun
boşluklarda tutunmuş ağır mineraller aşağıya doğru iner. Bu hareketler bir jig içindeki
hareketlere benzetilebilir (Şekil 36).
DÖRDÜNCÜ İLKE : Tanelerin birikmesi akarsu profiline bağlıdır. Akarsu denge
profiline erişinceye kadar yatağını kazar ve bu aşındırma akarsu çıkışına doğru gelişir.
Yüksek akıntı hızının çıkışa doğru kayması sonucunda iri boyutlu taneler gittikçe daha yukarı
kesimde birikir. Akarsuyun aşağı kısımlarında başlangıçta akıntı hızı fazlayken iri taneler
çökelecektir, ancak daha sonra aynı yerde akıntı hızı az olacağından ufak taneler çökelecektir
(Şekil 37).
Bu düzen çoğu plaserlerde gözlenirse de genelleştirilemez. Mevsimlere göre taşıma
gücünün değiştiği yerlerde farklı tane boyutlarındaki seviyeler ardışıklanır.
Diğer taraftan akarsuların olgunlaşmış profilleri kıtaların düşey hareketleriyle
değişebilir. Böylece akarsuların taban seviyeleri alçalır veya yükselir. Yükselme hareketleri
kırıntı yataklarını ilgilendirmesi bakımından önemlidir. Bu hareketlere Gençleşme Hareketleri
de denir. Akarsu yeni taban düzeyinden itibaren yoni bir denge profilini gerçekleştirinceye
kadar yatağını kazar. Bu kazmayı eski alüvyonları içinde yapar ve eski alüvyonlar taraça
halinde kalır. Gençleşme hareketinin birçok kez tekrarlandığı hallerde farklı seviyelerde
birçok taraça bulunacaktır (Şekil 38). Bu durumda en alt seviyedeki yeni alüvyonlar, eski
alüvyonların malzemesini de elden geçirdiklerinden, cevher minerallerinin birimi bakımından
en elverişli yer olacaktır. Bazı bölgelerde, akarsuyun orta ve yukarı bölümlerinde taraçalar
bulunurken, aşağı bölümünde yeni alüvyonlar eskileri örtmüştür. Bu Kıtasal Fleksür adı
verilen bir genel torsiyon hareketinin sonucudur. Akarsuyun yukarı yatağı yükselirken aşağı
yatağı alçalmıştır (Şekil 39).
3- Deniz Plaserleri :
Dalgalar, kıyı akıntıları ve gel - git hareketleri akarsu plaserlerinin ilkelerine
benzer biçimde faydalı minerallerin birikmesine yol açabilir. Çoğu hallerde akarsu plaserleri,
daha az oranda kıyıdaki kayaçlar deniz plaserlerinin kaynağını teşkil eder.
Kıtaların yükselme hareketleri kıyı taraçalarının oluşmasına yol açar. İşletilen deniz
plaserleri genellikle aktüeldir.
KIRINTI YATAKLARINA ÖRNEKLER :
l- Witwatersrand Altın ve Uranyum Yatakları (Güney Afrika) :
Dünyadaki en önemli altın yatağıdır. Prekambriyen yaşlı fosil akarsu plaserleri
Witwatersrand ve Transvaal sistemlerinin teşkil ettiği bir senklinalin Kuzey kanatlarında
bulunur (Şekil 40). Cevherleşme şu seviyelerdedir;
Witwatersrand sisteminin rif adı verilen kuvarsit ve konglomeralardan müteşekkil
serisinin tabanındaki konglomeralarda,
Transvaal sisteminin siyah rif adı verilen konglomera serisinin içinde,
Konglomeraların çakılları saydam dumanlı kuvarstır. Çimentoda ekonomik öneme
sahip altın (Au) ve Uraninit'in (UO2) dışında pek çok çeşit mineral vardır. Kuvars, pirit,
pirotin, kalkopirit, galen,çinkoblend, kromit, elmas, grafit, rütil, turmalin, zirkon, serisit,
klorit? kloritoid, kalsit vb.... Bu mineral bir kısmı metamorfizma, hidrotermal gibi etkenlerle
sonradan oluşmuştur.
Bu yatakta altının oluşumu hakkında farklı düşünceler mevcuttur.
Bazı yazarlar altının plaserle senjenetik (eş oluşumlu) olduğunu savunurlar.
Bazı yazarlar altının plasere göre epijenetik (ard oluşumlu) olduğunu, sonradan
hidrotermal olarak teşekkül ettiğini savunurlar.
Karma bir görüşe göre ilk önce kırıntı halinde oluşan (senjenetik) altın, sonradan
hidrotermal eriyiklerin etkisiyle çözülmüş ve tekrar çökelmiştir (epijenetik).
Diğer bir karma görüşe göre senjenetik altının çözülmesi ve tekrar çökelmesi çok
derinlere inip ısınan meteorik suların sayesinde olmuştur.
Uranyum için de benzer görüşler ileri sürülmektedir.
3000 m derinliğe kadar işletilen Witwatersrand yatakları tonda 7-10 gr. altın
içermektedir. Rif serisinde işletilen çakıltaşı seviyelerinin kalınlıkları 0,5 ile 3 m arasındadır.
2- Kinta Valley Kassiterit Yatakları (Malezya) :
Ekonomik değeri olmayan damarcıklardan türeyen kassiterit (SnO2) elüvyon ve
akarsu plaserlerinde zenginleşmektedir. Dünya kalay üretiminin çoğunluğu böyle yatakalrdan
gelmektedir. Plaserde kassiteritin sınır tenörü yaklaşık 0,5 kg/m3
3- Krasnotur'insk Platin Yatakları (Ural - Rusya) :
Ultrabazik kayaçlar içinde çok ince saçınımlar halinde bulunan nabit platin
bilhassa elüvyal yataklarda zenginleşmişlerdir.
4- Şart Çayı Altınlı Plaserleri (Salihli - Manisa) :
Türkiye'nin en önemli kırıntılı altın cevherleşmeleri bu akarsu plaserindedir.
Lidya kralı Krezüs'ün zenginliğinin buradan geldiği söylenir. Bölgede yaşlıdan gence doğru
şu oluşuklar bulunur (Şekil 41).
Paleozoik yaşlı metamorfik kayaçlar gnays, mikaşist, kuvarsit ve mermerden
müteşekkildir. Aralarında muhtemelen altınlı kuvars damarları mevcuttur.
Üst Miyosen yaşlı kumtaşları ve çakiltaşları metamorfik kayaçların üzerine, uyumsuz
olarak gelmektedir. Bu oluşuk içinde çok düşük tenörlü altının varlığı saptanmıştır.
Kuvaterner yaşlı eski konglomeralar. Bunlar sadece tepelerde görüldüklerinden üst
konglomera adını alırlar. Yatay konumdaki üst konglomeraların hem çakıllarında, hem de
çimentosunda altına rastlanmıştır. Ortalama tenör 0,5 gr / m3 tür.
Kuvaterner yaşlı genç alüvyonlar Şart çayı vadisi içindedir. Nabit haldeki altının genç
alüvyonlardaki dağılımı çok düzensizdir. Tenor genellikle derine doğru artar. 2 gr/m3'e kadar
çıkan yerler vardır. Ortalama tenor l gr/m3 tür. Büyük plaserlerde altın için sınır tenorun 0/15-
0,20 gr/m3 olduğu düşünülecek
olursa Şart çayı altınlı plaserleri ekonomik bir önem taşır. Ancak günümüzde
işletilmemektedir.
Şart çaşı plaserlerindeki altın, buraya üst konglomeralardan itibaren taşınmıştır.
Ancak altının birincil yerinin metamorfik kayaçlardaki kuvarslı damarlar olduğu
anlaşılmaktadır. Böylece derin kökenli cevherleşme birkaç kez mekanik zenginleşmeye uğ-
rayarak günümüzdeki yatakları oluşturmuştur.
5- Divriği Demir Yatağı (Sivas) :
Bu yatakta A ve B kafaları diye adlandırılan yığınlar piro-metasomatik kökenlidir.
Buna karşılık C plaseri diye adlandırılan cevherleşme elüvyal bir oluşuktur, önceden mevcut
derin kökenli cevherleşmeden itibaren oluşmuştur. Yamaç molozlarının üst üste gelmesiyle
birkaç ayrı seviye halinde bulunur.
Cevherleşme hematit, manyetit ve limonit çakıl ve bloklarından ibarettir. Bunlara
siyenit, serpantin, kalker ve çört çakılları eşlik eder. Ortalama demir tenoru % 35-45 tir.
6- Karadeniz Deniz Plaserleri :
Doğu Karadeniz sahillerindeki plaserler manyetit içerirler. Ayrıca ilmenit,
titanomanyetit, hematit, kuvars, feldispat, piroksen ve amfibol mineralleri de bulunur. En
önemli plaserler şu yerlerdedir :
Perşembe - Efirli (Ordu)
.Ünye Batısı (Ordu - Samsun)
Çarşamba Ovası (Samsun)
ilk iki plaserin malzemesi daha ziyade Doğu Karadeniz kıyı dağlarını oluşturan
volkanik kayaçlardan ve özellikle bazik olanlardan gelmektedir. Çarşamba Ovasının plaserleri
ise önce Yeşilırmak tarafından oluşturulmuş, sonradan denizin etkisi ile sahilde yeniden
toplanmıştır. Bütün bu plaserler demir tenorunun azlığı buna karşılık titan oranının yüksekliği
nedeniyle günümüzde ekonomik değildir.
Batı Karadeniz'de Şile (istanbul) yöresindeki kumların mona-zit içerdiği
bilinmektedir.
7- Kum ve Çakıl Ocakları :
Akarsu ve deniz plaserlerindeki kum ve çakıllar endüstriyel hammadde olarak
ekonomik öneme sahiptir. Kum ve çakıllardan en çok inşaat (bina, yol, vb.,..) malzemesi
olarak yararlanılır. Türkiya’ de bu maksatla işletilen yüzlerce kum ve çakıl ocağı mevcuttur.
Tamamen kuvarstan ibaret kumlar ise başlıca cam (cam kumu) ve ref-rakter madde (döküm
kumu) yapımında kullanılmaktadır. Tortul kuvarsitlerden de aynı amaçlar için
yararlanılmaktadır, İstanbul (Kilyos, Sarıyer, Beykoz, Şile, Çatalca), Zonguldak, Sinop ve
Antalya dolaylarında birçok kuvars kumu veya kuvarsit zuhuru bilinmekte ve işletilmektedir.
TORTULLAŞMAYA BAĞLI YATAKLAR
TANIM :
Kimyasal veya biyokimyasal tortullaşma ile oluşmuş, katman şeklinde, dış kökenli,
senjenetik yataklardır.
GENEL ÖZELLiKLER :
Tortullaşmaya bağlı yatakların hepsi katman şeklindedir. Tortullaşmaya bağlı
yatakların en önemli ve en kolay saptanabilen özellikleridir. Ancak yer yer mercekler halinde
olabilirler veya kamalaşabilirler.
1- Tortullaşma iyonlardan, kolloidal malzemelerden veya organizmalardan itibaren
fizikokimyasal olaylara bağlı olarak gerçekleşir .
A- DOYGUN ERİYİKLERDEKİ İYONLARDAN İTİBAREN ÇÖKELME :
Bu iyonlar çözelti halinde taşınabilen unsurlara aittir, iyonik potansiyelleri ( Z / r ) 3
ten küçük (katyon) veya 10 dan büyüktür (anyon) (Şekil 42). İyonik potansiyeli ifade eden Z/r
oranında, Z iyonik yükü, r ise iyon yarıçapını gösterir.Örneğin, demir doğada Fe+2 ve Fe+3
olarak buluduğuna göre, bunların iyonik potansiyelleri Fe+2 için 2/0,76 = 2,63, Fe+3 için
3/0,64 = 4,68 değerindedir. Böylece Fe+2 çözelti halinde taşınabildiği halde, Fe+3 taşına-
mamakta ve yerinde hidroksit çökeltisi vermektedir. K+, Na+, Ag+, Cu+, Cu+2, Fe+z, Mn+2, Pb+2,
Zn+2, Ba+2, U+3,...vb. katyonları ile S, P, N, C ve B gibi elementlerin oksijenle meydana
getirdikleri kompleks anyonlar çözülür niteliğe sahiptirler. Silisyum iyonik potansiyeli 9,78
olduğundan, çözelti veya çökelti verme niteliği bakımından sınırda bulunur ve davranışı
ortama göre değişir.
Çözelti halindeki iyonlar az veya çok uzağa taşınırlar ve sonra çökelirler. Çökelme
basit bir kimyasal reaksiyonla veya organik maddelerin etkisiyle veya her iki şekilde oluşur.
Bu olaylarda ortamın pH ve Eh değerlerinin büyük önemi vardır.
pH, H+ iyonu konsantrasyonunun negatif logaritmasıdır. 20°C de saf su için pil 7 ye
eşittir. Eğer H+ iyonları konsantrasyonu saf sudakinden fazla ise (pH < 7) ortam asittir, daha
az ise (pH > 7) er-tam jbazi.fctir. Dere suları ve çoğu göl suları asittir. Deniz suları ise daima
baziktir. pH'ın çökelme etkisi demir örneği ile incelenebilir. pH değeri 6 olan asit bir ortamda,
yani dere sularında toplam demirin çözülebildiği pH değeri 8,5 olan bazik bir ortamdaki, yani
deniz sularındaki toplam demirin çözülebilirliğine göre yaklaşık 100 000 defa daha fazladır.
Bu durumda karasal sulardaki çözelti demir denize vardığında büyük ölçüde çökelecektir.
Eh oksido - redüksiyon potansiyelidir, volt olarak ölçülür. Eh' in negatif değerleri
eloktron kaybını, yani kolay bir oksidasyonu, Eh1in pozitif değerleri elektron kazancını, yani
kolay bir rednV-siyonu işaret eder. Eh'in değeri iyonların cinsine, konsantrasyonuna ve ısıya
bağlıdır.
H+ ve OH iyonlarının katıldığı bütün reaksiyonlarda Eh pH' in fonksiyonu olarak
değişir (Şekil 43). pH arttığında Eh azalır, negatif değerlere geçer. pH azaldığında Eh pozitif
büyük değerlere çıkar. Bu durumda oksidasyonun bazik ortamlarda daha kolay gerçekleşeceği
anlaşılacaktır. Demirin davranışı örnek olarak alınacak olursa :
- iyonik potansiyel değerine göre Fe+2 nin kolay çözelti verdiğini belirtmiştik.
- pH'ın 5 ten küçük olduğu çok asit ortamlarda Eh pozitiftir, yani Fe+2 iyonu kolayca
oksidasycna uğrayıp Fe+3 veremez.
- pH'ın 5 ten büyük olduğu hafif asit, nötr veya bazik, ortamlarda Eh negatiftir, yani
Fe+2 iyonu oksidasyona uğrayarak Fe+3 iyonunu verebilecektir.
-Fe+3 iyonu ise iyonik potansiyel değerine göre çözelti halinde kalamayacak, bileşik
halinde çökelecektir.
-Bu olay pH'ın büyük değerleri için gittikçe daha kolay gerçekleşecektir.
Tortullaşmaya bağlı yataklarda çok rastlanan manganezin davranışı denirinkine
benzer, ancak Mn+2 nin oksidasyona uğrayarak çökelti verebilecek Mn+3 haline geçebilmesi
için pH'ın 7,5 ten büyük olması gerekmektedir. Bu yüzden demir derelerin hemen denize
kavuştuğu yerlerde çökelebildiği halde, manganez bazik ortamın daha belirgin olduğu
açıklarda çökelecektir.
Fe+2, Fe+3, Mn+2, Mn+3 gibi iyonlardan başka OH ,CO3, S2 iyonlarının bulunduğu
ortamlarda durum daha karmaşık olacaktır ve mineraller ancak belli pH ve Eh değerleri için
çökelecektir (Şekil 44). Çeşitli ortamlardaki çökeller için pH ve Eh değerleri şekil 45 te
verilmiştir.
B- KOLLOİDAL HALDE TAŞINAN MALZEMELERDEN İTİBAREN
ÇÖKELME :
Karasal ortamdaki ayrışma ürünleri kolloidal halde (0,3 mikrondan küçük) denize
taşınabilirler. Bunlar doğrudan doğruya jel halinde çökelebildikleri gibi, denizdeki iyonlarla
reaksiyona girerek değişik bileşikler halinde çökelebilirler.
Çoğu allokton boksit yatağı kolloidal halde taşınıp, jel halinde çökelen bir
malzemeden oluşmuştur. Bu yataklar, ilk kökenleri bakımından kalıntı tipinde oldukları kabul
edildiğinden, burada tekrar ele alınmayacaklardır. Tortullaşmaya bağlı demir ve manganez
yataklarının oluşmasında da kolloidal halde taşınmanın büyük payı olduğu bilinmektedir. Bu
kolloidlerden .itibaren oluşan iyonlar daha yukarıda bahsettiğimiz gibi davranırlar.
C- ORGANİZMALARDAN İTİBAREN ÇÖKELME :
Bitki veya hayvan halindeki organizmaların birikimiyle örnr -ğin, diatomit, kömür,
petrol ve bazı fosfat yatakları oluşur. Buna karşılık böyle bir birikimle oluşmuş metalik
maden yatağı yoktur. Ancak, bilhassa bakteriler redükleyici veya oksitleyici rol oynayarak
metalik maden yataklarının oluşmasına yardım ederler.
3- Tortullaşmaya bağlı yataklarda başlıca Fe, Kn, Cu, Pb, Zn ve U mineralleri oluşur.
Demir mineralleri:
Götit : FeO OH
Limonit : Götit + Kil + ........
Hematit : Fe2O3 (kırmızı hematit)
Manyetit : Fe3O4
Siderit : FeCO3
Ankerit : Ca (Mg, Fe) CO3
Şamozit : (Fe+2, Fe+3, Mg, Al)6 (SiAl)4 O10 (O,OH)8
Grinalit : Fe9+2, Fe2
+3 Si8O28 8H2O
Demir Sülfür Mineralleri:
Pirit : FeS2
Markasit : FeS2
Melnikovit : FeS2 (kolloidal)
Manganez Mineralleri:
Psilomelan : MnO MnO2 nH2O
Piroluzit : MnO2
Manganit : MnO OH
Rodokrozit : MnCO3
Bakır Mineralleri:
Kalkopirit : Cu Fe S2
Bornit : Cu5 FeS4
Nabit Bakır : Cu
Kalkozin : Cu2S
Kurşun ve Çinko Mineralleri:
Galen : PbS
Çinkoblend : ZnS (şalenblend)
Uranyum Mineralleri:
Urininit : UO2
Peşblend :mUO2 nUO
Koffinit : USiO4
Diğer Faydalı Mineraller
Karbonatlar (kalsit, dolomit, manyezit, vb., .....)
Sülfatlar (barit, jips, anhidrit, selestin, vb. , ......)
Fosfatlar (apatit)
Boratlar (boraks, kernit, üleksit, kolemanit, vb, .....)
Flüorürler (florit)
Kükürt : S
Gümüş : Galen içinde
Vanadyum : Uranyum mineralleri içinde
Amorf silis (opal) , kalseduan, kalsit, dolomit, glokonit, kil mineralleri, zeolit ve bazı
kırıntı mineraller cevher mineralleriyle bir arada bulunarak gangı teşkil ederler. Ayrıca,
ayrışmaya uğrayan yataklarda oksidasyon ve sementasyon zonu mineralleri de bulunur.
Buna karşılık jeokimyasal redenlerle As, Sb, Cr, Ni, Al g.ib.i elementlere tortul
yataklarda çok ender rastlanır.
Tortullaşmaya bağlı belli bir yatakta mineral çeşiti sınırlıdır. Mineraller değişik
jeokimyasal ortamlarda ve fizikokimyasal koşullarda çökeldiklerinden tortullaşmaya bağlı
belli bir yatakta mineral çeşiti sınırlıdır. Zira tortullaşma sırasında ortamın ısı, pH, Eh gibi
özellikleri belli bir sınır içindedir.
Tortul kökenli bir zonlanma mevcuttur. Bilhassa geniş bir yatakta farklı kısımlarda
değişik jeokimyasal ve fizikokimyasal koşullar hüküm süreceğinden, oluşacak mineraller de
değişik olacak
tır. Bu minerallerin dağılımı bir zonlanma belirtecektir. Süperjen nitelikteki böyle
zonlanmalardan ileride bahsedilecektir.
Tortullaşmaya bağlı yatakların mineralleri iç kökenli yatakların minerallerine ve
özellikle damar şeklinde olan yatakların minerallerine oranla iz unsur bakımından fakirdir.
Bununla beraber gelen içinde gümüşe, uranyum mineralleri içinde vanadyuma rastlamak
olasıdır.
Tortullaşmaya bağlı yataklar yakın çevre jeoloji isiyle sıkı ilişkilidir. En yataklar
senjenetik olduklarından yan kayaçların incelenmesi yatakların tanınmasında ve
bulunmasında önemli rol oynar. Bu maksatla yapılması gereken incelemeler şunlardır:
A ) Sedimantolojik İnceleme :
Yanal fasiyes değişiklikleri, katmanların kalınlıklarının değişmesi ve kciraalanmaları,
çapraz katmanlarıma, kayıntı şekilleri, aşınma yüzeyi, ripl raark, tane boyutları gibi veriler ile
tortullaşma ortamının sedimantolojik özellikleri incelenir. Litostrati-grafik sekanslar saptanır.
B ) Paleontolojik İnceleme :
Fauna ve mikrofaunaların incelenmesiyle yaşamış oldukları ortamın nitelikleri ve yaşı
saptanmış olur. Organizmalar bazı hallerde cevherleşmeyi biyokimyasal reaksiyonlarla
sağlamaları bakımından da önemlidir.
C ) Mineralojik ve Kimyasal İnceleme :
Daha yukarıda belirttiğiniz gibi bu inceleme ortamın jeokimyasal nitelikleri hakkında
fikir verir. Her ortam belli niteliklere sahip olduğundan, bu ortam saptanmış olur. Bu
incelemelerde kil mineralleri büyük önem taşır, örneği, kaolinit tatlı kara sularında, yani asit
ortamlarda çökeldiği halde illit bazik göl sularında çökelir. Bu ikisi arasındaki bir kil minerali
ise denizel ortamlar için ayırtmandır. Killerin bileşimine giren K2O, MgO oranları denizel
ortamda daha fazladır. İz unsurların incelenmesi de fayda sağlayabilir. Örneğin; Th / U
oranının denizel ortamlarda yüksek olduğu ileri sürülmektedir.
Tipomorf mineraller tortullaşma ortamının ısısı hakkında bilgi verir.
Petrografik İnceleme :
Genellikle belli cins cevherleşmeler belli tortul kayaçlara bağlı olarak bulunur. En
önemli bağlılıklar şöyledir;
Detritik kayaçlarda :Fe, Mn, ü, Cu
Arjilit ve şeyllerde :Pirit, Cu, U, V, S
Krabonatlı kayaçlarda: Pb, Zn, barit, florin, manyezit
Tuzlu çökeller (=evaporitler):Metalik elementler bakımından genellikle sterildirler,
ancak Lac Searles’te ( Californiya, ABD) tuzlu çökeller içinde önemli tungsten
potansiyelinden bahsedilmektedir petrografik incelemeler paleo- iklimlerin saptanmasında da
rol oynarlar, örneğin; tillitler, cilalı ve çizikli kayaçlar buzul iklimini, varvalar buzul çevresi
iklimini, oolitli kalkerler, kırmızı oluşuklar, ara katmanlar halinde oksidasyon kuşakları sıcak
iklimi işaret ederler.yan kayaçlarla mineralizasyon arasındaki ilişkinin saptanmasında dikkatli
olmak gerekir.Ziratortullaşma sırasında ortam koşulları değişmiş, dolayısı ile cevher katmanı
üzerine farklı ortamın kayaçları gelmiş olabilir.
8- Tortullaşmaya bağlı yataklar bölgesel jeolojiyle sıkı ilişkilidir. Bu yatakların büyük
bir çoğunluğu peneplenmiş temellerin hemen üzerine gelen tortullar içinde bulunur. Bazı
yazarlar tarafından kullanılan örtü yataklara deyimi maden yataklarının eski temeller
üzerindeki konumunu belirtmek içindir.
Kıtasal bölgede kalan, kısmen veya tamamen peneplenleşmeye uğrayarak ayrışmış
kayaçlar gerekli malzemeyi sağlarlar. Bu malzemeler akarsularla denize taşınır ve genellikle
az derin, çok yavaş çöken, tortulların kalın olmadığı litoral (kıyı) bölgelerde maden
yataklarını oluştururlar. Çok derin, hızla çöken, kalın tortullu havzalar metal yığışımları için
elverişli değildir.
Yakın çevrenin ve bölgenin incelenmesinden yararlanarak, yazarlar kabaca şu
ortamları ayırt etmişlerdir :
Karasal, lagüner, denizel
Nemli, normal, kuru.
Jeolojik devirler boyunca, birbirleri ile geçişleri bulunan sayısız çeşitte ortam hüküm
sürmüştür. Burada tortullaşmaya bağlı cevherleşme yönünden daha fazla önemi bulunan
birkaç denizel ortamın nitelikleri üzerinde durulacaktır.
DENtZEL KİMYASAL ÇÖKELME ORTAMLARININ BAŞLICALARI :
A- AÇIK DOLAŞIMLI NORMAL ORTAM (Şekil 46 a) :
Günümüzdeki okyanuslar bu ortama örnek verilebilir. Buralarda sular büyük ölçüde
hareket ederek dolaşabilir.
Tuzluluk : Yaklaşık % 3,5
pH : 7,5 – 8,4
Tipik kayaç : Denizel kalker, detritik kayaçlar
Tipik cevherleşme : Fe, Mn oksitleri, Pb, Zn sülfürleri
B- SINIRLI DOLAŞIMLI YAĞIŞIMLI ORTAM (Şekil 46 b) :
Bu ortamdaki denizler açık denizlerden bir eşik ile ayrılmışlardır. Nehir sularıyla ve
yağmurlarla bol miktarda beslenirler. Su dolaşımı sınırlıdır. Dip suları sakindir ve yüzey
sularından farklıdır. Günümüzdeki Karadeniz, Baltık Denizi bu ortama örnek verilebilir.
Tuzluluk : Yüzeyde yaklaşık % l, derine doğru artar.
pH : 7,0- 7,5
Tipik kayaç : Sapropel, siyah şeyi ve arjilit
Tipik cevherleşme : Pirit, Cu, U, V
C- SINIRLI DOLAŞIMLI ARİD ORTAM (Şekil 46 c) :
Buharlaşma nehirlerin getirdiği sulardan ve yağışlardan fazladır. Açık denizlerden bir
eşikle veya tamamen ayrılmışlardır. Dip suları ile yüzey suları arasında çok farklılık vardır.
Su dolaşımı sınırlıdır. Günümüzdeki Kızıl Deniz, Hazar Denizi, Akdeniz bu ortamlara örnek
verilebilir.
Tuzluluk : Yüzeyde çok fazla (Hazar deniz’indeki Karaboğaz’da %16,5)
PH : >8,5
Tipik Kayaç : Evaporitler, dolomit
Tipik Cevherleşme : Bu ortam sterildir.
Fe ve Mn oksit minerallerinden müteşekkil katman yatakların kimyasal ve
biyokimyasal tortullaşmaya bağlı oldukları tartışmasızdır. Buna karşılık, tortullar içinde
katman halinde bulunan ve sülfürlü minerallerden müteşekkil yatakların kökeni hakkında
farklı görüşler mevcuttur.
Bu görüşlerden başlıcaları şöyledir:
Karalarda eriyik halde taşınmış malzemelr, kimyasal veya biyokimyasal reaksiyonlarla
çökelmiştir.Böylece esas anlamıyla tortullaşmaya bağlı senjenetik yataklar oluşur.
B. Tek zamanlı teletermal (= telemağmatik) oluşumlarda cevherleşme uzaktaki bir
mağmatik hazneden hidroyermal eriyikler halinde gelmiştir.Böylece tortullaşma ile ilgisi
olmayan epijenetik yataklar oluşur.
C. İki zamanlı teletermal (=telemağmatik), oluşumlarda cevherleşme ilk önce
tortullaşmaya bağlı senjenetik olarak meydana gelmiş daha sonra uzaktaki bir mağmatik
hazneden gelen hidrotermal eriyikler cevher minerallerini çözerek yeniden çökelmişlerdir. Bu
durumda derin kökenli yenilenme (= rejenerasyon) söz konusudur.. Yatak en son şekliyle
epijenetiktir.
Not : Teletermal oluşumlarda yenilenme bazen eski kayacın yerini alma şeklinde
gerçekleşebilir. Bu durumda sübstitüsyon ( = ramplasman = ornatma; deyimleri de
kullanılabilir.
D. Yüzeysel kökenli yenilenme ( = rejenerasyon) oluşumlarında senjenetik cevher
minerallerinin çözülerek yeniden çökelmesi yüzeysel kökenli yeraltı sularına ( =meteorik
sular) bağlıdır. Yatak en son şekliyle epijenetiktir.
E. Epijenetik bir birincil cevherleşmeden itibaren derin kökenli hidrotermal eriyiklerin
etkisi ile yeni bir cevherleşme oluşmuştur. Yatak en son şekli ile yenilenme yatağı olup
epijenetiktir.
F. Epijenetik bir birincil cevherleşmeden itibaren yüzeysel kökenli yer altı sularının
etkisi ile yeni bir cevherleşme oluşmuştur. Yatak en son şekli ile yenilenme yatağı olup
epijenetiktir.
Çeşitli prosesürler aynı bir yatakta beraberce rol oynayabilir. Ancak biz, tortullaşmaya
bağlı yataklar başlığı altında birinci görüşe bağlı olduğu (senjenetik) kuvvet kazanmış veya
daha ziyade bu görüşe göre oluşmuş yatakları ele alacağız.
DEMiR YATAKLARI :
Dünyanın en büyük rezervli demir yatakları tortullaşmaya bağlıdır. Jeokimyasal
özelliklerinin benzerliği dolayısıyle demir ve manganez yatakları çoğunlukla birbirlerine
yakın yerlerde bulunurlar. Böylece demir yataklarında manganez, manganez yataklarında
demir oranı yüksektir. Bununla beraber ayrı yataklar verebilmeleri ortamın pH'ı ile ilgilidir.
Hafif asit veya hafif bazik ortamlarda demir üç değerli oksiti halinde çöker, manganez ise
çözelti halinde kalır ve ancak daha bazik bir ortamda rastlandığında çökelir. Demir ve
manganez çözeltileri beraberce, aniden çok bazik bir ortama rastladıklarında beraberce
çökelirler.
Demir Fe+2, Fe(OH)2 veya Fe (HCO3)2 halinde taşınır, oksit, karbonat, silikat veya
sülfür halinde çökelir.
Bazı hallerde minerallerin konumları paleocoğrafyaya bağlı, tortul kökenli bir
zonlanmaya göredir. Örnek : Lac Süperieur'de (ABD)
Hematit : Çok oksijenli kıyıda, demir Fe+3 halindedir.
Siderit ve manyetit : Oksitleyici ve redükleyici koşullar ardışıklıdır. Demir Fe+2
halindedir.
Pirit : Oksijensiz, kıyıdan nispeten uzak dip sularında, demir Fe+2 halindedir.
Tortullaşmaya bağlı demir yatakları denizel veya karasal ortamda oluşabilirler. En
büyük ekonomik öneme sahip yataklar denizel olanlardır.
l- DENİZEL DEMİR YATAKLARI :
Genellikle açık dolaşımla, normal ortamdaki denizlerin çoğunlukla kumtaşları, daha az
oranda karbonatlı veya bol silisli kayaçlar bu yataklara eşlik ederler bir kısmı oolitik, bir
kısmı ise jaspilit veya kuvarsit niteliğindedir.
A- OOLİTİK YATAKLAR : Genellikle Paleozoik veya Mesozoik yaştadırlar.
Metamorfizma izine rastlanmaz. Cevher oolitik yapıdadır. Minet,tenörü en çok %50 olan bir
demir cevheridir. Oolitlerin, kırıntı malzemenin ve organik artıklarınbir çimento ile
birleşmesinden oluşmuştur. Bu elemanların birbirlerine oranları çok değişiktir. Demir
mineralleri oolitlerde ya bir kuvars yada organik bir kıriıntının etrafına yerleşmiştir.
Çimentoda da demir mineralleri bulunabilir.oolitik demir yataklardaki başlıca mineral
şunlardır;Hematit, götit, limonit, şamozit,siderit, ankerit, kalsit. Az miktarda rastlanan
mineraller şunlardır;Pirit, markasit, kalkopirit, manyatit ve fosfokarbonatlardır.Ayrıca kuvars
ve organik maddeler gibi kırıntı malzemelerde bulunur.
Oolitik yataklardan nispeten genç olanlar götit ve limonit, nispeten yaşlı olanlar ise
hematit içermektedir. Bu durum yatakların yaşlarına bağlı olarak bir evrim geçirdiğini
göstermektedir.
a) Hematitli oolitik yataklar:Esas mineral hematitdir. Paleozoik yaştadırlar. Örnekler:
Clinton Demir Yatakları (ABD); Yüzlerce km. genişlikte bir alanda, killi – kumtaşlı bir
serinin belli seviyelerinde bulnurlar. Silis oranı yüksektir.çamdağ demir yatakları ( Sakarya)
(şekil47): Devoniyen yaşlı, denizel hematitli oolitik bir yataktır. Yörede birbirleri üzerine
uyumsuz olarak gelen Eosen – Üst Kretase, Triyas, Devoniyen ve Silüriyen oluşukları
mevcuttur. Bütün oluşuklarda egemen doğrultulu E – Wdır ve eğimler N’e doğrudur. Eosen
sonrası deformasyonlarına bağlı faylarla güneye doğru bindirmeler oluşmuştur.
Aşağıdan yukarıdoğru şu tip cevherler ayırt edilir:
1 - Sert Karbonatlı Cevher :
Dolomitli kalkerler ile ardışıklı, 30-35 m kalınlığındadır. İki çeşittir.
l.a - Ankerit ve kalsit çimentosu içinde fosil kırıntılı cevher. Fosil kırıntılı cevher
kalsit, götit, siderit ve şamozitten yapılıdır.
l.b - Siderit, ankerit ve kalsit çimentosu içinde oolitli cevher. Oolitler hematit ve
götitten yapılıdır.
2 - Sert Silisli Cevher :
En fazla 4,5 m kalınlığındadır. Silis ve karbonatlardan müteşekkil çimento içinde
oolitler bulunmaktadır.
3 - Yumuşak Cevher :
Karbonatlı ve silisli cevherin yüzeysel ayrışmasıyla oluşmuştur. Karbonatların ve
silisin arınıp gitmesiyle cevher demir bakımından zenginleşmiştir. Genellikle limonitten,
kısmen de götitten yapılıdır.
Çamdağ demir yataklarının oluşumunda algler önemli rol oynamıştır. Çözelti halinde
denize taşınan demir hidrokarbonat, alglerin korbon di oksite gereksinmeleri dolayısıyle,
demir karbonata dönüşmekte ve çökelmektedir.
Fe (HCO3)2 Fe C O 3 + C O 3 + H 2 O
Diğer taraftan demir hidrokarbonatın oksidasyona uğramasıyla götit oolitleri oluşur.
Fe (H CO 3) 2 + OH Fe O OH + 2 C O 2 + H 2 O ( + e )
b) Limonitli Oolitik Yataklar :Esas mineraller götit ve limonittir, mesozoik, ender
olarak da Tersiyer yaştadır.
örnek : Lorraine demir yatakları (Fransa)
Aaleniyen yaşlı kumlu, kalkerli, marnlı, yer yer konglomera-lı bir seri içinde 10 ayrı
seviyede bulunur. Cevherleşme 100 km genişliğindeki havzanın bilhassa senklinal
kısımlarındadır. Bu yatakların oluşumu hakkında farklı görüşler mevcuttur :
Epijenetik Kuram -: tik önce kalsitli oolitler oluşmuş, daha sonra bakterilerin etkisi
altında mineraller birçok safhada birbirlerinin yerini almışlardır. Böylece sırasıyla siderit,
şamozit ve nihayet demir oksitler oluşmuştur.
Senjenetik Kuram : Çökelmeyle yaşıt olarak ilk önce oksitleyici ortamda siderit ve
şamozit, daha sonra redükleyici ortamda demir oksitler oluşmuştur.
B- DEMİRLİ JASPİLİT ve KUVARSİTLER :
Hepsi Antekambriyen yaşındadır. Az çok metamorfizmaya uğra-r mışlardır.
Jaspilitlerde serbest silis çok ince bir dokudadır. Kuvarsitlerde ise yeniden kristallenme
sonucu kuvars kristalleri mozaik halindedir, ince bantlı olarak bulunan bu kayaçlar hematit-li
veya manyetitlidirler. Manyetit genellikle martitleşmiştir.
Demirli jaspilit veya kuvarsitlerin en önemli mineralojik özelliği bol miktarda demirli
silikat içermektedir. Gürünerit (Fe7 (Si4O11)2 (OH)2), klorit, tremolit, aktinot, vb......
Oolitik yapı kalıntılarına rastlanmıştır. Bu bakımdan, hema-titli oolitik yataklarla
bunların arasında kesin bir ayırım yapılamaz. Buna karşılık serbest silisçe çok zengin
olmaları, demirli jaspilit ve kuvarsitlerin başlıca özelliğidir.Silis bolluğunun denizaltı
volkanizmasıyla ilgili olduğu düşünülmektedir.
Nitekim bu kayaçlarla beraber genellikle volkanik kayaçlar da bulunur.
Demirli kuvarsitlerin başlangıçta demirce çok zengin olmadığı, ancak sonradan şu
olaylarla zenginleştiği düşünülmektedir;
Metamorfizmayla hematit silisin yerini almıştır (ornatım). Bu bakımdan demirli
kuvarsitler metamorfizmaya bağlı bir yatak olarak da kabul edilebilirler.
Hidrotermal dolaşım ile,
Silisin uzaklaşmasını sağlayan yüzeysel ayrışma ile.
Dünyanın en büyük demir yatakları demirli jaspilit ve kuvarsitlerdir. Başlıca örnekler
şunlardır :
Lac Superieur (ABD - Kanada). Burada demirli kuvarsitlere takonit adı verilmektedir.
Mineralleri ve tortul kökenli zonlanması daha yukarıda verilmiştir.
İtabira ( Brezilya ). Burada demirli kuvarsitlere İtabirit adı verilmektedir.
Türkiye'de bu tip demir yatağı yoktur.
2- Karasal Demir Yatakları :
Ilık veya soğuk yağışlı iklimlerde oluşurlar. Denizel yataklara oranla ekonomik
önemleri azdır. Turbiyerlerde, göllerde veya bataklıklarda teşekkül eden ve çoğunlukla aktüel
olan yatakların demirine bataklık demiri adı verilir. Oluşmalarında, kayacıların demirli
mineralleriyle ve bilhassa biyotitle reaksiyona giren hümik asitlerin büyük rolü vardır.
Bu yataklarda en çok rastlanan cevher mineralleri siderit ve demir hidroksitlerdir.
Turb, kömür ve kilden müteşekkil seriler içinde bulunurlar. Başlıca örnekler şunlardır î
Kuzey Ülkeleri (İsveç, Finlandiya, Kanada) bataklık demiri yatakları : Kuvaterner'de
buzul devri sonrasında oluşmuşlardır. Küçük ölçekte işletilmişlerdir.
Ruhr ve Sarre demir yatakları (B.Almanya) : Kömür oluşuklarıyla beraber bulunan,
Karbonifer yaşlı yataklardır. Esas mineral siderittir. 20. asrın başlarına kadar
işletilmişlerdir.büyük Eymir demir yatakları (Balıkesir) (şekil48) : daha önceden değindiğimiz
gibi, aslında kalıntı tipinde oluşmuşlardır.
Miyosen yaşlı andezitlerin ayrışma ürünlerinden demir kolloidal halde taşınmış, bir gölde
birikerek zenginleşmiştir. Başlıca limonite rastlanır. Arsenik tenorunun yüksekliği nedeniyle
ekonomik
değildir.
MANGANEZ YATAKLARI :
l- Genel Özellikler :
Dünyadaki en önemli manganez yatakları tortullaşmaya bağlıdır. Jeokimyasal
özelliklerinin benzerliği nedeniyle Fe ve Mn yataklarının birbirlerine benzediğini ve yakın
yerlerde bulunduklarını, Mn yataklarında Fe oranının yüksek olduğunu daha önceden be-
lirtmiştik. Manganez„ demire oranla daha bazik, nispeten derin ortamlarda çökeldiğinden ayrı
yataklar verebilmektedir.
Ayrışma Mineralleri:
Limonit : Götit + Kil + .....
Götit : FeO OH
Lepidokrozit : FeO OH
Hematit : Fe2O3
Maghemit :Fe2O3 (Ferromanyetit)
Martit : (manyetit Martit)
Bu ayrışma mineralleri demir şapkanın esasını oluşturur. Birincil olarak bulunabilen
manyetit, ilmenit gibi mineraller çok güç ayrıştıklarından listeye konmamışlardır. Demir diğer
birçok mineralin bileşimine girdiğinden, yan kayaçta bilhassa silikat olarak az veya çok
bulunabileceğinden ve pirit en çok rastlanan bir mineral olduğundan oksidasyon Bu ayrışma
mineralleri demir şapkanın esasını oluşturur. Birincil olarak zonlarında süperjen demir mine-
ralleri mutlaka bulunur. Siderit ve ankerit ender olarak ayrışma yoluyla da oluşabilir.
e ) Manganez Mineralleri :
Birincil mineraller
Braunit: Mn+2 Mn+3 O3 veya Mn+2 Mn 6+3 Si O11
RodonitMnSi03
Ayrışma Mineralleri
Psilomelan:MnO Mn02 nH20
Pirolüzit:MnO2
Manganit:MnO (OH)
Rodokrozit:Mn CO3
Birincil olarak bulunabilen hausmanit, rodokrozit gibi mineraller hemen hemen
ayrışmaz. Psilomelan, pirolüzit ve manganit tortullaşmaya bağlı yataklarda birincil olarak da
bulunurlar. Di ger taraftan, manganez yan ka açta bilhassa silikatların bileşiminde
bulunabileceğinden, oksidasyon kuşağında izine çok rastlanan bir unsurdur.
f) Uranyum ve Toryum Mineralleri
Birincil Mineraller
Peşblend : mU02nU03
Uraninit : UO2
Torianit : (Th, U)02
Normal kayaçlarda bazen yüzde birkaça kadar bulunabilen manganez, doğrudan bu
kayaçlardan veya kalıntı manganez yataklarından itibaren taşınır. Taşınma sırasında
manganez de Mn+2, Mn. (HC03)2 veya Mn (OH)2 halindedir. Bunlar oksit, hidroksit veya
karbonat halinde çökelirler. Esas çökelme alanları sahilden bir parça uzak litoral bölgelerdir,
ancak daha derin ve kalın çökelli denizlerde de manganez yumrularının oluşabildiği
bilinmektedir. Günümüzde, okyanus diplerinde bu şekilde oluşan manganez yumrularından
ekonomik olarak yararlanma yolları araştırılmaktadır.
Manganez karasal ortamlarda da oluşabilir. Ancak karasal manganez oluşukları (bataklık
manganezi) ekonomik dağere sahip değildir.
Denizel manganez yatakları genellikle açık dolaşımlı normal ortamlarda, detritik kayaçlara
bağlı olarak bulunur. Daha ender şekilde karbonatlı kayaçlar ile arjilit veya şeyller içinde de
manganez yatakları mevcuttur. Oolitik yapıya rastlanırsa da çok yaycan. değildir, daha ziyade
kolloform yapı izlenir.
Denizel manganez yataklarının en önemli özelliği paleocoğrafyaya bağlı, tortul kökenli bir
zonlanma belirtmeleridir.
2- Örnekler
A- Tchiatoura Manganez Yatağı (Gürcistan. Rusya) : Dünyanın en önemli manganez
yataklarından biridir. Yörede yaşlıdan gence doğru şu oluşuklar bulunur.
Granit, riyolit (kuvars porfir), tüf ve volkanik breşler.
Transgressif Oligosen kumtaşları.
Transgressif Miyosen kum, kil ve kal^^leri.
Bazalt.
Oligosen kumtaşlarının tabanında, 34 km2 lik bir alanda, toplam kalınlığı 2 ile 5 m
arasında değişen birçok ayrı cevher seviyesi vardır. Manganez, tabandaki granitik ve
volkanik kayaçların ayrışmasıyla açığa çıkmış, Oligosen denizinin litoral kesiminde
çökelmiştir.
Cevher kısmen oolitik yapıdadır. Tchiatoura manganez yatağı tortul kökenli
zonlanmaya tipik bir örnek teşkil eder. Çökelme sırasında kıyıdan açığa doğru şu mineraller
oluşmuştur ;
Pirolüzit, psilomelan : ( Mn+4 ) Kıyıya yakın, az derinde
Manganit : ( Mn+3 )
Rodokrozit : ( Mn+2 ) Kıyıdan uzak, derinde
Ayrıca opal, barit, jips, glokoni, kil mineralleri, melniko-vit, markasit, odun artıkları,
balık kemikleri ile kırıntı mineraller (kuvars, feldispat) bulunur. Melnikovit ve markasit
rodok-rozit ile beraber, kıyıdan uzak kesimde çökelmişlerdir.
B- Trakya Manganez Yatakları : Çatalca ile Kırklareli arasında bulunurlar. Yörede
Istranca masifinin metamorfik kayaçları (gnays, kuvarsit, mikaşist) temeli teşkil etmektedir.
Bunların üzerine herbiri transgressif olmak üzere Eosen, Oligosen, üst Miyosen ve Pliyosen
tortul oluşukları gelir. Cevher, Oligosenin üst serisi olan ve marn, kum, kil ve kumtaşından
müteşekkil Karton (Balıklı) Seri içindedir. 180 cm'ye varan bir kalın, iki de ince seviye
halindedir. Psilomelan, pirolüzit ve limonitten ibarettir.
Manganez, temeldeki gnaysların sıcak iklimde ayrışmasıyla açığa çıkmıştır. Daha
sonraki yağışlı ortam manganezin taşınmasını ve sığ bir denizde çökelmesini sağlamıştır.
Alttaki Eosen ve üstteki üst Miyosen çökelleri içinde de ekonomik olmayan ince
damarcıklar halinde manganeze rastlanmaktadır. Bunlar karton seri içindeki manganez
yatağının, yüzeysel suların etkisi altında, yenilenmesiyle oluşmuştur.
URANYUM YATAKLARI :
Bağlı oldukları kayaçlara göre şu tipleri ayırt edilebilir:
L- DETRİTİK KAYAÇLARA BAĞLI URANYUM YATAKLARI :
Dünyanın en önemli uranyum yatakları genellikle kumtaşların-dan müteşekkil
oluşuklar içinde bulunur. Kumtaşlarının yanında daha az oranda konglomera, arjilit, jips, barit
ve kalker arakatkı-ları görülebilir. Çoğunlukla kırmızı renkte olduklarından bu oluşuklara
Kırmızı yataklar ( = Red Beds ) adı verilir. Kırmızı yataklar çok değişik yaşta olabilirler,
ancak Avrupa'da özellikle Permiyen ve Trias yaşındadırlar.
Kırmızı yatakların esasını teşkil eden kumtaşlarına ait kuvars taneleri, zar halinde
demirin üç değerli oksitleri (hematit, götit) tarafından sarılmıştır. Bu oksitler kumtaşlarının
çöl ikliminde değil, sıcak ve nemli bir iklimde oluştuğunu işaret ederler. Çökelme ortamı göl,
lagün veya deniz olabilir. Çoğu kırmızı kırıntılı tortulların denizel ortamda çökelmiş
olduklarına şüphe yoktur.
Bazı detritik oluşuklar veya kırmızı kırıntılı tortullarda, bilhassa sülfürlü cevherlerin
bulunduğu seviyeler kırmızı değildir. Oksido - redüksiyon koşullarına göre, redükleyici
ortamlarda renk yeşil olabilir.
Detritik kayaçlara bağlı uranyum yatakları bazen vanadyum için de ekonomik öneme
sahiptir. Ayrıca bakır mineralleri bulunabilir.
A- Colorado Platosu Uranyum Yatakları (ABD) :
ABD'nin en önemli uranyum yatakları bu yörededir. U3O8 olarak sınır tenor % 0,1,
ortalama tenor ise
% 0,28dir. Rezerv çok büyük olmakla beraber kesinlikle bilinmemektedir.
Colorado Platosu'nü teşkil eden oluşuklar az kıvrımlı olup, uzun jeolojik devirler
boyunca monoton karakterde tortullaşmışlardır. Böylece Permiyen'den Piosen'e kadar
genellikle kumtaşlarından, bazen de arjilit, konglomera ve kalkerlerden ibaret çok kalın (top-
lam 3000 m) tortul kayaçlar oluşmuştur. Bu kayaçların büyük bir çoğunluğu karasal
niteliktedir akarsulara bağlıdır. Ayrıca göl, rüzgâr ve deniz tortulları da vardır. Birbiri üzerine
gelen 32 formasyondan herbiri uranyum cevherleşmesi içermektedir.
Tortullaşmaya bağlı uranyum cevherleşmesi peşblend ve koffinit'ten ibarettir.
Karnotit, tüyamünit, autinit, kalkolit,uranotilve günunit yüzeysel ayrışma ile oluşmuştmr.
Ayrıca pirit, markasit, kalkopirit, kalkozin gibi birincil mineraller ile malakit, azürit. kalkantit,
limonit gibi ayrışma ürünlerine de rastlanır. Bitki artıkları bol miktardadır. Vanadyum,
Uranyum vanadatlar içinde ekonomik değere sahiptir. Selenyum, sülfürlerin içinde önemli
oranda bulunur.
Cevher yerleşimi litolojik, stratigrafik ve paleocoğrafik denetim altında olmuştur,
örneğin, eski akarsu kanallarının keskin dirsek yapan kısımlarında en zengin yığışımlar
vardır. Yapısal denetim epijenetik cevherleşmenin yerleşmesinde rol oynamıştır. Nitekim,
tortullaşmayla yaşıt senjenetik cevher mineralleri sonradan meteorik veya hidrotermal suların
etkisiyle harekete geçerek yapısal şekillere (fay, antiklinal sırtlar, çöküntü, vb.,.) bağlı
birikimler vermişlerdir.
Uranyum kaynağı hakkında başlıca üç görüş vardır,
Senjenetik görüş : Yörede temel kayaç niteliğinde olan Antekambriyen yaşlı
granitlerin ayrışma ürünlerinden itibaren taşınan uranyum senjenetik olarak çökelmiştir. Daha
sonra yer altı sularının etkisiyle bazı epijenetik cevherleşmeler meydana gelebilmiştir.
Meteorik epijenetik görüş : Uranyumun kaynağı değişik yaştaki lav ve tüflerdir. Bu
kayaçlardaki uranyumu yıkayan sular yeraltında kumtaşları içine girerek epijenetik uranyum
minerallerini
çökeitmektedir.
Hidrotermal epijenetik görüş : Uranyum derinden hidrotermal eriyikler tarafından
getirilmiştir.
En çok senjenetik görüş tutulmaktadır. Ayrıca yüzeysel ayrışma olaylarına bağlı
olarak oksidasyon zonlarında altı değerli (U+ 6) uranyum mineralleri (karnotit, tüyamünit,
vb.,.) oluşmuş, buna karşılık daha derinde dört değerli (U+tt) uranyum mineralleri (peşblend,
koffinit) sabit kalmışlardır.
B- Köprübaşı Uranyum Zuhurları (Gördes, Manisa) (Şekil 49):
Yörede Menderes Masifinin metamorfik kayaçları (gnays,, kuvarsit, mermer) temeli
teşkil etmektedir, üzerlerine karasal Neojen oluşukları gelmektedir. Karasal Neojen altta
detritik kayaçlarla (konglomera, çakıl, kum ve şilt) ile başlamakta, üst taraflara doğru ise
aglomera, tüf, göl kalkerleri, kil ve marnlar yer almaktadır. Hepsi yaklaşık yatay konumdadır.
Detritik kayaçların, mevsimlere bağlı olarak akarsularla taşınıp çöktürülmüş malzemeler
olduğu kabul edilir.
Cevherleşme detritik kayaçlar ve göl kalkerleri içinde seviyeler halindedir. Ayrıca
gnayslar içinde derin kökenli uranyum damarcıklar halinde bulunur.
Detritik kayaçlar içindeki cevherleşme için senjenetik ve epijenetik görüşler ileri
sürülmüştür. Göl kalkerlerindeki cevherleşmenin senjenetik olduğunda ise görüş birliği
vardır. Uranyum detritik kayaçlara temeldeki gnayslardan kimyasal yolla taşınmıştır. Detritik
kayaçların çimentosunda U3O8 tenoru düzenli olarak % 0,03-0,04 kadardır. Göl
kalkerlerindeki cevherleşme ise detritik kayaçlardaki uranyumdan türemiştir.
2- ARJİLİT VE ŞEYLLERE BAĞLI URANYUM YATAKLARI :
Kömür, linyit, hidrokarbür gibi organik maddelerce zengin arjilit ve şeyllerde
uranyum her zaman mevcuttur. Bu yataklar sınırlı dolasa.mli yağışlı ortamların denizlerinde,
litoral bölgelerde veya göllerde oluşmuşlardır. Sülfürlü mineraller (pirit, kalkopirit, galen,
çinkoblend, vb.,.} daima uranyum minerallerine eşlik ederler.
Saint - Hippolyte ( İsveç ) : Mineral olarak belirlenmeyen uranyum organik maddelere
bağlı olarak, Kambriyen yaşlı bitümlü şistler içinde bulunur.
Karadeniz'in organik maddelerce zengin tortularının uranyum içerdiği bilinmektedir.
3 - DENİZEL FOSFATLARA BAĞLI URANYUM YATAKLARI :
Bütün fosfat yatakları az veya çok oranda uranyum ve vanadyum içerirler. Fosfat
yatakları genellikle organik maddece zengin arjilit ve şeyllerle beraber, benzer ortamlarda
oluşmuşlardır, uranyum, tortullaşma sırasında deniz suyunda fosfatlı partiküllcı tarafından
tutulmuştur.
Bu tip yataklar günümüzde ekonomik olmamakla beraber, potansiyel rezervler teşkil
ederler.
Montana'da "Phosphoria Formation" (ABD)
Mazıdağ Fosfat Yataklarında (Mardin) fosfat minerallerinin içinde uranyum,
vanadyum ve fluor elementlerinin bulunduğu saptanmıştır.
Ortalama uranyum tenoru (U3O8 olarak) % 0,004 tür.
4 - KARBONATLI KAYAÇLARA BAĞLI URANYUM YATAKLARI :
Açık dolaşımlı normal ortamlı denizlerin karbonatlı kayaçlarına bağlı olarak
bulunurlar. Ancak bu yatakların oluşumu çok tartışmalıdır.
Lac des Esclaves (Kanada). Cevher mineralleri dolcmitler içinde saçınım halindedir.
Shinkolobwe (Kongo). Dünyanın en önemli uranyum yatağıdır. Uraninit ve peşblend
küçük kırıkları doldurmaktadır. Bazı yazarlara göre uranyum ilk önce tortullaşmaya bağlı
olarak dolomilerle
beraber oluşmuş, sonradan hidrotermal eriyiklerle kırıklara göç etmiştir. Bazı yazarlar ise
doğrudan hidrotermal kökeni savunmaktadır. Türkiye'de bu tipte zuhur bilinmemektedir.
BAKIR VE PİRİT YATAKLARI :
Genellikle arjilit ve şeyllere bağlı olarak bulunurlar. Ayrıca detritik kayaçlara bağlı
bakır yatakları da bilinmektedir.
1- ARJİLİT VE ŞEYLLERE BAĞLI BAKIR VE PİRİT YATAKLARI :
Sınırlı dolaşımlı, yağışlı ortamların denizlerinde az veya çok kömürlüf bitümlü arjilit
veya şeyller oluşur. Bu kayaçlar sülfürlü mineraller .bakımından daima zengindirler.
Günümüzdeki Karadeniz'in aktüel oluşukları bu yatakların kökeni hakkında bize fikir verir.
Karadeniz'deki siyah çamurların renklerinin nedeni siyah demir sülfürler ve organik
maddelerdir. Sapropel adı verilen bu çamurlarda organik madde oranı % 35 e ulaşır. Oysa
diğer yerlerdeki genç tortullarda organik madde oranı % 2,5 dolaylarındadır.
Karadeniz'de yüzeydeki ilk 50-200 ınlik kısım oksijenlidir. Bu kesimde aerobik
canlılar ve bu arada aerobik bakteriler yaşayabilir. Sularda (C03H2) Ca ve SO^Ca eriyik halde
mevcuttur.
Derin sular ise oksijensizdir, ancak anaerobik bakteriler yaşayabilir. Dolayısıyle
planktonlar (sularla sürüklenen organizmalar) ve nektonlar (yüzen organizmalar) öldüklerinde
diğer canlılar tarafından yenmeden dibe çökerek birikmektedirler.
Derin ve yüzey sularda oluşan kimyasal ve biyokimyasal reaksiyonlar şu şekilde
özetlenebilir (Şekil 50)j
Derin sulardaki anaerobik bakteriler kalsiyum sülfatlı redükliyerek H2S oluştururlar.
Diğer bazı anaerobik bakteriler ise organik maddeleri parçalayarak N, P, S, O gibi unsurların
açığa çıkmasını sağlarlar. Dolayısıyle, artık organik maddeler C ve E bakımından
zenginleşirler. Bazı yazarlar hidrokarbürlerin oluşumunu böyle açıklamaktadır.
Eriyik haldeki H2 S orta sulara vardığında, aerobik bakterilerin oksitlenmesi ile SO4 H
2 ve S’e dönüşürler. Ancak bu arada H2S metalik iyonlara (Fe, Cu, Pb, Zn, Cof vb.,.) rastlarsa
metal sülfürler oluşur ve bunlar dibe çökerek sapropellere karışır.
- SO 4 H 2 yüzey sularında (C0 3 H 2) Ca ile reaksiyona girerek Ca oluşturur. Baryumun
bulunduğu ortamlarda barit (SO4 Ba) benzer şekilde teşekkül eder.
- Eriyik halindeki SO4 Ca derin sulara vardığında anaerobik bakterilerin etkisiyle
devre devam eder.
Bu devre içinde oluşum sırasını verdiğimiz sülfürlerden örneğin demir sülfürün
diajenetik evrimi daha sonra şöyledir; FeS ( Kolloidal ) Markasit ( FeS2 ) Pirit ( FeS2 )
Sülfür mineralleri siyah arjilit ve şeyller içinde saçınım halindedir. Ayrıca organik
madde kalıntılarının bileşiminde U ve V bulunabilmektedir.
Arjilit ve şeyller içindeki bakır yataklarına başlıca örnekler şunlardır:
A- Mansfeld Bakır Yatakları (B.Almanya) (Şekil 51) :
Organik maddece zengin marnlar içinde, denizel çökelmenin çok kısa bir dönemine
tekabül eden cevherleşme 0,5 m kalınlığındadır.
Altta Permiyen Kumtaşı ve konglomeraları, üstte yine Permiyen yaşlı kalkerler
mevcuttur.
Cevherleşme başlıca kalkozin, bornit, kalkopirit ve piritten müteşekkildir. Ayrıca
birçok değişik unsura rastlanmaktadır. Pb ve Zn sülfürlerce zengin kuşaklar bakır yataklarının
etrafını sararak tortul kökenli bir zonlanma oluşturmaktadır.
Bakırın kökeni çok çeşitlidir:
Cevher damarları içerik Hersinyen dağları aşınmış ve eteklerinde saçınındı bakır
bulunduran kırmızı detritik kayaçlar meydana gelmiştir. Daha sonra denizin ilerlemesi
sırasında kıta yüze
yindeki bakır çözülmüş ve H2S in etkisiyle sülfür halinde çökelmiştir. Böylece fazla zengin
olmayan dip cevherleşmesi müteşekkül etmiştir.
Bu ortam açık denizden adacıkların oluşturduğu bir eşikle ayrılmaktadır. Bu adalara
düşen yağmur suları bakır tuzlarını eritmiş, denize taşıyarak en zengin cevherleşme
kuşaklarını oluşturmuştur.
Bakır Alt Permiyen volkanik kayaçlarından itibaren taşınmıştır.
Bakır, volkanizmaya bağlı hidrotermal eriyiklerle denize taşınmıştır.
B- Kuzey Rodezya Bakır Yatakları ;
Ekonomik bakımdan çok önemlidir. Rodezya - Kongo sınırında Üst Antekambriyen
yaşlı bir denizdeki çökeller, granitik masifler de içeren bir temel üzerine transgressif olarak
gelmiştir.
Kıyıdan uzaklaştıkça aşağıda belirtilen çökel çeşitleri ve cevherleşmeler oluşmuştur (Şekil 52)
Konglomera ve arkozlar : Sterildirler.
Arjilitler ve kumlu arjilitler: Kalkozin, bornit, kalkopirit.
Arjilit ve dolomiler : Pirit.
Kıyıdan uzaklaştıkça görülen kolkozin, bornit, kalkopirit sıralanması tortul kökenli
zonlanmayı belirtmektedir. Zonlanma kalkofillik sırasına da uygundur.
Bakır denize nehir suları tarafından taşınmıştır.
Kuzey Rodezya bakır yatakları sonradan metamorfizmaya uğradığından, sülfürler
yeniden kristalleşmiş, bazı silikat mineralleri oluşmuştur. Ayrıca yanal göç olaylarıyla da
çatlaklarda bornit damarları teşekkül etmiştir.
Türkiye'de bu tipte önemli bir cevherleşmeye rastlanmamıştır.
2- DETRİTİK KAYAÇLARA BAĞLI BAKIR YATAKLARI :
özelliklerini daha önce uranyum yatakları bahsinde verdiğimiz detritik kayaçlara ve
özellikle Kırmızı Yataklara bağlı birçok bakır yatağı bilinmektedir.
A- Corocoro (Boliya) :
Üst Tersiyer (?) yaşlı detritik kayaçlar içindeki cevherleşme nabit bakır, kalkozin,
barit ve selestinden müteşekkildir. Cevherleşme, Colorado Platosu yataklarında olduğu gibi
stratigrafik ve paleocoğrafik denetim altındadır.
B- Çankırı - Sungurlu - Çorum - Mecitözü Bakır Zuhurları :
Yörede Mesozoik yaşlı ultrabazik kayaçların üzerinde Miyosen transgressif oluşukları
bulunmaktadır. Bunlar bilhassa kumtaşı, konglomera ve evaporitlerden (tuz, jips)
müteşekkildir.
Cevherleşme kumtaşı ve konglomeraların içindedir, ultrabazik kayaçlarda da bakır
damarları bulunur. Miyosen1 in sınırlı dolaşımlı ve kurak iklimi altında oluşan evaporitleri,
yağışlı bir iklimin izlemesi sonucu ültrabazik kayaçlardan itibaren taşınan bakır çökelmiştir.
Daha sonra yüzeysel ayrışmayla nabit bakır ve malakit haline dönüşmüştür.
KURŞUN VE ÇİNKO YATAKLARI :
Tortullaşmaya bağlı olarak, çok çeşitli kayaçlar içinde, kurşun ve çinko sülfürler
halinde bulunurlar. Diğer bazı sülfürler bunlara eşlik ederler. Cevher, temel yükseltilerinin
kenar kısımlarında, tortul kayaçların kamalaştığı az derin epikontinantal seriler içindedir.
Oluşumları üzerinde en çok tartışma yapılan yataklardır. Böylece, çeşitli görüşlere
göre yenilenme, teletermal
( = telemagmatik), sübstitüsyon, örtü yatağı deyimleri de kullanılır.
Bu tip yataklarda cevher mineralleri özel nitelikler taşır. Genellikle taneler son derece
incedir. Galen kristalleri birkaç mikron büyüklüğündedir. Çinkoblend yollu ve kolloform
yapıdadır? şalenblend. Bu şekiller cevherleşmenin düşük ısıda (1000C) ve jel halinde vücut
bulduğunu açıklar. Çinkoblend genellikle galenden sonra oluşarak onu sarmıştır. Oysa, iç
kökenli yataklarda çinkob-lend galenden önce oluşur. Tortullaşmaya bağlı yataklarda çinkob-
lend (veya şalenblend) demirce fakir, dolayısıyle açık renklidir. Ayrıca, çinkoblend ve galen
minerallerinin çoğunda, denizel ortamı işaret eden NaCl ve CaCl2 inklüzyonları bulunmuştur.
Bu tip yataklarda genellikle bol miktarda kırık dolgusu cevherleşmeye de rastlanır,
örtü damarları adı verilen bu damarların yenilenmeyle oluştukları düşünülmektedir. Aynı
yatakların hemen altında, temeli teşkil eden kayaçlarda da damarlar bulunabilir. Ancak bunlar
derin kökenli Temel damarlarıdır, örtü damarları, temel damarlarından bazı özellikleriyle
farklıdırlar.
Örtü damarlarında Pb/Zn oranı derine doğru artar. Oysa temel damarlarında durum
aksinedir.
Temel damarlarında galen içinde Ağ, Bi, Se,Sr, Çinkoblend içinde Cd, Ge, İn nispeten
bol iz unsurlar halindedir, örtü damarlanında bu unsurlar yukarı doğru azalırlar veya yok
olurlar.
C- KARBONATLI KAYAÇLARA BAĞLI ÇİNKO VE KURŞUN YATAKLARI :
Tortullaşmaya bağlı kurşun ve çinko yataklarının en önemlileri karbonatlı kayaçlar
içindedir. Bu yataklarda çinko kurşuna oranla çok daha bol olarak bulunur.
Genellikle dolomiler, bazen de kalkerler içinde bulunurlar. Dolomiler oluşumlarına
göre farklı çeşitlerde olabilir:
Senjenetik Dolomiler : Doğrudan çökelmişlerdir .
Diajenetik: Dolomiler : Tuzlu sular içindeki kalker çamurlarının Kg iyonlarıyla
değiştirilmesi sonucu oluşmuşlardır. Senjenetik ve diajenetik dolomiler az derin tuzlu sularda,
sıcak iklimlerde teşekkül ederler. Dolomiler içinde veya arakatkılar halinde jips ve arhidrit
gibi sülfatların bulunuşu bu görüşü destekler.
Epijenetik Dolomiler : Tabakalaşmış kalkerlerin sonradan dolomitleşmesi söz
konusudur.
Cevherli dolomiler genellikle silislidir. Silis zenginliğinin senjenetik veya epijenatik
karakteri de tartışma konusudur.
A- Tri - States Çinko Ve Kurşun Yatakları (ABD) (Şekil 53) ;
ABD'nin en önemli kurşun ve bilhassa çinko üretimini bu yataklar Missouri, Kansas
ve Oklohoma eyaletlerinde bulunur. Hepsi, Antekambriyen yaşlı granitik ve riyolitik bir
temelin çıkıntıları üzerindeki, transgressif Paleozoik yaşlı dolomitik ka-yp.çlar içindedir. Sez
konusu dolomitik kayaçlar çok az deformas-yona uğramışlardır, genellikle tabüler haldedirler.
Cinkoblend ve galen egemen minerallerdir. Ayrıca pirit, markasit, kalkopirit ve
kadmiyum sülfüre rastlanır. Gang mineralleri olarak dolomit, kalsit, barit, flüorit ve kalseduan
mevcuttur.
Bu yatakların hidrotermal epijenetik veya tortullaşmaya bağlı senjenetik olduğu
hakkında çeşitli görüşler mevcuttur.
B- Karalar Kurşun Yatağı (Antalya) (Şekil 54) :
Alt Paleozoik yaşlı Anamur Metamorfik Masifinin koyu renkli kristalli kalkerleri ve
şistleri ile üstte Permiyen kalkerleri arasında yer almıştır. Cevherleşme uyumsuzluk düzlemi
boyunca uzanır. Cevher, barit içinde galen şiliyrenleri halindedir. Ortalama 2m kalınlığındaki
cevher seviyesi içinde kurşun tenörü %5 – 10 kadardır. Ayrıca kalkopirit ve pirit mevcuttur.
Birinci dünya savaşı öncesinden beri işletilen bu yatakta rezervin milyonlarca ton olduğu
sanılmaktadır. Kurşunun temeldeki metamorfik masiften itibaren taşındığı düşünülebilir.
Nitekim yakında bir kısım damarlara rastlanmıştır. Bu damarlardaki cevherleşme yenilenerek
tortullaşmaya bağlı yataklar oluşmuştur. Diğer bir görüş tersiyer mağmatizmasına bağlı
epijenetik bir cevherleşmenin olduğu şeklindedir.C – Ortakonuş Kurşun Çinko Yatağı (İçel)
(Şekil55): Cevherleşme üst Triyas kalker ve dolomitleri arasındaki sınırı izler. Daha altta üst
permiyen kalkerleri ile orta ve alt Paleozoik metamorfik kayaçları bulunur. galen, çinkoblend
(şalenblend), pirit, markasit esas mineralleridir. Galen içinde gümüşte saptanmıştır. Gang
mineralleri kuvars, dolomit, kalsit ve barittir. Ayrıca yüzeysel ayrışma ile anglezit
plomplojarosit, simitsonit ve kalamin oluşmuştur. Yatak 1948’de kadar işletilmektedir.
Yatağın kısmen tortullaşmaya, kısmende yenilenmeye bağlı olduğu düşünülmektedir.
Cevherleşmeyi oluşturan unsurlar alt Paleozoik metamorfik kayaçlarındaki damarlardan
sağlanmıştır.
2 – ARJİLİT VE ŞEYLLERE BAĞLI KURŞUN – ÇİNKO YATAKLARI
Bu yataklar organik maddece çok zengin arjilit ve şeyller içinde görülür. Sınırlı
dolaşımlı, yağışlı ortamlardaki Cu yataklarında olduğu gibi biyokimyasal reaksiyonlar Pb ve
Zn cevherleşmesine yol açmıştır. Ancak Pb Zn sürfürler bakıra oranla kıyıdan oranla kıyıdan
daha uzakta ve nispeten derinde oluşmaktadır. ( Mansfeld bakır yataklarında olduğu gibi ).
Arjilit ve şeyllere bağlı yataklarda kurşun çinko'ya oranla genellikle daha fazla
bulunmaktadır.Massif santralların güneyinde, bir horstun güney ucunda bulunur. Çevrede
benzer nitelikte birçok yatak mevcuttur. Malines yatağı aslında hem karbonatlı kayaçlara,
hem de arjilit ve şeyllere bağlı bir örnek teşkil eder.
Kambriyen yaşlı dolomiler bir sırt oluşturmuşlardır. Buna Malines domu adı
verilmiştir. Triyas ve Hettanjiyen oluşukları trans-gressif olarak bu domun üzerine
gelmişlerdir. Daha üstte uyumsuz olarak üst Bathoniyen, Kalloviyen ve Malm tortulları
bulunmaktadır.
Cevherleşme şu ayrı seviyelerde ve şekillerde bulunur;
Üst Triyas yaşlı bitümlü dolomitik marnlar içinde katman halinde
Marnların üstünde, Bathoniyen dolomilerinde mercekler halinde
Marnların altında. Alt Triyas konglomeralarında ve Kambriyen dolomitlerinde yığın
halinde.
Cevherleşme başlıca galen ve çinkoblend'den ibarettir. Çinkoblend bazen şalenblend
halindedir. Gang mineralleri barit, dolomit ve kuvarstır. Yüzeysel ayrışma ile smitsonit ve
serüzit oluşmuştur.
Katman şeklindeki cevherleşmeler tortullaşmayla yaşıt senje-netik yatakları
oluşturmuştur. Bathoniyen dclomilerindekimercekler yine tortullaşmaya bağlı olarak fakat
yenilenmeyle oluşmuşlardır. Marnların altındaki yığınlar ise aşağı inen yeraltı suları tara-
fından yenilenme şeklinde oluşuturulmuşlardır. Türkiye'de arjilit ve şeyllere bağlı önemli bir
Kurşun - Çinko yatağı bilinmemektedir.
3- DETRİTİK KAYAÇLARA BAĞLI KURŞUN - ÇİNKO YATAKLARI :
Bilhassa Avrupa'nın Triyas yaşlı kırmızı detritik oluşuklarında çok sayıda yatak
bilinmektedir. Bakır sülfürlerle beraber bulunurlar. Genellikle galen, çinkoblende oranla daha
fazladır.
Örnekler : Maubach ve Mechernic Kurşun Yatakları (B.Almanya) : Türkiye’de bu tip
yatak bilinmemektedir.
TORTULLAŞMAYA BAĞLI ENDÜSTRİYEL HAMMADDE YATAKLARI :
Tortullaşmaya bağlı endüstriyel harrmaddeler çok çeşitlidir. Yerine göre, hemen
hemen bütün tortul kayaçlar belli bir kullanım alanı bulmaktadır. Başlıcaları şunlardır;
l- Fosfat : Yeterli saflık ve miktarda bir veya daha çok fosfatlı mineral kapsayan
kayaçlara fosfat kayacı veya doğrudan fosfat denir. Fosforit tortul kökenli fosfat ile eş anlamlı
kullanılan bir terimdir.
Fosfat kayacı başlıca apatit türlerinden oluşur:
Florapatit : Ca5 (PO4)3 F
Klorapatit : Ca5(PO4)3 Cl gibi.
Bu apatit türlerinden başka kuvars, kalsit, glokoni gibi kırıntı ve çökel maddeler ile
organik maddeler bulunabilir. Oolitik ve yumrulu yapılar olağandır.
Tortullaşmaya bağlı fosfat denizel ortamda oluşur. Ancak bu ortamın ayrıntıları ve
oluşum mekanizması üzerine çok değişik görüşler mevcuttur. Sıcak ve soğuk su akıntılarının
karşılaştığı, pH değeri yüksek C02 basıncı düşük litoral kesimlerin fosfat çökelimi için daha
elverişli olduğu düşünülmektedir, Bu çökelme kimyasal veya biyokimyasal niteliktedir. Bazı
durumlarda karbonatların ornatı-raıyla da metasomatik fosfat oluşabilmektedir. Fosfatlı
katmanlar genellikle arjilit ve şeyllerle beraber, bazende kalker,, dolomi, kumtaşı gibi
kayaçlarla beraber bulunur.
Fosfat yataklarında tenor % P205 olarak ifade edilir. Bu yataklarda ayrıca yan ürün
olarak flüor, uranyum, vanadyum ve selenyum bulunur.
Türkiye'deki fosfatlı sahaların çok büyük bir çoğunluğu SE Anadolu'dadır. Bu
sahalardan en önemlisi; Mazıdağ - Derik'tir (Mardin). Bu yörede üst Kretase yaşlı karbonatlı
kayaçlar içinde birkaç ayrı seviyede bulunan fosfat katmanlarının toplam kalınlığı l - 3 m ka-
dardır.
2- Borat (Bor Tuzu) Yatakları : Borat yataklarının büyük bir çoğunluğu sıcak göl
sularından itibaren çökelmeyle oluşmuşlardır. Göl sularının bor bileşikleri bakımından
doygun hale gelmesi volkanik etkinliğe ve çevredeki borca zengin magmatik kayaçların var-
lığına bağlıdır. Bazı yerlerde doğrudan göl sularından bor bileşikleri elde edilebilmektedir.
Tortullaşmaya bağlı yataklarda rastlanan başlıca bor mineralleri şunlardır:
Boraks: Tinkal : Na2B4O710H2O
Kernit:Razorit : Na2B4O7 4H2O
Üleksit : Na Ca B5O9 8H2O
Kolemanit : Ca2B6O11 5H2O
Priceit = Pandermit :Ca4B10O19 7H2O
Hidroborasit :Ca2MgB6O116H2O
Borasit : Mg8B7O13Cl
Bor yataklarında tenor % B203 olarak ifade edilir. Bu yataklarda ayrıca volkanik
hidrotermal kökenli realgar ve orpiment gibi mineraller de bulunabilir.
Dünyadaki en önemli borat yatakları Türkiye'de bulunmaktadır. Türkiye'deki bu borat
yataklarının hepsi Batı Anadolu'da, Neojen yaşlı göl tortullarına bağlı olarak gelişmişlerdir.
Kırka (Eskişehir) : Bu yatakta egemen mineral Boraks (»tinkal) olup, ayrıca üleksit ve
kolemanit'e de rastlanır.
Bigadiç (Balıkesir) : Egemen mineral kolemanit'tir.
Emet (Kütahya) : Egemen mineral kolemanit’tir.
3 - Selestin Sr SO4 : Dolomi tve evaporitlerle beraber bulunabilmektedir. Emet
kolemanit yatağında (Kütahya) varlığı bilinmektedir.
4 - Barit Ba SO4 : Çok değişik kayaç ve cevherleşmeyle beraber bulunabilen barit
örneğin Karalar Kurşun yatağında (Antalya) olduğu gibi Önemli bir rezerv teşkil
edebilmektedir.
5 - Flüorit CaF2 : Dolomi ve evaporitlerle beraber bulunabilen barit örneğin karalar
kurşun yatağında (Antalya) olduğu gibi önemli bir rezerv teşkil etmektedir.
6 - Manyezit MgC03 : Genellikle karbonatlı kayaçlar içinde bulunur. Türkiye'de
Çardak (Denizli) ve Tavşanlı (Kütahya) manyezit zuhurları bu tiptedir.
7 - Kükürt S : Arjilit ve şeyller içinde yataklar oluşturabilmektedir.
8 -Kaya Tuzu = Halit NaCl : Kaya tuzu sıcak ve kuru iklimlerde, lagüner veya gölsel
ortamlarda, buharlaşma sonucu çökelmeyle oluşur. Kaya Tuzu katmanlarına genellikle jips,
anhidrit, marn katmanları eşlik eder. Nispeten yaşlı kaya tuzu katmanları yeraltında kabararak
tuz dorularını (=diapir) meydana getirirler.
Kaya tuzu katman veya dom şeklindeki doğal oluşukların dışında, tuzlalardaki yapay
havuzlardan veya tuzlu yeraltı sularından itibaren de üretilir. Türkiye'de Oligosen - Miyosen
yaşlı birçok kaya tuzu zuhuru olmasına karşılık üretim başlıca Tuzgölü (Nevşehir) ve çamaltı
(tzmir) tuzlalarından yapılmaktadır.
9- Jips CaSO4 .2H20 ve anhidrid CaSO4 : Jips ve anhidrit sıcak ve kuru iklimlerde,
lagüner ve gölsel ortamlarda, buharlaşma sonucu çökelmeyle oluşur. Anhidrit jips'e oranla
daha sıcak ve tuzlu sularda çökelir. Alçı taşı yakılmış ve öğütülmüş jips'tir.
Türkiye’de Oligosen - Miyosen yaşlı birçok yatak mevcuttur. Bunlardan Aşkale
(Erzincan) jips yatakları Trabzon Çimento Fabrikası gereksinmesini karşılar.
10- Sodyum Tuzları : Kaya tuzu (NaCl) dışında tortullaşmaya bağlı olarak sıcak ve
kuru iklimlerde oluşan sodyum tuzları şunlardır;
Trona : Na2CO3 NaHC03 2H20
Tenardit : Na2SO4
Mirabilit : Na2SO4 10H2O
Türkiye'de önemli bir zuhur yoktur, ancak Van Gölü sularının sodyumca çok zengin
olduğu bilinmektedir.
11- Potasyun Tuzları : Diğer evaporitlerle beraber sıcak ve kuru iklimlerde, lagüner
veya gölsel ortamlarda oluşan başlıca potasyum tuzları şunlardır;
Silvin : KCl
Karnalit : KCl MgC12 6H20
Kainit : K,Mg Cl(SO4) 3H2O
Polihalit : K2 SO4 MgSO4 2CaSO4 2H2O
Türkiye'de kaya tuzu yatak ve zuhurları içinde potasyum tuzlarının da varlığı
saptanmıştır. Ayrıca birçok göl suyunun potasyumca zengin olduğu bilinmektedir.
12- Glokoni :K2O (Mg , Fe) O ( Fe, Al )2 03 6Si 02 3H2 0 : Tortullaşmaya bağlı,
demir yatakları ile fosfat yataklarında bolca bulunan bir mineraldir. Potasyum içermesi
bakımından ekonomik bir öneme sahiptir. Güneydoğu Anadolu'daki fosfat zuhurlarına bağlı
olarak çok sayıda glokonit. zuhuru bilinmektedir.
13- Çimento Hammaddeleri : Çimento yapımında kullanılan hammaddelerden
başliGr-J^irı tortul hökerlidir. Bunlar başlıca marnlı kalker, kalker, marn, arjilit, jips gibi
kayaçlardir. Çimento kayası
kalsiyum, alüminyum, silisyum ve demir oranı bakımından çimentoya çok yakın bileşimde
olan kayaçtır. Çok az eklemlerle çimento yapımında kullanılabilecek bu kayaç marnlı kalker
niteliğindedir.
Türkiye'de çok sayıda çimento fabrikası mevcuttur. Trabzon Çimento Fabrikası
kalker, marnlı kalker, marn ve kil gereksinmesini Trabzon civarındaki Hacı Mehmet ve
Maçka - Meryem Ana ocaklarından sağlamaktadır.
14- Kalker ve dolomit : Çok değişik amaçlar için kullanılan kalker esas olarak CaCO3
bileşimindedir. Kalkerlerde ayrıca az miktarda Mg, Al, Si gibi elementler de bulunabilir.
Tebeşir çok ince
kristalli, yumuşak ve oldukça saf kalkerlere verilen isimdir. Saf ve yumuşak kalkerler
sönmemiş kireç (CaO) ve sönmüş kireç (Ca(OH2) yapımında kullanılır. Esas olarak (Ca, Mg)
CO3 bileşiminde olan
dolomit ise başlıca refrakter malzeme yapımında, kimya sanayiinde, Mg elde edilmesinde
kullanılır.
15- Kil Mineralleri : Çok değişik amaçlar için kullanılan kil mineralleri tortullaşmaya
bağlı olarak da birikebilirler. Tortullaşmaya bağlı olarak bulunabilen başlıca kil çeşitleri
şunlardır:
Kaolinit: Al4 (Si4O10) (OH) 8
Montmoriyonit: (Mg3,Al2,Fe2) (Si4O10) (OH)2 nH2O
İllit: K,Al2(Si,Al)4 O10( OH )2 nH2O
Ben t on i t büyük şişme özelliği gösteren bir montmoriyonit çeşitidir. şiferton ise
kömür tabakalarının altında bulunan, alkali elementler ve demir bakımından fakir, refrakter
özellikteki killere verilen isimdir.
Diyatomit : Diatome adı verilen canlıların ölüp su altında birikmeleriyle oluşmuş
kayaçlardır. özellikle üst Tersiyer yaşlıdırlar. Sulu silis bileşimindedirler.
Çört ( çakmaktaşı ) : Kimyasal kökenli tortullaşmayla oluşmuş, amorf silis bileşimli
kayaçlardır. Katman, mercek veya yumrular halinde bulunur. Yumru halinde ve kalseduan
niteliğindeki silis bikimlerine sileks adı verilir.
Zeolit (Ca.Na ,K2)m(Si,Al)p O2p nH20 : Bir çok çeşiti bulunan zeolit mineralleri
tortullaşmaya bağlı olarak oluşabilirler ve katmanlar halinde bulunabilirler.
Süs Taşları : Tortullaşmaya bağlı olarak oluşan başlıca süs taşları şunlardır.
Jaspilit : Az miktarda demir içermesi nedeniyle renkli gözüken kalseduan ( Si02 )
minerallerine jasp adı verilir. Sırf jaep'tan oluşan kayaçlara ise jaspilit denir.
Amber - kehribar : Aöaç reçinelerinin fosilleşmesiyle oluşan organik kökenli, (C,H,O)
bileşimli bir süs taşıdır.
Oltu taşa = jet : Kömürün yoğun, parlak ve sert görünümlü bir türüdür. Oltu taşı
Türkiye'de Oltu (Erzurum) civarında bulunmaktadır.
İnci: Bir merkez etrafında, birçok tabaka halinde bulunan çok ince aragonit (CaCo3)
kristallerinden yapılıdır. Bazı molüsk türlerinin kabukları içerisinde oluşurlar.
Sedef : Bazı molüsklerin kabuklarının iç tarafıdır. Tabakalı ince aragonit (CaC03)
kristallerinden oluşmuştur.
Mercan : Organik kökenli süs taşlarıdır. Dal görünümünde olup ince aragonit (CaCO3)
kristallerinden yapılıdırlar. Fosil veya aktüel olabilirler.
Traverten CaCO3 bakımından zengin, derin kökenli suların yeryüzüne vardıklarında
bıraktıkları çekellerdir. Başlıca aragonit'ten (CaCOs) oluşmuşlardır. Kompakt, yarı saydam,
renkli ve kuşaklı olanlar süs taşı olarak ekonomik bir değer taşırlar. Bu taşlara halk arasında
oniks mermeri veya su mermeri adı da verilir. Ancak gerçek oniks silis bileşimli, hidrotermal
veya volkanik kökenli bir kayaç-tır.
Türkiye'de çok sayıda traverten zuhuru ve ocağı mevcuttur.
İÇ KÖKENLİ YATAKLAR
Oluşum nedenleri yerkabuğunun içinde veya altında plütonizma, volkanizma ve
metamorfizma gibi olaylara bağlı yataklardır.
İÇ KÖKENLİ YATAKLARLA İLGİLİ GENEL KAVRAMLAR
Yerkabuğu içinde veya altındaki olayların karmaşıklığı ve doğrudan izlenememesi
nedeniyle bu yataklar hakkındaki türümsel bilgiler kısırdır. Genellikle, laboratuvarlarda yapay
oluşuklar üzerinde yapılan çalışmalarla sorunlara çözüm aranır.
İç kökenli yatakların oluşumunda rol oynayan en önemli faktörler ısı, basınç ve
kimyasal bileşimdir. Böylece fizikokimyasal esaslara göre kristalleşen mineraller iç kökenli
yatakları meydana getirirler.
A ) JEOLOJİK ISI ÖLÇÜMLERİ :
İç kökenli yatakların oluşumunda en önemli rolü oynayan ısı genellikle magmanın
veya bu magmadan türeyen ürünlerin kendi ısılarıdır. Bununla beraber jeotermik gradyana,
sokulumlara, kimyasal reaksiyonlara, çekirdek reaksiyonlarına ve mekanik etkenlere bağlı
ısılar da bazı durumlarda rol oynarlar. Belli bir ortamda bu ısıların tümü jeolojik ısıyı
oluşturur.
Jeolojik ısı ölçümü aynı bir kimyasal ortamın faz ve şekil değişimlerinin nedeni olan
ısı derecelerinin belirlenmesidir. Ayrıntılı jeolojik ısı ölçümleri, maden yataklarının oluşum
koşulları hakkında önemli bilgiler sağladığından, maden jeologu için önemi büyüktür. Ancak,
maden jeologu çok kaba bir fikir sahibi olmak istiyorsa maden yatağının jeolojik oluşum
koşulunu veya bu yataktaki belli başlı mineral birliklerini bilmesi yeterlidir.
Yatağın jeolojik oluşum koşulları : Çeşitli deneysel yöntemlerin sağladığı bilgilerle,
farklı jeolojik koşullar altında oluşan yatakların yaklaşık ısıları bilinmektedir. Bu ısılar iç kö-
kenli yatakların sınıflandırılması bahsinde verilmiştir.
Mineral birlikleri : İç kökenli yataklarda aşağıda isimleri verilen minerallerden
birkaçının beraberce bulunması yatağın oluşum ısısı hakkında kabaca bir fikir verebilir;
Yüksek ısı ( > 300°c) : Kromit, manyetit, spekülarit, pirotin, arsenopirit, kassiterit,
volframit, molibdenit, bizmütinit, gröna, piroksen, amfibol, topaz, turmalin, beril, vb.,..
Orta ısı (300 - 200°C) .- Kalkopirit, galen, çinkoblend, tetraedrit
Alçak ısı (200°c> ) : Antimonit, realgar, zinober, tellürürler, seleniürler, arjantit, nabit
gümüş, markasit, adüler, barit, kalseduan, rodokrozit, siderit, vb.,..
Ayrıntılı jeolojik ısı ölçümleri ise çeşitli şekillerde gerçekleştirilebilir, ölçümlerde
yararlanılan minerallere jeolojik termometre denir.
Ergime ; Minerallerin ergime ısıları genellikle normal atmosfer basıncı altında
deneysel olarak saptanmışlardır. Ergime ısısı jeolojik ısı ölçümlerinde çok az kullanılır. Zira
ergime ısısı mineralin dengede olma halinin en üst sınırını belirtir.Gerçekte, başka maddelerin
varlığında ergime ısısı çok daha düşüktür. Bu nedenle ancak düşük ergime ısıları bir anlam
taşır,
örneğin; nabit bizmut 271°C, orpiment 310°C, realgar 320°C.
Yeniden Kristallenme : Metamorfizmaya bağlı yataklarda katı ortamda yeni
minerallerin oluşmasına yeniden kristallerime denir. Metamorfizma fasiyeslerini işaret eden
bazı minerallerin ancak belli ısılar arasında oluştuğu saptanmıştır, örneğin kontakt
metamorfizmacla albit ve epidot mineralleri 1000 bar'lık bir basınç altında 400°C ile 530°C
arasında hr.istallenir. Daha yüksek ısılarda bu mineraller dengede değildir.
Polimorf Değişimler ( = inversiyon) : Kimyasal olarak aynı, fakat kristallografik
olarak farklı bir fazdan diğerine geçişi ifade ederler. Çoğu geçişler tam belirli bir sıcaklıkta
oluşur ve ısı ölçümüne yarayabilir. Yüksek, ısıda oluşan mineral, alçak ısıda oluşan aynı
kimyasal bileşimdeki minerale oranla daha yüksek bir simetri derecesine sahiptir. Silisin
polimorf değişimleri klasiktir (Şekil 56).
Kuvars - Kuvars - Tridimit - Kristobalit - Ergimiş Silis
Daha düşük ısılarda; Tridimit - Tridimit -
Kristobalit - Kristobalit -
573o 870o1470o 1713o
130o
180o – 270o
mineral cinslerinin kristal sistemleri şöyledir:
Tridimit- : ortorombik
Kristobalit - : kuadratik
Kuvars - : romboedrik
Kuvars - : hegzagonal
Tridimit - : hegzagonal
Kristobalit - : kübik
Ergimiş Silis : amorf
Normal sıcaklıkta kuvars hep alfa cinsindendir. Isı alçalmasıyla kuvars- den dönüşen
kuvars-a düzensiz ikizlenme ve çok kırıklı yapısıyla tanınır. Ender olarak bazı damarlarda
kuvars beta cinsindendir.
Diğer mineral çeşitlerinde de polimorf değişimler gözlenir.
Örneğin:Anizotrop andradit Kübik (izotrop) andradit
Romboedrik kalkozin ( ) Hegzagonal kalkozin ()
Eğer bir mineralde, özellikle sülfürlerde, anizotrop ve izotrop zonlar bir arada
bulunuyorsa yüksek ısıdaki kristal şeklinin düşük ısıdaki kristal şekline dönüşmüş olduğu
anlaşılır. Eğer mineral tamamen anizotrop ise polimorf değişim ısısının altında teşekkül
etmiştir.
4- Tipomorf Mineraller : Bazı mineraller ısı ve bısınç koşullarına göre, aynı kristal
sistemlerine sahip olmakla beraber, değişik şekil, renk ve bileşimde olabilirler. Böyle
minerallere tipomorf mineral adı verilir. En tipik olanları kuvars, topaz, tur-malin, kassiterit
ve mikalardır. Ayrıca grönalar, zirkon, apatit, flüorit, kalsit, pirit, vb.,, tipomorf özelliklere
sahiptir, örneğin kuvarsın tipomorf fasiyesleri şöyledir:
800o
103o
> 573°C : Açık gri veya saydam kuvars-0. Prizma yüzeyleri gelişmemiş,
hekzagonal, küçük kristaller halindedir.
573°C-550°C : Saydam veya dumanlı kuvars-a. Prizma yüzeyleri gelişmiş
romboedrik kristaller halindedir.
550°C-500°C : Gri, gri-beyaz renkte saydam kuvars-a
500°C-400°C : Süt kuvars-a
400°C-200°C : Saydam "dağ kristelleri". Prizmalar nispeten daha uzun ve ışınsal
haldedir.
200°C-100°C : Kalseduan (kriptokristalen, lifi kuvars) veya ametist (mor kuvars)
100°C > :% Kısa ve çok ufak çubuklar halinde kuvars-a
5 - Eksolüsyon Isısı : İki bileşenin (A ve B) ergiyiklerinin karışımından karışık
bileşimli kristaller meydana gelir. Bu karışık kristallere katı eriyik =katı çözelti (= solüsyon
solid) adı verilir, izomorf yerleşmeli katı çözeltilerde A ve B bileşenleri arasında aynı kristal
sistemine sahip bütün terimler kris-
talleşebilir.
Katı bir çözelti içindeki fazlalık bir bileşen eksolüsyon ısısı denilen bir ısının altında
kristalleşerek eksolüsyon dokularını oluşturur. Bu dokular bir mineralin diğeri içinde katı
çözelti halinde daha önce var olduğunu ve bu iki mineralin ayrılmasının soğuma ile
gerçekleştiğini gösterir. Birbirlerinden ayrı olarak bulunan bu mineraller ısıtılırsa, eksolüsyon
ısısında yeniden katı çözelti haline geçerler. Böylece deneysel olarak elde edilen eksolüsyon
ısıları mineral birliğinin kristallenmesi için gerekli ısının alt sınırını verirler ve jeolojik ısı
ölçümü olarak kullanılırlar (Şekil 57).
Örneğin: Kalkozin – Kovellin : 75 oC
Kalkopirit – Pirotin : 250 oC
Bornit – Kalkopirit : 300 oC
Kalkopirit – kübanit : 450°C
6 - Sıvı Kapanımlar : Cevher veya gang mineralleri mikroskopla saptanabilecek
boşluklara sahiptir. Bu boşluklar sıvı kapanım adı verilen bir sıvı ile doludur. Boşluklarda
ayrıca sıvının soğumasından ileri gelen gaz kabarcıkları ile kristal tanecikleri bulunur (Şekil
58). Sıvı kapanımlar minerallerin oluşum ortamının özelliklerini aksettirirler. Bilhassa kuvars
gibi minerallerdeki sıvı kapanımlar mikroskopta ısı tablasıyla incelenirler. Sıvı kapanım
ısıtıldığında belli bir derecede gaz kabarcığı ve kristal tanecikleri kaybolur, sıvı homojen hale
gelir. Bu ısı oluşum ortamının ısısına tekabül eder.
7- Kimyasal Bileşim : Faz diyagramlarından da anlaşılacağı gibi bazı minerallerin
kimyasal bileşimleri oluşura ısıları hakkında bilgi verir. Bu maksatla en çok kullanılan
minerallerden
biri çinkoblend'dir. FeS - ZnS sisteminden itibaren kristalleşen çinkoblend'de Fe oranı ısı
derecesiyle doğru orantıdadır.
8- İzotop Oranları : Aynı elementin farklı nötron miktarlarından ileri gelen farklı
kütlelerdeki cinslerine izotop denir.
Bir mineraldeki 180 / 160, 12C / 13C, 32S / 34S veya 87Sr / 86Sr izotop oranları mineralin oluşum
ısısı ve diğer koşullar hakkında bilgi verir.
9- Elektrik iletkenliği : Yüksek ısıda oluşmuş kristaller, daha alçak ısıda oluçıp.uş
kristallere oranla daha fazla yapısal düzensizlikler içerirler ve bu nedenle elektrik
iletkenlikleri daha azdır. Bu özellikten yararlanarak sülfürler ve bilhassa pirit jeolojik
termorastre olarak kullanılabilir. Isı iletkenliği ve termolüminesans özelliklerinden de benzer
şekilde yararlanılabilir.
Ekzoterıaik ve Endotermik Reaksiyonlar : DTA cihaziyla yapılan analizlerde
ekzotermik ve endotermik reaksiyon ısıları oluşum ısıları hakkında bilgi verir.
Doğrudan Ölçmeler : Lav, fümerol ve sıcak suların ısılarının doğrv.dan ölçülmesi,
bunlara bağlı olarak oluşan minerallerin teşekkül ısıları hakkında bilgi verir.
B ) BASINÇ :
Maden yataklarının oluşumunda basınç ısıya göre nispeten daha az rol oynar. Bu
nedenle basınç faktörü daha az incelenmiş ve çeşitli sınıflamalar veya tablolar sadece ısı
faktörü göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Bununla beraber basınç faktörü ihmal
edilmemelidir.
Basınç koşulları jeolojik ısı ölçümlerinde olduğu gibi laboratuvarda incelenebilir.
Jeolojik barometre ( =jeobarometre) adı verilen bazı minerallerin böylece ancak yüksek
basınç koşulları altında krintalîeşebileceği saptanmıştır. Örneğin; Elmas, stişovit, spinel, vb.,.
Yerkabuğu içinde veya altındaki basınçlar bağlı oldukları faktörlere göre üç çeşittir;
1- Litostatik basınç=jeostatik basınç=dış basınç : üstteki kayaçların yükünden ileri
gelmektedir.
P1 = q g h
P1 : litostatik basınç
q : özgül ağırlık (yaklaşık 3gr/cm3)
g : ağırlık ivmesi ( yaklaşık 1000 cm/san2 )
h : derinlik (cm cinsinden)
Böylece örneğin 10 km derinde litostatik basıncın değeri P1 = 3 x 1000 x 1000000 =
3.109 din/cm2
olacaktır. Not : 106 din/cm2 = l bar = 0,99 atmosfer = 1,02 kg/cm2
üstteki kayaçların yükü anizotrop bir faktör olmasına rağmen, litostatik basıncın
hidrostatik basınç karakterinde olduğu, yani her yönden etki yaptığı (izotrop) kabul edilebilir.
2- Buhar basıncı= su basıncı = gaz basıncı = iç basınç : Uçucu elemanların varlığından
ileri gelen bir basınçtır. Buhar basıncı uçucu elemanların miktarlarıyla doğru orantılı, bunların
kapladıkları hacimle ise ters orantılıdır. Normal koşullarda litostatik basınç ile buhar basıncı
dengede olmak eğilimindedir ( P1 = Pb )Herhangi bir nedenle buhar basıncı artacak olursa,
uçucu elemanlar daha geniş hacimlere yayılarak veya faz değiştirerek
basınçlarını azaltırlar. Bunun sonucu olarak buhar basıncına doğrudan veya dolaylı bir
şekilde bağlı aşağıdaki olaylar gerçekleşir. Buhar basıncı artarsa:
Uçucu elemanlar ve onların sürüklediği sıvı akışkanlar yayılabilecekleri bir ortam
bulabilirlerse başka tarafa göçederler.
Yayılabilecek bir ortam bulamazlarsa uçucu elemanlar sıva faza karışırlar. Bu
durumda katı faza geçiş, yani kristallenme olayları genellikle daha düşük ısılarda gerçekleşir.
Diğer taraftan uçucu elemanların sıvı faza karışmaları sıvının vizkositesini azaltır. Yani
akışkanlığını artırır. Dış basıncın artığı ve hacmin genişleyemediği durumlardada aynı olaylar
gerçekleşir. Dış basıncın basıncın azalmasıyla uçucu tekrar sıvıdan ayrılırlar, sıvının
akışkanlığı azalır ve kristallenme daha yüksek ısılarda gerçekleşebilir.
3- Kabuk içindeki hareket ve sürtünmelerden ileri gelen basınç; Bu basınç, litostatik
ve buhar basınçlarının yüksek olduğu derin kesimlerde ihmal edilebilir. Buna karşılık, yüzeye
yakın kesimlerde düşük değerli olan diğer basınçlara oranla önem kazanır.
C ) MİNERAL OLUŞUMUNDA FİZİKOKİMYASAL ESASLAR :
Maden yataklarının hangi koşullarda oluştuğunu saptamak, maden yatağındaki
minerallerin hangi kimyasal ve fiziksel koşullarda dengede olabileceğini bilmekle mümkün
olur. Burada, meta-morfizmaya bağlı olanların dışında kalan diğer iç kökenli yatakların, yani
magmatik kökenli yatakların minerallerinin oluşumu ele alınacaktır.
Bir kimyasal bileşimin katı, sıvı veya gaz hali ve bunların beraberlikleri ancak belli
ısı, basınç ve konsantrasyon koşulları altında dengededir. Eh, pH gibi diğer bazı koşullar
önemleri nispeten az olduğundan ihmal edilebilirler. Sadece ısı ve konsantrasyon veya ısı ve
basınç koşulları dikkate alınırsa, denge hali bu iki değişkene göre yapılan diyagramda bir
noktaya, bir eğriye veya bir alana tekabül eder. Belli koşullarda kaç fazın bir arada dengede
olabileceği GIBBS (1874) faz yasasıyla saptanabilir;
F = B - D + 2
F : faz sayısı
B : bileşen sayısı
D : değişken sayısı
Doğada bir veya daha çok bileşenli (B) sistemler mevcuttur.
l- Tek Bileşenli Sistemler (B=l) : Bu sistemlerde faz yasası F=l-D+2 şeklinde
yazılabilir. Değişken (ısı ve basınç) sayısına göre 1,2 veya 3 faz aynı anda dengede olabilir.
Konsantrasyon bu sistemlerde sabittir. Şekil 59'da kükürtün faz diyagramı tek bileşenli
sistemlere örnek olarak verilmiştir. B, C ve F noktalarında ısı, basınç ve konsantrasyon
sabittir, yani D = 0 dır. Bu noktalarda 3 faz bir arada bulunmaktadır. Dolayısıyle Gibbs faz
yasası 3 = 1-0+2 eşitliği ile doğrulanmış olur. BC, BF ve CF eğrileri boyunca konsantrasyon
sabittir ve değişkenlerden bir tanesinin değeri öbür değişkeni belirlemeye yetmektedir. Bu
durumda değişken sayısı l olarak alınır. BC, BF ve CF eğrilerinde faz sayısı 2 olduğundan
Gibbs faz yasası 2=1-1+2 eşitliği ile doğrulanır. Romboedrik kristal, monoklinik kristal,
ergiyik ve gaz alanlarında ise konsantrasyon sabit, buna karşılık ısı ve basınç birbirlerinden
bağımsız 2 değişkendir. Bu alanlarda sadece l faz bulunduğundan Gibbs faz yasası 1 = 1-2 + 2
eşitliği ile doğrulanır.
2- İki Bileşenli Sistemler (B=2) : Bu sistemlerde faz yasası F=2-D+2 şeklinde
yazılabilir. Değişken (ısı, basınç ve konsantrasyon) sayısına göre l, 2, 3 veya 4 faz aynı anda
dengede olabilir. 4 faz bir arada ancak 3 boyutlu diyagramlarda gösterilebilir.Uygulamada
kolaylık sağlamak için bu sistemler genellikle l atmos-
ferlik basınç altında incelenerek gaz fazı ihmal edilir ve sonuçlar 2 boyutlu diyagramlarda
gösterilir (Şekil 60). Ancak bu durumda faz yasasını F = B-D+1 şeklinde uygulamak gerekir,
iki bileşkenli sistemlerin katı eriyikli ( = solüsyon solid) ve katı eriyiksiz çeşitleri vardır.
2.a - Katı Eriyikslz İkili Sistemler: Başlıcaları şunlardır:
Tek ötektikli sistem (Şekil 60) : ötektik noktasında (E) A ve B kristalleri birlikte
oluşurlar ve sıvı fazla denge halindedirler.
Tek ötektikli ve ara bileşenli sistem (Şekil 61) : Ötektik noktasında B ve C kristalleri,
Peritektik noktasında (U) A ve C kristalleri birlikte oluşurlar ve sıvı fazla denge halindedirler.
îki ötektikli ve ara bileşenli sistem (Şekil 62) : E1 ötektik noktasında A ve C kristalleri,
E2 ötektik noktasında B ve C kristalleri birlikte oluşurlar ve sıvı fazla denge halindedirler.
2.b - Katı Erlylkll İkili Sistemler : Başlıcaları şunlardır:
Ötektiksiz sistem (Şekil 63)
Tek ötektikli sistem (Şekil 64)
Tek ötektikli ve eksolüsyonlu sistem ( Şekil 57 ve 65)
Ötektiksiz, eksolüsyonlu sistem (Şekil 66)
ötektikli, ara bileşenli ve eksolüsyonlu sistem (Şekil 67).
3- Üç bileşenli sistemler (B=3) : Bu sistemlerde faz yasası F=3-D+2 şeklinde
yazılabilir. Değişken (ısı, basınç, konsantrasyon) sayısına göre l, 2, 3, 4 veya 5 fazın aynı anda
dengede olabileceği anlaşılır. Ancak, iki boyutlu diyagramlarda bu fazların hepsini göstermek
olanaksızdır. Bu bakımdan, buhar fazı ihmal edilerek iki boyutlu diyagramlar kullanılır. Bu
sonuncular, 3 boyutlu diyagramlardaki faz sınırlarının bileşenler düzlemine projeksiyonu
yapılarak gerçekleştirilir. Böylece üçgen diyagramlar elde edilir, üçgen diyagramlar sadece
kristalleşme serisini gösterir.
Üç bileşenli sistemler iki grupta incelenebilir :
Katı Eriyiksiz Üçlü Sistemler (Şekil 69).
Katı Eriyikli Üçlü Sistemler (Şekil 70).
Her iki gruba ait birçok sistem mevcuttur. Şekil 69 ve 70’de sadece birer örnek
verilmiştir. Üçgen diyagramlarda gösterilen bu sistemlerde faz yasasını F = 3-d şeklinde
uygalamak gerekir.
Dört bileşenli sistemler ( B = 4 ) : Bu sistemlerde faz yasası F = 4 – D+ 2 şeklinde
yazılabilir.değişken sayısına göre 1, 2, 3, 4,5 veya 6 faz aynı anda dengede olabilir. Bu
sistemler ancak kristalleşme sırasını gösterebilecek tetraedr şeklindeki diyagramlarla ifade
edebilirler. Bu diyagramlar dahi çok karmaşık olduğundan tetraedrin belli bir kesiti incelenir.
(şekil71 ) yerkabuğu içinde veya altında gerçekleşen sistemler aslında yuarıda belirttiğimiz
bütün sistemlerden genelikle çok daha karmaşıktır. Bu yüzden doğal sitemlere
laboratuvarlarda ancak basitleştirme yöntemiyle yaklaşım yapabilir.
IV. ELEMENTLERİN JEOKİMYASAL SINIFLAMASI
Elementlerin jeokimyasal ayırımıdeğişik kriterlere göre yapılabilir. Başlıca şunlardır:
Elementlerin Yerkabuğundaki Miktarlarına Göre Sınıflandırılması: mağmatik kökenli
kayaçların kimyasal analizlerinden elde edilen veriler istatikselolarak değerlendirilerek üç
grupta ayırt edilmiştir.
MAJÖR ELEMENTLER ( % 1): Mağmatik kökenli kayaçlar ağırlık olarak %98
oranında 8 elementten oluşmuştur.
Element olarak Oksit olarak
Oksijen : % 46.41
Silisyum : % 27.58 SiO2 : %59.14
Aliminyum : % 8.08 Al2O3 : %15.34
Demir : % 5.08 Fe2O3 : %3.08
FeO : %3.80
Kalsiyum : % 3.61 CaO : % 5.08
Sodyum : % 2.83 Na2O : %3.84
Potasyum : %2.58 K2O : %3.13
Magnezyum : % 2.09 MgO : %3.49
MİNOR ELEMENTLER ( %1 - % 0.1 ) : mağamtik kökenli kayaçlar ağırlık olarak
yaklaşık
% 1 oranında minör element içerirler.
Element olarak Oksit olarak
Titanyum : % 0.720 TiO2 : % 1.05
Fosfor : % 0.157 P2O5 : %0.30
Manganez : % 0.124 MnO : %0.12
Hidrojen : % 0.129 H2O : %1.15
Karbon : % ~ 0.1 CO2 :% ~ 0.10
C ) İZ ELEMENTLERVTRAS ELEMENTLER ( % 0.1> ) : İz elementlerin ortalama
miktarları balımından çeşitli araştırmacılar arasında uyumsuzluk vardır. Aşağıdaki değerler
yaklaşık olarak verilebilir;
1000 – 100 ppm : F, S, Cl, Sr, Ba, Zr, Rb, Cr, V.
100 – 10 ppm : Ni, Cu, Zn, YCe, Nd, Li, Nb, Co, La, Ga, Pb, Sc, B, Cs, Th.
1 ppm > : In, Ag, Au ve diğerleri.
Bütün bu iz elementlerin toplamı oranı %1’i geçmez.
Elementlerin Fiziksel Niteliklerine Göre Sınıflandırılmaları: Çok değişik fiziksel
özelliklere göre çeşitli sınıflandırmalar mevcuttur. Burada sadece elementlerin tek başlarına
bulunduklarında katı, sıvı veya gaz halinde bulunmaları durumuna değiinilecektir.
Yeryüzünde hüküm süren normal ısıve basınç koşullarında elementlerin çoğu katı haldedir.
Buna karşılık aşağıda belirtilen elementler sıvı veya gaz halindede bulunurlar:
Sıvı: Ga, Br, Cs, Hg.
Gaz: H, He, O, F, Ne, Cl, Ar, Kr, Xe, Rn.
Elementler bileşik halindede bulunduklarındada yine katı, sıvı ve gaz fazında
olabilirler. Mağma içinde genellikle gaz fazında olabilirler. Magma içinde genelikle gaz fa-
zında bulunan bileşiklere uçucu elemanlar denir. Başlıca uçucu elemanlar şunlardır;
H2O, CO 2 , HCl, HF, H 2 S, SO 2 , O 2 , H 2, C O, N 2 , CH4 , SiF4 , SiCl4, diğer metal
klorür ve flüorürler, vb.
Bu uçucu elemanlar içinde H2O diğerlerine göre en önemlisidir. Basınç arttığında
uçucu elemanlar magmanın sıvı fazı tarafından özümlenirler. Buna karşılık sıcaklık arttığında
uçucu elemanlar sıvı fazdan ayrılırlar ve böylece oranları fazlalaşır.
3- Elementlerin Yeryuvarındaki Doğal Beraberliklerine Göre Sınıflandırılması s
Yeryuvarında unsurların dağılımı gelişigüzel değildir. Belli elementlerin belli jeolojik
ortamlarda derişmiş olduğu gözlenmiştir. Bu şekilde beraberce derişen elementlerin
elektronik yapıları , atomik veya iyonik hacimleri/ yarıçapları, iyonlaşma enerjileri, oksit veya
sülfürlerin oluşma ısıları, vb., bakımından benzerlikler gösterirler.
Elementlerin yeryuvarındaki doğal beraberliklerini belirten jeokimyasal
sınıflamalardan en çok kullanılanlar GOLDSCHMIDT (1954) , JAEGER (1957) ve
SZÂDECZKY - KARDOSS' a (1958) aittir.
SZÂDECZKY - KARDOSS SINIFLAMASI (Şekil 72) :
A- SİDEROFİL ELEMENTLER : Fe, Co, Ni, Pt, Au, ... Yeryuvarının en derin
katlarında ve meteoritlerde derişmişlerdir.
B- GEÇİŞ ELEMENTLERİ : Cr, Ti, Mn, V, Sc. Yeryuvarının derin katlarında,
bazik ve ultrabazik kayaçlarda derişmişlerdir.
C- KALKOFİL ELEMENTLER : Cu, Pb, Zn, Hg, Ağ, .... Yeryuvarının fazla yüksek
olmayan katlarında, bazik kayaçlar veya hidrotermal yataklarda derişmişlerdir. Genellikle
sülfürlü, bazen de oksitli bileşikler halindedirler. Bu nedenle yazar kalkofil elementleri
sülfokalkofil ve oksikalkofil olarak ikiye ayırmaktadır.
D- LİTOFlL ELEMENTLER : Si, Al, Na, K, Ca, ... Yeryuvarının en üst katlarında
çoğunlukla asit, bazen de bazik kayaçlarda derişmişlerdir. Silikatların bileşimine girerler.
E- PEGMATOFİL ELEMENTLER : Y, La, Zr, Mo, W , ... Genellikle pegmatitlerde
derişmişlerdir. Diğer kayaçlarda da iz element olarak bulunurlar.
F- SEDİMANTOFİL ELEMENTLER : P, S, Cl, C, O,...Diğer elementlerle kolayca
uçucu veya eriyik halinde bileşikler verirler. Bilhassa tortul kayaçlarda ve sularda
derişmişlerdir.
G- ATMOFİL ELEMENTLER : He, Ne, Ar, Kr, Xe, Rn. Asil gazlardır. Atmosferde
derişmişlerdir.
V, MADEN YATAKLARININ OLUŞUMUYLA İLGİLİ İC KÖKENLİ OLAYLAR :
Pütonik, volkanik ve metamorfik kayaçların oluşumunda rol oynayan olaylar
doğrudan veya dolaylı şekilde maden yataklarının oluşumunu da sağlarlar. Bu iç kökenli
olaylar çok çeşitli ve karmaşıktır. Burada sadece maden yatakları açısından önemi olan bazı iç
kökenli olaylara genel hatlarıyla değinilecektir.
l- Mağmatizma : Mağmaların yerkabuğu içindeki (plütonizma) ve yüzeyindeki
(volkanizma) faaliyetlerinin tümüne magmatizma denir. Bu faaliyetler primer magmaların var
olmasıyla başlar ve bunların evrimleri boyunca devam eder.
Primer magma diferansiyasyona ve bulaşmaya uğramamış, yani ergime anındaki
bileşime sahip magmadır. Bazı yazarların Ana magma diye de adlandırdıkları primer
magmalar çeşitli jeolojik gelişmeler neticesinde kimyasal bileşimleri ve fiziksel özellikleri
bakımından farklı sekonder magmaları doğururlar. Çoğu yazarlar başlıca iki tip primer
magmanın var olduğunu kabul etmektedir.Granitik magma ve bazaltik magma. Ancak, bu iki
tipin dışında peridotitime ve andezitik bileşimli primer magmaların var olduğunu savunan ya-
zarlar mevcuttur. Aslında primer magmaları ergimenin meydana geldiği yeryuvarı kesimine
göre ayırt etmek en doğru yol olacaktır. Böylece, primer magmalar üç gruba ayrılabilir j
Kıta kabuğunun ergirn.esiyle oluşan magma. Granitik mağmaların palenjenez veya
anateksi diye adlandırılan bu tür ergimeyle oluştuğu kabul edilmektedir.
Üst mantonun ergimesiyle oluşan magma. Bazaltik ve peridotitik magmalar için bu
köken kabul edilmektedir. Çoğu yazarlar üst manto içinde, derinliğe bağlı olarak değişik tipte
primer bazaltik
magmaların oluşabileceğini ileri sürmektedirler; toleitik magma, alkalen bazaltik magma.
- Plaka hareketlerine bağlı olarak dalma zonlarında oluşan magma. Andezitik
magmalar için bu köken kabul edilmektedir. Bazı granitik magmaların da dalma zonlarıyla
ilişkili şekilde oluştuğu bilinmektedir.
Primer magmaların ve bunlardan türeyen sekonder magmaların evrimi boyunca
gelişen olaylar maden yataklarının oluşumunda rol oynarlar.
A- DİFERANSİYASYON ( = farklılaşma = ayrımlaşma) : Başlangıçta homojen olan
bir magmanın çeşitli nedenlerle kimyasal ve mineralojik bakımlardan çok farklı kısımlara
bölünmesinde diferansiyasyon denir. Diferansiyasyonun başlıca nedenleri ve maden yatak-
larının oluşumuyla ilişkileri aşağıda verilmiştir;
a) İyonların ayrılması : Magma haznesi içinde K, Na gibi hafif iyonlar yükselirken, Fe,
Mn gibi ağır iyonlar tabana inerek derişirler.
b) Gazlarla Taşınma : Yükselen magmalarda veya volkanlarla ilgili pek derin olmayan
magma haznelerinde basıncın düşük olması nedeniyle kurtulan gazlar W, Sn, Mo, Bi, Be, Ce,
Ta,... gibi unsurları beraberlerinde yukarı zonlara taşırlar. Pegmatitik ve pnö-matolitik
yatakların oluşumunda gazlarla taşınmanın büyük önemi vardır.
c) Termo - difüzyon : Isı farkları nedeniyle meydana gelen magmasal akımlarla Fe,
Mg, Ca,... gibi unsurlar nispeten soğuk olan kenar kesimlere. K, Na, Al,... gibi unsurlar iç
kesimlere göç ederler. Granit kontaklarındaki yatakların Fe, Mg, Ca,...bakımından zengin
olması böyle açıklanabilir.
d) Sıvı halde karışmazlık ( = erişim) : Başlangıçta homojen olan bir magma, belli bir
sıcaklığın altında, birbiriyle karışmayan iki sıvı kısma ayrılabilir. Böylece., bilhassa sülfürler
ve demir oksitler küçük damlacıklar halinde silikatlı ergiyikten ayrılarak tabana doğru
çökerler ve burada şiliyrenler veya tabakalı metalik maden yatakları oluştururlar.
e) Kristalleşme ve yer çekimi : Minerallerin sırayla kristalleşmesi (fraksiyonel
kristalleşme) ile başlayan magmanın dife-ransiyasyonu, kristallerin yoğunluklarına, yani yer
çekimine bağlı olarak çökmesi veya yüzmesiyle daha da artar. Böylece magmaların taban
zonları Fe, Mg, Ca gibi elementierce zenginleşmekte ve bazik bir bileşim kazanmaktadır. Üst
zonlar ise Si, Al, alkaliler ve uçucu unsurlarla zenginleşerek asit bir bileşime sahip olurlar.
Kanada’ da Sudbury, Güney Afrika'da Bushveld masifleri mag-masal tabakalaşmanın ve
katması Cr, Pt, Hi, Cu yataklarının en
güzel örneklerini teşkil ederler.
f) Sıkışma ve süzülme : Magmalarda kristalleşmeler ve çökel-
meler ilerledikçe taban zonlarına yığılmış elan kristaller çoğalır. Gerek bu kristallerin
meydana getirdiği basınç, gerekse orojenik olaylara bağlı tektonik basınç kristaller arasında
kalmış olan sıvı magmanın sıkışmasına ve böylece üst kısımlara veya başka taraflara doğru
süzülmesine neden olur. Tek mineral çeşitinden meydana gelmiş bazı kayaçların ve bunlara
bağlı maden yataklarının olucumu bu diferansiyasyon türüyle açıklanmaktadır.
B) İÇ BAŞKALAŞIM ( =endomorfizma) VE DIŞ BAŞKALAŞIM ( = ekzomorfizma)
: Magmalar yerkabuğunda yükselir ve yerleşirken, etraflarını çevreleyen yankayaçları etkiler
ve onlarla reaksiyon yaparak kendileri de etkilenir. Bu şekilde magmanın uğradığı değişime iç
başkalaşım, komşu kayaçların uğradığı değişimlere içe dış başkalaşım denir.
İç başkalaşımın en önemli nedeni assimilasyondur (özümleme) magmaların
yankayaçları eriterek veya hazmederek kendi bünyesine maletmesi olayıdır. Assimilanyon
sonucunda iç başkalaşım magmanın kimyasal bileşiminin değişimi şeklinde gerçekleşir.
Hazmedilemeyerek magma içinde arta kalan parçalara anklav denir.
Yankayaçların uğradığı dış başkalaşımın en önemli nedeni magmadan gelen yüksek
sıcaklıklardır. Sıcaklık nedeniyle yankayaçlarda meydana gelen değişimlere kontakt
metamorfizma ( = değme başkalaşımı) denir. Magma ile uzun süre kontakt halinde kalan
kayaçlarda ayrıca kimyasal değişimler ve hatta ergimeler olur. Zira magmasal sıvılar ve uçucu
elemanlar yankayaçlara süzülerek yeni elementler ilâve ederler. Böylece kalkerler taktit veya
skarn adı verilen silikatlı kayaçlara dönüşürler.
MAGMALARIN BİRBİRİYLE KARIŞMASI ; Akrabalığı olmayan iki primer
magmanın birbiriyle karışmasına hibridizm ( =hibridazyon) denir. Karışım sonucu ortaya
çıkan derişik özelliklere sahip yeni magma hibrid (=melez) magma adını alır. Bazı yazarlar
hibrid magma deyimini daha geniş anlamda, değişik primer magmalardan türeyen iki
sekonder magmanın birbirine karışmasıyla oluşan magma için de kullanmaktadır.
Doğadaki bazı kayaçların ve bunlara bağlı maden yataklarının oluşumu hibridizm ile
açıklanabilmektedir.
D- MADDELERiN YER DEĞİŞTİRMESİ (= maddelerin göçü) : Maddeler katı, sıvı
veya gaz fazlarında yer değiştirebilirler.
Katı fazdaki yer değiştirmeler kütleler halinde tektonik olaylara bağlı olarak veya
iyonlar halinde fiziko - kimyasal olaylara bağlı olarak gerçekleşebilir, iyonların katı ortamda
bu şekilde yer değiştirmesine iyonik difüzyon denir, iyonik difüzyonun çok kısa mesafeler
için geçerli olduğu düşünülmektedir.
Sıvı fazdaki yer değiştirmeler bizzat magma içinde, diferansiyasyon olaylarına bağlı
olarak gelişebilir. Ayrıca, farklılaşmış sıvılar magma haznelerini terkederek uzaklara
sürüklenebilirler. Bu yer değiştirmeler iç ve dış basınçlar veya tektonik kuvvetler nedeniyle
sıvıların başka yerlere taşınması şeklindedir, Diferansiyasyon sırasında magma haznesinin alt
kısmında derişmiş sıvıların tektonik kuvvetlerle yankayaçlar içine itilmesine enjeksiyon
denmektedir.
Gaz fazında yer değiştirmeler, uçucu unsurların hareket yeteneği bakımından çok daha
kolay gerçekleşmektedir. Çok daha düşük iç ve dış basınçlar veya tektonik kuvvetler uçucu
unsurların uzak mesafelere sürüklenmesini sağlayabilir. Ayrıca, uçucu unsurlar çok daha ufak
aralıklardan, hatta bazen kristal ağları içinden göç edebilmektedir.
Maddelerin katı, sıvı ve faz fazında yer değiştirmeleri sırasında yankayaçlarla
yaptıkları kimyasal alışverişe metasomatoz denir.
E- MAGMALARIN KATILAŞMA EVRELERİ ; Magma refrakter maddeler (başlıca
silikatlar) ile uçucu elemanlardan (H2O, CO2, HCI, HF, H2S, SO2 vb.) ibaret ikili bir sistem
olarak kabul edilirse magmaların katılaşma evreleri ısı - bileşim ve ısı - basınç diyagramları
ile açıklanabilir. Bu maksatla NIGGLI (1929) diyagramları kullanılır. Niggli diyagramları,
magmatik kökenli maden yataklarının oluşumunu da büyük ölçüde açıkladığından çok
önemlidir.
a) Plütonizmaya bağlı olaylarda magmaların katılaşması dört evrede gerçekleşir (Şekil
73);
Ortomagmatik Evre (=asıl magmasal evre=likid magmasal evre) : En yüksek
sıcaklıkların
(1200° - 700°C) egemen olduğu ve iç basıncın sürekli arttığı evredir. Magmatik
kayaçların asıl
kütleleri bu evrede kristalleşir. Diferansiyasyon olaylarına bağlı olarak magmada daha
önceden derişmiş bulunan Cr, Pt, Ni, Co, Cu, Fe, Ti gibi elementler katılaşmanın erken
dönemlerinde maden yatakları oluştururlar. Ortomagmatik evre sonunda magmanın büyük bir
kütlesi katılaşmış, geriye silis, alümin, alkaliler, nadir elementler ve uçucu elemanlarca
zenginleşmiş kalıntı ergiyikler kalmıştır. Bu bakımdan Ortomagmatik evreden sonrakilere
postmagmatik evreler denir.
2- Pegmatitik Evre : Sıcaklık (700° - 600°C) düşerken iç basınç artar, iç basıncın
artması uçucu elemanların oranlarının yükselmesine bağlıdır. Uçucu elemanlarca
zenginleşmiş kalıntı magma-
nın alışkanlığı, dolayısıyle göç edebilme yeteneği büyük ölçekte yükselmiştir. Uçucu
elemanlar minerallerin kristalleşme olanaklarını da arttırırlar. Böylece Ortomagmatik safhada
katılaşan kayaçların veya komşu kayaçların kırıklarında pegmatit denilen iri kristalli kayaçlar
oluşur. Li, Be, Nb, Ta, Zr, Th, U, nadir toprak ele
mentleri gibi unsurların konsantrasyonu bu evrede büyük ölçüde arttığından kristalleşmeye
katılmaları mümkün olur. Bu nedenle, pegmatitik evrede hem elementler, hem de mineral
bakımından işletmeye elverişli maden yatakları oluşur.
3- Pnömatolitik Evre : Kalıntı magmanın büyük ölçüde uçucu elemanlardan ibaret bir
ergiyik haline gelmesi nedeniyle, bu evrenin başlangıcında iç basınç maksimum düzeydedir.
Pnömatolitik evrede sıcaklık (~600° - 400°C) düşerken iç basınç da azalır, ancak yüksek
değerlerini korur. Çok büyük göç etme, eritme ve reaksiyon yapabilme yeteneğine sahip
akışkanlar daha önceki evrelerde
katılaşmış kütlelerin içine veya yankayaçlara çatlaklar, mineral sınırları, hatta
kristallografik düzlemler boyunca nüfuz ederek yeni mineralleşmelere, metasomatoza ve
ayrısına olaylarına sebebiyet verirler. Sn, W, Mo ve Bi bu evrede oluşan pnömatolitik ya-
takların tipik elementleridir. Pirometasomatik yataklar da bu evrede meydana gelirler.
4- Hidrotermal Evre : Sıcaklığın 400°C'nin altına düşmesiyle başlar ve 100°C'ye
inmesine kadar devam eder. Bu evre süresinde iç basınç da hızla azalır. Zira uçucu
elemanların büyük bir bölümü önceden kristalleşmiştir. Geriye kalan uçucu elemanlar da
ısının düşmesiyle yoğunlaşırlar ve sıvı hale geçerler. Böylece kalıntı magma su bakımından
zengin eriyikler haline dönüşür. Bu hidrotermal sıvılar içinde kristalleşme ısısı düşük .birçok
madde erimiş halde bulunur. Hidrotermal sıvılar gerek önceden oluşmuş magmatik
kayaçların, gerek yankayaçların içine sısarak Cu, Pb, Zn, Au, Ağ, Sb, Hg, vb. maden
yataklarının oluşumuna ve ayrışmalara (hidrotermal ayrışma) neden olurlar.
Hidrotermal evreye S03, C02 gibi çok düşük ısılarda dahi gaz halinde kalabilen bazı
uçucuların yeryüzeyine yayıldığı bir solfatar evresi eklenebilir.
FERSMAN'a (1931) göre hidrotermal sıvılar katılaşmakta olan bir magmadan itibaren
farklı iki şekilde olusabilmektedir;
Kalıntı Mağma Pegmatitik eriyik Hidrotermal eriyik
MAĞMA Pnömatolik eriyik Hidrotermal eriyik (hidrotermalit)
Silikatların kristalleşmesi ( granit, vb.)
b) Volkanizmaya bağlı olaylarda mağma yeryüzünde veya yüzeye çok yakın yerlerde
kristalleştiğinden ısı ve basınç koşulları farklıdır (Şekil 74). Başlıca iki evre ayırt edilir:
İntratellürik Evre : Mağmanın yeryüzüne çıkmadan önce hazne içinde bulunduğu ve
yükseldiği evredir. Fenokristaller bu evrede oluşurlar, intratellürik evre süresinde ısı
düşerken, iç basınç artar.
Püskürme Evresi : Lavların aktığı ve yeryüzünde katılaştığı evredir. Yeryüzüne varan
magmada ucucu elemanlar yeterince derişmemiştir. Dış basıncın ani olarak düşmesiyle
magma kaynamaya başlar ve uçucu elemanların hemen hemen tamamı magmadan kurtulur.
Uçucu elemanların kurtulması sırasında meydana gelen reaksiyonlar nedeniyle
lavların ısısı ani olarak yükselir. Daha sonra ısının tekrar alçalmasıyla volkanik kayaçlar
oluşur. Magmadan kurtulan uçucu elemanlar ise:
Büyük bir oranda fümeroller halinde atmosfere karışırlar,
CO2 bakımından zongin gazlar (mofet) ile CC>2 ve H2S bakımından zengin gazlar
(solfatar) yüzeye çıkış yerlerinde traverten, kükürt, borat, vb. gibi çökeltiler oluştururlar.
Uçucu elemanların bir kısmı lavların gözenek ve çatlakları içinde hapis olurlar. Bunlar
yüksek ısılarda kristobalit, tridimit, hematit, vb. gibi minerallerin kristallerini çökeltirler.
Daha son
ra ısının düşmesiyle hidrotermal karakter kazanan eriyikler kalseduan, zeolit, klorit, epidot,
kalsit, vb, gibi düşük sıcaklık minerallerini oluştururlar.
Anlaşılacağı gibi volkanik olaylarda intratellürik evre plütonizmalardaki
ortomagmatik evrenin ancak bir kısmına tekabül etmektedir. Pegmatitik evre görülmez.
Pnömatolitik ve hidrotermal evre ise püskürme evresine tekabül etmekle beraber nadir
elementler yeterli düzeyde derişmeye fırsat bulamadıklarından maden yataklarının oluşması
için ön koşullar gereği gibi mevcut değildir. Ancak, deniz altında meydana gelen volkanik
olaylar maden yatakları açısından çok daha verimlidir. Deniz suyuna karışan uçucu elemanlar
(H2S, vb.) ve bunların sürükledikleri metaller (Cu, Pb, Zn,Fe, vb.) tortullaşmayla ekzalatif -
sedimanter yatakları oluştururlar .
Yer derinlikleri ile yeryüzeyi arasında gerçekleşen sübvolkanik olaylar ve bunlara
bağlı sübvolkanlk aklar hem platonik, hem de volkanik özelliklere geçiş gösterirler.
F- MAGMALARIN KRİSTALLEŞMESİNDE UÇUCU ELEMANLARIN ETKİSİ :
Yüksek sıcaklıklarda ve uçucu elemanların oranlarının çok düşük olduğu ortamlarda pirojen
mineraller kristalleşir. Ortomagmatik evrenin ilk dönemlerine tekabül eden bu ortamlarda
böylece olivin, piroksen, bazik plajiyoklazlar, lor omit,-İlmenit gibi mineraller oluşur.
Ortomagmatik evrenin sonlarında ve bunu takip eden evrelerde magmanın içindeki
uçucu elemanların oranı gittikçe artar. Uçucu elemanlar içinde en çok bulunan H2 O'dur. Su
buharına F, Cl, S^ As,C, P, B gibi elementlerin bileşikleri (HF, HCl, H2S, CO2, SO2 , metal
klorür, metal flüorür, vb.) eşlik ederler. Kolayca bileşikler yapabilen, eriyebilme yetenekleri
büyük ve buhar basınçları yüksek olan bu uçucu elemanlara pnömatolit adı verilir.
Pnömatolitlerin başlıca etkileri şunlardır;
- Magmaların viskozitelerini azaltarak onlara büyük bir akıcılık ve reaksiyon kabiliyeti
verirler.
- Katılaşma süresince derişmiş nadir elementleri beraberlerinde sürüklerler.
- Kristalleşme ısısını düşürürler.
- Minerallerin bileşimine girerek veya katalitik bir rol oynayarak onların
kristalleşmesini kolaylaştırırlar. Bu nedenle pnömatolitlere aynı zamanda mineralizatör adı da
verilir. Böylece,
uçucu elemanlarca zengin ortamlarda kristalleşen minerallere pnömatojen mineral denir,
örneğin, kuvars, amfiboller, mikalar, alkalen feldispatlar, albit, turmalin, kassiterit, volframit,
molibdenit, bizmütinit gibi mineraller pnömatojendir.
- Pnömatolitler daha önceden katılaşmış magmatik kayaçlara veya yankayaçlara etki
ederek kimyasal ve mineralojik değişikliklere neden olurlar. Bu olaylara pnömatoliz denir.
G- CEVHER YERLEŞİMİ : îç kökenli senjenetik yataklarda cevher, beraberinde
bulunduğu plütonik kayaçlarla yaklaşık aynı zamanda katılaşmıştır. Genellikle bazik ve
ultrabazik kayaçlarda rastlanan bu durumlarda cevher (kromit, manyetit, vb.) katmansı,
mercek veya saçınımlar şeklinde yerinde oluşmuştur.
iç kökenli epijenetik yataklarda ise cevher içinde bulunduğu kayaçlara akışkanlar
halinde başka yerden taşınarak gelmiştir. Cevherli akışkanların katılaşarak içine yerleştikleri
kayaca yankayaç denir. Yankayaç cevherli akışkanların türediği magmadan itibaren oluşmuş,
fakat daha önce katılaşmış magmatik bir kayaç veya bu mag-matizmayla ilişkisiz çok daha
önceki jeolojik zamanlarda oluşmuş herhangi bir kayaç olabilir. Cevherli akışkanların
yankayaca girmesi ve yerleşmesi değişik biçimlerde olmaktadır:
a) Dolgu ( = ramplisaj ) : Cevherli akışkanların yankayaç içindea daha önce gelişmiş
bir açıklığı doldurmasına dolgu denir. Kırık aralıklarının, irice boşlukların veya kovukların
dolmasıyla damar,
mercek, stokverk ve yığın şeklinde yataklar oluşur. Pipo, baca ve breşik yapıdaki
damarların breş parçaları arasındaki açıklıklara da cevherli akışkanlar dolgu şeklinde
yerleşebilir. Dolguların en ayırtman özelliği cevher - yankayaç sınırının net ve düzlemsel olu-
şudur. Damarlarda karşılıklı sınırlar paraleldir (Şekil 75 a) . Cevher yapıları genellikle
kuşaklıdır.
b) Ornatım ( = ramplasman = sübstitüsyon): Cevherli akışkanların yankayacın veya
daha önce oluşmuş minerallerin yerini tamamen veya kısmen almasına ornatım denir.
Ornatım biçiminde yerleşim madde alışverişi, yani metasomatoz ile gerçekleşir. Sadece
ornatımla yerleşmiş cevherlerin bulunduğu yataklar enderdir. Genellikle ornatım dolguya
eşlik eder veya onu takip eder. Bu durumlarda dolgu özellikleri az çok kaybolur. Ornatımın en
ayırtman özelliği cevher - yankayaç sınırının belirsiz ve girintili çıkıntılı
olmasıdır. Ornatımla oluşmuş damarlarda karşılıklı sınırlar genellikle paralel değildir (Şekil
75 b) . Ancak çeperleri birbirine paralel, ornatımla oluşmuş yataklar da vardır. Bu hal
metasomatozun her doğrultuda aynı hız ile gelişmesiyle mümkün olabilir (Şekil 75c).
c) İçirme ( = empregnasyon) : Cevherli akışkanların yankayaç gözeneklerini, çok
ufak ölçekteki boşluklarını doldurmasına içirme denir. İçirme dolgu şeklindeki yerleşimin bir
çeşiti olarak da ka
bul edilebilir. Ancak burada cevherli akışkanlar mikroskopik ölçekteki aralıklardan,, hatta
kristal ağları arasından yankayaca girerek birbirlerinden ayrı taneler veya kümeler halinde
kristalleşmişlerdir. (Şekil 75 d) Özellikle saçınım şeklindeki yataklar içirmeyle oluşur.
Saçınımların çok yoğun olarak bulunmasıyla da yığın şeklinde masif yataklar meydana gelir.
İçirmeyle oluşmuş yataklarda cevher yapıları genellikle beneklidir, içirmeye bazen ornatımda
eşlik edebilir. Yerinde oluşmuş senjenetik bir cevherleşme ile dolgu, ornatım veya içirmeyle
oluşmuş epijenetik bir cevherleşme jeolojik bir zaman aralığından sonra tekrar harekete
geçebilir. Bu olaya yenilenme ( = re jenerasyon) denir. Yenilenme ile cevherli akışkanlar aynı
yerde veya göç ederek başka bir yerde yeni bir yatak oluştururlar .
H- MAGMATİK KÖKENLİ MlNERAL BİRLiKLERİ VE SIRAYLA
KRİSTALLENMELER : Magmaların katılaşma evrelerine, akışkanların göç edebilme
yeteneğine ve fiziko - kimyasal esaslara bağlı olarak ancak belli: mineraller belli kesimlerde
beraberce kristalleşebilirler. Böylece belli bir maden yatağında benzer kökenli mineraller
parajenez adını verdiğimiz bir birlik oluştururlar, örneğin;
94
Kromit, platin
Manyetit, pirotin
Çinkoblend, pirit, galen, kalkopirit (B.P.G.C. parajönezi)
En sık rastlanan parajönezler ileride çeşitli maden yatakları ile beraber verilecektir.
Bir parajönez içindeki mineraller aynı bir evrime bağlı olarak, fakat bu evrim içinde
farklı zamanlarda kristalleşmişlerdir. Kayaç yapıcı minerallerin sırayla kristallenmesine
fraksiyonel kristalleşme denmektedir. Fraksiyonel kristalleşme sürecinde minerallerin belli
fiziko - kimyasal dengelere uyarak oluşturduğu sıraya ise reaksiyonel seri adı verilir. Cevher
mineralleri de aynı fiziko - kimyasal dengelere uyarak sırayla kristalleşirler. Bu sıraya
süksesyon denir. Süksesyon doğal verilerin gözlenmesiyle saptanırsa gerçek süksesyon,
deneysel verilerle saptanırsa normal veya kuramsal süksesyon adını almaktadır.
BANDY'nin (1940) bellibaşlı mineraller için saptadığı normal süksesyon şöyledir:
Kassiterit - manyetit - hematit - ilmenit - arsenopirit - pirit - pirotin - pentlandit - kalkopirit -
çinkoblend - enarjit ve tennantit - bornit - tetraedrit - burnonit - galen - altın.
Doğada gözlenen gerçek süksesyonlar genellikle birbirleriyle bağdaşmakta ve normal
süksesyonlardan pek az farklılık göstermektedir. Gerçek süksesyonlarla normal süksesyonlar
arasındaki uyar-lılık, yatak ne kadar yüksek ısıda oluşmuş ise o kadar tamdır.
Aynı türdeki birçok yatağın gerçek süksesyonlarının birleştirilmesi sonucu genel
süksesyonlar elde edilir. Bu genel süksesyonlar ilerideki bölümlerde maden yatağı türleriyle
beraber verilecektir.
Gerçek süksesyonların saptanmasında şu kriterlerden yararlanılır:
Bir mineral diğeri içinde bulunuyorsa, içteki mineral daha önce oluşmuştur. Ancak
metasomatoz ve ayrışma olaylarıyla bunun tersi gerçekleşebilir.
Bir minerali veya bir mineral kümesini saran başka bir mineral kümesi genellikle daha
sonra oluşmuştur.
İlk kristalleşen mineraller sonrakilere oranla daha otomorftur.
Grafik, mikrografik, ötektik, mikropegmatitik, pertitik gibi bazı dokular iki mineralin
aynı anda kristalleşmesi sonucu meydana gelmiştir.
Eksolüsyon mineralleri ana mineralden daha gençtir.
95
Volkanik ve sübvolkanik kayaçlarda fenokristaller diğerlerinden önce, porfiroid
granitlerde ortoz porfiroblastları digerlerinden sonra kristalleşmişlerdir.
Breşik yapılarda berş parçalarını oluşturan mineraller çimentodaki minerallerden daha
yaşlıdır.
Damarlarda genellikle kenarda en eski mineraller, ortaya doğru gittikçe daha genç
mineraller oluşmuştur.
Maden yataklarında derine doğru gittikçe miktarı artan mineral diğerlerinden
genellikle daha yaşlıdır.
Son iki kriterden de anlaşılacağı gibi süksesyon ile zonlanma arasında sıkı bir ilişki
vardır. Genellikle süksesyon zonlanmayı aksettirir. Bir mostra ölçeğinde görülen süksesyon -
zonlanma ilişkisi zaman faktörüyle açıklanabilir. (Şekil 76). Kuşaklı yapıya sahip bir damarın
kenar kısımlarında ilk oluşan minerallerden sonra zamanla ortaya doğru gittikçe daha düşük
ısılı, yani daha genç mineraller oluşacaktır. Daha büyük hacimlerde süksesyon-zonlanma
ilişkisi ise mesafe faktörüyle açıklanabilir (Şekil 77). Cevherli akışkanların kaynaklandığı
yerden veya başka bir deyimle ısı merkezinden uzaklaştıkça daha düşük, ısılı, yani daha genç
mineraller oluşacaktır. Bu mesafe faktörü hem yatay, hem de düşey zonlanmalarda rol oynar.
Laboratuvar incelemeleri (cevher mikroskopisi, mikroprob, vb.) sonucunda ayrıntılı
gerçek süksesyonlar saptanır, incelemeler bir mineralin oluşum süreci sonaermeden diğer bir
mineralin oluşmaya başlayabileceğini göstermektedir. Zira jeolojik termometre olarak
kullanılacak çok tipik mineral veya mineral birlikleri dışında diğerleri geniş bir ısı, dolayısıyle
geniş bir zaman aralığında kristalleşirler. Bu nedenle süksesyonlar genellikle zaman
faktörünü dikkate alan diyagramlarla gösterilir (Şekil 78).
Pirit
Kalkopirit Çinkoblend
Galen
Şekil 78 Süksesycn diyagramı örneği. Kalkopirit, çinkoblend ve galen sırayla, fakat
bir önceki mineralin oluşumu sona ermeden kristalleşmeye başlamışlardır. Pirit ise en önce
96
oluşmaya başlamış, diğer minerallerin kristalleşmesi sırasında, hatta daha sonra oluşumunu
sürdürmüştür.
Çoğu maden yataklarda kısmi süksesyonlardan oluşan bir toplam süksesyon
mevcuttur. Kısmi süksesyonların varlığı farklı zonlarda, yani farklı zamanlarda oluşan
minerallerin tekrarlanmasından anlaşılır. Şekil 79'da hipotetik bir toplam süksesyon diyagramı
verilmiştir.
O
L
U
Ş
U
M
S
I
R
A
S
I
MİNE
RALLER
ZAMAN ISI
KISMİ
SÜKSESYON 1
B
C
D
KISMİ
SÜKSESYON 2
C
D
E
KISMİ
SÜKSESYON 3
A
B
D
E
KISMİ
SÜKSESYON 4
C
D
E
Sekil 79 Hipotetik bir toplam süksesyon diyagramı (A, B, C, D, E, F; gittikçe daha
düşük ısıda oluşan mineralleri simgelemektedir) .
Kısmi süksesyonlar birbirlerinden ısı yükselmeleri ile ayrılmışlardır. Herhangi bir
mineralin kısmi süksesyonlarda ardalanmasına rekürans (-mineral tekrarlanması) denir. Bir
kısmi süksesyonun önceki kısmi süksesyonlara göre net bir şekilde daha yüksek ısılarda
başlamasına ise rejüvenasyon ( = mineral tazelenmesi) adı verilir.
97
Rekürans ve rejüvenasyon olayları çeşitli nedenlerle açıklamaya çalışılmaktadır.
plütonların birçok safhada sokulum yaparak yükselmesi,
plütonların etrafındaki izotermlerin önce yükselip, sonra alçalması,
İzotermlerin ritraik olarak yükselip alçalması.
Getirimlerin ritmik olarak değişmesi.
Basınç değişiklikleri.
2- Metamorfizma : Metamorfizma kayaçların daha evvel içinde bulunduklarından
değişik fiziko - kimyasal koşullar altında yeniden kristallenmesi, böylece yani bir mineralojik
bileşim ve yapı kazanmasıdır. Metamorfizma katı ortamda iyonların difüzyonu ile gerçekleşir.
Bu arada minerallerin sınırlarındaki küçük aralıklarda sıvı faz da bulunabilir.
Isı ve basınç metamorfizmayı sağlayan başlıca iki etkendir. Bu iki etkenindeğişik
ranlarda rol oynamasına göre termik metamorfizma (kontakt metamorfizma) , termo -
dinamik metamorfizma (bölgesel metamorfizma = rejyonal metamorfizma), dinamik
metamorfizma gibi türler ile çeşitli fasiyesler ve fasiyes serileri ayırt edilir.
Topoşimik koşullarda meydana gelen metamorfizmalarda kayaçlar eski kimyasal
bileşimlerini koruduklarından element derişimi olmayacak, böylece yeni bir maden yatağı
teşekkül etmeyecektir. Bununla beraber topoşimik metamorfizmayla:
- Eski bir maden yatağı yeni bir mineralojik bileşim ve yapı kazanabilir.
- Ekonomik olmayan bir kayaç yeni kazandığı mineralojik bileşim ve fiziksel
özellikler ile maden yatağı niteliğine kavuşabilir. Bu tür maden yatakları özellikle endüstriyel
hammaddeler bakımından önemlidir.
Metasomatik koşullarda meydana gelen metamorfizmalarda kimyasal alışveriş
genellikle çok kısa mesafeler içinde gerçekleşir. Bu nedenle maden jeolojisi açısından durum
topoşimik metamorfizmadan pek farklı olmayacaktır. Daha ender olarak uzun mesafelerde
gerçekleşen metasomatoz olaylarında ise söz konusu getirim steril olan migmadır. Bununla
beraber metasomatik metamorfizmayla;
Bileşimleri çok farklı iki kayaç sınırında kontakt metamorfik yataklarda olduğu gibi
yeni derişimler meydana gelebilir.
Yenilenme (= rejenerasyon) ile cevher yer değiştirebilir.
98
Çok ender olarak yeni maden yatakları oluşabilir.
MAGMATİZMAYA BAĞLI MADEN YATAKLARININ SINIFLANDIRILMASI
1- Katılaşma evrelerine göre : Niggli (1929) diyagramlarında belirtilen katılaşma
evrelerine göre yapılan jenetik sınıflandırma şöyledir;
A . Ortomagmatik yataklar (~1200°-700°C)
B .Pegmatitik yataklar ( 700C°-600°C )
C . Pnömatolitik yataklar ( 600°-400°C )
D. Hidrotermal yataklar
a. Hipotermal yataklar ( 400C°-300°C)
b. Mezotermal yataklar ( 300C°-200°C)
c. Epitermal yataklar ( < 200°C)
Bu sınıflamayla ilgili notlar :
Bazı yazarlar ortomagmatik yatak deyimi yerine magmatik magmatojen,
intramagmatik veya likit magmatik yatak deyimlerini kullanmaktadır.
Bazı yazarlar pnömatolitik yatakları asıl pnömatolitik yataklar ve pirometasomatik
yataklar şeklinde iki kısma ayırmaktadır. Pironetosomatik yataklar için kontakt pnömatolitik
veya kontakt metasomatik yatak deyimleri de kullanılmaktadır.
Bazı yazarlar hipotermal yatak deyimi yerine katatermal yatak deyimini
kullanmaktadır.
Bazı yazarlar teletermal veya apotermal yatakları da hidrotermal yataklar grubuna
dahil etmektedir. Bunlar magmatizmayla doğrudan ilişkileri saptanamamış, plütonik
kütlelerden uzakta ve çok düşük ısılarda da oluşmuş, ancak yine de derin kökenli olduğu
tahmin edilen yataklardır.
2- Magmatik faaliyetin cinsine göre ; Şu tür yataklar ayırt edilebilir;
A. Plütonik yataklar
B. Sübvolkanik yataklar
C. Volkanik yataklar
99
Bu sınıflamayla ilgili notlar :
Çoğu yazarlar volkanik ve sübvolkanik yatakları, bir ayırım yapmanın zorluğu
nedeniyle, bir arada ele almaktadırlar.
Volkano - tortul veya eksalatif sedimanter adı verilen yataklar her volkanizmaya, hem
de tortullaşmaya bağlı olduklarından ayrı olarak ele alınabilirler. Ancak volkanizmayla olan
daha yakın
ilişkileri bakımından bu yataklar genellikle volkanik yataklar sınıfı içinde kabul edilmektedir.
3- Oluşum derinliğine göre : Plütonik, sübvolkanik ve volkanik yatak deyimleri
aynı zamanda magmatik faaliyetlerin derinliğini de işaret ederler. Bu derinlikleri daha belirgin
olarak aşağıdaki deyimlerle ifade edebiliriz.
A. Abisal yataklar (3 km'den derinde)
B. Habisal yataklar (3-1,5 km)
C. Epikrüstal yataklar (1,5-0,5 km)
D. Sübkrüstal yataklar (0,5-0 km)102
E. Süprakrüstal yataklar ( yüzeyde )
A ve B’de yeralan Abisal, Habisal yataklar Plütonik yataklar; Cve D’de yeralan
Epikrüstal, Sübkrüstal yataklar Subvolkanik yataklar; E’de yeralan Sübrakrüstal yataklar
Volkanik yataklar
4- Ana magmatik kayaçtan uzaklığa göre : Belli bir magmatizmaya bağlı olarak
teşekkül eden kayaçlar ile aynı magmatizma ürünü olan maden yatakları bir arada veya
birbirlerinden uzakta yerabilirler. Genellikle plütonik yataklarda, bazen de sübvolkanik ya-
taklarda kullanılan bu uzaklık ilişkisine göre aşağıdaki maden yatakları ayırt edilir (Şekil 80)j
A- İNTİRAMAĞMATİKYATAKLAR : Ana magmatik kayacın ile aynı evrede,
onun içindeoluşmuşlardır.
B- PERİMAGMATİK YATAKLAR : Ana magmatik kayacın iç ve dış kenarında
oluşmuşlardır.
100
C- APOMAGMATiK YATAKLAR : Ana magmatik kayacın dışında oluşmuşlardır.
Ana mağmatikkayaçlarla jenetik ilişkileri belirgindir.
D- KRİPTOMAĞMATİK YATAKLAR : Ana magmatik kayaçtan oldukça uzakta
oluşmuşlardır. Ana magmatik kayaçla jenetik ilişkilerin bulunduğu varsayılır.
E- TELEMAĞMATİK YATAKLAR : Herhangi bir ana magmatik kayaç ile ilişkisi
saptanamamıştır. Ana magmatik kayacın çok uzakta veya çok derinde clcluğu varsayılır.
Böylece cevherli akışkanların çok uzun mesafeler aşarak maden yatağını oluşturduğu kabul
edilir.
5- Bağlı Oldukları Mağmatik Kayaç Cinsine Göre : Belli bir magmatizmaya bağlı
olarak oluşan maden yataklarının aynı magmatizmayla oluşmuş kayaçlarla jenetik ilişkileri
olacağı açıktır. Böylece magmatik kayaç sınıflandırmalarında adı geçen bütün kayaçlara bağlı
olarak farklı maden yatakları ayırt edilebilir. Ancak,magmatik kayaçlar için yapılan çeşitli
sınıflamalarda belirtilen
kayaç cinsleri arasındaki ayırım türümsel (jenetik) olmaktan ziyade mineralojik veya
kimyasal niteliktedir. Buna karşılık belli kayaç cinsleri kendi aralarında türümsel ilişkilere
sahiptir. Bir aile veya seri teşkil eden bu kayaç gruplarıyla maden yataklarınıbir arada ele
almak daha doğru olacaktır. Plütonik kayaçlar doğada belli beraberlikler halinde bulunurlar ve
bu şekilde başlıca üç aile oluştururlar. Belli kayaç adlarıyla temsil edilen bu ailelere bağlı
olarak da üç grup maden yatağı ayırt edilir.
A. Granitlere bağlı maden yatakları
B. Nefelinli siyenit ve karbonat itlere bağlı maden yatakları
C. Gabro ve peridotitlere bağlı maden yatakları
Volkanik ve sübvolkanik kayaçlar da doğada belli beraberlikler halinde bulunur. Seri
(=dizi) niteliğindeki bu beraberlikler ve bunlara bağlı maden yatakları grupları şöyledir:
A. Alkalen volkanik kayaçlara bağlı maden yatakları
B. Toleitik volkanik kayaçlara bağlı maden yatakları
C. Kalko-alkalen volkanik kayaçlara bağlı maden yatakları
Bu yukarıda verdiğimiz grupların dışında bir aile veya seri teşkil etmeyen bazı hibrid
kayaçlara bağlı maden yatakları da bulunabilir.
101
6- Diğer Sınıflamalar : Magmatizmaya bağlı maden yatakları yukarıda verdiklerinizin
dışında, başka kriterlere göre de sınıflandırılabilirler;
Plaka tektoniğine göre (Bu konu daha ileride ele alınacaktır)
Orojenez safhalarına göre
Element veya parajönezlere göre
Birçok kriterin bir arada ele alınmasına göre
vb.
Maden jeolojisi yazarları genellikle birçok kriterin bir arada ele alındığı karmaşık
sınıflamalar kullanmışlardır.
GRANİTLERE BAĞLI MADEN YATAKLARI
GRANİT KAVRAMI :
Sınıflamalarda belli sınırlar içinde tanımlanan asıl granitlerin yanında, mineralojik
bileşimleri ve oluşumları bakımından asıl granitlere yakın bütün plütonik kayaçlar geniş
anlamda granit terimi ile ifade edilebilir. Böylece geniş anlamda granit terimi alkalen feldispat
granitleri, asıl granitleri, granodiyoritleri, tonalitleri, vb. kapsamaktadır. Doğada bu kayaçlar
granit karmaşıkları halinde genellikle bir arada bulunurlar.
Birçok maden yatağı konum, zaman ve köken bakımından granitlerle ilişki halindedir.
Granitlere yakın kesimlerde maden yataklarının genellikle daha yoğun olarak bulunduğu
bilinmektedir. Bu cevherleşmelerin granitlerle eşzamanlı oldukları veya hemen granitlerden
sonra oluştukları anlaşılmaktadır. Diğer taraftan jeolojik ve metallojenik araştırmalar
cevherleşmeler ile granitler arasında çıkı bir köken ilişkisinin var olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak bütün bu ilişkilerde, granitlerin çeşitli özelliklerine bağlı olanlada az çok farklılıklar
görülür.
GRANİTLERİN ÖZELLiKLERİ İLE CEVHERLEŞMELER ARASINDAKİ
İLİŞKİLERİ
Granitlerin kökeni ile cevherleşme arasındaki ilişkiler :
102
Bazaltik magmadan itibaren diferansiyasyon yoluyla oluşan granitler aynı
magmatizmaya bağlı kuvars diyorit, diyorit, gabro, peridotit gibi kayaçlarla genellikle beraber
bulunurlar. Bu tür granitlerin yakınındaki cevherleşmeler: manto kökenli olup, granitlerden
çok bazaltik magmanın asıl ürünleri olan gabro ve peridotitlere bağlı cevherleşmelerdir.
Daha önceden mevcut kayaçlarin kısmen veya tamamen ergimesiyle, yani palenjenetik
magmadan itibaren oluşan granitler cevherleşme bakımından çok önemlidir. Bu
cevherleşmelerdeki unsurların palenjeneze uğrayan malzemeden geldiği kabul edilebilir.
Unsurların derişmesi palenjenetik magmanın katılaşma evreleri sayesinde gerçekleşmiştir.
Ortomagmatik evrede palenjeneze uğrayan yerkabuğunun jeokimyasal niteliği nedeniyle,
birkaç istisna dışında önemli bir cevherleşme gerçekleşmez. Bu evrede granitin normal
mineralle-riyle birlikte kristalleşen ve inklüzyon halinde bulunabilen kassiterit, monazit gibi
bazı tali mineraller ancak daha sonra alüvyon ve elüvyonlarda ekonomik yataklar
oluşturabilirler. Ortomagmatik evrede oluşan granitlerin bizzat kendileri ancak yapı taşı veya
süs taşı olarak kullanılabilirler. Bazı granitlerdeki çok iri alkalen feldispatlar da seramik
sanayii hammaddesi olabilirler. Palenjenetik magmanın pegmatitik, pnömatolitik ve
hidrotermal katılaşma evreleri ise çok çeşitli cevherleşmelerin oluşmasına yol açar; Sn, W, Bi,
Mo, Fe, Au, Ağ, Cu, Pb, Zn, Sb, Hg, As gibi.
Katı ortamda veya alkali silis ve su bakımından zengin akışkanların varlığında
difüzyon yoluyla oluşan metasomatik kökenli granitler cevherleşme yönünden oldukça zayıf
hatta kısırdırlar.Bu granitler ancak yapı taşı veya süs taşı olarak bir değer ifade edebilirler.
2) Granitlerin mineralojik bileşimleri ile cevherleşme arasındaki ilişkiler :
Alkalen feldispat granitler cevherleşme bakımından pek zengin değildirler. Bazı
pnömatolitik ve pegmatitik yataklar alkalen feldispat granitlere bağlıdır.
Asıl granitler ve granodiyoritler maden jeolojisi bakımından çok önemlidir. Kalko -
alkalen granit ailesi adı altında toplayacağımız bu kayaçlar (sübalkalen granitler, monzonitik
granitler granodiyoritler) pegmatitik, pnömatolitik, pirometasomatik ve hidrotermal
cevherleşmelerin büyük bir çoğunluğu ile doğrudan ilişkilidir.
Tonalitler ve kuvars diyoritlere bağlı cevherleşmeler birinci gruptaki kayaçlara göre
daha çok, ikinci gruptaki kayaçlara göre daha azdır.
103
3) Granitlerin bölgesel tektonik gelişim içindeki konumu ile cevherleşmeler
arasındaki ilişkiler:
Granitler genellikle orojenik zonlarda, bölgesel tektonik ile zaman ve yapısal unsurlar
bakımından ilişkili olarak bulunurlar. Orojenezin değişik safhalarında değişik granitler oluşur
ve her granit kendine has bir cevherleşme gösterir. Pretektonik ve sintektonik granitlere bağlı
cevherleşmelerin az sayıda olmasına karşılık post - tektonik granitler maden jeolojisi
bakımından çok önemlidir. Bu sonuçlar orojenez sonrasında yerleşmiş sokulum granitleri
olup, daha önceden oluşmuş kayaçları ve yapıları keser şekilde bulunurlar. Yankayaç ile kesin
sınırlı posttektonik granitlere bağlı olarak özellikle .pirometa-somatik ve hidrotermal
cevherleşmeler gelişmiştir (Şekil 81).
4) Granitlerin yerleşme derinlikleri ile cevherleşmeler arasındaki ilişkiler :
Yaklaşık 12km'den daha derine yerleşmiş katazon granitleri cevherleşme yönünden
çok fakirdir. Bu granitlerin civarındaki ender cevherleşmeler genellikle metamorfik
kökenlidir.
Yaklaşık 12 ile 6 km derinlikleri arasına yerleşmiş mezozon granitleri pegmatitik ve
pnömatolitik cevherleşmeler ile ilişkilidir.
Yaklaşık 6 km’den daha sığ derinliklere yerleşmiş epizon granitleri ise özellikle
pirometasomatik ve hidrotermal cevherleşmeler bakımından çok zengindir.
Önceleri cevherleşme ısılarının doğrudan cevherlerin yerleşme derinliğine bağlı
olduğu düşünülürdü. Oysa cevherleşme ısıları bağlı oldukları granitlerin yerleşme derinliğine
ve yerlerine srasında mevcut olan izotermlerin konumuna da bağlıdır. Bu izotermler derinde
yerleşmiş bir granitin etrafında aralıklı, yüzeye yakın yerleşmiş bir granitin etrafında ise
sıkışıktır (Şekil 82). Böylece örneğin epitermal (200°C ) bir cevherleşme hipotermal (300° ~
400°C) bir cevherleşraeden daha derinde oluşabilmekteclir.
III, CEVHERLEŞMELERİN GRANİTİK BATOLİTLERE GÖRE KONUMU :
Cevherleşmeler granitik batolitlerin genellikle takke (apoks) kısımlarında veya
takkelerin üzerinde çatı kayaçlarının içinde yer alırlar Granitik batolitin içindeki
cevherleşmelere intraplütonik veya intramagmatik cevherleşme, granitik batolitin dışında ve
civarındaki cevherleşmelere periplütonik veya perimagmatik cevherleşme denir.
104
Batolitlerin en yüksek takkesi cevherleşmelerin en yoğun olduğu kesimdir (Şekil 83) .
Zira dış basıncın en düşük olduğu bu kesime cevherli akışkanlar daha kolaylıkla
yükselebilmiş ve yerleşe-bilmişlerdir. Çoğu batolitlerde ilk önce kapüşon adı verilen konar
kısımlarının soğuyarak kristalleştiği düşünülmektedir.
Kapüşonun kalınlığı batolitin takke kısımlarında 3 km’ye erişebilir. Batolitin çukur
kısımlarında ise kapüşon incedir. Kapüşon altındaki soğumanın ve kristalleşmenin devam
ettiği kesimden yükselen cevherli akışkanlar kapüşonun ve çatının çatlakları içinde maden
yataklarını oluştururlar.
EMMONS (1940) granitik bir masifin gittikçe derinleşen aşınmalarını 6 seviye
halinde adlandırmıştır. Bunlar yüzeyden itibaren kriptobatolitikf akrobatolitik, epibatolitik,
embatolitik, endobatolitik ve hipobatolitik seviyelerdir (Şekil 83). İlk aşınma seviyelerinde
çok sayıda cevherleşmeye rastlanılmasına karşılık, derin aşınma seviyelerinde cevher bulma
olanağı azalır, örneğin, Ante-kambriyen kalkanlar çok aşınmış olduklarından buralarda geniş
alanlar kaplayan granitler genellikle sterildir. Buna karşılık, Kersinyen ve özellikle Alpin
masiflerde aşınma nispeten daha az olduğundan yoğun bir cevherleşmeye rastlanmaktadır.
IV, GRANİTLERE BAĞLI ZONLANMA :
Bir granitik masifin çevresindeki cevherleşmeler incelendiğinde mineralojik ve
kimyasal değişiklikler görülür.Granitik masifi kuşaklar halinde saran bu değişiklikler derin
kökenli bir zon-lanmayı işaret ederler. Granitin çevresinde rastlanan bu zonlanmaya, kısmen
granitin iç kısmını da alakadar etmesine rağmen, periplütonik zonlanma adı verilir. Doğadaki
birçok örneğin incelenmesi sonucunda FERSMAN (1934) düşey bir periplütonik zonlanma
şeması yapmıştır (Şekil 84). Fersman'ın bu şemasında her kuşak o zonda en bol bulunan
metalin adıyla gösterilmiştir. Kuşaklar batolitin takke kısmına az çok paraleldir. Kuşakların
yatay düzlem ilekesişmesi sonucu harita düzlemi üzerindeki arakesitleri de konsantrik
halkalar biçimindedir. Yatay düzlemdeki bu sıralanışa yatay zonlanma adı verilir (Şekil 85).
Yatay zonlanmada akrobatolitik aşınma seviyesinden daha alçak seviyelerde merkezde
granitik plüton bulunur. Buna karşılık kriptobatolitik aşınma seviyesinde plüton mostra
vermez, fakat kuşakların varlığı ile az derinde olduğu anlaşılır.
Kalay ve volframlı bileşkenler çok uçucu olduklarından kolayca yükselebilmişler ve
özellikle takke kısmın üzerinde derişmişlerdir. Bu nedenle kalay ve volfram kuşakları derine
inmezler, takke kısmın hemen yanında batolit ile kesişirler. Daha az uçucu olan altın, bakır ve
105
çinko bileşikleri ise hem takke kısmın üzerinde, hem de yanlarda toplanırlar. Bu unsurlara ait
kuşaklar da batolit sınırı ile kesişirler. Buna karşılık, granitten uzakta düşük ısılı minerallerin
bileşimine giren kurşun, gümüş ve antimuan unsurlarına ait kuşaklar derine doğru batolitle
kesişmeden kaybolurlar.
Fersman'ın düşey periplütonik zonlanma şeması her zaman geçerli değildir. Bu
şemaya aykırı haller başlıca iki türlüdür. Teleskopaj ve kuşakların batolitler içine gömülmesi.
1) Teleskopaj ; Normal periplütonik zonlanmada birbirinden oldukça uzakta teşekkül
etmesi gereken cevherleşmelerin bazen bir arada bulundukları izlenir, örneğin altının
gümüşle beraber bulunması gibi kuşakların sıklaşarak birbiri içine girmesi olayına teleskopaj
denir. Teleskopaj granitik plütona bağlı bir cevherleşmeyi değil, volkanizmaya bağlı bir
cevherleşmeyi işaret eder.
Zira bu tür cevherleşmelerin daima genç volkanik oluşuklar üzerinde bulunduğu
saptanmıştır. Volkanik alanlardaki jeotermik gradyanın düşük değerleri nedeniyle izotermler
birbirlerine sıkışık olmuşlar ve neticede metaller ve mineraller çok küçük bir yer aralığında
çökelmişlerdir.
2) Kuşakların Batolitler İçine Gömülmesi: Normal periplütonik zonlanmada bazı
kuşakların batolit içine hafifçe gömülmesi normaldir. Böylece kalay, volfram ve molibden
cevherleşmeleri normal olarak batolit içinde de bulunabilir. Buna karşılık bazı maden
provenslerinde bakır, çinko gibi uzak kuşakların batolit içine dalması ve gömülmesi normal
periplütonik zonlanma şemasına aykırıdır. Durumda intraplütonik bir yatak ile intraplütonik
bir zonlanma ( iç zonlanma) söz konusudur, özellikle porfirik bakır yataklarında gözlenen
intraplütonik zonlanma daima hipabisal veya. sübvolkanik oluşuklarla ilgilidir, întraplütonik
zonlanmayı açıklamak için değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan en geçerli olanı
şöyledir; Cevherleşmenin kaynağı olan sıcak merkez granitin kristalleşmesi sırasında derine
doğru inmiş ve böylece daha derin seviyelerden gelen cevherli akışkanlar önceden soğumuş
kapüşon kısmına yerleşmişlerdir. Çok derinden gelen bu akışkanlar çatı kayaçları içine kadar
yükselememişlerdir.
PEGMATİTİK YATAKLAR
TANIM
106
Pegmatitik yataklar çok iri kristalli olan ve ekonomik öneme sahip çok sayıda mineral
içeren pegmetitlerinmeydana getirdiği yataklardır.
PEGMATİTLERİN KÖKENİ:
MAĞMATİK KÖKENLİ PEGMETİTLER:Ortomağmatik evreden sonra alkaliler ve
uçucu elemanlarca zenginleşmiş kalıntı mağmadan itibaren kristalleşmişlerdir. Pegmatit evre
yaklaşık 700o ile 600oC arasında gerçekleşir. Ancak ortomağamtik, pnömatolitik ve hatta
hidrotermal evreye ait bazı minerallerinpegmatitler içinde yer almasıyla, bu kayaçların
yaklaşık 800o ile 400oC arasında oluştuğu kabul edilmektedir. Bu geniş ısı aralığı nedeniyle
mağamtik kökenli pegmetitler genellikle çok çeşitli mineraller içerirler.
2. ANATEKTİK KÖKENLİ PEGMATİTLER: Yüksek ısı ve basınç koşullarında
yerkabuğunun kısmi ergimesiyle oluşan ilk eriyikten itibaren kristalleşmişlerdir. Kısmi
ergime rejyonal metamorfizma sırasında, anateksi sınırı ötesinde yaklaşık 600o – 700oC
dolaylarında gerçekleşir. Metamorfik pegmatit adı verilen bu kayaçlar genellikle kuvars ve
feldispattan ibaret bir minerolojik bileşime sahiptir.
METASOAMTK KÖKENLİ PEGMATİTLER: Daha önceden mevcut kayaçların
metasomatik olaylar neticesinde, yeniden kristalleşmesiyle pegmatitlerin oluşabileceği
bilinmektedir. Ancak, metasomatik olaylar daha ziyade mevcut pegmatitlerde yeniden
kristallenmelere neden olması bakımından önem taşır.
PEGMATİTLERİN YATAKLANMA ŞEKİLLERİ:
Pegmatitler genellikle mercek veya damar şeklinde yataklanmışlardır. Bunların
kalınlıkları birkaç cm. ile 100 m. arasında, uzunlukları ise birkaç m. ile birkaç km. arasında
değişir. Pegmatitler daha ender olarak pipo veya düzensiz yığın şeklinde de yataklanabilirler.
Pegmatitler genellikle belli bir plütonik kütle ile beraber, ona bağlı olarak bulunurlar. En çok
granitik plütonlara bağlı pegmatitlere rastlanır. Siyenitik, nefelinli siyenitik, diyoritik ve daha
ender olarak mafik plütonlara bağlı pegmatitler de vardır. Esas itibariyle tümü magmatik
kökenli olan bu pegmatitler türedikleri plütona göre yerleşimleri yönünden üçe ayrılırlar
(Şekil 86) ,
İç Pegmatitler : Türedikleri plütonun içinde, Özellikle takke kısmında yer alırlar.
B) Kenar (çeper) Pegmatitleri : ilgili bulundukları plütonun çeperinde, özellikle takke
- ankayaç sınırında yer alırlar.
107
C) Dış Pegmatitler : Plütonların dışında, plütonlarla ilgili olarak yerleşmişlerdir. Dış
pegmetitler genellikle metamorfik kayaçlar içinde yer almışlardır. Zira pegmatitlerin oluşumu
için gerekli yüksek ısı ve basınç koşulları ancak önemli derinliklerde gerçekleşebilir, önemli
derinliklerde ise sadece mezozon ve özellikle katazon granitleri ile bunları çevreleşen rejyonal
metamor
fik kayaçlar bulunur. Bu kadar derinde oluşan pegmatitlerin yüzeylenebilmelerî için uzun bir
aşınma dönemi gerektiğinden, pegmatitler genellikle Paleozoik veya Antekambriyen
oluşuklar içinde görülürler. Doğu Karadeniz bölgesinde Alpin yaşlı, epizonal karakterli
plütonlara bağlı hiçbir pegmatit görülmeyişi de bu şekilde açıklanabilir.Bazı pegmatitler
rejyonal metamorfik kayaçlar içinde, herhangi bir plütonik kütleye bağlı olmaksızın
bulunabilirler. Bunlar anatektik kökenli metamorfik pegmatitlerdir.
PEGMATİTLERİN KİMYASAL VE MİNERALOJİK BİLEŞİMİ :
Bağlı oldukları plütonun petrografik karakterine uygun şekilde granitik, siyenitik,
nefelinli siyenitik, diyoritik ve mafik pegmatitler bulunur. Metamorfik pegmatitler genellikle
granitik pegmatit bileşimindedir. Buna göre, bütün pegmatitlerde esas elementler kuvars ve
feldispat gibi minerallerin bileşimine giren Si, O, Al, K, Na ve Ca'dur. Magmatik kökenli
pegmetitlerin bir kısmı ile metasomatik kökenli pegmatitler ayrıca Li, Be, Nb, Ta, Zr, Th, U,
nadir toprak elementleri (Y, Ce,..) gibi çok sayıda nadir element içerirler, Nadir elementler
son derece çeşitli minerallerin bileşimlerine girerler.
Pegmatitler kimyasal özelliklerine göre ikiye ayrılırlar;
a) Potassik Pegmatitler : Potasyumca zengin pegmatitlerdir. Potasyumca zenginlik
mikroklin, ortoz, muskovit gibi minerallerin varlığı ile anlaşılır. Potassik pegmatitler en çok
rastlanan pegmatitler olup, mineralojik bileşim bakımından nispeten fakirdirler.
b) Sodo - litik Pegmatitler : Sodyum ve lityum'ca zengin pegmatitlerdir. Sodyumca
zenginlik lepidolit, spodümen, leylak renkli turmalin gibi minerallerin varlığı ile anlaşılır.
Oluşumlarında
genellikle metasomatozun rol oynadığı sodo - litik pegmatitler enderdir, ancak çok çeşitli
mineraller içermeleri bakımından önem taşırlar.
Pegmatitler mineralojik bileşim ve yapıları bakımından da ikiye ayrılabilirler :
108
a) Basit Pegmatitler : Başlıca kuvars, feldispat ve mika minerallerinden oluşmuşlardır.
Bu minerallerin kütle içindeki dağılımında ve tane büyüklüklerinde önemli değişiklikler
görülmez.
Basit pegmatitler anatektik kökenli olabilecekleri gibi kısa süreli bir magmatik aktivite sonucu
da meydan
109
xx EKSİK XX
rastlanan başlıca mineraller şunlardır
Oksitler
Kuvars ; SiO2
(Dağ kristali=Necef taşı)
(Dumanlı kuvars)
(Pembe kuvars)
(Ametist : mor)
(Morion : siyah)
(Sitrin : sarı)
(Avantürin : mika veya hematitli)
(Venüs saçı , rütil veya turmalinli) Korendon : Al203
(Safir : mavi)
(yakut=rübi ; kırmızı)
Rütil : TiO2
İlmenit : FeTiO3
Manyetit : Fe3O4
Kassiterit : SnO2
Fosfatlar
Ambligonit : LiAlPO4(F,OH )
Monazit : Ce PO4
Ksenotim :Y PO4
110
Fluorürler
Kriyolit : Na3Al F6
Florit : CaF2
Volframat
Volframit : (Mn,Fe) WO4
Sülfürler
Pirit : FeS2
Kalkopirit : CuFeS2
Molibdenit: MoS2
Silikatlar
Mikroklin : KalSi3O8
(Amazonit: yeşil)
Ortoz : KAlSi3O8
Adüler : KAlSi3O8
Albit : NaAlSi3O8
Muskovit : KAl2(Si3AlO10)(OH)
Biyotit : K(Mg,Fe)3 (Si3AlO10)(OH,F)2
Lepidolit :K(Li,Al)3(Si3AlO10) (OH,F)2
Spodümen :LiAlSi2O6
Beril : Be3Al2Si6O18
(Zümrüt: yeşil)
(Akuamarin:mavi)
111
(Heliodor: sarı)
Turmalin : (Na,Ca) (Mg,Al)6B3Si6(O,OH)30
(Şorlit: Siyah)
(Dravit: kahverengi)
(Rubellit= elbait: pembe)
(İndikolit: mavi)
Topaz : Al2SiO4(OH,F)2
Disten : Al2SiO5
Spessartin : Mn3Al2(SiO4)3
Zirkon : ZrSiO4
Torit : ThSiO4
Uranotorit : (Th,U) SiO4
Ortit=Allanit: (Ca,Ce,La,Na)2 (Al,Fe,Be,Mg,Mn)3Si3O12OH
Monuzit: (Ce,L,Y,Th)PO4
ZONLANMA
112
Pegmatitlerle ilgili iki türlü zonlanma vardır :
Pegmatitlerin iç zonlanması
Pegmatitlerin zonlu dağılımı
1) İÇ ZONLANMA : Karmaşık pegmatitlerin içinde çeperlere paralel değişik
mineralojik bileşimde kuşaklar bulunur. Bu kuşaklar dıştan içe doğru genellikle şöyledir
(Şekil 87) :
A- Muskovit Kuşağı : Çok ince taneli müskovit, kuvars ve feldispat minerallerinden
yapılıdır. Kalınlığı birkaç cmyi geçmeyen bu kuşakta ekonomik mineral yığışımları
bulunmaz.
B- Kuvars - Feldispat Kuşağı : Nispeten daha iri taneli olan bu kuşakta başlıca kuvars
ve feldispat mineralleri bulunur. Doku granitik veya grafiktir. Bu kuşakta bazı nadir element
minerali bulunabilir.
C- Mikroklin Kuşağı : Başlıca iri taneli mikroklinden veya mikroklin blokları ile
bunların arasını dolduran kuvarstan yapılıdır. Nadir element mineralleri en çok bu kuşak
içinde, özellikle bir sonraki kuvars kuşağı ile olan sınırda bulunur.
D- Kuvars Kuşağı : Çekirdek kuşağı da denilen bu zonda çok iri kuvars mineralleri
bulunur.
İç zonlanmayı açıklayan üç varsayım vardır.
Zonlu yapı, magmanın fraksiyonel kristalleşmesinin çok dengesiz koşullarda olması
nedeniyle ortaya çıkmıştır. Kristalleşen kısım ile bu kristallerin içinde yüzdüğü artık sıvı
arasındaki reaksiyonlar tamamlanamadığı için birbirine zıt bileşim gösteren ve birbirini
izleyen eşmerkezli zonlar ortaya çıkmıştır.
Magmanın diferansiyasyonu sırasında bileşimleri değişen ergiyikler izledikleri
yolların çeperleri boyunca maddelerini çöktürmüşlerdir. Yöre kayaçlarının özümlenmesi de
ergiyiklerin bileşimini değiştirmiş olabilir.
Birinci aşamada basit bir pegmatit oluşmuştur, ikinci aşamada ise bu basit pegmatitin
içinden geçen pnömatolitik ve hidrotermal akışkanlar ilk oluşmuş minerallerin bir kısmı veya
tamamını ornatarak zonlu yapıyı gerçekleştirmişlerdir, özellikle nadir element mineralleri ve
bunlara eşlik eden ikincil albit, kuvars, mikroklin gibi bazı mineraller bu şekilde
oluşmuşlardır.Birinci ve üçüncü varsayımlar en çok tutulanlardır.
VLASOV (1952) pegmatitlerin bir evrime bağlı olarak meydana geldiklerini ileri
sürer. Vlasov'a göre bu evrim sonucunda beş ayrı tipte pegmatit oluşabilir (Şekil 88) :
1.ci tip : Taneli veya grafik dokulu kuvars veya feldispattan yapılı.
2.ci tip : Muskovit kuşağır grafik dokulu kuvars-feldispat kuşağı ve bloklu yapıdaki
mikroklin kuşağı gelişmiştir.
3.cü tip : İlk üç kuşağa ilâve olarak çekirdekte kuvars kuşağı da gelişmiştir. Mikroklin
kuşağı monomineral yapıdadır. Nadir element mineralleri mikroklin ve kuvars kuşakları
sınırında az miktarda bulunabilir.
4.cü tip : Nadir element mineralleri büyük çapta mikroklin kuşağında ornatımla yer
almışlardır.111
5.ci tip: Grafik dokulu kuvars-feldispat kuşağı kaybolmuş,buna karşılık nadir
elementmineralleri pegmatit kütlesinin büyük bir bölümünü kaplamıştır. Mikroklin kristalleri
kalıntılar halinde bu minerallerin arasında hapis olmuştur. 5 ci tip pegmatitleri albit ve
spodümen bakımından çok zengindir.
2) PEGMATİTLERİN ZONLU DAĞILIMI : Bir batolite göre çeşitli konumlarda yer
alan pegmatitler, batolit sınırına olan uzaklıklarına bağlı olarak farklı özelliklere sahiptirler.
FERSMAN'a (1934) göre batolit içinde en derinden takke - yan kayaç sınırına doğru
şu çeşit pegmatitler yer alır (Şekil 89)
Nadir toprak elementli, Th, U, Nb, Ta, Zr ve Ti'lı pegmatitler.
Mikalı ve turmalinli pegmatitler.
Berilli pegmatitler.
Li ve Sn'lı pegmatitler.
Takke üzerinde, yan kayaç içinde ise
Li, P ve Mn'li pegmatitler bulunur.
Vlasov'un ayırdığı pegmatit tipleri de batolitlere göre belli konumlarda bulunurlar, l ve
2 ci tip pegmatitler en derinde ve genellikle batolit içinde, 3, 4 ve 5 ci tip pegmatitler ise
genellikle batolit sınırından uzakta, yankayaç içinde yer alırlar. Pegmatitlerin konumu ile
granitleşmeye eşlik eden rejyonal metamor-fizmanın şiddeti arasında da ilişki vardır. Rejyonal
metamorfizma zayıf ise pegmatitler batolit içinde toplanmıştır. Bu pegmatitler küçüktür.
Rejyonal metamorfizma kuvvetli ise pegmatitler daha ziyade yan kayaç içinde yer alırlar.
Bunlar nispeten geniş, iç zonlanmaları belirgin pegmatitlerdir.
VI. PEGMATİTLERİN EKONOMiK ÖNEMİ :
Basit pegmatitler endüstriyel hammadde olarak değerlendirilen kuvars, feldispat
ve muskovit için işletilebilirler. Karmaşık pegmatitler ise başlıca Li, Be, Nb, Ta, Th, nadir
toprak elementleri .(Y, Ce,..) ve mücevher taşları (=jem) bakımından önemlidir. Pegmatitlerde
çok çeşitli uranyum minerallerinin varlığı bilinmesine racnen, dünyacla ekonomik olarak
yalnız uranyum için işletiler. pegmatit hemen hemen yoktur. Diğer taraftan Nb, Ta, Th ve
nadir toprak elementleri pegmatitlerden çok, bu kayaçlardan türeyen plaserlerde işletilirler.
Granitik pegmatitler nispeten daha potassiktir. Bu pegmatitlerde uranyurn oranı,
toryuma göre daha fazladır. Granitik pegmatitler özellikle Li., Be, Ta, Y ve mücevher taşları
bakımından önemlidir. Nefelinli siyenitik pegmatitler ise nispeten daha sodiktir. Bu
pegmatitlerde toryum oranı uranyuma göre daha fazladır. Nefe-linli siyenitik peçrıatitler
özellikle Nb, Th ve Ce bakımından önem taşırlar.
Pegmatitler içerdikleri ekonomik unsur ve minerallerin dışında, mineraloji
koleksiyonlarını süsleyen iri, güzel ve ender kristaller sunmaları bakımından da önemlidirler.
VII, PEGMATİTİ K YATAKLARA ÖRNEKLER :
Dünyada ve Türkiye’de bilinen başlıca pegmatitik yataklar şunlardır :
l- Black - Hills (Güney Dakota. ABD) : Metamorfik kayaçlar içinde; 70 m çapında,
pipo şeklinde bir granitik pegmatit mevcuttur. Bu yatakta spodümen, lepidolit ve ambligonit
minerallerinden itibaren lityum, berilden itibaren de berilyum üretilir.
2- Izoumroudnyie Kopi (Ural. Rusya) : Metamorfik kayaçlar içindeki granitik
pegmatit damarlarında beril mineralleri hem mücevher taşı, hem de berilyum üretimi için
değerlendirilir.
3- Minas Geraes (Brezilya) : Metamorfik ve plütonik kayaçlar içindeki pegmatit
damarları başlıca beril ve müskovit için işletilir.
4- Jos Platosu (Nijerya) : Ayrışmış granitler içindeki pegmatit damarlarında niobit
mineralleri bulunur. Ancak bu mineralin asıl üretimi yöredeki kırıntı yataklardan itibaren
yapılır.
5- Kragerö (Norveç) : Bu yöredeki granitik pegmatitler toryum bakımından önem
taşırlar.
6- Gördes (Manisa) : Türkiye'nin en önemli pegmatit zuhurları bu yörededir. Gördes
pegmatitleri damar şeklinde olup, metamorfik kayaçlar içinde yer almışlardır. Kuvars, ortoz
ve plajiyoklaz dışında müskovit, biyotit, turmalin ve dişten de içerirler. Mika yatağı olarak
işletilmişlerdir.
7- Karaköy (Bilecik) : 40 m kalınlığındaki bir pegmatit feldispat yatağı olarak
işletilmektedir.
PNÖMATOLİTİK YATAKLAR
TANIM:
Oluşumlarında uçucu elemanların en önemli rolü oynadığı, yüksek ısı ve basınç
koşulları altında meydana gelmiş yataklara pömatolitik yataklar denir. Bu yataklar çeşitli
nitelikleri ve bilhassa minerolojik bileşimleri bakımından bir yandan pegmatitik yataklara,
diğer taraftan hidrotermal yataklara geçiş özelliğindedir. Bazarlar pnömatolitik yataklar için
değişik adlar kullanmışlardır. Asıl pnömatolitik yatak deyimi bu yatakları pirometasomatik
( kontak pnomatolitik ) yataklardan ayırmak amacı ile alman yazarlar tarafından
kullanılmıştır. Asit çıkışlı yatak deyimi bu yataklarının kökenlerinin ‘asit plütonik kayaçlara
bağlı olduğunu belirtmek amacı ile , Fransız yazarlar tarafından kullanılmıştır. Amerikalı
yazarlar bu yatakları yüksek ısılı hidrotermal (hpotermal) yataklar sınıfında kabul ederler.
Greyzen yatakları deyimi Rus yazarları tarafından kullanılmaktadır.
PNÖMATOLİTİK YATAKLARIN OLUŞUMU:
Pnömatolitik yatakların oluşumunda pnömatolitik veya mineralizatör adı verilen
uçucu elemanların
Pnomatolitik yatakların oluşumunda pnömatolit veya mineralizatör adı verilen
uçucu elemanların en önemli rolü oynadığı klasikleşmiş bir görüştür. Bu görüşe göre,
magmanın katılaşma sürecinde derişmiş Sn, W gibi elementler borür, flüorür, klorür veya
iyodür halinde, gaz fazında taşınmışlar ve yaklaşık 400° - 600°C'lik ısılarda çökelmişlerdir.
Taşıyıcı rolü oynayan uçucu elemanlar ise flüorit, apatit, topaz, turmalin gibi minerallerin
bileşimine girmişlerdir. Ancak bu sonuncu mineralin genellikle kassiterit ve volframitten önce
yatak çeperlerine yerleşmiş olması sorun yaratmaktadır. Zira taşıyıcı rolü oynayan
elemanların normal olarak bu görevlerinin bitmesinden sonra kristalleşmesi gerekirdi. Bu
nedenle bazı yazarlar tarafından oluşum için farklı görüşler ileri sürülmüş ve "pnomatolitik
yatak" deyimi kullanılmaktan kaçınılmıştır.
GORDON SMITH'e (1947) göre kalıntı magmadaki kalay stannat halinde sıcak
alkalen çözelti olarak taşınmıştır.
SULLIVAN (1948) kalay elementinin kalıntı magmadan değil, granitleşmeye
uğrayan kayaçlardan geldiğini ileri sürer. Kalay bu kayaçların içine, daha önceden
volkanizma ile derinlerden taşınmıştır. Kayaçların granitleşmesi sırasında iyonik yarıçap,
iyonik yük gibi özellikler nedeniyle granit minerallerinin bileşimine giremeyen kalay
plütonun kenar kısımlarına itilmiş ve burada derişmiştir. Bor ve flüorlu minerallerin de yine
granitik plüton kenarlarında bulunması aynı şekilde açıklanmaktadır. Sullivan'ın bu varsayımı
kristal - yapı kuramı olarak da adlandırılır.
PNÖMATOLİTİK YATAKLARIN YATAKLANMA SEKİL VE YERLERİ :
Pnömatolitik yataklar genellikle damar, stokverk veya saçınm şeklinde yataklarımı
şiardır, Ender olarak yığın veya pipo şeklinde yataklara da rastlanır. Bu yataklar daima
granitik batolit veya stokların takke kısmında, takke yankayaç sınırında veya granite çok
yakın yankayaçlar içinde yer alırlar. Başka bir deyişle pnömatolitik yataklar daima
akrobatolitik aşınma seviyelerinde bulunurlar. Pnömatolitik yatakların bağlı olduğu granitler
mezozon veya katazona aittir.
Çoğu kez birçok pnömatolitik damar bir arada bulunarak bir damar ağı meydana
getirirler. Bu damarlar (flöze) granitin soğuma çatlakları içinde, granite göre konsantrik veya
ışınsal haldedir (Şekil 90). Işınsal damarların granitten çıkıp yankayaç içine uzanan konumları
asit çıkışlı yatak deyimine uygun düşmektedir. Bazı hallerde düşeye yakın eğimli damarlar
paralel olarak bulunurlar. Bunlar genellikle uzun eksenli batolit veya stoklara bağlı olarak,
uzun eksene paralel şekilde yerleşmişlerdir (Şekil 91).
Pnömatolitik yataklar büyük bir çoğunlukla asıl granitlere bağlıdır. Genellikle
porfiroid dokuda olan bu kayaçlarda kuvars, alkalen feldispat ve plajiyoklaz dışında en
karakteristik mineral müskovittir. Ancak sadece biyotitli veya hem biyotit, hem de müs-
kovitli granitler pnömatolitik yataklarla ilişkili olabilirler. Tali mineral olarak çoğu kez
flüorit, turmalin,,apatit, zirkon, allanit, monazit ve ksenotim bulunur. Pnömatolitik yatakların
bağlı olduğu granitler her zaman hololökokrattır. Silis oranları genellikle çok yüksektir, ancak
bazen siyenite yakın granitlerde de cevherleşmelere rastlanabilir. Feldispatların bileşimine
giren K20, Na2O ve CaO bakımından bu kayaçlar alkalen veya kalko alkalen niteliktedir.
KİMYASAL VE MİNERALOJİK BİLEŞİM :
l- Pnömatolitik Yatakların Cevher ve Gang Mineralleri başlıca cevher mineralleri
şunlardır:
assiterit : SnO2
Volframit : (Mn,Fe)WO4
Molibdenit : MoS2
Bizmütinit : Bİ2S3
Manyetit : Fe3O4
Hematit : Fe2O3
Pnömatolitik yataklarda manyetit ve hematite diğerlerinden daha az olarak rastlanır.
Aslında pnömatolitik köken sadece kassi-terit için karakteristiktir. Buna karşılık volframit,
molibdenit. bizmütinit, manyetit ve hematit pnömatolitik kökenli olabilecekleri gibi, çoğu kez
hidrotermal yataklarda da bulunabilirler. Pnömatolitik ile hidrotermal arasında geçişi temsil
eden yataklarda bu minerallerin dışında pirit, kalkopirit, şeelit, pirotin, arsenopi-rit gibi daha
birçok çeşit minerale rastlanabilir.
Kuvars en çok bulunan gang mineralidir. Pnömatolitik damarlar özellikle bol
kuvarslıdır. Borlu, flüorlu, lityumiu ve fosforlumineraller diğer önemli gang minerallerini
oluştururlar.
Başlıca gang mineralleri şunlardır :
Kuvars : SiO2
Muskovit : K Al2 (Si3AlO10 ) (OH)2
Lepidolit : K (Li,Al)3 (Si3AlO10) (OH,F)2
Zinvaldit : K Li Fe Al (Si3AlO10) (OH,F)2
Flogopit : K Mg3 (Si3AlO10) (OH,F)2
Biyotit : K(Mg,Fe)3 (Si3AlO10) (OH,F)2
Topaz : Al2SiO4(OH,F)2
Turmalin : (Na,Ca) (Mg,Al)6 B3Al3Si6 (O,OH)30
Apatit : Ca5(PO4)3 (F,Cl)
Flüorit : CaF2
Kaolen : Al4Si4O10(OH)8
Aksinit : Ca2(Mn,Fe)Al2BSi4O15 (OH)
2.Yan kayaçlarda kimyasal ve mineralojik değişiklikler ;
Pnömatolitik dönemde, uçucu elemanların büyük hareket kabiliyetinden dolayı, yan
kayaçlarda metasomatik olarak önemli kimyasal ve mineralojik değişiklikler görülür. Bu
değişiklikler getirimlerin niteliği ve yankayacın cinsi ile ilgilidir, örneğin alüminosili-katlı
kayaçlarda kuvars, müskovit, topaz, flüorit oluşumu, ultra-bazik ve bazik kayaçlarda biyotit,
flogopit oluşumu, karbonatlı kayaçlarda flüorit, turmalin oluşumu olağandır. Yankayaçlarda
meydana gelen değişiklikler, maden aramada kılavuz rolü oynadıklarından, uygulamada
büyük öneme sahiptirler. Genelde başlıca değişiklikler şunlardır:
A- GREYZENLEŞME : Alüminosilikatlı kayaçlarda özellikle feldispatlarin aleyhine
kuvars ve mika oluşumuna greyzenleşme, meydana gelen kayaca ise greyzen adı verilir. Mika
muskovit, lepidolit veya zinvaldit cinsindendir. Greyzenlerde ayrıca turmalin, topaz, flüorit,
apatit gibi tali gang mineralleri ve kassiterit, volframit gibi cevher mineralleri de
bulunabilir. Greyzenleşme aslında granitler için kullanılan bir deyimdir. Fakat bazı yazarlar
bu deyimi pnömatolitik etkenlerle metasomatik değişikliklere uğramış her tür kayaç için
kullanılır.
B- TURMALINLEŞME : Granitteki feldispatların ve mikaların aleyhine kuvars ve
turmalin oluşur, îğne şeklindeki turmalinlerin ışınsal olarak bulunduğu bu kayaçlara bazı
yerlerde lüksilyanit adı verilir. Granitlerin dışında alüminosilikatlı veya karbonatlı
yankayaçlar da turmalinleşebilir. Turmalirileşmiş kayaçlar ayrıca flüorit, topaz, kassiterit,
volframit gibi mineraller de içerebilirler.
C- KAOLENLEŞME : Genellikle feldispatların aleyhine kaolen oluşur. Böylece kayaç
başlıca kaolen ile bozuşmadan arta kalan kuvars ve mika mineralleri içerir. Kaolenleşmeye
birçok pnömatolitik yatakta rastlanılmasına rağmen bu olay hidrotermal kökenli olabilir,
Fakat her durumda yeraltı su tablasından daha alçak seviyelerde gözlenmesi nedeniyle, derin
kökenli olduğu tartışmasızdır.
ZONLANMA :
Pnömatolitik yataklara ait damarlar genellikle bakışımlı yollu bir yapıya sahiptir. Bu
yapı aynı zamanda bir iç zonlanmayı da belirler. Örneğin Zinnwald yatağındaki flözelerde en
kenarda lepidolit, daha sonra volframit ve kassiterit, ortada ise kuvars bulunur.
Yatak ölçeğinde ise, Fersman'ın normal düşey zcnlanma şemasında da (Şekil 84)
belirtildiği gibi, kalay en derinde bulunur. Ancak bu şemadan farklı olarak kalay çoğu kez
intraplütonik yataklar da verebilmektedir. Volfram kalaya göre daha yukarıdadır.
Volframitteki MnWO4/FeWOı+ oranı genellikle oluşum ısısı ile alakalıdır. Derinde oluşmuş,
dolayısıyle yüksek ısılı volframitlerde MnWO4 oranı yüksektir. Molibden ve bizmut'un
konumları kesin olmamakla beraber, bu elementler genellikle volframla beraber veya daha
yukarılarda bulunurlar.
Kassiterit tipomorf bir mineraldir. Böylece bu minerale ait değişik şekiller granite göre
zonlanma gösterirler ve derinden yüzeye doğru değişen jeolojik koşulları belirtirler.
PNÖMATOLİTİK YATAKLARIN EKONOMİK ÖNEMİ:
Pnömatolitik yataklar başlıca Sn, W, Mo ve Bi için önem taşır, Kalayın bunlar içinde
ayrı bir yeri vardır. Zira volfram, molibden ve bizmut diğer tür yataklarda da ekonomik
olabilmelerine karşılık, kalay için pnömatolitik oluşum karakteristiktir.
Buna rağmen kalay dünyada pnömatolitik yataklardan ziyade, bu tür oluşuklardan
türemiş kırıntı yataklardan itibaren işletilir.
Pnömatolitik yataklarda Sn, W, Mo ve Bi elementlerine beraberce rastlamak olasıdır.
Ancak bu yataklar genellikle sadece bir element için ekonomik olabilmektedir, örneğin Sn ve
W dünyada ayrı metallojenik provenslerde işletilmektedir; Malezya - Endonezya kalay
provensi, Güney Çin - Kore - Japonya volfram provensi gibi.
Yukarıdaki dört elementten başka pnömatolitik yataklar basen Fe için de ekonomik
olabilmektedir. bakımından bu kayaçlar alkalen veya kalko - alkalen niteliktedir.
Pnömatolitik yataklarda Sn, W, Mo ve Bi elementlerine beraberce rastlamak olasıdır.
Ancak bu yataklar genellikle sadece bir element için ekonomik olabilmektedir, örneğin Sn ve
W dünyada ayrı metallojenik provenslerde işletilmektedir; Malezya - Endonezya kalay
provensi, Güney Çin - Kore - Japonya volfram provensi gibi . yukarıdaki 4 elementten başka
pnömatolitik yataklar bazen Fe için de ekonomik olabilmektedir.
VII, PNÖMATOLİTİK YATAKLARA ÖRNEKLER :
1. Cornwall (İngiltere): Hersiniyen granitleri içindeki kuvars ganglı damarlar ve
stokverkler kassiterit içerirler. Daha dış zonlarda Cu, Zn ve Pb cevherleşmeri vardır. Geçmişte
büyük önemi olan bu yatak günümüzde hemen hemen tükenmiştir.
Altenberg (Doğu Almanya) ve Cinovec – Zinnvald (Çekoslavakya – Doğu Almanya):
Erzgebirge adı verilen bölgede birbirine birkaç km. yakınlardaki bu yataklarda kassiterit ve
volframit hersiniyen yaşlı granitlerin flöze damarlarında ve greyzenleşmiş kısımlarındaki
stokverklerde bulunmaktadır. (şekil92)ax (Colorado. ABD) : Dünyanın en önemli molibdenit
yatağıdır. Antekambriyen yaşlı eski granitleri kesen Tersiyer yaşlı kuvarslı monzonitlere bağlı
olarak pipo şeklinde bir yatak oluşmuştur (Şekil 93). Cevher orta derecede silisleşmiş
zonlardadır.
Gümele (Mihalgazi. Eskişehir) ; Paleozoik yaşlı metamorfik kayaçları kesen
Hersinyen yaşlı bir granitin takke kesiminde, stokverk yapılı kassiterit bulunmaktadır. Yörede
damar şeklinde
cevherleşmeler de vardır, Gümele kalay zuhurları günümüzde ekonomik değildir.
Balışıh (Keskin. Ankara) : Biyotitli granitler içindeki kuvars damarlarından molibdenit
işletilmiştir.
Pınargözü (Kangal. Sivas) : Tersiyer yaşlı mikrosiyenit ve mikrodiyoritler içinde,
stokverk ve damar şeklinde hematit bulunmaktadır. Ayrıca az miktarda pirit, kalkopirit ve
kısmen hematit-
leşmiş manyetit vardır. Gang mineralleri kalsit, kuvars,apatit ve flogopittir. Son iki mineral
cevherleşmenin hiç olmazsa kısmen pnömatolitik kökenli olduğunu göstermektedir.
Hasançelebi (Hekimhan. Malatya) s Önemli bir demir yatağıdır (Şekil 94). Yörede üst
Kretase öncesi serpantinleşmiş ultrabazik kayaçlar ve bazik volkanik kayaçlar bulunur.
Bunların üzerine uyumsuz olarak üst Kretase yaşlı tortul kayaçlar ve trakitler gelir. Bütün bu
kayaçlar Hasançelebi civarında kısmen veya tamamen skapolitleşmişlerdir. Skapolitleşmenin
bir siyenitik batolitin sokulu-muna bağlı olarak metasomatik bir kontakt metamorf izma ile
oluştuğu düşünülmektedir. Siyenitik batolit görülmemekle beraber, yöredeki mikrosiyenitik
ve pegmatitik daykların varlığı bu varsayımı doğrulamaktadır. Cevher oluşumu aynı
plütonizmanın pnömatolitik dönemiyle ilgilidir. Başlıca cevher minerali olan manyetit
skapolit fels içinde saçınım halindedir. Ender olarak manyetit damarlarına da rastlanır.
Hematit ve pirit daha az miktarda bulunur. Skapolitin dışında kalan gang mineralleri biyotit,
diopsit, amfibol, gröna, turmalin, sfen, kalsit, zirkon, lepidolit, apatit, rütil ve kuvarstır. Bu
mineraller oluşumun pnömatolitik dönem dışında pegmatitik ve hidrotermal dönemleri de
kapsadığını, hatta yer yer pirometaso-matik bir cevherleşmenin söz konusu olabileceğini
göstermektedir.
P1ROMETASOMAT1K YATAKLAR :
11 TANIM : Granitik kayaçlar ile karbonatlı kayaçların kontağında veya kontağa
yakın yerlerde, yüksek ısıda (piro), kimyasal alışverişle (metasomatik) oluşmuş yataklara
pirometasomatik yataklar denir. Pirometasomatik yataklar özel koşullarda oluşmuş bir çeşit
pnömatolitik yatak olarak da kabuledilebilir. Bu yataklar için bazı yazarlar tarafından kontakt
pnömatolitik, kontakt metasomatik veya skarn yatakları deyimleri de kullanılır.
II, PROMETASOMATİK YATAKLARIN OLUŞUMU
Pirometasomatik yatakların oluşumunda en önemli rolü ısı ve kimyasal alış - verişler
oynar. Granitik kayaçların sokulumu sırasında plütonik kütlenin yaydığı ısı ile yan kayaçlar
kontakt meta-morfizmaya uğrarlar. Saf kireçtaşları yeniden kristalleşerek mermer haline
dönüşür. Saf olmayıp, Si, Fe gibi elementler içeren karbonatlı kayaçlarda ise kalsiyum
silikatlı mineraller oluşur. Ancak çoğu kez karbonatlı kayaçlardaki silisyum ve demirin
oluşabileceğinden çok daha fazla kalsiyum silikatlı mineralin var olduğu gözlenir. Bunun
nedeni kontakt metamorfizmaya eşlik eden yüksek ısılı getirimlerdir. Böylece kontakt
metamorfizma sırasında, başlıca silis ve demir getirimi ile metasomatik olaylar neticesinde,
karbonatlı kayaçlar (kireçtaşı, marnlı kireçtaşı, marn, dolomitik kireçtaşı, doiomi, vb.,) skarn
veya taktit adı verilen kayaçlara dönüşürler. Daha ender olarak skarnlar silikatlı kayaçlardan
itibaren, hatta granit içinde de oluşabilirler.
Skarnlar içerdikleri cevher mineralleri ile piroraetasomatik yatakların esas kayacını
teşkil ederler. Zira silis ve demirin dışında diğer önemli getirimler kükürt ve nadir elementlere
aittir. Skarnlarda borlu, flüorlu ve klorlu gang minerallerinin bulunuşu getirimlerin kısmen de
olsa gaz fazında taşındığını göstermektedir. Bunların yanında çoğu kez düşük ısılı
minerallerin, özelli1^1 sülfürlerin var olması sıvı fazdaki hidrotermal getirimlerin de rol
oynadığını kanıtlamaktadır. Böylece pirometasomatik yataklarda yaklaşık 800° ile 400°C
arasında oluşmuş asıl cevherleşmelerin yanında daha düşük ısılarda oluşmuş hidrotermal
cevher minerallerine rastlamak olasıdır.
VII.PİROMETASOmTlK YATAKLARA ÖRNEKLER :
Mili City (Nevada. ABD) : ABD'nin batısındaki büyük bir volfram provensi içinde yer
alır. Mili City'de Jurassik sonu - Kretase yaşlı iki küçük granodiyorit stoku ince kireçtaşı ara
katkılı Triyas şistlerini kesmektedir. Kireçtaşları skarna dönüşmüştür.
Başlıca şeelitten oluşan cevher bu skarnlar içindedir.
Bisbee (Arizona. ABD) : Tersiyer yaşlı porfiroid grano diyorit ve kuvars monzonitler
Paleozoik yaşlı kireçtaşlarını kesmişlerdir. Başlıca kalkopiritten oluşan cevherleşme skarn
içinde
dir. Uludağ (Bursa) : Türkiye'nin en önemli volfram yatağıdır.
Hersinyen yaşlı bir granodiyorit stoğu Palezoik yaşlı metamorfik kayaçlar içine
sokulum yapmıştır. Metamorfik kayaçlar fillad, mikaşist, gnays, amfibolit ve mermerlerden
ibarettir. Senklinal biçimindeki bir mermer kütlesi granodiyoritle beraber bulunur (Şekil97) .
Kütlenin granodiyorit dışında kıvrımlı yapının bir devamı olarak bulunduğu veya granodiyorit
içinde bir septa olarak yer aldığı düşünülebilir. Cevherleşme bu mermer kütlesinin tabanında
ve içindedir.
En önemli cevherleşme 5 - 55 m kalınlığındaki taban kesimin-dedir. Dip cevheri adı
verilen bu kesimde asıl cevher minerali olan şeelit'in dışında volframit, manyetit, kuvars,
kalsit ve pirit bulunur .
Mermer kütlesi içinde üç ayrı seviye halinde bulunan skarnlar da az miktarda cevher
içerir. skarn cevheri adı verilen bu kesimlerde kuvars, diopsit, hedenberjit, grönalar, aktinot,
tremolit, epidot, serisit, klorit gibi silikatlar ile şeelit, manyetit, spe-külarit, pirit, pirotin,
kalkopirit, kübanit, molibdenit, bursait ) gibi cevher mineralleri bulunur.
Uludağ şeelit yatağında orte ama WO3 tenoru % 0,6-0,8 civarındadır. WO3 olarak
görünür rezerv 75 000 tondur.
4- Divriği (Sivas) : Türkiye'nin en büyük demir yataklarından biridir. Yörede Üst
Kretase yaşlı serpantinleşmiş ultrabazik kayaçlar ile dolomitik kireçtaşları ve kireç taşları
bulunur. Eosen yaşlı siyenit ve monzonitler bu kayaçlar arasına sokulum yapmıştır. Sokuluma
bağlı olarak skarn zonları meydana gelmiş ve demir cevher-
3- Silikatlı skarnlar : Granit, siyenit/ kumtaşı, kiltaşı, volkanik tüf, vb., gibi alümino-
silikatlı kayaçların ornatımyla oluşmuşlardır. Skapolit en karakteristik minerallerdir.
V ZONLANMA VE SÜKSESYON:
Pirometasomatik yataklarda kayaçların konumu genellikle bir zonlanma belirler.
Böylece granitten dışa doğru sıralanma granit-cevhersiz skarn-cevherli skarn*cevherli
karbonatlı kayaç-karbonat-lı kayaç şeklindedir (Şekil 96).
Pirometasomatik yataklarda mineraller genellikle silîkatlar-oksitler-sülfürler şeklinde
bir oluşum sırasına sahiptir. Silikatlı mineraller de kendi aralarında bir sıralama gösterirler.
Bu kalsiyumun yerini ilk önce magnezyum, daha sonra da demir elementinin alması
şeklindedir. Böylece kalsit-vollastonit-diopsit-heden-berjit-andradit şeklinde bir süksesyon
izlenir. Yatak içinde metalik cevher mineralleri de zonlu bir dağılım gösterebilir. Ancak bu
dağılım skarn zonundaki yan kayaçların cinsine ve konumuna göre değişir. Genellikle Fe ve
W yataklarını dışa doğru Cu yatakları, en dışta ise Zn ve Pb yatakları izler. Bu sonuncular
hidrotermal yataklara geçişi temsil ederler veya doğrudan hidrotermal kökenlidirler.
VI.PİRO^ETASOMATÎK YATAKLARIN EKONOMİK ÖNEMÎ :
Pirometasomatik yataklar başlıca W,Fe,Cu,Zn ve Pb bakımından önem taşır, özellikle
volfram yatakları en karakteristik ve en önemli olanlardır. Bu yataklarda volfram şeelitten
itibaren elde edilir. Pirometasomatik Sn,Mo,Bl ve Ağ yatakları ikincil öneme sahiptir.
Pirometasomatik oldukları ileri sürülen ender kalay yatakları, pnömatolitik ve hidrotermal
özellikler de göstermeleri bakımından, tartışmalı bir kökene sahiptir. Molibden ve bizmut
ender olarak tek başına işletilir. Bu elementler genellikle volfram yataklarında birer alt ürün
olarak elde edilirler. Gümüş de benzer şekilde kurşun yataklarında bir alt ürün olarak gümüşlü
galenden itibaren elde edilir.
Pirometasomatik yataklar metalik cevherler dışında mücevher taşı olarak korendon
çeşitleri, grönalar, spinel, lazürit (=lapis lazüli ; (Na,Ca) gfAlSiO^) 6(SOkfS,CI) 2) /
endüstriyel hammadde olarak vollastonit, grönalar, talk, serpantin ve grafit (C) bakımından
önem taşır.
"leşmeleri olmuştur. Pirometasomatik demir cevherleşmeleri A ve B kafaları d.iye
adlandırılan başlıca iki yerde bulunmaktadır. C kafası diye adlandırılan üçüncü bir demir
cevherleşmesi kırıntı yatağı tipindedir.
A kafası siyenit ile mermerleşmiş kireçtaşları arasındadır (Şekil 98). Yaklaşık 800 m
uzunluğunda, 80 m genişliğinde ve 200 m kalınlığındadır. Başlıca cevher minerali
manyetit'dir. özellikle skarn zonlarında diopsit, skapolit, aktinot, tremolit, andradit,
vollastonit, hedenberjit, epidot ve flogopit görülür.
B kafası serpantin ile mermerleşmiş kireçtaşları arasında yer alır. Yaklaşık 200 m
çapındadır. Başlıca cevher minerali spekül?1-rit1tir.(hematit). Bu kafa civarında skarn
gelişmemiştir. Ancak turmaline bol rastlanır. Divriği yataklarında manyetit ve hematit dışında
pirit, pirotin, kalkopirit ve daha birçok çeşit minerale rastlanır. Böylece cevherleşmenin
kısmen hidrotermal kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Yataklarda ayrıca oksidasyon ve
seraentasyon zonları da gelişmiştir.
vriği yataklarında ortalama % 55 Fe tenörlü 110 milyon ton toplam rezerv (görünür +
muhtemel) saptanmıştır.
Keban (Elazığ) : Kurşun, çinko ve gümüş yatağıdır. Paleozoik yaşlı metamorfik kayaçlar
Kretase sonu veya Eosen başlangıcında siyenit sokulumu ile kontakt metamorfizmaya
uğramışlardır.
Böylece skarn zonları ve pirometasomatik cevherleşmeler gelişmiştir (Şekil 99). Skarnlarda
başlıca vollastonit, andradit, grossüler, vezüvyanit, diopsit, epidot flogopit, flüorit, kuvars ve
kalsit mineralleri bulunur. Cevherleşme polimetaliktir, yani çok çeşitli elementlere ait
mineraller oluşmuştur. Ancak ekonomik olanlar galen ve sfalerittir. Gümüş galenden itibaren
alt ürün olarak elde edilmektedir. Yörede ayrıca pirit, pirotin, arsenopirit, kalkopirit, manyetit,
şeelit, molibdenit, nabit altın, vb., mineralizasyonları da vardır.
Keban'da % 9 Pb, % 12 Zn, 300 gr/ton Ağ içerikli yaklaşık l milyon ton toplam rezerv
vardır.
6- Akdağtaadeni (Yozgat) : Kruşun - çinko yatağıdır. Paleozoik veya Mesozoik
yaşlı rejyonal metamorfik kayaçlar içine Eosen öncesi yaşlı granitler sokulum
yapmışlardır. Rejyonal metamorfik kayaçlar içindeki mermerler ile granitlerin
kontağında skarn zonları va
pirometasomatik cevherleşmeler gelişmiştir (Şekil 100). Asıl cevher
mineralleri olan galen ve sfalerit'in dışında manyetit, hematit (spekülarit),
pirotin, kalkopirit ve pirite rastlanır. Gang mineralleri kuvars, fltiorit, barit,
kalsit ve siderittir. Asıl skarn zonlarında ayrıca gröna, diopsit, hedenberjit ve
epidot bulunur.
7- Sekü ve Dongul Dere Zuhurları (Doğankent. Giresun) : Doğu Karadeniz
bölgesinde granitik sokulumlara bağlı olarak gelişmiş çok sayıda
pirometasomatik cevherleşmenin varlığı bilinmektedir.
Doğankent dolaylarında da benzer cevherleşmeler vardır. Bu yörede Malm - Alt
Kretase yaşlı bazik volkanik kayaçlar ile mermerleşmiş kireçtaşı ara bantları
bulunmaktadır. Mermerleşmiş kireçtaşları üst
Kretase başlangıcında sokulum yapan granodiyoritlerin kontağında kısmen skarna
dönüşmüşlerdir (Şekil 101). Sekü'de spekülarit, kal kopirit, pirit, aktinot, tremolit,
andradit, kuvars ve kalsit, Don
gul Dere'de manyetit, diopsit, andradit, serpantin, kuvars ve kalsit bulunmaktadır.
8- Balya (Balıkesir) : Kurşun-çinko yatağıdır. Yörede yaşlı %dan gence doğru şu
litolojik birimler bulunur.
Permiyen yaşlı kireçtaşları. Bunlar üst Triyas yaşlı oluşuklar içinde veya üstünde
bloklar halinde bulunabilmektedir.
üst Triyas yaşlı kumtaşı, kiltaşı ve miltaşı ardalanması.
üst Triyas yaşlı çakıltaşları.
Tersiyer yaşlı dasitler.
Tersiyer yaşlı andezitler.
Cevherleşme en yoğun olarak dasitler ile Permiyen kireçtaşlarının tektonik
dokanağında gelişmiştir (Şekil 102). Bu tektonik hat boyunca yığın veya mercekler halinde
dizilmiş cevherleşmede en önemli mineraller galen, sfalerit ve pirittir. Derine doğru çinko
oranı yükselir, kurşun azalır. Cevher minerallerine Skarn zonu mineralleri eşlik ederj Kuvars,
kalsit, epidot, grossüler, andradit, albit, klorit, diopsit, tremolit, andaluzit, vollastonit, skapolit,
hedenber j it, vb .
Balya'da ayrıca Permiyen kireçtaşları içinde damarlar halinde, dasitler içinde de
saçınım halinde cevherleşme mevcuttur. Dokanak zonundaki cevherin pirometasomatik
niteliğine karşılık bu sonuncular hidrotermal özelliktedir. Pirometasomatik cevherleşmeye
neden olan hiçbir plütonik kütle yüzeyde mostra vermemektedir. Araştırıcılar bu plütonik
kayacın derinde var olduğunu düşünmektedirler.
BÖLOH XII
HÎDROTERRAL YATAKLAR
I. TANIM :
Derin kökenli/ sulu (hidro) ve sıcak (termal çözeltilerden itibaren oluşmuş epijenetik
yataklardır.
Ilı HÎDROTERMAL YATAKLARIN KÖKENİ ;
Hidrotermal olarak nitelendirilen cevherleşmelerden pek çoğunun granitik plütonlarla
ilişkili olduğu kolayca anlaşılabilir. Sira bu cevherleşmeler bir granit plütonunun yakın
çevresinde ve granit sokuluraunu hemen takip eden bir zamanda yerleşmişlerdir. Ancak
birçok hidroternal cevherleşmenin granit plütonlarıyla ilişkisi saptanaraaz zira sulu ve sıcak
eriyikler plütonizma dışında vol-kanizma, sübvolkanizma, metamorfizma ve hatta tektonizma
gibi olaylara bağlı olarakta. gelişebilirler. Böylece derin olan kökenin ayrıntıda çok çeşitli
olabileceği anlaşılmaktadır. Burada, hidroter-mal cevherleşmelerin kökenleri ve özellikleri
genelde açıklanacak, ancak örneklerden sadece granitik kayaçlara bağlı oldukları bilinenler
verilecektir.
Hidrotermal yatakların edu çözeltilerden itibaren oluştuğu yazarların çoğu tarafından
kabul edilir. Mineral tuzları ve gazlar su içinde çözülmüş haldedirler ve su tarafından
taşınırlar. Bazı yazarlar ise çözücünün sıvı haldeki karbon di oksit olduğunu düşünürler.
Sıvının niteliği ne olursa olsun faydalı element veya bileşikler sıvı içinde süspansiyon (>0,ly)
kolloid (0,l-0,001y) veya iyon halinde taşınırlar. Bu sıvılardan itibaren çökelme ve mineral
oluşumu fizikokimyacal esaslara göre gerçekleşir.
Hidrotermal çözeltilerdeki su değişik ortamlara ait olabilir?
Mag^atik Kökenli Su (Jüvenil Su) : Magmanın soğuyup katılaşması sürecinde
magmadan ayrılan su buharının yoğunlaşmasıyla oludur.
Metamorfik Kökenli Su : Derinde su içeren kayaçların metamor fizmaya uğraması ile
bir miktar su açığa çıkar.
c) neteorik Su : Yüzeysel kökenli sular dolaşımları sırasında oldukça derine inip
ısınabilirler ve bu arada bazı element veya bileşikleri çözüp bünyelerine alabilirler. Derine
doğru indikten sonra tekrar yükselen bu sulara vadoz sular denir.
Aslında yukarıda belirttiğimiz değişik kökenli sular hidroteraal çözeltilerde bir arada
ve değişik oranlarda bulunabilir. Faydalı element veya bileşikler de benzer şekilde değişik
kökenli olabilir;
a; üst manto1nün kısmi ergimesiyle oluşan bazaltik ve peridotit ik magmalar.
Plaka hareketlerine bağlı olarak dalma ve yitme zonlarındagelişen kalko - alkali
magmalar.
Kıta kabuğu nün kısmi ergimesiyle oluşan granitik magmal
Yan kayaçlar: Bu sonuncu durumda yan kayaçlar içinde dnhr.önosdcn mevcut faydalı
element ve bileşikler hidrotermal sıvılar.ın geçişi sırasında çözümlenmiştir.
Değişik kökenler jeolojik incelemeler veya izotop analizleriyle saptanmaya çalışılır.
32S/3l*S izotop oranı köken hakkında fikir verir, incelemeler değişik kökenli
cevherleşmelerin aynı yatak içinde bir arada bulunabileceğini göstermiştir.
Hidrotermal cevherleşmelerin oluşum ısısı NIGGLI (1929) diyagramlarından da
anlaşılacağı gibi yaklaşık 400°-100°C arasındadır. Hidrotarmal cevherleşmeler kendi
aralarında ısıya bağlı olarak şu şekilde ayrılırlar;
Hipotermal - 400°-300°C
Mezotermal - 300°-200°C
Epitermal ~ < 200°C
GCHNEIDERHÖHN (1955) hipotermal yerine katatermal deyimini kullanır.
Amerikalı yazarlar hipotermal cevherleşme deyimini 40G ü den daha yüksek ısıdakiler için de
kullanırlar. Aslında hidrotermal cevherleşmelerde ısının üst sınırı suyun kritik ısısına (374°C)
tekabül etmektedir. Alt sınır suyun kaynama ısısıdır (100°C). Ara bölmeler isa tamamen
yapaydır. Cevherleşmenin hangi ısı aralığında gerçekleştiği jeolojik ısı ölçümleri ile belirlenir.
Bu ısı aralığı çoğu kez oldukça geniştir ve böylece hipotermal, mezotermal ve epi~ termal
bölmelerinden iki veya üçünü bir arada kapsayabilir.
Hidroterrnal cevherleşmelerin oluşumundaki basınç koşullarını saptamak çek zordur.
Ancak bu cevherleşmelerin genellikle 6000 m1 den daha sığ derinliklerde meydana geldiği,
dolayısıyla litoştatik basıncın 1800 bar'dan daha düşük olduğu bilinmektedir. Buhar basıncı
ise uçucu elemanların miktarına bağlıdır. Buhar basıncı ısı düştükçe azalır.
III, HÎDROTERMAL YATAKLARIN YATAKLANMA SEKİL VE YEPLERÎ :
Hidrotermal yatakların en tipik yataklanmaları damar (=filon) şeklindedir. Bunun
dışında mercek, saçınım, stokverk ve yığın şeklindeki cevherleşmeler de olağandır.
Oluşum derinliklerine göre bu yataklar genellikle hipabisal (3-1,5 km)„ bazen de
abisal (>3 km) veya epikrüstal (1,5-0,5 km) niteliktedir. Bu derinlikler hidrotermal
cevherleşmelerin daha ziyade epizon granitleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Cevher-
leşmeler, bağlı oldukları plütonik kayaçtan uzaklığa göre, perimag-matik veya apomagmatik
özelliktedir. Porfiri bakır yataklarında olduğu gibi intramagmatik yataklara da rastlanır.
Kriptomagmatik ve telemagmatik özellikteki hidrotermal yatakların ise belli bir plütonik
kayaca bağlılıkları şüphelidir.
Hidrotermal yataklar genellikle asıl granitlere ve granodiyo-ritlere bağlıdır. Diğer
plütonik kayaçlar ile volkanik ve sübvol-kanik kayaçlara bağlı hidrotermal yataklar daha az
sayıdadır.
Cevher yerleşimi için en uygun yerler şunlardır (Şekil 103)j
Kırık boşlukları
Kırık arakesitleri
Kayaç gözenekleri, çok ufak ölçekteki boşlukları
Breş aralıklarında
Ayrışma boşluklarında (karstik, vb.,)
Soğuma çatlaklarında
Katmanlar arasında
h) Kıvrımların eksen kısımlarında
Cevher yerleşimi için uygun niteliklerden birkaçının biraraca olması durumunda
cevherleşmenin daha kolay gerçekleşeceği anlaşılır. Topomineraller ile cevherin yanal göçü
de yerleşme olayında rol oynarlar.
Sn-W-Bi (H)
Sb-Hg-As (E)
Fe-Mn-Mg(M,E)
h) Metalik olmayan mineraller; Fluor it, barit, vb. (E)
3-Yan Kayaçlarda Kimyasal ve Mineralojik Değişiklikler : Hid.ro-termal çözeltiler
genellikle yan kayaçlarda önemli değişiklikler meydana getirirler. Bu değişiklikler yan kayaca
bazı bileşiklerin eklenmesiyle veya daha çok metasomatik şekilde gerçekleşir. Hidro-termal
ayrışma olarak da adlandırılan başlıca değişiklikler şunlardır ;
a; silisleşme : Silis getirimi ile her türlü yan kayaçta gelişebilir. En yaygın
değişikliktir.
Serisitleşme : Genellikle asit veya nötr kayaçlardaki plajiyoklazların ayrışmasıyla
gerçekleşir.
Kloritleşme: Genellikle nötr veya bazik kayaçlardaki ferromagnezyen minerallerin
ayrışmasıyla gerçekleşir.
D: Piropilitleşme : Daha ziyade andezitlerde, bazende diğer volkanik kayaçlarda
klorit, epidot, karbonat (kalsit, ankerit), serisit, pirit, vb., oluşumu ile belirlenen karmaşık bir
ayrışma türüdür.
Kulesine veya Kaolenleşme : Her türlü yan kayaçta gelişebilir. Daha ziyade kaolen,
montmoriyonit cinsi kil mineralleri oluşur.
Karbonatlaşma : Daha siyade karbonatlı kayaçlar ile bazik ve ultrabazik kayaçların
^yr-«masıyla. gerçekleşir. Karbonatlaşmanın çeşifcri şöyledir?
Kalsitleşme
Dolomitleşme
Ankerit oluşumu
Siderit oluşumu
Mangancsiderit((Mn,Fe)CO3) oluşumu
Manganokalsit ((Mn,Ca)CC>3) oluşumu
g) Piritleşme : Kükürt getirimi ile gerçekleşir.
h) Hematitleşme : Demir getirimi ile gerçekleşir.
i) Diğer değişiklikler : Yukarıda sıralanan değişiklikler dışında daha birçok
hidrotermal ayrışma çeşitli bulunmaktadır. Ancak bunlar seyrek görülen önemleri az
değişikliklerdir.
-Al ün i ti eşme : Volkanik ve sübvolkanik oluşuklarda
-Fe I d ispat 2 aşma .- Genellikle albitleşme şeklinde
-Biyoti tleşme
-Zoolitleşme
-Talklaşma
-Serpantin itleşme
-Bar itleşme
Yan kayaçlarda meydana gelen kimyasal ve mineralojik değişiklikler çoğu kez bir
cevherleşmeye eşlik ettiklerinden, kılavuz rolü oynarlar ve bu nedenle böyük önem taşırlar.
V, ZONLANMA 5
Hidrotermal yataklarla ilgili üç türlü zonlanma vardır. -Hidrotermal yatakların iç
zonlanması -Yan kayaçlardaki zonlu ayrışmalar -Hidrotermal yatakların zonlu dağılımı
l- Hidrotermal Yatakların iç Zonlanması : Aynı bir yatak içindeki minerallerin veya
elementlerin zonlu dağılımı genellikle oluşum ısısına bağlıdır.
En belirgin iç zonlanmalara mezotermal yataklarda rastlanır. Bu tür yataklarda
mineralojik veya kimyasal değişimleri düşey ve yanal olarak saptamak kolaydır. Zonlanmanın
niteliği mineralojik bileşime ve yatağın oluşumunu etkileyen diğer faktörlere bağlıdır. Ancak
genelde FERSMAN'ın (1934) periplütonik düşey zonlanması geçerlidir (.Şekil 84) . Böylece
mezotermal yataklarda yüzeyden derine doğru sırayla Ag-Pb-Zn-Cu minerallerinin artması ve
en derinde pirit minerallerinin yoğun bir şekilde bulunması olağandır. Aynı zonlanma
mezotermal yataklardaki kuşaklı yapılarda da izlenebilir.
Hipotermal yataklarda iç zonlanma enderdir. Ancak bazı kimyasal değişikliklere
rastlamak mümkündür, örneğin, bazı hipotermal altın yataklarında Au/Au + Ağ oranının belli
bir derinliğe kadar arttığı saptanmıştır.
Epitermal yataklarda da iç zonlanma genellikle belirgin değildir. Zira bu yataklar
çoğunlukla volkanizma veya stibvolkanizmaya bağlı olarak geliştiklerinden teleskopaj
meydana gelmiştir. Ancak bazı epitermal yataklarda dıştan içe doğru As-Hg-Sb şeklinde bir
zonlanma saptanmıştır.
Gang mineralleri de genellikle cevher minerallerine benzer şekilde zonlu bir dağılım
gösterebilirler. Oluşum ısısıyla ilgili olarak Albit, Zoisit, Biyotit gibi silikatlı gang mineralleri
en derin zonlarda teşekkül ederler. Olağan gang minerallerinden kuvars genellikle kalsit ve
barite oranla daha derinde ve daha içte bulunur.
Bazı hidrotermal yataklara ait zonlanmalar örnekler kısmında verilecektir.
Yan Kayaçlardaki Zonlu Ayrışmalar : Yan kayaçların hidrotermal ayrışması genellikle
zonlu bir özelliktedir. Değişik nitelikteki ayrışmalar cevherli kısmı kuşaklar halinde sararlar.
Ancak kuşakların genişliği ve cinsi çeşitli etkenlerle çok farklı olabilir. Serisitleşme
bulunduğunda genellikle en iç ve derin zonlardadır. Buna karşılık kloritleşme genellikle dış
zonlarda gerçekleşmiştir. Porfiri bakır yataklarındaki yan kayaç ayrışmaları, bu yatakların
aranmasına yardımcı olacak şekilde, benzer özelliktedir (Şekil 106) .
Hidrotermal Yatakların Zonlu Dağılımı : Hidrotermal yataklar bir granitik plüton
etrafında zonlu bir şekilde dağılırlar. Böylece örneğin altınlı kuvars damarlarını bir granite en
yakın kesimlerde aramak gerekir. Daha sonra Cu ve pirit yataklarını dışa doğru Zn-Pb-Ag
yatakları takip edebilir ve en dışta da Sb-Hg-As yatakları bulunabilir. Bu sıralanış aslında
süksesyon – zonlanma ilişkisini aksettirir (Şekil 77) ve genelde FERSMAN'ın (1934)
periplütonik düşey zonlanmasına da uygundur.
A.GÜMÜŞ (1974) Tirebolu - Harşit (Giresun) yöresindeki ceT-v>or_ leşmelerin
zonlu bir şekilde dağıldığını belirtir. Bu araştırmacıya göre Harşit granitik masifinden kuzeye
doğru uzaklaştıkça sırasıyla Fe, Cu, Zn-Cu ve Pb-Zn kuşakları sıralanmaktadır (Şekil 104).
Ancak bu sıralamada yer alan cevherleşmelerden pek çoğunun aslında dasitik volkanizmaya
bağlı olması dolayısıyle granitle doğrudan ilişkili olmayışı söz konusu zonlanmayı tartışmalı
kılmaktadır.
Plaka ölçeğinde de hidrotermal yatakların zcnlu dağılımından bahsedilebilir.
Hidrotermal yatakların en yoğun olarak bulundukları aktif kıta kenarları ve ada yayları
kesimlerinde bu şekilde zonlanmalar saptanmıştır. SILLITOE'ye (1972) göre Kuzey ve Güney
Amerika'nın batısında, Kıta kenarı cevherleşmesine ait metallerin dağılımı batıdan doğuya
doğru şöyledir (Şekil 105); Fej Cu (Mo, Au) f Pb,Zn,Ag? Sn,Mo.
VI. HlDROTERMAL YATAKLARIN EKONOMiK ÖNEMÎ ;
Hidrotermal yataklar değişik parajönezleri ile çok çeşitli metallerin ve endüstriyel
hammaddelerin elde edilmesi için işletilirler. Hidrotermal yataklardan itibaren elde edilen
başlıca metaller ve bu metallerin içinde bulunduğu başlıca faydalı mineraller şunlardır.
Cu î Kalkopirit Zn s Sfalerit Pb : Galen
Bunların dışında aşağıdaki metaller ve faydalı mineraller sıralanabilir.
Au : Nabit altın veya kalkopirit, pirit arsenopirit içinde Ağ : Nabit gümüş veya galen,
tetraedrit içinde Cd,Gai,Ge,în : Sfalerit içinde
mö
N i
Co
Bi
U
Sb
Hg
As
Fe
Mn
Molibclenit
Nikelin
Saflorit, smaltit
Nabit bizmut, bizmütinit veya galen içinde
Uraninit, peşblend
Antimonit
Zinober
Realgar, orpiment
Hematit, siderit
Pirolüzit, rodokrozit, rodonit
Hidrotermal yataklarda çoğu kez birçok faydalı r-îr>'-"-1 bir arada ekonomik oranda
bulunur. Bu yataklara polimetalik yataklar denir. Pirit en çok rastlanan mineral olmasına
karşılık çoğu kez ekonomik önemi yoktur.- Sadece çok bol bulunduğunda veya yan ürün
olarak elde edildiğinde sülfürik asit yapımında kullanılır.
Metalik mineraller dışında, endüstriyel hammadde olarak kullr-nılan birçok mineral
hidrotermal olarak teşekkül etmiştir. Bunlardan başlıcaları şunlardır? Kuvars, ametist, agat,
oniks, opal„ r.cu: • yezit, barit, flüorit, stronsiyanit,, selestin, alünit, kil leri, talk, zeolit.
J U
VII. HİDROTERMAL YATAKLARA ÖRNEKLER :
Hidrotermal yataklar içinde porfiri bakır yatakları jeolojik ve ekonomik özellikleri
bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Bu nedenle porfiri bakır yatakları burada ayrı olarak ele
alınacaktır.
l- Porfiri Bakır Yatakları :Aşağxdakiortak özellikleri taşıyan yataklar olarak
tanımlanabilirler
Düşük tenörlü (yaklaşık % 0,5-1,0 Cu), buna karşılık büyük rezervli (en az birkaç on
milyon ton) bakır yataklarıdır, Yüzey salayrışmaya uğramış porfiri bakır yatakları
sementasyon zonlarında zenginleşmişlerdir. Cevherleşme başlıca kalkopirit ve piritten
müteşekkildir. Porfiri bakır yatakları molibdenit ve altın içermeleri bakımından da ayrı bir
özellik gösterirler. Birincil minerallerin yanında kalkozin, kovellin, malakit, azürit gibi
süperjen mineraller de vardır.
Cevherleşme saçınım veya stokverk halde, silindir ters koni veya disk şeklindedir.
Yataklar yeryüzünde genellikle dairesel veya oval bir kesitle ortaya çıkarlar.
Cevherleşme epizonal plütonik kayaçların veya sübvolkanik kayaçların takke
kısmındadır (intraplütonik). Yan kayaçların içinde de (periplütonik) aynı tür cevherleşme
bulunabilir.
Cevherleşmenin içinde veya çevresinde yer aldığı plütonik veya sübvolkanik kayaçlar
genellikle monzonitik granit granodiyorit bileşimindedir. Bu kayaçların genellikle alkalen
feldispat fenokristelleri içermeleri nedeniyle porfiri deyimi kullanılmaktadır.
Cevherleşme ile plütonik ve sübvolkanik kayaçlar Arasında sıkı bir köken ilişkisi
mevcuttur. Bu sokulum kayaçları ile bunlara bağlı olarak oluşan porfiri bakır yatakları
Benioff zonları üzerindeki ada yaylarında veya kıta kenarlarında, kalko-alkalen magma ve bu
magmaya bağlı olarak ortaya çıkan
cevher eriyikleri tarafından oluşturulmuşlardır.
Plaka tektoniği ile olan bu yakın ilişki nedeniyle porfiri bakır yatakları belli orojenik
kuşaklar üzerinde yer almaktadır.
-Kuzey ve Güney Amerika'nın batı kesimleri
-Yugoslovya
-Bulgaristan
-Türkiye
-İran üzerindeki Alp kuşağı
-Filipinler
-Yeni Gine
-Kazakistan
h) Kazakistan porfiri bakır yatakları Hersinyen, diğerleri Alpin yaşlıdır.
i) Oluşum ısısı bakımından yataklar mezotermal niteliktedir. Cevherleşme sokulumu
hemen takip eden bir zamanda epijenetik olarak teşekkül etmiştir.
j) Porfiri bakır yataklarında hidrotermal ayrışma ürünleri bir zonlanme gösterir. Bu
zonlanma içten dışa doğru genellikle şöyledir (Çekil 106);
Potasyum silikat zonu ; Bu zcna potasyum getirimiyle potryumlu feldispatf biyotit,
muskovit gibi mineraller oluşmuştur.
Serisit - kuvars zonu : Başlıca serisit ve kuvars minerallerini kapsar. Asıl ekonomik
mineral ve elementler ilk iki zon içinde kalırlar; kalkopirit, molibdenit, altın.
Kaolen - Montmoriyonit zonu : Nispeten incedir, bazen hiç olmayabilir. Bu zon
genellikle cevherleşme kuşağının dışında kalır.
Piropilitleşme zonu : Klorit, epidot, kalsit, vb. gibi ayrışma mineraller oluşmuştur. En
dıştadır ve oldukça geniştir.
Belli başlı porfiri bakır yatakları şunlardır :
sütte (Monta'na - ABD)
Copper Çities (Arisona ~ ABD)
Chuguicamats (Şili)
Karman - Sturçeşme (îran)
Türkiye'de porfiri bakır yataklarının bulunup bulunmadığı tartışmalıdır. Batıda
Yugoslavya ve Bulgaristanf doğuda îran porfiri bakır yataklarını içeren Alp orojenik kuşağı
Türkiye'nin kuzeyinden geçmektedir» ASLANEP (1977) Bakırçay (Merzifon-Çorun), ispir
(Erzurum) zuhurlarının porfiri bakır tipinde olduğunu savunmaktadır .
2~ Mother Lode Altın Yatakları (California - ABD) : Geniş bir yöredeki altınlı kuvars
damarları karmaşık bir ağ meydana getirirler. Volkanik kayaçlc?.r içindeki hipotermal
olusumlu damarlar Jura - Kretase yaşlı sokulumlara bağlıdır.
3- Köstere Cu - Zn - Pb Yatağı (Torul - Gümüşhane) : Köstere pclirıetalik yatağı
damar şeklindedir. Başlıca kalkopirit» sfalerit ve galenden oluşan cevherleşme üst Kretase
yaşlı dasitlerin içinde bulunmaktadır (Şekil 107). A,GÜMÜŞ (1974) bu yatağın içindeki
belirgin düşey zonlanmadan dolayı plütonizmaya bağlı hidrotennal bir kökeni savunmaktadır.
Yataktaki zonlanma derine doğru basitleştirilmiş şekliyle şöyledir; Galen - Sfalerit =
Kalkopirit - pirit.
Zamantı Çinko ve Kurşun Yatakları (Develi - Kayseri) : Bu yöredeki kurşun ve çinko
cevherleşmeleri kırıklar içinde damarlar halinde veya karstik boşluklar içinde düzensiz
yığınlar halinde bulunmaktadır, tik cevherleşmenin hidrotermal karakterde (mezctermal)
olduğu, ancak daha sonradan oksidasyon ve sementasyon zonu olaylarına bağlı olarak
özellikle karstik boşluklar içinde sroitsohit ve serüsit minerallerinin oluştuğu
düşünülmektedir. Cevherleşme Permo - Karbonifer veya Permo - Triyas yaşlı karbonatlı
kayaçlar içinde muhtemelen Tersiyer yaşlı bir PlütcmizmAyla ilişkili olarak bulunmaktadır.
Bolkardağ Kurşun ve Çinko Zuhurları (Ulukışla - Niğde) :
Hidrotermal (mezotermal) kökenli birincil cevherleşme Devoniyen yaşlı mermerler
içinde kırık zonlarına bağlı olarak bulunmaktadır ve başlıca galen ve sfaleritten müteşekkildir.
Oksidasyon ve sementasyon zonlarının çok iyi geliştiği bu zuhurlarda süperjen olarak
smitzonitj, serüsit mineralleri ile altın ve gümüş zenginleşmesi mevcuttur, Bolkardağ
hidrotermal cevherleşmesinin Tersiyer yplı bir plütonizma ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Otlukilise Demir Yatağı (Gürün - Sivas) :
Başlıca hidrotermal (mezotermal) kökenli siderit ile süperjen hematit ve limonitten
oluşan cevherleşme üst Kretase yaşlı kalkerler içindeki bir kırık zonundadır. Damar ve yığın
şeklindedir. Tersiyer yaşlı bir plütonizma ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Duruluca Ni - Co - Bi Zuhurları (Divriği - Sivas) :
Damar şeklindeki cevherleşmelerde gersdorfit, rammelsberjit, saflorit, skütteridit,
bizmutinitj, nabit bizmut gibi mineraller saptanmıştır. Hipo - mezotermal oluşumlu bu
damarlar yöredeki Tersiyer yaşlı plütonik kayaçlarla ilgilidir.
BPLOM XIV GABRO VE PERİDOTİTLERE BA6LI MADEN YATAKLARI :
l, GABRO VE PERİDOTİT KAVRAMI :
Sınıflamalarda belli sınırlar içinde tanımlanan gabro ve peridotitlerin yanında
mineralojik bileşimleri ve oluşumları bakımından bu kayaçlara yakın bütün plütonik kayaçlar
geniş anlamda gabro ve peridot terimi ile ifade edilebilirler. Böylece geniş anlamda gabro ve
peridotit terimiyle ifade edebileceğimiz kayaçlar doğada belli beraberlikler halinde bulunurlar
ve bir aile teşkil ederler.
Gabro ve peridotit ailesini teşkil eden kayaçlar genellikle mafik ( =melanokrat: % 65-
90 koyu renkli mineral) veya ultramafik (=holomelanokrats % 90-100 koyu renkli mineral)
niteliktedir. Pet-rolojik olarak gabro ve peridotit ailesine ait olmakla beraber örneğin
anortozit, lökogabro gibi bazı kayaçların içerdiği koyu renkli mineral oranı çok daha azdır.
Gabro ve peridotit ailesini teşkil eden kayaçlar genellikle bazik (% 52-45 SiO2) veya
ultrabazik (< % 45 SiO2) niteliktedir. Piroksenitler petrolojik olarak gabro-peridotit ailesine
ait olmakla beraber % 52"den fazla SiO2 içerebilmektedir. Buna karşılık bazı bazik ve
ultrabasik kayaçlar (örneğin, nefelinli siyenit/ melteijit, vb.,'.) gabro ve peridotit ailesine ait
değ 1:1 vler.
Bu nedenle gabro ve peridotit ailesi kayanlarını tam olarak mafik-ultramafik ve bazik-
ultrabazik kayaçlarla Özleştirmemek gerekir. Diğer taraftan granit ailesine ait kayaçlarla
beraber bulunabilen bazı çok ufak gabro kütleleri nasıl granit ailesinden ayırmak mümkün
değilse, gabro ve peridotit ailesi kayaçlarıyla birlikte oluşup, birlikte bulunan bazı granitleri
de bu aileden saymak gerekir. Bütün bu nedenlerle gabro ve peridotit ailesi kavramı minera-
lojik ve kimyasal etkenlerden ziyade oluşum (köken) etkenine bağlıdır.
Birçok maden yatağı konum, zaman ve köken bakımından gabro ve peridotitlerle ilişki
halindedir. Ancak bu ilişkiler, granitlere bağlı cevherleşmelerden farklı olarak çok daha
çeşitlidir. Zira gabro ve peridotit ailesi kayaçları kendi içlerinde köken bakımından farklı
gruplara ayrılırlar.
Ilı GABRO VE PERİDOTİTLERE BAĞLI YATAKLARIN OLUŞUMU :
Gabro ve peridotitlere bağlı yatakların büyük bir çoğunluğu ortomagmatik dönemde
oluşmuşlardır. Yani cevher mineralleri bağlı olduğu magmatik kayaç ile yaklaşık aynı
zamanda ve benzer koşullarda (~70ö~120Q°C) oluşmuşlardır. 3u tür yataklar için bazı yazar-
lar doğrudan ortomagmatik yatak deyimini kullanmaktadırlar.
Ortomagmatik dönemde faydalı mineral veya bileşiklerin derişmesi manto kökenli
bazaltik bir magmanın diferansiyasyonu ile mümkün olmuştur. Cevherleşmenin
ortomagmatik evrenin erken veya geç bir safhasında gerçekleşmesine bağlı olarak Erken
magmatik ve Geç Magmatik yataklar ayırt edilir.
Erken magmatik yatakların oluşmasında sıvı halde karışmazlık ile erken kristalleşme
ve yerçekimi nedenlerine bağlı diferansiyas-yon olayları etken olmuştur. Özellikle nikel-bakır
sülfürlerinin oluşumu sıvı halde karışmazlık olayına, elmas ile bazı platin, kro-mit,
titanornanyetit yataklarının cl'iç-Jmu erken kristalleşme ve yerçekimi olayına bağlıdır.
Geç nagmatik yatakların olv^-n^s-.nda ise sırayla kristalleşme rol oynamıştır.
Ortoıregmatik dönemin erken evrelerinde silikatların kristalleşmesinden sonra cevherli
bileşikler arta kalan sıvı içinde derişmişlerdir. Bazı kromit, platin, titanomanyetit yataklarının
oluşumu geç magmatik niteliktedir.
Gabro ve peridotitlere yatakların çok küçük bir kısmı pegma-titik veya hidrotermal
dönemlerde oluşmuşlardır. Pnömatclitik ve pirom-?4-^ccr.atik yataklar gelişmemiştir.
III ı YATAKLANMA ŞEKİL VE YERLERİ ;
Gabro ve peridotitlere bağlı yatakların hemen hemen hepsi bağlı oldukları kayaçların
içinde (intraplütonik) bulunurlar. Bunların yataklarıma şekilleri oluşum koşullarıyla yakından
ilişkilidir.
Ortomagmatik oluşumlu cevherlo.~::olerin bir kıornı saçınım halindedir. Bu
yataklardaki cevher mineralleri beraber oldukları kayacın herhangi bir minerali gibi
kristallermişlerdir. Bazen saçı-nımlar daha sık bulunarak siliyren'leri oluştururlar. Katmansı,
podiform, yığın, kese, torba, cep şeklindeki yataklanmalar da olağandır. Damar şeklindeki
yataklar daha enderdir. Pegmatitik ve hidrotermal oluşundu cevherleşmelerin yataklanma
şekilleri grani-tik kayaçlara bağlı yataklarda olduğu gibidir.
Cevher minerali veya bileşiklerinin diferansiyasyon nedeniyle, diğer kayaç yapıcı
minerallerden ayrı olarak, fakat ana kayaç içinde derişmesine segregasyon denir. Bu nedenle
bazı yazarlar saçınım, şiliyren, katmansı şekildeki yataklar için segregasyon yatakları
deyimini kullanırlar. Diferansiyasyon sırasında magma haznesinin herhangi bir kesiminde
derişmiş sıvıların tektonik kuvvetlerle ye kayaçlar içine itilmesine enjeksiyon denmektedir.
Bazen katılaşan ve sonra tekrar ergiyen cevher kütlelerinin de enjeksiyon yapabileceği
düşünülür, özellikle yığın, kese, torba ve damar şeklindeki ortomagmatik cevherleşmeler
enjeksiyon ile oluşmuştur. Segregasyon erken magmatik bir cevherleşmeyi, enjeksiyon ise
geç magmatik bir cevherleşmeyi işaret eder. Erken magmatik segregasyon cevherleşmeleri
senjenetik ve otoktontur. Bazı geç magmatik cevher minerallerin ilk oluşan silikatları
çimentolaması durumunda, yine senjenetik ve otokton bir cevherleşmeden bahsedilebilir.
Ancak geç rı^^-tik enjeksiyon cevherleşmeleri için epijenetik ve allokton niteliklerini
kullanmak gerekir. Şunu da unutmamak gerekir ki gabro ve peridotitlere bağlı
cevherleşmelerin büyük bir çoğunluğu tektonik de-formasyona uğramıştır. Böylece
yataklanma şekli tektonik yüzeyler olan gelişigüzel sınırlarla belirlenmiştir.
Cevher çoğu kez benekli yapıdadır. Kromit cevherleşmelerinde şu tür yapılara
rastlanabiliri
Som yapı
Benekli yapı
Leopar yapı (Kromit taneleri birkaç cm çapındaki hacimlerde gruplanmışlardır.)
Orbiküler yapı (Kromit taneleri halkalar oluştururlar.)
Bantlı yapı (Kromit taneciklerinin oluşturduğu kuşakla v çok kez tekrarlanırlar.)
Bantlı yapı mostra, hatta yatak ölçeğinde de gözlenebilen bir yapıdır. Diferansiyon
olaylarına bağlı olarak magmatik bantlaşma meydana gelmekte, böylece kayaç ve
cevherleşmeler birçok kez teh-rarlanabilen katmansı, batlı görünümlerini kazanmaktadırlar.
Geniş anlamda gabro ve peridotitlere bağlı olarak ele aldığımız yataklar, ayrıntıda
köken bakımından bağlı oldukları kayaç gruplarına göre dört çeşittir?
1- Stratiform Masiflere Bağlı Yataklar :
Genellikle lopolit, bazen de l.akolit, bizmalit, fakolit, sil veya dayk şeklinde yataklanmış
gabro-peridotit ailesi kayaçlar alttan yukarı doğru bazik nitelikten asit niteliğe doğru bir
sıralanma, katmanlaşma gösterirler. Stratiform masifler daima orojenik olmayan kıtasal
kabuklar yer almışlardır. Yerleşme yaşları genellikle Antekambriyen'dir. Bu masiflere bağlı
Cr, Fe, Ti, Ni, Cu cevherleşmeleri saçınım veya katmansı şekilde yataklanmışlardır.
2- Ofiyolitlere Bağlı Yataklar:
Ofiyolit topluluğuna ait kayaçlar eksiksiz ve istiflenmiş olarak bulunabilirler veya tektonik
itilmeler nedeniyle melanj haline gelebilirler. Ofiyolitlere bağlı en tipik cevherleşme
kromittir. Bu kromit için ofiyolitik kromit deyimi kullanılır. Diğer taraftan ofiyolitik kroraite
genellikle orojenik kuşağı içinde rastlanıldığından Alpinotip kromit yatağı deyimi de
kullanılır. Bu kromitler Stratiform masiflere bağlı krcmitlerden farklı olarak genellikle
podiform, yığın, kese, torba gibi şekiller halindedir veya tamamen tektonik yüzeylerle sınır-
lanmışlardır. Ender olarak istifli ofiyolit topluluklarının bulunduğu yerlerde katmansı yataklar
da bulunabilir. Bütün bu yatakların ortak bir özelliği postmagmatik hidrotermal metasomatik
değişimle uğramış olmalıdır. Bu değişimler yan kayaçların serpantinleşmesini, asbest,
kemarerit, uvarovit gibi minerallerin oluşmasını sağlamıştır. Oysa bu tür değişimler
Stratiform masiflerde izlenmez.
Ofiyolit topluluğu gabro ve peridotit ailesi kayaçların yanında volkanik-ve tor tul
kayaçlar da içerir. Bu sonunculara bağlı cevherleşmeler volkanizmaya bağlı maden yatakları
bahsinde ele alınacaktır.
3- Kimberlitlere Bağlı Yataklar s Antekambriyen yaşlı kıta kabuğunun büyük
grabenlerinde yer alan kimberlitler baca veya pipo şeklinde yataklanmışlardır.
Bu kayaçların en karakteristik bir minerali olan elmas, kayaç yapıcı mineral
durumundadır.
4- Şarnokitik Karmaşıklara Bağlı Yataklar : Özellikle gabro ve anortozit içeren
şarnokitik kayaçlar Fe-Ti cevherleşmesi bakımından çok önemlidir. Hepsi Antekambriyen
yaşlı olan şarnokitik karmaşıklarda yataklarıma şekli saçınımlı, katmansı veya yığın şek-
lindedir.
IV, KiMYASAL VE MÎNERALOJÎK BÎLESÎM l
Gabro ve peridotitlere bağlı yatakların en karakteristik minerali kromittir. Aslında bir
spinel çeşiti olan kromit'in ve diğer önemli minerallerin bileşimleri şöyledir?
Kromit : (Mg,Fe+2) (Cr,Al,Fe+3)2Oıt -ferrokromit: FeCr2Ojt
-magnezyokromit2MgCr2Otf S
Titanomanyetit
îlmenit
Pirotin
Pentlandit
Pirit
Kalkopirit
Kübanit
Valeriit
Elmas
Kemererit
üvarovit
Manyezit
Manyetit
(FejTDgO,,
FeTi03
FeS
(Fe,Ni)9S8
FeS 2
Cu FeS2
Cu Fe2S3
(Mg,Fe)5(Al,Cr)(Sİ3A1O10)(OH)8
Ca3Cr2(SiO^)3
MgC03
Nabit platin, îridyum, paladyum, osmiyum: Pt,Ir/Pd,Os
Bu minerallerin yanında gabro ve peridotitlerin kayaç yapıcı minerallerinin olması
doğaldır. Bunlar başlıca plajiyoklaz (Labıa-dor, bitovnit, anortit), ortorombik piroksen
(enstatit, bronzit, hipersten), monoklinik piroksen (ojit), olivin ve bazı spinel çeşitleridir.
Gabro ve peridotitlere özel bazı hidrotermal-metasoma-tik değişim mineralleri de bulunabilir;
Serpantin, talk, tremolit, aktinot, vb.
Cevher mineral veya bileşiklerini bağlı oldukları kayaç gruplarına göre belli
parajönezlere ayırmak mümkündür. Bu parajönezler-den başlıcaları şunlardır:
Cr - Fe : Of iyolitik kromitler genellikle dünit ve peridotitlere bağlıdır. Bu kayaçlar
genellikle az çok serpantinleşmişlerdir. Stratiform masiflere ait kromitler ise genellikle gabro,
norit, anortozit gibi kayaçlara bağlıdır.
Fe - Ti : En karakteristik başlılıkları şarnokitik karmaşıklar iledir.
Pt - ir - Pd = Os : Aslında bu elementler asla tek başlarına nabit halde bulunmazlar.
Daima kendi aralarında bileşikler halindedirler. Dünit, piroksenit, krornitit gibi kayaçlar
içinde bulunabilirler.
Ni - Cu : Daha ziyade stratiform masiflerdeki gabro ve noritlere bağlı olarak
bulunurlar.
Gabro ve peridotitlere bağlı cevherleşmelerde süksesyonu saptamak mümkün olduğu
halde yatak çapında bir zonlanmadan bahsetmek veya yatakların dağılımının bir zonlanmaya
uygun olduğunu söylemek zordur.
V, EKONOMiK ÖNEM l
Gabro ve peridotitlere bağlı maden yatakları arasında özellikle Türkiye bakımından en
önemli olanı kromit cevherleşmeleridir. Meta-lürjik kromit Cr/Fe oranı 3 'ten fazla ve som
(masif) yapıda olan kro-
mit cevheridir. Ofiyolitlere bağlı kromit cevherleri, dolayısıyla
Türkiye’dekiler genellikle bu türdedir. Kimyasal kromitte krom bakımından çok daha
fazla bir zenginlik, buna karşılık gang mineralleri ve bilhassa silis bakımından fakirlik aranır.
Stratiform masiflere bağlı bazı kromitler bu türdedir. Refrakter kromit daha ziyade alü-min
bakımından zengindir. Stratiform masiflere bağlı çoğu kromitler bu türdedir.
Kromit yataklarında tenor CraOa olarak ifade edilir. Kromit dışındaki ekonomik
bakımdan önemli metalik cevher yatakları Ti, Pt grubu, Ni ve Cu yataklarıdır.
Tenoru TiOa olarak ifade edilen titan cevherleşmeleri (ilmenit, titanomanyetit) daima
demir cevherleşmeleri ile birlikte bulunur. Ancak bu yataklarda Fe genellikle ekonomik
değildir.
Platin grubu elementlerinin (Pt,Ir,Rd,Os) nabit alışımları ender olarak birincil
yataklardan itibaren işletilir. Bu tür cevher mineralleri daha ziyade gabro ve peridotitlere
yakın kırıntı yataklarından itibaren elde edilirler. Bazen kromit için de aynı durum söz
konusudur. Diğer taraftan platin pirotin^ pentlandit, pirit ve kal-kopirit içinde saklı olarak
bulunabilmekte ve bu şekilde de büyük ekonomik öneme sahip olabilmektedir.
Nikel (pirotin, pentlandit, nikelli pirit) ve bakır (kalkopirit, kübanit, valeriit) genellikle
ekonomik olarak, beraberce bulunurlar. Bu tür cevherleşmeler ayrıca kobalt (sülfür, arseniyür
halinde veya pentlandit, serpantin mineralleri içinde) ve altın (sülfürler içinde) bakımından da
önemli olabilirler.
Endüstriyel hammadde olarak en önemli yataklar elmas yataklarıdır. Kimberlitlere sıkı
şekilde bağlı olan elmas, bu kayaçlara yakın kırıntı yataklarından itibaren de elde
edilebilmektedir.
Gabro ve peridotitlere bağlı diğer endüstriyel hammaddelerden başlıcaları asbest,
manyezit, talk ve olivindir:
Asbest lifi ve yalıtkan özellikli minerallere verilen genel bir isimdir. Başlıca olivin ve
amfibol minerallerinin postmagmatik dönemde hidrotermal ayrışması ile oluşmuştur.
Damarcıklar veya paralel şeritler halinde bulunan asbestin oluşumunda gerilimler ve buna
bağlı olarak kırıklanmalar önemli rol oynamıştır. Başlıca asbest çeşitleri şunlardır?
Krizotil - asbest % Mg6(Si.,Oıo) (OH)8
Amfibol - asbest s
-Tremolit asbest ;Ca2 Mg5 (Si^On ) (OH)2
-Riebekit asbest = krokidolit:Na2 (Fe,Mg) 3Fe£3 (SitOn ) (OH)2 -Grünerit asbest =
amosit .:Fe7(Siı,Oıı ) (OH)2
Amyant dokunabilir nitelikte, iplikimsi asbestler için kullanılan ticari bir isimdir.
Manyezit •. MgCO> Postmagmatik dönemde hidrotermal etkenle stok-verk, damar
veya yığın şeklinde oluşmuştur.
Talk : Mgs (Siı»Oıo ) (OH) 2. Tektonik deformasyona uğramış kesimlerde,
hidrotermal etkenlerle oluşmuştur.
olivin' : (MJrFe) 2SiOı». Kayaç yapıcı bir mineral olan olivin, dü-nitlerde olduğu gibi,
bol bulunduğu yerlerde refrakter hammadde olarak önem kazanmaktadır.
V, ÖRNEKLER
l- Bushveld Cr ve Pt Yatakları (Güney Afrika) : 450 km uzunluğunda, 240 km
genişliğinde bir alanı kaplıyan lopolit şeklindeki Bushveld karmaşığı stratiform bir masiftir.
Prekambriyen yaşlı tortul kayaçlar arasında kalan bu lopolitte tabandan tavana doğru saptanan
başlıca litolojik birimler ve cevherli seviyeler şöyledir (Şekil 110) j
Taban Zonu : Piroksenit, peridotit
Kritik Zon ; Katmansı norit, piroksenit, anortozit'in ardışıklı olarak yer aldığı bu zonda
birçok ayrı seviyede kromit bantları bulunmaktadır. En fazla 3-4 m kalınlığına ulaşan bu
bantlar dünyanın en önemli kromit rezervini oluşturmaktadır. Kritik zon içinde yer alan bazı
dünit pipolarında ayrıca ekonomik miktarda nabit platin bulunmaktadır.
Merensky Seviyesi :
Kalınlığı birkaç desimetre olmasına karşılık, çok düzenli şekilde kilometrelerce (250
km) devam eden bir seviyedir. Başlıca iri taneli norit bileşimindedir. Çok yüksek tenörde
platin içermesi bakımından dünya çapında ekonomik öneme sahiptir. Platin başlıca pirit,
pirotin ve pentlandit içinde saklı olarak bulunmaktadır. Daha az miktarda platin arseniyür
olarak veya paladyumla beraber nabit halde de bulunabilmektedir. Ortalama tenor 6 gr/ton
civarındadır.
Esas Zon :
Norit, gabro ve anortozitten oluşmuştur. Titanomanyetit seviyeleri içerir.
Üst Zon :
Gabro ve diyoritten oluşmuştur. Vanadyumlu manyetit bant ve yığınları içerir. Asit
Kayaçlar Granit ve granofirden oluşmuştur. Asit kayaçlar içindeki pegmatitik pipolara bağlı
olarak kassiterit, granofirlere bağlı olarak da kassiterit, şeelit, volframit ve kalkopirit
bulunmaktadır.
Sonuç olarak Bushveld karmaşığı içinde yer alan krom ve platin cevherleşmeleri esas
itibarıyla katmansı, ortomagmatik, erken magma-tik oluşumlardır. Ekonomik bakımdan bu
karmaşıkta ikincil öneme sahip titanomayetit cevherleşmeleride benzer şekilde oluşmuşlardır.
Buna karşılık en üstteki asit kayaçlarda rastlanan kalay, volfram cevherleşmeleri pegmatitik,
pnömatolitik kökenlidir.
2- Great Dyke Cr Yatakları (Rodezya = Zimbabve) : Great Dyke ismi ( =Büyük
Dayk) Rodezya'da yaklaşık 500 km uzunluğunda, 6-9 km genişliğinde bir hat boyunca yer
alan gabro ve peridotit ailesi kayaçların meydana getirdiği kütleye verilmiştir. Bu kütle
aslında bir dayk değil Prekambriyen yaşlı granit ve metamorfitler içine NNE-SSW yönünde
bir hat boyunca yerleşmiş bir dizi bazik ve ultrabazik kayaç sokulumudur. Bu kayaçlar
Bushveld karmaşığındakine benzer şekilde stratiform bir yapıya sahiptir (Şekil 111). Tabanda
büyük ölçüde serpantinleşmiş dünit ve harzburjit bulunur. Bunların üzerine piroksenit ve
kromitit bantları içeren serpantinitler gelir. Kromit bantlarının sayısı 6 ile 11 arasındadır. Her
bant yaklaşık birkaç desimetre kalınlığındadır.
Katmansı kromitit içeren serpantinitlerin üzerinde piroksenitler, en üstte de norit
bulunmaktadır. Piroksenit ve norit arasında platin içeren sülfürlü mineraller yer almaktadır.
Great Dyke kromit yatakları katmansı, örtornagmatik, erken mag-matik yataklara
örnek teşkil ederler.
3- Sudbury Ni ve Cu Yatakları (Kanada) : Yaklaşık 60 km uzunluğunda, 30 km
genişliğinde olan Sudbury karmaşığı stratiform bir masif niteliğindedir. Tabanda
Prekambriyen yaşlı gnays, metavolkanit, tor, tul kayaçlar ve klastik kayaçlar bulunur. Taban
kayaçları ayrıca bir granit sokulumuna uğramıştır. Tavanda yine Prekambriyen yaşlı
volkanitler, kiltaşları ve kireçtaşları ile kumtaşları bulunur. Bizzat Sudbury masifi ise altta
norit, ortada kuvars diyorit, üstte granofirden oluşmuştur (Şekil 112).
Cevherleşme başlıca norit - taban kayacı kontağında yer alır. Masif yapıda merceksi
yığın, saçınım, damarcık veya breş çimentosu halindeki cevherleşme kontaktan oldukça
uzakta taban kayaçları içinde de bulunabilmektedir. Kontaktan uzaktaki bu tür cevhere
yöresel olarak "offset" adı verilmektedir.
Başlıca cevher mineralleri pirotin, pentlandit ve kalkopirit-tir. Bu minerallerden elde
edilen nikel (1,5 %) ve bakır (l %) dışında sudbury yataklarından ekonomik olarak platin,
kobalt, altın, gümüş vb. elementleri de üretilir.
Sudbury karmaşığının ve ona bağlı maden yataklarının oluşumu hakkında çok çeşitli
fikirler ileri sürülmüştür. Masifin kıvrımlanmış bir dayk veya sil olduğu veya çok büyük bir
meteoritin dünyaya çarpması sonucu oluştuğu gibi görüşler günümüzde terkedilmiştir. Artık
sudbury karmaşığının stratiform yapıdaki bir lopolit olduğu kabul edilmektedir.
Diferansiyasyon sırasında sıvı halde karışmazlık nedeniyle sülfürler silikatlı ergiyikten
ayrılmıştır. Katılaşma sırasında sülfürlü ergiyiğin bir kısmı norit içinde artakalarak saçı-nımlı
cevheri, bir kısmı masif cevheri/ diğer bir kısmı ise enjeksiyon ile damarcık veya breş
çimentosu halindeki cevheri oluşturmuştur.
4- Egersund llmenit Yatakları (Norveç) : Bu yataklar Prekambriyen yaşlı
Egersund şarnokitik karmaşığı içinde yer almışlardır. Şarnokitik karmaşık başlıca anortozit,
norit ve monzonitten oluşmuştur. Cevher anortozitler içinde merceksi yığınlar halindedir. Asıl
yığınlardan itibaren çok sayıda cevher apofizi yan kayaç içine uzanır.
Cevher ilmenitli norit niteliğindedir. Cevherde ortalama % 39 ilmenit (% 18 TiO2)
dışında plajiyoklaz, hipersten, biyotit, manyetit ve apatit mineralleri de mevcuttur.
Egersund şarnokit karmaşığı ve ona bağlı ilmenit yataklarının ileri derecede
metomorfik koşullarda metasomatik olarak oluştuğunu ileri sürenler bulunduğu gibi
magmatik diferansiyasyon ürünü olduğunu düşünenler de vardır.
5- Mir elmas yatağı (Yakutistan - Rusya) s Alt Ordovisiyen yaşlı karbonatlı
kayaçlar içinde, Liyas yaşlı, pipo şeklinde bir yataktır.
(Şekil 113). Yaklaşık 500 m çapında olan piponun 1000 m'ye kadarolan derinliği
bilinmektedir. Pipo çok çeşitli köşeli kayaç parçaları (amfibolit, gnays, şist, kumtaşı, kireçtaşı,
kömür, eklojit, vb.) ile bunları çimentolayan kimberlit'ten ibarettir. Elmas kimberlitin kayaç
yapıcı bir ninerali olarak bulunmaktadır. Kimberlitin diğer başlıca mineralleri olivin, flo'jopit,
kronlu diopsit, enstatit, pirop, ilmenit ve spineldir. Elmas tenoru yaklaşık 0,5 karat/ton1 dur
( = 0,1 gr/ton).
Elmasın erken magmatik şekilde kimberlitik magmadan itibaren, derinde, yüksek ısı
ve basınç koşulları altında kristalleştiği düşünülmektedir. Elmasın assimilasyon ile oluştuğu
ve eklojitlerden itibaren taşındığı veya postmagmatik dönemde pnömatolitik ve hidroter-mal
şekilde oluştuğu görüşleri daha az taraftar bulmuştur.
6- Kimberley Elmas Yatağı (Güney Afrika) : Elmas içeren kimberlitlere adını
vermesinden ve dünyanın en eski ve en ekonomik elmas yataklarından birisi olması
bakımından meşhurdur. Yaklaşık 500 m çapında, bir pipo şeklindedir (Şekil 114). Derinliği
1000 m’den fazladır. Prekambriyen, Paleozoik ve Mesozoik yaşlı çeşitli kayaçların içinde
bulunan piponun dolgusu Mir elmas yatağına benzer şekilde çeşitli kayaç parçaları ile bunları
çimentolayan kimberlitten ibarettir. Elmas kimberlit içinde, kayaç yapıcı mineral olarak
saçınım halinde bulunur. Diğer başlıca mineraller olivin, flogopit, kromlu gröna ve ilmenittir.
Elmas tenoru yaklaşık 0,2 karat/ton1dur (0,04 gr/ton) .
Elmasın erken magmatik safhada, derinde oluştuğu, daha sonra kimberlitik magma
içinde yataklanma yerine taşındığı düşünülmektedir.
7- Türkiye Kromit Yatakları : Türkiye dünyada en çok kromit üreten ülkelerden
biridir. Krom cevheri maden ihracatımızın en başta gelen ürünü olmuştur. Yurdumuzda geniş
alanlarda mostra veren ofiyolitlere bağlı olarak çok sayıda kromit yatak ve zuhuru
saptanmıştır. Bunlardan en önemlileri şunlardır.
Elazığ (Guleman, Kefdağ, Soridağ, Kundikan)
Muğla (Üçköprü, Kandak, Meşebükü)
Denizli (Karaismailler, Tavas, Mevlutlar)
Erzurum, Erzincan (Kopdağ)
Bursa (Çatak)
Kütahya (Dağardı)
Eskişehir (Kavak)
Türkiye'deki kromit yataklarının hepsi az çok serpantinleşmiş dünit, harzburjit, lerzolit
gibi kayaçlar içindedir. Bu kayaçlar ofiyolitik karmaşıklara aittir. Yurdumuzdaki ofiyolitik
kayaçların, dolayısıyla onlara bağlı ofiyolitik kromit yatakların, Alpın oroje-nezi sırasında
Mesozoik"te oluştuğu düşünülmektedir. Ancak bazı araştırıcılar Hersinyen yaşlı daha eski
ofiyolitlerin varlığından bahsederler. Okyanus ortası sırtı, okyanus adaları veya ada yayları
gibi ortamlarda oluşmuş bu ofiyolitlerin yerleşme yaşları ise oluşum yaşlarına göre daha
gençtir. Türkiye'deki ofiyolitlerin bugünkü tektonik konumlarına genellikle üst Kretase veya
daha genç yaşlarda yerleştikleri düşünülmektedir.
Alpin orojenik kuşakları içinde yer aldığından Alpin Kromit olarak da tanımlanan
Türkiye kromitleri manto kökenli magmanın erken magmatik diferansiyasyonu sonucu
oluşmuşlardır. Çoğu merceksi veya düzensiz yığışımlar halindedir ve tektonik yüzeyler
tarafından sınırlanmışlardır. Stratiform masiflerin düzenli katmansı yataklarından ayırt
edebilmek için bu tür kromitler için genel anlamda "podiform kromit" deyimi de kullanılır.
A- Elazığ Yöresi Kromit Yatakları : Şark kromit havzası olarak da bilinen Elazığ ili
Maden ilçesi yakınlarında Türkiye'nin en önemli kromit yatakları bulunur. Bu yörede yaşlıdan
gence doğru şu lito-lojik birimler vardır (Şekil 115);
Metamorfik kayaçlar: Mermer, şist, fillat.
Ofiyolitik kayaçlar: Serpantinit, dünit, peridotit, gabro, norit.
Üst Kretase flişi
Alt Eosen breş ve çakıltaşı
Alt Eosen flişi
Metamorfik kayaç blokları da içeren ofiyolitik kayaçlar Kuzey" den Güney'e doğru üst
Kretase flişi üzerine itilmişlerdir. Kromit yatak ve zuhurları ofiyolitik karmaşığın serpantinit,
dünit ve peridotit gibi kayaçları içindedir. Elazığ yöresi kromit yatakları belli başlı üç kesimde
bulunur: Guleman kesimi, Soridağ kesimi, Kef dağı kesimi.
a) Guleman Kesimi : En çok üretim yapılmış kesimdir. ESE-WNW doğrultusunda
2000 m'lik bir hat boyunca Serpantinit içinde kromit kütleleri sıralanmıştır. Guleman
kesimindeki cevher kütleleri tektonik sürüklenme nedeniyle her boyutta merceğimsi veya
yumurtaya benzer yığınlar haline dönüşmüştür. Budinaj yapıları olağandır. Boyutlar birkaç
santimetreden birkaç 10 m"ye kadar değişmektedir. Kırık-lanmış, ekaylanmış serpantinitler
içindeki bu tip cevhere, yine bu kesim içindeki Kündikan zuhurlarına izafeten, Kündikan tipi
kromit adı verilmiştir (Şekil 116).
Guleman kesiminde kromit cevheri masif, çok iri taneli ve yüksek tenörlüdür (% 50-
52 CraOs). özellikle makaslama yüzeylerinde ke-mererit, uvarovit, kromlu tremolit gibi
postmagmatik mineraller bol miktarda gelişmiştir.
b) Soridağ Kesimi : Bu kesimde kromit, kısmen serpantinleşmiş peridotit içinde,
katmansı haldedir (Şekil 117). Burada "damar" olarak nitelendirilen katmansı
yataklanmalar birbirlerine paralel konumludur. Bu şekilde Soridağ kesiminde
birkaç yüz metre arayla 10'un üzerinde zuhur bilinmektedir. Mostra
uzunluklarının 1000 m'yi aşabilmesine karşılık kromit seviyelerinin kalınlıkları
son derece değişkendir. Aynı bir seviye içinde kalınlık birkaç m ile birkaç cm
arasında değişebilir hatta tamamen yok olabilir. Böylece tespih şeklinde
dizilmiş merceğimsi yapılar, budinaj yapıları görülür. Diğer taraftan kromit
seviyeleri çok sayıda fay tarafındanparçalanıp bölünmüşlerdir.
Soridağ kromitleri nispeten daha ince tanelidir. Ortalama tö-nör yüksektir (% 48-51
CraOa). Kemererit ve uvarovit az miktarda mevcuttur.
c) Kefdağ Kesimi s Burada başlıca iki tane katmansı yatak bulunmaktadır. Batı
Kefdağ yatağı yaklaşık 500 m uzunluğunda, 30 - 35 m kalınlıkta ve dike yakın bir eğimdedir
(Şekil 118). Kısmen serpantinleşmiş peridotit içindeki yatakta kromit masif bantlı veya
benekli bantlı yapıdadır. CraOs tenoru oldukça düşük (% 39-40 CraOs) buna karşılık A12O3
tenoru yüksek (% 15-16 A1203) olan Kefdağ kromiti refrakter niteliktedir.
Doğu Kefdağ yatağı Batı Kefdağ yatağına benzemektedir. Ancak farklı doğrultu ve
eğime sahiptir.
B- Üç Köprü Kromit Yatağı (Göcek, Muğla) : Muğla İli İçinde mostra veren
ofiyolitlere bağlı olarak çok sayıda kromit yatağı bulunmaktadır. Üç Köprü kromit yatağı
bunlardan sadece biridir, fakat Etibank tarafından işletildiğinden önem taşımaktadır. Kromit
az serpantinleşmiş harzburjit içinde, katmansı şekildedir. Eğim dike yakındır. Uzunluğu
yaklaşık 250 m, genişliği yaklaşık 50 ro'dir. Kalınlık 2-6 m'dir.
Cevher masif bantlı veya benekli bantlı yapıdadır. Ortalama tenor % 47 Cr2O3'tür.
C- Kopdağ (Erzincan-Erzurum) : Kopdağ'ın batı ve doğusunda Alt Kretase kireçtaşları
üzerinde, buraya tektonik olarak yerleşmiş ofi~ yolitik karmaşık bulunmaktadır. Ofiyolitik
karmaşığın kısmen serpantinleşmiş peridotitleri içinde çok sayıda kromit zuhuru
bilinmektedir.
Batı ve Doğu Kop dağı kromitleri Kündikan tipine benzer şekilde her boyutta
parçalanmış, yuvarlaklanmış, budinaja uğramış, tektonik yüzeyli yığınlar veya yumrular
halindedir. Ortalama tenor % 50 CrzOa' tür. Kromitle beraber kemererit ve uvarovit
minerallerine de rastlanmaktadır.
8- Türkiye'de Gabro ve Peridotitlere Bağlı Diğer Yatak ve Zuhurlar : Türkiye'de gabro
ve peridotitlere bağlı demir, titan, platin, nikel, elmas zuhuru bilinmektedir. Buna karşılık
yurdumuzda çok sayıda asbest, olivin ve özellikle manyezit zuhuru bilinmektedir, Ancak
bunlar ekonomik bakımdan genellikle fazla önem taşımazlar.
BÖLOH XIII
NEFEL1NLI SİYENİT VE KARBONAT ÎTLERE BAĞLI P!ABEN YATAKLARI ;
I. NEFELÎNLt SÎYENÎT VE KARBONATİT KAVRAMI :
Sınıflamalarda belli sınırlar içinde tanımlanan nefelinli siyenit ile bu kayaca yakın
özellikteki feldispatoidli monzosiyenit, esseksit, teralit, urtit, ijolit, melteijit, vb. gibi kayaçlar
doğada genellikle beraberce bulunurlar ve bir aile oluştururlar. Bu kayaçların en önemli
petrografik özellikleri silisçe fakir olmalarıdır. Silis açığı nedeniyle kuvars yerine feldispatoid
cinsi mineraller teşekkül etmiştir. Ferromagnezyen mineraller sodik piroksenler (eğirin, eğirin
ojit) ve sodik amfibollerdir (riebekit, arfvedsonit, barkevisit). Titan çok boldur ve sfen,
perovskit, ilmenit, titano-manyetit, rütil gibi minerallerin bileşimine girmiştir. Fluor ve fosfor
da apatitin bileşimindedir.
Nefelinli siyenit ve yakın özellikteki diğer feldispatoidli kayaçlarla birlikte bulunan
haçka bir kayaç da karbonatitlerdir. Karbonatitler başlıca iri kalsit veya dolomit
minerallerinden oluşmuşlardır. Ayrıca ankerit, siderit ve rodokrozit gibi minera.11^-
içerebilirler. Karbonitler birçok bakımdan sokulum kayaçlarına benzer. Stok, baca veya dayk
şeklinde bulunurlar. Nefelinli siyenit ailesindekikayaçlar karbonatitleri genellikle konsantrik
halkalar halinde sararlar (Şekil 108). Karbonatit ve nefelinli siyenit halkalarının etrafındaki
kayaçlar çok değişik ^aşta ve nitelikted-' -"' Bu kayaçlar genellikle fenitleşme denilen bir
değişime uğramışlardır.
Fenitleşme nefelinli siyenit ve h.~ r be n ati t karmaşıkları etrafındaki yan kayaçların
metasomatik olarak SiO2bakımından fakirleşmesi/ buna karşılık alkalen elementler (Na,K)
bakımından zenginleşmesi anlamına gelmektedir.
Nefelinli siyenitler ve karbonatitler en fazla birkaç km genişliğinde küçük karmaşık
kütleler halinde, kıtasal ortamlarda olmuşlardır. Daima büyük graben zonlarına yakın yerlerde
bulunmaları önemli bir özellikleridir.
gayftıar ibateler nedeniyle önemlidirler. Bazı yazarların bu cevherleşmeler için
kullandığı alkalen kayaçlara bağlı cevherleşmeler deyimi oldukça sakıncalıdır. Zira alkalen
kayaçlar nefelinli siyenitler dışında, alkalen element lerce zengin siyenit ve granitleri de
kapsamaktadır.
Ilı NEFELfNLÎ S İ YEN î T VE KARBONAT ÎTLERE BA^LI YATAKLARIN
KÖKENLİ :
Bu yatakların şekil, cevher ve gang minerallerinin incelenmesiyle aşağıdaki türde
cevherleşmelerin var olduğu anlaşılmaktadır.
ortomagmatik (intraplutonik)
pegmatitik
pnSmatolitik - hidrotermal
pirometascmatik (»kontakt metasomatik)
Cevherin ilk kaynağı, daha sonraki derişme ve yerleşme mekanizması hakkındaki
varsayımlar ise oldukça tartışmalıdır. Zira bu cevherleşmelerin bağlı oldukları nefelinli siyenit
ve karbonatit-lerin oluşumu da en çok tartışılan konulardandır?
Bazaltik bir magmanın evrimiyle söz konusu kayaç ve cevherleşmeler meydana
gelebilir.
Volkanojenik yataklar içinde masif sülfit yatakları jeolojik ve ekonomik özellikleri
bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Bu nedenle burada ayrı olarak ele alınacaklardır.
l- Masif Sülfit Yatakları : Literatürde volkano-sedimenter, pi-ritik, masif piritik,
tabakalı sülfit yatakları gibi deyimlerle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Masif sülfit
yataklarının tanımı aşağıdaki özellikler ile belirlenir?
a)sübwarin ortamda oluşmuş volkanojenik yataklardır.
Başlıca mineralleri sülfürlerdir ( = sülfit). Bunlar içinde pirit çoğu kes en önemli yeri
kaplar.
Cevher gövdesinin önemli bir kısmı masif niteliktedir. Yani bu kesimde sadece cevher
ve gang mineralleri bulunur.
Masif cevher kütlesi katmansı, mercek veya merceksi yığın şeklindedir.
Masif cevher kütlesi arasında yer aldığı kayaçlarla uyumludur (konkordan). Bu
nedenle masif sülfit yatakları için stratiform deyimi de kullanılır.
Masif sülfit yataklarının tanımına giren özelliklerinin yanında genellikle geçerli
olabilecek şu özellikleri de belirtmek gerekirj
a) Başlıca şu elementler için ekonomik önem taşırlar.
Pirit
Cu, pirit
Zn, Cu, pirit
- Pb, Zn, Cu, pirit
Au ve Ag gibi bazı metaller de bu yataklardan itibaren elde edilebilirler.
Masif sülfitli cevher kütlesine çoğu kez damar, stokverk ve saçınımlı cevher eşlik
eder. Bu sonuncular genellikle kaba piroklastitler içinde yer almışlardır.
Masif sülfitli cevher kütlesi, damar, stokverk ve saçınım şeklindeki cevher birlikte var
olduklarında zonlü bir dağılım gösterirler. Bu yapısal zonlanma şöyledir (Şekil 120);
Masif cevher en üsttedir.
Storkverk ve damar şeklindeki cevher masif cevherin altındadır .
Saçınımlı cevher stokverk ve damar şeklindeki cevherleşmeyle hem beraber bulunur,
hem de bunları alttan ve yandan sarar.
Bazen masif cevher kütlesi volkanik veya volkano-tortul istiflenme içinde birçok kez
tekrarlanır. Buna neden aynı bir merkezden itibaren oluşan volkanizma faaliyetlerinin belli
zaman aralıklarında tekrarlanması ve her faaliyete ekzalatif ve hidrotermal getirimlerin eşlik
etmesidir.
Masif sülfit yataklarında genellikle mineralojik ve jeokimyasal bir zonlanma
mevcuttur. Pb, Zn, Cu ve pirit cevherleşmeleri bir arada bulunduğunda Pb ve Zn en üstte, Cu
bunların altında, pirit ise en altta bulunur.
Masif sülfit yataklarının hemen üzerine genellikle silis ve demir bakımından çok
zengin tortul kayaçlar gelir (Şekil 121, 133,137) .
Bu özelliklere ve diğer bazı niteliklere göre masif sülfit yatakları tiplere ayrılp.ıçtır.
Belli başlı tipler ile bunlara dünya ve Türkiye'den örnekler aşağıda verilmiştir.
A- Kuroko Tipi Masif Sülfit Yataklar : "Kuroko Tipi" deyimi Japonya'dn Kosaka
maden bölgesinde bulunan masif sülfit yataklar ile bunlara benzeyen d:.c~r yataklar için
kullanılır. Bu yatakların en önemli özelliği Miyosen yaşlı dasitik kalko-alkalen volkanizma-ya
bağlı olmalarıdır. Ada yayı niteliğindeki bu bölgede bakır, çinko, kurşun ve gümüş
cevherleşmesi dasitik kaba piroklastitlerin içinde veya heraen üzerinde bulunur. Daha ender
olarak bazı cevherleşmeler dasitik lav domlarının ayrışmış takke kısımlarında yer almışlardır.
Hemen hemen her yerde cevherleşmenin üzerinde jaspilit niteliğinde demir ve silisçe zengin
tortul kayaçlar izlenir. Kuroko tipi cevherleşmeler düzensiz mercekler veya merceksi yığınlar
halindedir. Yatakların uzunluk ve genişlikleri 100-200 m civarındadır. Kalınlık birkaç m ile
50 m arasında değişir. Yataklar içinde mineralojik bileşim, yapı ye doku bakımından belirgin
bir zonlanma mevcuttur. Saptanan dört ayrı zon yukarıdan aşağıya doğru şöyledir (Şekil 121);
Baritçe Çok Zengin Cevher : Barit ve onun içinde seyrek olarak bulunan sülfürlü
minerallerden ibarettir. Bu zon pek yaygın değildir. Kalınlığı ve sülfürlü mineral içeriği çok
değişkendir.
Masif Siyah Cevher : Bu zonda en bol olarak bulunan sfalerit ve galen siyah renkli bir
cevheri C =Kuroko) oluşturmakta, böylece hem bu zona, hem de bu tip yataklara adını
vermektedir. Polimetalik nitelikteki siyah cevher zonunda ayrıca pirit, kalkopirit,tetraedrit,
barit gibi mineraller bulunur. Gümüş galejıe bağlı olarak mevcuttur. Masif siyah cevherin
yataklanma şekli katmansıdır.İnce taneli cevherde bantlı, kolloform (jel), sferolitik yapılara
rastlanır.
Masif Sarı Cevher : Başlıca kalkopirit ve piritten oluşan sarı cevher (= oko) yapı ve
doku olarak üstteki masif siyah cevhere benzer. Ancak sfalerit, galen, tetraedrit, barit gibi
minerallerin oranı son derece azalmıştır.
Saçınımlı Sarı Cevher : Bu zonda pirit ve kalkopirit saçınım, stokverk veya damarcık
şeklinde bulunur. Kalkopirit oranı aşağıya doğru azalır. Silisleşmenin yoğunluğu nedeniyle bu
zona silisli cevher ......... keiko) zonu da denir. Çoğu kez jips veya anhidrit mineralizasyonları
silisli cevhere eşlik eder. Saçınımlı sarı cevher zonunda yapı nispeten daha iri tanelidir.
Saçınımlı cevher zonu dasitik breşler içinde derine doğru gittikçe zayıflayarak kaybolur,veya
alttan dasitik lav domu ile kesin olarak sınırlanır.
Kuroko tipi cevherleşmelerde hidrotermal ayrışmaya ilişkin olarakda yukarıdan
aşağıya doğru 4 zon ayırt edilir.
Montmoriyorit - Zeolit Zonu : Cevherden uzakta, tavan kayaçları içindedir.
Serisit - Klorit - Pirit Zonu : Cevherin üstündeki tavan kayaçları içindedir.
Kuvars - Serisit - Klorit Zonu : Cevher ile birliktedir.
Kuvvetli Silisleşme Zonu : Tabandaki kayaçlar içindedir.
Cevher dokusuna ve 3ifs/32S oranına ilişkin araştırmalar kuro-ko tipi yataklarda masif
cevherin magmatik kökenli olduğunu ve deniz suyuyla olan reasiyon sonucu çökeldiğini
göstermiştir. Bu bakımdan yatak volkano-tortul niteliktedir. Silisli cevher ise volka-nojenik
hidrotermaldir.
Ortalama tenor yaklaşık olarak şöyledir? Cu % 2, Zn % 5, Pb % 1,7, Ağ 200 g/ton.
B- Doğu Poııtid "Masif" Sülfit Yatakları : Batı'da Samsun'dan Doğu"da Rus hududuna
kadar uzanan Doğu Pontid Kuzey zonunda yüzlerce sülfürlü cevher yatağı veya zuhuru
bilinmektedir. Bu yatak veya zuhurların çoğu araştırıcılar tarafından Kuroko tipine benzeyen
masif sülfit yatakları olarak kabul edilmektedir. Ancak Doğu Pontid sülfürlü yatakları
kendilerine özgü bazı niteliklerle Kuroko tipinden ayrılırlar. PEJATOVIC (1979) bu yataklar
için Pont id tipi deyimini kullanmıştır.
Doğu Pontid sülfürlü yataklarının başlıcaları şekil 122'de işaret edilmiştir. Bunlar
Batı1dan Doğu'ya doğru Akköy, Piraziz, Laha-nos, Köprübaşı, Harköy, israil, Kutlular,
Çayeli-Madenköy, Murgul, îrsahan ve Kuvarshan yataklarıdır.
Bu yatakların başlıca özellikleri aşağıda maddeler halinde belirtilmiştir.
"Sübmarin ortamda oluşmuş volkanojenik yataklardır.
Başlıca mineralleri pirit, kalkopirit, sfalerit ve galen gibi sülfürlerdir. Ekonomik
bakımdan
- Cu, pirit
Zn, Cu, pirit
- Pb, Zn, Cu, pirit, (Sb) birlikleri için önem taşırlar. Son iki parajönez Doğu
Pontidler için daha karakteristiktir. Au ve Ağ daima dikkati çekecek oranda
mevcuttur.
Çoğu kez saçınım, stokverk, damarcık ve breş dolgusu şeklindeki cevherden meydana
gelmişlerdir. Masif (som) nitelikteki cevhere genellikle az rastlanır. Bunlar varolduklarında
fazla kalın değildirler. Bu özellik masif sülfit yatakları tanımına nispeten aykırı düşmektedir.
Ancak diğer bütün özelliklerin masif sülfit yatakları tanımına uyması veya bu tanımı
desteklemesi bakımından araştırıcılar Doğu Pontid masif sülfit yatakları deyimini
kullanmaktadır. ASLANER (1977) Doğu Pontidlerde saçınım, stokverk, damar şeklinde
bulunan cevherleşmelerin ayrı bir tip teşkil ettiğini ancak bunların masif sülfit cevherleşmeleri
ile bir arada bulunabileceğini belirtir.
Masif cevher varolduğunda katmansı, mercek veya merceksi yığın şeklindedir.
Yataklar bir bütün olarak düzensiz mercekler halindedir.
Cevher kütlesi arasında yer aldığı kayaçlarla her zaman uyumludur (konkordan,
stratiform).
üst Kretase (Senoniyen) yaşlı dasitik lav ve özellikle piro klastitlere bağlı olarak
oluşmuşlar ve yerleşmişlerdir. Bu cevherli dasitlerin stratigrafik dizinim içindeki yerleri Doğu
Pontidler Kuzey zonunda şöyledir (Şekil 123);
Alt Bazik Seri : Jura-Alt Kretase yaşlı bazik volkanitler/piroklastitler ve mermer
seviyeleri
Granit sokulumu : Alt ve üst Kretase sınırına yakın bir zamanda
Cevherli Dasit : üst Kretase (Senoniyen) yaşlı cevherli dasitler ve piroklastitleri
kendilerinden daha yaşlı kayaçlar üzerine Austrik yaşlı bir uyumsuzluk ile gelmektedir. Bazen
cevherli dasit tabanında bu uyumsuzluğu daha iyi belirleyen konglomeralar bulunur.
volkano - Tortul seri : üst Kretase (Senoniyen) yaşlı bu seri çok karmaşık olup, değişik
kayaç çeşitleri içerir :
Volkano - Tortul (s.str.) Kayaçlar : înce tabakalı kireçtaşı, kumtaşı, Tufit ve Tüf
niteliğinde çok iyi istiflenmiş kakaçlardır. Tabanlarına yakın kesimde kılavuz bir seviye olan
kırmızı kireçtaşları bulunur. Bazı yerlerde volkano-tortul kayaçların Paleosen'e geçiş
yaptıkları saptanmıştır.
Bazaltlar - Genellikle kırmızı kireçtaşları ile birlikte, pillov-lavalı olarak görülürler.
Genç Dasitler : Nispeten daha az ayrışmış hornblendli veya biyotitli, bazen iri kuvarslı
dasitler ve bunların piroklastik ürünleridir.
Volkano-tortul seri içindeki bu kayaçların varlığı, önemleri, birbirlerine göre olan
konumları bir yerden diğerine göre değişir.
üst Bazik seri : Tersiyer yaşlı bazalt ve andezitlerden oluşmuştur. Kalın bir seri
oluşturur.
Tersiyer Tortul Sayaçlara - Genellikle kumtaşı ve kireçtaşı niteliğindeki bu kayaçlar
yöresel olarak mevcuttur.
Stratigrafik dizi içindeki kayaçların petrografik, jeokimyasal ve diğer bazı özellikleri,
cevherleşmenin oluştuğu üst Kretaze sırasında, Doğu Pontidlerin bir volkanik yay niteliğinde
olduğunu işaret eder. Cevherleşme yitim (subduction) zonu üzerindeki kalko-alkalen
volkanizma ile ilişkilidir.
Genellikle tavan kayaçları silis ve demirce zengin tortul (kırmızı kireçtaşları} veya
volkano-tortul kayaçlardır. Mor renkli genç dasitler de çoğu yerde tavanı veya tektonik olarak
yan kayacıteşkil eder.
Mineralojik,jeokimyasal, yapısal ve dokusal zonlanmalar arz ederler. Bu zonlanmalar
Kuroko tipi yataklarınkine benzeri Galen ve sfalerit varolduğunda en üsttedir. Çoğu kez barit
ve sülfasel mineralleri bunlara eşlik eder. Galen ve sfalerit sonunda cevher çoğu kez stokverk
veya damarcıklar halindedir. Masif cevhere daha ender rastlanır. Galen ve sfalerit zonunun
altında kalkopirit-pirit zonu bulunur. Kalkopiritin pirite göre olan oranı derine ve yana doğru
azalır. Doğu Pontidlerde bazı masif sülfit yataklarında kurşun ve çinko mineralleri çok azdır.
Bu durumda en üstteki cevher masif olsun veya olmasın kalkopiritten veya kalkopirit -piritten
müteşekkildir.
Mineralojik zonlanmaya uygun olarak Pb ve Zn en üstte, Cu daha aşağıda bulunur,
Cu/pirit oranı derine doğru azalır. Ağ, Sb, As, Bi, Cd gibi elementler en üstte Pb ve Zn ile
beraber bulunurlar. Au ise Cu ve pirit ile birliktedir. Saçınım, stokverk, damarcık şeklindeki
cevherleşmelerde saçınımların, damar aşlarının, damarcıkların yoğunluğu derine ve yana
doğru tedrici olarak azalır. Net sınırlı cevherleşmeler azdır. Masif cevher varolduğunda
üsttedir. Kolloform (jel) yapılara varolduklarında en üst seviyelerde rastlanır. Masif cevher
nispeten daha ince tanelidir.
Başlıca hidrotermal ayrışmalar silisleşme, karbonatlaşma, kloritleşme, serisitleşme ve
killeşme niteliğindedir. Silisleşme cevherleşmeyle en sıkı ilişkili olanıdır.
Cevherleşmeler bazen volkanik veya volkanojenik istif için de tekrarlanarak
bulunurlar.
Doğu Pontid masif sülfit.yatakları Kuroko tipi yataklardan özellikle yaşları, siyah
cevherin ve sarı,cevherin genellikle masif olmayan yapısı ve tekrarlı olabilmeleri bakımından
ayrılırlar.
Doğu Pontidlerdeki masif sülfit yatakların oluşumu için başlıca iki görüş ileri
sürülmektedir :
Senjenetik ekzalatif-sedimenter cevherleşme
Epijenetik hidrotermal cevherleşme
Aslında bu yataklar polijenetik olarak teşekkül etmişlerdir. Getirimlerin niteliği ve
ulaştıkları ortama göre değişik yapıda cevherleşmeler oluşmuştur. Böylece hidrotermal
eriyikler deniz dibine erişemedikleri yerlerde saçınım, stokverk, damarcık, breş dolgusu
şeklindeki cevherleşmeleri meydana getirmişlerdir. Araştırmalar bunların mezotermal
olduklarını göstermiştir. Dasitik kayaçları aşarak deniz dibine varan hidrotermal eriyik ve
ekzalasyonlar ise masif ve gerçek anlamda volkano-tortul cevherleşmeleri oluşturmuşlardır.
Doğu Pontidlerdeki masif sülfit yataklarının başlıcaları (Şekil 122) en karakteristik
özellikleri ile aşağıda sıralanmıştır.
Bl- Murgul Bakır ve Pirit Yatakları (Artvin-Göktaş) (Şekil 124): Doğu Karadeniz'in
halen işletilmekte olan en önemli iki yatağı buradadır. Bunlar yân yana duran Anayatak (=
damar) ve Çakmakkaya yataklarıdır. Yörede değişik önemde daha birçok zuhur bulunur. Çok
eski devirlerden beri (MÖ. 316) işletilmekte olan Murgul yataklarından Anayatak 1000' m
uzunluğunda, 700 m genişliğinde düzensiz mercek biçimindedir. Ekonomik cevher kalınlığı
70-100 m arasındadır. Çakmakkaya 800 m uzunluğunda, 250 m genişliğinde, 100-150 m
kalınlığında yine düzensiz mercek şeklindedir.
Başlıca cevher mineralleri kalkopirit ve piritten ibarettir. Sfalerit, galen ve tetraedrit az
miktarda mevcuttur. Gang mineralleri olarak kuvars, kalsit, ankerit, siderit, kalseduan,
ametist, kil mineralleri ve jips izlenir. Jips Anayatak'ta önemli miktarda ve masif halde
bulunabilmektedir.
Cevherleşme dasitik tüf ve breşler içindedir. Alt sınır geçişlidir. Tavan ise oldukça
nettir. Hem Anayatak'ta hem de Çakmakkaya1 da tavanda mor renkli genç dasitler bulunur.
Bazen cevher ile mor renkli dasitler arasında ince bir seviye olarak steril, ayrışmış, dasitik
vitrik tüfler (pümis tüfler) izlenir. Anayatağın Kuzeybatısında durum biraz değişiktir. Burada
cevherli dasit ve ince vitrik tüflerin üzerinde volkano-tortul serinin bir üyesi olan bazaltlar
bulunur (Şekil 125). Bu bazaltlar güneybatıya doğru kaybolurlar.
Cevherleşme yoğun saçınım, stokverk, breş dolgusu ve damar halindedir. Cevher
genelde derine doğru fakirleşmektedir. Ancak yersel tektonik özelliklere bağlı olarak derinde
de bazı zengin zonlar bulunabilmektedir.
Murgul bakır-pirit yataklarının oluşum yaşı üst Kretase'dir. Cevherleşmeyi hemen
takip eden bir aşınma dönemine ait cevher çakılları yörede üst Kretase yaşlı volkano-tortul
seri içinde bulunmuştur.
Ortalama bakır tenoru Anayatak'ta % 1,4, Çakmakkaya'da % 1,0 dir. Pirit alt ürün
olarak elde edilmektedir. Yatakta bulunan Zn, Pb, Ağ gibi diğer elementler
değerlendirilmemektedir.
Yataklar volkanojenik hidrotermal (mezptermal) oluşumlardır o Ancak bazı sferolitik
ve kolloform (jel) yapılar cevherleşmenin kısmen çok düşük ısılarda gerçekleştiğini
göstermektedir.
B2- Kuvarshan Bakır Yatağı (Artvin) ; Günümüzde artık işletil-memektedir, ancak
tarihte Doğu Karadeniz'in en önemli bakır yatağı olmuştur. Kuvarshan bakır yatağı çok
kuvvetle kırılmış ve kıvrılmış bir yerde bulunmaktadır. Tabakalar dike yakın eğimli, hatta
bazen ters vaziyettedir (Şekil 126).
Cevher mostrası yoktur, ancak sondaj verilerine göre masif cevher dasitik
piroklastitler ile volkano-tortul kayaçlar arasındadır. Saçxnxrolı cevher dasitik piroklastitler
içindedir. Cevher masif zonda kalkopirit ve piritten, saçınındı zonda ise piritten müteşekkildir.
Bu özellikleriyle yatak kısmen ekzalatif-sedimenter, kısmen de hirotermal özelliktedir ve
gerçek anlamda bir masif sül-fit yatağıdır.
B3- Irsahan Bakır-Çinko Yatağı (Artvin) : Geniş bir senklina-lin Doğu Kanadı altında,
Kuvarshan ile aynı bir tektonik hat üzerinde bulunmaktadır (Şekil 127) . Önemli bir mostra
vermeyen bu yatakta masif sfalerit cevheri mevcuttur.
B4- Madenköy Bakır-Çinko-Pirit Yatağı (Çayeli-Rize) : Bu yatakta cevherleşme esas
itibariyle yeraltında örtülü olarak bulunmaktadır. 3 türlü yataklarıma saptanmıştır?
a) Mercek şeklinde masif cevher : Yaklaşık 450 m uzunluğunda, 200-300 m
genişliğinde, 20-25 ra kalınlığında 3 adet mercek vardır. Bunlar çok büyük açılarla Kuzey-
batı'ya doğru eğimlidirler. Mercekler mor rankli türler ve bazaltlar ile ardışıklanmışlardır.
Mor tüfler ve bazaltlar Üst Kretase yaşlı volkanotortul serinin üyeleridir. Nitekim biraz daha
üst seviyelerde kırmızı kireçtaşları ve dar anlamdaki diğer volkano-tortul kayaçlar izlenir
(Şekil 128).
Mercek şeklindeki masif cevherin başlıca mineralleri sfalerit, kalkopirit ve pirittir»
Her bir mercek içinde sfalerit üstte, kalkopirit ortada, pirit ise altta daha zengin olarak
bulunur. Başlıca gang mineralleri kuvars ve barittir.
Bant şeklinde masif cevher : Sahanın güney-batısında, fazla yaygın olmayan, 1-2 m
kalınlığında, birkaç ayrı seviyede, bant şeklinde (ince katmanrı/ nnnif cevhere rastlanmıştır.
Hepsi ror tüfler içindedir. Başlıca cevher mineralleri sfalerit ve kalkopirittir. Pirit daha az
miktardadır.
Saçınım ve stokverk şeklindeki cevher : En alttaki masif cevher merceğinin tabanında,
dasitik tüfler içindedir. Yaklaşık 20 m kalınlığındadır. Cevher mineralleri yine sfalerit,
kalkopirit ve pirittir. Bunların tenoru derine doğru tedrici olarak azalır. Yanal olarak da
saçınım ve stokverk şeklindeki cevher yerini damarcıklara bırakır. Masif cevher
marccklori'arasında mor tüfler de yer yer saçınımlı cevher içerirler (Şekil 128).
Sahada hidrotermal ayrışma olarak silisleşme, serisitleşme, kloritleşme, piritleşme,
karbonatlaşma görülür. Cevherli kısımlardan dışa doğru silisleşme-serisitleşme-kloritleşme
şeklinde bir zonlanma saptanmıştır.
Madenköy yatağı gerçek masif cevher içermesi, tekrarlı olması ve ekonomik değeri
bakımından önem taşır. Masif cevherde ortalama tenor şöyledir: Cu % 3,6, Zn % 6,4.
Volkano-sedimenter yataklara tipik bir örnek teşkil eden masif cevher ekzalatif-sedimenter
veya ALTUN'a (1977) göre hidroterraal-sedimenter kökenlidir. Saçınım ve stokverk
şeklindeki cevher ise hidrotermal olarak ve kısmen orna-tımla meydana gelmiştir. Yatak
eğimli konumunu daha sonra tektonik nedenle kazanmıştır.
B5- Kutlular Bakır-Pirit Yatağı (Sürmene-Trabzon) : Kutlular Sürmene yöresinde
çember şeklinde dizilmiş birçok yataktan biridir. Burada dasitik tüfler ile volkano-tortul seriye
ait bazaltlar arasında mercek şeklinde masif cevher bulunmaktadır (Şekil 129) , Merceğin
uzunluğu yaklaşık 150 m, genişliği yaklaşık 80 m'dir. Kalınlık 40 m1 ye kadar erişir. Masif
cevher başlıca pirit ve kalkopirit-ten ibarettir. Ortalama bakır tenoru % 1,5 kadardır. Masif
cevher merceği bir diyabaz daykı tarafından katedilmiştir.
Alttaki dasitif tüfler de saçınım ve stokverk halinde pirit mineralizasyonu içerir.
Kutlular bakır-pirit yatağının masif cevheri tipik volkano-tortul niteliktedir. Saçınım ve
stokverk halindeki pirit ise hidrotermaldir. Yatağın oluşumunda Kaldera şeklindeki bir
yapının rol oynadığı sanılmaktadır.
B6- israil Bakır-Pirit Yatağı (Tirebolu-Giresun) : Dasitik tü ve breşler üstünde masif
cevher bulunur. Masif cevher başlıca pirit ve az kalkopiritten oluşmuştur. Saçınım, stokverk
ve breş dolgusu cevher daha alttadır. Yatak üzerinde önemli bir oksidasyon zonu (demir
şapka) gelişmiştir.
B7- Harköy Bakır, Çinko, .Pirit, Yatağı (Tirebolu-Giresun) (Şekil 130) : Yörede
dasitik piroklastitler ve bunların üzerine gelen volkano-tortul serinin kireçtaşı, kumtaşı, tüf,
tüf it gibi kayaçla-rı bulunmaktadır. Dasitik piroklastitler in üzerindeki cevher başlıca pirit,
kalkopirit ve sfaler itten müteşekkildir. Aynı mineraller
dasitik piroklestitler içinde saçınım ve stokverk halinde de mevcuttur. Yatak üzerinde önemli
bir oksidasyon zonu (demir şapka) gelişmiştir.
B8- Harşit Köprübaşı Bakır, Çinko, Kurşun Yatağı (Tirebolu-Gi-resun) (Şekil 131) :
Dasitik piroklastitler tîst Kretase yaşlı vol-kano-tortul serinin ince tabakalı tüf, tüfit, kumtaşı,
kireçtaşı gibi kayaçları ile örtülmüşlerdir. Masif, stokverk ve saçınım şeklindeki cevher
dasitik piroklastitler içindedir. Masif ve stokverk cevher üst seviyelerde, piritin egemen
olduğu saçınım şeklindeki cevher ise yan ve alt seviyelerde bulunmaktadır. Genelde
merceğimsi olarak bulunan yatağın uzunluğu 300 m, genişliği 130 m'dir. Ekonomik cevherin
maksimum kalınlığı 80 m'dir. Cevher başlıca pirit, kal-kopirit, sfalerit, galen ve tetraedrit'ten
oluşmuştur. Yer yer bur-nonit, antimonit, realgar, bornit gibi minerallere de rastlanır. Gang
mineralleri kuvars, kalseduan, barit ve kil'dir. Dasitik piroklastitler ile volkano-tortul serinin
tabanında yüzeysel ayrışmaya bağlı olarak ayrıca malakit, azürit, kovellin, kalkozin, kalkantit,
limonit, jips, kükürt gibi mineraller de mevcuttur.
Harşit Köprübaşı yatağı ekonomik bakır, çinko ve kurşun dışında önemli miktarda
gümüş ve antimuan içermektedir. Birçok yazar bu yatağın dacitik volkanizmaya bağlı olarak
önce ekzalatif sedimenter, daha sonra da volkanojenik hidrotermal olarak teşekkül ettiğini dü-
şünmektedir .
B9- Lahanos Bakır, Çinko, Pirit Yatağı (Espiye-Giresun) (Şekil 132) : Dasitik
piroklastitler tabakalı tüf ve tüfitler ile örtülmüştür. Daha üstte volkano-tortul serinin
spilitleşmiş bazaltları bulunmaktadır. Cevher başlıca iki ayrı seviye halinde, katmansı olarak
dasitik piroklastitler içindedir* Yatak yaklaşık 700 m uzunluğunda, 300 m genişliğindedir.
Cevherli seviyelerin kalınlığı 20 m kadardır. Başlıca cevher mineralleri pirit, kalkopirit ve
sfalerit-tir. Gang mineralleri kuvars ve barittir. Yatak içinde derine doğru bakır tenoru
azalmakta, pirit tenoru ise artmaktadır.
Lahanos yatağının tekrarlı biçimde ekozalatif-sedimenter olarak teşekkül ettiği, ancak
volkanojenik hidrotermal cevherleşmelerin de varolduğu düşünülmektedir.
B10- Piraziz Bakır-Çinko-Kurşun ve Pirit Yatağı (Giresun) : Dasitik piroklastitler
içindeki cevher damar, damarcık, stokverk ve saçınım halindedir. Geniş bir alanda mostra
vermektedir. Çok zengin bir mineralojik bileşime sahiptir. Başlıca cevher mineralleri pirit,
sfalerit, tetraedrit, burnonit, galen ve kalkopirittir. önemli gang mineralleri ise kuvars, kalsit,
barit ve kil'dir. Yatak volkanojenik hidrotermal oluşumludur.
C- Besshi Tipi Masif Sfllf.it Yataklar : "Besshi tipi" deyimi Japonya'da Shikoku
maden bölgesinde bulunan masif sülfit yataklar ile bunlara benzeyen diğer yataklar için
kullanılır. Bu yatakların en önemli özelliği ada yayları oluşumunun erken safhasında teşekkül
etmeleridir. Andezit, bazalt, bunların piroklastik ürünleri ile volkanojenik kırıntılı derin deniz
tortul kayaçları (çamurtaşı, şeyi, çört, vb.) ile birlikte bulunurlar. Katmansı şekilde
yataklanmış Besshi tipi masif sülfit yataklarının başlıca cevher mineralleri pirit ve
kalkopirittir. Sfalerit ve galen de bol miktarda bulunabilir. Kuvars ve barit en Önemli gang
mineralleridir.
üst Mesozoik yaşlı Besshi tipi yataklar yüksek sıcaklık meta-morfizmasına
uğramışlardır. Yurdumuzda bu tipe benzeyen bir yatak saptanmamıştır.
D- Kıbrıs Tipi Masif Sülfit Yataklar : ismini bakır kelimesinden alan Kıbrıs
adasındaki Troodos masifinde çok sayıda bakır yatağı bulunmaktadır. "Kıbrıs tipi" veya başka
bir deyişle "ofiyolitle-re bağlı" bu masif sülfit yataklarının en önemli özelliği ofiyolit
topluluğunun bazaltları içinde yer almalarıdır. Kıbrıs'da Troodos masifinin esasını oluşturan
ofiyolitler alttan üste doğru şu lito-lojik birimleri içerirf
Ultramafik karmaşık: Az çok serpantinleşmiş dünit ve peridotit
Gabro karmaşığım Gabro, tronjihemit
Levha dayk karmaşığı: Diyabaz, dolerit, tronjihemit daykları
Pillov-lava'lı karmaşık: Ayrışmış taban lavları, toleitikalt pillov-lava'lar ve alkalen üst
pillov-lava'lardan müteşekkildir.
Masif sülfit cevherleşmeleri Kıbrıs'ta pillov-lava'lı karmaşığın değişik seviyelerinde
bulunabilmektedir, örneğin Kıbrıs'ın en tanınmış yataklarının yer aldığı ramasos'ta
cevherleşme taban lavları ile üst pillov-lava1lar arasında (Şekil 133) veya alt ve üst pillov-
lava1lar arasındadır (Şekil 134).
Kıbrıs'ta ofiyolitlerin tortul örtüsü demir ve manganezce çok zengin ince bir şeyi ile
başlar. Bu şeyi Kampaniyen yaşındadır. Daha üstte Maaştriştiyen-Alt Miyosen yaşlı
karbonatlı tortul kayaçlar bulunur. Bunlarında üstünde üst Miyosen ve daha genç karasal klas-
tik kayaçlar yer alır.
Kıbrıs'ta cevherleşme iki ayrı şekilde bulunabilir:
Masif cevher Başlıca, pirit, kalkopirit ve sfaleritten oluşmuştur. Diğer sülfürler iz
halindedir.
Stokverk Şeklindeki Cevher : Ayrışmış bazaltlar içindedir. Başlıca piritten oluşmuştur.
Diğer sülfürler daha az miktardadır. Bazaltların ayrışması killeşme, kloritleşme ve bilhassa
damarcıkların yakınında silisleşme şeklindedir. Kayaç içinde ayrıca saçınım halinde pirit
bulunur. Stokverk cevher daima masif cevherin altındadır. Derine doğru stokverk cevheri
oluşturan damarcıkların oranı azalır. Cevher kütlesinin lavlarla örtülü olduğu durumlarda
tavanda ince bir limonit tabakası mevcuttur. Cevher kütlesi mostra veriyorsa üstte demir şap-
ka (gossan) gelişmiştir. Demir şapkanın boşluklarında altın ve gümüşçe zengin oksidasyon
ürünleri bulunmaktadır.
Kıbrıs'taki masif sülfit yatakları başlıca bakır, çinko ve pirit bakımından ekonomik
önen taşımaktadır. Kıbrıs tipi masif cülfit yatakların masif cevheri volkano-tortul (= ekzalatif
sedimenter)
olarak teşekkül etmiştir. Bunlar okyamîo r ofiyolitik volkanizmanın bazaltları ile
birlikte oluşmuşlardır. Stokverk cevherleşme ise aynı volkanizmaya bağlı olcorak hidrotermal
şekilde meydana gelmiştir.
E- Ergani Bakır-Pirit Yatakları (Maden-Elazığ): Güneydoğu Anadolu'da Torid
Tektonik biriminin ofiyolit kuşağı içinde birçok benzer yatakla birlikte yer alırlar. Ergani
yatakları "Kıbrıs tipi" yataklara büyük benzerlik gösterirler.
Bölgenin genel jeolojik özellikleri de Kıbrıs Troodos masifinin özelliklerine büyük
ölçüde benzemektedir. Burada yoğun olarak serpantinleşmiş ultramafik kayaçlar (dünit,
peridotit, piroksenit), gabrolar, diyabaz daykları, diyabaz ve pillov-lava'lar bulunmaktadır. Bu
ofiyolitik birliğe ait kayaçları çörtler, Maastriştiyen yaşlı çamurtaşları ve üst Kretase-Alt
Eosen yaşlı bir fliş üstler.
Ergani'de Kuzey-batı'dan Güney-dogu'ya doğru 9 km'lik bir hat boyunca birçok yatak
veya zuhur bilinmektedir. Başlıcaları şunlardır;
tteiss Yatağı : Cevher katmansı halde, tavan ve taban kayaçları ile uyumlu olarak
bulunmaktadır. Yaklaşık 50 m genişliğinde, 10 m kalınlığındaki cevherin tavanında
çamurtaşları tabanında diya baz ve pillovlavalar bulunmaktadır. Taban kayaçları saçınım ha-
linde bir miktar cevher içermektedir. Pirit ve kalkopirit başlıca cevher mineralleridir. Weiss
yatağı tipik bir ekzalatif - sedimenter oluşumdur.
Anayatak : Türkiye'nin en eski ve en Önemli yataklarından biridir. Burada alttan üste
doğru şu litolojik birimler mevcuttur;
Serpantinit ve gabro.
Diyabaz-pillov-lava-volkanit karmaşığı.
Piritli çört ve manyetiti! klorititler.
Siyah çamurtaşları
Kırmızı-yeşil çamurtaşları (Maastristiyen)
Bütün bu birimler yoğun şekilde faylanmış olarak bulunurlar. Cevherleşme serpantinit
ve gabro biriminin üstünde, kırmızı-yeşil çamurtaşları biriminin altındaki diğer birimler
içindedir (Şekil 135). Merceksi yığın, stokverk, damar, damarcık ve saçınım şeklindedir.
Oldukça düzensiz olarak yaklaşık 500 m genişliğinde, 250 m genişliğinde bir alanda mostra
vermektedir. Başlıca cevher mineralleri pirit ve kalkopirittir. Pirotin, manyetit, sfalerit diğer
önemli metalik minerallerdir, özellikle pirit ve kalkopiritten itibaren türemiş oksidasyon ve
sementasyon zonu mineralleri öncelikle işletilmiştir. Bugün bu tür minerallere az
rastlanmaktadır. Klorit, kuvars, kalsit, ankerit ve siderit başlıca gang mineralleridir. Kobalt iz
unsur olarak mevcuttur.
Anayatak kısmen ekzalatif-sedimenter, kısmen de volkanojenik hidrotermal özelliği de
"Kıbrıs tipi" bir masif sülfit yatağıdır.
c) Kısabekir Yatağı : Burada cevher serpantinit ve diyabazlar içinde stokverk, damar
ve damarcık halindedir. 100 m uzunluğunda, 30 m genişliğinde bir yerde mostra veren cevher
başlıca pirit ve kalkopiritten ibarettir. Yatak daha ziyade volkanojenik hidroter-mal
oluşumludur.
F- Küre Pirit-Bakır Yatağı (Kastamonu) % Ofiyolitik volkaniz-maya bağlı olarak
oluşmuş bir masif sülfit yatağıdır. Ancak bu yöredeki ofiyolitlerin Liyas öncesi olduğu
düşünülmektedir. Liyas yaşlı şeyi, sleyt, fillit gibi kayaçlar bu ofiyolitleri örterler. Yaklaşık
150 m genişliğinde 40 m kalınlığındaki cevher merceğimsi yığın şeklindedir. En çok bulunan
mineral pirit'tir. Kalkopirit ikincil önemdedir. Yatakta ayrıca kobalt mineralleri de mevcuttur.
Küre bakır yatağının ekzalatif-sedimenter, kısmen de volkanojenik hidrotermal olduğu
düşünülmektedir.
G- Rio Tinto Pirit-Bakır Yatağı (ispanya) : Cevherleşme Kar-bonifer yaşlı sleyt ve
kuvarsitler ile riyolit ve riyolitik pirok-lastitler arasında masif halde bulunmaktadır. Riyolit ve
riyolitik piroklastitler ayrıca stokverk şeklinde cevher içermektedir (Şekil 136). Başlıca
mineraller pirit ve kalkopirittir. Yatak kısmen ckza-latif-sedimenter, kısmen de volkanojenik
hidrotermal olarak oluşmuştur. Yatak üzerinde ayrıca bir oksidasyon ve sementasyon zonu
gelişmiştir.
H- Horanda Tipi Masif Sülfit Yatakları (Kanada) : "Noranda tipi" deyimi Kanada'da
Noranda bölgesinde bulunan, az çok metamorfizmaya uğramış, Prekambriyen yaşlı masif
sülfit yataklar ile bunlara benze™ yen diğer yataklar için kullanalır.
Noranda bölgesinde cevherleşmeler riyolitik volkanizmaya bağlı olarak riyolitik
piroklastitler içinde yer almışlardır. Masif cevher merceğimsi yığınlar halindedir ve genellikle
demirli bir çört ile örtülmüşlerdir (Şekil 137). Masif cevherin altında riyolitik piroklastitler
içinde daima stokverk ve saçınım halinde daha zayıf bir cevherleşme mevcuttur.
Pirit, pirotin, kalkopirit ve sfalerit en çok rastlanan cevher mineralleridir. Mineralojik
bir zonlanma mevcuttur. Sfalerit va^ci duğunda masif cevherin en üst kısıtlında derişmiştir.
Kalkopirit ve pirit daha altta, masif pirit ise en altta bulunur. Mineralojik bileşimden de
anlaşılacağı gibi Horanda tipi yataklar özellikle bakır ve çinko bakımından ekonomik önem
taşırlar. Bu yataklardan ayrıca altın ve gümüş1te elde edilir.
Bu yatakların en tipik özelliklerinden biri saçınımlı cevherin de yer aldığı taban
kayaçlarının yoğun olarak kloritleşmiş olmasıdır. Kloritleşme yanal olarak azalır.
Masif cevher ekzalatif-sedimenter olarak oluşmuştur. Stokverk ve saçınımlı cevher ise
volkanojenik hidrotermal kökenlidir.
Comstock Lode Altın ve Gümüş Yatağı (Nevada, ABD) : Cevherleşme Tersiyer yaşlı
asit volkanitlerin içinde kırıklarda ve breşik fay zonlarında gelişmiştir. Damar, damarcık, breş
dolgusu ve saçınım şeklindedir. Yatakta başlıca cevher mineralleri pirit, kalkopirit, sfalerit,
galen, altın ve gümüş tellürürler ile nabit altındır. Kavaro on önemli gang mineralidir.
Comstock Lode volkanojenik hidrotermal bir yataktır.
Arapdağ Altın ve Gümüş Zuhuru (izmir) : Cevherleşme Tersiyer yaşlı dasitler içinde
birbirine paralel damarlar halindedir. Cevher mineralleri pirit, kalkopirit, sfalerit, galen ve
altın tellürürdür
Altın ayrıca pirit ve kalkopirit içinde de mevcuttur. Nabit altın çok azcb.ı-. Gümüş galene
bağlıdır. Breşik zonlarda altın tenoru daha yüksektir. Yüzeysel ayrışma olaylarına bağlı olarak
altın oksidasyon kuşağının eşit kısmında derişmiştir.
Arapdağ zuhuru volkanojenik hidrotermal bir oluşumdur.
4- Oruro Kalay ve Gümüş Yatağı (Bolivya) t Cevherleşme Tersiyer yaşlı asit
volhanitlerin içinde damarlar halindedir. Oruro yatağı son derece zengin bir mineralojik
bileşime sahiptir. En öneifli cevher minerali kassiterit1tir. Kassiterit dışında çok çeşitli sülfür
ve sülfoantimoniyür mineralleri mevcuttur. Gümüş pirarjirit gibi sülfoantimoniyür mineralleri
içindedir.
Oruro volkanojenik hidrotermal bir yataktır. Yurdumuzda benzerine rastlannılmıştır.
5- Helen Demir Yatağı (Kanada) : Helen demir yatağı "Algoma tipi" yataklara bir
örnek teşkil etmektedir. Algoma tipi demir yataklarının ortak özellikleri Prekambriyen yaşlı
yeşil kayaçlar birliği içinde yer almaları ve asit volkanik kayaçlara bağlı olmalarıdır.
Halen demir yatağı katmansı şekildedir. Tabanda riyolit, tavanda çört bulunmaktadır. Başlıca
cevher mineralleri siderit ve pirittir. Siderit altta, pirit ise üstte daha boldur. Yatak andezitik
dayklar tarafından kesilmiştir (Şekil 138).
Yeşil şist fasiyesinde metamorfizmaya uğramış Helen yatağı ek-zalatif-sedimenter bir
oluşumdur. Yurdumuzda bu tipte yatak bilinmemektedir.
6- Kirunavaara Demir Yatağı (isveç) : Kirunavaara demir yatağı yaklaşık 5 km
uzunluğunda, ortalama 90 m genişliğinde katmansı bir yataktır. Yatağın derinliği 1250 m
kadardır. Tabanda siyenit, tavanda riyolitler bulunmaktadır (Şekil 139). Yan kayaçlar ve
cevherleşme Prekambriyen yaşlıdır.
Başlıca cevher minerali manyetit1tir. En önemli gang minerali apatit'tir. Bu şekilde
apatitli ve manyetitli cevher için "Kiruna tipi" deyimi kullanılmaktadır.
Yatağın oluşumu çok tartışmalıdır. Riyolitik lavlar ile köken-sel bir ilişkinin varlığı
kabul edilmektedir. Ancak birçok yazar cevherleşmenin ortomagmatik dönemde sıvı halde
karışmazlık olayına bağlı olarak geliştiğini ve sokulum şeklinde yerleştiğini düşünmeJc-tedir.
Bazı yazarlar pnömatolitik bir oluşum ileri sürmektedirler.
Avnik Demir Yatağı (Genç-Bingöl) : Apatit ve manyetitli olması bakımından "Kiruna
tipi" bir yatak olduğu kabul edilmektedir. Avnik demir yatağı katmansı yapılardan
oluşmuştur. Uzunlukları 80 - 400 m, kalınlıkları 10-35 m arasında değişmektedir. Derinlik
yaklaşık 50 m'dir. Katmansı yapılar Paleozoik (?) yaşlı gnayslar içindedir. Cevher ile yan
kayaç kontağında genellikle ince bir amfibolit gelişmiştir (Şekil 140). Avnik demir yatağının
oluşumu tartışmalı olmakla beraber, bazı araştırıcılar yöredeki gnaysların metamorfizmaya
uğramış asit volkanitler olduğunu, yatayın da bu asit volkanitler ile köken bakımından ilişkili
olduğunu düşünmektedir.
Lake Superior Bakır Yatakları (Michigan, ABD) : Prekambriyen yaşlı, çok geniş bir
alana yayılmış bazaltların gözenekleri nabit bakır ile dolgulanmıştır. Bakırın iz unsur halinde
ve senjenetik olarak lavlar içinde bulunduğu, daha sonra yanal göç ile gözeneklerin içine
taşındığı düşünülmektedir. Bazı yazarlar bakırın derişmesini metamorfizma ile
açıklamaktadırlar.
9- Turhal Antimuan Yataklarz (Tokat) : Turhal yöresinde Paleozoik (?) yaşlı
metamorfik kayaçlar yüzeylenmektedir. Bunlar grafit şist, serisit şist, yeşil şist, mermer ve
metadiyabaz cinsi kayaçlardır. Yörede metarorfitleri örten Kretase yaşlı kireçtaşları ile
Tersiyer yaşlı marn, kil ve kumtaşları bulunmaktadır. Cevherleşme bir damar alanı içinde,
Doğu-Batı doğrultusu boyunca, paralel damarlar halindedir. Damarların hepsi metamorfik
kayaçların içinde yer almıştır.
Daima dike yakın bir eğime sahip olan damarların uzunluğu ve derinliği 200 m'ye
erişebilmektedir. Kalınlık ise birkaç cm ile birkaç m arasında değişir. Başlıca cevher minerali
antimonit,. başlıca gang minerali ise kuvars'tır.
Turhal antimonit yataklarının oluşumu tartışmalıdır. Bazı yazarlar bunların katmansı
nitelikte olduklarını ve metadiyabazlarla köken bakımından ilişkili olduklarını düşünürler.
Ancak çoğu yerde antimonit cevherleşmesinin epijrnetik teşekkülü belirgindir. Bu nedenle
cevherleşmelerin metamorfitlerden daha genç bir plütonizmaya veya volkanizmaya bağlı
olarak düşük ısılı hidrotermal (epitermel) şekilde teşekkül ettiği düşünülmelidir.
10- İvrindi Antimuan Yatakları (Balıkesir) : Yörede metamorfik bir zemin üstünde
Permiyen yaşlı klastik kayaçlar ile kireçtaşları bulunmaktadır. Bunların da üstünde Miyosen
yaşlı andezit ve dasitler bulunur, ivrindi yöresinde çok sayıda antimuan cevherleşmesi
özellikle Miyosen yaşlı volkanitler içinde damarlar halinde bulunmaktadır. Cevher minerali
antimonit, gang minerali kuvars'tır.
ivrindi antimuan yalakları Miyosen volkan!elerine baljlı düşük ısılı hidrotermal
(epitermal) oluşuklardır. Ancak bazı araştırıcılar cevherleşmelerin Paleozoik spilit ve
diyabazları ile eş oluşumlu olduklarını ve sonradan kırık hatlarına hareket ederek bugünkü
yerlerini aldıklarını ileri sürmektedir.
11- Almaden Civa Yatağı (ispanya) ; Dünyanın en önemli ve en eski civa yatağıdır.
Almaden1de cevherleşme daima Siluriyen yaşlı kuvarsitler içinde katmansı şekildedir (Şekil
141) . Kalınlığı yaklaşık 3-5 m olan uç cevher seviyesi bilinmektedir. Tabanda Ordovisiyen
yaşlı kiltaşları, tavanda Siluriyen yaşlı volkano-tortul kayaçlar mevcuttur.
Başlıca cevher minerali plan zinober kuvarsitin taneleri arasında, mikrokırıklarında ve
hatta bazen kum tanelerinin içinde bulunmaktadır. Cevherleşmenin volkanojenik hidrotermal
olduğu ve ter-cihan boşluklu kuvarsit içine yerleştiği düşünülmektedir.
12- Sızma-Lâdik Cıva Yatakları (Sarayönü-Konya) : Sızma ile Lâdik arasında
kalan alanda çok sayıda cıva yatak ve zuhuru bulunmaktadır. Bu yörede Paleozoik yaşlı
mermerler, fillitler ve kristalize kalkerler bulunmaktadır. Cevherleşme en çok fillit'in üstte
bulunduğu fillit-kristalize kalker stratigrafik dokunakların da görülmektedir. Bu kesimlerde
cevher katmansı şekildedir. Ancak cıva cevherleşmelerine kristalize kalker ve mermerlerin
içindeki breşik fay zonlarında, kırıklarda ve çok küçük cepler içinde de rastlanmaktadır (Şekil
142).
Asıl cevher minerali zinoberdir. Antimonit, realgar, orpiment ve pirite de
astlanmaktadır. Kuvars, kalsit ve flüorit başlıca gang mineralleridir.
Sızma-Lâdik cıva yatakları düşük ısılı hidrotermal (epitermal) oluşuklardır. Bazı
araştırıcılar yatakların volkanojenik kökenli olduğunu, diğer bazı araştırıcılar ise granitik bir
plütonizmaya bağlı olduğunu düşünmektedir.
Halıköy Cxva Yatağı (ödemiş-lztnir) : Cevherleşme tavanı gnays, tabanı mikaşist olan
ters bir fay hattı içinde yer almıştır. Fay hattı boyunca gelişmiş killi bir ezilme kuşağı kılavuz
niteliğindedir. Cevherleşme fay hattı içinde damar, damarcık ve saçınım şeklindedir (Şekil
143). Başlıca cevher minerali zinober, gang minerali ise kuvars'tır. Halıköy cıva yatağının
Tersiyer asit volkanizmasına bağlı düşük ısılı hidrotermal (epitermal) bir yatak olduğu
düşünülmektedir.
Doğu Pontid Manganez Yatak ve Zuhurları : Doğu Karadeniz bölgesinde üst Kretase
yaşlı volkano-tortul seri içinde yüzlerce küçük manganez yatak ve zuhuru mevcuttur. Ocaklı
(Maçka-Trabzon) zuhuru bunlardan bir tanesidir (Şekil 144). Doğu Karadeniz manganez
cevherleşmeleri başlıca üç şekilde bulunur.
- Volkano-tortul kayaçlar (s.str.) içinde katmansı şekilde ek-zalatif-sedimenter olarak.
/olkano-tortul kayaçlar veya genç dasitik lav ve piroklastitler içinde damar, damarcık,
stokverk, saçınım, breş dağılımı halindehidrotermal olarak.
Aynı yerde hem ekzalatif-sedimenter, hem de hidrotermal olarak.
Bütün bu yataklarda başlıca cevher mineralleri pirolüzit ve psilomelandır. Gang
mineralleri kuvars, kalseduan, rodokrozit ve kalsittir.
Doğu Karadeniz bölgesindeki manganez yatak ve zuhurları volkano-tortul seriye ait
volkanitlere bağlı, kırmızı kireçtaşlarıyla yaşıt oluşuklardır.
Keçiborlu Kükürt Yatağı (İsparta) : üst Tersiyer yaşlı riyolitik bir volkanizmaya bağlı
olarak, riyolit daykları boyunca oluşmuştur. Tipik bir ekzalatif yataktır. Kükürt sıvamalar,
damar
cıklar ve düzensiz küçük yığınlar halindedir.
Cumaovası Perlit Yatakları (izmir) : Yurdumuzun pekçok kesiminde önemli perlit
yatakları bulunmaktadır. Bunların hepsi Neojen veya daha genç yaşlıdırlar. Cumaovası
perlitleri Pliyosen yaşlı asit bir volkanizmanın ürünü olarak gölsel ortamda gelişmişlerdir.
BÖLÜK XVI
METAHORF1ZMAYA BAĞLI MADEN YATAKLARI
I. TANIM !
Metamorfizmaya bağlı yataklar geniş anlamda hem metamorfizma ile oluşmuş
yatakları, hem de metamorfizma ile yeni bir mineralojik bileşim, yapı ve doku kazanmış
yatakları kapsar.
Tanımdan da anlaşılacağı gibi metamorfizmaya bağlı yataklar konusunda başlıca iki
grup yataktan söz edilebilir.
Metamorfizma ile oluşmuş yataklar ( = başkalaşım yataklara) :
Olağan bir kayacın metamorfizmaya uğraması ile ekonomik öneme sahip bir yatak
oluşur. Bunlar genellikle endüstriyel hammadde yataklarıdır.
Metaraorf izmaya uğramış, yataklar ( = başkalaşvış yataklar):
Kökeni ne olursa olsun, önceden var olan bir yatak metamorfizmaya uğrayarak yeni bir
mineralojik bileşim, yapı ve doku kazanır. Bunlar genellikle metalik maden yataklarıdır.
Yukarıdaki iki grubu da kapsayan metamorfizmaya bağlı maden yatakları için
metamorfojenik veya başkalaşıma bağlı maden yatakları deyimleri de kullanılır.
II,. METAMORFÎZMAYA BAĞLI YATAKLARIN OLUŞUMU;
Metamorfizmaya bağlı yataklar başlıca ısı ve basınç faktörlerine bağlı olarak meydana
gelirler.
Yerkabuğu içinde ısının değeri jeotermik gradyana ve yükselen magmalara bağlıdır.
Bu ısı değeri genellikle anateksi sınırının ısısı olan yaklaşık 650°C'den küçüktür (şekil 145).
Metamorfizma olaylarında rol oynayan en önemli iki basınç litostatik basınç ile
yerkabuğu içindeki hareket ve sürtünmelerden ileri gelen yönlü basınçtır. Litostatik basınç
genellikle 10 kilobarı aşmaz. Yönlü basınç ise kıvrımlarıma, faylanma, bindirme, blok ha-
reketleri gibi tektonik olaylara bağlı olarak yerkabuğunun üst kısımlarında oldukça şiddetlidir.
Buna karşılık derinlere inildikçe etkisi azalır. Metamorfizmaya bağlı yatakların oluşumunda
buhar basıncı nispeten daha önemsiz bir rol oynar.
Isı ve basınç dışında su, karbondioksit ve metasomatik getirim-ler metamorfizmayı
kontrol eden diğer faktörlerdir. Metamorfizma katı ortamda iyonik difüzyon ile gerçekleşir.
Ancak minerallerin arasında veya çok kısa mesafelerde dolaşan sıvı fazın varlığı da kabul
edilmektedir.
Değişik faktörlerin etkinliklerine ve yatakların metamorfizma-ya uğramış veya
metamorfizmayla oluşmuş olmalarına göre aşağıdaki çeşitler ayırt ediliri
Kontakt metamorfizma ile oluşmuş yataklar
Kontakt metamorfizmaya uğramış yataklar
Rejyonal metamorfizma ile oluşmuş yataklar
Rejyonal metarnorfizmaya uğramış yataklar
Dinamik metamorfizma ile oluşmuş yataklar
Dinamik metaraorfizmaya uğramış yataklar
Bütün bu çeşitleri aslında topoşimik ve metasomatik diye ikiye ayırmak mümkündür.
Çok kısa mesafeler içinde gerçekleşen metasomato-zun, maden yataklarının oluşumu
açısından, genellikle önemli bir rolü yoktur. Daha uzun mesafelerde gerçekleşen
metasomatozda ise getirimler Steril migma niteliğindedir. Bununla beraber metasomatozla
ilgili olarak kontakt metamorfik ve ender olarak da bazı rejyonal metamorfik yataklar
meydana gelebilir. Yine bazı yenilenme olayları metasomatoza bağlı olabilir.
Diğer taraftan yukarıda sıraladığımız metamorfizmaya bağlı yatak çeşitlerini
fasiyeslere veya fasiyes serilerine göre alt gruplara ayırmak mümkündür yeşil şist fasiyesinde
metamorfizmaya uğramış yataklar, glokcfan şist fasiyesinde oluşmuş yataklar, vb., gibi.
l- Kontakt Metamorfizma ile Oluşmuş Yataklar : Plütonik kayaç-ların kontakt
zonlarında bulunan yataklar az veya çok oranda metasomatik şekilde meydana gelmişlerdir.
Granitik kayaçlarla da yakından ilişkili olduklarından bu yataklar daha önceki kısımlarda
pirometa-somatik başlığı altında ele alınmışlardı. Aslında bu tür yataklarda-ki cevher
elementlerinin kaynağı ve kontakt metamorfizmanın cevherleşme üzerine katkısı tartışma
konusudur. Zira kontakt zonlarındaki yataklara ait cevher elementleri
Kontakt metamorfizmaya uğrayan kayaçlara ait olabilir.
Granitik kayaçtan itibaren metasomatik olarak gelebilir.
Granitin yerleşmesinden sonra hidrotermal olarak gelebilir.
Son iki açıklama ile cevher elementlerinin az veya çok uzaktan gelebileceği kabul
edilse bile, bu tür yataklara ait gang minerallerinin kimyasal bileşimi yakın çevredeki
kayaçlara bağlıdır.
Metasomatik kontakt metamorfizma ile oluşmuş yataklara örnek olarak volfram,
demir, bakır, kurşun, çinko, vb., yatakları gösterilebilir. Bu pirometasomatik yataklara burada
tekrar değinilmeyecektir .
Metasomatoz olmaksızın, olağan bir kayaçtan itibaren metalik bir maden yatağı
oluşamaz. Ancak yeniden kristallerime sonucu oluşan bazı kayaç veya mineraller fiziksel
özellikleriyle endüstriyel hammadde teşkil edebilirler. Kontakt metamorfizmayla oluşan
mermer, gröna, andaluzit, vollastonit, diaspor, zımpara taşı, grafit yatakları vb. gibi.
2- Kontakt Metamorfizmaya Uğramış Yataklar : Kontakt metamorfizmaya uğrayan
bazı cevherleşmelerde şu değişiklikler meydana gelebilir :
Demir Cevheri : Oksit, hidroksit veya karbonat halindeki demir mineralleri ısı
yükselmesiyle önce hematite, daha sonra manyetite dönüşür. Söz konusu hematit yapraksı
yapıdadır ve spekülarit diye de adlandırılır. Manyetitin tane boyutu kontakt metamorfizmanın
şiddetiyle orantılıdır. Bu cevher minerallerinin yanında damirli, kalsiyumlu, silikatlı gang
mineralleri oluşur.
Manganez Cevheri : Oksit, hidroksit veya karbonat halindeki manganez mineralleri ısı
yükselmesiyle önce braunite, daha sonra hausmannite dönüşür. Bu minerallerin tane boyutu
kontakt metamorfizme şiddeti ile orantılıdır. Cevher minerallerinin yanında manganezil
kalsiyumlu, silikatlı gang mineralleri oluşur.
Alüminyum Cevheri : Boksit içindeki jibsit ve böhmit mineralleri alçak ısıda diaspora
dönüşür ve böylece diasporit adı verilen kayaçlar oluşur. Daha yüksek ısıda zımpara taşı
meydana gelir. Zımpara taşı başlıca korendon, Spinel, manyetit ve andaluzitten oluşmuştur. n
firit ve Sülfürlü Bakır, Çinko, Kurşun Cevheri : Sülfürler bileşimlerindeki kükürtü büyük
oranda kaybederler. Kükürtün ortamdan uzaklaşmasıyla pirit pirotine dönüşür. Daha yüksek
ısılarda pirotin monoklinik formuna veya manyetite dönüşür. Kalkopirit ve demir sülfürden
itibaren kübanit ve valeriit gibi mineraller oluşur. Sfalerit daha yüksek bir demir oranıyla
yeniden kristallenir. Galen de yeniden kristallenir.
Vanadyumlu Bitümlü Şistler : Bitümlü şist içinde dağınık halde bulunan vanadyum
patronit halinde kristallenir.
Kömür : Grafite dönüşür.
3- Rejyonal Metamorfizme ile Oluşmuş Yataklar : Birçok endüstriyel hammadde
yatağının oluşumu doğrudan rejyonal metamorfizmaya bağlıdır. Bu yataklar olağan bir
kayacın yeniden kristallenme sonucunda kazandığı fiziksel özelliklerle oluşmuştur. Başlıca
çeşitleri şunlardır; Amfibol asbest, zeolit, talk, dişten, sillimanit/ gröna, diaspor, zımpara taşı,
mermer, kuvarsit, arduvaz şist, grafit, vb.
Metasomatoz olmaksızın olağan bir kayaçtan itibaren metalik bir maden yatağı
oluşamaz. Buna karşılık, ender de olsa, bazı metalik cevher yataklarının metasomatik rejyonal
metamorfizmayla oluşabileceği düşünülmektedir. Olağan bir kayaç içinde düşük tenörde
dağınık olarak bulunan faydalı elementler, rejyonal metamorfizma ile az çok hareket ederek
yöredeki daha müsait bir kayaç veya yapı içinde deri şeb ilmektedir. Bazı titan, bakır, demir
ve manganez yatakları için bu açıklama yapılmaktadır.
4- Rejyonal Metamorfizmaya Uğramış Yataklar : Epijenetik iç kökenli bir
mineralizasyonün yan kayaçlarla beraber metamorfizmaya uğradığını veya yerini
metamorfizmadan sonra aldığını saptamak çoğu kez güçtür. Bu ancak ayrıntılı bir mineralojik
ve yapısal bir incelemeyle mümkün olur. Yan kayaçlarla beraber metamorfizmaya uğramış
cevherleşmelerde genellikle killeşme şeklindeki ayrışma zonlarının bulunmayışı diğer önemli
bir kriterdir.
Dünyada rejyonal metamorfizmaya uğramış pek çok yatak bilinmektedir. Bu
yataklardan bazılarına daha önce değinilmişti;
Toroslar'daki diasporit yatakları
Witwatersrand altın ve uranyum yatakları
Lake superior elemi r. (takonit) yatakları
İtabira demir (îtabirit) yatakları gibi.
Bu ve diğer bazı cevherleşmelerde rejyonal metamorfizma ile şu değişiklikler
meydana gelebilir.
Demir Cevheri : önceden yüksek ısılı koşullarda oluşmuş cevherde ancak mekanik
deformasyon oluşabilir. Düşük ısılı koşullarda oluşmuş kalıntı veya tortullaşmaya bağlı
yataklarda hematit (spekülarit) ve manyetit oluşur. Bu tür yataklarda kuvars bol miktarda
mevcuttur. Grünerit metamorfizmaya uğrayan demir yataklarının karakteristik bir mineralidir.
Manganez cevheri : Braunit ve hausmannit oluşur. Kuvars bol miktarda mevcuttur.
Rodonit karakteristik bir mineraldir.
Alüminyum Cevheri : Boksit zayıf metamorfizroa koşullarında diasporite, yüksek
metamorfizma koşullarında zımpara taşına dönüşür.
Pirit ve Sülfürlü Bakır, çinko, Kurşun Cevheri : Sülfürlerdeki kükürt oranı azalır.
Böylece pirotin, kübanit, valeriit gibi mineraller oluşur. Ancak bu tür cevherleşmelerdeki asıl
değişiklikler yapısal ve dokusal niteliktedir.
Fosfat : tri apatit kristalleri oluşur.
Kömür : Grafite dönüşür.
Dinamik Metamorfizma ile Oluşmuş Yataklar : Bu şekilde oluşmuş bir yatak
bilinmemektedir. Bazı fay zonlarında grafit mevcuttur. Ancak bu grafitin yanal göç ile
kırıklara sonradan geldiği veya kırıkların özellikle grafitçe zengin yumuşak kesimlerde
oluştuğu düşünülmektedir.
Dinamik Metamorfizmaya Uğramış Yataklar : Bu yataklarda yatak ölçeğinde
gerçekleşen kırılma, ezilme, kıvrılma gibi deformasyonların yanında mineral ölçeğinde de
bazı değişiklikler meydana gelir, örneğin; Pirit, pirotin gibi mineraller kırılır.
Kalkopirit, galen gibi mineraller plastik deformasyon gösterirler (uzama, bükülme, vb.
gibi) ve bazen ikizlenirler.
- Sfalerit çok hareketlidir. Diğer kırılmış minerallerin arağına girer.
III, METAMORFİZMAYA BAfiLI YATAKLARIN YATAKLANMA ŞEKiL VE
YERLER î :
Her tür yatay: raetamorfizmaya uğrayabileceğinden bunlara ait bütün yataklanma
şekillerine rastlanabilir. Alçak basınçtaki bir metamorfiz-ma ile yataklanma şekilleri pek
değişmez. örneğin tortullaşmaya bağlı yatakların katmansı şekilleri aynen korunmuştur. Buna
karşılık yüksek basınç koşullarında metamorfizmaya uğramış yataklarda yataklanma şekilleri
önemli değişikliklere uğrayabilir?
Cevher sucuklu yapı kazanabilir (budinaj).
Damar şeklindeki cevherleşmeler yan kayaçla uyumlu bir yapı kazanabilir.
Cevher yan kayacın yapısına uyumlu olarak akma kıvrımcıkları şeklinde
biçimlenebilir (Şekil 146).
Cevher kıvrımların eksen kısımlarında birikip, kanat kısımlarında inceleb.llir, hatta
yok olabilir (Şekil146) .
Metamorfizmaya bağlı yataklarda genellikle eşit taneli yapılara rastlanır. Çok ince
taneli yapılar, kuşaklı yapılar (yollu, kollo-form, sferoidal), kovuklu ve hücreli yapılar
yeniden kristallerime sırasında kaybolur. Tane boyutları metamorfizma derecesi ile orantılı
olarak artar. Rejyonal metamorfizmaya bağlı cevherleşmelerde taneler uzun bir şekil alır. Bu
tanelerin uzun eksenleri yaklaşık olarak birbirlerine paraleldir. Böylece yapraklı yapılar
oluşur. Pirit, pirotin gibi mineraller kolayca kataklastik bir yapı kazanırlar.
Metamorfizmaya bağlı yataklar genellikle yaşlı yan kayaçlar içinde görülürler. Zira
oldukça derinde gerçekleşen metamorfizmanın etkilediği kayaç ve yatakların erozyonla
yeryüzünde mostra verebilmeleri için uzun bir jeolojik zaman gerekmektedir. Daha genç
meta-morfik olaylara bağlı kayaç ve yatakların bir çoğu henüz derinde bulunmaktadır.
IV, KİMYASAL VE MİNERALOJİK BİLEŞİM
Metamorfizmaya bağlı yataklarda çok çeşitli mineraller varolabilir. Metamorfizmaya uğramış
âış kökenli yatakların parajönezleri, özellikle gang mineralleri bakımından, oldukça değişir.
Çok çeşitli silikatlar oluşur. Buna karşılık nispeten yüksek sıcaklıkta teşekkül etmiş olan iç
kökenli yataklar metamorfizmaya uğradıklarında parajönezlerini büyük ölçüde korurlar.
Metamorfizma ile oluşmuş veya metamorfizmaya uğramış yataklara ait bazı metalik
cevher mineralleri şunlardırı (Not: Pirometasomatik yataklara ait mineraller daha önceden
verildiğinden burada tekrarlanmayacaktır).
Manyetit
FeTiO 3
Tİ02
Mn2O3
Mn3Oı»
FeS2
FeS
CuFeS 2
CuFe2S3
ZnS PbS VS 2
Hematit (Spekülarit) îlmenit Rütil Braunit Hausmannit Pirit Pirotin Kalkopirit Kübanit
Valeriit . Sfalerit Galen Patronit
Gang ve endüstriyel hammadde mineralleri genellikle silikat bileşimindedirj Feldispat,
amfibol, piroksen, mika, talk, pirofil-lit, klorit, epidot, gröna (pirop, almanden), olivin, zeolit,
vb. Bu sayılanlar dışında metamorfizmaya bağlı yataklarda rastlanan başlıca mineraller
şunlardır:
Kuvars : SiO2
Kalsit : CaCOa
Korendon : Al 2O 3
Diaspor : A
Spinel
Sillimanit
Andaluzit
Dişten (=kyanit)
Staurotit
Grünerit
Rodonit
S f en
Apatit
Grafit
MgAl2(H
A16A1 Sİ05
A16A1SSİ05
A16A16Sİ05
FeAU (SİOO 202(OH) 2
Fe7(Siı,Oıı h (OH)2
(Mn,Fe,Ca)SiO3
CaTiSi05
Ca5(PQı,)a(
C
V.ZONLANMA:
Metamorfizmaya bağlı maden yataklarında zonlanma metamorfizme derecesine
bağlıdır. Isı ve basınç koşullarının değişimine bağlı olarak mineralojik ve dokusal
değişiklikler meydana gelir, örneğin, ince taneli pirit-iri taneli pirit-pirotin sıralanması.
VI, METAMORFİZMAYA BAĞLI YATAKLARIN EKONOMİK ÖNEMİ l
Metamorfizmaya bağlı yataklar metalik element olarak Fe, Ti, Mn, Cu, Zn ve Pb
bakımından önem taşırlar. Dünyanın en önemli demir yatakları Antekambriyen yaşlı
metamorfizmaya uğramış demirli jaspi-lit ve kuvarsitlerdir. Bu elementlere ilave olarak
vanadyum ile pi-rometasoıziatik yataklara özgü volfram yatakları da işaret edilebilir.
Metamorfizmaya bağlı yatakların asıl ekonomik Önemi eı-.iüstriyel hammaddelerden
ileri gelmektedir. Mermer, kuvarsit, arduvaz şist, diasporit, zımpara taşı, grafit, amfibol
asbest, zeolit, talk, pire-fillit, sillimanit, andaluzit, dişten, gröna, apatit bunlardan baş-
lıcalarıdır. Yakut (=rübi), jad (nefrit veya jadeit), kaplan gözü (amfibol enklüzyonlu kuvars)
ve jasp (koyu renkli kalseduan) süs eşyası yapımında kullanılan diğer ekonomik maddelerdir.
VII, METAMORFİZMAYA BAĞLI YATAKLARA ÖRNEKLER S
1- Broken - Hill Kurşun, Çinko Yatağı (Avustralya) : Dünyanın en önemli kurşun,
çinko yataklarından biri olmasına karşılık oluşumu tartışmalıdır. Prekambriyen yaşlı sillimanit
ve
grcnalı gnaylar içinde yer alan cevherleşmenin yataklarıma şekli oldukça karmaşıktır.
Kıvrımlanmış mercek veya yığın şeklinde tanımlayacağımız
cevherleşme yan kayaçla uyumludur (Şekil 147). Başlıca cevher mineralleri gümüşlü galen,
sfalerit ve kalkopirittir. Gang kuvars, kalsit, rodonit, manganlı hedenberjit ve flüorit'ten
oluşmuştur.
Broken-Hill kurşun-çinko yatağının ilk önce tortullaşmaya bağlı olarak teşekkül ettiği,
daha sonra rejyonal metamorfizmaya uğradığı düşünülmektedir.
Mina Ragra Vanadyum Yatağı (Peru) : Dünyanın en zengin vanadyum yatağıdır.
Katmansı veya mercek şeklindeki yatak yan kayaçla uyumludur. Tersiyer yaşlı bitümlü ve
vanadyumlu şistler asit sokulum kayaçlarının kontağında metamorfizmaya uğramışlardır.
Cevher minerali patronittir.
Söke (Aydın), Milas ve Yatağan (Huğla) Zampara Taşı Yatak ve Zuhurları : Permo-
Triyas yaşlı mermerler içinde, bu kayaçlara uyumlu mercekler halindedir. Bunlar rejyonal
metamorfizmaya uğramış eski boksit yataklarıdır.
Marmara Adası Mermer Yatakları (Bandırma, Balıkesir) : Bölgeye "Marmara"
denmesine neden olan mermerler Paleozoik yaşlı rejyonal metamorfik bir seriye aittir.
Yurdumuzda daha pek çok yerde (Afyon, Kırşehir, vb.) önemli mermer yataklar mevcuttur.
BÖLOfl XVII MADEN YATAKLARININ YERYUVARI ve ZAMAN ÎCINDEKÎ
DAĞILIMI
Benzer özellikteki maden yataklarının, birbirlerine yakın olarak, yeryuvarının belli
kesimlerinde bulunduğu çok eskiden beri iraden jeologlarının dikkatini çekmektediydi.
Metallojenîk provens, maden provensi veya maden bölgesi adı verilen bu kesimlerin belli
jeolojik (stratigrafik, petrografik, tektonik, vb.) özelliklere sahip olduğu da bilinmekteydi.
Son yıllarda jeolojide en önemli gelişme plaka tektoniği kuramı olmuştur. Levha
tektoniği, global tektonik veya küresel tektoni.' adları da verilen bu kuram ile yeryırvarının
değişik kesimlerindeki iç ve dış kökenli olaylar açıklanmaya çalışılmıştır. Yeryuvarında, i
bütün önemli jeolojik olayların (plütonizma, volkaniznıa, metamor-fizma, tortullaşma,
tektonizma vb.) plaka hareketlerine ve niteliklerine bağlı olarak meydana geldiği ileri
sürülmüştür. Maden yataklarının oluşumu da bu olayların bir parçası veya sonucu olduğuna
göre, plaka tektoniğinin maden jeolojisi bakımından önemi büyüktür. Günümüzde Paleozoik
veya daha genç yaştaki maden yatakları dağılımının plakalarla ilişkisi açıkça ortaya
konmuştur. Buna karşılık Paleozoik'ten daha yaşlı maden yatakların plakalarla ilişkisi tar-
tışmalıdır.
Diğer taraftan belli tipteki maden yataklarının jeolojik devirler boyunca belli
zamanlarda daha yoğun olarak teşekkül ettiği saptanmıştır. Bu bazı maden yatağı tiplerinin
zaman içindeki dağılımının gelişigüzel olmadığını göstermektedir.
Maden yataklarının yeryuvarı ve zaman içindeki dağılımıyla ilgili bilgiler bu
yatakların aranmasında kullanabileceğimiz önemli kılavuzlardır.
I, MADEN YATAKLARININ PLAKALARA GÖRE DAĞILIMI l
Burada plaka tektoniği kuramının açıklamaları yapılmayacaktır. Sadece bazı Paleozoik
veya daha genç yatakların plakalara göre konumu belirtilecektir.
1- Kıta Plakalarının İçinde : Kıta içleri maden yatakları bakımından oldukça
fakirdir. Bununla beraber kıta içi sıcak nokta civarlarında (Şekil 148) ve kıta içi rift
zonlarında (Şekil 149) bazı
cevherleşmelerin oluştuğu bilinmektedir. Bunlar alkalen granitlere bağlı Sn, F, Nb
cevherleşmeleri ile nefelinli siyenit ve karbonatitailesi kayaçlarına bağlı Nb, PaOs (apatit),
nadir toprak elementleri, Ba ve P cevherleşmeleridir.
Kıta içi rift zonlarına tekabül eden grabenlerde tortullaşmaya bağlı Cu, Zn, Pb, Ağ
yatakları oluşabilmektedir. Kıta plakalarının içinde ayrıca bazı kalıntı, oksidasyon ve
sementasyon ile kırıntı yatakları mevcuttur.
2- Kıta plakaları Arasındaki Rift Zonlarında : Bir kıta plakasının ikiye bölünmesi
ve böylece oluşan iki kıta plakasının birbirlerinden uzaklaşmasıyla belirlenen zonlarda başlıca
şu tip cevherleşmeler oluşur (Şekil 150)
Kızıldeniz dibindeki cevherleşmeye benzer şekilde metalce (Cu, Pb, Zn) zengin
çamurlar
Tortullaşmaya bağlı Mn yatakları
Karbonatlı kayaçlara bağlı Pb, Zn ve Ba yatakları. Bu yataklar için genellikle
"Mississippi tipi" deyimi kullanılmaktadır.
Evaporitler
Okyanus Plakalarının içinde : Okyanus plakaları içinde, sıcak nokta volkanitlerine
bağlı önemli bir cevherleşme bilinrrıerıtolir. Sadece okyanus tabanı üzerinde oluşan
tortullaşmaya bağlı Mn (Cu, Ni, Co) yumrularının varlığı belirtilebilir (Şekil 151).
Okyanus Ortası Sırtlar : Okyanus ortası sırtlarda okyanus kabuğu malzemesi veya
başka bir deyimle ofiyolit oluşmaktadır. Okyanus ortası sırtlarda ofiyolit oluşumuyla beraber
şu cevherleşmelerin de meydana geldiği bilinmektedir (Şekil 151)
Podiform kromit (Ni, Pt) yatakları
Kıbrıs tipi Cu-Pirit yatakları
Tortullaşmaya bağlı Fe, Mn yatakları
Pasif Kıta Kenarlarında : Amerika'nın doğu kıyılarına benzer ortamlarda tortullaşmaya
bağlı Fe, Mn, Cur Pb, Zn, U yatakları ile evaporitler oluşabilir (Şekil 152).
Yitim Zonlannda : Okyanus plakasının diğer bir okyanus plakası altına veya kıta
kabuğu altına dalmasıyla belirlenen yitim zonları maden yatakları açısından en önemli
kesimlerdir. Yitim zonları yay şeklindedir. Bu nedenle yitim zonlarına bağlı olarak oluşan
maden yatakları eşlik ettikleri plütonik, volkanik ve tortul kayaçlar gibi yay şeklindeki bir
kesimde yer alırlar, özellikle kalko alkalen magmatizma ile belirlenen yitim zonlarının başlıca
çeşitleri ve cevherleşmeleri şöyledir.
A- Ada Yayı : Okyanus plakasının diğer bir okyanus plakası altına dalmasıyla
belirlenen ada yaylarında (Şekil 153) yitim yönünde sırasıyla hendek (trench), dış yay, yay
arası çukurluk, volkanik yay, yay gerisi havza ve yay gerisi kıtasal kenar kuşakları bulunur.
Hendek : Türbiditlerin oluştuğu bu kesim metalik maden yatakları bakımından
enteresan değildir. Ancak kömür ve petrol oluşumu bakımından önem taşır.
dış Yay : Bu kesimde okyanus ortası sırtlarda veya okyanus tabanında oluşmuş
olmakla beraber, tektonik olarak ada yayına eklenen Podiform kromit (Ni, Pt)
Kıbrıs tipi Cu, pirit
Tortullaşmaya bağlı Fe, Mn yatakları bulunabilir. Bu yataklardan başka dış yaylarda
Serpantinitler içinde cıva yatakları
Altınlı kuvars damarları
Fe, Ni, Al kalıntı yatakları da görülebilir.
c. Yay Arası Çukurluk : Bu kesim özellikle kırıntı altın yataklarının oluşumu için
elverişlidir.
d.Volkanik Yay : Volkanik cevherleşme bakımından en zengin kesimdir;
Kuroko tipi masif sülfit (Pirit, Cu, Zn, Pb, Ağ, Au) yatakları
Besshi tipi masif sülfit (pirit, Cu, Zn, Pb) yatakları
Volkanizmaya bağlı Au, Ağ yatakları
Volkanizmaya bağlı Sb, Hg, As yatakları
Volkanizmaya bağlı S yatakları
Skzalatif sedimenter Fe, Mn yatakları
Granitleşmeye bağlı Fe, Au, Mo, Cu, Pb, Zn, Sn, W, Sb, Hg, vb. yatakları
Porfiri Cu (Au) yatakları
Porfiri bakır yatakları, Ada yaylarında da mevcut olmalarına rağmen, asıl And tipi
magmatik kuşaklar için karakteristiktirler.
Yay Gerisi Havza : Okyanus kabuğu niteliğinde olan bu kesimde okyanus ortası
sırtlarında veya okyanus tabanında oluşan yatak tipleri görülür (Şekil 154). Bunlar, dışında
bazı epitermal al
tın, gürriiş damarlarına da rastlanmıştır.
Yay Gerisi Kıtasal Kenar : Bu kesimde granitleşmeye bağlı olarak Sn, W, 3i, Mo, F ve
Sb yatakları görülür (Şekil 154).
B- And Tipi Magmatik Kuşaklar : Aktif kıta kenarı adı da verilen bu kosimlar okyanus
plakasının kıta plakası altına dalmasıyla belirlenir. Bu kuşakların ada yaylarında en önemli
farkı yay gerisi havzalarının bulunmayışıdır. Bazen volkanik yay gerisinde bir tortullaşma
havzası oluşabilse bile, tabanı okyanus kabuğu niteliğinde değildir (Şekil 155).
And tipi magmatik kuşaklarda hendek, dış yay ve yay arası çukurluğa ait
cevherleşmeler ada yaylarında olduğu gibidir. Volkanik yaya ait cevherleşmeler de büyük
ölçüde ada yaylarınkine benzer. Ancak burada daha ziyade Porfiri Cu (Mo, Au) yatakları
hakimdir. Buna karşılık Kurcko tipi, Besshi tipi yataklar daha enderdir. Diğer taraftan And
tipi magraatik kuşaklarda granitleşmeye bağlı Sn, W, Bi, Ko, F yatakları Porfiri Cu
yataklarını takip eder şekilde magmatik kucağın iç kesiminde mevcuttur.
7- Çarpışmış Plaka Sınırlarında : MITCHELL ve GARSON'a (1976) göre bazı maden
yatakları çarpışmayla ilgili olarak plaka sınırlarında ırisydana çelmektedir (Şekil 156) ;
Granitlere bağlı Sn, W, F yatakları
Granitlere bağlı Ağ, Ni, Co yatakları
Pegıuatitik mücevher taşı yatakları
Anortozitlere bağlı Fe, Ti yatakları
Tortullaşmaya bağlı U yatakları
Bu yataklar dışında yitim zonlarına, okyanus ortası sırtlara ve okyanus tabanına ait
cevherleşmeler de tektonik yerleşmeyle bu kesimde yer alabilirler.
8- Transform Faylar Boyunca : Okyanus ortası sırtlarını otele-yen transform faylar
cevherli akışkanların yukarı çıkmasını ve bazı yatakların oluşmasını sağlamıştır. Okyanusal
kabuk ortamında bu şekilde meydana gelen oluşuklar;
Kızıldeniz dibinde metalce (Cu, Pb, Zn) zengin çamurlar
Ni, Co, Ti ve Cu bakımından zengin peridotitler.
Transform fayların kıtasal kabuk içinde de uzanabileceği bilinmektedir. Kıtasal kabuk
içindeki transform faylara bağlı olduğu ileri sürülen cevherleşme tipleri şunlardır;
Karbonatitlere bağlı Nb, PaOs, Ce, Ba yatakları
Elmaslı kimberlitler
Bazı porfiri bakır yatakları.
II, MADEN YATAKLARININ ZAMAN İÇİNDEKİ DAĞILIMI ',
Yeryuvarı oluştuğu zamandan beri jeolojik bir evrim içindedir. vr,vı-,,,-lv 4^5 milyar
seneden beri manto ve kabuk içinde meydana gelen jeolojik değişiklikler bu evrimin
elemanları olmuştur. Diğer taraftan hidrosfer, atmosfer ve hatta canlı dünyasındaki (biyosfer)
değişiklikler de önemli rol oynamışlardır.
Yeryuvarında zamanla ilgili olarak meydana gelen değişikliklerden bazıları şunlardır;
Yerkabuğunun kalınlaşması
Bazı elementlerin yerkabuğu içinde derişmesi
Yerkabuğunun düşey ve yanal hareketleri
İyonik difüzyon yoluyla bazı elementlerin üst mantoda derişme:
Başlangıçta çok redükleyici olan atmosferdeki oksijen oranının gittikçe artması,
böylece oksitleyici özelliğin kazanılması canlıların evrimi, kutupların yer değiştirmesi, vb.
Maden yatakları oluştukları ortamın bir parçası ve hatta onun aynasıdır. Ortamın
özellikleri değiştikçe, doğal olarak, oluşan maden yataklarının türünde, biçiminde ve
niceliğinde de değişiklikler olmaktadır. Bu değişiklikleri bütün maden yatakları için
incelemek çok geniş kapsamlı olacağından burada sadece bazı yataklar ele alınacaktır .
1- DEMİR YATAKLARI:
Dünyanın bilinen en eski yatakları "itabira" tipindeki demir yataklarıdır, îlk örnekleri
yaklaşık 3,8 milyar yıl önce olmuştur. 3,8 milyar yıl önce tek hücreli alglerin ortaya çıktığı,
böylece denizin o sıradaki atmosferden farklı olarak oksitleyici bir nitelik kazandığı ve demir
yataklarının teşekkül ettiği düşünülmektedir. Bu tür yataklar Paleozoik başlangıcına kadar
(570 M.Y.) oluşabilmiş-lerdir. Lake süperior ve Algoma tipindeki yataklar da yaklaşık aynı
süreç içinde meydana gelmişlerdir.
Tortullaşmaya bağlı denizel oolitik demir yatakları ise Paleozoik, Mesozoik, ender
olarak da Senozoik yaşındadır.
Kalıntı demir yatakları Paleozoikten beri bilinmektedir, ancak en önemli rezervler
Oligosen veya daha genç yaşlıdır.
Pirometasomatik demir yatakları özellikle permo-Triyas, üst Kretase veya Miyosen
yaşlıdır.
2- BAKIR YATAKLARI :
Sudbury tipi bakır ve nikel yatakları 3,0 milyar yıldan Eosen1e kadar çeşitli
zamanlarda oluşmuşlardır. Ancak en önemli rezervler Prekambriyen'dedir.
Porfiri bakır yatakları tümüyle Prekambriyen sonrası oluşumlardır. En önemli
rezervler üst Kretase Tersiyer yaşlıdır.
Volkanojenik masif sülfid yatakları zaman içindeki dağılıra, on geniş olan yataklardır.
3,0 milyar yıldan Miyosen1e kadar çeşitli zamanlarda oluşmuşlardır. Doğu Karadeniz
bölgesindeki bilinen
bütün masif sülfit yatakları üst Kretase yaşındadır.
Tortullaşmaya bayii bakır yatakları Grta-üst Proterozoik geçişinde, Devoniyenf
Karbonifer ve Permiyen'de oluşmuştur. Miyosende oluşmuş birkaç küçük yatak da mevcuttur.
Pirometasomatik bakır yatakları diğer türlere göre rezerv bakımından daha az oranda
bulunur. Bu yataklar üst Kretase ve Tersiyer yaşlıdır.
3- KROM YATAKLARI :
Yeryuvarının bilinen ilk iç kökenli yatağı Grönland1daki 3,6 milyar yıl yaşındaki bir
kromit yatağıdır. Daima gabro-peridotit ailesi kayaçlarına bağlı olarak oluşan Kromitlerin %
95'i Prekamb-riyen'de oluşmuştur. Daha sonra oluşan kromit yatakları genellikle düşük
rezervli, buna karşılık Cr oranı yüksek oluşumlardır. Türkiye; kromit yatakları bu
sonunculardan olup yerleşim yaşları üst Kretase veya biraz daha gençtir.
4- ALÜMİNYUM YATAKLARI :
Günürr.üzde alüminyum sadece boksitlerden itibaren elde edilme,. tedir. Boksitler ise
kalıntı demir yataklarına benzer şekilde Paleozoik1 ton beri bilinmektedir. Türkiye'nin de yer
aldığı Akdeniz provensinde boksit yatakları Alt ve üst Kretase arasında oluşmuştur.
1dJi
Vtirtzit Ayrışma Mineralleri Smitsonit
Kalamin Hemimorfit Hidrozinsit : Zn5(CO3)2(OH)6 Zinsit : ZnO
Villemit : ZnjjSiO,
Çinko, kurşun ve bakır'dan daha hareketlidir. Dolayısıyle birincil çinko mineralleri
bulunsa dahi, oksidasyon kuşağında hiç izine rastlanmayabilir. Ancak, karbonatlı yan
kayaçların veya gang minerallerinin bulunması halinde, yerinde çinko karbonatlar oluşur.
Demirli Mineraller .
Birincil Mineraller
Pirit
Markasit
Lölenjit
Mispikel
Kalkopirit
Siderit
Ankerit
Şamozit
Glokoni
FeS2
FeS2
FeAs2
FeAsS
FeCuS 2
FeCO3
Ca(Mg, Fe) (CO3)2
Fe^Al (AlSi3OIO) (OH)6nH20
K^5(Fe+3, Fe+2, Mg, Al) ,,_6
(Si, Al)8020(OH)ıl
Ayrışma Mineralleri
Gümmit
Autunit
Kalkolit. torbernit
Tüyamünit
Karnot.it
Uranotil
Koffinit
ÜO3nH20
Ca (U02)2(POlt)2 10-12 H2O Cu (U02)2(POlf)2 8-12 H20 Ca (002)2(^^)2 8 H20
K7 (Ü09),(VOU), 3 H,O
f. £. £. H t- f,
CaO(UO2)2(Si02)26 H20
USİO,.
Bilhassa uranyum ayrışma mineralleri çok bol çeşitlidir. Bunlardan birçoğu tortullaşmaya
bağlı, yani birincil olarak da bulunabilir, üraninit ayrışma minerali olarak da bulunabilir,
g) Diğer Ayrışma Mineralleri
Cevher ve gang mineralleri ile yan kayaçlarda bulunabilecek silisyum, kaseduan
(Si02) ve opal (SiO2 nH2O) gibi mineraller verir. Kuvars ayrışmaz.
Kalsiyum oksidasyon zonunda jips'in (CaSOt, 2H2O) ve bazı durumlarda ikincil
olarak teşekkül eden kalsit'in (CaCOa) bileşimine girer.
Sülfürlerin bileşimindeki kükürt kısmen nabit kükürt olarak (S) oksidasyon zonunda
kalır.
Antimonit oksidasyon kuşağında sarı, kahverengi antimuan oksitlerine dönüşür. Sülfo
antimoniyürlerdeki antimuan da aynı ürünleri verir.
Orpiment, realgar gibi arsenik sülfürler güç ayrışırlar. Bunlar ve sülfoarseniyürlerdeki
arsenik, siyah arsenik oksitlere dönüşebilir.
Gümüş, nabit gümüş (Ağ) ve arjantit (Ag2S) şeklinde ayrışma mineralleri oluşturur.
Zinober genellikle ayrışmaz, ender olarak metazinober (HgS)t nabit civa (Hg)
verebilir.
Molibdenit genellikle ayrışmaz, ender olarak povellit verir.
Nikelli mineraller bazı hallerde annaberjit (Ni38K20) ve garnierit (Ni^(Si^Oıo)
(OH)tt4H20) verir.
Kobalt1 lı mineraller eritrit (Co3(AsO)28H20) verir
3- Süperjen Zonlanma :
Oksidasyon ve sementasyon olaylarına bağlı olarak gelişen süperjen zonlanmada
düşey kesitte yukarıdan aşağıya doğru genellikle şu bileşiklere rastlarız ;
Oksitler
Karbonatlar Oksidasyon kuşağı
Sülfatlar
Nabit mineraller
Süperjen sülfürler ^ Sementasyon kuşağı
Karbonatların pozisyonu yan kayacın veya gang minerallerinin cinsine göre değişir.
V, OKSÎDASYON VE SEMENTASYON ZONU YATAKLARINA ÖRNEKLER
Hemen hemen bütün yataklara?» lekenleri ne olursa olsun Oksidasyon ve
sementasyon zonlarına az veya çok rastlanmaktadır. Sementasyon zonları öncelikle
işletilmektedir. Bazı çok düşük tönör-lü yataklarda ancak sementasyon zonları ekonomik
olabilmektedir. Doğu Karadeniz'de eski tarihlerde işletilmiş yüzlerce küçük maden ocağı
genellikle bu yüzeysel zenginleşme zonlarında açılmış/ birincil cevhere rastlandığında
terkedilmiştir.
1- Porfirik Bakır Yatakları :
Bu yataklar aslında, ileride de değineceğimiz gibi graniti^ ve sübvolkanik kayaçlara
bağlı olarak teşekkül etmiş intraplüto-nik yataklardır. Yataklarıma şekli saçınım veya
stokverk biçimindedir. Kalkopirit ve pirit halindeki birincil cevherleşme daima çok düşük
tenorlüdür. Bu yatakların ek"~ c,.:'!-. Lr.le gelmesi i.ncak yüzeysel ayrışma olaylarıyla
gerçekleşmiştir. Zenginleşme sementasyon zonunda kalkozin ile belirlenmektedir. Dünyadaki
başlıca örnekleri şunlardır :
Copper Cities (A.B.D.)
Chuquicamata (Şili)
Kerman - Sarçeşme (îran)
2- Ergani Bakır Yatağı (Elâzığ) s
Aslında ofiolitik volkanizmaya bağlı olarak gelişmiş bu yatağın en zengin kısmı olan
sementasyon zonu öncelikle ve tamamiyle işletilmiştir. Bu zonun minerallerini bornit,
kalkozin ve kovellin teşkil etmekteydi.
3- Zamantı Çinko Yatakları (Develi, Kayseri) :
Permo-Karbonifer veya Perrao-Triyas yaşlı kireçtaşları içinde hidrotermal olarak
bulunan çinko ve kurşun cevherleşmelerinden itibaren yüzeysel ayrışma ile oksidasyon ve
sementasyon zonu mineralleri teşekkül etmiştir. Bu şekilde meydana gelen minerallerden
özellikle smitsonit kireçtaşlarının karstik boşluklarını doldurarak önemli yataklar
oluşturmuştur. Türkiye'de Toros'lar boyunca rastlanan bu tür cevherleşmeler için "karbonatlı
cevher" veya oksitli cevher" deyimi kullanılmaktadır.
İÇİNDEKİLER
Top Related