KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM·ıN •
HAYATI, ESERLERI ve . . . . . .... .
ILMI KIŞILIGI
* &mpozyum Teb1i81eri *
SİVAS
KEMALEDDİN İBN-1 HÜMAM V AKFI
YAYlNLARI
Osmanpaşa Caddesi. Kavukçu İşhanı Kat: 3 No: 308
Tel: (346) 221 41 50- 221 41 51
SİVAS - 1993
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ
SİVASLI KEMALEDDİN İBN'İ HÜMAM VE
HUKUK METODOLOJİSİNDE (USÜLÜ FIKIHDA) YERİ.,
ESERLERİNDEN BAZI ÖRNEKLER
1) GİRİŞ
Kısa Hayatı:
Dokuzuncu hicri 1 15.'nci miladi asır İslam hukukçularından Kemalüddin b. elHümam es-Sivasi'nin tam künyesi: ~~~ 1 ( ~ 10-! ~.ıJ IJ LS
Muhammed b. Abdilvahid b. Abdilhamid b. Mesudi'l-Kemal b. Hümami's-Sivasi elİskender!, el-Kahiri, el-Hanefi'dir. Böyle
uzun bir künyeye sahip büyük hukukçu
Kernalüddin bin el-Hümam adı ile tanınır.
f Y 1~ ~.l.J IJ LS Babası Sivas'ta kadi (hakim) iken dün-
yaya geldiğinden doğum yerine izafeten Sivasi denilmiştir. Bir başka söylentiye göre
de büyük babası ve babası Sivas'ta kadılık yaptığından ailesine Sivasi denilmiştir. Kendisi İskenderiye:de doğmuŞtur. Ailesi Si- .
vas'tan Mısır'da bulunan İskenderiye'ye ve
(•) Mukayeseli Hukuk ve Islam Hukuku Pröfösörü
Prof. Dr. Ali ŞAFAK(*)
sonra da babasının ölümü üzerine Kahire'ye göçmüştür. Kemal b. Hümam 788 (789) veya
790/1386 yılında dünyaya gelmiştir. On ya
şındayken İskenderiye'de babasını kaybetmiş, büyük annesinin yanında Kur'an hıfzına (ezberlemeye), başlamış, yine onunla Ka
hire'ye gelmiş, eş-Şihabü'l-Haysemi'den Kur'an-ı Kerim hıfzını tamamlamıştır.
Son derece zeki, sakin, kabiliyetli güzel Kur'an okuyan biriydi. Arapçayı ve Arap Edebiyatını el-Cemalü'l-Humeydiden, UsUl
ilınini el-Bisatiden, hadis ilmini Veliyyü 'd
Din el-Irakiden, tasavvuf ilmini, el-Hava. fiden, Kur'an Kıraatı ilmini ez-Zurratiyeti-den ve başkalarından okumuş, Cema-lüd
din el-Kinanioen Müsnedü Ahmed'i, Şern
seddin Busayri'den Sahihi Buhariyi, Tağriburmuş'dan Tahavi'nin Şerhu Meani'l
Asarını okuyup mütalaa etmiştir. son derece yetenekli bir hanefi fakihi olan Kemal b. el
Hümam, Hanefi mezhebinin temel el Kitabı
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
El-Hidaye'nin üstadı Mısırlı alim, es-Sirac adıyla bilinen Siracüddin Ömer'den, bu eseri baŞtan sona okumuş, mütalaa etmiştir. Ayrıca şair ilimleri de otoriteleri olarak bilinen Izz b. Abdisselam, eş-Şummi, el-Cela.lü'lHindi, Yusuf b. Humeydi, Ebu Zur'a el~Iraki, lbnu Hacer, Bedrüddin el-Aksarai ve başkalarından öğrenmiştir, bunlara öğrencilik etmiştir.
Başta fıkıh ve fıkıh usulü olmak üzere, Kur'an ilimlerini, dil, Arap Edebiyatı, mantık, cedel, matematik, tasavvuf, musiki ilimlerinde de son derecede yetenekliydi. Kendisini tasavvufa fazla veren Kemalüddin Sivasi' yi tarikat ehli meclislerinden, tabir caizse "Senin burada işin yok çık git, ayrıl! Zira insanlık senin bilgilerine muhtaçtır." diyerek onu, bildiklerini insanlara öğretmeye, aktarmaya, yaymaya yönlendirmişler, teşvik etmişlerdir.
Türkçe, Arapça ve Farsça'yı iyi bilen, konuşup yazan lbnü'l-Hümam, gezileri de severdi. Bu· vesile ile Kudüs, Şam, Halep,
Mekke ve Medine'ye de gitmiş, birkaç kez Hacc ibadetini eda etmiştir. Bu gezileri ve yolculuklarında aralardaki alimlerle ve yolculuğu sırasında karşılaştığı sair bilginlerle de temasta bulunmuş, ilim meclislerinde ilmi
müzakerelere de katılmıştır. İskenderiye'ye yerleşmiştir. Devlet reisierinden ve yöneticilerden hep uzak durmayı tercih etmiştir. Mısır'ın o zamanlarda meşhur medreseleri Kubbetü's-Salih, eş-Şeyhuniyye, el-Mansuriyye ve el-Eşrefiyye medreselerinde hocalık etmiş, bilhassa fıkıh, fıkıh usulü, Kelam ve Akaid dersleri okutmuştur.
Meşhur talebelen arasında lbnu Emir el-Hacci'l-Halebi, el-Karafi, Muhammed b.
Şuhna, Kasım b. Kutluboğa, Seyfüddin Kutluboğa gibi tanınmış simalar da mevcuttur. Sivaslı Kemalüddin Hümam Fatih devrinin meşhur alimleri arasında yer alır. 861/1457 yılında Ramazan ayının 7'nci günü (Cuma) öğle vakti Kahire'de vefat etmiştir. Orada Şeyh Tacüddin b. Ataullah Türbesine defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.
2) ESERLERİ:
Kemalüddin b. el-Hümam es-Sivasi nin, kaynaklara göre elde mevcut en tanınmış eserleri şunlardır :
a) Fethu 'l-Kadir Şerhu 'l-Hidaye
L! '.Y ' cr .r. .üJ ' eti İsminden de anlaşıldığı üzere, İslan
Hukukunun hanefi mezhebi fıkhında teme ve meşhur kitabı el-Hidaye'nin şerhi'dir Hanefi fakihlerinden büyük alim Burhanüd din el-Merginani'nin bu eserini talebelerini okutmuş ve aynı zamanda şerhetmiştir. el Hidaye'yi vekalet bahsine kadar şerhedebil miştir. Kitabın geri kalan kısmını da Ana dolu müftüsü olarak bilinen Kadı-zade Şem süddin Ahmed (ölm. 988/1580) şerhetmiş· tir. Eser tümüyle birlikte Mısır'da Bulak'd 1318 yılında basılmıştır. Tıpkı basırr
1356'da yine Mısır'da ve daha sonralan ba! ka yerlerde de yapılmıştır.
Eser, zamanında olduğu gibi sonral asırlarda ve günümüzde de İslam fıkhım çok yararlı ve meşhur bir kaynağını oluştı rur. Eserin konularına göre bir indeksi 19/ yılında Dr. Ali Bakkal tarafından yönetim mizde Erzurum İslami llimler Fakültesine bitirme tezi olarak yapılmıştır.
~----------------- İbn-i Hünu1m ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
b) el-Müsayere fi'l-Akaidi'l-Münciy
ye fi'l-Ahire i f':J ı ~ '-! ?'; ~ ı ı .u l.i.J ı ~ i.)"! w '
Akaid ve Kela'm ilrninde kıymetli bir eserdir. lrnarn Gazali'nin er-Resaletü'l-Kud
siyye adlı eserinin açıklaması ve ilaveleri ile yazılmıştır. Kitap dört bölümden ibarettir:
1) Allah (c.c.)'ın zatı,
2) Allah (c.c.)'ın sıfatları 3) Allah (c.c.)'ın fiilieri 4) Nebi (a.s.)'nin doğruluğu (sıdkı.) Kitabın he]'bir bölümü 10 kadar alt bö-
lümlere ayrılmıştır. Eserin giriş kısmı,
kelarn ilminin tarurnına, sonuç kısmı ise iman
ve lslarna dairdir. Kitab Delıli'de 1904 yılında şerhiyle birlikte basılrnıştır. İkinci baskısı ise Kahire'de 1347 yılında yapılmıştır. Kernalüddin Muhammed b. el-Makdisi el-Müsa
mere fi Şerhi'l-Müsayere adı ile şerhetmiştir ve eser bu şerhi ile tanınır.
c) et-Tahrfr fi'l-UsiU
J ~':J ' ~ .)"!.r-:U ' Fıkıh UsUlüne dair bir eserdir. Üç cilt-
ten oluşan ve tümüyle tebliğimizin konusunu teşkil eden bu eserini, seçkin öğrencilerinden Halepli lbnu Emir ..-el-Hacc (ölrn. 879 1 1474) et-Takrir ve't-Tahrir Şerhi Tahriri Ke mal b. el-Hürnarn adı ile şerhetrniştir. Hanefi ve Şafii mezheplerinin fıkıh ıstılahlarını, terimlerini bir arada ve mukayeseli, tartışmalı olarak anlatan bir eserdir. Bulak (Mısır)da 1316-1317 yJ)larında basılrnıştır. Bu metin ve şerhin kenarında Cernalüddin .el-Esnevi'nin "Nihayetü's-Süill Şerhi Minhaci'l-Vüsill adlı
eseri vardır. Osmanlı dönemi büyük hukuk
çularından lbnu Nüceyrn (ölrn. 970/1562) de Yine et-Tahriri, Lübabü'l-Usul adı ile şerhet-
miştir. Biraz sonra eserin rnuhtevasına ve bir kısım örneklere yer verilecektir.
d) Zadü'l-Fakfr fi'l-Furu tJ_,.iJ ı ~ ~JJ ı J lj
Fakihirnizin namazla ilgili bu eserini de et-Tirnurtaşi (ölrn. 1004/1595) şerhetrniştir.
e) Ris4le fi İğrab-ı
Bu ldiçük eserinde Nebi (a.s.)'nin "iki kelime vardır ki, söylenUrnesi dile kolay ve .fakat kıyarnette rnizan gÜnü ağırlığı fazladır : O da Sübhanallahi ve bi-harndihi Sübhanallahi'l-azirn (Alliıh'ı tesbih ve Allah'a harnd ederim. Yine büyük olan Allah'ı tekrar tesbih ederim.)" hadisinin gramer ve anlam bakırnından açıklamasını yapmaktadır. (Tecrid,
12/ 429-431).
f> İzahu'l-Bedi 1-İbn-i's-saatf ır-' '-'-W 1 LH':J to.!~ 1 C~ 1
Eserin adından da anlaşılacağı gibi burada lbnu's-Saati'nin Arap edebiyatma dair eserinin bir açıkla~sıdır.
3) EL-MÜSAMERE ADLI
ESERiNDEN BAZI AKTARMALAR:
1 - İnsan Fiilieri Hakkında :
Allah fiilierinin mutlak failidir. Kul ise kendi ihtiyari fiilierinin failidir. Kulun fiilini meydana getirmesi onları icad etmesi şeklindedir. Allah'ın .kendilerine takdir buyurduğu icad edici kudret ile insanlar fiilierini mey
dana getirrnektedirler. Mutezilenin bu husustaki görüşü ise, kulun rnüstakil bir yaratı-
Ibn-i Hümılm ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri -----------------61
KEMl\LEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
cı kudret sahibi olduğu şeklindedir. Böyle
bir kudreti kula vermek Allah üzerine kesin
bir vacibedir (vücub ala'llahdır), yani vücub
yolu ile vacib zorunludur. Oysa diğerleri;
Maturidiyye ve Eş'ariyye ekolleri ise insanla-rın kudreti hadise ile (sonradan verilen kud
ret ile) insanlar fiillerini meydana getirmekte-
koymuş, sonra da insana verdiği akıl gücü ile
emirleri yapma ve yasaklardan kaçınma im
kanını hazırlamışbr (cüz I 1 112- 113). Bu so
rumluluk işte kula verilen o kudrete biiı.aen
ve o kudret sebebiyledir. Nitekim ayetlerde
geçen;
( ~ o 1' } \j ) • • • • ...u \ _r-J:- &1 l> if Jıı dir ler. Allah (c.c:?'ın kullara o kudreti vermesi ( Ol 1 l cı. riJ 1) •• • .J ~ 6 \...;lL;. "'~.>--0$' lı vacib değildir. Oyle bir mecburiyeti yoktur. (Cüz I 1 104 L 105.) ( tV j <\"\..::.- \j W 1 )•• • ü,_L..v l.) fili JJ ~~
Mesela; hareket durumu insan için bir hükümlere bakıldığında kul irade ve isteği-
vasıftır. Allah için ise yaratılmış bir durum
dur. Zira o, insan kudretine bağlı olarak mey
dana gelen bir durumdur. Allah'ın kudreti ise
ezeli olunca hareketlerinde de ezelelik vardır.
İnsanlannki gibi sonradan meydana gelme
durumu sözkonusu değildir (cüz I/105). Ki
şinin hareketliliği ona verilmiş güç ve kuv
vetle ilgilidir, ona bağlı biçimde meydana ge
.lir.lşte insan, bu ihtiyad kudretle kişi fiilleri-
ni yapıp meydan~ getirdiğindendir ki, so
rumludur. İnsan fiilierini zorunlu olarak de
ğil ihtiyari biçimde meydana getirir.lşte buna da kelamcılar KESE (Kisb) demektedirler.
Ayette geçen; " • • • ~~ l. ,k \ Dilediğinizi yapınız. Doğrusu O Allah yap
tıklarmızı görendir .. " (Fussılet 41/ 40), ll . ~ ı 1 ı 1 • 1 ~ ~)
Ey iman edenler!... iyilik ve hayırlar yapm
ki, kurtuluşa eresiniz." (el-Hacc 22/77) gibi
emirler de yine kulun kisbi Hillerinin neticesi
dir. Kulun üzerine, yerine getirmesi gereken
zorunlu bir durum yoktur. İnsanın ihtiyarına
bırakılmıştır {cüz I 1 106-107).
Netice itibariyle şu denilir; insanlara
iradi Hilleri isnadı halinde o zaman inE'an ak
lının bir tesiri yokmuş gibi bir kanaat uyan
dmr. Oysa Allah (c.c.) emirleri ve yasaklan
ni, azınini ne yöne sevkederse Allah da kulun
yöneldiği fiili ve hareketi yaratıcıdır. Yaratılmış olmakta fiil ve hareket Allah'a nisbet edi
lirse de onu isteyen ve arayan insanın kendi
sidir. Mesela zina ve namaz gibi. Bunları ya·
ra tan Allah' dır, ama isteyen, kazanan kuldur. insandır (cüz I 1 116).
Allah iradeyi kalp te yaratır. Ezeli ilmi
ne binaen o, iyi ve kötü fülin kuldan sadır ola-
, cağını bilir ama bu bilgi altında insan zorun
lu olarak fiili yapmaz. Ancak insan irade v'
isteğini o yöne ku}lanınca Allah'a da iyiyi y< da kötüyü yaratıVerir (cüz I 1 116 -117).
İnsan fiilierini işlerken veya işleme]
ve yapmaktan kaçınırken fiiliere bir kısın
teşvik edici ya da fiillerden sakındırıcı se
beplerle bunları dayandırmaktadır. Allah'ıı
uygun kıldığı şekilde irade ve isteğini ku
yönlendirirken, kullanırken şeytan ve nef~
arzulan o irade ve isteğini saptırmaktadıı
İnsanın, insanlara bu yardımı da yüce yarata
nın hayır ve şer yollarını yaratması, iyi ve kc
tüyü göstermesi ile olmuştur. İşte onda
sonrası Allah'a kalmıştır (cüz I 118- 120).
Allah'ın irade ve meşiyyeti ile meyd<:
na gelen fiilleri kul kazanıcı durumdadı
Ha yrı da şerri de, iyiyi de kötüyü de yarata
62------- Ibn-i Hümanı ve HukukMetodolojisindeki Yeri
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
odur. Ancak şerrin meydana gelmesini iste
mez ... Mutezile ise iyilik ve kötülükleri insa
nın bizzat kendisi yaratır ve işler. Allah'ın bu konuda bir dahli yoktur, derler ve Kur'andan
bazı deliller gösterirler. Şöyle kii t• 1 n _,J li. )·~·J 4-Jj W1 ~.r.. ill t L. _,
oluyor. Böyle yapmakla Allah kuluna zulmetmiş de olmuyor ... (cüz 2/10).
II. Hüsün ve Kubuh Hakkında
(Adalet- Zulüm) : ~ ) 0->
y ;v. A w l_r-~ 1) •. • "' ~ 1 ~ /' !..; ~ ill 1 u t Adalet, zulüm, bilgi ve cahillik gibi hu-
( \ 0../Y ) 1 ) • • • fiJ 1 ~ J L...J . ~ susların kötü veya güzel old_uğunu akil müs-.Y' · IS"' .r.. -' takil olarak kavrayabilir. Bunda ittifak var-
{ '\ 1 '\ • O ii .J .... ) 1) • • • J LJj 1..~ ~ ili i_, dır. Ama mesela, birinin düşmanlarınca öl-
.. • . .ı....uJ ~ L ..,;~ 1 ., ~ l..::...iJ...> L. ~ dürülmesi durumunda iş, düşmanıara göre WJ . ... "" "' . "'
( .. L ljj 1 ·) güzel fakat ölü sahiplerine göre kötüdür. İşte
ov oı ....... .; b d kıl' · k··ı. . .-; .. kb ka - ura a a ıyı veya Oluyu te aşına vra-Oysa Ehl-i Sünnete (Matur1di ve Eş'arilere)
göre, genel planda hep Allah'ın dilediği olur, dilemediği de olmaz. Bu konuda ümmetin ic
maı vardır. A yette de; 1 u '-t ~ 4 1 lL ( w;n Jıs.) t) ~t.r W \~y
buyurulmaktadır. Demek ki bazılan hi
dayette değillerdir. Yine başka ayetlerde de
( V \tc\ i w":J 1) ~\ ~ Iy "'k _,.li t;\\" o~ 1) lA~~~ JS' ~~ ~ _,J J v , . 0 w'.J ı) ill ' • ~ 0 ı ~ ı 0 • _, ~ ı..._,
huyurulmaktadır ki, işte kul neyi dilerse Al-.-
lah da onu yaratmaktadır. Bu konuda daha
pekçok ayetleri delil olarak göstermektedir (cüz 2/4- 5).
İnsanlarm işledikleri kötülükler, Al
lah'm irade ve dilemesiyledir. Ancak onun
emri, nzası ve muhabbetiyle değildir. Zira .kudret sahibi herşeyi irade ede'r afua h~rşeyi seven ve her şeye nzası olan değildir (cüz 2/7).
Tıpkı kanun koyucular bir kısım zarar
lı fiillerle ilgili kurallar koyuyorlar ama hiçbir
zaman bunların yapılmasını, işlenilmesini istemiyorlar. Durum işte buna benzemekte
dir (cüz 2 1 8 - 9). Fiiller hakkında konular ce
zayı da kul hak ettiği için Allah da halk etmiş
yabilir mi?
Bu sorunun cevabına mutezile "EVET"
der. Akıl tek başına bunu kavrar ve sonucun
dan da sorumludur. Eş'ar1lere göre, bir şeyin
bizzat kendisi güzel veya kötü değildir. Di
nin hükmüne göre güzel veya kötüdür. Onun
için de Peygamber gelmeden önce de iman ne
küfür, ne iyi ne de kötü vardır (cüz 1 36- 38).
Hanefiler ise, işin başında kesin olarak
şunu kabul ederler: Akıl bir şeyin iyi veya kötü olduğunu anlama özelliğine sahiptir. Tıpkı mutezilerin dediği gibi. Ancak aklın bu
tayin ve tesbitine uygun olarak Allah emir ve
ya yasaklar koymak mecburiyetinde midir? Sorusuna Hanefiler "EVET" demezler. Akıl,
şer'in yani dinin kurallanna tabidir. Yani
Allah üzerine bir veeibe bir vücub alei-lah yoktur ... (cüz 2 1 38- 39). Ancak temel konu
larda aklın güzel veya kötüyü kavrama gücü vardır. Nitekim Ebu Hanife de şöyle demiş
tir: Kainatın yaratıcısım bilmeme konusun
da hiçbir kimseden özür kabul edilmez. Zira
her şey ortadadır. Peygamber gelmese de insan yaratanım bilmek ve bulmak zorundadır (cüz 2 1 42). Kısacası Eş'arilerle Buhara yöre
si alemlerine (Maturidilere) göre sırf akılla ki-
Ibn-i Hümiim ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri -----------------63
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
şi~eri yaratana ibadetle yükümlü turulmaları mümkün değildir. Zira Allah'ın, sırf akılla
yapılacak bir iş ve ibadete ihtiyacı yoktur ... (cüz 2/ 45). Konu hakkında uzun tartışmalar
(cüz 2 1 35-72 arasında sürüp gitmektedir). Gerek insan fiilleri ve bunlardan so
rumluluğu gerekse kanuni emir ve yasakla
rın temel kaynağı nedir ? Sorularının cevabı
konusunda lbnü'l-Hümam ile ondan öncekilerin verdikleri cevaplar, ileri sürülen fikirler batıda asırlar sonra 'klasik hukuk ekolleri, pozitif hukuk mektebi, rastyanalist hukuk mek
tepleri ve benzerleri tarafından ortaya konu
labilmiştir. Hüsün ve kübuh bahsinde de belirtildiği gibi "Kanunsuz suç ve kanunsuz ceza yoktur." ilkesi temel esas kabul edildiği gi
bi insanın sorumluluğu hakkında da yine
mutlak bir irade muhtariyeti, fiilin failine is
nadı imkanının araştırılması, yeteneğinin
· bulunması şartı da yine asır la~ öncesi geniş bir biçimde açıklanmıştır. Bu konular hem
ceza hukukunun hem de' medeni hukuk ile
borçlar hukukun temel konularıdır, sair hususlar bunlar üzerine bina edilmiştir. Mücer
red olarak fiilin falline isnadı sorumluluk için
yeterli kabul edilmemiştir. Bunun yanında
tıpkı bugün yasama organının her şeye hakim olduğu, genel otoriteyi elinde tuttuğu gibi müslümanlıkta da bu mutlak otorite ve kanun koyma kudreti Allah'ın elindedir,.bu
nu vahiy meleği vasıtası ile peygamberlerine
gönderdiği kurallarla ortaya koyup açıklamaktadır.
4) ET-TAHRİR VE'T-TAHBİR'İN MUHTEVASI
Yukarıda da belirtildiği gibi başta hanefi usulü ıstılahiarı olmak üzere şafii mez
hebinin ve bazan diğer mezheb mensuplarının da ilgili konulardaki görüşlerini içeren
bir İslam Hukuku Metodolojisi (Fıkıh Usulü)
kitabıdır. Eser üç ciltten ibaret olup ana hatla
n ile içindekilerin başlıkları şöyledir :
a) Cilt I'de Yer Alan Konular:
Giriş ve fıkıh usulünün tanımı, konusu, şer'i deliller ve mantıki deliller.
Delil çıkarma yolları; lügat ve dille ilgi.. li konular, millred kelimeler, fıkıhda kullanı
lış biçimleri ve anlamları ...
Tüketilmiş (müştak) terimler ve ifade
ettiği anlam ... .. Kelimelerin delalet yönünden kısımla
rı; açık ve kapalılık yönünden kelimelerin kı
sımları ... Cümlelerin çatıları, hukuktaki önemi;
umumi ve hususi (amın ve has) isimler ve ke
limeler ve hukuktaki yeri ve önemi. Çoğul
kelimeler ve hukuktaki yeri, müşterek keli
meler ve anlamları ...
Dini hükümlerde kullanılan özel terimler ve hukuktaki delaletleri...
Muhtelif hitap biçimleri ve hukuktaki yeri...
Cümlelerde yer alan istisnalar ve kaideler, bu konuda hukukçuların görüşleri,
emir sikala!ı, çatıları ve ifade ettiği anlamlar ... gibi konular yer alır.
,' r
b) Cilt II' de Yer Alan Konular:
Tekil kelimelerin hakikat ve mecaz an
lamları, hukukçuların kelimeleri kullanış bi
çi:qtleri. Mecaz ve kısımları, anlamları.
Hakiki mananın imkansıziaşması duru
munda mecaza başvurma ve maceza yorum
lama ...
M----------------- lbn-i Hümam ve HukukMetodolojisindeki Yeri
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
Edatlar ve hukuktaki önemi, Arap di
lindeki edatlar. Cer harfleri ve hukuktaki hü
küm çıkarmada önemleri. Şart edatları ve
ön emleri...
Şariin koyduğu hü~ümler ve çeşitleri. Mükellefiyet ve sorumluluğu, işleri...
Sebepler ve sorumluluğa etkisi...
Hükümlerin (fiillerin) dereceleri; vacib
ve kısımları, diğer fiiller ... Ehliyete etki eden durumlar, amiller ...
Hukukun kaynakları, hükümlerin de
lilleri; Kur'an, sünnet, hadis ravileri, cerh ve tadil durumları ... Haber-i vahidle ilgili özel
açıklamalar ... Haber-i vahidle kıyasın çeliş
ınesi (tearuzu), sünnetin sünnetle sınırlandı
rılması ... gibi konular yer alır. ·
c) Cilt lll'de Yer Alan Konular:
Hükümlerin taaruzu (çelişmesi) bahsi;
hükümle uygulama arasında çelişki olursa bunların uzlaşma yönü ve imkanı, nesih meselesi ve hukukçuların görüşleri. Ku:),"'anla
sünnetin neshi, Kur'anın tümünün neshi so
runu, böyle bir iddianın icmaen yasaklığı. İçme ile bir şey nesih de edilmez, nesih de olun
maz ... lema-ı ümmet ve ilgili konular, icmaın
delil olabilmesi için imada bulunanların ge
çip gitmesi şart değildir, icmaya katılacak kişinin adil olması gerekir mi gerekmez mi ? lema da belli kişilerin bulunması şart değildir.
Bir konuda iki icma var ise ne olacaktır ?
Bir asırda ümmetin tümünün dinden
çıkması mümkün olur mu? Kat'i icmaın hük
münün inkarı Hanefilere göre küfrü mucibdir ...
Kıyas bahsi; şartları, illeti, şafiilerin kı-
yası kuvvetine göre taksimi, kıyasla sabit
olan şeyin hükmü, kıyasla hadd sabit olmaz,
kıyasa yapılan itirazlar ...
lctihad konusu, ictihadla il~li alt konular, Nebi (a.s.) idihad yerine vahyi beklerdi,
Hanefilere göre işitıneye bağlı olmayan akli konular (akli kaynaklar). lctihad ictihadla
nakzedilmez ...
Delilleri bulunmayan kimsenin taklidde bulunması. Mutlak müctehid olmayanın
mutlak müctehidi taklidi konusu, müctehid
.olmayan kimsenin fetva verebilmesi işi, sahabeden herhangi birisini taklid mevzuunda
büyük hukukçuların halkı yasaklaması ko
nusu ...
Bu konular bir plan dahilinde işienir
ken eserin sistematiği : Emir- mebhas - fasıl
kısım ve mes'ele şeklinde alt bölümlere ayrılır şekilde bir yol izlenmiştir. Müellifin önce
asıl görüşü almış, muhaliflerini belirtmiş ve
sonra da kendi fikrinin ne olduğunu da" ... biz deriz ki ... " şeklindeki sona getirmekte ve
konuyu or~da belirtmektedir. Lehinde ve
aleyhinde bulunduğu ve uygun fikirlerin delillerini, dayanaklarını da peşinden sırala
maktadır.
Aşağıda üç ciltten örnekleme mahiyetinde bazı örnekler sunmaya çalışacaktır.
5- ET-TAHRIR ADLI ESERiNDEN
BAZI ÖRNEKLER
a) Cilt I' den:
1) Fıkıh UsUlünün Semi Delilleri :
Kitap ve sünnet' dir. Ama icmaın haber
i vahidin ve kıyasın huccet oluşu ve usul il-
Ibn-i Hümdm ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri --------~-------~
KEMALEIJDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
minin temelini teşkil edişleri asıl değildir ...
Zira bunlar aslında olaylarla ilgili olduğun
dan fıkıh ilminin konusuna girerler. Çünkü
icmaın, haber-i vahidin ve kıyasın konuları
mükelleflerin fiilleridir. Kıyasın kendisi
olaylarla ilgili olup müctehidin idihad arneli
yesinden başkası değildir. Bu iki tali kaynak
ta asıl kaynaklara uygun olarak eşya veya
ef'alin sıfatları belirtilmekte, hükümleri açık
lanmaktadır (I 1 32- 36).
II) Kur'an ve Hadislerle insanlar için;
• • • ı;..i.A 1 ~i] 1 ~ 1 l;
şeklindeki hitaplar bütün insaniari içerisine
alır mı? sorusuna şöyle cevap verilir: Mev
cut delillerle bu genel hükümler tahsis edilir.
Böyle bir sınırlama da asla nasih sayılmaz.
Allah'ın hakkı olan yerde tahsisden, bir sınır
lamadan söz edilmez. Ama dünyevi konular
da ve beşeri ilişkilerde genel hükümlerin
tahsisi mümkündür. Aslında bu genel hitap
lar bütün insanları içe~isine alır niteliktedir. Ne var ki, amirin ve malikin insanlara, emri
altındakilere hitabında bir kısım sınırlama
lar yapması mümkündür. o nedenle de genel
hitap mütlak değildir (I 1 226- 227).
un Örfe ve adetler ~e arneli türden
olanlar sözlü örfleri ve anlaşma hükümlerini
sınırlayıcı türdendir. Mesela "o parayı getir,
şu parayla et al" gibi sözlerde geçen" veya "et" terimi sözün söylenildiği yerdeki geçerli
parayı ve halkın yaygın biçimde alıp sattığı
etleri içerir. O anlamda yorurnlanır (I 1 282).
Tıpkı oruç nezri, namaz nezri konulannda
nasıl dinde yer alan namaz ve nezre nasıl yo
rumlanıyorsa burada da öyledir. Bu gibi ko
nularda tatbiki örfler, amın kelimeleri tahsis
etmektedir (I/ 282, 283).
Kelamcı Cübbai, Kur'an veya sünnetin
birbirinin amın hükümlerini tahsis edebile
ceği kanaatındadır. Diğer alimler ise, bu
iddiaya karşı Muaz b. Cebel'in hadisini delil
göstererek cevap verirler. Zira orada KitapSünnet sonra da kendi re'yi sıralaması vardır.
Bu sırada sonraki gelen bir önceki hükmü
hiçbir zaman tahsis ve takyid edemez. Bu ha
diste, sünnet kıyasdan (ictihaddan) önce gel
miştir ve onun için kıyasla hadis hiçbir za
man tahsis ve takyid edilemez, sımrlandınla
maz. Ama aynı derecedeki nasların çelişki
göstermesi durumunda kıyasa başvurulur.
Bu demek değildir ki, kıyasla sünnet iptal edilmiştir (I 1 288- 289).
IV) Hanefilere göre, sahabenin tatbi
katı da şayet sahabi amın hükümleri bildiği
halde kendisi öyle yapıyorsa bu uygulamala
rı ile genel hükümler tahsis edilebilir. Zira
sahabi o hükmün varlığını bile bile öyle hare
ket etmiştir. Bu da yine sünnetin genel hü
kümlü olanlannın smırlandırılmasının (tah
sisinin) bir başka yoludur ve böyle bir çıkış
yolu nesihden da:i1a kolaydır. Herkes her
önüne gelen durumda nasihdir ya da men
suhdur gibi hükme varamaz. Hanbeliler de
aynı fikirdedider (I 1 290).
b) Cilt II'den örnekler:
D Arapça 'salat', "zekat" gibi kelimelerin metinlerde geçen biçimleri lügat anlamın
da değilıstılahi ve örfi anlama yorumlanma
sı gerekir ve öyle yorumlanır. Yahut da ka
nun koyucunun maksadı ne ise ona göre yo
rumlanması yapılır (2/10-11). UsDkülerin
çoğu kanun koyucunun amacına göre yorumlanır derler. Fakihimiz tbnu'l-Hümam
es-Sivasi ise ''bana göre önce kelimenin huku-
66 --------- Ibn-i Hünıflnı ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
ki ve gerçek manası araştırılır. N ebi (a.s.) za
manında ne anlaşılıyor ise bu da araştırılır.
İşte kelimenin tam hukuki ve şer'i manası o
demektir. Zira Şariin kasdının bir delili o za
manda bunun uygulanmasıdır (2/11-12).
Burada görüldüğü gibi fakillimiz tarihi ve lafzi tefsiri (yorum metodlarını) birlikte uygulamakta ancak kelimelerin hukuki anla
mının belirlenmesinde Peygamber ve sahabe
uygulaması esas kabul edilmekte, daha son
raki asırlarda birisinin anladığı ya da çıkar
dığı manaya itibar etmemektedir.
II) Bir kimseye bir iş yüklemenin (mü
kellefiyetin) temel şartı, kişinin o işe gücü
nün yetmesidir. Aklen bu böyledir. Ama Eş'arllere göre şer'i an insana gücünün üs
tünde bir yük yüklenebilir. Bu noktada
Hanefilerle Mu tezilenin delili ...U l ~ ~ ( ,. 1 ""' iA.J 1 ) .... ~, ')' Lu
ayeti kerimesidir (2 1 82- 83).
III) Yine mükellefiyet için, bir diğer
ifadeyle İslami emirlerle kişinin yükümlü tu
tulabilmesi için kişinin müslümanlığı (dini)
şart mıdır ? sorusunu o şöyle açıklar; küfür
hali ibadetlerin vacibliğine (farzlığına) en
geldir. Ancak müslüman iken İslamdan çık
mış ve sonra da tekrar islama girmiş olan ki
şinin durumu bundan farklıdır. Orada genel
kuralın bir istisnası vardır. Orada ibadetin
düşmesinin sebebi, irtidad döneminde geçen
ibadetler çok ise kazası güçlük arzedeceğin
den bunun sakıt olacağını belirtmişlerdir. Yoksa mürted kişi, irtidadı döneminde yine
ibadetlerle yükümlüdür. ı:.ı,i3• ~':J ~:J \ ~ ( t\ 1 v..::.....l.d;) ... ı \S')\ Ayetine gelince; bu durum Iraklılar lehine bir
delildir. Fakat kafirler (yahudi ve hristiyan-
lar) muamelatla ve cezalada sorumludurlar.
Bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur (8 1 88 - 89).
İşte burada uslilcüler ve İbnü'l-Hü
mam asırlar öncesinde hukuk kurallarının
kişilere tatbikinde mülkilik ve şahsilik ilke
lerinin açık ve net izahlarını yapmışlardır. Genel hukuk açısından mülkilik sistemi ile insanları hukuken eşit muameleye tabi tut
tuklan gibi şahsilik ilkesi ile de din ve vicdan
hürriyetine müslümanların verdikleri önemi isbatlamış olmaktadırlar.
IV) Haber-i vahidle emel; konusunda
o da es-Serahsi ve başkaları gibi ibadetlerle
ilgili bir haber ise ravinin adil olması duru
munda onunla amel caizdir. Çünkü hadiste
ü~~t~I~I~1 buyurulmaktadır. Rivayeti aklımızia da de
ğerlendirir ve onunla amel ederiz. Akla ters
düşmesi hali o hadisle amel etmeye engel
değildir. Ama bu rivayetlerin hararnı helal
kılıcı nitelikte olmaması şarttır. Bazılan da
her ikisi de bırakılır der. Bir kısım düşünür
ler de haber-i vahidle mükellefiyetin olmadı
ğını söylerler (2 1 271).
Sehabeden yapılan ri vayete ve uygula
malarına göre, haber-i vahidle pratik konu
larda (günlük işlerde, muamel~tta) amel ve
hareket etmek gerekir. Mesela Hz. Ebu Bekir,
ninenin mirasçılığı konusunda Muhammed
b. Mesleme'nin rivayetini almış ve onunla
hüküm vermiştir. Hz. Ömer de Hacer'li
meclisi-lerden, Nebi (as)'nin cizye aldığı ko
nusunda Abdurrahman b. Avf'ın rivayetini almış ve ona dayanarak Irak'lı meclisilerden
cizye alınmıştır. Bu konuda daha pek çok ör
nekler vardır (2 1 272).
Yine hukukçumuza göre, tek kişinin
rivayeti (haber-i vahed) ile sabit olan sünnet-
Ibn-i Hümiim ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri -----------------67
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN I-IA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
lerde müctehidlerde o rivayetle bağlıdırlar. Çünkü hadisi tebliğ eden Nebi (as)'dir ve tebligatı herkesi bağlayıcıdır (2 1 273).
Her ne kadar vahidin haberi zann ifade eder, o sebeple kişilerin bağımlı olmaması gerekir, denilirse de bu arada o zan pratikte herkesin uygulamaya katılması ile kalkmış olmakta, şüphe giderilmiş bulunmaktadır. AyrıcaNebi (as) maslahat-ı arnıneyi gerçekleştirme ve zararları gidermek için gönderilmiştir (2 1 274- 475) Vahid haberde kuşku kalmamış ise ravi de adil, zabıt ve tatbikatta da uygulana gelmişse hadd cezalarında da bu hadis delil kabul edilir ve onlarla hadd cezası sabit olur. Ebu Hanife, vahidin haberinde şüphe bulunduğundan ve şüphe haberi ile hadd cezası sabit olmaz. Fakit
hadisindeki şüphe, sebepde olan şüphedir. Fakat müsebbebde olan şüphe (suçun kendisinde bulunan şüphe) değildir (2 1 276), diyerek Ebu Hanife'nin d~ğerlendirmesine bir ölçüde karşı çıkmış olmaktadır. Öbür yandan Hanefi hukukÇusu Ebu Yusuf ve el-Cessas'a göre devahidin haberi ile hadd cezası sabit olur, bir ilave şart koymaya gerek yoktur, sözlerine de yine fakihimiz katılmamış bulunmaktadır. Zira anıldığı gibi bir kısım şartlar ileri sürmektedir (2 1 276).
Bfr kısım Hanefi1ere ve es-Sivasiye göre, genel bir sıkıntı, umumi bir bel va mevcutsa haber-i vahidle amel edilir.
Haber-i vahidle kıyas çelişirse çoğunluğa ve bana göre vahidin haberi kıyasa tak.dim edilir. Ama kıyasın illetinin sübutu kesin
bir delile dayamyorsa o zamanahad sünnete, · kıyas tercih edilir. Yine bize göre tercihe değer olan; kıyasın illeti sübut veya delalet yönünden haber-i vahide takdim edilir, öne ge-
çirilir. (2 1 298 - 299). Buralarda görüldüğü gibi lbnü'l-Hü
mam es-Sivasi hemen her konuda mensubu bulunduğu mezhebin üstadı Ebu Hanife'yi ya da büyük hukukçularından Ebu Yusuf'u izleyici bir metod izlememekte, yerine gelince farklı bir yorum ve yaklaşımda bulunmakta, hadisleri, usilli bakımdan bir değerlendirmeye tabi tutarak, uygulama ile de bağlantı kurarak farklı sonuçlar elde etmektedir.
c) Cilt Ili'den Örnekler:
1) Sivaslı hukukçumuza göre, icma ile icma nesholunmaz. lernam temel şartlarından biri, Nebi (as)'nin zamanından sonra ol
masıdır. Ama önceden icma ile sabit olan bir konuda sonradan başka türlü bir icmaın vukuu onun, önceki icmaın hatalı oluşunu göstermez (3 1 67- 68).
Bir konuda iki icmaı varsa ikiden birisi alınır. (3 1 68), icmaın bir diğer icmaı kaldırabilmesinde tek şart ikisi arasındaki benzerliktir. Kuvvetce ikisi de birbirine eşitse o zaman sonraki icma öncekini kaldırabilir. Onlardan sonra gelen nesillerde ise bu yönden eşitlik sözkonusudur (3/70). Zira sahabe nesiine eşit bir kuşak ve nesil düşünmek hukuken ve dinen mümkün değildir. Onlar vahyin gelişini ve uygulanışını bizzat görmüşler, N ebi (as) ile kısa veya uzun bir süre birlikte bulunmuşlardır.
lernam icma ile kullandırılmasının temel sebebi; kamu yaran nederuyle icmaın yapılmış olmasıdır. İşte bu kamu yararının değişmesi ile icma da değişmiş olmaktadır (3 1 70).
68 --------- Ibn-i Hümam ve HukukMetodolojisindeki Yeri
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
Il) lema da "Adalet şartı" meselesine gelince; Hanefilere göre icmaya katılanların
~dil olmalan şarttır. Çünkü Kur'a~na· ~,..J 1 ı, . ·ii•t· -~---·~ • _ •• ,,_ .u.....,., t.r""'u .. . .. .
buyurulmuştur. ( t.\ 1 ı~ 'l.r.-J l ) Yine es-Sivast'ye göre icmaya katıla
cakların bid'at, fisk'ü fücur ehli olmamaları şarttır. Ancak böyle kişilerin sözleri ve icmaları geçerlidir. Binaenaleyh rafızilerin Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın halifeliklerinin geçerli olmadığını ittifakla ileri sürmeleri hukuken geçerli değildir. Bu ittifakiarına icma nazarıyla bakılamaz. Ama haridierin Hz. Ali'nin halifeliğine karşı çıkışları, haridierin fasık kişiler olmalarına rağmen icmaa karşı bir tavır değildi. Zira Muaviye, Abdullah b. el-As gibi muhalif sahabiler vardı. o nedenle de halifeliği konusunda icma meydana gelmemiştir (3 1 96 - 97).
Sırf ehli beytin bir noktada birleşmeleri ile de icma meydana gelmez. Ancak şia ehli aksi fikirdedirler. Onlara icma olabilir. Pek tabii burada meydana gelmeyen icma, kendilerine karşı görüşte olanlardan işitilen hükümlerin tartışmalı olması durumlarmda bu icmalar geçerli olmamaktadır (3/98).
Medine halkının muhalifleri bulunan hususlardaki icmaı meydana gelmiş sayılmaz. Bir diğer ifadeyle Medinelilerin icmaına muhalif görüşler varsa o icma geçerli kabul etmektedirler (3 1 100 -101).
es-Sivasi'nin icma konusunda ileri sürdüğü bu görüşler günümüzde. yüksek yargı organlarının daire kararlan ile ictihadı birleştirme kararlarının bağlayıcılığı konusundaki hukuki hükümlere ve açıklamalara benzemektedir. Mümkün olduğunca hukukçuların hür düşünce ile hareket-edebilmelerini
sağlama açısından hemen her icma vaki olan
yerde bu icmaın hukukçuyu bağlayıcı olmadığını, belli şartları taşıması halinde ancak bağlayıcı olabildiğini savunmaktadır.
III) Kıyasla hadd cezalan sabit olmaz .. Çünkü kıyas takdiriere bağlıdır. Yani hadd cezalarının miktarı vs. konusunda akıl yürütülmez. Kıyasda şüphe varçlır. Şüphe bulunan yerde de hadd cezaları düşer. Yalnız sahabenin icmaı ile kezif suçunun sarhoşluk suçu için de uygulanmıştır, ona da verilmiştir (3 1 241).
IV) Müctehid ve fakih kişi İslamın
maksadlarını, hükümlerin illetlerini ve toplumun menfaatını bilmeli ki, hukuki hükümlerle, nass bulunmayan konularda kıyas yolu ile veya insanların menfaat ve örflerine binaen onların günlük işlerine dair hüküm çıkara bilsin. Şu duruma göre kamu menfaatınm nerede olduğunu, örf ve adetlerin neler
olduğunu bilmek her müctehid için şarttır. Her iş kolunda ve ihtisas mevzuunda
kişilerin başarıları fıtri istinada bağlı olduğu. gibi hukuk sahasında da kişinin başarısı, ihtisas sahibi olabilmesi bir bakıma özel bir yeteneği gerektirir (3 1 241 vd.).
V) Usillcülere göre, müfti müctehid kişidir. Bunların şartları ise şöyledir : 1 -İnsanların din işlerini ted vir etmek bilmek 2- Kur' anın hükümlerini her yönü ile bilmek 3- Sünneti teferruatıyla bilmek 4 - Hüküm çıkarma yollarına vakıf olmak,
usulü bilmek Böylece Sivaslı hukukçumuz, günü
müzde hukuki yorumlarda, yargılama işlerinde bulunabilmek için hukukçu da aranan
şartların müslümanlıkta asırlar önce öngö-
İbn-i Hümam ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri --------69
KEMALEDDjN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ
rüldüğünü eserinde vurgulamıştır.
Yine o der ki, delilleri aramakta ve hü
küm çıkarma usullerinde kolay davranmak, akla gelen ilk fikri almak gibi davranışlar her
ne kadar geçerli ise da müfti kişinin bu şekil
de bir fetva vermesi helal değildir. Öylelerinden fetva isternek de yerinde değildir. Ruhsatlan aramakta, sünnetleri yorumlamakta
kolaylığı tercih etmek durumundaki kişi dinine tecavüzkar davranmıştır. Bunlar daha
da günahkardırlat. (3 1 341). Bazı meseleler
de iştihadta bulunan da mutlak müştehide nisbetle müstefti (fetva isteyen) gibidir. Onun için de müftüye nisbetle müstefti ne ise mut
lak müctehide nisbetle meselede müctehid de aynı durumdadır ... (3 1 342).
VI) Müctehid olmayan kişinin fetva
vermesinin hükmüne gelince, böyle bir kişi
bir mezhebin müctehidinden naklen değil de
usule uygun tahrici suretiyle iftada bulunursa o zaman ravinin rivay~tinin kabUlü şartlarına: bağlı olarak kabul edilir. Bu durumda müctehid olmayan. kişi fer'i hüküm istinbatı
na muktedir ise ve mezheb sahibinden o yeni
mevzuda bir nakil bulunmuyarsa o zaman mensubu bulunduğu mezhebin usUlüne göre fer'i hukuki meselede fetva verebilir ki, ki
şi de müctehid fi'l-Mezheb t~lakki edilir ...
Hiçbir dereceden mectehid olmayan kişi müfti değil, müctehidlerin görüşlerini ezber~
leyen birisidir. Onun için zarnanımızda müfti
adıyla anılan kişilerin yaptığı da budur. Bu
gün bunu dahi yapamamaktadırlar. Her mezhebin kendisinde ifta makamını doldu
ran kişi mezhebin görüşlerini ezberlemek ve mütalaa etmek zorundadır. Bu babda o kişi
>bir müctehidi taklid edince artık bir başkası
nı taklide hakkı yoktur. .. (3 1 346 vd.).
es-Sivasl'ye göre, bir mezheb imamın
dan veya bir müctehidden bir mesele hakkın
da değişik zamanlardak iki ayrı ictihadın rivayeti caizdir ama bir meselede aynı anda uygulanabilecek kavil veya vechin ondan
rivayet caiz değildir (3 1 341).
VII) Bir mezhebi Taklid konusundaki
görüşlerine gelince, bir kimse kitap, sünnet ve icmada bir delil bulunmadığında mücte
hid birisinin ictihadı ve fikri ile am el eder.
Taklidde bulunan kişi avamdan birisi ise müftünün fikrini alır, onun fikri ve sözü ken
disi için bir delildir. Çünkü Allah (c.c.) mücte
hid kişiye ictihadı ile arnelde bulunmayı zorunlu kıldığı gibi mukallide de mevcud icti
hadla arnelde bulunmayı vacip kılmıştır, gö
rev haline getirmiştir. Eğer cahil, bilgisi çok kıt birisine mukallid demek caiz ise müctehid
kişiye de mukallid demek caizdir. Çünkü o
da N ebi (a.s.)'nin sözlerini alıp taklid etmektedir. Nebi (a.s.)'nin bir sözü aynen alıp uy
gulamak bir takliddir. .. Konunun icabı her müctehid en doğruyu bulmak, çelişkilerin
den kaçınmak zorundadır. Müctehid kişi ami, bilgisiz kişinin sözünü dinler ve ona gö
re araştırmada bulunur. Kadi de o açıklama
lara göre karar verirdi. Sonraki alimierin yeni
bir mezheb tesis edemeyişlerinin sebebi, mü
tekaddim ulemanın usule uygun bir şekilde herşeyi ortaya koyup tertipiemiş olmaları
dır. Böyle bir durumda yeni bir mezhep tesi
si, öncekilere özür isnadı gibi bir şey olurdu.
Alim kişilerin bir müctehid imarnın usulünü takHdleri imkansız değildir. O kişi imanının
dışında bir iman veya müctehidin usulünü bir olayda daha uygun bulursa o zaman ken
di imanına bağlanmayabilir. Fakat, böyle bir
durumda geçmişe duyulan hürmeti, saygıyı
70------------------ lbn-i Hümflm ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ
rendde edici bir anlam taşıdığın<;Ian uzak bir ihtimalidir ...
Kur'anda"
··ı.:.ır-lü ~ F ı.:.ı ı _?:J , Jaı ı ı_,..ı ~u" ... eğer bilmiyorsanız zikir erbabına sorun.
"(en-Nahl 16/ 43) buyrulmuştur. Onun için soru sahibi kişi ami olsun alim olsun, sorduğu meseleyi bilsin veya bilmesin bu hükümle
bağlıdır, bilmediği hususlan sormakla mü
kelleftir. Çünkü bilmeme ile sınırlı ve şarta
bağlıdır. İlim olmayan yerde sual sormak gerekir. Daha önce de belirtildiği gibi mutlak müctehidl alimiere uyma hususu,pda sükuti
icma vardır. Nitekim taklide açıkça karşı çı
kan İbn'l-Hazm bile aminin, alimin sözüne uyması bir bakıma haber-i vahide uymasıdır,
demek suretiyle bu zımmi ittifaka, icmaya
katılmış olmaktadır. Sonuç olarak fetva soran, araştıran kişi bilmediklerini müftülere
sormakla görevlidir. Soru sorulacak kişiler de yeryüzünde içtihada muktedir alimlerdir (3 1 344 vd.).
Daha alimin fikri alimin fikrine, ilirnde
ileri olanın fikri, takvada ileri olanın fikrine tercih edilir. Çünkü ictihadda .. en etkili şey
hiç şüphesiz ilimdir. Mukallid kişinin men
subu bulunduğu mezhebine aykırı bir kararı alması asla geçerli değildir... Bir müfti meshubu olduğu mezhebe göre bir şeyin farz,
vacib, mübah veya haram olduğuna fetva verdikten sonra artık aksine bir fetva vere
mez ve taklidde bulunamaz. Çünkü bu durumda da onun tutumu sırf teşehhi (hissi) dir. Böyle bir seçme durumu ancak hiç bir
mezheple kendini mukayyed saymış, bilgi
siz gişinin işidir. Ancak takva veya ihtiyat sebebiyle fakih kişinin rücudan men edilmeyeceği belirtilir.
es-Sivasi şöyle bir soru sorar; bir kimse
bir meselede önce bir mezhebi, ikinci bir me
selede de bir diğer mezhebi taklid ederse bu hareket tarzı nasıl değerlendirilir ? Mesela bir kimse önce bir meselede Ebu Hanife'nin ikin
ci bir meselede de bir başka mezhebin imanı
mn ictihadıyla amel ve hareket etse bu mümkün müdür? Evet mezhebierin tesisine ve oluşmasına kadar... müsteftilerin bir tek
müfti ile bağlı olmadıkları görülmüştür.
Ama hanefi veya şafii gibi belirli bir mezheb
benimsenirse bu durum sürekli olarak o kişiyi bağlayıcı mıdır ? Karşılaştığı meselelerden bir kısmında bir başka mezhebe dönme·si, başvurması mümkün müdür ? ... Bu ve
benzeri sorulara verdiği cevaplar ise; kişi iltizam ettiği mezheble bağlıdır. Zira bir mezhe
bi iltizamla kişi ona bağlı kalmak zorunda
dır. Tıpkı belirli bir meseledeki hükmün mezhebini iltizam etmesi halindeki durum
gibidir. Sebebine gelince o kişinin iltizam eylediği mezheb haktır ve itikadının gereği olarak ona sadık kalması lazımdır. (3 1 349-351).
VIII) Bu konularla ilgili olan bir diğer çok önemli konuda mezheplerin hep ruhsat
larma tabi olmaya tanınan cevaz meselesidir.
Vukua gelen meselelerde bir kimsenin mezhebierin en ahven görüşlerini, ruhsatlarını
almasına bir engel yoktur. Çünkü insan, ken
disi hakkında en hafif olan ne ise ona yönelir. Ama kişiye böyle bir yol tanınınca artık aldı
ğı o fikirden başkasıyla emel edemez. Fakat
tatbikatta kişiyi hep ruhsatları araştırmaktan men eden açık bir hükmün bulunmadığı
m, Nebi (a.s.)'nin de insanlara hafiflik taşıya
nı sevdiğini, hadislerde de buna dair hükümler bulunduğunu söyler. .. (3 1 351) ... Dört
mezhebin imamlarından birisini taklid konusunda gizli bir icmaın bulunduğunu söyle-
Ibn-i Hümfim ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri --------- 71
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ
menin temel sebebi, anılan mezhebierin usul ve füruunun aynntılı bir şekilde tedvin edilmiş olması, mensuplarının hemen her yerde bulunmasıdır. Başka imamlar ve mezhebieri da vardı. Ancak onlar tam olarak tedvin edil
memiş oldukları gibi zamanla mensupları, bağlıları da kalmamıştır. Onun için hanefi,
şafii, maliki ve hanbeli mezhebierinden biri
ni taklid etme ifadesi kullanılmıştır. es-Sivasi anılan sözlerine şunları da
ekler; bir mezhep mensubunun bir başka imaını taklidinin cevazını sınırlayıcı faaliyetler, bu cevazın rastgele kullanılmaya başlandığı, sonraki zamanlarda olmuştur. Böyle bir durumda yapılan işlemin her ikisi de batıldır. Fakihler insanları bundan men et
mişlerdir ... Mesela bir kimse abctest ve gusülde yıkanılacak azaların ovulmasının farz olmadığı hususunda Şafiiyi ve şehvetsiz bir şekilde kadına dokunma halinde abctest bozulmayacağından Malik'i taklid eyleyerek abctest alsa ve şehvetsiz bir şekilde kadına
dokunsa ve aynı_abdestle namaz kılarsa o kişinin durumuna bakılır. Eğer o kişi abctest organlarını ovarak abctest almışsa o zaman her iki imama göre de namazı batıldır ...
Gerek taklid ve gerekse telfik bahsinde ileri sürülen bir itirazda şudur : Eğer kişiler taklidle mükellef tutulur, intikal ve teliike izin verilmezse bu, mezbepde taassubun bir ifadesidir. Büyük usulcü Fahrü'l-İslam Bezdeviye, meznepde taassup meselesinin hükmü nedir? diye sorulmuş, o da "Mezhebde
_ salabat, sabit kademlik vacibdir. Taassub ise caiz değildir. Selabetten maksad ise; bir hu
susda rnezhebdeki emir ne ise onunla emel ve onu hak ve doğru kabul etmektedir. Taassubdan maksad ise; sefihliktir ve diğer mezhep imaını hakkında aleyhde propaganda da bu-
.
lunmak, noksanlarını sayıp dökmektir. Böy-. le bir davranış caiz değildir. Müslümanlara
düşen görev, birbirlerinin kusurunu değil, hakkı araştırmaktan ibarettir. Binaenaleyh bir kimsenin"Haneff veya Ştififyim" demesi yeterli değildir, gerek intisab ve intihab ettiği mezhebi gerekse diğer mezhepleri öğrenmek le görevlidir. Bir kimse nasıl ki,''Ben şairim,
yazarım" demekle şair veya yazar olmazsa mezhepdeki duruma da böyledir. (3/351-352).
6-SONUÇ
. Büyük hukukçu es-Sivasi'nin fıkıh usUlü konusundaki değerli eseri ET-TAH
RİR VET-TAHBİR adlı eserinden kısa kısa aktarılan bu ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla o reyci usill ile hadisci usillü birbirine yaklaştırmaya çalışmıştır. Hatta onun da ötesinde yer yer bir mezhep içerisindeki farklı görüşler ile dört mezhebin dışında kalan alimlerin, fakihlerin görüşlerine de yer verdiği olmuştur. Bu yönü ile mukayeseli bir İslam Fıkıh Usulü kitabı olarak bakılabilir.
Hanefi mezhebinde, kendisinden önce yazıl
mış olan fıkıh usulü kitaplarından genelde pek farklı olmayan bu eserinde es-Sivasi yer yer selefierinden farklı bir kısım yorumlar getirmiş, sonuçlara varmıştır. Mesela pratikte y~ygın bir mahiyet kazananahad hadisin bütün hukukçuları bağlayıcı olduğunu, başka bir kayıt ve şart aranmayacağını belirtmesi, hukuk metinlerinin geçerliliğinde
ve yorumunda fakihlerin uyması gereken usuller ve bunların açıklamaları modern hukukta ancak yeni zamanlarda varılan sonuçlar ve uygulamalardır.
Hukuki hükümlerin konulmasında
72---------------- Ibn-i Hümiim ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri
KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ
kuralların konuluş mantığını (ratioleğisini)
her zaman düşmenin mümkün olmadığını, aklımızın bunu her zaman sağlıklı kavrayamayacağını belirtınesi de yine modern pozitivist hukuk düşüncesinin, insan iradesinin mutlak serbest olmadığını açıklayan sair hukuk mekteplerinin savunduğu görüşlerle aynıdır ve onlardan çok önce es-Sivasi tara
fından açıklanmıştır. O tesbit ve tahlilleri ile çok sıkı bir hanefi fakihi olarak da sayılamaz. Zira yer yer başka mezhebierini ictihadlarının da alınabileceğine değinmiştir. Ama gerek füruu fıkıhda hanefi mezhebinin temel el kitabı el-HİDAAYE'yi şerhetmesi, gerekse hanefi muhitte yetmiş olması ve çağmda bu mezhebin pratikte daha yaygın bir biçimde hukukçularca benimsernesi ve İslam huku-
nunun o mezhebin kitaplarındaki biçimi ile tatbiki onun da bu mezhebte temayüzüne ve eserler yazmasına neden olmuştur. Aslında FETHÜ'L-KADİR ŞERHU'L-HlDAYE adlı
eserinde de zaman zaman ve hkhi konuları
açıklarken de usul kurallarına yer verir, yorumlar getirir. Fakat zamanın darlığı, kaynakların çok geniş oluşu, işin güçlüğü vs. nedenlerle örnekleme yalnızca et-TAHRİR'e yer verilmiştir.
İslamın ihtiva ettiği kuralları insanlığa asirlar boyu açıklayan, pratikte bunların nasıl uygulanacağını koydukları sistemler, metodlar ve mezheplerle gösteren büyük irnamlara, alimiere ve hukukçulara duyulan hürmet, onları öğme ve onlara dua müslümanlar arasında hep birlikte ve her zaman sürmelidir: Bizler hep birlikte onlar hakkında :
Bunların arkasından gelenler şöyle derler : "Ey Rabbimiz! Bizi ve iman ile daha önden bizi geçmiş olan din kardeşlerimizi yarlığa. İman etmiş olanlar için kalbieri
ınizde bir kin bırakma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki, sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin." (el-Haşr 59 /10) ayeti kerimesini
okuyalım. ~ _,J ~ ~~ v-- lj l.;--~ :J 1_,
1.; • . jJ ' l:...; 1 ·~ w ..ll ' ~ ~~ J>' .r~ .J
( '. ~ ' ) • ~ J '-';J clJ t ~J ~ '~w JU. ~_,JJ ı,J ~'.J '~ ~'.J ~ FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
BakkalAli
Bilmen, ömer N.
ibnu Emir el-Hacc
Fethü'l-Ka dir Şerhu'l-Hidaye adlı eserinde konulanna göre indeksi, Erzurum islami
llimler Fakültesi lisans bitirme tezi, Erzurum 1979. Hukuk-ı islaıniyye ve Istılilhat-ı Fıkhiyye Kamusu, c, I. s. 435-436, II. baskı istanbul1955.
et-Takrir ve't-Tahbir Şerhu Tahrir li'bni'l-Hümam, Bolak 1316-1317, c. 1-3.
lbnü'l-Hümam Kemalüddin es-Sivasi :
1) Fethü'l-Kadir Şerhu'l-Hidilye 6 cilt Bolak 1316- 1318.
2) lzahu'l-Bedi li'bni's-Silati (yazma) 3) el-Müsayere fi'l-Akilidi'lMünciyye fi'l-Aahire, Delhi 1904, Kahire 1347 (. cüz).
4) et-Tahrir ve't-Tahbir fi'l-Usill., c. 1 - 3, Bolak 1316- 1317.
5) Zadü'l-Fakir fi'l-Füru (yazma). Katib Çelebi (Hacı Halife) Keşfu'z-Zünün, c. 1, s. 358 (ilgili madde).
Mustafa eş-Şukka Celalüddin es-Suyfıti, hayatı ve asn, Mısır 1401 1 1981), s. 8-9.
Ömer b. Fehdi'l-Haşimi el-Mekki Mu'cemU'ş-Şüyfıh, Mekke, s. 240- 241.
Özel, Ahmed- Semiz Yahya lbnu Abidin Kaynaklan, teksir, s. 95- 96, Erzurum 1977.
Salih YusufMatuk Bedrüddin el-Ayni ve Eseruhfı, s. 146-147, Beyrut 1987.
es-Sehilvi Muhammed b. Abdirrahman : Dav'ul-Lilmi li-Ehli'l-Kami't-Tasi, cüz 7, s. 127- 132, Beyrut.
es-Serahsi, Muhammed b. Ahmed Usill.ü's-Serahsi, Beyrut 1393 1 1973. Şafak Ali İslam Hukukunda lctihad- Mezheb - Taklid ve Tellik Meseleleri üzerine bir araştırma,
islami Himler Fakültesi Dergisi, sayı: 3, Erzurum 1979, s. 1-36.
Şevkani, Muhammed b. Ali el-Bedrü't-Tali, cüz: 2, s. 201 - 202. Beyrut.
Ibn-i Hümiim ve Hukuk Metodolojisindeki Yeri --------- 73