Dünyada ve Türkiye’de Eğitim Teknolojilerine Tarihsel bir Bakış
Giriş
Son yıllarda görülen iletişim teknolojilerindeki hızlı değişim hayatın tüm
alanlarını etkilediği gibi eğitimin veriliş şeklini de önemli ölçüde değiştirmiştir.
Günümüzde ilköğretim, lise ve üniversitelerde akıllı tahtalar, tablet ve dizüstü
bilgisayarlar, projeksiyonlar, kameralar, ses kayıt cihazları, cep telefonları
eğitimi daha etkili kılmak ve 21. yüzyılın işgücü potansiyelini donanımlı
yetiştirmek için kullanılmaktadır.
Bilgisayarların dilini anadili gibi bilen, yani bilgisayarların ve internetin
yaygın olarak kullanılmaya başlandığı yıl olan 1990’dan sonra doğanlar Marc
Prensky tarafından ‘Dijital Natives-Dijital Yerliler’ olarak adlandırılır (Prensky,
2001). İngilizce’de ‘Native’ kelimesi ‘bir yerde doğmuş, yerli’ anlamına
gelmektedir, yani teknoloji dünyasının içine doğmuş gençler bu dünyanın
yerlileri, daha önce doğanlar ise (1990 öncesi) ‘Digital Immigrants- Dijital
Göçmenler’ olarak adlandırılmıştır. ‘Dijital Göçmenler’ teknoloji dünyasına
doğmamış, sonradan entegre olmuşlardır. Sugatha Mitra bu nedenle yetişkinlere
teknolojik gelişmeleri öğrenme yöntemi olarak ‘Granny Method-Büyükanne
Yöntemi’ ni kullanmalarını öneriyor. Bu metoda göre bilgisayarda bir işlem
yapan torununu izleyen büyükanne sorar: ‘Harika, bunu nasıl yaptın?’, ‘Bana da
gösterir misin?’ ve öğrenir.
Cep telefonu, tablet bilgisayar gibi teknolojik aletleri ve sosyal medya
araçlarını yoğun bir şekilde ve ustalıkla kullanan günümüz öğrencileri bu
yenilikleri derslerinde de gördüklerinde, yaşamları ve dersleri arasında bağlantı
kuruyorlar ve öğrenmenin yaşam boyu sürebilen, okul duvarlarını aşan bir olgu
olduğunu farkediyorlar. Günümüzde öğrencilerin okul kayıtlarının,
devamsızlıklarının, ders notlarının, çeşitli ortak sınav kayıtlarının, ders
seçimlerinin neredeyse tamamı internet üzerinden yapılmakta ve bu zaten
olması gereken, normal bir durum olarak algılanmaktadır. Oysaki 80’li yıllarda
bu tip işlemlerin böyle kolay bir şekilde teknolojik bir araç ile yapılması bir
hayalden öte değildi. Öyleyse önce eğitim teknolojilerinin dünyadaki gelişimine
ve daha sonra bu gelişime ayak uyduran Türkiye’nin tarihi hangi tarihsel
süreçlerden geçtiğine bir göz atmak faydalı olacaktır.
1
Dünyada Eğitim Teknolojilerinin Gelişimi
Eğitimi iyileştirmek için teknoloji kullanma fikri uzun zamandır
gündemde olan ve kullanıldığı zamana göre araçları değişen bir olgudur. Eğitim
teknolojileri dönemde popüler olan öğrenme teorilerinden, dönemin tarihsel
olaylarından etkilenirler. 20. yüzyılın başlarında Skinner ve Pavlov’un kurucuları
olduğu Davranışçılık akımı çıkmıştır. Bu akımdan çıkan ana düşünce etkiye tepki
verilmesi ve tüm davranışların dış bir uyaran tarafından oluşturulduğu idi. Bu
akımdan yola çıkarak ‘Audo-visual method-Görsel İşitsel Yöntem’ geliştirilmiş ve
eğitimde yaygın olarak kullanılmıştır. 2.Dünya savaşı sırasında görsel-işitsel
araçlar askeriye ve endüstride eğitim vermek için kullanılmış ve bu daha sonra
dil öğretiminde ve pilotlar için uçuş eğitiminde kullanılmıştır. Okullarda ise ilk
1928 yılında Amerika’nın Ohio ve Winconsin eyaletlerinde dersleri
zenginleştirmek maksadıyla radyo aracılığıyla dersler verilmiştir (Clark, 2003).
Televizyonun ortaya çıkmasıyla ile 1932 yılında Iowa Üniversitesi de bu aracı
kullanarak ders vermeyi denemiştir. 1944’e gelindiğinde ise Harvard
Üniversitesi’nin MARK I’i (matematik ve fen hesaplamaları için kullanılan bir ana
bilgisayar) geliştirmesi ile bilgisayarlar ilk kez eğitimde kullanılmışlardır ancak
bilgisayarların eğitim dünyasına asıl sızması 1960 yılında İllinois Üniversitesi’nin
bilgisayar destekli eğitim için planlanmış çok amaçlı bir sistem olan PLATO’yu
kullanmasıyla gerçekleşmiştir (Molnar, 1997). Bu sistem aracılığı ile öğrenciler
bilgisayarlarından herhangi bir dersle ilgili bilgi kaynaklarına ulaşabiliyor ve
televizyon veya bir ses aygıtı aracılığıyla kaydedilmiş dersleri dinleyebiliyorlardı.
Davranışçı Model (Behaviourist Model)’e göre tasarlanan öğrenme ortamlarında
bilgisayarlar öğrencilerin kendi hızlarına göre ayarlanabiliyor, geri bildirim
verebiliyor, öğrencilerin mekanik alıştırmalar yapabilmelerine imkan tanıyordu.
Yani bilgisayar teknolojileri zaten varolan uygulamaları daha etkili kılmak için
kullanılıyordu. Örneğin yabancı dil eğitiminde sesletim programları aracılığıyla
öğrenciler kendi telafuzlarını native speakerlar ile karşılaştırabiliyorlardı.
Bireyselleştirilmiş okuma programları ile ise süreli okumalarda hızlarını ve
metinlerin zorluk seviyelerini ayarlayabiliyorlardı.
1970’lerde ise eğitimciler bireyin öğrenme sürecindeki öneminin farkına
2
vardılar ve Bilgisayar Destekli Eğitim iletişim, motivasyon gibi daha insancıl
öğeleri de bu sürece dahil etti. İletişimsel yaklaşım (Communicative method);
anlam odaklı öğrenme etkili olmaya başladı ve bu tarihlerde ‘öğrenme’ teorileri
yerini ‘bilişsel-cognitive’ teorilere bıraktı. Cognitive Science-bilişsel bilim
insanın bir bilgi işleyecisi olarak bilgiyi nasıl kullandığına odaklanır, eğitimin
hedefi uzun açıklamaların olduğu konferans tipi derslerle gerçekleri öğretmek
değil, yüksek seviye düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirmektir. Bu
nedenle mikrobilgisayarlar ilk bu dönemde kullanılmaya başlandı. (Beatty
(2003) farklı bilgisayar türlerini şöyle açıklıyor: Mainframe bilgisayar: oda
büyüklüğündeki ilk bilgisayarlar, mini-bilgisayarlar: bugünkü server
bilgisayarlara benzer bilgisayarlar, mikrobilgisayarlar: masaüstü veya kişisel
bilgisayarlar). Örneğin yabancı dil eğitiminde bilgisayarlar, okuma, yazma, metni
tekrar düzenleme, yapboz, oyunlar için kullanıldı. Hatta bu dönemde Brigham
Young Üniversitesi tarafından yürütülen TICCIT adlı projede (Time-Shared,
Interactive, Computer Controlled Information Television) bilgisayarda metin,
ses ve video öğrenen tarafından kontrol edilebiliyordu. 1970 yılında ‘Apple I’
bilgisayarı üretildi ve Amerika’da sınırlı sayıda okula bağışlandı. 70’li yılların
sonuna doğru kişisel bilgisayarlar yaygınlaştı ve okullar ve kütüphaneler için bir
gereklilik halini aldı.
Avrupa’da da Amerika’nın etkisiyle bilgisayar destekli eğitimde önemli
gelişmeler olmuştur. İngilitere’de 1980 yılında‘Mikro-Elektronik Eğitim
Programı’, Fransa’da 1985 yılında ‘Herkes için İnformatik’ programının
başlatılması’ , 1975 yılında Almanya’da liselerde bilgisayar eğitimi verilmesi ve
daha sonra alt kademelerde de yaygınlaştırılması bu gelişmelere örnek olabilir.
Bu yıllarda bilgisayarların interaktif özellikleri öğrencilere bireysel ders
planlanlamaları yapılarak bilgisayar labaratuvarlarında ders yapılmasına
olanak verdi. 1980 sonlarında eğitimciler bilgisayarların üretkenlik araçları
olarak önemini farkettiler ve word processing (kelime işlemci), veritabanları,
spreadsheetler, grafik programları ve desktop publishing gündeme geldi.
Öğrenciler sınıflarda bu programları kullanmaya başladılar.
1990’lar multimedia bilgisayarları getirdi ve İnternet 1990 ortalarında
tüm dünyada eğitim teknolojilerinin doğasını değiştirdi. İletişim araçları
(örneğin e-mail) ve multimedia yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bu yıllarda
3
Dewey, Piaget, Vygotsky ve Bruner’in geliştirdiği ‘constructivist approach-
yapılandırmacı’ yaklaşım revaçta idi. Öğrencilerin bildiklerini yeni
öğrendikleriyle bağdaştırarak yeni fikir ve kavramlar oluşturması esastı.
Yapılandırmacı yaklaşım içerisinde ‘discovery learning’ - keşfederek öğrenme ve
‘situated learning’-yaşam temelli öğrenmeyi de barındırır. Yani öğrenciler
gerçek benzeri problemleri genelde başkalarıyla işbirliği yaparak çözmeye
çalışırlar. Öğrenme deneyimler sonucunda gerçekleşir. Teknoloji kullanılan
sınıflarda öğretmen bilginin tek kaynağı değil, öğrenmeye rehberlik eden,
soruları cevaplayarak öğrencilerinin hedefe ulaşmalarını sağlayan biridir. Yani
bu dönemde artık öğrenme öğretmen-merkezli olmaktan çıkıp ‘öğrenci-merkezli’
olmaya başlamıştır.
1991’de İnternet’in kullanılmaya başlanmasıyla eğitim teknolojilerinde
de cd’ler üzerinde tasarlanmış dersler yerini İnternet’teki Web 2.0 araçlarına
bıraktı. Örneğin 1995’te bulunan Webquest bu tip öğrenmelerin
gerçekleşmesine olanak veren çok etkili bir Web 2.0 aracıdır. Öğretmen
herhangi bir ders için bir problem verir ve öğrenciler öğretmen tarafından daha
önce belirlenmiş çeşitli linklerdeki bilgileri kullanarak o problemi arkadaşlarıyla
ya da bireysel çözmeye çalışırlar.
1996’da yılında gelindiğinde Google’in Stanford’da bir doktora öğrencisi
olan Larry Page tarafından başlatılmasıyla, Google arama motoru öğrencilerin
araştırma yapabilmelerini kolaylaştırdı. 1990 sonlarında ise ‘Learning Portals-
Öğrenme portalları’ ortaya çıktı ve dünyada en çok yaygın olanı o zamanlar
‘Blackboard’ oldu. Yine bu dönemde ‘distance education-uzaktan’ eğitim
aracılığıyla eğitim verilmeye başlandı. Bu döneme damgasını vuran öğrenme
modelleri ise ‘e -learning / e- öğrenme ve ‘ blended learning/harmanlanmış
öğrenme’ oldu. Pek çok öğrenme platformu ‘Moodle, WebCT, Haiku’
öğretmenlerin sınıftaki derslerini İnternet ortamına taşımalarına olanak tanıdı
ve ‘life-long learning’- yaşam boyu öğrenme kavramı eğitim dünyasına girdi.
Eğitimin sınıfta veya okulda bitmeyeceği, istenilen saatte ve yerde eğitime
ulaşılabileceği fikri eğitimciler tarafından benimsendi. Açık Dersler ilk önce MIT
(Massauchets Instute of Technology) tarafından ders içerikleri dünya ile
paylaşılarak başlatıldı. Halen pek çok üniversite ders içeriklerini tüm dünyaya
açıp herkesin bilgiye erişimine olanak vermektedir. MOOCs (Massive Open
4
Online Courses) kavramı bu paylaşım için kullanılan bir arayüzdür.
Üniversitelerin yaptığı bu paylaşım artık alt kademelerde de görülmektedir.
Böylelikle bilgiye erişim isteyen herkese açıktır.
2000’li yıllara gelindiğinde dünyada Mobil Teknolojiler yaygınlaştı ve
sosyal medya popüler oldu. Önceleri şirketler kendi internet sayfalarını
yapıyor ve milyonlara hitap ediyorken, sosyal medya internet içeriğini
milyonların milyonlarla yaptığı bir diyalog şekline dönüştürmüştür. 2004 yılında
Facebook, 2005 yılında Youtube, 2006 yılında Twitter kullanılmaya başlanmıştır.
Elbette ki bu sosyal ağlar eğitimde yerini aldı ve öğretmenler Facebook sınıfları
aracılığı ile öğrencileriyle daha sıkı iletişim kurup birbirleriyle de işlenen
konularla ilgili videolar, powerpoint sunuları, dosyalar paylaşarak dersi sınıf
duvarlarının dışına taşıdılar. Youtube ve Twitter da eğitsel olarak kullanılmaya
başlandı ve günümüzde de pek çok öğretmen ve öğrenci tarafından dersleri
desteklemek amacı ile kullanılmaktadır.
2008 yılında ise Khan Akademi Youtube’da 300 eğitsel videosu ile
herkesin erişebileceği açık bir kaynak olarak ortaya çıkmıştır. Video kavramı
yeni bir konu olmamasına rağmen Khan Akademi video oluşturmanın önemine
dikkat çekmiş ve öğretmenlere de sınıflarını ‘Tersyüz’ edebileceklerine ilişkin
fikir vermiştir (Khan Academy, 2012). Yine aynı yıl Jeff O’ Hara okullarda güvenli
bir sosyal iletişim ağı kurdu, Facebook’a alternatif olarak çıkan Edmodo,
geleneksel sınıfı her zaman her yerde öğrenme şekline dönüştürmeye öğrenme
platformları gibi yardımcı olur. Farkı bu sosyal ağın sadece eğitim için
tasarlanmış olmasıdır (‘Edmodo’).
2010 yılına gelindiğinde ise ‘Flipped Classroom’-Tersyüz edilmiş sınıf
gündeme gelmiştir. Bu tür bir sınıfta eğitim teknolojileri kullanılarak öğrenme
kolaylaştırılmış ve daha zevkli bir hale getirilmiştir. Böyle tasarlanmış bir derste
öğretmen dersi sınıfta anlatmaz, video hazırlar veya online bir text eve ödev
verilir. Öğrenci böylelikle konu ile ilgili anlatım kısmına evde kendisi çalışır ve
sınıfa geldiğinde öğretmeni ve arkadaşları ile çalıştığı konu ile ilgili alıştırmalar,
uygulamalar yapar. Böylelikle sınıf ortamı daha verimli bir şekilde kullanılır.
Sıraların dizaynı da öğrencilerin arkadaşlarıyla oturup çalışmalarına izin verecek
şekilde tasarlanır, öğrenciler daireler biçiminde oturur ve öğretmen aralarda
dolaşarak öğrencilere rehberlik eder. Sınıfta öğretmen-merkezli değil, öğrenci-
5
merkezli bir eğitim vardır. Geleneksel sınıfta konu anlatımı öğretmen tarafından
sınıfta yapılıp ödevler evde yapıldığı için ‘Flipped Classroom / Tersyüz edilmiş
Sınıf’’ ta bunun tam tersi yapıldığı için bu sisteme böyle bir isim uygun
görülmüştür.
2010 yılında Apple firmasının iPad’i piyasaya sürmesiyle Wifi bağlantısı
olan bu taşınabilir cihaz eğitim dünyasında büyük yankılar uyandırmıştır.
Öğrencinin sırt çantasına sığabilen, internet bağlantılı taşınabilir bir tablet
bilgisayar olan iPad, hem öğrenciler hem de öğretmenler tarafından kısa sürede
benimsenmiş ve öncelikle Amerika’daki okullarda ve daha sonra diğer ülkelerde
yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamıştır. Pek çok okulda 1:1 projelerinde
laptop’ların yanısıra tablet bilgisayarlar da kullanılmaya başlandı. Halihazırda
pek çok bilgisayar üreticisi firma, tablet bilgisayarlarını daha etkili donanımlarla
piyasaya sürmektedirler. Günümüzde Türkiye’de de pek çok okul öğrencilerine
laptop, tablet bilgisayar vererek bu tip projeler yürütmektedir. Bunlarla ilgili
detaylara girmeden önce Türkiye’de bu aşamaya gelene kadar geçen
aşamalardan kısaca aşağıdaki bölümde bahsedilecektir.
Türkiye’de Eğitim Teknolojileri
Türkiye’de bilgi iletişim teknolojilerinin okullara girişi 1988’de ‘Bilgisayar
Destekli Eğitim Projesi’ (Computer Assisted Learning Project-CAEP) ile
başlamıştır. Daha sonra 1992 yılında, Dünya Banka’sının finansal desteği ile
‘Milli Eğitimi Geliştirme Projesi’ (National Education Development Project-
NEDP) başlamış ve 1997’de tamamlanmıştır (MEB EĞİTEK, 2002 ; Yılmaz 2011).
Bu proje aracılığıyla Mili Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardaki öğretmenler
üniversite öğretim üyelerinden eğitim almışlardır. Öğretmenlere bilgisayarı nasıl
kullanmaları gerektiği ve bazı yazılımları kullanma ile ilgili eğitimler verilmiştir.
Daha sonra ise ‘Catching the Era in Education 2000’ projesi başlatıldı. Bu
projede de hedef daha çok eğitim teknolojilerini ilköğretime entegre etmek idi.
Bu nedenle ilköğretim 4. sınıf müfredatına 1998 yılınd ‘Bilgisayar’ dersi seçmeli
olarak konuldu. Okullarda bu derslerin yapılabilmesi için birer bilgisayar
laboratuarı kuruldu. Milli Eğitim Bakanlığı daha sonra bu okullara internet
bağlantısı da sağlayarak öğrencilerin bilgi iletişim teknololojilerine daha kolay
6
erişmelerini sağladı. Kök (2006) yılında yazdığı’ Türkiye’deki sınıflara Bilgi
İşletim Teknolojilerinin entegrasyonu’ (ICT integration into classrooms in
Turkey) adlı raporunda pek çok okula devlet tarafından çeşitli teknik altyapı
olanaklarının sağlandığı belirtiyor. 2000 yılından sonra ‘Temel Eğitim Projesi’
kapsamında öğretmenlere hizmetiçi eğitim programları düzenleyerek: ‘Intel
Öğretmen Eğitimi Projesi’ ve ‘Microsoft Yenilikçi Öğretmenler Programı’ gibi,
teknolojinin derslerde daha etkin kullanılması hedeflenmiştir.
Son günlerde Türkiye’de yürütülmekte olan eğitim teknolojileri
entegrasyonu projesi ise MEB’in yürütmekte olduğu ‘Fatih Projesi’ dir. Bu proje
2010 yılında başlamıştır ve 2014 yılı sonunda tamamlanması öngörülmektedir.
Proje kapsamında 2012 yılında 52 pilot okulda ‘Akıllı sınıf’’lar oluşturulmuş, bu
sınıflara akıllı tahta, projeksiyon ve laptop’lar yerleştirilmiş ve 12.800 9. sınıf
öğrencisine tablet bilgisayar verilmiştir. Bu okulların teknolojik altyapıları da
güçlendirilmiş ve okullara bu bakımdan MEB tarafından destek verilmiştir.
Eğitimde Teknoloji Kullanmak Neden Gerekli?: Eğitim Teknolojileri
ve Pedagoji
Dünyadaki teknolojik gelişimin yansımaları okullarda eğitimin güncel
araçlarla verilmesi olarak görülmektedir. Ancak bu teknolojik araçlar
kullanılırken dikkat edilmesi gereken nokta öğrencilerin hangi ihtiyacını nasıl
karşılayacağınının çok iyi planlanmasıdır. Yani öğretmenin bu aracı öğrenme
hedefine ulaşmak için nasıl kullanacağı oldukça önemlidir. Amaç derste zaten
geleneksel bir şekilde yapılan bir etkinliği aynı şekilde bir teknolojik araçla
yapmak olmamalıdır. Teknoloji kullanmaktaki amaç, öğrencinin öğrenme
hedefine daha hızlı ulaşmasını sağlama, öğrenciyi öğrenme sürecinin merkezine
alarak onu derste daha aktif hale getirme ve öğrenmeyi sınıf dışına da taşıma
olmalıdır.
Benjamin Bloom 1956 yılında öğrenme sürecindeki bilişsel aşamaları
sınıflandırdığı ’Bloom Taksonomisi’ ile öğretmenlere hangi öğrenme sürecinde
hangi metodların kullanılması gerektiği ile ilgili önemli ipuçları vermiştir.
Teknolojinin eğitimde yaygınlaşmasıyla Anderson ve Krathwohl bu taksonomiyi
daha yeni öğrenme teorilerine bağdaştırarak 2008 yılında ‘Dijital Taksonomi’ yi
geliştirdiler. Bu taksonomi teknoloji kullanan öğretmenlere hangi bilişsel aşama
7
için hangi Web2.0 araçlarınının kullanılabileceğini göstererek öğretmenlerin
derslerini planlamalarında büyük ölçüde yardımcı olmuştur. Aşağıdaki şekil 1.’de
‘Dijital Taksonomi’ görülmektedir. Bu taksonomi en altta en az beceri gerektiren
bilişsel aşama olan’ Hatırlama’ ile başlar,daha sonra ‘Anlama’, ‘Uygulama’, ‘Analiz
etme’, ‘Değerlendirme’ ve en üst eleştirel düşünme becerileri gerektiren
‘Oluşturma’ kategorilerinden oluşur. Her bir kategorinin içerisinde o bilişsel
aşama için uygun Web 2.0 araçları görülmektedir.
Şekil 1. Bloom’un Dijital Taksonomisi.
http:www/mtsld.org/mellon/teams/ironbirgade/bloomsdigitaltaxonomy. asp.
Tabi ki teknolojik araçların kullanımında öğretmenlerin haberdar olması
gereken teorilerden en önemlisi ‘Technological Pedagogical Content Knowledge-
Teknolojik Pedagojik içerik bilgisidir’. Bu teoriye göre öğretmenin teknolojiden,
pedagojiden, ders içeriğinden haberder olup teknolojik aracı bu bilgi ışığında
kullanması beklenmektedir. TPCK olarak adlandırılan bu teori, teknoloji kullanan
bir öğretmenin tüm bu alanların kesişim noktasından hareket ederek teknolojiyi
derslere entegre etmelerini kolaylaştırır. Öğretmenin teknolojiyi bilmesi, yani bir
tablet veya dizüstü bilgisayarı, onun üzerindeki herhangi bir programı bilmesi
8
yeterli değildir. Öğretmen bu bilgiyi dersteki içeriği öğretmede nasıl
kullanacağını da planlayabilmelidir.
SAMR Modeli
Dr. Ruben R. Puentedura tarafından oluşturulan SAMR Modeli bir
teknoloji entegrasyon modelidir. Entegrasyonu aşamalar halinde vererek
öğretmenlerin teknoloji entegrasyonlarında rehberlik eder. Aşamalar sırasıyla
‘Substitution -Yerine Koyma ’, ‘ Augmentation-Geliştirme ‘ , ‘Modification-
Değiştirme ‘ ve ‘Redefinition- Tekrar Tanımlama’ dır ve modelin adını bu
aşamaların ilk harfleri oluşturur.
Substitution (Yerine Koyma) aşamasında teknoloji direk olarak başka bir aracın
yerine geçer, herhangi bir fonksiyonel gelişme getirmez.
Augmentation (Geliştirme) aşamasında bu sefer bir aracın yerine geçerken
fonksiyonel olarak da bir gelişme getirir.
Modification (Değiştirme) aşamasında teknoloji önemli bir task (görev)in yeni
bir şekilde tasarlanmasına yardımcı olur.
Redefinition (Tekrar Tanımlama) Teknoloji daha önce yapılması düşünülemeyen
task (görev)ların oluşturulmasına olanak tanır.
9
Dünya’da ve Türkiye’de Güncel Eğitim Teknolojileri Trendleri
Mobil Öğrenme (Mobile Learning)
Tablet bilgisayarlar, cep telefonları ve dizüstü bilgisayarların
yaygınlaşmasıyla bu araçlar eğitimde de kullanılmaya başlandı. Okullarda bu
araçları kullanarak farklı modeller benimsendi. ‘1:1 projeleri’ denilen bu tip
projeler bazen tablet bazen dizüstü bilgisayar, bazen de BYOD (Bring Your Own
Device) projesi olarak pek çok okulda yürütülmektedir. Bazı okullar
öğrencilerdeki mevcut araçların (tablet, dizüstü bilgisayar) kullanılmasını tercih
ederken, bazı okullarda tabletler veya bilgisayarlar okul tarafından veya
öğrencinin ailesi tarafından sağlanarak bu projeler uygulanmaktadır.
Bütün bu araçların ortak özelliği ‘Mobil’ yani ‘Taşınabilir’ olmalarıdır.
Öğrenciler kolaylıkla taşınabilen bu araçlarla sınflarında farklı oturma
düzeninde oturabiliyor, örneğin geleneksel arka arkaya dizilmiş sıralar yerine
gruplandırılmış sıralarda oturarak arkadaşlarıyla daha rahat çalışabilmekteler.
Öğretmen gruplar arasında dolaşarak yapılan etkinliklere daha iyi rehberlik
edebiliyor. Ders içeriklerinin bazıları dijital olarak öğrenci ile ile paylaşılıyor,
öğrenci ders kitaplarını sırt çantasında taşımak yerine dijital kitaplarını tablet
veya dizüstü bilgisayar üzerinden kullanıyorlar.
Öğretmenler derslerininin içeriklerini uygun Web 2.0 araçlarını veya
uygulamaları seçerek zenginleştiriyorlar ve öğrencilerinin ders konularını
sadece kitaplardaki konu anlatımlarını okuyarak ve alıştırmalar çözerek değil,
farklı oyunlarla ve teknolojik araçlarla öğretebiliyorlar. Öğrencilerin konuları
yaşayarak öğrenmelerine yardımcı olup, öğrendikleri bilginin daha kalıcı
olmasını sağlıyorlar. Öğrenci istediği hızda sınıftaki dersi tekrar edebiliyor,
öğretmenine mesaj yazabiliyor, arkadaşlarıyla iletişim kurabiliyor, onlarla
beraber ödev veya proje yapabiliyor.
Mobil- öğrenme’nin E-öğrenme’den farkı, Mobil öğrenme’nin kablosuz
ağları kullanıyor oluşudur, E-öğrenme teknoloji tabanlı öğrenmenin bir çeşididir.
Pek çok araştırmacı mobil öğrenmenin e-öğrenmenin gelişiminin doğal bir
10
sonucu olduğunu düşünür. Mobil öğrenmenin ana düşüncesi, heryerde her
zaman öğrenmedir. Harmanlanmış öğrenme (Blended Learning); yani sınıftaki
yüz-yüze eğitimin teknolojik araçlarla desteklenmesi, mobil-öğrenme’yi tercih
eden öğretmenlerin favorisidir.
Tersyüz Edilmiş Sınıf (Flipped Classroom)
Ders anlatımının bir video aracılığı ile evde, ödevi ise okulda yapıldığı bir
eğitim şeklidir. Videolar tersyüz edimiş sınıfların en önemli unsurlarından
birisidir, ya öğretmen tarafından hazırlanır, ya da hazır videolar kullanılır. Bu tür
bir sınıfta işlenen ders saati, öğrencilerin ders içeriğini sorguladıkları daha
verimli bir zaman dilimi haline gelir. Öğrenciler becerilerini test etme olanağı
bulur, arkadaşlarıyla iletişim kurar ve çeşitli sınıf içi etkinlikler yaparlar. Ders
esnasında öğretmenler daha çok öğrencilerin sorgulama ve birbirleriyle işbirliği
süreçlerinde yüreklendirici bir rol üstlenirler.
Öğrencinin konu anlatımını video aracılığı ile izlemesi veya verilen online
metinden çalışması avantajlıdır çünkü öğrenci anlamakta zorladığı yeri eğer
video kullanıyorsa tekrar izleyebilir, not alabilir, okuyorsa anlayana kadar
tekrar okuyabilir, notlar alabilir. Kısacası ders öğrencinin kontrolü altında devam
eder. Öğretmenin ve öğrencinin rolü değişmiştir, öğretmen sınıfın merkezinde
değildir, öğrenciler daha aktiftir. Sınıf ortamı artık daha çok işbirliğine ve
yardımlaşmaya uygundur(educase.com).
Öğretmenler çeşitli video kaynaklarını, Khan Akademi, Youtube ve Ted-
Ed, gibi kullanarak veya öğrencilerine konu anlatan web sitesi okumalarını
isteyerek sınıflarını tersyüz edebilirler. Unutulmaması gereken bir diğer konu
ise yine sınıfın fiziksel durumunun da öğrencilerin beraber çalışmalarına uygun
olması gerektiğidir. Öğrenciler sıralar halinde arka arkaya değil, yuvarlak
masalarda veya gruplandırılmış sıralarda oturmalıdırlar. Etkiniklere katılım,
akranlarla tartışma, grup çalışması bu tip bir oturma düzeninde daha rahat
gerçekleşir.
11
Challenge Based Learning (Apple Inc.)
Challenge based learning pratiğe dayalı, öğrencilerin akranlarıyla,
öğretmenleriyle ve uzmanlarla çaıştıkları konuları daha iyi anlamaya, bu
konularla ilgili problemleri çözmeye çalıştıkları bir öğrenme şeklidir. Öğrenciler
bu deneyimlerini global bir bir ortamda paylaşır ve önemli konularla iligli
tartışmalar gerçekleştirirler.
Bu öğrenme ve öğretme yaklaşımı Amerika’da lise öğrencilerinin
%30’unun lise 1’in ilk yılını tamamlamadan terk etmeleri sonucu doğmuştur. Bu
öğrencilerin kendi dünyalarından öğeler içeren derslere ihtiyacı olduğu ve 21.
yüzyıl becerilerini kullanabilecekleri derslerin daha etkili olacağı
düşünülmüştür. Bu nedenle Apple şirketi eğitim liderleri ve öğretmenlerle çalışıp
‘Challenge Based Learning’i geliştirmiştir..
Öğretmenin ve öğrencilerin problem çözerek öğrenmelerine dayalı
işbirlikçi bir öğrenme şekli olan ‘Challenge Based Learning’ de öğrenciler gerçek
problemlere çözümler önerip harekete geçerler. Arkadaşları ve öğretmenleri ile
teknoloji kullanarak sorunları anlamaya ve çözüm üretmeye çalışırlar. Bu
yaklaşımda öğrencilerden kendi öğrenmeleriyle ilgili geri bildirim vermeleri
istenir, buldukları çözümleri ve çözümlerin etkilerini diğer insanlarla
paylaşmaları beklenir. Bu yaklaşım pratiğe dayalı olup, öğrencilerin
öğretmenleri, sınıf arkadaşları, konu uzmanları ile detaylı çalışmalarını
gerektiren bir yaklaşımdır. Öğrenciler çalıştıkları konularla ilgili daha detaylı
bilgi edinip, zor durumları tanımlayıp çözmeye çalışırak, toplumda bir farklılık
yaratmaya çalışırlar.
Bu disiplinlerarası, işbirlikçi ve uygulamalı öğrenme yaklaşımı her yaş
öğrenci için uygundur. Challenge Based Learning 5 ana aşamadan oluşur:
1. Büyük Fikir (Big idea)
2. Önemli Soru(Essential Question )
3. Problem ( The Challenge)
Yönlendirici Sorular
Yönlendirici Etkinlikler
Yönlendirici Kaynaklar ( Web ve iTunes U)
4. Çözüm : Uygulama ( Solution : Implementation)
12
5. Değerlendirme: (Evaluation / Assessment)
Yayınlama: Öğrenci Çözümleri Yayınlama: Öğrenci Geribildirimleri
‘Challange Based Learning’ uygulama süreci şöyle gerçekleşir:
Öncelikle bu öğrenme sürecinde öğrenciler gruplar halinde veya
bireysel çalışabilirler. Çeşitli ürünler oluşturabilirler: sorun öneri videosu, bir
dizi yönlendirici sorular, araştırma planları ve sonuçları, çözümmler ve
değerlendirme parametreleri, bir çözüm videosu, öğrenci günlükleri ve bireysel
fikirlerini yansıttıkları videolar.
Öğrenciler önce iki dakikalık bir video ile büyük fikirlerini, gerekli
sorularını, problemi, ve bu problemin neden önemli olduğunu anlatırlar.
Soruna karar verildiğinde öğrenciler bir dizi soru oluştururlar, bu sorular
onlara çözüm arayışlarında rehberlik eder. Soru setlerinin geniş olması ve grup
üyelerinin ihtiyaçlarını karşılaması gerekir.
Araştırma ve değerlendirme planları da öğrencilerin etkiniklerini
dökümana döküp daha organize bir şekilde hareket etmelerine yarar.
Çözüm bulunduğunda ve değerlendirmesi yapıldığında her takım
çözümünü dünyaya tanıtan bir video haızlar. Videoda grupla ilgili bilgi, sorunun
tanıtılması, bu sorunun kendi ortamlarında neden önemli olduğunu, nasıl
uygulandığını, nasıl ölçüldüğünü ve çözümlerinin başarılı olup olmadığını
anlatırlar. Bu videoyu hazırlamak amacıyla öğrenciler süreç boyunca fotoğraf,
video toplarlar.
Öğrenciler bu yaşadıkları deneyimi günlüklerine yazarlar,günlük online
olabileceği gibi (wiki, blog, sosyal iletişim ağları), videogünlük te olabilir.
Bu deneyimin sonunda öğrenciler bu içerikten, süreçten ve genel olarak
bu deneyimden neler öğrenciklerini yansıtan bir video hazırlarlar.
Eğitimde Sosyal Medya Kullanımı
Günlük hayatın bir parçası haline gelen sosyal medya araçları bazı
öğretmenler tarafından çeşitli etkinlikler yapmak amacıyla kullanılmaktadır. Bu
amaçla öğretmenler özel hesaplarına ilaveten eğitim amaçlı kullanmak üzere bir
farklı hesap açarlar. Bir veya birden fazla sosyal medya aracını kullanabilirler.
13
Günümüzde en yaygın kullanılanı Facebook’tur. Öğretmenler Facebook’ta
sınıfları için gruplar oluşturup dersleri ile ilgili video’ları, okuma parçalarını
öğrencileri ile paylaşabilir, çeşitli duyurular yapabilir, ödev verebilirler.Örneğin
bu tip bir sosyal medya aracalığı ile derslerini kaçıran öğrenciler verilen
ödevlerden, oraya yazılan özetlerden kaçırdıkları derslerle ilgili bilgi alabilirler.
Öğrenciler arasında ve öğrenci ve öğretmen arasında iletişim güçlenir. Sınıf
içerisinde fikirlerini söyleme konusunda çekingen davranıp kendini
gösteremeyen bir öğrenci burada etkin olabilir.
Twitter ise yine yaygın kullanılan diğer bir medya aracıdır. Burada ise
öğremenler bir resim gönderip öğrencilerine o resimle ilgili ne düşündüklerini
140 karakter ile yazmalarını isteyebilir. Burada da 140 kelime sınırlaması olduğu
için farklı yazma etkinlikleri düzenlenebilir. Örneğin bir okuma parçası okutulup
özetinin Twitter’de bir gönderi olarak yayınlanması istenebilir. Öğretmen dersi
ile ilgili hashtagler açıp onun altına gönderi yapmalarını isteyerek öğrencilere bir
zincir hikaye yazdırabilir. Bu tip etkinlikler öğrencilerin ders dışında da
öğrenmeye devam etmelerine yardımcı olur.
14
KAYNAKÇA
Apple Inc. (2011) Challenge Based Learning.A Classroom Guide. Retrieved
February 1st, 2014 from www. apple.com.
Beatty, K. (2003). Teaching and Researching Computer-Assisted Language
Learning. Pearson Education, London.
Bennet, S. (2012). The effects of Computer Assisted Instruction on Rural Algebra
I students. Unpublished MA thesis, Northern Michigan University.
Clark, E. (1983). Reconsidering research on learning from media. Review of Educational Research, 53(4), 445-459. Retrieved February 2nd, 2014 from http://www.aera.net
Edmodo. (n.d). Retrieved 20 December, 2013 from http://about. edmodo.com
Khan Academy (2012). About. Retrieved jan 21st, 2014 from
http:www.khanacademy. org/about.
Kök, A.. (2006) Ict Integration into classrooms in Turkey. European Association
of Distance Learning. 2. (1).
Molnar, Andrew S. (1997). Computers in education: A brief history. T H E
Journal[Technological Horizons in Education], 24(11), 63-68. Retrieved 10
January, 2014 from http://thejournal.com.
Yılmaz. N.P. (2011) Evaluation of the technology integration process in Turkish
Education System. Contemporary Educational Technology. 2 (1). 37-34.
http:www.educase.com.https://edu.ukf.sk/pluginfile.php/91610/
mod_resource/content/1/CALL_chapter.pdf
15
16
Top Related