Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS)
Haziran 2018 June 2018
Yıl 11, Sayı XXXIV, ss. 453-491. Year 11, Issue XXXIV, pp. 453-491.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh1272
Geliş Tarihi: 27.04.2018 Kabul Tarihi: 01.06.2018
BALKAN SAVAŞI’NDAN LOZAN’A YUNANİSTAN’DA EKALLİYET
SORUNU VE MÜSLÜMAN NÜFUS
Esra ÖZSÜER
Öz
Eski bir Osmanlı taşrası olan Yunanistan, 1821 Mora İsyanı ve 1881 Teselya’nın
alınmasına kadar, Hıristiyan nüfusa oranla daha az Müslüman nüfusun olduğu heterojen
bir Balkan coğrafyasıydı. Fakat her iki dönemden sonra bu coğrafyada Müslüman nüfus
ya öldürüldüklerinden ya da tehcire zorlandıklarından neredeyse yok oldu. Balkan
Savaşları’ndan sonra topraklarını genişleten Yunanistan, özellikle kendi sınırları içine
dâhil ettiği ve üçte biri Müslümanlardan oluşan Makedonya toprakları ile yeniden etnik
ve dini mozaiği farklı bir kimliğe büründü. Ancak XIX. yüzyıl başlarında Balkanlarda
ortaya çıkan etnik kimlik uyanışları ve milliyetçi ideoloji bölge azınlıkları için çalkantılı
bir dönemi de beraberinde getirdi. Osmanlı’da dinsel ayrıma göre belirlenen Millet
Sistemi yerini ulus-devlet modelinde şekillenen ve etnik kimlik ayrımına dayalı yeni bir
siyasi anlayışa bırakmıştı. Etnik fanatizm ile hareket eden Yunanlar, bölge
Müslümanlarına sadece sosyal baskı kurmuyor aynı zamanda onları göçe zorlayarak
mal varlıklarına da el koyuyordu. Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı ile imzalanan
ve Yunanistan’da yaşayan Müslüman nüfusun mülkiyet, dinî mabetler, dil ve eğitim
sorunlarına düzenleme getiren Atina Anlaşması bile bölgedeki etnik çatışmaları
engelleyemedi. Milliyetçi ideolojinin etkisiyle Yunanistan topraklarında yaşayan
Müslüman nüfusu milli bütünün dışında yabancı bir organ gibi algılayan Yunanlar,
özellikle I. Dünya Savaşı süresince demokratik bir ülke imajıyla Müslüman azınlığı
büyük güçlere karşı birer propaganda aracı olarak kullandı. Bu siyasi hedefin amacı
Venizelos’un Megali İdea ile yola çıktığı Anadolu toprakları için tasarlanmış bir ön
yatırımdı. 1912-1920 yılları arasında Yunan topraklarında yaşayan Müslüman nüfus,
Bu makale 2-4 Aralık 2015 tarihleri arasında I. Dünya Savaşının 100. Yılında Balkanlar ve Göç
başlıklı uluslararası kongrede sunulmuş bildirimin kapsamı genişletilmiş halidir. Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.
Esra Özsüer
[454]
Osmanlı Devleti ve Yunanistan arasında sürekli değişim gösteren siyasî portre içine
sıkışmış bir çözümsüzlük örneği olarak varlık gösterdi. Lozan’a kadar belli hukukî
düzenlemelerin getirilmediği azınlıklar sorunu bölgede yaşayan Müslümanların sosyal
ve kültürel hayatını zora sokan ve kimi zaman göç etmek zorunda bırakan sosyolojik bir
vaka halini aldı.
Bu makalede Yunan arşiv belgeleri ve kaynakları ışığında 1912-1920 yılları
arasında Yunan topraklarında yaşayan Müslüman nüfusun dil, din, mülkiyet ve eğitim
sorunları sosyolojik, siyasi ve tarihsel bir perspektifle değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Göç, Yunanistan, Azınlıklar, Balkanlar, Balkan Savaşları,
Lozan.
The Problem Of Administration In Greece And The Muslim Population
From Balkan War To Lausanne
Abstract
Greece which is a former Ottoman provincial was a heterogeneous Balkan
geography that less Muslim population compared to Christians until 1821 Mora
Rebellion and seizing Thessaly in 1881. But Muslim population has disappeared after
these periods, for they were killed or enforced to immigration. Greece has a new
complexion that has ethnical and religious mosaic with annexation of Macedonian
region after Balkan Wars where the population was consisted of 2 of 3 Christians and 1
of 3 Muslims. Turbulent times have come for the minorities of the region by
awakenings of ethnical identities and nationalist ideology which emerged in Balkans at
the beginning of 19th century. Millet System which was determined according to
religion has replaced with a system formed according to discrimination of ethnical
nationality in Ottoman State. Greeks were not just put social pressure on Muslims in the
region who have had rights in Ottoman domination, but also compelled them to
migration and dispossess their properties. Athens Agreement that was signed with
Ottoman State after Balkan Wars which has arranged property, religious sanctuaries,
and language and education problems couldn’t prevent the ethnical conflicts. Greeks
who accepted Muslim population as a foreigner organ that would be penetrates into
their national body were used Muslim minority as a mean of propagandize with a
democratically country image to huge powers. The aim of this political goal was a
preliminary investment for Asia Minor territory which was formed with Megali Idea of
Venizelos. Muslim population in Greeks territory between 1912-1920 has become a
deadlock which was squash into a changing political portrait of Ottoman State with
Greece. Minority problems which haven’t have legal regulations until the Treaty of
Lausanne have become a sociological matter of fact that put into difficult the social and
cultural lives of Muslims and also sometimes enforce them to immigration.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[455]
In this article, language, religion, ownership and education problems of Muslim
population who has lived in Greece territory 1912-1920 will be assessed in a
sociological, political and historical perspective in the light of archive documents and
main sources of Greece.
Key Words: Migration, Greece, Minorities, Balkans, Balkans War, Lausanne.
Giriş
XIX. yüzyılda Avrupa’da yaşanan ekonomik ve teknolojik gelişim,
fabrikaya dayalı üretim şeklinin gelişmesiyle birlikte hammadde ihtiyacının
karşılanması ve yeni pazarların bulunması yönünde sömürgecilik hareketini
hızlandırdı.1 Sanayi Devrimi’nden sonra ağır sanayi hamleleri başlatan Avrupa
Devletleri, XVIII. yüzyıldan beri askeri, siyasi, iktisadi gücünü yitirmeye
başlayan Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde ekonomik rekabetin
oluşmasına sebebiyet verdi.2 Avrupa’nın hammadde arayışları ve sömürge
edinme yarışı, bununla birlikte sömürgelerine giden yolları güvenlik altında
tutma çabası, Osmanlı Devleti’ni bu rekabet ortamında hedef haline getirdi.
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti kademesindeki eğitim, ordu, mali ve siyasi
dengelerin Avrupa’daki güç denge unsurlarının karşısında zayıflaması,
Avrupa’nın “Doğu” olarak tanımladığı Türkiye için “hasta adam”
nitelendirmesini de kaçınılmaz kıldı. Avrupa’nın yeni bir siyasi ivme kazandığı,
Osmanlı’nın ise bu ivmenin gerisinde kaldığı dönemin en önemli mücadelesi
Avrupa’yı ve Anadolu’yu Türklerden arındırma projesi olarak bilinen Doğu
Sorunu/Şark Meselesi3 idi. Türklerin savunmada, Avrupa’nın taarruzda olduğu
1 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Türkiye İş Bankası yay., Ankara 2011,
s. 185-190.
2 XVII. yüzyıldan sonra Avrupa’nın bilim ve teknolojik gelişimlerine ayak uyduramayan ve
duraklama dönemine giren Osmanlı Devleti, bazı ıslahat/modernizasyon çalışmalarıyla devlet
içindeki mevcut durağanlığı değiştirmeye yönelik ciddi adımlar atmış olsa da başarılı bir
sonuç elde edemedi. Avrupa’ya adaptasyon sürecinde gerek XVII. yüzyıldan itibaren Celali
İsyanları olarak bilinen Anadolu’daki iç karışıklıklar, gerek Avrupa ve Asya’da yapılan uzun
savaşlar, gerek sosyal ve iktisadi bunalımlar modern devleti kurtarma yönündeki köklü
değişimleri engelledi. XIX. yüzyılla birlikte Avrupa’da değişen kuvvet dengesi gitgide
zayıflayan Osmanlı Devleti için aşılması zor bazı siyasi sorunları da beraberinde getirdi.
Nitekim dönemin emperyalist Avrupa devletleri “hasta adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı
Devleti’ne ait toprakları paylaşma hususunda kendi aralarında da bir yarışa girerek farklı güç
kutuplarının oluşmasına neden oldu. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1995,
Timaş yay., İstanbul 2014, s. 51-66.
3“Doğu/Şark”, Batı’nın Avrupa merkezci (Eurocentric) bakış açısıyla tanımladığı dünya sınırları
içerisinde, Avrupa sınırının bittiği coğrafyada, Türkleri tanımlamak için kullanılan bir kavram
olmuştur. “Doğu Sorunu/Şark Meselesi” ise farklı tarihçilerin farklı yorumlarıyla açıklanmaya
Esra Özsüer
[456]
bu dönemde Doğu Sorunu, Türklerin Viyana’da mağlup olduğu 1683’ten sonra
yeni bir sürece girdi.4 Planlanan gaye; Balkanlardaki Hıristiyan milletleri istiklal
teminiyle isyana teşvik ederek Balkanları Osmanlı hâkimiyetinden kurtarmak,
Türkleri tamamen Balkan coğrafyasından atmak ve Anadolu’yu paylaşarak
Türkleri bu bölgeden çıkarmaktı.5 Bu nedenle XIX. ve XX. yüzyıl arasında
cereyan eden Osmanlı ve Avrupa arasındaki mücadelenin temelinde de
ekseriyetle Doğu Sorunu bulunuyordu. Tarihi menşei eski olmasına karşın ilk
defa 1815 Viyana Kongresinde6 siyasal bir terim olarak kullanılan Doğu
Sorunu, Osmanlı Devleti’nin sona ermesine kadar, siyasi bir paylaşım projesi
şeklinde varlığını korudu.7 Viyana Kongresi ile Avrupa’da kurulan denge, XIX.
yüzyılda milliyetçilik akımının Avrupa merkezinin dışına çıkarak yayılmasına
da olanak sağladı. Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki toprakları sayılan
Balkanlar’da hızla yayılan bu milliyetçi tezahür, beraberinde isyan süreçlerini
çalışılmıştır. Örneğin, tarihçi Albert Sorel Türklerin Asya’dan Avrupa’ya geçişinden sonra
ortaya çıkan Türk-Avrupa mücadelesinin, Türk korkusu (Türkofobi) ile beraber ilk “Doğu
Sorununu” oluşturduğunu ifade etmiştir. Edward Deriyo ve Borjva gibi tarihçiler ise “Doğu
Sorununu” dini boyuta indirgeyerek Müslüman ve Hıristiyan çatışması olarak göstermiştir.
Yine bir başka görüşe göre “Doğu Sorunu” Yunanların Perslere karşı savaşmalarıyla ortaya
çıkmış ve Arapların Bizans’a karşı koymalarıyla devam etmiştir. Ancak tüm farklı
tanımlamaların tek ortak noktası “Doğu Sorunu” olarak adlandırılan meselenin Türklerin
Avrupa’ya ayak basması ile başladığı yönündedir. Bu doğrultuda düşünüldüğünde tarihin belli
dönemlerinde farklı tanımlamalarla ifade edilen “Doğu Sorununun” hedefinde her zaman
Türklerin Avrupa’dan çıkarılması bulunmaktadır. Raif Karadağ, Şark Meselesi, Emre yay.,
İstanbul 2005, s. 7-23, Şayan Ulusan, “Şark Meselesi’nden Sevr’e Türkiye”, Çağdaş Türkiye
Araştırmaları Dergisi, c.VIII/18-19, Bahar-Güz/2009, İzmir 2010, s. 230-231.
4“Doğu Sorunu” ile ilgili olarak iki safhadan bahsetmek mümkündür. İlk safha Avrupa’nın
savunmada Türklerin taarruzda olduğu 1071-1683 yılları arasındaki dönemdir. Bu dönemde
Avrupa için “Doğu Sorunun” esasında Türkleri Anadolu’ya sokmamak ve durdurmak,
Türklerin Rumeli’ye geçişi ile birlikte Avrupa içlerine doğru ilerleyişine mani olmak vardır.
İkinci safha ise Türklerin Viyana kapılarına kadar ilerleyip 1683 tarihinde mağlup olmasıyla
başlar ve 1920 Milli Mücadele dönemine kadar devam eder. Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi
Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), TTK yay., Ankara 2014, s. 9-10.
5 Bayram Kodaman, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan Abdülhamid’in Doğu Anadolu
Politikası, Orkun yay., İstanbul 1983, s. 163-164.
6 Rusya, İngiltere, Avusturya ve Prusya’nın katılımıyla gerçekleşen Viyana Kongresi, her ne
kadar 1805-1815 Napolyon Savaşları sonrasında değişen Avrupa siyasi haritasını yeniden
düzenlemek ve siyasi dengeyi tekrardan kurmak gayesiyle toplansa da, kongre bu amacın
dışına çıkarak Osmanlı Devleti ile ilgili politik kararların alınmasıyla sonuçlanmıştır. Konuyla
ilgili kapsamlı bir çalışma için bkz: Coşkun Üçok, Siyasal Tarih (1789-1960), Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi yay., Ankara 1978, s. 45-64.
7 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. V, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2011, s. 203-204.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[457]
ve etnik kökene dayalı ulus yapılanması8 ile Osmanlı Devleti’nden ayrılmaları
beraberinde getirdi.
XIX. ve XX. yüzyılda Doğu Sorunu olarak adlandırılan Osmanlı
topraklarını paylaşım projesi, Avrupalı devletlerin Balkanlardaki Hıristiyan
tebaayı kendi çıkarları doğrultusunda Osmanlı aleyhinde kışkırtması ile yeni bir
hız kazandı. Böylelikle Türklerin Balkanlardan tamamen atılmasıyla ilgili fikir
birliği de icraata geçmiş oldu. XIX. yüzyıl başlarında Balkanlar’da çıkan
karışıklığın baş aktörü Rusya, Panslavizm politikasıyla bölge üzerinde tam
hâkimiyet kurmak için kışkırtmalarını sürdürdü.9 93 Harbi olarak bilinen
Osmanlı-Rus Savaşı (1877-1878) sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması10
(1878) neticesinde Rusya, Balkanlar’da kendi çıkarlarına uygun bir hâkimiyet
alanı yaratmıştı. Rusya’nın Balkan Slavları üzerindeki kışkırtıcı rolü ve
dönemin etnik kimliğe dayalı ulusçuluk anlayışı sadece merkezi coğrafya ile
sınırlı olmayan, bu coğrafyanın dışında kendilerinden olan insanları da içine
alan toprakları elde ederek Büyük Yunanistan, Büyük Bulgaristan, Büyük
Sırbistan gibi “Büyük” devlet kurma hayalleriyle yeni bir Balkan milliyetçiliği
oluşturmuştu.11
Balkanlar’daki milliyetçilik kavramı liberal Batı
milliyetçiliğinden ziyade Panislavist Rusların tutucu ve dine dönük siyasal
görüşleri etkisinde olgunlaşmıştı.12
XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Balkanlarda artan milliyetçilik
hareketlerinin temelinde Osmanlı himayesi altında yaşayan farklı ulusların tek
vatan, tek bayrak ideolojisiyle kurmak istedikleri ulus-devlet yapılanması kadar,
8 Ernest Gellner, Language and Solitude: Wittgenstein, Malinowski and the Habsburg
Dilemma, Cambridge University Press, United Kingdom 1998, s. 21-26.
9 Bilgin Çelik, “Büyük Güçlerin Balkanlardaki Rolü: Balkan İttifakının Kökenleri ve Sonuçları”,
Uluslararası Balkanlarda Türk Varlığı Sempozyumu II, Bildiriler, c. I, Celal Bayar
Üniversitesi yay., Manisa 2010, s. 314.
10 Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması sonucunda Rusya’nın Balkanlar’da tam hâkimiyet
kazanması İngiltere, Avusturya, Almanya gibi büyük Batılı Devletlerin Akdeniz politikalarına
zarar gelmesi husunda endişelendirdi. Milletlerarası komisyonda antlaşma maddelerinin
yeniden gözden geçirilme talebi ile 1878 yılında Berlin Kongresi’nde toplanıldı. 13 Temmuz
1878 tarihinde imzalanan ve Ayastefanos Anlaşmasına ile kıyaslandığında Osmanlı
Devleti’nin de menfaatler elde ettiği Berlin Antlaşması sonucunda Osmanlı, Balkanlar’daki
varlığını bir süre daha sürdürebilme olanağı sağladı. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c.
VIII, TTK yay., Ankara 2011, s. 64-66, 76-77.
11 Meltem Begüm Saatçi, “Balkan Ulusçuluklarına Dair Bir Değerlendirme: Farklı Uluslar Farklı
Usuller”, Karadeniz Araştırmaları, c. VI/23 (Güz 2009), s. 16. 12 Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Etnik yapılanma ve Göçler, Timaş yay., İstanbul
2013, s. 150.
Esra Özsüer
[458]
“Pax Ottomana”13
döneminin sona ermesi de bulunuyordu. “Pax Ottomana”nın
sonuna gelinmesiyle birlikte emperyalist Batı güçleri bu bölgenin mozaiği kabul
edilen dinsel ve etnik farklılığı,14
Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki nüfuzunu
sekteye uğratacak aleyhte politikaların oluşturulmasında etkin biçimde
kullanmıştı. Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecini oluşturan bu dönemde,
Balkan coğrafyasında kaybedilen topraklar aynı zamanda İmparatorluk
çevresinde etnik kimliğe dayalı ve ulus-devlet anlayışıyla kurulan yeni Balkan
devletlerinin ortaya çıkmasına olanak sağladı. Ancak Avrupa'da ciddi toprak
kaybına rağmen, yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu hala önemli bir güçtü
ve kendi kontrolü altında bulunan topraklarda, 1897 yılındaki nüfus verilerine
göre, farklı milletlerden yaklaşık 39,096,294 insan yaşıyordu. Vergi amacıyla
hükümet tarafından doğrudan kontrol edilenlerin sayısı ise 19,050,307 olarak
belirlenmişti. Nüfusun %74’ünü Müslümanlar, %26’sını da gayrimüslimler
oluşturuyordu.15
Ayestafanos Antlaşması ile Bulgaristan’ın sınırları içine
Makedonya’nın katılması, Sırbistan’ın bağımsızlığını alması ve topraklarını
sürekli genişletme çabası, Berlin Antlaşması sonucunda Bulgaristan’ın hayal
kırıklığı yaşaması, yine Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhine toprak
kazanma gayesi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki
yayılmacı politikasına karşı Rusya’nın Panslavizm politikasıyla Slav
devletlerini kışkırtma girişimleri, Balkan Savaşları’nın çıkma sebebi olarak
gerekli alt yapıyı sağlamıştı.16
Üstelik Osmanlı Devleti dış politikasında bu
karmaşayla uğraşırken iç politikasında da siyasi istikrarın rotasını değiştiren bir
hadise olarak 31 Mart Vakası, II. Abdülhamid’in İttihatçılar tarafından tahttan
13 Osmanlı barışı olarak bilinen Pax Ottomana, tarihteki Roma barışının (Pax Romanna) benzer
bir modeli olarak Osmanlı Devlet düzenine tabi olan milletlerin mevcut istikrar ve uyumunu
tanımlamak için kullanılır. Millet sistemi (Müslimler ve gayri Müslimler) üzerine kurulu
Osmanlı idari yapısında süregelen barış ve eşitlik sloganı, II. Meşrutiyet yıllarında çürümeye
başlamış ve Balkan Savaşları da bu sistemin sonunu getirmiştir. İlber Ortaylı, Osmanlı Barışı,
Timaş yay., İstanbul 2014, s. 11-12.
14 Makedonya’nın etnik ve sosyal durumu karışıktı. Manastır, Kosova ve Selanik vilayetleri (ki
bu üç vilayet Makedonya’yı meydana getirmekteydi) halkı canlı bir etnografya müzesini
andırıyordu. Türkler, Arnavutlar, Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar, Yahudiler yan yana yaşamakta
fakat din, mezhep, dil ve kültürlerini korudukları için aralarında kimlik cüzdanlarında yazılı
Osmanlı kelimesi dışında ortak bağıntıları bulunmamaktaydı. Enver Ziya Karal, Osmanlı
Tarihi, c. IX, TTK yay., Ankara 2011s. 250. 15 Stanford J. Shaw-Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E yay., İstanbul
2000, s. 291-292.
16 Halaçoğlu, a.g.e., s. 14.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[459]
indirilmesi ile sonuçlandı. II. Meşrutiyet’in (1908) ilanından sonra ülke
yönetiminde söz sahibi olan İttihatçıların miras aldığı Makedonya ve Kiliseler
Sorununun çözümüne yönelik çıkarılan Kiliseler Kanunu17
(1910) Balkan
Devletleri arasında Osmanlı Devleti’ne karşı bir ittifakın kurulmasına da
yardımcı oldu. 8 Ekim 1912’de Karadağ, 17 Ekim’de Bulgaristan ve Sırbistan,
19 Ekim’de Yunanistan Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açtı. Osmanlı
Devleti’nin büyük bir yenilgiye uğradığı I. Balkan Savaşı sonunda imzalanan
Londra Antlaşması gereği Osmanlı Devleti Midye-Enez çizgisinin batısında
kalan Avrupa topraklarını kaybetti.
Balkan Savaşları sonrasında değişen Balkanların siyasi haritası, bu
coğrafya üzerinde yeni bir sorununun yaşanmasını da gündeme getirdi. Balkan
devletlerinin haritada topraklarını genişlettiği, Türkiye’nin ise bir hayli
küçüldüğü18
yeni Balkan sınırlarındaki Müslüman unsurun büyük çoğunluğu,
Osmanlı hâkimiyetinden çıkarak Balkan Devletleri idaresine geçti. Osmanlı
hâkimiyeti zamanında geniş ölçüde Müslüman nüfusu içinde barındıran
Makedonya topraklarındaki değişimin en ağır bedelini çeşitli baskı ve
usulsüzlüklerle mücadele etmek zorunda kalan Müslüman azınlıklar ödedi.
Balkan topraklarından kaçmak zorunda bırakılan pek çok Müslüman azınlık,
çeşitli yollardan Osmanlı hâkimiyetinin geçerli olduğu topraklara sığınmak
amacıyla, vatan bildiği bu coğrafyadan topluca göç etmeye başladı.19
17 Bulgar kilisesinin Rum-Ortodoks kilisesinden ayrıldığı tarihten beri Makedonya’da birçok
kilise ve mektebin kime ait olduğu meselesinden doğan “kiliseler sorunu” Balkan devletlerinin
kendi aralarında Osmanlı Devleti’ne karşı birleşmelerini önleyen baş meseleydi. Tahtta kaldığı
süre boyunca II. Abdülhamid Balkan Devletleri arasındaki bu anlaşmazlıkları körükleyerek
onların Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak kurmasını da engellemeye çalışmıştı. Ancak İttihat ve
Terakki yönetimi Balkan Devletleri arasındaki anlaşmazlıkların en önemlisi olan kiliseler
meselesini çıkardığı bir kanunla çözüme ulaştırarak Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’daki
bu konudaki anlaşmazlıkların giderilmesini sağladı. İttihat ve Terakki döneminde yapılan ve
Balkan Harbi’ni teşvik edici hatalardan biri sayılan böylesi bir çözüm anlayışı Balkan
Devletleri’nin Osmanlı aleyhinde birleşmesini kolaylaştırmış ve sonrasında da savaş ilan
etmişti. Cevdet Küçük, “Balkan Savaşı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. V,
1992, s. 23; Ayrıca bkz: Halaçoğlu, a.g.e., s. 17-21.
18 Osmanlı Devleti Balkan Savaşları sonunda Avrupa’daki topraklarının %83’ünü nüfusunun da
%69’unu kaybetmiştir. Shaw & Kural, a.g.e., s. 359. 19 Aleksandros Pallis’in verdiği bilgilere göre I. Balkan Savaşı’ndan (1912) 1923 Türk-Yunan
Zorunlu Nüfus Mübadelesine kadar Makedonya topraklarında 2.300.000 ile 2.500.000
arasında değişen Türk, Yunan ve Bulgar göçü olmuştur. Yine Makedonya topraklarında Ekim
1912’den 1924 yılının sonuna kadar savaş, sürgün vb sebeplerden dolayı toplam 17 göç
hareketi meydana gelmiştir. A. A. Pallis, “Racial Migrations in the Balkans During the year
1912-1924”, The Geographical Journal, Vol: 66, No: 4 (Oct. 1925), s. 316-317.
Esra Özsüer
[460]
1. Mora İsyanından Balkan Savaşlarına Yunanistan’da Müslüman
Sınıf (1821-1912)
Çağdaş Yunan tarihini başlatan 1821 Mora İsyanı, Osmanlı Devleti’ne
karşı verilen sekiz senelik silahlı mücadelenin sonunda, İoannis Kapodistrias
hükümeti önderliğinde, Orta Yunanistan toprakları üzerinde, Yunanistan adıyla
yeni bir devletin kurulması ile sonuçlandı.20
Osmanlı hâkimiyetinden çıkan bu
bölgede yeni siyasi yönetim Yunan krallığına ait olduğundan söz konusu sınırlar
dâhilinde yaşayan Müslümanlar için de göç, kaçınılmaz bir süreç olarak
başlamış oldu. Mora İsyanı patlak vermezden önce bağımsız Yunan devletinin
ilk topraklarını oluşturan Peleponez (Mora) ve Rumeli bölgesinde (Orta
Yunanistan) yaklaşık 90.000 Müslüman nüfus bulunuyordu.21
Bu Müslüman
grup, Türklerden, Müslüman Arnavutlardan ve İslamiyet’e geçen yerli
Hıristiyan halktan (dönmeler) oluşmaktaydı. Daha çok merkez bölgelerde
yaşayan Müslüman topluluklar yoğunlukla Eğriboz Adası, Attik ve Messinya
Bölgesinde (Kyparissia) ikamet eden şehirli sınıftı ve ekseriyetle bu sınıfa dâhil
olanlar Osmanlı’nın bölgeye tayin ettiği asker ve memurlardı. Ancak, Mora
İsyanından başlayarak 1830 Londra Müzakeresinin ilk protokolü gereğince
Yunanistan’ın bağımsız devlet olarak tanınmasına kadarki sürede, bölgede
çıkan karışıklık ve savaş ortamı, Müslümanları ya bu topraklardan tahliye
edilmeye ya da Osmanlı’nın hâkimiyeti altında kalan topraklara göç etmeye
zorladı.22
1833 Mart ayında Yunan topraklarından son Osmanlı askerinin
ayrılması ile birlikte can ve mal güvenliği sorunuyla yüzleşmek durumunda
kalan Müslüman nüfus, Yunanistan’ın ilk bağımsız devlet topraklarından
kendilerine ait malları ve mülkleri satarak ayrılmak zorunda kaldı.23
Nitekim
20 Şerafettin Turan, “1829 Edirne Antlaşması”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1-2 (1951), s. 119.
21 Giannis N. Gklavinas, Oı Mousoulmanikoı Plithismoı stin Ellada (1912-1923), Apo tin
ensomatosi stin antallagi [İlhaktan Mübadeleye Yunanistan’da Müslüman Nüfus (1912-
1923)], Ekdotikos Oıkos Ant. Stamouli, Thessaloniki 2013, s. 15; Aleksandre Popovic,
Balkanlarda İslam, İnsan yay., İstanbul 1995, s. 299. 22 1821 Mora İsyanı sırasında bölgedeki Türklerin dramı ile ilgili çalışma için bkz: Ali Fuat
Örenç, Balkanlarda İlk Dram. Unuttuğumuz Mora Türkleri ve Eyaletten Bağımsızlığa
Yunanistan, Babiali Kültür yay., İstanbul 2011, s. 97-116; George Castellan, Balkanların
Tarihi, Milliyet yay., İstanbul 1993, s. 301.
23 Her ne kadar 1830 Londra Protokolü, 1832 İstanbul Antlaşması ve yine 1830-1833 yılları
arasında imzalanan diğer uluslararası anlaşmalar Müslüman nüfus ile ilgili dini özgürlüklere
saygı, kişilerin can ve mal güvenliğini koruma altına alacak madde hükümlerini içerse de,
bölgede yaşayan Müslümanlar, özellikle Rumeli ve Eğriboz Adasında ikamet edenler, bu
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[461]
1821 yılında Yunanistan’ın genel nüfusu 938.765 iken 1838’de 752.077’ye
gerilemişti.24
Nüfustaki bu değişim oranının çok büyük bir kısmını bölgedeki
karışıklık sebebiyle göç etmek zorunda kalan veya öldürülen Müslümanlar
oluşturuyordu.25
1833 yılından sonra yeni kurulan Yunan Devleti sınırlarında başta
Eğriboz ve Halkis yerleşim bölgesi olmak üzere sadece 400 Müslüman ikamet
etmekteydi.26
1827-1837 yılları arasında Mora ve Eğriboz’dan göçen
Müslümanların bir kısmı Tesalya ve Makedonya’ya, diğer bir kısmı da Çeşme
ve Seferihisar civarına yerleştirildi.27
2 Temmuz 1881 İstanbul Antlaşması ile
Müslüman nüfusun daha fazla yoğunlukta olduğu Teselya ve Arta’nın
Yunanistan topraklarına katılması sonucunda Yunan Krallığı içindeki
Müslüman nüfusun sayısı büyük oranda artış gösterdi. Yunanistan Genel
Kurmay arşiv kayıtlarına göre 1878 yılında 330.000 nüfusu olan Teselya’nın
yaklaşık 40.000’ini Müslümanlar oluşturuyordu, Müslümanlar bu bölgede başta
Larissa, Tyrnavos, Farsala, Dömeke, Kardiça, Volos, Almiros, Tırhala
şehirlerinde ikamet etmekteydi. Oysa Yunanistan’da ilk resmi envanterlere
göre, 1881 Eylül’ünde yapılan nüfus sayımında, Yunan Krallık toprakları içinde
yer alan Teselya ve Arta’da Müslüman nüfus 24.195 olarak belirlenmişti.28
Teselya bölgesindeki Müslüman nüfusun 1878 yılı ile kıyaslandığında
büyük bir azalma göstermesinin başlıca nedeni bölgede yaşayan Müslümanların
değişen sosyo-ekonomik dengelerden olumsuz etkilenmesi ve topraklarının
Yunanistan’a geçmesinden duyduğu büyük korku idi. 1907’de Teselya’da
Müslüman nüfus 3.516 iken, 1911’de bu sayı 2.895 olarak azalma göstermişti.29
1881 yılında Teselya’nın Yunanistan’a dâhil olması sonucunda Müslüman
azınlığın Yunan Krallığı içinde can ve mal güvenliğini sağlayacak maddelerin
İstanbul Antlaşması içine dâhil edilmesi aslında Yunanistan’ın ilk defa
antlaşmalara itibar etmeyip can güvenliklerinin tehlikeye girebileceği endişesiyle bölgedeki
mal varlıklarını elden çıkarıp toplu bir şekilde Yunanistan’dan ayrılmışlardır. Gklavinas,
a.g.e., s. 15. 24 N. J. Svonoros, Yunanistan Nüfusu ve Yunanistan Nüfus Sayımları, Çeviren: M. Galip,
Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü yay., İstanbul 1936, s. 14. 25 George Castellan, Balkanların Tarihi, Milliyet yay., İstanbul 1993, s. 301.
26 Nicole Immigs, “Between emigration and participation: New Muslim minorities in Greece
1881-1886”, Journal of Muslim Minority Affairs, vol. XIX/4, 2009, s. 511-522. 27 Mehmet Yılmaz, “Balkan Savaşı’ndan Sonra Türkiye’den Yunanistan’a Rum Göçleri”, Selçuk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 10, (2011), s. 15.
28 Gklavinas, a.g.e., s. 15-16.
29 Gklavinas, a.g.e., s. 16.
Esra Özsüer
[462]
“Müslüman sorunu” kavramı ile tanışmasını da gündeme getirmişti. Bilhassa
Teselya’nın merkezi olan Yenişehir’den binlerce Müslüman Anadolu’ya göç
ederek Batı Anadolu’nun sahil kasabalarına ve Antalya civarına iskân edildi.30
1830-1911 yılları arasında Yunanistan’da değişen siyasi haritanın
Müslüman nüfus kimliğini olumsuz etkilemesi ve aynı zamanda can güvenliği
endişesi, bölgedeki göç dalgalarının büyük oranda artmasına sebebiyet verdi.
Ancak Yunanistan’da Müslüman nüfusun bir “sorun” olarak gündeme gelmesi
Balkan Savaşları ile ortaya çıkan bir durumdu. Çünkü bu döneme kadar
Yunanistan sınırları içinde yer alan Müslüman nüfus, bir sorun olarak ele
alınabilecek çoğunlukta değildi. 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında
Yunanistan’ın genişleyen yüz ölçümü ile birlikte artan Müslüman nüfusu,
beraberinde Yunanistan’da Müslüman azınlık sorununun da ortaya çıkmasına
neden oldu. Özellikle kendi nüfuz alanına dâhil olan Müslüman azınlığın Yunan
Devleti ile nasıl bir bütünlük göstereceği ve yine bu azınlığın Yunan Devletinin
güvenliği açısından herhangi bir tehdit oluşturup oluşturmayacağı endişesi
Yunanistan’ın önemli siyasi sorunlardan biri olarak devlet kademesinde yerini
aldı.
2. Balkan Savaşları ve Sonrasında Yunanistan’da Müslüman
Ekalliyet
Balkan Savaşları öncesinde Osmanlı İmparatorluğu içinde tek bir etnik
kimlikten oluşan nüfus çok az bölgede mevcuttu. Neredeyse imparatorluk
sınırının tamamına yakınında farklı etnik grupların bir arada yaşadığı heterojen
yapılanma söz konusuydu. Örneğin Osmanlı hâkimiyet döneminde yaklaşık
olarak 2.500.000 nüfusun yaşadığı tüm Makedonya topraklarında 900.000
Müslüman, 900.000 Hıristiyan bulunuyordu.31
Müslümanlar ve Hıristiyanlar
konuştukları dillere göre ayrıldığında ise farklı alt grupları oluşturmaktaydı.
Örneğin Makedonya toprakları üzerinde İspanyolca ya da İbranice konuşan
90.000 Yahudi nüfus da vardı. Tüm bu dini, etnik ve dilsel farklılıkların
yarattığı bir sonuç olarak XIX. yüzyıl sonlarında diplomaside Makedonya
topraklarını tanımlamada kullanılan ifade “Makedonya salatası” idi.32
30 Yılmaz, a.g.m., s. 16. 31 Tasos Kostopoulos, Polemos kaı Ethnokatharsi, İ Ksexasmeni plevra mias dekaetous
ethnikis eksormisis, 1912-1922 [Savaş ve Soykırım. On senelik Ulusal Bir saldırının
Unutulmuş Tarafı (1912-1922] Vivliorama, Athina 2007, s. 25.
32 Kostopoulos, a.g.e., s. 25-26; Pallis, a.g.m., s. 316. Lev Troçki’nin Balkan coğrafyası üzerinde
yaptığı bir tren yolculuğunda sarfettiği “Doğu! Doğu! Ne kadar çok değişik insan, kıyafet,
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[463]
2.a. Müslümanlar:
Türkçe konuşan Müslümanlar
Arnavutça konuşan Müslümanlar (Alvanites)
Ulahça konuşan Müslümanlar
Slavca konuşan Müslümanlar (Pomaklar)
Yunanca konuşan Müslümanlar (Valaades, Turkogıanniotes,
Turkokritiki)
Romence konuşan Müslümanlar (Türk Çingeneleri)
2.b. Hıristiyanlar:
Yunanca konuşan Hıristiyanlar
Slavca konuşan Hıristiyanlar
a. Patrikhaneye bağlı olanlar (Slavca konuşan Yunanlar)
b. Bulgar Eksarhiasına bağlı olanlar (Bulgarlar, Sırplar,
Makedonlar)
Arnavutça konuşan Hıristiyanlar (Arvanites)
Ulahça konuşan Hıristiyanlar
Türkçe konuşan Hıristiyanlar (Gagavuzlar)
Balkan Savaşları sonrasında Yunanistan'ın yüzölçümü 64.786 km2’den
108.606 km2’ye çıkmış,
33 yine 2.666.000 olan nüfusu da 2 kat artarak
4.363.000'e yükselmişti.34
Böylesi bir durum Yunanistan için iki önemli sonucu
da beraberinde getirmişti. İlk olarak Yunanistan, 1830 yılında resmen kurulan
Yunan krallık topraklarını iki kat büyütmesi neticesinde çok daha güçlü bir
Yunanistan görüntüsüne sahip olmuştu. Yunan kaynaklarında Nees Hores (Yeni
etnik grup ve kültür bir arada” sözleri de bu tezi destekler niteliktedir. Mark Mazower,
Bizans’ın Çöküşünden Günümüze Balkanlar, Alfa yay., İstanbul 2010, s. 37. 33 Svoronos’un verdiği bilgiye göre Yunanistan 1913 yılında topraklarını 63.606 km2’den 121.794
km2’ye ulaştırmıştır. N. J. Svoronos, Yunanistan Nüfusu ve Yunanistan Nüfus sayımları,
Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü yay., İstanbul 1936, s. 12-13.
34 Apostolos V. Vakalopoulos, Nea Elliniki İstoria, 1204-1985 [Çağdaş Yunan Tarihi, 1204-
1985], Vanias, Thessaloniki 1987, s. 350.
Esra Özsüer
[464]
Bölgeler)35
olarak tanımlanan bu nüfus alanı içinde Yedi Adalar (1864), Teselya
(1881), Epir (1913), Ege Adaları (1913), Girit (1913), Güney Makedonya
(1913) bulunuyordu. İkinci olarak da özellikle etnik, dinsel ve dilsel bir mozaik
olan Makedonya topraklarının Yunan topraklarına dâhil olması sonucunda
Yunanistan, büyük oranda Müslüman nüfusu içinde barındıran bir ulus olmuştu.
Balkan coğrafyasında yaşayan Müslümanlar anadil, etnik köken ve dinsel
mezhep bakımından da belli bir homojenliğe sahip değildi.
I. Balkan Savaşı (1912) sonrasında Yunanistan topraklarına katılan
Makedonya topraklarında 470.000-480.000 civarında Müslüman nüfus
yaşıyordu.36
Özellikle Kavala ve Drama gibi bölgelerde Müslüman nüfus diğer
bölgelere oranla daha fazlaydı. 1913-1915 yılları arasında ise Yunanistan
topraklarında Müslüman nüfus hızla azalmaya başladı. Yunan kaynaklarında
verilen istatistikî bilgilere göre37
bu tarihler arasında 110.000 Müslüman
Türkiye’ye göç etti.38
1915-1920 yılları arasında Makedonya topraklarında
bulunan 316.300 Müslüman’dan 37.000’i, yani nüfusun yaklaşık %29'una
yakını, Osmanlı ülkesine gitmek için bölgeden ayrıldı.39
Türk kaynaklarında ise
Büyük Savaş öncesinde Yunanistan'ın idaresi altına giren Trakya, Makedonya
ve Epir'den Osmanlı topraklarına göç eden Müslüman nüfus 200.000'den fazla
olarak belirtilmişti.40
Makedonya'daki Müslüman nüfusun %20'si şehirli, %80'i ise köylü idi.
Bu bölgede yaşayan Müslüman nüfusun 264.400'ünün ana dili Türkçeydi.
35 27 Haziran 1832 İstanbul Anlaşması ile kesin sınırlarını belirleyen Yunanistan'ın ilk
topraklarından Mora, Rumeli ve Kiklad Adaları'na Palies Hores (Eski Bölgeler); sonrasında
Yunanistan'a katılan topraklara ise Nees Hores (Yeni Bölgeler) adı verilmektedir. 36 Aleksandros A. Pallis, Statistiki Meleti peri ton filetikon metanastevseon Makedonias kaı
Thrakis kata tin periodo 1912-1924, [1912-1924 yıllarında Trakya ve Makedonya’daki
Irk Göçlerine Dair İstatiksel Bir Çalışma], Tipografeıo Ioan. Vartsou, Athinaı 1925, s. 11-
12.
37 Türk ve Yunan kaynaklarında yer alan istatistiksel bilgiler birbirlerinden çok fazla farklılık
gösteren veriler içermesinden dolayı her iki istatistiksel bilgiler karşılaştırmalı olarak makalede
sunulmuştur. Yunan kaynaklarındaki istatistiksel veriler Aleksandros A. Pallis’in “Statistiki
Meleti peri ton filetikon metanastevseon Makedonias kaı Thrakis kata tin periodo 1912-1924”
[1912-1924 yıllarında Trakya ve Makedonya’daki Irk Göçlerine Dair İstatiksel Bir Çalışma]
kitabındaki referans bilgilere göre oluşturulmuş; Türk kaynaklarındaki istatistiksel veriler de
Ahmet Halaçoğlu’nun “Balkan Harbi sırasında Rumeli’den Türk Göçleri” ve Justin Mc
Carthy’nin “Ölüm ve Sürgün, Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı (1821-1922)”
kitaplarında yer alan rakamlar doğrultusunda makalede kullanılmıştır. 38 Gklavinas, a.g.e., s. 23.
39 A.g.e., s. 23, 24.
40 Halaçoğlu, a.g.e., s. 38.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[465]
Türkçe konuşan Müslümanları Yörükler ve Konya'dan göç eden Koniari adında
iki grup oluşturuyordu. Müslümanların 13.000’i Makedonca, 12.800’ü
Arnavutça, 11.700’ü Yunanca, 7.800’ü Bulgarca, 1200’ü Ulahça ve 5400’ü
Romence konuşuyordu.41
Slav dillerini konuşan ve Çıtaklar olarak adlandırılan
Müslümanlar ise sonradan İslamiyet’i seçen gruptu. Bu gurubun içinde
Bulgarca konuşan Pomaklar da vardı. Az da olsa Arnavutça konuşan
Müslümanlar ile Valaades42
denilen ve ana dilleri Yunanca olan Müslümanlar
da Makedonya toprakları içinde varlık göstermekteydi. Ulahça konuşan
Müslümanlar ki bu grup 1759'da İslamiyet’e geçmişti, Karacovaliler adıyla
anılıyordu.43
Aynı zamanda Selanik’te yaşayan 15.000 Müslüman, XVII.
yüzyılda Haham Sabbatai Zevi önderliğinde İslamiyet’e geçmiş Selanik
Yahudileriydi (dönmeler).44
XIX. yüzyılda Avusturya-Macaristan'ın Bosna
Hersek'i ilhak etmesinden sonra Osmanlı Devleti tarafından Makedonya
topraklarına yerleştirilen Bosna Müslümanları ve Çerkezler de bölgedeki diğer
Müslüman gruptu. Makedonya bölgesinde yaşayan Müslümanlar çoğunlukla
Sünni mezhebindendi. Aralarında büyük oranda Bektaşi ve Mevleviler de vardı.
Bektaşi grup, Türklerin dışında daha çok İslamiyet’i seçmiş Arnavutlar,
Pomaklar ve Valaadeslerden oluşuyordu. Özellikle bu üç grup Bektaşiliği
Müslümanlığın esnek kolu olarak görmeleri ve bir şekilde Hıristiyanlığı
çağrıştırmalarından dolayı seçmişlerdi. Ancak Makedonya topraklarındaki bu
farklı mozaik, 1923 Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesiyle sona ermiş45
ve
Yunan kaynaklarında 1926 yılına ait verilere göre Yunan Devleti’ne dahil olan
Makedonya topraklarında yaşayan Müslüman nüfus 2000 olarak belirlenmişti.46
Balkan Savaşları sonrasında Yunan topraklarına dâhil olan Epir
bölgesinde ise 40.000/45.000 civarında Müslüman nüfus vardı. Nüfus
41 Gklavinas, a.g.e., s. 25.
42 Bugün ataları Valaades olan Müslüman grubun 1923 Nüfus Mübadelesiyle İstanbul ve Konya
çevresinde ikamet ettikleri ifade edilmektedir. Apostolos Vakalopoulos, Istoria tis
Makedonias 1354-1833 [Makedonya Tarihi (1354-1833)], Thessaloniki 1969, s. 319-327.
43 Bugün Malkara'da yaşayanların Müslümanların atalarının Müslüman Ulah olan Karacovaliler
olduğu söylenmektedir. Vakalopoulos, a.g.e., s.328.
44 François Georgeon, İ “Selanik” ton mousoulmanon kaı ton ntonmedon [ Müslümanlar ve
Dönmelerin Şehri Selanik], Ekati, Athina 1994, s. 127-130. 45 Konu ile ilgili kapsamlı bir çalışma için bkz: Kemal Arı, Suyun İki Yanı: “Mübadele”, Tarih
Vakfı Yurt yay., İstanbul 2015; Renee Hirschon, Ege’yi Geçerken. 1923 Türk-Yunan
Zorunlu Nüfus Mübadelesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi yay., İstanbul 2007.
46 Aleksandros A. Pallis, Statistiki Meleti peri ton filetikon metanastevseon Makedonias kaı
Thrakis kata tin periodo 1912-1924 [1912-1924 yıllarında Trakya ve Makedonya’daki
Irk Göçlerine Dair İstatiksel Bir Çalışma], Tipografeıo Ioan. Vartsou, Athinaı 1925, s. 16.
Esra Özsüer
[466]
Mübadelesi öncesinde 24.070'e düşen bu oran, 1928’de yapılan sayıma göre
19.244 olarak belirlenmişti.47
Batı Trakya'dan sonra Yunanistan'ın Epir
bölgesinde mevcudiyet gösteren Müslüman nüfusun en büyük sebebi Arnavut
Müslümanların mübadeleye dâhil edilmemesiydi. Epir'de yaşayan Müslümanlar
genellikle Arnavut Müslümanlar, Müslüman Çingeneler ve Yanya'da Yunanca
konuşan ve Yunanca karakterlerle Osmanlı Türkçesi yazan gruptan
oluşuyordu.48
Balkan Savaşları sonrasında Yunanistan'a katılan ve Ege
Adaları'ndan biri olan Lesvos'un Midilli şehrinde, Yunan kaynaklarına göre,
1912'den önce 18.177 Müslüman nüfus ikamet etmekteydi. Ancak adanın
Yunan hâkimiyetine geçmesinden sonra Osmanlı topraklarına göç eden
Müslümanlar, 1923 Lozan Antlaşmasından sonra 7500'e düşmüş ve mübadele
sona erdiğinde adada sadece 87 Müslüman kalmıştı.49
Benzer oranlar diğer Ege
Adaları için de geçerli bir durumdu. Ege Adalarında oturan Müslümanlar
çoğunlukla Türkçe ve Yunanca dillerini konuşan Türklerden oluşuyordu.
Girit'te ise 1881'de Müslüman nüfus, 73.234 iken 1911'de adanın
Yunanistan'a ilhakından az bir süre önce bu oran 27.852'ye düşmüştü.50
Yunan
kaynaklarında bunun en önemli nedeni adada Osmanlı'ya karşı meydana gelen
ayaklanmalar sonucunda Müslüman nüfusun korku ve güvensizlik yaşamasıydı.
Köyden şehre göçen Müslümanlar, adada daha çok Kandiye, Hanya, Resmo
gibi şehir merkezlerine yönelmişlerdi. 1920 yılında Girit’te yaklaşık 19.181
Müslüman nüfus varken mübadele sonrasında bu sayı 197 olarak kaldı.51
Girit
Müslümanları Yunanca kaynaklarda adanın Osmanlı hâkimiyetine geçmesinden
sonra Müslümanlığı seçen Yunanlar olarak gösterilmekteydi. Bu Müslümanlar
Arapça karakterle Yunanca yazan52
ve daha çok Mevlevi ve Bektaşi olan Giritli
Türklerdi (Turkokritiki).
47 Gklavinas, a.g.e., s. 30.
48 Konstantinos Tsitselikis (edt.), Glosses, alfavita kaı ethniki ideologia stin Ellada kaı
Valkania [Diller, Alfabeler ve Yunanistan ve Balkanlarda Milli İdeoloji], Kritiki, Athina
1999, s. 31-37.
49 Gklavinas, a.g.e., s. 39.
50 Gklavinas, a.g.e., s. 40. 1897 Girit isyanları sırasında da binlerce Giritli Müslüman bölgeden
göç etmek zorunda kaldı. Girit’ten göçen Müslümanların büyük çoğunluğu önce İzmir’e,
sonrasında Çanakkale’den Adana’ya kadarki sahil bölgelerine yerleştirildiler. Bölgede Giritli
Müslümanları yerleştirecek boş yer kalmadığından büyük bir kısmı Suriye ve Trablusgarp’a
gönderildi. Yılmaz, a.g.m., s. 16. Ayrıca konu hakkında detaylı bilgi için bkz: Ayşe Nükhet-
Nuri Adıyeke, Fethinden Kaybına Girit, Babıali Kültür yay., İstanbul 2006.
51 Glavinas, a.g.e., s. 42
52 İskender Özsoy, İki vatan yorgunları, Mübadele Acısını yaşayanlar Anlatıyor, Bağlam
yay., İstanbul 2007, s. 54-87.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[467]
Balkan Savaşları öncesinde Trakya topraklarında nüfusun yaklaşık
%55'ini oluşturan Müslüman nüfus, 640.000 civarındaydı. Şemseddin Sami’nin
“Kamüs’ül Alam” adlı eserinde Batı Trakya’da (Gümülcine, Sultanyeri,
Ahiçelebi, Robçoz, Eğridere, İskeçe) yaşayan Müslümanların sayısı 206.914
olarak belirlenmişti.53
Balkan Savaşları sonrasında Bulgaristan'a verilen Batı
Trakya, 1913-1919 yılları arasında Bulgaristan'ın sınırları içine dâhilken; Doğu
Trakya da Osmanlı Devleti'ne ait bir toprak parçasıydı. 1920 Sevr Antlaşması
ile Yunanistan'a geçen Batı Trakya'da Yunan kaynaklarına göre 74.730
Müslüman nüfus bulunuyordu.54
Yunan istatistiklerinin verdiği bilgiye göre
mübadele kapsamına girmeyen Batı Trakya'da 1926 yılında 94.723 Müslüman
nüfus yaşıyordu.55
Batı Trakya'da yaşayan Müslümanlar çoğunlukla İskeçe,
Gümülcine ve Dedeağaç bölgesinde ikamet eden Sünni ve Bektaşi
Müslümanlarıydı.
2.1. Balkan Savaşlarından Lozan’a (1912-1923) Yunanistan’dan
Müslüman Göçleri
Balkan Savaşları Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki hâkimiyetini sona
erdiren ve Avrupa’daki topraklarının %83’ünü, nüfusunun da %69’unu
kaybetmesine neden olan büyük bir yenilgiydi. Böylesi bir tarihi yenilginin arka
planında ise Osmanlı’nın dağılma sürecine girmesi ile birlikte Balkan
milliyetçiliğine sarılan yeni ulus devletlerin, Batılı büyük devletlerin de
desteğini alarak, Osmanlı’ya karşı yürüttükleri aleyhte faaliyetleri bulunuyordu.
Balkan Savaşları sonunda Osmanlı ile Balkan devletleri arasında imzalanan
Bükreş Antlaşması (1913) ve diğer antlaşmalar (Yunanistan ile Atina,
Bulgaristan ile İstanbul Antlaşması) neticesinde Balkanlar’da yeni bir siyasi
harita oluşmuş ve bu yeni haritada Yunanistan, Sırbistan ve Romanya’nın
sınırları tamamen, Bulgaristan’ın sınırları da, Bükreş ve İstanbul Konferansı
kararlarıyla, kısmen değişmişti. Tüm Balkan Devletleri Balkan Savaşları
sonucunda bir şekilde karlı çıkmış, Osmanlı Devleti ise Balkanlardaki Türk-
53 İlker Alp, “Batı Trakya Türkleri”, Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi, c. IX/33, Ankara
1996, s. 615.
54 Gklavinas, a.g.e., s. 35. Bu oran Türk kaynaklarında ise 129.120 kişi olarak gösterilmiştir. Alp,
a.g.m., s. 618.
55 Konstantinos Tsitselikis (edt.), İ ellinotourkiki antallagi ton plithismon. Ptiches mıas
ethnikis singrousis [Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi. Ulusal bir Çatışmanın Boyutları],
Kritiki, Athina 2006, s. 46.
Esra Özsüer
[468]
İslam kimliğinin büyük bir kısmını kaybetmişti.56
Özellikle Bulgaristan ve
Yunanistan hâkimiyetine geçen Balkan topraklarında yaşayan Müslümanlar,
yapılan antlaşma hükümlerine aykırı olarak idaresi altına girdikleri yeni
devletlerin hükümet ve halkları tarafından çeşitli baskılara uğramış ve bu
topraklardan tüm mal ve mülklerini bırakarak Osmanlı Devleti’ne göç etmek
zorunda bırakılmıştı.57
Örneğin 1912 yılında Yunanların Selanik, Sırpların
Üsküp ve Manastır, Bulgarların Kavala ve Selanik’e doğru askeri ilerleyişi
bölgedeki yaklaşık 10.000 Müslümanın panik içinde Türkiye’ye göç etmesine
neden olmuştu.58
Elbette ki Balkan coğrafyasındaki Müslüman göç hareketleri59
1912 Balkan Savaşları ile başlamamış, öncesinde de Osmanlı Devleti’nin
Avrupa’daki topraklarını kaybettiği her seferde bu bölgeden yeni göç dalgaları
oluşmuştu.60
Kesin sonuçlara ulaşamamakla birlikte XIX. yüzyılın son
çeyreğinde Balkanlar’dan, (1867’de Sırbistan’dan, 1878-1879’da
Bulgaristan’dan, 1879’da Bosna Hersek’ten, 1897’de Yunanistan’dan) yaklaşık
1.000.000 Müslüman göç etmek zorunda kalmıştı.61
Balkan Savaşları her ne kadar Makedonya topraklarını özgürleştirmek
amacıyla harekete geçilmiş bir eylem gibi görünse de özünde Müslüman nüfusa
56 Balkanlar, Osmanlıların toprak kaybetmeye başladığı ilk bölgeydi. Bu da Osmanlı’da öfke ve
ihanete uğramışlık duygusu yaratmıştı. Maria Todorova, Balkanları Tahayyül Etmek,
İletişim yay., İstanbul 2015, s. 110. 57 Balkan Savaşları sonunda Yunanistan ve Bulgaristan ile imzalanan antlaşmalarda Müslüman
azınlığı koruma hakları ile ilgili detaylı bir çalışma için bkz: Stephanos Katsikas, “Millets in
Nation-States: The Case of Greek and Bulgarian Muslims, 1912-1923”, Nationalities Papers,
vol. XXXVII/2, 2009, s. 177-201. 58 Pallis, a.g.m., s. 317. 59 Balkan Savaşları sırasında Makedonya topraklarında sadece Müslüman göçleri gerçekleşmedi.
1912-1913 yılları arasında bölgeden Sırp, Bulgar ve Yunan nüfusu da göç etmek zorunda
kaldı. Örneğin II. Balkan Savaşı’nda (1913) Bulgaristan ve diğer Balkan Müttefikleri arasında
çıkan çatışmada Selanik’e bağlı ilçelerden büyük oranda Bulgar nüfus, Bulgar ordusunun
çekilmesiyle birlikte, Bulgaristan’a göç etti. Yine 1913 yılı sonunda imzalanan Bükreş
Antlaşması ile Bulgarlara devredilen Cuma-i Bala, Razlık, Melnik, Nevrokop ve
Ustrumca’dan yaklaşık 5000 Yunan, Yunanistan tarafına ait Makedonya topraklarına göç etti.
Aynı yıl Sırplara bırakılan Manastır, Gevgeli ve Doiran’dan 5000 Yunan Selanik, Florina ve
Kilkis’e yerleştirildi. 1913-1914 yılları arasında, Bükreş Antlaşması gereği, tüm Yunan nüfus
Batı Trakya’dan ayrılmak zorunda bırakıldı. Bunlardan 40.000’i Yunan tarafına ait
Makedonya topraklarına, geri kalan kısmı da Palies Hores denilen bölgelere yerleştirildiler.
Pallis, a.g.m., s. 317-318. 60 Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu, (1830-1914), Timaş yay., İstanbul 2010, s. 151-160. 61 1878-1884 yılları arasında 812.193 Müslüman, 1884-1897 yılları arasında da 202. 822
Müslüman Türkiye’ye göç etmişti. Barbara Jelavich, History of Balkans. Twentieth
Century, Volume II, Cambridge University Press, New York 1983, s. 81.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[469]
karşı yapılan bir Haçlı seferi mantığı bulunuyordu.62
Özellikle I. Balkan Savaşı,
Balkan coğrafyasında Müslümanlığı yok etme çabası olarak da algılanmaktaydı.
Balkan Savaşları sırasında yapılan katliamlar, o yıllarda, ırk harpleri denilen
cinstendi ve Müslümanları öldürüp kaçmaya zorlayanlarının amacının,
Balkanlardan Türk izini silmek olduğu da belli oluyordu.63
Düzenli ordular,
isyancılar, komitalar ve yerli Hıristiyan halk, savunmasız Müslüman halk
üzerinde her tür baskı ve zulmü gösterdiklerinden Müslüman halk için tek
kurtuluş yolu Osmanlı Devleti topraklarına kaçmaktı. I. Balkan Savaşı ile
Müslüman halka yapılan baskı ve zulümler64
Balkanlar’da kurulan komitacılık
hareketiyle adeta birer faciaya dönüşmüştü. Balkan Savaşları ile ilgili hatıratını
yazan William M. Sloane, Yunan komitacıları cinayet ve yağmayla beslenen,
barbarlıkta kimseden geri kalmayan vahşi haydutlar olarak tanımlıyordu.65
Yine
İngiliz raporlarında Kavala ve Drama bölgelerinde, komitacıların ve yerli
Hıristiyan halkın elinden cefa çekmemiş tek bir Türk köyü kalmadığından,
birçok Türk köyünde erkeklerin kitle halinde katledildiğinden, ırza geçme ve
talan gibi vakaların meydana geldiğinden bahsediliyordu.66
7 Şubat 1913
tarihli Macar gazetesi Anap, Makedonya’da 100.000 Müslüman’ın kılıçtan
geçirilerek öldürüldüğünü belirtmekteydi.67
Pek çok Müslüman köy
yağmalanmış, yakılmış, camiler yıkılmıştı.68
Sırp, Bulgar ve Yunan çeteler
Müslümanları camilere, samanlıklara, kahvehanelere doldurup diri diri
yakmıştı. Öyle ki Balkan Savaşları sırasında Yunan ordusunun başında bulunan
veliaht Konstantin, kuzeni Paola’ya yazdığı 3 Kasım 1912 tarihli mektubunda
Yunan ordusunun mezalimini şu sözlerle dile getirmekteydi: “Yanniça’ya
hücum saldırısıyla girdiğimizde neler olduğunu tahmin edersin sanırım. Ya da
bence tahmin bile edemezsin. Ben dahi sana bunu tarif edemem. Abartılı
62 Kostopoulos, a.g.e., s. 35. 63 Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı (1821-1922),
TTK yay., Ankara 2014, s. 147, 160. 64 Balkanlarda Müslümanlara yapılan zulümler bilhassa Balkan Savaşları sırasında çok daha
şiddetli bir hal almıştı. İskeçe’de 3000, Siroz’da 20.000 Müslüman, Bulgarlar tarafından
katledildi. Savaş sırasında yakalanan Bulgar esirlerinin birçoğunun cebinde küpe ve yüzüklerle
süslü kadın kulak ve parmakları bulunmuş, Bulgar ordusu Edirne’den çıkmadan önce de zorla
evlere girip tecavüzler gerçekleştirmişti. Yunanlar, Selanik’e bağlı pek çok köyü yakmış ve
şehirdeki tüm Türk gazetelerin basılmasını da yasaklamıştı. Halaçoğlu, a.g.e., s. 48-55. 65 William M. Sloane, Bir Tarih Laboratuvarı Balkanlar, Süreç yay, İstanbul 1987, s. 193. 66 McCarthy, a.g.e., s. 147. 67 Bilal Şimşir, “Bulgaristan Türkleri ve Göç Sorunu”, Bulgaristan’da Türk Varlığı Bildiriler,
TTK yay., Ankara 1992, s. 53. 68 Lev Troçki, Balkan Savaşları, Türkiye İş Bankası yay., İstanbul 2013, s. 338.
Esra Özsüer
[470]
boyutta korkunçtu olaylar…”69
Yunan ordularının girdiği Makedonya’daki
diğer bölgelerde de buna benzer vakalar yaşanmıştı. Bunlar adeta bölgedeki
Müslüman nüfusa yapılan hınç ve öfke girişimiydi. Nitekim veliaht
Konstantin’in kuzeni Paola’ya yazdığı bir diğer mektupta da Yunan mezalimi
net bir biçimde ifade ediliyordu: “Bugün bir Türk şehrini ve iki Türk köyünü
yakmak zorunda kaldık. Bazı Türk köylülerini de bize ateş açtıkları için
öldürdük.”70
Batılı gözlemcilere göre Balkan savaşlarında 200.000’in üzerinde
Müslüman öldürülmüştü.71
Bölgede kıran kırana bir savaşın olması
Müslümanların burada yaşamasını engelleyen önemli bir faktördü. Üstelik
bölgedeki Müslümanların Osmanlı ordusunun tarafında yer alması ve onlara
destek vermesi Osmanlı Devleti’nin savaşı kaybetme olasılığında can
güvenliklerini de tehlikeye düşürecek bir sonuç yaratıyordu. Yine bu konudaki
başka bir güvensizlik, Hıristiyan komşularının Osmanlı hâkimiyet dönemindeki
toplumsal düzenin/geçmişin acısını çıkaracak intikam eylemlerinde bulunma
ihtimaliydi. Balkan Savaşları, ama özellikle I. Balkan Savaşı, sadece askeri
kuvvetlerin karşılıklı savaşı değil aynı zamanda Hıristiyan ve Müslüman
nüfusun da birbiriyle çatıştığı bir savaştı. Osmanlı hâkimiyetinin sona erdiğini
anlayan bir grup Hıristiyan, Müslüman varlığını yok etmeye yönelik ciddi
eylemlerde bulunmuştu. Çünkü Balkan Savaşlarından sonra Makedonya
topraklarının Yunanistan’a geçmesi ile yeni bir süreç başladığına inanılıyordu.
Avrupa’ya uyum sağlamaya çalışan Yunanistan’ın, eski ve mazi olarak gördüğü
Osmanlı mimarisini yok etmek çabası beraberinde pek çok cami, bedesten,
mezar ve mahallelerin yıkılmasıyla sonuçlanmıştı. Osmanlı kalıntılarına sahip
olmak Yunanistan için bir anlamda gericilik sayılıyordu ve mimari eserlerin
yıkılması da Yunanistan’ın şehircilik projesinin bir parçasıydı. Böylece
Yunanistan, devletin bu mimari politikası sonucunda Avrupai bir şehir düzeni
oluşturabilecekti. Ancak Yunan devlet kademesinde söz konusu politikayla
ilgili iki farklı görüş mevcuttu. Örneğin Girit valisi, Hanya, Kandiye,
Resmo’daki Osmanlı mezarlıklarını şehrin görüntüsünü bozan viraneler olarak
gördüğünden, istimlâk etmek istiyordu. Yine aynı şekilde Florina valisi de yeni
bir şehircilik planlamasıyla Osmanlı görüntüsünden şehrin kurtarılması
69 Kostopoulos, a.g.e., s. 38. 70 A.g.e., s. 39. 71 McCarthy, a.g.e., s. 150.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[471]
gerekliliğini savunuyordu.72
Öte yandan Aleksandros Papathanasiou gibi
politikacılar bu görüşlerin tam aksine Osmanlı mimarisinin yıkılmasını
şovenizm ve çağ dışılık olarak tanımlıyor ve Osmanlı mimarisini Yunanistan’ın
milli varlığı sayıyordu.73
Dönemin bir diğer önemli sorunu Hıristiyan halkın bunca zamandır bir
arada yaşadığı Müslüman komşularına karşı olumsuz tavır ve hareket içerisine
girmesiydi. Hıristiyanların bazıları izinsiz ve çoğu zaman da bunu kendinde hak
görerek Müslümanların evlerine ya da dükkanlarına giriyor, Müslüman
mahalleleri ateşe veriyordu. Öyle ki İngiltere’nin Manastır konsolos yardımcısı,
İngiliz Dış işlerine gönderdiği yazılı raporunda Manastır’da bulunan Müslüman
mahalle ve köylerinin %80’ine yakınının yakıldığını bildirmişti.74
Yine o dönem
veliaht olan Konstantin de Doğu Makedonya ve Trakya’da (Drama, Dedeağaç,
Edirne) Yunanların Bulgarlarla işbirliği içinde Müslüman köylerini
yağmaladığını ifade etmişti. Camiler ya kiliseye dönüştürülüyor ya da
cephanelik, kahvehane, kabare gibi inanca küfre varan mekânlar olarak
kullanılıyordu. Hıristiyanların cami içinde içki içip müzikli eğlence
düzenlemesi, Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında büyük kavgaların
çıkmasına neden oluyordu. Yine Müslüman mezarlıkları içinde hayvanların
otlatılması, tuvalet olarak kullanılması, ezan okuyan müezzinin sarığının
çıkarılması gibi çirkin hadiselerin yaşanması bu manada ciddi sorunların
oluşmasına yol açmaktaydı.75
Bu nedenle Balkan Savaşları sırasında farklı
türden kaygılar ve yaşanılan sıkıntılar bölgedeki Müslüman göçlerini daha fazla
hızlandırmıştı. Öte yandan Balkan Hıristiyanları, Müslümanların topraklarını ve
mal varlıklarını ele geçirmek arzusuyla, kaçan Müslümanların geri dönmesini
engellemek ve kalanların da gitmesini sağlamak için çeşitli siyasi eylemlerde
bulunmuştu.76
Balkan Savaşları sonunda yaklaşık 300.000 Müslüman 1912-
72 1914 yılında Selanik’in İngiltere Başkonsolosu bu durumu şöyle değerlendirmiştir:
“Yunanistan küçük bir ülkeyken büyük bir yerleşim yerine dönüştü. Bu yüzden hâkimiyetini
sona erdirecek her adımı durdurmak gerekliliğine inanıyor. Yunanistan’ın bu girişimi sadece
şovenizm ve kibirli haliyle açıklanabilir.” Gklavinas, a.g.e., s. 288. 73 Mark Mazower, Selanik Hayaletler Şehri, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler, Alfa
yay., İstanbul 2010, s. 467-468. 74 Gklavinas, a.g.e., s. 299. 75 A.g.e., s. 312-313. 76 McCarthy, a.g.e., s. 160.
Esra Özsüer
[472]
1915 yılları arasında Balkanlardan Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı.77
Bu
sayının 122.665’i sadece Yunanistan’dan göçen Müslümanlardan oluşuyordu.78
Balkan Savaşları sona erdiğinde de Balkan topraklarından Müslüman
göçleri devam etti. Bunun temel nedenlerinden biri de bölgenin yeni söz sahibi
olan devletinin siyasi yönetim anlayışıydı. Döneme hâkim olan ideolojide tüm
Balkan devletlerinde “siyasi moda” olarak değerlendirilebilecek milliyetçilik
akımı yabancı unsurlardan arınmış homojen bir ulus-devlet oluşturma çabasıydı.
Devletin ideolojik olarak kullandığı tek enstrüman da Balkan coğrafyasında
Hıristiyanların kısmen özümsedikleri milliyetçi unsurlardı. Devlet kademesinde
alınan bazı önlemler, Müslüman nüfusu göç etmeye mecbur bırakacak kadar
ağır hükümlerden oluşuyordu. Üstelik Müslümanlara getirilen zorunlu ordu
hizmeti, sahip olduğu mülklere karşı devletin koruyuculuğuna güvenilmemesi,
Müslümanları sosyal, ekonomik ve politik alanda dışlayan uygulamaların
varlığı, bölgedeki Müslüman göçlerini de kaçınılmaz kılıyordu. Göçlerin bir
diğer önemli nedeni de bölgede yaşayan Hıristiyan komşuların Müslümanlara
karşı oluşturdukları davranış biçimleriydi. Hıristiyan nüfus, Müslümanlara karşı
her tür psikolojik baskıyı gösteriyor ve tüm bu rahatsızlık veren ortam devlet
kademelerinde göz ardı ediliyordu. Toprakları talan, malları gasp edilen,
tarlaları, evleri yakılan pek çok Müslüman, evsiz, yiyeceksiz kaldığından açlık
ve hastalıkla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Müslüman kadınlara çoğu
zaman onur kırıcı davranışlar sergileniyordu. Savaş sonunda teslim olan
Osmanlı memur ve askerleri ise sıradan vatandaşlara kıyasla çok daha kötü
muameleye tabi tutulmuşlardı. Özellikle Hıristiyanlar için Türk askerleri
Osmanlı egemenliğinin de sembolü olarak görüldüğünden eskiye yönelik nefret
ve kin duyguları bu kötü muamelenin de temel çıkış noktasını oluşturuyordu.79
Göçleri doğuran sebeplerden bir diğeri de ekonomikti. Mülklerini ve
Osmanlı Devleti zamanında sahip olduğu hakları kaybeden Müslümanlar yeni
düzen içinde ya fakirleşmiş ya da ikinci sınıf vatandaşlığa düşmüşlerdi. Yunan
krallığı içinde yaşadıkları din ve eğitim alanlarındaki sorunlar Müslüman nüfusa
sıkıntı yaratan diğer önemli etmenlerdi. Balkan Savaşları genel çerçevede
bakıldığında etnik ve dini bir savaştı. Bu yüzden sadece ordu değil halk da bu
savaşın içine dâhil olmuştu. “Ya sev ya terk et” mantığıyla geliştirilen azınlık
77 Arnold Joseph Toynbee, Türkiye’de ve Yunanistan’da Batı Meselesi, Yeditepe yay., İstanbul
2007, s. 161. 78 A.g.e., s. 161. 79 McCarthy, a.g.e., s. 152.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[473]
politikalarında Müslüman azınlıklar üzerinde belirgin bir baskı kurulmuştu.
Osmanlı hâkimiyet döneminde Hıristiyanların işçi olarak yanında çalıştığı
çiftlik ağaları eski güçlerini kaybetmiş ve pek çok Hıristiyan grup geçmişin acı
intikamını alma güdüsüyle bu mal ve mülklere el koyma çabası içine
girmişlerdi. Yunan bürokrasi alanında Müslümanların feslerini çıkarma
zorunluluğu hakaret olarak algılandığından pek çok kez kavgaya dönük
olayların yaşanması gündeme geliyordu. Silah arama bahanesiyle girilen
Müslüman evlerde namahreme yapılan saygısızlık yine çeşitli karmaşanın
yaşanmasına sebebiyet vermekteydi. Hıristiyan halkın Müslümanlara yaptığı her
tür iftira, suç ve adaletsizlik, Yunan mahkemelerince çözümsüz bırakılıyordu.
Tüm bu ağır yaşam koşulları Müslümanların Balkan coğrafyasından göç
etmesini zaruri kılmaktaydı. Müslüman halkın çoğu ya doğrudan doğruya kendi
imkânları dâhilinde bölgeden ayrılıyordu ya da en yakın liman şehirlerine
gelerek oradan kara ve deniz yoluyla Osmanlı topraklarına göç ediyordu.
Göçmenler Selanik, Kavala, Alonya, Preveze, Dedeağaç gibi limanlarda
toplanarak buradan tren ya da gemilerle başta İzmir ve İstanbul olmak üzere
Antalya, Mersin, İskenderun gibi Anadolu’nun çeşitli sahil vilayetlerine
geçmekteydi.80
Sadece Selanik’ten Anadolu’ya gitmek üzere 40.000 civarında
göçmen toplanmıştı.81
Osmanlı Devleti’nin elinde çok sayıda göçmeni
Anadolu’ya taşıyacak gemi olmamasından dolayı Mısır, Romanya, Avusturya,
Rusya, İtalya, Belçika, İngiltere ve Yunanistan’dan gelen takviye gemilerle
göçmenlerin Anadolu’ya nakli sağlanmaktaydı. Dönemin önemli taşıma
vasıtalarından biri sayılan trenlerden ise asker sevkiyatı ve demiryolu hatlarının
yetersizliği dolayısıyla büyük ölçüde faydalanılamamıştı. Kara yoluyla yapılan
göçlerin çoğunda göçmenler özellikle yolda komitacıların saldırısına uğramış ve
çoğu da bu saldırılarda öldürülmüştü. Öte yandan göçmen toplanma
merkezlerinde baş gösteren kolera ve çiçek hastalığı gibi salgın hastalıkların
yanı sıra açlık problemi de Müslümanlar için önemli ölçüde baş edilmesi
gereken zorluklardı. Tarihçi Toynbee’nin de ifade ettiği üzere Balkan
Savaşlarının iki kurbanı vardı. İlki Balkan (Rumeli) Türkleri, diğeri de Anadolu
Rumlarıydı. Dönemin Selanik Britanya Başkonsolosu James Morgan da yazdığı
raporda Müslüman Türk ve Hıristiyan Rumların mevcut durumdan nasıl
etkilendiğini şu ifadelerle dile getirmekteydi: “Müslüman göçmenler Osmanlı
hâkimiyet topraklarına vardığında Anadolu ve Doğu Trakya’da yaşayan Yunan
80 Halaçoğlu, a.g.e., s. 70-71, 82. 81 A.g.e., s. 75.
Esra Özsüer
[474]
nüfusa misilleme yapmaya başladı. Bu göçmenler akrabalarının ve
tanıdıklarının Yunanlar tarafından katledildiği taze anılarla Osmanlı
topraklarına gelmişti. Tüm bunlar onlara acı çektiren ve perişan eden
anılardan oluşuyordu. Açlık, parasızlık ve umutsuzluk ortamı onlara Anadolu
Rumlarına saldırmayı haklı gerekçe olarak gösteriyordu. Aynı olaylar zinciri
Anadolu’dan göçen Rum nüfusun Yunanistan’daki Müslüman gruba yaptığı
eylemin bir anlamda tekrarıydı. Neye maruz kaldılarsa orada da aynısını
gerçekleştirdiler.”82
Her ne kadar Yunanistan’da Balkan Savaşları sırasında etkin bir göç
hareketi başlamış olsa da dönemin başbakanı Eleftherios Venizelos, toplu
Müslüman göçlerine karşı önlem alınması gerektiğini düşünüyor ve
Müslümanların Makedonya’dan ayrılmasını sıcak karşılamıyordu. Venizelos’un
bu siyasetinin iki önemli sebebi vardı. İlk olarak Makedonya toprakları üzerinde
yaşayan Müslümanlar, çoğunlukla tarımla uğraşan çiftçi grubuydu. Böylesi bir
toplu göç Yunanistan’ın tarım ekonomisine ciddi zararlar verebilirdi.
Dolayısıyla Venizelos, özellikle Müslümanları, Makedonya toprakları sınırında
tutma gayreti içine girmişti. Müslümanların pasaportlarına engel koyarak ya da
bölgeden gitmek için farklı bahanelerle yazılan dilekçeleri işleme almayarak
göçe mani olmaya çalışmıştı.83
Yunan arşiv kayıtlarındaki bilgiye göre Florina
(Batı Makedonya) valisinin Venizelos’a gönderdiği dilekçede, göçlerin
yoğunlukta olduğu ve ne yapılması gerektiği sorusu sorulmuştu. Venizelos’un
verdiği cevap ise Müslümanların Anadolu topraklarında hayal ettikleri durumun
olmadığına ve gittiklerinde hayal kırıklığına uğrayacaklarına dair tavsiyelerde
bulunulması yönündeydi.84
Hatta 17 Mayıs 1915 tarihinde başbakan Venizelos
kısa bir süreliğine Makedonya topraklarından Müslüman göçlerini yasaklayarak
bu konuda tedbir de almıştı.85
1914 yılında Makedonya topraklarından
Türkiye’ye 100.000-115.000 arasında Müslüman göçü gerçekleşmişti. Göç
edenlerin çoğu Batı Trakya ve Anadolu’nun batı sahillerine yerleştirilmişti.86
Müslüman göçlerinin yasaklanmasının temel iki nedeni Yunan tarım
ekonomisinin zarar görmemesi ve Yunanistan göçü ile Anadolu topraklarındaki
82 Kostopoulos, a.g.e., s. 68. 83 Gklavinas, a.g.e., s. 73. 84 Istoriko Archeıo Makedonias, Archeıo Genikis Dikoısis Makedonias [Makedonya Tarih
Arşivi, Makedonya Genel İdare Arşivi], Fakelos 70. 85 Istorıko Archeıo İpourgeıou Eksoterıkon Kentriki İpiresia [Dışişleri Bakanlığı Arşivi
Merkez Hizmet Birimi], 1914, Fakelos A/19 d. 86 Pallis, a.g.m., s. 318.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[475]
Rumların da göç ettirilme bahanesinin oluşmamasıydı. Neticede her iki ülkede
karşılıklı düzenlenen komisyonlarla bir çözüm üretilmeye çalışılmıştı. Dağınık
düzende ilerleyen göçleri engellemek ve sistemli bir göç hareketi yaratmak
amacıyla İttihat ve Terakki hükümeti, Mayıs 1914 yılında, İzmir vilayetindeki
Rumlarla Makedonya bölgesindeki Müslümanların “gönüllü ve karşılıklı”
değişimi ile ilgili Yunan hükümet yetkililerine bir öneri sunmuştu. Aydın
vilayeti ve Doğu Trakya’da tarımla uğraşan Hıristiyan nüfusa karşılık
Makedonya ve Epir’de tarımla uğraşan Müslüman nüfus, ülke tarımının
olumsuz etkilenmemesi için karşılıklı değiş tokuş edilecekti. Bu vesileyle Türk
ve Yunanların dâhil olduğu ortak bir kurul (Karma Komisyon) oluşturma kararı
alındı. Türk tarafını elçi Şükrü Bey ve Muhtar Bey; Yunan tarafını da
Dışişlerinde görevli elçiler Konstantin Dimaras ve Georgios Tsorbatzoglou
temsil edecekti. Türk tarafı açısından böyle bir münazara özellikle
Yunanistan’daki Müslüman nüfusu mezalimden korumak amacıyla atılmış
önemli bir adımdı.87
Aynı gerekçe Yunan tarafı için de geçerli bir durumdu.
Nitekim Venizelos da 22 Aralık 1914 tarihinde yaptığı meclis konuşmasında
Anadolu’daki Rum nüfusu korumak amacıyla bu görüşmeleri kabul ettiğini
ifade etmişti.88
İlk olarak 14 Temmuz 1914 tarihinde İzmir’de toplanan kurul,
daha sonra Eylül 1914’de İstanbul’da tekrar toplanmış ancak görüşmelerden
hiçbir olumlu sonuç çıkmamıştı. Aralık 1914’deki görüşmeler de sonuçsuz
kaldığı için sona erdirilmişti.89
Coğrafi açıdan sınırlı ve gönüllülük tabanlı bir
nüfus değişimini şart koşan anlaşma planları gayri resmi yapıldığından bu
anlaşma ile ilgili kesin ve net bilgiler bulunmamaktaydı. Öte yandan anlaşmanın
nasıl şekillendiği ve ne derece uygulandığı da meçhuldü.90
Bu süre zarfında göç
eden Müslümanlar ise çoğunlukla yasa dışı yollarla Yunanistan topraklarından
ayrılmışlardı. Ancak Venizelos’un Müslüman azınlıklarla ilgili geliştirdiği
politikaya destek vermeyen diğer politikacılar ve basın yayın organları
Venizelos’a karşı olumsuz beyanatlarda bulunuyordu. Örneğin 4 Şubat 1913
tarihli Embros (İleri) ve 12 Ekim 1914 tarihli İho tis Makedonias
(Makedonya’nın Sesi) gazetelerinde yer alan makalelerde Yunanistan’dan
Müslümanların kovulması yönünde haberler yer almıştı.
87 Yusuf Halaçoğlu, “Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne karşı takip ettiği siyaset 1885-1918”,
Türk Dünyası Araştırmaları, c. I/6, (Haziran 1980), s. 22-33. 88 Tsitselikis, a.g.e., s. 125-128. 89 Yannis G. Mourelos, “The 1914 persecutions and the first attempt at an Exchange of Minorities
between Greece and Turkey”, Balkan Studies, vol. XXVI/2, Thessaloniki 1985, s. 389-413. 90 Onur Yıldırım, Diplomasi ve Göç, İstanbul Bilgi Üniversitesi yay., İstanbul 2016, s. 33-34.
Esra Özsüer
[476]
Balkan Savaşlarından sonra Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında
imzalanan Atina Antlaşması (1 Kasım 1913) gereğince Yunanistan’ı terk etmek
isteyen bir Müslüman üç yıl içinde Yunan vatandaşlığını değil Osmanlı
vatandaşlığını tercih ettiğini beyan etmek zorundaydı. Ancak 1916 Kasım’ında
Fransa’nın General Sarrail önderliğinde Selanik’te geçici hükümet kurması91
ve
Fransa ordusunun Makedonya’yı kendi teftişi altına alması, Müslüman nüfusun
bölgeden ayrılmasını zorlaştıran bir başka etki yaratmıştı. Nitekim Atina
Antlaşması’nda yer alan bu üç senelik mecburi vatandaşlık seçimi, 1916
yılındaki şartlar nedeniyle 1920 yılına ertelenmişti. Makedonya’da mevcut
savaş şartlarının dışında Venizelos hükümeti, Yunan ekonomisindeki dengelerin
değişmemesi adına Yunanistan’da bulunan Müslümanların Osmanlı
vatandaşlığını seçmemeleri için her tür yolu deniyordu. Venizelos, Yunan
vatandaşlığını seçen Müslümanların askerlikten muaf tutulacağına, ellerinden
alınan mülklerin/toprakların geri iade edileceğine dair pek çok vaatte
bulunmuştu. Söz konusu vaatlerin temelinde ise Megali İdea fikrinin
gerçekleştirilmesi vardı. Ekonomik kaygının çok daha ötesinde Büyük Savaş
sonunda Megali İdea’nın hayata geçirebilecek bir fikir olması Venizelos’u
Yunanistan’ın dış politikasında Müslüman azınlığı siyasi bir hamle olarak
düşünmesine neden olmuştu. Venizelos, Yunanistan’ı Müslüman unsurları
içinde barındıran bir güç olarak da tanımlıyordu. Venizelos’un Avrupai ve
modern Yunanistan tasarısı içinde “Müslüman öğe” her zaman varlık
göstermeliydi. Avrupa benzeri bir Yunanistan’ın varlığı ancak Yunan devletinin
Müslüman azınlığa sahip çıkması ve onu kendinden bir parça olarak kabul
etmesiyle mümkün olabilirdi.92
Nitekim 1906 yılında Girit meclisinde yaptığı
konuşmada da bu düşüncesini çok önceden ortaya koymuştu: “Yunan
krallığının büyümesi büyük Yunanistan’ın sahip olduğu farklı etnik ve din
grupları içinde barındırmaksızın gerçekleşemez. Öteki nüfus (dinden dolayı)
büyük Yunanistan’ın sınırları içinde var olan dini ötekiden yani
Müslümanlardan oluşmalıdır. Hayalini kurduğumuz Yunanistan’ı oluşturma
91 22 Eylül 1915 tarihinde Antant’ın doğu deniz filosu Selanik’e demirlemiş ve buraya geçici
asker çıkarmıştı. İlk başlarda amaç bir askeri işgal olmayıp sadece Sırbistan’a yardım etmek
için bölgeyi geçiş yolu olarak kullanmak olsa da sonrasında karar değiştirilmiş ve Selanik’te
Fransız General Maurice Sarrail’in başkanlığında Yunanları canından bezdiren katı bir Fransız
yönetim kurulmuştu. Dimitris Mihalopoulos, O Ethnikos Dihasmos, İ Alli Diastasi [Ulusal
Bölünme, Öteki Boyut], Ekdoseis Trohalia, Athina 1997, s. 23-15. 92 Rena Stavridi Patrikiou, Oı fovoı enos aıona [Bir asrın korkuları], Metaihmio, Athina 2008,
s. 196-239.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[477]
gücümüz de varken, Yunanistan’ın Müslüman bir güç olma hedefinin de var
olduğunu söyleyebiliriz.”93
I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı toprakları üzerindeki Doğu Sorunu ile
bağlantılı olarak Yunanistan’ın toprak talebinde bulunduğu Trakya ve Anadolu
gibi bölgelerde Müslüman nüfusun yoğun olması, Venizelos için dış politikada
Yunanistan’ın Müslüman azınlığa karşı adaletli ve tarafsız olduğunun bir ispatı
olacaktı. Böylesi bir ispat da Büyük Güçler’in Yunanistan’ın Müslümanların
olduğu toprakları yönetebileceğine inanması demekti. Şayet, Müslümanlar bir
arada ve hızlı bir şekilde Yunan topraklarını terk ederse, Büyük Güçler
Yunanistan’a azınlık politikaları konusunda kuşku dolu gözlerle bakacaktı. Tüm
bu nedenler Venizelos’un Müslüman azınlık üzerindeki politikasını belirleyen
temel kıstaslardı. Bu sebeple Venizelos, bölgeden Müslüman göçlerini
engelleyebilecek her tür siyasi adımı atmaktan geri kalmamıştı. Ancak
Venizelos’un tüm çabaları ve önerileri Müslümanlar açısından sonucu
değiştirmedi. Müslümanlar hızlı bir şekilde Makedonya topraklarından Osmanlı
topraklarına göç etmeye devam etti. Venizelos, bu politikasını
gerçekleştirebilmek için 1919 yılında yeni bir politik hamle daha yaptı. Sevr
Antlaşması kapıdaydı ve Yunanistan bu siyasi atmosfer içinde Yunanistan’ın
dış politikasında durumu değerlendirebilecek adımları atarak mevcut düzen
içinden karlı çıkabilirdi. 1919-1920 yılları arasında Paris’te bulunan Venizelos,
Paris Barış Görüşmeleri sırasında Avrupa’nın Balkanlar’da barışın tesisine
büyük önem verdiğini anlamıştı. Bunu fırsata dönüştürmek isteyen Yunan
başbakan, Yunanistan’ın demokratik yönünü ön plana çıkarmak ve Avrupa’yı
buna ikna etmek amacıyla Yunan Devleti’nin el koyduğu Müslümanlara ait mal
ve mülkleri geri verme kararı aldı. Dönemin hükümet başkanı Repoulis’e 18
Mayıs 1919 tarihinde verdiği yazılı emirde Müslümanlara mülklerinin iade
edilmesini istiyordu. Ayrıca Venizelos’un, Yunanistan’dan savaş sebebiyle göç
eden Müslümanları Yunanistan’a geri alabileceğine ve Yunan hükümetinin de
gerekli maddi desteği sağlayabileceğine dair beyanatı da vardı. 94
Venizelos’un
tüm bu kararlarının temelinde ise Yunanistan’ın Müslümanlara adaletli
93 Episimos Efimeris tis Kritikis Politeıas [Girit Resmi Gazetesi], Tomos D, Sinedriasıs 33, 25
Noemvriou 1906, Stenografimena praktıka tis B Sintaktikis ton Kriton Sinelevseos, en Xanioıs
1912, s. 779. 94 Venizelos’un bu konudaki emir yazısı için bkz: Istorıko Archeıo İpourgeıo Eksoterıkon
Kentriki İpiresia [Dışişleri Bakanlığı Arşivi Merkez Hizmet Birimi], Fakelos A/5.
Esra Özsüer
[478]
davrandığını Avrupa’ya ispat etme çabası bulunuyordu.95
Bir başka ifadeyle
Venizelos, siyasi propaganda aracı olarak Müslümanları kullanıyordu.96
Bu
dönemde Venizelos ve hükümetin yaptığı tüm siyasi propaganda çalışmaları
İngiliz Başbakanı Loyd George’un “Yunanistan Doğu’da Türkiye’nin en doğru
mirasçısıdır” sözleriyle de destek görmüştü.97
Ancak yerel yönetimlerin
95 Yunanistan’ın I. Dünya Savaşı sona erdiğinde en büyük diplomatik kaygısı Trakya
topraklarının akıbeti ile ilgiliydi. Venizelos, Bulgaristan Meclisi içindeki Müslüman
milletvekilleriyle bu konuda bir işbirliği içine girerek Avrupa’ya Bulgaristan’a karşı daha
demokratik bir Yunanistan imajı sağlamak niyetindeydi. Bunun üzerine Gümülcine
milletvekili İsmail Hakkı Bey önderliğinde Batı Trakya’dan 8 milletvekili, 31 Aralık 1918
tarihinde Fransız Generali Franchet d’ Espérey ve Venizelos’a, Anadolu ve Trakya
topraklarındaki Müslüman nüfusa karşı, Yunan hukukunun ve Yunan ordusunun adaletli
olduğunu ispatlamak amacıyla bir muhtıra göndermişti. Yazılan muhtırada Trakya
Müslümanlarının da Bulgarlardan korunması talep edilmekteydi. Böylelikle Venizelos, bu
muhtıra ile Avrupa’ya Yunan hükümetinin Müslüman azınlığın haklarına saygı gösterdiğini de
ispatlamış oluyordu. Archeıo Eleftheriıou Venizelou, ELİA [Venizelos Arşivi, Yunanistan
Edebiyat ve Tarih Arşivi] Fakelos:9, İpofakelos 9.1, Elliniki Stratiotiki Apostoli stin
Voulgaria (1918-1919), İpomnima Mousoulmanon Voulefton Ditikis Thrakis pros ton Stratigo
Franchet d’ Espérey) [Bulgaristan’daki Yunan Askeri Heyeti (1918-1919), General Franchet
d’ Esperey’e Batı Trakya Müslüman Milletvekillerinin Muhtırası (1918-1919)]. 96 Yunan propagandasının en zirve dönemi Venizelos’un Paris Barış Görüşmeleri için Paris’te
bulunduğu 1919-1920 yılları arasında gerçekleşti. Yunanistan bu propaganda çalışmalarını
işlevsel kılmak için Avrupa’da çıkan aleyhte gazete ve makaleleri yalanlayacak haberler
yayınlayacak, Yunanistan lehine broşür ve kitap basacak ve Yunanistan dışında yaşayan
Yunanlardan anavatan Yunanistan’a bağlanmak istediklerine dair muhtıralar toplayacaktı.
Bunun dışında bir diğer propaganda aracı da Makedonya topraklarındaki Müslüman
azınlıklardı. Yunan ordusunu ve Yunan hukukunu Müslüman azınlığa karşı son derece adil ve
kusursuz göstermeyi hedefleyen bu propaganda çalışması aslında Makedonya ve Batı
Trakya’yı talep eden Bulgaristan’ın Müslüman azınlığa karşı uyguladığı mezalimi de
kanıtlamaya yönelikti. I. Balkan Savaşı sonunda Londra Barış Konferansında konuşulan
konulardan biri Serres, Drama ve Kavala’nın Yunanistan’a mı yoksa Bulgaristan’a mı
verileceği sorunuydu. Yunanistan bu toprakları kendisinin alabilmesi için Bulgarların
Müslüman azınlığa ciddi mezalim yaptığını vurgulayan propaganda çalışmalarına başladı.
Ocak 1913’te Doğu Makedonya topraklarında oturan Müslüman ve Hıristiyanlara bölgenin
Yunanistan’a verilmesi yönünde protesto bildirileri yayınlamasında destek verdi. Yunan
Dışişleri Bakanlığı tarafından yönlendirilerek Müslümanlar tarafından yazılan bu muhtıralar
aslında tam olarak gerçeği de yansıtmamaktaydı. Çoğunlukla kullanılan ifadeler ya zorla ya da
etik olmayan yollarla kaleme alınmıştı. Bazılarını Yunan hükümeti kendi kaleme alıyor altını
da Müslümanlara imzalatıyordu. Nitekim 1919 yılında Venizelos bu muhtıraların artık
gönderilmemesini çünkü Avrupa’nın bu muhtıralara inanamayarak alay ettiğini ifade etmişti.
İngiltere’nin Selanik Başkonsolosu, 1914 yılında İstanbul’a gönderdiği mektupta “Muhtıraları
okuyan biri, Makedonya’nın Müslümanlar için cennet olduğunu sanır” ifadesiyle üstü kapalı
durumla alay da etmişti. Gklavinas, a.g.e., s. 256-258. 97 Ioannis Mazarakis Aınian, “O Eleftherios Venizelos kaı oı ethnikes mas dıekdikiseıs sti
Sindiaskepsi tis Eırinis” [Eleftherios Venizelos ve Barış Müzakerelerinde Ulusal
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[479]
Müslümanlara karşı ön yargılı olması devletin üst yönetiminde alınan kararları
uygulamasını zorlaştırmaktaydı. Dolayısıyla bu tasarı siyasi çerçevenin dışına
çıkamadığı gibi tam tersi sonuçları da beraberinde getirmişti. Yerel yönetimlerin
Müslümanlara karşı olumsuz tavır ve tutumlarından Makedonya’daki bazı
müftülerin (Selanik, Drama, Serres) kendisine gönderdiği 8.12.1919 tarihli
muhtırayla haberdar olan Venizelos, bakanlar kurulana yazdığı mektupta
durumun derhal düzeltilmesini şu sözlerle talep ediyordu: “Yunan bürokrasisi
tedavi edilemez bir körlükte. Bu kör bürokrasi ulusal amaçları engelleyebilmek
için elinden gelen her şeyi yapmaktan geri kalmıyor. Sizden ricam bu konuda
gerekli önlemleri almanız ve yerel yönetimlerin bu tür eylemler yapmasına izin
vermemenizdir.”98
Venizelos’un Müslüman azınlıklara yönelik politikası her ne kadar
Yunan halkı içinde ciddi sorun yaratsa da Venizelos bu politik adımında
oldukça ısrarcıydı. Yunan arşiv kayıtlarının verdiği bilgiye göre Bulgaristan’dan
Yunanistan’a (Trakya) 29.500 Müslüman geri dönmüştü. Ancak Venizelos’un
devletin üst kademesinde aldığı politik kararlar uygulamada başarısız olduğu
için Müslüman nüfus ile ilgili atılan çoğu adım da sonuçsuz kalmıştı. Devletin
üst kademesinden gelen emirlere rağmen halk ve yerel yönetimler keyfi
uygulamalarına devam ediyor, Müslümanlara karşı her tür aşağılama, şiddet ve
baskıyı sürdürüyorlardı. Özellikle asker ve jandarma, Müslümanlara en kötü
davranan grubu oluşturuyordu. Bu nedenle Venizelos’un Müslümanlarla ilgili
politikası yerel yönetimlerin elinde başarısız sonuçlar doğurmuştu. 19 Nisan
1914 tarihinde büyükelçi Galip Kemali, Nea İmera (Yeni Gün) gazetesine
verdiği röportajda, Venizelos hükümetinin Müslümanlara yönelik politikasında
oldukça iyi olduğunu, ancak zıt görüşe sahip yerel yönetimlerden ötürü bu
politikanın desteklenmediğini ve Venizelos’un da bu konuda yalnız bırakıldığını
ifade etmişti.99
Venizelos’un Müslümanlarla ilgili politikası 1922 yılına kadar
sürmüş, sonrasında Türk-Yunan Savaşının (Milli Mücadele) başlamasıyla
mevcut durum çok daha kötü bir hal almıştı. Yunanistan’dan en büyük göç
dalgası da 30 Ocak 1923 Lozan Antlaşması ile gerçekleşti. 1923’den 1926
Taleplerimiz], Simposio gıa ton Eleftherio Venizelo, Praktika, ELİA-Mouseıo Benaki,
Athina 1988, s. 253. 98 Gklavinas, a.g.e., s. 143-144. 99 A.g.e., s. 281.
Esra Özsüer
[480]
yılına kadar Yunanistan’dan toplamda 360.000 Müslüman, Anadolu
topraklarına göç etti.100
Yunanistan’da Müslüman nüfusta en yoğun göç dalgası 1912-1914 yılları
arasında olduğundan en fazla nüfus azalması da yine bu dönem aralığında
meydana gelmişti. Osmanlı arşiv kayıtlarına göre 1912-1913 yıllarında 68.947,
1914-1915 yıllarında 53.718, 1916-1917 yılları arasında 1.252 Müslüman,
Osmanlı topraklarına gelmişti. 1918-1919 tarihleri arasında bu sayı 6.736 iken,
1919-1920 yılları arasında 12.536 olarak belirlenmişti.101
Her ne kadar
Yunanistan I. Dünya Savaşına fiilen dâhil olmasa da, Antant güçlerinin
Yunanistan’ı işgali ve Yunanistan’daki siyasi dengelerin karışıklığı Müslüman
nüfusu fazlasıyla etkilemişti. Fransa’nın Selanik’te yönetim kurması, Almanya
ve Bulgaristan’ın Doğu Makedonya’yı işgal etmesi, Yunanistan’ın I. Dünya
Savaşı sırasında yaşadığı Ulusal Bölünme, Haziran 1917’de Yunanistan’ın
savaşa katılması ve 1919-1922 Türk-Yunan Savaşı (Milli Mücadele) tüm bu
göçlerin yaşanmasına ve Müslüman azınlık açısından şartların daha kötü bir hal
almasına sebebiyet vermişti.
Türk ve Yunan kaynakları Müslümanların göçünü birbirine taban tabana
zıt ifadelerle açıklamaktaydı. Yunan kaynaklarının büyük bir kısmı, Türk
kaynaklarının aksine Yunan mezaliminden hiç bahsetmeksizin bölgede yaşanan
Müslüman göçlerini sadece Müslümanların korkaklıklarıyla açıklama gayreti
içine girmişti. Yunan orduları karşısında panikleyen ve abartılı korku yaşayan
Müslümanların, bölgeden göç etmeleri Yunan ordularının mezalimi olarak
aktarılmıyor tam aksine, Yunan ordularının Müslüman azınlığa iyi davrandığı
yönünde bilgiler veriliyordu. Dönemin Yunanistan İçişleri Bakanlığında üst
düzey bir memurun verdiği bilgiye göre, göç eden Müslümanlar tamamen
kendi sorumlulukları dâhilinde evlerini barklarını terk etmişlerdi.102
Benzer
ifadeler dönemin Makedonya valisi Konstantin Raktivan’ın beyanatında da dile
getirilmişti: “Pek çok Müslüman göçmen konvoyu savaşın başlarında
Makedonya’nın farklı bölgelerinden Selanik’e vardılar. Selanik’te toplanan
göçmenlerin sayısı hızla artıyordu ama hiçbiri şehirden ayrılmıyordu. Bunun
sebebi Yunan ordusunun herkesçe bilinen nezaketi ve Yunan adaletinin
koruyuculuğuydu. Müslüman göçmenler bu kibar ve koruyucu tutumu Bulgar
100 Mihri Belli, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi. Ekonomik Açıdan Bir Bakış,
Çeviren: Müfide Pekin, Belge yay., İstanbul 2006, s. 31-33. 101 Toynbee, a.g.e., s. 161. 102 Toynbee, a.g.e., 64.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[481]
mezalimiyle karşılaştırdığında Yunan tarafının Müslüman azınlığa ne kadar iyi
davrandığını daha iyi anlıyordu. Bu yüzden Selanik’e giden Müslümanlar ilgi
ve alakadan o kadar memnundu ki buradan ayrılmak bile istemiyordu.”103
Yunan kaynaklarında Müslüman göçlerinin bir diğer sebebi de Kuran-ı Kerim
ile açıklanmaya çalışılıyordu. Bir Müslüman dini inançlarını ve dini
yükümlüklerini yerine getirme hususunda herhangi bir engelle ya da zorlukla
karşılaştığında Darül Harp topraklarından Darül İslam topraklarına göç etmeye
mecburdu.104
Yunan kaynakları tarafından verilen bilgiye göre Müslümanların
göçü İslam hukuku üzerinden yorumlanarak Müslümanların kendi istekleri
neticesinde Yunan topraklarını terk ettiği yönündeydi.105
3. Yunanistan’da Müslüman Azınlığın Hukuki Hakları
22 Ocak 1830 “Peri aneksartisias tis Ellados” (Yunanistan’ın özgürlüğü
hakkında) başlığıyla imzalanan Londra protokolünde Yunanistan’da ikamet
eden Müslüman azınlıkları koruma ve mülklerini güvence altına almakla ilgili
maddeler bulunmaktaydı. Fakat ilk kurulan Yunan krallığında bu döneme kadar
öldürülme, sürgün gibi sebeplerden ötürü Müslüman kalmadığından yasanın
etkin kullanılması da söz konusu olmamış, tipik bir protokol maddesi olarak
kalmıştı. İlk kez Yunanistan’da Müslüman azınlık konusu 20 Haziran 1881
tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla gündeme gelmişti. “Peri
prosartiseos tis Thessalias kaı tmimatos İpiru stin Ellada” (Yunanistan’da Epir
ve Teselya’nın bağımsızlığı hakkında) maddesinde geçen Müslüman azınlıkları
korumaya yönelik içerik, Müslümanların yaşam hakkı, itibarı, dini, gelenek-
göreneklerini koruma altına alma, yasalar karşısında Yunan vatandaşlarıyla aynı
hak ve özgürlüklere sahip olmayı kapsamaktaydı. Ancak bu maddelerin
özellikle mülk ile ilgili kısmı uygulamada pek çok sıkıntının da yaşanmasına
neden olmuştu.106
Bir başka sorun da Müslüman azınlığın aile ve miras
konularında İslam hukukuna göre mi yoksa Yunan krallığının yeni anayasasına
bağlı hükümlere göre mi değerlendirme kapsamında tutulacağı konusuydu.
103 K. Th. Dimaras (edit), Konstantinos Raktivan, Engrafa kaı simioseıs ek tis protis ellinikis
dıoıkiseos tis Makedonias (1912-1913) [Konstantinos Raktivan, Makedonya’nın ilk
Yunan yönetiminden yazılı notlar ve belgeler (1912-1913)], Eteria Makedonikon Spoudon,
Thessaloniki 1951, s. 45-46. 104 İbrahim Kalın, İslam kaı Disi [İslam ve Batı], Ekdoseıs Papazisi, Athina 2012, s. 130-132. 105 Gklavinas, a.g.e., s. 66. 106 Müslüman azınlıkların mülkleri ile ilgili hukuksal bir değerlendirme için bkz: Dimitris
Christopoulos (edt), Nomika zitimata thriskeutikis eterotitas stin Ellada [Yunanistan’da
dini azınlıkların hukuksal talepleri], Kritiki, Athina 1999.
Esra Özsüer
[482]
Balkan Savaşlarından sonra Balkanlar’da yeni sınırların oluşması ve farklı ulus-
devletlerin Londra ve Bükreş Antlaşmalarıyla ortaya çıkması azınlıkları da içine
alan yeni sorunları gündeme getirmişti. 1 Kasım 1913 tarihinde Osmanlı ile
Yunanistan arasındaki savaşı sonlandıran Atina Antlaşması’nda “Peri irinis”
(barış hakkında) maddesi Yunanistan’da Müslüman azınlıkların hak ve
özgürlüklerini korumaya yönelik hükümler içermekteydi.107
Antlaşma içinde
yer alan maddelerdeki hükümlere göre:
1. Müslümanların antlaşma imzalanmadan önce işlediği hafif
suçlar affedilecekti.
2. Balkan Savaşlarıyla Yunanistan’a katılan topraklarda (Nees
Hores) yaşayan Osmanlı vatandaşları Yunan vatandaşı olacak ancak isteyenler
Osmanlı vatandaşlığını da seçebilecekti. Bu seçim 3 sene içerisinde yapılacak
ve seçimini Osmanlı vatandaşlığı yönünde kullananlar Yunan topraklarından
ayrılmak zorunda kalacaktı.
3. Müslümanların Osmanlı hâkimiyet döneminde alınan
mülklerine ait tapular Yunan devletince tanınacaktı.
4. Yunanistan krallığından ayrılan Müslüman azınlık, geride
kalan mülklerinin kullanım hakkına sahip olacaktı.
5. Yunanistan’da yaşayan Müslüman azınlığın hak ve özgürlükleri
koruma altına alınacaktı.
6. Dini özgürlük kapsamında Yunan devlet bütçesinden Atina’da
bir, Yunanistan’ın diğer fakir bölgelerinde yer alan köylerde de 4 cami inşa
edilecekti.
7. Müslümanların kendi okullarında Türkçe eğitim olacak, zorunlu
olarak Yunan dilinde de eğitim verilecekti.108
Atina Antlaşması özellikle Yunanistan’da muhalif seslerin çıkmasına
olanak sağlamıştı. Dini özgürlükleri içine alan Antlaşmanın içindeki Atina’da
cami inşası ile ilgili madde pek çok Yunan politikacının karşıt görüş bildirdiği
bir durum yaratmıştı. Müslüman azınlığa belli ayrıcalıklar veren bu antlaşmanın
temel hedefinde Venizelos’un dış politikasında Müslüman azınlığı bir
107 Atina Antlaşmasının perde arkasında yaşananlar ve müzakerelerle ilgili kapsamlı bir çalışma
için bkz: Helen Gardikas Katsiadakis, Greece and the Balkan İmbroglio. Greek foreign
policy, 1911-1913, Syllogos Pros Diadosin Ophelimon Biblion, Athina 1995. 108Archeıo Eleftheriou Venizelou, ELİA [Venizelos Arşivi, Yunanistan Edebiyat ve Tarih
Arşivi], Fakelos:6, İpofakelos 6.3, Simvasis Athinon, Keimena ton Simvaseon Eirinis
Londinou kaı Athinon pros epikirosi apo ti Vouli. [Atina Sözleşmesi, Meclis tarafından
onaylanacak Atina ve Londra Barış Sözleşmesi]
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[483]
propaganda unsuru olarak kullanması bulunuyordu. Nitekim 11 Kasım 1913
tarihinde Venizelos’un mecliste yaptığı konuşmada bu gaye net olarak şöyle
ifade edilmişti: “Balkan Savaşları sonrasında elde ettiğimiz yeni topraklar
üzerinde Müslüman nüfusu barındırmamız Yunanistan’ın menfaatine bir durum
yaratacaktır. Böylesi bir durum ise bize tarım ve elit vatandaşlık açısından
oldukça büyük fayda sağlayacaktır.”109
Ancak Venizelos’un tüm çabaları ve
konuyla ilgili ısrarı bu antlaşmanın hayata geçirilmesinde başarılı olamadı. Bu
antlaşma maddeleri sadece kâğıt üzerinde kaldı. I. Dünya Savaşı sonrasında
imzalanan Sevr Antlaşmasında da Müslüman azınlıklarla ilgili herhangi olumlu
bir gelişme yaşanmadı. Sadece 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşmasının
37. ve 45. maddeleri Azınlıkların hak ve özgürlüklerinin karşılıklı korunmasına
yönelik bir karardı.
3.1. Müslüman Ekalliyet ve Mülk Sorunu
Balkan Savaşlarından sonra Nees Hores adıyla Yunanistan’a katılan
Makedonya topraklarında tarım alanları ciddi bir problem oluşturuyordu. Bunun
en önemli sebebi bölgede yaşayan Hıristiyan nüfusun Osmanlı hâkimiyetinden
çıkan toprakları ata mirası kabul edip kendilerine ait olduğunu iddia etmesiydi.
Osmanlı’nın, atalarından kalan bu toprakları işgal ettiğini düşünen Hıristiyanlar,
Müslümanların elinden sahip olduğu mülkleri zorla almak için çeşitli yollara
başvuruyordu. Bölgedeki Hıristiyanların gerek tehdit, gerek baskı gerekse
öldürerek el koyduğu mülkler, Müslümanlar tarafından değerinin çok altında
satılmaktaydı. Üstelik bu bölgede yaşayan Yunan halkın yanı sıra Anadolu’dan
Yunanistan’a göçen Rumlar da mülklerde hak iddia ediyor ve kendi aralarında
büyük sorunların yaşanmasına neden oluyordu.
Yunan Devletinin genel tutumu, bölgeden Müslüman göçlerini, Hıristiyan
nüfusu da göz ardı etmeden, engellemekti. Mal-mülk ile ilgili düzenlemeler ya
da el konulan mülklerin geri iadesi gibi konular özellikle seçim dönemlerinde
Venizelistler ve anti-Venizelistler tarafından sanki ortak bir kararmışçasına
seçim vaadi olarak kullanılıyordu. Müslüman azınlığın mülklerle ilgili en büyük
sıkıntısı ise Büyük Savaş yıllarında yaşanmıştı. I. Dünya Savaşı’nda
Yunanistan’ın Antant, Türkiye’nin de Merkez Güçler ile birlikte olması,
Yunanistan ve Türkiye arasında konuyla ilgili yeni bir kararın alınmasına
sebebiyet vermişti. Selanik’te kurulan geçici hükümet tarafından 10 Aralık 1916
tarihinde çıkarılan emirle Osmanlı vatandaşlığını seçmiş olan Müslümanların
109 Gklavinas, a.g.e., s. 109.
Esra Özsüer
[484]
mülklerine savaş hali gerekçesiyle el konulacaktı. Selanik geçici hükümetinin
bu emri başta sadece kendi nüfuz alanı olan Makedonya topraklarındaki
Müslümanlara ait mülkler için geçerli idi. Ancak Kral Konstantin’in
devrilmesinden sonra Atina hükümetinin başına geçen Venizelos, 18 Kasım
1917 tarihinde, bu emri tüm Yunanistan için geçerli kılmıştı.
I. Dünya Savaşı sona erdiğinde ise Büyük Güçlere karşı adaletli bir
Yunanistan imajı çizmek isteyen Venizelos, Müslüman nüfusa karşı eskisinden
farklı, olumlu bir politika geliştirmişti. 1919-1920 yılları arasında Paris’te
bulunan Venizelos, Yunanistan’ın demokratik yönünü ön plana çıkarmak ve
Avrupa’yı da buna ikna etmek amacıyla Müslümanlara ait mülklerin geri iadesi
konusunda harekete geçmiş ancak yerel yönetimler tarafından uygulanamadığı
için bu siyasi girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Müslüman azınlıkların
Yunanistan sınırları içindeki mülkleri ile ilgili konu 1923 yılında imzalanan
Lozan Antlaşmasının 9. ve 10. Maddelerinde kesin çözüme kavuşturuldu. Bu
doğrultuda mübadele edilen Müslüman ve Hıristiyan azınlık, sahip olduğu
mülkleri göç ettikleri topraklarda bırakacak ve karşılığında da Türk ve Yunan
Hükümetleri tarafından kaybettiği mülklerine karşı zarar bedeli bir tazminat
ödenecekti. Mübadele sonrasında ise Makedonya topraklarında sadece 2000
Müslüman kalmıştı. Mülk ile ilgili düzenlemeler ise Yunan devlet kademesinde
önemli bir yer teşkil etmemişti.110
3.2. Müslüman Ekalliyet ve Eğitim Sorunu
Balkan Savaşlarından sonra Müslüman azınlık için bir diğer önemli sorun
eğitim alanında yaşanmıştı. Balkan Savaşları sonrasında Yunanistan’ın
kazandığı Makedonya topraklarında ana dili Yunanca olmayan grubun oldukça
fazla olması eğitim alanındaki sorunun temel nedeniydi. Yunan Devleti kendi
içindeki bu yeni grubu, Yunan eğitim sistemi içine nasıl dâhil edeceği
konusunda sorun yaşıyordu. Yunanistan, uluslararası antlaşmalarda yer alan din
ve dil serbestliğini destekleyen maddelerin dışına çıkmadan dengeli bir politika
izlemek zorundaydı. Ancak Yunan Devleti’ne sonradan katılan Makedonya
topraklarındaki Müslüman azınlığı kendi ulus vücuduna dâhil etme hususunda
çok hevesli olmadı. Yunanistan bilhassa Slav dillerini konuşan Hıristiyanlara
Yunan etnik bilincini aşılama gayreti içine girmişti. Slav grup, Ortodoks
kimliğine sahip olması sebebiyle Müslümanlara oranla daha önemli bir
110 Gklavinas, a.g.e., s. 154.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[485]
yerdeydi.111
Yunan Devleti, Müslüman azınlığın Yunan ulus bilincine dahil
olmasının zor, hatta neredeyse imkânsız olduğunu düşündüğünden, Müslüman
azınlıklara eğitim alanında çok fazla destek vermemişti. Öte yandan Avrupa’ya
demokratik bir Yunanistan imajı çizmek için Müslümanların kendi ana dillerini
öğrenmelerine ve eğitimlerine de engel olmamıştı.
1913’te imzalanan Atina Antlaşması’ndaki hükümler gereği ana dili
Yunanca olmayan Müslüman azınlığın okullardaki eğitim dili Türkçe olacak,
fakat aynı zamanda zorunlu olarak Yunanca da eğitim görecekti. Atina
Antlaşmasında iki tür okullarla ilgili mevzuat oluşturulmuştu. İlk grup Yunan
devleti bütçesiyle açılan vakıf okullarıydı. Antlaşma gereği bu okulların
kapanmaması kararlaştırılmıştı. İkinci grup Müslüman nüfusun olduğu yerleşim
yerlerindeki Yunan devlet okullarıydı. Bu okullarda din ve Türkçe hariç diğer
tüm dersler Yunancaydı. Tarih ve coğrafya dersleri de Müslüman nüfusun
tepkisini çekmeyecek ölçüde gerekli değişiklikler temel alınarak okutulacaktı.
Ancak, antlaşma metni içine dâhil edilen tüm eğitim mevzuatı pratikte
uygulanamayıp kâğıt üzerinde kaldı. Örneğin 1914 yılında Makedonya
topraklarında bulunan Müslüman okullarının sayısı 639 idi.112
Bu sayı daha
sonraki süreçte gitgide azaldı ve çoğu okul da kapanarak eğitim faaliyetini
durdurdu.
1923 Türk-Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesine kadar Müslüman
okulların varlığından bahsetmek zordu. Yunan Devleti’nin destek vermediği
okullar savaşlardan dolayı harap haldeydi ve antlaşmalara rağmen görmezden
geliniyordu. Eğitim, camilerde yapılıyor kitap olarak da Kuran-ı Kerim
okutuluyordu. Yunan Devleti ne okul müfredatının oluşturulmasında ne de
Müslüman azınlığa yönelik okul kitaplarının çıkarılmasında yardımcı oluyordu.
Yunan Devleti, vakıf okullarına da gerekli parasal yardımı sağlamıyordu.
Lozan’da ise Müslüman azınlık ile ilgili eğitim konusu değişmiş ve özellikle
antlaşma içinde yer alan 40. ve 41. maddelerle Müslüman azınlıkların eğitimiyle
ilgili günümüzde de geçerli olan düzenlemeler getirilmişti. 1920 yılına kadar
Batı Trakya’da 86 Medrese eğitim veriyordu. 1922’de Küçük Asya
Bozgunundan Lozan’a kadar eğitim devlet eliyle sona erdirilmişti.113
Lozan’dan
111 Nitekim devlet eğitimi ulusal homojenliğin kurulması aşamasında en büyük silah olarak
kullanılmaktadır. Anna Frangoudaki-Thalia Dragona (edt.), Ti eınaı i patrida mas?
Ethnokentrismos stin ekpedevsi [Vatanımız Nedir? Eğitimde Ulusmerkezcilik],
Aleksandreia, Athina 1997, s. 13. 112 Glavinas, a.g.e., s. 207. 113 Glavinas, a.g.e., s. 214.
Esra Özsüer
[486]
sonra Batı Trakya’da 3.819 Müslüman öğrencinin yer aldığı 128 Müslüman
okul eğitim-öğretimine devam etmişti.114
SONUÇ
1821 Mora İsyanı sonrasında bağımsızlaşan ilk Yunanistan toprakları
üzerinde yaşayan Müslümanların Osmanlı hâkimiyet bölgelerine doğru göç
etmeleri, bölgedeki Müslüman nüfusun sayıca az olması nedeniyle büyük
ölçekli bir göç hareketi değildi. 1881 yılında Teselya’nın Yunanistan
topraklarına dâhil olması ve İstanbul Antlaşması ile Müslüman azınlıkların
Yunan krallığı içinde güvenliğini sağlayacak maddelerin yer alması, ilk defa
Yunanistan’da Müslüman nüfusun varlığını gündeme getirmişti. Ancak,
Yunanistan’ın resmi kuruluş tarihi olarak bilinen 1830 yılından 1912 Balkan
Savaşlarına kadarki süre aralığında, Yunanistan’da sorun olarak ele alınabilecek
bir Müslüman nüfusun varlığından da bahsedilmiyordu. 1912-1913 Balkan
Savaşları sonunda Makedonya topraklarının bir kısmını kendi topraklarına katan
Yunanistan’da, Müslüman azınlıkların hak ve hürriyetleri ile ilgili mesele ilk
defa resmi düzeyde devlet kademesinde yerini aldı. Özellikle Osmanlı
hâkimiyet döneminden sonra Yunanistan’ın yeni siyasi anlayışı içinde bir
azınlık sorunu olarak gündeme gelen Müslümanlar, çoğu zaman gerek devletin,
gerek bölge Hristiyanlarının baskı ve şiddetine maruz kalmalarından ötürü zor
şartlar altında bu topraklardan göç etmeye başladı. Müslümanların sahip olduğu
mülklere bölgede yaşayan Hıristiyan nüfusun el koyması, baskı ve şiddetin
devletin alt bürokrasisinde devam etmesi, ibadethanelere yapılan hakaret içerikli
davranışlar, işgal edilen topraklarda yaşanan askeri mezalimler Müslümanlara
Makedonya topraklarında yaşam alanı bırakmayan temel etkenlerdi. Yunanistan
topraklarında Balkan Savaşlarından itibaren başlayan ve adeta kanayan bir yara
kabul edilen Müslüman göçleri, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla çok daha kötü
bir döneme girmiş ve Milli Mücadele dönemi süresince de Müslümanlar,
Makedonya topraklarında büyük acılar yaşamışlardı.
Sonuç itibariyle savaşların acı sonucu sayılan göçler, her iki ülkenin
azınlıklarında, günümüze kadar uzanan belli çözümsüzlükleri içinde barındıran
bir sorun olarak hala devam etmektedir. İki kere yabancı olan göçmenler göç
ettikleri topraklarda da belli zorluklar yaşamış ve çoğu zaman Öteki olarak
114 K. Tsioumis, “İ mousoulmaniki meıonotita tis Ditikis Thrakis kaı oı ellinotourkikes sxeseis
(1923-1940)”, [Batı Trakya’daki Müslüman Azınlık ve Türk-Yunan İlişkileri (1923-1940)]
Didaktoriki Dıatrivi (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Thessaloniki 1994, s. 155-158.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[487]
kabul edilmişlerdir. Yunanistan’dan göçen Müslümanlar, Anadolu topraklarında
“muhacir” ya da “gavur tohumu” sıfatıyla ötekileştirilirken aynı durum
Anadolu’dan göçen Rumların Yunanistan’da “yoğurtla vaftiz edilmişler” veya
“Türk tohumu” olarak dışlanmasına da sebebiyet vermiştir. Büyük emperyalist
kavganın en büyük zarar görenleri de kuşkusuz yerinden yurdundan kökü
sökülen göçmenler olmuştur.
KAYNAKÇA
Arşiv Kaynakları (Yunanistan)
Istoriko Archeıo Makedonias, Archeıo Genikis Dikoısis Makedonias
Istorıko Archeıo İpourgeıou Eksoterıkon, Kentriki İpiresia
Archeıo Eleftheriou Venizelou, Elliniko Logotehniko kaı Archeio
Kitaplar
ADIYEKE, Ayşe Nükhet-Nuri, Fethinden Kaybına Girit, Babıali
Kültür yay., İstanbul 2006.
ARI, Kemal, Suyun İki Yanı: “Mübadele”, Tarih Vakfı Yurt yay.,
İstanbul 2015.
ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1995, Timaş yay.,
İstanbul 2014.
BELLI, Mihri, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi. Ekonomik
Açıdan Bir Bakış, Çeviren: Müfide Pekin, Belge yay., İstanbul 2006.
CASTELLAN, George, Balkanların Tarihi, Milliyet yay., İstanbul
1993.
CHRİSTOPOULOS, Dimitris (edit), Nomika zitimata thriskeutikis
eterotitas stin Ellada, Kritiki, Athina 1999.
FRANGOUDAKİ, Anna-DRAGONA, Thalia (edit), Ti eınaı i patrida
mas, Ethnokentrismos stin ekpaıdevsi, Aleksandreia, Athina 1997.
GARDİKAS KATSİADAKİS, Helen, Greece and the Balkan
İmbroglio. Greek foreign policy, 1911-1913, Athens: Syllogos Pros Diadosin
Ophelimon Biblion, Athina 1995.
GELLNER, Ernest, Language and Solitude: Wittgenstein, Malinowski
and the Habsburg Dilemma, Cambridge University Press, United Kingdom
1998.
Esra Özsüer
[488]
GEORGEON, François, İ “Selanik” ton mousoulmanon kaı ton
ntonmedon, Thessaloniki 1850-1918, i poli ton Evraion kaı i afipnisi ton
Valkanion, Athina 1994.
GKLAVİNAS, Giannis N., Oı Mousoulmanikoı Plithismoı stin Ellada
(1912-1923), Apo tin ensomatosi stin antallagi, Ekdotikos Oıkos Ant.
Stamouli, Thessaloniki 2013.
HALAÇOĞLU, Ahmet, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk
Göçleri (1912-1913), Türk Tarih Kurumu, Ankara 2014.
HİRSCHON, Renee, Ege’yi Geçerken. 1923 Türk-Yunan Zorunlu
Nüfus Mübadelesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi yay., İstanbul 2007.
JELAVICH, Barbara, History of Balkans. Twentieth Century, Volume
II, Cambridge University Press, New York 1983
KALIN, İbrahim, İslam kaı Disi, Ekdoseıs Papazisi, Athina 2012.
KARADAĞ, Raif, Şark Meselesi, Emre Yayınları, İstanbul 2005.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, c. V, Türk tarih Kurumu, Ankara
2011.
_________________, Osmanlı Tarihi, c. IX, Türk tarih Kurumu, Ankara
2011.
KARPAT, Kemal, Osmanlı’dan Günümüze Etnik yapılanma ve
Göçler, Timaş yay., İstanbul 2013.
_________________, Osmanlı Nüfusu, (1830-1914), Timaş yay.,
İstanbul 2010.
KENNEDY, Paul, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, Türkiye İş
Bankası Yayınları, Ankara 2011.
KODAMAN, Bayram, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan
Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul 1983.
KOSTOPOULOS, Tasos, Polemos kaı Ethnokatharsi, İ Ksexasmeni
plevra mias dekaetous ethnikis eksormisis, 1912-1922, Vivliorama, Athina
2007.
MAZOWER, Mark, Selanik Hayaletler Şehri, Hıristiyanlar,
Müslümanlar ve Yahudiler, Alfa, İstanbul 2010.
_________________, Bizans’ın Çöküşünden Günümüze Balkanlar,
Alfa yay., İstanbul 2010.
MCCARTHY, Justin, Ölüm ve Sürgün, Osmanlı Müslümanlarının
Etnik Kıyımı (1821-1922), TTK, Ankara 2014.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[489]
MİHALOPOULOS, Dimitris, O Ethnikos Dihasmos, İ Alli Diastasi,
Ekdoseis Trohalia, Athina 1997.
ORTAYLI, İlber, Osmanlı Barışı, Timaş Yayınları, İstanbul 2014.
ÖRENÇ, Ali Fuat, Balkanlarda İlk dram. Unuttuğumuz Mora
Türkleri ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan, Babıali Kültür yay., İstanbul
2011.
ÖZSOY, İskender, İki vatan yorgunları, Mübadele Acısını yaşayanlar
Anlatıyor, Bağlam yay., İstanbul 2007.
PALLİS, Aleksandros A., Statistiki Meleti peri ton filetikon
metanastevseon Makedonias kaı Thrakis kata tin periodo 1912-1924,
Tipografeıo Ioan. Vartsou, Athinaı 1925.
POPOVİC, Aleksandre, Balkanlarda İslam, İnsan yay., İstanbul 1995.
RAKTİVAN, Konstantinos, Engrafa kaı simioseıs ek tis protis ellinikis
dıoıkiseos tis Makedonias (1912-1913), Thessaloniki 1951.
SHAW, Stanford J.-Kural, Ezel, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern
Türkiye, E Yayınları, İstanbul 2000.
SLOANE, William M., Bir Tarih Laboratuvarı Balkanlar, Süreç yay.,
İstanbul 1987.
STAVRİDİ PATRİKİOU, Rena, Oı fovoı enos aıona, Metaihmio, Athina
2008.
SVORONOS, N. J., Yunanistan Nüfusu ve Yunanistan Nüfus
sayımları, Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü yay., İstanbul 1936
TODOROVA, Maria, Balkanları Tahayyül Etmek, İletişim yay.,
İstanbul 2015.
TOYNBEE, Arnold Joseph, Türkiye’de ve Yunanistan’da Batı
Meselesi, Yeditepe yay., İstanbul 2007.
TROÇKİ, Lev, Balkan Savaşları, Türkiye İş Bankası yay., İstanbul
2013.
TSİTSELİKİS, Konstantinos (edit), İ ellinotourkiki antallagi ton
plithismon. Ptiches mıas ethnikis singrousis, Kritiki, Athina 2006.
________________________ (edit), Glosses, alfavita kaı ethniki
ideologia stin Ellada kaı Valkania, Kritiki, Athina 1999.
TSIOUMIS, K., “İ mousoulmaniki meıonotita tis Ditikis Thrakis kaı oı
ellinotourkikes sxeseis (1923-1940)”, Didaktoriki Dıatrivi (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Thessaloniki 1994.
Esra Özsüer
[490]
ÜÇOK, Coşkun, Siyasal Tarih (1789-1960), Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yayınları, Ankara 1978.
VAKALOPOULOS, Apostolos, Nea Elliniki İstoria, 1204-1985,
Vanias, Thessaloniki 1987.
_________________________, Istoria tis Makedonias 1354-1833,
Thessaloniki 1969.
YILDIRIM, Onur, Diplomasi ve Göç, İstanbul Bilgi Üniversitesi yay.,
İstanbul 2016.
Makaleler
ALP, İlker, “Batı Trakya Türkleri”, Atatürk Araştırmaları Merkezi
Dergisi, c. IX/33, Ankara 1996, s. 613-644.
ÇELİK, Bilgin, “Büyük Güçlerin Balkanlardaki Rolü: Balkan İttifakının
Kökenleri ve Sonuçları”, Uluslararası Balkanlarda Türk Varlığı Sempozyumu
II, Bildiriler, c. I, Celal Bayar Üniversitesi yay., Manisa 2010, s. 314-323.
HALAÇOĞLU, Yusuf, “Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne karşı takip
ettiği siyaset 1885-1918”, Türk Dünyası Araştırmaları, c. I/6, (Haziran 1980), s.
22-33.
IMMİGS, Nicole, “Between emigration and participation: New Muslim
minorities in Greece 1881-1886”, Journal of Muslim Minority Affairs, vol.
XIX/4, 2009, s. 511-522.
KATSİKAS, Stephanos, “Millets in Nation-States: The case of Greek and
Bulgarian Muslims, 1912-1923”, Nationalities Papers, vol. XXXVII/2, 2009, s.
177-201.
KÜÇÜK, Cevdet, “Balkan Savaşı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, c. V, İstanbul 1992, s. 23-25.
MAZARAKİS AINİAN, Ioannis, “O Eleftherios Venizelos kaı oı
ethnikes mas dıekdikiseıs sti Sindiaskepsi tis Eırinis”, Simposio gıa ton
Eleftherio Venizelo, Praktika, ELİA-Mouseıo Benaki, Athina 1988, s. 245-264.
MOURELOS, Yannis G., “The 1914 Persecutions and the First Attempt
at an Exchange of Minorities between Greece and Turkey”, Balkan Studies, vol.
XXVI/2, Thessaloniki 1985, s. 389-413.
SAATÇİ, Meltem Begüm, “Balkan Ulusçuluklarına Dair Bir
Değerlendirme: Farklı Uluslar Farklı Usuller”, Karadeniz Araştırmaları, c.
VI/23 (Güz 2009), s. 13-28.
ŞİMŞİR, Bilal, “Bulgaristan Türkleri ve Göç Sorunu”, Bulgaristan’da
Türk Varlığı Bildiriler, TTK yay., Ankara 1992, s. 47-66.
Balkan Savaşı’ndan Lozan’a Yunanistan’da Ekalliyet Sorunu ve Müslüman Nüfus
[491]
TURAN, Şerafettin “1829 Edirne Antlaşması”, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1-2 (1951), s. 111-151.
ULUSAN, Şayan, “Şark Meselesi’nden Sevr’e Türkiye”, Çağdaş Türkiye
Araştırmaları Dergisi, c. VIII/18-19, Bahar-Güz 2009, İzmir 2010, s. 229-256.
YILMAZ, Mehmet, “Balkan Savaşı’ndan Sonra Türkiye’den
Yunanistan’a Rum Göçleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Dergisi, Sayı: 10, (2011), s. 13-33.
Süreli Yayınlar
Episimos Efimeris tis Kritikis Politeıas, Tomos D, Sinedriasıs 33, 25
Noemvriou 1906, Stenografimena praktıka tis B Sintaktikis ton Kriton
Sinelevseos, en Xanioıs 1912.
Top Related