UlUSl ·orosı . ~Q[i~ füZil ~ISü~OfQ~ SQm~ozuumu
20-22 . MAYIS 2013 . KONYA
ULUSLARARASI NECİP FAZIL IQSAKÜREK SEMPOZVUMU
20-22 MAYIS 2013 -KONYA / TüRKİYE
INTERNAT!ONAL NECİP F.A..ZIL KISAKÜREK SYMPOSIUM
lV'lAY 20-22, 2013- KONYA j TURKEY
BİLDİRİLER KİTABI/ PROCEEDINGS
KOORDİNATÖR / COORDİNATOR: DR. MüCAHiT SAMi KÜÇÜKTIGLI
EDiTÖRLER 1 EDİTÖRÜ:R: PROF. DR. ALiM GÜR
Doç. DR. ALi TEMiZEL
Oıcr. HARUN YILDIZ
EDiTÖR YARDIMCILARI / ASSİSTANT EDİTORS: AR. GÖR. AYSUN EREN
ISBN 978-605-389-128-4
KONYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYlNLARI/
THE METROPOLITAN MUNICIPALITY OF
AR. GÖR. GAMZE GiZEM ERTAN
AR. GÖR. YAşAR KESKİN
KONYA CULTURAL PUBLICATIONS: 228
SERTİFİKA No/ PRODUCER CODE: 21473
BASıa-CiLT / lSSUE-YOLUME: ÜLGUN ÇELİK
+90 332 342 3220
FEvzi ÇAI<MA.K MAH.10670 SO K. No:26
KARATAY/KONYA
· ·· YAPİM / PRODUCTION: KÜLTÜR A.Ş.
+90 332 352 8111
KONYA
NisAN2014
• KONYA BÜYÜKŞEt:tiR
BELEDIYESI
BÜYÜI< DOGU'NUN MAZLUMLARI
Büylil< Doğu' s Oppresseds
lamia LEVENT
Uzman, Diyan.et Işleri Başkanlığı
laınia[eventı2@hotnıailcom
ÖZET
Necip Fazı! ,re onun Büyük Doğu düşüncesi yirminci yüzyıl Tıirk fikir hayatına yön veren hareketlerin başında gelmektedir. Necip Fazı!, inandığı dünya görüşünü sosyal, kültürel ve siyasal yönleriyle Büyük Doğu düşüncesi ettafında sisteınleştirmiştir.
Necip Fazıl'ın hayatı esasında bir özgürleşme ve demokrasi mücadelesidir diyebiliriz. Tek bir sesin ve düşüncenin hakim olduğu bir ortamda o, başka seslerin ve re.nklerin de olduğunu ve onlara da yaşama bakla tanınması gerektiğini kendisine dava edinmiştir. Bunu sadece kendi düşüncesi için değil, her dinden ve milletten insan için istemiştir. Onun fikriyalında insanlar, inançlanru, düşüncelerini ifade etme ve yaşama konusunda serbest olmalıdır, bunu engellemek ise zalimlikle eşdeğerdir. Nitekim o, bu düşüncesini yazmış olduğu 1arih Boyunca Büyük Mazlwnlar" ve "Son Devrio Din Mazlumlan" adlı eserlerinde açıkça ortaya koymuştur. Bu eserlerinde yer verdiği mazlum portrelerine bal'tığımızda karşımıza şöyle bir tablo çılonal'tadır; mazlum, fikirlerinden, inançlarından dolayı baslo gören, engelleneo ve çile çeken insandır. Zalim ise, insanların fikirlerini ve inançlanru ifade etmesine ve özgürce yaşamasına müdahale eden herkes tir. Ona göre insanlık tarihi bir balama zalimler ve mazlumların mücadele tarihidir. Her inanışın, düşüncenin ve dinin maılwnu olduğu gibi zalimleri de vardır.
Anahtar Kelimeler: Necip Fazı~ Biiyük Doğu, mazlum, zalim.
ABSTRACT
Necip Fazıl and his idea is one of the movment give a directian to 20. Century Turkish inteUectuallife. Necip Fazıl systematized his idea araund the Büyük Doğu's idea of the social, culturel and political aspects. Basically we can say Necip Fazı! 's life was a struggle of freedam and democracy. İn as ta ge is dominated by single voice and single thought, He never hesitate to state other thoughts and sounds. He not orıly wanted for his thought but also for people aU faiths and nationalities. İn his thought people must be free to state their faiths and tboughts, if this b lock is equivalent to cruelty. As a matter of fact, he obviously introduced his that idea in his books n amed "Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar and "Son Devrio Din Mazlurrılan': 1f we Jook at these books, we face !ike that view; oppresseds is a person who forces du e to her faiths and thougbts. Cruel is a person who interfere in people to e.x:press and live their beliefs and thoughts. Human history is interfere between cruels and oppressed. Every beliefs and thoughts have tehir oppressed and alsa cruels.
Key Words: Necip Fazı~ Biiyiik Doğu, oppressed, crue/.
UtUSLAAAS:I UECIP FAZ!L KISAı<lıftEl< SEM?OZVUMU 20.22 r,,.\\'IS 20t3 · KONVo\ / TORKlVI!
484
Giriş:
Büyük Doğu Filaiyatı ve Mazlumiyet Söylemi
Necip Fazı I ve onun Büyük Doğu düşüncesi yirminci yüzyıl Türk fikir hayatına yön veren
hareketlerin başında gelmektedir. Necip Fazı!, inandığı dünya görüşünü sosyal, kültürel ve
siyasal yönleriyle Büyük Doğu düşüncesi etrafında sistemleştirrniştir. Necip Fazı!, kaynağını
İslam'dan alan bu düşüncesini; İslam'ı insan, cemiyet, devlet, k.ainat, siyaset, adalet, ordu,
kadın, sanat vb. boyutlarıyla İdeolocya Örgüsü adlı eserinde ele almıştır. O, dava edindiği,
uğruna maddi ve manevi çileler çektiği, bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim dediği
bu sistemi şöyle takdim eder: Büyük Doğu, İslamixet'in emir subaylığı ... Büyük Doğu, Islam
içinde ne yeni bir mezhep, ne de yeni bir içtihat kapısı ... Sadece "Sünnet ve Cemaat ehli"
tabirinin ifadelendirdiği mutlak ve pazarlıksız çerçeve içinde, olanca saffet ve asiiyetiyle
İslamiyet' e yol açma geçidi; ve çoktan beri kaybedilm iş bulunan bu saffet ve asliyeti yirmi
birinci asrın eşiğinde eşya ve haciise.I_ere tatbik etme işi .. :•ı
Şair, yazar ve mütefekkir yönlerinin yanı s~ra onu asıl kahramanlaştıran, kendisinden
beklenen öncülük misyonunu hakioyla yerine getirmesi ve mücadelesini sonraki nesille
re aşılayan örnek bir şahsiyet olmasıdır. Necip Fazıl'ın mücadelesinin büyüklüğü onun hak
· ve doğru bildiklerini düşünce ve fikir hürriyetinin olmadığı bir ortamda dile getirmesidir.
Baslo ve dayatmaların olduğu bir dönemde o her zaman mazlum un yanında ve zalimiı:ı kar
şında durarak esaslı bir taVlr sergiiemiş ve hiçbir şekilde fikirlerinden ve davasından taviz
vermemiştir. Necip Fazı!' ın hayatı esasında bir özgürleşme ve demokrasi mücadelesidir di
yebiliriz. Tek bir sesin ve düşüncenin hakim olduğu bir ortamda o, başka seslerin ve renkle
rin de olduğunu ve on! ara da yaşama haklo tanınması gerektiğini kendisiı;ıe dava edinmiştir.
Bunu sadece kendi düşüncesi için değil, her dinden ve milletten insan için istemiştir. Onun
fikriyatında insanlar inançlarını, düşüncelerini ifade etme ve yaşama konusunda serbest
olmalıdır, bunu engellemek ise zalimlikle eşdeğerdir.
Nitekim o, bu düşüncesini yazmış olduğu "Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar'' ve "Son
Devrin Din Mazlumlan" adlı eserlerinde açıkça ortaya koymuştur. Bu eserlerinde yer ver
diği mazlum portrelerine baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; mazlum, fi
kirlerinden, inançlarından dolayı ,baslo gören, engeli en en ve çile çeken insandır. Zalim ise,
insanların fikirlerini ve inançlarını ifade etmesine ve özgürce yaşamasına müdahale eden
herkestir. Ona göre insanlık tarihi bir baloma zalimler ve mazlumların mücadele tarihidir.
Her inanışın, düşüncenin ve dinin mazlumu olduğu gibi zalimleri de vardır.
İstibdat Döneminin Mazlumlan
Necip Fazıl'ın düşünce dünyasında mazlumun neye tekabül ettiğini daha anlayabilmek
için her şeyden ziyade onun içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal ortama bakmak gere
kir. Zira "Son Devrin Din Mazlumları" isimli eserinde "mazlum" adı altında değerlendir:diği
şahsiyetler bir şekilde mevcut rejimin muhalifi veya rejimin kendilerini muhalif olarak ni
telendirdiği kimseleri kapsamaktadıı: Cumhuriyet'in bütün kurumlarıyla hayatın her alanı
na nüfuz etme kararlığında olduğu bu dönem, dini her türlü görünürlüğü muhasara altına
alarak kendi iktidarını güçlendirme peşindedir. Bu ortamda Necip Fazı!' ın ortaya koyduğu
mücadele azmi daha bir önem kazanmalrta ve ortaya koyduğu hareket ile öncü bir şahsiyet
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nedp FazılKısa kürek, ideolaeya Örgüsü, Büyük Doğu Yay.,lstanbul2005, s.12.
ı:ITEFiaATIO:&:.l tlECIP FAZIL kJSAXOA;J( Sv:.!PO-cy..l t.t/.YC0-22. 2013 · ı<O~--vA/lUnK!V
Necip Fazı!, Tanzimat'la başlayan ·Batılılaşma, Çağdaşlaşma fikriyatının Cumhuriyet
devrimleri ile tamamlanmış bir proje olduğunu ifade ediyor. 1973 yılında kaleme aldı
ğı "Türkiye'nin Manzarası" adlı eserinde bu projeyi şöyle özetlemektedir: "Günümüzde
134'üncü yılını bulan bir buçuk asırlık bir zaman vahidi içinde öz mihralamızdan ayrılarak
gerçek oluşu Batıda ve Batılılaşmakta arıyoruz. Bu cereyan bütün .fikir ve şahıs kadrosuyla
müşahede ve murakabe masasına yatırılıp, mutlak felaket veyahut saadet sebeplerinden
biri olarak anatomik bir tahlil ve teşhise tabi lalınmadıkça, bütün emekler heba ve bütün
eserler mevtadır. Gelip geçmiş partilerden hiçbiri bu hayati nefs muhasebesine yanaşama
mıştır. .. Yeni Osmanlılardan başlayarak İttihat ve Terakki, Hürriyet ve İtilaf, Halk Partisi, De
mokrat Parti ve Adalet Partisi boyunca gelen fırkalarda, mamul bulundukları müşterek ana
madde balamından böyle bir şuurdan eser yoktur:•ı
Cumhuriyetin ilke ve inlalaplarını kökleştirmek maksadıyla başlangıçtan itibaren Batı
lılaşmak ilericilik, din ise gericilik ile özdeşleştirilmeye çalışılımştır. Buna göre "din, bütün
kurum ve ilkeleriyle ezeli ve ebedi bir durağanlık arz eden çağdışı içeriği ile toplumun geri
kalmışlığının sebebidir. Çağdaş üstünlüğü temsil ettiğine inanılan Batının en büyükgücü ise
bilimdir. Türk toplumunu yeni bir kimlik altında çağdaşlaştırma süreci, toplumun kök de
ğerlerini değiştinci bir programın yukarıdan aşağıya bürokratik güç vasıtasıyla tatbikinden
ibaret olmuştur.3
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte d inin toplum içindeki konumu Yüksek düzeyde tartışılma
ya başlanmıştır. Dinin toplumla bütünleşmiş yapısını larabiirnek ve gündelik hayatta radikal
laisizm karşısında direncini korumasını sağlayan her türeden eğilim, yayın ve siyasal-kül
türel faaliyet düşman ilan edilmiştir. Necip Fazı! yapmış olduğu yayınlar ile özellikle Büyük
Doğu'nun açtığı kulvarda çok partili hayata geçişte İslamcı bir kamuoyunun oluşmasına
ciddi katkılarda bulunmuştur. Çok partili dönemde daha çok çatışmacı ve muhalif söylemin
bayraktarlığını yapmıştır. Polemikleri sansasyonel kapanış ve çılaşlarıyla her zaman dikkat
çeken Büyük Doğu, İslami harekete ivrri.e kazandıran başlıca yayın organlarından biri ola
rak ön plana çıkmıştır.4 Nitekim dini yayınlarm hemen hiç bulunmadığı 1945 ve öncesinde
gençlerin dini kültüre yönelmelerinde büyük bir rol üstlenmiştir. Büyük Doğu'daki birçok
yazısı yüzünden değişik iktidarlar devrinde adli tatbikata uğrayarak haklanda defalarca be
raat, tevkif ve hapse mahkı1miyetle sonuçlanan kararlarverilmiştir.5 Necip Fazıl'ın bu müca
deleci hayatı onun "milli kahraman" olarak görülmesine yol açmıştır.6
Gerek 1923-1938 yıllarında Mustafa Kemal dönemi gerekse 1938-1945 yıllarında Milli
Şef iktidarı dönemlerinde iktidarda bulunsun veya bulunmasın kendisi için tehdit olarak
gördüğü her hareketi kaynağına ve maksadına balalmaksızın "dini gericilik" kallaşması diye
mahkUm ederek sistem karşısında hallan kendi tefekkür ve inanç değerlerine bağlı bir mu
halefete hayat haklo tanıma mıştır. Çok partili hayata geçişle birlikte gördüğü baslalar azal
sa bile tamamen kalkmamıştır. Büyük Doğu'yu çıkardığı dönemlerin hiçbirinde tatbikattan
kurtulamamıştır; Ölümünden hemen önce bile hakkında infazı bekleyen hapis cezası vardı.
Ancak malıkurniyet kararı yaşı sebebiyle yerine getirilememiştir.7
Muhalefet olarak algılanan her sesin ve hareketin boğdurulmaya çalışıldığı bir ortamda
Nedp Fazı! Kısakürek. Türkiye'nin Manzarası, Büyük Doğu Yay., Istanbul 1995, s. 165. Şükrü Hanioğlu, Osmanlı'dan Cumhuriyet' e Zihniyet, Siyaset ve Tarih, Bağlam Yay., istanbul 2006, s.15-18. http:/ fwww.necdetsubasi.com/ index.php/makale/3 7 -60·oncesi-islami-nesriyat Orhan O kay, Necip Fazı! Kısa kürek, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1987, s. 6. http:/ jwww.necdetsubasl.com/index.phpfmakale/37-60-oncesi-islami-nesıiyat
Necip Fazı! Kısakürek, Müdafaalanm, Büyük Doğu Yay., Istanbul 1991. s. 247.
Ul i SlHISI ouiJmıırımmı SUP IIIIIU
ULUSURASI llEW FAZIL KJS;.r.()IIEJ( SEı.tl'OlYIJt.IU 20-22 :.!..:.YlS 20t3 • KO."''VJ. I TON<iYE
lltllllllllll
SIIHD SiU RO!iP IOlillıl!ilfQI
Necip Fazı!; gerek çıkardığı Büyük Doğu Dergisi, gerek kitapları ve gerekse çeşitli mahfiller
de yaptığı konuşma ve konferansları ile muhalefet boşluğunu doldurmaya çalışmıştır. Onu
böyle bir mücadelenin içine iten asıl saik, her şeyden önce yaşadığı toplumun sorunlarını zi
hin ve eylem düzleminde yer edinmeyi entellektüel vicdanının bir gereği sayması, doğu-batı
sorununun bir kimlik bunalımına dönüştüğü bir ortamda ş.ahsiyetli bir duruş sergilemenin
ve toplumu asli köklerine döndürmenin8 gereğine inanmış olmasıdır.
Necip Fazı! bir davanın sözcüsü ve aksiyoneri olarak başlattığı mücadelesi ile içinde
yaşadığı topluma yeni bir bilinç oluşturma gayreti içerisinde adeta toplumun sesi soluğu
olmuş ve bunun neticesinde hakim güÇler tarafında.n hertaraf edilmesi gereken bir adam
olarak görülerek pek çok baskı ve zulme .maruz kalmıştır. O mazlum olarak telakki ettiği
şahsiyet! erin yaşadığı zulümlerin benzerlerini yaşayarak kendi devrinin "Son Mazlumu" pa
yesini çoktan hak etmiş bir dava adamıdır.
Necip Fazıl'ın bir dava adamı olar€lk mücadelesinin başladığı dönem "Milli Şef Döne
mi" olarak bilinen devrenin başlangıcına tekabü~ eder. Cumhuriyet'in bütün kurumlarıyla
mutlak hakimiyetini ilan ettiği ve kendi din tanımını dikte ettiği bu dönemin karakterini en
çarpıcı şekilde ortaya koyan ve özetleyen ise, din kelimesine Türkçe sözlükte "Kemalizm
Türk'ün dinidir"9 şeklinde yer verilmesidir.
Din Mazlumlan
Cumhuriyet Öncesi Dönem
Necip Fazı! Son Devrin Din Mazlumlarının yazılış gayesini yine aynı eserin girişinde açık
Iamaktadır: "Bu eser, 'Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar'dan sonrabeklenmesi ve ona eklen
mesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. lman ve ideal uğruna umumi mazlumluk davasının çok
yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususi.Planda gösterilmesi...
Bu yakın tarih ve husus! plan, İttihat ve Terakki ile başlayan, Cumhuriyet ile yerleştiğini
gördüğümüz islam nef!etinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zulüm kılıcıyla
düşürülen masum başların hikayelerini anlatır:•ıo
Necip Fazı! gerek Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar ve gerekse Son·Devrin Din Mazlum
ları isimli eserleri ile müstakil olarak yazdığı Ulu Hakan Abdülhamid11 ve Vatan Hain i. Değil
Büyük Vatan Dostu Vahidüddin12 kitaplarında din mazlumları olarak tasvir ettiği şahsiyetle
ri ortaya koyarken, o günün hakim güçlerine karşı bir başkaidırıyı da göze almış oluyordu.
Zira eserlerinde yer verdiği olaylar, kişiler ve bunların etrafında yapmış olduğU değerlen
dirmeler; aradan on yıllar geçmesine rağmen günümüzde dahi tartışılması ve konuşulması
tab u olarak görülen konulardı ı: Bir mütefekkir ve aksiyoner olarak onun göstermiş olduğu
cesaret her türlü övgünün fevkindedir.
Özellikle Sultan ll. Abdülhamid tartışmasında tezinin geniş kitlelerc.e kabulüne yol aç
mıştır. Tanzimat sonrasında kahramanlaştıolan şahıslan 'sahte kahramanlar' şeklinde ni
telendirmesi, Sultan Vahidüddini "vatan hain i değil, büyük vatan dostu" üst başlıklı bir ki
tapla anlatması, yeniçeri ve moskof tiplerini hakikatleri ve tarihi gelişimimizdeki etkileriyle
ortaya koyması, tarih boyunca yaşamış mazlumlarla son devri n din mazlumlarını ayrı ayrı
Suat Ak, Sistem Karşısında Gerçek Muhalefet. Rasyo Yay., istanbul 2009, s. 13. Bkz. TOK Sözlüğü, Cumhuriyet Basımevi, istanbul 1945, s.153.
' 0 Nedp Fazı! Kısakürek, Son DeVlin Din Mazlumlan, Büyük Doğu Yay., lstanbul2007, s. S. 11 Nedp Fazı! Kısakürek, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Büyük Doğu Yay., istanbul 1988. ız Necip Fazıl Kısaküre k, Vahiduddin, Toker Yay., istanbul1968.
4861 IUTEA~TlONAL. tıECIP FAZIL KISAKÖRE K SYl.lPOSIW.~ MAV 20.22. 2013 • KONYAITURK!Y
monogı:afilerle konu ed inmesi bugün bile çoğu kişi tarafından hayranlıkla takdir edilen ce
saret ömekleridir. Hepsinden önemlisi tarih konusunda bu kadar cesaretle bu kadar aykırı
bir tarz da ele alan ve 'inanmıyorum bana öğretilen tarihe' diyebilen ikinci bir kişi yoktur
çağımııda 13
Üstad'a göre din bağlannın zayıftadığı ve ruhunu kaybetıneye başladığı devir Kanuni
sonrasında başlar ve Tanzimat'a kadar devam eder. Tanzimat ve Meşrutiyet arası dönem ise
din bağlarının kasıtlı olarak çözülmeye başlandığı dönemdir. Her iki dönemde de İslamiyet feci bir id raksizlik yüzünden manada zulüm görür, tahakküm kudretini kaybeder. Din, resmi
olaraktanındığı için al eni bir zulümd~n bahsetmek mümkün değildir. Din adamlarına yöne
lik herhangi bir zulüm eli uzatılmamıştır.14
Necip Fazı!, Meşrutiyete kadar İslam'a ve din adamlarına yönelik aleni bir zulüm söz
konusu olmadığım, bu dönemde milli ruh kökünü çürütücü kasıtlı faaliyetlerin daima tutuk
ve kekeme bir zemin üzerinde yürütüldüğünü ifade eder. Ancak o, 31 Mart vakasını din ve
din adamlarının zulmü şeklinde gösteriise de hakikatte dine ve din adamlarına ve özellikle
de Abdülhamid Han'a tuzak olarak tertip edilen hadiseler olarak görmektedir.
Bu sebepten Son DeVfin Din Mazlumları'nda Abdülhamid Han'ı "Mazlum Padişah" ola
rak başta zikretmektedir. Abdülhamid Han bir din m"azlumu olmasına rağmen; İttihat ve
Terakki narnma hareket eden bazı zalimler, onu din adına suçlayarak, dindarları ezmek
gayesindedirler. Necip Fazı! İttihat ve Terakki'nin 31 vakasını kllllanara.k hem Abdülhamid
Han'ı ortadan kaldırmak hem de dine karşı bir zulüm hareketi başlatınayı istemiş ve bu
arzusunda da muvaffak olmuştur.15 Bu anlamda Abdülhamid Han, sırf dinine ve milliyetine
bağlılığı yüzünden din mazlum! uğu çığırının ilk mazlumudur16•
Din e ve dindarlara karşı Cumhuriyetle birlikte aleni olarak icra edilecek zulümleri n ha
bercisi ve ilki olması bakımından 31 vakası önem arz etınekteçl.ir. Bu açıdan Üstad, 31 Mart
vakasına ayrı bir önem atfetmekte ve şu sözlerle değerlendirmektedir: "31 Mart hadisesi,
ortada fert ve şahsiyet ismi bulunmayan bir umumilik planın da, ilerde dine karşı girişilecek
zulmün ilk hazırlayıcı ve geliştirici iklimini getirmiş ve tahttan indirdiği Ulu Hakan Abdül
hamid Ham mazlumluk tahtına çıkarmıştır:'17
Kimi tarihçiler tarafindan Osmanlı Devleti'nin yıkılı ş tarihi olarak gösterilen 31 Mart Va
kast, uzun yıllar en büyük irtica olayı olarak gösterilmiştir. Necip Fazı!, bu durumdan en çok
kimin nemalandığı sorusunu ortaya atarak olaya yaklaşmış ve neticede olayın perde arka
sında İttihat ve Terakki ile İngilizlerin bulunduğu sonucuna varmış tır. İttihat ve Terakki'nin
Il. Abdülhamid'i tahttan indirmek ve kendi zulümlerini örtbas etmek için bu olayı tertip
etmişlerdir. Ancak suçu samimi Müslümanlara yılanak için "şeriat elden gidiyor!" türü dini
sloganlan kullanmışlardır. İttihatçılar dine ve dindarlara hücum etmek ve onları mürteci
diye suçlayarak din davasına ilk darbeyi bu olay ile vurmuş oluyorlardı.18
Necip Fazı!, İttihatçıların gizli amaçlarını şu sözlerle ortaya koyuyor: " ... Gizli niyet, gafil
sürülerin şahsında evvela şeriatı tepelemek, sonra da o vesileyle, biricik şeriat bağiısı ve ko
ruyucusu Abdülhamid'i devirmek."lll Necip Fazı! İttihatçılann Abdülhamid Han'a yaptıkları
11 Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazı! Kısakürek, Akçağ Yay., Ankara 1992, s. 93. 14 Kısakürek. Son Devrin Din Mazlumlan, s. 7. u Kısa kürek, a.g.e., s. 27. 16 Kısakürek, a.g.e., s. 33. 17 Kısakürek. a.g.e., s. 34. 11 Kısa kürek. a.g.e., s. 14. ıt Kısakürek, a.g.e., s. 13.
I I I SLH I SI ftlllP ftllliiSmrtı so~pgzgu 1111
lltllllllllll
SUPOSIU~ ll [i) fllillii!IBill
suçlamalara karşın onun her daim olayların uzağında bulunduğunu ve Mebusan Meclisini
açtıktan sonra memleket meselelerini milli iradeye havaleederek Halife ve Padişah sıfatıyla
sarayında sessiz ve hareketsiz oturduğunu ifade etmektedir. Ancak Abdülhamid kendisi
ne çıkan isyana ve olaylara müdahale etmesi istendiğinde verdiği cevap kesindir: "Benim
yüzümden tek damla Müslüman kanı alotılmasına razı değilim! İlahi kader ne ise o tecelli
eder:•ıo " ... Abdülhamid Han isteseydi isyan sırasında ve sonrasında ortay? çıkan otorite boş
luğunu doldurabilir ve yönetime el koyabilirdi.
Abdülhamid Han saltanatı boyunca tek bir idam kararına imza atmamış olmasına rağ
men, çıkarılan fetva ile şeriat kitaplarını değiştirmek, bozmak hatta yakmak, devlet hazi
nesini israf etmek, te basını kanunsuz öldürmek, zindanlara atmak suçlaması ile tahtından
indirilmiş ve Selanik'e sürülmüştür. Necip Fazı!, Abdülhamid Han ile başlayan dine karşı zu
lüm harekatının ilk mazlum u olarak Abdülhamid Han' ı göstermekte ve ondan sonra ortaya
çıkan mazlumları anlatmak üzere G:uı:ı:huriyet devrine geçmektedir.
Cumhuriyet Devri Din Mazlumları
Necip Fazıl'ın sistem karşındaki mücadelesi ve karşı çıloşlan Milli Şef döneminde başlar.
Cumhuriyetin ettiği ilke ve kurumlarıyla tezahür ettiği 1923-1938 yıllarında "şair-sanatkar"
kimliği ile tanınır. Kendi deyişiyle "fildişi kulesi "ne çekilmiş bir şairdir. Yine dizelerip.de
ifade ettiği üzere Allah davasından habersiz bir süre "gökyüzünde uçurtma uçuran" şair.
1940'larda artık bir davanın sesi olarak matbuat ve edebiyat alanına girer. Bu çerçevede
1943'ten itibaren Büyük Doğu dergi/gazetesinde bir dava adamı, bir siyasi polemikçi, İs
lamcı ve antikominist bir yazarjgazetecijşair olarak karşımıza çıkar.21 Alçilke altında sis
temleştirilmeye çalışılan inkılaplann, zamanın ortaya çıkardığı sorunlar karşısında yeterli
cevapları içermediği eleştirisi, Necip Fazıl'ın sosyal-siyasi mücadelesinin ve rejime karşı
ortaya koyduğu muhalefetinin nirengi noktasını oluşturur.22
Özellikle İslam'ın katı bir laiklik anlayışı ile ele alınarak hayatın dışında bıralolmasına
karşı esaslı bir duruş sergilemiştir. Rejimin en kab ve sert tedbirlerle uygulandığı bu dö- 1
nemde o, her türlü zorluğu göze alarak ideolojik bir mücadelenin içine girer. Neredeyse Al
lah demenin yasak olduğu bir devi.rde, Müslümanların, mağrur bir öfkenin ve mazlumun
sesi olmuştur.
Son Devrin Din Mazlumlanna baktığımız zaman ortaya çıkan tablo cidden manidardır.
Zira Din mazlum u adı altında ele alınan isimler, Cumhuriyet dönemi boyunca curnhııriyete,
devrimle re ve devlete başkaldırın ış, hain, asi ve gerici kişiler olarak gösterilmişlerdir. Kimi
idam edilmiş, hapsedilmiş, sürgüne gönderilmiş, kimileri, de tatbikatlara uğratılarak uzun
yıllar çeşitli suçlamalarla mahkemelerde yargılanmışlardır. Necip Fazı! resmi söylemin ak
sine, söz konusu şahsiyetlere isnat edilen suçlamalann yanlış olduğu~u ve onların suçsuz
yere cezalandınldıklannı korkusuz bir şekilde dile getirmiştir. Resmi söylemin dışına çıka
rak, farklı bir açıdan olayları değerlendirmiş ve do~arı cesurca ortaya koymuştur.
Necip Fazı!' ın Mazlumlarını tahlile geçmeden önce şunu da ifade etmek gerekir: O, resmi
tarihin hilafına olayların içyüzünü ortaya koyarken tarihi ve belgesel değeri olan belgeler
ortaya koyamamıştır. Bunu kendisi de bizzat ifade etmektedir.u Daha ziyade olaylara karı-
20 Kısaküre k. a.g.e., s. 14. 21 Alaattin Karaca, "Necip Fazı! Mağrur Bir Öfkenin Şairidir': TOrk Edebiyatı Dergisi, Mayıs 2013, S. 475, s. 4. 22 Suat Ak, a.g.e., s. 21. 23 Necip Fazı! diğer tarihi eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de kaynak, belge kullanmama nedenini şöyle açık-
4881 ltiTEANATIO:&Al. UECı.P FAZIL KJSAKOA!.K SYr~S'\J!.I tMY 20-2:2.2013 ·KONYA/TUIU<EY
şan veya vakıf olan kimselerin şahitliği ile meseleleri ele almakta ve sözlü beyanatlara yer
vermektedir. Bu tebliğ de onun ileri sürdüğü tarihi bilgilerin tarih ilmi açısından doğruluğu
yanlışlığından ziyade, içinde bulunduğu siyasi konjonktürde muhalif bir ses olarak ortaya
çıkma cesareti göstermesi önemlidir.
Necip Fazı! ilk din mazlum u olarak gördüğü Abdülhamid Han'dan sonra, Cumhuriyeteve
devrimiere karşı ilk ciddi kaHaşma olarak görülen Şeyh Said İsyanı'nı ve onun sonrasında
özellikle Şapka Kanunu'na muhalefet edenlere yönelik yapılan zulümlere yer vermektedir.
Burada dile getirilmesi gereken önemli bir husus ise, Dersim'de yaşanan insanlık dışı olay
lan ve katliam ı ilk defa dile getireni n Necip Fazıl olmasıdır.24
Şeyh Said lsyanı Üstada göre, devrimierin yerleştirilmesi için bulunmaz bir istismar da
yanağıdır. Necip Fazıl olayın esas amacını şu ifadelerle ortaya koymaktadır: "1925'ler, Ata
türk Devrimleri olarak bilinen inkılap hareketlerinin başladığı, fakat ilkel bir siyasi demok
rasinin de tatbik olunduğu yıllardır. Küçük bir zaman parçası, 1925 Türkiye'sinde bunların
ikisine birden devam olunamayacağını çok kimseye ispatlamıştır. Muhalefet ister istemez
çok geniş bir muhafazakar kütleye dayanacaktı. İktidar ister istemez çok ufak bir "avangar
de" ile yetinecekti. Kudre~ sahibini oy tayin ettiği takdirde, muhafazakar, en azından pek
ılımlı devrimci muhalefetin iktidarı alacağı tabiiydi:'25
Ülkeyi yönetenler devrimler ve demokrasi arasındaki terci4i devrimlerden yana kul
lanmış ve Şeyh Said İsyanı, onların bu tercihlerini uygulamaya koymalan açısından dikkat
edeğerdir. Isyandan sonra çıkanlan Takrir-i Sükı1n kanunu onlara bu ortamı ziyadesiyle
sağlamıştır. Zira üç büyük devrim, Medeni Kanun Devrimi, Kıyafet Devrimi ve Şeyh Said
İsyanı'ndan sonra yapılabilmiştir.
Şeyh Said Hadisesi'nin mahalli ve küçük bir saha içerisinde cereyan etmesine rağmen, Doğu Anadolu'nun yarısını aşan bir sahada Örfi İdare ilanı, Divan-ı Harpler kurulması ve
ordu kuvvetiyle harekete geçilmesi kararı alınır. Çıkanlan talair-i Sükı1n Kanunu ve İstiklal
Mahkemelerini yeniden kurma kanunlan ile ülkede tam bir terör havası estirilir. Üstad bu
durumu şöyle ifade ediyor: "Fakat hayır! Halk Fırkasının fikirsiz saldırganlan, baştakiler,
hatta Fethi Bey hükümetinin bazı azası mutlaka tepeden inme ve silip süpürme, böylece
en küçük İslami kıpırdanışın, vatanı Moskafa satmaktan beter bir hıyanet olduğunu mille
tin suratma çarpma taraflısı ... Millet onlardır; ya onlar gibi düşünmeye yahut da kalbinde n,
kalbinin iman noktasından vurulup gebertilmeye ve arka üstü yatırılıp göğsünde bağdaş
kurulmaya mahkı1mdur."26
İstiklal Mahkemeleri Üstad'ın ifadesi ile tam bir biçer-döğer makinesi halinde buğday
lar: "Ben sanat ve tefekkür adamı olmak davasındayım ve tarihçi değilim. Bu eser d!! bir tarih denemesi değil. Öyleyse bu eser. hangi neviden olursa olsun, ne bir tarih, ne bir tarihi edebiyat; sadece vakıalar temeli üzerinde, ilmi, akli, teessüri her melekeye dayanan bir (tez), bir (manifest), bir dava çerçevesi... Onun içindir ki, bu eserde bibliyografya, endeks, fotokopi, vesika adresi gibi gerçekliği nispetinde sahteliği mümkün, ilim üniforması nişan· lanndan eser aramak yersiz ... Anlatılanlan n hepsi riyazi gerçekler halinde sabit ve apaçık meydandadır ve böyle bir fikir Işinde, benim davanın ırgatlık tarafına ait zahmetlerden bağı~lanmamı isternek haklomdır:" Bkz. Necip Fazı! Kısaküre k, Ulu Hakan Abdülhamit Han, s.7.
24 Necip Fazıl'ın Ostü örtülen Dersim Hadisesi'nin üzerindeki perdeyi kaldıran kişi olduğunu Mustafa Armağan şöyle anlatır: O, Onur Öymen'in konu~masından 60 küsuryıl önce kalemiyle gider Dersim'deki acılann üzerine. Cumhuriyet'in bir tabusunu tek başına yıkmaktadır. Necip Fazı! Kısakürek, "Büyük Doğu" da yayınladığı yazılarını "Son Devrin Din Mazlumlan" adlı kitabına almasa belki bizim nesil de Dersim faciasından çok geç haberdar olacaktı. Yalnız Necip Fazıl'm farkı şu: Olayı 'din özgOrlüğü' kapsamında ele almış. Yani Alevi, Kürt şu bu gibi aynmlann üzerine sünger çekerek Dersim'de hedefin, bölgenin "bir türlü sulandınlamayan koyu Islami rengi"nin ortadan kaldınlması olduğunu iddia etmiştir." Bkz: http:/ jwww.n·f·k.comjhakkinda·yazilanlar-ve-incelemeler/ dersim-tabusunu·kim-yikti-2
ıs Kısaküre k, Son Devri n Din Mazlumlan, s. 46 26 Kısa kürek, a.g.e., s. 49.
IliSllliSI ım' mn mm rtı Sf!iPI!IUI
U'lUSL.ARA.S1 ı.:clP FA%1L KJ.$AX1)Rac sa.~rozruu.u 20.22 UAV\S 2013- KO!'IYAlııin.odYE
fiiliilliilli
s um P o.s ı u m OOOP fölil lii!RUf!U
tarlasında hasada çıkmışÇasına Şeyh Said ve arkadaşlarına bir bardak su vermiş olanlan
bile sorgusuz sualsiz asmaktadır. Doğu Anadolu'dan İstanbul'a kadar yurdun her yerinde
Cumhuriyet'in kuvvetini göstermek üzere İstiklal Mahkemeleri faaliyete geçmiştir. Binlerce
idam ve doğudan Batı'ya doğru sel halinde sürgünler ile neticelenen isyanın perde arkasın
daki gerçeklerini anJatan Necip Fazı!, Şeyh Said'in bir din mazlum u sayılıp sayılmayacağını
ise şöyle dile getiriyor: "Şeyh Said zorla i tilmiş olmasına rağmen din hikmetleri bakımından
pekala mukavemet edebileceği ve mukavemet etmekle mükellefbulunduğu hadiselerin tek
sorumlusu olmakla beraber; bilmeyerek uyandırdığı ve artık hep uyanık kalmasına sebep
olduğu ejderhanın yine bizzat mazlumudur. O, k~ndisine düşen zulüm payının kefaretini
ödedi..."27
Necip Fazı!, Şeyh Said'in, her ne kadar istemeyerek de olsa rejime karşı bir kalkışınada
bulunduğunu ifade etmekle bera~er; bu hadisenin İslam'ın ve Müslümaniann aleyhine dön
dürüldüğünü söyler. Yeni rejime 've·qevrimlere karşı yükselen muhalif seslerin bu olaydan
sonra pervasızca bastırılması bunun kanıtıdır._ ~u olayların gerçekleşmesinden çok kısa bir
zaman sonra Necip Fazıl'ın hem olayı resmi söylemden tamamen farklı bir boyutuyla dile
getirmesi hem de Şeyh Said'i din mazlumu ilan ederek bir yerde aklaması oldukça dikkat
çekicidir.
Necip Fazı! "Şapka Kurbanları" olarak açtığı bölümün altında sıraladığı din mazlumla
rı arasında ilk sırada İskilipli Atıf Hoca'ya yer vermektedir. Şeyh Said'in asılışından beş ay
sonra 25 Kasım 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden Şapka Kanunu geçerek,
şapka giyrnek mecburi hale getiriliyor. Necip Fazı!, çıkarılan Şapka Kanunu ve laiklik terane
si ile İslam'ı kazıma hareketinin hiçbir ilmi, fikri ve hukuki tepkiye çarp~amasının ardında
Şeyh Said Hadisesi bahane edilerek ülkeyi kasıp kavuran sindirme ve korkutma hareketinin
etkili olduğunu söylüyor.28
İskilipli Atıf Hoca olayı gerçekleşmeden önce Anadolu'da şapka karşıtı birkaç hadise
meydana geliyor. Necip Fazı! bu hadiseler sonucunda idama hüküm giyenleri, mazlumluk
ve şehitliğin en üst mertebesinde değerlendiriyor.29 Çünkü bu kimselerin tek suçu (o da suç
olarak kabul edilirse) şapka giymeyi reddetmektir. Her türlü fiili isyan davranışından çeki
nen ve pek çoğu da ya seyirci ya da h eyecana gelerek kalabalığa körü körüne katılmış kişi~
lerdir. Şapka Kanununa karşı Anadolu' da yükselen birkaç itiraz sesi en sert şekilde müdaha
le edilerek bastırılıyor. Bunları kısaca sıralarsak: İlk karşı koyuş Erzurum'da vuku buluyor.
Vilayet binası önünde toplanan bir avuç kalabalık "Şapkayı istemiyoruz! Gavur kılığına gi
remeyiz!" diye bağırıyor. Ardından Erzurum'da sıkıyönetim ilan edilip, İstiklal Mahkemeleri
kuruluyor. Mahkemenin sonucunda ise, başta Hoca Os~an isminde bir din adamı, bir kadın
olmak üzere toplam 33 kişi idam ediliyor.
Diğer bir hadise ise Rize'nin Güneysu ilçesinde meydana geliyor. Yine benzer şekilde
halk, başlannda Sabit Tarakçıoğlu adında bir .vaiz olmak üzere şapkaya karşı toplanarak,
karakala gidiyorlar. Ancak hadise Ankara'ya Rize'nin ayaklandığı şeklinde intikal edince, İs
tiklal Mahkemesi marifetiyle sekiz idam kararı infaz ediliyor.
Maraş' ta, Konya' da, Sivas'ta buna benzer hadiseler yaşanıyor ve neticesinde 80-100 ara
sında kişi mahkUm edilerek idam ediliyor. Necip Fazıl ülkedeki bu zulmün hikayesinin anla
tılmasının bile kendisine büyük bir azap verdiğini ifade ederek, vicdanları yakan hadiseler
27 Kısakürek, a.g.e., s. 69. 28 Kısakürek, a.g.e., s. 74-75. 29 Kısakürek, a.g.e., s. 81.
ıNTER~TIO:.tAl UEC!;> FAZil l\!SAKÜA:K Svr.~OSlUM MAV 20.22. 2013 • KONYA /TURKEY
olarak hissiyatını dile getirmektedir.30 Halkın istekleri ve tercihleri bir tarafa inançları, örf
ve ananesi hiçe sayılarak yapılan düzenlemeler ve çıkarılan kanunlar en büyük zulüm bel~
geleri dir. Bu zulmü daha da derinleştiren ve büyüten ise ter tillü i tirazın ve karşı çıloşın bfr
isyan ve başkaldırı olarak değerlendirilmesidir.
Şeyh Said Hadisesinden sonra yüz bulan rejimin, kavun ko klar gibi din kokusu aldığı her
şahsiyeti yaşatmamak niyetinde olduğunu ifade eden Necip Fazıl, Hak kanununa göre fert
planında ilk din mazlumunun İskilipli Atıf Hoca olduğunu söylemektedir.31 İstanbul'da bir
medresenin başında hatırı sayılır alim ve fazıl bir müderris iken tevkif edilerek alıkonulur.
Bu şekilde tutuklanmasında Şapka Kanundan önce kaleme aldığı "Frenk Mukallitliği" adlı
eseri etkili olmuştur. Atıf Hoca'yı darağacına gönderen bu eseri ve sahibini Necip Fazı! şöyle
tasvir etmektedir:" ... Şapka Kanunundan mevsimlerce evvel çıkan bu eser, şahsiyet ve asli
yet mürlafacısı ve islam ruhuna tam uygun bir fikir yazısı arzeder ve sahibini mimletmekten
ve ilk fırsatta yok etmek fırsatını aşılamaktan başka bir suç belirtmez. Zira Atıf Hoca, her
hangi bir şeriat adamı değiL din öfke hamlesine sahip, som bir şahsiyettir ve böylelerinin
yaşatılması, girişilecek bazı işler balamından çok korkulu .. :'32
İskilipli Atıf Hoca'nın l:)..ltuklanma ve yargılanma ve hapsedilme süreçlerini tafsilatlı bir
şekilde anlatan Necip Fazı!, rejimin onu suçlu bulması için ellerinde hiçbir delillerinin olma
dığını anlatmaktadı ı: Eşinin ve çevresinin tüm çabalarına rağme~ hiçbir haber almadıkları
Atıf Hoca, mahkemeden mahkeme sürillmektedir. Giresun'da kendisini muhakeme eden
İstiklal Mahkemesi, ortada suç unsuru olmadığını beyan ederek tekrar istanbul'a yollar. An
cak İstanbul'da evine gönderilmek yerine polise teslim edilir. Giresun'da yargılanmasının
sebebi ise, şapka giymeyi reddeden biri, tutuklanır ve polise verdiği ifade de, İskilipli Atıf
Hoca ile yapmış olduğu mektuplaşma neticesinde, şeriatın şapka giyilmesine müsaade et
mediği ve bunun küfür olduğu cevabını aldığını söyler. Necip Fazı!, bütün bunların rejimin
adi bir tertibi olduğunu ve masum hocanın sırfFrenk Mukallitliği eserinin sahibi olduğu için
Giresun'da İstiklal Mahkemesi'nin karşısına çıkarıldığını ifade eder.33
İstiklal Mahkemesi'nin Atıf Hoca'yı serbest bıralanasına rağmen üzerindeki siyasi bas
kı son bulmuyor. İstanbul'da tutuklu olduğu karakoldan Ankara İstiklal Mahkemesine sevk
edilerek orada tekrar yargılanıyor. Necip Fazı! Atıf Hoca'nın maruz kaldığı haksız muame
lenin sebebini şöyle açıklıyor: " ... Atıf Hoca, herhangi bir fiil bahane edilerek ortadan kal
dırılmalıdır. Bu işi de ilk verildiği mahkeme yerine getiremediği, o derece kara bir vicdan
taşımadığı için, şimdi bir başkasına, birincinin yapamadığını yerine getirebilecek ikinci bir
organa başvurmak gerekiyor."34
Atıf Hoca, Ankara İstiklal Mahkemesi'nde Kel Ali ismiyle maruf Ali Çetinkaya'nın yaptığı
muhakeme neticesinde önce üç yıl hapse sonrasında ise idama mahkUm edilir ve cezası
infaz edilir. Yapılan yargılamalarda açık bir suç unsuru ve buna delalet eden bir karine oluş
ınamasına rağmen, dolaylı ve zorlama bir takım suçlamalar ile itharn edilir. Elbette bunda
hocanın kaleme aldığı Frenk Mukallitliği adlı eseri en önemli etkendir. Abf Hoca'nın Şap
ka Kanunu'ndan çok önce yazdığı bu eser, resmi olarak yayınlanması hususunda gerekli
izinler alındıktan sonra basılan bir kitap olmasına ve rağmen, mahkeme tarafından idama
mahkam edilmesinin baş müsebbibi olarak gösterilir.
30 Kısa kürek. a.g.e., s. 80. 3 1 Kısakürek., a.g.e., s. 85. 11 Kısakürek., a.g.e., s. 90. 33 Kısakürek., a.g.e., s. 98. " Kısakürek.. a.g.e., s. 98.
BL&SlHGSI nmı mn ıısnom SOIHUIIBiiJI
ULUSLARASI UECi;» FAZI\. KISAKÜA:K SEJ,1?0ZVUMU 149ı 20-22 U.AYI$2013· KOmA I TORKIYE
llllflltlllll S UHa)iUIII ftiHP 1Clı1lilmrll
Atıf Hoca, din mazlum u olarak nitelendirilmeyi en çok hak eden bir din adam ıdır. Çünkü
kendi halinde ilim ve irfan ehli bir adamının maruz kaldığı bu muamele zulümden başka bir
kelime ile nitelendirilemez. Oluşmayan bir suça karşılık, en ağır cezanın verilmesi zulümle
rio en büyüğüdür denilebilir.
Necip Fazıl'a göre alimler ve din adamlarına yönelik başlatılan cad ı avından sonra tari
katlara özellikle de Nakşiliğe karşı bir mücadeleye sıra gelmiştir. Bunu hayata geçirebilmek
için de bir kumpasa ihtiyaç vardı. Necip Fazı! onların bu niyetlerini şöyle ortaya koymakta
dır: "Devlet ve hükümete karşı ayaklanma çapında büyük bir hadise çıkarmak ve peşinden
bunun N akşiler tarafından körüklendiği iddiasıyla onları temizlemek ve bütÜn dindarları yıldırmak35" Esasında hedeflerinde tüm bu niyetlerinin yanı sıra önemli bir isim de vardır: Erbilli Şeyh Esad Efendi.
Bu yeni harekatın arka planında ise Serbest Fırka'nın halk nezdinde kazanmış olduğu
teveccühtür. Serbest Fırka din 'davasını yeniden sahiplenerek halkın sesi olmuştur. Ancak
Serbest Fırka'nın canlandırdığı bu ineseleyi bitirmek için öncelikle Serbest Fırka ortadan
kaldırıldı. Sonrasında ise Menemen Hadisesi hahane edilerek büyük ve kuvvetli sandıkları din adamlarına yönelik bir imha hareketi başlatılmıştır. Necip Fazı) "Evet; bütün şahsiyetli
Müslümanları, bilhassa Nakşibendi tarikatı büyüklerini ortadan kaldırmak hükümetÇe dü
zenlenen Menemen Vak'ası, tertipierin en vicdansızını teşkil eder"36 diyerek bu hadisenin
perde arkasındaki yüzünü ortaya koymaktadır. Çıkarılacak büyük nümayiş için Menemen'in
seçilmiş olması da tesadüf değildir: "Serbest Fırka zamanında Menemen 'Tsinden 70'ine
kadar' tabiriyle o tarafa geçmiş ve aynı günlerde kendisini ziyarete gelen Halk Partisi ko
damanlarına 'yuha!' çekmiştir. Hükümetçe karar: 'Menemen' e en tesirli bir gözdağı vermek
lazımdır!"37
Hadisenin meydana gelmesine sebebiyet veren 5-6 kişilik serseri takımı namazdan son
ra minberdeki yeşil bayrağı çekip cami avlusunda nümayiş çıkarmışlardır. Üstadın beyanına
göre bu tiplerden hiçbirinin dini bir harekete girişebilme vasfında olmayan, dini anlayış ve
duygudan mahrum bulunan, başlarındaki kişinin de hiçbir dini alaka ve bilgisi olmayan ca
hil bir ruh hastasından başka biri değildir. Ona göre Şeyh Said din bilgini olmak iddiasında,
şuurlu bir kimsedir ve rejime karşı bir harekette bulunmuştur ve muvaffak olması ihtimal
dahilinde olan bir harekette bulimm uştur. Ancak Menemen hadisesinde ise böyle bir kalkış
ma ancak cehalet ve hamakatle izah edilebilir ki, altı kişinin birden böyle bir teşebbüste yer
alması ihtimal dahilinde değildir.
Menemen hadisesinin peşinden o bölgede derhal sıkıyönetim ilan edilir ve Manisa ve
civarında failiere ait mahalleJelerin muhtarı, bakkalı, manavı, kahvecisi, fırıncısı, hasılı bu
kimseleri dünya gözüyle gören herkes toplamı: Ayrıca dinle alakah herkes hacı, hoca, mü
ezzin, imam tutuklanır. Bu hengamede asıl hedefleri olan Şeyh Esad Efendi'ye ulaşmak için
harekete geçerler. Erbil'de dünyaya gelen Şeyh Esad Efendi, İslami ilimler alanında tahsil
gördükten sonra Nakşi Şeyhi Taha Hariri'ye intisap ediyor ve kendisinden icazet alıyor. Şeyh
Esad Efendi kırk yaşlarında istanbul'a gelir ve etrafında geniş bir mürid kitlesi toplanır.
İstanbul'da ilim ve irşad davası ile iştigal eder ve pek çok eser telif eder. Menemen hadise
sinin hemen akabinde seksen yaşlarında olan Esa"d Efendi tutuklanarak Menemen'e gön
derilir. Sağlığı bozulduğu için askeri hastaneye kaldırılır ve burada vefat eder. Necip Fazı!,
35 Kısakürek. a.g.e .• s. 128. ,, Kısakürek. a.g.e .• s.137. 31 Kısakürek. a.g.e .• s. 137.
492 ı t.o.fl"Eft"'lATIO~lAl tıEO.P FAZIJ..I<ISA.Io\ÜAtı< SYl.!FO!tW MAV 20--22. 2013• KO:IVAITURKEV
onun yaşından dolayı ceza alınama ihtimaline karşı kasıtlı olarak hastanede zehirleyenik
öldürdüklerini iddia eder: "Şeyh Esad Efendi, Divan huzuruna çıkartılmadan ve tek kelime
konuşturulmadan katil ve katillerin en deni şekli ve eliyle öldürülmüş oldu:'38 Necip Fazıl,
bu iddiasını ispatlayacak bir belgeye sahip olmadığını ifade eder: "Söylentilerden başka
hiçbir vesikamız yoktur. Fakat işin mantık! akışı, başka bir manaya yer bırakniamaktadır.
Hakkında idam kararının infaz edilerneyeceği muhakkak olan bir ihtiyarın hastanede bir
den bire ölmesi, öldürülmüş olmaktan başka hiçbir ihtimale bağlanamaz:'39 Her ne suretle
olursa olsun yaşı doksana yaklaşmış bir ihtiyann samut bir delile dayanmadan, söylentilere
itibar edilerek tutuklanması zulümden başka bir şey değildir.
Menemen hadisenin bilaçosu, 37 kişininidama mahkUm edilir ve bunlardan 28'i infaz
edilir. Hayim oğlu Jozef isminde bir Yahudi, olaya karışanlara ip sattığı gerekçesiyle idam
edilir. Necip Fazı! bu hadisenin bile Menemen zulmünü göstermek balomından yeterli ol
duğunu söyler. Bu .davada şehit olarak nitelendirdiği Şeyh Esad Efendi'yi ise büyük bir din
mazlum u olarak kabul eder.40
Necip Fazı) Son Devrin Din Mazlumları'nda, Cumhuriyet;_ d Çineminde zulme ve haksızlığa
uğramış şahsiyetlerin hikayelerine yer verir. Ancak bu kitapta "Doğu Faciası" adı altında
açtığı bölümde 1938 yılında meydana gelen Dersim Katliamına yer verir. Küçük bir bölüm
olarak işlediği bu katliamın sebebini şöyle izah eder: " ... Dayandığı tek sebep de bir takım
asayişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında; bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı olarak, o mm· tıkanın bir türlü sulandırılmayan koyu İslami rengidir:· SO bin kişinin hayatını kaybettiği
bu hadiseyi ise: ·: .. Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedin de, kutup şahsiyetler
dışı bir yığın olarak din mazlumluğunun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz"41 şeklinde
değerlendirmektedir.
Dersim Katliamı aradan geçen onlarca yıla rağmen hala tam anlamıyla ortaya konmuş
değildir. Yıllarca üstü örtülen, görmezden gelinen bu katliam, ancak son yıllarda dillendiril
meye başlanmıştır. Necip Fazı) bu korkunç hadiseyi, konuşulması en zor olan dönemlerde
korkusuzca dile getirmiş ve bu zulme maruz kalanlan mazlum ilan etmekten imtina etme
miştir.
"Müzmin mazlum" olarak nitelendirdiği Said Nursi'nin mazlumluğu bir kereye mahsus
bir mazlumluk değildir. Çilelerle dolu 35 yıllık bir süreyi kapsayan mazlumluğu bu açıdan
diğerlerinden farklıdır. Eserinde Said Nursi'nin hayatını iki devrede inceleyen üstad, 17
yıllık çocukluk devresini çıl<ardıktan sonra geri kalan 70 yılı 3S'er yıllık iki devreye ayır
mıştır. Said Nursi'nin hayatının her iki dönemi hakionda detaylı malumatlar veren Necip
Fazı!, onun mazlumluğunun hayatının ikinci 35 yıllık devresinde başladığını ifade ediyor.
Said Nursi, "Yeni Said" olarak adlandırdığı ömrünün bu döneminde Van'da bir köyle inziva
hayatı yaşıyor. "Eski Said" dediği dönemde siyasetle, İslam aıeminin ve Türkiye'nin sorun
larıyla yakından alakadar olurken bu yeni dönemde kendi iç dünyasına dönüyor. Dünyadan
eı·etek çektiği bu dönemde mazlumluğu da başlıyor: ·~ylar, mevsimler geçiyor. Şarkta isyan
ve ihtilal davranışları ... Hül<ümet bu iç dünyasından başka bir şeyle alakalanmayan vecd
adamını Batı Anadolu'ya sürüyor. işte Said Nursi'nin 30 küsur yıl sürecek olan mazlum] uğu
başlamış oluyordu:'42
38 Kısakürek. a.g.e~ s. 161. 39 Kısakürek. a.g.e., s. 161. •o Kısakürek .• a.g.e., s.164 . • , Kısaküre k, a.g.e., s. 171. •> Kısakürek, a.g.e., s. 217.
Ili SlifiS I rınPm~11mmı mı m uıu
UtUSI.AAASı•r:ciP FAZil KISAKilfiEX SEI.li'OZVU:.IU 1493 20o22 t.1AVlS 20l3 • ~N'AITU::ı.KiYE
l llil l ii i li ll
SVIllPISiÜill IOUJ fllil liltıDfVI
Mazlumluk yıllarında Said Nursi Isparta'dan Kastamonu'ya, Eskişehir'den Denizli'ye
Anadolu'nun pek çok yerine sürgüne gönderilir. Bu sürgün yıllarında durmadan Risale-i
Nur adını verdiği eserlerinin telifi ile meşgul olur. Gittiği her yerde onun ilminden istifade
etmek isteyen bir talebe gurubu ile çevrilir. Onun sürgünleri bir anlamda eserlerini geniş
bir kitleye ulaştırmasına vesile olmuştur da diyebiliriz: Hayatı sadece sürgünler değil sa
yısız kere tutuklanma, yargılanma ve hapsedilmelerle geçer. İlk yarğılamasını Necip Fazıl
şöyle anlatır: "Onu, 1934 yılında, gizli ve d ine dayalı cemiyet kurmak, rejime karşı çıkmak ve
Cumhuriyetin temel ölçülerini yılanaya davranınakla suçladılar ve tevkif ederek Eskişehir
Ağır Ceza Mahkemesine verdiler. 120 Nur Talebesi de yanında.:•o Bu olaydan sonra yargı
lanmalar ve hapisler devam eder. Sadece o değil, onun talebesi sıfatını taşıyan herkes bu zu
lümden nasibini alırlar. Risale-i Nurlar pek çok mah keme tarafından aklanmasına rağmen,
Said Nursl'nin sürgün hayatı derarn eder.
Ömrü oradan oraya sürülmek,'-yargılanmak ve hapishanelerde nihayete erer. Vefatına
yalan sürgün bulunduğu Isparta'dan Urfa'ya gitmek ister. Talebeleri onu Urfa'ya götürürler
ve burada vefat eder. Ancak onun mazlumluğu vefat etmesiyle bitmiş değildir. Üstad bu ha
zin durumu şöyle anlatır: " ... Derken Said Nursi Hazretlerinin 35 yıl süren mazlumluk hayatı
yetmiyormuş gibi, zulüm sırasınaaşına geliyor. Lahdini açıp naaşını bir uçak içinde meçhul
bir semte kaçınyarlar ve böylece izini siliyorlar."44
Necip Fazı! onun hayatının mazlumluğa örneklik teşkil ettiğini ifade ederek, ona veri
lebilecek en yüksek payeni n mazlum! uğu ile ulaştığı kahramanlığı olduğunu ifade ediyor.
Necip Fazıl'ın din mazlumu olarak gördüğü diğer bir isim ise Süleyman Efendi'dir.
Silistre'de dünaya gelen Süleyman Efendi ilimtahsiliiçin İstanbul'a gelir ve Süleymaniye
Medresesi'nden sonra Medresetü'l- Kuzat'ta tahsilini tamamlar. İstanbul'da irşat ve ilim fa
aliyetlerine devam ederken, Cumhuriyet dönemi ile birlikte mücadele hayatı da başlamış
oluyordu. Necip Fazı! onun mazlumiyetini şöyle resmeder: "Defaİarca mevkufiyet olmaksı
zın mahkemeye veriliyor, fakat bunlardan hiçbir şey çılonıyor. Evi, etrafı, muhiti ve faaliyet
sahaları sürekli bir tarassut altında ... Dersiamlık vazifesi olarak İstanbul camilerinde verdiği
va aziarın dinleyicileri arasında sivil polisler ve hususi ajanlar daima hazır. .. Kendisi kanuna
kol kaptırmamak için istediği kadar gayret ve dikkat sarf etsin; madem Id i\llah!' demenin
bile hoş görülmediği ve tehlike belirttiği bir iklim içindedir, nasıl olsa, sade kofunu değil,
bütün gövdesini zulme kaptırmaya mahkUm ve mernurdur."45
O, tüm hayatını Kur'an hizmetine adayarak, Kur'an Kurslannın yaygınlaşmasına ve
Kur'an öğretimine büyük bir önem verir. Dönemin dini hiçbir faaliyete müsamaha tanı
mayan otoriter yapısından Süleyman Hilmi Tunahan'da nasibini alır. O, tevkifler, işkence
ler, yargılanmalar ve hapisle geçen çileli bir hayatı yaŞar. Nihayetinde Hakk'ın rahmetine
kavuşur. Bu din mazlumu büyük şahsiyetin yaşadığı sıkıntılar ö\.ümü ile nihayete ermez.
Hastalığı esnasında Fatih Camii haziresine gömülmesi hususunda gerekli izinler alınması
na rağmen, cenaze yolda çevrilerek, Karaca Ahmet Mezarlığına defn edilir. Necip Fazı! bu
durumu büyük bir zulüm olarak değerlendirir: "Böyle bir zulüm, mahiyeti bakımından kü
çük görünse de manasındaki dehşet ve bir din adamının ölüsüne bile tahakküm etmeye
kallonaktaki manevi şekavet bakımından, hele demokratik iddiasındaki bir rejim hesabına,
o Kısakürek, a.g.e., s. 223. "" Kısaküre k. a.g.e .. s. 256. •s Kısaküre k, a.g.e., s. 271.
494 1 CITER:-L\TIO."-:AL NECiP FAı:ll KISAK{IREK SYl.~POS!U'.! 1.\AY 20.22. 2G1J-KOrlY.:../TUA~EV
emsali görülmüş şeylerden değildir."46 Necip Fazı!, din mazlumlannın sonuncusu olarak bir
şahsiyeti daha ekler. Bu, hayatının seyrini değiştiren şeyh i Abdülha~m Arvasi Hazretleridir.
Ancak Abdülhakim Arvasi, Necip Fazı!' ın mazlum kategorisi içerisinde değerlendirdiği. di
ğer şahsiyederio sahip olduğu özelliklere sahip değildir. Onu mazlum kılacak ne hapis, ne
işkence, ne de idam tarzında bir zulme uğramış değildir. Ama yine de Necip Fazı! onu maz
lum olarak kabul etmek gerektiğini söyler. Çünkü o, zulüm görmemiş olsa bile İslamiyet' e
yapılan zulümleri tüm benliği ile hissederek yaşamış olduğundan en büyük mazlum47 ola
rak bu kitapta yer alması gerektiği görüşündedi ı:
Necip Fazıl'a göre Alıdülhakim Arvasi bütün Müslümanlara düşen umumi mazlumluk
halinin resmi sembolüdür. O, ·: .. ne uğradığı zulüm, ne de giriştiği zahiri aksiyon sayesinde
büyüktür; sadece şahsı ve zatiyle büyük ve sessiz sedasız köşesinde çile çeken bütün Müs
lümanlara remz .. :'48 olmak bakımından mazlumdur.
Necip Fazıl'ın dönemin önde gelen din büyüklerinin mücadelelerine yer verdiği böyle
biresere kendi şeyhini de eklerııiş olması oldukça manidardır. Zira o, herkesin şeyhinin ken
di gözünde devrinin en büyüğü ve üstünü olduğuna inanır.ve.bunun ispatı mümkün değil
dir. Üstad, kendi kıyınet hükümlerine göre büyük bir din alimi ve mürşit olduğuna inandığı
şeyh i eserinde yer vererek bir kadirşinaslık gösterdiği kanaatindeyiz.
Tarihin Büyük Mazlumları
Necip Fazı!, Son Devrio Din Mazlumları'ndan önce, Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar adlı
eserini kaleme almıştır. Bu eserde ele aldığı kişilerin dinine, milliyetine, cinsiyetine bakmak
sızın maruz kaldıkları haksızlıkları esas alarak geniş bir yelpazede değerlendirmiştir.
O, Sokrates'ten günümüze kadar her dinden ve milletten mazlumları bir araya getirdiği
ni ifade ettiği eserin i: "Tarihi zulüm ve mazlumluk davasına büyük bir giriş" olarak sundu
ğunu ifade ederek, eserini yazış sebebinin " her satırda tütrrıekte" olduğunu söyleyen Üstad şöyle devam ediyor: "Evet, bu eserin her satırını bağulayan qir ruh var ki, renk, şekil ve _
hacim gibi mücerret manasıyla bütün kitaba hakim ... Öyleyse eserdeki müşahhasların çoğu
birer bahane ve her şey, Allah'ın "insan ki zalum ve cehfildür, emaneti kabul etti" fermanı na
uygun olarak, tarihi zulüm ve mazlumluk davasını ve buna en yakışanı göstermek için .. :'49
Necip Fazıl'ın tarihi eserlerinin birçoğu hakkı yenmiş, tarihin gerçek çehresini ortaya
koymak için yazılmıştır. Tarihi şahsiyet! erin hemen hepsi zulüm görmüş ve gadre uğramış
tır. Bunlardan Sultan II. Abdülhamid ve Sultan Vahidüddin hakkındaki yaygın kaJ?.aatlerin
tersi olan görüşlerini de yeni onlar hakkında müstakil eserler yazarak ortaya koymuştur.
"Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar" ve ona bağlı olarak mütalaa edil~bilecek "Son Devrin
Din Mazlumları" adlı eser ler, yalnız bizde değil bütün dünyada benzeri az görülen bir tavırla
ortaya konmuştur. Albert Cam us' un "Başkaldıran İnsan" denemesine bazı yönlerden benzer
görünse de, temelde farklı bir iman tavrını ortaya koyan Büyük Mazlumlar, Sokrates'ten gü
nümüze bütün büyük mazlumları konu edinir.50
Bu eserde yer verilen şahsiyetlere baktığımızda, onu Son Devrin Din Mazlumları'ndan
ayıran en önemli hususun içinde barındırdığı çeşitlilik ve farklılık olduğunu görürüz. Söz
46 Kısakürek. a.g.e .• s. 276. 47 Kısa kürek, a.g.e .• s. 309 .. ' 6 Kısakürek, a.g.e., s. 311. " Necip Faz.ıl Kısakürek, Tarih Boyunca Büyük Mazlum lar, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul1995, s.3. 50 Miyasoğlu, Necip Fazı! Kısakürek, s. 55-56.
llU SlU IS I ımPmıı uısmroı SI IIJPUZVUPI I
ULUSLARASI N:CiP FAZIL KI$Ah"ÜAEK SEM?OZVVMU 20·22 r.1AVlS 2013 • KQ.'lYt../nJRKIYE
111111 ILlilll
SDPIPISiU umı rıııı rismrn
konusu eserde doğudan batlya, sanatkarından mütefekkirine, siyasetçisinden din adamına,
Müslümanından Hıristiyan ma, kadınından erkeğine farklı dünyalardan pek çok insanı maz
lum kategorisinde değerlendirmiştir. Ona göre mazlum her dinde ve inanışta bulunabilir.
inanmayan insan bir yana hayvan bile zulme uğramışsa mazlumdur. Çünkü onların mazlum
olmalarında şahsi dereceleri değil, hedef oldukları zulmü miyar olarak kabul etmiştir.
Necip Fazı!, mazlum kavramını neden bu şekilde ele aldığını söz konusu eserinin son sa
tırlarında ifade etmiştir. Bu çalışmayı, 27 Mayıs 1960 darbe sonrası tutuklanıp 19 ay hapse
mahkUm olduğu "19 aylık ıstırap"ın bir ürünüdür. Necip Fazı! bu tutukluluk zamanlarında
çektiği acı ve çile ile mazlumların ısllrabına ortak olmuş, orada aldığı ilhamla bu eseri vücu
da getirmiştir. sı Necip Fazı! bu eseri ile, acılarına ortak olduğu mazlumlada kendini özdeş
leşti rm ek isteyerek bir anlamda "son mazlum" olarak anılmayı istemiştir diyebiliriz. Çünkü
sonraki yıUarda da benzer acılaf ve ıstıraplar yaşamış ve "Zindandan Mehriıed'e Mektup':
"Reis Bey" ve "Cinnet Mustatili" gibi,eserleriyle bunları ortaya koymuştur.
Mazluma Kimlik Sorulmaz
Necip Fazıl'ın "Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar" eserinde yer verdiği mazlumlar, onun
zulme ve haksızlığa karşı ortaya koyduğu esaslı duruşu_nun en anlamlı belgeleri hükmünde
dir. Mazlum olarak nitelendirdiği kişiler onun "mazluma kimlik sorulmaz" kıstasını ortaya
koymaktadır. Zulme ve haksızlığa uğrayan kimseyi savunmak için kendisiyle aynı düşün
ceyi, dini ve milliyeti payiaşması gerelanez. Zira zulüm kimden gelirse gelsin kınanınalı ve
red d edilmeli, mazlum korunmalıdır. Necip Fazı! için mazlum olmanın tek bir kıstası vardır:
Haksızlığa ve zulme uğramak
Necip Fazıl'ın mazlumluk için esas aldığı bu kıstas, "Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar''
adlı eserinde yer verdiği her bir mazlumda müşahhas halde görünmektedir. Eserinin he
men başında uğradığı haksızlıkları zikrettiği büyük filozof Sokrates'in hayat hikayesi üze
rinden bizlere onun zihnindeki mazlumiyet ölçüsünü ortaya koyması açısından önemli bir
kıstasllr.
Sokrates Batı düşüncesinin teşekkülünde kendisinden sonra gelen Eflatun ve Aristo ile 1
birlikte en önemli saç ayağını oluşturan filozoftur. Milattan 400'lü yıllarda Atina'dfl kendini
hayatın ve ölümün hakikati üzerinde düşünmeye, gençlere din, ahlak ve terbiye dersleri
vermeye, vakfeder. Sokrates, etrafında toplanan gençleri "kendini tanı, fazileti ara, hayatı in
cele, sahteliklere tapma" diyerek düşünmeye davet eder. Etkili hi tabeti ve çarpıcı fikirleri ile
Atinalıların dikkatini üzerine çeker. Sokrates'in hayatın anlamı ve hakikati bulma yolunda
vermiş olduğu mücadelesi bir anlamda Necip Fazıl'ın'mücadelesi ile benzer özellikler taşı
maktadır. Necip Fazı!, peşinde olduğu hakikati ve bu uğurda verdiği mücadelede insanları
inandığı davaya çağırmıştır:
"Durun kalabalıklar, bu cad de çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak;
Durun durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekfın hattını alet;
Alevler içinde ev, üst kannda ziyafet!"
sı Kısakürek, a.g.e., s. 592.
1NlER!-JA110~W.. NEciP FAZlL KISAKVREk $'fMPCSIIJ!,1 MAY 2.0..22. 2ıl13 ·KO~'fA/ TUMKEY
Toplumun tek parti döneminde marlız kaldığı sılantıları derinden hisseden Necip Fazı I,
Allah'tan ve ahlaktan bahsetmenin tamimle basma yasaklandığı, tek tip düşüncenin yerleş
tirilm eye çalışıldığı bir dö.nemde canhıraş feryatlarla konuşan tek kişidir.52 O dönemde çı
kardığı Büyük Doğu Dergisi, tüm bu yasaklara rağmen Müslümanların her türlü meselesini
konuşan, tartışan ve ortaya koyan tek yayın organıdır. Söyledikleri ve yazdıklarıyla düzeni
yıkmakla suçlanır ki, Sokrates' e yöneltilen suçlamalar da aynıdır: "0, eski nizarn için korku
tucu bir şeydi. Mevcudu temelinden sarsıyordu. Devlet ve cemiyetin temellerine indirdiği
her darbe derhal seziliyor, hiçbir engele rastlamadan binayı dayanağından çatısına kadar
kavrıyordu. Darbelerin tesirini yumuşatacak aracı unsurlar da mevcut değildi"53 diyerek
Sokrates'in içinde bulunduğu durumu resmeden Necip Fazı!, bir anlamda kendi mücadelesi
ile paralellikler kurar. Necip Fazı!, kurulu düzene muhalif söylemleri ile benzer tepkilerle
karşılaşmıştı. O, kendi döneminde yönetime karşı ilk ciddi eleştirileri getiren ve bunları çe
kinmeden seslendiren kişi olması balamından öncü bir şahsiyettir.
Sokrates fikirleri ve konuşmaları ile tüm şimşekleri üzerine çeker. Nihayetinde Atinalı
lar onu şikayet ederek halk mahkemesinde yargılanmasını sağladılar. Sokrates, 502 kişiden
oluşan mahkemenin karşma çıkar ve Apolocya adlı meşhür'savunmasını yapar. Savunma
sında inandığı tüm hakikatleri sanki talebelerine ders verir gibi cesur bir şekilde mahkeme
de bir kere daha dile getirir. Necip Fazı! onu savunmasını: "Müdafaadan başka her şey!.. O,
işi nihayet suçsuzlukla tamamlayıcı bir üzerinden atma savunması değil, her şeyi üzerinde
toplayıp asıl hakikat ve fazileti ona bağlama hamlesi, muhteşem bir taarruzdu. Sanki Sok
rates hayalindeki düşmana karşı 501 kişilik bir ağaç altı toplantısı tertiplemiş, hakimlerini
fikri mahkUmları haline getirmişti. Ara sıra farlana varıp gayet ince lavrımlarla düzeltmeye
çalıştığı bu vaziyet, hakikatte, Atina vatandaşlarından, yani talebeleri makammda insanlar
dan ibaret gördüğü yargıçların suratı na bazen bir tokat, bazen bir istihkar, istihza ve her an
korkunç bir istiğna ve daima ezici bir ders ve ihtar belirtiyordu.54
Necip Fazı! Sokrates'in savunmasına parça parça ve genişçe yer verir. Fikirlerinden
dolayı defalarca mahkeme karşısına çıkan ve yargılanan Necip Fazı!, bir yönüyle kendi
savunmaianna göndermeler yapmaktadır. Bir gün içinde dokuz ayrı dosyadan mahkeme
huzuruna çıkacak kadar fazlaca yargılanan ve 100 yılı aşkın hapis tehdidi altında kalmış
bulunan Necip Fazıl'ın hapishane yılları üniversite fazladır. Aleyhine açılan dava dosyaları
ise mahkeme arşivlerini dolduracak ha cm e sahiptir.55 1_\Jecip Fazı!, Sokrates'in savunmasının
toplandığı Apolocya gibi kendi savunmalarını da "Müdafaalarım" isimli eserinde bir araya
getirmiştir. Öyle ki, Necip Fazı! Sümerbank'a hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davada, mah
keme huzurunda yaptığı savunmasında Sokrates'in savunmasından bir bölüm okumuştur.56
Mahkemede tıpla, Sokrat gibi cesur ve etkili bir savunma yapan Necip Fazı!, son cümlelerini
şöyle tamamlamıştır. "Ben Türk vatandaşı ve muharriri Necip Fazı), en fevkalade mikyasta
doldurduğunuzu sezdiğim Türk kaza mevkiinin bir mümessilinden heraatımı istemeye uta
nırım. Hakk'ın bu kadar gür seslisini ve açığını isternek sanki hakimden şüphe etmek gibi
bir his verir bana ... "57 Necip Fazı!' ın bütün mahkemeleri her zamari olay olur, edebi üslubu
ile yaptığı cesur savunmaları gençler yalandan takip ederdi.58
52 Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, s. 18. SJ Kısa kürek. Tarih Boyunca Biiyük Mazlum lar, s.l3. sı Kısaküre k. a.g.e., s. 20. 55 Suat Ak. Sistem Karşısında Gerçek Muhalefet, s. 129. 56 Kısakiirek, Mudafaaları m, s. 32. s' Kısa kürek, a.g.e., s.33. 58 "Mahkemelerdeki mudafaalarında kendinden emin ve rahat tavn ile dikkat çekerdi. Sanki hakim önünde yar-
ll I SI HI SI HUiP ltnlllstiRrll SQIIIPOZIOJIO
VLUSL.AA~I NECİP FAZIL KISAJ<ÜA!K SE1.1POZYUI!U 20·221.\AYI$ 2013 4 KOI'IYA/lUR!<iYE 1497
ıt;l ~~ ~
/J.f~~~ l~
lll lllillilll SHIPISIDil ımı rom mmrır
Sola'ates mahkemenin sonunda "Yunan gençlerini yoldan çıkarmak" suçundan ölüme
mahkUm edilir ve hapsedilmesinin 30. gününde baldıran zehir içirtilerek öldürülür. Ne
cip Fazı!, Sokrates'in memleketinin putlarını devirmeye kalkıştığı için öldürüldüğünü ifa
de ederek, onun Batı fikir tarihinin ilk büyük mazlumu ilan eder. 59 Bu bölümün sonunda,
Sola'ates'in sırf düşündüğü için öldürülmesinin üzerinde!"). 24 asır geçmesine rağmen bugün
aynı akıbete uğrayan kimseler olduğunu ifade ederek aslında kendi mazlumiyetine işaret
etmektedir.
Necip Fazıl büyük mazlumlar kategorisinde yer verdiği şahsiyetlerden biri de İmam
Malik'tir. Necip Fazıl'ın mücadelesi ile. ortak no~ları olması açısından dikkate değer bir
portredir İmam Malik. O, Emevi Devleti'~in parlak günlerini ve yıkılışını, Abbasi Devleti'nin
güçlü dönemini müşahede etmiştir. Dönemi m yöneticileri tarafından pek çok baskıya, hap
se ve işkenceye maruz kalmıştır. Ancak kendisi hiçbir zaman idarecilerin istekleri doğrultu
sunda konuşmam ış, hak bildiğinde~ şaşma mıştır.
Baskıcı yönetimlere karşı hakkın yanında yer alma ve hak bildiğini her zaman ve zemin
de dile getirme .tavrı Necip Fazı! ve İmam Malik'in ortak yönlerini oluşturmaktadır. Necip
Fazı!, İmam Malik'in din ölçülerine sadık kaldığı için zulme uğradığını ifade eder. Nitekim
· kendisi de tek ölçüsünün İslam olduğunu ve bunun mücadelesini verdiğini60 her vesile ile
ilan eder. İmam Malik ve Necip Fazı!, aynı davanın farklı. zamanlardaki öncüleri ve mazlum
ları olmaları bakımından benzeşirler.
Davasını fikirleri ve kalemi ile savunan Necip Fazı! gibi İmam Malik de, Halifeye 'karşı
ayaklanmalar olduğunda isyancılan desteklememiş ve kendisine isyancılara ölüm cezasının
şeriata göre caiz olup olmadığı zaman ise, bunun devletine göre değiştiğini, eğer Ömer bin
Abdülaziz gibi birisine karşı yapılırsa caiz olacağını ancak bunu tersi bir durum söz konusu
ise olaya zalimin zalimi cezalandırması gözüyle bakılması gerektiğini söyleyerek61 bu gibi
fitnelerden uzak durmaya çalışmıştır.
İmam Malik, pratik siyasetten ve kargaşalardan uzak durmaya çalışmış, idarecilerin is
tekleri ne de hiçbir şekilde boyun eğmemiştir. Abbasi Halifesi Ebu Cafer el- Mansur döne
minde, menfaatleri yönünde fetva vermesini isteyenlere karşı geldiği için şiddetli işkence
lere uğramıştır. Gördüğü haskılara ve çektiği sıkıntılara rağmen, zalim bir idareciye karşı
ayaklanmanın caiz olma~ığı yönünde fetva vermiştir. Necip Fazı! idarecileri açıkça··ve kor
kusuzca eleştirmesine rağmen fiili bir ayaklanmanın ve mücadelenin içinde yer almamıştır.
Hatta zaman zaman devlet ve hükümetyetkilileriyle çeşitli is.tişarelerde de b~unmuştur.
Necip Fazıl'a 1945-48 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi aleyhine başlattığı mu
halefeti durdurması ve Demola'at Parti ile uğraşması iç! n parti ve hükümet yetkilileri tara
fından oldukça yül<lü bir para kendisine para teklifinde bulunmuş ancak o, bir servet de
ğerinde olan parayı kabul etmemiştir. Bunun neticesinde tedbir, t~~dit ve tutuklamalarla
bezdirilmeye çalışılır.62
Necip Fazıl'ın hayatında eksik olmayan hapis ve işkencelere İmam Malik'te maruz kal
mıştır. Gördüğü işkenceler sonunda kolları omuzlanndan çıkmış, idrarını tutamaz duruma
gılanan kendisi değil de, inanmadığı hissedilen kanuniann sözcüsü savcılardıı: Bazı kere.ler hakimler heyeti de bu yargılanmanın muhatabı olurlar. Böylesine şaşırtıcı bir hukuk manbğı, çok az insanda görülür." Bkz. Mustafa Miyasoğlu, Necip Fazı! Kısakürek, s. 20-21 .
., Kısakürek, Tarih Boyunca Büyük Mazlumlaı; s. 27. •• Kısakürek,ldeolocya Örgüsü, s. 103-105. 61 Kısakürek. a.g.e., s.147. 62 Ak, a.g.e., s. 40.
4981 l ~lrEiiı!IATIO~tU. tZE.CiP FAZll KISAK\JACX SVI.lPOStU~.! MAV&~. 2013· KOflYA J TUMiL~
düşmüştür. Ömrünün büyük bölümünü hastahkla geçiren İmam Malik, hastalığını hiç kim
seye sezdirmemeye çalışmıştır. Kıhk kıyafetine çok önem veren bu iili m, hastalığına rağmen
düzgün görünmeye devam etmiş ve ağlayıp sıziamadan hastalığına sabretmiştir.
İmam Malik, yaşadığı dönemde ortada kol gezen sapıkgörüşlereve inanışiara savaş aç
mış ve yılınadan hem halka hem de idarecilere öğüt vermekten ve ·onları uyarmaktan geri
durmamıştır. Yöneticilerle çok görüştüğü yönündeki eleştirilere ise, bunun görevi olduğunu
eğer yöneticilerle görüşrnezse onların yanlış kişiİere danışarak isabetsiz kararlar verecekle
ri, şeklinde cevap vermiştir. Nitekim benzer şekilde Necip Fazı!' da siyasette ve devletyöne
timinde etkili olan kimselere hem yazıları hem de özel görüşmeleri vasıtasıyla fikirvermeye
çalışmıştır.63
İmam Malik'in bir diğer özelliği ise, İmam Azam Ebu Hanife'nin aksine halifelerden bağış
almasıdır. Çünkü o, alimierin beytü'l- malda hakları olduğu görüşünde idi. Necip Fazıl'ın bu
anlamda örtülü ödenekten Büyük Doğu Dergisi'ni çıkarmak için almış olduğu yardırnlar;64
İmam Malik'in bu görüşünün bir yansıması şeklinde değerlendirilebilir.
Son devrio din mazlumlarında zulme uğrayan hakları ye!len, aşağılanan ve ezilenlerin
sesi olmuş. Onların uğradıkları zulümleri en yüksek sesle dile getirmiştir. Hem de hiç kim
senin sesini çıkarmaya, konuşmaya ve yazmaya çekindiği ve korktuğu bir devirde her türlü
baskı ve sıkintıyı göze alarak bunu gerçekleştirmiştir. Mazlum ol.mayı göze alarak zulmün
karşısında bizzat durması onun davasında ne kadar samimi ve cesur olduğunun gösterge
sidir.
Tarih boyunca büyük mazlumlarda ise mazlum her kim olursa olsun onun yanında olun
ması gerektiği tezini ortaya koymuştıır. Zulme uğrayan bizden olmasa da onun haklarını
korumak gerekir. Bu insan olmanın gereğidir. Bugün ülkemizde düşüncenin ve inanç hür
riyetinin önündeki engeller ortadan kalkmışsa ve insanlar daha demokratik ve özgür bir
ülkede yaşıyor! arsa bunda Necip Fazıl'ın verdiği mücadelenin büyük payı vardır.
6, Neclp Faııl'ın Adnan Menderes ve Turgut Öıal ile olan ilişkileri için bkz. Suat Ak, Sistem Karşısında Gerçek Muhalefet
M Necip Fazıl'ın Başbakan Adnan Menderes döneminde örtülü ödenekten çeşitli defalar yardım aldığı vakidir. Geniş bilgi için bkz. Suat Ak, Sistem Karşında Gerçek Muhalefet
uıusıunı nmP nmvısmm SQiilPIZVU~U
UlUSLARASI UECIP FAZIL KIS.:.K\IMEK SEr.'.?OZ"ı'Ut/.U 21).22 MAYıS 2013 ·KC:J'ı"A/TÜnKIYE
KAYNAKÇA
AK. Suat, Sistem Karşısında Gerçek Muhalefet, Rasyo Yay., istanbul 2009.
HANiOCLU, Şükrü, Osmanlı'dan Cumhuriyet' e Zihniyet, Siyaset ve Tarih, Bağlam Yay., Istanbul 2006.
KARACA. Alaattin, "Nedp Fazı! Mağrur Bir Öfkenin Şairidlr': Tilrk Edebiyan Dergisi. Mayıs 2013, S. 475, ss. 4-7.
KISAKÜRE K, Nectp Fazı!, ldeotoeya Örgüsü, Büyük Doğu Yay., Istanbul 2005.
KISAKÜRE K, Nedp Fazı!, Türkiye'nin Manzarası, Bilyük Doğu Yay., ls_tanbul 1995.
KISAKÜREK. Nedp Fazı!, Tarih Boyunca Bilyük Mazlumlar. Büyük Doğu Yayınlan,lsta.nbull995.
KISAKÜRE K, Ne tip Fazı!, Müdaraalan m, Büyük Doğu Yay., istanbul1991, s. 247.
KISAKÜREK, Nedp Fazı!, Son Devrin Din Mazlumlan, Büyük Doğu Yay., Istanbul 2007.
KISAKÜREK. Nedp Fazı!, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Büyük Doğu Yay., istanbul1988.
KISAKÜREK, Nedp Fazı!, Vahiduddin, TokerYay.,lstanbul1968.
MIYASOCLU, Mustara, Necip Faz ıl Kısakürek,'~çağ Yay., Ankara ı 992.
O KAY. Orhan, Necip Fazı! Kısakürek, Kültür ve Turizm Bakanlı~ Yay., Ankara 1987.
TDKSözlüğil, Cumhuriyet Basımevi,lstanbul 1945.
http:/ fwww.necdetsubasi.com/index.php/makalef37-60-oncesi-islami·nesriyat (03.05.2013)
http:/ fwww.n·f·kcomfhakkinda-yaz\tan)ar·ve-ince.lemeler/dersim·tabusunu-kim-yikti-2 {10.05.2013)
t:~TEANATIO:tAt NECIP FAZil. KISAK'Ü:\9< SY:O!.?O!IU!J MAY »22. 20t3 • KO::VA 11\.mKEY
Top Related