Yıl: 2010 IOcak-Şubat ISayı: 1 ISSN 1302-040X
Transcript of Yıl: 2010 IOcak-Şubat ISayı: 1 ISSN 1302-040X
Yıl: 2010 IOcak-Şubat I Sayı: 1 ISSN 1302-040X
86. Yıl
Hadi CANBAZe-posta: [email protected]
KAPAK FOTOĞRAFIRüknettin TEKDEMİR
Ballıdağ Göknar Ormanları-Daday
YAYIN KURULU
Doç. Dr.Erdoğan ATMİŞDoç. Dr. Sezgin ÖZDENDoç. Dr. Oktay YILDIZ
Dr. Mehmet Ali BAŞARANSerkan AYKUT
Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR
TÜRKİYE ORMANCILAR DERNEĞİTUNA CAD. NO: 5 96410 KIZILAY/ANKARA
Yıl: 2010 I Ocak-Şubat I Sayı: 1 I Cilt: 85 I
Dr. MURAT ALAN
[email protected]ç. Dr. SEZGİN ÖZDEN
TÜRKİYE ORMANCILAR DERNEĞİTARAFINDAN İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR.
www.ormancilardernegi.org
[email protected]@ormancilardernegi.org
ÇINARLAR!
Asırlar konuşurlar, çınarları görünce:Kimi ulu, kimi kovuk:Kiminin kabukları ince inceÇınarlar!Yaşadıkları yere benzerlerBabı-âli kapısındaki ÇINAR!Dallarında, asılmış insanların hayali,Yapraklarında, saltanat arabalarınınŞıngırtısı var!Termalde, ayrı bir ÇINARAğustosta, yaprakları tül kadarNarin ve ince,Oya, oya dalları arasındaTitreşir, kokarlarBahar kadar taze!Altında,Saadetin yemyeşil sükûnu var,İnsana açılan,Umut dolu dalları kadar!Uludağ'da yükselen çınar!Gövdesinde, Tanrıya uzanıyorSanki asırlar;Yaprakları tarih sayfaları;Rüzgârla dökülür,Baharla açar!ÇINARLARBir ağızdan haykırırlar!YaşantımdaDoğduğum yerin kaderi var!Gördüm ki,Çınarların kaderleri ayrı, ayrıVe deKâinata hükmedenTek Tanrı
Dr.Nurettin ELBİR(Orman Mühendisi)10 Eylül 1969
Orman ve Av
1
EDİTÖRDEN
Doç. Dr. Sezgin Ö[email protected]
İÇ İNDEK İ LER
1
2Başyazı
3
41
43
6
29
19
27
9
21
10
16
Ormancılık mesleği ve bu mesleğin mensupları
köklü tarihinde görev yaptıkları Anadolu'nun ücra
köşelerinde mesleğin temsilciliğinin yanında kültür
elçiliği görevini de başarıyla yürütmüştür. Ormancılık
sadece biyofizik, ekonomik ya da teknik bir meslek
değildir. Bu mesleğin kültürü yayma ve var olan
kültürü yaşatma fonksiyonu da vardır. İşte bu nedenle
bu sayıdan itibaren Dr. Cihan Erdönmez tarafından
hazırlanacak “Doğa ve Kültür” köşemizi sizlerin
beğenisine sunuyoruz. Bu köşede güncel kitap
tanıtımları, sanatsal ve kültürel etkinliklerden
haberleri sizlere sunmayı amaçlıyoruz.
B u s a y ı d a n i t i b a r e n , s o n y ı l l a r d a
meslektaşlarımızın adını sıkça duydukları Hazin
Cemal Gültekin de bir köşe hazırlamaya başladı.
Sayın Gültekin köşesinde çok iyi tanınmayan bazı
çalı, ağaççık ve ağaçları bizlere tanıtacak. Bu sayıda
şahane resimleriyle “alıçları” bulabilirsiniz.
Arkadaşımız Kaan Özkazanç iki yıldır dergimizde
kendisine tahsis edilen köşesinde av ve yaban
hayatının canlılarıyla bizi tanıştırıyor. Özenli ve
gayretli çabalarından dolayı Yayın Kurulu olarak
kendisine teşekkürlerimizi sunuyor yeni yazılarını
bekliyoruz.
Yine bu sayıda Dr. Murat Alan tarafından
mesleğimizin önemli simalarından Doç. Dr. Yücel
Çağlar ile gerçekleştirilen, keyifli ve yakın tarihimiz ile
günümüze farklı bir bakış açısı getiren söyleşiyi ilgiyle
okuyacağız. Yücel Çağlar'a sağlıklı uzun ömür diliyor
geçirdiği rahatsızlıktan dolayı acil şifa bulmasını
umuyoruz.
Ekoturizm topluluğunun Erfelek gezisini Sayın
Nebahat Arıkan'ın duru anlatımıyla severek
okuyacaksınız. Ayrıca bu sayıda Tuncay Neyişçi,
Ferruh Atbaşoğlu, Cihan Erdönmez, İlçin Aslanboğa,
Muhammet Kılcı ve arkadaşları ve Batuhan Günşen'in
bilimsel ve mesleki yazılarını da bulabilirsiniz.
2010 yılının ikinci sayısında buluşmak üzere tüm
üyelerimize sağlıklı bir yaşam ve barış dolu bir dünya
diliyorum.
Söyleşi: Orada Bir "Ormancı" Var UzaktaDr. Murat ALAN
AlıçlarHazin Cemal GÜLTEKİN
Ekoturizmin Doğaçlama Uygulanması Kaynakİsrafıdır Prof. Dr. İlçin ASLANBOĞA
Editörden Doç. Dr. Sezgin ÖZDEN
Yitirdiklerimiz Arka İç Kapak
Yasak'ın Ekoloji'siProf. Dr. Tuncay NEYİŞÇİ
Sinop ErfelekNebahat ARIKAN
Kopenhag MutabakatıH. Batuhan GÜNŞEN Arş. Görevlisi
Karaçam (Pinus Nigra...) Fidanlarının Su İçeriği...Muhammet KILICI - Dr. Mehmet SAYMAN - Giyasettin AKBİN
Doğa ve KültürCihan ERDÖNMEZ
Adalet ve Demokrasi Haftası BildirisiFerruh ATBAŞOĞLU
Hocamızı AndıkSultan BEKİROĞLU
Ocak - Şubat 2010
Kırsal Kalkınma ÜzerineCihan ERDÖNMEZ
46Şahin Buteo buteo (L.)Yrd. Doç. Dr. Nuri Kaan ÖZKAZANÇ
Şiir ÖnNurettin ELBİR
İç Kapak
Şiir Arka DışAbdullah EREN
Kapak
Orman ve Av
2
BA
ŞYA
ZI
Ocak - Şubat 2010
Türkiye Ormancılar DerneğiYönetim Kurulu
Ülkemizdeki 64 yıllık demokrasi tarihine karşın,
toplum olarak demokrasinin kurum ve kurallarını içimize
sindiremedik. Siyasi gelenek ve görenek oluşturamadık.
Demokrasiyi çoğunluğun her şeyi yapabileceği bir sistem
olarak algıladık. 1970'li yıllardan sonra siyaset hep
günlük kısık çıkar hesapları üzerine yapılageldi. Bir
mevziyi, bir mevkiyi ya da iktidarı ele geçirenler buraları
tapulu mülkleri gibi kabul ettiler. “Bizden” diye kabul
edilenler abat edildi. Karşı olanlara ise yaşam hakkı
tanınmak istenmedi.
1970'li yıllarda güçlenen emperyalizm, ülkemizde
de ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. 24 Ocak 1980
ekonomik karar lar ın ı ç ıkar tmış lar, bun lar ın
uygulanabilmesi için de 12 Eylül yönetimini
tezgahlamışlardır. 12 Eylül yönetimi büyük bir baskı
kurarak toplumun politik direncini kırmış, tepkisiz,
dirençsiz bir toplum oluşturmuştur. Uzun yıllar süren bu
süreçte toplumun değer yargıları, uluslar arası
sermayenin isteği doğrultusunda yönlendirilmiştir.
Globalleşme, liberalleşme, küreselleşme gibi sloganlarla
ulusalcı dirençler kırılmaya ve bir tüketim toplumu
yaratılmaya çalışılmıştır. Doğaldır ki ormancılığımız ve
meslek kamuoyumuz da bu olumsuzluklardan
etkilenmiştir. Meslek kamuoyumuz yıllarca kendi
sorunlarını bile görüşemez, tartışamaz duruma
getirilmiştir.
86 yıllık Türkiye Ormancılar Derneği, geçmişte
meslek kamuoyunun tek ve etkin bir örgütü olarak;
birlikteliğin, dayanışmanın, meslek sorunlarının
çözümünün, meslek ve meslektaş sevgisinin odağı
olmuştur. Modern bir orman yasasının çıkarılışında,
bilimsel ve teknik ormancılık uygulamalarının
y e r l e ş m e s i n d e , o r m a n c ı l ı k p o l i t i k a l a r ı n ı n
belirlenmesinde önemli bir yeri olan Türkiye Ormancılar
Derneği, meslekte ve ülke kamuoyunda da büyük bir
destek bulmuştur. Bu nedenledir ki 1950 sonrası güçlü
DP iktidarının ormanlar aleyhine başlattığı yasal süreci
durdurmuş, iktidarın çok acil gördüğü yasa değişikliğini
1956 yılına kadar erteletmiştir. Yoğun politik baskılara
göğüs geren 1950'lerin TOD Yönetim Kurulu, sorunu
Orman ve Av'da şöyle özetlemiştir; “Türk ormanları hiçbir
siyasi parti rengiyle görülemez, onların bir tek rengi
vardır; o da memleket ve vatan rengidir”. Yine bu
yönetimin genel sekreteri İ.Selçuk ÇAKIROĞLU
1950'lerin yoğun politik baskısına karşı gösterilen direnci
1956 yılında TMMOB Genel Başkanı olarak şöyle
özetlemiştir. “Haklı bir davada bütün bir meslektaş
topluluğunun cemiyet (dernek) etrafında nasıl bir bütün
olduğunu görmenin verdiği sevincin ruhumdaki izleri
hakikaten silinmez olmuştur. Memuriyetimizden olma
anları ile cemiyet idare heyetinin ittifakla mücadele kararı
verdiği geceyi ve 202 sayılı kararı Karar Defterine not
düşüşümü, bugün olmuş gibi hatırlarım. Bu meslek diğer
mesleklerin hepsinden çok idealiste sahiptir. Cemiyetimiz
bu tesanüdün (dayanışmanın) en muhteşem
sembolüdür”.
Yönetim Kurullarımızca, Derneğimizin bu onurlu
geçmişini yaşatmak, yeniden güçlü bir meslek örgütü
oluşturmanın mücadelesi verilmiştir. Bunda da başarılı
olunduğu kanısındayız. Günlük politik ve kişisel çıkar
hesaplarının dışında sadece meslek ve meslektaş
sorunlarını dile getirerek geçmişteki misyonumuza uygun
bir tavır sergilenmiştir.
Derneğimiz, geçmişteki siyasi kamplaşmaların
meslek kamuoyumuzda yarattığı olumsuz ortamın
giderilmesi yönünde de uzun yıllar içtenlikli tavrını, yapıcı
söylemlerini sürdürmüştür. Bugün politik çekişmelerin
dışında ormancılık sorunları birlikte görüşülüp,
tartışılabiliyorsa, bunda Türkiye Ormancılar Derneği'nin
özverili çabaları etkin olmuştur.
Geçmişte, bilgi, beceri, liyakat, saygı ve sevgi gibi
kriterlere göre şekillenen sistem; birkaç kişinin siyasi
hırsı, koltuk sevdası, günlük çıkar gibi ilkesizliklerle yok
edilmiştir. Bu süreçte birçok meslektaş mesleği ve
meslektaşı kullanarak amaçlarına ulaşmışlar ama
mesleğe hiçbir katkıları olmamıştır. Son yıllarda bu yönde
çabalar artmış, mesleğin ve meslektaşın sırtından çıkar
sağlama girişimleri ön planda tutulmaya başlanmıştır.
Meslek büyüklerimizin uzun yıllar her türlü
mahrumiyete, sıkıntıya ve cefaya katlanıp büyük
özveriyle ortaya koyduğu birikimler, mirasyedi
hovardalığı ile çok kısa zamanda yok edilmişlerdir.
Tüm bu olumsuzluklar ve bu olumsuzluklara verilen
destekler, yapılan yanlışlar, mesleğin kayıpları ve
kazanımları irdelenmeden, sorgulanmadan bazı
grupların birbirlerini suçlayarak birlikteliği kendilerinin
sağlayacağı savıyla ortaya çıkmalarının hiçbir anlamı,
dayanağı ve gerekçesi olamaz. Dün kişisel çıkar için
sessizliğini ve suskunluğunu bozmayanlar, bugün hangi
birlikteliği sağlayabileceklerdir?
Türkiye Ormancılar Derneği geçmişindeki
ormancılık politikalarına bağlı kalarak mücadelesini
sürdürmüş, bu mücadelede hiçbir siyasi parti ve partiliye
payanda olmamıştır. Hiçbir zaman kişisel ya da örgütsel
çıkar talebinde bulunmamıştır. TOD'un bu ilkeli tavrı,
siyasi düşüncesi ne olursa olsun, çoğu meslektaşımız
tarafından da benimsenmekte ve desteklenmektedir.
Türkiye Ormancılar Derneği yönetim kurulları da
doğal olarak yukarıda özetlenen ilkelerin ışığında tavırlar
geliştirmişler, TOD üyelerine yaraşan yönetimler
sergilemeye çalışmışlardır. Gelişen/gelişecek olaylar ve
durumlar karşısında bu çizgi sürdürülecektir.
Saygılarımızla,
YASAK'IN EKOLOJİSİ Prof. Dr. Tuncay NEYİŞÇİAkdeniz Üniversitesi
yönelik yöntemler geliştirir. Orman yangınları konusunayaklaşımımız ağırlıklı olarak silvikültür temelliolduğundan orman yangınlarını ormanlardan uzaktutmaya çalışırız. Oysa ekolojik yaklaşım ormanyangınını orman ekosisteminin kuraklık, otlatma, rüzgar,bakı, toprak, pH, vb. onun yapısı ve işlevi üzerindebelirgin etkileri olan bileşenlerinden biri olarak görür. Bunedenle salt silvikültür temelli ormancılık anlayışı veuygulamaları ile orman yangınları yönetiminde başarılıolabilmek mümkün değildir.
Orman yangınları konusuyla ilgilenen bilim insanısayısı, son yıllarda gözlenen sevindirici artışlara karşın,iki elin parmaklarını dolduramayacak kadar sınırlıdır.Türkiye kaynaklı bilimsel yayın konusunda da durum pekfarklı değildir. Orman yangınlarının çarpıcılığına vekamuoyunda yarattığı tepkilere karşın bu ilgisizliğinnedenleri üzerinde durulmamış, ancak yetkili ağızlardanorman yangınları konusunda Avrupa ülkeleri, hattaABD'den daha başarılı olduğumuz iddiaları ortayaatılabilmiştir. Kulağa hoş gelen bu anlamsız iddia, ormanyangınlarını anlama ve yorumlama konusundakisığlığımızı apaçık gözler önüne sermektedir. Yangın yeri,yanan ormanın yapısı, yaşı, yörenin sosyoekonomikdurumu, yerel iklim koşulları gibi pek çok farklı değişkeniiçeren yüksek derecede heterojen yapılar dikkatealınmadan, bölgesel ya da ülkesel ortalama yangınsayıları ve yanan alan büyüklükleri üzerinden böyle biryargıya varmak ve bunu ısrarla sürdürmek anlaşılmasızor ancak bir o kadar da anlamlı bir gerçeğimizdir. Neyine ile karşılaştırmaktayız?
Ön sözün son sözü olarak, orman yangınlarınıyönetme konusunu, kulağa hoş gelen ancak yanıltıcıiddiaları bir kenara bırakarak, nerede ise “ ”danbaşlayarak ele alma, yeniden inşa etme cesaretinigösterebilmeliyiz diyorum.
sıfır
Önsöz Yerine
Ben aslında orman ekolojisi, özellikle de yangınekolojisi konusunda uzmanım, ancak meslek kamuoyubeni orman yangını uzmanı olarak tanıyor. Bu durumdanen azından iki önemli mesaj çıkarılabilir. Birincisi ormanekolojisi konusunun pek fazla ciddiye alınmadığı, ikincisiorman yangınlarıyla ilgilenen bilim insanı sayısının azolduğu. Ben her ikisinin de gerçeği yansıttığıdüşüncesindeyim.
Ortalıkta kendini, başta biyologlar olmak üzere,ekolog ya da ekoloji uzmanı olarak tanımlayan pek çokkişi olmasına karşın, akademik olarak bu unvanı hakedenlerin sayısı çok azdır, çünkü buna imkan verecekakademik program sayısı çok sınırlıdır. Sanıldığınınaksine ekoloji, biyolojinin bir alt dalı değil, biyolojiden çokfarklı bir alandır. Biyoloji canlıları çalışırken ekolojiilişkileri, etkileşimleri çalışır. Bu bile iki alan arasındakiradikal farklılığı açıklayabilir.
Ekoloji bağımsız bir ders olarak 1934 yılından beriİ.Ü. Orman Fakültesinde okutulmaktadır ve bendoktoramı Toprak İlmi ve Ekoloji kürsüsündetamamladım. Daha sonra açılan orman fakültelerinde deekoloji dersleri verilmiştir ve verilmeye devamedi lmektedir. Ancak, ormancı lar ın günümüzparadigmasına uygun bu önemli ayrıcalıklarınınyeterince farkında oldukları söylenemez.
Orman mühendisliği eğitiminin başından beri ekolojikonusunun işleniyor olması kesinlikle tesadüfi değildir.Sanılanın aksine ekoloji orman mühendisliği eğitiminintemel konusudur ve orman mühendislerinin aslındakendilerini uygulamacı ekolojistler olarak tanımlamalarıgerekir. Genellikle temel konu olarak kabul edilensilvikültür temelini ekolojiden alır ve yerel ekolojiközellikleri dikkate alarak ormanların yönetilmesine
3
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
Orman ve Av
4
Ocak - Şubat 2010
Giriş
Smokey Bear, OrmanY a n g ı n l a r ı n ı S a d e c e S e nÖnleyebilirsin
Orman yangınları konusuna nereden ve nasılgirmem gerektiği benim için her zaman çetin birmesele olmuştur. Gelin yukarıda değinildiği gibi işe,üzerinde hemen hiç durulmamış “sıfır” noktasındanbaşlayalım.
Tutulmaya başlandıkları ilk günden günümüzeistatistikler orman yangınlarının %90'ın üzerindekibir bölümünün insan kaynaklı olduğunu ortayakoyuyor. Bu durumda çaba ve kaynakların büyükbölümünün bu alana, insan kaynaklı yangınlarınderinlemesine incelenmesine, nedenlerin ardındakinedenlerin ortaya çıkarılmasına ve bunları en düşükseviyeye indirebilecek önlemlerin alınmasına tahsisedilmiş olması aklın gereğidir. Ancak gerçek durumhiç de böyle görünmüyor. Kayıtlar, istatistikler, websayfaları, vb belgeler çaba ve kaynakların büyükbölümünün, bu insan kaynaklı nedenleri değil, uçak,helikopter, arazöz gibi teknolojiler de kullanarakyangınları ortadan kaldırmaya tahsis edilmektedir.Ülkemizin en büyük yangınlarından üçünü yaşamışGökova-Marmaris karayolunda insanları ormanyangınlarına karşı daha dikkatli olmaya davet eden,davranış değişikliğini özendirecek nitelik, nicelik veetk in l ik te hazı r lanmış uyar ı levha lar ınarastlanamaması ve insan kaynaklı ormanyangınlarının genel ve özel nedenlerini, yaninedenlerin ardındaki nedenleri anlamaya ve etkiliiy i leşt i rme programlarının gel işt i r i lmesinidesteklemeye yönelik hemen hiçbirbilimsel çalışmanın yapılmamışolması da son derecede ilginç ve bir okadar da düşündürücü bir konudur.Oysa Amerika Birleşik Devletleri1940'lı yıllarda başlattığı, yandaörneği verilen, “
” kampanyasıylaoldukça başarılı sonuçlara ulaşmıştır.
Yol kenarlarını “hatıra ormanı”tabelalarıyla donatma cömertliğini gösteren kişi vekurumların, o ormanların yanıp kül olma riskiniazaltabilecek tabelalar konusundaki cimrilikleri ya dabunu akıl edememeleri de bu asimetrinin biruzantısıdır.
Türk ormancılığı insan kaynaklı orman yangınınedenlerini a) İhmal ve dikkatsizlik; anız yakma,çöplük, avcılık, çoban ateşi, sigara, piknik, diğer b)Kasıt; terör, kundaklama, açma c) Kaza; enerji nakilhatları, trafik, diğer d) bilinmeyen başlık ve altbaşlıkları altında değerlendiriyor. Nedeni bilinmeyenorman yangınlarının oranı hayli yüksektir. Bu,konunun hangi ciddiyette ele alındığının bir ölçüsüolarak değerlendirilebilir. Aslında konu tümüyleciddiye alınmamaktadır. Oysa her alt başlık ayrıntılıincelemeye alınmalı, neden olanın sosyal veekonomik durumu, eğitim seviyesi gibi konular
mercek altına yatırılmalıdır. Bu tür çalışma veanalizler, yangınların neredeyse tümünden sorumluinsana yönelik önleyici program ve projeleringeliştirilebilmesi için son derece de önemlidir. Bukonular anlaşılmadan helikopter ve uçak gibi göreliolarak maliyetli teknolojilerin kullanımı rasyonelolamaz.
Ne demek mi istiyorum? İşte size iki çarpıcıörnek;
Birinci örnek: 1994 Gelibolu Yarımadasıyangınına bir anız ateşinin neden olduğununanlaşılması üzerine, sorunun ormana 4 km mesafeiçinde anız yakmanın yasaklanmasıyla çözümekavuşturulabileceği kolaycılığına kaçıldı. OysaGelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkının mastırplanında bölge halkının anız yakma alışkanlığınınolduğuna dikkat çekilmekteydi. Daha da önemlisi,orman/tarım alanı arakesitlerinde orman ile tarımalanı (çoğunlukla tahıl alanı) arasında yangınınormana sıçramasını engelleyebilecek hiçbir önleminalınmamış olduğu, köylülerin hangi nedenlerle anızyakmakta ısrar ettikleri, bu konuda kendilerine eğitimve r i lm iş o lup o lmad ığ ı , o rmanc ı l a r ın ınsorumluluklarını ne ölçüde yerine getirdikleri, düşükenerjili anız ateşinin ormana nasıl bu kolaylıktaulaşabildiği gibi ciddi konular sorgulanıp kayıt altınaalınamamıştır. Bu olaydan on beş yıl sonra, Serik-Taşağıl'da bugüne kadar yaşadığımız en büyükorman yangını, kıvılcımın kaynağı farklı olsa da, bu
tür bir anız ateşi ile başlamıştır ve benzerbiçimde burada da tarım alanı ile ormanarasında düşük enerjili anız ateşininormana sıçramasını engelleyebilecek birönlem alınmamıştır. Her iki yangın daistatistiklere suskun ve yalın bir “anızyangını” olarak geçmiştir. Bu anlayışla 15yıl sonra anız ateşiyle başlaması kuvvetlemuhtemel büyük bir orman yangını daaynı şekilde istatistiklerdeki yerinialacaktır. Kuşkunuz olmasın. Olaylardanders çıkarılmazsa tarih tekerrür eder.
2009 Ağustos ayının ilk günlerinde gazetelerdeAlanya Orman İşletme Müdürü'nün ezber bozan birdemeci çıktı. Talep olduğunda anız yakmakonusunda ilgililere yardımcı olabilecekleriniduyuruyordu kamuoyuna. Bu dikkate alınması,üzerinde düşünülmesi gereken cesur öneri bana2005 yılında basın aracılığıyla kamuoyunaduyurduğum bir konuyu anımsattı. O yıl AntalyaValiliğinin anız yakmanın yasaklandığını duyuran birgenelgesi gazetelerde yer almıştı. Hemen ertesi günAkdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma veUygulama Merkezi Müdürlüğü olarak isteyenherkese hiçbir çevre sorununa neden olmadan anızyakma teknikleri konusunda ücretsiz yarım günlükeğit im verebileceğimizi basın aracılığıylakamuoyuna duyurmuştum. Beklenildiği gibi,sorgulanmak üzere vilayete çağrıldım. Bu kararı
5
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
nicelikte piknik alanları geliştirmek pikniğiyasaklamaktan çok daha akılcı ve etkili bir çözümdür.Birinde yasağın yarattığı kırılma ve telaş yangınriskini artırıcı bir etki yaparken, diğerinde orman ilebütünleşmenin yaratacağı olumlu hava riskidüşürebilir. Üstelik bu alanlar insanların geneldeormanlar ve özelde orman yangınları konusundabilinçlenmesini sağlayacak eğitim, davranış değişimialanları olarak da tasarlanabilir, halkın hizmetinesunulabilirler.
Benzeri bir durum yangın döneminde ormanpersonelinin izin kullanımının yasaklanmasıdır. Buezberci ve kolaycı yasağın yangın riskininyaratabileceği gerilim, aşırı yorgunluk ve motivasyonkaybını daha da ağırlaştırarak olumsuz sonuçlaryaratması olasıdır. Tam tersine, gerilimli ve stresli budönemde kısa izinler personelin motivasyon vemücadele isteğinin yükseltilmesini sağlayabilir.
Örnekler çoğaltılabilir ancak içerdikleri, vermekistedikleri temel mesaj aşağı-yukarı aynı kalır.
Orman yangını denetim altına alınamayan,alınması güç ya da imkansız pek çok etkeninbileşkesinde ortaya çıkan son derecede karmaşık birolaydır. Karmaşık sistemlerin yönetimi her seviyedeyüksek derecede sorgulanmış ve ilişkilendirilmiş bilgive deneyim gerektirir. Olayın tümü anlaşılmadanparçalarının anlaşılması ve yönetilebilmesi olasıdeğildir.
Kullanılabilir yerel bilgi ve deneyim eksikliğineek olarak kamuoyundan gelen baskıların da etkisiyleneredeyse kiralanan ya da satın alınan helikopter veuçak sayısına indirgenen orman yangınlarıylamücadele stratejimizi yeniden ve “sıfır”danbaşlayarak gözden geçirme zamanı gelmiştir.Giderek artan maliyetler durumu acilleştirmektedir.
Yukarıda verilen örnekler, böylesine bütüncül veekonomik yaklaşımı gerektiren bir alanda basit veönemsizmiş gibi görünen parçalar konusundakidurumumuzu analiz etmeye yöneliktir ve buradanyola çıkarak daha karmaşık bileşenlerin de gözdengeçirilmesinin alt yapısını oluşturma amacındadır.Önemli ya da önemsiz olduğu düşünülenbileşenlerden birinin yeterince anlaşılamamasıtoplam sonucun başarısı ve maliyetini olumsuzyönde etkileyecektir.
Karmaşık sistemler basit bi leşenlerintoplamından ibarettir.
Sonuç yerine
Artık hesaplamalarımıza yangın sayısı ve yananalan büyüklüğüne ek olarak birim başı yangınlamücadele maliyetlerini de dahil etmekzorundayız.
alırken ilgili bilim insanlarına danışma gereğiduymayan yöneticilere gerekli açıklamaları yaptım.
İnsanların yüzlerce yıldan beri hangi sorunlarınıçözmek için anız yaktıklarını anlamaya çalışmakyerine, dayatmacı bir kolaycılıkla yasaklamanınsorunu çözmeyeceğini aksine daha da karmaşık birhal almasına yol açacağını ön görmek için uzmanolmaya gerek yok. Yasak, en basitinden insan/ormanarasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkileyerek ormanyangını riskini yükseltebilir. Anız yakmanın yerinegetirdiği işlevi, yani insanların hangi nedenle anızyaktıklarını anlamaya çalıştıktan sonra bu sorunu,yakma dışında da, çözebilecek teknikler bulunabilirve ilgililerin kullanımına sunulabilir. Orman/tarımalanı arakesitlerinin yoğunluğu ve karmaşıklığıdikkate alındığında, Alanya Orman İşletmeMüdürü'nün de önerdiği gibi, anızın nasıl yakılacağıkonusunun ilgililere öğretilmesi ya da bu talebinormancılar tarafından karşılanması çok daha akılcıve sorunu çözücü, ancak bilgi ve emek isteyen biryaklaşım olarak görünüyor.
Bu arada, anız yakmanın neden olduğu ya daolabileceği ileri sürülen olumsuzluklar üzerinde birtartışmaya girmek bu yazının amacı değil. Ancakyüzlerce yıldır dünyanın çeşitli coğrafyalarındauygulanan bu geleneksel uygulama üzerinde deyeteri ölçüde çalışılmadan, ezbere kabullenişleriçinde olduğumuzun altını çizmekle yetineceğim.Sorunu yasak koyarak kolaycı ve sorumluluğuötekine ciro eden dayatmacı yollarla çözmealışkanlığı, aradan geçen onca yıla karşın,orman/tarım alanı arakesitlerinde anız yakmayıgerektirmeyecek, bir başka ifade ile, ormanyangınına neden olma riski düşük bağcılık,zeytincilik, ayçiçekçilik gibi tarımsal dönüşüm çözümönerilerini de engellemiştir.
İkinci örnek: Yaz ayları orman yangınları içinolduğu kadar piknik yapmak için de uygundur.Yangın mevsimine girilmesiyle birlikte ormanlardapiknik yapmak, hatta ormana girmek bileyasaklanıyor. Neden yine aynı, insanların ormanyangınına neden olma oranının yüksek olması.Çözüm de aynı, yasak. Oysa kolaycı bir önlem olanyasak burada da orman ile insan arasındaki olumluilişkiyi olumsuza dönüştürerek yangın riskininartmasına neden olabilmektedir. Yasa dışı bir işyapmanın tedirginliğiyle kaçak piknikçilerin yangınaneden olma riskleri daha yüksektir.
İnsanların ormanda piknikyapma ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelik ve
Ormancılar yönetim politikalarını insanlarınormanlar üzerindeki olumsuz etkilerini en azaindirmek gibi dışlayıcı ve gerginlik yaratıcı değil,aksine ormanların insanlar üzerindeki olumluetkilerini en yüksek seviyeye çıkarmak gibikatılımcı ve barışçıl temeller üzerine oturtmanınyollarını bulmalıdırlar.
6
Orman ve Av
neredeyse hiç ilgi görmez; alışıldık şekilde, bir iktidardeğişikliğiyle tarihin tozlu raflarına kaldırılır. Durumbuyken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından bir
Türkiye, kırsal nüfusu yüksek ve kırsalyoksulluğu yaygın olmasına karşın, kırsalkalkınmanın yeterince konuşulmadığı ilginç birülkedir. Ülke kamuoyu, her nedense, bu tür temelsorunları konuşmak yerine “
” gibisonuçları konuşmayı daha çok sever. Bu arada pekçok önemli fırsat buharlaşıp gider. Örneğin, 2000'liyılların başında Ordu Mesudiye'de uygulananKöykent Projesi Dünya Bankası tarafından bilebaşarılı bulunmuş ve yaygınlaştırılmak üzereprojelendirilmiş olmasına karşın ulusal kamuoyunda
üçüncü köprü yapılsın mı
yapılmasın mı?; yapılacaksa nereye yapılsın?
1
2
KIRSAL KALKINMAPLANI ÜZERİNE
Cihan ERDÖNMEZ
İ.Ü. Orman Fakültesi
Ormancılık Politikası ve Yönetimi Anabilim Dalı
Proje ile ilgili detaylı bilgi için şu yayınlar incelenebilir:Erdönmez, C. 2005. Köykent: Olumlu ve olumsuz yönleriyle bir kırsalkalkınma projesinin çözümlemesi. SDÜ Orman Fakültesi Dergisi A2:35-51.Erdönmez, C., Özden, S. 2009. Relations between rural developmentprojects and urban migration: the Köykent Project in Turkey. Ciéncia Rural(39)6:1873-1879.
Turkey-Koykent Development Project. Project ID: TRPE77324Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2009. Kırsal Kalkınma Planı 2010-2013.
Ankara.Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi. DPT, Ankara (Resmi Gazete tarihi:
04.02.2006 ve sayısı: 26070).
1
2
3
4
Ocak - Şubat 2010
Beydağlı Orman Köylüsü • Fotoğraf : Esat Sungur
Orman ve Av
7
tarım ve bölgesel gelişme politikalarıyla ilgili birsektördür…Bu bağlamda, kırsal kalkınmaya yönelikfaaliyetlerin tarım ve bölgesel gelişmeye yönelikuygulamalarla tamamlayıcı nitelikte tasarlanmasıönem arz etmektedir.” Bu ifade tamamıyla eksiktir veyukarıda belirtilen katılımcı yetersizliğindenkaynaklanmaktadır. Zira kırsal kalkınmanın hemmekansal olarak hem de karşılıklı etkileşimleraçısından en çok ilişkili olduğu sektörlerden birisi deormancılıktır. Ormancılık politika ve uygulamalarıylauyumlulaştırılmamış hiçbir kırsal kalkınma yaklaşımya da planının başarıya ulaşması olanaklı değildir.Kırsal kalkınmaya konu olan kırsal alanlardakiegemen arazi kullanım tiplerinin başında ormanlargelmektedir. Kırsal toplumun "yalnızca ormanköylerinde değil" en çok etkileşim içinde olduğu doğalkaynaklar ormanlardır. Kırsal yoksulluğun en fazlazarar verdiği doğal kaynaklar da ormanlardır. Öteyandan, kırsal kalkınmanın en önemli araçlarındanbirisi olan alternatif gelir kaynakları yaratmakonusundaki en yüksek potansiyellerden birini deorman kaynakları barındırmaktadır. Böylesine girift birbağ ile birbirine bağlı olan kırsal kalkınma ileormancılığın uyumlulaştırılması bir seçenek değil birzorunluluktur.
3.Planın günümüze kadar uygulanmış kırsalkalkınma projelerinin değerlendirildiği bölümünde(s.11) bu projelerin genellikle dış kaynaklarlayürütüldüğü, merkezi ve yerel düzeyde kurumsalkapasite yaratmadığı, temel olarak tarımsal faaliyetleryoluyla kırsal yoksulluğun azaltılmasının hedeflendiğive hedef kitlenin küçük ve geçimlik işletmeler olarakseçildiği vurgulanmaktadır. Genellikle kaydı konulmaksuretiyle doğrulanabilecek olan bu ifade, Türkiye'ninen tutarlı kırsal kalkınma projesi olan Köykent (Ordu-Mesudiye) Projesi için geçerli değildir. Çoğunluklaolduğu gibi, KKP de köykent deneyimini gözdenkaçırmaktadır.
4.KKP'nin 13-18. sayfalarında çeşitli tanımlarave istatistiksel bilgilere yer verilmekte; ancak, ormanköylerine değinilmemektedir. Oysa bilindiği gibi,orman köyleri genel olarak kırsal alan tanımınınkapsamında yer alıyor olmasıyla birlikte nitelikselaçıdan pek çok ayırıcı özelliği de bünyesindebarındırmaktadır. Bu nedenle, orman köylerine ilişkintanımlama ve istatistiklerin ayrı bir başlık altındavurgulanması gerekir.
5 .KKP dör t s t ra te j i k amaç üzer indeşekillendirilmiştir. Her stratejik amaç kendi içindeöncelikler, her öncelik kendi içinde tedbirler ve hertedbir kendi içinde faaliyetler içermektedir. Böylelikle,saptanmış stratejik amaçlara nasıl ulaşılacağı formüleedilmiş durumdadır. Birinci stratejik amaç“ekonominin geliştirilmesi ve iş imkanlarının
Kırsal Kalkınma Planı Taslağının (KKP) hazırlanarakilgi gruplarının görüşüne sunulmuş olması bile başlıbaşına önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bunoktada plana altyapı hazırlayan ve 2006 yılındayayımlanan Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisini(UKKS) de hatırlatmak gerekir. Her ne kadar strateji,kırsal kalkınma planının aynı yıl, yani 2006 yılındahazırlanmasını ve yürürlüğe girmesini öngörüyor olsada, dört yıllık bir gecikmenin ülke koşullarında gözyumulabilir(!) bir sapma olduğunu söyleyebiliriz.
Plan henüz taslak aşamasında. Ancak, buyazının yayımlanmasına kadar geçecek olan süredeson halini almış olması da olası. Yine de, plana ilişkingörüşlerin tartışma havuzuna atılmasında yararbulunuyor. Bu bakış açısında hareketle, planın önemliaçıklarını aşağıdaki şekilde özetlemek olanaklı:
1.UKKS kırsal kalkınma politikasını altı temelilkeye dayandırmakta. Bunlardan birisi de “işbirliği vekatılımcılık.” Diğer yandan, KKP'nin giriş bölümünde(s.1-2) de şu ifadelere yer veriliyor: “Kırsalkalkınmanın çok sektörlü kavramsal yapısı ve hedefkitlesi nedeniyle, plan hazırlıklarında katılımcılık veişbirliğine azami önem verilmiştir. Bu amaçla, yerel vemerkezi düzeyde etkin bir danışma sürecinin tesisedilmesi suretiyle KKP'nin, en geniş paydaşkesimlerin katkısıyla hazırlanması amaçlanmıştır.” Nevar ki, görünen katılımcı tablosu bu ifadelerle hiç deuyumlu değil. KKP'nin hazırlanmasında üç ana grupvar; Koordinasyon Grubu, Çekirdek Grup ve TematikÇalışma Grupları. Planın sonundaki Ek-2'de bugruplarda görev alanların listesi verilmiş. Liste daha ilkbakışta bile bürokrasinin kaçınılmaz ağırlığını gözlerönüne seriyor. Buna karşılık, üniversiteler vearaştırma kuruluşları, meslek örgütleri, sivil toplumkuruluşları gibi diğer paydaşlar(!) koordinasyon grubuve çekirdek grupta hiç bulunmazken, tematik çalışmagruplarında eser miktarda yer alıyor. İşin tuhafı, listeyiinceleyenler bu satırların yazarını dördüncü tematikçalışma grubunda görebilir; oysa yazar buçalışmalara hiç katılmamıştır. Bir diğer ilgi çekici noktaise ORKÖY'ün durumu. 40 yıllık birikimi bulunan bukurum ne koordinasyon grubunda ne de çekirdekgrupta temsil edilmezken, dört tematik çalışmagrubunun yalnızca ikisinde birer sade üye ile temsilediliyor. Bunun doğal sonucu olarak da, KKP ormanköylerine ilişkin olarak bilinenin dışında hiçbir özeleylem içermiyor. Özetle, UKKS ve KKP katılımcılığavurgu yapıyor; ancak uygulamaya, en azından planınhazırlanma aşamasında, yeterince yansımıyor.
2.KKP'nin sektörel politikalarla uyumunun elealındığı bölümde (s.6) şöyle bir ifade yer alıyor: “Kırsalkalkınma, sektörel ve mekansal boyutları itibarıyla
3
4
Ocak - Şubat 2010
orman işçiliği kırsal yaşamın en önemli sorunalanlarından birini oluşturmaktadır ve nitelik itibarıylaorman işçiliğini tarım işçiliğinden ayıran yönlerbulunmaktadır. Bu nedenle, KKP adı geçen öncelikaltında orman işçiliğine ilişkin ayrı bir tedbirtanımlamalı ve bu tedbire ilişkin faaliyetlergeliştirmelidir. Diğer bir seçenek de tarım işçiliği ileorman işçiliğini ortaklaşa içine alan çözümlerüretmektir.
9.KKP'de yer alan üçüncü stratejik amaç “kırsalalan fiziki altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi ve yaşamkalitesinin artırılması” başlığını taşımaktadır. Belirtilenamacın ikinci önceliği “kırsal yerleşimleringeliştirilmesi ve korunması” başlığıyla sunulmakta vebuna i l i ş k i n tedb i re bağ l ı beş faa l i ye ttanımlanmaktadır. Bu faaliyetlerden hiçbiri yaylayerleşimlerini içermemektedir. Türkiye'de kırsalkültürün önemli unsurlarından birisi de yaylalar veyaylacılıktır. Son birkaç on yılda çeşitli nedenlerleyaylalar kontrolsüz, kültürel ve doğal dokuyuzedeleyici yapılaşma baskısı altında kalmıştır. Bubaskının ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerKKP içerisinde tanımlanmamıştır.
10.“Kırsal çevrenin korunması ve geliştirilmesi”başlığını taşıyan dördüncü stratejik amacın ikinciönceliği “orman kaynaklarının sürdürülebilirkullanımının sağlanması” başlığı ile sunulmaktadır.Bu başlıkta tercih edilen “kullanım” sözcüğü hemiçerik olarak hem de terminolojik olarak uygun değildir.Bunun yerine “yönetim” sözcüğünün kullanılması vebaşlığın “orman kaynaklarının sürdürülebiliryönetiminin sağlanması” şekline dönüştürülmesiyararlı olacaktır.
11.Daha önce de belirtildiği gibi, ormankaynaklarının yönetimi ve korunan alan yönetimikonuları bir kırsal kalkınma planında, taşıdığıekonomik potansiyel açısından ele alınmalı vedeğerlendirilmelidir. Söz konusu alanlar, kuşkusuz,çevrenin korunması ve geliştirilmesi açısından daanlam ve önem taşır. Ancak, Türkiye'de kırsal çevreyezarar veren etmenlerin pek çoğu doğrudan ya dadolaylı olarak ekonomik yetersizliklerle ilişkilidir. Kaldıki, yukarıda belirtilen stratejik amaç altındatanımlanmış olmalarına karşın bazı faaliyetlerçevren in korunmasıy la deği l ekonomin inçeşitlendirilmesiyle bağlantılıdır. Bunlara örnek olarak“4.2.1.2. Orman köylülerine sağlanan ferdi desteklerinetkinleştirilmesi”, “4.2.2.1. Odun dışı orman ürünleripotansiyelinin saptanması ve faydalanmanındüzenlenmesi” ve “4.3.1.1. Korunan alanlar vecivarında eko-turizmin geliştirilmesi” verilebilir.Bununla birlikte, gerek orman kaynaklarının yönetimigerekse korunan alan yönetiminin ekonomininçeşitlendirilmesi açısından sahip olduğu potansiyelçok daha yüksektir ve planın ilgili kısmında detaylıca
artırılması” başlığını taşımaktadır. Bu başlık altında“tarım ve gıda sektörlerinin rekabetçi bir yapıyak a v u ş t u r u l m a s ı ” v e “ k ı r s a l e k o n o m i n i nçeşitlendirilmesi” biçiminde iki öncelik tanımlanmıştır.Bu iki önceliğe bağlı olarak planlanan tedbir vefaaliyetlerin hiçbiri ormancılığa ilişkin değildir. Diğeryandan, ormancılık ve korunan alanların yönetimidördüncü stratejik amaç olan “kırsal çevreninkorunması ve geliştirilmesi” başlığının altında bireröncelik olarak ele alınmıştır. Daha açık bir ifadeyle,ormancılığın ve korunan alan yönetiminin kırsalekonominin çeşitlendirilmesi açısından taşıdığı büyükpotansiyel tam anlamıyla ıskalanmış; bu iki önemlialan yalnızca bir çevre koruma etkinliğiymiş gibiyansıtılmıştır. Bu haliyle, KKP bir kırsal kalkınmaplanından çok bir tarımsal kalkınma planı niteliğitaşımaktadır. Zira kalkınmanın lokomotifi ekonomidir.Kırsal alanda ekonominin geliştirilmesi ise tümekonomik potansiyellerin harekete geçirilmesi ileolanaklı olur. Orman kaynaklarının ve korunanalanlarının taşıdığı yüksek ekonomik potansiyelikullanmayan bir kalkınma anlayışının özellikleekonomiyi çeşitlendirmek açısından başarıyaulaşması düşünülemez.
6.KKP'nin ikinci stratejik amacı “insankaynaklarının, örgütlenme düzeyinin ve yerelkalkınma kapasitesinin geliştirilmesi” başlığınıtaşımaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetleriningeliştirilmesi, yoksullukla mücadele ve dezavantajlıgrupların istihdam edilebilirliğinin artırılması ve yerelkalkınma kapasitesinin güçlendirilmesi şeklinde üçöncelik içeren bu amaç, ne yazık ki, kırsal alanlardakisanatsal ve kültürel hizmetlerin geliştirilmesine ilişkinhiçbir öncelik, tedbir ya da faaliyet içermemektedir.Kırsal alandaki en önemli güç olan insan kaynağınınsanatsal ve kültürel etkinliklere ulaşımı sağlanmadannasıl geliştirileceği, büyük bir soru işareti olarak ortadadurmaktadır.
7.Aynı amaç altında, tarımsal kalkınmakooperatifleri başta olmak üzere, yerel örgütlenmeyidestekleyici ya da bu örgütlerin sorunlarına çözümüretici bir önceliğe, tedbire ya da faaliyeterastlanmamaktadır. Bu haliyle örgütlenme düzeyininve yerel kalkınma kapasitesinin de nasıl geliştirileceğiönemli bir soru işaretidir.
8.Yine ikinci stratejik amacın ikinci önceliği olanyoksullukla mücadele ve dezavantajlı gruplarınınistihdam edilebilirliğinin artırılması başlığının altındabirinci tedbir olarak “gezici-geçici tarım işçilerinin veailelerinin iş ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi” yeralmaktadır. Bu tedbire ilişkin üç ayrı faaliyetsıralanmış ve hepsinde de “gezici-geçici tarım işçisi”terimi kullanılmıştır. Bu terim orman işçiliğini veişçilerini kapsayan bir terim değildir. Oysa Türkiye'de
8
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
ele alınma ve tanımlanmasına gereksinmeduyulmaktadır.
12. KKP'nin beşinci bölümü planın maliçerçevesi ile ilgili olmasına karşın bu açıdan hiçbirkarar içermemekte ve yalnızca yararlanılabilecekulusal ve uluslar arası kaynaklara atıf yapmaklayetinilmektedir. Bilindiği gibi, plan birbirleriylebütünleşik kararlar bütünüdür. İyi bir planın “ne?”, “nezaman?”, “neden?”, “nerede?”, “kiminle?” ve “nasıl?”sorularına yanıt vermesi gerekir ki, buna kısaca 5N1Kdenilmektedir. KKP bu altı temel sorudan beşine,yukarıda sıraladığımız açıklarla birlikte, yanıt veriyorolmasına karşın “nasıl?” sorusunu yanıtsızbırakmaktadır. Nasıl sorusunun en önemli bileşeni de,kuşku yok ki “hangi finansal kaynakla?”dır. Bunailişkin karar ya da kararlar oluşturulmadan öne sürülenşey bir plan olmaktan çok bir temenni olaraknitelendirilebilir. Şurası açık ki, Türkiye'de özelliklekamu kaynaklarının tahsisi ile ilgili kararların alınmasıoldukça zahmetli bir süreçtir. Planlama aşamasındaaşılamayan bu sürecin uygulama aşamasındaaşılmasını beklemek gerçekçi olmaz. Diğer yandan,KKP gibi ulusal nitelikli bir planın hazırlanmasındaözellikle kamu idaresi açısından tam bir fikir birliğininsağlanmış olması şarttır. Eğer bu sağlanmamış iseplanın başarılı olması zaten beklenmemelidir. Yok,eğer bu tür bir fikir birliği sağlanmışsa mali çerçeveyiçizmemek için herhangi bir neden bulunmamaktadır.Dolayısıyla, KKP mali çerçevesi tanımlanmadanhiçbir anlam taşımaz. Bu nedenle, planınkesinleşmesi sürecinde hangi eylemlerin hangifinansal kaynaklarla gerçekleştirileceği gerçekçiolarak belirlenmiş olmalıdır.
Özetlemek gerekirse, Türkiye'nin doğal vetoplumsal koşulları göz önünde bulundurulduğunda,kırsal kalkınmanın ülke gündeminin önceliklimaddelerinden birisi olması gerektiği kendiliğindenortaya çıkar. Buna karşılık, konu, ihtiyaç duyulanakademik ve kurumsal deneyim ve birikimbulunmasına rağmen hak ettiği önceliği bugüne kadarkazanabilmiş değildir. Bunun değişik nedenleribulunmaktadır, ancak bu yazının konusunuoluşturmadığı için detaylarına girmek doğru olmaz.
Gerek UKKS ve gerekse KKP kırsal kalkınmasorununun ülke gündeminde hak ettiği yeri alabilmesiiçin bir fırsat oluşturmaktadır. Yukarıda özetlenenaçıklarına rağmen KKP olumlu pek çok yönü debünyesinde barındırmaktadır. Bu yönleri göz ardıetmeden, ancak açıkları mümkün olduğuncakapatılacak bir KKP'nin uygulanması ülke için önemlikazanımlar doğuracaktır. KKP, en azından biziumutlandırdığı için bile olsa, şimdiden bir işe yaramışdurumdadır.
İstanbul Üniversitesi (İ.Ü), Orman FakültesiOrman Mühendisliği Bölümü Ormancılık EkonomisiAnabilim Dalı'ndan yaş haddi nedeniyle 2006 yılındaemekli olan Saygıdeğer Hocamız Prof. Dr. A. UçkunGERAY'ın 30 Ocak 2009 tarihinde vefatının birinciyılında, 30. Ocak 2010 Cumartesi günü İşçi Partisive 6 Şubat 2010 Cumartesi günü TMMOB OrmanMühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanlığıtarafından anma toplantıları düzenlemiştir. Çalışmaarkadaşlarının Uçkun Hocayı çeşitli anekdotlarlaanlattığı bu anma toplantılarına katılım yüksekdüzeylerde olmuştur.
Ayrıca TMMOB Orman Mühendisleri Odasıİstanbul Şubesi 11. Dönem Seçim Divan Kurulutoplantısında alınan kararla 30 Ocak 2010Cumartesi günü, 8 kişilik heyet Prof. Dr. A. UçkunGERAY'ın mezarını ziyaret etmiş ve bu ziyaretteTMMOB Orman Mühendisleri Odası ŞubeBaşkanlığı ve Türkiye Ormancılar Derneği MarmaraŞubesi mezara çelenk bırakmıştır. Bundan başkaailesi, arkadaşları ve sevenleri tarafından 2 Şubat2010 Salı günü planlanan mezar ziyareti, kötü havakoşulları nedeniyle 11 Şubat 2010 Perşembe günügerçekleştirilmiştir. Bu ziyarete de aile fertleriyanında çok sayıda çalışma arkadaşı, seveni veöğrencisi katılmıştır.
HOCAMIZIANDIK Sultan BEKİROĞLU
9
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
Editörün notu: Orman ve Av olarak Nisan 2010'da yayımlanmak üzereUçkun Hoca ile ilgili özel bir sayı çıkarmak için çalışmalarımız devametmektedir.
10
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
tazeliğinin dikim başarısı üzerindeki etkilerinia r a ş t ı r m ı ş , a y n ı ç a l ı ş m a d a y a b a n c ıaraştırmacıların da Korsika karaçamı (ssp. var. ) ve Avusturya karaçamı(Pinus nigra ssp. nigra) için fidan su potansiyelideğerleri ile dikim başarısı ve fidanlarda yeni kökoluşumu arasındaki ilişkileri incelediklerinibelirtmiştir.
Görüldüğü gibi bitki su potansiyeli önemli birkalite göstergesi olup bu kavramla ilişkili olarak çoksayıda araştırma yapılmıştır. Su potansiyeli, bitkihücresindeki suyun serbest enerjisi ya da suyun işgörme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Bitkininsu açığının veya su stresinin anlaşılabilmesi için enkullanışlı ve en doğru yaklaşımın bitki supotansiyelinin ölçülmesi olduğu kabul görmektedir(Çepel, 1993). Su potansiyelinin ölçüsü olarakbasınç birimleri (megapaskal, bar veya atmosfer)kullanılmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, dikim mevsimindearaziye getirilen karaçam fidanlarının gömüdebekleme sürelerinin, fidan tazelik değerleri(supotansiyelleri) ve tutma başarıları üzerine etkilerinibelirlemektir.
Pinus nigralarico corsicana
1. GİRİŞ
Ağaçlandırmaların başarısı, bütün diğerfaktörlerin yanı sıra önemli ölçüde kaliteli fidanunsuruna bağlıdır. Fidanların morfoloj iközelliklerinin yanı sıra fidan tazeliği de (fidanlarınsu içeriği) önemli bir kalite göstergesidir. Özellikleçıplak köklü fidanların sökümünden dikimine kadargeçen sürede fidanların su içeriğinde kayıplar sözkonusudur. Dikkat edilmediği takdirde bu kaybınyüksek miktarda olması fidanların dikim başarısınıolumsuz etkilemektedir.
Su açığının bitki gelişimi ile çok yönlü ilişkileresahip olduğu, su açığının artmasıyla fizyolojiksüreçlerin yavaşladığı veya durduğu bilinmektedir.Çeşitli orman ağaçlarında fizyolojik aktivitelerindurmasına neden olan kritik su potansiyelideğerleri belirlenmiş olup bu değerler türlere göredeğişkenlik göstermektedir. Örneğin; saplı meşe
) ve dişbudak ( sp.)iç in boy art ımının durması -11 bar 'dagerçekleşirken, Duglas göknarı ( sp.)için -15 bar'da, sedir ( sp.) için -21 bar'dagerçekleşmektedir (Çepel, 1993).
Dirik (1994), Anadolu karaçamında fidan
(Quercus pedunculata Fraxinus
PseudotsugaCedrus
KARAÇAM ( Arnold subsp. (Lamb).Holmboe) FİDANLARININSU İÇERİĞİ VE TUTMA BAŞARISI ÜZERİNEGÖMÜDE BEKLEME SÜRESİNİN ETKİLERİ
Pinus nigra pallasiana
Muhammet KILCI Mehmet SAYMAN Giyasettin AKBİNEge Ormancılık Araştırma Müdürlüğü-İZMİR
ÖZET
Bu çalışmada, Anadolu karaçamı (
Arnold subsp. (Lamb).Holmboe) fidanlarının
gömüde bekleme süresine bağlı olarak, fidan tazeliği ve
ağaçlandırma sahasında tutma başarıları arasındaki
ilişkiler araştırılmıştır. Araştırmada Salihli/Kılıç Orman
Fidanlığında yetiştirilen 2+0 yaşlı çıplak köklü fidanlar
kullanılmıştır. Fidanlıktan rasgele bir yastıktan sökülen
fidanlar Buca/Kırıklar'da bulunan deneme alanına
taşınmış ve her biri 65 adet fidandan oluşan 10 gruba
ayrılmıştır. Arazide, dikim öncesi her bir gruptan 15'er
adet fidan rasgele alınarak saat 10:00-11:00 arasında su
potansiyel değerleri ölçülmüştür. Bir grup fidan gömüye
alınmamış ve söküm günü hemen araziye dikilmiştir.
Diğer gruplar ise, tekniğine uygun olarak gömüye
alınmıştır. Daha sonra bu fidanlar farklı aralıklarla 30 gün
içinde araziye dikilmiştir.
Pinus nigra
pallasiana
Fidanlıktan sökülür sökülmez deneme alanına
taşınan ve gömüye alınmadan hemen dikilen fidanların
dikim öncesi su potansiyel değerleri -12,5 bar ile -15,8
bar arasında ölçülmüş ve bu fidanların tutma başarıları %
96 olarak belirlenmiştir. Fidanların gömüde bekleme
sürelerine bağlı olarak dikim öncesi su potansiyel
değerleri ise -10,5 bar ile -25,4 bar arasında
değişmektedir. Bu fidanların tutma başarıları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur (% 94-98).
Sonuç olarak bu çalışmayla, fidanlıktan sökülerek
ağaçlandırma sahasına getirilen karaçam fidanlarının,
gömü tekniğinin doğru uygulanması koşuluyla, toprakta
30 gün süreyle gömüde bekletilebileceği ortaya
konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Anadolu Karaçamı, Gömü, Bitki
Su Potansiyeli
Orman ve Av
11
Ocak - Şubat 2010
Organik madde miktarı orta düzeydedir. Topraklarağır tekstürlüdür. Besin element içeriklerine görefosfor düşük, azot ve potasyum yeterli, kalsiyum iseçok yüksek düzeylerdedir. Toprak iskeletçe zenginolup uygun strüktür ve drenaj özellikleritaşımaktadır.
Sahayı gören ve en yakın istasyon olan AdnanMenderes Meteoroloji Müdürlüğünün verileri;istasyon ve deneme alanı arasında 826 m'lik rakımfarkı bulunduğundan, değerler enterpole edilerekÇizelge 2'de verilmiştir.
Uzun dönem (1988-2003) verilerine göreortalama yıllık toplam yağış miktarı 1103,2 mm'dir.En düşük sıcaklık -12,7 C, en yüksek sıcaklık39,1 C'dir. Ortalama sıcaklık 12,2 C, ortalama nispinem % 61,5'dir.
Fidanların gömüde kaldığı süre içinde (30 gün)düşen yağış miktarı 166,2 mm'dir. En düşüksıcaklık -8,3 C, en yüksek sıcaklık 18,2 C'dir.Ortalama sıcaklık 4,7 C ve ortalama nispi nem%78,5'dir.
Dikimi takip eden yılın (2003) yıllık toplamyağış miktarı 1071,2 mm'dir. En düşük sıcaklık -3,1 C, en yüksek sıcaklık 31,2 C'dir. Ortalamasıcaklık 12,5 C, ortalama nispi nem %59,7' dir.
Bitkilerin su potansiyel değerlerini ölçmek içinpratik olarak bitki su potansiyeli ölçme cihazıkullanılmaktadır. Scholander ve arkadaşlarının“basınç odası yöntemi” ne uygun olarak geliştirilenbu cihaz taşınabilir özellikte olup fidan tazeliğininkontrolünde kullanılmaktadır. Denemede kullanılancihaz, ELE marka, taşınabilir bir cihazdır. Bu cihazyardımıyla bitkilerin su içerikleri basınç birimicinsinden belirlenebilmektedir.
Denemede kullanılan karaçam fidanlarıSalihli/Kılıç Fidanlığında standart uygulamalarla
2.2.1.2. İklim Özellikleri
2.1.3. Bitki Su Potansiyeli Ölçme Cihazı
2.2. Yöntem2.2.1 Fidanların Sökülmesi
o
o o
o o
o
o o
o
2.MATERYAL VE YÖNTEM2.1. Materyal
2.1.1.Denemede Kullanılan Fidanlar veÖzellikleri
2.1.2. DenemeAlanının Özellikleri
2.1.2.1. Toprak Özellikleri
Denemenin materyalini karaçam fidanları,deneme alanı (toprak ve iklim özellikleri) ve bitki supotansiyeli ölçme cihazı oluşturmaktadır.
Denemede, 990 m rakımda bulunanSalihli/Kılıç fidanlığında yetiştirilmiş 2+0 yaşlı,Bayındır/Ovacık orijinli, çıplak köklü Anadolukaraçamı (Pinus nigra Arnold subsp. pallasiana(Lamb).Holmboe) fidanları kullanılmıştır.Fidanların kök boğazı çapları 2,2-5,8 mm arasında,boyları ise 8,9-19,0 cm arasındadır.
Deneme alanı Buca/Kırıklar'da, İzmir Ormanİşletme Müdürlüğü/Merkez İşletme Şefliği sınırlarıiçinde 202 no'lu bölmede yer almaktadır (Şekil 1).Burada bulunan doğal karaçam ormanı 2002yılında yangın geçirmiştir.Ana kayası kireçtaşı olansaha karstik özelliktedir. Bu sahanın eteklerinde yeralan deneme alanı kolluviyal özellikli olup 950 mrakımda ve kuzeybatı bakılıdır.
Deneme alanını temsil edecek şekilde alınantoprak örneklerinin analiz sonuçları (Çizelge 1)incelendiğinde; toprakların tepkimeleri orta alkali,tuz içerikleri düşük olarak belirlenmiştir. Kireçiçeriği 0-30 cm'de düşük, 30-60 cm'de ise yüksektir.
Şekil 1. Deneme Alanının Genel Görünümü
Derinlik(cm)
Kum(%)
Kil(%)
Toz(%)
Toprak
TürüCaCO3
(%)
ECx10-3
(mmhos/cm)
pHOrg.
Mad(%)
N(%)
P(ppm)
K(ppm)
Ca(ppm)
0-30 26,20 40,16 33,64 Kil 1,49 0,191 7,88 2,719 0,175 4,32 367 5400
30-60 34,20 30,16 35,64Killi
Balçık22,45 0,186 7,97 1,649 0,118 9,27 207 5900
Çizelge 1. Deneme Alanına Ait Toprak Özellikleri
Çizelge 2. Deneme Alanına Ait İklim Özellikleri
1988-2003 1103,2 61,5 12,2-12,7
(Şubat 1997)
39,1
(Temmuz 2000)
20.11.2002-20.12.2002
(Gömü Süresi)166,2 78,5 4,7
-8,3
(13.12.2002)
18,2
(20.11.2002)
2003 1071,2 59,7 12,5-3,1
(Şubat 2003)
31,2
(Ağustos 2003)
Ölçüm Dönemi Toplam Yağış
Miktarı (mm)
Ort. Nispi
Nem (%)
Ort. Sıcaklık
(oC)
En Düşük
Sıcaklık (oC)
En Yüksek
Sıcaklık (oC)
12
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
Deneme için fidanlar balyadan rasgelealınarak, her biri 65 adet fidandan oluşan 10 grubaayrı lmıştır. Bunlardan bir grubu hemenağaçlandırma sahasına dikilmiş, geriye kalan 9grup tekniğine uygun olarak gömüye alınmıştır.Gömü süresince gerekmediği için herhangi birsulama yapılmamıştır. Fidanlar deneme alanınınhemen yanındaki doğal karaçam meşceresininaltında, gölgeli ve korunaklı bir alanda, fidan kökderinliğinde hafif meyilli açılmış olan hendeğinduvarına 10 cm kalınlığında demetler halindeyerleştirilmiş ve kök boğazına kadar toprakladoldurularak ayakla sıkıştırılmıştır (Şekil 3).
Fidanların su potansiyel değerleri, 65'erligruplar halindeki fidanlardan 15'er adedi rastgeleyöntemle alınarak, dikim öncesi saat 10:00-11:00arasında ölçülmüştür. Kök boğazından maketbıçağıyla kesilen fidanlar su potansiyel cihazınınbasınç odasına baş aşağı yerleştirilmiştir. Dahasonra fidanlara yavaş yavaş basınç uygulanarak,fidan özsuyu çıkışı gözlenmiştir. İlk damlacığıngörüldüğü an, cihaz üzerindeki basınç değerikaydedilmiştir.
Fidanlıktan sökülür sökülmez deneme alanınataşınan fidanlardan ilk grubu aynı gün içindedikilmiştir. Diğer gruplar ise gömüye alınarak, 30gün içinde farklı periyotlarda deneme alanınadikilmiştir. İlk 13 gün içinde 2'şer gün arayla, takipeden 17 gün içinde ise 6'şar gün arayla “çapa ileçukurda kenar dikimi yöntemi” uygulanarak 50'şeradet fidan sahaya dikilmiştir. Dikilen fidanlarvejetasyon dönemi sonunda sayılarak tutmabaşarıları tespit edilmiştir.
Farklı sürelerde gömüde bekleyen fidanlarıntutma başarıları “khi-kare testi” ile Microsoft Excelprogramı kullanılarak sorgulanmıştır (Açıkgöz,1990).
2.2.3. Fidanların Su PotansiyellerininÖlçülmesi
2.2.4. Fidanların Dikilmesi
2.2.5. Bulguların Değerlendirilmesi
yetiştirilmiş 2+0 yaşlı fidan parselinden tesadüfiolarak belirlenen bir yastığın herhangi birnoktasından 20 Kasım 2002 tarihinde tekniğineuygun bir şekilde sökülmüştür. Hemen köktuvaletleri yapılarak ambalajlanan fidanlar, vakitkaybetmeden deneme alanına ulaştırılmıştır.
Fidanlıktan sökülen karaçam fidanları,denemenin amacına uygun olarak dikime kadargeçecek sürede tazeliğini korumak amacıyla,toprakta gömüye alınmıştır. Bilindiği gibi gömü,dikim çalışmalarının bir süre gecikmesidurumunda, fidanların serin ve gölge bir yerdekazılan hendek içinde gevşetilmiş demetler halindeve kökleri toprakla kapatılmış halde bekletilmesiişlemidir (Ürgenç, 1986).
Gömü yerinin seçiminde şu hususlara dikkatedilmiştir:
1)Dikim sahasına yakındır ,2)Rüzgar, şiddetli güneş ışınları ve dondan
etkilenmeyecek korunaklı bir yerdir,3)Düze yakın bir yerdir,4)Drenaj koşulları uygundur.Seçilen gömü yerinde taşlar, mevcut ölü ve diri
örtü topraktan temizlenmiş ve toprak gevşetilmiştir.Gömüye alınan fidanların kök derinliğinde bir tarafımeyilli “V” şeklinde bir hendek açılmış ve fidanlarbalyalarından çıkarılarak ince demetler halinde,kökleri toprakla temas edecek şekilde sıralanmıştır.Çukurdan çıkan toprakla kökleri kapatılmış ve havaalmayacak şekilde ayakla sıkıştırılmıştır (Şekil 3).
2.2.2. Fidanların GömüyeAlınması
1. Korunaklı bir yerde V şeklinde çukur açılmıştır.
2. Balyalar açılarak fidanlar çukura ince demetler
halinde yerleştirilmiştir.
3. Toprakla tamamen doldurulduktan sonra ayak ucuyla
sıkıştırılmıştır.
Şekil 2. Fidanların Gömüye Alınma Aşamaları
Şekil 3. Deneme Alanında Gömüye Alınmış Karaçam Fidanları
Orman ve Av
13
Ocak - Şubat 2010
ortalama su potansiyel değerleri daha sonrakigünlerde değişkenlik göstermektedir. Fidanların ilkhafta içinde düzenli bir şeklide su içeriklerininazalmasında söküm şokunun etkili olduğudüşünülmektedir. Fidanlar gömüde geçen ilk birhaftalık sürede 3. gün yaklaşık 21 mm'lik bir yağışalmışlar, buna rağmen su içeriklerindeki düşüşdevam etmiştir. Bu durum, bu süre içinde fidanlarınhala gömü koşullarına fizyolojik uyum sağlamaçabası içinde olduklarını göstermektedir. Birhaftalık süreden sonra ise, sahada herhangi biryağış olmamasına rağmen fidan su içeriklerininyavaş yavaş artmaya başladığı görülmektedir.Bundan sonra sahaya düşen 110,3 mm'lik yağışınetkisiyle fidan su içeriklerinin arttığı ve ortalamafidan su potansiyel değerlerinin (-14,5 bar), gömüöncesi fidan su potansiyel değerlerine (-13,9)yaklaştığı görülmektedir.
Daha sonra 24. gün ölçülen su potansiyeldeğerlerine göre (-20,3 bar) fidanların suiçeriklerinde yeniden bir keskin azalma sözkonusudur. Bu azalmanın nedeni; bu süredeherhangi bir yağışın olmaması, havanın nispi nemiçeriğinin düşmesi ve sıfırın altına düşen havasıcaklıklarıdır. Bazı bitkilerin düşük sıcaklıklardadonmaya karşı fizyolojik değişiklikler meydanagetirdiği, osmotik konsantrasyonun arttığı, suyunkolloidal halde bağlandığı ve bu şekilde donmanoktasının düştüğü bildirilmektedir (Çepel, 1995).
3. BULGULAR VE TARTIŞMA3.1. Fidanların Su Potansiyel DeğerleriFidanların gömü öncesi ve gömüde bekleme
sürelerine bağlı olarak ölçülen su potansiyeldeğerleri Şekil 4 ve Çizelge 3'de verilmiştir.
Çizelge 3 ve Şekil 4 incelendiğinde; fidanlarıngömüye alınmadan önce ölçülen su potansiyeldeğerlerinin -12,5 bar ile -15,8 bar arasındadeğiştiği ve bu fidanların ortalama su potansiyeldeğerlerinin ise -13,9 bar olduğu görülmektedir.
Farklı sürelerde gömüde bekletilen fidanlarınsu potansiyel değerleri ise -10,5 ile -25,4 bararasında değişmektedir.
Fidanların gömüde geçirdikleri bir hafta içindedüzenli bir değişimle -21,5 bar'a kadar düşen
Fid
an
Su
Po
tan
siye
lleri
(ba
r)
Gömüde Bekleme Süreleri (gün)
0 2 4 6 8 10 12 18 24 30
0
-5
-10
-15
-20
-25
Şekil 4. Gömüde Bekleme Sürelerine Göre FidanlarınOrtalama Su Potansiyel Değerleri
-Tablo 3.Gömü Döneminde Fidanları Etkileyen İklim Özellikleri ile Fidanların Belirlenen Su Potansiyel Değerleri ve Tutma Başarıları
Sıcaklık ( oC ) Fidan Su Potansiyelleri (bar)Tarih
GömüSüresi(gün)
Yağış(mm) Maksimum Ortalama
Nispi Nem(%) Minimum Maksimum Ortalama
DikilenFidan(adet)
TutanFidan(adet)
Tutma Oranı(%)
20.11.2002 * 0,0 1,2 18,2 8,3 81 -12,5 -15,8 -13,9 50 48 9621.11.2002 0,0 2,3 13,6 7,0 8722.11.2002 2 0,0 2,3 14,9 7,8 91 -16,2 -19,6 -17,5 50 47 9423.11.2002 20,9 6,5 16,4 9,3 8724.11.2002 4 0,0 1,4 16,0 7,3 75 -16,0 -23,2 -19,5 50 49 9825.11.2002 0,0 -0,5 12,2 5,3 7426.11.2002 6 0,0 -1,4 15,5 5,4 79 -19,2 -25,4 -21,5 50 49 9827.11.2002 0,0 1,0 15,1 6,9 8128.11.2002 8 0,0 3,9 14,9 8,1 78 -15,2 -22,5 -19,9 50 48 9629.11.2002 0,0 0,8 14,5 6,6 7830.11.2002 10 0,0 0,7 17,0 6,8 82 -13,1 -21,8 -17,8 50 49 9801.12.2002 0,0 2,5 15,7 8,4 8002.12.2002 12 0,0 5,9 10,2 8,4 88 -13,2 -23,5 -18,7 50 47 9403.12.2002 38,3 6,9 10,7 8,0 8804.12.2002 1,6 5,4 12,8 9,1 8805.12.2002 11,0 7,9 10,5 8,1 9106.12.2002 26,1 2,9 9,5 5,8 9007.12.2002 1,5 1,9 8,9 6,0 9408.12.2002 18 31,8 4,1 9,6 6,7 87 -10,5 -19,6 -14,5 50 48 9609.12.2002 4,6 1,8 3,7 3,9 6910.12.2002 0,0 -2,1 4,3 -0,1 6111.12.2002 0,0 -5,0 3,4 -1,3 5612.12.2002 0,0 -6,7 5,3 -1,4 6413.12.2002 0,0 -8,3 2,3 -1,9 7314.12.2002 24 4,3 -0,1 3,2 1,9 90 -14,5 -25,4 -20,3 50 49 9815.12.2002 10,6 -0,3 7,9 2,7 7316.12.2002 0,0 -2,2 7,2 1,6 6517.12.2002 2,1 -1,1 6,8 1,7 7118.12.2002 0,0 -6,1 5,3 0,1 7419.12.2002 11,1 0,9 4,0 2,0 7820.12.2002 30 2,3 -1,1 0,7 -1,8 55 -12,1 -19,4 -17,2 50 48 96TOP./ORT. 166,2 4,7 79 500 482 96,4
* Gömüye alınmadan dikilen fidanlar
14
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
bar) arasında -3,3 bar'lık bir farklılık olmasınarağmen, tutma başarıları aynıdır (% 96).
Gömü dönemi içinde su içeriği en düşük (-21,5bar) olarak belirlenen fidanların bile tutma oranlarıçok yüksek düzeydedir (% 98).
Dir ik (1994), Anadolu karaçamı i legerçekleştirdiği çalışmada fidanların tazelikdeğerlerini (su içeriklerini) yapay olarak etkilemişve buna göre sınıflandırdığı fidanların tutmabaşarılarının değiştiğini; fidanların su potansiyeldeğerlerinin dikim öncesi -10 bar'ın altınadüşürülmemesi gerektiğini bildirmiştir.
Yine Dirik (1994), Yahyaoğlu ve Guyon'a atfenfarklı türler için dikim öncesi kritik su potansiyeldeğerlerinin değiştiğini bildirmektedir. Buna görekritik su potansiyel değerleri batı ladininde -23,43bar; sedirde -36 ±3 bar;Avusturya karaçamında -22±3 bar; tüylü meşede -40 ±5 bar olarakbelirlenmiştir.
Şimşek (1987) Gross ve Parviainen gibiaraştırmacılara atfen, ağaçlandırma alanlarındafidanların dikim öncesi % 15 oranında bir nemkaybetmeleri halinde tutma başarısızlığıyaşandığını ve fidanların kritik su potansiyelsınırının -15 bar ile -20 bar arasında değiştiğinibildirmektedir.
Kılcı ve ark. (1998), fidanlıkta kap kapasitesinegöre farklı miktarlarda su vererek yetiştirdiklerikızılçam fidanlarında -13,7 ile -23,3 bar'lık, açık suyüzeyi buharlaşmasına göre farklı miktarlarda suvererek yetiştirdikleri kızılçam fidanlarında ise -11,7ile -15,7 bar'lık su potansiyeli değerleribelirlemişlerdir. Daha sonra araziye dikilen bufidanların tutma başarıları arasında bir farklılıkgörülmemiş ve tamamı tutmuştur (Kılcı ve ark.,2002).
Bundan sonraki günlerde meydana gelen yağışlar,sıcaklık ve nem değerlerindeki artışlar gömüdekifidanları etkilemiş ve fidan su içerikleri yenidenartmıştır (-17,2 bar).
Gömüde 18 gün bekleyen fidanların supotansiyel değeri (-14,5 bar) ile gömü öncesiölçülen değerler (-13,9 bar) birbirine oldukçayakındır. Benzer şekilde gömüde 2 gün, 10 gün ve30 gün bekleyen fidanların ortalama su potansiyeldeğerleri de birbirine çok yakındır (-17,5 ; -17,8; -17,2 bar).
Fidanların su potansiyel değerlerinin değişimiüzerinde, gömüde bir hafta geçirdikten sonradeneme alanında hüküm süren iklim şartları etkiliolmuştur. Yağış, sıcaklık ve neme bağlı olarak fidansu içerikleri değişmektedir. Yağış almayandönemlerde fidanların su içerikleri azalırken, yağışsonrası fidan su içeriklerinin arttığı görülmektedir(Çizelge 3).
Farklı sürelerde gömüde bekletilen fidanlarıntutma oranları % 94-98 arasında değişmektedir(Çizelge 3; Şekil 5). Bu çalışmada, 30 gün boyuncadoğal şartlar altında gömüde bekleyen karaçamfidanlarının bile ağaçlandırma sahasında yüksekoranda (% 96) tutma başarısı gösterdiği ortayaçıkmıştır.
Ürgenç (1986), iğne yapraklı türlerin fidanlarıiçin gömü önermemekte, ancak zorunlu hallerdekısa bir süre gömüde bekletilebileceğini, bu süreninbir haftayı geçmemesi gerektiğini bildirmektedir.Buna karşı l ık Hamil ton (1995), hemendikilemeyecek çam fidanları için gömünün iyi birsaklama metodu olduğunu ve bu yolla fidanların 8-10 haftanın üzerinde beklet i lebi leceğinivurgulamaktadır. Williston (1974) ise, Walkeley'eatfen dikim sezonunda P. Mill. ve
Engelm. fidanlarının 20-28 günlük birsüreyle güvenle gömüde bekletilebileceğinibildirmektedir.
Gömüde bekleme sürelerine bağlı olarakölçülen su potansiyel değerlerine göre, fidanlarınfarklı su içeriklerine sahip olmalarına rağmenağaçlandırma sahasında tutma başarıları arasındaönemli bir farklılığın olmadığı ve tutma başarılarınınyüksek olduğu belirlenmiştir. Fidanların tutmaoranlarına bağlı olarak hesaplanan khi-karedeğerine ( = 16,92 ) göre de,tutma başarıları arasında istatistiki önemlilikte birfark bulunmadığı tespit edilmiştir.
Fidanlıktan sahaya getirilir getirilmez dikilenfidanların ölçülen su potansiyel değerleri (ort.-13,9bar) ile gömüde 30 gün bekletildikten sonra dikilenfidanların ölçülen su potansiyel değerleri (ort.-17,2
3.2. Fidanların Tutma Başarıları
Pinus palustrisPinus elliottii
χ = 0,23 < χ2 2
hesap 9; 0,05
Tu
tma
Ora
nla
rı(%
)
0 2 4 6 8 10 12 18 24 30
Gömüde Bekleme Süreleri (gün)
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
Şekil 5. Farklı Sürelerde Gömüde Bekleyen FidanlarınTutma Başarıları
15
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
KAYNAKLAR
AÇIKGÖZ,N., 1990. Tarımda Araştırma veDeneme Metodları. Ege Ünv. Ziraat Fak. Yay. No.:478. İzmir.
ANONİM, 2003. Adnan Menderes Meteorolojiİstasyonu Müdürlüğü İklim Verileri, İzmir.
ÇEPEL,N., 1993. Toprak-Su-Bitki İlişkileri.İstanbul Ünv. Yay. No.:3794 Enstitü Yay.No.: 5.İstanbul.
ÇEPEL,N., 1995. Orman Ekolojisi. İstanbulÜnv.Orm.Fak. Yay. No.:433. İstanbul.
DİRİK,H., 1994. Anadolu karaçamında (Arn. ssp. Lamb.Holmboe) Fidan
Tazeliğinin Dikim Başarısı Üzerindeki Etkileri.İstanbul Ünv.Orm.Fak. Dergisi Seri:A, Cilt:44,Sayı:1 Sayfa:23-30. İstanbul.
HAMILTON,A.R., 1995. Steps to SuccessfulPine Plantings. North Carolina CooperativeE n s t e n s i o n S e r v i c e ,http://www.ces.ncsu.edu/nreos/forest/woodland/won-16.html.
KILCI,M.,SAYMAN,M.,AKGÜL,A., 1998.Farklı Sulama Uygulamalarının Kaplı Kızılçam( Ten.) Fidanlarının Gelişimi ÜzerineEtkileri. Orman Bak.Yay.No. 40, Orman ToprakLaboratuvar Müdürlüğü Yayın No.:3. İzmir.
KILCI,M.,SAYMAN,M.,AKBİN,G., 2002. FarklıSu Miktarlarıyla Yetiştirilmiş Kaplı Kızılçam (
Ten.) Fidanlarının Arazideki BaşarıDurumları. Orman Bak.Yay.No. 169, Orman ToprakLaboratuvar Müdürlüğü Yayın No.:14. İzmir.
ŞİMŞEK,Y.,1987. Ağaçlandırmalarda KaliteliF idan Kul lanma Sorun lar ı . Ormancı l ıkArş.Ens.Dergisi Cilt:33, Sayı:1 No.:65, Sayfa:5-30.Ankara.
ÜRGENÇ,S.,1986. Ağaçlandırma Tekniği.İstanbul Ünv.Orm.Fak. Yay. No.:375. İstanbul.
WILLISTON, H.L.,1974. Storage of SouthernPine Seedlings: A Review. Tree Planter's Notes.Volume: 25. Number: 4.
Pinus
nigra Pallasiana
Pinus brutia
Pinus
brutia
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Anadolu karaçamında gömüde beklemesüresine bağlı olarak fidan tazeliği ve tutmabaşarısı arasındaki ilişkilerin araştırıldığı buçalışmada, fidanlar en az 2, en çok 30 gün süreylegömüde bekletilmişlerdir.
Fidanların gömüye alınmadan önce ölçülen supotansiyel değerlerinin -12,5 bar ile -15,8 bararasında olduğu ve ölçülen 15 fidanın ortalama supotansiyel değerinin ise -13,9 bar olduğubelirlenmiştir. Farklı sürelerde gömüde bekletilenfidanların su potansiyel değerleri ise -10,5 bar ile-25.4 bar arasında değişmektedir.
Fidanların gömüde geçirdikleri ilk bir haftaiçinde düzenli bir değişimle -21,5 bar'a kadardüşen su potansiyel değerleri daha sonrakigünlerde değişkenlik göstermektedir. Fidanların ilkhafta içinde düzenli bir şekilde su içeriklerininazalmasında söküm şokunun ve gömü koşullarınauyum sağlama çabasının etki l i o lduğudüşünülmektedir. Gömüde bir hafta geçirdiktensonra, fidanların belirlenen farklı su potansiyeldeğerleri üzerinde deneme alanında hüküm sürenhava şartları etkili olmuştur.
Farklı sürelerde gömüde bekleyen ve farklı supotansiyel değerlerine (su içeriklerine) sahip olanbu fidanların ağaçlandırma sahasındaki tutmabaşarıları oldukça yüksektir ve gömüde beklemesüresine bağlı olarak tutma başarıları arasındaönemli bir farklılık olmadığı uygulanan khi-karetesti ile istatistiki olarak da belirlenmiştir (% 94-98).
Sonuç olarak bu çalışmayla, fidanlıktansökülerek ağaçlandırma sahasına getirilenkaraçam fidanlarının toprakta gömü tekniğinindoğru uygulanması koşuluyla 30 gün süreylegömüde bekletilebileceği ortaya konmuştur.
Ağaçlandırma uygulamalarında dikilecekfidanların, yakın olan fidanlıklardan günlük olaraksahaya getirildiği bilinmektedir. Büyük sahalardauzun süreli yapılacak dikimlerde sürekli olarakfidanlığa gidiş-geliş söz konusu olmaktadır.Sahada dikim için şartlar uygun olmadığı yadauzak fidanlıklardan fidan alınmasının zorunluolduğu durumlarda; gömü, tekniğine uygunyapıldığı takdirde güvenle uygulanabilecek biryöntemdir. Uygun gömü tekniği uygulanarak gidiş-geliş sayısı azaltılabilecek ve böylece büyük birtasarruf yapılabilecektir.
Türkiye Ormanc ar Derne i ile Ankara Enerji Otel aras nda yap lananla ma sonucu, Ankara d şından gelen üyelerimizin konaklamaücretlerinin yar derne imiz taraf ndan kar ılanacak, üyelerimizuygun ko ullarla bu otelden yararlanabileceklerdir. Üyelerimizinkonaklama tarihinden önce mutlaka derne imizi aray p rezervasyonyap rmalar gerekmektedir. ek ki ilik oda 60, çift ki ilik oda 80 TL
ıl ğ ı ış ı
ısı ğ ı şş
ğ ıı ı T ş ş .
16
Orman ve Av
Tek ve tek başına: TÜRKAN
İnsanlığın aydınlık yüzü ve Türkan Saylan.Bundan daha iyi bir başlangıç olabilir mi?
Elbette O'nun yaydığı ışığı hissetmek içinyakından tanımaya gerek yok. Çağdaş YaşamıDestekleme Derneğinde yaptıklarını veKardelenlerini bilmeyen kaldı mı? Daha azımızO'nun, herkesin yanına yaklaşmaya korktuğucüzzamlılara şifa olma çabasını bilir. CumhuriyetMitinglerinde “ne şeriat ne darbe” diye haykıranbu yürekli insana yaşamının son demlerinde revagörülenleri, hasta yatağında yattığı evinin terörlemücadele(!) ekipleri tarafından basılmasını vesaatlerce terör kanıtlarının(!) aranmasını kimunutabilir?
Neden Doğa ve Kültür?Yıllar önce lise ikinci sınıf sosyoloji dersinde kültür konusunu işliyorduk.
Öğretmenimiz sınıfa şöyle bir soru yönelterek derse başlamıştı: “Arkadaşlar, kültürnedir?” Yanıt alamayacağını o da biliyordu büyük olasılıkla. Çünkü bize kültürlüolmaktan ya da olmamaktan söz edilmişti ama onun ne olduğunu kimse açıklamamıştıdaha önce. Biz, bütün sınıf kafamız öne eğik beklerken, adını bir türlühatırlayamadığım öğretmenim hiç unutmayacağım şu tanımı yaparak sessizliğibozmuştu: “Kültür, insanın doğaya kattığı her şeydir.”
Bu tanım, aynı zamanda bir yanıttı. Sadece iki dakika önce sorulmuş soruyadeğil, insanlığın kendi kendine oluşturduğu büyük çıkmazın bilinmeyenlerine ya dabilinip de bilinmezlikten gelinenlerine. İnsan, doğaya sürekli bir şeyler katıyordu; evler,saraylar, şarkılar, otomobiller, aşk şiirleri ve küfürler, internet, HD televizyon yayınları,3G'li telefonlar, tüp geçitler ve köprüler, kara çarşaf ve transparan giysiler, görkemliibadethaneler ve din, kraliyetler, demokratik yönetimler ve demokrasimsi yönetmeler,uzun menzilli füzeler ve kimyasal silahlar… Neden var olana katkı yapmadanedemiyoruz, bilinmez. İki dakika önce duyduğumuz hikayeyi bile bir şeyler katmadananlatamayız. Yalın olan, basit olan, sade olan… doğal olan yetmez bize. Katarız, değiştirir ve hattadönüştürürüz.
Peki, her zaman kötü müdür katmak, değiştirmek, dönüştürmek? Örneğin, sesin şiir ya da şarkı olmasınaitirazı olan var mı? Üreme içgüdüsünün aşka, yemek ihtiyacının mutfağa dönüşmesine? Çamuru heykel yapanellere saygı mı gösterilir yoksa tükürülür mü?
Sanırım, sorunun özü katmak ya da dönüştürmek değil. Ne kattığımız ya da neye dönüştürdüğümüz. Yani,kültürümüz.
İşte bu nedenle sayfamızın adı doğa ve kültür. Biz ormancılar, doğa korumanın ülkemizdeki öncüleri, işinbir yanını zaten yeterince biliyor ve işliyoruz. Öbür yanını, kültürü bilmediğimizi söylemek değil kastım. Amaihmal ediyoruz dersem, sanırım kimseyi kızdırmam. Aslını söylemek gerekirse, doğaya zarar veren kültürelunsurlar konusunda da yeterince donanımlıyız. Bundandır ki, kimi zaman insan olduğumuzdan utanıyoruz.Durun! Her şey bundan ibaret değil.
Müziğin bütün türlerine meraklı olanlar bilir. Efsanevi rock müzik topluluğu Pink Floyd'un 1973 yılındaçıkardığı ve tüm dünyada 50 milyona yaklaşan satışıyla tarihe geçen albümünün adı “The Dark Side of theMoon”, yaniAyın Karanlık Yüzü'dür. Kabul edelim ki, karanlık yüzü göstermek de aydınlık için atılmış bir adımdır.Bizim bu sayfadaki seçimimiz ise, elbette haddimizi bilerek, insanlığın aydınlık yüzünü göstermek olacaktır.
Beğenmeniz umuduyla…
Görüş, öneri ve katkılarınız için: [email protected]
Ocak - Şubat 2010D
OĞ
AV
EK
ÜLT
ÜR
Peki ya bizim bilmediğimiz Türkan? İsviçrekökenli anti-komünist bir anne ile koyu DemokratPartili bir babının kızı Türkan. En zor günlerindebile unutmadığı Kandilli Kız Lisesi yılları, tıp eğitimi,akademik kariyeri, arkadaşlıkları, dostlukları,sevdikler i , oğul ları , hastaları ve kendihastalıkları… Yalnızca yıllarca mücadele ettiğikanser değil, gencecik yaşında yakalandığıtüberküloz ve omuriliğine sıçrayarak O'nu 13 ayy ü z ü s t ü y a t m a k z o r u n d a b ı r a k m a s ı .Gaziosmanpaşa'nın harap köy evlerindeyaşayarak sürdürmeye çalıştığı tıp eğitimindenHakkari ve Van'ın unutulmuş köylerinde yaptığıcüzam taramalarına uzanan çileli, sıkıntılı biryaşam; ancak hiç ama hiçbir zaman yılmayan,dimdik ayakta kalan Türkan.
Dahası… Dahasını öğrenmek istiyorsanız ve
Hazırlayan Cihan ERDÖNMEZ
17
temasını işlemesine çok alışık değiliz ne yazık ki.Tema olmayı bırakın orman sözcüğüne bile fazlacarastlanmaz. Elbette bu bir genelleme. YoksaNazım'ın “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve birorman gibi kardeşçesine” dizelerini atlamış değiliz.Hafızamızı biraz zorlarsak benzer örnekleriçoğaltmamız mümkün. Ancak bir Türk sanatçınıneserine daha önce böylesine hoş bir ad verdiğiniben hatırlayamadım. Bu nedenle, Ferah'a olansevgim ve saygım bir kat daha arttı doğrusu. Heleşu harika dizeleri, albüme adını veren şarkınınkusursuz melodisiyle dinleyince;
Ferah'ı tanımıyor olabilirsiniz. Rock müzik sizegöre olmayabilir. Hatta müzik dinleyecek zamanbile bulamıyor olabilirsiniz. Yine de derim ki, bualbüm her ormancıda bulunması gereken önemlibir eser. Benim adım orman ve albümün harikuladekapak tasarımı hatırına.
Atina 1985 yılında Avrupa Kültür Başkentiseçilmişti ve bu ilkti. Yalnızca AB'ye tam üyeülkelerin şehirlerinin seçildiği bu uygulama 2000
Benim adım ormanÖrtü yaptım yapraklardanSerdim herkesin üstüneSür yüzünü yüzüme korkma yalnızlıktan
İstanbul: 2010Avrupa Kültür Başkenti
hala okumadıysanız en kısa zamanda bu kitabıedinmeniz şart: “Tek ve Tek Başına: Türkan”.
Türkan Saylanbu kitabı yazmasınıA y ş e K u l i n ' d e nk e n d i s i i s t i y o r .Ö z e l l i k l e A y ş eKulin'in yazmasınıi s t i y o r . Ç ü n k ü ,Kulin'in üslubunu,okuyucu da bıraktığıh a z z ı y a k ı n d a nbiliyor. Hakkınday a z ı l a n d i ğ e rk i t a p l a r g i b iolmasını istemiyor.Bütün yaşamını,belgeleriyle birliktebu sevgili dostunaaçıyor. Kulin de bugüvenin hakkını vererek roman tadındaki bubiyografiyi ortaya çıkarıyor.
Biraz daha Türkan diyorsanız alın ve okuyun.Anısına saygıyla…
Künye:Tek ve Tek Başına: TÜRKANYazar:Ayşe KULİNYayınevi: Everest YayınlarıYayın Tarihi: Kasım 2009 (1. Baskı)
Şebnem Ferah'ı tanıyanlar Volvox grubunu dahatırlarlar. Üç çılgın kızın kurmuş olduğu bu grupgörüntüsüyle, müzikleriyle ve şarkı sözlerininiçeriğiyle akıllardadır hala.
Sonra ayrıldı gruptan Şebnem Ferah ve yolunayalnız devam etmeyi seçti. Zamanla hem kendinihem de müziğini olgunlaştırdı. Peş peşe çıkardığıalbümleri, gözde olan şarkıları, konserleri ve kalıntabanlı ayakkabılarıyla hatırı sayılır bir hayrankitlesine sahip oldu. Şimdi altın çağını yaşıyor.2009'un sonlarında bu çağın en olgunmeyvelerinden birini verdi. 12 eserden oluşan bualbümün adı BenimAdım Orman.
Türk sanatçılarının eserlerinde orman
1
BenimAdım Orman
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
1Türkan Saylan hakkında yazılan iki farklı kitap daha var.Bunlardan birincisi Mehmet Zaman Saçlıoğlu tarafından yazılanve İş Bankası Yayınları tarafından 2004 yılında yayımlanan“Güneş Umuttan Şimdi Doğar.” Diğeri de kendisinin kalemealdığı ve 2007 yılında Cumhuriyet Kitaplarının yayımladığı “AtKız.”
18
Orman ve Av
esersinAlman yapımı olduğunu hatırlatmakta yararvar.
B a l , Ç a m l ı h e m ş i n ' i n e ş s i z d o ğ a lgüzelliklerinde çekilen bir film. YönetmenKaplanoğlu ödülü aldıktan sonra yaptığı teşekkürkonuşmasında şu anekdota yer verdi: “Ormandaçekim yaparken 10 milerimizde duran birayıyla karşılaştık.K o v a n d a k i b a l ıalmaya gelmişti. Bizig ö r ü n c e k a ç t ı .S a n ı r ı m ş i m d iburada.” Kaplanoğlu,yapılması planlanans a n t r a l a r ı nÇ a m l ı h e m ş i n ' i ndoğasına vereceğiz a r a r a d i k k a tçekerek “umarım buö d ü l o r a n ı nk o r u n m a s ı n ayardımcı olur” dedi.Ne diyelim: Ayı Bal'a kavuştu. Ümidimiz ormanını
elinden almamaları.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı YönetimKurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nı 23Ocak'ta kaybettik. Saygıyla anıyoruz.
Çağdaş Türk sanatının öncüisimlerinden Balkan Naci İslimyeli 40.sanat yılını İş Bankası Kibele SanatGalerisi'nde açtığı “Hava-Su-Toprak-Ateş ve İstanbul” adlı sergiyle kutluyor. 18Aralık 2009'da açılan sergi 27 Şubat'akadar sanatseverlerle buluştu.
Chopin'in 200. doğum günü 22 Şubat'ta CRRkonser salonunda düzenlenen etkinlik ile kutlandı.
Dr. Ayşe Yetişkin Kubilay tarafından yazılan“İstanbul Haritaları 1422-1922” kitabının tanıtımı vekitaptan seçilen haritaların yer aldığı serginin açılışı19 Ocak'ta Rahmi Koç Müzesinde yapıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)Fransız yazar Guillaume Apollinaire'in “Les OnzeMille Verges” (On Bir Bin Kırbaç) adlı kitabınınerotik bulunarak yasaklanmasından dolayıTürkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ninifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesini ihlal ettiğinehükmetti.
Kısa-Kısa
yılında aday ülkeleri dekapsayacak şekildegenişletildi. Atina'dan25 yıl sonra 2010'daİ s t a n b u l , E s s e n(Almanya) ve Peç(Macaristan) ile birlikteb u u n v a n ı a l d ı .Sevinsek mi yoksa bukadar geciktiği içinh a y ı f l a n s a k m ıbi lemedik. 2007'deLüksemburg ve Sibiu(Romanya), 2008'deLiverpool (İngiltere) ve
Stavanger (Norveç), 2009'da da Vilnius (Litvanya)ve Linz (Avusturya)'in bu unvanı aldıklarını, 2011için de Tallinn (Estonya) ve Turku (Finlandiya)'nunbelli olduğunu hatırlatırsak, sanırım ne demekistediğimiz daha rahat anlaşılacaktır. Yine de iyiolacağını umarak bu faslı şimdilik kapatalım.Bakalım 2010'da İstanbul kültüre neler katacak.
2010, ünlü Polonyalıbesteci François FredericChopin'in doğumunun 200.yılı. Bu nedenle, tüm dünyadaolduğu gibi ülkemizde deChopin temalı çeşitli etkinliklerb iz i bek l i yor. Be lk i debunlardan ilki Can Yayınlarıtarafından yayımlanan bukitap. Kitabın yazarı ise dahaönce Bach ve Mozart'ınbiyografilerini de kaleme alanAydın Büke. Yalnızca Chopinhayranlar ının ve klas ikmüzikseverlerin değil aynızamanda sanat tarihi, edebiyat ve Avrupa tarihimeraklılarının da ilgiyle okuyacakları bir eser.
En saygın film festivallerinden biri olan Berlin FilmFestivali ödül dağıtımı için düzenlenen geceyle sonbuldu. 11-21 Şubat tar ih ler inde 60. 's ıgerçekleştirilen festivalin büyük ödülü olan Altın Ayıbu yıl Bal'a gitti. Ayrıca bağımsız jürinin debirincilikle ödüllendirdiği Bal Yönetmen SemihKaplanoğlu'na ait ve ülkemize 46 yıl sonra yenidenAltın Ayı'yı getirdi. Meraklılar kolaylıklaanımsayacaktır; 1964 yılında Metin Erksantarafından çekilen Susuz Yaz da Altın Ayı ödülünelayık görülmüştü. Bu arada, Fatih Akın'ın 2004yılında Duvara Karşı ile aynı ödülü aldığını; ancak
Chopin: TuşlaraAdanmış Bir Yaşam
Bal,AltınAyı ve Çamlıhemşin'in Doğası
Ocak - Şubat 2010
François Frederic Chopin
Orman ve Av
19
Türkiye Ormancılar Derneği Ekoturizm Grubunun Sinop-Erfelek gezisi
yapacağını duyduğumda çok sevindim. Daha önce iş için gittiğim ve çok kısa
da olsa bilgi edindiğim ve hayran kaldığım bu şehre tekrar, hem de gezi
amacıyla gidecek olmak beni heyecanlandırmıştı. Hayat koşulları ve
yaşamın getirdiği tatsız sürprizlerin çıkmasından korkarak, bu heyecanımı
bastırmaya çalışmıştım. Cuma akşamı geldiğinde artık yola çıkıyorduk.
Yolculuk saati geldiğinde hepimiz yerimizi aldık. Gezi sorumlumuz Filiz
otobüs kalkmadan önce elindeki listeden kontrollerine başlamıştı.
Güzel bir gece yolculuğunun sonunda sabahın ilk ışıklarıyla Sinop'a
ulaşmıştık. Saat 7'yi gösterirken otelimize ulaşmış ve odalarımıza geçmeye
başladık. 9'a kadar kahvaltımızı yapıp gezimize başlayacaktık. Kısa sürede
odamıza yerleştik ve genelde sakinliğine az rastlanılan ve şansımızın yaver
gittiği bugün deniz çarşaf gibiydi. Filiz, Kağan ve henüz tanışmadığım
arkadaşlarımla sabahın bu dingin saatinde denizdeydik. Denize girmeyen
arkadaşlarımız bu anı fotoğraflarla belgeliyorlardı. Duşumuzu alıp kahvaltıya
geçtik. Güzel kahvaltının sonunda Sinop Cezaevi'ne gittik. Rehber eşliğinde
cezaevini gezerken çok merak ettiğim bu mekân canımı acıtıyordu. Bu
duyguları örtbas ederek gülücüklerle dolu pozlar verip, arkadaşlarımı
fotoğraflamayı seçtim. Küçücük ve karanlık tecrit odaları, hücreler, dar
koridorlar ve cezalıların günde bir sefer kuru ekmek ve su ile beslenmesi
inanılır gibi değildi. 1960 yılına kadar Sinop Cezaevinde arşiv olmadığı için
buradaki tutuklulara ait bilgi ve belgeler mevcut değilmiş.
Cezaevinin bu kasvetli havasını geride bırakıp Hamsilos Fiyordunu,
Deniz Fenerini, Yarımada çevresini gezdik. Doğa kesinlikle Sinop'a ayrıcalık
tanımıştı. Yarımada çevresinde ilerlerken orada yaşayan insanları bir kez
daha kıskandım. Yarımadayı anakaraya bağlayan kıstaktan, her iki taraftaki
sahili ve denizi aynı anda görebiliyorlardı. Bu ne güzellikAllah'ım.
Su basar ormanlarına geldiğimizde, diğer gezi sorumlumuz Kubilay bu
doğa olayı hakkında bizi bilgilendirdi. Farklı birkaç sistemin nasıl işlediğini ve
bu olayın sonucunu anlattı. İlk defa kum zambağı gördüm. Ağaçlar kumların
içinde sanki gömülmüştü. Sahilde küçük bir yürüyüşün ardından otelimize
döndük. Akşam yemeği için Sinop merkezde hep birlikte taze balık yemeğe
gittik. Kendi adıma söylüyorum yediğim en güzel balıktı. Grup
arkadaşlarımızın güzel şarkılarıyla bu güzel şehirdeki akşam yemeği
harikaydı. Hatice hanımın söylediği Feraye şarkısı hala kulağımda.
Pazar sabahı kahvaltımızı Erfelek'te yapacağımız söylenmişti. Herkes
belirlenen saatte hazırdı. Küçük bir ailenin işlettiği bu yerde yaptığımız
kahvaltı gerçekten çok güzeldi. Kendilerinin yaptığı marmelât ve reçeller,
kızarmış ekmek, köy yumurtası, sıcak patates kızartması, yeşillik vs. vs…
Nefis kahvaltıdan sonra şelaleye çıkmaya hazırdık. Doğanın en güzel rengi
yeşil ve mavidir. Yeşiller cennetine şelaleler bambaşka güzellik katıyordu. Yol
boyunca Kubilay bizimle ağaçlar ve bitkiler hakkındaki bilgilerini paylaştı.
Parkurumuz yer yer dik ve tırmanma gerektirdiğinden centilmen
Ocak - Şubat 2010
Nebahat ARIKANS
inop
Erf
elek
Hamsilos Fiyordu
20
Orman ve Av
Türk iye Ormancı lar Derneği
Ekoturizm Grubunu kuran ve bugünlere
kadar gelmesine emek veren herkese,
gezi boyunca bana katlanan Filiz'e,
Kubilay'a, gruptaki tüm arkadaşlara güzel
paylaşım ve enerjileri için teşekkür
ederim.
arkadaşlarımız yürüyüş boyunca yardımlarını bizden
esirgemediler. Şelalenin çıkış noktasına ulaştığımızda bir
arkadaşa kulak misafiri olduğumda şu sözleri söylüyordu
“Bana kızacaksın ama ben hiç yorulmadım”. Şelale
yolumuz irili ufaklı ve çeşit çeşit bitkilerle süslüydü. Hayaller
ülkesinde gibi hafif ve mutlu hissediyor insan kendini.
Burada küçük bir mola ve yaşlı amcanın yayık ayranını
içtikten sonra patikadan kuş gibi süzülerek indik aracımızın
yanına. Köylü çocuklar böğürtlen toplamışlar, harçlık için
satıyorlardı. Bu fırsat kaçar mı, aldık tabi ellerindekini.
Dönüş yoluna şarkılar eşliğinde başladık. Birlikte film seçip
seyrettik. Geziye ait bu notları biraz geç yazıya dökmüş
olmama rağmen bende kalan en derin izlerin Cezaevi ve
Şelale olduğunu fark ettim. Bu iki günlük gezi hayatın iki
yüzünü aynı anda göstermişti. Yaşam; iyi ve kötüleriyle bir
bütün, biz görmek istemesek bile. Oradaki yaşamış insanları
ve hala cezaevinde bulunanları düşündüğümde içim acıyor.
O karanlık, havasız, daracık bir adımlık yerde tutulmak. Tek
suçlu o insanlar mı? Ve yurdumdaki bakir güzellikler teker
teker yok oluyor. Acaba yıllar sonra Tatlıca Şelaleleri hala bu
kadar bakir ve güzel olarak kalabilecek mi?
Ocak - Şubat 2010
Sinop Cezaevi
Ku
mZ
am
ba
ğıP
an
crati
um
marit
imu
m
Tatlıca Şelaleleri
21
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
Saygıdeğer izleyiciler, konuşmama başlarkensizleri saygılarımla selamlıyorum.
Adalet ve Demokrasi Haftasının etkinliklerineTürkiye Ormancılar Derneğinin onur üyesi olarakkatılmaktan büyük mutluluk ve gurur duyuyorum.Ayrıca bir orman hukukçusu ve araştırmacısı olarak,ormana hukuk açısından bakmak üzere bupencereyi sizlere de açmak istiyorum. TürkiyeOrmancılar Derneği, kuruluşundan bugüne dekhiçbir siyasi partinin, hiçbir siyasi gücün etkisindekalmadan, daima doğruları savunmuş, ülkemizormanlarına sahip çıkmış, çalışmalarını objektifkurallar içinde ülke sevgisi ve onurla sürdürmüştür.Bu nedenle Türkiye Ormancılar Derneğinin özveri ileçalışan başkan ve yöneticilerini, üyelerini ve tümormancıları yürekten kutluyorum. Ölüm yıldönümünedeniyle andığımız değerli gazeteci, araştırmacıyazar Uğur Mumcu ve Atatürk'ün aydınlanmadevrimini, fikirleri ve kalemleri ile savunan, bu yoldayitirdiğimiz diğer gazeteci, yazar ve bilimadamlarımızı, saygı, rahmet ve şükranla anıyorum.
Hepsinin ruhları şad olsun.
Sayın izleyiciler, 40 yılı aşan meslek hayatımınilk yıllarından itibaren orman ve orman hukuku ile içiçe olduğum gibi, Yargıtay Orman Hukuku Dairesininkurucusu olarak dört dönem süren başkanlıkdöneminde ülkemiz için gerekli olan ormanhukukunu oluşturdum.
Çalışmalarım sadece masa başında değil güzelTürkiye'mizin eşsiz ormanlarını yerinde inceleyerekorman gerçeğine ulaşmaya çalıştım.
Orman gerçeği; çok geniş bir kavramdır, içindehukuki, sosyal, siyasi, ekonomik boyutları olduğugibi, en önemli boyutu biyolojiktir. Bu nedenle ormanısadece odun üreten bir toprak parçası olarakdüşünmek son derece yanlıştır.
Ormanın biyolojik yönünü şöyle tanımlayabiliriz.Toprak+Bitki+Yabanıl hayvan topluluğu+Toprakiçinde yaşayan mikroorganizma.
Bu beş ayrı faktörü bir araya getirdiğimiz zamanormanın canlı ve insana hitap eden büyük birdeğerler topluluğu olduğu ortaya çıkar.
Bu değerlerin ayrı ayrı tanımı ve açıklaması çokuzun zaman ister. Ama en önemli yaklaşım, bu yücedeğerlere sevgi ve saygı ile yaklaşmak, korumak ve
ORMAN GERÇEĞİ NEDİR?
bu büyük değerleri yaşatmakbilincine sahip olmak, ormangerçeğine ulaşmaktır.
O r m a n g e r ç e ğ i n eulaşmak aslında her bireyiçin zorunlu bir olgudur. Şöyleki, suyu olan, üzerinde üretimyapılabilecek toprağı olan birülkede yaşanabilir. Suyu veüretim yapılabilen toprağıoluşturan ve koruyan iseormandır.
“ ” özdeyişi iştebu gerçeği ifade eder. Ormansız topraklarda, su veüretim toprağı olamayacağı için o toprakta hiçbirtoplum yaşayamaz. Dolayısıyla üzerinde yaşamaolanağı kalmayan topraklar vatan sayılmaz.
Orman konusunun günümüzdeki en önemlibölümü, daha doğrusu tüm toplumu ilgilendiren yönühukuki tarafı ve bunun içeriğinde yer alan 2/Bolgusudur.
2/B; Toplumun büyük kesiminin yüzeysel olarakbildiği, derinlemesine bilgi sahibi olmadığı, ancaksiyasiler ve rant peşindekiler tarafından hepgündemde tutulan peşinde koşulan bir konu olduğutartışmasızdır.
Bunu çoğu kişi orman olmaktan çıkmış araziparçası olarak kabul etmektedir. Oysa bir orman,orman olma niteliğinden nasıl uzaklaşır, bunun fiziki,bilimsel, hukuki koşulları nedir ve bu nitelik kaybı, birgerçeği mi yoksa yapay bir oluşumu mu ifadeetmektedir?
Bunları anlayabilmek ve değerlendirebilmekiçin “nitelik kaybı nedir?” sorusuna cevap vermekgerekir.
Günümüzde nitelik kaybı şöyletarif ediliyor ve anlaşılıyor. Orman bitkileri yokedilerek, ağaçlar kesilerek orman topraklarıüzerinde tarla, bağ, bahçe oluşturmak ve oteldenkulübeye kadar her türlü bina yaparak kullanmak,yarar sağlamak amacı ile orman kavramını ortadankaldırıp, yerine “nitelik kaybı” gibi yapay bir kavramkoyarak ormanın ele geçirilmesinin yolu olarakbenimsenip, 2/B adı ile yasalaştırmak suretiyle yasalmüeyyidelerden de kurtulma yolu olarak bu eylemiormanlar tükeninceye kadar sürdürmek) şeklindekidüşünce ve eylem planı olarak algılanmaktadır.
Ormansız toprak vatan sayılmaz
Nitelik Kaybı:
ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI BİLDİRİSİFerruh ATBAŞOĞLU
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı26.02.2010
22
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
Açıklamaya çalıştığım bu tarif ve algılama,bilimsel ve hukuki olmayıp, fiili bir durumuyansıtmaktadır.
Bu fiili durum aslında, yine orman yasalarınagöre suç sayılmaktadır. Şöyle ki, ormanlar dünyanınneresinde olursa olsun, insan eli girmeden, makinekullanılmadan ortadan kalkmaz.
Doğal nitelik kaybı ancak, deniz taşmasısuretiyle ormanın su altında kalması, yanardağpatlaması suretiyle ormanların yanıp fosilleşmesi yada büyük bir deprem sonucu toprak kayması ileormanların işgali veya büyük bir bitki hastalığı ileormanların niteliğini kaybetmesi ile söz konusuolabilir.
Ülkemizin coğrafi ve jeolojik tarihinde buolayların hiçbiri gerçekleşmemiştir. O haldeormanların, tarla, bağ, bahçeye dönüşmesi, ya daüzerine otel, fabrika, villa, otopark yapılmasıtamamen bilinçli şekilde yok edilen orman arazileriüzerine insan eliyle olmaktadır.
Bu olgular orman ceza yasasına göre suç teşkilettiğine ve cezai yaptırımları da yine yasada yeraldığına göre, nitelik kaybı diye ihdas edilen kavram,
hiçbir dayanağıbulunmayan bir olgudur.
Bunun sonucu olarak 6831 sayılı Yasada yeralan 2/B maddesi de, suç teşkil eden fiili olgularageçirilen bir yasal kılıftır. Bu kılıf -ileride değineceğimşekilde- Anayasanın ormanlarla ilgili temel esprisinede aykırı olarak, ne acıdır ki Anayasaya bileyerleştirilmiştir.
1- Anayasalarla oluşan orman hukukununtemel maddeleri 1961 Anayasası Md. 131., 1982Anayasası Md. 169-170
2- Anayasada yapılan ilk değişiklik 1961Anayasasının 131. Maddesine 17.04.1970 tarih ve1255 S. Yasa ile bir fıkra ilave edilerek “nitelik kaybıkavramı” Anayasaya yerleştirilmiş ve 04.07.1973tarihinde çıkarılan 1744 S. Yasanın (2.) maddesinemonte edilerek dışarı çıkarma olgusu hayatageçirilmiştir.
3- Aslında nitelik kaybı kavramı yapay birkavram olup; bilimsel hukuki ve gerçekçi bir kavramdeğildir.
4- Bu nedenle Anayasaya yerleştirilecek birhukuki – gerçekçi kavram olmadığı için bu noktadabir “Anayasal Hukuksuzluk” başlamıştır.
5- Anayasada yer alan bir maddeye dayalıolarak daha sonra 1983'de çıkarılan 2896 S. Yasada2/B olarak, 1986'da çıkarılan 3302 S. Yasada yineaynı şekilde 2/B maddesi olarak varlığını
gerçek dışı hukuki ve bilimsel
2/B'nin DOĞUŞU
sürdürmüştür.6- Burada önemli olan husus şudur. Öncelikle
1961 Anayasasının 131. Maddesine 1970'deeklenen fıkra ile yaratılan hukuksuzluğun en somutörneği; 131. Maddenin önceki fıkralarında ve 1982tarihli Anayasanın 169. Maddesinde yer alan (3)fıkrada benimsenip tanımlanan ormanlarınkorunmasına yönelik hükümlere karşılık, aynımaddeler içinde ormanların, dayanaksız, bilime vehukuka uymayan bir kavramla yok olmasına yolaçacak fıkra ilavesi şaşırtıcı ve inanılması güç birçelişkinin oluşması ve bunun ısrarla, değişikyasalarla sürdürülmesidir.
7- İşte bu Anayasal ve yasal hukuksuzluklardevam ettirilip, 2/B olgusu sadece anılan yasalardabırakılmamıştır. 2/B olgusu değişik isimler altında vedaha birçok yasaya monte edilmiştir.
Ne var ki bu hukuksuzluğuAnayasa Mahkemesi(AYM) defalarca verdiği iptal kararları ile önlemeyeçalışmıştır.
1- AYM 6 kez 2/B ile ilgili olarak iptal kararıveriyorsa, öncelikle burada 2/B'nin varlığı tartışılıyordemektir.
2- Her yeni çıkarılan yasanın içine bir şekildeyerleştirilen bu maddenin kendisi hukuka veAnayasanın temel esprisine aykırı olduğu için, hiçbiryasada kendine uygun yer bulamamaktadır.
3- Esasen yukarıda değindiğim gibi bu maddekendi içinde yer aldığı Anayasaya aykırı olduğuhalde iptali yolunda dava açılamamaktadır. Çünkübu kavramı get i renler, bunu Anayasayayerleştirerek, iptal davası açılması yolunukapatmışlardır.
4- Bu yol bilinçli olarak izlenmiştir. “Nitelikkaybı” şeklindeki kavramın Anayasada yer almasızorunlu ve gerekli bir olgu değildir. Tam aksineAnayasa hukuku ile bağdaşan bir kavram değildir.Bu nedenle Anayasada yeri olmaması gerekir. Eğerbu kavram Anayasa maddelerine monte edilmemişolsaydı,AYM tarafından çoktan iptal edilmiş olacaktı.Bu sonucu tahmin edenler bu yolu kapatmak için budayanaksız kavramı Anayasaya yerleştirerek hukukyolunu yani iptal davası açma yolunu kapatmışlardır.
Bütün bu açıklamalardan sonra şimdi sizlereAYM'nin iptal kararlarını sırası ile açıklamakistiyorum. Bu iptal kararlarına bakıldığında, siyasetve siyasetçinin bu konuyu ne kadar ısrarla canlıtutarak, başka kanunlar eliyle ve yoluyla 2/B'ninuygu lanmasın ı sağ lamaya ça l ış t ı k la r ın ıgözlemleyeceksiniz.
Oysa bu yol çıkmaz bir sokaktır. Zira 2/Buygulaması devam ettikçe bu güzel yurt toprakları,çölleşmeye her gün biraz daha yaklaşmaktadır.
Değerli izleyiciler: siyasi iktidarlar 2/B konusunu
AYM'nin iptal kararları ile ilgili açıklama
Orman ve Av
23
Ocak - Şubat 2010
oy potansiyeli olarak kabul etmişler ve ilgisiz, başkayasaların içine de yerleştirmek suretiyle bu olguyudevamlı uygulamak istemişlerdir.
Şimdi açıklayacağım, AYM'nin iptalkararları, başka yasalar içine saklanan 2/Buygulamaları ile ilgilidir.
Uygulama yöntemleri her defasında Anayasayaaykırı görülüp iptal edilmiştir. Buna rağmengünümüzde aynı konu gündeme getirilip ısrarlauygulanmak istenmektedir. AYM'nin iptal kararlarınışöyle sıralayabiliriz.
1- 2 9 2 4 s a y ı l ı O r m a n K ö y l ü l e r i n i nKalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun3763 sayılı yasa ile değişik 11. Maddesi AYMtarafından 30.03.1983 tarihinde iptal edilmiştir.Anılan değişik 11. Maddede özetle: Kadastrosırasında Hazine adına tespit edilen yerler üzerindesözü geçen kanunun 14. Maddesinde öngörülen 40ve 100 dönümlük sınırlama göz önündebulundurularak kullanan kişilerin adları kadastrotutanağının beyanlar hanesinde gösterilir. AYMözellikle bu fıkrayı ele alıp – Anayasanın 169 ve 170.Maddeleri karşısında- nitelik kaybı nedeniyle dışarıçıkarılan yerlerin Hazine adına yazımını müteakipasıl amacın orman köylüsüne toprak kazandırmakolması gerekirken bunların dışında olup- o toprağıişgal etmiş kişilere kazandırılmasının Anayasayaaykırı olduğunu kabul etmiş ve yasanın 11. MaddesiİPTALEDİLMİŞTİR.
2- 2981 sayılı İmar ve Gecekondu MevzuatınaAykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemlerle İlgiliYasanın 3290 sayılı Yasa ile Değişik geçici 2.Maddesinin (e) bendini ve dolayısıyla ilgili maddeyiAYM 27.09.1995 tarihinde İPTAL ETMİŞTİR.
” sonucunu getireceği için, Anayasaya vediğer yasalara aykırı görülüp iptal edilmiştir.
3- 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununundeğişik ek 18. Maddesine eklenen birinci ve ikinci
A N AYA S A M A H K E M E S İ N İ N İ P TA LKARARLARI
4498 Sayılı Yükseköğretim KanunundaDeğişiklik Yapılmasına Dair Kanun
İptaledilen madde özetle şöyledir; 31.12.1981 tarihindenönce bilim ve fen bakımından orman niteliğinikaybetmiş yerlerden, şehir, kasaba ve köyyapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarıorman sınırları dışına çıkarılmış sayılır. Bu yerlerhakkında bu kanun hükümlerine göre işlem yapılır.Bu yasa hükmüne göre “şehir kasaba ve köyyapılarının toplu olarak bulunduğu yerler 6831 ve3402 sayılı yasalarla beraber Anayasanın 170.Maddesindeki espriye aykırı olarak bu yasalarındışında tutulup ormanların gecekondu sahiplerineverileceği
fıkralar ile geçici 1. Madde Anayasanın 2. 130. 153.169. Maddelerine aykırı bulunarak İPTALEDİLMİŞTİR.
”. Oysa Vakıf Üniversiteler – Devletüniversiteleriyle eş düzeyde sayılsa dahi bunlarayapılacak özgülemenin de Yasayla yapılmasıgerekirken bunun Bakanlar Kuruluna bırakılmasıAnayasaya aykır ıdı r, bu ancak yasayladüzenlenebilecek bir konudur. Bu nedenlerle 4498sayılı Yüksek öğretim kanununda değişiklikyapılmasına dair kanunun 2. Maddesiyle 2547 s.Yük.Öğ.Kanununun değişik ek 18. Maddesineeklenen 1. Fıkrası ile 2. Ve 3. Fıkralarının iptallerine13.09.2000 gününde KARAR VERİLMİŞTİR.
4- 4706 Sayılı Hazineye Ait Taşınmaz MallarınDeğerlendirilmesi ve Katma Değer VergisiKanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun3. Maddesi Anayasanın 170. Maddesine aykırıolduğu için iptal edilmiştir. 4706 sayılı Yasanın 3.Maddesi özetle şöyledir;
uygulanmayacağı, Bakanlığın istemiüzerine bu yerlerin gerekli kadastro-ifraz ve tevhitişlemleri yapıldıktan sonra 492 sayılı HarçlarYasasının 63. Maddesinde yer alan harca esasdeğerinden az olmamak koşuluyla, rayiç bedeliüzerinden köylerde varsa öncelikle kullanıcısı ormanköylüsüne, belediye ve mücavir alan sınırlarıiçerisinde ise kullanıcılarına doğrudan satılabileceği,aynı amaçla harca esas birim değeri üzerinden ilgilibelediyelere ve Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünedevredilebileceği öngörülmüştür. Oysa Anayasanın170. maddesi, dışarı çıkarılan yerlerin doğrudan veyalnız orman köylüsünün nakli ve yerleşimi içintahsis edilebileceğini, bunun dışında belediye veyaarsa ofisine satışının söz konusu olamayacağınıvurgulamıştır. Burada amaç orman köylüsününkalkındırılmasıdır. Yoksa başka kurumlaraormandan yer sağlamak değildir. İşte bu nedenle4706 s. Yasanın 3. Maddesi 23.01.2002 günündeiptal edilmiştir.
Kızılağaç ve kestanelikleri ormandansaymayan 4999 sayılı Yasanın 1. Maddesi şöyledir;“
İptal edilen madde özetle şöyledir;“Vakıflar tarafından kurulmuş Yüksek ÖğretimKurumlarına, fıkrada belirtilen gereksinimlerinisağlamak üzere Hazine arazi ve tesislerinindoğrudan, Kamu tüzel kişiliklerine ilişkin alanlarındamuvafakatleri alınarak Bakanlar Kurulunca tahsisiöngörülmüştür
6831 sayılı OrmanYasasının değişik 2/B maddesi gereğince dışarıçıkarılan yerlerde 2924 sayılı orman köylülerininkalkınmalarının desteklenmesi hakkında YasaKurallarının
1956 tarihli 6831 sayılı Orman Kanununun 1.Maddesinin ikinci fıkrasının H bendi aşağıdakişekilde değiştirilmiştir.
H) orman sınırları içerisinde veya bitişiğindetapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarrufbelgeleri ile özel mülkiyette olan ve muhitinhususiyetlerine göre yetişmiş veya yetişebilecek
5-Kızılağaç ve kestaneliklerle ilgili iptal kararı
24
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
olan kızılağaçlar ile aşılı kestanelikler, fıstıkçamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzereher nevi meyveli ağaç ve ağaçlıklar orman sayılmaz.
Ç ve EBentlerinde yazılı yerlerden (D) bendindeki şehirmezarlıklarından (H) bendindeki her nevi meyveliağaç ve ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerlerden(Kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikler, fıstık çamlıklarıve palamut meşelikleri hariç) sahipleri her türlü zatiihtiyaçları ve pazar satışları için hiçbir kayıt ve şartatabi olmaksızın kesim ve taşıma yapabilir
turizm alan ve merkezleri dışında kalan Devletormanlarında Kamu Yararına olan her türlü bina vetesisler için gerçek ve tüzel kişilere Tarım Orman Köyİşleri Bakanlığınca bedeli karşılığı izin verilebilir. Buizin süresi kırk dokuz yılı geçemez. Devletçe yapılantesisler dışında kalan her türlü bina ve tesisler izinsüresi sonunda eksiksiz ve bedelsiz olarak OrmanGenel Müdürlüğünün tasarrufuna geçer. Ancakişletmenin maksadına uygun faaliyet gösterdiğiOrman Genel Müdürlüğünce belgelenen haksahiplerinin kullanma hakları yer, bina ve tesislerinrayiç değeri üzerinden belirlenecek yıllık bedelledoksan dokuz seneye kadar uzatılabilir. Bu durumdadevir işlemleri bu uzatma sonunda yapılır. Turizmamaçlı tesisler için hak sahipleri adına tapuda irtifakhakkı tesis edilir. İzin ve irtifak hakları amaç dışıkullanılamaz
Bu maddeye göre kızılağaç ve kestanelikler bir andaorman ağacı olmaktan çıkarılmıştır. Ayrıca, aynıYasanın 13. Maddesine şöyle bir hükümkonulmuştur, md. 6831 sayılı Kanunun 116.Maddesinin birinci fıkrasınınAbendinin birinci fıkrasıaşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (B) bendinin birincifıkrasına aşağıdaki fıkrası eklenmiştir. “
”.Kızılağaçlıklar ile aşılı kestaneliklerin sahiplerininher türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile pazarsatışları için yapacakları kesimler, keşif damga venakliye işlemlerine tabi olmayıp köy muhtarlığıncadüzenlenecek belge ile yapılır. 4999 sayılı Yasa ilekızılağaç ve kestanelikler bir anda orman ağacıtanımı dışına çıkarılmış ve orman köylüsüne, köymuhtarının düzenleyeceği belge ile kesim ve nakliyeizni verilmiştir. Oysa kızılağaç ve kestanelikler bilimaçısından orman ağacı olduğu gibi, “6831 sayılıYasa ve Yönetmeliklerle belli kurallara bağlı olankesim ve nakliye” konusu da köy muhtarınınyetkisine terk edilmiştir. AYM 17.03.2004 tarihliKararı ile yukarıda değinilen her iki maddeyi deİPTAL ETMİŞTİR. Zira Kızılağaç ve AşılıKestanelikler bilim açısından yıllardan beri ormanağacı sayılmıştır. Bunları orman ağacı sınıfınındışına çıkarmanın hiçbir yasal bilimsel dayanağıyoktur. Ormandan kesim ve nakliye işinin demuhtarlara terk edilmesi yine yasa ve yönetmelikleribir anda yok eden bir olgudur ki kabul edilemez.
6831 sayılı Orman Kanununun 17. Maddesinin3373 sayılı Yasa ile değişik üçüncü bendi şöyledir;
. Bu madde üstü kapalı olarak
6- 6831 Sayılı Yasanın 17. Maddesininİptaline İdairAnayasa Mahkemesi Kararı
ormanların mülkiyetinin kişi ve kurumlara devriniöngörmektedir. 49 ve özellikle 99 yıl bir insanömrünü çok fazlası ile aşan sürelerdir. Normal olarakbu izni alan kişilerin mirasçılarına intikali sağlayacakbir süre –adı irtifak hakkı da olsa- mülkiyet devrindenbaşka bir şey değildir. Bu nedenle bu maddeAnayasanın 169. Maddesi ile Tarih-Kültür ve TabiatVarlıklarının Korunması ile ilgili (63.) MaddesineAykırıdır. Anayasanın 169. Maddesine göre;
Maddedeki Kamu Yararı genel nitelik taşır vehangi alanda kamu yararı bulunduğu ayrı ayrıdeğerlendirilmesi gerekirken her izin istemini kamuyararı çerçevesi içinde değerlendirmek ormanlarınherkesin kullanımına açılması anlamını doğurur.Kamu yararı adı altında ormanlara her türlü bina vetesis yapılması ormanların mahvına yok açacak birolgudur. 17. maddenin 3. Fıkrası; kamu yararı adınakamu yararına olmayacak sonuçlar yaratabilecek,bir tabiat varlığı olan ormanların korunmamasınasebep olabileceğinden Anayasanın 63. Maddesinede aykırılık teşkil etmeye devam edecektir.
Bu nedenlerle 17. maddenin 3. ve 4. fıkralarınıniptaline 17.02.2002 gününde oy birliği ile kararverilmiştir.
2/B olgusu siyasi iktidarlar tarafından 6 kez ayrıkanunların içine yerleştirilerek uygulamayakonulmuş, her defasında AYM tarafından iptaledilmiştir. Bu yol 2/B'nin gizli bir yöntemle hayatageçirilmesini sağlayan siyasi bir oyun niteliğindedir.Ne var ki AYM 6 kez verdiği iptal kararları ile buoyunu bozmuştur.
6 kez iptal kararı verilen 2/B nin getirdiğiolumsuzluklar şöyle özetlenebilir.
1- 2/B'nin değişik yöntemlerle uygulamayakonulması ülkemizin ormanlarına ve genel anlatımlacoğrafyasına zarar vermektedir.
2- Dışarı çıkarılan yerlerde hak sahibi öncelikle
devletormanların korunması ve sahaların genişletilmesiiçin gerekli Kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yananormanların yerine yenileri yetiştirilir, bu yerlerdebaşka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütünormanların gözetimi Devlete aittir. Devletormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devletormanları Kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir.Bu ormanlar zaman aşımı ile mülk edinilemez vekamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.Ormanlara zarar verecek hiçbir faaliyet ve eylememüsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesineyol açan siyasi propaganda yapılamaz. Münhasıranorman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veyadaraltmak amacı ile işlenen suçlar genel ve özel afkapsamına alınamaz.
Anayasa Mahkemesi Kararları KarşısındaKonunun Değerlendirilmesi
Ocak - Şubat 2010Orman ve Av
25
orman köylüsü olmalı ve hakkı teslim edilmelidir.3- Gelecek kuşaklara yaşanır bir ülke
bırakabilmek için ülkemizin yeşil örtüsü, kültür vetabiat varlıkları mutlaka korunmalıdır.
4- 2/B ile çıkarılan yerler kullanan kişilereverildiği takdirde, ormana tecavüz etmemiş,yasalara, kurallara ve en önemlisi doğaya saygıgösterip ormanı koruyan iyi niyetli yurttaşlarınhakları çiğnenmiş olacak ve Anayasanın eşitlik ilkesiaçıkça ihlal edilmiş olacaktır.
5- Bu yerleri ele geçirenler haksız kazançlabüyük rant sahibi olacak, yasalara saygılı diğerbölüm seyirci olarak kalacaktır.
Bütün bu olumsuzluklar karşısında izlenecek endoğru yol 2/B felaketine SON VERMEKOLMALIDIR.
3402 S. Kd. Yasasının 12. Mad.sine ekyapılarak kamu malları büyük bir tehdit altınasokulmuştur. Şöyle ki; Kadastro.Yasasının 12.Maddesi şöyledir:
Bu hükme bu yeni yasa ile aşağıdakitümce eklenmiştir.
Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine Devletve diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatınabakılmaksızın uygulanır.
3402 sayılı Kadastro. Yasasının 12. Maddesineeklenen bu tümce ile kamu mallarının, kişi vekurumlarca ele geçirilmiş olması bir bakımameşrulaştırılmıştır. Şöyle ki, 12. Maddede yer alan10 yıllık hak düşürücü süre gerçek kişiler açısındangeçerli olup, kamu malı olan (MERA-YAYLA-ORTAMALI VE ORMAN) gibi yerler için kamu kurumlarıyani HAZİNE-ORMAN YÖNETİMİ bu süre ile bağlıolmaksızın dava açabiliyordu ve bu dava hakkıkorunuyordu. Zira bilinçli ya da bilinçsiz pek çokkamu malı herhangi bir nedenle kişilerin elinegeçmiş olabiliyordu ve Devlet dava hakkını kullanıp,kamu malını geri alabiliyordu. Şimdi 12. Maddeyeeklenen bu fıkra ile Devletin dava hakkı da elindenalınmış olmaktadır. Yani MERA-YAYLA-ORMANgibi Kamuya ait toplumun malı olan varlıklar kişilerineline geçtiği takdirde, Devlet de 10 yıllık hakdüşürücü süre sonunda artık dava açamayacak vekamu malını gasp edenlerin elinden alamayacaktır.Bu olgu Kanun yolu ile kamu mallarının kötü niyetlikişilerin eline geçmesini sağlamak ve kurtarılmasınıda önlemek amacını taşımaktadır.
Anayasanın 43-44 ve 45. Maddeleri “Kamu
Son Çıkan Ve Anayasa İle BağdaşmayanYasalar
1- 25.02.2009 tarih ve 5841 Sayılı Yasa
AnayasayaAykırılık Hali
30 günlük ilan süresi geçtiktensonra, dava açılmayan Kadastro Tutanaklarına aitsınırlama ve tespitler kesinleşir. Bu tutanaklardabelirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere aittutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yılgeçtikten sonra, kadastrodan önceki hukukisebeplere dayanarak itiraz olunamaz davaaçılamaz.
Yararı” başlığı altında toplanmıştır.Md. 43 – Kıyılardan YararlanmaMd. 44 – Toprak MülkiyetiMd. 45 – Tarım, Hayvancılık ve üretim
dallarında çalışanların korunmasıBu üç madde ile kıyıların, mera ve çayırların,
tarım arazilerinin korunması ve kamu mallarının,kamu yararı dışında kullanılmasını önlemek,topraksız çiftçiye toprak sağlamak, tarımı, üretimigeliştirip desteklemek görevini Devlete vermiştir.İşte bu maddelerde kamu mallarının korunmasıamaçlanırken, 5841 sayılı Yasa ile 3402 sayılıKadastro Yasasının (13.) maddesine eklenen fıkraile Devletin koruma kollama gücü daraltılmıştır. Buolgu Anayasanın anılan maddelerine aykırılık teşkiletmektedir. Anayasanın bu açık ve kesin hükümleribağlayıcı iken, her şeye rağmen Anayasaya aykırıyasalar çıkarmak, Anayasal bir hukuksuzluk ortamıoluşturmaktadır. Merası-Ormanı-Çayırı-Yaylasıazalan bir ülke, üzerinde yaşayan ulusunubesleyemez, doyuramaz hale gelir.
Bu olgunun yaratacağı ekonomik sosyal vekültürel kargaşa, ülkenin bütün dengelerini bozar.Ulaşılan bu sonuç, ne siyasetçiye, ne de toplumahiçbir yarar sağlamaz.
5841 sayılı Yasanın 3. Maddesine de yine geçicibir madde eklenmiştir.
Bu geçici madde ile anılansınırsızlık içeren madde, var olan, yürüyendavalarda dahi uygulanarak, Devletin açtığı yürüyendavaları dahi sonuçsuz ve etkisiz hale getirmiştir.Hazine ve Orman Yönetiminin açtığı davalarboşlukta kalmaya mahkûmdur.
Kısa adı (TOKİ) olan Toplu Konut İdaresiBaşkanlığı, esas olarak dar gelirli yurttaşları konutsahibi yapmak için kurulmuş, düşük fiyatla ve uzunvadede ödemek kaydı ile konut yapan bir kurumdur.Asıl amacı sosyal bir hizmet olup arsa temini ise,doğal olarak inşaata müsait ve kentlerin uygunyerlerinde yeni yerleşim alanları oluşturacakbiçimde düzenlenmiştir. Hazineye ait arazilerüzerinde yoğunlaşan bu inşaat sistemi yukarıdaifade ettiğim gibi sosyal yardım amaçlı bir kuruluştur.Ne var ki son günlerde basında yer alan haberleregöre 2/B alanlarının TOKİ'ye tahsisi yolunda çalışmayapılmakta ve bunun da 2/B sorununu çözmeyolunda bir düşünce olarak geliştiriliyormuş. Budüşünce aşağıdaki nedenlerle yanlıştır ve çokolumsuz sonuçlar getirir.
1- Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki TOKİ'ninkendi imar planını yapmak ve bunları uygulamakyetkisi mevcut olup, planlama sürecindedenetimden muaf tutuluyor. Belediyelere, inşaatabaşladığı zaman sadece bilgi vermekle yetiniyor.
Geçici Md.10:
TOKİ VE 2/B
Bu kanunun 12. Maddesininüçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufualtında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önceaçılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olandavalarda dahi uygulanır.
Orman ve Av
26
Yani TOKİ adeta bağımsız çalışan bir kurumgibi, dolayısıyla 2/B alanları ormanların en güzel, endeğerli bölümlerinde de yer alıyor ki bu tür yerleri elegeçirecek olan TOKİ'nin, yapı-imar denetimi sözkonusu olmadığına göre İstanbul'un, İzmir'in,Mersin'in, Antalya'nın en güzel yerlerinde nitelikkaybı kavramı ile orman dışına çıkarılan bu değerlialanlara lüks villa niteliğinde konut yapılmayacağınıkim garanti edebilir. Burada yoksul vatandaşa konutsağlamak yerine lüks konut yapılarak varlıklı kişilerinburalara sahip olmayacağı söylenebilir mi?
2- Kaldı ki; 2924 sayılı yasanın 3763 S. Yasaile değişik 11. Ve 12. Maddelerinde 2/B ile çıkarılanyerlerin nasıl değerlendirileceği vurgulanmıştır.Ayrıca üzerinde durulması gereken en önemli noktaşudur.
2924 S.Yasanın 11. maddesinde özetle;“
”hükmü yer almıştır. AYM Anayasanın 169 ve 170.Maddelerine aykırı gördüğü bu maddeyi 30.03.1983tarihinde iptal etmiştir. İptal gerekçesi şudur:Anayasanın 169 ve 170. Maddelerine göre, nitelikkaybı ile dışarı çıkarılan yerlerin orman köylüsünekazandırılması gerekirken, işgalcilere verilmesiolanaksızdır. Bu nedenle 2/B ile çıkarılan yerlerdeamaç, orman köylüsünü toprak sahibi yapmaktır.Şimdi amaç Anayasada belirlenip AYM kararı ile buolgu tescil edilmiş olduğuna bu amaç ve hukuki olgudışlanarak 2/B alanlarının TOKİ'ye verilmesi buamacı dışlar ve anılanAYM Kararına da ters düşer.
3- Yine son çıkarılan 5831 sayılı yasada “
” yolunda hüküm yeralmıştır ki bu yasada Anayasanın 169 ve 170.Maddelerine aykırı olduğu gibi değindiğim AYMkararına da yine ters düşmektedir. Burada açıkça vetekrar eden aykırılıklarla Anayasa zedelenmekte vebir hukuksuzluk ortamı oluşmaktadır. 2/B ileçıkarılan yerlerde Anayasa gereği öncelik ormanköylüsünde ve Anayasaya aykırı olmakla beraberkullanan kişi ya da kişilere ait sayılıyorsa, TOKİ nasıldevreye girecek ve nasıl 2/B topraklarına sahip olupinşaat yapacaktır? Bu sorunun cevabının olduğunusanmıyorum! Bu olgu, bu tasarruf gerçekleşirse,hangi Yasal dayanakla, Anayasaya nasıl uygunluksağlanarak yapılacağı, hep hukuki soru ve sorunolacaktır. Yeni bir hukuksuzluk ve Anayasayaaykırılık hali ile oluşan bir hukuksuzluk gündemegelecektir!
Oysa T.C. bir Hukuk Devleti olduğuna veAnayasanın 2. Maddesinde açıkça “
kadastro sırasında Hazine adına tespit edilen yerlerüzerinde sözü geçen kanunun 14. Maddesindeöngörülen 40 ve 100 dönümlük sınırlama gözönünde bulundurularak kullanan kişilerin adlarıkadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilir
dışarıçıkarılan yerlerin yine işgalcilerin adı beyanlarhanesinde gösterilecektir
TürkiyeCumhuriyeti, Demokratik, Laik, Sosyal bir Hukuk
Devletidir” hükmü yer aldıkça, çıkarılan tümyasaların, yönetmeliklerin Anayasaya aykırıolmaması ve hukuki olması, hukuka aykırı olmamasıgerekir. Bu kurala uyulmadığı takdirde Anayasal birhukuksuzluk başlar ki bu hukukun dışlanmasıanlamına gelir ve bunun sonucu olarak hukukbiterse kaos başlar.
Anayasa ve yasalar sadece kitap sayfalarındave kağıt üzerinde bırakılacak metinler değildir.Bunlar birbirine paralel olmak ve uygulanmak üzereyapılmış, toplumun temel kuralarıdır.
Yukarıda açıkladığım tüm Anayasa ve yasadeğişiklikleri ile devam eden 2/B yapay olgusuülkemiz ormanlarına vurulmuş yıkıcı bir darbedir.
Güzel Türkiye'mizin coğrafyasına ihanet niteliğitaşıyan 2/B maddesinin ve 1982 Anayasasının 169.Maddesinin 4. Fıkrasının kesinlikle iptali ile ortadankaldırılması zorunlu bir vatan görevidir. Aksi haldedevamlı 2/B alanları oluşacak ve gelecekte bir gündışarı çıkarılacak orman kalmayacaktır. Ormansıztopraklarda yaşanamayacağına, ormansıztoprakları vatan sayılamayacağına göre, hiçbirsiyasi iktidarın, hiçbir kurumun ve hiç kimseninülkeye ve ulusa böyle karanlık bir gelecek yaratmakve çölleşmiş topraklarda yaşamaya mecbur etmekhakkı ve yetkisi yoktur.
Değerli izleyiciler, konuşmamı bir şiirimletamamlamak istiyorum.
Bilseydiniz yeşilin kaç çeşit olduğunu,Hissetseydiniz esen rüzgârda ormanın nefesini,Gün doğarken dinleseydiniz kuşlar senfonisiniTitrerdi yüreğiniz, bükülürdü bileğiniz, kıyamazdınızormana
Konuşsaydınız yaşlı çınarla özgeçmişini,Görebilseydiniz servinin kadınsı güzelliğini,İzleseydiniz kelebeklerin sema raksınıTitrerdi yüreğiniz, bükülürdü bileğiniz, kıyamazdınızormana
İzleseydiniz titreyen nilüferleri,Yaşasaydınız bir gün yeşil cennette,Uyansaydınız sabahında bülbül sesiyle,Titrerdi yüreğiniz, bükülürdü bileğiniz, kıyamazdınızormana
Süzülürken yükseklerde kartallar,Sevişirken dallarda kumrular,Oynaşırken önünüzde sincaplarKırılır baltayla kalkan eller, titrer yüreğiniz bükülürbileğiniz, kıyamazsınız ormana!
KIYAMAZSINIZ ORMAN'A
Ocak - Şubat 2010
27
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
dikkate almak gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin
öncelikleri arasında ilk sırayı yoksulluğu önlemek
gelmektedir. Bu ülkelerdeki düşük emisyon geliştirme
stratejisi sürdürülebilir kalkınma için vazgeçilmezdir.
3- İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum
sağlanması ve alınacak önlemlerin potansiyel etkileri tüm
ülkeleri ilgilendirmektedir. Toplantının uygulamalarını
gerçekleştirmek için acilen uluslararası ortaklık
gereklidir. Gelişmekte olan ülkelerde (özellikle hassas
ülkeler, az gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan küçük ada
devletleri ve Afrika ülkeleri) iklim değişikliğine karşı
esnekliğin geliştirilmesini ve hassasiyetin azaltılmasını
amaçlayan adaptasyon uygulamaları desteklenmelidir.
Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine
adaptasyonunu desteklemek için gelişmiş ülkeler eşit,
öngörülebilir ve sürdürülebilir finans kaynaklarını, gerekli
teknolojileri ve kapasite geliştirme faaliyetlerini
sağlayacaktır.
4- Gelişmiş ülkeler ekonomik boyutunu da içeren
Konferansa katılanlar aşağıdaki başlıklar altında
hemfikir olduklarını belirtmişlerdir.
1- İklim değişikliğinin günümüzün en önemli
sorunlarından birisi olduğunun altı çizildi. Güçlü
politikalarla ve bunlara uygun ortak ilkelerle iklim
değişikliği ile acilen mücadele edileceği vurgulandı.
Toplantının nihai hedefini başarmak ve atmosferdeki
sera gazı yoğunluğunu iklim değişikliğini önleyecek belli
bir seviyede sabit tutmak için eşitlik temelinde ve
sürdürülebilir kalkınma bağlamında küresel sıcaklık artışı
2 C'nin altında tutulmalıdır. İklim değişikliğini önlemek
için uzun dönemli ortak eylemler oluşturulmalıdır. İklim
değişikliğinin kritik etkileri ve özellikle hassas ülkelerde
alınacak önlemlerin potansiyel etkileri tanımlanmalıdır.
Ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlaması için
uluslararası destekleri içeren kapsamlı programların
geliştirilmesi gereklidir.
2- Küresel emisyon salınımının engellenmesinde,
IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli)
Dördüncü Değerlendirme Raporu gibi küresel
emisyonun azaltılmasına ve küresel sıcaklık artışının
2 C'nin altında tutulması gerektiğine değinen bilimsel
ç a l ı ş m a l a r ı n g ö z ö n ü n d e b u l u n d u r u l m a s ı
kararlaştırılmıştır. Hükümetlerin ulusal ve küresel
emisyon salınımının azaltılmasında mümkün olduğunca
ortaklaşa çalışması gerekmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerde küresel emisyon seviyesinin düşürülme
süresinin daha uzun olacağı bilinmektedir. Ayrıca bu
ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınma isteklerini de
o
o
KOPENHAG MUTABAKATIÇeviren: • Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi
Arş. Gör. H.Batuhan GÜNŞEN
15. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı 7-18 Aralık 2009 tarihleri arasında Danimarka'nın Kopenhag
kentinde yapıldı. Konferansta 192 ülkeden, hükümetler, iş toplulukları ve sivil toplumdan katılan yaklaşık 15.000
katılımcı yer aldı. Konferans sonunda bir mutabakat metni yayınlandı. Bağlayıcılığı olmasa da ülkeler arasında
uzlaşı niteliği taşıyan bu mutabakat küresel sıcaklık artışının 2 dereceden daha az olması için gaz salınımının
azaltılması, orman azalmasının önlenmesi, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere para yardımı gibi önemli
noktalara değinmektedir. Bundan dolayı sizlerle paylaşmak istedik.
Bm Genel Sekreterinin Açılış KonuşmasıBm Genel Sekreterinin Açılış Konuşması
Orman ve Av
28
Ocak - Şubat 2010
kapsamlı emisyon hedeflerinin ayrı ayrı ya da ortaklaşa
2020 yılına kadar tamamlanmasını üstlenecektir. Kyoto
Protokolünü imzalayan gelişmiş ülkelerin protokol
kapsamında daha fazla emisyon azaltmaları
desteklenecektir. Gelişmiş ülkeler tarafından emisyon
azaltma için sağlanacak finans desteği tespit, kayıt ve
teyit edilecektir. Bu tür hedeflerin saymanlığı yapılacak
ve finans desteği özenli, güvenilir ve şeffaf olacaktır.
5- Konferansta taraf olan az gelişmiş ülkeler
bel i r t i ld iği gibi emisyon azaltma işlemler ini
uygulayacaklardır. Bunları az gelişmiş ülkeler ve
gelişmekte olan küçük ada devletleri gönüllü olarak
üstlenebilirler. Az gelişmiş ülkeler tarafından öngörülen
emisyon azaltma faaliyetleri, ulusal envanter raporları
dahil olmak üzere, belirtilen kurallara göre iki yılda tebliğ
edilecektir. Az gelişmiş ülkeler tarafından alınan emisyon
azaltma faaliyetleri kendi iç ölçüm, kayıt ve teyitlerine tabi
olacak ve sonuç ülkelerin kendi ulusal iletişim yollarıyla
her iki yılda bir kayıt edilecektir. Az gelişmiş ülkeler ulusal
iletişimle emisyon azaltma faaliyetlerinin uygulamaları
konusunda haberleşeceklerdir. Ulusal ölçekte iklim
değişikliğini azaltma çalışmalarına uluslararası destek
arayışında, teknoloji, finans ve kapasite geliştirme
desteğiyle ilişkili bilgiler toplanacaktır. Taraflar
toplantısıyla kabul edilen kurallara uygun olarak ulusal
ölçekte iklim değişikliğini azaltma faaliyetleri uluslararası
ölçümlere, kayıtlara ve teyitlere tabi olacaktır.
6- Ormanların, ormansızlaşmadan ve orman
bozu lmas ından kaynak lanan em isyon la r ı n
azal t ı lmasındaki (Reducing Emissions from
Deforestation and Forest Degredation in Developing
Countries=REDD) kritik rolü ve sera gazı emisyonunu
ortadan kaldırmada ormanlara duyulan ihtiyaç
tanımlanmıştır. Gelişmiş ülkelerden finansal kaynakların
desteğini sağlayarak REDD+'yı içeren mekanizmanın
acilen kurulmasındaki çalışmalara olumlu teşviklerin
sağlanması gerekmektedir.
7- Pazar kullanımı, fayda-maliyeti geliştiren ve
emisyon azaltma faaliyetlerini destekleyen fırsatları
içeren çeşitli yaklaşımları takip etmeye karar verilmiştir.
Özellikle ekonomik yönden zayıf olan gelişmekte olan
ülkelerin emisyonlarını düşük seviyede tutarak
kalkınmalarının devam etmesini sağlayan modeller
teşvik edilmelidir.
8- Toplantının uygulamalarının gerçekleştirilmesi
için kapasite geliştirme, teknoloji geliştirme ve transferi,
adaptasyon, orman bozulması ve ormansızlaşmadan
kaynaklanan emisyonun azaltılması (REDD+) için finans
sağlayan faaliyetler geliştirilmeli ve desteklenmelidir.
Konferansın hükümleriyle uygun olarak, gelişmekte olan
ülkelere sağlanan öngörülebilir ve eşit fonlar
geliştirilmelidir. Uluslararası kurumların yatırımlarını ve
ormancılığı içeren kaynakları destekleyen gelişmiş
ülkeler iklim değişikliğini azaltma ve adaptasyon için
2010-2012 yılları arasında yaklaşık 30 milyar Amerikan
dolarını taahhüt etmektedir. Adaptasyon Fonu az
gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan küçük ada devletleri ve
Afrika ülkeleri gibi en hassas gelişmekte olan ülkelere
öncelik verecektir. İklim değişikliğini azaltma
f a a l i y e t l e r i n i n a n l a m l ı l ı ğ ı b a ğ l a m ı n d a v e
uygulamalardaki şeffaflıkla, gelişmiş ülkeler gelişmekte
olan ülkelere 2020 yılana kadar 100 milyar Amerikan
dolarının akışını sağlamayı amaçladıklar ını
belirtmişlerdir. Bu fon alternatif finans kaynaklarını
içeren, ikili ve çok taraflı, halk ve özel sektör gibi çok geniş
ve çeşitli kaynaklardan sağlanacaktır. Adaptasyon için
yeni çok taraflı kaynaklar etkili ve verimli fon
düzenlemeleriyle oluşturulacaktır. Bu fonun doğru
şekilde paylaştırılması Kopenhag Yeşil İklim Fonu
aracılığıyla sağlanacaktır.
9- Bu amaçla, alternatif finans kaynaklarını içeren,
potansiyel gelir kaynaklarının desteklenmesi çalışmaları
için tarafların müzakereleri sorumluluğunda ve rehberliği
altında Yüksek Seviyeli Panel düzenlenecektir.
10- Gelişmekte olan ülkelerle ilgili olan REDD+,
adaptasyon, kapasite geliştirme, teknoloji geliştirme ve
transferi gibi iklim değişikliğini azaltma faaliyetlerinin,
politikaların, programların ve projelerin desteklenmesi
için Kopenhag Yeşil İklim Fonu'nun kurulmasına karar
verilmiştir.
11- Kalkınma faaliyetlerini geliştirmek ve teknoloji
t ransfer i iç in bir Teknoloj i Mekanizmasının
oluşturulmasına karar verilmiştir. Bu mekanizmanın
oluşturulmasında ulusal şartlar ve öncelikler göz önünde
bulundurulacaktır.
12- Toplantının nihai amaçlarının yol göstericiliğini
içeren, mutabakatın uygulamalarının değerlendirilmesi
için 2015 yılında tekrar toplanılmasına karar verilmiştir.
Uzun dönemli amaçların güçlendirilmesinde 1,5 C'lik ısı
artışıyla ilişkili bilgileri içeren ciddi bilimsel çalışmalar
dikkate alınmalıdır.
o
29
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
Orman mühendisi olmaya nasıl karar verdiniz?
Çoğu meslektaşımız gibi benimkisi de rastlantı;tümüyle rastlantı: Mimar olmak istiyordum. O dönemdeher üniversitenin giriş sınavı ayrı yapılıyordu ve ben deİTÜ'nün sınavlarına hazırlanıyordum. HaydarpaşaLisesi'nden sınıf arkadaşlarım İstanbul ÜniversitesiOrman Fakültesi'nin de sınavlarına girmemizi önerdi.Gerekçesi de pek ilginç: Herkes burs alabiliyormuş;söylentilere göre de iki katlı bina projesini çizme veimzalama yetkisi veriliyormuş ve bir de herkese ehliyetaldırılıyormuş! Orman Fakültesi ve orman mühendisliğihakkında başka hiçbir bir bilgim yoktu. Ben, lâf olsun diyealtı tercih yaptım; altısı da Orman Fakültesi. Bildiğimdendeğil; İTÜ'ye girip mimar olacaktım ya, başka hiçbirseçeneği düşünmüyordum. İTÜ sınavları üç dersteyapılıyordu. Ben hastalanınca ancak ikisine girebildim,dolayısıyla o yıl İTÜ'ye giremedim. Ardından ODTÜ'yühedefledim ama ekonomik nedenlerle sınav harcınıyatıramadım ve Ankara'ya da gidemedim. “Ekonomikmecburiyetten” İÜ Orman Fakültesi'ne kayıt yaptırdım,ama aklım fikrim İTÜ'deydi. Bir yıl öylesine gittim OrmanFakültesi 'ne. İk inci yı l Bahçeköy'e geçince“mecburiyetim” giderek “mahkûmiyete” dönüştü.Fakülteyi bitirince de orman mühendisliği yapmakaklımdan bile geçmiyordu; turizmcilik vb işleri yapmayıdüşünüyordum ama para nerede… Fakülteyi bitirince bukez de “hukuksal mecburiyetten” işe başladım; bursalmıştım ve Orman Genel Müdürlüğü'ne “mecburi
hizmetim” vardı çünkü. 1970 Kasımında Edremit Ormanİşletmesi'nde işe başladım. Hemen İstanbul'a dönüpistifa edecektim. Ancak aralarında HaydarpaşaLisesi'nden beri tanışık olduğum Taner (Savaşan) ilebirkaç sınıf arkadaşım da İşletme'nin Güre'deki yazlıktesislerinde “staj” yapıyordu. Birkaç ay onlarlaoyalandım; zaman geçtikçe ayaklarım da yere değmeyebaşladı. Yavaş yavaş mesleği tanımaya başladım.İşletmede Zeytinli Orman Bölge Şefi AbdullahALTIPARMAK'ın “refikiydim”; Ali ÖZBEKREM, komşuorman bölge şefi ve “Degol” Turgut AKYÜZ de ormanişletme müdürümüzdü. Şimdi düşünüyorum da onlarla,Mehmetalan köylüleriyle Edremit Orman İşletmesi'nde,Zeytinli Orman Bölge Şefliği'nde, Kazdağlarıormanlarında yaşadıklarım ne büyük şanstı! MuğlaOrman Bölge Müdür yardımcısı iken yitirdiğimizAbdullahALTIPARMAK ve Turgut AKYÜZ Ağabeyleri,Mehmetalan Köyünden orman işçisi arkadaşım AliTULUM'u sevgi ve saygıyla anıyorum; toprakları bololsun; Ali Ağabeye de buradan selamlar. Ormanların veormancılığın onlarla birlikte kanıma girdiğinisöyleyebilirim; girdi ve bir daha da çıkmadı. Gördüğünüzgibi, giderek orman ve ormancılık fanatiği oldum çıktım.Söyledim ya; ben çok şanslıyım, hem de pek çok!Şanslıyım çünkü rastlantıyla da olsa “orman mühendisi”oldum; şanslıydım çünkü Türkiye gibi ormanlarıolağanüstü çeşitlik gösteren bir ülkede ormancılıkyapacaktım; şanslıydım çünkü ormancılık alanındaaraştırmacı olacaktım… Aklıma gelmişken bu noktada,
ORADA BİR “ORMANCI” VAR, UZAKTA!
Yücel Çağlar, İÜ Orman Fakültesi'ni 1970 yılında bitirdi: EdremitOrman İşletmesi'nde çalışmaya başladı; bu işletmenin Zeytinli OrmanBölge Şefliği'nden sonra askere gitti. Askerlik sonrasında Siirt Ormanİşletmesi'nde orman bölge şefliği yaparken 1973 yılında gelen çağrıüzerine Ormancılık Araştırma Enstitüsü'ne geçti. 1976 yılında ErzurumOrman Bölge Müdürlüğü'ne, buradan Sarıkamış Orman İşletmeMüdürlüğü'nün Boyalı Orman Bölge Şefliğine atandı. Bu görevinde ikenMilli Prodüktivite Merkezi'nin açtığı sınavı kazandı ve Kasım 1976-Mart2007 döneminde bu kuruluşta “verimlilik uzmanı” olarak çalıştı.
1976 yılında AİTİA'de “Matematik-İstatistik” konusunda yükseklisans yaptı, 1986 yılında İÜ Orman Fakültesi'nde “Orman Ekonomisi”konusunda “doktor”, 1988 yılında da aynı Fakültede ve konuda“doçent” oldu.
TMMOB Orman Mühendisleri Odası yönetim kurulunda görev aldı;“Ormancılığımıza Katkı” adlı aylık dergiyi bir yıl, “Çevre ve Ormancılık”adlı iki aylık dergiyi de altı yıl boyunca yayımladı; 1989 yılında ise KırsalÇevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği'ni kurdu ve bu Dernekadına yayınlar çıkardı, çoğu Birleşmiş Milletler tarafından desteklenençeşitli projeleri gönüllü olarak yürüttü ve eğitim çalışmaları yaptı.
Söyleşi: Dr. Murat ALAN
Orman ve Av
30
Ocak - Şubat 2010
araştırmacılığa da rastlantıyla geçtiğimi söylemeliyim:Siirt'te orman bölge şefi iken çok yakın arkadaşımTuncay'ın (Neyişçi) Oda'nın Orman MühendisliğiDergisi'nde bir çeviri yazısı çıkmış ve ben de Tuncay'ıçok kıskanmıştım. Tuncay öğrenciliğinde de bizimufkumuzu açmıştı. Ancak, nedense bu başka bir şey gibigeldi bana: Kalktım, ben de sağdan soldan derlemelerlebir yazı hazırlayıp Dergiye gönderdim; yayımlandı. Nasılsevindim, nasıl şaşırdım bilemezsiniz. O güne değinmektup yazarken bile zorlanırdım çünkü. Havaya dagirdim doğallıkla; hemen bir tane daha yazıp gönderdim;hayret, o da yayımlandı Ve arkasından bir mektup: Ozamanlar Ormancılık Araştırma Müdürlüğü'nde aynıŞube'de görevli Yalçın Anıl ile Celal Çoban (ve belki deErol Duruöz) Ağabeyler; yazılarımı beğendiklerinibildiriyor, Enstitü'ye geçmemi öneriyorlardı. Yaşamıboyunca hiçbir yerde yazı yazmamış, orta öğretimdekompozisyon derslerinden hep borçlu geçmiş, dahasıson derece az kitap okuyan benim gibi birisi nasılaraştırmacı olabilirdi ki? Eşimle epey düşündüktensonra, Enstitü'ye başvurdum. Sanırım, Celal ve YalçınAğabeylerin de çabaları sonunda bir de baktım ki,Ankara'da Ormancılık Araştırma Enstitüsü'ndeyim.Celal, Yalçın ve Erol Ağabeylere, çevirileriyle benikıskandıran Tuncay'a teşekkür borçluyum; teşekkürediyorum.
Her meslek, öğrenimden önce ve öğrenim sürecinde
Meslek yaşamına orman bölge (işletme) şefiolarak başladınız. O zamanki izlenimlerinizi bizimlepaylaşabilir misiniz?
az çok tanınır. Sanırım, bizim kuşak çoğunluklagerektiğince tanımadan başladı mesleğe. Fakültedeö ğ r e n d i k l e r i m i z i n y e t e r l i o l u p o l m a d ı ğ ı n ıanımsamıyorum; ancak, orman bölge şefi olarak yapmakzorunda olduklarımızla Fakültede öğrendiklerimiza r a s ı n d a ç e ş i t l i u y u m s u z l u k l a r o l d u ğ u n uduyumsuyorduk: Fakül tede öğrendik ler imiz iuygulamaya aktarma olanaklarımızın son derece kısıtlıolduğunu görüyor, yakıcı biçimde de yaşıyorduk. Ancak,büyük ölçüde bu kısıtlılığın yol açtığı yetersizliklerimizidevlet gücünü arkamıza alarak kapatmayı kısa zamandaöğren iyorduk : Ormanda “dev le t ” b iz le rd ik ,karşımızdakiler ise yalnızca zorunlu gereksinmelerininkarşılanmasında, deyiş yerindeyse, “erkeklik bizdekalsın” anlayışıyla kimi kolaylıklar gösterdiğimiz,çoğunluğu bilgisiz ve bilinçsiz dolayısıyla da örgütsüz vetoplumsal güvencesiz insanlarımızdı. Bizler “veren”,onlar da verdiklerimizi “alanlardı”. Kısacası; bu ilişkibiçiminde bizler, benzetmem yerindeyse “feodal beyler”onlar da “serfler” idi. Şimdi ne denli farklı acaba?
Öte yandan, şimdi söyleyeceğime inanmayacaksınızbe lk i de ; o dönemde orman iş le tmec i l i ğ işimdilerdekinden çok daha teknik idi; en azından teknikgereklerin yerine getirilmesine şimdikinden çok dahafazla özen gösteriliyor, şimdilerdeki gibi “uzaktankumandalı” ormancılık yapılmıyordu.. Sözgelimi, odönemde; damga işleri işletmedeki tüm şeflerinkatılımıyla, bir tür imece düzeniyle yapılır, uygulamalarda akşamları birlikte tartışılırdı; gençlik içindeki yaşlı vebüyük ağaçlar kesim öncesinde budanırdı; yağışlardansonra kamyonlar ormana sokulmaz, “nakliyeye”
31
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
başlanmazdı; orman yolları, tam da inşaat ve transportderslerinde gördüğümüz gibi yapılır, “sanat yapıları”yapılmadan yahut onarılmadan da taşımaya açılmazdı,vb…
Biliyorsunuz, 1970'li yıllara değin orman bölgeşefliklerinin çoğu köylerde, dahası köy bilesayılamayacak yerleşmelerde ya da yakınındakurulmuştu. Bu durum orman bölge şefliklilerindekiçalışanlar için çeşitli sıkıntılara yol açıyordu kuşkusuz:Orman bölge şefleri çocuklarının öğrenimlerinden,eşlerinin çalışma durumlarından tutun da çeşitli alt yapıyoksunluklarına, yerel egemenlerin baskılarına,toplumsal ve kültürel iletişim yetersizliklerine varasıyaşimdilerde akla bile gelmeyecek sorunlar yaşıyordu.“Başa gelen çekilir” diye mi düşünülüyordu, bilemem,doğrusu, bunların bir “sorun” olduğunun ayırdına varanda pek azdı. Yakınılırdı kuşkusuz ama bu yakınmalar birhak savaşımına yol açabilecek denli keskinleşmezdi.Herhangi bir nedenle bir araya gelindiğinde en çok“istihsal” durumundan söz edilir, yerel baskılardanyakınılırdı. Ancak bu baskılar orman bölge şeflerininsiyasal tutumlarından çok “devletçi” uygulamalarındankaynaklanır, ender olarak da üst yönetimin baskılarınadönüşürdü. Üst yönetim (işletme ya da orman bölgemüdürü (başmüdür yahut Orman Genel Müdürü)astlarını sakınırdı çoğunlukla. Ne yazık ki, 1970'densonra bu durum büyük ölçüde değişti. Baskılar artık yerelegemenlerin yanı sıra “üst” konumunda meslektaşlardanda gelir oldu ve bu eğilim giderek pekişti. Sonzamanlarda, deyiş yerindeyse “gücü gücüne yetene” birbaskı ilişkisi ortaya çıktı ve yaygınlaştı. Temel ormancılıkçalışmalarının özelleştirilmesi ise hem baskılarınniteliğinin hem de “aktörlerinin” değişmesine yol açtı.Ben eskiden orman bölge şeflerini “Süpermenler” olaraknitelendirirdim; bu düşüncem son yıllarda değişti amaartık nasıl nitelendirebileceğimi bilemiyorum. - Ormanişletme şefleri devlet orman işletmeciliği düzeninin“şamar oğlanlarıdır” desem bana gücenirler mi acaba?
1970'li yıllara değin ülkemizdeki ormancılık, ormanişletme müdürlükleri ve dolayısıyla da orman bölgeşefliklerindeki etkinliklere indirgenmişti. Başka birsöyleyişle; ormancılığımızın “esas oğlanları” ormanişletme müdürleri ve ağırlıkla da orman bölge şefleri idi;ancak, artık değil: Çünkü son derece önemli iki gelişmeoldu. Hemen hemen tüm orman bölge şeflikleri,çoğu ilçe ve/veya il merkezinde bulunan orman işletmemüdürlüklerinde toplandı. Bu uygulama, bence ormanişletmeciliğimize yaşamsal önemde fırsatlar getirdi, nevar ki, bu fırsatlar gerektiği gibi kullanılamadı; yalnızcaorman bölge şeflerine görece olarak daha iyi bir “sosyalyaşam” sağlama yanı öne çıkarıldı. Bakanlıkdüzeyinde örgütlenme ise bence ormancılığımızdakiyaşamsal önemde yanlışlarından birisini de gündemegetirdi: Aynı orman alanı üzerindeki temel ormancılıketkinlikleri bile ayrı ayrı yönetsel birimler tarafındantasarlanır, planlanır ve yürütülür oldu. Yönetsel çokbaşlılığa neden olan bu uygulama kaçınılmaz olarak akılalmaz yönetsel çatışmalara yol açtı. Oysa bu deneyimtüm olumsuzluklarıyla 1970'li yıllarda da yaşanmıştı.Ancak, etkenlik vb. yanlarıyla hiçbir biçimdesorgulanmayan bakanlık düzeyindeki örgütlenmeyeyeniden geçilmesiyle birlikte aynı yönetsel karmaşa, bu
İdeal bir orman işletme şefliği için temel koşullarıbelirtebilir misiniz?
Bir:
İki:
kez daha boyutlu olarak gündeme geldi. Dünyada vedolayısıyla Türkiye'de de “yeni” orman ve ormancılıkanlayışlarının ve orman fakültelerinin sayısının dokuzaçıkarılması ise bu karmaşayı pekiştirdi. Öyle ki, bukarmaşada “ ” ! İşingaribi, orman bölge şefliği yapan meslektaşlarımızın daçoğunluğu içinde bulundukları bu durumdan hiçyakınmadı, yakınmıyor. İşine mi geliyor yoksa? Bilmem,bilemem… Ama şunu, nasıl derler, adım gibi biliyorum:Yürürlükteki ormancılık örgütlenmesi, tümüyle yanlıştır;ormancılık uğraşısının doğasına aykırıdır. Bu baştansona yanlış örgütlenmede, orman işletme şeflerininişlevleri ise, deyiş yerindeyse, “zurnanın sondeliğininkine” indirgenmiştir. Dolayısıyla, yürürlüktekiormancılık düzeni veri iken sorunuza, -
… dışında anlamlı bir yanıt verebilmemolanaksızdır. Yok, eğer bir “ütopyamdan” söz etmemiistiyorsanız, işim çok kolay: Her fırsatta söylemeyeçalıştığım gibi, bence “orman işletme şeflerinin”;
olması gerekir. Çünkü “yönetmek” (ne demekse ?) hattadaha da kötüsü “işletmek” durumunda oldukları ormanekosistemleri ancak ve ancak böylesi özelliklere sahipolabilenler tarafından daha iyi anlaşılabilir veaçıklanabilir, onlarla gerektiği gibi iletişim kurabilir. Bunedenle, yine hep söylemeye çalıştığım gibi, ormanişletme şeflerinin “orman mühendisi” olmaları dagerekmez. Dahası, çoğunlukla anladığımız anlamda“mühendis” olmaları orman işletme şeflerini “ ”.Şimdi, direnip de söyleşimizi buraya değin okuyabilenmeslektaşlarımızın yüzlerini görür, seslerini duyar gibioluyorum: -
? Bu çabaya girdimgirmesine; fırsat buldukça yazdım anlattım, ama üretkenbir tartışma süreci başlatamadım; kısacası, kendimçaldım, kendim oynadım!
Özür dilerim ama tam anlamıyla bir mühendisliksorusu bu ve yalnızca bu yanıyla da benim için anlamlı birgösterge: Egemen işletmecilik anlayışı için son dereceanlamlı olan “verimlilik”, “ekonomiklik”, siz saymadınız(sahi, niçin saymadınız ki?) ama ben söyleyeceğim,“kârlılık”, bence orman işletmeciliği alanında en son aklagelebilecek sorgulama alanlarıdır; özellikle deülkemizde: Sözgelimi, eğer “verimlilik” kavramınıgeleneksel tanımıyla, yani “çıktı/girdi” olarak ele alır, çıktıve girdilerinin kapsamına da yine gelenekselaçıklamadaki öğeleri koyarsanız orman işletmeciliğialanında anlamlı bir “verimlil ik” sorgulamasıyapamazsınız. Haydi kendinizce uygun bir yöntemgeliştirip de yaptınız diyelim; örneğin ülkemiz özelinde ne
orman bölge şefinin adı artık yoktur
Böyle birormancılık düzeninde orman işletme şefleri olsa da olurolmasa da
ormanekosistemlerini bir bütünün parçası olarak, tümdeğişmeleri ve etkileşimleriyle birlikte, bir bütün olaraka lg ı layab i len , göreb i len , boyut landı rab i len ,sorgulayabilen, anlayabilen, sevebilen ve açıklayabilenyaratıcı, estetikçi, kamucu, halkçı, dayanışmacı,paylaşmacı bir gönülleyen, düşünen, bilgilenen, eyleyen,emeği ve bilgiyi doğayla buluşturan, sanatçı insanlar
bozar
Haydi canım sen de !. Ama böyledüşüneceklere benim de bir çift sözüm olacak: - Gelinyürürlükteki orman ve ormancılık anlayışını veormancılık düzeninin etkenliğini bir tartışalım, sonra daseçenek olabilecek anlayış ve düzenlerini belirleyelim;en son olarak da böyle bir düzenin gerektirdiği ormanişletme şeflerinin işlevlerini ve bu işlevlerin gerektirdiğiözellikleri konuşalım; ne dersiniz
Devlet orman işletmelerini verimli ve ekonomikbuluyor musunuz?
32
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
olacaktır bilir misiniz, orman işletmelerinin çoğunluğunukapatmanız ve yöneticilerini yargılamanız kalanlarını dahaksız yere yücel tmeniz , yönet ic i le r in i deödüllendirmeniz zorunlu olacaktır. Dahası, aynıyaklaşımı sürdürdüğünüzde, örneğin “2A” uygulamalarıiçin de hiçbir şey söylememeniz gerekecektir . Aynıgerekçelerle “ekonomiklik” ve özellikle de “kârlılık”göstergelerinin de orman işletmeciliğinde anlamlısorgulama alanları olamayacağını düşünüyorum. Bunedenle, tüm doğal varlık ve süreçlerin yönetimindeolduğu gibi orman ekosistemlerinin yönetiminde deyapılan çalışmaların etkenlik düzeyinin belirlenebilmesi,izlenebilmesi vb amaçlar için özgül göstermelerin veölçme tekniklerinin geliştirilmesi gerekir. Görünüşebakılırsa, ormancılığımızın böyle bir “derdi yok”; “ormanmühendisi” yetiştiren okullarımızın da, evet evet o-kul-la-rı-mı-zın da ! Bu noktada, yürürlükteki ormancılıkdüzenini veri alıp “sürdürülebilir orman yönetimi kriterleri”geliştirme ve hesaplama çabaları aklıma geliyor,hüzünleniyorum; yazık.
Ne düşünüyorum, biliyor musunuz; ormanişletmelerinin “işletme” olarak görülmesi vegöster i lmesinden vazgeçi lmesini ; evet evetvazgeçilmesini… Lâf olsun diye değil ama, gerekli bilgive bilinçle.Anımsayacaksınız, Cumhuriyetin ilk yıllarında“orman çevirge müdürlükleri” vardı; artık yeniden“çevirge” mi olur, bilemem. Olmasını gerekli gördüğüm,haydi “gerekli gördüğüm” demeyeyim, istediğim yahutdilediğim orman işletmelerinin “işletme” olarak değil, adıne olursa olsun, bir “ekosistem yönetim birimi” olaraketkinlikte bulunmasıdır. Böyle bir anlayışa ulaşıldığındave bu anlayışın gerektirdiği yönetsel düzenkurulduğunda, inanıyorum ki Siz de o zaman bana;“Devlet orman işletmelerini verimli ve ekonomik buluyormusunuz?” yerine “…başarılı mıdır?” sorusunu sormakdurumunda kalacaksınız. Ne güzel, ben de o zamandiyeceğim ki; - Hangi alanda, etkinlik alanında ve yöredeMurat Bey? Siz bana gerektiğince ayrıntılı yanıtlarverdiğiniz ve gerekli verileri sağlayabildiğinizde ben deanlamlı göstergeler geliştirmek zorunda kalacak,gel işt i rebi ldikler ime dayanarak da sorunuzuyanıtlayabileceğim. Yoksa yapacağım, deyiş yerindeyse“gölge boksu yapmaktan” öteye geçmeyecektir.
Öte yandan, bence, yürürlükteki ormancılıkörgütlenmesini temel aldığımızda, sorunuz şöyleolmalıydı:
-
O zaman benim yanıtım da çok kısa ve bir o denli deaçık olacaktı:
-
*
Devlet ormancılığı düzeni “genel olarak” başarılıolabilmiş midir?
Evet, devlet ormancılığı düzeni “genel olarak”başarılı olabilmiştir!
Biliyorum, şimdi de hemen aklınıza; -soruları
gelecektir. Ne güzel… Ama izin verirseniz bu sorularıyanıtlamayı başka bir söyleşiye bırakayım. Ancak bubağlamda şunu söylemeden de geçemeyeceğim: Bubaşarıya doğrudan ve dolaylı olarak katkıda bulunanherkese içtenlikle teşekkür ediyor, yitirdiklerimizi de sevgive saygıyla anıyorum.
Zaman zaman ve kimi orman işletmelerimiz için“evet”. Ancak, tüm orman işletmelerini kapsayan vekurallaşmış bir durumdan söz ediyorsanız, “hayır”!İletişim teknolojileri yönünden “iyi” sayılabilecek birdonanıma sahip olmasına karşın Orman GenelMüdürlüğü'nün orman ürünü hasat çalışmalarını pazarıngereksinimlerini gerektiğince dikkate alarak yürüttüğüsöylenemez. Ancak hemen belirtmem gerekiyor; bu,temelde, kişisel ya da dönemsel yetersizliktenkaynaklanan bir durum değildir: Bir kez, bildiğiniz gibiOrman Genel Müdürlüğü, dışalıma karşın orman ürünüsunumunda tekelci konumunu günümüzde desürdürmektedir. Bu konumdaki, yani hangi nitelik venicelikte olursa olsun hasat ettiklerini satabilen,gerektiğince satamadığında da varlığını sürdürebilmeolanağına sahip her kuruluş gibi Orman GenelMüdürlüğü de pazar sorununu yakıcı olarak yaşamıyor.Bu nedenledir ki, örneğin, kayının ardaklanmadansatılması sağlanamamış ve alivreli satış vb yollarabaşvurulmuş; tomruk boylarının, açık artırmalı satışistiflerinin büyüklüklerinin ve satış zamanlarının bilealıcıların isteklerini göz önünde bulundurularakbelirlenmesinde her zaman sorunlar yaşanmıştır. Öteyandan; orman ürünü alıcılarının çok sayıda olması,çoğunluğunun küçük ve daha az sayıda da orta ölçekliişletmeden oluşması, orman ürünü gereksinmesininniteliğinin ve niceliğinin değişkenliği vb nedenler OrmanGenel Müdürlüğü üzerinde belirleyici bir talep baskısınızorlaştırmış, kimileyin de olanaksızlaştırmıştır. Bukoşullarda, Orman Genel Müdürlüğünün pazar isteklerinigöz önünde bulundurması da tümüyle rastlantılarakalmaktadır.
İkinci olarak, orman ürünü satış sürecininözel l ik ler in in de bu bağlamda göz önündebulundurulması gerekiyor: Bildiğiniz gibi, ormanürünlerinin fiyatlandırılmasında orman işletmelerininbelirleyiciliği sınırlıdır. Anımsayabildiğim kadarıyla,orman işletmelerinin orman ürünlerini satışa sunmafiyatlarının (“muhammen bedel” deniyordu değil mi?), %60-65'i ülke genelinde bölge ayrımı bile yapmaksızınOrman Genel Müdürlüğü tarafından hemen hemen aynıdüzeyde belirlenmektedir. Orman Genel Müdürlüğü'nün6831 sayılı yasanın 29. maddesine de aykırı olan buuygulaması nedeniyle devletin “orman rantına” elkoyabilmesi tümüyle rastlantılara kalmaktadır. Öteyandan, yalnızca satışa sunulma fiyatlarının belirlenmesimi sorunludur; hayır, orman ürünü hasat fiyatlarınınbelirlenmesi sırasında çeşitli sorunlar yaşanmaktadır:Bildiğiniz gibi, orman ürünlerinin satış fiyatlarının datemel belirleyicisi Orman Genel Müdürlüğü'dür. Kısacası,orman işletmeleri ürünlerin maliyetlerinin ve satışfiyatlarının belirlenmesinde yeterince bağımsız değildir.Bu nedenle talep odaklı hasat, dolayısıyla da satışyapabilme olanakları kısıtlıdır. Gerçekte, Orman Genel
Hangialanlarda? ve - Neye göre başarılı olmuştur?
Orman işletmelerinin ürettikleri ürün ve hizmetlerkonusunda pazar isteklerine bağlı olarak üretimyaptıklarını düşünüyor musunuz?
*
* Bildiğiniz gibi, “
”,
'in 3. Maddesinin “a” bendinde şöyletanımlanmaktaydı:
orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımındanhiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesindekesin yarar olduğu tespit edilen yerler
Devlet ormanı sayılan yerlerden olmasına rağmenekonomik açıdan verimli bir istihsal ormanı niteliği taşımayan ve böyleceorman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen, aksine ormansınırları dışında çıkarıldığında orman bütünlüğünü bozmayan, su vetoprak rejimine zarar vermeyen ve ayrıca topografya, iklim özellikleriitibarile bazı kültürel ve teknik tedbirlerle tarım ürünleri yetiştirilmesi veyaçok yönlü zirai işletme olarak kullanılması, ekonomik verim gücübakımından orman yetiştirilmesinden daha faydalı bulunan arazilerdir.
6831 Sayılı Orman Kanunu'nun2. Maddesinin (A) Fıkrasına Göre Orman Sınırları Dışına ÇıkarılacakYerler Hakkında Yönetmelik
Ocak - Şubat 2010Orman ve Av
33
Bildiğiniz gibi söz konusu maddeye göre; “ –
…olunur.”
Devlet ormanlarından eldeedilecek orman mahsullerinin tarife bedelleri, mıntıkalar itibariyle vepiyasa icaplarına göre Orman Umum Müdürlüğü tarafından tanzim
Müdürlüğü'nün “dün” olduğu gibi “bugün” de “talepodaklı” bir anlayışıyla orman işletmeciliği yaptığısöylenemez: Orman Genel Müdürlüğü, öteden beri “arzodaklı” yönetim stratejisiyle yönetilmiştir. Kimi ölçütleregöre yeterli nicelikte ormanın bulunduğu düşünülenyerlerde örgütlenmesi, orman yönetim planlarınınağırlıkla ormanların ürün ve kısmen de hizmet sunabilmegizilgücü temel alarak hazırlanması, hasat edilecekürünlerin boyutlarının bile çoğu durumda geçici olarakorman işçiliği yapan köylülere bırakılması, yeni ormanyetiştirme yahut “gençleştirme” ve dolaysıyla daSilvikültür çalışmalarını planlar ve yaparken toplumunorman ürünü ve hizmeti gereksinmesinin gerektiğincegöz önünde bulundurulmaması vb uygulamaları bugerçeği açıklıkla ortaya koymaktadır.
Son olarak şunu da söylemek isterim: Biliyorsunuz,Orman Genel Müdürlüğü dikili satış uygulamasınıgiderek yaygınlaşt ı rmaktadır. Orman GenelMüdürlüğü'nün son zamanlar da çok yadırgadığım biruygulaması da budur: Batı Akdeniz ve Ege OrmancılıkAraştırma Müdürlüklerindeki uzmanların yaptıklarıaraştırma dikili satışların olumsuz yanlarını açıklıklaortaya koymasına, “orman köylüsü” sayılanyurttaşlarımızın ve kooperatiflerinin gelenekselleşmişkimi haklarını ortadan kaldırmasına, daha da ilerigideceğim, devlet orman işletmeciliği düzeninin, ormanmühendisliği hizmetlerinin bence son derece önemliboyutlarından birisini yoksamasına yol açması vb çeşitliolumsuzluklarına karşın sessiz sedasız gündemegetirilen ve hızla yaygınlaştırılan bu uygulamanın sözünü
ettiğiniz sorunu büyük ölçüde ortadan kaldıracağınıdüşünüyorum. Sözünü ettiğiniz sorunu büyük ölçüdeortadan kaldıracaktır, ama Orman Genel Müdürlüğü'nü,yani devleti ve toplumu da orman rantının önemli birkısmından yoksun bırakacaktır. Artık, deyiş yerindeyse,“parsayı veren düdüğü çalacak”; kesilecek ağaçları dikilidurumdayken satın alacak. Uygun bulduğu özellikte ürünolarak hasat edebilecektir. Yadırgıyorum, çünkü buuygulamayı Anayasanın 169. maddesindeki, “Devletormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir.” ve6831 sayılı yasanın da 40. maddesindeki “
” yaptırımlarıylabağdaştıramıyorum. Yadırgıyorum, çünkü, konu neorman fakülteleri, ne ormancılık araştırma müdürlüklerine ormancı demokratik kitle örgütleri ve ne de ormantutkunu gönüllü kişi ve kuruluşlar tarafından dertediniliyor; edilmesin bakalım. Neyse…
Hiç olmaz olur mu, var: Bu konunun çeşitli yönlerdensorgulanması gereken birçok boyutu var bence.Başlayalım izin verirseniz: Öne sürülen gerekçelerintutar yanı yok bana göre. Bir kez, Avrupa ülkeleri ileTürkiye'deki ormancılık koşullarını karşılaştırmak, Cemil
Devletormanlarında … kesme, toplama, taşıma, imal gibiorman işleri; işyerinin ve işyerinde çalışacakların hangimülki hudut ve orman teşkilatı hudutları içerisindekaldığına bakılmaksızın, öncelikle işyerinde veyacivarındaki orman köylerini kalkındırma kooperatiflerineve işyerindeki köylülere veya işyeri civarındaki ormanişlerinde çalışan köylülere, işyerine olan mesafeleri ile işgüçleri dikkate alınarak gördürülür.
Avrupa ülkeleri örnek verilerek ormanlarımızın veormancılığımızın özelleştirilmesine yönelik çabalargösteriliyor; bu doğrultuda 1982 Anayasasına bileaykırı çeşitli düzenlemeler ve uygulamalar yapılıyor.Sanırım bu konuda da söyleyecekleriniz vardır...
Bir:
Orman ve Av
34
ATA meslektaşımız yine alınacak ama deyiş yerindeyse,gerçekten de “sapla samanı karıştırmaktır.” Ne ekolojikne ekonomik, toplumsal ve kültürel koşulları, ne deormanların yapısal yönleri birbirine benziyor çünkü.Böylesi bir çaba, örneğin futbolcu ile boksörükarşılaştırmaya benziyor; hiç karşılaştırılamaz oysa.Orman Genel Müdürlüğü'nün orman yangınlarınıngörece olarak az çıktığı yıllarda Türkiye'yi yine Avrupaülkeleriyle, özellikle de Yunanistan ile karşılaştırması gibison derece gülünç bir çabadır bu; üzerindedurmayacağım bile. Devlet orman işletmeciliğinegeçilmesiyle birl ikte ormanlarımızın azaldığı,ormancılığımızın yani devlet orman işletmeciliğidüzeninin başarısız olduğu öne sürülüyor. “El insaf”! Butürden saçmalıkları öne sürenler, deyiş yerindeyse “yasayı saymasını bilmiyor ya da dayak yememiş”:Sorsanız, -
diye, inanın ciddiyealacak bir açıklama yapamazlar. Yapamazlar, çünkü,böyle bir karşılaştırmanın yapılabilmesi için benzerekolojik, ekonomik, toplumsal ve tarihsel koşullarınolması gerekir; var mıdır? Sonra; Türkiye'de devleto r m a n i ş l e t m e c i l i ğ i n i n b a ş a r ı d ü z e y i n ikarşılaştırabileceğimiz bir özel orman işletmeciliği varmıdır, olmuş mudur? Ek olarak, benzer yapısalözelliklere sahip ormanlarda, ekonomik ve toplumsalkoşullarda ormancılık yapan devlet ve özel ormanişletmelerini çeşitli yönlerden karşılaştıran bir araştırmayapılmış mıdır? Bilebildiğim kadarıyla böyle biraraştırma, yapılabilir miydi, ayrı bir konu, hiç yapılmadı.Öte yandan, var olan veri ve bilgilerle yapılabilecek hiçbiraraştırma, devlet ormancılığı düzeninin başarısızolduğunu ortaya koyamaz. Tam tersine, bu veri vebilgiler, ülkemizdeki devlet ormancılığı düzeninin“başarılı” olduğu tezini güçlendiriyor: Sözgelimi, ormanvarlığı artırılmış, nitelikleri iyileştirilmiştir; alt yapı (yol,bina, araştırma, teknik bilgi ve deneyim birikimi, araç vegereç, personel vb) büyük ölçüde oluşturulmuştur.
İki:
İyi, ama devlet ormancılığı düzeni hangiölçütlere göre başarısız olmuştur?
İstanbul gibi vahşi bir metropolün çevresindeki ormanlarbile büyük ölçüde korunabilmiş, ormanların içinde vebitişiğinde yaşayan yurttaşlarımızın yaşam koşullarınıniyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılabilmiş,azımsanamayacak genişlikte alan özel korumastatülerine kavuşturulabilmiştir vs. Bunları benimsöylediğime belki de inanamayacaksınız, ancak, bugerçekleri görmezden gelmek, insanın gözüne dizedurur, gözüne dizine... İzin verirseniz, şimdi butürden savları öne sürenlere birazcık da ormancılıktarihimizi anımsatalım: Bildiğiniz gibi, 1923-1937döneminde devletin ormanları da yerli ve yabancışirketler tarafından işletiliyordu. Peki, nasıl bir ormancılıkyapılıyordu bu işletmelerde, örneğin ünlü ZİNGAL'de?Ormancılık tarihini bilmiyorlar, ama konuşuyorlar işte…Ha, bir de 1945 ve 1946 yıllarında çıkan, daha doğrusu,belki çıkarttırılan orman yangınlarının olağanüstüboyutlara ulaşmasına neden olarak 4785 sayılı yasaylaormanların devletleştirilmesini gösteren açıklamalaryapılıyor. Bir gülünç sav da bu işte; gülünç ki, o kadarolur! Nerelerde çıkmış, çıkarılmış bu yangınlar; daha çokEge ve Akdeniz Bölgelerinde… Peki devletleştirilenormanlar nerelerde bulunuyordu; daha çok Marmara,Trakya ve daha az da Karadeniz Bölgelerinde…Devletleştirilen orman kimlerindi; yoksul köylülerin miydi;hayır, Şevket Mocan gibi, daha sonra Demokrat Partimilletvekili de olan “orman ağalarının”… 4785 sayılıyasadan önce ormanların tümüne yakın bir kısmı kiminmülkiyetindeydi; devletin değil miydi?Özelleştirmeci meslektaşlarımız, deyiş yerindeyse,“kraldan çok kralcılık” yapıyorlar. Çok yadırgıyorum: Neyerli ne de yabancı sermaye Türkiye'deki “devletormanlarının” ve devlet ormancılığı düzenininözelleştirilmesine yönelik ısrarlı bir talebi vardır.Bakmayın Siz, örneğin İshak Alaton'un arada bir çıkıp -
demesine ya da TÜSİAD'ın yayınladığı
Üç:
Dört:
Devlet ormanlarını iyi işletemiyor; hiç olmazsahisselerine % 50'sine sahip yerli ve yabancı şirketlereverin!
Ocak - Şubat 2010
35
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
“Ormanlarda Özelleştirme” adlı yayınındaki “Ormanlarözelleştirilsin” savının öne sürülmesine. Bir kez, gerektiğigibi yapıldığında ormancılık, en azından kısa dönemde,götürüsü getirisinden her durumda yüksek bir etkinlikalanıdır; sermaye böyle bir alanda, faiz hesabıyla % 2-3'lük getirisi olan bir işe girmez. “Özel Ağaçlandırma”kapsamında onca çabaya ve akıl almaz özendiriciolanaklar sağlanmasına karşın gerektiğince girmemiştirde zaten. Siz girer miydiniz Tanrı aşkına? Sermaye, ençok “orman” sayılan alanların, yani arsayadönüştürebileceği orman arazilerinin özelleştirilmesiniister; eh turizmde, madencilikte, üniversite kurmakistediğin de vb, bu da yapılıyor zaten; hem de akıl almazkolaylıklar sağlanarak. Sonra, 6831'in 2A ve 2B'si negüne duruyor? Bizim, “kraldan çok kralcı” kimimeslektaşlarımıza sormak gerek: -
Ne yazık ki, gönül rahatlığıylabizim “malımızı”, bizim “işimizi” vermeyi sürdürebiliyorlar.
Ormancılık çalışmaları özelleştirilince, ormanmühendislerine yeni iş olanakları çıkacakmış… Böylesisavları öne sürenler ya geri zekâlı yahut da kendileriniçok uyanık, karşısındakileri de aptal sanıyorlar:Sözgelimi; ortadan kaldırılacak on ton yük var; benimkaldırmamla sizin kaldırmanız bu yükün miktarınıdeğiştirir mi? Onlara bakılırsa, değiştirir; artık, yerseniz.Ne yazık ki, çoğu meslektaşımız, “yiyor”… Peki,özelleştirilen etkinlik alanlarında “iş” miktarı arttı mı; arttıda, orman mühendisi açığı mı yaşanıyor ülkemizde? Tutki ölem ! Altı: Gelelim, bizim özelleştirmeci “solcu”meslektaşlarımızaaaa… “Kraldan çok kralcı” kesilenmeslektaşlarıma, örneğin, sınıf arkadaşlarım SevgiliEşref (Girgin) ile Cemil'e (Ata) ve diğerlerine hiçkızamıyorum. Ancak, en azından bir zamanlar “sol”çizgide olanlara, bu çizgide emek verenlere, emekverdikleri için de çeşitli özverilere katlanmışlara çok amaöyle çok kızıyorum ki… “Titreyip de kendilerinedönmüşlerse”, üzülürüm ama bir şey de söylemem;haklarıdır, dönebilirler. Ne var ki, hâlâ “solculuk” türkülerisöylemiyorlar mı, işte buna dayanamıyorum. Hani; evinoğlu hırsızı yakalamış, babasıyla konuşuyor:
- Baba, hırsızı yakaladım.
- Getir buraya
- Gelmiyor
- E bırak gitsin !
- Gitmiyor ki.
-diyorum, ama, dinleyen kim,
bırakmıyorlar, bırakmıyorlar, bırakamıyorlar; nedenacaba? Biliyorum ama anlayamıyorum.
Özelleştirmeci uygulamalar, gerekçeleri ve buuygulamalar karşısında takınılan tavır çok anlamlıbence, çoooook ! Ne yazık ki, bu da kanıksandı artık.
Bence hayır; “orman köylüsü” Türkiye'ye özgü birsorun değildir. Sonra, sorun saydığınız olumsuzluklar“orman köylüsü” sayılanlarda değil bu yurttaşlarımız ileormancılık politikaları arasındaki ilişkilerin niteliğindedir.Ama bir şey söyleyeyim mi size; Türkiye ormancıları bu“sorunun” çözümlenmesi için inanılamayacak çabalara
Kimin malını, işinikime vermek istiyorsunuz?
Yahu, bırakın; “solculuğun” yakasını; “solcu” olmak,Tanrı emri değil ki!
Beş:
Benim bilebildiğim kadarla orman köylüsüsorunu Türkiye ormancılığına özgü bir sorundur. Bukonuda bugüne kadar sergilenen yaklaşımlara nasılbakıyorsunuz?
girmiş; bu doğrultuda çok sayıda hukuksal ve kurumsaldüzenleme yapmış, kaynak aktarmıştır. Üstelik buçabaları sırasında öylesine içtenlikli ve öylesine özverilidavranmıştır ki, gün gelmiş asıl uğraşlarınıikincilleştirebilmiştir. Oysa Dünya bu türden çabalarıancak Rio Zirvesi'nden sonra akıl edebilmiştir. Bunedenle, bence, meslektaşlarımızın bu çabalarıkarşısında saygı duyulması gerekir. Ben duyuyorum.Duyuyorum, ama bu doğrultuda yaptıklarını daçoğunlukla pek çok yönlerden toplumsal, ekonomik,teknik yönlerden doğru bulmuyorum. Bu bağlamda banagöre temel nitelikte olan birkaç önemli nedenimisöyleyebilirim:
•“Orman köylüsünü kalkındırma” amaçlı plan veprojelerin hazırlanılması sırasında ülke genelindekigenel ekonomik, toplumsal ve kültürel “gelişme”politikalarından soyutlanılması.
•“Orman köylülerinin”, ekonomik, toplumsal vekültürel yönlerden türdeş (sınıfdaş) sayılması, özgünüretim ilişkileri içinde bulunan başlı başına bir sosyolojikkategori olarak algılanması.
•“Orman köyü” sayılan hem aynı yerleşme içindekihem de ülke genelindeki sınıfsal i l işki ler insorgulanmaması ve bu ilişkilerin değiştirilmesine yönelikarayışlara girilmemesi, politikaların geliştirilipuygulanmaması.
•“Orman köylüsü” sayılanların çevresindekiormanlarla ve uygulanmakta olan ormancılıkpol i t ikalarıy la i l işk i ler in in dönüştürülmesininhedeflenmemesi ve bu yönde uygulamalarınyapılmaması;
•Devlet ormanlarının işletilmesi ile “orman köylüleri”arasındaki ilişki ağırlıkla orman işçiliğine indirgenmişolmakla birlikte orman işçiliği yapan köylülerin toplumsalgüvenceye, grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara; işingerektirdiği bilgi ve beceriler ile araç ve gereçlerekavuşturulmasına yönelik hemen hemen hiçbir çabayagirilmemesi.
•“Devlet ormanı” sayılan yerler ile devlet ormancılıkdüzenine herhangi bir biçimde zarar verme düzeylerinegöre önceliklendirilmiş “orman köyleri” yerine tüm“orman köylerinin” hedef alınması.
•“İlçe orman köyleri kalkınma planlarının”hazırlanmış olmasına karşın ilçenin herhangi rastgeleseçilmiş bir “orman köyündeki” yine yalnızca rastgeleseçilmiş birkaç hanenin ve/veya ailenin hatta kişininekonomik durumunun iyileştirilmesine çaba gösterilmesi
•Projelerde köy içinde desteklenen etkinliklerin yataytümleşmesinin sağlanamaması.
•Keyfi, kayırmalı destekleme uygulamalarınıngiderek yaygınlaşması
Bu ve başka nedenlerin uygulanmakta olan “ormanköylülerini kalkındırma” amaçlı politikaların, genelolarak; sağlanan desteklerin kırdaki sınıfsalegemenliklerin pekişmesine yol açtığını, buna karşılık“orman köylülerinin” çevrelerindeki ormanlar veormancılık çalışmaları üzerindeki olumsuz etkilerinin degerektiğince azaltılamadığını, dolayısıyla da “ormanköylülerinin” çevrelerindeki ormanlara ve ormancılıkpolitikalarına giderek yabancılaşmasının önlenemediğinidüşünüyorum.
Orman ve Av
36
Ocak - Şubat 2010
Bu konuda önerileriniz var mı?
Uzun yıllar ormancılık alanında araştırmacılıkyapmış bir meslektaşımız olarak ormancılıkkesimindeki araştırma çalışmalarını nasıldeğerlendiriyorsunuz?
“Orman köylülerine” yönelik yaklaşımda yukarıdaörneklediğim temel olumsuzlukların aşılmasına ekolarak çok net ve kısa olarak şunları önerebilirim:
•Anayasanın 170. maddesi tümden, 169. maddesinin“2B” uygulamalarına temel olan yaptırımı ile 2924 sayılıyasa ve 6831 sayılı yasanın 2. maddesi, dolayısıyla ilgiliyönetmelikler yürürlükten kaldırılmalı, 6831 sayılıyasanın 13, 31-34 ve 40. maddeleri yenidendüzenlenmelidir.
•ORKÖY kapatılmalıdır.
•OR-KOOP'un daha da demokratikleştirilerek“orman köylülerine” yönelik her türlü politikanıngeliştirilmesi, planlanması ve yürütülmesi sürecine yetkilive sorumluluklu olarak katılması sağlanmalıdır.
Umarım, sorduğunuza soracağınıza pişmanolmamışsınızdır.
“ !” BenceTürkiye ormancılığında araştırmacılık yapmak, en iyi budeyimle anlatılabilir: Meslektaşlarımızın çok büyük birçoğunluğu hemen hiçbir dönemde araştırmanın öneminiv e g e r e ğ i n i y e t e r i n c e k a v r a y a m a m ı ş t ı r .Kavrayamamıştır, çünkü Türkiye ormancıları, özelliklede bir yolunu bulup üst düzey yönetici olabilmişleri, haydikimi meslektaşlarımıza haksızlık yapmamak için yine“çoğunlukla” diyeyim, gerektiğince demokratolamamıştır. Oysa araştırma ancak demokratikkoşullarda gerektiğince işlevsel olabilir; yalnızcademokrat insanların katlanabileceği bir uğraşı alanıdır;yetersizliğinin bilincinde olup da bunu hiçbir aşağılıkduygusuna kapılmadan gidermeye çaba gösterenlerin,benzetme yerindeyse besinidir. Ne yazık kiormancılığımız, böylesi kişilikler yönünden yeterincevarsıl değildir. Ormancılığımızda herkes “toktur”,Fakültede öğrendikleri ve daha çok da meslekte görüpduydukları, deneyimlerinden edindiği bilgiler yeterlidir;bu nedenle başkalarından öğrenecekleri de yoktur.Zaten ormancılık çalışmalarının tasarlanma, planlanmave yürütülme düzeni de farklı, değişik ve özellikle de üstdüzey yöneticilerinkiler bağdaşmayan görüşlerekatlanamaz. Bu nedenledir ki, Yalçın Anıl'ın yirmibeş yılaradan sonra yaptığı bir soruşturma da araştırmacılıkalanındaki yakınma konuları hemen hemen hiçdeğişmemiştir; bu nedenledir ki orman işletmelerinegönderilen araştırma yayınlarının paketleri bile hiçaçılmaz ve yine bu nedenledir ki Orman GenelMüdürlüğü çok sayıda “eylem planı”, en son olarak da“YARDOP” kısaltmasıyla kamuoyuna sunduğu “YananAlanlarının Rehabilitasyonu ve Yangına DirençliOrmanlar Tesis Projesi” vb belgelerin hazırlanması veuygulanması sırasında ormancılık araştırmamüdürlüklerinin yakınından geçmez… Bunların şu ya dabu üst düzey yöneticinin aymazlığına indirgenebilecektürden tutumlar olmadığını düşünüyorum.
Peki,
derseniz, yanıtım, yine pek iç açıcı olmayacakdoğrusu: Gözlemleyebildiğim kadarıyla, ormancılık
Müslüman mahallesinde domuz eti satmak
ama ormancılık alanında araştırmacılıkyapanlar, deyiş yerindeyse “sütten çıkmış ak kaşıklarmıdır?
a l a n ı n d a a r a ş t ı r m a c ı l ı k y a p m a y a ç a l ı ş a nmeslektaşlarımızın çoğunluğu, bence araştırmacılığı,hele hele ormancılık alanı araştırmacıların “olmazsaolmaz” özelliklerine yeterince sahip değildir, hiç değil:Bence araştırmacılık şarkı söylemek, saz çalmak, resimyapmak, futbol oynamak vb özel - “üstün” değil, aman ha,özel !- yetenekleri gerektirir. Doğal varlık, ortam vesüreçlerle ilgili alanlarda, bu arada da ormancılıkkonusunda araştırmacılık yapabilmek ise çok daha“özel” yetenekleri gerektirir. Çalışmak, rastgele çalışmakdeğil ama uygun bir yöntemle kararlılıkla yapılacakçalışma bu özel yeteneklerin ancak ortaya çıkarılmasınıve işlenmesini sağlayabilir. Ormancılık alanındaaraştırmacılık yapmaya çalışan meslektaşlarımızın belkiormancılığımızın başka alanlarında son derece başarılıçalışmalar yapabilecek yetenekleri vardır, bilemem; amaçoğu ormancılık alanında araştırma yapamaz,yapmamalı . Sözgel imi , ormancı l ık alanındaaraştırmacılık yapan meslektaşlarımızın da çoğunluğugerektiğince demokrat değildir; çünkü kendisindenbaşka hiç kimseye katlanamaz; ele aldığı araştırmanınkonusuyla ilgili olanların dışındaki yayınları izlemez,okumaz; kendine güvenmez, güvenmediği için deedindiği bilgileri, vargılarını, kamuoyu bir yana aynıkonuda çalışan öteki araştırmacılarla bile koşulsuzolarak paylaşmaya pek yanaşmaz. Ormancılık alanındaaraştırmacılık yapanlar da, bir üst dil yaratmıştır; bu dilikullanamayanlarla anlaşamazlar. Anlaşamadıkları içinde giderek hem uğraş verdikleri alana hem de kendindenbaşkalarına, özellikle de uygulamacılara yabancılaşırlar.
Oysa ormanların ve ormancılığın yapısının,ormanlardan ve dolayısıyla ormancılık çalışmalarındanbeklentilerin hem yersel hem de tarihsel olarak sonderece değişken olduğu Türkiye de araştırmacılıkyaşamsal önemde işlevleri olan bir etkinlik alanıdır. Bualanda yapılanlar ve yapılmayanlar rastlantılarabırakılamaz, bırakılmamalıdır, ancak, ülkemizdebırakılmıştır: Türkiye'de ormancılık araştırmalarınagerçekten de gereksinme duyulması, araştırmakuruluşlarında uygun personelin işlendirilmesi, gerekliaraştırmaların gündeme alınması ve uygun yöntemlerleyürütülmesi, araştırma bulgularının gerektiğince dikkatealınması, dolayısıyla araştırmacı çalışanların veçabalarının yeterince saygı görmesi vb büyük ölçüderastlantılara bağlıdır. Ne yazık ki ormancılığımızda butürden rastlantılar artık sıkça yaşanmamaktadır.
Türkiye gibi ülkelerde araştırmacılık yapmak,herkesten büyük ölçüde farklı bireysel özelliklere sahipolmayı gerektirir. Bu nedenle, söyleyeceklerimin çokyadırganacağını bile bile sorunuzu bireysel düzeydeyanıtlamaya çalışacağım.
Bence, felsefeyle gerektiğince ilgilenmeleri, heraraştırmacı gibi ormancılık alanında araştırmacılığakalkışacaklar için de temel koşul olmalıdır. Yeter mi,k e s i n l i k l e h a y ı r : D i y a l e k t i ğ i y e t e r i n c eözümseyememişlerin ormancılık alanında araştırmacılıkyapmaları, abartarak söylüyorum, “yasaklanmalıdır”!Sonra, doğa tarihi ve ormancılık tarihi, -
.-araştırmacıların işe
Peki, sizce ormancılık araştırmacısı hangi özelyeteneklere sahip olması gerekir?
ancak,ormancılık hukuku, ormancılık yönetimi vb ile sınırlı birtarih değil; bu, az çok biliniyor, fakültelerde ders olarakgörülüyor; bu bağlamda öne çıkarmaya çalıştığı,ormancılık uygulamalarının tarihidir
37
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
başlangıç dersleri olmalıdır. Ormancılık alanındaaraştırmacılık yapanlar edebiyatla, özellikle de şiirle, çoksesli müzikle yeterince beslenmediklerinde akıl ve gönülzafiyeti geçirecekleri bilinmelidir. Deyim yerindeyse,“körün değneği bellemesi” örneği yalnızca kendikonusuna odaklanmanın, ormancılık araştırmacılığındagiderek körleşmeye yol açtığının ayırdında olunmalıdır.Bence, yalnızca kendi uğraşı konusunun “uzmanı”olmaya çalışanlar, “ham hayal” içindedir; iyi bir konuuzmanı olamazlar!
Öte yandan, ormancılık alanında araştırmacılıkyapanlardan topluma, özellikle de meslektaşlarına karşısorumlulukları olduğunun bilinciyle hareket edebilmesinibeklerim: Araştırmasını bitirip raporunu yazmaklayetinenler, yine deyiş yerindeyse, ağzıyla kuş tutabilselerde, argo olacak belki, bence “hikaye” ! Gerektiğincealçak gönüllü, hoşgörülü ve sabırlı olamayanlar içinormancılık alanında araştırma yapmak önünde sonundahem kendileri hem de başkaları için katlanılamayacak birişkenceye dönüşecektir.
Bu nedenlerle, başlıcalarını saydığım özelliklereyeterince sahip olamayan “araştırmacı” meslektaşlarım,bence kendilerine, sevdiklerine ve meslektaşlarınazulüm yapmasın; daha fazla gecikmeden de özelliklerineuygun başka bir uğraşı alanına geçsin; inanın hemkendileri hem de çevresindekiler daha mutluolacaklardır.
Ormancılığımızın pek çok sorunu var kuşkusuz.Bana göre en önemli sorunlardan birisi de ormancılıkuğraşısının yalnızca teknik çalışmalarla yürütülebileceğive de yürütüldüğü yanılgısıdır. Bu yanılgı iki boyutludur:Ormancılık alanında çalışanların büyük bir çoğunluğu,“dış müdahaleler olmasa” her şeyin çok daha iyiolabileceği kanısındadır. Bu, benzetme yerindeyse,“okullar olmasa milli eğitimi nasıl güzel yönetirdim” dediğisöylenen Bakanın yazıklanmasından farksız birdeğerlendirmedir bence. Türkiye ormancılığında herzaman “dış müdahaleler” olacaktır; sorun, bumüdahalelerin olup olmaması değil, bu müdahalelerinöngörülebilmesi ve uygun düzeneklerle karşılıkverilebilmesidir. Ne var ki yalnızca ormancı çalışanlar buişin üstesinden gerektiğince gelemez. Öteki bilgialanlarından kişi ve kuruluşların da sürece katılmasıgerekir. Ülkemizde, bu gereğin yerine getirilmesineyönelik çabalar çeşitli yönlerden yetersizdir. Sonzamanlarda doğa ve bu kapsamda da ormanekosistemlerine yönelik duyarlılıkların giderekyaygınlaşması ve etkinleşmesi bile bu yetersizliğinaşılmasını sağlayamamıştır. Çünkü “taraflar” yeterincebilgili değildir; bilgili olmadığı için de ilgileri duygusaldır,hemen hemen yalnızca ormanlarla sınırlıdır; ormancılıkuygulamaları gündemlerine yeterince girememiştir.Bence girmesi gerekir. KIRSAL ÇEVRE, aklımca bugereğin yerine getirilmesine katkıda bulunma amacınınbir aracı olarak tasarlanmış ve örgütlenmiştir.
Öte yandan, bence her uygulamanın gerektiğinceayrıntılı ve güncel veri ve bilgiler, deneyimler göz önündebulundurularak yapılması belki de her alandan çokormancılıkta zorunludur. Ayrıca; başta zaman, yer/yöre,
Bir gönüllü kuruluş olarak Kırsal Çevre veOrmancılık Sorunları Araştırma Derneği'nin, kısaadıyla, KIRSAL ÇEVRE'nin kurucusunuz. Nedenkırsal çevre ve ormancılık sorunlarını odak aldınız?
orman ekosistemlerinin yapısal özellikleri olmak üzereekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullar vbnesnel çok sayıda etmen ormancılık uygulamalarıüzerinde son derece belirleyicidir. Son derece dinamikolan bu etmenlerin ormanlar ve ormancılık çalışmalarıüzerindeki etkileri de değişkendir. Bu nedenle ormancılıkalanında araştırmacıların son derece doğurgan olması,üretilen bilgilerin de, en azından yanlışlanıncaya değinhızla yaygınlaştırılması zorunludur. Buna karşılık, tümkarşıtı görünümlere karşın ormancılığımızda hiç deazımsanamayacak düzeyde bilgi ve deneyim birikimininolduğunu, ancak, bu birikimin ilgili kişi ve kuruluşlararasında yeterince paylaşılmadığını düşünüyorum.KIRSAL ÇEVRE, bu olumsuzluğun aşılmasına karıncakararınca katkıda bulunması amacıyla kurulmuştu.
Son olarak, belki güleceksiniz, bu bağlamda bir deütopyamdan söz etmeliyim: Öteden beri “sivil”, yanimeslekten olmayan yur t taş lar ımızın ormane k o s i s t e m l e r i v e o r m a n c ı l ı k a l a n ı n d auzmanlaşabilmelerinin, benim deyişimle “sivilormancıların” yetiştirilmesinin ülkemizde de gerekli veolanaklı olduğunu düşünüyordum. Bu nedenle, KIRSALÇEVRE kurulurken bu ütopyanın yaşama geçirilmesi içingerekli kültürel alt yapının oluşturulması dahedeflenmişti.
Doğrusu, en azından gönlümce gerçekleşemedi.Sözgelimi, meslektaşlarımız, ilgili birimlerimiz, örneğinfakültelerimiz ve araştırma kuruluşlarımız, neredeysetavır koydular diyeceğim, KIRSAL ÇEVRE'dekietkinliklere hemen hemen hiçbir düşünsel katkıdabulunmadılar. Öyle ki, kimi meslek örgütlerimiz karşı tavıralıp KIRSAL ÇEVRE'yi yoksamaya bile çalıştı. Bugünedeğin tümüyle özgün yazılarla onu aşkın sayısıyayımlanmış olan ve ücretsiz olarak dağıtılan KırsalÇevre Yıllığı'na meslektaşlarımızın ilgi ve özellikle dekatkı düzeyi bu gerçeği açıklıkla ortaya koymayayetmektedir.
Nerede hata yaptım yahut yaptık, bilmiyorum;KIRSAL ÇEVRE'nin etkinliklerine katılan ve hatta üyesibile olan “sivil” yurttaşlarımızın arasından ormanlar veormancılıkla ilgili herhangi bir alanda uzmansayılabilecek tek kişi bile çıkaramadık. Son dereceduyarlı olan ve gerçekten de özverili çabalar içindebulunan az sayıdaki bu arkadaşımızın varlığına karşın“sivil ormancımız” bugün de yok ne yazık ki,
Bilmem ki; öylesine farklı alanlarda, öylesine çeşitliçalışmalar yapan ve yapısal özellikleri öylesine farklıdemokratik kitle örgütü var ki ülkemizde… Yine de genelbir değerlendirmeyle, sayıları giderek artan bu örgütlerinarasında kamuya son derece yararlı çalışmalar yapanetkin örneklerinin olduğunu söyleyebilirim. Ama belkierken bir öngörü olduğunu düşüneceksiniz; ben artık buörgütlerin giderek kuruluş amaçlarına ve işlevlerineyabancılaştıklarını düşünmeye başladım. Ancak, bu odenli önemli değil; çok daha önemli gördüğüm bir başkakonu var: Etkinlikleri Dünya Bankası, AB, BirleşmişMilletler, ülkelerarası çok sayıda oluşum tarafından daçeşitli biçimlerde desteklenen bu örgütlerin siyasetsiz birsavaşım alanı yarattıklarını; bunun da pek “hayra
Bu öngörüler ve hedefler sizce yeterincegerçekleşebildi mi?
Türkiye'de demokratik kitle örgütlerini yeterinceetkin buluyor musunuz?
38
Orman ve AvOcak - Şubat 2010
alamet” bir durum sayılamayacağını, dahası,kendiliğinden bir süreç olmadığını ve bilerek geliştirilipyaygınlaştırıldıklarını düşünüyorum. Öte yandan dernekve vakıf, dahası kooperatif türü örgütlenmelerin birkısmının yalnızca destek almak için kurulduklarını veancak aldıkları desteklerle varlıklarını sürdürebildiklerinibi l iyor; bu durumun da ülkesel önceliklerindeğiştirilmesine, toplumsal sınıf ve katmanların kendinegüvenlerini yitirmelerine, herhangi bir sorun alanındageliştirilmiş projelere indirgenmiş çalışmalarıyla datoplumun depolitizasyonu için gerekli kültürel koşullarınoluşturulmasına katkıda bulunduklarına inanıyorum.
Nereden aklınıza geldi bilmiyorum, ama bu benimiçin yaşamsal önemde bir soru. Üstelik onlarca kezyazmış ve söylemiş birisi olarak da bu soruya ilk kezmuhatap oluyorum. Doğrusu hem şaşırdım hem desevindim; teşekkür ederim.
Biliyorsunuz, “ideoloji”, çok yalın bir açıklamaya“bakış açısıdır”; evreni, dünyayı, ülkeleri, insanları,olayları, özneler ile aralarındaki ilişkileri anlama veaçıklama biçimidir. Söylemek gibi olmasın, ama herkesinbir ideolojisi vardır ve her ideoloji, temelde, içindebulunulan toplumsal ve ilişkilerin bir ürünüdür. Kısa daolsa böyle bir açıklama yapıp sonra da kalkıp;
savının önesürülmesi çok kişiye çelişki gibi gelecektir. Çelişkili birdeğerlendirme değildir: Gerçekten de, özellikle 1980sonrasında Türkiye ormancılığının egemen ideolojisigiderek çözülmüş ve yerine de, en azından henüz yenisikonulamamıştır. Ormancı l ık mevzuatının veörgütlenmesinin, deyiş yerindeyse yazboz tahtasınadönüştürülmüş olması, en temel ormancılıkuygulamalarında bile akla hayale gelmedik işlemlerinyapılabilmesi ve gerekçelerin öne sürülmesi, aynıkonuda tümüyle farklı söylemlerin gündeme gelmesi,dokuz orman fakültesinin dokuzunda da farklı içerikte, enazından farklı ağırlıklarda konularla orman mühendisliğiöğretiminin yapılması, Anayasanın açık yaptırımlarınakarşın bakandan bakana, yöneticiden yöneticiyedeğişen ormancı l ık pol i t ikalarının gündemegetirilebilmesi ve uygulanabilmesi, üstelik tüm bunlarınolağanüstü kısa sayılabilecek aralıklarla ve hemenhemen hiç tartışılmadan değiştirilebilmesi, bu gerçeğitanıtlamaktadır. Bu nedensiz bir durum değildirkuşkusuz. Ormancılık örgütlenmesindeki kararsüreçlerinde demokratik bir yapılanma ve işleyiş yoktur. -
düşüncesi ve budüşüncenin yol açtığı tutumlar her düzeydekanıksanmıştır. Genel müdürler, daire başkanları, ormanbölge müdürleri, il çevre ve orman müdürleri, ormanişletme müdürleri vs yöneticiler ise keyfi nedenlerle sonderece kısa zaman aralıklarıyla değiştirilebilmektedir.Böyle bir yönetsel yapı ve gelenek içinde belirgin birideoloji oluşabilir mi? Bağışlayın lütfen; genelevdeçalışan kadının -
- Bir gelen yapıyor, bir başkasıda bozuyor; nasıl olsun ki…; oluşamaz. Dokuz ormanfakültesindeki orman mühendisliği öğretimi, görünüşte
Yayınlarınızda "ormancılığımızın egemenideolojisi yoktur" diyorsunuz. Bu savınızı açarmısınız?
Bir:
İki:
Türkiyeormancılığının belirgin bir ideolojisi yoktur.
İlgili genel müdürler, genel müdürler kadar olmasa dadaire başkanları, orman bölge müdürleri, il çevre veorman müdürleri, orman işletme müdürleri vs her şeyiherkesten iyi bilir ve iyi düşünür.
Neden çocuğun olmuyor? sorusunaverdiği yanıtta olduğu gibi;
aynı içerikte olmasına karşın konular farklı ağırlıklarla,daha da önemlisi farklı teknik ve söylemlerleyapılmaktadır. Daha açık ve abartılı bir söyleyişle; bugünülkemizde dokuz farklı orman mühendisi yetiştirilmekteama aynı birimlerde aynı yetkilerle işlendirilmektedir;artık gücü gücü yetene…. Artık ortak bir meslektarihimiz yoktur, eksiğiyle fazlasıyla, yanlışıyladoğrusuyla “ortak” diyebileceğimiz değer yargılarımızkalmamıştır; dolayısıyla mesleksel çözümlerimiz,hedeflerimiz ve önceliklerimiz farklılaşmıştır. Ortakdeğerlerin oluşmasına katkıda bulunabilecek demokratikbuluşma ve tartışma ortamları hemen hemen tümüyletükenmiş yahut etkisizleştirilmiş, gerektiğince etken yenidüzenekler de oluşturulmamıştır. Böylesi koşullardakendi içinde tutarlı bir ideolojinin ortaya çıkması, giderekde egemenleşmesi olası değildir. Olmadığı içindir ki,Türkiye ormancılığının ideolojik görünümü bugün, deyişyerindeyse “yamalı bohça” gibidir.
Öte yandan, bu genel görünüme karşın,ormancılığımızdaki özelleştirme düşüncesinin veuygulamalarının giderek yaygınlaşmasına koşut olarakliberal ormancılık ideolojisinin de her alandakurumsallaşmakta olduğunu düşünüyorum. Önceleriözelleştirme karşıtı olan eski “solcuların” bileçoğunluğunun özelleştirilen ormancılık işlerinden payalmaya kalkışmasını; ormancılık kongrelerinde,sempozyumlarında, meslek dergilerinde yapılan veyapılmayan tartışmaları, ormancılığımızda olup bitenlerkarşısında yaygın olarak sergilenen tutumları, oluşmaktaolan bu “yeni” ormancılık ideolojisinin “ayak sesleri”olarak değerlendiriyorum; ve üzülüyorum.
Böyle bir soruyu bekliyordum doğrusu. Ancak, takdiredersiniz ki, bu sorunun yanıtı da “ideolojik” olacaktır:Biliyorsunuz sanırım, ben bir Marksistim; daha doğrusu,Marksist olmaya çabalayan bir orman mühendisiyim. Buözelliğim sorunuzu gerektiğince yanıtlayabilmemi hemkolaylaştırıyor hem de zorlaştırıyor: Kolaylaştırıyor,çünkü siyasal seçimini yapmış birisinin rahatlığıylakonuşabileceğim. Bana göre orman ekosistemlerikamusal varlıklardır; varlığı ve yokluğu, niteliği ve niceliğitüm canlıları, bu arada da tüm toplumsal sınıf vekatmanları etkiler; bu etkiler mülkiyet biçimi ilesınırlanamaz. Dolayısıyla, ormanlar ekosistemlerininyönetimi, bu arada da işletilmesi herhangi bir varlığa,toplumsal sınıf ve katmana özgülenemez. Öte yandan,hem orman sistemleri hem orman sistemlerini etkileyenoluşumlar ve hem de orman ekosistemlerinin doğrudanve dolaylı olarak yol açtığı etkiler zamana ve yere göreson derece değişkendir. Deyiş yerindeyse “ağzıyla kuştutabilecek” denli yetenekli de olsa, bir kişi yahut kuruluşbu değişkenliğin gereklerini yerine getiremez. Bunedenle orman ekosistemlerinin yönetiminde tüm kararsüreçlerinin demokratik olması zorunludur. Son olarak,orman ekosistemlerindeki değişme ve gelişmelerin çokyönlü olduğu, bu değişme ve gelişmeler ile nedenlerininönemli bir kısmının da, en azından günümüzdekibilgilerle önceden kestirilebilmesinin olanaksızolduğunun bu noktada anımsanması gerekiyor:Böylesine belirsiz ve değişken bir karar evrenindeyapılacak her uygulamanın gerektiğince ayrıntılı veri vebilgi tabanına dayandırılması, yerel düzeydehazırlanacak çok boyutlu planlama çalışmalarıyla
Üç:
Dört:
Peki, Sizce ormancılık ideolojisinin temelözellikleri ne olmalıdır?
39
Orman ve Av Ocak - Şubat 2010
yürütülmesi zorunludur. Tüm bu zorunluluklar ancakkamusal bir ormancılık örgütlenmesi ve buörgütlenmenin gereklerini yerine getirebilecek bilgi vebecerilerle donatılmış “ormancı” personel ve yönetimilkeleriyle yerine getirilebilir.
Gelelim, “” söz konusu sorunuzu gerektiğince
yanıtlayabilmemi zorlaştıran yanlarına: Sorunuzugerektiği gibi yanıtlayabilmek, bence Marksist olmayaçalışan bir orman mühendisinin tek başına üstesindengelebileceği bir iş değildir. Orman ekosistemlerindekideğişme ve gelişmeleri, bu değişme ve gelişmelerietkileyen süreçler ile bu değişme ve gelişmelerinetkilediği doğal, toplumsal ve ekonomik yapıları dinamikolarak irdeleyebilecek, giderek de açıklayabilecek veri vebilgi tabanına, uygun çözümleme yöntemlerindenyetkinlikle yararlanma becerisine sahip bir kurulunsabırla çalışması gereklidir çünkü. Ne yazık ki, enazından şimdilik böyle bir olanağın olmadığınıdüşünüyorum. Ancak, bir yerden de başlanmasıgerektiğine inanıyorum. İnanıyorum, ama; neyse…
Bildiğiniz gibi, Türkiye yüzeyinin dörttebiri “orman”sayılan alanlarla kaplıdır ve bu alanın tümüne yakın birkısmı devlet mülkiyetindedir. Ek olarak, “devlet ormanı”sayılan alanların devlet tarafından yönetilmesi veişletilmesi, kamu yararı gerektirmediğinde bu alanlardairtifak hakkı kurulmaması anayasal bir zorunluluktur.Kısacası, ülkemizde ormancılık çalışmalarının bir “kamuhizmeti” olarak tasarlanıp planlanması ve yürütülmesiiçin gerekli hukuksal çerçeve büyük ölçüde vardır. Ekolarak; bu hukuksal çerçevenin yanı sıra başta tümyetersizliklerine karşın Orman Genel Müdürlüğü olmaküzere ilgili kuruluşların var olmasını, bu kuruluşlardakibilgi ve deneyim birikimini, yurttaşlarımızın ormanlarayönelik duyarlılığının kamusal bir ormancılık düzeni içinönemli bir şans olarak değerlendiriyorum. Ne var ki,meslektaşlarımız ve yurttaşlarımızın çoğunluğu budurumun yeterince ayırdında değildir. Ayırdındaolabilseydi eğer, örneğin meslektaşlarımızın giderekbüyüyen bir kesimi “kraldan çok kralcı” kesilip tüm bilgi vebecerisini devlet ormancılığı düzeninin özelleştirilmesiyönünde kullanmaz, bu yönelimi uygun bulmayanlar dabu denli tepkisiz kalmazdı. Ayırdında olabilseydi eğeryurttaşlarımız “devlet ormanı” sayılan alanların kamuyararı dışında başka amaçlarla yönetilemeyeceğini dekavrar, “anayasaya karşı hileli” yollarla yöneltilmeyekalkışıldığında da, bu kalkışmayı engelleyebilecekgirişimlerde bulunurdu. Ne yazık ki, bu türden girişimler,şimdilerde çoğunlukla “çevreci” kişi ve kuruluşların“devlet ormanı” sayılan alanların madencilik, turizm vbsektörlere tahsis edilmesi gibi uygulamalarla sınırlıdüzeyde yapılıyor. Anayasanın 135. maddesinde sözüedi len “Kamu Kurumu Nitel iğ indeki MeslekKuruluşları”ndan bir isi olan TMMOB OrmanMühendisleri Odası ise bu anayasal yaptırımlarlabağdaştır ı lamayacak tutum ve davranışlaragirebilmektedir.
Bu nedenlerle, ormancılığımızın şimdilerdekiöncelikli işlevi kendisini kurtarmaktır. Umut vermeyengöstergelere karşın ben, bir “kamu hizmeti” alanı olarak
Marksist olmaya çalışan bir meslektaşınızolmamın
Çalışma yaşamı boyunca çeşitli ormancılıksorunlarıyla ilgilenmeye çalışan bir meslektaşımızolarak ormancılığımıza ülke için biçtiğiniz işlevnedir?
gerektiği gibi örgütlenebildiği ve yönetilebildiğinde,ormancı çalışanlar yaratıcılıklarını sınırsızcasergileyebildiklerinde, ormancılık çalışmalarıyla;
•ülkemizdeki orman ekosistemlerinin tüm öğeleriylebirlikte korunup geliştirilebileceğine,
• k a m u s a l k a y n a k l a r ı n s a v u r g a n c atüketilemeyeceğine,
•gerekli nitel ik ve genişl ikte yeni ormanekosistemlerinin oluşturulabileceğine,
•orman ekosistemlerinden sağlanabilecek ürün vehizmetlerin yurttaşlarımıza dengeli ve devamlı olaraksunulabileceğine,
•orman ekosistemlerinin yalnızca ekolojik veekonomik değil toplumsal ve kültürel işlevlerine degerektiğince ağırlık kazandırılabileceğine
içtenlikle inanıyorum. Ne var ki bu, kendi kendinegerçekleşebilecek bir düş de değildir; gerçekleşebilmesikararlı ve akılcı, bir o denli de özverili uğraşların gözealınmasını gerektirmektedir. Bence, bu doğrultudagerekli çabalara girmek öncelikle meslektaşlarımızın,ancak yalnızca meslektaşlarımızın da değil, tümyurttaşlarımızın tarihsel bir sorumluluğudur.
Var olmasına var, kuşkusuz; Ancak, düşüncelerimkimleri kızdırır ya da kırabilir, doğrusu kestiremiyorum.Ama sordunuz işte; ben de yanıtlamaya çalışacağım:Sorunuza “topyekûn” bir yanıt vermeyi yöntemsel olarakdoğru bulmuyorum. Buna kalkışacak olsam, birileri deçıkar ve sorar; - Hangi TOD'dan söz ediyorsun? diye.Ben okurun yerinde olsam sorardım. Çünkü TOD,kuruluşundan bu yana hep aynı TOD olmamıştır çünkü.Bir gün birileri çıkıp çok daha ayrıntılı bir TürkiyeOrmancılar Derneği (TOD) tarihi yazacaktır kuşkusuz,bu nedenle bu bağlamda söyleyebileceklerim“ayaküzeri” yapılmış değerlendirmeler olarakalgılanmalıdır.
Ben TOD'un tarihini, temelde dört evreye ayırıyorum:Kuruluşundan 1950'li yıllara değin uzanan ilk evredeTOD, ağırlıkla meslek ve meslektaş sorunlarıylauğraşmıştır. Çünkü bu evrenin uzunca bir kısmında biryandan ormancılığımız yeniden kurulurken bir yandanda güçlü yapısıyla meslektaşlarımız bir kimlik edinmeuğraşı vermiştir. Dolayısıyla, TOD da bir örgüt olaraketkinliklerini bu alanlarda yoğunlaştırmıştır. DemokratParti'nin hükümet olmasıyla başlayan ve 1970'li yıllaradeğin süren ikinci evrede iktidarın ormanlara veormancılığa yönelim biçimi TOD'u savunmacı birkonuma sokmuştur. Bu evrede, 1960'lı yılların ilkyarısında TOD'un ormancı l ığımızın yenidenkurulmasına yönelik çabalara katkıda bulunduğunugörüyoruz. 1970'li yıllarda başlayan üçüncü evrede, ülkegenelindeki siyasal ayrışma meslektaşlarımız arasındagörece olarak çok daha keskinmiş biçimde yaşanmış veTOD da bu ayrışmada safını seçerek “MilliyetçiCephelerin” faşizan oluşumları karşısında kararlı birkarış duruş sergilemiştir. TOD bu evrede ne önceki ne desonraki evrelerde görülmedik ölçüde siyasallaşmıştır.1980'den sonraki yılları kapsayan dördüncü evredeTOD'a da bir şeyler olmaya başlamıştır. Bence, bu da
Yukarda çizdiğiniz çerçevede en eski demokratikkitle örgütü olmasını da göz önüne alarak TürkiyeOrmancılar Derneği'ne ilişkin de söyleyeceklerinizvardır.
Orman ve Av
40
Ocak - Şubat 2010
olağan bir gelişmedir. Çünkü bu yıllarda Dünyada veTürkiye genelinde de “bir şeyler” olmaktadır. Ormancılıkkamuoyu Dünya ve Türkiye genelinde, dolayısıylaormancılığımız özelinde olup bitenler karşısında, deyişyerindeyse, “hazırlıksız” yakalanmış; tarihiylebağdaştırılamayacak biçimde de çözülmüştür; hem deçok büyük bir kolaylıkla. -
Ne yazık ki, bu sorunun ilkkısmı, en azından şimdilik benim tek başımagerektiğince yanıtlayabileceğim sorular değildir; ancak,TOD'un, deyiş yerindeyse “önünün açılabilmesi” içinyanıtlanması da zorunludur. Bu zorunluluğungerektiğince yanıtlanabilmesi için geniş katılımlı birdemokratik özeleştirel sürecin yararlı olabileceğinidüşünüyorum. TOD bunu ne denli yapabilir?Bilemiyorum. Gelelim sorunun ikinci kısmına…
Bildiğiniz gibi, sanırım on yıla yakın bir zamandır TODüyesi değilim. Bu durumum TOD'u değerlendirirken hata,hatta haksızlık yapma olasılığını artırıyor kuşkusuz.Ancak, yine bu durumum bana bir yandan da bir “üçüncügöz” olma olanağı sağlıyor. Bu nedenle yaptığım hatalarıve/veya haksızlıkları ciddiye almamanızı öneririm.Sanırım sizi ilgilendirecek olanlar da, gerektiğincebakabilirse “üçüncü gözün” görebildikleri olacak.
2000'li yıllarda pek çok demokratik kitle örgütü gibiTOD da son derece edilgenleşmiş, siyasetdışılaşmıştır.Bu durumunun aşağıdaki olumsuzluklara yol açtığınıdüşünüyorum:
•TOD da “popülistleşmiştir”; gündemindeki enağırlıklı konu “ormanlar”, öne çıkan davranış biçimi deherhangi bir çevre/doğa korumacı gönüllü kuruluş gibi“orman popülizmidir”.
Neden ve kolay çözülmüştür;çözülmüş de ne olmuştur?
•TOD'un temel meslek ve meslektaş sorunlarıylailişkisi azalmıştır; öyle ki, 5531 sayılı “OrmanMühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaçİşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun”u biledestekleyebilmiştir
•Ormancılık uygulamalarındaki son derece köktencideğişikliklerin yalnızca pek azı TOD'un ilgi alanınagirebilmektedir. Çünkü TOD bu değişiklikleri gerektiğinceyakından izleyememekte, herhangi bir yolla ayırdınavardığı değişikliklerin meslektaş kamuoyundagerektiğince tartışılmasına katkıda bulunamamakta,Bakanlığın ilgili kuruluşlarına demokratik uyarıcılık ve yolgöstericilik işlevini yeterince getirememektedir.
•Ortalamacı (yahut “genellemeci”) bir söylem TOD'dayerleşmiştir; dolayısıyla mesleğimizde olup bitenlerkarşısında TOD'un hangilerine yandaş hangilerine dekarşı olduğu anlaşılamamaktadır;
•TOD ormanlar, ormancılık ve meslektaş sorunlarıylailgili gündem oluşturabilecek denli etken olamamakta;daha çok siyasal iktidarın gündeme getirdiği konularınizleyicisi ve daha az olmak üzere de tepkicisi konumundakalmayı yeğlemektedir.
•TOD ormanlarımızı ve özellikle de ormancılığımızıkamuoyunun gündemine yeterince getirememekte;kültür, sanat, siyaset alanına taşıyamamaktadır.
•TOD da üye tabanını ayrımsız kucaklayabileceketkinlikler hem nitelik hem de nicelik sınırlı düzeydedir;özellikle deAnkara dışına yaygılaştırılamamaktadır.
Umarım bu söyleşi sizi üzecek tartışmalara yolaçmaz; herhangi bir nedenle yol açarsa üzülürüm çünkü.Sonucu ne olursa olsun; teşekkür ediyorum size.
Ocak - Şubat 2010Orman ve Av
41
İşletilmesi:
Önceleri bakımı ve denetimi özetle işletilmesi,
alınan giriş ücretleri karşılığı Kayadibi Köyü
muhtarlığı tarafından yapılmıştır. Kanyon içinde
başka amaçla yapılmış bir kulübede ziyaretçilere
çay, meşrubat, gözleme, köfte vb. gibi geleneksel
menüden oluşan gastronomi hizmeti verilmeye
başlanmış, talep arttıkça oturma elemanları
(köşkler) yapılmış, kanyonu gezmek için uygun
ayakkabılarla gelmeyenler için plastik pabuçlar
kiralanmıştır. Turizmin ekonomi boyutu büyümeye
başlayınca, gelirin paylaşımıyla ilgili sorunlar
yaşanmaya başlanmış, önce
Fethiye Kaymakamlığı, daha
sonra da Muğla Valiliği gelirin
p a y l a ş ı m ı y l a v e y a ş a n a n
s o r u n l a r l a i l g i l e n m e y e
başlamışlardır.
Karstik ana
kayanın tektonik hareketlerle
kırılması ya da göçmesi sonucu
oluşmuş 18 km uzunluğunda
T ü r k i y e ' n i n e n u z u n
kanyonlarından biridir.
Yer yer 300-400 m
yükselerek her an yıkılacakmış gibi insan üzerinde
mekansal baskı yaratan, yer yer bir-iki m. alçalıp
daralarak ancak geçişe izin veren kanyonun
duvarları ziyaretçiler üzerinde yarattığı değişken
mekan etkileri nedeniyle ender görülen bir özelliğe
sahiptir.
Dar bir
mekanda 6-7 gözeden birden yeryüzüne büyük ve
gürültüyle çıkan ve hemen birkaç metre ötede
Eşen Irmağının bir kolu olan Karaçay'a dönüşen
kaynak sularının coşkusunun gözlenmesi çok
Turizme konu olan özellikleri
Coğrafi yönden:
Mekansal etki yönünden:
Kaynak suyunun etkisi yönünden:
Ekoturizm söz konusu olduğunda, turizme
konu olan kırsal alanların seçiminin uzman kişiler
tarafından yapılması ve planlı işletilmesinin
gereğinden söz edilir. Korkulan; alanın turizm
amaçlı kullanılmaya başlamasıyla birlikte doğal
özelliklerini, dolayısıyla turistik kaynak değerini
yitirmesidir. Bu özellikler ender görülen
jeomorfolojik, coğrafi değerler, bitki ve hayvan
varlığı, heyecan verici, etkileyici peyzajlar, otantik
değerler olabilir.
Seçimi yapacak ve işletecek kişilerin
sürdürülebilirlik hedeflerine yönelik doğal
ekosistemleri tanıyor olması, başka bir deyişle
doğayı doğru okuyor olması,
alanın hangi baskılara karşı
duyarlı olduğunu tanılayabilmesi,
bel i r lenen duyarl ı l ığa göre
a k t i v i t e l e r i v e k u l l a n ı m
yoğunluğunu planlaması, bu planı
uygulayabilecek işletmeciyi seçip
yönlendirebilecek niteliklere sahip
olması gerekir.
Bu yazının hedefi; güncelde
ekoturizmin her iki ana hedefi
doğrultusunda yoğun biçimde
kullanılan Fethiye–Saklıkent varış
noktası örneğinde, ülkemizde bir alanın Ekoturizme
nasıl açıldığını, nelerin yaşandığını anlatmak,
bundan böyle bu alanda sürdürülecek turizm
işletmeciliği bekleniyorsa, nelerin dikkate alınması
gerektiği yönünde görüş bildirmektir.
Saklıkent Kanyonu 15-20 yıl önce bir köylü
tarafından tesadüfen keşfedilmiş, yine köylüler
tarafından ilkel ahşap bir geçitle ulaşımı sağlanmış,
böylece fiilen turizme açılmış, turist rehberlerin ilgisi
sonucu gezi programlarına alınmış bir varış
noktasıdır.
Seçimi
EKOTURİZMİN DOĞAÇLAMA UYGULANMASIKAYNAK ISRAFIDIR
Prof. Dr. İlçin ASLANBOĞA • Orman Y. Mühendisi, Peyzaj Mimarı
Ekoturizm doğalortamlarda planlı ve
profesyonelceyapılırsa
sürdürülebilirekonomik amaca
ulaşır, kişiselgirişimcilerindoğaçlama
uygulamaları ancakkaynak israfıdır.
Orman ve Av
42
etkileyicidir.
Sıcak yaz günlerinde
yüksek kanyon duvarlarının gölgeleme etkisi,
yeraltından çıkan soğuk suların ve onların
buharlaşmasından kaynaklanan serinletici etki ile
kanyon dışı ve içi arasındaki sıcaklık farkından
kaynaklanan hava hareketlerinin birlikte sağladığı
ferahlatıcı etkinin yaşanması ziyaretçilerin
kanyondan olağandışı bir izlenimle ayrılmalarına
neden olmaktadır.
İnsanların beş duyularıyla algıladıkları-
etkilendikleri ve olumlu izlenimler edindikleri bu
özellikler öncelikle kanyon girişindeki çok dar olan
bir mekanda gerçekleşmektedir. Bir kısmı
fotoğraflarla anlatılması mümkün olmayan,
mutlaka yaşanması gereken bu özelliklerin
tümünün bir arada bulunması, üstelik ulaşımı çok
kolay olan turistik bir bölgede olması Saklıkent'i
turizm hedefleri arasında ender bir konuma
sokmaktadır.
Şimdi bu olağandışı mekanda turizm
yönünden önemli olan değerlerin neler olduğunu,
güncelde yaşanan ekoturizm etkinliklerini,
sürdürülebilir turizm plancılığı ve işletmeciliği
yönünden yapılması gerekenleri bir l ikte
irdeleyelim:
Kanyona turizme açıldığından bu yana ücret
ödeyerek girilmektedir. İlk yıllarda kanyon duvarına
çakılmış demir çubukların taşıdığı, alçakta olduğu
için her yoğun yağmurda yıkılan iğreti ahşap köprü
üzerinden delice akan Eşen Çayını izleyerek
geçmek, Saklıkent ziyaretçilerinin en çok
etkilendiği, başlı başına yaşanmaya değer bir
macera olarak anlattıkları, turizm bağlamında
özenle üzerinde durulması, değerlendirilmesi
gereken bir olguydu. Güncel durumda bu heyecan
yok olmuştur. Çünkü; Ücret alınan ancak güvenliği
o lmayan b i r geç id in yara tacağı yasa l
yükümlülükleri dikkate alan zamanın Fethiye
Kaymakamı, yapılan uyarıları dikkate alarak salaş
köprünün yerine güvenli bir geçidin yapılması
gerektiğine karar vermiş, giriş ücretlerini toplayan
köy muhtarına toplanan paralarla yeni bir geçit
yapması talimatını vermiş, muhtar da bilgisi,
görgüsü, ekonomik gücü çerçevesinde bugün
Klimatik yönden:
kullanılan geçidi yaptırmıştır. Bu nedenle geçidin
büyüsü kaybolmuştur. Bu köprünün ziyaretçiye
benzer duyguları yeniden tattıracak tasarımla
yeniden yapılması turizm çalışanlarının görevi
olmalıdır.
Geçitten sonra ulaşılan kaynakların bulunduğu
dar mekanda her an yıkılacakmış gibi dimdik
yükselen kanyon duvarları ziyaretçileri etkilemekte,
korkuyla karışık duyulan heyecan ile ziyaretin
amacına ulaşılmaktadır. Görsel etkinin herhangi
bir öğe ile (bir yapısal elemanla, bir gölgeleme
elemanıyla, ya da bir ağaçla) kısmen
maskelenmesi yoluyla mekanın insan ölçeğine
indirgenmesi bu etkiyi azaltacaktır.
Kaynak sularının yeraltından gürültüyle
fışkırması ve hemen bir ırmağa dönüşmesi ender
rastlanan, izlenmeye doyum olmayan bir doğa
olayıdır. Bu olağanüstü görsel değerin üzerinin
köşklerle kapatılması, amaç ne olursa olsun
örtülerek perdelenmesi kabul edilemez.
Doğal yapısıyla olağandışı çekiciliğe sahip
olan böyle bir alanda turisti memnun edecek ek
aktivitelere gereksinim duyulmamalıdır. Burası
ibadet yer i g ib i iz lenecek, yaşanacak,
duyumsanacak, tekrar tekrar gelmek üzere aynen
terk edilecek bir yerken, bu alanı köfte, gözleme
kokusuyla kirletmeye, izlenmeye doyum olmayan
akar suların üzerini ahşap köşklerle kapatarak,
sırtüstü uzanılıp saatlerce uyunulmasına izin
verilmemelidir.
Saklıkent ülkemizde ekoturizme konu olan çok
sayıdaki varış noktasından biridir. Pek çoğunda
olduğu gibi bunun da rastlantısal olarak seçildiği ve
bugüne kadarki işletilmesinin doğaçlama
yöntemiyle yapıldığı yadsınamaz. Eğer ülkemizde
Ekotur izm olarak adlandı r ı lan o lgudan
beklentilerimiz varsa ve de sahip olduğumuz doğal
değerleri bir bir yitirmek istemiyorsak, kaynak
değerlerinin saptanması ile sürdürülebilir işletme
ve koruma kararlarının uzman kişilere bırakılması
gerekmektedir. Başka bir deyişle; Ekoturizm
doğal ortamlarda planlı ve profesyonelce
yapılırsa sürdürülebilir ekonomik amaca ulaşır,
kişisel girişimcilerin doğaçlama uygulamaları
ancak kaynak israfıdır.
Ocak - Şubat 2010
43
Orman ve Av
Alıçlar ve yemişenler (Crataegus L.)sınıflandırmada gülgiller (Rosaceae) ailesinde yeralan küçük ağaç ya da çalı görünümlü odunsubitkilerdir. Doğada çok kolay melez yaparlar. Bucinsin, ülkemizde doğal olarak yetişen; 17 türü, ikialt türü, iki varyetesi ve onlarca melezi bulunur. 1-2adet çekirdeğe sahip türlerine yemişen (sürsülük,geyik dikeni), çok çekirdekli türlerine ise alıç denir.Yemişenler genelde bahar döneminde, alıçlar isegeç bahar ve yazın ilk yarısında çiçeklenirler.Yemişenlerde meyveler ağustos sonundan itibarenolgunlaşmaya başlar ve uzun süre (kuşlarcatüketilmezse); bütün sonbahar ve kış boyu ağaçlarüzerinde kalır. Alıçlarda ise meyveler ekim ayındaolgunlaşır ve kış girmeden tamamen dibinedökülür. Ülkemiz hemen her tarafına yayılmış olan;
adlı alıç ve yemişen taksonları bulunur.Anadolu'nun kıraç tarla ve yaylalarında
C. pentagyna, C. davisii, C. tanacetifolia, C.
bormülleri, C. orientalis, C. aronia, C. dikmensis, C.
azovitsii, C. atrosonguinea, C. curvisepala, C.
stevenii, C. meyeri, C. pseudohetorophylla, C.
microphylla, C. sinaica, C. monogyna Jacq subsp.
monogyna, C.monogyna Jacq subsp azaralla, C.
oxyacantha
karşımıza çıkacak ender ağaç cinsinden biri dealıçlar orman içi açıklıklarda ve bozuk ormanalanlarında da bulunurlar. Alıçlar güç koşullarınbitkileri olup, birçok ağacın dayanamadığı toprakve iklim aşırılıklarına büyük direnç gösterirler. Bugüç yetişme koşullarda alıçlar; çiçeklerindöllenmesini böceklerle ve tohumlarının yayılışınıhayvanlar la, özel l ik le ardıç kuşlar ı i legerçekleştiriyor.
Anadolu insanı alıçların güç koşullaradayanıklı olduğunu çok uzun yıllar önce anlamış vetarlalarda, yaylalarda kuşaklar boyu kollamış,kesmemiş, budamış ve bakımını yaparak onasaygı göstermiş. Tarlasına, yaylasına çalışmayagittiğinde yemeğini, suyunu onun dalınma asmış,aşını onun gölgesinde yemiş, çocuklarını onungölgesinde uyutmuş. Gerektiğinde, meyvelerinibesin olarak kullanmış, hayvanları sıcaktanbunaldığında onun gölgesine sığınmış. Bu yetişmekoşullarda onları kucaklayacak, bu kadar çok sevipkollayacak başka bir ağacın yetişme şansıbulunmuyor.
Alıçlardan, farklı amaçlarla yararlanmaolanakları var. Çeşitli organları; tıp ve eczacılıkta
AL
IÇL
AR
Ha
zin
Ce
ma
lG
ült
ek
in
Ocak - Şubat 2010
Orman ve Av
44
önemli kullanım alanı bulmuştur. Alıç meyveleri;aminler, tanen, vitamin C türevleri, flovan türevleriiçeriyor. Bu maddelerin kabızlık, idrar artırıcı etkileribulunur. Batılı tıpçılar, yüzyılın başlangıcından buyana alıç çiçeklerinden hazırlanan özleri; yatıştırıcı,tansiyon düşürücü, spazm azaltıcı, kalp atış hızınıazaltıcı olarak kullanıyorlar. Zehirli bileşiklertaşımadığından uzun süreli kullanılabiliyor.
Alıçlar yüksek besi değerleri nedeniyle sadeceinsanların değil yabanıl yaşamın da ana besinkaynaklarındandır. Alıç ağaçları sert dikenleresahiptirler. Bu özellik, onları kısmen keçibaskısından korur ve bu bölgede keçilerdenkendisini koruyabilen ender ağaç türlerindendir. Budikenli yapı yabanıl yaşama barınma ortamı yaratır.Alıç, bozkırda alıcı kuşlar ve diğer yırtıcılarkarşısında savunmasız kalan birçok yabanılhayvana, özellikle de kuşlara kurtuluş ve savunmaolanağı sağlar. Buna karşılık, alıç meyvelerini yiyenhayvanlar tohumları sindirim sistemindeng e ç i r e r e k , b a z ı ç i m l e n m e e n g e l l e r i n igidermektedirler.
Birçok alıç türü, çiçeklenmelerini yaz aylarındagerçekleştirdiğinden, arıcılık açısından da önemli
yere sahiptirler. Kabuk rengi, gövde sekli, taçformu, çiçekleri ve meyvelerinin estetik olmasınedeniyle kalıcı peyzaj uygulamalarının anaağaçlarındandır. Parklarda-bahçelerde onlara özeltoprak koymanıza, sulamanıza gerek yoktur. Onlarbizden biridir ve bu topraklara, bu havaya, bu suyaalışıktır. Şiddetli soğuklara, susuzluğa, kavurucubozkır sıcaklarına karşı dimdik durur. Ondainsanlarımız gibi, umursamaz bir tavır vardır.Kavruktur, masumdur, azla yetinmeyi bilir,saldırgan değil savunmadadır. Masumiyet onlarasaf çocuksu bir güzellik verir. Kültürümüzün birparçası olan bu ve buna benzer türlerin kent peyzajıuygulamalarında kullanılması; kültürel geçmişimiziyeni kuşaklara aktarmanın bir yoludur. Uzun yıllaryaşama özelliğinden dolayı anıtsal bir görüntüoluştururlar. Alıç ağacı, verimsiz orman alanlarınınerozyona açık yerlerinde, bal ormanı ve tıbbiamaçlı orman tesisinde, yol ağaçlandırmalarında,yeşil kuşak ve kent ormanlarında kullanılmayaaday odunsu taksonlardan biridir.
İç ve Doğu Anadolu'nun kıraç topraklarınayolunuz düşerse, yol kenarlarında, garaj vegarlarda iplere dizilmiş alıç meyveleri satan
Ocak - Şubat 2010
45
Orman ve Av
Ağaçlar Net Dergisi , Eylül sayısı s. 1-22.Gültekin, H, C., 2008: Çevre Peyzaj Sektör Kataloğu,
Kuraklığa Yada Dönemsel Kuraklığa Dayanıklı PeyzajBitkileri s 8-15
Gültekin, H., 2010, Kapalı Tohumlu (Angiospermae)Ağaç ve Çalıların Eşey Özellikleri, Çevre ve OrmanBakanlığı, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü GenelMüdürlüğü, Fidanlık ve Tohum İşleri Daire BaşkanlığıYayını (basımda)
4.
5.
ç o c u k l a r v e y a ş l ı k a d ı n l a r l akarşılaşabilirsiniz. Kentli insanın tanımadığıtamamen doğal ve organik meyveleri alıpyemenizi, çevrenizdeki dostlarınızah a t ı r l a t m a n ı z ı ö n e r i r i m . O n l a r ı ntanıtılmasının varlıklarının devamınıkolaylaştıracağını unutmamak gerekir. Bir deyediğimiz alıç meyvelerinin çekirdekleriniçöpe atmayalım. Aslında hiçbir meyveninçekirdeğini çöpe atmayalım. Tohumlarıyayan hayvan varlığı azaldığından, kırlaragittiğimizde tohumları uygun alanlara ekerek,bazı bitkilerin varlıklarını sürdürmelerineyardımcı o lab i l i r iz . Bu durumdan,geleneklerini kaybetmeye başlamış bizlerinsorumlu olduğunu bilmeliyiz. Bir yerdenbaşlamalıyız. Bekleyemeyiz.
Gültekin, H, C ., 2005, Bozkırın YalnızAğaçları Alıçlar, TUBİTAK Bilim ve TeknikDergisi, Sayı 447, s 76-78, Ankara.
Gültekin, H, C., 2007. Türkiye'nin EkolojikYapısına Uygun Ağaçlar. Floraplus DergisiSayı:18, s 76-86. .
Gültekin, H, C., 2007. Yabanıl Meyveler,
Okunması önerilen ilgili kaynaklar1.
2.
3.
Ocak - Şubat 2010
46
Orman ve Av
Morfolojisi:
IUCN kırmızı listesinde LC(düşük risk) statüsünde olanbir türdür. Kısa ve geniş kafalı,orta büyüklükte tıknaz, sıkgörülen yaygın bir şahintürüdür. Boyları ortalama 51-56 cmdir. Süzülerek uçuşları sırasında hafif Vbiçiminde tuttukları kanatların, kanat açıklıkları 140cm ye kadar ulaşabilmektedir (ortalama kanataçıklığı 113–128 cm). Dişi ve erkek arasındabelirgin bir görünüş farklılığı yoktur. Ancak, dişilererkeklere oranla daha iri yapılıdır. Ayrıca erkeklerinalın ve enselerinde bulunan beyaz lekeler dişilerdebulunmaz. Şahinlerde mevsime, yaşa ve coğrafidağılışa bağlı olarak çok değişik renklenmelermeydana gelmektedir. Krem kahverengiden koyukahverengi-siyaha kadar değişik renkler görülebilir.Genel olarak koyu kahverenginin hakim olduğuşahinlerde, karın kısmı lekeli, kuyruk altı ve paçatüyleri açık krem renginde ve üzerleri belirli belirsizenine siyah bantlıdır. Koyu renkli böğürleri, karınlarıve göğüsleri üzerinde U şeklinde açık renkli birkolye vardır. İki yaşına kadar olan gençlerde farklırenklenmeleri görmek mümkündür. Kanat üstleridüz renkli iken kanat altları çok desenlidir: uçlarıkoyu, açık renkli ve grimsi renkli uçuş telekleriçizgili, kanat örtü tüyleri koyu renkli ve beneklidir.Kanat uçları kuyruk sonuna kadar uzanır.Kuyrukları nispeten kısa ancak oldukça genişyelpaze şeklindedir. Yetişkinlerde terminal kuyrukbandı siyahımsıdır ve iç bantlardan dahabelirgindir. Ancak bu bantlar paçalı şahindekikadar kesin ve net değildir.
Sarı ve uç kısmı siyah olan gagası kısa, kalınve güçlü bir yapıdadır. Gaganın üst kısmında sarıbir burun kemeri bulunur. Göz kapakları sarı renkteiris ise çok değişkendir, kahverengi, sarıkahverengi, gri kahverengi veya gri renkteolabilirler.
Ayakları kısa,kalın ve sarı renktedir.P e n ç e l e r i k e m i krengindedir.
Uçuş sırasındakısa boynu, uzun vegeniş kanatları, kısave geniş kuyruğu ilediğer yırtıcı kuşlardankolaylıkla ayırt edilir.U ç u ş s ı r a s ı n d ak a n a t l a r p i r a m i tş e k l i n d e t u t u l u rnad i ren yukar ıyadoğru kaldırılır.
Yumurtaları yeşilimsi beyaz renkte ve üzerlerikahverengi benekli, 42–62 x 39–48 mmebatlarındadır.
Göçücü, yerli ya da gezici bir türdür.Paleoarctic bölgede en çok bilinen ve en yaygınyırtıcı kuştur. Az miktarda birey kuzey Avrupa'dangüney Fransa, İtalya, Yugoslavya, İspanya'yakadar olan yerlere, çok daha fazlası ise Kuzey-batıAlmanya, kuzey Fransa, Belçika ve Hollanda'yagöç eder. Avrupa ve Asya'nın çoğu yerindeüreyebilirler.
Dünyada Avrupa, Orta ve Batı Asya ileAfrika'da bulunmaktadır. Göçmen türler kışıgenellikle Afrika'da geçirmektedir. Yeşilburun, Azor,Kanarya, Madeira, Korsika, Sardunya adaları,Avrupa, Asya'da doğuda Japonya, güneydeAnadolu, Transkafkasya, Elbruz dağlarına kadarolan yerlerde, Himalaya ve batı Çin'de yayılışyapan 9 farklı ırkı bulunmaktadır.
Cape Verdes, Kanarya adaları, Mader adası,Azor adaları veAvrupa'nın çoğunda (İzlanda hariç),İber yarımadası, Kuzey İrlanda ve Britanya, DoğuFinlandiya, Rusya ve Akdeniz'in büyük adaları(Korsika, Sardunya, Sicilya, Girit) önemli üremealanlarıdır. Bunun dışında Japonya'nın büyükkısmında, Kuzey-Güney Sibirya hattında veTürkiye'nin güney, batı ve kuzeyinde, Hazardenizinin İran sahilinde, Kazakistan, Altaylar,Kuzey Moğolistan, Çin, Tibet ve Himalayalar'da daüremektedir.
Türkiye'nin her yerinde atmacayla birlikte enyaygın ikici yırtıcı kuş türü olan şahin ülkemizdeyerli ya da yaz göçmeni olarak bulunmaktadır.Anadolu'da özellikle Karadeniz, Ege ve Akdenizbölgelerimizdeki ormanlık alanlarda az sayıda ürer.
Yayılışı:
Yrd. Doç. Dr. Nuri Kaan ÖZKAZANÇ
SİSTEMATİKTEKİ YERİ:Takım:Familya:Tür:Ing:Alm:Fra:
Accipitriformes (Yırtıcı kuşlar)Accipitridae (Atmacagiller-Kartalgiller)
(L.) (Şahin)Common buzzardMausebussard
Buse variable
Buteo buteo
Ocak - Şubat 2010
ŞAHİNButeo buteo (L.)
47
Orman ve Av
Istranca ormanlarından başlayıp doğuda Gürcistansınırına kadar bütün Karadeniz sahili boyuncauzanan ormanlık ve orman kenarı bölgelerde ürer.Üreme bölgesi Marmara çevresinde Uludağ veKaracabey-Karadağ'a; doğru, Batı Karadeniz'deKızılcahamam ormanlarına; doğuda, Sarıkamışormanlarına ve güneye doğru sarkar. BatıAnadolu'da Kazdağları, Manisa Spil Dağı, DilekYarımadası Milli Parkı ve Elmalı Beydağları'ndaüreme adacıkları vardır.
Şahinler en uç olarak 2500 metreye kadar olanyüksekliklerde (göç sırasında 4500 metre)görülebilirler. Aslında bir orman kuşudur. Ormanlardışında, ağaçlıklar, ağaçlarla çevrili tarım alanları,gizli kayalık sahiller, bozkırlar, dağ etekleri, çayır,meralarda ve açık alanlarda bulunurlar. Kışın dahaçok açık arazilerde bulunmayı tercih ederler.
Etobur (carnivore) bir canlıdır. Temel besininiküçük memeliler oluşturmaktadır. Baş avı tarlasıçanlarıdır. Genel besin diyetini fareler, kurbağa,tavşan, kertenkele, yılan gibi hayvanlar, ağır uçankuşlar, sürüngenler, amfibiler, salyangoz veböcekler oluşturmaktadır. Kimi zaman leşlerle debeslendikleri görülmektedir.
Ufak dal parçaları, yapraklar, otlar ve yünparçalarından yaptıkları ortalama 1 m çapında ve60 cm yükseklikteki yuvalarını, genellikle yüksekağaçların geniş dallı tepe kısımlarına ya da yüksekkayalık yamaçların, falezlerin çıkıntılı kayakesimlerine yaparlar. Bir şahin üreme bölgesiiçinde 15 kadar farklı yuva yapabilir. Genellikle heryıl farklı yuva kullanır. Yılda bir kez çiftleşerekkuluçkaya yatar. Çiftleşen dişiler nisan-mayısaylarında yuvalarına 2–4 yumurta koyarlar.Yumurtaların kuluçka süresi 32–35 gün
YaşamAlanları:
Besinleri:
Biyolojisi:
arasındadır. Kuluçkaya genellikle dişi kuş yatarancak bazen gündüzleri erkek kuşunda kuluçkayayattığı olur. Yumurtadan çıkan bireylerinpalazlanma süreleri 42–49 gündür. Palazlanmasüresinin ilk iki haftasında dişi kısa süreli uçuşlarharicinde hep yuvada kalır. Erkek ise avlanarakhem yavruları hem de dişiyi besler. Erkek avladığıhayvanları yuvanın kenarına bırakır, dişi ise buavları parçalar ve yavrulara yedirir. İlk iki haftanınsonunda dişi yuvadan ayrılmaya başlar ancakyuvadan fazla uzaklaşmaz ve geceleri yuvada kalır.Üçüncü haftadan itibaren dişi artık yuvada hiçyatmaz ve erkekle birlikte avlanır. Yavrular iki aylıkolduklarında yuvadan uçarlar. Ancak iki ay dahaana ve babaları ile uçarak avlanmayı öğrenirler.Genç şahin bireyleri yaklaşık olarak 2–3 yıl sonraeşeysel olgunluğa ulaşabilirler. Halkalı bir bireyindoğada 25 yıl yaşadığı tespit edilmiştir.
Şahinler tüm gün boyunca saatlerce süzülerekve etraflarında dönerek uçarlar ve av peşindedolaşırlar. Aktif uçuşla ilerlemelerine seyrekrastlanır genellikle hava akımlarını kullanaraksüzülürler. Orta yükseklikte uçuşlarında başı eğikolarak süzülürler ve uçarken gördükleri avlarınıyakalamak için ani dalışla yaparlar. Şahinlerin düzuçuşları oldukça kuvvetli ve yaptığı hafif sarsıntılıhareket ile oldukça serttir. Şahinler avlanmak içinya uzun süreli süzülerek uçuşlar yaparlar ya daortama hakim yüksek bir ağacın ya da direğintepesine tüneyerek avlarını gözlerler. Akşamlarıağaçların hakim dallarına konarak burada tünerler.
Gloger (Türkiye'dekuluçkaya yatan ırk)
(L.) (Göç esnasındaTürkiye'de görülen ırk)
Ehmeke (Göçesnasında Türkiye'de görülen ırk)
Bogdanow (DoğuAnadolu'da bulunması muhtemel ırk)
Irkları:
Buteo buteo vulpinus
Buteo buteo buteo
Buteo buteo zimmermannae
Buteo buteo menetriesi
Ocak - Şubat 2010
Orman ve Av
48
Kaynaklar:
Anon 2005 Türkiye Kuşları. Doğa Burda DergiYayıncılık. 135 s. İstanbul.
Benson, V. S. (1971) The Observer's Book ofBirds. Frederick Warne&Co.Ltd. London, EnglandISBN: 0 7232 0043 2
Çanakçıoğlu, H., Mol T. (1996) YabanHayvanları Bilgisi. İstanbul Üniversitesi Yayın No:3948, Fakülte Yayın No: 440 ISBN 975-404-424-4X +550 s. İstanbul
Ergene, S. (1945) Türkiye Kuşları. İstanbulÜniversitesi Fen Fakültesi Monografileri, Say:4,Kenan Matbaası, XX + 361s. + 104 Tablo İstanbul.
Hayman H. , Hume R. (2005) KuşGözlemcisinin Cep Kitabı. Avrupa'nın Kuşları. KuşAraştırmaları Deneği Yayınları. ISBN: 975-00270-0-0 Semih Ofset, Ankara (Çeviri:BeyserSemizoğlu)
Harrison C., Greensmith A. (2000) Birds of theWorld. Dorling Kindersley Handbooks. Library ofCongress Cataloging in-Publication Data. Printedin Singapore. ISBN: 1-56458-296-5
Kiziroğlu, İ. (1989) Türkiye Kuşları (KımızıListede Olanlar ve Bulundukları Bölgeler) OrmanGenel Müdürlüğü, Eğitim Daire Başkalığı, Yayın veTanıtım Şube Müdürlüğü 314 s.Ankara
Lees, J F., Christie D. A. (2001) Raptors of the
World. Library of Congress Cataloging in-Publication Data. Printed in Singapore. ISBN 0-618-12762-3
Peterson, R., Mountfort. G., Hollom P.A.D.(1972) A Field Guide to the Birds of Britain andEurope. Printed in Great Britain Collins Clear-TypePres London and Glasgow. ISBN 0 00 212020 8
Somçağ, S. (2005) Türkiye Kuşları. Yapı KrediYayınları–2273 ISBN: 975–08–1019–8 275 s.İstanbul.
Turan, N. (1990) Türkiye'nin Av ve YabanHayvanları. Kuşlar 2. Kitap. Orman GenelMüdürlüğü, Eğitim Daire Başkalığı, Yayın veTanıtım Şube Müdürlüğü 274 s.Ankara.
Ocak - Şubat 2010
YİTİRDİKLERİMİZYİTİRDİKLERİMİZ
İSMAİL SELÇUK ÇAKIROĞLU'NU KAYBETTİK
Devlet ormancılığının yılmaz savunucusu, orman
mühendisliğinin onurlu temsilcisi idi. 1950-1954 yılları arasında
Derneğimizde yönetim kurulu üyeliği yapmış ve bu süre
içerisinde gerek Orman ve Av Dergisinde, gerekse
gazetelerdeki yazıları ile ormancılık sorunlarının kamuoyuna
sunulmasında ve büyük bir destek alınmasında da etkin bir rol
oynamıştır.
Orman ve Av'ın Eylül 1950 sayısında özetle şöyle
demiştir; “Yalnız şu kadarcık söyleyelim ki, meslektaşların
büyük çoğunluğu daha aktif, daha hür fikirli ve mücadeleci,
tazyik altında kalmayan, tesirli yayınları ile yurt hizmetinde olan
bir cemiyet istiyordu.
Bütün bu arzuları yerine getirmek amacı ile çalışan
yönetim kurulumuz, yurtta orman ve ağaç sevgisini yayma ve
orman davasının çeşitli yönlerinin halli ve münevverlerinize
açıklamak vazifesini ön plana alarak faaliyet göstermiştir.
Cemiyetimiz bu meslek birliği ve vakarına sahip oldukça
özlediğimiz günlerin geleceğine ümitle bakabiliriz. Yurtta orman
davasının memleket gerçeklerine ve ilmi hakikatlara göre
halledilinceye, her yurttaşın zihninde ağaç sevgisi yerleşinceye
kadar vazifesine her türlü siyasal mülahazalardan uzak olarak
yılmadan severek devam edecektir.”
Bu düşünce ve çabalar sonucu meslektaşlar dernek
etrafında adeta kenetlenmiştir. Bu durumu da Sayın Çakıroğlu
İSMAİL SELÇUK ÇAKIROĞLU BOZÖYÜK - 1337
İ.Ü. ORMAN FAKÜLTESİ - 1948 02.02.2010 – İSTANBUL
Orman ve Av'ın Haziran 1956 sayısında şöyle özetlemiştir;
“Hayatımın en heyecanlı ve aynı zamanda en kararlı anları
T.O.C.'nin tamamen objektif ve tarafsız olarak “Yeşil Kitap” ve
“İlmi Görüşler”i neşrettiği ve bunların Türk basınında akisler
yaptığı zamanlar olmuştur. Haklı bir davada bütün bir meslektaş
topluluğunun cemiyet etrafında nasıl bir bütün olduğunu
görmenin verdiği sevincin ruhumdaki izleri hakikaten silinmez
olmuştur.
Memuriyetimizden olma anları ile cemiyet idare
heyetinin ittifakla mücadele kararı verdiği geceyi ve 202 sayılı
kararı deftere not düşüşümü bugün olmuş gibi hatırlarım. Bu
meslek diğer mesleklerin hepsinden çok idealiste sahiptir.
Cemiyetimiz bu tesanüdün en muhteşem sembolüdür”.
Sayın Çakıroğlu Türkiye Ormancılar Derneği Genel
Sekreterlik görevini yürütürken 1954 yılında TMMOB'un
kuruluşunda 2 dönem TMMOB Başkanlığını da yürütmüştür.
Orman Yüksek Mühendisi, avukat, 2. ve 10. Devre Bilecik
milletvekili, 1961 Anayasası Kurucu Meclis Bilecik ili temsilcisi
Çakıroğlu Bilecik'in Bozüyük ilçesinde 1921 yılında doğdu,
1957'de DP Bilecik Milletvekilliği yaparken DP'nin basına
yönelik baskıları nedeniyle partisinden istifa ederek CHP'ye
geçti. 1960 ihtilalinden sonra, 1961 Anayasasını hazırlayacak
Meclis'te Bilecik ilini temsilen kurucu üye olarak görev alan
İsmail Selçuk Çakıroğlu 2.2.2010 günü vefat etti, evli ve iki
çocuk babasıydı.
Çakıroğlu'nu rahmetle ve minnetle yad ediyoruz.
TOD YÖNETİM KURULU
YAZIK ETTİK SİZE DE KENDİMİZE DE
Sümbül kokan dağlarım
Laleli ormanlarım
Sarı çiğdemler
Mor menevşeler
Serin toprakların vardı sinende
Dört iklimi tadabilirdik sende
Su akışları düzenli
Doğa bakireydi bünyende
Kışında kış, yazında yaz
Baharında bahar kokardı
Kuşlar cıvıldaşırdı
Av hayvanları çoğalır
Güzelliğine güzellik katardı
Taylar koşuşur
Koçlar tokuşurdu, gölgeliklerinde
Derin toprakların kına gibiydi
Yüz örtün nemliydi
Geleceği sezmiş gibi
İçten ağladığın belliydi
Seneler kalıyordu gerilerde
Ağaçlar yok edildikçe
Toprak akıyordu, sellerde
Sonra sonra
Kışta da yazda da
Ve hatta ilkbaharda da
Bir yokluk beliriyordu sende
Kıraçlık başlıyordu, topraklarında
Anlıyordum, çok çırpındınız
Bizi kurtarın, diye diye
İmdada çağırdınız bizi
Yanınıza geldiğimizde
Keçi sürüsü önümüzde
Balta vardı, ateş vardı elimizde
Nankörlük ettik size
Böyle böyle
Kastettik neslinize
Yazık ettik size de, kendimize de.
Şimdi dolaşıyoruz bu yerlerde
Kalmış dekarda üç beş ağaç
Dallarında sert rüzgârlar var
Eski hatıraları anlatıyorlar
Elveda türküsü söylüyorlar
Kulak verip dinledik öykülerini;
“Siz bizi sevmediniz ve korumadınız”diyorlar
Bozkırdaki o tek tük ağaçlar,
Af çıkaranlara ve nankörlere sesleniyorlar
“Ne zaman ayılacaksınız sarhoşlar?”Diyorlar
Ve elveda ediyorlar…
ABDULLAH EREN
Ankara 1968