VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi...

12
VIII. KUR'AN SEMPOZYUMU Günümüz Dünyasmda Müslümanlar 14-15 2005 1 Yozgat Ankara 2006

Transcript of VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi...

Page 1: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

VIII. KUR'AN SEMPOZYUMU

Günümüz Dünyasmda Müslümanlar

14-15 Mayıs 2005 1 Yozgat

Ankara 2006

Page 2: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

Fecr Yayınları: 94

Dizgi - Mizanpaj: CiNAS

Kapak: CiNAS

Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI

1. Baskı: Nisan'06

ISBN: 975-6004-09-6

FCR YAYlN REKLAM BiLGiSAYAR SAN. VE TiC. LTD. ŞTi.

Rüzgarlı Cad. Rüzgarlı işhanı No: 2 Kat: 5 Ulus/ANKARA

Tel: (O 312) 310 08 60- Fax: (O 312) 311 47 89

Web: www.fcr.com.tr- e-mail: [email protected]

Page 3: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

SUNUM

"islam Dünyasının Genel Durumu Üzerine"

Yrd. Doç. Dr. Mustafa TEKiN

Bugün gelinen noktada, islam dünyası, yaşanan tüm gelişme, sav­rulma ve alt üst oluşlara rağmen dikkat çekmeye ve global hiçbir planın gözden çıkaramadığı bir coğrafya olmaya devam etmektedir. Öyle ki ge­rek teorik gerekse pratik bağlamda, ıslam dünyasında gelişen hareketler, krizler, savaşlar, buhranlar sadece meydana geldiği coğrafyayla sınırlı kalmamakta, etkilerini dünya ölçeğinde göstermektedir. Esasen sosyal, siyasal, ekonomik, düşünsel vb. tüm farklı boyutlarda seyreden olayların altı kazındığında, bir şekilde islam dünyasıyla .ilintili olduğu anlaşılmakta­dır.

Diğer yandan, küreselleşme olgusuyla beraber başlayan yeni di­zayn sürecinin yoğun olarak odaklandığı alanın "islam Dünyası" olması, artık son dönemdeki işgallerden de net bir biçimde görülmektedir. Bil­hassa 11 Eylül olaylarının ardından daha sıklıkla gündeme gelen ve tar­tışılan "makro tezler'' de yeni sürecin en önemli objesinin islam dünyası olduğunu teyit etmektedir. Nitekim gerek Fukuyama'nın "Tarihin Sonu", gerekse Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" tezlerine dikkatli olarak baktığımızda, "öteki"nin islam dünyasını işaret ettiği rahatlıkla söylenebi­lir. işte tam da bu nokta, islam dünyasını bir çok imkan ve zafiyetleriyle gündeme getirmektedir.

Biz bu tebliğimizde siyasal, toplumsal ve özellikle düşünsel bağ­lamda islam dünyasının genel panoramasını çizmeye çalışacağız. Bunun bir yandan bu sempozyumda ele alınacak konulara bir zemin oluşturma­sı, diğer yandan da bir gelecek perspektifi çizebilmesi açısından önemli olacağı kanaatindeyiz. Bu bağlamda, islam dünyasının mevcut durumu­nu betimleyebilmek ve bazı temel noktaların altını çizebilmak için öncelik­le kısa pir tarih okuması yapmak gerekmektedir.

21

Page 4: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

Bir Tarih Okuması

islam dünyasının, Hz. Peygamber'den (sav) sonra medeniyet düz­leminde iki büyük karşılaşma yaşadığını söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, bil­hassa dört halife döneminden itibaren Müslümanların farklı kültür ve coğ­rafya ile karşılaşmalarıdır ki bu karşılaşma islam dünyasının temel imkan ve dinamiklerinin ortaya çıkması ve böylece çok büyük bir birikim ve e­debiyatın oluşmasını sağlamıştır. Bu karşılaşmanın islam dünyası açı­sından en önemli başarısı, farklı kültürlerin soru(n)larına cevap üretmesi ve o kültürlerin tartışmalarıyla kendi dünyası ve birikimlerini zenginleştir­mesidir. Bunun, bugün için öneminin altını çizmek zorundayız. Dolayısıy­la bu karşılaşma, islam dünyası için nihai anlamda bir kriz oluşturmamış­tır.

ikinci büyük karşılaşma, Rönesans, Reform ve Aydınlanma ile bir­likte meydana gelmiştir. Modern dönemdeki bu karşılaşma, aslı itibarıyla bir meydan okumadır. Batı'daki yükseliş ile Osmanlı'daki çöküşün eşza­manlı bir seyir izlemesi, bizi böyle bir adlandırmaya sevk etmektedir. Di­ğer yandan islam dünyasının Batı kültürünün içinden çıkan soru(n)lara cevap üretme kapasitesini yitirmiş olması, onun büyük bir travma ile karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Bu açıdan bu karşılaşmayı bir meydan okuma olarak adlandırmak yerinde olacaktır.

Osmanlı Devleti'nin bilhassa 19. yüzyıldan itibaren hızlı bir çöküş içerisine girmesi ve meydana gelen toprak kaybı, gerçekten etkileri bu­gün de hala hissedilen bir vakum ortaya çıkarmıştır. Toprak kaybı, bir yandan farklı etnik özelliklere sahip Müslüman halkların Osmanlı'dan ay­rılarak birer ulus-devlet olmalarıyla sonuçlanırken, diğer yandan islam dünyasının bütünlüğünün siyasal ve toplumsal anlamda parçalanmışlığı­nı da beraberinde getirmiştir. Böylece Arabistan, Irak, Suriye, Ürdün, Fas, Mısır gibi Ortadoğu ve Afrika ülkeleri, kışkırtılan etnik ayrıştırmanın yeni tezahürleri olmuşlardır. Yine Avrupa topraklarından Osmanlı'nın geri çekilmek zorunda oluşu, sadece basit bir toprak kaybı olarak kalmamış, Hint alt kıtasından Ortadoğu, Afrika ve Avrupa'nın bir bölümüne kadar Osmanlı Devleti'nin kurduğu otorite, dışarıya karşı birlik ve bir arada ya­şama tecrübesini de sona erdirmiştir. Bunun bir sonucu olarak islam dünyası, siyasal anlamda bir parçalanma süreci içerisine girmiştir.

Batı, Osmanlı Devleti'nin bilhassa 1700'1erden sonra giderek daha fazla ilgi ve dikkatini çekmeye başlamıştır. Çünkü savaş meydanlarında alınan yenilgiler, süreç içerisinde bir özgüven kaybıyla beraber düşünsel geri çekilmeye ve zihniyet dönüşümune sebep olmuştur. Bir başka deyiş­le, savaş meydanlarındaki yenilginin ve toprak kaybının bir paradigma sorunu olduğu düşünülmüş ve bu bağlamda bir dönüşüm kaçınılmaz ola­rak kendisini dayatmıştır. Böylece yenilgiler karşısında, ilkin aktarmacı ve askeri tedbirler almakla yetinilirken, daha sonraları sorunun daha derin-

22

Page 5: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

lerde yattığının kavranmasıyla düşünsel bir tartışma zemini oluşmuştur. Ancak belirtilmelidir ki Batı ile islam dünyasının kıyaslanhıası, Müslü­manlar arasında yaşanan travmayı hep belirgin kılmıştır ki etkileri bugün hala devam etmektedir.

Tabii ki bu siyasal parçalanmışlığın, toplumsal çözülmenin berabe­rinde getireceği bir diğer sorun da ekonomidir. Osmanlı Devleti, bir yan­dan toprak kaybedip öte yandan kendisini tamir etmeye çalışırken borç­lanmış ve ardarda başına gelen felaketler ile bir anda çok sıkıntılı günler yaşamaya başlamıştır. Böylece devlet büyük oranda borca saplanmış, Kanuni devrinde yapılan kapitülasyonlar aleyhimize dönmüş ve Sevr'e kadar giden süreç böylece başlamıştır. Bu, içiçe geçmiş bir ilişkiler zinciri olarak Osmanlı'nın bağımsızlığına yönelik tasallutları hızlandırmış ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilmesiyle son bulmuştur. Ancak daha sonraki süreçte, islam dünyasının gerek ekono­mik gerekse stratejik önemi, Batı'nın Müslüman ülkelere karşı tavrında ve ilişkilerinde gerçekten belirleyici etkenlerden biri olmuştur. Nitekim Ba­tı dünyasının sömürgeci faaliyetleri bir biçimde devam etmiş ve farklı yöntemlerle günümüze kadar gelmiştir. ilk önce açık işgaller biçiminde tezahür eden sömürgecilik, 1940'1ı yıllardan itibaren süreç içerisinde rafi­ne yöntemlerle farklı bir biçim almıştır.

islam dünyasının bu parçalanmışlığı, bir çok düzlemde olduğu gibi toplumsal düzlemde de farklı boyutlarıyla tezahür etmiştir. Öyle ki birlik, bütünlük fikri, etnik ve ideolojik ayrıştırmalarla zedelenerek, Müslüman halkların üzerinde bulunduğu mutabakat, geniş ufuk ve evrensellik duy­guları büyük oranda zarar görmüştür. Bu, düşünsel anlamda islam'ın modern zamanlardaki perspektif ve ufkunda ciddi tahribat yapmıştır. Di­ğer yandan Ortadoğu ve Afrika'daki Müslüman ülkelerde başa geçen oto­riter, hegemonyacı iktidarlar da toplumun hem dışa açılımında hem de bazı zafiyetlerle malul olmalarında önemli paya sahip olmuşlardır. Kısaca işaret ettiğimiz bu tarihi hatırlatmaların ardından, günümüz üzerine yo­ğunlaşarak ve tarih içinde gelgitler yaparak islam dünyasının genel du­rumunu bazı detaylarıyla belirtmek uygun olacaktır.

A) Siyasal ve Sosyal Durum

Bugün, islam dünyası gerçekten bir parçalanmışlık içerisinde bu­lunmakla dışarıya çok kötü bir görüntü vermektedir. Batı dünyası bütün gücüyle Müslüman halklar ve ülkelere yeniden düzen vermeye uğraş­maktadır. Öyle ki Batı dünyasının karşısındaki yegane "öteki"nin islam dünyası olduğu gelinen noktada çok net bir biçimde anlaşılmaktadır. Bil­hassa son 20-30 yıldan bu yana meydana gelen gelişmeler, bu kuşatıl­mışlık duygusunu daha da yoğunlaştırmaktadır.

Modern dönemde pozitivist postülalar çerçevesinde ortaya çıkan, insan bilgisi ve teknoloji arttıkça dinin geri çekileceği ve bir müddet sonra

23

Page 6: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

yok olacağı beklentisi, özellikle 1960'1ardan sonra yerini "dinin yükselişi" denilen bir duruma bıraktı. Gilles Kepel'in "Tanrı'nın intikamı" isimli ese­rinde de önemle üzerinde durduğu ve tartıştığı bu konu, daha sonraki sü­reçte gözlerin islam dünyası üzerine çevrilmesine yol açtı. Sömürgecilik sonucu başlayan açık işgaller, bu tarihten sonra yerini daha rafine yön­temlere bıraktı ve post-kolonyal dönem başladı. Nitekim Ortadoğu ve bil­hassa Afrika ülkelerinin sınırları cetvelle çizilmiş gibi bir müdahalenin iz­lerini taşımaktaydı. Bu ülkelerin tarihi okunduğunda bağımsızlık zamanla­rının birbirine yakın olduğu çok net bir biçimde görülecektir. Post­kolonyal dönemin en önemli özelliği ise, kapalı işgal, sömürü ve kontro­lün bir biçimde bu ülkelerde devam ediyor oluşudur.

Kanaatimizce Batı'nın dikkatiNini yeniden Müslümanlara çevirme­sine sebep olan olay iran devrimidir. iran devrimi 1979'da gerçekleştikten sonra, özellikle Amerika ve Avrupa ülkelerinin dikkati yeniden islam dün­yası üzerine yöneldi. Her ne kadar iran devrimi, Şii kökenli Müslümanla­rın bir siyasal tecrübesi olsa da genel "Müslüman" paydası altında Batı'lı stratejilere bir meyden okuma olarak algılandı. Yine aynı tarihlerde baş­layan Rusya-Afganistan savaşının 1986'da Afganistan'ın galibiyetiyle so­nuçlanması ile 1980'1i yıllarda Pakistan'da Ziyaü'I-Hak'ın bir darbe ile ik­tidara gelmesi, islam dünyasında dikkati çeken diğer olaylar olarak kay­dedildi. Yine 1980'1i yılların ilk yarısında devam eden iran-Irak savaşı da bugüne etkileri ve uzantıları açısından önemle zikredilmesi gereken ge­lişmelerdendir.

1990'dan itibaren günümüze kadar yaşanan gelişmeler ise, islam dünyası açısından pek parlak bir görünüme sahip değildir. 1990 tarihi aynı zamanda, soğuk savaş döneminin sona ererek dünyanın tek kutuplu hale geldiği bir tarihin ertesine rastlamaktadır. Bu durum belki yaşanan olayların hızlılığını açıklayıcı bir etken olarak da okunabilir. 1990 yılında Irak'ın Kuveyt'e girmesiyle, aslında bölgenin yeni bir düzenlemeye muha­tap olacağının işaretleri görülmeye başlanmıştır. Nitekim bugün Batı kuv­vetlerinin lrak'ı işgal etmeleri, Suriye, irangibi ülkelere yönelik saldırı işa­retleri bunun en kuvvetli delili olarak sayılabilir.

1990'1ı yıllara, islam dünyasını derinden etkileyen üç önemli olay damgasını vurmuştur. Bunlar Cezayir'de demokrasi tecrübesinin darbe ile sekteye uğraması ve ardından patlak veren iç karışıklık, Bosna ve Çeçenistan'da yaşanan işgal ve savaşlar. Bu olaylar bir yandan islam dünyasında derin bir üzüntü meydana getirirken, öte yandan Batı'lı de­ğerlerin yeniden gözden geçirilmesi imkanını vermiştir. Filistin ise yıllardır Müslüman ülkelerin her vesileyle vicdan muhasebesi yaptıkları bir sem­bol haline gelmiştir.

Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere islam dünyası bir parçalanmışlık ve dağılmışlık görüntüsü vermektedir. Bu görüntü aynı

24

Page 7: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

zamanda, ekonomik anlamdaki "varyiyemezliğin" sebebini de çok iyi a­çıklamaktadır. Çünkü dünyanın en zengin enerji kaynaklarının üzerinde oturan islam dünyası, henüz bunları koordine edecek bir ufuk ve anlayış­tan uzak görünmektedir. Böylece bir hazinenin üstünde habersiz oturan yoksul aile üyeleri profili çizmektedir.

11 Eylül 2001 olaylarının ardından başlayan islam dünyasına yö­nelik saldırılar, Afganistan'dan sonra bugün Irak üzerinde şiddetle devam etmektedir. Saldırıların mevcut seyrine bakarak bir konsept değişiminin ve buna bağlı olarak büyük bir düzenlemenin oluşturulmaya çalışıldığı ar­tık hiçbir tereddüde yer bırakmayacak kadar açıktır. Bu ülkelerin içine bir şekilde Türkiye'nin de dahil olduğunu söylemek için büyük bir bilgi ve bi­rikime de gerek yoktur. Konuyla ilgili yazılanlara bakacak olursak, bu sü­reçte 20'den fazla ülkeye bir şekilde müdahale yapılması öngörülmekte­dir. Bu durum, islam dünyası üzerindeki ciddi hesapları gündeme getir­mektedir.

Gerçekten 11 Eylül 2001 tarihi islam dünyası açısından da bir kı­rılma noktası olarak algılanmaktadır. "Terör'' kavramı üzerinden kurulma­ya çalışılan yeni konsept ile Afganistan, islam dünyası içerisinde düzen­lemeye tabi tutulan ilk ülke olmuştur. Afganistan, Rusya ile savaşının ar­dından iç karışıklıklar yaşamış, Taliban iktidarının ardından Batının kont­rolü altında bulunan bir devlet haline gelmiştir. Pakistan da bu çerçevede toplumsal bir yeniden düzenlemeye maruz kalarak, Batı dünyasının glo­bal politikaları içerisindeki yerini almıştır. 11 Eylül olayları ardından şu anda ikinci adım işgal Irak'ta yaşanmaya devam etmektedir. Saddam i­daresinden kurtulan halk, işgalden bu yana kan, gözyaşı içinde Amerikan hegemonyası altında bir sömürü ülkesi durumundadır. Bu durum aynı zamanda yeni dizayn sürecinin Ortadoğu olduğunun açık işaretleri ola­rak, bölgedeki bir çok Müslüman ülkeyi bir çok bakımdan tedirgin etmek­tedir. Bu bağlamda Suriye, İran, Türkiye, Arabistan ve diğer ülkelerin bu süreçten nasıl etkileneceklerini zaman gösterecektir.

islam dünyasının diğer ülkelerine baktığımız zaman da pek iç açıcı bir görüntüyle karşılaşamamaktayız. Somali, Etiyopya gibi Afrika ülkeleri açlık ve yoksulluk sorunu ile mücad0le etmektedirler. Bu ülkelerin asgari gündelik yaşam standardının çok altında yaşadıkları bir gerçektir. Diğer yandan sağlık sorunları da onları bir hayat-memat meselesi karşısında bırakmaktadır ki bugün islam dünyasının bir ayıbı olarak bunun altı çizil­melidir. Fas, Tunus, Cezayir, Mısır gibi ülkeler ise otoriter yönetim, top­lumsal gerginlikler bağlamında adından söz ettirmişlerdir. Sömürü ve iş­gal yaşayan bu ülkelerin, hala sorunlu durumları devam etmekte ve islam dünyasının varoşlarında ciddi birikim, donanım ve yüzleşmeden uzak gö­rünmektedirler.

25

Page 8: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

Filistin ise islam dünyasının başlı başına kanayan yarası haline· gelerek adeta sembol olmuştur. 1940'1ı yıllar hatta Osmanlı'ya kadar geri götürülebilecek olan Filistin sorunu, gün geçtikçe ümitsizliğin ve çaresiz­liğin bir tezahürü gibi algılanmaktadır. Tüm Arap aleminin ötesinde, Müs­lüman halkların gözlerini dikerek dikkatle izlediği Filistin sorunu, islam dünyasının her bakımdan bir hülasasını oluşturmaktadır. Malezya ve En­donezya gibi ülkeler ise, toplumsal ve gündelik hayat açısından sıkıntılı­dırlar ve son dönemde yaşanan bazı felaketler bu sıkıntıyı daha da art­tırmıştır. Türki Cumhuriyetler ise, bir çok. açıdan kuruluş aşamasını bile tamamlayamadıkları gibi, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından cid­di bir kimlik krizi yaşamaktadırlar. Bu arada Avrupa ve Amerika'daki nü­fus da özellikle 11 Eylül olaylarının ardından çok yüksek düzeyde bir baskı ile karşı karşıyadır. Bu, bilhassa Amerika'da daha belirgin olmakla birlikte, Avrupa'da da Fransa ve Almanya gibi ülkelerde artma temayülü göstermektedir.

Türkiye ise gerek yaşadığı tarihi tecrübe, gerekse bulunduğu jeo­politik ve kültürel konum açısından çok farklı bir yerde durmaktadır. Ön­celikle 600 yıl yaşamış bir cihan devleti bakiyesi olan Türkiye, bu anlam­da ciddi bir tarihsel, toplumsal hafıza ve tecrübeye sahiptir. Bu durum Türkiye'nin önemini arttıran başlı başına bir etmendir. Ancak geçmiş ile bugün arasında yaşanan gel-gitlerde ortaya çıkan kimlik krizi, Türkiye'nin hala en büyük handikabını oluşturmaktadır. Tarihi tecrübenin kendiliğin­den doğal olarak işaretiediği liderlik konumu, farklı siyasetiere servis su­nabilecek tanımlarda ve kültürel yönelimlerde kendisini göstermektedir. Öncelikle Müslüman ülkeler, Türkiye'nin her bakımdan kendi kültürel ik­limlerinde liderliğine sıcak bakarken, bu liderlik konumuna, islam dünya­sının farklı kültürel ve paradigmal dünyaya entegre edilmesinde işlevsel rol yüklenmek istenmektedir. Nitekim Euro islam, Amerikan islam'ı kav­ramsallaştırmalarının bir uzantısı olacak islam anlayışları kendisini gös­termektedir. Türkiye'ye islam dünyasında sahip olduğu prestijli konum­dan dolayı "model ülke" rolü verilmek istendiğini ve bu çerçevede kimi tartışmaların yaşandığını hatırlatalım. Avrupa Birliği sürecinin Türkiye'nin yönelimlerinde ciddi olarak belirleyici olacağını söylemeliyiz. Bu bağlam­da Türkiye'nin Avrupa Birliği serencamı, gözlenmesi gereken bir nitelik taşımaktadır. Diğer yandan Türkiye'nin ekonomik, sosyal, siyasal, dü­şünsel sorunları, onun atılım ve sıçrama imkanlarını önemli oranda zaafa uğratmaktadır.

Bu anlatılanlara dikkat edildiğinde, bir kaç noktanın önemle altının çizilmesi gerektiği hususu beiirtilmelidir. Bir kere islam dünyası, genel bir potansiyel ve nüfus olarak tek bir coğrafya ya da kıta içerisinde sınırları çizilebilecek kadar bir arada olmamakla birlikte, Ortadoğu merkezli ko­numlanmada bir yoğunluk kazandığı söylenebilir. Bu durum, özellikle Or­tadoğu'da yer alan islam ülkelerini ekonomik açıdan dikkat çekici kılmak-

26

Page 9: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

ta; dolayısıyla global planların nesnesi haline getirdiği gibi etkinliklerini de sürekli zayıflatmaktadır. Bu ülkeler, kendi içine kapalı bir aşiret imajıyla dünya gündemine sunumlanmaktadırlar. Avrupa ve Amerika'da yaşayan Müslümanlar ise, farklı medeniyetle karşılaşma bağlamında birebir ilişki yaşamaktadırlar. Bu da onlara değişik tecrübeler kazandırmaktadır.

Kısaca panoramasını çizmeye. çalıştığımız islam dünyasının bu o­lumsuz manzarasını, bir başka açıdan yeni kıpırdanışlar ve arayışlar ola­rak da okumak mümkündür. Ancak bunun yeterli düzeyde olmadığını da kabul etmek gerekir. Biz tanı da bu noktada, mevcut manzaranın daha derinlerde yatan ve zeminini oluşturan düşünsel boyutunun daha önemli olduğunu düşünmekteyiz. Bu bağlamda islam dünyasının içinde bulun­duğu durumdan· sağlıklı bir şekilde çıkışında önemli rol oynayacağını zannettiğimiz fikri ve düşünsel bazı zafiyetlere işaret etmek istiyoruz.

B) Düşünsel Durum

Öncelikle temel soru(nu)muzu ortaya koymak zorundayız. Bu so­ru(n), aslında tüm tarih boyunca sürekliliği ve dinamikliği vurgulamaktadır ki şu şekilde ifade edilebilir: "içinde bulunduğumuz modern/post modern zamanlarda islam'ı hayatın içinde nasıl inşa edebiliriz?" Soruya dikkatle baktığımızda şu temel hususların altını çizdiğini öne sürebiliriz: Batı­islam karşılaşması, islam'ın cevap üretme potansiyeli, insan özne, dina­miklik, hayatın içinde bir inşa ile özgüven. Bunlara ek olarak sekülerleşme, mesiyanik beklentiler, konjonktürel okumalar, tarih felsefe­si, kendi imkan ve dilini kullanma ve kimlik gibi sorunları da zikredebiliriz. Şüphesiz her biri başlı başına bir inceleme konusu olan bu sorunlara kı­saca değinmekte fayda görüyoruz. Çünkü düşünsel anlamda bunlar, is­lam dünyasının genel panoramasını çizmede paranteze alınamayacak kadar önemlidir ve daha da önemlisi Müslümanlara bir hayat ve gelecek tasavvuru inşa etmelerinde aynadıkları roldür.

islam'ın modern zamanlarda inşa edilmesi, öncelikle islam'ın diğer kültür ve medeniyetlerle karşılaşması ve daha ileri düzeyde "yüzleşme­si"ni ima etmektedir. Bu ise, bir yandan daha donanımlı bir profil oluştur­maktan geçtiği gibi, bir özgüveni de aynı oranda gerektirmektedir. Yuka­rıda da bir vesileyle belirtildiği gibi, islam dünyasının coğrafi genişleme­sine paralel olarak diğer kültür ve medeniyetlerle yüzleşmesi sonucu, hem islam düşüncesi bir açılım sağlamış, hem de devasa bir edebiyatın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Şüphesiz modernlikle karşılaşma, islam dünyasında büyük bir travma oluşturmuştur. Ancak bugün yapılması ge­reken şey; islam dünyasının yaşadığı bu travmadan donanımını arttıra­rak, Batı medeniyetiyle yüzleşerek, düşünce dünyasına bir açılım getire­rek çıkmasıdır. Bu, tam da küreselle;;menin kendisini bütün enstrümanla­rıyla hissettirdiği bir dönemde daha da anlam kazanmaktadır. Çünkü is­lam dünyası, bugün öykünme ile içe kapanma arasında bir gel-git yaşa-

27

Page 10: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

maktadır. Küreselleşmenin aktörleri global ölçekte yeni kriz bölgeleri, ye- · ni stratejiler ve planlar geliştirirlerken, islam dünyasının genel tavrı her yeni duruma uygun mutabakatlar çıkarmak biçiminde tezahür etmektedir. Bu çerçevede islam dünyası, şu iki yoldan birini takip etmektedir: Ya kü­resel pastadan pay almak için kurtlar sofrasına dahil olmakta ya da reaksiyoner bir tavır takınarak her yeni duruma antolajik bir anlam yük­lemektedir. Burada göze çarpan en önemli zihinsel maraz; üçüncü şıkkın imkansızlığını varsaymaktır. Böylece kendi "imkan"larını yoklamadan dü­şünsel temellendirme girişiminde bulunmak gibi bir tıkanıklığa kendisini mahkum etmektedir.

Reaksiyoner tavrın islam dünyasını belirleyici bir dil haline geldiği­ne şahit olmaktayız. Bu tavır bir yandan özne-nesne, diğer yandan ta­nımlama-tanımlanma konsept ve ilişkileri içinde daha da belirgin ve so­mut bir nitelik kazanmaktadır. Nitekim islam dünyasının nesne konumu ve "terör" kavramı içine sıkıştırılan tanımlanması bu durumu ele vermek­tedir. Bilhassa 11 Eylül olaylarının ardından, ne kadar süreceği şimdiden kestirilemeyen operasyonların, islam ve terör özdeşleştirmesinin açtığı alanda meşruiyet kazanmaya çalıştığı bir gerçektir. Batı dünyasının dün­ya halkları üzerinde bıraktığı yegane residu tanım da bu şekildedir. Tüm bunların işaretiediği sorun ise, kendi dil ve imkanından yoksunluk ile öz­güvensizliktir.

Bütün bu global ölçekte yaşanan gelişmeler, Batı medeniyetinin "güç" üzerine kurulu hegemonik bir anlayışın ötesinde, dünyaya yeni bir öneri getiremediğini göstermektedir. Bu durum, aslında islam dünyası i­çin tam da bir imkana dönüşebilecek zaman aralığına tekabül etmektedir. Bilindiği gibi, her bir tikelliğin kendisini ifadeye imkan bulacağı bu dö­nemde, islam dünyası kendisini "keı;di" tanımiayarak küresel ölçekte sir­külasyona girebilir. Ancak maalesef burada da islam dünyasının savun­macı ve değillemeci bir dil içinde tıkandığını görmekteyiz. içeriği her dö­nemde muğlak bırakılan ve boyutları değişen Oliver Ray'un "Siyasal is­lam" kavramıyla ilgili tanımları, bu çerçevede okunabilir. Nitekim "Siyasal islam" kavramını icat eden de iflasını veren de islam dünyasının dili de­ğildir. Bugünlerde çokça tartışılan Euro islam, Amerikan islam'ı gibi kav­ramsallaştırmalar da aynı zihni yapının uzantılarıdır. Bu manzara karşı­sında islam dünyası, dünya kamuoyunda kendini ibra etmek üzere "ne olmadığı"nı anlatmaya çalışmakta, "ne olduğu"nu bir türlü tanımlayama­maktadır. Tabi ki 11 Eylül 2001 olayları bir terör saldırısıdır ve sorumlula­rı cezalandırılmalıdır. Ancak bunun "Siyasal islam" gibi bir kurgunun üze­rinden islam-terör özdeşleştirmesine doğru genişletilmesi ve tüm islam dünyasına yönelik bir saldırıya dönüştürülmesini hangi vicdan ve insaf sahibi kabul edebilir? Bu bağlamda islam dünyası, dışarıdan tanımların olumlu ya da olumsuz hiçbir şekilde içinde kendisine yer aramamal ıdır.

28

Page 11: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

Tüm bunlar ise "değillemeci" bir dille değil, dünyaya islam'ın öneri­lerini bugünün diliyle sunmakla olacaktır. Bir başka deyişle, islam, kendi­sine bir biçimde tevcih edilen her soruya (meydan okuma) aksiyener ola­rak cevap üretebildiği oranda bunu başaracaktır. Dolayısıyla "öteki"ni e­leştirerek değil, kendisini anlatarak yoluna devam etmelidir. Bu, tam da Batı'da insanın ve toplumun ölümünün tartışıldığı bir çağda daha da an­lamlı hale gelmektedir.

öte yandan 1700'1erden bu yana geri-ileri antagonizması konseptinde, "geri" kategorisi içinde konumlandığı bilinçaltına sahipmiş gibi görünen islam dünyasının özgüven bunalımı da hala devam etmek­tedir. Mevcut bunalımı siyasi, ekonomik, düşünsel ve toplumsal tüm alan­larda gözlemlemek mümkündür. Bu, öykünmeyi arttıran en önemli psiko­lojik unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz islam dünyasının bir ye­nilgi yaşadığı doğrudur. Yine teknolojik, siyasal, toplumsal, düşünsel bir çok sorunları da bulunmaktadır. Bunları inkar etmek mümkün değildir. Ancak buradaki en önemli sorun, yenilmişliğin giderek "paradigma" da şüpheye dönüşmesi; dolayısıyla özgüven bunalımının derinleşmesidir. Bu manzaranın bir sonucu olarak islam dünyası, dışarıdan bir bakışla or­yantalist söylemlerle kendisini inşa etmektedir.

Belki düşünsel bağlamda değinmemiz gereken en önemli husus, islam dünyasının bir tarih, gelecek perspektifinden yoksunluğuna bağlı olarak mesiyanik beklentiler içinde bir ümitsizliğe doğru savrulmasıdır. Bu ise, islam dünyasında insan öznenin tarihten çekilişini beraberinde getirmiştir. Öyle görünüyor ki tarih, islam dünyasında bir mistik okumanın konusudur. Buna göre tarih, Sünnetullah'ın salt Allah'ın müdahalesiyle gerçekleşmesi gibi bir çerçeve içinde aniaşılma eğilimindedir. Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinde israiloğulları'nın Hz. Musa'ya (AS) "sen ve Rabbin gidin" ifadesinde de görüleceği gibi insan özne tarih dışına atıl­maktadır. Bugün, kurtarıcı bekleme fikrinin yaygınlaşması da aynı zihni­yetin bir başka uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır.

Şüphesiz islam'ın genel teolojik yaklaşımına göre, Allah, tarihe müdahildir. Ancak bu, insan öznenin yeniden tarihe girmesi, sorumlulu­ğunu üstlenmesi ve kurucu bir özne olarak müdahale ve yönlendirmesi ile söz konusu olabilir. Bu bağlamda islam dünyasına gözlerimizi çevirdi­ğimizde, tarih insan öznenin değmediği bir mekanizma olarak algılandı­ğından "müceddid", "Mesih", "kurtarıcı" bekleyişi artmakta, böylece tüm sorumluluk beşer üstü güçlere devredilerek yaşanan olaylara seyirci ka­lınmaktadır. Bu, açıkça tüm tarihin ve geleceğin "beşer üstü" parantezin­den okunmasının bir sonucudur. Nitekim bu okuma ile Hz. Peygamber (sav), düşünsel inşaların sınandığı bir alan özelliğini kaybederek örnektiği berhava olmakta, "kahraman"lar gibi efsaneleşip hayatın dışına çıkmak­ta, Asr-ı Saadet ise anakronizmin meşruiyet çerçevesi haline getirilmek­tedir.

29

Page 12: VIII. KUR'AN SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/D147339/2006/147339_TEKINM.pdfFecr Yayınları: 94 Dizgi - Mizanpaj: CiNAS Kapak: CiNAS Baskı, Kapak Baskı: KALKAN MATBAASI 1. Baskı:

islam dünyasında "Müslüman" sıfatı, çoğu zaman galibiyetin ga­rantisi olarak görülme eğilimindedir. Bu sıfat, bir kereliğine ve bütün za­manlar için garantilenmiş bir galibiyetin adı gibi algılanmaktadır. Niteliği, sorumluluğu, özneliği dışarıda tutan; dolayısıyla Müslümanlığın nominal değerini kutsayan bu anlayış, "AIIah'ın (CC) yardımını elde var kabul e­derek" insan öznenin tarih dışında duruşuna tanıklık etmenin dışında bir işlev görmemektedir. Halbuki islam, Müslüman sıfatına ontolojik bir yük­leme ile tarih perspektifi sunmaz. Kur'an-ı Kerim'i bilhassa kıssalar üze­rinden iyi okuduğumuzda, insanın aktör olarak içinde yer aldığı bir tarih perspektifi olduğunu görürüz.

Sonuç Yerine

Kısaca tarihi uzantılarıyla çizmeye çalıştığımız islam dünyasının genel durumuna dair iyi bir resim çıkmadığının elbette ki farkındayız. Ki­mi bakış açısından meseleye çok kötümser bir çerçeveden yaklaştığımız bile iddia edilebilir. Şüphesiz tüm bunlar, islam dünyasında bir kıpırdanı­şın olmadığı ya da bir yol kat edilmediği gibi karamsar bir sonuca ulaş­mamızı gerektirmez. Fakat nerede durduğumuzu da iyi görmek gerek­mektedir. Ekonomik, sosyal, siyasal, düşünsel vb. açılardan islam dün­yasının sahip olduğu potansiyeli kuvve haline getirmesi önem taşımakta­dır. Bu bağlamda öncelikle, acil olarak parçalanmışlık görüntüsünden kurtulmak ve sahip olduklarını en verimli ve koordineli bir biçimde kul­lanmak durumundadır.

Tersinden bir bakışla, Batı dünyasının yegane "öteki"sinin islam dünyası olduğu argümanından hareketle, islam dünyasının büyük bir kuvveti bünyesinde taşıdığı söylenebilir. Bu, dışarıdan bir bakışla, islam dünyasının gelecek vaat edebileceği şeklinde okunabilir. Diğer yandan şiddet ve güç dışında insanlığa hiçbir önerisi kalmamış Batı dünyasının mevcut konumu da islam dünyasına bir imkan sağlamaktadır. Ancak bu "imkan"ın mümküne dönüştürülmesi, islam dünyasının tarihe bir kurucu özne olarak girmesini zorunlu kılmaktadır. Bununla da bağlantılı olarak tarihi, toplumsal, teorik ve pratik bir takım yüzleşmeler de büyük bir öz­güvenle ve hamasetten uzak bir şekilde yapılmak durumundadır.

Düşünsel, siyasal, sosyal, ekonomik vb. tüm alanlarda yapılacak entelektüel ve pratik düzeydeki çalışma, tartışma ve teşebbüslerle mev­cut durumu aşmak için herkesin kendi "işi"ni yapması gerekmektedir ve bu çerçevede her bir Müslüman bireyin tarihe dahil olması bir zorunluluk­tur.

30