Türki̇ye’de kadinlarin son 10 yilda yasalar üzeri̇nde ki̇ etki̇leri̇
-
Upload
nursenaunalan -
Category
Government & Nonprofit
-
view
24 -
download
0
Transcript of Türki̇ye’de kadinlarin son 10 yilda yasalar üzeri̇nde ki̇ etki̇leri̇
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ2
1. Türkiye’de Kadınların Sorunlarına Genel Bakış 3
a) Kadın – Erkek Eşitliği 4
b) Kadına Şiddet ve Cinayetler 5
c) Erken Yaşta Evlilik ve Aile Baskısı 6
d) Eğitim ve İş Hayatı 10
2. Türkiye’de Kadın Dayanışma Vakıf ve Derneklerinin Siyaset Üzerinde Etkileri 16
a) Kadın Dayanışma Vakfı 17
b) Mor Çatı 17
c) KADER 17
d) KADAV 17
e) KADEM 18
3. Türkiye’de Son 10 Yılda Kadınlar İçin Düzenlenen Yasalar 20
4. Markaların Kadınlar İçin Hazırladıkları Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri28
SONUÇ 31
KAYNAKÇA34
1
TÜRKİYE’DE KADINLARIN SON 10 YILDA
YASALAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Nur Sena Ünalan 1
GİRİŞ
Türkiye’de kadınlar siyasal haklarını 1930’da yerel seçimlerde, 1934’te ise genel seçimlerde
elde etmiş, seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlardır. Kanunlar önünde kadın-erkek eşitliği
sağlanmıştır. Burada Türk kadınının verdiği mücadelenin yanı sıra Türk Devrimi’nin önderi olan
Mustafa Kemal Atatürk önemli rol oynamıştır.
“1935 milletvekili genel seçimlerinde 18 kadın milletvekili Meclis’e girmiş, kadınlar
parlamentoda % 4.5 oranında temsil edilmişlerdir. Bu yıllarda Avrupa, Amerika ve Asya’daki birçok
ülkede bu hakkın bulunmayışı konunun önemini daha da artırmaktadır”(Gökçimen, 2008, s:1).
Çalışmada ilk olarak günümüzde yaşanan kadın sorunları ve dernekler ile vakıflar ele
alınacaktır. Daha sonra Türkiye’de son 10 yılda kadınlar için düzenlenen yasalar ve markaların
kadınları ön planda tuttuğu sosyal sorumluluk projelerinden bahsedilerek dünya parlamentolarında
kadınların temsil edilmeleri ile Türkiye’deki durum karşılaştırılacak ve ülkemizde kadınların siyasette
yeteri kadar temsil edilmemelerinin nedenleri üzerinde durulacaktır. Bu çalışmada toplumun
1Bilgi Üniversitesi, İş Dünyası ve Siyaset Dersi Öğ[email protected]
2
bilinçlenmesi ve kadınların iş alanlarında daha çok söz hakkı elde etmesine rağmen, Türkiye’de
kadınların son 10 yılı incelenerek halen yasalar üzerinde istenen etkiye sahip olamamaları işlenecektir.
1. Türkiye’de Kadınların Sorunlarına Genel Bakış
Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesi ne yazık ki insanlarında aynı hızda daha medeni ve
ahlaklı olmasını sağlamamaktadır. Özellikle erkek hegemonyasının gittikçe arttığı toplumumuzda
kadınların başta şiddet ve taciz olayları olmak üzere eşit şartlar altında çalışamama, eşit eğitim hakkı
ve çocuk gelinler problemi gittikçe büyümektedir.
15 – 28 Ocak 2016 tarihlerinde IPSOS Sosyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından
gerçekleştirilen Türkiye Barometresi Araştırması kapsamında elde edilen sonuçlara göre kadın ve
erkeklerin dile getirdiği ilk 5 sorun aynı;
- Hem kadınlar hem de erkeklerin yarısı, şiddeti kadınların karşılaştığı sorunlar arasında en
tepeye koyuyor.
- İkinci sırada bu konuyla çok ilgili olan namus adına işlenen cinayetler geliyor. Toplumun
üçte biri bu soruna işaret ediyor.
- Erken yaşta yapılan evlilikler ve çeşitli konularda aile baskısı bu sorunları takip ediyor.
- Bunlara ek olarak, kadının ekonomik bağımsızlığının olmaması da temel sorun
alanlarından birisi olarak görülüyor. (Link1, 2016)
Şekil 1. Türkiye’de kadınların karşılaştığı en büyük 5 sorun (IPSOS, Türkiye Barometresi Araştırması Türkiye’de Kadın-
Erkek Eşitliği ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri, 2016).
3
a. Kadın – Erkek Eşitliği:
Türkiye’de kadın-erkek eşitliği ilkesi yasal düzenlemelerle sağlanmış olsa da toplumuzda tam
anlamıyla hayata geçirilememiştir. Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal alanda yansıtılması,
kadının haklarının korunması, geliştirilmesi ve toplumsal yaşamın her alanında kadının
güçlendirilmesi, kadınların tüm karar alma konumlarına eşit katılımlarının sağlanması için politikalar
ve stratejiler geliştirilmeden toplumların ne sağlıklı olmaları ne de ilerlemeleri olanaklı olacaktır.
15 – 28 Ocak 2016 tarihlerinde IPSOS Sosyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan
araştırmaya göre;
- Toplumun %65’i bugün Türkiye’de kadın ve erkeklere genel olarak eşit davranılmadığına
inanıyor. Sadece beşte biri kadın ve erkeklere eşit davranıldığını belirtiyor.
- IPSOS araştırması katılımcılarına kadın-erkek eşitliği konusunda Dünya’da, Avrupa’da ve
Ortadoğu’daki durum da soruluyor. En çarpıcı sonuçlardan birisi Ortadoğu’da ve
Türkiye’de kadın ve erkeklere eşit davranılmadığını düşünenlerin oranının birbirine çok
yakın olması (sırasıyla %64; %65) olarak belirtiliyor. Diğer bir ifadeyle toplumun büyük
kesimi kadın-erkek eşitliği meselesinde Türkiye’yi Ortadoğu ile benzer şekilde
değerlendiriyor.
- Bu sonuçlara Avrupa için bakıldığında Türkiye toplumunun eşitlik konusunda daha
olumlu bir algıya sahip olduğunu görüyoruz. Bugün Avrupa’da kadın ve erkeklere eşit
davranılıyor diyenlerin oranı %47’e yükseliyor.
Şekil 2. Kadın erkek eşitliği (IPSOS, Türkiye Barometresi Araştırması Türkiye’de Kadın-Erkek Eşitliği ve Toplumsal
Cinsiyet Rolleri, 2016).
4
Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum, WEF) tarafından hazırlanan Küresel
Cinsiyet Uçurumu 2016 raporunda 144 ülke değerlendirildi. Bu rapora göre ilk sırada İzlanda, son
sırada ise Yemen var. Yayımlanan raporda Türkiye 2015 yılında olduğu gibi 2016 yılında da 130’uncu
sırada yer alıyor. Türkiye, 2006’da hazırlanan ilk raporda da 115 ülke arasında 105’inci sırada yer
almıştı. 2006 ve 2016 verileri bize açıkça gösteriyor ki, Türkiye aradan geçen 10 yılda cinsiyet
eşitsizliğini giderme konusunda başarısız olmuştur (Link2 , 2016).
b. Kadına Şiddet ve Cinayetler:
Ne yazık ki Türkiye’de her geçen gün kadına yönelik şiddet artmaktadır.Yapılan araştırma ve
sonuçlarını incelediğimizde kadınların yaşadığı en büyük problemin şiddet olduğunu görüyoruz.
“Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre;
- Ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel
şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39,3’tür (son on iki ayda %9,9).
- Yaşamının herhangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı %15,3’tür
(son on iki ayda %7).
- Yaşamın herhangi bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddetin birlikte yaşanma yüzdesi
41,9’dur (son on iki ayda %13,7).
- Kentte fiziksel şiddet oranı %38 iken kırsalda %43’tür.
- Yaşadıkları fiziksel şiddet sonucunda yaralanan kadınları oranı %25’tir.
- Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı %48,5’tir.
- Şiddet yaşayan kadınların sağlık sorunları yaşama, intihar etmeyi düşünme ya da deneme
olasılıkları en az iki kat artmaktadır.
- Her 10 kadından 1’i gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kalmıştır.
- Cinsel şiddet birçok durumda fiziksel şiddet ile birlikte yaşanmaktadır; kadınların %42’si
fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.
- Sadece eğitim düzeyi düşük olan kadınlar şiddete maruz kalmamaktadır. Eğitim düzeyi
daha yüksek olan kadınlar arasında bile her 10 kadından 3’ü eşleri tarafından fiziksel veya
cinsel şiddete maruz kalmıştır.
- Evlenmiş kadınların hayatındaki en yaygın şiddet eşlerinden gördükleri şiddettir.
- Kadınların %7’si çocukluklarında (15 yaşından önce) cinsel istismar yaşadıklarını
belirtmişlerdir.” (Link3, 2015).
Ayrıca 2002 – 2015 verilerine göre Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in bir soru
önergesine verdiği yanıt (Link4, 2013) ve "Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu"nun
5
birleştirilmiş verilerine göre (Link5, 2013; 2014) son 13 yılda tam 5406 kadın cinayete kurban
gitmiştir.
Şekil 3. 2002-2015 Kadın cinayetleri (Onedio Web Sitesi, 11 Maddede Türkiye'de Kadının Durumu,
2015).
Anayasada yer alan 6284 no’lu kanuna göre; “Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya
şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip
mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak
tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” (Link6, 2012) Fakat günümüzde bu kanunun tam
olarak uygulanmadığını, artan kadın cinayetlerinden görebiliyoruz. Konya’da Filiz Yurdabak ile
kayınvalidesin öldüren eski eşinin gözaltına alınırken “kadın hakları diye bir şey yok” diye
bağırabilmesi şu an ki yasalar çerçevesinde kadınların haklarının tam olarak korunamadığını
göstermektedir.
c. Erken Yaşta Evlilik ve Aile Baskısı
Uluslararası belgelere göre, on sekiz yaşının altında yapılan her evliliğe çocuk evliliği ve
evlenen kıza çocuk gelin denilmektedir. “Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler örgütleri tarafından
yapılan araştırmalarda da, kız çocuklarında görülen erken yaş evlilikler ile ülkenin gelişmişlik düzeyi
arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir. Türkiye’de, her üç kadından birinin çocuk
evliliği yapmış olduğunu söylemek mümkündür.” (Çakmak, 2009, s:1) Bugün, Türkiye’deki en önemli
toplumsal sorunlardan bir tanesi çocuk evlilikleridir. Doğu bölgelerinde ağırlık olmak üzere aileler,
yoksulluklarını azaltmak için; arkadaşlarıyla oyun oynaması gereken kız çocuklarını, babası hatta
dedesi yaştaki adamlarla evlendirmektedirler. Bu kız çocukları, doğum yapmakta, ev işleri yapmakta
ve hatta koca baskılarına maruz kalmaktadırlar. Bu çocuklardan bazıları, tüm bunlara dayanamayarak
intihar etmekte ya da hastalanarak ölmektedirler. “TÜİK'in verilerine göre Türkiye'de çocuk
gelin oranı en yüksek 10 şehir Kilis, Kars, Ağrı, Muş, Niğde, Bitlis, Kahramanmaraş, Aksaray,
6
Gaziantep ve Yozgat olurken, en düşük çocuk gelin oran ise eğitim seviyesinden en yüksek il olan
Tunceli oldu.
TÜİK’in 2015 verilerine göre 2015’te toplam 602 bin 982 resmi evlilikten 31 bin 337’sinde
16-17 yaşındaki kız çocukları gelin oldu. Bu sayı, toplam evliliklerin yüzde 5,2’sine denk geliyor.
İllerin içindeki evlilik oranlarında çocuk yaşta evliliğin en yüksek olduğu şehir yüzde 15,3 oranıyla
Kilis. Bu ili yüzde 15,2 ile Kars, yüzde 15,1 ile Ağrı, yüzde 14,4 ile Muş, yüzde 13,7 ile Niğde, yüzde
12,7 ile Bitlis, yüzde 12,5 ile Kahramanmaraş, yüzde 12,1 ile Aksaray, yüzde 11,8 ile Gaziantep ve
yüzde 11,5 ile Yozgat izliyor.
Tablo 1
Evlenen Kız Çocuk Sayısı ve İlgili Yıldaki Toplam Resmi Evlilikler İçindeki Oranı, 2002-2013 Dönem
Tunceli’de 2015’te 513 evlilikten sadece 5’inde gelinler 16-17 yaşlarındaydı. Bu şehirdeki
evliliklerde çocuk gelin oranı yüzde 1’de kaldı. Bu oranı yakalayan başka bir şehir bulunmuyor.
Çocuk gelinlerin en düşük olduğu diğer 9 şehir, yüzde 1,5 oranıyla Rize, yüzde 1,6 ile Trabzon, yüzde
2 ile Artvin, yüzde 2,1 ile Bolu, yüzde 2,1 ile İstanbul, yüzde 2,2 ile Eskişehir, yüzde 2,5 ile Yalova,
yüzde 2,6 ile Karabük ve yüzde 2,7 ile Bursa olarak sıralandı. Çocuk evlilik oranında sondan 6’ncı
sırada yer alan İstanbul’da 114 bin 382 evlilikten 2 bin 438’inde gelinler 16-17 yaşındaydı. Ankara’da
38 bin 139 evlilikten bin 293’ünde çocuk gelin, İzmir’de 32 bin 469 evlilikten 937’sinde çocuklar
gelin oldu. İzmir’de çocuk gelin oranı yüzde 2,9 ile düşük iller arasında bulunuyor. İzmir, 81 il içinde
69’uncu sırada yer aldı.
7
İstatistiklere göre resmi olarak evlenen kız çocuklarının toplam içindeki oranı son 13 yılda
düştü. 2002’de tüm evlilikler içinde kız çocuklarının sayısı 37 bin 263 ile yüzde 7,3 oranında yer
tutuyordu. Bu oran 2010’da yüzde 7,8’e, 2011’de yüzde 7,2’ye, 2012’de yüzde 6,7’ye, 2013’te yüzde
6,2’ye, 2014’te yüzde 5,8’e ve 2015’te yüzde 5,2’ye geriledi.
Buna karşın istatistikler resmi olmayan evliliklerle ilgili ipuçları veriyor. Nüfus idaresine
bildirilmeyen çocuk evlilikler TÜİK kayıtlarına geçmiyor. Ancak TÜİK, 15 yaşın altında doğum
yapan kadınları kayıt altına alıyor. Bu veri de 13-14 yaşlarında kayıtdışı evliliklerinin bir bölümünü
gün yüzüne çıkarıyor. Buna göre 15 yaşın altında doğum yapan anne sayısı 2001’de 2 bin 729,
2002’de 2 bin 561, 2003’te 2 bin 348, 2004’te bin 940, 2005’te bin 715, 2006’da bin 635, 2007’de bin
415, 2008’de bin 188, 2009’da 822, 2010’da 533, 2011’de 385, 2012’de 377 anne oldu. 15-17 yaş
arasında 2010’da 28 bin 901, 2011’de 25 bin 292, 2012’de 21 bin 992 kız çocuğu anne oldu.” (Link7,
2016)
“Türkiye’de, Medeni Kanun’da evlenme yaşı on yedi olarak belirtilse de, bahsedilen erken
evlilikler zaten hukuki anlamda gerçekleşmemekte, gelenekler ve dini ritüellerle sosyolojik
anlamda gerçekleşmektedir. Bununla birlikte Türk Ceza Kanunu’na bakıldığında ise madde ve
fıkralar arasında örtük bir sorun baş göstermektedir. Şöyle ki, Kanuna göre on beş yaşını
doldurmuş bir kız çocuğu, sosyolojik manada evlenmesi durumunda, “şikâyet üzerine” onunla
evlenen kişi, altı aydan iki seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla bu
maddeyle örtülü olarak, evlilik yaşı on sekiz yaşının altında tutulmaktadır. Diğer taraftan
Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuğu “on sekiz yaşının altındaki birey” olarak nitelemesiyle de
kanunlar arasındaki bu çelişkiler ortaya çıkmaktadır. Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza
Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu’ndaki bireylerin çocuk gelin sayılma yaşlarındaki
uyumsuzluklar, konuya ilişkin mücadelelere daha başında ket vurmakta ve sonuçsuz
kalmasına sebep olmaktadır” (Link8, 2011).
Kız çocukların erken yaşta evlendirilmesi aslında çocuk istismarıdır. İngiltere, Amerika ve
Avrupa ülkelerindeki örnekler bizlere cinsel istismar mağduru çocukların genel anlamda diğer istismar
mağdurlarıyla birlikte koruma/bakım hizmeti aldığını ancak bazı özel durumlar (ticari cinsel sömürü,
can güvenliğinin tehdit ediliyor olması, çocuk anneler vb.) özelleşmiş hizmetlere başvurulduğunu,
çocuğun yanı sıra aile ve suçun faili için de hizmetler sunulduğunu, cinsel istismar mağduru çocuğa
yönelik hizmetlerin sunumunda farklı disiplinler ve kurum/kuruluşlar arasında ortak çalışma
prensibinin benimsendiğini göstermektedir (Barlas, 2015 s: 253) İngiltere, Amerika ve Avrupa
ülkelerinde, çocukların cinsel istismarı konusunda belirlenmiş standartlar çerçevesinde devletle ortak
çalışma yürüten pek çok sivil toplum örgütü ve bu örgütleri birleştiren uluslarası ağlar mevcuttur
(Barlas, 2015 s: 259)
8
Batı’daki uygulamaların ortaklaşa benimsediği hususların yanı sıra, İngiltere’de cinsel istismar
mağduru çocuklara sunulan özelleşmiş bazı hizmetler dikkat çekmektedir. Mahkeme tarafından karar
verilmesi halinde, çok yüksek risk altındaki çocukların yerleştirildiği Güvenli bakım sağlanan çocuk
evleri bu hizmetlerden biridir. 13-18 yaş grubuna hizmet veren bu evlerde çocuklar güvenlik nedeniyle
kilit altında tutulmakta, kuruluştan ayrılmaları engellenmektedir (Barlas, 2015 s: 260). Bu
uygulamanın amacı, çocukların kuruluştan kaçarak madde kullanımına ve cinsel istismara açık hale
gelmelerinin önüne geçmektir. Koruyucu tüm özelliklerine rağmen çocukların bu evlerde kapalı
kalmaları eleştirilmekte, bu evlere yerleştirilmeden önce yararlanabilecekleri alternatif hizmetlerin
yokluğunun bu şekilde bir uygulamaya neden olduğu vurgulanmaktadır (Barlas, 2015 s: 261).
İngiltere, Güvenli bakım sağlanan çocuk evlerinden farklı bir esnek yapılanmayı
benimsemiştir. Kız çocukları bu kuruluştan haber vermeden dahi ayrılsalar bile ihtiyaç duydukları
halde tekrar geri dönebilmektedirler (Barlas, 2015 s: 263). İngiltere’de çocuk ve gençlere yönelik özel
olarak hizmetler vermekte ve fonlarını güçlendirmekle ilgili devlet destekli çalışmalarını
sürdürmektedir.
Amerika’da ülke çapında, cinsel istismara uğrayan çocukların ve ailelerinin başvurabileceği
çok sayıda merkez bulunmaktadır. Çocuk koruma sisteminde, cinsel istismarın yarattığı etkileri en aza
indirmek amacını taşıyan terapi merkezli müdahalenin ön planda tutulduğu görülmektedir (Barlas,
2015 s: 270). Amerika’da çocuklara yönelik çok sayıda kurumsal hizmet bulunmakla birlikte ailesiyle
kalması olanaksız çocuklar ağırlıklı olarak yatılı grup evlerinden hizmet aldığı görülmektedir.
Buradaki evlerde eğitim ve terapi hizmetleri bulunmaktadır.
Avrupa’da ise ülkeden ülkeye çocuk koruma sistemleri değişmektedir. Avrupa birliği ölçütleri
çerçevesinde ortak standartlar belirlenmiştir. İngiltere ve Amerika’dan farklı olarak, İslami kültür
çerçevesinden/etnik azınlıklardan gelen kız çocuklarının yoğun olduğu Avrupa ülkelerinde zorla
evlendirilme ve namus cinayetlerine istinaden gizli sığınma evlerinin kuruluşu 2000’lere
rastlamaktadır (Barlas, 2015 s: 272).
Berlin incelendiğinde ise kendilerine ait bir sistem kurdukları görülmektedir. Cinsel şiddete
uğrayan kız çocuklarının/genç kadınların yararlandığı hizmetin çerçevesi “Kuruluşa yerleştirilmeden
verilen hizmetler, kuruluş bakımı, sistemi destekleyen diğer kuruluşlar” olarak belirlenmiştir.
Berlin’de böylelikle cinsel şiddet mağdurlarının alabileceği hizmetlerin çeşitlilik kazanmış olduğu
görülmektedir. Berlin’de cinsel istismar suçlarını ihbar için 24 saat ulaşılabilir telefon hizmeti
bulunmaktadır. Çocuğun kendisinin gelemeyeceği durumlarda, çocuk evinden araçla alınabilmektedir.
Ücretsiz avukat temini, psikolojik destek gibi konularda mağdurlara destekler verilmektedir. Sosyal
etkinliklere katılım özendirilmekte ama kesinlikle zorunlu tutulmamaktadır (Akkuş, 2016).
9
Türkiye’de cinsel istismar konusunda BM ve UNICEF standartlarına göre belirlenmiş olsa da
yasalar ve yaşanan olaylara baktığımızda aynı standartı yakaladığımız söylenemez. Türkiye’de
yapılması gereken en öncelikli konu destek istemeyi kolaylaştırma olmalıdır. Polisten ya da validen
sonra eve dönmek zorunda kalan kadınların önüne geçilmelidir. Bu durumda ki kadınlara sahip
çıkılarak, gereken desteği verebilecek kurumların oluşumuna destek verilmelidir. Aslında Türkiye’de
çocuk ve kadınlar için yeniden yapılanma gerekmektedir.
d. Eğitim ve İş Hayatı
Tarih boyunca, kadının eğitimi ile ilgili sorunlar hemen hemen bütün ülkelerde ilk sıralarda
yer almıştır. 21. Yüzyıl Türkiye’sinde de bu durumun kadınlar için çok farklılaştığı söylenemez.
Kadınların eğitim alanında erkekleri geriden izlemeleri; sağlıklı bir toplum, dengeli ve tutarlı bir aile
yapısı açısından da değerlendirilmelidir. Türkiye’de, bütün çabalara rağmen, başta eğitim olmak üzere
birçok alanda kadın ile ilgili eşitsizlikler söz konusudur. Bu eşitsizlikler, her eğitim kademesinde açık
bir şekilde göze çarpmaktadır (Özaydınlık, 2015, s:96). Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, Türkiye’de pek
çok alanla birlikte eğitimde de kendini göstermektedir. 2010 Türkiye Binyıl Kalkınma Hedefleri
Raporu’na göre (Özaydınlık, 2015, s:96), Türkiye ilköğretim düzeyinde cinsiyet eşitsizliğinin ortadan
kaldırılması hedefine ulaşmasına rağmen, orta öğretimde eğitime devam etmeyen kız çocuklarının
oranının kayda değer olduğunu vurgulamaktadır. Doğu da kız çocukları erken yaşta evlendirilme
tehlikesi ile karşı karşıya olmakla birlikte aynı zamanda genel olarak Türkiye’de aile yapılarında kız
çocuklarını geri planda tutma eğilimi bulunmaktadır. Kız çocukları okula gönderilmeyerek
evlendirilmekte ya da aileye maddi katkı sağlaması için işlere sokulmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı
Örgün Eğitim İstatistikleri 2011-2012 verilerine göre, ilköğretimde kız çocuklarının net okullaşma
oranının en düşük olduğu iller Van (%86,60), Yozgat (%93,76) ve Tokat (%94,05); en yüksek olduğu
iller ise Tunceli, Mersin ve Amasya’dır. “İlköğretime geç kayıtlar, bitirmeden ayrılanlar ile başta
kızlar olmak üzere kırsal kesimdeki çocukların eğitime erişimindeki sorunlar; okullaşma oranının
istenilen düzeyde olmasını engelleyen başlıca faktörlerdir. Özellikle okul terklerinin kız çocukları
arasında erkek çocuklarına göre daha yüksek olduğu, beşinci ve altıncı sınıflarda yoğunlaştığı
görülmektedir. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizdeki kız öğrencilerin eğitim görmelerini
engelleyen ciddi faktörlerin varlığına işaret edilmektedir.” (Özaydınlık, 2015, s:100).
10
Tablo 2
Okuma-Yazma Durumu ve Cincisyete Göre Nüfus (6+ Yaş) 2015 Türkiye
Tablo 3
Bitirilen Eğitim Düzeyi ve Cinsiyete Göre Nüfus (6+ Yaş) 2015 Türkiye
11
Nüfus Bilim Derneği’nin BM nüfus fonu ile ortaklaşa Ankara, Aydın ve Erzurum’daki
okullarda gerçekleştirdiği “kadına yönelik şiddet konusunda ilköğretim ikinci kademe ve lise
öğrencilerinin tutum araştırması” Türkiye’de kadınlığa ilişkin tutum ve değerlerin yeniden üretilmesi
konusunda çarpıcı sonuçları gözler önüne sermiştir. Örneğin, öğrencilerin ev işlerini erkeklerin
yapması ve kadınların iş hayatında olmasına dair yorumları:
“Aydın-10.Sınıf-kız: Baba gider çalışır, eve ekmek getirir. Kadın evindedir. Evinde olması
zaten gerekiyor. Ben şu an okuyorum ama benimde yerim aslında ev yani. Bunu biliyorum
ben. Hani okumam bana bir fayda etmeyecek. Kadının evde oturması şart.
Erzurum-12.sınıf-erkek: Herkes yapabileceği şeyleri yapmalı. Mesela bir bayan gidip su
faturasını yatırmamalı.
Erzurum-12.sınıf-erkek: Sadece bayanın bir alışverişe çıkması, bakkala, markete falan gitmesi
doğuda biraz hoş görülmüyor.
Erzurum-12.sınıf-erkek: Kadının erkeğin karışacağı işlere karışmaması gerekir. Evde mesela,
bir kredi çekilmesi gerekiyordur bankadan... ben bazen şahit olurum, kadınlara sinirlenirim
böyle. Para işi erkekten sorulur.” (Özbudun, 2016, s: 271)
Çocukların şiddete yönelik duygu ve düşünceleri:
“Erzurum-12.sınıf-erkek: mesela zaten Allah bayanı erkeğe eşit olarak yaratsaydı, karşılıklı
olarak şiddet uygulayabilirlerdi. Ama zaten Allah erkekten biraz daha kuvvetsiz, güçsüz
olarak yaratmış. Kulları koruması gerekirken şiddet uygulaması bence haksızlık.
Erzurum-12.sınıf-erkek: Hani kadın zaten haksızsa erkeğinde yani bir yere kadar sabretme
gücü var, ordan olabiliyor. Sabrı taşabiliyor bir erkeğin.
Erzurum-12.sınıf-erkek: Hak ettiği durumlar olabilir. Mesela laftan anlamıyor. Mesela
hayvana laf anlatılmaz şiddet uygulanır. Hayvanlar düşünemez, öyle insanlar var ki onlarda
düşünemez. Yani hayvandan bir farkı olmayan insanlar var. Onlara şiddet uygulamak lazım.
Erzurum-9.sınıf-erkek: İşten gelince mesela bazen erkek sinirli olabiliyor. Karşısındakinin onu
anlaması, alçakgönüllü davranması iyidir.
Erzurum-12.sınıf-erkek (çocuk hakkında): Ama daha birinci olmamış yok ben kariyer yapıcam
yok ben onu yapıcam. Adam da yani sonuçta evlat ister, çocuğunu sevmek ister. Bayan
istemiyorsa o da biraz yanlış olur.
Aydın-11.sınıf-erkek: Benim anlayabileceğim tek şiddet namus. Namus konu olursa ben
gerçekten dayanamam kendi açımdan söyleyeyim.
12
Ankara-11.sınıf-erkek: Çocuğu erkek ister kadın istemezse erkeğin saldırması şiddet olmaz.
Tecavüz değil ki bir kere onun helali olmuş.
Ankara-6.sınıf-erkek: Bence çok kırılgan hanımların da evlendiğinde biraz huylarını
değiştirmesi gerek. Ben olsam o kadının ağzını burnunu dağıtırdım yani. Yani her gün küsen
bir kadına kimse dayanamaz.
Ankara-6.sınıf-kız: Bence herşey şiddete girmez. Çünkü her ailede bir kavga, bir çatışma olur.
Ama çok aşırı bir şekilde, kadını acayip bir şekilde dövmek şiddete girer bence” (Özbudun,
2016, s:272)
Çocuklar, ailelerinin birer aynasıdır. Çevresinde ne görüyorsa bize de aynısını yansıtır.
Eğitimin ilk başta ailede başladığı bir dünyada çocuklara doğru ve yanlış davranışların ne olduğu
öğretilmediği sürece iyileştirmelerin yapılabilmesi mümkün değildir. Kadınların görmesi gereken
değerler ilk olarak evde öğretilebilir olmalıdır. Ev işlerinin annenin işi olduğu kadar, babanın da işi
olduğu konusu çocuğa aşılanmalı, kız çocuğunun erkek çocuğundan hiç bir eksiği olmadığı iyice
vurgulanmalıdır.
“Son yirmi yılda dünya çapında kadınların istihdama katılım oranlarının yükseldiği
belirlenmiştir. Bu yükselişte, kadınların geçimlik tarım ve hane içi üretimden ücretli
ekonomiye geçişinin etkili olduğu anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra bu yükseliş gelişmiş ülkelerde
istihdam ve çıktının, imalattan, hizmetler sektörüne doğru, gelişmekte olan ülkelerde ise
tarımdan, imalat ve hizmetler sektörüne doğru kayması şeklinde gerçekleşmiştir. Ancak
kadınların dünya çapında iş gücü piyasalarında önemli eşitsizliklerle yüz yüze olduğu ve işin
kalitesi, koşulları ve ücreti ile ilgili olarak erkek ve kadın arasında büyük eşitsizlikler olduğu
görülmektedir. Cinsiyet temelli mesleki ayrışmanın hâlâ çok belirgin olduğu görülmesine
karşın birçok bölgede zayıflamaya başladığına dair göstergeler de bulunmaktadır. Bununla
birlikte, CEDAW Komitesi’nin 2005 Türkiye Raporu, kadınların özellikle kentlerde, son
derece düşük oranlarda iş gücüne katıldıkları, istihdam alanında doğrudan ve dolaylı şekillerde
ayrımcılığa uğradıkları gerçeğine karşın bu alanda etkili önlemler alınmadığına ilişkindir.
Devletin iktisadi planlamada toplumsal cinsiyet konusunda bir perspektifinin bulunmadığı da
vurgulanmıştır. Örneğin Milletlerarası İş Bürosu İdare Meclisi tarafından düzenlenen,
Cenevre'de 4 Haziran 1935 tarihinde Milletlerarası İş Teşkilatı Umumi Konferansı’nde
imzalanan, ILO sözleşmesine göre “kadın cinsinden hiç bir şahıs, yaşı ne olursa olsun maden
ocaklarında yeraltı işlerinde çalıştırılamaz” (Link9) maddesi yer almaktadır.
Böyle bir kararın uluslararası bir platformda alınmış olması bile cinsiyetçi bir yaklaşımın en
net göstergesidir.
13
Türkiye’ye baktığımızda Türk şirketlerdeki kadın yönetici oranının gittikçe düştüğünü
görüyoruz.
“2012’de yüzde 31 olan kadın yönetici oranı, 2016’da yüzde 20’ye kadar geriledi. Grant
Thornton tarafından 36 ülkeden 5.520 katılımcı ile yapılan araştırmaya göre, global
ortalamada her üç şirketten birinin üst yönetiminde hiçbir kadın yok. Türkiye’den katılan
şirketlerin yüzde 43’ünde hiçbir kadın yönetici yer almıyor. Japonya, yüzde 73’lük ‘yönetimde
kadın olmayan şirket’ oranı ile ligin en kötü skoruna sahip. Kadın şansölye tarafından
yönetilen Almanya, yüzde 60’lık ‘yönetimde kadın olmayan şirket’ oranı ile Japonya’nın
ardından ikinci en kötü karneye sahip” (Link10).
Aslında burada bu sorunun sadece ülkemizde mevcut olmadığını, gelişmiş ülkelerde de ne
yazık ki hala kadın erkek eşitliğinin olmadığını söylememiz mümkündür.
Siyaset alanına baktığımızda ise Türk kadınının seçme seçilme hakkına 74 yıl önce
kavuşmasına rağmen günümüzde mecliste sadece 81 kadın milletvekili bulunduğunu görmekteyiz.
(Link11, 2016).
Tablo 4
Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekilleri Dağılımı
Tablo 5
Cinsiyete Göre Dağılım
14
Burada IPSOS’un 2016 yılında yapmış olduğu araştırmayı inceleyebiliriz. Bu araştırma
kapsamında görüşülen kişilere bir dizi meslek okundu ve “bu işi sizce kadın mı, erkek mi daha iyi
yapar yoksa her ikisi de eşit düzeyde yapabilir mi?” diye soruldu.
Bu araştırmanın en iyimser çıkarımlarından birisi bazı mesleklerde kadın ve erkeklerin eşit
düzeyde yapabileceği konusunda yaklaşımlar olmasıdır. Örneğin; milletvekilliği yapmak, üniversite
profesörlük, gazetede köşe yazarlığı gibi.
Diğer yandan doğrudan erkek işi olarak algılanan bazı meslek alanları da mevcut: Tesisatçılık,
taksi şoförlüğü, dünya kupası final maçını sunmak gibi.
Burada değinilmesi gereken diğer bir önemli bulgu ise; toplumun lider, ciddi/hayati
meselelerde karar alıcı rollerini erkeklere daha uygun bulmaya yönelik eğilimi. Örneğin acil durumda
uçak indirmek, ağır ceza davalarında yargıçlık veya Başbakanlık yapmak konularda erkeklerin daha
iyi yapacağını düşünenlerin oranı kadınların daha iyi yapacağını düşünenlerden daha yüksek.
Aşağıdaki tablo incelendiğinde kadınların lider, ciddi/hayati meseleler konusundaki soruda
erkekleri tercih ettiklerini görüyoruz. Tam olarak burada konunun başında bahsettiğimiz Türkiye’de
çoğu ailenin kız çocuklarını daha geride ve korumacı olarak yetiştirerek erkekleri daha çok
cesaretlendirmesinden kaynaklandığını görebiliyoruz. Bu tablo yorumlamasında ne yazık ki kadınların
ciddi bir kısmının erkek egemenliğini kabullendiğini görmekteyiz. Oysa ki kadın – erkek eşitliğine
inanarak, kadınlarında erkeklerden geri olmadığını, erkeklerin yapabildikleri her işi kadınlarında
yapabileceğine inanmak gerekmektedir. Gelişen sadece teknoloji olmamalı, aynı zamanda toplum
bireylerinin de kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.
15
Şekil 4. Kadın ve erkeklere uygun görülen meslekler (Türkiye Barometresi Araştırması Türkiye’de Kadın-Erkek Eşitliği ve
Toplumsal Cinsiyet Rolleri, 2016)
Türkiye’de iş yaşamında başarılı olmuş çok sayın kadın örneği vardır. Bu kişiler her ne kadar
ön plana çıkartılmasada, kimileri bu durumdan rahatsız olsa bile kendilerini göstermeyi başarmış çok
sayıda örneklerimiz bulunmaktadır. Bunlardan bir kaç tanesi olarak aşağıdaki örnekleri inceleyebiliriz;
“Nazilli doğumlu Özlem Çerçioğlu, Selçuk Üniversitesi Makine Resim Konstrüksiyon
Bölümü’nden mezun oldu. Eğitime destek, uyuşturucuyla mücadele, nüfus planlaması gibi
toplumsal projelerde görev aldı. Atatürkçü Düşünce Derneği’nde çalıştı. 2002’de CHP aydın
milletvekili oldu, 2007’de tekrar seçildi. Milletvekili koltuğunu bırakıp, Aydın belediye
başkanlığına talip olduğunda hiç kimse kazanabileceğine ihtimal vermiyordu, çünkü CHP tam
32 senedir Aydın’da kazanamıyordu. Özlem Çerçioğlu kazandı, 2009’da Aydın’ın hem
belediye başkanı hem de ilk kadın belediye başkanı oldu. 2013’te Türkiye’nin en başarılı il
belediye başkanı seçildi. 2014’te Aydın, büyükşehir oldu. Özlem Çerçioğlu da CHP’nin oyunu
yüzde 44’e çıkararak, Aydın büyükşehir belediye başkanı oldu. Evli ve iki çocuk annesi,
“topuklu efe” lakabıyla tanınıyor.” (Özdil, 2015, s:82-83).
Türkiye’de özellikle de siyasette bir kadının kendini kanıtlayabilmesi kolay bir süreç değildir.
Bülent Arınç, TBMM genel kurulunda konuşurken HDP milletvekili Nursel Aydoğan tepki göstererek
ayağa kalkıp kendisine cevap verdiğinde “Hanımefendi sus, bir kadın olarak sus!” diyerek tepki
gösterdi. Bundan öncesinde Bülent Arınç “Kadın iffetli olacak, herkesin içerisinde kahkaha
atmayacak” demişti. İnternet yasaklarına karşı çıkan TÜSİAD’ın ikinci kadın genel başkanı Ümit
Boyner’i hedef alarak “onun gibiler iktidara gelirse, pornoyu serbest bırakabilir” yorumunda
bulunmuştu. DTP milletvekili Emine Ayna hakkında “yaratık” sıfatını kullanmıştı. Kamusal alanda
türban takılır mı sorusuna “şeyini şey ettiğimin şeyi” cevabını vermişti. Özetle kadının, siyasette
ülkemizde gördüğü değer ne yazık ki kabullenilebilecek durumda değildir (Özdil, 2015, s:124).
Aslında Türkçe kelimelere baktığımızda bile kadın erkek ayrımcılığını görebiliyoruz. Bunun
örneğini Aydın Doğan’ın en büyük kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD’ın ilk kadın başkanı
olduğunda yaşanmıştır. Çünkü 1971 senesinde Türk Sanayiciler ve “İşadamları” Derneği’ni kurarken,
kadınlarında iş dünyasında iş veren seviyesine yükseleceklerini tahmin etmemişlerdi. İş kadınlarını
hesaba katmadan iş adamları demişlerdi. Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜSİAD’a başkan seçilince
uygun olması için alternatif isimler tartışılmış, ama sonuca bağlanamayınca olduğu şekilde
bırakılmıştır. Günümüzde TÜSİAD’ın genel başkanlığını üçüncü kadın başkanı Cansen Başaran
Symes yapmaktadır.
Ömrünü kız çocuklarının eğitimine harcayan koca yürekli kadınımız Profesör Türkan Saylan,
36 bin kız çocuğunun hayatına dokundu, okumalarını, meslek sahibi olmalarını sağladı. Gözlerini
yumduğunda 29 bin üniversite öğrencisine burs veriyordu. 28 kız yurdu, 56 okul yaptırdı. Çağdaş
16
Yaşamı Destekleme Derneği’nin başkanıydı. Ne yazık ki haksız yere Ergenekon’dan yargılandı ve
haklı olduğu ancak hayatını kaybettikten sonra 2015’te ortaya çıktı. (Özdil, 2015, s: 117 - 118)
2. Türkiye’de Kadın Dayanışma Vakıf ve Derneklerinin Siyaset Üzerinde Etkileri
Ne yazık ki her gün kadınlara yönelik şiddet ve taciz haberlerini görüyoruz. Bu olaylar
karşısında kamuoyu yaratmak, mağdur kadınların hakkını aramak için kadın dernekleri ve vakıfları
bulunmaktadır. Ülkemizde dernek ve vakıf işlerinin çok sağlam temeller üzerinde ilerlediğini
söylememiz doğru olmayacaktır.Bugün Türkiye’de 80’in üzerinde kadınlar için dernekler ve vakıflar
bulunmaktadır. Bu dernek ve vakıflardan isimlerini sıklıkla duyduklarımız hakkında kısaca bilgi
vermek gerekirse;
a. Kadın Dayanışma Vakfı: “Kadın Dayanışma Vakfı, Mayıs 1993’te kurulmuş olan bir sivil
toplum örgütüdür. Vakfın kökeni 1987 yılında bir grup aktivist kadın tarafından oluşturulmuş
olan ‘Kadın Tartışma Grubu’na dayanmaktadır. Vakfın resmen kurulmasından önce, Ekim
1991’de, Ankara’da Altındağ Belediyesi ile işbirliği çerçevesinde bir Kadın Danışma Merkezi
açılmıştır. Bu, Türkiye’de kadın kuruluşlarının bir yerel yönetimle ilk işbirliği deneyimini
oluşturmaktadır. Yılında 1993 Altındağ Belediyesi işbirliği ile açılan Türkiye’nin ilk bağımsız
Kadın Sığınağını açmışlardır.
Kadın Dayanışma Vakfı, kadın dayanışması yoluyla, kadına yönelik her türlü şiddet, özellikle
aile içi şiddetle mücadele etmeyi amaçlayan bağımsız bir kuruluştur. Vakıf, kamuoyuna ve
medyaya yönelik çalışmaları ile kadının insan hakları konusunda baskı oluşturarak, kadına
yönelik şiddetin meşruiyetini sona erdirme yönünde toplumsal değişime katkıda
bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli eğitim programlarıyla aile içinde kadına yönelik şiddetle
mücadele konusunda, Danışma Merkezine gelen kadınlara, Vakıf gönüllülerine ve meslek
elemanlarına yönelik bilinç yükseltme çalışmaları yapmaktadır.
Vakıf, çeşitli kurum, kuruluş ve bireylerden sağlanan bağışlar ve üye katkılarıyla parasal
kaynak yaratmakta, gönüllü çalışanların destekleriyle varlığını sürdürmekte; aile içinde
kadına yönelik şiddete ilişkin kamuoyunu bilgilendirme, savunuculuk faaliyetlerini
yürütmektedir.” (Link12) .
b. Mor Çatı: “1989 yılı Ocak ayında şiddete maruz kalan kadınların hukuksal ve pratik destek
alabilecekleri bir telefon ağı oluşturuldu. Ancak bir süre sonra dayanışma ağlarının da
yetmeyeceği, bir sığınağın gerekli olduğu somut biçimde ortaya çıktı. Şiddetle yüz yüze olan
kadınlarla dayanışmayı sürdürmek, aile içindeki şiddete karşı mücadeleyi yaygınlaştırmak
amacıyla 1990'da Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kuruldu.” (Link13).
c. KAMER: 1997 yılında kurulan KAMER, Diyarbakır ve yakın çevresinde hizmet vermek
amacıyla kurulmuştur. (Link14) “Birkaç yıl önce İsveç'i sarsan, Türkiye'den göçmüş bir
17
ailenin kızının "namus cinayetine" kurban gitmesi üzerine, ne yazık ki kendi de bir cinayete
kurban giden İsveç Dışişleri bakanı AnnaLindh'in Türkiye'ye kadar gelerek KAMER
(Diyarbakır Kadın Merkezi) örgütüne 25.000 dolar bağış yapması, uluslararası kadın
dayanışması adına unutulmaz bir jestti.” (Link15, 2004).
d. KADAV: 1999 Marmara Depremi’nin ardından bölgedeki kadın ve çocuklarla dayanışmaya
koşan kadınlar tarafından kurulmuştur. Kadav faaliyetlerini şu şekilde betimliyor;
“Kurulduğumuz günlerden bu yana, kadına yönelik şiddetle ortak mücadeleye katılıyor,
şiddetten kurtulmak üzere başvuran kadınlara destek sağlıyor ve kadın emeği ve istihdamı
alanında farklı düzlemlerde faaliyetler yürütüyoruz. Son birkaç yıldan bu yana ise, bu
başlıklara ek olarak çoklu ayrımcılığa maruz kalan göçmen kadınlar ve mahpus kadın ve
LGBTİ bireylerle dayanışma örgütlemeye çalışıyoruz.” (Link16).
e. KADEM: “KADEM Kadınların sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal hayata aktif katılımlarını
sağlayarak, kadınların demokratik haklarının bilincinde olmalarını destekleyici, mesleki
gelişimlerine yönelik projeler ve aktiviteler gerçekleştirerek; araştırma, inceleme ve yayın
çalışmalarını teşvik etmek, yürütmek ve yaymayı amaçlamaktadır.” (Link17).
Burada aslında önemli olan vakıf ve dernek sayısının çokluğu değil, siyaset alanında ne kadar
baskı grubu oluşturabildikleridir. Günümüzde Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde ve bir çok iş
dalını kapsayan kadın dernek ve vakıflarıbulunmaktadır. Bu bahsetmiş olduğumuz kadın dernekleri ve
vakıfları, güçlerini birleştirmelerindeetkili sonuçlar almaktadır. Bunun örneğini en son geçtiğimiz
aylarda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) görüşülen ve Türk Ceza Kanunu'nda değişiklik
yapılmasını da öngören kanun tasarısında, çocuğa yönelik cinsel istismarın cezalandırılmasında ilk kez
12 yaş öncesi ve sonrasının birbirinden ayrı değerlendirilmesi sürecinde gördük. Tasarıyla ilgili
görüşmeler devam ederken, Adalet ve Kalkınma Partisi'nden (AKP) bir grup milletvekili, yeni bir
önerge sunmuş ve bu önerge ile "cebir tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın
işlenen cinsel istismar suçunda mağdur ile failin evlenmesi durumunda" cezanın uygulanmasının
ertelenmesini teklif edilmişti. Önergenin büyük tepki toplamasının ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan
sorununun "mutabakat içinde çözülmesi gerektiği" yönündeki açıklamasının ardından hükümet, bu
düzenlemenin tasarıdan çıkarılacağını ve tasarının kalan kısmının yasalaşacağını açıkladı. Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan, kamuoyunda oluşan rahatsızlıkları dikkate alarak,
düzenlemeyi toplumsal mutabakatla hayata geçirmek istediklerini söyledi.Sayan, "Biz, erken yaşta
evliliklere kesinlikle karşıyız. Bu düzenlemedeki önceliğimiz, çocuklarımızın yararı ve aile
bütünlüğünün korunması olmuştur" dedi.
Kadın ve Demokrasi (KADEM) Derneği Başkanı Doç. Dr. Sare Aydın da, "vicdan ve aklın
birleştiği bir tasarı" yapılması gerektiğini ifade etti ve önergenin geri çekilmesi kadın dernekleri
tarafından yeterli bulunmadı.Tasarıyla ilgili 126 kadın örgütünün imzasıyla yayımlanan bildiride,
sadece önergenin değil, çocuk istismarında kademeli yaş düzenlemesi getiren maddenin de geri
18
çekilmesi gerektiği bildirilmişti.Açıklamada, "22 Ekim 2016'da TBMM Başkanlığına getirilen torba
yasa ile TCK 103. maddede (af önergesi dışında) yapılmak istenen 12 yaş değişikliği, süren ceza
davalarında ve bundan sonra meydana gelecek olan çocuk istismarlarında, failleri hukuki koruma
altına alıyor, cinsel ilişkiye rıza yaşını 15'ten 12'ye indirme tehlikesi taşıyor" ifadesi yer
almıştı.Dernekler, söz konusu tasarıda 15 yaş altındaki çocukların cinsel davranışa rızasının
olduğunun kabul edilemeyeceğinin açıkça belirtilmesi gerektiğini ifade etmişlerdi. 126 kadın derneği
bir araya gelerek, bu kararın yasalaşmasının önüne geçmiştir.
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa’ya Göre
Şiddetin Tanımı: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı
çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da
özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen
fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır.
Ev içinde şiddet gören çoğu kadın için şiddetten kurtulabilmenin tek yolu evi terk etmek.
Ancak pek çok kadın için bu farklı sebeplerden dolayı mümkün olmayabiliyor. Bazı durumlarda ise
kadınlar, şiddet gördükleri halde evlerini terk etmek istemiyor. Bu yüzden 1998 yılında çıkarılan ve
koruma emri olarak da bilinen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa, evden uzaklaştırılması
gereken kişinin şiddeti uygulayan kişi olduğunu söylüyordu. Hem bu yasanın uygulanmasından elde
edilen deneyimler, hem de kadına yönelik şiddetin artması ve daha görünür hale gelmesi zamanla daha
kapsamlı bir yasaya ihtiyaç olduğunu gösterdi. Diğer pek çok kadın platformunun yanı sıra, 300’e
yakın kadın örgütünün üye olduğu Şiddete Son Platformu’nun 2011 ve 2012 yıllarında ortaya koyduğu
yoğun çabalar ve katkılar ile 8 Mart 2012 tarihinde, 4320 sayılı yasanın geliştirilmiş hali olan yeni bir
yasa kabul edildi. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa,
şiddet gören veya görme tehlikesi altında yaşayan kadınları ve aile bireylerini korumayı amaçlıyor.
Halen önemli bazı eksikleri olan ve “Yeni Şiddet Yasası” olarak da geçen bu yasa, İstanbul
Sözleşmesi temel alınarak hazırlandı. Ama ne yazık ki bu yasada da eksiklikler var. En önemli sorun
kadın sığınma evlerinin yeterli olmayışı ve belli bir süre sonra kadınların buralardan hiç bir
güvenceleri olmadan ayrılmak zorunda bırakılmalarıdır.
“İstatistikler, 2002-2015 yılları arasında 7.427 kadının katledildiğini işaret ediyor. Günde en
az 5 kadının öldürülüyor ve bu, adeta bir cins kırımından söz etmeyi olanaklı kılıyor. Son on ayda
271'i trans olmak üzere toplamda 617 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi.” (Link18, 2016).
“Mecliste kota zorunlu olarak iktidarda bulunan erkeklerden talep edilmektedir; hakkı veren
erkeklerdir ancak bunu sağlayan kamuoyu baskısı veya daha mikro düzeyde kadın çıkar gruplarıdır”
(Yaraman, 1999, s:156) İşte tam bu noktada kadın dernek ve vakıflarına çok fazla sorumluluk
düşmektedir. Özellikle de günümüzde kadına değer vermeyen bir hükümet ve erkek hegomanyası
altında olduğumuz düşünüldüğünde “birlikten güç doğar” sözüne daha çok inanmamız gerekmektedir.
19
Yukarıda ki örneklerde de gördüğümüz gibi kadın dernek ve vakıflarının bir araya gelerek kamuoyu
yaratmaları mümkündür. Özellikle de günümüzde gelişen teknoloji sayesinde, medya kuruluşları yer
vermeseler bile, sosyal medya üzerinden habercilik artmış ve bilgi paylaşımı hızlanmıştır. Bu yüzden
bunlar dikkate alınarak hükümetin kadın yasaları üzerinde etkisine karşı baskı grupları
oluşturulmalıdır. Etkili sonuçlar doğurmayan, adaletin yerini bulmadığı konularda kadınlar bir olarak
seslerini daha da yüksek şekilde duyurabilmelidir.
3. Türkiye’de Son 10 Yılda Kadınlar İçin Düzenlenen Yasalar
“Türkiye'de kadın-erkek eşitliği ilkesi; 2001 yılında Anayasa’nın 41. ve 66. maddeleri, 2004
yılında 10. ve 90. maddeleri, 2010 yılında ise yine 10. maddesinde yapılan değişikliklerle
güçlendirilmiştir.
Anayasa’nın 10. maddesine;
2004 yılında: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür.” hükmü eklenmiştir.
2010 yılında 10. maddenin ikinci fıkrasının sonuna: "…., bu maksatla alınacak tedbirler,
eşitlikilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." ibaresi eklenmiştir.
41. maddesine;
“Aile Türk toplumunun temelidir” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve eşler arasında eşitliğe
dayanır.” Hükmü eklenmiştir.
66. maddesinden;
Türk vatandaşlığının düzenlenmesi ile ilgili eşitsizlik içeren hüküm çıkarılmıştır.
90. maddesine;
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
anlaşmalarla ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda çıkabilecek
ihtilaflarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır." hükmü eklenmiş, bu çerçevede CEDAW ve
İstanbul Sözleşmesi de ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirilmiştir.” (Link19).
1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanununun kadın-erkek eşitliğinin daha
çok vurgulandığını görüyoruz;
20
- "Aile reisi kocadır" hükmü değiştirilerek "evlilik birliğini eşler beraber yönetirler." hükmü
getirilmiştir.
- Eski Kanunda evlilik birliğini temsil hakkı, bazı haller dışında kocaya ait iken, Yeni
Kanunda evlilik birliğinin temsili eşlerin her ikisine verilmiştir.
- Evin seçimini kocanın yapacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte
seçecekleri hükmü getirilmiştir.
- Kadına önceki soyadını kocasının soyadından önce gelmek üzere kullanabilme hakkı
veren ve 1997 yılında yapılan değişiklik yeni yasada aynen benimsenmiştir.
- Eski Kanunda yer alan eşlerin, çocukların velayetini birlikte kullanacağı, anlaşmazlık
halinde ise babanın reyinin üstün olacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin velayeti birlikte
kullanacakları hükmü getirilmiştir. Evlilik dışında doğan çocuğun velayeti anneye aittir.
- Yeni Kanunda eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda
olmadığı hükmü getirilmiştir. Ayrıca maddenin devamında "eşlerin meslek seçiminde
evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutması" gerektiği yer almıştır. (Eski
Kanunda yer alan kadının meslek seçiminde eşinden izin alacağı hükmü 1990 yılında
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir).
- Yeni Kanun, vesayeti kabul yükümlülüğünü sadece erkek ve koca için öngören maddeyi
kadın-erkek eşitliğini zedelediği için tamamen kaldırmıştır.
- Yeni Kanun mirasın taksiminde, tereke malları arasında yer alan ve ekonomik bütünlüğü
bozulmaması gereken tarımsal taşınmazların hangi mirasçıya özgüleneceği konusunda
erkek çocuklara kızlara nazaran öncelik tanıyan eski hükme yer vermemiştir.
- Eski Kanuna göre diğer rejimlerden biri seçilmemişse geçerli olan kanuni mal rejimi "mal
ayrılığı" iken, Yeni Kanunda "edinilmiş mallara katılma rejimi" getirilmiştir. Her eşin
kendi adına kayıtlı mallara sahip olması esasına dayanan mal ayrılığı rejimi yerine, yeni
mal rejimine göre evlilik birliğinin kurulmasından sonra her eşin karşılığını vererek elde
ettiği malvarlığı değerlerini (edinilmiş mallar) evliliğin sona ermesi ile eşler eşit olarak
paylaşır. Kişisel mallar ve miras yoluyla intikal eden mallar ise paylaşıma girmez.
- Eski Kanuna göre evin ve çocukların geçimi kocaya ait iken, Yeni Kanunda, "Eşler
birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıklarıyla birlikte katılırlar." şeklinde
düzenleme yapılmıştır.
- Yeni Kanun ile evlenme yaşı kadın ve erkek için eşitlenerek yükseltilmiş ve 17 yaşını
doldurma şartı getirilmiştir. Ancak hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir
sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir.
- Daha önce evlenme için müracaat yeri erkeğin oturduğu yerin evlendirme memurluğu
iken Yeni Kanunda kadın veya erkeğin oturduğu yerdeki evlendirme memurluğu olarak
düzenlenmiştir.” (Link19)
21
10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren Yeni İş Kanununun getirdiği en önemli ilerleme
işveren-işçi ilişkisinde cinsiyet dahil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım
yapılamayacağıdır. Bu kapsamda “Cinsiyet nedeniyle eşit değerde iş için daha düşük ücret
verilemeyeceği, Cinsiyet, medeni hal ve aile yükümlülükleri, hamilelik ve doğumun iş akdinin feshi
için geçerli sebep oluşturamayacağı, İşyerinde işçinin, işveren, diğer bir işçi veya üçüncü kişiler
tarafından cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemlerin
alınmaması halinde işçinin haklı nedenle işi derhal fesih hakkına sahip olduğu ve Kadın çalışanlara
verilen ücretli ve ücretsiz doğum izini ile süt izni sürelerine ilişkin hükümler” kanunda yer almıştır
(Link19).
1 Haziran 2005 yılında düzenlenerek yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu aşağıdaki maddeleri
içermektedir;
- Kadın, kız ayrımı biçimindeki tanım madde metninden çıkarılmıştır.
- Cinsel suçlar, kişilere karşı suçlar başlığı altında cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar olarak
değerlendirilmiştir.
- Zorla ırza geçme ve zorla ırza tasaddi kavramları kaldırılarak yerine cinsel saldırı ve
çocukların cinsel istismarı kavramları kullanılmıştır.
- Yapılan düzenleme ile eş üzerinde gerçekleştirilen ve cinsel saldırı suçunun nitelikli halini
oluşturan davranışlara ceza yaptırımı getirilmiş, ancak bu durumda soruşturma ve
kovuşturma yapılması mağdur eşin şikayetine bağlı tutulmuştur.
- Cinsel saldırının tanımı yapılmış ve cinsel saldırı suçunun temel şekli tanımlanmıştır.
- Cinsel saldırının vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi
bu suçun nitelikli hali olarak tanımlanmıştır.
- 18.06.2014 tarihinde yapılan değişiklikle cinsel suçlara ilişkin cezalar arttırılmıştır.
- İşyerinde cinsel taciz kavramı getirilmiş, cinsel taciz suçunun nitelikli halleri belirlenmiş;
buna göre hiyerarşi ve hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle
ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak kişiye karşı cinsel
tacizde bulunulması suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmıştır. Bu
düzenleme ile sadece üst değil, çalışanlar arasında da cinsel taciz suçu düzenlenmiştir.
- Dava veya cezanın ertelenmesini gerektiren etkin pişmanlık halleri düzenlenmiş, bu
düzenleme ile kaçırılan veya alıkonulan ile sanık veya hükümlülerden biri evlendiği
takdirde cezalarında indirim veya erteleme yapılması ya da bu cezaların silinmesinin
mümkün olamayacağı hükme bağlanmıştır.
- Kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli
hallerinin düzenlendiği maddeye “töre saikiyle” ifadesi eklenerek töre cinayetleri
faillerinin en yüksek ceza ile cezalandırılması kabul edilmiştir.
22
- Haksız tahrik maddesi düzenlenerek bu maddeye göre haksız tahrikin ancak haksız bir fiil
sonucunda meydana gelmesi durumunda uygulanmasına imkan veren bir düzenleme
yapılmış; cinsel saldırıya uğrayan kadını namus gerekçesiyle öldüren aile bireyleri ve
akrabalar ve diğer akrabaların haksız tahrik indiriminden yararlanamayacağı, her haksız
fiilin de haksız tahrik oluşturmayacağı madde gerekçesinde açıklanmıştır.
- “Kadının mağdur olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde, süresi yirmi haftadan fazla
olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak
bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi
gerekir.” hükmü getirilmiştir.
- Cinsel saldırı suçunun ağırlaşmış halleri düzenlenerek, cinsel saldırı suçunun işlenmesi
suretiyle mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır
ceza ile cezalandırılmıştır. Yürürlükteki mağyubiyet kavramı kaldırılmıştır. Ruh sağlığı
kavramı getirilmiştir. Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirilmiştir.
- Cinsel saldırı suçunun düzenlendiği maddede kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle suçun işlenmesi halinde daha ağır cezayı
gerektiren nitelikli unsurlar tanımlanmıştır.
- Kasten yaralama suçu düzenlenmiş ve bu suçun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş
veya kardeşe karşı işlenmesi suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir.
- “İşkence ve Eziyet” başlığı altında işkence fiilleri bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.
Suçun çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan
kişiye ya da gebe kadına karşı işlenmesi halinde sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunmuştur. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçu düzenlenmiştir ve
cezalarda artırım ve işkence sonucunda ölüm meydana gelmesi halinde ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasının verileceği belirtilmiştir.
- Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünün yerine
getirilmemesi suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma
yapılması şikayete tabi tutulmuştur. Maddede evli olsun veya olmasın gebe olan eşini
veya sürekli birlikte yaşadığı ve kendisinden gebe kalmış kadını çaresiz durumda terk
eden, yani ona her türlü yardımı yapmaksızın ortada bırakan kişi cezalandırılmaktadır.
- Fuhuş suçu düzenlenerek kişilerin ve özellikle çocukların fuhuşa teşviki, sürüklenmesi
fiillerinin hangi koşullarda suç oluşturduğu hususunda düzenlemeler yapılmıştır.
- Genital muayene bağımsız bir madde olarak düzenlenmiş, yetkili hakim ve savcı kararı
olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç
aydan bir yıla kadar hapis cezası getirilmiştir.
- Reşit olmayan kişiyle cinsel ilişkide bulunmak bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.
23
- Çocukların cinsel istismarı fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. Cinsel istismarın üst soy,
ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı üvey baba, evlat edinen, vasi gibi kişilerce
uygulanması halinde verilecek cezalar yarı oranında artırılmıştır.
- İnsanlığa karşı diğer suçlar içerisinde işkence veya insanlık dışı işlemlere veya biyolojik
deneylere tabi kılmak, cinsel saldırıda bulunmak, zorla hamile bırakmak, zorla fuhuşa
sevk etmek fiillerini işleyenlere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi ve bu
suçlardan dolayı zaman aşımının işlemeyeceği hükme bağlanmıştır.
- Kadın ve çocuk ticareti ile mücadele için düzenlemeler yapılmıştır.
- Ayrımcılık suçu düzenlenerek insanlar arasında yürürlükteki kanun ve nizamların izin
vermediği ayrımlar yapılarak bazı kişilerin hukukun sağladığı imkanlardan yoksun hale
getirilmeleri cezalandırılmıştır.” (Link19).
TBMM’de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun (KEFEK) kurulmasına ilişkin 5840
sayılı Kanun 24 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir
KEFEK, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi ile kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına
yönelik olarak Türkiye’de ve uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda
TBMM’yi bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde
TBMM’ye sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle kanun hükmünde kararnameler hakkında ihtisas
komisyonlarına görüş sunmak amacıyla kurulmuştur(Link19).
Bütün bu maddelere rağmen Türkiye’de kadının yanında olan, hayata geçmiş çok fazla
yasamızın olduğunu söylemememiz ne yazık ki mümkün değil. "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 29 Kasım 2011’de
Resmi gazetede yayınlandı. Ancak sözleşmenin adı Resmi Gazetede, “Kadınlara Yönelik şiddet”
yerine, “Aile İçi Şiddet” başlığıyla çevrilerek yayınlandı. İkinci olarak, 8 Mart 2012 tarihinde “Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun” TBMM’de kabul edildi.
Kadın örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen aile vurgusu daha başlıkta öne çıkarılarak, 1998’de 4320 ile
başlayan “ kadını birey değil de aile içinde bir süje olarak görme eğilimi” devlet geleneği olarak
devam ettirildi. Şiddete Son Platformu aracılığıyla yürütülen müzakereler sonucu şiddete uğrayan veya
uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri, tek taraflı ısrarlı takip mağdurları 6284
sayılı yasa kapsamına alındı. 6284 sayılı yeni yasada, şiddet; kişinin fiziksel, cinsel, psikolojik,
ekonomik zarar görmesi veya acı çekmesi ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler,
tehdit ve baskılar, kişiyi özgürlüğünden alıkoyma olarak tanımlandı. Kadına yönelik şiddetin cinsiyet
temelli bir ayrımcılık olduğu ve kadının insan haklarını ihlal ettiği ifadesi yer aldı (Link20).”
Türkiye’de kadın aile içinde ki bir obje olarak görülmekte, ayrı bir birey olarak
24
değerlendirilememektedir. Bundan kaynaklı olarakta sorunların yüzeyinde kalınmakta, kaynağına
inilememektedir.
Özellikle bizim toplumumuz gibi popüler kültür ile beslenen ve TV programlarını ağırlıklı
olarak takip eden toplumlarda bunlara göre düzenlemeler yapılmalıdır. Örneğin TV dizilerine bakacak
olursak; “İffet” dizisinde kadın kendisine tecavüz eden sevgilisini affeder, ona aşıktır. “Fatmagül’ün
suçu ne?” dizisinde 3 adam, 1 kadına tecavüz etti. Baskı ve para yoluyla kanun önünde
yargılanmalarının önüne geçildi, suçsuz biri suçu üstlendi. “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisinde adam,
eski karısına 5 yaşında ki çocuğunun gözünün önünde tecavüz etti. “Bir Çocuk Sevdim” dizisinde
henüz reşit bile olmamış lise oyuncusunu hamile bıraktılar. “Ay Tutulması” dizisinde yine tecavüz
sahnesi izlendi. “Canan” adlı dizide oyuncu kadının ağzı bağlanarak tecavüz sahnesi gösterildi.
“Muhteşem Yüzyıl” gibi sözde tarihin anlatıldığı bir dizi de yine tecavüz sahneleri gösterildi. “Yaprak
Dökümü” gibi Türkiye’de en yüksek izlenme skoruna sahip dizi de ilaçla bayıltıp, kıza tecavüz edildi.
“Binbir Gece” adlı dizide hasta çocuğu için para isteyen kadınla, zengin adam para karşılığında
ilişkiye girdi. Daha sonrasında kadın adama aşık oldu. Asmalı Konak, Hanımın Çiftliği gibi dizilerde
evin zengin adamı hizmetçisine tecavüz etti. Aşk-ı Memnu’da adamın eşine tecavüz ettiği sahne
gösterildi. Küçük kadınlar, Arka sıradakiler gibi dizilerde reşit bile olmamış rollerde gördüğümüz dizi
oyuncularına tecavüz edildi. “Menekşe ile Halil” dizisinde tam da kadınlar gününe gelen bölümünde
Menekşe’ye tecavüz sahnesi izlendi. Başta televizyonlarda reyting rekorları kırabilmek için cinsel
suçlar kullanılıyor. Üzerine bir de tecavüzcüyü affedip, aşık ettirip süreci normalleştiriyorlar.
Yargıtay tarafından “rızası var” denilen 13 yaşında ki N.Ç dört defa ameliyat olmak zorunda kaldı.
Çünkü “rızası var” denilen küçük kız, tecavüzler yüzünden oturmakta zorluk çekiyordu. Travmayı
atlatabilmek için yıllarca psikolojik destek gördü. Sosyal hizmetler tarafından ismi, kimliği
değiştirildi. Çok iyi bir eğitim gördü ve avukat oldu. Bugün 25 yaşında olan N.Ç hayata yeniden
başladı. Ama aynısı ne yazık ki yıllarca annesinin de bilgisi dahilinde babasının tacizlerine uğrayan
Senem B. İçin mümkün olmadı ve intihar etti. Ne yazık ki Senem B. ve N.Ç gibi durumda olan
yüzlerce, binlerce kişi var. Bu durumda devletin ağır yasalar çıkartarak, kadınların yanında durması
gerekiyor. Kaçkar TV'de yayınlanan Cumhuriyet adlı belgeselde Atatürk'ün sigara içen görüntüleri
yayınlanınca kanala RTÜK'ten ceza geldi. Kurulun CHP, MHP ve BDP'li üyeleri cezanın
kaldırılmasını istedi ancak bu istek AK Partili üyelerce kabul edilmedi. Oysa RTÜK yukarıda
bahsetmiş olduğum dizilerden sadece “Fatmagül’ün Suçu Ne” adlı diziye “3984 Sayılı Yasanın 4.
maddesinin; kadınlara, güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik
edilmemesine ilişkin (u) bendi ile gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini
zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmamasına
ilişkin (z) bendinin ihlali gerekçesiyle Kanal D’ye uyarı cezası verilmesini kararlaştırdı” (Link21,
2010). Dizilerde bu sahnelerin çıkartılması ve RTÜK tarafından uyarı şeklinde değil, ağır cezalarla
yaptırımları olması gerekiyor. Ama ne yazık ki bununla ilgili güçlü bir yasaya sahip değiliz. Ağırlıklı
25
olarak aile ve çocuk ahlakı üzerine düzenlenen yasalarımızda, bu tür sahnelerin önüne geçebilecek bir
düzenleme bulunmamaktadır.
Şiddetin ve cinayetin bu kadar yüksek olduğu ülkemizde ne yazık ki silah almakta son derece
kolaydır. Henüz 23 yaşında olan Galatasaray Üniversitesi son sınıf öğrencisi Begüm, bir akrabasının
kınasında maganda kurşunu sonucu hayatını kaybetti. Begüm’ü öldüren maganda yakalandı. 16 sene
hapis cezası verildi. Yargıtay cezayı az buldu, kararı bozdu. Yerel mahkeme tekrar yargıladı ve cezayı
22 seneye çıkardı. Yargıtay onadı ancak bu arada beş senelik tutukluluk süresi dolduğu için, maganda
serbest bırakılmıştı ve kayıplara karışmıştı. Üç sene saklanmayı başaran maganda sonunda yakalandı.
Türkiye’de 2 milyon ruhsatlı, 5 milyon ruhsatsız silah bulunmaktadır. Yani 10 kişiden 1’nin belinde
silah, her 4 evden 1’inde silah bulunuyor. Irak’ta savaşın başladığı ilk 2,5 yılda 1.877 Amerikalı
ölürken, Türkiye’de 2,5 yılda 2.150 kişi maganda kurbanı olmuştur (Özdil, 2015, s:14-15).
“Türkiye’de 1 milyon çocuk gelin bulunmaktadır. Gaziantep’te özel hastanede 18 yaşında
birinin kimliğini kullanarak doğum yapan kız çocuğunun aslında 12 yaşında olduğu ortaya
çıktı. Bolu’da imam nikahıyla yaşayan 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu
anlaşıldı. Adana’da 13 yaşındaki kız çocuğuna düğün yapıldı. Sakarya’da kuzeniyle
evlendirilen 15 yaşındaki kız çocuğu evden kaçıp polise sığındı. Tekirdağ’da bir noterin 14
yaşındaki kızlarını evlendirmek isteyen anne-babaya muvafakatname verdiği ortaya çıktı.
Tokat’ta evlendirilen 12 yaşındaki kız çocuğunun dört aylık hamile olduğu anlaşıldı. Ağrı’da
16 yaşında evlendirilen kız çocuğu tuvalette eli-kolu bağlanmış halde bulundu. İzmir’de 12
yaşında evlendirilen kız çocuğu sezaryenle doğum yaptı. Adana’da imam nikahıyla
evlendirilen 16 yaşındaki kız çocuğu, trenin önüne atlayarak canına kıydı. Samsun’da
otomobil çarptı diye koma halinde hastaneye getirilen 14 yaşındaki kız çocuğunun imam
nikahlı eşi tarafından dövüldüğü, sonra da kaza süsü vermek için motosikletle üzerinden
geçildiği ortaya çıktı. Ordu’da 13 yaşında başlık parasıyla evlendirilen, 16 yaşında anne olan
kız çocuğu imam nikahlı kocasının evi terk etmesi nedeniyle ortada kaldı. Resmi raporlara
göre Türkiye’de her üç evlilikten biri, çocuk gelin. Türkiye bu utançta Avrupa şampiyonu.
Kongo, Afganistan, Uganda ve Nijerya’nın arkasından dünya beşincisi. Her 10 çocuk gelinden
dördü, ikinci eş. Kadın sığınma evlerimizde barınanların üçte biri çocuk gelin. Çocuk koruma
Kanunu’na göre, 18 yaşını doldurmamış kızlar, çocuk gelin sayılıyor. Medeni Kanun’a göre
17 yaşını doldurmamış kızlar, çocuk gelin sayılıyor. Türk Ceza Kanunu’na göre 15 yaşını
doldurmamış kızlar, çocuk gelin sayılıyor. Hakim kararıyla evlilik için 16 yaşını doldurma
şartı aranıyor. Açıkça görüldüğü gibi her kanun ayrı telden çalıyor. Kanunlar arasındaki
çelişkiyi ortadan kaldırmak için çaba harcanmıyor. Sırf bu durum bile çocuk gelinlere nasıl
göz yumulduğunu kanıtlıyor.”(Özdil, 2015 , s:63-64).
26
Çocuk gelinlerden olan Kader Erten 12 yaşında evlendirildi, 13 yaşında anne oldu, 14 yaşında
ölü bulundu. Kader’in nikahsız eşine 10 sene, babası ve kayınpederine dörder sene hapis cezası
verildi. Ama beş sene denetime tabi tutularak hükmün açıklanması geri bırakıldı. Hepsi salıverildi.
Kader’in annesi ve kayınvalidesi bölgenin sosyal yapısında kadınların söz sahibi olmaması gerekçe
gösterilerek beraat kararı gösterildi. İmam nikahını kıyan imam cinsel istismara yardımcı olmak
suçundan aranmaya başlandı. Kader 2014’te öldü, imam bir sene arandı. Bir sene sonra Anayasa
Mahkemesi “imam nikahından önce resmi nikah kıyma şartını” kaldırdı. Resmi nikahtan önce imam
nikahı kıyanlara hapis cezası veren kanun maddesi iptal edildi. Böylece çocuk gelinlere imam nikahın
yasal engeli kaldırılmış olundu (Özdil, 2015, s: 73).
62 yaşında ki bir adam, katılmış olduğu evlendirme programında hayatını anlattı. 17 yaşındaki
kuzenini zorla kaçırmış, imam nikahıyla kapatmış, bir başkasından kıskanmış ve eşini bıçakla
öldürmüş. Kendisine verilen 14 seneden 6 sene yattıktan sonra afla çıkmış. Daha sonra iş yerinde
tartıştığı arkadaşını ağır yaralayınca 4 sene daha hapiste yatmış. Ardından evlenmiş fakat dul bir
kadınla nikahsız olarak yaşamaya başlamış. Tartışma sırasında baltayla nikahsız yaşadığı kadını
öldürerek hapse girmiş ve 6 sene daha yattıktan sonra çıkmış. Katıldığı evlendirme programında
“kader kurbanıyım” dedikten sonra Seda Sayan’ın programına katıldı. Seda Sayan’ın “bu kadar güler
yüzlü katil gördünüz mü?” sorusuyla gülüp, izleyicisine kendisini alkışlattıktan sonra kadın örgütleri
Seda Sayan hakkında suç duyurusunda bulundu. Programın Schafer sponsoru, desteğini geri çekti.
CHP milletvekili Sabahat Akkiraz, suçlu ve suçluyu övmekten suç duyurusunda bulundu. Bu suç
duyuruları karşısında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü”
yasalarına değinerek, şikayetler hakkında takipsizlik kararı verdi (Özdil, 2015, s:96).
Özgecan Aslan cinayeti bütün Türkiye’yi sarsmıştı. Özellikle AKP döneminde artan kadın
cinayetlerinden dolayı hükümet ağır eleştirilere hedef olmuştu. Katil ve yardımcıları müebbet hapis
almıştı ama atlanan en önemli konu Özgecan’ın dolmuşa bindiği dolmuş hattından daha önce kız
öğrencilerin tamamının şikayette bulunmuş ama dikkate alınmamış olmasıydı. Eğer dikkate alınmış
olsaydı Özgecan, Çağ Üniversitesi’nde son sınıfta psikoloji öğrencisi olarak aramızda olacaktı (Özdil,
2015 , s:136).
27 yaşındaki ilkokul öğretmeni Gülşah Aktürk, eski erkek arkadaşı Hakan Başar tarafından
yeniden birlikte olmaları için tehdit ediliyordu. Mahkemeye şikayet dilekçesi verdi. “Yardım istemek
için Van valiliğine gittim, vali yardımcısı en kötü ihtimalle öleceğimi, ölümün hak olduğunu, kaçış
olmadığını, hiç olmadı istifa edebileceğimi, yanımda biber gazıyla gezmem gerektiğini söyledi” dedi.
Bu durumda Gülşah, Konya’ya ailesinin yanına gitti. Van kültür müdürlüğünde çalışan eski erkek
arkadaşı izini buldu ve başından tabancayla vurarak Gülşah’ı öldürdü. Katilin bilgisayarında yapılan
incelemede cinayeti işlemeden önce kaç sene ceza alacağını araştırdığı ortaya çıktı. Hakan Başar,
2015’te müebbet hapisle yargılanıyordu ama mahkemeye kravat takarak gelip, iyi halden yargılandı.
27
8-10 sene arası ceza aldı. Gülşah’ın şikayetçi olduğu, dilekçesinde adı geçen vali yardımcısı Zafer
Coşkun ise Kastamonu Taşköprü’ye kaymakam olarak atandı (Özdil, 2015, s:273). Özellikle katil ve
tecavüzcülerin kravat takarak, şeytana uydum diyerek iyi halden indirim almaları toplumda çok fazla
ses getirse de ne yazık ki önüne geçilememiştir. Ayrıca bu durumların önüne geçmeyen, Zafer Coşkun
gibi kişilerinde yargılanmaması yasal boşluktur. Buradaki yasal boşluğu doldurmak içinde yapılan bir
çalışma da bulunmamaktadır.
“Van’da tecavüze uğrayan 12 haftalık hamile 23 yaşındaki genç kadın töre korkusuyla devlete
sığındı. Ancak kürtaj için başvurduğu kadın savcı Nazik Yüksel Ceren “Kürtaj için yazı veremeyiz.
Doğum yap eğer bebeği istemezsen devlet bakar” yanıtını verdi” (Özbudun, 2016 , s:195).
Örnekleri uzatmak mümkün; ancak bu kadar örnek bile yargının yeterli olmadığını
göstermektedir. Yargıçlar delil yetersizliği, delilleri değiştirme durumunun olmayışı, temyiz süresinin
uzunluğu benzeri gerekçelerle suçluları salıvermektedir. Suçun net olarak belli olduğu durumlarda ise
tahrik, iyi hal indirimi, kadının rızası vb. Gerekçelerle yasaların ön gördüğü cezaların en düşüklerini
tercih etmekteler. Radikal yazarı Cüneyt Özdemir’in tecavüzlere yönelik yazmış olduğu yazıda bile 3
aydan iki yıla kadar hapis istemiyle dava açılırken, tecavüzcüler daha az cezalara çarptırılmaktadır.
Kadını şiddetten koruma amaçlı “evden uzaklaştırma kararı” içeren Türkiye’deki ilk yasa,
4320 sayılı “Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun”1998’de çıkarıldı. Ardından yasadaki eksiklerden
ve uygulamadan kaynaklanan sorunlar, kadın cinayetlerindeki artış, şiddetin önlenemeyişi üzerine iki
önemli düzenlemeye gidildi.
Bülent Arınç gibi cinsiyetçi konuşmalarına tanık olduğumuz bir diğer örnek ise Ömer Tuğrul
İnançer’dir. İnançer, sokağa çıkan hamilelerin terbiyesiz olduğunu söylemiştir. Buna rağmen
kendisinin bu cinsiyetçi söylemiyle ilgili herhangi bir ceza almamıştır. Diğer bir örnek ise Sibel
Üresin’dir. Gündemde çok geniş yankı bulmasını sağlayan “Kadının dayak yemesi, aldatılması bana
göre boşanma sebebi değildir” sözleri çok konuşulmuş ama yine İnançer’de olduğu gibi herhangi bir
ceza ve yaptırıma maruz kalmamış “düşünce özgürlüğü” olduğunu belirtmiştir. Gündemimizde geniş
yer bulan “kadın erkek eşitliği fıtrata ters, kürtaj yasağı, sezaryen yaptırma, en az 3 çocuk, hamilelerin
sokağa çıkmaması, kadınların kahkaha atmaması, kızlı erkekli grupların olmaması gerektiği” gibi
konuların hepsi AKP döneminde yaşanmış ve en baştan en alta kadar kimse bu sözlerin karşılığında
bedel ödememiştir. Bu da Türkiye’de kadın gücünün her gün daha çok kan kaybetmesine sebebiyet
vermektedir.
4. Markaların Kadınlar İçin Hazırladıkları Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri
“Hitay Yatırım Holding firmalarından online araştırma şirketi DORinsight tarafından
‘‘Türkiye’nin Kadına Yönelik Sosyal Sorumluluk Liderleri’’ araştırması 28 Şubat-3 Mart 2014
tarihleri arasında online olarak gerçekleştirildi. Araştırmaya; 18 yaş üstü, Türkiye temsili
28
A,B,C1,C2,D ve E sosyo-ekonomik segmente mensup 306 kişi katıldı. Araştırmaya katılanların yüzde
38’i kadına yönelik sosyal sorumluluk projelerini düşündüğünde aklına gelen ilk kurum olarak Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı yanıtını veriyor.
Araştırmaya göre en çok hatırlanan kadına yönelik sosyal sorumluluk projesi yüzde 56’yla ‘‘
Baba Beni Okula Gönder’’. Katılımcıların yüzde 52 oyunu alarak ikinci sıraya yerleşen projeyse
‘‘Kardelenler’’ projesi oluyor. Bu iki yanıtı verenlerin yüksek çoğunluğunun AB SES grubuna
mensup olduğu da dikkatlerden kaçmıyor. Bu iki projeyi yüzde 45’le ‘‘Haydi Kızlar Okula’’, yüzde
25’le ‘‘Aile İçi Şiddete Son’’, yüzde 19’la ‘‘Kadına Yönelik Şiddete Son’’ takip ediyor. Katılımcılara
‘‘Markaların kadına yönelik sosyal sorumluluk projelerini ne derece samimi buluyorsunuz?’’ diye
sorulduğunda ise görüşülen her 10 kişiden 4’ünün markaların kadına yönelik sosyal sorumluluk
projelerini samimi bulduğu ortaya çıkıyor. Bu oranlara yüzdelik olarak bakıldığında araştırmaya
katılanların yüzde 41’i markaların kadına yönelik sosyal sorumluluk projelerini samimi bulurken;
yüzde 32’si yapılan projeleri samimi bulmadığını, yüzde 27’si ise kararsız kaldığını söylüyor.
Katılımcılara ‘‘Bir markanın kadına yönelik bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirmesi
veya yatırım yapması sizin için ne derece önemli?’’ sorusu yöneltildiğinde, katılımcıların yüzde 88’i
önemli olduğunu, yüzde 2’si önemsiz olduğunu, geriye kalan yüzde 10’luk kısım ise kararsız kaldığını
ifade ediyor. Katılımcıların yüzde 75’i bir markanın kadına yönelik bir sosyal sorumluluk projesi
gerçekleştirmesinin veya yatırım yapmasının, o markadan yapmış olduğu satın alma davranışını
olumlu etkileyeceğini söylerken, yüzde 4’ü olumsuz etkileyeceğini, yüzde 19’u kararsız olduğunu,
yüzde 3’ü ise bilmediğini dile getiriyor. Çalışmadan çıkan bulgular incelendiğinde, tüketiciler kadına
yönelik sosyal sorumluluk projelerini önemli buluyor.” (Link22).
Baba Beni Okula Gönder Projesi: 2004 yılında Doğan Gazetecilik’in başlattığı özellikle Milliyet
gazetesi markasının öne çıkarıldığı Baba Beni Okula Gönder projesi, Türkiye’de çok ses getirmiş bir
projedir. Projenin amacı; Türkiye’de ekonomik yetersizlik ve aile baskısı gibi nedenlerle okulla
bağlantısını koparmak zorunda kalmış kızlarımızın yeniden okula kazandırılmasıdır. Özellikle
ülkemizin doğu illerinde önemli bir problem olarak ortaya çıkan kız çocuklarının okullara
gönderilmemesi durumunun aşılması için büyük farkındalıklar yaratan bu proje, ülkemizdeki KSS
projeleri içerisinde en anlamlılarından biridir. Nitekim hükümet, iş adamları ve 300 binden fazla
destekçisi tarafından verilen katkılar ile 8 yılın sonunda sorunların çözümünde önemli ölçüde yol
alınmıştır.
Kardelenler: Turkcell’in bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu en kapsamlı ve en çok ses getiren
sosyal sorumluluk projesidir. 2000’li yıllarda adım atılan projede amaç kız çocuklarına eğitimde fırsat
eşitliğini sağlayabilmekti. Projede 2014 yılına kadar 100.000 burs verilmiş ve 28.000 kız çocuğuna
ulaşılmış. Proje ile eğitim öğretim hayatını başarı ile bitiren 15.000 kız çocuğu mezun oldu.
Turkcell’in Kardelenler dışında da, özellikle eğitim alanında gerçekleştirdiği pek çok proje mevcut,
29
fakat “Kardelenler” 13 yıl sonunda Turkcell markasından bağımsız bir hal aldı, hatta National
Geographic belgesellerine konu olan proje Türkiye’ye önemli artılar sağlayan bir KSS kampanyası
olarak girişimlerine devam ediyor(Link23).
Aile İçi Şiddete Son: Projenin en büyük amacı aile içi şiddete dikkat çekmek ve farkındalık
oluşturmaktı. Sonunda hükümet, sivil toplum örgütleri ve diğer medya organları sorunun üzerine
gitmeye karar verdiler. Kamuoyu oluşturulmasının dışında da, 9 yılda 13.500 mağdura destek verildi
ve 1.500’den fazla mağdur güvenli yerlere yerleştirildiler(Link23).
Bu bahsetmiş olduğumuz projeler dışında da markalar kadınlara yönelik örnek olacak sosyal
sorumluluk projelerine imza atıyor. Örneğin Aceka Holding, KADAV ile birlikte kadına yönelik
şiddet ve kadının şiddete uğradın da neler yapması gerektiği, kanunda bu konuda kadının haklarını
içeren bilgilendirme el kitapçıkları dağıttı (Link24). Filli Boya, kadınların mesleki gelişimlerine ve
kendi ayakları üzerinde durabilmelerine destek olmak amacıyla “Filli Kadın Ustala” projesini başlattı.
Bu projeyle kadınlara meslek kazandırılması hedefleniyor. Ford Otosan, Koç Holding’in ‘Ülkem İçin’
projesi kapsamında, Uçan Süpürge ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle, ‘Bal Arıları Mühendis
Oluyor’ başlığıyla bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi başlattı.81 ilde 81 okulda kız öğrencilere,
ailelerine ve öğretmenlere mühendislik mesleğinin tanıtılacağı projeye Ford Otosan’ın mühendis
çalışanları destek verecek. Proje boyunca, meslek seçimi hakkında farkındalık yaratılarak kadın ve
erkekler için fırsat eşitliğinin önemine vurgu yapılacak ve mühendislik mesleğini seçen kız öğrenci
oranını artırmak için eğitimler verilecek. Ford Otosan mühendisleri de rol model olarak mühendislik
mesleğini, çalışma koşullarını ve kendi tecrübelerini öğrencilere ve ailelerine aktaracak.81 ilde, 81
liseye, 8100 kız ve 8100 erkek lise öğrencisine, velileri ve öğretmenlerine ulaşılması hedeflenen
çalışmada, iki yıl boyunca farkındalık eğitimleri verilecek. Projenin devamında ise
sürdürülebilirliğinin sağlanması adına Ford Otosan ve Uçan Süpürge tarafından beş yıl boyunca ortak
bir izleme programı yürütülecek. Proje sonunda üniversitelerin mühendislik bölümlerini tercih eden
kız öğrencilere, Ford Otosan’da staj olanağı da sunulacak.
Singer ise geçen yıl itibarıyla güncellenen ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa yürütülen
protokol kapsamında, Türkiye’deki tüm kız meslek liselerindeki dikiş ve dikişle ilgili bölümlere
destek oluyor, okullara makine bağışında bulunuyor, öğrencilere burs sağlıyor.
Mercedes-Benz Türk, meslek sahibi olmayı amaçlayan ilköğretim okulu mezunu, olanakları
kısıtlı ve çalışkan kız öğrencileri mesleki eğitime teşvik etmek, kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak
ve ekonomik yaşama katılmalarını sağlamak amacıyla 2004 yılında “Her Kızımız Bir Yıldız” projesini
başlattı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile birlikte hayata geçirilen bu projeye tedarikçiler,
bayiler ve Mercedes-Benz Türk çalışanları da destek verdi. Bugüne kadar 56 ilde 3 bin 500’ü aşkın
kıza eğitim desteği verildi ve meslek sahibi olmaları sağlandı. Hali hazırda şirket, proje kapsamında
bin lise ve 200 üniversite öğrencisine burs vermeye devam ediyor.
30
Proje kapsamında öncelikle teknik meslek lisesi öğrencisi kızlara burs veriliyor. Bunun
yanında burslu kızlara staj olanakları sağlayarak ve mezuniyet sonrasında başarılı olanlar şirket
ihtiyaçları doğrultusunda istihdam ediliyor. İlk dönemde motor, elektrik/elektronik, torna/tesviye,
makine ressamlığı ve bilgisayar branşlarmda mesleki eğitime öncelik verilen projede artık pek çok
başka bölümde olan öğrencilere de burs veriliyor. Bugüne kadar eğitimini tamamlayan 20 “Yıldız”
kıza Mercedes-Benz Türk’te iş imkanı sağlanmış. Kısa süre önce hizmete açılan özgeçmiş bankası
projeden yararlanan kızlara Mercedes-Benz Türk ve yetkili bayilerinde işe girme ve staj yapma fırsatı
yaratılıyor.
Saç bakımı firması Gliss, Türkiye’de geniş bir satış ağına sahip bakım ürünleri mağazalar
zinciri Watsons ve ülkemizin tanınmış iş kadınlarını çatısı altında toplayan etkin sivil toplum kuruluşu
Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD), kadınların meslek kazanması adına güçlerini birleştirdi. 10
başarılı iş kadını da hayata değer katmak için onlara destek verdi. “Hayata 10 Kat Değer Kat”
projesine Aslı Şen, Demet Sabancı Çetindoğan, Didem Çapa, Feryal Gülman, Prof. Dr. Neşe Kavak,
Nilüfer Bulut, Saba Tümer, Sema Güral Sürmeli, Şükran Güzeliş ve Tülin Şahin’den oluşan 10
başarılı kadın 10 farklı çanta deseni tasarlayarak destek verdi. Proje kapsamında, Gliss ürünlerinin
içinde bulunduğu özel tasarım çantalar, sadece Watsons mağazalarında satışa sunulacak ve elde edilen
gelir TlKAD’m açacağı “Kadınlara Meslek Edindirme Kursu”na aktarılacak. Kadınlar, eğitim
programlarını tamamlamalarının ardından Watsons mağazalarında çalışma fırsatı yakalayabilecek.
P&G, kadını iş hayatına kazandırmayı teşvik eden özgüven temalı kampanyalarıyla dikkat
çekiyor. Yıllar önce Orkid markasıyla başlatılan “Çocuk da Yaparım Kariyer de” bunun ilk örneğiydi.
“Çocuk da Yaparım Kariyer de” Türkiye’de hayata her an dâhil olmak isteyen kadınlar için hala
kullanılan bir slogan haline geldi. 2014 Temmuz ayında Orkid markasıyla yine “Kız Gibi” ifadesini
“yapabileceğinin en iyisini yapmak” anlamına gelen bir tanıma dönüştüren yeni bir kampanya başlatan
şirket, Eylül ayında Clinton Global İnisiyatif Yıllık toplantısında 100 milyon kız ve kadının güven
kazanmasına yardımcı olma taahhüdünde bulundu (Link8).
Yapılan çok sayıda ve başarılı kadına yönelik sosyal sorumluluk projelerini anlatmamız mümkün. Bu
projeler her ne kadar kadınların sosyal ve iş hayatına katılımlarını arttırmaya yönelik olsa da burada
önemli olan sürdürülebilirliktir. Örnekler arasında bulunan Aceka Holding’in KADAV’la iş birliği
sonucu dağıtmış olduğu kitapçıklardan sonra başka bir çalışma daha yapmış olması, devamını
getiriyor olması gerekirdi. Sosyal sorumluluk projelerinde sürdürülebilir çalışmalar olması esastır.
SONUÇ
Kadın hakları kavramı özellikle 19.yy’da büyük önem kazandı.Dünya genelinde doğuda ki
ülkelere baktığımızda; Mısır'daki kadınların %99.3'ünün cinsel tacize maruz kaldığını, siyasal alanda
kendilerine neredeyse hiç yer bulamadıklarını görüyoruz. Irak parlementosunda hiç kadın milletvekili
31
yer almamaktadır. Ayrıca Iraklı bir kadın, pasaport almak isterse erkek bir yakınının izin verdiğine
dair belge götürmesi gerekmektedir.Suudi Arabistan'da kadınların araba kullanması yasalar ile
yasaklanmıştır. Bu ülkede tecavüz ve cinsel saldırı 'zina' sayılabilir.Yemen'de kızların sadece %53'ü
ilkokula gönderilmektedir. Kadınların binde 2'si, doğum sırasında hayatını kaybetmektedir.Sudan'da
kızlar için yasal evlenme yaşı 10'dur. Ortalama olarak her 30 kadından 1'i hamilelik sırasında hayatını
kaybetmektedir. Sudan'da ise kadınların binde 7.3'ü doğum sırasında hayatını kaybetmektedir.Lübnan
yasalarına göre tecavüz eden kişi, tecavüze uğrayan kadınla evlenme hakkına sahip olmaktadır.
Yasadışı kürtaj yapan kadın 7 yıl hapse mahkum olmaktadır.Filistin'de kadınların okuma yazma oranı
%92.6'yken, sadece %17'si istihadam edilmektedir. Kadınlar için evlenme yaşı, Batı Şeria'da 15,
Gazze Şeridi'nde de 17'dir.İç savaştan aşırı zarar gören Somali'de, 2012 yılında dünyanın doğum
sırasında en yüksek kadın ölüm oranı yaşanmıştır. Bu oran %1.2'dir. Ayrıca hazırlanan bir rapora göre,
Somali'deki kamplarda 1200 kadın tecavüze uğramıştır. Cibuti ülkesinde cinsel tacizle alakalı bir yasa
yoktur. Kadınların %93'ü kadın sünnetine maruz kalmaktadır.Bahreyn'de kadınların %33'ü aile içi
şiddete maruz kalmaktadır. Bir kadının tanıklığı, yarım adamın tanıklığına eşittir. Bu da demek oluyor
ki, 2 kadın, 1 erkeğin tanıklığına eşittir.Mauritius'da kadınların sadece %9'u doğum kontrolünden
haberdardır. 1 aylık bebekken %69'u kadın sünnetine maruz kalmaktadır.Birleşik Arap Emirliklerinde
evlilik dışı çocuk yapmak tutuklanma sebebidir. Ve müslüman olmayan bir erkekle evlenmeleri de
yasalara göre yasaklanmıştır.Nisan ayında Libya'daki sosyal işler bakanlığı, Libyalı kadınların yabancı
erkeklerle evlenme taleplerini askıya almıştır. Kadınların %99'undan fazlası aile içi şiddete maruz
kalmaktadır. Fas ceza kanunu kadınların kocalarını terk etmelerini yasaklamıştır. 15-49 yaş arası
kadınların %44'ü okuma yazma bilmemektedir. Ülkedeki evliliklerin %10'unda 18 yaşından küçük
kızlar evlenmiştir. Cezayir hukukunda eşe tecavüzün cezası yoktur. 14 Ekim 2012'de, Cezayir'de
cinsel saldırıdan birisi ceza almıştır. Bu tarihe kadar cinsel saldırıdan dolayı ceza alan yoktur.12 Aralık
2012 tarihinde Tunus devletinin ilk aile içi şiddet barınağı ve acil yardım hattı hizmete açılmıştır.
Tunus'da kadınlar aynı işte çalıştığı erkeğe göre, %33 daha az maaş almaktadır. Ve doğum izni sadece
30 gündür. Katar'da kadınların ehliyet alabilmesi için kocalarının izin verdiğine dair belge getirmek
zorundalardır. Her yıl yaklaşık 100.000 göçmen kadın evlilik dışı doğum yaptığı için hapse
girmektedir.Ürdünlü bir kadın yabancı bir erkekle evlendiği zaman, hem kocası ve hem de doğacak
çocukları Ürdün vatandaşı olamamaktadır. Ülkedeki gayrimenkullerin sadece %17'si kadınlara
aittir.Kuveyt'te cinsel şiddeti yasaklayan bir yasa bulunmamaktadır. Ve evlilik içi tecavüz suç
sayılmamaktadır. Kadınlar için evlenme yaşı 15'ken, erkekler için bu yaş 17'dir.Umman
parlementosunun sadece %1.2'si kadınlardan oluşmaktadır. Umman yasalarına göre mirastan
erkeklerin aldığının yarısı kadar alabilmektedirler. Bu ülkede erkek herhangi bir sebepten dolayı
karısını boşayabilmektedir. Ancak bir kadının boşanma hakkını elde edebilmesi için 8 sebep
içerisinden birini sağlaması halinde boşayabilmektedir. Bütün bu saydığımız ülkelerin ortak noktaları
hepsinin geri kalmış, kadına değer vermeyen ve dünyada başarılarıyla adlarını duyurabilmiş
ülkelerden olamamalarıdır. Batı ülkelerine baktığımızda ise Almanya’nın büyük şirketlerinde çalışan
32
kadın sayısını arttırmamalarından dolayı yasa getirdiklerini görüyoruz. Almanya’da ki yasa ile borsaya
kayıtlı 108 işletmenin denetim kurullarında bulunan kadınların oranının yüzde 5’ten yüzde 30
seviyesine çıkarılması amaçlanıyor. Ayrıca yaklaşık üç bin 500 işletmeye de kadın kontenjanlarını
kendilerinin belirleyeceği bir düzenleme yapılacak (Link25, 2015). İtalya’ya baktığımızda ise “kadına
karşı şiddet” derslerinin yapıldığı görülmektedir (Link26, 2013). Finlandiya’da bir kişiyi evlilik
yapmaya zorlamak suçtur. Örneğin, ebeveynlerin çocuklarını evlenmeye zorunlu kılma ya da bu yolda
baskı uygulama hakları yoktur. Gerek kadının, gerekse erkeğin boşanma başvurusunda bulunma hakkı
vardır. Diğer eşin rızası olmadan da boşanabilmektedir.İş hayatında kadınlara ve erkeklere aynı
şekilde davranılmalıdır. Cinsiyete dayanarak ayrımcılık yapmak suçtur. Bu, örneğin, cinsiyete
dayanarak erkeğe kadından daha fazla ücret ödenemeyeceği ya da kadın çalışanın gebe olması
nedeniyle işten çıkartılamayacağı anlamına gelmektedir.Eşitlik Yasası, cinsiyet nedeniyle ayrımcılık
yapmayı yasaklamaktadır. Eşitlik Temsilcisi, Eşitlik Yasası’na uyulup uyulmadığını denetleyen resmi
yetkilidir. Cinsiyet nedeniyle iş hayatında ayrımcılığa uğratıldığınızdan kuşku duyuyorsanız, Eşitlik
Temsilcisi’yle ya da kendi meslek sendikanızla iletişime geçebilirsiniz. Şiddet Finlandiya’da her
zaman bir suçtur. Aile içinde ve çift ilişkisinde uygulanan şiddet, örneğin, dayak atmak ve cinsel
şiddet her zaman suçtur (Link27, 2016). İspanya'da yaklaşık 380'i kadın örgütü olmak üzere 450'ye
yakın sivil toplum örgütü ile işçi sendikaları ve sol görüşlü siyasi partilerin çağrısıyla kadına yönelik
şiddete karşı başkent Madrid'de büyük bir gösteri düzenlendi. Bu gösteri 2015 yılında düzenlenmiş
olup, yıl boyunca 45 kadının şiddet yüzünden ölmesini protesto etmek amaçlı düzenlenmiştir (Link28,
2015).
Sonuç olarak kadının toplumda doğru yerde olmasının, ülkenin gelişimi açısından son derece
önemli olduğu, bununda bilinçli ve nitelikli bir eğitim süreciyle gerçekleşebileceği söylenebilir.
Ülkemizde kız çocuklarının nitelikli bir eğitim alması için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Doğu
ve Batının kadına yaklaşımını örneklerle görüyoruz. Türkiye’de kadın haklarını savunan vakıf ve
derneklerin hem sayısı hem de birliğinin artması, batı ülkelerinde olduğu gibi protesto hakkı
kullanılması ve hükümet üzerinde etkili bir baskı grubu oluşturulması gerekmektedir. Teknolojinin
ilerlemesi bilgi yayılımını hızlandırmıştır. Hükümeti destekleyen medya kuruluşlarının kadın hakları
karşısında ses çıkartmaması, artık kadınların sesinin duyulmayacağı anlamına gelmemektedir.
Dünyada ilk seçme ve seçilme hakkını elde eden bir milletin kadınları olarak üzerimize çok fazla
sorumluluk düşmektedir. Mevcut duruma baktığımızda bunu tam olarak sağladığımızı söylememiz
doğru olmayacaktır. Atatürk’ün 30 Ağustos 1925’de Kastamonu’da yaptığı konuşmada da söylediği
gibi “... Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün
müdür ki bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini müsamaha edelim de kütlenin hepsi yükselme
şerefine erişebilsin? Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer
kısmı göklere yükselebilsin?” (Link29, 2010)
33
KAYNAKÇA
Akkuş, P.(2016). Cinsel İstismar Mağduru Kız Çocukları İçin Nasıl Bir Sosyal Hizmet . İstanbul: Koç
Üniversitesi Yayınları
Aktürk, S. (2006). Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’de çocuk hakları ve güvenliği (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi). Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hatay.
Arat, N. (1999). Kadınların insan hakları. Kadın Araştırmaları Dergisi, 5, 5-10.
Barlas, D. (2016). Kadın Odaklı. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları
Çakmak, D. (2009). “Türkiye’de Çocuk Gelinler”. Birinci hukukun gençleri sempozyumu hukuk
devletinde kişisel güvenlik, bildiri tam metinler e-kitabı (20-1). Ankara: Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi.
Gökçimen, S. (2008). Ülkemizde kadınların siyasal hayata katılım mücadelesi.Yasama Dergisi, 10,1.
Seven, M. A. & Engin, A. O. (2007). Türkiye’de kadın eğitimi alanındaki eşitsizlikler. Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(9), 177-188.
Özaydınlık, K.(2015). Toplumsal Cinsiyetin Temelinde Türkiye’de Kadın ve Eğitim. Sosyal Politika
Çalışmaları Dergisi,33,100.
Özbudun, S.(2016). Kadınlar: İslam, AKP ve Ötesi, İstanbul: Ütopya Yayınevi.
34
Özdil, Y. (2015).Kadın. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.
UNDP. (2012). 2010 Türkiye Binyıl Kalkınma Hedefleri Raporu.
Yaraman, A. (1999). Bir Demokrasi Tartışması Türkiye’de Kadınların Siyasal Temsili, İstanbul:
Bağlam Yayınları.
Link1, (2016). IPSOS, Türkiye Barometresi Araştırması, Türkiye’de Kadın-Erkek Eşitliği ve
Toplumsal Cinsiyet Rolleri. http://www.ipsos.com.tr/node/1107 adresinden edinilmiştir.
Link2, (2016). Dünya Ekonomik Forumu - World Economic Forum, WEF.
https://www.weforum.org/reports/the-global-gender-gap-report-2016 adresinden edinilmiştir.
Link3, (2015). Onedio Web Sitesi, 11 Maddede Türkiye'de Kadının Durumu.
https://onedio.com/haber/maddede-turkiye-de-kadinin-durumu-454685adresinden edinilmiştir.
Link4 , (2013). Akşam Gazetesi, Web Sitesi Haberi.http://www.aksam.com.tr/guncel/kadin-katliami-
4-bin-885-kadin-olduruldu/haber-175352adresinden edinilmiştir.
Link5. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2013 – 2014
verilerihttps://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/kategori/verileradresinden edinilmiştir.
Link6, (2012). Resmi gazete. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/03/20120320-
16.htmadresinden edinilmiştir.
Link7, Yeni Çağ Gazetesi (2016).http://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiyenin-cocuk-gelin-
haritasinda-carpici-sonuc-151028h.htmadresinden edinilmiştir.
Link8, (2010). Türkiye’de Erken Evlilik Ve Çocuk Gelinler Sorunu.www.usak.org.tr./makale.asp?id-
1072 adresinden erişilmiştir.
Link9. Uluslar Arası Çalışma Örgütü, 45 No’lu Yeraltı İşleri (Kadınlar) Sözleşmesi, madde 2,
http://www.ilo.org/ankara/conventions-ratified-by-turkey/WCMS_377248/lang--tr/
index.htmadresinden edinilmiştir.
Link10. Ek iş yapmak Web Sitesi.http://www.ekisyapmak.org/firmalarin-kadinlara-is-yaratan-sosyal-
sorumluluk-projeleri adresinden edinilmiştir.
Link11. Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekilleri Dağılımı (2016).
https://www.tbmm.gov.tradresinden edinilmiştir.
Link12. Kadın Dayanışma Vakfı web sitesi, link
https://www.kadindayanismavakfi.org.tr/tarihceadresinden edinilmiştir.
35
Link13. Mor Çatı web sitesi.https://www.morcati.org.tr/tr/tanisalim/oykumuzadresinden edinilmiştir.
Link14. KAMER web sitesi, link http://www.kamer.org.tr/icerik_detay.php?id=270adresinden
edinilmiştir.
Link15, (2004). Bianet web sitesi.http://bianet.org/bianet/kadin/43145-on-maddede-turkiyede-kadin-
hareketiadresinden edinilmiştir.
Link16. KADAV web sitesi, http://www.kadav.org.tr/?page_id=212adresinden edinilmiştir.
Link17. Kadem web sitesi, link http://kadem.org.tr/kadem-hakkinda/adresinden edinilmiştir.
Link18, (2016. )Turnosol haber, web sitesi haber.http://www.turnusol.biz/public/haber.aspx?
id=26797&pid=7&haber=Korkun%E7%20ger%E7ek:%20Devletin%20korudu%F0u%20kad
%FDnlar%FDn%20y%FCzde%2073%FC%20%F6ld%FCr%FCld%FC! adresinden
edinilmiştir.
Link19. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. http://kadininstatusu.aile.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-
kadinadresinden edinilmiştir.
Link20. Sığınaksız Bir Dünya Web Sitesi, http://www.siginaksizbirdunya.org/kadina-karsi-siddetle-
mucadele/35-yasal-duzenlemeleradresinden edinilmiştir.
Link21, (2010). Evrensel Haber, Web sitesi haberi.https://www.evrensel.net/haber/181553/rtuk-e-
gore-tecavuz-gibi-escinsel-iliski-de-sakincaliadresinden edinilmiştir.
Link22. Halkla ilişkiler Web sitesi, http://www.halklailiskiler.com/kurumsal-sosyal-sorumlulugun-
yeni-gozdesi-kadinlar.htmladresinden edinilmiştir.
Link23.Pazarlamasyon web sitesi, http://www.pazarlamasyon.com/is-dunyasi/kurumsal-sosyal-
sorumluluk/turkiyenin-markalasmis-sosyal-sorumluluk-projeleri/adresinden edinilmiştir.
Link24. Aceka Holding web sitesi, http://www.acekaholding.com.tr/holding/kadina-yonelik-siddete-
karsi-sosyal-sorumluluk-projesiadresinden edinilmiştir.
Link25, (2015). Euro News İnternet Sitesi.http://tr.euronews.com/2015/03/06/almanya-da-kadin-
haklari-icin-tarihi-adimadresinden edinilmiştir.
Link26,(2013). BBC
News.http://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/11/131125_kadina_siddetadresinden
edinilmiştir.
36
Link27, (2016).Infopankki.fi web
sitesi.http://www.infopankki.fi/tr/finlandiya-hakk-nda-bilgiler/finlandiya-toplumu/finlandiya-
da-e-itlik
Link28, (2015). Hürriyet Haber Web sitesi, http://www.hurriyet.com.tr/ispanyada-kadina-yonelik-
siddete-karsi-buyuk-gosteri-40011483
Link29, (2010). http://www.isteataturk.com/haber/3297/ataturk-ve-kadin-egitimi
37