TO-Gazete-44/16

28
Sivas katliamının üstünü örtme giri- şimine Erdoğan’ın yanıtı: “Hayırlı Olsun.” Milyonlarca Alevi yurttaşı- mızın acısıyla alay etmek dengesizlik değil midir? Katiller korunarak ola- yın ustu örtülecek mi sanılıyor? AKP, milyonlarca Aleviyi sokağa dökebilecek ve yeni rejimden kopa- racak böyle bir basiretsizliği neden ve nasıl yapabiliyor? Yoksa Suriye’nin işgalinin ilk hamle- leri mi yapılıyor? Yeni Alevi katliam- ları mı planlanıyor? * * * İktidar bloğu, AKP ve Cemaat olarak çatladı. O çatlak gün geçtikçe geniş- liyor. Evet, iktidarı kaybetme korku- su şimdilik çatlağın üstünü kapatma sonucunu doğurabilir, ancak gergin- liğin yükseldiği dönemlerde, o çat- lak gene ortaya çıkacaktır. Üstelik, başka konularda ve AKP içindeki farklı odaklar arasında yeni çatlaklar da oluşabilir. Büyü bozuldu. * * * Yeni rejim, yasal güvence kazanaca- ğı yeni bir Anayasa yapamıyor. Bu durum, yeni rejimin ülkenin temel sorunlarıyla ilgili çözüm üre- temediği veya ürettiği çözümlerin kabul görmediği anlamına geliyor. Ya da, üstüne yerleşeceği güç den- gesi henüz yeterli değil. Yeni rejim henüz kurulma aşamasın- da ve dış etkilere karşı kırılgan. Sürekli toplumsal meşruiyet üret- meye ve toplumun tümüne yayma- ya acil ihtiyacı var. Anayasasız yeni rejimin, yüksek ger- ginlikle yüklü önümüzdeki dönemde meşruiyet sorunları yaşaması yük- sek olasılık. * * * Kürt halkının özgürlük arayışı, gide- rek bölgesel ve küresel boyut kaza- nan bir mücadeleye dönüştü. AKP, yangına dönüşen sorunun üstüne körükle gidiyor ve ülkeyi bir ateş çemberinin içine sokuyor. Kapitalizmin küresel krizi, simdi Avrupa’da ülkeleri iflasa sürüklerken AKP’nin dış finansmanının altını boşaltıyor. İşsizlik ve yoksulluğun artacağı günler içindeyiz. ABD’nin kışkırttığı bir bölgesel savaş hazırlığı hepimizin gözleri önünde yapılıyor. Irak’ta başına gelenlerden ders alan ABD, Türkiye’yi savaşın önüne itiyor. AKP, Hatay’ı savaşın lojistik üssü yaparak savaşa katılma- nın ilk adımını attı. Savaşın şiddetli gerilimlerinin Türkiye’yi de sarsaca- ğı açık. * * * Üstüne yüklenen gerilimler sürekli artan AKP’nin ufku kararıyor. O gerilimler güçlendikçe yeni reji- min iktidar koalisyonunun denge kaybına uğrayacağı ve dikiş yerlerin- den söküleceği anlaşılıyor. Simdi, işçi sınıfının ve tüm halk güç- lerinin birleşik politik alanını oluş- turma ve çıkarlarını sonuna dek savunma zamanıdır. 13. SAY FA MUSTAFA PEKÖZ 22. SAY FA HİKMET SARIOĞLU ÖZ GÜR LÜK TOPLUMSAL www.top l um sa l oz gur l uk.com AYLIK SİYASİ GAZETE SA Y I: 16/44 Mart 2012 Fİ YAT I: 1.5 TL Patriarka reformlarla geriletilse bile bu kaza- nımlar kapitalist sistem içinde kadınların kalıcı kazanımları mıdır? Occupy Patriarka 17. SAY FA Birçok işçinin yaşamın- da ilk defa direnişe katıl- ması ve direnişin büyük oranda başarılı olması önemli bir sonuç. Saya İşçileri Direnek Kazandı Küresel kapitalist sis- tem kendi iç ilişkilerini düzenlerken, egemen- lik ilişkilerini de yeni- den planlamaktadır. Yeni Sömürge Yunanistan YENİ REJİMİN DENGE KAYBI Anayasası Olmayan Yeni Rejim Zorlanıyor Oğuzhan Kayserilioğlu - S.6 28. SAY FA B. AKPOLAT “Aleviler CHP’ye Mahkum Değil” Söyleşi: AHMET SAYMADİ - S.8 >> Erdoğan Aydın ile söyleşi SERKAN NAR Düzenleme sadece 8 yıl- lık eğitimi hedef almı- yor. Bunun yanında din- selleştirme ticarileştir- me ve özelleştirme uygulamalarını yaygın- laştırmayı da amaçlıyor. 4+4+4= 0

description

Toplumsal Özgürlük Gazetesi Sayi:43

Transcript of TO-Gazete-44/16

Page 1: TO-Gazete-44/16

Sivas katliamının üstünü örtme giri-şimine Erdoğan’ın yanıtı: “HayırlıOlsun.” Milyonlarca Alevi yurttaşı-mızın acısıyla alay etmek dengesizlikdeğil midir? Katiller korunarak ola-yın ustu örtülecek mi sanılıyor?

AKP, milyonlarca Aleviyi sokağadökebilecek ve yeni rejimden kopa-racak böyle bir basiretsizliği nedenve nasıl yapabiliyor?

Yoksa Suriye’nin işgalinin ilk hamle-leri mi yapılıyor? Yeni Alevi katliam-ları mı planlanıyor?

* * *

İktidar bloğu, AKP ve Cemaat olarakçatladı. O çatlak gün geçtikçe geniş-liyor. Evet, iktidarı kaybetme korku-su şimdilik çatlağın üstünü kapatmasonucunu doğurabilir, ancak gergin-liğin yükseldiği dönemlerde, o çat-lak gene ortaya çıkacaktır.

Üstelik, başka konularda ve AKPiçindeki farklı odaklar arasında yeniçatlaklar da oluşabilir.

Büyü bozuldu.

* * *

Yeni rejim, yasal güvence kazanaca-ğı yeni bir Anayasa yapamıyor.

Bu durum, yeni rejimin ülkenintemel sorunlarıyla ilgili çözüm üre-temediği veya ürettiği çözümlerinkabul görmediği anlamına geliyor.Ya da, üstüne yerleşeceği güç den-gesi henüz yeterli değil.

Yeni rejim henüz kurulma aşamasın-da ve dış etkilere karşı kırılgan.

Sürekli toplumsal meşruiyet üret-meye ve toplumun tümüne yayma-ya acil ihtiyacı var.

Anayasasız yeni rejimin, yüksek ger-ginlikle yüklü önümüzdeki dönemdemeşruiyet sorunları yaşaması yük-sek olasılık.

* * *

Kürt halkının özgürlük arayışı, gide-rek bölgesel ve küresel boyut kaza-nan bir mücadeleye dönüştü. AKP,yangına dönüşen sorunun üstünekörükle gidiyor ve ülkeyi bir ateşçemberinin içine sokuyor.

Kapitalizmin küresel krizi, simdiAvrupa’da ülkeleri iflasa sürüklerkenAKP’nin dış finansmanının altınıboşaltıyor. İşsizlik ve yoksulluğunartacağı günler içindeyiz.

ABD’nin kışkırttığı bir bölgesel savaşhazırlığı hepimizin gözleri önündeyapılıyor. Irak’ta başına gelenlerdenders alan ABD, Türkiye’yi savaşınönüne itiyor. AKP, Hatay’ı savaşınlojistik üssü yaparak savaşa katılma-nın ilk adımını attı. Savaşın şiddetligerilimlerinin Türkiye’yi de sarsaca-ğı açık.

* * *

Üstüne yüklenen gerilimler sürekliartan AKP’nin ufku kararıyor.

O gerilimler güçlendikçe yeni reji-min iktidar koalisyonunun dengekaybına uğrayacağı ve dikiş yerlerin-den söküleceği anlaşılıyor.

Simdi, işçi sınıfının ve tüm halk güç-lerinin birleşik politik alanını oluş-turma ve çıkarlarını sonuna deksavunma zamanıdır.

13. SAY FA MUSTAFA PEKÖZ22. SAY FA HİKMET SARIOĞLU

ÖZ GÜR LÜKTOP­LUM­SALwww.top­lum­sa­loz­gur­luk.comAYLIK­SİYASİ­GAZETE SA­YI:­16/44­­­Mart­2012­­­Fİ­YA­TI:­1.5­TL

Patriarka reformlarla

geriletilse bile bu kaza-

nımlar kapitalist sistem

içinde kadınların kalıcı

kazanımları mıdır?

OccupyPatriarka

17. SAY FA

Birçok işçinin yaşamın-

da ilk defa direnişe katıl-

ması ve direnişin büyük

oranda başarılı olması

önemli bir sonuç.

Saya İşçileri

Direnek Kazandı

Küresel kapitalist sis-

tem kendi iç ilişkilerini

düzenlerken, egemen-

lik ilişkilerini de yeni-

den planlamaktadır.

Yeni Sömürge

Yunanistan

YENİ REJİMİN DENGE KAYBIAnayasası Olmayan

Yeni Rejim Zorlanıyor

Oğuzhan Kayserilioğlu - S.6

28. SAY FA B. AKPOLAT

“Aleviler CHP’ye

Mahkum Değil”Söyleşi: AHMET SAYMADİ - S.8

>> Erdoğan Aydın ile söyleşi

SERKAN NAR

Düzenleme sadece 8 yıl-

lık eğitimi hedef almı-

yor. Bunun yanında din-

selleştirme ticarileştir-

me ve özelleştirme

uygulamalarını yaygın-

laştırmayı da amaçlıyor.

4+4+4= 0

Page 2: TO-Gazete-44/16

Uzun ve zorlu süren kış son dem-lerini yaşıyor. Tıpkı emekçilerin,ezilenlerin üzerinde katliam,tutuklamalar ve tecavüzlerle ege-menliğini sürdürmeye çalışaniktidar sahipleri gibi.

Uludere katliamıyla birlikte KürtHalkına yapabileceklerini göste-ren devlet, Pozantı’da sınırlarınınne kadar geniş olduğunu tekrargösterdi. Kamuoyunda taş atançocuklar olarak bilinen tutukluçocuklara yetkililerin bilgisi veyetkisi dahilinde taciz ve tecavüzedildiği ortaya çıktı.

Yapılan araştırma sonucundaçocukların 2011 Temmuz’undanberi Cezaevi yönetimine şikayet-lerini bildirdikleri fakat hiçbirişlem yapılmadığı, üstelik cezaeviMüdürü’nün terfi ettirildiği ortayaçıktı. Nitekim Başbakan’ın herkonuşmasında iki gözü iki çeşmeolan Bülent Arınç da taciz ve teca-vüz iddialarını doğrulayıcı tespit-lerin bulunamadığını söyledi!Çocuklar ise evleri yerine SincanCezaevi’ne gönderildi. Kürtlerinpayına yine zulüm düştü.

Sadece Kürtlerin değil Alevilerinpayına da zulüm düştü. 13 Mart’taAnkara’da görülen Sivas Katliamıdavasında mahkeme zamanaşı-mından dolayı davanın düşmesinekarar verdi. Bununla da yetinme-yen devlet mahkeme sonrası adli-ye önünde bekleyen kitleye saldır-dı. Başbakan ise bu olayları“Hayırlı olsun” sözleriyle değer-lendirerek yetiştirmek istediklerikindar ve dindar nesle ne yapma-ları gerektiğini göstermiş oldu.

Devletin saldırısından devrimci-demokrat güçler de payını almayadevam ediyor. 12 Haziran seçim-lerinden sonra emek, barış vedemokrasi mücadelesi veren güç-lerin, emekçilerin, kadınların,Kürtlerin, Alevilerin, doğa veyaşam savunucularının, aydın ve

sanatçıların bir araya gelmesiyleoluşan, Ekim ayında Ankara’da900 delegenin katılımıyla kurulanHalkların Demokratik Kongresi(HDK), iktidarın basın tetikçileritarafından KCK’nin Kandil’dekurulan yedeği ilan edildi.

Emekçilerin ve ezilenlerin örgütlümücadelesinden korkan egemen-lerin provokasyonları boşa çıkar-tılacaktır.

AKP diğer yandan sermayeninistekleri doğrultusunda sistemidizayn etmeye devam ediyor.Kamuoyuna sunulan 12 yıllıkkesintili (4+4+4) yeni eğitim sis-temiyle çocuk işçiler yaratarakülkeyi sermaye için ucuz emekcennetine çevirmeye çalışan AKP,diğer yandan kamu emekçileriyletoplu sözleşme imzalamaktankaçınarak, kıdem tazminatına,sendikal örgütlenme hakkınayönelik saldırılarına hazırlanarakemekçileri hak mücadelesinedavet ediyor.

Buna karşılık işçi sınıfı ekmeğineuzanan ellere izin vermeyeceğini

direnişleriyle gösteriyor. HeyTekstil’de, Çapa’da, Savranoğlu’-nda, Kampana’da işçiler haklarıiçin kar kış demeden direniyor.

Erkek ve devlet şiddetine, tacizeve tecavüze karşı kadınlarınmücadelesi devam ediyor. 8 Martiçin alanları dolduran kadınlarpatriyarkal kapitalizme karşıdirenişlerine devam edeceklerinigösterdiler.

Mart ayı devrimci mücadele tari-himiz açısından acı olaylarla dolubir ay. Bu vesileyle 12 Mart’taGazi’de, 16 Mart’ta Beyazıt veHalepçe’de, 30 Mart’ta Kızıldere’dekaybettiklerimizi saygıyla anıyo-ruz. Ayrıca başta Kürt Halkıolmak üzere bütün halklarınNevruz’unu kutluyoruz. NewrozPiroz Be!

Baharla birlikte egemenlerin karakışını bitirecek, emekçilerin veezilenlerin güneşli günlerininyakında olması umuduyla.

Gelecek sayımızda buluşmaküzere…

GİRİŞ2 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

EDİ TÖR DEN

Direnişleri Birleştirme Zamanı

B. Akpolat .................................... 3

AKP Her Yönden Saldırıyor

Oğuzhan Kayserilioğlu ..................... 4

Pas Lekesi

Tuncay Yılmaz ................................... 5

Anayasası Olmayan

Yeni Rejim Zorlanıyor

Oğuzhan Kayserilioğlu ..................... 6

Erdoğan Aydın ile Söyleşi

“Aleviler CHP’ye Mahkum Değildir”

Söyleşi: Ahmet Saymadi ..................... 8

Krizin Ayak Sesleri

Volkan Yaraşır ................................... 10

Devletin Zor Aracı Hukuk

Ahmet Saymadi .................................... 11

Suriye’de Küresel Güçler Patinaj Yapıyor

M. Ramazan ................................... 12

Küresel Sistemin Yeni Sömürgecilik

Politikası: Yunanistan

Dr. Mustafa Peköz ...................... 13

İsviçre’de Köklü Bir Siyasi Gelenek: PDA

Murat Düzgör .................................... 14

ABD’nin Yeni Stratejisinde Ortadoğu

Halit Elçi .................................... 15

Sendika Yasaları:

Özgürlükler Başka Bahara

İrfan Kaygısız ................................... 16

Saya İşçileri Direnerek Kazandı

Serkan Nar ................................... 17

Kaz Dağları Direniyor

H. Durkal .................................... 18

Çevreyi Kirletmemeliyiz Öğretmenim

E. Yılmaz .................................... 19

Öğrenci Gençlik Mücadelesinin

İçinden Bakabilmek

Barış Özer .................................... 20

Kimliğimiz Tarihimizde Gizlidir

Yiğithan Kavukçu .................................... 21

Occupy Patriarka

Hikmet Sarıoğlu .................................... 22

Zorunluluktan Değil

Olasılıktan Olanak Yaratmak!

Filiz Ç. .................................... 23

Tiyatronun “Boyalı Kuş”ları

Reha Keskin .................................... 24

Kılıçtan Keskin Kalem; Terör Delili!

Göksel Ilgın .................................... 25

HABERLER .................................... 26

Önüm Arkam Sağım Solum TOKİ

Perihan K. .................................... 27

4+4+4= 0

B. Akpolat .................................... 28

Ye­rel­Sü­re­li­Ya­yın­Sa­hi­bi­ ve­Ya­zı­ İş­le­ri­Mü­dü­rü:­Ulaş­Taş­te­kin

Ad­res: Hüseyinağa­Mah.­Süslü­Saksı­Sk.­No:­18­K.­3

Beyoğlu/İstanbul­ Tel.&Faks: (0212)­243­37­60

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK GA ZE TE Sİ

Bas­kı:­EZ­Gİ­Mat­ba­acılık­Sa­na­yi­Cad­de­si­Al­tay­Sok.­No:10­Ço­ban­çeş­me­

YE­Nİ­BOS­NA-İS­TAN­BUL­(0212) 452­23­02

ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bu Sayıdakiler

gün bitti lambayı hazırla;

ışık kalmadı gire ce k odamıza

çe k pe rde le ri se vdice ğim;

kanadı kırık bir akşam

zonkluyor durmadan dışarda.

se n bugünde n yarına

birazcık umut sakla

yarın farklıdır bugünde n,

adı de ğişir hiç olmazsa,

kara bir suyu

ge çiyoruz şimdile rde

basarak yosunlu taşlara.

se n bugünde n yarına

birazcık umut sakla

gün bitti se vdice ğim;

ge riye kalan posa.

bu se rin güz akşamında

ge ç otur karşıma se ssizce ,

de vam e t ördüğün hırkaya.

Metin Altıok

kanadı kırık bir akşam

SERMAYE YENİ REJİMİNİ KURUYORİŞÇİLER VE EZİLENLER DİRENİYOR

Page 3: TO-Gazete-44/16

Direnişleri Birleştirme Zamanı

MART 2012 PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL 3

3 Mart 1992 tarihi size ne hatırlatı-yor. Bu tarih “önemli” işleri olanmedyada kendine hiç yer bulamadı.Zonguldak Kozlu’da 263 maden işçisi-nin ölümüyle sonuçlanan bir iş cina-yetinin yaşandığı gün, ne yazık ki hiçhatırlanmıyor.

Günümüzde Türkiye tam olarak birişçi cehennemine dönüşmüş görünü-yor. Bir seri katil sürekli olarak işçile-ri katlediyor. İşçi Sağlığı ve İşGüvenliği Meclisi verilerine göreOcak ayında 62 işçi hayatını kaybetti.Şubat ayında 42 işçi hayatını kaybet-ti. İstanbul Esenyurt’ta otel inşaatın-da çalışan 11 işçi kâr hırsı sonucundayanarak yaşamını kaybetti.

Bu seri katilin adı kapitalizm. AKPiktidarı da sürekli olarak seri katilindaha rahat hareket etmesi için yasalarçıkartıyor. Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’nın, işletmelerin sağlık vegüvenlik kurallarına uygun çalışıpçalışmadığını denetlemesi gerekiyor.

Bakanlık’ın denetlemesi gereken 750bin iş yeri var ancak teftiş örgütünde600'e yakın insan çalışıyor. AnlaşılanBakanlık’ın bu denetlemeleri yap-maktan daha önemli işleri var. Bazıliberallerimizin demokratikleşmemisyonu biçtikleri AKP’ye, işçi sınıfı-nın bütün kazanımları batıyor. Attığıher adım, çıkardığı yeni yasa veyönetmeliklerle yeni işçi katliamları-nın yolunu hazırlıyor.

Kıdem tazminatı ve istihdam bürolarısaldırısının kapıda olduğu bu dönem-de, işçilerin siyasal ve sendikal örgüt-leriyle Türkiye siyasetine bütün varlı-

ğıyla el koymasının tam zamanıdır.Komünistlerin de işçi sınıfının siyasalve sendikal arayışlarının içinde olma,öncü eylemlerle bu mücadeleye yolgösterme görevlerini yerine getirme-si, kendini yeniden kurabilmesininyegâne koşulu olarak öne çıkıyor.

Emekçi Düşmanı AKPMurat Belge, liberal görüşün resmigazetesi Taraf’ta yazdığı bir yazıdayaptığı bir benzetmeyle, AKP’denbağımsız bir siyasal hat kurulmasıgerektiğini söyleyenleri şöyle uyarı-yordu. “Sokakta yürürken iri kıyım biradamın, cılız bir adamı öldüresiye döv-düğünü gördünüz. Ne yaparsınız?Tabii ki cılız adamın yanına geçersi-niz. Bana ne bana karışan yok, şura-dan geçip gidivereyim diyemezsiniz.Bu anlamda evet, benim müdahalemAKP’yi kayırmaya yöneliktir”. Buörnekte iri kıyım adam güçlü devleti veözelde de orduyu ifade ederken cılızadam da AKP ya da seçilmişler oluyor.

Bu kadar açık söylemeseler de, bazısosyalist dostlarımız da bu görüşüsavunmakta hiçbir sakınca görmedi-ler. Zalimden dayak yiyen bir mazlumAKP görmek için insanın tam anla-mıyla Türkiye’ye liberalizmin at göz-lüğüyle bakması gerekiyordu.

Neo-liberal, Türkiye’nin en fazla greverteleyen hükümeti olan, 1 Mayıs’taezilenlere ve işçilere karşı açıktansavaş ilan eden, Polis Vazife veSalahiyetleri Kanunu’nda yaptığıanti-demokratik değişiklikle onlarcakişinin polis tarafından öldürülmesi-nin önünü açan AKP mi mazlum?

Murat Belge’nin cılız adamı iktidarolanaklarıyla her geçen gün obezleş-tikçe, cılız demokrasi her geçen gündaha da zayıflıyor. Ancak AKP bütünbu uygulamalarıyla karşısındaki güç-lerin daha fazla artmasına yol açıyor.

İşçi-Botan El EleOligarşik-totaliter Türkiye Cumhuri-yeti’ni yönetenler, tarihin her döne-minde işçi sınıfı ve ezilenlerin müca-delesinin birleşme olasılığından bileyarasanın ışıktan korkması gibikorkmuştur.

90’ların başında, Kürt Halkınınmücadelesinin, Bahar Eylemleri veMengen yürüyüşü ile 12 Eylül’ün reelücret kayıplarına ve hak gasplarınakarşı direnen işçilerin mücadelesi ilebirleşmesi, rejim için en korkulacakdurumdu. O dönem sosyalistlerin şiarhaline getirdiği “İşçi-Botan El Ele”başarılabilmiş olsaydı, bugün başkabir ülke gerçekliğinde yaşıyor olur-duk. İşçilerin 12 Eylül’den sonrakiyaklaşık on yıllık süreçte yaşadıklarıreel ücret kayıplarını giderecek

düzeyde bir zammı kazanmış olmala-rında, kendi mücadeleleri kadar işçi-Botan buluşmasının engellenmesiamacı da büyük rol oynadı.

Kürt halkı ayaklanmışken rejim,Anadolu’da gerçekleşecek bir işçiemekçi kalkışmasını engelleyebilmekiçin kesenin ağzını açtı. Sadece kese-nin ağzını açmakla kalmadı. Özelsavaş aygıtıyla Kürt halkına her türlüterörü uyguladı. Aynı anda devlet dai-resine dönüşmüş sendikaları vemedyayı kullanarak işçileri de şove-nizmle zehirledi. Böylelikle işçilerinbir kısmını kendi inkâr politikaları-nın arkasına dizmiş oldu.

Newroz Coşkusunu 1 Mayıs’a Taşıyalım

B. AKPOLAT

Günümüzde Türkiye tam olarak bir işçi cehennemi-ne dönüşmüş görünüyor. Bir seri katil sürekli olarakişçileri katlediyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisiverilerine göre Ocak ayında 62 işçi hayatını kaybet-ti. Şubat ayında 42 işçi hayatını kaybetti. İstanbulEsenyurt’ta otel inşaatında çalışan 11 işçi kâr hırsısonucunda yanarak yaşamını kaybetti. Bu seri kati-lin adı kapitalizm.

Türkiye’nin oligarşik-totaliter rejimiezilenlerin özellikle de Kürt halkınınmeşru direnişleriyle krize sürükleni-yor, hırpalanıyor. Hükümetin Kürtsorununda açılım, çözüm söylemleri-nin karşılıklarının olmadığını, Kürtillerinde karşısında başarısız olduğuBDP’yi kitlesel tutuklamalarla baskıaltına almaya çalışmasından anlamakmümkündür. Kürt ÖzgürlükHareketini hesaba katmayan, tasfi-yeyi planlayan ya da bu hareketiAmerikancı bir çözümün parçası hali-ne getirmeyi hedefleyen her türlügirişim Kürt gençlerinin, kadınlarının,yoksullarının serhıldanlarıyla karşıla-şıyor.

Neredeyse iki gençten birine iş bula-mayan, emekçi halkı kötü konutlardayaşamaya mahkûm eden açlık veyoksulluk düzeni kapitalizm, sistemi-

ni sürdürebilmek için polisiye ve sivil-faşist şiddetin dozunu her geçen günarttırmaktan başka çözüm bulamazhale geliyor. Şiddeti arttırdıkça dakapitalizmin, AKP’nin demokrasiyedüşmanlığı, karşıtlığı her geçen gündaha fazla açığa çıkarken; halkın hertürlü örgütlülüğüyle, aracıyla kendinisavunma meşruluğu da artıyor.

Şimdi görev; son yılların en büyük kit-lesel ve canlılıklarıyla kutlanacağışimdiden belli olan Newroz coşkusu-nu 1 Mayıs’a taşımaktır. Son1 Mayıslardaki devrimci kararlılığısüreklileştirmektir.

Devrimci hareket gençliğin devrimcicoşkusunu, yoksulların, işçilerin,kadınların, Kürtlerin, Alevilerin öfke-sini arkasına alarak direnişi yaymalıve derinleştirmelidir.

Newroz’dan 1 Mayıs’a

Şimdi görev; son yılla-rın en büyük kitleselve canlılıklarıyla kutla-nacağı şimdiden belliolan Newroz coşkusu-nu 1 Mayıs’a taşımak-tır. Son 1 Mayısındakidevrimci kararlılığısüreklileştirmektir.Devrimci hareketgençliğin devrimci coş-kusunu, yoksulların,işçilerin, kadınların,Kürt-lerin, Alevilerinöfkesini arkasına ala-rak direnişi yaymalı vederinleştirmelidir.

Page 4: TO-Gazete-44/16

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK MART 20124 POLİTİKA

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU

AKP HER YÖNDEN SALDIRIYOREvet, AKP her yönden saldırıyor. Şid-deti arttırarak, alan genişleterek vederinleşerek.

“Ustalık” döneminin, bildiğimizAKP’nin daha kendine güvenli, saldır-gan, yayılmacı ve gizlediği kimihedeflerini de açığa çıkartıp uyguladı-ğı bir dönem olacağı, herkesçe görü-lebilecek açıklıkta netleşti.

3. iktidar döneminde, AKP, kendisininkurucu önderi olduğu bir “yeni rejim”tarafından güvenceye alınıyor ve budurum ona kendi takvimini dahahızlı, yaygın ve şiddetle uygulamaimkanını veriyor.

Sermaye birikiminin önünü açan veonun daha hızlı ve yoğun bir tarzdayaşanabilmesi için gereken bütünekonomik, politik, kültürel önlemler,inanılmaz bir hızla ama aynı zaman-da bir dağınıklık ve karmaşa içindedevreye sokuluyor.

En temel sorunlarda ise, hiç birçözüm iradesi, yeteneği ve aslındaniyetinin olmadığı, herkesçe görüle-bilecek netlikte ortaya çıkıyor.

Kürt sorunundaki çözümsüzlük heran patlamaya gebe bir bombayıAKP’nin kucağına yerleştiriyor. Ve,her geçen gün o bombanın tahripgücünü artırıyor.

Şimdi Suriye üzerinde odaklananemperyalist saldırganlığın yerel taşe-ronu olmakla görevli AKP, gün be günkendini dayatan bölgesel gerilimlertarafından zorlanıyor. Herkes biliyorki, esas gerilimler henüz yaşanmadıve şimdiki gerginliklerin süreklileş-mesi ya da her an yaşanabilecek birsıcak çatışma/savaş, başka türden veoldukça şiddetli/sarsıcı gerginlikleriAKP ve yeni rejiminin üstüne yükle-yecektir.

Öte yandan, 2011’in son çeyreğindebaşlayan ve halen devam eden eko-nomik verilerdeki kötüleşme,Avrupa’da kangrenleşen kriz tarafın-dan besleniyor ve daha dibe doğruçekiliyor. İşte, bitmeyen yasa paket-leriyle her gün yenisi devreye soku-lan neo-liberal uygulamaların sebebide, krizin tıkadığı sermaye birikim

kanallarını emeğin daha yoğunsömürüsüyle açma arzusu.

Birbiri ardı sıra gündemleştirilenkıdem tazminatları ve sendikalarlailgili yeni düzenleme girişimleri;“dindar gençlik” yetiştirme hedefliyeni bir eğitim sistemi ve aslında“dindar toplum” yaratmaya yönelikkültürel sınırlamalar/dışlamalar veön açmalar/şişirmeler-köpürtmeler-le bezenmiş yönelimler; kadınlarınsürekli aşağılanması ve kadına yöne-lik şiddetin hoş görülerek önününaçılması; doğanın sermaye tarafındanaçgözlü talanının teşvik edilmesi vekarşı çıkanların “terörist” olarakdamgalanarak hedef gösterilmesi;sağlıkta halka dayatılan zorunluödeme; “kentsel dönüşüm”, “2B” ve“Yabancılara Mülk Edinme Hakkı”yasalarıyla yoksulların kentlerinkenarlarına itilmesi ve yeni rejimindestekçisi sermaye gruplarının mil-yarlarca dolarlık ve yıllar sürecek birsermaye birikim kanalına yerleştiril-

mesi; ve, bu yazının yazılmasıylabasılması arasında çıkabilecek yeni-lerini kim bilebilir.

Evet, sırf son 1-2 ayda gündemleştiri-len ve hızla yasalaştırılmaya çalışılanyönelimler bile, AKP’nin “usta”lığınınnasıl olacağını gösteriyor.

AKP Devleti DönüştürerekRestore EdiyorYeni rejim ve onun mimarları, birhırsız telaşıyla hızlı davranıp emriva-kiler yaratarak yol alırken, üstlerinebinen gerilimlerin ve olası daha şid-detli yeni gerilimlerin farkındalar.İşte, 12 Eylül referandumu sonrasın-da devletin temel kurumlarında ger-

çekleştirilen dönüşümler tam da ofarkındalığın ürünü.

Devlet, merkezi bir iradenin (ki,bunun görünür hali günümüzdeErdoğan-AKP oluyor, geçmişte aynırolü Ordu oynuyordu) etrafında eski-sinden daha sıkı, hiyerarşik ve mono-litik/yekpare biçimde toplanıyor,yoğunlaştırılıyor, hareket ve hızlı ref-leks gösterme yeteneği ve vuruşgücü arttırılmaya çalışılıyor.Bakışımlı bir süreç içinde, kazanılmışözgürlükler alanı daraltılıyor vedemokratik kurumlar polisiye ope-rasyonlarla terörize edilerek fiilentasfiyeye zorlanıyor.

Devlet, en derininde ve çekirdeğindeo şekilde bir yapıya dönüştürülmekisteniyor ki, AKP ve arkasındaki güç-ler (ABD ve sermaye) açısından, iste-dikleri yöne doğru ve istediklerihızda hiç bir engelle karşılaşmadanhareket ettirebildikleri bir monolitikörgüt olsun. İç denetim mekanizma-ları ve dengeleyici kurumlar işlevsiz-leştiriliyor ya da büsbütün tasfiyeedilmek isteniyor.

Tek başına Kanun HükmündeKararname olgusu bile, Hükümet’ikendisinin çoğunluğunda olduğuMeclis’in denetiminden kaçırarak,

Gidilmek istenen yön ve bilinçli irade açıkça ortada:Şimdi “İslam” maskesini takarak yerel ve bölgesel“Bonapart”lık yapmaya çalışan Erdoğan/AKP,direnişçi güçler tarafından zorlandıkça, yenitercihlere zorlanmaya yazgılı görünüyor. “İleridemokrasi” söylemiyle yürütülen politik/ekonomikdönüşüm süreçlerinin, ucu karanlık bir tüneldehareket ettiklerini saptayabiliriz.

Devlet, merkezi bir iradenin (Erdoğan-AKP; geç-mişte aynı rolü Ordu oynuyordu) etrafında eski-sinden daha sıkı, hiyerarşik ve monolitik/yekpa-re biçimde toplanıyor, yoğunlaştırılıyor, hareketve hızlı refleks gösterme yeteneği ve vuruş gücüarttırılmaya çalışılıyor. Bakışımlı bir süreç için-de, kazanılmış özgürlükler alanı daraltılıyor vedemokratik kurumlar polisiye operasyonlarlaterörize edilerek fiilen tasfiyeye zorlanıyor.

İç ve Dış Gerilimlerin Altında Yeni Rejimi İçin Acele Ediyor

Page 5: TO-Gazete-44/16

Sermayenin keyfi yerinde.Utanmasalar, bir de kendilerini elevermeyecek olsalar zil takıp oynaya-caklar. Halkın çoğunluğu yoksulluksınırının, önemli bir kısmı açlık sınırı-nın altında yaşıyormuş, işsizlik almışbaşını gitmiş, haklar ve özgürlüklerdaha da kısıtlanmaktaymış ne gam!Beyefendilerin ve hanımefendilerinişleri tıkırında.

Üstelik bir yandan servetlerini, ser-mayelerini ikiye üçe katlarken diğeryandan da her türlü melanetten azade,sütten çıkmış ak kaşık gibi gerinegerine geziniyorlar orta yerde. Hattautanmadan demokrasi, özgürlüknutuklukları bile çekiyorlar fırsatınıbuldukça.

Memleket MİT kriziyle, Cemaat-AKPkapışmasıyla, KCK operasyonlarıyla,HES davalarıyla, emekçilere dönükyeni saldırılarla, Suriye’ye yönelikemperyalist saldırılarla çalkalanırkenbunların dağına hiç kar yağmıyor.Uzaktan bakan da bunları memleketinekonomi-politikasını elinde tutanfinans-kapital zümresi değil de, gün-lük nafakasını çıkarmanın derdinedüşmüş pazarcı esnafı sanacak.

Kıdem tazminatlarını gasp etmehazırlığıyla, sendikaların barajınıindiriyorum derken daha da yükseltil-mesiyle, yeni pazarlardan pay kapa-bilmek için emperyalist saldırganlığınparçası olmakla, ekonomik istikrariçin uygulanan siyasi istibdatla hiçbiralakası yok bizim TÜSİAD’cıların,MÜSİAD’cıların! Allah için onlar üre-tim faaliyetleri dışında yalnızca sanatve hayır işleriyle uğraşıyorlar! Herbiri neredeyse kanatlı birer melek!Tabii yerseniz!

Sermaye AtaktaSermayenin tüm kendini gizlemeçabalarına rağmen meseleye doğrupencereden bakabilen için hal, durum,vaziyet gayet ortadadır. AKP iktidarıy-la tarihinin en büyük ekonomik vesiyasal atağına kalkan sermaye yaşa-

nan bütün gelişmelerin bir numaralımüsebbibidir. Analizine bu tespittenbaşlamayan, gömleğini yanlış düğme-den iliklemeye başlayacaktır. Üsteliköyle “metropol sermayesi şöyle de,İslami sermaye böyle” dehlizlerindedolanıp durmaya da hiç mahal yok.TÜSİAD’ın ve MÜSİAD’ın iribaşlarıyaşanan tüm gelişmelerin planlayıcı-ları ve destekleyicileridir. Bakmayınsiz birbirlerinden pazar kapma dalaş-malarına. Söz konusu yıkım politika-larının hayata geçirilmesi noktasındanHikmet Kıvılcımlı’nın deyimiyle“domuz topu” gibidirler. Kıvılcımlı’nın(hiç huyu değildir ama) kibarca“domuz topu” diye tariflediği durum,birbirine düğümlenmiş domuz boku-dur. Bizim sermaye kesimlerimiz deaynı biçimde birbirlerine kenetlen-mişlerdir. Husumet yapıyor durumu-na düşmemek için (kaldı ki bu durum-dan hiç rahatsızlığım yok) bu iddiamı-zı birkaç örnekle destekleyelim.

Dış politikadan başlayalım.Komşularla “sıfır sorun” politikasın-dan Suriye sınırında savaş hazırlıklarıbaşlatır hale gelmemizde, Koç’un,Sabancı’nın her fırsatta “Pazarımızıçeşitlendirmemiz, yeni pazarlar bul-mamız lazım” direktiflerininetkisi/belirleyiciliği yok mu?

Ordu Göreve, Suriye’ye!Koç Holding Yönetim Kurulu BaşkanıMustafa V. Koç 2012 için şirket strate-jilerini açıklarken bakın ne diyor:“Türkiye’nin önemli bir aktör olduğuOrtadoğu coğrafyası son yılların enhareketli dönemlerinden birini yaşı-yor… ABD’nin Irak’tan çekilmesi,Suriye’de demokrasiye geçişi sağlaya-mayan rejimin baskı altına alınmasıgibi bölgenin yeniden yapılanmasürecini temsil eden gelişmelere

Türkiye kayıtsız kalamaz… Bu nokta-da, Türkiye olarak dengeli bir yakla-şım benimsemeli, küresel satrancınhamlelerini iyi okumalı ve geleceğiizleyen değil, belirleyen bir aktörolmak üzere kendimizi konumlandır-malıyız.” Daha ne kadar açık bir isti-kamet verebilirdi ki! “Süngü tak, siperal” diyecek hali yok ya.

İç politikadan bir örnek olarak daToplu İş İlişkileri Yasası’ndaki deği-şikliği ele alabiliriz. Yasa tasarısınınhazırlanması sürecinde hükümet sen-dikalarla görüşürken mevcut haliyüzde 10 olan, aslında hiç olmamasıgereken sendikal barajı değişiklikçerçevesinde binde bire düşüreceğinisöylüyor. Sonrasında işveren örgütle-rinin ( TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK vs)müdahalesiyle tasarı meclise yüzde 3sendikal baraj olarak geliverdi. Hemde ne yüzde 3! Mevcut iş kollarınınbirleştirilmesi ve azaltılması yoluylayüzde 24’e denk gelen bir yüzde 3.

Tüm bunlar olup biterken TÜSİAD’ın“yumuşak yüzü”, vitrin Başkanı ÜmitBoyner Diyarbakır’da Kürt düğünün-de, STK toplantılarında, gazetelerdedemokrasicilik oynamaya devam edi-yor. En inandırıcı ses tonunu ve suratifadesini takınarak “Yasalar değişsin,pas lekesi kalksın” diyor. Boyner,TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi top-lantısında kürsüden bu konuşmayıyaparken, kamera dinleyicilere doğrudönüyor ve büyük patronların semir-miş sırıtmaları dolduruveriyor kadrajıalay edercesine.

Oysa bu memleketin en büyük paslekesi bizzat kendileri…

27.02.2012, Tekirdağ

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 5MART 2012

Uzaktan bakan da bunları memleketin ekonomi-politikasını elinde tutan finans-kapital zümresi değilde, günlük nafakasını çıkarmanın derdine düşmüşpazarcı esnafı sanacak.

AKP iktidarıyla tarihininen büyük ekonomik vesiyasal atağına kalkansermaye yaşananbütün gelişmelerin birnumaralı müsebbibidir.Analizine bu tespittenbaşlamayan, gömleği-ni yanlış düğmeden ilik-lemeye başlayacaktır.Üstelik öyle “metropolsermayesi şöyle de,İslami sermaye böyle”dehlizlerinde dolanıpdurmaya da hiç mahalyok.

PAS LEKESİSermaye Yeni Pazarlar İstiyor

TUNCAY YILMAZ

iktidar öznesinin telaşını vedemokrasi düşmanlığını göste-riyor.

Evet, yürütme (şimdi AKPHükümeti), yasama (AKP’ninkontrolündeki Meclis) vetümüyle ele geçirilmiş yargıyıkendisinin onay makamı vevuruş gücüne dönüştürerek,iktidar alanını tümüyle ele geçi-riyor. O alan “emir ve komutazinciri içinde ve emirle” idareedilecek bir engelsiz düzlü-ğe/buz pistine dönüştürülmekisteniyor. Kürt gerillalarlayürütülen savaş da, devletin içgeril iminin/“asabiyet”iningüçlendirilmesinin aracı olarakkullanılıyor.

Siyasal alanda yaşanan budönüşüm, aslında, sermayebirikimine engel olarak görü-len emek yanlısı birçok demo-kratik kazanımların tasfiyesi vesermayenin birikiminin önün-deki diğer bütün pürüzlerintemizlenmesini sağlayan dönü-şümlerle birlikte gerçek anla-mını ve zeminini bulur.

Bölgesel ve küresel“açılım”larla da, o dönüşümlerle“kendi evinde” güçlenen ser-mayenin, kendi birikim süreci-ni/somut-tarihsel hareketini,şimdiki ulusal pazardan dahageniş bir mekanda/coğrafialanda yapması sağlanmayaçalışılıyor.

İşte, yeni rejim siyasal alandave sermaye birikim süreçlerin-de ciddi dönüşümleri hayatageçirmeye çalışıyor. Henüzistediklerinin hepsini yapabil-miş değil, yapabildikleri dehenüz kalıcılık kazanmış değilve hatta önündeki kimi engel-ler, yarattıkları sürtünmeler vedayattıkları iradeleriyle yenirejimin yerleşmesini ve netolarak kendisi olmasını engelli-yor.

Ama, gidilmek istenen yön vebilinçli irade açıkça ortada:Şimdi “İslam” maskesini taka-rak yerel ve bölgesel“Bonapart”lık yapmaya çalışanErdoğan/AKP, direnişçi güçlertarafından zorlandıkça, yenitercihlere zorlanmaya yazgılıgörünüyor. “İleri demokrasi”söylemiyle yürütülen politik/ekonomik dönüşüm süreçleri-nin, ucu karanlık bir tüneldehareket ettiklerini saptayabili-riz.

Nereye gidileceğini, yerel vebölgesel direnişçi halk güçleri-nin irade ve yetenekleri belirle-yecek. Kürtler, kendi üzerleri-ne oynanan oyunu gördü veErdoğan’ın maskesini düşürdü;diğer direnişçi güçlerse, henüzböylesi bir konumlanmadanepey uzaklar.

10.3.2012

TÜSİAD Yönetim Kurulu

Page 6: TO-Gazete-44/16

Üstüne birbiri ardı sıra yüklenen kar-maşık ve sert gerilimler, aslında birittifak alanı olan yeni rejimin iktidaralanını dikiş yerlerinden zorlamayave ayrıştırmaya başladı. Aynı gerilim-lerin ikinci bir ürünü de, iktidarın,“güç sarhoşluğu” ya da keyfilik/telaş/korku gibi kaynaklardan dabeslenen, bolca ve kimisinde ciddikonularda “hata yapma” eğilimi.

İlkin, malum “çatlama”yı ele alırsak;yakın zamana kadar AKP olarak bili-nen iktidar öznesi, artık AKP-Cemaatolarak değişti.

Evet, bilenler böyle olduğunu zatenbiliyordu; ama, artık herkes biliyor.

İktidarın merkezileşip yoğunlaşmasıkonusunda bu kadar hassas olan vesiyasal geleceğini buna dayandıranbir iktidar öznesinin, böyle herkesingözü önünde ve birbirlerine karşısert ithamlarda bulunarak “çatlama-sı”, o öznenin güvenilirliğini sarsar,sarstı da.

Sadece iktidar öznesinin değil, bizzatyeni ve kırılgan iktidar alanının veonun etrafında var olmaya çalışanyeni rejimin de fiyakası bozuldu.

Bu çatlamanın, Cemaat’in fiilidurumlar yaratarak ve özellikle güçlüolduğu yargı ve polisi kullanarakkendi özel iktidar alanını genişletmeyönelimine AKP’nin set çekmesi; vedaha genelinde, ABD’ye doğrudanbağlı bir büro gibi çalışan Cemaat’in,kimi zamanlarda özerk alanlar yarat-ma yoklamaları yapan AKP’yi ABD

adına zorlaması sonucunda olduğuiddia ediliyor.

Ancak, üstü kapatılan ve hiç dillendi-rilmeyen bir etkeni özellikle vurgu-lamalıyız: İktidar öznesi üstüne yük-lenen gerilimlerin zorlamasıyla daçatladı. Başka sebepler de vardırancak, zorlanmanın çatlaktaki payıve o payın zorlanmanın şiddetinebağlı olarak artması, AKP-Cemaatiktidarının yorulduğunun ve direnmekapasitesinin zayıfladığının işaretiolacaktır.

İşte, “2023’e kadar iktidar olma”hayallerini pompalayarak etki alanınıbesleyen ve karşı güçlerin moralinibozmaya çalışan iktidar, henüz2012’de sendeledi.

O sendelemeyi basit bir iktidarhesaplaşmasına indirgemek, sadeceiç itişmelere umut bağlamaya ya datersine, iktidar alanının merkezindeolup bitenle ilgilenmeme apolitizmi-ne yol açabilir.

Ancak, o çatlamanın aynı zamandabir sendeleme olduğu görülürse,mücadeleyi yükseltme iradesi güçle-necektir.

Evet, özellikle vurgulamalıyız ki, ikti-darın üstüne yüklenen gerilimler art-tıkça, hem henüz yerleşmeye çalışanyeni rejimin zayıf noktalarında pat-laklar oluşacak hem de sadece AKP-Cemaat ilişkisinde değil, iktidar özne-sinin başka iç dengelerinde de zayıf-lıklar ya da çatlamalar olacaktır.

Söz gelimi, üstünde en çok oynanan

ve neredeyse en önemli meşruiyetkaynağı haline dönüştürülen İslamolgusu bile, bir bumerang gibi dönüpAKP’yi vurma potansiyelini taşıyor.AKP, neo-liberal soygunu derinleştir-dikçe, yoksulların tepkisini İslamibiçimlerde dillendiren politik güçlertarafından zorlanabilir. Zaten varolan bu güçler politik etki alanlarınıAKP’yi gerileterek genişletebilirler.

Keza, AKP kendi gerçek kimliğiniaçığa çıkardıkça, hala AKP’den umut-lu olan liberalleri kendisinden uzak-laştıracak ve önemli bir meşruiyetkaynağını kaybetmiş olacaktır.

Devam eden KCK tutuklamaları, Vanve Uludere’de uygulanan devlet şidde-ti ve en son Pozantı şokunun, devameden askeri çatışmalarla birlikte,AKP’nin Kürt Halkı içindeki desteğinihızla erittiği ve eriteceği bellidir.

Ve nihayet, neo-liberal soygununhayatın tüm alanlarına yayılarak vederinleşerek sürmesi, şimdiki sessiz-liğiyle politik güç dengelerinde pekhesaba katılmayan işçi sınıfını, hare-kete geçmeye zorluyor. Ülkedekigelişmeleri temelden etkileyecekolası bir sınıf hareketi, komünistleraçısından geniş politik inisiyatif almaimkanı yaratırken, AKP’nin kitle des-teğinde çözülmeye yol açabilecektir.

AKP Fazla Hata Yapıyorİkinci olarak, özellikle öne çıkarılma-sı gereken bir olgu da, iktidarın hatayapma eğilimindeki yükselme.

KCK tutuklamaları, Devrimci

Karargah operasyonu, gazeteciler,aydınlar ve öğrencilere yönelen dev-let terörü, iktidarın yeni rejime yük-lemek istediği kimlik acısındananlamlı olabilir; ancak, açık ki,çoğunda istenen sonuca ulaşılamadı-ğı gibi tersine, iktidarı zayıflatan vekarşıtlarını güçlendiren sonuçlarortaya çıktı, çıkıyor.

Bu faşizan yönelimler “yanlışlananistihbaratçı kuşkusu” değil. Tersine,yeni rejim, özgürlükler alanını daralt-mak istediği için, ne yaptığını bilerekve alçakça provokasyonlar düzenle-yerek kendisini kuruyor.

Ancak, bu coğrafyada başka toplum-sal ya da politik güçler de var ve onlarda kendi çıkarları yönünde harekethalindeler.

Onlarca yıl suren mücadeleler ve bin-lerce şehit verilerek kazanılan özgür-lükler alanı içinde konumlanan top-lumsal/politik güçler, hem kazanıl-mış haklarını korumak hem de oalanı genişletmek için mücadele edi-yorlar.

Kürt Halkının sömürgeci statüyü sar-san meşru ve kitlesel hareketliliğininyanı sıra, doğanın talanına karşıçıkan köylüler ve aydınlar, patriyar-kaya tepkilerini her fırsatta dillendi-ren kadınlar, birer kışlaya çevrilerekgericiliğin üslerine dönüştürülmekistenen üniversiteler ve liselerdekiöğrenciler, inançlarını özgürce yaşa-mak isteyen Aleviler, “kentsel dönü-şüm” maskesiyle sermayenin yerle-rinden ettiği yoksul kentliler, ulaşım-eğitim-barınma ve sağlık alanındaki

6 PO Lİ Tİ KA MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU

ANAYASASI OLMAYAN YENİ REJİM ZORLANIYOR

AKP iktidarı içindeki çatlamanın, Cemaat’in fiili durumlar yaratarak ve özelliklegüçlü olduğu yargı ve polisi kullanarak kendi özel iktidar alanını genişletmeyönelimine AKP’nin set çekmesi; ve daha genelinde, ABD’ye doğrudan bağlı birbüro gibi çalışan Cemaat’in, kimi zamanlarda özerk alanlar yaratmayoklamaları yapan AKP’yi ABD adına zorlaması sonucunda olduğu iddia ediliy-or. Ancak, iktidar öznesi, üstüne yüklenen gerilimlerin zorlamasıyla da çatladı.

“2023’e kadar iktidarolma” hayallerini pom-palayarak etki alanınıbesleyen ve karşı güç-lerin moralini bozmayaçalışan iktidar, henüz2012’de sendeledi. Osendelemeyi basit biriktidar hesaplaşması-na indirgemek, sadeceiç itişmelere umut bağ-lamaya ya da tersine,iktidar alanının merke-zinde olup bitenle ilgi-lenmeme apolitizmineyol açabilir. Ancak, oçatlamanın aynızamanda bir sendele-me olduğu görülürse,mücadeleyi yükseltmeiradesi güçlenecektir.

AKP Toplumsal Muhalefet ve Kendi İç Çelişkilerinin Gerilimi Altında

Page 7: TO-Gazete-44/16

neo-liberal soygunla yaşam koşullarıharap olan emekçiler, Hrant Dink’inalçakça katledilmesiyle “yetti artık”diyerek sokaklara dökülen demok-ratlar…

Evet, hareket halinde olan, hedefineyürüyen sadece AKP değil; onundaraltmak ve giderek tasfiye etmekistediği özgürlükler ve demokrasialanını daha da genişletmek isteyenve hatta sistemin bütününü hedefinekoyan halk güçleri de var.

Üstelik, kapitalizmin küresel krizikoşullarında politik atmosfer, tümdünyada olduğu gibi ülkemizde desistem karşıtı güçlerin meşruiyetkanallarını güçlendiriyor.

Şimdi, Irak işgalinden ve 2008’debaşlayan küresel krizden sonra, ileri-ye doğru yapılan her politik hamle-nin, varlığını sürdürme ve güçlenmeimkanı eskisinden daha fazla. Ve,özellikle vurgulamalıyız ki, meşrui-yet kazanmış halk hareketlerineyönelik polisiye yönelimler, çoğun-lukla yangına körükle gitme sonucu-nu doğurur.

Yeni rejimin iktidar alanı öyle düşün-dü ki, biz binlerce KCK’liyi tutuklar-sak Kürt Halkını ezeriz; olmadı mı, o

zaman Uludere’de onların tümüne birgüçlü mesaj veririz; yine mi olmadı,Pozantı’da onlara şok yaşatırız. Peki,ne oluyor? Sonuç alabiliyorlar mı?Kamuoyu yoklamaları BDP’nin oyla-rının sürekli yükseldiğini gösteriyor.Ve, onun ötesinde, Kürt Halkının bir-likte yaşama iradesi zedeleniyor vebağımsızlık yönelimi yeniden tartışı-lıyor.

Yine, sokaklara dökülen yüz binlercedemokratla adeta alay ederek, HrantDink’in katledilmesinin arkasındakiesas güçler aklanmaya çalışıldı. Peki,ne oldu? Alanlar daha büyük öfkeyleyine doldu. AKP’den hala umudu olankimi liberaller de kopuşma sürecinegirdiler.

Büşra Ersanlı ve Nuray Mert/EceTemelkuran’a yönelik faşizan tutuk-lama ve dışlama politikasının amacıaçık ki, onların simgelediği toplumsalgüçlere gözdağı vermek. Her ikiyönelim de amacına ulaşamadığıgibi, pasifize olması hedeflenen top-lumsal güçleri daha politik bir konu-ma sıçratıyor.

Doğanın talanındaki gözü dönmüş-lük, başta Karadeniz olmak üzerebütün Anadolu’ya yayılma eğilimindeolan köylü/aydın hareketi yaratıyor;yüzlerce öğrencinin tutuklanmasıüniversite ve lise öğrencilerinin poli-tikleşmesinin önünü kesemiyor; kor-kunç boyutlara sıçrayan ve iktidarınkörüklediği ırkçı şovenizm ve kadındüşmanlığından beslenen kadın cina-yetleri, kurtuluşçu kadın hareketininetki alanını genişletiyor; neredeyseher gün yenisi devreye sokulan neo-liberal soygun hamleleri, yaşamahakkı zorlanan yoksullarda direnmeeğilimlerini besliyor.

Korku yok mu? Elbette, var. Ama,halk güçleri korkuya rağmen/iktida-rın hışmını göze alarak hareketleni-yorsa, işte, bu çok önemlidir vebüyük politik sonuçlar yaratmapotansiyelini taşır.

Şimdi, medya kanalıyla kamuoyuyeni bir operasyona hazırlanmayaçalışılıyor; HDK hedefe koyulmuşdurumda. Şayet böyle bir ahmaklıkyapılırsa, HDK’nin ana muhalefet

olmasının önü açılmış olacaktır.

CHP, bir politik gücün nasıl daha dibedoğru sürükleneceğinin denemele-riyle meşgulken ve gittikçeanlam/değer/meşruiyet kaybınauğrarken; halk güçlerinin dağınıkdirenişlerini toplamak açısındanuygun bir politik zemine yerleşmişolan HDK, kendisine yönelik herpolisiye komplodan daha güçlenmişolarak çıkabilir. Yeter ki, gereklisoğukkanlılık, basiret ve cüret göste-rilebilsin.

10.3.2012

MART 2012 7POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

AKP ve yeni rejimi, oli-garşik-totaliter rejiminrestorasyonu zeminindeyol alırken ve aslında,kendisine yönelik muha-lefete, sürekli provoka-tif-düzmece-hukuk dışıpolisiye operasyonlarlacevap vermekle yetine-rek o restorasyonun dagerisine düşme ve faşiz-me sürüklenmeyi gözealdıkça; aynı zaman vemekan içinde, komünist,devrimci ve demokrathalk güçleri de, fiili-meşru zeminde özgür-lükçü-demokratik politikve toplumsal alanlarinşa ediyorlar.

Eylül referandumu ve Haziran seçimle-rinden sonra bir “güç sarhoşluğu”nakapılarak ve sola/direnişçi güçlere dahageniş meşruiyet kanalları açma yönün-de değişen politik atmosferi göremeye-rek, her muhalif gücü polisiye komplo-larla ezebileceğini sanan AKP, kendihamleleriyle kendisini sürekli daha ger-gin ve daha riskli konumlara itiyor.

AKP riski göze alıp hamle yaptıkça, kar-şısındaki muhalif güçlerin de, kendileri-ni sürekli daha gergin ve karmaşık poli-tik zeminlere sıçratması ve daha risklihamleler yapmaları gerekiyor.

Evet, AKP ve yeni rejimi, oligarşik-tota-liter rejimin restorasyonu zeminindeyol alırken ve aslında, kendisine yönelikmuhalefete, sürekli provokatif-düzme-ce-hukuk dışı polisiye operasyonlarlacevap vermekle yetinerek o restorasyo-nun da gerisine düşme ve faşizmesürüklenmeyi göze aldıkça; aynı zamanve mekan içinde, komünist, devrimci ve

demokrat halk güçleri de, kendi çıkarla-rı yönünde hareket ederek ve sağlamtoplumsal meşruiyet kaynaklarındanbeslenerek, fiili-meşru zeminde özgür-lükçü-demokratik politik ve toplumsalalanlar inşa ediyorlar.

İşte, her ikisi de sürekli hareket halindeolan ve hamle yapan bu karşıt güçler,sadece politik alanda değil daha genişbir toplumsal alanda da birbirleriylesürekli mücadele ediyorlar.

Bu mücadele, geçmişte esas olarakOrdu-Hükümet çatışmasından besle-nen rejim krizini, şimdi, yeni rejiminkurucu güçleriyle buna muhalefet edenhalk güçlerinin çatışmasının üstünedoğru sürüklüyor. Sürekli gündemegelip sonra sönümlenen yeni Anayasatartışmalarını da, bu çatışmanın ürünüolarak görebiliriz.

Yeni rejim, kendisine kalıcı bir güvenceolacak yeni bir Anayasa hamlesini bir

türlü beceremiyor. Başta Kürt Halkıolmak üzere bütün muhalif halk güçle-ri de, kendi talepleriyle devredeler vesonuç almak istiyorlar.

Yeni rejim, kendisini Anayasal güvencealtına alınmış bir kalıcı statü içine yer-leştiremiyor; ama, muhalif ya da dire-nişçi güçler de, bir biçimde kendilerinivar etseler de yeni rejimin zamanayayılarak ve oldukça sancılı yaşanankurumsallaşmasını engelleyemiyor.

Yeni rejimin sancıları/krizi, sadece AKPve muhalif halk güçlerinin çatışmasınınbir kalıcı dengeye oturamamış olmasın-dan kaynaklanmıyor. Bölgede bir şid-detli savaşa sıçrama potansiyeli taşıyangerilimler ve şimdi Avrupa’da odakla-nan kapitalizmin küresel krizi de, yenirejimin güçlü ve kalıcı konumlanışınınönünü kesiyor.

Önümüzdeki aylar oldukça gergin poli-tik çatışmalara gebe. Ve, şayet AKPşimdiye kadar sürdürdüğü politikalardaısrar ederse, bu çatışmaların toplumsalalana sıçrama potansiyeli oldukçagüçlü. Olası bir işçi hareketinin bütündengeleri değiştirme kapasitesinesahip olacağı anlaşılıyor.

Anayasasız Yeni Rejim ve Meşru Özgürlükler AlanıÜstünde en çok oyna-

nan ve neredeyse ikti-darın en önemli meşrui-yet kaynağı haline dön-üştürülen İslam olgusubile, bir bumerang gibidönüp AKP’yi vurmapotansiyelini taşıyor.AKP, neo-liberal soygu-nu derinleştirdikçe, yok-sulların tepkisini İslamibiçimlerde dillendirenpolitik güçler tarafın-dan zorlanabilir. Zatenvar olan bu güçler poli-tik etki alanlarınıAKP’yi gerileterekgenişletebilirler.

Page 8: TO-Gazete-44/16

Toplumsal Özgürlük: Cumhuriyettarihinde Alevilerin politik tercihle-ri genelde hangi yöndeydi? Bir blokolarak mı davranıyorlardı?

Erdoğan Aydın: Genel bir değerlen-dirme yapacak olursak, Aleviler ağır-lıkla Mustafa Kemal’in belirlediğiCumhuriyet konseptinden yanaydı-lar. Başlangıç döneminde MilliMücadeleye doğrudan destekleri sözkonusu. Cumhuriyet’in ilanı ve laikli-ğin ilanı süreçlerinde bu desteklerdaha da güçlendi. Orada tabii birebirbütün Aleviler böyle davranmıştırdiyemeyiz. Alevi kitlesinin Kürt veTürk kimliklerine bağlı olarak dafarklı tavır takındığını görüyoruz.Yani Kürt Aleviler, Cumhuriyet’i des-teklemekle birlikte belli rezervlerkoymuştur. Ve 1921-22 Koçgiri,1937 Dersim’de Cumhuriyet’le KürtAleviler arasındaki mesafeyi açmıştır.

Cumhuriyet’in kuruluşuna sadeceKürtler veya Kürt Aleviler rezervkoymuş diyebilir miyiz?

Kürtler koymuş, ama Kürtleri de birblok olarak düşünmemek gerek.Çünkü mesela 1935’te Şeyh Saitayaklanması gerçekleştiğinde,Dersim’in Kürtleri ve diğer AleviKürtler onların, Şeyh Sait’in yanındatavır almamışlar; aksine bu dönemdekâh tarafsız kalmış, kâh Cumhu-riyet’ten yana tavır takınmışlardır.Şimdi dolayısıyla burada iki tür Alevive iki tür Kürt’le karşı karşıyayız.Aleviler kendi içinde Türk ve Kürtolmaya bağlı olarak görece farklı tavırsergiliyorlar. Kürtler de kendi içlerin-de Sünni ve Alevi olmaya bağlı olarakgörece farklı tavırlar sergiliyorlar.

Bunu neye bağlıyorsunuz?Muhtemelen tarihsel kökenleri varbunların.

Tabii ki. Öncelikle Alevi kimliği açı-sından yaklaşırsak şunu anlamaklazım; Aleviler açısından tarihsel düş-man, tarihsel korku şeriatçı gelenektarafından şekillenmiştir. Osmanlı,şeriatçı geleneğin siyasal ve fizikikarşılığıdır ve dolayısıyla Osmanlı’nınve Osmanlı şeriatının tasfiye edilme-sine yardımcı olacak her şey Alevileriçin iyidir. Bu açıdan baktığımızdaAlevilerin politik tercihlerindenötürü yapılan “Stokholm Sendromu”benzetmesinin bu tarihsel gerçekliği,bu sosyolojik gerçekliği yeterinceanlamayan bir yaklaşım olduğukanaatindeyim.

“Stockholm Sendromu” tehlikeli birkavram ama…

Tehlikeli, yanlış, hem de durumu

anlatmayan bir kavram! Alevi belleğiaçısından korkunun, haksızlığın, zul-mün anlamı öncelikle şeriatta ve son500 yıllık süreç açısından baktığımız-da da Osmanlı iktidarında şekillen-miştir. Bu açıdan baktığımızda ortala-ma Alevi bireyinin ve Alevi toplumu-nun, Cumhuriyet karşısında görecedaha hayırhah bir tutum takınmasınıanlamak lazım. Yani bunu değiştir-mek için bile önce anlamak lazım!Bunu anlamayan bir yerden Alevitoplumunun davranışını daha iyiyedoğruya doğru değiştirmek mümkündeğildir.

Cumhuriyet’in kurulmasıyla bera-ber, Alevilerin genel sosyal yaşam-ları açısından ya da inançlarınıözgür yaşamaları açısından birdeğişimin veya rahatlamanın sözkonusu olduğunu söyleyebilir miyizpeki?

Değişim ve görece bir rahatlama ilebirlikte; tek tipleştirmenin bir devletpolitikası haline gelmesiyle bir olum-suzlanma da söz konusudur. Alevileradeta “kırk katır, kırk satır” arasındakalmış, ama bunlardan bir tanesini,ehveni şer gördüklerini tercih etmiş-lerdir.

Öyleyse, Cumhuriyet’i tercih etme-leri politik ve hayati bir kararaslında?

Evet, öncekini tercih etmeleri müm-kün değil. Çünkü öncekinin içindenefes alabilmelerinin hiçbir koşuluyok. Ama Cumhuriyet döneminde debaşlarına bir dizi katliam, bir diziyasaklama gelmiş olmasına rağmen,bu yeni dönemin içinde nefes alabil-meleri ve bu aldıkları nefes alanınıgenişletme şansları söz konusuydu.Bu nedenle mevcut durumu kaybet-meden ama bu mevcut durumu daileriye doğru değiştirme çabası sergi-lemişlerdir. Nitekim şunu çok netgörüyoruz: Alevi topluluğu en çok solkimlikli insan çıkartan, en çok solrefleks gösteren topluluk olmuştur.

Ama yine Cumhuriyet dönemindeçeşitli itirazları da var. Örneğin birsüre sonra sadece CHP’ye yedeklen-mek yerine kendi örgütlenmelerinikurmaya dönük hamleler yaptıkla-rını da görüyoruz.

Kesinlikle. Önce mesela DemokratParti ilk kuruluş yıllarında, 46-50arasında ilerici bazı davranışlarda vetahlillerde bulunduğu zaman, Alevitopluluğunun Demokrat Parti’yedoğru yöneldiklerini görüyoruz.Fakat Demokrat Parti çok kısa birzamanda sağcı ve işbirlikçi bir tabanaoturunca, ondan uzaklaşıp yenidenCumhuriyet Halk Partisi’ne yaklaştık-larını görüyoruz. Ama özellikle60’lardan itibaren, genel olarak sos-yalist hareket içinde çok yoğun mik-tarda Alevi şahsiyet ile karşı karşıya-yız. Sendikal hareketin örgütlenme-sinde, sosyalist örgütlenmelerde,diğer toplumsal itirazlarda yoğun birAlevi davranışı söz konusu.

SÖYLEŞİ8 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Söyleşi: AHMET SAYMADİ

Çok kimlikli ve eşityurttaşlık eksenli,Demokratik Cumhuri-yet’in altını çizen vebu talep ekseninde de;Alevileri, kadınları,Kürtleri kucaklamaşansı olan yeni birprogram çerçevesinde(elbette sosyalizmprogramından vazgeç-mek gerekmiyor)Alevilerin tekrar olma-ları gereken yere, sos-yalistlerin yanınagönül rahatlığıyla kor-kusuz bir şekilde gel-melerini sağlayan birdile, bir programatikyapıya ihtiyaç var.

Alevi belleği açısından korkunun, haksızlığın, zulmün anlamı öncelikle şeriat-ta ve son 500 yıllık süreç açısından baktığımızda da Osmanlı iktidarında şekil-lenmiştir. Bu açıdan baktığımızda ortalama Alevi bireyinin ve Alevi toplumu-nun, Cumhuriyet karşısında görece daha hayırhah bir tutum takınmasınıanlamak lazım. Yani bunu değiştirmek için bile önce anlamak lazım! Bunuanlamayan bir yerden Alevi toplumunun davranışını daha iyiye doğruyadoğru değiştirmek mümkün değildir.

ALEVİLER CHP’YEMAHKUM DEĞİLDİR

Yazar ERDOĞAN AYDIN * ile Alevilik Üzerine Söyleşi

”“

Page 9: TO-Gazete-44/16

Bu da gösteriyor ki, aslında Alevilerkendilerine güvendikleri zaman aslaKemalizm’le veya CHP ile yetinebilirbir durumda değillerdir. Son dönem-ki durum bu açıdan yeterli ölçütdeğildir.

Peki Alevilerin bu ehveni şer tercih-lerinin CHP’den, Kemalizm’denyana olmasının ardından;Alevilerin Cemevi açmaları, inanç-larını özgürce yaşamaları mümkünoldu mu?

Cumhuriyet önüne Alevileri Sünni-leştirme, Kürtleri Türkleştirme veaynı zamanda da burjuva birCumhuriyet dışındaki seçenekleriezme şeklinde çok net bir programkoydu. Cumhuriyet tek tipleştirilmişbir toplum istiyordu. Burada, Alevileriçok büyük bir hayal kırıklığına uğrat-tığını hemen saptamak lazım!Alevilerin de Alevi olarak yaşama hakve özgürlüklerine izin vermedi.Alevilerin öncelikle dergâhlarını, tek-

kelerini kapatarak kendi bağımsızörgütlenmelerini yaratmalarını ya-sakladı.

İkincisi eğer dinsel bir sorunlarıvarsa Diyanet’e gelip sormalarını, biribadet mekânı istiyorlarsa camiyegitmelerini dayattı! Dolayısıyla Cum-huriyet aslında Alevileri geriye çekti.Binlerce yıldır uğraşıp didinip kendibağımsızlıklarını, kendi inançlarını,kendi özgürlükçü ve hoşgörülü dav-ranışlarını, yaşama olanaklarını yenikoşullarda tekrar ortadan kaldırdı.

Başta Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhıolmak üzere, 1925 yılı itibariyletekke ve zaviyeleri kapatarak,Alevilerin o ana kadarki birikimlerinidağıttı. Bu açıdan baktığımızda aslın-da Cumhuriyet modernleşmeci, ilerle-meci ama yine de özgürlükçü olma-yan, temel hak ve özgürlükleri ezenbir devlet yapısı olarak Alevilerin dekarşısına çıktı. Tıpkı; Kürtlerin, sos-yalistlerin, sendikacıların, köylülerin

karşısına çıktığı gibi. AlevilereSünnileşmeyi, modern bir Sünni ekoliçinde erimeyi dayattı.

Alevilerin CHP’ye yedeklenmişolmalarının bir devletçi bakışyarattığını konuştuk! ÖrneğinKürt meselesine bakışta şöyle birdurum var: Birçok Aleviyle konuş-tuğumuzda “Kürt müsün?” sorusu-na “Hayır Aleviyim!” diye cevapveriyorlar. Bunu neye bağlıyorsu-nuz?

Alevilerin önemli bir çoğunluğundabuna Kürt, Zaza Aleviler de dâhilolmak üzere, önemli bir çoğunluğun-da hala Kürt kimliğinin esas olarakSünni, Şafii Kürtlere özgü bir durumolduğu şeklinde bir yaklaşım var.Veya bunu biliyorlarsa da, aslında bil-melerine rağmen Şafii gelenekle,Sünni gelenekle, Osmanlı Devletidöneminden beri yaşamış olduklarıve her seferinde kendilerinin mağduroldukları o bilinç nedeniyle, kendile-

rini Kürtlerle özdeşleştirememe halisöz konusu. Bu durum onları, örne-ğin Kürtlükle ilgili soru sorulduğundaveya davranış sergilemeleri gerekti-ğinde; kendileriyle onların arasınamesafe koyma ve Alevi kimliğini önplana çıkartma veya kendini sadeceAlevi kimliğiyle tanımlayıp sınırlamagibi, aslında bilimsel olarak da doğruolmayan, gerçekliğe uymayan birdavranışa doğru çekti. Buna CHP’denümitvar olma durumu da eklenince,gerçekten Alevi özgürlükçülüğüne veAlevilerin tarihsel duruşuna uyma-yan kötü bir davranış tarzı Alevilerarasında yaygınlaştı.

Ama burada, yine Alevi toplumunahaksızlık yapmamak için şunu dabelirtmek lazım. Örneğin 60’lı, 70’liyıllarda böylesi bir davranış sözkonusu değildi. Özellikle 70’li yıllar-daki Aleviler, kendilerini sosyalistle-rin yanında ifade ediyorlardı. Kürthalkı ile ilişkileri de bugünkü gibideğildi.

Son dönemde, Alevilerin örgütlüolduğu kurumların, seçimlerdenönce CHP’den talep ettiği parla-mentoda temsil talebinin reddedil-diğini görüyoruz. Ayrıca CHP’liBornova ve Avcılar belediyeleritarafından Cemevlerine baskıyapıldığı, yıkıldığı görülüyor. Bununeye bağlıyorsunuz?

CHP’nin seçmen tabanının neredeyseyüzde 70’i Alevilerden oluşuyor.CHP’ye çok büyük ağırlıkla, sosyolo-jik olarak bir Alevi partisi diyebiliriz.CHP’nin iki sıkıntısı var. Birincisihala devlet vesayetinden kurtulama-mış olmaları. Tek tipleştirici bir yerdedurarak, Alevi taleplerini reddeden,Cemevlerini yıkan bir davranış sergi-liyorlar.

İkinci bir mesele ise şu; CHP, giderekAlevi tabanına geri çekildikçe bu ger-çeği saklayarak bu durumdan kurtul-maya çalışıyor. Özellikle Sünni muha-fazakâr kesim nezdinde ve Alevilerlebir bağı olmadığını ispatlamak içinAlevilerin Cemevleri başta olmaküzere temel taleplerine sırtını dönen,parlamentoda yeteri kadar sahiplen-meyen bir davranış tarzı sergiliyor-lar.

* Sosyalist yazar. Çok sayıda kitabının yanı

sıra “Kimlik Mücadelesinde Alevilik” adlı birkitabı bulunuyor.

MART 2012 9SÖYLEŞİÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Özellikle 60’lardan itibaren, genel olarak sosyalisthareket içinde çok yoğun miktarda Alevi şahsiyetile karşı karşıyayız. Sendikal hareketin örgütlen-mesinde, sosyalist örgütlenmelerde, diğer toplum-sal itirazlarda yoğun bir Alevi davranışı söz konu-su. Bu da gösteriyor ki, aslında Aleviler kendilerinegüvendikleri zaman asla Kemalizm’le veya CHP ileyetinebilir bir durumda değillerdir. Son dönemkidurum bu açıdan yeterli ölçüt değildir.

Bugün itibariyle; Kürtler, Aleviler vesosyalistler ezcümle ezilenler nasıl birzeminde buluşur?

Öncelikle; her ne kadar şu anda top-

lumsal zemini yeteri kadar güçlü olma-

sa da, gelecek tasarımları açısından

Kürtlerden de, Alevilerden de daha

şanslı ve sorumlu olan kesim sosyalist-

lerdir. Bu noktada sosyalistlerin kura-

cağı dil; Alevilerin inanç özgürlükleri,

Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’de

gerçek anlamda demokratik bir muha-

lefet örmek için kilit bir noktada duru-

yor. Çünkü tek başına Kürtlerin yapa-

cağı bir şey kaçınılmaz olarak, karşıla-

rına bütün Türkleri almalarını getirir.

Tek başına Alevilerin yapacağı bir şey

kaçınılmaz olarak karşılarına bütün

Sünnileri almalarını getirir. Oysa sınıf

eksenli mümkün bir dünyanın inşasıaçısından, Sosyalist teoriye ve sosya-list harekete çok kritik bir rol düşüyor.Bu noktada, sosyalistlerin 60’lı yıllar-da, 70’li yıllarda çok işlevsel olan birdil ve konsept yerine, bugünün yenikoşullarına uygun bir dil ve yeni birbakış açısı geliştirmeleri şart.

Sosyalistlerin Alevilerle ilgili nasıl birsiyaset belirlemesi gerektiğini düşü-nüyorsunuz?

Aleviler özgülünde; eşit yurttaşlık tale-binin sadece Alevilere hoş görünmekiçin değil de, gerçekten ulaşılabilir birhedef olarak sahiplenilmesi gerekir.Çok kimlikli ve eşit yurttaşlık eksenli,Demokratik Cumhuriyet’in altını çizenve bu talep ekseninde de; Alevileri,kadınları, Kürt-leri kucaklama şansı

olan yeni bir program çerçevesinde

(elbette uzun vadeli hedeflerimizden,

sosyalizm programından vazgeçmek

gerekmiyor) Alevilerin tekrar olmaları

gereken yere, sosyalistlerin yanına

gönül rahatlığıyla korkusuz bir şekilde

gelmelerini sağlayan bir dile, bir prog-

ramatik yapıya ihtiyaç var.

Bu aynı zamanda Alevileri Kürtlerle,

Kürt ve Alevileri Sünni ve Türk emekçi-

lerle sosyalist bir program ve umut

çerçevesinde birleştirmek için olmazsa

olmazdır. Aynı şekilde Kürt hareketi

için de geçerlidir bu durum. Çok kim-

likli, eşit yurttaşlığa dayalı anayasal bir

çerçeveyi savunmayan bir sosyalist

hareket Kürtlerle asla sağlıklı ve kalıcı

bir dil kuramaz ve bir ilişki geliştirme

şansına sahip değildir.

Yeni Bir Dil ve Programla Aleviler Yeniden Sosyalistlerle Buluşabilir

Cumhuriyet, başta Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı olmak üzere 1925 yılı itibariyle tekke ve zaviyeleri kapatarak Alevilerin o ana kadarki birikimlerinidağıttı. Bu açıdan baktığımızda aslında Cumhuriyet modernleşmeci, ilerlemeci ama yine de özgürlükçü olmayan, temel hak ve özgürlükleri ezenbir devlet yapısı olarak Alevilerin de karşısına çıktı. Alevilere Sünnileşmeyi,modern bir Sünni ekol içinde erimeyi dayattı.

Page 10: TO-Gazete-44/16

Türkiye kapitalizmi 2012’ye ciddirisklerle girdi. Ekonominin kırılganlığıartıyor.

Buna rağmen AKP iktidarı “ihracatrekorları” ve “yüksek büyüme” vurgu-larıyla kitleleri manipüle ediyor.Burjuva basının yoğun mistifikasyo-nu, kolektif yanılsamaları güçlendiri-yor. Finans kapitalin en başat örgütüTÜSİAD da benzer bir yaklaşım gös-terdi. TÜSİAD “Türkiye Ekonomisi2012” başlıklı raporunda ekonominindurumunu pozitif olarak ortaya koydu.Ve 2012’ye ilişkin projeksiyonundaolumlu bir tablo çizdi. Ne var ki rapo-run içindeki veriler ve bazı vurgular“tehlikeleri” işaretliyor. Bu “istikrar-sızlık ve risk hali” TÜSİAD’ın 2012için üçlü bir senaryo ortaya koyması-na yol açtı.

Mega Cari AçıkTürkiye’de cari açık son bir yıllıksüreçte olağanüstü arttı. 2010’da 46milyar dolar olan açık, 2011’de 78 mil-yar dolara yükseldi. Öyle ki milli geli-rin yüzde 10’unu geçti.

Cari açığın bir alt bölümünü oluştu-ran, dış ticaret açığı da dikkat çekicinoktaya ulaştı. Türkiye’nin 2011’deihracatı 135 milyar dolar düzeyindegerçekleşti. İthalatı ise 237 milyardolar oldu. İhracat, ithalatın sadeceyüzde 56’sını buldu. Yani 102 milyardolarlık dış ticaret açığı oluştu.

Kısacası “ihracat rekoru” denilen şeyaslında 102 milyar dolarlık “ithalatrekoru”. Ayrıca ithalat, kritik sektör-lerde yüzde 70’e yakın bir bağımlılıkdüzeyinde seyrediyor. İthalatı etkile-yecek herhangi bir gelişme kritik sek-törlerde seri blokajlara yol açabilir.

Ekonominin kırılganlığını yaratan enönemli faktörlerden biri de dış borçoranıdır. Türkiye’nin dış borcu 300milyar dolara ulaştı. Özel sektörün(banka ve şirketlerin) borcu 200 mil-yar doları buldu. Bu durum cari açıklabirlikte Türkiye’nin döviz ihtiyacınıarttırıyor. Döviz ihtiyacını yakıcı birsorun haline getiriyor. Sermaye biri-kimi Türkiye kapitalizminin en temelyapısal sorunudur. Bu zafiyet, Türkiyekapitalizminin dış kaynaklara şiddetle

bağımlılığını yaratıyor. Zafiyetin “aşıl-ması” için Türkiye bir yandan spekü-latif sermaye merkezine dönüşüyor,öte yandan off-shore bir ülke halinegeliyor. Borç çevrimi ancak dış kay-naklarla ve efektif operasyonlarla sağ-lanıyor.

“Yasal” olarak off-shore bankacılığı-nın olmadığı Türkiye’ye, 2011 yılındakaynağı belirsiz, kayıt dışı 12,4 milyardolarlık para girdi. Yabancı sermayegirişi, efektif ve off-shore müdahalelerTC’nin “büyüme” trendinin gerçekkaynaklarını oluşturuyor.

Fakat bu yönler aynı zamanda Türkiyeekonomisini aşırı kırılganlaştıran fak-törler olarak öne çıkıyor.

Yabancı sermaye girişi, dış borç vesıcak para, ekonominin bir anlamdaüç ana kolonunu oluşturuyor.Kolonların birinin yıkımı demek, sen-kronize bir şekilde diğer kolonlarınyıkılması anlamına gelecektir. BuTC’nin iflasının ilanıdır.

2011’in tablosu bütün yaldızlı “büyü-

me” ajitasyonlarına rağmen, iç açıcıdeğildi. 2012’de küresel düzeydebüyüme oranlarında düşüş, ABD’demali kriz olasılığı, AB’nin Akdenizhavzasında borç krizi senkronununyayılması, TC’yi hızla finansal bir ana-forun içine sürükleyebilir.

TC’nin AB ile entegrasyon düzeyi yük-sektir. AB, TC’nin en önemli ihraçpazarını oluşturuyor. AB pazarındayaşanacak sert talep düşüşü, ekono-miyi şiddetle sarsacaktır (TÜSİADyayınladığı raporda bu riskin altınıözellikle çiziyor). Ayrıca avro krizininderinleşmesine bağlı olarak AB’deyaşanacak finansal şıkışma ve bankaiflasları, Türkiye’de finans sisteminiçökertebilir. TC’nin “güvenli yatırımalanı” olma özelliğini kaybetmesi,sıcak paranın hızlı çekilmesine nedenolabilir. Bu TC’nin kriz kıskacı içinegirmesi anlamına gelecektir.

2012’de AB ve küresel düzeyde yaşa-nacak bir dizi gelişmeye bağlı olarak(buna Suriye savaşı da eklenebilir)TC’nin sarsıcı bir kriz içine girme ola-sılığı yüksektir.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK MART 201210 EKONOMİ

VOLKAN YARAŞIR

Kıdem ihbar tazminatının gaspı, özel istihdam büro-ları, asgari ücretin bölgeselleştirilmesi finans kapi-talin en temel saldırı hedeflerini oluşturdu. Finanskapital sınıfı bütünüyle savunmasız bırakmaya, ato-mize ve amorfe etmeye çalışıyor. Tarihsel bir saldı-rıyla sınıfı bir enkaz haline getirmeyi amaçlıyor.

Sermaye birikimi Türkiye kapitalizminin en temel yapısal sorunudur.Bu zafiyet, Türkiye kapitalizminin dış kaynaklara şiddetle bağımlılığınıyaratıyor. Zafiyetin “aşılması” için Türkiye bir yandan spekülatif serma-ye merkezine dönüşüyor, öte yandan off-shore bir ülke haline geliyor.Borç çevrimi ancak dış kaynaklarla ve efektif operasyonlarla sağlanıyor.

Finans kapital, kriz koşullarını ser-mayenin yeni tahakküm ve iktidarilişkileri geliştirme zemini olarakkullanıyor.

Finans kapital işçi sınıfına yönelikstratejik bir saldırı başlattı. Bu stra-tejik saldırının hedefi, emeğin ato-mize edilmesi ve sistematik iştençıkarmalar oldu.

İşçi sınıfının tarihsel kazanımları vesavunma mevzileri, sermayenincepheden saldırılarına maruzkaldı. Kıdem ihbar tazminatınıngaspı, özel istihdam büroları,asgari ücretin bölgeselleştirilmesifinans kapitalin en temel saldırıhedeflerini oluşturdu. Finans kapi-tal sınıfı bütünüyle savunmasızbırakmaya, atomize ve amorfeetmeye çalışıyor. Tarihsel bir saldı-rıyla sınıfı bir enkaz haline getir-meyi amaçlıyor.

Bu yönde önemli adımlar attı.OECD’nin yeni raporunda Türkiye,üye ülkeler içinde, gelir dağılımınınen eşitsiz olduğu ülkelerden biriolarak yer aldı. Aynı grupta Şili,Meksika, İsrail, Portekiz ve ABD debulunuyor.

Sınıfın sendikal örgütlenme düzeyide son derece çarpıcı bir noktayaulaştı. 2001 yılında yüzde 10’ubulan sendikal örgütlülük, 2009yılında yüzde 5.9’a indi. Türkiye’deişsizlik resmi verilerle yüzde 9 ola-rak gösterilse de, Avrupa İstatistikOfisi yüzde 17 olduğunu açıkladı.Kısacası finans kapital gücünü sını-fın kronik örgütsüzlüğünden ala-rak; sınıfa işsizleştirme, sendikasız-laştırma, taşeronlaştırma, sistema-tik güvencesizleştirme ve esnek-leştirme politikalarıyla cephedensaldırıyor. Ve sınıfı açlıkla, yoksul-lukla ve işsizlikle “terbiye” etmeyeve “ehlileştirmeye” çalışıyor.

İşçi Sınıfına Stratejik Saldırı

Off-Shore Ülke, Mega Cari Açık, Dış Kaynak Bağımlılığı

KRİZİN AYAK SESLERİ

Foto: Ezequiel Scagnetti

Page 11: TO-Gazete-44/16

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 11MART 2012

ÖYM’ler Yeni Rejimin İstiklal Mahkemeleri

“Türkiye Cumhuriyeti İstiklal Mahke-meleri’nde kurulmuştur” dersek yan-lış söylemiş olmayız. Yeni rejiminmuhaliflerini yargıladığı, kendi ikti-darını konsolide ettiği bu mahkeme-lerde binlerce insan idam edilmiş, onbinlercesi hapis cezası almış veyasürgün edilmiştir.

Burada devletin ve onun hukukkurallarının işlevine dair bir alıntıyapmak, yazının bundan sonrası içinön açıcı olacaktır: “Devlet, sınıf kar-şıtlıklarını frenleme gereksinmesin-den doğduğuna, ama aynı zamanda,bu sınıfların çatışmasının ortasındadoğduğuna göre, kural olarak engüçlü sınıfın, iktisadi bakımdan ege-men olan ve bunun sayesinde, siyasalbakımdan da egemen sınıf durumunagelen ve böylece ezilen sınıfı boyun-duruk altında tutmak ve sömürmekiçin yeni araçlar kazanan sınıfın dev-letidir.

İşte bundan ötürüdür ki, antik devlet,her şeyden önce, köleleri boyundu-ruk altında tutmak için, köle sahiple-rinin devletiydi: Tıpkı feodal devletin,serf ve angaryacı köylüleri boyundu-ruk altında tutmak için soylularınorganı ve modern temsili devletinücretli emeğin sermaye tarafındansömürülmesinin aleti olması gibi.” (F.Engels)*

İstiklal Mahkemeleri’ndenÖzel Yetkili Mahkemelereİstiklal Mahkemeleri işlevini yerinegetirmesinin ardından 1927’de kaldı-rılmıştır. Askeri darbelerin ardındankurulan Sıkıyönetim Askeri Mahke-meleri aynı niteliktedir. Ancak dev-let, sadece sıkıyönetim dönemlerindekurulan “Sıkıyönetim Askeri Mah-kemeleri’ni” kalıcı bir hale dönüştür-mek için, ilk kez 1973 yılında DevletGüvenlik Mahkemeleri’ni (DGM) kur-muştur. DGM’ler, devrimcilerin,aydınların, DİSK’in yürüttüğü müca-dele sonucu 1975’te kapatılmıştır.

DGM’lerin yeniden kurulması için 12Eylül askeri faşist darbesinin gerçek-leşmesi gerekmiştir. Darbeciler,1982’de kabul edilen Anayasa’yadayanarak 1983’te yasasını çıkarıp1984’te DGM’leri yeniden açmıştır.

Görüldüğü üzere devlet, her zaman

için “Devletin ülkesi ve milletiylebölünmez bütünlüğü, hür demokratikdüzen ve nitelikleri Anayasa’da belir-tilen Cumhuriyet aleyhine işlenen vedoğrudan doğruya devletin iç ve dışgüvenliğini ilgilendiren suçlara iliş-kin davalara bakmak üzere” çeşitlimahkemeler kurmuş, rejimin güven-liğini sağlamaya çalışmıştır.

Hal böyle olunca; emeğin sömürül-mesine karşı çıkan, özgür ve eşitlikçibir düzen isteyen devrimciler, özgür-lük mücadelesi veren Kürt halkı,erkek egemenliğine karşı çıkankadınlar bu mahkemelerin ve rejiminbirinci dereceden muhataplarıolmuştur.

Bugün ise yukarıda saydığımız mah-kemelerle aynı işlevi gören ÖzelYetkili Mahkemeler’le (ÖYM) karşıkarşıyayız. İstiklal Mahkemeleri’ndeidam sehpalarında kurulan Cumhuri-yet, Özel Yetkili Mahkemeler’de yeni-den tesis ediliyor.

İktidardan kopmak istemeyen siyasalİslam, İstiklal Mahkemeleri’nde ikti-dardan zorla dışlanmıştı. İktidara yak-laştığı ikinci eşikte bir darbe dahayedi! Ama günümüzde, 28 Şubat’ın15. yıldönümü geride kalırken, siya-sal İslam daha önce kendisini yargıla-yanları yargılıyor. Her dönemde yar-gılananlar arasında değişmeyen birgrup var sadece: Kürt ve TürkDevrimciler!

Gayri nizami harp kurallarınınTürkiye’nin ve Kürdistan’ın heryerinde uygulandığı 1990’lı yıllarda,burjuva hukuk o kadar çok çiğnen-mişti ki, siyasal İslamcıların da içindebulunduğu çeşitli gruplar “hukukunüstünlüğü” ilkesini çokça dile getiri-yordu. Şimdi iktidardaki yerini sağ-lamlaştıran, kendi “hukuk”unu kuranve yargı mekanizmasına hakim halegelen AKP muhaliflerini bastırmakiçin ağırlıklı olarak “Yargı”dan,“hukuk”tan yararlanıyor.

Bunun anlamı, “hukuk” üzerindenverilecek mücadelenin öneminin art-masıdır. Burada, eski kaba şiddetedayalı ve “yasadışı” yöntemlerintamamen terk edildiğini söyleyeme-yiz. Sadece, 90’lı yıllara oranla epeyceazaldığını veya rafa kaldırıldığını söy-leyebiliriz. Tabii ki, toplumsal muha-

lefetin sertleştiği anda raftan yenidenindirilebileceğini aklıda tutarak!

AKP, iktidarın önemli ortağı olanFethullah Gülen ekibinin İçişleri veAdalet Bakanlıklarındaki örgütlenme-sinden de güç alarak faşizan uygula-malara başladı. Tek başına iktidarolmasının gücüyle Türk Ceza Kanunu(TCK), Terörle Mücadele Kanunu(TMK), Ceza Muhakemeleri Kanunu(CMK) gibi kanunları değiştirdi.

AKP Yargıyı Ele Geçirdi 2004’te kapatılan Devlet GüvenlikMahkemeleri’nin (DGM) yerine, ben-zer işleyiş ve yetkilerle kurulan ÖzelYetkili Mahkemeler ise bu üç kanu-nun amansızca uygulandığı yerlerhaline geldi. 12 Eylül 2010 tarihinde-ki Anayasa değişikliği referandumu-nun ardından yapılan HSYK seçimle-riyle yargıda tüm hâkimiyeti ele geçi-ren AKP, verdiği kararlarda daha dapervasızca davranmaya başladı.

AKP yargısı, toplumsal muhalefetindemokratik alandaki tüm kazanımla-rını suç olarak tanımladı. Bu bütünbir toplumsal muhalefetin, demokra-tik tüm hakların yargı yoluyla gaspedilmesinden başka bir anlam taşı-mamaktadır.

Bu noktada, TMK ve ÖYM’lerin kaldı-rılmasını talep etmek devrimcilerinen önemli görevlerinden birisidir.Hukuk kurallarını, ezilenlerin, emek-

çilerin, kadınların, Kürtlerin,Alevilerin taleplerine doğru çekmek,anti demokratik uygulamaların kaldı-rılması yönünde mücadele etmekgerekiyor.

Burada son bir alıntıya başvurmaktafayda var: “Bu sözlerimle sosyalistle-rin belirli hukuki taleplerde bulun-maktan feragat edeceklerini ileri sür-mek istemiyorum. Aktif bir sosyalistparti, bütün siyasal partiler gibi butip hukuki talepler var olmaksızındüşünülemez. Bir sınıfın ortak yarar-larından çıkan talepler, ancak bu sını-fın siyasal iktidarı fethetmesi vetaleplerine yasalar kılığında genel biryürürlülük sağlaması sayesinde ger-çekleştirilebilirler. Mücadele edenher sınıf programında taleplerinihukuki talepler kılığında formüleetmek zorundadır.” (Karl Marx,Friedrich Engels)**

Hal böyle olunca, devletin tutsak aldı-ğı tüm devrimci tutsaklarla dayanış-mak hayati bir anlam taşıyor. Buhatta örgütlenen tutuklu gazetecilerve tutuklu öğrencilerle dayanışmagibi inisiyatifler oldukça önem kaza-nıyor. Bu mücadelenin vuku bulacağıen önemli politik mecra da mahkemeönleri, cezaevi önleri oluyor.

* F. Engels, “Ailenin, Özel Mülkiyetin, DevletinKökeni”.

** K. Marx, F. Engels, “Devlet ve Hukuk Üzeri-ne”, May Yayınları, 1977, İstanbul, s. 179.

AHMET SAYMADİ

DEVLETİN ZOR ARACI HUKUKAKP yargısı, toplumsal muhalefetin demokratikalandaki tüm kazanımlarını suç olarak tanımla-dı. Bu bütün bir toplumsal muhalefetin, demo-kratik tüm hakların yargı yoluyla gasp edilme-sinden başka bir anlam taşımamaktadır.

Emeğin sömürülmesine karşı çıkan, özgür ve eşitlik-çi bir düzen isteyen devrimciler, özgürlük mücadele-si veren Kürt halkı, erkek egemenliğine karşı çıkankadınlar bu mahkemelerin ve rejimin birinci derece-den muhatapları olmuştur.

Page 12: TO-Gazete-44/16

“Suriye’nin Dostları” girişimi toplan-tısı 70’e yakın ülkenin katılımıyla 24Şubat’ta Tunus’ta gerçekleştirildi.Rusya ve Çin’in katılmadığı toplantıfiyaskoyla sonuçlandı. Girişim ikincitoplantısını Mart ayının sonundaTürkiye’de gerçekleştirecek.

Dengeleri değiştirecek bir gelişmeyaşanmadığı takdirde Tunus’taki top-lantının tekrarına dönüşecek gibigözüküyor. Suriye’ye yönelik askerimüdahale bölgenin tamamına yayıla-cak bir etki yaratma tehlikesi barın-dırıyor. Şu ana kadar küresel güçlerbunu göze alabilmiş görünmüyor.

Rusya ve özellikle Çin uzun yıllarboyunca Afrika’da kazandıkları eko-nomik ve siyasi inisiyatiflerini, Libyamüdahalesi sonrası ABD ve AB’yekaptırmış durumdalar. Suriye ya daİran’a yönelik yapılacak bir askerioperasyona onay vermeleri duru-munda Ortadoğu siyasetinde büyükoranda güç kaybedeceklerinin farkın-dalar ve oyuna gelmiyorlar.

Rusya, Suriye ile geçmişten gelenstratejik ilişkileri ve bölgesel çıkarla-rı üzerinden, Esat rejiminin hamisipozisyonuna girmiş durumda.Suriye’nin Akdeniz’deki Tartus veLazkiye limanlarında savaş gemileri-ni tutarak ABD ve AB’ye net bir mesajgöndermiş oluyor. Bu arada bölgeselgerilimin bütün nimetlerinden defaydalanıyor. Bölgenin silahlanmayarışı pastasındaki payını büyütmeyibaşardı. Bugün Suriye’de Kalaşnikof1500 dolara alıcı bulabiliyor. Yakınzamana kadar Irak’ta Kalaşnikof 100dolardan satılırdı.

Suriye Üzerinde Güçler ÇatışmasıAynı şekilde, bugüne kadar daha çokekonomik faaliyetler üzerinden inisi-yatif alan Çin, askeri ve politik zemin-

de güç devşirebileceği bir fırsat yaka-lamış durumda. Çin, hem ABD’ninkendisini çevreleme hamlesine cevapvermek, hem de gittikçe büyüyen eko-nomisinin enerji açığını kapatmakiçin küresel satranç tahtasının ötekitarafına oturdu. Çin enerji ihtiyacınınyarısından fazlasını (yüzde 58) bölgeülkelerinden sağlıyor. Ve o ülkelerinbaşında İran geliyor. İran merkezlieksenden Suriye halkasının kopması-nın ne anlama geldiğinin farkında.

Suriye satrancının bir tarafında Çin,Rusya ve İran otururken, diğer tara-fında ise ABD, AB ve bölgesel taşeron-ları yer alıyor. Ancak her ülkeninpatinaj alanları oluşmuş durumda. ABülkeleri özellikle de Almanya askerimüdahaleden yana değil, bunun birnedeni petrol ihtiyacının önemli birkısmını bölge ülkelerinden karşıla-ması, diğer nedeni ise AB’nin içinegirdiği finans krizinde Çin’in çokciddi desteğine ihtiyaç duyması.

Fransa yakın zamanda Şam elçisiniçekti, ama o da Yunanistan’ın borç-lanma meselesinde ortaya çıkan tab-loda kontrolü Almanya’ya kaptırmışgörünüyor. İngiltere çok istekli amabir adım geriden ABD’ye bakıyor.ABD ise Irak ve Afganistan deneyim-lerinden sonra doğrudan bir askeriseçeneğe tek başına başvurmak iste-miyor.

Mezhep Çatışması TehlikesiSuriye’deki çatışmalar mezhep görü-nümüne bürünmüş durumda. Bununtemel nedeni asıl çatışmaların ArapBirliği dolayısıyla Suudi Arabistan-İran arasında olmasıdır. Ancak Arapülkelerinin çoğunda hatırı sayılır Şiitoplulukların bulunması ArapBirliği’nin hem İran’a hem deSuriye’ye yönelik olası askeri müda-halesini zorlaştırmakta, Birlik’in poli-tikalarını ABD ve AB eksenineendekslemektedir.

Geriye Türkiye kalmaktadır. ABD,Türkiye’yi Suriye’ye müdahaleye zor-luyor. Ancak Türkiye gerek iç gerek-se dış politikada sıkışmış durumda.Tüm komşularıyla sıfır sorun siyase-tini terk edip yüksek gerilimli birsiyasi ilişki yürütüyor. Kürt sorunuve Ermeni sorununda bir çıkmazagirmiş durumda.

Ayrıca Esat’ın devrilmesinden yanaaçık bir tutum almasına rağmen, Esatrejiminin doğrudan müdahaleyleyıkılmasının sonuçlarını (Rusya veÇin’le karşı karşıya gelme gibi) gözealamıyor. Suriye’deki Kürt azınlığınher iki durumda kazanabileceği statü,içerde kurulmaya çalışılan tüm den-geleri altüst edecek bir potansiyelortaya çıkarabilir. (Tunus’ta yapılankonferansta muhalifler Suriye

Kürtlerine yeni bir statü/özerklikvaadinde bulundu. Ancak Kürtler şuan için buna meyletmiş değiller.)

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK MART 201212 DÜNYA

M. RAMAZAN

Düğümün Nasıl Çözüleceği Dünyanın Geleceğini Etkileyecek

Dünya NereyeGidecek?

ABD, Türkiye’yi Suriye’ye müdahaleye zorluyor.Ancak Türkiye Esat’ın devrilmesinden yana açık birtutum almasına rağmen, Esat rejiminin doğrudan

müdahaleyle yıkılmasının sonuçlarını (Rusya veÇin’le karşı karşıya gelme gibi) göze alamıyor.

Suriye’deki Kürt azınlığın her iki durumda kazanabi-leceği statü, içerde kurulmaya çalışılan tüm denge-

leri altüst edecek bir potansiyel ortaya çıkarabilir.

SURİYE’DE KÜRESEL GÜÇLERPATİNAJ YAPIYOR

Buna karşılık Esat’ın ordusu muha-liflerin kazandığı mevzilerde tekerteker zor kullanarak yeniden kontro-lü sağladı. Esat rejimi son yapılananayasa referandumunda ortayaçıkan tabloya göre hâlâ halkının enaz yarısının desteğine sahip görünü-yor. Bunun temel nedeni Esat reji-mini benimsemelerinden ziyade,Alevi, Hristiyan, Dürzi ve Kürtlerin,çoğunluğu Sünni olan muhalif güç-lerin iktidara gelmesi halinde kendi-lerine ne olacağından duyduklarıkaygıdır. Esat rejimi halen Suriyeburjuvazisinin desteğini de arkasın-da hissediyor.

Ancak Esat rejimi bir taraftan politikve ekonomik olarak sıkışırken, diğertaraftan İran desteğiyle ayakta dur-mayı başarıyor. Müslüman Kardeş-ler, Selefiler gibi silahlı mücadeleyitemel alan muhalifler, Özgür SuriyeOrdusu çatısında birleşme kararıaldı. Irak Sünnilerinden ve Katar’dansilah desteği alıyorlar. Suudi/Katardenetimindeki Körfez basını daSuriye’deki olayları çarpıtarak ya daabartarak dünya basınına servis edi-yor.

Suriye’nin eskisi gibi olmayacağıkesin. Ancak ne olacağı ve nasıl ola-cağı konusu çok su götürür durum-da. İpler dönüp dolaşıp Suriye’nin içdengelerinde kördüğüm haline geli-yor. Suriye düğümünün nasıl çözüle-ceği, dünyanın nereye doğru gidece-ğini de gösterecek.

Suriye satrancının bir tarafında Çin, Rusya veİran otururken, diğer tarafında ise ABD, AB vebölgesel taşeronları yer alıyor. Ancak her ülke-nin patinaj alanları oluşmuş durumda. AB ülke-leri özellikle de Almanya askeri müdahaledenyana değil, bunun bir nedeni petrol ihtiyacınınönemli bir kısmını bölge ülkelerinden karşılama-sı, diğer nedeni ise AB’nin içine girdiği finans kri-zinde Çin’in çok ciddi desteğine ihtiyaç duyması.

Page 13: TO-Gazete-44/16

MART 2011 TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK DÜNYA 13

AB üyesi ülkelerin içerisinde bulun-duğu mali kriz olarak tanımlanansüreç, dünya kapitalist sistemininmerkezindeki olası ekonomik vepolitik gelişmeler bakımından bizebir fikir vermektedir.

Küreselleşme olarak tanımlanan yenitarihsel evre, dünya kapitalist sistemiile ezilen halkları arasında politikmücadele biçimleri ve araçları bakı-mından çok önemli değişikliklerigündeme getirirken, aynı zamandakapitalist sistemin kendi iç ilişkileri-ni yeniden düzenlemeyi de kaçınıl-maz kılmaktadır.

Küresel sermayenin yapısal krizinin,bugünkü verili koşullar içerisindeincelendiğinde, kapitalist sisteminyönetimsel gücünün çok daha fazlamerkezileşmesine yol açtığına dairbir çok somut veri bulunmaktadır.Küreselleşme sürecine tekabül edenfinans krizi, kapitalist sistemin strate-jik ülkeleriyle, eksen ülkeler arasında-ki ekonomik ve politik ilişkileri deyeniden tanımlamaktadır. Bu aynızamanda küreselleşme sürecinin yenibir halkası olan sömürgeciliğin alaca-ğı biçim bakımından da bir fikir ver-mektedir. Örneğin İtalya gibi küresel

krizi yaşayan birinci gruptaki ülkeler-le, Yunanistan gibi küresel sömürge-cilik ilişkileri içerisinde yer alaneksen ülkelerin durumları birbirleriy-le bağlantılı olmakla birlikte, araların-da ciddi farklılıklar bulunuyor.

Yunanistan Bağımsızlığını SatıyorIndependent on Sunday gazetesindePatrick Cockburn imzalı bir yorumda,“Yunanistan, borç yükünden kurtul-mak için bağımsızlığını satıyor” biçi-minde yapılan değerlendirme, küre-sel sistemin sömürgecilik ilişkilerinedair bize bir fikir vermektedir.Cockburn: “Yunanistan’ın yarın Eurobölgesi ülkeleriyle bağımsızlığınısona erdirecek bir uzlaşmaya varma-sı bekleniyor.

Bu anlaşmayla Yunanistan, Almanyave müttefiklerinin ekonomik veönemli ölçüde de siyasi sömürgesihaline gelecek. Berlin, ülkenin baş-bakanının kim olacağından eczanele-rin hangi ilacı dağıtabileceğine kadarher şeyde söz sahibi olacak.Demokrasinin beşiği Yunanistan’dakendi kaderini tayin hakkı, dışarıdandayatmalara yenik düştü. Her zaman

olduğu gibi en ağır bedeli yoksullarödeyecek.”

Avrupa Birliği, Uluslararası ParaFonu (IMF) ve Avrupa MerkezBankası’nın birlikte hazırlamışoldukları ekonomik ve siyasal planınbütün ayrıntılarının Yunanistan tara-fından kabul edilmesinden sonra 130milyar euroluk mali yardım serbestbırakıldı. Ancak bu paranın nerede venasıl kullanılacağı yine AB merkezbürokrasisi tarafından sıkı bir şekildedenetlenecek.

Uluslararası kredilendirme kuruluşuFitch, Belçika’nın kredi notunu AA,Slovenya’nın A, İspanya’nın (A),İtalya’nın (A-), İrlanda’nın (BBB+),Kıbrıs’ın (BBB-) ve Portekiz’in(BB+) negatif kademesine indirildi-ğini açıkladı. Mali krizin aşılması içinyaklaşık olarak 1,2 trilyon euro krizbölgelerine aktarıldı. Yardım finansgücünü elinde tutan Almanya,Fransa’yı da yanına alarak hazırlamışolduğu ekonomik-politik planları sözkonusu ülkelere bir bakıma dikteettirdi.

Yunanistan AB’nin SömürgesiAB eksenli geliştirilen küreselsömürgecilik politikaları, Yunanistansomutunda özellikle Euro bölgesinikapsayan 17 ülkede fiilen uygulama-ya konuldu. Ülkelerin ekonomik“bağımsızlığını” özellikle “mali yapı-landırmasını” içeren yetkilerininönemli bir kısmı, Brüksel merkezliAB bürokrasisine devre edildi.

Almanya Başbakanı Merkel, Euro böl-gesinde olan ve finans kriziyle karşıkarşıya olan “Portekiz, İspanya, İtalya

ve İrlanda’nın Yunanistan’ın yolundangitmeleri durumunda” aynı politika-ların bu ülkelere de dikte ettirileceği-ni çok açık bir şekilde ifade etti.

Cockburn’in belirttiği gibi Yunanis-tan, başta Almanya olmak üzereAB’nin merkez ülkelerinin fiili bir“sömürgesi” haline gelmiş buluyor.Yunanistan’da uygulanan esasenküresel kapitalist sistemin “yeni”sömürgecilik modeli olup, özellikleDoğu Avrupa ve Balkanları kapsayanAB üyesi diğer ülkelere fiilen dayatıl-maktadır.

Yunanistan’da kimin başbakan olaca-ğına dahi Almanya’nın karar verecekdurumda olmasını, AB içerisindekisömürgecilik ilişkilerinin bir versi-yonu olarak değerlendirmek gerekir.Bu bakımdan küresel sistemin mer-kezi olan Avrupa Birliği’nin, sömür-gecilik ilişkilerinde de merkezi rolü-nü oynaması bir tesadüf olmayıp,onun geçmiş tarihsel rolüyle bağlan-tılıdır.

Küresel kapitalist sistem kendi iç ilişkilerini düzen-lerken, egemenlik ilişkilerini de yeniden planlamak-tadır. Sömürgeleştirme stratejisini belirleyen küre-sel sistem, enerji yataklarının bulunduğu bölgeleriaskeri işgallerle denetim altına alırken, kendi içeri-sinde ise tersine bunu ekonomik-politik egemenlikilişkileriyle içten kuşatarak gerçekleştirmektedir.

Kapitalist Sistem Kriz İçinde Merkezileşiyor

DR. MUSTAFA PEKÖZ

Küreselleşme sürecinetekabül eden finanskrizi, kapitalist siste-min stratejik ülkeleriy-le, eksen ülkeler ara-sındaki ekonomik vepolitik ilişkileri deyeniden tanımlamak-tadır. Bu aynı zamandaküreselleşme sürecininyeni bir halkası olansömürgeciliğin alacağıbiçim bakımından dabir fikir vermektedir.

KÜRESEL SİSTEMİN YENİ SÖMÜRGECİLİK POLİTİKASI: YUNANİSTAN

dev

am

ı ark

a s

ayf

ad

a

Page 14: TO-Gazete-44/16

DÜNYA14 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

AB MerkezileşiyorYunanistan örneği daha somutolarak neyi ifade eder:

Birincisi, küresel kapitalist sis-tem kendi iç ilişkilerini düzen-lerken, egemenlik ilişkilerini deyeniden planlamaktadır.Sömürgeleştirme stratejisinibelirleyen küresel sistem, enerjiyataklarının bulunduğu bölgeleriaskeri işgallerle denetim altınaalırken, kendi içerisinde ise ter-sine bunu ekonomik-politik ege-menlik ilişkileriyle içten kuşata-rak gerçekleştirmektedir.

İkincisi, söz konusu devletler,kendilerini var eden “mali” ege-menlik haklarının önemli birkısmından vazgeçmek zorundakalmaktadırlar. Bir başka ifadey-le ulus-devletlerin kurumsalyapılarının değişmeye başladığıve yeniden şekillendirildiğigörülüyor.

Üçüncüsü, egemenlik hakların-dan vazgeçilmesinin, AB mer-kezli bürokratik sistemin çokdaha güçlenmesi anlamına gel-mesidir. Örneğin AvrupaMerkez Bankası’nın artan gücü,tek tek ülkelerin mali sisteminidüzenleyen yeni kurumsal biryapının oluşturulması, özellikledış politikada tek sesliliğin sağ-lanmasına ilişkin alınan stratejikkararlar, aynı zamanda AB’ninçok daha fazla merkezileşmesineyol açmaktadır. Böylece sık sıkvurgulanan AB’nin dağılabilece-ği tezinin aksine giderek dahafazla güçlenen bir sisteme doğruevrildiğini görüyoruz.

Dördüncüsü, üretimin farklı sek-törlerindeki küresel sermayegruplarının birleşmeler yoluylagiderek merkezileşmeye başla-maları ve devletlerin fonksiyonelyapılarının da sermayenin ihti-yaçlarına göre yeniden dizaynedilmesi, küresel sömürgeciliksisteminin bir eğilimi olarakkarşımıza çıkmaktadır.Yunanistan’da yaşanan somutgelişmeler, bu ülkenin söz konu-su politikaların pratik uygulama,dahası deneme alanı olduğunugöstermektedir.

AB merkezli mali kriz, Avrupatoplumunda ciddi bir yoksullaş-maya yol açmakta, işsizlik sonyılların en üst seviyesine çıkmışbulunmaktadır. Buna paralelolarak toplumsal çelişkilerinhızla geliştiğine en iyi örnekyine Yunanistan’dır. Burada top-lumsal bir devrimin örgütlenme-sinin nesnel zemini oldukça güç-lüdür.

Sorun, bunu örgütleyecek top-lumsal kuvvetlerin olup olma-masıdır.

[email protected]

İsviçre siyasi hayatında sol yelpaze-nin en bilinen ve en köklü gelenekle-rinden birini İsviçre Emek Partisi(PDA) temsil ediyor. PDA, kökleriKomünist Enternasyonal’e dayananİsviçre Komünist Partisi’nin 1942yılında doruğa çıkan baskı politikalarısonucu kapatılmasının ardından biraraya gelen grupların örgütlediği birparti.

Enternasyonal Dayanışma Geleneğiİsviçre Komünist Partisi ve daha son-raki süreçte PDA, tarihleri boyunca,gerek İsviçre’deki işçi hareketiningerekse de ilerici aydın hareketininöncülerini saflarında toplamış, ulus-lararası işçi hareketi ve komünisthareketlerle canlı bir dayanışma iliş-kisi kurmaya çalışmıştır. II. DünyaSavaşında Avrupa çapında gelişenanti-faşist direniş sürecinde direniş-çilerle pek çok alanda bütünleşenPDA, özellikle İtalyan ve Fransız dire-nişçilerinin önemli dayanak noktala-rından birisi konuma gelmiştir.

İsviçre Komünist Partisi’nin yüzlerceüyesi II. Dünya Savaşının hemenöncesinde İspanya iç Savaşında önsaflarda savaşmış, önemli görevleralmıştır. Bu geleneği izleyen PDA,Vietnam’dan Cezayir’e, Küba’danNikaragua’ya, Filistin’den Meksika’yadirenen ve mücadele eden tüm ezi-lenlerle sıcak ve canlı bağlar kurmuş,enternasyonal dayanışmayı yükselt-meye çalışmıştır.

İsviçre’nin özellikle Fransızca konu-şulan kantonlarında siyasi etkisi dahagüçlü hissedilen PDA, dünya ekono-mik krizinin derinleşme eğiliminegirmesiyle birlikte gelişme olasılığıyükselen işçi sınıfı muhalefetiniörgütleme hedefini öncelikli olarak

gündemine almış durumda. İşçi sınıfı-nın yoğun göç dalgası çerçevesindedeğişen ve farklılaşan yapısını dikkatealan PDA, göçmen emekçilerle bütün-leşme ve işçi sınıfının bu önemli bile-şenini kendi özgül talepleri çerçeve-sinde örgütleme hedefi ile yeni birkampanya başlatmaya hazırlanıyor.

Göçmen Emekçiler Siyasetin Ön Saflarınaİsviçre’de güçlü kampanyalar düzen-leyen ırkçı parti SVP’nin, göçmenemekçiler karşıtı yeni yasa tasarısınakarşı her düzeyde mücadeleyi günde-mine alan PDA, bu yasa tasarısınakarşı tüm göçmenlerin siyasi, ekono-mik ve sosyal haklarını genişletmeyitemel talepler olarak gündemleştirenbir siyasi kampanyanın zemininiörmeye çalışıyor.

Göçmenlere yönelik entegrasyon-uyum politikasının bir tür asimilas-yon politikasına dönüştürüldüğünüsavunan PDA, göçmen emekçilerinsorunlarının asli kaynağının emper-yalist dünya sisteminin işleyiş biçimiolduğunu saptıyor ve bu saptamayabağlı olarak, emperyalist-kapitalistdünya sistemine karşı mücadelenindar ulusal sınırlar içine sıkıştırılma-ması gerekliliğinin altını çiziyor.

Göçmen emekçilerin siyasi haklardanmahrum bırakılmasının, işçi sınıfınınönemli bir bileşeninin siyasi süreçle-rin dışına itilmesi anlamını taşıdığısaptamasını yapan PDA, gerçekleşti-receği kampanyanın temel hedefleri-nin başında bu eşitsizliğin giderilmesitalebinin yer aldığını belirtiyor.Göçmen emekçilerin siyasi katılımı-nın önündeki engeller kaldırılmadangerçek anlamda bir demokrasidensöz edilemeyeceği, kampanyada dilegetirilen temel gerçeklerden birisi.

İsviçre Komünist Partisi ve daha sonraki süreçtePDA tarihleri boyunca, gerek İsviçre’deki işçi hare-ketinin gerekse de ilerici aydın hareketinin öncüle-rini saflarında toplamış, uluslararası işçi hareketive komünist hareketlerle canlı bir dayanışma ilişki-si kurmaya çalışmış.

İsviçre Emek Partisi Yeni Bir Hamleye Hazırlanıyor

MURAT DÜZGÖR

İşçi sınıfının yoğun göç dalgası çerçevesinde deği-şen ve farklılaşan yapısını dikkate alan PDA, göç-men emekçilerle bütünleşme ve işçi sınıfının buönemli bileşenini kendi özgül talepleri çerçevesin-de örgütleme hedefi ile yeni bir kampanya başlat-maya hazırlanıyor.

İSVİÇRE’DE KÖKLÜ BİR SİYASİ GELENEK:

Son yıllarda yeni gençlik kuşakların-dan taraftar kazanan PDA, gençliğintaşıdığı dinamizm ile örgütlenmeyeve mücadele alanlarında daha canlıyer almaya çalışırken, siyasi-teorik biryenilenme sürecini de önüne koymuşdurumda. Bu çerçeve içinde, kadınözgürlük hareketi ve ekolojik yıkımkarşıtı muhalefet hareketleri ile diya-log ve ortak mücadele perspektiflerigeliştirmeye başlamış.

Anti-kapitalist alanın temel bileşenle-ri olarak tarif ettiği bu yeni mücadeledinamikleri ile işçi sınıfı mücadelesiniortak bir zemine yerleştirmek ve yenidönemin devrimci öznesini bu müca-deleden çıkarmak biçiminde okunabi-lecek bir siyasi-teorik yaklaşımıbenimsemiş olan PDA, mücadeleprogramını da bu anlayış doğrultu-sunda şekillendirmiş.

Enternasyonal dayanışma ilkesini herdönem yaşama geçirmeye çalışanPDA, bu anlayış doğrultusunda adım-lar atmaya devam ediyor. Türkiyelidevrimci-sosyalist güçlere karşı geliş-tirilen siyasi komplolara karşı Türkiyelidevrimci-sosyalist güçlerle dayanışmageliştirmeye çalışan PDA, mahkeme-leri izleyen üyeleri aracılığıylaTürkiye’de yaşanan siyasi gelişmeleriİsviçre’de gündeme taşımaya çalışı-yor. Yayın organları Vorwarts veGauchebdo’da Türkiye’de yaşananpolitik gelişmeleri ve devrimci-sosya-listlerin mahkeme süreçlerini ele alanyazılara yer vererek, gelişmeleri okur-larına aktarıyor.

sayf

a 1

3’t

en d

eva

m

Anti-KapitalistAlanın Birliği

Page 15: TO-Gazete-44/16

MART 2012 15PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

ABD Başkanı Barack Obama’nın2012 yılının ilk günlerindePentagon’da yaptığı açıklamayla ilanettiği yeni ABD stratejisi, kuşkusuzçeşitli yönleriyle tartışılmayı gerekti-riyor. Toplumsal Özgürlük’ün öncekisayısında yeni stratejinin genel hatla-rına işaret etmiştik. Bu yazıda isedaha dar bir alanda kalıp Ortadoğu’yanasıl yansıyacağını ele alacağız.

George W. Bush zamanında belirle-nen ve bir süre uygulanmaya çalışılıpyine Bush’un yönetiminin son yılla-rında geri adımlar atılan “imparator-luk” amaçlı, tek-taraflılık, saldırganlıküzerine kurulu strateji de (yenisigibi) öncelikli hedef olarak Çin’i

(Rusya ve bir ölçüde AB’nin yanı sıra)görüyordu. Oradaki mantık, ABD’ninolası küresel rakiplerinin önünü kes-menin en önemli unsuru olarak,enerji (yanı sıra hammadde ve su)kaynaklarını kontrol altına almaktı.Bu bakış açısı, hem genel olarakdünya hem de özel olarak Çin ekono-misinin vazgeçilmez enerji kaynağıpetrolün büyük bölümünün çıkarıldı-ğı “Genişletilmiş Ortadoğu”yu kontroletmeyi öncelikli görev haline getiri-yordu. Afganistan ve Irak işgalleri ileİsrail’in Filistin ve Lübnan’a yöneliksaldırıları bu çerçevede görülmelidir.

ABD’nin yeni stratejisindeki önemlibir değişiklik, Çin’in enerji ve ham-madde kaynaklarını kontrol altınaalmaya çalışmakla yetinmeyip, doğ-rudan bu ülke üzerinde askeri baskıoluşturma, kuşatma altına alma poli-tikasının öncelik kazanmasıdır.Bunun anlamı, ABD askeri gücünündaha büyük bölümünün Çin’in sınır-larına, kıyılarına konuşlandırılması,Ortadoğu’daki büyük çaplı operas-yonlardan, işgal-savaşlardan olabildi-ğince kaçınılmasıdır.

“Savunma Rehberi”ndeOrtadoğuBu bölge, ABD’nin savunma belgesin-de önemli bir yer tutuyor. ABD’nin vemüttefiklerinin/ortaklarının çıkarla-rına yönelik tehditlerin önemli bölü-münün Ortadoğu’dan kaynaklandığıtespit ediliyor. Ortadoğu, stratejikönemi nedeniyle ABD’nin genel aske-ri faaliyetinin yoğunluğunun sürece-ği bir bölge olarak görünüyor.

Arap Ülkelerindeki Halk Hareketleri:Belgede “Arap Uyanışı”nın ABD açı-sından hem stratejik fırsatlar hem detehlikeler yarattığı, reform baskısıaltındaki ülkelerin içindeki ve ülkelerarasındaki gerilimlerin geleceğibelirsiz hale getirdiği, ancak bu geliş-melerin ABD açısından daha güveni-lir ve istikrarlı ortaklar olan yeni

yönetimlerin kurulmasıyla sonuçla-nabileceği belirtiliyor.

İran: Bu ülke, savunma belgesindeOrtadoğu’daki en önemli tehlike şek-linde beliriyor. İran’ın nükleer silahgeliştirmesini engellemenin ve onunbölge ülkelerindeki “istikrarsızlaştır-ma politikaları”na karşı koymanın

gerekliliği vurgulanıyor. Yine buülkenin (Çin’le birlikte anılarak)ABD’nin bölgedeki askeri faaliyetiniengelleme amacıyla asimetrik araçlar(elektronik ve siber savaş, füzeler,gelişkin hava savunma sistemleri vb)geliştirmek için uğraştığı ve ileri silahve teknolojileri Hizbullah gibi örgüt-lere verdiği belirtiliyor.

HALİT ELÇİ

Daha Az “Büyük-Çaplı Operasyon”

ABD’nin Suriye konu-sunda tutumu, yenistratejiyle uyum içinde-dir. ABD doğrudan aske-ri müdahalede bulun-mak yerine Esat rejimi-nin muhaliflerini des-tekliyor ve gerektiğindemüdahale etmesi içinTürkiye’yi sıkıştırıyor.Daha büyük hedef olanİran’a karşı da topyekünbir saldırı yerine ekono-mik/askeri ambargoylaİran yönetimini zayıfla-tıp muhalefeti güçlen-dirmeyi, nisbeten küçükaskeri operasyonlar/bombardımanlarlaİran’ın nükleer ve askerikapasitesini geriletmeyihedefliyor.

ABD’nin stratejisinde Ortadoğu yaşam-sal önemde bir bölge ve İran baş hedefolmayı sürdürüyor. Ancak Bush dönemistratejisinden farklı olarak, yeni strateji-de büyük çaplı askeri operasyonlardan(işgal-savaşlardan) zorunlu olmadıkçakaçınılacağı anlaşılıyor. Bunun iki nede-ni var: Birincisi, askeri yığınağın Çin’inetrafında yapılması ve ilgi odağınınPasifik’e kayması. İkincisi ise “savunma-nın ihtiyaçlarıyla mali koşulların denge-sinin tutturulması” yani ekonomiknedenler. Bu yeni yaklaşım, önceki stra-tejideki “iki savaşı birlikte yürüterekkazanmak” yerine, “bir bölgede savaşır-ken diğer yerlerde caydırıcı bir güç ola-rak kalmak” şeklinde tarif ediliyor.

Bu yaklaşımla uyumlu olarak, ABD’nindünyanın her yerinde “küresel liderliğinmaliyetini ve sorumluluklarını paylaşa-cak” ortaklar/müttefikler bulmaya/oluşturmaya çalışacağı anlatılıyor.“Mümkün olan her yerde, güvenlikhedeflerimize ulaşmak için yaratıcı,düşük maliyetli ve sınırlı güç yaklaşımı-nı geliştireceğiz” deniyor.

Bu demektir ki, ABD önümüzdekidönemde kendisinin ve müttefiklerininçıkarları için bir tehdit oluştuğunda teh-dit kaynağına doğrudan ve büyük aske-ri güçlerle kendi başına müdahaleetmek yerine, olabildiğince o bölgedekimüttefik veya ortaklarını müdahaleetmeye teşvik edecek, zorlayacaktır.Askeri müdahale gerektiğinde ise bunuen küçük ölçekte yapmayı tercih ede-cek, daha çok ilgili ülkelerin iç (ekono-mik-politik) dengelerini bozmaya,

muhalifleri para ve silahla destekleme-ye ve düşman iktidarları muhaliflerininveya komşularının eliyle devirmeyeöncelik verecektir.

İşte ABD’nin Suriye konusunda tutumu,bu yeni stratejiyle uyum içindedir. ABDdoğrudan askeri müdahalede bulun-mak yerine Esat rejiminin muhaliflerinidestekliyor ve gerektiğinde müdahaleetmesi için Türkiye’yi sıkıştırıyor. Dahabüyük hedef olan İran’a karşı da İsrail’inkontrol dışı ve erken bir saldırı yapma-sını, topyekün bir savaşa yol açma teh-likesi nedeniyle -en azından şimdilik-engelliyor, topyekün bir saldırı yerineekonomik/askeri ambargoyla İranyönetimini zayıflatıp muhalefeti güç-lendirmeyi, nisbeten küçük askeri ope-rasyonlar/bombardımanlarla İran’ınnükleer ve askeri kapasitesini gerilet-meyi hedefliyor.

Kuşkusuz, bölgesel ortaklar/işbirlikçidevletler eliyle ve sınırlı güçlerle yapı-lan politik/askeri müdahalelerin tercihedilmesi, ABD’nin gerektiğinde topye-kün saldırı yapmayacağı, büyük çaplısavaşlara girmeyeceği anlamına gel-mez. Bunlardan hangisinin gerçekleşe-ceğini, ABD’nin stratejik çıkarlarınınbüyüklüğü ve önceliği belirleyecektir.

Öte yandan AKP yönetimindekiTürkiye’nin son yıllarda hızlandırdığı“Yeni Osmanlıcılık” veya “bölgeselliderlik” girişiminin ABD’nin yeni strate-jiyle nasıl uyumlu olduğu, onun icaze-tiyle başlayıp himayesiyle sürdürüldüğüde not edilmelidir.

ABD’nin stratejisinde Ortadoğu yaşamsal önemde bir bölge ve İran baş hedef olmayı sürdürü-yor. Ancak Bush dönemi stratejisinden farklı olarak, yeni stratejide büyük çaplı askeri operas-yonlardan, işgal-savaşlardan zorunlu olmadıkça kaçınılacağı anlaşılıyor. Bunun iki nedeni var:Birincisi, askeri yığınağın Çin’in etrafında yapılması ve ilgi odağının Pasifik’e kayması. İkincisi ise“savunmanın ihtiyaçlarıyla mali koşulların dengesinin tutturulması” yani ekonomik nedenler.

Komşulardan Yararlanma ve Küçük Çaplı Operasyonlar Tercih Edilecek

ABD’NİN YENİSTRATEJİSİNDE ORTADOĞU

Page 16: TO-Gazete-44/16

1983 yılı öncesi 2821 ve 2822 sayılıyasalar henüz taslak aşamasınday-ken, TİSK Başkanı Halit Narin işçilerikastederek; “20 yıldır biz ağladıkonlar güldü, şimdi gülme sırası bizde”demiş; nitekim yasalar da “işçileriağlatıp, sermayeyi güldürme” içerikliçıkarılmıştı. 2821 Sayılı SendikalarKanunu ile 2822 Sayılı Toplu İşSözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunubirleştirilerek hazırlanan Toplu İş

İlişkileri Kanun Tasarısı, TBMM’yesunuldu. Yeni tasarıda sermayeyi gül-dürme içeriğini aynen korumaktadır.

Çalışma Bakanlığı tarafındanBakanlar Kurulu’na sunulan tasarı daesasa ilişkin olmasa da, bir takımolumlu düzenlemeler varken, bumaddeler TBMM’ye sunulan tasarıdançıkarılmıştır. Örneğin, ilk tasarı da,sendika iş yeri temsilcisi ve sendikayöneticilerine güvenceler getirilir-ken, grev esnasında işçilerin baraka,çadır vb. kurma yasağı kaldırılırken,TBMM’ye sunulan tasarıda yasaklaryerini korumuştur. Sendika temsilci-lerini patronların baskısından koru-mayan, sendikal faaliyet özgürlüğü-nü güvence altına almayan bir yasa-nın demokratikliğinden söz edileme-yeceği açıktır.

İstifada ve üyelikte noter şartı ise kal-

dırılmaktadır. Üyelik e–devlet sistemiile yapılacaktır. Noter şartının kaldı-rılması olumlu olmakla birlikte, üyeli-ğin e-devlet aracılığı ile yapılacakolması birçok sorun yaratabilecek;sendikal örgütlenmeden kurtulmakisteyen patronların, işçilerin e-devletşifrelerini alarak, onları herhangi birsendikaya üye yapması ya da özellik-le istifa ettirmesi pratikte oldukçamümkün olabilecektir.

Sınıf Mücadelesinin ÖnündekiBarajlar Yükseltiliyor

Tasarı ile, sendika üyeliği yine sadeceişçiler için tanımlanmaktadır; emekli-ler, gençler, köylüler, ev işçileri, eveksenli çalışanlar gibi, halen çalışanya da işsizler gibi çalışma ihtiyacıiçinde olan geniş bir kesimin sendikakurma ve sendikalara üye olma hak-ları yoktur.

Toplu sözleşme görüşmelerine iliş-kin mevcut yasada yer alan bürokra-tik işlemler ve süreler tasarıda daaynen korunmaktadır. Hükümet,tasarıda sendika seçme hakkınayönelik referandum hakkını düzenle-memiştir.

Yeni tasarıda işkolu barajı kaldırılma-yıp yüzde 3 olarak belirlenmişken,

işyeri barajı korunmuş, işletme düze-yinde baraj yüzde 40’a düşürülmüş,halen toplu sözleşme yetkisi olan sen-dikalar yeni istatistiklerden 5 yılmuaf tutulmuştur.

Ülke barajının yüzde 10’dan yüzde3’e düşürülmesi mevcut durumudaha da geriye götürecek sonuçlardoğurmaktadır. Yetkili sendikanınbelirlenmesinde Çalışma Bakanlığıistatistikleri değil Sosyal GüvenlikKurumu istatistikleri esas alınacaktır.Bu nedenle istatistiklere esas işçisayısı 2 katına çıkacaktır. Halen Çalış-

ma Bakanlığı verilerine göre toplambeş milyon 400 bin işçi ve bu işçilerinişkollarına dağıtılması ile yetki tespitiyapılırken, bu sayı Sosyal GüvenlikKurumunda 11 milyon beş yüz bineçıkmaktadır.

Buna ek olarak, işkollarının 28’den18’e düşürülmesiyle de işkolundaçalışan sayısının artacak olması nede-niyle yüzde 3 bile olsa işkolu barajınıgeçmek birçok işkolunda olanaksızhale gelecektir. Halen 51 sendikanıntoplu sözleşme yapma yetkisi vardır.Yüzde 3 barajı ile ise 20 sendikanınbarajı aşacağı ve 31 sendikanın barajaltında kalacağı belirtilmektedir. Bubaraj sistemiyle toplu sözleşmeyapma hedefiyle yeni sendika kurul-ması da tümüyle olanaksız hale gel-mektedir.

Tarım ve balıkçılık işkolunda mevcutyasada baraj yokken tasarı ile buişkoluna da baraj getirilmektedir.

MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL16

Grev kararı şimdiki yasalarda olduğugibi ancak toplusözleşme görüşme-lerinde uyuşmazlık çıkması halindealınabilecektir; siyasi grev, dayanış-ma grevi ve genel grev yasağı devametmektedir. Ayrıca, hava ulaşımı ala-nında faaliyet gösteren işyerlerinde,grev esnasında işveren faaliyetininyüzde kırkının sürdürüleceği belirtil-miş ve çalıştırılacak işçi listesini belir-leme görevi de işverene verilmiştir.Grevde işverenlerin hava ulaşımındafaaliyetlerinin yüzde 40’nı sürdürme-sine olanak sağlanması fiilen grevhakkının ortadan kaldırılmasıdır.

Tasarıda şehir içi toplu taşıma hiz-metleri ve bankacılık sektörü gibipek çok işkolunda grev yasaklarıdevam etmektedir. Ayrıca, gerçekanlamda sendikal özgürlüklerdenyana olan bir yasal düzenlemedelokavtın bir hak olarak yer almamasıgerekirken, tasarıda lokavt uygula-ması devam etmektedir.

Tasarı ile, grev yasakları ve ertele-meleri devam ettirilirken “genelhayatı etkileyen doğa olayları ger-çekleştiğinde” ve “genel sağlığı veulusal güvenliği bozucu nitelikte”

gibi muğlak, keyfi yoruma açık gerek-çelerle grevler ertelenebilecek ya dayasaklayabilecektir. Bu da yetmezmişgibi, ertelenen bir grev sonrası yeni-den grev hakkı tanınmamakta,zorunlu olarak Yüksek Hakem Kuruludevreye girmekte ve bu kurulunkararı bağlayıcı olmaktadır.

12 Eylül’le hesaplaşma adına yapılandeğişiklik sonucu hazırlanan tasarıbirçok konuda 12 Eylül yasasındanbile geridedir. Tasarı, işçi sendikaları-nı eskiden olduğu gibi yine baskı altı-na almayı, özgürlüklerini kısıtlamayı,sermayenin ve devletin baskı, kont-rol ve güdümünde tutmayı hedefle-mektedir.

Sendika kurmak ve sendikalara üyeolmak, işçilerin özgürce verdiğikararlar çerçevesinde gerçekleşme-den, toplu pazarlık hakkını sınırlandı-rıp, etkisiz kılacak düzenlemelerortadan kaldırılmadan, grev biçimle-ri üzerinde sınırlama kaldırılıp ve gre-vin sadece toplu sözleşme sürecininsonunda gerçekleşmesi durumunason verilmeden, sendika yasalarındagerçek anlamda bir değişiklikten sözedilemez.

Grev Yasakları Devam Ediyor

EMEK

Sendika Yasaları: Özgürlükler Başka Bahara

Sermaye Gülmeye Devam Ediyor

Sendika kurmak ve sendikalara üye olmak, işçilerinözgürce verdiği kararlar çerçevesinde gerçekleşme-den, toplu pazarlık hakkını sınırlandırıp, etkisiz kıla-

cak düzenlemeler ortadan kaldırılmadan, grevbiçimleri üzerinde sınırlama kaldırılıp ve grevin

sadece toplu sözleşme sürecinin sonunda gerçekleş-mesi durumuna son verilmeden, sendika yasaların-

da gerçek anlamda bir değişiklikten söz edilemez.

12 Eylül’le hesaplaşmaadına yapılan değişikliksonucu hazırlanan tasarıbirçok konuda 12 Eylülyasasından bile geride-dir. Tasarı, işçi sendika-larını eskiden olduğugibi yine baskı altınaalmayı, özgürlüklerinikısıtlamayı, sermayeninve devletin baskı, kont-rol ve güdümünde tut-mayı hedeflemektedir.

İRFAN KAYGISIZ

Page 17: TO-Gazete-44/16

Adana’da Büyük Saat AyakkabıcılarÇarşısı sermaye açısından ayakkabıüretiminde önemli ve özel bir yeresahiptir. Türkiye ve Ortadoğu ayak-kabı üretiminde önemli bir payasahip olan bu çarşıyı sermaye içinözel kılan tabii ki tarihi ve kültürelözellikleri değil, buradaki ucuz venitelikli işgücüdür.

Bu çarşıyı gezdiğimizde, genel olarakişçilerin çalışma koşulları, kapitaliz-min gelişim dönemlerindeki vahşiüretim yöntemlerini akla getiriyor.Çarşıda ayakkabı işçilerinin yoğunolarak çalıştığı yerler pasajlar halin-de. Her pasajın içerisinde yaklaşık20-25 metrekarelik atölyeler bulunu-yor ve her atölyede yaklaşık 8-10 işçi

çalışıyor Birçok işçi ise bodrum kat-larda yeterli oksijenin dahi alınama-dığı ve kanserojen maddeler (yapıştı-rıcı, deri boyası, ayakkabı boyası)soluduğu bir ortamda can güvenliğive sosyal güvencesi olmaksızıngünde 13-14 saat çalışarak çok ağırkoşullarda üretim yapıyor. Görülüyorki, bir işçinin sağlığı ve yaşama hakkısermayenin kar hırsı karşısındatamamen değersiz.

Statü ve Milliyet Farklılığı Ortak Mücadeleye Engel DeğilGeleneksel üretimin kalıntılarıylaneo-liberal dönemin esnek üretimi-nin yaratmış olduğu parçalı sınıfyapısı kendini ayakkabı üretim yerle-rinde de gösteriyor ve bu sayede sen-dika, sigorta, ücret artışı gibi birçokhak arayışının önüne geçilmiş oluyor.Ayakkabı işçileri sayacı olarak (ayak-

kabının üst kısmını dikenler), kalfaolarak (ayakkabının üst kısmıylatabanını birleştirenler) ve çırak ola-rak (ayakkabıyı temizleyenler) üre-tim yapıyorlar ve sınıfın bu kesimleriarasında önemli statü farklılıklarıbulunuyor.

Ayakkabı işçilerinin çoğunluğunuArap ve Kürtler oluşturuyor, dahadüşük oranda ise Türk işçiler bulunu-yor.

Saya işçilerinin önemli bir bölümüfason olarak parça başına belirlenenfiyat üzerinden üretim yapıyorlar;yani doğrudan herhangi bir büyükişverene bağlı değiller. İşçiler, mağa-zalar arasında “usta” diye tariflenenayakkabı tüccarlarından işi alır veustanın belirlediği saya birim fiyatla-rıyla işi yaparlar (belirlenen fiyatlarülke ortalamasının oldukça altındadır).

Direniş BaşlıyorTam da bu noktada saya işçileri, pat-ronlara ve ağır sömürüye karşı doğal,tarihsel sınıf refleksleriyle kendileri-ne dayatılan bu koşulları sorgulama-ya ve değiştirmek için ses çıkarmayabaşladı. Bir kaç önder işçinin çağrı-sıyla iş bırakıp eyleme geçen biniaşkın işçi, Büyük Saat Çarşısını trafi-ğe kapattı. İnsanlık dışı çalışma veücret koşullarını değiştirmek içinseslerini yükselten işçiler, devletinkolluk kuvvetleriyle karşı karşıya gel-diler. 1 saat kadar süren eylem ÇevikKuvvet polislerinin müdahalesiylesona erdi. Ancak direniş yeni başlı-yordu.

Eylemin ardından haklı mücadele-mizde nasıl bir yol izleyeceğimizi birpasajın bodrum katında yaklaşık 20-25 kadar işçiyle yaptığımız toplantıdabelirledik. Saya birim fiyatına 1 TLeklenmesini, saya birim fiyatlarıbelirlenirken işçilerin de görüşleri-nin alınmasını, tüm saya işçilerinin işbırakmasını, saya birim fiyatı zamla-nana kadar hiç kimsenin üretim yap-mamasını kararlaştırdık. Direnişi-mizin şiarını da “İnsanca yaşamakiçin sadaka değil emeğimizin karşılı-ğını istiyoruz” olarak belirledik.Bundan sonraki işimiz, bunu kamuo-yuyla paylaşmak ve Büyük SaatAyakkabıcılar Çarşısı’nı direniş ala-nına çevirmek olacaktı.

MART 2012 17EMEKÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

SERKAN NAR

Hak arama mücadelemizi yaklaşık 1000

işçiyle yaptığımız basın açıklamasıyla

kamuoyuyla paylaşarak direnişimizi

başlattık. Direnişin ilk gününde her

pasajdan birer işçi önderinin katıldığı 20

kişilik Direniş Komitesini oluşturduk.

Eylemin ilk önderleri -direnişe katılmak-

la birlikte- Komitenin içerisinde yer

almadı. Yer almayışlarının sebepleri;

eylemin direniş boyutuna geçmesi,

direnişin tüm pasajlara yansımasıyla iş

hacmi daha büyük olan atölyelerden

öncü işçilerin gelmesiydi. (Direnişi ilk

başlatanlar çoğunlukla Kürt işçilerdi;

Komite ise genel etnik dağılıma uygun

biçimde oluştu.)

Komite günde iki defa toplantı yapıp alı-

nan kararları işçilere sunuyordu, işçile-

rin görüşlerini de alarak yolumuzu

belirliyorduk. Komite kendi başına görehareket edemiyor ve karar alamıyordu.Özellikle de direnişin kırılmaması içinKomite tüm pasajları dolaşarak, üreti-me devam eden atölye varsa, direnişekatılmaları için ikna ediyordu. Direnişboyunca hiçbir atölyede üretim yapıl-madı.

Direniş tam bir hafta sürdü ve yapılanpazarlıklarla saya birim fiyatına yüzde25 zam yapıldı. Ocak ayına kadar bufiyat geçerli olup Ocak’tan sonra tekrarfiyat belirlenecek. Zamma uymayanustalara saya dikilmemesi yönündekararlar alıp direnişi sonlandırdık.

Birçok işçinin yaşamında ilk defa direni-şe katılması ve direnişin büyük orandabaşarılı olması, işçi sınıfının mücadelesiiçin önemli bir deneyim oluşturuyor.

Direnişin önemli kazanımlarından biride hak arama mücadelesini örgütlübiçimde sürdürebilmek, çalışma koşul-larını düzeltmek, sosyal hakları ve sen-dika hakkını kazanmak için tüm işçilerinortak talebiyle Ayakkabı İşçileriYardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ninkurulmasıdır.

Adana Büyük Saat ayakkabı işçileri,Bolu Gerede deri işçileri, Hey Tekstilişçileri, Balcalı Hastanesi çalışanları,İzmir Büyük Şehir Belediye çalışanlarıgibi Türkiye’nin birçok yerinde işçilerindirenişi bize kaderimizin ortak olduğu-nu ve dolayısıyla kurtuluşumuzun daortak olacağını öğretiyor. Bizlere yaşamhakkı tanımayan, zulmü reva gören,bedeller ödeyerek sahip olduğumuztüm haklara gözünü diken, bizleri köle-leştirmeye çalışan sermayenin fütursuz-ca saldırıları karşısında, şimdi örgütlümücadele ile birleşme zamanı.

SAYA İŞÇİLERİ DİRENEREK KAZANDI

Mücadele Örgütlü Yürütülür

Direniş Komitesi gündeiki defa toplantı yapıp

alınan kararları işçileresunuyordu, işçilerin

görüşlerini de alarakyolumuzu belirliyorduk.

Komite kendi başınagöre hareket edemiyor

ve karar alamıyordu.Özellikle de direnişin

kırılmaması için Komitetüm pasajları dolaşa-

rak, üretime devameden atölye varsa, dire-

nişe katılmaları içinikna ediyordu. Direniş

boyunca hiçbir atölyedeüretim yapılmadı.

Adana Ayakkabı İşçilerinin Mücadelesinden Öğrenelim

Birçok işçinin yaşamında ilk defa direnişe katılması ve direnişin büyükoranda başarılı olması, işçi sınıfının mücadelesi için önemli bir deneyim

oluşturuyor. Direnişin önemli kazanımlarından biri de hak arama mücade-lesini örgütlü biçimde sürdürebilmek, çalışma koşullarını düzeltmek, sos-yal hakları ve sendika hakkını kazanmak için tüm işçilerin ortak talebiyle

Ayakkabı İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin kurulmasıdır.

Page 18: TO-Gazete-44/16

Doğa katliamı son hızla devam edi-yor. 2007 yılından günümüze altınarama faaliyetlerinin hedefinde olanKaz Dağları yaşam mücadelesi veri-yor. 2006 yılında Kaz Dağları’ndaaltın bulunmasıyla beraber başlayansüreç, çeşitli zamanlarda dursa daşimdi yeni bir saldırı dalgasıyladevam ediyor.

Kapitalizmin yağmacı kimliği Kara-deniz’de Hidroelektrik Santral (HES),Mersin ve Sinop’ta Nükleer Santral,yine Sinop’ta Termik Santral ve KazDağları’nda ise altın işletmeciliğiylekendini açığa çıkarıyor.

Köylülerin İnorganik BedeniKaz DağlarıÇanakkale ve Balıkesir sınırları içeri-sinde kalan Kaz Dağları, insanındoğayla kurduğu metabolik ilişkininönemli bir örneğidir. Yüzyıllardanberi insanların, üzüm, zeytin, çam fıs-tığı, hububat, sebze üreterek yaşadı-ğı, 82 nadir bitki türüne ev sahipliğiyapan (bunların 37’si Kaz Dağları’naözgü bitkilerdir) ve kuşların ikincilgöç yollarından biri olan bölge, şimdisermaye eliyle bir mezarlığa çevril-meye çalışılıyor.

2007 yılında başlayan süreç zaman

zaman duraklasa da 2011 yılınınAğustos ayında çeşitli firmaların altınarama ruhsatı almasıyla yeniden baş-ladı.

Maden İşleri Genel Müdürlüğü İzlemeDaire Başkanlığı’nın açıkladığıÇanakkale bölgesinde altın arama veişletme ruhsatı alan şirketler listesinegöre, toplam 16 firma 34 ayrı noktaiçin altın arama ve işletme ruhsatıaldı.

Bu ruhsatların 13'ü direkt işletme,13'ü işletme talepli arama ve 8'i isearama olarak alındı. Ruhsatların10'unun Kaz Dağları’nın kuzeyyamaçlarının yer aldığı Bayramiçsınırları içinde olması ise çevrecilerinendişelerini bir kat daha arttırdı.Ruhsatlardan 10'u Çan, 5'i ÇanakkaleMerkez, 4'ü Lapseki, 2'si Biga, 1'iEzine, 1'i Ayvacık ve 1'i Yenice ilçele-ri için alındı.

Köylüler TepkiliYapılan sayısız sondajla KazDağları’nın delik deşik edilmesi çev-recileri ve köylüleri ayağa kaldırdı.Altın arayan şirketler, bölge halkıylabirlikte yapmak zorunda olduklarıÇevre Etki Değerlendirme toplantıla-rında pek beklemedikleri durumlarla

karşılaştılar. Geçtiğimiz Şubat ayındaÇanakkale’nin Çan ilçesine bağlıKızılelma ve Kirazlı köylerinde yapıl-ması planlanan iki ayrı ÇED toplantısıköylülerin yoğun tepkisi sonucuyapılamadı. Onlarca jandarmanınÇanakkale ve diğer köylerden gelen-leri Vali’nin talimatı ile sokmamayaçalıştığı köye tepelerden ve tarlalar-dan girilirken, köylüler altıncı şirke-tin görevlilerini teneke çalarak köyle-rinden kovdular.

Daha önce de Çan ilçesi SöğütalanKöyünde Kanadalı Golder AssociatesLtd. Şti.’nin yürütmekte olduğu,Alamos Gold Inc.’nin Türkiye’dekurulu alt şirketi olan Kuzey BigaMadencilik AŞ’nin başlattığı sondajçalışmalarının bitmesiyle, Çevre veŞehircilik Bakanlığı’nca 27 Eylül’deyapılması planlanan ÇED Değerlen-dirme Toplantısı, köylülerin KöyKonağını açtırmaması dolayısı ile ileribir tarihe ertelenmişti.

Köylerde yapılan ÇED bilgilendirmetoplantılarına çevreci örgütlerin gir-mesinin valilikçe yasaklanması vekolluk kuvvetlerin devreye sokulmasıtepkileri iyice alevlendirirken, buolaylar valinin ve devletin safını dabelli etti.

Karadeniz halkının yaktığı direnişmeşalesi şimdi Kaz Dağları köylüleri-nin elinde. Kapitalizm karşıtı hareketgünümüz özgünlüğünde mecrasınıbulmuş akıyor. Doğa ve yaşam hakkımücadelesi bu hareketin bir kanadınıoluşturdu bile.

EKOLOJİ18 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Karadeniz halkının yaktığı direniş meşalesi şimdiKaz Dağları köylülerinin elinde. Kapitalizm karşıtıhareket günümüz özgünlüğünde mecrasını bulmuşakıyor. Doğa ve yaşam hakkı mücadelesi bu hare-ketin bir kanadını oluşturdu bile.

Çanakkale ve Balıkesir sınırları içerisinde kalan Kaz Dağları, insanındoğayla kurduğu metabolik ilişkinin önemli bir örneğidir. Yüzyıllardanberi insanların, üzüm, zeytin, çam fıstığı, hububat, sebze üreterek yaşa-dığı, 82 nadir bitki türüne ev sahipliği yapan (bunların 37’si KazDağlarına özgü bitkilerdir) ve kuşların ikincil göç yollarından biri olanbölge, şimdi sermaye eliyle bir mezarlığa çevrilmeye çalışılıyor.

Kapitalizmin Doğaya Saldırısı Sınır Tanımıyor

H. DURKAL

KAZ DAĞLARI DİRENİYOR

Zehirli metallerin aksine siyanür birelement değil, yalnızca nitrojen vekarbondan oluşmuş bir bileşiktir.Siyanür, altın, gümüş ve diğer metal-lerle bağ yapar ve bu nedenlemadencilikte kullanılmaktadır. Katısiyanür suda çözündüğünde zehirlisiyanür gazı açığa çıkmaktadır. Dünyaüzerindeki en zehirli bileşiklerdenbiri olan siyanürün az bir miktarı dahiinsan ve diğer canlı türlerinin çoğuiçin zehirlidir. İkinci EmperyalistPaylaşım Savaşı sırasında Nazi topla-ma kamplarında biyolojik silah olarakda kullanılmıştır. Zehirli etkisi anlık veakuttur, etkisini gösterdikten sonraise çok az iz bırakır. Bu nedenle birmaden kazasından sonra ne miktardave hangi tip siyanürün doğaya yayıl-dığını analiz etmek güçtür.

Eldeki bilgilere göre 2,2 ton toprak

işlendiğinde 1 ons* altın elde edile-

bilmektedir. Bu akıldışı uygulamanın

zirve noktasıdır. Elde edilme şekli ise

şöyledir: Büyük yığınlar halinde istif-

lenen atık toprak, toprağa ve yeraltı

suyuna asitli bileşikler ve ağır metal-

ler sızdırma tehlikesi yaratır. Kaz

Dağları’nın verimli toprakları ve

temiz suyu dikkate alınırsa ne kadar

büyük bir felaketin eşiğinde olduğu-

muz anlaşılır. Bir diğer nokta da son-

daj çalışmaları sonucunda kesilen

ağaçlar. Binlerce ağaç sırf iş makine-

lerini içeri geçirmek için kesilmekte-

dir.

*ons: değerli elementlerin ölçü biri-

mi, 1 ons yaklaşık 31 gramdır.

Siyanür ve Etkileri

Page 19: TO-Gazete-44/16

Yazımızın başlığı, okullarda öğretme-nin ekolojik sorunları anlattıktansonra “Peki biz ne yapmalıyız?” soru-suna en sık verilen yanıttır. Bu cevapaslında yazımızın temel dayanak nok-talarından birini oluşturacak olan, ilk-öğretim müfredatının bir sonucudur.Neredeyse her kademede bulunançevre sorunu konularında, nedensesorunun varlığı kabul ediliyor amahiçbirinde sorunun nedeninden sözedilmiyor. Evet, müfredattaki hiçbirkonuda sorumluları/ sorumluyubulamazsınız!

Aslında müfredat başlı başına ince-lenmesi gereken bir konu olarakönümüzde durmaktadır. Biz buradasadece ekolojiyle ilgili olan kısmınıalacağız, çünkü kapitalizmin doğayasaldırısı ve yarattığı kriz neredeysetoplumun farklı yaşlardaki her kesi-minde, kendi sınıfsal ve bilinç düzey-lerinde, bir şekilde gündeme gelmek-tedir. Özellikle ilköğretim düzeyinde-ki öğrenciler de kendi bilinç düzeyle-ri, yaşanmışlıkları ve medya aracılığıile kendi çevre gündemlerini oluştur-maktadırlar. Bu oluşturulan çevreduyarlılığı ne yazık ki müfredatlarlakısıtlanmakta, sistemin istediği kalı-ba sokulmakta ve çarpıtılmaktadır.

Aslında bir şekillenme dönemi sistemtarafından böylece kendi lehine atla-tılmaktadır. Bu noktada genel biryanılsama olan “öğrenciler anlamaz,onlar daha çocuklar” zırvalığı dahalen kendini korumaktadır. AmaBertell Olmann’ın yerinde tespitiyle,zaten öğrenciler özellikle ilköğretimikinci kademeden başlayarak ilkbilinçli eylemleri olan sınavları eleş-tirmeye başlamaktadırlar. Yanisorunları görebilecek, algılayabilecekdönemdedirler. Şimdi müfredatakısaca bir göz atabiliriz.

Müfredata Göre Suçluyuzİlköğretim müfredatının bütün tema-larında neredeyse ekoloji ile ilgili birkonu bulunmaktadır. Sistem o kadarpişkin ki, katlettiği doğanın resimle-riyle boyadığı kitaplarda GDO’dantutun da, tanker kazalarına, türlerinyok olmasına kadar birçok kıyımımüfredat programına yerleştirmiş.Konuların içeriği ise gazete-dergihaberleriyle desteklenerek sunulu-yor. Gayet etkileyici bir görüntü amagelin görün ki bütün bunları yapanortada yok, olan da kötü niyetli kişi-ler!

İkinci kademenin ilk konularındasorumlunun biz olduğu ve sorunlarıaşmada bizlerin ve belediyelerin gör-evi olduğu bilgisiyle şimdilik bazı

sorumlulara ulşamış oluyoruz. Diğerbir noktaysa, genelde görsellerde vekonularda işlenen ekolojik sorunlarTC dışından seçilmiş olmaları.Amazon yağmur ormanları, G. Afrikayağmur ormanlarının ve Endonez-ya’da tür çeşitliliğinin yok olması,

bunlardan sadece birkaçı. Yani ülke-miz doğaya saygılı ve diğer ülkelerdeolan çevre sorunları bizde yok!

Burada çarpıtma olduğu kadar, konu-ların milliyetçi dürtüleri ne kadar daiçerisinde barındırdığı açıkça görülü-yor. TC’den örnekler yok mu peki?

Var. Örneğin bizim haberimiz yok-ken Hasankeyf kurtulmuş! Nedeni iseturizm gelirleriymiş, talep varmış. 6.sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabındakonu şu cümleyle özetleniyor :“Başbakanımız ‘Hasankeyfler sularaltında kalmayacak’ dedi ve tartışma-lara son noktayı koydu.” Yani şu angözlerimizin önünde su toplamayabaşlayan Ilısu Barajı diye bir şey yok!

Bu örnekler çoğaltılabilir. Sadecegöçler ve gecekondu konusu başlıbaşına bir yazının konusu. Çünkübütün altyapı eksikliklerinin sebebive aynı zamanda şehrin görüntüsünüde bozan gecekondu sahipleriymiş vebunlar modern bir ülkeye yakışmı-yormuş.

MART 2012 19EKOLOJİÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Girişimcilik, kalkın-ma gibi konularınçevre konularındandaha ağırlıkta oldu-ğu bir programı dadüşünürseniz zateneğitim sistemininher alanında rastla-nan milliyetçiliklebirleşerek gümbürgümbür akan baraj-ların gerekliliğindenbaşlayarak bütünekolojik kıyımları birkıyım olarak değil,ülkemizin kaynakla-rının etkili kullan-ması olarak görebi-lirsiniz.

Ayrımcı, Milliyetçi, Doğa DüşmanıMüfredat Teşhir Edilmeli

Eğitimin ve öğretimin insanınşekillenme sürecinin bir parçasıolduğundan hareket edersek, eği-tim sisteminin öğrencileri ege-menlerin istediği şekilde nasılhazırladığını görmüş oluruz.Sorumlunun aslında görünmeyenbir şey olması maddi sorunlara,mistik kabuller üretilmesininönünü açar.

Eğitim programında girişimcilik,kalkınma gibi konular çevre konu-larından daha fazla yer tutuyor. Budurum zaten eğitim sisteminin heralanında rastlanan milliyetçiliklebirleşince barajların gerekliliğin-den başlayarak, bütün ekolojikkıyımları bir kıyım olarak değil,ülkemizin kaynaklarının etkili kul-lanılması olarak görebilirsiniz. Yanisistemin istediği şey olursunuz.

Yani sistem için üretilmiş ve onunkalıpları/duvarları dışına çıkma-yan/çıkamayan bir şeyin farkınavarmadan parçası oluyorsunuz.

Mevcut sistem içerisinde ayrımcı,milliyetçi, doğa düşmanı olan eği-tim programlarını teşhir etmekgerekliliği gün gibi ortada durmak-tadır. Bu noktada müfredat dışınaçıkabilecek, pedagojik dille örtüköğrenme sağlayabilecek, sisteminmeşruiyetini bozacak olan devrim-ci, demokrat, yurtsever ve ekosos-yalist öğretmenlere çok iş düş-mektedir. Eğitimciler yereldenevrensele bir ekolojik perspektifsunarak bu ihtiyacı giderebilirler.Buradan kurulacak olan bir bağeğitim–öğretimi okul dışına çıkara-bildiği gibi, sınıfsal bir zemine deuzanmış olur.

Doğayı Yağmalayacak “Talancı” Nesil Yetiştiriliyor

E. YILMAZ

ÇEVREYİ KİRLETMEMELİYİZ ÖĞRETMENİM

Sistem o kadar pişkin ki katlettiği doğanın resimle-riyle boyadığı kitaplarda GDO’dan tutunda, tanker

kazalarına, türlerin yok olmasına kadar birçokkıyımı müfredat programına yerleştirmiş.

Konuların içeriği ise gazete - dergi haberleriyledesteklenerek sunuluyor.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer

Page 20: TO-Gazete-44/16

Öğrenci gençliğin mücadelesi üzeri-ne yazarken, geçen senelerin aksinedönemin hassasiyetleri ve farklılıkla-rı dikkate alınmalıdır. Yaratılan baskıortamı sonucu farklı dizilişlerin vegeçen yıllara göre daha az eylemselli-ğin olduğu aşikar. Aslında yalnızcagençlik mücadelesi açısından değil,toplumsal muhalefetin geneli hakkın-da da aynı tabloyu görmek mümkün.Ama tabii ki, bu durumu bir yenilgi vegeri çekiliş mantığı ile değil, dönem-selliği içinde ele almalıyız. Politikatmosferle ilgili bir durum olduğunuanlamak ve meseleleri böyle yorum-lamak gerek.

Daha önceki birçok yazımızda uzunuzadıya değerlendirmesini yaptığı-mız güncel siyasal atmosfer, uygula-nan baskı ve tasfiye politikaları iledurağanlaşmış eylemselliklerden ötekendini savunma zemininde varetme çabasına yol açmış bulunmakta.

Gençlik Cephesi Yukarıda belirtilen durum döneminözetini bizlere yansıtmakta. Fakatgençlik mücadelesi diğer toplumsalgüçlere oranla, belirtilen sınırlarındışına taşmayı başarabilmiştir.Gençlik kendi mücadelesini hareketegeçirecek dinamikler üzerinden bellibir süreci ilerletmektedir. İlerleyensüreçlere özne olabilmek, mücadeleyimarjinalleştirip kampüslerden soyut-lama gayesi güdenlere inat, mücade-lenin içinden bakabilmek bu dönem-de elzem olandır.

Her ne kadar yeterli olmasa da, mini-mum derecede gündemi kendi müca-delesi üzerinden belirleyen gençlik,geride bıraktığımız süreçte işgaldenboykota, YÖK karşıtlığından üniversi-

te içi hak ihlallerine karşı mücadele-ye kadar, her alanda süreci örgütlü-yor. Mücadelesinin üstüne tutukla-malar, soruşturmalar vb süreçlerleset çekilmeye çalışılan gençlik, budönemi kitlelere daha çok giderek vekendi güncel dinamikleri üzerindenharekete geçerek, baskıları tersineçevirecek gücü açığa çıkaracaktır.

Geçen yılın tersine olumsuz olan da,mücadelenin çok parçalı sürdürülme-si. Bu hem konjonktürel olarak tutuk-lu öğrencilik gündemi için, hem deöğrenci gençliğin kendi esas daimigündemleri için geçerli. Tutukluöğrencilik gündemi bir şekilde birçokkurum ve kuruluşla yan yana kolaygelinebilecek, TMY ve ÖYM karşıtıoluşumlar gibi bir araya gelişlerleortaklaştırılabilinecek çalışma. Fakatöğrenci gençliğin kendi dinamikleriüzerinden giden daimi çalışma içinbu kadar kolay konuşmak mümkündeğil.

Parçalı Siyasetin BaşrolOyuncusu: GENÇ SEN Bütünün çıkarının güdülmesinin herzamankinden daha kıymetli ve önem-li olduğu bir dönemde, salt kendiçıkarları doğrultusunda hareket eden-lerden oluşan Genç Sen yönetimi, şuan geldiği konum itibari ile parçalıyürütülen gençlik mücadelesininbirinci dereceden sorumlusudur.

Biz Özgürlükçü Gençleri, “kaçak”dövüşmekle suçlayıp, kendileri de 10Aralık’ta yapılan “olağan” kongredensonra sendikaya uğramayanlarca sonhalini alan Genç Sen, zamanında poli-tik hedef olarak belirleyip, adım adımörgütlediği kampüslerden geri çekil-mekte. Sadece kampüslerden değilkampüsün nabzını tutan siyasetyapma iddiasından da uzaklaşmakta-dır. Şu an geldiği konum itibari ileİstanbul merkezli kitle çalışmasıyapan Genç Sen’in yanından hakihlalleri, işgal, kantin boykotları vegizli harç zamları gelip geçmekte.

HDK Gençliği Alternatif Olabilir mi?Birçoğu daha önce belli kitle örgüt-lenmelerinde birlikte çalışma yap-mış, belli hattı savunan gençlik yapı-lanmalarını yan yana getiren HDKgençliği, başta Genç Sen’in şu an kikonumlanışı ile oluşan boşluğu doldu-rabilecek alternatif olabilir mi? Şuzamana kadar geçen süre zarfında bu

durum zor gözüküyor. Hala kendiyapılanması üzerine tartışma yürüt-mekte ve bunu uygulamakta oldukçaağır ve etkisiz kalmakta.

Boykottan YÖK KarşıtıMücadeleye, Özgürlükçü Gençler Kampüse, Elbette tespitlerini yaptığımız parçalısiyasetten ve güncel politik ortamdankendi payına düşeni alan ÖzgürlükçüGençler, var olan güçleri ile kampüs-lerde öğrenci gençliğin mücadelesi-nin içinde. Topyekün saldırılarınaksine parçalı, üniversite yönetimle-rinin inisiyatifinde gelişen çeşitli sal-dırı biçimleri üniversiteleri kuşat-makta. Bu tarz çeşitli ve kapsamlı sal-dırılara karşı, çok yönlü ve çeşitlimücadele araç ve yöntemlerine sahipolmak gerek.

Tüm bu atmosfer içinde ÖzgürlükçüGençler ODTÜ boykotundan OMÜ vePamukkale Üniversitelerinde yaşa-nan soruşturma terörüne, MersinÜniversitesi’nde uygulanan gizli harçzamlarından MKÜ’de uygulanan hakihlaline karşı öğrenci gençliğinmücadelesini örme noktasında roloynamakta.

Başta İstanbul, Ankara, İzmir veEskişehir gibi öğrenci merkezlerindeTutuklu Öğrencilerle Dayanışmaİnisiyatifi ile mücadelesini yükseltenÖzgürlükçü Gençler öğrenci gençli-ğin nabzını tutmakta.

Etkinliklerle Başka Bir BoyutaHer yıl düzenli olarak gerçekleştirdi-ğimiz etkinliklerin bu yıl 6.’sını orga-nize ediyoruz. Gençlik çalışmasındahamle yapacak derinliği ve niteliğiyakalamak için tüm gücümüzle etkin-likleri 6 ayrı yerde örgütlemeye baş-ladık. Alana dair doğru politikayıuygulamak, gençliğin mücadelesindeön açıcı özne rolünü oynayabilmekiçin etkinliklerimiz kritik bir yerdedurmakta.

Konferansımıza giderken yaşanangelişmelere öğrenci gençliğin için-den bakabilmek, gençlik mücadelesi-nin görünmez kılınmaya çalışılandinamikleri üzerinden gençliğiörgütlemek biz Özgürlükçü Gençlerinesas ve daimi görevleri olacaktır.

BARIŞ ÖZER

GENÇLİK20 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Biz Özgürlükçü Gençleri, “kaçak” dövüşmekle suçlayıp, kendileri de10 Aralık’ta yapılan “olağan” kongreden sonra sendikaya uğramayanlarcason halini alan Genç Sen, zamanında politik hedef olarak belirleyip, adımadım örgütlediği kampüslerden geri çekilmekte. Sadece kampüslerden değilkampüsün nabzını tutan siyaset yapma iddiasından da uzaklaşmaktadır.

Gençlik, geride bıraktı-ğımız süreçte işgaldenboykota, YÖK karşıtlı-ğından üniversite içihak ihlallerine karşımücadeleye, dört biryanda süreci örgütlü-yor. Mücadelesininüstüne tutuklamalar,soruşturmalar vbsüreçlerle set çekilme-ye çalışılan gençlik, budönemi kitlelere dahaçok giderek ve kendigüncel dinamikleriüzerinden hareketegeçerek, baskıları tersine çevirecek gücüaçığa çıkaracaktır.

ÖĞRENCİ GENÇLİK MÜCADELESİNİNİÇİNDEN BAKABİLMEK

Gençlik Mücadelesinin Örgütlenme Dinamikleri

Page 21: TO-Gazete-44/16

Halk nezdinde meşruiyet sağlaması-nın ancak halkı yanıltmakla mümkünolacağını bilen her burjuva politikacıgibi, Tayyip Erdoğan’ın da demogojiyibir siyaset yapış tarzı olarak benim-sediğini görmek zor değil.

Dünden Bugüne “AKP’nin Dindarlığı”Erdoğan, Şubat başındaki AKP il baş-kanları toplantısında “Dindar bir nesilyetiştirmek istiyoruz” dedi ve hattadindarlığa alternatif olarak tinerciliğigördüğünü ima etmekten de geri dur-madı. Erdoğan’ın bu açıklama ilemuhafazakar AKP tabanına hoşgörünmeyi amaçladığı açık.

Elbette, insanın insana kul olmasınaitiraz eden dindarlarla bir sorunu-muz yok, ancak yakın tarihten biha-ber olmayan herkes, Erdoğan’ın “din-dar nesil”den anladığı şeyin, “emper-yalizmin Ortadoğu’daki bekçi köpek-liğini yapmaktan utanmayan birnesil” olduğu konusunda hemfikir.

Çünkü gençliklerini mercek altınaaldığımızda, Abdullah Gül, TayyipErdoğan, Bülent Arınç, AhmetDavutoğlu, Beşir Atalay, HüseyinÇelik, Ömer Dinçer, Cemil Çiçek gibiisimlerin çeşitli zamanlarda MilliTürk Talebe Birliği (MTTB) içindeçalışmalar yaptıklarını görüyoruz.

MTTB denilince akla, gericilerin “6.Filo”yu geldiği yere gönderme kavga-sı veren devrimci gençlere, polisnezaretinde bıçaklarla saldırdıkları,16 Şubat 1969 tarihli Kanlı Pazarkatliamı geliyor. Bu katliamın orga-nize edildiği toplantıların MTTB bina-larında yapıldığı biliniyor.

Belki de son yıllarda, AKP’li ağabeyle-rinden icazet alarak, aynı isimle yapı-lanmaya başlayan MTTB ileErdoğan’ın kabaran “dindar nesil”yetiştirme hevesini bir arada ele

almak gerekiyor. Her ne kadar günü-müzdeki MTTB, paramiliter bir yapı-lanma görünümü vermese de, yumu-şak karnı sokak olan AKP’nin “herihtimale karşı” elinin altında hazır birgençlik teşkilatı bulundurmasınıanlamak mümkün. Ne de olsaErdoğan’ın, ÖSYM’deki şifre skandalı-na tepki gösteren liselileri kastede-rek “Biz de kalkarız, onların karşısınabeş bin, on bin tane genci koyarız”dediğini unutmuş değiliz.

Zaten söz konusu olan, halkın yaşamhakkını savunması olduğunda, sokak-ların kullanılmasına ateş püskürenHükümet’in gözleri önünde, Hocalıkatliamını anma bahanesi ile TaksimMeydanı’nda toplanan ırkçı güruhunalenen nefret suçu işlediğine tanıkolduk. Söz konusu güruh, engellen-mek bir yana, göreve geldiği gündenberi yaptığı açıklamalarla mizahçıla-

ra sayfalar dolusu malzeme hediyeeden İdris Naim Şahin tarafından dacesaretlendirildi.

Dini, imanı para olan bir sisteminbekasını sağlamayı temel görev bilenAKP’nin gençlerin dindar olup olma-masını önemsemesi beklenemez.Erdoğan, emperyalizmin kanatlarıaltında Suriye halkına karşı savaşnaraları atılmasına karşı duran,“Füze kalkanlarını bu coğrafyadaistemiyoruz” diyen gençlere, “Kim-senin namusu değiliz” diye haykırankadınlara, özgürlük için bedel öde-mekten çekinmeyen Kürtlere, asimi-lasyona karşı çıkan Alevilere, “Hrantkardeşimdir” diyen yüz binlere karşısatırlarla hücum eden bir nesil istiyorolabilir ancak.

4. 3. 2012

Gençlik Geleceğine Tarihinden Aldığı Güçle Sahip Çıkıyor

YİĞİTHAN KAVUKÇU

MART 2012 21GENÇLİKÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Kapitalizmin mağduru oldukları perdelenerek, polemik konusu halinegetirilen “tinerci gençler”i tenzih ediyor ve cevap veriyoruz: “HayırTayyip, cevabımız ‘hiçbiri’dir. Tercihimiz ise 19 Şubat 1969'da üzerine sal-dırdığınız devrimci gençlerin tercihidir.” Kimliğimiz tarihimizde gizlidir.

KİMLİĞİMİZ TARİHİMİZDE GİZLİDİR

AKP kurmaylarının, demagojik söy-lemler ile gündemi meşgul ederken,“köle gençlik” yaratmak için vargücüyle çalıştığını gözden kaçırma-mak gerek. Şubat ayında Meclisesunulan, zorunlu eğitimi düzenleyenve kamuoyunda “4+4+4” olarak bili-nen yasa tasarısı, yeni nesle revagörülen kölece yaşamı ete kemiğebüründürüyor.

Gündeme geldiği andan itibarenkamuoyunda tepki gören, zorunlueğitimi fiilen 4 yıla düşürerek, kızçocuklarına “çocuk gelin”, erkekçocuklarına “çocuk işçi” olmaktanbaşka yol bırakmayan yasa tasarısı,söz konusu tepkiler neticesinde mec-lis alt komisyonunda makyajlanarakyeniden düzenlendi. Hem de yapılansözde düzeltmelerin arasına, yeni sal-dırılar sıkıştırılarak.

Yasa teklifinin düzenlenmiş hâli, mes-lek liselilerin emeğinin sınırsızca

sömürülmesini serbestleştiriyor.

Mevcut Mesleki Eğitim Kanunu’na

göre, bir iş yerine, o iş yerindeki çalı-

şanların onda biri kadar stajyer

öğrenci çalıştırma izni verilirken, yeni

düzenleme ile on çalışanı olan iş yeri-

ne, sınırsız sayıda stajyer öğrenci

çalıştırma imkanı tanınıyor.

Öğrencilerin zincirlendiği mevcut

sömürü çarkını yeterli bulmayan ser-

maye güçlerinin adına konuşan,

emek sömürüsünden sorumlu bakan

Nihat Ergün ise organize sanayi böl-

geleri içinde meslek lisesi kuracak

olan patronlara, öğrenci başına

1700- 2000 lira arasında teşvik veril-

mesini yasalaştırmak için çalıştıklarını

beyan etti.

Tüm bu gelişmeler AKP’nin, ensesine

vurup lokmasını alabileceği bir genç-

liğin özlemi içinde olduğunu gösteri-

yor.

Yanlış Hesap

Gençlerden Döner

Erdoğan, televizyon ekranından göz-

lerimizin içine bakarak soruyor: “Taş

attıysan hapishanede cinsel istismara

maruz kalacaksın. Okula giderken

yumurta taşıdıysan yumurta başına

44 ay hapis istemiyle yargılanacaksın.

Eğer meslek lisesinde okuyorsan

“işçisin sen işçi kal” şarkısını dinle-

mekte, genç bir kadınsan, eve kapa-

nıp en az üç çocuk doğurmakta

özgürsün. Yoksa tinerci olmayı mı ter-

cih edersin?”

Kapitalizmin mağduru oldukları per-

delenerek polemik konusu haline

getirilen “tinerci gençler”i tenzih edi-

yor ve cevap veriyoruz: “Hayır Tayyip,

cevabımız ‘hiçbiri’dir. Tercihimiz ise

19 Şubat 1969'da üzerine saldırdığı-

nız devrimci gençlerin tercihidir.”

Kimliğimiz tarihimizde gizlidir.

Gençliğe Reva Görülen Sadece Sömürüdür

Page 22: TO-Gazete-44/16

Marksizmle Feminizmin MutsuzEvliliği makalesinin yazarı Amerikalıfeminist yazar Heidi Hartman, geçenyıl SFK’nın düzenlediği “Kadın EmeğiKonferansı”nda yaptığı konuşmasın-da “Bakım işlerinde, kapitalizmindevlet eliyle kontrol edilebilmesi yada kapitalizmi daha sağlıklı hale getir-mek gerekli” diyerek patriarkanınetki alanının daraltılabileceğine dik-kat çekmişti. Evet patriarkanın refor-me edilmesi mümkündür, daima butür reformlar olur. Ancak kapitalistsistem içinde patriarkanın reform-larla ortadan kaldırılması mümkünmüdür? Patriarka reformlarla gerile-tilse bile bu kazanımlar kapitalist sis-tem içinde kadınların kalıcı kazanım-ları mıdır?

Hiç kuşkusuz kapitalizm ve kapitaliz-me içerilmiş patriarkanın, kadınlarlehine geriletilmesinin kendi tarihsel-liği içinde değerlendirildiğinde, batılıülkelerdeki feminist hareketlerinönemli bir başarısı olduğu ortadadır.Pek çok Avrupa ülkesinde kadınların,kamusal alanda sağlanan destekler vekazanılan sosyal haklar konusundabizim gibi ülkelerle kıyaslandığındadaha ileride oldukları bir gerçek.Ancak bu kazanımlara paralel olarakbatılı feminist hareket sokaklardançekildi; radikal eylem ve taleplerdenuzaklaştıkça da kurumsallaştı ve pat-riarkal kapitalist düzenle bir anlamdabarıştı.

Batıdaki feminist hareketin başarıla-rının (patriarkayı geriletmelerinin)ardında kendi dinamikleri dışında birfaktör daha vardı. Özellikle akçelikonularda kapitalizmin esnemesini,içeride görece istikrarlı büyüme, vedışarıda halkların emperyalist sömü-rüsü mümkün kılıyor/kolaylaştırı-

yordu. Nitekim 1970’li yıllarda başla-yan, 2008’de güçlü bir ivme kazanandünya çapındaki ekonomik kriz,kapitalizmi bir kez daha patriarkanınolanaklarından sonuna kadar yarar-lanmaya yöneltti.

Feministler Sokaklara DönüyorKapitalizmin son küresel kriziyle bir-likte batılı feminist kadınlar da kendimücadele tarihlerinde yeni bir döne-mece girdiler. Kurumsallaşan veradikal söylemlerini kaybeden femi-nistler yeni sloganları ve pankartlarıile sokaklara geri dönüyorlar. 2008yılında ABD’de başlayan bankalar kri-zinin hızla AB ülkelerine yayılıp, ABprojesinin iflas eşiğine gelmesibunda en büyük paya sahip.

Avrupa, ülke iflasları ile yüz yüze.Özellikle Yunanistan, İtalya veİspanya AB içinde ekonomik krizi enderin yaşayan ülkelerin başında geli-yor. Bu ülkelerde uygulamaya konu-lan kurtarma paketlerinin ortak birözelliği var: krizin faturasını emekçi-lere ödetmek.

Ardı ardına uygulamaya konulankrizden çıkma önlemlerinin başında,sosyal hakların kesintiye uğratılması,işsizlik ödentilerinin düşürülmesi,maaşlarda azaltmaya gidilmesi,emeklilik yaşının yükseltilmesi, haf-talık çalışma saatlerinin artırılması,kamu işyerlerinin kapatılması, eğiti-me sağlanan desteğin azaltılmasısayılabilir.

Kapitalizm ABD ve Avrupa’da emekçisınıflara doğrudan saldırırken, bun-dan en büyük zararı hiç kuşkusuzkadınlar görüyor. Krizin ivme kazan-ması ile patriarka kadınlar karşısın-daki tarihten gelen rolünü oynamayabaşlıyor.

Ancak tam da bu noktada hatırlanma-sı gereken bir gerçek var, batılı“gelişmiş” ülkelerde kadınların patri-arkaya karşı kazanımları, 1990’lı yıl-lardan bu yana uygulanan neoliberalpolitikalarla zaten, deyim yerindeyseyavaş yavaş tırtıklanmaya başlamıştı.

Kapitalizmin son kriziyle kadınlarayönelik saldırılar tehlikeli boyuttaarttı. Bu saldırıları somutlamak gere-kirse, ABD’de krizin ilk etkisi atlatıl-dıktan sonra yeniden işe alımlardaişsiz erkeklerin yüzde 30’u yenidenişe girerken, işsiz kadınların sadeceyüzde 10’u iş bulabildi. AB ülkeleriyaşlıların, hastaların ve çocuk bakı-mının maliyetlerini karşılamak iste-mediği için bakım emeğinden deste-ğini, yardımları azaltarak çekiyor.Ailelerin yaşlı kadın bireyleri çocukbakıcılığına geri dönüyorlar, çünkü

torunları ücretsiz kreş ve anaokuluhizmetinden yararlanamıyor...

Kadın sığınma evleri, şiddete uğrayankadınlara destek veren merkezlerkamu desteği sağlanamadığı içinbirer birer kapanıyor. İngiltere’dekien etkin feminist topluluklardanFawcett Society’nin yaptığı açıklama-ya göre, İngiltere’de işsiz kadın sayısı1.09 milyona ulaşmış. İngiliz hükü-metinin bütçe açığını azaltmak içinaldığı önlemlerin başında kadınlarıemek piyasasından uzaklaştırmakararı var. İngiliz hükümetine göreyılda 11 milyar pound çocuk yardım-ları, ucuz kreş, hasta-yaşlı-engelliyardımları, konut sübvansiyonları,ücretsiz eğitim, kadın destek merkez-leri, ücretsiz veya ucuz sağlık hizmet-leri olarak kadınların cebine giriyor!

KADIN22 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

HİKMET SARIOĞLU

Kadın-erkek eşitliğinin maliyeti, kadınların kamu-sal alanda ayakta kalabilmesi için sağlanan sosyal

destekler artık neredeyse lüks tüketim olarakgörülüyor. Sosyal politikalardaki tüm bu çöküşe ve

kadınların özel alandaki geleneksel rollerine geriitilmeye çalışılmasına bağlı olarak, zaten ortadan

kalkmamış olan erkek şiddetinin daha da artacağı-nı görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Kadın-erkek eşitliğinin maliyeti, kadın-ların kamusal alanda ayakta kalabilme-si için sağlanan sosyal destekler artıkneredeyse lüks tüketim olarak görülü-yor. Sosyal politikalardaki tüm bu çökü-şe ve kadınların özel alandaki gelenek-sel rollerine geri itilmeye çalışılmasınabağlı olarak, zaten ortadan kalkmamışolan erkek şiddetinin daha da artacağı-nı görmek için müneccim olmaya gerekyok.

Anlaşılacağı üzere kadınlar açısındankazanılmış hakların bir kısmının değil,tümünün kaybedilme tehlikesi var. Bugerçeği gören kadınlar yeniden sokak-lara çıkmaya başladılar. İtalya’da 25Kasım Kadına Yönelik ŞiddetleMücadele Günü’nde binlerce kadın“Occupy Patriarka” sloganıyla eylemyaptı. 19 Kasım’da İngiltere’de binler-

ce kadın “Kadın eşitliğinde zamanı

geriye döndürmeyin” sloganıyla sokak-

lara çıktılar. Gene İtalya’da 11 Aralık’ta

“Kadınlar yoksa kim?” diyen kadınlar

ekonomik önlem paketini protesto

ettiler. ABD’deki “Wall Street’i işgal

et” hareketinin en önemli bileşenlerin-

den biri kadınlar.

Kapitalizm ve patriarka birbirinden

beslenen, birbirini üreten, zaman

zaman birbirleriyle çelişki yaşasalar da,

kadınlar karşısında her zaman güç birli-

ği yapacak iç içe geçmiş iki sistem.

Kadınların kurtuluşunu patriarkal kapi-

talist sistem içinde olanaklı görmek

mümkün mü? Batıda feminist hareke-

tin yaşadığı bu deneyimden sonra yeni

sorulara ve yeni yanıtlara ihtiyacımız

var.

Kadınlar Eve Gitsin!

OCCUPY PATRİARKAPatriarka ve Kapitalizmin Krizi

Patriarkanın reforme edilmesi mümkündür,daima bu tür reformlar olur. Ancak kapitalistsistem içinde patriarkanın reformlarla ortadankaldırılması mümkün müdür? Patriarka reform-larla geriletilse bile bu kazanımlar kapitalist sis-tem içinde kadınların kalıcı kazanımları mıdır?

Page 23: TO-Gazete-44/16

MART 2012 23KADINÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Geçen yıl KESK’te yaşanan tacizayrışmasından sonra bu yıl 8 MartKadınlar Günü’nü birlikte kutlamakherkesin ortak temennisi oldu. Ancaktemelde herkesin olduğu yerde dur-duğu bir gerçek. Geçen yıldan bugü-ne Kürt Kadın Hareketi tacize karşıortak bir yaklaşım belirleyemezken;DÖKH’ün -beklendiği gibi- kadınınbeyanını esas alan yaklaşımdan yanatavır almayışı, doğal olarak FeministHareketle olan bağını zayıflattı.Feminist Hareketten kadınlarsa, bir-kez daha Kürt kadınlarla özel olarak,karma yapılardan kadınlarla ise genelanlamda -yaşadıkları hayal kırıklığın-dan olsa gerek- kendilerini daha daayıran bir yola girdiler.

Sosyalist karma örgütlerden kadınlar

açısındansa değişen birşey yok. Aynıezber yaklaşımlarla Feministlerlemesafeyi koruyan, Kürt kadınlarıyladayanışmanın önemini -feministlerbunu bilmezmiş gibi- sürekli hatırla-tan bir durumda kaldılar.

Herşeye Rağmen Yan YanaBütün bu kastlaşmaya rağmen müca-dele içindeki Kürt kadınların birçoğu-nun KCK operasyonları ile tutuklan-maları, Kürt sorununda demokratikbir yolla çözüm yerine savaşın tır-

mandırılması, kadın hareketinintamamında barışın gecikeceği ve buortamdan en çok yine kadınlarınolumsuz etkileneceği endişesini art-tırdı. Öte yandan artarak devam edenkadın katliamlarına AKP hükümeti-nin caydırıcı önlemler almak bir tara-fa, kadını yok sayan, kadın örgütleri-nin taleplerini umursamayan tavrı,kadınların yan yana durmasınızorunlu kıldı. İşte bu zorunluluk herkesimi ayrılıkları-gayrılıkları “sineyeçekip” mümkün olduğunca birlikte

söz üretmeye meyilli kıldı.

Bu eğreti duruş, bazı illerde yıllardıraynı platformda birlikte olan yapılarıdaha fazla bir arada tutamadı.Ayrılıklar yaşandı. Platformlar bölün-dü. 8 Mart ayrı ayrı kutlandı. Buradaesas ayrılan tarafların yine KürtKadın Hareketi ve Feministler oldu-ğuna dikkat etmek gerekir. Bu yılİzmir’de, Eskişehir’de ve Adana’dayaşanan bu ayrılıklar, aradaki sorun-ların çözümlenmek bir yana daha daderinleştiğini gösteriyor.

Kadın Kurtuluş Mücadelesinin İhtiyacı

FİLİZ Ç.

Bu 8 Mart’ta Kürt kadın-lar sırf kimlik sorunlarınıiçeren ayrı mitinglerdüzenlerken, Feministlerde zayıf katılımlarlamiting alanlarında oldu-lar. Bu gidişle de gelecekyılda farklı olmayacak.Çünkü, kadınların kurtu-luşuna yürürken olasılık-ları olanaklara çevirme-nin mücadelesi yeterin-ce verilmiyor. Alanınöznesi biz Feministlerin -mücadeleyi yükseltirken-her kesimle iş yapmayıbaşarabilir bir durumagelmemiz gerekiyor.

Kadınlar, bırakın sosyal haklar koparmayı, erkeklerce katledilmemek içinsürekli mücadele etmek zorunda. Cinsiyetçi politikalarıyla AKP her fırsat-ta patriarkayı daha da azgınlaştıracak uygulamalara imza atarken,kadınların emeği hane içine hapsedilip daha da ucuzlatılmaya çalışılırkenkadınlar yan yana olmak zorunda.

ZORUNLULUKTAN DEĞİL OLASILIKTAN OLANAK YARATMAK!

Kadın kurtuluş mücadelesinde, ayrıkulvarların olması doğal. FeministHareket bu alanın öznesi olarak kendimücadele argümanlarını oluşturuyor;platformlar kuruyor, eylem ve etkinlik-ler düzenliyor. Patriarkal kapitalizmedönük teorik yaklaşımlarını güncelle-yerek derinleştirmeye çalışıyor. Ancakhavayı kadın algısı ile koklarken, femi-nizmi esas özne olarak görmeyenkesimleri de içerebilecek kalıcı politikhamleler yapmıyor. Sürekli bir kendinioluşturma aşaması devam ediyor.Bunun iki nedeni olabilir; biri halayeterince güç kazanamamış olması, birdiğeri ise kendi öznel kulvarının dışındabir yerle uğraşmak istememesi. Üstelikfeminizme mesafeli duran yapılarlaortak bir zemin yakalamanın beyhudebir çaba olduğu inancı sürüyor.

Tersinden Kürt Kadın Hareketinde herne kadar Feminizme inanmış kadınlarvar olsa da ağırlık “bizim durumumuzfarklı, biz kendi işimize bakarız” yakla-

şımında. Kürt kadınları, her alandaönceliğin Kürt mücadelesine verilmesi-ni istiyor. Devletin saldırıları arttıkçakimlik sorununu temel alan politikala-ra hapsoluyor.

Sosyalist kadınların önemli bir kısmıtamamen kendi politik gündemlerinindoğrultusunda kadın politikası yapma-ya çalışıyor. Feministlerle bir aradaolmayı yalnızca bazı eylemlerde ortamıpaylaşmaya indirgiyor. Halbuki buülkede kadınlar, bırakın sosyal haklarkoparmayı, erkeklerce katledilmemekiçin sürekli mücadele etmek zorunda.

Cinsiyetçi politikalarıyla AKP her fırsat-ta patriarkayı daha da azgınlaştıracakuygulamalara imza atarken, kadınlarınemeği hane içine hapsedilip daha daucuzlatılmaya çalışılırken kadınlar yanyana olmak zorunda. Savaş ara verme-den sürerken, barışı birlikte haykırmakzorunda. Oysa ki bu 8 Mart’ta Kürtkadınlar sırf kimlik sorunlarını içerenayrı mitingler düzenlerken, Feministler

de zayıf katılımlarla miting alanlarında

oldular. Bu gidişle gelecek yıl da farklı

olmayacak. Çünkü, kadınların kurtulu-

şuna yürürken olasılıkları olanaklara

çevirmenin mücadelesi yeterince

verilmiyor. Alanın öznesi biz Feminist-

lerin -mücadeleyi yükseltirken- her

kesimle iş yapmayı başarabilir bir duru-

ma gelmemiz gerekiyor. Nasıl ki

Türkiye’nin bir orjinalliği olarak; sosya-

list feministler, radikal feministler vd

ayrımı keskin bir şekilde yoksa, birey ya

da kurum, feminizm adına birçok işi

birlikte sıkıntı yaşamadan yapabiliyor-

sak, bu anlayışın diğer halkaları da

kurulmalı. Sadece 25 Kasım ve 8

Martlarda eklektik bir şekilde ve her-

kesin kendi doğrusunu dayattığı bir

tarzla olmaz. Biz feministlerin bu ala-

nın özneleri olarak bir odak oluşturma-

sı gerekiyor. Kadınların beden, emek ve

kimlik mücadelelerindeki parçalı duru-

şun ortak bir duruşa dönüşmesi bence

çok zor olsa da öncelikle biz feministle-

rin görevi. Bu odağın feminist bir

özneyle nasıl yapılacağını tartışmak ise

başka bir yazının konusu.

Olasılıklar Olanağa Dönüşmeli

Page 24: TO-Gazete-44/16

KÜLTÜR24 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

“Çoğunluktasınız -sayıca ve zekaca.Demek ki siz güçsünüz, güç de adalet-tir...

...bazılarınız âlim bazılarınız mülksahibi. Âlimlerin mülk sahibi, mülksahiplerinin de âlim olacağı bir gün degelecek. O zaman gücünüz tamamla-nacak ve kimse ona meydan okuya-mayacak...

... o halde burjuvalar, bu kitap haliylesize ithaf edilmiştir; çünkü -sayıca veakılca- çoğunluğa seslenmeyen herkitap aptalca bir kitaptır.”*

Baudelaire’in 1846 salonu için yazdı-ğı sergi kılavuzundan alınan bu cüm-leler o günden bugüne okunmuş biryıldız falının ara satırları gibi. Avrupamodernizminin Paris topraklarında

yeşermeye başladığı dönemin enönemli figürlerindendir Baudelaireve hatta birçok eleştirmenin kalemin-de, sanatta modernizmin babasıünvanına layık görülmüştür. Sanat-çıların hamilerinden (himayesi altın-da bulunarak bir alıcıya erişebildikle-ri, kendilerine sanat siparişi verenaracı-patronlardan) kurtulup eserle-rini arz edebildikleri bir sanat piyasa-sına kavuştukları bu dönemde hami,piyasa ve para için değil sanat içinsanat üretmek isteyenlerin henüzyüksek bir yankıya erişmeyen çığlık-larının yükselişi, modern devletin veburjuvanın tarih sahnesindeki rep-liklerinin artışıyla eş zamanlıdır.Benjamin’e göre günün koşullarınıokumayı iyi beceren Baudelaire yük-selen burjuva’ya seslenirken sanat-

devlet ilişkisinin geleceğini öncedensezmiştir.

Devletin sanatla kurduğu ilişki elbet-te XIX. yüzyılda başlamış değildir.Antik Yunan ve Roma’da dahi devlettoplumun sanat üretimiyle yakındanilgilenmiştir; kutsal şenliklerde ger-çekleştirilen tiyatro etkinlikleri biz-zat devlet tarafından finanse edilmişve denetime tabi tutulmuştur.Erdemli ve iyi insanın hallerini anlat-makla mükellef tragedyalar kahra-manlarını soylu sınıftan seçmekzorundaydılar. Erdemsiz veya iyiolmayan davranışlar tragedyalaradahil edilmeyen alt sınıf mensupları-nın sahneye taşındığı komedyalarakonu olabilirdi.

Teatral türler arasında kurulan buformülasyon, sanatın eğitici ve “sağ-altıcı” yönüne yapılan vurgulamalarlabirlikte dönemin ve tarihin ilk sanatkuramı metni sayılan Poetika’dasınıf-devlet-sanat ilişkisinde devletinhegemonik rolünü yansıtmaktadır.“Devlet, sanatı kamu iyiliği ya dakamu yararı için destekler ya da

engeller”** mottosu, çubuğu devlet-ten yana büken bilinçli muğlaklığı vesanata kol-kanat geren devlet olumla-yıcı algısıyla 25 yüzyıl sonra bugünbile değişik biçimlerde geçerliliğinikorumaktadır.

İktidar Kendi SanatçısınıYaratmak İsterTürkiye de dahil birçok ülkede sana-tın devlet tarafından desteklenmesiveya özel teşebbüslerin yanı sıra dev-letin de mutlaka sanat üretmesi yasalmuhafaza altındadır. TC Anayasa-sı’nda I. Kısım 64. Madde’de “Devlet,sanat faaliyetlerini ve sanatçıyıkorur. Sanat eserlerinin ve sanatçı-nın korunması, değerlendirilmesi,desteklenmesi ve sanat sevgisininyayılması için gereken tedbirleri alır”ifadeleri yer almakta. Ne var ki buçeşit yasal belirlemeler Türkiye’desanat-devlet tartışmalarına çözümsunmaktan çok uzaktır.

Her iktidar kendi sanatçısını ve sanatanlayışını yaratmak ve kendisinemuhalif olan sanatı sindirmek içinaynı yasalara omuz dayamaktadır.Piyasa koşullarında sanat üretmekgünbegün zorlaşırken, devletten des-tek beklentisi iktidarın ideolojisiniüretmeye boyun eğmeyi gereksindi-ğinden sanat yolu ile muhalif bir sesçıkarmak imkansız kılınmakta.

Yıllardır hiçbir icraatta bulunmadık-ları halde devlet sanatçılığı kadrosun-dan maaş alanlar, resmi ideolojiylebarışık üretimleri için sınırsızimkanlar denizinde kulaç atan iktidaryanlısı sanatçılar ve üretim yollarınıntümü kendilerine kapandığı yetmez-miş gibi, terörist olmakla yaftalanıphedef gösterilen, gözaltına alınan,tutuklanan sanatçılar aynı yasalartarafından koruma altındadır! KCKsoruşturması kapsamında gözaltınaalınan fotoğrafçı, şair Mehmet Özerve yönetmen Mizgin Aslan muhalifkimlikli sanatçıya tahammülsüzlüğünen taze örneklerindendir.

* Baudelaire, Charles; Modern HayatınRessamı, İletişim Yyn.

** Tekerek, Nurhan-İsmet; Devlet,İşletmecilik, Meta-Ürün ve Tiyatro İlişkisi;Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 25:2008

Muhtemel ki, İçişleri Bakanı’nınyakın bir tarihte ifade ettiği “terörümasum ve haklı gösterme” gayretigösteren sanatçılar tarifine uyandaha birçok sanatçı tutuklanma ihti-maliyle yüz yüzedir. Öyle görünüyorki, iktidar güçleri kendi ideolojisineters düşen her işi ve sanatçıyı mah-kum etmekte daha da ileri gidecek-tir.

Yüzyıllar önce Platon’un tanrıdangelen esinle ürettiğine inanılansanatçılara ve sanat üretimine tep-kisini dile getirişi, bugün iktidarınmuhalif sanata yönelttiği toplumdüşmanlığı ithamı ile belli açılardanbenzeşiktir. Platon sanatın, insanla-

rı esrikleştirmesi ve aşırılığa sevketmesi nedeniyle zararlı olabileceği-ni savunurken, iyi ve erdemli bir top-lum için sanatın eğitici yönünü vur-gulamıştır.* İktidarın toplumu yön-lendirmek için başvurduğu hitabetbecerisinin kaba kuvvetle baskıbecerisini aştığını göz önüne alırsak;çok yakında Meclis kürsüsündePlaton’u referans gösteren teröristsanatçılık nutukları işitmemiz olasıgörünüyor.

Başvuru için: Tahsin Konur; DevletTiyatro İlişkisi, Dost Yayınları

* ŞENER, Sevda; Dünden Bugüne TiyatroDüşüncesi; Dost Yayınları

Platon ve Terörist Sanatçılık!

“Devlet, sanatı kamu iyiliği yada kamu yararı için desteklerya da engeller” mottosu,çubuğu devletten yana bükenbilinçli muğlaklığı ve sanatakol-kanat geren devlet olum-layıcı algısıyla 25 yüzyıl sonrabugün bile değişik biçimlerdegeçerliliğini korumaktadır.

KILIÇTAN KESKİN KALEM; TERÖR DELİLİ!GÖKSEL ILGIN

Yasalar sanatı değil, sanatçı karşısında devletinbekasını gözetiyor. Her iktidar kendi sanatçısını vesanat anlayışını yaratmak ve kendisine muhalifolan sanatı sindirmek için sözde sanata destekyasalarına yaslanıyor.

Muhalif Sanatçılar Tutuklanma Tehlikesiyle Karşı Karşıya

Page 25: TO-Gazete-44/16

MART 2012 25KÜLTÜRÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Kadınlarla erkekler arasında toplum-sal cinsiyete dayalı ayrımcılığın siste-matikleştiği, kadınların erkekler tara-fından ezilip sömürüldüğü bir yapıolarak ataerkinin iz düşümlerinibilim, siyaset, felsefe ve diğer alandaolduğu gibi sanat alanında da görmekmümkün. Ataerkil sistem, bir yandansanat ürünlerinin üretim sürecinesirayet ederken bir yandan da sanatürünleri aracılığıyla bu sisteminiçselleştirilmesine ve yeniden üretil-mesine sebep oluyor.*

Bununla birlikte diğer alanlarda oldu-ğu gibi sanat alanında da kadınlarınataerkil yapıya karşı duruşlarınaşahit olduğumuz örnekler azımsan-mayacak kadar çok. Bu karşı duruşuifade eden örneklerinden bir taneside 2000 yılında hayat bulan TiyatroBoyalı Kuş.

Feminist Bir Tiyatro ÖrneğiTiyatro Boyalı Kuş, 2000 yılından buyana feminist tiyatro yapan profes-yonel bir tiyatro topluluğu. Feministtiyatro deyince akıllar karışıyor biraz.Yalnızca kadınlardan oluşan, kadınla-rın öykülerinin anlatıldığı ve kadınlariçin oyunlar yapan bir tiyatro toplulu-ğu olarak algılanabiliyor.

Ancak bir tiyatro topluluğunu yahutbir oyunu feminist yapan şey oyuncuekibinin kadınlardan oluşması, seçti-ği konular itibariyle kadınları sahne-ye taşıması gibi unsurları barındır-masının ötesinde topluluğun, ataerkilsisteme karşı politik bir duruşa sahipolması, feminist tarzda örgütlenmesive herhangi bir konuyu feministbakış açısıyla yorumlamasıdır diyebi-liriz.

Bu yönüyle Tiyatro Boyalı Kuş, kadın-ların özgürlük mücadelesine sanatalanı üzerinden dâhil olup; genel ola-rak yaşamın tamamına özel olarak datiyatro alanında nüfuz eden ataerkil

yapıya ve onun eril egemen söylemi-ne karşı on iki yıldır sayısı yirmiyibulan oyunla yeni bir dil ve yeni birbakış açısı yaratma çabasını ifadeediyor.

“Ferhat ile Şirin"(2001), “Aşk İhanetYalnızlık Vesaire"(2003), “Dış Ses”(2004), Böyle Bir Aşk Masalı (2004),Kadınlar Savaşı (2006) Bavullar(2006), Çernobil’den Sesler (2007),Tahterevallide Aşk (2008), SeniSeviyorum Diyecek Kadar Sarhoş(2010), Tiyatro Boyalı Kuş’un sergile-diği oyunlardan bazıları. “Dar Alan”isimli oyunları ise 2009’da gerçekleş-tirdikleri bir forum tiyatrosu örneği.Topluluk ayrıca feminist dramaturjiile okuma tiyatroları da yapıyor.Geçtiğimiz yıllarda Tanzimat veMeşrutiyet dönemine ait “Vatanyahut Silistre”, “Şair Evlenmesi”, “Çık-

maz Sokak” gibi eserleri feministdramaturji ile yeniden yorumladı.

Tiyatro Boyalı Kuş, bir yandan ataer-kil bakış açısının hâkim olduğu anametinleri feminist bakış açısı ileyorumlarken, bir yandan da tiyatrotarihi içinde görünmez kılınmak iste-nen kadınların eserlerini sahneyetaşıyor. Bununla birlikte kadınlarınyaşam deneyimlerinden yola çıkarak

oyunlar yazıp sergiliyor.

* Sanat-ataerki ilişkisi ayrıntılı değerlendir-

meleri hak eden bir konu olduğu ve esasen

bu yazıda ataerkil yapıya sanat alanından

karşı çıkışı önüne koyan Tiyatro Boyalı

Kuş’u konu edindiğimiz için sanat-ataerki

ilişkisi ile ilgili ayrıntılı değerlendirmelere

gazetemizin gelecek sayılarında yer vermeyi

uygun buluyor ve konuya çok kabaca deği-

nerek geçiyoruz.

Tiyatro Boyalı Kuş, bir yandan ataerkil bakışaçısının hâkim olduğu ana metinleri feministbakış açısı ile yorumlarken, bir yandan da tiyat-ro tarihi içinde görünmez kılınmak istenenkadınların eserlerini sahneye taşıyor. Bununlabirlikte kadınların yaşam deneyimlerinden yolaçıkarak oyunlar yazıp sergiliyor.

REHA KESKİN

TİYATRONUN “BOYALI KUŞ”LARI12 Yıldır Sayısı Yirmiyi Bulan Oyunla Yaratılan Yeni Bir Dil

Topluluğun son oyunu “İç Ses” isedeneysel bir oyun ve topluluk, buoyunda da kanon olarak ifade ede-bileceğimiz bir ana metinden, EskiAhit’ten, yola çıkarak günümüzünAdem ile Havva’sına uzanıyor.Hikâye bilindik:

Adem yalnız kalmasın diye Adem’inkaburga kemiğinden yaratılan “yar-dımcı” [Havva], kır hayvanlarınınen “hilekarı” olan yılana kanarak,Aden bahçesinin ortasında duranyasaklı ağacın meyvesinden yiyerekve Adem’e yedirerek büyük bir“günah” işler. Bu günden sonraAdem’in de Havva’nın da gözleriaçılır ve iyiyi ve kötüyü görürler.İşlenen suça karşılık yılana karnınınüzerinde yürüme ve bütün ömrüboyunca toprak yeme cezası verilir-ken, kadına da ağrı ile çocuk doğur-ma ve kocası tarafından hükmedil-me cezası verilir. Bundan böyleAdem ile Havva da birbirine düş-man olacaktır. (Eski Ahit Bap 2)

Eski Ahit’ten seslendirilen bölümle-rin ardından sahnede bir kadın, birerkek, iki sandalye ve Adem ileHavva’dan bu yana kadınla erkekarasında süregelen amansız kavga-yı görürüz. Kırk beş dakika sürenoyun, yaşamın ve kadın-erkek ilişki-lerini anlatan oyunların klişeleriüzerine kurulmuş. Ancak bu klişele-ri izlerken/dinlerken aslında klişele-rin nasıl da yaşamın içinde olduğu-nu, binlerce yıldır kadınlara veerkeklere yüklenen rollerin aslındazaman zaman biçim değiştirse de

devam ettiğini fark ediyor ve bugerçekle yüzleşmenin huzursuzlu-ğunu yaşıyorsunuz.

Diğer yandan “İç Ses” oyunu, özne-nesne, erkek-kadın ilişkisini yazanve yazılan dolayımıyla sorgulamayaolanak sağlayan bir oyun. Böylecebir taraftan Eski Ahit’in yazımındakierkek egemen bakış ve buna bağlıolarak kadını nesneleştiren, kadınlı-ğa olumsuz anlamlar yükleyen ata-erkil dil açık edilirken, diğer taraf-tan tiyatrodaki eril yapıya, metinyazarının ve yönetmenin otoritesi-ne vurgu yapılıyor.

Tiyatro Boyalı Kuş, “İç Ses” oyunuile tiyatronun genel kalıplarının dadışına çıkıyor. Tiyatrodaki diyalog-ların, monologların aksine oyuncu-ların oyun boyunca hiç konuşmadı-ğı, iç seslerin sahne üzerindekioyuncuların dışında başka oyuncu-lar tarafından seslendirildiği vesahne üzerindeki oyuncularınbeden performanslarının öne çıktı-ğı bir oyun olma özelliği taşıyor.Bununla birlikte oyunda mekânınkullanımında da bir farklılık sözkonusu. 46 kişilik salonda seyircifarklı açılardan oyunu izleyebiliyor.

Tüm bunlarla birlikte, TiyatroBoyalı Kuş, “İç Ses” oyunuyla bin-lerce yıldır ataerkil sistem tarafın-dan kurgulanan ve tekrar tekrarsunulan kadınlık ve erkeklik algısını–bir yandan da tiyatronun kalıpları-na karşı çıkarak- sorgulamaya açı-yor ve bu algıyı kırma noktasındatiyatro vasıtasıyla bir adım atıyor.

Modern Bir Adem İleHavva Hikayesi: İç Ses

“İç Ses” oyunu, özne-nesne, erkek-kadın

ilişkisini yazan ve yazı-lan dolayımıyla sorgula-

maya olanak sağlayanbir oyun. Böylece bir taraftan Eski Ahit’in

yazımındaki erkek egemen bakış ve buna

bağlı olarak kadını nesneleştiren, kadınlığa

olumsuz anlamlar yükleyen ataerkil dilaçık edilirken, diğer

taraftan tiyatrodaki erilyapıya, metin yazarınınve yönetmenin otorite-

sine vurgu yapılıyor.

Page 26: TO-Gazete-44/16

TÖPG üye ve sözcülerinin de yargılandığı Devrimci Karargah(DK) davasının dosyasına eklenen MİT Raporunun çok sayı-da suç içerdiği, bu konuda ilgililer hakkında suç duyurusun-da bulunulacağı, 13 Mart günü İstanbul’da yapılan bir basıntoplantısıyla açıklandı.

Basın toplantısına Avukat Gülizar Tuncer ve Avukat ErcanKanar, TÖPG Sözcüsü Halit Elçi, BDP Parti Meclisi üyesi ŞamilAltan, bağımsız feminist yazar Gülfer Akkaya, TürkiyeGerçeği yazarı Bülent Parmaksız konuşmacı olarak katıldı.Ercan Kanar, "Tüm muhalif kesimleri potansiyel suçlu gös-termeye çalışan bu raporda, ben dahil diğer avukatlar dacezaevindeki müvekillerimizle görüştüğümüz için örgütekuryelikle suçlanıyoruz" dedi.

TÖPG Sözcüsü Halit Elçi ise, DK davasının ve MİT raporununaçık/meşru alanda sosyalist siyaset alanını daraltmayı ve

yok etmeyi amaçladığını, sosyalistlerin üzerinde birDemokles Kılıcı haline geldiğini söyledi ve “Açık/meşru alan-da sosyalist siyaset yapma özgürlüğümüzü ağır bedellerödeyerek kazandık. AKP-Cemaat’in baskılarına boyuneğmeyeceğiz, açık/meşru alandaki mevzilerimizi savunaca-ğız” dedi.

Devletin, 8 Mart’a öncesi kadın sen-dikacıları tutuklayarak başlattığı sal-dırılara kadınlar 8 Mart’taTürkiye’nin her yerinde gerçekleştir-dikleri eylemlerle cevap verdiler.KESK Kadın Meclisi’nin kararıyla buyıl KESK’li kadınlar 8 Mart’ta sevkeylemi yaptı. 8 Mart günü binlerceKESK’li kadın işe gitmeyip, alanlaraçıktı.

İstanbul’da 8 Mart Perşembe akşamıyüzlerce kadın Feminist GeceYürüyüşü için Taksim’de bir arayageldi. 11 Mart 2011 Pazar günü 8Mart Kadın Platformu’nunİstanbul’da düzenlemiş olduğu mitin-ge binlerce kadın katıldı. “Bedenimiz,Emeğimiz, Kimliğimiz için, ErkekEgemen Sisteme Karşı, YaşasınÖrgütlü Mücadelemiz” pankartınınarkasında yürüyen kadınlar Türkçeve Kürtçe pankartlar taşıdılar.

Hatay’da çok sayıda kadın 4 Mart’tabir araya gelerek 8 Mart DünyaKadınlar Günü’nü polis barikatlarınarağmen şarkılar ve halaylarla kutladı.Ulus Meydanı’na yürümek üzereEğitim Sen binası önünde toplanankadınlara polis barikat kurarakengel oldu. Barikata yüklenen kadın-lara biber gazı ve coplarla saldıranpolis, kadınların kararlı tutumu kar-şısında geri adım atarak barikatıaçmak zorunda kaldı.

Kadın Emeği Kolektifi, 8 Mart DünyaKadınlar Günü dolayısıyla DenizliBelediyesi önünde açıklama yaptı. 7Mart’ta, "Babaya kul, sisteme kurbanolmayacağız" pankartı açan kadınlar,Belediye binası önünde oturma eyle-mi gerçekleştirdi.

Kocaeli Kadın Platformu 200'e yakınkadınla 8 Mart yürüyüşünü yaptı.

Kadınlar Belediye İş Hanı önündenİnsan Hakları Parkı’na yürüyerekbasın açıklaması yaptılar.

8 Mart’ta, Eskişehir DemokratikKadın Platformu’nun çağrısıyla biraraya gelen yüzlerce kadınHamamyolu Yediler Parkı’ndanAdalar'a kadar yürüdü ve ardındanbir basın açıklaması yaptı.

Mersin Kadın Platformu’nun 8 Martmitingi şehirden uzak güzergahlarverilerek engellenmeye çalışıldı.Şehir içinde yürüyüşlerini gerçekleş-tirmek isteyen kadınlara polis müda-hale etti. Kadınlar 2 saat boyuncayolu trafiğe kapatarak sloganlarınıhaykırdı, şarkılarını söyledi ve halay-larla eylemlerini bitirdiler.

Adana Kadın Platformu, 8 Mart önce-si cezaevlerinde tutuklu bulunankadınlara kart yolladı. Platform8 Mart günü 5 Ocak Meydanında yüz-lerce kadının katılımı ile yürüyüşünügerçekleştirdi.

HABERLER26 MART 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Gazi katliamı, 17. yılında yüzlercekişinin katılımıyla Gazi Mahallesi’ndeyapılan yürüyüşle lanetlendi.

Halkların Demokratik Kongresi bile-şenleri sabah saatlerinde eski kara-kol durağında bir araya geldi. Enönde HDK imzalı “Gazi’denRoboski’ye katleden devlettir” yazılıpankart açılırken, arkasında HDK

bileşenleri kendi pankartları ile yeraldı.

Eylemde, Gazi’den Uludere’ye devle-tin katliamlarının devam ettiği belir-tildi. Katliamda yaşamını yitirenZeynep Poyraz’ın babası KemalPoyraz, “Başka gençlerin, çocukları-mızın ölmemesi için birlikte hesapsormamız lazım” dedi.

Hatay’da BinlerBarış İçin YürüdüDaha önce Hatay demokrasigüçleri tarafından başvurusuyapılan, fakat Valilik tarafındanyasaklanan eylem, binlerce kişi-nin katılımı ile 19 Şubat Pazargünü gerçekleşti.

Suriye’ye yönelik baskılara veemperyalist müdahalelere karşı,halkların kardeş olduğunu hay-kırmak ve barış istemek içineylem yapma kararı alandemokrasi güçlerine HatayValiliği engel olmaya çalışmıştı.Valilik, eylemi yasaklamış, tümyerel basın eliyle baskı kurul-maya çalışılmış, radyolardansaat başı yapılan duyurular ile,televizyonlardan yapılan haber-ler ile mitinge katılım düşüktutulmak istenmişti.

Tüm bu baskılara rağmen, bölgehalkı bugün eylemdeydi.Binlerce kişinin katıldığı eylem“Ortadoğu’ya ve Suriye’yeEmperyalist Müdahaleye Son”şiarı ile gerçekleşti. EylemeDİSK, Eğitim-Sen, İHD, Halk-evleri, ÖDP, EMEP, BDP, ESP, SDP,SP, TÖPG, SODAP, Partizan veHalk Cephesi katılım gösterdi.

MKÜ ÖğrencileriAkıllı KartlaraKarşı YürüdüMustafa Kemal Üniversitesiöğrencileri, zorla Halk Bankmüşterisi yapılmalarını protestoetmek ve zorunlu kart uygula-masının kaldırılması amacıylaTayfur Sökmen Kampüsü içeri-sinde yürüyüş düzenlediler.

MKÜ’de banka kartı almayanla-rın sınava alınmamakla tehditedilmesi, kişisel bilgilerinin ken-dilerinden izin alınmadan kulla-nılması ve üniversitenin kendiadlarına bir bankayla anlaşmayapmış olmasına istinaden kam-püste bir yürüyüş ve basın açık-laması gerçekleştiren öğrenci-ler, eğitimin bir hak olduğunudile getirdiler.

Öğrencilerin rektörlük binasıönünde yürüyüş yapmasına izinverilmezken, konuyla ilgiliöğrenciler Genel Sekreterlik ilebir görüşme gerçekleştirdi.

Gazi’den Uludere’ye Hesap Sormaya!

MİT RAPORU İÇİN BASIN TOPLANTISI

Gece Yürüyüşleri, Mitingler, Sevk Eylemleri

8 Mart’ın Ardından

Page 27: TO-Gazete-44/16

MART 2012 27KENTÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Yaşamakta olduğumuz şu dönemdeTürkiye’de sermayenin en çok karelde ettiği ve birikimini katlayarakvaroluşunu güçlendirdiği alan apaçıkki kentsel dönüşüm projeleridir. Veöyle görünüyor ki bu durum yalnızyaşadığımız döneme dair değil; önü-müzdeki en az bir on yıl boyuca fark-lı tarzlarda karşımıza çıkacağı aşikar.

Başbakan Erdoğan yerel yönetimler-deki tecrübeleriyle, rotasını kentseltoprak rantlarıyla büyüyecek serma-ye birikimi için yerel/ülke düzeyin-deki politikalarına, dolayısıyla mekanprojelerine çevirmiştir. “Kentseldönüşüm”ün en büyük silahı ve yenidönemin altın çocuğu ise AKP’ninözene bezene yarattığı TOKİ’sidir.Hükümet TOKİ’yi sahaya sokarken,toprak rantının sadece ekonomikanlamda değil, toplumsal ilişkileranlamında da ne denli önemli olduğu-

nun farkındalığıyla stratejilerinibelirledi. Kapitalist sistemin sürdü-rülebilirliği için bu yöntem çokyerinde ve önemli idi. Çünkü mekanprojeleri sadece yerel sermaye içindeğil uluslararası sermaye için deöncelikli odak noktasıydı. AKP budoğrultuda ulusal ve uluslararası güçgruplarını devreye sokarak, hızlıca vecüretkarca çalışmalarını başlattı.

TOKİ Nedir? Ne Yapar?Toplu konut uygulamalarını ilk başla-tanlar özel sermaye ve yerel yöne-timlerdi. 2000’li yılların başında AKPhükümeti Toplu Konut İdaresi’ni(TOKİ) dar gelirliler için barınmasorununa çözüm yolu olarak sun-muştu. Raporlara şöyle bir bakacakolursak; TOKİ’nin Türkiye’nin 81 ili-nin 81’inde değişik alanlarda projeürettiğini, metropol kentlerden en

küçük illere kadar (coğrafi konum vealt yapı ayırt etmeksizin) her yerdeaynı tipte sağlıksız, kimliksiz mekan-lar yarattığını görebiliriz.

Geldiğimiz süreçte ise sadece sosyalkonut yapan bir kuruluş değil, piya-sanın göbeğinde özerkliğini ilanetmiş devasa bir kurumdur.

Peki Bu Alanlar Denetlenmiyor mu?Toplu Konut Müsteşarlığı ve ArsaOfisi Genel Müdürlüğü’nün de kapa-tılmasıyla TOKİ denetimin dışındakalmış, planlama yetkileri alabildiği-ne genişletilmiş, devletin gücünü/kaynaklarını arkasına almıştır.

TOKİ karşımızda; kamu kaynakların-dan beslenen, her alanda yatırımyapabilen dev bir projenin aktörü-dür.

TOKİ Her Yerdeİhaleler TOKİ’yeBir bakanlıktan farksız yetkileresahip TOKİ projelerinin ardı arkasıkesilmiyor. TOKİ Hazine arazileriniimara açıp lüks konutlar için arsaüretip satar, AVMler, oteller, hastane-ler, camiler, işletmeler, okullar vehatta karakol, hapishane bile yapar.AKP ve TOKİ’si, kentin ortasında kal-mış, arazisi değerlenmiş konutları,okulları yıktırıp yerine AVM’ler, işmerkezleri kurar. Sermaye için güzeltakas! Yaptığı projelerin açılışları,hemen her anahtar teslimine iştirakeden Tayyip Erdoğan’ın mitingi hava-sında geçer (aynı zamanda, iyi birseçim çalışması). Ve her nedense ser-maye için kar getirecek tüm ihaleleriTOKİ alır, tüm projelerin altında TOKİimzası vardır; ki çoğu zaman diğermüteahhit gruplarının ihalelerdenhaberi bile olmaz.

Kentin tarihi alanları da dahil her köşe-

si metalaştırılarak sermaye için verimli

olacak şekillerde dönüştürülüyor. Özel-

likle kent merkezlerindeki yoksul gece-

kondu bölgelerinin artan toprak rantı

ile birlikte (kentlerin en önemli arsa

stokları kent merkezindeki gecekondu

mahalleleridir) ilk elden bu bölgeler

dev projelerle AKP’nin TOKİ’si aracılı-

ğıyla büyük sermayeye sunuluyor.

Dolayısıyla kentlerin/kamusal alanların

tüm kullanım hakları doğrudan üst

sınıflara tahsis ediliyor.

Bu durum hükümetin sınıfsal tercihinin

bir sonucudur. Zaten yaşam mekanları

farklı olan sınıfların artık kamusal

mekanlarda da temas halinde olma

ihtimali ortadan kaldırılmak isteniyor.

Gecekondu mahalleleri pis, suçlu ve

Erdoğan’ın söylemi ile tinerci(!) bölge-

leri olduğu için kentsel dönüşüm proje-

leri hükümetin temizlik projeleridir

aynı zamanda. Bir örnekle; Kars

Belediye başkanı Nevzat Bozkuş TOKİprojelerini şöyle açıklıyor: “TOKİ konut-larında yaşayan çocukların ve gençlerinözgüvenleri ve devlete bakış açıları ilegecekondu mahallelerinde yaşayanlararasında büyük fark var, TOKİ projele-rinden sonra sosyal açıdan çok iyi birnoktaya geldik. TOKİ’lerde yaşayanlarınboşanma oranı, suça intikal oranı gece-kondu mahallelerine oranla çok çokaz.’’

TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar gece-kondu mahallelerinin halkını “Yaşamayeni bir pencereden bakın” sloganıylaTOKİ’lere çağırıyor. Ancak yoksullaraönerilen; ucuz, sağlıksız, niteliksiz, kim-liksiz, yapay mekanlardan oluşan, ücraköşelerdeki yeni yaşam alanları. Sağlıklıve nitelikli barınma hakkından uzak,sınıfları ayrıştıran, (sermaye için) karodaklı yeni mekanlar.

Görülüyor ki, AKP hükümeti ustalıkdöneminde, girişimcilik manevralarını

kentsel dönüşüm projeleri ile taçlandı-rıyor. Sermaye talep ediyor, hükümetuyguluyor.

Kentsel dönüşüm projeleri durdurula-maz bir noktaya geliyor, kamu otorite-sinin emlak alanındaki yegane sahibiTOKİ yayılarak büyüyor. Sermaye, yok-sulların/emekçilerin sınıf dayanışması-nı rant projeleriyle yok etmeye niyetligörünüyor. Muhalefetin emek/sınıfeksenli kent örgütlenmelerini yaratma-sı öncelikli bir görev olarak önümüzdeduruyor.

‘’Çatışma sınıf boyutundan, sermayesınıfı için daha az tehlikeli ancak emek-çi sınıflar için esas tehlike olan sınıfsaldayanışmayı yok edecek sınıf dışı çatış-ma alanlarına kaydırılmaktadır. Kentselmekanın ‘özelleştirilmesi’ sadece sınıf-sal temasın olduğu zemini değil, aynızamanda sınıfsal dayanışma ve kolektifeylemin zeminini de yok etmektedir.’’(Doç. Dr. Hatice Kurtuluş İÜ-SBF.)

Başbakan Erdoğanyerel yönetimlerdeki

tecrübeleriyle, rotasınıkentsel toprak rantla-

rıyla büyüyecek ser-maye birikimi için

yerel/ ülke düzeyinde-ki politikalarına, dola-yısıyla mekan projele-

rine çevirmiştir.“Kentsel dönüşüm”ün

en büyük silahı ve yenidönemin altın çocuğu

ise AKP’nin özenebezene yarattığı

TOKİ’sidir.

USTA

NIN

TOK

İ’Sİ V

AR…

PERİHAN K.

Ustanın Tacı: Kentsel Dönüşüm Projeleri

ÖNÜM ARKAM SAĞIM SOLUM

TOKİKentin tarihi alanlarıda dahil her köşesimetalaştırılarak ser-maye için verimli ola-cak şekillerde dönüştü-rülüyor. Özellikle kentmerkezlerindeki yoksulgecekondu bölgeleri-nin artan toprak rantıile birlikte ilk elden bubölgeler dev projelerleAKP’nin TOKİ’si aracılı-ğıyla büyük sermayeyesunuluyor. Dolayısıylakentlerin/kamusalalanların tüm kullanımhakları doğrudan üstsınıflara tahsis ediliyor.

Page 28: TO-Gazete-44/16

İstanbul’un kenar mahallerindenbirinde bir ilköğretim okulu teftişgeçirir. Bu teftiş sırasında 65 öğren-cinin olduğu bir sınıfta öğretmen,sınıfın kalabalıklığından rahatsızolduğunu söyleyince müfettiş“Hocam, bu ülkeye hep mühendislazım değil ya biraz da çoban yetişti-rin” diye lafını yapıştırıverir.

AKP’nin eğitime yaklaşımının özetibu müfettişin lafıdır. AKP, devletleş-tikçe, hükümet olmaktan daha çokiktidar olmaya da başladıkça serma-yenin tam egemenliğine dayanangerici, liberal, piyasacı, muhafazakârbir yeni rejim, siyasal düzen kurmayabaşladı. Bu yeni rejimin kuruluşununkazma kürek, bazen de dozer sesleri-ni her alanda duymaya başladık.

Her yeni rejim kendi siyasal hedefle-rine, dayandığı zümre ve sınıfa veonun ideolojisine uygun olarak eği-tim sistemini örgütler. Süslü, eğitimbiliminin gereği gibi gösterilen lafla-rın ardında kendi siyasal düzenlerineonay ve rıza üretecek beyinleri yetiş-tirme hedefi vardır. Bu genel doğruAKP için de, Kemalistler için degeçerlidir. Kapitalizmde eğitimdenbeklenen, bir torna tezgâhı gibi işle-yip beyinleri tek tipleştirerek resmiveya egemen ideolojiye uyumlu kafa-lar yetiştirmesidir. GeçmişteKemalist resmi ideolojiye uygunkafaların yetiştirilmesi planlanıyordu,şimdi ise egemen gerici liberaldüşünce tarzına.

Zorunlu eğitimin kendi içinde kade-

melendirilerek 12 yıla çıkarılmasınailişkin yasa teklifi, 25 maddelik bir“torba yasa” şeklinde içine başkadüzenlemeler de katılarak Meclis’esunuldu. AKP, yasanın önümüzdekigünlerde Meclis’te kabul edilerekyürürlüğe girmesini hedefliyor.

Hedef: EğitiminTicarileştirilmesiToplumun ve eğitim sisteminin ihti-yaçlarının tamamen dışında gündemegetirilen kanun teklifi hazırlanırkeneğitim sendikalarının, eğitim alanın-da faaliyet yürüten kurum ve dernek-lerin görüş ve önerilerine başvurul-mamış olması, önerinin tamamensiyasal hedeflerle hazırlandığını gös-termektedir.

Kanun teklifinin genel gerekçesindeyer alan ifadeler, düzenlemenin tekbaşına 8 yıllık kesintisiz eğitimi hedef

almadığını, eğitimde yaşanan dinsel-leştirme uygulamalarını arttırmanınyanı sıra, eğitimde bir süredir yoğunbir şekilde yaşanan ticarileştirme veözelleştirme uygulamalarını daha dayaygınlaştırmayı hedeflediği görül-mektedir.

Söz konusu kanun teklifinin her nekadar zorunlu eğitimi 4+4+4 şeklin-de kademeli olarak 12 yıla çıkaracağıiddia edilse de, uygulamada zorunlueğitimin kendi içinde bölümlere ayrı-larak kademelendirilmesi ile özelliklekız çocukları açısından örgün eğiti-min (okulda eğitim) fiilen 4 yıla inme-si anlamına gelecekti. Kamuoyundangelen yoğun tepkiler sonucu çocukişçiliğini yaygınlaştıracak ve kızçocuklarının okullaşmasını engelle-yecek bu madde geriye çekildi.Açıktan okula devam etme, üçüncüdörde bırakılmış gibi görünüyor.

Yoksulların Eğitimi:Zenginlerin 21’de 1’iTürkiye’de öğrencilerin okula devamsüresi fiilen 6,5 yıldır. Söz konusukademeli zorunlu eğitim uygulamasıhayata geçirilirse bu sürenin daha dakısalması kaçınılmazdır.

İlköğretime başlayan 17 milyonöğrenciden sadece 1,5 milyonununsınav endüstrisini finanse edereküniversiteye girdiği, dershane sayısı-nın “paralel eğitim örgütü” gibi lisesayısını bin fazlasıyla geçtiği, ilköğre-timde ve ortaöğretime devamdaOECD’nin en geri ülkesi olanTürkiye’de yıllardır kamusal eğitim“veriliyormuş” gibi yapılıyordu.

Eğitim Reform Girişimi’nin (ERG)hazırladığı raporda toplumun en zen-gin kesiminin eğitime en fakir kesi-min 21 katı daha fazla para harcadığıve en düşük sosyoekonomik düzey-deki öğrencilerin yüzde 5'i Anadoluliselerine giderken, bu oranın enyüksek sosyoekonomik düzeydekiöğrencilerde yüzde 49'a vardığıbelirtiliyordu.

Öte yandan 15 yaşındaki gençlerinyüzde 32'sinin okuduğunu anlamadı-ğı ve yüzde 52'sinin ise en basitproblemi çözemediği belirtiliyordu.

Tabletle bilgi teknolojileri atağı yaptı-ğı ileri sürülen ülkemizde 15-19 yaşarası okula gitmeyen her 10 gençten7'si kızdı.

Ayrıca eğitimde toplumsal ayrışma-nın boyutlarını düz devlet okulların-dan izliyorduk. Zengin aile çocukları-nın klimalı beyaz tahtalı badanalısınıflarının yanındaki sınıflara varoşmülksüzlerinin çocukları doldurulu-yordu.

Şimdi devlet dört işlem yapmasınıbile öğretemediği bu çocukları “açıköğretim”e yolluyor...

2 yılı okulöncesi, 9 yılıtemel eğitim, 4 yılı

ortaöğretim olacakşekilde bir zorunlu eği-

tim olmalıdır. Her çocu-ğun bir hak olarak eği-

timden yararlanmasısağlanmalıdır. Çocukla-

rın 18 yaşın sonunakadar örgün eğitim

süreci içinde kalmasısağlanmalıdır. Aynızamanda bu eğitim

sürecinin parasız, bilim-sel, demokratik ve ana-dilinde olması, olmazsa

olmaz koşuldur.

B. AKPOLAT

Yeni Rejim Kendi Eğitim Sistemini Yaratıyor

Kanun teklifinin genel gerekçesinde yer alan ifade-ler, düzenlemenin tek başına 8 yıllık kesintisiz eğiti-mi hedef almadığını, eğitimde yaşanan dinselleş-tirme uygulamalarını arttırmanın yanı sıra, eğitimde bir süredir yoğun bir şekilde yaşananticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarını daha

da yaygınlaştırmayı hedeflediği görülmektedir.

Özel okullara ve dershane sektörüne“müşteri” olamayacak çocukları“yaşken” ayırıp, kız ise “ev içi bedavahizmetli” erkekse tarım ve küçüksanayi sitelerinde 200-300 TL’ye çırakyapmakla görkemli ekonomimizeucuz sömürü girdisi sağlanacak.

Sonuçta yoksullar için kalitesiz eğiti-me masraf yaparak diretmektenseözel okullarda eğitim gören “hızlıdoğru seçenek işaretleme” perfor-mansı yüksek, paralı çocukları piyasa-lara “faydalı, girişimci bireyler kastı”olarak yetiştirmeliydik.

Çocukları henüz 4. sınıfta “zekiler vegeri zekâlılar” diye ayrıştırmak herşeyden önce en temel çocuk haklarıihlali olarak görülmelidir. 4. sınıfınsonunda mesleki yönlendirmeninhiçbir bilimsel dayanağı yoktur.Kapitalizmin merkezlerindeki uygula-

ma şimdi Türkiye’ye geliyor.Amerika’da okullar “zenci”, “melez”ve “beyaz” okulları diye örtük birayrışıma tabi tutulmaktadır.Amerika’da, zenci ve melezlerinçocukları, Almanya’da Alman olma-yanların çocukları genelde meslekokullarına gitmektedir.

2 yılı okulöncesi, 9 yılı temel eğitim, 4yılı ortaöğretim olacak şekilde birzorunlu eğitim olmalıdır. Her çocu-ğun bir hak olarak eğitimden yarar-lanması sağlanmalıdır. Çocukların 18yaşın sonuna kadar örgün eğitimsüreci içinde kalması sağlanmalıdır.Aynı zamanda bu eğitim sürecininparasız, bilimsel, demokratik ve ana-dilinde olması, olmazsa olmaz koşul-dur. Milli Güvenlik dersinin kaldırıl-ması yetmez zorunlu din dersi de kal-dırılmalıdır.

Müşteri Değilsen İşçisin

4+4+4= 0