TO-Gazete-38/10

28
Sermaye sınıfı, günümüzdeki çıkarlarına ve geleceğe dönük planlarına uygun olarak Türkiye’yi yeniden biçimlendirmeye çalışı- yor. AKP, kapitalizmin çarklarının en güvenli ve en kârlı biçimde dön- mesi için, temsilcisi olduğu serma- ye sınıfının mutlak iktidarını güvence altına alacak anayasal/ yasal düzenlemeleri yapmaya hazırlanıyor. Seçimden sonra hal- kın önüne konacak olan yeni ana- yasa, küresel ve yerel sermayenin çıkarlarını en üst düzeyde koruya- cak ve kollayacak, onu hazırlayan AKP’nin “ılımlı İslamcı” (Müslü- man kapitalist) gerici kültürel dokusunu da içerecek bir metin olacaktır. Sermaye sınıfı, AKP eliy- le yeni düzenini, yani yeni tarz dik- tatörlüğünü meşrulaştırma çabası içindedir. Egemenler açısından 12 Haziran seçimlerinin en önemli noktası budur. Önce CHP’de bir kaset komplosuy- la başlatılan “yeni düzene uydur- ma” operasyonu, son haftalarda MHP’ye daha şiddetli biçimde uygulanıyor. MHP’nin “eski tarz” sivil faşizminin sermayenin yeni düzenine uymadığı, bu partinin yeni düzene uydurulacak biçimde dönüştürülmesinin planlandığı anlaşılıyor. Tıpkı CHP’nin serma- yenin yeni egemenlik sistemine uydurulmasında olduğu gibi. Bu- gün CHP yeni paradigma çerçeve- sinde iki partili sistemin ikinci ayağı olmayı kabul etmiştir. CHP de “sermayenin yeni diktatörlü- ğü”nün meşruiyeti için oy iste- mektedir. Bu oyunu bozacak tek güç, emek- çilerin ve ezilenlerin 3. Cephesidir. Şekillenmekte olan bu cephenin günümüzdeki seçimlere yönelik biçimi ise, muhalefetin en diri ve örgütlü gücü olan Kürt Halk Hareketi ile sosyalistlerin, demo- kratların oluşturduğu Emek- Demokrasi-Özgürlük Bloku’dur. Tüm emekçilerin ve ezilenlerin; Kürtlerin, işçilerin, kadınların, gençlerin, Alevilerin sesini Meclis’e ancak Blok’un gösterdiği bağımsız adaylar taşıyacaktır. Seçilecek olan Emek-Demokrasi- Özgürlük adayları, emekçilerin ve ezilenlerin özgürlük, eşitlik, sosya- lizm mücadelesinin Meclis’teki sözcüleri olacaktır. Halkın adaylarını Meclis’e gönder- mek için görev başına!.. ÖZ GÜR LÜK TOPLUMSAL www.top l um sa l oz gur l uk.com İKİ AYLIK SİYASİ GAZETE SA Y I: 10/38 Haziran 2011 Fİ YAT I: 1.5 TL Kuzey Afrika’da Devrim ve Karşı Devrim Sarmalı Böyle bir müdahaleyle, Kaddafi antiemperyalist pozlar takınmaya ve kendi halkını acımasızca ezerken kahraman rolü oynamaya devam edecek. 18. SAY FA VOLKAN YARAŞIR Issız Kırlar ve Azman Şehirler Bazı kentler, küreselleşme, sermaye biri- kimi, kâr, rant vb olgular nedeniyle gide- rek daha da azmanlaşıyor. Kentler her geçen gün genişleyerek tarım alanlarını, orman alanlarını, kentin temiz hava ve su ihtiyacı için vazgeçilmez önemdeki alan- ları işgal ediyor... 22. SAY FA MEBRUKE BAYRAM SEÇİMLERE GİDERKEN AB’DE ÇATLAK! FRANSA’DA EKSEN KAYMASI MI YAŞANIYOR? Seçimlere giderken “Türkiye’ye özgü renkli devrim” dediğimiz dönüşüm sürecinin hızlandığını görüyoruz. Ana aktörler, seçimlerden mümkün olan en fazla kazançla çıkmaya çalışıyor. 6. SAY FA ALP AYDIN Bu sayıda: EMEK, DEMOKRASİ ve ÖZGÜRLÜK BLOKU SEÇİM 2011 özel eki ÖLDÜREN SİYANÜR DEĞİL KAPİTALİZM Herkes kendi desteklediği takımda biraz halktan yana bir şeyler bulmak ister. Ama günümüz futbol düzeninde bu ne kadar gerçekçi olur bilinmez. 27. SAY FA HALUK KOŞAR HALKIN TAKIMI: UNITED OF MANCHERSTER Konumuz sadece Eti Gümüş’ün ihmali sonucu ortaya çıkan tehlike değil. Sorun çok daha derinlerde. Sorunun kaynağı çevreyi bedavaya edindiğini düşünen, insan ve çevre sağlığını kar hırsı uğruna ihmal eden, yıkan, tüketen yok eden; kuralsız, denetimsiz kapitalist sistemin kendisindedir. 28. SAY FA H. DURKAL Fransa’nın, Libya müdahalesinde ABD ve İngiltere ile ortak operasyon yürüt- mesi, AB projesinde olası bir çatlağın göstergesi gibi görünüyor. Şu an çok belirgin olmasa da, Almanya’nın Rusya, Çin, Hindistan ve İran ile birlikte operas- yona temkinli bir tutum takınması da yeni bir bloklaşmanın habercisi duru- munda. 14. SAY FA M. RAMAZAN EMEK-DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK OYLARIMIZ HALKIN ADAYLARINA

description

Toplumsal Özgürlük Gazetesi Sayi:38

Transcript of TO-Gazete-38/10

Page 1: TO-Gazete-38/10

Sermaye sınıfı, günümüzdekiçıkarlarına ve geleceğe dönükplanlarına uygun olarak Türkiye’yiyeniden biçimlendirmeye çalışı-yor. AKP, kapitalizmin çarklarınınen güvenli ve en kârlı biçimde dön-mesi için, temsilcisi olduğu serma-ye sınıfının mutlak iktidarınıgüvence altına alacak anayasal/yasal düzenlemeleri yapmayahazırlanıyor. Seçimden sonra hal-kın önüne konacak olan yeni ana-yasa, küresel ve yerel sermayeninçıkarlarını en üst düzeyde koruya-cak ve kollayacak, onu hazırlayanAKP’nin “ılımlı İslamcı” (Müslü-man kapitalist) gerici kültüreldokusunu da içerecek bir metin

olacaktır. Sermaye sınıfı, AKP eliy-le yeni düzenini, yani yeni tarz dik-tatörlüğünü meşrulaştırma çabasıiçindedir. Egemenler açısından 12Haziran seçimlerinin en önemlinoktası budur.

Önce CHP’de bir kaset komplosuy-la başlatılan “yeni düzene uydur-ma” operasyonu, son haftalardaMHP’ye daha şiddetli biçimdeuygulanıyor. MHP’nin “eski tarz”sivil faşizminin sermayenin yenidüzenine uymadığı, bu partininyeni düzene uydurulacak biçimdedönüştürülmesinin planlandığıanlaşılıyor. Tıpkı CHP’nin serma-yenin yeni egemenlik sistemine

uydurulmasında olduğu gibi. Bu-gün CHP yeni paradigma çerçeve-sinde iki partili sistemin ikinciayağı olmayı kabul etmiştir. CHPde “sermayenin yeni diktatörlü-ğü”nün meşruiyeti için oy iste-mektedir.

Bu oyunu bozacak tek güç, emek-çilerin ve ezilenlerin 3. Cephesidir.Şekillenmekte olan bu cepheningünümüzdeki seçimlere yönelikbiçimi ise, muhalefetin en diri veörgütlü gücü olan Kürt HalkHareketi ile sosyalistlerin, demo-kratların oluşturduğu Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku’dur.Tüm emekçilerin ve ezilenlerin;Kürtlerin, işçilerin, kadınların,gençlerin, Alevilerin sesiniMeclis’e ancak Blok’un gösterdiğibağımsız adaylar taşıyacaktır.Seçilecek olan Emek-Demokrasi-Özgürlük adayları, emekçilerin veezilenlerin özgürlük, eşitlik, sosya-lizm mücadelesinin Meclis’tekisözcüleri olacaktır.

Halkın adaylarını Meclis’e gönder-mek için görev başına!..

ÖZ GÜR LÜKTOP­LUM­SALwww.top­lum­sa­loz­gur­luk.comİKİ­AYLIK­SİYASİ­GAZETE SA­YI:­10/38­­­Haziran­2011­­­Fİ­YA­TI:­1.5­TL

Kuzey Afrika’da Devrim ve Karşı Devrim Sarmalı

Böyle bir müdahaleyle, Kaddafiantiemperyalist pozlar takınmayave kendi halkını acımasızca ezerkenkahraman rolü oynamaya devamedecek.

18. SAY FA VOLKAN YARAŞIR

Issız Kırlar ve Azman ŞehirlerBazı kentler, küreselleşme, sermaye biri-kimi, kâr, rant vb olgular nedeniyle gide-rek daha da azmanlaşıyor. Kentler hergeçen gün genişleyerek tarım alanlarını,orman alanlarını, kentin temiz hava ve suihtiyacı için vazgeçilmez önemdeki alan-ları işgal ediyor...

22. SAY FA MEBRUKE BAYRAM

SEÇİMLERE GİDERKEN

AB’DE ÇATLAK!FRANSA’DA EKSENKAYMASI MI YAŞANIYOR?

Seçimlere giderken “Türkiye’ye özgürenkli devrim” dediğimiz dönüşümsürecinin hızlandığını görüyoruz. Anaaktörler, seçimlerden mümkün olan enfazla kazançla çıkmaya çalışıyor.

6. SAY FA ALP AYDIN

Bu sayıda:EMEK,DEMOKRASİve ÖZGÜRLÜKBLOKUSEÇİM 2011özel eki

ÖLDÜREN SİYANÜRDEĞİL KAPİTALİZM

Herkes kendi desteklediği takımdabiraz halktan yana bir şeyler bulmakister. Ama günümüz futbol düzenindebu ne kadar gerçekçi olur bilinmez.

27. SAY FA HALUK KOŞAR

HALKIN TAKIMI: UNITED OF MANCHERSTER

Konumuz sadece Eti Gümüş’ün ihmalisonucu ortaya çıkan tehlike değil. Sorunçok daha derinlerde. Sorunun kaynağıçevreyi bedavaya edindiğini düşünen,insan ve çevre sağlığını kar hırsı uğrunaihmal eden, yıkan, tüketen yok eden;kuralsız, denetimsiz kapitalist sisteminkendisindedir.

28. SAY FA H. DURKAL

Fransa’nın, Libya müdahalesinde ABDve İngiltere ile ortak operasyon yürüt-mesi, AB projesinde olası bir çatlağıngöstergesi gibi görünüyor. Şu an çokbelirgin olmasa da, Almanya’nın Rusya,Çin, Hindistan ve İran ile birlikte operas-yona temkinli bir tutum takınması dayeni bir bloklaşmanın habercisi duru-munda.

14. SAY FA M. RAMAZAN

EMEK-DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK

OYLARIMIZ HALKIN ADAYLARINA

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 1

Page 2: TO-Gazete-38/10

12 Haziran’da yapılacak genelseçimler için tüm siyasi yapılar(sadece partiler değil, devletkurumları ve illegal iktidar odak-ları da) kendi meşreplerince vargüçleriyle çalışıyorlar. AKP yakla-şık 9 yıldır hükümet olmanınbütün avantajlarından sonunakadar yararlanıyor. Elindeki tümmaddi olanakları ve yandaşkalemleri/medyayı seferberetmiş durumda. CHP’si, MHP’siile diğer düzen partileri demitinglerle, propaganda malze-meleriyle bu yarışa katılıyorlar.BDP’nin, sosyalist ve demokratgüçlerin desteklediği Emek,Demokrasi ve Özgürlük Bloku’-nun adayları da son derece kısıtlıolanaklarıyla kendi kampanyala-rını yürütüyorlar.

Ancak seçim çalışmaları basitçe“seçim çalışmaları” şeklindeyürümüyor. Seçimler, “yurttaşla-rın özgürce tercihlerini yapacak-ları demokratik ortamda” yapıl-mıyor. “Seçim çalışmaları” sade-ce mitinglerle, esnaf ziyaretleriy-le, propaganda materyalleriyle, -zengin düzen partileri için- ilanpanolarındaki, büyük medyadakireklamlarla, daha gerçekçi olmakgerekirse sadece devlet olanakla-rının kullanılmasıyla, boş vaatler-le ve hamaset edebiyatıyla yürü-tülmüyor. Kürt Özgürlük Hare-ketine yönelik -binlerce kişilik-kitlesel tutuklamalar, gerillanınçatışmasızlık karar ve uygulama-sına rağmen binlerce asker/korucu/polis ile yapılan operas-yonlar, onlarca gerilla ve askerincenazesi de seçim çalışmalarınınbir parçasını oluşturuyor!

Son yıllardaki hamleleriyle“hükümet olmaktan iktidar olma-ya” geçen, “devletleşen” AKP, vezaten onunla savaş politikasındaişbirliği yapmaya can atan eskistatüko güçleri, Kürtlerin örgüt-lülüğüne yönelik imha politikası-nı derinleştiriyorlar. Sözde de-mokratik seçimlerin ortasındasavaş yükseltiliyor ve yasal alan-da politika yapan Kürt siyasetçi-leri binleri bulan sayılarla hapseatılıyor. Artık iyice maskeleriniatan, şirazesinden çıkmış TayyipErdoğan, ağzından kanlı köpüklersaçarak utanmadan gerçekleriçarpıtıyor. Meğer ortalık güllükgülistanlıkmış da, Kürtler “özgürve demokratik seçim ortamını”tahrip ediyorlarmış! ÇünküHakkari halkı “TC BaşbakanıTayyip Erdoğan”ı Hakkari mey-danında birkaç yüz bindirilmiş

kıta yandaşları ve sivil kıyafetliasker/polisle dımdızlak ortadabıraktı. Erdoğan’ın öfkesi buna-dır.

Gelişen “devletlû” kişiliğiyle bir-leşerek faşizan yönü daha da güç-lenip açığa çıkan bezirgan kafa-sıyla Erdoğan, koca koca şehirle-rin istisnasız kepenklerini kapat-masını, insanların ölümü gözealarak gerilla cenazelerini sınırötesinden alıp getirmelerini, mil-yonlarca kişinin onca katliam,baskı ve muazzam kara propa-gandaya rağmen kendi temsilci-lerine oy vermelerini bir türlüanlayamıyor. Halk iradesinin neolduğunu anlamaya bezirgan aklıyetmiyor. Anlayamayınca da, mil-yonlarca insanı “korkak ve cahil”ilan ederek, bunların tehdit vebaskıyla yaptırıldığını sanıyor.Bunun sonucu ise, AKP’nin yöne-timindeki devlet kurumlarınınsadece Kürt coğrafyasında değil,Batıda da baskıları, tutuklamalarıarttırmaları, Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloku adaylarının kon-voylarına ve seçim bürolarınasaldırıların önünü açmaları olu-yor. Ama bütün bu yasal/yasadı-şı baskılar emekçilerin ve ezilen-lerin iradesinin vekillerimiz ara-cılığıyla Meclis’e girmesine engelolamayacak.

“Seçim çalışmaları”nın düzenpartileri içindeki bir biçimi ise,Baykal kasetiyle dönüştürülenCHP’den sonra MHP’in yöneticikadrosunun neredeyse tümüneilişkin video görüntülerinin piya-saya sürülmesi ve fiilen MHPyönetiminin tasfiye edilmesiydi.Bu kez de MHP, yeni statükoyauygun hale getirilmek için kesilipbiçiliyor. MHP seçimlerde bara-jın altında bırakılmaya, olmazsaiyice zayıf düşürülmeye, böylece

yeniden, yeni biçimde tasarlan-maya çalışılıyor. Elbette bu faşistpartinin zayıflamasına üzülecekdeğiliz. “Muhafazakar ahlakın,aile kurumunun koruyucuları-nın” nasıl pespaye riyakarlarolduklarının açığa çıkması da bizimutsuz etmiyor! Ama buradaburjuva siyaset sahnesini adımadım yeniden şekillendiren bir“derin güç”ün parmak izleri açık-ça görülüyor. Bu pislikten, küre-sel sermayenin yanı sıra onunmüttefiki Fethullah GülenCemaatinin kokuları geliyor.

* * *

Bu sayımızda, geçen sayıda oldu-ğu gibi Ortadoğu ve KuzeyAfrika’daki halk hareketleriniincelemeye geniş bir yer verdik.Ama elbette en geniş yeri 12Haziran seçimlerine ve Emek,Demokrasi ve Özgürlük Blokuadaylarına ayırdık. Bunun için,seçimlere yönelik bir çek-al özelsayısı hazırladık.

* * *

İçlerinde gazetemizin yazarlarıOğuzhan Kayserilioğlu veTuncay Yılmaz’ın, ayrıca okuru-muz Semih Aydın’ın da olduğuTÖP-SDP operasyonu sanıkları/tutuklularının dava dosyasınınİstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesitarafından önceden açılıp sürdü-rülen Devrimci Karargah dosya-sıyla birleştirildiği haberini aldık.İlk duruşma 11 Ağustos’ta ola-cak. Önceki duruşmada olduğugibi bu duruşmada da tüm dostla-rımızı yanımızda görmeyi diliyo-ruz. Devrimci dayanışmanıngücüyle yoldaşlarımızı demir par-maklıkların arkasından alanakadar çabalarımızı ısrarla,yoğunlaştırarak sürdüreceğiz.

GİRİŞ2 HAZİRAN 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

EDİ TÖR DEN

Halkın Vekilleriyle Sermayenin Düzenine Çomak SokmakHalit Elçi ...................................... 3

Kızıldere’den Amed’e Uzanan YolMurat Düzgör ...................................... 5

Seçimlere GiderkenAlp Aydın ...................................... 6

Kürt Sorununda Büyük Çarpışmaya DoğruTuncay Yılmaz .................................... 10

Seçilmek mi? Başka Bahara...Tülay Hatimoğulları ...................... 12

Paskalya mı? Soykırım mı?Ahmet Saymadi ...................... 13

Bir Genel Kurulun ArdındanB. Akpolat ................................... 14

Seçim 2011 Özel Sayısı

Mümkünü Gerçek KılmakTuncay Yılmaz ...................................... 2

AKP ve CHP’nin 2023 Ekonomik HedefleriEser Sandıkçı ...................................... 3

Sebahat Tuncel: Türkiye’yi GerçektenDemokratikleştirecek İki DinamikRöportaj: Çiğdem İlker ........................ 4

Sırrı Süreyya Önder: Meclisi, HalklarınKurucu Meclisine DönüştürmeliyizRöportaj: Çiğdem İlker -Erkan Gökber ...... 5

Birlikte Kazanacağız! ........................ 6

Ertuğrul Kürkçü: “Blok İkinci Parti Olacak”Röportaj: Tarık Oruç ........................ 7

Kitlesel Liseli Eylemleri ÜzerineBarış Özer .................................... 15

AB’de Çatlak! Fransa’da Eksen Kayması mı Yaşanıyor?M. Latif .................................... 16

Özgürlük ve Demokrasi Başka “Bahar”a KalmasınM. Ramazan .................................... 17

Kuzey Afrika’da Devrim ve Karşı Devrim SarmalıVolkan Yaraşır .................................... 18

Filistin’e Baharı Getirecek Olan Halkın Birleşik MücadelesiC. Malatya .................................... 20

Filistin Denkleminin Şifresi ÇözüldüM. Ramazan .................................... 21

Issız Kırlar ve Azman ŞehirlerMebruke Bayram ...................... 22

HABERLER ................................... 24

“Ax û Av” Notları Aziz Küçük .................................... 26

FC United of ManchesterHalkın Takımı Bu Olsa GerekHaluk Koşar .................................... 27

Öldüren Siyanür Değil Kapitalizmdir!H. Durkal ................................. 28

SEÇİMLERDE HALKIN İRADESİNİ GÖSTERELİM

Ye­rel­Sü­re­li­Ya­yın­Sa­hi­bi­ ve­Ya­zı­ İş­le­ri­Mü­dü­rü:­Ulaş­Taş­te­kin

Ad­res: Hüseyinağa­Mah.­Süslü­Saksı­Sk.­No:­18­K.­3

Beyoğlu/İstanbul­ Tel.&Faks: (0212)­243­37­60

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK GA ZE TE Sİ

Bas­kı:­EZ­Gİ­Mat­ba­acılık­Sa­na­yi­Cad­de­si­Al­tay­Sok.­No:10­Ço­ban­çeş­me­

YE­Nİ­BOS­NA-İS­TAN­BUL­(0212) 452­23­02

ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bu Sayıdakiler

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 2

Page 3: TO-Gazete-38/10

HAZİRAN 2011 PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL 3

Gün, tüm devrimcilerin, sosyalistlerin, emekçilerin, Kürt Halkının, Alevilerin, kadınların, gençlerin,doğa dostlarının, savaş karşıtlarının vb sermayenin diktatörlüğüne karşı tek bir yumruk halindemücadele etme günüdür. Gün, seçimlerden Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku’nun zaferiyle çıkmakiçin tüm güçleri birleştirme ve harekete geçirme günüdür.

12 Haziran Genel Seçimlerine kısabir süre kaldı. Meclis bir kez dahayenilenecek. Biz komünistler, burju-va siyasi sistemi içinde yapılanseçimlerin asla egemenlerin sözcüle-rinin dediği gibi “halkın özgür irade-siyle kendilerini yönetecek olanlarıseçtiği demokratik işleyiş” olduğunainanmayız. Ezenler ve ezilenlerin,sömürenler ve sömürülenlerin oldu-ğu bir toplumda, “eşit” oy hakkınıngerçekte eşitlikçi ve demokratikolmaya yetmediğini, tersine eşitsiz-liklerin, sömürünün, sınıfsal/ulu-sal/cinsel egemenliklerin üzeriniörtmeye yaradığını savunuruz.Hükümetler ve politikalar değişsebile, onların gerisinde değişmeyenbir sınıf diktatörlüğünün olduğunu,birbiriyle yer değiştirerek ülkeyiyöneten partilerin ise yalnızca ege-men sınıfın farklı kliklerinin temsilci-leri veya farklı politikalarının uygula-yıcıları olduklarını vurgularız.

Buna rağmen biliriz ki, seçimler aynızamanda geniş kitlelerin yoğunbiçimde politikleştiği dönemlerdir.İnsanların kulakları böyle dönemler-de politik konulara çok daha fazlaaçıktır. Bu nedenle seçim kürsülerin-den emekçilerin, yoksulların, kadınla-rın, gençlerin, tüm ezilenlerin hakla-rını savunmak ve burjuva partileri-nin yalanlarını açığa çıkarmak içinyararlanırız. Dahası, emekçilerin veezilenlerin temsilcilerini parlamento-ya göndererek, aşağıdakilerin, kitlele-rin çıkarlarının ve taleplerinin o kür-süden de yüksek sesle dile getirilmesiiçin çaba gösteririz. Egemenlerin buiktidar organını, emekçilerin/ezilen-lerin kurtuluşu için egemenlerin sal-tanatına son verme mücadelesindebir araç olarak kullanırız.

Öte yandan seçimlerin sonuçlarınınve egemenlerin siyaset sahnesindeolup bitenlerin hiçbir şekilde yaşamı-mızı, mücadelemizi etkilemeyeceği

gibi yavan, kaba düşüncelere dekapılmayız. Seçimler ve egemen siya-set alanı, çoğu kez egemen sınıfınfarklı kliklerinin ve politik yönelimle-rinin çarpışmasına sahne olur veemekçilerin/ezilenlerin bu çarpışma-nın yarattığı çatlaklardan -ama elbet-te esas olarak kendi güçlerinden-yararlanarak hak ve özgürlüklerinigenişletmeleri için olanaklar sağlar.Örneğin parlamentoda yer alacakhalk temsilcileri grubu, egemenlerinoyunlarını, planlarını deşifre etmekve bozmak için önemli bir mevzidir.

12 Haziran Seçimlerinin Önemi

Bu genel belirlemelerin ışığında,önümüzdeki 12 Haziran seçimlerininpolitik önemi nedir? Bunu çeşitli alt-başlıklar altında inceleyebiliriz.

1.Genel olarak küresel ve yerelsermayenin, özel olarak yeniyükselen “Anadolu” sermaye-

sinin temsilcisi ve koçbaşı olarakdavranan AKP, iktidar pastasındabüyük bir pay alan başta Ordu olmaküzere “devlet sınıfları”nı geriletip,sermayenin mutlak iktidarını kurmadoğrultusunda büyük adımlar attı.Şimdi -onlara göre- yapılması gere-ken, iktidar paylaşımındaki bu yenidengeye ve sermayenin güncel çıkar-larına uygun olarak siyaset -devlet-mekanizmasını ve buna bağlı olaraktoplumu yeniden biçimlendirmektir.AKP 12 Haziran seçimlerinden güçlübir Meclis grubu oluşturarak çıkıp,rahatça biçimlendireceği yeni biranayasa ile, oluşmakta olan yeni sta-tükoya yasal güvence sağlamak isti-yor.

2.12 Haziran seçimiyle burju-va muhalefeti, “yeni düzen”euyumlu biçimde konumlan-

dırılmak isteniyor. Şu anda küresel veyerel sermaye AKP’nin gerek içeride-ki -ekonomik ve politik- gerekse böl-gedeki -emperyalizmin taşeronluğu-na yönelik- icraatlarından son derecememnundur. Ancak sermaye, olağan-üstü ekonomik ve politik gelişmeler,olası halk ayaklanmaları, yolsuzlukve çürüme gibi nedenlerle AKP ikti-dardan devrildiğinde yerine koyacakalternatifler geliştirerek egemenliği-nin kesintisiz sürmesini garantileme-yi hedefler. Eski statükoya bağlılığıvarlık sebebi haline getirmiş birDeniz Baykal CHP’sinin bu göreve

Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku Adayları Emekçilerin ve Ezilenlerin Sözcüsüdür

HALKIN VEKİLLERİYLE SERMAYENİN DÜZENİNE ÇOMAK SOKMAK

HALİT ELÇİ

Biz komünistler, seçim kürsülerinden emekçilerin, yoksulların, kadınların,gençlerin, tüm ezilenlerin haklarını savunmak ve burjuva partilerinin

yalanlarını açığa çıkarmak için yararlanırız. Dahası, emekçilerin ve ezilenlerintemsilcilerini parlamentoya göndererek, aşağıdakilerin, kitlelerin çıkarlarının

ve taleplerinin o kürsüden de yüksek sesle dile getirilmesi için çaba gösteri-riz. Egemenlerin bu iktidar organını, emekçilerin/ ezilenlerin kurtuluşu için

egemenlerin saltanatına son verme mücadelesinde bir araç olarak kullanırız.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 3

Page 4: TO-Gazete-38/10

PO Lİ Tİ KA4 HAZİRAN 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

uygun olmadığını -çünkü kitleler nez-dinde hiçbir itibarının kalmadığını-gören egemen sermaye sınıfınınderin güçleri, Baykal’ı bir kasetlikomployla devirip KemalKılıçdaroğlu’nun önünü açtı.

Artık CHP bir yandan eski statükonun-budanmış aşırı uçlarının dışındaki-güçlerini temsil etmeye devam eder-ken, diğer yandan utangaç bir dille deolsa emekçilerin, yoksulların kimitaleplerini popülist bir söylem içindedile getirerek kitleler arasında -zayıfda olsa- bir umut rüzgarı estiriyor.Ama en önemlisi, “yeni CHP” ege-menlere onların kırmızı çizgilerineriayet edeceğinin güvencesini veri-yor. Bu yeni konumlanışıyla CHP, ikibüyük partili yeni siyaset anlayışının,yeni statükonun -arkadan gelen- ikin-ci ayağı olmaya razıdır. 12 Haziranseçimiyle, CHP yeni statüko içindekibu konumunu tescillemeyi hedefli-yor.

Tam seçim öncesinde patlatılan yenibir kaset komplosuyla bu kez de MHP,yeni statükoya uyum sağlayacakşekilde dizayn edilmeye çalışılıyor.Sermayenin yeni düzenine uyumsağlamakta zorlanan, “soğuk savaşdönemi” söylemini sürdüren mevcutMHP yönetimine yönelik bu operas-yonun amacı, bir yandan kemikleş-miş MHP çizgisini yeni düzeneuydurmak, diğer yandan bu partiyi yaseçim barajının altına düşürerekMeclis dışında bırakmak, ya da iyicezayıflatmaktır. Ne de olsa artık

MHP’nin şoven milliyetçi çizgisiniTayyip Erdoğan ve AKP yeterincetemsil etmektedir!

3.12 Haziran seçimleri, KürtHalk Hareketi açısından dabüyük bir önem taşıyor.

Geçen seçimlerde bütün yasal veyasadışı engellemelere rağmen Kürthalkının desteğini alarak Meclis’egiren, orada etkili bir muhalefetyürüten Kürt Özgürlük Hareketinekarşı AKP (ve Cemaat) devletin tümolanaklarını (askeri, ekonomik, poli-tik, dini, kültürel) kullanarak saldırı-ya geçti. AKP, bu çok yönlü operas-yonlarıyla Özgürlük Hareketini tasfi-ye etmeyi amaçlıyor. Buna karşılıkÖzgürlük Hareketi geçen 4 yılda kitle-ler arasında daha güçlü biçimde köksaldı, binlerce kadrosu hapse atıldığıhalde faaliyetini aksamadan devamettirdi ve politikadaki ustalığını gözlegörülür biçimde arttırdı. Kürt halkı,muazzam bir politik bilinç düzeyi,mücadele azmi ve kararlılığı gösteri-yor. Kürtler politikada, kültür alanın-da ve toplumsal ilişkilerde gerçek birdevrim yaşıyor. Özgürlükler, inkarcıve tasfiyeci devletten söke söke kopa-

rılıp alınıyor. Şimdi bu özgürlüklerinyasal güvenceye kavuşturulmasıgerekiyor. İşte bu bakımdan, yenioluşacak Meclis’in yapacağı anayasa-da (ve genel politik sistem içinde)Kürt Halkının kazanımlarının yasal-laşmasını sağlamak için daha fazlamilletvekiliyle Meclis’e girmek büyükönem taşıyor.

4.AKP Hükümetleri 9 yıldır diz-ginsiz bir emek düşmanlığıve halk düşmanlığı politikası

yürüttü. İşçi sınıfının bugüne kadarkazandığı hakların çoğu, “esnekçalışma” anlayışıyla budandı.Güvencesiz ve taşeron çalıştırmayaygınlaştırıldı. Sendikalar iyice etki-sizleştirildi. Doğa, sermayenin durdurak bilmeyen kâr hırsına kurbanedildi. Kadınlar ikinci sınıf cins ola-rak kabul edilip toplumsal hayataeşit katılma haklarını kullanmaları-nın önüne geçildi. Kadına yönelikerkek/devlet şiddetini önleyecek ted-birler alınmadı. Gençlerin gelecekleri,sermayenin çıkarlarına kurban edi-lerek karartıldı.

Öte yandan, emekten, özgürlükten,demokrasiden yana olan sosyalist,devrimci güçler sürekli operasyon-larla, baskılarla, hapis cezalarıyla“terbiye edilmeye” ve siyaset sahne-sinden silinmeye çalışıldı. AKP, sosya-list güçleri ya düzen içine girmeye ya

da yok olmaya zorluyor.

Bu ortamda, işçi ve emekçilerin, tümezilen toplum kesimlerinin ve dev-rimci/sosyalist güçlerin 12Haziran’da kendilerini görünür kıl-maları ve seslerini duyurmalarıönemlidir.

Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloku

Sermaye sınıfının siyaset alanını vetoplumu kendi çıkarları doğrultusun-da yeniden biçimlendirme planınıbozabilmenin tek yolu, tüm işçi-emekçilerin ve ezilenlerin (Kürtler,Aleviler, kadınlar…) birleşmesi veegemenlerin iki kanadının dışındahalkın 3. Cephesini kurmasıdır. Bufikir devrimci, sosyalist, demokratçevrelerde giderek daha da olgunlaşı-yor ve destek buluyor. Asıl hedef kalı-cı ve kurumsal bir cephe kurmakolsa da, 12 Haziran seçimlerine yöne-lik oluşturulan Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku 3. Cephenin kurul-ması yönünde atılan önemli bir adım-dır.

E m e k - D e m o k r a s i - Ö z g ü r l ü kBloku’nun sürükleyici ana gücü doğalolarak Kürt Halk Hareketidir. AncakBlok’un seçime yönelik belgeleri,Demokratik Cumhuriyet anlayışıiçinde, Kürt halkının taleplerinin yanısıra işçi ve emekçilerin, kadınların,gençlerin, doğa dostlarının, savaş kar-şıtlarının vb kesimlerin taleplerini degüçlü biçimde içeriyor. Blok, 62bağımsız milletvekili adayı gösteriyorve Meclis’teki temsilci sayısını geçendöneme göre yaklaşık iki katınaçıkarmayı hedefliyor.

Özgürlük Hareketi, büyük bir politikolgunluk ve geniş ufukluluk göstere-rek, sosyalist hareketin tarihselönderlerinden Ertuğrul Kürkçü,EMEP (eski) Genel Başkanı LeventTüzel, SDP Onursal Başkanı AkınBirdal ve sosyalist aydın SırrıSüreyya Önder’in seçilecek yerlerdenaday gösterilmesini destekledi. Bu,Kürt Halk Hareketinin sosyalistlerlestratejik ittifak anlayışının ve devrim-ci dayanışmanın en somut gösterge-sidir.

Gün, tüm devrimcilerin, sosyalistle-rin, emekçilerin, Kürt Halkının,Alevilerin, kadınların, gençlerin, doğadostlarının, savaş karşıtlarının vbsermayenin diktatörlüğüne karşı tekbir yumruk halinde mücadele etmegünüdür. Gün, seçimlerden Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku’nun zafe-riyle çıkmak için tüm güçleri birleş-tirme ve harekete geçirme günüdür.

Şimdi -AKP’ye göre-yapılması gereken,iktidar paylaşımındakiyeni dengeye vesermayenin güncelçıkarlarına uygunolarak siyaset -devlet-mekanizmasını ve bunabağlı olarak toplumuyeniden biçim-lendirmektir. AKP 12Haziran seçimlerindengüçlü bir Meclis grubuoluşturarak çıkıp,rahatçabiçimlendireceği yenibir anayasa ile,oluşmakta olan yenistatükoya yasalgüvence sağlamak istiyor.

CHP utangaç bir dille de olsa emekçilerin, yoksulların kimi taleplerinipopülist bir söylem içinde dile getirerek kitleler arasında -zayıf da olsa- birumut rüzgarı estiriyor. Ama en önemlisi, “yeni CHP” egemenlere onlarınkırmızı çizgilerine riayet edeceğinin güvencesini veriyor. Bu yenikonumlanışıyla CHP, iki büyük partili yeni siyaset anlayışının, yenistatükonun -arkadan gelen- ikinci ayağı olmaya razıdır.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 4

Page 5: TO-Gazete-38/10

HAZİRAN 2011 5PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Yüksek Seçim Kurulu’nun “Emek-Demokrasi-Özgürlük Bloku”nunbağımsız milletvekili adaylarını vetoetmesi ve veto kararının ardındanyükselen halk eylemlerine yönelenbaskı ve şiddet, Türkiye’deki iktidarblokunun temel tercihlerini bir kezdaha gözler önüne serdi.

İktidar blokunun yönelişlerini, gele-ceğe dönük projeksiyonlarını gerçekboyutlarıyla kavramak mı istiyoruz?O zaman çok fazla görünür olamayangelişmelere bir bakalım.

Kısa süre önce, bir ABD şirketi olanSkorsky’den 109 helikopter satınalmak için 3,5 milyar dolarlık biranlaşma yapıldı. Bilindiği gibi,Skorsky helikopterleri, Kürt Özgür-lük Hareketinin askeri güçleri karşı-sında Türk devletinin en fazla kullan-dığı savaş araçlarından birisidir.Çeşitli kaynaklarda, Türkiye’nin önü-müzdeki 20 yıl için savaş araçları vesilahlara ayıracağı parasal miktarın150 milyar dolayında olacağı ve bumiktarla, Türkiye’nin savaş harcama-larına en fazla pay ayıran ülkeler ara-sında ilk dörde gireceği belirtilmekte-dir.

AKP Hükümeti ve Genelkurmay,özellikle Kürt bölgesinde görev yapa-

cak bir özel ordunun kurulması içinanlaşmıştı ve bu özel ordunun kurul-masını sağlayacak yasal düzenlemebir süre önce AKP Hükümeti tarafın-dan gerçekleştirildi.

AKP Hükümeti’nin iktidara yerleştiğigünden bu yana sürekli olarak polissayısı arttırılmakta ve polislere özelayrıcalıklar tanıyan yasal düzenleme-ler gerçekleştirilmektedir. Bu düzen-lemeler devlet örgütlenmesi içindepolisin konumunu güçlendirmekteve bu baskı örgütünün gücünü arttır-maktadır.

Tüm bunlar iktidar blokunun yöneliş-leri, ihtiyaçları çerçevesinde ele alın-mak; siyasi alanı sürekli olarak kap-sayan ve belirleyen “demokrasi” ve“demokratikleşme” tartışmalarınınsomut bir içerik kazanması açısındandeğerlendirilmek zorundadır. Biryanda sürekli olarak büyüyen silah-lanma harcamaları, sürekli büyüyenve gelişen baskı güçleri, diğer yandaneredeyse tüm siyasi odak ve aktörle-rin kapsandığı somut içeriklerdenyoksun demokratikleşme tartışmala-rı.

Eğer liberal yanılsama ve palavrala-rın taşıyıcılığını yapan bir demokrasive demokratikleşme tartışması yapıl-

mıyorsa, bu tartışmada ilk saptanma-sı gereken öge, sözü edilen gelişme-ler olmalıdır. Çünkü, demokrasi vedemokratikleşmenin temel kriteri,ezilen ve sömürülen halk kitlelerinininisiyatif ve iradelerinin siyasal alanıkapsamasıdır.

Ne Demek İstiyoruz?

Siyasi talep ve özlemleri çerçevesindeörgütlenmiş, siyasi iradesini örgüt-lenme ve eylem kapasitesi ile ortayakoymuş Kürt halk kitleleri karşısındaiktidar blokunun başvurduğu temelaraç yukarda sözünü ettiğimiz baskıgüçleridir. Kendi talepleri etrafındaörgütlenip, siyasi iradesini siyasialana taşıyacak tüm ezilen ve sömü-rülenlerin karşı karşıya geleceğiaraçlar da çok farklı olmayacaktır.İşçi sınıfının gelişmekte olan lokalgrev ve direnişlerinde dahi bu olguçıplak bir biçimde gözler önüne seril-mektedir. Hemen her grev ve dire-niş, gelişiminin belli bir aşamasındakarşısında bu baskı güçlerini bul-maktadır ve bu eşyanın tabiatına sonderece uygundur.

YSK’nın kararını değiştirmesineneden olan temel faktör, alanları dol-duran kitlelerin süreklileşen eylemle-ridir. Bu eylem süreci, demokrasininnasıl kazanılacağını ve derinleştirile-bileceğini kavramak isteyenler içinbir laboratuvar işlevine sahiptir.

Demokrasi sokakta kazanılacak vesokaklarda derinleştirilecektir. Butoplumsal mücadeleler tarihinin tek-rar tekrar ortaya koyduğu bir tunçyasa niteliğindedir.

Yaşanılan bu deneyimle birlikte,neredeyse her seçim konjonktüründesol içinde başlayan “parlamento mu,boykot mu” tartışmaları da böylecedaha somut bir içerik kazanmaktadır.Sokak dinamiğine, en alttakilerinsiyasal iradelerine dayanmayan mut-lak bir parlamento tercihi hiç kuşku-suz parlamentarizmdir. Ancak en alt-takilerin özlem ve taleplerinin tercü-manı olan, sokağın dinamizmiylebeslenen, parlamentoyu mutlaklaştır-mayıp mücadelenin sayısız alanların-dan birisi olarak kavrayan bir politikyönelimin iktidar blokunda ne denliciddi bir rahatsızlık yarattığı yaşanı-lan süreçte bir kez daha ortaya çık-mıştır.

Egemenlerin duyduğu bu rahatsızlı-ğın nedeni “Emek Demokrasi Özgür-lü Bloku”nun siyasal yönelimleri vemilletvekili adaylarının sembolizeettikleri değerlerdir. Kızıldere’denAmed’e uzanan yoldur… Özgür Kürtkadınının devletin yüzüne inen toka-dıdır… Sadelik ve tevazudur…Zulmün karşısında baş eğmemedir…İşçilerin Birliği HalklarınKardeşliğine duyulan sarsılmaz inançve kararlılıktır.

YSK’nın kararını değiştirmesine neden olan temelfaktör, alanları dolduran kitlelerin süreklileşeneylemleridir. Bu eylem süreci, demokrasinin nasılkazanılacağını ve derinleştirilebileceğini kavramakisteyenler için bir laboratuvar işlevine sahiptir.Demokrasi sokakta kazanılacak ve sokaklardaderinleştirilecektir. Bu toplumsal mücadeleler tari-hinin tekrar tekrar ortaya koyduğu bir tunç yasaniteliğindedir.

Egemenlerin duyduğu rahatsızlığın nedeni“Emek Demokrasi Özgürlü Bloku”nun siyasal

yönelimleri ve milletvekili adaylarının sembolizeettikleri değerlerdir. Kızıldere’den Amed’e

uzanan yoldur… Özgür Kürt kadınının devletinyüzüne inen tokadıdır… Sadelik ve tevazudur…

Zulmün karşısında baş eğmemedir… İşçilerinBirliği Halkların Kardeşliğine duyulan sarsılmaz

inanç ve kararlılıktır.

Demokrasi Sokakta Kazanılacak ve Derinleştirilecek

KIZILDERE’DEN AMED’E UZANAN YOL

MURAT DÜZGÖR

Mersin’de YSK protestosu. Blokun Mersin Adayı Ertuğrul Kürkçü

ilk günden beri eylem sürecininönünde yer aldı.

İstanbul 2. Bölge Adayı Sırrı Süreyya Önderİstanbul Üniversitesi’ne alınmaması üzerine

Beyazıt Kampüsü önünde öğrencilere hitap etti.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 5

Page 6: TO-Gazete-38/10

Seçimlere giderken “Türkiye’yeözgü renkli devrim” dediğimizdönüşüm sürecinin hızlandığı-nı görüyoruz. Ana aktörler,seçimlerden mümkün olan enfazla kazançla çıkmaya çalışı-yor. Dönüşüm sürecinin bellibir statü kazanarak nispetenkalıcılaşacağı ve kendisiniyasal statüye kavuşturacağıyeni anayasa oluşumu, seçimsonrasının temel gündemi; veseçimler esasında o gündemingölgesi altında yaşanıyor.

Henüz bir belirsizlik hakim veana aktörlerin seçimlerdekazanacağı gücün kapasitesi,dönüşüm sonrası oluşacakyeni dengelerin belirlenmesin-de oldukça etkili olacak. Seçimsonrasının da, öncesi kadarkarmaşık ve gerilimli günleregebe olduğu şimdiden görüle-biliyor.

Gelişmelerin şimdiki konumu-nu ana aktörlerin yönelimleri-nin güncel halinden yola çıka-rak anlamaya çalışabiliriz.

Tekstil yatırımlarından,inşaat sektörüne,

banka satınalmalardan komşu

pazarlardaki payınısürekli artıran ihracat

açılımlarına ve başka bir dizi

hamleyle, bölgedehesaplanmış/planlı

bir açılım yürütülüyor.Sürecin henüz başındaolunduğunu ve çıkılan

yolun, bölgenin oldukça geniş ve zengin

alanını kapsayıncayakadar devam etmeye

eğilimli olduğunu saptayabiliriz.

Seçim Sonrası, Öncesi Kadar Karmaşık ve Gerilimli Günlere Gebe

SEÇİMLERE GİDERKEN

Yerel sermayenin ve TC’nin bölgeselaçılım hamlesi, kendi başına yerelgüçlerin bağımsız iradesinin ürünüdeğil. Evet, yerel güçlerin böylesi birhamleye ihtiyacı ve yönelimi var.Ancak, sadece bu çapla sınırlı birhamlenin, bölgede kendini gerçekleş-tirebilmesi oldukça zor olurdu. Yerelsermayenin ve TC’nin kapasitesi, böl-gesel gerilimlerin şiddetiyle süreklizorlanan süreci kaldıramazdı.

Hamle, ABD merkezli küresel serma-ye güçlerinin bölgedeki/İslam coğraf-yasındaki 11 Eylül 2001 sonrasındakiaçılımlarıyla bir arada kavranırsa,gerçek anlamını ve gücünü açık eder.Başka dinamiklerin yanı sıra, küresel

imparatorluk denemesinin kaçınıl-maz bir hamlesi olarak ve krizdekikapitalizmin bölgede sermayeninhareketini yavaşlatan pürüzleretahammülsüzlüğünün itilimiyle, ABDbölgeye yöneldi.

Bölge topyekûn dönüştürülüp pürüz-süzleştirilecek, yerel/ulusal despotla-rın keyfi tutumları tasfiye edilecek,pazar derinleştirilecek, petrol dahadoğrudan kontrole alınacak, ve budönüşüm sürecinde, ABD’nin bölgedekalıcı hakimiyeti sağlanacaktır. ABD,bu sürecin içinde aynı zamanda, böl-gedeki hakimiyetine dayanarak küre-sel iddialarını daha güçlü bir temelekavuşturacaktır.

80 sonrasında Özallı yıllarda ve 2002Derviş hamlesiyle küresel sermaye-yle entegrasyonunu/iç içeliğini derin-leştiren ve süreci sürekli derinleşmeyönünde kalıcılaştıran sermaye, acilgüncel hedefi olan bölgesel açılım içinilk hamlelerini yapmış durumda.

Tekstil yatırımlarından, inşaat sektö-rüne, banka satın almalardan komşupazarlardaki payını sürekli artıranihracat açılımlarına ve başka bir dizihamleyle, hesaplanmış/planlı bir açı-lım yürütülüyor. Sürecin henüz başın-da olunduğunu ve çıkılan yolun, bölge-nin oldukça geniş ve zengin alanınıkapsayıncaya kadar devam etmeyeeğilimli olduğunu saptayabiliriz.

Hamlenin, sadece yerel sermayenindeğil, onun görünümüne bürünmüşve onunla sürekli daha derindenentegrasyon sürecinde olan küreselsermaye güçlerinin de hamlesi olduğuaçıktır. Ve yine, yüz milyonlarca dolarkapasiteye ulaşma potansiyelini taşı-

yan bu açılımın, askeri ve siyasikorunmaya ihtiyacının yüksek düzey-de olduğu da bellidir.

Askeri ve Politik Yönelimler

Davutoğlu öncülüğünde yürütülenstratejik-politik hamle, sermayeninbu yönelimine politik şemsiye açma-yı amaçlıyor. Ordu’nun kendi savaşyeteneğini yükseltmeye yönlendiril-mesi, ateş-vuruş gücünün yükseltil-mesi yönünde milyonlarca dolarlıkyeni silah alımı ve yerel silah sanayi-sinin geliştirilmesi, profesyonelorduya geçiş hazırlıkları, aynı serma-ye açılımına askeri koruma sağlamayıhedefliyor.

Aynı sürecin bakışımlı ilerleyen birdiğer elemanı da, İslam’ın ve İslamcoğrafyasının küresel kapitalist siste-me daha yoğun/kompleks olarak içe-rilmesidir. İslam’ın kapitalizmeuygun bir ideolojik-politik zemineoturmuş ve AKP-Fethullah Hoca

liderliği tarafından özgün bir biçimverilmiş yorumunun etkinlik alanı-nın genişletilmesi; ve İslam coğrafya-sının sermayenin somut-tarihselhareketi açısından pürüzsüz birmekana dönüştürülmesi, sürecin“olmazsa olmaz” öğesidir. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin bütün hamleleribu çerçevede gerçek kimliğini eleverir.

Aynı süreç, yerel sermayeye mekan-sal genişleme dolayımıyla birikiminihızlandırma imkanı verirken, dahaönemlisi, sürecin akışı içinde küreselsermayenin iç dengelerinde daharafine/kompleks bir konuma sıçra-ma olanağı da sağlayacaktır. Dahaderinlemesine bir entegrasyon vedaha kompleks hamleler, yerel ser-mayenin sıçrama dinamikleri olacak-tır. Bölgedeki ucuz emek imkanı vepetrol zengini ülkelerin geniş tüketimhacmine sahip iç pazarlarında hege-monya kurma olanağı, sürecin çekici-liğini artırıyor.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 20116 POLİTİKA

ALP AYDIN

SERMAYE: BÖLGESEL AÇILIM HAMLELERİ SÜRÜYOR

ABD-AB-RUSYA-ÇİN: TC’NİN YENİ DENGE ARAYIŞLARI

deva

mı y

anda

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 6

Page 7: TO-Gazete-38/10

Evet, imparatorluk hamlesi bölgehalklarının direnişine çarpıp şimdi-lik tavsamıştır; ancak, ABD’nin bölge-deki hamlesi (kimi zaman AB ile pas-laşarak) devam ediyor. Afganistan veIrak halk direnişi hamleyi zorlayınca,yerel ve güçlü bir dinamiğin desteği-ne ihtiyaç zorunlu hale geldi. İsrail,bölgede bir düşman güç olarak görül-düğünden ve üstelik “cüssesi” böylesibir devasa dönüşüm için zayıf oldu-ğundan, TC tarih sahnesinin önünedoğru çağrıldı. Yerel sermayenin veTC’nin bölgesel açılım ihtiyacıylauyumlu olan bu çağrı, gerçekleşmeyönünde yol alıyor.

TC’nin “Bağımsız” GücününSınırları Göründü ABD’nin küresel hegemonyasındakriz sürecinde oluşan zaaflar, başarı-sız imparatorluk hamlesinin üstünebinince; TC egemenleri, ABD ileortaklaşan ve onun Büyük OrtadoğuProjesi içinde kendine hayat alanıbulabilen bölgesel hegemonya/açılımhamlesinde, kimi “bağımsız” davran-ma girişimlerinde bulundu. Ancak, bugirişimlerin aldığı yollar, Arap dünya-sındaki son gelişmeler tarafındanolmamışa çevriliverdi ve TC’nin“bağımsız” gücünün sınırları görül-müş oldu. Şimdi, devam eden “ArapBaharı”nın ortaya çıkardığı yeni den-gelerde, ABD ile bütünüyle uyumlu-laşmış bir süreç içinde yeniden güçkazanılmaya çalışılıyor. Böylesine tarihsel bir hamleye kattığıTC’nin iç politik süreci, başka sebep-lerin yanı sıra, sırf bu ortak hamle

gerekçesiyle bile ABD’yi doğrudanilgilendiriyor. Kaldı ki, ABD-TC ilişki-lerinin tarihi derinliği herkesin malu-mudur.

ABD, TC’de yaşanan dönüşüm süreci-nin baş aktörlerinden biridir ve eğerAKP öncülüğünde yürütülen süreçyol alabiliyorsa, arkasındaki ABDdesteği belirleyici önemdedir.Sürecin içinde yaşanan darbe giri-şimlerinin başarısızlığının belirleyicisebebi de, ABD’den alınamayan vize-dir. Ve yine, sürecin önemli aktörüFethullah Hoca’nın ikamet adresi debellidir.

İşte, dönüşüm süreci, ABD açısından,Türkiye coğrafyasıyla ilişkide Orduile yapılan pazarlıkların yükündenkurtulma ve daha doğrudan ve derin-den Türkiye ile ilişkilenme anlamınageliyor. İlişkinin güçlenmesi, küreselsermayenin Anadolu coğrafyasındadoğrudan “ev sahibi” haline geleceğibir yeni konumlanmanın da önününaçılmasıdır.

AB, Rusya, Çin İle Yeni Dengeler

ABD’nin yanı sıra AB de TC ile kendiçıkarlarına daha uygun bir yeni ilişki-lenmenin arayışı içinde. AB’de bazıgüçler Türkiye’yi içine alan ve “iç-parya” durumuna sokan bir “üyelik”perspektifini desteklerken; başkabazı güçler -ki şimdi hakim durumda-lar-, Türkiye’yi üye olarak kabuletmeyip, Ukrayna ve Rusya ile birlik-te olacağı bir dış halka içinde kendi

hegemonya alanı içine almayı hedef-liyor.

Rusya, 2015’e dek 100 milyar dolarıbulması beklenen ticaret hacmi,enerji tedarik tekeli olma, kendipazarının başta inşaat olmak üzereTürkiye sermayesi açısından zenginolanaklar sunmasını fırsat bilerek,TC ile kendi hegemonyası altında özelbir ilişki kurmayı hedefliyor.ABD’nin doğrudan hegemonyakurma çalışmasından rahatsız olanTC’nin, Rusya ile kuracağı özel veyoğun bir ilişki ile ABD’yi dengeleme-ye çalışacağı tahmin edilebilir. TC,elbette Rusya hegemonyasını kabul-lenmeyecek ve eşitler arası bir ilişki-nin oluşmasını hedefleyecektir.

Önümüzdeki 10 yıl içinde en büyükküresel ekonomik güç olması bekle-nen Çin de, TC açısından, yeni küreseldengelerde kendini konumlandırmasürecindeki tutunma noktalarındanbiridir. Hızla artan ticaret hacmi veortak askeri manevraların başlaması,ilişkilerde yeni bir sürece girildiğinigösteriyor. Çin’in yapması beklenenyüksek maddi yatırımların, sürecinderinliğine katkı yapacağı açıktır.

“Arap Baharı” Hesapları Bozdu

Seçimlere giderken TC’nin bölge-sel/küresel konumlanışı açısındanvurgulanması gereken bir nokta da,“Arap Baharı”nın olası etkileridir.Öncesindeki kurulmuş dengeleri veyapılan özel açılımları, Tunus, Mısır,Libya ve şimdi de Suriye’deki geliş-melerle boşluğa iten Arap halkının

demokratik uyanışı, önceleri bir “şaş-kınlık” yaşayan TC’yi, ABD ile doğru-dan ortaklaşarak yeni oluşan denge-lerde yeni pozisyonlar kazanma ara-yışına soktu.

Gelişmeler eski mevzileri kaybettir-miş olsa da, ABD ile ortaklaşan TC,yeni statü arayışlarında yeni konum-lar elde etmeye çalışıyor. ABD, eskiortakları olan diktatörleri devirendemokratik halk hareketlerini kendiçıkarları yönünde usta hamlelerle,ABD çıkarlarına uygun bir siyasalkonumlanmaya/statüye doğru yön-lendirmeye çalışıyor.

Yerel ve müslüman bir ülke olanTürkiye, ABD açısından, o hamlelerinbaşarısının önemli dayanakların-dan/güç merkezlerinden biri; ve, bukonunun farkında olan TC, süreçtenazami çıkar koparmayı hedefliyor.MİT Müsteşarı ve DışişleriBakanı’nın neredeyse günlük düzey-deki hamleleri, TC’nin sürecin doğru-dan içinde olduğunu gösteriyor.

ABD kendi çıkarları yanında yönlen-dirme yapsa da ve olağanüstü maddigüce ve askeri vuruş gücüne sahipolan bu açık-gizli manevralarMısır’da olduğu gibi epey yol almışolsa da; sürecin ana gücü olan demo-kratik halk hareketlerinin başkademokratik ya da devrimci sonuçlaryaratma potansiyeli de vardır.Birbirini dışlayan/iten bir dizi sürecibarındıran bölgedeki gelişmeler, öylegözüküyor ki, daha oldukça yol alma-ya ve önceden görülemeyecek yenisüreçleri yaşamaya yazgılı.

Kaset komplosuyla genetikyapısı bozulan ve dıştanmüdahaleye ve farklı yöne-limlere açık hale gelen CHP,Demirel ve Mesut Yılmaz’ında desteğiyle oy oranını

yüzde 30’ların üstüne atmaya çalışı-yor. Böylesi bir durumun, yeni ana-yasa tartışmalarında ve oluşan yenistatüde, CHP’nin temsil ettiği güçlerinkonumunu güçlendireceği hesaplanı-yor olmalıdır.

Aslında, kendi deyimleriyle “yeniCHP” AKP öncülüğünde kurulan yenistatüyü kabullendi ve onun için artıksorun, yeni statüde ne kadar, hangi

güçle ve nasıl rol oynayacağı. Yeni

statünün kurucu mimarları açısından

ise sorun, yalnızca AKP ile bu aşama-

ya getirilse bile, kalıcılık ve anayasal

statü kazanabilmesi için, CHP’nin

onayının kesin gerekir olmasıydı.

Evet, CHP’nin yeni statüde “yerkapma” telaşı ve yeni statünün kuru-cularının CHP’nin onayı ile sağlaya-cakları toplumsal meşruiyete ihtiyaç-ları kesişmiş ve sonuç yaratmayabaşlamıştır. AKP-CHP çatışması, buaçıdan bakıldığında, kurulan yeni sta-

MAYIS 2011 TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 7

AKP VE CHP: YENİ STATÜKONUN İKİ AYAĞI

ABD’nin küresel hegemonyasında kriz sürecindeoluşan zaaflar, başarısız imparatorluk hamlesinin

üstüne binince; TC egemenleri, ABD ile ortaklaşanve onun Büyük Ortadoğu Projesi içinde kendine

hayat alanı bulabilen bölgesel hegemonya/açılımhamlesinde, kimi “bağımsız” davranma

girişimlerinde bulundu. Ancak, bu girişimlerinaldığı yollar, Arap dünyasındaki son gelişmeler

tarafından olmamışa çevriliverdi ve TC’nin“bağımsız” gücünün sınırları görülmüş oldu.

Seçimlere giderken TC’nin bölgesel/küreselkonumlanışı açısından vurgulanması gereken bir

nokta da, “Arap Baharı”nın olası etkileridir.Öncesindeki kurulmuş dengeleri ve yapılan özel

açılımları, Tunus, Mısır, Libya ve şimdi deSuriye’deki gelişmelerle boşluğa iten Arap

halkının demokratik uyanışı, önceleri bir“şaşkınlık” yaşayan TC’yi, ABD ile doğrudan

ortaklaşarak yeni oluşan dengelerde yenipozisyonlar kazanma arayışına soktu.

CHP

deva

mı a

rka

sayf

ada.

..

CHP’nin yeni statüde “yer kapma” telaşı ve yenistatünün kurucularının CHP’nin onayı ile

sağlayacakları toplumsal meşruiyete ihtiyaçlarıkesişmiş ve sonuç yaratmaya başlamıştır. AKP-CHP

çatışması, bu açıdan bakıldığında, kurulan yenistatüde kimin ne kadar yer kapabileceği üzerine...

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 7

Page 8: TO-Gazete-38/10

POLİTİKA8 HAZİRAN 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

tüde kimin ne kadar yer kapabileceğiüzerine yürütülüyor.

“Yeni CHP”nin Dinamikleri

Ancak, CHP’de başka bir süreç de,eski statükonun kimi ögelerininkendi kazanımlarının peşinde hare-ket etmesiyle işliyor. Haberal-Aygünikilisinde ve klasik CHP kadrolarındasimgeleşen önemli bir CHP içi güç,ayağa kalkma ve güç alanını koru-ma/mümkünse genişletme peşinde.“Ergenekon” operasyonuyla tasfiyeedilen “devlet sınıfları”nın “maceracı-ütopist” kanadından kopuşan ve butasfiyeyi görmezden gelen, hattaönünü açan “realist” devlet sınıflarızümresi de, kurulan yeni statününoligarşik egemenlik alanında varolma ve adeta bir “yeniden diriliş”lekendisini yeni politik ortama dadayatma amacında.

“Yeni CHP”, kapitalizmi ve neo-libe-ral politikaları tereddütsüz kabulle-nerek CHP’de mevzilenen Türkiyekapitalizminin AKP karşıtı-laikçi-modernliğe hevesli, “Batı” hayranıyeni kadrolarıyla; “ulusalcı - bürokra-tik” devlet sınıflarının güncellenmişgüçlerini içinde barındırıyor. Bu geri-lim, her an patlamaya hazır bir“bomba” olarak “yeni CHP”nin içindekonumlanıyor. CHP’nin geleceği pekparlak görünmüyor.

Türkiye sermayesinin gün-cel ihtiyaçlarıyla ABD’ninbölge politikalarının kesişti-ği bir politik-askeri zemindekonumlanarak sürekli ken-dini güçlendiren ve referan-

dumla kendi gücünün zirvesine çıkanAKP, “ılımlı İslam” siyasal projesini,kapitalizmin güncel yönelimlerinintoplumsal meşruiyet yaratma zeminiolarak Türkiye’ye hakim kılmaya çalı-

şıyor. Epey yol aldığı da açıktır.

AKP, Ordu ile çatışmasını, süreklidengeler kurup, sonra o dengelerikendi lehine bozarak daha uygunyeni dengede sürdürme taktiğinihalen sürdürüyor. Güç dengeleri,referandum sonrasında artık AKP’ninlehinedir. Çatışmanın uzlaşmayla birarada yaşandığı açıktır ve giderekuzlaşmanın rengi beli oluyor.

Yeni Statüko Realist veUzlaşmacı Tutumla Varoluyor

Siyasal rejim, “ılımlı İslam” ve“Kemalist” projelerin bir arada olaca-ğına ilişkin bir anlaşma/taraflarınbirbirini kabullenmesi temelinde biruzlaşma; ve, hangisinin üstte olacağıüzerinde bir çatışma üzerinde şekil-leniyor. Ordu’nun “Dolmabahçe” iledenediği ve giderek yerleşik tutumuhaline dönüştürdüğü realist-uzlaş-macı tutumunun, ona yeni statükodada bir biçimde varolma imkanınıyarattığı görülüyor.

Yeni rejim, en azından şimdilik, çiftetoplumsal meşruiyet üretme olanağı-na sahip. Ama, şimdilik. Taraflarınbirbirini kolladıkları ve kendi çıkarla-rı lehine hamleler yapma iradesinesahip oldukları açıktır.

AKP’nin başkanlık sistemi ya da 2023gibi hedefleri, kendi kurucusu olduğuyeni politik rejimde daha uzun süreiktidarda kalma niyetini gösteriyor.Seçimde elde edeceği yüzde 45-50aralığındaki oy oranı, o yönde epeyceyol almasının önünü açacaktır.Ancak, yaşadığı “iktidar-güç sarhoş-luğu”nun yaptırdığı kimi uç hamleler,Kürt sorunundaki tıkanma ve yeni-den çatışma olasılığı, kapitalizminkrizinin sürmesinin Türkiye’ye olasıyansımaları ve karşısında yarattığı

güçlü anti-AKP cephede güçlenenAKP düşmanlığı, AKP’nin önündekizorlu engeller olarak sivriliyor.

AKP’nin Azalan Meşruiyeti

AKP referandum sonrasında, yasa-ma, yürütme ve yargıyı monolitik birzemine oturttu ve süreklileştirdiği“terör operasyonlarıyla” bütünmuhaliflerini, en uçtakilerden başla-yıp sürekli alanını genişleterek tutuk-luyor. TÖP-SDP operasyonu, KCK veErgenekon’dan sonra yeni bir süre-cin başladığının işaret fişeği idi.Artık, herhangi bir ilişki-delil aran-maksızın ve düzenlenen mizansen-lerle delil yaratılarak, muhalifleri sin-dirme operasyonları başlatılıyordu.

Sosyalistlerden başlaması da sürecindoğasına uygundu. Nedim Şener-Ahmet Şık operasyonları, alanındemokratlara doğru genişletilmesihamlesidir. En son MHP-kaset ope-rasyonu ve İzmir-CHP operasyonu,AKP’li olmayan herkesin “hedef”olduğunu gösteriyor.

Bu operasyonlar, AKP’nin pozisyo-nunu güncel düzeyde güçlendirse de,orta vadede toplumsal meşruiyet kay-bının önünü açıyor. İktidarın gücü,çıplak gücünün etki alanını muhalif-leri üzerinde de hegemonya kurmakapasitesine ulaştırabildiği zamansağlamlaşır; oysa AKP, sadece şiddete

dayanan bir tarza kendini bağlaya-rak, muhalifleri üzerinde hegemonyakurmak bir yana, sürekli genişleyenanti-AKP bir zeminin oluşmasını vesertleşmesini “başardı”. AKP’nintarzı, politik ortamı ve toplumsalyaşamı artan oranda geriyor ve ser-mayenin hareketi açısından pürüzleryaratıyor.

O arada, sözümona “ileri demokrasi”denen AKP’nin yeni statüsünün, eski-sinden daha monolitik ve katı bir oli-garşik-totaliter rejimin temelleriniattığı görülüyor. Evet, Türkiye kapita-lizminin ihtiyaçları da böylesi bir reji-min inşasından yanadır. Ama, bu reji-min AKP tarafından kuruluş ve uygu-lanış biçimi, sadece çıplak güce daya-nıyor ve sürekli düşman üretiyor.

Ateşkes ilan etmiş ve köşesine çekil-miş gerillaların dağlarda, yasal-meşrusiyaset yürüten sosyalist-demokratve Kürt politikacıların şehirlerde çıp-lak gücün sağladığı imkanlara daya-narak “avlanması” sürdükçe, hangisonuçların doğacağı ve o sonuçlarınsermayenin hareketi üzerinde yapa-cağı baskı/engelleme açık değilmidir? “Güç sarhoşluğu” içindekiyeni rejimin, ülkeyi “cehenneme”doğru sürükleme riski yüksektir.Kararın verileceği nokta ise, herkesinnetçe gördüğü gibi, Kürt sorunundayaşanacak “çözüm” ya da çözümsüz-lük olacak.

Cumhuriyetin kurucu önderi ve poli-tik rejimin yerleşik egemeni Ordu,küresel ve yerel gelişmelerin, ege-menliğini eskisi tarzda/biçimde vegenişlikte yürütmesine izin vermedi-ğini görünce, kendi içinde “realist-gerçekçi” bir refleks geliştirdi.Kurulan yeni rejimi ve o rejimdegücünün bir bölümünü devretmeyikabullenerek, oligarşik egemenlikiçindeki konumunu yeni rejimin için-de yeniden üretmeyi hedefliyor. Evet,

eskisinden daha daralmış ve zayıfla-mış olacaktır. Ama, olacaktır, dahadoğrusu olmak istemektedir.

OYAK yerli yerinde duruyor, askeriharcamalar üzerinde Sayıştay deneti-mi gene yok, Genelkurmay Başkanıgene Başbakan’a bağlı vd. “YeniCHP”nin kuruluş darbesinde Yargı-tay’ın ön açıcı rolü, YSK’nın ÖDP’yiseçimden çekerek CHP’ye sunduğudestek ve bağımsız adayların veto

AKP

5. s

ayfa

dan

deva

m

Türkiye sermayesinin güncel ihtiyaçlarıyla ABD’ninbölge politikalarının kesiştiği bir politik-askerizeminde konumlanarak sürekli kendinigüçlendiren ve referandumla kendi gücününzirvesine çıkan AKP, “ılımlı İslam” siyasal projesini,kapitalizmin güncel yönelimlerinin toplumsalmeşruiyet yaratma zemini olarak Türkiye’yehakim kılmaya çalışıyor. Epey yol aldığı da açıktır.

“İleri demokrasi” denen AKP’nin yeni statüsünün,eskisinden daha monolitik ve katı bir oligarşik-

totaliter rejimin temellerini attığı görülüyor. Evet,Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları da böylesi bir

rejimin inşasından yanadır. Ama, bu rejimin AKPtarafından kuruluş ve uygulanış biçimi, sadece

çıplak güce dayanıyor ve sürekli düşman üretiyor.

ORDU: ZAYIFLIYOR AMA OLİGARŞİDEKİ YERİNİ KORUYOR

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 8

Page 9: TO-Gazete-38/10

HAZİRAN 2011 9POLİTİKAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Referandumda sosyalistlerle birlikte“Boykot” Cephesi’ni açan ve seçimle-re “Emek-Barış-Demokrasi” blokuylakatılıp cepheyi kalıcılaştırmaya yöne-len Kürt Halk Hareketi açıktır ki,ülkenin (ve giderek bölgenin) anapolitik aktörlerinden biri haline dön-üştü. Blok’un seçim programı anahatlarıyla bir demokratik devrimprogramına açıktır. Ve, ülkedekigelişmelere, her ikisi de liberal olanulusalcı-İslamcı kısır çekişmesinindışında üçüncü bir emekçi-halkçıseçeneğin duruşuyla müdahale etmekonumuna yerleşmiş durumdadır.

Şayet yoksulların-emekçilerin neo-liberal kuşatmaya yönelik tepkilerihalkın bütün kesimlerinin demokrasitalepleriyle birleştirilebilinirse, ülke-deki gelişmelere bambaşka bir ivmekatılacak ve oluşmakta olan yenisürece kendi gücü oranında damgası-nı vurabilecektir. Program böylesibir açılıma uygundur. Şimdi sorun, oprogramı yoksulların günlük hareke-tiyle birleştirecek bir toplumsal pra-tiktir.

Seçim Sonrası “Çözüm” İhtimali

Seçim sonrasında, Kürt sorunununtayin edici bir rol oynayacağı anlaşı-lıyor.

Şimdiki yüksek gerginlik, seçim son-rasında hızla yumuşayabilir ve bir“çözüm” sürecinin ilk adımları atıla-bilir. “İmralı görüşmelerinde” belirliilkelerde bir “uzlaşma” sağlandığınagöre, böylesi bir politik hamle içinpolitik zemin, ülke tarihinde ilk defa

oluşmuş oluyor. “Yeni CHP”nin de o“uzlaşma”ya karşı çıkmayacağını tah-min edebiliriz.

Sorun, tıpkı “Habur dönüşlerinde”olduğu gibi, uzlaşan politik zeminin,“nasıl” pratiğe geçirileceğinde düğüm-leniyor. Her iki tarafın da “uzlaşma”yıkendi zaferi olarak göstermek isteye-ceği ve şimdiki “uzlaşma”nın yapısı-nın da her iki “göstermeye”de uygunolduğunu saptamalıyız.

“Uzlaşma”nın, sorunu temelden çöz-mekten çok bir “ara çözüm” üzerindeolduğu anlaşılıyor. O “ara çözüm”,AKP-devlet tarafından, kalıcılaştırıl-maya ve o arada kapitalizmin ülkedeve özellikle Kürt illerinde hızla geliş-tirilmesiyle, demokratik-devrimci-halkçı güçler sisteme içselleştirilme-ye çalışılacaktır. Halkçı güçlerinse“ara çözüm”de, hem nefes almayıhem de güncel kazanımları kalıcılaş-tırarak “daha ötesi” için güç toplama-yı hedefleyeceği anlaşılıyor. İşte,sürecin sonraki seyri için, “çıkış anı”ve o “çıkış”a kimin rengini vereceğibelirleyici önem kazanıyor.

“Çözüm” olasılığının gerçekleşmesi,sadece Kürt halkı için değil, tümTürkiye için özel sonuçlar yaratacak-tır. Henüz oluşma aşamasındaki yenirejimin, eskisinin restorasyonu vehatta monolitik ve baskıcı bir resto-rasyonu olması şimdiki gerçekliği,halkçı-demokratik bir müdahaleyledemokratik bir zemine zorlayacak vebaşarılı olunursa, demokratik-reformcu bir siyasal dokunun da siya-sal meşruiyet kazanması sağlanacak-

tır. Bu durumda, “ara çözüm”, demo-kratik bir “ara dönem” anlamına dagelecektir.

Ve Çözümsüzlük İhtimali

Seçim sonrasında, şimdiki retoriklerpratikleşir ve çözüm dışlanıp çözüm-süzlük öne çıkarsa, şehirlerde ve kır-larda çatışmanın aynı anda yaşana-cağı, o çatışmanın da şimdiye dekolduğundan daha şiddetli olacağıanlaşılıyor. O düzeyde ve yaygınlıktabir çatışmanın uzun sürmesininTürkiye’yi bölgede yaşanan gelişme-lerin içine çekeceği tahmin edilebilir.Ya da, yüksek ve yaygın bir çatışmadönemi yaşandıktan sonra hızlayeniden “diyalog-müzakere” dönemi-ne girilecektir.

Çözümsüzlük ve savaş olasılığının

gerçekleşmesi, rejimin şimdiki nite-liğini daha baskıcı bir kimliğe doğruzorlayacak, “ileri demokrasi” görü-nümlü bir “post-modern faşizm”insahneye çıkmasının önünü açacaktır.

Son dönemece iki “uzlaşma” ile giri-yoruz. AKP ve CHP hem yeni anaya-sanın temel hatlarında hem de Kürtsorununun “çözüm”ü noktasındaaynı yerde duruyorlar. İkincisi, MİT(dolayısıyla Hükümet) ve Öcalan ara-sındaki “İmralı görüşmelerinde” anailkelerde bir anlaşma sağlandığı anla-şılıyor. Ancak; “devlet”in tarihselderinliğinin ona kazandırdığı tarihselreflekslerin “uzlaşma” tutumunayabancı olmasının da, “çözümsüzlü-ğün” önünü açtığı açıktır.

5.5.2011

edilerek BDP’nin grup kurmasınıengelleme girişimleri de, hepimizingözü önünde yaşandı.

Ordu Bölgesel DüzeydeFırsat Kolluyor

Ordu merkezli iktidar odağının kay-bettiğini ve egemenliğin tümüyleAKP’de olduğunu düşünenler, yanılgıiçindeler. Evet, Ordu kaybetti. Ama,kısmen. İktidar ve egemenlik açısın-dan tarihsel derinliğin ürettiği esnekreflekslere sahip olan Ordu, yeni

koşulları değerlendiremeyen uç-marazi unsurlarını “temizleyerek”kimi mevzilerini kaybetmeyi ve iktidaralanının daralmasını kabullenerek,iktidarın zirvesinde tutunmaya çalışı-yor. Önümüzdeki çalkantılı yerel/böl-gesel gelişmelerin kendisinin önünüaçacağını ve kaybettiklerini yenidenkazanmasına olanak tanıyacağını sap-tamış görünüyorlar. Ve, haklılar da.Yerel düzeyde çözümsüzlüğe itilenKürt sorunu ve bölgesel düzeydeİran’la olası yüksek gerginlik, ilk aklagelen “fırsat”lar olarak saptanabilir.

Referandumda sosyalistlerle birlikte “Boykot” Cephesi’ni açan ve seçimlere

“Emek-Barış-Demokrasi” blokuyla katılıp cepheyikalıcılaştırmaya yönelen Kürt Halk Hareketi

açıktır ki, ülkenin (ve giderek bölgenin) ana politik aktörlerinden biri haline dönüştü.

Ve, ülkedeki gelişmelere, her ikisi de liberal olanulusalcı-İslamcı kısır çekişmesinin dışında üçüncübir emekçi-halkçı seçeneğin duruşuyla müdahale

etme konumuna yerleşmiş durumdadır.

“Çözüm” olasılığının gerçekleşmesi, sadece Kürt halkı için değil, tüm Türkiye için özelsonuçlar yaratacaktır. Henüz oluşmaaşamasındaki yeni rejimin, eskisinin restorasyonuve hatta monolitik ve baskıcı bir restorasyonuolması şimdiki gerçekliği, halkçı-demokratik birmüdahaleyle demokratik bir zemine zorlayacakve başarılı olunursa, demokratik-reformcu birsiyasal dokunun da siyasal meşruiyet kazanmasısağlanacaktır.

Ordu, küresel ve yerel gelişmelerin, egemenliğinieskisi tarzda/biçimde ve genişlikte yürütmesine

izin vermediğini görünce, kendi içinde “realist-gerçekçi” bir refleks geliştirdi. Kurulan

yeni rejimi ve o rejimde gücünün bir bölümünüdevretmeyi kabullenerek, oligarşik egemenlik

içindeki konumunu yeni rejimin içinde yenidenüretmeyi hedefliyor. Evet, eskisinden daha

daralmış ve zayıflamış olacaktır. Ama, olacaktır,daha doğrusu olmak istemektedir.

KÜRT HAREKETİ: SİYASETİNTAYİN EDİCİ GÜCÜ

Gülten Kışanak’ın aralarında olduğuBDP’liler Irak sınırında. Yaklaşık 300 kişi

Şırnak Beytüşşebap’tan sınırı geçipgerilla cenazelerini almaya çıkıyor...

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 9

Page 10: TO-Gazete-38/10

PO Lİ Tİ KA10 HAZİRAN 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Devletin Kürt Halkına karşı 90 yıldırsürdürdüğü inkar-imha politikalarıve son 30 yıldır sürdürdüğü kirlisavaş, son tahlilde sermaye ve devletsınıflarının (ordu, bürokrasi, akade-mi ve yargı) oluşturduğu oligarşinintamamı tarafından desteklenmiştir.

Kimi dönemlerde oligarşinin devletsınıfları dışında kalan kesimlerindebazı esneme işaretleri görülse de,bunlar çözüm amaçlı değil, pragma-tist ve çıkar amaçlı politikaların sınır-lı hamleleri olarak kalmıştır.

Demokrat Parti’den Özal’a kadarçeşitli burjuva politikacılar tarafın-dan, sermayenin politikalarına des-tek ve egemenler arası çatışmada kozolarak kullanabilmek için açıktan yada gizliden Kürt sorunu gündemegetirilmiş, ancak hiçbir zaman derin-lemesine bir çözüm tartışılmamıştır.

Kürtler Örgütleniyorlar

Kürt Özgürlük Hareketi 1984 yılındabaşlattığı süreçle birlikte, Kürt halkı-nın kaderini etkilemiş ve Kürt soru-nunu egemenlerin elinde istismarmalzemesi olmaktan çıkarmıştır.

Dünya, bölge ve ülke çapında birçokönemli gelişmeyi ustaca atlatmayıbaşaran Kürt Özgürlük Hareketi,önderliği uluslararası bir komploylaesir alınsa da, her düzlemde gücünüve örgütlülüğünü büyüterek sürdüre-

bilmiştir.

Kirli Savaşın Destekçileri

Ordu, iktidardaki etkisini koruyabil-mek, egemenlerin egemeni finanskapitalistlerimiz ise Kürdistan’ın yer-altı ve yerüstü kaynaklarını sömür-meye devam edebilmek, bölgeningüçler dengesindeki yerini koruyabil-mek için, Kürt sorununun demokra-tik çözümü yerine, 40 bin kişininhayatına mal olan kirli savaşı sürdür-müşlerdir. Bu kirli savaşın gönüllüuygulayıcısı Ordu ise, TÜSİAD’ından,MÜSİAD’ına, TUSKON’una tüm ser-maye kesimleri imha politikasınıntereddütsüz destekçisidir.

Savaş ve Sermaye

Ordunun savaştaki rolü açık olduğun-dan, onunla ilgili yapılan tespitler degenel olarak açık ve doğru.Sermayenin rolü konusunda ise kafa-lar karışabiliyor.

Sermaye, genel olarak, savaş ekono-misinden aldığı payla, savaşın yarattı-ğı siyasal atmosferin diğer ezilenlerve emekçiler üzerinde yarattığı bas-kıcı ortamla, zorunlu göçün yarattığıişgücü fazlasıyla Kürtleri imha sava-şından memnundur. Finans kapitalingenel siyaset pozisyonunu değiştir-mesi için ya daha büyük fırsatlar gör-müş olması, ya da karşısındaki gücün

onu politikalarını değiştirmeye mec-bur bırakması gerekir.

Kürt savaşının seyrine baktığımızdabu iki etkenin de dönem dönem dev-reye girdiğini görebiliriz.

Fırsat ve Zorunluluk Politikaları

Önce fırsatlara bakalım. Finans kapi-talistlerimiz geleneksel Kürt politika-larını kısmen de olsa değiştirmeleridurumunda daha büyük fırsatlaryakalayabileceklerini ilk kez ABD’nin1. Irak işgali döneminde hissetti.Musul petrolleri, Güney Kürdistanpazarı ve bölgede kazanılacak yeniavantajlar tekelci sermayenin gözünükamaştırdı. O güne kadar uyguladığıbaşarılı(!) neoliberal politikalarlaböyle bir dönüşümün en iyi siyasaltemsilcisi tabii ki Turgut Özal’dı.

Özal’a Kürt meselesinde atfedilen“ilerici” rol işte böyle bir arka planasahiptir.

Ancak iç ve dış dengelerdeki güçhesabını doğru yapamayan finanskapital, en yetkin politikacılarındanbirini daha egemenler arası çatışma-ya kurban verdi. İktidar ortaklığınınsürebilmesi için en önemli kozlardanbiri olan Kürt sorununda politikadeğişikliğine izin vermeyen derindevlet güçleri, Menderes’ten sonraÖzal’ı da öldürerek egemen blok içe-risindeki varlığını koruyabilmek içinneler yapabileceğini bir kez dahagöstermiş oldu.

Fırsat politikasını hayata geçireme-yen finans kapital, bu girişimininardından Kürt Özgürlük Mücadele-sinin yeni bir yükselişiyle karşı karşı-

Sermaye, genel olarak, savaş ekonomisinden aldığıpayla, savaşın yarattığı siyasal atmosferin diğerezilenler ve emekçiler üzerinde yarattığı baskıcı

ortamla, zorunlu göçün yarattığı işgücü fazlasıylaKürtleri imha savaşından memnundur. Finans kapi-talin genel siyaset pozisyonunu değiştirmesi için ya

daha büyük fırsatlar görmüş olması, ya dakarşısındaki gücün onu politikalarını değiştirmeye

mecbur bırakması gerekir.

Bütün düzen güçleri, topyekûn olarak

seçimlerden sonra KürtÖzgürlük Hareketi’niimhaya girişecektir.

Sermaye ancak buşekilde, başlattığı

hegemonya hamlesinitamamlayabileceğinidüşünmektedir. Kürt

Özgürlük Hareketi debu durumu doğru tahlil

ederek, hem ulusalbütünlüğü sağlama

hem de Türkiyeli diğerdevrimci, demokratik

güçlerle ortak bircephe oluşturma

konusunda doğruadımlar atmıştır. Adeta

cephenin her iki tarafıher türlü hazırlığını

tamamlayarak büyükçarpışmaya

hazırlanmaktadır.

Taraflar Askeri ve Politik Mevzilerini Tahkim Ediyorlar

KÜRT SORUNUNDA BÜYÜK ÇARPIŞMAYA DOĞRU

TUNCAY YILMAZ

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 10

Page 11: TO-Gazete-38/10

HAZİRAN 2011 11PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

ya kaldı. 90’ların başından itibarenneredeyse tüm bölgeyi saran serhil-danlar karşısında egemen blok baskı-yı, şiddeti ve terörü daha da artıranbir konsepti uygulamaya başladı.Ordu’da Doğan Güneş, Polis’teMehmet Ağar, siyasette Tansu Çillerve hepsinin arkasında TÜSİAD bukaranlık dönemin mimarlarıdır.

Kartlar Yeniden Karılıyor

90’lar sadece Türkiye’de değil tümdünyada, özellikle de Ortadoğu’dasiyaset kartlarının yeniden karıldığıyıllar oldu.

Sovyetlerin yıkılışı ve iki kutupludünyanın sona erişiyle kendini dün-yanın imparatoru ilan etmek isteyenABD, 1. Irak işgalinden itibaren hege-monyasını tüm dünyaya dayattı. 11Eylül muammasıyla birlikte ise budayatmalarına ve saldırgan politikala-rına zemin yarattı.

ABD emperyalizminin sadık destek-çisi ve işbirlikçisi olan yerli finanskapitalistlerimiz ise, siyaset sahne-sindeki bu gelişmelerden maksimumderecede faydalanmak için 28 Şubatsonrasında yeni bir süreci başlattı.

Kemal Derviş politikalarıyla ekono-mik alanda yeni düzenlemeleri başla-tan sermaye, ABD emperyalizmininbölge halkları için yıkım ve işgal poli-tikalarını desteklemesi karşılığındaÖcalan’ın TC’ye teslimiyle siyasalalandaki düzenlemelerine de hızverdi.

ABD’nin Rusya, İran ve Çin’i kuşata-rak, dünyanın enerji kaynaklarıdeposu durumundaki Ortadoğu’da(buna Kuzey Afrika ve Kafkaslardahil) hakimiyetini mutlaklaştırmakve genel anlamda emperyalist odak-lar içerisindeki hegemonyasını sağla-mak için uygulamaya koyduğu yenidoktrinden Türkiye finans kapitali degerekli görevleri çıkardı.

Bush doktrini denilen yeni doktrinin“ılımlı İslam” perspektifinden,ABD’nin de “teşvikiyle”, yararlanmakiçin, siyasal İslam’ın Milli Görüşdamarını ABD’ci Gülen Cemaatiyleaşılayarak AKP’yi siyaset sahnesinesürdü.

Ordu İktidar Alanının Dışına

AKP hamlesiyle birlikte, bir taşla çokkuş vurmak isteyen sermaye, dokuzyıllık AKP iktidarında hedeflerineyönelik önemli mesafeler kat etti.Ordu’nun iktidar alanının dışına itil-mesinde, neoliberalizmin yıkım veyağma politikalarının hayata geçiril-mesinde önemli başarılar elde etti. Bualanlardaki gelişmeler ayrı bir yazı-nın konusu. Sermayenin üstesindengelemediği, yol alamadığı tek alan iseKürt sorunu oldu.

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ve2. Irak işgalinde bir kez daha büyükfırsatlar gören Türkiye finans kapita-li dışarıya dönük böyle bir atılım ger-çekleştirmek için bir takım “ayakbağlarından” kurtulması gerektiğininbilincindeydi elbette.

2000’lere gelindiğinde Kürt savaşın-daki 20 yıllık başarısızlık Ordu’yu vetemsilcisi olduğu “eski statükoyu”önemli ölçüde yıpratmıştı. ABD’nindesteğini almış ılımlı İslamcı/neoli-beral AKP ve “sağ”dan, “sol”dan libe-ral çevreleri arkasına dizen sermaye,kısa sürede Ordu’yu iktidar alanındangeri adım atmaya ve “yeni statüko”dakendisine uygun görülen alana çekil-meye “ikna” etti. “İkna” olmayanlarıda, Ergenekon operasyonuyla etkisizhale getirdi. Bu süreç yeni statüko-nun kendi tahakkümünü kurma nok-tasında önemli bir yol olsa da, asıl ola-rak seçimlerden sonra ortaya çıkacakyeni siyasal tabloyla son şeklini ala-caktır.

Egemenler arasındaki bu iç kapışma-ya paralel olarak sermaye KürtSorununa yaklaşımında da yeni bir

yönelime girmiştir. Eski statükonuninkarcı ve imhacı Kürt politikası kar-şısında yeni statüko inkarcılıktan vaz-geçmiş ancak imhada ısrar etmekte-dir. Aslında 1. Irak işgali dönemindeÖzal’la yapmak istediği politika deği-şimini, 2. Irak işgali dönemindeTayyip Erdoğan’la yapmaktadır.

İmhacı Yaklaşım Sürüyor

Peki yapmaya çalıştığı tam olaraknedir? Kürt Halkını inkardan gerçek-ten vazgeçmiş midir TC’nin yeni sta-tükosu? Eski statüko “Kürt yoktur”diyordu ve herkesin “Türk” olduğunusavunuyordu. Yeni statüko ise, 25 yıl-lık bir mücadelenin sonunda, “tamamKürt vardır, ama bir halk olarak değil,tek tek bireyler olarak” diyor.İnkardan ancak bu kadar vazgeçebili-yor. Ve eski statükonun “KürtHalkının özgürlüğünü savunanlar”karşısındaki “imhacı” yaklaşımınıaynen devir alıyor yeni statüko. Üste-lik bu kez uluslararası çapta ve özel-likle ilgili bölge devletlerinden alınanbüyük bir destekle sürdürüyor buimha operasyonunu.

Bütün demagojilere rağmen, laf cam-bazlıklarına, siyaset oyunlarına rağ-men tekrar tekrar açığa çıkan tekgerçeklik PKK’nin tasfiyesi, imhasıplanıdır.

Şu an sermayesiyle, siyasetçisiyle,ordusuyla tüm oligarşi, uluslararasıgüçlerin de desteğini alarak PKK’ninfiili ya da fikri olarak tasfiyesine kilit-lenmiştir. Bir süredir tüm hazırlıklar,bütün oyalama politikaları, açılımsafsataları bu çerçevede hayata geçi-rilmiştir. İmhada hepsi anlaşmışdurumda; anlaşamadıkları, bir takımbireysel hakların verilip verilemeye-ceği konusudur.

TÜSİAD tüm bu tablonun ana belirle-yenidir. TÜSİAD’ın yaklaşımlarındademokrasi ve gerçek çözüm niyetibulanlar tehlikenin kaynağını gör-

müyor ya da bilerek halklarımızıyanıltmaya çabalıyor demektir.TÜSİAD, PKK’nin fikri düzeyde tasfi-yesiyle uğraşmaktadır. Piyasacı, eko-lojik düzenin bozulmasına aldırışetmeyen, cinsiyet eşitsizliğini lafzidüzeyde gündemde tutan, emekçiden,ezilenden değil tekelci sermayedenyana bir Kürt Hareketi yaratmak isti-yor. Böyle bir yola girmeye eğilimliKürtleri cesaretlendiriyor, teşvik edi-yor. Bunu başarabildiği ölçüde PKK’yimarjinalleştireceğini ve fiili tasfiye-nin önünü açacağını hesap ediyor.

Şimdi bu blok seçimlerden sonra olu-şacak siyasi tabloya kilitlenmişdurumda. Ergenekon operasyonu,TSK’daki yeni görevlendirmeler ve“yeni CHP”yle dönüşüm, yeni statükogarantiye alınmış gibi görünüyor.Yine de seçimlerden sonra yapılacakbitirici hamleler egemenler arasıgerilimi bir kez daha yükseltecektir.

Ya Katılıp Devrim Oluruz...

Ancak açık olan diğer nokta ise bütündüzen güçleri, topyekûn olarakseçimlerden sonra Kürt ÖzgürlükHareketi’ni imhaya girişecektir.Bütün hazırlıklar bu yönlü yapılmak-tadır. Yeni statükoda istikrar sağlana-bilmesi için Kürtlerin ana karargahıdağıtılmak istenmektedir. Sermayeancak bu şekilde, başlattığı hegemon-ya hamlesini tamamlayabileceğinidüşünmektedir. Kürt ÖzgürlükHareketi de bu durumu doğru tahlilederek, hem ulusal bütünlüğü sağla-ma hem de Türkiyeli diğer devrimci,demokratik güçlerle ortak bir cepheoluşturma konusunda doğru adımlaratmıştır.

Adeta cephenin her iki tarafı her türlühazırlığını tamamlayarak büyük çar-pışmaya hazırlanmaktadır.

Burada komünistlere düşen görevdüzen güçlerinin cephesini zayıflat-mak üzere emekçileri ve ezilenleriörgütlemeye hız vererek, KürtHalkının ayaklanmasını, Türkiyehalklarının ayaklanmasına çevirmek-tir.

İşte önümüzde Tunus, Mısır, Libya,Suriye imkanı! Ya katılıp devrim olu-ruz ya da o veya bu gerekçeyle seyre-dip tarih oluruz!

8.5.2011, Tekirdağ

Finans kapitalistlerimiz geleneksel Kürtpolitikalarını kısmen de olsa değiştirmeleri

durumunda daha büyük fırsatlar yakalayabilecek-lerini ilk kez ABD’nin 1. Irak işgali döneminde his-setti. Musul petrolleri, Güney Kürdistan pazarı ve

bölgede kazanılacak yeni avantajlar tekelcisermayenin gözünü kamaştırdı. O güne kadar

uyguladığı başarılı(!) neoliberal politikalarla böylebir dönüşümün en iyi siyasal temsilcisi tabii ki

Turgut Özal’dı. Özal’a Kürt meselesinde atfedilen“ilerici” rol işte böyle bir arka plana sahiptir.

Kürt Halkını inkardan gerçekten vazgeçmiş midir TC’nin yeni statükosu? Eskistatüko “Kürt yoktur” diyordu ve herkesin “Türk” olduğunu savunuyordu.

Yeni statüko ise, 25 yıllık bir mücadelenin sonunda, “tamam Kürt vardır, amabir halk olarak değil, tek tek bireyler olarak” diyor. İnkardan ancak bu kadar

vazgeçebiliyor. Ve eski statükonun “Kürt Halkının özgürlüğünü savunanlar”karşısındaki “imhacı” yaklaşımını aynen devir alıyor yeni statüko.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 11

Page 12: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 201112 KADIN

12 Haziran’da bir genel seçim dahayaşayacağız. Siyasi partiler adaylarınıaçıkladılar. Listelere baktığımızdakadınlara yine yeterince yer verilme-diğini görüyoruz. AKP’nin kadın adaysayısı 78. AKP’li kadın adaylar parti-nin toplam aday sayısının yüzde14,2’sini oluşturuyor. CHP’nin kadınaday sayısı daha yüksek, 109. AncakCHP’de de kadın adaylar toplam adaysayısı içinde yüzde 20’de kalıyor.MHP’nin kadın aday sayısı 68, yanitoplamda yüzde 12,4. Adaylarınıbağımsız olarak, Emek, Demokrasive Özgürlük Bloku listesinden göste-ren BDP’nin 13 kadın adayı bulunu-yor. 2007 seçimleriyle kıyaslanacakolursa bu yıl listelerde daha çok kadı-na yer verilmiş görünüyor. 550 mil-letvekilinden 100 ile 118 civarındakadın Meclis’e girebilecek. 2007genel seçimlerinde 48 kadın vekil iletemsiliyet yüzde 9,1 idi. 2011’de burakam iki katına çıkıyor. Ama bunarağmen yeterli bir temsiliyetten sözetmek mümkün değil.

Kadın Temsili Yüzde 50 Olmalı

Pozitif ayrımcılık ilkesini siyasi çev-relerin önemsiyor gözükmeleri bilekadın hareketinin başarısı. Kadınlaryıllardır, “pozitif ayrımcılık ve kota”meselesini ön plana çıkardılar. Butaleplerini alanlarda haykırdılar.Yazdılar, çizdiler. Kadının siyasetteyeterli oranda temsil edilmesi kadınhareketinin önemli taleplerindenbiri. Nitekim yüzde 50 temsiliyet ger-çekleşene kadar bu mücadele devamedecektir.

Bekâr kaymakamlara seslenenBaşbakan diyordu ki: “Derhal evle-nin. Yengeyle beraber halkımın evinegidin. Zillerini çalın. Çaylarını için.”

Tayyip Erdoğan’ın bu sözleri,AKP’nin bugüne kadar kadınlarıerkeklerin evlere siyaset taşıma aracıolarak gördüğünü ortaya koyuyor.Partinin güçlü alanlarını kadınlarınkurduğunu neden görmezden geli-yorlar? Çünkü liste paylaşımındakadınları ortak etmek istemiyorlar.

Siyasi partiler kadınları oy potansiye-li olarak görmekten vazgeçmelidir.Kadınların görüntüyü yumuşatan,vitrini dolduran, modern görünümüy-le laikliği, başörtüsüyle siyasal İslam’ısimgeleyen nesneler olarak görülme-si utanç vericidir. Bu, emekleri yaşa-mın her alanında sömürülen kadınla-rın, siyasal emeklerinin de sömürül-düğünün önemli göstergesidir.

Binlerce yıldır devam eden ataerkilzihniyete göre siyaset belli kalıplarlatanımlanmıştır. Siyasette yer alabil-menin birinci koşulu erkek olmaktır.Ekonomik güce sahip olmak, siste-min akışına muhalif olmamak, hazırreçetelerin uygulanması gerektiğiiçin üretken olmamak ise diğerkoşulları oluşturuyor. Ekonomik iliş-kilere hâkim olamayışları, cinsiyetle-rinin yanı sıra kadınları listelerdegerilere atan bir etmen oluyor.

Yurttaş = Erkek midir?

Klasik demokrasi anlayışına göresiyasete katılım, yurttaş olma kuralı-na bağlanmıştır. Yurttaşlık, fiilenerkek cinsiyle özdeşleştirilir. Çünkükadının özel yaşamındaki görevleri,tam bir vatandaş olmasının önündeengel teşkil eder. Kadın bu sebepler-den dolayı ehil görülmez. Özel alanınpolitikanın dışındaki bir alan olarakalgılanması temel problemi oluştu-rur. Kadınlar erkekler kadar “özgür”bireyler değildir. Özel alandaki

sorumluluklar (yemek yapma, çocukbüyütme, hasta bakma, ev temizliğigibi her gün yeniden yapılması gere-ken işler) kadının ellerini zincirler.Hareket alanını kısıtlar. Bunun yanısıra Türkiye’de seçim siyasetininnabzı erkekçe attığı için kimi prob-lemler zinciri oluşur. Kadınların ser-bestçe; erkeklerle de akşam yemekle-rinde buluşması, kahvehanede otu-rup çay içmesi, bazen rakı sofralarınıpaylaşması yakışık almadığı için“seçilebilir” kategorisinde olmasınaengel olabilir.

Kota Önemli Ama Yeterli DeğilZihniyeti de Değiştirelim!

Kadın hareketinin her alanda talebiolan kota uygulaması, seçimler sözkonusu olduğunda bu noktalardaönem kazanmaktadır. Yerel ve genel-de seçilen/atanan bütün kurullardabu uygulamanın hayata geçmesielzemdir. Kota meselesi kendi iççelişkisini de içinde barındırır:Birincisi; kadının kaba bir eşitlikilkesi gereği mi pozitif ayrımcılıkuygulaması talebi var? Bu yetersiz biryaklaşım olabilir. Çünkü kadının eşit-sizliğinin temelini oluşturan, toplum-sal cinsiyetin yarattığı sonuçlar göl-gelenebilir. Kadınların siyasette eşittemsiliyet talebi, temsili demokrasi-nin ötesindedir. Kota uygulaması top-lumsal cinsiyet rolleri içinde kadınınezilmişliğini daha görünür kılması

açısından önemlidir. İkincisi; kadınhareketi mücadelesini kota konusun-daki hak kazanımlarına mı sıkıştırır?Veya göreceli bir kota uygulamasıtaleplerimizi karşılar mı? Elbettehayır. Kimi karma örgütlerde oranla-rı değişiklik arz etse de kota var. Çoğuzaman kota dolsun diye kadınlarınisimlerinin organlarda yazıldığınatanığız. Bunlar, zihniyet sorgulanma-dan atılan sembolik adımlardır. Esastalebin toplumsal cinsiyetle hesapla-şabilmek olduğu hatırda kalmalıdır.Kadınların mücadeleler silsilesiyle bumeseleyi kamusal alanlarda tartıştıra-bilmesi gerekir. Kadın olmaktan kay-naklanan özgün sorunları dile getir-mek, çözüm önerileri geliştirebil-mek, kadın hareketinin ana hedefleriarasında yer almaktadır.

Egemen güçlerin sınırsız sömürüsükarşısında siyasal tutumumuzu dahaçok açığa çıkarmak dışında bir seçe-neğimiz kalmıyor. Duygularımızdan,düşüncelerimizden kendimizi soyut-lamadan, günübirlik yaşadığımızbeden-emek sömürüsünü bilerek veitiraz ederek varlık gösterebilmeliyiz.Özgürlük ve eşitlik mücadelemiz,kendine özgü bir sömürüye tabi olankadın kitlesinin kurtuluş hareketin-den geçer. Kadınların kurtuluşukolektif politik özne olabilmeleriyledoğru orantılıdır. Kotayı da diğersomut taleplerimizi de bir programdâhilinde savunmak bizi daha doğrunoktalara taşıyacaktır.

Klasik demokrasi anlayışına göre siyasete katılım,yurttaş olma kuralına bağlanmıştır. Yurttaşlık fiilen

erkek cinsiyle özdeşleştirilir. Çünkü kadının özelyaşamındaki görevleri tam bir vatandaş olarak

kabul edilmesinin önünde engel teşkil eder.

Siyasette Yeterince Temsil Edilmek, Kadın Hareketinin Önemli Bir Talebi

SEÇİLMEK Mİ? BAŞKA BAHARA...

TÜLAY HATİMOĞLULLARI

Egemen güçlerin sınırsız sömürüsü karşısında siyasal tutumumuzun dahaçok açığa çıkması dışında bir seçeneğimiz kalmıyor. Duygularımızdan,düşüncelerimizden kendimizi soyutlamadan, günübirlik yaşadığımızbeden-emek sömürüsünü bilerek ve itiraz ederek varlık gösterebilmeliyiz.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 12

Page 13: TO-Gazete-38/10

“24 Nisan 1915'in şafak vakti. Özel-likle İstanbul'daki Ermeni aydınları,yazarlar, sanatçılar, öğretmenler,avukatlar, doktorlar, mebuslar tekerteker alınırlar evlerinden.Götürülürler... Ve bir daha da geridönmezler. İşte, birkaç gün sonrabütün Osmanlı İmparatorluğu sınırla-rı içinde gerçekleştirilen ‘TarihselErmeni Dramı’nın başlangıcıdır butarih.’’

Yukarıdaki paragraf; Hrant Dink’in23 Nisan 1996 yılında, Agos gazete-sinde yayımlanan “23,5 Nisan” adlıyazısından alıntı. Yazının tamamınıokumanızı tavsiye ederim. Aslında

“memleketi bölecekler” denileninsanların nasıl da bu topraklarabağlı olduğunu çok net anlatan biryazı. Yukarıdaki paragrafı geçen senede kullanmıştım. Ancak 24 Nisan ileilgili bir yazıya başlarken SevgiliHrant Ahbarik’in bu yazısını anma-dan geçemiyorum!

1915 yılında Ermenilerin yaşamışolduğu soykırım ya da onların tabiriile Büyük Felaket, birkaç yıldır, tehci-rin başladığı tarih olan 24 Nisan’daErmeniler tarafından anılıyor. Bu yıl24 Nisan anması Ermenilerin“Paskalya Bayramı”na denk geldi.Ermeniler için aynı gün hem kıyımı

anmak hem de dirilişi* kutlamakoldukça ironik olsa gerek.

Kıyımın ve dirilişin aynı tarihe denkgelmesi yetmezmiş gibi, Batman’daaskerlik yapan Sevag Balıkçı isimlibir Ermeni kardeşimiz “kaza kurşu-nu” ile yaşamını yitirdi! Askerde kazakurşunu genellikle sosyalistlere veKürtlere denk gelir, bu kez sisteminsindiremediği bir başka ötekiye isa-bet etti. Kaza kurşununun BBP sem-patizanı bir askerin namlusundançıktığını da hatırlatmak gerek!

1915’te yaşanan büyük felaketinardından, Türkiye sınırları içerisindeyaşamaya devam eden üç yüz ila dört

yüz bin arasında Ermeni’den bugüneser yok. Nüfus artışlarına rağmenbugün sadece 75 bin Ermeni yaşıyorbu topraklarda. Türkiye’de yasalardavar olan tekçi zihniyet; tek vatan, tekırk, tek dil söylemi ve sistematik işle-yen politikalar sebebiyle, geri kalan-lar zaman içerisinde göç etti. Bugünde devlet tarafından bu politikanın venefret söyleminin toplumda var edil-diğine ve sistematik bir şekilde yürü-tüldüğüne Sevag’ın yaşamını yitirme-si ile bir kez daha tanık oluyoruz.

Hrant Dink’in öldürülmesinden sonrabirlikte yaşamaya dair ümidi kırılanErmenilerin, Sevag’ın askerde öldü-rülmesi ile beraber, birlikte yaşama-ya dair ümidi daha da azaldı. Ermenibir arkadaşımın annesi Sevag’ıncenazesinin ardından, Ermeni halkı-nın simgesi olan “Nar” üzerinden“Bir zamanlar her yer nar ağaçlarıylakaplı idi... Hepsi kökleriyle söküldü...”diye yazmış!

Birimizin diğerini anlamadığı, yoksaydığı, katlettiği bir yerde kardeşlik-ten bahsetmek kimi zaman inandırıcıgelmiyor; ancak Hrant’ın cenazesin-deki tablomuz referans noktamız ola-bilir. Farklı kimliklerin birbirlerininyaşamına saygı duyduğu, kardeşçeyaşamaya en uygun olan bu toprak-larda, Hrant’ın, Sevag’ın yaşamınıyitirmesine sebep olan tekçi zihniyet,ancak vereceğimiz özgürlük ve eşitlikmücadelesi ile ortadan kaldırılabilir.

Yaşasın halkların kardeşliği, işçile-rin ve ezilenlerin eşit ve özgür bir-likteliği!

* Hristiyanlık’ta, İsa’nın çarmıha gerilereköldürülmesinden 3 gün sonra dirildiğine ina-

nılır; Paskalya Bayramı ile bu diriliş kutlanır.

27.5.2011

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 13HAZİRAN 2011

PASKALYA MI? SOYKIRIM MI?“Bir Zamanlar Her Yer Nar Ağaçlarıyla Kaplı İdi…”

Birimizin diğerini anlamadığı, yok saydığı, katlettiği bir yerdekardeşlikten bahsetmek kimi zaman inandırıcı gelmiyor; ancak

Hrant’ın cenazesindeki tablomuz referans noktamız olabilir. Farklıkimliklerin birbirlerinin yaşamına saygı duyduğu, kardeşçe yaşamaya

en uygun bu topraklarda, Hrant’ın, Sevag’ın yaşamını yitirmesinesebep olan tekçi zihniyet, ancak vereceğimiz özgürlük ve eşitlik

mücadelesi ile ortadan kaldırılabilir. AHMET SAYMADİ

Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra birlikte yaşamaya dair ümidi kırılanErmenilerin, Sevag’ın askerde öldürülmesi ile beraber, birlikte yaşamaya dair

ümidi daha da azaldı. Ermeni bir arkadaşımın annesi Sevag’ın cenazesininardından, Ermeni halkının simgesi olan “Nar” üzerinden “Bir zamanlar her

yer nar ağaçlarıyla kaplı idi... Hepsi kökleriyle söküldü...” diye yazmış!

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 13

Page 14: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 201114 EMEK

Eğitim-Sen’in 8. Genel Kurulu 13-15Nisan tarihlerinde Ankara’da yapıldı.Kamu emekçileri sendikal hareketi-nin ağır bir krizle karşı karşıya oldu-ğu bir süreçte yapılan bu genelkuruldan, krizden çıkış için anlamlıadımlar beklenirdi. Ne yazık ki öyleolmadı. Genel kuruldan çok önce net-leşen Demokratik Emek MeclisiPlatformu (DEMP) - DevrimciSendikal Dayanışma (DSD) ittifakıgenel kurulu demokratik bir tartışmaortamı olmaktan çıkarmak için sayı-sal çoğunluğun bütün olanaklarınıkullanarak, bu en yüksek karar almaorganını bir tiyatroya dönüştürdüler.Bu ittifakın genel kurulun bütünüboyunca devam eden tüzük değişik-likleri gündeminde artık çekilmezhale gelen anti-demokratik tutumlarıörgütün muhasebe yapma, geleceğingörevlerini belirleme ve buna göreorganları seçme olanağının hebaedilmesine yol açtı.

Böyle Olmamalıydı

‘Ben yaptım oldu’ mantığıyla delegele-rin bile haberdar olmadığı, o andakarşı karşıya kaldıkları tüzük değişik-likleriyle Eğitim-Sen’in sorunlarıbırakın çözülmeyi, tartışılmış bileolmaz. Bir oldu bittiye getirilen, yeter-li delege sayısının bile bulunmadığıbir ortamda -elbette haklı bir talepolan- anadilinde eğitimin tekrartüzüğe konulması koltuklara sımsıkıyapışıldığını unutturmak dışında hiç-bir anlam taşımaz oldu.

Kuruluşu sırasında 12 Eylül’le hesap-laşma, solun toparlanması anlamlarıda taşıyan, salt sendikal değil siyasalbir açılım değeri de taşıyan KamuEmekçileri Sendikal Hareketi(KESH), sosyalistlerin gözü önünde,özellikle de onların dağınıklığından

da güç alarak oluşturulmuş bir sendi-kal anlayışıyla DİSK veya TÜRK-İŞbenzeri bir konfederasyona dönüştü-rülmek istenmektedir. Evet isten-mektedir. Özellikle 4688’den sonraörgüt içinde atılan her adım, sınıfmücadelesini okuyamamaktan ya danesnel ortamın yüklediği gerilimler-den çok, bilinçli bir sendikal çizgidenkaynaklanmaktadır.

Yasalcılığa HapsedilenSendikal Mücadele

KESH’in yönetilememesine, yaşadığıçok katmanlı sorunlara, tarihine vekamu emekçilerine yabancılaşması-na dair yapılan her saptamaya yöneti-ci klik, 1990’larda olmadığımızdan,nesnel ortamın zorluğundan yakına-rak sorunu tartışılmaz hale getiriyor.

KESH, özellikle 4688 sayılı yasanınçıkmasının ardından kendini yasalcı-lığa hapsettikçe ve kurucu enerjisinioluşturan meşruluktan koptukçaağırlık kaybına uğradı ve eylemleri-nin ve sözlerinin inandırıcılığı veikna yeteneği azaldı. Ayrıca, meşru-militan çizgi yerine yasalcılığın tercihedilmesi, bağlı olarak, örgütsel ilişki-lerde kolektivite ve dayanışma yerine,bürokratikleşme ve KESH kitlesindenkopma eğilimi güçlendi. Yüz binlerceüyenin ürettiği temsil gücü ve siyasitoplumsal itibar, kolektifle paylaşıl-mak yerine, üyelerden kopuk büro-kratik mekanizmalar yaratan yöneti-ci ekipler tarafından, bir yükselmeimkânı olarak gasp edildi.

Biz biliyoruz ki bizim patronumuzolan TC kendisinde açılan en ufakdemokratik gediği büyük bir güçlekapatmaya çalışacaktır. Kamu emek-çilerinin sendikal mücadelesiyleAnadolu’nun demokratikleşme süreci

iç içedir ve birlikte yürütülmelidir.Yasal hakların içine sıkışmak yerine,sürekli genişleyen bir meşruluk alanıyaratmak gereklidir. Lime lime dökü-len oligarşik rejimin ve tüm rezilliği-ni insanlığın üzerine kriziyle beraberdaha da fazla kusacak olan kapitaliz-min karşısında bir sendikal anlayışyasalcı hat yerine inşa edilmelidir.

Bizim için yöneticiliği, örgüttenkopuk bir kalıcı-egemen hiyerarşiktepe olmaktan çıkarıp, örgüt kolekti-vitesiyle sarmalanmış ve başta geriçağırma hakkı olmak üzere, bir diziönlemle sürekli denetlenen bir sınıfahizmet yeri haline dönüştürmek enacil gereksinimlerimizdendir.

KESH Yeniden Örgütlenmeli

Biz, Toplumsal Özgürlükçü KamuEmekçileri, sendikal harekette yaşa-nan ağır krizin içinde KESH’in önem-li bir devrimci olanak olduğuna inanı-yoruz. Bu olanağın sistematik hata-lar, yönetememe krizleriyle hebaedilmesine göz yumulamaz. Bununiçin KESH’in kendi temelleri üzerin-de bir program etrafında devrimcimilitan kamu emekçileri tarafındanyeniden örgütlenmeye ihtiyacı vardır.Kamu emekçileri yaşadığı mücadeleve direniş tarihiyle yarattığı 4-5 Martdestanlarıyla sınıf hareketinin ilerle-

mesine büyük katkı sunmuştur.Kendi temelleri üzerinde yenidenörgütlenen bir KESH, sınıf hareketi-nin sermaye güçleri karşısında sava-şımında çok daha önemli bir silaholacaktır.

Bugün tek tek yerellerde, sektörlerdeelde edilen kısmi mevzilenmelerin,avantajların, kazanımların KESK’inbu merkezi hattı bu haliyle devamettiği sürece büyük ve anlamlı sonuç-lar doğuramayacağını tespit etmeli-yiz.

Öyleyse bu duruma müdahale edebi-leceğimiz aracı tartışmamız, KESH’ibir yeniden kuruluşa zorlayacak birsendikal birliği gündemimize alma-mız gerekir.

Bütün bu belirlemelerimize uygunolarak KESH’in içinde kamu emekçi-leri sendikal hareketini aşağıdanyukarıya bir yeniden kuruluşa zorla-yacak sendikal açılım/birlik/plat-form oluşturulması çabası içindeolduk ve bundan sonra da olacağız.

Eğitim-Sen Genel Kurulu Sorunlara Çözüm Üretemedi

BİR GENEL KURUL’UN ARDINDAN YA DA İTTİFAK DEMOKRASİSİ

B.AKPOLAT

Sendikal hareketteyaşanan ağır krizin

içinde KESH’in önemlibir devrimci olanak

olduğuna inanıyoruz.Bu olanağın sistematik

hatalar, yönetememekrizleriyle heba

edilmesine göz yumu-lamaz. Bunun için

KESH’in kendi temelleriüzerinde bir program

etrafında devrimcimilitan kamu

emekçileri tarafındanyeniden örgütlenmeye

ihtiyacı vardır. Kenditemelleri üzerinde

yeniden örgütlenen birKESH, sınıf hareketinin

sermaye güçlerikarşısında savaşımında

çok daha önemli birsilah olacaktır.

Kuruluşu sırasında 12 Eylül’le hesaplaşma, soluntoparlanması anlamları da taşıyan, salt sendikal

değil siyasal bir açılım değeri de taşıyan KamuEmekçileri Sendikal Hareketi (KESH), sosyalistleringözü önünde, özellikle de onların dağınıklığından

da güç alarak oluşturulmuş bir sendikal anlayışıylaDİSK veya TÜRK-İŞ benzeri bir konfederasyona

dönüştürülmek istenmektedir.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 14

Page 15: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK GENÇLİK 15HAZİRAN 2011

Bu sene yapılan YükseköğretimeGiriş Sınavı'nda (YGS), öğrencileridoğru cevaplara yönlendirecek şifreuygulaması yapıldığı iddiasıyla başla-yan süreç, önce birkaç ufak tepki ileşekillendi. Daha sonrasında, büyükşehirlerde 5 bini bulan, hemenhemen tüm illere ve yerellere sıçra-yan kitlesel eylemlerle devam etti.

Kitlenin Yapısı

Daha önce, sene başında bazı üniver-sitelerde yapılan kitlesel formasyoneylemleriyle, şekil itibariyle paralellikgösteren bu eylemlerdeki kitleselkatılımın karakteri dikkat çekicidir.Eylemlere katılan kitlenin örgütlen-me formu ve oraya gelen insan tipo-lojisi en geniş temelde ele alabileceği-miz, örgütsel argümanlardan uzak,hatta yer yer “örgüt yok” “rahatlat-maları” ile alana gelen kişilerdenoluşmakta. Fakat gelen kitleyi yalnız-ca böyle değerlendirirsek, oradakidevrimci dinamiği göremez, altınıboşaltırız. Kitleyi sokağa döken enbirincil sebep, uğradığı haksızlığınoluşturduğu meşruluk duygusudur.Meselenin herkes tarafından haksız-lık olarak kabul görmesinin -hatta yıl-larca ona ders çalışmasını telkin edenailesinin bile bu meselede tepki gös-termesinin- meşruluğunu alan birbireyin, oradaki eyleme katılma psi-kolojisini gözden kaçırmamalıyız. Veaslında, liseli alanındaki örgütlenme-lerin de birincil hedefi, kitleleri mağ-dur oldukları meseleler üzerindenharekete geçirmek ve örgütlemekdeğil midir?

Fakat bir şeyi daha atlamayalım,buradaki kitle kendini öyle ya daböyle, bir şekilde mağdur olduğumesele üzerinden harekete geçirmişdurumda. Bu alandaki örgütlü birey-ler, meselenin içine girerken, bu kesi-ti mutlaka dikkate almak durumun-dadır. Meselenin de hassas kısmıburadadır. Eyleme geçmiş bir kitlenin

nabzını iyi tutarak, bireylerin psikolo-jisini gözetmek lazım. Kitlenin“geniş” yapısı ve örgütlülüğe olanyaklaşımı, kitleye dair yaklaşımımızıbelirleyen önemli bir kıstas. Örneğin,kitleye giderken örgütlülüğümüzü nekadar dayatacağız? Nereye kadar engeniş haliyle ortamda bulunacağız?Kitle hareketinin kendiliğindenliğinikabullenmek, bir zamandan sonra,savunduğumuz örgütlü birey olmakıstasına aykırı düşerek bizi “kitlekuyrukçuluğu” denilen zeminesürükleyebilir ki, bu örgütlenmeninönünde ciddi bir engel teşkil eder.

Özneler

Konuyu ele alırken incelediğimiz birboyut kitlenin profili ise, incelenmesigereken bir diğer boyut da kitleyeöncülük etme iddiası taşıyan özneler-dir. En uçtan bize doğru sıralarsakkitle içinde yer alma konusunda, sis-tem içi çatışmada AKP karşısında yeralan ve faşizan bir tonla “ulusalcılığı”temsil eden Türkiye GençlikBirliği’nden (TGB) liselileri bir yanabırakırsak, bu anti-cemaatçi hattayakın duran ve kitle içinde de belli biryer tutan TKP’li liseliler göze çarp-makta. Devam edersek, kadro yapısı-nın ve eylem tipinin militanlığı bakı-mından farklı yanları olmakla bera-ber, Liseli Genç Umut’u da bu kerva-na ekleyebiliriz. Politik hat olarakbelki içeriği daha zengin bir perspek-tife sahip olsalar da, geniş bir etkialanı olan anti-cemaatçi hattın içindevar olmaktadırlar.

Bu politik hat, verilen mücadeleninönünü ve gücünü keser. Peki, ortayakonulan mevcut politik hat bununlamı sınırlı? Tabii ki, hayır. Meseleyisistem sorunu olarak ele almak, kapi-talizmin kendini sürekli yenidenüretmek için eğitim sisteminde uygu-ladığı politikalardan bir tanesi olarakgörmek gerek. Ayrıca meseleyi sağ-lam zemine oturtup, eleştiriyi her

yönüyle koymak da kritik bir yerdeduruyor. Sadece AKP karşıtlığı üze-rinden yürümek, olayı cemaatlereyüklemek uzun erimli verilebilecekbir liseli mücadelesini baltalar. LiseliKıvılcım'ın da içinde bulunduğu Dev-Lis, LÖB, vs ile devam eden Blok, poli-tik hattı sebebiyle, meseleyi dahadoğru ve daha derinlikli ele almakta.Ama bazı istisnai yereller dışında, buhattın temsilcilerinin son yaşanankitlesel eylemlerde yer alışı diğerBlok’a göre zayıf. Bunu eylemlerdeanti-cemaatçi söylemin baskınlığın-dan da anlayabiliriz.

Yeni Dönem

Bu yakalanan ivmenin öncelikle kısavadeli olmaması, tüm örgütlenmele-rin öncelikle başarması gerekenmeseledir. Hükümet, seçim öncesiböyle bir meseleyi elinden geldiğincesoğutma yönünde hamleler yapıyor.Yapılan kitlesel eylemler, YGS sonuç-larının da açıklanmasıyla yerini birbekleyişe bıraktı. Sokağa çıkan kitleyide -tabii ki- bireysel anlamda, yapıla-cak ikinci sınavın kaygısı sardı.Başbakanın, sokağa çıkanlara karşıyaptığı “10 bin kişiyi karşılarınaçıkartırım” hamlesinin böyle birdönemde olması, elbette ki tesadüfdeğil. Bizim yapmamız gereken, böy-

lesi bir hal alan süreci egemenlerin“bozkurt- akkurt” tarışmalarıyla,sakatlamlarına izin vermemek olma-lıdır.

Hem halen şekillenen kitle içinde yeralırken daha müdahil olmalı, hem deöne çıkan hattın kendi hattımız olma-sını sağlamalıyız. Kitlesel eylemlersonrası düşüşe girilen bir dönemde-yiz. Egemenlerin “marjinal” yaftala-malarını en rahat yapabilecekleri birdönem. Oluşan eylemleri arkamızdabir birikim süreci olarak görmeli vesüreci çok iyi idare etmeliyiz. Dahasağlıklı ve uzun erimli bir sonuç ala-bilmek için bunlar mutlak ve gerekli-dir. Yoksa, bu eylemlerin bu taleplerve bu politik hat üzerinde şekillen-mesi, belki hattın savunucularınıdönemsel olarak kazançlı çıkarabilir;fakat bu hat, her an seçim arifesindeAKP karşıtlığını sürdüren burjuvapolitikacılarının ve partilerinin seçimkampanyasına evrilebilir. Bu yönüyleciddi bir tehlike arz ediyor. Ayrıcadaha da kötüsü, süreç tersine işleye-bilir. Salt AKP karşıtlığı ile anti-cema-atçi çizgide ısrarcı olmak ve tıkan-mak, karşı tarafa -AKP’ye- yarayabi-lir. İktidar partisi bu tarz gerilimliişlerin çoğundan kazanımla çıkması-nı bilmiştir. Tüm bunları hesaba kat-malı ve meseleyi önemsemeliyiz.

Kitle hareketinin kendiliğindenliğini kabullenmek,bir zamandan sonra, savunduğumuz örgütlü birey

olma kıstasına aykırı düşerek bizi, “kitlekuyrukçuluğu” denilen zemine sürükleyebilir ki, bu

örgütlenmenin önünde ciddi bir engel teşkil eder.

Kendiliğinden Hareketin İçindeki Devrimci Dinamizmi Görmeliyiz

KİTLESEL LİSELİ EYLEMLERİ ÜZERİNE

BARIŞ ÖZER

Eyleme katılan kitlenin örgütlenme formu veoraya gelen insan tipolojisi en geniş temelde ele

alabileceğimiz, örgütsel argümanlardan uzak,hatta yer yer “örgüt yok” “rahatlatmaları” ilealana gelen kişilerden oluşmakta. Fakat gelenkitleyi yalnızca böyle değerlendirirsek, oradaki

devrimci dinamiği göremez, altını boşaltırız.Kitleyi sokağa döken en birincil sebep, uğradığı

haksızlığın oluşturduğu meşruluk duygusudur.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 15

Page 16: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 201116 DÜNYA

Küresel sermaye grupları arasındakiçatışmalar ve kurulacak yeni denge-ler, artık bölgesel yönelimlerle veduruşlarla şekilleniyor. Bölgesel veküresel çıkarları etrafında öbekleşensermaye grupları, yeni dengeler kur-mak suretiyle sermaye birikimlerinisürdürme eğiliminde.

“Tarihin Sonu” mu?

1980’lerin sonunda Sovyetlerin yıkı-lışıyla, ABD merkezli bir dünya impa-ratorluğu algısı doğmuştu. Süreç F.Fukuyama tarafından dillendirilen“Tarihin Sonu”nun geldiği yanılsa-masına sebep olmuştur. Ancak nesınıflar arası savaşın ne de küreselsermaye arasındaki rekabetin sonbulmadığı kısa sürede anlaşılmıştır.ABD sermayesinin mutlak impara-torluğuna karşı, Avrupa ve Uzakdoğumerkezli sermaye grupları da dünyapazarından pay isteme cüreti göster-miştir. Avrupa Birliği, Fransız-Almanilişkilerinin 1980’lerde geldiği yeniduruma uygun olarak, ABD ile reka-bet edecek bir birlik oluşturma ham-lesidir.

Zamanın Almanya Başbakanı H. Kohlve Fransa Cumhurbaşkanı F.Mitterand, Maastricht Anlaşması’naimza atarak AB projesinin temeliniattılar. 1990’larda J. Chirac ve G.Schröder stratejik ortaklığı sürdürdü.AB, bugüne kadar ABD’ye karşı netbir tutum takınmasa da; ABD’nintökezlediği her yerde inisiyatif alma-ya çalışmış, fırsat kollamıştır. Paris-Berlin ekseni, AB politikalarınınbiçimlenmesinde de dinamo görevigörmüştür.

Önleyici Savaş ya da ABD’ninDünyayı İşgal Planı

Sovyetlerin çöküşünden sonra diken-siz gül bahçesi hayal eden emperya-lizmin başına, 70’lerde başlayanuzun dalga krizi bir karabasan gibiçökmüştür. Yapısal sorunlarını aşa-mayan kapitalizm, krizden çıkışınfaturasını emekçilere ve yoksul halk-

lara keserek bir çıkış bulmaya çalıştı.ABD, 11 Eylül saldırısını bahane ede-rek, “önleyici savaş” adı altında dün-yayı işgal planı hazırlamıştır. Tekbaşına giriştiği işgal planında,Afganistan ve Irak’ta tarihsel dina-miklerin direnişiyle bataklığa saplan-ması, ABD’yi planını revize etmekzorunda bırakmıştır. KuzeyAfrika’dan Ortadoğu’ya yayılan halkhareketleri ABD’nin bölgeyi dizaynprojesini tekrar revize etmeye zorla-mıştır.

ABD’nin Libya müdahalesinde Fransa“öncü rolü” üstlenmiş, Almanya isemüdahaleye temkinli yaklaşarakRusya ve Çin eksenine yaklaşmıştır.AB’de bir çatlak olduğu algısına yolaçan bu gelişmeler, Fransa’nın eksenkayması yaşadığı izlenimi vermiştir.Önümüzdeki dönem belirsizliğinikorusa da, Fransa’nın bu yönelimininsebeplerini kestirmek mümkün.

Avrupa Refahı Batma Noktasında

İlki finans alanında başlayıp üretimalanlarına yayılan ve oradan ülke bat-malarıyla sonuçlanan krizi AB dahayakından hissetmiştir. Art arda ABüyesi ülkeler batma noktasına gelmişve gelmeye devam etmektedir.İrlanda ve Yunanistan’ın ardındanPortekiz’in de batma noktasına gel-mesi, İspanya ve İtalya’nın da batmatehlikesini yaşıyor olmaları, bir andaAB’nin itibarını düşürmüştür. Budurum hem Fransız hem de Almanhükümetlerini zorlayan bir etkiyaratmıştır.

Ülke batmalarına karşı alınan tutum-larda da Almanya ve Fransa arasındafarklılıklar ön plana çıkmıştır.Almanya, AB’nin kuruluşunun örtükniyetini açığa vururcasına, batanülkeleri kurtarmak yerine, pazarlıkedemeyecek bir noktaya gelmelerinibekledi. Bu sayede Alman şirketleribu ülkelerin şirketlerini çok ucuzakapatacaktı. Bu durum 8 büyük grev-le sarsılan Fransız sermayesini çok

rahatsız etmiştir. Çünkü Fransa'nınEkonomi Bakanı C. Lagarde, emekli-lik reformunu protesto eden işçilerinbaşlattığı grevlerin, her gün 200 ila400 milyon avroluk zarara yol açtığı-nı söyledi. Fransız Le FigaroGazetesi, 8 genel grevin ekonomiyefaturasının, 1,6 ila 3,2 milyar avrodolayında olduğunu yazdı. Grevlernedeniyle kimya sanayisinin her gün33 milyon avro, Air France'ın 5 mil-yon avro zarar ettiğini duyurdu.Demiryolları İdaresi’nin zararınınsa30 milyon avro tutarında olduğunuaçıkladı.

Fransa ve ABD İşbirliği!

İkincisi, Fransa geçmişten bu yanaK.Afrika ve Ortadoğu’da daha etkiliolma amacını gütmüştür. 1945 yılın-da Fas’ta, 1937 ve 1952 de Tunus’taişgal ve katliamlara girişmiştir.Cezayir’in bağımsızlığına karşı uzunve kanlı bir savaş yürüten deFransa’dır. Bütün Afrika’da zorbalarıdestekleyen, Bin Ali’yi uçağın kapısı-na kadar götürerek koruyan da.Fransa K.Afrika ve Ortadoğu’da nük-leer bir çatışma yaratma hazırlığında.Fas, Libya, Mısır, S. Arabistan,Cezayir, BAE’leri ile bir dizi nükleeranlaşmalar yapmış durumda. AynıFransa; Afrika içlerinde iç savaş vedarbeler planlarken, diğer taraftanLibya'daki hak taleplerini askerimüdahaleye çeviriyor, iç savaşıkörüklüyor. Suriye'de iç savaş veuluslararası askeri müdahale içinortam hazırlıyor.

Sarkozy, AB’nin genişleme ve büyü-me hamlesini Akdeniz ülkelerini

içine alacak şekilde geliştirmeye çalı-şıyor. Merkel, AB’nin güneye doğru eluzatması fikrine karşı çıkarak,AB’nin doğal etki alanı doğu sınırla-rında kalması gerektiğini savunuyor.Bu durum Fransa’yı ABD’nin K.Afrika ve Ortadoğu’ya müdahale yön-temlerinde ortaklaştırıyor.

AB’deYeni Bloklaşmalara Doğru

Üçüncüsü, Sarkozy’nin yerlerdesürünen prestijini yeniden kazanmaçabasıdır. Ancak Fransa’da 27 Mart’taikinci turu yapılan kanton seçimle-rinde, Cumhurbaşkanı NicolasSarkozy'nin partisi Halk HareketiBirliği (UMP) ağır yenilgiye uğradı.İlk turda da yenilen UMP'nin başarı-sızlığına, Sarkozy'nin ekonomik vesosyal politikalarının yanı sıra Libyasaldırısında oynadığı "öncü rolün" deetkili olduğu ifade ediliyor. UMPyüzde 20 oy alırken, Sosyalist Parti(PS) seçimlerde sıçrama yaparakoylarını yüzde 35'e çıkardı. Öte yan-dan aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN)’deyüzde 12'yle oylarını artırmış oldu.Aşırı sağ Fransa’da da yükselişe geç-miş durumda.

Fransa’nın, Libya müdahalesindeABD ve İngiltere ile ortak operasyonyürütmesi, AB projesinde olası birçatlağın göstergesi gibi görünüyor.Şu an çok belirgin olmasa da,Almanya’nın Rusya, Çin, Hindistan veİran ile birlikte operasyona temkinlibir tutum takınması da yeni bir blok-laşmanın habercisi durumunda. Bugelişmelerin önümüzdeki dönemyansımalarını göreceğiz.

AB’DE ÇATLAK! FRANSA’DA EKSEN KAYMASI MI YAŞANIYOR?

Fransa, Libya Müdahalesinde ABD ve İngiltere ile Ortak Operasyon Yürüttü

M. LATİF

Fransa’nın, Libyamüdahalesinde ABD ve

İngiltere ile ortakoperasyon yürütmesi, AB

projesinde olası birçatlağın göstergesi gibi

görünüyor. Şu an çokbelirgin olmasa da,

Almanya’nın Rusya, Çin,Hindistan ve İran ile bir-

likte operasyona temkinlibir tutum takınması da

yeni bir bloklaşmanınhabercisi durumunda.

Sarkozy, AB’nin genişleme ve büyüme hamlesiniAkdeniz ülkelerini içine alacak şekilde geliştirmeyeçalışıyor. Merkel, AB’nin güneye doğru el uzatması

fikrine karşı çıkarak, AB’nin doğal etki alanı doğusınırlarında kalması gerektiğini savunuyor. Bu

durum Fransa’yı ABD’nin K.Afrika ve Ortadoğu’yamüdahale yöntemlerinde ortaklaştırıyor.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 16

Page 17: TO-Gazete-38/10

Arap Baharı Libya’dan sonraSuriye’de de kana bulanmış durumda.18 Mart’ta duvarlara yazı yazdıklarıgerekçesiyle 15 öğrencinin gözaltınaalınması Deraa kentinde fitili ateşle-mişti. Öğrencilerin serbest bırakıl-masını isteyen protestoculara polisinsert müdahalesi sonrası halk 48 yıllıkbaskı rejimine karşı isyan ateşiniyakmış durumda.

Rejim karşıtları, siyasi tutuklularınserbest bırakılması, olağanüstü halyönetiminin son bulması ve demo-kratik reformların yapılması taleple-rini ön plana çıkararak sokakları dol-durdu. Deraa’da başlayan protestolarçok hızlı bir biçimde Laskiye, Şam,Hama ve Humus kentlerine yayılmışdurumda. 40 yıllık tarihinin en ciddikrizlerinden biriyle karşı karşıya olanBaas rejimi, muhalefetin azmini kır-maya çalışmak için, ordu birlikleri dedâhil olmak üzere tüm güvenlikbirimlerini devreye soktu. Güvenlikgüçlerinin silahlarından çıkan kur-

şunlarla resmi rakamlara göre şu anakadar 300’den fazla insan yaşamınıyitirdi. Buna rağmen gösterilerindevam etmesi Suriye yönetimine geriadım attırdı. 48 yıllık olağanüstü halkaldırılırken Esad’ın reform ve demo-kratikleşme vaatlerine rağmen halkayönelik baskılar artarak devam edi-yor. Öyle ki Şam’ın kuzeyindekiHumus kentinden güneyde Martayında ilk protestoların patlak verdi-ği Deraa'ya kadar Suriye toprakları-nın muazzam bir bölümü, askeri birbölgeyi andırıyor artık.

Ama bu yaşananlar, Suriye'de büyükolasılıkla tanık olacağımız katliamınsadece habercisi. Mevcut lider BeşarEsad'ın babası, eski cumhurbaşkanıHafız Esad da 1982 yılında Hama'daMüslüman Kardeşler'in önderliğinde-ki muhalif güçlere karşı aynı taktiğikullanmıştı. Seçkin hükümet birlikle-rinin tek kelimeyle dümdüz ettiğikentte, 10 bin kadar Suriyeli can ver-mişti.

Baas yönetiminin halka karşı yönelt-tiği şiddet, eylemlerin kuzeydoğudakiKürt kentlerinden güneydeki kentle-re kadar tüm ülkeyi sarmasına sebepoldu. Bir yandan reformlar yaparakdemokrasi havarisi kesilen, diğeryandan halka karşı gerçek mermilerkullanılmasına izin veren Esad yöne-timi için de “çanlar çalmaya başlamış-tır”.

Suriye diğer Arap ülkelerinde olduğugibi çok farklı mezheplerin bir aradaolduğu bir ülke. Onu diğerlerindenayrı kılansa mezhepler arası çatışma-ya kolay girebilecek kırılgan bir yapı-ya sahip olması. Suriye’de nüfusunyüzde 60’ı Sünni ve yüzde 10’uHıristiyan olmasına karşın ülke Alevi(Nusayri) bir azınlık tarafından yöne-tiliyor. Esad rejimi Sünni Şam burju-vazisiyle sıkı bir ittifak kurmuşdurumda. Ayrıca nüfusun bir bölü-münü, Suriye uyruklu olmayanönemli bir Kürt azınlığı oluşturuyor.

Devam eden ekonomik krizle iflasnoktasına gelen Suriye, aşırı nüfusartışı, baskıya dayalı otoriter yönetimanlayışıyla batma noktasına gelenülkelerden biri. Bu durum -her nekadar Esad yönetimi yaşananların dışkaynaklı olduğunu iddia etse de- dire-nişe katılanların profilini açığa çıka-rıyor: Yıllardır baskı, yoksulluk veişsizlikten çeken emekçiler, insanhakları eylemcileri, orta sınıf mesleksahipleri ve güçlü bir örgütlenmeyesahip Müslüman Kardeşler.

Öte yandan Suriye rejimine Alevi veHıristiyanlar, Dürziler ve geçen yıllariçerisinde rejimin iktidar yapısı içineçekilen -az sayıdaki- Sünniler gibiazınlıktaki gruplar destek veriyor.

Sünni, Alevi, Kürtlerin de dahil olduğu100'ü aşkın Suriyeli entelektüel, 26Nisan da katliamları ve gaddar uygu-lamaları kınayan bir dilekçeye imzakoydu. Esad yönetimi şayet 50 yıllıkBaas rejiminde bir değişikliğe gitmezya da gidemezse yönetimde kalmasıçok zorlaşacaktır.

Ordunun devreye girmesi ve halkakarşı silah kullanımı isyanı büyütmüşdurumda. Ordunun yönetim kademe-si Nusayri olmasına rağmen alt kade-melerinde Sünniler çoğunlukta. Halkakarşı silah kullanımı artarsa orduiçindeki bu kesimin saf değiştirmeolasılığı yüksek görünüyor.Hıristiyanların dengelerin değişmesihalinde Esad yönetimine karşı gele-ceği öngörülebilir.

Öte yandan Kürtlerin Suriye’dekidirenişte Esad yönetimine karşımuhaliflerin yanında yer almasıTürkiye egemenlerini de tedirginetmiş durumda. Irak’ta ortaya çıkanyeni -parçalı- statüden sonra,Suriye’nin toprak bütünlüğününbozulma ihtimali TC’de ciddi birkaygı yaratıyor.

Ortadoğu’yu dizayn yolunda demok-rasi havarisi kesilen ABD ve AB,Suriye’de yaşanan gelişmeleri fırsatadönüştürme hamleleri yapıyor.Mısır’ın arabuluculuğuyla Hamas veEl Fetih’in anlaşmasını sağlayan ABD,Hamas’ın yönetim merkezininŞam’dan Katar’a aktarılmasının kara-rını aldırttı. Böylelikle Hamas kartıABD’ye geçmiştir. Bu İran- Suriye-Lübnan Hizbullahı-Hamas aksınaindirilmiş bir darbedir. Öte yandankendi iç sorunlarıyla bunalan Esadyönetimi sistem içerisine çekilmeyeikna edilirse hem İran’ın yalnızlaştı-rılması hem de Hizbullah’ın silahsız-landırılarak sistem içerisine çekilme-si hesaplanıyor.

Tüm bu gelişmeler ‘Arap Baharı’nınSuriye dominosunun kaderini belir-leyecek gibi gözüküyor. GönlümüzArap halklarının haklı mücadelesinin,özgürlük ve demokrasi taleplerininbaşka bahara kalmaması ve tüm dün-yanın özgürlük meşalesini tutuştur-masından yana.

21.5.2011

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK DÜNYA 17HAZİRAN 2011

ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ BAŞKA “BAHAR”A KALMASIN

Suriye Dominosu: İran-Suriye-Lübnan Hizbullahı-Hamas Aksı Kırılabilir

Devam eden ekonomik krizle iflas noktasına gelen Suriye, aşırı nüfusartışı, baskıya dayalı otoriter yönetim anlayışıyla batma noktasına gelen

ülkelerden biri. Bu durum -her ne kadar Esad yönetimi yaşananların dışkaynaklı olduğunu iddia etse de- direnişe katılanların profilini açığa

çıkarıyor: Yıllardır baskı, yoksulluk ve işsizlikten çeken emekçiler, insanhakları eylemcileri, orta sınıf meslek sahipleri ve güçlü bir örgütlenmeye

sahip Müslüman Kardeşler.

40 yıllık tarihinin en ciddi krizlerinden biriyle karşı karşıya olan Baas rejimi,muhalefetin azmini kırmaya çalışmak için, ordu birlikleri de dâhil olmak

üzere tüm güvenlik birimlerini devreye soktu. Güvenlik güçlerininsilahlarından çıkan kurşunlarla resmi olmayan rakamlara göre şu ana kadar

300’den fazla insan yaşamını yitirdi. Buna rağmen gösterilerin devam etmesiSuriye yönetimine geri adım attırdı.

M. RAMAZAN

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 17

Page 18: TO-Gazete-38/10

Tunus ve Mısır isyanı ve yaşanmaktaolan devrimci süreç, Arap coğrafya-sında sarsıcı etkiler yarattı. Yarımasırdan beri süren bölgedeki bütünstatükolar bu gelişmelerden etkilen-di. Arap halklarının kendi kaderleriniellerine alma çabası ve arayışları hız-landı. Grevler, direnişler, sokak gös-terileri, sokak savaşları ve kitle hare-ketleri yaygınlaştı. Bu toplumsal devi-nim bazı ülkelerde diktatörlerin ala-şağı edilmesine, bazı ülkelerde isehükümet değişikliklerine yol açacakboyuta ulaştı. Kitle mobilizasyonusalınımlı bir tarzda halen devam edi-yor.

Bugün ihtilalin ruhu Arap coğrafyası-nın üzerinde kendini hissettiriyor.Her devrimci süreç salınımlı, gel-gitli,yükseliş ve düşüşleri içinde taşıyan,kaotik bir süreçtir. Devrim ve karşıdevrim sarmalı bu kaotik sürecindoğal bir parçasıdır. Bugün Arap coğ-rafyasında bir yanıyla devrimci süre-cin bütün zenginlikleri açığa çıkar-ken, öte yandan farklı karşı devrimcioperasyonlarla bu süreç kırılmaya vebloke edilmeye çalışılıyor.

Libya’ya Yönelik EmperyalistMüdahale

Yaşanan konjonktürde Bahreyn’inSuudi Arabistan tarafından açık işgalive Libya’ya yönelik emperyalist

müdahale, özünde Arap devrimlerinibloke etmeyi ve kapitalist stabilizas-yonu hedefliyor.

Emperyalist açık işgalin gündemdetutulduğu Libya müdahalesi, üçboyutta ele alınabilir:

1. Boyut; Arap devrimlerinin önünükesmek ve kapitalist stabilizasyonusağlamaktır. Mısır ve Tunus ayaklan-malarıyla başlayan devrimci sürecinKuzey Afrika’nın bütününde, Arapyarımadasında, Ortadoğu’da, hattaFildişi gibi Kıta Afrikası’nda yayılmaolasılığı emperyalist-kapitalist siste-mi harekete geçirdi.

Özellikle Mısır’da “kontrolsüz” kitle-ler, Müslüman Kardeşler kadar, libe-ral burjuvaziyi de ürküttü. MüslümanKardeşler ordu kontrollü “yeni”rejimle hızla uyum sağladı. Ordudansonra en önemli siyasal güç olarakkendini konumlandırmaya çalıştı.Liberal burjuvazi de devrim korku-suyla ordu eksenli yeni düzenlemele-re onay verdi.

Mısır’da yalnızca işçi sınıfı kontroledilemiyor. Mısır ordusu, Mübareksonrası grevleri ve işçi direnişlerinifiilen engellemeye çalıştı. İşçi sınıfınıher şart altında etkisizleştirmeyiamaçladı. Bu yönde MüslümanKardeşler’in sokaktan çekilmesi, libe-ral burjuvazinin benzer politikalargeliştirmesi Mısır’da düzeni yenidentesis etmeye yöneliktir. Mısır’dayaşananlar devrimden çıkarı olan teksınıfın işçi sınıfı olduğunu bir kezdaha gösterdi, diktatörlüğe karşı daistikrarlı bir mücadeleyi yalnızca işçisınıfının yürütebileceğini ortayakoydu.

Tunus’taki devrimci süreç ise kendiözgünlüğünde ve salınımlı bir şekildedevam ediyor. İsyan günlerinde orta-ya çıkan halk savunma komiteleridaha sonra devrimi savunma komite-lerine dönüştü ve ulusal düzeydeDevrimi Savunma Konseyi adıylakoordine oldu. Bu komiteler ve kon-sey yapılanması kitlelerin özörgüt-lenmeleridir. Tunus’ta Devrimi

Savunma Konseyi ve işçi komitelerifiilen ikinci iktidar gibi hareket edi-yor. Muazzam bir toplumsal meşrui-yete ve güce sahip; ne var ki, buörgütlenmelerin iktidarı alma gibihedefleri bulunmuyor.

Tunus’da yaşanan fiili iktidar duru-munun, bazı kapitalist rasyonalizas-yon uygulamalarıyla bitmesi iştenbile değildir. Rejimin gerçekleştirece-ği restorasyonlar özyönetim organla-rını hızla işlevsizleştirebilir.

Kısaca Mısır ve Tunus’ta, farklımetodlarla olsa da, düzenin yenidentesis edilmesi yönünde politikalaruygulanmaktadır.

Devrimci dalganın Bahreyn’de açıkişgalle kırılmak istenmesini Libya’yayapılan askeri müdahale izledi.Kolektif karakterli bu emperyalistmüdahale, Arap devrimlerinin farklıkarşı-devrimci metodlarla engellen-mesinin bir pratiği olarak öne çıktı.

Mısır ve Tunus’ta statükonun reviz-yonu şeklinde biçimlenen gelişmeler,Bahreyn’de açık işgal, Libya’daemperyal müdahale şeklinde kendinidışa vurdu. Bu üç karşı-devrimci tak-tik tekno-ideolojik bombardımanlarlatakviye edildi. Benzer adımlarFildişi’nde de hayata geçirildi.

2. Boyut; jeo-politik faktördür.Libya’nın kontrolü bir anlamdaAkdeniz’in kontrolüdür. Aynı zaman-da Libya, Afrika’ya açılan bir kapıdır.Kapitalizmin yapısal krizi emperya-list özneler arasında hegemonya kri-zini ve “savaşlarını” keskinleştirdi.Özellikle Çin’in ataklarını bloke etme-ye çalışan ABD, İngiltere ve Fransa,Libya’ya askeri müdahaleyle önemlibir hamle gerçekleştirdi. Çin, enerjiihtiyacının büyük bir kısmınıOrtadoğu’dan karşılıyor. Son dönem-lerde Afrika’ya ciddi sermaye ihracıyaptı ve önemli yatırımlar gerçekleş-tirdi. Ayrıca Rusya bölgesel nüfuzunuyaymak için Akdeniz’de kendine sıç-rama alanları arıyor. Bu yöndeKaddafi’yle temaslar kurdu. Kaddafirejimi Rusya’nın arayışlarına olumluyanıt verdi. Rusya aynı zamanda (Çingibi), Libya’nın en önemli silah kay-naklarından biridir. Emperyalistmüdahale başta Anglo-sakson koalis-yona ve Fransa’ya önemli hamlelerkazandırdı. Bir yandan Çin’in hemLibya, hem de Afrika’daki ataklarıdarbe yedi, öte yandan hızla gelişenRusya-Libya ilişkileri bloke edildi.

3. Boyut; petro-politiktir. Libyamuazzam ve son derece kalitelidoğalgaz ve petrol rezervlerine sahip-tir. 1,5 trilyon metreküplük doğalgazrezervinin yanı sıra 50 milyar varil-lik petrol rezervi bulunuyor. LibyaAvrupa’nın en önemli petrol tedarik-

HAZİRAN 201118 DÜNYA TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK

Bugün ihtilalin ruhu Arap coğrafyasının üzerindekendini hissettiriyor. Her devrimci süreç salınımlı,

gel-gitli, yükseliş ve düşüşleri içinde taşıyan,kaotik bir süreçtir. Devrim ve karşı devrim

sarmalı bu kaotik sürecin doğal bir parçasıdır.VOLKAN YARAŞIR

Bölge halklarının isyan ve ayaklanma atakları Libya’daki isyanı besleyecek veşekillendirecektir. Bugün Arap devrimleri Arap alt sınıflarının arayışlarının

simgesi oluyor. Yaygın kitle mobilizasyonu gerçekleşiyor. Bütün bu gelişmelerArap halklarının kendi kaderlerini ellerine alma çabasıdır. Arap halklarının

ihtilalin ruhuyla kuşanmasıdır.

Libya Ekseninde Mısır, Tunus ve Bahreyn

KUZEY AFRİKA’DA DEVRİM VEKARŞI DEVRİM SARMALI

Libya

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 18

Page 19: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK DÜNYA 19HAZİRAN 2011

çileri içinde yer alıyor. 21. yüzyılın ilkyarısında petrol paniğinin gerçekleş-me olasılığı ve petrole bağlı kapitalistgelişmenin taşıdığı risk, emperyaliz-min petro-politik hamlelerini gün-demde tutuyor. Libya’ya yönelikemperyalist müdahalenin belirleyiciyönlerinden birini de petro-politikfaktörler oluşturuyor. Libya, petrol vedoğalgaz kaynaklarının kontrolü aynızamanda Afrika’daki kıymetli maden-lerin, enerji kaynaklarının ve yolları-nın, kıymetli topraklarının kontrolüanlamı taşıyor. Bu yönüyle Libya’yamüdahale önümüzdeki dönemde kay-nak savaşlarının hızla yaygınlaşaca-ğının bir göstergesi oluyor.

BOP’un Yeni Evresi

ABD hegemonyasını restore etmekyönünde belirleyici hamlesiniOrtadoğu’da yaptı. Ortadoğu’nunyeniden dizaynını içeren bu hamleBOP’la kendini en konsantre biçimdeifade etti.

11 Eylül sonrasında Irak veAfganistan’a yapılan müdahaleyle busürecin önü açıldı. ABD, BOP’unbirinci evresi diye tanımlayabileceği-miz dönemde imparatorluk projesinebağlı olarak yoğun ve sistemli açıkşiddet politikaları uyguladı. FakatIrak halkının direnişi karşısında acizkaldı. Böylece BOP’un birinci evresiişlevsizleşti. Bu gelişme üzerinediğer emperyalist güçlerle ortakhareket etmeye başlayan ABD,BOP’un ikinci evresi diye tanımlaya-cağımız açık zor ve ideolojik zoru bir-likte kullandı. BOP’un bu evresi dekadim bir uygarlık olanMezopotamya uygarlığı karşısındasökmedi. Ardından CondolizzaRice’ın sözleriyle ifade edilen, BOP’unüçüncü evresi olan “yaratıcı kaos”aşamasına geçildi. Yaratıcı kaosOrtadoğu halklarının eklem yerlerin-

den kırılarak, mikro devletler oluştu-rulması ve makro tahakkümün bumikro devletler üzerinden kurulmasıyönündeki bir adımdı. Bir anlamdaOrtadoğu’nun Balkanlaştırılmasıydı.Bu yönde Irak, etnik ve mezhebipolarizasyona tabi tutuldu ve Irak fii-len üç mikro devlete bölündü. Benzeroperasyon Filistin’de de gerçekleşti-rildi. Filistin, Hamas’ın ve El Fetih’inkontrolünde iki mikro devlete ayrıldı.Obama’nın iktidara gelmesi ABD’ninyeni bir konseptle hareket etmesineyol açtı. ABD, BOP’un dördüncü evre-si diye de tanımlayabileceğimiz “akıl-lı güç” politikalarıyla hem yıpranmış-lığını engellemek, hem de kendineyönelik reaksiyonları sönümlendir-mek istedi. Gücü daha rafine ve sis-temli kullanmayı hedefledi. Açık işgalpolitikalarını her zaman devredetutarak, bölgede yeni lejyonerler veaktif taşeronlar yarattı.

Kuzey Afrika’daki isyan ve ayaklan-malar ve bu devrimci dalganınOrtadoğu topraklarına hızla yayılmasıABD’nin bölgede yeni bir hamleyapma ihtiyacını doğurdu. ABD birnevi BOP’un evrelerini konsantreeden askeri, politik ve kültürel strate-ji izlemeye başladı. “Yaratıcı kaos” ve“Akıllı güç” politikalarını harmanla-yarak, bir anlamda BOP’un beşincievresini ifade eden adımlar atmayabaşladı. ABD’nin hedefi hegemonya-sını yeniden restore etmektir. ABDkaynak savaşlarına göre yeni ittifak-lar oluşturuyor. Bazen kolektif-emperyal müdahaleler gerçekleştiri-yor. Bu evrede açık işgal politikalarıyanında (Libya’da gündemde tutul-maktadadır) kapitalist entegrasyonuyeniden kuracak veya derinleştirecekrejim restorasyonu (Mısır’da büyükoranda gerçekleştirdiği, Tunus’da dayapmaya çalıştığı gibi) politikalarınıve gereğinde aktif taşeronlarını ve

lejyonerlerini (Suudi Arabistan’ınBahreyn’i işgali gibi) devreye soku-yor.

Bugün Libya’ya yönelik emperyalistmüdahale açık işgalle derinleştirilebi-lir. Libya müdahalesi küreselBalkanlaştırma taktiklerinin biradımı olabilir. Libya Trablus, Berkave Fizan olmak üzere üç bölgedenoluşuyor. Libya isyanı sürecindeLibya’nın aşiretler temelinde Doğuve Batı olarak ikiye bölünmüş hali dedüşündürücüdür. Balkanlaştırarakmikro devletler kurma ve bunun üze-rinden makro tahakkümünü inşaetme gündeme sokulabilir. Bu Libyahalkı için ölüm, açlık ve yeni kölelikdemektir.

Ömer Muhtar Geleneği

Bu katastrofik riske rağmen emper-yalistler arası hegemonya krizi vedünyanın çok kutupluluğu, birçokbeklenmeyen gelişmelere yol açabi-lir.

Libya’da Kaddafi rejimine karşı başla-yan isyan, yukarıda belirttiğimizhamleleri boşa çıkarabilir. Libyaisyanı Arap devrimlerinin bir parçasıolarak şekillendi. Libya isyanının

içinde değişik siyasal güç ve yapılan-malar bulunuyor. Hareketin içindebazı grupların ABD işbirlikçisi olduğubiliniyor. Ayrıca ülkenin kabile yapı-sı, ABD’nin müdahale ve operasyonolasılıklarını artırıyor. Bütün bu zaafve geri noktalarına rağmen Libyaisyanı önem taşımaktadır. Bu isyanınÖmer Muhtar geleneğine yaslanmasıve Libya halkının kolektif belleğindeanti-sömürgecilik bilincinin bulun-ması süreci çok farklı kılabilir.

Bölge halklarının isyan ve ayaklanmaatakları Libya’daki isyanı besleyecekve şekillendirecektir. Bugün Arapdevrimleri Arap alt sınıflarının ara-yışlarının simgesi oluyor. Mısır veTunus işçi sınıfı devrimci bir süreciniçinde yer alıyor. Tunus’ta ikili iktidarpratikleri ve özyönetim deneyimleriyaşanıyor. Ürdün’de kitleler ellerinealdıkları ekmeklerle simgesel biçim-de rejimle aralarındaki kırmızı sınırıçiziyor. Yemen’de ve Bahreyn’demezhebi görünüme rağmen tam birsosyal patlama yaşanıyor. Yaygınkitle mobilizasyonu gerçekleşiyor.Bütün bu gelişmeler Arap halklarınınkendi kaderlerini ellerine alma çaba-sıdır. Arap halklarının ihtilalinruhuyla kuşanmasıdır.

Kuzey Afrika’daki isyan ve ayaklanmalar ve budevrimci dalganın Ortadoğu topraklarına hızla

yayılması ABD’nin bölgede yeni bir hamle yapmaihtiyacını doğurdu. ABD bir nevi BOP’un evrelerini

konsantre eden askeri, politik ve kültürel stratejiizlemeye başladı. “Yaratıcı kaos” ve “Akıllı güç”

politikalarını harmanlayarak, bir anlamda BOP’unbeşinci evresini ifade eden adımlar atmaya

başladı.

Bugün Libya’ya yönelik emperyalist müdahale açıkişgalle derinleştirilebilir. Libya müdahalesi küreselBalkanlaştırma taktiklerinin bir adımı olabilir. LibyaTrablus, Berka ve Fizan olmak üzere üç bölgedenoluşuyor. Libya isyanı sürecinde Libya’nın aşiretlertemelinde doğu ve batı olarak ikiye bölünmüş halide düşündürücüdür. Balkanlaştırarak mikro devletlerkurma ve bunun üzerinden makro tahakkümünüinşa etme gündeme sokulabilir. Bu Libya halkı içinölüm, açlık ve yeni kölelik demektir.

Tunus

Tunus Libya sınırı...

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 19

Page 20: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 201120 DÜNYA

Arap Baharının getirdiği esintilerOrtadoğu’da etkilerini sürdürmeyedevam ediyor. Yemen ve Suriye’deiktidar karşıtı gösteriler egemenlerinher türlü baskı ve zulmüne karşıdevam ederken, diğer taraftanOrtadoğu’nun kanayan yarasıFilistin’de El Fetih ile Hamas 4,5 yıllıksavaşın ardından Batı Şeria veGazze’nin yönetimini tek hükümetaltında toplayacak uzlaşma anlaşma-sını imzaladılar.

Hamas-El Fetih Anlaşması

Yapılan anlaşmayla El Fetih veHamas birlikte geçici hükümet kura-rak, Filistin’i gelecek yıl gerçekleştiri-lecek devlet başkanlığı ve parlamentoseçimlerine taşıyacaklar. 2006 yılındayapılan seçimlerden Hamas büyükbir zaferle çıkarak yönetime gelmişti.Fakat İsrail’in baskı ve kışkırtılmalarısonucunda El Fetih ve Hamas arasın-da çatışmalar çıkmış, bunun sonu-cunda El Fetih Batı Şeria’da, Hamas daGazze’de kendi yönetimini kurmuştu.Şimdi 2006 yılından beri yapılmayanseçimlerin yapılması planlanmakta-dır.

Bu anlaşmanın imzalanması İsrailtarafından “barış” sürecine vurulmuşağır bir darbe olarak nitelendirilir-ken, Arap ve Filistin kamuoyundabüyük bir sevinçle karşılandı. İslamKonferansı Teşkilatı da anlaşmayıdestekledi.

Diğer yandan, bu anlaşmanın imza-lanmasına ev sahipliğini ise Mısır’ınbaşkenti Kahire yaptı. Mübarekyönetiminin gitmesinin ardından olu-şan yeni Mısır’ın Ortadoğu’daki poli-tikalarının değişik olacağına dair ilksinyalleri veren bu adım, Mısır’ınönümüzdeki süreçte Ortadoğu’dakipolitik süreçlerde daha fazla inisiyatifalacağını gösteriyor.

Bu anlaşmayla birlikte, Mübareksonrası Mısır’ın büyük ihtimalle yeni

firavunu olacak olan MüslümanKardeşler ile Hamas’ın küresel oyunsahasına çekilmesi hedeflenmekte-dir. Nitekim önümüzdeki Eylül ayın-da BM Genel Kurulu’nda El Fetih’inkontrolündeki Filistin Yönetimi’nintek taraflı olarak Filistin’in “bağım-sızlığı”nı ilan etmesi ve bazı devletler-ce de bunun kabul edilmesi bekleni-yor. Hamas da bu sürecin dışındakalıp tecrit olmamak için, geçtiğimizEylül ayından itibaren başta El Fetiholmak üzere diğer Filistinli örgütler-le görüşmeler yaparak adımlarınısıklaştırmıştı zaten. Fakat bu anlaş-manın imzalanmasında, Hamas ve ElFetih’in kendi iç ve dış zorunluluklarıkadar önemli olan diğer bir faktör ise15 Mart eylemiyle kendini gösterenFilistin halkının birlik ve mücadeleisteği ile Filistin Halk KurtuluşCephesi’nin (FHKC) yükselişidir.

15 Mart Eylemi

Filistinli gençlik grupları,Filistin’deki bölünmüşlüğe son ver-mek amacıyla 15 Mart’ta Gazze veBatı Şeria’da barışçıl bir eylem çağrı-sı yaptılar. Bu gençlik grupları, bütünFilistinlileri birleştirecek FilistinUlusal Konseyi’nin seçilmesini,Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ)yeniden yapılandırılarak bütünörgütleri kapsamasını, İsrail ile işbir-liğinin sona erdirilmesini ve Filistinzindanlarında tutulan Filistinli siyasitutsakların serbest bırakılmasını iste-yerek meydanlara çıktılar.

Başta FHKC olmak üzere Filistinli solörgütlerin desteklediği eylemeHamas ilk başta karşı çıktıysa da,Gazze’deki halkın ilgisine ve 300 binkişiye varan katılıma sessiz kalama-yarak eyleme katıldı. Fakat eylemesadece Filistin bayraklarıyla katılın-ması çağrısına uymayarak yeşil bay-raklarıyla eylemi kendine mal etmeyeçalışan Hamas’a eylemciler tepki gös-terdiler ve Meçhul AskerMeydanı’ndaki gösteriyi El-HatibMeydanı’na taşıdılar. Bunun üzerineHamas, akşam saatlerinde meydandakalmak isteyen eylemcilere müdahaleederek öfkesini dışa vurdu.

Batı Şeria’da, Gazze’deki kadar kitle-sel olmamakla birlikte baştaRamallah olmak üzere Beytüllahim,Cenin ve Nablus’ta 15 Mart eylemigerçekleştirildi. El Fetih yönetimi deHamas’tan aşağı kalmayarak, mey-danda kalmak isteyen eylemcileremüdahale etti.

15 Mart eylemleri etkisini hemengösterdi ve Hamas Hükümeti’ninBaşbakanı İsmail Haniye, El Fetih’iherhangi bir yerde “hemen” birgörüşmeye davet etti.

FHKC ve 3. Cephe

Filistin bayrağının ve mücadelesinin“kızıl”ını oluşturan FHKC, Hamas’ınve El Fetih’in gölgesinde kalma duru-muna son yıllarda yükselen mücade-lesiyle son veriyor.

2006 yılında yapılan seçimlerde 42

bin oy alan FHKC, 29 Mayıs 2008’dede Filistin Demokratik KurtuluşCephesi ve Filistin Halk Partisi ilebirlikte Filistin mücadelesinde üçün-cü bir cephe oluşturmak amacıyla,Filistin Sol Cephesi'ni kurmak içinbir inisiyatif oluşturdu. 2009 yılındaise kuruluşunun 42. yılı dolayısıyla,70 bin kişinin katıldığı “Zafere KadarBirlik, İnat, Direniş” sloganıylaGazze’de bir miting düzenledi.

FHKC’nin bu yükselişi gözlerden kaç-madı ve El Fetih FHKC’nin tekrarFKÖ’ye alınması için Aralık 2010’dagörüşmelere başladı. Bununla birlik-te FHKC üyelerine yönelik baskılar vetutuklamalar tüm hızıyla devam etti.

Bu süregelen yükselişin kendisiniFHKC’nin en büyük destekçilerindenolduğu kitlesel 15 Mart eylemlerindegöstermesi üzerine İsrail de FHKC’yeyönelik baskılarına ve tutuklamaları-na hız verdi. İsrail BaşbakanıNetanyahu’nun “Bayramlarımız biterbitmez Batı Şeria ve Gazze’deFHKC’yi bitireceğiz” açıklamasıylabirlikte, FHKC’nin birçok üyesi veönde gelen liderleri Ahmet Katamış,Nasır Abuhadır ve Abir Abuhadırtutuklandı.

Küresel ekonomik krizle etkisinidaha da duyuran yoksulluk, seneler-dir süren İsrail zulmü ve ArapBaharının saçtığı umut tohumlarıFilistin halkını emeğin, özgürlüğün,direnişin üçüncü cephesine yönlen-diriyor.

Önümüzdeki Eylül ayında El Fetih’in kontrolündeki Filistin Yönetimi’nin tektaraflı olarak Filistin’in “bağımsızlığı”nı ilan etmesi ve bazı devletlerce de

bunun kabul edilmesi bekleniyor. Hamas da bu sürecin dışında kalıp tecritolmamak için, başta El Fetih olmak üzere diğer Filistinli örgütlerle görüşmeler

yaparak adımlarını sıklaştırmıştı zaten. Fakat bu anlaşmanın imzalanmasında,diğer bir faktör ise 15 Mart eylemiyle kendini gösteren Filistin halkının birlik

ve mücadele isteği ile Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) yükselişidir.

Filistin Solu Yükseliyor, Halk Filistin’in Birliğini İstiyor

FİLİSTİN’E BAHARI GETİRECEK OLAN HALKIN BİRLEŞİK MÜCADELESİ

C. MALATYA

Küresel ekonomik krizleetkisini daha da duyuran yoksulluk,senelerdir süren İsrailzulmü ve ArapBaharının saçtığı umuttohumları Filistin halkınıemeğin, özgürlüğün,direnişin üçüncü cephesine yönlendiriyor.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 20

Page 21: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK DÜNYA 21HAZİRAN 2011

Geçtiğimiz günlerde Mısır’ın arabulu-cuğuyla bir araya gelen El Fetih veHamas birlik hükümeti için anlaşmaimzaladı. Anlaşma El Fetih veHamas’ın yanı sıra 13 Filistinli gru-bun imzasını taşıyor. Anlaşma gere-ğince Filistin bir yıl içerisinde genelseçimlere gidecek, ancak o zamanakadar geçici bir hükümet kurulacak.

Yaşanan bu gelişme bölgesel denge-leri çok derinden etkileyecek biröneme sahip. Bunun da K. Afrika’dabaşlayıp, oradan Ortadoğu’ya yayılanhalk hareketlerinin sonucunda orta-ya çıktığını söylemek mümkün. Busayede hem bölgesel hem de küreselilişkiler gözden geçirilerek, küreselsermaye tarafından yeniden dizaynediliyor. Küresel sermayenin yöne-limlerine uygun olarak, kısmi deği-şiklikler yapılarak bölgesel projelerdevreye sokuluyor.

Mısır Yeniden Bölge Lideri

ABD ve AB’nin bölgesel gelişmeler-den sonra Filistin sorununda somutadım atmaları bekleniyordu. Bu adım,hem Hamas’ın yeni oluşturulacak sis-temin içine çekilmesi, hem kendiprestijlerini düzeltme hem de gittikçemanevra alanı daralan İsrail yöneti-minin terbiye edilmesinde bir mani-vela görevi görmektedir.

Anlaşmanın Mısır’ın arabuluculuğuy-la yapılmış olması, geçirdiği çalkantı-lı döneme rağmen Mısır’ın yenidenbölgenin liderliğini ele geçirdiğinigöstermektedir. Çünkü bölgeninkalbi Filistin’de atmaktadır.

Filistin’de belirleyici olan güçler böl-genin nabzını da elinde tutar. Budurum Mübarek sonrası Ordununkontrolüne geçen Mısır yönetiminin,adım adım geniş halk tabanına sahipMüslüman Kardeşlerin (İhvan) etkialanına girmeye başladığını göster-mektedir. Mısır’ın bu atağı,Ortadoğu’ya model olma hayalikuran, yürüttüğü hızlı diplomasi trafi-ğine rağmen, Türkiye’yi bir kenaraitmiştir. Türkiye bölgesel hamlelerin-de yalnızlaşmış ve inisiyatif alamamışgözüküyor. Bölgenin liderliğini deMısır’a kaptırmış durumda. Mısır busayede, hem kaybettiği prestijini hemde gücünü toparlayacağı bir hamleyapmıştır.

Suriye İkna OlursaHizbullah Yalnızlaştırılır

Küresel güçler Filistin anlaşmasıylabir taşla birden çok kuş varma hesap-ları yapmaktadır. ÖncelikleMüslüman kardeşleri sistem içineçekmiş durumdalar. Hamas ve diğerFilistinli örgütleri uzlaştırarak,Hamas’ın yönetim merkezininŞam’dan Katar’a taşınması kararınıaldırtarak; Suriye-İran aksına birdarbe indirmişlerdir. Hamas kartıartık Suriye ve İran’ın elinden alınmışdurumda. Bir diğer hamlede,Suriye’de yaşanan gelişmelere Mısırüzerinden müdahale girişimlerininbaşlamış olmasıdır. Şu anda, zincirinen zayıf halkası konumundaki Suriyeikna edilirse, hem İran hem deLübnan’da etkisini artıran Hizbullahyalnızlaştırılmış olacak. Dolayısıyla,

küresel güçlerin bölgeyi ele geçirme-lerinin önündeki engeller birer birerdevre dışı bırakılacak.

ABD ve Obama, hem Bin Ladin’inöldürülmesinde hem de Filistin-İsrailsorununda, son oynadığı rolle yeni-den prestij kazanmak niyetinde.Afganistan ve Irak müdahalesi sonra-sında bölgede ortaya çıkan anti-Amerikancılığı kırarak ve 2012’deyapılacak seçimlere güçlü girmekistiyor..

Filistin ve İsrail SorununaSistem İçi Manevralar

Ne ABD ne de İngiltere, Ortadoğu’dayaşanan son gelişmelerden sonra,İsrail’in uyguladığı politikalara eski-den olduğu gibi destek veremezler.İsrail’in, Filistin devletinin tanınması

dahil, bölgesel değişimlere ayak uydu-racak yeni politik bir hatta evrilmesiamaçlanıyor. Küresel güçler bölgede,kendi projelerini uygulayabilecekleribir normalleşme yaşanmasındanyana bir tutum takınıyorlar. Bunun dayolu Filistin ve dolayısıyla İsrail soru-nunun sistem içi manevralarla çözül-mesidir.

Görünen o ki, bölgede ortaya çıkanhalk hareketleri, onları sistem karşıtıbir zemine taşıyacak güçlü politik birgücün olmaması nedeniyle, küreselsermayenin bölgeyi dizayn vemanevra alanına hizmet eder birpozisyon kazanmış durumda. Bölgehalklarının haklı talepleri ve iradesi,sisteme birkaç rötuş yapılarak, biranda paçavraya dönüştürülüyor.

07.05.2011

Küresel güçler, Filistin anlaşmasıyla bir taşlabirden çok kuş varma hesapları yapmaktadır.

Öncelikle Müslüman kardeşleri sistem içine çekmişdurumdalar. Hamas ve diğer Filistinli örgütleri

uzlaştırarak ve Hamas’ın yönetim merkezininŞam’dan Katar’a taşınması kararını aldırtarak,

Suriye-İran aksına bir darbe indirmişlerdir.

Ne ABD ne de İngiltere, Ortadoğu’da yaşanan songelişmelerden sonra, İsrail’in uyguladığıpolitikalara eskiden olduğu gibi destek veremezler.İsrail’in, Filistin devletinin tanınması dâhil, bölgeseldeğişimlere ayak uyduracak yeni politik bir hattaevrilmesi amaçlanıyor.

Küresel Güçlerin Bölgeyi Dizayn Projesi Sürüyor

FİLİSTİN DENKLEMİNİN ŞİFRESİ ÇÖZÜLDÜ

M. RAMAZAN

Bölgede ortaya çıkan halk hareketleri, onlarısistem karşıtı bir zemine taşıyacak güçlü politikbir gücün olmaması nedeniyle, küresel sermayenin bölgeyi dizayn ve manevra alanınahizmet eder bir pozisyon kazanmış durumda.Bölge Halklarının haklı talepleri ve iradesi,sisteme birkaç rötuş yapılarak, bir andapaçavraya dönüştürülüyor.

El Fetih ve Hamas’ın anlaşması sonrası sevinç gösterileri...

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 21

Page 22: TO-Gazete-38/10

EKOLOJİ22 HAZİRAN 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Kavafis'in mısralarını bilmeyen yok-tur; "Yeni bir ülke bulamazsın, başkabir deniz bulamazsın / Bu şehir arkan-dan gelir..." Şair güzel anlatmış, nere-ye gidersek gidelim, şehir arkamız-dan geliyor, pekiyi ya köy?

Birkaç kuşak öncesine kadar, nüfusu-nun ezici çoğunluğunun kırlardayaşadığı bir ülkenin yurttaşıyız.Büyük bir çoğunluğumuzun bir ya daiki kuşak öncesi köyden geliyor. Amametropollerde yaşayan yeni nesillerkıra ve köye derin bir yabancılaşmaiçerisinde. Kentte doğup büyümüşçocuklar domatesin ya da patlıcanınnasıl bir bitki olduğunu bilmiyor,onların ağaçta yetiştiğini veya fabri-kada üretilmiş şeyler olduğunu sana-biliyor. Bu çocuklar kedi, köpek vbbirkaç hayvan dışında hayvanlarıtanımıyor, kentlerin uğultusu ve kar-maşası dışında başka bir yaşamınvarlığını bilmiyor.

Aslında sözünü ettiğimiz konu pekyeni sayılmaz. Düşünürler, nüfusunkentlerde yoğunlaşmaya başlamasın-dan bu yana, insanın doğaya yabancı-laşmasının yarattığı sorunları tartış-maktaydı. Günümüzde bu yabancılaş-

manın çok daha derinleştiğini veyaşantımızı bazı çıkmazlara doğrugötürdüğünü görüyoruz. Artık yanlız-ca kırlara, kurda kuşa değil, yediğimi-ze içtiğimize de yabancılaşmışdurumdayız. Şehirli insan doğayayabancılaşmanın bedelini çok ağırolarak ödüyor. Yaşantımızda birşey-lerin eksikliğini hissediyoruz, ancakeksik olanın ne olduğunu bir türlübulamıyoruz. Köyümüz arkamızdangeliyor, ama farkında değiliz.

Burada amacımız kır romantizmiyapmak değil. Kent-kır ilişki ve çeliş-kilerinin yaşantımızda neleri değiştir-diğini, ve ne gibi sorunlar ürettiğinitartışmak istiyoruz. Kentlilerin tarım-la ya da gıdayla ilişkisinin, ürünambalajının üzerindeki, artık tama-men sanal bir dünyaya ait hale gelmişolan yeşil kır manzarasından ibaretkalmaması gerekiyor. O manzaranınnasıl ve neden sanallaştığını bilme-den yediğimiz içtiğimiz şeylereyabancılaşmanın, dolayısıyla da doğa-mıza yabancılaşmanın önüne geçe-meyiz.

İstanbul yakınlarına kurulacak yenişehirlerin tartışıldığı bu günlerde,

soruna bir de ekolojik kriz boyutun-dan bakmakta yarar var. İstanbul'ayeni şehirler kurup nüfusunu ikiyekatlamanın kır-kent ilişki ve çelişki-leri, gıda ve su meselesi, hava kirliliği,ormansızlaşma vb sorunları kaçakatlayacağı pek tartışılmadı. Konuyubir de bu açıdan tartışmakta yararvar.

“Durdurun İstanbul’u İnecek Var”

Ekolojik Üreticiler Derneği BaşkanıLevent Gürsel Alev, “Durdurunİstanbul'u İnecek Var” başlıklı maka-lesinde, İstanbul'un gıda üretimikonusunda yaşadığı çelişkileri şöyleaçıklıyor: "Gıda güvenliği kavramın-dan başlayarak, ekolojik sistem,tarım, gıda ve kentlilerin tarım vegıdayla ilişkisi üzerine yapılacak tar-tışmalarda iki temel nokta üzerindedurmak gerekir. Bunlardan biri eko-lojik değerler. İstanbul açısından vekentsel alanlar açısından bakacakolursak, ormanlar, biyoçeşitlilik yaniendemik türler, bitkiler, hayvanlar, suhavzaları, barajlar, göller, dereler budeğerler arasında sayılabilir. İkincikonu ise tarımsal alanlar. ZiraatMühendisleri Odası’nın açıklamasınagöre; gıda üretimi İstanbul’da yaşa-yan kentlilerin gıdasını yetiştirmeyeyönelik olarak programlanırsa vebuna uygun bir tarım politikası oluş-turulursa, İstanbul ve civarındakitarım alanları, İstanbulluları doyur-mak için yeterli olabilir. Bugünİstanbul’un tüketimine tarımsal açı-dan bakacak olursak, bir yılda üretti-ğini bir günde tükettiğini görürüz.İstanbul il sınırları içerinde olan ve

tarımsal alan olarak tanımlanan alan-lar, yeni bir tarım politikası oluşturu-larak, İstanbul halkının gıdasınıtemin etme hedefini gözeterekdeğerlendirilmelidir."

İstanbul gibi azmanlaşmış şehirler veonlara yakın bölgelerde gıda üretimi-nin teknik olarak mümkün olamaya-cağını mı düşünüyorsunuz? O zaman,ileride karşımıza çıkabilecek herhan-gi bir kriz karşısında; gıda krizi, pet-rol krizi, enerji krizi, ekonomik kriz,savaş, çeşitli başka çatışmalar vbdurumlarda, milyonlarca insanın gıdaihtiyacını karşılamanın teknik olarakmümkün olmayacağı ihtimaline dekendinizi hazırlamanız gerekiyor.

Dünyanın dört bir yanındaki azmanbüyük şehirlere, dünyanın başka birucundan taşınan gıda yüzünden har-canan enerjinin dünyaya epeyce ağırbir maliyeti var. Maliyetten kastımızyalnızca parasal gider değil, uzun yıl-lardır dünyayı dört dönmekte olangıda ticareti gemilerinin, tırlarınınyarattığı karbon salımından dolayıortaya çıkan küresel ısınma ve çevrekirliliğinin de hesaba katılması gere-kiyor. Örneğin, ABD'de bir yılda tüke-tilen toplam enerjinin yüzde 17'sigıdanın taşınması için harcanıyor.

FAO'nun açıkladığı 2001 yılı rakamla-rına göre, 1968-1998 yılları arasındauluslararası tahıl ticareti yaklaşık ola-rak 1,5 kat artmış. Aynı verilere göre;sebze ticareti yaklaşık 3 kat, bitkiselyağ ticareti 6 kat, meyve ticareti 2,7kat, et ticareti 3 kat, süt ticaretiyse1,7 kat artmış durumda.

Kentler Sürekli Genişleyerek Tarım Alanlarını ve Doğal Yaşamı Yok Ediyor

İstanbul yakınlarına kurulacak yeni şehirlerintartışıldığı bu günlerde, soruna bir de ekolojik krizboyutundan bakmakta yarar var. İstanbul'a yenişehirler kurup nüfusunu ikiye katlamanın kır-kentilişki ve çelişkileri, gıda ve su meselesi, havakirliliği, ormansızlaşma vb sorunları kaçakatlayacağı pek tartışılmadı.

ISSIZ KIRLAR VE AZMAN ŞEHİRLER

MEBRUKE BAYRAM

Bazı kentler, küreselleşme, sermaye birikimi, kâr, rant vb olgular nedeniyle giderek daha da azmanlaşıyor. Tarım ve gıda sisteminin yaşadığı değişim yüzünden, kırlardan

koparak göç etmek zorunda kalan köylüler kentlerin varoşlarında birikiyor. Kentler her geçen gün genişleyerek tarım alanlarını, orman alanlarını, kentin temiz

hava ve su ihtiyacı için vazgeçilmez önemdeki alanları işgal ediyor,kendi ihtiyaçlarını kendi kaynaklarıyla karşılayamaz hale geliyor.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 22

Page 23: TO-Gazete-38/10

HAZİRAN 2011 23EKOLOJİÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

5 Kalorilik Çilek İçin 435 Kalorilik Fosil Yakıt

Tim Lang ve Colin Hines, “YeniKorumacılık” adlı kitapta gıda ticare-tinin getirdiği çevresel yükü anlatı-yorlar: "Akdeniz ülkeleri meyveleriniçöplüğe atarken, Latin Amerika'dan10 bin mil uzağa Avrupa'ya turunçgiltaşımanın sürdürülmesi maliyetiolumlu etkiliyorsa, maliyet sistemin-de yanlış işleyen bir şey var. Aynısorun Avrupa tek pazarının içinde deyaşanıyor. Örneğin croisantı (kruva-san; Fransız ay çöreği) ele alalım.Kuzey Londra'da bir bakkal dükkâ-nında, rafın üzerinde özenle ambalaj-lanmış, İspanya Alicante kökenli birkutu croisant bulabilirsiniz. Caddeninhemen karşısında da croisant yap-makta olan bir fırın vardır.Alicante'deki fırıncı için kitlesel croi-sant üretip, bunları 1500 mil kadaruzaktaki İngiltere'ye sevk etmek kârlıolabilir; ama bunun çevreye zararıiçler acısı. Biz bu iki croisanta harca-nan enerjiyi kıyaslasaydık,Alicante'den gelen, ancak enerjinintüm maliyeti hesaba dahil edilmediğitakdirde mali açıdan mantıklı olabi-lirdi."

Prof. Dr. Tayfun Özkaya, “KentBahçeleri: Krize, İşsizliğe Karşı, İyiGıda ve Sağlığın Yanında” başlıklımakalesinde de benzer bir sorgula-ma yapmış: "Var olan gıda sistemiçıkmaz yoldadır. ÖrneğinKaliforniya’dan New York’a, 5 kalori-lik bir çileği uçakla getirmek için 435kalorilik fosil yakıt harcanmaktadır."

Gıdanın serbest piyasa kurallarınatâbi olması için IMF, Dünya Bankasıgibi kuruluşlar tarafından yoksulülkelere dayatılan yapısal uyum prog-ramları, sözü edilen ülkelerde halkınbeslenmesinde hayati önemde olangıda çeşitliliğinden vazgeçilerek ihra-cata yönelik, tektipleşmiş tarımı teş-vik eden kahve, muz vb lüks gıdalarınseçilmesine yol açıyor. Bunun sonu-cunda yoksul ülkeler, temel gıdamaddelerini her geçen gün biraz daha

fazla oranda ithal etmeye başlıyor.Zaten kırılgan olan ekonomileri vetarım sistemleri en ufak bir küreselçalkantıda yerlebir oluyor. 2008'deyaşanan gıda krizi, temel gıda madde-lerinin küresel serbest ticaretinkurallarına tabî olmasının yoksulülkeler üzerindeki yıkıcı etkisini gös-termek için yeterli.

Herkese Gıda

John Madeley, “Herkese Gıda” adlıkitabında, 1846-47 yıllarındaİrlanda'da yaklaşık 1 milyon insanınölümüne yol açan büyük kıtlığı örnekgöstererek, gıda ticaretinin ne gibiçelişkilere yol açtığını anlatıyor.Madeley; "Büyük toprak sahipleri,etraflarında yoksul köylüler ölüp yığı-lırken, Britanya'ya düzenli olarak gıdaihraç ediyorlardı" diyor. Yazar, ulus-lararası ticaretin gıda güvensizliğiylesavaşta tartışmalı bir silah olduğunu,bir yandan hayat standardını yükselt-tiğini, ancak diğer yandan insanlarınaç kalmasına hatta açlıktan ölmesineneden olduğunu iddia ediyor.

Madeley'in sözünü ettiği çelişkiyiaçıklamak için Hindistan'dan verdiğiörnek oldukça çarpıcı: "Gelişen ülke-ler çoğu kez döviz kazanmak için gıdaihraç ediyor. 'Hindistan pirinç ihraçetmek için çırpınıyor' gibi gazetebaşlıkları ironiktir, çünküHindistan'da daha fazla pirinç yemekiçin çırpınan 200 milyondan fazla açinsan vardır. Hükümetlerin gıda ihra-catından kazandığı paranın, tarımaveya açlık çeken insanlara herhangibir doğrudan fayda sağlaması müm-kün görülmemektedir."

Kentlileri Kim Doyuracak?

Gıda üretimindeki tektipleşme vegıdanın piyasa kurallarına tâbi olmasıyalnızca yoksul ülkeleri değil, dünya-nın dört bir yanındaki dev metropol-lerde yaşayan halkı da olumsuz etkili-yor. Gıda üretimi kentlerden uzaklaş-tıkça, bir yandan üretici yok pahasınaüretim yapmak zorunda kalıyor, bir

yandan da tüketicilerin gıdaya ödediğifiyat artıyor. Çünkü dünyanın en uzakköşelerinden taşınmakta olan gıda,birçok aracının elinden geçmekzorunda kalıyor.

Büyük kentlerde yaşayanların gıdagüvencesinin sağlanması konununbir başka boyutu. Kırlardan büyükkentlere doğru sürmekte olan göç,kırların her geçen gün biraz dahaıssızlaşmasını, kentlerinse yaşamıngiderek zorlaştığı, insanı kendine vedoğaya yabancılaştıran, insani değer-leri sürekli öğüten bir mekanizmayadönüşmesini beraberinde getiriyor.Kırlar boşaldıkça, kentlerin gıda ihti-yacının eşit, adil ve sağlıklı bir şekildekarşılanma ihtimali de azalıyor.

Bazı kentler, küreselleşme, sermayebirikimi, kâr, rant vb olgular nedeniy-le giderek daha da azmanlaşıyor.Tarım ve gıda sisteminin yaşadığıdeğişim yüzünden, kırlardan koparakgöç etmek zorunda kalan köylülerkentlerin varoşlarında birikiyor.Kentler her geçen gün genişleyerektarım alanlarını, orman alanlarını,kentin temiz hava ve su ihtiyacı içinvazgeçilmez önemdeki alanları işgalediyor, kendi ihtiyaçlarını kendi kay-naklarıyla karşılayamaz hale geliyor.Büyük kentlerin ekolojik dengesi hergeçen gün biraz daha bozuluyor.

Tarımın şirketleşmesi ve bunu des-tekleyen tarım politikaları yüzünden,önümüzdeki yıllarda ülke nüfusununönemli bir bölümünün tarımı bıraka-rak, göç etmek zorunda kalacağıöngörülüyor. Nüfus yoğunluğu, çar-pık kentleşme, rant ilişkileri vbsorunlar yüzünden şu anda dahiyaşanamaz halde olan büyük kentle-rin, bu göç dalgası karşısında ne halegeleceğini, bu kadar çok insanınyerinden yurdundan olup göç etmekzorunda kalmasının ne gibi sosyalsorunlara yol açacağını, şu anda dahibaşımızda yeteri kadar büyük birdert olan yoksulluk, işsizlik gibisorunların hangi boyutlara ulaşaca-ğını hayal etmek oldukça zor. Göç dal-galarını karşılamak zorunda kalacak

kentlerin ekolojik dengesinin ne halegeleceği, su, enerji, yeşil alan vbkonularda kaynakların yeterli olupolmayacağı da ayrı bir muamma.

Kır -Kent İlişki ve ÇelişkisiDoğru Tahlil Edilmeli

Sözü edilen göç olaylarını çok dahaönce yaşamış sanayileşmiş ülkelerde,örneğin AB ülkelerinde kırların ıssız-laşması bir sorun olarak tartışılıyor.Bu ülkelerdeki şehirliler, genel nüfu-sa oranı oldukça azalmış köylüleredestek olarak, köy tarımı ve kültürü-nü yaşatmaya çalışıyor. Dünyanınpek çok şehrinde, doğaya ve gıdayayabancılaşmak istemeyen kentliler,kurdukları kent bahçelerinde gıdala-rının bir kısmını kendileri yetiştiri-yor.

İstanbul'un kentsel sorunları tartışıl-maya başlandığı dönemlerde, zamanzaman ortaya çıkan "şehirlere vizekoymak" gibi burnu havada önerilerekarşı bu noktayı özellikle vurgula-makta yarar var. Kır ve kent arasındayaşanan göçün çözümü; yoksulluk,işsizlik vb pek çok sorun yüzündentoprağından kopmak zorunda kalmışinsanları aşağılamaktan, zorla kentle-rin dışında tutmaya çalışmaktan değil,kır-kent çelişki ve sorunlarına dahakapsamlı ve bütünsel bakmaktan vebuna göre çözüm üretmekten geçi-yor.

Kentlerin doğayla daha barışık veyaşanabilir kentler olabilmesi içinkent-kır ilişki ve çelişkilerini doğruolarak tahlil etmek şart. Kentlerinhavasının, suyunun ve orada yaşayaninsanların sağlıklı kalması, kent çev-resindeki doğal alanların sağlıklı kal-masına göbekten bağlı. Soframızdakigıda havadan gelmiyor, yoktan varol-muyor; gıdamızın üretimi kırlara,köylüye, hayvanlara, bitkilere, topra-ğa, böceklere vb pek çok etmenebağlı. Bu zincirin halkaları birer birerkaybedilirken, kentlerdeki insanlarıneşit, adil, güvenli ve sağlıklı gıdayaulaşma ihtimali de yavaş yavaş azalı-yor.

Dünyanın dört bir yanındaki azman büyükşehirlere, dünyanın başka bir ucundan taşınangıda yüzünden harcanan enerjinin dünyaya epeyceağır bir maliyeti var. Maliyetten kastımız yalnızcaparasal gider değil, uzun yıllardır dünyayı dörtdönmekte olan gıda ticareti gemilerinin, tırlarınınyarattığı karbon salımından dolayı ortaya çıkanküresel ısınma ve çevre kirliliğinin de hesabakatılması gerekiyor.

Soframızdaki gıda havadan gelmiyor, yoktan varolmuyor; gıdamızın üretimi kırlara, köylüye,

hayvanlara, bitkilere, toprağa, böceklere vb pekçok etmene bağlı. Bu zincirin halkaları birer birer

kaybedilirken, kentlerdeki insanların eşit, adil,güvenli ve sağlıklı gıdaya ulaşma ihtimali de yavaş

yavaş azalıyor.

Tarımın şirketleşmesi ve bunu destekleyen tarımpolitikaları yüzünden, önümüzdeki yıllarda ülke

nüfusunun önemli bir bölümünün tarımı bırakarak,göç etmek zorunda kalacağı öngörülüyor.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 23

Page 24: TO-Gazete-38/10

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 201124 HABERLER

MERSİNMersin’de Toplumsal ÖzgürlükPlatformu, 1 Mayıs’a SYK-PG pankar-tı altında katıldı. Tevfik Sırrı GürLisesi önünden toplanma alanınayürüyüş gerçekleştirildi. MitingCumhuriyet Meydanı’nda yapıldı.Sosyalist Yeniden Kuruluş PartiGirişimi içerisinde 250 kişilik birkortej oluşturdu. Dev-Lis ve LiseliKıvılcım kendi pankartlarıyla korte-jin arkasında yer aldı. Emek veÖzgürlük Blok’unun adayı ErtuğrulKürkçü de 1 Mayıs’a Mersin’de katıldı.“Ertuğrul Kürkçü İrademizdir” slo-ganları alanda yankılandı. Alanın tekkadın örgütü Kadın Emeği Kolektifiise 50 kişilik bir kortejle yürüdü.

SAMSUNBu yıl Samsun’da 1 Mayıs kutlamalarıdaha önceki yıllara göre daha kalaba-lık ve coşkulu kutlandı. ÇiftlikCaddesi’nden başlayan yürüyüşCumhuriyet Meydanı’na kadar devametti. ÖGD, Dev Genç Birliği ile birlikte“ Birlik Mücadele Dayanışma Yaşasın1 Mayıs” pankartı arkasında alandakiyerini alırken Toplumsal Özgürlük

Platformu da, SYK- PG pankartı arka-sında 1 Mayıs’a katılım sağladı.

ADANAAdana’da bu yılki 1 Mayıs, geçen yıl-lara göre daha coşkulu ve kalabalıkkutlandı. Yaklaşık 13 bin kişi katıldı.Mimar Sinan Konser Alanında başla-yan yürüyüşün ardından miting,Uğur Mumcu Meydanı’nda gerçekleş-ti. SYK korteji, hedeflenen sayıyayakın bir büyüklükle, 550 kişidenoluşuyordu. SYK ana pankartı arka-sında yürüyen Toplumsal Özgürlük-çülerin yanı sıra ÖGD, Liseli Kıvılcım,Dayanışma Sendikası ve Kadın EmeğiKolektifi ayrı ayrı pankartlarıylayürüdü. Yürüyüş ve mitinge toplam260 Toplumsal Özgürlükçü katıldı.

ANKARABu yılki 1 Mayıs diğer senelere kıyas-la daha kalabalıktı. Katılım 25 bincivarında oldu. Miting, AnkaraGarı’ndan başlayan yürüyüşle,Sıhhiye Meydanı’nda gerçekleşti. SYKolarak açılan pankartın arkasında150 civarında kitle vardı. ToplumsalÖzgürlükçüler bu kortejde yer alır-

ken, ÖGD’liler Genç Sen kortejinekatıldı.

HATAYHatay’da bir yürüyüşün ardındanUğur Mumcu Meydanı’nda yapılan 1Mayıs mitingi oldukça coşkulu geçti.Yaklaşık 6 bin kişinin katıldığı miting-de SYK-PG pankartı açıldı. Bu pankar-tın arkasında yer alan diğer SYK bile-şenlerinin yanı sıra ToplumsalÖzgürlük Platformu, çeşitli kurumla-rıyla 2 bin kişilik bir kortej oluşturdu.Liseli Kıvılcım, Antakya ve SerinyolToplumsal Dayanışma Dernekleri veKadın Emeği Derneği kendi pankart-larını açarak mitinge katıldı.

Samandağ’da ise ilk kez bu yıl 1Mayıs mitingi gerçekleştirildi. 1000’eyakın Samandağlı’nın katıldığı 1Mayıs kutlamaları hayli renkli ve coş-kulu geçti.

İZMİREmek-Demokrasi-Özgürlük Blokubileşenlerinin Basmane’den başlayanyürüyüşü Gündoğdu Meydanı’ndasonlandı. Burada gerçekleşen mitingeyaklaşık 60 bin kişi katıldı. Bu seneki

katılım geçen yıllara göre daha yük-sekti. SYK, 350 kişilik bir kortejlealana girdi. Toplumsal Özgürlüklük-çülerin de içinde yer aldığı kortejinarkasında da Dev-Lis korteji yürüdü.ÖGD ve Liseli Kıvılcımlılar Genç-Senkortejine katıldı.

İSTANBULGeçen yıla yola göre artış gösteren 1Mayıs katılımcılarının sayısının 500bin olduğu tahmin ediliyor. Katılımcıkurumlar Dolmabahçe, Şişli veTarlabaşı güzergahlarından 1 MayısTaksim Meydanı’na giriş yaptılar. Çoksayıda bireysel katılımcının da mitin-gin büyük bir bölümünü oluşturduğugörüldü. SYK-PG korteji yaklaşık1500 kişiyle Şişhane’den başlayanyürüyüşle alana girdi. SYK ana korte-jinin arkasında ise Liseli Kıvılcım,Dayanışma Sendikası, Darıca KültürDerneği, Dev-Genç Birliği/Dev Liskendi pankartlarıyla yürüdü.ÖGD’nin Genç-Sen kortejinde yeraldığı mitinge Toplumsal Özgürlükçü-lerin toplam katılımı yaklaşık 600 kişioldu.dinleyen bir kitlenin varlığı idi.

Kütahya- Kütahya’da 1 Mayıs kutla-

maları bu yıl her zamankinden dahacoşkulu ve kitlesel geçti. Miting alanı-na Genç-Sen ile Üniversite Öğrencileriimzasıyla çıkan DYG 150 kişilik kor-tejle birlikte yürüdüler. MitingeSeyitömer’de linyit fabrikasından atı-lan taşeron işçileri de katıldı. Genç-Sen“Taşeron işçisi yalnız değildir” ,“Madende taşeron ölüm demektir”,“Yaşasın sınıf dayanışması” sloganla-rıyla taşeron işçilerine destek verdi.

Denizli- Denizli’de yapılan 1 Mayıs

mitinginde Genç-Sen 60 kişilik korte-jiyle yürüdü. DİSK flamasının arkasın-da “Söz, Yetki, Karar, Gelecek,Gençliğindir” pankartıyla miting ala-nına coşkulu bir giriş yapan Genç-Sen,DİSK’in Denizli’deki tek temsilciliğiolarak DİSK adına konuşma yaptı.

Antalya- Antalya’da ÖGD ve Dev-Genç

Birliği “Birlik, Mücadele, Dayanışmaiçin Yaşasın 1 Mayıs” pankartıyla bir-

likte yürüdü.

Trabzon- Trabzon’da 1 Mayıs mitingi-

ne Genç-Sen “Eşit, Parasız, Bilimsel,Anadilde Eğitim” pankartıyla yürüdü.Miting alanına darbuka çalıp oynaya-rak coşkulu bir şekilde giren Genç-Senmitinge damgasını vurdu.

Eskişehir- Eskişehir’de 1 Mayıs alanı

Sıhhiye meydanıydı. Genç-Sen, DİSK,KESK, Türk-İş gibi sendikaların öncü-lüğnde ve birçok siyasi parti ve kuru-

mun katılımıyla gerçekleşti. 1 MayısMitingi bu yıl diğer yıllardan farklıolarak Enternasyonal marşıyla başla-dı ve Yeni Türkü konseriyle son buldu.

Samsun- Samsun’da 1 Mayıs yürüyü-

şü Çiftlik caddesinden CumhuriyetMeydanı’na kadar devam etti. ÖGD veDev-Genç Birliği “Birlik, Mücadele,Dayanışma Yaşasın 1 Mayıs” pankar-tıyla 90 kişi birlikte yürüdü. 1 Mayısalanından ayrıldıktan sonra ÖGD veDev-Genç Birliği fiili bir eylem ger-

TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜKÇÜLER KIZIL BAYRAKLARIYLASOSYALİST YENİDEN KURULUŞ SAFLARINDA

Ankara Antalya Eskişehir Trabzon

Özgürlükçü Gençlik 1 Mayıs’ta Genç Sen’le Alanlarda

1 M

AYIS

’TA

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 24

Page 25: TO-Gazete-38/10

209 sendika temsilcisi, aralarındaSırrı Süreyya Önder’in de bulunduğuEmek Demokrasi ve Özgürlük Blokuadaylarını destekleyeceklerini açıkla-dı.

TMMOB Makine Mühendisleri OdasıKonferans Salonu’nda saat 11.00’debaşlayan basın açıklamasına çeşitlisendikalardan temsilcilerin yanı sıraEmek Demokrasi ve Özgürlük Blokuadaylarından Sırrı Süreyya Önder,Levent Tüzel ve Mustafa Avcı katıldı.

Eğitim-Sen İstanbul 3. No.lu Şube

Başkanı Hüseyin Tosun’un destek

metnini okumasının ardından konu-

şan Sırrı Süreyya Önder, “Bu destek,

kararsız seçmenler için yol gösterici

olması açısından önemli,” dedi.

Önder, emekçilere destekleri ve daya-

nışmaları için teşekkür etti.

İstanbul 3. Bölge adayları Mustafa

Avcı ve Levent Tüzel de yaptıkları

konuşmalarda bu destek kararının

her yerde tartışılması ve somut oyla-

ra dönüştürülmesi gerekliğini vurgu-

ladılar.

Sendikaların destek açıklamasındaşunlara değinildi:

“12 Haziran seçimlerine EmekDemokrasi ve Özgürlük Bloku adıaltında giden emek, demokrasi veözgürlük güçleri; halkın ve emekçile-rin haklarını savunabilecek tek alter-natiftir.

-Türkiye'nin kanayan yarası olanKürt sorununun barışçıl ve demokra-tik çözümü için,

-Zorunlu din derslerinin kaldırılması,inanç konusunda herkese eşit davra-

nılması için,

-Herkese parasız, bilimsel, demokra-tik ve anadilde eğitim hakkı için,

-Eşit ve parasın sağlık hakkı ve ücret-siz kamu hizmetleri için,

-Hep birlikte kuralsız çalıştırmaya,sendikasız, sigortasız, düşük ücretlekölelik koşullarında çalışmaya karşıgüçlerimizi birleştirmek zorundayız.

Bu sebeple bu seçimde tercihimiziEmek Demokrasi ve ÖzgürlükBloku’ndan yana kullanacağız.”

YGS’ye İsyan Alanlarda YankılandıYGS’de şifre skandalın ortaya çıkmasıyla birlikte gelişen hareke-tin içinde Liseli Kıvılcım da kitlesel olarak sokakta yerini aldı.Hatay’da ve Mersin’de Liseli Kıvılcım’ın kitlesel katılımıyla ger-çekleşen sokak eylemliliklerinde eğitim sisteminin çürümüşlü-ğünün açık bir örneği olan şifre skandalı liseli gençliğin yoğunkatılımıyla günlerce sürdü.

İzmir’de Liseli Kıvılcım’ın da içerisinde bulunduğu “F şıkkı” eği-tim sisteminin bozukluğuna karşı bizimde sözümüz var diyerek24 Nisan’dan itibaren liseli gençliğin yoğun olarak destek verdi-ği eylemlilikler düzenledi.

Hatay’da ise, 17 Nisan’da 3500-4000 kişiyi bulan eylemde LiseliKıvılcım’ın yoğun katılım sağladığı gözlendi.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HABERLER 25HAZİRAN 2011

11 Mayıs Çarşamba günü saat 11.30'daTaksim Hill Otel’de bir basın toplantısıyapan çok sayıda aydın Emek, Demokrasive Özgürlük Bloku’nu destekleyen imzalistesi ile birlikte imzaya açtıkları metnibasına sundular. Gencay Gürsoy, NurayMert’ın da aralarında bulunduğu çok sayı-da yazar, akademisyen ve aydın, eşit yurt-taşlık ve demokratik bir anayasa talepeden tüm yurttaşları 12 Haziran 2011genel seçimlerinde bağımsız adaylara oyvermeye çağırdılar.

İmza Metninde Ne Deniyor?

Biz; Farklılıklarımızla birlikte, özgür veeşit yurttaşlar olarak yaşamak isteyenler;

Bu ülkenin vatandaşları olarak eşit siyasihaklara sahip olmak isteyen Kürtler,Aleviler, çeşitli dinsel inançlara, etnikkökenlere ve cinsiyet kimliklerine sahipinsanlar;

İfade ve örgütlenme özgürlüğünün önün-deki engellerle mücadele eden işçiler,emekçiler, gençler, kadınlar;

Vahşi piyasa ekonomisinden, sosyalgüvencesizlikten, işsizlikten ve sadakasiyasetinden mağdur olan yoksullar;

Ekolojik yıkıma karşı doğa ile uyumlu biryaşamın yanında olanlar;

Her türlü etnik, kültürel, cinsiyete dayalıve sınıfsal farklılığın engelsiz olarak mec-liste temsil edilmesini savunanlar;

Ülkemizin karanlık dönemlerinin aydınla-tılması ve tüm kirli odakların dağıtılmasıiçin parlamentoda bir sesin olması gerek-tiğini düşünenler;

Barış isteyen ve barış için mücadele edentüm Türkiyeliler, %10 seçim barajını san-

dıkta bir kez daha delmek, parlamentoyaülkenin farklı renk ve seslerinin temsilci-lerini göndermek için; Emek, Demokrasive Özgürlük Bloku'nun bağımsız adayları-nı destekliyor, özgürlükçü ve eşitlikçiyeni bir anayasa talep eden tüm yurttaşla-rı 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde buadaylara oy vermeye çağırıyoruz!

Kimler İmzacı?

Aralarında Orhan Dink, ErtuğrulMavioğlu, Murathan Mungan, NadireMater, Mehmet Türkay ve Pınar Selekgibi isimlerin de yer aldığı metnewww.bagimsizlarmeclise.org adresindenulaşılabilir.

çekleştirerek Çiftlik Caddesi’nde yolu kapat-tı ve öğrenci sorunları ile kadın sorununuvurgulayan sloganlarla yürüyüş gerçekleş-tirdi.

Mersin- Mersin’de 1 Mayıs, on binlerce

insanın katılımıyla İstasyon önündenCumhuriyet Meydanı’na yapılan yürüyüşletamamlandı. Genç-Sen Tevfik Sırrı GürLisesi önünden toplanma alanına yürüdü.Genç-Sen 30 kişilik kortejiyle eylem alanınacoşkulu bir giriş yaptı.

İstanbul- Sendikalar, siyasi partiler ve sivil

toplum örgütlerinin oluşturduğu kortejler 4koldan Taksim Meydanı'na giriş yaparakmeydanda Kardeş Türküler, Grup Yorum,Agire Jiyan eşliğinde 1 Mayıs'ı coşkulu birşekilde kutladı. Gençsen "Söz, yetki, karar,gelecek gençliğindir" pankartıyla Şişlikolundan yürüyerek sloganlar eşliğindeTaksim Meydanı'na girdi. Yaklaşık 150 kişiyürüyen gençsen korteji yanda renkli "aslayalnız yürümeyeceksin" pankartıyla önde

resimleri, trampetleri ve yeşil bayraklarıylaalana coşkusunu neşesini yansıttı.

Sivas- Sivas’ta 1 Mayıs mitingine Özgürlük-

çü Gençlik Derneği “İşçi Sınıfıyla OmuzOmuza 1 Mayıs’ta Alanlara” pankartıylayürüdü.

Ankara- Ankara’da 1 Mayıs yürüyüşü tren

garı önünden başladı. Genç-Sen 50 kişilikkortejiyle “ Söz, yetki, karar, gelecek gençli-ğindir” ve “ parasız eğitim istiyoruz” pan-kartlarıyla alana coşkuyla girdi.

Muğla- Muğla Üniversitesi Genç-Sen bu yıl

1 Mayıs kutlamalarına Marmaris’te katıldı.Yaklaşık 30 kişilik kortejiyle yürüyen Genç-Sen sınıf dayanışmasını vurgulayan pankar-tıyla alana girdi.

İzmir- Ülke çapında en kitlesel katılımlardan

birinin gerçekleştiği İzmir 1 Mayıs eylemin-de Genç-Sen de yerini aldı. GündoğduMeydanı’ndaki mitinge Genç-Sen 100 kişilikkortejiyle katıldı.

Bağı

msı

z Ad

ayla

raAy

dınl

arda

n De

stek

Sendika Temsilcileri: Blok Tek Alternatif

Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder,Sebahat Tuncel, Ahmet Türk gibi

birçok aday da oradaydı…

Gazeteci Nuray Mert de desteçiler arasındaydı.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 25

Page 26: TO-Gazete-38/10

YAŞAM26 HAZİRAN 2011ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Diyarbakır’dan Urfa Viranşehir’evarış, Karacadağ üzerinden geldiğinizzaman yaklaşık 1,5 saat sürüyor.Tabii yol çalışması varsa bu sürebiraz daha uzayabiliyor. Diyarbakıryolu üzerinde, Viranşehir’e 10 dakikauzaklıkta bir çorak alanda şimdi yenibir hayat kurulmaya çalışılıyor. İlkolmasa da, yeni bir komün anlayışıfilizleniyor.* Adı "Ax û Av" yani"Toprak ve Su". 22 aile ortak teriniakıtarak evlerini inşa ediyorlar.Tamamlandığında kirli savaş döne-minde köylerini terk etmek zorundakalıp can havliyle kendileriniViranşehir’e atan, kurdukları mahal-leye de "Şırnak mahallesi" diyeninsanlarla komşu olacaklar. Bir diğerkomşuları ise Êzidi Kürtler olacak;onların tarlalarının hemen yanındaekolojik tarım yapacaklar.

Kimler Var Bu Komün’de?

“İmparator” olma yolunda İstanbul’umesken eylemiş ama kendi deyimiylebaşarısız olup Aksaray’ı, GalatasaraySultaniyesi’ni ve Tophane’nin arasokaklarını arşınlamış; bütün filmşirketlerini dolaşmış ama bir rolkapamamış, son çare gerisin gerimemleketin yolunu tutmuş bir ağa-bey var bu komünde. Google aramamotoruna taş çıkartacak bilgi hazine-sine sahip ama bu bilgiyi paraya çevi-remeyen ve haliyle de çocukları ileevsiz kalan bir aile reisi var. Bir ablavar, tarlalarda çalışmış, canını dişinetakmış, yaşama tutunmaya çalışıyor.Güney sahillerinde koca koca oteller,plazalar yapan, Antalya, Bodrum veAlanya’yı köy köy bilen inşaat işçilerivar. O kadar büyük evler yapmalarınarağmen bir daire düşmemiş payları-na. Eduardo Galeano kıvamında birsürü anı ve olay var. Tek suçu banka-lara aldanmak olan bir ağabey varmesela; biraz durumunu düzeltmekiçin dâhiyane bir fikir bulup bu doğ-

rultuda adım atınca, şansızlık ve talih-sizlik yüzünden biraz daha dibebatan. Bir de çocuklar var; Allah var,büyüklerden daha iyi çalışıyorlar. Sutaşırken veya harç yaparken, yanikomünün her yerinde onları görebi-lirsiniz. Ne yalan söyleyeyim, en azMessi kadar hızlılar.

Ax û Av

Ekolojik toplum ve özgür yurttaşparadigmasının yürütücüsü ve uygu-layıcısı, bugün Özgürlük Hareketidir.Halkçı-katılımcı bir toplumsal ekono-mi önerisinin bir sonucu bu.

Böyle bir adımın Viranşehir’de atıl-masının da pek çok nedeni var. Genelbir söylemden dolayı değil, ama buadımın özellikle feodal yapının güçlüolduğu ve buna bağlı olarak toprakağalığının devam ettiği bir coğrafyadaatılması gerekiyordu. Bu yüzdenkomün çalışmalarına dâhil olabilme-niz için evinizin ve toprağınızınolmaması bir şart zaten. Tabii bir deevlilik durumu var; yani iki eşlilikdurumunda komünün kapıları kapa-nıyor.

Komünün bu çalışmalarını koordineetmek için ailelerden iki temsilciseçilmiş. Bütün masraflar not edili-yor. İlk toplantıda paylaşılıyor. Kimin“günahı” varsa ödüyor. Çocuklarınisteklerinin “kim vurduya” gitmemesiiçin bir tane de çocuk koordinatörvar. Yemek işini ise her gün bir aileüstleniyor.

Buraya kadar hiç “kerpiç”ten bahset-

memiştik. Ama kerpiç, “Ax û Av”komününü diğer pratiklerden farklıkılan önemli bir etken.

“Kerpiç Kerpiç Üstüne”

Açıkçası kerpiç ev denilince birmesafe oluyordu insanlarda. Ne deolsa briket çıktı, mertlik bozuldu.Birinci tercih briket oluyordu bu yüz-den. Hatta komün toplantılarında iknaolmuş gibi yapıp yanındaki arkadaşı-na Kürtçe veryansın edenler oluyor-du. Daha sonradan “Ax û Av”ınmarangozu bir hizip örgütledi. Klasikve geleneksel kerpici savunuyordu.Hatta işi bırakacak raddeye geldi. Birsabah erken geldi ve yaptığı kerpiçörneklerini bırakarak çekti gitti. Amakısa süre sonra ikna oldu ve geridöndü.

“Ax û Av” komününde yapılan kerpi-ce Mezopotamya kerpici diyorlar.Klasik kerpiçten ayrılan en önemliözelliği saman yerine alçı kullanılma-sı.

Kerpiç ev yapımı oldukça pratik vekolay. İTÜ öğretim üyesi Doç. Dr.Bilge Işık** hocanın deyimiyle “Pilavgibi, yaptıkça güzel kalıplar çıkıyor.”Onu ve Ruhi Kafesçioğlu hocayıanmadan geçmemeli, çünkü kerpicinnasıl kullanılması gerektiğine dairsundukları yöntemlerle bize çok yar-dımcı oldular. Yardımları sayesindeblok kerpiç döküyoruz. 120 santimuzunluğunda 60 santim yüksekliğin-de kalıplara kerpiçleri döküyoruz. Buyöntem sayesinde dış sıvaya gerekkalmıyor. Mikser makinesinin de gel-

mesi ile iş çok daha hız kazanacak.

Viranşehir çok sıcak olduğundan ker-piç ev burası için biçilmiş kaftan.Yazları serin kışın ise sıcak oluyorkerpiç evin içerisi. Kalıplardan çıkangüzelim kerpiçleri gördükçe insanlarheyecanlanıyor.

Özellikle hafta sonları çok misafiri-miz geliyor. Şaşkınlıklarını saklaya-mıyorlar. Burası tamamlandıktansonra sırasıyla deprem bölgesi olanDiyarbakır Lice’de, Mardin’de ve sonolarak da Hakkari’de kerpiç evleryani komün ekonomisini temel alanbambaşka bir yerleşim kurulacak.

Bu yazı tamamlandığında düğün salo-nu, misafirhane gibi düşünülen alan-lar bitmişti. Ekolojik tarım için etrafçitlenmiş ve sadece Viranşehir’deyetişen, bizdeki acura benzeyen“şelongo” ekimi için hazırlıklar yapılı-yordu.

Notlar: * Bölgede tüketim kooperatifi ve komünalörgütlenmeler yaygınlaşıyor. Bunların birörneği de Hakkari’deki Gever komünü.İnsanlık tarihi açısından kısa bir süre olsa da5 yıllık bir deneyimleri var. Komün 21 köydenoluşuyor ve 5000 insanı barındırıyor.Olağanüstü hal bölgede resmen kalksa da fii-liyatta gayri-nizami harbin tüm yönleriylesürdüğü bir yer Hakkari. Buna karşı halk ilkolarak kendi hukukunu oluşturmuş. Kimsedevletin kendisinin bile takmadığı resmimahkemelere gitmiyor. Mera sorununu buşekilde çözmüşler. 5 yıllık bir deneyimleri olsada kendilerine göre daha yolun başındalar.

** Doç. Dr. Bilge Işık’ın bilimsel çalışmalarınahttp://www.kerpic.org/ adresinden ulaşıla-bilir.

Böyle bir adımın Viranşehir’de atılmasının da pek çok nedeni var. Genel birsöylemden dolayı değil ama özel olarak, bu adımın özellikle feodal yapının

güçlü olduğu ve buna bağlı olarak toprak ağalığının devam ettiği bircoğrafyada atılması gerekiyordu. Bu yüzden komün çalışmalarına dâhil

olabilmeniz için evinizin ve toprağınızın olmaması bir şart zaten.

Komünlerle Halkçı-Katılımcı Bir Toplumsal Ekonomi Deneyimi

AZİZ KÜÇÜK

“AX û AV” NOTLARI

Özgürlük Hareketi kadın, ekoloji ve devlet gibibirçok çetrefilli meselede cüretli adımlar atıyor.Sosyalizmin değilse de solun kalıplarını aşan bu

cüretli adımlardan komün denemeleri,enternasyonalizm ve halk yaratıcılığı adına

Latin Amerika veya Filistin’e bakma ezberimiziyüzümüze vuruyor.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 26

Page 27: TO-Gazete-38/10

Ken Loach’ın ‘Looking for Eric’ isimlifilmini izleyen var mı? Hani şuManchester’li postacının yaşamınabir gözatan ve başrolünde zamanınınbüyük futbolcusu Eric Cantona’nınrol aldığı filmini. Filmde ManchesterUnited’in efsane futbolcusu olarakkarşımıza çıkar Cantona. Bir yaşamkoçu olarak. Fakat garip olan,Manchester United’in efsanesi olma-sına rağmen şehrin bir başka takımı-nı işaret etmesidir. Hayır, mavilerideğil tam da Manchester United’iinkar eden bir grubun kurduğu başkabir United’i, FC United ofManchester’i. Aynı renklere sahipbaşka bir takımı.

Bir Efsane Doğuyor

2005 senesinde Amerikalı bir milyar-derin, İngiltere’den kulüp satın almageleneğinin tohumlarını atmasıylabaşlamıştı hikaye. (Toplumsal Özgür-lük Gazetesi’ni takip edenler Mayıs2005 tarihinde bu konuda yazılmışkısa bir yazıyı hatırlar belki?)İngiltere’de futbol takımları halen birkesim için kutsallığını korumaktadır:"Kulüpler piyasa ekonomisinin nes-nesi değildir, onlar bizim anılarımızve hayallerimizdir." Nitekim bu duru-ma hemen tepkiler verilmeye başla-nır. Şehirde ardı ardına yapılan gös-teriler kulübün satışını engelleyemez.Amerikalı işadamı Glazer takımı satınalır. Murdoch da benzer bir ticari faa-liyete kalkışmıştı daha önce; fakat

taraftarların tepkileri üzerine vazgeç-mek zorunda kalmıştı. Bu seferendüstriyelleşme karşısında taraftaranefes alacak bir alan bırakılmıyordu.Bu satış herşeye rağmen yapıldı.

Yapıldı yapılmasına ama tribünlerhalen rahatsızdı. Satıştan önceki 10sene Manchester United taraftarıbağımsız örgütlenme konusundaoldukca önemli bir mesafe kat etmiş-ti. Bu örgütlenme ve bağımsızlaşmabilinci tüm bu protestoları ortayakoymuş olsa da satış engelleneme-miş, olay protestolarla sınırlı kalmışgözükmeydi. Ta ki bir grup taraftarınkulübün geleneğini sahiplenerekbağımsızlaşma isteği ile ortaya çık-masına dek.

Kuruluş

Bu isteklerini hemen ilk maçta birpankartla ifade etmiş ve ilk destekçi-lerini de bulmuşlardı. Artık durumdanrahatsız olan insanların ne istedikle-rini rahatça ifade edecekleri somutbir girişimleri mevcuttu. 2600 kişikadar Manchester United taraftarı yada eski Manchester United taraftarıbir araya gelerek yeni bir efsaneninbaşlangıcını yaptı. 2005 senesindekurulan ve ismi FC United ofManchester olan bu yeni kulüp bölge-sel amatör ligde mücadelesine başla-dı ve kısa sürede destekçileriyleendüstriyelleşen futbola ciddi birtokat oldu.

Kolay değildir insanın tuttuğu takımıbir anda bırakarak başka bir takımı

tutması. Futbola uzak biri için anlaşıl-mayacak bir durumdur bu. Takımdeğiştirmenin neden imkansız oldu-ğunu asla anlayamaz bu uzaklıktakibirisi. Taraf olan birisi için ise akılalmaz. Hele İngiltere gibi bu konudaen geleneksel özellikleri ortayakoyan bir ülkede ve de dünya futbo-lunda söz sahibi olan bir takımda.Ama satın alınmaya çalışılan bir ruhise o ruha sahip çıkacak birileri elbetbulunur.

FC United of Manchester mücadeleettiği liglerde elde ettiği şampiyonluk-larla kısa sürede 3 üst lige çıkmabaşarısını elde eder. Şu an İngiliz ligsisteminde 7. Kategoriye denk düşenKuzey Premier Ligi Premier Küme’deoynuyorlar.

Demokrasi Kulübün Mayası

Fakat kulübü sahiplendiren ve kendiiçinde efsaneleştiren kısa sürede eldeettiği bu başarı değil. Başarısız olsadahi taraftarları tarafından sahiplen-dirilecek ve desteklenecek olan ortakdayanışma duygusu ve de beraberyönetebilme, karar alabilme meka-nizması. Dünyanın en büyük kulüple-rinden birinden birkaç bin kişi kopu-şurken karşılarında dev bir futbolendüstrisi ve onun insanı, bireyi yokedici çarklarını gördüler. Bu çarklarakarşı savaşabilmek için kendilerinibu sistemin dışına atma ihtiyacı ilegirişimlerini gerçekleştirirken temelbir farklılığı da ortaya çıkarabilmelerive kulüplerinin geleceğini teminataltına alabilmeleri gerekiyordu. Bu

amaçla tek güvenebilecekleri kulü-bün üyeleri, yani halktı.

Özünde bir işçi şehri olan Manches-ter yoğun sınıf mücadeleleriyle bilin-cini örmüştür. Sendikal geçmişi butip örgütlenmelere oldukça müsaitbir yerleşim birimidir. Sahip olduğugenetik toplumsal miras bu girişimdede kendini açığa çıkartmış ve kulü-bün her tür kararını yoğun tartışma-lar ve demokratik oylamalarla alma-larını sağlamıştır. Takımın giyeceğiformadan oynayacağı sahaya kadarher şey bu demokratik oylama süreç-leriyle belirlenmekte ve gelecek de buşekilde şekillenmektedir.

Şu an kulübe yıllık üyelik aidatınınzengin Manchester United takımınınbir maç bileti kadar olması ve alınankararların herkesin katılımıyla vedemokratik bir oylamayla alınıyorolması nasıl bir kulüple karşı karşıyaolduğumuzu bize gösteriyor: HalkınTakımı bu olsa gerek!

Futbolun nice duyguyu paraya vebaşarıya endekslemesinde üstüneyok. Futbol severler için endüstriyel-leşme ile birlikte gittikçe insani duy-guları körelten bir çağda yaşıyoruz.Sistem, farklı duygularla yeşil sahala-rın kenarına adım atanları tek birduygunun etrafına kümelendiriyor:Para ve ona duyulan sevgi. Biraz daolsa bu duruma isyan eden birilerininolduğunu ve hayallerin gerçekleşebi-lirliğini görmek umut veriyor. Basitbir girişimmiş gibi görülen bu hare-ket özünde büyük bir isyandır.

Herkes kendi desteklediği takımda biraz halktan yana bir şeylerbulmak ister. Ama günümüz futbol düzeninde bu ne kadargerçekçi olur bilinmez. Endüstriyelleşme her geçen gün dahafazla iliklere işlerken biraz nefes almaya ne dersiniz?

HAZİRAN 2011 27SPORÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

HALUK KOŞAR

FC UNITED OF MANCHESTERHALKIN TAKIMI BU OLSA GEREK

Futbol severler için endüstriyelleşme ile birlikte gittikçe insani duygularıkörelten bir çağda yaşıyoruz. Sistem, farklı duygularla yeşil sahalarınkenarına adım atanları tek bir duygunun etrafına kümelendiriyor: Parave ona duyulan sevgi. Biraz da olsa bu duruma isyan eden birilerininolduğunu ve hayallerin gerçekleşebilirliğini görmek umut veriyor. Basit

bir girişimmiş gibi görülen bu hareket özünde büyük bir isyandır.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 27

Page 28: TO-Gazete-38/10

Çağımızda devrimci, demokrat yazı-nın gündemini en çok meşgul edenkonulardan birisi, şüphesiz neo-libe-ral politikalar olmuştur. ÖzellikleTürkiye’de neo-liberal politikalarabu kadar hevesli bir iktidar varken,adeta dilimize pelesenk oldu bu söz-cük. Temelinde “kuralsızlık ve dene-timsizlik” yer alan bu yeni libera-lizm; eski liberal söyleme - Bırakınızyapsınlar, bırakınız geçsinler - rah-met okutan “Bırakınız talan etsinler,bırakınız yok etsinler” anlayışı ileadeta gezegenin kâbusu haline gel-miştir. Nereden, ne şekilde bir tehli-keyle ya da yok oluşla karşılaşabilece-ğimizi kestiremediğimiz gibi, hangitehlikelerle iç içe yaşadığımızı dabaşımıza bir felaket gelince fark edi-yoruz. Felaketi önceden öngörüpsesini yükseltenlerin ise, ya seslerikısılmaya çalışılıyor ya da sesleriniduyuramıyorlar. Tıpkı Kütahya köylü-leri gibi.

Çevre Felaketi

7 Mayıs 2011 tarihinde meydanagelen olayda, Kütahya’daki Eti GümüşMaden A.Ş.’ye ait 15 milyon metre-küp siyanürlü atık dolu bir havuzunüç setinden ikisi çöktü. Siyanürlü suartık tek bir setin kontrolünde ve heran bir felakete gebe. Ama buna rağ-men yetkililer endişe edilecek birdurum olmadığını, her şeyin kontrolaltında olduğunu sürekli tekrar edi-yorlar. Halkı ve çevreyi değil, hep şir-ketleri kollayan tipik bir burjuva dev-let bürokratı tavrı. Yağmurun yağmaihtimalini soran bir köylüye“Yağmurun ne zaman yağacağınıAllah bilir” diyen vali de, bizlere siya-

nürden daha tehlikeli biri olduğunukanıtlıyor.

Bölgede inceleme yapan ÇevreMühendisleri Odası Başkanı MuratTaşdemir durumun ciddi olduğunadikkat çekerek, son duvarın da yıkıl-masıyla barajın tamamen yıkılacağınısöylüyor. Taşdemir, “Sonuçları hayaledemeyeceğimiz boyutlara ulaşabi-lir. Siyanürün çok küçük miktarı bilezehirliyor. Şu anda insanı zehirleyenmiktarın 125 katı bir kirlilik sözkonusu” diyor. Kimi uzmanlara görede, meydana gelen siyanür felaketikızıl çamur felaketinin 20 katı kadarbüyük bir etkiye sebep olabilir. Topluölümlerin görülmesi tehlikesindenbahseden uzmanlar, çevre köylerinhemen boşaltılması gerektiğini söylü-yorlar.

Bu Noktaya Nasıl Geldik?

Her şeyden önce şunu vurgulamaklazım: Konumuz sadece EtiGümüş’ün ihmali sonucu ortayaçıkan tehlike değil. Sorun çok dahaderinlerde. Sorunun kaynağı çevreyibedavaya edindiğini düşünen, insanve çevre sağlığını kar hırsı uğrunaihmal eden, yıkan, tüketen yok eden;kuralsız, denetimsiz kapitalist siste-min kendisindedir.

Toplumsal Özgürlük Gazetesi’ndedaha önce yer alan yazısındaMebruke Bayram (Toplumsal Özgür-lük Gazetesi, sayı 31, KalkınmaMasalları ve Madencilik) bu süreceyol açan gelişmelerden bahsetmişti.Bayram’a göre 1985 yılında çıkarılanMadencilik Yasası’yla önce MTA

(Maden Tetkik Arama), Etibank gibikuruluşların işlevleri kısıtlandı.Ardından özelleştirmeyle bu kuruluş-lar iş göremez hale getirildiler. 1994yılında devlet tekelindeki madenişletmeciliği yap-işlet-devret mode-liyle özel sektöre açıldı. 2004 yılındaMadenler Yasası’nda yapılan değişik-liklerle de ormanlar, özel korumabölgeleri, milli parklar, tarım ve meraalanları, sit alanları, su havzaları, kül-tür ve turizm koruma bölgeleri vb.pek çok alan madencilik faaliyetleri-ne açıldı. Bu düzenlemelerin ardın-dan, özel madencilik şirketleri hiçbirincelemeye tabi tutulmadan aramaizni aldılar. Üstelik arama izni süre-since maden rezervlerinin yüzde10'unu üretip, satabiliyorlardı.Maden işletmelerinden alınacak ver-giler hesaplanırken, yalnızca şirketinbeyanı esas alınmaya başlandı.

Yetkililerin(!) Telaşı

Kütahya’da faaliyet gösteren EtiGümüş Maden A.Ş. de, 2004 yılındaözelleştirilerek sermayeye peşkeşçekilmişti. Özelleştirme sonrası hertürlü yağma artmış, denetimsiz vekuralsız faaliyetler hızlanarak günü-müze kadar gelmişti. Civarda yaşayanköylüler defalarca maden hakkında

şikâyette bulunmuşlar, şirket yetkili-leriyle tartışmışlar, fakat herhangi birsonuç alamamışlardı. Kütahya’dakibürokratlar ise bu şikayetlere karşımadencilik şirketinden yana tavıraldılar. Köylüleri defalarca başların-dan savan bu yağma çetesi, olayınduyulmasının önüne geçmek istedi,ancak başarılı olamadı. İsyan edenköylülerin üzerine kolluk güçlerinisaldılar.

Yağma çetesi tüm bu olan bitendensonra “Büyütecek bir şey yok, herşey kontrol altında” demeyi sürdüyor.Ama siyanürlü havuzdaki son set deçökerse, o zaman ne diyeceklerinimerak ediyoruz doğrusu.

Öte yandan, bilim adına konuşan bazıişbirlikçiler, siyanürün çok da tehli-keli olmadığına dair “ezber bozan”birtakım açıklamalarda bulundular.Bu açıklamalar “Bugün” gazetesindeyayınlandı.1 Hatırlatalım, Bugüngazetesinin sahibi aynı zamandaKoza Altın Madeni şirketinin sahibi-dir. Yakında televizyonlara çıkıp,siyanürlü su içerlerse hiç şaşırmaya-lım.

1 http://www.bugun.com.tr/haber-detay/154745-turkiye-de-s iyanur-gercegi -haberi.aspx

Civarda yaşayan köylüler defalarca madenhakkında şikâyette bulunmuşlar, şirketyetkilileriyle tartışmışlar, fakat herhangi bir sonuçalamamışlardı. Kütahya’daki bürokratlar ise buşikayetlere karşı madencilik şirketinden yana tavıraldılar.

ÖLDÜREN SİYANÜR DEĞİL KAPİTALİZMDİR!

H. DURKAL

Kütahya Simav’daki siyanür sızıntısı yöre halkında da büyük tepki uyandırdı.

sayi38C_duze19 30.05.2011 20:14 Page 28