T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · ölçeği ve öfke kontrolü...
Transcript of T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ … · ölçeği ve öfke kontrolü...
T.C
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
ERGENLERDE YALNIZLIĞIN YORDAYICISI OLARAK BENLİK SAYGISI VE
SÜREKLİ ÖFKE VE ÖFKE İFADE TARZLARININ İNCELENMESİ
Erhan KOÇAK
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA, 2008
T.C
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
ERGENLERDE YALNIZLIĞIN YORDAYICISI OLARAK BENLİK SAYGISI VE
SÜREKLİ ÖFKE VE ÖFKE İFADE TARZLARININ İNCELENMESİ
Erhan KOÇAK
Danışman: Yrd. Doç. Dr. A. Rezan ÇEÇEN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ADANA, 2008
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne
Bu çalışma, jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS
TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Başkan : Yrd.Doç. Dr. Rezan ÇEÇEN
(Danışman)
Üye : Doç. Dr. Songül TÜMKAYA
Üye : Yrd. Doç. Dr. Fulya CENKSEVEN
ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
…../…./2008
Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ
Enstitü Müdürü
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil
ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.
İ
ÖZET
ERGENLERDE YALNIZLIĞIN YORDANMASINDA BENLİK SAYGISI, SÜREKLİ
ÖFKE VE ÖFKE İFADE TARZLARININ İNCELENMESİ
Erhan KOÇAK
Yüksek Lisans Tezi, Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı
Danışman: Yrd. Doç. Dr. A. Rezan ÇEÇEN
Eylül 2008, 102 Sayfa
Bu araştırmanın amacı, ergenlerde yalnızlığın yordayıcısı olarak Benlik Saygısı ve
Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzlarının (Öfke içe, öfke dışa, öfke kontrol) incelenmesidir.
Bu çalışma, 2006-2007 eğitim-öğretim yılında Hatay İli İskenderun İlçesinde bulunan
bir Anadolu Lisesi ve bir Genel Lisede toplam 478 öğrenci üzerinde yürütülmüştür.
Çalışmaya katılan ergenlerin yaş ortalaması 16.01’dir (Ss=1.22). Araştırmanın verileri
“UCLA Yalnızlık Ölçeği”, “Sürekli Öfke ve Öfke İfade Ölçeği” ve “Rosenberg Benlik
Saygısı Envanteri” ile toplanmıştır. Veriler SPSS- WINDOWS 11.5 paket programıyla
çözümlenmiştir. Sonuçların yorumlanmasında p<0.5 anlamlılık düzeyi kabul edilmiştir.
Verilerin analizinde aşamalı regresyon analizi teknikleri kullanılmıştır.
Araştırmanın sonucuna göre yalnızlık ölçeğinden elde edilen puanlar ile benlik saygısı
ölçeği ve öfke kontrolü alt ölçek puanları arasında negatif ilişkiler olduğu gözlenirken,
yalnızlık ve sürekli öfke, yalnızlık ve öfke içe, yalnızlık ve öfke dışa alt ölçeklerinden elde
edilen puanlar arasında ise pozitif ilişkiler olduğu gözlenmiştir. Yalnızlığı en çok yordayan
bağımsız değişkenin benlik saygısı olduğu, bunu sırasıyla öfke içe ve öfke kontrolü
değişkenlerinin izlediği belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre yalnızlığın sürekli öfke ve
öfke dışa değişkenleri ile de ilişkili olduğu ancak bu ilişkinin yalnızlığı yordayacak kadar
anlamlı olmadığı sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ergen, Yalnızlık, Benlik Saygısı, Öfke
İİ
ABSTRACT
AN EXAMINATION OF SELF-ESTEEM, TRAIT ANGER AND TYPES OF
EXPRESSIONS AS THE PREDICTOR OF LONELINESS AMONG ADOLESCENTS
Erhan KOÇAK
MA Thesis, Department of Educational Sciences
Supervisor: Yrd. Doç. Dr. A. Rezan ÇEÇEN
September 2008, 102 pages
The main purpose of this study is to examine Self-Esteem and anger and types of
anger expression as predictors of loneliness in adolescents.
The sample of the study consist of 478 ninth, tenth and eleventh grade high school
students (244 female, 234 male) selected from İskenderun Fatih Anatolian High School and
İskenderun Körfez High School at 2006-2007 school year. The participants’ mean is 16.01.
In pursuing this study goal, UCLA Loneliness Inventory, State-Trait Anger Expression
Inventory and Rosenberg Self-Esteem Inventory were administered to 478 high school
students. Data obtained have been analysed statistically by using SPSS Windows Packet
Programme. Pearson product moment correlations analys have been carried out on these data.
The level of significance was selected as p<.05.
The results of the study showed that a negative correlation between loneliness scores
and self-esteem scores, and anger control scores; and a positive correlation between loneliness
scores internal anger scores, and external anger scores. As a result of this study the main
predictor of the loneliness is self-esteem. Following predictors are internal anger and anger
control. Although there is a relationship between loneliness and trait anger, and external anger
this relationship is not significant.
Keywords: Adolescent, Loneliness, Self-Esteem, Anger
İİİ
ÖNSÖZ
Bu araştırmada ergenlerde benlik saygısı ve sürekli öfke ve öfke ifade tarzlarının
yalnızlığı ne oranda yordadığı incelenmiştir. Bu çalışmanın tamamlanmasında pek çok
kişinin katkısı olmuştur.
Başta, araştırma konusunun belirlenmesinde, yürütülmesinde, araştırma
verilerinin analiz edilmesinde ve araştırmanın sonuçlandırılmasında desteğini
esirgemeyen, gösterdiği büyük sabır ve özveri ile daima yanımda olan, en umutsuz
anımda beni yüreklendiren ve yaptığı değerli eleştirileriyle araştırmamı tamamlamama
büyük katkı sağlayan tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. A. Rezan ÇEÇEN’e, Jüride
bulunarak olumlu eleştirileri ve yönlendirmeleriyle araştırmama son şeklini vermeme
katkı sağlayan Sayın Doç. Dr. Songül TÜMKAYA ve Sayın Yrd. Doç. Dr. Fulya
CENKSEVEN’e, araştırmanın uygulama aşamasında okulun her türlü olanağını
kullanımıma açan İskenderun Fatih Anadolu Lisesi ve Körfez Lisesi Müdürü Sayın
Adem YALDIZ’A, Müdür Baş Yardımcısı Sayın İzzettin AKYILDIZ, Rehber
Öğretmen Sayın Ahmet Serhat BEYDİLLİ’ye, aynı okulda görev yapan ve kendimi
bildim bileli motivasyon kaynağım olan kuzenim, değerli ağabeyim Ertuğrul
OKUYAN’a ve okulun tüm öğretmenlerine; çalışmam boyunca hep yanımda olan ve
bana sürekli destek veren eşim Münevver’e, sıkıntılı olduğum zamanlarda şirinliğiyle
gerginliğimi üzerimden atmamı sağlayan olan oğlum Şahin’e ve bugünlere gelmemde
karşılığı ödenemez emekleri bulunan aileme teşekkür ederim.
Erhan KOÇAK
iv
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖZET.................................................................................................................................i
ABSTRACT.................................................................................................................... ii
TABLOLAR LİSTESİ .................................................................................................vii
EKLER LİSTESİ…………….………………………………………………………viii
BÖLÜM I
GİRİŞ
1.1. Problem……………………………………………………………………………. 1
1.2. Araştırmanın Amacı……………………………………………………………..… 5
1.3. Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi……………………………………...…………..5
1.4. Tanımlar…………………………………………………………………………….7
BÖLÜM II
KURAMSAL TEMELLER ve İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
2.1. Ergenlik Dönemi ve Özellikleri İle İlgili Kuramsal Açıklamalar……….………….8
2.1.1. Ergenlikte Sosyal Gelişme……………………….……………….………..11
2.1.2. Ergenlikte Duygusal Gelişme………………………..………….…………..13
2.2.Yalnızlıkla İlgili Kuramsal Açıklamalar………………………………...…………14
2.2.1.Yalnızlığa İlişkin Kuramsal Yaklaşımlar…………………………………...20
2.2.1.1Etkileşim Kuramı……………...…………..…………………………20
2.2.1.2. Bilişsel Yaklaşım…………………...…..…………………………..21
2.2.1.3.Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım……….….…..……...………………..22
2.2.1.4. Rogers’in Fenomolojik Yaklaşımı……….………………...……….24
2.2.1.5. Varoluşçu Yaklaşım……………….………………...…………….24
2.2.1.6. Psikodinamik Yaklaşım…………………….……………………….25
2.3. Benlik Saygısı İle İlgili Kuramsal Açıklamalar………….…………….………….26
2.4. Öfke İle İlgili Kuramsal Açıklamalar………….……..……………….…………..28
2.4.1. Öfke İle İlgili Kuramsal Yaklaşımlar………………………………..………….34
v
2.4.1.1.Biyolojik Yaklaşım…………………………….………….…..…….…..34
2.4.1.2. Davranışçı Yaklaşım..……………………………………..…………….34
2.4.1.3.Gestalt Kuramı…….……………………….……………..……..………35
2.4.1.4. Sosyal Öğrenme Yaklaşımı....……………….………….……………….35
2.4.1.5. Varoluşçu Yaklaşım…..…………………………………….…………...36
2.5. İlgili Araştırmalar………………....……………………………….….…………..36
2.5.1 Yalnızlıkla İlgili Yapılan Araştırmalar……..……………...………………..36
2.5.2. Benlik Saygısı İle İlgili Yapılan Araştırmalar………….….………………44
2.5.3. Öfke İle İlgili Yapılan Araştırmalar………………….…….……...………52
BÖLÜM III
YÖNTEM
3.1. Araştırma Modeli……………………………………………………..……………58
3.2. Evren ve Örneklem………………………………………………………………...58
3.3. Veri Toplama Araçları……………………………………………………………..59
3.3.1.Kişisel Bilgi Formu………………………………………………..………...59
3.3.2.Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ)…………………….………….…59
3.3.3. UCLA Yalnızlık Ölçeği……………………………………….…….………60
3.3.4.Sürekli Öfke ve Öfke İfade Ölçeği…….……………………….....………...63
3.4. Verilerin Toplanması……………………………………………………...…….…66
3.5. Verilerin Analizi……………………………………………………..……….…....66
BÖLÜM IV
BULGULAR
4.1. Yalnızlık, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları ve Benlik Saygısı Arasındaki
İlişkilere İlişkin Bulgular………………………………………………………...67
4.2. Yalnızlığın Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi
İle İlgili Bulgular………………………………………………………………...68
vi
BÖLÜM V
TARTIŞMA ve YORUM..……………………………………………………………70
BÖLÜM VI
SONUÇ VE ÖNERİLER
6.1. Sonuçlar…………………………..……………….……………………………….74
6.2. Öneriler…………………………………………..………………………………...74
6.2.1. Uygulamalar Açısından Öneriler…………..……………………………….74
6.2.2. Yapılacak Çalışmalar Açısından Öneriler……………………….………....75
KAYNAKLAR ..............................................................................................................76
EKLER….……………………………………………………………………..………96
ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….102
vii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Çalışmaya Katılan Ergenlerin Sınıf Düzeyi ve Cinsiyetlerine
Göre Dağılımları……………………………………………………………58
Tablo 2. Yalnızlık, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları, Benlik Saygısı Ölçeklerinden
Alınan Puanların Ortalama ve Standart Sapma Değerleri…………………..67
Tablo 3. Yalnızlık, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları ve Benlik Saygısı
Arasındaki İlişkiler…….…………………………………………………...68
Tablo 4. Yalnızlığın Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Sonuçları…68
viii
EKLER LİSTESİ
EK 1: KİŞİSEL BİLGİ FORMU……………………………………………………95
EK 2: UCLA YALNIZLIK ÖLÇEĞİ……………………………………………….97
EK 3: ÖFKE ÖLÇEĞİ……………………………………………………………….98
EK 4: ROSENBERG BENLİK SAYGISI ENVANTERİ ..………….……………100
1
BÖLÜM I
GİRİŞ
1.1. Problem
Toplumsal bir varlık olan insan için diğer insanlarla ilişki kurmak oldukça
önemlidir. Doğası gereği tek başına yaşayamayan insan toplum içinde var olabilmek
için diğer insanlarla ilişki kurar ve onlarla etkileşim içerisine girer. Fakat zaman zaman
bu ilişkilerde sorunlar yaşanabilir ve insan diğerleriyle yakın olmaktan mahrum
kalabilir. Bu durum bireyin sosyal ilişki yoksunluğu yaşamasına ve yalnızlaşmasına
neden olabilir.
Fromm’a (1941) göre insan çevresiyle ilişki kurma ihtiyacındadır. İnsan,
ilişkilerini kendi çabasıyla kurmak zorundadır ve bu ilişkilerin en güçlüsü diğerleriyle
kurabileceği yakınlıkla gerçekleşir. Yalnızlık duygusu insanın doğal bir sorunudur.
Çocuğun doğumdan itibaren çevresiyle kurmuş olduğu temel bağlar kendisini güvende
hissetmesini sağlar. Çocuk bu bağlardan koptukça, yalnızlığını ve diğer insanlardan ayrı
bir varlık olduğunu fark etmeye başlar. İnsan bireyleştikçe, dünyanın türlü tehlikeleriyle
karşı karşıya ve tek başına kalmaya başlar (Akt., Geçtan, 1998).
Yalnızlık, depresyon, kaygı, stres gibi yaşanması hoş olmayan bir duygudur.
Günümüz modern insanını bunaltan, tedirgin eden önemli problemlerden birisidir.
Kültürel ve sosyal yapıyı zorlayan, modern kent yaşamında sağlıklı sosyal ilişki ve
yakınlıktan mahrum kalan ve böylece yalnızlık yaşayan modern insan sayısında hızlı bir
artış gözlenmektedir (Özodaşık, 2001).
Yalnızlık ile ilgili bugüne kadar birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımlardan en çok
kabul göreni Pepleu ve Perlman’a (1984) aittir: Pepleu ve Perlman’a (1984) göre
yalnızlık bireyin var olan sosyal ilişkileri ile arzuladığı sosyal ilişkileri arasındaki
farklılık sonucu yaşanan hoş olmayan bir duygu durumudur. Bir başka önemli kuramcı
olan Weiss’e (1973) göre ise yalnızlık, kişinin ihtiyaç duyduğu sosyal ilişkilerin
olmaması veya değişik sosyal ilişkileri bulunmasına rağmen, bu ilişkilerde yakınlığın,
içtenliğin ve duygusallığın bulunmaması durumudur.
2
Yalnızlığın farklı şekilleri bulunmaktadır. Çevre tarafından itilme sonucu
yaşanan yalnızlık, içinde yaşadığı topluma yabancılaşma biçiminde yaşanan yalnızlık,
çevresiyle ilişkilerini en aza indirerek kendi seçimi ile yaşadığı yalnızlık ve insanın
kendini anlaşılmamış kimsesiz hissettiği gerçek yalnızlık gibi birbirinden çok farklı
yaşantıların tümü “yalnızlık” sözcüğüyle dile getirilir (Geçtan, 2004).
Yalnızlık ile tek başına olma kavramları zaman zaman eş anlamlı olarak
birbirlerinin yerine kullanılmakla beraber aslında bu iki kavram birbirlerinden farklı
anlamlar içermektedirler. Yalnızlık bireye acı veren, istenmeyen bir durum iken tek
başına olmak kimi insanlar tarafından tercih edilebilen bir durumdur. Nitekim kimi
yaratıcı bireyler yapıtlarını sadece tek başına olduklarında çıkarabilirler (Geçtan, 2004).
Acı veren ve dolayısıyla istenmeyen bir durum olan yalnızlık beraberinde
olumsuz başka duyguları da getirebilmektedir. Bu olumsuz duyguların bazıları
ümitsizlik ve üzüntü (Booth ve Bohnsack, 1992), kendine yönelmiş öfke (Lenhert,
Overholser ve Spirito, 1994), depresif duygu durumu ve sosyal uyumsuzluk (Joiner,
Thomas, Lewinshon, Seeley ve John, 2002) ve mutsuzluk (Ruchkin ve Eisemann,
1999) şeklinde sıralanmaktadırlar.
Yalnızlık yaşayan insanlar kendilerini sevimsiz, çirkin ve beceriksiz olarak
değerlendirmekte ve yalnızlıklarının sebebi olarak sahip olduklarını düşündükleri bu
olumsuz kişilik özelliklerini görmektedirler. Oysa yalnız insanların yaşadıkları bu
durumun asıl sebebi, insanlarla ilişki kurmalarını sağlayacak sosyal beceri eksikliğinden
çok durumlarına ilişkin yaptıkları olumsuz yüklemeler ve bunun sonucunda
benimsedikleri edilgen rollerdir (Saks ve Kruput, 1988; Witkus ve Horowitz, 1987;
Akt., Koçak, 2003).
Kuramsal olarak yalnızlık duygusunun ergenlikte önem kazandığını vurgulayan
Erikson’a (1959) göre ergenlik döneminde kimlik geliştirme çabası içinde bulunan genç
bu dönemi başarıyla çözümlerse, yetişkinlikte kendi kimliğini yitirmekten korkmadan
diğer insanlarla yakınlık kurabilir. Rol kargaşası yaşaması halinde ise yakın
dostluklardan ürkebilir. Bu devrede genç diğer insanlara gereksinim duymanın yanında
3
ideal kişi olarak gördükleri insanların gerçekte ideal kişiler olmadığını görerek hayal
kırıklığı yaşayabilir (Chown, 1981; Duck, 1986; Akt., Hortaçsu, 2003).
Günümüz insanı için acı ve ürkütücü bir deneyim olan yalnızlığın ergenlik
döneminde diğer dönemlere göre daha yoğun ve yaygın bir şekilde yaşandığı ileri
sürülmektedir (Brennan, 1982; Ostrov ve Offer, 1991; Rubenstein ve Shaver, 1982;
Williams, 1983). Bu dönemde fiziksel değişim, kimlik ve kişilik gelişimi gibi önemli
olaylar yaşanmakta ve diğer dönemlere oranla ergen kendisini daha fazla yalnız
hissedebilmektedir. Bu süreçte akranları tarafından kabul edilmeyi isteyen ergenler
akranları tarafından dışlandıklarında ya da kabul görmediklerinde yoğun yalnızlık
duyguları yaşamaktadırlar (Bilgiç, 2000; Kılıçcı, 2000).
Yalnızlığın gelişiminde çevreyle olan ilişkilerin yetersizliği düşünüldüğünde
ergenliğin ani değişiklikleri içinde barındıran gelişimsel bir süreç olması nedeniyle bu
durumun ergenler arasında sık görülmesi normaldir (Demir ve Tahran, 2001).
Ergenlerin yaşadığı gelişimsel sürecin işleyişini bozacak bazı faktörler ortaya çıktığında
ergenler yalnızlığın değişik şekillerini yaşayabilirler (Williams, 1983). Bu gelişim
döneminin hassaslığı nedeniyle tüm insanlar için önemli olan yakın ilişki kurmak ve
sürdürmek ergenler için daha büyük önem taşımaktadır (Inderbitzen, 1994). Ergenlerin
bu ilişkileri sürdürmedeki başarıları onların yaşam içerisindeki mutluluklarının bir
yansıması olabilir. Aksi halde, ergen başarılı olamadığında yalnızlık yaşayabilir (Nurmi
ve Salmela-Aro, 1997).
Birçok araştırmacı ergenlik döneminin özellikleri ve gelişimsel aşamalarının
yalnızlığa özellikle katkıda bulunduğunu düşünmektedir. Ergenlik döneminde
çocukluktan çıkma ve yetişkin dünyasına girme sürecinden kaynaklanan bir yalnızlık
söz konusudur. Ergenlik döneminin gelişim sürecinin en fırtınalı dönemlerinden birisi
olması, yalnızlığın bu dönemde ne derece önemli olduğunu gösterir. Bu geçiş
döneminde, fizyolojik, bilişsel, duygusal ve toplumsal değişiklikler kendini
göstermekte, büyüme, sosyal rol tanımı, bilişsel gelişim, cinselliğin ayrımına varılması,
bireyleşme çabaları, kimlik arayışları, anne babadan ayrılma ve psikolojik olarak
bağımsızlaşma düşüncesi ve kişiler arası ilişkilere duyulan yoğun gereksinmeler ortaya
çıkmaktadır (Ostrov ve Offer,1980; Williams, 1983).
4
Ergenlik dönemindeki ergenler eleştirilere, başkalarının göstereceği olumsuz
tepkilere ve insanların kendileri ile ilgili düşüncelerine karşı oldukça duyarlıdırlar (Rice,
1990; Akt, Erkan ve Kaya, 2005). Ergenler, kendi davranış tarzları ile ilgili daha fazla iç
görü kazanmak için birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Arkadaşlar ergene kendi hataları,
sosyal ve ahlaki değerleri hakkında daha objektif geribildirim verirler. Ergenin iyi ve
kötü, güzel ve çirkin yönlerini ailesiyle olduğundan daha farklı görmelerini sağlayan bir
ayna olarak hizmet ederler. Arkadaşların, benlik saygısı ve kendine güven kazanmada
ergen için aileye oranla daha fazla destekleyici olduğu belirtilmektedir (Nielsen, 1996).
Yalnızlığın kişilerarası ilişkilere ya da olaylara ilişkin bakış açıları ile ilişkisini
gösteren araştırma bulguları mevcuttur. Yalnızlıkla ilgili yapılan çalışmalar
irdelendiğinde yalnızlığın düşük benlik saygısı (Olmstead, Guy, O’Malley ve Bentler,
1991), öfke (Bıyık, 2004), sosyal becerilerde yetersizlik (DiTomasso, 1997), depresyon
(Anderson ve Harvey, 1988), alkolizm (Sadava ve Pak, 1994), obezite (Schumaker,
Krejci ve Small, 1985) ve intihar (Weber, Mathe, Nolsen, 1997) gibi geniş yelpazede
yer alan bir takım psikolojik sorunlarla ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca
yapılan çalışmalarda yalnızlık duygusu ile ebeveyn ilişkileri arasında anlamlı ilişkiler
olduğu rapor edilmiştir. Anne babasını otoriter algılayan ergenler demokratik yani daha
sıcak ve sevecen algılayan ergenlere göre daha fazla yalnızlık hissetmekte, anne baba
tutumlarını demokratik algılayanlar, otoriter ve ilgisiz algılayanlara oranla daha yüksek
arkadaş sosyal desteğine sahip olduklarını belirtmişlerdir (Çeçen, 2008).
Özellikle kendilerine güvenleri yeterince gelişmemiş ergenler için arkadaşlarının
varlığı sosyal açıdan kendilerini güvende hissetmelerini sağlayan önemli bir faktördür.
Ergenler etraflarında samimi olacakları bir sosyal grubun desteğine ihtiyaç
duyduklarında buna cevap verecek bireyler bulamazlarsa, başkaları ile uygun sosyal
ilişkiler kurma ile ilgili becerilerle ilgili yetersizlikler yaşarlarsa ve bunun yanı sıra
ergenlikte doğal olarak ortaya çıkan duygusal iniş çıkışlar nedeniyle, duygularını ya da
öfkelerini uygun bir biçimde yönetemezlerse bu durum yalnızlıkla sonuçlanacaktır.
Ergenlik döneminde öfke baş edilmesi gereken duygulardan birisidir. Ergenler,
gelişme süreci içerisinde bir yandan topluma uyum sağlamaya çalışırken diğer yandan
dönemin kendine özgü sıkıntılarıyla başa çıkmaya çalışmaktadırlar. Bazı ergenler,
aslında doğal ve insani olan öfke duygularını uygun bir şekilde ifade etmek yerine
5
sıklıkla bastırmayı tercih etmektedirler. Oysa kabul edilen, ifade edilmeye çalışılan,
kontrol edilebilen bir öfke duygusu etkin sonuçlar doğurmaktadır. Ergenler
öfkelendiklerinde sadece kendilerini haklı gördükleri için öfke duygusunun kontrolü
zordur. Öfke, ergenlik döneminde yoğun olarak yaşanan duygulardan olup, kontrol
edilemediği takdirde genç birtakım olumsuz yaşantılarla karşı karşıya kalmaktadır.
Yalnızlık da bu olumsuz yaşantılardan biridir. Kontrol edilemeyen öfke sonucunda
ergen kendisi için büyük önem taşıyan arkadaşlarıyla ilişkilerinde yoğun öfke
patlamaları yaşayabilir ve arkadaşları tarafından dışlanabilir.
Gerek yurt içinde, gerek yurt dışındaki araştırmaları incelediğimizde ergenlerde
yalnızlığın benlik saygısı ve öfke ifade tarzları ile birlikte incelendiği bir araştırmaya
rastlanmamıştır. Bu nedenle araştırmanın özgün bir çalışma olacağı, bu yöndeki
eksikliğe katkı sağlayacağı düşünülerek problem, “Ergenlerde Benlik Saygısı, Sürekli
Öfke ve Öfke İfade Tarzları (öfke içe, öfke dışa, öfke kontrol) Ergenlerin Yalnızlık
Düzeylerini Anlamlı Bir Biçimde Yordamakta mıdır?” şeklinde ifade edilebilir.
1.2. Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın temel amacı, ergenlerde benlik saygısı, sürekli öfke ve öfke
ifade tarzlarının (öfke içe, öfke dışa, öfke kontrol) ergenlerin yalnızlık düzeylerini
anlamlı bir biçimde yordayıp yordamadığının incelenmesidir.
Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki araştırma sorularına yanıt aranmıştır:
1) Ergenlerde benlik saygısı, sürekli öfke ve öfke ifade tarzları (öfke içe, öfke
dışa,
öfke kontrol) ile yalnızlık düzeyleri arasında anlamlı ilişki var mıdır?
2) Benlik saygısı, sürekli öfke ve öfke ifade tarzları (öfke içe, öfke dışa, öfke
kontrol)
ergenlerin yalnızlık düzeylerini ne oranda yordamaktadır?
1.3. Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi
Yalnızlık literatürde hemen her zaman kaçınılan ve kaygı, öfke, üzüntü ve
kendini diğerlerinden farklı hissetme duygularının eşlik ettiği istenmeyen ve hoş
olmayan bir deneyim olarak açıklanmakta (Jones, Freemon and Goswick, 1981; Russell,
6
Peplau ve Cutrona, 1980, Ditomasso ve Spinner,1997) ve bilinenin aksine ileriki
yaşlardan çok ergenler ve genç yetişkinler arasında sık bir biçimde ortaya çıkmaktadır
(Jones ve Carver, 1991).
Yapılan çalışmalar yalnızlığın düşük sosyal beceri ve olumsuz benlik algısı
(Jones, Freemon ve Goswick, 1981), sosyal uyumsuzluk ( Bilgen, 1989), düşük arkadaş
memnuniyeti (Demir, 1990), bilişsel çarpıtmalar (Kılınç, 2005), kaygı (Moore ve
Schultz 1983) ve akılcı olmayan düşünceler Hoglund ve Collison (1989) gibi pek çok
sorunla ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda pek çok önemli değişkenle
ilişkisi bulunan yalnızlık, anlaşılması gereken önemli bir kavram olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Ergenlik dönemi duygusal açıdan önemli değişikliklerin yaşandığı bir
dönemdir. Bu dönemin gereği olarak kendisinde meydana gelen değişikliklere uyum
sağlamaya çalışan ergen sık sık öfkesini kontrol edememekte bunun sonucu olarak öfke
patlamaları yaşayabilmektedirler. Öfkesini iyi bir biçimde kontrol edemeyen ergen
sosyal çevresindeki insanlarla, akran gruplarıyla çeşitli düzeylerde iletişim problemi
yaşayabilmekte ve kendilerini yalnız hissedebilmektedirler. Yapılan literatür
incelemesinde ergenlerde öfke ve yalnızlığı birlikte ele alan bir çalışmaya
rastlanmamıştır. Bu yönüyle bu çalışmanın alana katkı getireceği söylenebilir.
Bu araştırmada yalnızlıkla ilgili olabileceği düşünülen benlik saygısı ve öfke ve
öfke ifade tarzları değişkenleri birlikte ele alınıp incelenmektedir. Bu değişkenlerin
yalnızlığı ne oranda yordadığının belirlenmesi, okul ortamında bu değişkenlerle ilgili
gerekli müdahalelerin yapılması açısından önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra
yalnızlıkla ilişkili olan değişkenlerin belirlenmesi yalnızlıkla ilgili risk gruplarının
tanınmasını olanaklı kılacağından, yalnızlık yaşayan ergenler için uygun önlemlerin
alınmasını sağlayacaktır. Yalnızlık yaşayan bireylere zamanında psikolojik yardımda
bulunulması, onlarla grup çalışmaları yapılması bu kişilerin sadece yalnızlığını
azaltmayacak aynı zamanda yukarıda bahsedilen depresyon, intihar eğilimi, madde
bağımlılığı gibi yalnızlıkla ilişkili olduğu düşünülen olumsuz değişkenlerin
düzeylerinde belirli bir azalmaya yol açabilecektir. Ayrıca bu çalışmanın yalnızlıktan
dolayı yaşadıkları sorunların çözümüne yönelik eğitim programının oluşturulabilmesine
7
ve bu eğitim programının okul ortamında psikolojik danışmanlar tarafından
uygulanabilmesine de katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
1.4. Tanımlar
Yalnızlık: Bireyin varolan sosyal ilişkileri ile arzuladığı sosyal ilişkileri
arasındaki
farklılık sonucu yaşanılan hoş olmayan bir duygu durumudur (Pepleu ve Perlman, 1984,
13).
Benlik Saygısı: Kişinin kendisine karşı tutumları ile ifade edilen değerliliğin
kişisel yargısıdır (Coopersmith, 1967, 5).
8
BÖLÜM II
KURAMSAL AÇIKLAMALAR ve İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
Bu bölümde ergenlik, yalnızlık, benlik saygısı ve öfke ile ilgili kuramsal bilgiler
ve ilgili araştırmalar yer almaktadır.
2.1. Ergenlik Dönemi ve Özellikleri İle İlgili Kuramsal Açıklamalar
Bir geçiş dönemi olarak ergenlik, kimlik arayışı, samimi ilişki ihtiyacı, bilişsel
gelişim, cinsel gelişimdeki hızlılık ve psikolojik açıdan aileden bağımsızlaşma çabası
nedeniyle psikolojik, bilişsel ve duygusal değişikliklerin yaşandığı bir dönemdir
(Eccless, Midgley, Wigfield, Buchanan, Reuman, Flanagan, Maclver, 1993).
"Büyümek", "Yetişkinliğe Erişmek" anlamına gelen "adolescence", yani ergenlik
günümüze gelinceye kadar değişik şekillerde tanımlanmıştır. Ergenlik, değişim ve
büyümek demektir. Aynı zamanda başkalaşım (metamorphose) ve dönüşümü (mutation)
de kapsar (Parman 1997).
Yavuzer’e göre (1998) ergenlik, biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan
bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir.
Milli Eğitim Bakanlığına göre ise ergenlik, buluğ çağına erme sebebi ile biyo-
psikolojik bakımdan çocukluğun sonu ile toplum hayatında sorumluluk alma dönemi
olan çocukluk ve genç yetişkinlik arasında kalan 12–24 yaşları arasındaki gruptur
(Kulaksızoğlu, 2002).
Sieg (1971) ergenliği “insanda bireyi yetişkine özgü ayrıcalıklarının kendisine
verilmediğini hissettiği zaman başlayan ve yetişkinin tüm gücü ve toplumsal konumu
toplum tarafından bireye verildiği zaman sona eren gelişim dönemi" olarak tanımlar
(Akt., Gander, Gardiner 1993).
Polvan (2000), ergenlik çağının belirgin ve hızlı fizyolojik psikolojik ve sosyal
gelişimlerin görüldüğü çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olduğunu ileri
9
sürmektedir. Bu sürecin başlangıç, süre ve sonlanımı sosyal, kültürel ve bireysel
olgunlaşma düzeyi ile ilgilidir
Ergenlik dönemi çocuklukla erişkinlik arasında, gençlik ya da delikanlılık adı
verilen uzun bir dönemi kapsar. On ikinci yaştan yirmi bir yaşına dek uzanan bu çağ,
ruhsal alanda önemli değişikliklerin belirdiği, hızlı bir büyüme ve olgunlaşma çağıdır
(Yörükoğlu, 1998). Bu çağ, çocuklukla yetişkinlik arasında bir geçiş dönemini
oluşturmaktadır. Endüstriyel toplumlarda ana babaya bağımlı olarak geçirilen süre
arttığı için ergenlik dönemi de genellikle daha uzun olmaktadır (Yazgan-İnanç, Bilgin
ve Atıcı, 2005).
Genellikle çocukluk çağının orta dönemleri sakin bir şekilde geçer, fakat
ergenlikteki değişiklikler şiddetlidir. Ergenler, fiziksel olarak önemli değişiklikler
geçirirler. Aynı zamanda birçoğunun sosyal yaşamlarında, muhakeme yeteneklerinde ve
kendilerine yönelik algılarında büyük değişiklikler olur (Bernstein, Clarke-Stewart,
Penner, Roy, Wickens, 2000).
Buluğ dönemi, ergenliğin başlarıdır. Buluğ çağındaki gencin vücudunda, boyunu
ve yapısını değiştiren hızlı değişiklikler olur, zihinsel yapısında ve ilgilerinde gelişme
görülür, her iki cins de fiziksel ve fizyolojik olarak cinsel gelişmelerini tamamlarlar.
Kızlar erkeklere göre iki yıl kadar önce gençliğin başlangıcı olan buluğ çağına girerler.
Buluğ dönemini yaşayan genç, anne babası ve çevresindeki yetişkinler tarafından ne
tam yetişkin ne de çocuk olarak algılanmakta ve anne-baba ile yetişkinler, gençlerin
neleri yapabilecekleri ve neleri yapamayacakları konusunda birbirinden farklı fikir ve
yaklaşımlar ileri sürmektedirler (Kulaksızoğlu, 2002).
Ergenlik dönemi, bedensel gelişme ve değişme ile başlamakta, zamanla
yavaşlamaktadır. Bu dönemde hızlı yaşanan bedensel değişmenin doğrudan ya da
dolaylı olarak yarattığı ruhsal değişmeler görülmektedir. Bu ruhsal değişmeler
nedeniyle mutlu, uysal, dengeli ergenin yerini kaygılı, tedirgin, dengesiz, uyumsuz
ergen almaktadır. Bocalama ve kararsızlık içinde olan ergenin duyguları, ilgileri
değişmekte coşkuları ölçüsüz, sınırsız ve dengesiz şekilde farklılık göstermektedir
(Köknel, 1999).
10
Ergenlik döneminde oluşan farklılıkların yarattığı gerginlik, ergenin depresif
olmasına dolayısıyla yalnızlık duygusu yaşamasına neden olmaktadır. Bu nedenle ergen
bu dönemde özellikle içinde yaşadığı karamsarlık ve huzursuzluk ve gibi hoşa
gitmeyen duygulardan bunalarak kendisine güven verecek anne-babaya ihtiyaç
duymaktadır. Anne babanın, ergenin söylediklerini eleştirmeden, küçümsemeden ve
yargılamadan dinlemesi ve ergenin kendisini ifade etmesine fırsat vermesi ergenin
sağlıklı kişilik geliştirmesini sağlamaktadır. Anne-baba desteğinden yoksun olan ergen
ise kaygı, korku ve yalnızlık duygusu yaşayabilmektedir (Kulaksızoglu, 2002).
Genellikle kabul edildiği gibi ergenlik erken ergenlik aşamasında puberteye
bağlı bedensel değişikliklerle başlayan ve adolesanın gerçekçi bir şekilde kişiliğini
bulmasına kadar süren çeşitli ve çok boyutlu gelişimsel sorunların yaşandığı ve
çözümlendiği bir dönemdir. Bu gelişimsel sorunlar duygusal alanda bir karmaşaya,
düşünce ve davranışlarda anlaşılması güç değişmelere yol açar. Dürtülerdeki kabarma
ve şiddetlenme ego üzerinde bozucu bir etkiye neden olur. Dolayısıyla pek çok yazar
tarafından "fırtına ve stresler" dönemi olarak tanımlanan bu dönem bu özellikleriyle
kendisi bir kriz özelliği taşır. Biyolojik olarak ergen vücudunda meydana gelen
değişimlere uyum sağlamak ve bunlara bağlı ortaya çıkan cinsel dürtülerle baş etmek
konumundadır. Dönemsel olgunlaşmaya paralel olarak ortaya çıkan bilişsel yetiler
ergeni hem kendisiyle hem de çevresiyle ilgili yeni değerlendirmeler ve soyutlamalara
iter (Haran, 2003).
Ergenlik döneminde kimlik gelişimi önem kazanır. Kimlik sorunları en çok bu
evrede ağırlık taşır. Ergen için psikolojik anlamda bağımsızlığını kazanabilme, kendine
yön verecek yeni değerler bulma ve benimseme sorunu önem kazanır. Yeni arayışlar
içinde olan genç, mevcut değerler ve hayatın anlamını sorgular. Gençler bu evrede
özerk bir birey olmakla, toplumun uyumlu bir üyesi olmayı bağdaştırma durumundadır.
Bu dönemde genellikle ana-baba ile yaşanan çatışmalar, okulda yaşanan başarısızlıklar,
kendi cinsinden ve karşı cinsten akranlarıyla ilişkide çıkan sorunlar dikkati çeker.
Erikson’a (1950, 1959) göre ergenlik döneminin en önemli gelişimsel görevi
kimliğin kazanılmasıdır. Kimlik kavramının pek çok boyutu vardır. Bu boyutlar; cinsel,
toplumsal, fiziksel, psikolojik, ahlaksal, ideolojik ve mesleksel boyutlar olarak
gruplanabilir. Tüm bu boyutlar benliğin bütününü oluşturur. Önce benliğin cinsel ve
11
fiziksel boyutları gelişmektedir. Ergenlik döneminin erken yıllarında ergenler beden
imgeleri ve cinsel kimlikleriyle çok fazla ilgilenirken, daha sonraki yıllarda meslek
seçimi, ideolojiler ve ahlaksal değerler daha fazla önemsenir (Akt., İnanç,Bilgin, ve
Atıcı, 2005).
Erikson’a göre bir arayış çağı olan ergenlik döneminde birey benliğini bulma
çabasındadır. Ergenlikte gencin gelişen beceri ve yetenekleri, onu bazı konularda
bağımsız kılmaktadır. Arkadaşlar ergenlik öncesine göre daha önemli hale gelmekte ve
anne baba ile paylaşılamayacak bir takım deneyimler arkadaşlarla paylaşılmaktadır.
Genç bu deneyimler karşısındaki duygu ve düşüncelerini arkadaşları ile paylaşarak ve
onların izlenimleri ile karşılaştırarak kendini tanıma, deneme ve değerlendirme fırsatını
bulmaktadır. İlk kez karşılaştığı bir durum karşısında tepki ve başarı düzeyini
değerlendirmek isteyen genç için en önemli ölçüt, kendi yaşıtlarının düşünce ve
davranışlarıdır ( Festinger, 1954; Akt., Hortaçsu, 1999).
Ergenlik sürecini kapsayan problemler hep var olmakla birlikte özellikle son
yıllarda gerek ailelerin gerekse sağlık kurumlarının gence verdiği önem, ergenin bu
dönemi nasıl daha problemsiz atlatabileceği ile ilgili soruları da beraberinde getirmiştir.
Bu dönemde ergen bedensel, ruhsal ve zihinsel yönden çok hızlı değişir (Morgan,1991).
Ergenlik çağının ruhsal bakımdan çalkantılı olduğu yönündeki yaygın görüşün
aksine, bütün ergenler için fırtınalı bir dönem olmayıp, küçük bir grup için sarsıntı
verici oluğu, çoğunluğu oluşturan gençlerin bu yılları çok kaygı verici olmayan büyüme
ve gelişme krizleri ile atlattığı düşünülmektedir (Kulaksızoğlu, 2002).
2.1.1. Ergenlikte Sosyal Gelişme
Ergenlik çağındaki birey, kişiliği için bir kimlik geliştirmeye çalışır. Dış
görünümü önem kazanır. Görünümüne gösterdiği ilgi benliğin oluşmasına yardımcı
olur. Kimliğini arayış çabası içinde kahramanlara, öğretilere, karşı cinsten kişilere
tutulur. Kararsızlık ve şaşkınlık bu yaştaki gençlerin dayanışma grupları oluşturmasına
neden olur. Bu dönemde ergen çocuklukta öğrenmiş olduğu kurallarla, yetişkinin
geliştirmesi gereken değer yargıları arasında bocalar (Geçtan, 1993). Pek çok anne-
baba, ergen çocuklarıyla iyi geçinmektedir. Bununla birlikte yaşanan çatışmalar
12
genellikle ahlaklı davranış, aile üyeleriyle ilişkiler, akademik başarı, sorumluluklarını
yerine getirme, toplumsal etkileşimler (giyim tarzı, saç stili vs.) konularla ilgilidir
(Galambos ve Almedia, 1992; Akt., İnanç ve ark. 2005).
Ergenlik döneminde ergen, anne babanın normal olmayan davranışlarından
olumsuz olarak etkilenmekte ya da anne babanın bozuk ilişkilerinden zarar görmektedir.
Ergenliğin başlarında kızlar ve erkekler bedenlerindeki değişmeleri tartışabilecekleri,
duygusal durumlarını paylaşabilecekleri az sayıda arkadaşa ihtiyaç duyarlar. Böylelikle
kendilerini tanıyabilir ve başkalarının dünyalarını anlayabilirler. Buluğ çağını izleyen
yıllarda ergenin arkadaş çevresi genişler. Böylelikle insan ilişkileri ile ilgili deneyimleri
oluşur. Bu sıralarda annenin, babanın ve diğer yetişkinlerin dünya görüşleri reddedilir.
İçinde bulunduğu arkadaş çevresinin değerleri ve dünya görüşü genç için önem
kazanmaya başlar. Ergenlik döneminde ergenin arkadaşlarıyla geçirdiği zaman artmakta
ve arkadaşlarının etkisinde, çocukluk döneminde olduğundan daha çok kalmaktadır.
Ancak ergenlerin akranlarından etkilendiği konular kısıtlıdır ve anne baba genç için
önemli gördüğü konularda başvuru kaynağı olmaya devam etmektedir. Öncelikle okul,
meslek seçimi ve gelecekle ilgili konularda ergen, anne babanın fikirlerini önemli
bulmaktadır (Kulaksızoğlu, 2002).
Ergenlerin yakın arkadaşlarına duydukları gereksinim çocuklarınkinden
farklıdır. Furman ve Buhrmester (1992), yaptıkları bir araştırmada dördüncü sınıf
öğrencilerinin en çok destek gördükleri kişilerin anne-babaları olduğu sonucuna
ulaşmışlardır. Aynı araştırmada yedinci sınıf öğrencileri anne-babanın yanı sıra aynı
cinsiyet grubundaki arkadaşlarını yakın bulurlarken onuncu sınıf öğrencileri ise
arkadaşlarını en sık destek aldıkları kişiler olarak belirtmişlerdir.
Ergenlerin sosyalleşmesinde aile ve okulun yanı sıra akranların da büyük etkisi
vardır. Çünkü sosyal gelişim için ergenlerin akranlarıyla birlikte olmaya ihtiyaçları
vardır. Ergenlik döneminde gençler, akranları tarafından onay görmek için onların ilgi,
değer ve tutumlarını benimsemektedirler. Akranlarıyla kurduğu ilişkide genç, eşit ilişki
kurmayı, güvenli davranış göstermeyi, kendi düşüncesini ifade etmeyi, başkalarının
fikirlerini hoşgörü ile karşılamayı öğrenmektedir. Grup tarafından kabul görme, gencin
kendisine olan güvenini pekiştirmekte ve arkadaşları arasında duygu ve düşüncelerini
rahatça dile getirmesine katkıda bulunmaktadır (Kulaksızoğlu, 2002).
13
2.1.2. Ergenlikte Duygusal Gelişme
Çocukluk dönemi ile ergenlik dönemi arasında duygusal yönden en belirgin fark
çocukların öfke, kızgınlık ve sevinç gibi duygularını daha açık davranışlarla ve anında
ifade ederlerken, buna karşılık ergenlikte bu duygular daha fazla gizlenip maskelenir.
Ergenlikte genel olarak kızların erkeklerden daha önce duygusal olgunluğa ulaştıkları
söylenebilir (Kulaksızoğlu, 2002).
Ergenlik döneminde genç ailesiyle yoğun çatışmalar yaşar. Kimlik gelişimi
sürerken yetişkin davranışı ile çocuksu davranışı çoğu kez karıştırır. Gencin aileden
bağımsız olma çabalarında çelişkili duyguları çoğunlukla artar. Hem onlardan
uzaklaşma ve bağımsızlaşma isteği hem de onların desteğine ve sevgisine ihtiyaç duyma
ikilemi içindedir. Genç kendi gözünde kendini büyütmüş ve değişmiş görmek ister.
Daha özerk karar verebilmek, kendi seçimini yapabilmek, kendi değer yargılarına sahip
olmak isterken yeni rollerinden emin değildir. Bu nedenle hem anne babanın kendine
destek olmasına ihtiyaç duyar, hem de kendi içinde bu isteğe karşı koymaya çalışır.
Ergen kendisi için önemli olan kişilere gereksinim duymadığını kendi kendine
kanıtlamaya çalışırken şimdiye kadar yeterli gördüğü anne babasının ve diğer önemli
kişilerin bu yeterli yönlerini yadsımaya başlar. Böylece aileye ve diğer otorite
figürlerine daha fazla gereksinim duymasından ileri gelen içsel çatışmayı geçici olarak
çözmüş, kendini onların desteğine gerek duymaz halde görmeye başlamıştır. Bu
çatışmalar sırasında çocukluktan itibaren kendisine sevgi vermiş olan anne ve babadan
uzaklaşmaya başlar. Bu durumda aile dışında yeni sevgi kaynakları aramaya başlar.
Akran grubu ve arkadaşlık kendisi için olağanüstü önem kazanır. Çünkü anne baba
egemenliğine, onların değer yargılarına ve kendi yaşamına karışmalarına az veya çok
karşı çıkabilmiş olan genç artık toplumda birilerine ait olma özlemini duymaktadır (Ekşi
1999).
Yavuzer’e (1998) göre, ergenin duygusal dünyası bir takım çelişkilerle doludur.
Yalnızlıktan duyulan hazzın yanı sıra, bir gruba katılma özlemi, yetişkini hor görme;
ama ona dayanma; endişe ve umutsuzluğa karşın geleceğe coşkuyla yöneliş, bu evrenin
belirgin çelişkili duyguları arasında sayılabilir.
14
2.2.Yalnızlıkla İlgili Kuramsal Açıklamalar
Bireyler için yaşamlarının tüm dönemlerinde diğer insanlarla iletişim kurmak
önemlidir. Bütün insanlar diğerleriyle ilişki ve etkileşim kurmaya gereksinim duyarlar.
Günümüzde bir çok nedenden dolayı insan ilişkilerinde sorunlar yaşanmakta ve yakın
olmaktan mahrum insan sayısı artmaktadır. Bu durum insanların sosyal ilişki
yoksunluğu yaşamasına neden olmaktadır.
Yalnızlık, bireye sıkıntı veren, acı bir durum olarak kabul edilmektedir.
Yalnızlıkla ilgili olarak farklı kuramcılar tarafından farklı tanım ve yorumlar yapılmış
olmasına rağmen yalnızlığın üzerinde uzlaşılan ve genel kabul gören tanımı Pepleu ve
Perlman’a (1984) aittir: Pepleu ve Perlman’a (1984) göre yalnızlık bireyin varolan
sosyal ilişkileri ile arzuladığı sosyal ilişkileri arasındaki farklılık sonucu yaşanılan hoş
olmayan bir duygu durumudur.
Yalnızlık üzerine yapılan diğer tanımların bazıları ise şu şekildedir:
Sullivan (1953) yalnızlığı diğerleriyle yakınlık kurma ihtiyacının yeterince
giderilememesi sonucu ortaya çıkan oldukça nahoş, rahatsız edici bir yaşantı olarak
kavramlaştırmıştır. Sullivan için birey toplumsal bir varlık olup, doğumdan sonra
toplumsallaşma sürecine girmektedir. Ergenlik öncesi dönem diğer insanlarla yakın
ilişkilerin başlaması açısından önem taşımakta ve çocuk bu dönemde yakın ilişkiler
kuramazsa umutsuzluğun da eşlik ettiği yoğun bir yalnızlık içine düşmektedir (Akt.,
Eren, 1994).
Weiss (1973), yalnızlığı, kişinin ihtiyaç duyduğu sosyal ilişkilerin olmaması
veya değişik sosyal ilişkileri bulunmasına rağmen, bu ilişkilerde yakınlığın, içtenliğin
ve duygusallığın bulunmamasına gösterilen bir tepki olarak değerlendirmiştir.
Leiderman (1980) yalnızlığı, “bireyin diğerlerine duyulan belirsiz bir ihtiyaçla
birlikte, diğerlerinden ayrı olduğu duygusunun farkında olduğu bir duygu durumu”
olarak tanımlamaktadır. Leiderman’a (1980) göre yalnızlık, fiziksel olarak tek başına
olunan, ancak yalnız olmaktan dolayı olumsuz, nahoş duyguların yaşanmadığı tek
başına olma durumunun aksine nahoş bir yaşantıdır (Akt., Duy, 2003).
15
Sadler ve Johnson’a (1980) göre “yalnızlık, içsel dünyadaki ilişkisel gerçekliğe
ilişkin temel sistemde bir bozulmanın olduğunu işaret eden, farklı bir öz farkındalık
biçimi oluşturan, toptan ve çoğu zaman akut bir duyguyu barındıran bir yaşantıdır”.
Sermat (1980) yalnızlığı, bireyin halihazırda sahip olduğu kişiler arası ilişkilerin
düzeyi ile, sahip olmayı arzu ettiği gerek geçmişte yaşadığı gerekse hiç yaşamadığı
ilişkilerin düzeyi arasındaki uyumsuzluk olarak tanımlamaktadır.
Young’a (1982) göre yalnızlık, doyurucu kişilerarası ilişkilerin yokluğu ya da
algılanan yoksunluğu ve bu gerçek ya da algılanan yoksunluğa psikolojik zorlanma
belirtilerinin eşlik etmesi durumudur.
Rogers (1994), yalnızlığın bireyin diğerleri ile hiçbir gerçek ilişkisinin
olmadığını hissettiği an ortaya çıkan bir durum olduğunu belirtmiştir.
De Jong-Gierveld’e (1998), göre yalnızlık, özellikle, bireyin istediği ilişkileri
kurmada kendini kişisel olarak yetersiz hissettiğinde ortaya çıkan ve arzu edilen kişiler
arası ilişkiler ile sahip olunan kişiler arası ilişkiler arasında fark yaşandığında hissedilen
bir durumdur.
Saks ve Kruput’a (1988) göre yalnızlık yaşayan insanlar yalnızlık durumlarını
ben yalnızım, çünkü sevimsizim, çirkinim, beceriksizim gibi kalıcı kişilik özelliklerine
yüklemektedirler. Witkus ve Horowitz (1987) ise yalnız insanların yaşadıkları bu
durumun, aslında beceri eksikliğinden çok, durumlarına ilişkin olumsuz yüklemeler ve
edilgen rollerini benimsemelerinin sonucu olduğunu ileri sürmektedirler (Akt., Koçak,
2003).
Araştırmacılara göre yalnızlık sadece bireyin tek başına kalması ile aynı anlama
gelen bir durum değildir. Bu bağlamda insanlar tek başına olduklarında kendilerini
yalnız hissetmeyebilecekleri gibi çevreleri kalabalık olduğu halde de yalnızlık
hissedebilirler. Bu yüzden yalnızlık duruma göre değişen öznel bir yaşantıdır ( Peplau
ve Perlman, 1982).
16
Yalnızlık literatürde hemen her zaman kaçınılan ve kaygı, öfke, üzüntü ve
diğerlerinden kendini farklı hissetme duygularının eşlik ettiği istenmeyen ve hoş
olmayan bir deneyim olarak açıklanmakta (Jones, Freemon and Goswick, 1981; Russell,
Peplau ve Cutrona, 1980, Ditomasso ve Spinner,1997) ve bilinenin aksine ileriki
yaşlardan çok ergenler ve genç yetişkinler arasında sık bir biçimde ortaya çıkmaktadır
(Jones ve Carver, 1991).
Ergenlik, yalnızlığın belirgin bir şekilde kendisini gösterebildiği bir yaşam
dönemidir. Her ne kadar yalnızlığın farklı yaş gruplarındaki görülme sıklığını ve
derecesini yordayan geniş çaplı araştırmalar bulunmasa da yalnızlığın diğer yaş
gruplarına oranla en yoğun olarak ergenlikte görüldüğünü birçok kuramcı
desteklemektedir (Buhler, 1969; Gaev, 1976; Ostrov ve Offer, 1978; Rubenstein ve
Shaver, 1982; Weiss, 1973; Wood ve Hannell, 1977; Akt., Brennan, 1982).
Ergenlik döneminde, kimlik ve kişilik gelişimi gibi kaçınılmaz ve önemli
değişimlerin sonucunda bireyler kendileri ile baş başa kalmak istemektedirler. Ergenler
bir yandan dönemin gereği olarak ortaya çıkan ani değişikliklerin getirdiği sıkıntılarla
baş edebilmek için yalnız kalmayı isterken diğer yandan bu dönemde akran grupları
kendileri için aileye oranla daha önemli olduğundan bu gruplara katılım onlar için önem
kazanmaktadır (Bilgiç, 2000; Cheng ve Furnham, 2002; Kılıçcı, 2000). Bu dönemde
ergenin temel isteği aileden bağımsızlığını kazanmak ve hemcinsleriyle ve karşı cinsten
akranlarıyla ya da arkadaş gruplarıyla ilişki kurmaktır ( Brown, 1990; Weiss, 1973).
Ergenlik döneminde ergen üzerinde en büyük etkiye sahip grup arkadaşlarıdır (Rice,
1999). Bu dönemde akranları tarafından dışlanan bireyler yoğun yalnızlık duyguları
yaşarlar ve tipik yalnızlık belirtileri sergilerler (Bilgiç, 2000; Cheng ve Furnham, 2002;
Kılıçcı, 2000).
Ergen yalnızlığına birçok faktör katkıda bulunmaktadır. Bu faktörlerin çoğu
ergenlerin ergenlik dönemine girdikleri andan itibaren karşılaştıkları ani ve keskin
değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu değişiklikler ergenlerde karşılanması güç yeni
beklentiler yaratabilmektedir. Ergenlerin yaşamak zorunda oldukları bu ani ve keskin
değişiklikler aynı zamanda ergenlerin var olan ilişkilerini kesintiye uğratarak ve sosyal
uyumlarını etkileyerek yalnızlaşmalarına neden olabilmektedir. Bunların dışında
17
utangaçlık ve düşük benlik saygısı, sosyal beceri eksikliği de ergenlerde yalnızlığa
zemin hazırlayabilmektedir (Brennan, 1982).
Moore ve Schultz (1983), yalnız ergenlerin, daha fazla kaygılı, dışsal kontrol
odağına sahip, sosyal kaygı yaşayan, daha az mutlu ve yaşamdan daha az doyum alan
kişiler olduklarını belirtmişlerdir. Yalnızlığın kendine olumsuz yüklemeler yapmayla
sonuçlanabildiğini (Sosyal ve çevresel problemlerde çevreyi suçlamak yerine kendini
daha çok suçlamak) belirtmişlerdir. Araştırma yalnız ergenlerin sahip oldukları bir
takım özelliklerin, diğer insanlarla etkileşime yönelmelerini engellediğini göstermiştir.
Örneğin, düşük sosyal risk alma, düşük algılanan sevecenlik, yüksek sosyal kaygı, diğer
insanların kendisi hakkında çok daha fazla şeyler bileceğini düşünme gibi.
Literatürde yapılan birçok araştırma yalnızlık yaşayan ergenlerin düşük benlik
saygısına kendilerini sürekli eleştirme alışkanlığına sahip olduklarını göstermiştir (
Wood ve Hannell, 1977). Brennan ve Auslander (1979) yalnız ergenlerin kendi
kendilerine acıyan, popüler olmayan ve başkaları tarafından saygı görmeye değer
oldukları konusunda karamsar olduklarını bulmuşlardır (Akt., Brennan, 1982). Ostrov
ve Offer (1978) ise düşük benlik saygısı, hassas olma, arkadaşları tarafından dışlanma
arasındaki ilişkiye vurgu yapmışlardır. Ayrıca utangaçlığın, risk alamamanın, sosyal
beceri eksikliğinin ve ilişki kurmada zorlanmanın da ergen yalnızlığıyla ilişkili olduğu
yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur (Weiss, 1973; Zimbardo, 1977). Bu
özellikler ergenlerin diğerleriyle samimi ilişkiler kurmasına engel olabilmektedir.
Ayrıca yalnız ergenlerin her nasılsa bencil oldukları, arkadaşları arasında ilgi çekici
bulunmadıkları, başkalarını güvenilir bulmadıkları ve kendini yalnız hissetmeyen
ergenlere oranla çok daha yüksek düzeyde paranoyaya sahip oldukları rapor edilmiştir
(Loucks, 1974,). Bu özellikler ergenleri sadece diğerlerinden izole etmekle kalmamakta,
aynı zamanda bu ergenlerin nitelikli ilişkilere sahip olmalarını da engellemektedir (Akt.,
Brennan, 1982).
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki yalnızlık ile depresyon arasında açık bir
anlam farkı olmasına rağmen bu iki psikolojik durum arasında anlamlı bir ilişki vardır
(Bradley, 1970; Bragg, 1979; Loucks, 1974; Perlman, Gerson ve Spinner, 1978). Bragg
(1979) depresif yalnızlık ile depresif olmayan yalnızlığın birbirlerinden farklı olduğunu
ileri sürmüştür. Bragg (1979)’a göre depresif yalnızlık yaşayan ergenler yalnızlıklarını
18
kendi kişisel özelliklerine, fiziksel görünüşlerine ve dışlanma korkularına bağlarken
depresif olmayan yalnızlık yaşayan ergenler yalnızlıklarından çevresel faktörleri
sorumlu tutmaktadırlar (Akt., Hsu, Hailey ve Range, 1987) .
Ergenlik döneminde aileye ve arkadaşlara ayrılan zaman farklılaşır. Zeijl, te
Poel,du Bois-Reymond, Ravesloot ve Meulman (2000) ergenliğe yeni girmiş ergenlerin
aileleriyle daha çok zaman geçirirken ergenliğin ileri aşamalarında bulunan ergenlerin
daha çok arkadaşlarıyla zaman geçirdiklerini rapor etmişlerdir. Bu dönemde ergenler
arkadaşlarından birlikte bir aktiviteyi paylaşmaktan daha fazlasını beklediklerinden
kendilerini önceki dönemlere oranla daha yalnız hissetme eğilimindedirler. Ayrıca,
arkadaşlarından karşılanamadığında kendilerinde hayal kırıklığı yaratabilecek türde
destekler istemektedirler (Youniss ve Smoller, 1985).
Ergenlik döneminin yeni arkadaşlıklar kurmak için daha fazla fırsatlar
içermesine rağmen ergenlerin arkadaşlarından gerçekçi olmayan beklentileri bulunduğu
belirtilmektedir (Peplau ve Perlman, 1984). Yaş ilerledikçe ergenler daha gerçekçi
beklentilere sahip olmaktadırlar. Ergenlerin bazıları akranları ile çok kolay ilişki
kurabilirken bazıları ilişki kurmada yalnızlığa neden olan güçlükler yaşamaktadırlar. Bu
yalnızlık kendisini düşük benlik saygısı, aşırı yeme, okulu bırakma, alkol kullanma ve
depresif olma şeklinde gösterebilmektedir (Brage ve Meredith, 1994; Jackson ve
Cochran, 1991; Medora ve Woodward, 1986; Page ve Cole, 1991).
Araştırmacılar yalnızlığın ergenler için en acı veren problemlerden biri
olduğunu ve giderek yaygınlaştığını (DeMoore ve Schultz, 1983; France, McDowel ve
Knowles 1984; McWhirter, 1990), uyuşturucu kullanımı, yıkıcı davranışlar sergileme,
hırsızlık ve kaçma gibi çeşitli antisosyal davranışlarla yakından ilgili olduğunu rapor
etmişlerdir (Brennan, 1982).
Ergenlik döneminde yalnızlık duygularının temel kaynaklarının aile ilişkileri,
sosyal çevre ile ilişkiler, öğretmen ilişkileri, okul ortamı, ve arkadaşlık ilişkilerinin
olduğu rapor edilmektedir (Buchholz ve Catton, 1999; Mcwhirter, Besett-Alesch,
Horibata, ve Gat, 2002).
19
Literatürde yalnızlık ile bireyin zihinsel süreçleri arasında bir ilişki olduğunu
ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır. Buna göre ergenin yalnızlık yaşamasının bir
sebebinin de bireyin kendisine ilişkin olumsuz algısının olduğu ileri sürülmektedir
(Goswick ve Jones, 1981). Bireyin kendisine ilişkin bu olumsuz algısının sonucunda
yalnızlık ortaya çıkmaktadır. Yalnız bireyler kendilerini sosyal ilişkiler konusunda
yetersiz olarak algılamakta (Wittenberg ve Reiss, 1986), kişilerarası ilişkilerdeki
performansını olumsuz değerlendirmekte (Frankel ve Prentice-Dunn, 1990), olumsuz
herhangi bir geribildirim sunulmamış olmasına rağmen ilişkilerini değersiz
bulmaktadırlar (Duck, Pond ve Leatham, 1994).
Williams (1983) ergen yalnızlığının genellikle arkadaşlar arasında dışlanmaktan
ya da bireyin ait olma konusunda yaşadığı hayal kırıklığından kaynaklandığını ve
yaşanan bu yalnızlığın geri çekilme, depresyon, uyuşturucu kullanımı, okul başarısızlığı
hatta intiharla ifade edilebileceğini belirtmektedir.
Yapılan çalışmalar yalnızlığın sosyal becerilerde yetersizlik (DiTomasso,
1997), depresyon (Anderson ve Harvey, 1988), alkolizm (Sadava ve Pak, 1994), obezite
(Schumaker, Krejci ve Small, 1985) ve intihar (Weber, Mathe, Nolsen, 1997) gibi pek
çok psikolojik problemle ilgili olduğunu göstermektedir.
Yalnızlık ayrıca düşük arkadaş kabulu (Sletta, Valas, Skaalvik ve Sobstad, 1996)
ve arkadaşlar tarafından dışlanma (Cassidy ve Asher, 1992; Rotenberg ve Bartley 1997)
ile pozitif ilişki içerisinde, kendini açma (Chelune, Sultan ve Williams 1980; Franzoi ve
Davis, 1985) ve yakınlık (Chelune vd., 1980) ile negatif ilişki içinde bulunmuştur.
Yalnızlık kavramı değişik kuramcılar tarafından farklı şekillerde
yorumlanmıştır. Kişiliğin oluşmasında Psikoseksüel gelişimin önemini vurgulayan
Freud’a göre çocukluk yaşantılarında yaşanan sorunlar yaşamın ilerleyen kısımlarında
da bireyi etkilemektedir. Freud’a göre eğer çocuk psikoseksüel evreler boyunca yakın
çevresiyle içine girdiği ilişkilerden sıcak, güven verici, tatmin edici, ve onaylayıcı bir
tutum almamışsa bu eksiklik ileriki yaşlarda diğer insanlarla kuracağı sosyal ilişkilerin
niteliğini ve niceliğini etkilemektedir. Bu dönemde yaşadığı ilişkilerde başarılı olan
bireyler, ergenlik ve sonraki dönemlerde anlamlı ve doyurucu ilişkiler kurabilecektir
(Chown, 1981; Duck, 1986; akt. Hortaçsu, 2003)
20
Erikson (1988) ergenlik döneminde özkimliğe ulaşma sorununu çözmemiş bir
bireyin genç yetişkinlik döneminde başkalarına yaklaşmaktan korktuğu, yakın
dostluklar kuramadığı, yalnız olma eğilimi gösterdiği ve aynı duygusal yalıtımın
yetişkinlik yıllarına da aktarıldığı görüşündedir. Ergenlik döneminde birey yakın insan
ilişkileri kurabilme olgunluğuna erişemezse, bu dönem yalnızlık ve diğer insanlardan
yalıtılma ile sonuçlanmaktadır (Akt., Hortaçsu, 2003).
Adler yaşamın ilk yıllarından itibaren sosyal bir yapı içinde geliştiğini ve
çocuğun aile üyeleriyle ilişki kurmasının kaçınılmaz olduğunu, çocuğun çevresindeki
insanların sonradan geliştireceği davranış örüntülerinin belirlenmesinde önemli bir rol
oynadığını belirtir (Geçtan, 1988). Adler’e göre birey toplumla olan bağlarının
koptuğunu hissettiği zaman yalnızlık ve kaygı hisseder (Abacı, 1986).
Fromm (1961) insanın doğadan ve diğerlerinden kopmuş olması sonucunda
kendini yalnız hissettiğini vurgular. İnsanın yaşamını sürdürmesi için başkalarıyla
olması gerektiğini, bundan dolayı da yoğun yalnızlık korkusu taşıdığını belirtir.
Çocuğun büyüdükçe daha fazla bireyselleştiğini, bunun sonucunun da artan yalnızlık
duygusu olduğunu ifade eder. Bugünkü sistemde insanın malı mülkü arttıkça kendi öz
varlığı azalmaktadır. Fromm (1961)’a göre yalnızlıktan kurtulma çabalarında,
bireyselleşme süreci geriye doğrı işlemediğinden birey boyun eğici davranışlar
sergilemekte, çaresizlik ve yalnızlık bu sürecin kaçınılmazları haline gelmektedir (Akt.,
Kozaklı, 2006).
2.2.1.Yalnızlığa İlişkin Kuramsal Yaklaşımlar
Farklı psikolojik yaklaşımlar yalnızlık konusunu farklı noktaları odak alarak ele
almışlardır. Bu bölümde temel yaklaşımlardan Etkileşim Kuramı, Bilişsel Yaklaşım,
Bilişsel Davranışçı Yaklaşım, Rogers’in Fenomolojik Yaklaşımı, Varoluşçu Yaklaşım
ve Psikodinamik Yaklaşımın değerlendirmelerine yer verilmiştir.
2.2.1.1. Etkileşim Kuramı
Weiss (1973) etkileşim kuramının önde gelen sözcüsüdür. İki nedenden dolayı
Weiss’in yalnızlık üzerine yaptığı açıklamalar etkileşim kuramı içinde
21
değerlendirilmektedir. Birincisi Weiss’e göre yalnızlık tek başına ne kişisel faktörlerden
kaynaklanmaktadır, ne de çevresel faktörlerden. Yalnızlık bu iki faktörün etkileşiminin
sonucudur. İkincisi ise kişi toplumun beklentilerini karşılayacak etkileşimleri
sağlamakta yetersiz kaldığında bu durum yalnızlıkla sonuçlanır.
Weiss (1973)’e göre yalnızlık, genel olarak karmaşık ve bireye özgü bir
deneyimdir ve bu öznel deneyimin belirtileri konusunda kesin ve güvenilir belirtiler
bulunmamaktadır. O’na göre yalnızlık direkt olarak gözlemlenememekte, bunun yerine
bireyin yalnızlığı konusunda ancak bireyin kendi durumu hakkında yaptığı öznel
açıklamalardan sonuca ulaşılabilmektedir. Weiss, yalnızlık olgusunu açıklayan
kuramcıların bu olguyu açıklamada çoğunlukla kendi klinik deneyimlerinden ve
gözlemlerinden yola çıktığını ileri sürmektedir.
Weiss (1973), duygusal ve sosyal yalnızlık olmak üzere iki tür yalnızlıktan söz
etmektedir. Duygusal yalnızlığı bireyin çevresindeki (aile, eş, sevgili gibi) insanlarla
yeterince yakın ve samimi ilişkiler kuramaması şeklinde tanımlarken sosyal yalnızlığı
bireyin çevresinde ihtiyaç duyduğu herhangi bir arkadaşlık ilişkisinin bulunmamasından
kaynaklanan bir durum olarak ifade etmiştir. Yapılan araştırmalar da bu ayrımı
desteklemektedir (DiTommaso ve Spinner, 1997; Hsu, Hailey,ve Range, 2001; Russell,
Cutrona, Rose ve Yurko, 1984; Sadler ve Johnson, 1980). Weiss (1973)’e göre sosyal
yalnızlığa sahip birey can sıkıntısı yaşar ve kendisini topluma yabancılaşmış hisseder.
Weiss (1973)’e göre yalnızlık normal bir durumdur. Yalnızlığın oluşmasında
çevresel faktörlerin biraz daha etkin olduğunu düşünen Weiss, günümüz yaşam
şartlarının bireylerin yalnızlık yaşamalarında anahtar role sahip olduğunu
belirtmektedir.
2.2.1.2. Bilişsel Yaklaşım
Bu yaklaşım yalnızlık olgusunun duygusal ve davranışsal öğelerinin varlığını
kabul eder ve daha çok bilişsel süreçlere odaklanır. Bilişsel yaklaşımı savunan
kuramcılara göre yalnızlık, bireyin sahip olduğu ilişkiler ile sahip olmayı arzu ettiği
ilişkiler arasında bir uyuşmazlık, farklılık algılandığında yaşanır (Peplau ve Perlman,
1982; Sermat, 1980). Birey her zaman sahip olmayı arzu ettiği bir ideal ilişki
22
tanımlayabilir, ancak var olan ilişkilerinde doyumsuzluk da yaşıyor olabilir (Sermat,
1980).
Yalnız bireylerin yapmış oldukları yüklemeler, yalnızlık durumuyla baş etme
davranışını, duygularını ve geleceğe dair beklentisini etkilemektedir. Kişiler arası
ilişkilerdeki başarısızlıklarını kontrol edemediği faktörlere yükleyen, mevcut durumu
değişmez olarak algılayan birey, yalnızlığıyla başetmesi konusunda daha edilgen hale
gelir ve geleceğe dair umutsuzluk yaşar. Böylesi algılamalar içinde olan birey,
kendisine dair olumsuz bir bakış açısı geliştirerek benlik değerinin düşmesine neden
olmaktadır. Düşük benlik değeri yalnızlığın nedenidir ve bireyin doyum verici sosyal
etkileşimler oluşturmasına mani olabilecek duygu ve tutumlara eşlik eder. Böylece
yalnızlığı getirecek koşulların hazırlanmasına katkı sağlamış olur (Peplau, Miceli ve
Morasch, 1982).
2.2.1.3. Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım
Yalnızlık kavramı hakkında Bilişsel-Davranışçı terapiyi benimseyen kuramcılar
pek görüş bildirmemişlerse de yalnızlık konusunda Young (1982) oldukça önemli
çalışmalar ortaya koymuştur. Young’a (1982) göre yalnızlığın önlenmesi yalnız
bireylerin akılcı olmayan inançlarının ele alınmasıyla başlamaktadır ve Young (1982),
çalışmalarında bu tür inançlara sahip bireylerin, kendilerini değerlendirmelerini ve
inançlarını yeniden düzenlemelerini amaçlamıştır. Young ayrıca, yalnızlık olgusunun
farklı şekillerde yaşanabildiğini, danışanların farklı “yalnızlık grupları” içinde yer
alabildiklerini öne sürerek yalnızlık duygusuna neden olan tipik otomatik düşünceleri
araştırmış ve bu düşünceleri 12 gruba ayırarak tanımlamıştır:
1- Tek Başına Olmaktan Mutsuzluk Duyma: Yalnızlık yaşayan bireyler çoğunlukla
edilgen, dağınık ve güçsüzdür. Bazıları kontrol edemeyecekleri bir şeyin olmasından
korku duyar. Yalnız kaldıklarında kendileriyle ilgili bir şeylerin yolunda gitmediğine
inanırlar.
2- Düşük Benlik Kavramı: Yalnızlık yaşayan birçok bireyin kendisini, çekici ve
sevilecek birisi olarak görmediği için ilişki kurmaktan çekinirler.
23
3. Sosyal Kaygı: Yalnızlık duygusuna sahip bireyler, diğer insanların yanında
kendilerini rahat hissedemezler. Diğerleri tarafından yargılanacaklarına ve
reddedileceklerine inanırlar.
4. Sosyal Uyumsuzluk: Yalnız bireyler diğerleri tarafından sevilmediklerine ve sosyal
becerilerinin yetersiz olduğuna inanırlar.
5. Güvensizlik: Pek çok yalnız birey, insanlara güvenemedikleri için arkadaşlık
kurmaktan kaçınırlar. Ayrıca insanların çoğunun sadece kendilerini düşündüğüne
inanırlar.
6. Sınırlama: Yalnız insanlar, anlaşılmadıklarını ve insanlarla iletişim kuramadıklarını
düşünürler. Duygu ve düşüncelerini kendi içlerinde saklamaları gerektiğine inanırlar.
7. Eş Seçiminde Problemler: Yalnız bireyler, iletişim kurabildiği çok az kadın/erkek
olduğuna ve sürekli incitildiklerine inanırlar. Karşı cinsle yakın ilişkiler başlatma
konusunda girişimleri yetersizdir ve uygun olmayan arkadaş ya da sevgili seçiminde
bulunurlar.
8. Yakınlığı Reddetme: Yalnız bireyler, tekrar incitilmekten ve hayal kırıklığına
uğramaktan çekinme, kendisinde yanlış giden bir şeylerin olduğuna inanma gibi
düşüncelere sahiptirler. Geçmişteki hataları düzeltemeyeceklerine inanarak
incitilmektense yalnız kalmayı tercih edeler.
9. Cinsel Kaygı: Yalnız bireyler, iyi bir sevgili olamadıklarına inanırlar. Seksin karşı
tarafın değerlendirdiği bir performans olduğuna inandıkları için cinsel aktivitelerden
kaçınmaktadırlar.
10. Duygusal Bağlanma İle İlgili Kaygı: Yalnız bireyler, arkadaşlarının ya da
sevgililerinin duygusal isteklerini karşılama konusunda kaygılıdırlar. Onları yeteri kadar
tatmin edemediklerine inanırlar.
11. Pasiflik: İlişkide atılganlığın olmamasıdır. İlişkilerdeki problemlerin kendi hataları
olduğuna ve sürekli eleştirildiklerine inanırlar. Eleştirinin doğruluğuna ve arkadaşının /
24
sevgilisinin kendisinden ayrılacağı anlamına geldiğine inanırlar. Karşı tarafın kendisini
anlamasını beklerler.
12. Gerçekçi Olmayan Beklentiler: Yalnızlık yaşayan bireylerin arkadaşlarına ve
sevgililerine karşı yüksek beklentileri vardır. Bu beklentiler karşılanmadığı zaman hayal
kırıklığına uğramaktadırlar. Karşı tarafın hatalarına tahammülleri yoktur ve hayal
kırıklığına uğramaktansa yalnız kalmayı tercih ederler.
2.2.1.4. Rogers’in Fenomolojik Yaklaşımı
Danışan-merkezli yaklaşımın kurucusu olan Rogers (1994), yalnızlığı bireyin
diğerleri ile hiçbir gerçek ilişkisinin olmadığını hissettiği an ortaya çıkan bir durum
olarak değerlendirmiştir.
Rogers’a göre (1994) insanlar, içlerinde taşıdıkları kişiliği hiç kimsenin tam
olarak anlayamayacağını düşündüklerinden, yakın çevreleri tarafından onay görecek
şekilde hareket ederler ve içlerindeki kişiliği göstermemek için savunmalar geliştirirler.
Ne zaman isteyerek ya da zorla bu savunmalardan bir ya da birkaçı bırakılır ve içlerinde
taşıdıkları kişilik, benlik ortaya çıkar, işte o an bireyin yaşadığı en derin yalnızlık anıdır.
Birey içindeki benliği, kişiliği savunmalar, maskeler yoluyla diğerlerinden olabildiğince
sakladıkça yalnızlığı da artmaktadır.
Rogers (1994) bireyin bu yalnızlıktan kurtulmasının, bireyin değerli olmadığı ve
bu yüzden sevilmeyeceğine, çevresindeki insanlar tarafından kabul görmeyeceğine olan
inancını değiştirmesiyle mümkün olabileceğini öne sürmektedir. Ayrıca Rogers,
etkileşim gruplarındaki kabul edici, yargılamayan, samimi ortamın da yalnızlığı
gidermede önemli bir yöntem olabileceğini savunmaktadır.
2.2.1.5. Varoluşçu Yaklaşım
Varoluşçular başlangıç noktası olarak insanın önünde sonunda yalnız bir varlık
olduğunu kabul etmektedirler. Onlara göre hiç kimse bizim deneyimlerimizi bizim
adımıza yaşayamaz. Bunun için farklı ve ayrı oluşumuz varlığımız için gerekli bir
durumdur. Varoluşçu yaklaşım, yalnızlığı “olumlu” bir yaşantı olarak
değerlendirmektedir. Bu görüşe göre İnsan doğası gereği yalnızdır. Bireyin kendisini
25
özgür, bağımsız kılabilmesi için diğerlerinden ayrılabilmeyi başarması gerekmektedir.
Bu da kişilerarası yalıtımı, akabinde de yalnızlığı gerektirir; insanın yaratıcılığının
farkında olması bir başka yaratıcı ve koruyucu olduğu inancını bırakması anlamına
gelmektedir: “Derin yalnızlık, kendini yaratma eyleminin yapısında vardır” (Yalom,
1999).
Varoluşçu yaklaşımı benimseyen kuramcılar insanları yalnızlık korkularını
yenmeleri ve yalnızlığı olumlu bir yaşantı olarak kullanmaları yönünde
desteklemektedirler. Varoluşçular yalnızlığın kökeninde ne olduğu ile ilgilenmezler,
çünkü yalnızlık varoluşun gerçeğidir (Perlman ve Peplau, 1982).
2.2.1.6. Psikodinamik Yaklaşım
Her ne kadar Freud yalnızlık konusunda pek fazla görüş ortaya koymadıysa da
(Mijuskovic, 1980) Freud’un takipçisi olan ve psikodinamik geleneği sürdüren bazı
yazarlar çalışmalarında yalnızlık konusunda görüş bildirmişlerdir (Burton, 1961;
Ferreira, 1962; Fromm-Reichmann, 1959; Leiderman, 1980; Peplau, 1955; Rubins,
1964; Sullivan, 1953; Zilboorg, 1938; Akt., Perlman ve Peplau, 1982 ).
Zilboorg’un (1938) yalnızlıkla ilgili kitabının yalnızlığın psikolojik analizini
sunan ilk eser olduğu öne sürülmektedir . Zilboorg yalnızlık ile yalnız olmayı
birbirinden ayırmaktadır. Yalnız olmak özel birisini özlemekten kaynaklanan normal ve
geçici bir ruh durumudur. Yalnızlık ise oldukça rahatsız edici süreğen bir durumu ifade
eder ve insan kalbini yiyip bitiren “iç solucandır” (Akt., Duy, 2003). Yalnızlığın
patolojik olduğunu savunan Zilboorg (1934), kronik yalnızlık yaşayan bireylerde
özseverlik, megalomani ve düşmanlık (hostility) gibi özelliklerin bulunduğunu
belirtmektedir (Akt., Leiderman, 1980).
Sullivan (1953)’a göre yetişkinlikte yaşanılan yalnızlığın kökleri bebeklik
döneminde yatmaktadır. Sullivan (1953) her insanda kişilerarası yakınlık kurma
ihtiyacının bulunduğunu, bu ihtiyacın bebeklik döneminden itibaren hissedildiğini
belirtmiştir. Bebeklik döneminde bu ihtiyaç anne ile kurulan ilişkide giderilirken, erken
çocukluk döneminde bu ihtiyaç yetişkin oyun arkadaşlarıyla giderilmeye çalışılır. Son
çocukluk döneminde ise hem cins arkadaşlara ihtiyaç duyulur. Ergenlik öncesinde bu
26
ihtiyacı birey kendi cinsinden olan arkadaşlarıyla gidermeye çalışırken, ergenlikte karşı
cins ile kurulan ilişkiler yoluyla gidermeye çalışır. Diğer gelişim dönemlerinde de bu
ihtiyacın karşılanmamasından kaynaklanan yalnızlık yaşanabilir, ancak ona göre
yalnızlık en olumsuz haliyle ergenlikten itibaren yaşanmaya başlanır.
Fromm-Reichmann’a (1980) göre insanlar oldukça acı veren, korkutucu olan
yalnızlıktan kurtulmak için ellerinden gelen her şeyi yapabilir. Ona göre yalnızlık,
yapılan bir çok betimlemeden farklı olarak, psikotik bir ruh durumunu ifade eder.
Ancak bu ruh halinin diğer depresyon, psikotik geri çekilme, kaygı gibi duygulanım
bozukluklarından ayrı olduğunu savunmuştur (Akt., Duy, 2003).
2.3. Benlik Saygısı İle İlgili Kuramsal Açıklamalar
Benlik saygısı ile ilgili literatür incelendiğinde, benlik saygısının evrensel bir
tanımının olmadığı ve bu kavrama çeşitli anlamlar yüklendiği, yüklenen bu anlamlar
kapsamında benlik saygısının genel olarak kendini sevme, kendini kabul ve yeterlilik
olmak üzere üç anlam taşıdığı görülmektedir (Wells, Marwell, 1976). Benlik saygısı ile
ilgili olarak günümüze kadar farklı kuramcılar farklı tanımlar yapmışlardır. Bu
tanımlardan bir kısmının birbirine benzer yönleri vardır, bazıları ise tamamen farklıdır.
Bu doğrultuda benlik saygısının değişik araştırmacılar tarafından nasıl tanımlandığı
aşağıda verilmiştir:
Rogers (1959)’a göre benlik saygısı bireyin çevresinden aldığı değerlilik
duygusudur. Çocuğun benlik saygısının gelişmesi çevresindeki kişilerin kendisini
olduğu gibi, koşulsuz olarak kabul etmesine bağlıdır (Akt., Mischeal, 1993).
Rosenberg (1967)’e göre bireyler bütün nesnelere karşı bir tutuma sahip
oldukları gibi kendi benliklerine karşı da bir tutuma sahiptirler. Kişinin kendisine karşı
olumlu ve olumsuz tutumlarının toplamından oluşan benlik saygısı sosyal yeterlilik,
kişisel değer ve beden algısının bileşiminden oluşmaktadır. Benlik saygısı farklı
bileşenleri olan bir kavramdır. Bu bileşenler sosyal yeterlilik, kişisel değer ve beden
algısıdır. Bu özellikler her birey için farklı öneme sahiptir. Benlik hakkında bir yargıya
varmak için kişinin özelliklerini gerçekte nasıl değerlendirdiğini belirlemek gerekir
(Akt., Aksaray, 2003).
27
Rosenberg (1979)’e göre benlik saygısı kişinin kendisine karşı takındığı olumlu
ve olumsuz tutumlardır (Akt., Aksaray, 2003).
W. James (1980)’e göre benlik saygısı kişinin kendisini ne kadar başarılı
algıladığı ile bu başarıya atfettiği değer arasında yaptığı değerlendirmedir (Akt: Chubb,
Fertman ve Ross, 1997).
Harter (1990)’a göre benlik saygısı bireyin kendisinden ne kadar hoşlandığı ve
kendisini ne ölçüde kabul ettiğidir.
Yapılan araştırmalarda düşük benlik saygısının yalnızlık, kaygı, yaşamdan
hoşnut olmama, kolay öfkelenme, depresyon, intihar, suç işleme ve madde bağımlılığı
ile ilişkili olduğu bulunmuştur ( Bush, Ballard ve Fremouv, 1995; Workman ve Beer,
1989; Kawash, 1982; Dielman, Shope, Butchart, Campanelli ve Caspar, 1989; Kazdin,
French, Unis, Dawson, 1983; Wells ve Rankin, 1983). Anne ve babayla kurulan güçlü
bir ilişki, erken ergenlikten genç yetişkinliğe uzanan yıllar boyunca benlik saygısı için
güçlü bir temel oluşturmaktadır. Bu dönem, bir çok bireyin yaşamında önemli
değişimler yaşadığı ve istikrar, güven ve önemlilik duygularını hissedeceği ilişkisel bir
bağlama ihtiyaç duyulan bir dönemdir. Böylesi bir bağlam sağlandığında, birey
değişimin yarattığı stresle daha iyi başa çıkabilir (Buri, 1991).
Mead (1934), benliğin gelişiminde, bireyin içinde bulunduğu sosyal grup ile
bütünleşme sürecini vurgulamıştır. Bireyin, başkasının gözünde kendini görmesi için
ilişkiye girmesi gerekir. Kişinin yaşantısında anahtar rolü oynayan belirli insanlar benlik
saygısının oluşumunu etkilemektedir. Kişi kendisi için önemli olan insanların fikir,
davranış ve tutumlarını değerlendirmektedir. Böylece, kendi dünyasındaki diğer önemli
insanların, onun hakkındaki ifade ettiklerinden kendine yönelik bir tutum
geliştirmektedir. Eğer, birey için önemli olan kişiler, onu değerli buluyor, ona saygı
duyuyorlarsa, kişi kendini değerli bulunmaktadır (Akt., Bednar, Wells ve Peterson,
1991).
Yüksek benlik saygısı yüksek okul başarısı (Garzarelli, Everhart ve Lester,
1993), daha iyi sağlık davranışları ve üretkenlik (Leary, Schreindorfer ve Haupt, 1995)
28
ve daha iyi sosyal uyumla (Cartledge ve Milburn, 1995) ilişkili iken düşük benlik
saygısı düşük akademik başarı, yalnızlık, sigara içme, madde kullanımı, depresyon,
intihar ve istenmeyen hamilelik gibi olumsuz sağlık ve sosyal davranışlarla ilişkili
olduğu rapor edilmektedir (Campbell, 1990; Daane, 2003; Shirk, Burwell ve Harter,
2003). Yurt içinde ve yurt dışında benlik saygısını arttırmayı hedefleyen deneysel
çalışmalarda benlik saygısı ölçeklerinden düşük puanlar alan (Aksaray, 2003),
akademik başarıları düşük (Campbell ve Bowman, 1993; Schnedeker, 1991; Schefkind,
1994; Lee, 1986), sosyal yönden yetersiz (Shechtman ve Bar-El, 1994; Chung ve
Watkins, 1995) utangaç (Jupp ve Griffiths, 1990), davranış problemli-suçlu (Verduyn,
Lord ve Forrest, 1990;Carpenter ve Sandberg, 1985; Bogenç, 1998), ergenlerle
çalışıldığı görülmekte ve bu çalışmaların hemen tamamında uygulanan benlik saygısı
programlarının anlamlı benlik saygısı artışlarına neden olduğu yönünde bulgular rapor
edilmektedir. (Striegel ve Moore, 2001; Wigfield ve Eccless, 1994; Çeçen ve Koçak,
2006).
Coopersmith’e (1967) göre özsaygı, bireylerin sosyal, duygusal, bilişsel ve
akademik yaşamlarını etkilemektedir. Sağlıklı bir kişiliğin ön koşulu olan öz saygı,
kişinin toplumun etkin ve katılımcı bir üyesi olmasında önemli rol oynamaktadır.
Topluma etkin bir şekilde katılım ise kişisel başarı ve mutluluğu beraberinde
getirmektedir. Yüksek özsaygı kişinin çevre ile ilişkilerinde daha etkili, hareketli ve
güvenli olmasını sağlamaktadır (Akt., Güloğlu, 1999).
Ergenlikte, ana babalar ve arkadaşlardan alınan sosyal destek benlik saygısının
gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Sosyal destek, ergenin olumsuz kişilik
geliştirmesinde rol oynayabilecek kişilere karşı koruyucu bir etki yaratarak, ergenin
kimliğini geliştirmesine yardımcı olmaktadır. Ergen, aile ve arkadaşlardan sağlanan
destekle benlik saygısını geliştirir. ve kendini güvende hisseder. Böylece arkadaş
desteğinin ergenin çevre üzerinde kontrol yeteneğini artırmada da etkili olduğu
vurgulanmaktadır (Huurre, Kamulainen ve Aro, 1999).
2.4.Öfke İle İlgili Kuramsal Açıklamalar
Duyguları kavramsal olarak tanımlamada güçlüklerle karşılaşılmasına rağmen
bilimsel olarak duyguları tanımlamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Duygu genel anlamda
29
bireyle ilişkili öznel yaşantıları, birey için önemli olan olaylarla ilişkili olarak bireyin
neler yapabileceğini, bağlamın değerlendirmesini içeren, tanımlanabilir dönemleri olan
bir süreç olarak ifade edilebilir. Duygu bireyin harekete hazır olmasına, önceliklerini
belirlemesine ve planların yapılmasına öncülük eder (Çeçen, 2002).
Duygular, bireylerin günlük yaşantısında nasıl hareket edecekleri, ne yönde
karar verecekleri, kişisel alan sınırlarını ne çerçevede çizecekleri ve diğerleriyle hangi
düzeyde iletişimde bulunacakları konusunda önemli bir belirleyici niteliğindedir
(Çeçen, 2002).
İnsani duygulardan biri olan öfke, çeşitli biçimlerde tanımlanabilmektedir.
Biaggio’ya (1989) göre öfke gerçek veya hayali bir engellenme, tehdit ya da haksızlığa
uğrama karşısında oluşan bilişlerle ilgili ve kişiyi rahatsız edici uyarıcıları ifade etmeye
yol açan güçlü bir duygudur.
Kennedy (1992), öfkeyi kısaca, “Bireyin kendisine yönelik bir tehlike nedeniyle
karşıdakini uyarması sonucu ortaya çıkan etkili bir yaşantı” olarak tanımlar.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü (1994)’ünde öfke, “Engellenme, incinme yada göz
dağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap” olarak
tanımlanmıştır.
Kısaç (1997), öfkeyi “Bireyin planları, istek ve gereksinimleri engellendiğinde
ve haksızlık, daletsizlik ve kendi benliğine yönelik bir tehdit algıladığında yaşanan
temel duygulardan biri” olarak tanımlar.
Golden’a (2003) göre öfke ise, incindiğimiz, haklarımızın çiğnendiği, istek ve
gereksinimlerimizin engellendiği ve bir şeyin doğru olmadığı konusunda verilen
mesajdır. Golden (2003), öfkeyi hakkımız olanı alamadığımızda ya da önem verdiğimiz
bir beklentimiz yönünde davranılmadığında yaşanan duygu olarak tanımlar.
Verilen tanımlardaki ortak noktaya bakıldığında öfkenin bireyin planları, istek
ve ihtiyaçları engellendiğinde, karşı taraftan haksızlık, adaletsizlik ya da benliğine
30
yönelik bir tehdit algıladığında ve beklentileri gerçekleşmediğinde ortaya çıkan olumsuz
bir duygu olduğu görülmektedir.
Köknel’e (2000) göre öfke, engellenme ve korku gibi hoş olmayan durumlar
karşısında ortaya çıkan duygulanım ve coşku durumlarından biridir. Öfke, insanlar için
yaşanması doğal bir duygudur. Buna rağmen, birçok insanın öfkeleri yüzünden başları
derde girmekte ve bir dizi problemle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bunun sonucu olarak,
biraz da sahip olunan kültürel yapının etkisiyle, birçok kişi öfkelenmekten korkar veya
öfkelerini göstermek istemezler. Oysa öfkenin bastırılması, var olan enerjinin içe
döndürülmesidir ve bu da bireyin kendisine ve çevresine zarar vermesi anlamına gelir.
Öfkeyle başa çıkma, onun bastırılmasını ve saklanmasını değil, tanınmasını
gerektirir. Öfkenin tanınması, öfkeye neden olan ve öfke ifadesini etkileyen biyolojik
yapı, bireyin mantıklı ve mantık dışı inançlarının ve aile, toplum, kültür gibi çevresel
etkenlerin bilinmesidir. Bireyler ancak öfkelerini tanıdıklarında, öfkelerinin
zararlarından kurtulabilirler ve onu kendileri için yapıcı bir şekilde ifade edebilirler
(Kısaç, 1997).
Öfkesi ve kızgınlığından ötürü insanın kendisini suçlu hissetmesi doğru
değildir. Sağlıklı bir biçimde dışlaştırılmış öfke amaca yöneliktir, çoğunlukla toplumsal
olarak kabul edilebilir bir biçimdedir ve uzun vadede kişiye yarar getirmesi
mümkündür. Öfkenin kontrol edilememesi ve sağlıksız olarak dışlaştırılması ise
saldırganlık ve şiddet biçimindedir ve en büyük zararı kişinin kendisine verir. Yapıcı
olarak kullanıldığında öfke zihinsel ve bedensel güç verir (Baltaş, Baltaş, 2004).
Öfke duygusu düşmanlık ve saldırganlık duyguları ile karıştırılmaktadır. Öfke
kavramı, Spielberger, (1988) tarafından genellikle düşmanlık ve saldırganlıktan daha
basit olarak, yoğunluğu hafif huzursuzluk ya da can sıkıntısından, kızgınlık ve şiddete
kadar değişen duygulardan oluşan geçici bir durum olarak tanımlanır. Düşmanlık öfke
duygularını içerse de öfkeye göre daha uzun süreli negatif bir duygu olarak karşımıza
çıkar. Saldırganlık ise birine ya da başka insanlara anlık ya da planlı olarak zarar
vermeye yönelik bir duygudur. Saldırganlık, öfkeyi dışa yönelik olarak ifade etme
şekillerinden biridir. Öfke ve düşmanlık duyguları saldırganlığı doğurmaktadır (Akt.,
Akgül, 2000).
31
Dryden (1990), öfkenin derecesinin, genellikle kişinin kendi benlik saygısı ile
doğru orantılı olduğunu ileri sürmekte, düşük benlik saygısı olan kişilerin, yüksek
benlik saygısı olan kişilere göre daha kolay öfkelenme eğiliminde olduklarını
belirtmektedir.
Genellikle çocukluk çağı sakin bir şekilde geçerken ergenlikteki şiddetli
değişikliklerden dolayı bu dönem birtakım sıkıntılarla doludur. Ergenler, fiziksel olarak
önemli değişiklikler geçirirler. Aynı zamanda birçoğunun sosyal yaşamlarında,
muhakeme yeteneklerinde ve kendilerine yönelik algılarında büyük değişiklikler olur
(Bernstein, Clarke-Stewart, Penner, Roy, Wickens, 2000).
Ergenlik döneminde öfke yaşantısı incelendiğinde, öfkenin bu dönemin diğer
özellikleri ile tutarlı olduğu görülmektedir. Edmonson ve Bullock (1998) tarafından
ilkokul çocukları ve ergenler ile yapılan araştırmalarda ergenlerin ilkokul çağı
çocuklarına kıyasla daha sinirli ve saldırgan davranışlar gösterdiklerini ortaya koyan
bulgular elde etmişlerdir. Ergenlik dönemine gelen çocuk, kendi kaderini tayin
edebilmek ve denetleyebilmek için mücadele etmekte ve bağımsız olmak istemektedir
(Bauman ve Riche, 1997).
Rice (1975)‘a göre ergeni öfkelendiren sebepler fiziksel hareketinin ve sosyal
etkinliklerinin kısıtlanması, engellenmesi, ayrıca egosuna yönelik eleştiriler yapılması
ve reddedilmesidir. Bu dönemdeki öfke sebepleri sosyal engellenmeler ve hayal
kırıklıklarını da içine alacak şekilde artmış durumdadır. Morgan (1986)‘a göre
iğneleyici sözler, diğerlerince hor görülmek, sosyal hırsların önüne geçilmesi öfkenin
sık rastlanan nedenlerindendir. Ergenlik döneminde engellenmenin yanı sıra, fiziksel
görünüm ile ilgili yetersizlik duygusu da öfke yaratmaktadır. Madow (1972) bu
dönemde iki temel istek arasındaki çatışmanın öfkenin sebeplerinden olduğunu
belirtmektedir. Ergen ailesel otoriteden bağımsız olmak istemektedir. Fakat henüz
kendisinden emin değildir ve bakıma ihtiyacı vardır. Çatışan bu iki istek ergenin içinde
savaşmaktadır ve bu da ergende aile nasıl davranırsa davransın öfkeyi doğurmaktadır.
Eğer aile çok koruyucu ve destekleyici ise bağımlılık isteği tatmin olacaktır, fakat
bağımsızlık isteği engellenecektir. Eğer aile ergene kendi seçimlerini yapma şansı
verirse, bu kez de bağımlılık isteği doyum sağlamayacaktır Her iki durumda da sonuç
öfke olacaktır. Blair, Jones ve Simpson (1975)‘a göre ergen, belirsiz statüsünden dolayı
32
(ne çocuk ne yetişkin) sıklıkla kendisini ailesi, öğretmenleri, toplumun diğer üyeleri ile
duygusal çatışma içerisinde bulmaktadır ve öfke duygusunu yaşamaktadır. Öfkeye
verilen tepkiler de ergenlik döneminde farklılaşmaktadır. Çocuklar öfkeye karşı
tepkilerini daha açık davranışlarla ve anında ifade ederlerken, ergenler öfkeyi daha fazla
gizleyip, maskelerler. Sosyalleşme sürecinde çocuk ve ergen öfkenin her durumda dışa
vurulmasının olumlu bir davranış olmadığını öğrenir. Böylece ergen öfke ve kızgınlığın
ne zaman, kimlere karşı dışa vuracağını, ne zaman bastıracağını bilerek yetişir (Akt.,
Kulaksızoğlu, 2002).
Çocuklukta öfke ve kızgınlık duygusunu yaratan durum ve olaylarla bu
duyguların dışa vurumu anne-baba ve ailedeki diğer yetişkinlerin taklit edilmesi ile
öğrenilir. Öfke ve kızgınlığın her durumda dışa vurulmasının olumlu bir davranış
olmadığı yine aile ve yakın çevrenin etkisi ile çocuğa ve ergene kazandırılır. Böylece
ergen öfke ve kızgınlığını ne zaman kimlere karşı dışa vuracağını, ne zaman da
bastıracağını bilerek yetişir. Türk kültüründe erkeklerin öfke ve kızgınlık duygularını
saldırganca söz ve hareketlerle dışa vurması kızlara göre daha çok teşvik görmektedir.
Çocuk ve ergenin yaşı da öfke ve kızgınlığın dışa vurumunda ebeveyn tutumlarını
etkiler. Ergenler büyüdükçe kızgınlıklarını açığa vurma bakımından daha fazla hoşgörü
görürler (Kulaksızoğlu, 2002).
Ergenlik çağında belirli engeller karşısında öfkelenmek kişiliğin korunması,
saygınlık kazanması ve bu saygınlığın sürdürülmesi açısından geliştirici, yapıcı yönde
rol oynar. Ayrıca gencin özerkliği, özgürlüğü ve sorumluluğu arasındaki sınırın
belirlenmesinde de öfkenin ve öfkeye karşı çevrede oluşan tepkinin önemli yeri vardır.
Ancak gençlik çağında bir duygulanım ve coşku biçimi olarak yaşanılan öfkenin kişilik
üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler daha sonraki yaşamdaki kin, nefret, kıskançlık,
düşmanlık gibi duygulara dönüşebilir. Bu tür duyguların etkisi altında olan insan daha
sık ve şiddetli öfkelenir (Köknel, 1999).
Öfke, ergenlikte sıkıntı yaratan duyguların başında gelir. Buna karşılık, her ne
kadar öfke olumsuz bir duygu olarak kabul edilirse de, kişiyi zor, tehlikeli durumlara
hazırlayıcı ve koruyucu özelliktedir. Aslında insani bir duygu olan öfkenin kontrolü ve
ifade ediliş biçimi, kişinin ruh sağlığı ve toplumsal uyumunu belirleyici olmaktadır.
Mevcut uyaranın engellenme olarak algılandığı, yoğun stres, yorgunluk ve kaygı gibi
33
durumlar, öfke tepkisini tetikleyici unsurlardır. Kızgınlığın şiddeti artıp öfke boyutuna
ulaştığı zaman ergen bu duygusunu bastırır veya kontrol edemezse, fizyolojik, ruhsal,
toplumsal sorunlar yaşayabilir. Ergenin öfke durumu ile başa çıkması için duygularını
tanıması en önemli koşuldur. Ergen kendi duygu dünyası içinde duyguları, öfkesi ile
farkındalık kazandığı noktada kontrol mekanizmalarını kullanabilir. Ayrıca bu duyguyu
bastırmasına gerek kalmayacaktır. Bastırılan öfke daha sonra daha güçlü ve kontrolü
daha zor bir şekilde patlayarak ortaya çıkar. Bastırma mekanizması öfke duygusunun
saldırganlık şeklinde ortaya çıkmasını da tetikleyici bir durumdur. Dışa vurulan şiddetli
öfke tezahürü, ergenlerin sosyal beceri yeteneğinde de zafiyet yaratır (Aydın, 2005).
Sürekli öfke duygusu yaşayan ergenlerin kişilik yapılarında ve sosyal
ilişkilerinde belirli davranış kalıpları oluşturdukları görülmektedir. Bu davranış
kalıplarını şu şekilde ifade edebiliriz; Esnek olmayan bir kişilik yapısına sahiptirler;
başkalarına karşı haksızlık yapabilirler; başkalarını küçümseyen davranışlar
gösterebilirler; şiddet içerikli gruplara üye olabilirler; narsist davranışlar sergilerler; dış
dünyaya ve kendi öz benlerine karşı yabancılaşmışlardır; diğerlerine karşı insancıl
değillerdir; empati kurmaktan yoksundurlar; duygularını abartılı bir şekilde gösterirler;
olumsuz davranışlarla ilgi çekmeye çalışırlar; sabit düşünce yapısına sahiptirler (Wilde,
2002).
Bazı insanlar öfkelerini içine atmayı seçerler ya da bastırma yoluna giderler.
Oysa bastırılan duygu insanın kendisine zarar verir. Bastırılmış duygular mide ülseri,
yüksek tansiyon gibi psikomatik tepkilere neden olmaktadır. Ayrıca öfkenin ifade
edilmemesi öfkeyi ortadan kaldırmadığı gibi bireyin zarar görmesine neden olmaktadır
(Smith ve Furlong, 1998).
Öfkenin yoğun olarak yaşanabildiği ergenlik döneminde bazı ergenler öfkelerini
ifade etmekte çok zorlanırlar. Bu insanlar, kendilerine özgü bir takım nedenlerden
dolayı, yaşadıkları bu öfkelerini açıkça ifade etmezler. İfade edilmeyen öfke duygusu ya
da açığa vurulmayan öfke duygusu içte tutularak biriktirilmiştir. Bunun yanında açığa
vurulmayan öfke duygusu, bireyin kendisini çaresiz hissetmesine ve bu durumun
sonucunda ise bireyde depresif duyguların ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Bu
nedenle öfkelerini açığa vurmayan bireylerin öncelikle öfkelerini tanılamaları (fark
etmeleri) önemlidir. Daha sonra kendilerine koymuş oldukları hangi engelin, öfkelerini
34
ifade etmelerine izin vermediğini tanılamaları (fark etmeleri) gerekmektedir. Bu
aşamadan sonra ise bu bireylerin, öfkelerini ifade edebilmeleri için uygun bir yolun
bulunması gerekmektedir (Gentry, 2000).
2.4.1. Öfke İle İlgili Kuramsal Yaklaşımlar
Farklı psikolojik yaklaşımlar öfke konusunu farklı noktaları odak alarak ele
almışlardır. Bu bölümde temel yaklaşımlardan Biyolojik Yaklaşım, Davranışçı
Yaklaşım, Gestalt Yaklaşımı, Sosyal Öğrenme Yaklaşımı ve Varoluşçu Yaklaşımın
değerlendirmelerine yer verilmiştir.
2.4.1.1.Biyolojik Yaklaşım
Darwin, yüz ifadelerinin evrensel olduğunu gözlemlemiştir. O, yüz ifadelerinin
genetik ve biyolojik olduğunu ve nesilden nesile aktarıldığını öne sürmüştür. Darwin,
yüz ifadelerinin, kişinin ne hissettiğini anlatmada en etkin araç olduğunu söylemiştir.
Eğer insan dişlerini kenetleyip kaşlarını çatarak bakıyorsa onun öfkeli olduğu
söylenebilir ve o anda o öfkeli kişiye soru sorulmaması gerektiği tahmin edilebilir
(Bernstein, Clarke-Stewart, Penner, Roy ve Wickens, 2000).
Biyolojik kuramlar öfkeyi açıklarken, saldırgan ve suça eğilimli davranışlarıyla,
otonom sinir sisteminin öfke davranışını yönlendirişine odaklaşırlar. Bu görüşe uygun
olarak Lorenz (1966), insanın genetik miras olarak kavga içgüdüsüne sahip olduğunu
belirtir (Akt. Cüceloğlu , 1991).
İnsanda, saldırgan davranışlar ve bunlarla ilişkili acı, kaygı, kızgınlık, öfke, kin
gibi duyguların oluşmasında rol oynayan biyokimyasal yapılar ve işlevler vardır. Bu
yapılar merkezi sinir sistemi tarafından yönlendirilirler ve hormonların etkinliğiyle
işlerler. Bu yapı içerisinde, otonom sinir sistemini harekete geçirecek bir durum ortaya
çıktığında öfke yaşantısı başlar. Biyolojik yapıyla duyguları açıklayan James Lange
kuramı, öfke yaşantısının oluşumuna ışık tutmaktadır. (Berkowitz ,1993; Akt., Köknel,
2000).
35
2.4.1.2. Davranışçı Yaklaşım
Davranışçı kuram öfkeyi engellenme ve saldırganlık ile birlikte ele alır. Bu
yaklaşıma göre saldırganlık her zaman engellenme durumuna bağlı olarak ortaya çıkar.
Engellenme “Bireyin doyum sağlayıcı, amaçlı davranışlarına ulaşmasının bölünmesi
şeklinde tanımlanır (Franzoi, 2000).
Davranışçılara göre, öfkeye ve saldırganlığa verilen tepkiler aynen diğer
davranışlar gibi öğrenilmiştir. Özellikle insanlar engellenmeye karşı saldırgan
davranmayı çevreden öğrenirler, çünkü daha önce çevre tarafından bu etkileşimler
körüklenmiştir (Adams, 1973).
2.4.1.3.Gestalt Yaklaşımı
Gestalt yaklaşımı; bireylerin, farkındalık kazanması, bitirilmemiş işlerini
bitirmesi ve sorumluluk alabilmesi temeline dayalıdır (Voltan-Acar, 2004). Gestalt
kuramına göre, duygulardan çok onların yaşanması önemlidir. Şekil zeminden çıktığı
halde çözümlenmemişse, bireylerin, küskünlük, öfke, nefret ve suçluluk gibi açığa
vurulmamış duygularında açığa çıkan bitirilmemiş işleri kalmış demektir. Bu duygular,
tam bir farkındalık içinde yaşanmadığından, arka planda gizlenirler ve kişinin kendisi
veya başkalarıyla etkin bir biçimde ilişki kurmasını engelleyen biçimlerde şimdiki
yaşama taşınırlar. Bitmemiş işler, bireyin açıklayamadığı duygularıyla yüzleşip, bu
duygularıyla baş edebildiği ana kadar varlıklarını sürdürürler (Corey, 2005).
2.4.1.4. Sosyal Öğrenme Yaklaşımı
Sosyal öğrenme yaklaşımına göre öfke davranışları, model alma, taklit,
özdeşleşme ve pekiştirmeler ile öğrenilen tepkilerdir. Çocuklar, küçüklükten itibaren
anne ve babasını gözlemleyerek, onlardan davranışlarıyla ilgili geribildirimler alarak
toplumca doğru bulunan davranışları tekrar etmeyi ve benimsemeyi öğrenirler.
Toplumca onay gören davranışları özümseyen çocuk, öfkesini sağlıklı bir biçimde ifade
etmeyi başaramazsa, yoğun öfke duygularını hep taşır ve içsel çatışmalarını çözmek için
saldırgan davranışlara yönelebilir (Köknel, 2000).
36
Bandura, çocukların başkalarının davranışlarını gözleyerek, taklit ederek ve
model alarak öğrendiklerini belirtmektedir. Bandura‘ya göre çocuklar, anne babalarının
çocuk bakma, çim biçme, yemek yeme, konuşma, yürüme, giyinme biçimlerini
yansıtan, davranışlarını taklit eden taklitçilerdir. Ancak bu taklit, otomatik olarak
gerçekleşmez. Çocuklar taklit edecekleri davranışlar konusunda seçicidirler ve
gözledikleri her davranışı taklit etmezler. Taklidin yapılıp yapılmayacağını çocuğun
kişiliği, geçmiş yaşantıları, modelle olan ilişkisi ve içinde bulunduğu durum
belirlemektedir. Ayrıca çocuğun sahip olduğu bilişsel beceriler de gözlem yoluyla
öğrenmede önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü çocukların modelin davranışlarını
hatırlayıp taklit etmeleri amacıyla yeterince tekrarlayabilmeleri için etkin bilişsel
stratejiler kullanmaları gerekmektedir (İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2005).
2.4.1.5. Varoluşçu Yaklaşım
Schuerger’e (1979) göre varoluşçu yaklaşım, öfkeyi; insanın yok oluşa,
işlenmemiş potansiyele ve yaşamın anlamsızlığına karşı tepkide bulunması olarak
açıklamaktadır. Bu görüşe göre her insan öfke duygusunu farklı yaşar. Kişinin öfkesi,
yaşama karşı kendisini çaresiz ve güçsüz hissetmesiyle ilgilidir. Örneğin; deprem
sonucu ailesinin bütün fertlerini kaybetmiş olan bir kişi öfke duyar. Kişinin duyduğu bu
öfke, depreme ve ölüme karşı çaresiz
kalmanın bir sonucudur. Varoluşçulara göre öfke sadece insanlara mahsustur. Öfke
kaçınılmazdır ve her insan öfke duygusunu farklı yaşar (Akt., Corey, 2005).
Varoluşçu kuramcılar geçmişteki olumsuz olaylar sonucu oluşan duyguların
devam ettirilmesinin şu andaki etkileşime engel olduğunu öne sürmektedirler.
Varoluşçular öfkeyi insanın kendisini çaresiz ve güçsüz hissetmesine ve hayatın
anlamsızlığına bir cevap olarak açıklamaktadırlar (Ankay, 2002)
2.5. İlgili Araştırmalar
2.5.1. Yalnızlık ile İlgili Yapılan Araştırmalar
Yurt dışında yalnızlık ile ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde birçok
betimsel araştırmaya rastlanmaktadır. Lunsky (2004), psikolojik danışma
merkezlerinden yardım alan 98 yetişkinle intihar konusunda çalışma gerçeklestirmiştir.
Çalışmaya katılan bireylerin, intihara ilişkin duygusal süreçleri tanımlamalarında
37
yalnızlık, psikolojik sıkıntılar, anksiyete ve depresyonu tarif ettikleri belirtilmiştir.
Bulgularda yalnızlık düzeyi yüksek olan bireylerin, özellikle duygusal destek
düzeylerinin düşük olduğu belirtilmiştir. Ayrıca yalnızlık yaşantısının intihar
süreçlerinde önemli bir risk faktörü olduğu ifade edilmistir.
Kim (2001) üniversite öğrencileri ile yaptığı çalısmada, cinsiyete göre yalnızlık,
depresyon düzeyi ve sosyal ağ arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. 452 öğrencinin katıldığı
çalışmanın bulgularına göre, kızların erkek öğrencilere göre daha geniş sosyal ağa (nicel
büyüklük) sahip olmalarına rağmen memnuniyet değerlerinin düşük olduğu, yalnızlık
ve depresyon düzeylerinin ise yüksek olduğu rapor edilmiştir. Araştırma sonucuna göre,
kızlarda geniş sosyal ağa sahip olmanın kendini açma davaranışlarının yoğun olması
nedeninden kaynaklanabileceği ifade edilmistir.
Rokach ve Neto (2000) gençlerde yalnızlıkla başa çıkmada kültürel geçmişin
etkisini incelemişlerdir. Kanada ve Portekiz’den yaşları 13-18 arasında değişen 306
gencin yalnızlıkla başa çıkmada kullandıkları yararlı stratejileri içeren 86 soruluk anket
uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre iki kültürün gençlerinin yalnızlıkla baş etmede
farklı stratejileri kullandıkları bulunmuştur.
Page ve Cole (1991) gençliğin sonlarında yalnızlık ve alkolizm riskini, genç ve
yetişkin grubu kıyaslayarak incelemişlerdir. Araştırma sonucunda 18-20 yaş arası yalnız
genç kızların, yalnız erkeklere ve yalnız olmayan erkek ve kızlara göre daha büyük bir
alkolizm riski altıda olduğunu bulmuşlardır.
Hoglund ve Collison (1989), yalnızlık ve akılcı olmayan inançlar arasındaki
ilişkiyi incelemişler ve bireylerin yalnızlık yaşamalarında bilişin önemli rol aynadığını
belirtmişlerdir. Akılcı olmayan inançlar ölçeğinin yüksek beklentiler, engellenme, aşırı
kaygı, problemden kaçınma ve çaresizlik olarak belirlenen beş alt boyutu ile yalnızlık
arasında anlamlı olumlu ilişkiler bulmuşlardır. Araştırma sonuçlarına göre, yalnız
bireyler, işler istedikleri gibi gitmediği takdirde yeniden eylemde bulunmaktan
kaçınmakta, olası olumsuz sonuçlardan sürekli endişe duymakta, problemle
yüzleşmektense problemden kaçmaktadırlar ve geçmişte yaşamış oldukları olumsuz
deneyimleri bu bireylerin şu anını ve geleceğini olumsuz olarak etkilemektedir. Yapılan
bu araştırmada ayrıca yalnızlık ile bağımlılık irasyonel inancı arasındaki olumsuz
38
korelasyona bakılarak; üst düzeyde yalnızlık yaşayan bireylerin “insanların sürekli
olarak birbirlerine ihtiyaçları yoktur, onlara bağımlı değillerdir.” inancına sahip
oldukları sonucuna varılmıştır. Elde edilen verilere göre yalnız bireyler kendi
yalnızlıklarını devam ettirmeye neden olan özerklikleri üzerinde daha fazla
durmaktadırlar.
Roshoe ve Skomski (1989), ergenlerle yaptıkları çalışmada yalnızlık düzeyi
düşük olan ergenlerin bazı davranışsal stratejileri sıklıkla kullandıklarını belirtmişlerdir.
Bunlar a) okulların mevcut yardım servislerini daha çok kullandıkları, b) bir sosyal
gruba ait oldukları, c) yalnız olduklarında, iletişim kuracak birini aradıkları şeklinde
sıralanmaktadır. Yalnız ergenler ise, tek baslarına yaptıkları aktiviteleri belirtmişlerdir
(Okumak, müzik dinlemek, uyumak gibi).
Wittenberg ve Reiss (1986), yalnız bireylerin diğerlerine karşı göstermiş olduğu
olumsuz algıları yakın arkadaşlara karşı da gösterdiğini belirtmektedir. Zira yurtta ilk
yılını geçiren kolej öğrencileri üzerinde yapılan bu araştırmada yalnız bireylerin oda
arkadaşlarına karşı olumsuzluklarını altı aya kadar devam ettirdikleri görülmüştür.
Araştırma sonucuna göre sosyal beceri eksikliği ve olumsuz bakış açısının her ikisi de
bireyin reddedilmesinde önemli faktörlerdir. Bu faktörler bireyin yalnızlık yaşamasında
ayrı ayrı etkili olurlarken ikisinin birlikte yer alması yaşanan yalnızlığın derecesini
arttırmaktadır.
Wilbert ve Rupert (1986) üniversite öğrencilerinin yaşadıkları yalnızlık üzerinde
sahip olunan fonksiyonel olmayan tutumların etkisini inceledikleri araştırmalarında,
deneklere Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği, UCLA Yalnızlık Ölçeği, Beck
Depresyon Envanteri ve Young Yalnızlık Ölçeği uygulanmıştır. Yapılan analizler
sonucunda Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeğinden alınan puanlar ile UCLA
Yalnızlık Ölçeğinden ve Young Yalnızlık Ölçeğinden alınan puanlar arasında anlamlı
ve yüksek korelasyonlar elde edilmiştir. Bu sonuçlar araştırmanın hipotezini
doğrulamakta, üniversite öğrencilerinin yaşadığı yalnızlıkta sahip olunan fonksiyonel
olmayan tutumların önemli bir rolünün olduğunu göstermektedir.
Goswick ve Jones (1981) bazı bireysel değişkenlerle yalnızlık arasındaki ilişkiyi
inceledikleri araştırmalarında, yalnız öğrencilerin başkalarıyla etkileşim kurmada daha
39
düşük sosyal beceriye ve benlik algısına sahip olduklarını belirlemişlerdir. Araştırma
sonucuna göre yalnız bireylerin yalnız olmayanlara göre, daha fazla ben merkezli
oldukları, olumsuz benlik kavramına sahip oldukları, yabancılaşma yaşadıkları ve
kendilerini ayarlamada yetersiz oldukları belirtilmiştir.
Yurt içinde yalnızlık ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalardan
bazıları aşağıda verilmiştir.
Kozaklı (2006) üniversite öğrencilerinin çeşitli kaynaklardan algıladıkları sosyal
destek ve yalnızlık düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma 195’i kız, 190’si
erkek olmak üzere toplam 385 üniversite öğrencisi üzerinde yapılmıştır. Çalışmada
Kişisel Bilgi Formu, UCLA Yalnızlık Ölçeği ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek
Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, üniversite
örgencilerinin yalnızlık düzeylerinin, yaşa göre, ailelerinin ikamet ettiği merkeze göre,
annelerinin eğitim düzeyine ve eğitim giderlerini karşılama yollarına göre farklılaştığı
bulunmuştur. Örneklemde yer alan öğrencilerin, yalnızlık düzeylerinin yaşın büyümesi,
ailenin daha az nufüs yoğunluğu olan merkezlerde ikamet etmesi, annenin eğitim
düzeyinin artması, eğitim giderlerini çalışarak kendisinin karşılaması veya aileden
temin etmesine bağlı olarak azaldığı bulgulanmıştır. Sosyal destek düzeylerinin ise
cinsiyet, ailenin ikamet merkezi ve eğitim giderlerini karşılama yollarına göre
farklılaştığı bulunmuştur. Ailesi daha az nufüs yoğunluğu olan merkezlerde ikamet
eden, eğitim giderlerini kendisi karşılayan veya ailesinden temin eden, yurtta barının
öğrenciler içinde yurtta kalma süresi uzun olanların sosyal destek düzeylerinin diğer
öğrencilerden anlamlı şekilde farklı olduğu görülmüştür. Cinsiyet farklılıklarına göre,
kız öğrencilerin sosyal destek düzeyleri ve aileden aldıkları sosyal destek düzeyi daha
yüksek bulunmuştur. Ayrıca sosyal destek ve yalnızlık düzeyleri arasında negatif
korelasyon ilişki olduğu ve yalnızlık düzeyi ile sosyal destek kaynakları (aile, arkadaş
ve özel biri) arasındaki korelasyon ilişkisinin de negatif yönlü olduğu bulgulanmıştır.
Cinsiyetlerine göre lise öğrencilerinin yalnızlık düzeylerine göre kişilerarası
ilişkilerle ilgili bilişsel çarpıtmalarının farklılığını belirlemek amacıyla Kılınç (2005)
tarafından gerçekleştirilen araştırmada Ankara Merkez liselerde öğrenime devam eden
9. ve 10. sınıf , 263 tanesi kız; 166 tanesi erkek toplam 429 öğrenciye ulaşılmıştır.
Araştırma grubuna UCLA Yalnızlık Ölçeği, İlişkilerle İlgili Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği
40
ve Kişisel Bilgi Formu uygulanmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin yakınlıktan
kaçınma çarpıtmalarının yalnızlık düzeylerine ve cinsiyetlerine göre farklılaştığı
belirlenmiştir. Gerçekçi olmayan ilişki beklentisi boyutunda ise yalnızlık düzeyleri ve
cinsiyete göre farklılık bulunamamıştır. Son olarak kız öğrencilerin ve beklentilerin
tersine yalnız olmayan bireylerin daha çok zihin okuma çarpıtmasına sahip oldukları
belirlenmiştir.
Bıyık (2004), üniversite öğrencilerinin yalnızlık duygularının kişisel ve sosyal
özellikleri ve öfke eğilimleri açısından farklılaşıp farklılaşmadığını incelemiştir. Bu
amaçla 578 üniversite öğrencisine “UCLA Yalnızlık Ölçeği” ve “Durumluluk Sürekli
Öfke İfade Ölçeği” uygulamıştır. Araştırma bulgularına göre kendilerini beğenmeleri,
yaşamlarından memnuniyetleri ve gelecek ile ilgili düşünceleri açısından öğrencilerin
yalnızlık duygularının farklılaştığı, öğrencilerden kendilerini beğenmeyenlerin
kendilerini beğenenlere göre, yaşamlarından memnun olmayanların memnun olanlara
göre ve geleceğinin kötü olacağını düşünenlerin iyi olacağını düşünenlere göre daha
yüksek oranda yalnızlık yaşadıkları sonucuna varılmıştır. Ayrıca sürekli öfke düzeyleri
yüksek olan öğrencilerin orta ve düşük düzeyde olanlardan, öfkeyi içte tutma düzeyleri
yüksek olanların orta ve düşük düzeyde olanlardan, öfkeyi kontrol etme düzeyleri düşük
olanların orta ve yüksek düzeyde olanlardan daha fazla yalnızlık duygusu yaşadıkları
bulunmuştur. Öfkeyi dışta tutma açısından bakıldığında ise yalnızlık düzeylerinin
değişmediği bulunmuştur.
Erim (2001), yetiştirme yurtlarında ve aileleri yanında yaşayan 14-18
yaşlarındaki ergenlerin benlik saygıları, depresyon ve yalnızlık düzeyleri ile sosyal
destek sistemlerini karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Araştırma bulgularına göre
yetiştirme yurtlarında yaşayan ergenlerin aileleri yanında yaşayan ergenlere göre daha
yalnız ve depresif oldukları, benlik saygılarının daha düşük ve sosyal desteklerinin de
daha az olduğunu bulmuştur. Yalnızlık düzeyi açısından kız ve erkekler arasındaki
farkın anlamlı olmadığını saptamıştır.
Saraçoğlu (2000), ergenlerde, yalnızlığın çeşitli değişkenlerle ilişkini
araştırmıştır. Sonuçta, erkek öğrencilerin, akademik başarı düzeyi düşük olan
öğrencilerin, endüstri meslek lisesinin döküm, matbaa, makine model, elektrik
41
bölümünde okuyan, az arkadaşa, çok kardeşe ve düşük sosyo ekonomik düzeye sahip
olan öğrencilerin yalnızlık düzeylerinin yüksek olduğunu bulmuştur.
Tan (2000), lise öğrencilerinin aile destek düzeyi, cinsiyet, anne baba eğitim
düzeyi ailenin ekonomik durumu, kardeş sayısı, sınıf düzeyi değişkenlerinin yalnızlık
düzeyi ve denetim odağına etkisini incelemiştir. Sonuçta, eğitim seviyesi düşük olan
babaların, çocuklarının yalnızlık düzeyinin, eğitim seviyesi yüksek olanlardan daha
yüksek olduğunu, 9. sınıf lise öğrencilerinin 11. sınıf lise öğrencilerine göre daha yalnız
olduğunu, aile destek düzeyi arttıkça lise öğrencilerinin yalnızlık düzeyinin önemli
ölçüde azaldığını, lise öğrencilerinin yalnızlık düzeyi ile dıştan denetimlilik düzeyleri
arasında bir ilişki bulunmadığını, fakat içten denetimle ters yönlü bir ilişkinin varlığını
ortaya koymuştur.
Löker (1999) anne baba ve arkadaş bağlılığının sosyal ve duygusal yalnızlık
üzerindeki ayrıştırıcı etkisini incelediği araştırmasında sosyal ve duygusal yalnızlığın
farklı iki boyut olduğu denencesini kısmen doğrulamıştır. Yaşları 12 ile 18 arasında
değişen ergenlerde orta yaş ergenlerin geç yaş ergenlere göre daha fazla duygusal
yalnızlık hissettikleri ve erken yaş ergenlerin orta ve geç yaş ergenlerden daha fazla
sosyal yalnızlık yaşadıkları görülmüştür.
Akagündüz (1997), annesi çalışan ve çalışmayan 15-18 yaş lise öğrencilerinin
cinsiyet, yaş ailenin aylık gelir düzeyi ve annenin eğitim durumu değişkenlerine göre
yalnızlık düzeylerini incelemiştir. Elde edilen bulgulara göre, annesi çalışan ve
çalışmayan öğrencilerin cinsiyetlerine, ailenin aylık gelir düzeylerine ve annenin eğitim
durumuna göre karşılaştırıldıklarında annesi çalışan ile çalışmayan öğrencilerin
yalnızlık düzeyleri arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır. Annesi çalışan ve çalışmayan
öğrenciler yaşlarına göre karşılaştırıldıklarında yalnızlık düzeyleri arasındaki fark
anlamlı bulunmuştur.
Öztürk (1997), 10-13 yaşları arasındaki çocuk ve erken ergenlerde yaptığı
araştırmasında çocukların yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinde doğum sırasına göre
anlamlı bir farlılaşma olduğunu, ortanca çocukların umutsuzluk ve yalnızlık
düzeylerinin ilk, tek ve son çocuklardan daha yüksek olduğunu bulmuştur.
42
Buluş (1996) , 230 kız ve 152 erkek öğrencinin katılımıyla gerçekleştirdiği
araştırmada ergen öğrencilerin denetim odağı şekli ile yalnızlık düzeyi ilişkisini
incelemiştir. Buna bağlı olarak öğrencilerin bazı bireysel ve ailevi özelliklerinin
denetim odağı ve yalnızlık düzeyine etkilerini ele almıştır. Araştırmadan elde edilen
bulgulara göre denetim odağı düzeyi ile yalnızlık düzeyi arasında doğrusal bir ilişki
vardır. İçten denetimli olan öğrencilerin yalnızlık düzeyleri dıştan denetimli
olanlarınkinden daha düşüktür. İçten denetimli kız öğrencilerin yalnızlık düzeyleri
dıştan denetimlilerinkinden daha düşüktür. İçten denetimli erkek öğrencilerin yalnızlık
düzeyleri dıştan denetimli olanlarınkinden daha düşüktür. Erkek öğrencilerin yalnızlık
düzeyi kız öğrencilerinkinden, kardeş sayısı çok olan öğrencilerin yalnızlık düzeyi
kardeş sayısı az olanlardan daha yüksektir. Annenin öğrenim düzeyi yükseldikçe
öğrencilerin yalnızlık düzeyi düşmektedir. Üst meslek gruplarından olan annelerin
çocuklarının yalnızlık düzeyleri daha düşüktür. Aile ortamını demokratik olarak
algılayan öğrencilerin yalnızlık düzeyleri aile ortamı otoriter olanlarınkinden daha
düşüktür.
Eren (1994), lise öğrencilerinin sınıf, cinsiyet, yaş, kardeş sayısı, ebeveyn
durumu, anne-baba eğitim düzeyine ilişkin özelliklerin yalnızlık düzeyleri ve psikolojik
ihtiyaçlar üzerindeki etkilerini incelemiştir. Buna ek olarak yalnızlık düzeyi farklı olan
iki grubun psikolojik ihtiyaçlarını da incelemiştir. Sonuç olarak sınıf, cinsiyet, yaş,
kardeş sayısı, ebeveyn durumu, anne baba eğitim düzeyinin yalnızlık üzerindeki
etkilerinin önemli olmadığını bulmuştur. Son olarak araştırmanın yalnızlık düzeyinin
psikolojik ihtiyaçlara etkisine ilişkin bulgulara göre, yalnızlık düzeyinin düşük ve
yüksek olmasının psikolojik ihtiyaçlar açısından farklılık göstermediği saptanmıştır.
Buna karşın, yalnızlık düzeyi düşük olan deneklerin farklı olarak başarma ve yakınlık
ihtiyacı, yüksek olanların ise duyguları anlama ihtiyacının önemli derecede yüksek
olduğu bulunmuştur.
Odacı (1994), yaptığı bir araştırmada üniversite öğrencilerinin yalnızlık, benlik
saygısı ve yakın ilişkiler kurma düzeyleri ve bu düzeyler arasındaki ilişkileri
araştırmıştır. Araştırma sonuçlarına göre öğrencilerin yarıya yakının yalnızlık yaşadığı,
kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha kolay yakın ilişki kurdukları, yalnızlık
yaşayan öğrencilerin benlik saygılarının düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Benlik
43
saygısı ve yakın ilişkiler kurabilme arasında pozitif, yalnızlık ve benlik saygısı arasında
ise negatif ilişki olduğu gözlenmiştir.
Koçak (1992), yalnızlık derecesi ortalamanın altında ve üstünde olan üniversite
öğrencilerinin tematik algılama testi bulgularını karşılaştırdığı araştırmasına 50
üniversite öğrencisi katılmıştır. Bu araştırmaya göre yalnızlık derecesi ortalamanın
üstünde olanların, “yalnızlık teması puan ”, “yalnızlık şiddeti”, “negatif öykü sonuç
puanı”, “mutsuzluk puanı”, “çevreyi olumsuz algılama skoru”, yalnızlık derecesi
ortalamanın altında olanlara göre daha fazla bulunmuştur.
Demir (1990), üniversite öğrencilerinin bazı bireysel, sosyal ve ailelerine ilişkin
özelliklerinin yalnızlık düzeyleri üzerindeki etkilerini incelemiştir. Bu çalışmada
araştırıcı çevirisini, geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yeniden yaptığı UCLA yalnızlık
ölçeği ve kişisel bilgi formu kullanmıştır. Araştırma sonucuna göre erkek öğrencilerin
kızlardan, akademik yönden başarısız olanların başarılılardan, serbest zamanını tek
başına geçirenlerin başkalarıyla geçirenlerden, aylık gelirini sosyal etkinlikler için
yeterli görmeyenlerin yeterli görenlerden, çevresinden sosyal destek almayanların
alanlarda, yakın arkadaş sayısı az olanların fazla olanlardan, yeni sosyal ilişkiler
kurmaya isteksiz olanların isteklilerden, sosyal becerilerini yetersiz görenlerin yeterli
görenlerden, sorunlarını kimseye açamayanların sorunlarını başkalarına açanlardan,
anneyle, babayla, karşı cinsle, aynı cinsle, kardeşlerle olan ilişkilerinden memnun
olmayanların bu ilişkilerden memnun olanlardan, anne ve baba arasındaki ilişkiden
memnun olmayanların memnun olanlardan daha fazla yalnızlık ortalamasına sahip
olduklarını bulmuştur. Diğer taraftan yaş, bölüm, sınıf, yaşamın çoğunun geçirildiği
yerleşim merkezi, yer değiştirme sıklığı, barınma türü, TV seyretme sıklığı, ailedeki
çocuklar arasındaki doğum sırası, ve aile yapısının yalnızlık üzerindeki etkilerinin ise
önemli olmadığını bulmuştur.
Bilgen (1989), üniversite öğrencilerinin yalnızlık düzeylerinin kişisel, sosyal ve
genel uyum düzeylerine etkisini incelemiştir. Öğrencilerin yalnızlık düzeyi yükseldikçe
kişisel, sosyal ve genel uyum düzeylerinin düştüğünü ortaya çıkarmıştır. Ayrıca
Eğitimde Psikolojik Hizmetler Ana Bilim Dalı öğrencilerinin Eğitimde Program
Geliştirme Ana Bilim Dalı öğrencilerinden daha yalnız olduğunu ve birinci ve dördüncü
44
sınıf öğrencilerinin birbirlerinden yalnızlık düzeyi açısından farklı olmadıklarını da
bulmuştur .
Özodaşık (1989), 171 üniversite öğrencisinin katıldığı araştırmada yalnızlığın
atılganlık, kaygı, depresyon ve akademik başarı ile ilişkisini incelemiştir. Araştırma
sonuçları, yalnızlıkla akademik başarı ve atılganlık arasında negatif yönde, kaygı ve
depresyonla pozitif yönde bir ilişki olduğunu göstermiştir.
Yurt içi literatürde yalnızlıkla ilgili deneysel çalışmalara da rastlanmıştır.
Örneğin Duy (2003), yapmış olduğu deneysel araştırmasında, bilişsel-davranışçı
yaklaşıma dayalı grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin yaşadığı
yalnızlık ve fonksiyonel olmayan tutumlarını azaltmadaki etkililiğini sorgulamıştır. Bu
amaçla deney grubu, plasebo grubu ve kontrol grubu olmak üzere üç grup
oluşturmuştur. Deney grubuna bilişsel-davranışçı yaklaşıma dayalı grupla psikolojik
danışma uygulaması yapılmış, plasebo grubuna terapötik etkisi olmayan etkinlikler
düzenlenmiş, kontrol grubuna ise herhangi bir işlem uygulanmamıştır. Ön-test, son-test
ve izleme ölçümlerinden elde edilen değerlere uygulanan istatistiksel analizler
sonucunda, bilişsel-davranışçı yaklaşıma dayalı grupla psikolojik danışmanın yalnızlığı
azaltmada kısmen etkili olduğu ve fonksiyonel olmayan tutumları azaltmada etkili
olduğu görülmüştür. Duy (2003), ayrıca bu araştırma kapsamında, yalnızlık ve
fonksiyonel olmayan tutumlar arasındaki ilişkiyi sorgulamış ve .28 (p<.01) düzeyinde
anlamlı bir ilişki elde etmiştir.
Yalnızlıkla ilgili literatüre bakıldığında, araştırmaların bir çoğunun betimsel
olduğu görülmektedir. Mevcut betimsel çalışmaların hemen hepsi yalnızlıkla ilişkili
olabileceği düşünülen değişkenlerin neler olduğunu sorgulamaya yönelik çalışmalardır.
Araştırma konularından da görüldüğü üzere özellikle yurt içi literatürde daha önce
yalnızlık ile öfke ve benlik saygısının birlikte ele alındığı bir araştırma
bulunmamaktadır. Yalnızca Bıyık (2004), üniversite öğrencilerinin yalnızlık
duygularının kişisel ve sosyal özellikleri ve öfke eğilimleri açısından farklılaşıp
farklılaşmadığını incelemiştir.
45
2.5.2. Benlik Saygısı ile İlgili Yapılan Araştırmalar
Benlik saygısı ile ilgili literatür gözden geçirildiğinde bu konuda bir çok
betimsel araştırmaya rastlanmaktadır. Bu araştırmalarda ilköğretim, lise ve üniversite
düzeyindeki öğrencilerin benlik saygılarının yaşa, cinsiyete ve zekaya göre incelendiği
görülmektedir
6. sınıftan 10. sınıfa kadar dört yıl boyunca 1160 öğrencinin benlik saygılarının
incelendiği boylamsal bir araştırmada Zimmerman, Copeland, Shope ve Dielman (1997)
öğrencilerin benlik saygısını Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri ile ölçmüş; benlik
saygısının, devamlı olarak yüksek, orta düzeyde yüksek ve gittikçe yükselen, gittikçe
azalan, devamlı düşük olmak üzere dört düzeyde ele almışlardır. Kızlar genellikle, yaşla
birlikte gittikçe azalan benlik saygısı grubunda yer alırken, erkekler orta düzeyde ve
yükselen grupta yer almaktadır. Devamlı olarak yüksek, ya da orta düzeyde ve gittikçe
yükselen benlik saygısına sahip olan öğrencilerin gelişimsel olarak daha sağlıklı,
arkadaş baskısı ile daha iyi baş edebilen, okul notları daha yüksek ve alkol kullanımları
daha az olan öğrenciler olduğu ortaya konmuştur.
Jacobvitz ve Bush (1996), aile içindeki ilişki biçimlerinin 19-22 yaş arası
kızların depresyon, anksiyete ve benlik saygısıyla ilişkisine bakmışlardır. Araştırmada
93 katılımcı yer almıştır. Ölçme aracı olarak Aile İlişkisi Envanteri kullanılmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, çocuklukta yaşanan baba-kız ilişkilerinin anksiyete ve
düşük benlik saygısı ile önemli düzeyde ilişkili olduğu, anne-kız ilişkilerinin ise,
anksiyetenin ortaya çıkmasında etkili olduğu görülmüştür.
Yapılan bir araştırmada sosyo-ekonomik düzeye göre benlik saygısı düzeyinin
değiştiği bulunmuştur. Farancis ve Jones (1996), 711 öğrenci ile yaptıkları çalışmada,
sosyal sınıf ve benlik saygısı arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla farklı sosyo
ekonomik düzeylerden gelen 16 yaşındaki ergenlerle Coopersmith (1967), Lipsitt
(1958) ve Rosenberg’in (1965), benlik saygısı ölçeklerini ayrı ayrı uygulamışlardır.
Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri’nin uygulandığı araştırmada yüksek benlik
saygısı ile üst sosyo ekonomik düzey arasında ilişki belirlenmiştir. Rosenberg Benlik
Saygısı Ölçeği’nin kullanıldığı araştırmada, benlik saygısı ile sosyal sınıf arasında zayıf
bir ilişki bulunmuştur. Lipsitt Benlik Kavramı Ölçeği puanlamasına göre sosyal sınıf ve
46
benlik saygısı arasında önemli bir ilişki bulunamamıştır. Bu sonuçlar, benlik saygısını
değerlendirmek için kullanılan araçların benlik saygısı ve sosyal sınıf arasındaki ilişkiyi
belirlemede farklı sonuçlar verdiğini ortaya koymaktadır.
Benlik saygısının akademik başarı ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Böyle bir
çalışmada Daniel ve King (1995), ilkokul öğrencilerinde benlik saygısının çeşitli
bölümleri ile akademik başarı arasındaki ilişkilere bakmışlardır. Öğrencilerin
algıladıkları benlik saygıları ile standardize edilmiş başarı testiyle ölçülen akademik
başarıları birbiriyle ilişkili bulunmuştur. Çalışmada 3. 4. ve 5. sınıf öğrencileri yer
almış, öğrencilerin benlik saygısı alt ölçeklerinden aldıkları puanlar, standart başarı testi
puanlarıyla karşılaştırılmıştır. Sonuçta, akademik başarının belirleyicileri akademik
yeterlik, ailesel kabul ve kişisel güvenlik olarak görülmüştür. Arkadaş ilişkilerinde
başarılı olma akademik başarı ile ilişkili bulunmamıştır.
Ergen kızlarda cinsel gelişim düzeyi, anne ve babayla ilişkiler ve benlik saygısı
arasındaki ilişkiyi inceleyen Lackovic, Dekovic ve Opacic (1994), araştırmalarında
sekizinci sınıfa giden 178 kız öğrenciye Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri’nin kısa
formunu uygulamışlardır. Sonuçlar, araştırmadan altı ay önce ilk olarak adet görmüş
olan kızların benlik saygılarının 13 ay veya daha fazla zamandan beri adet gören
kızlardan daha yüksek olduğunu göstermiştir. Benlik saygısının esas yordayıcısının ise
ergen kızların anneleriyle kurmuş oldukları iletişimin niteliği olduğu belirtilmiştir. Bu
sonuç, erken veya orta ergenlik döneminde aynı cinsteki ebeveynle kurulan kaliteli bir
iletişimin benlik saygısının gelişiminde özellikle çok önemli olduğunu göstermektedir.
Benlik saygısının yaşla birlikte arttığını, fakat farklı olarak cinsiyete göre benlik
saygısı düzeyinin değişmediğini bulan Mullis ve Normandin (1992), ergenlerin lise
dönemi boyunca benlik saygısı düzeyini incelemişlerdir. Araştırma 14-19 yaşları
arasında yer alan 270 kişilik bir örneklem grubu ile yürütülmüş. Benlik saygısını
ölçmek için Coopersmith Benlik Saygısı Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda
benlik saygısının yaşla birlikte arttığı gözlenmiş, ortaokuldan liseye geçiş döneminin
benlik saygısının gelişimi açısından en kritik dönem olduğu belirtilmiştir. Çalışmada
cinsiyetle benlik saygısının gelişimi arasında önemli bir ilişki olmadığı, ancak ailenin
gelir durumunun, eğitim düzeyinin ve sosyoekonomik statüsünün önemli bir etken
olduğu ortaya çıkmıştır.
47
Ergenin benlik saygısı üzerinde ailenin etkisini inceleyen bir araştırmada Nass
(1991) 89 Aile ve bunların 6-12 yaş arası okula giden çocukları araştırmaya dahil
edilmiştir. Araştırma bulgularına göre; yüksek derecede kontrol (baskıcı ve otoriter aile)
ile çocuğun benlik saygısı arasında bir ilişki bulunamamıştır. Araştırmaya göre,
annelerin sıcaklığının önemli olduğu, babaların ise çocuk yetiştirmede, hem kontrol
edici hem de sıcak olmasının önemli olduğu belirtilmiştir.
Brack, Orr ve Ingersoll (1987) altı, sekiz ile on ve onikinci sınıflarda okuyan 135
öğrenciyle yaptıkları çalışmada benlik saygısı ile yaş zeka, cinsiyet ve cinsel gelişim
düzeyi arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Benlik saygısı Rosenberg Benlik Saygısı
Ölçeği ile ölçülmüştür. Araştırmanın sonucunda benlik saygısı yaşla değil, fakat zekâyla
ilişkili bulunmuştur. Kızların benlik saygılarının erkeklerden daha düşük olduğu ortaya
çıkmıştır. Cinsel gelişim düzeyinin benlik saygısını etkilemediği görülmüştür.
Mc Carthy ve Hoge (1982) iki bin kişilik bir örneklem grubuna uyguladıkları
Coopersmith Benlik Saygısı Ölçeğinin sonucunda ergenlerin yaşlarının ilerledikçe
benlik saygılarının da arttığını bulmuşlardır.
Düşük benlik saygısının sosyal ilişkilerde zayıflığın yanı sıra duygusal olgunluk
ile de ilişkili olduğu belirtilmektedir. Örneğin, Leung ve Sand (1981), üniversite
öğrencilerinde benlik saygısının duygusal olgunluk ile ilişkisini araştırmıştır.
Kaliforniya Üniversitesi’ne devam eden 200 öğrenci üzerinde yapılan bu araştırmada,
kız ve erkek öğrencilerden benlik saygısı yüksek olanların, benlik saygısı düşük
olanlara göre, duygusal bakımdan daha olgun, daha mutlu, daha az yalnız, kendini daha
iyi kontrol edebilen ve daha gerçekçi isteklere sahip kişiler oldukları saptanmıştır.
Anne, baba davranışları ile, çocukların özsaygıları arasındaki ilişkiyi ortaokul 5.
ve 6. sınıf düzeylerinde 61 kız ile 62 erkek öğrenci üzerinde inceleyen Growe (1980;
Akt.,Güngör, 1989) anne babaların davranışları ile kız ve erkek çocukların özsaygı
düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma bulgularına göre, annenin
cezalandırıcı, denetimsel nitelikli davranışları ile kızların özsaygıları arasında olumlu
bir ilişki, ayrıca babanın destekleyici türden davranışları ile erkeklerin özsaygısı
arasında olumlu bir ilişki; anne babanın reddedici ve koruyucu davranışlarının ise
48
olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, anne-baba
desteği ne denli fazla ve cezalandırmalar ne kadar az ise, özsaygının o oranda yüksek
olduğu bulunmuştur.
Ayrıca Coopersmith (1967;Akt.,İkizoğlu,1993) ön ergenlik döneminde olan
1748 öğrenci üzerinde yaptığı araştırmada, benlik saygısının, kişinin çevresine uyum
sağlama biçimi ile yakından ilgili olduğunu; ayrıca benlik saygısı düşük olan
öğrencilerin anksiyete düzeylerinin daha yüksek olduğunu ve bu gençlerin daha sık
psikosomatik semptom ve depresyon belirtileri gösterdikleri ve sosyal ilişkilerde daha
zayıf olduklarını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca kendilerini arkadaşlık kurmada güçlüğü olan
biri olarak algılayan öğrencilerin benlik saygılarının, arkadaşlık kurmada güçlük
çekmediklerini algılayanlara göre daha düşük olduğu bulunmuştur.
Yurtdışında benlik saygısı ile ilgili yapılan betimsel araştırmalar incelendiğinde
ilköğretim, lise ve üniversite düzeylerinde her yaştaki çocuk ve ergenle çalışıldığı
görülmektedir. Bu araştırmaların bir kısmında cinsiyet ve yaşa göre benlik saygısının
değişip değişmediği incelenmiş, benlik saygısının yaşla doğru orantılı olarak yükseldiği
görülmüştür. Bazı araştırmalarda kızların, bazı araştırmalarda ise, erkeklerin benlik
saygıları daha yüksek bulunmuştur. Benlik saygısı ile akademik başarı arasındaki
ilişkinin en çok araştırılan konulardan biri olduğu, ikisi arasında olumlu bir ilişki olduğu
gözlenmiştir.
Ülkemizde benlik saygısı ile ilgili yapılmış araştırmalar incelendiğinde çok
sayıda betimsel araştırmaya rastlanmış, bunlardan bazıları aşağıda verilmiştir.
Yüksel (2002) tarafından yapılan bir araştırmada üniversite öğrencilerinin
utangaçlıklarının benlik saygısı ve yalnızlıkla ilişkisi incelenmiştir. Betimsel bir çalışma
olan bu araştırma Gazi Üniversitesinin Gazi Eğitim Fakültesinde okuyan 202 öğrenciyi
kapsamaktadır. Veriler, Utangaçlık Ölçeği, UCLA Yalnızlık Ölçeği, Coopersmith
Benlik Saygısı Envanteri ve Kişisel Bilgi Formu ile elde edilmiştir. Öğrencilerin
utangaçlıklarını açıklamada çoklu regrasyon analizi kullanılmıştır. Araştırma bulguları,
özsaygı, algılanan akademik başarı durumu ve annenin eğitim düzeyinin; utangaçlığın
önemli yordayıcıları olduğunu göstermiştir.
49
Gökçakan, Gökçakan, Yılmaz ve Şimşek (2001) ergenlerde öz imajı yordayıcı
bazı sosyo demografik değişkenleri incelemişlerdir. Bu araştırmanın amacı, cinsiyet,
kardeş sayısı, oturulan yerleşim birimi, ailenin sosyoekonomik düzeyi, anne ve babanın
eğitim düzeyi, algılanan ebeveyn tutumları gibi bazı değişkenlerin ergende, öz imajın
niteliğini yordayıp yordamadıklarını incelemektir. Trabzon’daki çeşitli liselerde
okumakta olup, üniversiteye hazırlık eğitimi veren bir özel dershaneye devam eden 250
kız 250 erkek olmak üzere toplam 500 lise öğrencisi araştırma grubunu oluşturmuştur.
Araştırma grubuna Offer Benlik İmgesi Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu uygulanmıştır.
Bulgular incelenen değişkenlerden bazılarının ergenin öz imajının bir çok boyutunu
anlamlı olarak yordayabildiğini göstermiştir. Ölçekten elde edilen tüm puanlar dikkate
alındığında; cinsiyet, kardeş sayısı, ailenin yerleşim birimi, ailenin sosyoekonomik
durumu, annenin eğitim düzeyi değişkenlerinin ergende öz imajı yordamadıkları;
ebeveyn tutumlarının ergendeki öz imaj düzeyini yordadığı, ancak ebeveyn tutumlarının
demokratik veya otoriter olarak algılanmasının herhangi bir fark oluşturmadığı
görülmüştür. Araştırmada ilginç olan bir bulgu ergenin öz imajını annenin eğitim
düzeyinden çok babanın eğitim düzeyinin yordadığı ve babanın eğitim düzeyi artıkça
ergenin öz imajının olumlu yönde değiştiği bulgusudur.
Yurt içinde benlik saygısını anne-baba tutumlarına göre inceleyen birçok
araştırma yapılmıştır. Taysi (2000) Ankara’daki çeşitli üniversitelere devam eden, kız
ve erkek öğrencilerin benlik saygılarını aileden ve arkadaşlardan algıladıkları sosyal
desteğe göre incelemişlerdir. Araştırmaya 124 kız, 77 erkek olmak üzere toplam 201
üniversite öğrencisi katılmıştır. Kız ve erkek öğrenciler, yurtta ve aile yanında kalanlar
olarak iki örneklem grubuna ayrılmıştır. Çalışmanın bulguları, Aileden Algılanan
Sosyal destek Ölçeği puanlarıyla, Offer Benlik İmgesi Ölçeği’nin Aile İlişkileri alt
ölçeğinden alınan puanlar arasında anlamlı ve yüksek bir ilişki olduğunu göstermiştir.
Sekizinci sınıf öğrencilerinin anne-baba tutumları ile benlik saygısı ve atılganlık
seviyesi arasındaki ilişkinin incelendiği bir araştırmada Örgün (2000) öğrencilerin
atılganlık düzeyinin belirlenmesinde Rathus Atılganlık Envanteri, benlik Saygısı
düzeyinin belirlenmesinde Piers-Harris Benlik Saygısı Ölçeği, anne-baba tutumlarının
belirlenmesinde de ABTÖ’yü kullanmıştır. Araştırmada farklı ana baba tutumu algısına
sahip öğrencilerin benlik saygısı düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur.
Eşitlikçi demokratik tutumla yetiştirildiklerini düşünen öğrenciler, baskıcı otoriter ve
50
aşırı koruyucu tutumla yetiştirildiklerini düşünen öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek
benlik algısına sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Hem Anne baba tutumlarının hem de
benlik saygısının atılganlık ile anlamlı bir ilişki gösterdiği tespit edilmiştir.
Uyanık (2000) farklı sosyo-ekonomik düzeylerdeki lise öğrencilerinin benlik
saygıları ile ruhsal durumları arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yaptığı çalışmada
482 lise öğrencisine Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ve Kendini Değerlendirme
Ölçeğini uygulamıştır. Benlik saygısı ve kendini değerlendirme ölçeği arasında anlamlı
bir ilişki bulunmuştur. Lise öğrencilerinin benlik saygısı düzeyinin çoğunlukla yüksek
olduğu ortaya çıkmıştır.
Farklı kültürdeki bireylerin benlik saygısının farklı olabileceği belirtilmektedir.
Böyle bir çalışmada Pişkin (1996) Türk ve İngiliz lise son sınıf öğrencilerinin benlik
saygısını ölçmüştür. Veriler Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri ile toplanmıştır.
İngiliz öğrencilerin benlik saygısı puanlarının, Türk öğrencilerden anlamlı biçimde daha
yüksek olduğu bulunmuştur. Bu farkın her iki ülkede de erkek öğrenciler arasında
kızlardan daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır.
Yüksekkaya (1995) İzmir’de yaptığı ve 120 kız, 120 erkek toplam 240
öğrenciyi örnekleme aldığı araştırmasında katılımcılara Bireysel Bilgi Formu,
Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ve Ruhsal Belirti Tarama Listesini (SCL-90-R)
uygulamıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre araştırmada yer alan üniversiteli
gençlerin benlik saygılarının yükseğe yakın düzeyde olduğu bulunmuştur. Ayrıca,
benlik saygısının akademik başarı, arkadaşlık kurmakta güçlük çekme, öğrenim görülen
bölümü isteyerek seçme, kendi gelirini yeterli bulma, boş zamanlarını değerlendirme,
gelecek hakkında görüşler, kardeş sayısı, anne-babanın sevgisini gösterme durumu ve
anne-baba ile olan ilişki, ailenin gelirini yeterli bulma açısından anlamlı farklılık
gösterdiği bulunmuştur. Ayrıca, cinsiyet, yaş bölüm, sınıf, derslerde söz alma sıklığı,
anne-babanın eğitim düzeyi ve ailenin genel tutumunun benlik saygısı üzerinde anlamlı
bir etkisi olmadığı görülmüştür. Araştırmanın bir diğer bulgusu, benlik saygısının,
ruhsal belirti düzeyi ile negatif yönde anlamlı biçimde ilişkili olmasıdır.
Kendine saygısı düşük ve yüksek olan bireylerin, akademik benlik kavramlarını
inceleyen Bogenç ve Kuzgun (1994) Ankara’ da yaptıkları çalışmada, 42 lise 1. ve 2.
51
sınıf öğrencisine Kendine Saygı Ölçeği ve Akademik Benlik Kavramı Ölçeği
uygulamışlardır. Sonuçta benlik saygısı ile akademik benlik kavramı arasında anlamlı
bir ilişki olduğu ortaya çıkmıştır.
İkizlioğlu (1993) anne ve baba tutumuyla ilgili farklı bulgular elde etmiştir.
Demokratik ve otoriter ana-baba tutumlarının, lise son sınıf öğrencilerinin benlik
saygısına etkisinin incelendiği çalışmada Ankara İli Keçiören Merkez İlçesi’ndeki 8
devlet lisesinde okuyan son sınıf öğrencilerinden seçilen 341 öğrenci örneklemde yer
almıştır. Araştırmada üç değişik veri toplama aracı kullanılmıştır. Bunlar, “Bilgi
Formu”, “Ana-Baba Tutum Ölçeği” ve “Benlik Saygısı Envanteri”dir. Sonuç olarak bu
araştırmada ana-babanın “demokratik” ve “otoriter “ tutumunun öğrencinin benlik
saygısı üzerinde önemli bir etkisinin olmadığı ortaya çıkmıştır.
Farklı öğretim programına devam eden öğrencilerin algılanan ana-baba ve
öğretmen tutumlarının benlik kavramına etkisinin incelendiği bir araştırmaya (Güven,
1991) İzmir İli merkezindeki iki genel lise ve iki meslek lisesinin ikinci sınıflarından
toplam 428 öğrenci katılmıştır. Araştırmada veriler Anket, Ana-Baba Tutum Envanteri
ve Offer Benlik-İmajı Envanteri ile elde edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre; Meslek
lisesi öğrencilerinin kendilerini dürtülerini daha iyi kontrol edebilen, dengeli- değişmez
duygulara sahip, psikolojik yönden daha uyumlu algılayan gençler olduğu ortaya
çıkmıştır. Ancak Meslek Lisesi öğrencilerinin eğitsel ve mesleki amaçlar alt
ölçeklerinde benlik kavramı düzeyi genel lise öğrencileriyle karşılaştırıldığında daha
düşük bulunmuştur.
Güçray (1989) tarafından yapılan çalışmada çocuk yuvasında ve ailesinin
yanında kalan 9-10 ve 11 yaşlarındaki çocukların özsaygı gelişimlerini etkileyen bazı
faktörler incelenmiş ve özsaygı Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri kullanılarak
ölçülmüştür. Araştırma bulgularına göre; kalınan yer değişkeninin, çocukların özsaygı
gelişiminde önemli bir etkiye sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Çocuk yuvasında kalan
çocuklarla, ailesinin yanında kalan çocukların özsaygı puanları arasında büyük bir fark
ortaya çıkmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, yetişkinlerin demokratik tutumları
çocukta değerlilik duygusunu ortaya çıkararak özsaygısını olumlu yönde, otoriter ve
ilgisiz tutumlar ise olumsuz yönde etkilenmektedir.
52
Sosyo-ekonomik düzeye göre benlik saygısı düzeyinin değiştiği görülmektedir.
Bunu belirleyen bir araştırmada, lise öğrencilerinin özsaygı düzeylerini etkileyen
etmenleri araştıran Güngör (1989) Ankara il merkezindeki farklı sosyo-ekonomik
düzeylerden seçilen 1000 öğrenciye kendisinin geliştirdiği Özsaygı ölçeği uygulamıştır.
Araştırmanın sonucunda kız ve erkek öğrenciler ile lise bir ve lise son sınıf
öğrencilerinin özsaygı düzeyleri arasında önemli bir fark bulunmamış, ilk ve son
çocukların özsaygılarının ortanca çocuklara göre daha yüksek olduğu görülmüştür.
Kendilerini akademik yönden başarılı olarak algılayanların, özsaygıları başarısız olarak
algılayanlardan yüksek bulunmuştur. Ailenin gelir, öğrenim ve sosyo-ekonomik düzeyi
yükseldikçe öğrencilerin özsaygı düzeylerinin de yükseldiği görülmüştür. Anne
babalarını demokratik olarak algılayan öğrencilerin özsaygı düzeyleri otoriter olarak
algılayanlardan yüksek bulunmuştur.
Ülkemizde benlik saygısı ile ilgili yapılmış betimsel çalışmalarda; benlik
saygısının, arkadaşlık kurmakta güçlük çekme, anne-baba tutumlarına ve sosyo-
ekonomik düzeye göre farklılaşma gösterdiği bulunmuştur. Bunun yanı sıra benlik
saygının akademik başarı, atılganlık, yalnızlık ve atılganlık düzeyi ile ilişkili olduğu ve
kültürden kültüre göre değiştiği bulunmuştur. Cinsiyete göre farklı sonuçların olduğu
görülmektedir.
2.5.3. Öfke İle İlgili Yapılan Araştırmalar
İlgili literatür tarandığnda yurt dışında öfke ile ilgili yapılan birçok betimsel
çalışmaya rastlanmıştır. Yapılan bu çalışmalardan bazıları aşağıda verilmiştir.
Boman (2003), lise 1. sınıf düzeyindeki 102 öğrencinin öfkelerini, duygusal,
bilişsel, davranışsal boyutlarını, olumlu baş etme becerilerini ve yıkıcı ifade tarzlarını
incelemiştir. Araştırmada Çok Boyutlu Okul Öfke Envanteri Kullanılmıştır. Bulgular,
erkek ve kız okul çağı ergenlerinin öfkelerinin duyuşsal boyutları arasında fark
olmadığını, kızların öfkelerini daha olumlu biçimde ifade ettiklerini ve erkeklerin okula
yönelik düşmanca duygularının kız öğrencilerden daha fazla olduğunu göstermiştir.
Ayrıca kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre, okuldaki yetişkinlere daha fazla güven
duydukları, daha yapıcı baş etme yöntemlerini kullandıkları, erkek öğrencilerin öfkeyle
başa çıkmada yıkıcı yolları kullanma eğiliminde oldukları belirlenmiştir. Öfkenin
53
bilişsel boyutu ile davranış ve duygu boyutu arasında ilişki olduğu ve öfkenin bilişsel
boyutunun öfkeyi ifade edişi ve öfkenin yaşanışını etkilediği yönündeki görüşleri
desteklemektedir.
Hatch, Forgays ve Kirby (2001), farklı yaş ve statüdeki öğrencilerdeki öfke
tepkisini ve öfkeyi ifade ediş biçimlerini incelemek amacıyla yaptıkları çalışmalarında
örneklem olarak, 118 üniversite çalışanı ve 163 kız öğrenci almışlardır. Ölçüm araçları
olarak, Spielberg’in (1988) geliştirdiği, deneklerin kendilerinin doldurduğu (self report)
44 maddeden oluşan STAXI (State-Trait Anger Expression Inventory) ve öfke yaratan
durumlarda ne yaptıkları ile ilgili açık uçlu sorulardan oluşan Anger Evaluation Survey
kullanılmıştır. Araştırma sonucunda güvenin suistimal edilmesinin ve haksız
muamelenin kadınlarda öfkeyi arttırdığı gözlenmiştir.
Leibsohn (1994), öfke düzeyleri yüksek ve düşük olan öğrencilerde alkol
kullanımı ve alkol alma sonucunda ortaya çıkan durumları incelemiştir. Araştırma
sonuçlarına göre öfke düzeyi yüksek öğrencilerin öfke düzeyi düşük olanlara göre daha
fazla miktarda alkol aldıkları ve bu nedenle daha fazla fiziksel, duygusal ve davranışsal
problemler yaşadıkları sonucuna ulaşmıştır.
Öfke kaynakları ile anne baba tutumları arasındaki ilişkinin incelendiği bir
araştırmada (Montemayor, 1983), ilgisiz ve tutarsız davranan anne ve babaların
çocuklarında saldırgan davranışların fazla olduğu gözlenmiştir. Öfke kontrolü zayıf ve
saldırgan davranan gençlerin genellikle aile içinde sosyalleşmelerinin yetersiz olduğu
saptanmıştır. Ergenin öfkeli ve saldırgan davranmasının nedeni olarak özel bir ebeveyn
davranışı bulunmamasına rağmen ebeveynlerin ilgisiz ve tutarsız davranışlarından
dolayı ergenin kabul edilebilir ve kabul edilemez davranışlar arasındaki ayrımı
yapamadıkları gözlenmiştir.
Yurt dışında öfke ile ilgili yapılan deneysel çalışmalara bakıldığında ise, ergenin
genel
öfkesinin azaltılmasında Sosyal Beceriler ve Bilişsel-Gevşeme müdahalelerinin
etkinliğinin incelenmesi (Deffenbacher, Story, Stark, 1987), yüksek öfkeli 6. ve 8.
sınıflardaki gençlerle, bu yaş grubunun gelişimsel düzeyine uyarlanan bilişsel gevşeme
terapisi ile sosyal beceri eğitimi verilerek kontrol grubuyla kıyaslanması (Deffenbacher,
54
Lynch, Oetting, Kemper, 1996), orta ve ciddi derecede öfke kontrol güçlüğü yaşadığı
anlaşılan ergenlere öfke yönetimi programı uygulanması (Kellner, Bry, 1999),
öğretmenleri tarafından öfkeyle ilgili problem yaşadığı belirtilen erinlere müdahale
programı uygulanması (Sukhodolsky, Solomon, Perine, 2000), ileti bozukluğu tanısı
almış yüksek öfkeli ergenlerde öfke ifadesini azaltan ve öfke kontrol stratejilerini artıran
okul merkezli bilişsel davranışçı önleme programının etkinliğinin incelenmesi
(Dykeman, 2000) amacıyla deneysel çalışmalar yapılmıştır.
Ülkemizde öfke ile ilgili yapılan betimsel araştırmalardan bazıları şu şekildedir.
Saçar (2007), ilköğretim sekizinci sınıf öğrencilerinin öfke tepkisi ile arkadaş bağlılığını
incelemek amacıyla yaptığı araştırmada 8. sınıfa devam eden 356’sı kız ve 350’si erkek
olmak üzere toplam 706 öğrenciye “Arkadaş Bağlılık Ölçeği” ve “Sürekli Öfke ve Öfke
İfade Tarzları Ölçeği” uygulamıştır. Araştırma sonuçları öğrencilerin öfkeyi içte tutma
ve öfkeyi dışa vurma düzeyleri ile arkadaş bağlılığı arasında anlamlı bir fark olmadığını,
öfkeyi kontrol etme düzeyiyle arkadaş bağlılığı arasında anlamlı bir fark olduğunu
göstermiştir.
Yazgan (2007), üniversite öğrencileri ile yaptığı çalışmada üniversite
öğrencilerinin öfke ifade tarzları ve tolerans düzeyleri arasında anlamlı düzeyde bir
ilişki olup olmadığını incelemiştir. Bu amaçla, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim
Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışma ile Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği
programlarında öğrenim gören 332 öğrenciye, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı
Envanteri, Tolerans Envanteri ve Kişisel Bilgi Anketi uygulanmıştır. Araştırma
sonuçları, Öfke içe alt ölçeği dışında tüm Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı alt
ölçeklerinin Tolerans Envanteri puanlarıyla anlamlı olarak ilişkili olduğunu ortaya
çıkarmıştır.
Soyaldın (2007), ortaöğretim öğrencilerinin öfke ifade tarzları ile mizah tarzları
arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında 284 kız ve 258 erkek olmak üzere toplam
542 ergenden oluşan örnekleme Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve Mizah
Tarzları Ölçeği uygulamıştır. Araştırma sonuçları öğrencilerin öfke kontrolü alt ölçeği
ile geliştirici mizah puanları arasında ve öfke dışa ölçeği ile saldırgan mizah puanları
arasında pozitif korelasyon olduğunu; öfke içe alt ölçeği ile ve katılımcı mizah puanları
55
ile, öfke kontrolü alt ölçeği ve saldırgan mizah puanları arasında negatif korelasyon
olduğunu göstermiştir.
Danışık (2005), 311’i kadın 214’ü erkek olmak üzere toplam 555 ergen ile
yaptığı araştırmada ergenlerin sürekli öfke- öfke ifade tarzları ile problem çözme
becerileri arasındaki ilişkiyi irdelemiştir. Araştırmada veri toplamak amacıyla “Problem
Çözme Envanteri” (Heppner ve Petersen, 1982), Sürekli Öfke -Öfke Tarzı Ölçeği
(Spielberger, 1983),
“Kısa semptom Envanteri” (Derogatis ve Lazarus, 1994), Duyguların Sosyal
Paylaşımı Ölçeği (Araştırmacı) ve Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır. Araştırma
sonucuna göre problem çözme ile toplumsal cinsiyet, psikolojik semptom ve sosyal
paylaşım değişkenleri arasındaki ilişki anlamlı bulunmuş; bu değişkenlerin etkisi
kontrol edildikten sonra problem çözme ile öfke kontrolü arasında anlamlı sonuçlar
elde edilmiştir.
Balkaya (2003), 14- 50 yaş arasındaki 756 kişilik örneklem ile “Çok Boyutlu
Öfke Ölçeği” geliştirme çalışması yapmıştır. Ortaya çıkan ölçek boyutlarından
bazılarının verdikleri bilgiler, öfke ile ilgili değişkenler ve duygular hakkında ipuçları
vermektedir. Buna göre, Öfke Belirtileri boyutunda, cinsiyetler arasında fark olmadığı,
Öfke ile İlgili Davranışlar boyutunda, erkeklerde saldırganlık düzeylerinin kadınlara
göre fazla olduğu anlaşılmıştır. Öfke ile İlgili Düşünceler boyutunda, öfkenin kaygı,
depresyon, düşmanlık, olumsuz benlik, somatizasyon ve intihar eğilimi ile yüksek bir
ilişki gösterdiği bulunmuştur. Ayrıca “Ciddiye Alınmama” alt ölçeği hariç, diğer tüm
boyutlarda yaş değişkeninin öfkeyi belirleyici olduğu ve yaş ilerledikçe öfkede düşme
gözlenmiştir. Yine 14-19 yaş arasındaki ergenlerin tüm gruplara göre daha fazla İntikam
Tepkileri puanı aldıkları da belirlenmiştir. Öfke ve eğitim düzeyi ilişkisine bakıldığında
ise, lise ve üniversite mezunlarının temel eğitim mezunlarından daha fazla öfke
yaşadıkları ve öfkeye yol açan durumlardan daha fazla etkilendikleri belirlenmiştir.
Ancak bu yaşananları davranışa dökme konusunda lise mezunlarının daha rahat olduğu
da bulunmuştur.
Olmuş (2001), ergenlerin aile içi psikolojik örüntülere göre sürekli öfke ve öfke
ifade tarzlarını incelemiş ve bunların farklılaştığını ortaya koymuştur. Orta öğretim
hazırlık, lise bir ve lise ikinci sınıflarda öğrenim gören 15 16 17 yaşlarında toplam 419
56
öğrenci çalışmaya dahil edilmiştir. Bulgulara göre sıcak bir aile ortamını ve aileden
destek gördüğünü algılayan ergenlerin öfkelerini sağlıklı bir şekilde ifade edebildikleri,
uygun bir şekilde kontrol edebildikleri sunucuna varılmıştır. Aile ortamlarını denetleyici
ve kontrol edici bulan ergenlerin ise öfke duygusuna daha fazla kapıldıkları, duygularını
rahatlıkla ifade edemedikleri, bu duyguyu kontrol etme gereksinimi duydukları ve
öfkelerini daha çok kendilerine yönelttikleri görülmüştür.
Okman (1999), ergenlerin öfke ifade tarzlarının kendilik imgesi ile ilişkisini
araştırmıştır. Araştırmaya kendilik imgesinin 15 -16 yaş grubu normal devlet ve
Anadolu liselerine devam eden 428 ergen çalışmaya dahil edilmiştir. Yapılan
araştırmada, olumlu kendilik imgesine sahip ergenlerin sürekli öfke düzeylerinin daha
düşük olduğu ve öfkelerini kontrol altında tutabildikleri sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca
sürekli öfke okul türüne göre farklı düzeyde yaşanmamasına rağmen, öfkeyi denetleme
becerisinin Anadolu lisesi öğrencilerinde daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Anne-baba
eğitim düzeylerin yüksek olmasının, öfke dışa vurulması üzerinde olumlu bir etkiye
sahip olduğu belirlenmiştir.
Baygöl (1997) ergenlerin öfke tepkilerinin biçimi, sürekli öfke, öfke kontrol,
öfke içte, öfke dışa yönünden incelemek için 9.sınıfa giden 110 erkek öğrenci ve
8.sınıfa giden 110 kız öğrenci üzerinde bir araştırma yapmıştır. Araştırmada veri
toplama aracı olarak Kendini Değerlendirme Ölçeği (Spielberger,1983) kullanılmıştır.
Elde edilen bulgulara göre ergenlerin
sürekli öfke puanlarının ortalaması 21,23; öfke kontrol puanlarının aritmetik ortalaması
20,61;
öfke dışa puanlarının ortalaması 15,74; öfke içte puanlarının ortalaması 15,64 olarak
bulunmuştur. Öfke kontrol puanlarının yüksek olması, ergenlerin öfkelerini kontrol
edebildikleri sonucunu ortaya koymaktadır.
Kısaç (1997), üniversite öğrencilerinin bazı değişkenlere göre sürekli öfke ve
öfke ifade düzeylerini araştırdığı çalışmasında 712 öğrenciden oluşan örneklem grubuna
öfke düzeylerini ölçmek için, veri toplama aracı olarak Türkçe‟ye uyarlanması Özer
(1994) tarafından yapılan Sürekli Öfke ve Öfke İfade Ölçeği uygulanmıştır. Araştırma
sonuçlarına göre erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre öfkelerini daha fazla kontrol
57
ettikleri, öğrencilerin sürekli öfke ve öfkeyi içte tutma düzeylerinin yaşamlarının büyük
bir kısmını geçirdikleri yerleşim merkezlerine göre değiştiği, sürekli öfke düzeyi en
yüksek olan grubun köylerde yaşayanlar ve öfkelerini en fazla içinde tutanların ise
küçük kentlerde yaşayanlar olduğu ve öğrencilerin öfkeyi dışa vurma düzeylerinin anne
ve babalarının eğitim düzeylerine göre değiştiği sonucuna ulaşmıştır.
Ülkemizde öfke ile ilgili pek çok araştırma yapan Özer (1994 a), öfke, kaygı ve
depresyon eğilimlerinin bilişsel alt yapılarını araştırmıştır. 225 kişiden oluşan araştırma
örneklemine nörotik bireyler, lise ve üniversite öğrencileri ve yönetici grupları
alınmıştır. Öfke, kaygı ve depresif eğilimlerin altında yatan ortak düşünce yapısına,
“başka insanların bireyin mutluluğu engellediği” ve “ilişkilerin planlandığı gibi
yürümesi gerektiği” inançları olduğu görülmüştür. Ayrıca öfke duygusunun temelinde
yer alan dikkat çekici düşünce, “bireyin başkalarının gözündeki kişilik değerinin
düşmemesi için, hata yapmaması gerektiği”dir. Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu
ise, lise ve üniversite öğrencilerinin öfke denetimini içeren düşünce biçimini diğer
gruplara göre daha fazla benimseme eğiliminde olduklarıdır.
Türkiye’de öfke ile ilgili yapılan deneysel çalışmalara bakıldığında, öfke
yönetimi becerileri programının ergenlerin öfke ve saldırganlık düzeylerine etkisinin
incelenmesi (Cenkseven, 2003), öfke ile başa çıkma eğitiminin ve grupla psikolojik
danışmanın kısa süreli ve kalıcı etkilerinin incelenmesi (Yılmaz, 2004), öfke denetimi
eğitiminin ilköğretim II. Kademe öğrencilerinin öfke denetimi becerilerine etkisinin
incelenmesi (Akgül, 2000), ergenlerin öfke ile başa çıkma becerileri üzerinde,
dördüncü ve beşinci sınıfa devam eden 10–11 yaşlarında ilköğretim birinci kademe
öğrencilerinin, saldırgan davranışlarını azaltmaya yönelik öfke denetimi programının
etkililiğinin ortaya koyulması (Şahin, 2004) ve ergenlerde öfke ve saldırganlığı
azaltmaya yönelik bilişsel-davranışçı bir müdahele programının etkililiğinin sınanması
(Tekinsav-Sütcü, 2006) amacıyla deneysel çalışmalar yapıldığı görülmektedir.
58
BÖLÜM III
YÖNTEM
Bu bölümde araştırmanın modeli, araştırmanın evreni, örneklemi, araştırmada
kullanılan veri toplama araçları ve bunlarla ilgili olarak yapılmış olan geçerlik ve
güvenirlik çalışmaları, verilerin toplanması ve verilerin analizinde kullanılan
istatistiksel tekniklerle ilgili açıklamalara yer verilmiştir.
3.1. Araştırma Modeli
Araştırma, ergenlerde benlik saygısı, sürekli öfke ve öfke ifade tarzları bağımsız
değişkenlerinin (öfke içe, öfke dışa, öfke kontrol) ergenlerin yalnızlık düzeyleri bağımlı
değişkenini ne oranda yordadığının incelenmesine yönelik betimsel bir çalışmadır.
3.2. Evren ve Örneklem
Araştırmanın evreni Hatay İli İskenderun ilçesi’nde bulunan orta öğretim
okullarından oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemi, 2006-2007 eğitim-öğretim yılında,
Hatay İli İskenderun İlçesi sınırları içerisindeki Fatih Anadolu Lisesi ve Körfez Lisesi
öğrencilerinden oluşturulmuştur. Araştırmada okulların seçimi ulaşılabilir örneklem
yöntemine göre belirlenmiştir. Seçilen bu okullarda uygulama yapıldığı gün okula
devam eden bütün 9., 10. ve 11. sınıf öğrencilerine UCLA Yalnızlık Ölçeği, Sürekli
Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği araştırmacı
tarafından uygulanmıştır.
Tablo 1. Çalışmaya Katılan Ergenlerin Sınıf Düzeyi ve Cinsiyetlerine Göre Dağılımları
Cinsiyet
Sınıf Düzeyi Toplam 9. Sınıf 10. Sınıf 11. Sınıf
n % n % n % n %
Kız 58 12.13 155 32.42 31 6.48 244 51
Erkek 47 9.83 129 26.98 58 12.13 234 49
Toplam 105 21.96 284 59.41 89 18.61 478 100
59
Örneklemi oluşturan 478 öğrenciden sınıf düzeyi ya da cinsiyet belirtmeyen
olmamıştır. 478 öğrenciden 9. sınıfa devam eden 58’i (%12.13) kız, 47’si (% 9.83)
erkek öğrenci olmak üzere 105 (% 21.9) öğrenci; 10. sınıfa devam eden 155’i (% 32.42)
kız, 129’u (% 26.98) erkek öğrenci olmak üzere 284 (% 59.41) öğrenci; 11. sınıfa
devam eden 31’si (% 6.48) kız, 58’i (% 12.13) erkek öğrenci olmak üzere 89 (%
18.61) öğrenci bulunmaktadır.
Araştırmaya katılan ergenler 14-18 yaşları arasındadır. Çalışmaya katılan
ergenlerin yaş ortalaması 16.01’dir (Ss=1.22). Çalışmaya katılan ergenlerin en fazla
tekrar eden yaşın 16 olduğu bunun da 219 kişi olduğu ve toplam katılımcıların yaklaşık
% 45.81’ine karşılık geldiği tespit edilmiştir.
3.3. Veri Toplama Araçları
Araştırmada kullanılan veri toplama araçlarıyla ilgili ayrıntılı bilgiler aşağıda yer
almaktadır.
3.3.1.Kişisel Bilgi Formu
Örneklem grubunda yer alan ergenlerin cinsiyet, yaş ve sınıf düzeyi gibi sosyo-
demografik özelliklerini belirleyebilmek amacıyla araştırmacı tarafından “Kişisel Bilgi
Formu” hazırlanmıştır.
3.3.2.Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ)
Bugün birçok çalışmada benlik saygısı ölçümü için kullanılan Rosenberg Benlik
Saygısı Ölçeği Rosenberg (1963) tarafından geliştirilen, ergenlerin benlik saygısını
ölçmeyi amaçlayan bir ölçektir. Ölçeğin orjinali New York şehir merkezinde tesadüfi
yöntemle seçilen 10 farklı okulda öğrenim gören toplam 5204 lise öğrencisi üzerinde
uygulanarak geliştirilmiştir. Ölçekte Guttman ölçüm şekline göre düzenlenmiş 10
madde yer almaktadır. Likert tipi ölçekte maddelerin cevaplanması dört seçenek
arasından yapılmaktadır. Ergenden ölçekteki maddelerin kendisini ne kadar
tanımladığını seçmesi ve genel olarak kendisini değerlendirmesi beklenmektedir. Bu
beklenti ölçeğin üstünde cevaplama yönergesi olarak verilmektedir.
60
Ölçekteki maddelerin yarısı “Bazı olumlu özelliklerim olduğunu düşünüyorum”
gibi pozitif (olumlu) cümle yapısıyla, diğer yarısı ise “Bazen kesinlikle kendimin bir işe
yaramadığını düşünüyorum” gibi negatif (olumsuz) düşünce yapısıyla kurulmuştur.
Ergenden bu ifadelerin her birini değerlendirerek “çok doğru”, “doğru”, “yanlış” “çok
yanlış” şıklarından birini işaretlemesi beklenmektedir.
Ölçekte maddeler karışık olarak yerleştirilmiştir. Ölçekte bulunan ilk üç madde
kendi aralarında, dördüncü ve beşinci maddeler kendi aralarında, dokuzuncu ve onuncu
maddeler kendi aralarında puanlanmaktadırlar. Altıncı, yedinci ve sekizinci maddeler
ise ayrı ayrı puanlanmaktadırlar. İşaretleme sonucu bireyin kendisini olumsuz
değerlendirmesi “1” ile, olumlu değerlendirmesi ise “0” ile puanlanmaktadır. Bu
değerlendirme sonucunda alınan puanlar “0” ile “6” arasında değişmektedir. Benlik
saygısı alt kategorisinde 0-2 puan yüksek, 2-4 puan orta, 5-6 puan ise düşük kendilik
saygısına işaret etmektedir (Çuhadaroğlu 1986).
Ölçeğin geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları Çuhadaroğlu (1986) tarafından
yapılarak Türkçe’ye uyarlanmıştır. Benlik saygısı kategorisinin geçerliliğini sınamak
için psikiyatrik görüşmeyle lise öğrencilerinin kendilerine ilişkin görüşlerine göre,
öğrencilerin benlik saygıları, yüksek, orta ve düşük olarak gruplandırılmıştır. Öğrenci
görüşleri ve benlik saygısı ölçeğinden elde edilen sonuçların arasındaki ilişkiler
hesaplanmış ve geçerlilik oranı .71 olduğu belirtilmiştir.
Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği, güvenirlik çalışmaları kapsamında test-tekrar
test yöntemi ile Ankara’da okuyan ve tesadüfi seçilen 125’i kız, 80’i erkek olmak üzere
toplam 205 dokuzuncu, onuncu ve onbirinci sınıf öğrencilerine uıygulanmıştır.
Uygulama sonuçlarına göre test-tekrar test yöntemi ile belirlenen güvenirlik katsayısının
.70 oranında olduğu bulunmuştur. Ülkemizde ergenler üzerinde benlik saygısı ile ilgili
yapılan pek çok çalışmada “Rosenberg Benlik Saygısı Envanteri”nin kullanıldığı ve
güvenirlik değerlerinin .75 ve .93 arasında değişen düzeylerde yüksek değerlere sahip
olduğunun rapor edildiği görülmektedir (Çeçen, 2008).
61
3.3.3. UCLA Yalnızlık Ölçeği
Bireylerin yalnızlık düzeylerini ölçmek amacıyla Russell, Peplau ve Ferguson
(1978) tarafından geliştirilen (University of California Los Angeles Loneliness Scale)
UCLA Yalnızlık Ölçeğinin tüm maddeleri olumsuz ifadeler içeren bir ölçek olup ancak
bunun sistematik bir yanlılığa yol açtığını düşünülerek Russel, Peplau ve Cotrana
tarafından tekrar gözden geçirilmiş ve maddelerin yarısı olumlu yarısı da olumsuz
ifadeleri içeren bir forma dönüştürülmüştür (Demir, 1989).
UCLA Yalnızlık Ölçeği’ni oluşturan 20 maddenin 10 tanesi ters yönde, diğer 10
tanesi ise düz yönde kodlanmıştır. Bu ölçeğin her bir maddesinde sosyal ilişkilerle ilgili
duygu ve düşünce sunulmakta ve bireylerden bu ifadelerdeki durumları ne kadar sıklıkla
yaşadıklarını Likert tipi dörtlü bir derecelendirme ölçeği üzerinde işaretlemeleri
istenmektedir.
Ölçeğin puanlanmasında olumlu yöndeki ifadeler (1, 4, 5, 6, 9, 10, 15, 16, 19,
20), “Hiç Yaşamam” (4), “Nadiren Yaşarım” (3), “Bazen Yaşarım” (2), “Sık sık
Yaşarım” (1) şeklinde puanlanmaktadır. Olumsuz ifadeleri içeren maddeler ise (2, 3, 7,
8, 11, 12, 13, 14, 17, 18) bunun tam tersi olarak “Hiç Yaşamam” (1), “Nadiren
Yaşarım” (2), “Bazen Yaşarım” (3), “Sık sık Yaşarım” (4) şeklinde puanlanmaktadır.
Bireylerin tüm maddelerden elde ettikleri toplam puanlar “Genel Yalnızlık Puanını”
vermektedir. Ölçekten alınabilecek en yüksek puan 80, en düşük puan ise 20’dir. Puanın
yüksek olması yalnızlık düzeyinin yüksek olduğunun göstergesi kabul edilmektedir.
Ölçeğin orjinali için yapılan geçerlik çalışmasında Russell, Peplau ve Fergusan,
Beck Depresyon Envanterini ölçüt olarak kullanarak benzer ölçekler geçerliğini
saptamışlar ve geçerlik katsayısını .67 olarak bulmuşlardır. Ölçeğin tekrar gözden
geçirilmesi çalışmasında Russel, Peplau ve Cutrona, Beck Depresyon Envanteri ile
UCLA Yalnızlık Ölçeği arasında .62’lik bir korelasyon saptamışlardır (Akt., Demir,
1989).
Ölçek ülkemizde ilk olarak Yaparel (1984) tarafından kullanılmıştır. Yaparel
(1984) çeviri çalışmasını yaptıktan sonra kültürümüzde ölçeğin geçerliliğini saptamak
amacıyla ön uygulama yapmıştır. Yaparel (1984) ölçeğin geçerliğini Beck Depresyon
62
Ölçeğini ölçüt alarak incelemiş ve benzer ölçekler geçerliğinin .50 olduğunu bulmuştur.
Ancak Yaparel’in (1984) çalışmasında ölçeğin geçerliği sadece Beck Depresyon
Envanteri kriter alınarak belirlenmiş, ölçeğin yalnızlıktan yakınan ve yakınmayan
kişileri ayırt etmede yeterli olup olmadığı incelenmemiştir.
Ülkemizde ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Demir (1989) tarafından
yapılmıştır. Demir (1989)'in yaptığı çalışmada ölçeğin iç tutarlılığı ile ilgili analizler
toplam 72 kişi üzerinde hesaplanmış ve cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı .96 olarak
hesaplanmıştır.Ölçeğin beş hafta ara ile yapılan test tekrar test güvenirlik katsayısı .94
olarak bulunmuştur. Dünyada ve ülkemizde yalnızlıkla ilgili yapılmış pek çok
çalışmada UCLA Yalnızlık ölçeği’nin kullanıldığı görülmektedir.
UCLA Yalnızlık Ölçeği’nin diğer bir geçerlik çalışması da Bilgiç (2000)
tarafından yapılmıştır. Bu amaçla 1999-2000 eğitim-öğretim yılında Ankara ilinde
ilköğretim 6.,7. ve 8. sınıflara devam eden 184 öğrenciye UCLA Yalnızlık Ölçeği ve
Sosyometri Tekniği (“Sınıfta sürekli olarak birlikte oturmak istediğiniz üç arkadaşınızın
isimlerini önem sırasına göre yazınız?” sorusu sorulmuştur) uygulanmıştır. Öğrencilerin
aldıkları sosyometri puanları en yüksekten en düşüğe doğru sıralanarak üst ve alt
%27’lik gruplara ayrılmıştır. Çalışma sonucunda arkadaşları tarafından en çok tercih
edilen öğrencilerin UCLA Yalnızlık Ölçeği’nden aldıkları puanlar bakımından bu iki
grup arasında en az tercih edilen öğrencilere oranla yalnızlık düzeylerinin daha düşük
olduğu saptanmış ve bu bulgu .05 düzeyinde anlamlı bulunmuştur (Bilgiç, 2000).
UCLA Yalnızlık Ölçeği’nin güvenirliği çeşitli teknikler kullanılarak test edilmiş
ve güvenirlik yüksek bulunmuştur.Ölçeğin orjinali için yapılan güvenirlik çalışmasında
Russell, Peplau ve Fergusan, ölçeğin içtutarlılık katsayısını .96, iki aya ara ile yapılan
testin tekrarı yöntemi ile elde edilen güvenirlik katsayısını da .73 olarak bulmuşlardır.
Ölçeğin gözden geçirilmesi çalışmasında Russel, Peplau ve Cutrona, ilk geliştirilen
ölçek ile gözden geçirilerek elde edilen ölçek arasındaki ilişkiyi .91 olarak saptamışlar
ve içtutarlılığının da .94 olduğunu bulmuşlardır (Akt., Demir, 1989).
Bilgen (1989)’in testin tekrarı yöntemi ile yaptığı güvenirlik çalışması
sonucunda güvenirlik katsayısı .86 olarak bulunmuştur. Demir (1989) tarafından yapılan
bir başka çalışmada, 72 deneğin her bir maddeye verdikleri cevaplar üzerinden ölçeğin
63
içtutarlılığına bakılmış ve içtutarlılık katsayısı .96 olarak bulunmuştur. Ayrıca testin
tekrarı tekniğini de kullanarak beş hafta ara ile yapılan iki uygulama arasındaki
korelasyon .94 olarak bulunmuştur.
3.3.4. Sürekli Öfke ve Öfke İfade Ölçeği
Durumluk Sürekli Öfke İfadesi Ölçeği iki aşamada geliştirilmiştir. İlk aşamada
20 maddelik Durumluk Sürekli Öfke Ölçeği, Spielberger ve arkadaşları tarafından 1980
ile 1983 yılları arasında yapılan çalışmalar sonucu oluşturulmuştur. 30 maddelik ilk
ölçek formu 146 üniversite öğrencisi ile 270 askere uygulanmış, en uygun geçerli ve
yüksek iç tutarlılığı olan maddeler (20) madde seçilmiştir. Dörtlü likert tekniğiyle
değerlendirilen 20 maddenin 10 tanesi durumluk öfkeyi, 10 tanesi de sürekli öfkeyi
ölçmeye yönelik olarak hazırlanmıştır. Ölçeğin geliştirilmesindeki ikinci aşamada,
öfkenin ifade edilme tarzının da önemli olduğu göz önünde bulundurularak,
“bastırılmış, içe yönelik ve dışa yönelik” öfke ifadelerini ölçmeyi amaçlayan 24
maddelik bir ölçek eklenmiştir (Akt., Savaşır ve Şahin, 1997).
Ölçeğin Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı olmak üzere iki ana alt ölçeği
bulunmaktadır. Sürekli Öfke alt ölçeği, kişinin genelde ne hissettiğini veya ne derece
öfke yaşadığını ifade etmektedir. Öfke İfade Tarzı üç Alt Ölçeğe ayrılmaktadır.
Bunlardan; birincisi Öfkeyi dışa vurma alt ölçeği, kişinin genel öfkesini dışa
vurduğunu; ikincisi Öfkeyi içe tutma alt ölçeği kişinin öfkesini bastırarak içte tuttuğunu
ve üçüncüsü Öfkeyi kontrol etme alt ölçeği de, bireyin başkalarıyla olan ilişkilerinde
genelde ne ölçüde sabırlı, soğukkanlı, hoşgörülü ve anlayışlı davrandığını ve öfkesini ne
derece kontrol ettiğini veya ne derece sakinleşme eğilimi içinde olduğunu ölçmektedir
Ölçeğin Türkçeye uyarlaması Özer (1994b) tarafından yapılmıştır. Türkçe
formunda Cronbach Alfa değerleri ayrı ayrı hesaplanmış olup "Sürekli Öfke" boyutu
için .79; "kontrol altına alınmış öfke" boyutu için .84 "dışa vurulmuş öfke" boyutu için
.78 ve "bastırılmış öfke" boyutu için ise .62 olarak bulunmuştur.
Sürekli Öfke Ölçeği‘nin yönergesinde kişinin genelde kendisini nasıl hissettiği;
öfke tarz ölçeğinde ise genelde ne kadar sıklıkla sözü edilen şekilde davrandığını
belirtmesi istenmektedir. Öfke İfade Tarzı Ölçeği‘nde maddeler rastgele bir dağılıma
64
göre sıralanmışlardır. Bu dağılım ölçeğin İngilizce orijinaline göre yapılmıştır. Ölçekte
“öfkelendiğimde ya da kızdığımda” ortak cümlesi her üç maddede bir
tekrarlanmaktadır. Ölçeğin ilk 10 maddesi Sürekli Öfke düzeyini ölçen maddeleri
içermektedir. Geriye kalan 24 madde ise Öfke İfade Tarzı ile ilgilidir. Bu maddelerin 8
tanesi öfkeyi dışa vurma, 8 tanesi öfkeyi içte tutma, 8 tanesi de öfkeyi kontrol etme ile
ilgilidir (Özer, 1994b).
Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği‘nde her madde olumlu ifade
edilmektedir. Maddeler öfkenin yokluğundan değil, varlığından hareket ederek ölçüm
yapar (Özer, 1994b). Bireyden kendisi için uygun gelen ifadeleri, “Sizi ne kadar
tanımlıyor?” sorusuna yanıt olacak şekilde “Hiç”, “Biraz”, “Oldukça” ve “Tümüyle”
seçeneklerinden birini işaretlemesi istenir. “Hiç tanımlamıyor” yanıtından (1), “Biraz
tanımlıyor” yanıtından (2), “Oldukça tanımlıyor” yanıtından (3) ve “Tümüyle
tanımlıyor” yanıtından (4) puan elde edilir. Ölçekteki ilk 10 madde, Sürekli Öfke alt
ölçeğinin maddeleridir. Öfke Tarz Ölçeği‘nin Öfke İçe alt ölçeği puanı, 13, 15, 16, 20,
23, 26, 27 ve 31 no‘lu maddelerin puanlarının toplanmasıyla; Öfke Dışa alt ölçeği
puanı, 12, 17, 19, 22, 24, 29, 32 ve 33 no‘lu maddelerin puanlarının toplanmasıyla;
Öfke Kontrol alt ölçeğinin puanları ise, 11, 14, 18, 21, 25, 28, 30 ve 34 no‘lu
maddelerin puanlarının toplanmasıyla elde edilir. Sürekli Öfke Ölçeği‘nden alınan
yüksek puanlar, öfke düzeyinin yüksek olduğunu; Kontrol Öfke Ölçeği‘nden alınan
yüksek puanlar, öfkenin kontrol edilebildiğini; Öfke Dışa Ölçeği‘nden alınan yüksek
puanlar, öfkenin kolayca ifade ediliyor olduğunu ve Öfke İçe Ölçeği‘nden alınan
yüksek puanlar ise öfkenin bastırılmış olduğunu göstermektedir (Savaşır ve Şahin,
1997).
Geçerlilik çalışmaları kapsamında Sürekli Öfke ve Öfke Tarz Ölçekleri‘nin,
Sürekli Kaygı, Depresif Sıfatlar Listesi ve Öfke Envanteri ile korelasyonlarına bakılmış,
elde edilen korelasyonlar .01 ve .001 düzeylerinde anlamlı bulunmuştur. Ayrıca Sürekli
Öfke ve Öfke Dışavurum Ölçeği arasında beklendiği yönde ters ve yüksek bir
korelasyon saptanmıştır (Savaşır ve Şahin, 1997). Ayrıca Yılmaz (2004) tarafından
ölçeğin ölçüt geçerliği çalışmasında 84 kişiden oluşan 8. ve 9. sınıf öğrencilerine
SÖÖTÖ ile Saldırganlık Ölçeği uygulanmıştır. Elde edilen korelasyon .58 olarak
saptanmıştır. Bu bulgu, saldırganlık ve öfke arasındaki kavramsal ilişki
düşünüldüğünde, ölçeğin kavram geçerliğine kanıt olarak bulunmuştur.
65
Özer (1994b) tarafından, SL-Öfke ve Öfke İfade Tarzı ölçeklerinin yapı ve kriter
geçerliğini incelemek üzere üniversite, lise son, hemşirelik meslek lisesi öğrencilerine,
yöneticilerine ve psikolojik danışma için başvurmuş nörotik gruba uygulanmıştır. Bu
çalışma sonrasında Öfke-Tarz ölçeğinde üç maddenin üzerinde değişiklik yapılmıştır
(13, 27, 31.maddeler). Bu düzeltmelerden sonra 81 hipertansiyon hastasını kapsayan bir
çalışmada Özer tarafından (1994), öfke ölçeklerinin kavram geçerliği araştırılmıştır.
Öfke ifadesi ölçeğinin Özer (1994) tarafından yapılan faktör analizi sonuçlarının,
orijinal ölçekte varsayılan yapı ile oldukça tutarlı olduğu saptanmıştır.
Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarz Ölçeği‘nin benzer ölçekler geçerliğini
incelemek amacıyla Depresif Sıfatlar Listesi (DSL), Öfke Envanteri (ÖE) ve Sürekli
Kaygı Envanteri (SL-Kaygı) ile birlikte üniversite, lise son öğrencilerine, yöneticilere,
hemşirelik meslek lisesi öğrencilerine, yöneticilerine ve psikolojik danışma için
başvurmuş nörotik gruba uygulanmıştır. Bu araştırmada Sürekli Öfke Ölçeği‘nin benzer
ölçekler geçerliği katsayısı DSL ile .33, SL-Kaygı ile .40 ve OE ile .53 olduğu
bulunmuştur. Spielberger ve arkadaşlarının (1988) bulgularına paralel olarak Sürekli
Öfke ve Öfkeyi Dışa Vurma ölçeklerinin korelasyonu oldukça yüksek çıkmıştır. Bu iki
ölçeğin Öfkeyi Kontrol Etme Ölçeği puanları ile oluşturdukları ters ve yüksek
korelasyonlar beklenen doğrultudadır. Öfkeyi Ġçte Tutma Ölçeği‘ nin SL-Kaygı, DSL
ve ÖE ile benzer ölçekler geçerlik katsayısı sırasıyla .35, .39 ve .31 bulunmuştur (Özer,
1994b).
Kısaç (1997) tarafından, testin tekrarı yöntemine göre yapılan güvenirlik
çalışmalarında, araç dört hafta arayla aynı örneklem grubuna iki defa uygulanmıştır. Her
iki uygulamadan elde edilen sonuçlar arasındaki ilişkinin derecesi Pearson Korelasyon
yöntemine göre analiz edilmiştir. Yapılan istatistiksel analiz sonucunda güvenirlik için
elde edilen korelasyon katsayıları; sürekli öfke alt ölçeği için .72, öfke içe alt ölçeği için
.76, öfke dışa alt ölçeği için .72 ve öfke kontrol alt ölçeği için .76 bulunmuştur.
Akgül (2000) tarafından, test-tekrar test yöntemine göre yapılan güvenirlik
çalışmalarında, Bolu ili Merkez ilçesine bağlı ilköğretim okulları II. kademesinde
okuyan 30 öğrenciye ölçek üç hafta arayla iki kez uygulanmıştır. Her iki uygulamadan
elde edilen sonuçlar arasındaki ilişkinin derecesi Pearson Korelasyon yöntemine göre
66
analiz edilmiştir. Pearson-Momentler Çarpımı Korelasyon katsayıları; sürekli öfke için
.88, öfke içe .81, öfke dışa için .84 ve öfke kontrol için .81 olarak bulunmuştur.
Sürekli Öfke ve Öfke Tarz Ölçekleri‘nin, Sürekli Kaygı, Depresif Sıfatlar Listesi
ve Öfke Envanteri ile korelasyonlarına bakılmış, elde edilen korelasyonlar .01 ve .001
düzeylerinde anlamlı bulunmuştur. Ayrıca Sürekli Öfke ve Öfke Dışavurum Ölçeği
arasında beklendiği yönde ters ve yüksek bir korelasyon saptanmıştır (Savaşır ve Şahin,
1997).
3.4. Verilerin Toplanması
Veriler toplanırken araştırmacı örneklemi oluşturan ergenlere araştırmanın
amacı, ölçekler ve gönüllülük ilkesi hakkında bilgi vermiş ve güvenirliği sağlayabilmek
amacıyla öğrencilerden ölçeklerin üzerine isimlerini yazmamaları istenmiştir. Veriler
ergenlerden 2006-2007 öğretim yılında toplanmış ve ölçekleri yanıtlama süresi yaklaşık
45 dakika sürmüştür.
3.5. Verilerin Analizi
Toplam 500 ergenden veri toplanmış ve bunlardan 12’si çeşitli nedenlerle (tam
doldurmama ya da rastgele doldurma ) araştırmadan çıkarılmıştır. 488 ergenden
toplanan veriler üzerinde öncelikle skewness ve kurtosis değerlerine bakılmış ve 6
öğrenci elenmiştir. Sonrasında outliers ve mahalonobis değerleri [X2 (6) = 22.458;
p<.001] incelenerek 4 öğrencinin daha veri tabanından elemine edilmesi
gerçekleştirilmiş ve böylece toplam 478 öğrenciden toplanan veriler üzerinden
istatistiki işlemler yapılmıştır. Multicollinearity ve singularity SMC ve VIF ile
araştırılmış ve multicollinearity ve singularity olmadığı gözlenmiştir. Arastırmada elde
edilen veriler degişkenlerin birbirleriyle ilişkilerini görebilmek amacıyla Pearson
Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı ve yalnızlığı yordayan degişkenlerin hangi
sırayla katkı sağladıklarını belirleyebilmek amacıyla ise Aşamalı Regresyon Analizi
teknikleri kullanılmıştır (Tabachnick ve Feidell, 1996). Sonuçların yorumlanmasında
p<0.5 anlamlılık düzeyi kabul edilmiştir. Toplanan veriler, SPSS-WINDOWS 11.5
paket programıyla çözümlenmiştir.
67
BÖLÜM IV
BULGULAR
Araştırmaya katılan lise öğrencilerinin ölçme araçlarının her birinden elde etmiş
oldukları puanların ortalama ve standart sapma sonuçları Tablo 1’de gösterilmektedir.
Tablo 2.Yalnızlık, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları, Benlik Saygısı Ölçeklerinden
Alınan Puanların Ortalama ve Standart Sapma Değerleri(N=478)
Tablo 2 incelendiğinde öğrencilerin ölçeklerden sırasıyla Yalnızlık Ölçeği için 34.81
(Ss= 8.68), Sürekli öfke ölçeği için 25.32 (Ss = 6.56), Öfke içe alt ölçegi için 16.72 (Ss
= 4.12), Öfke dışa alt ölçeği için 15.84 (Ss = 4.78), Öfke kontrolü alt ölçeği için 19.80
(Ss = 5.07), Benlik Saygısı Ölçeğinden 29.66 (Ss = 4.80) puan ortalamalarına sahip
oldukları belirlenmiştir.
4.1. Yalnızlık, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları, Benlik Saygısı Arasındaki
İlişkilere İlişkin Bulgular
Ölçeklerden alınan puanların birbirleriyle korelasyon gösterip göstermediğini
incelemek amacıyla Pearson Product Momentum Korelasyon tekniği ile korelasyon
değerleri hesaplanmıştır. Ölçeklerden elde edilen puanlar arasındaki ilişkiler Tablo 3’de
gösterilmektedir.
x Ss Yalnızlık 34.81 8.68 Sürekli Öfke 25.32 6.56 Öfke İçe 16.72 4.12 Öfke Dışa 15.84 4.78 Öfke Kontrolü 19.80 5.07 Benlik Saygısı 29.66 4.80
68
Tablo 3. Yalnızlık, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzları, Benlik Saygısı Arasındaki
İlişkiler (N=478)
*p< 0.001 Tablo 3 incelendiğinde yalnızlık ölçeğinden elde edilen puanlar ile benlik saygısı ölçeği
(r = -.50; p<.001) ve öfke kontrolü alt ölçek puanları arasında negatif ( r = -.14;
p<.001) ilişkiler olduğu gözlenirken, yalnızlık ve sürekli öfke (r = .12; p<.001),
yalnızlık ve öfke içe
(r = .39; p<.001), yalnızlık ve öfke dışa alt ölçeklerinden elde edilen puanlar arasında
ise pozitif ilişkiler olduğu gözlenmektedir.
4.2. Yanlızlığın Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi ile İlgili Bulgular
Araştırmadaki bağımsız değişkenlerin (benlik saygısı, sürekli öfke, öfke içe,
öfke dışa ve öfke kontrolü) bağımlı değişkeni (yalnızlık) yordayıp yordamadığını
belirleyebilmek ve bağımsız değişkenlerin ne düzeyde katkı sağladıklarını
belirleyebilmek amacıyla aşamalı regresyon analizi tekniği kullanılmış ve elde edilen
sonuçlar Tablo 4’te sunulmaktadır.
Tablo 4. Yalnızlığın Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Sonuçları
(N=478)
R 2R SS β
2R Değişimi
F F Değişimi
riS
Benlik Saygısı .497 .247 0.78 -.497 .247 156.35* 156.35 -.50
Öfke İçe .558 .311 0.86 .264 .064 107.41* 44.26 .29
Öfke Kontrolü .567 .322 0.69 .106 .011 75.03* 7.37 .12
*p<.0001
1 2 3 4 5 6 Yalnızlık - Sürekli Öfke .12* - Öfke İçe .39* . 43* - Öfke Dışa .13* .77* .48* - Öfke Kontrolü -.14* -.38* -.09 -.49* - Benlik Saygısı -.50* -.12* -.29* -.14* .24* -
69
Tablo 4 incelendiğinde bağımsız değişkenler olan benlik saygısı ve öfke içenin ilk
sıralarda eşitliğe alındığı görülmektedir. Analiz aşamasında yalnızlığı en çok yordayan
benlik saygısı, ilgili R² değerlerine göre, yalnızlık puanlarında gözlenen toplam
varyansın %25’ini açıklamaktadır. Benlik saygısının yalnızlığa katkısı anlamlıdır [ Freg
(1, 477) = 156. 35, p<.001].
İkinci aşamada yordama işlemine katılan öfke içe ile açıklanan toplam varyans
oranı, % 31,1’e yükselmiştir. Açıklanan toplam varyansa % 0,64 oranında katkıda
bulunmuştur. Öfke içenin varyansa olan bu katkısı [ Freg (2, 477) = 107. 41, p<.001] ve
R²’de sağladığı artış anlamlıdır [ Fdegişim (1, 475) = 44.26, p<.001].
Üçüncü aşamada yordama işlemine katılan öfke kontrolü ile açıklanan toplam
varyans oranı, % 32,2’ye yükselmiştir. Açıklanan toplam varyanstaki artış % 0, 11’dir.
Öfke kontrolünün varyansa olan bu katkısı [ Freg (3, 477) = 75.03, p<.001] ve R²’de
sağladığı artış anlamlıdır [ Fdegişim (1, 474) = 7.37, p<.001].
Tablo 4’teki bulgular özetlenecek olursa ergenlerde yalnızlığı yordayan üç
değişkenden en yüksek yordama katkısının benlik saygısından geldiği görülmüştür.
Araştırmada sürekli öfke ve öfke dışa değişkenlerinin ise yalnızlığı anlamlı bir biçimde
yordamadığı gözlenmiştir.
70
BÖLÜM V
TARTIŞMA ve YORUM
Bu bölümde, araştırmadan elde edilen bulgulara ilişkin yorumlar yapılarak,
bulgular literatürdeki diğer araştırma bulgularına benzerlik ve farklılıkları açısından
değerlendirilmiştir.
Araştırma bulguları ergenlerde yalnızlık puanlarının benlik saygısı ve öfke
kontrolü puanlarıyla negatif yönde, sürekli öfke, öfke içe ve öfke dışa puanları ile
pozitif yönde anlamlı ilişkilere sahip olduğunu göstermektedir. Bu sonuçların kuramsal
çerçeve ile uyumlu olduğu, ergenlerin yalnızlık düzeyi puanları artarken benlik saygısı
ve öfke kontrolü puanlarında bir azalma olduğu, yalnızlık düzeyi puanları artarken
sürekli öfke, öfke içe ve öfke dışa puanlarında bir artış olduğunu ve bu ilişkilerin
anlamlı olduğu gözlenmektedir.
Araştırmada yalnızlığı en fazla yordayan değişkenin benlik saygısı olduğu
görülmektedir. Araştırma sonucuna göre ergenlerin benlik saygısı ile yalnızlık düzeyleri
arasında negatif anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Benlik saygısı ile ilgili elde edilen
bulgular literatürdeki DeNeve ve Cooper (1998), Cheng ve Furnham (2003) Campbell
(1981), Diener ve Diener (1995), Lucas, Diener, Suh (1996), Leung ve Leung’un (1992)
yaptıkları çalışmaların bulgularıyla tutarlılık göstermektedir. Bu sonuçlara göre bireyin
benlik saygısının yüksek olması durumunda kendisini daha olumlu algılayacağı, sosyal
beceri anlamında yetkinliğine olan inancının da yüksek olacağı ve sonuç olarak yeni
arkadaşlık deneyimlerine daha açık olacağı düşünülebilir. Bu bağlamda benlik
saygısının yalnızlık ile anlamlı ilişkiler göstermesi beklenen bir sonuç olarak
değerlendirilebilir. Araştırma sonuçları, yalnız ergenlerin düşük benlik saygısı,
başkalarının niyetlerini olumsuz bir şekilde algılama ve yorumlama, kendisi ve
başkaları hakkında olumsuz görüşlere sahip olma ve güvensizlik gibi özelliklerinin,
kişiler arası etkileşime yönelmelerini engellediğini ve ilişki gelişimine engel olduğunu
göstermektedir (Moore ve Schultz, 1983; Young, 1982). Dolayısıyla kendilerini yalnız
algılayan ergenlerin kendilerini yalnız algılamayanlara oranla benlik saygılarının daha
düşük olacağı düşünülebilir. Özgüven eksikliği nedeniyle ilişkilerdeki sorunlar
ergenlerin kendilerini daha yalnız algılamalarına neden olduğu şeklinde yorumlanabilir.
71
Araştırmada yalnızlığı yordamaya anlamlı katkı sağlayan ikinci değişkenin öfke
ifade tarzlarından öfke içe olduğu görülmektedir. Araştırma sonucuna göre ergenlerin
içe yönelik öfke tarzlarıyla (öfke içe) yalnızlık düzeyleri arasında pozitif anlamlı bir
ilişki bulunmuştur. İçe yönelik öfke tarzıyla ilgili bu bulgu Bıyık’ın (2004) yaptığı
ararştırmanın bulgularıyla paralellik göstermektedir. Bıyık (2004), araştırmasında
öfkeyi içte tutma ve kontrol etme düzeylerine göre yalnızlık duygularının değiştiği
sonucuna ulaşmıştır. Bu bağlamda öfkeyi içte tutma düzeyi yüksek olan öğrencilerin
orta ve düşük düzeyde olanlardan, öfkeyi kontrol etme düzeyi düşük olan öğrencilerin
orta ve yüksek düzeyde olanlardan daha fazla yalnızlık hissettikleri sonucuna ulaşmıştır.
Bu sonuçlara göre arkadaşlarının aileye oranla daha önemli olduğunu düşünen
ergen arkadaşlarıyla bir öfke deneyimi yaşadığında onları incitmemek ya da grup
dışında kalmamak için durumdan rahatsız olduğu halde öfkesini içe atabilir. Ergenin
grup dışında kalmamak için gösterdiği bu razı oluş bir süre sonra kendisini sorun
yaşamamak için arkadaşlarıyla daha az ilişki kurmaya itebilir. Bunun sonucu olarak
ergen arkadaşlarıyla birlikte zaman geçirdiği halde kendisini yalnız hissedebilir.
Öfke eğilimlerinin alt boyutlarına ilişkin ortaya çıkan bulgular
değerlendirildiğinde bulguların literatürde öfke içe puanları yüksek olan öğrencilerin
kendilerine acıdıkları (Stöber, 2003), olumlu kendilik imgesine sahip öğrencilerde
bastırılmış öfke boyutlarında azalma olduğu ve kontrol edilmiş öfke boyutunun arttığı
(Okman, 1999) yönündeki araştırma bulgularıyla da paralellik gösterdiği görülmektedir.
Bazı insanlar öfkelerini genellikle içe atmayı seçerler ya da bastırma yoluna
giderler. Oysa içe atılan öfke insanın kendisine zarar verir. Bastırılmış duygular
birtakım psikosomatik tepkilere yol açabilir. Ayrıca, öfkenin ifade edilmemesi öfkeyi
ortadan kaldırmadığı gibi bireyin zarar görmesine neden olmaktadır ( Smith ve Furlong,
1998).
Bilge (1997), Hacettepe Eğitim Bilimleri öğrencilerinin öfke ifade biçimlerinin
anne baba tutumlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığını araştırdığı çalışmasında anne
baba tutumunu demokratik olarak algılayan öğrencilerin içe yönelik öfkelerinin otoriter
algılayanlardan anlamlı derecede düşük olduğunu belirlemiştir.
72
Fikir ve değer yargıları anlamında çevreden bağımsızlaşma isteği içinde olan
ergenler bu çabalarını ilk olarak aile içinde göstermektedirler. Ergenler görüş ayrılıkları
ve kuşak çatışmaları nedeniyle ebeveynleriyle sık sık tartışmalar yaşayabilmektedirler.
Bu tartışmalar otoriter ebeveyn yapısının bulunduğu ailelerde daha sık
yaşanabilmektedir. Bu tartışmaların sonucunda engellendiğini ve dönemin temel
gerekliliklerinden olan anlaşılma isteğinin karşılanmadığını düşünen ergen öfkesini içe
yönlendirebilmektedir. Bu durumda ergenin ailesi tarafından engellendiği ve
anlaşılmadığı düşüncesiyle giderek ailesiyle daha az şey paylaştığı ve yalnızlaştığı
düşünülebilir.
Kimi ergenler hassas duygusal yapıları nedeniyle arkadaşları arasında
kendilerini olumsuz ve çarpık değerlendirebilir ve öfkelerini uygun bir şekilde ifade
etmek yerine içe yönlendirebilirler. Bu ergenler öfkelerini içe yönlendirme yolunu
öfkelerini ifade ettiklerinde karşı taraftan kendilerini incitici cevaplar alabilecekleri
gerekçesiyle tercih edebilirler. Ancak içe yönlendirilen ve biriktirilen bu öfke ergenin
dayanma sınırını aştığında uygun olmayan bir zamanda şiddetli bir şekilde ortaya
çıkabilir ve ergen arkadaşları arasında olumsuz davranışlar sergileyebilir. Bu durumda
ergen arkadaşları tarafından dışlanabilir ve yalnızlık hissedebilir.
Araştırmada yalnızlığı yordamaya anlamlı katkı sağlayan üçüncü değişkenin
öfke kontrolü olduğu görülmektedir. Araştırma sonucuna göre ergenlerin öfke kontrolü
ile yalnızlık düzeyleri arasında negatif anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Öfke kontrolü ile
ilgili bu araştırmada elde edilen bulgular, literatürdeki açıklamalar ve araştırmalarla
(Kellner ve Bry, 1999; Campano ve Munakata, 2004) paralellik göstermektedir. Bu
sonuçlara göre öfkelerini kontrol edemeyen öğrencilerin iletişimi engelleyici, uygun
olmayan, hatta şiddet içeren davranışlar gösterdikleri için akranları tarafından dışlandığı
ve yalnızlaştığı düşünülebilir. Bu bağlamda öfke kontrolünün yalnızlık ile anlamlı
ilişkiler göstermesi beklenen bir sonuç olarak değerlendirilebilir.
Öfkenin yoğun olarak görülebildiği ergenlik döneminde bazı ergenler öfkelerini
kontrol etmekte güçlük çekmektedirler. Bu bireyler arkadaşları ile hoş olmayan,
kendilerini rahatsız eden ve morallerini bozan bir olay yaşadıkları zaman durumu kabul
edilebilir hale getirecek sabır ve hoş görüyü gösterememekte ve öfke patlamaları
73
yaşayabilmektedirler. Bunun sonucunda ergenler arkadaşları tarafından reddedilmekte
ve yalnızlık yaşayabilmektedirler.
Sonuç olarak ergenlerde yaşanan yalnızlık duygularını yordayan bağımsız
değişkenlerin benlik saygısı, öfke ifade tarzlarından öfke içe ve öfke kontrolü olduğu,
yalnızlığın sürekli öfke ve öfke dışa değişkenleri ile de ilişkili olduğu ancak bu ilişkinin
yalnızlığı yordayacak kadar anlamlı olmadığı görülmektedir.
74
BÖLÜM VI
SONUÇ ve ÖNERİLER
Bu bölümde, araştırma sonuçlarının genel bir değerlendirmesi yapılmış ve bu
değerlendirmeler sonucunda hem uygulamaya hem de ileride bu alanda yapılacak
araştırmalara yönelik öneriler sunulmuştur.
6.1. Sonuçlar
Bu çalışmada, ergenlerde benlik saygısı, sürekli öfke ve öfke ifade tarzlarının
(öfke içe, öfke dışa, öfke kontrol) ergenlerin yalnızlık düzeylerini anlamlı bir biçimde
yordayıp yordamadığı incelenmiştir.
Araştırmanın sonucuna göre yalnızlık ölçeğinden elde edilen puanlar ile benlik
saygısı ölçeği ve öfke kontrolü alt ölçek puanları arasında negatif ilişkiler olduğu
gözlenirken, yalnızlık ve sürekli öfke, yalnızlık ve öfke içe, yalnızlık ve öfke dışa alt
ölçeklerinden elde edilen puanlar arasında ise pozitif ilişkiler olduğu gözlenmiştir.
Yalnızlığı en çok yordayan bağımsız değişkenin benlik saygısı olduğu, bunu sırasıyla
öfke içe ve öfke kontrolü olduğu sonucuna varılmıştır.
Ayrıca elde edilen sonuçlara göre yalnızlığın sürekli öfke ve öfke dışa
değişkenleri ile de ilişkili olduğu ancak bu ilişkinin yalnızlığı yordayacak kadar anlamlı
olmadığı sonucuna varılmıştır.
6.2. Öneriler
Çalışmada elde edilen sonuçlar ışığında uygulamalar ve gelecekte yapılacak
araştırmalara ilişkin öneriler aşağıda sunulmuştur.
6.2.1. Uygulamalar Açısından Öneriler
1. Benlik saygısı ve öfke kontrolü yalnızlığı önemli ölçüde etkilediğinden okul
psikolojik danışmanları bireyin yalnızlık duygusunun giderilmesine katkıda bulunması
75
adına okullarda benlik saygısını geliştirici ve ergenlerin öfkelerini kontrol etmelerine
destek olacak psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri düzenleyebilirler.
2. Psikolojik Danışmanlar aracılığı ile anne babalarla ilişki kurularak
çocuklarının benlik saygılarını nasıl geliştirebilecekleri ve öfkelerini nasıl kontrol
edebilecekleri konusunda onlara yardımcı olunabilir.
3. Benlik saygısı arkadaşlık ilişkilerinde önemli olduğundan ergenler arasında
yoğun olarak yaşanan yalnızlığı gidermek amacıyla gelişimsel açıdan bireyin
ihtiyaçlarını giderecek arkadaşlık becerileri, sosyal ilişkileri başlatma ve sürdürme
becerileri gibi programlara sıklıkla yer verilmeli ve öğretmenler tarafından rehberlik
saatlerinde sözü edilen konularla ilgili etkinlikler yapılmalıdır.
4. Yalnız ve benlik saygısı düşük ergenler için grup çalışmaları doğal bir arkadaş
ortamı olarak arkadaş ilişkilerini öğrenmeyi kolaylaştırabilir. Bu tür ergenlerin seçilip
grup etkinliklerinden yararlanmaları sağlanabilir.
6.2.2. Yapılacak Çalışmalar Açısından Öneriler
1. Bu çalışma Hatay İli İskenderun ilçesinde yer alan ve araştırmacının
ulaşabildiği ortaöğretim kurumları öğrencileriyle yapılmış olup çalışma daha büyük bir
örneklemle yapılabilir.
2. Bu araştırma ergenler üzerinde gerçekleştirildiğinden farklı örneklemlerde
(örneğin üniversite öğrencileri ve ileri yetişkin) bireyin öfke, sürekli öfke ve benlik
saygısı değişkenlerinin yalnızlığı ne oranda yordayacağı tespit edilebilir.
3. Yalnızlığı yordamaya katkıda bulunması muhtemel başka bağımsız
değişkenlerin örneğin kişilik özellikleri gibi (içe-dışa dönük olma vb.) yalnızlığı
yordamaya katkılarının ne düzeyde olacağı değerlendirilebilir.
76
KAYNAKLAR
Abacı, R. (1986), “Demokratik, Otoriter ve İlgisiz Olarak Algılanan Ana-Baba
Tutumlarının Çocuğun Kaygı Düzeyine Etkisi”, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Adams, G. R. (1973), “Classroom Aggression: Determinants, Controlling Mechanisms
and Guidelines for the Implementation of a Behavior Modification
Program”, Psychology in the Schools, 10 (2), 155–168.
Akagündüz, İ. (1997), “Annesi Çalışan ve Çalışmayan Lise Öğrencilerinin Yalnızlık
Düzeylerinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi”, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Akgül, H. (2000), “Öfke Denetimi Eğitiminin İlköğretim 2. Kademe Öğrencilerinin
Öfke Denetimi Becerilerine Etkisi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Aksaray, S. (2003), “Ergenlerde Benlik Saygısı Geliştirmede Beceri Eğitimi ve Aktivite
Merkezli Programların Etkisi”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Çukurova
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Anderson, C.A., Harvey, R. J. (1988), “Discriminating Between Problems in Living: An
Examination of Measures of Depression, Loneliness, Shyness, and Social
Anxiety”, Journal of Social and Clinical Psychology. 6(3), 482-491.
Ankay, A. (2002), Psiko-Siyasal Yönüyle Saldırganlık ve Terör, Ankara: Turhan
Kitabevi.
Aydın, B. (2005), Çocuk ve Ergen Psikolojisi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Balkaya, F. (2001), “Çok Boyutlu Öfke Envanterinin Geliştirilmesi ve Bazı Semptom
Gruplarına Etkisi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Baltaş, A., Baltaş, Z. (2004), Stres ve Başa Çıkma Yolları, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Bauman, L., Riche, R. (1997), “The Ten Most Trouble Some Teen-age Problems and
How to Solve Them”, Toronto, ON: Carol Publishing Group.
Baygöl, E. (1997), “Ergenin Öfke Tepkilerinin İncelenmesi”, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.
77
Bednar, R.L., Wells, M.G., Peterson, S.R. (1991), “Self-Esteem”, American
Psychological Association, Washington, D.C., 18-51.
Bernstein, D. A., Clarke-Stewart, A., Penner, L .A., Roy, E., Wickens, C.D. (2000),
Psychology, 5th edition, Houghton Mifflin Company, Boston, New
York. Biaggio, M.K. (1989), “Sex Differences in Behavioral Reactions to
Provocation of Anger”. Psychological Reports, 64, 23-26.
Bilge, F. (1997), “Eğitim Bilimleri Öğrencilerinin Sürekli Kızgınlık Düzeyleri ve
Kızgınlıklarını İfade Biçimlerinin Bazı Değişkenler Açısından
İncelenmesi”, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 13, 75-
80
Bilgen, S. (1989), “Üniversite Öğrencilerinin Yalnızlık düzeyleri ve Bazı Değişkenlerin
Uyum Düzeylerine Etkisi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Bilgi, A. (2005), “Bilgisayar Oyunu Oynayan ve Oynamayan İlköğretim Öğrencilerinin
Saldırganlık, Depresyon ve Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Bilgiç, A. (2000), “Arkadaşlık Becerisi Eğitiminin İlköğretim 2. Kademe Öğrencilerinin
Yalnızlık Düzeylerine Etkisi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Bıyık, N. (2004), “Üniversite Öğrencilerinin Yalnızlık Duygularının Kişisel ve Sosyal
Özellikleri, Öfke Eğilimleri Açısından İncelenmesi”, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
Eskişehir.
Bogenç, A.A. (1998), “Grupla Psikolojik Danışmanın Suçlu Gençlerin Kendine Saygı
Düzeylerine Etkisi”. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi,
Ankara.
Bogenç, A., Kuzgun, Y. (1994), “Kendine Saygısı Düşük ve Yüksek Olan Bireylerin
Akademik Benlik Kavramı Puanlarının Karşılaştırılması”, 1.Eğitim
Bilimleri Kongresi Kitapçığı, 28-30, Nisan 1994, Çukurova Üniversitesi,
Eğitim Bilimleri Fakültesi, Adana.
Boman, P. (2003), “Gender Differences In School Anger”. International Education
Journal Vol. 4, 71-77.
78
Booth, R.B., Bohnsack, J. (1992), “Examination of The Relationship Between
Happiness, Loneliness, and Shyness in College Student” Journal of
College Student Development. 33, 157-159.
Brack, C.J., Orr, D.P., Ingersoll, G. (1988), “Pubertal maturation and adolescent self-
esteem”, Journal of Adolescent Health Care, 9, 280-285.
Bradley, R. (1970), “Measuring Loneliness”, Doctoral dissertation, Washington State
University, Dissertation Abstracts International, 30, 3382B.
Bragg, M.E. (1979), “A Comparative Study of Loneliness and Depression”, Doctoral
Dissertation, University of California, Los Angeles, Dissertation
Abstracts International, 39, 6019B.
Brage, D., Meredith, W. (1994), “A Causal Model of Adolescent Depression”, The
Journal of Psychology, 128, 455-469.
Brennan, T. (1982), Loneliness at Adolescence, in Eds. L.A Peplau and D. Perlman
Loneliness: A sourcebook of current theory research and therapy, 269-
290, New York:Wiley.
Brown, B.B. (1990), “Peer Groups and Peer Cultures, In S.S. Feldman and G.R. Elliott
(Eds.), At the threshold: The developing adolescent”, 171-196,
Cambridge, M.A: Harvard University Press.
Buchholz, E., Catton, R. (1999), “Adolescents’ Perceptions of Aloneless and
Loneliness”, Adolescence, 34 (133), 203-214.
Buhler, C. (1969), “Loneliness in Maturity”, Journal of Humanistic Psychology, 9(2),
167-181
Buri, J.R. (1991), “Stability of Parental Nurturance as a Salient Predictor of Self-
Esteem”, Paper presented at the Annuval Convention of the American
Psychological Association, U.S.A., Minnesota.
Burton, A. (1961), “On The Nature of Loneliness”. American Journal of
Psychoanalysis, 21, 34- 39
Buluş, M. (1996), “Ergen Öğrencilerde Denetim Odağı ve Yalnızlık Düzeyi İlişkisi”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 9 Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İzmir.
Bush, S. I., Ballard, M.E., Fromouw, W. (1995), “Attributional Style, Depressive
Features and Self-esteem: Adult Children of Alcoholic and Nonalcoholic
Parents”. Journal of Youth and Adolescence, 24, S.2, 177-185.
79
Campano, J.P., Munakata, T. (2004), “Anger and Agression Among Filipino Students,
Adolescence, 39(156), 757-764.
Campbell, A. (1981), “The Sense of Well-Being in America: Recent Patterns and
Trends”, New York: McGraw-Hill.
Campbell, J.D. (1990), “Self-Esteem and Clarity of the Self-Concept”, Journal of
Personality and Social Psychology, 59, 538-549.
Campbell, C., Bowman, R.P. (1993), “The Fresh Start Support Club: Small-Group
Counselling for Academically Retained Children”, Elementary School
Guidance and Counselling, 27, 172- 185.
Carpenter, P., Sandberg, S. (1985), “Further Pschodrama with Delinquent Adolescents”,
Adolescents. 20, 79, 599-604.
Cartledge, G., Milburn, J.F. (1995), “Teaching Social Skills to Children and Youth:
Innovative Approaches”, Boston, MA, Allyn ve Bacon.
Cassidy, J., Asher, S.R. (1992), “Loneliness and Peer Relations in Young Children”,
Child Development, 63, 350-365.
Cenkseven, F. (2003), “Öfke Yönetimi Becerileri Programının Ergenlerin Öfke ve
Saldırganlık Düzeylerine Etkisi,” Eğitim Bilimleri ve Uygulama, 2(4),
153–167. Chelune, G. J., Sultan, F.E., Williams, C.L. (1980),
“Loneliness, Self-Disclosure and Interpersonel Effectiveness”, Journal of
Counseling Psychology, 27, 462-468.
Cheng, H., Furnham, A. (2002), “Personality, Peer, Relations and Self-Confidence, as
Predictors of Hapiness and Loneliness”, Journal of Adolescence, 25,3,
327- 339.
Chown, S.M. (1981), “Friendship in Old Age”, Eds. S.Duck and R.Gilmour, Personal
Relationships, New York:Academic Press.
Chubb, N.H., Fertman, C. I., Ross, J.L. (1997), “Adolescent Self-Esteem and Locus of
Control: A Longidutinal Study of Gender and Age Differencies”,
Adolescence, 32, 125, 113-129
Chung, C.H. ,Watkins, D.(1995), “Evaluating a Social Skills Training Program for
Hong Kong Students”, Journal of Social Psychology, 135, 4, 527-528.
Coopersmith, S. (1967), “The Antecents of Self-Esteem”, San Fransisco, W.H.
Freeman.
Corey, M. S. (2005), Psikolojik Danışma, Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları, Ankara:
Mentis Yayıncılık
80
Cüceloğlu, D. (1991), İnsan ve Davranışı. Remzi Kitabevi, İstanbul.
Çeçen, A. R.(2002), “Duyguları Yönetme Becerileri Eğitimi Programının Öğretmen
Adaylarının Duyguları Yönetme Becerileri Üzerindeki Etkisi”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Adana.
Çeçen, A.R. ve Koçak, E. (2006), “İlköğretim İkinci Kademe Öğrencilerinin Benlik
Saygısını Yükseltme Programının Etkinliğinin Sınanmasına Yönelik
Deneysel Bir Çalışma”, I. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Uygulamaları Kongresi, Mersin Üniversitesi.
Çeçen, A.R. (2008), “Üniversite Öğrencilerinin Cinsiyetlerine ve Ana baba Tutum
Algılarına göre Yalnızlık ve Algılanan Sosyal Destek Düzeylerinin
İncelenmesi”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6, 3, 415-432.
Çuhadaroğlu, F. (1986), “Adolesanlarda Benlik Saygısı”, Yayımlanmamış Uzmanlık
Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Bölümü, Ankara.
Daane, D.M. (2003), “Child and Adolescent Violence”, Orthopedic Nursing, 22 (1), 23-
31.
Danışık, D. N. (2005), “Ergenlerin Sürekli Öfke-Öfke İfade Tarzları İle Problem Çözme
Becerileri Arasındaki İlişki”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Abant
İzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bolu.
Daniel, L.G., King, D.A. (1995), “ Self Concept and Academic Achivement of
Elemanteray School Students”, Reports-Research, (143), U.S.A.,
Mississippi.
Deffenbacher, J.L., Story, D.A., Stark, R.S. (1987), “Cognitive-Relaxation and Social
Skills Interventions in the Treatment of General Anger,” Journal of
Counseling Psychology, 34(2), 171–176.
Deffenbacher, J.L., Lynch, R.S., Oetting, E.R., Kemper, C.C. (1996), “Anger Reduction
in Early Adolescents”, Journal of Counseling Psychology, 43(2), 149–
157.
De Jong Gierveld, J. (1998), “A Review of Loneliness: Concept and Definitions,
Determinants and Consequences”, Reviews İn Clinical Gerontology, 8,
73-80.
DeNeve, K.M., Cooper, H. (1998), “The Happy Personality: A Meta Analysis of 137
Personality Traits and Subjective Well Being”, Psychological Bulletin,
124, 2, 197-229.
81
Demir, A., Tahran, N. (2001), “Loneliness and Social Dissatisfaction in Turkish
Adolescents.” The Journal of Psychology 135(1), 113-123.
Demir, A. (1989), “UCLA Yalnızlık Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması”, Türk
Psikoloji Dergisi, 7,23, 14-18.
Demir, A. (1990), “Üniversite Öğrencilerinin Yalnızlık Düzeyini Etkileyen Bazı
Etmenler”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi,
Ankara.
Dielman, T.E., Shope, J.T., Buthchart, A.T., Campanelli, P.C. ve Caspar, R.A. (1989),
“A Covariance Structural Model Test of Adolescent Alcohol Misuse and
a Prevention Effort”, Journal of Drug Education, 19, 337-361.
Diener, E., Diener, M. (1995), “Cross-Cultural Correlates of Life Satisfaction and Self-
Esteem”, Journal of Personality and Social Psychology, 68, 653–663.
DeMoore, W., Schultz, N. R. (1983), “Loneliness at Adolescence:Correlates,
Attributions, and Coping”, Journal of Youth and Adolescence, 12(2), 95-
100.
DiTommaso, E. (1997), “Assessing an Attachment Model of Loneliness: The
Relationship Between Attachment Style, Chronic Loneliness, and
Coping”, Unpublished Dissertation, The University of New Brunswick,
Fredericton.
DiTommaso E., Spinner, B. (1997), “Social and Emotional Loneliness: A
Reexamination of Weiss’ Typology of Loneliness”,
Personality and Individual Differences, 22,417-427.
Dryden, W. (1990), “Dealing with Anger Problems: Rational-Emotive Therapeutic
Interventions”, Sarasota, FL: Professional Resources Exchange.
Duck, S. (1986), “Human Relationships and Introduction to Social Psychology”,
Londra: Sage Publications.
Duck, S., Pond, K., Leatham, G. (1994), “Loneliness and The Evaluation of Relational
Events”, Journal of Social and Personal Relationships, 11, 253-276
Duy, B. (2003), “Bilişsel-davranışçı Yaklaşıma Dayalı Grupla Psikolojik Danışmanın
Üniversite Öğrencilerinin Yaşadığı Yalnızlık ve Fonksiyonel Olmayan
Tutumlarını Azaltmadaki Etkililiği”, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Dykeman, B. (2000), “Cognitive-Behavioral Treatment of Expressed Anger in
Adolescents with Conduct Disorders”, Education, 121(2), 298–301.
82
Eccless, J.S., Midgley, C., Wigfield, A. Buchanan, C. M. , Reuman, D., Flanagan, C.,
Maclver, D. (1993), “Development During Adolescence, The Impact of
Stage Environment Fit on Young Adolescents’ Experiences in Schools
and in Families”, American Psychologist, 48, 90-101.
Edmonson, H., Bullock, L. (1998), “Youth with Aggressive and Violent Behaviors:
Pieces of a Puzzle”, Preventing School Failure, 42(3), 135-141.
Ekşi, A. (1999), “Adölesans Döneminde Uyum ve Davranış Sorunları”, Ekşi A. (eds)
Ben Hasta Değilim, Nobel Tıp Kitabevi, 149-154.
Erdeğer, N. (2001), “Lise Öğrencilerinin Sosyal Destek ve Yalnızlık Düzeylerinin
İncelenmesi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Eren, S. (1994), “Lise Öğrencilerinin Yalnızlık Düzeyleri ve Psikolojik İhtiyaçlarının
İncelenmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Erim, B. (2001), “Yetiştirme Yurtlarında ve Aileleri Yanında Yaşayan Ergenlerin,
Benlik Saygısı, Depresyon ve Yalnızlık Düzeyleri ile Sosyal Destek
Sistemleri Açısından Karşılaştırılması”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Erkan, S., Kaya, A. (2005), Grupla Psikolojik Danışma ve Rehberlik Programları,
Ankara: Pagem A Yayıncılık.
Ferreira, A.J. (1962), “Loneliness and Psychopathology”, American Journal of
Psychoanalysis, 22, 201-207.
Farancis, L.J., Jones, S.H. (1996), ”Social Class and Self-Esteem”, The Journal of
Social Psychology, .136, 3, 405-406.
France, M. H., McDowel, C., Knowles, D. (1984), “Understanding and Coping with
Loneliness”, School Counselor, 32(1), 11-17.
Frankel, A., Prentice-Dunn, S. (1990), “Loneliness and the Processing of Self Relevant
Information”, Journal of Social and Clinical Psychology, 9 (3), 303-315
Franzoi, S.L., Davis, M.H.(1985), “Adolescent Self-Disclosure and Loneliness: Private
Self- Consciousness and Parental Influences”, Journal of Personality and
Social Psychology, 48, 768-780.
Fromm-Reichmann, F. (1959), “Loneliness”, Psychiatry, 22, 1-15.
Furman, W., Buhrmester, D. (1992), “Age and Sex Differences In Perceptions of
Personal Relationships”, Child Development, 63, 103-115.
83
Gaev, D.M. (1976), “The Psychology of Loneliness”, Chicago, Adams Press.
Galambos, N. L., Almedia, D.N. (1992), “Does Parent-Adolescent Conflict Increase in
Early Adolescence?”, Journal of Marriage and The Family, 54, 737-
747.
Gander M.J., Gardiner WH (1993)., “Child and Adolescane Development”, Çocuk ve
Ergen Gelişimi. İng Çev. Onur ve Ark. İmge Kitabevi Yayınları, S. 402-
404
Garzarelli, P., Everhart, B., Lester, D. (1993), “Self- Concept and Academic
Performance in Gifted and Academically Weak Students, Adolescence,
28, 233-237.
Geçtan, E. (1998), Psikanaliz ve Sonrası (8. Basım), İstanbul:Remzi Kitabevi.
Geçtan, E. (2004), İnsan Olmak (3. Basım), İstanbul:Metis Yayınları.
Gentry, W.D. (2000), “Anger Free, Ten Basic Steps to Managing Your Anger.
New York: Harper Collins Publisher inc.
Golden B. (2003), “How to Help Children and Teens Manage Their Anger”, Oxford
University Pres, New York.
Goswick, R. A. ve Jones, W. H. (1981), “Loneliness, Self-Concept, and Adjustment”,
The Journal of Psychology, 107, 237-240.
Gökçakan, N. Gökçakan, Z. Yılmaz, E., Şimşek, V.(2001), “VI Ulusal Psikolojik
Danışma ve Rehberlik Kongresi Bildiri Özetleri Kitabı”, Ankara:Nobel
Yayıncılık, 61.
Güçray, S. (1989), “Çocuk Yuvasında ve Ailesi Yanında Kalan 9, 10, 11 Yaş
Çocuklarının Özsaygı Gelişimini Etkileyen Bazı Faktörler”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
Güloğlu, B. (1999), “The Effect Of A Self-Esteem Enrichment Program On The Self-
Esteem Level Of Elementary School Students”, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Güngör, A. (1989), “Lise Öğrencilerinin Özsaygı Düzeylerini Etkileyen Etmenler”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
84
Güven, A. (1991), “Farklı Öğretim Programı İzleyen Öğrencilerde Algılanan Ana-baba
Öğretmen Tutumlarının Benlik Kavramına Etkisi”, 8.Ulusal Psikoloji
Kongresi Bilimsel Çalışmaları Kitapçığı, Türk Psikologlar Derneği
Yayınları, İzmir.
Haran, S. (2003), “Ergenlerde Gelişimsel Kriz Üzerine Bir Klinik Örnek”, Kriz Dergisi,
12(1):47-53.
Harter, S.(1993), “Devolepmantel Persrectives on the Self-System”, Handbook of Child
Psychology: Social and personality developmental, New York.
Hatch, H., Forgays, H., Kirby, D. (2001), “A Comparıson of Older Adolescent and
Adult Females' Responses to Anger-Provokıng Situatıons,” Adolescence,
36(143): 557- 560.
Hoglund, C. L., Collison, B. B. (1989), “Loneliness and Irrational Beliefs Among
College Students”, Journal of College Student Development, 30, 53-58.
Hojat, M. (1982), “Loneliness a Function of Parent Child and Peer Relations”, Journal
of Psychology, 112, 129-133.
Hortaçsu, N. (2003), İnsan İlişkileri (3. Basım), Ankara:İmge Kitabevi.
Hsu, L.R., Hailey, B.J., Range, L.M. (1987), “Cultural and Emotional Components of
Loneliness and Depression”, Journal of Psychology, 121(1), 61-70.
Huurre, T.M. Komulainen, E.J, Aro, H.M (1999), “Social Support and Self Esteem
Among Adolescents with Visual Impairments”, Journal of Visual
Impairment, 34(43), 26-41.
İkizlioğlu, M. (1993), “Demokratik ve Otoriter Ana-Baba Tutumlarının, Lise Son Sınıf
Öğrencilerinin Benlik Saygısı Üzerine Etkisi”, Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
İnanç, B.Y., Bilgin, M., Atıcı, M.K. (2005), Gelişim Psikolojisi: Çocuk ve Ergen
Gelişimi (2.Baskı), Adana: Nobel Kitabevi.
Inderbitzen, H.M. (1994), “Adolescent Peer Social Competence: Acritical View of
Assessment Methodologies and Instruments”, In J. H. Ollendick and R.J.
Prinz (Eds), Advance in Clinical child psychology, 227-259, New York:
Plenum Press.
Jackson, J., Cochran, S.D. (1991), “Loneliness and Psychological Distress”, The
Journal of Psychology, 125, 257-262.
85
Jacobvitz, D.B., Bush, N.F. (1996), “Reconstructions of Family Relationships: Parent
Child Alliances, Personal Distress, and Self-Esteem”, Developmental
Pscyhology, 32, 4, 732-743.
Joiner, Jr., Thomas, E., Lewinshon, P.M., Seeley, John, R. (2002), “The Core of
Loneliness: Lack of Pleasurable Engagement More So Than Painful Disconnection
Predict Social Impairement, Depression onset, and Recovery from
Depressive Disorders among Adolescent”, Journal of Personality
Assessment, 79 (3): 472-492.
Jones, W.H., Freemon, J.E., Goswick, R.A. (1981), The Persistence of Loneliness: Self
and Other Determinants, Journal of Personality, 49,27-28.
Jones, W.H., Carver, M.D (1991), “Adjustment and Coping Implications of
Loneliness”, R. Snyder ve D.R. Forsyth (Eds.), Handbook of Social and
Clinical Psychology: The Healthy perspective (395-415) New York:
Pergamon Press.
Jupp, J.J., Griffiths, M.D. (1990), “Self Concept Changes in Shy, Socially Isolated
Adolescent Following Social Skills Traning Emphasing Role Plays”,
Australian Psychologist, 25, 2, 165-167.
Kaiser, F., Berndt J. ( 1983), “The Lonely and Gifted Adolescent: Stres, Depression
and Anger”, Midwestern Psychological Association, 55(1), 342-351.
Kawash, G.F. (1982), “ A Structural Analysis of Self Esteem From Preadolescence
Through Young Adulthood: Anxiety and Extraversion as Agents in the
Development of Self- Esteem”, Journal of Clinical Psychology, 38, 2,
301-311.
Kazdin, A.E., French, N.H., Unis, A.S., Dawson, K. (1983), “Helplessness, Depression
and Suicide Intent Among the Children”, Journal of Consulting
Psychology, 51, 504-510.
Kellner, M. H., Bry, B. H. (1999), “The Effects of Anger Management Groups In A
Day School for Emotionally Disturbed Adolescents,” Adolescence,
34(136), 645– 651.
Kennedy, H.G. (1992), “Anger and Irritability.” British Journal of Psychiarty, 161,
145- 153.
Kılıçcı, Y. (2000), İlköğretimde Rehberlik (Ed. Yıldız Kuzgun), Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
86
Kılınç, H. (2005), “Ergenlerin Yalnızlık Düzeyleri ve Kişilerarası İlişkilerle İlgili
Bilişsel Çarpıtmaları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi”, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Ankara.
Kısaç, İ. (1997), “Üniversite Öğrencilerinin Bazı Değişkenlere Göre Sürekli Öfke ve
Öfke İfade Düzeyleri”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Kim, O’Neill (2001), “Sex Differences In Social Support, Loneliness And Depression
Among Korean College Students” College Of Nursing Science. 88 (2)
521-526
Koçak, F. (1992), “Yalnızlık Derecesi Yüksek Olan ve Olmayan Üniversite
Öğrencilerinin Tematik Algılama Testindeki Yalnızlık Temalarının
Karşılaştırılması”, Bilim Uzmanlığı Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sağlık
Bilimleri Enstitüsü , Kayseri.
Koçak, R. (2003), “Duygusal İfade Eğitimi Programının Üniversite Öğrencilerinin
Aleksitimi ve Yalnızlık Düzeylerine Etkisi”, Yayımlanmamış
DoktoraTtezi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Kozaklı, H.(2006), “Üniversite Öğrencilerinin Yalnızlık ve Sosyal Destek Düzeyleri
Arasındaki İlişkilerin Karşılaştırılması”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin.
Köknel, Ö. (1999), Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, 15.basım. İstanbul: Altın Kitaplar
Yayınevi.
Köknel, Ö. (2000). Bireysel ve Toplumsal Şiddet, 2. basım, İstanbul: Altın Kitaplar
Yayınevi.
Kulaksızoğlu, A. (2002), Ergenlik Psikolojisi, 4. basım, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Lackovic, G.,Dekovic, M., Opacic, G. (1994), “Pubertal Status, Interaction With
Signifigant Others and Self-Esteem of Adolescent Girls”, Adolescence,
29, 670-691.
Leary, M.A., Schreindorfer, L.S., Haupt, A.L. (1995), “The Role of Self-Esteem in
Emotional and Behavioural Problems: Why is Low Self-Esteem
Disfunctional?” Journal of Social and Clinical Psychology, 14(32), 297-
314.
87
Lee, R.G. (1986), “A Study of Primary School Pupils Academic Performance and Self-
Esteem in Relation to Their Position in The Family”, Unpublished
Master Thesis, The University of Leeds, School of Education, Leeds.
Leibsohn, M.T. (1994), “Effect of Trait Anger on Alcohol Consumption and
Consequences”, Journal of Child Adolescent Substance Abuse, 3(3) ,17-
32.
Leiderman, P. H. (1980), “Pathological Loneliness: A psychodynamic interpretation. In
J. Hartog, J. R Audy and Y. A. Cohen (Eds.), The Anotomy of
Loneliness (377- 393). New York: International Universities Press
Lenhert, K., Overholser, J., and Spirito, A. (1994), “Internalized and Externalized
Anger in Adolescent Suicide Attempters”, Journal of Adolescent
Research, 9, 105-119.
Leung, J. P., Leung, K. (1992), “Life Satisfaction, Self-Concept, and Relationship with
Parents In Adolescence”, Journal of Youth and Adolescence, 21, 653–
665.
Leung, J.J., Sand, C.M. (1981), “Self Esteem and Emotional Maturity in College
Students”, Journal of College Students Personel, 22, 291-299.
Loucks, S. (1974), “The Dimensions of Loneliness: A Psychological Study of Affect,
Self- Concept, and Object Relations”, Doctoral Dissertation, University
of Tennessee, Dissertation Abstracts International, 35, 3024B.
Löker, Ö. (1999), “Differantial Effect of Parent and Peer Attachment on Social and
Emotional Loneliness Among Adolescent”, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Lucas, R. E., Diener, E., Suh, E. (1996), “Discriminant Validity of Well-being
Measures” Journal of Personality and Social Psychology, 71, 616–628
Lunsky, Y. (2004), “Suicidality In a Clinical And Community Sample Of Adults With
Mental Retardation” Research In Developmental Disabilities.25(3) 231-
243.
Mc Carthy, J.D., Hoge, D.R. (1982), “Analysis of Age Effects in Longitudinal Studies
of Adolescent Self-Esteem”, Development Psychology, 18, 3, 372-379.
Mcwhirter, B. T. (1990), “Loneliness: A review of Current Literature, With
Implications for Counseling and Research”, Journal of Counseling and
Development, 68, 417-422.
88
Mcwhirter, B., Besett-Alesch, T., Horibata, J., Gat, I. (2002), “Loneliness in High Risk
Adolescents, The Role of Coping, Self-Esteem and Empathy. Journal of
Youth Studies, 5(1), 69-84.
Medora, N., Woodward, J. (1986), Loneliness Among Adolescent College Students at a
Midwestern University, Adolescence, 21, 391-402.
Mijuskovic, B. (1980), “Loneliness: An Interdisciplinary Approach. In J.Hartog, J. R
Audy ve Y. A. Cohen (Eds.), The Anotomy of Loneliness, 65-94, New
York:International Universities Press
Mischel, W. (1993), Introduction to Personality, 5th. Edition, Holt, Rinehart and
Winston Inc.
Montemayor, R. (1983), “Parents and Adolescents in Conflict: All Families Some of
The Time and Some Families Most of the time”, Journal of Early
Adolescence, 3, 83-103.
Moore, D.W., Schultz, N.R. (1983), “Loneliness at Adolescence: Correlates,
Attributions and Coping”, Journal Of Youth and Adolescence, 12 (2), 95-
100.
Morgan C. T. (1991), Psikolojiye Giriş, Ed: Karakaş S., Ankara.
Moustakas, C. (1961), Loneliness, Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall
Mullis, A.K., Mullis, R.L., Normandin, D. (1992),”Cross-Sectional and Longitudinal
Comparisons of Adolescent Self Esteem” Adolescence, 27, 105, 51-60.
Nass, E.W (1991), “Familial Influences an Children’s Self-Esteem”, Disertation
Abstracts International, 6142 B.
Nielsen, L. (1996), “Adolescence”, A Contemporary View, third edition, Holt, Rinehart
and Winston Inc.
Nurmi, J.E., Salmela-Aro, K. (1997), “Social Strategies and Loneliness: A Prospective
Study, Personality and Individual Differences, 23(2), 205-215
Odacı, H. (1994), “Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin
Yalnızlık, Benlik Saygısı ve Yakın İlişkiler Kurabilme Düzeylerinin ve
Bu Düzeyler Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi”, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi.
Okman, S. (1999), “ Ergenlik Dönemindeki Öfke İfade Tarzlarının Kendilik İmgesi
Bağlamında İncelenmesi” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
89
Olmstead, R. E., Guy, S. M., O’Malley, P. M., Bentler, P. M. (1991), “Longitudinal
Assessment of the Relationship Between Self-Esteem, Fatalism,
Loneliness and substance abuse. Journal of Social Behavior and
Personality, 6 (4), 749-770.
Olmuş, G. Ö. (2001), “Ergenlerin, Aile İçi Psikolojik Örüntülere Göre Sürekli Öfke ve
Öfke İfade Tarzlarının İncelenmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Ostrov, E., Offer, D. (1980), “Loneliness and the Adolescent”, In S. Feinstein (Ed.),
Adolescent psychology. Chicago: University of Chicago Press.
Ostrov, E. ve Offer, D. (1991). Loneliness and The Adolescent, in J. Hartog, J.R. Audy
and Y.A. Cohen(eds.) The anatomy of loneliness, 170-185, New
York:International University Press.
Özodaşık, M. (1989), “Yalnızlığın Çeşitli Değişkenlerle Ilişkisi”, Yüksek Lisans Tezi,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Özodaşık, M. (2001), Modern İnsanın Yalnızlığı (1.Basım), İstanbul:Çizgi Kitabevi
Yayınları.
Özer, A.K. (1994a), “Öfke, Kaygı ve Depresyon Eğilimlerinin Bilişsel Altyapısıyla
İlgili Bir Çalışma”, Türk Psikoloji Dergisi, 9(31), 12-25.
Özer, A. K. (1994b), “Sürekli Öfke (SL-ÖFKE) ve Öfke İfade Tarzı (ÖFKE-TARZ)
Ölçekleri Ön Çalışması”, Türk Psikoloji Dergisi, 9 (31): 26–35.
Öztürk, M. (1997), “10-13 Yaşları Arasındaki Çocuklarda Umutsuzluk ve Yalnızlığın
Bazı Değişkenlerle İlişkisinin İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi,
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Page, R. M., Cole, G. E. (1991), “Loneliness and Alcoholism Risk in Late Adolescence:
A Comparative Study of Adults and Adolescents”, Adolescence, 26, 925-
931.
Parman T (1997), “Ergenlik: Bir Giriş Yazısı”, Psikiyatri, Psikoloji, Psikofarmokoloji,
(5) Ek Sayı 4: 7-8.
Peplau, H.E. (1955), “Loneliness”, American Journal of Nursing, 55, 1476-1481.
Peplau, L.A., Perlman, D. (1982), Perspectives on Loneliness, In Ed.L.A Peplau and D.
Perlman, Loneliness: A Sourcebook of Current Theory Research and
Therapy, 206-223, New York:Wiley.
90
Peplau, L.A., Perlman, D. (1984), “Loneliness Research: A Survey of Emprical
Findings. In L.A. Peplau ve S.E. Goldston (Eds.), Preventing the Harmful
Consequences of Severe and Persistent Loneliness”, 13-47, Rockville,
MD: National Institue of Mental Health.
Perlman, D., Gerson, A.C., Spinner, B. (1978), “Loneliness Among Senior Citizens: An
Emprical Report”, Essence, 2, 239-248.
Peplau, L. A., Miceli, M., Morasch, B. (1982), “Loneliness and Self-evaluation.
In L. A. Peplau ve D. Perlman (Eds.), Loneliness: A Sourcebook of
Current Theory, Research and Therapy”, 135-151, New York: Wiley
Pişkin, M. (1996), “ Self-Esteem and Locus of Control of Secondary School Children
Both in England and Turkey”, Unpublished Doktoral dissertation
University of Leicester, Leicester.
Polvan, Ö. (2000), Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi, İstanbul:Nobel Tıp Kitabevleri.
Ponzetti, J. J. (1990), “Loneliness Among College Students”, Family Relations, 39,
336–340.
Rice, F.P.(1999), “The Adolescent, Development, Relationships and Culture”, Boston,
Allyn and Bacon.
Rogers, C. (1994), Etkileşim grupları (Çev. H. Erbil), EkinYayınları, Ankara.
Rokach, A., Neto, F. (2000), “Coping with Loneliness in Adolescence: A Cross-
Cultural Study”, Social Behavior and Personality, 28 (4), 329-342
Roscoe, B., Skomski, G.G. (1989), “Loneliness Among Late Adolesents”
Journal Of Adolesence 24 (947-955).
Rosenberg, M. (1965), “Society and Adolescent Self-İmage, Princeton, New Jersey:
Princeton University Press.
Rotenberg, K.J., Bartley, J.L. (1997), “Children’s Stigmatization of Chronic Loneliness
in Peers”, Journal of Social Behavior and Personality, 12, 577-584.
Rubenstein, C.M., Shaver, P. (1982), The Experience of Loneliness, In Eds L.A Peplau
and D. Perlman, Loneliness: A Sourcebook of Current Theory Research
and Therapy, 123-134, New York:Wiley.
Rubins, J.L. (1964), “On the Psychopathology of Loneliness”, American Journal of
Psychoanalysis, 24, 153-166.
Ruchkin, Vladish V., Eisemann, M. (1999), “Hopelessness, Loneliness, Self-Esteem,
and Personality in Russian Male Delinquent Adolescent Versu”, Journal
of Adolescent Research, 14(4):466-478.
91
Russell, D., Peplau, L.A., Cutrona,C.E. (1980), The Revised UCLA Loneliness Scale:
Concurrent and Discriminant Validity Evidence. Journal of Personality
and Social Psychology, 39, 472-480
Russell, D., Cutrona, C.E., Rose, J., Yurko, K. ( 1984), “Social and Emotional
Loneliness: An Exploration of Weiss’s Typology of Loneliness”, Journal
of Personality and Social Psychology,46(6) 1313-1321.
Saçar, B. (2007), “İlköğretim Serkizinci Sınıf Öğrencilerinin Öfke Tepkisiyle Arkadaş
Bağlılığının İncelenmesi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Sadava, S. W., Pak, A. W. (1994), “Problem Drinking and Close Relationships During
the Third Decade of Life”, Psychology of Addictive Behaviors,8, 251–
258.
Sadler, W. A., Johnson, T. B. (1980), “From Loneliness to Anomia”, In J. Hartog, J. R
Audy and Y. A. Cohen (Eds.), The Anotomy of Loneliness (34- 64),
New York, International Universities Press
Saraçoğlu, Y. (2000), “Lise Öğrencilerinin Yalnızlık Düzeylerinin Çeşitli Değişkenlere
Göre İncelenmesi” Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun.
Savaşır, I. ve Şahin N.H. (1997), “Bilişsel Davranışçı Terapilerde Değerlendirme: Sık
Kullanılan Ölçekler”, Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Schectman, Z., Bar-El, O. (1994), “Group Guidance and Group Conseling to Foster
Social Acceptability and Self-Esteem in Adolescence”, The Journal for
Specialists in Group Work, 9, 188-196.
Schefkind, G.J. (1994), “Improving Academic Achievement and Relationships Among
Diverse 5th. Graders by Strenghtening Self image and Teaching Conflict
Resolution Skills”, Ed. D. Practicum Nova Southestern University
Schnedeker, J.A. (1991), “Multistage Group Guidance and Counselling for Low-
Achieving Students”, The School Counseler, 39, 47-51.
Schumaker, J. F., Krejci, R. C., Small, L. (1985), “Experience of Loneliness by Obese
Individuals” Psychological Reports, 57, 1147–1154.
Sermat, V. (1980), “Some Situational and Personality Correlates of Loneliness, In J.
Hartog, J. R Audy, Y. A. Cohen (Eds.), The Anotomy of Loneliness
(305-318)”, New York: International Universities Press
92
Shirk, S., Burwell, R., Harter, S. (2003), “Strategies to Modify Low Self-Esteem in
Adolescents”, In M.A. Reinecke ve F.M. Dattilio (Eds.) Cognitive
Therapy with Children and Adolescents: A Casebook for Clinical
Practice ( 189-213). New York City: Guilford Press.
Sletta, O., Valas, H., Skaalvik, E., Sobstad, F. (1996), “Peer Relations, Loneliness and
Self-Perceptions in School-Aged Children”, British Journal of
Educational Psychology, 66, 431-445.
Smith, D.C., Furlong, M.J. (1998), “Introduction to the Special Issue: Adressing Youth
Anger Aggression in School Settings”. Psychology in the Schools. 35(3):
201-203.
Soyaldın, Z.S. (2007), “Orta Öğretim Öğrencilerinin Öfke İfade Tarzları İle Mizah
Tarzları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi”, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin.
Striegel-Moore, R.H. (2001), “Body Image Concerns Among Children”, Journal of
Pediatrics, 138(2), 158-160.
Sukhodolsky, D. G., Solomon, R. M., Perine, J. (2000), “Cognitive Behavioral, Anger
Control Intervention for Elemantary School Children: A Treatment
Outcome Study,” Journal of Child and Adolescents Group Therapy,
10(3), 159–170.
Sullivan, H. S. (1953), “Interpersonal Theory of Personality”, New York: Norton
Company Inc.
Şahin, H. (2004), “Öfke Denetimi Eğitiminin Çocuklarda Gözlenen Saldırgan
Davranışlar Üzerindeki Etkisi,” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Tan, D. (2000), “Lise Öğrencilerinin Yalnızlık Düzeyleri İle Denetim Odaklarının Aile
Destek Düzeyleri ve Özlük Nitelikleri Açısından Karşılaştırmalı Olarak
İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Konya.
Taysi, E. (2000), “Benlik Saygısı, Arkadaşlardan ve Aileden Sağlanan Sosyal Destek”
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
TDK. (2005), Türk Dil Kurumu Sözlüğü. http//tdk.gov.tr.
93
Tekinsav-Sütcü, G.S. (2006), “Ergenlerde Öfke ve Saldırganlığı Azaltmaya Yönelik
Bilişsel Davranışçı Bir Müdahale Programının Etkililiğinin
Değerlendirilmesi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Tillich, P. (1980), “Loneliness and Solitude, In J. Hartog, J. R Audy, Y. A. Cohen
(Eds.), The anotomy of Loneliness (547-553), New York: International
Universities Press.
Uyanık, G. (2000), “Farklı Sosyo Ekonomik Düzeydeki Lise Öğrencilerinin Benlik
Saygısı İle Ruhsal Durumları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi”
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Verduyn, C. M., Lord, W. Ve Forrest, G.C. (1990), “Social Skills Training in Schools”,
Journal of Adolescence, 13, 3, 4-16.
Voltan-Acar, N. (2004), “Ne kadar farkındayım? Gestalt Terapi”, Ankara: Babil
Yayıncılık.
Weber, B., Mathe, A., Nolsen, E. (1997), “Relationships Among Multiple Suicide
Ideation Risk Factors in College Students”, Journal of College Student
Psychotherapy, 11, 49– 64.
Weiss, R.S. (1973), Loneliness:The Experience of Emotion and Social Isolation
Cambridge:MIT Press.
Wells, E., Marwell, G. (1976), “Self-Esteem: It’s Conceptualization and Measurement,
Beverly Hills: Sage Publications, Inc.
Wells, E.L., Rankin, J.H. (1983), “Self Concept as a Mediating Factor in Delinquency”,
Social Psychology Quart. c.46, ss. 11-22.
Wigfield, A., Eccless, J.S. (1994), Children’s Competence Beliefs, Achievement,
Values, and General Self-Esteem: Change Across Elementary and
Middle School, Journal of Early Adolescence, 14(2), 107-138.
Wilde, J. (2002), “Anger Management in Schools”, The Scarecrow Pres, Inc.
Lanham, Maryland ve Oxford, New York.
Williams, E.G. (1983), “Adolescent Loneliness”, Adolescence, 18, 51-66.
Wilbert, J. R., Rupert, P. A. (1986), “Dysfunctional Attitudes, Loneliness, and
Depression in College Students”, Cognitive Therapy and Research, 10
(1), 71-77
94
Wittenberg, M. T., Reiss, H. T. (1986), “Loneliness, Social Skills, and Social
Perception”, Personality and Social Psychology Bulletin, 12 (1), 121-13
Wood, L.A., Hannell, L. (1977), Loneliness in Adolescence. Unpublished Doctoral
Dissertation, York University, Toronto, Canada.
Workman, M., Beer, J. (1989), “Self-Esteem, Depression and Alcohol
Dependency Among High School Students”, Psycholohical Reports, 65,
451-455.
Yaparel, R. (1984), “Sosyal İlişkilerdeki Başarı ve Başarısızlık Nedenlerinin
Algılanması ile Yalnızlık Arasındaki Bağlantı”, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
Yavuzer, H. (1998), Çocuk Psikolojisi, 16. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Yalom, I. (1999). Varoluşçu psikoterapi (Çev. Z. İyidoğan Babayiğit). İstanbul: Kabalcı
Yayınevi
Yazgan, S. (2007), “Öfke Kontrolü İle Tölerans Düzeyi Arasındaki İlişki”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Samsun.
Yılmaz, N. (2004), “ Öfke İle Başa Çıkma Eğitiminin ve Grupla Psikolojik Danışmanın
Ergenlerin Öfke İle Başa Çıkabilmeleri Üzerindeki Etkileri”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Young, J. E. (1982), “Loneliness, Depression and Cognitive therapy: Theory and
Application” In L. A. Peplau, D. Perlman (Eds.), Loneliness: A
sourcebook of current theory, research and therapy, 379-406, New
York: Wiley
Youniss, J., Smollar, J. (1985), “Adolescent Relations with Mothers, Fathers and
Friends”, Chicago: University of Chicago Press.
Yörükoğlu, A. (1998), Çocuk Ruh Sağlığı, 22. Basım, İstanbul: Özgür Yayınları.
Yüksel, G. (2002), Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 22, 3, 37-57.
Yüksekkaya, S. (1995), “Üniversite Öğrencilerinde Benlik Saygısının Çeşitli
Değişkenler Açısından İncelenmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Zeijl, E., te Poel, Y., du Bois-Reymond M., Ravesloot J., Meulman, J. J. (2000), “The
Role of Parents and Peers in the Leisure Activities of Young
Adolescents. Journal of Leisure Research, 32, 281-303.
95
Zilboorg, C. (1938), Loneliness. Atlantic Monthly, January, 45-54.
Zimbardo, P.G. (1977), Shyness, Reading, Mass: Addission-Wesley.
Zimmerman, M.A., Copeland, L.A., Shope, J.T., Dielman, T.E. (1997). “A Longitudinal
Study of Self Esteem: Implications for Adolescent Development”.
Journal of Youth and Adolescence, 26, 2, 117-141.
96
EK 1: KİŞİSEL BİLGİ FORMU
Aşağıda size ve ailenize dair bazı sorular yer almaktadır. Lütfen her soruyu
yanıtlayınız. Araştırmamıza katkınız için teşekkür ederim.
1. Bölümünüz :.......................................
2. Sınıfınız : ( ) Hazırlık ( ) 1 ( ) 2 ( ) 3 ( ) 4 ( ) 5 ( ) 6
3. Yaşınız :.................................................
4. Cinsiyetiniz : ( ) Kız ( ) Erkek
5 Babanızın öğrenim durumu : ...........................................
6. Annenizin öğrenim durumu: ...........................................
7. Herhangi bir fiziksel (ortopedik, görme, işitme, vs.) veya konuşma (kekemelik vs.)
engeliniz var mı? ( ) Evet ( ) Hayır
Cevabınız Evet ise, lütfen engel türünü belirtiniz ..............................................
8. Herhangi bir kronik rahatsızlığa [şeker, epilepsi (sara), migren vs. ] sahip misiniz?
( ) Evet ( ) Hayır
Cevabınız Evet ise, lütfen rahatsızlığınızın adını belirtiniz ..............................................
16. Şimdiye kadar özel (duygusal) bir ilişkiniz oldu mu? ( ) Evet ( )
Hayır
17. Şu anda duygusal bir ilişkiniz/flörtünüz var mı? ( ) Evet ( )
Hayır
18. Sırlarınızı ve duygularınız paylaştığınız çok yakın bir dostunuz /arkadaşınız var mı?
( ) Evet ( ) Hayır
97
Aşağıda belirtilen durumlara ilişkin memnuniyet düzeyinizi ifade eden kutucukları
işaretleyiniz.
Hiç
memnun
değilim
Çok az
memnunum Memnunum
Oldukça
memnunum
Çok
memnunum
19. Anne-babamla
ilişkimden ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
20. Arkadaşlarımın
çoğuyla ilişkimden ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
21. Sevgilim/flörtümle
ilişkimden (eğer varsa) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
22. Boş zamanlarımı
değerlendirme
biçimimden
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
23. Derslerdeki
başarımdan ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
24. Boş zamanlarınızı değerlendirdiğiniz herhangi bir uğraşınız var mı ?
( ) Evet ( ) Hayır
Cevabınız Evet ise, lütfen ilgilendiğiniz uğraşın adını belirtiniz
..............................................
25. Ailenizin aylık geliri
( ) 500 Ytl ve altı ( ) 500-1000 Ytl ( ) 1000-2000 YTl
( ) 2000-3000 Ytl ( ) 3000 Ytl ve üzeri
98
EK 2: UCLA YALNIZLIK ÖLÇEĞİ
Sevgili Öğrenciler;
Aşağıdaki ifadelerden her birinde tanımlanan durumu ne sıklıkta hissettiğinizi
her biri için tek bir cevap olmak üzere belirtiniz. Lütfen her soruyu şu anki
görüşlerinizi ve yaşam durumunuzu en iyi tanımlayacak şekilde cevaplayınız.
Teşekkürler
Sizi ne kadar tanımlıyor?
(Size ne kadar uygun?)
Hiç uygun
değil
Nadiren
Uygun
Bazen
Uygun
Sık Sık
Uygun
1 Kendimi çevredeki diğer insanlarla uyum içinde
hissediyorum
2 Arkadaşım yok
3 Başvurabileceğim hiç kimse yok
4 Kendimi yalnız hissetmiyorum
5 Kendimi bir arkadaş grubunun bir parçası gibi
hissediyorum
6 Çevremdeki insanlarla bir çok ortak yönüm var.
7 Artık hiç kimseyle samimi değilim
8 İlgilerim ve fikirlerim çevremdekilerce paylaşılmıyor
9 Dışa dönük bir insanım
10 Kendimi yakın hissettiğim insanlar var.
11 Kendimi toplum dışı bırakılmış hissediyorum
12 Sosyal ilişkilerim yüzeyseldir.
13 Hiç kimse beni gerçekten iyi tanımıyor
14 Kendimi diğer insanlardan soyutlanmış hissediyorum
15 İstediğim zaman arkadaş bulabilirim
16 Beni gerçekten anlayan insanlar var
17 Bu kadar dışa itilmiş olmaktan ötürü mutsuzum
18 Çevremde insanlar var fakat benimle değiller
19 Konuşabileceğim insanlar var
20 Derdimi söyleyebileceğim insanlar var
99
EK 3: ÖFKE ÖLÇEĞİ
Değerli Öğrenciler;
Aşağıda kişilerin kendilerine ait duygularını anlatırken kullandıkları bir takım ifadeler
verilmiştir. Lütfen her ifadeyi okuyun, sonra da genel olarak kendinizi nasıl hissettiğinizi
düşünün ve ifadelerin sağ tarafındaki sayılar arasında sizi en iyi tanımlayan seçenek üzerine (X)
işareti koyun. Doğru ya da yanlış cevap yoktur. Herhangi bir ifadenin üzerinde fazla zaman sarf
etmeksizin, genel olarak nasıl hissettiğinizi gösteren cevabı işaretleyin.
Teşekkürler. Hiç (1) Biraz (2) Oldukça (3) Tümüyle (4) Sizi ne kadar tanımlıyor? Hiç Tümüyle 1. Çabuk parlarım ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 2.Kızgın mizaçlıyımdır. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 3.Öfkesi burnunda bir insanım ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 4.Başkalarının hataları, yaptığım işi yavaşlatınca kızarım. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 5.Yaptığım iyi bir işten sonra takdir edilmemek canımı sıkar. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 6.Öfkelenince kontrolümü kaybederim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 7. Öfkelendiğimde ağzıma geleni söylerim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 8.Başkalarının önünde eleştirilmek eni çok hiddetlendirir. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 9.Engellendiğimde içimden birilerine vurmak gelir. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 10.Yaptığım iyi bir iş kötü değerlendirildiğinde çılgına dönerim.( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) ÖFKELENDİĞİMDE YA DA KIZDIĞIMDA…… Sizi ne kadar tanımlıyor? Hiç Tümüyle 11.Öfkemi kontrol ederim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 12. Kızgınlığımı gösteririm. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 13.Öfkemi içime atarım. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 14.Başkalarına karşı sabırlıyımdır. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 15.Somurtur ya da surat asarım. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 )
100
ÖFKELENDİĞİMDE YA DA KIZDIĞIMDA…… Sizi ne kadar tanımlıyor? Hiç Tümüyle 16. İnsanlardan uzak dururum. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 17.Başkalarına iğneli sözler söylerim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 18. Soğukkanlılığımı korurum. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 19.Kapıları çarpmak gibi şeyler yaparım. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 20.İçin için köpürürüm ama gösteremem. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) ÖFKELENDİĞİMDE YA DA KIZDIĞIMDA…… Sizi ne kadar tanımlıyor? Hiç Tümüyle 21. Davranışlarımı kontrol ederim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 22.Başkalarıyla tartışırım. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 23.İçimde kimseye söyleyemediğim kinler beslerim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 24.Beni çileden çıkaran her neyse saldırırım. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 25.Öfkem kontrolden çıkmadan kendimi durdurabilirim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) ÖFKELENDİĞİMDE YA DA KIZDIĞIMDA…… Sizi ne kadar tanımlıyor? Hiç Tümüyle 26.Gizliden gizliye insanları epeyce eleştiririm. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 27.Belli ettiğimden daha öfkeliyimdir. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 28.Çoğu kimseye kıyasla daha çabuk sakinleşirim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 29.Kötü şeyler söylerim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 30.Hoşgörülü ve anlayışlı olmaya çalışırım. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) ÖFKELENDİĞİMDE YA DA KIZDIĞIMDA…… Sizi ne kadar tanımlıyor? Hiç Tümüyle 31.İçimden insanların fark ettiğinden daha fazla sinirlerim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 32.Sinirlerime hakim olamam. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 33.Beni sinirlendirene, ne hissettiğimi söylerim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 ) 34.Kızgınlık duygularımı kontrol ederim. ( 1 ) ( 2 ) ( 3 ) ( 4 )
101
EK 4: ROSENBERG BENLİK SAYGISI ENVANTERİ
Sevgili Öğrenciler;
Lütfen aşağıda yer alan ifadelerin size ne ölçüde uygun olduğunu, aşağıdaki
ölçeği dikkate alarak ifadenin yanındaki bölmede işaretleyin. Teşekkürler.
1.Kendimi en az diğer insanlar kadar değerli buluyorum. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış 2.Bazı olumlu özelliklerim olduğunu düşünüyorum. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış 3.Genelde kendimi başarısız bir kişi olarak görme eğilimindeyim. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış 4.Ben de diğer insanların birçoğunun yapabildiği kadar bir şeyler yapabilir. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış 5.Kendimde gurur duyacak fazla bir şey bulamıyorum. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış 6.Kendime karşı olumlu bir tutum içindeyim. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış 7.Genel olarak kendimden memnunum. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok Yanlış 8.Kendime karşı daha fazla saygı duyabilmeyi isterdim. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok Yanlış 9.Bazen kesinlikle bir işe yaramadığımı düşünüyorum. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış 10. Bazen hiç de iyi bir insan olmadığımı düşünüyorum. a) Çok doğru c) Yanlış b) Doğru d) Çok yanlış
102
ÖZGEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER:
Adı Soyadı : Erhan KOÇAK
Doğum Yeri ve Tarihi : İskenderun– 20.10.1975
Medeni Hali : Evli
İş Adresi : Rehberlik ve Araştırma Merkezi, Karaağaç Belediyesi Yanı,
İskenderun/HATAY
Telefon : 0 505 575 25 18
E-mail : [email protected].
ÖĞRENİM DURUMU:
2005-2008 Yüksek Lisans : Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı
1995-2000 Lisans Eğitimi : Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,
Eğitim Bilimleri Bölümü, Psikolojik Danışma ve
Rehberlik Anabilim Dalı
1990-1993 Lise : İskenderun Lisesi
1986-1990 Ortaokul : İskenderun Beş Temmuz Ortaokulu
1981-1986 İlkokul : İskenderun Sadık Altıncan İlkokulu
ÇALIŞMA HAYATI:
2007- : İskenderun Rehberlik ve Araştırma Merkezi
2004-2007 : İskenderun Gazi İlköğretim Okulu
2000-2004 : Osmaniye Yavuz Selim İlköğretim Okulu