T.C. MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL...
Transcript of T.C. MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL...
T.C. MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEKSTİL VE MODA TASARIMI ANASANAT DALI
TEKSTİL VE MODA TASARIMI PROGRAMI
FRANSIZ DEVRİMİ’NDEN İTİBAREN, SANAYİ DEVRİMİ, I. VE II. DÜNYA SAVAŞLARI VE SOVYET DEVRİMİ’NİN AVRUPA KADIN GİYİMİ ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ
(Yüksek Lisans Tezi)
Hazırlayan 20026053 Merve GERÇEK
Danışman Prof. Betül ATLI
İSTANBUL - 2006
v
ÖNSÖZ
Kişinin toplumsal sınıf, din, ırk, etnik köken, cinsiyet gibi kimliğinin birçok farklı
boyutunu yansıtmış olan giyim, içinde bulunulan dönemsel koşullara bağlı olarak
şekillenmiştir. Değişen ekonomik, politik, toplumsal koşullar, en görünür ifade biçimi olan
giysilerde hemen ifadesini bulmuştur.
Bu noktadan hareketle, yapmış olduğum bu araştırmada toplumun her anlamda büyük
değişimlere uğradığı ve giyimin de bu etkenlere bağlı olarak değişim gösterdiği Fransız
Devrimi ile Sanayi Devrimi süreci, 1917 Sovyet Devrimi ve XX. yüzyılda iki Büyük Dünya
Savaşı döneminin kadın giyimi üzerindeki etkileri incelenmiştir.
XVIII. yüzyıldan başlıyarak, İkinci Dünya Savaşı dönemini de kapsayacak şekilde
giysilerin tarihinin kısa bir dökümünü yapmış olduğum bu çalışma, toplumun büyük
değişimler geçirdiği dönemlere odaklanarak yürütülmüştür. Tarihte birer dönüm noktaları
olan böyle toplumsal çalkantı dönemlerinde, kadın giyiminin ve giysilere yüklenen anlamların
nasıl şekillendiği koşullar çerçevesinde irdelenmiştir.
Çalışmamda bana yol gösteren Prof. Betül ATLI’ ya yardımlarından dolayı, bölüm
başkanım Öğr.Gör. Müşerref ZEYTİNOĞLU’na göstermiş olduğu anlayış için ve aileme de
desteklerini esirgemedikleri için teşekkür ederim.
Haziran 2006 Merve GERÇEK
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
ÖNSÖZ……………………………………………………………………………………v
ÖZET……………………………………………………………………………………. vi
SUMMARY………………………………………………………………………………ix
GİRİŞ……………………………………………………………………………………. xi
1. SANAYİ DEVRİMİ’NİN ORTAYA ÇIKIŞI ve TEKSTİLDEKİ
GELİŞMELER…………………………………………………………………..1
1.1. Sanayi Devrimi’ni Hazırlayan Faktörler ve İngiltere’de “Sanayi Devrimi”
Süreci…………………………………………………………………….. 3
1.2. Endüstri’ deki Değişimler......................................................................... 5
1.3. Tekstil Endüstrisinde İcatlar ve Gelişmeler........................................... 6
1.4. Aynı Dönemde Fransa ve Ekonomik Durumu....................................... 11
2. 18. YÜZYIL AVRUPA KADIN GİYİMİ ve DÖNEME
GENEL BİR BAKIŞ............................................................................................. 12
2.1. Rokoko Stili…………………………………………………………….... 13
2.1.1. ‘Korse’ ve ‘Pannier’…………………………………………….... 14
2.1.2. İpekli Kumaşlar………………………………………………..... 15
2.1.3. “Fichu”………………………………………………………….... 16
2.2. Rokoko’nun Sonuna Doğru İki Farklı Eğilim……………………….... 17
2.2.1. Lüks ve Aşırılık………………………………………………….. 17
2.2.2 ‘Anglomani’ ve ‘Doğaya Dönüş’……………………………….... 19
3. FRANSIZ DEVRİMİ DÖNEMİNDE KADIN GİYİMİ................................... 24
3.1. Fransız Devrimi’nin Nedenleri................................................................ 24.
3.1.1. Siyasal ve Sosyal Nedenler........................................................... 24
3.1.2. Ekonomik Nedenler...................................................................... 25
3.1.3. Fransız Aydınlarının Etkisi.......................................................... 25
ii
3.1.4. Dış Nedenler................................................................................... 26
3.2. Fransız Devrimi’ nin Ortaya Çıkışı......................................................... 26
3.3. Devrim Döneminde “Bir İdeolojik Propaganda Aracı Olarak Moda” 27
3.3.1.‘Sans Culotte’ lar ( Donsuzlar- Baldırı Çıplaklar)………............ 27
3.3.2. Devrim Döneminde Sadeleşen Giyim ve Ortaya Çıkan
Çeşitli Giyim Biçimleri………………………………………………….. 30
3.3.3. Kaotik Sosyal Durum ve Giyime Yansımaları……………….... 33
3.4. Direktuvar Dönemi ve “Robe en Chemise”…………………………... 34
3.5. Fransız Devrimi Dönemini Takiben Ekonomik Durum ve Giyim…… 36
3.6. Devrimin Mirası…………………………………………………………. 39
3.7. Fransız Devrimi Sonrasında Napolyon ve Ekonomiyi
Canlandırma Girişimleri…………………………………………………… 40
3.8. Saray Giysilerinde ‘Lüks’e Dönüş…………………………………………. 42
4. XIX. YÜZYILDA SANAYİLEŞMENİN TOPLUMSAL YAŞAMDA
ARTAN ETKİSİ ve GİYİME YANSIMALARI………………………………. 44
4.1. Giysinin Yükselişi (1825-1850 Romantik Dönem)………………………… 44
4.2. Sanayileşme ve İcatların Sosyo-Ekonomik Etkileri..................................... 46
4.3. Sanayileşmenin Toplumsal Sınıfların Yaşamları ve Giyimleri
Üzerindeki Etkileri.......................................................................................... 48
4.4. Alternatif Giyim Öğeleri................................................................................. 49
4.5. Giyim Reformu................................................................................................ 51
4.6. Moda Sisteminin Başlaması........................................................................... 52
4.7. Sanayinin Boş Zaman Üretimi....................................................................... 54
4.8. Spor ve Gezinti İçin Giyim............................................................................. 55
4.9. XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Gelişmeler ve
Kadın Giyiminde Genel Görünüm................................................................ 58
4.10. Sanayi Kapitalizmi ve İşçi sınıfının Ortaya Çıkması................................. 60
5. 1. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ BOYUNCA KADIN GİYİMİ........................... 62
5.1. Güzel Dönem.................................................................................................... 62
5.2. Yeni Tip Giysi Arayışları ve Korseden Kurtuluş......................................... 66
iii
5.3. Savaşın Nedenleri ve Olayların Gelişmesi………………………………. . 70
5.4. I. Dünya Savaşı’ nın Ortaya Çıkışı : Duraklama…………………………. 70
5.5. Kadınlar ve “Savaş İşi”………………………………………………… 76
5.6. Savaş Sonrası Avrupa ve Yeni Eğilimler……………………………….. 78
5.6.1. Moda ve Modern Sanatlar………………………………………. 82
5.6.2. Kadınların Kazandıkları Güven ve Moda……………………... 82
5.6.3. Herkes İçin Moda............................................................................ 83
5.6.4. Erkekçe Dişilik................................................................................ 84
5.6.5. Yeni Moda Evleri............................................................................ 86
6. SOVYET DEVRİMİ’ NİN “KADIN GİYİMİ” ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
ve II. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNİN SONUNA KADAR OLAN
GELİŞİMİ............................................................................................................... 89
6.1. Rusya’da Toplumsal Gelişme ve İşçi Hareketi.............................................. 89
6.2. 1917 Devrimden Doğan Sovyetler................................................................... 95
6.3. Çarlık Rusyası’nda Giysilere Genel bir Bakış............................................... 97
6.3.1. Saray Kostümleri............................................................................... 97
6.3.2. Köylülerin Giysileri.......................................................................... 103
6.4. Sovyet Giyim Tasarımı.................................................................................... 105
6.4.1. Sovyet Giyim Tasarımının Erken Tarihi......................................... 106
6.4.2. Kızıl Ordu Üniforması....................................................................... 109
6.4.3. İlk Adımlar.......................................................................................... 111
6.4.4. 1920’ lerin İlk Yıllarında Modaya Yaklaşım................................. 116
6.4.5. Nadezhda Lamanova......................................................................... 122
6.4.6. Paris’ teki “1925 Uluslararası Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar
Sergisi” nde Sovyet Kostümü.................................................................... 127
6.4.7. Konstrüktivist Tasarım..................................................................... 128
6.4.8. 1920’lerin Sonlarına Doğru Giyim Tasarımı.................................. 130
6.4.9. 1930’ larda Giyim- Endüstriyel Standardın Oluşturulmasında
Problemler................................................................................................... 133
6.4.10. Moskova Giyim Tasarım Evi ve 1930’ ların Tasarımcıları........ 135
iv
6.4.11. II. Dünya Savaşı Sırasında Giyim (1941- 1945)........................... 140
7. KRİZ DÖNEMLERİNDE ve II. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNDE
KADIN GİYİMİ..................................................................................................... 142
7.1. Kriz Dönemlerinde Moda…………………………………………………... 142
7.2. Değişen Biçimler…………………………………………………………….. 143
7.3. Geçiş Dönemi……………………………………………………………….... 145
7.4. İkinci Dünya Savaşı Döneminde Giysiler………………………………….. 145
7.5. Karne Sistemi………………………………………………………………… 147
7.6. 1942 İngiliz Sivil Giyim Düzenlemesi……………………………………….. 149
7.7. Londra Moda Tasarımcıları Topluluğu…………………………………….. 149
7.8. Savaş Dönemi Giysileri……………………………………………………… 150
7.8.1. “Yap ve Onar”…………………………………………………………. 152
7.8.2. Haute Couture…………………………………………………………..152
7.9. Savaş Sonrası Giyim......................................................................................... 155
7.10. “Yeni Görünüm”............................................................................................. 157
8. SONUÇ......................................................................................................................161
9. RESİMLER LİSTESİ..............................................................................................163
10. KAYNAKÇA.............................................................................................................166
11. ÖZGEÇMİŞ..............................................................................................................168
1
1. SANAYİ DEVRİMİ’NİN ORTAYA ÇIKIŞI ve TEKSTİLDEKİ GELİŞMELER
18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa, çifte devrim sürecini
yaşamıştır. Dönemin karakterini belirleyen bu iki tarihsel olgu, İngiltere’deki Sanayi devrimi
ile 1789 Fransız Devrimi’ dir. Bir ayağı teknolojik-ekonomik temele, diğer ayağı politik-
ideolojik temele dayalı çifte devrim süreci tüm ekonomik, sosyal ve kültürel yapıyı sararak ve
yeniden biçimlendirerek gerçekleşmiştir. İngiltere’de 1760’larda başladığı kabul edilen
Sanayi Devrimi 18. yüzyılın sonlarında doruk noktasına ulaşmıştır.
18. yüzyıla damgasını vuran iki önemli tarihsel olgu ‘Sanayi Devrimi’ süreci ve
‘Fransız Devrimi’ dönemlerinde tekstilin ve kadın giyiminin gelişimine geçmeden önce, bu
oluşumları hazırlamış olan ekonomik, toplumsal ve düşünsel etkenlere değinmek gerekir.
Onikinci yüzyıldan onaltıncı yüzyıla kadar aklın gerçeğe ulaşmada en önemli bir araç
haline gelmesi, doğa bilimlerinde ve özellikle astronomide önemli buluşları beraberinde
getirmişti. Onaltıncı yüzyıla gelindiğinde artık insanoğlunun içinde bulunduğu doğal ve
toplumsal çevreyi kavrayışında geleneksel öğeler etkisini yitirmeye başlamış ve onsekizinci
yüzyıl aydınlanma düşüncesinin temelini oluşturan rönesans düşüncesi toplumun diğer
alanlarını da etkisi altına almaya başlamıştır. Rönesansın etkisi, başta sanat ve edebiyat olmak
üzere dinsel kurumlara da sıçramıştır. Dinde reform düşüncesi, ortaçağda kutsal din üzerine
kurulu olan sistemden hoşnut olmayan toplumsal kesimler tarafından telaffuz edilmeye
başlanmıştı. Matbaanın bulunması ve okur yazar oranının artması, dindeki reform sürecini
daha da hızlandırmıştır. Zira, okur yazar olan insanlar kilisenin topluma benimsettirmeye
çalıştığı din ile kutsal kitapta yazılı olan din arasındaki farkı görmeye başlamışlardır.
Rönesans ve reform hareketleri ve sonrasında aydınlanma hareketi ile birlikte Avrupa,
dünyanın toplumsal ve ekonomik yönden en gelişmiş kıtası haline gelmiştir. İdeolojik boyutta
geleneksel toplumdan modern topluma geçişte rönesans ve reform hareketleri ile aydınlanma
düşüncesi çok etkili olmuş ve dinsel normlara dayalı geleneksel dünya görüşü yerini insan
aklına ve bilimsel anlayışa dayalı açıklama yolunun benimsendiği rasyonel bir dünya
görüşüne bırakmıştır.
Bilimde ortaya çıkan olağanüstü gelişmeler teknik buluşları da beraberinde getirmiş,
teknik buluşların üretim sürecine uyarlanması da üretimi artırmıştır. Üretimin artması yeni
pazarların bulunmasını gerekli kılmış ve bu yolla ticaret yerel boyuttan çıkarak, önce ülke ve
2
daha sonra da dünya çapına yayılmaya başlamıştır. Ticaretin bu denli yaygınlaşması, ticaretle
uğraşan kesimi zenginleştirmiş, zenginleşen kesim yani ticaret burjuvazisi, büyük bir sermaye
birikimine sahip olmuştur. İdeolojik düzeyde ortaya çıkan rönesans ve reform hareketleri ile
aydınlanma düşüncesini en başta, geleneksel toplumdan hoşnut olmayan ve ekonomik yönden
zenginleşmeye başlayan burjuva sınıfı desteklemiştir. 18. yüzyıla damgasını vuran
Aydınlanma Hareketi; yeni bir birey anlayışını geliştirmekle birlikte, toplum ve devlet
düzeninin de siyasal liberalizm ile şekillenmesini öngörmüştür. Aydınlanmacı düşünürler,
ekonomik faaliyetlerin de yeni dönemin özelliklerine uygun şekilde yürütülmesini
savunmuşlardır.
Ticaret burjuvazisinin elde ettiği sermaye birikimi hem üretimde verimliliği arttırmaya
yönelik yeni yatırımları beraberinde getirmiş, hem de üretim miktarlarındaki artışlar ticaretle
uğraşan kesimler arasındaki rekabetin artmasına neden olmuştur. Artan teknik iş bölümü,
çalışma yaşamının karmaşıklaşması, hızlı kentleşme, ticaretin genişlemesi ve işçi işveren gibi
yeni toplumsal sınıfların ortaya çıkması, ekonomik boyuttaki değişmenin temel özelliklerini
meydana getirmektedir. Ancak ekonomik boyuttaki değişim, en köklü bir şekilde Sanayi
Devrimi ile birlikte gerçekleşmiş; ekonomik güce sahip olan yeni burjuva sınıfı feodal
sistemden memnun olmayan köylü kitlesini arkasına alarak, siyasal gücü geleneksel sınıfın
elinden almıştır. Bu süreç İngiltere’de daha çok evrimsel bir şekilde yaşanmışken, Fransa’da
radikal bir şekilde gerçekleşmiştir.
“Sanayi Devrimi, bir seri teknolojik yeniliğin üretimde kullanılmasının ekonomik,
sosyal, politik ve kültürel alanlara yansımasını kapsayan bir süreç olarak gerçekleşmiştir.
James Watt’ın 1756’da buhar makinesini bulması ve bunun bir enerji kaynağı olarak
kullanılması teknolojik açıdan, Adam Smith’in 1776’daki “Milletlerin Serveti” adlı eseri
ekonomi bilimi açısından, 1789’daki Fransız Devrimi ise, politik gelişmeler açısından önemli
dönüm noktaları olmuştur”.1
1 http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=443
3
1.1. Sanayi Devrimi’ni Hazırlayan Faktörler ve İngiltere’de “Sanayi Devrimi” Süreci
Yukarıda bahsettiğimiz düşünsel nedenlerin yanında, sanayi devrimini doğuran diğer nedenler
şunlardır2:
• Hızlı nüfus artışı: 16. yüzyıldan başlayarak Avrupa'nın nüfusu hızla artmıştı.
• Tarımdaki gelişmeler bu sektördeki nüfus ihtiyacını azaltarak bu nüfusun kentlere göç
etmesine neden oldu. Böylece kent sanayine hazır işgücü oluştu.
• Yaşam düzeyinin yükselişi. Eskiden lüks sayılan şeker, kahve, çay gibi mallar artık
orta sınıf ve alt sınıflar için doğal bir gereksinme olmaya başlıyordu. Bu da dolaylı
olarak tüketim malı talebini arttırdı.
• Sömürgecilik: Avrupa ülkeleri yeni koloniler oluşturarak buradan getirdikleri malları
sanayide kullanmaya başladılar, işlediler ve tekrar sömürgelere sattılar.
• Küçük burjuvazinin gelişmesi ve orta sınıfın zenginleşmeye başlaması bir itici kuvvet
oldu.
• Kapitalizm. Orta sınıfın zenginleşmesi sürecine paralel olarak kapital birikimi
oluşmaya başladı. Böylece yeni yatırım alanları aranmaya başlandı.
• Ulaşım ve teknolojide meydana gelen gelişmeler
Sanayi Devrimi’ nin İngiltere’ de gerçekleşmesini sağlayan çeşitli ekonomik ve politik
şartlar ise aşağıdaki gibi maddelenebilir:
• İngiltere'de uzun süredir bir anayasal monarşi düzeni oluşmuştur. Bu düzenin
temelinde mülkiyet hakkının ve bireysel hak ve özgürlüklerin korunması yatar.
• 18. yüzyıl İngiltere'si zaten dünyanın mali merkezi konumunda idi. Borsa ve
bankacılık sektörleri diğer ülkelerden çok ileri idi.
• Parlamento, kapitalizm ilkeleri doğrultusunda iç piyasada özgür rekabeti önleyici
bütün engelleri kaldırmıştı.
• Muhtemelen, en büyük faktör de, İngiliz politik ve sosyal sisteminin nispeten daha
esnek oluşuydu. Avrupa’ nın aksine, İngiliz elit sınıfı, zenginliklerini, büyük bir
enerjiyle, yeni endüstriyel sistem için kullanmaktaydılar.
2 http://tr.wikipedia.org
4
• İngiltere, sanayi için gerekli en temel hammaddeler olan kömür ve demir yönünden
zengin yeraltı kaynaklarına sahipti.
• İngiltere, dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu idi. Bu da ona hammadde
kaynakları ve üretilmiş mallar için geniş pazar olanağı sağladı.
• İngiliz donanması ve güçlü ticaret filoları, limanları taşımacılığı kolaylaştırdı.
• İngitere’ nin, Avrupa’ daki diğer bütün ülkelerden daha iyi kurulmuş bir ulaşım ağı
vardı.
• İngiltere Avrupa'da zaten Rönesans döneminden beri dokumacılık sanayinde başı
çekiyordu.
• İngiltere’ de, hükümetten güçlü bir destek alan, yaratıcı ve risk alan bir özel sektörün
bulunuşu da çok önemlidir.
• Bunların yanında, İngilizlerin, adalarında, daha güvenli bir şekilde yaşama avantajları
vardı. Napolyon Savaşları sırasında bile, savaşın kıyımından uzak durabilmişlerdi.
İstikrarlı koşullarda, savaşın hasarlarından ve kayıplardan dolayı kaygı duymadan,
endüstriyelleşme şansına sahiptiler.
Kendini en çok tekstil ve metal endüstrisinde belli eden bu fenomenin kökleri, giderek
zenginleşen bir İngiliz orta sınıfının ortaya çıkışı ve bunların giderek artan taleplerinde yatar.
1650’ lere kadar kayda değer bir nüfus artışı söz konusuydu ve bu zamandan itibaren, insanlar
aynı ücretler ile daha çok ürün alabilir hale gelmişti. Tütün ve şeker gibi daha fazla ürün ithal
mal olarak satın alınabiliniyordu ve aynı şekilde Hint işi tekstil ürünleri de elverişli
durumdaydı. Daha 17. yüzyılın sonlarında İngiltere’de tüketici toplumun sinyalleri belirgin
olarak hissediliyordu. Nüfusunun Fransa’nınkinin sadece üçte biri oluşuna karşın, İngiltere’
nin 17. yüzyıl sonunda Avrupa’nın süper gücü haline dönüşmesi; gelişmiş askeri ve deniz
gücü, banka ve kredi sistemlerindeki gelişme ve tarım faaliyetlerindeki ilerleme gibi
faktörlere dayalıydı. 18. yüzyıl sonunda İngiltere, politik istikrarını sağlamayı başarmış,
koloniler kurmuş, denizaşırı ticaretini örgütlemiş ve yün ticaretinde elde ettiği karla
sermayesini pekiştirmişti.
Sanayi Devrimi olarak adlandırılan dönem; tarımda, tekstilde, metal imalatında, ulaşımda
ve İngiltere’ nin ekonomik politik ve sosyal yapısında önemli değişikliklerin meydana geldiği
bir dönemdir. Bu değişimler, (1760-1850) aslında aşama aşama meydana gelmiştir.1760 yılı
genel olarak Sanayi Devrimi’nin arifesi olarak kabul edilmiştir. Gerçekte, bu hareketin
temelleri, bu tarihten iki asırdan da öncesinde başlamış idi. Fakat, 18.y.y. sonları ve 19. y.y.
5
başları, Galileo, Bacon, Descartes gibi düşünür ve bilim adamlarının fikir ve buluşlarının
semeresini verdiği zamanlardır.
Tarım teknikleri ve pratikteki gelişmeler, artan miktarda hammadde sağlanmasıyla;
endüstri, organizasyon ve yeni teknolojideki değişiklikler ise artan üretim, verim ve karla
sonuçlandı. Artan iç ve dış ticaret de Sanayi Devrimi’ nin gelişimine katkı sağlayan
faktörlerden biri oldu. Pazarında tüketim malları için büyüyen bir taleple ve kır-köy
nüfusunun, şehirleşen bir işgücüne dönüşmesiyle İngiltere; bir tarım toplumundan, endüstri
toplumuna geçiş yapmak için hazırdı.
Yukarıdakilere ilave olarak, İngiltere’ nin sosyal, politik ve hukuki yapısı, bu değişim
için özellikle uygundu. Örneğin sağlanan mekanik ilerlemelerde alınacak patentler gibi,
mülkiyet hakları sistemi iyi düzenlenmişti. Daha önemlisi, İngiltere’nin öngörülebilir,
istikrarlı hukuk tüzüğü, Kral ve aristokrasinin, keyfi olarak kazançlara el koyması veya vergi
almasını, pek çok diğer ülkede olduğundan, daha az olası hale getirmesi anlamına geliyordu.
Sonuç olarak, kazanılanlar daha güvendeydi, ve azimli iş adamları, Avrupa kıtasındaki
insanlara göre, para, sosyal prestij ve gücü daha kolay kazanabiliyorlardı. Bu etkenler de,
ekonomik büyüme için çok önemli olan, risk almak ve yeni girişimler için yatırım yapmak
için cesaret vericiydi.
Ayrıca, İngiliz Hükümeti, nispeten müdaheleci olmayan bir ekonomik politika
sürdürmekteydi. Bu serbest–pazar yaklaşımı, İskoç filozof ve ekonomist Adam Smith ve
kitabı Ulusların Zenginliği (Wealth of Nations) ile gündeme gelmişti. Bu ‘karışmama
politikası’, yeni metot ve fikirlerin gelişmesine, küçük müdahele ve düzenlemeler dahilinde,
müsaade etmekteydi.
İngiltere’ nin gelişen sosyal ve politik ortamı, birkaç iş dalında başlayan bu
değişimlerin, diğerlerine de sıçraması için uygun bir zemin hazırladı. Aşamalı olarak,
üretimin yeni tarzları, pek çok endüstride eski metotlar devam etmiş olsa da, İngiliz
ekonomisinin daha çok kısmını dönüştürdü.
1.2. Endüstri’ deki Değişimler
İngiltere’ nin endüstriyelleşmesinde, özellikle birkaç endüstri kilit rol oynamıştır:
Demir ve çelik imalatı, buharlı motorların üretimi ve tekstil endüstrisi. İngiltere’ deki Sanayi
6
Devrimi sürecinin gelişimi boyunca, enerjinin ana kaynağı kömürdü. 1709’da,Abraham
Darby, kok kömürü kullanarak, demir cevherinden demir üretmeyi başardı.
Demir, demiryollarının gelişimi bakımından da büyük önem taşımıştır. Daha iyi bir
ulaşım ağı, ticareti kolaylaştırmış, ticaretin gelişmesi ise ekonomik büyümenin, diğer
bölgelere yayılmasını sağlamıştır.
Buharın, enerji kaynağı olarak kullanımında en önemli gelişmeleri, İskoç mucit ve
mekanik mühendisi, 1765’ te James Watt kaydetti. İlk fabrikalar, su enerjisi ile başarılı bir
şekilde çalıştırılmıştı, ancak, buhar makinesinin kullanımı ile sağlanan ilerleme, artık bir
fabrikanın, yalnız suya yakın yerlerde değil, her yerde konumlanabileceği anlamına
gelmekteydi.
Resim 1 James Watt’ın icadı “Buhar makinesi”3
1.3. Tekstil Endüstrisinde İcatlar ve Gelişmeler
1760’ tan önce tekstil üretimi, yani ipliğin eğrilmesi ve kumaşın dokunması, evlerde
vakitlerinin büyük kısmını bu işe ayıran insanlar tarafından gerçekleştiriliyordu.
3 http://inventors.about.com/od/indrevolution/ss/Industrial_Revo.htm
7
Hammaddeden bitmiş ürüne kadar pek çok aşamadan oluşan oldukça zahmetli bir çalışmaydı.
Çoğu kumaş, yünden ya da pamuktan dokunuyordu, ipek ve keten gibi başka materyaller de
kimi zaman kullanılıyordu. Söz konusu yünlü kumaş olduğunda, yün önce ayrılır, temizlenir
ve boyanır, daha sonra taranırdı. İplikler haline getirilmek üzere eğirilir ve dokunurdu.
Kumaşın dokusunu veya rengini değiştirmek üzere takip eden işlemler de uygulanırdı. Bu
üretim aşamalarının çoğu kadın ve çocuklar tarafından yapılmaktaydı. Yün endüstrisi için
gerekli olan hammadde domestik olarak sağlanır; pamuk ve ipek endüstrisinde ise Çin, Batı
Hindistan, Güney Amerika ve Afrika gibi kaynaklara başvurulurdu.
Makineleşme çağından önce tekstil endüstrisi organizasyonu oldukça karmaşık ve
verimsizdi. Bir bölgeden diğerine göre farklılıklar gösteriyordu, genellikle bir tacir, ülkenin
dört bir tarafına dağılmış bulunan eğirici ve dokumacılara hammaddelerin dağıtılması üzerine
bir görevlendirme yapardı.
Tekstil endüstrisindeki bu gelişmelerin kökleri çok daha öncelere dayanmaktaydı fakat
bunlar, bu yeni makinelere tepki olarak başgöstermiş olan işçi isyanlarından da anlaşılacağı
gibi, kolayca kabullenilmediler. Bu yeni teknolojinin habercilerinden biri John Kay’ in
1733’te patentini aldığı “seyyar mekik” idi. Yüzyıllar boyu el tezgahlarında dokuma, ipliğin
mekik vasıtasıyla yavaş ve zahmetli bir şekilde bir elden diğerine geçirilmesiyle yürüyordu.
Kay’ in uçan mekiğini kullanan bir dokumacı artık eskisinden çok daha hızlı ve çok daha
geniş ende kumaşlar üretebilecekti. Bu aletle birlikte, dokuma işlemi kısmen mekanikleşmişti.
Ancak bir yandan da Kay’ in icadı bu ‘seyyar mekik’ ile birlikte, kumaşı dokuyanlar ile ipliği
eğirenler arasındaki nicelik bağlamındaki denge bozulmuştu.
Resim 2 John Kay’ in icadı “Seyyar Mekik”4
4http://inventors.about.com/od/indrevolution/ss/Industrial_Revo.htm
8
Bunu, 1764’ te, bir marangoz ve dokumacı olan, James Hargreaves’ in “Spinning
Jenny” olarak adlandırdığı ve bir tekerleğin çevirilmesiyle bir kerede 8 ipliğin eğrildiği – ki
bu sayı çok geçmeden 80’ e çıktı – eğirme makinasını icad ederek giderdi. Hargreaves 1778
yılında öldüğünde İngiltere’ de 20.000’ in üzerinde “Spinning Jenny” çalışır durumdaydı.
Resim 3 Hargreaves’ in icat ettiği “Spinning Jenny”5
Richard Arkwright, dokuma için daha güçlü iplikler üretebilen “Waterframe”i
geliştirdi. İlk modelleri sudolaplarıyla çalıştığı için bu adı almıştı. Bu alet, ilk olarak enerjiyle
çalışmış olan ve otomatik, sürekliliği olan tekstil makinasıydı. Domestik üretimden, fabrika
üretimi tekstillere geçilmesinin önünü açmıştır. ‘Waterframe’ aynı zamanda, pamuk ipliklerini
eğirebilen ilk makine olma özelliği de taşır.
Yüzyılın başında, İngiliz imalatçılar, Hindistan’dan yapılan patiska kumaş ithalatından
olumsuz biçimde etkileniyorlardı. Fakat, Arkwright’ın “waterframe” i icat edişiyle birlikte,
durum tersine dönmüştü: Doğu Hindistan Şirketi, İngilizlerin başarılı pamuk ve muslin
üretiminden dolayı ticaret ağlarının zarar gördüğünden şikayetçiydi.
1775’ te Samuel Crompton daha önceki iki buluşun özelliklerinin bir kombinasyonu
olan “Spinning Mule”u ( Eğiren masura makinası ) üretti. Makina, her türlü tekstil ürününde
kullanılabilecek, güçlü, iyi ve yumuşak iplik üretiyordu.Ve bu aletle, artık farklı tiplerde
iplikler yapılabiliyordu. Bu sayede, daha iyi kumaşlar da yapılabilirdi. Bu makina, 1769
senesinde James Watt ve Mathew Boulton tarafından üretilmiş olan yeni “buhar motorları” ile
de kullanılabiliyordu. Birçok fabrika sahibi Crompton’ ın masuralarından satın aldı.
5 http://inventors.about.com/od/indrevolution/ss/Industrial_Revo.htm
9
Resim 4 Samuel Crompton’ın buluşu “Spinning Mule”6
Bütün bu buluşlar bir tarama makinasına olan ihtiyaç ve talebi de arttırdı ve Richard
Arkwright 1775’ te yeni “Tarama motoru” nu piyasaya sürdü. Gelişmeler birbirini izledi,
yapılmış olan proje ve buluşların birçoğu geliştirildi, iyileştirildi. 1785’ te, buharla çalışan ve
normal bir dokuma tazgahının mekanize edilmiş hali olan ‘power loom’ yani mekanik
dokuma tezgahı icat edildi. 1803’ te, Thomas Johnson, mekanik dokuma tezgahlarının
çalışmasında sürekliliği sağlayan ‘dressing frame’ i icat etti. Bununla birlikte buhar enerjisiyle
çalışan dokuma makinelerinde büyük bir artış oldu. 1823 yılında, İngiltere’ de 10.000 adet
mekanik dokuma tezgahı faaliyet halindeydi. Buhar motorlarının, dokumaya adapte
edilmesiyle, kumaş dokuyan makinaların kullanım alanları genişledi. Buharın kullanımı, bu
makineleri bir araya getirme, yani fabrikada bir bina içinde toplama zorunluluğu getirdi.
Böylece ekonomi ile birlikte, günlük yaşamın çerçevesi de değişti. 1815 yılından sonra, el
tezgahları tekstil ticaretinde, yerlerini makinelere bırakmaya başladılar.
6 http://inventors.about.com/od/indrevolution/ss/Industrial_Revo.htm
10
Resim 5 Mekanik dokuma tezgahları7
Bu dokuma makinalarının gelişmesi, yanında başka endüstri dallarını da doğurdu.
Makinaları çoğaltmak için metal gerekliydi ve böylece metalürji alanında büyük ilerlemeler
meydana geldi. Bundan başka; makinaların çalışabilmesi bakımından kömür madenciliği de
önem kazandı.
1792’ de, Amerika’ lı Eli Whitney, ‘cotton gin’ denilen, pamuk tohumlarını, kısa lifli
pamuk elyafından ayıklama işini otomatik hale getiren çırçır makinasını icat etti. Bu
makinayla birlikte, bir işçi, günde, eskisinden elli kat fazla pamuğu temizleyebiliyordu.
Makineleşmeyle birlikte gelen, üretim kapasitesindeki bu büyük artış, İngiltere’ nin
ithal ettiği ham pamuk miktarlarına bakılarak da açıkça görülebilir. 1760 yılında, İngiltere,
1.000 tonun biraz üzerinde bir pamuk ithalatı yapmışken, 1850’ ye gelindiğinde bu sayı
222.000 tonun üzerine çıkmıştı.
Kuşkusuz bu yenilikler hemen yaygınlaşmadı. Nitekim, İngiltere’ de odunla çalışan
son yüksek fırın ancak 1809’ da söndürüldü. Fransa’ da, yeni ve geleneksel sektörler iç içe
geçerek uzun süre varlıklarını korudular.
Tekstil üretiminde “eğirme makineleri”nden sonra makineleşen ikinci alan ‘dokuma’
oldu. Tasarım aktivitesine en çok etki eden buluş, 1804’ te Fransız ipek dokumacısı Joseph
Jacquard tarafından icad edilen “jakarlı dokuma tezgahı” oldu. Dokumacının müdahelesine
gerek kalmadan kompleks modelleri dokuyabilen bu dokuma tezgahı, ilk başta işsiz
7 http://inventors.about.com/od/indrevolution/ss/Industrial_Revo.htm
11
kalmaktan korkan dokumacı işçiler tarafından tahrip edildi. Bu makine, imalatın önünde
giderek, tekstil ürününün son görünümünü dikkate alan tasarılar yapmayı gerekli hale getirdi.
Bu da tasarımcıların uygun tasarımlar yapabilmeleri için, üretim işini gerçekleştiren bu
makineyi iyi tanımaları gerektiği anlamına geliyordu.
Resim 6 Jakarlı dokuma makinesiyle üretilmiş kumaş örneği8
1.4. Aynı Dönemde Fransa ve Ekonomik Durumu
1715 ve 1771 yılları arasında, Fransa’ da ticaret, öncesine oranla neredeyse sekiz kat
artmıştı. İngiltere’ yi takip eder durumdaydı; sömürgelerinden sağladığı şeker, indigo ve
kahveyi ihraç ediyordu. Ulaşım da gittikçe gelişmekteydi; örneğin 1760’ larda onbeş gün
süren Paris-Toulouse arası yol, 1780’ lerde sekiz günde gidilir olmuştu. Ancak ticaretteki bu
gelişme, sıradan insanlar için yeni birşey üretmiyordu. Nüfusun oldukça artmış olmasına
karşın, bunu karşılayacak bir gıda üretimi malesef yoktu. Tarım, ekonominin dörtte üçünü
teşkil ediyordu fakat İngiltere ile kıyaslandığında, hala feodal bir örgütlenme ile yürüyen
oldukça geri kalmış bir sistem vardı. 1780’ lerde Fransa’ da tekstil endüstrisindeki düşüşle
birlikte durum daha vahim bir hal aldı. Fransızlarınkinden daha ucuz ve daha iyi kalitede olan
İngiliz tekstil ürünlerinin ithalatı, Fransa’ daki dokuma işçilerinin çoğunun işsiz kalmasına
sebep olmuştu. Paris kentinin o dönemde yaklaşık 650,000’ lik bir nüfusu vardı, ve bunların
çoğunun düzenli bir işi yoktu. İşsiz kalan tekstil işçilerinin yanısıra, ikinci el mallar satarak
veya su taşımak gibi ufak işlerle hayatta kalmaya çalışan insanlar da vardı. Paris’ te ve diğer
kentlerde de çoğunluk açtı.
Zira, Fransız Hükümeti de finansal bir krizin içindeydi. Fransa'nın özellikle 18.
yüzyılda katıldığı savaşlar, Amerika’ nın Bağımsızlık savaşına verilen maddi destekler ve
8 http://inventors.about.com/od/indrevolution/ss/Industrial_Revo.htm
12
devletin gereksiz harcamaları yüzünden ekonomik durum iyice bozulmuştu. 17. yüzyılda ve
18. yüzyılın büyük bölümünde İngiltere ile başabaş giden Fransa, giderek çaptan düşüyordu.
Ticari anlamda bu rekabette zafer İngilizlerindi.
2. 18. YÜZYIL AVRUPA KADIN GİYİMİ ve DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ
18. yüzyıl, bir zerafet ve şıklık dönemidir. Fransa’ da Versaille Sarayı’ nın modası, bu
dönemde de Avrupa Aristokrasi’ sinin üstündeki etkisini sürdürmeye devam etmiştir. Bu
arada, İngiltere, İspanya ve Fransa gibi devletlerin Amerika, Doğu Hindistan ve Afrika’ daki
sömürgelerinden dolayı zenginleşmeleri, özellikle İngiltere’ deki tekstil teknolojisinin
gelişmesi, özel dokuma fabrikalarının üretime geçişi ile Sanayi Devrimi’ nin başlaması,
Avrupa’ da gerçek bir orta sınıf olan ‘Burjuvazi’ yi yaratmıştı. Bu nedenlerden dolayı, 18.
yüzyıl’ da ilk kez bir azınlıktan çok, bir çoğunluğun modasından söz edebiliriz.
Önceki iki yüzyıla kıyasla, bu dönemin istikrarlılığı ve varlıklı oluşu, her türden lüks
ürünün üretiminde çok büyük bir artışı da beraberinde getirmişti. Giyim elemanları, hem,
zenginlerin ve orta sınıfın ekonomik durumunun iyi oluşundan, hem de çeşitli teknolojik
ilerlemelerin kaydedilmesinden, daha lüks stillerde üretiliyordu. Şüphesiz, zevk ve eğlence,
üst tabakanın yaşam içeriğinin büyük kısmını oluşturuyordu, ama 18. yüzyıl, aynı zamanda,
aydınlanma, kişisel özgürlük, dini toleransı öğrenme ve devrimsel buluşların da çağıydı. Bu
dönem, yanlızca düşünce ve sanatta değil, aynı zamanda, kostümde de kişisel zevkleri ve
düşünceleri yansıtan bir dönem olmuştur.
18. yüzyıl kadını, 20. yüzyıla kadar geçen Batı Uygarlığı tarihinin, en özgür ve en
saygı gören örneği olmuştur. “Aydınlanma” ile birlikte, daha çok kaba kuvvetten ibaret bir
‘güç’ anlayışı, yerini akıl ve mantığın baskın özellikler haline gelerek, Batı toplumuna yön
verdiği bir anlayışa bırakır. Bu sayede, kadınlar, toplumu yönlendirmeye ve ilerlemeler
kaydetmeye başlamışlardır. Bu çağın sanat ve felsefesini, kadınları medhetmiş ve 18. yüzyılın
egemen stili ‘Rokoko’ da büyük ölçüde feminen formlarla bezenmiştir.
13
2.1. Rokoko Stili
18. yüzyılın ana stili olarak kabul edilen ‘Rokoko’, 1730’ larda başlamış sayılır.
Fransa’ da doğan bu stil daha sonra Avrupa’ nın diğer merkezlerini de etkisi altına almıştır.
Rokoko, temelde bir hafifliği ve akışkanlığı olan ve dişiliği çağrıştıran, çiçekler, kuşlar,
kavisler gibi motiflerin baskın olduğu bir stildi. Bu formlar, hem güzel sanatlar hem de
dekoratif sanatlarda kullanıldığı için, mobilyalarda, kostümlerde ve süslemelerde de benzer
biçimleri görmekteyiz. Dönemin varlıklı insanları, yeni teknikler ve eğilimler için
hevesliydiler. Bu merak, onları Hint kumaşlarıyla, Çin ve Japon tasarımları ve motifleri ile
tanıştırmıştı. Bu, ‘Aydınlanma Çağı’ ile birlikte yürüyen, yeni maceracı ruhu yansıtmaktaydı.
Teknolojik ilerlemelerle birlikte, kumaşlar daha fazla miktarda, daha fazla çeşitlilikte stillerde
ve daha kaliteli bir şekilde üretilebilir olmuştu.
Rokoko Dönemi boyunca, kadın kostümü belli başlı üç parçadan oluşuyordu: ‘Robe’
denilen elbiseler, bugünkü ‘eteğe’ karşılık gelen ‘petticoat’ ve üçgen bir ‘karınlık’. Bu
giysiler, bir ‘pannier’- (çemberli etek) ve korsenin üzerine giyiliyordu. Pudralı saçlar da kadın
görünümünün olmazsa olmaz parçasıydı. Bunlar, 18.y.y. boyunca, kadın giyiminin esas stilini
oluşturmuştu. Üst bedene sıkıca oturan, arkada pliselenmiş, bu önü açık elbiselere Fransız
Elbisesi (robes a la française) denirdi. Bu tipik Rokoko stili elbiseler, topluma şiddetli bir
değişim getirmekle beraber giyimde de bir devrim yaratmış olan, Fransız Devrimi’ ne kadar
resmi giysi olarak giyilmişlerdi (Resim 7).
14
Resim 7 1775-1779 yıllarından “ robe a la française” kostüm
tipine bir örnek9
2.1.1. ‘Korse’ ve ‘Pannier’
18.y.y. boyunca, kadın giysisinin ana hatları, korse ve pannier gibi iç giyim elemanları
ile şekillenmişti. Rokoko Dönemi’ nde ise, korsenin üst kısmı, göğüsleri kısmen açıkta
bırakacak şekilde, aşağıya düşürülmüştü.
Pannier’ nin ilk başlarda bir çan formunda olduğunu görmekteyiz, fakat 18.y.y.’ ın
ortalarında etekler genişledikçe, pannier modifiye edilmiş, sağ ve sol olarak iki parçaya
ayrılmıştı. Ortaya çıkmış olan bu kocaman ve kullanışsız pannier sıklıkla karikatürlere
9 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
15
malzeme olmuşsa da, kadınlar buna bayılıyorlardı. Sarayda ise, neticede, bu geniş pannier
giyimin zorunlu bir elemanı haline gelmişti.
Fransa’da, temelleri daha Ortaçağ’da atılmış olan bir ‘terziler loncası’ bulunmaktaydı.
17.y.y.’ ın ikinci yarısında, kadın giysileri yapmak üzere, Les Maitresses Couturieres adında,
terzilerden oluşan bir ortaklık kurulmuşsa da, hem erkek hem de kadınların saray kostümlerini
ve korseleri yapmak üzere, sadece erkek terziler kabul ediliyordu. Korseleri oluştururken
kullanılan balina kemiklerini, oldukça sert materyallerin içine dikebilmek ancak çok güçlü
ellerle mümkün olabilirdi, dolayısıyla korseler, çoğunlukla terziler tarafından hazırlanıyordu
2.1.2. İpekli Kumaşlar
Fransa’nın Lyons kentinde üretilen ipek kumaşlar, Rokoko modasının çok önemli bir
parçasıydı. 17. yüzyıldan itibaren, Fransız Hükümeti’ nin verdiği destekle, yeni dokuma
tezgahı mekanizmaları ve boyama teknolojisinde sağlanan gelişmeler, Lyons’ daki ipek
kumaş üretiminin çeşitlenmesini sağlamıştı. Fransız ipekleri, yüksek kaliteleriyle tanınır hale
gelmiş ve önceki yüzyıl boyunca egemen olan İtalyan ipek ürünlerinin yerini almıştı.
18.yüzyıl ortalarında, Rokoko’ nun Altın Çağı’ nda, XV. Louis’ nin metresi Madame de
Pompadour’ un, en yüksek kalitede ipeklerden yapılmış, zarif giysileri içinde pek çok portresi
vardır (Resim 8). Fırfır, dantel, kordelalar ve yapma çiçekler bütün elbiseyi süsler. Bu
süslemelerin aşırı olduğu söylenebilirse de, kullanılan elemanlar birbiriyle ahenk içindedir ve
Rokoko’ nun en sofistike ve incelikli ruhunu yansıtmaktadırlar.
16
Resim 8 François Boucher’ nin 1759 tarihli “Madame Pompadour” tablosu 10
2.1.3 “Fichu”
18.y.y. boyunca, üst bedeni gevşekçe örtecek şekilde, beyaz ince muslin veya beyaz
nakış işlemeli ketenden yapılan üçgen omuz atkıları (fichu) giyilmişti. 1780’ lerde, ‘fichu’
daha genişledi ve bunları önde çapraz olacak şekilde arkada bağlamak popüler bir stil haline
gelmişti (Resim 9).
10 a.g.e.
17
Resim 9 Beyaz müslinden “Fichu” (1780’ ler)11
2.2. Rokoko’nun Sonuna Doğru İki Farklı Eğilim
2.2.1. Lüks ve Aşırılık
Eski rejim yıkılmanın eşiğine gelirken, Rokoko stili de önemini yitirmeye başlamıştı.
Rokoko’ nun bu popüleritesini yitirmesinin ardından, giyim stilleri, birbirine tamamen karşıt
iki yöne doğru hareket etmişti. Birincisi, yapay bir estetik anlayışı ile aşırı lüks ve manasızlık
olarak karakterize edilebilir. Bu aşırılığın örneklerini, 1770 lerin tipik bir kadın saray kostümü
olan, geniş bir panier ile kabartılan kocaman bir etek, korse ile sımsıkı oturtulan bir üst beden
ve ustalığın, hünerin çokça vurgulandığı abartılı, yüksek saç biçimlerinden oluşan
kostümlerde görebiliriz. Bu stil, yapay güzelliğin ulaşıp ulaşabileceği en son noktaydı.
Kadınların elbiseleri, sanki kumaşlardan inşa edilmiş mimari konstrüksiyonlar gibiydi. Bu
dönemde, Rokoko Dönemi’ nin rafine estetiği yok olmaya başlamış ve dönemin devasa
saçları, kocaman bukleleri ve çirkin saç tasarımları sanki devrimin yaklaşmakta olan karanlık
gölgesini hissettirmekteydi. Daha önceden, pitoresk bir manzara veya çiçekyatağını andıran
saçlar biraz tuhaf ve de aşırı görünür olmuşlardı. Bahsettiğimiz bu saç tasarımları, neredeyse
bedenin 2/3’ ü yüksekliğindeydiler. Bu perukların özellikle açık gümüş ve gri renkleri çok
modaydı. Kadınların yüzleri bu tuhaf süs öbeğinin tam ortasında oldukça küçük 11 a.g.e.
18
durmaktaydı.Bu saçlar çoğu zaman o kadar büyük oluyordu ki içlerinde çeşitli at arabası
maketleri, meyve sepetleri ve başka düşsel elemanlara rastlamak mümkündü. Fransız savaş
gemisinin, 1778 yılındaki zaferi, savaş gemilerinin küçük kopyalarının başın üzerine
yerleştirildiği yeni saç stillerine de esin kaynağı olmuştu. Bu eğilimi, aynı şekilde İngiltere’de
de görmekteyiz. İnanılmaz büyüklükteki saç tuvaletleri ve tüyler ile bu sıradışı saç stillerini
yaratmakta ve inşa etmekte, kuaförler önemli bir rol oynamışlardı (Resim 10).
Resim 10 1780’ lerin abartılı saç tasarımlarına bir örnek12
12 a.g.e.
19
2.2.2 ‘Anglomani’ ve ‘Doğaya Dönüş’
Diğer eğilim, bu aşırılıklarla yüklü karnavalımsı kostümün aksine, ortaya çıkmış olan
‘İngiliz hayranlığı’nın etkisiyle yalınlaşan bir giyim tarzı olmuştu. Fransız İhtilali öncesinde
bile, Fransa’ da , İngiliz olan herşeye karşı bir heves oluşmuştu.. İngiltere’ ye ‘Özgürlüklerin
diyarı’ olarak bakılmaktaydı. Saray kostümlerinin aşırılığıyla belirgin biçimde tezat
oluşturarak, sıradan giyim basit ve kullanışlı olma eğilimindeydi. 1738’ de Antik Roma
harabelerinde yapılan kazılar, antikiteye duyulan bir hayranlık üzerine temellenen bir
“neoklasisizm” stilinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştı. Jean- Jacques Rousseau’ nun
“Doğaya Dönüş” konseptini de feyz alarak , Antik Yunan ve Roma’ ya karşı başlayan bu ilgi
Avrupa toplumunun değişmekte olan ideallerinin asıl temasını oluşturmuştu. Ve, bu durum,
18.y.y’ın ikinci yarısından 19.y.y. başlarına kadar Avrupalıların sanatına ve genel yaşam
tarzına egemen olmuştu.
Antik Yunan ve Roma stillerine duyulan bu ilginin yanısıra, Fransızlar çok fazla
kendilerine odaklanan ve metheden hallerinden bir parça uyanmışlar ve başka şeyler aramaya
başlamışlardı. Ve buldukları şey, moda anlamında her zaman kendilerinden etkilenmiş bir
ülke olan İngiltere olmuştu.
İngilizlerin kırsal alanlarda yürüyüş yapma alışkanlıkları ve açık hava aktiviteleri,
Fransızlar arasında da popüler olmaya başlamıştı. Bununla birlikte, fonksiyonel giyim, 1770’
lerde Fransız kadın giyiminde kendini göstermeye başladı. ‘Retroussee dans les poches’,
yapılan bu yürüyüşler ve açık hava aktivitelerinde popüler olan bir stildi (Resim 11). Bu stil,
sıradan insanların kasaba giysilerinden ve çalışma kıyafetlerinden türemişti. Daha sonra, bu
stil, eteğin kordonlarla tutulduğu, ‘robe a la polonaise’ stiline dönüşmüştü.
.
20
Resim 11 Jean-Baptiste Simeon Chardin tablosundan 1780’ lerdeki “Robe
retrousse dans les poches” giysi tipine bir örnek13
‘Robe a la polonaise’, 1770’ lerde iyice popüler oldu. Etek, ilmek yapılmış şeritlerle
tutuluyordu ve iç eteğin üzerinde, üç büyük drape öbeği oluşturuyordu. ‘Robe a la polonaise’
teriminin, 1772 yılında Polonya’nın, Avusturya, Prusya ve Rusya olarak üçe ayrılmasından
türemiş olduğu düşünülmektedir (Resim 12).
13 a.g.e.
21
Resim 12 “Robe a la polonaise” elbise (1780’ ler)14
Yalın giyime doğru olan bu eğilimi takiben, kadın kostümü, saray modası haricinde,
1770’ lerde daha az süslü hale geldi. Giysinin arka ortasından akan pliler, bel hizasında kadar
dikiliyordu ve bu giysiye de ‘robe a l’ anglaise’ denirdi (Resim 13). Bu giysi de, önden
kapanan bir elbise ve üst bedenin arkasına iliştirilen, bazen ‘pannier’siz olarak giyilen bir
etekten oluşmaktaydı.
14 a.g.e.
22
Resim 13 “ Robe a l’anglaise” (1780’ler )15
Marie Antoinette, Fransız Saray hayatına girişiyle birlikte, yeni bir soluk da getirmişti.
Giyinmek için saatler harcamak yerine, hizmetçileriyle birlikte gizlice kırlara kaçarak, orada
kasaba çobanları gibi giyinerek türlü oyunlar oynuyordu. Kraliçe, 1775 yılı civarında
‘chemise a la reine’ olarak anılmaya başlanan, basit, beyaz müslin bir kombinezondan oluşan
bu stili benimsemiştir ve pek çok Fransız ve hatta İngiliz kadınları da onun yolundan giderek
daha yalın bir giyim anlayışı benimsemiştir.Materyali ve konstrüksiyonu göz önüne
15 a.g.e.
23
alındığında ‘Chemise a la reine, Direktuvar Dönemi’ nin yüksek belli elbise tipine bir geçiş
olma özelliğindedir.
İngiltere’ de bu pastoral etki doğal olarak daha yoğun biçimde hissedilmiştir. En
azından erkekler, zor hava şartlarına uygun giysiler ve çamurlu yollara uyum sağlayacak
botlar giymişlerdir. Bazı kadınlar, yarı maskülen binici kıyafetlerini, gündüz kıyafetlerine
adapte etmişlerdir. Erkeklerin ceket ve yeleklerinin benzerleri üst olarak kullanılırken, etekler
yine hacimli fakat daha sade ve süssüz olarak kullanılmıştır. 1780 sonrasında geniş, hasır
şapkalar popüler olmuş ve ‘paillasses’ denilen keten ceketler kadınlar tarafından giyilmeye
başlanmıştır.
Rokoko’ nun dekoratif olarak en zirveye ulaştığı sıralarda, Avrupa Aristokrasisi de,
daha konforlu bir yaşam tarzı için, sıradan insanların giyimlerinden ipuçları aramaya doğru
yöneldi. Sıradan insanların fonksiyonel ceket ve etekleri, Aristokratik kadınların kostümlerini
etkiledi. Bu da, resmi okazyonlar dışında, daha yalın giyim tarzlarına doğru bir yönlenmeyi
beraberinde getirdi. ‘Casaquin’ ve ‘Caraco’ denilen, pratik kısa ceketler günlük giyimde
benimsendi ve elbiseler de bir miktar sadeleşti.
24
3. FRANSIZ DEVRİMİ DÖNEMİNDE KADIN GİYİMİ
Modern çağın en önemli toplumsal hareketlerinden biri olan Fransız Devrimi, yalnızca
1789-95 arasında Fransa’ da yaşanmış bir dizi olay değil, bütün Avrupa tarihine yön vermiş
bir harekettir. Bu dönemde giyimin nasıl etkilendiği, koşullar çerçevesinde ne gibi değişimler
geçirdiğini, toplumsal olaylardan nasıl izler taşıdığını ele almadan önce, Fransız Devrimi’ ni
hazırlayan koşullara ve ortaya çıkışına kısaca değinilecektir.
3.1. Fransız Devrimi’nin Nedenleri
Fransız Devrimi’nin oluşmasında, ekonomik nedenler kadar çeşitli siyasal, sosyal
nedenler ve birtakım dış etkenler de rol oynamıştır.
3.1.1. Siyasal ve Sosyal Nedenler
Fransa, 16. yüzyıldan beri, katı bir mutlakiyetle yönetiliyordu. İngiltere'de gelişen
aristokrasi-burjuvazi uzlaşması yerine Fransa'da egemen sınıf ve halk arasında giderek artan
bir uçurum vardı. Kral 14. Louis'nin ardından eski gücünü toparlayamayan monarşi, vergilerin
toplanması konusunda da İngiliz aristokrasisinden farklı bir yöntem izleyerek vergileri düşük
gelirli halktan toplamakta ısrar etti ve bu durum orta sınıf ve emekçi sınıfta krallık iktidarına
karşı büyük bir nefret yarattı.
İktidarın elinden kaymakta olduğunu anlayan, çöküş dönemine giren aristokrasinin
kiliseyle birlikte oluşturduğu ittifak, yeni gelişmeye başlayan burjuva ve ezilen emekçiler
üzerinde baskı unsuru olmaya devam ediyordu. Feodalizm sürecinin miyadını doldurmuş
siyasi, sosyal ve ekonomik bakış açısı, soyluların ve rahiplerin geniş imtiyazlara sahip olması,
zenginleşerek devlete vergi ödeyen burjuvaların siyasal haklar istemesi, hiçbir hakkı olmayan
ve en ağır işlerde çalışan köylülerin burjuva sınıfını desteklemeleri, bunda etkili olmuştur.
Burjuvazi geliştikçe, kendini halkın kurtarıcısı olarak göstermeye ve kendi ahlakını
yaratmaya başladı. Burjuvazinin aristokrasinin karşısına koyduğu bu ahlak, özellikle
Fransa'da felsefi düzlemde kendini akılcılıkla buldu. Aile yaşantısından iş ahlakına, sanat
anlayışından dünya görüşüne kadar kendisini kültürel olarak varetme çabasına giren burjuvazi
için aristokrasinin kültürü çürümüş, emek harcamayan, baskıcı bir grup seçkine has, eşitlikçi
olmayan bir kültürdü.
25
3.1.2. Ekonomik Nedenler
Fransız İhtilali'nin en önemli ve yakın nedeni, ekonomik durumun bozulmasıdır.
Bunun başlıca nedeni, Fransa'nın özellikle 18. yüzyılda katıldığı savaşlar ve devletin gereksiz
harcamalarıydı. Bu nedenle vergiler ağırlaştırılmış, halk geçim sıkıntısı çekmeye başlamıştır.
Maliyeyi düzeltmek amacıyla alınan tedbirler sonuç vermeyince Fransa Kralı 16. Louis,
Fransa'nın bir çeşit milli meclisi olan Etats-Genaraux 'yu toplantıya çağırarak gerekli
tedbirlerin alınmasını istedi (1789).
Bunun yanında, güçlenen burjuvaziye feodal ekonominin kalıpları dar gelmeye
başlamıştı. Feodal ekonomi içine kapalı bir yapı sergilerken, burjuvazi kendini tam da dışa
açık bir yapıda var etmiş; ticaret ve sömürgeler yardımıyla güçlenerek gelişmişti. Üstelik
aristokrasinin sırtını yasladığı kilisenin ekonomiye vurduğu köstek de gözardı edilemezdi.
Dolayısıyla burjuvazinin rönesansla başlayan gelişmesi artık aristokrasiyi ve feodal
ekonomiyi dört bir yandan baskılar hale gelmişti. Bu duruma İngiliz aristokrasisi gibi esnek
bakamayan Fransız aristokrasisi, gelişime ayak uydurmak ve değişmek yolunu tercih
etmemişti.
3.1.3. Fransız Aydınlarının Etkisi
18. yüzyılda Fransa'da birçok aydın yetişti. Aydınlar, Fransız İhtilâli'nin fikir yapısını
hazırladılar. Montesquieu (İran Mektupları ve Kanunların Ruhu Üzerine), Voltaire,
D’Alembert, Diderot ve Jean Jacques Rousseau (Toplumsal Sözleşme), yazdıkları eserlerde
Fransa'nın rejimini eleştirdiler, yeni çözüm yolları ileri sürdüler. Aydınların bu çalışmaları,
Fransa'da ihtilalin hazırlanmasını sağlamıştır. İngiltere'de Lutherci ve Kalvinci reformların
gelişi, din kurumunun sorgulanması yolunda burjuvaziye önemli adımlar attırmıştı.
Montesquieu halkın özgürlüğüne sahip çıkması gerektiğini savunmuştur. İngiltere'deki
gibi anayasal monarşi kurulmasını istemiştir.Voltaire,vicdan ve düşünce özgürlüğünden yana
olmuştur. Diderot,vergi eşitsizliği, özgürlük, adaletsizlik ve esaret kavramları üzerinde
durmuştur. Jean Jacques Rousseau, doğru ve geçerli yol olduğunu ileri sürerek, mutlakiyetin
yıkılması ve egemenliğin sadece halka ait olması gerektiğini belirtmiştir.
Eski rejim’i sarsan ekonomik ve toplumsal gelişmelerle birlikte yozlaşmış
mutlakiyetçi yönetime, ayrıcalıklara, baskı ve kısıtlamalara karşı tepkinin giderek güçlendiği
böyle bir ortamda, Aydınlanma düşünürlerinin yapıtlarında ifadesini bulan usçuluk, bilime
26
inanç, bireysel ve toplumsal hakları üstün tutma gibi ilkeler üzerinde yükselen milliyetçilik,
özgürlük ve eşitlik düşünceleri hızla yaygınlaşmıştı.
3.1.4. Dış Nedenler
1215'te ilan edilen Magna Carta'dan beri İngiltere'de halkın istekleri, kral tarafından
dikkate alınıyordu. 17. yüzyıldan itibaren de İngiltere'de Meşruti Krallık kesin olarak
yerleşmişti. Böylece kral, anayasada belirlenen yetkilerin dışına çıkamıyor ve halkın
temsilcilerinden oluşan bir meclis, ülke yönetimine katılıyordu. Bu durum Fransa'daki mutlak
krallığa alternatif olarak görülüyordu. Ayrıca Amerika'da yayınlanan İnsan Hakları Bildirisi,
Fransızları derinden etkilemiştir. Fransızlar, İngiltere ve Amerika'daki hakların kendilerine de
tanınmasını istemişler, bu da Fransız İhtilâli'nin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
3.2. Fransız Devrimi’ nin Ortaya Çıkışı
Etats – Generaux’ nun 5 Mayıs 1789’ daki toplantısı Fransa’ daki ancien regime’ in
(eski rejim) tüm siyasal ve toplumsal çelişkilerini açığa çıkardı. 1614’ ten beri ilk kez
toplanan bu organdan herkesin beklentisi değişikti. Kral, ülkenin ve kendisinin ekonomik
sorunlarının çözülmesini beklerken, ruhban sınıfı ve aristokrasi, halkın istediği reformları
engelleyebilecekleri umudundaydılar. Halk Meclisi Tiers Etats’nın memur, tüccar ve meslek
sahibi kesimi ise toplantıyı, şikayetlerini ve reform taleplerini dile getirebilecekleri bir fırsat
olarak görüyorlardı.
Bu çelişkili beklentiler, bir dizi siyasal bunalıma yol açtı. Etats – Generaux’da oy
verme yöntemi üzerine çıkan tartışmaların ardından, Tiers Etats halkın çoğunluğunu temsil
ettiğini savunarak, Haziran 1789’ da kendini Ulusal Meclis ilan etti. Temmuz 1789’ da
Kurucu Meclis adını alarak anayasayı değiştirmeye girişen Tiers Etats İngiltere’ dekine
benzeyen bir meşruti krallık istiyordu. Kralın Kurucu Meclisi dağıtmaya kalkışması üzerine,
Paris halkı 14 Temmuz’da ayaklanarak Bastille’ i ele geçirdi. Derebeylik kaldırıldı, soyluların
çoğu Fransa dışına kaçtı. 28 Ağustos 1789’ da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ilan edildi.
Kilise malları millileştirilerek satışa çıkarıldı. Kurucu Meclis iki yıl çalışarak yeni bir anayasa
hazırladı. 14 Eylül 1791’ de Fransa meşruti krallık rejimini kabul etti. Kurucu Meclis
dağılarak yerine yeni bir meclis seçildi. Yasama Meclisi adını alan bu organ ilk kez 1 Ekim
1791’ de toplandı.
27
Eylül 1792’ de Fransa’ da cumhuriyet ilan edildi. Ocak 1793’ te XVI. Louis idam
edildi. Fransa iç savaşa, Terör Dönemine ve komşularıyla bitmez tükenmez savaşlara
sürüklendi. Gene bu dönemde, devrimci düşünceler bütün Avrupa’ da yayıldı.
Terör Dönemi, 1795’ te kabul edilen yeni anayasa ile son buldu ve Direktuvar rejimine
geçildi.
3.3. Devrim Döneminde “Bir İdeolojik Propaganda Aracı Olarak Moda”
Ulus ekonomisindeki başarısızlık, Aristokrasi ve ayrıcalıklı kesim arasındaki artan
uyuşmazlık, vatandaşların büyük kısmının daha ayrıcalıklı olan sınıflara karşı duyduğu
memnuniyetsizlik ve ciddi bir yiyecek kıtlığı gibi pek çok neden, devrime ortam hazırlamıştı.
Moda, bu yeni dönemde, bir ideolojik propaganda aracı olarak benimsenmiş ve Devrimciler,
asi ruhlarını, alt sınıfların giyimlerini kendilerine uyarlayarak, kılık kıyafetleriyle ortaya
koymuşlardı
Devrimcilerin giyim kuşam tarzını, Aristokrasi ve zengin orta sınıfın giyim ve kuşam
tarzına karşı bir tepki olarak görmekteyiz. Fransız Devrimi’ nde, üç renk, beyaz, mavi ve
kırmızı milli renkler olarak kabul edilerek, 17 Temmuz 1789’ da Fransız bayrağını yarattı.
Beyaz renk, Krallığın sembolüydü, parlaklık ve zaferi sembolize ediyordu. Mavi, burjuva
ların; kırmızı ise devrimcilerin sembolüydü. Bu dönemde giysilere, bu üç ana renk hakim
olmuştu.
3.3.1. ‘Sans Culotte’ lar ( Donsuzlar- Baldırı Çıplaklar)
Devrimci ‘Sans Culotte’ lar, kadınlar ve erkekler olmak üzere Fransız Devrimi’ ne
damgasını vurmuş olan yoksul kişilerdir. Fransa’ da, özgürlüğe ve sadeliğe duyulan hayranlık
bu giysilerde kendini belli eder. Asaleti sembolize eden kısa pantolon ve ipek çorapların
yerine, devrimciler ‘sans-culottes’ olarak bilinen uzun pantolonlar giymişlerdi (Resim 14).
28
Resim 14 Paris’ li bir sans culotte (1792 tarihli bir karikatür)16
Fransız Devrimi sırasında işçiler tarafından benimsenen pantolon, pek de pahalı
olmayan giyim tarzlarının XIX. yüzyılda moda olmasına katkıda bulunmuş olabilir, pantolon
kentli gençler arasında da moda olmuştur ve Fransız Devrimi ile önemli bir siyasal anlam
kazanmıştır.
16 http://www.mtholyoke.edu/.../hist255/la/sansculotte
29
Resim 15 Paris’ te silahlı bir kadın sans culotte (1792 tarihli elle
renklendirilmiş bir oymabaskı)17
Bunun yanında, bir Devrim sempatizanı , ‘carmagnole’ denilen salaş bir ceket,
Fransızların ‘özgürlük timsali’ olarak kabul ettikleri kırmızı renkte ‘Frigya beresi’ ve
takunyalar giymişti. Bu bere devrimin simgesi olmuş, hatta XVI. Louis de, bu bereyi takarak,
devrime teminat vermek zorunda kalmış, 14 Temmuz 1790’ da Meclis tarafından hazırlanan
Anayasa’ ya sadakat yemininde bulunarak, halkın sağlığına kadeh kaldırmıştır. Kral yanlıları,
onun bu davranışını hiçbir zaman bağışlamamıştır.
‘Sans Culotte’ lar, şapka ve Frigya berelerine, üç renkli, örme bir kokart takıyorlardı.
O dönemde, bunların kullanımı o kadar yaygındı ki, kokartları yapan ve satanlar kısa sürede
zengin olmuşlardı.
17 Richard Sennett. Ten ve Taş. Çev. Tuncay Birkan.(1. b.). İstanbul: Metis Yayınları, 2002.
30
3.3.2. Devrim Döneminde Sadeleşen Giyim ve Ortaya Çıkan Çeşitli Giyim Biçimleri
Devrim döneminde, devrim sempatizanı kadınlar, gevşek, özensiz, vücudu sıkıca
sarmayan elbiseler giyiyorlardı. Etekler yine boldu, ancak, içeriden herhangi bir şeyle
desteklenmiyor, sadece iç etek ile kabartılıyordu. Etek boyları biraz kısalmıştı ve daha çok o
dönemin modası olan çizgili kumaşlar kullanılıyordu. Ayaklarına ise, bağcıklı potinler, düz
topuksuz ayakkabılar giyiyorlardı. Peruk tamamıyla kalkmıştı, düz saçlar serbestçe omuz
üzerine bırakılıyor ya da ensede sade bir biçimde toplanıyordu. Yüksek, dar tepeli şapkalar,
tüyler ve fiyonklarla süslenerek, ince plili ketenden bir başlığın üzerine takılıyordu.
Devrim ile birlikte şatafatlı giyim tarzı sona erdi. Bu devrim, tüm geçmişi yıkmayı,
gelenekleri, inançları ve toplumsal sınıf ayrılıklarını ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Korku
ve sertliğin hüküm sürdüğü bir evreye girilmişti. Sertlik, kıyafetlere de yansımıştı. Giyimin
ana çizgilerinde ideolojik akımların etkileri görülmekteydi. Aristokrat giyim anlayışının
süslenme, zariflik ve asalet simgelerine dayanan giyim tarzı artık yerini burjuva anlayışının
sade ve pratik olan giyim tarzına bırakmaya başlamıştı.
Devrim döneminde, kısa bir süreliğine de olsa, yaşam da sadeleşmişti. Kostümde de,
anahtar kelime ‘sadelik’ idi ve koyu renkler, daha ucuz malzemeler ve özellikle de
pamuklular, önceki dönemin ipek, kadife, dantel, kurdela gibi lüks materyallerin yerini
almıştı. Bütün teori, tüm sınıfların, birbirine karışmış olduğu ve giysilerde de bunun bir
yansıması olarak eşitliğin kabul edileceğiydi. Pek çok varlıklı insan da, yalın bir kılık kıyafeti
benimsemek durumunda kaldı. Hükümetlerin birbiri ardına hızla değiştiği bu sıcak günlerde,
onsuz gözükmek tehlikeli olacağından, üç renkli nasyonel kokart, her kostümde göze
çarpmaktaydı.
1789-1793 yılları arasında, kadın giyiminde belirgin bir değişim
gözlemlenememektedir. Pannier’ lerin yerini daha düz hatlar ve İngiliz etkisi ile ortaya çıkmış
olan maskülen tip giysiler almıştır. Kadınlar sadeliğin yanında konfora da önem vermeye
başlamışlar, giysilerdeki süslemeler de mümkün olduğunca az kullanılmıştır. Giysilerin
pamuklu kumaşlarına, devrim sembollerinden veya kırmızı, beyaz ve mavi renkli çizgili
baskılar yapılmıştı. Giyenin vatanseverliğini simgeleyen, yine aynı üç renkten, çiçekler de
kalbin üzerine gelecek şekilde yerleştiriliyordu. Erkekler, kısa bir ceket, altına da bugün
31
giyilen pantolonun ilk biçimini giyiyorlardı. Kırmızı boyun atkısı ve bere ihtilal sırasında
erkeklerde görülen en önemli aksesuarlardı. Artık kurdeleler, işlemeler, işlevi olmayan
düğmeler, ipekli veya altın sırmadan yapılan şeritler erkek kıyafetinde görülmüyordu. Yüksek
ve dik yakalı ceket, dar pantolon ve botlarla tam bir ağırbaşlılık içindeydiler. Aslında bir
anlamda, bu dönemde modern erkeğin giyim tarzının ilk temelleri atılmış oldu.
Resim 16 Devrim döneminin sadeleşen kostümüne bir örnek:1790’ larda
giyilen ceket ve etek18
Resim 16’da görülen, 1790’ larda giyilmiş olan bu ceket ve etek, Devrim ile birlikte,
saf ipeklerin yerine, basit pamukluların tercih edildiği dönem giysilerine bir örnektir. Etek,
ince pamuğun, yüksek bir keten kalitesiyle dokunduğu, ‘linon’ adı verilen bir kumaştan
yapılmıştır. Bu kumaşın hafifliği ve transparanlığı çok hoşa gitmiş ve ince pamuklu bezler,
müslin ve tülbent gibi benzer materyaller de çok rağbet görür olmuştu. Üstteki ceket ise, o
18 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
32
dönemde oldukça popüler olan, erkeklerin binicilik ve seyahat ceketleri olan ‘redingot’ un,
klapalı bir yakayla birlikte uyarlanmış halidir.
Devrimin ilk zamanları ve özellikle de Terör Dönemi boyunca, lüks kıyafetler içinde
Paris sokaklarında görünmek tehlikeliydi. Sadece giysilerin kesimi değil, materyali de daha
sade idi. İngiltere’ de ise bu dönemde, yalnızca hükümetin istikrarlı durumundan değil,
İngiliz’ lerin kırsal alan alışkanlıklarından dolayı ve Fransızlara kıyasla daha az cafcaflı
giysiler giyiyor olmalarından ötürü, fazla belirgin bir değişim olmamıştı. Aslında bir bakıma,
Fransız Devrimi, Fransa da dahil, İngiliz stillerinin zaferiyle sonuçlanmıştı.
1789’da, Fransız Devrimi, giyimde estetik olarak, çok büyük bir değişim başlatmıştı
ve favori kumaş olan saf ipeğin yerini, pamuklular almıştı. Aşırı ve parlak renkli ipek giysiler
giymeye devam etmiş olanlara Devrim düşmanları olarak bakılmıştı. Yalın İngiliz
zevklerinden türemiş olan ve sonra frak ceket ve pantolondan oluşan bir stile doğru evrilmiş
olan bu stil, daha sonra, 19.y.y.’ ın modern vatandaşı tarafından giyilir olmuştu (Resim 17).
Resim 17 Devrim Dönemi’ nin sadeleşen giyim tarzına bir örnek olarak kadın ve
erkek kostümleri19
19 a.g.e
33
Yine de, 1789’ da herşey bütünüyle değişmiş değildir. Devrim sırasında, değişmekte
olan politik durumu yansıtan, birbiri ardına beliren pek çok yeni stil belirmiştir. Fakat, ‘Habit
a la Française’ gibi geleneksel giyim- kuşam, hala resmi saray kostümü olarak giyilmekteydi.
Devrim Dönemi süresince, yeni ve eski stillerin birbirine karışmış olduğunu görmekteyiz.
3.3.3. Kaotik Sosyal Durum ve Giyime Yansımaları
Kaotik sosyal durum, kimi zaman egzantrik moda akımları yaratmıştır. Fransız
gençleri sıradışı, uçarı ve radikal stillere kucak açmıştır. ‘Terör Dönemi’ sırasında,
kendilerine ‘Muscadins’ adını takmış olan bir grup genç karşı devrimci, yeni düzene karşı
çıkarak, geniş klapalı, egzantrik siyah ceketler giyinmişler ve geniş kravatlar takmışlardı.
Benzer bir tuhaf yapı sergileyen, ‘Incroyables’ adlı grup da Direktuvar Dönemi’ nde ortaya
çıkmıştır. Son derece yüksek olan yakaları, onların stillerini karakterize etmekteydi; geriye
doğru katlanmış geniş klapaları olan çok süslü yelekler, külot pantolonlar giymişler, geniş
kravatlar takmışlardı. Bu grubun dişi versiyonu diyebileceğimiz, ‘Merveilleuses’ olarak
bilinen grup da, Rokoko Dönemi modasından çok farklı olarak, son derece ince ve yarı
saydam elbiseler giymişler, ne bir korse ne de pannier kullanmışlardır (Resim 18).
Resim 18 ‘Incroyables’ ve‘Merveilleuses’20
20 http://www.mtholyoke.edu/.../hist255/la/incroyables
34
Fransız İhtilali geliştikçe, zamanın filozofisi ve sosyal yapısından, devrimci
politikalarından etkilenen farklı stiller benimsenir. Örneğin 1790’ lı yılların başlarında; İngiliz
ya da “erkek terzisi” stili favoriydi, ki bu da anayasal monarşiye dair ipuçları taşıyordu. 1792
‘Terör Dönemi’ süresince koyu renklerde düz elbiselerin olduğu net bir moda hakim olmuştu;
fakat Direktuvar Dönemi başlar başlamaz Fransız modası yine Yunan, Roma veya Tahiti
stilleri gibi tarzları denemeye devam etmişti. Pseudo Yunan görünümü, 1790’ ların Avrupa’
sında benimsenmiş olan en popüler stil olarak yerini almıştır
3.4. Direktuvar Dönemi ve “Robe en Chemise”
Direktuvar Dönemi, yani 1795’ ten sonra, Hükümet biraz daha istikrarlı hale
gelmesiyle birlikte Paris’ liler, Devrim’ in ilk birkaç yılı boyunca kendilerine dayatılmış olan
sade hayata karşı bir protesto olarak, tekrar neşeli ve coşkulu hayatlarına doğru bir dönüş
yaptılar. Dansetmeye, açık havada müziğin tadını çıkarmaya başladılar.Bu dönem büyük bir
serbestlik dönemi idi. Kadınlar, sanki, namus ve ahlaka dair ne varsa bir kenara koymuşlardı.
18.yüzyıl’ın sonlarına doğru, Antik Yunan ve Roma’ ya duyulan ilgiyle beslenerek, İngiliz
hayranlığı ve ‘Doğaya Dönüş’ konseptiyle şekillenen bu yeni bilinç beraberinde, kadın
giyimine, ‘Robe en chemise’ denilen, daha ziyade bir iç çamaşırı gibi görünen ‘kombinezon-
elbiseler’i getirmiştir (Resim 19). Bu giysinin yalınlığı, bir önceki dönemin teferruatlı Rokoko
giysileriyle, çarpıcı bir biçimde kontrast oluşturmaktaydı. Yüksek bir bel çizgisi olan ve tek
parçadan oluşan bu elbiselerin silindirik bir silüeti vardı. Bunlar beyaz müslin, patiska veya
basma gibi yarı-saydam kumaşlardan yapılmış, robadan, ayaklara kadar uzanan, ince
elbiselerdi. Göğsün hemen altından başlayacak şekilde yükselen bel çizgisi ile belirgin bu stil,
yüzyılın sonuna doğru İngiltere’ de de görülmeye başlanmıştı, ancak, Fransa’ da giyilen
transparan elbiseler İngiltere’ de popüler olmadılar.
35
Resim 19 Beyaz pamuklu müslinden “chemise” elbise (1802)21
Bu tip elbise, aynı zamanda, o zamana değin görülmüş giysilerden daha fazla, bedeni
açığa çıkarıyordu, ki bu da kadın bedeninin, modern ve ilerici bir anlayışla kavranmasının bir
sonucu olarak görülebilir. Marie Antoinette de, daha once de bahsettiğimiz gibi, devrim
öncesinde, ‘Chemise a la reine’ olarak da adlandırılan, bu elbisenin bir benzerini giymişti.
Genelde transparan olduklarından içlerine beyaz ya da pembe renkte çoraplar giyilirdi. Hatta
bazen Antik Yunan heykellerindeki giysilerin kıvrımlarını andıracak gibi vücuda yapışık
durması için kumaşları nemlendirilirdi. Bu elbiselerin altına topuksuz terlikler giyiliyordu.
Saçlar da benzer bir yaklaşımla sadeleştirilmişti ancak saça yerleştirilen deve kuşu tüyleri
gündüz vakitlerinde dahi kullanılıyordu ki bu moda da İngiltere’ ye sıçramıştı. Eski Rejim’ in
nakışlı ceketleri, sırmalı elbiseleri, pudralı saçları, perukaları ve özenle hazırlanmış başlıkları
kullanılmaz olmuştu. “Doğaya Dönüş” dönemin çığlığıydı.
21 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
36
18. yüzyıl sonlarından, 19. yüzyılın başlarına doğru, kadın kostümünde, geniş ve
hacimli etek biçiminden, Yunan sütunları formunu anımsatan, bu silindirik ‘Ampir’ stiline
doğru meydana gelen bu dönüşümün bir sonucu da, daha önce elbisenin içerisinde yer alan
ceplerin doğal olarak ortadan kalkması olmuştu. Bunun yerine kadınlar ‘reticule’ denilen
küçük el çantaları taşımaya başlamışlardı (Resim 20).
Resim 20 ‘Reticule’ denilen küçük el çantalarına örnek22
Dekoratif Rokoko’ dan, ‘Neoklasisizm’ in yalınlığına doğru meydana gelmiş olan bu
değişim aslında moda tarihinin en çarpıcı değişimlerinden biri olmuştur. Çünkü, katmanlı
giysilerinin ve aksesuarlarının ağırlığını yüklenerek büyümüş olan kadınlar, yaşamlarını hafif
pamuklular ve müslinlerle sonlandırmışlardır.
3.5. Fransız Devrimi Dönemini Takiben Ekonomik Durum ve Giyim
1789 Fransız Devrimi, geleneksel sosyal hiyerarşinin çöküşünü ve Fransız toplumunu
19. yüzyıl boyunca karakterize edecek olan, varlıklı burjuvazinin yükselişini de beraberinde
getirmiştir. Devrim sonrası, Burjuva sınıfı, gücü elinde tutarak zenginleşmiş, savundukları
sade giyim tarzını bırakarak, kısa zamanda eski moda hiyerarşisine geri dönmüşlerdi. Ancak,
yoksul sınıf bundan tabii ki hoşlanmıyordu, çünkü onlar için değişen pek bir şey yoktu.
22 a.g.e.
37
‘Robe en chemise’ denilen bu elbiseler, gelişmekte olan bu yeni estetik bilincin ve
Fransa’ nın devrim sonrası değerlerinin bir sembolü niteliğindeydi. Ancak, Avrupa kışları,
elbisenin bu ince materyali için çok soğuktu, böylece omuzlara dolanan kaşmir şallar
kullanılmaya başlanmıştı. Hindistan’ ın Keşmir eyaletinden gelen bu kaşmir şalların,
Napolyon’ un 1799 yılında Mısır Seferi sonrasında, bunları Fransa’ ya getirmesiyle moda
olduğu söylenmektedir. Egzotik desenleri ve çok renklilikleri ile bu şallar, sade gömlek-
elbiseler ile giyilen aksesuvarlar olarak son derece popüler olmuşlardı. İngiltere ile yapılan
savaş sonucunda, Keşmir’ den gelen bu şalların ithalatı zorlaşınca, Fransızlar benzer şalları
kendileri ithal etmeye başlamışlardı.İngilizler de, Paisley’ de imitasyon kaşmir şallar
üretmeye başladılar. Bu şallar, modayı takip eden bir bayanın gardrobunun olmazsa olmaz
elemanı haline gelmişti (Resim 21).
Resim 21 Müslin gece elbisesi ve kaşmir şal (1800)23
Buna ilave olarak, ‘Spencer’ ve ‘Redingote’ gibi pratik, terzi yapımı İngiliz giyim
elemanları da soğuktan korumanın yanısıra, dekoratif özellikleri bakımından da değerliydiler.
23a.g.e.
38
Bu dış giyim elemanları, askeri kuvvetlerin gücünü vurgulamak adına cesur tasarımlar
benimsemiş olan, Napolyon Dönemi askeri üniformalarından kuvvetli izler taşıyordu. Ellerin
bir kısmını da kaplayacak uzunlukta, oturan kolları olan bu kısa, İngiliz stili ceket ‘Spencer’
1790’ lardan, 1820’ lere kadar oldukça popülerdi (Resim 22). Başlangıçta, bir erkek giyim
elemanı olarak tasarlanmış olan bu giysi kısa bir süre sonra kadın giyiminde yerini almıştı.
İngilizce’de aslı ‘riding coat’ (binicilik ceketi) olarak geçen, İngiliz Aristokratlarınca
binicilikte kullanılan bir giyim elemanı olan bu ceket, Fransızca’ ya ‘redingote’ olarak geçmiş
ve 18. yüzyıl sonlarında çok yaygın olarak kullanılmıştır (Resim 23).
Resim 22 Kadının üzerindeki 1815’ lerde giyilen ‘Spencer’ ceket24
24 a.g.e.
39
Resim 23 Beyaz pamuklu kumaştan ‘redingot’ (1815)25
18. yüzyıl sonlarında, Fransa’da, kadın giyimi, erkeklerin fonksiyonel ve pratik
stillerinden ve askeri giysilerden oldukça etkilenmişti. Fakat bu eğilim kısa süreli olmuştu. 19.
yüzyılın geri kalan kısmı, feminen formların egemen olduğu, kadın modasının pek
fonksiyonel bir özelliğinin olmadığı bir dönem olmuştur.
Bu bilgiler ışığında, devrim sonrası saray kesimi ve üst-orta sınıf giysilerine
baktığımızda, çok kısa süren bir sadelik döneminden sonra giysilerin, devrimin etkisinden
kurtularak yalnızca biçim ve stil değiştirerek eski ihtişamlı günlerine döndüklerini görürüz.
3.6. Devrimin Mirası
İnsan hakları, halk egemenliği ve bu iki ilkenin evrensel olarak uygulanabilirliği gibi
Fransız Devrimi’ nin çağımıza mirası olan düşünceler, modern kültür tarihini de önemli
ölçüde belirlemiştir.
25 a.g.e.
40
“Cumhuriyet yönetimi, ulusal bağımsızlık, ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ ilkeleri,
Avrupa’ ya ve dünyaya 1789 Fransız Devrimi’yle yayılmıştır. Buna karşın, sanayileşme yeni
başladığı ve örgütlenmiş bir işçi sınıfı olmadığı için, Devrim, burjuvazinin egemenliği altına
girmiş; yoksul kesim için değişen pek birşey olmamıştır. Yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik
devam etmiştir. İlk çağın köleliği ve orta çağın serflik düzeni ortadan kalkmış, ancak, bunun
yerini sanayi kapitalizminin getirdiği ‘ücretli kölelik düzeni’ almıştır”.26
Bunun yanında, Fransız Devrimi’ yle gelen yasalar kadınları bir hayli geriletmiştir ve
devrim süresince güçlü bir feminist hareket çıkmış olmasına rağmen kadınlar başarılı
olamamıştır. Devrim, erkeklerin haklarını artırmış ama kadınları dışarıda bırakmıştır. 1804’ te
Napolyon rejimi altında yürürlüğe giren Fransız Medeni Kanunu, kadınlara yönelik devrim
mirası tutumlarla birleşmiştir. Bu kanun, kadınları neredeyse bütün medeni haklardan
mahrum etmiştir.
3.7. Fransız Devrimi Sonrasında Napolyon ve Ekonomiyi Canlandırma Girişimleri
Devrimi takiben, ‘Anglomani’ dalgasıyla birlikte, pahalı ipek kumaşların yerini,
İngiliz pamuklu kumaşların almasının sonucu olarak, Fransız ekonomisinin önemli bir gücü
olan, Lyons’ daki ipek endüstrisi ciddi bir krizin eşiğine gelmişti. Endüstriyi canlandırmak
adına, Napolyon, İngiltere’ den ithal edilecek ürünlere gümrük vergisi uygulamak ve halkın,
İngiliz müslin kumaşını giymesine yasak getirmek gibi önlemler almaya çalıştı. Fakat bunlar,
akışı değiştirmeye yetmemişti. 1804’ te, İmparator olarak tahta çıkmasıyla birlikte, Napolyon,
giyimi bir politik araç olarak kullanmaya başladı. Resmi törenlerde, hem kadınların hem
erkeklerin ipek giysiler giymesini öngören bir yasa tasarısı çıkardı ve devrim öncesi dönemin
saray elbisesi stilini yeniden canlandırmakta başarılı oldu (Resim 24).
26 http://www.marksist.com/MT/MehmetSinan Gelecek Sosyalizmindir.htm
41
Resim 24 İpekli ‘resmi elbise’ (1805)27
Napolyon, Fransa’ yı tekrar modanın öncüsü konumuna getirmek istiyordu. Fransız
Devrimi boyunca, tekstil endüstrisi iyi durumda değildi ve İngiltere’ de olduğu gibi tekstil
makineleri kullanımı da yoktu. Napolyon, İngiliz tekstil ürünlerinin ihracatını durdurarak
Valenciennes dantel endüstrisini canlandırmayı başardı; bu sayede tül ve batist gibi kumaşlar
orada üretilebilecekti.
27 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
42
Napolyon’ un tahta çıkma töreninde, ressam Jacques-Louis David’in çok bilinen
tablosunda resmettiği gibi, İmparatoriçe Josephine’ in giydiği bu resmi ipek elbise, ‘Ampir
Dönemi’ nin tipik stilini yansıtmaktadır (Resim 25). Kadınların daha fazla kumaş satın
almaları için, Napolyon, sarayda aynı elbisenin birden fazla giyilmesini yasakladı. Ekstra
kumaş gerektiren kuyruklar tekrar kullanılmaya başlandı. Bonaparte, tekstil ekonomisinin
canlandırılmasında erkeklerin rolünü de unutmadı; resmi okazyonlarda askeri bürokratların
beyaz saten pantolonlar giymelerini sağladı.
Resim 25 Jacques-Louis David’in 1804 tarihinde İmparator Napolyon I’in
kutsanma ve İmparatoriçe Josephine’ in taç giyme törenini resmettiği tablosu ( 1805-1807)28
3.8. Saray Giysilerinde ‘Lüks’ e Dönüş
Bonaparte, Fransız ekonomisini ‘moda’ aracılığıyla geliştirmek gibi eski bir geleneği
takip ediyordu. İmparatoriçe Josephine, çok büyük bir moda lideriydi. İmparatoriçe’ nin,
yukarıdaki resimde de gözüken kürk astarlı kadife saray kuyruğu, Fransız sarayının lükse
28 a.g.e.
43
düşkünlüğünü ve otoritesini sembolize eder. Bunun yanında Devrim ideolijisinin nasıl geride
bırakıldığını da göstermesi bakımından önemlidir. Bu “Saray kuyruğu” stili, uzun bir süre
Avrupa saray kıyafetlerinin standart bir parçası olarak kalmıştır.
1802 yılında, İngiltere ve Fransa arasındaki düşmanlık bir süre durulmuş gibi gözükse
de, barış kısa ömürlü olmuştu ve sonraki on iki yıl boyunca Fransa ve İngiltere birbirlerinden
ayrı durdular. Napolyon’ un 1814’ te ilk kez tahttan çekilmesinin ardından, İngiliz kadınlar
Paris’ e akın ettiklerinde , İngiliz ve Fransız modalarının birbirlerinden gözle görülür biçimde
ayrıldığını farketmişlerdi. Fransız kadınlar hala beyaz renkte giyiniyorlardı ancak etek,
bileklere kadar dümdüz inmek yerine, etek ucuna doğru hafifçe açılıtordu. Diğer taraftan
İngiliz kostümü, örneğin kabarık kollar gibi Elizabeth Dönemi elemanları ile, romantik bir
görünüm almaya başlamıştı. Bu yüzleşmenin sonucu ise İngiliz kadınlarının hemen kendi
‘ada’ya özgü, tecrit edilmiş modalarına veda ederek, Fransız modasını benimsemeleri
olmuştu.
19. yüzyıl’ ın ilk onyılı boyunca, kadın giyiminin ana hatlarında çarpıcı bir değişim
olmamış, fakat etek boyları 1810’ dan sonra kısalmıştı. ‘Brassiere’ (sutyen) ve kemik
desteksiz, yumuşak korseler gibi iç giyim elemanları, tekrar kullanılmaya başlanmıştı.
Pamuklu kumaşların yerine, tekrar ipekliler tercih edilir olmuş; süslemeler ve parlak renkler
de aynı şekilde geri dönmüşlerdi.
1820’li yılların ortalarında, yaklaşık bir çeyrek asırdır yüksek olan bel çizgisi normal
pozisyonuna geri dönmüştü ve yeni stilin önemli bir özelliği olarak daha ince beller arzu
edildiğinden, korse tekrar kadın giyiminin gerekli bir elemanı haline gelmişti. Korse ile sıkıca
bağlanmış bedenlerin etkisi, eteğin genişletilerek, kolların da şişirilmesiyle iyice
pekiştirilmişti. Bu dönemde, Romantik Hareket’ in etkilerinin çok belirgin olarak
gözlemleyebiliyoruz.
44
4. XIX. YÜZYILDA SANAYİLEŞMENİN TOPLUMSAL YAŞAMDA ARTAN
ETKİSİ ve GİYİME YANSIMALARI
Bu yıllarda, yapılmış olan icatlar üretime, çalışma ve yaşam biçimine belirgin bir
şekilde yansımaya; makineleşme ve yeni enerji kaynakları, üretim kapasitesini arttırarak,
toplumu çok köklü bir biçimde dönüştürmeye başlamıştır. 18. yüzyıl sonlarına doğru
ezeli rakibi İngiltere’ nin gerisinde kalmış olan Fransa’ da endüstriyel gelişim, İngiltere’
de olduğu gibi seri bir şekilde gelişememişse de, 1830’ lardan sonra muntazaman
ilerlemiştir.
Avrupa, fason üretimden makineleşmeye, teknolojik yeniliklerden işin
örgütlenmesine kadar birçok alanda İngiltere örneğini izledi. “Ancak, İngiltere’ nin
tekelci tutumu ve Fransız Devrimi savaşları sırasında Avrupa ile ticaretinin, Kıta
Ablukası yüzünden önemli ölçüde kesilmiş olmasından dolayı İngiltere’ deki gelişmeler
kara Avrupa’ sına geç ulaştı. İngiltere’ nin ardından ilk sanayileşen ülke Belçika oldu,
onu Fransa, İsviçre ve Almanya izledi. Fransa, dokuma ve öteki hafif sanayi dallarındaki
üstünlüğünü kullandı”.28
4.1. Giysinin Yükselişi (1825-1850 Romantik Dönem)
Bu dönemde hem kadın, hem de erkek giysileri, dikiş makinasının icadına, kalıp
kitapları ve giysi kesimi metotlarının yaygınlaşmasına bağlı olarak, daha kompleks bir
yapıya bürünmüşlerdi. Sanayicilerin elde ettiği kar oranı arttıkça, rekabet kaçınılmaz
olmuş ve giysi imalatçıları arasında apansız bir yarış başlamıştır. İmalatçılar, ürünlerini
daha fazla süsleme, plise ve başka dikiş teknikleri ile donatarak cazibeli kılma çabasına
girmişlerdi. Sonuç, 19. yüzyılda modaya uygun kadın giysisinin aşırı süslü bir hal alması
olmuştu.
28 Ana Britannica. İstanbul: Ana Yayıncılık A. Ş. , 1986. 2. cilt, 3.
45
Romantik Akım, öncelikle 18. yüzyıl usçuluğuna bir tepkiydi. Devrimle birlikte,
Aydınlanma Usçuluğunun baskı altında tuttuğu duyguları serbest bırakmaya, gerçeğin
dile getirilmesine ve yalınlığa karşı içtenlikli bir istek doğmuştu. Bu dönemin giysileri de,
hayalgücünü ve romantik dürtüleri harekete geçiren ve egzotik, tarihsel beğenileri
besleyen ‘Romantisisizm’ den kuvvetli izler taşır. Dönemin ideal kadın imajı incelikli ve
melankoliktir. Bunun yanında ‘solgun’ görünmek arzu edilen bir özellik olmuştu.
Romantik Dönem’ de, baskı teknikleri de süratle gelişti. Önceden sadece ipek
dokuma ile meydana getirilmesi mümkün olan çok renkli desenler, artık, daha ucuz bir
yöntem olan baskı ile yaratılabiliyordu. 1834 yılında, ‘Perrotine’ baskı yöntemi icat edildi
ve bu sayede ayrıntılı floral desenlerin seri üretimi, düşük fiyatlarla yapılabiliyordu.
Küçük desenli, baskı kumaşlar, hem makul fiyatlarıyla, hem de herhangi bir leke veya
dikim hatasını gayet iyi bir şekilde sakladıkları için oldukça popülerlerdi (Resim 26).
Resim 26 Perotin baskı yöntemi ile üretilmiş desenli kumaş örneği29
29 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
46
Gelişme ve ilerlemelerin seyriyle tezat oluşturarak, fonksiyonel olmaktan çok
uzak bir görünüm alan kadın giysisi, bu dönemde kadına biçilmiş olan ‘rolsüzlüğü’ iyi bir
şekilde yansıtmaktadır. Etekler yere kadar iniyor; giyilen çok sayıda iç etek de, kadının
hareket fonksiyonlarını iyice kısıtlıyordu. Süslemeler incelikli ve komplikeydi.
Giysi imalatındaki artan verimin bir başka sonucu da, yoksul insanların giyiminin
daha iyi bir duruma gelmesiydi. Önceki dönemlerin paçavralarının yerini, ucuza mal
edilen seri üretim iş kıyafetleri alıyordu. Orta sınıf mensupları, temiz basit giysilerden
daha fazlasını alabilmeye ve ‘moda’ya aktif olarak katılmaya başlamışlardı.
4.2. Sanayileşme ve İcatların Sosyo-Ekonomik Etkileri
İlk bölümde dökümü yapılmış olan icatların en önemli sonucu, domestik olarak
yapılan tekstilin yerini aşamalı olarak fabrika üretimine bırakması olmuştu. Bu aynı
zamanda dünyadaki çalışma düzeninde muazzam bir değişim demekti; domestik sistem
geride kalmış, fabrika sistemi hakim duruma gelmişti.
Bu mucitlerin makinaları ve yeni enerji kaynakları, üretim kapasitesini arttırarak,
toplumu çok köklü bir biçimde dönüştürdü. Kırsal, ziraate dayalı bir yaşamdan, kent
hayatına yapılan bu geçiş, endüstriyelleşmenin ötesinde bir ‘devrim’ tabirinin de
eklenmesini haklı kılar. Endüstriyel Devrim bir ‘devrim’ olarak anılır, çünkü toplumu
hem çok belirgin, hem de hızlı bir şekilde değiştirmiştir.
Kısa vadede gözlemlenmiş olan en belirgin değişimler, üretimin doğasında
meydana gelmişti. Yani neyin, nerede ve nasıl üretildiği. Evlerde veya küçük atölyelerde
üretilegelen mallar, fabrikalarda üretilmeye başlanmıştı. Üretim ve teknik verimlilik,
bilimsel ve pratik bilginin, üretim aşamasına uygulanışıyla, çarpıcı biçimde artmıştı.
Endüstriyel Devrim, iş bulmak için, kırsal alanlardan şehirlere göç eden insanlarla, üretim
merkezlerinin bulunduğu kentlerin hızlı bir şekilde büyümesine neden olmuştu.
Sanayileşme öncesi İngiltere’ sinde, nüfusun ¾’ ünden fazlası küçük kasabalarda
47
yaşamaktayken, 19. yüzyıl’ ın ortalarına gelindiğinde, İngiltere nüfusunun yarısı
kentlerde yaşar olmuştu.
Yüksek üretim kapasitesi olan bu yeni makinalar, büyük fabrikaları doldurmaya
başlamıştı. Kısa sürede, İngiltere, dünyanın pek çok ülkesine kumaş sağlar hale gelmişti.
İşçi başına düşen verimliliğin artışı da çok çarpıcı bir sonuçtur. Tek bir dokumacının
yaptığı iş, makineleşme ile birlikte katlanarak artmıştır.Geleneksel üretim yapan
dokumacılar, makineleşen kumaş üretimi ile yarışamaz olmuşlardı. Bu da, yeni makinalar
ortaya çıktıkça, işçilerin kimi zaman işlerini kaybetmeleriyle sonuçlanmıştı.
Endüstriyel Devrim, uzun vadede, endüstriyelleşen toplumlarda çoğu insan için
ekonomik gelişme sağlamıştır. Özellikle toplumun orta ve üst sınıfları, daha varlıklı ve
sağlıklı hale gelmişlerdir.
Sanayi Devrimi, başta İngiltere olmak üzere yaşandığı tüm ülkelerde yalnızca
ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal, siyasal ve kültürel yapıyı da değiştirmiştir. Bir
yandan teknolojik yeniliklerle beslenirken, bir yandan da yoğun bir emek sömürüsüne
dayanmıştır. Örneğin İngiltere’ de kırsal alanlardan kentlere göç eden halkın ücret
gelirleri eskisine gore artarken, yüksek fiyatlar ve işsizlikle belirlenen gerçek ücretler çok
düşüktü. Kadın ve çocuk işçiler ile küçük işletmelerde ve el dokumacılığı gibi ölmeye
yüz tutmuş işlerde çalışanlar en kötü durumdaydılar. Kentlerin alt yapısı kırdan göç
karşısında yetersizdi. Büyük bir konut sorunu vardı. Bu olumsuzlukları, gelişen sanayi
burjuvazisi değil, işçi sınıfı göğüslüyordu.
Fransa, İngiltere’ ye göre daha yavaş ve daha eksik bir sanayileşme geçirdi.
Fransız Devrimi’ nin ve izleyen Napolyon Savaşları’ nın yol açtığı siyasal belirsizlik
ortamı, yeni buluşlara yatırım yapmanın önünde engeldi. Gene de 1848’ e gelindiğinde,
Fransa artık bir sanayi ülkesiydi, ancak gösterdiği büyük gelişmeye karşın hala İngiltere’
nin arkasından geliyordu.
48
4.3. Sanayileşmenin Toplumsal Sınıfların Yaşamları ve Giyimleri Üzerindeki
Etkileri
Demiryolu, 1830 yılından itibaren İngiltere’ de sanayileşmenin itici gücü haline
geldi. Kentler arası iletişim artık kolaylaşmıştı. Bilgi akışı, kentler arası, ülkeler arası bir
boyuta çıkmıştır. Coğrafi boyutlar küçülmüş, kültürlerin birbirlerini etkileme alanları
genişlemiştir. Moda artık tek bir ülkenin sınırları içerisinde kalamazdı. Yayılmaya ve
yaygınlaşmaya başlamıştı.
19. yüzyılın ikinci yarısında, demiryolları ve buharlı gemiler ile toplu taşımanın
ortaya çıkışı ve ilki 1851’ de Londra’ da düzenlenmiş olan uluslararası fuarlar ile
‘uluslararası ticaret, ağı, emsalsiz bir ilerleme sağlamıştı. ‘Moda’ uğraşı, nüfusun daha
büyük bir kısmı tarafından paylaşılır olmuş; trendler, daha alt sosyal sınıflara bile ulaşır
hale gelmişti. 1850’ lerde, Fransa’ da ‘büyük mağaza’ anlayışının ortaya çıkması, makul
fiyatlarda ürün çeşitliliği ile daha geniş bir seçenek imkanı sağlayarak, bu etkiyi
pekiştirmişti. Buna ek olarak, 19. yüzyıl boyunca, sayıları hızla artan moda dergileri de,
özellikle yüzyılın ikinci yarısında, Paris modasının, dünya çapında tanınmasını
sağlamıştır. 1850’ li yıllarda, gazeteler de yavaş yavaş kendi kitlesini oluşturmaya
başlamıştı. 1857 yılında moda, gazetelerin moda sayfaları ile yaygınlaşmaya, birçok
noktaya aynı anda ulaşmaya başlamıştı.
19. yüzyılın ikinci yarısında, endüstriyel modernizasyon, ortalama yaşam
standartının gelişmesini sağlamış ve ‘giyinme’ de buna bağlı olarak artmıştır. Kılık
kıyafetin önemi, bir sosyal etiket olarak yükselmişti ve kadınlar, toplumun bu diktelerine
uyum sağlayabilmek için, günde neredeyse yedi, sekiz defa kıyafetlerini değiştirmek
durumunda kalıyordu. ‘Gündüz elbisesi’, ‘Öğledensonra çay elbisesi’, ‘Ziyaret elbisesi’,
‘Tiyatro için gece elbisesi’, ‘Balo elbisesi’, ‘Akşam yemeği elbisesi’, ‘Ev elbisesi’ gibi
elbise isimleri, kadınların türlü okazyonlarda giydikleri elbise isimlerine örnektir. Her
olayın belirli bir giysi türünü gerekli kılması, sürekli gardırop değişikliklerini zorunlu
hale getirmiştir. Bu tarzlar kadınların erkek uğraşlarından dışlanmışlıklarını ve eşlerine
49
ve erkek akrabalarına ekonomik bağlılıklarını simgelemiştir. Aristokratik aylaklık orta ve
üst sınıf kadınlarına uygun bir faaliyet olarak görülmüştür.
Bu dönemin moda kadın giysileri istisnasız olarak kısıtlayıcı ve süslüdür. Çeşitli
dönemlerde kullanılan sıkıca bağlanmış korseler, geniş krinolinler ve uzun kuyruklar bu
giysilerin kullanışsız yapısına örnektir; merdiven çıkmak ya da sokakta yürümek gibi
sıradan eylemleri bile engeller ve kadın sağlığı açısından zararlıdır. Bu nedenle, modaya
uygun giysiler işçi sınıfı kadınlarının günlük faaliyetlerine uygun değildir. Orta sınıf
kadınları bu dönemde ton çeşidinin artmasını sağlayan yeni anilin boyaların ortaya
çıkmasıyla giderek daha canlı bir hale gelen açık renkleri kullanmışlardı. İşçi sınıfı
kadınlarının hemen hepsi çalışma koşulları doğrultusunda siyah ve diğer koyu renkler
giymişlerdir.
19. yüzyılın ortalarında, 18. yüzyılın aksine üst ve orta sınıf giyiminin statü
sınırları yok olmaya başlar fakat işçi ve hizmetçi üniformaları gibi yeni giysi türlerinin
sayısı hızla artar. Bu giysiler işçi sınıfı mensuplarını tanımlamayı ve diğer sınıflardan
ayırt etmeyi kolaylaştırmıştır. Üniformalar ve mesleki giysiler, sıradan giysilerle artık
belirgin bir biçimde dışa vurulamayan toplumsal farkları ifade etmekte kullanılmıştır.
4.4. Alternatif Giyim Öğeleri
Modaya uygun giyim tarzı Fransa kökenliyken alternatif giyim tarzı açıkça İngiliz
etkisi altındaydı –özellikle spor yaparken kullanılan giysilerde ve ısmarlama dikilen
ceketlerin tasarımında- ve bud a İngiliz kültürünün alternative kadın imajı konusundaki
açık fikirliliğini gösterir. Bu durum 19. yüzyılda Kraliçe Victoria’ yla somutlaşan Büyük
Britanya’ nın kadın yönetici geleneğinin bir sonucu olabilir. Victoria, saltanatının ilk yılı
olan 1837’ de Windsor’ daki birliklerini, üzerinde bir erkek asker kepi ve mavi kumaş bir
askeri ceketle teftiş etmişti. 1870’ lerden itibaren, birçok genç kadın siyah kadife kurdele
kullanmaya başlamıştır.
50
Takım elbise ceketi “azat edilmiş 19. yüzyıl kadınlarının sembolü” olarak
adlandırılmıştır. Kadınların kullandıkları suit jacket’ ın sadeliği modaya uygun giysilerin
yüzyıl ilerledikçe artan karmaşıklığıyla tezat oluşturur. 17. yüzyılda üst sınıf kadınları
ceketleri binici kıyafetlerinin bir parçası olarak ve kır yürüyüşlerinde kullanılmıştır. 19.
yüzyılın ilk yarısının modasına elbiseler hakimdir ama yüzyılın ortalarında sayfiyelerde
ve deniz kenarlarında kullanılmak üzere ceketler tekrar ortaya çıkmıştır. Erkek ceketlerin
taklidi olan bol ceketler erkek yakalı bluzlar, papyonlar ve hasır şapkalarla kullanılmıştır.
Bu tarzlar, erkek giyim tarzlarında uzun zamandır lider konumunda olan İngiltere’ de
doğmuştur (Resim 27).
Resim 27 “Alternatif” giysileriyle orta sınıf kadını (İngiltere), 186430
30 Diana Crane, Moda ve Gündemleri. Çev. Özge Çelik. (1. b.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2003.
51
4.5. Giyim Reformu
19. yüzyılın kadın giyimine ilişkin tartışmaların çoğunun merkezindeki giysileri
pratik, sağlıklı ve rahat hale getirmeye yönelik bir giyim reformunu gerçekleştirme
girişimlerinde bulunan kadın hareketi mensupları vardır. Bu kadınlar korse ve fazlasıyla
ağır giyim eşyalarını kullanmayı reddetmişlerdir. Belirli bir grup tarafından
desteklenmeyen alternatif stilin aksine, giyim reformcularının önermeleri pantolonun
benimsenmesine odaklanmıştır.
Giyim reformu için yapılmış ilk ve en tanınmış önerme, Bayan Amelia Bloomer’
ın 1850’ lerde Amerika’ da önermiş olduğu kostümdür. Bu kostüm “Türk pantolonu”
üzerine giyilen kısa bir etekten oluşur. Kadın eylemcisi olan Bloomer ve eylemci
arkadaşları bu kostümü “rahat, kullanışlı, güvenli ve düzgün” olduğu için “yeni bir moda
yaratma düşüncesi gütmeden” giymişlerdir. Farklı şehirlerde ve çeşitli toplumsal
etkinliklerde görülmeye başlanan kostüm gösterilen büyük ilgi ve yarattığı büyük
tartışmalar, cinsel ayrımın belirginliğini gösterir. Kostümü giyen kadınlar, genellikle
erkeklerden (çoğu kez düşmanca bir tavır takınmış olanlarından) oluşan büyük
kalabalıkların ilgisini çekmiştir. Halkın tacizinin bu denli şiddetli olması, birçok kadının
birkaç ay sonra kamusal alanlarda kostümü giymeyi bırakmalarına yol açmıştır (Resim
28).
52
Resim 28 Ev yapımı bloomer kostümü, 1860’ lar (ABD)31
İngiltere ve Fransa’ daki giyim reformu hareketleri Amerika’ dakiler kadar
belirgin değildi. 1881’ de İngiltere’ de, diz hizasında pantolon eteğin kullanımını teşvik
etmek amacıyla Rasyonel Giyim Topluluğu kurulmuştur. Korse kullanımını ortadan
kaldırmayı amaçlayan bir topluluğun oluşturulduğu 1887 yılına kadar Fransa’ da
herhangi bir giyim reformundan söz edilemez.
4.6. Moda Sisteminin Başlaması
19. yüzyılda, tekstil endüstrisi, toplumun belirli kesimleri için, çok şaşırtıcı
ilerlemeler kaydetti. Yüzyılın ilk yarısı, ‘baskı’ nın makineleşmesine ve ‘eğirme’ ve
‘dokuma’ makinelerindeki türlü gelişmelere tanıklık etti. 1856’ da, ilk sentetik boya olan
‘anilin’ in icadı, giysilerin mevcut renk skalasına çarpıcı bir değişim getirdi. Anilin
boyalarla ortaya çıkan maviler, parlak morlar, yoğun kırmızılar o kadar yeni ve taze idi
ki, burjuvazi tarafından hemen benimsendiler (Resim 29).
31 a.g.e.
53
Resim 29 Worth’ ün ‘Anilin boya’nın parlak renkleri ile tasarımı32
Buna ilave olarak, 1825 yılında dikiş makinesi icat edilmişti. Ancak geliştirilmesi
belli bir sure almıştı.1851 yılında, Amerika’ lı Isaac Merrit Singer tarafından patenti
alınan dikiş makineleri, giysi yapımında olağanüstü bir performans göstererek, moda
endüstrisinde hemen tutundular. Ellen Butterick tarafından hazırlanan kağıt patronlar ise
1871 tarihinden itibaren dikiş için kolaylık sağlamaya başlamıştır. Artık ayakkabılar da
dikiş makinesiyle dikiliyordu. Seri imalat birçok alana teknolojik gelişmeler sayesinde
girmişti. Böyle bir ortam, doğal olarak, ‘Hazır giyim’ nosyonunu da beraberinde getirdi.
Amerika’ da, iç savaş sırasında, artan askeri üniforma talebini karşılayabilmek için, hazır
giyim üretimi metodları gelişmişti. Fransa’ da, ‘konfeksiyon’ olarak bilinen ilk seri
üretim giysileri ise ucuzdu fakat tam olarak doğru olmayan bedenler bir handikaptı.
32 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
54
Bu gelişmelere paralel olarak, işçi sınıfının üst katmanlarında, kadın giyiminin
tarzı ve kalitesi, XIX. Yüzyılın ikinci yarısı boyunca modaya uygun giysi üretimini hem
evde hem de fabrikalarda kolaylaştıran dikiş makinelerinin yaygınlaşmasına bağlı olarak
gelişme göstermiştir. Açık renkler ve parlak kumaşlar olmasa da genel görünüm, kırsal
kesimdeki kadınlar ve ekonomik statüsü düşük olanlar tarafından benimsenmiştir.
Sade ve fonksiyonel olan bu hazır giyim endüstrisine karşılık, piyasanın üst
tabakası için üretilen ve pahalı olan, bir ‘haute couture’ pazarı da bu dönemde iyi bir
başlangıç yaptı. İngiliz modacı, Charles Frederick Worth, bugünkü sistemde varolduğu
şekliyle, ‘haute couture’ ün temelini attı. 1857’ de, Paris’ te modaevini açtı ve her sezon
için, kendi tasarımlarından oluşan yeni bir kolleksiyon sunma pratiğini başlattı. Ayrıca,
bu tasarımlarını canlı mankenler üzerinde sunarak, giysilerin sunulma metodunu kökten
değiştirdi. Worth ile birlikte, bir modacının yarattığı bir giysiyi, bir çok insanın satın
alabileceği modern anlamda bir ‘Moda Sistemi’ başarıyla kurulmuş oldu. Worth
atölyelerinde başlayan seçkin giysi üretimi, kısa sürede birçok Avrupa kentine yayılmaya
başlamıştı.
4.7. Sanayinin Boş Zaman Üretimi
Nüfusun köyden kente göç etmesiyle birlikte, kentler hızlı bir şekilde gelişmeye
başlamış ve nüfus görülmemiş bir şekilde artış göstermişti. Nüfusun artmasıyla yığılan
kentlerde polis denetimi yaygınlaşmış ve sokaklar kamuya ait güvenli alanlara
dönüşmüştü. Paris’ te büyük yollar ve bulvarlar açılmaya başlamıştı. Bu bulvarlar halkın
iş alanlarına rahatlıkla ulaşmasına imkan verirken, aynı zamanda büyük mağazalara da
ulaşımı sağlamıştı.
1852 yılında, bugünkü alışveriş merkezlerinin benzerlerinin ilkleri kurulmaya
başlamıştır. Bunlar, günümüzde de hala varlığını sürdüren “Bon Marche” perakende satış
mağazalarıydı ve pasajlar olarak adlandırılan, üstü genelde cam ile kaplı, birçok
mağazanın yan yana bulunduğu kapalı mekanlardı. Bu tip“Bon Marche” perakende satış
mağazalarında tek fiyat satış politikası uygulanmaya başlamış ve tek fiyat politikası ile
55
birlikte vitrin kavramı ortaya çıkmıştı. Tek fiyat politikası uygulaması ile birlikte pazarlık
etmek ortadan kalkmış, insanların bireysel bir şekilde karar vermeleri durumuna
geçilmişti. Bu, ‘Büyük mağaza formülü’ olarak adlandırılan bir formüldü. Canlanan
refah- toplumu sisteminde, insanın kendine harcadığı zamanın genişleme imkanları
ortaya çıkmış ve çalışanın kendine harcadığı zamandaki ilerleme, modanın
kitleselleşmesi için önemli bir etken olmuştur.
Modanın oluşması için zamanın öldürülmesi yani boş zaman gerekliydi. Bu
açıdan boş zamanın ortaya çıkması ile birlikte, kadınlar, moda kavramının merkezine
yavaş yavaş oturmaya başlıyorlardı. Ayrıca, hem şehrin güvenliğinin sağlanması, hem de
gaz lambaları ile sokakların aydınlatılmasının keşfedilmesi sayesinde kadınların sokakları
kullanmasıyla bu süreç hızlanmaya başlıyordu. Alışveriş ve vitrinler onları bekliyordu.
4.8. Spor ve Gezinti İçin Giyim
19. yüzyılın ikinci yarısında, toplumun belli kesimleri için yaşam standartı çok
büyük gelişme göstermişti, buna bağlı olarak da, özellikle varlıkları artan kesimlerde,
insanların serbest zaman aktiviteleri için daha fazla imkanları oluşmuştu. ‘Toplu taşıma’
daki ilerlemelerle birlikte, soğuk veya sıcak havadan kaçarak çeşitli gezinti yerlerine
seyahat etmek mümkün hale gelmiş, ve çok da popüler olmuştu. Spor aktivitelerine karşı
gelişen heves de hızla yayıldı. Ata binmek, avlanmak ve tenis gibi sporlar için kadın
giyimi, bir dereceye kadar pratik sayılırdı, fakat şehir kıyafetlerinden çok da farklı
değillerdi.
Bu dönemde, hala, ‘spor giyim’ gibi bir kavram yoktur, ancak, belirli durumlarda,
kadınlar daha rasyonel ve pratik bir yaklaşımla giyinmeye başlamışlardır. Resim 30’da
küçük süslemeleri olan günlük bir ‘dışarı giysisi’ görmekteyiz. Toplumdaki bu
dönüşümlerin bir sonucu olarak kadın giyiminde ortaya çıkmış olan bu yeni stil giysiler
hafif ve kolay giyilebilir giysilerdir.
56
Resim 30 Gündüz elbisesi (1892)33
Resim 31’de görülen giysi ise, 1890’ larda giyilen sade ve pratik bir tenis
kostümüne bir örnektir.
Resim 31 Tenis takımı (1890)34
33 a.g.e. 34 ag.e.
57
19. yüzyıl sonlarında, kadınların, spor faaliyetlerinde yer alması, çoğunlukla
kabul görür olmuş, ancak, kadınlar için bir ‘spor giyim’ kavramına hala sıcak
bakılmıyordu.
19. yüzyılın ikinci yarısında, bir zamanlar yalnızca ayrıcalıklı yüksek sınıfların bir
zevki olmuş olan ‘ata binmek’, sıradan insanlar için de elverişli hale gelmeye başlamıştı.
Kadınların, bacakları iki yanda açık olarak at üstünde oturmaları uygunsuz
bulunduğundan, yan oturarak ata binmek, kadınlar için bunun en iyi yöntemi olarak
görülmüştü. Bu sırada, bir tarafı yukarı doğru katlanan etekler ortaya çıkmıştı. Nasıl
olduysa, güvenlik gerekçesiyle, erkeklerin giydikleri pantolon ve botların benzerleri
giyilmeye başlandı. Ancak, yine de, bunları örtecek bir etek giyilmesi gerekli
görülüyordu. Yan oturarak ata binmek, 1930’ ların sonlarına kadar devam etmişti.
Resim 32 Binicilik takımı (1900’ ler)35
35 a.g.e.
58
Bu yüksek kaliteli terzi dikimi takımdan oluşan, 1900’ lerde giyilmiş bayan binici
kostümlerini bir örnekleyen bu giysi, erkek ve kadın stillerinin bir karışımıdır. (Resim
32).
18. yüzyılın ortalarında, bazı doktorlar, tuzlu suda yüzmenin tıbbi açıdan faydalı
olduğunu söyleyerek, tavsiye etmeye başlamışlardı. Bu, ‘denize girme’ ye karşı yapılan
dini yasaklamaları tersine çevirmek için iyi bir imkandı ve ‘denize girmek’, yüksek sınıf
mensubu insanlar arasında, çok rağbet gören bir serbest zaman aktivitesi olmuştu. Tabii
ki, sadece varlıklı ve buna ayıracak vakti olan, ayrıcalıklı sınıflar, yaz sıcaklarında, böyle
bir aktivitenin tadını çıkarabiliyorlardı. Ancak, yüzyılın ortalarında demiryollarının
gelişmesiyle, yüzme faaliyeti, halk arasında da popüler olmaya başlamıştı. Yine de,
kadınlar, özenle süslenmiş ve tamamıyla kullanışsız olan yüzme kostümleri giymişlerdi.
Bu kıyafetlerle, ten, mümkün olduğu kadar az açıkta bırakılıyordu ve ‘deniz banyosu’,
sadece bir daldırıp çıkarmadan ibaret oluyordu. Üst ve pantolonlardan oluşan daha pratik
yüzme kıyafetleri ise ancak 1870’ lerde giyilmeye başlanmıştı.
19. yüzyıl’ ın sonuna doğru, golf ve kayak gibi daha aktif sporların populer
olmasına bağlı olarak, etek boyları kısalmaya başladı. Örme, spor süveterler kullanılmaya
başlanmış ve ‘Norfolk ceket’ olarak adlandırılan erkek ceketi, kadınlar için bir ‘avcılık
ceketi’ olarak adapte edilmişti. Kullanımı pratik, özgün renkleri olan İskoç ekoseleri,
Kraliçe Viktorya tarafından giyildikten sonra, gezinti kıyafetleri olarak iyice popüler
oldular. Bunun yanında, pantolon biçiminde ‘bloomer’ lar, fonksiyonel bisiklet kıyafetleri
olarak, 1880’ lerde kabul edildiler. İlk kez, 19. yüzyıl ortalarında, feminist Amelia Jenks
Bloomer tarafından ortaya atılmış olan ‘bloomer’ ların kullanılmaya başlanması, kadın
hakları için yapılmaya başlanan kampanyalar ile aynı zamana denk düşer.
4.9. XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Gelişmeler ve Kadın Giyiminde Genel Görünüm
1860’ ların sonlarından itibaren, eteklerin arkaları “bustle” denilen kalça yastığı
ile daha çok hacimlendi. Ufak değişikliklerle bu görünüm 1880’ lere kadar devam etti.
1880’ lerin tipik elbise stili Georges Seurat’ nın bu tablosunda açıkça görülebilir (Resim
59
33). Halk arasında bir haftasonu manzarasını betimleyen bu tablo, aynı zamanda “kalça
yastık” lı bu yüksek moda stilinin, daha alt toplumsal sınıflara da geçmiş olduğunu açığa
çıkarması bakımından önemlidir.
Resim 33 Georges Seurat’ nın Grande Jatte Adasında Bir Pazar Günü
Öğleden Sonra isimli tablosu36
“1887’ de yayımlanan istatistikler, Paris’ teki giyim talebinin muazzamlığını
gözler önüne sermektedir: birinci ya da ikinci sınıf 200 moda tasarımcısı, 1800 terzi, 500
giyim mağazası ve yarım düzine büyük mağaza. Modalar, üst sınıf tarafından ve aktrisler
ve fahişeler gibi üst sınıfın toplumsal yaşamına katılan işçi sınıfı kökenli kadınlar
tarafından hemen, orta sınıf tarafından da zamanla benimsenmiştir. Paris’ teki moda
tasarımcılarının, özellikle Worth’ un etkisi çok sayıda moda dergisiyle yayılmış ve
Fransız modalarına ilişkin bilgilerin iç savaş zamanında bile iletilmeye devam ettiği ABD
de dahil olmak üzere diğer ülkelere kadar varmıştır.”37
36 a.g.e. 37 Diana Crane. Moda ve Gündemleri. Çev. Özge Çelik. (1. b.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2003.
60
Hem İngiltere’ de hem de ABD’ de, kadın hazır giyim endüstrisi Fransa’ ya göre
daha hızlı gelişmiş ve daha kolay kabul edilmiştir. İngiltere’ de, 1860’ ların sonlarında
hazır giysiler piyasada mevcuttur. ABD’ de, 1870’ lerde hazır kadın giysilerinin üretimi
büyük bir endüstriydi. Her iki ülkedeki çok zengin kesim, giysilerini en iyi kadın
terzilerine ısmarlama usulü diktirirken, orta sınıf yavaş yavaş hazır giyime ve hazır giyim
öğeleriyle evde ya da bir kadın terzisi tarafından dikilen giyim eşyalarının kombinasyonu
olan giysilere kaymıştır. Hazır giyim endüstrisindeki büyümeye rağmen, Paris tarzları
özellikle ABD’ deki önemini korumuştur. Daha önce belirttiğim gibi, 1890’ larda, daha
kullanışlı İngiliz tarzları Fransız tarzlarıyla rekabet etmeye başlar ama çok zengin
kadınlar giysilerini Paris’ ten satın almayı sürdürürler.
1890’ lar, bütün olarak, değişen değerlerin dönemi olmuştu. Eski, katı toplum
kalıbı gözle görülür şekilde çözülmekteydi: Güney Afrika’lı milyonerlerin ve “yeni
zenginler”, aristokrasinin kalelerini çökertmeye başlamışlardır. Spor kıyafetleri ve
oldukça sıradan giysilerinin de çok net yansıttığı üzere, gençler arasında yeni bir
özgürlük dalgası hakimdi. Viktoryen Çağı’ nın sona ermekte olduğu son derece açıktı.
4.10. Sanayi Kapitalizmi ve İşçi sınıfının Ortaya Çıkması
Sanayi devrimi ve kapitalizmin gelişmesi, kaçınılmaz bir biçimde yeni bir sınıf
ortaya çıkarmış ve sınıf çelişkilerini arttırmıştır. Sermaye ve işgücü birbirinden
ayrılmıştır. Bir yanda işçi, bir yanda sermaye sahibi bulunmaktadır. Kapitalizmin
kökenine ve kapitalizmin yapısına ilişkin en önemli görüşleri öne süren kişi kuşkusuz
Karl Marx’ tır. Marx’ a gore, kapitalist üretimin ortaya çıkmasını sağlayan süreç, aynı
zamanda üreticileri üretim araçlarından koparan süreçtir. Bu süreç, üretim araçlarının ve
bu araçların sermaye haline dönüşmesini gerçekleştirmiştir. Kapitalist üretim biçimi,
üretim araçlarının kapitalist mülkiyetine dayanmaktadır. Ama kapitalist üretimin işleyiş
mekanizması giderek üretim araçları üzerindeki bu kapitalist mülkiyetin de kaldırılmasını
gerekli kılan maddi koşulları yaratmaktadır. Kapitalist üretim biçimi, kendi iç yasaları
gereği, işçi sınıfının toplumsal gücünü de ortaya çıkarmaktadır.
61
Sanayi üretimi artarken, ulusal gelir yükselmiş ancak gelir dağılımında görülen
eşitsizlikler, yaşam koşulları açısından kapitalistler ve işçiler arasında bir mücadele
başlatmıştır. Serbest piyasa alabildiğine gelişirken, diğer taraftan bireylerin ve toplumun
kendini koruma refleksi başkaldırılara yol açmıştır.
Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi, büyük bir işçi sınıfının yanı sıra irili ufaklı
çok sayıda toplumsal muhalefet grubu oluşturmuştur.
19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, sanayi devrimlerini tamamlayan ve yeni
teknolojiye geçen ülkeler artık yeni yollar arıyordu. Bazılarına göre ikinci bir Sanayi
Devrimi olan bu aşamada da elektrik, içten yanmalı motor, petrol, otomobil, kimyasal
ürünler gibi yeni buluşlar önem kazanacaktı.
62
5. I. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ BOYUNCA KADIN GİYİMİ
19. yüzyılın bitişi ile I. Dünya Savaşı’ nın patlak vermesine kadar geçen süre,
insanların yeni yüzyıl için besledikleri umutların beraberinde getirdiği neşeli bir hayata
bağlılıkla ilişkilendirilerek “Güzel Dönem” olarak adlandırılır. Bu aralıkta, 19. yüzyılın iç
giyim elemanlarının form verdiği suni görünümden, kadın bedeninin kendisinin
vurgulandığı bir görünüme doğru çarpıcı bir şekilde değiştiğine tanıklık ederiz.
5.1. Güzel Dönem
Bu dönemde ortaya çıkan iki belirgin görünüm özelliği “S- biçimli silüet” ve
bayanların terzi yapımı takımlarıdır. S- biçimli silüet, son derece ince bir belin
vurgulanarak, göğüslerin ileri, kalçanın da dışarı doğru çıkarıldığı bir elbiseden
oluşuyordu (Resim 34).
S- biçimli kadın figürü, “Art Noveau” nun yılankavi, organik formlarını
andırıyordu. Özellikle de, çan biçimli kuyruklu eteğin akıcı çizgileri Art Noveau
sanatçıları tarafından sıkça uygulanan floral motiflere çok benzemekteydi. Dönemin
tasarımlarında ve giysilerde, çiçek, böcek motifleri gibi doğal motifler çok yaygındı
(Resim 35).
63
Resim 34 Jacques Doucet’ in Art Nouveau stili gece elbisesi tasarımı
(1903)38
38 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
64
Resim 35 Beyaz müslin ve dantelden, bitkisel motifli elbise ( 1903)39
Bu resimdeki giysi, dönemin popüler elbise tipine bir örnektir. Artan
mekanizasyon ile birlikte, daha fazla miktarda dantel kullanımı- nakış ve işlemelerle
beraber- mümkün olmuştu. S- biçimli silüetin akıcı çizgileri, şifon gibi hafif ve yumuşak
malzemelerle sağlanıyordu. Bedenden aşağıya doğru, çağlayan gibi danteller
dökülüyordu. Hakiki dantele gücü yetmeyenler içinse, bunun yerine kullanabilecekleri,
İrlanda tığ örgüleri vardı.
39a.g.e.
65
19. yüzyıl öncesinde de, kadınlar, erkeklerin binici kostümlerinden uyarlanmış
olan terzi yapımı giysiler giymişlerdi. Daha önceden de bahsettiğim gibi, spor ve gezi
kıyafetleri de, bu aktivitelerin popüler hale gelişiyle yaygınlaşmıştı. 19. yüzyıl sonunda,
kadın giysileri ve bedeni, hala korseyle şekilleniyordu. Ancak, aynı zamanda gelişmelere
paralel olarak, 20. yüzyılın uniseks modasının öncülü sayılabilecek terzi yapımı ceketler
önem kazanmaya başlamıştı. Sonunda, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlangıcı arasında,
kadınlar bu terzi yapımı takımları daha fazla giymeye başladılar. Bu takımlar iki
parçadan oluşuyordu: ceket – etek ve ceketin içine giyilen bir bluz. Bu takımın
giyilmesiyle birlikte, ‘bluz’ kadın giyiminin daha önemli bir elemanı haline geldi. Orta
sınıf mensubu pek çok genç kadın, mürebbiye, stenocu ya da tezgahtarlık yaparak
geçimlerini sağlamaya başlamıştı. Ve çalışırken, bahsi geçen, incelikle hazırlanmış parti
giysilerini giymeleri tabii ki düşünülemezdi. Zengin bayanlar bile, şehirde ya da seyahat
ederken, bu terzi yapımı giysileri giymişlerdi. Dünyanın en iyi terzileri olarak nam salmış
olan İngiliz terzileri de, bunun semeresini topluyorlardı (Resim 36).
Resim 36 1910’ larda giyilen terzi yapımı günlük takıma bir örnek40
40 a.g.e.
66
5.2. Yeni Tip Giysi Arayışları ve Korseden Kurtuluş
Günlük giyim daha pratik ve yalın bir stile doğru evrilirken, önceki yüzyılda
‘haute couture’ moda evlerini kurmuş olan Charles Frederick Worth, Jacques Doucet ve
Jeanne Paquin gibi belli başlı tasarımcılar, zarafet ve zenginliğin birleşimi olan bir
güzellik anlayışını benimseyen Art Nouveau hassasiyetine bağlı kalmayı sürdürdüler.
Gösterişli tasarımları, arzulanan “S silüeti” ni elde etmek için, uzun korseler giymeyi
gerektiriyordu.
Korse kullanımını gerektirmeyen ilk ‘moda’ stilini, Paul Poiret ortaya çıkardı.
1906 yılında, korsesiz giyilen, yüksek belli ‘Helen Tarzı Stili’ tasarladı. Poiret, Rönesans’
tan beri batılı kadın giyiminin temel elemanı olan korseyi kullanmayı bırakarak, giysinin
çekim merkezini bel bölgesinden, omuzlara taşıdı (Resim 37).
Bununla birlikte, Poiret, 19. yüzyılın gösterişli, yapay görünümünden, bedenin
doğal güzelliğinin ortaya konduğu yenilikçi bir stil öneriyordu. Otobiyografisinin yer
aldığı bazı kaynaklara göre, Poiret’ nin bu tasarımları, kadınları korsenin yüzlerce yıllık
tiranlığından kurtarma arzusundan değil, yeni bir güzellik biçimi arayışından doğmuştu.
Herşeye rağmen onun bu moda giysileri, 19. yüzyıl sonlarında feminist aktivistlerin ve tıp
doktorlarının başaramadığı birşeyi başarmış ve kadınları korseden kurtarmıştı. Korse,
tabii ki bir gecede tarih olmamıştı, ancak I. Dünya Savaşı Dönemi’ nde Poiret’ nin yeni
stili, korseyi tamamen geride bırakmıştı.
67
Resim 37 Paul Poiret – gece elbisesi (1910-1911)41
Poiret’ nin işleri, mükemmel bir egzotik stille ve cesur renklerle süslenmişti.
Doğu’ dan esinlenilen harem pantolonları, dar bitişli ‘hobble’ etekler ve türbanlar
tasarladı. Onun tasarımları, 20. yüzyılın bu döneminin karakteristiği olan, uzak ülkelere
duyulan bir tür özlem ve nostaljiden besleniyordu. 19. yüzyıl sonlarında popüler olan
oryantalist resimler ve 20. yüzyıl başlarında “Binbir Gece Masalları” nın çevirisinin
yayınlanmasıyla, Doğu’ ya duyulan merak artmıştı. Rus Bale’ sinin 1909 yılında Paris’
teki ilk gösterileri olan, kostümleri Leon Bakst tarafından tasarlanan ‘Scheherazade’,
egzotik büyüleyiciliğiyle sansasyon yaratmış ve bu ilgiyi pekiştirmişti. Bunun yanında
41 a.g.e.
68
Uzak Doğu özellikle de Japonya’ ya karşı da artan bir ilgi vardı. Hem oryantalizm, hem
de Japonizm, farklı sanat alanlarında ve edebiyatta etkisini gösteriyordu. Giysilerde ise,
hem kumaşların desen ve renklerinden, hem de harem pantolonu veya Japon kimonosu
gibi giysi formlarından etkilenildi.
Bu yıllarda önemli bir gelişme daha oldu. Moda habercileri ve çeşitli ülkelerden
alıcılar, son moda yenilikler hakkında bilgi toplamak üzere Paris’e akın etmeye
başlamışlardı. 1910 yılında, kolleksiyonların envanterini denetleyebilmek ve taklit
imalatların önüne geçmek için Chambre Syndicale de la Couture Parisienne kuruldu.
Böylece Paris, dünyanın moda merkezi olma konumunu korumak üzere bir sistem
geliştirerek, önemli bir adım atmış oluyordu.
1911 yılında Poiret, La 1002 Nuit adını verdiği, Doğu’ dan esinlenerek
oluşturduğu koleksiyonunu tanıttığı bir kıyafet balosu düzenledi. Giysiler, Hindistan ve
Çin gibi çeşitli Doğu ülkelerinin etnik kostümlerinden uyarlanmıştı (Resim 38).
Resim 38 Poiret’ nin kıyafet balosundaki kostümlerden örnekler 42
42 a.g.e.
69
Giyimde yeni stil arayışları Fransa dışındaki Avrupa ülkelerinde de etkisini
gösteriyordu. İspanyol Mariano Fortuny, Yunan stili formlardan türeyen, klasik stilde,
pliseli “Delphos” adını verdiği bir elbise tasarladı. Mariano Fortuny, resim, fotoğrafçılık,
sahne tasarımı, tekstil gibi pekçok alanda başarılı olan çok yönlü bir sanatçıydı. 1907
yılında tasarladığı bu“Delphos” isimli ipek elbisede pliseler, omuzdan aşağı doğru akarak
zarifçe bedeni sararlar ve bir yandan da bedenin hareketiyle şekil alırlar (Resim 39).
Resim 39 Mariano Fortuny’ nin “Delphos” adını verdiği elbisesi (1910)43
43a.g.e.
70
Bu, fonksiyonelliği güzellikle birleştiren ilerici bir tasarımdı. Elbisenin pliseleri,
hareket ve ışığın yansımalarıyla birlikte renk değiştiriyordu. Fortuny’ nin tekstil
tasarımına, kendi yarattığı tekstil malzemelerini kullanarak başlamıştı. İncelikli
renklerini, ham ipeği kendisi boyayarak elde ediyordu.
Nasıl ki günümüzün haute couture anlayışı hazır giyimden uzaksa, Poiret ve
Fortuny gibi tasarımcıların egzantrik kreasyonları da, dönemin pekçok kadınının
giysileriyle küçük bir bağ kurar. Yine de, genel hatları belirlemesi açısından etkili
olmuşlardır.
5.3. Savaşın Nedenleri ve Olayların Gelişmesi
Bu savaş, Fransız Devrimi ve 25 yıla yakın süren Devrim Savaşları’ nın, bununla
birlikte ilerleyen sanayileşme sürecinin, meydana getirdiği politik, sosyal ve ekonomik
gelişmelerin devamlı ve doğal bir sonucu olmuştu. Ulusalcılık hareketlerinin
liberalizmden daha büyük güç kazandığı, ulusal devletlerin hammadde kaynakları ve
üretim mallarına Pazar bulmak için yaptıkları mücadele, sömürgecilik ve emperyalizm
adı altında 19. yüzyılın, 20. yüzyıla bırakmış olduğu kötü bir mirastı. 19. yüzyılın ikinci
yarısında, İtalya ve Almanya’nın siyasal birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesini
bozmakla kalmadı, özellikle Balkan uluslarının, ulusalcılık ve bağımsızlık hareketlerini
kamçıladı.Avrupa’ daki ekonomik-politik-askeri gelişmeler Alman- Avusturya- İtalyan
yakınlaşmasına, Üçlü İttifak’ ın kurulmasına yol açtı. Buna karşılık, İngiliz- Fransız- Rus
yakınlaşması da Üçlü İtilaf’ ı oluşturdu.
5.4. I. Dünya Savaşı’ nın Ortaya Çıkışı : Duraklama
1914’ te çıkan savaş, insanların kitleler halinde savaştığı ve devletlerin bütün
insan güçlerini, bütün sanayi ve teknolojilerini dünya ekonomisini sarsacak ölçüde
harekete geçirdikleri ilk savaştı.
71
Savaş, dolaylı olarak, hayatta kalabilmiş olanların dış görünüşlerini etkilese de,
moda ve savaş birlikte var olamaz. Her türden çatışma, adet ve alışkanlıkların
değişmesine neden olur. I.Dünya Savaşı’ nın ortaya çıkışı, moda dünyası da dahil pekçok
aktiviteyi, sanatsal çalışmayı kesintiye uğratmıştı. Pekçok yazar, ressam ve moda
tasarımcısı askeri hizmet için çağrılmış veya gönüllü olarak gitmişti.
Savaş boyunca erkeklerin toplumdaki ve endüstrideki görevlerini üstlerine alan
kadınların, süslü ve ayrıntılı kostümler yerine, kullanışlı bir giysilere ihtiyaçları vardı.
Kadın giyimi, çok geçmeden daha ciddi ve fonksiyonel bir görünüm aldı. İncelen
silüetler, yalın tasarımlar ve daha kısa etekler, özellikle de terzi yapımı takımlar
rağbetteydi.
Hem ekonomik, hem de fonksiyonel olan bu takımlar, dönemin kadınının önemli
bir giyim elemanı olmuştu. Askeri üniformalar da, kadın ceketlerinin kesimlerine
yansımıştı. Kadınlar mücevher kullanmayı ve gösterişli giysiler giymeyi bırakmışlardı.
Haute couture alanında ise durum farklıydı; couture tasarımcıları, değişen şartları
fazla dikkate almayarak, politika ve değişen ekonomik durumdan bağımsız olarak
modalarını yaratmaya devam etmişlerdi. İlk olarak İngiltere’ de kariyerine başlayan
Redfern, Güzel Dönem’ de Paris’ te terzi yapımı takımları ve spor kıyafetleri ile
ünlenmişti. Yaşam tarzları Parisli modacıların yarattığı ürünlerde temsil edilmeyen orta
sınıfın çalışan kadınlarına uygun bir giyim tarzı geliştiren İngiliz tasarımcı, az süslü sade
malzemelerden yaptığı takımlarla, bir istisna olmuştur (Resim 40)
72
Resim 40 John Redfern’ in ceket- etek takımı (1915)44
Kadınlar, gönüllü olarak hayır işlerinde yer almaya başlamışlardı, bu da yeni
bakış açıları edinmeleri demekti. Farklı sosyal sınıflardan kadınların biraraya gelişiyle,
sosyal sınırlar aşınmaya başlamış ve rahatlamak durumunda kalan giyim anlayışı ile
birlikte kadınlar daha benzer görünmeye başlamışlardı.
44 a.g.e.
73
Resim 41 Dönemin favori stili terzi yapımı takımlarını gösteren
ilüstrasyon (1915 civarı)45
En kalıcı değişim etek boylarında meydana gelmişti. Savaş öncesinde, yer
hizasından bileğe kadar yükselmiş olan etek boyları, 1916’ ya gelindiğinde baldırın yarı
hizası boyundaydı. Savaşın patlak vermesinden hemen önce, kadın giysisinin genel
görünümünde, bir değişiklik meydana gelmişti. Bileklerde daralan, uzun eteğin üzerine,
dizin hemen altında biten, tüniğe benzer bir etek daha giyilir olmuştu. Ancak duble etek,
savaş dönemi kızıştıkça çoğu kadın tarafından, doğal olarak kısıtlayıcı bulunulmuştu. Bu
iki etek yerine, sadece üstteki etek giyilmeye başlanmıştı. Savaş öncesi dönemde yaygın
olarak kullanılan “hobble” (aksak) etek de, hafifçe geniş daha pratik eteklere yerini
bırakmıştı (Resim 42)
45 http://www.fashion_era.com
74
Resim 42 Savaş öncesi dönemin “hobble” etekli stilini yansıtan ilüstrasyon46
Parlak renkler doğal olarak kullanılmıyordu. Yas tutan, çalışmak zorunda olan,
yük taşıyan, hemşirelik yapan kadınlar, savaş boyunca donuk ve sıklıkla koyu renkler
içerisindeydiler. Geçim sıkıntısı çekmeyen genç kadınlar veya savaşın menzilinden biraz
daha uzak kalmış olanlar ise tek renkliliğe bürünmüşlerdi (Resim 43).
46 http://www.zimmer.csufresno.edu/monicaf/edwardian.htm
75
Resim 43 Savaşın sonlarına doğru siyah giysileri içinde bir kadın47
Savaş dönemi boyunca, boya ve kumaş kıtlığı, giysilerde faydacıl bir donukluğa
neden olmuştu. Fakat, savaşın yol açtığı en belirgin değişim, erken Viktoryen Dönem’
den beri kadın ve erkek giyiminim kuşatmış olan resmi kuralların esnemesi olmuştu.
47 François Baudot. Modanın Yüzyılı. Çev. Noyan Akatlı. İstanbul: Güncel Yayıncılık, 2001
76
1914-18 yılları arasında, moda bir duraklama evresine girmişti: Paris modası
varlığını sürdürse de, esas olarak, üniformaların ve renksiz, işlevsel giysilerin dönemiydi
5.5. Kadınlar ve “Savaş İşi”
Bu dönemde, pekçok kadın evişi uğraşlarını bırakarak çalışmaya başladı.
Tramvay sürdüler, bilet ücreti topladılar, idari görevler yaptılar, postaları taşıdılar, baca
temizlediler, hemşirelik yaptılar. Bunun yanında, Deniz Kuvvetleri’ ne de hizmet
verdiler; polis olarak da kabul edilmeye başladılar. 1917’ ye gelindiğinde 700.000
üzerinde kadın askeri levazım hizmeti vermek üzere çalışmaktaydı. Bahçevan pantolon
ve bluzdan oluşan bir iş üniforması giyiyorlardı. Şartlar ağırlaştıkça, bu giysi yerini haki
tulum ve kepten oluşan formaya bıraktı. Savaş öncesi dönemin tepki görmüş olan
avangard modaları (kadınların pantolonları, kısa saçları gibi), şimdi zor şartlarda,
kullanışlı olması bakımından teşvik ediliyordu.
İngiliz kadınları, erkek üniformasının ceketi, kravatı ve kepiyle giydikleri uzun
etekleriyle silahlı kuvvetlerde hizmet vermişlerdi. Sivil hayatta çok çeşitli erkek
mesleklerini- çoğunlukla bu mesleklerin ayrılmaz bir parçası olan üniformalarla birlikte-
ele geçirmişlerdi. Savaş gereçlerinin üretildiği çok sayıda fabrikada çalışan kadınlar,
branda bezinden bir pantolon ve iş önlüğünden oluşan tulumlar giymişlerdi. Aynı şekilde,
savaş boyunca savunma sanayiinde çalışan yaklaşık yarım milyon Fransız kadını, bol
pantolonlar ve iş tulumları üzerine iş önlükleri giymişlerdi.
77
Resim 44 Birinci Dünya Savaşı sırasında iki kadın hamal48
Ofis işi yapan kadınların, erkek takım elbiseleri ve gömleklerinin feminize
versiyonlarını giymeleri bu dönemde hemen hemen standart hale gelmiştir. Pekçok kadın
da askeri teşkilatlarda görev yapmış, üniformalar giymişler ve bu daha sonra giysilere de
yansımıştır.
Savaş boyunca, evlerinin dışında bir çalışma ve bir nevi özgürlük alanları oluşmuş
olan bu kadınlar için de, savaş bittiğinde çok şey değişmişti. Bütün bu çabalarından
sonra, şaşırtıcı biçimde, sadece otobüs sürücülüğü kadınlar için açık kalmıştı. Fakat çok
geçmeden, çok daha fazla seçenek belirecekti.
Bunlara ilave olarak,1918 yılında, II.Dünya Savaşı dönemindeki giysi
sınırlamaları ve kupon sistemi gibi, bir ‘faydalılık ürünü’ olarak, standart bir ulusal elbise
yaratma girişimi olmuştu. Bu giysinin, bütün okazyonlarda kullanılabilecek çok amaçlı
bir giysi olması düşünülmüştü.
48 a.g.e.
78
5.6. Savaş Sonrası Avrupa ve Yeni Eğilimler
Bu savaş tecrübesinden sonra, yaşam, önceki haline geri dönemezdi. Çok fazla
şey değişmişti- ekonomik olarak, sosyal ve de psikolojik olarak. Avrupa’ nın yeniden
bölüşülmesi, endüstrinin büyük kısmının uğradığı yıkım, önemli ekonomik pazarların
yok oluşu ve (yenilen uluslar için ortaya çıkan) onarım ödenekleri, Avrupa ülkeleri için
çok önemli ve çoklukla tehlikeli sonuçlar doğurmuştu.
Savaş aynı zamanda üretimin en çoğa çıkartılmasını ve bilimsel bilginin tam
olarak kullanılmasını da sağlamıştı. Savaş koşullarında yapılan üretim, makineleşme,
rasyonalizasyon ve standartlaşmayı zorunlu kılmıştı.
Savaş sonrası, erkeklerin askerden dönmeleriyle işlerini kaybetmiş olsalar da,
dışarı dünyanın heyecanını tatmış olan kadınlar için de elbette çok şey değişmişti.
1920’ lerin başında, Avrupa’ da üretim, savaş öncesi üretim seviyesinin yaklaşık
üçte ikisine kadar gerilemişti. Enflasyon, sosyal yapının da değişmesine neden oldu: orta
sınıf daha fakirleşti; kitlesel işsizlik herkesi, ama özellikle de alt-orta sınıfı ve çalışan
insanları etkiliyordu. Yirmili yıllar boyunca, işsizlik, Almanya’ da % 7’ lerde, İngiltere’
de ise % 10’ larda seyretti.
İngiltere’ de teknoloji 1914’ ten itibaren düşüşe geçmişti. Savaş sonrası Avrupa
bir kaos durumundaydı ve önceki İmparatorluk günlerine dönüş mümkün olmadı.
Yirmilerin sonuna gelindiğinde, gemi inşa, kömür ve tekstil gibi belli başlı sektörler hala
krizin etkilerini atlatamamışlardı.
Yeni politik gruplar ve partiler, hem bu sosyal problemlerden, hem de artan
radikal milliyetçilikten çıkar sağlayabilmek üzere yapılanıyordu. İtalya’ da 1922’ de,
Benito Mussolini iktidara gelmişti; 1921’ deyse Adolf Hitler, hedefi totaliter milliyetçi
bir devlet yaratmak olan, Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Parti’ sinin başına gelmişti.
79
Savaştan sonra dünya en derin değişimlere ekonomi alanında uğradı. Bunların en
önemlileri, ABD’ deki sanayi patlaması ile Avrupa’ nın borç veren durumundan, borç
alan durumuna düşmesiydi. Avrupa’ da yoğunlaşmış bulunan para ve ticaret sistemi ciddi
biçimde bozulmuştu.
Ancak bu gelişmelere paralel olarak, yeni bir varlık da birikmeye başlamıştı.
Büyük finansal imparatorluklar kuruluyordu ve medya, bu yeni ekonomik yapılanmada
büyük bir rol edinmişti. Savaşın alıp götürdükleriyle birlikte, insanlar, içinden savaşın
çıktığı bu eski kuşağın değerlerini de sorgulamaya başladılar. Birçoğu bu değerlere,
onları üretmiş olan kuşakla birlikte artık itibar etmiyordu.Savaşın gerçekliğiyle yüzleşmiş
olan insanlar tekrar hayattan zevk almak istiyorlardı. Hayat kısaydı ve tadı çıkarılmalıydı;
böylece eğlence endüstrisi birkez daha patladı. Bütün kültürel dünya gibi giyim endüstrisi
de, geniş insan kitlesinin, tüketim potansiyelinin farkına vardılar ve üretimlerine bu
doğrultuda yön verdiler. Savaş öncesi döneme nazaran, daha çok sayıda insan modaya
uygun biçimde giyindi. Bunun yanında barlarda, müzikhollerde, tiyatro ve kabarelerde
daha fazla vakit ve de para harcadılar.
Savaş maliyesi üzerinden denetim kaldırıldığında, fiyatlar yükselmeye başlamıştı.
Enflasyon yılları ortaya “yeni zengin”lerin çıkmasına yol açtı. Ekonomi canlanmış, ileri
ülkelerde üretim ve üretkenlik artmaya başlamış; gelirler artış göstermişti. Ulaşım gelişti,
tarımsal alanlarda elektrik kullanımı yoluyla sanayide yeni iş olanakları yaratan yeni
teknolojiler, toplumsal yaşamı etkiledi. Sinema, radyo, profesyonel sporlar kitleleri daha
çok çeker oldu.
Eski zengin yüksek sınıf yanında, filizlenmeye başlayan ‘yeni zengin’ sınıf ve
geleneksel güzellik anlayışıyla birlikte yeni doğmuş olan bu yeni toplum, yeni kodlar
üretiyordu. Dönemin bu dinamik enerjisine kapılan moda ile birlikte, kadın görünümü
belirgin bir değişim geçirdi. Saç stilleri dolgun ve dağılmamış görüntülerini, kısa saç
kesimlerine bıraktılar. Olgun ve hacimli bir silüet yerine, genç ve ince bir stil arzu
edilmeye başlandı; buna uygun olarak da kadınlar “erkek çocukları” gibi giyinmeye
başladılar. Yeni tip kadın, daha iyi eğitimli, bir uğraşısı olan ve çekinmeden flört edebilen
80
bir kadındı. Toplumda, araba kullanan, golf ve tenis oynayan, spor yapan ve hatta sigara
içen, yeni bir konumu vardı.
Sinema da, 1920’ lerde önemli bir kültürel aktiviteydi; yeni yaşam bilincinin
mükemmel bir dışavurumuydu: bütün olanak ve bozukluklarıyla heyecan verici kent
hayatı, her zamankinden daha fazla gözler önünde olan cinsellik; düzgünlük ve bozukluk,
yoksulluk ve zenginlik, delilik ve normallik arasındaki hassas dengeler.
Edebiyat ve resimde, gerçeklik akımı, çağdaş realiteyi soğukkanlılıkla ve analitik
bir biçimde işliyordu. 1920’ lerin kültürü uluslararası bir platformda vücut buluyordu.
Paris, Berlin, New York gibi şehirlerde, “kükreyen, gürleyen 20’ ler” konseptine uygun
olarak, modern çağ gerçekten başlamıştı.
Yirmili yıllarda, Berlin, yalnızca Almanya’ nın başkenti olmakla kalmamış;
dünyanın dört bir yanından entellektüeller, ressamlar, müzisyenler ve aristokratların da
buluşma noktası olmuştu. Modernizmin ve Berlin’ in kültürel canlanışının etkisi yoğun
biçimde hissedilmişti.
Amerikan kültürünün gençlere yöneliminin etkisiyle, moda da, kolejli gençlerin
görünümlerinden esinlenmeye başladı. “Kolejli erkek” ve “Flapper” olarak tabir edilen
genç kadın silüeti, dönemin moda ikonları oldular (Resim 45)
81
Resim 45 “Flapper” stili giysilerle genç kadınlar49
Müzik, caz ile birlikte tamamıyla değişmişti. İlk kez Amerika’ dan geldiğinde,
muhafazakar Avrupa’lılar tarafından alay konusu yapılmıştı. Ancak, kısa sürede genç
insanlar üzerinde etkisini göstererek, yeni, kuvvetli bir yaşam stilini canlandırdı. 1925
yılında Amerika’ lı şarkıcı ve dansçı Josephine Baker revüsü ile bütün Avrupa’ yı
büyüledi. Çarliston dansının pekçok stilini tanıştırdı ve bu stil, döneme damgasını vurdu.
Bu dansı yaparken kadınlar, fırfır kenarlı kısa elbiseler giydiler ve salınan kolyeler
taktılar.
Mimari, resim, moda ve müzik, bütün gelişmelerle birlikte özgürleşmiş ve yeni
çağın temposuna dinamik bir şekilde ayak uydurmuştu. İnsanlar, savaş döneminin zor
şartlarından kurtulmuş, korsenin kısıtlıyıcılığından ve cinsel baskılardan sıyrılmış olarak,
yeni bir hayata başladıklarını hissediyorlardı. Bu on yıla, insanların, hayatlarını doya
doya ve keyfini çıkararak yaşama tutkuları damgasını vurmuştur. Ancak, bir uçurumun
kenarında durmakta olduklarının farkında değillerdir.
49 http://www.bookrags.com/history/popculture/flappers-bbb-02/
82
5.6.1. Moda ve Modern Sanatlar
1920’ lerde, moda ve sanat arasındaki bağ, daha önceden görülmemiş biçimde
kuvvetlendi. Tasarımcılar, sanatçılarla birlikte çalıştılar. Sürrealizm, Fütürizm ve Art
Deco gibi yeni sanat akımları, bütün yaşamsal çevrenin ve giyimin de, bir bütün olarak
ahenk içinde olmasını savundular. Avangard sanatçılarla yapılan işbirliği ve özellikle de
Sürrealizm ve Fütürizm’ in etkileri, giyime, yeni artistik bir anlayış kattı. Art Deco’ nun
dekoratif aksesuarları ve tekstilleri de bu zengin birleşimden doğdu.
Moda, modern sanatlar yönünde kararlı bir adım atmıştı. Zamanın mimari, resim
ve tasarımındaki net çizgiler ve işlevsellik, dönemin modasına da yansımaktaydı.
Objelerin fonksiyonları, açıkça tanımlanıyordu. Bauhaus, süslemelerden arınmış net bir
tasarım anlayışı standardı geliştirdi; Konstrüktivizm de soyut biçimler ve parlak
renklerle, yeni algılama biçimlerinin peşine düştü.
Bauhaus mimarisi, nasıl ki tasarım ve konstrüksiyonun rakipsiz bir örneği olarak
günümüze dek geldiyse, yirmilerin modası da, önceki bütün modaları köklü bir biçimde
değiştirmişti. Dönemin düz, net çizgileri, açık seçik bir tasarım anlayışı ve işlevselliğin,
estetik özgünlükle birleşmesiyle ortaya çıkan bu stil, varyasyonlarını günümüzde de
sıklıkla görmemizin nedenlerini açıklar niteliktedir.
5.6.2. Kadınların Kazandıkları Güven ve Moda
Kadınların ayakları yere sağlam basıyor ve kentin caddelerinde emin adımlarla
dolaşıyorlardı. Araba kullanıyorlar, hareket özgürlüklerini kısıtlamayan giysilerle,
modern hayatın dinamikleriyle başa çıkabiliyor, çalışıyorlar ve spor yapıyorlardı. Bakımı
kolay saç stilleri ve dengede tutulması gerekmeyen, ihtiyacı karşılayan “cloche” yani çan
biçimi kadın şapkalarıyla kendilerinden emindiler. Savaş boyunca, eşleri cephede olan
pekçok kadın türlü işlerde çalışmıştı; bu da kendilerine güvenmelerini beraberinde
getirmişti. Kadınlar, toplumda artık sadece erkeklerin güzel eşlikçileri olarak
görülmüyor; doğal olarak birer bağımsız kişilik olarak algılanmaya başlıyorlardı.
83
Yirmili yıllarda, kadınlar için yeni iş alanları açılmaya başladı. Mürebbiyelik,
bakıcılık veya terzilik gibi tipik geleneksel işlere ilave olarak, ofis işleri de kadınlar için
uygun hale geldi. Yirmilerin ortalarında, örneğin Almanya’ da çalışan nüfusun üçte biri
kadınlardı.
Böyle çeşitli aktiviteler için de, kadınların özgürce hareket edebilecekleri ve
bedenlerinin farkında oluşlarını ifade edebilecekleri, yeni bir tip giyime ihtiyaçları
olmuştu. Buna bağlı olarak da, 1920’ lerin insan bedeninin ideal güzellik anlayışı
tamamen değişmişti. Kadınların, artık vücut hatlarının vurgulandığı bir silüet yerine, ince
- uzun bir görünümleri vardı. Dar kalçalar, küçük göğüsler, küçük bir kafa ve uzun
bacaklar arzulanan görünümün belirgin özellikleriydi. Kadınlar, giderek erkekler gibi
görünmeye başlamışlardı. Fransızca “erkek çocuk” kelimesinin dişi karşılığı anlamına
gelen “Garçonne”, bu kısa saçlı, oğlansı kadın tipini tasvir etmek için kullanılıyordu.
Hatta kadınlar, bu egemen moda akımına uyum sağlamak için, göğüslerine, düzleştirici
aparatlar takmaya başlamışlardı.
Bu androjen “Garçonne” stili,1925’ te Paris’ te düzenlenen uluslararası bir sergide
büyük ölçüde tanındı. Kısa bir saç kesimi ve başı saran ‘cloche’ şapka, diz hizasında,
oturmayan ve düz kesimli elbise “Garçonne” stilin belli başlı elemanlarıydı. Elbisenin
son derece sade olan görünümü, yüzey süslemeleri veya pullu işlemelerle, bir otriş veya
aksesuarlarla destekleniyordu.
Bu yeni stille, giysideki cinsiyet ayrımınının ortadan kaldırılması hedefleniyordu.
Kadınlar, yalnızca ev içinde ya da sayfiye yerlerinde olmasına rağmen, pantolon giymeye
başlamışlardı. Ancak, kadınların toplum içinde pantolon giymeye başlamaları II. Dünya
Savaşı’ nın sonlarına rastlar.
5.6.3. Herkes için Moda
Yeni moda anlayışı, bazı bakımlardan savaş öncesi dönemin eğilimlerini
sürdürüyordu fakat, genel olarak daha ulaşılabilir hale gelmişti. Yeni üretim ve imalat
84
teknikleri, nüfusun daha geniş bir kesiminin katılımı anlamına geliyordu. Poiret
zamanındaki zengin bayanların kullanışlı fakat son derece gösterişli giysileri, bu dönemin
aktif kadınının, daha modern giysilerine doğru evrilmişti. Bu yeni, yalın çizgili giysilerin
seri üretimi de zor değildi, bunun sonucu olarak da çoğu kadın görece modaya uygun
giysileri satın alabiliyordu. Moda demokratikleşmişti. Her sınıftan kadın, düz, kısa
elbiseler, atkılı ayakkabılar ve “cloche” (çan biçimi) şapkalar giyiyordu.
Ancak, sosyal ayrımın ayırt edici özellikleri tamamen yok olmamıştı; sadece
değişmişti. Bunları fark edebilmek için şimdi daha iyi bir moda ve toplum bilgisi ile daha
iyi eğitilmiş bir göze sahip olmak gerekiyordu. Silüet, bir bütün olarak artık kişinin
sosyal durumunu ele vermekten uzaktı; fakat giysinin kumaşı, renkleri, kesimdeki
detaylar ve özellikle de bu giysilerin nasıl ve hangi aksesuarlarla birlikte giyildikleri,
kişinin sosyal sınıfına dair ipuçları taşıyordu.
5.6.4. Erkekçe Dişilik
Pekçok erkek, ‘yeni kadınları’, profesyonel ve cinsel anlamda rakipleri olarak
görüyordu. Geçmiş yıllardaki iddiasız kadın imajının yerine şimdi kadınlar zarif
olmaktan uzak ve hatta arsız bulunuyorlardı. Bu durum çoğu kez dönemin makalelerinde
olumsuz yorumlar yapılarak eleştiriliyor ve yeni moda görünüm ‘erkeksi’ bulunuyordu.
Çoğu erkek, erilliklerini paylaşıyor olmaktan memnun değildi.
Erkeklerin korkuları, cinsellik anlamında büyük bir özgürlüğün doğmuş
olmasından da kaynaklanıyordu. Özellikle homoseksüellik ve çift cinsiyetlilik yirmilerde
oldukça yaygın konulardı.Bir anlamda, moda; cinselliği günışığına çıkarmıştı, çünkü
erkeklerin meşgalelerine ortak olan kadınları maskülen giysiler içinde; erkekleri daha
feminen görünümler içinde göstererek, cinsiyetlerin rollerinin sorgulanmasını sağlamıştı.
Pekçok başka kadın da, bu yeni moda görünüme, tayyörler ve kısa elbiseler
giyerek katıldılar. Herşey, kadınlara hareket özgürlüğü sağlarken bir yandan da zarif bir
görünüm verecek şekilde, yalın ve pratik olmalıydı. Sportif olmak modaydı, tennis ve
85
yürüyüş kıyafetleri gündelik giyimin içine girmişti. Uzun, plili etekler ile üzerine uzun
süveter giymek moda olmuştu.
Dönemin bu oğlansı görünüm eğilimi, doğal olarak spor giyim için bir talebi de
beraberinde getirmişti. 1910’ ların sonuna doğru, plajlarda, vücudu her zamankinden
daha fazla açıkta bırakan, yüzücü giysileri görülüyordu. Plaj giysileri de bu dönemde
yaygınlaşmıştı.
Elbiseler, hatları gizleyen, düz ve kare bir yapıdaydılar. Dönemin ideali olan
‘oğlansı’ görünüme uyum sağlamak için,bir tür düzleştirici etki yapacak bir iç giyim
elemanı kullanılıyordu. Bir anlamda, korse yok olmamış sadece biçim ve malzemesi
değişmişti. Balina kemiği ve metal destekler yerine şimdi elastik bir malzeme
kullanılıyordu. O zamana kadar yetişkin bir kadını karakterize etmiş olan göğüs, kalçalar,
bel oyuğu gibi dişilik sembollerinin inkarı ile bu yeni görünüm çocuksuydu.
Yirmilerde, etek boyu dize kadar yükseldi; bir ara tekrar bileğe kadar düştüyse de,
bu kısa süreli olmuştu. İlk kez, bacaklar erotik bir unsur olmuşlardı. Önceleri nispeten
biçimsiz olan tek parça elbiseler, bu onyılda çok popüler olmuştu. Bu elbiseler daha
sonraları daha oturan ve dar bir biçim aldılar. Fransız modacı Madeleine Vionnet’ nin
akışkan elbiseleri gibi, dolambaçlı elbiseler de sonraları çok rağbet gördü.
On yıl boyunca, bel çizgisi, kalçalara varıncaya kadar düşmüştü ve alt kısmında
verevine kesilmiş volanlı bir etekle devam ediyordu. Tayyörler, sert hatlıydı ve erkek
takım elbiselerinden izler taşıyordu. Toplum içinde pantolon kullanımı da henüz yoktu.
1895 yılında Charles Frederick Cross tarafından icat edilen suni ipekli kumaş,
yirmilere gelindiğinde kullanıma elverişli hale gelmişti. Yirmili yılların sonunda,
özellikle çoraplar ve kadın elbiselerinde oldukça yaygındılar.
86
5.6.5. Yeni Moda Evleri
Ortaya çıkan bu yeni stillerin, Paris’ in büyük modaevlerinin egemenliğini, bir
parça tehdit ettiğini görüyoruz. Bu yeni görünümlere, Fransız kadınını, İngiliz ve
Amerika’ lı çağdaşları kadar kolayca uyum sağlamamıştır. Dönemin bir yorumcusunun
da işaret etmiş olduğu gibi, iki kuşaktır, ‘La Vie Parisienne’ gibi Fransız gazetelerinin
espri konusu yapmış olduğu, köşeli, zayıf İngiliz kadını, artık kabul edilen ideal güzellik
anlayışının öznesi haline gelmişti. ‘Güzel Dönem’ in yaratıcıları, Doucet, Doeuillet ve
Drecoll gibi ünlü Paris firmaları, kapılarını kapatmıştı. 1910’ larda, mevcut modayı
değiştirmek için çokça çabalamış olan Poiret bile, kendini gündemin dışında bulmuştu.
Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yeni isimler türemişti.
Worth ve Poiret’ nin modaevleri, yirmili yıllarda da varlıklarını korudular. Ancak,
1920’ lerin belki de en önemli ismi “Coco Chanel” idi. Gabrielle Chanel, kadınları özgür
kılmak için, onlara her türlü vesileye uygun, kullanışlı, resmi olmayan giysiler tasarlamak
istiyordu. Kendisi gibi modern ve bağımsız kadınlar için giysiler üretti. Erkek giysi
biçimlerini, jarse malzemeyle buluşturarak oluşturduğu yenilikçi kombinasyonla giysiler
tasarladı. Hırkalı takımlar, denizci stili pantolonlar ve olmazsa olmaz ‘Basit siyah elbise’
gibi yeniliklerle moda dünyasına önemli katkı sağladı (Resim 46)
87
Resim 46 Gündüz takımı ile Gabrielle Chanel (1928)50
Yirmili yıllarda, Chanel ile birlikte bir başka önemli isim Madeleine Vionnet idi.
Vionnet daha çok modanın mimarıydı. Yüksek bir konstrüksiyon hassasiyeti ile
uyguladığı kesim teknikleri ile, giysi yapımına gerçek yenilikler getirdi. Özellikle ‘verev
kesim’ ve ‘dairesel kesim’ gibi tekniklerle çok sayıda ayrıntılı tasarım yaptı (Resim 47)
50 Akiko Fukai. (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
89
6. SOVYET DEVRİMİ’ NİN “KADIN GİYİMİ” ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
VE II. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNİN SONUNA KADAR OLAN GELİŞİMİ
Sovyet giyim tarihine geçmeden önce, Sovyetler kurulmadan önceki Çarlık
Rusya’ sının 19. yüzyıl sonlarındaki ekonomik durumundan, sanayinin gelişiminden,
insanların yaşam koşullarından ve kapitalizmin Çarlık Rusya’ sında ne şekilde vücut
bulduğuna değinilecektir. Böyle bir zemini oluşturduktan sonra işçi hareketinin ortaya
çıkışını ve 1917 Sovyet Devrimi kısaca anlatılacaktır. Çarlık Rusya’ sının saray
kostümlerine ve halk giysilerine kısaca değindikten sonra, 1917 Sovyet Devrimi ile
başlamış sayılan Sovyet giyim tarihinin gelişimini II.Dünya Savaşı dönemine kadar, yine
kadın giysilerine odaklanan bir bakışla, toplumsal ve ekonomik şartlar çerçevesinde
incelenecektir.
6.1. Rusya’da Toplumsal Gelişme ve İşçi Hareketi
Avrupa’da kapitalizmin gelişerek bir dünya sistemi olmasıyla başlayan süreçte
dünya kapitalist sisteminin içine çekilen Rusya, derin çelişki ve toplumsal çatışmalarla
yüklüydü. Tüm bu çelişkilerden dolayı sınıf mücadelesinin keskinleşme süreci de çok
çabuk gelişti.
“Rusya’ya özgünlüğünü veren ve sınıf mücadelesinin başka düzeylerde
gelişmesini sağlayan toplumsal farklılıklar, Troçki’nin belirtmiş olduğu tarihsel
etmenlerden doğuyordu. Rus ekonomik yaşamı, Avrupa Orta Çağ sonrasının zanaatkâr-
lonca sistemini yaşamamıştı. Üretim araçlarının özel mülkiyete dayandığı Avrupa’da
merkezi krallık sistemi egemen olurken, toplumsal gelişmenin itkin gücü şehirler
olmuştu. Şehirlerin egemen oluşu, ekonomik kontrolü elinde bulundurması,
hammaddelerin şehirlerde işlenerek metalara dönüşmesiyle kent, kır üzerinde kesin bir
üstünlüğe sahip olmuştu. Toplumsal yaşamda kentin egemen oluşu, zanaatkâr-lonca
kültürünün ve giderek burjuva kültürünün hakim olması demekti.”52
52 http:// www.marksist.com
90
Rusya’da ise ekonominin geliştiği yerler kentler değil köylerdi. Şehirler idari ve
askeri merkezler yani üretimden çok tüketim merkezleri olmaya devam ediyordu. Ev
ekonomisinin egemenliği, ticareti de yalnızca kırla sınırlı tutmuştu.
Rusya, Batı’nın baskısına askeri açıdan karşı koyabilmek için, sanayiyi ve modern
tekniği ithal etme ihtiyacı duymuştu. Yani askeri unsur, Rusya’da sanayinin gelişiminde
çok önemli bir rol oynamıştır.
Çarlık devleti, karakterinden gelen idari ve askeri merkezileşmeyle, toplumun her
alanına müdahale ediyordu. Devlet, ekonomik ve siyasal hayatın tek hakim gücüydü.
Rusya’da kapitalizmin gelişiminin önünü açan Çarlıktı; ama bu öz eyleminin kurbanı
olan da Çarlıktı. Çarlık despotizmi ya Avrupa devletleri karşısında yok olacaktı ya da
ayakta kalmak için kapitalizmin Rusya’ya girmesini ve değişiklikleri kabul edecekti.
Çarlık, kendi egemenliğinin ve sömürücü rolünün devam etmesi için Rusya’nın tarihsel
gelişiminde kapitalizme aracılık rolü oynuyordu.
Kapitalist üretim tarzını benimsemek zorunda kalan Çarlık, Rus köylü
ekonomisini kapitalizme entegre etme yolunda her adım atışında toplumu sarsıyor,
parçalara ayırıyor ve çelişkiler toplumsal ilişkilere egemen oluyordu. Kapitalizmin
Rusya’ya girmesiyle binlerce köylü, birden bire hiçbir dönüşüm geçirmeden ortak
mekanlarda toplanıyor, binlerce yılık köhne yapılar içindeki alışkanlıkları ve inançlarıyla
işçiliğe terfi ediyordu. Yaşadıkları çelişki muazzamdı; köyün şehre çözülmesi
hızlanmıştı; ama bu dönüşüme ayak uyduramayanlar köylerine dönüyordu.
Çarlık ile ezilen yığınlar arasındaki uçurum gittikçe açılıyor, Rus toplumunun
çelişkileri daha da derinleşiyordu. Çelişkilerin üç yönü vardı. Birincisi: Çarlık, kapitalist
üretim ilişkileri sonucunda siyasi iktidarını kaybetme tehlikesiyle yüz yüzeydi ve burjuva
demokratik devrimin önünde bir ayak bağıydı. İkincisi: bu durum, burjuvazi ile işçi
sınıfını Çarlık karşısında burjuva demokratik devrimin gelişmesi noktasında
birleştiriyordu. Üçüncüsü: işçi sınıfı, kapitalistlere karşı kendi örgütlerini kurarak hem
ekonomik hem de siyasi mücadele vermek istiyordu. Ancak Çarlık devletinin despotik
yapısı buna izin vermiyordu. Çarlık bir çifte sınıf tepkisi göstererek, işçi sınıfı karşısında
91
hem burjuvazinin çıkarlarını hem de kendi sınıf çıkarlarını savunmaya geçiyordu. İşçi
sınıfı politik kitle grevlerine baş vurduğunda Çarlık kadar burjuvaziyi de karşısında
buluyordu. Bu durum, devrime, özgün bir içerik, radikal bir unsur katıyordu.
İmparatorluk, o yalıtık döngüsünden demiryolları ağıyla birbirine bağlanarak
kurtulmaya çalışıyordu. Kapitalizmin Rusya’ya girmesi ve metaların ücra köşelere
ulaşmasıyla, başka bir gelişmenin önü daha açılmış oluyordu. Demiryolları Rus
toplumunu dönüştüren en önemli faktörlerden biriydi.
1894’e kadar, demiryollarının uzunluğu yaklaşık 33.000 km idi. 1905 devrimi
arifesinde bu demiryollarında çalışan ve her iki devrimde de çok büyük bir politik rol
oynayacak olan işçilerin sayısı 667.000 yükselmişti. Bu sayı çok büyük bir kitlenin, çok
büyük bir gücü elinde bulundurduğunu ortaya koyuyor. Demiryolu işçilerini önemli
yapan sadece kalabalık olmaları değil, tüm ulaşım ağını ellerinde bulundurmaları ve
devrimde oynadıkları politik roldü. Demiryollarının herhangi bir zamanda greve gitmesi
tüm Rusya’nın durması ve Çarlık devletinin işlemez oluşu demekti. 1905’te ve özellikle
1917 Şubat devriminde demiryolu işçileri “yüce” Çarlarını başkente sokmayarak politik
güçlerini kanıtlamışlardı.
Rus hükümetinin sıkı gümrük duvarlarını aşamayan Avrupa metaları, Rus
pazarına ulaşamıyordu. Avrupa kapitalistleri bu engeli aşmanın yolunu, zayıflayan ve
mali açıdan yardıma muhtaç Çarlık devletine krediler vererek ve giderek Çarlığı
kendilerine bağlayarak buldular. Avrupa metalarının Rusya pazarlarına girmesinden
sonra, sermaye akışı da hız kazandı ve Rusya’da sermayenin yoğunlaşması büyük sanayi
merkezlerinin oluşmasında ifadesini buldu. 1870’lerde başlayan sanayileşme 1890’lara
gelindiğinde büyük bir atılım gerçekleştirmişti. Troçki şu rakamları verir:
“Mevcut Rus sanayi girişimlerinin toplam sayısının yalnızca % 15’i 1861’den
önce yaratıldı. 1861 ile 1880 arasında % 23,5’u, 1881 ve 1900 arasında % 61’den fazlası
ve on dokuzuncu yüzyılın son on yılında tek başına varolan tüm girişimlerin % 40’ı
yaratıldı.
92
Rusya’nın bu bölgesindeki gelişme, ta en başından katıksız bir Amerikan
karakterine büründü ve birkaç yıl içinde, Fransız-Belçika sermayesi, bozkır bölgelerini,
neredeyse Batı Avrupa’da bile görülmeyen büyüklükte dev işletmelerle donatarak, bu
bölgelerin görünümünü kökünden değiştirdi.”53
Kapitalist gelişim yolunda, ileri ülkelere göre, nisbeten geri kalan Rus ekonomisi
onların gelişim yolunu tekrarlamamıştır. Dışardan gelen sermaye ve ileri tekniğin sonucu
Çarlık Rusya'sı Batı'da gelişimi yıllarca süren lonca ve manüfaktür üretim aşamalarını ve
fabrika üretiminin başlangıcında uygulanan az verimli üretim metodlarını süratle atlamış,
zamanın en ileri tekniğinin uygulandığı fabrika üretimine geçmiştir. Yabancı teknik ve
sermaye ülkenin belirli merkezlerinde sanayinin olağanüstü bir hızla gelişimine yol
açmıştır. 1905-1914 arasında endüstri üretimi yaklaşık olarak iki misli artmıştır.
Belirli merkezlerde, zamanın en ileri üretim tekniğinin kullanıldığı yoğun fabrika
üretimini çevreleyen, feodal toprak mülkiyetinin ağır bastığı, yer yer orta-çağ
görünümünü taşıyan bir tarımsal yapı vardı; başta ulaşım olmak üzere alt-yapı tesislerinin
yok denecek kadar azdı. Bunun yanı sıra Rusya'da temel sanayiler de yoktu.
"... Rusya, sanayileşmede ileri adımlar atmakla birlikte, gene de Batı Avrupa'ya göre
geri bir ülkeydi ve yabancı kapitalistlere bağımlı durumdaydı. Rusya'da makina ve tezgah
imalatı yoktu, makinalar ve tezgahlar dışarıdan ithal ediliyordu. Aynı şekilde otomobil
sanayisi, kimya sanayisi, kimyasal gübre üreten sanayi de yoktu."54
Çarlık Rusya'sında önemli sanayi işletmeleri yabancıların elindeydi.
"1914'den önce, Rusya'nın en önemli sanayi işletmeleri, başta Fransa, İngiltere,
Belçika (...) olmak üzere, yabancı sermayenin elindeydi. Rusya'nın en önemli metalürji
fabrikaları Fransız kapitalistlerinin elinde bulunuyordu. Genellikle metalürjinin hemen
hemen dörtte üçü (%72) yabancı sermayeye bağlıydı. Kömür işletmelerinde de durum
aynı idi. Petrol üretiminin yarısına yakın kısmı İngiliz-Fransız sermayesinin elindeydi.
53 http:// www.marksist.com 54 a.g.e.
93
Rusya sanayisinden sağlanan kârların aslan payı yabancı bankalara, daha çok da İngiliz
ve Fransız bankalarına akıyordu."55
Rus sanayisindeki bu derecede yüksek yoğunlaşma, işçi kitlelerin büyük
işletmelerde toplanmasına yol açıyordu. Avrupa’da kapitalizmin geliştiği ileri ülkelerle
karşılaştırıldığında, Rusya’da sanayi daha büyük mekânlarda yoğunlaşmıştı. Sanayi,
küçük atölyeler ve orta işletmeler olarak değil, baştan büyük fabrikalar biçiminde tezahür
etti ve binlerce işçiyi ortak alanlarda birleştirerek sınıf hareketinin merkezi düzeyde
gelişiminin yolunu döşedi. Putilov fabrikasının 40 bin işçiyi bünyesinde toplaması,
merkezileşmenin ne boyutlarda olduğunu ortaya koyan çarpıcı bir örnektir.
İşçi sınıfının sanayi merkezleri olan kentlerde yoğunlaşması, ülkenin toplumsal
yaşamında çok büyük bir rol oynamasına yol açacaktı. 1905’e gelindiğinde, aile
bireyleriyle birlikte proletarya toplam nüfusun yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyordu.
Yıllık ulusal gelirin yarıdan fazlasını ise maden, imalât, ulaşım, inşaat ve ticaret
sektörlerinde çalışan 3,5 milyon işçi üretiyordu. İşte devrimin itici gücü ve öncüsü bu 3,5
milyonluk yığın olmuştu. Endüstriyelleşme, Rusya’ da kısa zamanda çok etkili olmuştu;
proleteryayı yaratmıştı.
Rusya'da fabrika üretimine geçiş diğer kapitalist ülkelere göre çok daha hızlı
olmuştur. Bunun sonucu küçük sanayi üretiminin gerici etkileri, geriye dönüş özlemi Rus
proletaryasında görülmez. Rus burjuvazisi ise, el emeği, manüfaktür üretimi, fabrika
üretimi sırasını takip ederek gelişmemiştir. Dolayısıyla Rus burjuvazisinin müttefiki
olabilecek, küçük sanayi üretiminin gerici etkilerini taşıyan kalabalık bir şehir küçük
üreticiler sınıfı yoktur. Şehir küçük-burjuvazisi Rus Devrimi'nin hiçbir döneminde etkin
rol oynayamamıştır. Bir sömürücü sınıf olarak burjuvazi bütün toplumlarda daima
azınlıkta olmuştur. Burjuvazinin gücünü onun üretim ve yönetim tecrübesi ve diğer
sınıflarla kurduğu ittifaklar sağlar. Ancak Çarlık Rusya'sının ekonomik ve sosyal gelişim
sonucu Rus burjuvazisi yönetimi için gerekli ittifakları (kalabalık bir şehir küçük
üreticiler sınıfı, köylülüğün kazanılması, işçi sınıfının parçalanması) kuramayacak
durumdaydı. Ayrıca burjuvazi elde ettiği artı-değeri Çarlık ve yabancı sermaye ile
55 a.g.e.
94
paylaşmak zorundaydı. Sonuç olarak Rus burjuvazisi Batı-Avrupa burjuvazilerine göre
zayıftı.
İşçilerin çalışma koşulları kölelik dönemlerini hatırlatırken, fabrika içindeki
üretim örgütlenmesi Avrupa’dan alınmış rasyonel iş yöntemleriyle yapılıyordu. Çalışma
koşullarının ağırlığı ve geleneksel yaşam biçimi ile rasyonel iş örgütlenmesi arasında
sürekli ve şiddetli bir çatışma sürüyordu.
Sendikaların yasak olduğu ve örgütlenmenin yasal olmadığı koşullarda, işçiler
çalışma koşullarının ağırlığına ilk olarak bireysel tepkiler gösterdiler. 1896’dan
başlayarak sanayinin merkezileştiği tüm kentlerde grevler gelişti ve tüm Rusya’yı içine
aldı. 1896-97’de Petersburg’da başlayıp diğer Rus kentlerini de içine alan grevler, Rus
işçi hareketinin ilk kitle grevleri sayılabilirdi.
1903’te yayımlanan bir yasaya göre,işverenler razı olduğu takdirde işçiler kendi
temsilcilerini seçip, belirlenen konular üzerinde görüşmeler yapabilecekti. Çarlık devleti
kendi sonuna doğru koşar adım ilerlerken, gelişen işçi hareketinin önünü almaya,
parçalayıp dağıtmaya çalışıyordu.
Sovyet, konsey ya da şura tipi örgütlenmeler, o güne kadarki mevcut örgütsel
araçların kitlelere yetmediği toplumsal altüst oluş dönemlerinde, sömürülen ve ezilen
sınıfların yığın örgütleri olarak ortaya çıktılar. Sovyetlerin ortaya çıkmasını sağlayan
nesnel zemin, 1905 Ocağında başlayan ve Ekimde doruk noktasına ulaşan devrimci
gelişmelerdi. 9 Ocak 1905’te Papaz Gapon önderliğinde binlerce işçi, Çar “babaya”
taleplerini içeren bir dilekçe sunmaya gidip taleplerine karşı jandarma kurşunları alınca
devrim başlamış ve sovyetlerin ortaya çıkacağı koşullar hazırlanmıştı.
Ekim ayına gelindiğinde Petersburg ve Moskova’da irili ufaklı grevler sürüyordu.
Fakat daha bir hafta geçmeden grevler büyüdü. Demiryolu işçileri greve gitti. Talepler
şunlardı: “sekiz saatlik işgünü”, “sivil özgürlükler”, “genel af” ve “kurucu meclis”. Çarlık
hükümeti ise baskılara devam ediyor, grevi kanunsuz sayıp işçilerin bildirilerine el
koyuyordu.
95
750 bin ulaşım işçisi, Rusya’nın tüm ulaşımını felç etmişti. Buna iletişim işçileri
de eklendi. Grevler yaşamın her alanına, bankalardan üniversitelere, oradan da bakanlık
ve baro koridorlarına yayıldı. Ülkenin her yanında çatışmalar baş göstermişti. Devletin
tamamen işlemeyip felç olması sonucunda Çarlık nihayet, artık bir adım dahi
atamayacağını anlamak zorunda kalmıştı. 17 Ekim 1905’te Çar, bir Anayasal bildirge
yayınlamak zorunda kaldı.
Ekim politik kitle grevi ile Çarın Anayasal bildirgesini yayınladığı tarihler
arasında, sovyetler, devrimci durumun yarattığı ihtiyaca yanıt olarak 10 Ekimde ortaya
çıktı. Birkaç gün içinde sovyetler, tüm grevleri yöneten ve işçilerin temsilcilerini seçerek
gönderdiği bir işçi parlamentosuna dönüştü. Sovyetlerin liderliğini hiçbir siyasal örgüt
üstlenememişti.
Sovyetler, kitleler üzerinde genişleyen etkisiyle tek yetkili, tüm emekçilerin
temsilcisi ve onların tek hükümeti olmuştu. Elektrik santralleri, demiryolları, telgraf,
posta hizmetleri gibi can alıcı sektörler, sovyetlerin emri olmadan, işçiler ve sovyetin
ihtiyaçlarının dışında hizmet vermiyordu. 1905 devrimi, sadece eski iktidarı yıkmakla
yetinmeyip yeni bir iktidar kurmak gerektiği gerçeğini, Paris Komünü’nden sonra bir kez
daha gözler önüne serdi.
6.2. 1917 Devrimden Doğan Sovyetler
1905 devriminden 12 yıl sonra, 23 Şubat (8 Mart) 1917’de, Dünya Emekçi
Kadınlar Gününde tekstil sektöründe çalışan kadın işçilerin greve gitmesinin yanı sıra,
işten atılan 20 bin Putilov işçisinin de mücadeleye girişmesiyle, Rusya’yı çığ gibi
büyüyen bir grevler dalgası sarmıştı. 1917 yılına girerken Rusya bir yandan kışın
soğuğuyla bir yandan da savaşın ve savaşa karşı devrimci mücadelenin şiddetlenen
ateşiyle kavruluyordu. Cepheyi kızıştıran yalnız savaş değildi; devrimcilerin savaşa karşı
bozguncu ajitasyonu da cephedeki yüreklere kor gibi düşüyordu.
Bir anda ezilen yığınlar, yılların birikimiyle bir öfke patlamasına uğramış ve
kendilerini politik olayların içinde bulmuşlardı.Tramvaylar, raylar üzerinde öylece
96
suskunluğa terk edilmişlerdi; dükkân sahipleri kepenkleri indirmiş ve şehir tümden
durmuştu. Kısa zamanda öğrenciler de grevlere katıldılar.
Petrograd sokakları tam anlamıyla bir savaş alanına dönmüş, bütün kent ayağa
kalkmıştı (Resim 48). Askerlerin devrimin safına geçmesi, tüm kitle üzerinde derinlerden
gelen bir coşkunun meydana çıkmasını sağladı. Hapishanelere hücum edilmiş ve tüm
siyasi tutsaklar serbest bırakılmıştı. Karakollar işgal edilmiş, fabrikalar işçilerin eline
geçmiş, kışlalara askerler hakim olmuş, devlet dairelerine işçiler tarafından el konmuş ve
devrim kesin bir üstünlük kazanmıştı. Rusya’yı birbirine bağlayan demiryolları, telgraf,
posta, enerji hizmetleri, bakanlıklar, devlet daireleri, tamamen durmuş ve buralarda
çalışanlar devrimin saflarına katılmışlardı. İşçiler karşı-devrimcilere ve Çarlık devletine
ilişkin hiçbir telgrafı çekmiyor, posta hizmeti vermiyor ve trenleri çalıştırmıyordu.
Demiryolu işçilerinin, tren istasyonlarından geçmesine izin vermedikleri Çar, başkentine
dönemiyordu.
İşçiler ve çoğunluğu üniforma altındaki köylülerden oluşan askerler, sovyet
delegelerini seçmeye başladı. Aynı gece Petrograd'daki işçilerin ve saflarına geçen
askerlerin seçtikleri delegelerden oluşan Sovyet heyeti Çarın Meclisi, Duma'nın
bulunduğu Torid sarayına geldi. Petrograd Garnizonu Sovyete tam destek verdi: Duma
başkanı Rodzianko da Sovyeti tanımak zorunda kaldı. Duma başkanı Rodzianko da hem
Çar'ı, hem de Sovyetleri ortalığı yatıştıracak bir burjuva hükümetinin kurulması yönünde
ikna etmeye çalışıyordu. Sovyet toplantısı başladığı sırada aynı sarayda toplanan Duma
da iktidarı eline almaya karar verdi. Duma ile Sovyet'in anlaşarak oluşturduğu hükümetle,
Rusya'da ikili iktidar dönemi başladı. Duma hükümeti kudretsiz iktidar, Sovyetler ise
iktidara sahip olmayan güçtü. Ertesi gün 1 Mart’ta; Çar II. Nicola tahtı terk etti.
97
Resim 48 Devrimci birlikler Petrograd’ da (1917)56
1917 sovyetleri giderek bir işçi devleti karakterine bürünüyordu ve devrimde
hakim güç olarak davranıyor, nasıl çalışması gerektiğini öğreniyordu. Ancak ortada bir
aykırılık vardı. Sovyetler gerçek hakim güç, gerçek iktidardı. Üretim merkezlerinde işyeri
sovyetleri her şeyi eline almıştı; buna karşın siyasal iktidar sovyetlerin elinde değildi.
Tüm emekçi Rusya sovyetlerde örgütlüyken, resmi iktidar burjuva Geçici Hükümette
örgütlüydü. Bolşeviklerin önderliğinde başlayan Ekim Devrimi bu ikili iktidara, bu
paradoksa son verdi ve işçi sınıfını iktidara taşıdı.
6.3. Çarlık Rusya’sında Giysilere Genel Bir Bakış
6.3.1. Saray Kostümleri
Rus saray kostümü, 10. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar büyük oranda, değişmeden
kalmıştır. Bu kostüm, Doğu’ nun zengin ipeklerinden yapılma, yoğun işlemelerin olduğu,
inci ve değerli taşlarla bezeli, ağır giysilerdi. Peter I tahta çıkmasıyla birlikte, Rus
İmparatorluğu’ nu bir Avrupalılaştırma politikasıyla dönüştürmeye girişti. Bu girişimler,
56 Nick Yapp; Amanda Hopkinson,. The Hulton Getty Picture Collection: 150 Years of Photo Journalism. İspanya: Könemann, 1995.
98
en çok giysilerin düzenlenmesiyle ilgili alanda kendini belli etti. 1700 yılında, köylü ve
papazlar dışında Batı Avrupa kostümünün giyilmesini zorunlu kılan resmi bir emir çıktı.
Zira, 18. yüzyılın ilk yıllarında, Rus sarayında giyilen kostümlerin, Avrupa’ dakilerden
farkı kalmamıştı.
I. Peter, öncelikle, kadınların Alman ve Avusturya modalarını – ki bunlar Rusya’
ya, Polonya ve Macaristan yoluyla geliyordu – takip etmelerini istemişti. 1815
dolaylarında ise Fransız modası, Rusya’ ya girmenin yolunu bulmuştu: Fransız
terzilerinin ve kumaş tacirlerinin, marifetlerini ortaya koydukları, kostümlü küçük
bebekler ve çeşitli kabartmalarla Fransız modası kısa sürede etkili olmaya başlamıştı.
Büyük Katerina’nın tahta çıkışıyla birlikte, giysilerdeki Fransız stili, resmi okazyonlarda
Rus sarayında oldukça belirginleşmişti.
1830’ lu yılların başlarında, özellikle sarayda giyilen giysilerde pek bir tutarlılık
yoktu. Açık saçık Fransız Ampir giysileri pek uygun bulunmuyor; İngiliz’ lerin uzun
kuyruklu giysileriyle ise yakınlık kurulmuyordu. Nikola, saraydaki kadınların
giysilerinde de, orduda olduğu gibi, bir bütünlük olmasının gerektiğini düşündü; 1833
yılında, saray giysisini düzenleyen bir ferman çıkardı. Giysi fermanı, kadınların sarayda
tek bir tip Rus elbisesi giymelerini öngörüyordu. İlk başlarda bu ‘ beyaz renkte, nakışlı,
ipek bir elbise ve üzerine giyilen açık, Moskova stili uzun kolları olan, işlemeli, kadife bir
ikinci elbise’ olarak tanımlanmıştı. Etek bir çan formundaydı ve hacimliydi; kollar,
omuzlarda hafifçe kabartılmıştı. Bu, dönemin Romantik stil modası ve eski Rus stilinin
bir karışımıydı. Bunun bir sonucu olarak, bu kostüm, Çar I. Nicholas’nın de çok önem
verdiği üzere, ulusal gelenekleri yansıymaktaydı ve kullanımı zorunlu hale geldi. Bu
elbiseler aynı zamanda oldukça ağırdılar, beden kısımları kemiklerle destekleniyordu.
Elbise kuyrukları, astarlıydı ve altın işlemelerin ağırlığını kaldırabilmeleri için
takviyeliydiler. Bu elbiseler görsel olarak ihtişamlı olmalarına karşın oldukça ağırdılar;
saray kadınları, saray okazyonları için bu elbiseleri giyerken adeta savaş zırhlarını
kuşanıyorlardı (Resim 49).
99
Resim 49 Çar Nikola I’ in karısı Alexandra 57
Başka saray giysileri değişime uğrarken veya uyarlanırken, Rusya, Slav kökenli
tarzını itinayla korudu. 1834- 1917 yılları arasında, Rus saray kadınlarının bu kendini
hemen belli eden etnik elbiseleri, hem Rusya’ da hem de dışarıda, bir gurur kaynağı
olmuştu.
1840’ lı yıllarda, bu kostümde bir değişiklik meydana geldi: Kadife üst elbise
(sarafan) ve içe giyilen ipek elbise (kaftan), dönemin korseli modasına uyum sağlayacak
şekilde adapte edildi. Kostüm, iki yerine üç parçadan oluşuyordu; üzerine belden
sarkacak bir kuyruğun yerleştirildiği, nakışlı, beyaz ipek bir iç etek, uzun Moskova stili
kollar ile işlemeli beyaz ipek bir korsajdan oluşan bir üst.
57 http://www.alexanderpalace.org/palace/ctCostume.html
100
Bunun yanında, ‘Kokoshnik’ denilen, taç benzeri bir baş aksesuvarının da
giyilmesi gerekliydi. İmparator ailesinden kadınlar, hakiki mücevherlerle kaplı kadifeden;
hizmetkarlar ise incilerle işlenmiş kadife olanlarını giyiyorlardı. Evli olan kadınlar,
bununla birlikte yere kadar uzanan tül duvaklar takarlardı. 19. yüzyıl sonlarına doğru,
imparatorluk ailesinin kadınları, öngörülen ‘Kokoshnik’ biçimini muhafaza ederek,
tamamen değerli taşlardan yapılma taçlar takmaya başladılar. ‘Fabergé’ ve ‘Bolin’
tarafından yapılan bu göz kamaştırıcı aksesuvarlar, Rusya mücevher sanatının baş
yapıtlarıydılar ve Avrupa’ da da çok rağbet gördüler. Rus Çarı, Cartier, Boucheron,
Chaumet gibi mücevhercilerin müdavimi oldu (Resim 50).
Resim 50 İmparatoriçe Alexandra, elmas ve incilerle yüklü İmparatorluk
tacı ile58
Saray elbiselerinin malzemeleri ve yapımı, sıkı bir şekilde denetleniyordu.
Süslemelerin tarzı, büyük oranda elbiseyi sipariş edenin inisiyatifindeydi, ancak, pahalı
58a.g.e.
101
süslemelerin kapsamı saray tarafından belirleniyordu. Elbiseler oldukça pahalıya mal
oluyordu. 1885’ te, Prenses Yusupova tarafından sipariş edilen bir elbise, örneğin, 1500
rubleydi. Bir elbiseyi tamamlamak altı ila sekiz ay sürüyordu, bu yüzden de kollar,
kuyruk ve korsaj için nakışlı paneller, önceden hazırlanıyor ve muhafaza ediliyordu.
Kadınlar, terzilere gelirler, zevklerine, pozisyonlarına ve de ceplerine göre uygun
panelleri seçerler ve böylelikle elbise bir araya getirilir, kemiklerle desteklenir ve teslim
edilirdi.
Resim 51 1890’ larda giyilen saray kostümüne örnek59
İmparatoriçe ve İmparator’ un kız kardeşleri, altın ve gümüş kumaşlardan yapılmış
elbiseler giyerlerdi. İmparatoriçe, altın kumaştan elbise giydiği zaman (genellikle sadece
taç giyme törenlerinde); Büyük Düşesler ise gümüşten olanları giyebilirlerdi.
59a.g.e.
102
İmparator ailesi ve hizmetkarların saray kostümleri iki renkteydi: lal kırmızısı ve
zümrüt yeşili. Hiyerarşi oldukça belirgin biçimde düzenlenmişti. En yüksek mevkide evin
Şef Hizmetçisi vardı; evli bir kadın olarak, altın işlemeli, yeşil kadifeden, kuyruklu bir
elbise giyerdi. Bunun bir alt sırasında, İmparatoriçe tarafından seçilmiş olan soylu ve
evlenmiş kadınlardan oluşan ‘Beklemedeki Bayanlar’ vardı. Bunlar da, daha kısa
kuyruklu fakat yine yeşil kadife elbiseler giyerlerdi.
Bütün bu kıyafetlerin işlemeleri oldukça sıradışıydı. Bazen bitkisel motiflerle
oluşturulan, bazen de başkentin mimarisinden izler taşıyan ‘nakış sanatı’, son derece
gelişmişti. Bu saray elbiseleri, Ruslar’ ın bu alandaki yeteneklerini vurgulamak üzere,
uluslararası tekstil sergilerinde sıklıkla sergilenirdi. Saray elbiselerinin üretim hakkı sıkı
bir şekilde kontrol ediliyordu ve 20. yüzyılda ancak aşağıdaki isimlere bu yetki tanınacak
şekilde sınırlanmıştı:
• Olga Nikolaevna Bulbenkova (1835-1918)
19. y.y. ortalarında, St. Petersburg’ da Madame Olga’s olarak bilinen, 1917’ ye
kadar hizmet veren, bir moda evi kurmuştu. Bu moda evi, saray kostümleriyle
ünlenmişti.Altın ve gümüş nakış işlemeleri, Madame Olga için, I. L. Vasiliev’ in
atölyelerinde yapılıyordu. İmparator ailesi tarafından sipariş edilen elbiseler ise, altın
nakış işlemeciliğinde uzmanlaşmış olan Novotikhvinsky atölyelerinde yapılıyordu.
• Izembard Chanceau
St. Petersburg’ da, resmi saray elbiseleri de yapan bir moda evinin sahibi.
Izembard Chanceau’ nun işlerinde daha çok payet ve pulları kullanmasındaki ustalık göze
çarpar.
• A.T. Ivanova
St. Petersburg’ da, 20. y.y. başlarında, özel müşteriler için saray kostümleri yapma
yetkisi de olan Ivanova’ nın firması devrim boyunca da ayakta kalmıştır. Ivanova ve baş
103
rakibesi Lamanova, Sovyet döneminde film ve tiyatro alanında kostüm tasarımcıları
olarak devam etmişlerdir.
6.3.2. Köylülerin Giysileri
Köylüler arasında, 20. yüzyılın başlarına kadar Rus halk giysileri, niteliklerini
korudu. Bu bakış açısından, Rus folk kostümü, milli bir giysi olarak özel bir ilgiyi hak
eder. Rus tüccar sınıfı ve küçük burjuvazi ise, Avrupai yenilikleri kabul etmekte
zorlanarak, 18. ve 19. yüzyıl boyunca Rus stili giysilere razı olmuşlardı.
Geleneksel Rus kostümü, düz kesimli, rahat akan çizgileri ile belirgindi. Giysinin
kesimini, dokunmuş kumaşın eni belirliyordu; bu da geleneksel Rus giysilerinin arkaik
stilinin bir göstergesiydi. Bu, aynı zamanda çok katlı bir kostümdü; birbiri üzerine giyilen
pekçok giysiden oluşmaktaydı. Köylülerin giysilerinin bütün bu özellikleri, Rus
kostümünün orijinal tabiatını yansıtmaktaydı
Rus kadın giysisinin başlıca elemanı, bir tür kolsuz elbise olan ‘Sarafan’ idi. Bu
‘Sarafan’ lı takım ( sarafan, gömlek, kemer ve bir önlük) 18. yüzyılın başlarında Rusya’
da oldukça yaygınlaştı ve Rus milli giysisi ile birlikte anılmaya başlandı. Sarafan, köylü
kadınların, tacir sınıfın şehirli kadınlarının, küçük burjuvazinin ve nüfusun diğer
kesimlerinin günlük yaşamlarının bir parçası haline geldi (Resim 52)
104
Resim 52 Sarafan60
Rus kostümü geleneksel formunu elinde tutarken, bir yandan da bazı
değişimlere maruz kalıyordu. Gelişmekte olan tekstil endüstrisi ve şehir giyimi,
kasabalardaki ataerkil yaşam tarzını ve köylülerin günlük yaşayışlarını etkiledi.
Kumaşların ve giysilerin de gelişmesiyle; pamuklu kumaşlar, keten ve kenevirin
yanında yerini aldı, parlak desenlerle üretilen basmalar da, evde dokunan
ketenlerin yerine tercih edilir oldu. 1880- 90 döneminde, şehir giysilerinin
etkisiyle, köylü kadın giysisinde ‘parochka’ kostümü denilen, aynı kumaştan 60 http://www.bashedu.ru/konkurs/kirsanova/English/club/russian.htm
105
yapılma bir etek ve bluzdan oluşan , ikili bir takım ortaya çıktı. 19. yüzyıl sonları,
20. yüzyıl başı gibi Rus kostümü, lokal olarak renklendirilmiş geleneksel
formlarını kaybetmeye başladı.
6.4. Sovyet Giyim Tasarımı
Sovyet giyim sanatı ve kumaş tasarımı, 1917 Ekim Devrimi’ ile başlar ve Sovyet
Devleti’ nin ilk başarılarından biri olarak kabul edilir. Bu kadar kompleks bir yaratıtıcı
aktivite alanı için, yetmiş bir yıllık bir dönem, tarihsel olarak kısa bir süre teşkil eder. Bu
kısa tarihi boyunca, Sovyet kostüm sanatı ilginç ve özgün bir yol izlemiştir: 1917
Devrimi, sınıf ayrıcalıklarını ve ayrımcılığı ortadan kaldırarak, çalışan kitlelerin
giysilerinin yaratılması için yeni bir sosyal temel oluşturdu. Ve bununla birlikte, kitle
giysileri tasarlama fikri de ortaya çıkmıştı.
Devrim’ i takip eden on yıl, Sovyet giyim tasarımı tarihinde en parlak değişimlere
tanıklık etti. Belli başlı Sovyet tasarımcıları, işlerine gerçek bir yaratıcılık alanı olarak,
güzel sanatların bir dalı olarak yaklaşmışlar ve bu dönemde kariyerlerine başlamışlardı.
Yeni Sovyet kostümünün ilkelerinin oluşturulması ve kitle giyimi projelerinin gelişmesi
de yine bu dönemdedir. Başlarında Nadezhda Lamanova ile, genç tasarımcılar, günlük
yaşam ve çalışma koşullarını göz önüne alarak, sıradan erkekler ve kadınlar için giysiler
tasarlamaya başladılar. “Kostümün kimin için, hangi malzemelerden ve hangi amaç için
tasarlandığı” formülü, bütün on yıl boyunca tasarımcıların ortak sloganı haline geldi.
1930’ larda, kitle giyimi için bir endüstriyel üretim temelinin oluşturulmasına
yönelik adımlar atıldı. Moskova Giyim Tasarım Evi’nin açılması, birçok giysi
fabrikasında kitlesel olarak üretilecek giysi tasarımlarının yaratıcı sürecinin başlangıcına
işaret etmesi bakımından önemlidir.
106
6.4.1. Sovyet Giyim Tasarımının Erken Tarihi
Giysi üretimi alanında genç Sovyet Devleti’ nin üstüne düşmüş olan büyük
görevin önemini daha iyi kavrayabilmek için, 1917 Devrimi sırasında, Rusya’ da giyim
endüstrisinin nasıl olduğuna bakmak gerekir. Giyim endüstrisi, devrim öncesi Rusya’ da
ekonominin en geri kalmış alanlarından biriydi. 1917’ de, giysilerin yalnızca % 3 kadarı
endüstriyel üretimle sağlanıyordu.
Resim 53 Devrim öncesi dönemden bir görüntü61
61 Tatiana Strizhenova. Soviet Costume and Textiles. İtalya: Flammarion, 1991.
107
Giysiler, esas olarak, ortaçağ feodal imalathanelerine benzer küçük zanaat
atölyelerinde yapılıyordu. Teknoloji ve ham madde kısıtlıydı. Devrim öncesi Rusya’ da
mevcut giysi üretimi yapan birkaç işletme ise daha çok büyük şehirlerdeydi: St.
Petersburg, Moskova, Kharkov, Odessa ve Nizhni Novgorod. Bu işletmelerin sahipleri
tanınmış yabancı firmalar ve Mandel, Rosenzweig, Tiel ve Petukhov kardeşler gibi bazı
Rus firmalarıydı.
Bu bağımsız işletmelerin yanında, 1917 öncesi Rusya’ da, özellikle Mart ayından
Temmuz’ a ve Eylül’ den Aralık’ a kadar olan dönemlerde aktif olan, tekstil üreiminin
domestik olarak yürütüldüğü sistem hakimdi. Yılın geri kalan kısmında ise zanaatçilerin
çoğu işsiz kalıyordu. İşçiliklerinin ucuz olması sebebiyle, bunların % 70’ ini kadınlar ve
çocuklar oluşturmaktaydı. Giysilerin kesilmiş parçaları evlere getirilir ve geleneksel terzi
araçları ile dikilirdi. Her zanaatçi, bir giyim eşyasının başından sonuna kadar çalışırdı.
Kentlerin, giysi üreten firmaların bulunduğu bölümleri çoğunlukla terzilikle
uğraşırdı. Firmalar ve zanaatçiler arasındaki bağlantı, bütün masrafları karşılayan fakat
bundan aynı zamanda büyük kar eden ‘aracılar’ tarafından sağlanırdı. Bu köklenmiş
system, kapitalist üretimin gelişmesini engelliyordu ve giysi üretimi yapan merkezler
parçalanmış ve dağınık durumdaydılar.
Mekanizasyon, Rusya’ ya yabancı firmalar tarafından satılan dikiş makinaları ile
sınırlıydı; bunlardan en tanınmış olanı ‘Singer’ idi. “Mekanik üretimin bu ilkel haliyle
yapılan giysilerde eğer bir parça estetik görünüm göze çarpıyorsa, bu terzi ve giysi yapan
çalışanların, bu sistemin içinde de olsa yaratıcılıklarını unutmamalarındandır”.
Firmalar tarafından mekanik olarak üretilen giysilerin büyük çoğunluğu, askeri
kurumlar tarafından sipariş ediliyordu. Giysilerin küçük bir çoğunluğu ise Rusya’ nın
yüksek sosyete mensupları içindi. Genellikle, lüks ve modaya uygun kılık kıyafetler,
Paris’ ten ve diğer Avrupa şehirlerinden getirilirdi. Ancak, bunun yanında, Rus
Aristokrasi’ sine hizmet veren Madame Olga, Ivanova ve Lamanova gibi ünlü firmalarda
çalışan Rus sanatçı- tasarımcılar da vardı. Bu tasarımcılar arasında , bugün de en iyi
108
tanınanı, daha çok devrim öncesi dönemdeki aktiviteleriyle bilinen, Nadezhda Lamanova’
dır. Mükemmel yapılış tarzları, zerafetleri ve birer ince zevk ürünü olmalarıyla, saray
mensupları ve Rus aristokrasisinin kostümleri, yabancı örneklerden hiç de aşağı
kalmıyordu; bunlar birer terzilik başyapıtı sayılabilirlerdi. Bu yüksek sınıf giysiler de
birer birer orta sınıfın gardıroplarına düşerdi; giysi, giyenin sosyal statüsü, zevkleri gibi
belirleyicilerle kendi detay ve süslemelerini edinirdi.
1890’ larda, değişim daha çok erkek kostümlerinde meydana geliyordu. 1910’
lara gelindiğindeyse, kadın giyiminde çarpıcı bir biçimde değişmeye başlamıştı.
Ekonomik ve sosyal dönüşümler, toplumun demokratikleşmesini geliştiriyordu.
Proletaryanın rolü gittikçe önem kazanıyordu, kadınların pozisyonu da gelişmişti.
Bununla beraber, fonksiyonel, pratik ve sıradan insanların yaşam ve çalışma koşullarına
uygun olabilecek yeni giysi tiplerinin ortaya çıkışını hazırladı: erkekler, işçi tulumları
giydiler. Kadınlarsa bluz ve uzun etek giydiler ve yavaş yavaş korse giymeyi bıraktılar. I.
Dünya Savaşı’ nın patlak vermesiyle, bugünkünün benzeri erkek takım elbisesinin
prototipi belirdi. Sporun popüler hale gelişi, bisiklet kullanımının yaygınlaşması,
mekanizasyonun büyüyen rolü ve artan nüfus, bu takım elbisenin hızla yaygınlaşmasını
sağladı.
Rus kostümünün, sıklıkla Batı’ dan ödünç almış olmasına karşın, oldukça orijinal
olan pekçok özelliği vardı. Bu görünüm, resmi moda otoriteleri tarafından dikte
edilmiyor, sokaklarda şekil alıyordu. Şehir giysileri, gittikçe artan bir yalınlık ve rahatlık
kazanıyorlardı. Sosyal ilerleme, edebi kahramanlar ve geleneksel Rus kostümü gibi
faktörlerle bu gelişme iyice pekişti. Bol, Tolstoy stili keten gömlekler, onun ideolojik
ilkeleriyle birliğin bir göstergesi olarak, Rus entelijensiyasında çok popüler oldu. Beyaz
yakalı, koyu renkte, ciddi giysiler bayan öğrenciler ve öğretmenler tarafından tercih
ediliyordu. Erkeklerse, pelerinler ve geniş kenarlı şapkalar giyiyordu. Rus işçiler, siyah
satenden Rus gömlekleri, ceketleri, botlarının içine sokulmuş pantolonları ve siperli
keplerinden oluşan yani proletaryan giysileriyle oldukça farklı görünüyordu.
109
Kırsal bölgede giysiler, daha stabil olan toplum düzenine bağlı olarak, ataerkil
özelliklerini daha uzun süre muhafaza ettiler. Endüstriyel üretimin artışıyla birlikte, kırsal
kesimde, fabrika üretimi tekstiller, evde dokunan tekstil ürünlerini yerinden etmeye
başladı ve fabrikada iş bulan köylüler benimsemeye başladıkları “şehir stilini” kırsal
alanlarda da yaymaya başladılar. Böylece, kırsal bölgelerde de, kısa ceketler, fabrika
üretimi kumaşlardan yapılmış Rus gömlekler, yelekler gibi yeni giysi formları
benimsenmeye başlandı. Kadınlar çoğunlukla tek parça elbiseler veya bluzla etek
giyiyorlardı. Daha çok Moskova tekstil fabrikalarından çıkan, parlak renkli, canlı floral
desenleri olan kumaşlar tercih ediliyordu. Bu yeni stiller, tabii ki, sadece Pazar günleri ve
tatillerde giyiliyordu.
1914 yılında, ordu için gelen büyük miktarda sipariş dolayısıyla atölyelerin
birçoğu genişletilmişti. Ancak, hala, tekstilin genel durumu tatmin edici olmaktan çok
uzaktı. Ekim Devrimi’ nden üç yıl sonrasında, Sovyetler hala son derece düşük bir üretim
düzeyiyle iş yapan geniş bir zanaat atölyeleri ağına sahipti. Sivil kıyafetler de, ilkel bir
standartta kalmıştı.
6.4.2. Kızıl Ordu Üniforması
Yeni Sovyet giysisinin ilk örneği, Kızıl ordunun üniformasıydı. Diğer giysi
tiplerine göre öncelikli oluşu, yaşamsal bir ihtiyaca hizmet etmesindendi. Devrimi takip
eden ilk birkaç ayda, işçilerin ve köylülerin ‘Kızıl Ordu’su hala eski üniformayı
kullanmaktaydı, ancak, geçmişten bir kopuşu temsil edecek yeni bir giysiye de ihtiyaç
duyulduğu gayet açıktı.
Nisan 1918’ de, yeni bir üniforma yaratmak üzere geçici bir komisyon kurulmuş
ve bir yarışma düzenlenmişti. Yarışmada, tasarlanacak giysilerin, rahat kullanımlı, hafif
olmaları ve sınıf farklılıklarını demokratik bir biçimde elimine edecek türden olmaları
öngörülüyordu. Yarışmacılar, askeri servisin zorlu koşullarını gözeterek fonksiyonel
özelliklere odaklanmanın yanısıra yeni üniformanın simgesel yanı üzerinde de durdular.
110
‘Kızıl Ordu Üniforma’sını tasarlayanın gerçek ismi bilinmemekte olsa da,
komisyonun, herbirinin işinden en uygun modelleri seçtiği bir grup sanatçı olduğu
muhtemeldir. Yarışmadaki ilk ödülün, sanatçı S. Arkadievsky’ e verildiği biliniyor.
Yarışmaya katılan tasarımcılar, devrim ideallerinin savunucusu, romantik ve
kahraman bir asker figürü yaratmak için çok çabaladılar. Aynı zamanda, askerin sıradan
üniformasına özel bir anlam yükleyebilecek bir semboller sistemi yaratmayı denediler.
18 Aralık 1918’ de, Devrim Askeri Konseyi, Kızıl Ordu askerleri için yeni bir
askeri üniformayı onayladı. Baş kısmında haki renkte, üzerinde beş köşeli bir yıldız olan
bir miğfer vardı. Miğferin tam ortasında, yıldızın üst tarafında, bir çekiç ve oraktan
türemiş olan ve işçilerle, köylülerin birleşmesini simgeleyen bir kokart vardı.
Nisan 1919’ da, diğer giysi elemanları da ortaya çıktı: kaput, gömlek ve deri
ayakkabılar. Üniforma, Rus halk giysilerinin formlarından izler taşıyordu. Bu benzerlik,
biçim olarak bir kaftanı andıran kaput denilen kalın paltoda da farkediliyordu.
Tasarımcılar aynı zamanda onlardan beklendiği gibi, kullanışlı ve sıcak tutan özellikte
giysiler yapmalıydılar. Miğfere kulakları kapatan kulaklıklar eklendi, kaput da özel bir
kalın kumaştan yapılmaya başlandı (Resim 54).
111
Resim 54 Kızıl Ordu Üniforması62
Üniformanın görünümü, etraflıca düşünülmüş dekoratif unsurlarla
destekleniyordu. Devrimin sembolü, kırmızı renk, özellikle önemliydi. 1922 yılında, yeni
üniforma bütün görevlilere tanıtıldı. İlerleyen yıllarda, Kızıl Ordu üniforması, dekoratif
detaylarından ve kırmızı renkten yavaş yavaş sıyrıldı; oldukça sadeleşti.
6.4.3. İlk Adımlar
Son derece zor ve tehlikeli bir dönem olan Ekim Devrimi’ ni takip eden aylarda,
ülkenin ekonomik temelinin tekrar inşa edilmesine başlanmıştı. Dünya savaşına bağlı
olarak ekonominin çöküşü, iç savaşın başlaması ve yabancı müdahele, genç Sovyet
devletini tehdit etmekteydi. Bu ağır sorunlar, ülkenin kaynaklarını seferber etmek ve
devrimi korumak için ekonomik ve toplumsal alanlarda hızlı bir dönüşümü gündeme
getirdi. “Savaş Komünizmi” olarak adlandırılan bu politika çerçevesinde sanayi, ticaret
ve hizmet sektörlerindeki devlet denetimi en küçük işletmeleri de kapsayacak biçimde
62 a.g.e.
112
genişletildi. Ancak, tam da bu sıralarda, milli ekonominin, giyim endüstrisi de dahil
çeşitli bölümlerinde, yeni Sovyet kurumlarının aktif hale gelmesi için muazzam bir
çalışma başlamıştı.
Zanaatkarlar tarafından yapılan feodal tip üretim, yeni toplumun ihtiyaçlarını
karşılamak için yetersizdi. Bütün sistemin tekrar yapılandırılması gerekiyordu. Herşeyden
önce, yüzlerce küçük giysi atölyesinin elimine edilerek, enerji ve iş gücünün, endüstriyel
üretime doğru yönlendirilmesi şarttı. Bu zorlu görev, 1918’ lerin ortalarında, Merkezi
Tekstil Departmanı’nın Hazır-Giyim ve İç Çamaşırı Bölümü’ ne emanet edilmişti.
Yapılması gereken, hazır giyim ve iç çamaşırı ürünlerinin üretim ve dağıtımının
yenilenmesi ve millileştirilmesi idi.
1919 Nisan’ ında, bu bölüm, Tüm Rusya Milli Ekonomi Konseyi’nin altında
Giyim Endüstrisi Merkezi Komitesi tarafından yönetilecek şekilde bağımsız bir hale
getirildi. İlk önce, giysilerin seri üretiminde izlenecek organizasyon şeması yapıldı.
Çoğunluğu ordu için faaliyet gösteren, aralarında Moskova’ daki ‘Moskvoshvei’ ve
Leningrad’ daki ‘Leningradshvei’ nin de bulunduğu büyük kentlerde konumlanan on
kadar işletme bu iş için atandı. Küçük çaplı eşya üretimine dayalı bu köklü yapının,
sosyalist bir endüstriye dönüşümü kuşkusuz kolay olmayacaktı. Mevcut durumu
geliştirmek bir yana, örgütlenmeyi tekrar yapılandırmak- ki bu ekonomik sistemin esaslı
bir şekilde değişmesini öngörüyordu- yapılacakları daha da güçleştiriyordu.
Buna ek olarak, 1918-1919 yıllarında, ekonomik yapı istikrarsızdı.
Planlamacıların çalışmalarını etkileyen çok sayıda olumsuz faktör vardı, bazen en umut
vaat eden projeler bile sonuçsuz kalıyordu. Merkezi Nasyonel Ekonomi Hükümet
Arşivleri’ nde, merkezi bir komite kurulmasının olanaklarının araştırıldığı bir komisyon
analizi bulunmaktadır. Komisyon, neticede, giyim endüstrisinin millileştirilmesinin
imkansız olacağı sonucuna vararak belirtmiştir: “Yiyecek ve diğer ürünlerin
fiyatlarındaki korkunç artış, pazar kapasitesini minimuma indirirken, giysi endüstrisinin
de neredeyse tamamen yok olma derecesine getirmiştir.
113
1. Giysilerin fabrikalarda üretilmesi ve küçük atölyelerdeki üretim oranı %
1’dir.
2. Fabrikalarda iş bölümü yoktur, bununla birlikte, üretimde uzmanlaşma
kesinlikle gereklidir.
3. Sanayileşme yoktur.”63
Üretimdeki bu geri kalmışlığı, kamulaşmış bir endüstri haline getirmeyi denemek
oldukça cesaret istiyordu. Bunun yerine, ulusallaşmakta karar kılınmıştı. Aynı yılın
Ağustos ayında, Giysi Endüstrisi Merkezi Komitesi dağılmış ve görevleri başka
organizasyonlara transfer edilmişti. Bunların aralarında en göze çarpanı, bağımsız eyalet
müdürlüklerinden oluşan bir ağ ile, Giysi Baş Direktörlüğü idi. Bütün ulusal giyim
işletmeleri ve küçük fabrikalar, zanaat atölyeleri, kesim, dağıtım ve giysi yapımı dahil
bütün işletmeler bu Direktörlüğün sorumluluğunda olacaktı.
Organizasyona dair yapılanlar, giysi üretiminin karakterini hemen değiştirmedi,
aslına bakılırsa bu süreç 1930 ortalarına değin sürdü. 1920’ li yılların başlarında, tekstil
ve giysi üretimi şiddetli bir düşüşe geçti. Tekstil ürünlerindeki kıtlık ciddi boyutlardaydı
– 1924 yılından önce, genel olarak tekstil ürünlerinin çeşitliliği ve kalitesi daha yapılacak
çok şey olduğunu gösteriyordu. Materyallerin çoğu, keten, kanvas, bez, muşamba, düşük
kalite yünler, kalın pazenler, patiska ve pamuklular gibi baskısız düz kumaşlardı.
Giysi Baş Direktörlüğü’ nun bünyesinde, askeri üniformaların üretimi, çalışma ve
sivil kıyafetlerle ile ilgili özel bir birim vardı. Fabrikalar ivedi olarak ihtiyaç duyulan
çalışma kıyafetlerini sağlıyorlardı : Muşamba pelerinler, tulumlar, erkek gömlekleri,
bayan bluz ve etekleri gibi. Bunların hepsi fonksiyonel çizgilerle ve süssüz, ayrıntısız
şekilde hazırlanıyordu.
Yeni formlarda giysilerin yaratılmasında, en önemli gelişme, Toplum Eğitimi İçin
Halk Komiserliği’nin Güzel Sanatlar Bölümü’ nün ‘Endüstriyel Sanat’ alt biriminde
63 a.g.e., 37
114
“Çağdaş Giysi Atölyeleri” lerinin açılmasıydı. Bu fikir, iyi tanınan bir sanatçı ve
profesyonel bir giysi tasarımcısı olan Nadezhda Lamanova tarafından önerilmişti.
Bu endüstriyel sanat bölümü, çeşitli birimlerden oluşuyordu : Modern bir kostüm
laboratuvarı, endüstriyel eğitim atölyesi, erkek takım elbisesi dikim atölyeleri, endüstriyel
tekstil çalışmaları ve pamuk - baskı çalışmaları. Birimlerin bu şekilde parçalara ayrılmış
olması, yapılmakta olan çalışmanın itici kuvvetini yansıtmaktaydı : Yeni kostüm
tasarımının temellerinin, giysi yapımı ve terzilik sanatının ve kostümün formu ile
kumaşın yapısı arasındaki ilişkinin öğretilmesi. Lamanova, ‘endüstriyel’ kelimesi
üzerinde, yani bu çalışmaların hedefinin endüstriyel bir seri üretim olduğu üzerinde daha
çok duruyordu. 1919 Ağustos’ unda, ilki düzenlenen Tüm Rusya Sanat Endüstri
Konferansı’ nda, Lamanova, kostüm tasarımcısının rolüne ilişkin bakışını şu şekilde dile
getirmişti : ‘ Sanat, hayatın her alanına girmeli ve kitlelerde artistik bir zevki geliştirmeli.
Giysiler bunun için en uygun araçlar…Sanatçılar inisiyatifi ele alarak, basit kumaşlardan,
sade ama güzel, hem de çalışma hayatının yeni şekline uyum sağlayacak giysiler
yaratmak için çalışmalılar’64.
Çağdaş Giysi Atölyeleri yaratıcı bir çalışma alanı oldu. Bununla eş zamanlı
olarak, yine Lamanova’ nın katılımıyla, giysi endüstrisi için uzmanlar yetiştirecek ilk
Sovyet eğitim kurumları için taslak hazırlanmaktaydı. Zira, bu endüstride uzmanların
olmayışı, gelişmenin önünde duran büyük bir engeldi. Bunu takiben, Ocak 1919’ da Giysi
Endüstrisi Merkez Enstitüsü kuruldu. Ticaret ve Sanayi Halk Komiserliği teşkilatla ilgili
raporunda şunları söylüyordu: “Giysi Endüstrisi Merkez Enstitüsü, başlıca iki görevi
yerine getirmek için kurulmuştur: İlki, üretim ve çalışmaların teknik yapıları, hijyenik ve
artistik tasarımlı giysilerin yaratılması ve mesleki eğitim enstitülerindeki öğretim
metotları üzerine, bilimsel çalışmalar ve uygulamalar aracılığı ile, araştırmalar yapılması
ve problemlerin çözülmesidir. İkincisi ise, donanımlı öğretmenler ile birlikte endüstri için
teknik planlamacı ve idarecilerin de yetiştirilmesi.”65 Giysi Endüstrisi Merkez Enstitüsü
64 a.g.e. 65 a.g.e.
115
dört ila altı sömestre eğitim vermesine karşın, uzmanlık alanları üzerine geniş kapsamlı
bir program yürütmüş olduğu söylenebilir.
Giyim endüstrisine dair gerekli materyallerin ve kitapların eksikliği, fabrika
üretiminin örgütlenebilmesi için mevcut materyallerin sınıflandırılmasını, özel yazın,
kitap ve kaynakların oluşturulmasını, üretim ve eğitimde daha iyi metotların bulunmasını
gerekli kılıyordu. Vatandaşlar için yeni formlarda giysilerin dizayn edilmesi problemi,
artistik, ekonomik ve organizasyonel ölçütlerin birarada olduğu bir yaklaşımla
çözülmeliydi. Giysi Endüstrisi Merkez Enstitüsü ise, giysi endüstrisi tarihi ve Rusya’ nın
endüstriyel coğrafyası üzerine bilgi toplayacaktı.
1919’ da bunun yanında bir de Moskova’ da Sokolniki Sovyet Eğitim Endüstriyel
Kostüm Stüdyoları açıldı. Sanatçı Mikhail Tarkhanov da bu stüdyoların başına
getirilmişti. Bu stüdyoların da Merkez Enstitüsü ile birkaç farklı unsur haricinde temelde
ortak bir programı vardı: Stüdyolar, endüstri ve diğer giysi üretimi yapan teşkilatlar ile
daha fazla kontakt içerisinde olmayı öngörüyorlardı. Eğitim programları ise, giysi
yapımına dair pek çok teknik, kesim , çizim, muhasebe, sanat tarihi, mesleki hijyen ve iş
kanunları gibi alanları içeriyordu. Öğrencilere, kendi ülkeleri ve başka yerleri de gezme
imkanı sağlanıyordu. Bu üç senelik bir programdı.
Stüdyoların programı, hem bölgesel endüstri hem de bağımsız organizasyonlarla,
atölye çalışmaları, endüstriyel ve uygulamalı sanatlar müzeleri ile güzel sanatlar
toplulukları ve sendikalarla yapılacak işbirliğine odaklananıyordu. Bunun yanı sıra, hem
halkın büyük kısmı ve hem de Tekstil Baş Direktörlüğü’nün bazı kıdemli bürokratları,
döneme ait en iyi örneklerin sergileneceği bir tekstil endüstri müzesinin açılmasını talep
ediyordu. Böylelikle, Rus tekstil tarihinin yeniden dökümü yapılmış olunacak, hem de bu
alanda sağlanan başarılar için bir vitrin oluşturulmuş olunacaktı. Maalesef, bu öneri
hayata geçirilemedi ve Sovyetler Birliği tarihinde ulusal önemi olan hiçbir tekstil müzesi
kurulmadı.
116
6.4.4. 1920’ lerin İlk Yıllarında Modaya Yaklaşım
Ekim Devrimi, yüzyıllardır Rusya’ da var olan sınıf ayrımcılığını ortadan
kaldırarak, çalışan kesim için bir kitle kostümü konseptini de beraberinde getirmişti.
Vatandaşlar arasındaki farklılıklar hala giysiler ile ifade ediliyordu, ancak artık yaşam ve
çalışma koşulları, iklim, yaş, ve kültürel, etnik gelenekler gibi faktörler daha belirleyici
idi. İnsanlar için bu konseptte giysiler yaratılmasında, pekçok engelle karşılaşılıyordu.
Endüstrinin geri kalmışlığı, giysi endüstrisinde uzmanların bulunmayışı, ve kitlelerin yeni
türde giysileri kabullenmekteki isteksizlikleri başlıca problemlerdi.
1918- 1921 yılları arasında üretilen giysilerin çeşitliliği son derece sınırlıydı. İç
savaş ve açlıkla yorgun düşmüş olan fakir insanlar, ellerine geçen masa örtüsü, perde,
battaniye gibi çeşitli materyallerden yapılma, eski ve genellikle yamalı giysiler
giyiyorlardı.
Bununla birlikte, eski tip giysilerin birçoğu yeni bir anlam kazanmaya başlamıştı:
Devrim öncesinde bir sürücü üniforması olarak kullanılmış olan deri ceket, Kızıl Ordu
Komiserleri’ nin ve Parti liderlerinin iş kıyafetleri olarak populer olmuştu. Tolstoy stili
gömlekler ve askeri giysilerin elemanları hala revaçtaydı; kadınlar tek renk kaba
kumaşlardan elbiseler yapıyorlardı. Tekstil ürünlerinin kıtlığına ve ‘moda’ kavramı diye
birşeyin olmamasına karşın, insanların görünümleri yine de dönemin stilini
yansıtmaktaydı: Süssüz, yalın ve yorgun.
Kostüm konusundaki problemler, yoğun polemiklere yol açıyordu. Aynı değerleri
ve inançları paylaşan insanlar arasında, fikir ayrılıkları ve şiddetli tartışmalar
yaşanıyordu. ‘Eski dünya’ yı, bütün kültürü ile birlikte yok etmek için güçlü bir istek
egemendi.Devrim öncesi kültür, karakteristik olarak, sosyalizme uzak ve de yabancı olan,
bir burjuva ideolojisi ile özdeşleşmişti. Şimdi, yeni bir kostüm üzerine yapılan bu
tartışmalar da şiddetli bir hal almıştı.
117
Pekçok insan, sıradan vatandaşlar için olacak ‘moda giysiler’ fikrini kabullenmek
için tamamen hazırlıksızdı. Şüphesiz bunun geçmişte de bir öncülü olmamıştı. Zira, Ekim
Devrimi’ ni takip eden yıllar şaşkınlık ve çelişkiler içinde geçti. ‘Moda’ tabiri, neredeyse
bir hakaretle eşdeğer sayılıyordu. Bu önyargı anlaşılabilirdi: Moda, her zaman burjuva
toplumuna ait birşey olmuştu; onların ayrıcalıklarını simgelemişti. Modayı inkar etmek,
burjuvazinin şık görünümünü ve elit sınıfa dair pekçok şeyi de inkar etmek demekti.
Devrim’ den neredeyse on yıl sonra bile, “moda”, müsaade edilemez bir lüks kavramı,
aşırılık ve süslemeler gibi tanımlarla bir tutuluyordu.
‘Moda’, parlak renkte kravatlar ve gömlekler; kadınlarda ise dantel veya
farbalalarla süslenmiş elbiselerle adapte ediliyordu. Hatta şapkalar ve çantalar bile
burjuvaya özgü aksesuvarlar idi. Sosyalist giysilerin proleteriyan konsepti ise, mümkün
olduğu kadar sade görünmekti. Yeni kostümün hakiki sosyalist formlarının
yorumlanmasındaki çeşitlilik, durumu iyice karmaşıklaştırıyordu.
1919- 1920 yıllarında yayımlanan dergiler, yeni yaşam şekli ve seri üretim
giysilerinde yapılacak radikal bir değişimin gerekliliğine dair yapılan tartışmalar için bir
platform sağlıyordu. V. Kerzhentsev’ in konuyla ilgili bir makalesi şu soruyu ortaya
atıyordu: “Sovyet Rusya’da en azından bir sanatçı var mıdır ki bizim gülünç, kaba, küçük
burjuva giysilerimizin yerine, gerçekten güzel, incelikle hazırlanmış, çekici renkli giysiler
tasarlasın? Siyah renkleri maviye dönmüş takımlarımızdan, melon şapkalarımızdan
kurtulmanın tam vaktidir. Sanatçılar, devrim ve demokrasinin renk cümbüşünü yansıtan
yeni model kıyafetler yaratsınlar. Yelek ve ceketlerin yerini, birkaç farklı bluz modeli
alabilir, belki Frigyan kasketlerinin yeni bir çeşidi, sanatçıların hayalgücü ile
şekillenerek, bizim için üretilir…”66
“Bugüne dek, moda, üretici ve asistanları tarafından yaratılagelmiştir. Şimdi,
modanın, ‘güzelliği’ amaçlayan ve modern üretim sisteminin ve yaşamamızın bütün
tuhaflıklarını da hesaba katan hakiki sanatçılar tarafından ele alınmasına izin verelim.
Neden güzel sanatlar bölümü, yeni bir kostüm için fikirler geliştirecek bir moda dergisi
66a.g.e.
118
yayınlamaya başlamasın? İtiraf etmeliyim ki, ben böyle bir yayını, Kandinsky’ nin bir
kitabına tercih ederdim!”67
‘Sanat yaşamı’ isimli gazetede yayınlanan bu rapor, dönemin atmosferini canlı
bir şeklide gözler önüne sererken, yeni kostümün başlıca özelliklerini de sunuyor: “
Günün ihtiyaçlarını tam olarak karşılayacak yeni bir iş kıyafetinin yaratılmasını tartışmak
üzere bir konferans düzenlendi. Konferansa sanat dallarında, tıpta ve teknolojide uzman
kişiler davet edildi. Yeni iş kıyafetlerinin yaratılmasına karar vermiş olan grup, mevcut iş
giysisi olan iş gömleğinin, yeterince rasyonel olmadığına inanıyor. Büyük Rus Devrimi,
insanın iç dünyası kadar, dış görünümünde de etkili olmalıydı. Yeni giysiler sadece
kullanışlı ve zarif olmakla kalmamalı, ekonomik koşullara uyumlu olmalı ve hijyenik
gereklilikleri de karşılamalıdır.” Bu, o dönemde, özellikle çalışanın iş alanına ve çalışma
koşullarına bağlı olarak, giysilerin fonksiyonel özelliğine verilen öneme işaret eder. Ekim
1920’ de Emek ve Savunma Konseyi’ nin Başkanı Lenin, “spesifik giysiler gerektiren
işler” ve çalışan birinin çalışma ve dinlenme gibi belirli kategoriler için giyeceği giysileri
tayin eden iki konsepti tanıttı. Özellikle kadınların günlük giysilerini, spor giyime
yaklaştırmak için verilen uğraşlarla, geniş bir kapsamı vardı. Spor kıyafetlerin günlük
yaşam içine taşınmaları, gazete ve dergilerde sıklıkla göze çarpan bir tartışma konusu idi.
1920’ lerde, giyim endüstrisini yeniden organize etmek için yapılan azimli
çalışmalara rağmen, tekstil ürünlerindeki kıtlığın önüne geçmek ve nüfusun giyim
ihtiyacını endüstriyel üretimle sağlamak mümkün olmamıştı.Bu on yıl boyunca, giysilerin
büyük çoğunluğu, özel terziler ve inatla devrim öncesi giyimi, birkaç küçük detay
haricinde, kopya eden amatörler tarafından yapılmıştı.
“Savaş Komünizmi” politikasının, hızla gerilemekte olan sanayiyi durgunluk
noktasına getirdiğinin ve Sovyet yönetiminin tehlikeye düştüğünü gören Lenin, 1921
yılında “stratejik bir geri adım” olarak nitelendirdiği Yeni Ekonomi Politikası’nın
benimsenmesini sağladı. Askeri giysi siparişleri azalmıştı ve Yeni Ekonomi Politikası’ na
geçilmesiyle birlikte, sivil kıyafetlerin üretimi, askeri giysilerininkinin önüne geçmeye
67 a.g.e.
119
başladı. Fabrikalardaki ilkel makineler üretimi yavaşlatan büyük bir engeldi, ve şimdi
aşama aşama yeni tasarımlar, gazlı ütüler ve yurt dışından satın alınan birtakım
ekipmanlar, bunların yerini almaya başlamıştı. Bunlar, seri üretimle giysilerin daha ucuz
üretimine olanak sağlarken, verimliliği de arttırıyordu.
İlk Sovyet giysi fabrikaları, teknik özellikler ve personel bağlamında, oldukça
‘farklı’ idi. Bir işletmede, Amerika’ dan satın alınmış son model bir elektrikli dikiş
makinesi ile en ilkel, pedal veya el ile çalıştırılan makineler yan yana görülebilirdi. Ve
bitişik dükkanda da, düğmelerin dikimi gibi detaylar el ile yapılırdı. Teknik seviyelerdeki
bu farklılıkların biraradalığı, dükkanların antik, ortaçağ veya modern gibi gruplara
ayrılmasına yol açmıştı. Meslekte uzmanlaşma, yok denecek kadar azdı, bu yüzden de
oldukça fazla sayıda deneyimsiz insan işe alınıyordu. Giysi yapan ilk kuşaktan insanları
eğitmek için zaman yoktu, bunun için de farklı yaş, karakter ve alt yapıları olan insanlar,
bu üretim girdabına atılmak, çalışırken öğrenmek ve kollektif çalışmanın şartlarına,
ilişkilerine ve hayatın yeni ritmine adapte olmak durumundaydılar.
1921- 1928 yılları arasındaki Yeni Ekonomi Politikası dönemi boyunca, devrimle
kesintiye uğramış olan Paris modası ile kurulan bağlar, tekrar canlandırılmaya çalışıldı.
Fransız moda dergilerinin satışı tekrar başladı ve yeni Sovyet dergileri de piyasaya çıktı.
Bu Sovyet dergileri Fransız burjuvazisinin zevkini yansıtan pahalı elbiselerin resimleriyle
doluydu. Stil olarak, moderndiler. ‘Kuş silüeti’ olarak adlandırılmış olan bu elbiseler,
bedene oturan, komplike kesimli ve oldukça fazla süslemeleri olan giysilerdi. İpek, kadife
gibi pahalı kumaşlardan yapılmışlardı. Bu elbiselere, tek gözün üzerine doğru eğimli
olarak yerleştirilmiş küçük şapkalar eşlik ederdi. Bu giysilerin yüksek fiyatlı etiketleri,
elit sınıfa hitap ettiklerinin açık bir göstergesiydi. Özellikle YEP (Yeni Ekonomi
Politikası) burjuvazisi gibi varlıklı müşterilerden oluşan küçük bir kesimin ihtiyacını
karşılıyorlardı.
Devrim kadınların erkeklerle eşit haklar kazanmasını sağlamıştı. Kadınlar traktör
sürüyor. Kadınlar makineleri çalıştırmaya, traktör sürmeye, inşaatçı olarak çalışmaya
başlamışlardı. Onlar ucuz pamuklu elbiseler, geniş düşey çizgili spor jarseler ve düz
120
kesimli veya hafif volanlı kısa etekler giyiyorlardı. Ayaklarında ise lastik tabanlı kanvas
spor ayakkabılar vardı. Bu giysiler için ‘modaya uygun’ diyebilmek neredeyse
imkansızdı.
Yeni Ekonomi Politikası dönemindeki bu seri üretim giysileri, dar bir ürün
skalasıyla sınırlıydı. Yabancı moda akımlarına karşı artan ilginin, yeni yeni köklenmeye
başlayan Sovyet kostümü ve yeni ilkeleri üzerinde küçük bir etkisi olmuştu. Bunun
yanında, Yeni Ekonomi Politikası döneminde canlanmaya başlayan ekonomi, kültürel
ilerlemenin kuvvetini arttırıyordu. Zira, Sovyet giysi tasarımının ilkelerini çalışır kılmak
için atılmış olan en belirgin adımlar da bu dönem boyunca atılmıştı. Barış ortamı ve
üretim temellerinin pekiştirilmesi, sonunda seri- üretim giysiler için somut projelerin
hayata geçirilmesini sağlamıştı ve 1923’ te Moskova’ da ‘Moda Atölyeleri’ açıldı. Bu
atölyeler, moda tasarımı sanatının teorik ve ideolojik merkezi olmak üzere planlanmıştı.
‘Atölye’ isimli derginin yayınına başlamıştı. Bu derginin editöryel kadrosu B. Kustodiev,
I. Grabar, A. Golovin, V. Mukhina, K. Yuon, N. Lamanova, A. Exter, ve pekçok başka
meşhur yazarlar, sanatçılar ve mimarlarla doluydu. Dergi, ilk sayısında hedeflerini şu
şekilde açıklamıştı: “Sanatın, uygulamalı alanlarda ve canlanan endüstrinin farklı
dallarında kullanılması gerektiği oldukça açıktır. Rus sanatçıların gayretli, yaratıcı
aktiviteleri, yeni formların kaynağı olmalıdır. Bugün, bizi çevreleyen koşulların zarafeti
ve uyumu, sanatçıların ‘güzellik’ arayışları ve sanayicilerin pratik başarı ve
deneyimlerinin birleştiği ortak bir çaba ile yaratılmalıdır. Dikkate hakkeden, yaratıcılık
anlamında güzel olan herşeyi açığa çıkarmak, bu derginin amacıdır.” 68
Önde gelen tasarımcıların, en yeni moda akımlarını yansıttıkları ilüstrasyonları,
derginin tek ilgi çeken parçası değildi. Yer alan makaleler de bir o kadar önemliydi: A.
Exter’ in Konstrüktif Giyim, V. von Meck’ in Kostüm ve Devrim, V. Izvitsky’ nin 1923’
te Moskova’ da Sanat- Endüstri Sergisi, N. Ivanov’ un İpek. Bu makalelerin başlıkları,
yeni giyim tasarımı anlayışının çeşitli özelliklerini ve bunların yaşam, sosyoloji, kültürle
olan ilişkilerini irdelemek üzere yapılmış olan girişimleri yansıtmaktadır. Bu dergi,
ayrıca, Rus giyim endüstrisinin geçirdiği evrimin tarihsel arka planına da yer vermiş ve
68 a.g.e.
121
‘Moda Atölyeleri’ nin yapacağı uygulamaları da açıklamıştır. Bu atölyelerin, başarmak
üzere yola çıktığı özellikle iki amacı vardı: ilki, seri üretim yapılacak günlük giysiler için
modeller yaratmak, ve, ikincisi, sipariş üzerine giysi yapmak. Zira, bu, Sovyet giyim
tasarımı sanatının gelişimindeki iki ayrı dalı açığa çıkarır. İlk kez, modaya uygun
trendlerle, geleneksel öğelerin kombine edilerek giysilerin yaratılması olasılığı
tartışılıyordu. Yazarlar, yalnızca dekoratif amaçlı olarak değil, ayırt edilebilir bir Sovyet
kostümü oluşturabilmek adına da, halk kıyafetlerinin tasarımlarını kullanmayı
öneriyorlardı.
Dergideki ilüstrasyonlarda, N. Lamanova, A. Exter, E. Pribylskaia ve V. Mukhina
gibi tasarımcıların giysileri tanıtılıyordu. Ancak, makaleler ile ilüstrasyonlar arasında çok
belirgin bir fark vardı. Makalelerde, sanatçılar, çalışan insanlar için büyük miktarlarda
üretilebilecek giysiler tasarlamaları yönünde teşvik ediliyorlardı, fakat bununla
sanatçıların yüksek artistik meziyetlerini konuşturmaları mümkün değildi.
İlüstrasyonlarda pahalı, neredeyse aristokratik giysiler teşhir ediliyordu. Nitekim, bu
derginin bir yıl süren kısa bir ömrü oldu: Elitizme meyil etmesi, yeni toplumun ilkeleriyle
çelişkili görülmüştü.
Atölye’ nin fonksiyonları, başka Enstitü ve dönem dergileri tarafından
üstlenilmişti. Bunlardan biri de, 1923’ te açılan, N. Lamanova’ nın yönetimindeki Çağdaş
Sanat Atölyeleri idi.
1923 yılındaki bir başka önemli gelişme ise ilk ‘Tüm-Rusya Endüstriyel Sanat
Sergi’ sinde yapılan atölye çalışmalarında, sanatçılar tarafından tasarlanan giysilerin
teşhir edilmesiydi. Bu sayede, basın ilk kez, farklı kişilikleri ve stilleri ile bu Sovyet giysi
tasarımcılarının isimlerini duyuyordu: N. Lamanova, E. Pribylskaia, V. Mukhina, A.
Exter. Bu şov için, sanatçılar sıradışı malzemeler kullanarak birçok aksesuar da
yaratmışlardı.
122
6.4.5. Nadezhda Lamanova
Sadece zamanının ilk profesyonel giyim tasarımcısı oluşuyla değil, Sovyet
tasarımının teorik ilkelerinin gelişimine yapmış olduğu yoğun katkılar ve çağdaş giyimin
ilk örneklerini de yaratmış olduğu için de, Nadezhda Lamanova, 1920’ li yıllarının giysi
tasarımcıları arasında özel bir yer tutar.
Profesyonel kariyer hayatı 1885’ te başladı, 24 yaşına geldiğinde ilk iş yerini
açmıştı. Yeteneği sayesinde kısa sürede tanındı. Moskova’ da bir iş yeri açtığında, büyük
bir popülerite ve entellektüellerden, yazarlar, aktör ve aktrislerden oluşan geniş bir
müşteri kitlesi kazanmıştı.Keskin gözleri, incelikli zevki ve kostüm bilgisi sayesinde bir
insanın karakteri ve figürünü hemen kavrıyor ve en uygun elbise kesimi ve stiline karar
veriyordu.
Zamanın moda merkezi Paris’ e her yıl yaptığı gezilerle, bilgisini pekiştiriyordu.
Fransa’ nın en tanınmış tasarımcısı, Paul Poiret ile işbirliği içerisindeydi. Poiret, bu Rus
sanatçının sıradışı yeteneğini daha önceden de farketmiş, Paris’ e taşınması ve birlikte
çalışmalarını defalarca teklif etmiş fakat, Lamanova bu teklifleri reddetmişti.
Ekim Devrimi’ nin arifesinde, Lamanova 46 yaşındaydı ve firması, aristokratik
çevrelerden müşterileri ile kendini kanıtlamış idi. Edinmiş olduğu sağlam pozisyona
rağmen, Lamanova, devrimi kucakladı. Üstelik, devrimden sonraki birkaç yılı, bir
burjuva olmakla suçlanarak, hapiste geçirdi.
Devrim’ den önce, Paris’ teki trendlere uygun üretimler yaparak, modern bir stilde
çalışıyordu. Pahalı, yabancı kumaşlar ve yoğun emek isteyen süslemelerle, her biri bir
zerafet ürünü olan giysileri, sıradan bir terzilik işi olmaktan çok uzaktı; adeta birer sanat
eseriydiler.
Devrim ile birlikte, Lamanova’ nın hayatında yeni bir dönem başladı: yeteneği ve
pratik deneyimi sayesinde sonunda daha geniş kapsamlı ve çeşitli faaliyetlerde yer
123
alacaktı. Giysi üretiminin tekrar yapılandırılmasında başı çekerek, Sovyet enstitüleriyle
çalışmaya başladı. Narkompros Endüstriyel Sanat Alt-biriminde Çağdaş Giysi Atölye
çalışmalarını başlattı, Sanatsal Bilimler Devlet Akademisi’ nin Giysi Bölümü’nün aktif
bir üyesi oldu ; ‘Atölye’ ve ‘Krasnaia niva’ gibi dergilerde hem yazarlık hem de giysi
tasarımcısı olarak görev aldı.
Devrimi takip eden yıllarda, Lamanova, her gün giyilebilecek giysiler ve folk
motiflerin kullanıldığı giysiler olmak üzere, Sovyet kostümünün ana hatlarını çizdi.
Bunlar düz, fazla renklendirilmemiş ve bir kural olarak, desensiz kumaşlardan
yapılıyordu. Lamanova, bunlarla, oranların uzatılmış olduğu, genellikle gömlek tipi, basit
giysiler üretti (Resim 55). Süsleme ve aksesuvar olarak, konstrüktivistlerin geometrik
desenlerine benzeyen, açık renk zemin üzerine yerleştirilen koyu renk şeritler kullanılırdı.
Sanatçı, kostümün, burjuvazinin giysilerine kontrast oluşturacak şekilde, işçilerin
giysilerinin karakteristiği göz önüne alınarak, sadeleştirilmesi gerektiğini savunuyordu.
Dönemin güç şartlarına uyum sağlayacak basit, kullanışlı, pahalı olmayan ve pratik
giysilere ihtiyaç vardı.
124
Resim 55 Lamanova’nın bu tasarımındaki bluzun dinamik
çizgileri, eteğin nötrlüğü ile kontrast oluşturmakta69
Lamanova, folk motifli giysiler tasarlamakta da çok başarılıydı. Örneğin, modern
denebilecek kesimli bir elbisenin etek ucuna hakiki, antika dantelden bir şerit koyuyor,
başka bir elbisenin önünü bir havludan oluşturuyor veya dantel perdelerden üstler
yapıyordu (Resim 56). 1925 yılında, Paris’ te düzenlenen uluslararası bir sergiye,
sanatçının göndermiş olduğu giysi de bu türde bir giysi idi. Bu basit ama sansasyonel
giysi, Paris’ te büyük yankı uyandırdı. Sanatçı, bu giysiyle Modern Trendlerle Kombine
Edilmiş Ulusal Orijinalite Büyük Ödül’üne layık görüldü.
69 a.g.e.
125
Resim 56 Lamanova’ nın işlemeli havlularla oluşturduğu kostüm 70
Lamanova, Çağdaş Giysi Atölye çalışmalarının programının ilk maddesi olarak
şunu yazmıştı: ‘giysi üretimi aşamasına, sanatsal unsurlar katmak.’ Ancak, endüstrinin
geri kalmışlığı bu projelerin filizlenmesine pek müsaade etmedi.
Nüfusun düzgün, modern giysilerini sağlayacak bir endüstriyel kapasiteden
yoksun olmak Lamanova’ yı başka bir yöntemle tanıştırdı. 1925 yılında, yakın arkadaşı
Vera Mukhina ile birlikte ‘Günlük Yaşamda Sanat’ isimli bir kitap yayınladı. Kendi
giysilerini yapan kadınlara, kesimi basit, kolay anlaşılır hergün kullanılabilecek giysi
önerilerinde bulundular. Her model; kalıbı, uygun olacak kumaşların detaylı açıklamaları
ve renk önerileriyle birlikte sunuluyordu.
70 a.g.e.
126
Resim 57 Keten ve yünlü kumaştan, dönemin sert hatlı, süssüz giysisinin
tipik bir örneği 71
Lamanova, yaklaşık 1920’ lere kadar günlük giysilerin tasarımı üzerine çalıştı,
bundan sonra da bir süre basit malzemelerle giysi tasarımları çalışmaları yaptı (Resim
57). Giysi tasarımı işinin teorik olarak yapılandırılmasındaki katkısı tartışılmazdı. Çağdaş
Giysi Atölye çalışmalarının programını ve Sovyet giyim tasarım okullarının
programlarını hazırlamış, konferanslara katılmış ve çok sayıda makale yazmıştır.
Bunların yanında, sanatçı, tiyatro ve sinema alanlarında da büyük başarılara imza
atmıştır. Moskova Sanat Tiyatrosu’ nda, 1901’ den 1940 yılına kadar çalışmış, gerek
71 a.g.e.
127
Sovyet yazarların oyunları için, gerekse yabancı oyunlar için sayısız kostüm tasarlamıştır.
Ayrıca birçok ünlü Rus sinema yönetmenin filmleri için de kostümler hazırlamıştır.
6.4.6. Paris’ teki “1925 Uluslararası Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar Sergisi” nde
Sovyet Kostümü
1925’ te Lamanova, o zaman başarılı bir heykeltraş olan Mukhina, halk tipi
işlemelerde bir uzman olan Pribylskaia ve Makarova gibi sanatçılar Paris’ teki
Uluslararası Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar Sergisi’ nde yer almak üzere davet
edildiler. Sanatçılar, modern giysileri, milli karakterlerini simgeleyen elemanlarla
birleştirmekte karar kıldılar.
Ancak, tabii ki türlü sorunlar baş gösterdi; sanatçıların malzemeye, süslemelere
ihtiyacı vardı. Yine yaratıcılık devreye girdi ve kanvas, keten ve koton gibi basit “Rus”
kumaşlarından, düz kesimli elbiseler yapılmasına karar verildi. Mukhina, canlı renklerden
geometrik desenli, dinamik ve konstrüktivist stilde nakışlar hazırladı.
Bu orijinal giysiler, yeniden canlandırılan Rus halk geleneği ve 1920’ lerin
modasının zevkli ve de yüksek kaliteli bir kombinasyonu olmaları bakımından
önemliydiler. Zira, Paris’ te düzenlenen bu segideki başarıları da muazzamdı.
Koleksiyon, “halk sanatına dayalı en iyi kostüm” ödülünü aldı. Bu sergiyle birlikte, bu
Sovyet tasarımcıları da isimlerini dünyaya duyurmuş oldu.
Sergideki Sovyet kostüm bölümünün başarısı, bununla beraber yirmili yılların
ortalarında endüstriyel giysi üretiminde iyice belirginleşen problemler, çok sayıda
sanatçının el işi uygulamalara yönelmelerini beraberinde getirdi.
128
6.4.7. Konstrüktivist Tasarım
1920’ li yılların başlarında, yeni tip çağdaş giysiler yapmış olan L. Popova, V.
Stepanova, A. Rodchenko gibi sanatçılar, Lef adlı bir dergi için çalışmaya başladılar. Bu
sanatçıların hemen hepsi, kariyerlerine ressam, grafik sanatçısı veya mimar olarak
başlamış idi. Ancak, birçoğu devrim sürecinde endüstride sosyal anlamda faydalı bir
çalışmada bulunmanın, resim yapmaktan daha anlamlı olacağına inandılar ve yeni bir
kostüm yaratmaya giriştiler.
Bu konstrüktivist sanatçılar, fikirlerini ve sanatlarına dair yöntemleri, seri üretim
tüketim ürünlerinin tasarımlarına aktarmaya çalıştılar. 1923 yılında, “Pravda” gazetesi,
endüstriyel üretimin yenilenmesi için sanatçıları göreve çağırdı. Stepanova ve Popova,
bunun üzerine hemen İlk Pamuklu Baskı Fabrikası’nda çalışmaya başladılar. Ancak, hem
sanatçıların hem de fabrika yöneticilerinin yapacakları, endüstriyel üretimin el verdiği
ölçülerle sınırlıydı. Ekim Devrimi’ nden beri, ülkenin tekstil fabrikalarında hiçbirşey
değişmemişti. Ekonomik kriz, tekstil üretimini neredeyse yok etmişti. Fabrika
tasarımcılarının işlerinde mutlak bir durgunluk ve bir yaratıcılık eksikliği vardı. Daha çok
Fransız olmak üzere, yabancı desenleri, kalıpları kopya etme geleneği, uzun bir süre
devam etmişti, ancak Stepanova ve Popova göreve başladığında, Fransa’ daki
tedarikçilerle kurulan kontaktlar bozulmuştu. Bunun üzerine, fabrikalar, daha çok bitki
motiflerinin baskın olduğu eski baskı kalıplarını tekrar kullanmaya döndüler.
Stepanova ve Popova, Sovyet Rusya tarihinde eşi bulunmayan tekstil tasarımları
yarattılar. Zira, bu tasarımları “ilk Sovyet modası” olarak bilinir. Yaklaşık bu yıllarda
(1921-25), E. Courtod, Paul Poiret, Erte ve Sonia Delaunay gibi sanatçılar da Fransa’ da,
geometrik tekstil süslemeleri ile uygulamalar yapmaktaydılar. Aralarındaki önemli fark
şuydu; Fransa’ da yapılan bu deneysel çalışmalar seçkin sınıfa yönelikti ve az sayıda
üretiliyordu. Üstelik, dönemin egemen stili Art Deco temeline dayandırılarak
geliştiriliyordu.
129
Konstrüktivistler, burjuvaya ait gördükleri bitki motifleri yerine geometrik
formlarla desenler tasarladılar. Stepanova ve Popova, geleneksel, modası geçmiş bitki
motiflerinin yerini, bu geometrik stilin alması gerektiği konusunda ikna olmuşlardı Resim
58). Bu ikili, aynı zamanda, hem kumaş tasarımı hem de giysi tasarımı aşamalarına
müdahele eden ilk Sovyet sanatçılardır.
Resim 58 L.Popova’ nın tekstil desenleri. (1923)72
Konstrüktivistlerin, “yeni kostüm”e yaptıkları önemli bir başka katkı da spor
giysileri, özellikle de “takım üniformaları” idi. “Fiziksel kültür” devrim sonrası onyılda
büyük önem kazanmıştı.
Buna ilave olarak, ‘Merkezi Yönetim Bilim Kurulu’ altında faaliyet gösteren
materyal bölümü, o dönemde günlük, ortalama giysilerin tasarımıyla ilgileniyordu.
Vladimir Tatlin de bu bölüm için tasarım yapmaktaydı. Bu tasarımları arasında en ilginç
olanı, kışlık bir giysiden, yazlığa dönüştürülebilen “akıllı ceket” tasarımıydı: Flanel astar
istendiğinde kürk bir astarla değiştirilerek, kışın kullanılabiliyordu.
72 a.g.e.
130
6.4.8. 1920’lerin Sonlarına Doğru Giyim Tasarımı
Bu aceleci, hevesli dönemin ve kültürün radikal bir dönüşümüne olan sorgusuz
inancın sonuna gelindiği, 1920’li yılların ortalarında muhtemelen açıkça görülüyordu.
Gerçekliğin, büyük devrimci projelerin süratli bir şekilde gerçekleştirilerek, Sovyet
yaşamını dönüştüreceğini uman Romantik’lerin üzerinde ayıltıcı bir etkisi olmuştu.
Kültürü geliştirmek için yapılan programın amaçları değişmediyse de, bu “devrimci”
onyılın köktenciliği ve aşırıcılığının elverişsizliği kanıtlanmıştı.
Kostüm tasarımcılarının, endüstriyel üretime katılımları, uzman tasarımcıların,
teknik personelin ve kalıpçıların kısıtlılığına bağlı olarak, gerçekleştirilememişti.
Açılışından kısa bir süre sonra, Moda Atölyeleri de seri üretim ile ilgisini kesip,
bireysel müşterilere, özellikle de zengin iş adamlarına hizmet veren bir firma haline
gelmişti. Ne bu Moda Atölyeleri, ne de Lef dergisindeki sanatçılar, giysilerin seri üretim
aşamasıyla yakın bir temas içine girebilmişlerdi.
Kitleler için yalın giysi tasarlama ilkelerine sadık kalmak adına, Lamanova,
Stepanova gibi pekçok sanatçı; Moskova El İşi İhracat Kurumu’ na umutlarını
bağlamışlardı. Bu kurumun esas fonksiyonu, aslında, her modelden bir tane olan el işi
giysilerden yurt dışına satarak, geleneksel Rus formlarını ve süslemelerini uluslararası
sergilerde tanıtmak ve tabii ki el işi endüstrisini de güçlendirmekti.
Kostüm sanatında, gelenekler büyük bir rol oynamıştır. Moda dünyasının merkezi
olan Fransa’ nın, kültür birikiminin kökleri ortaçağlara dayanır. Giyim sanatının yüzlerce
yıllık evrimi, modern Fransız giyimini yaratmış ve Fransız tasarımcılarını dünyanın en
iyileri haline getirmiştir.
Diğer tarafta, Sovyet giyim tasarımı, pratikte bu gelenekten yoksundu: başlangıcı
Ekim Devrimi’ ne, hatta daha gerçekçi olursak Moskova Giyim Tasarımı Evi’ nin otuzlu
yılların başlarında açıldığı zamana denk düşmektedir.
131
Yirmilerin sonlarına doğru, bazı eski tekstil ve giyim işletmeleri yeniden
kurulmuştu, büyük miktarlarda üretim yapabilecek kapasitede özel ekipmanlar ve
makineler temin edilmişti.Ancak bunlar, ülkenin tekstil endüstrisini onarmak için atılmış
olan ilk adımlardı.
Bu yıllar aynı zamanda, yeni giyim ve tekstil tasarımlarının seri üretimiyle ilgili
problemler üzerine yapılan sıcak tartışmalara da sahne olmuştu. Stepanova ve Popova’
nın ilk başta bir yıldız gibi parlayan, kumaşlara yenilik getiren fikirleri de çok geçmeden
endüstride destek bulamadan sönmüştü.
Yirmili yılların sonlarında, endüstriyel olarak üretilmiş kumaşların düşük kalitesi,
fabrikaların estetik anlayıştan yoksun olarak çalışmaları ve tüketicilerin eski-moda
zevklerine uygun olarak hizmet verme eğilimi, tasarımların endüstriyel üretiminin
gelişimindeki engellerdi. Bu düşük kalitede kumaş ve giysilere karşı büyük çapta bir
kampanya başlatılmıştı.
Bu dönemde, profesyonel kumaş ve moda sanatçılarının ilk grubu, okullarından
mezun oluyordu. Bu sanatçılar, “yeni tematik kumaş tasarımları yaratmayı” kendilerine
slogan edindiler ve çalışmalarının ilk örneklerini de 1928’ de “Günlük yaşamda Sovyet
tekstilleri Sergisi” nde sundular.
Endüstriyel üretim için tematik desenler tasarlamak, oldukça ilginç ve karmaşık
bir süreçti ve Sovyet tekstil sanatı tarihinin, yaratıcı anlamda en zengin dönemlerine
karşılık gelir. Bu tematik motifler, aslında, nakışlarda, kumaş baskılarında, halı ve
seramiklerde yüzyıllardır kullanılmaktaydı (Resim 59).
132
Resim 59 Babashev’ in İnşaat alanı temalı pamuklu baskı kumaş tasarımı.73
Yirmili yılların sonlarında, otuzlu yılların başlarında üretilmiş bir grup kumaş da ,
çekiç veya beş köşeli yıldız gibi amblemlerin, harfler ve yıldızlarla birlikte kullanıldığı
örnekler olarak göze çarpar.
Diğer tematik motifler ise traktör, lokomotif, kırsal kesimin yeni yüzünü anlatan
türlü sahneler ve portreler gibi elemanlardan oluşmaktaydı. Bu tasarımlardaki
kompozisyonlar oldukça dinamikti: lokomotifler yarışıyor, sporcular yüzüyor, uçaklar
uçuyordu. Ancak, bu hareketlilik kumaş tasarımı işini zorlaştırıyordu. Hareketin bu
tasviri aynı zamanda, dönemin ritm ve hızını ve bu genç devletin değişimini de sembolize
ediyordu.
Zaten parlak, çok renkli, propaganda kumaşlar, az sayıda üretildiklerinden ya da
sadece sergilerde kullanılmak üzere imal edildiklerinden, kasabalara ulaşmıyordu. Seri
olarak üretilenler daha çok iki veya üç renkli olanlardı.
Tekstil tasarımı gibi, seri üretim giysilerinin realizasyonundaki problemlere bağlı
olarak, giysi tasarımı anlayışı da değişmeye başladı.Giyimle ilgili kurulan enstitüler,
73 a.g.e.
133
dergi ve kitapların yayımlanması, yarışmalar ve uluslararası sergilere katılımlar gibi
sanatçıların yirmili yıllarda yaptıkları aktiviteler, insanların ilgisini çekerek, çağdaş
giysilerin tasarlanması için uygun bir atmosfer yaratmaya yardım etti.
6.4.9. 1930’ larda Giyim- Endüstriyel Standardın Oluşturulmasında Problemler
Eski işletmelerin yenilenmesi ve yenilerinin kurulması tamamlanmıştı;
Moskova’da, Kiev, Baku, Minsk gibi kentlerde giysi fabrikaları gözükmeye başlamıştı.
Yirmilerde, giysi fabrikaları için ekipmanlar yurtdışından ithal edilirken, Stalin
döneminde ilk Beş Yıllık Plan’ın uygulamaya konulmasıyla birlikte Sovyet fabrikaları
kurulmuştu. Ve bunların, ülkenin büyük giyim ihtiyacını karşılayabileceği umuluyordu.
Dikiş, kalıp kesmek, düğme deliği açmak gibi aşamaları da gerçekleştirebilen yeni
ekipmanlar ve taşıyıcı bant sistemiyle birlikte iş bölümünün ve üretim metotlarının
gelişmesiyle 1930’ ların ortalarına gelindiğinde verimlilik % 15- 20 artmıştı.
Tasarımda, standart bir sisteme ihtiyaç olduğu herkes tarafından farkedilmiş;
bununla beraber pekçok uzman da, kitleler için yapılacak fonksiyonel giysi tasarımının,
estetiği göz ardı etmesi gerekmediğinin altını çizmeye başlamıştı.
Bu dönemde, endüstride giysi üretimi artmıştı ancak yüksek kalitede ürünlerin
üretimi için gereken büyük değişimleri gerçekleştirebilmek için zaman gerekiyordu.
Fabrika üretimi giysilerin bu son derece düşük seviyeleri, 1932’ de Moskova’ da
Tarih Müzesi’ nde düzenlenen ilk Fabrika Üretimi Giyim Sergisi’nde gözler önüne
serilmişti. Kaba, düşük kalite kumaşlar, acemi kesimler, askeri giysilerin elemanlarının
kullanıldığı üniformalar pek çekici görünmüyorlardı, üstelik biçimsizlerdi. Tasarımların
birçoğunda, artistik ve konstrüksiyonel ilkeler önemsenmemişti. Kumaşların
özelliklerinin çok iyi tanınmaması, ipek olarak tasarlanan giysilerin pamuklularla
yapılması veya zarif giysilerin ağır, dokulu malzemelerle kombine edilmesi gibi kötü
sonuçlara yol açmıştı.
134
Bu sergide, çeşitli meslekler için yapılmış iş kıyafetleri nispeten daha iyi
durumdaydı. Ancak yine de, endüstriyel tasarım bağlamında , bu modeller de zayıf ve
yetersizdi (Resim 60). Bu durum, kolektif çiftçilik giysileri için de geçerliydi. Kadın
giysilerinin modelleri, basma bir etek ve bluzdan oluşmakta yani geleneksel formları
takip etmekteydi.
Resim 60 1930’ larda bir grup nakış işleyen kadın74
Endüstriyel olarak üretilmeyen günlük giyim veya sokak modası, önceki onyıla
gore bir parça farklılık gösteriyordu. Aynı zamanda basit, kullanışlı ve en önemlisi pahalı
olmayan parçalardan oluşuyordu: Bluzlar ve uzun etekler, çizgili şortlar, jarseler, örgü
bereler, beyaz keten pantolonlar, basit kesimli hafif etekler. Bunlar, sıklıkla evde
dikiliyordu.
74 a.g.e.
135
6.4.10. Moskova Giyim Tasarım Evi ve 1930’ ların Tasarımcıları
Giyim Enstitüleri veya Moda Evleri’ nin yaratılması ile ilgili oluşumların
temelleri otuzlu yılların başlarında atılmıştı ve basında da sıkça sözü geçmekteydi.
Bunların arasında en önemlisi, 1934’ te açılan Moskova Giysi Tasarımı Evi idi.
1933 yılında uygulanmaya başlayan ve süresinde tamamlanan II. Beş Yıllık Plan
döneminde yeni kurulmuş tesislerin üretime geçmesiyle daha büyük ilerlemeler
sağlanmış ve yaşam düzeyi de belirli ölçülerde yükseltilmişti.
Otuzların ilk yıllarında, Avrupa’ da kadın moda tasarımı, düz silüetin yerini daha
dar, bedenin vurgulandığı bir görünüme bırakmıştı. Giysilerin hem yapıları değişmiş hem
de süslemeler artmıştı.
Sovyet Rusya’ ya ise, bu yeni eğilimler otuzların ortasında varmıştı. Bu zamana
kadar, Moskova Giysi Tasarımı Evi, hala Lamanova’ nın seri üretim için büyük bir önem
taşıyan, basit yapıdaki kullanışlı ve fonksiyonel giysi prensiplerini uygulamaktaydı. Bu
tasarım evinde çalışmaya başlayan sanatçılar da, bu eğilimi takip etmişlerdi.
Resim 61 Bitkisel desenli ipekli kumaş (1930’ lar)75
75 a.g.e.
136
Resim 62 1930 ortalarında modaya uygun bir elbise.76
Konstrüktivistler ve tematik desenler uygulayanlar tarafından bir “burjuvaya ait”
olarak damgalanan bitkisel motifler, giderek bu etiketlerden sıyrıldı.Aslında kırsal kesim
ve ihracat için floral desenli pamuklu kumaşların imalatı hiçbir zaman kesilmemişti.Hatta
nicelik olarak mevcut trendler üzerinde daha baskındı.Otuzların ortalarında, bitkisel
motifler oldukça popülerleşti (Resim 61,62)
76 a.g.e.
137
Resim 63 Aktrist Liubov Orlova77
Proleteriyan estetiğin hüküm sürdüğü sert ve süssüz yıllar geride kalmıştı.1930’
ların film yıldızlarının görkemli giysileri; genç sinema severlerin hayalgücünü ateşledi.
Liubov Orlova’ nın hayranları Moskova’ dan kırsal kesimlere kadar yayıldı ve aktrisin
özgün stili oldukça rağbet gördü.
1930’larda, bunun yanında, kadın ve erkek günlük giyimini, spor kıyafetleri baz
alarak oluşturma fikri de popüler olmuştu. Yine 1934- 35 yıllarında, sekiz adet giysi
yapımı ve terzilik kurumu kurulmuştu. Buralarda tasarımı yapılan giysiler, Sanat
Konseyi’ nden onay alındığı takdirde, müşterilere sunulabiliyordu. Böyle bir sistem, iyi
bir giyim tasarımı bilincinin yaygınlaştırılması açısından faydalı oluyordu.
1930’ ların ikinci yarısında, moda üzerine yapılan tartışmalar, giyim endüstrisinin
durumu ve düşük bir seviyede seyreden genel kültürel yapı üzerinde dönmeye devam etti.
Yine de, eleştirmenler, o dönemde son birkaç yılda Sovyet kostüm sanatının büyük bir
deneyim kazanmış olduğunu da inkar etmiyorlardı. Bu, kısmi olarak da olsa, insanların
77 a.g.e.
138
çalışma ve günlük yaşamlarının ihtiyaçlarını karşılayan pratik ve fonksiyonel giysilerde
göze çarpıyordu.
Onyıl boyunca, Sovyet kostümü üzerindeki Batı modasının etkisi, eleştirilere
rağmen, büyümüştü. Moskova Giysi Tasarımı Evi ve giysi fabrikaları, yurtdışından ithal
ettikleri metotları bir bütün olarak benimsemeyi denediler; sadece modaya uygun stilleri
kopya etmekle kalmayıp, bunun yanında terziliğin ilkelerini öğrenmek gibi girişimlerde
bulundular. Otuzlu yılların sonlarında, Batı modasından bağımsız olarak bir Sovyet giyim
stili geliştirmek üzere, her zamankinden daha kuvvetli olarak duyulan istek, Batı’ nın dış
tesirine karşı yürütülen mücadeleci, milli bir programdan ileri geliyordu. Stalin
döneminde, moda, kültürün bütün alanları gibi, politikanın yansımalarını net bir şekilde
taşıyordu. Eğitim, kültür ve sanat alanında YEP döneminin görece özgür ve deneylere
açık ortamı yerini, yol gösterici ilkelerin tepeden belirlendiği, katı bir denetime
bırakmıştı.
Resim 64 Bitkisel motifli ipek kumaşlara örnek (Otuzlu yılların sonları)78
78 a.g.e.
139
Otuzların floral desenleri, resimsel bir anlatımla yapılıyordu.Endüstri sonunda
hakiki ipek üretimine geçmişti, ancak tabii ki herkes için değil.. Stalin döneminin elit
sınıfı, pahalı otomobiller ve floral desenli ipeklere karşı tutkundular(Resim 64).
Ancak, onyılın sonuna gelindiğinde, modadaki Avrupa eğilimini reddetmek veya
etkisini görmezden gelmek mümkün değildi: Endüstriyel seri üretimin ve insanların
kültürel seviyelerinin yükselmesiyle birlikte, moda ulusal sınırları aşarak uluslararası bir
olgu haline gelmişti. Otuzların sonlarındaki yeni moda, keskin, köşeli bir silüet, abartılı
omuzlardan oluşan ve net bir biçimde ‘askeri’ izler taşıyan bir görünüme büründü. Bu
durum da yine, dünyadaki gelişmelere ve dönemin politik, sosyal ve kültürel yaşamının
özelliklerinin, giyim tasarımına nasıl hızlı bir şekilde yansıdığının iyi bir örneğidir.
Moda, adeta bir barometre gibi, dönemin büyüyen ‘militarizm’ ini sezmiş ve bütün diğer
göstergelerden önce yansıtmıştı. Zira, otuzlu yılların sonları, Almanya ve İtalya’ nın
faşizmin etkisi altında olduğu, İspanya’ da yine bu bağlamda savaşların yaşandığı ve II.
Dünya Savaşı’ na doğru sürüklenilen yıllardı.
Otuzların sonlarında, kırklı yıllar başlarken, Sovyet giysi tasarımı sanatın diğer
alanlarındaki gelişmeleri daha belirgin şekilde yansıtmaya başladı. Daha önceden
tasarımın formuna ve hacmine çok dikkat edilmiyordu; öncelikle giysinin yüzeyine özen
gösterilmekteydi. Endüstriyel Sanat Bilimsel Araştırma Enstitüsü’ nde sanatçıların
çalışmaları bu eğilimi tersine çevirmek yönündeydi. Bu sanatçılar, işlemeleri zanaatçiler
tarafından halk stili ile dekore edilmiş, emek- yoğun giysi tasarımları yarattılar (Resim
65). Bu giysiler de, sınırlı sayıda üretilerek iç ve dış piyasaya sürülmüştü. Sanatçılar, bu
şekilde çok çeşitli giysiler tasarladılar: elbiseler, ‘sarafan’ lar, bluz ve yelekler, yüzücü
giysileri gibi. Bu çalışmalar, geleneksel motifleri kullanarak yeni ulusal bir stil yaratma
eğiliminin hala devam ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.
140
Resim 65 Nakışlı elbise detaylarını gösteren skeçler (1939)79
1939 yılında, Leningrad, endüstriyel olarak üretilmiş giysilerin tanıtıldığı bir
sergiye ev sahipliği yaptı. Burada, tekstil ürünlerinin genel durumunun otuzlu yılların
başlarından bu yana büyük bir ilerleme kaydettiği açıkça görülmüştü; fakat giysilerin seri
üretimi hala üstünlük sağlayamamıştı.
6.4.11. İkinci Dünya Savaşı Sırasında Giyim (1941- 1945)
II. Dünya Savaşı, Sovyet yaşamının, giyim endüstrisi de dahil olmak üzere bütün
alanlarında büyük bir yıkım yaratmıştı. İşgal altındaki bölgelerdeki giysi fabrikaları, ya
yok olmaya yüz tutmuş ya da tahliye edilmişti. Savaşın başlangıcından itibaren, giyim
endüstrisi orduya hizmet etmek üzere bütün olarak tekrar düzenlenmiş idi.
Savaş boyunca, tekstilde ve giyim üretim teknolojisinde herhangi bir ilerleme
elbette söz konusu olmamıştı. Savaş yıllarında, askeri üniformalarda kayda değer
değişimler olmuştu: daha modern ve kullanışlı kumaşlar kullanılmaya başlanmış, ofis
işlerinin artışıyla birlikte rütbe işaretleri de tekrar düzenlenmiştir. Ülke ekonomisinin
kötü durumuna karşın, giysi fabrikaları, ordu için gerekli giysileri sağlayabilmişti.
Sivil giyiminin en yaygın olarak kullanılanları, gri renkte, ucuz pamuklulardan
yapılmış kapitone ceketler olmuştu. Bu ceketler, işte, evde, heryerde giyilmiş; savaş
79 a.g.e.
141
yıllarının en popüler üniforması olmuştu. Askeri kaputlar ve muşamba botlar da oldukça
yaygındılar. Sokaklarda alışveriş çantalarının yerini gaz maskelerinin taşındığı çantalar
almıştı.
Aslında, nüfusun büyük bir kısmı, savaş öncesi dönemin sivil kıyafetlerinden ne
kaldıysa onları giyiyordu. Cansız griler ve koyu tonlar sokakları hakim olmuştu. 1943
yılında, daha çok Moskova’ da ve tahliye edilmiş olan fabrikalarda, baskılı kumaş ve
hazır giyim imalatı başladı. Ancak, tekstil ürünlerinin kıtlığı ve hazır giyimdeki kısıtlılık
etkisini uzun süre hissettirmeye devam etti.
Savaş döneminin zorlukları, doğal olarak insanları gardıropları konusunda da
idareli olmaya itmişti. İnsanlar ciddi görünümlü, günlük elbiseler ve Avrupa’ da
“faydalılık giysisi” olarak çağrılan türden takımlar giydiler. Basit kesimli, süssüz olan bu
görünüm modaya uygun olmasa bile, kullanışlıydı ve dayanıklıydı.
Bu tarz görünüm, savaş sonrası yıllarda, özellikle çalışma yaşamı ve günlük
giyimde yaygın olarak kullanılmaya devam etti. Hayat çetindi, bu yüzden de en basit ve
en mütevazı giysiler benimsenmek durumundaydı.
142
7. KRİZ DÖNEMLERİNDE ve II. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNDE KADIN
GİYİMİ
Bu bölümde, 1929 yılında baş gösteren ekonomik kriz ile birlikte giyimde ortaya çıkan
yeni eğilimler ve sonrasında II. Dünya Savaşı Dönemi’ nde kadın giyiminin ne şekilde
etkilendiği incelenmiştir.
7.1. Kriz Dönemlerinde Moda
1929 yılında, Amerika’ dan Avrupa’ ya da yayılan bir ekonomik buhran baş
göstermişti. Bu, on yıl boyunca var olan ve özellikle de Almanya’nın
demokratikleşmesinin önünü tıkayan, sosyal ve politik huzursuzluğu iyice körüklemişti.
Kriz önce New York borsasını vurmuş, sonra Avrupa’ ya da sıçrayarak beraberinde
işsizlik, kargaşa ve enflasyonu getirmişti.
1920’lerdeki istikrar ve genişleme büyük ölçüde ABD’ den gelen fonlara
dayandığından, 1929 Büyük Bunalımı baş gösterdiğinde, Avrupa bankacılık yapısının
temel dayanakları yerinden oynamış ve 1931 yılındaki mali çöküntüyü hazırlamıştı.
Krizle birlikte, haute coture’ ün zengin müşterilerinden pekçoğu bir gecede
varlıklarını kaybetmişti; sokaklar evsiz insanlara dolmuştu. Orta sınıf insanlar da, daha
çok evde dikiş diker olmuştu.
Sanki dünya, ‘Büyük Ekonomik Kriz’i, 1920’ lerin hızlı zamanları ve gençlik
üzerine kurulu kültürünün bir yargılaması olarak hissetmiş ve 1930’ larda olgunlaşmaya
ve bedelini ödemeye başlamışlardı. Bununla birlikte, moda daha muhafazakar bir yol
izlemeye başladı.
Yirmili yıllardaki değişim rüzgarı, bu onyılda kısmi olarak yön değiştirdi.
Yirmilerin oğlansı görünümü ve sportif giysileri, daha geleneksel ve daha zarif bir
dişiliğe yerlerini bıraktılar. Köşeli biçimlerin yerini akıcı çizgiler alırken; kısa, düz saçlar
143
da dalgalı ve daha uzun bir görünüm aldılar. Bel oyuğu yine vurgulanmaya başlandı;
kısacası bütün silüet, daha az keskin bir görünüm alarak, değişti.
Geleneksel değerlere doğru, genel olarak, I.Dünya Savaşı öncesinde olduğundan
daha güçlü bir yönelim vardı. Bu değişim, daha once de belirtmiş olduğum gibi, 1932
yılında, dünya çapında 30 milyon işsiz insanla, doruk noktasına ulaşan ekonomik krizle
ilişkilendirilebilir. Avrupa nüfusunun büyük bir bölümü de, milliyetçi ve faşist
propagandayı, mevcut sefaletten bir çıkış yolu olduğu vaatleri ile kabullendiler. Bu
ideolojilerde kadına biçilmiş olan rol önemliydi: Eski moda anlayışla tamamen kadınsı
olması, çocuklarıyla ilgilenmesi, kendisini ev işlerine ve kocasının ihtiyaçlarına adaması;
çeşitli sosyal aktivitelerde bulunması ancak erkeklerle rekabet etmemesi. Bu, kadınların
özgürleşmeleri bağlamında, geriye doğru atılmış, büyük bir adımdı.
Avrupa ulusları arasında politik farklılıklarla yüklü böyle bir dönemde, giysiler,
ulusal kimlikleri pekiştirmenin bir aracı olmuştu. Otuzların başında, moda, dünyaya hala
Paris’ ten yayılmaktaydı, fakat İtalyan ve Alman moda endüstrilerinin de artan bir şekilde
hız kazandıkları görülüyordu ki bunlar da geleneksel görünümü geri çağıran stildeydi.
1930’ larda, pekçok kadın fonksiyonel ve süssüz, tipik “Alman” giysileriyle
giyinmişlerdi; fakat çoğunluğa gore, Paris hala modanın başkentiydi. Fransa’ nın Alman
işgali altında olduğu 1940-44 yılları arasındaki dönem boyunca, pekçok Fransız moda
evi, kumaş kıtlığına rağmen, kapılarını kapatmamıştı.
7.2. Değişen Biçimler
1929 yılı civarında görünümde başlamış olan değişimler, otuzlu yıllar boyunca
gelişmeye devam etti. Bel çizgisi tekrar normal pozisyonuna geri dönmüştü ve bel oyuğu
yine vurgulanır olmuştu. Bu etki, sıklıkla ince bir kemerle pekiştiriliyordu. Etekler,
basenleri sararak, aşağı doğru bir çan formu alarak genişliyordu. Yirmili yıllarda
olduğunun aksine, göğüsler de hafifçe vurgulanıyordu. Arzu edilen bu yeni görünüme
uyum sağlamak için kadınlar yine korse kullanmaya başlamışlardı. Ancak, hem yeni
144
materyaller, hem de teknikler geliştiğinden, bu korseler öncekilerden daha esnek
yapıdaydılar.
1930’ larda, etek ve bluz, gündüz giyiminin, özellikle de ofiste çalışan kadınlar
için, standart bir kombinasyonu haline geldi. Bunlara bazen bir bolero da eşlik ederdi.
Kumaşlarda da, yirmilerin keskin, geometrik desenlerinin yerine, çiçekli desenli
baskılılarla; bunlara uyum sağlayan hafif solgun, tek renkte kumaşlar popülerdi (Resim
66). Yeni elastik kumaşlar, suni ipek ve PVC de kullanılmaya başlanmıştı.
Resim 66 Elsa Schiaparelli’ nin dönemin trendi baskılı elbise tasarımına
bir örnek (1937)80
80 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
145
7.3. Geçiş Dönemi
Mevcut ekonomik krize karşın, yaşam standartları yükselmeye devam ediyordu.
Buhar enerjisinin yerini yavaş yavaş elektrik almaktaydı. Ulaşım, petrolle çalışır olmuştu.
Plastik, metallerin yerine kullanılmaya başlanmış; suni ipek gibi insan yapımı fiberler,
pamuk ve ipeğin alternatifleri olarak ortaya çıkmışlardı. Kimya endüstrisinin gelişmesi,
ağır sanayiye dayalı ekonomiyi değiştirmeye yardım edecek yeni iş alanları yaratmıştı.
Yeni ekonomi, kitlesel tüketim ürünleri sağlıyordu ve eğlence sektörü ortaya çıktı.
Seri üretim teknikleri ve pazarlama, insanların görünümlerini değiştirdi. ‘Penguen’
yayınlarının ortaya çıkışıyla, insanlar okumaya ve kendilerini geliştirmeye başladılar.
Savaş yıllarıyla birlikte yeni bir tür bağımsızlık kazanmış olan kadınlar, dergilerle daha
fazla bilgi edinmeye başladılar.
Kitlesel pazarlama ile radyo ve gramofon, sıradan insanların da evlerine girmeye
başlamış; kişisel beğeniler ve yargılar oluşmaya başlamıştı.
Ayrıca otuzlu yıllarda, Amerikan filmlerinin de moda üzerinde büyük etkisi
olmuştu. Moda dergilerinin yerini yavaş yavaş modaya dair ipuçlarını daha büyük bir
görsellikle sunan Hollywood filmleri alıyordu. Yine otuzlu yıllarda ortaya çıkan ‘renkli
fotoğraf’ la birlikte moda dergilerindeki imajlar, çizimler ve boyalarla değil fotoğraflarla
gösterilmeye başlanmıştı.
7.4. İkinci Dünya Savaşı Döneminde Giysiler
Savaş 1939 yılında Avrupa’ da patlak verdi. Savaş döneminin genel hali, savaş
1945 yılında bittikten sonra da devam eden bir yeknesaklık ve tekbiçimlilik haliydi. Bu
dönemde, kadın giyimi, kıtlıklara ve savaş sırasında ev haricindeki çalışmalarına bağlı
olarak, çok büyük değişimler geçirdi.
146
Üniformalar, sivil hayatın bütün sosyal aktivitelerinde ( sinema, düğün, restoran,
gala v.b.) görülüyordu. Yardımcı servislerde görev yapan üniformalı erkek ve kadınlar,
günlük hayatın içinde olduklarından, savaş gerçeğinden uzaklaşmak kesinlikle mümkün
değildi (Resim 67).
Resim 67 Askeri hizmetler ve yardımcı servislerde görev yapan kadınlar (1941)81
Zorlu, çetin bir atmosfer vardı ve savaş döneminin, giyinme üzerine ürettiği
slogan “make do and mend”, yani “yap ve onar” olmuştu. Bu, eski giysilerin elden
geçirilerek yeniden değerlendirilmesi fikrine dayanıyordu. Erkeklerin ceketleri, bütün
dikiş detayları ve vatkaları muhafaza edilerek, bir kadın ceketi olarak tekrar dikiliyordu.
Bu vatkalar, daha sonra, kadınların sadece ceketlerinde değil, çoğu giysilerinde popüler
hale gelerek 1949’ lara kadar kalacaklardı.
Savaş öncesi dönemi moda giyiminin bütün süslemeleri şimdi kötü bir zevk
olarak düşünülüyordu ve sadeleştirilmiş bir stil gerekli görülüyordu. Silüet, daha rafine
81 www.womenhistory.about.com
147
ve süssüz hale geldi. Kare kesimli, vatkalı bir ceket ve diz hizasında düz kesimli bir
etekten oluşuyordu. Giysiler pratik olmalı, zor şartlarda hizmet veren kadınların hareket
kabiliyetlerini de kısıtlamamalıydı. Ayrıca, kadınlar, hem savaş işlerinde pratik olması,
hem de sıcak tutması bakımından aktif olarak pantolon giymişlerdi. Uzun bisiklet
giysilerinde kolaylık sağlaması için eteklere de yırtmaçlar açılmıştı.
Savaş döneminin bütün üniformalarında yün kullanılmaktaydı, ve askeri
gereksinimi karşılamak için, sivil giyimdeki yün kullanımının azaltılması gerekliydi.
Dolayısıyla, sivillerin giyiminde bir seri kısıtlamaya gidildi.
7.5. Karne Sistemi
Dünya çapında her türlü kumaşta kıtlık vardı, bu yüzden materyaller
sınırlandırılmaya tabi tutuluyordu. Bu karne sistemi, özellikle İngiltere’ de ciddi bir
şekilde uygulanıyordu, giysiler için bu kupon sistemi 1941’ de başladı. 1941 yılında
savaşa giren Amerika’ da, 1942 yılında yine buna benzer bir sistem uygulamaya konmuş
ve doğal iplik kullanımı kısıtlanmıştı.
Giyecekler için yapılan bu kısıntı, öncelikle 1940’ da gıdada başlamıştı ve
karneye tabi tutulan yiyecekler gün geçtikçe artmaktaydı. Getirilen kısıtlamaların
ayrıntıları gazetelerde ve kadın dergilerinde duyuruluyordu. Bu ayrıntılı mesaj, hiçbir
yanlış anlamaya yer vermeyecek şekilde, basit bir dille iletiliyordu.
“Karnelendirme:
Karne sistemi, sizi gerçek ihtiyaçlarınızdan mahrum bırakmak üzere değil,
ülkenin ürünlerinden payınıza düşeni, diğer herkesle birlikte, adil bir şekilde almanızı
sağlamak için uygulanmaktadır.
Dükkanlar tekrar açıldığında, yemek karnenizi yanınızda getirdiğiniz takdirde;
kumaş, giysi, ayakkabı ve örme yün satın alabileceksiniz. Mağaza sahibi, gereken sayıda
148
kuponu, kullanılmamış olan margarin sayfasından koparacak. Her margarin kuponu,
giysi ve ayakkabı alımında yine bir kupon yerine geçecek. Bir sene için toplam 66
kuponunuz olacak. Nereden ve ne zaman isterseniz, herhangi bir başvuru yapmadan satın
alabilirsiniz.”82
Resim 68 Kuponları düzenleyen bir kadın83
Bu durumda, kadınlar, duyurudan önce gardıroplarında bulunan giysileri giymeye
devam edecekler, ancak gerekli olduğunda herhangi bir eleman ekleyebileceklerdi.
Bunun yanında, savaş ilerledikçe, verilen kupon sayısı da azaltılmıştı.
Zira, kuponların yanında, gerekli birtakım malları almak için hala para
gerektiğinden, pekçoğu için durum değişmemişti: hala çok fakirdiler. Bunun kaçınılmaz
bir sonucu olarak, kuponların kara borsa piyasası da oluştu. 700.000 civarında kupon
defteri çalınmış ve kaybolmuştu. Hükümet bunun önüne geçmek için uygulamada
değişiklikler yapmak durumunda kaldı.
82 http://www.fashion_era.com 83 http://www.womenhistory.about.com
149
Karneye bağlanan ürünler haricinde, kuponsuz olarak satın alınabilecek çeşitli
elemanlar da mevcuttu: tulumlar, şapka ve kepler, dikiş ipliği,yama malzemeleri, bant,
kurdela gibi.
7.6. 1942 İngiliz Sivil Giyim Düzenlemesi
1942’ de İngiliz Sivil Giyim Düzenlemesi idaresi altında, İngiliz hükümeti Giyim
Masraflarını Sınırlayan Kanunları çıkardı. Bu kanunlar, satılacak giyim elemanlarının
süslenmesi ile vakit harcamayı illegal ve vatanperverliğe sığmayan bir tutum olarak
adlediyordu. İmalatçıları da şık süslemeler, gereksiz düğmeler, ekstra dikiş, plise veya
cep kullanmaktan men ediyordu.
Buna benzer giyimle ilgili kural ve kısıtlamalar, işgal altındaki Paris’ te de
yürürlüğe girdi. 1940’ tan sonra, bir manto için dört metreden fazla kumaş kullanılması
yasaklandı. Deri kemerde en fazla dört santimlik genişliğe izin vardı. Dönemin çok ince
bir kemeri “Bir kertik daha” adını taşıyordu.
7.7. Londra Moda Tasarımcıları Topluluğu
Londra Moda Tasarımcıları Topluluğu, moral yükseltmek amacıyla, 1942 yılında,
34 adet zarif “Faydalı giysi tasarımı” yarattılar. Bunlar arasından seçilen bir kısım, seri
olarak üretildiler.
Faydalılık tasarımları bu ürünler, savaş döneminin kare omuzlu ve kısa etekli
stilini takip ettiler. Düğmelerin sayısı üçten fazla olmayacaktı ve katlanan kol ağızları da
kullanılmayacaktı. Etekler, yaklaşık olarak yerden 19 inç olacak şekildeydi.
“Faydalılık” çerçevesi içinde, satın almaya gücü yetenler için couture giysiler
dahi mevcuttu. Zengin kimseler, bu standart üniformaları kullanmak yerine, bu giysilerini
dahi en iyi terzilerde diktiriyorlardı (Resim 69).
150
Resim 69 E.Schiaparelli. “Sığınak”takımı, 1939 84
7.8. Savaş Dönemi Giysileri
Takoz tabanlı ayakkabılar, türban, ‘kangru’ pelerin ve “Siren takımı” denilen
giysi, savaş döneminde kısıntı ve ihtiyaçlardan doğarak, popüler olmuştu. Türban,
saçların, fabrikalarda makinelere dolaşmasını engellemek üzere kullanılmaya başlamış ve
kadınların, bu zor dönemde saçlarına özen gösterecek durumu olmadığından, dağınık
veya taranmamış görünümü kamufle etmek için de kullanılmıştı (Resim 70). Şapka
yapılan malzemelerde bir sınırlama olmadığından, geniş şapkalar ve türbanlar cesur
tasarımlarla dönemin karakteristiği olmuşlardı.
84 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
151
Resim 70 Çeşitli “Türban” tasarımları85
“Siren takımı” olarak adlandırılan fermuarlı tulumlar, geceleri hava baskınını
bildiren sirenler çaldığında, pijamaların üstüne giyilebilen, özellikle de çocuklar için,
pratik ve işlevsel giyim elemanlarıydı. Bu tulumların üzerine, geniş ceplerinden dolayı bu
adı almış olan ‘kangru’ pelerinleri de giyilirdi. Bu giysi de, yine alarm durumunda,
sığınaklara kaçmak gerektiğinde, büyük cepleri ile gerekli şeylerin istif edilebileceği,
pratik bir elemandı.
Deri malzemede de ciddi bir şeklide kıtlık olduğundan, ayakkabıların tabanlarında
mantar gibi başka materyaller kullanılıyordu. Takoz tabanlar hantal görünümlü fakat
sağlamdılar. Uzun bir sure dayanıyorlardı, onarımları kolaydı ve ‘karne’ den muaftılar.
85 a.g.e.
152
7.8.1. “Yap ve Onar”
Kadınlar, eldeki giysilerini, onararak ve bakımını yaparak, kullanmak üzere teşvik
ediliyorlardı. Kadın dergilerindeki reklamlarda da, tekstil ürünlerinin ‘dönüştürülmesi’
fikri sıkça işleniyordu. Giysilerini hep onararak tekrar kullanmak durumunda olan işçi
sınıfı kadınları içinse, bu yeni bir durum değildi.
Yastık kılıfları, yazlık şortlara çeviriliyordu. Erkeklerin eski pantolonlarından
etekler yapılıyordu (Resim 71). Yakalar ve ufak detaylarla, limitli gardıroplar biraz olsun
canlandırılmaya çalışılıyordu. Sıradan insanlar için, bu dönemde en önemli şey, mevcut
giysilerini nasıl dönüştüreceklerine dair ipuçları yakalamaktı.
Resim 71 Savaş döneminde, erkek takım elbiselerinin kadın giysilerine
dönüştürülmesini gösteren çeşitli fotoğraflar86.
86 http://www.womenhistory.about.com
153
Dikiş dikebilen kadınlar, kumaş ihtiyaçlarını karşılamakta problem
yaşadıklarından, endüstriyel atık kumaşlardan, paraşüt malzemesine kadar, bulabildikleri
herşeyi kullanıyorlardı. Battaniyelerden ceketler yapılıyor; hacimli şık ceketler, daha
küçük giysilere dönüştürülüyordu. Yastık kılıfları, bir miktar süslenerek, bluz haline
getiriliyordu. Hiçbir şey israf edilmiyor, süt şişelerinin kapaklarından bile türlü
aksesuarlar yapılıyordu (Resim 72).
Resim 72 Gazete kağıdından şapka tasarımı87
Savaş döneminde, çoğu kadın el örgüsü atkılar, eldivenler ve çoraplar yapıyordu.
Yün çoraplar sökülüyor, başka renk ipliklerle karıştırılarak, hem erkek hem de kadınların
kullanabileceği kısa hırkalar veya ‘V yaka’ yelekler hazırlanıyordu.
Çoraplarda da kıtlık söz konusuydu. Kadınlar bilek hizası çoraplar giymeye teşvik
ediliyordu. Naylon çorapların yokluğunda, kadınlar bacaklarına renkli kremler sürerek,
bacaklarının arkalarına da kalemle, dikiş izini andıracak bir çizgi çekerek, uygulama
yapıyorlardı (Resim 73). 87 Gertrud Lehnert. A History of Fashion. Almanya: Könemann, 2000.
154
Resim 73 İngiliz ayakkabı mağazasında çorap servisi, göz kalemi ile
“dikiş izi” uygulaması yapılırken (1940)88
7.8.2. Haute Couture
Savaş dönemi boyunca, Avrupa’ da “yüksek kesim” moda da kesintiye uğramış,
hatta yok olmaya yüz tutmuştu. Pekçok moda evi, savaşın patlak vermesiyle birlikte
kapanmış ve pekçok tasarımcı da ülke dışına gitmişti. Bazıları Avrupa’ da çalışmaya
devam etmişti ancak, tek müşterileri politik ağırlıkları olan insanlardı. Tasarımcılar, artık
yeni trendler geliştiremiyorlardı, mevcut temalar üzerinden çeşitlemeler yaparak idare
etmek durumundaydılar. Almanlar Paris’ teki bütün moda endüstrisini, Berlin ve Viyana’
ya transfer etme eğilimindeydiler. İşgal altındaki Paris modasının statüsünü korumak için
çok çaba sarfetmiş olan, Terzi Sendikası’ nın Başkanı Lucien Lelong, ellerinde
çalışılacak bir miktar kumaş kaldığına dair ikna edici olmayı başardı; Almanların
planlarını önleyebilmişti. Savaş sırasında, her yerde olduğu gibi Almanya’ da da 88 a.g.e.
155
“sınırlandırmalar” yaşam biçimi haline gelmişti. Modadan önce düşünülmesi gereken çok
şey vardı.1930’ ların zarif ve incelikli görünümü, birkez daha, toplumun sadece küçük bir
kesimi için elverişli olmayı sürdürüyordu. Alman ve Paris modası arasında duvarlar
aşılamaz olmuştu. Almanya’ da da kumaş kıtlığı aynı şekildeydi. Nasyonel Sosyalist
Parti, bu dönemde modanın ilk kuralının ‘sadelik ve gösterişsizlik’ olduğunu duyurmuştu.
Hala, pahalı ve lüks giysilere sahip olabilen kadınlar, bunları giymemeleri yönünde
empoze ediliyordu. 1941 yılında,Berlin’ de moda evleri, ihracata yönelik çalışmak üzere,
‘Berlin Moda Kurumu’ adı altında biraraya getirilmişti. Viyana modası da önem
kazanmıştı.
Bütün bunlara karşın, defilelerde sunulan model sayısını azaltan, akşamları
kısaltan, gündüzleri daraltan, muadillerden yararlanan Paris modası, yaşamını yine de
sürdürdü. Modanın arkasında dev bir profesyonel sektör, durum ve koşullara uyumunu
kanıtladı.
Savaştan önce, New York’ taki modacılar, her yıl Fransa’ daki moda şovlarına
katılıyor, geri dönünce de Paris’ teki modayı kopyalıyorlardı. Paris modasının düşüşü,
Amerikan modasının yükselişine sebep olmuştu. Savaşan Avrupa’ dan daha uzak bir
mesafede, Amerika kendi moda endüstrisini geliştirmişti. Savaştan önce Paris modasına
dayalı bir haute couture modaları olmuşsa da, Amerika bunun yerine, gündelik kıyafetler
ve ‘hazır giyim’ üzerine yoğunlaştı, bu alanda büyük başarılar sağladı.
7.9. Savaş Sonrası Giyim
Savaştan sonra moda hemen değişmemişti. Kısmen, kumaş kıtlığına bağlı olarak,
haute couture tasarımcılarının, dolgun etekler ve uzun gece elbiseleri ile, daha yumuşak
bir silüet yaratma girişimlerine rağmen; elbise ve takımlar ince, sert hatlı, omuzların öne
çıktığı silüetlerini korudular.
1944 Ağustos’ unda, Fransa özgürlüğüne kavuştu; işgalden kurtulan Avrupa,
ABD’li askerlerin çantalarında getirdikleri caz ritmleri ve naylon çoraplarla tanışacaktı.
156
ABD ve Avrupa arasında ilk kez bu kadar yoğun ilişkiler ve karşılıklı bir alışveriş
yaşanıyordu. Yüzyılın ikinci yarısında, moda bu ilişkiden etkilenecekti.
Savaştan kısa bir süre sonra, hem önceki egemen stil, hem de değişime olan
eğilimin yansıtıldığı Moda Tiyatrosu (Theatre de la Mode) isimli sergi Avrupa ve
Amerika’ da geniş yankı buldu. Paris’ in Alman işgalinden kurtuluşuyla birlikte, Avrupa’
nın geri kalan kısmında savaş hala hüküm sürerken; Fransız’ lara ve bütün dünyaya,
Paris’ in, moda ve sanatın gelişiminde yaratıcı, yenilikçi ve yön veren bir güç olarak hala
var olduğunu kanıtlamak gayesi güdülüyordu. Telden yapılma küçük oyuncak
mankenlerin kullanıldığı minyatür bir moda şovu oluşturuldu. Bebeklerin giysileri,
gerçek boyuttaki ‘couture’ giysilerinki kadar ayrıntılı bir şekilde hazırlandı; şapkalar,
ayakkabılar ve saçlar, hatta mücevherler bile unutulmamıştı. Mankenlerin içinde
bulundukları set ve sahne tasarımları da oldukça dikkat çekiciydi. (Resim 74).
Resim 74 Moda Tiyatrosu (1945)89
Genel olarak hüküm süren yoksulluğa rağmen, 1945’ te Paris’ te açılan bu sergi
büyük başarı sağladı. Savaş sonrasında, kömür, yiyecek ve tabii ki giysiler, her
zamankinden daha kısıtlı durumdaydı. Zira, bu nedenden ötürüdür ki bu yüksek hayal
gücü ihtiva eden “moda tiyatrosu” bu kadar çok ilgi çekmiştir. Bu fantastik moda şovunu,
Avrupa’ yı turlamaya başlamadan önce, 100,000’ in üzerinde ziyaretçi görmüştü. Şov
1946 yılında da, Amerikalı’ lara Paris’ in modayı hala yönlendirdiğini kanıtlamak üzere,
New York ve San Francisco’ yı turlamıştı. 89 a.g.e.
157
Bunun yanında, savaş döneminde ilerleyen teknolojik gelişmeler bazı tasarıların
gelişmesini sağladı: Ev aletlerinde yeni buluşlar, kentleşmede gelişim, iletişim
olanaklarının artması, hayat anlayışında yenilik gibi. Bunlara paralel olarak, tekstil
endüstrisi de, özellikle sentetik maddelerin yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla,
yenilendi. Kuşkusuz, naylon bunlar arasında önemli bir yer tutar. Aşınmayan, kolay
yıkanan çoraplar artık daha ekonomikti ve ev kadınını onarım angaryalarından
kurtarmıştı. Aynı şekilde çabuk kuruyan naylon mayolar plajlarda herkesin üstündeydi.
7.10. “Yeni Görünüm”
Savaş sonrasında, giysilere getirilen sınırlamalar hemen ortadan kalkmamıştı ve
insanlar sabırsızdı. Örneğin İngiltere’ de giyim eşyaları üretiliyordu fakat İngiliz tekstil
ve yün endüstrisini ve ekonomiyi tekrar canlandırabilmek üzere, ihraç ediliyordu. Paris
ise egzotik moda stilleri üretmeye kaldığı yerden devam ediyordu, Amerika ise sade ve
klasik bir giyim anlayışına yönelmişti.
Savaş sonrası dönemde, savaş öncesi dönemin hem haute couture hem de diğer
firmaları yavaş yavaş ortadan kalkmıştı. Bu firmalar ne tasarımcı firmaların yeni
tarzlarından herhangi biriyle rekabet edebilmişler ne de yeni modele uyum
sağlayabilmişlerdir.
Savaş sonrası dönemin yeni tip firmalarının ilk örneği, büyük bir Fransız tekstil
firmasının patronu tarafından Dior için kurulan firmadır. Christian Dior, 1947 yılında
Avrupa modasını büyük bir değişime uğratmak üzere sahnedeydi. Amerikan basını,
hemen onun ilk haute couture koleksiyonunun tasarımlarını “Yeni Görünüm”( New
Look) olarak isimlendirdi. Bu çok kadınsı, müsrif ve son derece lüks stil, kadınların
hatlarını ön plana çıkarıyordu. Bu stil, çok geçmeden dünya modası üzerinde çok etkili
olmaya başladı.
158
Resim 75 Christian Dior “New Look” (1947)90
Bu yeni çizgi, savaş öncesi dönemin ve savaş döneminin modasından çok
farklıydı. Hacimli, baldır hizası etekler, çok ince bel, dar üstler, desteklenen kalçalar ve
90 Akiko Fukai (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002.
159
hafif meyilli omuz çizgisi, 19. yüzyılın rol modelini hatırlatan bu yeni kadınsı stilin
karakteristik özellikleriydi: Çalışmak zorunda olmayan, en azından öyleymiş gibi
gözüken, zamanlarını güzel görünmeye adayan ve lüks bir hayat süren...
Kadınların genişlemiş olan özgürlük alanları ile eşzamanlı olarak, ince bir belin
korse ile vurgulandığı, hacimli bir etekle tamamlanan bu nostaljik stili büyük bir hevesle
benimsemiş olmaları da oldukça ilginç, bir o kadar da ironiktir.
Ancak, eskimiş gibi gözüken bu cinsiyet imajlarının, savaş sonrası dönemde
tekrar belirmesi tesadüfi değildir. İnsanlar, deneyimlemiş olduklarının tam tersi bir
gerçeklik için hevesliydiler. Savaşın yıkıntıları onarılıyordu, yeni bir varlık yaratılmaya
başlanmıştı ve herkes önceki yılların bu sefaletini, ölümü ve yıkımı unutmak için can
atıyordu. Dior’ un bu lüks stili, yeni olan herşeyi, insanların parçası olmak istedikleri
hayatı simgeliyordu. Bu, bütün yıkımdan sonra bir güven vaat ediyormuş gibi görünen,
geleneksel, burjuva değerlerinin ve cinsiyet imajlarının tekrar canlanması anlamına
geliyordu.
Bu yeni stil giysiler, çok fazla miktarda kumaş gerektiriyordu; üstelik kullanılan
kumaşlar da her zamankinden daha iyi kalitedeydi. Bu yüzden, “Yeni Görünüm” ilk başta
çok eleştirildi: savaştan bu kadar kısa süre sonra, elbette hiç kimsenin bu kadar lüks için
gücü yetmezdi ve ayrıcalıklı birkaç kişi için ulaşılabilir olan bu giysilerle ilgilenmekten
önce, herkesin karnının tok olması elbette daha önemliydi. Yine de bu eleştirilerin pek bir
etkisi olmamıştı, kadınlar bu güzel giysilerle adeta sarhoş olmuşlardı.
Zira, bu incelikli elbiselere uygun, daha makul fiyatlı kumaşlar çok geçmeden
ortaya çıktı. Pekçok sentetik kumaş piyasaya sürüldü; bunlar, ipek veya tafta
parlaklığında, ama çok daha ucuz ve dayanıklı kumaşlardı. Zaman geçtikçe, çeşitli sosyal
aktivitelerde giyilmesi uygun bulunan giysi formları arasındaki farklar belirsizleşmeye
başladı; savaş bu sınırları yumuşatmıştı.
“Yeni Görünüm” silüeti, gündelik giyime de yansımıştı. Tayyörler, çoğu kadının
temel giysisi olmaya devam ediyordu. Etekler genelde dar ve baldır hizası, ceketler basen
hizasında ve devrik yakalıydı. Etek ve bluz kombinasyonu veya etek ve “twinset” yani
160
süveter ve uyum sağlayan bir hırkadan oluşan ikili set de kadınların standart giyim
elemanlarındandı.
Yazları ise çoğunlukla kolsuz elbiseler giyiliyordu. Dekolte tekrar gündemdeydi,
fakat straplez elbiselerin yalnızca geceleri veya kokteyllerde giyilmeleri uygun
bulunuyordu.
xi
GİRİŞ
Toplumsal statünün, sınıfsal farkılılıkların ve cinsiyet rollerinin en belirgin
göstergelerinden biri olan ve kimliğin birçok farklı boyutunu doğrudan biçimde
yansıtmış olan giysilerin taşıdığı anlam da tarih içinde çeşitli gelişmelere, savaşlara,
sınıfsal çelişmelere bağlı olarak dönüşmüştür.
Bu araştırma kapsamında, sonuçları bakımından evrensel olduğundan
Yeniçağ'ın sonu, Yakınçağ'ın başlangıcı kabul edilen Fransız Devrimi’yle birlikte, bu
politik hareketi ekonomik ve teknik anlamda tamamlayan Sanayi Devrimi sürecinin;
yirminci yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran iki Büyük Dünya Savaşının ve Çarlık
Rusya’sını sona erdiren Sovyet Devrimi’nin kadın giyimi üzerindeki etkileri
incelenmiştir.
Bu çalışmanın amacı, toplumu her anlamda derinden etkileyen böyle
süreçlerde giyimin nasıl bir yol izlediğini koşullar çerçevesinde anlamlandırmaya
çalışmaktır.
Çalışmanın ilk bölümünde sanayi devriminin ortaya çıkışı ve tekstil
sanayindeki gelişmelerden, yapılmış olan icatlardan bahsedilmiştir.
İkinci bölümde, XVIII. yüzyıl Avrupasının egemen stili ‘Rokoko’ ve giysileri
tanıtılmış; üçüncü bölümde ise Fransız Devrimi döneminde, giysilerin nasıl bir rol
oynadıkları, ne gibi değişimlerden geçtikleri incelenmiştir.
Dördüncü bölümde, sanayileşmenin toplumsal alanda artarak etkisini
gösterdiği XIX. yüzyılda, gelişmelerin kadın giyimine yapmış olduğu etkiler
değerlendirilmiştir.
Beşinci bölümde, kadın giyiminin XX. yüzyılın başlarından itibaren izlediği
yol ve sonrasında toplumu büyük bir yıkıma uğratan Birinci Dünya Savaşı döneminde
koşullar çerçevesinde nasıl şekillendiği ortaya konmuştur.
xii
Altıncı bölümde,1917 Devrimi ile başlamış olan Sovyet giyim tarihinin izlediği
özgün yol anlatılmıştır. Yedinci bölümde ise ekonomik kriz ve ikinci Dünya Savaşı
dönemlerinde yine ekonomik ve toplumsal koşullar çerçevesinde kadın giyiminin ne
şekilde etkilendiği değerlendirilmiştir.
İncelenen bu dönemler arasında kurulan paralellikler ve yapılmış olan
çıkarımlar, çalışmanın sonuç bölümünde yer almaktadır.
164
10. KAYNAKÇA Kitaplar Baudot, François. Modanın Yüzyılı. Çev. Noyan Akatlı. İstanbul: Güncel Yayıncılık, 2001. Crane, Diana. Moda ve Gündemleri. Çev. Özge Çelik. (1. b.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları,
2003. Fukai, Akiko (Ed.). The Collection of the Kyoto Costume Institute, Fashion: A History
from the 18th to the 20th Century. İtalya: Taschen, 2002. Laver, James. Costume and Fashion- A Concise History. Londra: Thames&Hudson, 2002. Lehnert, Gertrud. A History of Fashion. Almanya: Könemann, 2000. Sennett, Richard. Ten ve Taş. Çev. Tuncay Birkan.(1. b.). İstanbul: Metis Yayınları, 2002. Strizhenova, Tatiana. Soviet Costume and Textiles. İtalya: Flammarion, 1991. Yapp, Nick; Hopkinson, Amanda. The Hulton Getty Picture Collection: 150 Years of
Photo Journalism. İspanya: Könemann, 1995. Ansiklopediler Ana Britannica. İstanbul: Ana Yayıncılık A. Ş. , 1986. 3. cilt İnternet Adresleri www.alexanderpalace.org
www.inventors.about.com
www.kurtuluscephesi.com
www.britannica.com
www.marksist.com
www.costumes.org
www.fsmitha.com
www.aof.edu.tr
165
www.fashion_era.com
www.zimmer.csufresno.edu
tr.wikipedia.org
www.mtholyoke.edu
www.bookrags.com
www.bashedu.ru
vi
ÖZET
Temelleri çok daha önceleri atılmış olan gelişmelerin bir uzantısı olarak XVIII.
yüzyılda Avrupa’da meydana gelen köklü değişimler, geleneksel toplumdan, modern
topluma geçişi ve bununla birlikte çok önemli sonuçları beraberinde getirmiştir.
Rönesans ve Reform hareketlerinden devraldığı birikimin üzerine temellenen
Aydınlanma hareketi, Sanayi Devrimi süreci ve Fransız Devrimi’nin yaratmış olduğu
önemli değişimlerle birlikte, tüm ekonomik, toplumsal ve düşünsel yapıyı köklü bir
biçimde dönüştürmüştür.
Sanayi Devrimi, sosyal ve politik sistemin görece uygun olduğu İngiltere’de
başlayarak tolumun her alanında önemli değişiklikler meydana getirmiştir. İçine
kapalı bir sistemle yürüyen tekstil üretimi, yavaş yavaş yerini mekanik üretimin
yapıldığı fabrikalara bırakmış; bunun sonucunda kırsal alandan, kentlere göçler
başlamış, toplumsal yaşam ve çalışma biçimi değişmiştir.
İngiltere’de bu anlamda gelişmeler birbirini izlerken, Fransız Hükümeti,
finansal bir krizin içindeydi. Fransa'nın özellikle XVIII. yüzyılda katıldığı savaşlar,
Amerika’nın bağımsızlık savaşına verilen maddi destekler ve devletin gereksiz
harcamaları yüzünden ekonomik durum iyice bozulmuştu.
XVIII. yüzyıl Avrupa kadın modasında, Fransız Devrimi dönemine kadar
egemen stil Rokoko idi. 1789 Fransız Devrimi dönemi, kısa bir süreliğine de olsa
giyimde, varlıklı insanlar da dahil, bir sadeleşmeyi beraberinde getirmiştir. Korku ve
sertliğin hüküm sürdüğü yıllarda, şatafatlı giyim tarzı sona ermiş, koyu renkler, daha
ucuz malzemeler ve özellikle de pamuklu kumaşlardan daha sade giysiler giyilmiştir.
Devrimciler, aristokrasi ve zengin orta sınıfın giyim ve kuşam tarzına karşı bir tepki
olarak, alt sınıfların giysilerini bir ideolojik propaganda aracı olarak kendilerine
uyarlamışlardır..
Devrim sonrasında, devrim öncesi dönemin kabarık etekli silüetiyle büyük
tezat oluşturan silindirik biçimli ‘Ampir’ stili elbiseler popüler olmuştu. Kısa süre
içinde devrimin ideolojisi geride bırakılmış; giyim, eski hiyerarşik düzenine geri
dönmüştür. Devrim sonrasında giysilere baktığımızda çok kısa süren bir sadelik
vii
döneminden sonra giysilerin, devrimin etkisinden kurtularak yalnızca biçim ve moda
değiştirerek eski ihtişamlı günlerine döndüklerini, yoksullar içinse değişen birşey
olmadığını görürüz.
Geniş çapta yayılan tek bir tarzdan oluşan, seçkinlerin bakış açılarını ifade
etmiş ve ayrıntılı olarak tanımlanmış olan ‘sınıf’ modası, sanayileşmenin toplumsal
alanda artan etkisiyle birlikte XIX. yüzyıl sonlarına doğru yavaş yavaş çözülmeye
başlamıştır. Teknolojinin ve ulaşımın gelişmesi, iletişimin artmasıyla giysilere erişim
kolaylaşmış; modaya uygun giysiler, dikiş makinesinin kullanılmaya başlanmasıyla,
daha fazla sayıda insan tarafından ulaşılabilir hale gelmiştir.
Ulus devletlerin, hammadde kaynakları ve yeni pazar arayışları doğrultusunda
giriştikleri mücadele ve değişen güç dengeleri, emperyalist siyasetleri, XX. yüzyılın
ilk yarısında, toplumu, ekonomiyi şiddetli biçimde sarsan iki Büyük Dünya Savaşı’nı
beraberinde getirdi. Birinci Dünya Savaşı boyunca, erkeklerin toplumdaki ve
sanayideki yerlerini alan kadınların kullanışlı giysilere ihtiyaçları vardı. Kadınlar
üniformalar giydi, etek boyları kısaldı, terzi yapımı takımlar yaygınlaştı; doğal olarak
giysileri belirleyen anahtar kelime ‘işlevsellik’ti. Renkler de koyu ve donuktu. Farklı
sosyal sınıflardan kadınların bir araya gelişiyle, sosyal sınırlar da esnemişti.
Birinci Dünya Savaşı bitmeden, 1917’ de Rusya’ da patlak veren Sovyet
Devrimi ile başlayan Sovyet giyimi, yeni kurulan devletle birlikte, tüm sistemin tekrar
yapılandırılması için yürütülen projeler bütününün önemli bir parçası olmuştur.
Devrim, sınıf ayrımcılığını ortadan kaldırılmasını ve çalışan kesim için bir kitle giyimi
konseptinin geliştirilmesini de beraberinde getirmişti. Bu projelerde, Sovyet
sanatçılarının da rolü büyüktü. Ancak geri kalmış sanayi ve savaşın neden olduğu
yıkım hem sanayinin kalkındırılmasının hem de giysi alanındaki projelerin
yürütülmesinin önündeki en büyük engeldi.
İkinci Dünya Savaşı döneminde ise giysiler de dahil her türlü tüketim kısıntıya
uğramıştır. Giysiler, karnelendirmeye tabi tutulmaya başlamıştır. Bu dönemde, elde
olan giysilerin yeniden değerlendirilmesi yoluna gidilmiş, örneğin erkek takım
elbiseleri kadın giysilerine dönüştürülmüştür. İşlevsellik doğal olarak yine devrededir:
Sığınak giysileri, büyük cepleri olan pelerinler giyilmiştir. Bu dönemde çoğu insanın
viii
giyimini ‘yokluk ve işlevsellik’ belirlemiştir. Ancak, bu çoğunluğa karşın, Birinci
Dünya Savaşı’nda da olduğu gibi sınırlı sayıda insana hizmet etmiş olan Haute
Couture, bu dönemde de herşeye karşın varlığını sürdürmüştür.
ANAHTAR KELİMELER: Giysi, devrim, savaş, ekonomi, değişim, sanayi,
moda.
ix
SUMMARY
The profound changes that emerged in the 18th century Europe, brought about the
transition of the traditional society to a modern society as well as many other important
changes. “The Enlightenment” movement along with the impacts of the French Revolution
and the Industrial Revolution period transformed the whole economic, social and intellectual
structure.
With its appropriate social and political conditions, it was in England that the first
steps towards the Industrial Revolution were taken, resulting in major transformation in
economics and social life. The major effect was to change the scale of production so that
making textiles in domestic settings gave way, gradually, to centralized factory production.
This brought about people moving from rural areas to cities which meant a profound change
in both social life and the working system. England was experiencing these industrial
developments, whereas in France the government was in economic crisis.
The main style of 18th century European fashion till the French Revolution was the
‘Rococo’ style. During the Revolutionary period, due to social unrest and chaotic
circumstances, people wore simpler clothes with simpler materials. The Revolution adopted
fashion for the purposes of ideological propaganda and revolutionaries declared their
rebellious spirit by appropriating the clothing of the lower classes.
After the revolution period, the tubular Empire-style dresses which were in great
contrast with the exaggerated form of Rococo, became popular. But within a short while, the
ideology of the revolution together with the simpler clothes was left behind and clothing soon
returned to its hierarchy. It is observed that after a short period of simplification, clothes got
back to their previous splendor only changing in shape and style. Nothing much changed for
the poor.
Fashion, which served as a privilege to the elite, began to resolve as the
industrialization began to be increasingly effective in every field of society. The progress in
x
technology, transportation and communication made clothes accessible. The introducing of
sewing machines, made fashionable clothes available for more women.
World War I quickly and completely demolished the old social systems and values.
During the war, while men were away, women took over their role both in society and
industry. So they needed more practical clothes. They wore uniforms, the hemlines rose, and
tailored suits were in favor. Naturally, during that period the keyword that defined the clothes
was “functionality”. Besides, gathering of women of all social classes in such an atmosphere,
made the social barriers soften.
Before the World War I had ended, another profound change came into being in
Russia. Dated from the 1917 Soviet Revolution the Soviet clothing became an important part
of reconstructing the whole system through the new ideology. The revolution provided a new
social foundation for the creation of clothing for the working masses by abolishing class
privilege and discrimination. Backwardness of economy and industry was the main obstacle
to create a new clothing for people.
During the World War II, all products including the clothes were rationed. This was a
period that very hard economic conditions determined what people wore and functionality
was again the priority.
Despite the general poverty and the rationing during the times of war, Haute Couture
for the privileged few maintained its presence.
KEY WORDS: Clothing, revolution, war, economy, change, industry, fashion.
166
11. ÖZGEÇMİŞ
1978 yılında İstanbul’da doğdu. 1996 yılında Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun
oldu. 1997-98 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nde eğitim
gördü. 1998 yılında Lisans eğitimini tamamlamış olduğu Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Mezun olduktan sonra 2002
yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tekstil
Programında Yüksek Lisans eğitimine başladı. 2002 yılından itibaren Yeditepe Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak
görev yapmaktadır.
161
9. RESİMLER LİSTESİ
Sayfa No.
Resim 1 James Watt’ın icadı “Buhar makinesi”........................................................ 6
Resim 2 John Kay’ in icadı “Seyyar Mekik”............................................................. 7
Resim 3 Hargreaves’ in icat ettiği “Spinning Jenny”................................................. 8
Resim 4 Samuel Crompton’ın buluşu “Spinning Mule”.............................................9
Resim 5 Mekanik dokuma tezgahları........................................................................10
Resim 6 Jakarlı dokuma makinesiyle üretilmiş kumaş örneği..........................................11
Resim 7 1775-1779 yıllarından “ robe a la française” kostüm tipine bir örnek.......14
Resim 8 François Boucher’ nin 1759 tarihli “Madame Pompadour” tablosu...........16
Resim 9 Beyaz müslinden “Fichu” (1780’ ler)..........................................................17
Resim 10 1780’ lerin abartılı saç tasarımlarına bir örnek............................................18
Resim 11 Jean-Baptiste Simeon Chardin tablosundan 1780’ lerdeki
“Robe retrousse dans les poches” giysi tipine bir örnek.............................20
Resim 12 “Robe a la polonaise” elbise (1780’ ler).....................................................21
Resim 13 “ Robe a l’anglaise” (1780’ler )..................................................................22
Resim 14 Paris’ li bir sans culotte (1792 tarihli bir karikatür)...................................28
Resim 15 Paris’te silahlı bir kadın sans culotte
(1792 tarihli elle renklendirilmiş bir oymabaskı)........................................29
Resim 16 Devrim döneminin sadeleşen kostümüne bir örnek:
1790’ larda giyilen ceket ve etek..................................................................31
Resim 17 Devrim Dönemi’ nin sadeleşen giyim tarzına bir örnek olarak
kadın ve erkek kostümleri............................................................................32
Resim 18 ‘Incroyables’ ve‘Merveilleuses’..................................................................33
Resim 19 Beyaz pamuklu müslinden “chemise” elbise (1802)...................................35
Resim 20 ‘Reticule’ denilen küçük el çantalarına örnek.............................................36
Resim 21 Müslin gece elbisesi ve kaşmir şal (1800)...................................................37
Resim 22 Kadının üzerindeki 1815’ lerde giyilen ‘Spencer’ ceket.............................38
Resim 23 Beyaz pamuklu kumaştan ‘redingot’ (1815)...............................................39
Resim 24 İpekli ‘resmi elbise’ (1805).........................................................................41
Resim 25 Jacques-Louis David’in 1804 tarihinde İmparator Napolyon I’in
kutsanma ve İmparatoriçe Josephine’ in taç giyme törenini resmettiği
tablosu (1805-1807).....................................................................................42
162
Resim 26 Perotin baskı yöntemi ile üretilmiş desenli kumaş örneği.............................. 45
Resim 27 “Alternatif” giysileriyle orta sınıf kadını (İngiltere), 1864..............................50
Resim 28 Ev yapımı bloomer kostümü, 1860’lar (ABD)................................................52
Resim 29 Worth’ ün ‘Anilin boya’nın parlak renkleri ile tasarımı..................................53
Resim 30 Gündüz elbisesi (1892)....................................................................................56
Resim 31 Tenis takımı (1890).........................................................................................56
Resim 32 Binicilik takımı (1900’ ler)..............................................................................57
Resim 33 Georges Seurat’ nın Grande Jatte Adasında Bir Pazar Günü Öğleden Sonra
isimli tablosu....................................................................................................59
Resim 34 Jacques Doucet’ in Art Nouveau stili gece elbisesi
tasarımı (1903)...................................................................................................63
Resim 35 Beyaz müslin ve dantelden, bitkisel motifli elbise ( 1903)...............................64
Resim 36 1910’ larda giyilen terzi yapımı günlük takıma bir örnek.................................65
Resim 37 Paul Poiret – gece elbisesi (1910-1911)............................................................67
Resim 38 Poiret’ nin kıyafet balosundaki kostümlerden örnekler....................................68
Resim 39 Mariano Fortuny’ nin “Delphos” adını verdiği elbisesi (1910)........................69
Resim 40 John Redfern’ in ceket- etek takımı (1915)......................................................72
Resim 41 Dönemin favori stili terzi yapımı takımlarını gösteren ilüstrasyon..................73
Resim 42 Savaş öncesi dönemin “hobble” etekli stilini yansıtan ilüstrasyon...................74
Resim 43 Savaşın sonlarına doğru siyah giysileri içinde bir kadın.................................75
Resim 44 Birinci Dünya Savaşı sırasında iki kadın hamal...............................................77
Resim 45 “Flapper” stili giysilerle genç kadınlar............................................................81
Resim 46 Gündüz takımı ile Gabrielle Chanel (1928).....................................................87
Resim 47 Madeleine Vionnet’nin verev kesimli gece elbisesi tasarımı...........................88
Resim 48 Devrimci birlikler Petrograd’da (1917)...........................................................97
Resim 49 Çar Nikola I’ in karısı Alexandra ...................................................................99
Resim 50 İmparatoriçe Alexandra, elmas ve incilerle yüklü emparyal tacı ile.............100
Resim 51 1890’ larda giyilen saray kostümüne örnek.....................................................101
Resim 52 Sarafan............................................................................................................104
Resim 53 Devrim öncesi dönemden bir görüntü.............................................................106
Resim 54 Kızıl Ordu Üniforması....................................................................................111
Resim 55 Lamanova’nın bu tasarımındaki bluzun dinamik çizgileri, eteğin nötrlüğü ile
kontrast oluşturmakta......................................................................................124
Resim 56 Lamanova’ nın işlemeli havlularla oluşturduğu kostüm................................125
163
Resim 57 Keten ve yünlü kumaştan, dönemin sert hatlı, süssüz giysisinin
tipik bir örneği.................................................................................................126
Resim 58 L.Popova’nın tekstil desenleri.........................................................................129
Resim 59 Babashev’in İnşaat alanı temalı pamuklu baskı kumaş tasarımı....................132
Resim 60 1930’ larda bir grup nakış işleyen kadın.........................................................134
Resim 61 Bitkisel desenli ipekli kumaş..........................................................................135
Resim 62 1930 ortalarında modaya uygun bir elbise......................................................136
Resim 63 Aktrist Liubov Orlova.....................................................................................137
Resim 64 Bitkisel motifli ipek kumaşlara örnek (Otuzlu yılların sonları)......................138
Resim 65 Nakışlı elbise detaylarını gösteren skeçler (1939).........................................140
Resim 66 Elsa Schiaparelli’ nin dönemin trendi baskılı elbise tasarımına
bir örnek.............................................................................................. ...........144
Resim 67 Askeri hizmetler ve yardımcı servislerde görev
yapan kadınlar (1941)....................................................................................146
Resim 68 Kuponları tasnif eden bir kadın.......................................................................148
Resim 69 E.Schiaparelli. “Sığınak”takımı.......................................................................150
Resim 70 Çeşitli “Türban” tasarımları............................................................................151
Resim 71 Savaş döneminde, erkek takım elbiselerinin kadın giysilerine
dönüştürülmesini gösteren çeşitli fotoğraflar..................................................152
Resim 72 Gazete kağıdından şapka tasarımı...................................................................151
Resim 73 İngiliz ayakkabı mağazasında çorap servisi, göz kalemi ile
“dikiş izi” uygulaması yapılırken (1940)......................................................154
Resim 74 Moda Tiyatrosu (1945)...................................................................................156
Resim 75 Christian Dior “New Look”...........................................................................158
161
8. SONUÇ
Toplumsal statü ve sınıfsal farklılıkların, cinsiyet rollerinin yansıtılmasında en önemli
araç olan giyim, ekonomik ve toplumsal yapı, üretim biçimi, sanayi ve politik koşullar gibi
faktörlerin doğrudan etkilediği bir olgu olmuştur. Bu dinamiklerin sarsıldığı savaş ve devrim
gibi toplumsal çalkantı dönemlerinde, koşullar çerçevesinde değişime uğrayarak, mevcut
durumu belirgin olarak yansıtmıştır.
Fransız Devrimi ve Sovyet Devrimi’nin, Sanayi Devrimi süreci, I. ve II. Dünya
Savaşları’ nın kadın giyimi üzerindeki etkilerini incelemeyi hedefleyen bu tez ile, bu süreçler
arasında paralellikler kurmak ve bir takım genel çıkarımlar yapmak mümkündür. Ancak,
elbette bu olguların herbirinin yaratmış olduğu özgün durumlar da vardır.
Sınıfsal çelişmelere bağlı olarak, aşağıdan yukarı doğru bir hareketle meydana gelen
Fransız Devrimi döneminde görmüş olduğumuz gibi, devrim boyunca devrimi
gerçekleştirenlerin bir propaganda aracı olarak alt sınıfların sade ve pratik giysilerini
kullandıklarını, devrimin karşı durduğu düzenin görkemli giysilerinin ise kısmen sadeleşmek
durumunda kaldığını söyleyebiliriz.
Yine sınıfsal çelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan Sovyet Devrimi ile iktidarı ele
geçiren proleterlerin, sınıf ayrıcalıklarını ortadan kaldırarak yaratmayı hedefledikleri yeni
düzen, insanların giyiminde de tüm sistemin bir parçası olarak ifadesini bulmuştur. Sovyet
giyim tarihi, dönemsel koşullara bağlı olarak birbiri ardına yeni giysi biçimlerinin ortaya
çıktığı bir inceleme alanı olmaktan uzaktır. Sanayinin ve ekonominin geriliği ile sınırlı
olanaklar içinde yeni bir vatandaş modeli ve buna uygun konseptte giysiler yaratılması,
Sovyet giyim tasarımının temelini oluşturmaktadır. Sovyet Devrimi’nden itibaren, ideolojinin
baskısı altında devam eden sade ve lüksten uzak giyim tarzı, doksanlı yıllarda rejimin
çökmesi ile geride bırakılarak lüks bir görünüm kazanmıştır.
.
Fransız Devrimi döneminde ise, varlığı elinde bulunduranların tekrar iktidarı ele
geçirmeleri ile modanın eski hiyerarşisine geri dönüşü, iki inceleme alanı arasındaki farkı
ortaya koymaktadır.
162
Devrim niteliğinde çok önemli değişim ve gelişmelerin meydana geldiği Sanayi
Devrimi süreci ise sanayileşme ile artan mekanizasyon ve gelişen tekniklerin bir sonucu
olarak giysilerin alt sınıflar için daha erişilebilir hale geldiği, modanın yayılımının arttığı bir
süreçtir.
Teknolojinin, insan gücünün, ekonominin tüm olanaklarının savaş için seferber
edildiği savaş dönemlerinde ise, bütün bu yıkıma bağlı olarak giysilerin işlevselliği birincil
unsur olmuş, her alanda faaliyet gösteren kadınların giysileri böyle bir atmosferde birbirine
daha çok benzemiştir. Sosyal sınırlar belirgin olarak aşınmıştır. Birinci Dünya Savaşı, kadının
toplumdaki rolünün önemli ölçüde değişime uğradığı bir sürece de işaret eder. Savaş
sonrasında, daha fazla alanda çalışma olanağı bulan kadınlar, erkeklerin eşlikçisi olma
konumlarından sıyrılmışlardır. Bu durum giysilere de yansımıştır: Yüzyıllar boyu kabarık
etekler, korseler ile kendilerine biçilmiş rolsüzlüğü net olarak yansıtan giysiler içinde her
anlamda hareketsiz kalan kadınların görünümü savaş dönemi ile birlikte modern anlamda
bugün giydiğimiz giysilere yaklaşmıştır.
Ancak, gerek savaş gerekse devrim dönemlerinde, yoklukların, sıkıntı ve baskıların
etkisinde olan genel duruma karşın, varlığını korumuş olan bir azınlık ve bu azınlık için
yaratılmaya devam eden bir modanın olduğunu da belirtmemiz gerekir. Örneğin, iki savaş
döneminde de Haute Couture kesintiye uğramakla birlikte varlığını sürdürmüştür. İkinci
Dünya Savaşı’ nda ihtiyaçların kuponla karşılandığı dönemde, bu sistem çerçevesinde gücü
yetenlere özel daha lüks tasarımlar yapılmıştır.
Toplumsal ve ekonomik çöküntü dönemlerinde ‘giyim’, koşulların daha keskin olarak
yansıma bulduğu iyi bir inceleme alanı oluşturmuştur. Böyle dönemlerde, istisnai durumlar
tespit edilebilirse de, genel olarak insanların giydikleri birbirlerine daha çok yaklaşmış ve
ihtiyaçlar belirleyici olmuştur. Ancak giysiler, ekonominin düzelmesi, teknolojinin gelişmesi
ile refahın kazanılmasıyla, gelişen yeni anlayışla birlikte yeni stillerin denendiği en görünür
tüketim biçimi olarak hizmet etmeye devam etmiştir. Bunların yanında, varlığı ve gücü elinde
bulunduranların modayı belirlediğini, teknolojinin gelişmesiyle modanın yayılımının arttığını,
ideolojinin baskın olduğu durumlarda ise, giyimin de sistemin bir parçası olarak işlev
gördüğünü söylemek mümkündür. İnsanların giyimlerini yokluk ve ihtiyaçların belirlediği zor
dönemlerden sonra, büyük bir özlemle lükse dönüş eğilimi olduğunu ve tasarımcıların da bu
yönde hizmet verdiğini söyleyebiliriz.