tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i...

13
ve Akademik Dergisi Ankara 2004

Transcript of tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i...

Page 1: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

tasavv~f İlrrll ve Akademik Araştırma Dergisi

Ankara 2004

Page 2: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

tasawuf İlıili ve Akademik Araştırma Dergisi

ISSN 1302-3543

İmtiyaz Sahibi · Bayram Yayıncılık Adına

Hasan BAYRAı'vl

Editör Etheın CEBECİOGLU

Hakem Kurulu Mustafa f..ŞKAR, Etheın CEBECİOGLU, Mehmet DEMİRCİ, Dilaver GÜRER,

Mustafa KARA, M. Erol KILIÇ, Hiınınet KONDR, Turan KOÇ, Mustafa TAHRAU, Osman TÜRER, Süleyman ULUDAG, Erhan YETİK, H. Kaınil YILMAZ, Abdülhakiın YÜCE

Genel Yayın Yönetmeni Ali ÇINAR

Yayın Kurulu Mustafa AŞKAR (Sorumlu), Etheın CEBECİOGLU, Baki ADAM,

Mehmet AKKUŞ, İrfan A YCAN, Şaınil DAGCI, Zülfıkar GÜNGÖR, Sabri HİZMETLİ, Mehmet ÖZDEMİR, Mehmet PAÇACI, İbrahim SARIÇAM,

Ahmet Nedim SERİNSU, İdris ŞENGÜL, İsınail Hakkı ÜNAL, Ali YILMAZ

İdare Merkezi 1 Yazışriıa Prof. Dr. Etheın CEBECİOGLU AÜ ilahiyat Fak. Beşevleri Ankara

Tel. (0 312) 212 68 00/229

Web Sitesi www.tasavvufdergisi.coın

e-posta [email protected]ın

Dizgi / Teknik Hazırlık tasavvuf

Kapak Tasarım Sarakusta

o 312 468 96 90

Baskı

Erkaın Matbaası

o 212 671 07 00

tasavvuf İlın! ve Akademik Araştırma Dergisi bakem/i bir dergi dir. Dergi ye gelen yazılardan yazarları sorumludur. Yayın hakları dergiye aittir. Yazılı izin olmadan, hiçbir şekilde kısmen

ya da tamamen çoğaltılaınaz. Gelen yazılar yayınlansın, yayınlanmasın iade edilmez.

Altı ayda bir yayımlanır. Yıl: 5 Sayı: 13 Temmuz-Aralık 2004 Fiyatı 15.000.000 11.. (KDV Dahil)

Page 3: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri *

Aluned Hameli AKSEKİ

Hazırlayan: Halil İbrahim ŞİMŞEK

Yard. Doç. Dr., Gazi Ü. Çorum ilahiyat Fakültesi

[III/44] Ruhun cisim ve cisınan! olmayıp, cevher-i ınücerred olduğuna kail olanlar iki

• Merhum Aksekili Alımed HamdiEfendi (Ahmed Hamdi Akseki) (1887-19;1) tarafından yazılan bu makale, yazı işleri sorumluluğunu merhum Tahiı:ü'l-Mevlevi'nin (Tahir Olgun) ustlendiği Mahfi!

Dergisı'nin, yıl1338-9, sayı: 3, ss. 44-4;; sayı: 4, ss. 60-62; sayı: 6, ss. 96-99; sayı: 7, ss. 118-119; sayı: 8, ss. 133-134 kısımlarında yayımlarınuştır. Esasen Aksekili, sufılerin rfıh hakkındaki görüşlerini de içeren Ruh ve Bekii-yı Ruh adlı kitabını bu makalenin yayınundan üç yıl önce yaznuş ve yayınılan­ınası için MaarifVekaleti Telif ve Tercüme Heyeti'nden olumlu rapor alnuştır. Ancak açıklanınayan bazı nedenlerden dolayı bu yayımlama işi gerçekleşmeıniştir. (Aksekili Aluned Hamdi, "Gaziili'nin el-Maznun Eserleri: Tetkik-i Müellefiit Heyeti'ne İkinci Cevabım", Mahfi!, sayı: 12:, s. 203; Süleyman Hayri Bolay, "Akseki, Alımet Haındi", DİA, c. II, s. 294). Merhum Akseki, böyle bir durunıla karşılaşınca kitabın bazı bölümlerini Mahfıl dergisinde peyderpey tefrika etmeyi düşünmüştür. İşte elinizdeki bu makale sözü edilen kitabın tefrika edilmesi gerçekleşen kısnudır.

Tasavvufi düşünceyi benimseyenler tarafından önemsenen bir konu olan ruh mesel~sine ilişkin yapılan bu araştırma, sufılerin olaya bakışını tespit açısından oldukça dikkate değerdir. Yaklaşık 84 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti'nin Diyanet İşleri Reisliğini de (1947-19;1) yapmış olan merhum Al1111ed Hamdi Akseki'nin hazırlayıp yayuruattığı bu araştırınanın günümüz insanına aktarılması bizim için gerekli bir görev olmuştur. Bu sebeple Osmanlı Türkçesi'yle basılmış olan bu ınetııin ·yeniden yayınılanmasının önemli olduğunu düşünerek elinizdeki yazıyı hazırladık. Ayrıca bu yazının

devaınında Tetkik-i Müellefiit Heyeti ve Aksekili Alımed Haındi Efendi arasında, sözü edilen heyetin Aksekili'nin makalesine düşülen bir dipnotta "İşbıı makalatın me'hazı olan ve İmam-ı Gaziili'ye nisbet edilen el-Maznun bilıi ala gayri ehlihi nam risale, İbn Salalı ve İbnü's-Sübki gibi elınıne-i ilmin tahkikatina nazaran İmaın-ı Gaziili'nin eseri değildir." (sayı: 7, s. 118) itirazına dayalı .olarak karşılıklı ilmi tartışma yapılmıştır. Gazali'nin el-Maznun adlı eserleri hakkında yapılan bu tartışınanın metinleri, Mahfıl dergisinin sayı: 8, ss. 134-13;; sayı: 10, ss. 164-166, ve sayı: 12, ss. 203-209'da yer almaktadır. Bu ınetirıler ilmi bir tartışma örneği olarak tarafımızdan hazırlanarak diğer bir yayın olarak basılacaktır. Döneminin büyük İslam aliinierinden ve müelliflerinden biri olan merhum Alımed Harndi Akseki'yi bu vesileyle ral1111etle yad ediyor ve mekiinının cennet olmasını Yüce Allalı'tan niyaz ediyoruz.

Yukarıda belirtilen sayılarda yayımlanan makale metııinin aslıiıa harfıyyen sadık kalınınakla bir­likte, içeriğinde yer alan ayetler tespit edilmiş ve me'alleriyle birlikte ayet numaraları dipnotlarda ver­ilnıiştir. Ayrıca metinde çeşitli eserlerden iktihas edilen metinler tarafmuzdan "gövde metııi" haline

Page 4: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

384 tasammf

kısmıdır. Birinci kısmı teşkil edenler; Muhakkıkln-i Mütekelliıllin ile Feli'isife-i İli'ih!yyGn dur. İkinci kısım ise SGfiyye-i Kirilm hazrederidir _

Fi'l-hakika, urafa-i sGfiyye - yani vahdet-i vücGd erbabı - da ruhu cisirn ve cisınan! ol-" mayarak kabul ediyariarsa da, bunlann tarz-ı telakkisi felasifeninkine benzeınez. SGfiyye içinde ruhu, felasife ve cumhur-i mütekelliınfu gibi kabul edenler de vardır. Binaenaleyh bunlardan aynca bahse lüzuın yoktur. Burada kendilerinden bahsedeceğimiz sGfiyye, vahdet-i vücGd meslek-i irfanında bulunanlardır.

Bunun içinde, Gazziil1 ve Muhyiddin gibi hakikaten vahdet-i vücGd mezhebinin eimme­sinden ma'dGd olan zevat-ı kiram ile Bedreddin gibi e'azımın ruh hakkındaki fikirlerini ter­kikten geçireceğiz. Ma'amafıh bunların rGh hakkındaki fikirlerini tetkik etmeden evvel, vah­det-i vücGd meslekinin istinad ettiği aklde-i esasiyeye dair bir iki söz söylemek istiyonız.

Bu mesleğin müntesiplerinden olan urafa-i sGfiye müttefıkan iddia ediyorlar ki; masi­va'llah/Allah'tan ma'ada her ne varsa, yani bütün mevcGdat-ıınüınkine, vücGd-i mutlak, yani zat-ı baht-ı ehadiyyetin tecelliyar-ı esına vü sıf~itıdır ve onda müstehlektir.

Zat-ı ehadiyyet, Iminatı muhittir. Falmt hey' et-i mecınG'a-i kainat Allah demek değil­dir. Tecelliyar-ı esma vi.i sıfat, Zata teğayyür (III/45) ve tebeddül-i t.'l.ri olmaksızın her an bir şe'n üzerine tecelli eder. ı ı)\;. J _,.. r Y- JS"

Allah vi.icGd-i ınutlakdır. Yani hiç bir şeyle ta'ayyün ü takayyudu kabul etmeyen ve '.ı~~ J .ı...i.:ı Jb-.::.. ol_,- W r _,.;.. .uı.lı rlli olan vücGd-i hak1k1dir. Allah'tan gayri .hakiki bir vü­cGd yoktur. Kainat bize rGh ve madde olmak üzere vücGd-i mutlakın iki t.-ırz tecellisini arz ediyor. RGh ile cisiın, viiefid-i mutlakın atvar-ı tecelliyarından iki tavır tecellidir. Bu ilct ta­

vır, adet.-ı vi.icGd-i mudakın mazhar sıfatıdır. Binaenaleyh ilctsi de aynı vücudun başka başka görünüşleridir. RGh ile cismin yek diğeriyle münasebette bulurunalan ve birbirine icra-yı te'sir etıneleri de bundandır. VücGd-i Hak'tan ıua'ada ne varsa, hepsi Hak'kın vü­cudu ile k:,'l.iın, O'nun gölgesidir. Velun ve hayal kabilindendir.'

Şiındi bu aklde-i esasiyyeyi meslek-i has ittihaz etmiş olan zevat-ılctranun ruhu ne yol­da telakki edecekleri de anlaşılıyor. Bunun içindir ki, tasavvuf erbabına göre: "Ruh, lat1-fe-i müdrike-i Rabbaniyyedir. Neyyir-i feyz ve hayatın ınazhandır. RGh-i uınGınl demek olan o neyyir-i feyz ve hayatın, o ateşin bir kıvılcmudır."

Bu latife-i müdrike-i Rabbaniyyenin suret-i tecellisini ve cisiın dediğiıniz tecel1-i diğer­le olan münasebeti daha ziyade tavzil1 edebilmek için yukarıda isiınieri geçen e'azınun bu babdalct efkar-ı dakikalarını nmfassalan zikredeceğiın.

Gazzili'nin Rfih Hakkındaki Telakkiyatı

Gazzall merhum bir çok eserlerinde bu latife-i ınüdrike-i Rabbaniyyeye dair, beyan

getirilmiş ye auf yapılan eserlerin önemli bir kısmı tarafımızdan tespit edilerek dipnotlarda belirtil­miştir. Yine metinde geçen bazi Arapça ibarelerin Türkçe çevirileri dipnotlarda yapılmıştır. Metnin aslıyla karşılaştırıiİnasında ve ilmi araştırmalarda kullanılmasında kolaylık sağlamak için Mahfıl'in orijinal sayı ve sayfa numaraları parantez içinde bold karalnerle verilmiştir. (haz.)

ı "O, ber gıiıı yeni bir iştedir. ", er-Ralınıan, 55/29. 2 O, Zatıyla kalın ve kendisi dışındakileri destekleyen, kendi kendine gerçekleşen ve kendisi

dışındakileri gerçekleştirendir.

3 J)\], Jl \ıl _,..ll J ._,.. P:.., J' Jt,;. Jl rJ u _,sJı J 1.. J5" Kainatta olan her şey vehinı veya hayal dir. Yalıut görüntülerdeki yansunalar veya gölgelerdir.

Page 5: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

ahmed Iıamdi aksekVsılfi._ı~:ı-i kirarn hazaratının nt h hattında ki... 38;

mütalaa ediyor. Fakat bunlann en cemiyedisi el-Mazntln bibi ve 'ala ğayri eb/ibi, el-Maz­

nunu's-sağfrniiınındaki eserlerinde serdermiş olduğu efkardır. İmam~ı Gazzali hazretleri kendilerinde anlamak istidadı olan kimselere bu !arife-i

mi.idrike-i Rabbaniyyenin hakikatından bahsetmekte beis olmadığı itikadındadır. Bunun için bu eserlerinde ruhun hakikatını beyan ettiği fıkrindedir.

[IV /60] Cenab-ı İınam bu husustaki beyana tma: •if'" .ı; .:r .ı.J ..:;...;...;; .ı ve Jj c:.ı)' ı:.f' .!.~.; }L.ı

'..şı; .r'.:r c.ı)l nazm-ı eelillerindeki tesviye, nefaba, rab ve emtin ne demek olduğunu

izah etmek suretiyle başlıyor. Diyor ki:

"...:ıy ı:.ü nazm-ı eelilindeki tesviye ruhu kabul eden mahalde fıilden ibarettir. Bu ma­

hal, Adem (ilk insan) hakkında; ı1n ve balçık ve Adem'in eviadı hakkında, tasfiye vü ta'dil­i mizac şartıyla nutfedir. İlk insan hakkında ı1rı., ruhu kabule müstaid bir mahal olduğu gi­bi, onun eviadı hakkında tasfiye ve itidai-i mizaca sahip olan nutfe de böyledir. Fi'l-haki­ka bu da tin ve balçıktır. Fakat ı1n, kan, nebat ve nutfe gibi bir takınıatvar-ımüte'akibe geçiriyor. Bilahere erkeğin nutfesi, kadının beydası ile rahın-i maderde birleşiyor. Orada daha ziyade itidai ve tenasüb hasıl olarak imtizac ve tasfiye hususunda derece-i ni11ayeye vasıl oluyor. Bu suretle ruhu kabul ve inısaka müstaid oluyor. Nutfe, tamfun-ı istiva zama­

nındaki istidadı ile kendisini redbir ve kendisinde tasarruf edecek olan ruha müstehak ol­duğundan, her şeye miistebak olduğu vermekte bubi etmeyin! Cevad-ı mutlak, cild-i ila­

hisinden nutfeye ifaza-i ruh ediyor. İşte tesviye şu ef'aidan ibaret oluyor. İmam-ı Gazza-11, ruhu kabul eden malıaldeki bu istidadı, yağı içtikten sonra, ateşi kabul ve imsiike miis­

taid olan feti/eye teşbil1 ediyor. "Nefeha, fetile-i nutfede nur-i ruhu iş'ai eden, tabir-i di­

ğerle, nfir-i ruhun iŞti'1i!ına baiS olan Şeydir"6 diyor. Demek istiyor ki; bir lambanın fitili yağı içtikten sonra ateşi kabule kesb-i isti'dad et­

miş bulunuyor. Buna [IV/61] her ne zaman ateş gösterilir ise, hemen işti'al eder. İşte yu­

karıda söylediğin1iz tatavvuratı geçirmiş olan tfn ve nutfe de böyledir. Onlarda da ruh-i hayvani ki, ruh-i Rabbiininin birinci müte'allakı, merkUbu, matiyyesidir; zahir olmuştur. Bu istidadı haiz olan maddeye "nefh" vaki olunca, nur-i ruh işti'al eder.

Fakat, "nefaha" hakikaten üfürınek demek midir? Hayır! İınam-ı Gazzali netbin sure­ti olan "üfürmek" ınanasında bir fıilin Cenab-ı Hak'ka isnadı caiz alınayacağını beyan ile,

buradaki "nefahtü"den maksat, "netice-i nefh" olan olan "muradu'llahın zuhurunu" lma olduğuna işaret ediyor ve diyor ki: Ruhun fetile-i nutfede işti'aline sebep, fiiilde bir sıfat, kabilde diğer bir sıfattır. Faildeki sıfat, cild-i ilahidir. Cild-i ilah! bizatihi feyyaz ve men­ba'-i vücud olup, vücudu kabule ınüsta'id olan her şey için bu suretle mi.itecella olur. Bu sıfat da bazen kudret ile ta'bir olunur.

Cenab-ı İınfun bu feyzanı -arada hail olmamak şartıyla- kabil-i tenevvi.ir olan her şeye nur-i şeıusin feyzanına benzetiyor, onunla temsil ediyor.

Kabilde olan sıfat, "istiva ve bununla hasıl olan itidaldir. Buna misal de, demirin safha­

i ınücellasıdır. Demirin yüzü cilaiı olursa, ona karşı tutulan silret görülür, yani dentire akse-

4 "Onu dt1zen/eyip ve ona n?bwndan iiflediğim zaman ... ·; Hicr, ı;/29; Sad, 38n2

5 ·•sana ntbdan somyorfar de ki, n?b, Rabbimin emrindendir. ·; İsra', 17/8;

· 6 B k. Gazzali, ef-Ecvibetti '1-Gazza/i fi'l-mesiiili'l-ubrevfyye, (Mecmt1 'atu Resaili'l-Gazziilf

içinde), c. V, s. 117.

Page 6: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

386 tasavmif

der. İşte bunun gibi, nutfede de istiva hasıl olunca, hillık-i ruhta hiç bir suretle tağayYür vu­ku'a gelmeyecek, nutfede rOb-i hadis olur. Ruhun bu anda hadis olupta, daha ewel hadis olmaması, rOb u kabul eden mahalde istivanın ancak bu zaman husüle gelmiş olmasından­dır. Bu, gayr-i mücella bir ayna karşısında bulunan şeyin! ayna ya cila verilince karşısında­

ki şeyin sureti - sahib-i surette hiçbir kevne tağayyür anz olmaksızın - hemen aynaya akse­der. Bu itibarla, suretin ayinede hudusu vakt-i cilasındadır. İşte ruhun hudusu da böyledir.

Gazzall'nin şu beyanatı, ruhun mahiyet-i nev'iyYede muttahid olduğuna kail bulundu­ğunu da ifade eder. Ba'de ta'alluku'l-ebdan ruhun kesreti de bir insanın muhtelif iyine­

lerde göriilen suver-i ma'kusesi gibidir. Çünkü ruhun zuhur ü tecell!si, ruhu kabul eden

mahallin istidadına göre olacağı şüpheden azade bir hakikattır. Gazzall'ye göre ruh-i insaru; Cenab-ı Hak'tan feyzan eden bir feyz, bir şu'ledir. Ruhu

kabule nıüstaid olan mahalle Cenab-ı Hak tarafından ruh feyzan ediyor, akıyor. Fakat bu

feyzan ne suretle oluyor? Gazzall bunu da şu yolda izah ediyor: "Feyz-i ilahi, yani Cenab-ı Hakk'tan bir tecellinin feyzaru (ki burada mahall-i ruha ru­

lmn feyzarudır), ifazası bir ibrikten elin1ize su dökülmesi halindeki feyzan gibi değildir.

Çünkü bu, sudan bir cüz'üil infısal ederek, ele ittısalıdır. Burada Cibrik misalinde); feyyaz­dan mahall-i feyze bir şey geliyor, bir şey dökülüyor. Feyyazın mevcudiyyetinden bir cü­zü infısal ediyor. Halbuki, feyz-i ilahi hakkında böyle bir şey tasavvur edilemez. Binaena­leyh, feyz-i ilahi, nur-i şemsin bir yere çarpması ve bir suretin ayineye in'ikas etınesi gibi­dir. Bir insan ayineye bakarsa, yüzü ona akseyler. Lakin, bundan o insanın yüzünden ba­zı aksamın kopup ayineye gittiği neticesini çıkamlak doğru olamaz. Belki o insanın iyi­nenin karşısında bulunması, ayinedeki mevcudiyetin sebeb-i vücudu, feyyazı oluyor. Bu­rada nasıl bir sebebiyet-i mücerrededen başka bir ittısaı ve infısaı yoksa cud ü feyz-i ilahi

de böyledir. Feyz-i ilahi vücudu kabil olan her mahiyette nur-i vücudun hüdusuna sebep­

tir. Binaenaleyh, ne zaman bir yerde ruhu kabule isti'dad bulunursa, o anda mebde-i fey­yazdan ruh feyzan eder ... "7

Evet Gazzall'nin izahatına göre ruhu kabul eden mahalde cinib-i feyyazdan bir şey fey­zan ediyor. O neyyir-i feyz [IV/62] ve hayatın tecelllsi sereyan ediyor. Fakat bu feyzan ü se­

reyan cinib-i mufızden bir cüzün kopup gelmesi sfuetiyle olmuyor. Belki mücella bir ds­min karşısında bulunan kirı1senin süretirlin o cism-i mücellaya aksetinesi kabilinden olu­

yor. İmam-ı Gazzilll'nin feyz kelimesini bu yolda telakki ve tefsir eylemesi cidden pek mühiındir. Denilebilir ki, bu telakki mebahis-i tasavvufıyeyi il1tiva ediyor, vahdet-i vücu­dun hakikatını tamamen ima ediyor.

Aynı zamanda burada dikkate şiiyan bir şey daha var ki o da ruhun nutfede tesviye ve itidal şartıyla hudusuna kail olmasıdır. Çi.inki.i bugün hayatiyyün tarafından kabul edilen

ruhun budusunu ve telklh ile zuhür ettiğini kabul etıuiş ve bu suretle Ililanet-i islamiyye

ve fen arasında tezad olmadığını göstenuiş oluyor. . [VI/96] Gazzilll tesviye ve nefbın manalannı izah ettikten sonra, hakikat-ı ruhu şu su­

retle ta'rif ü tasvir ediyor:

"Ruh, suyun kabına hulülü gibi bedene hulül etıniş bir cisiıu değildir; ilmin 'aliınde

karalığın kara bir şeyde hulülü gibi kalp veya diıuağa hulül etıniş arazda değildir. Belki, bir cevherdir (bir cevher-i manevi ve ilahldir). Zira rOb, hem kendini, hem de halıkını- bi- ·

7 Gazziili, el-Ecvibe, s. 118.

Page 7: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

ahmed harndi aksekilsiijlye-i ki ram hazaratının nı h hattındaki... 387

liyor, ma'külatı idr1ik ediyor, Araz ise bu sıfatiada muttasıf olamaz. Bununla beraber ruha araz dediğimiz takdirde, ilm ü idr1ik gibi ruh ile kaim olan sıfatiarda araz olduğundan, ara­zın araz ile kıyaını lazını gelir ki, bu da caiz değildir. Ruh araz olmadığı gibi cisim de de­ğildir. ZW cisim kabil-i taksimdir, ruh ise böyle değildir. Ruh kabil-i taksim olsaydı, onun bir cüzünün bir şeyi biİniesi, diğer cüzünün aynı şeyi bilmemesi ve birıaenaleyh hillet-i vahidede hem 'illim, hem cahil olnıası icab ederdi. Mahall-i vahidde iki zıddın ictinıa'i fık­ri ise, efk1ir-ı mütenakızadandır. Birıaenaleyh ruhun vahid olduğu ittifak-ı ukala ile sabit oluyor. Bu ise "cüz'ün la yetecezza" yani gayr-i münkasını bir cevherdir. Çünkü ruh hak­kında cüz kelimesini isti'mal layık değildir. ZW cüz, külle izafet demektir. Halbuki ruh bahsinde veyahut insanın ba's kuvvası olan bi'l-cümle esbabı nazar-ı dikkate alırsak, ruh, bunların heyet-i mecmuasında bir vahiddir. Yani bu esbabdan biridir."

Ruhun gayr-i kabil-i taksim olduğu sabit olunca iki hilletten biri ile ıhuttasıf olacağı şüphesizdir: Mütehayyiz olmak, gayr-i mütehayyiz olmak. Ruh mütehayyiz değildir. Çün­kü mütehayyiz kabil-i taksimdir. Halbuki basit-i hakikinin kabil-i taksim olması, edille-i hendesiyye ve akliyye ile batı! ve merduttur. Binaenaleyh, ruh, bi-nefsilıi kaim, gayr-i mü­tehayyiz bir cevher-i basittir."

Ruh bedende dahil olnıadığı gibi, bedenden hariç de değildir. Ne bedene muttasıldır, ne·de bedenden munfasıldır. Çünkü irıfısal ü ittısal keyfiyetieri dsıniyet ve tehayyi.izle sa­hilı olur. Halbuki ruhun cisim olması müntefidir. Cemadatın ne aliın ne de cahil olamayı­şı gibi ruh da bu sıfatlarla muttasıf olamaz. Çünkü ilm ü cehl sıfatlarının bir şeye izafe edi­lebilmesiiçirıo şeyirı zi-hayat olnıası lazımdır. Hayat oradan çıkınca o şey ilim veya cehl ile muttasıf olamaz. Bunun gibi bir şeyden dsıniyet ıuüntefi olunca o şey, ittısill ü irıfıs1il, dühul ü hüruc ilede muttasıf da olamaz.'"

Ruh, cilıetten bir mahalle hulul etmekten, ecsama bitişmekten, cilıetle mukayyed ol­maktan da münezzehdir. ZW bütün [Vl/971 bunlar ecsaının sıfat ü a'razıdırlar. Ruh ise ne cisiındir, ne de cisiınde bir arazdır. Belki bunlann hepsirıden mukaddestir."

Ruh, la mekan ve la zamandır. Fakat bundan Cenab-ı Hakk'a mi.işabeheti olmak, sı­fatta Cenab-ı Hak'la birleşmiş bulunmak lazım gelmez. Çünkü bir şeyirı diğerirıden te­meyyi.izü, yalnız me~an ve zaman ile hasıl değildir. Belki mekan, zaman, had ve hakikat ile hasıldır. Mekan ile temeyyi.iz, iki mekanda bulunan iki cisiın gibi, zaman ile temeyyi.iz de bir cevherde muhtelif zamanlarda iki türlü karalığın vücudu gibidir. Had ve hakikat ile temeyyüz; renk, lezzet, soğukluk, yaşlık gibi muhtelif a'razın bir mahalde ve dsın-i vahid­de vukü'u gibi. Çünkü bu a'raz için zaman ve mekan birdir. Şu kadar ki bunlar hudud ve hakayıkla mubtelifü 'z-zat olan manalardır. Rengirı lezzetten farkı, zatiyeti itibariyledir, mekan ve zaman kaydıyla değildir. Nasıl ki ilınirı irade ve kudretten teıneyyi.izü de böy­ledir. Zatıyla hakayık-ı muhtelifeye malik a'razın bir mahalde tasavvuru caiz olunca, za­tıyla muhtelif bakayıka malik olan eşyanın da mekana ilıtiyaç göıi,ilıneden tasavvuru evle­viyede sabittir. (Yani, iki şeyirı la mekan olmak hususunda yekdiğerine müşabeheti aynı şeylerin biribirlerinden terneyyüzüne mani' değillerdir. Birıaenaleyh la-mekan ve la-zaman

8 Gazzili, e!-Ecvibe, s. 119.

9 Aynı eser, s. 120.

lO Aynı eser, a.y.

ll Aynı eser, a.y.

Page 8: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

388 tasavvıif

olmasından dolayı ruhun ayn-ı Hak olması lazım gelmez. Rengin lezzetten farkı nasıl me­kan ve zaman ile olmayıp mahiyet ve zatiyederi itibariyle oluyorsa, Hak ve vücud-i mut­

lak ile ruhun temeyyüz!eri de zatiyederi itibariyledir. Bir taraftan alaniyet, diğer taraftan temeyyüz isbat olunuyor ki, pek ınühiındir.)

İmaın-ı Gazzall bu meseleyi daha ziyade izah için misill-i atiyeye müracaat ediyor: "İnsan hayydır, kadirdir, işitir, görür, söyler, Cenab-ı Hakk da böyledir" dediğin1iz za­

man bu sözde şüphe yokki teşbili yoktur. İnsanı Allah'a benzetmiş olmayız. Çünkü bun­

lardan hiç birisi, ebassu evsaf-ı ilabf)yeden değildir. Bunlar nasıl değilse; ınekandan, ci­hetten mi.inezzeh ve beri olmakta ebassıi evsaf-ı ilabtY.YOOen değildir. Ehassıı evsaf-ı ilabfy­

ye, ancak kayyGmiyyet sıfatıdır. Yani Cenab-ı Haki{ bi-zatihi kaiıudir. Masiva'llah, ise Zat-ı Hak ile kaim ve mevcuttur. Bi-zatibi kaim olmak Cenab-ı Hak'ka mahsus evsaf-ı ilahiyye­dendir, başkasında bulunmaz. Hatta eşya için zatiyer-i mahsusaları itibariyle adetnden baş­ka bir şey yoktur. Eşyaya vi.icud ariyet tarikiyle başk;sından geliyor. Zatı ve gayr-i müste'ar

olarak vücud ancak Cenab-ı Hak' ka mahsustur."12

Gazzilll'nin burada bu kadar izahat verınesinin sebebi; hulı11 ve ittil1ada kail olduğu

anlaşılınamak içindir. Gazzali daha sonra diyorki: "Ruh-i insani Cenab-ı Hakk'tan bir cüz değildir. "Min n1hf" diye kendisine muzaf kıl­

masından bu mana anlaşılmaımilıdır. Buradaki - yani ruh ile Cenab-ı Hakk arasındaki -

nisbet, bir nisbet-i maneviyedir ki, şu sfuetle .temsil olunabilir: Güneşin ziyası bir duvara aksedince tabü olarak o duvar ziyadar olur. Şiındi güneş nutlm gelipte "ben duvara ziyam­

dan bir parçasını verdiıu" dese bundan şüphe yok ki, güneşin ziyasından bir cüzün infı­kak ettiği, güneşin tecezzi kabul ettiği iddia olunamaz. Cenab-ı Hak'kın işte "ve nefahtu

fıhi min ruhi'' buyurmasıyla. da, ziya-yı şemsin duvardald münevveriyete olan nisbeti ka­bilinden bir münasebet aniaşılmak lazun gelir. Yoksa hulı11 ve inkısfun hatıra gelemez. Ruhun cihetten ve mekandan mi.inezzeh olması, cemi'-i eşyaya matla' olmak kabiliyerin­

de bulunınası da izafetle il1tisasına bir sebeb-i diğerdir ... "

Cenab-ı İmam 13 ı.folJ .r' .:r CJJI Jö ayet -i kerimesindeki alem-i emrin ne demek olduğu­

nu da şu suretle izah ediyor:

"Kabil-i takdir ve mesa_ha olan her şeye -ki 'alem-i ecsam ve avarızdır- alem-i halktan denilir. Burada [VI/98] halk demek, yoktan icad ve ihdas manasma olmayıp takdir ınana­sınadır. Her ne ki ketniyet ve takdire gelmez, ona "emr-i Rabbanidir" denilir: ervah-ı beşer

ve ervah-ı melaike gibi. Bu cinsten olan şeylere alem-i eınrden denilir. Alem-i enır, his ve hayalden, cihet ve mekandan hariç olan mevcudat-ı hariciyedendir. Bu yoldaki ınevcu­dat-ı haneiyeden kemiyet-i müntefıdir, mesaha ve takdir altına giremezler."14

Gazzilli demek istiyor ki; ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre ruh, kabil-i takdir ve me­saha olmayan, his ve hayal, cil1et ve mekan hassaları haricinde kalan mevcudat-ı harici­

yedendir. Şüphe yokki böyle olan bir şeyin ne araz, ne de mana-yı ınarGfunda cisiın ola­

mayacağı varesre-i izahtır. Mahsusata nmkabil olan bu kabil mevcı1data makı1lat naını da

verilebilirse de, makUlatın vi.icı1d-i haricileri olmamak da caiz olduğundan, vücud-i had­

cileri müstehak olan bu mevcudata İıuam-ı Gazzilli ma'kı1lat namını vemtiyor.

12 Gaziili, el-Ecvibe, s. 122.

l3 "Sana n1btan sanıyorlar. De ki, mb Rabbimin emrindendir. ·; el-İsra, 17/85. 14 Gazali, el-Ecuibe, s. 123.

Page 9: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

alımed harndi aksekVsılfl.ı-~-i kira m bazaratının nı b battındaki... 389

RUhun Malılük veya Gayr-i Mahlftk Olması

Gazzal! bir itibar ile ruha mahluk, diğer bir itibar ile gayr-i malıluk diyor. Fakat ruhun gayr-i mahluk olmasından kadim olduğu manasını çıkarmak eser-i cehalet olduğunu söy­lüyor ve maksadını şu suretle izah ediyor: "Ruha gayr-i mahluk demek, tecezzi ve taksi­mi, kenıiyyet ve mesaha ile takdiri gayr-i kabil demektir. Malıluk demekte, kadmı olma­yıp hadis ınanasındadır."

Demek istiyor ki: Ervah-ı beşer, nutfede istidadı kabul zuhur edince hadis olmuştur. Velevki ruhun nutfedeki istidada takaddüm ve sebk eden vücudu olsa bile!... Yani ruh, tezahürve teşe'ün itibariyle kadlnı değil hadistir. Nasıl ki ayine karşısında bulunan bir şe­yin suretirlin ayinede hadis olması da ayinede cila ve parlaklık olduktaq sonradır. O su­retin cilaya takaddüm ve sebk eden bir vücudu olsa bile orada hudusu ciladan sonradır.

Hulasa Gazzaii'ye göre ruhun hadis olması, ancak cisiın ile ta'ayyün etmesi itibariyle­dir. Acaba bundan diğer bir itibar ile ruhun kadim olduğu ve hatta ayn-ı Allah'tan başka bir şey olmadığı ınanası anlaşılmaz ını? Çünkü "min nlbf" ve "min emri Rabbi" nazm-i eelillerini Gazzaii'niıı suret-i izahı gösteriyor ki; ruh, Cenab-ı Hak'tan ayrılmış ve O'ndan başka olan bir cüz değildir. (Aradaki nisbet, nisbet-i ınanev!yye değilnıiydi ya?) Daha son­ra Gazzali'niıı temsilatı ü teşbilıatı da gösterir ki; ruh cesetten evvel mevcuttur, kable hu­dusü'l-ebdan mevcut olan_ bu ruh, mal1all-i ruhda istidad hasıl olunca derhal tecelli ve zu­hur ediyor. Cenab-ı İnıiim bunu birde şu nıisal ile izah etınek istiyor:

"Gayr-i mücella bir ınaden levha, yahut bir ayine tasavvur ve bunun karşısında bir şey olduğunu farzedeliın. Sonra da levha veya ayineye cila vunnaya başlayalım. Levha ve ayi­ne tamamen cilalandı, yani karşısındaki şeyin akseanesine müsait bir halet aldıını, hemen o şeyin sureti ayine ve levhada nüınayan olur. Şiındi levhada nüınayan olan suret bi't-ta-· bi' takdir ve ınesai1a ile ta'yin olunaınaz. Bununla beraber kadmıdir de denilemez. Zira, levha ve ayinede istidad-ı kabul yokken, suret-i ma'küse de yoktu. Levhaya akseden şey bu itibarla şüphe yok ki hadistir. Lakin levha ve ayine, suret-i nıa'küsenin sebeb-i vücu­du değil, belki sebeb-i hudusudur, sebeb-i tezahurudur. İşte ruhun da tesviyeden, yani nutfede istidad-ı kabul hasıl olduktan sonraki şekl-i mahsusu mahluk, yani zaman kaydı ile ınukayyeden hadistir. Bundan şüphe edilemez."

Lakin dikkat olunsun, bu izahat ruhun şekl-i haklklsirıi aıılatıyor mu? Bu şekl-i haklki nedir? Kable'l-ebdan mevcut mudur? Mevcut ise ne şekilde mevcuttur? Değil [VI/991 ise nıisal ile ıiıeınsı1le ne suretle tetabuk edecek? İşte beşeriyetin hiç bir vakit künl1 ve ınahi­yetine vasıl olamadığı, en büyük fılozofların bile izhar-ı acz eyledikleri, ruhun bu şeklidir. Yalnız ınal1susatın değil, ıua'külatın da haricinde kalan hakaik-i nil1aiyyeden biri de ru­hun bu şeklidir. Ruhun safua-i haklktsirıi ilnıen, fennen veya teşbil1at ü teınsilat ile idrak etınek_gayr-i kabil-i inıkan olduğunu tesliın etınek de her halde aynca bir idraktir. Gazza­li'niıı venniş olduğu bütün tafsüat ve izahat, hep suret-i ına'kı1seniıı etrafında dönüp do­laşıyor. Suret-i hakikiyye yine bir ınechuliyet içinde kalıyor.

Ruhun suret-i hakikiyyesirıi keşf ile anlamak mümkün olduğunu inkar edemeyiz ve diyebiliriz ki: Ruh ancak bu tarik ile anlaşılabilir. Başka suretle, yani ilim ve tecrübe ile bunu anlamak gayr-i kabildir. İhtiınalki Gazzai! de kendi keşfı, kuvve-i kudsiyesi ile ruh hakkında beşeriyet için bilinmesi mümkün olan ma'luınat-ı nihaiyyeye viisıl olmuştur. Böyle olmasaydı, hakikat-i ruhu - aıılaınak istidadında olanlara bildireceğirıi - kitabında

Page 10: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

390 tasaııvuf

vadetmezdi. Fakat bize anlatmak için mutlaka malısilsat ile teşbih ü temsil edeceği cihet­le ancak bu kadar aniatılabileceği de vareste-i beyandır. Çünkü ma'kGlatın da haricinde kalan bir şeyi malısilsat ile anlatabilmek bi't-tabi en müşkil bir şeydir. BahusGs bunun ya­nına birde il1tiyata riayet etmek meselesi inzimaın ederse!...

[VII/118} Gazzrui:, ervahın keyfiyyet-i tekessür ve teğayyürüne ba'de ınüfarekati'l-ec­sad ecsama mute'allık kalmayan ervahın ne suretle baki kalabileceğine dair van d olan bir suale de şu yolda bir cevap veriyor:

"Ruh bedene ta'alluk ettikden sorıra ilim, cehl, safa ü kudret, iyi ve kötü ahlak gibi ev­saf-ımuhtelife kesbediyor. Binaenaleyh yek-diğerine muğayir olarak bulundukları halde baki kalıyor. Bu sebebe mebnidir ki; ecsada ta'allukundan evvelki haline ınuhruif olarak ruhun kesreti ta'akkul olunabildL Çünkü kable ta'allükü'l-ecsad teğayyür için hiçbir se­bep yoktur."

Evvelce de. söylediğimiz vechile Gazzrui'nin bu beyanatı, ruhun kable ta'alluku'l-eb­dan mahiyet-i nev'iyede muttahid olarak mevcGd olduğunu gösterir. Celaleddin-i Rumi Hazretleri Mesnevt-i Şerif de:

......... f!'"'-44ı.s!J/ı.s! yi~Jlet Jl'"'>y.•.f ı.s! 15 • .f-5 tS4,ıl.. ı)-"" >.ls- .c.

......... .;J>.r..!.lıJr-ı>y.k..,:... yl::.il ı)~ r-ı• y. _A5 .!.lı

• f JY .:ı ı ..ı... ı ..:.. J.J"'! .:ı-""

Buyurması ve şaril1-i MesnevfSarı Abdullah Efendi'nin tamamen safıyiine olanifadat-ı atiyyesi de bunu gösterir. Şaril1-i Fadıl diyor ki:

"EVllel alem-i it/akda milnbasit idik ve dahi 16<\.;:,]1;; J..lll Jıı Jl>- L.. JJI hadls-i şerifı fehva­

smca cümlemiz cevher-i vahid idik. Cümlemiz ol taraf-ıma'anide bi-ser ü pa idik. Merte­be~i ehadiyette bir gevher u ab gibi bl-küre ve saf idik. Yani bu 'rueın-i surette olan iınti­yaz gibi, ol alemde birbirimizden ıiıütehayyiz olmayıp ab gibi safi ve afıtab gibi nilr-i münbasit idik. Çünkü ol nilr-i latif surete geldi, küngürelerin zılrui gibi adet oldu. Hasıl mana vaktaki"kahraman-ı saltanat-ı val1det ve fem1an-ııtlak-ı ehadiyyet keınru-ı cila ve is­ticla eylediyse şems-i hakikat-ı vahdet-i zatiye ufk-i semayı ta'ayyünden tali'a ve envar-ı esma-ı ilahlyye ve ezhar-ı ta'ayyünat-ı kevniyye satı'a olup meratib-i ukGl ve ervah ve ka­valıb-ı ecsaın ve eşbahtan hane-i a'yan-ı kevniyye ve külbe-i ahzan-ı i'daın-ııuümkineyi ruşen eyledi ve a'yan-ımezbGreden herbirini kabiliyyet ve istidatları olan meratibe layık kıldı. Yani feyz-i akdes ile tabir olunan nilr-i zat mertebe-i a'yanı sabiteye pertev ettikde m.anend-i zılru-i küngüre-i suver-i ilrniyye a'yan-ıınevcGdat ile müteaddide ve birbirinden ınütehayyize oldu. Ve feyz-i akdes mertebe-i ervaha geldikte herbir ruhun ayn-ı sabitesi be-hasbe'l-istidad viicild-i ruhani ile mevcud ve birbiriı1den [VII/1191 mümt:iz oldu. Ba'dehu vesatat-i Adem ve Havva ile alem-i silret ve şehadete hübGt edip be-hasbe'l-is­ti'dad herbiri silret-i insaniye ile vücGd-i ariyeti mütelebes ve sayha-yı küngüre gibi mü­te'addid bi'l-ecsad oldu."17

15 Bu beyitlerin çevirisi şöyledir: Hepinıiz ınünbasit bir cevher idik. Biz elsiz ve ayaksızdık. O nur ise ~aştanbaşa ve asıldan ibaretti. Güneş gibi bir cevher idik. Su gibi düğümsüz·ve safi bir halde bulunuyorduk. O :ili nur surete gelince küngüre yani şiiimişin gölgeleri gibi adedlendi. Talıirü'I­Mevlevi, Mesnevf Şerbi, hz!. Tahir Büyükkörükçü, İstanbul 1971, c. I, ss. 415-416, (682-684. beyitler).

16 "Allah 'ın ilk yarattığı şey beyaz incidir." 17 Sarı Abdullah Efend, Şerb-i Mesnevf, Tasvir-i Efkar Matbaası, İstanbul 1287, c. I, s. 451.

Page 11: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

ahmed hanıdi aksekilsı'!fi.ve-i kirarn bazaratının nı b battındaki... 391

Gazzali'nin bu fıkri, Muhyiddin-i Arabt hazretlerinin bu babdaki fıkirlerine pek yakın­dır, hemen aynıdır. Gazzall de Muhyiddin gibi "ruhun ta'ayyünü cesed ile; ve ba'de mu­farakati'l-ebdan ceset evvelinde kazandığı ahval ü evsaf ile müte'ayyen olarak kalıyor" demek istiyor.

Daha sonra Cenab-ı İmanı bu makama vand olan bir suale cevaben diyor ki: "Ruhun bedene müftekar olmayarak kıvarnı, ınüşkil bir şey değildir. Asıl nılişkil olan

cihet, ruhun bedene ta'allukudur. Zira bu ta'alluk nasıl olabilir ki; ruh a'razın cevahire hu­lGlu kabilinden olarak bedene huı11 euniş değildir. Çünıkü ruh, kendi nefsiyle kalın bir cevher olup hem kendi zaunı hem de halıkını, halıkının sırauru bilir ve bu bilişinde ha­vastan hiçbir şeye muhtaç olınaz (çünkü külliyau bizzat idrak ediyor). Zira, bu ma'aruten hiçbir şey mahsus değildir. İnsan bedene nıülabeseti halinde bütün mahs~sattan, arz ü se­ma ve sair ecsfundan gafıl olduğu halde yine kendi zaunı, zaunın hadis olduğunu, bir ınuhdise il1tiyacını marifete ınuktedirdir. Bu halette mal1susattan hiçbir şeyi vicdanen fark ve tefhlıne ınuktedir değil iken, zaunı ta'akkul euniş oluyor."18

Şlındi Gazzali'nin ruh hakkındaki fıkrini bulasa edecek olur.sak şu neticeye vasıl olu­ruz: Ruh, kemiyet ve mesaha aluna alınınayan bir latife-i müdrike-i Rabbiiniyyedir, bir nur-i ilahtdir. Bu nur-i ilal11 mekan ve zamandan, ecsfuna yetişmekten, hulı11 ü dühuldan münezzehtir. Basit ve gayr-i kabil-i inkısamdır. Ruh, nefsini ve balıkını bilir. Ruh, esasen gayr-i mal11uk, bak! ve bi-zatihi kalın ve vahid bir cevher-i manevtdir. Kable ta'alluki'l-eb­dan cevher-i vahiddir. Kesret ve muğayeret yoktur. Falanın veya fılanın ruhu değil ala'l­ıdak ruhtur.

Ruh, bedenden evvelmevcud ise de ervah-ı beşeriyye, yani ruhun ebdana ta'alluku bedenin hudusü ile beraberdir.

(VIII/133] Ruh bedene ta'alluku itibariyle vahdet-i şahsiyyeye ınaliktir. Çünkü bede­ne ta'alluku halinde bir taktınevsaf-ı ınuhtelife kazanarak bu evsafın ıuuğayereti sebebiy­le ruhta bir hususiyet peycia oluyor. Bundan dolayı kable't-ta'alluk vahid iken tekessür et­miş oluyor. Ba:de _mufarakati'l-ebdan baki kalınası bedene hal ta'allukunda kazanmış ol­duğu evsaf ve nu'ut iledir.

Ruh, nur-i ilahtdir. Fakat Allah'tan ci.iz değildir. Ziya-yı şenısin akseylediği duvarı ten­vir ettiği gibi, ruhu istidad-ı kabule mazhar olan madde-i uzviyeyi o suretle tenvlr ve il1ya eder. Güneşin ziyası duvara akseunekle tecezzi ve inkisaıu euniş sayılmadığı gibi güne­şin ziyası da güneş lafzının tamamiyetini ifade eunez. Aynı zamanda duvara hulı11 etmiş de sayılmaz. Bununla beraber "la yetanahi" duvarlara aksedecek olan nur-i şeınsin aynıdır. Nur, duvarların kesretine rağmen ayn-ı nfudur, vahiddir. Mahiyeti birdir. Şu kadar ki du­varların isti'dadına göre bir tezithüre maliktir. Kesret ve şal1siyet bu itibar iledir. Yani du­varların adedince şahsiyetlere inkısam ediyor. İşte ruh da tamamıyla böyledir. Mahiyet-i zatiyyesi itibariyle mal1luk ve hadis de değildir. Fakat bir bedeni ihya eunek, bir bedene ta'alluk eylemek itibariyle zaman ile mukayyed ve hadistir!...

Cenab-ı Gavs-ı A'zam Clll hazretlerinin Kaside-i Ayniyye'lerinde ebyat-ı aliyede bu hususta Gazatı gibi düşündüklerini gösterir. Cenab-ı Gavs-ı A'zan1 şöyle diyor:

18 Gazzil.li de İbn Sina gibi, ruhun idrlik ve taakkulunda bedene muhtaç olma.dığını, binaena­

leyh ba'de mufarekati'l-ebdan yine bu süretle bekasında ınüşkil olmadığını söylüyor ...

Page 12: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

392 tasavwf

vt.:.. ..,.. \ll c:J} J.­C::"'"~~ .r' \ll •.1:> y .sll J r.S Y'

e;ıl!-..!.1..1~ h!-"YI ..1>.-y lı J

Tercem esi:

;;,ılS ..;:..;..Ajı.s>"JJ.:.r'.YJJ .o w J_,ı,.J\ ~cf'~J J

öJS ~J.:..I.lllr.S..t>IIJ

"Ona nthumdan nejhettim" buyrnlması kinayedir. Ruh onun aynı değil midir?Ey mılnazi'!

Lakin Hak'kı hu/ı1/den tenzfh et. Zfra O'nun siviisı yani O'na karşı başka bi-zatihi mevcı1d yoktur. Ve her şey O'nun tevhfdine riici'dir.

Ey kesrette ihda'z-ziit olan Mevlii! Ey mı1cid-i eşya! Ziitın şayi'dir. Senden

gayri mevcud-i haktki yoktur.

Şimdi şuracıkta biraz tavakkuf edelim: Gazzali'nin fıkri tahlil edilince netice olarak görüyoruz ki, müşarün ileyh ruhun bedene ta'alluk etmesi itibariyle vahdet-i şahsiyyesini ala'l-ıtlak ruhun ahadiyyet-i zatiyyesini ispat ediyor. Ruh, tağayyuru, mahv ü in'ıdamı kabil değildir. Bedene ta'alluku münasebetiyle bir nev'-i istil1ale görüyorsa da bu ruhun mahiyetinde tagayyur olduğu manasını işrfib etmez. Ancak bu ta'alluk vasıtasıyla bir takım evsfifü melekat ka~anıyor ve bunlarla ta'ayyün ü teşahhus ediyor.

Ma'amafıh itiraf olunınalıdır ki, Gazzall'nin bu beyanatı da bu bahisde halli mat!Gb olan bir takım mesail-i mühimmeyi - kema hiye- hal edemiyor. Bir kere ruhun hakikati, kün!1i, mahiyeti hakkında herkesin anlayabileceği surettte .bir fıkir veremiyor. Niliayet "emr-i Rabban1" yani filem-i halkdan olmayıp aleın-i eınrden olduğunu söylemekle onu alem-reınre irca' ediyor.

[VIII/134} Lakin emr nedir? İşte meselenin çetin tarafı burasıdır. Fi'l-hakika cenab-ı İmam alem-i eınr hakkında pek güzel izahat veriyor. Fakat ne olursa olsun "emr" ve filem-i emr" denilen mertebe-i teşe'ün ve tezahürü şühfid ve tetkik ruhu ile anlamayanlar, bu hususta hakikattan çok uzağa düşerler.

Bunun için değil midirki: Meslek-i eelil-i tasavvufa vakıf olmayanlar Hegel gibi dinsiz­lerin mesleki ile meslek-i sfıfıyye arasında bir fark gönuüyorlar. Sultan Veled'in "ben bil­mez idim gizli ayan hep sen inıişsin" sözü ile He gel'in mesleki arasında bir ınüşabehet arıyorlar. 19

Daha sonra Gazzfili'nin beyaniltına göre bedenden sfuet-i kat'iyyede gayri olan ruhun bedene suret-i ta'alluku ve bedenden teessür ve infı'ali tabir-i diğerle ceset ile ruh arasın­daki nıünasebette meçhul kalıyor. Ruhun bedene ta'allukundan evvel kendi zatını,

Halıkım bilişini ve bedenden infıkfikından sonrada hem müktesebatıru hem de şah-. siyetini muhafaza eylemesi ne suretle olduğu da izah ediliyor.

Ma'aınafıh burada Gazzali'yi -haşa- mu'al1eze edecek değiliz. Zaten bu noktaları- ev­velcede söylediğimiz vechile- bir şekl-i ilmi ve fennide halletınek bugüne kadar kimseye nasip olmamış ve olmayacaktır! Cevher-i mücerretten ibaret bulunan ruhun bedene key­fiyet-i ta'allukunu idrak herhalde ilimden ziyade keşfe ait olduğunu Sarı Abdullah Efen­di merhunıun ifade-i atiyeleri de te'yid etmektedir:

19 Bu ıııısra hakkında bilahare mütalaa beyan edilecektir. (AH.)

Page 13: tasavv~f - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2004_V_13/2004_V_13_AKSEKIAH.pdf · Sftfiye-i K.iram Hazaratının Rfth Hakkındaki Tarz-ı Telakkileri * Aluned Hameli AKSEKİ Hazırlayan:

alımed lıamdi aksekilsı!fi.ve-i ki ram bazaratının mb battıru;laki... 393

"Ruh, fi-asl cesede duhı11 ü huh11 ile alem-i ervahda olan mahallinden mufiirakat et­meyip belki mekanmda ma'a'l-isti.kriir cesede ta'alluk ile nazıradır. Adat-ı ervah ise bu

minv1il üzeredir ki, merkez-i aslisinden bila mufiiraka her kangi mahalle nazar ederse ona min haysi't-ta'alluk hulı11 eder. En1r-i ınezburu ise akl-ı ınuh1il görüp ehl-i keşfü yakinden gayrisi bu manayı bilmez. Pes ruh, nazar-ı ittihad ile cisme nazar edip şeyin hüviyetinde olan hulQJ gibi ruh da cesede ta'alluk etdikde tasvir! ceset kalır ve lmlı11-i mezbur ol veh­lede husQJe gelir. Ondan sonra ruh cesetten ahir ömre varınca iktisabdan zaile olmaz. Yani ruh alet-i cesedaniye ile ya budur ki alıtak-ı raziye-i ilahiyye kesb edip onunla a'la­

yı ılliyyirıe urı1c eder veyahut alıtak-ı behiıne"i hayvaniyye-i arzıyye iktisab edip alıtak-ı redie-i ınezbure ile siccirı-i tabiatta su'Gda kadir olmaz!.."

Ruhun mahiyetine ait mesailin akıl ve tecrübeden ziyade keşf ü ilhama raci' olduğunu Şeyh-i Ekber hazretleri de şu vechile tavz1h etmektedir:

~1._,..4;1 J _,j;jl._,..l....<>l L.l_, aJ _,..ll J j-)l.:.r ı) ~1 ~ J ~1 <i .ı"-' Jı:- .WJI Lr' ..L>Ij:>- L.I-4-Jj

.:rJ IJ.ıl <.S~I )ili.~ '1_, ~Jı:- ):>- .:.r' ('T'-' W~ L. J ~1 Jr+'"% J~l J .L..ull.:.r

• _,..,.ı1 J ~ J.:. .:r.jjl.:.r ~~ r .r: '1 _, r _;-.?--.:.re" _, r JJ~~ ........:.1 ..w<.>~~ _,j;jl J!?.;. ~ r-hll ..,...u. .!ll ••• ~ _,il; w~)- .?--.:.r .r'ii..,...U. .:rJ ı...:... ı)~~~ ı:ı.,-1'"" J t,;..ıll

Bütün e'azım-ı sfıfıyye burada müttefık olduğu gibi asr-ı hazırın en büyük feylesof­larının hükm-i kat'isi de bu suretledir. Binaenaleyh Gazzali'nin fikirlerinde bu cihetin -kema !liye- tavazzuh etmell1İş olması istiğrnb olunacak şeylerden değildir. Esasen adem-i

tavazzuh bize nispetledir. Bu mesaili de tecrübe ile nıu'adilat-ı akliyye ve nıantıkıyye ile

anlamak isteyenlere göredir.

20 Bu nedenle kendilerine ledünni ilim verilmiş olan rasullerin ve sufıler d~ında, hiçbir alime nefsin ve hakikatinin bilgisine ulaşamamıştır. Nefıs ve mahiyeti hakkında ortaya attıkları

görüşlerinde, onun hakikatine ulaşabilen ve akli düşünceyle onu çözebilen nazar elıli ve fıkir erbabı hiçbir kelaıncı ve eski aliın.yoktur. Onunla ilgili bilgi elde etmek isteyen kişi, onu deliksiz bir şişkin­lik ve yumru olarak nitelendiınliştir. "On/ann, dıtnya bayatındaki çalışmalan boşa gitmiştir. Halbuki onlar sağlam iş yaptıklannı sanıyorlardı." (Kelıf, 18/104) Kim bir işi usulüne uygun olmayan bir tarzda yapmak isterse, onu gerçeJsleştirmeyi başaramaz.