Tarihci Mahmut Bi'nin 7 Mayıs'ta Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu'nunda verdiği konferans
-
Upload
nartajans-nart -
Category
Documents
-
view
256 -
download
5
description
Transcript of Tarihci Mahmut Bi'nin 7 Mayıs'ta Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu'nunda verdiği konferans
Saygıdeğer Konuklar,
Değerli Hemşerilerim,
“ Kafkas Halkları ve Adige - Çerkes kavramları” konulu
konferansı düzenleyen ve davetleriyle beni onurlandıran, Birleşik
Kafkas Dernekleri Federasyonu Başkanı Sn. Ata Katı’yı bu
girişimlerinden dolayı kutluyor, teşekkür ediyorum.
Bu konferansa iştirak etmek lütfunda bulunan tüm
katılımcıları da saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Konuya sağlıklı bir giriş yapabilmek için öncelikle, son yılarda
sosyo- kültürel yaşantımızda yaşanan “kültürel patlamaya”
değinmek istiyorum. Ardından “ Adige ve Çerkes” kimlikleri
üzerinde duracağım.
Son yıllarda, Türkiye’de yaşanan demokratikleşme süreci
içinde gelişen soysa- kültürel yaşantıda, akademisyenlerin tabiriyle
bir “Kimlik” patlaması yaşanmaktadır.
Türkiye’deki Akademik çevrelerde “ Kimlik “, insanın içinde
yaşadığı sosyal çevre ve kültürle olan sosyolojik ilişkisi yerine birey
düzeyinde ele alınmış ve kimlik arayışı 1980’li yıllara kadar
psikolojinin alanına ait bir kavram olarak kabul edilmiştir. Ancak, son
yıllarda sosyoloji içindeki epistemolojik ve teorik yaklaşımlar, kimlik
konusuna akademik bir yoğunluk kazandırmıştır.1
Etnik kimlik ise, ferdin içinde yaşadığı toplumdaki yaygın
kültür unsurlarından farklı olarak, orijinal bir kültür sistemi yapı
özelliklerinin nitelik itibariyle taşımasıyla ortaya çıkan bir kimlik
türüdür.
Son yıllarda Türkiye’de yaşanan demokratikleşme süreci
içinde her birey kendi kimliğini, etnik kökenini, dini duygularını
sorgulamaya başlamıştır. Asimilasyon ve yok olma endişeleriyle
beraber bir kültürel uyanışta söz konusudur.
Bilindiği üzere; son ikiyüz yılda dünyada yaşanan göç
niteliğindeki toplumsal hareketlilikler etniklik bilincini arttırmaktadır.
Mevcut sosyal yapısı bozularak göç eden nüfus kitleleri, yeni iktisadi
ve sosyal düzen içinde kendilerine bir yer bulmaya, kimlik edinmeye,
çalışmaktadırlar. Böyle bir değişim süreci neticesinde, ferdi tutum ve
davranışlarında iki değişik seçenek müşahade edilebilir; ya
karşılaşılan yeni düzenin kültürel özellikleri benimseyerek yaygın
kimlik tipi benimsenecek, ya da sahip olunan geleneksel niteliklerin
varlığından bir toplumsal güç elde etmek amacıyla bir araya
gelinerek etnik gurup oluşturulacaktır. Ancak,” Etnik Gurup “
kavramının “ Irk Grubu “ kavramıyla eş anlama gelmediğini
vurgulamakta fayda vardır.2
Etnik gruplar konusu gündeme gelişi ve tartışmaya açılması,
ilk defa XIX. Yüzyılda ve Batıda görülmektedir. Konu günümüzde
yeniden gündeme getirilmek istenmektedir. Etnik gruplar zaten
mevcuttu. Ama, sorun biçiminde konunun gündeme gelişi Batı eliyle
olmaktadır.
Unutulmaması gereken bir hususa değinmek istiyorum, aynı
dönemde yani XIX. Yüzyılda Ulus kavramının geliştirilmesine ve
yaygın bir biçimde kullanılmasına da tanık oluyoruz. Batı, XIX.
Yüzyılda Ulus olgusuyla tanışıp Ulus kavramına yeni bir tanım getirir,
yeni bir içerik kazandırırken, aynı anda bu tanıma uymaya ya da aynı
kavram içinde ele almak istemedikleri toplum ve topluluklarla
karşılaşmışlardır. Böylece XIX. Yüzyılda etnik gruplardan sözedilmeye
başlanmıştır. Yani Batı, Ulus olgusunun yaratıcısı olarak kendisini
görürken, etnik grupları kendi dışında toplulukları tanımlamak için
kullanmıştır.3
XIX.yüzyılda Batı tarafından Etnik grup olarak tanımlanan
topluluklarda; belli bir ortak dil, ortak geçmiş, bir geçmişe bağlılık,
ortak bir kültür gözlenmekle birlikte, bir Ulusun varlığı için gerekli
maddi ve tarihi temelden yoksundurlar.4
Günümüzde etnik gruplar konusu yeniden gündeme
gelmiştir. Ancak, koşullar artık tümüyle değişmiş olup, siyasi
kaygılarla konu öne çıkarılmaktadır. Bu kez uygarlık alanları içinde
kalan, dolayısıyle toplumlar arası ilişkilere uzak olmayan ama yine de
Ulus oluşturmak için gerekli maddi temellerden yoksun topluluklar
üzerinde durulmaktadır.5
1800’lü yıllardan beri sürüp giden ve özellikle son otuz yıl
içinde Güneydoğuda gittikçe artan toplumsal şiddet olayları, etnik
kültürün yayılması ile birlikte, Anadolu’nun etnik yapısı sorgulanır
duruma gelmiştir.6
Anadolu toprakları etnik, kültürel ve dinsel itibariyle bir çiçek
bahçesidir. Ancak, günümüze dek izlenen politikalar nedeniyle,
Anadolu’da var olan etnik-dinsel-kültürel toplulukları ortak bir üst
kimlikte bir arada tutacak siyasi örgütlenme tam anlamıyla
başarılamadı.7
Bunun sonucu olarak, Anadolu’da var olan farklı kimlikler
arasında yeni bir ayrışma ortamı doğmaktadır. Oysa bir arada ve
birlikte yaşamayı esas alarak, farklı etnik-kültürel kümelerin kendi
özelliklerini korudukları, özgürce geliştirebildikleri siyasal
seçeneklerini rahatlıkla yapabildikleri bir ortamın oluşması gerekir.
Farklılıklarımızı sorun değil, zenginlik kaynağımız olarak
değerlendirmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kafkas kökenli Adigeler yani
Çerkesler, Kürt açılımı ve dolayısıyla demokratik açılımı
başladığından beri kendi gazete, dergi ve internet ortamında harıl
harıl “ Adige “ ve “ Çerkes “ kavramlarını tartışıyor. Bu tartışmalarda
“ Tanrının Çorbasını İçmiştik “ adlı, Büyük Çerkes Sürgününü anlatan
biyografik romanın da etkisinin olduğunu söyleyenler de vardır.8
Adigeler de, dünyada adlandırıldıkları “ Çerkes “ kimliğiyle
varlıklarını devam ettirmek için, Türkiye’de yaşanan demokratik
yeniden yapılanma sürecine dahil olmak istiyor. Anadolu’nun,
insanların birbirine yaklaştığı, birbirlerinden kuşku duymadığı bir
ortama getirilmesi gerektiğini düşünüyor.
Bir toplumun tarihsel süre içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa
aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe “ Kültür “
denmektedir.Kültür kelimesinin çeşitli anlamları bulunmaktadır.
Aslında Latince’de kültür, “ toprağı işleme “ diye tarif dilmektedir.9
Kafkasya’nın en eski otokton halkından olan Adigeler, XIII.
Yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Kafkasya’da karşılaştıkları göçebe
Tatarlar tarafından “ Jarkaz “ diye adlandırılmışlardır.10
Adige toplumuna takılan Jarkaz’ın anlamı da “ toprağı işleyen
“ yani tarıma dayalı “ yerleşik “ bir hayattan sözedilmektedir: Bu da (
Jar=Çer=Toprak ve Kaz=Kazmak, kesmek, bellemek, işlemek’ten)
Türki dillerde ( Jarkaz ) olarak ifadesini bulmuştur.11
Nitekim, Adigeler’in toprağa bağlı bir yaşamı sürdürdüklerini,
buna bağlı olarak kendilerine mahsus bir yaşayış ve davranış içinde
olduklarını göstermektedir. Adigelerin( Çerkeslerin ) kendilerine
özgü kültürel özellikleri onlar için insanlık değerleriyle özdeştir ve bu
değerleri terk etmek onlar için mümkün olmayan bir şeydir.
Günümüzde bile izlerine rastlanan gelenek ve göreneklere
bakacak olursak; toplumda olabildiğince özgür bir ilişki yaşayan
Çerkeslerde gelenek ve göreneklere, değerlere katı bir bağlılık söz
konusudur. İnsan ilişkilerinde yaratılan bu uyumlu atmosfer,
bireylerin topluma ve kendilerine karşı duydukları uyum davranışı
sorumluluğuyla ilgilidir. Tarihsel süreç içinde oluşmuş ve toplum
tarafından benimsenmiş kurallar ve gelenekleri, Çerkesler “ Xhabze “
diye adlandırmaktadır. Çerkes kültürü dünyasının yazarı toplumun
bizzat kendisidir. Toplum tek bir birey gibidir, herkes bir birey gibi,
birey de herkes gibi düşünür. Çerkes toplumunun çeşitli toplumsal
alışkanlıkları bulunmaktadır. Ancak, dünyanın değişen kurallarına
uymak zorunda kalan kültür, ailelerimizin 30-40 yıl önce köyden
kente getirdikleri değildir. Hele hele atalarımızın XIX. Yüzyılda
Kafkasya’dan sürgün edilirken getirdikleri kültürel hazine hiç
değildir.12
“Kaybettiklerimiz, unuttuklarımız, yitirmek üzere
olduklarımız, elde ettiklerimiz, Mitleştirdiklerimiz, anı haline
getirdiklerimiz, yeniden yorumladıklarımız, keşfettiklerimiz,
değiştirdiklerimiz ve hatta bize aktarılmış olsa bile,
uygulayamadıklarımız vardır.” 13
Bugün dünyada ve Türkiye’de yoğun bir şekilde yaşayan
Adigeler’in kültür ve kimlik arayışları şehirlerde ve metropollerde
başlamıştır.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Adigeler’in kültür ve
kimlik için mücadele alanları, oluşturulan Çerkes kültür Dernekleri
veya Çerkes Kültür Enstitüleri; Türkiye’ de yaşayan Adigeler’in kültür
ve kimlik için mücadele alanları ise, Kafkas Kültür Dernekleri adı
altındaki çeşitli sivil toplum Kuruluşlarıdır.
Kafkas halklarının kimliğini tarihsel kökenleri itibariyle en eski
zamanda birleştiren ortak üst kimlik” Nart” kimliği idi.Nart destanları
(söylenceleri) bize tarih öncesi çağlar, yitip giden eski zamanlar ve
günümüzdeki Kafkaslı insan ve yaşam ilişkileri hakkında ipuçları
vermektedir. Nart söylenceleri, tarihe tanıklık etmesi yönünde
Kafkas halkları için büyük önem taşımaktadır.14
Bugün Kafkasya bölgesinde, değişik dillerde konuşan ve farklı
kökenden gelen Halkların beraberliği, binlerce yıl öncesine
gitmektedir. Hepsi de ortak bir kültürün “Kafkas Kültürü”nün
varisidirler. Birleştiren temel unsur olan Nart Destanları,
Kafkasya’nın otokton Adige toplumunun diğer boylarla birlikte
oluşturduğu müşterek destanlardır.Kafkas Kimliği, bütün bu halkların
birleştirici üst kimliğidir. Çünkü her halkın da ayrıca bir ulusal kimliği
vardır.Kafkasya, çok uluslu ve halklı harika bir ülkedir. Yüzyıllardan
beri Kafkas sıradağları tarafından oluşturulan tabii kale, burada
yaşayan insanların bağımsız gelişmelerinin güvencesi olmuştur.15
Ancak, Rusların XVIII.yüzyıl başlarına dek Kafkasya Bölgesinde
sürdürdükleri faaliyet, Kafkasya’nın büyük bir tehlike ile karşılaşmış
olduğunu açık bir sürette gösteriyordu. Kafkaslılar da bu tehlikenin
vehametini ve bu tehlikeye karşı memleketin birlik ve beraberliğini
temin edecek teşkilata tabi tutulması zaruretini anlamışlardı.
Kafkasya’nın Solon’u Jebağı’nın, XVIII. yüzyılda yetiştirdiği
Kaytoko Arslan Beg ilk iş olarak “ iki deniz arasında ancak bir devlet
bulunur.” Prensibini ortaya koydu ve bu esas üzerinde çalıştı. Ancak,
tatbik için kendisi ve ondan sonra gelenlerin gayretleri akim kaldı.16
XIX.yüzyılda Kafkasya’nın doğusunda ortaya çıkan İmam
Şamil’in de bütün amacı düşman karşısına bütün bir Kafkasya olarak
karşı koymaktı. Düşündüğü devlet modeli ise, özerk bölgeleri bir
Konfederasyon çatısı altında birleştirmekti.17 Şamil de Uşurma
İmam Mansur( 1759-1794 )’un 1785 yılında başlattığı “ Kafkasya
Muridizm”’den yararlanarak, Kafkasya’yı “Hazar Denizi ile Karadeniz
arasında bütün coğrafyanın tek devleti “ olarak düşünüyordu. Geçen
zaman içinde aynı kaderi paylaşmış bunca insan ortak bir ad
kullanılmasından daha doğal bir şey olamazdı ve öyle oldu.
Kafkasya dışında Diasporada yaşayan Kafkas halkları
arasında tutuşturulan birlik ve bağımsızlık ateşi sayesinde,
İstanbul’da 1841’de “ Çerkes Cemiyeti “, 1908’de “ Çerkes İttihat ve
Teavun Cemiyeti “ ve devamında kurulan diğer Kafkas
Cemiyetlerinin öncülüğünde, ilk defa Kafkasya’da 11 Mayıs 1918’de,
çok kısa ömürlü olan, Bağımsız( Birleşik ) Kuzey Kafkasya
Cumhuriyeti’nin temeli atılmıştır.
11 mayıs 1918’de Bağımsız Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti
kurulduğunda isim olarak Çerkes değil hem Fransız Ulusculuk
ekolüne uygun toprak esasına hem de Alman Ulusculuk esasına
uygun ırk ve soy esasını içeren isim olarak Kuzey Kafkasya
Cumhuriyeti ismi devletin ismi olarak kabul edilmiştir.
(B.Fikret,Circassiancenter.com)
Herkesin kabul edebileceği kavimlerin bir birinde baskı ve
zorlama olmadan doğal ve sosyal erimeleri haricinde her Kafkas
kavminin etonomisi ve kültürel haklarına bu devletin kısa bir ömrü
de olmuş olsa karışılması ve asimilasyonu düşünülmemiştir.
Doğrusu da budur.( Bouse Fikret, Circassiencenter.com)
Ne yazık ki, 1917 tarihinden itibaren Sovyetler Birliği yalan
vaadlerle ve baskılarla, 1990’lı yıllara kadar bu ideali yok etmeye
çalışmıştır.
Diasporadaki derneklerimiz, Kuzey Kafkasya Bölgesinde
yerleşik otokton Kafkas halkları arasında hiçbir ayırım yapmadan her
kese kapılarını açmışlardı. Bunlar, dernek çalışmalarında öncülük
etmişler, değerli hizmetlerde bulunmuşlardır. Hatta bunlara, aynı
amacı taşıyan Vakıflar da katılmışlardır. Sosyal dayanışmanın en
güzel örneklerini vererek faaliyetlerini, 1970-1980 yılları arasında
meydana gelen sosyal ve siyasi anarşiden kaynaklanan kesinti
dışında, 1990’lı yıllara kadar devam ettirmişlerdir.
Ancak, XX.yüzyıl içinde Sovyetler Birliği’nin dağılması olayı,
Türkiye’deki Kuzey Kafkas Kültür Derneklerinde, yeni bir dönemin
başlamasına neden olmuştur. Rusya’nın “ böl yönet “ politikası
gereğince, artan mikro milliyetçilik söylemlerine paralel olarak, her
halk gurubu kendi Ulusal adlarında, boy temeline dayalı Dernekler
gündeme gelmiş ve çeşitlilik giderek artmıştır.
Boy temeline dayalı Derneklerin kurulmasının faydalarının
yanı sıra, varsa, mahzurları da zamanında tartışılması gerekirken bu
yapılmadı.
Yaşar Güven’in de dediği gibi, Kafkas Halklarının diğeri
olmadan ve de diğerine rağmen hayatta kalamayacağının bilincinde
olması gerekiyor. Piyon olmaması gerekiyor. Bir Karaçay’la bir
Adige’nin, bir Oset’le bir İnguş’un, Abhaz’la Gürcü’nün, Ermeni’yle
Azeri’nin… düşman olmalarına neden olabilecek hiçbir sorun, fark,
üstünlük veya başka bir şey yoktur. Tersinden okumalı ve dost olmak
için pek çok nedenin olduğu ortaya konulmalıdır. Stanislav Lakoba,
Kafkasya yalnız bir bütün olarak özgür olabilir,diyor.18 “ Birleşik
Kafkasya “ sözü bunu anlatmaktadır.
Ancak, XX. Yüzyıl içinde giderek artan mikro milliyetçilik
politikalarına paralel olarak, Adigeler hariç,her halk kendi Ulusal
kimlikleri altında Derneklerini kurmuş ve Federasyon çatısı altında
örgütlenme yolunu tercih etmişlerdir.Bölünmek yerine bütünlüğü
sağlamak, atıl güçleri harekete geçirmek, başarı için maddi ve
manevi değerleri üretmek düşüncesinde olan kuruluşlar ise; tarihine,
Birleşik ve Bağımsız Kafkasya idealine sahip çıkan Birleşik Kafkas
Dernekleri Federasyonu çatısı altında toplanmışlardır.19
Konferansımızın konusunu, Adige Halkının Ulusal kimlik
sorunu teşkil etmektedir.
Adigeler, tarihin çok eskiden beri tanıttığı ve değişik adlarla
tanımladığı Kafkasya’nın otokton bir halkıdır.Yani Kafkasya’ya başka
bir yerden gelmemişler, var oldukları andan günümüze kadar
Kafkasya bölgesinde yaşamaktadırlar.
Gerçektende; Adigeler arasında söylene gelen mitolojik bir
şiir vardır. “Dünya oluşum halindeyken” diye başlayan manzum şiir,
Nart destanlarında Hımış’ın oğlu Baterez adlı destanda, Baterez’in
bakımını üstlenen Vakwe ninenin Baterez için söylediği Ninniden
ayarlanması şöyledir:20
“Dünya daha oluşum halindeyken
Yeryüzü yeni kabul bağlamamışken
Yeryüzü koyun ayaklarıyla sertleşirken
Beştov Dağı ufak bir tümsek halindeyken
İdil nehri gençlerin adımlayarak
Geçeceği kadar küçükken
Ben sakalı yarı ağarmış bir yaştaydım
Kara toprağı yarıp geçecek güçteydim
Beni sadece Kazbek Dağı durdurabildi.
Kötü günde atımın eğeri boş kaldı
Kötü günde kara yamçım cenaze örtüm oldu
Kötü günde kısa tüfeğim mezar taşımdı
Kötü günde Semkal kılıcım mezar ucunda saplıydı
Dünya idealimizdekine uygun yaratıldı sandık
Biz bu dünyaya aldandık”
Adigeler bu şarkı ile; ilk yaratılan insanlar olduklarını, daha
yeryüzü şekillenmekte iken var olduklarını, iddia etmektedir.
Şarkının can alıcı bir noktası da, kalleş , yalan bir dünya ile
karşılaşmış olmaktan duydukları bir sıkıntıdır. Şövalye ruhlu
cengâver bir milletin şan için, şöhret için, nam için, bütün bunların
“boşuna” olduğunu anlamalarının acı itirafıdır.
Birçok Kabardey erkeği, bugün bile, cenazelerine kara yamçı
örtülmesini vasiyet etmektedirler.
Bilindiği üzere; Bugün Kafkasya’da yaşayan Adigeler
birbirlerine hitap ederlerken,” Adige” adını telaffuz etmektedirler.
Bununla birlikte, Anadolu’da” Adige” ismiyle” Çerkes” ismi birbirini
yerini tamamlayan isimler olarak kullanma alışkanlığı yaratılmış ise
de, zamanımızdaki son kuşaklar arasında” Adige” ismini
bilmeyenlerin sayısı giderek artmaktadır.
Öte yandan; Uluslararası platformlarda” Adige” yerine
“Çerkes” Kimliği kullanılmakta olup, zamanımızda” Çerkes” adı
bütün Dünyaca” Adige” adı yerine tescil edilmiş bir isim olmuştur.
Şimdi,” Adige” teriminin tarihsel kökenine uzanarak, Adige
adlandırmasının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığına bakalım.
Aytek Namitok’un aktardığı bir rivayete göre; Küçük Asya
(Anadolu)’nun, özellikle Trabzon ve Sinop yörelerinde meçhul olarak
yaşayan bir topluluk (araştırmama göre, Gaşkalar=Kaşkalar olabilir)
Tlepş adlı demircilik Tanrısı ve Mezıtha adlı Orman Tanrısına
sadakatle bağlı idiler. Kaşkalar, Kafkas kültürünü Anadolu’ya taşıyan
Kafkasya’nın yerli kabilelerinden başkası değildi.İnanç ve
özgürlüklerini korumak için( gerisin geriye), deniz yolu ile Kuzey
Kafkasya’ya, Adigeko şehrinin bulunduğu yere göç etmişler.21
Anadolu’dan gelen bu göçmenler, Kafkasya’da ticaretle
uğraşan sakin ve konuksever Agoylar/Goylar ile bütünleşerek “Kutsal
Thamafe tepesine komşu” Adigeko şehrinin (şimdiki
Tamakhinskaya’nın yakınında; Çerkes-Rus savaşları sırasında
Adigeko, Rus birlikleri tarafından yıkılmıştır) adından mülhem olarak
“Adige” adını almışlardır.22
Daha sonraları,” Adige” adı Greko-Romen kaynaklarında,
M.Ö. V. Yüzyıldan itibaren gerek telaffuzuna en yakın tarzda
“Attıque” (Attıke) ve” Atekh” biçimlerinde yazılıp telaffuz edildiği
ortaya çıkmıştır.
Yine” Adige” adının, Babil-Asur çivi yazılı metinlerinde” Hatti”
(Hattikhe), Mısır Hiyoroglif yazılı metinlerinde ise,” Attekh” (Khita)
biçimlerinde kayda alındığı anlaşılmaktadır.23
X.Yüzyılda; İmparator Jüstinien’den yaklaşık 400 yıl sonra
(913-959) yılları arasında Bizans İmparatoru olan Constantin
Porphyrogenete, İmparatorluğun yönetimi adıyla kaleme aldığı, kısa
bir coğrafik ve etnoğrafik kitap ile,” Adıgey” (Çerkezistan) adıyla
tanınan Kuzeybatı Kafkasya hakkında etnik ve coğrafik bakımdan çok
değerli ve ilginç bilgiler vermiştir.24
Örneğin; Azak Denizine akan Kuban Nehri ana kolu ile,
Karadeniz’e akan tali kolu olan Burlik ırmağı arasında oluşmuş
bulunan adanın” Atekh” olan ismini zikrederken, bilmeyerek” Adige”
isminin gerçeğe yakın telaffuzuyla, gerçek şeklini ortaya koymuştur.
Böylece, Adigeler’in öz vatanı olan Kuzeybatı Kafkasya
topraklarında bulunan bir ada, sahiplerinin gerçek adıyla 1000 yıl
önce tarih ve coğrafya sahillerine geçmiş bulunuyor.25
Hatko Kabilesi mensuplarına” Adalı” adının verildiğini
hatırlarsak, bunun yani” Atekh”in adına yakın olduğu görülür.26
“Adige” kelimesi” Adigece”dir Adigelerin ağzından çıktığı gibi
yazılmalıdır.Başka türlü yazılacak olursa anlamını kaybeder.
“Adige”, gerek değişik söylenişleri ve gerekse ekler alarak
ürettiği birçok isimler, toplum adları, yer adları, yaydıkları hayvan
adları, ayrıca dağ,dev,büyük, tanrı kavram adları, mitik kahraman
adları olarak yaygındır.
“Adige” adının eskiliği ve yaygınlığı konusunda detaylı bilgi
veren Abhazolog B.Ömer Büyüka,” Adige” adından binlerce yıl sonra
oluşan” Ante” ve”Hatti “adlarına veya ilk Arapların adı olan Ad’a
bağlanmak istenerek; Adigece Antke (Antlar), Hattikhe (Hattiller)
veya Adğa(Ad’lı) kelimelerinden birinden geldiğini iddia etmenin
yanlış olduğunu ve geçersizliğini detaylı bir şekilde izah
etmektedir.27
Eserlerinde Adige ve Adigeler’den çeşitli şekillerde söz eden
diğer bazı yazarların birer söylentiden ileri gitmeyen görüşleri
aşağıdadır:
Ali Keskin (Çürey);” Adighe adının (AD-I-GHE), A’D, A’DE, A’T,
A’TE, DI ve TI sözcüklerinden oluşan ve babanın sulbünden gelen bir
sözcüktür”, der.28
M.Çunatıkho İzzet Paşa, Adige sözcüğü ile ilgili olarak şunları
belirtiyor;” Çerkesler”’in şimdiki ulusal adları” Adige” veya” Atti-
khe/Attı-xe/Adige” olup, bu ad halk söylencelerinde, şarkılarda,
efsanelerde sıklıkla geçen” Ant” sözcüğünden türemedir. Sözcüklerin
sonundaki” –che,-xe” takısı çoğul takısı olup, Antlar
demektir.Çerkeslerin kimi eski şarkılarında Çerkes Halkı” Ant
“sözcüğü ile ifade edilir,” der.29
Şora Noghamuka; ilk defa 1861 de oğlu Evristan tarafından
bastırılan” Çerkes Tarihi” adlı eserinde;” Milletimizin bugüne kadar
muhafaza edilen ve şiirlerde, şarkılarda ve pek çok eski rivayetlerde
geçen gerçek adı” Ant”dır .Fakat bu ad zaman geçmesiyle
değişikliğe uğrayarak” Adıghe” ya da T harfi hafifletilerek D harfi ile
değiştirilmiş ve sonundaki Xh (Khe) kısmı asıl ada eklenerek Adighe
olmuştur,” demektedir.30
H.Aşemez, Adige adının kökeni için şunları söylüyor;
“Yunanlılar ve önceleri İyonyalılar’ın Adigey kıyılarında sömürgeler
kurdukları M.Ö.VI.yüzyılda Adigey’de çok sayıda yerli kabile
bulunuyordu. Bunlardan Azak Denizi (Xı Mıutve) kıyısında
bulunanları, kendilerine mıutvexer (Yunan telaffuzu ile Meotlar yani
Azak Denizliler) adını veriyorlardı.Bunlar Karadeniz (Xı Cuisve)
kıyısında oturanlara (Sind, Kerket, Toret, Pses, Dane, Haniox, Zikh,
Abasg v.b.) da Dexxer (öbür Denizliler=Adexxer) adını verdiler Azak
Denizi’ne göre, öbür tarafta bulunan Deniz anlamına gelen” Adexı”
ve burada oturanlar için kullanılan” Adexxer”(Karadenizliler)
deyiminden sonraları günümüzdeki” Adige” (Adıghe) adı türemiş
olmalıdır”, der.31
Gunekho Pic’e,” Adige” sözcüğünün anlamı için şunları
söylüyor;” Çerkes Kabilelerinden Adigeler’in isminin anlamı bir çok
dilci tarafından açıklanmaya çalışıldı. Açıklama şekilleri güneşe veya
bölgeye bağlıdır. Günümüzün Çerkes dilcisi Hadegattle Asker,
“Nartlar” adlı eserinde; Adige kabilelerinin bazıları Karadeniz’in
etrafında oturmaktaydılar. Diğer kıyılarda oturanların bazıları karşı
kıyıda oturanlara” Adexxer” demişlerdir.Anlamı ise, denizin karşı
kıyısıdır”.Adexxer” zamanla” Adige” şekline dönüştü.
Şu halde, Adige kabileleri tarihin tanıdığı en eski
toplumlardandır.Kendi inanışları gibi, güneşle yaşama geçmişler ve
adları da güneştir.Güneş ise Adige dilinde” Dığe” dır.A şekli ile de
Adige olur ki,( O Güneş) anlamına gelir.İsim toplum ismi olunca
Güneş neslini ifade eder” der.32
M.Fetgeri Şöenü,” Adige” adı tarihte Strabonos’tan beri
bilindiğine işaret ederek, altı değişik kökten türetilebileceğini ortaya
koymuştur. Fakat aynı derecede de kuvvetli ve aynı kaynağa üç
kuram üzerinde duruyor;
1) Çerkeslerin atası olan Hatti veya Hattul’ların adından
gelir.Hatti-he (Hatti-khe) veya Hattu-he (Hattu-khe) dir.Bunlar yani
Adigeler Güneş tanrısının oğullarıdır. Yani eski devrin büyük
tanrısının soyundandırlar.
2) Adige (Aete) den gelmektedir. Aete ise, Nimef-Perse’nin
Güneşten olan oğlu ve Çerkesler’in tanınmış tanrısı (Circe) Sirse veya
Kirke’nin kardeşi Kolgita (Colchida) nın hükümdarıdır. Şu halde Aet-
he (Aet-khe) kökünden gelen” Adige” (Adighe) yine Güneşin oğlu
demektir.
3) Çerkesçe’de”Dığe” güneş demektir. (A-dığe-he) Güneşe
mensup olanlar anlamını doğrudan doğruya verir. Çünkü,
Çerkesçe’de He ilgi edatıdır. Aynı zamanda Ğa semavi tanrısal
demektir. “ Adige” semavi, yani Güneşe mensup olan babamız
anlamını verir.
Eski zamanlarda, özellikle Kafkasya’da en büyük tanrı olarak
Güneş kabul ediliyordu.33
Abhazalog B.Ömer Büyüka,” Adige” adının Ante veya Hatti
veyahut Arapların adı olan”Adğa”dan gelemeyeceğine işaret
ettikten sonra,” Adige” kelimesinin Adigece’de” Ad’lı “(yani As-
lı=Az-lı) anlamında olduğunu, aynı dildeki Asğa=sığa=Azığe (As-lı=Az-
lı) nın diğer söylenişidir. Ve Adığa-Asığa (ADığa-Abhaz) birliğinin
simgesidir.”, der.34
Büyüka aynı eserde; “Adığalar Kafkasya’nın otokton halkıdır.
Zamanla kazandıkları yaşantılar ve son karışımları As ve Az
toplumları arasında zamanla ufak tefek farklarda
oluşmuştur.Abhazlar Az’ın dili Mitleşmiş anıları Lazları( mavi gözlü),
Abhazları (mavi gözlü-kumral-pembe tenli) olarak tanıtırken, Kuzey
Kafkaslıları ve Kafkas Dağlarının Dawı=Daw ortak adıyla anar ve bir
çok deyimlerde onlara” Dawıapş=Davapş” der ki, (sarışın Dawı,
sarışın Daw, sarışın Dev) anlamlarındadır.Buna göre onlar yani
Adıgeler kızıla yakın sarışın olarak düşünüldüğü anlaşılıyor.Bu
Daw=Dawlılar adıyla da ülkesiyle de Adğa (Adığ=Dığa=Dığ=Dağ)
denen eski halktır. Adıge ataları gerçekten aşırı sarışın idi iseler,
uğradıkları bir çok istilalar ve soy karışımları renkleri değişmiştir.
Buna rağmen, Mesudi onları” Kesek” diye yazarken, en güzel soy
olduklarını da belirtir.” demektedir.35
İsmail Berkok; Adige ve Çerkes sözcükleri arasındaki anlam
farklılıklarını;” Her Adige Çerkestir; Her Çerkes Adige değildir.”
demek suretiyle ortaya koymaktadır. Ve anlamı şudur:
Adige=Çerkes. Çerkes kelimesi ise, XV.yüzyıldan itibaren tüm Kuzey
Kafkasya halkları tarafından benimsenen addır. Dolayısiyle Çerkes
kelimesi asıl Adigeleri oluşturur.36
Nitekim Berkok eserinde; Adigeleri Kas, Kirkas milleti
içerisinde seçkin bir zümre şeklinde olduklarını ifade
etmektedir.Adigelik ile, Mümtaziyetin yani seçkinliğin silah ve çokluk
kuvvetinin temsil eylediği hakimiyete değil, fakat Adige adeti ve dili
ile Adıge kıyafeti ve terbiyesi ile kazanılan faikiyete ( üstünlüğe )
dayandığını kasdetmektedir.37
Edmund Spencer, Adigeleri şöyle tarif ediyor; “ Çerkesler
kendilerini yalnız Atteghei( Adıgey=Adige ülkesi “ adı ile çağırıyorlar
ve ( Atte ) Boğaz, ( Ghei ) Deniz demek olduğundan bu isim deniz
kıyısındaki dağlık ülkede oturanlar anlamına geliyor.”38
Ceneviz tarihçisi G.Interianno XVI.yüzyılın başında(1502)
Kuzeybatı Kafkasya’da yaptığı tetkik gezileri sonunda kaleme aldığı
kitabında; Zikhler’in örf ve adetlerinin açıklanmasına başlarken şöyle
der; “ Zychie in lingua volgere, Grece et Lartuna cosi chiamati, et da
Tatari et Turchie diamondati Circassi et in Loro proprio Linguagsio
Apellati Adige.”39
Bu paragrafta görüldüğü gibi, Interianno, Grek ve Latinlerin “
Zychie “, Tatar ve Türklerin de “ Circassi( Çerkes ) dedikleri
toplumun, kendilerini “ Adige “ adıyla tanımladıklarını belirtmiş
bulunuyor. Tamara V. Polovinkina da eserinde; Leonti Yakovleviç
Lyulye ve Şövalya Taitbout De Marigny gibi Avrupalı yazarların,”
Çerkesler kendilerine Adige derler.” Diye yazdıklarından
sözetmektedir.
,
Baturay Özbek, “ Adige “nin ortaya çıkışı ile ilgili olarak; “
Yabancılar bu halka “ Çerkes “ terimini, Yunanca sözcüklerden
üreterek kullanıyorlarsa da, V.yüzyıldan itibaren(kendileri)
kendilerine “ Adige “ demişlerdir. Bu tanım, zamanımıza kadar
gelmiştir. Bu yüzyıldan itibaren de tek dil, tek ulus olan Adige milleti
gelişmeye başlamıştır.”diyor.40
Merzey Halis Bulşen, bu konuda şöyle diyor; “ Kafkas kökenli
olup, beyaz ırkın en saf temsilcisi olan ve kendilerine özgü, insan
onurunu yüceltici adet, anane ve toplumsal görüşleri içeren Kafkas
kültürüne sahip insanlara “ Adige “ denir. Adige hem kan verasetini
ve hem de kültür verasetini birlikte ifade eden bir kelimedir.”
Adigelik “ ise, Adige adet ve ananesini benimseyerek yaşamak
demektir. “ Adiyağa “’ya gelince, Adige toplumuna layık ahlak ve
karekter sahibi olmaktır.41
Bilindiği üzere; XIX.yüzyılda Kafkasya’nın Çar ordularınca
işgali, acımasızca uygulanan soykırım ve yaklaşık 1.8 milyon kişinin
sürgün edilmesi olayı tüm Kafkas Halklarında olduğu gibi, Adige
halkının bilincinde de acı ve hüzün bırakmıştır.
XIX. Yüzyılda Kafkasya’dan ve Rumeli topraklarından
gerçekleşen zorunlu göçler ile ilgili olarak Avrupa, Rusya ve Osmanlı
arşiv belgelerinde “ Adige “ adı yerine “ Çerkes “ ve “ Muhacirini
Çerakise “ adıyla tescil edilmişlerdir. Kendi aralarında “ Adige “
adından başka bir ad kullanmamış bulunan bu halk, öz vatanlarından
sonra öz adlarını da kaybetmek zorunda bırakılmıştı.42
XX.yüzyılın ilk çeyreğinde ise, 7 Kasım 1917’de Rusya Sovyet
Sosyalist Federal Cumhuriyeti kuruldu. Bu tarihten sonra, 27
Temmuz 1922’de, tarihte “ Adige “ adıyla ilk defa “ Adige Çerkesleri
Özerk Bölgesi( Adıgey de denir ) kurulmuştur. Daha sonra adı, “
Adige Özek Bölgesi “( Oblast ) olarak değiştirildi. İlk başkenti
Tohtomukho köyü( 1957’den beri Oktiyabrski) idi. 1937’de başkent
Krasnador oldu. Bu tarihte Eyalet( Kray ) olunca, “ Adige Özerk
Bölgesi”nin merkezi Maykop( Miyekuape )’a taşındı.43
Nüfusunun ana kitlesi başta Türkiye olmak üzere, dünyanın
çeşitli ülkelerinde yaşayan Adigelerin kontrolü ve Kafkasya’da kalan
azınlık kitlesiyle bağlarını düzenlemek üzere, diğer tüm Sovyet
diasporalarında olduğu gibi, Adigeler için de Moskova güdümünde
hareket eden “ Rodina “ dernekleri kurulmuştur. Elbette burada
amaçlanan dünya üstüne dağılmış bir sürgün toplumunun yok
olmasını önlemek değil, SB’nin politikaları ve ideolojisine uygun
hareket eden diaspora(?) liderleri yaratmak ve onları yaşadıkları
toplumlar içinde birer Sovyet propaganda makinesi olarak
kullanmaktı. Her ne kadar Rodina yöneticileri Adige olsa da temel
kriter bir KGB personeli olmak ve tamamen Moskova’nın belirlediği
politika ve prensipleri doğrultusunda hareket etmekti.44
Bilindiği üzere; Ankara Kafkas Derneği( Kaf-Der )’nin o
dönemlerde sosyalist fikirlere yakın duruşu ve Sovyet Devrimini
Türkiye’ye ihraç etmek maksadıyla kurulmuş olan Rodina
Derneğinde görevli Adige kökenli kişiler aracılığıyla Anavatanla
ilişkiler kurmayı başardı. Kendini “dönüşcü” olarak isimlendiren bu
kesimin söylem ve yayınlarda yeralan “sosyalist Kafkasya”’ya abartılı
övgüler Kafkasyalı tabanda kabul görmediği bir gerçektir.
Nitekim, hiçbir somut proje ortaya koyamayan sözkonusu
“dönüşcü” hareket fikri öncülüğünü yapanların da Kafkasya’ya
dönmemesi sonucu prestij ve etkinliğini tamamen yitirdi.
Ancak, kapıların açılmasından sonra Rodinalar’ın yerini sivil
toplum örgütü olan Xase’ler aldı. Bunların 1989 yılında tohumları
atılan ve 1991 yılında kurulan KDHK adını alan Kafkasya Dağlı
Halkları Birliği ile paralel hareket etmeye başlayınca Moskova’nın
huzuru kaçtı.
SSCB’nin dağılışından önce, 24-25 Nisan 1990 tarihinde
Adigey-Kueihable’de düzenlenen ve Anavatandaki tüm
temsilcilerinin katıldığı “Forum” sonunda imzalanan sonuç
bildirgesine, “ anadilde Adige; yabancı dillerde Çerkes “ adının
benimsenmesi, benimsetilmesi, yaygınlaştırılması kararı alınmak
suretiyle KDHB’ne alternatif akımın taslak planı ortaya çıktı.45
Bu olay her ne kadar Adigelerin lehine gibi görünse de,
günümüzde gündeme getirilmesi mutlaka Moskova’nın “böl-yönet”
politikasının değişik bir yansımasıdır. Moskova’nın bu olayla bir
düşündüğü vardı.
Nitekim, bir yıl sonra 19-20 Mayıs 1991 tarihinde Nalçık’da
toplanan kongrede kurulan “ Dünya Çerkes Birliği “ örgütünün resmi
antetli evraklarında anadille “ Duneypsow Adige Xase “; Rusça
düzenlenen evraklarda ise, “ Çerkes “ yani “ Mejdunarodnaya
Çerkesskaya Assosiasiya “ diye geçmektedir.46
Yeni kurulan örgüte “ Dünya Çerkes Birliği “ adının, Kongreye
Ankara’dan katılan delegelerin ısrarıyla verilmesinin amacı, sözde,
Diasporada yaşayan tüm Kafkaslılar arasında birlikteliği sağlamaktı.
Merkez-şube şeklinde örgütlenen Kaf-Der, anavatan olarak tabir
ettiği Kafkasya’da ise tüm Kafkaslılar’ın birlikteliğinden hiç söz
etmemiştir.47
Aslında; tüm Kafkasya’nın birliğinden daha önce XVIII.
yüzyılda Kaytoko Arslan Beg, XIX. Yüzyılda ise, İmam Şeyh Şamil
sözetmiş ve mücadele etmişlerdir. Kafkas halkları’nın
mücadelelerinde, ayni idealin etrafında kenetlenmeleri sayesinde,
XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde doğan tarihi fırsat değerlendirilmiş ve
ömrü kısa da olsa Kafkasya’da bir siyasi birlik sağlanarak Bağımsız bir
Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti(11 Mayıs 1918) kurulmuştur.
Fakat, Bağımsız Kuzey Kafkasya Devleti; kurulduğundan beri,
sürekli savaş halindeydi. Sayı ve silah bakımından üstün Kızıl Ordu
karşısında, daha fazla dayanamadı. 1921 yılının Haziran ayında,
Kuzey Kafkasya tamamen işgal edildi. Halk liderleri ve aydınları
yurtlarından sürüldü. Talihsiz Kuzey Kafkasya, tekrar Rus yönetimi
altına girdi. Ancak bu defa, rejimin rengi değişti. Bu son gelenler
daha acımasızdı.48
Adigeler adına insanlık tarihinin en kadim yerinden
(Kafkasya’dan ) başlayarak yok oluşa çanak tutan DÇB oluşumu, o
kadar güzel paketlendi ki, gerçek oluşumun gerçek amacını anlayan-
anlamayan herkez dört elle sarıldı. Bu anlamda KDHK(KDHB)’nin
popularitesine istenilen ağır darbe vurulmuş oldu.49
1991’de Nalçık’da toplanan sözkonusu kongrede, DÇB
komitesince alınan bir kararla,” Adige( Çerkes) halkının sürgün
edildiği 21 Mayıs tarihini Sürgün ve Soykırımı Anma Günü( Kara Gün
)” olarak bütün dünyaya ilan etti.
Bu olaydan sonra, 1991 Aralık ayında SB’nin dağılması ile
birlikte beliren özgürlük ortamı ve buna bağlı olarak gelişen
bağımsızlık hareketleri Kafkasya’da yaşayan etnik gruplar arasındaki
çatışmaları da su yüzüne çıkardı. Çatışmaların en büyük sebebi Çarlık
Rusya’sının Kafkasya’da uyguladığı “böl-yönet” politikasının SB ve 21
Aralık 1999’da Alma Ata’da imzalanan anlaşmaya istinaden
oluşturulan BDT içinde yeralan RF tarafından da ayni şekilde etnik
bilinci istemeyerek teşvik eden uygulamasıdır.
Sovyetler Birliğinin Perestroika politikası neticesinde,
Kafkasya ile kurulan ilişkilerle Türkiye’de yaşayan Kuzey Kafkasyalılar
Kafkasya’daki Cumhuriyetler’den etkilenmeye başladı . Etnik bazda
kurulmaya başlanan yeni bazı organizasyonlar sayesinde etnik
gruplar kimliklerine sahip çıkmaya, Rusya ve Türkiye’deki menfi
uygulamalara yüksek sesle eleştiriler getirilmeye başlandığına tanık
oluyoruz.
Nitekim Kalmuk Yura’dan sonra DÇB başkanlığı, DÇB’nin
gerçek sahipleri tarafından yürütülmeye başlandı. Çeçenya’nın
işgalinde takındıkları tutumla çizgileri herkez tarafından anlaşılan
Boris Akbaş, Hafıtze Muhammed, Nakhuş Zawurbi, Megetey
Abdullah, Kozoka Tole, Wahkuta Aleksander gibi bu elit grup artık
Moskova’dan aldıkları emirleri pervasızca uygulamaktan
çekinmiyorlardı.50
Nitekim bu doğrultuda DÇB’nin aldığı karardan sözde, son
derece rahatsız olduğu izlenimini veren RF siyasi manevralarda
bulunmaya başladığını görüyoruz. Bunlardan biri, 21 Mayıs’ın
sürgünü anma günü olarak değil, “ Savaşın sona eriş günü “ olarak
anılmasını istemiştir. Bir diğeri ise, yıllardır Kafkas-Rus savaşı olarak
yazılan olayı, terminolojiyi tartışmaya açarak değiştirmek ve” Kafkas
savaşları” olarak anılmasını sağlama çabasıdır.
Bu olayın ardından, RF Yüksek Sovyetinin 3 Temmuz 1991
tarihinde aldığı bir kararla; “ Adige Özerk Bölgesi “,” Adige Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti”’ne dönüştürülmüş, ardından 23 Mart 1992
tarihinden itibaren RF’na dahil “ Adige Cumhuriyeti “ olarak
adlandırılarak, Adige halkının yanında olduğu izlenimini vermeye
çalıştığını göstermiştir. Aslında, Rusya daha XVI. Yüzyılda hedeflediği
programı adım adım uygulamaktadır.
Adigey Cumhuriyeti Başkanı ve Devlet Meclisi-Xase; Rusya
Fedarasyonu Meclis ve Devlet Duması’na,( 29 Nisan 1996 tarihinde
aldığı 64/1 sayılı karara istinaden ) bir çağrıda bulunarak, Kafkas-Rus
savaşlarının sonunda Adige halkına jenosit uygulandığının kabul
edilmesi talebinde bulunulmuştur.
Ne yazık ki bugüne dek Duma bu talebi gündeme alıp,
görüşememiştir.
Bu arada; XXI. Yüzyılda dünyada özgürlükçü, bireyin ön plana
çıktığı değişmeler kaydedilirken, bir dünya devleti olan RF,
Fedarasyon içinde yeni bir yapılanmayla 7 Fedaral Bölge(Ogruk)
oluşturdu. Bu bölgeler içinde en küçük olan KKFB, bir vali tarafından
yönetilmekte olup,( Stravropol Kray ile Karaçay-Çerkes, Kabardey-
Balkar, Kuzey Osetya, İnguşetya, Çeçenya ve Dağıstan
Cumhuriyetleri “’nden oluşmaktadır.
Adige Cumhuriyeti( Adigey ) ile Krasnador Eyaleti( Kray ) ise,
Güney Fedaral Bölgesi içinde kaldı. Adigeler bir kez daha yeniden
bölündüler.Bu olay Adigeyin yok edilmesi projesinin bir ayağıdır.
Adigey, bu suretle idari açıdan oluşturulan Federal Bölge Valiliğine
bağlı Kaymakamlık düzeyine indirilmekte, daha sonraki aşamada
XXI. Yüzyılın ortalarına kadarki süre içinde siyasi varlığına son
verileceği apaçık ortadadır.51
Kremlin’de hazırlanan plana göre, ilk fırsatta Adigey’in
Krasnador Kray içinde otonom bölge olarak girmesi yönünde bir
referandum yapılması için 20 Temmuz 2005 tarihinde karar alınmış
olup, etnik Cumhuriyet özelliği taşıyan Adigey’in, bugün, kağıt
üzerinde dahi olsa sahip olduğu hakların elinden gitmesi, Adıgelerin
Rus kültürü içinde erime sürecinin hızlanması demektir.52
Adigey’e yönelik operasyon başarıya ulaşırsa, bunu Karaçay-
Çerkes ve diğer Cumhuriyetlere yönelik operasyonlarını izleyecektir.
Rus ve Kazak nüfusun yoğunlukta olduğu Krasnador ve Stravropol
bölgeleri içinde asimile ederek yönetmektir.
Nitekim DÇB’nin 2010 nüfus sayımında kullanılmak üzere
kendilerini Çerkesler’in alt etnik gruplarından sayanların tümünün
Çerkes=Adige olarak yazılması için yaptığı başvuruya Rusya Bilimler
Akademisi’nin 25 Mayıs 2010 tarihinde verdiği cevapta;
“…Çağdaş araştırmalar Ubıh, Şapsığ, Adige, Çerkes ve
Kabardeyler’de etnik özbilinç ve geleneksel kültür temelinin ortak
olduğunu ortaya koyar. Bu da adı geçen grupların tek bir Çerkes(
Adige ) üst Ulusunu( Kimliğini ) oluşturduğunun kanıtıdır.”diye
sözetmektedir.53
Bunun üzerine, DÇB, 2010 yılında yapılacak ulusal nüfus
sayımı ile ilgili olarak Adige Xase’lere yaptığı 5 Ekim 2010 tarihli
çağrıda özetle şöyle demektedir;
“…Etnik isimlendirme ve geleneksel kültürel ögeler( Ubıh,
Şapsığ, Adıgey, Çerkes ve Kabardey’ ) ortaktır.Sözkonusu alt etnik
gruplar anadilde bir isimlendirmeye “Adige” ismine sahiptirler…”
“…DÇB tüm bu alt etnik grupların Rusça “ Çerkes “
olarak(doğru) isimlendirilen ulusu oluşturdukları prensibini
desteklemektedir. Bu yaklaşım derin tarihi köklere sahiptir.
Ulusundan her fert, alışık olageldiği etnik grupların lokal
isimlendirmelerini (Şapsığ, Ubıh, Adigeyli, Kabardeyli v.b. ) terk
etmeye,yetersiz bigilendirme ve düşünsel atalet nedeni ile hazır
değildir. Fakat bu onların Çerkes olmadığı veya Çerkes ulusunun bir
parçası olmadıkları anlama gelmez…”
“…Gelecek sayım RF sınırları içerisinde yaşayan Çerkes
nüfusun konsidalasyonu ( birleşip pekişmesi ), nüfusun etüdü,
yazılım alanı v.b. açılardan önem arzetmektedir…”
“…Bu yüzden, konu hakkında devamlı aydınlatıcı ve geçici
niteliklere sahip diğer bakış açılarını anlayışlı bir şekilde düzeltmeye
yönelik çalışmalar yapmanızı rica ediyorum. DÇB Başkanı K.M.Ajahov
“54
DÇB’nin 5 Ekim 2010 tarihinde Kafkasya’daki Adige
Xase’lere yaptığı çağrıya paralel olarak, Türkiye’de Kafkas
Federasyonuna bağlı Bursa Kafkas Derneği Genel Kurulu, Yönetim
Kurulunun çağrısı üzerine 17 Ekim 2010 tarihinde yaptığı Olağanüstü
toplantıda; Bursa Kafkas Derneği’nin adı, ulusal kimliği olan “ Adige “
yerine “ Çerkes Kültür Derneği “ olarak değiştirilmesi, oybirliği ile
kabul edilmiştir.55
Aslında, olağanüstü toplantıdan bir gün önce 16 Ekim 2010
tarihinde Bursa Kafkas Derneğini ziyaret eden DÇB Yönetim K urulu
üyesi Çemişö Hazret; Bursa Derneği Yönetim Kurulunun bu konuda
alacağı kararı desteklediklerini ve bu girişimlerinden dolayı
kutladıklarını beyan etmiştir.
Bursa Kafkas Derneği, Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Çelik
tarafından yapılan bildiride; 17 Ekim 2010 tarihinde gerçekleştirdiği
Olağanüstü kongre ile “ Bursa Çerkes Kültür Derneği “ adını aldığını
kamuoyu ile paylaşmıştır.56
Bu durumdan haberdar edilen Adigey Başkanı Thakuşıne
Aslan; şahsı ve Adige halkı adına, Bursa Çerkes Derneği Yönetim
Kurulu Başkanına yolladığı 20 Ekim 2010 tarihli mesajda; Kongrede
alınan kararın Kafkasya ve Türkiye’de yaşayan Adigelerin bir birlik ve
anlayış dahilinde gelecekte birlikte ekonomik, kültürel ve siyasi
ilişkilerin daha da yakınlaşması ve geliştirilmesine olumlu katkı
sağlayacağını ve bundan dolayı memnuniyetini belirtmiştir.57
Krasnador Eyaleti Toplumsal Organizasyonu, Tahtamıkuay
Rayonunda bulunan Adige Xase de 22 Ekim 2010 tarihinde yolladığı
mesajda; “ Kafkas Derneğinin adını Çerkes Kültür Derneği “ olarak
değiştirilmesini memnunlukla karşıladıklarına değinilerek, Adige (
Çerkes ) Ulusunun birliğinin yeniden tesisi, “ Adige Xabze “
çerçevesinde anadilimizin, geleneklerimizin, Ulusumuzun (Adige=
Çerkes halkının) manevi-ahlaki değerlerinin korunması ve
geliştirilmesi ile ilgili emellerimizi gerçekleştirmek her birimize ve
özellikle Türkiye’deki Adigelere(Çerkeslere) büyük sorumluluk
düşmektedir “,denilmektedir.58
Aynı mealde, Adige Cumhuriyeti Adige Xase Başkanı Hapay
Arambiy de aynı tarihte( 22 Ekim 2010 ) Bursa Çerkes Kültür Derneği
Başkanı Filiz Çelik’e gönderdiği mejasda; Derneğin adının “ Çerkes “
olarak değiştirilmesi nedeniyle memnuniyetini ifade etmekle birlikte,
“ Çerkes Derneği-Adige Xase “ adının bir arada kullanılmasının büyük
fayda sağlayacağına işaret etmekte ve ummakta olduklarını
belirtmektedir.59
Adige Xase Başkanı Hapay Arambiy’in mesajına paralel bir
mesaj da, 22 Ekim 2010 tarihinde “ Çerkesya Yurtseverleri “
tarafından, gündeme taşınarak, Kafkas Derneklerinin “ Çerkes-Adige
Dernekleri “ şeklinde yeniden örgütlenmelerini ve ilk toplantılarında
“ bir Uluslaşma programı”nı kabul etmeleri üzerinde durulmasını
kamuoyuna açıklamışlardır.60
Konferansımızın birinci bölümünü bitirirken, üzerinde
önemle durulması gereken iki husus üzerinde etraflıca düşünmemiz
gerekmektedir:
1) Öncelikle şunun üzerinde önemle duralım; binlerce yıldır
Kafkasya’da yaşayan Adigeler, bu toprakların ilk sakinleridir. Bu halk
binlerce yıldır kendi kendini “ Adige “ olarak bilmiş ve bugüne dek bu
adı, asimileşmiş olanlar hariç, kendi aralarında bu adı bu haliyle
kullanagelmiştir.
Çarlığın Ekim devrimi ile yıkılışından sonra, oluşturulan ilk
hükümetin yöneticileri, sömürgesi altındaki halklara serbestçe yazıp
konuşma ile hürriyet hakkını, yani milliyetçi ve ayrılıkçı hareketleri,
Sovyetler Birliğinin ilkelerine ters düşmekle birlikte, başlangıçta
desteklemişlerdir. Bu noktadan hareketle Lenin, 1917’den önce
yavaş yavaş, Ulusların kendi kaderlerini tayin teorisini geliştirmişti.
Teorisi kısaca şöyledir: kendi kaderini tayin, bir tür federal ilişki değil,
doğrudan doğruya Rusya’dan ayrılma hakkıydı. Lenin, ayni zamanda
sömürge altındaki halkların kendi kaderlerini tayin hakkını tasvip
etmediğini de gösteriyordu.61
SSCB yöneticileri, politikaları gereği, Adigeler’e özerklik adı
altında Kafkasya’da bir bölge oluşturularak kontrol altına alınmış,
daha sonraki yıllarda da bu özerk bölge cumhuriyet’e( Adigey )
dönüştürülmüştür.
Tam kendi Ulusal kimliğimizi benimsemişken, Rusya’nın “böl-
yönet” politikası gereğince, mevcut Adige Cumhuriyeti’nin
statüsünün değiştirilerek, Krasnador Eyaletine bağlanarak, yine bir
alt statüye indirilerek tarihsel “ Adige “ adının “ Ubıhlar “ gibi,
haritadan ve zihinlerden silinmesi amaçlanmıştır.
2) Madalyonun öbür yüzüne baktığımızda; Adige halkı,
tarihsel süreçte kendi aidiyetiyle dünyaya gerçek kimliğiyle kendini
tanıtamadı. Rusya’nın “böl-yönet” politikası paralelinde Türkiye’de
ve diğer ülkelerde( beklide farkında olmadan ) bu felsefeye uygun
olarak faaliyette bulunan Kafkas Dernekleri yönetimleri de olaya (
Adigeliğe ) sahip çıkamamışlardır.
Adigeler, kendi milli Ulus adı olan Adige kelimesini Kafkasya
ve dünyanın diğer ülkelerinde kullanılmasını sağlamazlarsa, eğer bu
gidiş ve bu bilinçsizlik de devam ederse, yakın bir zamanda
Adigelerin Kafkasya’ya sonradan gelip yerleştikleri fikrini kabul
edecek duruma geleceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın.62
Bilindiği üzere; Adigeler’in bir millet olarak kalabilmesinin üç
ana saç ayağı vardır:
1) Adiğeğır ( Adige kültürü ).
2) Adiğebzer ( Adige dili ).
3) Adiğe Xuekır ( Adige vatanı ).
Adige sofrası Ane , üç ayaklı olmazsa yıkılır. Biri eksik olursa
olmaz. Üçüne de gerek ilgi ve önem gösterilmelidir.63
Sözde, bünyesinde tüm Kafkas halklarını temsil eden Kaf-
Der’in, Kafkasya ve Türkiye’de gelişen son olaylar karşısındaki
tutarsız tutum ve davranışları tüm Kafkas halkları meyanında,
Uluslaşma içinde çabalayan Adige toplumunun bu yöndeki
çalışmasını da engellemiştir.
Bilindiği üzere; tarih boyunca Adigeler, çok çeşitli adlar
altında bilinmişler ve değişik medeniyet ve kent devletleri, hatta
İmparatorluklar kurmuşlardır. Örnek; Hattiler, Zikhler, Sindler,
Meotlar, Kerketler, Cercetler, Kosoglar ve Çerkes Memluklu Devleti
gibi…
Bu durumda; gerçek Adige kimliğimizle, dünya
konjenktüründe algılanamıyorsak, Rusya, Türkiye ve diğer dünya
ülkelerinde algılanan biçimi olan “ Çerkes “ adı altında Kafkasya
dışında, dünyanın diğer ülkelerinde faaliyet gösterip, Adiğe
varlığımızı idame ettirebilirmiyiz.?
Değerli konuklar,
Konferansımızın bu bölümünde “ Çerkes “ kavramına
değinilecektir.
Konuşmamızın başında da değinildiği üzere; Çerkesler, tarihin
çok eskiden beri tanıdığı ve değişik adlarla tanıttığı Adige
toplumudur. Çerkes adı, daha önceki dönemlerde verilen adlar gibi,
başkaları tarafından Adige toplumuna verilen bir isimdir. Çerkes
adının çıkışı pek bilinmemektedir. Ancak, bu konuda ileri sürülen ve
birer söylentiden ileri gitmeyen görüşler aşağıda belirtilmiştir.
Adige dili üzerine araştırma yapan Ber Hikmet’in ifadesine
göre; Kafkasya’da yaşayan toplumların dilsel farklılıklarına ilişkin
olarak farklı adlar altında adlandırılmaya başlanması XI. Yüzyıl
sonuna rastlanmaktadır.64
Nitekim sözünü ettiği yüzyılda, Kiev Rusya’sının ilk kuruluş
dönemine rastlayan ve Adige halkıyla Ruslar’ın tarihsel
mücadelelerinin ilk başlangıcını teşkil eden ( 1022-1023 ) yıllarında
Kiev Rus Prenslerinden Mistislav’ın Kerç Boğazının Adige ülkesi
tarafındaki kıyısında bulunan Tama Tarkha Taman( Matrika ) kenti ve
bağlantılı topraklarını ele geçirmek için, ünlü Adige kahramanı
Ridade ile güreştiği bireysel mücadeleden sonra, Ukrayna ve Rus
dökümanlarında Kassogh’lardan “ Tcherkesses “ veya “
Tchirrakesses “ diye sözettikleri görülmektedir.65
Hatta Kiev’in hemen güneyindeki Dinyeper nehrinin
kıyısındaki “ Çerkassy “ kentinin de bu olaydan sonra kurulduğu
kabul edilmektedir.66
XIII.yüzyılın başında ilk kez “ Çerkes “ terimi, 1230 yıllarında
yazılan “ Alton Toba “ adlı kronolojide “ Serkesut “ şeklinde
geçmektedir.67
Aynı yüzyılın ilk yarısında 1240 yılında yazılan “ Moğolların
Gizli Tarihi “inde, Cebe ve Subotay komutasındaki Moğolları kuzeyde
bulunan onbir kabile, devlet ve halka karşı gönderildiğinden; Büyük
İdil ve Cayak ( Yayık-Ural ) nehirlerini geçerek Kiva-Men-Kerman
(Kiev ) şehrine kadar yürümeleri emredildiğinden sözedilmektedir.
Onbir kabile veya halktan birisi “ Serkesut “ diye zikredilir ki, buda
Adige halkına işaret etmektedir.68
Ayni yüzyılda, Papa IV. Innocente’in Altınordu İmparatoru
Batuhan nezdine İtil’e(Astrahan) 1245 yılında gönderdiği elçi Jonnes
de Plano Carpini’nin, bu görevden döndükten sonra kaleme aldığı “
Historica Mongolorum “ adlı kitapta, Alanlar’ın güneyinde
yaşadıklarını tesbit ettiği halklar listesinin başında “ Çirkas “ adı
altında Adigeleri kaydetmesiyle geçmiştir.69
Guillaume de Rubrıque, daha önce Adigeleri tanımlamak için
Kerkis terimini kullanıyordu. Artık O da bunları tanımlamak için “
Çherkis “ diye sözetmektedir.70
Etnografya ve tarih uzmanlarından N.G. Volkova ve V.M.
Atalikov, “ Çerkes “ teriminin Türkçe’den kaynaklandığında
hemfikirdirler.71
V.M. Atalikov, “ Çerkes “, “ Jarkaz “ ve “ Çerkesya “
terimlerinin menşeini Kırım Hanlığı’na bağlar. Atalikov, “ Çerkesya
(ya da Jarkazya)” terimine XIII.yüzyılın ikinci yarısından önce
rastlanmaz. O tarihe dek “ Zikhya “ adı kullanılmaktaydı.
Tatarlar göçebeydi. Ancak Zikhler toprağa bağlıydılar. Bu da,
(Jar=Çer= Toprak ve Kaz=Kazmak, kesmek, bellemek, işlemek’ten )
Türki dillerde( Jarkaz ) olarak ifadesini bulmuştur. Dil bilim teorisine
göre ve bir ölçüde de Türkoloji’de J ve dj fonemleri ve Z’nin, yerine
göre Ç ve S’ye dönüştükleri bilinmektedir. XIII.yüzyıl ortalarından
itibaren Arap kaynaklarında, ardından İran ve Batı Avrupa
eserlerinde, XIII. Yüzyıl sonlarından başlayarak Rus kaynaklarında da
Çerkes adına sıkça rastlanır. Sonraki yüzyllara ait literatürde
Adigeler’le ilgili olarak en yaygın ve geçerli etnik ad “ Çerkes “
adıdır.72
XIV. yüzyılda 1331 yılına ait Çin Kralı Shi Ta Tien’in haritasında
ise Alan ve A-SZ’lara komşu olarak ülkesinin de “ Circassie “( Çerkes )
ülkesi olduğu anlaşılmaktadır. Çin kaynağında da şimdiki Çerkes
adına en yakın tarzda kaydedilmiş bulunan bu isim, Ortaçağın
sonucunu noktalayan 1453 tarihinde İstanbul’un fethinden sonra
Kırım Hanlığı’nın Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmasıyla başlayan
Osmanlı-Kırım ilişkileri, “ Çerkes “ adının ilk defa Kırım Tatarları
tarafından Osmanlı yazılı kaynakları ve Türk diline aktarılmasıyla
Anadolu’da da ayni tarzda “ Adige “ adı yerine kullanılmaya
başlanmış; XV. Yüzyıl başları ve XVI. Yüzyıl arası dönemde ise, Çerkes
etnik adından “ Çerkesya” şeklinde coğrafi ad türemiştir.73
Ortaçağın sonuna doğru Çerkezistan’dan Ortadoğu
ülkelerine, özellikle Mısır’a yönelen yoğun insan akını, burada
giderek etkinleşen bir Çerkes( Adige ) kolonisini meydana getirmiştir.
1382 yılında Kahire’nin “ Kal’-a tül-Cabal “de nüve halinde kurulan “
Memluk Minal-Asva’l Çerakise “ örgütü giderek güçlenerek “ Çerkes
Mısır Sultanlığı”nın kurulmasına kaynak olmuştur. Böylece Adige
ülkesi dışında Mısır’da “ Çerkes “ adı ilk defa Uluslar arası platforma
yansımış oluyordu.74
Osmanlı İmparatoru Yavuz Sultan Selim’in Süriye’de Halep
yakınındaki Mercidaabık’ta 1516’da, Kahire’nin Ridaniye mevkiinde
1517’de kazandığı savaşlardan sonra, Mısır ve Süriye topraklarının
Osmanlı topraklarına katmakla birlikte, Çerkesler’in Mısır’daki
etkinlikleri Napolyon’un 1798 yılında başladığı Mısır seferinin
sonuna kadar sürmüştür. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın(1769-1848)
iktidar döneminde 1811’de Kahire’de Memluklulara yönelik
katliamından kurtulabilenler ise, dillerini ve kültürlerini unutmuş
olarak Libya’nın Mısrata ve Ra’su Abide’de Çerkes aşireti olarak
yaşamlarını sürdürüyorlar.75
Bilimsel literatürde Çerkes adının genetik doğası konusunda
ise görüş ayrılığı yoktur. Şu bir gerçektir ki, Ortaçağda Çerkes
etnonimi, daha önce Zikhler diye bilinen halkı tanımak üzere ortaya
çıkmıştır. Söz konusu etnik adların Kuzeybatı Kafkasya sınırları içinde
yerleşmiş olması ile birlikte eski kaynaklar ve literatürde bu hususun
doğrudan vurgulanmış olması da bunu kanıtlamaktadır.76
1394-1427 yılları arasında Kafkasya’yı ziyaret eden Alman
seyyahı Johann(Hans) Schiltberger, “ Sygun “lara Türkler tarafından “
Tscheras “ dendiğini belirtmekte ve Çerkesler’in Zikh dilinde ( Adige
dilinde ) konuştuklarını yazmaktadır. Yine onun çağdaşı olup, 1404
yılında Kafkasya’yı ziyaret eden John de Galonifontibus’a göre; “
Zigya’nın(Ziguia) bir başka adı da Turkasya ( Turquasya ) yada
Çerkesya’dır.77
Çerkesya veya Çekezistan o dönemde hemen hemen tek
etnikli bir bölgeydi.78 Abazalar( Aşuwalar-Aşkaruwalar ) ve Karaçay-
Balkarlar o bölgeye XIII.-XIV. Yüzyıllardan itibaren yerleşirken
Nogaylar’ın bölgeye yerleşimi ise daha sonraki yüzyıllarda
gerçekleşmiştir.
Bu nedenle, sözkonusu bölgede yaşayan halka “ Çerkes “
dendiğinde, bölgede yaşayan başka gruplar mevcut değildi.
Çerkeslerle aynı coğrafyada yaşayan Abazalar, Karaçay-Balkarlar,
Nogaylar bile birçok kaynakta Çerkesler’den ayrılır. Daha uzak
coğrafyalarda yaşayan Osetler’e, Çeçenler’e, Dağıstan Bölgesi
halklarına tarihte “ Çerkes “ dendiği iddiasının hiçbir bilimsel
dayanağı yoktur.79
XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda da “ Çerkes “ adı altında, farklı
örnekler olsa da genel olarak belli bir halk, yani çeşitli kabilelerden
oluşan Adigeler kastedilmiştir.80
XVI. yüzyılın başında, 1502 yılında Kuzeybatı Kafkasya’da
tetkik gezileri yapmış bulunan Giorgio Interianno, gezi sonunda
kaleme aldığı , sözkonusu kitabında; Zikhler’in örf ve adetlerini
açıklamasına başlarken şöyle der;
“ Zychie, in Lingua volgarı, Grece et Latina cosichimati, et da
Tartari et Turchie diamundati Circassi et in loro proprio linguaggio
apellati Adige .”
Bu paragrafta görüldüğü gibi, Interianno, Tatar ve Türkler’in
de “ Circassi “ dedikleri toplumun, kendilerini “ Adige “ adıyla
tanımladıklarını belirtmektedir.81
Bundan sonra “ Çerkes “ ve “ Circassiens “ adları, XVI. Yüzyılın
sonlarına doğru Kuzey Kafkasya üzerine yöneltilen ve sonu gelmeyen
baskı ve saldırılarıyla dünya siyasal platformlarının güncel konuları
arasına girmiştir.
Bu arada şu hususu da belirtmekte fayda vardır;
Kabardeyler’in de dahil olduğu Adige kavmi batı ve doğu olarak XV.-
XVI. Yüzyıllarda iki büyük gruba ayrılmışlardır. Ayrılmanın ardından
geçen zaman içinde, eskiden tek halkı(Adigeleri) oluşturan bu iki
grubun kültüründe ve dilinde belirli farklılıklar meydana gelmiştir.
Özellikle dilde oldukça değişiklikler olmuştur. XVI. Yüzyılda Rusya
literarüründe “ Çerkesov “ , resmi yazışmalarda da “ Çerkasiy “ diye
geçerdi. Maddi ve manevi kültürleri aşağı yukarı ayni olan bu
grupların hepsi kendilerine “ Adige “ derler. Ve tek bir halk oluşumu
süreci oldukça uzamıştır.82
“ Çerkes “ terimine dahil edilen Kabardeyler, Ruslarla iyi
ilişkileri sayesinde ve güçlü tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile Kuzey
Kafkasya’nın en önemli politik gücü haline geldiler. Kabardey
feodalizmi bir “ Cumhuriyet “ olarak adlandırmak mümkündür.
Nitekim “ Pshığa “( Feodal beylik )’nın babadan oğla geçmemesi, üç
ayrı parlemento tarafından seçilmesi sözkonusudur.
“ Pşı Xase “, “ Work Xase “ ve “ Lıhıhıuk’ol Xase “ ülke için
önemli kararlar alan ve büyük bey ( Pşışhua ) Pşımyapşıj’ı seçen
meclislerdir.83
XV.yüzyıldan itibaren XVIII. yüzyıllara kadar Kabardey şivesi
uzun süre Kuzey Kafkasya’nın Uluslar arası dili olarak kullanıldı.
Kabardey Prenslerinin adet ve töreleri ve onların aristokratik
davranış kuralları konusu halkların hakim sınıflarında özenilmeye ve
örnek alınmaya başlandı. Kabardey giysileri, müziği, dansları,
şarkıları bütün Kafkasya’ya yayıldı. Özellikle, XV. Yüzyıl başları ve XVI.
Yüzyıl arası dönemde Çerkes etnik adından Çerkesya ( Çerkes yurdu,
Çerkes ülkesi ) şeklinde coğrafi ad türemiştir. Adige halkına verilen “
Çerkes “ adı, benzer nitelikli diğer grupları da kapsayacak şekilde
kullanagelmiştir.84
Plano Carpini ve Giorgio Interionno, XIX. Yüzyıldan önce
“Çerkesya “ ile ilgili olarak haberler veren yegane Avrupalılar’dır.
Daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalarda yazarlar bu iki kişiyi
referans olarak kaydetmektedirler.
Çerkes sözcüğünün kaynağına ilişkin Folker tarafından ileri
sürülen teori, Türkçe ve Farsça yardımıyla türeyen “ Çerikes “,
XVI.yüzyıl sonu ile XVII. Yüzyıl başlarında bir gezgin olan ve “
Karadeniz ile Tataristan’ın Betimlenmesi(1634)” adlı kitabında; “
Çerkeslerin kanlarının asaletiyle övündüklerini, Türk’ün de onlara,
mert atlı savaşcı anlamına gelen ( Çerkes Sipaga ) adını vererek
büyük saygı gösterdiğini “ yazan Emiddio Dortelli “d’Askoli
tarafından da teyid edilmiştir.85
Birçok otoritenin Çerkesler’le ilgili tartışmaları sırasında bunu
referans olarak almalarına rağmen Ernest Chantre “ Kafkas
Antropolojisi Üzerine Araştırmalar “ adlı eserinde; Çerkesler’in M.Ö.
500 yıllarından itibaren tarih sahnesine çıkan antik bir millet
olduğunu belirtmektedir.86
“ Çerkes “ adının nereden kaynaklandığını açıkladıktan sonra,
şimdi de bu terimin anlamı üzerine ileri sürülen ve birer söylentiden
ileri gitmeyen görüşlere bir göz atalım:
M.F.Şöenü; “ Çerkeslerin Aslı “ adlı eserinde, “ Çerkes “
terimi ile ilgili olarak ileri sürülen çeşitli görüşleri inceledikten sonra,
bu terimin tıpkı Adige( Adighe ) de olduğu gibi, ilahi ve dini bir
kavram olduğunu ve güneşin torunları anlamını taşıdığını iki örnekle
açıklamaktadır;
1) “ Çerkes “ veya “ Sirkasiyen”( Circassiens ) tamamı millidir.
Adige’nin dayandığı ( Aete )’nin yani güneşin oğlunun kız kardeşi
anlamındadır. Bununla birlikte, O büyük mabudun kızı ve tıpkı erkek
kardeşi gibi tanrılar ailesine mensup “ Girse “ veya “ Kirke “’nin
adından türetilmiştir. Böylece, Çerkes veya Sirkas yine güneşin oğlu
anlamına gelir.
2) Çerkes veya Circese deyimi, bir çok eski zamanlardan beri
Trakya’da da kullanıldığını biliyoruz. Eski tarihler, onlara ( Sarake )
veya ( Cerake ) diyorlar. Çerkesce ile ifadelerinde( T’har-Ague )
Tehareke, Yunanca söylenişi ile Çerake’dir. Anlamı da tanrının
torunları yani ölümsüz oğlu ölümsüzler demektir. Çünkü,
Çerkesce’deki Teha ( T’ha ) Yunanca’daki Dios kavramı karşılığıdır.87
D.Ahsen Batur, N.M. Budayev’in “ Memluk Tarihinden Bir
Yaprak ( Kim bu Çerkesler )” adlı eserini takdim ederken, Çerkes adı
üzerinde duruyor ve “ Çerkesler “, Kıpçaklar’ın en yakın akrabası
olan bir Türk kabilesidir ve Batı Kazakları’dır. Hatta Kabardey
halkının Oset( Asetin ) dilindeki “ Kasog “ ( Kaşgun ) adı da buradan
gelmektedir.” Diye sözetmektedir.88
Bu görüşe ek olarak, Z.V. Ançabadze’nin bir Gürcü
Vekayinamesinden yaptığı şu cümle çevirisi önemlidir,” Kıpçaklar
Çerkestir.”89
D.Ahsen Batur, adı geçen eserde, D.P.Ivanov’un “
Karakalpaklılar’ın Tarihi “ adlı eserinde, Ortaçağda Rusya’daki
Karakalpaklılar’ın diğer adının “ Çerkes “ olduğunun
kaydedildiğinden sözetmektedir.90
N.M.Budayev de eserinde; “ Çerkes “ terimi konusunda
yazılan çeşitli eserlere ve belgelere yer vererek, Çerkesler’in yani
bugün Kafkasya içinde ve dışında yaşayan ve Çerkes olarak
adlandırılan Adigeler’in Türk kökenli olduklarını belirtiyor ve diyor ki,
“ Çerkes etnik adı günümüzde Guryev, Ural ve Astrahan bölgelerinde
yaşayan Orta Cüz’e mensup Kazaklar( yani Kıpçaklar )’ın keza
Kalmıkya ve Astrahan Etaletlerinde yaşayan Alabuga Tatarları’nın
zati adıdır” diyor.91
N.Luxembourq, “ Ruslar’ın Kafkasya’yı İşgalinde Ingiliz
Politikası ve İmam Şamil “ adlı eserinde, bu konuda şöyle diyor; “
Çerkes adının çıkışı pek bilinmemektedir. A.Namitok,” Çerkesler’in
Kökeni “ adlı eserinde, Mengrelyalılar’ın Çerkesler’e “ Kaçak “ adını
verdiklerinden sözediyor. Bu kelime Rus kayıtlarında rastlanan
ifadesine yakınlık arzetmektedir. Yine Namitok, Rus kaytıtlarında
Peçenekler için “ İassi “ adının kullanıldığından sözediyor. Ruslar “
İassi “ ile “ Kosaklar”’ı ayni anlamda kullandıklarından Peçenekler’in
Çerkesler ile ilgili olduğu ileri sürülebilir.” Diye sözetmektedir.92
Arsen Avagyan ise, “ Çerkesler “ adlı eserinde, aynı şekilde “
Çerkes “ terimi konusunda sayısız teori ve açıklama içinde,
dayanakları diğerlerine göre daha sağlam olan üç kuramı( Grek yada
Greko-Latin, İran ve Türk-Tatar) inceledikten sonra nihai görüşünü
şöyle açıklar:
“ XVI.-XVII. Yüzyıllarda “ Çerkes “ terimi oldukça yaygınlık
kazanmış ve asıl Çerkesler’le( Adigeler’le ) akrabalık düzeyleri
dikkate alınmaksızın bütün Kuzey Kafkasya Halklarını tanımlamak
üzere kullanılmaya başlanmıştır. “ Çerkes “ teriminin etnik olarak
Türki kaynaklarla bağlantısı olduğu, yayılmasını da Kırım Hanlığı ile
Osmanlı İmparatorluğu’nun sağladığı tezi gerçeğe daha yakındır.
Kayıtlarda “ Çerkes “ terimine ilk kez XIII. Yüzyılda rastlanır.”
“Ayrıca, Çerkes teriminin, Kuzey Kafkasya’nın savaşkan Dağlı
Halkları’nın( Kafkaslılar’ın ) ve boylarının benzer yaşam biçiminin öne
çıkardığı daha çok sosyal ya da coğrafi bir anlam içerdiği de ileri
sürülebilir. Başta sadece Adige halkına yakıştırılan Çerkeslik (
Adigelik ) sonradan bütün Kuzey Kafkasya Halklarına( Kafkaslılar’a)
mal edilmiştir.”diyor.93
Gerçekten de, XVIII. yüzyıl ve XIX. Yüzyılın ilk yarısı arasında
tarih literatüründe bazen yanlış olarak, Kafkasya ve dışında yaşayan
halklara da Çerkes demişlerdir. Kafkasya araştırmacısı V.K. Gardanov
şöyle yazmıştı: “ XIX. Yüzyıl başlarında Çerkes adının çok geniş bir
şekilde yorumlanışı ve coğrafyanın tamamını kapsaması, açık bir
realiteye dayanıyordu. Çünkü o sırada Adigeler, komşu halkları
etkileyen ve her yönüyle bölgenin hakimi olan bir etnik güç
oluşturuyordu. Onlar Kuzey Kafkasya’nın en önemli halkını temsil
ediyorlardı.”94
Diasporada belirli bir grubun “ Çerkes “ teriminin içine
Kafkasya’nın tüm halklarını ekleyerek, genişletilmiş bir yorumu
getirme çabaları, politik açıdan yanlış olduğu kadar, gerçeğe
uymuyor.95
XIX.yüzyıldan sonra, yani Çerkesler’in Kafkasya’dan
sürüldükten sonra Kafkas Halkları’nın tüm temsilcileri için “ Çerkes “
terimininin kullanılmasının tek nedeni Kafkasya’dan sürgün
edilenlerin ezici sayısal çoğunluğunu asıl Çerkesler’in( Adigeler’in )
oluşturduğundan kaynaklanıyor.96
Tarihte yabancılar tarafından verilen çeşitli adlar meyanında,
XI.yüzyıldan itibaren dünya literatüründe yeralan “Çerkes”
tanımlanmasından da anlaşılacağı üzere, Adige toplumu
kastedilmiştir.
Çerkes, sende diğer Kafkas halkları gibi, kendine sahip çık!
Dünyada, kendini aramayan, kendini bulamayan, bulmaya
çalışmayan, hemen hemen senden başka hiçbir millet kalmadı. Ne
zaman sen de kendine ve kendi halkına ve Adige kültürüne,
Anavatan’ına ( Çerkesya’ya ), bayrağına sahip çıkarak onurlu bir
Çerkes ( Adige ) olacaksın ? Çünkü, tarihin onurlu sayfalarla doludur.
Tarihinde hiçbir kara leke olmadı.
İster Adige ol ister Çerkes; geçmişte olduğu gibi diğer Kafkas
Halkları ile birlikte yarattığınız müşterek kültüre(Kafkas Kültürü),
gelecekteki ortak kadere, demokrasi ve insan hakları gibi kutsal
değerin olan Xhabzeye sahip çıkıp “ Birleşik Kafkasya “ idealini
gerçekleştirmek için göstereceğin gayret başarının anahtarı
olacaktır.
Dünyanın dört bir tarafına dağılmış durumdaki Kafkaslılar XXI.
Yüzyılda varoluşlarının, sadece “ kültürel kimliğin “ muhafazası ile
değil, yüksek şuuru içeren yeni bir 11 Mayıs ruhu ile
gerçekleşebileceği unutulmamalıdır.97
Eskiden bir Adige’nin; Adige olup olmadığı sorulduğunda,
olabildiği kadar Adige olduğu cevabını verdiği anlatılır. Zira o kişi için
Adigelik; bir Adige olarak doğmanın yeterli olmadığı ve sadece
yaşandığı sürece yaşatılabilecek kültürel bir duruş ve bir kimlikti.
Adigeler özelinde verdiğimiz bu örneğin tüm Kuzey Kafkasya’da
karşılığı vardır. Kafkaslıların varlıklarının devamı için yapmaları
gereken yaşadıkları her yerde Kafkaslı olmayı bilmektir. 98
Kafkas Halkları günümüzde değişik dil ve lehçelerde
konuşuyor olabilirler. Ancak bugün onlar için etnik bir gruba
aidiyetin göstergesi sayılan farklı diller, onların ortak bir kültür ve
kimlik altında toplanmalarını engelleyememiştir. Kafkaslı kimliğinin
temelini oluşturan etnik akrabalık ve ortak sosyo-kültürel değerler
dil farklılığının üzerindedir.99
Bugün işgal altındaki topraklarda yaşayan Kafkaslılar’ın
vatanlarında her türlü sosyal ve tarihi nedenlerle büyük ölçüde
uzaklaştırılmaya çalışıldıkları milli benliklerine dönmelerinde,
eskiden olduğu gibi, yeniden Anavatan’da ( Kafkasya’da )büyük
millet olarak hürriyet ve özgürlüklerine kavuşmaları için davranıp
kalkmalarında, Nart kahramanı Sosrukua’nın meşalesinden fışkıran
hürriyet ateşi her Kafkaslı’nın yüreğinde bir kudret kaynağı
olacaktır.100
Kabardeyce bir söz vardır;
“ Vuşekeher Yurukuns. Vugavuşun Khues.” Yani;
“ Çektiklerin Yeter. Uyanman gerek.”
Sözlerimi, onlarca eser( Şiir) bırakan değerli aile dostumuz
rahmetli Kaşırga Osman Nuri Doğan(1930-2005),namı diğer Osman
Numan Baranus’un “ Adige “ adlı şiiri ile bitirirken, beni dinlemek
lütfunda bulunduğunuz için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım
Mahmut Bİ
EKLER: Tarihçi-Yazar
1-Adige şiiri
2-Dipnotlar( Kaynakça)
ADIGE
Adıge ya da Hattıge
Eti ya da Hatti oldu,
Kimi tabletlerdeyse
Hitit diye okunur bu,
Buğday Tha göverirken.
Adige’nin aslı Adıga mı ?
A el herhal, dıga da güneş.
Güneşel! İlkönce sen ektin
Bitek tarlalara buğdayı
Geniş yayında Kızılırmak’ın.
Buğdayla bir boy verdiler
Apaydınlık köyler, kentler.
Bin tanrılı Hitit halkı
Neler kurduysa yapı adına,
Sanki birer tapınaktı.
Ev, sunak, saray, korugan…
Sevgi temeline dayanan.
( Osman Numan Baranus: Dinaga Triosu )
Konferans metninin hazırlanmasında başvurulan makale ve kaynak
eserler ( Dipnot sırasına göre):
1.Orhan Türkdoğan; “Etnik Sosyoloji “, İstanbul, 1997,S:72
2.www.umutdolu.com
3.O.Türkdoğan; Age, S:59-63
4.Türkdoğan, Age, S: 63
5.Age, S: 64-65
6.Age, S: 11,15
7.Taki Akkuş;” Etnik ve Kültürel Kimlikler( Çağdaş
Eleştiri)”,www.izedebiyat.com
8.Müjgan Halis, www.sabah.tr ; Recep Genel
9.İbrahim Kafesoğlu;” Türk Milli Kültürü”,
İstanbul,1995,S:15,17
10.Arsen Avagyan;” Çerkesler “,( Türkçesi: L.Denisnko),
İstanbul, 2004, S: 16-17
11.Avagyan, aynı yerde
12.Mehmet Eser;” Uzunyayla Bölgesindeki Çerkes Köylerinde
Sosyo-kültürel Değişme”, Türkiye Çerkeslerinde Sosyo-kültürel
Değişme Sempozyum Kitabı, Ankara,1996, S: 71-72 ; Hayri Ersoy-
Aysun Kamacı;” Çerkes Tarihi”, İstanbul,1994, S: 158
13. S.Nil Doğan; “ Kim Bu Ç erkes ?”, Nart Dergisi, Ankara,
2001, Sayı:27,S: 17
14. Mahmut Bi; “ Kafkas Tarihi “, İstanbul, 2007, S: 28
15. Bi; Age, S:17
16. İsmail Berkok; “ Tarihte Kafkasya “, İstanbul, 1958, S:349
17. Cafer Barlas; “ Kafkasya Özgürlük Mücadelesi “, İstanbul,
1999, S:101
18. Alaattin Bayram;” Adige adına sahip çık”
(Circassien.center com); Yaşar Güven; “ Çerkesler “, Kafkasya
Forumu, İstanbul, 2005, Sayı: 1, S: 25,50; Anıl Çeçen; “ XIX. Yüzylda
Kuzey Kafkasya’nın siyasal yapısı “, BKD, Eskişehir, Sayı: 13, S:1 ;
Aytek Kundukh; “ Kafkasya Müridizmi-Gazavat Tarihi “,( Hazırlayan:
T.C.Kutlu), İstanbul, 1987, S: 45-46
19.BKK Bülteni, Ankara, 1995, Sayı: 1,S: 1
20. Nart Kozok;” Kabardeyce içki şöleni”, BKK Bülteni,
Ankara, 2002, Sayı: 33, S:26
21. Aytek Namitok; “ Çerkeslerin Kökeni “ Paris, 1939, S: 26 ;
Mahmut Bi, Age, S: 291-292.
Gaşkalar=Kaşkalar hakkında en ayrıntılı ve doyurucu bilgiyi
Hitit metinlerinden öğreniyoruz. Özellikle Yeni Hitit Devleti’nin her
kralı onlara karşı savaşmaya mecbur olduğu için onların adına,
Hititler’e ait tarihi vesikaların hemen hepsinde rastlamak
mümkündür. II. Tutkalya’nın yıllıkları, I. Suppiluliuma’nın
kahramanlık metinleri, II. Mürsilis’in yıllıkları, III. Hattuşiliş’in
otobiyografisi ve dini metinler Gaşkalar=Kaşkalar hakkında son
derece önemli bilgiler verirler. Ayrıca Hitit kralları ile Anadolu’nun
öteki kralları arasında yapılan devlet anlaşmaları da Gaşkalar
hakkında detaylı bilgi aktarmaktadır. Kaşk/Kask adından türemiş
olup da Adigeler için çok eski zamanlarda kullanılan adlar şöyle;
Kesak, Kesag, Kasag, Kasog. Bugün bile Asetin ve Svan halkları
Adigeler için Kasog, Kaskon-Kaşgun derler.
( Bakınız: Ekrem Memiş; “ Eski Türkiye Tarihi “, Konya, 1995,
S: 40-50 ; A.Semih Güneri; “ Hint-Avrupalı Hititlerin Kafkasya ve
Anadolu Macerası “, Nart Dergisi, Ankara, 2002, Sayı: 29, S: 36;
Şerces Ali-Hakun Muhamed;” Adigeler ve onların tarihi ve kültürleri
“, Nart Dergisi, Ankara, 2001, Sayı: 27, S: 45)
22. Namitok; Age, S:27
23. Kazım Atakan; “ Eski Kaynaklarda ( Zikh ) ve ( Çerkes )
Kavramları”, K.K.K.Dergisi, İstanbul, 1988, Sayı: 71-73, S: 7
24. Namitok; Age, S: 95
25. Aynı yerde
26. Aynı
27. B.Ömer Büyüka; “ Kafkas Kaynaklarına Göre İlk
Yaratılışlar-İlk İnsanlık-Kafkas Gerçekleri”, İstanbul, 1986, C: II, S:69-
70
28. Ali Keskin Çurey; “Sözcüklerin Dilinden Adigeler “,
İstanbul, 1989, S: 23
29. M.Çunatukho Yusuf İzzet Paşa; “ Kafkas Tarihi “, Ankara,
2002, C:I, S: 100
30.Şora Noghumuko; “ Adıghe-Hatık-He- Çerkes Tarihi “,
İtanbul, 1974, S: 16
31. H.Aşemez; “ Adıgey( Çerkesya)’in Kısa Tarihi “,
K.K.K.Dergisi, Ankara, 1973, Sayı: 39-42, S:6-37
32. Gunekho Piç’e; “ Adıge Sözcüğünün Anlamı ve Adige
Kabileleri “, İstanbul, 1989, K.K.K.Dergisi, Sayı:74-75, S: 35-36
33. M.F.Şöenü;” Çerkesler’in Aslı “, Tüm Eserleriyle
M.F.Şöenü,( yayınlayan: Mühittin Ünal ), Ankara, 2007, S: 29-49
34. B.Ömer Büyüka; Age, S: 70
35.Büyüka; Age, S: 73
36. Hağur Fahri; “ Adige ve Çerkes “ Yamçı sosyo-kültürel
Dergi, Ankara, 1977, Sayı: 7-16, S: 3
37.Berkok, Age, S: 65
38. Osman Bleda; “ Atike Milleti “, Kafkasya Gerçeği Dergisi,
Samsun, 1992, Sayı: 8, S:37-38
39.Namitok; Age, S:8,99 ; Kazım Atakan ; Age, S:6-7 ;
N.Luxembourg ; “ Rusların Kafkasyayı İşgalinde İngiliz Politikası ve
İmam Şamil”( Türkçesi: Sedat Özden), İstanbul, 1998, S:77 ve 64
Nolu dipnot ; Tamara V. Polovinkina; “ Çerkesya “,( Türkçesi: Orhan
Uravelli ), Ankara, 2007, S:57 ; L.Y. Lyulye;”Çerkesya “,( Türkçesi:
Murat Papşu ),İstanbul, S: 27 ; Taitbout De Marigny ;” Çerkesya
Seyahatnamesi “,( A.Osman Erkan ), İstanbul, 1996, S: 13
40.Baturay Özbek; “ Avrupa Gözüyle Çerkesler “, Ankara,
1997, S: 26 ; B.Özbek; “ Çerkes Tarihi Kronolojisi “, Ankara, 1991, S:
22
41. Halis Bulşen( Mezey );” Kafkas Ruhu “, İstanbul, 1987, S:
74
42. K.Atakan; Age, S: 7
43.Hapi Cevdet Yıldız ;” Tarihsel Bir Ülke Kafkasya ve
Sorunları”, Kafdağı Dergisi, Ankara, 1988, Sayı: 13/14, S:39-40 ;
H.C.Yıldız; “ Kafkasya III.”, Kafdağı Dergisi, Ankara, 1990, Sayı: 37/40,
S:13 ; A.A.Carım; “Özerklikten Cumhuriyete Adige “, Ankara, 1996,
S:5,9-10 ( Tika yayını) ; Meydan Larousse Ansiklopedisi; “ Adige
Muhtar Bölgesi” ve “Çerkesler “ Maddeleri
44. Cem Kumuk ; “ Neredesin Prometheus ? “, İstanbul, 2004,
S: 278-279
45. Kumuk; Age, S: 279
46. Necdet Hatam; cherkessia net
47.Nart,Sayı: 26, S: 19-24; Kumuk; Age, aynı yerde
48.Osman Çelik; “Bağımsız Kuzey Kafasya Cumhuriyeti
“,BKKB, Ankara, 1995, Sayı: 4, S: 2
49. Kumuk; Age, S: 279
50. Age, S: 281
51. Mahmut Bi; “ Kafkas Halklarına Uygulanan Soykırım ve
Sürgün “, Bilgi Üniversitesinde verilen Konferans metni, 3 Mayıs
2010, İstanbul
52. Erol Karayel; “ Rusya Fedaralizmi Adıgey Kavşağında”,
Kakasya Araştırma ve Analiz Dergisi, İstanbul, 2006, Sayı:1, S: 16
53. Cherkessia.net
54. Cherkessia.net
55. Cherkessia.net
56. Genel Kurul Sonuç Bildirgesi
57. Cherkessia.net
58. Cherkessia.net
59. Cherkessia.net
60. Cherkessia.net
61. T.Cemal Kutlu; “ Çeçen Direniş Tarihi “, İstanbul, 2005, S:
365-366
62. Alaattin Bayram;C ircassien.center.com
63. Teğulan Yakup Temolin; Cherkessia.net
64. Ber Hikmet; “ Adigece-Çerkesce Anlamak ve Düşünmek “,
Ankara, 2006, S: 43
65. Berkok; Age, S: 241; K.Atakan, Age, S:5-6
66. Berkok; Aynı yerde; Atakan, aynı yerde
67. Avledin Dumanış; “ Çerkes Kültürü Üzerine Etüd “,
Kayseri, 2004, S: 136
68. Ahmet Temir; “ Moğolların Gizli Tarihi “,( Yazan: Yüan-
Chao-Dishi; Yazılışı-1240 ), Ankara, 1948, S: 185
69. Namitok; Age, S: 99
70. Arsen Avagyan; “ Çerkesler “, ( Türkçesi: L.Denisnko),
İstanbul, 2004, S: 16
71.Avagyan, Age, S: 16
72. Avagyan; Age, S: 16-17 ; Polovinkina; Age, S:54
73. Atakan; Age, S: 6 ; Polovinkina; Aynı yerde
74. Atakan; S: 7 ; Meydan Larousse Ansiklopedisi; “
Memlukler “ Maddesi
75. Atakan; Age, S: 7; Fehim Taştekin;” Kaddafiye karşı
Çerkes dansı”, Cherkessia.net
76. Polivinkina; Age, S: 56
77. Atakan; Age, S: 15
78.Ahmet Kaya;” Türkiye’de Çerkesler “, İstanbul, 2011, S:74-
75
79.A.Kaya; Age; S:75
80. Aynı yerde
81.Atakan, Age, S: 6-7; Avagyan, Age, S. 15
82. Yılmaz Konak; “ Osetya ve Asetinler “, İstanbul, 2007,S:
74-76, 82 ; Ruslan Betrozov; “ Çerkeslerin Etnik Tarihi “,( Türkçesi:
Orhan Uravelli ), Ankara, 2009, S: 11, 248
83. Dumanış; Age, S: 136
84. Konak; Age, S: 74-76
85. Avagyan; Age, S: 14
86.Luxembourg; Age, s:76-77 ; 61ve 64 nolu dipnotları
87. Şöenü; Age , S:
88. N.M. Budayev; “ Memluk Tarihinden Bir Yaprak( Kim Bu
Çerkesler )”,( Türkçesi: D.Ahsen Batur), İstanbul, 2009, S: 205
89. Age, S: 185
90. Age, S: 182 ; dipnota bakınız
91. Aynı yerde
92. Luxembourg; Age, S: 76-77 ; 64 nolu dipnota bakınız
93. Avagyan; Age, S: 20 ; Polovinkina; Age, S: 54
94.Polovinkina; Age, S: 56
95. Çeş Ruslan,Cherkassia.net
96. Çeş Ruslan,aynı yerde
97.Sefer E. Berzeg;” Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti (1917-
1922)”,I.Cilt, İstanbul, S: 3
98.Gırm Muhammet Salmak-Mkanba Çağlar Konukman;”
Türkiyedeki Diasporik Çerkes Kimliği”, Kafkasya Forumu, İstanbul,
Sayı: 1, S. 17. Makalede Abhazlar için verilen örnek Adige toplumu
için uygulanmıştır.
99.Ufuk Tavkul;” Kafkasyalı Kimliğinin Tarihi ve Sosyo-
kültürel Temelleri”, Kafkasya Araştırma ve Analiz Dergisi, İstanbul,
2006, Sayı: 1, S: 56
100. M. B İ; “Kafkas Tarihi “, S: 65,67