SOL, SOSYALiZM VE iSLAMCILIKl -...
Transcript of SOL, SOSYALiZM VE iSLAMCILIKl -...
o s y A
TÜRKİYE'DE SOL, SOSYALiZM VE iSLAMCILIKl
Murat Güzel
Giriş
Türk siyasi düşünce tarihinin önemli problemlerinden biri de farklı düşünce, siyaset ve bilgi bedenlerinin hem birbirleriyle hem de içine doğdukları veya zaten içinde bulundukları toplumsal ve siyasal şartlarla olan bağlantı, eklemlenme, çatışma ve ayrışmalarının yeterince kapsamlı ve ayrıntılı bir biçimde incelenmemiş oluşudur. Bu sebeple, Türk batılılaşması ve modernleşmesi çalışmalarında ve ayrıca farklı siyasal düşünce ve yaklaşım toplamlarını incelemeye yönelik araştırma ve monografilerde dağınık bir halde bulunan bir çok ilginç tespit, bilgi ve bulgunun nasıl bir araya getirileceği; bu tür tespit, bilgi ve bulguların tutarlı bir Türk düşünce tarihi yazımına ne ölçüde yardımcı olacağı; bütün bu tespit, bilgi ve bulgulardan bugünkü siyasal ortam ve anlayışlan kavrama çabası içinde nasıl faydalanılacağı hususlan belirsiz kalmıştır.
Bu belirsizlik2 en çok birer siyasal yaklaşım ve düşünce toplamı olarak sol ile İslamcılık arasındaki ilişki, eklemlenme, yakınlaşma ve/ya uzaklaşma, çatış-
Bu yazıyı yazarken tartışmalarından ve ufuk açıcı degerlendirmelerinden sıkça yararlandıgını degerli dostum Cemaletlin Haşimi'ye özellikle teşekkür ederim.
2 Belirsizlik, daha ilk elden, kavramsal bir belirsizliktir. Türkiye'de "ilerici-gerici'', "sag-sor. "ınuhafazakar-reforınist" vb. ayınınları teşkil eden kavramların genellikle ahistorik, aşkın bir tarihsel ve toplumsal ··öz", erek (tel os) ve içerikle karşılanınaları; dolayısıyla tikel bir siyasal hadiseyi yonınılamakLa kullanılan, bu yüzden de tarihsel ve toplumsal içerik açısından eş derecede tikel sayılmaları gereken bu kavramiara atfedilen anlamın mutlaklaştırılıııası sonucu paradoksal olarak bu belirsizlikler katmerlenir. Böylelikle, sözgelimi belli bir ıaril1sel momentte belli bir tarihsel erek için "ilerletici" bir nitelige sahip bir eylem ya da düşünce örümüsünün başka bir tarihsel momentte yine o tarihsel erek için "engelleyici" işleder kazandığı gözden kaçırılır. Gerçekte sorun buradaki
t e z k i r e , ılılşıiııcc, siyaset, sosyal bilim dergisi, yıl 11, sayı 26, mayıs 1 lıaziraıı 2002, s. 29-46
tezkir e
ma, ayrışma vb. hususları incelerken görülür. Her şeyden önce bu iki siyasal düşünce ve yaklaşım temelde birbirinden farklı düşünme ve siyaset yapma tarziarına göndermede bulunurlar. Kontrol ve hitap ettikleri kitleleri motive etme tarzlarından tutun da kamusal alanda görünme biçimlerine kadar bir çok hususiyederi bir diğerinden farklıdır. Bu farklılık bazı özgül tarihsel ve top! umsal şartlar altında zıtlık ve antagonizma olarak görünürleşirken başka bazı özgül tarihsel ve toplumsal şartlarda bir yol arkadaşlığına dönüşebilir. Tikel siyasal hadiseler karşısında söz konusu antagonizma ya da beraberlikler gerçekle- · şir, sürer ya da sona erer. Yine bu hadiseler içinde tarafların tuttuğu stratejik ve taktik konuma göre savunma ya da eleştiri pozisyonları da farklılaşabilir. Elbette, herhangi bir siyasal yaklaşımın kendi gelişim sürecinde benimsediği ideolojik söylemdeki değişim ve farklılıkları o siyasal yaklaşımın kendine özgü kıldığı siyasal problematik ve bu problematik çerçevesinde gelişen siyasal karşılaşma ve 'mevzi savaşı'ndaki konumuna bakarak değerlendirmek gerekir. Ama bütün bunlara rağmen bu iki farklı siyaset yapma tarzı ve siyasal düşünceler toplamı, yani solculuk ve Islamcılık arasında onların ideolojik ve toplumsal ciayanakları ve genel eğilimsel amaçlarındaki benzerlikler ya da farklılıklar bakımından bir karşılaştırma ve kıyaslama yapmak mümkün değil midir ya da bu tür bir karşılaştırma ve kıyaslama için söylemsel benzerlik ve farklılıkları, yakınlaşma ve uzaklaşmaları tespit edip bir araya getirmenin uygun bir yolu bulunamaz mı? Dahası her iki siyasal yaklaşımı da içine yerleştirmeyi umut edebileceğimiz ortah bir tarihseVdüşünsel bağlam var mıdır? Bu sorular bize, öncelilde Türkiye'nin siyasal ve toplumsal bir topografyasını çıkarmamızı ve gerek solculuğu ve gerekse de lslamcılığı bu topografya içinde tuttukları yere göre değerlendirmeyi ima eder ya da önerir gÇ?rünm~ktedir. Ancak yine de bu topografya çıkarma işleminin tipolajik niteliklerle sınırlı kalacağı aşikardır. Zira, genel olarak, Türkiye'de hem~solculuğa hem İslamcılığa hem de siyasetin anlamına ilişkin bir çok şüphe vardır ve bu şüphelerin kısa bir makalede tamamıyla izale edilmesini beklemek safdillik olacaktır. Ayrıca, bizatihi bir topografya ve harita çıkarma girişiminin kendisinden kaynaklanan telmih bazı sorunlar da (Borges'in ünlü hikayesinde olduğu gibi) göz önünde tutulmalıdır. Bu topografya çıkarma işlemine ek olarak söz konusu yaklaşımların şimdiye dek bu ortak tarihsel!bağlamsal mekana yerleştirilme biçimlerinin de yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. Bu tür metodolajik sorunlar haricinde, ayrıca -bu tür makalelerde hep söylendiği gibi- incelediğimiz konudan kaynaklanan bazı inceliklerin ve özel sorunların varolması kaçınılmazdır. Tabii ki bütün bu ince-
kavramların ·•bağlaınsal"lığını, onların kullanıldıkları bağlaınla girdikleri diyalojik ilişkiyi, böylelikle tarihsel ve toplumsal açıdan sabit bir gerçekliği resınedici tam bir tasvir olmaktan öte metonimik bir inşa ve eksiltili bir anlatım olduklarını gözden kaçırmakla başlar. "Diyalojikleşııle" kavramının edebiyatteorisi bağlaınında detaylı bir yorumu için bkn. Bakhtin, 2001.
Murat Güzel 1 Türhiye'de Sol, Sosyalizm ve lslamcılıh 31
likleri ve sorunları hassaten belirlemek, konumuzdan bir geri çekilişi icbar ve icap ettirmez. Aksine, bu konuları tartışmanın, yukarıda belirttiğimiz belirsizliğin üstüne gitme ve onu aşma hususunda bize yardımcı olacağı umulur.
Sözgelimi sol düşüneeye sahip bir çok araştırmacı kahir ekseriyetle lslamcılığı Türk sağının önemli bir parçası olarak değerlendirme yanlısıdır. lslamcılık, Türk sağı içinde ya ideolojik olarak muhafazakarlık ve milliyetçilikten farklı bir ideolojik konum olarak bu konumsal komşuluk çerçevesinde bir takım değerlendirmelere tabi tutulur ya da Türk sağını teşkil ettiği düşünülen 'hamule'nin değişik bir derişimi, kompozisyonu ya da yoğunluk 'hali' olarak ele alınır (Bora, 1999; Güzel, 2000a). Solcuların lslamcılarla ya da "dini hareketle" olan ilişkilerini belirleyen bir çok insiyaklarını Türk sağına göre ayarladıkları ~annedilir ya da düşünülür. Bu durumun ise lslamcılığın, Türkiye'deki sağ ve sol etrafında kilitlenmiş siyasal ekseni tartışmalı kılan konumunu göz ardı etmekle mümkün olacağı izahtan varestedir. Ayrıca, İslamcılığın Türk sağı ile kurduğu zoraki "tarihsel ittifak" ın nitelikleri de sorgulanabilmelidir (Güzel, 2000a). Türk sağını genel olarak "siyasal özcülükle" suçlayan solcuların lslamcılık gibi tikel ve tarihsel sayılması gereken bir oluşumu, aynı özcü yaklaşımla kabaca "sağ düşünce"nin içine dahil etmelerinin paradoksu salt Türk solcularına özgü siyasal çıkarcılıkla ilişkilendirilip açıklanamayacak bir husus olarak önümüzde durmaktadır. İslamcılık ile sağcılık ilişkisini aynı maddenin farklı halleri ya da parça-bütün ilişkilerine indirgeınenin siyasallık ötesi imaları da göz ardı edilmemelidir. Türk solunun benimsediği bu 'vekaleten özcü' konuın3 farklı ideolojik anlayış ve pozisyonların birbirlerine nazaran değişimlerinin muhtemel kombinasyonlarını değerlendirirken bii çok-siyasal analisli yanlış çıkarırnlara götürmeye namzettir. Asl.ında bu tehİike siyasallığın doğasını 'özcü' kavramlaştırmalara tabi tutup bizatihi 'ilişki(sizliğ)nin' siyasetin 'öz'ünü oluşturduğunu gözden kaçıran bütün analiz tarzları için geçerlidir. Islamcılığın Türk sağı ile girdiği tarihsel ittifakın bir çok önemli dönüm noktasında onun siyasal reflekslerini yanlış yönlendirdiği ortadadır; fakat, bu ittifakın siyasallığın mahiyetine uygun bir biçimde bütünüyle "ilişkisel" ve "pragmatist" boyutlarda kaldığı da unutulmamalıdır.
3 "Vekaleten özcülüğü" Gayatri Spivak gibi bazı anti-özcü (antiessentialist) teorisyenlerin, ınadun (subaltern) oluşumlan yapıbozuma uğratarak anıi-özcülüğü mevcut hegemonik düzenin konsolidasyonu ve pekiştirilmesine yarayacak bir şekilde istihdam eden çabalara karşı önerdikleri "stratejik özcülük"le karışurmamak gerekir. Spivak, anıi-özcü bir çerçevede madun oluşuıniara izin vermek maksadıyla, etrafında bir takım siyasal ve toplumsal mobilizasyonlann gerçekleşebileceği "kurgusal bir öz" tasariama işlemini stratejik özcülük olarak tanımlar. Ayrıntılar için bkn. San•id, 2000b:· 84. Oysa "vekaleten özcülük", doğası gereği özcü olması gerektiğini varsaydıgı bir teorik formasyonun başaramadıgı bu özcülügü onun yerine ona isnat etmek suretiyle işleyen daha farklı bir metinsel stratejidir. Çünkü, ancak, böylelikle söz konusu söylemsel oluşumu eleştirebileceği bilgisini keşfetmişıir.
tezkir e
Aynı şekilde İslamcı yaklaşımların büyük bir bölümünün solu bir dönem için de olsa siyasal bir hasım olarak görüp böyle değerlendirmeleri olgusu onlara solcular tarafından atfedilen "gerici", "işbirlikçi" vb. kötücül sı fatların yol açLığı özselci teorik yaklaşımların ötesinde tarihsel ve toplumsal bir izaha muhtaçtır4. Tarihsel açıdan bu iki yaklaşımın da birbirlerini siyasal hasımlar olarak görmelerinin oluşturduğu suçlama, karalama ve poJemik literatüründenS kaynaklanan bu tür içeriğe ait sorunlar siyaseten görmezden gelinse bile - çünkü, bu iki siyasal yaklaşım arasındaki ilişkileri sorunsallaştırmayı hedefleyen bir yazının ayrıca bu polemikleri de hesaba katması,, en azından tarafların birbirlerine göre siyasal konumlarını kavrayabilmek açısından gerekliyse de, bu tür suçlamaların oluşturduğu önyargılar ve yanlış yönlendirmeler denizinde ratayı kaybetmek çok kolay olacaktır- bu anlamda, teorik düzeyde dine dayalı düşünceler ile ideolojik düşünceler arasında bir karşılaştırma ve kıyaslama yapmanın, onları birbirine ekiemierne ya da birbirinden koparına girişimlerinin geçerliliği hakkında bazı şüpheler varlığını hala sürdürecektir6.
Bu yazıda hem sol ve sosyalist düşüncelerin dine yaklaşımı irdelenmeye çalışılacak hem de iki farklı siyasal corpııs olarak sol düşünce ile İslamcılık arasında yaşanan gerilimin niteliği tartışılacaktır. Bu tartışmayı yürütürken eksen· alacağımız temel noktaların başında söz konusu siyasal beden ve ruhların (ya da hayaletlerin7) Türk siyasetinde ve Türkiye'deki siyasal düşünceler tarihinde kapladıkları yer gelecektir. Makalenin ilk bölümündeki değerlendirmelerimiz, bu sebeple: Türk siyasal sisteminin kurucu momentini ve bu momentin kurucu ideolojisini baz alacaktır.
4 Türkiye'de Islamcılığın sağcılık la kurduğu "tarihse~ iuifak"ın sebeplerine dair bir analiz girişimi için bkn. Güzel, 2000a. Bu çalışmamızda Islamcılığın Türk siyasetinde önemli bir siyasal aktör olmaktan çok bir "hayalet" varoluşuna sahip olduğunu savunınuşıuk. O, bu niteliğiyle Türk siyasal sistemindeki "imkansız"ı ve köi noktayı teşkil etmekteydi. Türk siyasal sisteminin "kurucu ınoınenti"nin aşkınlaştırılmasından ve böylelikle tarihselliğinin izlerinin silinmesinden mütevellit söz konusu sorun, her ne kadar Islamcılar kendilerinin bir hayalet olmadığı noktasında tam anlamıyla emin olsalar da, laikçilerin onlara biçtiği bu hayaliliğin fenomenolojik statüsü dolayısıyla Türkiye'de meşru siyasetin imkanlannı da tahrip eden bir etkiye sahiptir. Islamcılığın bu hayali (specıral) fenomenolojik staıüsünün daha ayrıntılı değerlendirmeleri için bkn. Güzel, 2000b ve 2001.
S Karşılıklı "bilimsel" ve etik suçlama ve karalamaya· dayanan bu polemik İiteratürü her iki kesim içinde de "ideolojik ınücadele"nin bir konusu olarak gelişmiştir. Bilhassa Kemalisı ve aıeisı solun bilimci, aydınlanmacı bakış açısıyla bu yönde bir üslup ürettiği gözlenmektedir. Bu üslubun güzel bir değerlendirmesi için bkn. Altaytaş, 2001. Gerçekte hangi kesimce üretiliyor olursa olsun po lemik edebiyali taraOara ait siyasal sorunları depolitize etmeye yaraınaktadır.
6 Bu tür bir ıeorik ekiemierne girişimi için bkn. Çiğdem, 1992b. 7 Türk siyasetinde Islamcılık geçmişe ait bir hayalet, yani horılakkcn (laikçi ternıinoloji ile "horıla
yan İrtica") sosyalizm ve komünizm geleceğe ait bir hayalet, bazen de kış gecelerinde gelmesi umulan bir gulyabani olarak değerlendirilmektedir. Elbette, bir hayalet, gulyabani ya da ho rtlaktan söz etmeye başlamışsak "geçmiş" ve '·gelecek" nosyonlarıııı da tanışmaya açnıaınız gerekecektir. Çünkü, hayalet ve horılaklar nedense "zamanın çığrından çıkıığı'' zamanlara ait, ya da daha iyi bir deyişle yaşanan zamanın kiriıliğini belirsizleştiren zatiyetlerdir (Derrida, 1 993). Aslında hem Islamcı-
Murat Güzel 1 Türhiye'de Sol, Sosyalizm ve 1sltimcılıh 33 .
Türk Siyasal Sistemi, Solculuk ve İslamcılık
Bilindiği gibi Cumhuriyetçi kurucu moment, l923'ten ( Cumhuriyet'in ilanından) l939'a (II. Dünya Savaşı'nın başlamasına) dek yaklaşık 16 yıllık bir zaman dilimine yayılmış bir dizi inkılabı içerir. Yer yer mahrem alana dahil olup bu alandaki ilişki biçimlerini dönüştürmeye gayret etse de bu bir dizi inkılabın teşkil ettiği radikal Batılılaşma programı bütünüyle kamusal alanda (idare, eğitim ve ekonomi alanlarında) -bazı tereddütlerle birlikte- yürürlüğe konmuş
turB. Kamusal alanda dinin etkisi mümkün olduğunca azaltılmaya çalışılmış, İslam sadece kişinin kendi vicdanİ sorunu olarak acidedilen bir konuma inciirgenrnek istenmiştir. Kurucu momentin kendine seçtiği "kurucu öteki" bu yüzden kamusal alandaki İslam ve İslam'la temsil edildiği düşünülen her türlü geleneksel kültür ve davranış örüntüsüdür9. Bu sebeple cumhuriyetçi-laik kimli-
lığa atfedilen "hortlak" statüsü hem de sosyalizme atfedilen "hayali lik" niteliği, psikanalitik açıdan onlann önceden işlenmiş birtakım suçlan cezalandıncı bir statü içinde anlaşıldıklarını ihsas eder. Yeri gelmişken söyleyelim: toplumsal açıdan "suç" aynı zamanda bir borç olarak da değerlendirilebilir. Heidegger'in schuld kavramının Almanca'da hem "suç" hem de "borç" anlamianna geldiğine dikkat çeken psikanalist Medard Boss "borç içinde oluş"u (Schuldigsein) "tüm aktüel, somut suçluluk duygulan ve vicdan azaplan"nın insanı içine yerleştirdiği temel bir ontik hal olarak görmeyi önerir. Bu tür haller "ne kadar acayip biçimlerde olurlarsa olsunlar ... kimi ;;aman görünürler, kaynaklanndan ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar çeşitli nörotik dummlarda mıhlanmış olabilirler" (Boss, 2002: 152). Buna uygun olarak Almanca shuld kelimesine -tam karşıtayamasa da- Türkçe "kefaret" karşılığını önerebiliriz. Bütün bu söylediklerimizden Türk siyasal sisteminin temel bir borçluluk, suçluluk, vicdan azabı ve kefaret sonımluluğu etrafında geliştiğini rahatlıkla iddia edebiliriz. Bu yüzden andığımız hayaletlerin "ödenmemiş bir sembolik borcun tahsildarı" (Zizek, 1992; Güzel, 2001a) ya da mevcut bütün kötülükleri tecessüm ettiren ve onlann görünmez müsebbibi olan, bu yüzden de toplumsal suçun bütün faturasının üzerine yıkılabileceği günah keçisi (Zizek, 1995; Güzel, 2000b) olarak algılanmalannı hayretle karşılamamak gerekir. Bu tür duyguların, tabii ki doğnıdan "kunıcu moment"ten kaynaklanması gerekmez. Bir çok vesileyle ortaya çıktığı gibi Türkiye'de siyasetin temel krizi bu borçluluk ve suçluluğun "maskelenişinden", üstünün çeşitli yol ve yerdamlar aracılığıyla örtülüşünden, toplumsal borcun tamamının toplumsallığa do laylı yollarla ciro edilişinden, toplumun sürekli bir kefaret yükümlülüğüyle baş başa bırakılışından, böylelikle varoluşsal borç krizinin süreklileştirilmesinden ve tabii ki aynı zamanda Türkiye'nin yönetici elillerinin yönetici vasıfiarını bizatihi ülkeyi bu "borç ve kefaret sarmalı"na sokarak edinmelerinden kaynaklanmaktadır. Elbette, hemen hemen bütün "keder rejim leri" nin aynı şeyi yapmak suretiyle ayakta kaldıklannı söyleyebiliriz. Keder rejimleri konusunda aynca bkn. Deleuze, 2000: 67-69 ve Güzel, 2000b: 24-27.
8 Türkiye Cumhuriyeti, 1924 anayasasında geçtiği şekliyle "dini Islam" olan bir Cumhuriyet olarak kunılmuştur. Bu niteliği ile O, tarihteki ilk "Islam Cumhuriyeti" olarak görülebilir. Ancak, C um
. huriyetçi radikal batılılaşma programı kunıcu momentin haiz olduğu "karar/kararsızlık" ikilemine/açmazına çok daha farklı bir çözümün bulunabileceğini gösterdi. Üstelik bu çözüm, retrospektif açıdan önceki çözümlerin pragmatist niteliklerine de vurgu yapmayı kolaylaştırdı. Yine de sonraki dönemlerdeki bütün tereddütlerin bu kunıcu "karar/kararsızlık" ikileminden kaynaklandığı ya da beslendiği iddia edilebilir.
9 Bu kunıcu momentin arnodern bir örgütlenme tarzına sahip oluşu onun temel çelişki ve lıporialarından birini teşkil etmektedir. Kurucu moment ancak arnodern kalarak modernleştirme projesini uygulaya:bilir. "Aydınlanmış despotizm" kavramlaştırması bu açmazlan ifade etmede epey yararlıdır. Bkn. Çiğdem, 1992; Güzel, 2000b.
tezkir e
ğin imkansız referans noktası olarak lslamcılık belirlenebilir. Bu noktanın dağılması, beraberinde bu kimliği bir arada tutan unsurların da dağılmasını getirecektir (Zizek, 1989). Fakat, lslam'a yönelik bu dıştalama hareketinin hiçbir zaman mutlah bir karakterde olamayacağını da ayrıca belirtmeliyiz. Çünkü, bütün sembolikliğiyle yaşayan dil ve kültür, hatta bizzat cumhuriyetçi-laik kimliğin iç örgüsü buna izin vermez. Çünkü bu dıştalama hareketinin yanısıra, bu dil ve kültürün de cumhuriyetçi- laik kimlik tarafından yeniden temellük edilmesi, onun kendi sürekliliğini temin edebilmesi için bu yönde bir mücadelenin verilmesi gerekir. Bu itibarla kılık kıyafet ve şapka üzerinde ya da bugün karşılaştığımiz şekliyle başörtüsü vb. simgesel unsurlar Üzerinde bir baskı oluşturulmaya çalışılır. Bu tür baskılardaki en ilginç yan, onların savunulma biçimleridir. Kamusal alanda yasaklanmış kılık ve kıyafetleri giyenlerin, sözgelimi başörtüsü takanların "simgesel" bir eylemde bulundukları sanısı her ele geçen fırsatta açığa vurulur. Cumhuriyetçi ikonografinin dışındaki her türlü simgeselleştirmenin söylemsellik bazında da olsa ayrıca şedid bir bastırmaya tabi kılınışı, bu ikonografik-politik düzlernin egemenlik kazanmış gösterenlerine tanınan nihai imtiyazlar ve rüçhan hakları mezkur ikonografik söylemin dinin şiarlarını da kendine malzeme kılmak arzusuna sahip olduğu anlamına gelmektedir. Kurucu moment, lslam'ı ve dini kendi anlayışına göre istediği biçimde yorumlamakta, bu simgesel sermaye kaynağını temellük etmeye çalışmakta, en azından başkalarına kaptırmak istememektedir (Aktay, 2002). Bundan dolayı, ls lam'ın batılılaştıncı devlet eliyle sekülerleştirilmesi süreci ( Çınar, 2002) aslında tersinden İslam'ın siyasallaştırılması sürecini de kuşatır. Onu süregelen bu siyasal mücadelede bir taraf olmaya zorlar. Devletin tercih ettiği
Türk İslam'ı modellerinin onun siyasal arzu ve çıkarlarına hizmet eden nitelikleri taşıdıkları ölçüde şefkııtveseygiy~m;;ı~Pıar qldukları, aksi durumlarda ise kategorik olarak dışlandıkları bilinmektedir (Aktay, 1999). Bütün bu sebeplerden dolayı, iç içe geçmiş bu ikisüreç sayesinde, kurucu momentle lslam(cılık) arasında dışsal bir dalayını ayrıştırılabilir10.
Sol ise bu dönemde sadece Batı'dan gelen farklı siyasal düşünceler ve toplumsal analiz yöntemleri arasında belki de pek makbul olmayanlarından biri-
10 Bobby 5. Sayyid'in Cumhuriyetçi söz dağarının ya Islami terimierin içeriklerinin sekülerleştirilmesiyle ya da Islami değerlerin simgesel sermayesinin yine aynı sekülerleştirilme sürecinden geçirilere k temellük edilmesiyle ya da ödünç alınmasıyla oluşturulduğunu, bu yüzden bu söz dağarının kendi içinde kurucu bir "kararsızlık" taşıdığını savlayan çalışması için bkn. Sayyid, 1995. Esasen, Ermeni soykırımı ile ilgili tartışmalarda da görüldüğü gibi, Cumhuriyet kurulurken kendi ancient regime'sinin sadece düyun-u umumiye'den kaynaklanan mali borçlarını değil, onun tüm simgesel borçlarını da -bu borçları kirnileyin 'diyet' olarak kavramışsa da- ödemeyi üstlenmiştir ya da üstlenıneye zorlanmışur. Ayrıca, kuruluşuyla birlikte, Türk halkını da kurtuluşçu-mesilıyen bir "matem iktidarsızlığı" (lay; 1999) aracılığıyla borçlandırmaya girişmiştir. Burada basitçe şunu soralım: tüzel bir kişilik olarak Cumhuriyetin veremeyeceği ya da -tersinden söylersek- soramayacağı bir hesabın kalmadığı savunulabilir mi? "Ben de Müslüman'ım, ama ... " diye başlayan bir çok siyasal yorum ve yargı bir de bu açıdan değerlendirilemez mi? -
Murat Güzel 1 Tiirhiye'de Sol, Sosyalizm ve Islamcılı/ı 35
dir. Özellikle l929'da gerçekleşen genel ekonomik bunalımın dünyada oluşturduğu havaya uygun olarak Cumhuriyetçi yönetici elitin benimsediği içe kapanmacı, korporatist siyasal ve ekonomik anlayışın bugün "sol" olarak adlandırdığımız türden düşüncelerin o dönemde neşv-ü nema bulup toplumsal katmanlarda yaygınlaşmasına engel olduğunu söylemek elzemdir. Ancak, bu engel oluş salt psikolojiktir ve asla iradi ve kategorik değildir. l960'lı yıllarda
Cumhuriyet rejiminin kurucu partisinin (CHP) ve Cumhuriyetin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün siyasal yelpazedeki yerlerini "ortanın solu"nda seçişleri bu psikolojik engeli de en azından belli bir dönem için ortadan kaldırmıştır. Bu sebepten dolayı, her ikisinde de ihtiva edilen aydınlanmacı!batılılaşmacı öğeler bağlamında sol ile "kurucu moment" arasındaki ilişkiyi içsel bir dolaymı, bir rekabet ilişkisi olarak adlandırabiliriz. Sol Kemalizm, bu içsel dolayımı kuvvetlendirrnek ve liberalizm, milliyetçilik vb. diğer batılılaştırıcı-modernleştirici ideolojik dolayımiara nazaran bir avantaj sağlamak gayretkeşliğinin bir ürünüdür. Bu bağlamda kurucu momentten kaynaklanan bu içlemedışlama prosedürünün üzerlerinde oluşturduğu etkilere bakılarak hem İslamcılığın hem de solculuğun Türk batılılaşması ve modernleşmesi tarihi içinde tuttukları yer belirlenebilir. İslamcılık Türk batılılaşma projesinin kurucu ötekisi ise solculuk ve sosyalizm bu kurucu momentin retrospektif bir yeniden yorumu ve tanzirnidir.
Genellikle, "sol" acidedilen düşünme biçimlerinin batılılaşı:na karşısında aldıkları tavra yönelik zıt iki yorum çizgisi ayırt edilir. lik yorum çizgisinde Türkiye'de sol düşüncenin "batılılaşmanın vicdan azabı" olduğu keşfedilir ya da ileri sürülürken ikinci yorum çizgisi solun "aşırı batılılaşmacı" niteliklerine vurgu yapar. Fakat, bu iki yorum çizgisi de solun batılılaşma sonrası nitelikleri noktasında hemfikirdir. lik yorum çizgisi büyük ölçüde sağcı ve İslamcı entelektüellere has bir düşünme çizgisi ve solu anlamiandırma çabası olarak değerlendirilebilir; ikinci yorum çizgisi ise solcular haricindeki hemen bütün Türk aydınlarının üzerinde uzlaşabileceği bir zemini oluşturmaktadır. Gerçekten de sol ve sosyalist düşüncelerin Türkiye'de etkinlik kazandığı ya da onlara bu etkinliğin kazandınidığı dönem, Türkiye'de çok partili bir demokratik hayata geçişin ertesindeki 27 Mayıs darbesini izleyen bir dönemdirll. Gerçi, bu dönem öncesinde de Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinden itibaren Türkiye'de çeşitli sosyalist fikir akımiarına rastlanırl 2 ; ancak, bütün bu akım ve fikirler dar bir kadro hareketi çerçevesinde sıkışıp kalmışlardır; ayrıca, içerdikleri batılılaşmacı-aydınlanmacı nitelikler daha o dönemde de belirgindir; bu
ll tezkire'nin bu sayısında kendisiyle yaptığımız röportajda Ö. Laçiner bu dönemin siyasal havası hakkında oldukça değerli bilgiler vermektedir. Bkn. Laçiner, 2002.
12 Bu konuda aynntılı bilgi için bkn. Tunçay,. Osmanlı devletinin son dönemlerinde ve Cumhuriyet'in ilk yıllannda sosyalist düşüneeye yönelik Türkçü eleştirllerin Ömer Seyfettin'in hikayelerine yansı)'lşı için bkn. Mert, 2002.
36 tezkir e
yüzden, sarih olarak solun toplumsal açıdan SÖZ edilebilir bir hacme ulaştığı dönemi 1960 sonrası olarak belirlemek yanlı(ş) bir tespit olmayacaktır. 27 Mayıs'ı Türk solculuğu ve sosyalizmi için bir milat kılan şey elbette Soğuk Savaş ekseninde kurulan dünya düzeninin Türkiye'ye bu düzen içinde biçtiği roltlür. Sol, bir ölçüde de olsa, bu dönemde Türkiye'de bu role karşı çıkanların kümeleştiği bir mecra olmuştur. Bu sebeple, 12 Eylül 1980 tarihini de hem düşünce hem de siyasetbakımından solda önemli bir dönüm noktası olarak belirlemek gerekecektir. Sol, l2 Eylül sonrasında hem toplumsal hem de siyasal bakımdan önemli bir kan kaybına uğramış, bu kan kaybı Türk solunu 'halsiz'leştirmiştir. Dünyada reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte yeni bir düny~ düzeninin/düzensizliğinin oluşumu bu kan kaybının sonuçlarını neredeyse ölümcül boyutlara vardırmış, "sol siyaset"i en azından Türkiye bağlamında etkisizleştirip işlevsizleştirmiştir. Yine bu dönemde, sol içinde mevcut krizi aşmak için farklı yönelimler görülmeye başlamış, sivil toplumcu ve ahlakçı bir sosyalizm anlayışı kendine önemli bir kavramsal zemin bulabilmiştir. l990'ların ikinci yarısından itibaren ise Türk solunun Kemalizm'le hısım olan kesimleri sonuçta Kemalist hegemonyanın güçlenmesine yarayan, bu hegemonik işbirliğinden medet uman sinih konumlarını İslamcılık ve "irtica" karşıtlığı zemininde yeniden restarasyana tabi tutmuşlardırl3. Bu restorasyon sürecinde düşünsel yapıştırıcı olarak 'bağımsızlıkçı', bürokratik ve militarİst bir söylemin kullanılıyor oluşu ilginçtir; çünkü bu durum, en azından bir kısmıyla solun, l960'lardaki reflekslerine geri döndüğü anlamına gelmektedir.
Burada yaptığımız bu kısa değerlendirme ve dönemselleştirmenin uylaşımsal nitelikleri ihmal edilemeyecek düzeyde olsa da bu değerlendirme ve dönemselleştirme, üzerinde derinleşilebilecek bir ilk taslak olarak kabul edilebilir. Türk batılılaşması ile olan bu 'akrabalık' -l960'larda Kemalizm'in retrospektif değerlendirmesi olan "milli demokratik devrim" den diğer Sovyetçi-sosyalist anlayışların "devrimci" modellerinin Kemalist 'burjuva' inkılapçılığıyla olan ortak kavramsal zeminine14 dek izlenebilir. Türk solu, hemen her versiyonun-
13 TIP içinde Mehmet Ali Aybar'ın temsil ettiği çizgi ile ideolojik öndediğini Sadun Aren'in yaptığı Sovyetçi anlayışlar arasında Kemalizm' e bakış noktasında herhangi bir düşünsel ayrılığın olmadığını, varsa bile bu ayrılığın son derece yüzeysel kaldığını da bu vesileyle belirtmiş olalım. Bu iki çizgi arasındaki düşünsel ayrılık ideolojik ve stratejik değil bütünüyle taktikseldir. Ancak bu ayırımın sosyalist solun daha sonraki tarihini ve siyasal reflekslerini önemli ölçüde etkilediği de görülecektir. Aren'in Kemalizm, sosyalizm ve Islamcılık hakkındaki görüşleri için Sefa Kaplan'ın kendisiyle yaptığı söyleşiye bakılabilir: Hürriyet, 15 Nisan 2002.
14 Ahmet Küskün, solda yeni bir atılım iradesine sahip kesimlerin bir partisi olarak ortaya çıkan ÖDP'nin 28 Şubat sürecinde benimsediği "Ne Şeriat ne darbe" 'sahte ikilemi'nin bu paninin politika yapma zeminini ve imkanlarını kuruttuğUnu gözlemler. Bkn. Küskün, 1998: 7-8. ÖDP'nin hem Kemalizm'e hem de Islamcılığa karşı kendi konumunu bu tür ikircikli tutumlarla ifade etmesi sadece onlara mahsus değildir. Türkiye'de siyasetin "sol" öznesi kayıptır ve bu kayıp neticesinde sol gruplar ya doğrudan Kemalist hegemonyanın 'saçak'ları altında siyaset üretmeye çalışmakta ya da neticede yine bu hegemonyanın güçlenmesine yarayan sinik tavırlarını sürdünnektedirler.
Murat Güzel 1 Türhiye'de Sol, Sosyalizm ve 1slamcılılı 37
da kendini Türk aydınlanmasının radikal prograrnı olma statüsüne, deyim yerindeyse, 'yüceltir' ya da tam tersi 'mahkum eder'15. Türk solu Türk batılılaşmasının içkin düzleminde kendine bir 'yer' edinrniştir. Solun bütün yerlilik iddialarının bu açıdan Kemalist folklorizrnle kesişmesini garip karşılamamak gerekir16. Ancak Kemalist folklorizrnin Durkheirncı sosyolojinin solidarizrnine dayanan niteliklerini (bilindiği gibi bu nitelikler büyük ölçüde Ziya Gökalp'in kavrarnlaştırmalarından kaynaklanır) bu noktada sol popülizrnden ayırt etmek gerekir. Kemalist folklor çalışmaları namevcut bir bütünlüğü mevcut kılmaya, görünürleştirrneye yönelik romantik-milliyetçi bir arzuyu yansıtırken (Öztürkmen, 1998) sol folklorizrn siyasal-ekonomik yapıdaki çatışmaların gölge-fenomenlerini dinsel-kültürel yapıda da arayıp bulma amacına rnatuftur. Siyasal çatışmalarda kendisine toplumsal müttefik bulma arayışlarının sürekli tarihsel ve toplumsal açıdan heterodoks sayılabilecek unsurlara ve figürlere yönelmesinin siyasetin çatışmacı doğasına uygun düştüğünü varsaysak bile buradan solun yerliliğini kanıtiayacak bir delil ya da argürnan çıkarmamız güç olacaktır. Yine de haksızlık etmeden söylernek gerekirse benimsed ikieri bazı ternayüller bakımından, solun yerlilik iddiaları sağcıların onlara isnat ettiği yabancılık suçlamasının haiz olduğu ksenefobik ranteziyi tatmin etmekten uzaktır. İslamcılık ile solculuk arasındaki en önemli çekişme ve yarışma alanlarından birinin "yerlilik" olarak görünmüş olması, kanaatirnizce, "yerlilik" konusunun Türk düşünce ve siyaset hayatında önemli bir meşrulaştının ve politik kar santrali vazifesini deruhte ediyor olmasından başka bir anlama gelrnernektedir17.
15 Türk aydınlanmasının 'tamamlanmamış bir proje'si var mıdır? Son dönemlerde, Kemalist sol içinde yeniden beliren sözde anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı vurgunun Türk milliyetçiliğinin bazı damarları ile kesişınesi nasıl değerlendirilmelidir? AB'ye üyelik tartışmalarıyla birlikte Türk batılılaşmasının içkin kavramsal düzleminde ortaya çıkan gerilim ve çatışkıların sol içindeki "millici" ve "evrensel ci" farklılaşmaya/ayrışmaya katkıları nelerdir? Aynı şekilde, solculuk -bizim de bu yazıda savunduğumuz gibi- genel olarak Türk batılılaşmasının rnütemrnim bir cüzü ya da görünmez bir eki/eklentisi (suplementary), imkanı mıdır- teorik ya da gerçek varlığının imkan(sızlığ)ı sayesinde batılılaşmanın hitama ve kemale erdiği sapa bir düşünsel uğrak? (Ek/eklenti kavramı için bkn. Derrida, 1976: 144-167). Bu tür sorular burada uzun boylu tartışarnayacağımız bazı ek hususları gündemimize taşır. Şimdilik, bu hususların tartışılmasının konu hakkındaki bütün mü lahazalan değiştirebilecek bazı imalarının olabileceğini; bu tür kuşkuların bizim mülahazalanmız için de geçerlilik kazanabileceğini ifade etmekle yetiniyoruz.
16 Elbettesolcular nezdinde bu folklorizm ve popülizmin Gramsci vb. Marksist düşünürlerden devşirilen birtakım teorik doğrulamaları bulunabilir. Ancak, solun bir kısmına sirayet etmiş olan "Köy Enstitüleri" nostaljisinin ve "köy romancılığı"nın etkileri ne yazık ki bu tür bir teorik doğrulama mantığının geçerliliğini boşa çıkaracak düzeylerdedir. Bu romanlara yönelik bir içerik çözümlemesi halka ve köylülere bakışta solun da Kemalist bakış açısının ve değer yargılarının hegemonyasını büyük ölçüde koruduğunu, hatta bu hegernonyayı güçlendirdiğini ortaya çıkarmaya yetecektir. Türk sağcılarının sola yönelttikleri eleştirllerin başında hem Kemalizmin hem de solun halkçılığının içi boş ve biçimsel bir kavramsaliaştırma olduğu da gözden kaçmarnaktadır. Bu yöndeki farklı sağcı eleştiriler için bkn. Alkan, 1991; Türköne, 1991; Bilgin, 1991. Sol ve Kemalizm arasındaki siyasal yakınlaşmaların daha ayrıntılı bir analizi için bkn. Özdemir, 1991.
17 ldris Küçükömer'in Türkiye'deki sağ ve sola önerdiği soykütüğü bu hususu daha sarih bir biçimde görmemizi sağlar. Küçükömer'e göre, yeniçeri-esnaf-ulema ittifakı sol iken batıcı-laik bürokratik
tezkir e
İslamcılığa ilişkin benzer bir dönemselleştirme yapmaya kalkıştığımızda ise Türkiye'deki siyasal ve toplumsal gelişmelerin istikrarsızlığına bağlı olarak, İslamcılık açısından üzerinde uylaşılmış bir dönemsellik modeli bulmak handiyse zor olacaktır. Bu, aslında yine İslamcılığın öz niteliklerine ve tanımlarına bağlı olarak tarihsel ve toplumsal bağlamların değişmesiyle birlikte retrospektif açıdan değişen bir durum olarak da görülebilir. İslamçılık, siyasal bir hareket midir? İslamcılık, bir kimlik midir? İşlamcılık, bir ideoloji midir? İslamcılık, toplumsal bir yönelim midir? İslamcılık, Türkiye'de neyi ve hangi kesimleri temsil etmekte; neyi, hangi kesimlere vaad etmekte; nelere, hangi sebeplerle karşı çıkmakta; neleri, hangi sebeplerle kabul etmektedii"? Bu soruların cevabı da belirsizdirıs. Daha doğrusu bu sorulara verilebilecek mümkün cevaplardan yola çıkarak Türkiye'nin siyasal tarihi hakkında İslamcıların da tamamen katılacağı uylaşımsal bir dönemselleştirmeye varmak mümkün gorünmemektedir. Çünkü bu tür bir dönemselleştirmenin doğrudan İslamcılık olarak adlandırdığımız siyasal, kültürel, ideolojik, kimlik kurucu ve aidiyet oluşturucu yönelimlerle irtibatı, bu yönelimlerin genel olarak Türk siyasal hayatında "imkansız bir siyaset"e işaret etmeleri ve ona böyle bir siyaset olarak dikişlenişleri yüzünden kolayca ve doğrudan kurulamayacaktır. İslamcılık siyasal bir aktör olarak böylesi bir doğrudanlığa kendi öz etkinliği dolayısıyla değil siyasal hasımlarının suçlamaları neticesinde 28 Şubat l997'den sonra ulaşabilmiştirl9. Bunu, kestirme bir yorumla, İslamcılığın her zaman Türk batılılaşmasının ve Türk aydınlanmasının içkin düzleminin dışında bir çekim noktasına atıfta bulunuşuyla açıklayabiliriz.
lslamcılık, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinden itibaren batılılaşma sürecine ve batılılaşmayı savunanlara muhalif bir yaklaşım olarak entelektüel, siyasal ve kültürel alanlarda varolmasına karşın bu alanların hiçbirinde bütünlüklü bir program ortaya çıkar(a)mamıştır20. Her ne kadar bazı araştırmacılar bu
gelenek sağ olarak adlandınlrnayı hak eder (Küçükörner, 1989). Her iki geleneğin de aynı şekilde bu topraklarda, burada doğduğunu söylemek, her ikisinin de eş ölçüde "yerli"bir tavır olarak görülmesini kolaylaştıracaktır. Küçükömer'in Türk düşünce dünyasında tuttuğu yer için bkn. Kayalı, 2002; Erdoğan, 2002.
18 Bu sorulara verilebilecek mümkün cevaplann bir kısmını tartıştığımız bir yazı için bkn. Güzel, 200lb.
19 Bu yargımız, elbette, 28 Şubat sürecinde Islamcılığın hiçbir dahiinin olmadığı anlamında okunrnarnalıdır. Islamcılığın bu sürece dahli, bu süreci etkilerne ya da etkilenrne biçimleri "gerçek" islamcılık ile "kavramsal" Islamcılık arasındaki kaygan mesafeyle ilişkili bir yoruma tabi tutulabilir. Ancak, bu dururnda Islamcılığın hem gerçeklik olarak yaşanan hem gerçek olan hem de nasıl değerlendirihrse değerlendirilsin kavrarrısal kalan yanlannı ayrı ayrı bu yorurnlarla birlikte ele alabiliriz. Bu tür bir analiz ise ancak lslarncılığın, hayaliliğin fenomenolojik statüsüne ne kadar mahkum olduğunu ya da bu statüye hangi gerekçeler ve biçimler aracılığıyla mahkum edildiğini öngörüp tartışrnakla mümkündür.
20 Şimdiye dek Türkiye'de Islamcılığın siyasal plandaki en örgütlü ve istikrarlı yapısı olarak göze çarpan M NP, MSP, RP çizgisinin ve onlann devarnı olarak kurulan diğer partilerin gerek siyasal gerek ekonomik gerekse kültürel prograrn ve anlayışlar bakırnından ortak bir anlayış zernininde hareket etınekten çok son derece pragmatist bir tutum izlediği görülmektedir. -
Murat Güzel 1 Türhiye'de Sol, Sosyalizm ve lslamcılıh 39
durumun sebeplerini İslamcılığın "zayıf bir tarihselliğe" sahip olmasına hamlediyariarsa da21 bu görüşün büyük ölçüde tartışmaya açık olduğu ortadadır22. öncelikle, zayıf bir tarihselliğe sahip olduğu iddia edilen akımın sadece İslamcılık olarak belirlenmesi, Türk modernleşmesinin özgün gelişimi içinde pek tutarlı görünmemektedir. Böyle bir "zayıf tarihselliğe sahip oluş" İslamcılığın alarnet-i farikası değildir. Bu tezin geçerlilik kazanabilmesi için Türkiye'nin "gecikmiş modernliğinden" diğer akımların masun kalmış olmalarının sebebini daha ayrıntılı bir şekilde izah edebilmek, bu du,rumun onlara sirayet etmemiş olmasının delillerini ortaya koymak gerekir. İkincileyin, her ne kadar "tarih bilinci" modernliğe mahsus bir icat (Gadamer, 1990) ise de, İslamcılık sadece ve sadece "zayıf bir tarihselliğe" değil "negatif bir tarihselliğe" sahip olmakla eleştirilebilir-eğer siyasal açıdan geçerli bir eleştiri yapılmak isteniyorsa23.
İslamcılığa yönelik anakronizm ve anti-modernizm suçlamalarının bu kadar sıklıkla yapılabilmesinin bir sebebi de Türk siyasetinde sadece İslamcılığa mahsus sayabileceğimiz bu negatif tarihselliktir. Negatif tarihselliğin İslamcılığa kazandırdığı en önemli görünüm onun sürekli 'tarihsel'in marjında, bazen bu yanda bazen ötede konurolanmış oluşudur. Aynı şey, sözünü ettiğimiz her üç alanın da modernlikle birlikte birbirinden farklı alanlar olarak belirebilmiş olmalarından yola çıkılarak yeniden söylenebilir: İslamcılık, bu üç alan arasındaki sınır çizgilerini bulanıklaştıran, onların bir "sınır" olma haysiyetlerini iğfal eden bir konumdadır. tslamcılık, aynı belirsiz konumu Türk siyasal sistemi içinde de sürdürür. O, bu siyasal sistemin hem çepederi içinde hem de ötededir. İslamcılık, daha açık söylemek gerekirse, Türk siyasal sistemini dışarıdan sıııırlar. Dışındadır, çünkü kurucu moment kamusal alanda dinin herhangi bir görünümüne tahammül edememektedir. Aynı zamanda içindedir; çünkü kurucu moment kendi raisoıı d'etre'ini onu dıştalamakla edinmektedir. lslamcılık, öyleyse, Türk siyasal sisteminde hem içerde hem dışarıda, içerde oluşuyla birlikte dışarıda ya da dışarıda bırakılışı sebebiyle içeride bir siyasal imkan olarak vardır. Spinozacı bir ifadeyle lslaıncılık, Türk siyasal sisteminin oınnis determi'natio est ııegatio'sudur. Hatta 28 Şubat sürecinden beri lslamcılık, bu sınırın ve sınırlama işleminin handiyse kendisidir. Türk siyasal sisteminin çok partili hayata geçişle birlikte edindiği içkin düzlemde sağ ve sol siyaset geçerli ve meşru bir eksen olarak kabul gördükçe İslamcılık bu eksenin her iki kutbunu da
21 Bu tezin ayrıntılan için bkn. Göle, 1991. 22 "Gecikmiş modernliğin" sol entelijansiya üzerindeki benzer etkileri için bkn. Baydar, 2002. 23 Negatif tarihsellik, içinde bulunulan tarihsel momenti ve onun getirilerini geçmiş ve/ya da gelecek
adına, ama şimdide yadsıma girişimidir. Bu tür bir konum felsefi-sosyolojik açıdan "tarihsel olan"ın "evrensel olan" adına askıya alındığı bir durumu değil, aksine "tarihsel olan" ın bir başka tarihsel olan adına alınışını işaret eder. negatif tarihseili k, mevcut tarihselliği sınırlayanın ne olduğunu düşünme ve onu yadsıma anlamında negatif tir. Bu anlamda tarihselsürecin hem içinde hem de dışındadır. Ahmet Çiğdem'in eleştirel betimlemesiyle o tarihteki "tekrar edilebilirliğin" peşindedir: '·tekrar edilebilirlik sürece rağmen işler; sürecin dışındadır, sürecin içindedir- çünkü sürece girdiğinde sadece tekrann zincirlerini önneyi amaçlar" (Çiğdeın, 1998: 9).
40 tezkire
dışarıdan çaprazlama "kesen" ve etkileyen bir yönelim olmaya devam edecektir. Bu kutuplar arasındaki gerilimin genleşme (amplitude) ya da izale edilme düzeyine bağlı kalarak İslamcılık kendini her yeni siyasal dönemde farklı kılıklarda yeniden üretmeyi başaracaktır (Güzel, 2000a). Aslında onun bu kendini yeniden üretme arneliyesi için ek bir çaba sarf etmesi bile gerekmez; çünkü, imkansız bir siyaset olarak bütün imkansızlığı, yasaklanmışlığı, bastırılmışlığı, üstünün çizilmişliği ve dışarıda bırakılmışlığına rağmen, hatta onlar sayesinde burada ve şimdi, 'hazır ve nazır'dır. O, "namevcudiyetinin mevcudiyeti" üzerindeki vurgu sayesinde siyasal bir söylem, kültürel ~ir yönelim ve toplumsal bir zatiyet olarak mevcuttur. İslam, Türk siyasal hayatının· Gerçek'i (Le Reel) olduğu ölçüde İslamcılık bu konumunu sürdürmeye devam edecek ve her seferinde ona ait olan yere, sınır bölgesine geri dönecektir.
l990'larda yani post-Özalist siyasal koşullarda RP'nin yükselişiyle birlikte İslamcı siyasallığın da daha berrak ve vazıh bir görünüm kazanması aynı sebeplere istinaden açıklanabilir. Hem dünyada hem de Türkiye'de siyasallığın kurucu ekseni olarak sağ ve sol arasındaki dikatominin çöküşü ya da bu eksenin kendini tüketişi (elbette bu süreç içinde reel sosyalizmin çöküşü de önemli bir yer tutmaktadır) beraberinde siyasallaşmanın yönünün ve hatta siyasal alandaki eski sınırların belirsizleştiği, sol ve sağ ekseni haricinde yeni fay hatlannın oluşması için gerekli farklı imkanların ortadan kalktığı bir dönemi getirdi. Neoliberalist post-politik ortamın getirisi merkezde "siyaset ötesi bir toplum" modeli olurken periferide batı-karşıtı siyasal mücadelenin ve kamil anlamıyla siyasallığın yükselişi olarak ortaya çıktı Üstelik, bu siyasallığın yükselişi "merkezperiferi" metaforların bağlı analiz biçimlerinin de geçerliliğini yeniden sınamaya götürebilecek önemli kuşkular doğurdu. Batının merkez, dünyanın geri kalanının çevre sayıldığı bir analiz biçiminin siyasal imalan bu açıdan tekrar sorgulanabilmelidir. lslamcılık, bu bakımdan batılı siyasal anlayışların çeperlerini parçalamaya, bu sınırlan ihlal etmeye ve siyasallığa yeni imkanlar sunmaya yönelik bir mücadelenin önemli taşıyıcı aktörlerinden biri olarak göründü. RP'nin bazı yorumcularca "politik özcülük" olarak değerlendirilen söylemi (Yıldız,
2002; Çınar, 2002) bu tarihsel bağlamdaki hegemonik mücadelenin Türkiye şartlarında nasıl şekillendiğini okumanın güzel bir örneğini sunar.
İslamcılığın bu konumunu onun siyaset-harşıtlığı olarak yorumlamaya kalkışı:nak, aynı zamanda, önemli bir kafa kanşıklığını da yansıtır24. İslamcılığın imlwıısız bir siyaset oluşu onun siyaseti inkar edişiyle değil, tam tersine ilk bakışta ahlakiliğe dayalı bir siyaset arayışı olarak değerlendirilebilecek "ortak iyi" tasarımında ve tanımında yatar. Bu aynı zamanda İslamcılığın kendi "nihai söz dağarını" (Rorty,l989) nasıl içeriklendirdiğiyle de alakah bir meseledir. İslamcılığın siyaset karşıtlığına şu iki sebep yol açıyor görünmektedir: i) sorunları ve çözümleri kişiselleştirmesi ii) toplumu homojen bir kitle olarak tasavvur
24 Bu görüşün kapsamlı bir tartışması ve müdafaası için bkn. Çınar, 2002.
Murat Güzel 1 Tiirhiye'de Sol, Sosyalizm ve lslaıncılıh 41
edip bireylerin ve alt-grupların varlığını inkar etmesi. Bu yoruma göre, islamcılığın bu sorunları onu bir "karşı-sosyal mühendislik" projesine dönüştürür: "Eğer Batılılaştıncı bir ~evlet, bir sosyal mühendislik projesi yoluyla, (Batılılaşmış) bir insan modeli meydana getirmeyi amaçlamışsa, İslamcılığın egemenliği altında, aynı devlet, yeni ideolojisi uyarınca bu kez de dindar bir Müslüman insan modeli inşa etmeyi amaçlayacaktır" (Çınar, ;2.002: 31). Burada hemen niçin "karşı" ön takısının kullanıldığını sormak gerekir. Eğer islamcılığın bu tür bir projesi varsa bu, bir "karşı-sosyal mühendislik" değil katıksız bir "sosyal mühendislik"tir ve bazı lslamcılarca bu projeci tavır "İslamcı Kemalizm" olarak yaftalanıp reddedilmiştir. Bu bağlamda İslamcılığın bazen arclıe-politih bazen ııltra-politih bazen de para-politih konumlara kaymasının neticesinde "demokratik gelişmeye kazara da olsa katkıda" (Çınar, 2002: 32) bulunması mümkün hale gelmektedir. Bu katkı, elbette konsolide siyasete karşı bir siyasallığı25
kazanmakla, "meşru" siyasetin sınırlarını delik deşik etmekle, onu -hadi kabul edelim ki- lwrşıtına doğru sürüklemekle sağlanmaktadır. İslamcılığın siyasalı, ahlaki olanı da içerecek ölçüde genişleten bu tutumu elbette bütünüyle kabul edilebilir bir tutum olarak görülmeyebilir. Nihai söz dağarını dini ve ahlaki terimlerden devşiren bu tutum siyaseten kabul edilmeyebilir. Ancak, onun mevcut siyaset düzleminin dışında yer almasını öne çıkarıp onu böylelikle Türk demokrasisinin gelişimine hazara katkıda bulunan bir akım olarak değerlendirmek restore edilmiş bir siyasal özcülüğü savunmaktan/olumlamaktan başka bir anlama gelmez. Böyle siııilı etkilere sahip yorumlarda da İslamcılık Türk demokrasisinin mülıemmelliğiııe yapılmış bir yama, hayali bir ekieklenti statüsüne, belki de asıl yeri olduğu düşünülen bir statüye iade edilir. Demokrasi, siyaset varken mümkün olduğu için İslamcılığa isnat edilen siyaset karşıtlığı böylece İslamcılığın demokrasi karşıtlığına dönüşür. Garip olan o ki, İslamcılık demokrasi karşıtlığına rağmen ya da onun aracılığıyla Türk demokrasisinin içeribel gelişimine, aııcal< katkıda bulunabilmektedir- tabii ki, lıazara! (Belki Çınar'ın yaptığı da "kazara" bir özcülüktür, kim bilir?). Böylelikle, lslamcılık, son kertede Türk demokrasisinin bir "semptom"u olarak değerlendirilebilir26.
İslamcılık ile Türk siyasal sistemi arasındaki ilişkiyi bu sebeple sadece 'modernleşme' zemininde kalarak açıklama çabaları yetersiz kalacaktır. Çünkü, aynı şekilde İslamcılık ve modernlik ilişkisi, dahası İslamcılığın modernliği de bizatihi modernist-batılılaşmacı dilin kapanmacı, modernlik ile batılılığı özdeşleştiren27 kipselliğinden dolayı tartışmanın bu noktasında açıklanmaya muh-
25 Siyasalı, toplumun herhangi bir alanı ve düzeyiyle sınıriandırmaya çalışmak mevcut siyaseti pekiştirmeye yarar. Oysa siyasal, bu düzeylerde sıkıştırılamayacak temel bir insani duruma işaret etmektedir. Bkn. Schmitt, 1976.
26 "Semptom" kavramının ideoloji kuramındaki yeni bir yorumu için bkn. Zizek, 1989. 27 Modernlik ile batılılığı özdeşleştiren felsefi yaklaşımların iyi bir tartışması için bkn. Sayyid, 2000:
136-155.
tezkir e
taç bir durumdadır28_ Bu kapanmacı dil Ishlmcılığın Türk modernleşmesine yaptığı pozitif ve/veya negatif bütün katkıları inkar etmeye ya da bu katkıların gene "kazara" gerçekleştiğini ve "istisnai" olduğunu savlamaya yarar ancak. Bu yüzden aşağıdaki bölümlerde Islamcılığın modernliğini verili kabul edip sadece Türk batılılaşmasına karşı aldıkları tavır bağlaınında Islamcılık ve solculuk arasındaki ilişkinin "özgüllüğüne" odaklanacağız. Bu özgüllük, her şeyden önce, Türkiye'nin özgüllüğü olarak da kavranabilir; çünkü diğer Islam coğrafyalarında Islami hareketler ile sol-sosyalist hareketler arasında müşahade ettiğimiz türden. bir yakınlaşma yerine bu coğrafyada tam anlamıyla, bir zıt! aşma ve "kapışma" olmasa da bir gerilim vardır.
Türkiye'de Sol Siyaset ve Islamcılık
Türkiye dışındaki bir çok Islam ülkesinde, sözgelimi Mısır, Suriye, Iran vb. ülkelerde Islami hareketler ile sol ve sosyalist akımlar önemli düşünsel ve siyasal akrabalıklar kurmuşlardır. Suriye Müslüman Kardeşler (ilıvaıı-ı müslimiıı) cemaatinin lideri Mustafa es-Sıbai'nin 1sliim Sosyalizmi adıyla_1972 yılında Türkçe'ye çevrilen kitabı bu yakınlık ve akrabalıkların iyi bir belgesi olarak okunabilir. Yine Seyyid Kutup, Ebu! Ala el-Mevdudi, Ali Şeriatİ gibi 1970 ve 80'li yıllarda İslamcı kuşaklar üzerinde kalıcı etkiler bırakan bir çok müellifin eserleri
. de bu tartışma bağlarnma aittir. Bu ülkelerde sol ve sosyalizm, antikapitalist ve antisömürgeci bir Üçüncü Dünyacılıkla iç içe geçerek çeşitli milliyetçi ve/veya dini hareketlere de esin kaynağı olmayı başarabilmiştir (Ray, 1994). Bu ülkelerin sömürge deneyimi yaşamış ülkeler olmaları dolayısıyla Islamcılık ile milliyetçilik ve sosyalizm arasında çeşitli yakınlaşmaların vuku buluşu normal karşılanabilir. Bilhassa, Baasçı politikal(lrın etkili. 9l._d11ğu Arap ülkelerinde İslam, Arap milliyetçiliğinin tabii kurucu unsurudur ve Arap milliyetçiliği ile Arap sosyalizmi arasındaki yakınlaşmalçı_rda handiyse zararlı çıkan bir katalizör ve dolayım rolünü üstlenmiştir. Özellikle Mısır'da Nasır dolayısıyla Müslüman Kardeşler'in (ihvaıı-ı müsliıniıı) yaşadığı hayal kırıklığı bu bakımdan ilgi çekicidir. Bu darbeye kadar hareket içinde eğitimci-ideolog olarak 1sliim'da Sosyal Adalet, 1sliiın-Kapitalizm Uyuşmazlığı gibi İslam'ın sosyalizmden daha iyi bir sistem olduğunu vurgulayan ve büyük ölçüde sosyalizme karşı apolojetik bir
28 S. Sayyid, Islamcılığın modernliğinin ancak modernlik ile batı arasında varsayılan klasik özdeşliğin reddedilmesiyle kavranabileceğini savunur. O'na göre "Kemalizm ile Islamcılar arasındaki çatışma, modernleşip modernleşmernekten ziyade hangi modernleşme stratejisinin takip edileceği hakkında bir çatışma olarak görülebilir". lslamcılann batılılaşmayı reddedip modernleşmeyi kabullerinin cazibe kazanışı ve Islamcılığın dünya çapında dikkate değer bir siyasal hareket olarak ortaya çıkışı ancak modernlik ile batı arasındaki ilişkinin yapıçözümü ve Avrupamerkezciliğin çözülüşüyle birlikte başlamıştır. Artık batı, modernliğin düğüm noktası (nodal point) olarak lanse edilemez. Bu durum Islamcılığa kendini modern zamanlarda konumlandırabileceği söylemsel bir mekan, _bir aralık sağlamıştır (Sayyid, 2000: 134-165).
Murat Güzel 1 Türhiye'de Sol, Sosyalizm ve Islamcılıh 43
tutum takınan Seyyid Kutup, düşüncelerinde önemli bir kopuş yaşamış; hemen hemen bütün İslam dünyasındaki hareketler üzerinde kalıcı bir ideolojik etkiyi haiz Yoldahi lşaretlet adlı eseri, bu dönüşüm neticesinde yazmıştır. Bu üç eserin Türkçe'ye çevriliş yıllarının bir değerlendirmesi benzer bir sürecin Türkiye için de geçerli olduğunu ortaya çıkaracaktır. Islam'da Sosyal Adalet, l960'ların sonunda, Islam-Kapitalizm Uyuşmazlığı l972'de yükselen sol dalganın ideolojik etkisinde ve yine bu etkiye karşı savunmacı bir cevap olarak yayınlanmış görünmektedirler. Özellikle l978'lerden sonra İslamcı gençlik üzerinde büyük etkisi olduğu görülen Yoldahi işaretler'in bu kitaplar arasında en son çevrilen kitap oluşu ilgi çekicidir. Yine Nurettin Topçu'nun Harehet dergisinde benzeri bir yönelim keşfedilebilir.
Yaptığımız bu küçük gözlem bile İslamcılığın ortak bir tarihsel, sosyal ve siyasal bağlamda 27 Mayıs askeri darbesi sonrasında solculukla, Türk demokrasisinin sol-sağ ekseninde tekrar kuruluşuyla birlikte yeniden biçimlendiğini göstermektedir. Fakat bu ilişkiselliği bir söylemsel bağımlılıklmaduniyet kipinden ziyade yararlanma ya da ideolojik müracaat kipinde düşünmek daha yerinde olur. İslamcılığın ana akım dışında kalan bazı damarları sağcılıkla kurulan tarihsel ittifakın tazammun ettiği olumsuz unsur ve temalardan uzaklaşabilmek için, kısmen, sol tezlerin araçsallığına başvurmuş; bu tür unsurlara ve temalara fırsat düştükçe söyleminde bir yer açmaya çalışmıştır. Sol ile sağ arasındaki sıcak çatışmada mümkün olduğuncalelinden geldiğince taraf olmaktan kaçınan bir siyasal tutumu benimsemiştir. Fakat, özellikle l960'larda geleneksel dini çevre.lerin sola karşı aşırı hasmane tutumunun izlerinin bu dönemde de kolay kolay silinmediği gözlemlenebilir. MSP'nin I. ve II. MC!erde yer alması, yine MSP'nin l973'de CHP ile kurduğu koalisyonun "üstad" Necip Fazı! Kısakürek başta olmak üzere çeşitli cemaatlerce protesto edilişi bunun önemli bir göstergesidir. Özellikle CHP'yle, yani Cumhuriyetin kurucu partisiyle MSP'nin bir koalisyon ortaklığına girmesi hem bu partideki bazı solcu Kemalist fraksiyonların hem de geleneksel dini çevrelerin hışmına uğramış tır. Bu koalisyondan MSP'nin oy kaybıyla çıkması öncelikle geleneksel dini çevrelerin Cumhuriyetçi politikalara karşı benimsediki eri klasik tepkici tutumun bir yansıması olarak okunabilirse de onların milliyetçi- muhafazakar sağ ile kurdukları ittifakın bir neticesidir.
Buna karşın, Türk solunundine yaklaşımını genel olarak aydınlanmacı-batılılaşmacı bir tavır olarak özetlemek mümkündür. Özellikle, lslam'a ve Islamcılığa yönelik sol Kemalist ve ateist polemiklerde doruk noktasına varan bir düşünsel-siyasal gerilim, bir nebze de olsa Soğuk Savaş dönemindeki poJemik ve mücadelelerden besleniyor görünse de, genel olarak sol ile batılılaşmacı siyasal dil arasındaki akrabalığın bir ürünüdür. Sol Kemalizm'in !dris Küçükömer'in teşhisine konu olduğu üzere, batıcı-laik bürokratik gelenekle içli dışlı-
44 tezkire
lığı hemen bütün sol yaklaşımları29 insiyaki olarak dini, sosyolojik bir kategori (bir "üstyapı" kurumu) olarak değerlendirmeye götürmüştür. Aynı şekilde, Kemalist yaklaşımların "modernliğe gecikme" den geleneksel kültür ve dini tutumları sorumlu tutmaları, bu kültür ve tutumların kaynağı olarak da Islam'ı ve onun şeriatını göstermeleri Türk aydınlanmacılığının (belki de bütün aydınlanmacılıkların) temel yönelimlerinden biridir. Bu noktada, bazen Türk solcularının tanım gereği sadece Müslümanların 'içişlerini' ilgilendirmesi gereken fıkhi meselelere bile müdahil olma isteklerini Türk siyasal sisteminin "establishment"ı içinde bir yere oturtmak mümkün olmaktadır.
1960'larda CHP'nin siyasal yelpazedeki yerini "ortanın solu" olarak belirlemiş olması sol ile Islamcılık arasındaki ilişkileri gerginleştiren bir başka faktörü devreye sokmuştur. Türk devlet erkanının sosyal demokrat-sol bir elitçiliğe yönelmeleri Islamcılığın sağ ile kurduğu tarihsel ittifakın ana saiklerinden bi-
. rini ve belki de bu ittifakın en geçerli mazeretini teşkil etmiştir. 12 Eylül 1980'den itibaren sol ve sosyalist çevrelerde gözlemlenen sivilleşme ve sivil toplumculuk olgusu ile Islamcılığın giderek kendini sağcı temayüllerden arındırma istenci arasında gözlenen 'seçmeci yakınlaşma' (selective affinity) bu tarihsel arkaplan göz önüne alınarak tartışılabilir.
Sonuç Yerine
Türkiye'de herhangi bir düşünce bütününün ve siyasal hareketin tarihini sadece kendi fç gelişimiyle açıklamanın araştırmacıları bazen yanlış yönlere sevk ettiği görülmektedir. Bu problemierin üstesinden gelebilmenin tek yolu bu düşünce bütünleri ve siyasal hareketlerin tarihini yeniden yapılancimrken hem Türkiye'deki siyasal hayatın genel şekillenişini1ıem de bu tür düşünce bütünü ve siyasal hareketlerin birbirleriyle ilişki(sizlik)lerini hesaba katmaktan geçmektedir.
Bu noktada Türk siyasetinin en önemli aktörü "toplum" dan ve "toplumsal hareketler"den çok "devlet" lafzıyla simgeselleştirebileceğimiz establilıment
olarak görünmektedir. Diğer bütün siyasal özneler Türkiye'deki bu süper siyasal özne aracılığıyla diyaloğa geçebilmekte ya da çatışabilmektedirler. Bundan siyasi olarak ne Islamcılığın ne de solculuğun muaf olmadığını gözlemlemek bu hareketlerin taşıdıkları siyasallığın değerini küçümsemek anlamına gelmez:
29 Bu noktada, her ne kadar teori konusunda klasik Marksizm'in di ne yaklaşımını benimsemiş olsa da politik praxis açısından Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın tutumunu genel sol jargondan ayrı tutmak bir hakşinaslıktır. Bilindiği gibi Dr. Kıvılcımlı 163. maddeden dolayı hapis cezası alan ilk ve tek Türk solcusudur. Sonuçta Kıvılcımlı'nın bu konuşması son derece oportünist ve "istismarcı" olsa da politik açıdan bir solcunun hitap ettiği kitlenin diliyle bir iletişim kurma ve yakınlaşma çabası olarak; görülebilir. Kıvılcımlı'nın ceza almasına sebep olan ünlü Eyüp konuşmasının metni için bkn. Kıvıl~ cımlı, 2000. - ·
Murat Güzel 1 Türhiye'de Sol, Sosyalizni ve 1sliimcılıh 45
Sadece onlar arasındaki tarihsel zıtlaşmanın İslamcılık ve Türk solculuğu arasındaki gerilimin temel sebepleri arasında Türk modernleşmesinin "özgül" gelişim çizgilerini göstermek yanlış olmayacaktır.
REFERANSLAR
Altaytaş, Muhammet, 2001, "Türkiye'de Ateist Solun Din Söylemi", lsliimiyat, C.4, No.4. Ayvazoğlu, Beşir, 1991, "Türkiye'de Solcu Olmak", Tıirlıiye Gıinlıiğıi, No: 15. Bakhtin, Mihail,2001, Kamavaldan Romana, çev. Cem Soydemir, Istanbul: Ayrıntı yayınları. Bilgin, Vedat, 1991, "Türkiye Solunun Toplumsal Özellikleri Üstüne", Tıirlıiye Gıinlıiğıi, No:
15. Bora, Tanı!, 1999, Tıtrlı Sağmm Üç Hali: lslamcılılı, Milliyetçililı, Mıılıafazalıarlılı, Istanbul:
Birikim yayınları Boss, Medard, "Dasein Analizinin Anahatları", çev. Erol Göka,.lezlıire, No: 25. Çiğdem, Ahmet, 1992a, "Cezayir: Aydınlam ış Despotizmin Yeni Bir Örneği", tezizi re, No: 2. Çiğdem, Ahmet, 1992b, "Din ve Ideolojik Düşüncenin Eklemlenmesi Sorunu: Islam ve
Marksizm", tezizi re, No: 4. Çiğdem, Ahmet, 1998, "Siyasal Islam vs. Kültürel Islam", tezlıire, No: 14-15. Derrida,jacques, 1993, Spectres ofMaıx (trans. P. KamuO, London: Routledge. Erdoğan, Necmi, 1998, "Popüler Anlatılarve Resmi Ideoloji", Birilli m, No: 105-106 .. Göle, Nilüfer, 1991, Modem Malırem, Istanbul: Metis Yayınları. Gadamer, Hans-George, 1990, "Tarih Bilinci Sorunu", Toplımıbilimleıinde Yonımcıı Yalılaşım
(ed. P. Rabinow, W. Sullivan; çev. Taha Parla) içinde, Istanbul: Hürriyet Vakfı Yayınlan.
Güzel, Murat, 2000a, "Türkiye'de Islamcılık ve Sağcı lık", tezlıire, No: 17. Güzel, Murat, 2000b, "Özeleştiri Temrinleri: Mağlupların Dili ve Ethosu", tezlıire, No: 18. Güzel, Murat, 2001a, "Simgesellik(ler), Siyasal Noıııos ve Tahayyül: Hayaliliğin Ekonomi-
Politik Eleştirisine Bir Katkı", tezlıire, No: 19. Güzel, Murat, 2001b, "Islam, Islamcılık ve Siyaset: Mücahit Bilici'ye Bazı Yanıtlar", tezlıire,
No: 21. Kıvılcımlı, Hikmet, 2000, "Eyüp Konuşması", Teoıi ve Politilıa, No: 17. jay, Martin, 1999, "Kıyametçi Tahayyül ve Matem lktidarsızlığı", Talıayyıil Gıicıinıi Yeniden
Dılşıtmııelı (der. G. Robinson ve ]. Rundell, çev. E. Başer) içinde, Istanbul: Ayrıntı. Küskün, Ahmet, 1998, "Zor Günler Türkiye'si", tezlıire, No: 13. Laçiner, Ömer, 2002, "Türkiye'de Sol ve Sosyalizm Üstüne" (söyleşi C. Haşimi, M. Güzel),
tezlıire, No: 26. Öztürkmen, Aslı, 1998, Tıirlıiye'de Follılor ve Milliyetçililı, Istanbul: lletişim Yayınları. Rorty, Richard, 1989, Contingency, Solidaıity and Irony, Cambridge: Cambridge University
Press. Sayyid, Bobby S., 1995, "Savaşan Kafider ve Zındıklar", Siyasal Kimli/ılerin Olıışımııı (ed. Er
nesto Laclau, çev. A. Fethi) içinde, Istanbul: Sarmal Yayınları. Sayyid, S., 2000a, Fıındemaııtalizııı Korlııısıı: Avnıpamerlıezcililı ve Islamcılığın Doğıışıı (çev.
E. Ceylan, N. Yılmaz), Ankara: Vadi Yayınları. . Sayyid S. 2000b "Kötü Niyet: Aııti-Özcıtlıtlı, Evrenselli/ı ve lsliimcılılı", çev. N. Yılmaz, tezkire,
No: 18. Schmitt, Cari, 1976, Tlıe Concept of tlıe Political, Massachusets: MIT Press.
46 tezkire
Tunçay, Mete, 1991, Tıirlıiye'de Sosyalizmin Tarihine Elı Bir Katlıı, Istanbul: lletişim Yayınları.
Türköne, Mümtazer, 1991, "Seçkin Kültürü Olarak Türk Sosyalizmi", Tıirlıiye Gıinlıiğıi, No: 15.
Zizek, Slavoj, 1989, Tlıe Sııblime Object of Ideology, London: Verso. Zizek, Slavoj, 1992, Loolzing Awry, Massachusets: MIT Press.