Sİ Kızıl Bayrak 12-41

32

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-41/12 Ekim

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-41
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

AKP iktidarının emperyalistlerin hizmetindedevreye soktuğu savaş politikaları işçi ve emekçileriadım adım büyük bir yıkıma sürüklüyor. ÖzellikleSuriye karşısında yürütülen savaş ve saldırganlıkpolitikaları gelinen yerde Akçakale'de olduğu gibi cankayıplarına vesile oluyor. Akçakale'de yaşananölümlerin baş sorumlusu olan AKP iktidarı,emperyalistlerin savaş politikalarını koşulsuz vepervasız bir şekilde uygulamaya devam ediyor. Budoğrultuda geçtiğimiz günlerde çıkartılan savaştezkeresi AKP iktidarının savaş ve saldırganlıkpolitiklarını yeni bir düzeye taşımış bulunuyor.

Dışarıda emperyalistlere koşulsuz hizmet edenAKP iktidarı, içeride de başta işçi sınıfı olmak üzerefarklı toplumsal kesimler üzerindeki baskı ve sömürüpolitikalarını kesintisiz bir şekilde sürdürüyor. Kürthalkına yönelik inkar ve imha saldırıları, Aleviemekçilere uygulanan baskı ve asimilasyon, işçi veemekçilere dayatılan sömürü ve geleceksizlik hergeçen gün daha da derinleşiyor. Özellikle meclisteçıkarılmayı bekleyen sosyal ve iktisadi saldırıyasalarıyla birlikte bu süreç çok daha yıkıcı bir boyutkazanacak.

Bütün bu saldırılar karşısında sokaklar da yavaşyavaş ısınıyor. Binlerce emekçi AKP'nin pervasızsaldırılarına karşı öfke ve tepkilerini çeşitlieylemlerle sokağa yansıtıyor. 4+4+4 eylemleri vehemen ardından baskı ve asimilasyona karşı Aleviemekçilerin taleplerini alanlarda dillendirmesi bunaörnek verilebilir. Son olarak geçtiğimiz haftaAkçakale'ye düşen top mermilerini ve sivil ölümlerinifırsat bilerek çıkarılan savaş tezkeresi binlerceemekçinin eylemli tepkisine konu oldu. Baştaİstanbul olmak üzere bir dizi ilde sokağa inenemekçiler emperyalist savaş ve saldırganlığa karşıtepkilerini ortaya koydular.

Tezkere gündemi üzerinden gelişen eylemlerin,refleks açısından anlamlı olmakla birlikte henüztezkereyi geri püskürtme gücünden yoksun olduğunubelirtmek gerekiyor. Bunun kendisi emperyalist savaşve saldırganlığa karşı verilen mücadelenin verili

tablosunu da yansıtmaktadır. Bu açıdan önümüzdekidönemde başta savaş tezkeresi olmak üzereemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarınısokakta parçalamak görevi önümüzde durmaktadır.Yanı sıra emekçilere dayatılan kapsamlı yıkımsaldırıları karşısında biriken hoşnutsuzluğu açığaçıkarmak, buradan hareketle birleşik, militan vekitlesel bir mücadele pratiği örgütlemek sorumluluğuyine ilerici-devrimci güçlerin omuzlarındadurmaktadır. Komünist hareketin 25. yılını kutlamayahazırlanan sınıf devrimcileri önümüzdeki dönemgündemlerine ve sorumluluklarına en başta buçerçeve üzerinden bakmalıdır.

Sosyalizm İçin

AKP ateşle oynamaya devam ediyor… . 3

Tezkere eylemleri ve

anti-emperyalist mücadele . . . . . . . . . . . 4

Binler savaş tezkeresine karşı alanlara

çıktı! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Savaş borazanı medyanın elinde!. . . . . . 6

Savaş tezkeresinin hedefinde

Kürt halkı da var. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Baskı ve asimilasyona karşı onbinler

Ankara’da buluştu!. . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Metal işçileri bekleyişe son vermeli,

fiili-meşru mücadeleyi örmeli!. . . . . . . 10

Güven Elektrik direnişçisi kadın işçilerle

konuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

MİB MYK Ekim Ayı Toplantısı… . 12-13

KESK Mali Sekreteri Ali Berberoğlu’yla

konuştuk.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14-15

DEV-GENÇ, 43. yılında gençliğin

mücadelesine yol göstermeye

devam ediyor! . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Üniversitelerden haberler... . . . . . . . . . 18

Ekim Gençliği çalışmalarından... . . . . . 19

Zafer Aktan yoldaşı kaybettik!. . . . . . . 20

“İşçi ve emekçilerin ortak düşmanı

kapitalizmdir!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

5 Ekim’de kentsel yağma ve talan için

düğmeye basıldı… . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Emekçilerden yıkımlara karşı eylem . . 23

“Özelleştirme yıkımdır!” . . . . . . . . . . . 24

“Sendikalar yetkisizleşecek” . . . . . . . . 25

Son abdal, gariplerin Neşet . . . . . . . 26-27

Necdet Adalı’yı saygıyla anıyoruz: Davan

davamızdır! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28-29

Antep direnişinin anlamı üzerine... . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kitapçılarda...

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Savaş tezkeresine dayanak yapılan top mermisivakasının üzerinden bir haftayı aşkın zaman geçti.Geçen zaman durumun netleşmesini sağlamadığı gibi,olaya dair şaibeleri ve karanlık noktaları pekiştirdi.Yandaş medyanın oyuncağı durumundaki kesimleri,sığlaştırılmış akılla hareket edenleri bir yanabırakırsak, toplumun büyük kesimi sorumluluğunSuriye devletine yıkılması konusunda ikna olmuşdeğil. Ortaya saçılan bilgiler AKP’nin işini epeycezorlaştırıyor.

Akçakale olayı kimin işine yarıyor?

Suriye ve Rusya’dan yapılan açıklamalar,içeriğinin doğru olup olmamasından bağımsız olarak,olayın savaş tezkeresine dayanak olma gerekçeleriniortadan kaldırıyor. Fakat toplumu ikna etmektekizorlanmanın asıl nedeni, Suriye’nin, yaşadığı içkarışıklık koşullarında ve emperyalist saldırganlığıntehdidi altındayken Türk devleti ile açık bir savaşagirmesinin akla yatkın bulunmayışıdır. Son bir buçukyıldır Suriye krizinden yansıyanlar, Türkiye’ninemperyalistler hesabına üstlendiği rol vb. üzerindenbakılınca, top mermilerinin arkasında bizzat Türkdevletinin olduğu yolundaki iddialar bile daha makulgörünüyor.

Kaldı ki mermilerin gerçekten nereden geldiğindençok, kimlerin amaç ve hedeflerine hizmet ettiğiönemli. Bu açıdan bakıldığında AKP’nin MHP’yi deyedekleyerek meclisten hızla geçirdiği tezkereninkapsamı dahi çok şey anlatıyor. AKP’nin elinde artıkdünyanın herhangi bir yerinde savaş açma yetkisi var.Demek oluyor ki uzun yıllar boyunca en önemli ihraçmalı olarak reklam ettiği “Mehmetçik kanı”nıemperyalist efendilerine sunmasının önünde hiçbiryasal engel kalmadı.

Savaş tezkeresinde kayıtlı hesaplar

Tezkerenin Suriye’yle ilgili yanı ise daha inceliklihesaplar içeriyor. Birincisi, herkesin bildiği bir “sır”olarak Türkiye bir buçuk yıldır Suriye ile örtülü birsavaş yürütüyor. “Özgür” Suriye Ordusu’nun eğitim,lojistik ve silahlarını Türk devletinin sağlaması,diplomasisiyle, ajanlarıyla, kamplarıyla esasen savaşıbizzat sevk ve komuta etmesi gizlenmek gereği dahiduyulmuyor. Yine de Türk devletinin, her günemperyalist müdahale ve saldırı için yalvarıp duranSuriye Ulusal Konseyi’ni ve paralı askerlerini birnebze rahatlatan son bir haftaki topçu sataşmalarınıaçıktan yapması, örtülü savaşta yeni bir aşamadır vekanıksatılması tezkereyle mümkün olmuştur. Kezagerektiğinde “daha kötüsü yapılır” gibi saldırganaçıklamalar, tezkerenin top-tank kullanmaktanhavadan bombardımana kadar bir dizi saldırınınyolunu açtığını da göstermiştir.

Hesabın ikinci boyutu ise Kürt sorunuylailişkilidir. Suriye’deki krizin gelişim seyri, Batı

Kürdistan halkı içinde uzun yıllara dayalı birörgütlenmesi ve etkinliği bulunan Kürt hareketine,Kürt bölgesinde etkili bir denetim olanağı sundu. Kürthareketi geçmişten günümüze süregelen çabalarınınyarattığı zeminde Batı Kürdistan’da fiili bir idariyapılanmaya gidebildi. Bu sayede gerek Esaddiktatörlüğünün kıyıcı ordusuna, gerekse ÖSOtetikçilerine kendi bölgesinde set çekme imkanı buldu.Bu durum Kürt hareketinin bölgedeki Kürtlernezdindeki etkinliğini ve gücünü pekiştirdiği gibi,Kürt halkında iyimser umutlar da yaratıyor. Kürthareketi buradan da aldığı güçle, Türk sermayedevletini sıkıştırmayı sürdüren bir eylemsel süreceyöneldi. AKP iktidarının Suriye’ye yöneliksaldırganlığında hesaplarını altüst eden gelişmelerdenbiri de bu oldu. Denebilir ki 10 yıllık hükümetyaşamındaki en yoğun kan kayıplarından birini budönemde yaşamaya başladı. Oslo oyalamalarının ve“Açılım” balonunun tuz buz olduğu son bir yıllıksüreç dinci iktidarın, Kürt hareketini yeni biroyalama-aldatma tezgahına çekmesini fazlasıylazorlaştırmış görünüyor. Yeni savaş tezkeresi, aynızamanda akıbetini kimsenin kestiremediği Suriyekrizinin yarattığı belirsizlik koşullarında Kürt halkınınyeni kazanımlar edinmesine karşı da bir saldırıhazırlığı sayılır.

Emperyalist efendilerin yarattığı hayal kırıklığı

Her şeye rağmen AKP’nin Akçakale olayı vetezkere manevrasından umduğu başlıca sonuçlarıalması şimdilik mümkün olmamıştır. Zira emperyalistefendilerinden Suriye’ye yönelik Libya’dakine benzerbir saldırı ve işgal için henüz icazet ve gerekli destekgelmemiştir. Emperyalist devletlerin “Türkiye yanıtvermekte haklıdır” yönlü açıklamalarının bir değeriolmadığı, yine emperyalizmin sözcülüğünü yapanbelli başlı medya kuruluşlarındaki (The Guardian, TheIndependent, N.Y. Times vs.) değerlendirmelerdenyansımaktadır. NATO’nun Türkiye’nin güvenliğinikendi sorunu saydığını ilan etmesinin ise hiçbiryeniliği yoktur. Emperyalistler arası nüfuzmücadelesinin halihazırdaki dengeleri, Türkdevletinin efendilerinden sağlamaya çalıştığı etkinkatkıyı şimdilik ötelemektedir. AKP iktidarı Suriye’detastamam ABD emperyalizminin çıkarları vetalimatlarıyla hareket ediyor olsa da doğrudan birsavaş konusunda bugüne kadar efendisinden beklediğidesteği alabilmiş değildir. Özcesi ABD ve NATO’nundoğrudan yer alacağı bir saldırı beklentisi şimdilik birhayal olarak kalmaya devam etmektedir.

Emperyalist efendilerinin bu tutumu, elbette kiTürkiye’nin kendi başına Suriye ile açık bir savaşatutuşmasına karşı oldukları anlamına gelmiyor.Tersine, yükünü tümüyle Türk devletinin üstleneceği,tetikleyeceği yıkım ve boğazlaşmaların faturasını datüm bölge halklarının ödeyeceği sınırlarda bir

çılgınlık, emperyalistler tarafından kışkırtılmaktadırda. Son tahlilde sistemin dünya çapındaki iktisadikrizi şiddetlenmeye devam ettiği, sosyal-siyasalbunalımları derinleştirdiği, emperyalist nüfuzmücadelesini kışkırttığı günümüz koşullarında butürden bölgesel boğazlaşmalar, emperyalistkapitalizme yeni nefes borularının açılması anlamınagelir. Yeter ki bedelini ödeyecek birileri bulunsun…

AKP’nin hesapları boşa çıktıkçasaldırganlığı artıyor

Başında AKP’nin bulunduğu Türk sermayedevletinin Arap halk isyanlarının kontrol altına alınıpsaptırılmasından itibaren “bölgesel aktör” rolü içinyanıp tutuşmaya başladığı biliniyor. Dinsel-gericilikkoalisyonu, dünyadaki konjonktürün bölgesel düzeydeyeni-Osmanlıcı hayalleri gerçekleştirmenin yolunuaçtığını düşünerek, Suriye’de etkin bir taşeronluğasoyundu. Hesap edilmeyen, bunun tüm bedelinikendisinin yüklenmek zorunda olmasıydı. Gittikçekudurganlaşmasının, ateşle oynayan çocuk hallerinebürünmesinin gerisinde bunun yarattığı çaresizlik var.

AKP kan kaybettikçe ve sıkıştıkça elindekitezkereyle bugünkü saldırı “angajman”larını dahaileriye taşımaktan çekinmeyecektir. Bunu halihazırdaSuriye’deki hüsran ve Kürt sorunundaki açmazlaryeterince zorluyor zaten. Giderek ekonomide tıkanmada kapıya dayanmış bulunuyor. Sürecin kendisi içinhazırladığı sondan kurtulmak için dinci-gericiliğinyapmayacağı bir şey olmadığı 10 yıllık icraatlarıylasabittir. Ayrıca emperyalistler arası dengelerin verilitablosu halihazırda açık bir savaşa elvermese de gerekkapitalizmin dünya çapındaki krizinin, gerekbölgedeki kaosun yarattığı belirsizliğin, her an enolmadık gelişmelere gebe olduğu da unutulmamalıdır.

Sermaye düzenine ölüm tezkeresi!

Bu gelişmeler aynı zamanda Türkiye’nintoplumsal-siyasal iç yaşamında saldırganlığındozunun giderek artacağı anlamına geliyor. İşçi sınıfıve emekçilerin elde kalan kazanımlarını hedefleyenyasa tasarıları, zaten zayıf olan örgütlenmeleri dahidağıtma planları, son zam furyası, iyice zıvanadançıkan polis ve yargı terörü gibi olgular bunun ilk eldenbelirtileridir. Her bakımdan bu gidişatın akıbetinideğiştirecek tek şey ise işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinyıllardır içine sıkıştırıldıkları cendereden kurtularakpolitik mücadele sahnesine çıkmalarıdır. Bir başkadeyişle dümeninde AKP’nin olduğu sermayeiktidarının bölgesel boğazlaşmaları tetikleyecekçılgınlıklara yönelmesini, emperyalizmin çıkarlarıdoğrultusunda Türkiye ve bölge halklarına ağırbedeller ödetmeye kalkışmasını engellemek, işçi veemekçilerin, sermaye düzenine ölüm tezkeresihazırlamasından geçmektedir.

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

AKP ateşle oynamaya devam ediyor…

Savaş çığırtkanlığını ve bölgeselboğazlaşmayı, işçi sınıfı ve emekçilerin

devrimci mücadelesi durdurabilir!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Güncel4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Türk sermaye devletinin geçtiğimiz hafta çıkardığısavaş tezkeresi sonrası Suriye’ye yönelik savaş vesaldırganlık politikası kritik bir aşamaya gelmişbulunuyor. Akçakale’de 5 kişinin yaşamını yitirmesinifırsata çevirmeye çalışan devletin bu saldırganlıkpolitikaları çerçevesinde, Hatay’dan Urfa’ya kadarsavaş atmosferi giderek yayılıyor. Buna karşın, savaştezkeresine karşı pek çok ilde refleks eylemlergösterildi. Binlerce kişi emperyalist savaşa dur demekiçin eylem alanlarına indi. 4 Ekim gününde İstanbul,Ankara, İzmir, Bursa, Mersin, Antalya veÇanakkale’de; ertesi gün Trabzon, Sivas, Samsun,Adana ve bir dizi merkezde peş peşe eylemlerdüzenlendi.

Yaklaşık 20 aydır süren “Suriye sorunu”na dairşimdiye dek gösterilen eylemsel tepkilerindurgunluğunu ve nicel darlığını düşünürsek, bueylemler önemli bir yerde durmaktadır. Ortayakonulan eylemli süreç henüz sermaye devletinin savaşve saldırganlık politikalarını geri püskürtmeye veçıkarılan savaş tezkeresini parçalamaya yetecekdüzeyde olmasa da, refleks açısından anlamlı bir tabloortaya çıkarmıştır. Bundan sonraki süreç buaçıdan olumlu değerlendirilebilirse, emperyalistsaldırganlığa ve savaşa karşı mücadelede önemli bireşik atlanmasını sağlayabilir.

Geriye dönüp, Suriye’ye dönük emperyalistmüdahale zeminin döşendiği ilk zamanlarabaktığımızda, ortaya konulan tepkilerin zayıf kaldığınıbelirtmek gerekiyor. Bu tabloda genel olaraktoplumsal mücadelenin geri olmasının yanı sıra ilerici-sol güçler açısından Suriye’deki sürece dair net birpolitik bakış açısı olmamasının da önemli bir payı var.Özellikle bu süreç, ABD’nin 11 Eylül sonrasıAfganistan ve Irak işgalleriyle başlayan savaş vesaldırganlık sürecinde gösterilen tepkilerlekıyaslandığında dikkat çekecek kadar zayıftır.

Arap coğrafyası halklarının ortaya koyduğu çıkışve emperyalistlerin bunun üzerinden geliştirdiğimüdahaleler konusunda ileri-sol güçlerce doğru biryaklaşım geliştirilememesi, Suriye meselesinde dekendini fazlasıyla göstermiştir. Bundan dolayı Libyave ardından Suriye’ye dönük emperyalistmüdahalelere karşı, sınırlı eylemlikler dışındameydanlar büyük oranda boş kalmıştır.

Suriye’de de, başlangıcında yoksul halkındemokratik ve sosyal taleplerle sokağa çıkması, ancakkomünistlerin önemle vurguladığı gibi devrimciönderlik yoksunluğunda, bu hareketlenmelerinemperyalist güçlerce istismar edilmesi sözkonusudur. Emperyalist güçlerin halklarındiktatörlüklere olan tepkilerini yozlaştırma çabalarıLibya’nın işgalinde kısa bir sürede sonuç vermişti.Bugün Suriye’de de benzer bir süreç halaişletilmektedir. Ancak gelinen yerde Suriyetopraklarında faturasını Suriye halklarının ödediğigerici bir savaş yaşanmaktadır. Suriye’de gerek sırtınıRusya eksenli emperyalist güçlere dayamış gerici Esadrejimi ile ABD ve diğer batılı emperyalistler hesabınasavaşan “Özgür” Suriye Ordusu arasında bir iç savaşyaşanmaktadır.

Konuya dair ortaya konulan tepkilere bakıldığındafarklı bakış açılarından oluşan bir yelpaze görünümü

vardır. Bu yelpazede, ABD emperyalizminin bölgeselpolitikaları karşısında gerici Baas rejimini savunurkonuma düşünler olduğu gibi, Baas rejimini savunurkonuma düşmemek adına emperyalist müdahaleyedair net bir tavır sergilemekten kaçınanlar da vardır.Bunların yanına emperyalist savaş ve saldırganlığakarşı tepkileri genel bir “barış” vurgusuyla ele alanliberal bakışları ya da emperyalizmin Ortadoğupolitikalarından ilerici sonuçlar çıkarma hesabındaolanları da ekleyebiliriz. Bu farklılıkların ortaknoktasıysa devrimci bakış eksikliğidir. Bundan dolayıortak mücadele platformları işlevsel bir tarzdaoluşturulamamış, tepkiler yetersiz kalmıştır. Buna sınıfve kitle hareketinin yaşadığı genel durgunluğu daeklersek, var olduğu kadarıyla gösterilen tepkilerdenicel olarak zayıf kalmıştır.

Sürecin yakıcılığını daha fazla yaşayan Antakyaiçin de benzer bir durum söz konusudur. Antakya ülkegeneline göre kuşkusuz daha hareketli olarak ayrı biryerde durmakla birlikte, burada da tepkilerbahsettiğimiz yelpazeden farklı değildir. İlin Suriye ileyakınlığı, halkın Arap Alevi kimliği, Suriye’deakrabalarının olması gibi bağlar dışında, genel olarakekonomik açıdan da var olan ilişkileridüşündüğümüzde başından beri Antakya halkıkaçınılmaz olarak belli bir duyarlılık içindedir. Bunaek olarak kamplarda bulunan ve şehrin bellibölgelerine yerleşen silahlı çetelerin yarattığıprovokatif yaklaşımlar halkın tepkilerinitetiklemektedir. Ancak yine de işin bu dereceyegelmesinde gösterilmesi gereken eylemsel süreçlerinyeterli olmaması önemli bir etkendir.

19 Şubat’ta yapılan, kitleselliği ve coşkusuyladikkat çeken eylem önemli bir ilk çıkış olmuş ancaksonrasında bu süreç kendini durgunluğa bırakmıştır. 1Mayıs tablosundan da yansıdığı üzere, bu konuyakıcılığını koruduğu halde, gerektiği kadargündemleştirilememiştir. Ancak son süreçte ilinÖSO’nun karargahı gibi kullanılması ve bahsettiğimizprovokatif davranışlar tepkileri yoğunlaştırmış, 1Eylül’de bu tepkiler anlamlı bir ses halindeyükselmiştir. Öyle ki devleti tedirgin eden bu tepkilersonucu ilde, OHAL bölgesinde olduğu gibi eylemleryasaklanmıştır. Sonrasında 16 Eylül’de yasaklananmitinge halkın katılımı ve militanca direnişi,değerlendirilmesi gereken dinamiklerin fazlasıyla varolduğunu göstermiştir.

Ülke geneline baktığımızda ise, yaklaşık 20 ay

boyunca Suriye sorununun yakıcılığı yeterincegündemleştirilmediği gibi, nicel darlık sorunu daaşılamamıştır. Suriye’de emperyalist müdahalesonrasında olası bir bölgesel savaş tehdidi,Türkiye’nin aktif taşeronluğu, tampon bölgegirişimleri vb. düşünüldüğünde hali hazırda verilenmücadele düzeyinin Türk sermaye devletini savaşpolitikalarından caydırıcı olmadığı ortadadır. Bundandolayı savaş tezkeresi bu kadar kolay çıkarılabilmiştir.

20 aydır gündemde olan Suriye’ye emperyalistmüdahale sorununun daha bilinçli, daha örgütlü vedaha eylemli biçimde karşılanmasıgerekmektedir. Bundan dolayı Türkiye’nin devrimci-ilerici güçlerine, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinekapsamlı sorumluluklar düşmektedir. Savaştezkeresine gösterilen reflesk tepki bu açıdan önemlibir adım niteliğindedir. Henüz 1 Mart 2003’teTBMM’de oylanan tezkerenin reddedilmesinisağlayan kitlesellikte eylemler ortaya konulamamışolsa da, mevcut tabloyu değiştirmek için önemlidinamikler mevcuttur.

Önümüzdeki günlerde her türlü olanağı kullanarak,tüm yol ve yöntemlerden devrimci bir tarzdayararlanarak emperyalist savaşa karşı kitlelerinduyarlılığını ve dinamizmini açığa çıkarmak için etkinbir siyasal faaliyet kapasitesi ortaya konulmalıdır.Ortadoğu’nun emperyalist hegemonya savaşlarıylakanlı bir bölgesel savaşa doğru sürüklendiği veTürkiye’nin aktif rol oynacağı bu süreçte antiemperyalist mücadele ve bunun nasıl bir politik hattaörüleceği fazlasıyla önemlidir. Emperyalizme karşıtutarlı ve devrimci bir mücadele örebilmenin yolu, herşeyden önce devrimci bir dünya görüşüne ve sağlambir ideolojik-sınıfsal temele sahip olmayı gerektirir.Bu konuda emperyalizme karşı mücadeleyi“demokratizm” alanına, emperyalist savaş vesaldırganlığa karşı tutumu ise genel bir “barış”söylemine mahkum eden liberal anlayışlareleştirilmeli, genel bir “savaş karşıtı” söylemlerinekarşı “emperyalist savaşa karşı sınıf savaşı” şiarı öneçıkarılmalıdır.

Fabrikalarda, sanayi havzalarında, işçimahallelerinde yürütülen politik faaliyete bu gözlebakarak, emperyalist savaş ve saldırganlık gündemibaşta olmak üzere işçi sınıfı ve emekçileri devrimcisiyasal mücadeleye kazanmak için seferberolunmalıdır.

C. İnci

Tezkere eylemleri ve anti-emperyalist mücadele

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Türk sermaye devletinin bugün meclisten çıkardığısavaş tezkeresine karşı birçok ilde binlerce işçi,emekçi ve genç alanlara çıktı. 4 Ekim günüİstanbul’da binlerce kişi Taksim Meydanı’nda biraraya gelirken, Ankara’da ve Çanakkale’de yapılaneylemlere polis saldırdı. İzmir ve Bursa’da da ilericigüçler emperyalist savaşa karşı alanlardaydı.

İstanbul’da binler sokakta!

Akşam saatlerinde Taksim Meydanı’nda toplanarakGalatasaray Lisesi önüne yürüyen 10 bini aşkın kişiAKP eliyle yürütülen savaş ve saldırganlıkpolitikalarını protesto etti. Suriye halkıyla dayanışmamesajlarının verildiği yürüyüşe İstiklal Caddesi’ndengeçenler de büyük bir destek verdi.

En önde “Emperyalizmin askeri olmayacağız!AKP’nin savaş politikalarına teslim olmayacağız!”pankartının açıldığı yürüyüş kolunun ön tarafıGalatasaray Lisesi’ne ulaştığında arka tarafı henüzTaksim Meydanı’ndaydı.

Yürüyüşe, aralarında BDSP’nin de bulunduğuilerici ve devrimci güçler ise “Afganistan, Irak, Libya,Suriye… Emperyalist savaşa ve işgallere hayır!”şiarlı NATO ve FüzeKalkanı Karşıtı Birlikpankartı arkasındakatıldılar.

Galatasaray Lisesiönünde yapılankonuşmalarda iseAnkara’daki eyleme yönelikpolis saldırısı protesto edildi.Burada, sanatçı HilmiYarayıcı bir konuşma yaparakAKP eliyle yürütülen savaş vesaldırganlık politikalarınıteşhir etti.

Ankara’da eyleme polissaldırısı

YKM önünde buluşan kurumlar buradanBaşbakanlık’a yürüyerek basın açıklaması yapmakistediler. Ancak, kitleye Milli Müdaafa Caddesi’ndebiber gazı ve tazyikli su ile saldırıldı.

DİSK, KESK, TMMOB, ATO, TKP, Halkevleri,HDK, ÖDP, EHP, DHF, BDSP’nin de aralarındabulunduğu yaklaşık 500 kişilik kitle Valiliğin eylemyasağı karşısında Başbakanlığa yürüme kararlılığıgöstererek barikata yüklendi. Bunun üzerine polissaldırısı gerçekleşti.

Saldırı öncesinde polisle yapılan pazarlıklar sonucukitleye açıklama yapan SES Ankara Şube Başkanıİbrahim Kara “eylemin çağrısını yapan kurumların buçağrıyı iptal ettiğini, bundan sonra gelişecekolaylardan kendilerinin sorumlu olmayacağını”söyledi. Kara’nın açıklamasından kısa bir süre sonraise kitle yürüyüşe geçti.

Kitleye TOMA’larla tazyikli su sıkıldı. Ardındangaz bombalarıyla kitle ikiye bölündü. Kitlenin birkısmı Kızılay yönünde, bir kısmı ise Demirtepeyönünde geri çekildi. Demirtepe’nin ara sokaklarındaçatışmalar devam ederken sokaklara ateş yakılarakbarikat kurulduğu gözlendi.

İzmir’de kitlesel eylem

İzmir’de Eski Sümerbankönünde toplanan kitle buradan AKPİl Binasına yürüdü. “AKP’ninsavaş politikalarını durduracağız”pankartının açıldığı eylemde herkurum kendi flamalarıyla katıldı.

AKP önüne gelindiğindehazırlanan ortak basınaçıklamasını TMMOB İK adınaFerdan Çiftçi okudu.

Çiftçi, AKP iktidarınınbölgede emperyalizmin aktiftaşeronluğuna soyunduğunu,emperyalist müdahaleden rolkapmak için Suriye’ye dönük içsavaş kışkırtıcılığı yaptığınıbelirtti AKP’nin, Suriye’yemüdahale etmek için her fırsatı değerlendirmek içinçaba harcadığını ifade eden Çiftçi, Türkiye halklarınınsavaş istemediği bu durumun AKP’yi rahatsız edipAlevi ve Kürt düşmanlığına sarıldığını belirtti.

Çiftçi son olarak şunlarısöyledi: “İktidarın mezhepçi, Alevidüşmanı söylem ve politikalarınakarşı mücadele edeceğiz.Emperyalizmin taşeronu, savaşın,ölümün, faşizmin iktidarı AKP’yiTürkiye halkaları durduracak.”

Eyleme, Alınteri, BDSP,Devrimci Hareket, DHF,Kaldıraç, tarafından emperyalistişgale karşı oluşturulan Birlik de“Suriye’de emperyalistmüdahale ve saldırganlıklarson” ozaliti ile katıldı. AyrıcaSenkromeç direnişçisiMuharrem Subaşı ve ÇHD’ninde içerisinde bulunduğu birçok

ileri-devrimci kurum ve parti de eyleme destek verdi.

Bursa’da savaş tezkeresine protesto

Fomara Meydanı’nda biraraya gelen kurumlar“Tezkere geri çekilsin – Savaşa hayır” pankartınıaçtılar. Sloganlarla başlayan eylemde AKP’nin savaş

yanlısı politikalarını hayata geçirmek için vakitkaybetmediğini belirten konuşmalar yapıldı. Kitleburadan sloganlarla AKP binasına yürüdü.

Yolun bir şeridininkapatıldığı yürüyüşsonunda AKP’nin önündebasın açıklaması okundu.Açıklamada Türkiye’ninemperyalistlerin çıkarlarıdoğrultusunda savaşaçekilmek istendiği dilegetirildi.“Kardeş Suriyehalkıyla savaş istemiyoruz!”denilerek eyleme son verildi.

BDSP’nin de destekverdiği eylemde Halkevleri,ÖDP, TKP ve DersimlilerDerneği yer aldı.

Çanakkale’de saldırı

Savaş tezkeresini protesto etmek amacıylaÇanakkale HDK, Halkevleri, DİSK/Genel İş, KESK,PSAKD ve TKP tarafından bir eylem örgütlendi. EkimGençliği, SGD ve YDG gibi devrimci kurumların dadestek verdiği eylemde Truva Atı önünden AKP İlBaşkanlığı önüne yürünecekti. Kitlenin pankart açmasıüzerine polis yürüyüşe izin vermeyeceğini belirterekengellemek istedi.

Bu durum karşısında kitle sloganlarla kordonboyunda yürüyüşe geçti. Basın açıklaması yapmakiçin AKP İl Binası önüne yürümek isteyen kitlenin önüGESTAŞ Feribot İskelesi önünde çevik kuvvet polisive TOMA’larla kesildi. Ancak kitle birbirinekenetlenerek barikata yürüdü. Kitleye yoğun bibergazı ve tazyikli su ile saldırılmasının ardından kısasüreli arbedeler yaşandı. Ayrıca çevrede bulunan halkaajitasyonlarla durum anlatılarak destek istendi. Eylemekatılanlar oldu.

Daha sonra GESTAŞ Feribot İskelesi önünde kısasüreli bir oturma eylemi yapan kitle, ardındanCumhuriyet Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Busırada şehrin en işlek caddesi olan DemircioğluCaddesi trafiğe kapatıldı. Ardından İskeleMeydanı’nda basın açıklaması yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Ankara-İzmir-Bursa-Çanakkale

Adana’da coşkulu yürüyüş

Adana’da bir araya gelen devrimci yapılar, sendikalar ve siyasi partiler, 5 Ekim Cuma günü AdanaBüyükşehir Belediyesi önünde toplanıp AKP’ye bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş kortejine çevredekiemekçilerin alkışlı destek verdiği gözlendi.

AKP İl Binası önüne gelindiğinde ortak basın metni okundu. Basın metninde, sınır boylarında karşılıklısürdürülen çatışmaların ölümlere neden olduğu belirtilirken, TBMM Genel Kurulu’nda savaş tezkeresininçıkması eleştirildi. Aylardır, bilinçli olarak sürdürülen gerilim politikalarının bu tezkerenin, zamanı geldiğinde,savaş tezkeresi olarak kullanılacağını gösterdiğine dikkat çekildi

Bu sonucun tüm sorumluluğunun, Özgür Suriye Ordusu adındaki, silahlı, çete türü organizasyonlarıbesleyen, destekleyen, her fırsatta düşmanlaştırıcı söylemlerle gerilimi kışkırtan AKP hükumeti olduğuvurgulandı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “AKP iktidarı, ABD’nin bölgeye dair planlarının bilinçli olaraktaşeronluğuna soyunmuştur. Şimdi emek ve demokrasi güçlerine düşen görev; bu savaş tezkeresininkullanılmasına izin vermemek bu yetkiyi engellemek için mücadele etmektir.”

Kızıl Bayrak / Adana

Binler savaş tezkeresine karşı alanlara çıktı!

“Emperyalist savaşa geçit vermeyeceğiz!”

4 Ekim 2012 / Konak

4 Ekim 2012 / Taksim

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

AKP iktidarı ve Türk devleti yaklaşık 1 yıldır Esadiktidarının devrilmesi için özel bir çaba harcıyor.“Özgür” Suriye Ordusu ismindeki çapulculara verdiğidesteğin yanı sıra her fırsatta Suriye’ye yönelik askeribir müdahalenin gerekli olduğuna işaret ederek Türkiyeve dünya kamuoyunda kendine destek arıyor. AKPiktidarının ABD’nin etkin taşeronu olarak girdiği buserüvende gösterdiği canhıraş çaba, zaman zamaniplerinin elinde bulunduğu sahiplerinden dahi uyarıalmasına sebep oluyor. Öyle ki gerici rejimin savaşasusamış bu tavrı, tüm dünyada ciddi analizlere konuediliyor.

AKP’nin izlediği Suriye politikasının nasıl kirli birzeminde yürütüldüğü geçtiğimiz aylarda parça parçaortaya çıkmıştı. ÖSO’yu sınıra yerleştiren Türk devletizaten fiilen savaşın içine girmişti. Lojistik desteğinyanısıra silah yardımı yapıldığını, ambulanslarlasınırdan silah taşındığını cümle alem biliyor.Kamplarda silahlı militanların eğitildiği, Suriyesınırının ÖSO’ya koşulsuz açıldığı, militanların sabahSuriye’de savaşıp akşam Hatay’a döndüğü sayfa sayfayayınlandı. Karşımıza savaş çıkması için özel bir çabagösteren bunu bizzat Erdoğan’ın Esad’a yönelikbeyanlarıyla besleyen bir hükümet var. Sermayehükümeti gelinen aşamada çıkardığı savaş tezkeresi ileSuriye’ye dolaysız olarak meydan okuyor. Bunu damilitarizmin ikiz kardeşi yalan makinesiyle yapıyor.Yani medya eliyle kardeş halklara dayattığı kirli savaşameşruluk kazandırmak istiyor.

Erdoğan’ın “milli duyguları” okşayarak verdiğidemeçler medyanın tüm kanatlarını kapsayacak şekildekendisine genişçe yer buldu. Erdoğan’ın farklızamanlarda yinelediği demeçlerindeki ortak nokta iseSuriye’ye “yaptığının” bedelini ödetmek üzerineydi.AKP şefi Suriye’ye yönelik saldırgan tutumunu şusözlerle ortaya koydu;

“Artık burası notayla falan geçiştirilecek bir şeydeğildi. Öncekilerde de misliyle cevap vermiştik, budefa onların da canlarını yakacak şekilde misliylecevabını verdik.”

“Ülkemizin saygınlığına halel getirecek hiçbirgirişimi karşılıksız bırakmayacağız. Şunu bir kez dahaifade etmek istiyorum; biz asla savaş meraklısı değiliz.Ancak savaştan da uzak değiliz. Bu millet, yeri gelmişkıtalararası savaşları görerek, savaşarak bugünleregelmiştir.”

“Dün getirdiğimiz tezkereye karşı olan zihniyet,tarihe bunun hesabını veremeyecektir. Benimvatandaşım şehit edilecek biz hâlâ barış diyeceğiz. Nebarışı?”

Egemen Bağış’ın “Türkiye’nin askeri gücüSuriye’yi birkaç saat içerisinde yok edecek noktadadırçok şükür” demesi ise emperyalist güçlerin hizmetinekoşulan Türk ordusunun yıkım gücünü tekrar hatırlattı.

Savaş borularını tezkere çıkmadan önce öttürmeyebaşlayan medya ise kanlı manşetlerini sıralamak içinadeta yarışa girdi. “Suriye’ye anında karşılık”, “Esad’ıntopuna misliyle cevap”, “Halep oradaysa, Türkiyeburada” başlıklarıyla medya savaşa hazır olduğunubeyan etti.

Köşelerinden ölüm reçeteleri yazan “yazarlar” isekışkırtıcı bir dil ile savaşa destek çıktı.

Yani Türkiye halklarını bu emperyalist işgalehazırlamak görevi yine öncelikli olarak medyanın elineverilmişti. Oysa Akçakale’de 5 kişinin ölümününardından medya seferberlik ilan etmek yerine buölümlerin nasıl gerçekleştiğini sorgulayabilirdi.Akçakale’de ve Suriye sınırı boyunca hayatın devam

ettiği yerleşim birimlerinde yeterince önlemalınmadığını, top atışlarının haftalardır devam etmesinerağmen sivillerin güvenli bir yerleşime taşınmadığınıyazabilir, gerekli önlemlerin alınmadığınıhatırlatabilirdi. Dahası topraklarını ÖSO’ya açarak buölümlere davetiye çıkardığını işleyebilir, ülkeyi savaşüssü haline getiren sermaye devletinin sivillerinölümünde baş sorumlu olduğu gerçeği yazılabilirdi.

Ama burjuva medyanın rolü, Suriye’ye yönelikemperyalist bir işgalin koşullarını oluşturmak ve bununemekçi halk tarafından sahiplenilmesini sağlamakolduğu ölçüde tüm bu gerçekler görmezden gelindi.

Önümüzdeki günlerde bizi ne bekliyor?

Dış politikada çöküşün üstünü örtmek için AKP’livekillerin attığı savaş naralarının daha koyu puntolarlayazılması…

Suriye’ye gönderilecek askerlerin, yani emekçiçocuklarının emperyalistlerin hesabına yitip gitmesininşehit edebiyatıyla geçiştirilmesi…

Suriye’yi Esad’ın zulmünden askeri bir müdahaleile “kurtarırken” Suriye’de ölen sivillerin gizlenmesi…

Medyanın dolduruşuna gelmeden gerçekleriaramalıyız.

Zira Irak işgalinin hazırlanmasında medyanın rolünebakınca bugünü görmek mümkün. Irak’ın sahip olduğukimyasal silahların yaratacağı tehlike yalanlarının

ardından Irak’ta bir tek bile kimyasal silahbulunamamıştı. Fakat medya aracılığıyla işgalehazırlanan toplum, televizyonlarının başına kilitlenerekadeta bir aksiyon filminin izleyicisi haline getirildi.Milyonlarca insan atılan füzeler havalarda ışıl ışılsalınırken, bunların kaç sivil can aldığını sorgulamadıbile. Bu savunmasız insanların ölümü aylarca medyatarafından uyuşturulmuş beyinlere oldukça yabancıydı.

Satırlarından kan damlayan medya Suriye sürecindede aynı uğursuz rolünü oynuyor/oynayacak. Aylardırtekrarlanan “Suriye’ye müdahale kaçınılmaz”yalanlarının ardından cepheye sürülen çocuklarımızölmeye başladıkça kanıksama da artacak. İlk günlerdemanşetten verilen cenaze haberleri sonraları başlıklarküçülerek ikinci, üçüncü sayfalara taşınacak. Suriye’deölen sivillerin ne uğruna öldüğü dahi sorgulanmayacak.Sayıları burjuva medyada yer bulmayacak…

Olasılıklar, örnekler daha da çeşitlendirilebilir.Fakat bugün tek renk, tek ses olmuş gazete sayfalarının,televizyon ekranlarının yarattığı illüzyondan silkinipkurtulmak zorundayız. Bize sunulan her bir bilgiyi acıbir hap gibi yutmak yerine Libya’yı, Afganistan’ı,Irak’ı hatırlayarak gerçekleri süzebilmeliyiz.

Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu Medya ve Savaşyalanları isimli kitabı tanıtırken “Bir savaşta öncegerçekler ölür, sonra çocuklar” demişti. Gerçeklerçoktan katledildi. Sıra çocuklarımıza gelmesin…

T. Hazal

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Savaş borazanı medyanın elinde!

Emperyalizme karşı eylem

İzmir’de, Alınteri, BDSP, Devrimci Hareket, DHF, EÖC, Kaldıraç, Köz ve TKP 1920’den oluşan bileşenler 6Ekim günü emperyalist saldırganlığı protesto eden bir eylem yaptılar.

YKM önünde “Emperyalist müdahele ve saldırganlığa son!” yazılı pankart açılarak Eski Sümerbank önünedoğru yüründü. Eski Sümerbank önüne gelindikten sonra basın metni okundu.

Emperyalist saldırganlık ve Türkiye’nin taşeron rolünün anlatıldığı basın metninde halkların kardeşleşmesivurgusu yapıldı. Partizan, Mücadele Birliği Platformu, Söz ve Eylem, Halk Cephesi ve DİP’in destek verdiğieylemde, basın metninden sonra Cansel Malatyalı, Kiğılı, Senkromeç direnişlerine vurgu yapılarak DİH veKEC’in açlık grevi duyuruldu, eylemden sonra imza standına gidilmesi çağrısı yapıldı. Ardından bir şiir dinletisisunuldu.

Duvara Karşı Tiyatro topluluğundan bir tiyatrocunun sergilediği oyunun ardından eylem sloganlarlabitirildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Meclisten jet hızıyla çıkarılan tezkerenin ardındanakıllara gelen bir nokta da, saldırganlığın hedefininBatı Kürdistan ve Kürt halkı olmasıydı.

Sermaye devletinin Güney Kürdistan’a yöneliksaldırgan tutumu biliniyor. Geçtiğimiz yıl çıkarılantezkereyle Güney Kürdistan’a yönelik “terörlemücadele” adı altında operasyon düzenleme yetkisimeclis tarafından askere verilmişti. Ancak butezkerenin süresi bu yıl 17 Ekim’de doluyor. Meclisaçıldığı sırada önüne alacağı ilk gündemin butezkerenin uzatılması olacağı ve bunun Kürt halkınayönelik saldırının bir parçası olarak gündemegetirileceği biliniyordu. Ancak Suriye üzerindençıkarılan yeni tezkere, eskisinin uzatılmasını dagereksizleştirdi. Çünkü yeni tezkerenin hayli geniş vebelirsiz olan hedefi, Güney Kürdistan’a yönelikoperasyonlara da olanak tanıyor. Ancak sermayedevleti Güney Kürdistan için yine de tezkereçıkarmaya hevesli görünüyor. Batı Kürdistan’ın isehedefte olduğu açıktan olmasa da dillendiriliyor.

Türkiye’nin Suriye’ye yönelik saldırganlıkplanları, emperyalist efendilerin isteklerine göreşekillenmekte, Türkiye’ye ise genelde isteneniuygulamak ya da izin verilen sınırlarda hareket etmekdüşmektedir. Bu nedenle Suriye’ye yöneleceksaldırganlığın sınırları emperyalistler arasındaki güçdengelerine göre belirlenmektedir.

Suriye ile savaş konusunda ipleri emperyalistlerinelinde olan Türk sermaye devleti, Kürt halkınayönelik saldırganlık konusunda ise emperyalistleriniznini almaya çalışmaktadır. Uluslararası sömürgepozisyonuna son vermek için dört parçada da ayaktaolan Kürt halkının direncini kırmak, onurlumücadelesini boğmak Türk devletinin temel hedefleriarasında yer almaktadır. Bu nedenle tezkerenin sivriucu Kürt halkına yöneltilmiştir.

Tezkerede Suriye devleti ismi açıkça ifadeedilmemektedir. Yabancı ülke tanımlamasıyla isesaldırganlığın çapı oldukça geniş tutulmuştur. Tümbunlar sermaye devletinin Kürt halkına, özelde deBatı Kürdistan’a yönelik bölgesel bastırma planlarınıdüşündürmektedir.

Türk devleti batı Kürdistan’a yapacağı müdahalezeminini güçlendirmek için tampon bölge önerisinedört elle sarılmaktadır. Tezkere bu girişimlere de onayvermektedir. Türk devleti tampon bölge önerisi ilegerici “Özgür” Suriye Ordusu’yla birlikte Kürthalkının karşısına dikilmeyi hedeflemektedir.

Suriye Kürdistanı’ndaki gelişmeler özelde AKPiktidarının, genelde sömürgeci Türk devletininsıkıntısını artırıyor. Bu sıkıntının nedeni IrakKürdistanı’nın ardından Suriye Kürdistanı’nındenetiminin de Kürt halkının eline geçmesiihtimalidir. Bu gelişmelerin Türkiye Kürdistanı’ndamücadeleyi sürdüren Kürt hareketine moralkazandıracağı, Kürt halkının mücadele isteğiniartıracağı aşikardır. Kürdistan’ın iki parçasınınbirleşmesi durumunda ise Kerkük’ten Akdeniz’euzanan koridorun denetiminin Kürt halkının elinegeçme olasılığı güçlenmektedir. Tüm bu nedenlerdenkaynaklı olarak Türk devleti korkulu rüyalargörmektedir.

Nesnel süreç aynı zamanda 100 yıl önce dörtparçaya bölünerek sömürgeleştirilen Kürdistan’ınbirleşmesi ve özgürleşmesi olanaklarını artırmaktadır.

Bu da AKP şefinin öfkeli tepkisine yol açmaktadır.Recep Tayyip Erdoğan’ın; “Suriye meselesi bizim içmeselemizdir. Sabrımızın sonu vardır” diyerek yaptığıaçıklama, bu yalın gerçeğin açık göstergesidir.

Kürt halkının da bu konuda duyarlılık içerisindeolduğu görülmektedir. Bir yandan Suriye ile çatışmaiçerisinde bulunan Batı Kürdistan halkının kendigüvenliğini sağlamak için iki tugay oluşturduğubiliniyor. ANF’ye açıklamalarda bulunan YPGyetkilileri Türkiye ile sorunları olmadığını ancak olasıbir saldırı karşısında üst düzey direnişgöstereceklerini belirterek “Kürdistan topraklarınısavunmak için dünyayla da savaşırız” diyor.

BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak da tezkeredeğerlendirmesi sırasında Batı Kürdistantartışmalarına değinerek şunları söylemişti:

“Suriye’deki Kürtlerin özgürlüklerine karşı çıkmasınasonuna kadar direneceğiz. Sadece karşı çıkacağızdemiyorum. Eğer Türkiye orada Kürtlerin özerkbölgesini işgal etmek amacıyla bir askeri operasyondüzenlerse biz hepimiz karşısında yer alacağız.Gerekirse tankların önüne geçeceğiz.”

Tüm bu açıklamalar, tezkerenin hedefleri arasındaKürtlerin, özellikle de Batı Kürdistan’ın yer aldığıyönlü düşünceleri desteklemektedir. Olası bir gericiittifak sonucu Kürtlerin kazanımları hızla ellerindenalınmaya çalışılabilir. Kazanımın gerçekten kalıcıolmasının yolu ise mücadele ile kazanılanın mücadeleile korunmasıdır. Türkiye işçi ve emekçilerin sürecemüdahalesi ve Kürt halkıyla enternasyonaldayanışmayı yükseltmesi de burada kilit bir önemtaşımaktadır.

Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’dençıkarılması, Kürt halkı tarafından yaygın ve militaneylemler ile protesto edildi. Kürdistan’ın bir dizikentinde kepenkler açılmazken kitleler sokaklaraçıktı. Polisin saldırısı sonucu bir çok eylemdeçatışmalar yaşandı.

Sabah erken saatlerden itibaren Kürdistan’ınneredeyse tüm kentlerinde protesto amacıylakepenkler açılmadı. Hakkari, Şırnak, Diyarbakır veMardin’de esnafın büyük kısmı protestolara katılarakkepenklerini açmadı.

Diyarbakır’ın Bağlar, Sur, Kayapınar, Yenişehir,Ergani ve Bismil ilçelerinde kepenk açmamaeyleminin yanısıra kitlesel yürüyüşler düzenlendi.Gerçekleştirilen eylemlerde BDP adına konuşmalaryapılırken eylemlere BDP milletvekilleri ile BDP’libelediye başkanları da katıldı. Tüm eylemler veyürüyüşler yoğun polis ablukası altında gerçekleşti.Ergani’de eylemin ardından kimi yerler Kürt gençliğitarafından molotoflandı ve polis ile çatışma çıktı.

Mardin’in Kızıltepe, Nusaybin, Dargeçit ve Derikilçelerinde kitlesel basın açıklamaları gerçekleştirildi.Mardin Merkez’de de BDP Merkez binası önünde bireylem ve 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı.Eylemlerde Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecritinkaldırılması çağrısı öne çıktı.

Siirt, Muş ve Bingöl’de gerçekleştirilen eylemlerleÖcalan’a özgürlük çağrıları yapıldı. Siirt’te BDP ilbinası önünde basın açıklaması yapılırken, Bingöl’deil binasında toplanılarak saat kulesi önüne yüründü.Yürüyüş sırasında yolun kesilmesi nedeniyle polisle

gerginlik yaşandı ancak yürüyüş tamamlandı. Muş’taise eylemin adresi Muş Alparslan Üniversitesi EğitimFakültesi önüydü. MED-DER üyesi öğrencileringerçekleştirdiği basın açıklamasına BDP de destekverdi.

Batman, Şırnak ve Şırnak’ın Cizre ilçesinde iseeylemlere polis saldırdı. Batman il binası önündetoplanarak Sanat Sokağı’na yürümek isteyenBDP’lilerin önü TOMA ve akreplerle kesildi.Aralarında, BDP Batman Milletvekili Ayla Akat, BDPPM Üyesi Osman Ergin, BDP Batman İl EşBaşkanvekilleri Ayşe Ağılgat ve Şeyhmus Azboy,Belediye Başkanvekili Serhat Temel’in de bulunduğubinlerce kişi engellemeyi protesto etmek için yolukeserek oturma eylemi yaptı. Polisin saldırısınıtaşlarla yanıtlayan kitle ara sokaklara çekilerek akşamsaatlerine kadar çatıştı. 7 kişinin gözaltına alındığıöğrenildi.

Şırnak’ta ise oturma eylemine polis gaz ve tazyiklisu ile saldırdı. Kitlenin taşlarla karşılık verdiği çatışmasırasında çok sayıda kişinin yaralandığı öğrenildi.Şırnak’ın Cizre ilçesi ise yaşanan saldırı nedeniylesavaş alanına döndü. Yürüyüş yapmak isteyen halkapolisin müdahalesi nedeniyle çıkan çatışma hızla tümkente ve ara sokaklara yayıldı. Cizre-İdil karayolu dabarikat kurularak trafiğe kapatıldı.

Batıda ise eylemlerin adresi Kocaeli, Aydın veİzmir oldu. Kocaeli ve Aydın’da BDP tarafından basınaçıklamaları düzenlenirken İzmir’de EgeÜniversitesi’nde yürüyüş gerçekleştirildi.

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Savaş tezkeresinin hedefinde Kürt halkı da var

Kürt halkı sokaklardaydı

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Son günlerde gündeme Kürt halkının haklı taleplerive özgürlük mücadelesi üzerine söylenen sözleroturdu. Devletin farklı birçok mevkiinden söylenensözler devletin Kürt sorunundaki politikasınınikiyüzlülüğünü gözler önüne sermeye yetti. Onyıllardır, Kürt halkına yönelik imha, inkâr veasimilasyon politikalarını sürdüren, sözde Kürt açılımıile gözlerini boyamaya çalışan sermaye devleti vesözcüsü AKP hükümeti, her fırsatta gerçekkimliklerini ortaya koymakta çekinmiyorlar.

Yapılan açıklamaları ardı ardına inceleyecekolursak oynanan oyunun iki perdelik bir oyunolduğunu görürüz.

İlk perde: Arınç ve Ensarioğlu veGüven’den yansıyan ‘şefkat’

5 Ekim günü Bülent Arınç Diyarbakır AKP İlBaşkanlığı’na yaptığı ziyarette “Kürt kimliği şereflibir kimliktir… Eskiden ‘Bu ülkede Kürt yoktur’deniyordu. Biz ‘Bu ülkede bin yıldır Kürtkardeşlerimiz var’ dedik. Kürtçe konuşmak yasaktı.‘Hayır, herkes dilini öğrenecek, dilini konuşacakhükümet onlara yardımcı olacak’ dedik. Bugünküanarşinin ve şiddetin temelinde bu ret ve inkârpolitikaları yatıyor. Bu ülkede darbeler yapanlarınortaya koyduğu inkâr politikalarından AK Parti hesapsoruyor…” diyerek hem Kürt halkının gözünüboyamaya çalıştı hem de AKP propagandası yaptı.Anadilde savunma hakkının olması gerektiğini desöyleyen Arınç’ın bu söylemlerini daha önce dedefalarca tekrarladığını biliyoruz.

6 Ekim’de AKP Diyarbakır Milletvekili GalipEnsarioğlu, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal AraştırmalarEnstitüsü’nce düzenlenen ‘Anadili Politikaları’toplantısında, “Kürtler, anadil taleplerini hiçbir şekildepazarlık meselesi yapmayacak ve hiçbir şekildevazgeçmeyecek. Bunun güçlü bir şekilde bilinmesigerekiyor. Ben dâhil, Kürtler anadili bir hak olarakgörüyor, vazgeçmeyeceğimiz bir hak olaraktanımlıyoruz.” dedi.

Diyarbakır Emniyet Müdürü: “Dağda ölenteröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz.”

Bu iki sözün üzerinden sadece 1–2 gün geçmişti ki,Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü görevine yeni getirilenRecep Güven “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanızinsan değilsiniz. Ama eline silah alıp çoluk çocukdemeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi deentegre edemiyorsanız devlet değilsiniz. Ben bu ikicümle arasında gidip geliyorum. Benim yitik evladımdağa çıkmış keşke ulaşabilseydim, keşke ona normalbir hayat sunabilseydim” dedi.

Bülent Arınç’tan destek gecikmedi: ‘’EmniyetMüdürü’nün bu düşüncelerini ve önümüzdeki çalışmadönemine ait neler yapabileceğini söyleyen, bizim depaylaştığımız bu gazetecilerle yaptığı toplantıdakiifadelerini çok değerli buluyorum.”. Bülent Arınçdevletin ikiyüzlü politikasının ‘şefkatli’, ‘demokrat’yüzü olmayı sürdürmüş oldu. Ancak, EmniyetMüdürü’nün açıklamaları çok daha büyük yankıyarattı.

İkinci perde: Devletin gerçek yüzü

İkinci perdeyle beraber gerçekler ortaya çıkmıştır.Devletin on yılları bulan pratiği değişmemiştir: İmha,inkâr ve asimilasyon... Pratiğe geçen düşüncelerolmamalarının yanı sıra AKP’nin halen bu cümlelerinkurulmasını engellememesi bu ikiyüzlü politikadançıkar sağladığını da ortaya koyuyor. Hükümetin vedevletin alt kademe bürokratları ve temsilcileri busözlerle Kürt halkını özgürlük mücadelesindenvazgeçirmeye ve düzene entegre etmeye çalışıyor.Yaklaşan seçimleri de düşünecek olursak busöylemler, AKP eliyle bir şeylerin değişebileceğinedair yanılsama yaratmaktadır.

Sonuç olarak, bu sözlerin ve ilk perdenin hiçbirkıymet-i harbiyesi yoktur. Çünkü hem söyleyenlerinkimliği, geçmişi ortadadır, hem de sermaye devletininpratiği ortadadır.

Recep Güven kimdir?

Recep Güven, 1991–95 yılları arasında ‘fail-imeçhul’ (fail-i devlet) cinayetlerin en yoğun yaşandığıdönemde Diyarbakır’da istihbaratta görev yapmıştır.“Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insandeğilsiniz” sözünü söylediği toplantıda o dönemyaşananlar için, “Belki bir mecburiyet, belki acil birkararla yapıldı” diyerek yürütülen kirli savaşı haklıgösteren bir ‘görev adamı’dır.

Daha sonrasında İstihbarat Daire BaşkanYardımcısı, Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı, SiirtEmniyet Müdürlüğü görevlerinde bulunmuş ve sürekliolarak görevlerinde yükselmiş bir ‘görev adamı’.Devletin ona ve onun yer aldığı kurumlara verdiğigörevleri yerine getiren, Kürt halkına yönelik imha,inkâr ve asimilasyon politikasını hayata geçiren bir‘görev adamı’dır.

Siirt’te Emniyet müdürlüğü yaptığı dönemdegerilla cenazelerinin yan yana gömülmesini, törenyapılmasını engelleyen, törene katılmak isteyenlerepolisi saldırtan, tutuklatan ve ardından “teröristcenazesine 4 kişi katıldı” diye haber yapılmasınısağlayan bir ‘görev adamı’dır.

Siirt’te yoksul kız çocuklarına polisliği sevdirmekiçin “Siirt’in İncileri Projesi”ni düzenleyen bir ‘görevadamı’dır.

İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı olarak görev yaparken, Ergenekon’la ilgili belgeleri İstihbaratDaire Başkanı Sabri Uzun’a veren kişi olarak ve dahasonrasında da Ergenekon operasyonunda istihbarattayer alarak temel bir rol oynayan bir ‘görev adamı’dır.

Bu haliyle devletin has adamlarından, görevadamlarından birisidir. Özel olarak seçilmiş birisidir.Söyledikleri ancak ve ancak devletin Kürt sorunundakiikiyüzlülüğünü, riyakârlığını ortaya koymaktan öteyebir anlam taşımaz.

İşte tam da bu kimliği ve kişiliğiyle görevininbaşındadır.

Başbakan’ın ağzından kan kokan sözler

Başbakan Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamalarladevletin resmi politikasını ortaya sermekte gecikmedi:

“Bölücü terör örgütünün kendine göre bazıistismar başlıkları var. Biz o başlıklara da gelmeyiz.Ne diyor: ‘anadilde eğitim-öğretim’… yok böyle birşey, bizim ülkemizin resmi dili Türkçe’dir. Bu birhaktır iddiasında bulunanlara sesleniyorum, bu birhak değildir. Öğrenmek haktır. Seçmeli ders olarakkoyduk... Elinde silah olan, kan döken, can alan,tehdidi ve tedhişi yöntem olarak benimseyen kimseyeen küçük müsamahamız yoktur, olamaz. Eline silahalıp masum insanları katleden teröristlere karşı ‘İyiçocuklardı’ açıklaması yapanlara, katilleri masum,terörü mazur göstermeye çalışan hiçbir anlayışa primvermedik, veremeyiz. Onlarla da el ele olamayız. Bizevlatlarımızı katleden ve bu mücadeleler esnasındaölen terörist için de ağlamadık, ağlamayız.”

Bu sözlerle perde kapanır, iki perdelik oyun sonbulur. Son bulmayan devletin Kürt sorunundakiriyakârlığıdır, ikiyüzlülüğüdür. Son bulmayan, Kürthalkına yönelik imhadır, inkârdır, asimilasyondur. Budüzen devam ettiği sürece bu iki perdelik oyunlar dadevam edecektir.

Ancak bilinmelidir ki; son bulmayan vebulmayacak olan Kürt halkının haklı mücadelesidir,özgürlük mücadelesidir de aynı zamanda. Bir takımkısmi haklarla, tavizlerle, “açılım”larla gözüboyananlar olabilir, ancak Kürt halkının karnı bunlaratoktur. Kürt halkı bu oyunu bozmasını bilecektir. Bunuda yeni bir oyunla değil; tek perdelik, başrollerindeTürk-Kürt işçi emekçilerinin olduğu gerçek birmücadeleyle yapacaktır.

Kürt sorunu ekseninde oynanan iki perdelik oyun:

Devletin ‘şefkatli’ yüzü ve gerçek yüzü

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Sermaye devletinin baskı ve asimilasyonpolitikalarına karşı Alevi örgütlerinin düzenlediği“Laik demokratik Türkiye için eşit yurttaşlık mitingi”Ankara’da onbinlerin katılımıyla gerçekleşti.

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) ve AleviDernekleri Federasyonu (ADFE) tarafından örgütlenenmiting, ırkçı-şoven kışkırtmalar eşliğinde son dönemdeAlevilere yönelik faşist saldırılar, linç girişimleri,provokasyonlar ve asimilasyon politikalarına karşıgüçlü bir yanıt niteliğindeydi.

Suriye’ye yönelik savaş ve saldırganlık politikalarıda, mitingin genelinde öne çıkan bir başlık oldu.“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Suriye halkı yalnızdeğildir!” sloganları hemen hemen tüm kortejlerdesıkça atıldı. Savaş politikalarının yürütücüsü AKPiktidarına yönelik tepki gösterildi.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen Aleviörgütlerinin yanısıra mitinge ilerici ve devrimci güçlerde katılım sağladı.

Asimilasyon politikaları protesto edildi

Kortejlerde, cemevlerinin ibadethane olarak kabuledilmesi, eşit yurttaşlık, zorunlu din derslerininkaldırılması, Madımak’ın utanç müzesi olması veDiyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması başta olmaküzere bir dizi talep, taşınan dövizlere, sloganlara vepankartlara yansıdı.

En önde taşınan “Eşit yurttaşlık hakkı için laikdemokratik Türkiye” şiarının yazılı olduğu pankartınarkasında aynı şiarlı üç dilli pankart yer aldı.

Bu pankartların arkasında ise ABF ve ADFEbileşenleri sıralandılar. Alevi örgütleri içerisinden enkalabalık katılımı Pir Sultan Abdal Kültür Derneklerive Alevi Kültür Dernekleri gösterdi.

Bu kortejlerde, ev işaretlemelerinin yaşandığıMalatya, İstanbul, İzmir gibi illerden Alevi emekçilerde yer aldılar. “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Katildevlet hesap verecek!” sloganlarının sıkça atıldığımitingde son dönemde yaşanan faşist saldırılar daprotesto edildi.

Garip Dede, Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Dernekleri,Cemevleri pankartları arkasında da binlerce kişiyürüdü.

İrili ufaklı birçok yöre ve köy derneği depankartlarıyla mitingdeydi. Sivas Yıldızeli Yağlıdere,Divriği Kültür Derneği, Kangal DernekleriFederasyonu, Arguvan İlçesi Vakfı, Karabel Köyü gibipek çok dernek Alevi kortejlerinin içerisine dağılmıştı.

15 Eylül’deki 4+4+4 mitingine katılım sağlayantaraftar grupları mitingde de yer aldılar. FenerbahçeSol Açık “Yaşamak direnmektir” pankartıyla yerinialırken, Çarşı taraftar grubu da mitinge katılarak renklibir katılım gösterdiler.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK) Ankara Şubeler Platformu da mitingde sınırlıbir katılımla yer aldı. Bu eylemin tek sendikalkatılımıydı.

Mitinge Kıbrıs’tan da katılımın olduğu görüldü.KTÖS, Öğretmenler Sendikası ve Kıbrıs PSAKD“AKP elini Türkiye ve Kıbrıs halkından çek!” pankartıile yürüdü.

Kürecik’te Füze Kalkanı Karşıtı İnisiyatif de

eyleme katıldı.

İlerici ve devrimciler de mitingdeydi

Mitinge ilerici ve devrimci güçler de yaygın birkatılım sağladılar. Aralarında Partizan, SosyalistYeniden Kuruluş, Kaldıraç, ESP, BDP ve SDP’nin debulunduğu Halkların Demokratik Kongresibileşenlerinin yanısıra ÖDP, Devrimci Alevi Komitesi,TKP, Mücadele Birliği, ODAK ve DHF ve daha birçokgrup yer aldı.

ESP ve Partizan kortejlerinin arama noktasındangeçişleri sırasında polisle yaşanan gerginlik arbedeyedönüştü. Polisin biber gazı ve coplarla saldırısınaflama sopalarıyla karşılık verildi. Gerginlik, kısa süresonra sona erdi.

25. yıl coşkusu

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)kortejinde en önde “Baskı ve asimilasyona son! Eşitlikve özgürlük sosyalizmde!” şarlı pankart yer alırkenardından büyük boy BDSP flamaları taşındı. Kızıllığıile dikkat çeken kortejden emperyalist savaş karşıtısloganlar ve Alevilere yönelik baskı ve ayrımcılığakarşı sloganlar yükseldi. Kortejin sonunda Türkçe veKürtçe “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” yazılıpankart taşındı. BDSP kortejinde “Emperyalist savaşve saldırganlığa geçit yok!” dövizleri yer aldı.

BDSP kortejinin arkasında Kiğılı direnişçi DidemSorhun pankart açtı. “Kiğılı’da baskıya, tehdide,sömürüye, işten atmala son! İşimi geri istiyorum!”pankartı açan Kiğılı direnişçisine İzmir Senkromeçdirenişçisi Muharrem Subaşı da destek verdi.

Direnişçilerin ardından “Eşit, parasız, bilimsel,demokratik, anadilde eğitim sosyalizmde!” pankartıylaEkim Gençliği ve DLB yürüdü. Kortejden emperyalistsavaş karşıtı sloganlarla birlikte “Gençlik gelecekgelecek sosyalizm!” sloganı da sıklıkla yükseldi.

Komünistler, komünist hareketin 25. yılını ve partişehitlerini de sloganlarla selamladı.

Direnişçi işçiler de mitingde

Direnişçi işçiler de Alevi emekçilerinin mitinginepankartlarıyla katılım sağladılar. HEY Tekstil işçleri,Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun, Senkromeçdirenişçisi Muharrem Subaşı ile Adalar Belediyesi’ndeişten atılan işçiler pankart ve önlükleri ile alandaydılar.

Miting başladıktan sonra PSAKD Genel BaşkanıKemal Bülbül, alanda toplanan onbinlerce kişiyeseslendi ve “Başkenti sarsmaya, sesimizi iktidaraduyurmaya geldik” dedi.

Ardından Alevi dedeleri kürsüye davet edildi.Ulusoy Dede alandaki kalabalığa seslendi.

Alevi Dernekleri Federasyonu Genel BaşkanıHüsniye Takmaz kürsüden söz aldı. Eğitimdegericileşmeye, hükümetin kadın düşmanıpolitikalarına, Suriye’ye yönelik savaş politikalarınadeğinen Takmaz, alandaki binlerce kişiyi selamladı.

ABF Genel Başkanı Selahattin Özel de kürsüdenkitleye seslendi. Ülkenin üzerinde kara bulutlardolaştığını söyleyen Özel, hükümetin “muhatapbulamıyoruz” sözlerini eleştirdi.

Musa Eroğlu, Arif Sağ, Pınar Aydınlar, FerhatTunç, Tolga Sağ ve Hilmi Yarayıcı da mitinge destekverdi.

Mitingde ayrıca, aralarında Yaşar Kemal, İlyasSalman, Ataol Behramoğlu, Eşber Yağmurdereli gibiisimlerin bulunduğu mitinge destek veren onlarcasanatçı, yazar, aydınlar adına hazırlanan deklarasyonuHilmi Yarayıcı okudu.

Miting programı, Yavuz Top, Musa Eroğlu ve ArifSağ’ın verdiği mini konserle sona erdi.

Yürüyüş boyunca ve miting alanında Kızıl Bayrakve Ekim Gençliği satışı yapılırken 25. yıl etkinliklerineçağrı yapan davetiyeler de kullanıldı. Sıhhiye Köprüsüüzerine “25. yılda devrime hazırlanıyoruz” yazanBDSP imzalı pankart asıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Baskı ve asimilasyona karşıonbinler Ankara’da buluştu!

7 Ekim 2012 / Ankara

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Metal sektöründe 2012–2014 yıllarını kapsayanGrup Toplu İş Sözleşmesi süreci devam etmekte. Buyılki TİS sürecini öncekilerden farklı kılan ise; BirleşikMetal İşçileri Sendikası’nın (Birleşik Metal-İş)pazarlık masasına bu sefer maddi ve moralkazanımlarla oturuyor olmasıdır. Bir önceki sözleşmedöneminde “ezberlerin bozulması”, metal işçileriningrev silahını kullanmaya dönük adımının MESScephesinde yarattığı bozgun, Türk Metal çetesininmetal işçileri şahsında teşhir olması, esneklikuygulamasına geçit verilmemesi ve Türk Metal’dendaha ileri bir oranda ücret artışına imza atılması budönemki sözleşme için metal işçilerinin elinigüçlendiren sonuçlar olmuştur. Önce Bosch, ardındanCengiz Makine işçilerinin Türk Metal’den istifa ederekBirleşik Metal-İş’e geçmeleri ise bu olumlu tabloyupekiştiren gelişmelerdir.

Nitekim Birleşik Metal-İş yönetimi de bu olumlutablodan yararlanarak 2012–2014 Grup TİShazırlıklarına Mart ayında yaptıkları toplantıylaüyelerinin moral ve motivasyonunu yükselterekbaşladı. Elde edilen avantajlara karşın yine de yenisözleşme döneminin kolay geçmeyeceği, özellikleMESS-Türk Metal ikilisinin yaşanılan kayıplarıntelafisi yolunda bir dizi ayak oyununa başvuracağıherkesçe malumdu. Ancak Türk Metal ve MESS’inyapacaklarından öteye AKP hükümetinin TİSyetkilerini vermeyerek sözleşme sürecini belirsizkılması metal işçilerini daha zorlu bir sürecinbeklediğini göstermiş oldu. MESS, masayaoturmayarak bu durumdan en iyi şekilde faydalanmayaçalıştı.

MESS doğal olarak sürecin uzamasından, metalişçilerinin bekleyiş içerisinde mücadele azminin vemoral değerlerinin kırılmasından yana bir taktik izledi.Bu anlamıyla kendi sınıfsal çıkarlarına en uygunşekilde hareket etmiş oldu. İşbirlikçi Türk Metal iseönceki sözleşmeyle iyice teşhir olan kimliğini bir parçatemize çıkarabilmek için, merkezi açıklamalarında busefer iyi bir sözleşme yapacaklarına dair bol bolvaatlerde bulundu.

Her ne kadar var olan tablo metal işçileri açısındanbir zorluğa tekabül etse de sürecin gidişatınıbelirleyecek esas faktör Birleşik Metal-İş’in alacağıtutum, izleyeceği mücadele hattı olacaktı. Ziradönemin zorluklarına karşın metal işçileri, belli birözgüven, moral üstünlüğü ve mücadele azmiyle sürecegirmişlerdir. Bu durumda yapılması gereken buüstünlüklerin korunması yönünde mücadeleyi bir üstseviyeye ulaştırabilmek ve süreci fiili meşru mücadeleanlayışıyla eylemsel bir hatta götürebilmektir. Ne varki Birleşik Metal-İş yönetimi mevcut saldırılarkarşısında boyun eğmeyeceklerini söylemelerinekarşın bugüne kadar bunu herhangi bir somut programveya eylemsel hat üzerinde hayata geçirmedi. Süreçdaha çok meclisten çıkacak yasa tasarısına bağlı olarakele alındı. Bu haliyle de metal işçileri, fili meşrumücadeleden ziyade bir bekleyiş ve belirsizlikiçerisine çekilmiş oldu. Sözleşme döneminde inisiyatifmetal işçilerinden MESS patronlarına geçerse, bu,mevcut tablonun doğal bir sonucu olacaktır.

Oysaki TİS yetkilerinin gasp edildiği dönemdehava iş kolunda gerçekleşen “grev yasağı” fiili meşru

mücadelenin daha geniş bir alana taşınması ve birleşikbir hatta uygulanması açısından önemli imkânlarsunmaktaydı. Zira hava iş kolunda gerçekleşensaldırının sadece bu iş koluyla sınırlı kalmayacağı vedoğrudan metal iş kolunu da hedef alan bir saldırıolduğu çok açıktı. Metal işçilerinin mücadeleyi bir üstseviyeye çıkarma yönündeki öncü adımı başta havayolu emekçileri olmak üzere sınıfın toplamına birdirenme ruhu ve mücadele azmi aşılayabilirdi. Budurumun da gerisin geriye MESS karşısında metalişçilerinin özgüven ve moral değerlerini misliyleartıracak bir sürece dönüşmesi hiç de yabana atılacakbir ihtimal olmazdı.

Elbette ki mücadeleyi bu eksende ele alabilmek herşeyden önce sınıfın meşru militan mücadele pratiğinegüven duyan siyasal bir bakışa sahip olmayı gerektirir.Nasıl ki grev adımı önceki sözleşme döneminin çözücühalkası olabildiyse bugün mevcut tıkanıklığı aşacakolan da fiili-meşru mücadeleye dayalı bir eylemsel hatolabilir ancak. Başta MESS üyesi olmak üzere tümfabrikalarda yapılacak eylemler, MESS’i pazarlıkmasasına oturtmada zorlayıcı bir etken olacakkenihanetçi Türk Metal çetesini de köşeye sıkıştırmanın enetkili yolu olacaktır. Bu sayede Türk Metal üyesiişçilerin de mücadeleye katılımı örgütlenebilir.

Birleşik Metal-İş yönetiminin beklemeci tavrınınbir önceki dönemin kazanımlarını MESS’in eline altıntepside sunmaktan başka bir sonuç yaratmayacağıaçıktır. Bu tablonun tersine çevrilmesi ve sadecekazanımların korunması değil, yeni hakların eldeedilmesi açısından da sorumluk sınıf bilinçli, öncümetal işçilerin omuzlarındadır. Fabrikalardaki TİSkomiteleri fiili meşru mücadelenin ihtiyaçlarıdoğrultusunda harekete geçirilmeli, Birleşik Metal-İşyönetimi eylemsel bir hatta zorlanmalı, bugünden grevsilahını kullanmaya dönük bir hazırlık içindeolunmalıdır. Mücadele sadece MESS’e bağlıfabrikalarla sınırlı görülmeyip, örgütlü örgütsüz tüm işyerlerini içine alan bir anlayışla sürdürülmelidir.

Kıdem tazminatının gaspı, sendikal yasaklar, UİSgibi sermayenin kapsamlı saldırılarının gerçekleştiğibir dönemde metal TİS’lerinin nasıl sonuçlanacağıapayrı bir önem taşıyor. Bu dönem yaşanacakkayıpların ve kazanımların etkisi yalnızca sektörelbazda değil sınıfın toplamına mal olacak sonuçlaryaratacaktır. Sınıf hareketinde yeni bir çıkışın vesilesiolması bakımından 2012–2014 TİS süreci kritik biryerde dururken metal işçilerinin omuzlarına da tarihibir sorumluluk yüklemektedir.

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Metal işçileri bekleyişe son vermeli, fiili-meşru mücadeleyi örmeli!

Güven Elektrik’te direniş sürüyor

Güven Elektrik işçileri, 4 Ekim sabahı, Beykoz’da bulunan özel bir sitede oturan patron Cenk Cankurtaran’ınevinin önüne kadar giderek burada bir eylem gerçekleştirdiler. Şimdiye kadar verdiği hiçbir sözü yerinegetirmeyen patrondan haklarını istediler.

Bu eylem sonrasında Cenk Cankurtaran sendikayla bir görüşme gerçekleştirdi. 15 Ekim’de ilk taksitiödeyeceğini ifade eden patrondan işçiler bir teminat istediler. İşçiler 15 Ekim’e kadar direnişlerinisürdürecekler. Teminat verilmediği halde direniş devam edecek.

9 Ekim günü sınıf devrimcileri işçileri ziyaret etti. Ziyaret sırasında işçilerle savaş tezkeresi üzerine sohbetedildi. Suriye’de yaşanan savaşın haksız bir savaş olduğunu ve emperyalist savaşların işçileri daha fazlaetkilediği ifade edildi. Yapılan sohbet sonrasında işçilere Kızıl Bayrak gazetesi ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

- Bir ayı aşkın süredir Cankurtaran Holdingönünde direniştesiniz. Kadın işçilerin yoğunlukluolarak çalıştığı fabrikada tazminatlarınız ödenmediğiiçin direnişe çıktınız. Bu direniş hayatınızı nasıletkiledi?

Melek Bulut: Ben bu direnişte işçi arkadaşlarımagüvenmeyi öğrendim. Birbirimize bağlılığımızın nekadar önemli olduğunu gördüm. Ailemle birlikteyaşadığım için maddi bir zorluk çekmiyorum amahakkım olanı, alınterimin karşılığını alana kadardirenmeye devam edeceğim.

Gülten Taştan: Hayatımız zorlaşırken direnişçadırı bizi birlikte tuttu. Bütün zorluğa rağmengüvenimizi ve inancımızı hiç kaybetmedik. Biz işçilerişverenin son verdiği sözü yerine getirmesini istiyoruz.15 Ekim’de ilk tazminatlarımız yatacak vesendikamızın istediği teminat güvencesi verilecek,direniş çadırı buradan böyle kalkacak. İşverentarafından teminat verilmeden direniş çadırınıkaldırmıyoruz.

Maddi sorunlar yaşıyoruz. Evim kirada. Kiramı vefaturalarımı yatıramıyorum. Direnişe geçemeyen birişçi,v direnişin ne olduğunu anlayamaz. Bizler busorunu yaşıyorsak işverenin verdiği sözleri yerinegetirmemesinden kaynaklanıyor. Verdiği sözleri yerinegetirmezse bu sefer direnişe daha güçlü çıkacağız.

Direnişteki bütün işçi arkadaşların patronlarınsaldırısı karşısında birlikte olmaları gerekiyor. Bizlerbirlikte olduğumuz sürece direniş kazanımlasonuçlanacak.

Aynur Çubuklu: Patron tazminatlarımızıödemeyerek bizi zor durumda bıraktı. Ailemi veçocuğumu doğru dürüst göremiyorum. Çocuğumla hiçilgilenemiyorum. Direnişteki işçileri görünce çoküzülüyordum. Televizyonda görüyorduk, hiç anlamveremiyorduk. Vicdanları yok mu? Bir an öncehakkımızı versinler. Biz onlardan hakkımız olanıistiyoruz.

Zarife Ün: Ben fabrika kapanmadan önce emeklioldum, sonra ben işten çıktım. Bir ara tekrar geriçağırdılar. Ben emekli olmama rağmen haklarımverilmedi. Fabrika çalıştığı zaman az da olsa paramıyatırıyorlardı. Sonra yatırmamaya başladılar. Emeklilikhayallerim vardı ama durum böyle olunca bütünhayallerim gitti. Direnişteki işçi arkadaşlarımı yalnızbırakmamak için her gün direniş alanına geliyorum.Benim için zor oluyor. Çünkü benim eşim hasta veonunla ilgilenecek kimse yok. Ben kalp hastasıyım.Bütün bu sorunlara rağmen direniş alanına geliyorum.20 yıl çalıştım ben. Hakkım olanını istiyorum. Benorada alınteri döktüm. Hakkımızı alana kadar direnişedevam edeceğiz.

Diğer direnişteki işçi arkadaşlara bizler de desteğegideceğiz. Haklarını alana kadar direnişe devametsinler.

Nurten Muştu: Normal çalışma saatleri dışındabizler sabah burada olmak için erken saatlerde evdençıkıyoruz. Ve akşam 20.30’da evlerimizde oluyoruz.Çocuğumla yeteri kadar ilgilenemiyorum. Ailemleyeterli zaman geçiremiyorum. Az da olsa moralbozukluğuna neden olabiliyor. Her gün direnişalanındayız. Burada bir gelişme olmuyor. Bu da bizişçiler arasında moral bozukluğuna neden oluyor. Ama

biz bütün bu moral bozukluğuna rağmen haklarımızıalana kadar direnişe devam edeceğiz.

Biz işçilerin birbirimize sahip çıkmamız gerekiyor.Çünkü işçinin işçiden başka dostu yok.

- Diğer direnişteki işçilere bir çağrınız var mı?Melek Bulut: Diğer direnişlerdeki işçi arkadaşlara

destek olmamız gerekiyor. Biz işçiler başımızagelmeden hiç anlam veremiyorduk; ta ki başımızagelene kadar... Bütün direnişçi işçilerle dayanışmayıyükseltmemiz gerekiyor. Haklarını alana kadardirenişlerini sürdürmelerini söylüyorum. Geri adımatmasınlar.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Güven Elektrik direnişçisi kadın işçilerle konuştuk...

“Birlikte olduğumuz sürece direniş kazanımla sonuçlanacak!”

Kiğılı direnişçi Didem Sorhun:“Direniş benim için bir okul oldu!”

- 20 Temmuz gününden beri bir kadın işçi olarak tekbaşınıza direniyorsunuz. Bu süreç size ne kattı?

- Direniş gerçekten de benim için bir okul oldu. Fabrikalardaçalışmak zor, şartlar çok ağır. Hele bir de kadın işçi olunca budaha da zor oluyor. Kadınlar çifte sömürüye maruz kalıyordenilirdi. Bunu kendim yaşayınca gerçekten çifte sömürünün nedemek olduğunu anlamış oldum.

Kiğılı’da ağırlıklı olarak kadın işçiler çalışıyor. Buradasömürüyü, baskıyı, tehdidi, hakareti daha da yakındangörebiliyoruz. Fabrikamda erkek işçi kardeşlerimiz de vardı.Onlarla birlikte aynı şartlarda çalışıyorduk. Ama biz kadınolduğumuz için ustanın, müdürün hakaretlerine, tacizlerinemaruz kalıyorduk. Bu tamamıyla kadın olduğumuz içindi. Kadınolduğumuz için ses çıkaramayacağımızı düşünüyorlar. Gerçekten böyleydi de. Kadınlara gerçekten çalışandeğil de eve ek gelir götüren olarak bakıyorlar. Erkek işçiler ustanın, müdürün hakaretlerine karşılıkverebiliyorlar, ama kadınlar seslerini çıkartamıyorlar. Onlar da bu yüzden hakimiyeti kadın üzerinden kuruyor.Ben bunun karşısında durmanın örneğini içerideki kadın arkadaşlarıma gösterdim. Ağlamak, sızlanmak yerinekadınların da baskılar karşısında neler yapabileceklerini gösterdim.

İşten atıldıktan sonra direnişe başladım ve bu süreç benim için çok öğretici oldu. Yeri geldi ailemden dedestek alamadım. Güvenlik görevlilerinin saldırısına uğradım. Polisin tacizlerine, patronun tehditlerine maruzkaldım. Birçok insan “kadın başına böyle işlere neden kalkışıyorsun” dedi. Yeri geldi patronun kışkırtmasıylaiçerideki arkadaşlarımdan da destek göremedim, hatta saldırmaya kalkanlar dahi oldu. Ama ben haklılığımıbiliyorum. Bu yüzden de direnmekten vazgeçmiyorum.

Ben tek başına da olsa bir kadın olarak direnmeyi Emine Aslanlar’dan, Türkan Albayraklar’dan öğrendim.Benim direnişimin de tüm kadın işçi kardeşlerime örnek olmasını istiyorum. Yüzyıllardır bizi kadın olduğumuziçin işe yaramaz gören zihniyete karşı bütün emekçi kadınları hem emek sömürüsüne hem de kadınınezilmişliğine, kadını meta gibi gören zihniyete karşı mücadele etmeye çağırıyorum.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu(MİB MYK) Ekim ayı toplantısını gerçekleştirdi.Toplantının gündeminde şu konu başlıkları yer aldı:

- Suriye’ye yönelik savaş hazırlıkları - MESS Grup TİS süreci üzerine değerlendirme ve

planlama - Bülten MYK gündem başlıkları üzerine kapsamlı

tartışmalar yürütmüştür. Varılan sonuçları başlıklarhalinde özetleyelim.

- Suriye’ye yönelik savaşhazırlıkları

Urfa’nın Akçakale ilçesine düşen top mermilerininardından meclisten geçirilen savaş tezkeresi iletırmanan gelişmeleri değerlendiren MYK şu sonuçlaravardı:

1. Akçakale’ye düşen top mermilerinin yol açtığıinsan ölümlerini bahane eden AKP iktidarı, savaştezkeresini meclisten geçirdi. Fakat uzun zamandırSuriye’de yaşanan iç savaşın bilfiil tarafıydılar, yenidurumda da açıktan savaş sahasına inmeyehazırlanıyorlar. Böylelikle Ortadoğu’yu kan gölüneçevirebilecek çapta bir emperyalist savaşın kapısındanilk adımlarını attılar. Varacakları yer ise tam birbataklıktır.

AKP şefleri tarafından atılan bu adım, kapitalistkriz temelinde keskinleşen emperyalist rekabetzemininde dünyanın yeniden paylaşılması uğrunabüyümekte olan kavganın bir parçasıdır. Amerikanemperyalizmi ve işbirlikçi tekelci burjuvazi adınaülkeyi yöneten AKP hükümeti, geleceğini de bu gericisavaşlar ve müdahalelere bağlamıştır.

Bu temel gerçeklerden hareket eden MYK, bugünSuriye şahsında yaşanan emperyalist savaş vemüdahaleciliğe karşı mücadeleyi yükseltmenin tarihselbir sorumluluk olduğunu vurgulamaktadır. Busorumluluğun güncel bir gereği olarak tüm ilerici,öncü ve devrimci sınıf güçlerini emperyalist savaş vesaldırganlığı durdurmak üzere seferber olmayaçağırmaktadır.

2. Dünyayı yıkıma uğratacak emperyalist savaşlardizisinin bir parçası olan Suriye’ye yönelik busaldırganlık politikasının işçi sınıfına faturasıolabildiğine ağırdır. Emperyalist çıkarlar uğrunakardeş halkların kırımında suç ortaklığı bu faturanınağır kalemlerinden biridir. Bu haksız savaşta cepheyesürülenler işçi sınıfının genç kuşakları olacağına göre,bir de ağır bir can faturası çıkacaktır. Bu haksızsavaşın bir de ekonomik faturası vardır, ki bu fatura dadaha şimdiden okkalı zamlar yoluyla ödenmektedirzaten. Ama bu kadarı sadece başlangıçtır. Toplu iştenatmalar, ücret kesintileri, sosyal hak gaspları gibisaldırılar da yine gerici savaşların olağanuygulamalarıdır. Her gerici savaşa hazırlanırkenegemenlerin ilk işi toplu sözleşme, grev, sendika,toplantı ve gösteri haklarını gaspetmek olmuştur. Buhakları topun ağzına koymakta bir sakınca görmeyenAKP iktidarı, bu durumda kan ve can bedelihaklarımızdan eser bırakmayacaktır.

Özetle işçi sınıfının onuru, canı, ekmeği ve haklarıtehlikededir. Eğer önü alınamaz, sınıf kavgasıylayanıtlanmazsa her durumda bu haksız savaşınkaybedeni işçi sınıfı olacaktır.

Bu ise işçi sınıfını emperyalist savaş ve saldırganlık

politikasının doğrudan muhatabı, dolayısıyla ilk eldenyanıt vermesi gereken sınıf yapmaktadır. Bu nedenlede sınıfımız açısından emperyalist savaş vemüdahaleciliğe karşı mücadele acil, zorunlu veyakıcıdır. Buradan çıkarmamız gereken en kısa veanlamlı pratik mücadele görevi ise şudur: Fabrikalarıve sanayi havzalarını emperyalist savaş karşıtımücadelenin merkezleri haline getirmeliyiz!

3. Mücadelenin örgütlenmesinde sendikalarımızçok önemli bir işlev görebilir. Ama elbette sermayeninuşağı olan sendikal korucular altedilebilirse. Zirasendikaların başlarını tutan bu korucu takımı sermayeiktidarının savaş çığırtkanlığının ortağı, işçi sınıfınınbu savaşa alet edilmesinin aracıdır. Bunun içinbelirtmeliyiz ki, bu haksız ve kirli savaşa karşımücadele sendikal koruculara karşı mücadeleyle debirarada ilerlemek durumundadır. Ya da başka birifadeyle ileri ve öncü işçiler, bu korucu takımını aşarakmücadeleyi yükseltmelidirler.

Ancak unutmamak gerekir ki sendikal korucularkadar önemli bir mücadele engeli de, emperyalistsavaş ve saldırganlığı işçi sınıfının gündemiyapmaktan uzak duran, bu konuda gerekli sorumluluğuve duyarlılığı göstermeyen sendika yönetimleridir.Sendikal korucular kadar büyük bir engel olan bupasifist ve sorumsuz anlayışlar mahkum edilmeli veaşılmalıdır.

4. MYK bu temel tespitlerden hareketle,mücadelenin örgütlenmesi kapsamında şu görevlerinaltını çizmektedir:

a. Yukarıda özetlediğimiz gerçekleri işçi sınıfınaanlatabilmeliyiz. Bunun için fabrika ve sanayihavzaları merkezli olmak üzere yaygın ve etkili birajitasyon-propaganda çalışması yürütmeliyiz. MYK buçerçevede bülten, bildiri, ozalit, imza kampanyası gibiaraçların kullanılabileceğini öngörmektedir.

b. Emperyalist savaşı durdurmak üzere sınıfgüçlerinin yan yana geleceği platformlar başta olmaküzere, benzer mücadele zeminlerini örgütlemeli,olabildiğince bu örgütlenmelere katılmalı, ya da enkötü durumda dışımızda kurulmuş ilerici ve devrimcizeminlerden örgütlenen mücadele süreçlerinekatılmalıyız. MYK bu kapsamda Bağımsız DevrimciSınıf Platformu tarafından örgütlenen ve hazırlıklarısüren “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği”etkinliklerine yapılacak katkıyı önemsemektedir.

c. Emperyalist savaşı durdurabilmek için eylemli

mücadeleyi büyütmek şarttır. Bu anlayışla üretimmerkezlerinde yapılacakların önem ve anlamıtartışılmazdır. Birlik, mevcut imkanlarını budoğrultuda değerlendirmelidir. Diğer taraftan isesiyasal içeriği doğru olduğu müddetçe çeşitli sendikave siyasal örgütler tarafından gerçekleştirileneylemlere katılımı da örgütlemeliyiz. Hedefemperyalist savaşı durduracak çapta bir mücadeleyse,bunun genel grev-genel direniş düzeyinde birmücadele olduğunu unutmamalıyız. Dolayısıyla herbilinç parçacığını, her eylem ve örgütlenme olanağınıbu amaçla geliştirmeye özen göstermeliyiz.

- MESS Grup TİS süreci üzerinedeğerlendirme ve planlama

MYK yukarıda değinildiği gibi savaş gündemininMESS Grup TİS sürecinin gidişatı üzerinde doğrudanetkide bulunacağını tespit etmektedir. Öyle ki budönemde metal işçisine “iyi bir TİS mi istiyorsunöyleyse emperyalist savaşı durdurmak için hareketegeç” şeklinde özetlenecek düşünceyi anlatmanın özelbir önem taşıdığı inancındadır. Bu düşünce TİSsürecinin tüm aşamalarında gözetilmek durumundadır.Demek oluyor ki TİS sürecinde kazanmak için,emperyalist savaş karşıtı mücadele MESS’e ve TürkMetal çetesine karşı mücadeleyle iç içe yürütülmelidir.Aksi halde TİS mücadelesinde metal işçisi sermaye veuşaklarından gelecek ağır saldırılara karşı koyma gücübulamayacaktır.

Bu temel gerçeğin altını çizdikten sonra TİS süreciüzerine yapılan değerlendirmenin ürünü diğersonuçları şöyle sıralayabiliriz:

1. TİS süreci bir süredir sermaye, hükümet vesendikal korucuların işbirliğiyle gerçekleştirilen “yetkigaspı” nedeniyle kilitlenmiştir. Gelinen aşamada ise bugasp bir kirli mutabakatla sadece biçim değiştirmiştir.Gaspçı sınıf düşmanı birliğin üzerinde vardığımutabakatla kağıt üzerinde sendikal barajlardüşürülüyor, ama gerçekte yöntem değiştirildiği içinbarajlar fiilen misliyle yükseltiliyor. Bu durumda damücadeleci pek çok sendika barajın altına düşüyor veişçi sınıfı toplu sözleşme ve grev hakkını kullanamazhale getiriliyor. İşte bundan dolayıdır ki MYK, metalişçilerini bu kirli mutabakatı tanımamaya, barajsız veyasaksız sendikal hak ve özgürlükler için kavgayıyükseltmeye çağırıyor.

2. Daha önce defalarca söylediğimiz gibi, TİS

MİB MYK Ekim Ayı Toplantısı…

Değerlendirme ve kararlar

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

hakkının bu biçimde gaspedilmesi karşısında alınmasıgereken tutum, bir yandan bu faşist saldırıya tok biryanıt vermek olmalıydı. İkinci olarak ise “yetki”yibeklemek yerine fiili-meşru mücadele temelinde TİSsüreci işletilmeliydi. Aradan geçen zaman içerisindeise sendikaların hepsi bu bakımdan sınıfta kalmıştır.Bunlardan Türk Metal gibi sermaye uşağı çetenintutumu, bu durumu toplu sözleşme yapmanınyükünden kurtulmanın bir fırsatı olarakdeğerlendirmek biçiminde olmuştur. Birleşik Metal isenet bir yaklaşım koymuş, ancak bu yaklaşımı hayatageçirmek için pek az şey yapmıştır. Söylenenlerinbüyük bölümü kağıt üzerinde kalırken, geçen zamanmetal işçilerini mücadeleye hazırlamak için dekullanılmamıştır. Yetki gaspı genel bir rehavetindayanağı haline getirilmiştir.

3. Mevcut aşamada kirli mutabakatla hazırlanantasarıların Meclis’ten geçmesiyle yetkilerin deaçıklanması bekleniyor. Mutabakat kademeli geçişiöngördüğü için en azından bugün işkolunda BirleşikMetal için yetki sorunu olmayacak. Bu durumda(elbette yetki gaspının sürmesi de sözkonusudur, bunuakıldan çıkarmamalıyız) TİS süreci olağan prosedüreuygun olarak işlemeye başlayacak. Yani önceliklesendikalar adına hazırlanacak taslaklar netleşecek vemasaya oturulacak. Sürecin gidişatını böyle öngörenMYK, TİS sürecine ilişkin müdahale planını buaşamanın özgünlüğünü dikkate alarak oluşturmuştur.

4. Taslakların netleşeceği bu dönem mücadeleninen kritik anlarından biridir. Zira taslak demek tüm birsürecin gelip dayandığı temel stratejik amaç demektir.Türk Metal cephesinden sözleşme taslakları geçmişteher defasında metal işçilerinin beklentilerine yanıtvermeyen birer satış belgesi olmuştur. Bunun içingeçtiğimiz dönemde Bosch işçilerinin yaptığı gibi öfkepatlamaları muhtemeldir ya da öfkenin doruğa çıkmasıkesindir.

Dönemsel çalışma ve mücadelemizde bu temelgerçekleri gözetmeli ve buna uygun bir hazırlıkiçerisinde olmalıyız.

5. Hazırlık kapsamında yapılacakların politikiçeriğini ve bazı somut biçimlerini şöyleözetleyebiliriz:

a. Öncelikle bugün taslakların hazırlanma biçiminietkili bir teşhire dönüştürmek durumundayız.Taslakların kapalı kapılar ardında hazırlanması biryerde sendikaların ne yapmak ve nereye kadar gitmekistediklerini açığa vurmaktadır. Türk Metal çetesininher zamanki pratiği taslağı kapalı kapılar ardındahazırlamaktır. Bu pratiğini şimdilerde “bilim adamlarıhazırlıyor” kılıfında pazarlıyor. Yani satışahazırlanıyor. Diğer taraftan, Birleşik Metal ise bubakımdan doğru işler yapsa da göstermelik olmanınötesine pek az geçmektedir. Örneğin TİS ile ilgilibölge toplantıları yapılsa da bu toplantılarda

konuşmalara sınır konuldu, TİS taslakları açıktoplantılarda tartışılmadı, TİS kurullarına katılımsınırlandı vb… Bu kısmi bazı haklar kazanmaklayetinmek, mücadeleyi “ancak bir yere kadargötürebilirim” demektir. Zira taslakların hazırlanmasısürecine işçilerin katılımı hem taslağın beklentileregöre hazırlanması, hem de işçilerin süreci sahiplenerekenerjilerini sonuna kadar katmalarının yolununaçılması anlamına gelir.

b. Bu süreç içerisinde özellikle taslaklarda yeralacak taleplerle ilgili olarak sermaye ve sendikabürokratlarının işçilerin beklentilerini kırmaya özelçaba gösterdiklerini biliyoruz. Bilindiği üzere MESSve Türk Metal cephesi krizden dem vurup patronların“verebileceklerini”, daha doğrusu “veremeyeceklerini”anlatıp duruyor. Başarılı oldukları ölçüde işçilerinbeklentilerini kırıp öfkeyi küllendirmeyi hesapediyorlar. Birleşik Metal yönetiminin tutumu ise dahaincelikli; talepleri “gerçekçi seviyede”, demek oluyorki biraz mücadele ve pazarlıkla alınabilecek düzeydebelirlemek biçimindedir. Birlik ise haklı ve meşru olanneyse (kuşkusuz elektriğe ve zamma yüzde onları aşanzamlar geldiği yerde bu oranlardaki bir zam ne haklıdırne de meşru!) onun taslaklarda yer almasını ve bunukazanmak uğruna olabilecek en ileri mücadeleninbugünden hazırlanmasından yanadır. Elbette ensonunda mücadelenin yettiği yere kadar gidilebilir,ama önemli olan da bugünden en ileriye gitmeyiistemektir.

İşte bu düşüncelerle MYK, sermaye cephesininoyunlarını bozmak, sendikal bürokrasinin sınırlıufkunu aşmak gerektiğine inanmaktadır. Bu ise biryönüyle satış taslaklarının yırtılması, beklentilere yanıtvermeyen taslakların ise uygun içeriğe kavuşturulmasıdemektir.

c. Tüm bu çalışmanın hedefleri, beklentileri yüksektutmak, öfkeyi büyütmek ve özellikle de taslaklarnetleştiğinde açığa çıkarmak, kabından taşan öfkeyeörgütlü biçimler vermek, bilinçli hedeflerkazandırmaktır. MYK bu temel hedefe bağlı olarakbugünden kendi saflarından başlayarak ileri ve öncümetal işçilerini her bakımdan hazırlamaksorumluluğuyla hareket etmelidir. Bu kapsamdaajitasyon ve propaganda araçları kullanımahazırlanmalı, konu çeşitli düzeylerde yapılacak işçitoplantılarının gündemi haline getirilmeli, öfkeyiamaca en uygun biçimde ve heba olmamasına dadikkat ederek eylemli kanallara geçişine yardımetmeliyiz.

d. Kazanmak için tüm metal işçilerinin ortaktalepler etrafında birleşmesi, ortak bir mücadeleyolundan ilerlemesi ve elbette bu ikisini olanaklıkılmak üzere ortak bir örgütlenme zemini üzerindeyanyana gelmesi çok önemlidir. Fakat sorun da mevcutsendikal ihanet gerçeği, dar görüşlü ve çıkarcı sendikal

yönetimler ve taban örgütlülüklerinden yoksunlukkoşullarında bunun nasıl başarılacağı sorunudur. Busoruya üç yanıtımız var:

Birincisi, tüm bunların gerçekleşmesi tabandan tümbu odaklara (sermayeye, sendikal ihanet çetesine, dargörüşlü sendikacılığa) karşı verilecek mücadeleningelişimine ve başarısına bağlı olarak zamanlagerçekleşecektir.

İkincisi, zamanla gerçekleşecektir ama zamanabırakılmamalıdır. Bu da ileri-öncü ve devrimci metalişçilerinin tüm engelleri aşarak bugünden birleşik birzeminde mücadeleyi örgütlemeleri, yani inisiyatifalmaları anlamına gelir.

Üçüncüsü ise, Birleşik Metal-İş Sendikası’nı ortakmücadele ve örgütlenmenin zemini haline getirmektir.Bunun gereği ise Birleşik Metal’in bu doğrultuda birsamimi çaba ve pratik içerisine sokulmasıdır. Bu dasendika yönetiminin darlaştıran, sendikal demokrasiyiüyelerine giderek de temsilci ve yöneticilere daraltan(örneğin TİS bölge toplantıları için tüm metal işçileriçağrıldı, ancak toplantıda konuşacaklar öndenbelirlendi, süreç hakkındaki bilgiler kapsamdahilindeki fabrikaların temsilcilerinin dışına taşmıyorve bu konuda kesin “emirler” var vb.) tutumlarınıaşmakla başarılabilir. Dolayısıyla öncelikle de BirleşikMetal’in sorumlu ve öncü metal işçilerini bu sınırlarıaşmak üzere harekete geçmeye çağırıyoruz.

e. MYK hazırlıklar kapsamında ayrıca daha öncekitoplantılarda belirlenen araç ve yöntemler üzerinde dedurmuştur. Bu kapsamda internet sitesinin yayınahazırlanması konusundaki gecikme değerlendirilmişaşmaya yönelik tedbirler alınmıştır. Bu dönemkullanılmakta olan bülten, anket, sticker vb.araçlarlarla ilgili durum gözden geçirilmiştir.

- Bülten1. MYK bir önceki toplantısında bültenin TİS

dönemine etkili müdahale hedefi kapsamındagüçlendirilmesi ve daha sık çıkarılması konusunda birsonuca varmıştı. Ancak bu düzeye ileri bir çalışma veörgüt kapasitesine ulaşabildiğimiz ölçüdevarabileceğimizi biliyoruz. Sorunumuz bültenin kendiiçerisinde güçlendirilmesi ve periyodunundüşürülmesinden çok bu alandadır. Bu alanda mesafealabildiğimiz ölçüde de bültenle ilgili önümüzekoyduğumuz hedefe ulaşacağımız inancındayız. MYKbülten ile ilgili olarak yaptığı tartışmalarını budüşünceye dayandırmış, dolayısıyla çözümü de busorunların çözümüne sıkı sıkıya bağlamıştır.

2. Bültenin yeni sayısı önümüzdeki günleriçerisinde çıkmış olacaktır. Bununla ilgili planlamayapılmıştır.

Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu

10 Ekim 2012

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Bildiğiniz gibi AKP iktidarı 2023 Vizyonu adıaltında 657 sayılı devlet memurları yasasında birdizi değişiklik öngörüyor. Kamu emekçilerinegüvencesiz ve kölece çalışmayı dayatan bu saldırılarhakkında ne düşünüyorsunuz?

- Biz bir süredir AKP’nin bu konuda bir hazırlıkiçerisinde olduğunu biliyoruz. Ya da niyetinin buolduğunu biliyoruz. Zaman zaman dolambaçlıyollardan bunu açığa vurdu belki ama kamuoyu çokfarketmedi. Fakat bizim günübirlik işimiz olduğu içintabii ki fark ediyoruz. En son Çalışma Bakanı FarukÇelik Bursa’daki bir televizyon programındameseleye dair niyetlerini açığa vurarak biçimdeortaya koydu. Bu işin biraz daha arka planı.Emperyalist-kapitalist sistemin çok uzun yıllar önceiçine düştüğü krizden çıkmak için ortaya koyduğu buproje, toplamda neoliberal politikalar diye hayatımızayansıyan politikaların temelinde devleti küçültmekvar. Bundan kasıtta şu; devleti kolluk gücüne ve vergitoplayan bir şekle sokmak, öbür alanları, bütün odevletin sosyal yanı diye tabir ettiğimiz alanları özelsektöre, sermayeye terk etmek, ona bırakmak var.Projenin temeli çok özetle söylemek gerekirse bu.

Bu da güvencesiz istihdamı, örgütsüz çalışmayıgerektiriyor. Çünkü sistem diyor ki; örneğinöğretmen oldunuz atandınız, 657’ye göre belli birkaçsuç var onları işlemezseniz inanılmaz bir işgüvenceniz var 25 yıl çalışacaksınız emekliolacaksınız diyor. Benim böyle katı bir işgüvencesine tahammülüm yok diyor. Bana istediğimkadar çalışacak, istediğim sürede çalışacak, istediğimişi yapacak, ihtiyacım kalmadığında da “hocam‘teşekkür ederiz size ihtiyacım yok’ diyebileceğim birçalışma ilişkisine ihtiyacım var” diyor. Tabii buemekçiler cephesinden kabul edilebilecek bir şeydeğildir. 36 yıllık öğretmenim. Ben öğretmenolduğum günden beri 657’yi eleştirdim. Hep bu657’yi daha olumlu bir şekilde değiştireceğiz, böyleolmaz diye başladık. Ama dünyanın ve Türkiye’ningeldiği noktada emekçilere yönelik saldırılar o kadararttı ki bizim o eleştirdiğimiz 657’deki güvencemizedahi ülkeyi yönetenler tahammül edemez halegeldiler. Ve burada ilk hedefledikleri, ilksaldıracakları şey iş güvencesi oldu. Bu alanlarısermayeye özel sektöre terk ediyorlar dedik yaburada çok ciddi bir durum var. Şimdi burayı terkedebilmek için kamu emekçilerinin iş güvencelerininortadan kaldırılması gerekiyor. Sermaye benim böylebir iş güvencesine tahammülüm yok diyor.Güvencesiz istihdam istiyor. Örneğin eğitim ve sağlıkalanında zaten özelleştirmeler sürüyor. Ama tümüylesermayeye terk edilebilmesi için iş güvencesininortadan kaldırılması gerekiyor.

Biz ne yapacağız KESK olarak? Son yıllardaemekçilerin haklarına çok ciddi saldırılar var. Amabu çok başka bir saldırı. Öbür saldırılar önemsiz,kabul edilebilir anlamında söylemiyorum. Ama işgüvencemize yönelik saldırıyı bırakın kabul etmeyi

tartışılmasını bile istemeyiz, tartışılmasına da izinvermeyiz. O nedenle siyasal iktidar aklını başınaalmalıdır. KESK bütün bileşenleri, iki milyonunüzerindeki kamu emekçileriyle buna izin vermez.Vermeyeceğiz de. Bu iki yılda bir yapılan toplusözleşme meselesine benzemez. Esas itibariylemeseleye bakışımız böyledir. Bu saldırı var olma-yokolma meselesidir.

Emperyalist-kapitalist sistemin kendisinin krizdençıkabileceğini varsayarak ürettiği projeninhayatımıza yansıması bu. Çünkü özel sektör bunuistiyor. Eğitim, sağlık alanına yatırım yapacaksamben böyle bir iş güvenceli istihdamı kaldıramamdiyor. Oysa bu haklar kolayından alınmadı. Nasıl ki 8saatlik çalışma günü için dünyada insanlar yıllarcadeyim yerindeyse kan akıtarak mücadele ettiyse buhakkın alınması da sanıldığı kadar kolay değildir.Kimseye bu konuda izin vermeyiz. Kuşkusuz günlükhayatta haklarımıza yönelik saldırılar var. Bunlarıbiliyoruz. Baş edebildiklerimiz var, başedemediklerimiz de var. Ben hayatımda toplumsalmücadeleyi var olma-yok olma meselesi olarak tarifetmedim. Toplumsal mücadelede koşullar olumsuzolur mücadeleyi yine sürdürürsünüz, lehinizeçevirdiğiniz zamanlar olur, kazandığınız zamanlarolur, geri adım attığınız zamanlar olur. Bunlartoplumsal mücadelenin gerçekleridir. Ama öneminiifade etmek açısından bu saldırı var olma-yok olmameselesidir.

Burası ateşle oynamak gibi bir iştir. Zaten diğeralanlarda hükümet ateşle oynamaktadır. Suriyesürecinde, demokrasi meselesinde, haklarmeselesinde, kendisi gibi düşünmeyen kimseyeyaşam hakkı tanımamaktadır. Bu kadar gazeteci,öğrenci vs. içerdedir. Dünyadaki yaklaşık 33 binsiyasi tutuklunun %30’u Türkiye’dedir. Bu

inanılmaz bir rakamdır. Zaten bu konulardan dolayıtoplum yeterince rahatsızdır. Bir de dönüp bizimçalışma alanımızda kamu emekçilerinin işgüvencesine yönelik 657’de yapılacak işlem işdeğildir. Kamuoyunu aldatmak için bir yöntemkullanıyorlar. Akşam bakanın açıklamalarında davardı. Meselenin esasını gizlemek için “çalışanlaçalışmayan bir mi olacak?” diyorlar. Sanki meseleçalışanla çalışmayanı ölçmekmiş gibi.

Performansa göre ücretlendirme dediğimiz şeydesanki birileri çok çalışıyor. Bakan 8 saat can hıraşçalışanla 8 saat yatanı bir mi tutalım diyor. Bunusöyleyen çalışma bakanı. Yani insanlar niye çalışırniye çalışmaz? Bu konuda hangi araştırmalaryapılmış? Niye verimli niye verimsiz? Buna dair birtartışma yapmak yerine kamuoyunu aldatıcı ifadelerkullanıyor. Biz biliriz ki sermaye sahipleriperformansı onlara kazandırdığınız karla ölçerler.Onlara ne kadar çok kazandırıyorsanızperformansınız o kadar iyi demektir. Kaldı ki bizimalanımızda “performansa dayalı ücretlendirme” veçalışma ilişkileri inanılmaz başka şeylere yolaçmaktadır. Örneğin mesleğinize, işinize dairgüvenceniz amirinizin, müdürün iki dudağıarasındadır. Bizim gibi ülkelerde demokrasikültürünün gelişmediği, demokrasinin parçalı-bölükyaşanmaya çalışıldığı, siyasal iktidarın bu ölçüdekadrolaştığı yerlerde bir insanın çalışıp çalışmadığınıtespit etmek bile subjektif bir durumdur. Ama esasitibariyle bu işin deyim yerindeyse ikincil üçüncülyanlarıdır. Performans demek sermayeye, işindeçalıştığınız kesime ne kadar kâr ettirdiğinizle ilgilidir.Bu bizim kesimimizde de yanlış anlaşılıyor.Öğretmen 1. sınıfı okutuyor. İyi ve önce okutursasanki daha çok ücret verilecek. Böyle bir şey yok.Performans böyle ölçülmüyor. Bu okullar

657 sayılı devlet memurları kanundaki değişikliklere dair KESK Mali Sekreteri Ali Berberoğlu’ylakonuştuk...

“En geniş emek cephesiyle bu sürece yanıt olacağız!”

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Sınıf hareketiSayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

“2023 vizyonu”ndan kamu emekçilerine tam kölelik çıktı!

AKP’nin kongre ile paralel gündeme getirdiği 2023 vizyonu maddeler halinde yayınlanmıştı. Bu vizyonunkamu emekçilerini kesen bölümünün açık bir kölelik dayatması olduğu ortaya çıktı. 657 sayılı devletmemurları yasasında yapılması planlanan değişikliklerle kamu personelinin iş güvencesi ortadan kaldırılacak,esnek çalışma ve performansa göre ücretlendirme politikaları uygulamaya konacak.

‘Günün şartlarına uygun’ kölelik!

AKP’nin yapmayı planladığı yeni düzenleme düzen medyasında övgüler eşliğinde sunuldu. “‘Devletekapağı at yan gel yat’a son!” başlıklarıyla basında yer alan haberlerde kanunun “günün şartlarına uygun”olarak yeniden düzenleneceği yer alıyor.

Basına sızan bilgilere göre, yeni düzenlemede kamu emekçilerinin iş güvencesi tamamen ortadankaldırılıyor. Buna göre kamu emekçilerine iş güvencesi sağlayan 657 sayılı yasa rafa kaldırıldığında kamuemekçileri de işçi statüsüne benzer bir statü kazanacak. Böylece geçmişteki iş güvencesinden dahiyararlanılamayacak ve işten atma kolaylaşacak.

Yeni kanunda “verimlilik” ilkesinin başat olacağından söz ediliyor. Kuşkusuz ki sermaye için verimliliğinanlamı kölece çalışmadan başka bir şey değil. Böyle olunca da “verimli” çalışmayan kamu emekçilerinin iştençıkarılmalarının önü açılmış ve iş güvencesi tamamen ortadan kaldırılmış olacak.

Yine görev yeri değiştirilen personelin hakları da sınırlanacak. Geçmişte olduğu gibi hukuk yoluyla geridönme ve itiraz hakları ortadan kaldırılarak yöneticilerin inisiyatifi genişletilecek.

“Verimlilik” kavramının ücretlendirmede de temel bir rol oynaması bekleniyor. Buna göre ücretler,performansa göre belirlenecek. Geçmişte “katsayı-gösterge”, “derece-kademe” sistemine göre belirlenenücretlerin yapısı tamamen değişecek. Verimliliğin ölçülmesi sonucu ücretler düşürülecek veya yükseltilecek.Emeklilik hesaplanırken de benzer kriterler gözönüne alınacak.

Bu uygulamalarla birlikte “disiplin” yönetmeliklerinin de değiştirilereceği ifade ediliyor. Belli ki kamuemekçilerinin tepkilerinin de önüne geçebilmek için disiplin uygulamaları adı altında baskı ve işten atmatehdidi daha etkili bir silah olarak kullanılacak.

Kamu emekçilerinin söz hakkı yok!

“AKP’nin 2023 vizyonu” isimli belgede kamu personel sisteminin değişeceğinden bahsedilerek şu ifadelereyer verilmişti: “Kamu personel rejimini yeniden ele alarak günün şartlarına ve geleceğin ihtiyaçlarına cevap

veren yeni bir kamu personel sistemini hayata geçireceğiz.”

Hazırlıkları süren yasanın da bu maddeden yola çıkılarak hazırlandığı ifade ediliyor. Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık tarafından ortak yürütülen çalışmanın dar bir bürokratkadrosunca sürdürüldüğü de basına yansıyan haberler arasında.

Ancak yasanın gerçek muhatapları olan kamu emekçilerinin tartışmalarda hiç bir söz hakkı olmadığı açık.Hükümetin kontra sendikalarının dahi yapılan tartışmalara açıktan katılmadığı ve tartışma platformlarındayer almadığı ifade ediliyor.

Saldırı kamunun tasfiyesinin parçasıdır!

Kamu emekçilerine yönelen bu saldırı, eğitimin ve sağlığın ticarileştirilmesi ve piyasaya açılması ilekamunun tasfiyesi uygulamalarının bir parçasıdır. 4+4+4 uygulaması ile bir dizi adım atan, müfredatlarıyeniden düzenleyen, eğitimi-sağlığı sermayenin ihtiyaçlarına göre örgütleyen sermaye devleti, şimdi depersonel yasasını yenileyerek istediği sisteme uygun personel yetiştirmeyi amaçlamaktadır.

Bir yandan performans sistemini getirerek niteliği düşürecek ve hizmetlerin metalaşmasına hız verecek,diğer yandan ise disiplin yönetmelikleri ve işten atma tehdidi ile tüm tepkilerin önünü kesecektir. Böylecereform adı altında kamu emekçilerine bir kat daha fazla sömürü, topluma ise pahalı ve niteliksiz hizmetsunulacaktır.

Saldırı hiçbir şekilde yalnızca kamu emekçilerine yönelik olarak algılanmamalı, sermayenin topyekünsaldırısının bir ayağı olduğu bir an bile gözden kaçırılmamalıdır.

özelleştirildiğinde patrona ne kadar kazandırdığınızlailgili olacak. Kimse kanmasın.

Dönsün baksın bakan, performansa dayalıücretlendirmeye karşı çıkan kamu emekçileri, birayrım yapmak adına söylemiyorum ama işini en iyiyapan kamu emekçileridir. Gerçekten bu kamuhizmetini en nitelikli ve yurttaşın hak ettiği şekildeverilmesi için uğraşan, emek veren kesimlerdir. Eğertersi bir durum olsaydı yani bakanın söylediği gibi çokçalışanın çok para alması gerekirdi.

Önümüzdeki en temel görevler birleşik emek hareketinin mücadele

içerisinde yaratılmasıdır

- Bu saldırı yasaları tek başına kamu emekçilerineyönelik değil. Sınıfa yönelik çok ciddi saldırı yasalarıadım adım uygulamaya konuyor. Sınıfa yöneliksaldırı yasaları karşısında nasıl bir mücadele hattıörmek gerektiğini düşünüyorsunuz?

- İşçi, memur, köylü ayırmaksızın toplamda emekçisınıfa yönelik bir saldırı var. AKP toplamda emekçisınıfa yönelik saldırılarda biraz özel eklemeler yaparakayrıştırıyor. Toplu İş İlişkileri Yasasına karşı dünmeclise yürümek isteyen işçilere, destek veren eskiDİSK yöneticisi milletvekillerini gazla karşıladılar.Türkiye’de AKP’ye muhalefet eden ilerici, demokratkesimlerden Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği’neyönelik yetkilerini ellerinden alan ciddi düzenlemeleryapıldı. Düşünün, sızdırmazlık testi yapan MakinaMühendisleri Odası’ndan bu yetki alındı. Bunun gibisınıfa yönelik genel saldırıları AKP, kendi siyasalçıkarına gelecek biçime sokarak yapıyor. Kamuçalışanlarına 4688 üzerinden uygulandığı gibi.Ağustos’ta yaşadık, bu sene tekrar yaşayacağız. Esastatoplu sözleşme hakkı veriyormuş gibi gösteriliyorkamuoyuna, referandumdan beri. Referandumda esasgerçekleştirmek istediğini gizlemek için paketiniçerisinde toplu sözleşme hakkı vereceğiz dendi.Verdiği toplu sözleşmeyi gördük. Zatenverilmeyeceğini biliyorduk. Bu yasayla bir hakalınamayacağı pratik olarak ortaya çıktı. Şimditoplamda bir saldırı var. Biz de toplu olarak karşıkoymalıyız. İşte önümüzdeki en temel görevlerden birtanesi birleşik emek hareketinin mücadele içerisindeyaratılmasıdır. Bu çok ciddi bir hedeftir. Bu KESK’ingenel kurul kararıdır. Bu konularda sıkıntılarımız,eksikliklerimiz var. Ama zaten emekçilerin işleri hiçbirzaman kolay olmamıştır. AKP’nin ustalaştığıdönemdeyiz. Doğalgaza baktığınızda %48 zamyapılmıştır. Onlar daha düşük diyor, fakat sadece 2012zamlarına bakarak ifade ediyorlar. Halbuki son biryıllık zamana baktığınızda gerçek zam çıkıyor. Tezkeregeçiriliyor. Aynı günlerde emekçilere yönelik buyasaları getiriyorlar. Gözler tezkereye bakarken yasalartakır takır geçiriliyor. İnsanların ilgi alanındançıkarılıyor. Türkiye’de bütün emekçiler olarak şunubecermemiz gerekiyor. İşçilerin Toplu İş İlişkileriYasası’yla, kıdem tazminatı meselesiyle kamuemekçilerinin emeklilik meselesinin arasında farkyoktur. Bugün orası çözüldüğünde yarın sıra kamuemekçilerine gelecektir. Sermaye hem dünyada hem deTürkiye’de emekçilere topyekün saldırıyorsaemekçilerin de topyekün bir şekilde karşı çıkmasıgerekiyor. Sorunlar güçlü olduğunuz zaman çözülüyor.Güçlüyüz ama bu gücü birleştirmezsek, birliktedavranmayı beceremezsek işimiz her geçen gün dahazor olmaktadır. KESK bu konuda her zaman olduğugibi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir.

AKP kendine muhalif gördüğü tüm kesimleri birbiçimde ekarte etme, dışlama, etkisiz bırakma çabasıiçindedir. Bu kesimlerin tümüyle birlikte bu sürececevap olacağız. Kimseyi dışlamadan mümkün olan engeniş emek cephesiyle bu sürece yanıt olacağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

CMYK

DEV-GENÇ, 43. yılında gençliğin mücad 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

CMYK

“‘68 devrimci gençlik hareketi tüm ideolojikzayıflıklarına karşılık gençlik hareketi tarihinde yeridoldurulamaz bir kesiti ifade etmektedir. Devrimci birönderlik boşluğuna rağmen gençlik, el yordamıylazayıf omuzlarının kaldıramayacağı kadar ağır biryükün altına girme iradesini göstermiş ve tüm toplumuderinden sarsmıştır” (Ekim Gençliği sayı 72, Haziran2004)

DEV-GENÇ’in kuruluşunun 43. yılında gençlikhareketinin yarattığı ve bugüne kadar aşılamayan birörgütlenmenin oluşumunu, gelişimini ve bizlerebıraktığı mirası bilince çıkartmak, onu sahiplenmeninve mirasını ileriye taşımanın olmazsa olmaz şartıdır.Övgü ve methiyeleri, geçmişe duyulan özlem venostaljik birtakım söylemleri bir kenara bırakarakDEV-GENÇ’i ele alabilmek; onu tarihselliği içerisindedoğru bir yere oturtabilmek gerçekten anlamanın veaşmanın yoludur. Bunu yapamayanlar, geçmişigeleceğe taşımak bir yana, dönüp dolaşıp geçmişindipsiz kuyusundan çıkamazlar.

Devrim saflarının terk edildiği, devrimci iddia veiradenin zayıfladığı bir sol hareket tablosu ile karşıkarşıyayken, reformizmin bir odak olarak tasfiyeci bircereyan estirdiği günümüze, bu topraklardaki devrimcimirası sahiplenebilmek onu geleceğe taşıyacakdevrimci ideolojiye, bakışa, devrimci sınıf yönelimineve devrimci örgütsel zemine bağlıdır. Bu da DEV-GENÇ’in sahiplenilmesi sorumluluğunu tüm devrimcimiras ile birlikte komünistlere yüklemektedir.

Tarihsel gerekliliği ve ortaya çıkışıylaDEV-GENÇ

Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) 10 Ekim1969’da yapılan 4. Kurultayı ile birlikte, TürkiyeDevrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ)kuruldu. DEV-GENÇ, bir isim değişikliğinden öteye,gençlik hareketinin ihtiyaçlarına yanıt üretebilmeninve onu örgütsel olarak kucaklayabilmenin birgerekliliği, tabandan ortaya çıkan iradenin veyönelimin bir sonucu olarak kuruldu.

1960’lar, fikir kulüpleri üzerinden gençliğinakademik demokratik sorunlara ilgisinin arttığı,toplumsal sorunlara karşı duyarlılığının geliştiği,sosyalizm düşüncelerinin kitlesel olarak yankıbulduğu yıllardı. Dünyada ve Türkiye’de gelişensüreçlerin birer sonucu olarak gençlik hareketi degelişmekteydi. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nınhemen ardından prestij kazanan Sovyet iktidarı,onlarca yıllık yalnızlığını kırmış; Çin, Küba, Vietnamdevrimlerinin etkisiyle de tüm dünyada başta sınıfhareketi olmak üzere tüm toplumsal kesimlerinmücadeleye katıldığı bir dönem başlamıştır.

Bunun yansımaları 60’larla beraber ilk önce işçihareketini yükseltmiş, direnişler, grevler, işgallerle işçisınıfı bir sınıf olarak ağırlığını ve gücünühissettirmeye başlamıştır. Bu, elbette ki gençlik

hareketini de etkileyen ve toplumsal sorunlaraduyarlılığı arttıran, harekete geçiren bir süreci dedoğurmuştur. Dünyada ve Türkiye’de gelişensüreçlerin etkisiyle, fikir kulüpleri sadece tartışmaaraçları olmaktan çıkmış, gelişen, kitleselleşen veeyleme geçen hareketin örgüt ihtiyacının merkeziolarak da karşılanmasına hizmet etmiştir. 17 Aralık1965’te Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun kurulmasıgünün ihtiyaçlarının bir ürünüdür. Ancak halen TİP-MDD çizgisinin bir sonucu olarak gençlik hareketi,parlamentarist ve/veya orducu burjuva sosyalizmininetkisi altındadır.

Gelişen sınıf hareketinin militan ve düzene karşıbaşkaldıran mücadele çizgisine yanıt üretmeyen buçizgi, ihtiyaçlarını karşılayacak bir örgütsel zeminarayışındadır. DİSK’in kurulmasını sağlayan ancakonu da hızlı bir şekilde aşan sınıf hareketi 15-16Haziran’ı yaratacak bir militanlığa ve kitleselliğeulaşmıştır. Bu aynı süreçte gençlik hareketi hızlagelişmekte ve devrimcileşmektedir. FKF’nin 4.Kurultayı’yla beraber 1969’da DEV-GENÇ’eevrilmesi tam da bu gelişim içerisinde ve onun sonucuolarak kavranabilir.

Bu isim değişikliği, gençliğin devrimci yönelimineyanıt üretecek bir taban örgütlülüğünün yaratılmasıgerekliliği ile anlam bulur. Bu isim değişikliği, ortayakonan yeni tüzük ile şöyle ifade edilmektedir:

“- Dev-Genç emperyalizme ve feodal kalıntılarakarşı verilen (…) devrim mücadelesinde sosyalistgençliğin düşünce ve eyleminin geliştirilmesi amacıylakurulmuştur. ...”

“- Federasyona bağlı dernekler sosyalizm biliminieylem kılavuzu edinen üyelerden oluşur.”

Açık ve net devrimci-sosyalist söylemler o gününgençlik hareketinin bilincinin ve ihtiyaçlarının biryansıması olarak kullanılmaktadır.

Gençliğin militan eyleminin ürünüDEV-GENÇ

‘68 hareketinin militanlaşması ve özellikle TİPçizgisini aşması ile birlikte gençlik eylemleri ülkegeneline yayılmıştır. Özellikle metropollerde öğrencigençlik, esas olarak da anti-emperyalist söylemlerleonbinlerle sokaklara dökülmekte, bu haliyle düzensınırlarını aşan bir çizgiyi hayata geçirmektedir.

Bununla birlikte DEV-GENÇ, yerel komitelere,fakülte ve anfi komitelerine dayanan, aşağıdanyukarıya doğru kurulmuş bir özörgütlenmedeneyimidir. İçerisinde farklı akımlar ve eğilimlerbarındırmasına rağmen tüm kararların demokratikmekanizmalarla alındığı, forumlarda canlıtartışmaların yapıldığı, her şeyden öte bu tartışmalarınmilitan eylemlerle beslendiği bir süreci tanımlar. Buhaliyle Devrimci Gençlik örgütlenmesini, kitlelerinpolitik uyanışının militan eyleminin bir sonucu olaraktanımlamak isabetli olacaktır.

‘71 devrimci çıkışıyla TİP-MDD’nin burjuvasosyalist çizgisinin aşılması da DEV-GENÇ’iniçerisinden olanaklı olmuştur. Gelişen sınıf ve kitlehareketine yanıt üretebilecek devrimci birörgütlenmenin yokluğu, sınıfın örgütlerinin mevcutçizgisini aşan militanlığı, ancak devrimci-sosyalistörgütsel bir zeminle buluşamamış olması o gününgerçekliğiydi. İşçi sınıfının bu ihtiyacını karşılamaçabası ve gençlik hareketinin gelişim seyrine yanıtüretebilecek devrimci çıkış, düzenin tüm kurumlarıylareddinin ve zora dayalı devrim düşüncesinin biryansıması olarak, DEV-GENÇ içerisinden THKP/C,THKO ve TKP/ML örgütlerinin ortaya çıkmasınısağlayan zemini yaratmıştır.

Düzen sınırlarını aşamayan burjuva sosyalistçizginin aşılmasını sağlayan ‘71 devrimci çıkışınınDEV-GENÇ’in içerisinden olması hiç de tesadüfîdeğildir. Gelişen gençlik hareketinin ve sosyalisthareketin ihtiyaçlarına yanıt üretebilme kaygısının birsonucudur. Tarihsel bir gelişim aşamasının vardığısonuçtur.

DEV-GENÇ’i anlamak ve yarınlarataşımak

Bu anlatımların ışığında DEV-GENÇ deneyimi,gençlik hareketi için bugün hala aşılamamış bir eşiğiifade eder. Ancak bu örgüte sahip çıkmak, hiçbirbiçimde onu dar bir siyasal gençlik örgütüneindirgemekle ya da gelenekçilik yaparak mirasta hakiddia etmekle olmaz. Bu yoldan yürüyenler yanostaljik söylemlerin arkasına sığınarak onundevrimci özünü karartır, ya da DEV-GENÇ’i salt darmilitanlığa indirgeyerek devrimci demokrasiyehapsolur.

DEV-GENÇ’in mirasına sahip çıkmanın güncelanlamı, günün görevlerine sahip çıkmak ve gençliğiniçerisinde bulunduğu dağınıklığı, parçalılığı aşmakiçin gençlik cephesinden yanıt üretebilmeyigerektirmektedir. DEV-GENÇ, bugün halen bizebirleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketininnasıl olması gerektiğinin işaretini vermektedir. YeniDEV-GENÇ’ler yaratmanın güncel anlamının bugüniçin birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketiyaratmaktan geçtiği hiçbir zaman akıldançıkarılmamalıdır.

Ancak bu hiç de onun ideolojik ve politikanlamdaki eksiklerini, kusurlarını görmezden gelmeyigerektirmez. Aksine, DEV-GENÇ’i gerçekliğiiçerisinde anlayıp önemli bir deneyim olarakgörürken, tüm ideolojik zayıflıkların ve halkçıönyargıların üzerine de kararlılıkla gidilmesizorunludur. Bu hesaplaşmayı yapanların, devrimcigençlik hareketi yaratılmasına öncülük etmesorumluluğu da buradan gelmektedir. Komünisthareketin ortaya koyduğu iddia ‘98’de şu sözlerletanımlanmaktadır:

DEV-GENÇ, 43. yılında g yol göstermeye

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

“Partimizin kuruluşu, on yıllardır bu topraklardadevrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş,emek harcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örneklerisergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarınınyarattığı birikimin güvenceye alınmasıdır…

Türkiye Komünist İşçi Partisi dünyada veTürkiye’de zafer ve yenilgilerden oluşan zengin birdevrimci mirasın üzerinde yükselmektedir. Partimiz bumirası kararlılıkla savunmakta, kendisini onunbugünkü temsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır.

Fakat öte yandan partimiz bizzat bu aynı devrimcigeçmişin çok yönlü eleştirel değerlendirmesinin ürünüolmuştur. Zayıf, eksik ve kusurlu olan her noktada bugeçmişi devrimci eleştiriye tabi tutmuş, ondangelecekteki mücadeleler için gerekli dersleri vesonuçları çıkarmaya çalışmış, bu temel üzerindedevrimci bir yenilenmenin ifadesi olmuştur.”

Ortaya konan bu iddianın gençlik cephesindenanlamı, tam da birleşik, kitlesel ve devrimci birgençlik hareketinin yaratılması, ya da yeni DEV-GENÇ’lerin oluşturulması biçiminde karşılıkbulmaktadır. DEV-GENÇ’in mirasını ileriyetaşıyabilecek olanlar da tarihle hesaplaşma güç veiradesine sahip olanlardır. Bu saflarda mücadeleyekatılanlar ve onu büyütecek olanlardır.

Ekim Gençliği(Ekim Gençliği, sayı 140, Ekim 2012)

Coğrafyamızdaki anti-emperyalist mücadele geleneğinde kilometre taşıolan ve gençliğin birleşik, kitlesel, devrimci bir örgütlenmesi olarak ‘70’liyıllara damgasını vuran Devrimci Gençlik’in (DEV-GENÇ) kuruluşunun 43.yıldönümüne yine emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarının tırmandığıbir dönemde giriyoruz. Aradan geçen onlarca yıla ve verilen büyükmücadelelere rağmen emperyalist saldırganlık halklara kan kusmaya,dünyanın dört bir yanını kana bulamaya devam ediyor.

Uzun süredir emperyalizmin taşeronluğuna soyunan sermaye devleti, bukez de Suriye’den geldiği iddia edilen bir top mermisini bahane ederek kardeşhalkların cellatlığına soyundu. Jet hızıyla geçirilen tezkere ile birlikte biryandan Suriye topraklarına bomba yağdırılırken bir yandan da bu ülkedekiisyancı çetelere her tür destek sağlanarak iç savaş kızıştırılıyor. Medyanın dadesteği ile sermaye devleti, çok yönlü olarak savaşa hazırlanıyor.

Emperyalist şefler ise, her konuda Türkiye’nin arkasında olduğunugösteriyor. Gerçekte emperyalizmin hegemonya krizinin bir parçası olmaktan

öteye gitmeyen Suriye meselesi, sanki Türkiye-Suriye arasındaki bir gerilimmişgibi gösterilerek savaşın meşruluğu da sağlanmaya çalışılıyor. Oysa sorun, ABD,

Rusya, Çin ve pek çok küçük aktörün sahne aldığı bir tragedyadan başka bir şeydeğil. Ancak emperyalist güçlerin arasındaki mücadele, emekçi halkların birbirine

olan düşmanlığı gibi gösterilmek isteniyor.Gençlik için ise savaş çok daha yakıcı ve ciddi bir tehlike anlamına geliyor. Zira

gençliğe geleceksizlik dışında bir şey veremeyen sermaye devleti, iç savaşageldiğinde gençliği militarizmin insan kaynağı olarak görüyor. Savaşlarda, farklısınırlarda yaşamak durumunda kalmış gençlik güçleri, birbirini boğazlamakdurumunda bırakılıyor, şovenizm ile zehirlenerek kardeş halklara cellatlığayollanıyor.

Sermayenin gençliğin karşısına çıkardığı paralı-ticari eğitim saldırısının daemperyalist savaş ve saldırganlık ile doğrudan bağını görmek mümkün. Kardeş

halkları katletmek için trilyonlarca lirayı bombalara, tanklara, toplara yatıranlar, sıraparasız eğitime geldiğinde piyasadan, kârlılıktan bahsetmeye başlıyor. Üniversiteler

insanlık için bilim üreten kurumlar değil sermayenin AR-GE laboratuvarlarına çevriliyor,silah sanayinin hizmetine veriliyor.

Ancak bu karamsar tablo, gençlik için hiç de kaçınılmaz bir son ya da kader değil. Aksine,tüm bu sayılanlar gençliğin mücadele azmini körüklemek için birer etken.

Tarihimiz gençlik kitlelerinin toplumun en önünde mücadeleye atıldığı kitlesel ve militanmücadele örnekleriyle dolu. Kuruluşunun 43. yıldönümünde DEV-GENÇ, özellikle anti-

emperyalist mücadele pratiği açısından, tüm politik eksikliklerine rağmen bugün halen dahaaşılamamış bir örnek olarak önümüzde duruyor. Dolmabahçe’de 6. Filo askerlerini denize döken,

ODTÜ’de CIA şefi Kommer’in arabasını ateşe veren ve tüm üniversitelerde kitleleri emperyalizmekarşı mücadeleye örgütleyen DEV-GENÇ, bugün öğrenci gençliğin tutması gereken yolu da

gösteriyor.Kapitalizmin krizi ile birlikte gündeme gelen savaş ve saldırganlığa karşı, gençlik birleşik,

kitlesel, militan bir direnişi örmek için ’68 ruhunu bir kez daha kuşanma görevi ile yüzyüze.43. yılında bir kez daha DEV-GENÇ ruhuyla mücadeleye!

Ekim Gençliği10 Ekim 2012

CMYK

delesine yol göstermeye devam ediyor! Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

Emperyalizme karşıDEV-GENÇ ruhuyla mücadeleye!

gençliğin mücadelesine e devam ediyor!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Gençlik18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

ODTÜODTÜ öğrencileri, 5 Ekim günü, Suriye’ye

yönelik saldırganlığa ve savaş tezkeresine karşıüniversite içerisinde ve Eskişehir Yolu üzerindeki A1kapısına yürüyüş gerçekleştirdi.

Saat 13.00’te tüm demokrat, ilerici, devrimciöğrenciler okulda ajitasyonla bildiri dağıtaraküniversite öğrencilerine somut gelişmelere karşıtoplanma ve yürüyüş çağrısında bulundu. Saat13.30’da yürüyüş başladı. 150 kişilik bir grup,üniversitede bölümleri gezerek sloganlarla,ajitasyonlarla ve bildiri dağıtarak öğrencileri eylemeçağırdı. Kafeteryalar ve fakültelerde etkin birçalışma yürütüldü.

Sayısı 200’u ulaşan grup, son olarak, A1Kapısı’nda, Eskişehir Yolu’nun kenarındaki BilimAğacı Heykeli’nin önünde basın açıklaması yaparakeyleme son verdi.

Basın açıklamasının sonunda söz alan bir öğrencieylemin son gelişmelere karşı atılmış bir ilk adımolduğunu ve ODTÜ’de kitlesel bir mücadeleninörgütlenmesi için çalışmaların devam edeceğinibelirtti.

9 Ekim günü de Yeni YÖK Yasa Tasarısı’nıprotesto için bir eylem gerçekleştirildi.

Saat 12.30’da İktisat ve İdari Bilimler Fakültesiönünde toplanan 50 kişilik öğrenci grubu sloganlarlayemekhaneye bir yürüyüş gerçekleştirdi. Sloganlarlayürüyen grubun sayısı yemekhane önünde yüz kişiyekadar ulaştı.

Yemekhane önüne gelindiğinde, DevrimciMücadelede Mühendis Mimarlar’ın ODTÜöğrencileri İlhan Kaya, Barış Önal ve komplo iletutuklanan tüm devrimcilerin serbest bırakılmasınıntalep edildiği basın açıklaması vardı.

Basın açıklamasının ardından, iki grup birleşerekRektörlük önüne yürüdü. Yeni YÖK Yasa Tasarısı’nakarşı hazırlanan bildiri okunarak eyleme son verildi.

İstanbul Üniversitesiİstanbul Üniversitesi öğrencileri yemekhane

ücretlerine yapılan zamlara karşı başlattıklarıboykotu eylemlerle sürdürüyor.

9 Ekim günü, öğrenciler fakültelerinden boykotpankartlarıyla çıkarak parça parça BeyazıtMeydanı’na geldiler. “Bu yemekhanede boykot var!”pankartı açan Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencileriyle“Bu üniversitede boykot var!” pankartı açan ÇapaTıp Fakültesi öğrencileri Edebiyat Fakültesiçıkışında buluşarak meydana kadar yürüyüşdüzenledi. Öğrenciler, meydana geldiklerinde burada“Haydi boykot zamanı!” pankartı ile eyleme katılanOrman Fakültesi öğrencileriyle buluşup diğerfakültelerden öğrencileri halaylarla beklediler. ÇapaTıp Fakültesi öğrencileriyle yürüyen bando takımı daeylem boyunca tuttukları ritimlerle eyleme renkkattılar.

Hukuk, Siyasal ve İktisat Fakültesi öğrencileri isekampüs içerisinde toplandıktan sonra “Yemekhanedeboykot var!” pankartı açarak üniversitenin içinde biryürüyüş gerçekleştirdiler ve ardından sloganlarla ana

kapıdan çıktılar. Son olarak ise Avcılar Kampüsüöğrencileri “Beslenme haktır satılamaz, zamlarıkabul etmiyoruz!” pankartı ile alana gelerek eylemekatıldılar.

Beyazıt Meydanı’nda toplanıldıktan sonra fakülteve kampüs pankartları yanyana açılarak %85’e varanzamlara karşı sürdürülen boykota dair bilgileraktarıldı. Rektörün “bir avuç öğrencisiniz” iddiasınakarşı yüzlerce öğrencinin boykota katıldığı ifadeedildi.

Harçların kaldırıldığının iddia edildiği birdönemde, yemekhanelere yapılan zamlarla misliyleharç paralarının çıkarıldığı belirtildi. Bankapatronlarıyla ‘kampüs kart’ antlaşmaları yapanrektörlüğe dikkat çekilerek sermaye üniversiteişbirliği teşhir edildi.

Gerçekleştirilen basın açıklamasında geçmişteucuz yemekhanesiyle ünlü olan İÜ’de bugünfiyatların diğer üniversiteleri yakaladığı belirtildi.

Açıklamanın ardından boykot sırasında rektöryardımcısı ile görüşen heyetten bir öğrenci söz aldı.Görüşmede rektör yardımcısının “yapabilecek birşey yok” dediğini aktaran heyet sözcüsü, dönersermayesi en zengin üniversitelerden biri olanİÜ’nün paraları nerelere aktardığını sordu.

Eyleme destek veren eğitim emekçileri adınaEğitim-Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi’ndenLevent Dölek bir konuşma gerçekleştirdi.Öğrencileri eylemlerinden ve yürüttükleriboykottan dolayı tebrik eden Dölek eğitimemekçileri olarak sonuna kadar destekvereceklerini ifade etti.

DTCFDönemin başında “üniversitelerde siyaset yapmak

serbest olacak” diyerek göz boyamaya çalışansermaye devletinin yalanı fazla uzun sürmedi. 8Ekim günü okulda siyasi çalışma yürüten öğrencilerisiyasetlere bölerek yanına çağıran dekan yardımcısı,

bundan sonra okulda afiş asılamayacağını, asıldığıtakdirde soruşturma açılacağını belirterek devrimcidemokrat öğrencileri tehdit etti.

10 Ekim günü de sabah saatlerinde okula girenilerici bir öğrenciye 6 faşistin saldırmasının ardındanöğle saatlerinde faşistler, devrimci ve ilerici

Üniversitelerden haberler...

5 Ekim 2012 / ODTÜ

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

öğrencilerin oturduğu orta bahçeye ellerindesopalarla geldiler.

Bu faşist provokasyon kitleye teşhir edilerekfaşistlere tüm duyarlı öğrencilerle birlikte tepkigösterildi. Sürekli küfürler ederek tehditler savuranfaşist beslemeler ise dekanın gelmesi ile özürdileyerek geri döndüler.

Hacettepe ÜniversitesiHacettepe Üniversitesi yönetimi, kayıt

döneminde yaşanan olaylarla ilgili olarak aralarında3 Ekim Gençliği okurunun da bulunduğu onlarcaöğrenci hakkında soruşturma başlattı.

Kayıt dönemlerinde ÖGB ordusuyla devrimciöğrencilere saldıran ve stand-afiş çalışmasını fiiliolarak engelleyen yönetim, devrimci öğrencilereizinsiz afiş-pankart asmak, bildiri dağıtmak ve standgerekçesiyle soruşturma açtı. “Yükseköğretimkurumunda kişilerin, personelin şeref ve haysiyetinizedeleyen sözlü veya yazılı eylemlerde bulunmak”suçlamaları da yöneltildi.

Gençlik Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

DTCF Ekim Gençliği’nin 5 Ekim günüdüzenlediği tanışma toplantısında son dönemdeSuriye üzerinden yaşanan emperyalist savaşpolitikalarının altı çizilirken bu dönemdedevrimci örgütü güçlendirmenin önemivurgulandı. Ekim Gençliği’nin önümüzdekidönem politikaları üzerine yapılan sohbetinardından, yeni dönemde üniversitede neleryapılabileceği daha sonra tartışılmak üzeretoplantı bitirildi.

İzmir’den Ekim Gençliği okurları, 6 Ekimgünü Ege ve Dokuz Eylül üniversitelerindeaçtıkları masalar ile gençliğe mücadele çağrısıyaptılar.

Arkasına asılan pankartlarla görsel kılınanmasa, yaygın afişleme çalışmaları, ders girişve çıkışlarında ajitasyonlar eşliğindedağıtılan bildiriler ile gençliğe ulaşan gençkomünistler temel olarak parasız eğitimsorunu, üniversitelerdeki dönüşüm ve emperyalistsavaş konularını gündemleştirdiler.

Özellikle emperyalist savaş konusundakihassasiyetleri göze çarpan öğrenci gençlikle yapılansohbetlerle Irak işgali sürecinde var edilen toplumsalmuhalefet tekrardan yaşatılmadan emperyalistişgalin önüne geçilemeyeceği, dolayısıyla mücadelealanlarını doldurmanın kaçınılmazlığı vurgulandı.

Hacettepe Üniversitesi’nde çok yönlü bir faaliyetörgütleyen Ekim Gençliği okurları ajitasyon-propaganda faaliyetini de kesintisiz olarak sürdürdü.Suriye’ye yönelik kirli savaşın tımandırıldığı vetezkerenin meclisten geçirildiği günlerdeüniversitelerde anti-emperyalist bir duyarlılıkyaratmaya çalışan genç komünistler “Emperyalistsavaş ve saldıganlığa geçit yok” afişlerini kampüsündört bir yanına yapmaya devam ettiler.

BDSP’nin 25. yıl etkinliğine yönelik çıkardığıafişler oldukça ilgi çekerken birçok öğrenci ile afişçalışması esnasıda etkinlik üzerine sohbet edildi.

Hacettepe Üniversitesi Ekim Gençliği 6 Ekimgünü bir tanışma toplantısı gerçekleştirdi. Faaliyeteyeni katılan güçlerle birlikte Ekim Gençliği’ninmisyonu ve farkı üzerine anlamlı sohbetler yapıldı.Ekim Gençliği’nin 10. yılı vesilesiyle hazırladığı vegençlik hareketi tarihini anlatan belgeselingösterimiyle başlayan etkinlik tartışmalarla devametti. Bu kapsamda “Ekim Gençliği nedir?”, “Neyisavunur?”, “Suriye’ye yönelik savaş ve saldıganlık”,“Harçları kaldırılması”, “Yeni YÖK Yasa Tasarısı” vegençliği bekleyen kapsamlı saldırılar gibi başlıklartartışıldı.

Ege Üniversitesi’nden Ekim Gençliği okurları, 9Ekim’de günlük faaliyete afiş çalışması ile başladı.Ege Üniversitesi Metro girişi, Öğrenci Çarşısı,Edebiyat Fakültesi, Fen Fakültesi ve Hazırlık Binası’na“Emperyalist savaş ve saldırganlığa geçit yok!” şiarlıEkim Gençliği afişleri ile BDSP’nin “İşçilerin birliğihakların kardeşliği” etkinliğine çağrı afişleri yapıldı.

Daha sonra Hazırlık Binası önünde masa açıldı.Öğrencilerin teneffüs aralarında ve giriş çıkışlarındabildiri dağıtımının yanı sıra yoğun ajitasyon faaliyetiyürütüldü. Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği satışı yapıldı.

3 Kasım’da gerçekleştirilecek olan etkinlik için çağrıyapılırken etkinlik davetiyeleri de öğrencilereulaştırıldı.

Ekim Gençliği okurları, DÖB’ün afişlerini yırtmayaçalışan reklam ajansı çalışanlarına müdahale etti.Şikayet edeceklerini söyleyen çalışanlara verilencevap devrimci faaliyeti hiçbir koşul altındaengellemelerine izin verilmeyeceği oldu. Daha ilerigiderek sesini yükselten çalışanla yaşanan arbedediğer gençlik örgütlerinin de dahil olması ile kısasürede bitmiş oldu. Diğer siyasetlerin masasınınyanında yırtılan afişe ses çıkarmayıp masadaoturmaları devrimci dayanışma ruhununkaybedildiğini de gösterdi.

Hacettepe Üniversitesi’nde soruşturma terörünerağmen devrimci kitle faaliyeti örgütleyen EkimGençliği okurları ÖGB’lerin taciziyle karşılaştılar. 9Ekim günü afiş çalışmasının ardından “İşçilerin BirliğiHalkların Kardeşliği Etkinliği” çalışmaları kapsamındaöğretim görevlilerine davetiye ulaştıran gençkomünistler yönetimin ve polisin talimatlarıdoğrultusunda ÖGB’ler tarafından takip edildiler.İktisat bölümünde Ekim Gençliği okurlarının ardındanakademisyenlerin kapılarını çalan ÖGB’ler “Buöğrenciler siyasi, size ne söylediler? Bir şey misatmak istediler? Verdikleri şeyin bir örneğini alabilirmiyiz?” gibi sorular yönelttiler.

Bunun üzerine ÖGB’lerin yanına giden ve onlarıuyaran Ekim Gençliği okurları takibe ve tacize devamedilmesi durumunda müdahale edeceklerinisöylediler. Bu esnada bir ÖGB’nin “Ben işimiyapıyorum” savunması talimatla hareket ettiklerinikanıtlar nitelikteydi.

Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 9 Ekim sabahı erkensaatlerde afişleme çalışması yaparak devrimcifaaliyetlerine başlayan genç komünistler,emperyalist savaş karşıtı afişler ile BDSP imzalıetkinlik afişlerini yaptılar. Ayrıca Hazırlık önüne açılanstand ile de Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışıgerçekleştirildi.

Ege Üniversitesi

Ekim Gençliğiçalışmalarından...

Devrimci faaliyetengellenemeyecek!

Uzun zamandır özelde fakültemiz olmak üzere birçok üniversitede siyasal faaliyete yönelik kapsamlı birsaldırı var. Bu saldırıların nedenini de anlayabiliyoruz.Uzun zamandır belirttiğimiz eğitimin ticarileşmesürecinin bu dönemde yoğunlaştırılacağı, emperyalistsavaşın tetikçiliğine devam edileceği, sınıfa yöneliksaldırıların süreceği göz önünde duruyor. Sermayedevleti, böylesi bir süreçte, toplumun dirikesimlerinden birisi olan gençliği de baskı altınaalmaya çalışıyor. Özellikle gençliğin anti-emperyalistmücadele geleneğini iyi bilen sermaye devleti,gençliğin örgütlenmesinin önündeki engelleri hergeçen gün arttırıyor.

Fakültemiz DTCF’de de bu gün bu süreçişletilmekte, öğrenci gençliğin öncü kesimlerisusturulmak istenmektedir. Bu kapsamda, fakültegenelinde başlayan afiş asma, bildiri dağıtmayasağının giderek Ankara Üniversitesi’nin toplamınayayılması hedefleniyor. Açıkça üniversitede siyasetyapmaya yönelik olan bu saldırının püskürtülmesi isebirleşik mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.

Bizler DTCF Ekim Gençliği olarak 25 yılın verdiğicoşku ve bilimsel sosyalizme olan inancımızlabulunduğumuz her yerde devrimci faaliyetinengellenemeyeceğini göstermeye devam edeceğiz.Tüm saldırılara karşı birlikte mücadelenin önemininfarkında olarak çalışmamızı sahiplenmeye devamedeceğiz. Hiçbir baskı ve terör bu güne kadar bizleriyıldıramadı, bundan sonra da yıldıramayacak!

DTCF Ekim Gençliği

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

2 Şubat 1964 yılında Malatya’nın Doğanşehir ilçesiDedeyazı Köyü’nde doğdu. Yoksul bir aileninçocuğuydu. Yaşamı, tüm emekçiler gibi hep çalışarakve yoksulluk içinde geçti. İlkokulu köyünde,Ortaokulu Ören’de okudu. Sonraki öğrenimine,Akçadağ İlköğretmen Okulu ve en son olarak UrfaTicaret Lisesi’nde devam etti.

Malatya, Kürt ve Alevi emekçi nüfusun yoğunolarak yaşadığı, her zaman ilerici ve devrimcidüşünce, eylem ve örgütlemeye sahne olan bir kentti.TİP’in ilk örgütlendiği kentlerden biriydi. 60’lıyıllarda yaygın işçi, köylü ve gençlik hareketlerinesahne olmuş, 70’li yılların başında ise, ilk gerillaeylemlerine ev sahipliği yapmıştır. Süreç 12 Martaskeri darbesi ile geçici bir kesintiye uğradı.

70’li yılların ortaları yeni bir devrimci yükselişdönemiydi. Benzer özelliklere sahip tüm kentlerdeolduğu gibi, devrimci örgütler yine ilk önceMalatya’da ortaya çıktı, kent daha da kitlesel boyutlarkazanan kitle hareketlerine yeniden sahne olmayabaşladı. Zafer Yoldaş, bu ortamda doğdu, daha çocukdenebilecek yaşlarda devrimci düşüncelerdenetkilenerek mücadele saflarında yerini aldı. Birzorunluluk nedeniyle okumak için gittiği Urfa TicaretLisesi’nde TDKP-Halkın Kurtuluşu saflarında gençlikçalışmalarına katıldı. Bu çalışmaları yürütürken 29Nisan 1980’de gözaltına alındı. Yaklaşık bir ayboyunca gözaltında kaldı, işkence gördü.

Zafer yoldaş 12 Eylül dönemini Malatya’dageçirdi. Devrimci düşünceye ilgisini hiç kaybetmedi,burada kaldığı süre zarfında devrimci yoldaşlarınaçeşitli yardımlarda bulundu. Zorunluluklar bu kez onuAdana ve İskenderun gibi sanayi kentlerinde yaşamayaitti. Toplam iki yıl Adana ve İskenderun’da DevletDemiryolu’nda, belli bir dönem de baraj ve inşaatişlerinde çalıştı. Bu dönemde de polisin takip vetacizlerinden kurtulamadı. ‘89 yılında yurtdışına geldi.

O’nun yurtdışına geldiği tarih hareketimizin Ekimdönemiydi. Kısa süre içinde komünist hareketimizindüşüncelerinden etkilendi ve Ekimci oldu. Aktifbiçimde çalışmalara katıldı, büyük bir özveri ile herişe el attı, emek harcadı. Denilebilir ki, Zafer yoldaşıniçinde olmadığı bir iş yoktu. Bir dönemler yoğun veyaygın devrimci politik çalışmaların yapıldığı bu

kentte polis de dahil, ilericisi, devrimcisi ve gericisiherkes onu tanır. Deyim uygunsa Zafer yoldaşWuppertal’le özdeşleşmiş biriydi.

Zafer yoldaş yurtdışındaki yaşamını da esas olarakçeşitli işlerde çalışarak sürdürdü. Tıpkı Türkiye’dekigibi yaklaşık 15 yıl Duisburg ve Opladen’dademiryolu işçiliği yaptı.

O mütevazi biriydi, her zaman bir sıra neferi gibiçalıştı, ama, sıra Ekim’i, TKİP’yi, aynı anlama gelmeküzere devrim ve sosyalizm davasını savunmayageldiğinde, yurtdışı koşullarında az rastlanılan birmilitanlık, bir başka söyleyişle bir partizanlık örneğisergiliyordu. En küçük bir karalama ve saldırıyaanında sert tepki ortaya koyuyordu.

Ancak Aktan, yakın dönemde ağır bir hastalığayakalandı. Hastalık öldürücüydü, çok ilerlemişti, amao, devrimcilikte olduğu gibi bu alanda da inatçılığınıkonuşturdu. Yaşamak ve yeniden aramıza katılmakiçin, kimi zaman onunla ilgilenen doktorları dahişaşkına çeviren inanılmaz bir direnç gösterdi. Yine buaynı dönemde, Partisini hep merak etti, sorular sordu,iyi bir şey duyduğunda sevindi, gevşekliklere tepkigösterdi. Örneğin, bir defasında bunu, tanık olduğu,Neo-nazilerle ilgili bir afişin yapılmayışına ‘Bu afişleriboynu bükük bıraktınız’ diyerek ortaya koymuştu.

Çocuklarının devrimci olmasını istiyordu. Onlarıhemen her eyleme gönderdi, gençlik kamplarınakatılmaları için özel çaba gösterdi. Zafer yoldaşın sondönemlerdeki en büyük arzusu ise, iyileşip bir an öncekentte yapılacak olan merkezi gece çalışmasınakatılmaktı. Hep iyileşeceği umudu içinde oldu, herdaim gece çalışmasına yetişeceğini dile getirdi. Neyazık ki, beklenen oldu, bu mütevazi emekçi vedevrimciyi, partimizi partizanca savunan Zaferyoldaşımızı kaybettik.

Zafer yoldaşın son sözleri, “Ben devrimciyim,cenazemi devrim ve sosyalizm davasının propagandasıiçin değerlendirin” oldu. Zafer yoldaşı unutmayacağız.Onu devrim ve sosyalizm mücadelemizde yaşatacağız.

Zafer yoldaşı unutmayacağız!Yaşasın devrim ve sosyalizm! ş

TKİP-Yurtdışı Örgütü

Sol hareket Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 201220 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Zafer Aktan yoldaşsonsuzluğauğurlandı...

Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle 7 Ekim2012 tarihinde yaşamını yitiren TKİP sempatizanıZafer Aktan yoldaş için 9 Ekim Salı günü, yıllarcafaaliyet yürüttüğü Wuppertal kentinde devrimci biruğurlama etkinliği yapıldı.

Etkinlik Zafer yoldaş şahsında devrim vesosyalizm kavgasında ölümsüzleşen tüm komünistve devrimciler için yapılan saygı duruşu ile başladı.Saygı duruşunun ardından, kısa bir şiir dinletisigerçekleştirildi. Özellikle Zafer yoldaşın kızının, N.Hikmet’in ‘Yaşamaya Dair’ adlı şiirini okumasısalondaki tüm kitleye duygulu anlar yaşattı.

Şiir dinletisini bir yoldaşın Zafer Aktan yoldaşlailgili konuşması izledi.

Konuşmada, özetle, Zafer yoldaşın 70’li yıllardakidevrimci yükseliş döneminde, çocuk denecek biryaşta devrimci düşüncelerden etkilendiği vedevrimci çalışmalara katıldığı anlatıldı. Türkiye’de veAlmanya’da kaldığı süre zarfında, yaşamının büyükbölümünü, demiryolları, baraj ve inşaat işlerindeişçilik yaparak geçirdiğinden sözedildi. İşçiliğin onunkimliği olduğunun, bunun ise Zafer yoldaşın ‘89yılından itibaren komünist hareket, o dönemki adıile EKİM saflarına katılmasını kolaylaştırdığı dilegetirildi. Partisine çok güvendiği ve yurtdışıkoşullarında çok az insanda görülebilen birpartizanlıkla partisini savunduğu belirtildi.Yurtdışında yaşanan, en yalın bir anlatımla, devrimve sosyalizm davasına inançsızlaşma ve devrimciörgütten kaçışta ifadesini bulan tasfiyecisavrulmalara rağmen, Zafer yoldaşın davasına vepartisine bağlılığını koruduğunun altı çizildi.

Bir emekçi olduğu ve bu nedenle de tümzamanının emekçilerle geçtiği, onların yaşamınakatılıp sorunlarını paylaştığı, bu nedenle de çoksevilen biri olduğu vurgulandı.

Son olarak, Zafer yoldaşın, yoldaşlarına bıraktığı‘mesajlar’ iletildi. Zafer yoldaşın, kendisi içinyapılacak cenaze töreninin mutlaka devrim vesosyalizmin propagandasının vesilesi yapılmasınıistediği belirtildi. En büyük arzusu olan fakat hastalıknedeniyle çalışmasına katılamayacağı merkezi geceiçin, tüm yoldaşlarını ve dostlarını komünisthareketin 25. yılı vesilesiyle 24 Kasım’daWuppertal’da yapılcak olan “Devrimehazırlanıyoruz” gecesi için seferber olmaya ve katkıyapmaya çağırdığı açıklandı.

Konuşma, “Zafer yoldaşın bu arzusunu karşılıksızbırakmama“ ve onu seven tüm dostlarının busevgilerini 25. yıl gecesine katılarak göstermeleriçağrısı ile sonlandırıldı.

Konuşmadan sonra Zafer yoldaş için hazırlanmışkısa bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Duygulu biratmosferin oluşmasına vesile olan sinevizyon, adetaonun devrimci siyasal yaşamının özetiydi ve büyükbir ilgi ile izlendi.

Halk Cephesi, MKP Bölge Örgütlenmesi ve GüneyDergisi de Zafer yoldaş ve onun devrimci kimliğiüzerine kısa konuşmalar yaptılar. Bunu,Wuppertal’dan bir TKİP taraftarının Zafer yoldaşlailgili duygu yüklü mektubunun okunması izledi.

Yaklaşık 600 kişinin katıldığı etkinlik, bir kezdaha, komünist hareketin 25. yıl kutlamasınınhatırlatılması, ‘’Devrime hazırlanıyoruz’’ gecesi içingerçek bir seferberlik çağrısının yapılması ve hepbirlikte Avusturya İşçi Marşı’nın söylenmesininardından sona erdi.

Almanya’dan komünistler

Zafer Aktan yoldaşı kaybettik!

O devrim ve sosyalizmmücadelesinin

bir sıra neferiydi!

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

“İşçi ve emekçilerin ortak düşmanıkapitalizmdir!”

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

2004 yılının Ağustos ve Eylül aylarında, Hartz 1-2-3-4 adlı saldırgan politikalara karşı 250 bin insan herpazartesi sokaklara çıktılar. Pazartesi eylemleri(Montagsdemo), sayısal katılımdaki düşüşe rağmenbugüne kadar varlığını sürdürdü. Bu eylemlerindeneyimlerini, başından beri eylemlerin içerisinde yeralan Stuttgart’taki Bosch işletmelerinde çalışan JörgZimerman’la yaptığımız röportajda konuştuk...

- Türkiye’de haftalık yayın yapan Kızıl Bayrakgazetesi olarak sizinle Montagsdemo eylemleriüzerine konuşmak istiyoruz. Öncelikle okurlarımızakendinizi tanıtır mısınız?

- Benim adım Jörg Zimerman. Montagsdemo’dabaşından beri, yani 2004 yılından beri yer alıyorum.Bosch firmasında çalışıyorum.

- Montagsdemo ne zaman ve hangi nedenlerlebaşladı? Önündeki hedefler neydi?

- Schröder-Fischer hükümeti, VW Yönetim KuruluBaşkanı Hartz’ın hazırlayıp İşverenler Birliği ilehükümete sundukları ‘Hartz IV’ tasarısınıyasalaştırdılar. Bu “yasal” saldırı, ülkenin batısındabüyük tepki ve protestolara yol açtı. ‘Hartz IV’ yasası,çalışma yaşamına ve sosyal yaşama yönelik büyük birsaldırıyı amaçlıyordu. Montagsdemo, bu hareketiçerisinde, 2004 yılı yazında başladı. DDR halkınınbürokratik diktatörlüğe karşı direnişindegelenekselleşen “Biz halkız, çözüm burada!” şiarınıtemel aldı. Birçok şehirde yapılan Montagsdemolara,aylarca 200 binin üzerinde insan katıldı. Güçlü birkitlesel hareket ortaya çıktı.

- Montagsdemo nasıl bir başarı elde etti?- Gerçeği söylemek gerekirse, ‘Hartz IV’ yasası

hala duruyor. Ancak bu hareket büyük bir politik başarısağlayarak politik krizi aştı, insanlara kendi amaçlarıiçin mücadele etmenin anlamını yeniden hatırlattı.

8 yıldan fazla bir zamandır sürenMontagsdemoların, katılımdaki düşüşe rağmen devamediyor olması büyük bir başarıdır. Almanya’daki enuzun soluklu eylemdir. Bu eylemler, devletin önümüzeçıkardığı engel ve zorluklara karşın sürdürülmüştür.Yerel ve merkezi hükümetler, bu eylemlerin sonbulması için çok yönlü bir baskı politikası hayatageçirdiler. Hala da geçiriyorlar. Ancak bunda başarılıolamadılar.

- Kaç şehirde Montagsdemo eylemleri yapıldı?- Başta da söylediğim gibi, ilk yıllarda eylemlere

büyük ilgi ve destek vardı. 200 binden fazla insan aynıgün aynı saatte ülkenin değişik merkezlerinde ortaktalepler için eyleme çıkıyorlardı. Bu önemliydi. Şimdiyapılan eylemlere katılımda düşüş var. Yüzbinlerden,binlere bir düşüş yaşandı. Ancak buna karşın,eylemlerde yer alan insanların bu mevziye sıkı sıkıtutunarak istikrarlı bir eylem ortaya koyuyor olmalarıda şimdiki hareketin üstünlüğüdür. Montagsdemo’nunbaşlangıcındaki gibi yüzden fazla merkezde aynı günve saatte, ortak talepler için yapılıyor olması da buhareketin üstünlüklerindendir.

Bu harekette yaşanan kitlesel düşüşe karşınhareketin kendisi örgütlülüğü ve istikrarlılığıylaüstünlüğünü ortaya koyuyor. Montagsdemolarda açıkmikrofon ve demokratik tartışmalar yapılarak ortak işyapma alışkanlıkları oluşuyor. Gözlemlediğimiz başkabir gerçek de, Montagsdemolar son bir yıldır insanlarınilgisini yeniden çekmeye başladı. Eylemlerde aktifolarak yer almasalar da dinleyici ve tartışmacısayısında fark edilir bir yükseliş yaşanıyor. Bu da bizeilginin arttığını gösteriyor.

- Devletin Montagsdemoya karşı reaksiyonu nasıloldu?

- Başlangıçta devlet bu eylemlere şiddetle karşıçıktı. Büyük merkezlerdeki eylemleri takip ederek, bueylemlerin nasıl sonlandırılabileceği yönünde taktikoluşturmaya çalıştı. Hükümet, burjuva basın ve gerici-bürokratik sendikaların yönetimleri ile eylemlere karşıkaralama kampanyası yürüttü. Eylemleri bölerekparçalamaya çalıştılar. Sendikaların gericiyönetimlerini ve kimi örgütleri de bu gerici amacınhayata geçirilmesinde kullandılar.

Devletin bu çok yönlü saldırısı eylemlerinzayıflamasında önemli bir başarı elde etti. Devlet,medya aracılığıyla işsizlere karşı da karalamakampanyası yürüterek işsizliğin gerçek nedenlerinigizlemeye çalıştı. İşsizlerde suçluluk ve aşağılıkkompleksi yaratmaya çalıştılar. 1 Euro’luk İş (1 EuroJob) yasasını hayata geçirerek, işsizlerin beceriksiz vedeğerlerinin ancak 1 Euro edebileceği yanılsamasınıyaratarak işsizleri kendilerine karşı yabancılaştırmayıönemli oranda başardılar. Burjuva medya bu saldırıdaönemli ve sınırsız bir rol üstlenerek görevini yerinegetirdi.

Diğer yandan, devlet ceza davaları açarakMontagsdemo eylemcilerini yıldırmaya çalıştı. Yerelve merkezi yönetimler, belediyeler, çıkardıklarızorluklarla Montagsdemoyu maddi ve manevi olarakçökertmeye, bitirmeye çalışıyorlar. Tek başınaStuttgart’ta Montagsdemo eylemcilerine karşı 6değişik dava açıldı. Bu davalar oldukça komikgerekçelere dayanıyor. Yardım toplanması, sescihazlarının belirlenen ses yüksekliğini aşması veyacihazların yönünün 10 derece yanlışkonumlandırılması gibi sudan bahanelerle davalaraçılıyor. Bu davaların çoğunu kaybetseler de davaaçmakta geri kalmıyorlar. Amaçları bizleri yıldırmak.

- Bundan sonra Montagsdemoyu nasılsürdürmeyi planlıyorsunuz?

- Her yıl olduğu gibi, bu yıl da 6 Ekim’de Berlin’debüyük bir yürüyüş yapılacak. Biz eylemlerimizedevam edeceğiz. Krizin yüklerini çalışanlarınomuzlarına yıkma saldırısına karşı bu mevziyi eldetutarak karşı duracağız. Buradaki deneyimlerimizdenyeni bir mücadelenin başlatılmasında yararlanacağız.

- Türkiye’deki işçilere ve işsizlere ne söylemekistersiniz?

- Montagsdemonun enternasyonalist karakterivardır. İşçi ve emekçilerin ortak düşmanı bir ve

aynıdır; uluslararası finans kapital ve kapitalizmdir.Biz onlara karşı mücadele ediyoruz. Büyük TEKELDirenişi’yle dayanışma içinde olmuştuk. Onlarındirenişini burada tanıtarak dayanışma çalışmasıiçerisinde yer aldık. Büyük işletmelerde çalışanTürkiyeli göçmen işçilerle de ortak çalışmayı çokönemsiyoruz. Kapitalist sistemin krizi önceliklegöçmenleri etkiledi. İşsizlik, kiralık firmalardaçalıştırılma en çok onların payına düşüyor.

Türkiyeli göçmen işçilerin sınıf mücadelesindedirekt ve aktif rol üstlenmeleri çok önemli. Gelecekbüyük ve çok yönlü saldırıları ancak ortakmücadeleyle göğüsleyebiliriz.

- Siz de BOSCH’ta çalışıyorsunuz. Bursa’dakiBOSCH işletmelerinde çalışan arkadaşlarınız TürkMetal sarı sendikasının egemenliğine son verdiler.Bundan haberiniz var mı? Ne söylemek istersiniz?

- Bu önemli bir sendikal başarıdır. BuradanBursa’da olan bitenleri izliyoruz ve haberimiz var.İşverenin yeni sendika Birleşik Metal-İş üzerindeyoğun baskılarının olduğunu da biliyoruz ve bu baskıyıBOSCH çalışanlarına ileterek sendikal baskıya karşımücadeleye çağırıyoruz. Bursa’da olup bitenleri takipetmekle görevli bir grup oluşturuldu. Onlar aracılığıylada bilgi sahibi oluyoruz. Ayrıca BİR-KAR’danarkadaşlar da bizleri bilgilendiriyorlar. Burada, ‘sosyal’BOSCH olarak kendisini pazarlayan BOSCH tekeliyalnız Bursa’daki sendika üzerinde baskı yapmıyor.Aynı zamanda Güney Kore’deki sendikalara da baskıyapıyorlar. Bosch’un bu saldırılarına gerek sendikaltemelde, gerekse tabandan ortak mücadeleyle karşıdurmalıyız.

- Zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.Mücadelenizde başarılar diliyoruz...

- Ben de teşekkür ederim. Türkiye’deki sınıfkardeşlerime, öncelikle de BOSCH’taki çalışmaarkadaşlarıma dayanışma selamlarımı yolluyorum.Ortak mücadelemizle kazanacağız.

Kızıl Bayrak / Stuttgart

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Geçtiğimiz haftalarda Çevre ve Şehircilik BakanıBayraktar “5 Ekim’de başbakanımızın da teşrifleriylebiz bu işe start vereceğiz... Türkiye’de 35 vilayette 40noktada 6 bin küsur konut, birim ve iş yerinin yıkımıolacak” diyerek kentsel yağma ve talanın genişkapsamlı bir şekilde başlatılacağını duyurmuştu. 5Ekim’de de Başbakan Erdoğan’ın İstanbul EsenlerHavaalanı Mahallesi’nde katıldığı yıkım töreniylekentsel yağma ve talan için düğmeye basıldı. Böylece 20yıla yayılacağı açıklanan büyük (!) projenin startı daverildi.

Başbakan Erdoğan’ın “Asıl amacımız, afetlerkarşısında can ve mal güvenliğini sağlayacak birdönüşümü gerçekleştirmek. Yani rant değil, insan odaklıbir proje yürütüyoruz” iddiası ile başlattığı yıkımlar içinilk olarak 33 ilde 150 kamu binası seçildi. Aynı zamandadüzen temsilcilerinin “rant değil, insan odaklı proje”,“karşı çıkarsanız ölen insanların, ölecek insanlarınvebaline ortak olursunuz.” vb. demagojileriyle olasıtepkilerin önüne geçilmeye çalışılıyor. İlk yıkımlar içinkamu binalarının seçilmesi de aynı kaygının ürünüolarak karşımıza çıkmakta.

Kentsel yağma için merkezi ve yerelyönetimler sermayeyle el ele

Yalan ve demagojiler eşliğinde startı verilen kentseldönüşüm projelerinin asıl amacını ve yaratacağısonuçları anlamak için 5 Ekim öncesinde gerçekleşen“Kentsel dönüşüm için sektörler buluşuyor”toplantısının birleşenlerine bakmak dahi yeterli. Çevreve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar başkanlığındagerçekleşen toplantıya İstanbul Valisi Hüseyin AvniMutlu, İstanbul Toplu Konut İdaresi (TOKİ) EmlakDairesi Başkanı Ali Seydi Karaoğlu, EkonomidenSorumlu eski Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yanı sıraçeşitli ilçelerden belediye başkanları, İMKOM, İMSAD,KONUTDER ve GYODER gibi sektör dernekbaşkanları, kamu ve özel sektörden birçok temsilcikatıldı.

Toplantı boyunca herkesin dilinde “vatandaşınsağlıksız binalarda yaşamaya devam etmesine gözyumamayız, yummayacağız” gibi söylemler olsa datoplantıda açık bir şekilde merkezi ve yerel yönetimlersermayenin çıkarları için “kentsel dönüşüm” adı altında“kentsel yağma ve talan” için seferber olacaklarını ilanetmiş oldular. Yapılan açıklamalarda yirmi yılda yedimilyon binanın yıkımı, güçlendirilmesi ve yenidenyapımıyla 700 milyar dolarlık ekonomik hareketlilikoluşturulmasının planlandığı açıklanırken, oluşacakrantın ne kadar büyük olacağı da gözler önüne serilmişoldu.

Yeni düzenlemelerle kentsel yağma ve talanınönü tamamen açıldı

Yerel seçimlerin yaklaşması ile birlikte sonvurgunların yapılması için hızlandırılan kentsel dönüşümprojeleri için açık bir seferberlik başlatılmış oldu.Meclisten “Afet Riski Altındaki AlanlarınDönüştürülmesi Hakkındaki Kanun” adı altında

geçirilen, “kentsel dönüşüm yasası” olarak bilinenyasayla ve yeni kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ilehazırlıkları yapılan ve önüne 20 yıllık uzun erimli birhedef koyan bu “yağma ve talan projesi”nin işçi veemekçiler için büyük bir yıkım anlamına geldiği açıktır.

Son düzenlemelerle hazine mülkiyetindeki alanlardayetki tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’naverilirken doğal, kentsel ve arkeolojik SİT alanlarındayapılaşma yasağı da delinmiş durumda. Ayrıca depremriskli bölge ilan edilen alanlarda riskli yapıların yanı sırarisk taşımayan yapıların bakanlığın belirleyeceğisınırların içinde kalmaları durumunda yıkılması dayasallaşmış durumda. Bu alanlarda yapılara elektrik, suve doğalgaz hizmetlerinin verilmemesi kararı ile dekentsel dönüşüm bölgelerinin zorunlu tasfiyesininaltyapısı oluşturulmuş durumda. Kısacası kentseldönüşüm için başlatılan seferberlik kapsamında yağmave talan için her türlü alt yapı ve düzenleme en inceayrıntısına kadar düşünülmüş.

Kentsel dönüşüm maskesini düşürelim,yağma ve talana dur diyelim!

Yıkımların kamu binalarından başlaması ile olayınvahametinin ve kapsamının işçi ve emekçiler tarafındananlaşılması geciktirilmeye çalışılmaktadır. Ancak

özellikle 1980 sonrasında ortaya konan neo-liberalpolitikalar doğrultusunda kentsel mekanın değişip,dönüşmesi kapsamında gündeme gelen kentsel dönüşümprojeleriyle ilgili yeterli deneyim biriktirilmiştir.Geçmişten günümüze “sizi mağdur etmeyeceğiz”,“sağlıklı konutlara sahip olacaksınız” gibi demagojilereşliğinde gerçekleşen kentsel dönüşüm projelerinin işçi,emekçi ve kent yoksulları için tek karşılığı barınmahaklarının ellerinden alınması ve kentsel yaşamındışarısına itilmeleri olmuştur. 5 Ekim’de startı verilenkentsel dönüşüm projelerinin de eğer önüne geçilemezseyaratacağı sonuç aynı olacaktır.

Kentsel dönüşüm adı altında başlatılan ve kentselmekanların yağma ve talanı için seferberlik anlamınagelen, işçi ve emekçilere yönelik bu geniş çaplı saldırıyısermaye devletinin son dönemde yoğunlaştırdığıkapitalist sömürü ve savaş, saldırganlık politikalarındanayrı değerlendirmemek gerekmektedir. Her alandasaldırıları yoğunlaştıran sermaye devleti önemli bir rantalanı olan kentsel toprağı da geniş kapsamlı bir projeüzerinden sermayenin ihtiyaçlarına cevap verecekşekilde değerlendirmeyi hedeflemektedir. İşçi veemekçilerin önünde ise geç kalmadan 5 Ekim’de startıverilen yağma ve talan projeleri karşısında ücretsiz vesağlıklı barınma hakkı için örgütlü mücadeleyiyükseltme görevi durmaktadır.

5 Ekim’de kentsel yağma ve talan için düğmeye basıldı…

Rant odaklı dönüşüm projelerinekarşı mücadeleyi yükseltelim!

Kent-çevre

Maden Mühendisleri Odası’ndan zam açıklaması

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, elektrik ve doğalgaz zamları ile ilgili yazılı açıklama yaptı. AKP hükümetinin, bütçe açıklarını kapatmak ve vergi gelirlerini artırmak amacıyla elektriğe ve doğalgaza

bir kez daha zam yaptığını belirten Maden MO, 2012 yılı enflasyon hedefini yüzde 6,5 olarak belirleyip,memur, işçi, emekli, dul ve yetim aylıklarına bu çerçevede elleri titreyerek zam artışı öngören AKPhükümetinin, kış başı elektriğe ve doğalgaza bu zamları yapmaktan çekinmediği vurgulandı. Memur ve emeklimaaşlarına yüzde 4+4 zam yaparken çok ince hesap yapan siyasi iktidarın, bu zamları yaparken emekçi halkıhiç düşünmediğinin dile getirildiği açıklamada, yapılan bu zamların, siyasi iktidarın uyguladığı yanlışpolitikaların bir sonucu olduğu belirtildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Elektrik; tüm halkın kullanmak zorunda olduğu bir değer, bir haktır. Bunedenle ticari bir meta olarak değerlendirilmemeli ve piyasanın insafına bırakılmamalıdır. Elektriğe vedoğalgaza yapılan zam geri alınmalı, yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın öncelikli olarak kullanılmasıdoğrultusunda kamu eliyle yatırımlara acilen başlanılmalıdır.”

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012 Kent-çevre

Sermaye hükümeti AKP’nin “kentsel dönüşüm”adıyla ‘müjdelediği’ ve 5 Ekim’de başlattığı yıkımlarakarşı Halk Komiteleri tarafından bir eylem yapıldı.Alibeyköy, Armutlu, Okmeydanı, 1 Mayıs, Esenler,Gazi ve Güzeltepe Halk Komiteleri tarafındanörgülenen eylem 10 Ekim günü İstanbul BüyükşehirBelediyesi önünde gerçekleştirildi.

Onlarca emekçinin çocuklarıyla birlikte katıldığıeylemde “Yıkımlara izin vermeyeceğiz!”, “Evimiziyıkanın villasını yıkarız!” ve “İşgalci değil halkız, buvatan bizim!” sloganları atıldı.

Eylemde tapu talebini öne çıkartan dövizlertaşınırken “Evimizi yıkanın villasını yıkarız!”, “AKPmilyonlarca evi yıkmak istiyor yıktırmayacağız!”,“AKP zulmüne karşı milyoları örgütleyeceğizevlerimizi yıktırmayacağız!” pankartları açıldı.

Belediye yetkilileriyle görüşüldü

Eylem, mahallelerden gelen emekçilerinbuluşmasıyla başladı. İlk olarak Halk Komiteleri adınabir konuşma yapıldı. “Gelecekleri için, çocukları içinbenim yarattığım mahalleyi birilerine peşkeşçektirmeyeceğim diyen dostlar hoşgeldiniz” denerekemekçilerin selamlanması ile başlayan konuşmanınardından Halk Komiteleri adına Günay Özarslan biraçıklama yaptı. Özarslan “AKP iktidarda olduğuzaman içerisinde çıkarttığı yasalarla, plan projelerle,gözünü diktiği evlerimizi elimizden almak istiyor”diyerek evlerine sahip çıkacaklarını ve Albayrak,Nurol, Ağaoğlu gibi inşaat şirketlerine peşkeşçektirmeyecekeleri belirtti.

Özarslan, AKP hükümeti döneminde kentseldönüşüme ek olarak çıkarılan 2b, Afet yasalarıylayıkımların zemininin hazırlandığını ifade ederek,yıkımlar sonrası alternatif olarak sunulan TOKİevlerinde ölen 11 kişiyi hatırlattı.

Özarslan açıklamasını şu sözlerle bitirdi:“Biz halkız bu vatanın topraklarınınsahipleriyiz, bizi görmezden gelmeye, plan veprojelerinizi bize dayatarak, elimize üç beşkuruş sıkıştırıp bizi kandırmaya çalışmayın.Yaşadığımız yerlerdeki yıkılacak tek tuğlada,çakılacak tek çivide bizim de sözümüz olmalı.”

Açıklamanın sonunda barınma hakkı, tapu,düzenlemelerde karar hakkı, yerinde ıslah veTOKİ’nin emekçilerin zararına olanmaddelerinin iptalinin istendiği ifade edildi.

Açıklamanın ardından belediyeyönetimiyle görüşmek için bir heyet içerigönderildi.

Emekçiler “evlerimiziyıktırmayacağız” dedi

İçeri giren heyetin beklendiği sırada sözalmak isteyen emekçilere söz verildi. Tümkomitelerden konuşmalar yapılırken

yıkımlara karşı direniş ortak vurgu olarak öne çıktı. Esenler’den gelen Çiftehavuzlar Koruma

Yaşatma ve Güzelleştirme Derneği Başkanı HasanBoyoğlu, açık yalanlara, talanlara karşı birlik veberaberliğin sağlanması gerektiğini ifade etti.Çiftehavuzlar’ın Otogar ve YTÜ DavutpaşaKampüsü’nün açılmasıyla değerlendiğini, oluşanranttan dolayı bölgenin yıkım kapsamınaalındığını ifade etti. Belediye yönetimininderneği ‘provokatör’ olarak gösterdiğinibelirterek neye karşı çıktıklarının açık olduğunuifade etti.

Ardından Grup Yorum kısa bir dinleti sundu.Yorum’un dinletisi sırasında emekçiler halayadurarak hep birlikte türkü söyledi. Yorum adınayapılan konuşmada da AKP’nin her şeyi sattığı,şimdi de halkın evlerine göz diktiği belirtilerekbuna karşı örgütlenilmesi gerektiği vurgulandı.

Gazi Halk Komitesi’nden bir emekçi iseyaptığı konuşmada Anadolu’dan İstanbul’a

gelirken zaten bir sürgün yaşadıklarını ifade etti. “Asılişgalci onlar, asıl gitmesi gereken onlar” diyerekyıkımlara karşı direneceklerini söyledi.

Armutlu’dan emekçi bir kadın insanların kanlarınıdöktükleri toprakları bırakmayacaklarını, işbirlikçizenginlere karşı direneceklerini ifade etti.

“Taleplerimiz dikkate alınmazsayine geliriz!”

Konuşmaların ardından heyetin görüşmedençıkmasıyla bilgiler aktarıldı. Büyükşehir BelediyesiBaşkan Sekreteri Mevlüt Vural’la görüşüldüğü,görüşmenin Kadir Topbaş’a aktarılacağının ifadeedildiği belirtildi. Heyet adına konuşan Şevket Avcıbürokratlarla değil, asıl oy isteyen ve vaat verenbelediye meclis üyeleriyle görüşmek istediklerini,görüşme talepleri karşılanmadığı takdirde yinegeleceklerinin söylendiğini aktardı.

Bekleyiş, talepler dikkate alınmazsa yeni eylemlerörgütleyecekleri ifade edilerek bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

09 Ekim 2012 / İstanbul

Emekçilerden yıkımlara karşı eylem

HES’e karşı taraftarlar eylemde

Trabzonspor taraftarları, gerçekleştirdikleri eylemleTrabzonspor Kulübü’nün Hidro Elektrik Santrali inşaasına tepkigösterdi.

“Trabzonspor, HES ve Adalet Üzerine” adı altında çeşitliorganizasyonlar düzenleyen taraftarlar bu sefer TaksimMeydanı’nda buluştular.

Eylemde taraftarlar, özellikle Trabzonspor’un TrabzonUzungöl’de kurmayı planladığı HES projesine tepki gösterdi.

Taraftarlar “7 şampiyonluğu HES’le mi aldık!”, “Yeşil saha,yeşil doğa, temiz futbol!” ve “TS kendi kalene gol atma,Uzungöl’e HES yapma!” yazılı pankartlar taşıdı.

Basın açıklamasının ardından horon tepildi.

09 Ekim 2012 / İstanbul

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Sınıf24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Yapı-Yol Sen İstanbul Şube Başkanı Nizamettin Orhan ile karayollarının özelleştirilmesine dair

konuştuk...

“Özelleştirme yıkımdır!”Otoyol ve köprülerin özelleştirme uygulaması ile

ilgili son teklif tarihi 31/10/2012 olarak belirlendi.AKP hükümetinin bu özelleştirmeden beklediği tahminigelir ise 6 milyar dolar civarında. Özelleştirilmesigündemde olan köprü ve otoyollardan sadece son 10yılda 4,5 milyar gelir elde edildi. Karayollarındaörgütlü KESK’e bağlı Yapı, Altyapı, Bayındırlık, Tapuve Kadastro Kamu Emekçileri Sendikası (Yapı-YolSen), karayollarının özelleştirilmesine karşı eylem veetkinlikler gerçekleştirmeye hazırlanıyor.

Yapı-Yol Sen İstanbul Şube Başkanı NizamettinOrhan, yapacakları eylem ve etkinliklerlekarayollarının özelleştirilmesine karşı duracaklarınıbelirtti. Orhan, gazetemizin sorularını yanıtladı.

-Uzunca bir süredir gündemde olankarayollarının özelleştirilmesi planı, 31 Ekim’deyapılacak ihaleyle tamamlanacak. Özelleştirmeuygulaması sizin için ne ifade ediyor?

- AKP hükümeti yerli ve yabancı sermayeyehizmette kusur etmezken, buna karşın ülkenin yoksulemekçi halkının haklarını birer birer elinden almakonusunda 2002 seçimlerinden bu yana istikrarlıdavrandı. Bu istikrarını özelleştirme konusunda dasürdüren AKP, 1986 yılından bu yana yapılanözelleştirmelerin yüzde 80’ini tek başına iktidarolduğu 2002–2012 döneminde gerçekleştirerek bualanda kırılması zor bir rekora imza attı.

Köprü ve otoyolların özelleştirilmesi ise bir süredirhükümetin gündemindeydi. Karayolları’ndan yapılanaçıklamaya göre bu yılın 8 aylık bölümünde köprü veotoyollardan geçen araç sayısı 239 milyon 453 bin 989olurken, bu araçlardan elde edilen gelir 536 milyonlirayı geçti. Bu gelirlerin 138 milyon 682 bin 249 lirasıBoğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinden eldeedilirken, 397 milyon 390 bin 789 lirası iseotoyollardan sağlandı. Köprü ve otoyollar bugünekadar bizden toplanan vergilerle yapılan yatırımlarsonucunda çok ciddi bir gelir kapısı haline geldi. Peki,böylesi önemli ve stratejik bir sektörde nedenözelleştirme yapılıyor?

Köprü ve otoyollardan elde edilen gelir sürekli vedüzenli bir biçimde artış gösterirken hükümetin köprüve otoyolları hangi mantıkla satmaya çalıştığınıanlamak gerçekten de güç ama biz sendika olarakbunun arkasındaki gerçek nedenleri biliyoruz.

- Özelleştirme niye yapılıyor?- Gerek Karayolları’nın gerekse de TÜİK’in

verilerinden rahatlıkla anlaşılacağı üzere köprü veotoyollar zarar eden kurumlar değildir. Bütünözelleştirmelerde olduğu gibi yine amaç kar edenişletmelerin yandaşlara peşkeş çekilmesi. Bilindiğiüzere köprü ve otoyollarda daha önceden gişegeçişlerinde kullanılan nakit para yerini zamanlaOtomatik Geçiş Sistemi (OGS) ve Kartlı GeçişSistemi’ne (KGS) bırakmıştı. Sendikamız Yapı-YolSen, OGS ve KGS sistemine yönelik eleştirilerini yineo günlerde kamuoyu ile paylaşmıştı. Teknolojikyenilikleri rant kapısı haline getirmeyi alışkanlıkhaline getiren hükümete inat, bu ve benzeriuygulamaların halkımızın yararına kullanılmasıgerektiği noktasında görüş bildirmişti.

Şimdi ise yeni bir sistem olan Hızlı Geçiş Sistemi

(HGS) ile karşı karşıyayız. HGS Projesi şu an itibariile sürücülerin cebinden para çıkarmanın AKPhükümetince geliştirilmiş yeni bir yöntemi olmanındışında aynı zamanda otoyol ve köprülerinözelleştirilmesi yolunda atılmış adımlardan biridir.İlgili Bakanlık HGS projesini topluma ‘köprüdengeçişleri ucuzlatacak’, ‘trafiği rahatlatacak’, ‘akıllı veteknolojik bir proje olacak’ şeklinde tanıttı.

HGS sistemi ‘Hızlı Geçiş Sistemi’ değil, ‘HızlıGeçiş Soygunu’dur. Halkın yararına diye propagandaedilen bu tarz adımlar, aslında karayollarını sermayeyepeşkeş çekmenin bir ayağı olarak hayata geçiriliyor.

-Bu süreçten karayolları personeli nasıletkilenecek?

- Karayolları Genel Müdürlüğü, özelleştirmeöncesinde gişe memurlarını gözden çıkarmıştır.Yıllardır bu yolları yapan ve denetleyen ulaşımınsağlıklı bir şekilde sağlanması için kendi canı pahasınagecesini gündüzüne katarak çalışan işçisi memurubütün karayolu çalışanları hükümet tarafından gözdençıkarıldı.

Sendikamızın örgütlü olduğu Karayolları 1. BölgeMüdürlüğü bünyesinde yaklaşık 600 civarında gişememuru arkadaşımız çalışıyor ve bu arkadaşlarımızher gün “bugün acaba başımıza ne gelecek”tedirginliğini yaşıyorlar.

Karayolları Genel Müdürlüğü, özelleştirmeöncesinde 224 gişe memurunun kadrosunu memurkadrosu olarak değiştirdi. Bunlardan 95 gişememurunun tayinini çıkarmak için işlemlere başlandı.

Bildiğiniz gibi yakın bir zamanda köprüler desatılacak. İhaleye girmeye yeterlilik kazanan 5 yandaşsermaye grubundan hangisinin elinde kalır bilinmezama bizleri ve halkımızı kötü sürprizler bekliyor.

3. Köprü yapımı için çalışmalar da başladıbiliyorsunuz. Ağaçları, ormanları ve doğayı “çokseven” büyüklerimiz, ormanlarımızı 3. Köprü içinkesmektedir. 3. Köprü’nün geçtiği güzergâh üzerindebulunan arsalar rant çevreleri tarafından kapatılmıştır.Daha henüz kamuoyuna yansımayan 4. Köprü ve İpekYolu Projesi ceplerinde hazır beklemektedir.

-Sendika olarak, özelleştirmelere karşıönümüzdeki süreçte neler yapacaksınız?

- Köprü ve otoyolların özelleştirilmesi en azçalışanlar kadar bu hizmeti alacak olan vatandaşımızıetkileyecektir.

Köprü ve otoyollar halkımızın vergileri ve alınteriile yapılmıştır. Bayramlarda ve hükümetin önemligördüğü günlerde bize bir lütufmuşçasına bahşedilenköprü geçişlerinin ücretsiz olmasına ilişkin uygulamabir lütuf değil haktır.

Karayolları çalışanlarının onurlu sesi olansendikamız Yapı-Yol Sen kuruluşundan bugüne değinözelleştirme politikalarına karşı durmuş olup, bugün deköprü ve otoyolların özelleştirilmesine karşıdurmaktadır.

Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi olarak Ekim ayıiçinde köprü ve otoyolların özelleştirmesine karşıtepkimizi göstermek, bu konuda halkımızıbilgilendirmek için eylem ve etkinliklerimiz olacak. 18Ekim’de Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ndegerçekleştireceğimiz kitlesel basın açıklamasıyla,

özelleştirmelere karşı mücadele kararlılığımızıgöstereceğiz.

Bu eylemin ardından, 31 Ekim’de Ankara’dayapılacak ihaleye de karşı çıkacağız. İstanbul’da veörgütlü olduğumuz tüm bölgelerde eylem veetkinliklerimiz kararlılıkla devam edecek. Bunlarınyanı sıra işyerlerinde üyelerimizin de katılımıylabilgilendirme toplantıları yaparak hazırlıklarımızadevam ediyoruz. Başta karayolları çalışanları olmaküzere özelleştirmeden etkilenecek halkımızı ve tümduyarlı kesimleri mücadelemize katkı sunmaya davetediyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“İşimi geri almakistiyorum”

Ankara’da İnşaat Mühendisleri Odası (İMO)Genel Merkezi önünde açlık grevini sürdürenCansel Malatyalı, direnişini kazanımlasonuçlandırmakta kararlı.

Açlık grevinin 23. gününde gazetemize konuşanMalatyalı, işini geri almak için mücadelesinisürdüreceğini belirtti.

Malatyalı şöyle konuştu: “Direnişe başlayalı 229gün oldu. Sesimizi duyurmak adına bir sürüeylemliliklerimiz oldu. Ancak karşımızda muhatapbulamadık. Bulduğumuzda bizi oyalamayaçalıştılar. En son beşinci gözaltıyı yaşadığımızdasaat 23.00’tü ve biz gözaltına sürüklenipgötürülürken kamyon hazırmış. Bu sırada binaönüne barikat ördüler. Açlık grevinidüşünmüyorduk ama bu duvardan sonra 70-80kişiyle basın açıklaması yapacaktık. Saat 17.30’datekrar gözaltına alındık. Bundan sonra da açlıkgrevine başladım. 23. günde hala muhatapbulamadık. İşimi geri almak ve buradaki zihniyetigünyüzüne çıkartmak istiyorum. 229 gündürsürdürülen tutum var. Bu İMO’nun dışyüzü aslında.İçyüzü daha da kötü. Birçok odada bu işleyiş var.Ürettikleri bir şey olmadığı sürece personelleuğraşıyorlar. Kendi tabanına hizmet eden biryönetim personelin sadece emeğine bakmalı.Hakaret, baskı ve tecrit var. İnsanlar huzursuzolarak çalışıyor. Türkiye ve dünya şartları belliolduğu için insanlar işsizlikle tehdit ediliyor. Buyüzden birçok kişi tehditler karşısında susmakzorunda kalıyor. Keşke gücümüzün topluca farkınavarsaydık da bu eylemi içeride topluca yapsaydık. Ozaman, geri adım atmaları daha kolay olurdu.”

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Sınıf Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012..

“Sendikalaryetkisizleşecek”

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)Araştırma Enstitüsü’nün Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) Aralık 2011 istatistikleri ile Çalışma Bakanlığıistatistiklerini dikkate alarak hazırladığı raporda,TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Toplu İş İlişkileriYasa Tasarısı’nın meclisten geçmesi durumundaoluşacak tablo özetlendi.

DİSK, şu anda yetkili sendika sayısının 50olduğunu belirterek, işkolunda yüzde 1 barajuygulandığında 10 sendikanın yetkiyi kaybedeceğini,yüzde 2 baraja geçildiğinde 12 sendikanın daha, yüzde3 barajla da 7 sendikanın daha toplu sözleşme hakkınıyitireceğini bildirdi.

“29 sendikanın yetkisi düşecek”

Raporda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ileSGK istatistiklerinden yola çıkılarak hesaplamayapıldığında, mevcut yasaya ve istatistiklere göreyetkili olan kimi sendikaların, yüzde 3 barajıuygulanırsa 5 yıl içinde üye sayısını 10 kattan fazlaartırarak 90 bin üyeye ulaşmak zorunda olduğubelirtildi.

Sendikalaşma oranlarının barajlar ve yetki sorunlarınedeniyle sürekli olarak azaldığı belirtilerek, böyle birsüreçte sendikaların üye sayılarında ciddi bir artışbeklemenin mümkün olmadığı ifade edildi.

Raporda, şu ifadelere yer verildi: “Tasarı yasalaşırsa yüzde 3 barajla ticaret, büro,

eğitim, ağaç, kağıt, sağlık, ulaştırma, turizm, inşaat,basın, liman, ardiye ve depoculuk, denizcilikfaaliyetlerinde çalışan işçiler için toplu sözleşmeyetkisine sahip sendika kalmayacak. Bu kayıtlı işçilerinyüzde 58’i yani 6 milyon 501 bin işçi için fiili toplusözleşme yasağı demektir.

Yüzde 3 barajla iletişim, savunma ve güvenlik,enerji, tekstil, petro-kimya sektörlerinde toplusözleşmeli tek sendika dayatması olacaktır. İşçilerinyüzde 28,51’i için sendika seçme özgürlüğü hayalhaline gelecek.”

Mevcutta yetkili sendika sayısının 50 olduğununhatırlatıldığı DİSK-AR raporunda, işkolunda yüzde 1

baraj uygulandığında 10 sendika, yüzde 2 barajageçildiğinde 12 sendika daha, yüzde 3 barajuygulandığında da 7 sendikanın daha toplu sözleşmehakkını yitireceği değerlendirmesinde bulunuldu.Yüzde 3 barajına geçildiğinde ise toplamda 29sendikanın toplu sözleşme hakkını yitirmiş olacağını,Türk-İş’e bağlı 17, Hak-İş’e bağlı 5, DİSK’e bağlı 6,bağımsız 1 sendikanın yetkisiz kalacağının altı çizildi.

276 bin işçi toplu sözleşmesiz kalacak

Rapora göre, yasanın bu şekilde uygulamayagirmesiyle yüzde 1 barajı altında kalan sendikalaraüye yaklaşık 33 bin işçinin toplu sözleşme hakkınıkaybedeceği bilgisi verilerek yüzde 2 barajla bu sayıya106 bin işçi ilave olacağı ve toplu sözleşme hakkınıkaybeden işçi sayısının 139 bine çıkacağı dilegetirildi. Yüzde 3 baraj durumunda toplu sözleşmehakkını kaybeden işçi sayısının 137 bin artışla 276bine ulaşacağına işaret edilen raporda, yasaylasendikalı işçi sayısının 680 binden 400 bine, oransalolarak ise yüzde 3,6’ya gerileyeceği ifade edildi.

Mutabakatta imzası olan Hak-İş ve Türk-İş’e bağlıpek çok sendikanın da yetkisiz kalacağınınhatırlatıldığı raporda; Hava-İş, Yol-İş, Selüloz-İş,Demiryol-İş, Tez-Koop-İş, Sağlık-İş, Toleyis gibiTürk-İş’e; Çelik–İş, Öz İplik-İş gibi Hak-İş’e bağlıpek çok sendikanın baraj altında kalacağı açıklandı.

“Grev yasakları alanı genişletildi”

Raporda, tasarıyla grev yasakları alanınıngenişletildiği belirtilerek, “DİSK, ILO sözleşmelerine,Avrupa Sosyal Şartı’na ve ülkemiz sendikalhareketinin ihtiyaçlarına uymayan kanun tasarısınakarşı iktidarı, Anayasa’nın 90. maddesine uygunhareket etmeye, hükümet olarak yükümlülükleriniyerine getirmeye ve anayasa ile güvence altına alınmışhaklarımıza saygı göstermeye ve 12 Eylül yasaklarınakarşı çıkmaya davet etmektedir’’ değerlendirmesiyapıldı.

DİSK üyelerinepolis saldırısı

DİSK ve Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP), 9Ekim günü mecliste görüşülen Toplu İş İlişkileri KanunTasarısı’na karşı eylem yaptı.

Saat 10.30’da Mithatpaşa Caddesi’ndeki Genel-İşönünde bir araya gelen DİSK üyeleri ile destekçigüçler, Kızılay’da SGBP üyeleri ile buluştu. AkayCaddesi üzerine barikat kuran polis kitlenin önünükeserek meclise yürümelerine izin vermedi. Polisinengellemelerine karşı da işçiler oturma eyleminebaşladı.

Polis işçilere gaz bombası ve tazyikli su ile saldırdı.İşçiler de polis saldırısına taşlarla karşılık verdi.Saldırıda yaralanan çok sayıda işçi hastaneye kaldırıldı.

Saldırının ardından açıklama yapan DİSK GenelBaşkanı Erol Ekici polis saldırısına tepki göstererekhaklarına sahip çıkacaklarını ve meşru mücadelelerinisürdüreceklerini belirtti.

DİSK’ten TOBB’aprotesto

Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’nın hazırlanmasürecinde; “sendika düşmanlığını” yasal düzenlemehaline getirmek için çabalayan patron örgütü TürkiyeOdalar Borsalar Birliği’ni (TOBB) protesto etmekamacıyla, DİSK 8 Eylül Pazartesi günü TOBB İstanbulHizmet Binası önünde bir eylem gerçekleştirdi.

Eylemde, DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlutarafından okunan açıklamada, “Türkiye demokrasitarihinin en karanlık günlerinin kapılarını açacak biryasa tasarısı”nın TBMM’de geçtiğimiz haftagörüşülmeye başlandığı hatırlatıldı.

Bu tasarıyla, 50 yetkili sendikadan 29’unun yetkisizbırakılmak istendiğine dikkat çeken Serdaroğlu, bubarajın sendikaların değil, işçilerin, emekçilerinörgütlenme iradelerine karşı konduğunu söyledi.

Üye işyerlerinde sendikal örgütlenmenin yanındangeçmediği, sendikal örgütlenmeyle ilgisi olmayanTürkiye Odalar Borsalar Birliği’nin de, bu sürece tarafolma, müdahale etme hakkını kendinde bulmayabaşladığına işaret eden Serdaroğlu, “Sendikal hak veözgürlükleri tanımlarken, sendika düşmanlığı sabit biryapının bu görüşmelerde ne işi olabilir. 3 işçi ve 1işveren sendikaları konfederasyonu, yani sendikalörgütlenmenin tarafları arasına bu yapı, hangi anlayışve amaçla sokulmuş, bu kurumun daha önce oluşmuşolan kısmi mutabakatlara müdahalesine izinverilmiştir.” diye konuştu.

DİSK’e bağlı sendikaların üye ve yöneticilerininyanısıra eyleme direnişçi Güven Elektrik işçileri de

katılım sağladı.

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Kültür-sanat26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Bugün hala dinlenen ve ilk günkü etkisini devamettiren kaç tane ozan vardır acaba. Ve bunlardankaçının ölmeden önce de kitlelere yeterinceulaşabildiğinden, onları etkileyebildiğindenbahsedebiliriz? Zengin olmak gibi bir hayali varmıydı, yoksa sadece kendisinin ve ailesinin karnınıdoyuracak kadar kazanması onun için yeterli miydi?Telif haklarından yararlanması gerektiği, böyleceçok zengin olabileceği söylendiğinde bile tevazugöstermesi ne anlama geliyordu? Devlet sanatçısıolmayı reddedip de halkın sanatçısı olmak nasıl birfelsefeyle mümkün olabilirdi?

“Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana Kırtıllar köyünde geldin dedilerBabama Muharrem, anama Döne dedimSen atayı bildin dediler”

Diyerek özetler kendi hayatını Ertaş, sazabaşlama sürecini ve ‘aşık’lığını ise;

“O zaman babamdan öğrendim sazıEngin gönülle hakka niyazıO yaşımda yaktı bir ahu gözüMecnun gibi çölde kaldın dediler”

İlk aşkı Meno’dur henüz 3 yaşında aşık olur veyıllar sonra Meno’nun ölüm haberini aldığında ise şudörtlüğü yazar;

“Bugün bana bir hal olduYardan gara haber geldiBu haber bağrımı deldiDediler ki Meno’n öldü”

Hayat felsefesi her zaman insandan yana olanErtaş, insanlara olan saygısını ve sevgisini, uzunsüren gurbet hayatından sonra Türkiye’de verdiğikonserde söylediği “Saygısızlık olmasın, ceketimiçıkartabilir miyim” sözüyle; kadınlarla ilgilidüşüncelerini “biz erkekler olarak insan oğluyuz,insan bizim analarımızdır. Onların canı yaratan can,bizim canımız yaratılmıştır. Biz erkekler olarak insanoğluyuz ve insana benzeriz. Onların yüzü suyuhürmetine biz de insanız” sözüyle açıklayan, “sanagurban olurum” diyen hayranlarına, “ayağınızınturabı, gönüllerinizin hizmetçisiyim” diye karşılıkveren, tek suçun sevenleri ayırmak ve gönül kırmakolduğunu söyleyen, kadere Allah inancını “hepimizAllah’tan gelen canız, ondan geleni olduğu gibipaylaşmalıyız” diyerek açıklayan, kadereinanmanınsa acizlik olduğunu anlatan, halkıniçinden, halkın sanatçısı, bir garip gönüllü insanınıgelin farklı açılardan değerlendirelim.

Garibin hayatına ve bakış açılarına başka birpencereden bakalım.

Mahlas (İnsanın hiçliğe dönüşmesi vekendini en aşağıda görmesi)

Zavallı, kimsesiz ve gurbette yaşayan manalarınagelen Garip sıfatı, Anadolu’da geçimlerinimüzisyenlikle sağlayan abdalların genel bir ismiolarak da kullanılır. İşte bu gariplerin en çok bilinenive en sonuncusu Neşet Ertaş’tır desek yanlış olmaz.Kırk beşe yakın albüm, derleme ve kendi eserleridahil beş yüze yakın eserin yer aldığı yaşamında,tevazusundan ve kendi doğru bildiği gibi yaşamaktanhiçbir zaman taviz vermeyen ozan. İç Anadolumüziğine hayat vermesi ve o ağzı tüm içtenliğiylesürdürdüğü ve kitlelere benimsettiği için kendisinebozkırın tezenesi denmiştir.

Yapılan bir röportajda “Bir türkünün sonundakimsenin adı yazmıyorsa ya benimdir ya babamınama biz bunu önemsemeyiz, içinden gelen söylesin,biz böyle gördük çünkü” der. Türkülerin sonlarındamahlas denilen bir kısım vardır. Son kıta da türküyüyakanın kendi ismi yahut çoğunlukla ona çevresiveya ustası tarafından verilen bir takma isim, mahlaskullanılır. Pir Sultan’ın asıl adı Haydar,Karacoğlan’ın asıl adı Simayil veya Hasan olarakgeçmekte kendi yazdığı türkülerinde. Sümmani’ninHüseyin, Reyhani’nin Yaşar Yılmaz, MahzuniŞerif’in Şerif Çırık olduğu bilinir. Daimi, KazakAbdal, Gevheri, Nesimi gibi Anadolu’ya mal olmuşozanlarımız vardır. Hiçbiri kendi isimlerinikullanmaz veya bir yerde söylendiğinde hak iddiaetmezler. Herkes bilir bu türküleri kimlerinürettiğini, lakin kullanmaktan çekinilmez. Çünküpaylaşım, ozanlık geleneğinin temelinde vardır. Birtürkü, bir şiir bir ozandan çıktığı anda toplumunolmuştur artık. Çünkü bu türküyü yakan kişi, otoplumun bir bireyidir ve üretenin bu eseri butoplumsal dinamiklerin dışında yazdığındanbahsedilemez.

Amanet (Emanet)

“Türkü” halk edebiyatının en önemli türlerindenbiridir. Türküler genellikle ezgileriyle birlikte birbütünlük arzederler. Bununla beraber birçokmecmua, defter ve eski yazmalarda “Türkü” başlığıaltında yazılmış şiirlere rastlanır ve bunların ezgikayıtları bulunmayabilir. Tarihin derinliklerindengünümüze sadece sözleriyle aktarılmış pek çok türkübulunmaktadır. Türküler genel olarak “Anonim”ürünlerdir. Başlangıçta bir kişi tarafından söylenmişveya yazıya geçirilmiş olsalar bile zamanlacemiyetin ortak duygu ve düşünceleri aynı potadaeriyerek kuşaktan kuşağa, nesilden nesle sözlüolarak aktarılmışlar ve ferdî izler kaybolarak anonimnitelik kazanmışlardır. Bu yönüyle türküler folklorun“Halk Edebiyatı” sahasının “Anonim” ürünlerkısmında yer almışlardır. Pek tabii olarak türküler

Son abdal, gariplerin Neşet

26 Eylül 2012 / Kırşehir

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Kültür-sanat Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

daha çok “koşma” ya da “mani” biçiminde olmuşlarve zamanında mutlaka bir ezgi ile söylenmişlerdir.Bu ezgilerin doğuşu türkünün şiirsel yapısındakidoğuşu gibidir. Çoğu zaman aynı anda şiirle birlikteyaratılmazlar. Şiirler, daha önce yaratılmış olan veİngilizcede “Stock melody” olarak tabir edilenmahalli ezgilere (Kalıp Ezgilere/ezgi kalıplarına)döşenmişlerdir. Bu ezgi kalıpları halka ait olup (yaniferdî izleri kaybolmuş olup) halk müziğinde yaygınolarak kullanılmaktadır.

Âşık Edebiyatı’na mahsus (içinde mahlası geçen)şiirler folklor yönünden bakıldığında ferdî özelliktaşıdıkları ve yaratıcıları belli oldukları için Anonimdeğildirler. Bu şiirlerin sözlerindeki ferdî aidiyetbakımdan folklorun içinde yer almazlar. Bundandolayıdır ki Türkü olarak isimlendirilmezler, bunakarşılık “Deyiş, Nefes, Semah, Taşlama, Methiye,Nevruziye vb.” ya da son zamanlarda bazı yeniüretilen örneklerde olduğu gibi “türkü formundabeste, beste-türkü” vb. isimler altında zikredilirler.Ne var ki âşık şiirlerin ezgileri çoğunlukla anonimhalk müziği karakterindedir.

Bu değerlendirmeler dahilinde Neşet Ertaş’ıntürküleri halk biliminin ölçülerine göre anonimlikniteliğini çoktan kazanmıştır. Yapılan bu genel halkbilimi, folklor, türkü, anonimlik ve ferdiliktanımlamalarına rağmen, Neşet Ertaş’ın bir türkününsahibinin olmayacağı, onun kültürel bir miras olduğuve kimsenin tekelinde anılamayacağını ve bir metayadönüştürülemeyeceğini anlattığı bir diyaloğupaylaşırsak sanırım babasından edindiği felsefeyidaha somut bir biçimde gözler önüne sermiş oluruz.Birgün Muharrem Ertaş, Karac’oglan’ın “Bir ayrılık,bir yoksuzluk, bir ölüm” türküsünü söylerken, Oğul(Neşet Ertaş) “Baba neden sen kendin türküyazmıyon” diye sorduğunda, Baba (Muharrem Ertaş)“Ozanlar birbirinin devamıdır oğul. Benim demekistediğimi benden önce bir başka ozan görüpsöylediyse, bu bana mirastır, amanettir, onu saygıylaanarak türküsünü havalandırırım (okurum).”

İşte bu düsturla türkülere bakan, babasının vekendisinin üretimlerine her zaman büyük bir alçakgönüllülükle yaklaşan ozan, yine bir röportajdakendisine sorulan telif hakkındaki bir soru üzerineşunları söyler: “Yürü güzel yürü yolunda kalma adlıbir parça vardır babamın. TRT’ciler gelip o türküyüKırşehirli Şemsi Yastıman üzerine yazmışlar kaynakkişi olarak.” der ve “bunlar yöneticilerineksiklikleri, onların ne duyduysa onu kaydetme adamsendeciliği” deyip geçer, üzerinde bile durmaz.Bakış açısı her zaman paylaşımdan ve üretimdenyana olan büyük üstad, sözlerinde sanatınmetalaşmasına ve özellikle türkülerde özel mülkiyetekarşı çıkışını belki bu jargonda dile getirmez fakatbu manaları çıkarmak da çok zorlama ve alakasızolmaz sanırız.

.Ertaş, sanat ve toplum…

Yurttan sesler korosunda ilk kez türküsöyleyeceği zaman yaşadığı bir anısını anlatır birröportajında: “Giriftar eyledim ben bir isale,çektiğim ah ile zardır yare, diye bir türküokuyordum, tam orada Muzaffer Sarısözen türküyükesip, halk bunu ishal gibi anlar sen bu kubleyi değildiğerini oku dedi” der Ertaş. Muzaffer Sarısözen’inbahsettiği halktan olmak, halkın anlayacağı dildensöylemek aslında kendiliğinden var olan bir olgudurNeşet Ertaş’ta, Çünkü Ertaş’ın seslendirdiği eserlerkendisinin aynı zamanda halkın kendi ürünüdürzaten. Ve her zamanki tevazusunu, Sarısözen’in bukalıpçı ve halktan uzak, elitist tavrına rağmenbozmaz ve ikinci kıt’adan okumaya devam eder.

“Halktan olan, basitlik ve sadelik içinde olandırve sanatsallık yahut estetik kavramı da bu noktada

tartışılmalıdır” diyen Yılmaz Güney’in de kendiroman, öykü ve filmlerinde olan gerçeği olduğu gibikatıksız anlatmak, halka ulaşmada ön koşuldur. Halkanlamaz deyip içi boşaltılmış sanat ürüncükleri bubağlamda hem estetik kaygılardan yoksundur hem degerçeklikten uzak olduğu için halkın değeryargılarına hitap edemez ve bir süre sonra unutulurgider. Sanattaki bu gerçeklik, halktanlık aynızamanda politik olmayı da beraberinde getirir,Yılmaz Güney’in Umut’unda olan, Picasso’nunGuernica’sında olan gerçeğin yani toplumsal olansanatın aynı zamanda politik olması Neşet Ertaş’ınDertli Yoldaş türküsü gibi birçok türküsünde derastlamaktayız. (“Mahpushanelere güneş doğmuyor”,hapishanelerde yaşanan sıkıntıları anlatır. “Anamağlar başucumda oturur” türküsünü ise, köyleri gezipdüğünlerde türkü söylediği bir dönemde, bir evdebakacak kimseleri olmayan, hasta oğlununbaşucunda çaresizce oturup ağlayan bir anaya ithafenyazmıştır) Toplumdaki ezen ezilen çelişkisini tümgerçekliğiyle aynen kendi yaşadığı gibi anlatmıştırErtaş. Bunu yaparken toplumsal mesaj verme kaygısıda gütmemiştir üstelik. Kendi deyimiyle “böyleolsun diye değil öyle olduğu için” yazmıştır. Buanlamda Neşet Ertaş’ın politik bakış açısı olmadığınıdüşünenlerin bu konuyu bir de bu bağlamdadüşünmelerini naçizane tavsiye ederiz.

Son Abdal’a selam

Ertaş, bal arısı gibi bin bir çiçekten nice emekle

eşsiz lezzette ballar yapıp gönüllerimize sundu.Korun içine çekilen ateş misali, emeğini ozanbilgeliğinin ardına gizleyerek engince fark edilmeyibekledi. Varılacak menzili insan olarak gördüğü nicezorluklarla dolu bu çileli yolda, ışığını bereketliAnadolu toprağının aydın kültüründen alarakyürüdü, yürüdü. Bir garip bülbül olarak sürdürdüğüömrü boyunca hep hayatı havalandırdı; yaşadığınısöyledi, söylediğini yaşadı.

Belli ki gerçekler meydanında tarttığı kendideğerini iyi bilir ama “ayaklar turabı, gönüllerhizmetçisiyim” diyebilecek kadar da engingönüllüdür. Bu; gezgin, münzevi (inzivaya çekilmiş)yaşayan, kulak verip dört köşeyi dinleyen, maddiyatadeğer vermeyen- mülkiyeti reddeden, perişana,düşküne el uzatan, yoksul hamisi, cahil eğiten, şiirle-türküyle nefes alıp veren Kalenderi- Bektaşî Dervişianlamak için halkı bilmek ve gönül gözü ilegörebilmek gerekir. Çünkü o tıpkı Anadolu insanıgibi bütün süsü edep olan, sadeliğin içindeki gizlicevherdir. 74 yaşında yaşama veda eden ulu çınara,ustalar ustasına,Yaşar Kemal’in deyimiyle Bozkırıntezenesine ve Son Abdal’a selam olsun.

A. Ardil

Kaynakça : *Doç. Dr. Hüseyin YALTIRIK, Halk Bilimi Açısından

“Anonim” VE “Ferdi” Türkülerin Yaratılış BağlamındaMukayesesi

*Erol PARLAK, Anadolu Türkmen Müzik Sanatında birAbdal Deha: NEŞET ERTAş

*Bayram Bilge TOKEL, Bir Neşet Ertaş kitabı*Haşim AKMAN, Gönül dağında bir garip “Neşet Ertaş

kitabı

Köln’den asimilasyon mesajı

7 Ekim günü onbinlerce Alevi baskı, asimilasyon ve saldırılara karşı Ankara’da buluşurken Diyanet İşleriBaşkanı Mehmet Görmez, asimilasyoncu devlet çizgisine paralel yeni açıklamalarda bulundu.

Görmez, Almanya’daki temasları çerçevesinde Avrupa Türk İslam Birliği, Köln ve Çevresi Hacı Bektaş-ı VeliAlevi Cemevi ve İslam Kültür Merkezleri Birliği’ni ziyaret etti. Görmez ziyarette, “Alevilik İslam’ın yoludur.Buna hiçbir can hayır diyemez” diye konuştu.

Görmez bir kimsenin “Alevilik İslam dışı” demesi halinde karşısında kendilerini bulacağını vurgulayarak,asimilasyon politikalarının bir parçası olarak cemevlerini yok saydı.

Görmez şöyle konuştu: “Bazı ithamlar karşısında Alevi kardeşlerimiz üzülüyordu. Anadolu’nun asli sahibiAlevi vatandaşlarımızdır. Hiç kimsenin onları azınlık statüsünde göstermeye hakkı yoktur. Haddi de değildir.Cemevi ısrarla sürekli tartıştığımız husus. Cemevi ve cami üzerinden bizim ayrılmamamız lazım.”

Konuşmasında Madımak Oteli yangınına da değinen Görmez, “Aklı başında, kalbinde vicdan taşıyan hiçbirvarlık, bu hadiselerde yanlışlık olmadı diyemez” sözleriyle günah çıkarmaya kalktı.

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Mücadele tarimizden...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

8 Ekim 1980 tarihinde faşist cunta tarafından idam edilerek katledildi!

Necdet Adalı’yı saygıyla anıyoruz:Davan davamızdır!

Ateşin keşfinden güneşin zaptına uzananinsanlığın kurtuluşu davasında nice bedeller ödendi,ödeniyor. Merdivenlerimizin çengelini yıldızlaraasmaya, ölülerimizin başlarına basarak yükselmeyedevam ediyoruz güneşe doğru. Dün olduğu gibi bugünde ölenler dövüşerek ölüyorlar ve ölülerimizi güneşegömüyoruz yine. Ve biliyoruz ki, her zamanki gibivaktimiz yok onların matemini tutmaya. Biliyoruz ki,dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını. Çünkü bu akıngüneşe…

Tarih sınıf savaşımları tarihi. Bu savaşta en büyükonuru en önde savaşanlar taşıyor. İşçi sınıfının veemekçilerin gündüzlerinde sömürülmediği,gecelerinde aç yatmadığı bir dünyaya olan özlem veinanç ile sürdürülüyor devrimci mücadele. Ve engençlerimiz düşüyor birer birer...

Takvim yapraklarının 12 Eylül 1980 sonrasınıgösterdiği günlerdi. Faşist cellatların kana susadığıgünler... Sermaye devleti işçi ve emekçilerin öfkesinizapt edemediğinden bir kez daha “postallar” geliyorduyönetime. Kapitalist sömürünün önünde hiçbir engelolsun istemiyordu sömürücü asalaklar. Bunun için birkez daha süngü ile önlemeye çalışacaklardı gelişendevrimci mücadeleyi. Günler daha ağır olacaktı artık.Günler yine ölüm haberleriyle gelecekti. Çarpışarakölecekti bizimkiler. Günler işkence tezgahlarında serverip sır vermeyenlere tanıklık edecekti. 180 günübulan işkenceli sorgulardan başı dimdik çıkanlarıncellatları suskunluklarıyla çıldırtacağı günlerdi.

Dar ağaçları kurulurdu böylesi günlerde. Ve kırçiçeklerimiz birer kızıl karanfil olurdu yüreğimizde.Direnerek yaşamanın ve ölmenin haklı gururunutaşırlardı karanfillerimiz son gülüşlerinde. Ve bizgeride kalanlara yaşamaya devam etmenin korkunçağırlığı ile birlikte bir hüzün çökerdi. İdam edilenyoldaşlarımızın boyunlarındaki ilmek bizim deboğazımızda bir şeylerin düğümlenmesine yol açar,konuşamaz olurduk. Kısa süren bu hüzün dolu anlarınardından hüzün öfkeye dönüşürdü. Katledilen her biryoldaşın ardından hesap defterinin kabardığını görerekdaha bir kinlenirdik sınıf düşmanımıza.

Faşist cunta sermaye için dikensiz bir gül bahçesiyaratmak içindi. Bunun için öncüllerden başlayıpmesaj verilecekti herkese. “Ne zamandan beri adamasılmıyor bu memlekette” dedi faşist cuntanın generaliKenan Evren. Hak, hukuk vs. bakılmaksızın, burjuvaadaletinin gereklerine bile aldırış etmeksizin kanistiyordu faşistler. Kana susamışlardı bir kez. Faşistdarbenin yolunu gerçekleştirdikleri provokasyonlarladüzleyen sermaye düzeni şimdi de dar ağaçlarında,işkence tezgahlarında, sokak ortalarında ve evleredönük kuşatmalarda kan döküyordu.

Günler zorlu idi. Böylesi günlerde daha birbelirginleşirdi net olmayan ve görünmeyenler.Direnişle teslimiyetin, sadakat ile ihanetin, cesurluklakorkaklığın gözlerimizin önünde açık seçik durduğugünlerdi. O günlerde davaya ihanet etmeyi aklınınucundan bile geçirmeyenler faşizme karşı direnişinmanifestosunu yazarlarken, ihanetin dipsiz kuyusunayuvarlananlar işkencelerin çok ağır olduğu vb.gerekçelerle teslimiyetin teorisini yapıyorlardı.

Böylesi günlerde biraz daha öğrenirdik dostu-düşmanıbirbirinden ayırmayı.

Adalının silahı düşmeyecek ellerden

Saçları buğday sarısı, gözleri deniz mavisiydi.1958 yılında Ankara’nın varoş semti Altındağ’dadoğdu. Semt okulu Yıldırım Beyazıt Lisesi’nde okudu.Uzun boylu, sportif bir gençti. Enerjik olduğu kadarkitap okumayı seven dingin bir yapısı vardı. 17yaşında özgürlük sevdasına tutuldu. Genç yaştadevrim ve özgürlük aşkı ile atılmıştı kavgaya. Veölümsüzleştiği ana kadar yandı yüreğindeki ateş. Buateş yürekli genç militan, idam edilişinin ardındanardıllarına devretti o güçlü yüreğini. Bugün Adalı’nıninancı ve direnci ile dövüşenler taşıyor onun silahını.Türküsü yine onun mirasını yaşatanların kavgasındasöylenmeye devam ediyor. Adalı’nın silahı düşmüyorellerden.

Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevi’nin avlusunda,Denizler’in acısı ile yaprakları daha da kararankarakavak, sekiz yıl aradan sonra yeniden tanıkolacaktı özgürlük ateşinin alevlerine. Bu avlu Deniz,Yusuf ve Hüseyin için kurulan darağacının avlusuydu.Faşizm kaldığı yerden devam ediyordu. Denizler’eeklenen zincirin ilk halkası idi Necdet.

Kelepçeleri çözüldü. “Çabuk ol!” uyarılarıarasında yazdı son sözlerini:

“Sevgili anneciğim ve babacığım,Sizleri ve ezilen halklar adına mücadeleyi, erken

bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm ama;bundan ve içinde bulunduğum durumdan dolayı hiçbirzaman pişmanlık duymadan ve şu kısa yaşamımiçerisinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ezilen halklaradına verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım vebundan dolayı gurur duyuyorum.

Hâkim sınıfların göstermek istediği gibi bizlerhiçbir zaman savunmasız insanlara karşı katliamgirişiminde bulunmadık. Fakat onların bizi böylegöstermeleri ve faşistlerle bizi aynı kefeye koyarak

cezalandırmaları, bizim nezdimizde ezilen halklarınmücadelesine yapılan bir saldırıdır.

Anneciğim ve babacığım; sizlere kısacabahsettiğim gibi hiçbir pişmanlık duymuyorum.Sizlerin de ezilen halklar uğruna verilen mücadeledekatledilişimden dolayı üzülmemenizi ve bundan gururduymanızı bekliyorum.

Ağabeylerime ve ablalarıma da yazmak isterdim;fakat buna olanak yok. Kendilerine çok selamlar.Burada satırlarıma son verirken, hürmetleellerinizden öperim. Arkadaşlara selam.

Hoşçakalın.’’

Birdenbire acıdı boynum gelecekler var birbiri ardınca genç yakışıklı

ne olur işçi kadınım az yumuşak dik şu kefenin yakasını

İdam gömleği boynunu sıkmıştı. Gülümseyerek“dar olmuş” dedi hâkime. Necdet’in soğukkanlılığıkarşısında şaşkına dönmüştü hâkim.

Darağacının altına çelik bir büro masası konmuş,üzerinde de bir sandalye bulunuyordu. Koşar adımçıktı ölüm sehpasına, söyleyecek sözü olan bir şairgibiydi. Boynunda ölümün yağlı ilmeği değil, sankiözgürlük madalyası vardı. Cellat ipi boynuna geçirdi.O vaziyette, slogan attı. Sesi Denizler’in sesine karıştı:

“Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!”“Kahrolsun faşizm!”Ayakları ile devirdi altındaki sandalyeyi. Boyu

uzundu. Ayağı sandalyeden sonra masaya değer gibioldu. “Daha çok acı çekmesin diye” masayı çektiler.15 dakika beklendi. Doktor saate baktı ve “Tamam”dedi. 8 Ekim 1980, saat 03.40 “tamam”dı...

12 Mart faşizminin başlattığı idamlar, 12 Eylülfaşizminin idam halkalarına bağlanmıştı. Artıkyüreklerde dört idam acısı vardı: Deniz, Yusuf,Hüseyin ve Adalı...

Kefeni üzerindeydi. Öylece kondu tabuta. Ailesinehaber vermediler. “Gelin oğlunuzu alın” demediler.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Mücadele tarihimizden Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Tutsaklığı devam ediyordu Necdet’in. Kimse görmeden,duymadan gömerek, onun cansız bedeni ile birlikte özgürlükateşini de toprakla örtebileceklerini sandılar. Sabaha karşıaskeri araç içinde götürüp Karşıyaka Mezarlığı’na gömdüler.

Sakladılar can parçasını anasındangöstermediler yüzünükorktularkorktular ana yüreğinin isyanından.

Faşizm ilk kurban olarak Necdet Adalı’yı seçmişti.Kurtuluş’un genç militanlarından biriydi Adalı. 1977 yılındaAnkara’da Yıldırım Beyazıt Lisesi’nde öğrenciyken Ankaraİsmetpaşa’da bir kahvehanenin taranması olayıyla ilgiliolarak tutuklandı ve yargılanıp düzmece bir iddianame ile darağacına gönderilmişti.

***“Neyleyim?

Neş’e kavganın musikisidir.Kavgada kuvvetini kaybetmiş gibidir biraz

neş’enin çelik ahengini duymayanadam;

neş’e... iyi şeydir vesselam,-baş döndürmezse eğer-”

Düşman tarafından devrimci harekete dönük indirilen herbir darbede amaçlanan tamamen teslim almak ve gözbebeğimiz gibi korumamız gereken örgütlülüğümüzü yoketmektir. 12 Eylül darbesi ile hedeflenen birkaç günlük ya dabir süre geçerli olacak bir sıkıyönetim değildi. Stratejik birsaldırıydı söz konusu olan. Devrimci hareketi ezmek ve işçisınıfı ve emekçi kitleleri öncüsüz bırakmaktı amaçlanan.

Bugün geçmişte yaratılan ne kadar devrimci değer varsakomünistler tarafından yaşatılmakta ve geleceğetaşınmaktadır.

Geçmişte yaratılan devrimci değerleri bir kenarabırakanlar nasıl o mirası taşıdıklarını iddia edebilirler ki?İddialarını illegal/ihtilalci bir örgütte somutlayamayanlar,devrim iddiasını ve devrimci iktidar perspektifini çoktan birkenara bırakmış olanların iddiaları ne kadar inandırıcı vegüven verici olabilir ki?

Kendi durdukları parlamentarist zemini bile utanmadan‘71 devrimci önderleri ile meşrulaştırmaya çalışan, devrimcikuşakların yolunun meclise çıktığı safsatası ile kitlelerialdatanlar devrimci örgütü ve değerlerini çoktan bir kenarabırakmışlardır.

Bugün Necdet Adalı ve tüm devrimci değerlerintemsilcisi olan komünistler, yürüttüğü savaşla, ihtilalci birruhla işçi sınıfını devrime ve sosyalizme kazanmak içinmücadele etmektedir. Adalı’nın silahı komünist militanlarınelindedir. Adalı’nın türküsü de yine bizlerin dilinde kavgamarşı olarak söylenmeye devam ediyor.

Necdet Adalı kavgamızda yaşıyor!Devrim şehitleri ölümsüzdür!

Civan YİĞİT

Cumartesi Anneleri “savaşa hayır” dedi

Cumartesi Anneleri’nin 393. eylemiSuriye’ye yönelik savaş çığırtkanlığınatepkiye dönüştü.

Galatasaray Lisesi önünde yapılaneylemde “Failler belli, kayıplar nerede?”pankartı açıldı. Oturma eyleminde ilk olarakFehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun söz aldı.12 Eylül’de ve ‘90’larda yaşanankaybetmelerin, faili meçhullerin bugün yinesürdüğünü, özellikle Kürdistan’da yenidensavaşa hazırlanıldığını belirtti. Tosunkonuşmasını bu saldırganlığa karşı “Artıkyeter. Bu savaşa hayır deyin” diyereksürdürdü. Sadece kendi acıları ve haklarıiçin sokaklarda olmadıklarını Türk, Kürt,Ermeni herkes için mücadele ettiklerinibelirtti. Tosun konuşmasını “Kayıplarınbulunması faillerin yargılanması” çağrısıylabitirdi.

Tosun’un ardından Kenan Bilgin’in abisiİrfan Bilgin söz aldı. Bilgin, devlet veAKP’nin elit bir kesim olarak %10’u temsilettiğini ifade ederek kendisinin %90’asesleneceğini söyledi. “Türkiye halkıtopyekün ses çıkarmalı” diyen Bilgin,yönetimi belli bir kesimin elinde tutanlarakarşı örgütlenme ve mücadele etmeyevurgu yaptı. Bilgin “bundan sonra işçilere,emekçilere, halka, gençliğe sesleneceğim”diyerek bu devletten bekleyecek bir şey olmadığını ifade etti.

Kayıp yakınlarından son konuşmayı Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl yaptı. Yedigölmeclisten geçirilen savaş tezkeresine dikkat çekerek emperyalist savaşa hayır denmesi gerektiğiniifade etti. 30 yıldır zaten bu topraklarda savaşın sürdüğünü aktaran Yedigöl, acılara yenilerininekleneceğini söyledi. “Bu savaşlarda biz bedel ödüyoruz” diyen Yedigöl emekçilere “bu savaş bizimsavaşımız değil diyelim” diyerek sözlerini bitirdi.

Kayıp yakınlarının konuşmasının ardından 6 Ekim 1992 günü kaybedilen Ayhan Efeoğlu’nunsüreci anlatılmak üzere basın açıklamasının okunmasına geçildi. Basın açıklamasını Zeynep Tanbayokudu. Açıklamaya Ayhan Efeoğlu’nun Yıldız Teknik Üniversitesi önünden polisler tarafındankaçırılması anlatılarak başlandı. Ayhan Efeoğlu’ndan 15 ay sonra abisi Ali Efeoğlu’nun da gözaltınaalınarak kaybedildiği ifade edilirken ailesinin ve avukatların tüm arama girişimlerinin devlettenkarşılıksız kaldığı aktarıldı. Hukuki süreçte dosyanın savcılar arasında gidip gelirken Ayhan Çarkın veİçişleri Bakanlığı’nın itiraflarıyla kardeşlerin işkenceyle katledildiği ifade edildi. “Gerçek bu kadar açıkolmasına rağmen 20 yıldır Osman ve Feriha Efeoğlu’nun ‘oğullarımızı istiyoruz!’ diyen seslerihukuksuzluğun girdabında boğulmak isteniyor” dendi.

28 Şubat’ın mağduru sıfatıyla ifadesi alınmak için çağrılan Tansu Çiller’in gözaltında kaybetmeyidevlet politikası olarak uyguladığı ifade edildi. Savcılara sorulan sorularla devam eden açıklama şuifadelerle bitirildi: “Hukuku ne zaman işleteceksiniz? Bizi yıldıramayacaksınız. Feriha ve OsmanEfeoğlu’nun ‘Oğullarımızı istiyoruz’ talebi talebimizdir. Hukuksuzluğa boyun eğmeyeceğiz; Ayhan veAli Efeoğlu kardeşleri aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

7 TİP’li katledildikleri yerde anıldı

Bahçelievler Katliamı’nın 34. yıldönümünde 7 TİP’li katledildikleri evin önünde anıldı. Anmada düzenyargısının katilleri tahliye etmesi protesto edildi.

“Faşist katillere ileri demokrasi affı, hesabını soracağız” pankartının açıldığı eylemde 7 TİP’li gencinfotoğrafları da taşındı. Adnan Ötüken Parkı’nda toplanan kitle buradan sloganlarla öldürülen gençlerinoturduğu evin bulunduğu eski 15. Cadde’ye yürüdü.

Yürüyüşün ardından evin önünde basın açıklaması okundu. 3. Yargı Paketi’yle BahçelievlerKatliamı’nın katilleri Bünyamin Adalı ile Ünal Osmanoğlu’nun tahliye edildiğine dikkat çekilerek 34 yılönce öldürülen 7 TİP’li gencin katillerinden hesap sorulacağı belirtildi.

Bahçelievler Katliamı’nı yapanların teşhir edildiği açıklamada şunlar ifade edildi: “Serdar’a, Hürcan’a,Efraim’e, Latif’e, Nuri’ye, Faruk’a ve Salih’e söz veriyoruz. Bu söz aydınlık, eşit ve özgür bir Türkiye’dir.Yoldaşlarımızın hesabını soracağız. 7 yoldaşımızın acımasızca katledilmesi kamuoyu vicdanını ciddi birşekilde yaralayan bir olaydır. Katliamın ardından suçluların bulunması ve adalet tarafındancezalandırılması da vicdan sahibi kamuoyunun temel talebiydi. Katillerin serbest bırakılması vicdanlarıyaralamıştır. Fidan gibi 7 genç gitmiş. Bunları affediyorlar. Biz katilleri affetmedik ve affetmiyoruz.Katillerin salınmasıyla Bahçelievler katliamının kurbanları bir kez daha katledildi.”

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

Zindandan...30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 (41) * 12 Ekim 2012

Gaziantep Başpınar Organize Sanayi Bölgesi 100bin işçinin çalıştığı bir alandır. Bu sayının 60 bininitekstil işçileri oluşturuyor. OSB bünyesindeki 5 bintekstil işçisinin ortaya koyduğu direniş, bölgedekiağır çalışma ve sömürü koşullarının vardığı boyutugösteriyor. Haftanın 7 günü, günde 12 saat çalışantekstil işçileri düşük ücrete maruz bırakılmaktadır.Sigorta primleri düşük ücret üzerinden yatmakta,cenaze, hastalık gibi durumlarda dahi işçilere izinverilmemektedir.

Artı-değer sömürüsü öyle derin boyutlardadır ki;işçiler derin bir yoksulluğa itilirken, sermaye hızlapalazlanmıştır. İşçiler, bu derin uçurumu; “Küçükatölyesi olan patronlar, iki yılda 4-5 fabrikanınsahibi oldular” şeklinde ifade etmektedirler. Tekstilişçileri ayrıca hem meslek hastalıklarına maruzkalmakta, hem de patronların ağır hakaret veküfürlerine...

5 bin kişilik kitlesel öfke patlaması işte bukuralsız çalışma koşularının ürünüdür. İşçi sınıfısaflarındaki bu hoşnutsuzluğun ve eylemselliğinkökeni biraz gerilere dayanıyor. Geçmiş yıllardaAntep işçileri benzer eylemlere imza atmıştır. Oeylemler bugünkü kitlesel eylemin habercisiydi.Bugünkü kitlesel eylem ise gelecekteki kitlesel hakarama eylemlerinin habercisidir. Bölge işçi hareketiaçısından hatırı sayılır bir hareketliliğe sahip. ‘96yılı Ünaldı Halı dokuma işçilerinin direnişi, ‘97yılında Ambar işçilerinin direnişi, ‘98’de SankoTekstil işçilerin militan mücadelesi ve yaklaşık 2,5yıl önce gerçekleşen Çemen Tekstil direnişi bugünküeylemin öncülüydü.

Direniş bayrağı tekstil işçilerinde

Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’ndekidirenişin fitilini Şireci Tekstil işçileri ateşledi. Daha

önce iki kez kısa süreli eylemler gerçekleştirenŞireci Tekstil işçileri için bu bir patlama noktasıydı.Ücretlerine yapılan 12 TL’lik mikro zam üzerine,işçiler fabrika bahçesinde toplandı. Patronların ağırhakaret ve küfürleri nedeniyle direniş başladı.Direniş 3 gün boyunca fabrika önünde beklenerekgeçti. Örgütsüzlük, dağınıklık ve programsızlıknedeniyle direniş sona erdi ve işçiler iş başı yaptı.

Şireci Tekstil işçilerinin işe yeniden başladığı 7Ağustos günü, aynı sermaye grubuna ait Gürteks veGür İplik işçileri direnişe geçti. Aynı günün akşamıCanan Tekstil işçileri direnişe başladı. Bu etkiyleŞireci Tekstil işçileri tekrar direniş alanındaki yerinialdı. 8 Ağustos günü de Motif İplik ve ZekiMensucat işçileri genişleyen saflara katıldı.Böylesine kitlesel bir direniş etki alanını genişletti.Meltem Tekstil, Selçuk İplik, Gama Tekstil, BoyarKimya işçileri kısa süreli iş bırakma eylemlerigerçekleştirdiler

Sendika, her şeye rağmensınıfın öz örgütüdür

Başpınar işçisi örgütlü oldukları sendikalarıdıştalayarak direnişe başladı. Bunun nedeni sarısendikaların bitmek bilmeyen ihanetleridir. Yakıntarihte Çemen Tekstil işçilerini ortada bırakansendikal bürokrasi, işçinin gözünde tüminanırlılığını yitirmiştir. Oysa ki bu direniş sendikaağalarından hesap sorma ve onların tahtını sallamaolanağı yakalayabilirdi. İşçi sınıfının “öz örgütü”olması gereken sendikalar, sendikal bürokrasiüzerinden sermayenin “öz örgütü” gibidavranmaktadır. Direnişe geçen Gürteks ve Gür İplikfabrikalarında çalışan 2 bin işçi Öz iplik-İşSendikası’nda örgütlüdür. Sanko Tekstil’de iseTEKSİF sendikası örgütlü, ama bu sendikaların

esamesi direniş alanında okunmuyor. Direnişsendikal bürokrasiyle hesaplaşma anlamında dagüçlü potansiyeller barındırmaktadır.

‘98 yılında Sanko Tekstil işçisinin sendikalbürokrasiyle hesaplaşma anlamında örnek alınmasıgereken pratikleri var. TEKSİF bürokratları ileSanko sermayesi arasında gizli olarak imzalanansözleşmeyi haber alan işçiler, iş bırakarak sendikabinasına yürümüştü. Sendika binasını basan yüzlerceişçi sözleşmeyi yırtarak geçersiz kıldılar. Bununüzerine Sanko sermayesi yüzde yüzün üzerinde zamiçeren yeni bir sözleşme imzalamak zorundakalmıştır. Dolayısıyla öncü işçileri sendikayönetimlerine taşıma potansiyellerini fazlasıylataşıyan bir pratik sergilenebiliyor.

İlle de komite

Direnişin yayılma potansiyeli ve biriktirdiği güçaçısından korkuya kapılan sermayedarlar yaklaşık 2hafta süren direnişi küçük tavizler vererekbitirmiştir. Başpınar işçisi kalıcı kazanımlar eldeedemeden direniş sonlanmıştır. Direnişin bitimindeŞireci, Gürteks ve Gür İplik fabrikalarında “Eylemekatıldığıma pişmanım” şeklinde kâğıt imzalatıldı.Ancak bu kâğıdı imzalayan da, imzalamayan daişten atılıyor. İşten atmalar karşısında herhangi birtepki de geliştirilemiyor. Direniş ani bir patlamaşeklinde gelişmiş ve örgütlü bir forma kavuşamadanda bitmiştir. Bunun en büyük nedeni deneyimsizlikve sınıf bilincinin geri olmasıdır. Deneyimsizlik,direnişin dağınık ve şekilsiz bir biçimde sürmesineve sonlanmasına yol açmıştır. Direnişin öncüsününolmaması, ön hazırlık ve ön örgütlenme sürecinineksikliği, talepleri net, biçimi belli bir eylemprogramının ortaya çıkmasını engellemiştir. Direnişöncesi ve sonrası, üstten alta doğru tüm işçilerikapsayan bir komiteleşmenin gerçekleştirilememeside önemli bir eksikliktir. Ancak her şeye rağmensınıf deneyim biriktirmektedir. Bu deneyimlereyaslanarak işi sınıfı er ya da geç birleşik – militanbir sınıf hareketi yaratacaktır.

Güneydeki hareketliliğin anlamı ve önemi

Antep işçisinin direnişinin ardından, iştenatmalara karşı İSDEMİR işçisinin uyarı eylemigeldi. Anlaşılan o ki bölgeyi hareketli günlerbeklemektedir. Fakat direnişler öncüsüzlükten,sendikal bürokrasi girdabında boğulmasından vekendi dar sınırları içerisinde akacak devrimci birmecra bulamamasından kaynaklı tükenmektedir. Bukendiliğinden patlak veren direnişler; aynı zamandasınıfın öncülerine, sınıftan bir çağrı niteliğindedir.Sınıfla organik birliğin zeminleri gittikçegüçlenmektedir. Bu zeminlere yaslanmak, bağımsızdevrimci bir sınıf çizgisi geliştirmek temeli görevlerarasındadır.

Zeynel Nihadioğlu/ F Tipi CezaeviA-6/17 Edirne

Antep direnişinin anlamı üzerine...

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-41

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Bugünlerde yolu ÇiğliOrganize’den geçenlerin, işçilerin,iş arayanların, hatta patronlarınbile dikkatini çekmiştir, Senkromeçfabrikasının önündeki direniş. Biryazı asılı fabrikanın önündekidireklerin arasında. Yazı söylediyor: “Senkromeç’te işçi kıyımınason!”

Kapıda direnen arkadaşın ismiMuharrem Ulaş Subaşı. Artık Ulaş’ao kadar aşina olduk ki, iş çıkışındaservisimiz ne zaman Senkromeçfabrikasının önünden geçse, tümservisteki arkadaşlar Ulaş’a doğrubakıyoruz. Direnişyerindeki fabrikanın yanındangeçtikten sonra tüm diğer fabrikaların servis araçları gibi bizim de gündemimiz direniş oluyor. Garip olanbenden başka Ulaş’ı tanıyan olmamasına rağmen, nedense herkes bir yerlerden Ulaş’ı tanıyor olduğunudüşünüyor. Kimi bilmem ne fabrikasında birlikteydik diyor, kimi iyi çocuktur falan diyor. HattaSenkromeç’te daha önce çalışıp sonra işten ayrılmış bir arkadaş Ulaş’la yıllardır çalıştığını bile söylüyor.Oysa Ulaş’ın orada bir yıl gibi bir süredir çalıştığını biliyorum.

Sınıf refleksi bu olsa gerek. Bir şekilde haksızlık var ve bu direnişe bir yerlerden dahil olmak, hatta pekitiraf etmeseler de sahiplenmek istiyorlar. Serviste hep Ulaş övülmüyor elbette, kimileri de kapı önündedirenmeyi anlamsız buluyor ama anlamsız bulma sebepleri farklı! “Böyle şerefsiz patronun fabrikası içindeğmez” diyorlar. Tabii buna biraz daha olgun işçilerden cevap gecikmiyor: “Adam ya evliyse çocuğu varsa,şimdi işsiz ev kirası nasıl ödenecek” derken bayağı bir tartışma oluyor. Sonuçta Senkromeç patronunadüzülen bir toplu kalayla tartışma ittifak halinde çözülüyor.

Bizim servislerimizde Ulaş günde iki kez gündem. Bazen fabrikanın önünde göremiyoruz, arkadaşlargöremediklerinde direniş bitmiş diye yorum yapıyorlar. Ama öbür gün görünce yine gelmiş diye hemen lafagiriyorlar.

Kapıda direnen arkadaşımız Ulaş ne ilk ne de son. Biz işçiler sunu biliyoruz ki bu gibi bir durum bizim debaşımıza gelebilir. Hatta bazılarımızın başına geldi de. İdareden biri seni içeri çağırır, iki üç kelamedip performans derler, bazen kriz derler. Al şu senin alacağın, al şu işsizlik maaşı için başvuracağın kâğıt,bir de bakmışsın işsizsin! Bu durumda bazımız dişini sıkar sıkıntısını içine atar, kimisi kadere vurup “buradayiyeceğim ekmek yokmuş” der. Ama sonucunda patron kazanır, onlar için alışılmış birşeydir işçi kıyımı.Rahatları hiç bozulmaz, hatta bazı patronlar işçi kıyımından haberdar bile olmaz. Çünkü patrona gelenekadar şefler, müdürler, CEO’lar vardır. Patron iş yerinde padişah gibidir.

İşte Ulaş gibi işçiler bu düzene çomak sokanlardan. “İşçi kıyımı kaderimiz değil” demekle Senkromeçpatronunun gecelerini huzursuz ediyorsa ve o fabrikaya hiç gelmeyen patronların canını sıkmışsa bilmekgerekir ki bu yapılan kendisi için değildir. Bu direnişlerin çoğu bir müddet sonra bitiyor ama biz işçilere azda olsa bir hak kazanımı olarak dönüyorsa, bu da Ulaş gibi arkadaşlarımızın mücadeleleri sayesindedir.

Yazıyı, yıllar önce seyrettiğim Tatar Ramazan adlı filmden hafızalarda kalan bir sözle bitirmekistiyorum, tabi Ulaş’ı yalnız bırakmama temennisiyle...

“İnsan bunca zulüm, bunca haksızlık görür de rahat yatabilir mi, o zaman ben de ortaya fırlarım veadama dur derim. Bu dünyanın hesabı ahirete kalmamalı” Tatar Ramazan`ın hapishane müdürüylekonuştuğu sahneden...

Çiğli Organize’den bir işçi

“Bu dünyanın hesabıahirete kalmamalı!”

Bize düşen baharları gösteren nane tohumlarıbeklemekti

Candan cana Umut korkunun kardeşi Biz ümitle korkuyu beslerken yüreklerimizde Kardeşçe, ananın kuzusu beslemesi kadar

bizimdiKorktuk yarınlara umutla bakan, direnen,

vurulan, kemikleri meçhul olan bizlerİyiler çabuk terkeder nane kokusunu Umut dolu soluklar emanet eder topraklaraBazılarımız o gerçeğin cevherine de umut

oldu yoksullara

Para tükenir, zenginlik, villalar, bizim olansende saklı olan herşey tükenir.

Mesele sizin elinizde olanın çekiciliği değildi,Yoksulluk ve zenginlik kutsanmış değildi

hiç birimiz içinHarap ettiklerini düşün variyet sofrasında

kanı, kemiği yok edenNeden bu öfke her iş çıkışında daha da

bedenleri tükenenlere

Artık zihinlerde yeni bir türkü var, Hepimizin her notasında umudu olduğu Artık sizin yerinize üşümeyecek annemiz. Size ait olamayan bir dünya umudu varYirmibeş yıldır bugünden yarınlar için

yeşerenBizler nane tohumunun umudunu koyduk

kalplerimizeKokusunu alıyorsunuz artık, Nane ve bahar kokusu müjdeliyor Suların pınar, pınarların ırmak, inancın nehir

olduğu yarınları

U. Yürek

Umutlu yüreklerinçağrısı

Mücadele Postası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-41