Sayı: 2 - 4-17 Şubat 2011

32
“Vicdana gelen” bir kepçe ope- ratörünün itirafları sonucu 4 Ocak’tan beri Bitlis’in Mutki ilçe- sinde toplu mezar aramaları yapı- lıyor. Daha önce Kürt halkından katledilen yüzlerce, binlerce ço- cuğu, kadını, erkeği, yaşlıyı, genci toprağın altına gömen kepçeler, her toprağa daldığında TC’nin iş- kence ve katliam haritasını açığa çıkarıyor. Sayfa 11 Sayı: 02 4-17 Şubat 2011 * Fiyatı: 1.50 TL * ISSN: 1307-878X özgür gelecek özgür gelecek Özgür gelecek’ten Torba Yasa Meclis’te! “Torba Yasa” 29 Kasım günü Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’na sevk edilmişti. Komisyondan ciddiye alınabilecek hiçbir değişikliğe uğramadan geçen yasa, 27 Ocak günü Meclis Genel Kurulu’na geldi. Torba Yasa saldırısı tüm kesimlere yönelik Çalışma yaşamını yeniden düzenlemeyi ve emekçilerin tüm kazanımlarını adım adım gasp et- meyi amaçlayan Torba Yasa, halk gençliği ve emekçi kadın için kapsamlı bir saldırıdır. Kadın için daha fazla esnek ve güvencesiz çalışma! Yasadaki “af” ile paralı eğitim kanunlaşacak! Sınıfsal Bakış Göğün Yarısı Emekçinin Gündemi Evrensel Bakış Pusula Düşleri gerçeği dönüştürmek için... 4 Sayfa 2 Gaddarlığın eseri, sisteme de fatihadır firavunların kaderi! Sayfa 3 Devlet tecavüzcüleri koruyor Sayfa 12 2011’in nasıl geçeceği açılışından belli oluyor Sayfa 5 Tunus’ta ateşlenen beden sokaklara... Sayfa 22 Geçmişten kopuş sağlayamayan... 2 Sayfa 26 Mutki’de toplu mezar ve “Gerillaya karşı kontrgerilla” Devlet partilerinin seçim politi- kalarından biri olan, “ağız dalaşıişi, genel seçimler yaklaşırken yine revaçta! “Birbirini çekemeyen iki kardeş” misali AKP ile CHP ara- sında bitmek bilmeyen ve giderek seviyesini düşüren bu ağız dalaşla- rından birinde halkın sokaklara dökülmesi gerektiğini laf arasına sıkıştıran CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu’na karşı şöyle diyordu Erdoğan: “Halkı eşkıyalığa teşvik ediyorsunuz! Siz nasıl demokrat- sınız, ‘sokaklara dökülün’ ne de- mek? Sandığımız yok mu?Başbakan Erdoğan böylelikle demokratlığın ilkelerini” bu kez farklı bir açıdan belirlemiş oldu! Demokratlık, sokaklarda hak istemek değil; yapılan soygu- na, talana, asimilasyona, inkâra ses çıkarmamak ve gerekirse san- dıkta “hesap sormak” demekmiş! Bu söylem korkunun ifadesi- dir aslında. Afrika’da domino taşı misali devrilen diktatörlüklerin, sokağa dökülen halkın öfkeli so- luğunu hissetmenin verdiği kor- kudur bu. Bir yandan güvencesiz ve esnek çalışmanın kanunu “Tor- ba Yasa” ile sömürü cennetini ya- sal kılıfına uydururken, parasız eğitim mücadelesi veren öğrenci- lere saldırırken, toplu mezarlar üzerindeki devletin kanlı örtüsü kalkarken bir yandan da halkın sokaklara dökülerek bunların he- sabını sormasından duyulan KORKUDUR ve KORKMAK- TA YERDEN GÖĞE KADAR HAKLIDIRLAR! Olanca ihtişamı ile akan Ergene Deresi, Çorlu’da bir katliamla yüz yüze. Çorlu, Lüleburgaz ve Çerkezköy’de kurulu olan fabrikalardan çıkan atık- larla nehir adeta ölüme terk edilmiş durumda! Ko- nuyla ilgili Özgür gelecek gazetesi olarak Çorlu’da yaşayan halktan ve bu fab- rikalarda çalışan işçilerden bilgi aldık. Sayfa 28-29 Navê min Husên Xizrî. Sala 1982”an li Rojhilatê Kur- distan li bajarê Urmiyê hatim dinê. Di sala 2008 an de hatim girtin. Roja 18ê Gulana 2009a cara yekê û dawî, li liqê 1ê yê Dadgeha Şoreşê ya Urmiyê, bi amadebûna endamekî îdareya Îtla`ata Ur- miyê û nûnerekî dozgeriyê, ez dadgehkirim. Sayfa 11 Muğla’nın Fethiye il- çesinde 2007 sayısız kişi- nin toplu tecavüz ve işkencesine uğrayan ve yargı tarafından da 4 se- nedir mağdur edilen B.S’nin ilk mahkemesi Fethiye’de görüldü. Yeni Demokrat Kadın olarak biz de mahkeme önün- deydik. Sayfa 12 Antalya’nın şirin köyü Gümüşdamla HES’e karşı mücadele ediyor. Özgür gelecek olarak köyün eski muhtarına ulaşarak bilgi aldık. Sayfa 6 Futbol denilince akla ne yazık ki holiganlık, küfür, ırkçılık gelir. Ancak TT Arena Stad- yumu açılışında bu kez protesto vardı. Sayfa 8 Sayfa 13 Sayfa 15 Sayfa 16 Ergene’den geçiyoruz, nefesinizi tutun! Nameya Dawi ya girityê siyasi Husên Xizrî Erkek adalet değil, gerçek adalet Gümüşdamla HES istemiyor Parayı veren ıslığını da çaldı! Ulucanlar: Hapishane müzeleri... Cezayir Tunus Sayfa 30 Haklı korkuları büyüsün! Çünkü sokaklar bizimdir!

description

Sayı: 2 - 4-17 Şubat 2011

Transcript of Sayı: 2 - 4-17 Şubat 2011

Page 1: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

“Vicdana gelen” bir kepçe ope-ratörünün itirafları sonucu 4Ocak’tan beri Bitlis’in Mutki ilçe-sinde toplu mezar aramaları yapı-lıyor. Daha önce Kürt halkındankatledilen yüzlerce, binlerce ço-cuğu, kadını, erkeği, yaşlıyı, gencitoprağın altına gömen kepçeler,her toprağa daldığında TC’nin iş-kence ve katliam haritasını açığaçıkarıyor. Sayfa 11

Sayı: 02 4-17 Şubat 2011 * Fiyatı: 1.50 TL * ISSN: 1307-878X

özgür geleceközgür gelecek

Özgür gelecek’ten

Torba Yasa Meclis’te!“Torba Yasa” 29 Kasım günü Meclis Plan

ve Bütçe Komisyonu’na sevk edilmişti.Komisyondan ciddiye alınabilecek hiçbirdeğişikliğe uğramadan geçen yasa, 27 Ocakgünü Meclis Genel Kurulu’na geldi.

Torba Yasa saldırısı tümkesimlere yönelik

Çalışma yaşamını yeniden düzenlemeyi veemekçilerin tüm kazanımlarını adım adım gasp et-meyi amaçlayan Torba Yasa, halk gençliği veemekçi kadın için kapsamlı bir saldırıdır.

Kadın

için daha

fazla esnek ve

güvencesi

z

çalışma!

Yasadaki“af” ile

paralı eğitimkanunlaşacak!

Sınıfsal Bakış Göğün YarısıEmekçinin Gündemi Evrensel Bakış PusulaDüşleri gerçeği

dönüştürmek için...4 Sayfa 2

Gaddarlığın eseri, sisteme de fatihadır firavunların kaderi!

Sayfa 3

Devlet tecavüzcülerikoruyorSayfa 12

2011’in nasıl geçeceğiaçılışından belli oluyor

Sayfa 5

Tunus’ta ateşlenenbeden sokaklara...

Sayfa 22

Geçmişten kopuşsağlayamayan... 2

Sayfa 26

Mutki’de toplu mezar ve“Gerillaya karşı kontrgerilla”

Devlet partilerinin seçim politi-kalarından biri olan, “ağız dalaşı”işi, genel seçimler yaklaşırken yinerevaçta! “Birbirini çekemeyen ikikardeş” misali AKP ile CHP ara-sında bitmek bilmeyen ve giderekseviyesini düşüren bu ağız dalaşla-rından birinde halkın sokaklaradökülmesi gerektiğini laf arasınasıkıştıran CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu’na karşı şöyle diyorduErdoğan: “Halkı eşkıyalığa teşvikediyorsunuz! Siz nasıl demokrat-sınız, ‘sokaklara dökülün’ ne de-mek? Sandığımız yok mu?”

Başbakan Erdoğan böylelikle“demokratlığın ilkelerini” bukez farklı bir açıdan belirlemişoldu! Demokratlık, sokaklardahak istemek değil; yapılan soygu-na, talana, asimilasyona, inkârases çıkarmamak ve gerekirse san-dıkta “hesap sormak” demekmiş!

Bu söylem korkunun ifadesi-

dir aslında. Afrika’da domino taşımisali devrilen diktatörlüklerin,sokağa dökülen halkın öfkeli so-luğunu hissetmenin verdiği kor-kudur bu. Bir yandan güvencesizve esnek çalışmanın kanunu “Tor-ba Yasa” ile sömürü cennetini ya-sal kılıfına uydururken, parasızeğitim mücadelesi veren öğrenci-lere saldırırken, toplu mezarlarüzerindeki devletin kanlı örtüsükalkarken bir yandan da halkınsokaklara dökülerek bunların he-sabını sormasından duyulanKORKUDUR ve KORKMAK-TA YERDEN GÖĞE KADARHAKLIDIRLAR!

Olanca ihtişamı ileakan Ergene Deresi,Çorlu’da bir katliamla yüzyüze. Çorlu, Lüleburgaz veÇerkezköy’de kurulu olanfabrikalardan çıkan atık-larla nehir adeta ölümeterk edilmiş durumda! Ko-nuyla ilgili Özgür gelecekgazetesi olarak Çorlu’dayaşayan halktan ve bu fab-rikalarda çalışan işçilerdenbilgi aldık. Sayfa 28-29

“Navê min Husên Xizrî.Sala 1982”an li Rojhilatê Kur-distan li bajarê Urmiyê hatimdinê. Di sala 2008 an de hatim girtin. Roja 18ê Gulana2009a cara yekê û dawî, li liqê 1ê yê Dadgeha Şoreşê yaUrmiyê, bi amadebûna endamekî îdareya Îtla`ata Ur-miyê û nûnerekî dozgeriyê, ez dadgehkirim.” Sayfa 11

Muğla’nın Fethiye il-çesinde 2007 sayısız kişi-nin toplu tecavüz veişkencesine uğrayan veyargı tarafından da 4 se-nedir mağdur edilenB.S’nin ilk mahkemesiFethiye’de görüldü. YeniDemokrat Kadın olarakbiz de mahkeme önün-deydik. Sayfa 12

Antalya’nın şirin köyüGümüşdamla HES’e karşımücadele ediyor. Özgürgelecek olarak köyün eskimuhtarına ulaşarak bilgialdık. Sayfa 6

Futbol denilince aklane yazık ki holiganlık,küfür, ırkçılık gelir.Ancak TT Arena Stad-yumu açılışında bu kezprotesto vardı. Sayfa 8

Sayfa 13 Sayfa 15 Sayfa 16

Ergene’den geçiyoruz,nefesinizi tutun!

Nameya Dawi ya girityêsiyasi Husên Xizrî

Erkek adaletdeğil, gerçek

adalet

GümüşdamlaHES istemiyor

Parayı verenıslığını da

çaldı!

Ulucanlar:Hapishanemüzeleri...

Cezayir

Tunus

Sayfa 30

Haklı korkuları büyüsün!Çünkü sokaklar bizimdir!

Page 2: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0202 Özgür Gelecek’ten

Yeni ismimiz ve boyutumuzla ikincisayımızda yeniden merhaba.

Doğrusu gazetemizde yaptığımız de-ğişiklere gelecek tepkileri merakla ve he-yecanla bekledik. Değişik bölgelerden veillerden aldığımız tepkilerin genel olarakolumlu olduğunu söyleyebiliriz. Gaze-temizin bu haliyle daha rahat taşınan,daha okunur bir biçim aldığı konusun-da bir hemfikirlik söz konusu.

İlk sayımızda birçok ana gündemindeğişik alanlarda faaliyet yürüten yol-daşlarımız ve okurlarımız tarafından ka-leme alındığını da mutlaka belirtmeliyiz.Daha önce ifade ettiğimiz gibi gazete-mizde biçimsel değişiklerle birlikte esasolarak niteliksel bir gelişmeyi önümüzehedef olarak koymaktayız.

Bir önceki sayımızda; gündemi ya-kalayan, politik gelişmeler üzerindendüzeni akıcı bir dille teşhir edebilen, yı-ğınlardan beslenen bir içerikten vebunun kitlelere yaygın bir şekilde ulaş-masından söz etmiş, bu eksende okur-larımızın belirleyici rolüne vurgu yap-mıştık. Gazete-okur ilişkisi üzerindenyürüttüğümüz bu tartışmayı biraz dahagenişletmek yararlı olacaktır. Okurları-mızın bu rolüne işaret ederek aslındaherkese bir çağrıda bulunuyoruz. Gaze-temizin daha yaygın dağıtımı, daha fazla

yazı-yorum-haber-fotoğrafla beslenme-sini talep ediyoruz. Peki okurlarımı-zın tüm bunları yerine getirmesin-den ne anlıyoruz? Gazeteye yapı-lacak bu katkılar okurlarımız içinne anlama gelecektir? Bu sorularımevcut faaliyetimizin gerçekliği içindeyanıtlamaya çalışacağız. Her şeydenönce bugün için gazetemizin, faaliyeti-mizde oldukça önemli bir araç olduğunudile getirmeliyiz.

Gazeteciliği işçi ve emekçilerin kur-tuluş mücadelesinin önemli bir bileşeniolarak görüyoruz. Gazeteciliğe; devrimcibir yorum kazandırarak, devrimci ga-zetecilik yapıyoruz. Gazetecilik mesle-ğinin tüm öğelerini içinde barındıran veonu da aşan bu kavramın sınırlarınınçok geniş olduğu açık. Gazeteciliği, dev-rimci faaliyetimizin çok önemli bir par-çası olarak algılıyoruz. Kendimizi gelişti-rebileceğimiz, derdimizi geniş kitleleredaha sistematik olarak anlatabileceği-miz ve sınıf mücadelesinin birçok soru-nuna doğrudan müdahil olabileceğimizbir alanı tarif ediyoruz. Öyleyse okurla-rımızdan istediklerimizde devrimci ga-zeteciliğin kapsamı içinde ele alınmalı-dır. Devrimcilik bir parçası olduğumuztoplumun sorunlarına karşı duyarlılıkgöstermek, müdahale etmek ve çö-

zümün bir parçası olmak olduğunagöre kurduğumuz denklemin doğru ol-duğunu da söyleyebiliriz.

Bu yanıyla ele aldığımızda okurları-mız gazetemize daha fazla sahip çıkıpdaha geniş kesimlere ulaştırdığında aynızamanda faaliyetlerini de geliştirmişolacaktır. Sürece müdahale adına faali-yetlerini gazetemize yansıttığında yürüt-tükleri ajitasyon-propaganda çalışması-nın etki gücü de artacaktır. Bu da ör-gütlenme çalışması için daha verimlibir zemin yaratacaktır.

Örneğin; gazetemizin beslenmesiadına kurulan bir yayın komisyonubu faaliyet boyunca bileşenlerin kendinidaha iyi ifade etmelerine de önemli kat-kılarda bulunacaktır. Tüm bunlar okur-larımızın ve doğrudan örgütlülüğünilerlemesine hizmet edecek, devrimcili-ğin kavranışımı da geliştirecektir. Özet-lersek; gazetemizle ilişkisi boyutuylatüm bu sözünü ettiklerimizi esas olarakdaha fazla devrimcileşmek pencere-sinden ele alıyoruz. Burada değinmeyeçalıştığımız gazetemizin bu süreçte oy-nayacağı roldür. Okurlarımızın gazete-miz üzerinde sözünü ettiğimiz adımlarıatmaları aynı zamanda devrimci ga-zetecilik yapmaları anlamına gelecek-tir. Okurlarımız bu noktadaki gelişimidoğrudan gazetemizin niteliğini vefaaliyetimizi geliştirecektir.

Bu çerçevede oldukça zengin ve de-ğerli örneklere de sahibiz. Özgür birdünyanın harcı olarak toprağa düşenle-rimizi andığımız bu anlamlı günlerdeşehit yoldaşlarımızdan öğrenmeliyiz.Malatya’da yıllarca gazeteci olarak faa-liyet yürüten Muharrem Yiğitsoy veAkıner Çağlar’ın köylüler arasındahala saygınlıkla anılmaları oldukçaönemlidir. Mersin’de kurumumuzuneksiklerini gidermek için geceli gün-düzlü yoğun bir emek harcayan Çiğ-dem Yılmaz yoldaşımızın yaşamı bi-zim için değerli bir hazinedir. İstan-bul’da yıllarca gazetemizin yazı işlerimüdürlüğü yapan Nergiz Gülmez,Murat Arıcak ve Fehiman Boz-gurt’un duruşu çok anlamlı mesajlarvermektedir.

Birçok şehit yoldaşımızın sokak so-kak, kapı kapı gezerek gazetemizi dağıt-tığını biliyoruz. Bu faaliyetin sonucundabirçok örgütlülüğün yaratıldığını,çok sayıda ilişkinin yakalandığını da.Yoldaşlarımız emekçi halkımıza ulaş-mak için tüm olanakları seferber ede-rek bu uğurda canlarını verdiler. Onlar,zulme ve sömürüye karşı birer meşaleolarak aramızdan ayrıldı. Bu meşaleyidaha da harlamalı ve ileri taşımalıyız.İşçi ve emekçilerle daha fazla bütünleş-meliyiz. Şehitlerimizin idealleri için.Düşleri gerçeğe dönüştürmek için…

Umut Yayımcılık ve Basım Sn. Ltd. Şti.

Yönetim yeri: Gureba Hüseyin Ağa Mh. İmam Murat Sk. No: 8/1 Aksaray-Fatih/İstanbul Tel: (0212) 521 34 30Faks: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Çilem İLASLAN

Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cd. Güven San. Sit. B Blok, No: 366 Tel: (0212) 544 66 34 e-posta: [email protected]

BÜROLAR

Kartal: İstasyon Cd. Dörtler Ap. No: 4/2 Tel: (0216) 306 16 02 Ankara: Sağlık 1 Sk. No: 17/19 Çankaya Tel:(0312) 430 67 65 İzmir: 856 Sokak, No: 48/203 Kemeraltı Konak, Tel: (0232) 446 78 07

Malatya: Dabakhane Mh. Turgut Temelli Cd. Barış İşhanı Kat: 3 No: 95 Erzincan: Ordu Cd. Ordu İşhanı Kat: 3Tel: (0446) 223 67 18 Bursa: Selçuk Hatun Mh. Ünlü Cd. Sönmez İşsarayı Kat: 2 No: 185 Heykel,

Tel: (0224) 224 09 98 Mersin: Silifke Cd. Çavdaroğlu İşhanı Kat: 3 No: 1/8 Avrupa Büro: Weseler Str 93 47169 Duisburg-Almanya Tel: 0049 203 40 60 958 Faks: 0049 203 40 60 959

Umut Yayımcılık olarak sizlerlebir kitap çalışmasını daha buluştur-manın heyecanı içindeyiz. Esası To-kat’ta olmak üzere Amasya, Ordu,Giresun ve Dersim’de farklı zaman-larda yaşanan çatışmalarda şehitdüşen 44 gerillanın, 19 başlık al-tında anlatıldığı anı-anlatı türündeki“Düşleri gerçeğe dönüştürmekiçin…” isimli kitabımız çok yakındasizlere ulaşacak. Kitabın önsözündede değindiğimiz gibi onları “anlata-bilmek kadar, onlardan öğrenebilmeçabası içerisinde olabilmek de so-rumluluklarımızın bir gereğidir.Ancak o zaman gerçek anlamdaamacına ulaşabilen bir çalışma olmaözelliğine kavuşabilir.”

Kitabın önsözünden birkaçcümle daha…

“Proletarya Partisi de, 39 yıllık

mücadele tarihindeyüzlerce şehidiyle,devrimci savaştakiyerini aldı.(…)

Şehitlerleölümü fetişleştir-mek amaç değildir,olmamalıdır da.Aksi takdirde ideal-leri için dövüşerekdüşenlere en büyükhaksızlık yapılmış olur. Önemliolan; uğruna ölümü bile yenebil-meyi başarmış ideolojiyi, devrim dü-şüncesini, düşünceye hayat verenpratik duruşu, devrimci kuşanmış-lığı, değerleri, yaşama biçimini, ıs-rarı, kararlılığı, cesareti,gücü-güçsüzlüğü, başarıları ve başa-rısızlığın nedenlerini, değişimin-dö-nüşümün dinamiklerini, çelişkilerle

örülü yaşamın içinde devrimcileşe-bilmenin süreçlerini, sıkıntılarını,yolunu-yöntemini, ideolojiye hayatveren doğru siyasi çizginin kavran-mışlığını ve kavranmışlığa denkdüşen savaşçı ruhu, kişide güce dö-nüşen özü görebilmek ve bunlardanöğrenebilmektir. (…)

Yürekleri avuçlarında tasasız yü-rüyenlere...”

(Umut Yayımcılık)

Düşleri gerçeğe dönüştürmek için...

Hozat’ta “Özgür gelecek” korkusuEgemenlerin devrimci, sosyalist basına dönük

saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Dersim’de debu saldırılar kendini gösteriyor. Okurlarımız her ga-zete dağıtımında özellikle Hozat, Ovacık ve Pertek il-çelerinde keyfi uygulamalara maruz kalıyorlar.Halkı sindirmek ve korkutmak amacıyla yapılan tümengelleme girişimlerine rağmen gazetemiz halka ula-şmakta ve halkımız tarafından sahiplenilmektedir.Son olarak 29 Ocak günü Hozat’ta Özgür Gelecekdağıtımı sırasında devletin faşist kolluk güçleri ta-rafından iki dağıtımcımız gözaltına alındı. Dağıtımc-ılarımızdan birinin üzerinde çıkan İbrahimKaypakkaya fotoğrafını bahane eden kolluk güçleriKaypakkaya korkusunu bir kez daha gösterdi. “Suçuve Suçluyu Övmek” gerekçesiyle haklarında işlemyapılan dağıtımcılarımız, Hozat halkının sahiplen-mesi sonucu serbest bırakıldı. (Dersim Partizan)

Sevgili dostlar,Ben sizlerle dağıtım sırasında karşılaştığım ve

beni çok etkileyen bir anımı paylaşmak istiyorum.Bizler Özgür gelecek gazetesini dağıtırken bir oku-rumuzun evinin kapısını çaldık. Gazeteyi kendisineverdik. O sacın üzerinde ekmek pişiriyordu. Ga-zete parasını içerden getirmek için sacın üzerin-deki ekmeği bırakıp eve gitti ve parayı getirdi. Ounlu ellerden gazete parasını alırken devrime su-samış bir kadın portresi gördüm. Bu beni fazlasıylaetkiledi. Kavgamız büyüyor. Halkımızın bu sıcakyaklaşımı mücadeleye daha da sıkı sarılmamıza ve-sile oluyor. Şunu pratikten daha iyi çıkartıyoruz.Devrim, kitlelerin içinde, onların yaşamında veonun bir parçasıdır. (Pertek’ten ÖG okuru)

Yaygın süreli

Uluslararası Sempozyum’da Buluşalım!“Türkiye’de ve Avrupa’da emeğe dönük saldırılar ve işçi mücadelesi”

Tarih: 20 Şubat Pazar Yer: Petrol-İş Sendikası1) Emperyalist kriz ve emeğe dönük saldırılar 2) Avrupa’da işçi hareketlerinin mücadelesi3) Türkiye’de işçi hareketinin mücadelesi a- İşçi hareketinde ve sendikalarda kadınların durumu ve so-runları b- Türkiye’de işçi direnişlerinde elde edilen deneyimler. c- Uluslararası dayanışma ile yerel işçimücadelesi arasındaki bağ d- Sendikal hareketin sorunları ve sendikal bürokrasiye karşı mücadele

Devrimci Demokratik Sendikal Birlik-Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu

Yürekleri ellerinde, tasasız yürüyenlere...

Page 3: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Tunus’ta isyan başladığında diğer Arapülkelerine yayılma olasılığından bahsedili-yor ama buna güçlü bir ihtimal verilmi-yordu. Hatta bu isyanın uzun ömürlüolamayacağı, kısa bir süre içinde sisteminbünyesinde eritileceğine hükmediliyordu.Nitekim ABD ve AB emperyalistleri de şaş-kınlıklarını gizleyememekle beraber soğuk-kanlı davranmaya çalışıyor ve bu büyük“sürpriz” karşısında klasik bir tavırla “mu-halefet”e sempatik mesajlar gönderiyordu:“Tunus’ta halkın iradesinin bir diktatörünbuyruğundan daha güçlü olduğunu gör-dük.” (Obama, 26.01). Ama isyanın Mısır’asıçraması durumu bambaşka bir noktayagetirdi. İşte asıl şimdi kritik bir durumvardı ve nasıl hareket edecekleri konusundazorlanmaya başladılar: “ABD’nin sarsılmazdostu olan Mısır hükümeti istikrarını ko-rumaktadır.” (H. Clinton, 26.01)

Tunus, “model” olarak kabul edilen(radikal İslam’a da barikat olarak) ve o şe-kilde tanıtılan bir ülkeydi. G. Kore’nin As-ya’daki rolüne biçilen misyon, İslamdünyasındaki “mucize”yi Tunus üzerindenpazarlıyordu. Emperyalist mali oligarşinin,turizm yatırımlarıyla palazlandırdığı ülkedehizmet sektörü yüzde 60’ları aşan bir yerişgal eder hale geldi. IMF ve DB’nin engözde oyuncaklarından Tunus’un, dünya öl-çekli ekonomik krizden “en az etkilenen”hali, 2009’da bile yüzde 3 “büyüme” çizgi-sinde kalmasıyla kendini gösteriyor ama bu,halkın daha azgın bir sömürü cenderesialtına alınması sayesinde gerçekleşiyordu.

İşsizlik tavan yapmış, baskın orandakigenç nüfusun gömüldüğü “geleceksiz-lik”, büyük bir patlama için bütün şartlarıelverişli hale getirmişti. Durum elbettebütün Arap dünyası için geçerliydi ama bi-risi ilk olacak, bu paye ona verilecekti.Tunus, en zayıf halka olmayı, baskı ve deb-debenin uçuşa geçmesi ve buna paralel po-litik atmosferde daha fazla ısınmaya borçluolacaktı. Durum hiçbir bölge ülkesi açısın-dan farklı mecrada seyretmiyordu ve onyılların birikimi sonucu, patlamaya hazırbarut fıçısıydı.

Mısır ise Tunus’la kıyaslanmayacaközellikleriyle bölgede “kilit” bir role sahiptive tarihsel süreçte hep bu konumda kal-mıştı. Bu, Süveyş Kanalı başta olmak üzerejeo-politik konumu sayesindeydi ve bu po-zisyonun da oynadığı rolle toprakları üze-rinde biriken kültürel miras, ona etkin biryer kazandırmıştı. ABD’nin yıllık 1.5 milyardolar hibeyle beslediği, bölgede İsrail veTürkiye ile birlikte en büyük görev ve önematfettiği Mısır, Arap âlemindeki ağabey ro-lünü en çok da Filistin sorununda gösteri-yor, rejim yapısı bakımından çizdiğitabloyla, sultanlar-krallar silsilesine gü-vence oluşturuyordu.

ABD’nin BOP (yenilenmiş haliyleGOKAP) projesini kurarken planına aldığıen önemli hususlardan birisi, bölgenin fa-şist ve gerici devletlerindeki iktidar örgüt-lenmesinin (idari yapı) eldengeçirilmesiydi. Wikileaks belgelerine deyansıyan şekilde, buralardaki keyfiyetin öl-çüsüz bir hal alması karşısında kitlelerintepkisi ölçülmeye çalışılıyor, “tehdit” ve“tehlike”den söz ediliyordu. Alternatifinoluşturulması ve yumuşak geçişlerin sağ-lanması, yeni bir biçim altında sisteminmuhafaza yolları tartışılmaktaydı. Laiklik

sosuna batırılmış “ılımlı İslam” modeli vebu bağlamda AKP örneğinin de gündemdetutulduğu süreç, Irak ve Afganistan işgaliüzerinden somut denemeler şansı bula-caktı. Oysa iplerin bir nebze ele alındığıIrak’ta yeni tipte bir rejim inşa çabalarınınyaşadığı hüsrana tanık olundu.

Dünyadaki krizin hızla kısalttığı fitil yal-nızca bölgede değil bütün yarı-sömürge-lerde durumu daha nazik hale getirdi. Arapülkelerinin öne geçmesi tesadüf değildi.Zira önceki yıllarda yaşanan gıda krizle-rinde, eylem ve direnişlere yansıyan biçi-miyle had safhaya varan yoksullaşma,yolsuzluk ve yozlaşmanın ayyuka çıktığı birzeminin üretebileceği sonuçlar, en hafifin-den sistemin görünen yüzüne öfkeydi. Sis-temin kendisini hedeflemeyi de arzulayanboyut, içinde barındırdığı “proleter” un-surlar sayesindedir ama bunun poli-tik yönelimin merkezikumandasına oturacak birnitelik taşımama hali de“olağan” sayılmalıdır.

Yemen, Ürdünve Cezayir’e de sıç-rayan ve yakın sü-reçte benzergelişmelerin ya-şanacağı açıkçagörülen Tunusve Mısır’dakihalk ayaklanma-sının itici gücüolan gençlerin iş-sizlik ve gelecek-sizlikle yoğrulangerçekliği, halktakiyoksullaşmanın (sö-mürünün) ve yoğunlaşanbaskı ile zulmün eseridir.Faşist yapının ana unsuru ser-maye ile rejimin esaslı kurumları ve sem-bollerine yönelen öfkenin, hedefi yer yerşaşıran ve kaos taşıyan hali, çeşitli çar-pıtma ve yönlendirmelerin aracı kılınmakistenmektedir. Ordu ile polis arasındakiayrım meselesi, bizde ve pek çok ülkedeyaşanan çeşitli süreçlerde de görüldüğügibi sistemin muhafazasında kullanılanbir algı yanılsamasından kaynaklan-maktadır.

Orduyu “halkın” bir parçası olarak gös-terme ve “tarafsız” konumda tutma çabası,“zorunlu haller” dışında halkla yüzleştir-mekten kaçınmakla kendini ifade etmekte,“güven” kaybının bu sayede önüne geçile-bilmektedir. Devlet/iktidar denilen olgununbu en önemli parçasının devreye girdiği ko-şullar, sürekli olarak “uçurumun” eşiği biçi-minde tarif edilmiş, politikadan azade tarifetmenin pratiğinde “temiz” ve dokunul-maz kalmasına özen gösterilmiştir. Kuru-luşlar ya da yeni dönemlere perdearalayışlarda ordunun üstlendiği “kurta-rıcı” rol onu toplum katında hep ayrıcalıklıbir yere taşıdığı için de tasarrufları sorgu-lanmaz, pozisyonu tartışılmaz kılınmıştır.

Hem iç hem de dış boyutuyla “düş-man” kavramı, silahlı kuvvetlerin yegâneteminat olarak kabul görmesinde belirle-yici etkendir ve kurtarıcı ve kurucunun ya-nına “korumacı” sıfatının eklenmesi buyüzden anlam kazanmıştır. Nihayet bütünbu vasıflar, lafta ülkenin ama esasta siste-min korunması için “kollamacı”lığı ge-

tirmektedir. Son iki pratikte ordununfarklı bir yere konması (kitleyle karşı kar-şıya gelmekten kaçınması ve hatta poliseateş açması gibi) ve bu sayede rejimdekiesaslı değişiklik çabalarına ya da ihtima-line rahatlıkla “dur” demesini bu gerçek-lik içerisinde algılamak gerekir.

Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarıhiç kuşku yok ki sistemin çeşitli araç ve yön-temleriyle elimine edilecek ve faşist rejimlerşimdilik yaşatılacaktır. Kendisini bir sınıfhareketi olarak billurlaştıramayan, doğrubir önderlik barındırmayan ve politik ör-gütlenme sahibi olmayan bir halk hareketi-nin kalıcı ve kurumsal sonuçlar eldeetme açısından başarılı olma şansı yoktur.Bu durum, onun yol açtığı sonuçlar ve sağ-ladığı kazanımlara rağmen hiçbir başarıelde etmediği ve o kadar da önemli mesajlar

taşımadığı şeklinde asla yorumlana-maz. Bu şekilde değerlendirme

yapanların emperyalistlerleoluşturduğu dolaylı ya da

dolaysız ittifak, ayaklan-maları “devrim” olarak

sunmaya çalışanlarınyarattığı bilinç bula-nıklığından daha kö-tüdür.

Emperyalistler,önüne geçemediklerihalk muhalefetini,özellikle de “ayak-lanma” boyutuna

ulaşan isyan ve diren-işleri kendi potalarında

eritmek için çeşitli yön-temlerle hareket eder, bin

bir türlü manipülasyon vemanevra geliştirirler. Tarih

boyunca sayısız örneğine tanıkolunan bu gerçeklik yine yaşanmakta,

reform vaatleri, diktatörleri gözden çı-karma, yeni hükümet oluşturma, “kirlen-memiş” ya da az lekeli isimleri devreyesokma taktikleri; kitlelerin reaksiyonunuanlar görünme, hatta destekleme ve övmeeşliğinde devreye sokulmaktadır. “Kral öldüyaşasın yeni kral” esprisini destur haline ge-tirmekten gayrı çareleri yoktur. Yeni kral,en nihayetinde üstüne “sol”, “sosyalist” el-bise giymiş birileri de olabilir, yeter ki sö-mürü ve zulüm düzeni başka biçimlerde deolsa işlemeye devam etsin. Latin Ame-rika’nın bir dizi ülkesinde yakın yıllardaböyle olmuş, şimdilerde bu maskeler debirer birer “cazibesini” kaybetmeye, eski-meye başlamıştır…

Mısır ve Tunus’ta olan bitenlerin,(daha da olacaklar) önüne geçme şansı kal-madığı noktada “devrim” olarak gösteril-mesi; tıpkı Sorosçu renkli “devrimler” yada Latin Amerika’daki “devrimsiz devrim-ler” gibi büyük bir yanılsama aracı kılın-ması için hiç de geç kalınmayan bir faaliyetneredeyse eş zamanlı biçimde başlatılmış-tır. “Yasemin” ve “Papirüs” adlandırmala-rının yapıldığı süreçte, “internetdevrimi”nden bile söz edilir olmuştur. Hal-kın öfkesi ve eylemini küçültmek, karşı-devrimin yönlendirmesine bağlamak,böylelikle emperyalistleri yine kadir-imutlaklık mertebesinde göstermek iste-yenlerin çabası, süreci gözü kapalı bir po-pülizm ile algılayanlar (ya da algılamakisteyen) sayesinde daha etkili olabilecektir.

Arap dünyasında yaşananlar; talepleri,yönelimi/hedefleri, katılımcıları, çıkış vegelişme safhaları birlikte değerlendirildi-ğine, önderlik ve örgütsüzlük zafiyeti, ma-nipüle çabaları ve çeşitli yanlış veeksiklerine karşın zulme ve sömürüye, zor-balığa ve baskılara karşı ayaklanmalar veproleter dünya devrimi mücadelesi içinışık saçan isyanlardır. Bu kitle hareket-leri, yalnızca firavunların kaçması, acizleş-mesi, zavallılaşmasını koşullasa, hükümetdeğişimleri, sahte reform ve açılımlar ileyetinse bile, zalimlerin alt edileceği, “kut-sal”, “erişilmez”, “dokunulmaz”, “yıkılmaz”saltanatlarının yerle bir edilebileceğini is-patlamış, yoksulluk ve sefaletin kader ol-madığı gibi ezilen halk ve ulusların kendikaderine hükmetme kudretine sahip ol-duğunu göstermiştir. Bunun kavranmasınahizmet eden, dünya halklarına bunun me-sajlarını veren bütün eylemler meşrudur,alkışlanması ve desteklenmesi için yete-rince neden ortaya koymuşlar demektir.

Özgür geleceğin ordularına, onun ate-şini ve bayrağını taşıyanlara, Tunus ve Mı-sır’dan gönderilen isyan mesajlarında;ayaklanmalar yüzyılında tarihe gömülecekegemenler, devrilecek piyonlar ve sırasınıbekleyen şahlar için “oyun bitti” yazmak-tadır. Buzu kırmak ve engin denizlere açıl-mak için indirilen her darbe yolumuzuaçmakta, geleceği yakınlaştırmaktadır. Zul-mün kalelerine saldıran, sömürü ve zorba-lığım sembollerine vuran ve bütündünyadaki diktatörlere korku salan Araphalkı, hiç kuşku yok ki kendi iktidarını ku-racak ve firavunlara dar ettiği topraklarda,zulmün egemenliğine de son verecektir.

Sürecin adımları hızlanıp, Tunus “hal-ledilemediği” gibi Mısır da bütün ihtişa-mıyla devreye girince televizyonlararacılığıyla her gün halka konuşan Tay-yip’in verdiği mesajlar, korku impara-torluğunun boyutlarına delalettir.CHP’nin gerçekten de tamamen başka ni-yetlerle dile getirdiği “mahalle ve sokak di-renişi” sözlerinden de yararlanan Tayyip’in“tahrik siyaseti” vurguları ve halkı uya-nık olmaya, kışkırtmalara gelmemeye çağı-ran ifadeleri dikkat çekicidir. Torba yasa ileemekçilere karşı saldırılarını üst düzeydeyoğunlaştıran, “ileri” vitesiyle demokratikhak ve özgürlükler alanına saldırılarını diz-ginsiz hale getiren, Kürt ulusal güçlerine vehalkına yönelik azgın tavrını sürdüren,kendi yandaş ve yaltakçılarının “yapıcı”eleştiri ve önerilerine dahi tahammülsüzdavranan AKP yönetimindeki devletin se-çimlere doğru istim üzerindeki yol alışı;hem de içinde bulunulan “İslam âlemi”bölgesindeki “talihsiz” gelişmelerle çokdaha sıkıntılı bir hal almıştır.

Bu durum, ezilenler cephesi için tam ak-sine olanakları daha elverişli kullanma alanıve fırsatı demektir ve bu nedenle de yük-lenmenin tam zamanıdır. İşçi ve emekçikitlelerin yeni saldırı yasalarına, bununlabirlikte geliştirilmek istenen daha fazla ör-gütsüzleştirme, köleleştirme, baskı altınaalma ve yoksullaştırma çabalarına direnmeazmini yükseltmek, gelişen hareketleri bü-yütmek gerekir. Kürt ulusuna yönelik sal-dırılar karşısında, ulusal demokratiktalepler etrafında örülen mücadelenin güç-lendirilmesi, özellikle bu süreçte ihtiyaç olu-nan dinamizme en büyük katkıyısunacaktır. Bin Ali ve Mübarek’in yerlidostlarına karşı Tunus ve Mısır’dakiyangını bu topraklara taşıma ve Tür-kiye Kürdistanı’ndaki isyan rüzgârınıbütün alanlara yayma borcununödenme zamanıdır…

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 03Sınıfsal Bakış

GADDARLIĞIN ESERİ, SİSTEME DE FATİHADIRFİRAVUNLARIN KADERİ!

Özgür gelece-ğin ordularına, onun

ateşini ve bayrağını taşıyan-lara, Tunus ve Mısır’dan gönde-

rilen isyan mesajlarında;ayaklanmalar yüzyılında tarihe gö-mülecek egemenler, devrilecek pi-yonlar ve sırasını bekleyen şahlar

için “oyun bitti” yazmaktadır.Buzu kırmak ve engin denizlere

açılmak için indirilen herdarbe yolumuzu açmakta,

geleceği yakınlaştır-maktadır

Page 4: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

İstanbul: Belediye-İş Sendikası İs-tanbul 1 ve 5 No’lu Şube başkanları istifaederek Hak-İş Sendikasına geçti. İşçilereHak-İş’e geçme çağrısı yapan şube baş-kanları, patronla birlikte işyerlerindesendikalaşma “çalışması” yürütüyor. De-mokratik Değişim Hareketi’nin bileşen-lerinden olan 1 ve 5 No’lu ŞubeninHak-İş’e neden geçtiğini ve gelişen süreci2 No’lu Bube Başkanı Hasan Gülüm’esorduk.

- Şubenizin de bileşeni olduğuDemokratik Değişim HareketiGenel Merkezi eleştirerek bir prog-ram açıkladı ve muhalefet yürüttü.Bugüne nasıl gelindi?

- Belediye-İş’te kongre öncesi İstanbulşubeleri olarak “nasıl bir Belediye-İşistiyoruz?” tartışması yürütmüştük. Birdeğişimin ihtiyaç olduğu noktasında İs-tanbul şubeleri olarak ortaklık yakalamış-tık. Farklılıklarımız olmakla birliktebunun üzerinden “Demokratik Deği-şim Hareketini” ilan etmiştik. Sendikalbürokrasinin nasıl değiştirilebileceğini or-taya koyduk, neye karşı çıktığımızı söyle-dik, çözüm önerilerimizi sunduk.

Kongre öncesi muhalif şubelere yöne-lik yaptırım ve tavırlar genel kurul sonrasıdaha da gelişti. Bizim işçilerle bu anlamdayürüttüğümüz tartışmalar vardı. Temsilci-lerimiz bu tartışmalara katıldı, tavır aldı.Bu tartışmaların gelişmesi üzerine ben ve

1 No’lu Şube Başkanı disipline verildik. Bututum mücadelenin sertleşen yanıydı as-lında. Yavaş yavaş kırılmalar yaşanacaktıtaraflar arasında. Genel Merkez “sizinsöyledikleriniz suçtur” diyordu; biz isesöylediklerimizin sendikanın içinde de-mokratik bir mücadele, tutum olduğunuifade ediyorduk. İşçilerin o süreçteki ta-vırları ve yaklaşımları bu disiplinin sonu-cunu da belirleyecekti.

- 1 ve 5 No’lu Şubenin Hak-İş’egeçme gerekçesi neydi?

- 1 ve 5 No’lu Şube bunun bir tasfiyeolduğunu ve bu sendika içinde artık ça-lışma olanakları kalmadığını düşünüyor-lardı. Buradan hareketle istifayı önlerinekoydular. Genel Merkezin baskılarınakarşı mücadele ederek sendikada kalmakyerine Hak-İş’e geçmeyi tercih ettiler. Buarkadaşlarımız Değişim Hareketininprogramını özümsemediler.

- Sizce şubelerin Hak-İş’e geçişisınıfa ne kazandırır?

- İşçi sınıfı için Hak-İş, Türk-İş’in çiz-gisinden daha düşmandır. “Bu sendikaiçinde demokrasi yok” deyip Hak-İş’egitmek ne kadar anlaşılır? Belediye-İşiçinde daha demokratik bir sendikayı tar-tışırken Hak-İş’e gitmek bence ahlakideğil. Sendikacılık yapmayan, sendikacı-lığı ağzını almayan hükümetin bütünprogramını harfiyen uygulayan, ona akılhocalığı yapan Hak-İş tartışılır bir nok-

tada bile değildir. Buradaki devreye girenözel çıkarlardır.

- 1 ve 5 No’lu Şubeler yakın birzamana kadar Değişim Hareketiiçindeydi. Siz de onlarla beraberyürüyordunuz. Bugün içinse yolla-rınızı ayırmış durumdasınız…

- Biz Belediye-İş sendikası içindekimevcut yönetime ve onun anlayışınakarşı bir araya geldik. 2-3 yıldır İstan-bul’daki süreci beraber örgütledik. Bunuyaparken herkes aynı pencereden bak-mıyordu tabii ki. Bizim aramızdaki farkşudur. Biz bir politikanın değişiminden,sendika içi demokrasinin işlemesinden,işçilerin katılımından bahsediyorduk;onlar içinse 5 kişinin değişmesiydi me-sele. “Mevcut yönetim gittiğindeben geldiğimde sorun çözülecek”diye baktılar. Ortak hareket ettiğimizsüreçte de bu yaklaşımın izleri vardı. Bizonlarla yürüyebileceğimiz noktaya

kadar yürüyecektik. Değişimin kendisibilinçle ilgiliydi. İttifak bu değişimin ze-mini olacaktı.

- Şubelerin istifası kamuoyu içinbiraz şaşırtıcı oldu. Değişim Hare-keti içindeki farklılıklar konu-sunda belli bir bilgi eksikliği yokmu sizce de?

- Biz mücadelede ortaklık yanı dışın-daki iç yanını çok tartışmadık. Aramızdakifarka daha çok dikkat çekebilirdik. İşçile-rin önemli bir kısmı bu gelişmeyi duydu-ğunda çok şaşırmadı. Ama az da olsa birkısmının ve kamuoyunun şaşırmış olmasıbize bu farklılıkların daha fazla vurgula-nabileceğini düşündürdü.

İşçi sınıfına dönük saldırıların ve busaldırılara karşı direnişlerin yoğunlaştığıbir dönemden geçiyoruz. GündemdekiTorba Yasa bu saldırıların daha dapervasız bir boyut kazandığının resminiteliğinde.

Komprador patronları sigorta vekıdem primlerinden kurtarmaya çalışanAKP hükümeti, tabii ki efendilerine hiz-met ediyor. Bunda şaşılacak bir durumyok. Ve bundan sonra da emekçilere dairegemen sınıf sözcüleri tarafından gün-deme getirilecek her yeni tasarı, yeni sal-dırıları içerecektir. Daha fazla sömürüyü,daha fazla güvencesiz çalıştırmayı kapsa-yacaktır. Tüm tarihi tecrübeler bize bugerçeği gösteriyor.

Egemenlerin sınıf içindeki koltuk değnekleri...

Her tarihi dönemde olduğu gibi, ege-men sınıfların emekçilere dönük saldırıpaketlerinin hayat bulması için, tepki-siz-itirazsız bir ortamın yaratılması ge-rekiyor. Tepkisiz bir ortam örgütsüz,örgütlenme bilincinden yoksun bir sınıfyaratmakla mümkün olur. Egemen sı-nıflar ise mevcut sendika ağalarınıdönen sömürü çarkı için yeterli bir gü-vence olarak görmüyor. Bundan dolayı-dır ki sınıfın örgütlenmesini zorlaştıranyeni düzenlemelere ihtiyaç duyuyor. As-lında tüm bu saldırılar içiçe ve bir paketdahilindedir.

Sınıf çalışması içinde başarı elde

etmek için yalnız egemenlerin saldırıla-rına karşı değil, onların sınıf içindekikoltuk değneklerine karşı da amansız birmücadele içine girmek gerekiyor. Sen-dika ağalarının, sendikal bürokratların,saldırılara karşı durma, örgütsüz sınıfıörgütleme diye bir dertleri yoktur. Sonsaldırılar karşısında Türk-İş yöneticilerivb. tüm sınıf düşmanlarının takındığıtutum ortadadır. Sendikal bürokrasiyekarşı Belediye-İş Genel Merkezseçiminde tabana dayalı haklıve meşru bir zeminde ortayakonulan tutum, bir karşı saldı-rıya maruz kalmıştır. Sendikalbürokratlar, sınıfın çıkarlarınısavunan sendika başkanların-dan, delegelerinden hesapsormaya kalkmaktadırlar.

İşçiler kaderlerini ellerine almalı

Bu saldırılar işçi sınıfı içinde sürensınıf mücadelesinin bir parçasıdır. İşçisınıfı cephesinde direniş mevzileri ço-ğaldıkça egemen sınıfların sınıf içindekiideolojik ajanlarının saldırıları da arta-caktır. Dolayısıyla bu çatışmadan başa-rılı bir şekilde çıkmak içinöncelikle sınıfsal bir du-ruşta, sınıfsal bir çizgidederinleşmek gerekiyor. Vebu çizgi doğrultusundaamansız bir mücadeleyegirerken mümkün

olduğu kadar en geniş kesimlere git-mek, bu hainlere karşı daha geniş itti-faklar oluşturmak oldukça önemkazanıyor.

Sözgelimi Be-lediye-İş GenelMerkezinin İs-tanbul’daki bazışubelere karşıbaşlattığı tas-fiye girişiminekarşı tabana

dayalı ve mümkün olduğu kadaren geniş ilerici ve demokrat ke-simleri de kapsayacak, desteğinialacak bir mücadele başlatmakönemlidir. Tabii ki burada sözkonusu şubelerin tabanına

dönük sendikal bürokratlarıniç yüzünü teşhir edecek faali-

yetler de önemli bir yer teşkiletmektedir.

Daha sade bir dille ifadeedecek olursak; Belediye-İşGenel Merkezinin bu sal-dırgan tutumuna karşıtavrı tabanla tartışarak,tabanı tartışma sürecine

katarak ortak bir hareket

planı çıkarmak, kalıcı ve etkili sonuçlariçin doğru yöntemdir. Keza sendikal bü-rokratların bu saldırıları, karşı saldırıiçin bize bir fırsat ta sunuyor. Şimdi tamda gerçekleri bulunduğumuz her alandaişçi sınıfına anlatmanın, egemenlerin buideolojik ajanlarının demokrasiden, işçisınıfının mücadelesinden, haklarını sa-vunmasından ne anladıklarını işçi veemekçilere propagandasını yapmanınzamanıdır.

Bu mücadelede elde edilecek her ba-şarı işçilerin gerçekleri görmesine, sen-dikal bürokratlara karşı daha bilinçli birtutum almasına vesile olabilir. Böylesipratiklerin eğiticiliğini, gerçeklerin gö-rülmesini sağlayan etki düzeyini aslahafife almamak gerekir. Hiç şüphesizsendikal bürokratlara karşı mücadeledebaşarı elde etmek için egemen sınıflarınsaldırılarına karşı yeni direniş mevzileriyaratmak, direnişin olduğu alanlardagüçleri daha bir yoğunlaştırmak gerekir.Şu açık ki, bir direniş mevzisinde eldeedilecek başarı, diğer direniş mevzileriiçin büyük bir moral ve motivasyon kay-nağı olacaktır. Yeni örgütlülükler ve di-renişler içinde bir çağrı niteliğitaşıyacaktır.

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0204 İşçi-köylü

Sendikal bürokrasi: Sınıfın öldürücü virüsü

Hak-İş, Türk-İş’in çizgisinden daha düşmandır!

“Sendikamızı teslim alamazsınız!”İstanbul: İstanbul Büyükşehir

Belediyesi’nde işçiler oluşturulannoter odalarında baskı ile Hizmet-İş’e üye yapılmaya çalışılıyor.

Yaşananları protesto etmekamacıyla 24 Ocak günü birarayagelen Belediye-İş üyeleri Aksa-ray’da bulunan şube binalarındanBüyükşehir Belediyesi önüne kadar

bir yürüyüş gerçekleştirdi. “İşyerlerimizde var olan sendikamızı saray’dateslim alamazsınız” yazılı pankart açan işçiler sloganlarla Belediye önüne yürü-düler. Burada sendika adına açıklamayı İsfendiyar Ekşi yaptı. Ekşi, 1 ve 5 No’luşube başkanlarının kendi çıkarları uğruna işçileri terk ettiğini ve Hizmet-İş’in çalış-malarının başladığını söyledi.

Açıklamanın ardından işçiler Büyükşehir Belediyesi önündeki polis barikatınızorlayarak noteri kovmak istedi. Kısa süreli tartışmaların yaşandığı eylemde sendi-kanın seçtiği 3 işçi Belediye içinde inceleme yapmaya gitti. Eylemin başlaması ilebirlikte noter memurları ofislerini terk ettiler. İnceleme sonrası açıklama yapan AliHaydar Özcan noterin Belediyenin arka kapısından kaçırıldığını belirtti.

Page 5: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Uzun zamandır direniş sesle-rinin geleceğini ifade ettiğimizPTT’de bugün üç ayrı yerde işçi-ler direnişe başlamıştır. PTT’deçalışan kamu emekçisi ya da ta-şeron işçisi bütün çalışanların işkoşullarının çok ağır olduğunaöncelikle değinmek gerekiyor.

Egemenler ve PTT yönetimikölelik düzenini PTT işçi veemekçilerine dayatıyorlar. Yaşa-nan sömürüye dayanamayan iş-çiler, seslerini yükseltmeyebaşladığı anda da işten çıkart-mayla tehdit ediliyorlar. PTT’ninözelleştirilmesinde ellerine/ayak-larına dolaşmasını istemedikleriişçileri, önce dağıtmaya dahasonra da direkt işten çıkartmayabaşladılar. Sendikal mücadelededaha ileri duran sendika yöneti-cilerine ise özellikle saldırılarbaşlamış, nasıl sendikacılık yapı-lır konulu yazılar tebliğ etmişler-dir. İş yükü her gün biraz dahaartarken işçiler kuralsız angaryaçalışmaya zorlanıyor. Gişelerde170 ayrı işlem yapılırken kargodaişçilere buzdolabı taşıttırılıyor.Dağıtıcı kadrosunda olanlardanhem şoför hem dağıtıcı olması is-teniyor. Üstelik de işçilere ayrıcabir ücret verilmiyor. Kayıtsızposta dağıtıcılarına günlük taşı-ması gereken yükten iki kat dahafazla yük taşıtılıyor. Tebligat adlidağıtıcısına koli taşıtmaya çalışı-lıyor. Üç ayda bir PTT’de yeni uy-gulamalara geçiliyor, işçilerin sık

sık cihetleri değişiyor. Her ihaledöneminde işçiler işten çıkarılı-yor, yerlerine yeni işçi alınmıyor,çalışmaya devam eden işçileregece “nöbet, mesai” adı altındahiçbir ücret vermeden 16 saat ça-lışma dayatılıyor. Kabul etme-yenlere ise kapı gösteriliyor.

Bu kapsamda; 01.01.2011 ta-rihi ile son bulan ihale sonucuyine işçiler işten çıkarılmıştır.Ama bu dönem diğer dönemlergibi olmamıştır. Daha önce iştençıkarılan işçiler “kaderlerinerazı olup” sessiz sedasız evle-rine giderken bugün işten çıkarı-lan işçiler 3 ayrı yerde direnişebaşlamıştır. Direnişlerin birayağı olan Ankara’da da RecepGüzeler ve Cem Koray Tü-redi iş yerleri önünde bekleyişebaşladılar, her gün işlerine gitti-ler ve onları iş yerlerine almayan,arkadaşları ile konuşmalarını ya-saklayan yönetime korku oldular.İçerideki işçiler dışarı çıkmasındiye çıkış kapılarına asma kilitvuruldu. İşçilere destek olmakiçin basın açıklaması yapanKESK Haber-Sen yöneticilerineyönelik saldırı gerçekleştirildi.Konuyla ilgili Haber-Sen Ankara2 No’lu Şube yöneticileri PTT yö-netimi hakkında suç duyuru-sunda bulundu.

Sendikaların, devrimci, de-mokrat-ilerici kurumların bu sü-rece dahil olmakta, direnişibüyütmekte yeteri kadar çaba

harcamaması da önemli bir nok-tadır. Sendikaların bugüne kadartaşeron işçilerini örgütleme nok-tasında adım atmayışı bizleri bu-güne getirdi. İşçilere yöneliksaldırılar ardı arkası kesilmedendevam ederken, işçiler ve emek-çiler her gün yeni bir çuvala gir-meye zorlanırken, sendikalbürokrasi direnişlerin büyüme-sine engel oluyor. PTT’deki işçi-lere yönelik saldırı sadece oişkolunda yaşanmamaktadır.Bütün çalışma hayatımıza taşe-ronlaştırma, esnek çalıştırma,güvencesizlik hakim kılınmayabaşlanmış, egemenler pervasız-laştıkça pervasızlaşmıştır. Süreçgöstermektedir ki işçilerin örgüt-lenmekten ve mücadele etmek-ten başka çaresi yoktur. İşçilerindirenişe ve mücadeleye güvenle-rini sağlamak direnişe omuz ve-rerek olacaktır.

(Ankara DDSB)

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 05İşçi-köylü

Baskıya ve zora dayalı diktatörlüklerin yoksul halklarınisyanlarıyla devrildiği ve sarsıldığı bir dönemden geçmekte-yiz. İktidarını baskıya ve emperyalizme dayanarak ayaktatutan bu diktatörlüklerin halkın öfkesi karşısında nasıl bir-kaç günde yerle bir olduğunu, nasıl büyük korkular yaşadık-larını ve her an kaçabilmek için valizlerini nasılhazırladıklarını canlı yayında izlemekteyiz. Özellikle gıda fi-yatlarındaki aşırı artışla ve bunun sonucunda yaşam stan-dartlarının artık çekilemeyecek bir duruma gelmesiyleberaber patlak veren isyanlar küresel ekonomik krizin yarı-sömürge ülkelerde büyük birikim yarattığını ve nelere gebeolduğunu da bizlere göstermektedir.

21. yüzyılın devrimler ve ayaklanmalar yüzyılı olacağınadair her yıl yeni deliller ortaya çıkmakta, 2011 yılının nasılgeçeceği açılışından belli olmaktadır. Bu gerçeklik içinde ül-kemizde de Torba Yasa örneğinde olduğu gibi emeğe dönükbüyük saldırılar gündemdeki ağırlığını korumaktadır. Bunakarşın işçilerin ve yoksulların artan öfkesinin kontrol al-tında tutulabilmesi için baskı mekanizması işlemekte, işçieylem ve grevleri yoğun bir polis ablukası altında gerçekleş-mekte, halk hareketini ateşleme niteliğine sahip olan gençli-ğin öfke ve mücadelesi ise doğrudan baskı ve saldırılarlaengellenmeye çalışılmaktadır.

Sendikal bürokrasi için bir diğer tutum da fabrikalardangelen örgütlenme çağrılarına cevap vermemek, bilinçli ola-rak işçileri örgütlememek, işçiler için uzun zamanlı, kararlımücadeleler örgütlemeyi göze almamaktadır. En son zaferkazanan UPS işçilerinde olduğu gibi TÜMTİS’in, yine birçokfabrikada Deri-İş, Petrol-İş, TEKSİF, Birleşik Metal-İş,Haber-Sen vb. birkaç az sayıdaki sendikanın işçileri örgüt-leme, direnişleri sürdürme ve baskılara boyun eğmeme ça-bası uzun süreli mücadeleleri ve genellikle sabırla verilenmücadele sonucu elde edilen büyük kazanımları göstermek-tedir. Bu uzun süreli mücadelelerin işçilerin siyasallaşma-sını da beraberinde getirmesi sistem için ayrı bir tehditolduğundan bu sendikalar da hedef haline gelmektedir.

Böylesi bir gerçeklik içinde kaynayan, öfke duyan, örgüt-lenmek isteyen ülkemiz işçi sınıfının enternasyonal proletar-yanın genel eğilimine uygun bir tutumu vardır ancak hareketalanı dardır, kendisine giydirilen gömlek küçük gelmektedir.Yeni ve güçlü bir devrimci, öncü harekete, yeni mücadele ka-nallarına, sıkı bir mücadeleye ihtiyacı vardır. DDSB bu ko-nuda anlayışıyla, birikimiyle, tarihiyle, gücüyle ciddi biralternatiftir. Son dönemde toparlanma, zaaflarının üstünegitme, daha örgütlü-daha kolektif mücadele etme yönündeattığı adımlar önemlidir ama halen yetersizdir, daha üst dü-zeyde bir birliğe ve militan bir duruşa ihtiyacı vardır.

Bu gerçekliği ileriye taşımak, ülkemizdeki ve dünyadakiişçi hareketinin gelişimini daha yakından anlamak için bir-çok ildeki DDSB’lilerin uzun zamandır talep ettiği uluslar-arası sempozyum oldukça önemlidir. 20 Şubat’taİstanbul’da gerçekleştirilecek olan ve DDSB ile ATİK’in or-taklaşa düzenleyeceği sempozyumda ülkemizde ve Avru-pa’da işçi sınıfına ve emekçilere dönük saldırılarlaAvrupa’da ve ülkemizde işçi sınıfının mücadelesi üzerineyoğunlaşacağız. Avrupa’nın birçok yerinden gelen sendikacıdostlarımızla beraber ülkemizden akademisyenler ve sendi-kacılarla direnişçi işçiler de görüşleriyle sempozyuma katkısunacaklar. DDSB de sürece dair görüş ve politikalarınıdaha detaylıca tartışma olanağına sahip olacak. Bu çalışma-nın elbirliği ile güçlü şekilde örgütlenmesi daha ileriki sü-reçteki çalışmalarımız açısından oldukça değerlidir.

İstanbul’da düzenlediğimiz DDSB toplantısında da netşekilde gördüğümüz üzere DDSB’liler alanlarında ve sendi-kalarında yoğun bir çalışma içindedir. DDSB’liler işçi diren-işlerinin örgütlenmesinde, çadırların kurulmasında,güvencesizlerin sendikalarla tanıştırılmasında, sendikal bü-rokrasiye karşı çıkmada etkin bir yaklaşım sergilemektedir.Bir araya geldiğimizde herkesin paylaşacak çok konusununolması ve canlı tartışmaların yaşanması buna en net delil-dir. Ancak çalışmalarımızın koordine edilip kolektif bir yak-laşım sergilemede, deneyimlerimizi paylaşmada vebirbirimize destek olmada, yerelle geneli bütünleştirmedezayıf kaldığımız çok açıktır. Bu zayıflığı elbirliği ile aşacağı-mıza olan inancımız tamdır.

Emekçinin gündemi

2011’in nasıl geçeceği açılışındanbelli oluyor

Konveyör işçileri kararlıTuzla Organize Deri Yan Sanayi Bölgesi’nde bu-

lunan Konveyör fabrikasında işçilere yönelik baskı-lar sürüyor. Günde sadece 2 kere tuvalete gitme gibiaşağılayıcı uygulamalarla karşı karşıya kalan işçilergünde 14 saat çalıştırılıyor. Sözleşme yenileme dö-neminde işten atılan 30 işçiden 7’si direnişe geçmişdurumda. Direnişteki işçilere yönelik patronun sal-dırıları ise pervasızca devam ediyor. 21 Ocak’tapatron ve korumaları tarafından işçilere yönelik birsaldırı gerçekleştirildi. Tüm saldırılara rağmen işgiriş ve çıkışlarında toplanan işçiler baskılara karşıeylemlerini sürdürüyor.

UPS’de mevsimleri deviren direniş!ABD patentli taşıma şirketi UPS’de sendikaya

üye oldukları için İzmir, Ankara ve İstanbul’daişten atmalar yaşandı. İstanbul harici bölgelerdegerçekleşen mahkemeler işçilerin lehine sonuç-landı. İstanbul’da ise mahkeme henüz sonuçlan-madı. İstanbul’da direniş bayrağı Mahmutbey veKurtköy’de 300’lü günlere yaklaşılmasına rağmentüm iradesiyle dalgalanıyor. Direniş boyunca işçi-lerdeki heyecan ilk günü aratmıyor. 90 kişiyle baş-layan direniş bir kişi bile eksilmeden aynıkararlılıkla sürüyor. Son olarak UPS patronu TÜM-TİS yöneticileri ile masaya oturma noktasına geldi.

İstanbul: İş Bankası’nın taşı-macılıktaki taşeronu NemtransA.Ş.’de çalışan işçiler Nakliyat-İşsendikasına üye oldukları gerek-çesi ile işten atılmıştı. İşyerindeçoğunluğu yakalamalarına rağmensendikayı kabul etmeyen İş Ban-kası ve taşeron şirkete karşı dire-nişe geçen işçilerin kararlımücadelesi Levent’te bulunan İşBankası Plazaları önünde devamediyor. Biz de işçileri ziyaret ettikve Nemtrans’ta yaşanan süreçhakkında bilgi aldık.

Cengiz Yıldırım: Biz Gemlaklimited şirketinde çalışıyorduk.

Ancak son zamanlarda şirket yatı-rım yaparak büyüdüğünü ve is-mini Nemtrans A.Ş. olarakdeğiştireceğini duyurdu. Şirketinbüyümesi ile birlikte hak gasplarıda arttı. 200 TL’lik mesailerimiz100 TL olarak ödenmeye başlandı.Yapılan kesintilerle ilgili de “şir-ketin büyümesi için bu şart”denildi bize.

Bu saldırıya karşı toplandık veörgütlenmeye karar verdik. Önce14 işçiyi işten attılar, sonra limanüzerinden taşımacılık yapan arka-daşlarımıza “biz Nemtrans’ı ka-patıyoruz, siz GenPort’ageçin” dediler. Daha düne kadarbüyüyen ve özel araçlar alan Nem-trans nasıl olur da biz sendikalı ol-

duktan sonra batabiliyor, bunuanlamadık. Biz de buna karşı çık-tık ve sonuçta da işten atıldık.

- İşten atıldıktan sonrabaşlattığınız direnişe İş Ban-kası’nın yaklaşımı ne oldu?

- Birkaç kez görüşme yapıldı vetaleplerimizi değerlendireceklerinisöylediler. Bunların derdi iş bü-yütme ve küçültme değil sadecesendikadır. Bunu bize getirdikleriöneride de gördük. Bize “sendi-kadan istifa edin, GenPort’ageçin, o zaman sizi işe alırız”dediler. Biz bir kere kararı verdikve sendikaya üye olduk, direnişede başladık. Artık geri dönüş yok,meşru biz mücadele veriyoruz veelbette kazanacağız.

Haklarımız içindireniş şart!

PTT Direnişçisi taşeron işçilerinin seslerine ses olalım!

Page 6: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0206 İşçi-köylü

Amed: Urfa’nın Ceylanpı-nar ilçesinde TİGEM’in sulamaprojesi kapsamında işe alacağıkişilerin ilçe dışından alınma-sına tepkili olan ilçe halkı, busefer de işe alınacaklarda ara-nan şartların ağır olmasınakarşı eylem yaptı. Daha önceyaptıkları eylemde olduğu gibibu sefer de polis tehdidi ile ta-leplerine karşılık verildi.

Kitle adına açıklama ya-pan Türkiye Gençlik KonseyiGenel Başkanı Rıdvan Söy-lemez işçi alımında aranankoşulların ağır olduğunu be-lirterek, işçilerde Kamu Per-soneli Seçme Sınavı şartınınkonulmasının komik oldu-ğuna değindi. Açıklamadansonra yaklaşık 50 kişilik kitlemerkez Dörtyol’a gelerek ilçehalkının eyleme yeterincedestek vermemesini eleştirdi.Sloganlar eşliğinde Tarım İş-letmesi Müdürlüğü’ne yürün-mek istendi ancak polis engeliile karşılaşıldı. Eylemciler ilepolis arasında arbede ya-şandı. Polisin 3 kişiyi gözal-tına almak istemesi üzerinekitle araya girdi ve polisin ey-lemcileri gözaltına almasınıengelledi.

Bu durum, en yakıcı sorun-lardan biri olan işsizliğin Cey-lanpınar’daki yansıması olarakkarşımıza çıkıyor. Egemenlerinise halkın temel sorunlarındanbiri olan bu duruma yaklaşımıyine şiddet, baskı ile taham-mülsüzlük çerçevesinde şekil-leniyor. Bu zihniyet bizlere,yoksul halkın, işçi ve emekçile-rin bu sistemde yaşam hakkıdahi olmadığını gösteriyor.

Ceylanpınar’da Eylemİstanbul: Gümüşdamla, Antal-

ya’nın Akseki ilçesine bağlı, yeşil dağlararasında kalan şirin bir köy. Buradayaklaşık bin 800 kişi yaşamaktadır.Köylülerin geçim kaynağı 2000’li yıllarakadar küçükbaş hayvancılıktı. AncakAKP hükümetinin köylülerin temel ge-çim kaynaklarını kurutan tarımı tasfiyepolitikası bu köyü de derinden etkiler.Bu yıllarda köyde hayvancılık bitmenoktasına gelir ve 2-3 aile dışında köydehayvancılık yapan kalmaz. Hay-vancılıktan geçinemeyen köylülerbu kez, sebze-meyve üretimine,bağcılık yapmaya başlarlar. Arıcı-lık yaparak yörenin en iyi balınıburada üretirler. Köyün diğer ge-çim kaynakları da mütevazı ikiun değirmeni ve bir de alabalıküretme tesisi.

Bu şirin köyün Ali Hoca adın-da bir tane de deresi var. Bu dere,Manavgat Çayı’nın çıkışı olarakbilinen Ali Hoca Membası (kay-nağı)’ndan çıkıyor. Ve bu dereGümüşdamla köyünün tarlalarınısuladıktan sonra sırasıyla Üzüm-dere ve Sinanhoca köylerinin de tarlala-rını suluyor. Dere sebze-meyve üretimive bağcılık yapan köylüler için hayatiönem taşıyor haliyle. Ancak doğaya vetarıma yalnızca kâr gözlüğüyle bakandevlet, köylülerin hayvancılığını nasılbitirdiyse, bu dereyi de öyle alacaktıköylünün elinden ve paraya dönüştüre-cekti. “Enerji de enerji” denilerek yapı-lan yasalarla dereler, çaylar, yaylalar sa-tılığa çıkarılıyor ve çevre katliamına da-vetiye çıkarılıyor.

Gümüşdamla Köyü yakınlarındakidere de bu yasalar kapsamında Eren-ler Enerji Ür. ve Tic. A.Ş.’ye satılır.Şirket de kısa sürede harekete geçerekburada “Değirmen Regülatörü ve HES”inşaatına başlar. İşi de Ercihan İnş.Ltd. Şti.-BM Holding isimli taşeronşirketine devreder. Siz bu haberi okudu-ğunuz vakitlerde şirket hala HES inşaa-tına sürdürüyor olacak.

Gümüşdamla Köyü halkı da hareke-te geçerek, HES’e karşı mücadele başla-tır. Çünkü HES ile birlikte dere, köyün300 metre yukarısına taşınacaktır. HES,köydeki 550 dönümlük sulak arazininkurumasına neden olacak, sulanamayanbin 500 dönümlük arazi de kuraklığateslim edecektir. Bu da temel geçimkaynağı olan tarımın yok olması anla-mına geliyor. Köyün sahip olduğu ikideğirmen çalışamaz duruma gelecek,dere üzerinde kurulu olan alabalık üre-tim tesisi işlevsiz kalacaktır.

Arıcılık da yaşanacak iklim değişikli-ği nedeniyle bitme noktasına gelecektir.En önemlisi, yöre, orman haritalarındabile heyelan bölgesi olarak gösteriliyor-ken, HES, heyelan riskini artıracaktır.Keza yeni sene başında, 5 Ocak’ta köyünyakınlarında bir heyelan gerçekleşmişve bu heyelan yüzünden köyün içmesuyu irsaliye hattı açıkta kalmıştı.

Antalya ve İstanbul’daGümüşdamlalılar HES’e karşı!

Gümüşdamla köylüleri Türkiye Ta-biatını Koruma Derneği Antalya Şubesiile birlikte HES’e karşı hukuksal müca-dele başlattılar. Köylüler kendi araların-da toplantılar alarak, HES’i istemedikle-rini duyurmakta kararlılar. Şimdiye ka-dar birçok yere başvurdular, Mecliste bukonu ile ilgili soru önergesi verdirdiler.Yalnızca şirkete elini hızlandırması söy-

lendi. İstanbul’da yaşayan Gümüşdam-lalılar da Antalya Isparta Dereleri Öz-gürce Aksın Platformu öncülüğündetoplantılar alarak mücadeleyi büyüte-ceklerini ilan ettiler.

Biz de Özgür gelecek gazetesi olarak,Gümüşdamla Köyü eski muhtarı ve aktifbir HES karşıtı olan Mehmet Demir’etelefonla ulaştık ve bilgi aldık:

“HES projesini duyduğumuz an davaaçtık şirkete. Çünkü dere bizim için ha-

yati bir öneme sahip ve eli-mizde bilirkişi raporları var,hepsi de şirket aleyhine.Ama şirket bir Ankara’yagitti, ‘eksikliklerini’ tamam-ladı, geldi ve mahkeme bukez şirket lehine karar verdi.İnşaatın olduğu yerde 2-3bin çam ağacını molozagömdüler. Devlet Su İşle-ri’ne gittik. Ama oradaki gö-revliler bize yardımcı ola-caklarına, şirket yetkilisi gibidurmadan ‘ya sıkmayın ca-nınızı, uğraşmayın böyle iş-lerle, biraz yardımcı olun

da bitirsinler şu inşaatı. Tüm sorunla-rınız çözülecek’ diyerek geri gönderdi-ler. Bahçelerimizi kuruttular, neyineyardımcı olacağız!?

Bahçelerimiz, tarlalarımız gündengüne kötüleşiyor. Ziraat mühendisi ça-ğırıyoruz. Uzman çavuş geliyor, bizi, di-ğer köylüleri tehdit ediyor. ‘Sakın olakimseye ‘yanlış’ bilgi vermeyin, sizinbahçeleriniz inşaat yüzünden değil, si-zin bilgisizliğinizden kuruyor” deyip du-ruyor. Şimdi bir tane HES inşaatı varama yeni bir şirket daha dadandı bura-ya. O da HES yapacakmış. Kendisiniaynı şirket gibi göstermeye, köylüleri al-datmaya çalışıyor.

İnşaatı yapılan HES’e karşı hukukimücadelemizi sürdüreceğiz ama buikinci HES’e tamamen karşıyız ve fiiliolarak da mücadele edeceğiz. Tek isteği-miz, HES’e karşı tek vücut olunması…”

Gümüşdamla’da su ve tarım için HES’e karşı mücadele!

İstanbul: Çorlu’nun Ulaş beldesine3 km uzaklıkta, etrafı tel örgülerleçevrili bir bölge olan Avrupa Ser-best Bölgesi’nde bir utanç duvarıörülmüş durumda. Avrupa iş yasa-larına bağlı, kendi içinde gümrüğübulunan bu bölge işçi sınıfına ce-hennem sermayeye cennettir. Bubölge içinde yer alan fabrikalardünyaca ünlü markalara üretimyapıyor. Bu fabrikalardan biri deson zamanlarda adını direnişlerleduyduğumuz Polyplex. Bu fabrikaiçinde yaşanan hak ihlalleri hak-kında bilgi almak için gittiğimiz

Çorlu’da direnişteki işçilerle görüş-tük. İşçilerden Yıldıray Avcı bizesüreci özetledi:

- Polyplex dünyaca ünlü markalaraüretim yapıyor. Sadece bir yıllık ci-rosu 1 milyar dolar. Bu parayı sa-dece 240 işçinin yaptığı üretimdenkazanıyor. Dünyanın 3. büyük fab-rikalarından biri ve 240 bölgedefabrikası var. Bu fabrikanın patro-nuna karşı direnmek farklı bir şey.

Fabrika içinde aşırı baskı var. Tuva-letlerin haricinde hemen her yerdeMobeseler ve yüksek donanımlı seskayıt cihazları var. Çalışırken hiç-bir güvenliğimiz yok. Her on gündebir kesin bir kaza yaşanır.

Bunlara rağmen çalıştırılıyor hem azalıyorduk. Görüşme taleplerimiz isedevamlı iptal ediliyordu. Biz dePetrol-İş’e üye olduk. Üyeliğin ar-

dından toplam 21 kişi işten atıldık.Biz de fabrika önünde direnişe geç-tik. Şu an içerde çoğunluğu yakala-mış durumdayız. Patron da iş kolu-na itiraz etti. İçerde üye arkadaşla-rımıza rüşvet teklif ediyor. Ama şuana kadar bir yılgınlık yok. Sendi-kadan istifa edenler olsa da direnişsürecek. Buraya bir utanç duvarıyaptılar, her tarafa mavi brandaçektiler. Amaç işçi arkadaşlarımızlagörüşmemize engel olmak. Ama ar-kadaşlar buradan servislerle geçer-ken bile bize destek olduklarını, yıl-mamamızı söylüyorlar. Patron budurumdan çok rahatsız. Polisin dedesteğini alarak bize baskı yapıyor.Çadırın kaldırılması, kaldırılmadığıhalde yıkılacağını söylüyor. Biz bu-radayız, gelip yıksınlar. Direnişimiztüm kararlılığı ile devam edecek.

Polyplex’te bir utançduvarı ve onurlubir direniş

Türkiye’nin 1700 deresi HES projeleri

nedeniyle özel şirketlere devredilmiş du-

rumda. İşte onlardan birkaçı;

Alakır Vadisi: Torosların, göçebeler ta-

rafından en çok tercih edilen yerlerinden

olan Alakır Vadisi, 8 HES projesi nedeniyle

tehlike altında!

Gömbe: Antalya’nın Kaş ilçe merkezi

ve köyleriyle Demre’nin içme suyu ve ta-

rımsal su kaynağı olan Gömbe’deki Uçarsu

ve Kocaçay’a HES yapılması girişiminde

bulunulması sonucu bölge köylüleri ayağa

kalktı. Şirketler, köylülerin öfkesi geçinceye

kadar projelerini rafa kaldırdılar.

Sülekler: Antalya’nın Korkuteli ilçesine

bağlı Sülekler Köyü yakınlarındaki Sülekler

Çayı üzerine HES inşa edilmeye çalışılmıştı.

Ancak köylülerin tarım arazilerini tehdit et-

tiğini belirterek başlattıkları hukuksal müca-

dele sonucu şirket projeyi şimdilik rafa kal-

dırmak zorunda kaldı.

Page 7: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Ocak ayının ortalarında önce Türki-ye’nin en büyük hayvan çiftliğine sahipBanvit, sonra Koç Harranova ve Sa-ray Çiftlik, yapılan ithalat dolayısıylaartık canlı hayvan almayacaklarını açıkla-dı. İthal canlı hayvan ve et çok daha ucu-za geliyordu. AKP hükümetine yüklen-mek isteyenler bu üç büyük firmanınaçıklamalarını bahane ederek, ithalatason verilmesini veya gümrük vergilerininyükseltilmesini istediler. Yaşanan sorun-ların nedenini ithalat yapmak gibi göster-diler. Ama ithalat sadece tarımda değilsanayide de çok büyük oranda yapılıyor.Yıllardır cari açığın rekor kırmasının ne-deni budur. Tarımda, sanayide, enerjideTürkiye’nin emperyalizme bağımlılığı de-rinleşmektedir. Hayvancılıkta yaşananlarda bu çerçevede ele alınmalıdır.

İthalatla birlikte sağlıksız,

kalitesiz, etlere kapı açılmıştır!

2008 yılında Güney Kore’de halk,ABD’den et ithal edilmesini engellemekiçin sokaklara dökülmüş, günlerce eylemyapmış, en sonunda hükümet istifa et-mek zorunda kalmıştı.

Dünya genelinde yeterli ve sağlıksızgıdaya erişim gittikçe zorlaşmakta; açlık,1980’li yıllardan görüntülerini hatırladı-ğımız Afrika’dan tüm dünyaya artarakyayılmaktadır. Bunun temel nedeni küre-sel ısınma falan değil; tarımda Çok Ulus-lu Şirketlerin (ÇUŞ) hakim olmaları,IMF-DB, AB, DTÖ, BM gibi örgütler eliy-le de dünyanın her tarafına girmeleri vetarımı kendi ihtiyaçlarına göre şekillen-dirmeye çalışmalarıdır.

Türkiye’de neo-liberal değişim her nekadar 1980’lerde başladıysa da, tarım vehayvancılıkta köklü değişimler 1995 Uru-guay Raundundan sonra yaşanmıştır.Devletin her türlü desteğinin kaldırılma-sı, girdilerin elde edilmesinin ve ürünle-rin satılmasının tamamen serbest piyasa-ya bırakılması, gümrük vergilerinin dü-şürülmesi ve hatta kaldırılması, emperya-list-kapitalist ülkelerle rekabet şansı ol-mayan yarı-feodal, yarı-sömürge ülkeler-de yıkım anlamına gelmiştir.

Türkiye de bu süreç yaşanmak-tadır. 1989 yılında 67 milyon 762 binolan besi ve süt hayvanı varlığı 2009’agelindiğinde % 56 azalışla 37 milyonadüştü. Kırmızı et üretimi 544 bin tondan412 bin tona geriledi. Bu süreç içerisindenüfusun sürekli arttığını göz önüne aldı-ğımızda; gerilemenin görünenden çokdaha boyutlu olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye, kırmızı et üretiminde

uygulanan politikalar sonucundatalep edilen eti dahi karşılayamazhale gelmiştir. Bir kesimin kullanmayısevdiği gibi “kendine yetersiz hale gel-miştir” demiyoruz. Çünkü yoksul halkı-mız zaten et yiyemiyordu, ayda yılda birgramlarla mutfağa et girmesini “yeterli-lik” olarak değerlendirmek sınıfsal olaraknereden bakıldığını gösterir sadece.

Türkiye’de yıkımlara rağmen halenküçük ve orta boy üreticilik hakimdir.Bununla birlikte son 10 yılda büyük çift-liklerin kurulduğunu görüyoruz. Banvit,21 bin başla en büyük çiftlik durumun-da. Saray Halı’nın 2006’da sadece 2bin olan hayvan sayısını 2010’a geldiği-mizde 17 bine çıkardığını görüyoruz.Koç Harranova 13 bin 250 başlaüçüncü sırada. Dimes, Ata-Sancak,Kaanlar gibi birçok çiftlik de 1000 baş-lık ve üzeri çiftlikler kurmuşlardır. Sonbeş yılda hayvancılığa verilen destek, ta-rımın diğer alanlarına verilenlerdendaha fazla oldu. Bu yanıyla Mehdi Ekerdoğru söylüyor. Ama destek, hayvan ba-şına verilmeye başlandı. Yani ne kadarçok hayvan varsa o kadar çok destek alı-nabiliyordu. Yani açık bir şekilde destek-ler bu büyük çiftliklere gitti.

Destek “büyük”başlaraAslında Türkiye’de hayvancılıkta ithal

olgusu yeni değil. 1996 yılında AB ülkele-rinde deli dana hastalığı (BSE) görülme-sinden sonra, özel izinle canlı hayvan veet getirilmeye devam edildi. 2000’lerdensonra da Avusturalya, Yeni Zelanda gibiBSE olmayan ülkelerden 100 baş ve üstühayvan getirmek isteyenlere ithalat izniveriliyordu. Yani “büyükler” için ne des-

teklerde ne de ithalatta önemli bir sorunvardı. Ama ithalatta gümrük vergileri çokyüksekti, hem uluslararası sözleşmeler(Uruguay Raundu, Gümrük Birliği) dola-yısıyla hem de ithalatçıların baskısıylahükümet et ithalatında % 225 olan canlıhayvanda % 135 olan gümrük vergilerinibesi hayvanında sıfırladı, ette % 30’a dü-şürdü. Böylece piyasadaki etlerin üçtebiri (şimdilik) ithal hale gelmiş oldu. Üs-telik yeni yapılan düzenlemelerle ithal eteuygulanan 4’lü sağlık testlerinden BSE(deli dana), IBR (İnfeksiyoz Bronşitis),BR (Brusella), TB (Tüberküloz) vazgeçil-di. Yani zaten mevcut olan (aklımıza ilkgelen en yakın tarihli örneklerden biri be-bek mamalarındaki kanserojen madde-ler, diğeri GDO’lu ürünlerdir) gıda gü-venliği sorunu giderek büyümüştür.

Kapitalizm, kâr üzerine kurulu bir sis-temdir. Sağlık, çevre, insan... Tüm bunlarkapitalistlerin gözünde, kârını artırmakiçin istediği gibi kullanabileceği faktörler-dir. İşte Ocak ayında Almanya’da ortayaçıkan tavuklara kanserojen madde içerenyem verilmesi olayı. Biyodizel için üretil-miş yağın sadece teknik amaçlarla kulla-nılması gerekirken, daha ucuza geldiğiiçin hayvan yemlerinde kullanılıyor. İşte“gelişmiş ülke” Almanya’da bunlar yaşa-nırken, Türkiye’nin yapılması gerekentestleri bile yapmaması, zaten atıklarını,hastalıklı, defolu mallarını “geri kalmış”ülkelere göndermeyi alışkanlık haline ge-tiren emperyalistleri rahatlatmaktadır.

İthalat politikası ile amaçlanan, hü-kümetin iddia ettiği gibi halkın ete rahatve ucuza ulaşması değil; emperyalist te-keller ve yerli işbirlikçilerine rant sağla-mak olduğu, aylardır yapılan ithalata rağ-

men et fiyatlarının düşmemesiyle ortada-dır. Banvit, Koç Harranova, Saray Ha-lı’nın et üretimini bırakıp ithalata başla-ması aslında sadece bunun kanıtıdır.

Banvit Yönetim Kurulu Başkanı’nın“Bizim açımızdan kayıp yok... Arkadaş-larımız araştırıyor, düzgün ithalat nere-den yapılacaksa biz ordan et ithalederiz” (11.01.2011) sözleri de bunu gös-termektedir. Yani sermaye kendi doğası-na uygun olarak, kendini en hızlı şekildegenişletecek olanlara kayıyor, onlarınönünü açıyor. Burada küçük üreticilerindurumu, halkın sağlıklı, yeterli gıdayaulaşımı vs. sadece popülist söylemler içingereken birkaç ayrıntı.

Tarım ve hayvancılıkta çelişkilerboyutlanıyor

Yazımızı bitirmeten önce kısaca2011’de tarımı ve özelde hayvancılığı ilgi-lendiren birkaç konuya bakalım.

Geçen yıl 5 milyar 869 milyon olarakgerçekleşen tarım bütçesi bu yıl 6 milyar125 milyon olarak belirlendi. AKP’nin2006’da çıkardığı tarım kanununa göredestekleme bütçesinin GSMH’nin % 1’in-den az olmaması gerekiyor. Bu oran em-peryalist ülkelerde % 10 civarında. Ora-nın düşüklüğüne rağmen AKP bu kanunuhiç uygulamadı. Kanuna göre 2011 bütçe-sinden 12.5 milyar liranın ayrılması gere-kirdi. Devlet desteği çeşitli şekillerde kısı-lır, kaldırılırken üreticiler krediye yönlen-dirilmektedir. Ziraat Bankası dahil tarı-ma verilen kredilerin toplamı 25 milyarlira dolayındadır. Erdoğan yılbaşındanönce hayvancılık kredilerinin faizsiz kul-landırılacağını açıkladı. Devlet görevi-ni yapmayarak üreticileri, moderntefecilere (bankalara) yönlendir-mektedir. Faizsiz kredilerin esasta bü-yük çiftlik sahiplerine yaradığı açıktır.

Tarım ve hayvancılıkta çelişkiler bo-yutlanmaktadır. Küçük ve orta üreticile-rin örgütlenmesi acil bir ihtiyaçtır. Girdifiyatlarının düşürülmesi, tarımın heralanda desteklenmesi, ithalatın yasaklan-ması önemlidir. Tüm bunlar anti-emper-yalist, anti-kapitalist hatta örülebilir. So-runu sadece ithalat gibi gösterilmemeli,ithalatın işin sadece bir yanı olduğu işle-nebilmelidir.

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 07İşçi-köylü

İstanbul: 2005 yılındaçıkarılan Cargill yasasının ardın-dan yapılan araştırmalar yasanıngerçek amacını gözler önüne seriy-or. Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) verilerine göre, Cargill ya-sasının geçtiği dönemlerde tarımarazilerinin miktarı 27 milyon 856bin hektardı. Ancak tarım arazileri-

nin korunması adı altında yürütü-len talan 2010 verilerine şöyleyansıdı; tarım arazileri 24 milyon294 bin hektara geriledi.

Anlaşılan o ki 3 milyon 562tarım arazisi talan edildi. Yineaynı verilere göre ekili alanlarınbüyüklüğünün 18.8 milyon hektar-dan 16.2 milyon hektara gerilemesidikkat çekiyor. Nadas alanı ise 5.3milyon hektardan 4.3 milyon hek-tara daralmış görünüyor.

H. Merkezi: Afyonkarahisar Beyyazıkasabası köylüleri yaşamlarını tehdit edentaş ocaklarına karşı mücadeleyi sürdürü-yor. Nöbet tutan köylüler, taş ocağı şirketi-nin araçlarının kasaba içinden geçişine izinvermiyor. Bölge halkının örgütlü duruşunakarşı, il özel idaresinin şirkete kasaba dışın-dan ikinci bir tali yol açma girişimi de yine

köylüler tarafından engellenince Valilik,jandarma ve taş ocağı şirketi ile saldırıdaortaklaştı. Valilik tarafından çıkarılan izinleşirketin talanı güvence atına alındı. Yinevaliliğin talimatı ile jandarma, sürekli köy-lüleri taciz ediyor ve saldırıyor. Valiliğin taşocağı bölgesinde adeta sıkıyönetimin ilanetmesine karşı köylüler, 22 Ocak günü ço-cuklarını okula göndermeme ve okulu boy-kot etme kararı aldı ve saldırılar duruncayakadar okul boykotunun devam edeceğinisöylediler.

Tarım alanlarıazalıyor

Köylüler okulboykotu başlattı

Hayvancılıkta yaşananlar, emperyalizmebağımlılığın sonucudur

Kapitalizm, kâr üzerine

kurulu bir sistemdir.

Sağlık, çevre, insan...

Tüm bunlar kapitalistlerin

gözünde, kârını artırmak

için istediği gibi kullanabi-

leceği faktörlerdir.

Page 8: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Devletin Hizbullah’ın lider kad-rosu durumundaki 18 kişiyi hapisha-neden çıkarması üzerine tahliyelerinarka planında ne olduğu, nedenleri,sonuçları gibi birçok konu tartışılmayabaşlandı. Hükümetin bu tahliyelerikullanarak yargıyı sindirmeye çalışa-cağından, yargının bu tahliyelerle hü-kümeti yıpratmak istediğine,hükümetin genel seçimler öncesi ger-çekleşen bu tahliyelerle, Kürt coğraf-yasında kendisine oy veren birkesimin bağımsız Hizbullah adayla-rına kayması nedeniyle bölgede oykaybına uğratılmak istendiğine, hükü-metin BDP’ye karşı Hizbullah ile işbir-liğine gittiğine kadar birçok farklıgörüş dillendiriliyor. Peki, devlet, Hiz-bullahçıların tahliyeleri kutlamak içinçektikleri halayın toz bulutunun arka-sında neleri gizliyor?

Somut olan bir şey var: Hizbullahdevlet tarafından bir kez daha

serbest bırakılmıştır. (Bir kez dahadiyoruz, çünkü daha önce onlarca te-tikçisi “itirafçılık yaptığı için”, pişman-lık yasası marifetiyle serbestbırakılmıştı. Bu sefer farklı olan, liderkadrodan 18 kişinin bırakılması ol-muştur.) Böyle bir karar, ne hükü-

metin ne yargının ne askerin ne

devlet içindeki diğer politik ak-

törlerin tek başına alıp, uygula-

maya geçirebilecekleri bir

karardır.

Devletin neyi amaçladığı tüm bo-yutları ile bugünden anlaşılıp ortayaçıkmış değil, zamanla ortaya çıkacakbir noktadır. Fakat bugünden kendi-sini belli eden Hizbullah’ın bir kezdaha Kürt Ulusal Hareketine karşıileri sürülmek istendiğidir.

Hizbullah tahliyeleri ile devlet birtaşla birçok kuş vurmayı hedeflemek-tedir. Bir tarafta Haziran genel seçim-lerinde bölgede direkt devlet partisidurumunda olan AKP’ye açık destekdiğer tarafta Kürt Ulusal Hareketinegeçmişi anımsatarak bir tehdit, Hiz-bullahçılara geçmişin diyet borcununödenmesi, seçimden sonra geliştirile-

cek savaşın Hizbul-kontralarının bu-günden hazırlanmasının ilk hamlesivardır.

Devlet Hizbullah tahliyelerinimedya üzerinden gündeme taşıyıp,tartıştırırken, bir yandan da bu tartış-malar üzerinden Hizbullah’ın silah bı-raktığı, legalleştiği, BDP gibi Meclisebağımsız adaylarla girebileceği vb. ha-berlerle hem Hizbullah’ı geniş kitlelernezdinde meşrulaştırıyor hem de Hiz-bullah’ı sahip olduğu güçten dahabüyük bir kitlesellikte göstererek alt-tan alta, kendi politikası temelinde,propaganda yapıyor. Devletin Hizbul-lah ile ilgili süreci bu şekilde yönlen-dirmesi doğallığında bu tahliyelerintemel nedenlerinden birinin Kürt Ulu-sal Hareketi olduğunu göstermektedir.

Son MGK toplantısının ardından2010’un son aylarını Diyarbakır’da ge-çiren cumhurbaşkanı Abdullah Gül,bu ziyareti boyunca “Diyarbakır’da

farklı sesler de duymak istiyoruz” de-mekteydi. Anlaşılan devlet bu beklentidoğrultusunda harekete geçmiştir.Hizbullah’ın internet sitesinde yayın-lanan bir yazıda “Hizbullah doğduğu

topraklara geri döndü, bu ülkede ya-

şayan herkes Hizbullah gerçeği ile

yaşamayı öğrenmelidir” cümleleri,devletinin farklı ses yaratma girişimi-nin sonucudur. Devlet, bölgede KürtUlusal Hareketine alternatif olacak birsiyasal hareketin bölge halkı üzerindeetkili olabilmesi, istenen sonucu ala-

bilmesi için Din orijinli bir ha-reket olması gerektiğininbilincindedir.

Devletin bölgedekiimam hatip ve kurankursu sayılarını ar-tırması, “imamların

toplumsal yaşamakatılımını artırma” ve

“dinin toplumsal yaşam-daki etkisini artırma” politikaları,

sadaka siyaseti çerçevesinde bölgede

devletin tüm imkanlarının AKP’ninemrine sunulmasının, bölgedeki ce-maatlerle ilişkiler vb. bu bilincin poli-tikadaki ve pratikteki yansımalarıdır.

Devlet 12 Eylül referandumundabölgede Kürt Ulusal Hareketinin et-kisinin boyutunu görmüştür. O gün-den bugüne Kürt Ulusal Hareketiyürüttüğü politikalarla devletininkar ve asimilasyona dayalı politi-kalarında bir değişim olmadığıbölge halkı nezdinde etkili bir şe-kilde teşhir etmiştir. “İki dilliyaşam” ve “demokratik özerklik”politikası çerçevesinde kitlelerin ka-tılımı ile birlikte yürütülen politikalarhem uzun süre ülke gündemini belir-lemiş hem de devletin ve onun AKP,CHP, asker vb. siyasal aktörlerin ger-çekliğinin kitlelerce görülmesinde et-kili olmuştur.

Tek dil, tek bayrak, tek vatan, tekmillet söyleminin Kürt halkı üzerin-deki etkisini AKP’nin dini karakteriartık engelleyememektedir. Açılım po-litikası ve içi doldurulamayan “güzel”söylemlerden dolayı AKP’ye kitlelerinverdiği kredi önemli oranda tükenmiş-tir. Tüm bunlara genel seçimlerde

AKP’nin milliyetçi bir politika ileMHP’nin oylarına göz dikip MHP’yi %10 barajının altında bırakıp milletve-kili sayısını korumak istemesi yönün-deki politikayı ve bu politika nedeniyledaha keskin bir milliyetçi söyleme ih-tiyaç duymasını eklersek Hizbullahseçim öncesinde siyaset arenasınadevlet tarafından çıkarılması daha iyianlaşılabilir. AKP’nin bölgede zayıfla-yan etkisi ve seçim döneminde yüksel-tilmesi muhtemel milliyetçiliksöylemleri ile T. Kürdistanı’nda kaybe-deceği oyların BDP’ye kaymasınınönüne geçmek, Kürt Ulusal Hareke-tine alternatif olarak “farklı sesler” ya-ratmak Hizbullah tahliyelerini açığaçıkan sebeplerinden birkaçıdır.

Yaklaşan genel seçimler nedeniyle

devletin Hizbullah hamlesini sadeceseçime yönelik bir hamle olarak gör-mek bizi yanılgılı sonuçlara ulaştırır.Seçim süreci olsa olsa bu hamlenin birayağını oluşturmaktadır. Devletinseçim öncesinde Kürt Ulusal Hareketi-nin eylemsizlik sürecinin devam etme-sine yönelik en küçük bir adımatmadığı görülmektedir. Diğer biryandan 50 bin kişilik özel bir ordununkurulmasına çalışılmaktadır. Kürt hal-kının tüm demokratik talepleri özü iti-bariyle reddedilmektedir. Devletböylesi bir sürecin içine Hizbullah’ı si-yasal bir aktör olarak tekrar yerleştir-mek istiyor. Seçim sürecindeHizbullah’a biçilen rol tahmin edile-bilse de seçim sonrası süreç için devle-tin Hizbullah’a nasıl bir görevverdiğini pratikte göreceğiz. Fakatdevlet cephesinden atılacak adımlarKürt halkının demokratik taleplerinifiilen yaşama geçirme politikalarınıkanla bastırmaya yönelik bir hazırlığınemarelerini vermektedir. Bu da önü-müzdeki genel seçimde Ulusal Hare-ketin bölgedeki başarısının öneminidaha da artırmaktadır. Devlet uygula-yacağı politikayı ve şiddetin dozunuUlusal Hareketin seçimlerde elde ede-ceği sonuca göre belirlemek duru-munda kalacaktır.

Kürt halkı her geçen gün büyük ku-şatmalarla çevriliyor; dün KCK ope-rasyonu ile binlerce Kürt aydını,siyasetçisi rehin alındı. Yetmedi!Bugün Hizbullah’la geçmiş anımsatıla-rak “faili meçhullerle” başlayan katli-amlarla tehdit ediliyorlar. Sınıf bilinçliproleterlerin bu gelişmeler ışığındahareket etmesi, devletin gerçek yü-zünü teşhir ederken Ulusal Hareket veKürt halkına karşı devletin katliamcıyönelimine karşı politik ve pratik tavırgeliştirmesi bir gerekliliğin ötesindebir zorunluluktur.

4-17 Şubat 2010 Özgür gelecek/0208 Politika-yorum

6

Devlet Hizbullahtahliyelerini medya

üzerinden gündeme taşıyıp,tartıştırırken, bir yandan da butartışmalar üzerinden Hizbul-

lah’ın silah bıraktığı, legalleştiği,BDP gibi Meclise bağımsız adaylarlagirebileceği vb. haberlerle hem Hiz-

bullah’ı geniş kitleler nezdindemeşrulaştırıyor hem de Hizbullah’ı

sahip olduğu güçten daha büyükbir kitlesellikte göstererek alt-

tan alta, kendi politikası te-melinde, propagandasını

yapıyor.6

Kürt halkının tüm demokratik talepleri özü itibariyle reddedil-mektedir. Devlet böylesi bir sürecin içine Hizbullah’ı siyasal biraktör olarak tekrar yerleştirmek istiyor.

Yaklaşan seçimler ve Hizbullah “tahliyeleri”

Page 9: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 09Zimanê Azadî

Silopi 10 yıldır kayıplarını soruyor!

H. Merkezi: Ülkemizdeki binlerce faili belli cinayetten biri daha işlendi10 yıl önce. Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı Merkez Karakolu görevlisi Uz-man Çavuş Taşkın Akyün tarafından 25 Ocak 2001’de karakola çağrılanSerdar Tanış ve Ebubekir Deniz’den bir daha haber alı-namadı. Silopi-Şırnak yabancı değildi devletinbu icraatlarına. Daha önce de yüzlerce in-sanı ansızın yok etmişti aynı zihniyet.Herkesin gözü önünde yapıyordu bunlarıüstelik. Serdar ve Ebubekir de bu politika-nın bir sonucu olarak çağrıldıkları karakol-dan bir daha çıkamadılar.

HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ileİlçe yöneticisi Ebubekir Deniz tehlikeliydi.Tehditlere ve tüm baskılara karşın kimlik-lerinden ve onurlarında taviz vermiyor,net bir duruş sergileyerek mücadeleyisürdürüyorlardı. Devlet, buna taham-mül edemezdi. Ne ki devlet bu iki yurt-sever Kürt emekçiyi kaybederek acizli-ğini de bir kez daha gözler önüne ser-miş oldu. Onca zulme karşın kendi kimliğine sahip çıkanlar karşısında yenil-diğini ilan etti onları kaybederek. Kayıp yakınları ve Kürt yurtseverler 10 yıl-dır her 25 Ocak’ta devlete bu yenilgisini hatırlatıyor artık. Bu yıl yine binler-ce insan Deniz ve Tanış’ın akıbetini sordu. BDP Silopi ilçe örgütünün çağrısıile biraraya gelen kitle “Şehîd namirin” sloganlarını haykırarak yürüdü.

Savcının suç tespiti valide takıldı!

Erzincan: TC tarihinde köy boşaltmaların,yıkımların ve sürgünlerin çokça yaşandığı bili-nen bir gerçektir. Bunlardan biri de 1994 yılın-da Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı Yastık(Edebük) köyünde yaşanmıştır. Bölgede, ege-menler birçok köylüyü uzun süre işkenceye alıptutuklamıştır. Köylüler hapishaneden tahliyeolduktan sonra onları köylerine bırakmamış ve1997 yılında boşaltılmış olan köydeki evler ya-kılmıştır.

Bununla da kalmayıp 2003 yılında ErzincanKadastro Müdürlüğü’nce gönderilen görevlilerköyün tamamını bir ailenin üzerine tespit et-miştir. Köylülerin itirazı üzerine başmüfettişgörevlendirilmiş ve başmüfettişin raporuna is-tinaden yapılan tespitin hukuka aykırı olduğugerekçesiyle iptal edilip yeniden yapılması yö-nünde talimat vermiştir. Ancak bölge müdürlü-ğü gerekeni yapmamıştır. Bunun üzerine cum-huriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulu-nulmuş ve savcılık ilgili kişilerin görevi kötüyekullandığını belirterek yargılanması yönündegörüş bildirmiştir. Fakat valilik olayın üstünüörtüp “hukuk devletinin” gereği görevlilerinyargılanmaması gerektiği kararını vermiştir.

Dersim’de 22 Ocak tarihinde Der-sim, Pertek, Hozat, Ovacık, Pülümür,Mazgirt ve Nazımiye Belediyeleri;Tunceli Barosu, İHD, KESK, DİSK,Türk-İş, Partizan, DHF, BDP, DersimYeni Gün Kadın Derneği, DÖKH, Genç-Sen, DEDEF gibi kurumların örgütledi-ği “Her Türden Asimilasyona Ha-yır!” şiarlı bir miting gerçekleştirildi.Mitingin ana şiarları arasında “Zorun-lu Din Dersi Kaldırılsın, İnançlarÜzerindeki Baskılar Son Bulsun”,“Anadilde Eğitim Hakkı Tanınsın”, “Di-yanet İşleri BaşkanlığıKaldırılsın”, “Cemaatçi Örgütlenme-lere Son”, “Asimilasyona Son” vardı.

Mitingde tertip komitesi adına ko-nuşma yapan Mehmet Ali Şahin Gü-len cemaatinin Dersim’de kadrolaşmakiçin devletin her imkanını kullandığınıbelirtti. Zorunlu din derslerinin askerifaşist cuntanın halkı sindirme, asimileetme, tek tip insan yaratma politikala-rından sadece biri olduğunu vurguladı.

Ayrıca BDP milletvekili ŞerafettinHalis, Dersim Belediye Başkanı EdibeŞahin ve Alevi Birlileri FederasyonuKemal Bülbül de konuşmalarıyla mi-tinge katıldı.

Mitingin düzenlenmesindeki amaçson zamanlarda Dersim’e girmeye çalı-şan Gülen cemaatine duyulan öfke ile,ilk ve ortaokullarda okutulan zorunludin dersiydi.

Sistem terörüne bir başkaldırıApaçık bir şekilde görünüyor ki Gü-

len cemaati Dersim’e eğitim kurumları(üniversite, dershane, yurt ve özel okul-lar) yoluyla girmeye çalışıyor ve kısmioranda bunu başarıyor. Bunun en çar-pıcı örneği, “Dersim’de CemaatleşmeyeHayır” gündemli mitingin duyurusunuyapan anons aracının, cemaat örgütlü-lüğü tarafından taşlanmasıdır. YineDersim’de Cumhuriyet İlköğretim Oku-lu’nun duvarında Yeni Demokrat Genç-lik imzalı “Zorunlu Din Dersine Hayır”yazılaması, din dersi öğretmeninin zo-

runa gitmiş ve öğrencilere“İstediğiniz kadar duvar-lara yazın, din dersi ikidünyada da sizi bırakma-yacaktır” deyip, sınav kâ-ğıdında din dersinin kal-dırıp kaldırılmamasıyla il-gili soru sorup öğrencileri baskı altınaalmıştır.

Sistem, bir başkaldırı kenti olanDersim’i çökertmek, sindirmek iste-mektedir. Eğitim ve inanç kurumlarınıkullanarak girmeye çalıştığı Dersim,engellemelere ve baskılara rağmen asikimliğinden asla vazgeçmemiştir. Yerigelir toplumsal konularda, yeri gelirdoğa katliamları karşısında, yeri geliryozlaşmaya karşı sokağa dökülür veyine bu engellere ve baskılara karşı bo-yun eğmeyip 22 Ocak’ta olduğu gibi sis-teme dik başını gösterir.

Alevilerin farkındalığı “örgütlülük”

Türkiye’nin hatırı sayılır bir kesimi-

ni oluşturan Aleviler yıllar geçtikçe tep-kilerini artırıyor. Cemevlerini resmi sta-tüye kavuşturma girişimleri, ilk ve orta-okullarda zorunlu din dersinin kaldırıl-ması istemi, Madımak’ta yaşanan olay-lara ithafen utanç müzesi istemleri, di-yanet işleri başkanlarının kaldırma is-temleri vs. Geçtiğimiz yaz ayında Kadı-köy’de düzenlenen mitingde açıkça gö-rülmüştür ki, Aleviler artık sokağa çık-maktan, tepkilerini dile getirmekten veörgütlenmekten korkmuyorlar. Yineyukarıda bahsettiğimiz devrimci, demo-krat, yurtsever kurumların öncülüğün-de Dersim’de yaklaşık 10 bin kişinin ka-tılımıyla gerçekleşen “Her türden asi-milasyona hayır!” mitingi önemlidir.

(Dersim Partizan)

Van’da alkışlayana biber gazı!

H. Merkezi: 24 Aralık2009’da “KCK Operasyonu”adı altında gerçekleştirilen bas-kınlarda gözaltına alınan Kürt si-yasetçiler hakkında açılan dava-nın ikinci duruşması görüldü.

14’ü tutuklu 17 kişinin yargı-landığı davanın 25 Ocak günü gö-rülen duruşması, “bilinmeyendil”den sonra yeni bir ilke dahatanık oldu. Tutsaklara destek ver-mek için adliye önünde bekleyenkitle alkış ve ıslıklarla yaşananhukuksuzluğu protesto etti. Bunasinirlenen polis için, adliye içindebulunanların da alkışlarla destekvermesi bardağı taşıran son dam-la oldu. Adliye içinde alkışın teh-likeli olduğuna karar veren polis,adliye koridorunda bulunan in-sanların üzerine biber gazı sıktı.Polis böylece adliye içinde gelişe-bilecek büyük bir tehlikeyi de ber-taraf etmiş oldu(?)

İstanbul: Dersim’de Fethullah örgütlenmesine,zorunlu din derslerine ve barajlara karşı DEDEF’inçağrısıyla kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirildi. 22Ocak günü Taksim Tünel’de biraraya gelen kitle“Dersim’deki barajlara, zorunlu din dersleri-ne ve Gülen Cemaati’nin örgütlenmesine ha-yır” yazılı pankart açarak Tramvay Durağı’na kadaryürüyüş gerçekleştirdi. “Dersim’de barajlara ge-çit vermeyeceğiz”, “Zorunlu din derslerine hayır”,“Gülen Munzur’da boğulacak” gibi dövizlerinaçıldığı eylemde kitle sık sık “Gülen Dersim’degülemeyecek”, “Munzur özgür akacak”, “Susma

sustukça sıra sana gelecek” vb. sloganlar attı. Eyleme Spor-Sen üyesi taraftarlar da destek

verdi. Kitle aynı zamanda Taksim Tramvay Dura-ğı’ndan yürüyüşe geçen DESA işçilerine de slogan-larla destek verdi. Yürüyüşün ardından açıklamayapan DEDEF Genel Sekreteri Özer Tekinoğlu,Dersim halkının Türkiye’nin birçok yerinde baraj-lara, zorunlu din dersine ve Fethullah Gülen Ce-maati’nin asimilasyon politikalarına karşı sokakla-ra çıktığını belirtti. Saldırılara karşı ortak mücade-lenin yükseltilmesinin önemine yapılan vurgununardından eylem sona erdi.

Her türden asimilayona hayır!Apaçık bir şekilde görünüyor ki Gülen cemaati Dersim’e eğitim kurumları (üniversite, dershane,

yurt ve özel okullar) yoluyla girmeye çalışıyor ve kısmi oranda bunu başarıyor.

Fetullah Dersim’degülemeyecek!gülemeyecek!

Page 10: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Toprak…Sen daha neleri gizlersin

koynunda… Hain/puşt bir ge-cenin ihaneti olur, gencecikbedenlerin teninde ölümcülbir soluk gibi dolanırken gözükanlı katiller, sen sessizcekoynuna alırsın kafası olma-yan bedenleri ama yüreklareyerli yerinde… Domuz bağınınsoğuk yüzü bir insanın dahayüzünü dondururken, sen hıç-kırıklarını içine gömen birKürt anasının ağıtını sessizceyakarak sarılırsın evladına.“Vey lo lo lo! Hawar hawar!”

“Gömülmelerinde birsakınca yoktur!”

“Vicdana gelen” bir kepçe operatö-rünün itirafları sonucu 4 Ocak’tan beriBitlis’in Mutki ilçesinde toplu mezararamaları yapılıyor. Daha önce Kürthalkından katledilen yüzlerce, binlerceçocuğu, kadını, erkeği, yaşlıyı, gencitoprağın altına gömen kepçeler, hertoprağa daldığında TC’nin işkence/kat-liam haritasını açığa çıkarıyor. Onlarcainsan kemiği, kendilerine yapılanzulmü haykırırcasına çarpıyor katilleri-nin/kasapların yüzüne ve yeryüzüne fır-lıyor.

Bitlis, gerici ve hizbul kontranınegemenliğinin olduğu, dolayısıyla iş-kence ve katliam için oldukça uygun, bi-linçli seçilen bir bölgedir. Aynı zamanda“herkesin bir kemik öyküsü” vardır bu-rada…

Mutki’de hemen jandarma karako-lunun yakınındaki çöplükte başlayankazılarda 5 Ocak günü 12 kişinin kemik-lerine ulaşıldı. 20 Ocak’ta 8 kişi ve 21Ocak’ta da 2 kişinin daha kemiklerineulaşıldı. Ve ulaşılan cesetlerden üçününbaşı yoktu! Üstelik hepsi çeşitli yerle-rinden kurşunlanmış ve bazılarının be-denlerinde mermiler duruyordu!Kazılar devam ettikçe yeni kemikler, ke-mikler açığa çıktıkça yeni toplu mezarihbarları yağmaya başladı.

İHD Bitlis Şubesi, Bitlis’te daha yüz-lerce toplu mezar olduğunu açıkladı.Çünkü toplu mezarlar, yargısız infazlar,faili “meçhuller” bir devlet politikasıolarak uygulandı bölgede…

Yapılan kazılar, toplu mezarlarındevlet politikası olduğunu gösteren bel-gelerle dolu aslında. Çünkü kazılarda

çeşitli devlet belgeleri kullanılarak yerbelirleniyor. Örneğin Bitlis CumhuriyetSavcılığı ile Mutki Belediyesi arasındayapılan yazışmalarda “kimliği belirlene-meyen PKK’lıların müsait bir yere gö-mülmesi” isteniyor. Ve katledilenKürtler, battaniyeye sarılı, kimisi başsızbir şekilde belediyenin çöplüğüne, yaniburaya gece yarısı gömülüyor.

Kürt halkının kanıyla besili AlbayArif Doğan, göğsünü gere gere “JİTEM’iben kurdum” diyor; katilliğin/kasaplı-ğın kitabını yazıyor. Diğer yandan “Kürtkasabı” Hizbul kontralar, yeni görevleriçin serbest bırakılıyor. Ve öte yandan…Ağlayan Kürdistan toprağının yüzün-deki kanlı örtü soyuluyor. Altından on-larca insan kemiği, onlarca insanlıkutancı fırlıyor.

TC’nin bölgede uyguladığı politika-ların toplamına “gerillaya karşı kontr-gerilla” diyebiliriz aslında. Katliamcızihniyetli ve katilce hayal gücünde sınırtanımayanları bir araya getiren JİTEMde, yıllarca insanların sokağa çıkamaya-cak duruma getiren ve tam gözbebekle-rinin ortasına ölüm korkusunuacımasızca yerleştiren Hizbul Kontra dabu “kontr gerilla”nın birer parçasıdır.Bugün Mutki ile birlikte bir kez dahagünışığına çıkan da budur! Ve bu zihni-yetinin daha fazla açığa çıkmasına ta-hammül edemeyen eskinin eli satırlısı,bugünün “açılım, demokrasi havarileri”24 Ocak günü kepçeleri durdurdular.

Toplu mezar mı dediniz!Karşınızda TC…

Bu coğrafyada toplu mezar ilk olarak1989 yılında Kasaplar Deresi’nde ortayaçıktı. Siirt’teki bu askeri çöplük alanındaen az 73 kişinin olduğuna dair isimlertespit edildi ancak kayıp aileleri ve insan

hakları örgütlerine göre200’ü aşkın kişi KasaplarDeresi’ne atılmıştı. 28 Mart1986 tarihinde hayatınıkaybeden gerilla komutanıMahsun Korkmaz’ın cena-zesinin de Kasaplar De-resi’nde olduğu sanılıyor.Bu toplu mezar 20 yılı aşkınbir süredir açılmayı bekli-yor.

Yakın zamanda Hakka-ri’nin Çukurca ilçesindefoseptik çukuru açmak içinyapılan kazıda insan ke-miklerine rastlanmıştı. Van

Gölü Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi(VEDAŞ) İşletme Şefliği’ne ait yeni bi-nanın yakınındaki kazının ikinci metre-sinde kemikler bulundu. İncelemeyapılması için kazı durduruldu.

Mutki, bu topraklarda var olan yüz-lerce toplu mezardan yalnızca biri…Devletin Kürt halkına olan kinini kus-tuğu ve telaşla nasıl fışkıracağını hesap-layamadığı beden tarlalarından yalnızcabiri…

ÇemişgezekBitlis’in Mutki ilçesinde ortaya çıkan

toplu mezarın ardından çeşitli yerler-den toplu mezar haberleri gelmeye baş-ladı.

Dersim’in Çemişgezek ilçesinde1997 yılında 19 gerillaya ait bir toplu me-zarın olduğu belirtildi. Perver Dersimisimli HPG komutanının yaptığı açıkla-maya göre, 1997 yılında Çemişgezek kır-salında TC askeri ile 20 kişilik bir gerillagrubuyla çatışmaya girdi ve bu çatış-mada şehit düşen 19 gerilla toplu haldegömüldü. Toplu halde gömülen gerilla-lardan birinin de DHKP/C gerillası AliYıldız olduğuna dair şüpheler var.

Gerillaların aileleri mezarın açılmasıile ilgili başvuru yaptılar, ancak aradançok kısa bir zaman geçmesinin ardın-dan bölgede ailelerden gizli bir şekildekazı çalışmaları yapılmaya başlandı.

DerecikHakkari’nin Şemdinli ilçesinde,

1994 yılında kaybolan 12 geçici köy ko-rucusunun JİTEM tarafından öldürüle-rek Derecik İç Güvenlik Taburubahçesine gömüldüğü iddiası üzerine,Van Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğininbaşlattığı soruşturma kapsamında,tabur bahçesinde kazı yapılıyor.

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0210 Zimanê Azadî

Devletin emekçilere yönelik hakgaspları, imha ve inkar politikaları Ko-caeli’de protesto edildi.

16 Ocak günü İnsan Hakları Par-kı’nda biraraya gelen kitle, Belediyeİş Hanı’na kadar yürüyüş gerçekleş-tirdi. İş hanı önünde yapılan basınaçıklamasında “Ülkemiz emperyaliz-min yeniden yapılandırma süreci içe-risinden geçmektedir. Bu süreçlebirlikte işçi ve emekçilere, gençlere,Kürt ulusu, Aleviler ve toplumun diğerezilen kesimleri yaşamın her alanındaçeşitli saldırıların hedefi oldu. Songünlerde bu genel saldırılar içerisindeüniversite öğrencilerine ve Kürt ulu-suna (KCK adı altında) dönük saldırı-lar ön plana çıkıyor. Devrimci veyurtseverlere yönelik bu katliamcıbaskıları lanetliyoruz” denildi. Açık-lama sırasında “Katil devlet hesap ve-recek”, “Be ziman jiyan nabe”,“Kahrolsun faşist devlet” sloganlarıatıldı. Eyleme Partizan, BDSP,DGH, DYG, ESP ve SDP katıldı.

(Kocaeli ÖG okurları)

İstanbul: DÖKH, KCK Davasıkapsamında Kürtçe savunmaya izinverilmemesi ve “bilinmeyen”, “Kürtçesanılan dil” şeklindeki hakaretleriprotesto etti. 22 Ocak Cumartesi günüGalatasaray Lisesi önünde birarayagelen kadınlar “Coğrafya bedendir,dil bedendir, kültür bedendir, bede-nime dokunma” yazılı pankart açtılar.

Açıklama öncesi 15 dakikalıkKürtçe ders verildi. Dersin ardındanaçıklama Kürtçe ve Türkçe yapıldı.DÖKH adına açıklama yapan AyşeGünay, AKP’nin inkâr ve asimilas-yonda ısrar ettiğini ve bu saldırılarınen çok kadınlara yöneldiğini belirtti.Açıklamanın ardından konuşmayapan BDP Milletvekili SabahatTuncel devletin bugün Kürtler veKürtçe üzerinde asimilasyon politika-sını sürdürdüğünü belirtti.

Erzincan: Erzincan’da keyfi uygulamaların ardı arkasıkesilmiyor. Demokrasi havarisi kesilen egemenler, baskı vetehditle “demokrat” yüzlerini gösteriyorlar. Erzincan’da fa-şizm devrimci ve demokrat gördüğü bireyleri “terörist” ilanedip saldırılarına hız kesmeden devam ediyor.

Kendince “terörist” ilan ettiği devrimcileri keyfi bir şe-

kilde durdurup tehdit ediyor. Bu keyfi uygulamalardan biride 20 Ocak günü gazetemiz Özgür Gelecek okuru olanÇetin Kirsiz’e yöneliktir. Kirsiz daha önce de tehdit edil-diği 24 EC 285 gri renk Renault-Symbol model araçlı sivilpolislerce liseli arkadaşı ile gezerken keyfi bir şekilde dur-durulup kendisine birçok soru sorulmuştur. Sorulan soru-lara cevap vermeyince tehdit edilmiş ve daha sonra sivilpolisler liseden arkadaşımız Özgün Kaya’yı lisede yakalayıp“Büroya gidiyor musun? Görüntülerin var büroya girerken.Gezdiğin kişi terör örgütü propagandası yapmış biri, onunlabir daha görüşmeyeceksin ve gezmeyeceksin” demişlerdir.

Kocaeli’nde

“Dilimiz

bedenimizdir”

devlet terörü

protestosu

Mutki ve “gerillaya karşı kontr-gerilla!”

Devrimciler üzerindebaskılar bitmiyor

Page 11: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 11Zimanê Azadî

Amed, Xizri’nin vasi-yetini yerine getirdi!H. Merkezi: İran’ın Urmiye

kentindeki bir hapishanedeidam edilen Hüseyin Xizri’ninvasiyeti Diyarbakır’da yerine ge-tirildi. Ailesine yazdığı mektuptaidam edilmesi durumunda baş-sağlığı töreninin Amed’de yapıl-masını isteyen Xizri içinAmed’de 3 gün boyunca taziyeçadırı açıldı. MEYADER AmedŞubesi 27-30 Ocak tarihleri ara-sında Kulplular Yas Evi’nde tazi-yeleri kabul etti. Binlerce insa-nın ziyaret ettiği taziye evindeİran rejimine öfke vardı.

Urmiye HapishanesiNazi kampı gibi!

Adı; işkence, infaz ve kayıphaberleri ile sık sık gündeme ge-len İran-Urmiye Hapishane-si’nde tutuklu bulunan Kürt si-yasi tutsak Qadir Mihemedza-de’den günlerdir haber alınamı-yor. Qadir Mihemedzade’nin ai-lesi son birkaç gündür çocuklarıile hiçbir bağlantı kuramadıkları-nı dile getiriyor. Aile, Mihemed-zade’nin başka bir hapishaneyesevk edildiğini tahmin ediyor.

Daha önce de Nisan 2010’daUrmiye’deki hapishaneden alı-nan tutsaktan haftalarca haberalınamamıştı. “Ulusal güvenliğezarar vermek” ve “Muharib” (Al-lah’a karşı savaş) suçlamasıylaidam cezası verilen Qadir Mihe-medzade’nin bu cezası MahabadDevrim Mahkemesi tarafından23 yıl hapis cezasına çevrilmişti.Mihemedzade üç yılı aşkın birsüredir hapishanede bulunuyor.

Urmiye Hapishanesi, son yıl-larda özellikle işkence, infaz vekayıp haberleri ile gündeme geli-yor. Geçtiğimiz günlerde de ha-pishanede gardiyanlar ile İtleat(istihbarat) elamanları “koğuş-larda telefon var” gerekçesiylebaskın yapmış bunun sonucun-da 30’ü aşkın tutsak yaralanmış-tı. 2010 yılı içerisinde 9 tutsakburada gördükleri işkencedendolayı hayatını kaybetti. Cehan-gîr Baduzade, Mihemed EmînEbdullahî, Cafer Guşware, QadirMihemedîzade ve Elî Ehmed Si-lêman isimli Kürt siyasi tutsak-ların koşulları ve idamları pro-testo etmek için yaptıkları açlıkgrevi ise sürüyor. En son 5 Ocakgünü Hüseyin Xizri isimli siyasitutsak burada gizlice idam edil-mişti. Geçen yıl İran İslami ŞuraMeclisi’nde konuşan Urmiyetemsilcisi Nadir Qazipur, Urmi-ye Hapishanesinde tutuklu sayı-sının ikiye katlandığını söyle-mişti. (Kaynak ANF)

Ciwanê Kurd û girtiyê siyasî yê Kurd êku ji aliy rejîma Komara Îslamî ya îranêhat bi darvekirin, nameyek dawî ji malba-ta xwe re şand.

“Navê min Husên Xizrî. Sala 1982”anli Rojhilatê Kurdistan li bajarê Urmiyêhatim dinê. Di sala 2008 an de hatim gir-tin. Roja 18ê Gulana 2009a cara yekê ûdawî, li liqê 1ê yê Dadgeha Şoreşê ya Ur-miyê, bi amadebûna endamekî îdareyaÎtla`ata Urmiyê û nûnerekî dozgeriyê, ezdadgehkirim

Beriya dadgehê karbidestên îdareyaÎtla`atê ez tehdîd kirim ku li dadgehê ezbehsa êşkenceyên li min bûne nekim. Diencamê de, di dadgehek ji avrûyê û for-malîte de, bêyî ku mafê parastinê bidinmin, di nava 10 deqîqeyan de cezayê dar-vekirinê li min birrîn.

Dadgeheke bi vî awayî, bi temamîcihê fikar û gumana ne! Di nava 10 deqî-qeyan de, min û parêze xwe, me çawa di-karî parastinek baş bikin.Pirsek ku her cardi serê min re derbas dibû ew bû, ku gelowan tenê ji bo bêjin; tohmetbar di dadge-hê de amade bû û cezayekî bi vî awayî lêhat birrîn, ev şanogerîya komedî pêkanîn?

(…) Wekî mînak, ji ber ku min giliyêwan kiribû ez tehdîd dikirim. Piştre ji mindixwestin ku ez li ber kamerayan nivîsênku wan amadekirine bixwînim û bêjim kuti helwestek xerab li hember min nîşannedane û êşkence li min nekirine. Digotinku li beramber vê, ew jî wê ji nû ve di dos-yaya min de pêdeçûnê bikin û cezayê mindaxin. Wekî ku tu bêje, çarenûsa mirovanamûreke û ji bo armancên xwe bikarbînin

helwest nîşanî min didan. Veguhestina min ji dadseraya eskerî ji

bo îdareya Îtla`atê, tirs û xofek mezin jimalbata min re çêkiribû. Bavê min ji bowergirtina agahiyên di derbarê çarenivîsamin de serdana îdareya Îtla`atê ya Urmiyekir. Lê ji ber beriva ne zelal û bi nakok kudanê, wî ji ber tirsa ku ez bidarvekirime, li

ber deriyê Îtla`atê sekteya mêjî derbas kirû piştî veguhestina nexweşxaneyê koçadawî kir.

Ew jî rûpelek ji sûcên Komara Îslamîye ku bi helwestek weha û xuliqandinaxemê ji malbata mi, derbek weha li min daku ji sed car darvekirina min girantir bû.Ya balkêş jî ew bû ku, karbidestan li şûnaku serxweiyê li min bikin, bêyî sedem ûagahdarkirin ez veguhestim girtîgeha ba-jarê Qezwînê. Niha tesawir bikin ez di çirewşê de bûm. Ji wê girîngtir, piştî çendsaetan, dest, ling û çavên min girêdayî û jimin re gotin, tiştekî girîng nîne, me tenêtu veguhestiye girtîgehek din.

(…) Ji ber ku di dema binçavkirinê de,ez ne çekdar bûm, min tenê xebatên siyasî

û civakî dikirin. Her weha di 8 mehên dihucreyên yekkesî yên sipay NBÎ yên baja-rên Kirmaşan, El Medhî ya Urmiyê û îda-reya Îtla`ata Urmiyê de di bin êşkenceyênfîzîkî û derûnî û hewaretan yên herî dijwarde hatim ragirtin.

Di nava van 8 mehan de, van êşkence-yan bandorek ewqas mezin û giran li min

kiribû ku, du caran min hewl da dawî lijiyana xwe bînim. Ji ber ku êşkence ûhelwestên li hember min bi şêweyekîbûn ku min mirina xwe ji jiyîna xwebaştir didît.

(…) Ji bilî ku niha ne diyare ka ewdê min sibe yan jî du sibe min bidarvebikin, her weha rê nadin ku ez bi awa-yekî azad, rewşa tenduristiya xwe jî ra-gihînim. Lewra di bin vê dorpêç û tec-rîda giran de ez bang li rêxistinên nav-neteweyî, rêxsitinên parastina mafê

mirov û bi taybetî jî rêxistinên ku mafê gi-rityan diparêzin dikim ku dengê me yêhatiye fetisandin bigihînin guhên hemûmirovahiyê.

Ez ji niha ve, hemû wan rêxistin û ke-sayetiyan wekî parêzerê xwe yê fermî diza-nim û ji wan dixwazim ku ji bo van xalankar bikin:

1- Dadgehek bêalî, dadwerane û adil2- Ji bo ku di dosyaya min de ji nû ve

pêdaçûn were kirin û bêyî ku rastî werinveşartin, bi taybetî mijara êşkencekirinamin wer eaşkere kirin

Girityê siyasî Husên XizriBijî Kurd û Kurdistan!Şehîd Namirin!”

(Jêgirtin: ANF)

Aydın Erdem davası yeniden görülebilir

H. Merkezi: Diyarbakır’da DTP’nin ka-patılmasını protesto etmek için 6 Aralık2009 tarihinde katıldığı gösteride polisinaçtığı ateş sonucu şehit düşen Aydın Er-dem’i katleden polisler hakkında dava açıl-ması ihtimali ortaya çıktı. Daha önce ilk so-ruşturmayı yürüten Diyarbakır Genel YetkiliSavcılığı “öldürme” fiilinin polislerce gerçek-leştirildiğine dair bir delil bulunmadığındangörevsizlik kararı vererek dosyayı Özel Yet-kili Cumhuriyet Savcılığı’na göndermişti.

Dosyaya bakan Özel Yetkili CumhuriyetSavcısı da, 20 Eylül 2010 tarihinde “kovuş-turmaya yer olmadığına” dair karar verdi.Bu karar Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılı-ğı tarafından da onandı. Erdem ailesininavukatı Rehşan Bataray Saman’ın itiraz et-mesi sonucu Malatya 3. Ağır Ceza Mahke-mesi, genel yetkili savcılığın yetkili olduğugerekçesiyle itirazı yerinde bularak öncekikararı kaldırdı.

Polis tuvaletinden çıkan mermiler, gö-rüntü ve olayın tanıklarına rağmen katille-rin yargılamasına yanaşmayan bir yargıpratiğiyle daha karşılaşmak olanak dâhilin-de gözüküyor. Zira her ne kadar usuldenbozulan bu kararlar sonucunda dava açıl-ması ihtimali olsa da şüpheli pozisyonundadevletin olduğu “siyasi” cinayetlere yönelikadil bir yargılama şimdiye kadar söz konusuolmamıştır.

Botan Vadisi’nde barajlara geçit yok!

H. Merkezi: İHD Siirt Şube-si’nin çağrısı ile bölgede yapımıdevam eden barajların doğaya veekolojik dengeye verdiği zararadikkat çekmek ve bu konuda ka-muoyu oluşturmak amacıyla yü-rüyüş gerçekleştirildi.

23 Ocak günü Siirt’tin Aydın-lar (Tillo) İlçesi’ne bağlı Kalemevkiinde biraraya gelen kitle“Doğa katliamına dur de“,“Doğa katliamına yeter diyo-ruz“ pankartları açarak sloganlareşliğinde Kale Piknik Alanı’na yü-rüdü. Botan Nehri üzerinde yapı-mı tamamlanan Alkumru Barajıile baraja destek mahiyetinde ya-pımı devam eden Kirazlık Bara-jı’nı kuş bakışı gören Kale mevki-inde yapılan yürüyüşte vadide ya-şamın durma noktasına geldiğinedikkat çekildi.

Nameya Dawî

ya girityê siyasî

Husên Xizrî!

Ji ber ku êşkence û helwestên li hember min bi şêweyekî bûn ku min mirina xwe ji jiyîna xwebaştir didît.

Posta gazetesi,Kürt halkına saldırıyor

H. Merkezi: 27 Ocak tarihli Posta gazete-

sinde “Güneydoğu’da çanak anten terörü”

başlıklı yazısında Kürt halkının açlığa rağmen

evlerinde çanak anten bulundurduğunu ve ev-

lerinde porno film izleyerek çocuklarına teca-

vüz ettiklerini söyleyerek pervasızlığından

ödün vermeyen Posta gazetesi yazarı Candaş

Tolga Işık’a yönelen tepkilerin ardı arkası ke-

silmiyor. BDP’liler, insan hakları örgütleri, ga-

zeteciler derneği ve Şırnak Barosu avukatları

Işık hakkında suç duyurunda bulundu.

Page 12: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0212 Yeni Kadın

“3 yıldır maruz bırakıldığım tecavüzün suçlularının ceza-landırılması için gerçekleştirdiğimiz mücadele bana gösterdiki tecavüzcüleri bizzat devlet ve hukuk sistemi korumakta.Devletten ve aygıtlarından güç alan tecavüzcüler ise çok dahapervasız biz kadınlara hayatı zehir etmekte. Bu süreci bir detecavüze maruz kalan kadın açısından ele aldığımızda durumçok acı. Çektiğim tüm acılara göğüs germeye çalışmak…Bunun karşılığında tecavüzcülerin ellerini kollarını sallayaraktoplumda ‘saygın’ kişiler olarak dolaşması ve başka kadınlaratecavüz etmeye devam etmesi... Bu durumun değişmesini, te-cavüzcülerin bu sefer olsun hapse girmesini istiyorum.”

Bu sayfada başından geçen tecavüzü ve bununla ilgili mah-keme sürecini okuduğunuz BS’nin duygularını ve çağrısınıkağıda döktüğü satırlar bunlar.

BS de kendisiyle aynı şeyleri paylaşmış olan milyonlarcakadın gibi bu bilgiye deneyimleriyle ulaşmış. Ama kendisigibi olmayan milyonlarca daha kadın var. Çünkü tam rakamvermek mümkün olmasa da bu saldırıya uğrayan kadınlarınortalama yüzde 75’i bunu bırakalım yargı sürecine taşımayıen yakınındaki insana dahi anlatamıyor.

Devletin bu konudaki tutumu ise açık ve net iken, bir detoplumsal olarak tecavüz karşısındaki tutum önemli biryerde duruyor. Çünkü kadının hem tecavüz olayını açıklaya-mamasında hem de yargı süreçlerinde toplumsal nedenlergayet ön plana çıkıyor. Kendini ilerici olarak adlandıran veeğitim düzeyi yüksek kesimlerde dahi tecavüze yaklaşım vealgıda ciddi çarpıklıklar mevcut.

Bu çarpıklıklar kuşkusuz yüzyıllardır süren ve kapitalistsistemin varlığıyla birlikte çözülmek bir yana daha da kalıp-laşan erkek egemen bakış açısının ve bu temeldeki eğiti-minin/öğretilmişliğin sonucudur. Bunlardan en yaygınolanlardan ilki ve de diğer çarpıklıklara zemin de hazırlayanıtecavüzün cinsellikle bağının kurulmasıdır. Halbuki uzun yıl-lar önce ortaya konmuştur ki tecavüz, cinsel yaklaşma değilfiziksel egemenlik ve boyun eğme yani iktidar ilişkisi-dir. Nitekim saldırganın cinsel tatmin yaşaması oranının sa-nılandan çok daha az olması da araştırmalarla ortayakonmuş bir gerçekliktir. Tecavüz, cinsellik değilse nedir: er-keğin kadına yönelik en vahşi, en ağır şiddetidir.

Tecavüzün cinsellikle bağının kurulması sonuçlarından birikuşku yok ki, erkeğin cinsel dürtülerinin denetlenemez,kontrol altına alınamaz olduğu ve mutlaka giderilmesi gerek-tiği yönündeki yargıdır. Bu, çok basit bir yanlış gibi görülebi-lir ama toplumun çok büyük bir kısmı bu yargıya sahiptir.Nitekim erkeğin kadını aldatması, aile içi ya da dışı tecavüzve fuhuş sektöründeki yaygın “müşteri” pozisyonu vs. bu ne-denle “doğal” karşılanmaktadır.

Bu yargının da ikili bir sonucu var. Birincisi denetleneme-yen bir davranış biçimi için saldırganı suçlamak mümkün de-ğildir. İkincisi (bunun da sonucu olarak) kadının kendisinikoruması gerekir. Bu yükümlülük kadın tarafından örneğinörtünerek, toplum tarafından kabul edilmeyen davranışlaragirmeyerek (boşanmadan sokakta sigara içmeye kadar) ye-rine getirilmelidir. Ve bir “doğal” sonuç daha; kadın tecavüzeuğramışsa kendini yeterince koruyamamıştır!!!

Son olarak yine araştırmalarla tersi ortaya konsa da saldır-ganın hasta olduğu ve eğitimsizlikle ilişkilendirme yönündekialgıya dair birkaç cümle söylemek gerek. Tecavüzcünün “nor-mal” bir insan olmadığı kesindir ama hasta olarak nitelendi-rilip suçun masumlaştırılması apayrı bir konudur. DianaScully’nin aktarımıyla, yapılan deneysel araştırmalarda “busuçu işledikleri sırada erkeklerden yalnız yüzde 5 gibi küçükbir bölümünün psikotik olduğu” ortaya çıkmıştır. Yine say-gınlık/eğitimlilik/meslek sahibi olmak gibi toplumsal statü-lerin tecavüzün üstünü kapatan olgular olduğuna da vurguyapmak gerekir. Ortaya çıkma durumu az olsa da bu tür sta-tülerle tecavüzcü olup olmamak arasında dikkate değer birçizgi bulunmamaktadır.

Bu konuya dair daha söylenecek ve öğrenilmesi gerekençok şey var. Devlet ve organlarını suçlamak bizler için işin enkolay yanı. Çünkü onlar iliklerine kadar suçlular, bunu biz bi-liyoruz ve anlatmakta zorluk çekmiyoruz. Ama hem toplum-sal algı ile mücadele etmek, hem de kendi zihnimize dahiyansıyan yanlarını ortaya çıkarmak kesinlikle daha zordur.Ve “ne yazık ki” bu devlet ortadan kalksa da bu yanlış algılaryaşamaya devam edecek. Bu yüzden bu alandaki mücadeleyiyürütmek için işe öğrenmekle başlamak gerekir.

Göğün yarısıDevlet tecavüzcüleri koruyor!

2007 yılının Hazi-ran ayında, Muğ-la’nın Fethiye ilçesin-de sayısı belirsiz kişi-lerce genç bir kaın te-cavüze ve işkenceyeuğradı… Adı mı?Önemli değil! O butopraklarda kadındoğmanın/olmanın “cezasını” çe-ken milyonlarca kadından bir ta-nesi… Hem de sadece bir grup er-kek tarafından tecavüze uğraya-rak değil, sistemli bir biçimde er-kek egemenliğinin hakim olduğutoplum, devlet ve yargı tarafın-dan da mağdur edilerek, yüz üstübırakılarak “ödüyor” kadın olma-nın bedelini!

Toplu tecavüz ve işkence ola-yının ardından genç kadın (B.S)travmaya girerek olayı 6 ay bo-yunca hatırlayamaz duruma gel-di. Ancak tecavüzcülerden birinin6 ay sonra kadını arayarak olayıanımsatması ve cinsel tacizinisürdürmesi üzerine B.S, tecavüzolayını hatırladı. Bu kişiler içeri-sinden 8 kişiyi teşhis eden B.S,Savcılığa suç duyurusunda bu-lundu.

Elinde yaşadığı travmayı ta-nımlayan hastane raporu ve jine-kolojik durum raporu ile hukuk-sal başvurusunu gerçekleştirdi.Bunu yeterli bulmayan Savcılık,kadını İstanbul Adli Tıp 6. İhtisasKurulu’na sevk etti. Genç kadınburadan da “mevzu geçen ırzageçme olayı neticesinde travmasonrası stres bozukluğu adı veri-len ağır nevroz hali tespit edil-miştir” şeklinde tecavüzü belgele-yen bir rapor almasına rağmenSavcılık, “kovuşturmaya yer ol-madığına” karar verdi. Genç ka-dın yılmadı, bu kararın reddi ta-lebinde bulundu, ancak o da red-dedildi!

“Kovuşturmaya yeryoktur!”

İsterse bu toplu tecavüz olayıbir kadının tüm hayallerini yerlebir etmiş olsun, isterse kadınınher günü, olayı her hatırladığın-da zehir olsun! Önemli değil…Sonuçta bu “tecavüz çetesi” Fet-hiye’nin “saygın” kişileriydi. Fet-hiye’nin de bir “erkeklik onuru”vardı.

Tüm iç hukuk yıllarını tüke-ten B.S,AİHM’e baş-vurdu.Dosya bu-

rada görüşülmeye başlandı. Aynızamanda Eğitim-Sen üyesi olantecavüzcülerden biri için sendika-ya şikâyette bulundu. Meclis İn-san Hakları Komisyonu’ndan İlİnsan Hakları Komisyonu’na, İlMilli Eğitim Müdürlüğü’ne kadarher yere başvurdu ve şikâyettebulundu. Ama hiçbirinden olum-lu yanıt alamadı. Erkek egemen-liğinin bu sistemin her kurumun-da nasıl kökleştiğini gördü. Ka-dınların yaşamını kâbusa çevirenbu “erkek dayanışması” karşısın-da B.S, kadın kurumlarına mek-tup yazarak “kadın dayanışması”çağrısında bulundu.

Kadın örgütleri bu çağrıyı ya-nıtsız bırakmadı ve dava sürecinedâhil oldular. İç hukuk yollarınızaman aşımı sürecinden önce iş-letebilmek için Adalet Bakanlığı-na olağanüstü bir yol olan “Yazılıemir yoluyla bozma” başvuru-sunda bulundular. Kadın örgütle-rinin eş zamanlı eylemlilikleriüzerine olayın basına yansımasıile başvuru kabul edildi. Ancakbu kez de B.S’nin teşhis ettiği 8kişiden yalnızca ikisi –ki onlar dayaşları 18’den küçük olanlar-hakkında dava açılabildi.

Kadınlar Fethiye Adliyesiönündeydi

İlk duruşmanın gerçekleşece-ği 26 Ocak öncesinde Türkiye’ninbirçok yerinde kampanya başla-tan kadın örgütleri, duruşmagünü adliye önünde buluştu.Muğla, İstanbul, İzmir, Ankara,Didim, Dalaman, Bodrum, Dikilive Antalya’dan kadınların oluş-turduğu “Tecavüze Karşı Kadınİnisiyatifi”nin eylemine katıla-rak, Yeni Demokrat Kadın olarakbiz de davayı izlemek için Fethi-ye’ye gittik. Duruşmaya sanıklarkatılmazken, B.S oradaydı.

“Erkek devlet şiddetine son”,“Tecavüzcü çete yargılansın” vb.sloganlarıyla hiç susmadan günboyu adliye önünde nöbet tutu-lan eylemde, önce B.S’nin avu-katlarından Cevriye Aydın bir

konuşma yaptı. Savcılığınbu olayla ilgili takip-sizlik kararı verirken,tecavüzcülerin öğret-men olmasını gerekçe

gösterdiğini söyleyenavukat Aydın, “Oysabizler biliyoruz ki

tecavüzcü ressam,öğretmen, müfet-tiş, doktor olabi-

lir. Tecavüzcününmesleğinin önemi yok-tur” dedi. Aydın’ın ar-dından çeşitli illerdengelen kadınlar, yaptık-ları konuşmalarla ka-dın dayanışmasınınönemine dikkat çeker-ken, Ankara’dan gelen

kadınlar, otobüslerinin il çıkışın-da polis tarafından durdurularak“yasadışı eyleme katılmaya gidi-yorsunuz” denildiğini anlattı. Du-ruşmaya kadın avukatlar dahilolurken, kadın örgütlerinin mü-dahillik talebi reddedildi.

Yapılan eylemden sanıklarınavukatlarının ve mahkeme heye-tinin rahatsız olduğu, eylemcileresık sık “sessiz olun” haberleri-nin gönderilmesi ve açık olan ad-liye pencerelerinin sıkı sıkıya ka-patılmasından belli oluyordu. Ey-lemin etkisiyle, duruşma sonun-da “şüpheli” olmasına rağmen er-kek egemen hukuk dahi çiğnene-rek “tanık” olarak görülen 6 teca-vüzcü hakkında da dava açılması-na ve iki davanın aynı gün görül-mesine karar verildi. Ayrıca du-ruşmaya gelmeyen 18 yaşındanküçük sanıkların 16 Mart’ta görü-lecek bir sonraki duruşmaya zor-la getirilmesine karar verilmeside kadın dayanışmasının olumlusonuçlarından biri oldu.

“Eylem içineyleme!”

H. Merkezi: EylemPesen henüz 17 yaşındayken,okulundan alınarak zorla da-yısının oğlu olan Kerem Ka-çan’la imam nikâhı yoluylaevlendirilmişti. Eylem, eşi ta-rafından bıçaklanıp, ardındanda arabayla üzerinden geçile-rek katledildi. Eylem, öldürül-düğünde 3 aylık da hamileydi!

1.5 yıl önce gerçekleşenEylem Pesen cinayeti davasıkatilin akli dengesinin yerindeolup olmadığına dair rapor gel-mediği için ilerlemiyor. Sonolarak 14 Ocak günü yapılanduruşmada da katil yoktu veduruşma 22 Şubat’a ertelendi.

Duruşma günü “Eylemiçin eyleme” diyerek, adliyeönünde bir eylem düzenleyenVan Kadın Derneği, katilinisuçu ortada olduğu halde1.5yıldır cezalandırılmamasınıkınadı. Açıklamanın ardın-dan VAKAD’lı kadınlar Ada-let Bakanlığı, Türkiye BüyükMillet Meclisi (TBMM) KadınErkek Fırsat Eşitliği Komis-yonu, Meclis İnsan HaklarıKomisyonu ile Kadın ve Aile-den Sorumlu Devlet Bakanlı-ğına faks çektiler.

“ERKEK ADALET DEĞİL GERÇEK ADALET”

Page 13: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/02 13Yeni Kadın

Her olayın bir dekadın yüzü vardır!

*Mardin Kızıltepe Belediyesi,temizlik işi için 20 kadın işçiyi işealdı. Ancak işe başlayan kadın işçi-lerin bir kısmı, ilk günlerinde so-kakta erkeklerin tacizlerine maruzkaldıklarını belirterek işi bıraktı.Geri kalan kadınlar kendilerinedestek veren belediye ile birliktekendilerini eve kapatmaya çalışanerkek egemen zihniyetine karşı so-kakta çalışmaya devam edeceklerinibelirttiler.

* İmece Gündelikçi Kadınlar Bir-liği ve İmece Kadın Dayanışma Der-neği, güvencesiz ve sağlıksız koşul-larda çalışan gündelikçi kadınlarınemeklerinin görünür kılınması ve ev

hizmetlerinin iş yasası kapsamınaalınması için “Ev işçilerine gü-venceli iş, insanca yaşam” sloga-nıyla bir imza kampanyası başlattı.İmece, kampanyanın startını 15Ocak günü İstanbul’da, GalatasarayLisesi önünde yaptığı eylemle verdi.

* Bitlis’in Tatvan ilçesinde 15Ocak günü KESK’in düzenlediği veAv. Eren Keskin’in katılımıyla “Ka-dına yönelik cinsel şiddet ve organi-ze edilen çocuk istismarı” konulupanel düzenlendi. Panelde cinsel iş-

kence, tecavüz ve çocuklara yönelikistismarın sistematik bir şekildedevlet eliyle gerçekleştirildiğini ifa-de eden Keskin, son zamanlardaokullarda, yurtlarda ve benzeri bir-çok yerde gerçekleştirilen tecavüz-lerde ya polis ya korucu ya da dev-letin farklı organlarında yer alanmemurların olduğunu ve ülkede bi-linçli bir tecavüz kültürünün gelişti-rildiğini kaydetti.

* İstanbul Teknik Üniversitesiİşletme Fakültesi öğretim üyesi veKadının İnsan Hakları Yeni Çözüm-ler Derneği üyesi Doç Dr. İpek İlk-karacan, “Emek Piyasasında Top-lumsal Cinsiyete Eşitliğine Doğru: İş

ve Aile Yaşamını Uzlaştırma Politi-kaları” isimli sunumunda üniversitemezunu kadının evlenince işgücünekatılımının % 75 azaldığına ve istih-

damın çok düşük olduğuna dikkatçekerek, “Türkiye, kadınlar için yok-luk ülkesi” yorumunu yapıyor.

* Sosyalist Feminist Kolektif,TÜSİAD’ın 14 Ocak günü ÇırağanSarayı’nda düzenlediği “ÇalışmaHayatında Kadın Konferansı”öncesinde hükümetin ve TÜSİ-AD’ın kadın istihdamına yaklaşımı-nı protesto etti. SFK’lı kadınlar, hü-kümetin TÜSİAD’ın görüşlerini dedikkate alarak geliştirdiği istihdampolitikalarının cinsiyetçi iş bölümü-

nü pekiştirerek kadınların dahaezilmesine yol açtığını vurguladı.

“2023 yılında dünyanın en büyük10. ekonomisi olmayı hedefleyen Tür-kiye, kadınları kazanmadan bunubaşaramaz.” Bir kadının ağzındandökülen bu sözler başta kulağa hoşgelse de, söyleyen TÜSİAD Başkanıolunca esas niyetler de açığa çıkıyor.Ümit Boyner “Çalışma Hayatında Ka-dın” konulu panelde yaptığı konuş-masında, kadınların kendi ayaklarıüzerinde duracak, kendi kararlarınıalacak bir özgüvenle donatabilmekiçin çalışma hayatına katılmalarınıngerekliliği ve öneminden bahsediyor.

Kadınların toplumsal üretim içinegirmeleri, güçlenmeleri, tüm kararmekanizmaları içinde yer almaları el-bette olması gereken ve arzu edilenbir şeydir. Ama sermaye sahipleri veonların temsilcilerinin, kadınlarıntoplumsal yaşama etkin katılımlarıylailgili bir dertleri yoktur. Planlarını,politikalarını daha fazla kâr hırsıylakadın emeğini nasıl sömürecekleriüzerinden hazırlarlar. Bunun böyleolduğunu sermaye-hükümet işbirli-ğiyle hazırlanan ve meclise götürü-len Torba Yasanın içerdiği mad-delere bakıldığında da görmek-te sıkıntı çekmiyoruz.

Kadınlar unutulmadı!

Tüm ezilen kesimlereyönelik esnek ve güvence-siz çalışma koşullarınınöngörüldüğü, kazanılmışhakların geri alınması içintasarlanmış Torba Yasadakadınlar da unutulmamış,yapılan düzenlemelerle yasalbir biçimde daha fazla sömürülmelerive ezilmelerinin de önü açılmıştır. Buyasa uygulamaya konulduktan sonra“kadınlar üzerindeki sömürünün kat-merli olduğu” ifadesi bile yaşadıkları-nı anlatmakta yetersiz kalacaktır.

Torba Yasayla “evden”, “uzaktan”ve “çağrı” üzerine çalışma sistemininyaygınlaştırılması öngörülüyor. Ençok kadınların tercih edileceği bu es-nek çalışma sisteminde, kadınlar enucuza, güvencesiz ve dağınık bir şe-kilde çalıştırılacaktır. Böylelikle çalı-şanlar arasında rekabet artacak vehali hazırda zaten erkeklere oranlaörgütlülükte geride olan kadınlarınörgütlenmeleri daha da zorlaşacaktır.Öte yandan bu çalışma sistemiyle ka-dınlar evde üzerlerine yıkılan işlerin

yükünü omuzlamaya devamedeceklerdir. Bir taraftan patro-nun verdiği işi yetiştirmeye çalı-şan kadın diğer taraftan ev işle-ri, çocuk, hasta, yaşlı bakımıgibi işlere de gün içinde koşuş-turup duracaktır. Yani kadınınçalışma hayatına katılması,

onun geleneksel rolünden sıyrıldığıanlamına gelmiyor.

Yasada yer alan başka bir madde-de ise; çalışanların eğer bir ay içinde30 günden az çalışmışlarsa eksik ka-lan sigorta primlerini kendi ceplerin-den ödemeleri yer alıyor. Bu işyerindedüzenli ve sürekli çalışmanın olmaya-cağı bu yeni düzenlemeyle emekçile-rin eksik primlerini ödemek için ellericeplerinden çıkmayacağa benziyor.Aksi takdirde sağlık sigortasından veemeklilik haklarından da mahrumkalmış olacaklar.

Yine esnek çalışma koşulları, ya-sada da yer alan doğum borçlanma-sı, süt izni gibi kazanılmış haklarınkullanımı önünde de engel olacaktır.Bir nimetmiş gibi sunulan; ebeveyneeğer isterlerse iki yıl ücretsiz doğumizni kullanma hakkının tanınmasıda, emekçilerin çoğunluğu tarafın-

dan kullanılamaya-cağı için kâğıtüzerinde kalacak

bir göz boyama maddesidir. Aynı ya-sada bu ücretsiz izni kullanacak olançalışanların iki yıl boyunca ne yiyip,ne içecekleri, nasıl yaşayacakları be-lirtilseydi de çalışanlar bu yasal hak-larından gönül rahatlığıyla yararla-nabilselerdi!

Gülümseyin!

Kadının çalışma yaşamına katıla-rak güçlendirilmesi, çalışma koşulla-rının iyileştirilmesi adı altında yapı-lan tüm bu düzenlemeler aldatmaca-dan başka bir şey değildir. Buradaesas olan kadını toplumsal üretimekatmanın sermayenin çıkarlarına hiz-met edip etmediğidir. Kadın istihda-mının teşvik edilmesi gerektiği söy-lemleriyle, Torba Yasanın aynı za-

manda emekçilerin önüne getirilmesitesadüf değildir. Bilhassa ekonomikkrizle birlikte gerek işten çıkarıldıkla-rı için işsiz kalan gerekse daha önceçalışmadığı halde geçim sıkıntısı yü-zünden çalışmak için iş arayan büyükbir yedek kadın işçi ordusu vardır. İş-sizlik ve yoksulluk içinde kıvranmayaterk edilen bu muazzam işgücü po-tansiyelinin bütün gün evin içindeçarçur edilmesine seyirci kalmaktan-sa en ucuz maliyetle en fazla nasıl ya-rarlanılacağının hesabı yapılmıştır.

Kadınlar en ucuza, sigortasız, sen-dikasız, temel haklarından yoksunolarak çalıştırılıp emekleri sömürü-lürken, dünyanın en büyük 10. ekono-misi olma yolunda hızla ilerlediğimizedair nutuklar atılacaktır. İçine sokul-dukları yaşam ve çalışma koşullarıağır geldiğinde yılgınlığa ve umutsuz-luğa kapılan kadınlara ise bu sefer re-çeteleri Güler Sabancı’dan geliyor;“Dişinizi sıkın ve gülümseyin!”

Emekçi kadınlar olarak saldırı pa-ketleriyle emeğimizin, haklarımızıngasp edilmesine karşı sesimizi dahada yükseltmeliyiz.

Toplumsal üretimden elde edilengelirden tüm işçi ve emekçilerle bir-likte hakkımız olan payı almak içinmücadeleyi büyütmeli, ezilenler cep-hesinde geniş birliktelikler oluştur-

malıyız.Kadınlar için temel

önemde olan kreş, do-ğum-süt izni, çocuk yar-dımı, erken emeklilik,yıpranma payı gibi hak-lardan tüm kadınlarınyararlanabileceği koşul-ların yaratılması içinaralıksız yürütülen ey-lemler örgütlemeliyiz.Kadınlara yönelik şid-det, taciz, tecavüz gibisaldırılara karşı hukuki

alanda düzenlemelerin yapılması vebunların işlerlik kazandırılması içinyaptırım oluşturmalıyız.

Sendikalardaki cinsiyetçi bakışaçısının değiştirilerek, kadınların sen-dikal örgütlülüklerden uzak durmala-rına neden olan tüm engellerin kaldı-rılması ve yönetimlerde etkin olabil-meleri için kadın kotası pozitif ayrım-cılık gibi düzenlemelerin hayata geçi-rilmesi için çalışmalıyız.

8 Mart’ın ön günlerini yaşadığımızbu süreçte tüm bu taleplerimizi en ge-niş kitlelere ulaştırmalı, sermayeninemekçiler üzerindeki saldırılarını teş-hir etmeliyiz. Dişimizi değil ama yum-ruklarımızı sıkarak, emeğimiz, bede-nimiz, geleceğimiz üzerinde yapılantüm planları bozacağız!

Torba Yasa emekçi kadınlarayeni saldırılarla geliyor!

Tüm ezilen kesimlere yönelik esnek ve güvencesiz çalışma koşullarınınöngörüldüğü, kazanılmış hakların geri alınması için tasarlanmış Torba Ya-sada kadınlar da unutulmamış, yapılan düzenlemelerle yasal bir biçim-de daha fazla sömürülmeleri ve ezilmelerinin de önü açılmıştır.

Page 14: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0214 Yeni Kadın

3 Ocak: Erzurum’dayaşayan Tükez A. isimlikadın, evini terk ettiği ge-rekçesiyle eşi tarafındankurşunlanarak öldürüldü.

3 Ocak: Malatya’dakimliği belirlenemeyen birkadının cesedi, KarakayaBarajı’nda balık tutan birbalıkçı tarafından bulundu.

6 Ocak: Balıkesir-Ban-dırma’da yaşayan FundaAkbaş isimli kadın, eskisevgilisi tarafından başka-sıyla nişanlandığı için vuru-larak öldürüldü.

14 Ocak: Iğdır’da yaşa-yan Güzel Bulut isimli ka-dın, sokak ortasında pom-palı tüfekle vurularak öldü-rüldü.

14 Ocak: Antalya’da 30Aralık günü kaybolan ilköğ-retim 8. sınıf öğrencisi 2 kızçocuğu bulundu. Çocukla-rın 2 haftadır bir evde zorlatutulduğu ve 7 kişi tarafın-dan tecavüze uğradığı öğre-nildi.

16 Ocak: Adana’da ya-şayan Pınar Dilek D.isimli genç kadın, erkekkardeşi tarafından “içinecin girmiş” denilip 60 ye-rinden bıçaklanarak öldü-rüldü.

18 Ocak: Amed-Haz-ro’da yaşayan İpek Tekinisimli kadın, eşi tarafındankendisini aldattığı iddia-sıyla kurşunlanarak öldü-rüldü.

18 Ocak: Van’da yaşa-yan A.Ç isimli kadın, öncetecavüze uğradı ardındanda saldırganlar tarafındangasp edildi.

18 Ocak: Van-Muradi-ye’de yaşayan 18 yaşındakiTuba Öztürk isimli gençkadın, evinde asılı haldebulundu.

20 Ocak: Urfa’da yaşa-yan Medine Taşkın isimlikadın, sokak ortasında kur-şunlanarak öldürülmüş hal-de bulundu.

21 Ocak: Eskişehir’deyaşayan Kadriye Karacaisimli kadın, önce bıçaklan-dı ardından da saldırganlartarafından gasp edildi.

24 Ocak: İstanbul’dayaşayan S.V.A isimli gençkadın, sevgilisi tarafındanterk edilince intihar ederekölmek istedi.

25 Ocak: Antep’te ya-şayan 4 çocuk annesi AdileErzurumlu isimli kadın,tartıştığı babası tarafındançocuklarının gözü önündekurşunlanarak öldürüldü.

H. Merkezi: Kadın CinayetleriniDurduracağız Platformu olarak biraraya gelen kadın örgütleri, 28 Ocak Cumagünü Taksim’de bir eylem gerçekleştirdi-ler. Düzenli olarak 2 haftada bir yapılan

eylemde kadınlar, bebeği ile birlikte öldü-rülen Hacer Alan’ın resimlerini taşıyarakTramvay Durağı’ndan Galatasaray’a yürü-düler. Burada platform adına açıklama ya-pan SKM’den Tuğba Güneş, devletin hak-sız tahrik indirimleri ile kadın katillerinikoruduğunu ve hükümetin cinsiyetçi poli-tika ve söylemleriyle bu kadın cinayetleri-ne katkıda bulunduğunu belirtti.

YORUM

S U Z

Kadın cinayetlerinekarşı eylemler sürüyor

Benim adım Meral… Benim adım Ayfer…Benim adım Çiğdem…

Benim adım; Sırma, Kamile, Nurhayat,Elif, Perihan, Yıldız, Nurgül, Nilüfer, Öz-lem, Leyla, Münire, Nergiz, Kader, Sü-heyla, Dilek, Fehiman, Emel, Mehtap,Sevda, Bahar, Besime, Suna, Fecire,Zühre, Hatice, Kumriye, Huriye, Gülse-ren, Nurgüzel, Gazel, Barbara, Zeynep,Fethiye, Nuray…

Benim adım devrimci… Benim adım sa-vaşçı… Benim adım kadın…

Kadın şehitler, kadın çalışmasınıncan yeleğidir!Yeni Demokrat Kadın olarak kadın çalışma-

sı denizine adımımızı attığımızda, bu ko-nudaki yetersizliklerimiz, eksikliklerimiz,yanlışlarımızla yüzleşmiş ve açıkçası birazda korkmuştuk. Devrimci kadınlar olarakbizim de içinde olduğumuz milyonlarca,hatta dünya üzerindeki milyarlarca ka-dın, sırf kadın olduğu için 2 hatta 3 katdaha fazla eziliyor, yaşamın her alanındacinsiyetinden kaynaklı baskı ve zulme uğ-ruyor. Bu baskı, zulüm ve ayrımcılığakarşı mücadele etmek, düzenle kavgayatutuşmaktan geçer.

Ancak gel-gör ki emekçi kadının örgütlen-mesi ve düzenle kavgaya tutuşması öyle“kolay” bir iş değildir. Çünkü emekçi ka-dın, halkın diğer kesimlerinin yaşadığısorunlardan daha fazlasını ve daha kök-leşmiş ayrımcılığı yaşar. Bu yüzden -erilbakış açımızdan kaynaklı pek “başarılı”olamadığımız- kadının örgütlenme-sinden çıkıp kadın örgütlenmesinegitmek bir ihtiyaç halini almıştı.

Belki karamsar bir tablomuz vardı bu konu-da ve korkumuza da sebep buydu. AncakYDK çalışması ile atıldığımız denizde bo-ğulmayacağımızı, örgütlülüğümüze dahada bağlanacağımızı, örgütümüzün bizecan yeleği olacağını biliyoruz.

Çünkü eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz deolsa nice kadın yoldaşımız var, biliyoruz.Ki bunlar kavganın en ön saflarında idiher zaman. Kendilerini sisteme bağlayanzincirlerini ellerini, yüreklerini kanata ka-nata kırdılar. Eşlerini, çocuklarını bıraka-rak özgürlüğe, halk için savaşa koştularve ölümsüzleştiler kavgada. Nice kadınyoldaşımız var biliyoruz. Ki onlar sokak-lardan, barikatlardan, dağların dorukla-rından haykırdılar düşmana, düzene kafatuttular.

Onlar, mücadele ettikleri her alanı canlan-dıran kadın şehitlerimiz, emekçi kadınörgütlenmesi mücadelesinin önemli birparçasıdır. Onlar, kadın çalışmamızda ör-nek aldığımız, arkalarından yürüdüğü-müz meşalelerimizdir. Onlar bizim kadınçalışmamızın nedenleridir.

Kavganın kadınları onlar, onlar kavganın adı…Benim adım Kamile Öztürk… Bu kav-

ganın savaşçısıyım. Bu kavganın kadınyüzüyüm ben. Ellerimde işkencede yerdesürüklerken kopan saçlarım var, yanımdataşıyorum onları. İşkencede yaktılar du-daklarımı, tecavüz ettiler yoldaşlarımıngözü önünde. Biliyorum, cinsel işkence,kadını mücadeleden uzaklaştırmak için-dir. Ama ben yılmadım, yenilmedim.

Benim adım Perihan Çolak… “Sen kız-sın karışma bu işlere” dediler. Ama bukavga benim kavgam, karışmamak ol-mazdı. Kadın kavgaya karışmalı, kavga-nın adı olmalıydı. Hep küçümsenen, cahililan edilen köylü kadının örgütlenmesiiçin mücadele ettim.

Benim adım Yıldız Çiçek… Erkek ege-men düzenin kadına biçtiği role inat öz-gürleşmek için dağları seçtim. Bir kadınınkendisine silah doğrultmasını “erkeklikonuruna” yediremeyen TC komutanı,cansız bedenimi çırılçıplak Şavşat’ta do-laştırdı. Sandı ki böyle teşhir etmekle, ka-dını aşağıladı. Sandı ki bundan sonra ka-dın, çekinir savaşa girmekten. Ama yanıl-dı! Bak, hala savaşmakta, mücadeleemekte, kavgayı büyütmekte kadınlar!

Benim adım Leyla Karakoç… Sadecekendi çocuklarımı düşünme bencilliğinedüşemezdim. Benim gibi erken yaşta ev-lendirilen milyonlarca kadın acı çeker-ken, çocuklar yoksulluk ve sefalet içindebüyürken olmazdı. Çocuklarımı seviyo-rum, ama onlara güzel ve özgür bir gele-cek bırakmak için savaşmak zorundayım.Özgürleşmek ve düzenin omzuma yıktığıkadın rolüne savaş açmak zorundayım.

Benim adım Ayfer Celep… Ben halk or-dusu komutanıyım. Bir kadın Partizanolarak her daim, mücadelenin her alanın-da önde ben olmalıyım. Kadının edilgen-liğine, yoldaşlarımın erkek egemen bakı-şına en sert vuruşu ben yapmalıyım.Emekçi kadına ulaşmak isterken 8 Martgünü şehit düştüm. İsterim ki, intika-mım/intikamımız, emekçi kadınları kav-gaya katarak alınsın!

Benim adım Çiğdem Yılmaz… Küçükyaşlardan itibaren mücadele safında yeraldım. Evlenme kararı aldığımda çokgençtim. Evlilik, toplumun bana biçtiğikadınlık rollerini dayatınca mücadelemibüyüterek, içimdeki ve evliliğimdeki er-kek egemen düzene savaş açtım. Artık yü-rek işçisiydim, her faaliyet alanına koşa-rak, her görevi sevinçle yaptım. (En sontasfiyeciliğin üst boyutlarda ilerlediği birdönemde gerillaya katıldım.) Kadın çalış-masının ihtiyacını iliklerimi kadar hisset-tiğim için tartışmalarına hep dâhil oldum.

Yeni Demokrat Kadın

Kadın olmak,savaşmak içinnedendir!

KAM

İLE

ÖZT

ÜRK

PERİ

HA

N Ç

OLA

KYI

LDIZ

ÇİÇ

EKLE

YLA

KA

RAKO

ÇAY

FER

CELE

PÇİ

ĞD

EM Y

ILM

AZ

Page 15: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Yoğun hak gasplarını içerdiğiayan beyan ortada iken çeşitli süs-lemelerle, kenarlarına takılmışküçük boncuklarla Torba Yasayısevimli gösterme aymazlığı hızladevam ediyor.

Egemenlerin en sevdiği ma-nevra biçimi olan “kötünün yanınaazıcık güzel katma” aymazlığıylakafa bulandırma çalışmaları yinesahneleniyor. Çalışanlara getirdiğiesnek çalışma dayatmasıyla, gü-vencesiz çalışma koşullarıylabüyük tepki çekeceği aşikar olanTorba Yasanın içinden “öğrenci affı”,“ama ben de buradayım” dercesinegülümsüyor/gülümsettiriliyor.

Peki gerçekten öyle mi?

Torba Yasa öğrenciye af mı

getiriyor?

En başta egemenlerin, “eğitimhakkına” duyduğu “derin” saygınınkırmızı çizgilerini görmekte fayda var.Misal, “terör suçlarından hükümgiyen öğrenciler” af kapsamının dı-şında tutuluyor. Ne kadar yoğun “gü-zelleme” çalışmaları yapılsa da,mesele gelip faşist devletin damarınadokununca ortada eğitim hakkının daesamesi okunmuyor. Öyle ya, “terörsuçu” işleyerek devlete başkaldırmışkişinin hakkı mı olurmuş!?

Hal böyleyken, Torba Yasa tasarı-sına eklenen düzenle-meye bir bakalım;Söz konusu dü-zenleme ile 12Eylül 1980 vesonrasında nesebepleolursa olsun(sonradandeğiştirilen

ibare ile terör suçundan hüküm giyen-ler kapsam dışı bırakılıyor) atılan veayrılanlara geri dönme imkanı getirili-yor. Düzenlemeden 800 bin kişininyararlanması bekleniyor. “Af siste-mini” taşıyan bu uygulama bir kereyemahsus yapılacak ve öğrencilerinkendi isteği dışında üniversiteler ileilişiği kesilemeyecek.

Özellikle genel seçimlerin yaklaş-tığı dönemlerde siyasi partilerin gün-deme getirdiği “öğrenci affı”egemenler cephesinden hep bir rantalanı olarak değerlendirilmiştir. Öy-leyse eğitim hakkına duyulan saygı-dan doğru “af” çıkarıldığını düşünmekbüyük bir yanılgı olacaktır.

Durum bu iken, Torba Yasa vekapsadığı “öğrenci affı” düzenlemesigörünenin çok da ötesinde geniş birsaldırının habercisi niteliğindedir.Gerçekten de ortada “kötüye ekle-nen bir iyi” olma-dığını görebilmekiçin medyum ol-maya gerek yok.

YÖK BaşkanıYusuf Ziya Özcan’ınkonuyla ilgili açık-lamalarını ifade

edersek me-ramları

daha net anlaşılacak diye düşünüyo-ruz. Diyor ki Özcan; “Üniversite eğiti-mine süre sınırlamasını kaldırıyoruz.Normal sürede eğitimini tamamlaya-mayan artık atılmayacak, daha fazlaharç kredisi ödeyerek devam edebile-cek. Böylece bir daha öğrenci affınaihtiyaç kalmayacak.”

Daha fazla kredi, daha

fazla kâr!

Bu açıklamalarla ve bu düzenle-melerle egemenler bir rant kapısıolarak değerlendirdikleri “öğrenci af-fını” ortadan kaldırdıklarını “müjde-liyorlar”. Sakın yanlış anlaşılmasınrantlarından vazgeçmiş falan değil-ler. Aksine “kaz gelecek yerdentavuk esirgememe” durumundanbaşka bir şey yok ortada. Hazır “terörsuçundan” hüküm giyenler de kap-sam dışı bırakılmış, “devletin ve mil-letin bölünmez bütünlüğü” garantialtına alınmış, geriye sadece olukoluk akan paraları saymak kalıyor. Afdiye niteleme pişkinliği gösterdikleri“müşterilerini artırmak” adına birkampanyaya dönüştürülüyor. “Para-sız üniversite mi olurmuş” demişlerdiya; şimdi de “parasıyla değil mi arka-daşım, istediğin kadar oku, faiziyleharcını yatırdıktan sonra, üniversitekapıları sana ağzına kadar açık” di-yorlar!

Yapmaya kalkıştıkları “güzelle-meyi” bile ellerine yüzlerine bulaştıra-cak kadar aciz olan egemenler TorbaYasanın dokusuna uygun bir şekilde“piyasaya tam hizmet” şiarını eğitimalanında da uygulama derdini taşıyor-lar. Üniversite için ödenen harçlar, buharçların gün geçtikçe faizlenmesi, birçığ gibi büyüyerek eğitimin gün geç-tikçe daha fazla paralı hale getirilece-ğinin nişanlarını taşıdığı ayan beyanortada. Torba yasa paralı eğitimi dahafazla kanunlaştırıp onu da “af” salata-sıyla soframıza sunacak kadar iki-yüzlü olan egemenlerin sonsalvolarındandır. Çare ise egemenle-rin ağzının bir torba kadar esnek ol-duğunu bilip, torbayı büzecek kudretigençliğin cephesinden de alanlaraakıtmaktan geçmektedir.

(Ankara YDG)

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 15Gençlik

Gençler Başbakan’ın peşinde

Başbakan, sözde öğrencilerin sorun-larını tartışacağı toplantıyı gençliktenkorktuğu için Erzurum’da yaptı. Ancakgençlik, başbakanın peşinden Erzurum’ada gitti.

Tüm illerden Ankara’da toplananGenç-Sen’liler, Erzurum’a gitmek içinyola çıktı, ancak polis engeliyle karşılaş-tılar. Yol boyunca adım başı durdurula-rak GBT kontrolü yapıldı. En son daErzincan’da “Erzurum’da Genç-Sen’lilerin güvenliklerinin sağla-namayacağı” gerekçesiyle gençlerinErzurum’a gitmesi engellendi. Aynı za-manda Öğrenci Kolektifleri de durduru-larak gitmeleri engellendi ve ortak biryol kesme eylemi yapıldı.

Aynı gün İstanbul ve Ankara’da dapolis üniversitelilere azgınca saldırdı.Ankara’da yürüyüş yapmak isteyen öğ-rencilere saldırarak 8 kişiyi gözaltınaaldı. İstanbul’da da YTÜ’den çıkarakDolmabahçe’ye yürümek isteyen öğren-cilere yönelik saldırıda 31 öğrenci gözal-tına alındı, 10 öğrenci yaralandı.

Yapılan saldırıları ve gözaltıları pro-testo etmek amacıyla DGH, DÖB, EkimGençliği, Genç-Sen, Kaldıraç, TÜM-İGD ve YDG ortak bir yürüyüş düzen-lendi. Taksim Tramvay Durağı’ndanbaşlayan eylemde sık sık faşist baskılarteşhir edildi. (İstanbul YDG)

Müdürden öğrenciye diploma tehdidiDaha önce okuldaki direnişimizin ardından kimi adımların atıldığını yaz-

mıştık gazetemize. Örneğin öğrencilerden ve ailelerinden para istenmesinindemokratik kurumların müdürle görüşmesinden sonra kaldırıldığını belirt-miştik. Ancak aradan bir hafta geçmeden müdür sınıf başkanlarını çağırıpyine para talebinde bulunmuş ve bu talebini öğrencilere iletmelerini istemiş-tir. Eğer getirmeyen olursa da diplomalarını almak istediklerinde bu miktarı2 hatta 3 katına çıkaracağını söylemiştir. Bizler ise bu duruma cevap niteli-ğinde para verenler listesini boş haliyle gönderdik müdüre. Bizler tüm teh-ditlere karşı duruşumuzu koruyor ve isteklerimizden taviz vermiyoruz.Eğitim mücadelemizden dönmeyeceğiz, taleplerimizde kararlıyız ve alacağız.

(Pertek’ten bir YDG’li)

Çanakkale’ye Eskişehir’den destek

Üniversitelerde yaşanan faşist saldı-rılar sürerken aynı zamanda mücadelede devam ediyor. Saldırı ve baskılar çir-kin gözünü bu kez Çanakkale 18Mart Üniversitesi’ne çevirmiştir.Devrimci, demokrat ve yurtsever öğren-ciler sadece faşistlerin sözlü ve fizikisaldırılarına maruz kalmıyor, jandar-madan da işkence ve baskı görüyorlar.Bu baskıların sonucunda 22 arkadaşı-mız gözaltına alınmış ve işkenceyemaruz kalmıştır.

Biz de Eskişehir Yeni DemokratGençlik olarak çeşitli yapılarla Çanak-kale 18 Mart Üniversitesi öğrencilerininmücadelelerini desteklemek amacıylabir basın açıklaması yaptık. Sloganlareşliğinde basın açıklaması okundu.

Halka destek çağrısı yapılarak açık-lama sonlandırıldı.

(Eskişehir YDG)

Para her şeyi “affeder” mi?

Özellikle genel seçimlerin yaklaştığı dönemlerde siyasi parti-lerin gündeme getirdiği “öğrenci affı” egemenler cephesin-

den hep bir rant alanı olarak değerlendirilmiştir. Öyleyseeğitim hakkına duyulan saygıdan doğru “af” çıkarıldığını dü-

şünmek büyük bir yanılgı olacaktır.

Page 16: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

İşçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların ge-leceğini doğrudan ilgilendiren Torba Yasaartık Meclis’te.

29 Kasım günü Meclis’e sunulan “TorbaYasa”, 3 Aralık günü Meclis Plan ve BütçeKomisyonu’nda oluşturulan alt komisyonasevk edilmişti. Alt komisyondaki görüşme-lerin tamamlanmasının ardından 28 Aralıkgünü, tasarının 7’si geçici toplam 136 mad-delik son hali Meclis Plan ve Bütçe Komis-yonu’nda görüşülmeye başlanmıştı.Yaklaşık 20 gündür komisyonda tartışılanTorba Yasa Tasarısı ciddiye alınabilecekhiçbir değişikliğe uğramadan komisyondangeçti ve 27 Ocak’ta Meclis Genel Kuru-lu’nda tartışılmaya başlandı.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 7 maddesi,Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık SigortasıKanunu’nun 29 maddesi, 4474 sayılı İşsiz-lik Sigortası Kanunu’nun ise 6 maddesindekapsamlı değişikler öngörülen tasarının ya-salaşma sürecini hızlandırmak isteyendüzen partileri, komisyonda “gecelerinigündüzlerine katarak” yoğun mesai harca-dılar. Bu tempoyu genel kurulda da sürdür-meyi planlayan düzen partileri bukapsamda tasarıyı 9 bölüme ayırarak temelyasa olarak görüşecekler.

AKP, tasarının her gün bir bölümününgenel kuruldan geçirilmesini istiyor. Bununiçin milletvekilleri Cuma günleri de çalışa-cak. Tasarının 24 Ocak kararlarının yıldö-nümünde meclise gelmesi de oldukçamanidar. 27 Ocak günü genel kurula gelentasarının 28 maddeden oluşan birinci bölü-münün ilk 12 maddesi görüşülerek kabuledildi. AKP’nin görüşmeler sırasında tasa-rıya yeni maddeler eklemesi de bekleniyor.9 Şubat’a kadar tüm maddelerinin genelkuruldan geçirilerek tasarının yasalaşmasıhedefleniyor.

24 Ocak Kararları ya da Torba Yasa

Çalışma yaşamının baştan aşağı yeni-

den düzenlenmesini amaçlayan yasa ta-sarısı, geniş yığınların tüm kazanılmışhaklarını adım adım gasp edecek bir içe-riğe sahip.

Tasarı daha bütünlüklü ve kapsamlı birçerçevesi olan “Ulusal İstihdam Strate-jisi”ne giriş olarak da değerlendirilebilir.“Türkiye’yi orta ve ileri teknolojikürünlerde Avrasya’nın üretim üs-süne dönüştürmek” amacıyla hazırla-nan “Sanayi Strateji Belgesi” ile birlikteörülen bu süreç, ülkemizi adeta bir sömürücenneti haline getirecek. “Sanayi Strate-jisi”ne paralel olarak tartışılan vergi, eği-tim, yargı reformları kamu yönetimireformu saldırının genişliği konusunda ye-terince fikir veriyor. Tasarının 12 Eylül As-keri Faşist Cuntasının hemen akabindegündeme getirilen “24 Ocak Kararları”ile aynı tarihte meclise gelmesi de yapılmakistenen hakkında bir mesaj anlamı taşıyorolmalı. Toplumsal yaşamın yeniden yapı-landırılması, sermayenin önündeki hertürlü engelin kaldırılması, kamu kuruluşla-rının sermayeye peşkeş çe-kilmesi gibi bütünlüklü biriçeriğe sahip olan “24Ocak Kararları” ile ser-mayeye yeni bir yol hari-tası çizilmişti. BugünTorba Yasa ile yapılmakistenen de tıpkı 30 yıl ön-cesinde olduğu gibi; üs-tünde sermaye için dizginsiz sömürü vebüyük kâr olan bir rotanın dizayn edil-mesidir.

Düzen partileri ve gerçek muhalefet

Aralarında çok büyük fark varmış gibigörünen düzen partilerinin gerçek yüzleri,söz konusu işçi ve emekçiler olduğunda netolarak görünmektedir. Birbirleri ile adetakanlı bıçaklı olan AKP ve CHP nedensehem alt komisyonda hem de genel kurulda

büyük bir uyum içinde hareket ediyor.Emekçi yığınların geleceği demek olanbu tasarının altına aynı imza atıldıktansonra AKP ve CHP arasındaki farkbizim için ne ifade ediyor? Egemenlerve efendileri emperyalistler için büyükve hayati bir öneme sahip olan bu dü-zenleme mevzubahis olduğunda ortayçıkan istikrarlı tablo sizin de dikkati-nizi çekmedi mi? Düzen partileri varlıkgerekçelerine uygun bir pratik süreci büyükbir gayretle yaşama geçirirken işçi sınıfınöz örgütleri de üzerine düşeni yapmalı.

Birçok sendikanın doğrudan tasfiyesiniiçeren bu düzenleme ile sendikalaşmanınönüne adeta Çin Seddi çekilecek. Emekçileresnek ve kuralsız bir dünyada soluk alıp ve-recek. Bu durum onların örgütlenmesini,bir araya getirilmesini de zorlaştıracak. Neyazık ki bu gerçekliğe rağmen sendikalar-dan, emek ve meslek örgütlerinden çıkanses ihtiyacı karşılamıyor. Ne ki bu konudaözellikle son günlerde gösterilen tepkiler

cılız da olsa belli bir hareket-lilik de yaratıyor. Türk-İş’insınıftan gelen tepkilerin zor-laması ile de olsa örgütlediğieylemler önemli bir yerdeduruyor. Böylesine kapsamlıbir saldırıya karşı bu tepkiyi

büyütmek, geliştirmek veözellikle de üretim alanla-rına yaymak büyük önemtaşıyor. Bu çerçevede

KESK, DİSK,TMMOB ve TTB

tarafındanörgütlenecekeylemlerin,direnişleriniçinde yeralmak vebüyütmekçok önemli.

4-17 Şubat 2010 Özgür gelecek/02 16Sentez

Torba Yasa Meclis’te; “Geleceğimiz Torbaya Sığmaz!”

İSTANBUL26 Ocak günü İstiklal Cadde-

si’nde biraraya gelen Türk-İş şube-leri yaptıkları eylemle hükümeti veyasasını protesto etti. KESK,Hava-İş vd. sendikaların da destekverdiği eyleme İGDAŞ ve Karayol-ları işçileri de katıldı.

İstiklal Caddesi’nde yapılanyürüyüş Taksim Tramvay Dura-ğındaki basın açıklaması ile sonaerdi.

DERSİMKESK Şubeler Platformu tara-

fından 26 Ocak Salı günü saat12.00’de Sanat Sokağı’nda yapı-lan eylemle Torba Yasa protestoedildi. Kitle adına açıklama BESDersim Şube Başkanı Ümit Yıl-dız tarafından yapıldı. Açıklamada“Attığı her adımda halkı daha dayoksullaştıran hükümetin son ana-yasa değişikliği referandumda ol-duğu gibi ikiyüzlülüğü ve emekçidüşmanı olduğu bu tasarıyla birkez daha ortaya çıkmıştır” denildi.

(Dersim Partizan)

ADANATorba yasa sendikalar tarafın-

dan düzenlenen eylemle protestoedildi. 4 Ocak günü AKP İl Baş-kanlığı önünde biraraya gelenemekçiler adına basın açıklama-sını okuyan SES Şube BaşkanıMehmet Antmen, hükümetinemekçiler üzerinde baskı ve otori-ter politikalar uygulamaları ha-yata geçirdiğine vurgu yaptı.

İZMİTDİSK’in “Torba yasasına karşı

genel direniş” adı altında İzmit’tegerçekleştirdiği ve yaklaşık 2 binkişi katıldığı yürüyüş, Sabri YalımParkı’nda sonlandırıldı. İşçileradına açıklama yapan DİSK GenelBaşkanı Süleyman Çelebi, ya-sayı işçilere yönelik bir saldırı ola-rak değerlendirdi. Hükümetinattığı her adımla işçilerden hakla-rını çaldığını söyleyen Çelebi,“AKP ne zaman işsizlikle mücade-leden bahsetse altından yeni birhak gaspı gündeme geliyor” dedi.

YÜKSEKOVADİSK ve KESK Yüksekova

Temsilcilikleri, Torba Yasa Tasarı-sı’na ilişkin Oslo Oteli önünde bireylem gerçekleştirdi. 27 Ocakgünü yapılan eylemde basın açık-lamasını okuyan KESK YüksekovaDönem Sözcüsü NurettinDemir, yasanın bir an önce geriçekilmesini istedi.

Ankara: Ankara DDSB olarak yaklaşık 1.5 aydır çalışmalarınabaşladığımız torba yasaya karşı bir dizi eylem ve etkinlikler gerçek-leştirildi. Torba yasanın gündeme gelmesi ile birlikte DDSB’nin deörgütleyicisi olduğu bir dizi toplantı alındı. Yaptığımız çağrıya isesendikalardan sadece Petrol-İş Ankara Şubesi yanıt verdi ve o daimzacı olarak kalmakla yetindi. Sonuç olarak 13 kurum birarayageldi ve harekete geçti.

İlk olarak Torba Yasayı daha iyi anlamak ve bilgilenmek için 23Ocak Pazar günü Petrol-İş Sendikasında panel/forum düzenlendi.Panelist olarak ÇHD’den Saliha Şahin ve Tüm Bel-Sen eğitim uz-manı katıldı. Yapılan sunumların ardından 13 kurumun ortak görü-şünü anlatan bir açıklama okunarak forum kısmı başlatıldı. Forumkısmında PTT taşeron işçisi olarak çalışırken işten çıkarılan CemKoray Türedi ilk sözü aldı ve torba yasa geçtiğinde keyfi işten at-maların daha da artacağını söyledi. Herkesi desteğe çağırdı. Deva-mında KESK’li bir DDSB’li arkadaşımız söz alarak PTT işçilerinindirenişi büyütmek için ve genel saldırılara karşı sınıf sendikacılığı-nın bu süreçte sendikalara hâkim kılınması, yasal zeminde mücade-leye bağlı kalınmayıp fiili-meşru mücadele hattının örülmesigerektiğini ifade etti.

Diğer bir eylem ise Torba Yasanın meclise gelmesine üç günkala Sakarya Caddesi’nde Türk-İş şubeleri ile bir basın açıklamasıyapılmış, bir gün kala ise KESK tüm kurumlara çağrı yapmış vedevrimci ve demokrat kurumlar bu çağrıyı 12 saat önce öğrenmiş-

tir. KESK’in ve diğer sendikaların görev savma bilinciyle gösterme-lik yaptıkları bu eylemler yasanın geçmemesine yönelik değil “pro-testo etme” mantığıyla yapılmıştır.

Bu kapsamda KESK’in aldığı eylem kararı doğrultusunda EmekliSandığı önünde toplanan KESK’lilerle DDSB’nin de içinde yer al-dığı bileşen, döviz ve flamaları ile TBMM’ye doğru yürüyüşe baş-ladı. Daha 20 metre yürümeden polis barikatı ile karşılandı.Yürümekte ısrar edilmesi üzerine polis biber gazı ile saldırdı. Katı-lımcılar sloganlarla tekrar barikata yüklendiler. Bu sırada polis sıksık “eyleminiz amacını aşmıştır, içinizdeki saldırgan grubu çıkarın”diye anons yaptı. Yoğun yağmura rağmen bekleyen kitle bir saattenfazla sloganlarını kesmeden bekledi. Polisle KESK yöneticileri ara-sında yoğun tartışmalar yaşandı.

Ardından basın açıklaması polis barikatı önünde yapıldı. KESKGenel Başkanı Döndü Çınar tartışmalarda Emniyet Müdür Yardım-cısı Kenan Kabak hakkında sendikal hakları engellediği ve kendisinitartışmalar sırasında “canım” diyerek taciz ettiği için suç duyuru-sunda bulunacağını söyledi. Bu arada görüntü almaktan çok kitleyitaciz eden bir kameraman kitlenin içinden geçerken insanlara sertdavranmış, ittirmiştir. Bu kişiye bir DDSB faaliyetçisi kimlik sor-muş, soruya “sonra görüşürüz” şeklinde tehditkar bir yanıt almıştır.“Kameraman” olaya müdahale eden KESK’li bir kadına da küfüretmiş, bunun üzerine kitleden gereken cevabı alarak kaçıp polise sı-ğınmıştır.

Torba Yasaya karşı birleşelim örgütlenelim!

Page 17: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 17Sentez

Çığırından çıkmış bir dünyadaumuda sevdalanmak ne yüce bir duy-gudur. Özgürlüğe, eşitliğe ve kardeş-liğe sevdalanmak; iyiye ve güzel olanher şeye sevdalanmak… Ve bu sevda-nın bedeli kimi zaman işkenceler;kimi zaman zindanlar; kimi zamanölüm olsa da bu sevdadan asla vaz-geçmemek… Açlığın, sefaletin, işsizli-ğin, imha ve inkarın, haksızsavaşların kol gezdiği bir dünyadaisyan etmek, hakkını aramak elbetteen ağır bedelleri de göze almayı ge-rektirir. Hak aradıkları, özgürlük iste-dikleri ve hatta düşünü kurduklarıiçin yüzyıllardır halkın devrimci ön-cüleri düştüler toprağa… Bizlere deonları anmak, bıraktıkları kavga bay-raklarını daha da ileriye taşımakdüşer. “Onlar ki engin denizdedirler şimdi,

Coşkun bir sel akışında,

kavga sularında

Kanla yaratılan, kanla ekilen

ve kanla büyütülen tohumlarda

Karadeniz’den Munzurlara

savrulan isyan küllerinde

Yiğit gerillanın haykıran namlusundadır onlar…”

Bizler, Partizanların aileleri olarakProletarya Partisi tarafından ilan edi-len “Parti ve Devrim ŞehitleriniAnma Haftası” çerçevesinde onlarıanmak, mücadele deneyimlerindenöğrenmek için her yıl olduğu gibi buyıl da çeşitli etkinlikler örgütledik/ör-gütlüyoruz. Başta da her yıl olduğugibi bu yıl da gücümüz yettiğinceşehit düşenlerimizin ailelerine gide-rek, acılarımızı ve öfkemizi paylaşıyo-ruz. Her gittiğimiz ailededüşenlerimizin hatıralarıyla acıları-mız yeniden tazelense de öfkemizdaha da bileniyor.

39 yıllık tarihimizde yüzlerce yol-daşımızı ölümsüzlüğe uğurladık. Herbiri bizler açısından aynı değerde veönemdedir. Ailelerine gidemediğimizya da ulaşamadığımız yoldaşlarımızoldu elbette. Ancak uzun vadede deolsa yoldaşlarımızın ailelerine ulaş-mak, onları ailelerinden de dinlemek,onlardan öğrenmek ve ailelerini evlat-larının davasını sahiplenmelerini sağ-lamak hedefimiz devam etmektedir.

Biz büyük ve güçlü bir aileyiz vebiliyoruz ki gücümüzü umudumuzunbüyüklüğünden alıyoruz. 12 Eylül’denbu yana zindanlarda yaşanan vahşetve direnişin içiçe yaşandığı, yargısızinfazların, kayıpların “terörist” dam-

gası vurularak meşrulaştırılmaya çalı-şıldığı bir coğrafyada gerek zindankapılarında gerekse mezar başlarındaya da sokaklarda, öncelikle gerçeğianlamaya çalıştık. Hangi zihniyetin“terörist” olduğunu anladığımızda daArjantinli anaların “Önce çocukla-rımızı savunuyorduk şimdi on-ların düşüncelerini” sözünükendimize şiar alarak yakınlarımızınarkasında değil omuzbaşlarında yeri-mizi aldık. Çünkü yaşadığımız acılarçoğaldıkça ve yaşadıklarımızın ne-denlerini kavradıkça bütün bu sorun-larla tek başımıza mücadeleedemeyeceğimizi de gördük. Bir ocakayında yine onları anarken şehit aile-lerinin bayrağı yükseklerde dalgalan-dırarak en önde yürümeleri de doğruyolda ilerlediğimizin göstergelerindenbiridir.

Onları anmak, yaşamın heralanında örgütlenmektirBilincimizin kızıl kor damlalarıAnd olsun kiYüreğimizde püskürttüğünüz volkanlaDevrim nehrinin akışınıbirleştireceğiz

Uğruna can verdiğiniz insanlığaAltınçağ’ı granitleştirerekArmağan edeceğiz

30 Ocak Pazar günü Sarıgazi’deşehit ve tutsak ailelerinin de içinde yeraldığı Partizanlar, Parti ve devrim şe-hitlerini andı. Merkezde bulunanBölge Hastanesi önünde toplanan

kitle, üzerinde İb-rahim Kaypakkaya,Süleyman Cihan,Kazım Çelik veMehmet Demir-dağ’ın resimlerininyer aldığı “Düşlerigerçeğe dönüş-türmek için dü-şenlerianıyoruz” yazılıPartizan imzalıpankartın arka-

sında yürüyüşegeçti. En önde şehityoldaşlarımızdanMehmet ve Ali De-mirdağ, Polat İyit,Nergiz Gülmez, Ha-tice Dilek, ErolÖzel, Ali Rıza veSırma Boyoğlu,Dursun Erkul,Mehmet Düzen,Hasan Gülünay yol-daşların aileleri el-lerindebayraklarıyla yerlerini aldılar. Yol bo-yunca “Gerillalar ölmez yaşasınhalk savaşı”, “Devrim şehitleriölümsüzdür”, “İbrahim’den Meh-met’e selam olsun Partiye”, “Halksavaşçıları ölümsüzdür”, “Ovacık şe-hitleri ölümsüzdür” sloganları atı-larak ajitasyon konuşmaları yapıldı.

Mezar başında tüm devrim ve ko-münizm şehitleri için yapılan saygıduruşunun ardından Partizan adınabir açıklama yapıldı. AçıklamadaOcak ayının tarihsel önemi vurgula-narak şehitleri anmanın ne anlamageldiğine dikkat çekildi. Onları anma-nın bulunduğumuz her alanda müca-deleyi daha büyütmekten geçtiğininaltı bir kez daha çizilerek onlardanboşalan mevzilerin doldurulması gör-evinin bizlerin omuzlarında olduğusöylendi.

“Onlar ölmediler” şiirininokunmasının ardından TKP/ML mili-tanları Parti ve ordu bayrağı açarakMerkez Komite Siyasi Büro imzalıOcak ayı bildirisini okudular.

Bildiride “Yıldızlara tutunarak yü-rüyenlerin kahredici öfkesi halklarısömüren emperyalistleri ve her türlüalçaklığı yerle bir edecek. Ve biz aslaunutmayacağız bayraklaşan şehitleri-mizi. Halkların kurtuluşu uğruna gü-neşe uğurlanan komünist ve devrimciönderleri, ezilenlerin fedakâr evlatla-rını, devrimin gözü pek militanlarınısaygıyla anıyoruz. Onlara devrim sö-

zümüz var. Şehit yoldaşlarımız zafereinancın en büyük teminatıdır. Hiçbi-rinin kanı yerde, özlemi geride kal-mayacak. Onlar ki ebediyete kadaryaşayacak mücadelenin teminatı olanşehitlerimiz özgürlük savaşının parıl-dayan yıldızlarıdır” denildi.

Bildiri sonrası sık sık Türkçe veKürtçe “Yaşasın PartimizTKP/ML”, “Halk Ordu TİKKO katil-lerin peşinde”, “Şan olsun 3. Kon-gremize” sloganları atıldı.

Daha sonra müzik dinletisine ge-çildi. Kitle hep bir ağızdan “Yoldaşseni anacağız”, “İşçi köylü ordusununerleri”, “İbo Haydar Zülfikar” ve“Ordu Marşı”nı söyledi. Daha sonrabir yoldaşımız Ali Uçar’ın kendisineöğrettiği eski bir marşı onu bir kezdaha anarak bizlerle paylaştı.

Hep birlikte atılan sloganlar vePartizan andının ardından anma sonaerdi.

Şehit yoldaşlarımızın ailelerininbizzat slogan attırması, yine HaticeDilek yoldaşımızın babası İbişAmca’nın ayakta zor durmasına rağ-men yaklaşık bir saat süren anma bo-yunca dimdik ayakta durması ve “benburalara kadar gelip bu mezarlarınbaşında slogan atıp marş söyledimya ölsem de gam yemem artık” de-mesi, kızının davasını hala sımsıcakyüreğinde hissetmesi hepimizi duygu-landırdı.

(Partizan Şehit Ve Tutsak Aileleri)

Düşlerimizi gerçekleştirmekiçin toprağa düşenler

anıldı

Page 18: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Ne oldu pek haşmetli başbakan vesayın vezirleri ve de bilumum soytarıları?Övgü dolu sloganlar, “çok yaşa” nidalarıduymayı bekliyordunuz değil mi TTArena Stadyumunun açılışında? Sen oncayıl bunu planla, o kadar “emek” ver,“bütün imkânları” seferber et, sonra ıslıklıprotestolara maruz kal! Bunu hiç bekle-miyordun herhalde ki apar topar kaçıver-din stadyumdan! Sana da hükümetine dedevletine de olan öfkenin büyümesi vesizi her yerde bulması çok mu zorunuzagitti? Çok mu şaşırdınız? Öyleyse dahaçok şaşıracaksınız!

Aslında biz de bir miktar şaşırmadıkdeğil elbet! Hani Çarşı grubuna alışılmıştıda Galatasaray tribünlerinden böyle birprotesto pek de beklenmiyordu. Taraftar-ların böylesine bir ıslık senfonisi dinlete-ceklerine pek ihtimal verilmiyordu.

Ne de olsa futbol denilince artık aklagelen ne yazık ki holiganlık, milliyetçilik,ırkçılık, kavga ve küfür oluyor. Yoksul-lukla boğuşan, sosyal yaşam diyebir şeyi aklına dahi getiremeyenhalkın bir futbol takımıyla kendiniözdeşleştirmesi, onunla seviniponunla ağlaması, tüm öfkesini tribünkoltuklarında bırakıp çık-ması egemenlerin herdaim işine gelmesindenöte egemenler tarafın-dan bizzat ortaya çıkartı-lır, medyasıyla daha birfanatikleştirilir, kulüp-lerle de sermayeninönemli pazarı haline geti-rilir ve de üç F’nin en önemli ayakların-dan biri olarak sömürünün dayanağıyapılır. Büyük kulüplerin yıllık gelirininkaç asgari ücretlinin bir yıllık geliri oldu-ğunu hiç düşündünüz mü? Üstelik bu ku-lüplerin en büyük gelir kaynağını da bukesimler oluştururken!

Durum hemen hemen istisnasız buy-ken, taraftardan beklenen bir davranış ol-mayacaktı tabi ki TT Arena’nın açılışındabaşbakan ve TOKİ başkanının ıslıklan-ması! Hemen ardından yapılan açıklama-lara bakılırsa tüm hükümet veyalakalarının bundan duydukları öfke veteessüf son derece kulak tırmalayıcı. Nediyorlar bakalım.

“Camian sana ihanet etti. Tribünlerehâkim olamıyor musun?” (Devlet Bakanı

Egemen Bağış, GS Başkanı Adnan Po-lat’a) “Tabii bütün Galatasaraylılara maletmek istemeyiz ama bu anlayışın mut-laka statlardan uzaklaştırılması lazım.”(Faruk Özak) “Böyle bir Başbakan’a sa-hipken maalesef onu son derece üzdük.Bunu kabullenmek kesinlikle mümkündeğil.” (Futbol Federasyonu BaşkanıMahmut Özgener) “Başbakanı TTArena’da yuhalayanların babaları bellideğildir buna eminim. Şerefsizler yuha-layan kahpe GS taraftarı.” (Gençlik veSpor Genel Müdür Yardımcısı SalimTerzi) “Tepki koyanlar orada maç da iz-lemesinler bakalım... Sefillik ve acizlik buolsa gerek! 100’lerce trilyon harcandı ostadyum için, rüya bir proje gerçekleştiBaşbakan sayesinde. İdraktan mahrumsefillere yazıklar olsun!” (AKP Grup Baş-kanvekili Suat Kılıç)

Bu sözlerinhiçbiri birbirine

küfreden, bıçaklayan, çirkin tezahürat-larda bulunan taraftarlara söylenmedi.Bu sözlerin hiçbiri etrafa zarar veren, körşiddetle etrafına saldıran holiganlara yö-nelik değil. Bu sözler, başbakanlarını veonun TOKİ başkanını protesto eden taraf-tarlara söylendi.

Başbakan ise apar topar stadyumuterk ettikten sonra yaptı açıklamasını:“Kimse övünmesin.. Galatasaray’ın bustadyumda tek Allah kuruşu yoktur...”dedi, peşine de artık 8 senedir alışkın ol-duğumuz tehditlerinden birini daha sa-vurdu: “Daha anlaşmayı yapmadık!”

Bir nankörlük tartışması var ortadaAKP’li başbakan ve diğerleri açısından.Herkes Erdoğan’a minnet duyguları duy-malı. Sanki kendi ceplerinden harcamış-

lar, oğullarının gemiciklerinden birinifeda etmişler de çalınan ıslıklara “nan-körlük” diye feveran ediyorlar. Halkımı-zın nefret ettiği özelliklerdendirnankörlük. Yediğin kaba tükürmemekerdem değil, herkesten beklenendir. İyide burada yediğin kap kimin, nankörkim? Halkın (orada ıslık korosunu oluştu-ran her bir birey de dâhil) vergileri, para-ları ile yapılmış olan dev stadyum kimin?Peki, onların parasını ben verdim, ıs-lığımı da çalarım demeye hakları yokmu? Halkımız nankörlükten nefret ederde yalanı çok mu sever? Galatasaray’akarşılıksız verilmiş bir hediye midir bu TTArena? Peki, Galatasaray, Mecidiyeköygibi İstanbul’un en önemli semtlerindenbirindeki arazilerinden ve Ali Sami Yen

Stadı üzerindeki haklarından vazge-çerek anlaşma yapmamışlar mıdır?Başbakan ve TOKİ’sinin başkanıneden bunları söylemiyor da, ya-lana sığınıyor? Yalanı ortaya çıkın-caya kadar kendine inananinanmıştır, kimi etkilesem kârdırdiye bakıyor.

Başbakanının stadyumdan kaç-masının ardından bu kez TOKİ Baş-kanı Erdoğan Bayraktar alıyor sazıeline: “Galatasaray Yönetimi, AliSami Yen ile ilgili kiracılık yüküm-lülüklerini yerine getiremezkenbize geldi. Hem Ali Sami Yen’dehem de burada yükümlülükleriniyerine getiremedi. Özhan Canay-dın’ın karşımıza gelip naif ve sessiz

sedasız duruşu dün gibi aklımda.”Biri İstanbul Büyükşehir Belediye

Başkanı diğeri de büyükşehir ve Eminönübelediyelerinde meclis üyesiyken yollarıkesişmiş olan bu iki Erdoğan, 8 yıldır dabiri başbakan diğeri TOKİ başkanı olarakkoltuklarına yapışmış olarak TT Arena’daişte bu şekilde esip gürlediler.

Sanki bu aşağılamalar kendilerineyönelik değilmiş gibi ıslık çalanları tespitettirip isimlerini Emniyete verenGalatasaray yönetimi ise tükürülen surat-larını “Ya rabbi şükür” edasıyla silmeklemeşguller. Taraftarlar mı? Taraftarlardanher zaman küfür duyacak değiliz ya,zaman zaman da olsa böyle güzel seslerduymak hoş oluyor. Onlar da tribünleriizlemeye devam edin diyor...

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0218 Halkın gündemi

Pınar Sağ ve Mehmet Özcan’ahapis cezası

İstanbul: Halk müziği sanatçısıPınar Sağ hakkında açılan davanınson duruşması görüldü.

Dersim’de bir etkinlikte önderİbrahim Kaypakkaya’yı övdüğü ge-rekçesiyle hakkında, Terörle Müca-dele Kanunu’nun 7. Maddesiuyarınca “örgüt propagandası” yap-maktan dava açılan Pınar Sağ veMehmet Özcan’ın 26 Ocak günüMalatya 3. Ağır Ceza Mahkeme-si’nde görülen duruşmasında mah-keme heyeti Sağ ve Özcan hakkında10’ar ay hapis cezası verdi. Avukat-lar bu kararı temyize götürmeye ha-zırlanıyor.

Diğer yandan 29 Ocak günü İs-tanbul Barosunda gerçekleştirilenbasın toplantısıyla verilen cezalarprotesto edildi. Pınar Sağ ve Meh-met Özcan, Kaypakkaya’yı anmanınsuç olmadığını söylediler. Açıklama-nın ardından aralarında Partizan,ESP, DHF, Kaldıraç vd. kurumlarında desteğiyle bir yürüyüş gerçekleş-tirildi. Yürüyüş sonrası açıklamayıTemel Demirer yaptı.

Akaryakıt zammı tüm halkımızı etkileyecek

Dersim: Akaryakıta yapılanzam Dersim’de Şoförler ve Otomo-bilciler Odası tarafından protestoedildi.

Ticari araç sahipleri şehir merke-zinde biraraya gelerek oluşturduklarıkonvoyla Hükümet Konağı önünegeldi. Burada yolu trafiğe kapatarakbasın açıklaması gerçekleştirildi.Kadir Ulaş tarafından yapılan açık-lamada “Akaryakıt fiyatlarındaki artışinanılmaz boyutlara vardı. AKP hü-kümeti öncesi litresi 1.56 TL’ye alı-nan 95 oktan benzin, bugün % 200zam yapılarak 4 TL’yi geçmiş du-rumda. Bu eğitim, sağlık, beslenme,barınma, ısınma ve ulaşım gibi haya-tın en temel gereksinimlerine ve herzerresine işlenmiş korkunç bir zamfuryası demektir” denildi. Açıklamaalkışlarla sona erdi.

Partizan, Arızlı depremzedele-rini ziyaret etti

Partizan olarak, Arızlı depremze-delerini çadırlarında ziyaret ettik vesohbet ettik:

- Ülkü Karahan: Bundansonra “düzen partilerine oy verme-yeceğiz” diye pankart asacağız.Kimse seçim sürecinde gelip bizdenoy istemesin.

- Huriye Özdemir: Durmakyok, direnmeye devam edeceğiz.Mücadelemizi sonuna kadar götüre-ceğiz. Onurumuz ve şerefimiz içinmücadeleyi asla bırakmayacağız.

- Şemsettin Azak: Siyasilerdenbir beklentimiz yok. Siyasi partilerinseçim sürecinde gelip bizleri kandır-masına izin vermeyeceğiz.

(ÖG okurları)

Ne vardı şaşıracak? Parayı veren ıslığını da çaldı?

TC uşaklıkta sınır tanımıyor

Amed: ABD’nin gizli belgelerini bir bir yayımlayacağınıduyuran Wikileaks, yeni belgelerle gündemdeki yerini ko-ruyor. Wikileaks’in açıkladığı son belgeler ABD’nin ve uşak-larının dünya halklarına yönelik gerçekleştirdiği terörübelgeler bir nitelik taşıyor. CIA’in işkence uçaklarınınTürkiye’den geçtiğini açıklayan belgelerde TC’nin ve ABD em-peryalizminin çirkin yüzü bir kere daha itiraf edilmiş oluyor.

Wikileaks tarafından açıklanan ve Alman “Die Welt” gaze-tesinde yayımlanan ve ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi RossWilson’ın bugün ABD Hava Kuvvetleri Komutanı olan NortonA. Schwartz’a 8 Haziran 2006’da gönderdiği raporda, Tür-kiye’nin söz konusu uçuşlara izin verdiği detaylarıyla anlatılı-yor. Konuya dair ilk iddialar ortaya çıktığında (2006) AB,üyelerinin de bu operasyonlarda kullanıldığını belgeleyen iki

ayrı rapor düzenlemişti. Bu rapora göre Türkiye dahil 14 dev-

let bu operasyonlarda CIA tarafından geçiş amaçlı ve yakıt ik-

mali için kullanıldı. Bu iddialara Türkiye tarafından yapılan

ilk açıklama, yalanlama şeklinde olmuştu. Ancak Wikileaks

tarafından yayınlanan belgeler TC’nin ve AKP hükümetinin

müslümanlığını ve Erdoğan’ın gözyaşlarının timsah gözyaşı

olduğunu gözler önüne serdi.

CIA tarafından çeşitli ülkelerden gayrı resmi bir şekilde

alınan binlerce kişi, Guantanamo başta olmak üzere çeşitli

ülkelerdeki işkence tezgâhlarına götürüldü. Bu yapılırken de

emperyalizme göbekten bağlı ülkeler başta olmak üzere birçok

devlet, aracı olarak kullanıldı. Türkiye’de İncirlik Üssü’nün

kullanıldığı belgelerle kanıtlandı. Daha öncesinde konuya il-

işkin söylenen yalanlara ek olarak ne gibi yalanların bizleri

beklediği ise merak konusu(!)

Page 19: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 19Halkın gündemi

Ermeni gazeteci yazar HrantDink’in katledilişinin 4. yılına gi-

rerken davaya ilişkin devletin aymaz tu-tumu istikrarını koruyor. Şimdiye kadar4 yıl boyunca 15 duruşması yapılan dava-nın 16. duruşması 7 Şubat 2011’de gö-rülecek. Geçen dört yıl boyunca davayailişkin deliller ortadan kaldırılmaya çalı-şıldı, kamera kayıtları silindi, resmi ku-rumlara yazılan yazılara ya hiç karşılıkverilmedi ya da yıllar sonra karşılık veril-di. Devletin “derin” unsurlarına bulaş-maktan özenle kaçınıldı ve eni sonu dev-let denilen çete her fırsatta aklanmayaçalışıldı.

Davanın ilerlemesi ve devletin dava-ya karşı lakayt, aymaz yaklaşımı aslında4 yıl boyunca halka verilen bir mesajdı.Hem de Ogün Samast denilen tetikçiHrant’ı öldürdükten sonra, yakalandı-ğında polislerin Türk bayrağının önündebirlikte fotoğraf çektirdiklerinde verdik-leri mesajla aynı idi. Devrimciler, komü-nistler, yurtseverler başta olmak üzerehalkın tamamına yönelik bir gözdağı idi.Tehditlere eklenen bir yenisi idi. Devletbu cinayetle “ileri demokrasisini” tasdik-lemişti. Bugün de gözümüzün içine bakabaka aydınlara, demokratlara yönelik

katliamların devam edeceği haykırılmak-tadır. Bu “mesaj” ayağını denk al teh-dididir. Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-sine giden davada Türkiye’ye mahkûmi-yet verildi. Böylece Türkiye bir kez dahaAİHM’de mahkum olmuş ve tazminatödemek zorunda bırakılmıştır. Peki, ada-let bu mudur? Piyonların yargılanması

ve göstermelik cezalar almaları mıdır?Dink ailesinin avukatlarından FethiyeÇetin ve birçok aydın, cinayette kamukuruluşlarının korunduğunu ifade et-mekteler.

Hrant’ın katledilmesinden sonrakigelişmeler, ona yapılan tehditler, tetikçi-lerin bile korunması bu katliamın arka-

sında kimler olduğunu bizlere en açıkhaliyle göstermektedir. Hrant’ın katledil-mesinin üzerinden 4 yıl geçmesine rağ-men bir arpa boyu yol alınamaması cina-yetin arkasında kimler olduğunu çokaçık gösteriyor. Öldürülüşünün 4. yılındaAGOS Gazetesi önüne toplanan onbinlerce kişi Hrant’ın katilini sloganla-rıyla haykırmaktaydı: “Katil devlet hesapverecek” sloganı, bu 4 yılı ve öncesini eniyi şekilde açıklar nitelikte. Hrant’ın kati-li devlettir ve bizler adaleti devlettenbeklemiyoruz. Hrant’ın ve binlerce, onbinlerce “faili devlet” olan cinayetin he-sabının sorulmasıyla adalet beklentimizgerçekleşecektir.

Adalet beklentimiz yeni katliamları,zulümleri gerçekleştirebilecek olan dev-letin ortadan kalkmasıyla karşılanabilir.Yoksa Cumhurbaşkanı Gül’ün açıklama-ları bu halkı tatmin etmez ve bu halkCumhurbaşkanınca yapılan açıklamalarakanmaz. 7 Şubat’ta Beşiktaş’ta İstanbulAdliyesi’nde gerçekleşecek olan HrantDink davasının 16. duruşmasındaHrant’ın katilinin devlet olduğunu ve ka-tillerden bir gün mutlaka hesap soracağı-mızı haykırmaya devam edelim.

(Amed’den bir ÖG ukuru)

Binlerce kişinin meydanlarda haykırdığıbir gün oldu 19 Ocak 2007. Ermeni halkınakarşı yürütülen jenosidin son kurbanı olarakbelleklere kazındı Hrant Dink. O, her şeyinbir bedelinin olduğunun farkındaydı ve bu be-deli cesaretinden ödün vermeyerek karşıladı.

İstanbul* Katledilişinin 4. yılında Hrant, Genel

Yayın Yönetmeni olduğu Agos Gazetesiönünde binlerce kişi tarafından anıldı.“Faşizme inat kardeşimsin Hrant”,“Katil devlet hesap verecek” sloganla-rı sürekli atıldı. Dink’in düştüğü yere ka-ranfiller bırakılan eylemde “Dört yıldıryüzleri yok, yürekleri yok” yazılı dö-vizler taşındı ve kitle “Ergenekon Caddesi”yazısını “Hrant Dink Caddesi” olarak de-ğiştirdi. İlk olarak Hrant Dink’in bir ko-nuşmadaki ses kaydı dinletildi. Ardındansiyasi cinayetlere kurban gidenlerin isim-leri okundu. Burada bir açıklama yapanBülent Aydın, 4 yıldır adaletin daha dakörleştiğine değindi. Anma programıKürtçe, Türkçe ve Ermenice söylenen tür-külerle son buldu.

* Agos önünden gruplar halinde Tak-sim meydanına doğru dağılan kitle akşamsaatlerinde tekrar biraraya gelerek biranma daha yaptı. Nor Zartonk, Parti-zan, YDG, DHF, Alınteri, Kaldıraç,BDP vd. kurumlar “Hrant’ın hesabınısoracağız” yazılı ortak pankart arkasın-da Galatasaray Lisesi’ne kadar bir yürüyüşgerçekleştirdi.

Binlerin katıldığı eylemde İstiklal Cad-

desi sloganlarla inledi. Yürüyüşün ardın-dan açıklamayı Ermenice olarak MihranThomasyan; Türkçe olarak şair RuhanMavruk yaptı. Açıklamanın ardından ey-lem Grup Emeğe Ezgi ve Grup Bandis-ta’nın ezgileri ile son buldu.

Mersin Dink katledilişinin 4. yıldönümünde

Mersin Emek ve Demokrasi Platfor-mu’nun düzenlediği eylemle anıldı. Saat17.30’da Eğitim-Sen önünden Taş Bina’yayürünen anmada kitle öfkeliydi. KenanHazar platform adına okuduğu basınmetninde Ogün Samast, Erhan Tuncelgibi 18 sanığın yargılanarak bu olayın ka-patılamayacağına vurgu yaptı. Anma SarıGelin türküsünün söylenmesinin ardın-dan sonlandırıldı.

AmedHrant Dink; Amed, Van, Hakkâri baş-

ta olmak üzere birçok Kürt ilinde basınaçıklamalarıyla anıldı.

* Amed’de Diyarbakır İHD Şubesi ta-rafından gerçekleştirilen basın açıklama-sında; “Maalesef bu ülkede hala güvercin-ler vurulmakta, tutuklanmakta, yaşadıkla-rı yerlerden sürül-mekte ve linç edil-mektedir” denildi.

* Bir diğer anmaise Van’da İHD,KESK, Mazlum-Der,TİHV, TMMOB, VanBarosu, Genel-İş Sen-dikası ve EDP tarafın-dan gerçekleştirildi.Feqeyi Teyran Par-kı’nda yapılan basınaçıklamasında konu-şan İHD Van ŞubeBaşkanı Av. MehmetAli Şen, Hrant Dink’in

mahkemesinin sürece yayılarak unuttu-rulmak istendiğini belirtti.

* Hakkari’de gerçekleştirilen basınaçıklaması İHD şubesinde yapıldı. Açıkla-mayı okuyan Şube Başkanı İsmail Ak-bulut, Hrant Dink davasında yaşanan ge-lişmelere ve hukuki sürece değinerek,Türkiye’de hala insanların mezhep ve dinayrımından dolayı öldürüldüğünü ve tu-tuklandığını belirtti.

MalatyaMalatya Kız Meslek Lisesi önünde top-

lanan kitle Hrant Dink’in doğduğu mahal-le olan Çavuşoğlu Mahallesi’ndeki eski ki-liseye kadar meşaleli bir yürüyüş yaptı.“Hrant’ı unutmadık, unutmayaca-ğız” pankartıyla yürüyen kitle adına oku-nan açıklamada “Hrant’a sıkılan kurşunTürkiye’de eşit ve özgürce yaşamak iste-yen, tek tip olmayı reddeden ve buna karşımücadele eden bütün insanlara sıkılmıştır.Ne yazık ki aradan dört yıl geçmesine rağ-men gerçek katiller yakalanamadığı gibiCMK 102. maddesi uyarınca Ogün Sa-mast’ın da bir sene sonra tahliyesine ola-nak sağlanmıştır” denildi. Eyleme İHD,KESK, PSAKD, Haçovalılar Derneği,

ÖDP, ESP, BDP, Halk Cephesi, DHF vePartizan katıldı.

AnkaraAralarında Partizan’ın da bulunduğu

devrimci ve ilerici kurumlar Yüksel Cad-desi’nde toplanarak Adalet Bakanlığı’nadoğru yürüyüşe geçtiler. Ancak kitleninönü Karanfil Sokak’ta polis barikatı ile ke-sildi. Polis barikatının önünde Ermeniceezgiler söylenerek, sloganlar atılarakuzunca bir süre beklendi. Kitlenin kararlı-lığını gören polis geri adım atmak zo-runda kaldı. Barikatın kalkması ile kitlesloganlar eşliğinde Adalet Bakanlığı’nadoğru yürüyüşe geçti. Bakanlığa gelindi-ğinde kapısına Hrant’ı temsilen yırtık birayakkabı ve siyah çelenk bırakıldı. Saygıduruşunun ardından (Ermenice, Kürtçeve Türkçe) üç dilde basın metni okundu.

Hesap sormak

Hesap sormak

için…için…

Faşizme inat meydanlarda binlerce Hrant vardı…

“Kaybedenler Kaybedecek!”304. Hafta

İstanbul: Cumartesi anneleri” bu hafta Ahmet Kaya’nın kızı Emine

Kaya, İsmail Şahin’in eşi Kiraz Şahin, Nurettin Yedigül’ün kardeşi Muz-

zaffer Yedigül, Tolga Baykal Ceylan’ın annesi Kadriye Ceylan ve BDP İs-

tanbul Miletvekili Sabahat Tuncel kayıp akıbetlerinin açıklamasını talep

eden konuşmalar yaptılar. Yapılan açıklamada Mutki’de bulunan toplu me-

zarlarda yapılan çalışmaların diğer bölgelerde de yapılması ve kayıpların

faillerinin yargılanmasını istendi.

305. Hafta

29 Ocak günü Mustafa Suphi’nin katledilişinin 90. yılında adalet isten-

di. Eylemde ilk sözü alan Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun Başbakan’a

“Kör müsün, sağır mısın?” diye seslendi. Eylemde söz alan kayıp yakınla-

rının seslerine kulak verilmesini istedi.

Page 20: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

H. Merkezi: Tekirdağ 1 Nolu’dan ga-zetemize ulaşan tutsaklar geçtiğimiz ay-larda yaşadıklarını özetlediler. İşteyaşananlardan bir özet:

* Hüseyin Uzundağ 24.11.2010 tari-hinde hücresinden zorla alınarak, sün-gerli hücreye konulmuştur. Ve öğlenekadar orada tutulduktan sonra tekrareski hücresine geri getirilmiştir. Bu sı-rada yaşanan bu olaya tepki gösterenhücrelere girilerek havalandırma kapılarıkapatılmıştır.

* 22 Kasım 2010 günü B-1-42 numa-ralı hücrede kalan Fikret Akar, BarışCengiz, Rıza Yıldırım’ın havalan-dırma kapısı kapatılmak istendi. BarışCengiz ve Rıza Yıldırım havalandır-maya, Fikret Akar ise içeriye kilitlendi.

* C-Teklerde kalan Muzaffer Öz-türk’e slogan atmaktan ve kendi isteğiile içeri girmediğinden soruşturma açıl-mış, 1 ay ziyaret, 1 ay iletişim men ceza-ları verilmiş.

* C-Teklerde kalan Gökhan Oruç08.10.2010 tarihindeki sabah sayımındaikinci müdürlerden Haydar Ali Ak’ı, pro-testo etmek amaçlı “İşkencecilerdenhesap sorduk soracağız” sloganını at-ması üzerine havalandırma kapısı günboyu kapalı tutulmuş, hakkında soruş-turma açılıp sözlü savunma hakkı gaspedilmiştir. Bu yaşananlar sonucu 1 ay zi-yaret, 3 gün hücre cezası verilmiştir.

* 1 Aralık 2010 tarihinde sabah sayı-mında, A-33 nolu hücrede “kısmi arama”gerekçesiyle talan edilmesi ve arkadaşla-rın darp edilmesini protesto etmek içinslogan atılıp kapılara vurulmuştur. Buna

karşılık da A-B ve C bloktakimi hücre-

lerin havalandırma kapıları zorla kapatıl-mıştır. Bektaş Karaman’ın olduğu A-25 nolu hücrenin havalandırma kapısı dakapatılmak istenmiş. Karaman kendi is-teği ile içeriye girmemiş, bunu gerekçeyaparak arkadaşımıza saldırıp, darp et-mişlerdir.

Müdürün emriyle havalandırmadanalınıp süngerli odaya (hücre) kapatılmış-tır. Oraya kadar yol boyunca darp edil-miştir. Daha sonra arama bahanesiylehücreye girilir ve arkadaşımızın elbiselerizorla çıkartılıp hayalarına tekme atılır. İş-kence seansı sonrası elbiselerini üstüneatarak giderler. Yapılanlar sonrası sağelde sıyrıklar ve sağ kulakta ağrılar, haya-larda ağrılar, idrar yapmakta zorlanma,aşırı yanma hissi yaşar. Arkadaşımızınbütün ısrarına rağmen revire çıkartılmaz.

* 23.11.2010 tarihinde sabah sayımısonrası Coşkun Akdeniz, Fatih ErginArpaç ve Cihan Karaman’ın kaldığı B-1-45 nolu hücreye baskın yapıp “kapılaravuruyorsunuz” gerekçesi ile arkadaşları-mızı havalandırmadan içeri zorla içerialırlar. O esnada Coşkun Akdeniz’in elineçekpas sopayla vurarak yaralarlar. Hava-landırma kapıları kapatılarak, havalan-dırma hakları gasp edilir. Yaşanan busaldırılar sonucu arkadaşlarımıza soruş-turma açılmış, slogan atmaları nedeniyle1 ay mektup (iletişim) cezası verilmiştir.

* Nihat Konak, Ayhan Güngör veCemil Erdem’in kaldığı C-79 nolu hüc-reye 08.12.2010 tarihinde sabah sayı-mında 2. Müdürün talimatıyla çekpassopası alınmış bu durumu protesto edenarkadaşlarımıza “İşkencecilerden hesapsorduk soracağız” sloganını atması nede-niyle ayrı ayrı 3’er günlük hücre cezasıverilmiştir.

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0220 Hapishane

Sürgün Sevkte Sınır Yok!H. Merkezi: Sincan’dan Muğla E

Tipi Hapishane’ye oradan da Alanya LTipi Hapishane’ye sürgün sevk edilenFadime Özkan’a, Alanya’ya sevk edildiği19 Aralık 2010’dan bugüne henüz bir aygeçmiş olmasına rağmen bir ay ziyaret 8ay da iletişim cezası verildi.

Diğer hapishanelerde sorun olmayanbirçok eşyanın, orada “yasak” olduğu ge-rekçesiyle kendilerine verilmediğini vebu yasakların mantık sınırlarını zorladı-ğını belirten Özkan; “Kurşun kalem kan-tinde satılıyor ama kalem açacağı ‘ya-sak’” şeklinde örneklendirmiş bunları.

Bunların dışında tedavilerin engel-lenmesi, ayakta ve mutfakta sayım da-yatma (sayımın kendi görevleri olduğuve tutsakların bulunduğu yerde alınaca-ğı yönündeki tutsakların ısrarlı duruşlarısonucu bir süre sonra bu sorun çözül-müş), bardak, kaşık, çatal, bıçak baştaolmak üzere her şeyin plastik olması vb.sorunlar devam ediyor.

İşçi köylü hapishaneler içintehdit unsuru!

H. Merkezi: Tekirdağ 2 No’lu FTipi Hapishane’den gazetemize yazanTutsak Partizanlar İşçi köylü gazetesinin79. sayısının kendilerine neden verilme-diğini kamuoyu ile paylaştılar.

Eğitim Kurulu’nun kararı aynen şöy-le: “Bahse konu (…) gazetenin 79. sayısıincelendiğinde ceza infaz kurumları per-sonelini isim vererek hedef gösterdiğitespit edildiğinden, 5275 sayılı kanunun62. Maddesinin 3. Bendinde belirtilen‘kamu güvenliğini tehlikeye düşürenveya müstehcen haber, yazı, fotoğraf veyorumları kapsayan hiçbir yayın hü-kümlüye verilmeyeceği belirtildiğinden,anılan gazetenin ilgililere verilmemesine(…) oy birliği ile karar verilmiştir…”

Tutsaklar bir yılda 6 ay görüşe çıkamadı

Ankara: Gazetemize Sincan 1No’lu F Tipi Hapishane’den mektupgönderen Tutsak Partizanlar, son bir yıl-da yaşadıkları hak ihlallerinin özetiniyaptılar. Sağlığı gittikçe kötüleşen Yaşarİnce’nin son durumuyla ilgili; “...Her anyeni bir rahatsızlık çıkma potansiyeli var.Son olarak böbrek üstü bezlerindeki bü-yüme ile ilgili hastaneye gitmeye başla-dı...” diyerek endişelerini dile getiren tut-saklar; 2010 hak ihlalleri bilançosunu;işkence kötü muamele, sağlık ve haber-leşme hakkının gaspı, kitap ve yayınlarınengellenmesi, sohbet hakkının gaspı veson olarak da verilen disiplin cezalarışeklinde başlıklar altında sıralamışlar.Tutsakların özellikle dışarıyla iletişimle-rini keserek tecriti daha da ağırlaştırma-nın bir aracı olarak en sık başvurulan zi-yaret yasaklarıyla ilgili bir yıllık bilançoyapan tutsaklar şunları belirtmektedir-ler; “Böylece tüm siyasi tutsaklara 1 yıliçinde 6 aylık ziyaret yasağı verilmiş olu-yor. Ayrıca 30.05.10 tarihinde 17 kişiyeanma programı düzenlediklerinden ‘kapıdövme/slogan atma’ gerekçesiyle 1aylıkiletişim cezası verilmiş fakat kaldırılma-mış cezaları olduğu için bu ceza da ziya-ret cezasına dönüşmüştür.”

İstanbul: Hapishanelerde hasta tut-sakların tedavi hakları engellenirken enmeşru hakları ve değerleri de ayaklar al-tına alınmaya çalışılıyor. Bu saldırıların enyoğun olduğu F tipi hapishanelerde siyasitutsaklara yapılan saldırılar TUYAB,TUAD ve İHD tarafından protesto edildi.29 Aralık günü Galatasaray Lisesi önündebiraraya gelen kitle “Hapishanelerdetecrit, işkence, baskı ve ölümler sü-rüyor! Susma sahip çık” yazılı pankartaçarak Taksim Tramvay Durağı’na kadar

yürüyüş gerçekleştirdi. Partizan, ESP,BDP ve daha birçok kurum da yürüyüşedestek verdi.

Yürüyüşün ardından açıklamayı İHDİstanbul Şube Başkanı AbdulkadirBoğa yaptı. Boğa yaptığı açıklamada 1 ve2 No’lu F tiplerinde tutsaklara yönelik ya-pılan saldırılara değindi. Yetkililerin beşyıldızlı otel olarak sundukları hapishane-lerde yaşananları kamuoyuna anlatanBoğa, tüm demokratik kitle örgütlerinizindan gerçekliğini teşhir etmeye çağırdı.

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi’nde yaşananlara bak! “Sürgün sevkler direnişi-mizi parçalayamayacak!”

H. Merkezi: Gazetemizemektupla ulaşan Tekirdağ 1 No’lu-daki Tutsak Partizanlar 2010 yılı-nın bulundukları hapishanedearalıksız bir biçimde tutsaklarınhaklarının gaspedildiği, saldırıla-rın artarak, işkencelerin yaşandığıbir yıl olduğuna değinerek “Ara-lıksız bu hak gasplarına, saldırıla-ra yılın son günü arkadaşlarımızıniradeleri dışında, önceden haberverilmeksizin gerçekleştirilen sür-gün sevk saldırısı da eklenmiştir.31 Aralık Cuma günü sabah sayı-mından 40-45 dakika sonra başla-rında 2. müdürler ve baş gardi-yanların bulunduğu ekipler önce-den belirlenmiş olan hücrelerebaskın şeklinde girerek TurgutKaya, Ulvi Yalçın, İsmail Yıl-maz, M. Ali Bozok, HüseyinKaraoğlan, Hüseyin Erdemir,Hasan Özcan, Bektaş Kara-man ve Murat Aktaş isimli ar-kadaşlarımıza sevklerinin çıktığınısöylemiştir. Arkadaşlarımızın eş-yalarını almasına, vedalaşmamızadahi fırsat verilmeden hücreler-den kaçırılarak zorla sürgün sevkgerçekleştirilmiştir.

Sürgün sevk nereden bakı-lırsa bakılsın mantık dışı biruygulamadır. Tutsakların her-hangi bir eşyaymışçasına görüldü-ğünün pratikteki yansımalarındanbiridir. (...) En son arkadaşlarımı-zın maruz kaldığı saldırı devrimcidirenişin, özel olarak ağırlaştırıl-mış müebbetlik tutsak olan arka-daşlarımızın yaşam koşullarınıninsani ölçülere kavuşturulması ta-lepleriyle gerçekleştirilen demo-kratik hak arama eyleminin altınıboşatmayı, parçalamayı ve zayıf-latmayı amaçlamaktadır.

Bu saldırı, sürdürmekte oldu-ğumuz demokratik hak arama bi-çimindeki eylemlilik sürecimizeolduğu kadar koşullar ne olursaolsun zindanların devrimin parıl-dayan siperleri biçimine sokan ör-güt ve örgütlü mücadelemize debir saldırıdır. Temelinde bu var-dır. Fakat bilinmelidir ki, sadecebir kişi kalsak dahi örgüt ve örgüt-lü mücadelenin içeriği o kişide vü-cut bulduğu ve pratikleştiği gerçe-ği kendisini defalarca kanıtlamış-tır” dediler.

“F Tiplerinde işkence baskı ve ölümlere karşımücadeledeyiz!”

Hasta tutsaklarölümün eşiğinde!

İstanbul: Hasta tutsaklara öz-gürlük talebi ile gerçekleştirilen ey-lemler sürüyor. 28 Ocak günüTaksim Tramvay Durağı’nda bira-raya gelen kitle buradan slogan-larla Galatasaray Lisesi önünekadar yürüdü. Açıklamayı RagıpZarakolu okudu. Açıklamadahasta tutsakların serbest bırakıl-ması gerektiği dile getirildi ve An-talya L Tipi Hapishane’de kanserhastası olan adli tutsak Gülay Çe-tin’in durumuna dikkat çekildi.

Page 21: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

1 Eylül 1906’da Adıyaman’da yok-sul bir ailenin çocuğu olarak dünyayageldi. 4 çocuklu ailenin en küçüğüydüManuşyan. 1915 Ermeni Soykırım yılla-rında ilkin babasını, daha sonra da anne-sini kaybetti. Öksüz ve yetim kalıncakomşularından bir Kürt ailesi ona sahipçıktı. Büyük Felaket yıllarında Manuşyan,böylelikle sağ kaldı. Ermeni Kilisesi, kat-liamdan kurtulan kimsesiz çocukları top-luyordu o sıralar. Binlercesi gibiManuşyan’a da sahip çıktılar. KiliseMisak ve ağabeyini alıp Suriye Cunye’yegötürüp bir yetimhaneye yerleştirdi.Fransa’ya gelene kadar 20 yıl boyuncaağabeyi ile burada kaldı.

1917 Ekim Devrimi’nin yankıları tümRusya’da kendini göstermiş, Ermenis-tan’da ise devrimle sonuçlanmıştı. Bolş-evikler sayesinde Ermenistan SosyalistHalk Cumhuriyeti kurulmuştu. Amamaalesef Türkiye parçası o günkü İttihatve Terakki yönetimi tarafından soykırımatâbi tutulmuş ve yediden yetmişe Ermeninüfusu yok edilmişti. Devrimden yeniçıkmış, ekonomik olarak zor bir dönemgeçiren Ermenistan, tüm kaynaklarını yi-tirmişken yeniden yapılanma sürecindeyurtdışında yaşayan diaspora Ermenile-rine ihtiyaç duyuyordu.

Yunanistan, Bulgaristan, Romanya,Fransa, İngiltere, İran, Almanya’ya sav-rulan Ermeniler buralarda örgütlenmeyebaşladı. Bunlardan biri de Fransa’dakiErmenistan Yardım Komitesi idi.Misak Manuşyan bu komitede çok sev-diği sevgilisi, eşi, hayat arkadaşı, yoldaşıve her şeyi olan Meline ile tanışır. Evle-nirler. Meline’nin de hayatı tıpkı Manuş-yan gibidir. O da öksüz kalmış,yetimhanede büyümüştür. Küçük yaştababasını kaybeden Meline annesi ileAdapazarı’na yerleşmiştir. Burada birAmerikan okuluna kaydolmuş ve 18 ya-şına kadar buralarda kalmıştır. Sonra İz-mir’e taşınmışlar ama katliam, baskı,şiddet yıllarında yaşadıkları korkudandolayı buradan da gitmek zorunda kal-mışlardır. Çünkü İzmir’de çoğunluğuoluşturan Ermeni ve Rumları her zamantehlike olarak gören dönemin KuvayiMilliye birlikleri, kaos ve panik yarata-rak onları İzmir’den sürmek, yok etmekgayesindedir. İzmir ateşe verilir. Erme-niler ve Rumlar göç etmek zorunda kalır-lar. Meline ve ablası da Yunanistan’akaçarak kurtulur.

Misak ile Meline artık bir davanın yolarkadaşıydı. Birlikte Yardım Komite-si’nde çalışma yürütürken okuyan, araştı-ran, siyasal sorunlara kafa yorandevrimciler olurlar. Ermeni diasporasıkültür, sanat, edebiyat alanında dergilerçıkarır, bir dönem başarılı da olur. Fakatmaddi sorunlarından dolayı devam etti-remez. Manuşyan Almanya’da iktidaragelen Hitler önderliğindeki Alman faşiz-minin tehlikeli bir biçimde dünyayı savaşortamına sürüklediğini görür. Korkunçşeylerin olacağını, faşizme karşı savaş-mak gerektiğini, bunun için hazırlıklıolunmasını söyler. 1934 yılında Fran-sız Komünist Partisi’ne üye olur.Artık faşizm İspanya’da, İtalya’da ikti-

dara gelmiş, başta komünistler olmaküzere toplumun her kesimini baskı altınaalmıştır. Fransa’da aktif olarak gösteri,yürüyüş ve siyasi faaliyetlere katılan Ma-nuşyan öne çıkar ve herkes tarafındançok sevilir. İspanya’da faşizme karşı veri-len mücadelede Cumhuriyetçilere yardımiçin oluşturulan tugaylara yazılır. Savaşakatılmak ister. Fakat FKP bünyesinde ye-tersiz kadro olduğu için gönderilmez.

Fransa, bünyesinde göçmenleri ençok barındıran ülkelerin başında gelir.Hitler faşizminden kaçan insanlar sığın-dıkları Fransa’da Nazilere ve işbirlikçile-rine karşı mücadelede birleşirler. Çek,Macar, İspanyol, İtalyan, Romen… En-ternasyonal ruh ve azimle faşizme karşıörgütlenme komiteleri kurarlar.

Bu arada Manuşyan yakalanır.Paris’te Sante Hapishanesi’ne konur.İçeride bir an olsun duramaz. Kin ve mü-cadele isteğiyle dolu olan Manuşyan ha-pishane müdürü ile konuşur, faşizmekarşı savaşmak istediğini söyler. Talebikabul edilir ve serbest kalır.

Daladier hükümeti Nazilere boyuneğmiş, koşulsuz olarak her isteğini yerinegetirmektedir. Gestapoya binlerce komü-nist ve devrimcinin listesini vermiştir.20-25 yaşları arasında herkes zorunluolarak Alman fabrikalarında Naziler içinçalışmaya götürülmektedir. Çalışmaktankaçanlar, direnişçilerin safında yer alı-yordu. Misak, Marsilya’dan kaçarak Pa-ris’te direnişe katılır. İkinci sefer yinetutuklanır. Her zaman Misak’ın yanındaolan Meline onu yalnız bırakmaz. Ziyare-tine gider, askerlerden açılan kurşunlar-dan ölümle yüzyüze kalır ve tesadüfenkurtulur. Gestapo’nun elinde tutulur.Ama komünist olduğu ispat edilemedi-ğinden serbest bırakılır.

Paris’te direniş gruplarını örgütleyenManuşyan, ilk eylemini bizzat kendisigerçekleştirir. Bir SS kışlasını hedef alır.Her sabah içtima yapan, marşlar söyle-yen ve buradan görev yerlerine dağılanaskerleri tespit eder ve askerlerin ara-sına el bombasını atarak onlarca askerinölmesini, birçoğunun yaralanmasınısağlayarak bölgeden kaçmayı başarır. Bueylem Paris’te büyük yankı uyandırır.Naziler daha da saldırganlaşır. FKP Ma-nuşyan’ı Paris bölgesi askeri sorumlulu-ğuna getirir.

Sayısız sabotaj, cezalandırma eyle-minden sonra Manuşyan yakalandığında56 suikast, 150 öldürme, 600 yaralama-dan sorumlu tutulur.

Gestapo’nun yoğun saldırı ve operas-yonlarından elbette Partizanlar da etkile-nir. Binlerce yakalanma olur. Bunlardançoğu hemen infaz edilir. Gestapo dahaileri gelenlerini yakalamak için bazılarınısalıverir. Korkunç takipler, uykusuz gece-ler atlatırlar. Manişyan ve 22 yoldaşı si-yasi komiserin ihanetine uğrar ve 1943yılında yakalanır.

Bu sefer meşhur Fresnes Hapishane-si’ne konulurlar. Üç ay boyunca buradakalır, işkencelerden geçerler. Kendilerinekucak açmış olan Fransa’ya karşı görevle-rini yerine getirdiklerini söylerler. Eylem-lerini niçin yaptıklarını anlatır,

savunurlar. Pişman olmadıklarını her ko-şulda haykırırlar. Hepsi de işgalci faşist-lere karşı savaşmalarının zorunlu ve aynızamanda kutsal bir görev olduğunu söy-ler. Manuşyan, mahkemenin atadığıavukatı reddeder. Savunmasını kendisiyapar. Savunmasının bir bölümündeşöyle der: “Almanlara söyleyecek hiç-bir şeyim yok. Ben size karşı koyupsavaşarak görevimi yaptım. Yaptı-ğım hiçbir şeyden pişman değilim.Şimdi rolünüzü oynama sırasısizde. Elinizdeyim.” Fransızlara döne-rek: “Fakat size gelince, sizler Fran-sızsınız. Biz Fransa için, buülkenin kurtuluşu için savaştık.Sizse vicdanınızı ve ruhunuzu düş-mana sattınız. Siz Fransız uyru-ğunu miras aldınız, bizse buuyruğu hak ettik.”

Mahkeme yargılama sonucu 23’leriölüme mahkum eder. Son defa pişmanolup olmadıklarını öğrenmek ister. HepsiManuşyan’a bakarak hep bir ağızdanHAYIR derler. Aradan bir gün dahi geç-meden aynı gün 23’ler Valerien Tepesi’negötürülerek kurşuna dizilirler, içlerindensadece Olga Bancıc (Rumen) isimli kadındirenişçi Fransız yasalarına göre kurşunadizilemeyeceği için Almanya’ya gönderilir.Giyotine vurularak öldürülür. Manuşyankurşuna dizilmeden önce aceleyle eşinebir mektup yazar. “Canım Melinem, sev-gili küçük yetimim-21 Şubat 1944 Fres-nes” satırlarıyla başlayan yazısında:“Ölüme bunca yaklaşmışken ne Almanhalkına ne de başka bir kimseye kin duy-madığımı ilan ediyorum. Herkes layık ol-duğu cezayı ve mükafatı bulacak…” der.

Ve 21 Şubat 1944’de 23 arkadaşıylakurşuna dizilir.

Thomas Elek (Macar), Roger Rouxel(Fransız), Wolf Wajsbrot (Polonyalı),Rino Della Negra (İtalyan), Maurice Fin-gercwajg (Polonyalı), Leon Goldberg(Polonyalı), Robert Witchitz (Fransız),Georges Cloarec (Fransız), Marcel Ray-man (Polonyalı), Spartaco Fontano (İtal-yan), Cesare Luccarini (İtalyan), JonasGeduldig (Polonyalı), Celestino Alfonso(İspanyol), Willy Szapiro (Polonyalı),Olga Bancic (Rumen), Amedo Usseglio(İtalyan), Szlama Grzywacz Polonyalı,Stanislas Kubacki Polonyali, JosephBpczov (Rumen), Emeric Glasz (Macar),Antoine Salvadori (İtalyan), Arpen Ta-vityan (Ermeni).

Şu anda Manuşyan Paris’te IvryMezarlığı’nda yatmaktadır. Ermenile-rin yoğun olarak yaşadığı semtlere, bul-varlara Manuşyan ismi verildi. Savaştansonra 23’ler için Ivry’de anıtları dikildi.Meline yaşamına Ermenistan’da devametti. Ermenice dersleri verdi. SonraFransa’ya döndü. Evlenmedi ve 1989 yı-lında hayata gözlerini yumdu. Manuş-yan’ın yanına defnedildi.

Ölümünün 66. yılında Manuşyan vetüm savaşçıları bir daha saygıyla anıyo-ruz.

Geleneksel olarak Türkiye’de her yılOcak ayının son haftasında faşizme veemperyalizme karşı savaşta şehit düşen-ler anılmaktadır. Mücadelelerini sürdür-

mek ve yaşatmak onlardan öğrenilerekolur. Halen Adıyaman’da doğmuş, Fran-sa’da faşizme karşı savaşta esir düşmüş,kurşuna dizilmiş bir komünistin varlığın-dan bihaberiz çoğumuz. Ermeni halkınınbağrından çıkmış Gomidas, General An-tranik Paşa, William Saroyan, 1915’teBeyazıt’ta idam edilen 20 sosyalist vedaha niceleri kanlı topraklarda öldürül-müş ya da sürgünde ölmüştür. Bu an-lamda devrimci hareketin öğreneceği çokdeğerli hazineleri vardır. Bu boşluğu geçde olsa dolduran önemli bilgi kaynağıAras Yayımları’ndan çıkardığı ManuşyanBir Özgürlük Tutsağı kitabı bir hazine-dir. Mutlaka okuyalım.

(Bir ÖG okuru)

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 21Tarihten sayfalar

TEHCİRDEN KURTULDU, NAZİ KURŞUNLARINDAN KURTULAMADI…

Tarihten kısa kısa…o 6 Şubat 1968: Zonguldak ve

Kozlu’da 10.000 maden işçisi işbaşıyapmadı.

o 6 Şubat 1991: Genel Maden-İşSendikası, Zonguldak’taki 42.000maden işçisini kapsayan toplusözleşmeyi imzaladı.

o 7 Şubat 1966: İzmir Kula veYün Mensucat Fabrikası’nda 70gündür devam eden greve polissaldırdı; 25 işçi, 4 gazeteci yaralandı.

o 7 Şubat 1968: Zonguldak’ta7000 işçi Maden İşçileri Sendikası’nıbastı; polis işçilere cop ve göz yaşartıcıbomba ile saldırdı.

o 8 Şubat 1980: Tariş işçileriişletmenin bazı bölümlerini işgal etti,Çiğli İplik Fabrikası’nda işçiler fabrikakapılarını kapatarak barikat kurdu.

o9 Şubat 1871: Osmanlı’da ilk kezKarl Marks’ın bir makalesi Hakayik-ulVakayi gazetesinde yayımlandı.

o 9 Şubat 1988: DiyarbakırAskeri Hapishane’de 2000 tutsak açlıkgrevine başladı.

o 13 Şubat 1925: Şeyh SaitAyaklanması başladı.

o 14 Şubat 1987: Tunceli ilinebağlı 234 köyde yaşayan 50 bin kişininMersin, Antalya, İzmir ve Muğla’yayerleştirilmesi kararlaştırıldı.

o 17 Şubat 1993: TKP/MLTİKKO ve Dev-Sol tutsakları 35 metreuzunluğunda bir tünel kazarakNevşehir E Tipi Kapalı Hapishane’denfirar etti. Firar edenler arasında 21Nisan 1999’da Tokat Serkiz’de şehitdüşen halk savaşçısı Erol Özel debulunuyordu.

Page 22: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

İşsiz bir gencin bedenini ateşe vermesiyle başlayan sokakgösterileri 23 yıllık zorba yönetimin başı olan Bin Ali’nin ülke-yi terk ederek Suudi Arabistan’a kaçmasına yol açtı. Buna rağ-men sokaklardaki gösteriler dinmedi. Göstericiler kurulacakolan yeni geçici hükümette eski yönetimden hiç kimsenin yeralmaması konusunda ısrarlılar. Göstericilerin bu ısrarının ne-deni ise; yeni oluşturulan koalisyon hükümetine Bin Ali’ninsadık bir yardımcısı olarak bilinen Muhammet Ganuci’nin ön-cülük etmesi.

Bir gencin kendini yakma eylemi, yığınların biriken öfkesi-ni ateşleyen bir fitil görevi gördü. Yani hiçbir şey bir anda oluş-madı. Emperyalizm uşağı zorba yönetimin yaratmış olduğu iş-sizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve siyasi bas-kılar alttan alta bir öfkeyi, bir tepkiyi mayaladı. Dolayısıyla so-kaklarda toplumun farklı eğilimlerinden (İslamcılar, milliyet-çiler, solcular) kesimleri birleştiren olgu yukarda saydığımızfaktörlerdir. Bu durumda şu ana saptamalarda bulunabiliriz:

a) Bu kendiliğinden gelişen bir harekettir. b) Taleplerin esası ekonomik karakterlidir.c) Harekete yön veren belirgin bir anlayıştan söz edilemez.

İlerici güçlerin bu hareket içinde yer almasını bir “devrim iste-mi” olarak değerlendirmek abartılı olur.

Çünkü devrimler kendiliğinden bir hareketin ürünü değil-dir. Demokratik ve sosyalist devrimler çağımızın en devrimcisınıfının önderliğinde geniş yığınları örgütleme ve savaştırma-nın ürünüdür. Dolayısıyla kendiliğinden gelişen her yığınsaleylem devrim yürüyüşü olarak tanımlanamaz. Ama kendiliğin-den gelişen yığınsal hareketlerin ilerici, demokratik veya sos-yalist devrimler için ortaya yeni imkanlar çıkararak varolannesnel koşulları daha da olgunlaştırdığı doğrudur. Bu anla-mıyla Tunus’taki halk hareketinin tarihsel bir önemivardır. Yalnız Tunus’ta değil, Cezayir, Mısır, Ürdün vd. ülke-lerde yığınların emperyalizm uşağı kokuşmuş, çürümüş yöne-timlere karşı sokaklarda öfkelerini buluşturmaları bir arayışı,bir değişimi içeriyor. Bu arayışların, değişim istemlerinin doğ-ru bir rotada yürümesi, diğer bir ifadeyle suyun yatağını bul-ması için ilerici ve devrimci önderliklerin varlığı şarttır.

Buna rağmen Tunus’taki halk hareketi, yığınların gücünüve toplumsal değişimlerde oynayacağı tarihsel rolü bir kezdaha açığa çıkardı. Devrimcilik ve ilericilik adına kendine vekitlelerin gücüne güvenmede problem yaşayan herkesin buayaklanmadan çıkaracağı dersler olmalıdır. Bu bir. İkincisi,zulme karşı ortaya konulan her başkaldırı haklı ve meşrudur.Bu anlamıyla Kuzey Afrika ve Arap halklarının yoksulluk-sefa-let tablosunu yaratanlara karşı gösterecekleri her tepkiyi sa-hiplenmek, desteklemek gerekir.

Burada önemli olan, kötünün iyisini tercih etme, burjuvamuhalefetinin yedeğine düşme anlayışından, bu anlayışlarıgüçlendirecek her türlü pratik tutumdan uzak durmadır. Söz-gelimi Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesini “diktatörlük yıkıldı” te-melinde yorumlamak, yeni burjuva muhalefetine karşı müca-delede emekçi yığınları silahsızlandırmak anlamına gelir.

Emperyalistlerin tarihsel miadını dolduran eski uşakları-nın yerine yeni uşaklarını kısmi reformlarla yeni sürece nasılhazırladığı, toplumsal muhalefeti sistem içinde nasıl etkisizhale getirdiği onlarca tarihi örnekle ortadadır. Dolayısıyla Tu-nus’ta da kısmi reform, seçim vaatleri, eski rejimden kimi un-surların dışlanması veya yargılanmasıyla mevcut toplumsalmuhalefet etkisiz kılınabilir. Ama her halükarda yığınların mü-cadelesinin ortaya çıkardığı güç, ezilenlerin mücadelesi açısın-dan bir umut yaratmaktadır. Bu gerçeğin altı çizilmelidir.

Diğer önemli bir nokta ise; bu tür hareketlerin emperyaliz-me bağımlı ülkelerde baş göstermesi son süreçte yaşanan eko-nomik krizin yarı-sömürge ülkelerde daha ağır yıkımlara yolaçtığı gerçeğinin özlü ifadesidir. Derinleşen yoksullaşma, artanişsizlik, yaşanan krizin acı sonuçlarıdır. Dolayısıyla bu ülkeler-de kendiliğinde de olsa gelişen hareketleri anti-emperyalistmücadeleye dönüştürmek ilerici ve devrimci güçlerin görevi-dir. Bin Ali diktatörlüğünün arkasında AB ve ABD emperya-listleri olduğu bilinmektedir. Bu nedenle Tunus, Mısır, Cezayirve diğer Kuzey Afrika ve Arap halklarının çektiği tüm acılarınyaratıcısı, suç ortakları emperyalist güçlerdir.

Evrensel BakışTunus’ta ateşlenen beden sokaklaracesaret fişeği oldu

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0222 Dünyadan

18 Aralık 2008 tarihindeIMF’nin Fransız Başkanı Do-minique Strauss-Kahn, Tu-nus’a yaptığı ziyaret sırasındaBin Ali’yi ekonomi politikaların-dan ötürü kutlayarak, buradakabul edilen ekonomi politikası-nın gelişmekte olan çok sayıdaülke için iyi bir model olduğunusavunmuştu. Ne de olsa emper-yalist kapitalizmin asalak dere-beyliği halindeki bu ülke, yıllıkortalama % 5 oranında bir eko-nomik büyüme seyrinde ve eşsizplajlarıyla Avrupa için sakin birtatil cennetiydi.

Her yıl daha çok büyüyenekonomisiyle övünen diktanıngözü, yoksulluktan kavrulanlar-dan alacağı birkaç dinarlık vergi-ye dikilmiştir yine de. 17 Aralık2010 günü, Tunus’ta Muham-med Bouazizi isimli işsiz birbilgi işlemci, meyve tezgâhınınkaldırılmasını protesto etmekiçin bedenini ateşe verdi.

Afrika’nın ve Arap alemininmiskinleri olarak kabul edilenTunus halkı, hâlihazırda süren“ekmek” talepli protesto gösteri-lerini Bouazizi’nin çaktığı kıvılcı-mın ardından dalga dalga büyüt-me yoluna da. Sosyolog SadriKhiari’nin de açıkladığı gibi“gönüllü bir hizmetkârlık değilpatlama anı için sabırlı birbekleyiş”te olan mülayim Tu-

nusluların

“korkmuyoruz” sloganları atanmilitan eylemcilere dönüşmesiani ve spontaneymiş gibi görünsede biriktirilmiş öfkenin dışavuru-mudur.(1)

Tunus yangını dört haftalıkkısa bir zaman içerisinde ülkeyisarmış bulunmakta. İlk başarı 24yıla varan Bin Ali diktatörününülkeden kaçması olarak ortayaçıkmıştı. Kahn, Tunusluların BinAli’nin eşi Leyla Trabelsi ve aile-

sinin ülkenin ekonomik kaynak-larının neredeyse tamamına sa-hip olmalarına atfen Fransızca-dan uyarlamayla La Trabelsi-ya(2) dedikleri Tunus için modelülke demişti. Haksız sayılmazdı.

Tunus’ta dizginlenemeyenslogan seslerinin çöl tozlarıylataşınmışçasına Cezayir’de, Ür-dün’de, Yemen’de, Mısır’da,Suriye’de yankısını bulması hiçgecikmemişti. İşte modelinetki gücü… Bireysel kaydınasığdırılamayacak oranda kendi-ni yakma eylemleri bir yerde kı-vılcım, diğer yerde körük işlevigörmeye başlamıştır bile. (Du-varlara dayanmış işsiz gençler-den mülhem) “Dayananlar”(3)

artık dayanma sınırına ulaşmışbir halde Cezayir sokaklarınıdoldurmuştur.

Tunus’ta “ekmek” sloganına,Cezayir’de “özgürlük”, Mısır’da“onur” ekleniyor. Kitlelerin iste-diği sadece insanca bir yaşam…İsyan dalgasının yarattığı sarsın-tıyı ayaklarının altında hissedengerici despotlar Cezayir’de, Ür-dün’de, Yemen’de gıda ve yakıtfiyatlarının, vergilerin düşürül-mesi kararı almak zorunda kaldı-lar. Zira Ürdün’deki protestocu-

lar taşıdıklarıpankartta ol-dukça dramatikama net bir

ger-

çeği ifade ediyorlardı: Ürdün,yalnızca zenginlerin değil-dir. Ekmeğimiz kırmızı çiz-gimizdir. Açlığımızdan veöfkemizden korkun!

Kuzey Afrika’dan Arap yarı-madasına yayılan isyan dalgasıgerici ve asalak diktatörlerin de-folup gitmesinden çok daha faz-lasını istiyor. Gözlemci ve eylem-cilerin ortaklaştığı, daha doğrusuortak soruyu sordukları bir hu-

sus var: Şimdi ne olacak? Zira henüz sallantıda olsalar

da mevcut iktidarlar kitlelerin öf-kesini yatıştıracak bir dizi önlemalmışlardır. Baskılara dayanama-yacak raddeye gelmiş kitleler açı-sından ise “örgütsüzlük” enciddi dezavantaj olarak öne çık-maktadır. Lakin “Yasemin Devri-mi”nde görülen “siber âlem”inetki gücü çok daha fazlasınınmümkün olabileceğine işaret et-mektedir. En önemlisi -ki isyanındiğer ülkelere yayılmasının enmühim sebebi de- Tunus halkı-nın sınırlı olsa da kazandığı za-ferdir. Zira kitleler kendilerindeiçkin bulunan yıkılmaz denilensaltanatları alaşağı edebilme vehatta dünyayı değiştirebilmeninpotansiyel kudretine bizzat ta-nıklık etmişlerdir.

Varsın, The Economist gü-venle: “Tunus’un dertleri, ne 74yaşındaki başkanı yerinden ede-cek ne de onun otokrasi yönetimmodelini sarsacak gibi görünü-yor.” (6.1.2011) desin. Daha ongüne kalmadan Tunus halkı rüş-tünü ispatlamıştı bile. Varsınemperyalistler itidal ve diyalogçağrıları yaparak riyakârca se-lamlasınlar Tunus halkını (bakı-nız Sarkozy, Obama ve benzerle-rinin açıklamaları); elbet suakar yatağını bulur bir gün.

Tunus’ta muktedirlerin pro-paganda sloganı her şey yolundamanasına gelen “Kulu şayibehi”(4) imiş. Tanıdık geliyor

değil mi?

“Durmak yok, yola devam!”diye tercüme etmek bile müm-kün. Bir de herkes Zine al-Abidi-ne Bin Ali kadar şanslı olmayabi-lir. Bizden söylemesi…

1- Aktaran Santiago Alba Rico,Tunus Üzerine-Ve Birdenbire Dev-rim, çeviren Bülent Kale, (bianet)

2- adı geçen makale3- the Observer, 16.01.20114- S. A. Rico, Tunus Üzerine -

Ve Birdenbire Devrim, çeviren Bü-lent Kale, (bianet)

Afrika’da bir heyula kol geziyor!Tunus’ta “ekmek” sloganına, Cezayir’de “özgürlük”, Mısır’da “onur”ekleniyor. Kitlelerin istediği sadece insanca bir yaşam… Kuzey Afri-ka’dan Arap yarımadasına yayılan isyan dalgası gerici ve asalak dik-tatörlerin defolup gitmesinden çok daha fazlasını istiyor.

Page 23: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 23Dünyadan

İşçiler, Emekçiler;Emperyalist savaş ve işgal aygı-

tı olan NATO’nun temsilcileri, hü-kümet ve devlet başkanları, serma-ye temsilcileriyle birlikte Şubat’ınilk haftasında Almanya’nın Münihkentinde “NATO Güvenlik Konfe-ransı”nda biraraya gelecekler.

Emperyalist devletlerin askerisavaş aygıtı olan katil NATO’nuntemsilcilerinin hükümet ve tekelle-rin temsilcilerinin bir araya geldik-leri bu toplantıda elbette ki burju-vazinin güvenliği tartışılmaktadır.Tekellerin başka ülkeleri nasıl talanedecekleri, milyonlarca insanı nasıldaha fazla yoksullaştıracakları, si-lah ticaretini nasıl güvenceye ala-cakları, yani daha fazla insanın ka-nının nasıl akıtılacağı tartışılacak-tır. Ezilen halkların direnişlerininnasıl bastırılacağı, ulusal direnişhareketlerinin nasıl ezileceği tartı-şılacaktır. Bu saldırılar içinNATO’nun nasıl daha fazla işlevlikılınacağı tartışılacaktır.

Onların güvenliği bizimgüvenliğimizin yok edilmesi-dir!

Emperyalistlerin NATO ve gü-venlikten bahsettikleri her günyüzlerce insan katledilmektedir.Afganistan’da her gün halkın kanı-nı akıtan, Pakistan’da katliamlaryapan, Irak’ta 1 milyon civarındasivili öldüren, Afrika’nın birçok ül-kesinde işgalci güç olarak halklarazulüm estiren NATO askeridir. On-ların kendi güvenlikleri için attıkla-rı her adımda, bizim güvenliğimi-zin yok edilmesi yatmaktadır. Dün-yada yoksulluktan her 5 saniyedebir çocuk ölürken, 1 milyar insanaçlıkla boğuşurken, diğer taraftantekellerin kasalarının dolup taşma-sının güvencesidir NATO.

Kapitalist kriz bahanesiyle mil-yarlarca doların bankalara, tekelle-re akıtılması, krizin yükününemekçilere çektirilmesinin güven-cesidir NATO. Demokratik hak veözgürlüklerin sürekli kısıtlanması-nın, işçi ve emekçilerin taleplerininbastırılmasının ve olası ayaklanma-ların önlenmesinin güvencesidirNATO.

Yerli ve Göçmen İşçiler,Emekçiler;

Bu militarist, işgalci aygıtınhalkları ezme, katletme planlarınıntartışıldığı bu türden zirvelere karşısessiz kalmayalım. 5 Şubat’ta Mü-nih’te yapılacak olan NATO’yu pro-testo yürüyüşüne katılalım. Yerli vegöçmen işçi ve emekçiler olarak,burjuvaziye ve onun militarist ör-gütü NATO’ya karşı birleşelim.

Emperyalist savaş aygıtıNATO dağıtılsın!

DEKÖP-ATarih: 5 Şubat 2011, Saat:

13.00Yer: Marienplatz, München

NATO dağıtılsın!5 Şubat NATO’yu protesto

yürüyüşünde buluşalım!

Fransa liman işçilerigrevde

Fransa’da liman işçileri, emeklilik ko-şullarının düzeltilmesiyle ilgili patron sen-dikasıyla daha önce yaptıkları sözleşme-nin hükümet tarafından onaylanmasınısağlamak için greve gitti. Liman işçilerisendikası, greve katılımın, başta Marsilyaolmak üzere önemli liman kentlerinde yo-ğun olduğunu açıkladı. Grev yüzünden li-manlarda mal indirme ve yükleme işlem-lerinin tamamen felce uğradığı öğrenildi.

Sendika, Ekim ayında patron sendika-sıyla yapılan sözleşme uyarınca, zor koşul-larda çalışan yaklaşık 5 ya da 6 bin limanişçisinin normal yasal zamandan beş yılönce emekli olmasına olanak sağlayacakmutabakatın hükümet tarafından onay-lanmasını istiyor.

Tunus, bölgede devrilen domino-nun ilk taşı oldu. Sokaklar Tunus’unardından Cezayir ve Ürdün’de, dahasonra da Mısır’da tutuştu ve Mısır hal-kı diktatör Hüsnü Mübarek’i devirmekiçin alanlara çıktı.

Halkın % 40’ın üzerinde olan kesi-minin günde 2 doların altına geçindiğiMısır’da şu an devlet bakanı olan 82yaşındaki Hüsnü Mübarek tam 29 yıl-

dır ülke yö-netiminde. Emperyalist

ABD’nin bölgedeki en önemli kuklala-rından biri olan Mübarek dönemiyoksulluğun, işkencenin, işsizliğin,yolsuzluğun arttığı bir dönem oldu.Tunus’ta çıkan isyanların etkisiylehalk, Mübarek’e olan öfkesini sokağataşıdı. Tabii Mübarek de “efendileri-nin izniyle” halka olan düşmanlığı-nı bir kez daha sergileyerek halkasaldırdı.

Tunus’ta isyanın başladığı dö-nemlerde, Mısır için de “acaba?”soruları kafaları kurcalamaya baş-lamışken, Mısır egemenleri korku-larından yeni reform hazırlığınabaşlamıştı bile. Hatta Mısır’da is-yan öncesi açıklama yapan Müba-rek, “Bizim ortak ekonomik eyle-

mimizin mutlak surette iş kurmayaöncelik vermesi gerekiyor. İşsizlikve sefalete karşı mücadele etmeli-yiz” açıklamasında bulunarak olasıbir isyanı önleme hayaline kapıldı.

Ama olmadı…Halk hükümetten gördüğü bas-

kıdan bezmişti ve Mübarek’in buyalanlarına artık inanmıyordu. Tu-nus’taki olayların ardından 5 işsizgenç kendini yakma girişiminde bu-lunmuştu.

Ve 25 Ocak günü binlerce Mısırlıbaşkent Kahire’de işkence, yolsuzlukve işsizliğe karşı büyük bir gösteri dü-zenledi. Halk, hep bir ağızdan “çözümTunus’tur” deyince korkusu iyice bü-yüyen Mısır egemenleri, kolluk kuv-vetlerini halkın üzerine saldı. 20 ila 30bin arasında polisin bulunduğu çatış-malarda bir polis ve iki eylemci yaşa-mını yitirdi.

Mısır için “isyan günü” olarak ilanedilen 25 Ocak’ta yaşanan olayların ar-dından Mübarek, tüm gösterileri ya-sakladı. Çok yaygın olarak kullanılanve 25 Ocak öncesi 90 bin gencin katı-lacağını duyurduğu Facebook ve

Twitter gibi sitelere girişimi engelledi.Ama Mısır halkı kararlıydı. Ertesi günde binlerle sokaklara çıktı ve bu kez

hedefleri daha netti. “Mübarek de-fol!” Ama halk sadece Hüsnü Mü-

barek’i değil, “Cemal, babanı daal git!” diyerekiktidarı

devretmeyiplanladığı oğluCemal Müba-

rek’i de istemediklerini ilan ettiler. Ce-mal Mübarek halkın isteğine “boyuneğerek”, eşi Hatice, annesi Suzan vekızıyla birlikte, yüze yakın bavulunualıp özel jetiyle ülkeden ayrılıp, Lon-dra’ya gitti!

Daha sonraki günler rejim karşıtıgösteriler daha da arttı. Hapishaneler-deki binlerce tutsak ayaklandı. EbuZaabal ve Shaben El Qom hapishane-lerinde isyan çıktı ve buralara da az-gınca saldıran Mısır egemenleri 8 tut-sağı öldürdüler. Ancak hapishaneler-deki isyanı bastıramadılar.

Halk, hükümeti istemediğini gös-termek için başkent Kahire’deki Mü-barek’in partisinin genel merkezinibile ateşe verdi. Mübarek bu olayın ar-dından hükümete istifa etmesini em-retti ve kanlı katliamlara imza atmasıiçin orduyu devreye soktu. Bu aklı vebundan sonra izleyeceği seyri efendisiemperyalist ABD’den aldığı açık olan(çünkü protesto eylemleri sürerken,Genelkurmay Başkanı KorgeneralSami Enan başkanlığındaki üst düzeybir Mısır askeri heyeti de ABD’de gö-rüşme yapıyordu) Mübarek’in ordusu-nun sokakları zapt etmesi ve halkı bas-kı altına alması henüz zor görünüyor.Ancak bu sürecin zor geçeceği, eğer

halktan gelen bu radikal deği-şim isyanların kendi çıkarlarıdoğrultusunda çözemezlerse vedümene kendileri geçemezler-se egemenlerin halkın kanınıdökmekten çekinmeyeceği deaçıktır. Keza Mısır’daki isyanda92 kişinin katledildiği 5 günlükbilanço da bunu gösteriyor.

ETA’ya operasyonlarsürüyor

8 Ocak’ta aldığı ateşkes kararı alması-na rağmen ETA’ya yönelik operasyonlardevam ediyor. ETA’nın sorunun çözümüiçin uluslararası bir komisyon kurulmasıve bu komisyon eşliğinde, Madrid hükü-meti ile müzakere masasına oturma tale-bine karşılık İspanya Adalet Bakanı Fran-cisco Caamano açıklama yaparak, ateşke-se rağmen operasyonların devam edeceği-ni bildirdi ve diyalog yoluna gitmeyecekle-rini belirtti. Zira ETA’nın 1998 ve 2006yıllarında da ateşkes kararına karşın İs-panya hükümeti operasyonlarını aralıksızsürdürerek, yıllardır mücadele verilen si-yasi sorunun çözümü için demokratik yol-ları kullanmayacağını göstermişti.

Arnavutluk kaynıyor!Arnavutluk son yılların en hareketli

günlerini yaşıyor. Yolsuzluk iddiaları ne-deniyle Başbakan Sali Berişa’nın yardım-cısının istifa etmesinin ardından hüküme-tin de görevi bırakarak seçime gitmesiniisteyen muhalefet Başkent Tiran’da büyükbir eylem gerçekleştirdi. Hükümet binala-rı önünde toplanan 20 bin kişilik kitleyepolis saldırdı. Kitlenin polise taş ve molo-tof kokteyli ile yanıt vermesi ile ortalık sa-vaş alanına döndü. Yaşan çatışmalarda üçgenç polis tarafından öldürüldü. Bununüzerine öfkesi daha da artan kitle Başba-kanlık binası çevresindeki otomobilleriateşe verdi. “Berişa defol”, “Kahrolsun

hükümet”, “Erken seçim istiyoruz”sloganlarını haykıran kitle hükümet bina-larını işgal etti.

Domino taşları devriliyor; sıra Mısır’da!

Page 24: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Nepal’de durum:Nepal devrimci hareketi, geniş bir

çerçevede Marksizm’in günümüze uygu-lanmasında örnek bir hareket olarakkabul edilmektedir. Bu hareket eği-tim/hazırlık/şiddet içermeyen on yıllargeçirmiş son on yılında ise şiddet içerenbir hareket haline gelmiştir. Son beş yıl-dır, Nepal Komünist Partisi(Maoist)’inBarış Anlaşması (devrimci orduyu hap-setmesi ve tasfiye etmesi, yeni bir ana-yasanın yürürlüğe konulması vemonarşinin yıkılması ile orta yol politi-kalarına katılım sağlaması) imzalama-sından bu yana Birleşmiş Milletler veHindistan devletinin arabuluculuğundahareket, görece durgun hale gelmiş gö-rünüyor.

Bu barış sürecinde, NKP(M), politikekonomik değişimleri yukarıdan aşa-ğıya bir yaklaşımla hayata geçirmeyeçalıştı. Bu süreçte, NKP(M) kendini ül-kenin en geniş yönetici partisi olarak ko-numlandırdı, bir yıldan kısa bir süre içinhükümeti yönetti ve eski monarşi ori-jinli ordunun itaatsizliği sorunu nede-niyle hükümetten kendi isteğiyle ayrıldı.Bu partinin liderliğindeki hükümet, yol-suzluk suçlamalarından uzak kaldı veeğitim ve sağlık sektörlerinde küçükama halk yararına değişiklikler gerçek-leştirebildi, ayrıca çiftçi nüfusa güvenverdi (örneğin ödenmemiş banka borç-larının silinmesi gibi). Bunlar elbettekurumsallaşmış yapısal değişiklikler de-ğildi ve halka ekonomik yaşamında dik-kat çekici değişimlerin varlığınıhissettiremedi. Ve aynı zamanda HalkSavaşı döneminde el konulan değerlerin(toprak ve evler) geri iade edilmesi yö-nündeki muhalefetin baskılarına direne-medi ve hatta savaş sırasında halkaparalel kurulan hükümet yapılarını mu-hafaza da edemedi. Diğer yandan milisgüçlerinin bir kısmını Genç KomünistBirliği adlı örgütlenme biçimi içinde ko-numlandırdı. Bununla birlikte, taktikifadeler olarak parti resmi belgelerindeya da barış anlaşmalarında savaşın meş-ruluğunu savunmuyor gibi görünse departi önderliği bazı geleneksel konsept-lere bağlı kalmadığı yönünde ve Mark-sizm Leninizm Maoizm’in jargonlarınıkullanmadığı için eleştirilmektedir. Bu

durum çeşitli konuşmalara, yazı-lara ve hatta parti tarafından ku-rucu meclise sunulan anayasataslağına dahi yansımaktadır.Parti yeni bir devrim modeli oluş-turulmasını talep etmektedir.

Şu anda, ülke “meşru” biranayasayı yürürlüğe koymaktabaşarısız olmuş durumdadır.Parlamentoda yer alan birçokreformist ve gerici partininNKP(M)’nin kurucu meclisesunduğu anayasa taslağındaönerdiği en basit konularadahi (ulusal burjuvazinin veorta sınıfın çıkarlarına hiz-met eden) muhalefet etmesi

gerçeği ülkenin, öngörülen zaman içindeilerici bir anayasayı yürürlüğe koyama-yacağını göstermektedir. NKP(M)’nindevrimci imajı bozulmuştur ve NKP(M),muhalefet tarafından tedricen dışlan-maktadır. Sıradan halk, yaşamlarını sür-dürmekte büyük zorluklar yaşamakta veekonomik yaşamlarında devrimci deği-şimler istemektedir. Genel olarak partikadroları halkın ihtiyaçlarına yanıtolmak için devrimci bir yol için gayretetmekte ve parti liderliğinin üzerindebüyük bir baskı oluşturmaktadır. Partiönderliği 2006’da Balaju’da, 2008’deKharipati’de ve 2010’da Palungtar’da bubaskıya karşılık vermek için ulusal çaptaparti konferansları örgütlemiştir. Tümbu konferanslarda partinin yüksel düzeykadrolarının büyük bir çoğunluğunundevrimci bir rota ve merkezi devlet ikti-darını devrimci bir yolla ele geçirmekiçin uyarıda bulunduğu ifade edilmiştir.Böylece parti bir bütün olarak, kendi ni-teliğinde bulunan devrimci görev vemerkezi devlet iktidarını ele geçirmetaktikleri arasında mücadele vermekte-dir. Merkezi devlet iktidarının devrimcibir yolla ele geçirilmesinin sonu, -devletiktidarı üzerindeki kontrolü kazanmakiçin yukarıdan-aşağıya mı aşağından-yu-karıya mı bir yaklaşım içinde olunacağıya da şiddet ve şiddetsizliğinoranları, ekonomik programlarvs. vs.- gibi konular hakkındaparti önderliğindeki farklı yakla-şımlarla sürekli olarak karşı karşıyakalınmıştır.

Araştırma konularının içeriği

NKP(Maoist), geçici barış sürecine5 yıl önce girmişti ve o süreçte yeni grup-laşma eğilimleri ve şehirlerde hazırlıklabirlikte güçlendirilmiş merkezi devlet ik-tidarı ele geçirilememiş ancak toprakla-rın yüzde 80’i ele geçirilmiş, isyancılarsaldırı stratejisine girmiş ve çok sayıdakiaskeri gücüyle hareket, askeri olarak ye-nilemez konuma gelmişti. Barış süre-cinden önce yerli gerici güçlerfiilen yenilmiş durumdaydı. Kibu yerli gericiler bölgesel veküresel emperyalist güçler ta-rafından ağır bir şekilde silah-landırılmış ve eğitilmişlerdi.

Nepal politik devriminin geleceği, bölge-sel artı küresel emperyalist güçler ilebunlara karşı olan bölgesel artı küreseldevrimci güçler arasındaki objektif vesubjektif güç dengeleri tarafından belir-lenmişti. Aslında, Nepal devrimci önder-liğinin devlet iktidarını ele geçirme vedevrimci ekonomik programlar, bu güçdengesinin değerlendirilmesi konuların-daki görüş ayrımı, kanımca tüm dünya-daki çeşitli devrimciler veya devrimlerdeçarpışan konulardır.

Araştırılan konular:Güç dengesinin değerlendirmesi ko-

nusundaki görüş ayrılığı devrimcileriçindeki çizgi mücadelesi sorunu halinegelmiştir. Bu, çeşitli biçimlerde yansı-maktadır:

1) Tek bir ülkede devrimin başarılıbir şekilde gerçekleştirilmesi ve sonuç-landırılmasının zorluğu/imkanı konusu.

2) Emperyalist gücün niteliğinin esa-sen değişmiş olup olmadığı ve bunungüç dengesine etkisi ya da bu dengeyideğiştirip değiştirmeyeceği konusu.

3) Temel çelişki konusu.4) Ekonomik programların ve devlet

iktidarının niteliği.5) Devrimci dayanışma konusu.Ek olarak, parti içinde ve partiler

arasında düşünceleri ortaya çıkarmakiçin uygulanan yöntem, tüm ülkelerdekidevrimin gelişiminde büyük bir etkiyesahiptir ve bu sürecin nasıl güçlendire-ceği, gündemin bir parçası olmalıdır.

Emperyalist gücün ve tekbir ülkede devrim imkânınındeğerlendirilmesi

Bazı yoldaşlar emperyalist güçlerinniteliğinin esasen güç dengesini değişti-recek ve günümüzün küreselleşmiş eko-nomisi içinde onları çok güçlü kılacakkadar değiştiğine inanmaktalar. G20 yada benzeri sanayileşmiş ülkelerin işle-rini yürütmek üzere çeşitli çok ulusluşirketler gibi küreselleşmiş ağlar oluş-turduklarını tartışmaktalar. Bu yoldaş-lar devrimciler buağlardan birinivurduğuzaman itti-fak içindeki

tüm ortak ülkelerin tüm gericilerini vur-muş olacaklarını ve sonuçta gerici itti-faktan gelen birleşmiş ve güçlü birdirenişle karşılaşacaklarını tartışıyorlar.Bu direniş zaman zaman devrime karşıters tepen bir saldırı örgütleyebilir. Dev-rim yapılmış bile olsa, buna dayanmakçok zordur (hemen hemen imkânsız dadenebilir). Bu, onları şu sonucu götür-mektedir; ancak bir ya da birkaç ülkededevrimin destekçileri olarak devrimcileriktidara yerleşmiş ya da en azından dev-rimciler arasında güçlü bir (bölgesel yada küresel) karşı ittifak yoksa, o tekülke, başarılı bir şekilde devrimi yapar-ken imkansız değilse de çok büyük zor-luklarla karşılaşacaktır. Bu inanış eğerbu tür bir ittifak ya da destek mevcut de-ğilse devrimcilerin nihai savaşıbaşlatmamaları gerektiği sonucunagötürmektedir. Ya da başka bir ifadeyle,bu model tüm hazırlıkların mevcut ol-masını beklemek adına objektif ve sub-jektif güçlerin olgunluğu hakkındayanlış hüküm verebilir. Aslında bu para-digma, aşağıda devrimci dayanışma al-tında tartışıldığı gibi bizi hiçbir zamandoğru değerlendirmelere götürmez.

Devrimcilerin gücüne ilişkin bu ne-gatif tutum ve gerici güçlerin abartılı de-ğerlendirmesi hiç de yeni değildir.Tarihte hiçbir devrim bu tür bir karam-sarlıktan uzak kalamamıştır. Devrim-cilerin halkın/toplumun fizikselihtiyaçlarının ürünü olduğu ger-çeği ve güç dengesinde halkın ensağlam güç olduğu doğrusu tara-fından bu karamsar bakış açılarteorik anlamda kolayca yadsın-maktadır. Bununla birlikte pratik an-lamda, “II. Dünya Savaşından ve soğuksavaştan”, büyük Marks, Lenin, Mao yada diğerlerinin çalışmalarından bu yana“zamanın değişti”ni ve güç dengesinin“küreselleşmiş içeriği”ni öne süren buyeni mantığın eğer varsa, kendilerineyardımcı olacak yeni gerçekleri or-taya çıkarmak için bazı somut araş-tırmalara ihtiyacı var. Sadecedevrimcilere moral destek vermek içindeğil aynı zamanda onlara durumudoğru ve kesin bir şekilde değerlen-dirme imkânı vermek üzere bu bağ-lamda çeşitli bölge ve ülkelerdekigerçeklerden de bahsetmeleri için araş-tırmacılar cesaretlendirilmelidir.Aynı mantık belirli bir

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0224 Enternasyonal

Günümüzün devrimci hareketlerindeki bazı araştırma konularıMukti Nepal

Page 25: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

ülkede veya belirli bir koşulda temel çe-lişkinin değerlendirilmesine veya doğruekonomik programın belirlenmesine uy-gulanabilir.

Temel çelişkinin belirlenmesi konusu:

Buradaki konu da yine, dünyanınbelli bir parçasındaki devrimlerinönünde engel olarak beliren emperyalistgüçlerin değerlendirmesidir. Emperya-list güçler devrimin yürütüldüğü ülkeüzerinde ulusal, bölgesel ya da küreselolabilirler. Birçok örnekte, küresel güç-ler bölgesel veya ulusal gerici güçlerle it-tifak içindedirler. Fakat şimdiye kadarkimse ulusal gerici gücü korumak içingelen gerici güçlerle mücadele etmemeyitartışmamıştır. Esasta tartışma gelece-ğin tanımlanması üzerinedir. Bazıyoldaşlar, Mao’dan bazı alıntıları refe-rans göstererek yabancı güçlerin sadeceaskeri olarak müdahale ya da işgal duru-munda devrimcilerin hedefi ya da hede-finin bir parçası olabileceğinitartışmaktadırlar. Aksi durumda, esashedef yerel gericiler olmalıdır ve dev-rimci faaliyetler yerel demokrasi üzerineyoğunlaşmalı, ulusal hakimiyet hareketiüzerine değil. Onlara göre orduya yapı-lan silah ve teknik destek Mao’nun yu-karıda listelenen aynı çalışmalar içinifade ettiklerinin aksine askeri bir mü-dahale ya da destek DEĞİLDİR.

Devrimi engelleyen gerici poli-tik güçlerin tespitine ek olarak diğerbir araştırma gündemi ise ülkedeki ya-bancı güçlerin temsilcilerinin ve ge-ricilerin kitleleri sömürmek içinkullandığı metotların tespiti üzeri-nedir. Araştırmacılar, bu bağlamdadevrimcilere doğru hedefi ve doğru eko-nomik programı tanımlamada yardımcıolmak üzere çeşitli bölge ve ülkelerdekigerçeklikleri ifade etmek konusunda ce-saretlendirilmiştir.

Devlet iktidarının niteliğikonusu:

Bu konu, devrimcilerin, klasik sınıfdiktatörlüğü konseptine devam edilme-sine ihtiyacı olup olmadığına –hangi du-rumda halk diktatörlüğü veya proletaryadiktatörlüğü, hangi biçimde- ilişkindir.Az sanayileşmiş ülkelerde feodalizmveya emperyalist yanlısı partilerin, sana-yileşmiş ülkelerde kapitalizm veya em-peryalizm yanlısı partilerin durumu neolacaktır? (Örneğin bu partilere hükü-mete eşit düzeyde katılma özgürlüğü ve-rilecek midir verilmeyecek midir?) Bazıdevrimciler tarafından savunulduğu gibiözgür rekabete dayalı sosyalizm kon-septi ne demektir? Bu tür rekabete da-yalı sosyalizmin başlangıcından önceemekçi kitleler/sınıf tarafından emeğinyönetilmesi hakkı, sömürülmeme hakkı,Marks tarafından ifade edilen artı eme-ğin değerinin güvence altına alınmasınasıl sağlanacaktır? Sanayileşmiş ve azsanayileşmiş ülkelerdeki bugünkü mev-cut durumda (özellikle de hükümete yada parlamentoya katılım koşullarında)sınıf siyaseti ve sınıf entegrasyonu nasılayırt edilecektir? Eğer yukarıdan aşağıya(ana akım politikaya katılarak değişik-

liklerin getirilmesi) ve aşağıdan yukarı(halk düzeyinde örgütlü halkın güç kul-lanarak değişiklikleri getirmesi) yaklaşı-mının kaynaştırılması öneriliyorsa, oülkede bunun oranını ve odağını ne be-lirleyecektir? Nepal’deki koşullarda dev-rimci ordunun geleceği hakkındakikesin öneriniz nedir?

Ekonomik programın niteliği konusu:

Emperyalist güçlerin gücüne dairyanlış değerlendirmeye sahip olan bazıdevrimciler emperyalist ekonomikağdan kaçamayacaklarını ve pazar eko-nomisi ağının birparçası olmak zo-runda ol-

duklarını tartışmaktalar. Bazıdevrimciler Maoist Çin döneminde yada bugünkü Kuzey Kore’de uygulandığıgibi kapalı bir ekonominin mümkünolabilirliğine açıktan karşı çıkmaktalar.Diğer bazıları da emperyalist güçlerinbaskısı altında koruyucu bir ekonomiyiuygulama imkanını bile tasarlamamak-tadır. Onların birçoğu emperyalist olma-yan ülkelerle uluslararası ticaretingeleceğini görmemektedirler. Ülkeler-deki birçok yoldaş üretim ve hizmetaraçlarının mülkiyet biçimlerini (hangisihakim olacak, özel mi yoksa kamu mu)deklare etmekte gönülsüzler. Özel vur-gunculuğun kapsamını ve sermaye artı-rımı/birikiminin düzenlenmesikonularında özellikle bir sessizlik için-deler. Birçok devrimci esas olarakemekçi sınıfın değil orta sınıfın çıkarla-rına hizmet etmekte. Gerçek devrimcile-rin, yukarıda bahsi geçen pratiklerindevrimci olup olmadığına dair netlikiçinde olmaları gerekiyor ve bu konu-larda emperyalist, kapitalist ve kapitalistolmayan ülkelerden gelen bilgiler dev-rimcilere rehberlik etmekte faydalı ola-caktır.

Devrimci dayanışma konusu ve niteliği:

Soğuk savaş sonrasında işlevsel ol-mamasına rağmen emperyalist olmayanittifak uzun bir süre var oldu. Reformist-ler ve devrimciler, her ne kadar çoğuzaman bu sesler emperyalist işgale karşıolmasa da benzer düşünen gruplar ara-

sında dayanışmayı inşa etmek ve sesle-rini yükseltmek için emek verdiler.Bakış açıları ve niyetleri ne olursa olsun,çeşitli gruplar tarafından devrimci daya-nışma ihtiyacı üzerine yapılan vurgu,dayanışmanın önemini açığa çıkarmış-tır. Bu dayanışmada iki temel eksikliğinolduğunu gözlemliyorum:

(1) Yayılmacılık politikası, hege-monya, adaletsiz anlaşmalar gibi bölge-sel emperyalist tavırlara açıktanyönelmemiş ve uluslararası ticaret hak-kına dair uluslararası anlaşmalara riayetetmemiştir.

(2) Protestolar, emperyalist ülkelertarafından iç işlerine ya da demokrasiyemüdahale, işgal ve karışmanın etik yö-nüyle sınırlı olmakta, fakat ekonomiksömürü kısmı en az teşhir edilen ve pro-testo edilen yan olmaktadır.

Emperyalizm,kapitalizmin geliş-

miş aşaması olduğu için, içerde kapita-lizmi uygulayan veya kapitalistsömürüyü teşvik eden (ya da şu veya buşekilde emperyalist güçlerin destekçileriolan) partilerin protestoları, ülkedekianti-emperyalist hareketi etkili bir şe-kilde etkinleştirememektedir. Gerçekdevrimciler emperyalist ekonomik sö-mürü ve askeri müdahale (direkt ya dadolaylı) ve işgali teşhir ve protestoetmek ve bunları ortadan kaldırmaküzere bir programla bu harekete önder-liği ele almalıdır. Araştırmacılar, emper-yalist güçlerin (küresel ya da bölgesel)mağdur ülkeleri ve halklarını ekonomikolarak nasıl sömürdüklerini ve bu sömü-rünün nasıl yasa dışı (ve ahlaksız) oldu-ğunu ortaya çıkaran gerçekleri bulmakonusunda cesaretlendirilmiştir.

Fikir süreci ve etkileşim:Bu konu parti içi demokrasi, partiler

arası etkileşim ve fikirlerin ortaya çıkışsüreçlerinin çoğunluğundaki öznelliküzerinedir. Hiç kimsenin, fikirlerin or-taya çıkması ve sentezde parti içi de-mokrasinin faydaları konusundaşüphesi olamaz. Sağlıklı çizgi mücadele-leri, alt düzey kadroların da katıl-dığı düzenli parti konferansları veiçerde geniş çapta toplumla ve yurtdı-şındaki parti ve toplumlarla düzenli et-kileşim bakış açıları, fikir vedüşüncelerin yeni yollarını açığa kesinolarak çıkartacaktır. Birçok durumda,şimdiye kadar, küresel olarak sentezlerobjektif bilgiden (gerçekler, koşullar, öğ-renilen dersler, geniş çaplı en iyi pratik-ler) çok subjektif bilgilere (görüşler vb.)dayalı olmuştur. Araştırmacıları kısa birzamanda güçlü olmak, daha az kayıplaraneden olmak ve doğru program ve poli-tikalara zamanında ulaşmak amacıyladevrimcileri düzeltmek için devrimcihareketlere yön vermek üzere gerçek-lere dayalı genellemeler çizmeyeve eksiksiz ve kesin ayrıntılar sun-maya teşvik ediyorum. Araştırmacılar,nesnelliği ve fikir ve düşüncelerle uy-gunluğu geliştirmek amacıyla daha iyiyollar önermeye cesaretlendirilmiştir.

Sonuç yerine:Sanırım, her şey kasten yanlış bir

yolda ilerlemiyor; birçok durumda,doğru bilginin ve metotlarının yokluğudoğru insanları yanlış yollara yönelt-mektedir. Devrimci araştırmacılar (veyaeğitimciler) insanlara doğru bilgi ve me-totları vererek insanlığı adaletsiz, küçül-tücü ve daha az üretken olmaktankurtarmakta büyük bir role sahiptirler.Eğer eğitimciler halkın çoğunluğunun(emekçi kitleler de dahil) yaşamla-rında sağlam yenilikler temelindebir şeyler inşa ederse, onlar da doğru ge-nellemeyi yapabilecek ve doğru yolutakip edeceklerdir.

Yukarıda sıralanan sorulara (dilerse-niz daha fazlasını da ekleyebilirsiniz) ve-rilecek yanıtların Nepal de dahil birçokülkedeki birçok devrimci partinin çizgi-sini etkileyeceğini düşünüyorum. Birkaçülkedeki başarı üstünlüğü diğer ülkeler-deki devrimler üzerinde çarpan etkisiyapacaktır. Yanıtları bulma konusun-daki küçük çabalarınız büyük bir zincir-leme etkiye sahip olacaktır.

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 25Enternasyonal

Birçok örnekte, küresel güçler bölgesel veya ulusal gericigüçlerle ittifak içindedirler. Fakat şimdiye kadar kimse

ulusal gerici gücü korumak için gelen gerici güçlerle müca-dele etmemeyi tartışmamıştır.

Page 26: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

“Ser verip sır vermeme” geleneğinin sürdürücüsü…

Selahattin Doğan: Yoksulbir ailenin çocuğu olarak Sinop’tadünyaya gelen Doğan, yoksulluk-tan sadece ilkokulu bitirir, ardın-dan İstanbul’da inşaatlardaçalışmaya başlar. Bir süre sonraKaypakkaya’nın düşünceleri iletanışan Doğan, kendisini örgüteadar. Tüm yetmezliklerine savaşaçarak, kısa sürede yetkinleşir veparti üyesi olur.

1978 yılının 5 Ocak sabahı er-kenden kalkar. Yüreğinde bir he-yecan vardır. Hızlı adımlarla aşar,Bahçelievler’in sokaklarını… He-yecanı, acelesi yeni görevlere, yenisorumluluklara adım atacağı gö-rüşmeye zamanında yetişmekiçindir. Şimdiye kadar faaliyetçisiolduğu koca İstanbul’da onlarcagörevin, askeri işin altından başa-rıyla kalkmıştır zaten… ŞimdiProletarya Partisi’nin 2. Genel Se-kreteri Süleyman Cihan’ı göre-cektir, heyecanı biraz da buyoldaşlık hasretindendir.

Doğan, buluşma yerine doğruilerler. Etrafının polisle kuşatıldı-ğını ve arama yapıldığını farkeder. Çünkü o bölgede başka birdevrimci örgüt, banka kamulaş-tırma eylemi gerçekleştirmiştiröncesinde. Doğan bu durumu bil-mediği için ansızın girdiği polisçemberinden sıyrılmaya çalışır.Onu son anda fark eden polis ileçatışmaya girer. Bacağından yara-lanır ve yakalanır.

“Ser verip sır vermemek” birgelenektir Partizanlarda… Sela-hattin Doğan da bu geleneği sür-dürür işkence tezgâhlarında,düşman karşısında. Düşmanyenik düşer Selahattin yoldaş kar-şısında… Kudurur ve bu öfkeyleonu 2 Şubat günü katleder.

Yunus Koç: Kars’ta dünyayagelen Yunus Koç, Proletarya Par-tisi saflarında mücadele yürütür-ken, 2 Şubat 1979’da Ardahan’abağlı Ölçek köyünde jandarma ta-rafından katledilerek ölümsüzleşir.

Salih Güneş: Dersimli Kürtbir ailenin çocuğu olan Güneş, 14yaşına kadar yaşadığı Ovacık’tayoksulluk ve jandarma dipçikleriile büyüdü. Daha sonra Tarsus’taçalışmaya başlayan Güneş, bu-rada Partizanları tanıdı ve onlarlaberaber kavgada yerini aldı. 12Eylül AFC’sinin zindanlarında ve-rilen işkence sınavından alnınınakıyla çıkan Güneş, daha sonragerilla bölgesinde siyasi faaliyetebaşladı. Bir süre sonra yeni görevalanı olarak belirlenen Çuku-rova’ya giderken 1 Şubat 1993’tegeçirdiği trafik kazası ile aramız-dan ayrıldı.

İhanete cevap olur Mehmet’in kurşunu, Haydar’ın işkencede duruşu

Mehmet Düzen: Dersim-Ovacık’ta dünyaya gelir. Küçükyaşta tanıştığı devrimci düşünce-ler içerisinden Kaypakkaya’nındüşüncelerini benimser ve kısasürede politikleşir. Bölgede aji-tasyon/propaganda faaliyeti yü-rütür uzun bir süre… 12 EylülAFC’sinin işbaşına gelmesindenkısa bir süre önce bölgede ara-nanlar listesindedir. Bu durumüzerine gerillaya katılır.

Adı Poto’dur.1981 yılının 5 Şubat gecesi

Dersim dağlarını sis bürümüş-tür. Gerillanın geceyi bölenadımları duyulur… Poto, karan-lıkta yoldaşları ile göz göze gelir.“Merak etmeyin yoldaşlar!” der-cesine sıcacık gülümser gözle-riyle. Aklına takılır Poto’nun…“Dersim insanı, engin bir denizgibidir. Yüreği sıcak, yüreğidevrimcilere açıktır. Ama kalleşide vardır Dersim’in… Seyit Rı-zalar da yemiştir bu kalleşlerinhançerini. Şimdi biz de bu han-çerden nasibimizi alıyoruz” der.Tanır ne de olsa doğduğu yöre-deki insanı. Ama gene de yedire-mez kendisine ihaneti… Oyüzden de biraz önce ihbar edil-dikleri için Peri Jandarma Kara-kolu askerlerince basılanMazgirt’in Örs köyünden böylegitmek canını yakar.

“Sis olması ne kötü!” dedi ge-rillalardan biri. Çünkü yönünügörmekte zorlanmaktadır gerillagrubu. Nitekim biraz sonra bukez Muhundu Karakolu jandar-masıyla karşılaşırlar, ama sistenkaynaklı ne kadar yakın oldukla-rını geç farkederler. Arkalarındada Peri Karakolu jandarması…

Çetin bir çatışma başlar. Sa-baha kadar sürer bu çatışma. İkiyakın ateş arasında kalan gerillagrubundan Poto, aldığı kurşunyaralarıyla çatışma alanındaölümsüzleşir.

Haydar Sönmez: DersimMazgirt’te dünyaya gelen Sön-mez, ’80 öncesi Dersim’de ger-çekleştirilen toprak işgalieyleminden sonra tutuklanır. 6ay sonra hapishaneden çıkarakPartizanların safında kavgasınısürdürür. Bir ihbar sonucu; odönemde işbirlikçilik denildi-ğinde akla gelen ilk isim olanHasan Demirpençe’nin cezalan-dırılması eyleminde yer aldığı id-diasıyla gözaltına alınır. Sönmez,işkencede, ihanetin kuşattığıçemberi kırarak 1982 yılınınŞubat ayında ölümsüzleşir.

Dursun yas esvaplarınızYığın derleyinGözyaşlarınızıBir metal oluncaya kadarBununla vuracağızGündüz geceBununla çiğneyeceğizGündüz geceBununla tüküreceğizGündüz geceKin kapılarınıKırıncaya kadar

(Pablo Neruda)

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0226 Kavga okulu

Devrimci eleştirinin asla bir düşmanlık olarak algılan-maması ve karşısındakini, “rakibini” alt etme ya daondan intikam alma amaçlı olmadığı, bir tedavi yöntemiolduğu, gelişimin zorunlu bir yasası olduğu doğru kavratıl-malıdır. Ancak bu koşullar oluştuğunda eleştiri amacınahizmet edebilir. Bu ortamın kolay ve rahat hazırlanamaya-cağı, uzun ve emek isteyen yoğun bir ideolojik eğitim vemücadele içinde kavranacağı görülmelidir. Birkaç eğitimçalışması, toplantı ve konuşmayla bunlar sağlanamaz.Bazen yıllara varan uzun bir süreç gerekebilir.

Devrimci saflarda ve faaliyet alanlarında çok zamandevrimci eleştiri doğru algılanmaz, kişiler eleştiriyi kolaykolay kabul etmez. Eleştirinin başladığı yerde hemen ger-gin ve sinir bozucu bir hava oluşur. Eleştirenle eleştirilenyoldaşlar arasında olur bu gerginlik. Buna kaynaklık edenen önemli etken sınıf bilinci ve devrimci eleştiri konusun-daki gerilik ve zayıflıktır.

Devrimci eleştiriye doğru yanıt vermeyen tutumlar ol-duğu gibi farklı küçük-burjuva tutumlar da ortaya konabil-mektedir. Kabul etmekten başka bir seçenek kalmadığı,zorunda kaldığı ya da eleştiriyi geçiştirmek için kabul etmetavrı, bilimsel ve doğru bir tutum değildir. Ya da her eleş-tiri karşısında kendisine fazla yüklenerek eleştiriyi kolaykabul eden, hemen özeleştiri veren tutum da bilimsel de-ğildir. Bu tutum da bir çeşit eleştiriyi kabul etmemektir. Nedevrimci eleştiriyi hiç kabul etmemek ne de her eleştirikarşısında onun özünü kavramadan hemen özeleştiri ver-mek tutumu doğrudur. İkisi de aynı ölçüde eleştiriyi kabuletmeyen tutumlardır ve bilimsel değildir.

Devrimci eleştiri içtenlikle ve dürüstlükle onun doğru-luğuna inanılarak kabul edildiğinde iyileştirici ve tedaviedici bir özellik kazanır. Yoksa hiçbir olumlu, yapıcı ve de-ğiştirici özelliği olamaz. Amacına hizmet etmeyen eleştiri,ancak yeni bir eleştirinin başlangıcı olur.

Toplumsal örgütlerin hatırı sayılı bir çoğunluğunu oluş-turan küçük burjuvazinin eğitim ve kültürel gerçekliğinebakıldığında devrimci eleştiriye yabancı, ondan uzak, onakarşıt bir şekillenişe sahip olunduğu bir gerçektir. Burjuva-feodal toplumun eğitim ve yaşam biçiminde eleştiri kavra-mına ve gerçekliğine ya hiç yer yoktur ya da çok sınırlı biryere sahiptir. Bu toplumsal gerçeklik içinden çıkıp dev-rimci saflara katılanların devrimci eleştiriyi kabul edip be-nimsemesi hiç de kolay değildir.

Hatta uzun yıllar devrimci saflarda olanların bile dev-rimci eleştiriye kapalı, yabancı olduğunu rahatlıkla söyle-yebiliriz. Küçük burjuvazinin her bilgi ve düşüncesi, herbeceri ve yeteneği özel mülkiyet sistemine ait bir doku taşırve onun önemli özelliklerini barındırır. Yıllarca bu gerçek-lik içinde eğitilen ve şekillenen bireyin devrimci saflardakısa sürede dönüşmesi ve değişmesi mümkün değildir.Hele devrimci mücadelenin dalgalı seyrettiği bir süreçteeskiden köklü kopuş kısa sürede başarılamaz. Eski eğitim,bilgi, kültür, alışkanlık, yaşam özel mülkiyet içinde ve butemel üzerinde şekillenip biçimlenmiştir. Küçük burjuvazieskiye ait olandan kolay kopmaz ve sahip olduğu özelliklerikolay bırakmaz. Bu niteliklere özel mülkiyeti gibi yapışır.Tutunur ve sarılır. Özel mülkiyete dayalı ve ona ait olandankopmak, küçük burjuvada müthiş bir sarsıntı yaratır. Birdeprem şoku yaşatır.

Proletarya Partisi saflarına katılan küçük burjuvazinindeğişim ve dönüşüm mücadele süreci zorluklarla dolu,yoğun emek ve sabır isteyen bir olaydır. MLM bilimi aktifideolojik mücadeleden yanadır. Bu mücadele olmadan,bunun gerekleri yapılmadan devrimci örgüt kendi iç birli-ğini sağlayamaz ve sınıf düşmanlarına karşı etkili ve güçlüdarbeler vuramaz. Kısaca devrimci görevlerini yerine geti-remez. (Bitti)

PusulaGeçmişten köklü kopuş sağlayamayan,yeni ve gelecek için savaşamaz-2

Kavgada ölümsüzleşenler

Page 27: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Ne zaman diye sorma,ne zamanYaprağın fetreti,gülün kıyamınaGülün kıyamı,ağacın isyanınadönerse işte o zaman

Hilmi Yavuz

Yel Dağı, tepeden tırnağa düşmanakesmişti ’93 kışında. Dalı düşman, budağıdüşman olmuştu.

Halk Ordusunun 2. Mıntıka Birliği’ninçekildiği Pülümür yakınlarındaki GeçiciKış Kampı düşman tarafından açığa çıka-rılmıştı. Durumu fark eden 50 kişilik ge-rilla birliği, etraftaki dağ tepelerine öncübirliklerini yerleştirerek, oradan uzaklaştı.Düşman Erzurum’dan 3 bombardımanuçağı, 3 kobra helikopteri kaldırmıştı.Durmadan bombalıyordu kış üssünü.Ama nafile… Alamadı cellat istediğini!

“Uzun Yürüyüş” başlamıştı. Soğuğun,karın, zemherinin ayazına karşı gerillaadeta doğa ile savaşıyordu bu kez. Bir des-tan yazılıyordu Yel Dağı’nda. Gerilla, yü-züne çarpan ve her biri bir kurşun olankar tanelerine karşı savaşıyordu. Kimizaman sevdanın/sevgilinin kokusunu taşı-yan rüzgar, bu kez gerillanın suratına kır-baç olup çarpıyordu. Dağların süsü,beyazı ölüm oluyordu dikiliyordu gerilla-nın karşısına.

“Yoldaşlar, beni bırakın. Benim kav-gam buraya kadar, benden yoldaşlara vekavgamıza selam söyleyin. Ben artık yü-rüyemeyeceğim!” diyordu bir ses. Başlardöndü sesten yana… Zeki Peker yoldaşveda ediyordu. Tarihlerden 21 Ocak… Ça-resizliğin ağır hüznü, kinin coşkun öfke-sine katıldı. Zeki yoldaşın bayrağınıemanet alıp ilerledi yoldaşları…

Kar çoğaldı, kavga da! Henüz Zeki yol-daşın acısı kabullenilemezken, 22 Ocakgünü, bu kez birliğin derviş kılıklı filozofuolan Dr. Hü (Ali Demirdağ) veda ettiyoldaşlarına. Yoldaşlarının gözlerinde AliDemirdağ’ın zafer işareti çakılı kaldı.Hemen ardından Munzur, ErkanFener’i aldı birlikten… Yüreklerden birçığ daha koptu

Döğüşenler de var bu havalardaEl, ayak buz kesmiş, yürek cehennemÜmit, öfkeli ve mahzunÜmit, sapına kadar namusluDağlara çekilmiş, kar altındadırMırıldanıyordu Orhan (Ali Ekber

Batasul) Ahmed Arif’in dizelerini. Gözle-

rinde şehit yoldaşları inci inci dökülü-yordu. Ateş olup yakıyordu gözbebekle-rini, düşerken donuyor kurşun oluyordu.Kardan parçalanan ayakkabısının içindesoğuktan yanan ayaklarına çarpınca yürekacısına beden acısı da ekleniyordu.

Birlik, üç yoldaşını şehit vererek köyeulaştı. Evlerden çıkanlar, savaştan dönen-leri bağırlarına basıyorlardı. Ayakları ya-nanların, ayak parmakları düşenlerin acılıiniltisi gecenin sessizliğine karışıyordu.Zemheriden çıkmıştı gerillalar, ancak bukez de zatürre bela olmuştu başlarına.Ama yine de gözler gülüyordu. Enternas-yonalin kırmızı karanfili Kinem (Bar-bara Anna Kistler) neşe ile dörtdönüyordu yoldaşları arasında… Kendiside ağır yaralı ve zatürreydi ama hala ha-yata sımsıkı bağlıydı.

Yattığı yerden pansumanları sırasındabağıran genç gerillalara laf atıyordu Bah-tiyar (Ali İhsan Yalçın). Oldukça iriolan bedeni kara teslim olmamıştı amazatürre onun da başına belaydı. Pansu-man sırası kendine geldiğinde, o da diğergerillalardan aşağı kalmayacak kadar ba-ğırıyordu acıyla. Bu kez gülme sırası di-ğerlerine geçiyordu. “Bahtiyar komutan,nasılsın?” diyorlardı.

“Halkın askeri”

Ali Ekber Batasul…

4 Şubat günü bir çığ daha koptu YelDağı’ndan…“Ali Ekber Batasul ölüm-süzdür!” Dersim’in saf çocuğu Orhan ya-kalandığı zatürreye yenik düşmüştü.Sevecen ve hep mütevazı bakan gözlerinikapattılar elleriyle yoldaşları.

Bir yoldaşı anlatıyordu Orhan’ı. Maz-girt’in Aslanyurdu Köyü’nde dünyaya gel-mişti. Küçüklüğünden itibarenPartizanlarla yetişmiş, bulunduğu heryerde düşüncelerini yaymaya çalışırdı.Polat İyit, en sevdiği yoldaşıydı. Her daimondan bahsederdi. Dersim’de cezalandırı-lan bir işbirlikçi yüzünden başlatılan biroperasyonda abisi ile gözaltına alınmış, buolaydan kısa bir süre sonra da köyüngençleri ile birlikte eline askerlik kâğıdıtutuşturulmuştu. Bir kâğıda bir de Mun-zur’a bakmış Ali Ekber, sonra da kâğıdıyırtmış ve gerilla saflarına katılmıştı.

“Dağlarda hepinize savaşacak bir

mevzi hazırlayacağız.

Sizleri bekliyoruz!”

Böyle demişti Kinem, evleri basılıp daİsmail Oral’la gözaltına alınıp tutuklan-

dıktan sonra tahliye olduğunda… İşte busözler onun kavgada ne yaman olduğunungöstergesiydi. 7 Şubat günü Yel Dağı’ndankopan çığ, bu kez Kinem oldu. Tüm yol-daşları dünyanın dört bir yanından hay-kırdı enternasyonalin kırmızı karanfiliiçin: “Barbara Anna Kistler ölümsüz-dür!”

Yoldaşlarının dudaklarından bu kezonun yaşam hikâyesi dökülüyordu bir ağıtmisali… 1955 yılında İsviçre’nin Zürihkentinde dünyaya gelmişti. Politik olarakannesinden oldukça etkilenen ve annesiniçok etkileyen Barbara, otonom bir örgüt-lenme olan Reboolie Bunker’e ilgi duy-muştu önceleri… Daha sonra MLdüşünceyi benimseyen örgületle yakınilişkiler kurmaya, çeşitli kadın hareketleriiçinde yer almaya başlamıştı. ’80’li yıl-larda tanışmıştı Türkiyeli devrimci örgüt-lerle. Tutsaklarla ilgili uluslararasıçalışmalarda, anti-emperyalist birliklerdedaha sıkı ilişkiler kurmaya başlamış, 1989yılında Proletarya Partisi ile örgütsel iliş-kiye geçmiş ve Türkiye’ye yerleşmişti.

1991 yılında kaldığı ev basılıp, gözal-tına alınmış ve 15 gün işkencede kalmış,ardından tutuklansa da bu süreç onun içindaha fazla örgütlenmeye ve düşmanadaha fazla öfke duymaya yöneltmişti.Mahkemelerinde “beni siz değil, enter-nasyonal proletarya yargılar” diyerekmeydan okumuş ve hapishaneden çıktık-tan sonra dağları seçmişti.

Komünistlerin ulusu yoktur. Prole-tarya Partisi’nin şehit düşmesinin ardın-dan Merkez Komite Onur Üyesi olaraktaçlandırdığı Barbara, bunu bir kez dahakanıtlamıştır!

Ve Bahtiyar da ölümsüzleşti…

10 Şubat… Yel Dağı’ndan bir çığındaha koptuğu tarih oldu. Yoldaşlar, “Aliİhsan Yalçın ölümsüzdür!” sloganınıhaykırdıkça büyüdü çığ!

Bahtiyar’ın yaşamı, bu dev adamın ya-şamı yoldaşları tarafından şöyle anlatıldı:Ali İhsan, 1967 yılında İzmir Bergama’dadünyaya gelmişti. Bu şirin kentten, 19Mayıs Üniversitesi’ni kazanınca ayrılmışve burada Proletarya Partisi’nin görüşleriile tanışmıştı. Gözünü budaktan sakınma-yan, aldığı işi sonuna kadar bırakmayanzeki ve yaratıcı kimliğiyle öğrenci gençliği-nin mücadelesinde aktif rol oynamıştı.1990 yılında gerillaya katılmış ve partiüyeliği ile alt bölge komutanlığına kadaryükselmişti.

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 27Kavga okulu

Zemheri sabahında biten ilkyaz çiçekleridir onlar…

Erkan Fener

Barbara Anna Kistler

Ali Ekber Batasul

Ali İhsan Yalçın

Ali Demirdağ

Zeki Peker

Page 28: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0228 Yaşamdan notlar

İstanbul: Rumeli’nin en büyük ne-hirlerinden biri. Rodop dağınınkuzey eteğinden çıkan Meriç nehri,berraklığını kar sularından alarakEge Denizi’ne kadar uzanıyor. Buuzun yolculuğunda Bulgaristan’ınFilibe ovasını, Edirne şehrini,Batı Trakya’yı da alıyor. Uzun-luğu 490 km olan nehrin, 172 kilo-metresi Türkiye’den geçiyor. Buyolculuk Türkiye’de üç kola ayrıla-rak devam ediyor. Bu kollardan bi-risi de Ergene deresi…

Olanca ihtişamı ile akan Ergene de-resi, Çorlu’da bir katliamla yüz-yüze. ’90’ların başında ÇorluLüleburgaz ve Çerkezköy’de kurul-maya başlanan fabrikalarla nehrinölüm emri verildi. Önceleri köylü-ler bu derenin suyunu tarımda kul-lanıyordu. Ancak tarım arazileritalan edilince bölgelere mantar gibifabrikalar kurulmaya başlandı.

Köylülerin anlatımlarına göre, fabri-kalar önceleri bu dereden su ihti-yaçlarını sağlamışlar. Daha sonrafabrika artıkları giderek artınca Er-gene nehrine bırakılmaya başlan-mış. Bugün Çorlu, Çerkezköyve Lüleburgaz üçgeninde bu-lunan toplam 1400 fabrikanınatıkları dereye bırakılıyor.Özellikle deri fabrikalarında kulla-nılan 93 adet kimyasal zehir, dereüzerine bırakılıyor ve Deri-İş Sen-dikasının yaptığı araştırmaya görebu üçgende toplam 128 tane derifabrikası aktif halde. Fabrikalarınyaz aylarında daha randımanlı ça-lışması dereye bir o kadar fazla

zehrin akıtılması anlamına geliyor.Sadece 1 yıl içinde 10 kişi deredenyayılan kanserojen maddeden kay-naklı kansere yakalanarak yaşa-mını yitirmiş. Trakya Üniversitesi(TÜ) Tıp Fakültesi Halk SağlığıAnabilim Dalı bölgede yaptığı araş-tırmalarda Çorlu’da kanser sıklığı-nın Türkiye ortalamasının üstündeolduğunu, ilköğretim öğrencile-rinde bile kanser görülmeye baş-landığını belirtiyor.

Bir vahşetin ve aldatmacanın panoramasını çizmek…Dere üzerinde uçuşan kuş sürüsü

görmek adeta imkânsız. Dağlardoğal yapısından aldığı ihtişamı veberraklığını yitirmiş, bir “ölüm de-resi” gerçekliği ile karşı karşıyayız.Sermayenin talanının somut ifadesiolan bu durum, sömürünün, aşırıkâr hırsının panoraması sanki.

2002 yılında derenin adı artık “ölümderesi” olarak anılsa da çevre ör-gütleri ve Çorlu halkı, dereyi yaşamderesi yapmak için mücadeleye gi-riştiler. Yoğun baskılar sonucu2004 yılında bölgeye arıtma tesisikurdurdular. DSİ tarafından yapı-lan açılış törenine katılan BaşbakanErdoğan şu şekilde konuştu;

“Edirne’ye ilk geldiğimde bana Er-gene Nehri’nin içinde bulunduğudurumu sormuşlardı. Ben ise budurumu üç yıl içinde halledeceği-mizi söylemiştim. Daha bir sene-miz olmasına rağmen ErgeneNehri meselesi halledildi. Biz za-manla yarışan bir iktidarız. Her

şeyi planlı, programlı yapıyoruz.”Bugün kurulan merkezi arıtma tesi-

sinde suyun kimyasal yapısına birmüdahale yapılmıyor. Sadece suiçinde bulunan katı atıklar arıtmaadı altında temizleniyor. Arıtma te-sisinden gelen suyun yoğunluğufabrikalardan gelen kirli su ile karşı-laştırılamayacak kadar az. Gösterişanlamında kullanılan, ne dere ne deÇorlu halkı için bir anlam ifadeeden ve egemenler için seçim pro-pagandası haline getirilen bir “muh-teşem arıtma tesisi” karşımızdaki.

Tesisin kurulmasının derede her-hangi bir değişiklik yaratmamasıbölge halkında tepkiye nedenolmuş. Açılan davalar ile bölgeyegelen bilirkişi, patronları aklayantürden rapor çıkarmış ve fabrikalar-daki arıtma tesislerinin aktif olarakçalıştığını belirtmişler. Konuyla il-gili Özgür Gelecek gazetesi olarakÇorlu’da fabrikalarda çalışan işçi-lerden ve halktan bilgi aldık.

- Fabrikalar derelere atık bı-rakmaya devam ediyor mu?

- Levent Talikacı (Polyplex iş-

çisi): Evet bırakıyor. Zaten bırak-masa dere bu halde olmaz. Bize de-reye atık bırakmamamızıtembihliyorlar ama diğer taraftankendileri atık bırakıyor. Zaten fab-rikalar derenin etrafına bu yüzdenkuruldu. Şimdi iyi dönemleri, sizbir de yazın geleceksiniz buralara,yolda yürürken burnunu kapatmakzorunda kalıyorsun. Arabayla ge-çerken, camlar kapalı olsa bilekoku camı delip geçiyor. O kadarkeskin bir koku yayılıyor yani.

- Fabrikalardaki arıtma tesis-leri kullanılmıyor mu?

- Zaten tesislerin kurulması ayrı birdert. Çok maliyetli bir şey olduğuiçin uzun süre kurulmadı. Kuru-lana kadar bütün zehir dereye bıra-kıldı. Biz biliyoruz gelen bilirkişilere nasıl rüşvet verildiğini.Onlar da bu ikramiyeye uygunrapor çıkardılar. Bunların tümü-nün araştırılması lazım. Tesislerkuruldu, ancak bir türlü çalıştırıl-mıyor. Gündüz faaliyette yarımdevir, gece saat 12’den sonra

Uzun bir yolculuğun miadındaki

gerçek!EE RR GG EE NN EE DD EE RR EE SS İİ

Olanca ihtişamı ile akan Ergene deresi, bir katliamlayüzyüze. ’90’ların başındaÇorlu Lüleburgaz ve Çer-kezköy’de kurulmaya başla-nan fabrikalarla nehrinölüm emri verildi.

Bugün Çorlu, Çerkezköy ve Lüleburgaz üçgeninde bulunan toplam 1400fabrikanın atıkları dereye bırakılıyor. Özellikle deri fabrikalarında kul-lanılan 93 adet kimyasal zehir, dere üzerine bırakılıyor ve Deri-İş sen-dikasının yaptığı araştırmaya göre bu üçgende toplam 128 tane derifabrikası aktif halde.

Page 29: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/02 29Yaşamdan notlar

tam devir çalışması lazım ama saat12.00 olduğunda arıtma durduru-luyor.

- Fabrika atıkları bölgede baş-ka ne gibi bir zarara nedenoluyor?

- Zaten dereden kaynaklı ishal, kan-ser, solunum yetmezliği gibi hasta-lıklar ortaya çıkıyor. Onun dışındabir de fabrikalardan tüten dumankokusu var. Mesela arkadaşlarımızservisle işe gelirken o kadar çok du-man vardı ki bir metre ileriyi göre-miyorlardı. Servis şoförü kaza yap-mamak için yavaşladı ancak yine debir başka araçla çarpıştı. Servisiçindeki tüm arkadaşlarımız yara-landı. Biz oraya gittiğimizde hava-dan sarı ve siyah renklerde kül par-çacıkları geliyordu. Yani anlatmakistediğim fabrikanın atıkları trafikkazalarına bile neden olabiliyor.

“Burada korku dağları yaratıldı!”- Ferhat Kala (Suni Deri işçisi):-Deri fabrikalarında çok fazla kimya-

sal madde kullanılıyor. Asit, krom,alkol gibi maddeler insanı öldüre-cek türden. Bu maddeler tek tek de-reye bırakılıyor. Eskiden birkaçdefa baskı yapıldı. Sonucunda arıt-ma tesisi kuruldu ama o da çalışmı-yor. Zaten çalışsa bu halde olmaz.

Burada korku dağları yaratıldı. İn-sanlar kültürünü tam yaşayamıyor.Zaten kültürünü kaybedince boyun

eğmeye başlıyor. Patronlar da bun-dan yararlanıyor. İşçileri “muhacır-lar* bu kadar paraya çalışıyor” di-yerek bölüyorlar. Haliyle bu, insan-ları yozlaştırıyor, yozlaşmamış olsabu dere bu halde olmazdı. Yazındere o kadar çok taşıyor ki üzerin-deki köprüden geçiş yasaklanıyor.Bu aralar dingin ama yazın buranınhali iyi olmayacak.

AKP’nin çevre günlüğünden isterik nağmeler… AKP her ne kadar çevre aşığı olduğu-

nu iddia etse de gerçekler ortada.İşte Çorlu Ergene Deresi’nden akanvahşetin halka yaşattıkları. Bu kat-liamı bir de bölge esnafından dinle-yelim:

- Dere kirliliğinin zararlarınadeğinebilir misiniz?

Muhlit Çakıroğlu (lokanta sahi-bi): Derenin bize çok zararı var.Yazın bu yollarda yürüyemezsin.Hele bir de rüzgâr esti mi, kaçarsın.Herkes kanser oluyor. Gidip orayabir bakın, ölü kuşları göreceksiniz.Eskiden oralarda çok güzel hayvan-lar vardı, şimdi bir tane bulamaz-sın. Hepsi telef oluyor.

Ya bir de o bölgeye yakın oturan in-sanlar ne yapsın, hepsi hastalıktanölecek. Biz yazın sıcağın ortasındainsanlar yemek yerken mideleri bu-lanmasın diye camları kapatmak

zorunda kalıyoruz. Bizim işlerimizide etkiliyor.

- Buna karşı bir önlem var mı?- Ne önlemi, hiçbir şey yapılmıyor.

Sözde oraya bir arıtma tesisi kurul-muş ondan bile siyah su akıyor. Su-yun rengi olur mu, anlamıyorum.Resmen vurgun yaptılar. Halkıkandırdılar. İşte bakın biz bu soru-nu da çözdük gibi kendi propagan-dalarını yaptılar. Ama dere aynıdere, koku aynı koku, ölenler yineaynı nedenden kaynaklı ölüyor.

- Peki, dereden akan suyun ne-relerde kullanıldığı belli mi?

- Bir araştırsınlar görecekler nereyeaktığını. Çorlu’da kullanılan su, yeraltı suyudur. Yer altında bir hatoluşturulmuşlar, şehre dağıtılıyor.Denize akıyordur, denize biz giriyo-ruz, oradan balık tutuyoruz, tarım-da kullanılıyor. Yine biz kullanıyo-ruz yani.

“Ergene’den geçiyoruz, lütfen nefesinizi tutun!”- Ergene deresine bırakılan ze-

hir sizleri nasıl etkiliyor?Sinan Cesur (Otobüs firması

personeli): Ben otobüs firmasın-da çalışıyorum. Ayrıca çocuklu-ğumdan bu yana burada yaşıyo-rum. Yaptığımız her seferde dere-nin üzerinden geçmek zorundayız.Çorlu halkı bu derenin kokusunaalıştı gibi ama hepsinde solunum

rahatsızlıklarına rastlarsın. Yazın dereler, fabrikalar kışın yine

fabrikalar ve kömür kokuları. Bura-da bir güne bir gün temiz bir hava-ya rastlamadım. Babamlar eskidenbu dereyi tarım arazisi olarak kulla-nırmış. Tarımın can damarıymış.Ama artık dere demeye bile bin şa-hit ister. Yaz aylarında artık yolcu-larımıza “Ergene deresinden ge-çiyoruz lütfen nefesinizi tutu-nuz” diye anonsta bulunacağız.

- Bölgede canlı yaşamın bitmeküzere olduğu gerçeğini nasılyorumluyorsunuz?

- Eskiden buradan sürülerle kuşlargeçermiş, konaklarmış. Şimdi bura-ya uğrayan çıkmıyor. Derenin bü-yük bir bölümü askeri bölüğün ya-nından geçiyor. Her yaz askeriyeburadan çuvallarla ölü kuşları top-luyor. Balık tutulurdu eskiden bu-rada şimdi balık da kalmadı. Hepsiöldü.

- Ergene deresinin son hali na-sıl? Sizin yaşamınızı da etkili-yor mu bu kirlilik?

Ali Şamiloğlu (taksi şoförü): Şuan dereden çok fazla koku gelmiyor.Ama yazın fabrikalar daha fazla ça-lıştığı ve havalar sıcak olduğu içindere daha fazla kirleniyor. Haliyledaha fazla pislik atılıyor dereye. Ya-zın bir de rüzgâr esti mi koku bir ki-lometreden alınıyor. Ben dereyeuzak oturuyorum ama kokusu bizekadar geliyor. Hele bir de dereninyakınlarında oturanlar ne yapsın?

- Kurulan arıtma tesisi kulla-nılmıyormuş, bu konuda nedüşünüyorsunuz?

- Arıtma tesisi oy için kuruldu bence.Biz baskı yapmasak o da olmaya-caktı. Kurulduktan sonra zaten ça-lışmadı. Arıtma tesisinin tam çalış-ması lazımken çalışmıyor. Az daolsa arıttığı suyu pis dereye bırakı-yor. Ne faydası var ki o zaman buderenin. Keşke sorun sadece dereolsa, fabrika bacaları da sorun. filt-re takmıyorlar. Taksalar bile etraftaaşırı duman oluyor. Her iki adımabir fabrika yapıyorlar. “Size istih-dam sağlayacağız” diyorlar ama biryararını göremiyoruz. Resmen Çor-lu’yu bitirdiler. AKP her yeri talanetti. Patronları korudu.

* Doğu Avrupa’dan göçen Türkleriçin kullanılıyor.

Deredenkaynaklı is-hal, kanser,solunumyetmezliğigibi hasta-lıklar orta-ya çıkıyor.

Yazın sıcağınortasında insan-lar yemek yer-ken mideleri bu-lanmasın diyecamları kapat-mak zorundakalıyoruz.

Page 30: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Geçtiğimiz yılın sonunda UlucanlarHapishane Müzesi nedeniyle devletinikiyüzlü politikalarından birine daha ta-nıklık ettik. İkiyüzlülüklerini görebilmekiçin, önce açılan Ulucanlar Müzesi’yle il-gili ne söylediklerine bir bakalım:

Bu müze ile “devletin tarihindekikaranlıkla yüzleşilecek”miş. Ulucan-lar’da yaşanan ve burada kalan ünlü ki-şilerin yaşadıkları sergilenecek, “birdaha yaşanmasın diye” ders çıkarılacak-mış.

Müze ile, sergilenen uygulamalarında artık “müzelik” olduğu, geçmişte bı-rakıldığı mesajı kitlelere verilmek isteni-yor. Ancak tam da müze açıldığıgünlerde Tekirdağ 1 ve 2 Nolu F Ti-pi’nde, Kandıra’da, Sincan’da ve daha-birçok hapishanede irili ufaklı bir dizifiziki saldırı olduğu haberleri gelmişti.Yine hasta tutsakların ölüme terk edil-diği, tedavilerinin engellendiği, ceza er-telemelerinin yasal hak olmasınarağmen yapılmadığı bilinmektedir. YaniUlucanlar’da yaşananlar “müzelik” uy-gulama örnekleri olarak lanse edilse deçok daha şiddetli uygulamalar halen ya-şanmaya devam etmektedir.

Müze olarak seçilen Ulucanlar’da 81yıllık tarihin sergileneceği söylemi dekoca bir yalan olarak bu ikiyüzlülüğünbir diğer yönünü oluşturuyor. Tarihtekibenzer örneklerine atıfta bulunularak,sembolik bir niteliğinin olduğu, Ulucan-lar’ın geçmişiyle yüzleşmenin sembolikolarak Cumhuriyetin kanlı tarihiyle yüz-leşmek olacağını iddia etmek gerçekleriçarpıtmaktır. Çünkü hem atıfta bulunu-lan tarihteki benzer örneklerle Ulucan-lar’ın müzeleştirilmesinin niteliği aynıdeğildir hem de Ulucanlar’ın tarihi, mü-zede sergilenenlerden ibaret değildir.

Doğrudur, insanlık tarihinde böyle-sine sembolleşen ve çok büyük acılaratanıklık eden yerlerden anıtlar, müzeleryapılmıştır. Bunlardan akla gelecek ilkörnek Alman faşizminin eseri olan top-lama kamplarıdır ve Alman faşistlerininkaçarken bıraktıkları tüm işkence alet-leri, insanların yakıldığı fırınlar, gazodaları, insan derisinden yapılan “eldi-ven” vb. faşizmin kanlı yüzü olarak teş-hir ediliyor bu müzelerde.

Ancak dikkat edilirse bu müzelerzulmü yaşatanlar tarafından değil, mağ-durları tarafından kurulmuştur. Oysa kiUlucanlar Müzesi bu hapishanede yaşa-nanlardan bizzat sorumlu olan devletinkendisi tarafından açılmıştır. Diğer yan-dan burada yaşanan vahşetin kapsayıcıve etkileyici bir teşhir değil de çok yü-zeysel ve hatta kısmen gerçekle de ilgisiolmayan bir görünüşü sergilenmek is-tenmektedir. Bunun böyle olduğu enaçık haliyle TV’lere servis edilen müze-nin açılışına ilişkin haberlerde görülm-üştür.

1925’te açılan Ulucanlar Hapisha-nesi 2006’da kapatıldığında kuşkusuz ki81 yıllık tarihi de sayısız acıyı, büyük di-renişleri ve dört duvar arasında sayısız

insanlık dışı uygulamayı barındırmakta-dır. Tüm bunları özüne uygun olarakyansıtmak mümkün olmayabilirdi amahapishanede insanca bir yaşam için ve-rilen mücadeleyi, direnişleri bu müzedesergilememek gerçekleri gizlemek çaba-sından kaynaklanmaktadır. Bu müze iledevletin gerçekte yapmak istediği dekanlı yüzünü perdelemektir. Eğer ger-çekten tarihteki örnekleri gibi bir insan-lık müzesi açılmış olunsaydı 5. Koğuşugezenler 1996’da yaşanan Ölüm Oru-

cu’nu, derisi kemiklerine yapışmış in-sanları resmeden heykelleri veHüseyin Demircioğlu’nun yattığıranza, onun eşyaları vb. materyalleri gö-rebilmeliydiler. Ama bunların hiçbiri“tarihiyle yüzleşen”lerce bu müzede ser-gilenmemiştir. Bu müze eğer tarihi ger-çeklere sadık olsaydı. 4. Koğuş’ta, bukoğuşta yaşanan büyük direnişi unut-turmak için adlilerin yaşamını anlatanheykeller değil, direnişi anlatan heykel-ler olurdu.

Ulucanlar’da 4. Koğuş’a, koğuşunhavalandırmasından geçilerek varılır.Koğuşun havalandırması da direnişinayrılmaz bir parçası olduğundan müze-nin sergilenen bu bölümü havalandırmakapısından itibaren başlanmalıdır veburadan itibaren karşılaşılacaklar şun-lar olmalıdır, olacaktır. Daha kapıdaniçeriye adımı atmadan “1999’da 10tutsağın operasyonda askerinkullandığı silahlar” denile-rek bir camekanında,

G-3, Keleş, Akrep, MP-5, çeşitli çaplardatabancalar, kullanılan gaz bombalarısergilenebilir. Havalandırma kapısı as-kerin birbirine zıt yönlerde olan kule veçatıdan açtığı atışlar nedeniyle kurşundeliklerinden kevgire dönmüştür. Kapı-

dan girişte üzerinde taş ve kiremit yığı-nının diz boyu bir seviyeye ulaştığıHabip Gül’ün yaralı bedeni size “mer-haba” der. Buradaki tanıtım levhasın-dan Habip Gül buradan yaralı olarakalınır. Her tutsak gibi 200 metrelik iş-kence koridorundan geçirilir. Havalan-dırmaya ve vahşetin ortasına adımatmışsınızdır. Sol tarafınızda küçük birboşluktan sonra müşahade bölümününduvarı vardır. Abuzer Çat ve HalilTürker bu duvarın önünde saldırının

ilk saati dolmadan aldıkları yaralar ne-deniyle şehit düşmüşlerdir. Bu bölümdeonların cansız bedenleri çatılardan atı-lan taşlardan, kurşunlardan etkilenme-sin diye arkadaşlarınca koğuşunmutfağına taşındığı görülmektedir. Gi-rişte sağda bir grup tutsağın halay çek-tiği, 2-3 tutsağın halay çekenleriellerindeki kuş lastikleri ile çatıdan ateşaçanlara karşı koymaya çalıştığı görül-mektedir. Havalandırmanın bir köşesin-deki camekânda göğüs hizasına kadaritfaiyenin sıktığı köpük içinde kalan birtutsak sergilenir. Bunun tanıtım tabela-sında “Tüm havalandırma, direniş bo-yunca bu seviyedeki köpükle itfaiyearaçlarınca doldurulmuştu” yazılıdır.

Havalandırmanın değişik yerlerindeyaralılar ve onlara yardım etmekte olan

arkadaşları vardır. Koğu-şun çatısındaasker-

lerin bazıları keleşle, pompalı tüfekleateş ediyorken, bazıları kiremitlerisöküp havalandırmadaki tutsakların ka-falarına atmaktadır. Koğuşa doğru yü-rürken, koğuş kapısına gelmeden 1-2metre önce, solda, iki kalenin aynı anda

gördüğü bir noktada bir tünel kapağı vedışarı çıkmış toprak sergilenmektedir.Buranın tanıtım tabelasında “medyadakaçacaklardı manşetiyle verilen devlettarafından katliam sonrasında operas-yonu meşrulaştırmak için kazılan tü-neldir” yazmaktadır. Devletin tünelinindaha soluna baktığımızda yan yatırılmışayakkabılık olarak kullanılan bir dolabınüzerinde bir şehidi daha görürüz. Tanı-tım kartında “Önder Gençarslan,saldırının ilk anında hafif yaralar aldı.Fakat ilerleyen saatlerde çatıdan uzakve kulelerden açılan ateşler nedeniyletekrar vuruldu ve burada şehit düştü”yazmaktadır. Devlet tünelini 1-2 adımgeçince koğuşun girişine sağlı sollu sıra-lanan askerlerin ellerindeki kalaslarındarbeleri arasında kol kola kenetlenmişolarak ilerlemeye çalışan tutsaklarınsöylediği Enternasyonal sizi karşılar.

Bu vahşeti yüreğiniz kaldırabilmiş vekoğuş kapısına ulaşabilmişseniz, siziorada Ahmet Savran karşılayacaktır.Ahmet’in atardamarlarından biri parça-lanmış. Karşısında elinde damarını par-çalayan itfaiye çengeli bulunan bir askervardır. Koğuş kapısının kulelere bakancephesi delik deşiktir. İçeri girdiğinizde1.5 metrelik bir boşluk, sol tarafta mut-fak ve tuvalet bölümünün kapısı, sağ ta-rafta yatakhane kısmının kapısı, tamkarşıda iki katlı bir ranza görülür. Ran-zanın alt katında Ümit Altıntaş cansızbedeniyle uzanmakta. Ayak ucundaZafer Kırbıyık oturuyor ve kulağınınarkasındaki atardamarının kanamasınabüyükçe bir bezle tampon yapıp zaferişareti yapıyor. Ümit’in başucunda,ayakta Mahir Emsalsiz duruyor.

Mutfak-tuvalet kısmına girilince birisağ tarafta, diğeri karşıda olmak üzerebirbirine paralel iki mermer tezgâh üze-rinde içeri taşınan Abuzer ve Halil’incansız bedenlerinin sessizce akan ikiırmak gibi durduğu görülebilecektir. Ya-takhane kısmına girdiğinizde adım başıirili ufaklı barikatlarla karşılaşırsınız.Yatakhanenin sonuna ilerlediğinizde ça-tının sol tarafındaki en son mazgaldanaçılan ateşle kafasından vurulmuş, 18yaşına yeni girmiş Aziz Dönmez’inyerde yattığı, çoğu ağır yaralı 5-6 kişilikbir grup görürsünüz.

İşte Ulucanlar gerçeği… Bugündevlet “yaşananlarla hesaplaşmak”, “ta-rihle yüzleşmek” adına kendisinin geç-mişteki kimi uygulamalarının yüzeyselbir görünümünü kitlelere açarak esastageçmiştekinden farklı olmayan uygula-malarının üstünü örtmektedir. Bu uygu-lamaların “müzelik” olduğu, geçmiştekaldığı yalanı ile kitleler kandırılmakta-dır. “İleri demokrasi” manipülasyonuylaşişirilerek “hesaplaşma-yüzleşme” söy-lemlerinde ifadesini bulan politikalarlabu yönlü beklenti içinde olan kitlelerintepkileri, öfkeleri söndürülmeye çalışıl-maktadır. Ulucanlar Müzesi bu ihtiyacınürünü olarak karşımızda durmaktadır.Bizler de devletin ırkçı, faşist, işkenceci,katliamcı politikalarının hiçbirinin “mü-zelik” olmadığını, aksine daha ince yön-temlerle ayrı politikaların devamettirildiğini her defasında kitlelere gös-termeliyiz. (Bir ÖG okuru)

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0230 Kültür-Sanat

Katliamlara yeni perde:Müze cezaevlerinden hapishane müzeleri

Page 31: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

Düşüncede kopuş ve sıçrama temelbir diyalektik gelişim ilkesidir. Niceliktenniteliğe doğru sıçramadan bahsederken,“mücadele, kopuş ve sıçrama”dan bah-sediliyor demektir. Bu ne anlama gel-mektedir?

Sınıf savaşımının ideolojik-politik-ör-gütsel-yönetsel konularında ve ortaya çı-kan temel sorunlarında nerede, nasıl, ne-lerden kopuş ve nerede, nasıl, neye doğrusıçrama yapılacağı konuları önemli biryerde durmaktadır. Sıçramadan bahse-dildiği yerde kopuştan bahsediliyor, ko-puştan bahsedildiği yerde sürekli bir mü-cadeleden bahsediliyor demektir. Müca-dele edilmeden kopuş; kopuş sağlanma-dan sıçrama gerçekleşemez. Teorimizin,stratejimizin devrimci pratik içinde sına-nıp denenmesi, savaş alanında örgütselgelişimi için “mücadele, kopuş ve sıçra-manın” diyalektik gelişim adımlarını iyikavramak ve uygulamak gereklidir.

Eskiden, geriden, köhnemişten, hertürlü gericilikten kopuş; bilgide, savaşta,örgütleme ve yönetmede sıçramak... Es-kiden bütünlüklü ve köklü kopuş sağlan-madan sıçrama gerçekleşemez. Burjuva-feodal sistemin sömürücü, bireyci ideolo-jisinden, yaşamından, kültüründen, alış-kanlıklarından köklü kopuş sağlanmadanproleter devrimci ideolojide sıçrama ya-pılamaz. İlerleme ve gelişme ancak ko-puş ve sıçrama konusunda atıla-cak ciddi ve güçlü adımlarlabaşarılır. Ancak hangi ko-nuda (bilgide-savaşta-yönet-me ve örgütlemede) sıçra-ma yapılmak isteniyorsaorada mutlaka eskiye,büyük-küçük burjuvaideolojisine karşı ciddive köklü bir müca-dele görevi var de-mektir. Mücadeleverilmeden bir kopuşsağlanamaz ve nitel

bir sıçrama yaratılamaz. Mücadelenin, kopuş ve sıçramanın

olmadığı, yaşanmadığı yerde pratiktetekrar, ilişkilerde aşınma, örgütsel ya-şamda yıpranma, gerileme ve bozulmabaşlar.

Demokratik Halk Devrimi yolundabaşarılara imzalar atmış proletarya parti-lerinin tarihlerine bakıldığında kopuş vesıçramanın sayısız ve sonsuz örneklerinerastlanılır. İdealizme karşı mücadele,idealizmden kopuşu materyalizmde sıç-ramayı, metafiziğe karşı mücadele, meta-fizikten kopuşu diyalektikte sıçramayı,reformizme-her türden revizyonizme,düzen içi parlamenter anlayışa karşı mü-cadele ve kopuş, MLM biliminde sıçra-ma… Her türden burjuva ideolojisinekarşı mücadele ve kopuş proleter ideolo-jide sıçrama… Kemalizm’e, ezen ulus şo-venizmine, Türk milliyetçiliğine karşımücadele ve kopuş, ulusların kendi ka-derini tayin hakkını savunmada, proleterenternasyonalizmi savunmada, ve uygu-lamada sıçrama…

Dar pratikten kopuş, devrimci pratik-te sıçrama... Bireyleri örgütleme anlayı-şından ve pratiğinden kopuş çoğunluğu-kalabalığı-kitleleri örgütlemede sıçra-ma... Kendiliğindenlikten, kitle kuyruk-çuluğundan kopuş, proletaryanın önderve öncü bilincinde sıçrama yapmak... Saltaskeri bakış açısından kopuş, halk savaşıstratejisinde sıçrama... Gerilla ordusundaparti örgütlenmesini önemsemeyen,

küçümseyen anlayıştankopuş, gerilla ordusun-

da partiyi örgütleme,inşa etme anlayı-

şında sıçramayapmak...

İbrahim Kaypakkayayoldaş, Şafak Revizyonizmi-

nin ideolojik-poli-

tik-örgütsel hattına karşı bilinçli ve sü-rekli mücadele vermeseydi, Şafak Reviz-yonizminden köklü kopuşu sağlayıp,MLM biliminde nitelikli bir sıçrama ya-pamazdı. Kaypakkaya yoldaşın devrimciyaşamı “mücadele-kopuş ve sıçramala-rın” sayısız başarılı örnekleriyle doludur.

Kaypakkaya yoldaşın devrimci ya-şamında geçmişin, eskinin düşünsel-politik-örgütsel yaşamının hiçbir izineve etkisine rastlanamaz. O, her konudagüçlü mücadeleler yaratmanın, kurma-nın, inşa etmenin ve nitel sıçramanınadı olmuştur.

Bugün gerilla savaşının militan kişili-ğini yaratma günüdür. Küçük burjuva ni-telik ve özelliklerden köklü kopuşun pro-leter devrimci nitelik ve özelliklerde sıç-ramanın günüdür. Düşünsel darlıklarasınırlılık ve yetersizliklere karşı mücade-le, kendini dayatma-kendini yaşamadankopuşun halk ve devrim için yaşamadasıçramanın günüdür. Önder yoldaş Kay-pakkaya’nın yaşamı sıçramaların ve sayı-sız kopuşların yaşamıdır. Bugün Parti-zancı kişilik yaratmanın bir an olsun va-kit kaybedilmeyecek kadar zamanıdır.

Sınıf bilinçli proleterlere, devriminsavaşçılarına düşen görev, gerilla savaşı-nın militan kişiliğini yaratmak ve bunubir çizgi ve süreklilik haline getirerek, sa-vaşı büyütmektir. Diyalektik materyaliz-mi (mücadele-kopuş-sıçrama) kavramak,uygulamak ve bunu bir çizgi haline getir-me görevi savaşı büyütmenin göreviyleberaber ele alınmalıdır.

(Dersim’den bir Partizan)

“Şalvarı şaltağ Osmanlı,Eğeri kaltağ Osmanlı,Ekende yoğ, biçende yoğ,Yiyen de ortağ Osmanlı”Kanuni Sultan Süleyman’ı ve onun

dönemini anlatan “MuhteşemYüzyıl” dizisi tartışılmaya devamediliyor. Kimileri dizinin Osmanlı’yıküçük düşürdüğünü iddia ederek yayın-dan kaldırılmasını istiyor kimisi ise“şanlı tarihimizin” bir dizi vesilesi ileyeniden gündeme gelmesinden mem-nun görünüyor. Tartışmaların odaknoktasını ise padişahın haremi oluş-turuyor. Tartışmalar padişahınsavaşlarda; evinden, ailesindenkoparılarak köleleştirilen değişik ulus-lardan kadınların toplandığı haremlekurduğu ilişkiye sıkışmış durumda. Bunoktada yaşanan anlaşmazlık ise Os-manlı’nın muhteşem geçmişinin olum-lanması üzerinden yükseliyor. Yaniözetle Osmanlı’ya laf yok!

Bir yandan her fırsatta “büyük” birdevrimle yeni ve genç bir Cumhuriyet’inkurulduğu söylenir öte yandan her daimbu dizide olduğu gibi Osmanlı kutsanır.Ortada büyük bir kopuş varsa bu nasılgerçekleşiyor? Kanuni döneminde sınır-ların genişlemesi, savaşların kazanıl-ması gibi örneklerle bu devrinmuhteşem olduğunun altı çiziliyor.Padişahların gözüyle bakınca böyle birdünyanın görünmesi şaşırtıcı değil el-bette. Durduğunuz yer tarihe bakışaçınızı da belirler. Tarihin tekerleğiniileri taşıyan ezen ve ezilen arasındakimücadeledir. Bu yüzden Osmanlı’ya birde vergilerle zincire vurulan, ezilenköylülerin, yurtları Osmanlı tarafındanyerle bir edilen emekçilerin gözündenbakmak gerekir. Bir de onlara sormalıOsmanlı’yı değil mi? Osmanlı askeri,emekçi yığınlar için korku ve zulmüntemsilcisidir. Buna ilişkin yakılan vebugüne ulaşan sayısız ağıt vardır.

Kasaların emekçilerin, yığınların emeği,savaş ganimetleri ile dolduğu birdönemde yönetimin adil olduğunusöylemek ne kadar inandırıcı? Feodal-izmin hüküm sürdüğü bir dünyada Os-manlı sınırları içindeki tüm uluslarınözgürce ve refah içinde yaşadığına mıinanalım? Bu bir vampirin asla kaniçmediğini iddia etmesi gibi bir şey ol-malı! Padişahlar, sadrazamlar, ağalar,şeyhler halkın sırtından sefahat içindeyaşarken milyonlarca emekçi açlık veyoksullukla kıvranıyordu. Osmanlı’nıntarihi köylü yığınlarının bu despot,zalim ve soyguncu düzene karşı ayak-lanmaları ile doludur. Tarihe bakarkenbunu da unutmamak gerekir. Çünkü birgün gelir bu tarihin yapıcıları sizdenbunu hesabını sorar.

* Reaya kelimesi, sürü, otlatılan hay-

van sürüsü; hükümete itaat eden ve vergi

veren halk manalarına gelen “raiyyet”in

çoğuludur.

Üç, beş, yediÇoğalarak düştüler yolaEl pençe durmadılar düşmanaSavaş savaşKavga kavga devleştiler MunzurlardaArtık umut onlardaydıDağ köylerinden geçip,Sahipsiz kondularda büyüttüler sevdalarını.Ve zamanın adı mayıstı,Tarih yollara, tarih Diyarbakır’akanla yazıldı.Ve sürdüler yoldaşı işkencelereAlmak istediler yüreğindeki inancıGetirip ölümü,Başucuna diktiler yoldaşınÖlüm çaresiz, onlar ise suskun kaldıaylarca…Dışarıdan sesler geliyordu yoldaşaDağ köylerinden, Sahipsiz kondulardan ve meydanlardanSesler geliyordu yeraltındanDiren yoldaş diren… Bıraktığın yerde sürüyor kavgaVe yeraltı aydınlanıyor ışığınla…Bir mum ateşi değilsin yoldaşBir meşale, Kızıl bir nehirsin kavganındamarlarına yürüyen

Gökyüzünde bir yıldız(sın),Ve ekmeği olmayan köylüye oruçsunon iki ayın on birinde,İşte yoldaş öyle ki uzaklarda beklenensin…Meral gibi,Ali Haydar gibi,Kavga olup dillerde çoğalanİbrahimsin sen geleceğimizi çelikten yoğuran...Şimdi!Gökyüzünün en mavisindenbakıyorsun yoldaşDerelerin en yosun tutmaz yanındanyürüyorsun devrimeSuyunu Munzur’dan alıyorsun kavganınVe Vartinik’de yakıyorsunkavganın ateşini,Sen gökyüzünden bakarken şimdiYine suyu Munzur’danharlanmış ateşi dağlardanyükseliyor kavganın yoldaş…

Uzaklardan dostlara...(Antep’ten bir YDG’li)

4-17 Şubat 2011Özgür gelecek/01 31Okur postası

“Muhteşem Yüzyıl”ı bir de reayaya* soralım!

Düştükleri yerdeçoğalanlara...

Mücadele SıçramaKopuşKopuş

Page 32: Sayı: 2  -  4-17 Şubat 2011

İstanbul: DESA Fabrikası’nda Deri-İş Sendikasının örgütlenme çalışması üçyıldır kesintisiz sürüyor. SendikanınDüzce ve Sefaköy’de bulunan DESA fabri-kalarında örgütlenme çalışmalarına hızvermesi karşısında tedirgin olan patron,çareyi işçileri işten çıkarmakta buldu.

17 Ocak’ta sendikanın toplantısına ka-tılan işçiler ve onların akrabaları işten çı-karıldı. Sendika çalışması yürütenişçilerin sendikayla ilgisi olmayan yakın-larını bile işten çıkaran DESA patronu,

gemi azıya almış durumda.İşçi-leritekertekerçağıra-raktehditve haka-ret edenpatron,

zorla çıkış kâğıtlarını imzala-tarak işten çıkarmanın hukukikılıfını hazırlamaya çalıştı.

Ancak tüm baskılararağmen işçiler 18Ocak’ta fabrika

önünde dire-nişe geçerek

saldırılar karşısında geriadım atmayacaklarını ilanetti. Biz de Özgür Gelecekgazetesi olarak işçileri zi-yaret ederek direnişeneden geçtiklerini sorduk.

“Emeğimizin kar-şılığı için sendi-kaya gittik!”

- Sendikaya nasılüye oldunuz?

Nevzat Ülkü: 6 yıldırDESA’dayım, parça başıçalışıyoruz. 1-2 yıldır ücretler için görüş-meler yaptık ustalarla, müdürlerle amabir türlü patrona ulaşamadık. Asgari üc-rete talim ediyorduk. Sanat gibi bir iş ya-pıyoruz aslında. Maalesef emeğimizinkarşılığını alamadık. Emeğimizin karşılı-ğını almak için sendikaya gittik. Sendikalıolduk diye bizi kapı önüne koydular. Bizde burada hakkımızı alana kadar diren-meye kararlıyız. Bir haftadır direnişteyiz.

- Patronla hiç görüştünüz mü? - Patronla görüşmeler oldu. Patron

aynı şartlarda gel çalış diyor. Aynı şart-larda çalışacaksam bir yerlere başvurmaz-dım. Hakkımı vermiyor, gel 700TL’yeçalış diyor. Aile geçindiriyorum ben.

Sonuç itibariyle hakkımı alana kadar

buradayım. 1984-88 yıllarında sendikalıçalıştım. Sendikayı bildiğim için sendi-kaya olumlu baktım. Fakat içerdeki arka-daşların fazla bilgisi yok bilinçsizler.İçerdeki baskıdan dolayı fazla hareketedemiyorlar. Sonuna kadar devam. Sen-dika sağ olsun sonuna kadar destek olu-yor, her türlü ihtiyacımızı karşılamayaçalışıyor.

İstanbul: Meşru hakları olan sendi-kaya üye oldukları gerekçesi ile iştenatılan Grup Suni Deri işçilerininmücadelesi tüm baskılara rağmendevam ediyor.

Çorlu Ulaş bölgesinde süren direnişTrakya’nın keskin soğuğuna rağmenişçilerin ateş başındaki sohbetlerieşliğinde sürüyor. Tüm kötü koşul-lara rağmen devam eden direniş,fabrikada çeşitli kazanımları berbe-rinde getirmişti. Servis, yemek vb.

ihtiyaçlar direniş sayesinde düzenesokulmuş durumda.

Ancak bir yandan da saldırılarındadaha da pervasızlaşan Suni Deri pat-ronu, gerici-faşist örgütlenmeleraracılığı ile fabrika içindeki sendika-lı işçilere de silahlı tehditte buluna-rak, sendikal faaliyeti engellemeyeçalışıyor. Alperen Ocakları aracılı-ğıyla direniş çadırı sürekli taciz al-tında tutuluyor.

Direniş çadırı kundaklandı, yetmedi yıkıldı...15 Ocak günü İstanbul’da Alfa Suni

Deri ve Yeşil Kundura önündegüçlü eylem gerçekleştiren işçilerinbir gün sonra çadırı kundaklandı.Özgür Gelecek gazetesi olarak dire-niş çadırına gittiğimizde işçiler bizekundaklamada kullanılan benzin bi-donlarını gösterdiler. Direnişin kışdönemine denk gelmesi nedeniyleyakacak malzeme depolayan işçile-rin malzemeleri ve giyecekleri de ta-lan edilmişti. Gece saat 22.30 sırala-rında yapılan saldırı, fabrika güven-

liğinin on metre ilerisinde gerçekleş-mesine rağmen güvenlik memurukonu hakkında bilgisinin olmadığınısöylüyor.

Saldırı ile ilgili savcılığa suç duyurun-da bulunan işçilerin çadırı ardındanda jandarma tarafından yıkıldı. Böy-lece jandarma desteği ile direniş ça-dırı toplam altı kez yıkılmış oldu.Çadırın her yıkılışından sonra işçilertekrar çadır kurarak direnişi sürdür-düler/sürdürüyorlar.

Alfa Suni Deri çıkmazda; “Beni rezil ettiler!”Grup Suni Deri’nin kâr ortağı olan

Alfa Suni Deri önünde 15 Ocak’tabir basın açıklaması gerçekleştiril-mişti. Eylemin ardından Suni Deripatronu Grup Suni Deri ile kâr or-taklığını gizleyerek kendisinin busüreçle hiçbir alakası olmadığını be-lirtti. Konu hakkında Deri-İş Sendi-kası yetkililerine açıklama yapanAlfa Suni Deri patronu “yapılaneylemle bölgedeki fabrikalararezil olduğunu” söyledi.

4-17 Şubat 2011 Özgür gelecek/0232

İstanbul: 25 Ocak günü Parti-zan tarafından direnişteki DESAişçilerine bir dayanışma ziyaretigerçekleştirildi.“Birlik-Mücade-le-Zafer” pankartı açan Partizankitlesi sloganlarla işçilerin yanınageldi. Partizanlar işçilerle sohbetederek direniş hakkında bilgi aldı.

Sınıf kardeşlerinden DESA’ya ziyaretİstanbul: Eğitim, sağlık ve metal işçileri DESA işçilerine bir ziyaret ger-

çekleştirerek sınıf dayanışmasını büyüttü. 20 Ocak günü saat 10.30’da Sefa-köy’de bulunan DESA fabrikası önünde biraraya gelen kitle “Sendikalaşmahakkımız engellenemez” pankartı açarak “Yaşasın sınıf dayanışması”sloganın haykırdı. Eyleme Eğitim-Sen ve Birleşik Metal-İş üye ve yöneticileride destek verdi.

İstanbul: Düzce ve İstanbulSefaköy’de bulunan Desa fabri-kalarında Deri-İş’te örgütlü işçi-lere yönelik baskılar sürerken,işçiler yaptıkları eylemlerle ses-lerini duyurmaya çalışıyor. 22Ocak günü Deri-İş Sendikası ta-rafından Taksim’de düzenleneneylemde bir araya gelen Çorlu’dadirenişte olan Grup Suni Deri iş-çileri ve Yeşil Kundura işçileri,Düzce ve Tuzla’dan deri işçileri,İstiklal Caddesi’ni eylem alanınadönüştürdü.

Aileleriyle birlikte gelen işçi-lerle yaptığımız sohbetlerde, iş-çiler, sendikaya olan güvenle-rinden, sendikanın yaptığı eği-tim çalışmalarının faydaların-dan ve sendikalı olmanın onurverici bir durum olduğundanbahsettiler. İşçilerden Şafakİnan ve Reyhan Üstüner, bueylemin seslerini duyuracakları-na inandıklarını, asla kararların-dan ve sendikalı olmaktan vaz-geçmeyeceklerini söylüyorlardı.

Eşine destek olmak için Düz-ce’den gelen Nagihan Bakaçda, sendikalı olduktan sonraeşinin çok değiştiğini, eskideneve hep sinirli dönerken şimdidaha mutlu döndüğünü söyledi.Eşinin önceden fabrikada çokezildiğini, ama sendikalı olduk-tan sonra kendine güvenininarttığını ve artık amaçlarınınsendikayı fabrikaya sokmak ol-duğunu söyleyen Bakaç sözle-rine şinları ekledi: “Patronlarkendilerini düşünür ancak. Bizde kendimizi düşünürüz o za-man. Bu yüzden sendikayı çokönemsiyoruz.”

Deri işçilerinin yürüyüşe baş-ladıkları sırada, DEDEF’in eyle-miyle karşılaşma anı görülmeyedeğerdi. Yürüyüşünü cadde üze-rindeki DESA mağazası önündesonlandıran Deri-İş adına açık-lamayı genel başkan Musa Serviyaptı. Polisin mağaza önüne yo-ğun önlem aldığı eyleme YDK,DDSB, YDG, Genç-Sen ve bir-çok kurum da destek verdi.

Partizan’danDESA işçilerine

ziyaret

“SendikamızDesa’nın peşinibırakmayacak!”

DESA’da sonuna kadar devam!

Grup Suni’de saldırı ve direniş keskinleşiyor

Özgür Gelecekgazetesi olarak

direniş çadırınagittiğimizde

işçiler bize kundaklamadakullanılan ben-zin bidonlarını

gösterdiler.