Sayı: 01 - 21 Ocak-4 Şubat 2011

32
Sayı: 01 Özgür gelecek’ten Sınıfsal Yaklaşım Göğün Yarısı Emekçinin Gündemi Evrensel Bakış Pusula İşçi-köylü’den Özgür gelecek’e... 4 Sayfa 2 Bozkırlar diyarından bir elinde kibrit, bir elinde “torba” 4 Sayfa 8 Kadın, İstihdam ve örgütlenme-3 4 Sayfa 12 İşçi direnişleri ve sendikal bürokrasi... 4 Sayfa 5 Ortadoğu’da esas çelişki... 4 Sayfa 22 Geçmişten kopuş sağlayamayan... 4 Sayfa 26 İlk olarak 1984 yılında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı olarak kurulan ve daha sonra çeşitli özelleştire kabuklarına bürünen TOKİ, bugünlerde, emekçi semtlere dadanmış durumda. Yoksul halkın teriyle, kanıyla inşa ettiği semtleri çeşitli bahanelerle is- timlak etmek istiyor. Böylelikle konut ve arazileri çok düşük meblağlara ala- cak ve palazlandıkça palazlanacaktır. TOKİ’nin saldırı adreslerinden biri de Tuzla bölgesidir. Tuzla’nın bazı bölge- lerinde yıkımlara ve konut yapımlarına başlayan TOKİ, bölgenin en yoksul ke- simlerine de 2011 için tehdit dolu istim- lak mektubu göndermeye başlamıştır. 4 4 28-29 28-29 Aynı anda işçi-emekçi ve tüm halkı bu denli geniş kesimini etkileyen ve adeta çuval dolusu saldırı içeren Torba Yasa, Mecliste görüşülmeye devam edi- yor. İncir çekirdeğini doldurmayan ko- nularda birbirleri ile it dalaşına giren, muhalefet eden gerici devlet partileri, bu görüşmeler esnasında süt dökmüş kedi gibiydi. Her bir maddesi dikkatle ince- lenmesi gereken Torba Yasa’ya karşı başta sendikalar, devrimci-demokrat ku- rumlar zaman kaybetmeden güçlü bir karşı koyuş örgütlenmesi zorunludur. 4 4 16-17 16-17 Güvencesizliğin, taşeron çalışmanın tüm alanlarına yayıldığı bir kurum haline dönüşen PTT, özelleştirme kapsamına alınan her devlet kurumunun yaptığını tek- rarladı. Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana’da yüzlerce işçiyi işten çıkardı. PTT emekçileri, Ankara ve İstan- bul’da direnişe geçti. 4 4 04 04 TCK’nın 102. Madde- si’nde yapılan değişiklik, halk düşmanlarına yaradı! Devletin bölgede Kürt halkı- na karşı tetikçi olarak kul- landığı Hizbul-kontralar tek tek serbest bırakıldı. Adının geçtiği yer domuz bağı, toplu mezar, sokak ortasında infa- za dönen bu tetikçiler, davul- zurna ile karşılandı. 4 4 09 Kürt siyasetçlerinin yar- gılandığı KCK davası kaldığı yerden devam ediyor. Eee, tabi devletin Kürt diline dönük yaklaşımı da... 104’ü tutuklu, 48’i tutuksuz 152 Kürt siyasetçinin Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkeme- si’nde görülen davasına 13 Ocak’ta eylem ve çatışma- larla başlandı. 4 4 11 11 Sendikaların gerileyen tab- losunda kadın işçi-emekçilerin durumu daha içler acısı… Sen- dikalı kadın sayısı var olan sen- dikalı işçilerin yalnızca % 8-9 oranına tekabül ederken, kadın sendikacı ise parmakla sayıla- cak denli az! Erkek şovenizmi ve erkek egemenliğinden mus- darip olan sendikalarda kadına yönelik ayrımcılık ve yok sayma had safhada… Hatta kadınlar, sendikaların genel merkezlerin- de tacize dahi uğrayabiliyorlar! KESK’te yaşanan taciz ola- yı, sendikaların sınıf sendikacı- lığı, emek mücadelesi gibi kav- ramlardan ne denli uzaklaştığı- nı, yozlaştığını ve kadına bakış açısını gösteren somut bir olay olmuştur. Taciz olayını gerçek- leştirilmesi, bugüne kadar sak- layıp “komplo” malzemesi ola- rak kullanılması kadına karşı işlenen büyük bir suçtur! KESK bu durumu kadının be- yanını esas alarak çözmelidir. 4 4 14 14 Tarih 19 Ocak… Üstünde 3 parça gazete kağıdı, yerde yatan bir adam… Ayakları görünü- yor, ayakkabısı delik… Bir sonraki gün on binlerce insan bir ırmak misali akarak çoğalacak Agos’a, Hrant’ın vu- rulduğu yere doğru… Titreyen, acılı sesili ile Rakel Dink seslenecek, Hrant’ın di- linden, “bir bebekten bir katil yara- tan karanlığı sorgulamalı!” Aradan geçen 4 yıl… Kanunlarla prangalanan adalet çığlık çığlığa, acı içinde… Hrant’ın katilleri yargılanmadı daha! 4 4 21 21 Ucube devlet! Bir ucube tartışmasıdır, gidi- yor! Başbakan Erdoğan’ın Kars’ta bir heykel için sarf ettiği bu kelime ve ardından yaptığı “göz var, nizam var. Ben aslında kralın çıplak olduğunu söyle- dim” savunusu ne kadar gün- dem yarattı gördünüz mü? Bu tartışma bir yana, biz ger- çek ucube ve çıplak krallara ba- kalım: Öğrencisinin, meslek liselisi- nin, genç işçisinin, engellisinin, belediye işçisinin haklarını gasp eden, emeğini çalan ve içinde buna benzer yüzlerce yasa mad- desini barındıran Torba Yasa başlı başına bir “ucube” değil mi? Bu yasa ile hükümet ve ya- sanın Meclisten geçirilmesine “bunlar teknik meseleler” diye- rek çıt çıkarmayan diğer devlet partileri “kral misali çıplak” değil mi? 152 Kürt siyasetçinin yargı- landığı KCK davası sürerken, “Resmi dil Türkçe” nakaratını dilinden düşürmemek ucubelik değil mi? Sokağa çıkan ve ana- dilde savunma hakkı için eylem yapan halka gaz bombaları, cop- larla saldıran, ardından da “de- mokrat” kesilen egemenler “kral misali çıplak” değil mi? Cumhurbaşkanı Gül, köş- künde, jaguar araçları olan öğ- rencileri “temsilcilerini” ağırlarken, ODTÜ’de, Bey- tepe’de, Marmara’da, Deniz- li’de, Çanakkale’de öğrencilerin “parasız, eşit, bilimsel, anadilde eğitim” taleplerine saldırmak ucubelik değil mi peki? Peki saldırıya uğrayan öğrencileri “provokatör” ilan edenler “çıp- lak kralları” oluşturmuyor mu? Mesele, “ucube” tartışma- sında taraf olmak değildir. Me- sele gerçek “ucube” olan egemenlerin ne kadar “çıp- lak” olduğunu ve suni gündem- lerle bizleri oyalamaya çalıştıklarını görmektir. TEKEL TEKEL Dün bugün PTT PTT Hizbul-kontra! Torbadan dökülenler... Talan aracı TOKİ KCK davası KESK taciz olayını çözmeli! “Su yatağını buldu!” Özgür gelecek Özgür gelecek 21 Ocak-4 Şubat 2011 * Fiyatı: 1.50 TL * ISSN: 1307-878X www.iscikoylu.net

description

21 Ocak-4 Şubat 2011

Transcript of Sayı: 01 - 21 Ocak-4 Şubat 2011

Page 1: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Sayı: 01

Özgür gelecek’ten Sınıfsal Yaklaşım Göğün YarısıEmekçinin Gündemi Evrensel Bakış Pusulaİşçi-köylü’den

Özgür gelecek’e...4 Sayfa 2

Bozkırlar diyarındanbir elinde kibrit, bir

elinde “torba”4 Sayfa 8

Kadın, İstihdam veörgütlenme-3

4 Sayfa 12

İşçi direnişleri ve sendikal bürokrasi...

4 Sayfa 5

Ortadoğu’da esasçelişki...

4 Sayfa 22

Geçmişten kopuşsağlayamayan...

4 Sayfa 26

İlk olarak 1984 yılında Toplu Konutve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığıolarak kurulan ve daha sonra çeşitliözelleştire kabuklarına bürünen TOKİ,bugünlerde, emekçi semtlere dadanmışdurumda. Yoksul halkın teriyle, kanıylainşa ettiği semtleri çeşitli bahanelerle is-

timlak etmek istiyor. Böylelikle konutve arazileri çok düşük meblağlara ala-cak ve palazlandıkça palazlanacaktır.

TOKİ’nin saldırı adreslerinden biride Tuzla bölgesidir. Tuzla’nın bazı bölge-lerinde yıkımlara ve konut yapımlarınabaşlayan TOKİ, bölgenin en yoksul ke-simlerine de 2011 için tehdit dolu istim-lak mektubu göndermeye başlamıştır.

44 28-2928-29

Aynı anda işçi-emekçi ve tüm halkıbu denli geniş kesimini etkileyen veadeta çuval dolusu saldırı içeren TorbaYasa, Mecliste görüşülmeye devam edi-yor. İncir çekirdeğini doldurmayan ko-nularda birbirleri ile it dalaşına giren,muhalefet eden gerici devlet partileri, bu

görüşmeler esnasında süt dökmüş kedigibiydi. Her bir maddesi dikkatle ince-lenmesi gereken Torba Yasa’ya karşıbaşta sendikalar, devrimci-demokrat ku-rumlar zaman kaybetmeden güçlü birkarşı koyuş örgütlenmesi zorunludur. 44 16-1716-17

Güvencesizliğin, taşeronçalışmanın tüm alanlarınayayıldığı bir kurum halinedönüşen PTT, özelleştirmekapsamına alınan her devletkurumunun yaptığını tek-rarladı. Ankara, İstanbul,İzmir ve Adana’da yüzlerceişçiyi işten çıkardı. PTTemekçileri, Ankara ve İstan-bul’da direnişe geçti. 44 0404

TCK’nın 102. Madde-si’nde yapılan değişiklik,halk düşmanlarına yaradı!Devletin bölgede Kürt halkı-na karşı tetikçi olarak kul-landığı Hizbul-kontralar tektek serbest bırakıldı. Adınıngeçtiği yer domuz bağı, toplumezar, sokak ortasında infa-za dönen bu tetikçiler, davul-zurna ile karşılandı. 44 0099

Kürt siyasetçlerinin yar-gılandığı KCK davası kaldığıyerden devam ediyor. Eee,tabi devletin Kürt dilinedönük yaklaşımı da... 104’ütutuklu, 48’i tutuksuz 152Kürt siyasetçinin Diyarbakır6. Ağır Ceza Mahkeme-si’nde görülen davasına 13Ocak’ta eylem ve çatışma-larla başlandı. 44 1111

Sendikaların gerileyen tab-losunda kadın işçi-emekçilerindurumu daha içler acısı… Sen-dikalı kadın sayısı var olan sen-dikalı işçilerin yalnızca % 8-9oranına tekabül ederken, kadınsendikacı ise parmakla sayıla-cak denli az! Erkek şovenizmive erkek egemenliğinden mus-darip olan sendikalarda kadınayönelik ayrımcılık ve yok saymahad safhada… Hatta kadınlar,sendikaların genel merkezlerin-de tacize dahi uğrayabiliyorlar!

KESK’te yaşanan taciz ola-yı, sendikaların sınıf sendikacı-lığı, emek mücadelesi gibi kav-ramlardan ne denli uzaklaştığı-nı, yozlaştığını ve kadına bakışaçısını gösteren somut bir olayolmuştur. Taciz olayını gerçek-leştirilmesi, bugüne kadar sak-layıp “komplo” malzemesi ola-rak kullanılması kadına karşıişlenen büyük bir suçtur!KESK bu durumu kadının be-yanını esas alarak çözmelidir.

44 1414

Tarih 19 Ocak… Üstünde 3 parça gazetekağıdı, yerde yatan bir adam… Ayakları görünü-yor, ayakkabısı delik…

Bir sonraki gün on binlerce insan bir ırmakmisali akarak çoğalacak Agos’a, Hrant’ın vu-

rulduğu yere doğru… Titreyen, acılı sesiliile Rakel Dink seslenecek, Hrant’ın di-

linden, “bir bebekten bir katil yara-tan karanlığı sorgulamalı!”

Aradan geçen 4 yıl…Kanunlarla prangalananadalet çığlık çığlığa, acıiçinde… Hrant’ın katilleriyargılanmadı daha! 44 2121

Ucube devlet!Bir ucube tartışmasıdır, gidi-

yor!Başbakan Erdoğan’ın

Kars’ta bir heykel için sarf ettiğibu kelime ve ardından yaptığı“göz var, nizam var. Ben aslındakralın çıplak olduğunu söyle-dim” savunusu ne kadar gün-dem yarattı gördünüz mü?

Bu tartışma bir yana, biz ger-çek ucube ve çıplak krallara ba-kalım:

Öğrencisinin, meslek liselisi-nin, genç işçisinin, engellisinin,belediye işçisinin haklarını gaspeden, emeğini çalan ve içindebuna benzer yüzlerce yasa mad-desini barındıran Torba Yasabaşlı başına bir “ucube” değilmi? Bu yasa ile hükümet ve ya-sanın Meclisten geçirilmesine“bunlar teknik meseleler” diye-rek çıt çıkarmayan diğer devletpartileri “kral misali çıplak”değil mi?

152 Kürt siyasetçinin yargı-landığı KCK davası sürerken,

“Resmi dil Türkçe” nakaratınıdilinden düşürmemek ucubelikdeğil mi? Sokağa çıkan ve ana-dilde savunma hakkı için eylemyapan halka gaz bombaları, cop-larla saldıran, ardından da “de-mokrat” kesilen egemenler “kralmisali çıplak” değil mi?

Cumhurbaşkanı Gül, köş-künde, jaguar araçları olan öğ-rencileri “temsilcilerini”ağırlarken, ODTÜ’de, Bey-tepe’de, Marmara’da, Deniz-li’de, Çanakkale’de öğrencilerin“parasız, eşit, bilimsel, anadildeeğitim” taleplerine saldırmakucubelik değil mi peki? Pekisaldırıya uğrayan öğrencileri“provokatör” ilan edenler “çıp-lak kralları” oluşturmuyor mu?

Mesele, “ucube” tartışma-sında taraf olmak değildir. Me-sele gerçek “ucube” olanegemenlerin ne kadar “çıp-lak” olduğunu ve suni gündem-lerle bizleri oyalamayaçalıştıklarını görmektir.

TEKELTEKELDün

bugün PTTPTT

Hizbul-kontra!

Torbadan dökülenler...Talan aracı TOKİ

KCK davası

KESK taciz olayını çözmeli! “Su yatağını buldu!”

Özgür gelecekÖzgür gelecek21 Ocak-4 Şubat 2011 * Fiyatı: 1.50 TL * ISSN: 1307-878X

www.iscikoylu.net

Page 2: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Özgür Gelecek/0102 Özgür Gelecek’ten

İlk sayımızla sizlerle birlikteyiz.İşçi-Köylü’nün 10 yıllık devrimci-sos-yalist basın meşalesi artık Özgür Gele-cek’in elinde. Maratonun kalankısmına Özgür Gelecek adıyla devamedeceğiz. İşçi-Köylü’nün önceki (son)sayısında gazetemizdeki değişikliklerebirkaç başlık altında değinmiştik. Ga-zetemizin bu ilk sayısında nasıl bir ga-zete yaratmak istediğimizi tartışmayadevam edeceğiz. Yeni olmayan bu tar-tışmanın temel amacı; dahaokunur, kitlelerden daha fazlabeslenebilen ve daha geniş kesim-lere ulaşan bir gazete çıkarabilmek.İşçi-Köylü’de karşılığını belli orandabulan bu tartışmayı Özgür Gelecek’lebirlikte ilerletmeyi hedefliyoruz. Bun-dan önce gazetemizin üzerinde yük-seldiği çerçeveyi açmak yerindeolacaktır.

Özgür Gelecek, geniş emekçi yı-ğınlarının sesidir. Kitlelerin, yaşa-mın akışı içinde karşı karşıyakaldıkları sorunlarını,özlemlerini, acılarını ve öfkele-rini yansıtmayı kendine görev sayar.Emekçi yığınların yaşadıkları çelişki-lerin nedenlerini ortaya koymayı,bunların çözümüne dair yöntemlerönermeyi, bu doğrultuda kitlelerin

kurtuluş için örgütlenmesini kendineamaç edinir. Bu eksende temel olarakişçi sınıfı ve köylülüğün, Kürthalkının ve emekçi kadınların se-sini dünyaya duyurdukları bir kürsü-dür.

Gazetemizin sayfalarında sınıf mü-cadelesinin bu en dinamik unsurla-rına daha ağırlıklı olarak yer vermeyidüşünüyoruz. İşçi sınıfının tarihselrolü gereği objektifimizi ona çevirdiği-mizde; onun içinde işçi olmasındanbaşka bir de Kürt olduğu için bir kezdaha ezilen kesimleri görmeye çalışa-cağız. Bununla birlikte yine aynı çer-çevede işçi ve Kürt olmasından başkabir de kadın olduğu için sömürüsü veçalışma koşulları ağırlaşan, çelişkileriderinleşen kadınlar temel hedefimizolacak. Aynı güzergâhı objektifimizidiğer toplumsal kesimlere çevirdiği-mizde de izleyeceğiz. Özgür Gele-cek’in yayın politikasını bu bakış açısıüzerinde inşa etmeyi hedefliyoruz.

Buradan hareketle daha niteliklibir gazete yaratma mücadelesinde yolharitamız da kendiliğinden ortaya çık-mış bulunuyor. Peki, bu yolu nasılalacağız?

Biz gazetemizin daha nitelikli ol-masından söz ettiğimizde; gündemi

yakalayan, politik gelişmeleri akıcıbir dille teşhir edebilen, yığınlar-dan beslenen bir içerikten ve bununkitlelere yaygın bir şekilde ulaşmasın-dan söz ediyoruz demektir. Buradakihalkaların birbirinden kopmaz birbiçimde bağlı olmasını kastediyoruz.Kuşkusuz bu sürecin en önemli aktör-leri de okurlarımızdır.

Bahsini ettiğimiz halkaların birbiriile kurduğu ilişkide okurlarımızınmüdahalesi, sahiplenmesi ve yı-ğınlarla kurduğu ilişki büyük önemtaşımaktadır. Özetle söylenebilir ki;daha nitelikli bir gazete, okurlarınındaha fazla sahiplenmesi ile yaratılabi-lir. Mücadelenin değişik alanlarındave bölgelerinde faaliyet yürüten ve ya-şamın sayısız rengi içinde kendine yerbulan okurlarımızın, yoldaşlarımızınsahiplenmesi olmadan bu hedefleri-mize ulaşmamız imkânsızdır.

Özgür Gelecek’in sınıf mücadele-sini bir bütün olarak yansıtabilmesi vekendi içinde bütünlüklü-uyumlu birfotoğraf verebilmesi için bu gereklidir.Bunun için okurlarımızın alanlarında;çeşitli yayın komisyonları kurabi-leceğini, haber-yazı yazmak üzerekendi içinde görevlendirmeler ya-pabileceğini düşünüyoruz. Doğal

muhabirlik de dâhil olmak üzereokurlarımızdan gelecek önerilerle butartışmanın zenginleşebileceği açıktır.Örneğin; işçi sayfasında (diğer sayfa-lar için de geçerli) bu alanda faaliyetyürüten okurlarımızın daha belirleyicikatkılarının olmasını hedefliyoruz.

Yukarıda bir kısmını açmaya çalış-tığımız bu tartışmayı bir kampanyabiçiminde ele almak faydalı olacaktır.İşçi-Köylü’nün ulaştığı tüm okurla-rımızı bu tartışmaya dâhil etmek ol-dukça önemlidir. İşçi-Köylü’nünÖzgür Gelecek’le yoluna devam etti-ğini geniş kesimlere duyurmak da birihtiyaç olarak önümüzde durmakta-dır. Bunun için merkezi olarakhazırlanabilecek materyallerleve bunları da beklemeden; sti-ker, ozalit, afiş vb. araçları kul-lanarak, çeşitlietkinlikler-toplantılar örgütleye-rek, yaygın-kitlesel dağıtımlaryaparak güçlü bir ajitasyon ça-lışması yürütmeliyiz. Bu ek-sende kullanılabilecek tümaraçları ve yöntemleri etkili birşekilde seferber etmeliyiz. İşçi-Köylü’den Özgür Gelecek’e sesi-miz her yerde yankılanmalı,duymayan kalmamalı!

Umut Yayımcılık ve Basım Sn. Ltd. Şti.Yönetim yeri: Gureba Hüseyin Ağa Mh.

İmam Murat Sk. No: 8/1 Aksaray-Fatih/İstanbul Tel: (0212) 521 3430 Faks: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Çilem İLAS-LAN Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cd. Güven San. Sit. B Blok,No: 366 Tel: (0212) 544 66 34 e-posta: [email protected]

BÜROLAR Kartal: İstasyon Cd. Dörtler Ap. No: 4/2 Tel: (0216) 306 16 02 Ankara: Sağlık 1 Sk. No: 17/19 Çankaya Tel:

(0312) 430 67 65 İzmir: 856 Sokak, No: 48/203 Kemeraltı Konak, Tel: (0232) 446 78 07Malatya: Dabakhane Mh. Turgut Temelli Cd. Barış İşhanı Kat: 3 No: 95 Erzincan: Ordu Cd. Ordu İşhanı

Kat: 3 Tel: (0446) 223 67 18 Bursa: Selçuk Hatun Mh. Ünlü Cd. Sönmez İşsarayı Kat: 2 No: 185 Heykel,Tel: (0224) 224 09 98 Mersin: Silifke Cd. Çavdaroğlu İşhanı Kat: 3 No: 1/8

Avrupa Büro: Weseler Str 93 47169 Duisburg-Almanya Tel: 0049 203 40 60 958 Faks: 0049 203 40 60 959

Muzaffer Bahçetepe yoldaş,1960 yılında Erzincan’ın Şah-verdi köyünde yoksul bir aile-nin çocuğu olarak dünyayageldi. Ailesiyle birlikte dahaiyi bir yaşam umuduyla küçükyaşlarda İstanbul GülsuyuMahallesi’ne yerleşti.Lisede okuduğu dönemlerdemahallenin yapısı itibariyledevrimci düşüncelerle tanıştı.Öğrencilik yıllarında, okul-daki devrimci faaliyet içindeyer aldı. 1978 yılında mahalle-

nin yeni kurulan yerleşim böl-gesindeki çalışmalara aktifolarak katılarak, o dönemdeüstüne düşen bütün görevleriyoldaşlarıyla birlikte eksiksizyerine getirmeye çalıştı.

12 Eylül faşist cunta dönemindegözaltına alındı, ağır işkence-ler görmesine rağmen başı dikbir biçimde tavır takınarak iş-kencecileri yenilgiye uğrattı.Hatta işkencecileri, “buradakonuşmadın, gittiğin yerde deaynı tavrı göstermeni bekliyo-ruz” diyerek kendi acizlikle-rini ortaya koymuşlardır.

12 Eylül’le birlikte devrimci dal-ganın gerilemesi sonucu Mu-zaffer yoldaş da buna bağlıolarak belli bir dönem faali-yetten uzak kaldı. Ancak busüre zarfında kişiliğinden vedevrimci düşüncelerindenödün vermeden yaşamını sür-dürdü. Daha sonra toplumsalmuhalefetin yükseldiği dö-

nemlerde, tekrar aktif olaraközellikle mahalledeki olum-suzluklara karşı mücadeleverdi, mahallemizde ilk der-nek kurma çalışmalarında yeraldı.

Yakalandığı mesane kanserihastalığı sonucunda yoldaşınmücadelesi kesintiye uğradı.Muzaffer yoldaş 10 Ocak Pa-zartesi günü aramızdan za-mansız olarak ayrıldı.Ağırbaşlı, mütevazı ve yar-dımsever kişiliğiyle mahalle-mizin tanınan vesevilenlerindendi. Genç dev-rimcilerin Muzaffer abisi, am-casıydı.

Cenazesi 11 Ocak Salı günü yol-daşları, dostları ve yakınları-nın katılımıyla GülsuyuCemevi’nden memleketinealkış ve sloganlarla uğurlandı.

Anısını mücadelemizde yaşata-cağız.

(Gülsuyu ÖG okurları)

DDüşleri GGerçeğeDDönüştürmekİİçin DDüşenlereÖzgür gelecek ancak ve ancak

karşılık beklemeksizin halka ve devrimehizmet ederek ölümsüzleşenler saye-

sinde gerçeğe dönüşecektir. Devrim mücadelesinde ölümsüzleşenleri

anmak için Partizan Şehit ve Tutsak Ailelerinin düzenlediği

etkinlikte buluşalım!

Program:Müzik dinletisi: Pınar Sağ

Grup Kutup YıldızıGrup İsyan AteşiMeyman

Tiyatro: Halkın Takımı Tiyatro Topluluğu“Kara Kız”

KonuşmacılarSinevizyon

Tarih: 6 Şubat 2011 - PazarSaat: 15.00Yer: Su Gösteri Sanatlarıİletişim: 0212 521 34 30 - 0216 306 16 02

Muzaffer yoldaşın anısınımücadelemizde yaşatacağız!

İşçi-köylü’den ’e;Sesimizi Duymayan Kalmasın!

Page 3: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

EEkonomik kriz tüm dünyadaetkisini göstermeye devamederken, sermaye kesimi

ve siyasi alandaki temsilcileri, krizsonrası dünyayı şekillendirmek içintartışmalar yapıp, planlar hazırlıyor-lar. Elbette ki bu planlara yön verenemperyalistler oluyor, bizim gibi yarı-sömürge ve sömürgelere kalanlar isebu yönelime uygun yapılandırmalaragitmek, yani söylenenleri yapmak!

Türkiye’de 1980 sonrasında neo-li-beral politikalar adı altında özelleştir-melerin yoğunlaşması, her şeyipiyasalaştırma, emekçilere yönelik hakgaspları yoğun olarak yaşandıysa da,birçok etkenden dolayı (savaşın yo-ğunluğu, koalisyon hükümetlerininvarlığı, popülizm vb.) süreç benzer ül-kelere göre daha yavaş ilerledi. FakatAKP’nin hükümete gelişinden sonrakidönem bahsettiğimiz nedenlerin orta-dan kalkması, etkilerinin hafiflemesiveya ihtiyaç duyulmamasıyla öncekidönemden ayrılmıştır. Böylece bahsigeçen saldırılar daha yoğun vedaha hızlı yaşam buldu.

Genel olarak egemen sınıfların “is-tikrar” diye tutturmalarının nedenison 10 yıla bakıldığında daha iyi anla-şılır. Savaş ortamında, ateşkes süreçle-riyle birlikte meydana gelen azalmaAKP’nin özellikle ezilen kesimin oyla-rını alarak tek başına hükümete gel-mesi, genel olarak dünyaekonomisinde bir genişlemenin yaşan-ması egemenler için büyük bir fırsatoldu. AKP hükümeti 20 yılda yapılanözelleştirmeleri yaptı, yıllarca çıkarıla-mayan sağlıkla, eğitimle, kamu hizme-tiyle ilgili yasaları çıkarttı.

Tüm bunları yaparken de gerçeğitersyüz edip an-

lattı, ideolojik saldırıyı eldenbırakmadı. Yaldızlayarakhalkımıza son olarak sunul-maya çalışılan saldırılardanbiri ise “Sanayi StratejiBelgesi” oldu…

Avrasya’nın üretimmerkezi olmak

Türkiye’de sanayi gelişkindeğildir ve özellikle 2. kesimdiye adlandırılan tüketimeyönelik sanayi (tekstil, beyazeşya, otomotiv vb.) gelişmişdurumdadır. İleri tekno-loji yoğunluğu ile yapılanüretim sadece yüzde4.1’dir. Düşük teknoloji yo-ğunluğu ile yapılan üretimise yüzde 39! Kapitalist-em-peryalist ülkelerde bu orantam tersi seviyededir. YaniTürkiye bu açıdan epey gerikalmış/bıraktırılmış bir ül-kedir. Zaten Sanayi Strateji Belgesi’ninamacı da böyle açıklanıyor: Türki-ye’yi orta ve ileri teknolojikürünlerde Avrasya’nın üretimüssüne dönüştürmek…

Sanayi Strateji Belgesi AB’ye uyumkapsamında çıkartılmış bir belgedir.Sanayi faslının açılabilmesi ve ser-maye kesimine önünün açılaca-ğına dair güvence vermek içinçıkartılmak zorundaydı. İkinci birÇin’den, Güney Kore’den, Mısır’danbahsedenler Türkiye’deki asgari ücretidahi çok bulanlar amaçlarına ulaşıyor-lar. Sanayi Strateji Belgesi, Ulusal İs-tihdam Stratejisi ile birliktedüşünüldüğünde (ki tanıtım toplantı-larında buna özel vurgu yapılmıştı)sermayenin önü sonuna kadar açılır-ken, emek kesimine saldırılar daha dayoğunlaşacaktır.

Zaten bölgesel asgari ücret, ücret-lere yaş ayrımı, esnek çalışma, sağlı-

ğın-eğitimin özelleştirilmesibunların bir parçası.

Bakın toplantıdaTOBB BaşkanıRifat Hisarcık-lıoğlu ne diyor:

“Sanayi stra-tejisine para-lel olarak vergireformunu,

eğitim refor-munu, yargı re-formunu, kamuyönetimi refor-munu, firmala-rımızın sağlıklı

büyümelerini müm-kün kılacak şekilde

tasarlamalıyız!”Son yıllarda birçok

özelleştirmenin, HES proje-lerinin vs. iptal edildiği yargı

ile ilgili olan tartışmaların, yargıda ye-niden yapılandırma söylemlerinin te-melinin bunlar olduğu açıktır.

“Eğitim reformu” dedikleri de Bo-logna kriterlerinin uygulanmasıdır.Zaten belgede, özel sektörün meslekive teknik eğitim okul ve kurumları aç-masına imkan verileceği ve bu okullarıaçanların vergiden muaf tutulacağı ge-çiyor. Bunlara Aralık ayının son hafta-sında açıklanan BECERİ 10 isimli,stajyerlik adı altında 15 liraya her yılen az 200 bin gencin çalıştırılacak ol-masını ekleyelim.

Belge, 72 madde ve binlerce sayfa-dan oluşuyor. Ayrıntılarına girmemizmümkün değil. Ama bu yazdıkları-mızla belgenin özü ortaya çıkmaktadır.Son olarak meclisteki dört partinin deuzlaşmasıyla Mart ayına kadar çıkarıl-ması taahhüt edilen Türk TicaretKanunu’nda (TTK) AB’ye verilen söz-ler içinde olduğunu ve Sanayi StratejiBelgesi’nde yer aldığını belirtelim.TTK; piyasa mekanizmasının önün-deki engelleri kaldırmayı amaçlamak-tadır. Bu kanunun sanayiden tarımaetkilerinin boyutlu olacağı, küçük üre-ticilerde, KOBİ’lerde daha da hızlanantasfiyelerin yaşanacağı açıktır.

Kaybedecek zaman yok!Elbette ki sermayenin önünün açıl-

ması her zaman için emekçilerin kanı-canı pahasına olacaktır, bunun başkayolu yoktur. Ocak ayının başında “sa-hibinin kurumu” TÜİK, Türkiye’de 12milyon kişinin yoksulluk sını-rında, 374 bin kişinin açlık sınırındaolduğunu açıkladı. Bu rakamlar ger-çeği yansıtmadığı halde, çok fazladır.Hesabı objektif olarak yaparsak, Türk-İş’in dört kişilik bir ailenin yoksulluksınırını 2, 757 lira, açlık sınırını 846lira olarak açıklamasını baz almalıyız.Buna göre Türkiye’de üst düzey

yöneticiler, bürokratlar, millet-

vekilleri dışında tüm memurlar,

işçiler zaten yoksulluk içinde.

Açlık sınırının altında yaşayanların sa-

yısı ise sadece resmi asgari ücretlileri

saydığımızda dahi 4 milyon 300

bindir.

AKP hükümeti yıllardır, kendileri

hükümete geldikten sonra 1 doların al-

tında yaşayan kalmadı propagandasını

yapıyor. Ve TÜİK yardımıyla gerçekle-

rin üzerini örtmeye çalışıyor.

Çünkü TÜİK, yıllardır incelemele-

rini yüzde 20’lik dilimler şeklinde ya-

pıyor ve en alt gelir gruplarını

üstündekilerin içinde eritiyor. Oysa

aylık hane gelirleri baz alındığında

gerçek, sayıların soğuk yüzünde de or-

taya çıkıyor. Güneydoğu Anadolu’da

nüfusun yüzde 23,4’ü aylık 64 liranın

altında bir gelirle yaşıyor. Batı bölgele-

rinde 64 lira ve altı gelir dilimindeki

nüfusun oranı yüzde 4; 65-138 lira

gelir dilimindekilerin oranı ise yüzde

15,1. Aslında halkla iç içe yaşayanların

bu sayılara da ihtiyacı yoktur, günbe-

gün artan yoksulluk, işsizlik ortada ve

sermayenin kendini yeniden üretme

sürecinde, krizden çıkış politikaları

uygulandıkça bu sefalet daha da arta-

cak; halkımızın yaşadığı sorunlar bo-

yutlanacaktır.

Çeşitli uluslararası kuruluşlar Tür-

kiye’nin sırtını sıvazlamaktadır. Em-

peryalistler birilerinin sırtını boşa

sıvazlamaz. Ki Türkiye’de çıkan ve çı-

karılacak yasalarla bunu görüyoruz.

Çalışmalarımızın daha yoğunlaşması,

kalıcı-etkin örgütlülükler yaratma

perspektifimizin yaşama geçirilebil-

mesi için artık kaybedecek zaman yok.

(* Eski TÜSİAD Başkanı A. Doğan

Yalçındağ bir toplantıda “ayaklarımı-

zın altındaki taşları temizleyin” diye

seslenmişti hükümete.)

Özgür Gelecek/01 03Politika-yorum

Sermayenin ayakları altındaki taşlar temizleniyor*

Sanayi Strateji

Belgesi’nin amacı

şöyle açıklanıyor:

Türkiye’yi orta ve

ileri teknolojik

ürünlerde

Avrasya’nın

üretim üssüne

dönüştürmek…

Özgü

r Gel

ecek

- 13

.01.2

011

Page 4: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

İstanbul: Türkiye genelinde iştenatılan PTT işçilerinin sayısı 178’eulaştı. Ankara’da başlayan direnişin

ardından İstanbul’da da iki böl-gede PTT işçileri direnişe geçti.

İşten atmalar ve direnişle il-gili bilgi almak için di-

renişte olanPTT işçisiCafer Kala

ve Haber-Sen8 No’lu İşyeri

Temsilcisi Ni-yazi Köse ilegörüştük. Kala,yılbaşından bir-

kaç gün önce işyerinde işçi çıkarma-lar ile ilgili bir söylentininyayıldığını, ancak kesin bilgi sahibiolamadıklarını söyledi. 2011’de tümdosyaların genel müdürlükçe ince-lendiğini ve müdürlüğe yakın olanakraba ve yandaşlarınayıklanarak özelleş-tirme sürecine dahiledilmediğini belirtenKala, taşeron olarakçalışan işçilerin iştenatıldığını ifade etti.

Kala PTT bünyesindekitaşeron çarkını şu şe-kilde anlattı: “PTTbünyesinde en çok ağırişleri yapanlar taşeronişçilerdir. Memurlarve kadrolu çalışanlar-

dan daha az çalışmıyoruz. Aksinedaha fazla çalışıyoruz. Ama onların sa-hip olduğu haklara biz sahip değiliz.Tüm bunların yanında bizleri halklakarşı karşıya getiriyorlardı. Evraklarburadan bazen geç gidiyor. Bununnedeni ise taşeron şirketlerdir.

Şimdi bizi işten attılar, işçi arkadaşları-mız şu an az kişi ile çok iş yapmak zo-runda bırakılıyor. Buradan arkadaş-larımız her gün koca koca torbalarla çı-kıyorlar. Postane içinde postalar da-ğıtılmayı bekliyor. Bizi işten atarak as-lında halkı mağdur ettiler. Şimdi hu-kuki süreci başlattık. Direnişimizin 9.günündeyiz, kararlılığımız devam edi-yor-edecek de.

Niyazi Köse ise yaşananları şöyle özet-ledi:

“ PTT’de yıllarca taşeron posta dağıtı-cıları güvencesiz, sosyal haklardanyoksun, 600-700 TL ücretle çalıştı-

rılıyor. Ağır koşullarda 2-3 cihetyaptırılıyor. İstanbul’da her seneihalelerde taşeron işçiler çıkartıl-makta, haber bile vermeden aynıgün işine son verilmektedir. İhbarve kıdem tazminatı verilmeden ih-barname imzalatılmak istenmekte-dir. İstanbul posta dağıtımmerkezlerinde 178 taşeron işçi iştençıkartıldı. İşten çıkartılanlar dire-nişe geçti. Çeşitli eylemler yapıldı.

14 Ocak 2011 tarihinde de paketlemeservisinde çalışan 10 taşeron postaemekçisinin işine son verilmiştir.PTT yönetimi işten çıkarmalara du-yarsız kalmakta her gün işten çıkar-tılanları geri işe alma vaadiylekandırmaktadır. Özelleştirme çalış-malarının ve PTT’nin AŞ yapılmakistenmesinin de ürünüdür bunlar.PTT emekçileri bu oyuna gelmeye-cek ve direnişe devam edeceklerdir.”

Ankara: Son zamanlarda PTT’deyaşanan hak ihlalleri taşeron işçilerininartık dayanamayacakları, sessiz kala-mayacakları bir noktaya gelmiştir.

Uzun zamandır ha özelleşti ha özel-leşecek diye beklenen PTT’de de özelle-şen diğer bütün kurumlarda olduğu gibiöncelikle taşeronluk sistemi kuru-mun bütün alanlarına yerleştirildi.Ardından emekçileri daha güvencesizçalıştırma politikaları işletilmeye baş-landı. İşçilerin alınteriyle ürettikleri de-ğerler yandaş taşeron şirketlere peşkeşçekildi.

PTT taşeron işçileri, kölece çalışmatemposuyla kadrolu işçilerle aynı işiyapmalarına karşın neredeyse yarı ücretalmaktadırlar. Üstelik de taşeron şirketistediğinde işçileri kapı önüne koy-makta ve hiçbir hakkını da vermemek-tedir. Taşeron işçiler, her ihaledöneminde işten çıkarılma tehdidi ilekarşı karşıya kalmakta ve işten atılma-mak için PTT’nin ve taşeron şirketleri-nin ibranamelerini imzalamak zorunda

bırakılmaktadır. Bu ibranameler, işçile-rin yasal hakları olan kıdem ve ihbartazminatlarını, yemek ve yol ücretlerinialdıklarına dairdir. Zaten işçilere yemekve yol ücreti olarak da 90 kuruş öden-mektedir. Yol ücretlerinin 2 TL olduğuve işçilerin her gün en az 4 kere otobüsebinmeleri gerektiği düşünülünce olayınne kadar trajik olduğu anlaşılacaktır.Günlük 90 kuruşla işçilerin acabane yemeleri beklenmektedir?

İşte bunlar yaşanırken ve işçiler is-yanın eşiğindeyken ve yine ücretlerinialamamışken PTT’de bir ihale dönemidaha yaşanmaktadır. Diğerlerinde ol-duğu gibi yine yüzlerce işçi işten çıkarıl-mıştır. Ankara, İstanbul, İzmir veAdana’da birçok işçi işlerinden ol-muşlardır. Ama işçiler geçen yıllardaolduğu gibi bu yıl da bu duruma sessizkalmamış ve direnişe geçmişlerdir. An-kara Çankaya Posta Dağıtım veToplama Merkezi’nde; İstanbul’daSarıyer PTT önünde çadırlar kurul-muştur.

İşten atılmayla birlikte işçiler hakla-rını aramaya başladılar, bu durumdaPTT yönetimi özellikle hakkını arayanileri işçileri işten çıkarma yoluna gitti.Çankaya PTT’de işten çıkarılan RecepGüzeler ve Cem Koray Türedi işçi-lere imzalatılmak istenen ibranameleriimzalamamış, diğer işçilere de haklarınıaramak noktasında örnek olmuşlardır.Bunu fark eden PTT yönetimi, işçileritehdit etmiştir. Direniş başlayınca kor-kan PTT yönetimi bu işçilere “gelinbütün işçilerin önünde bu ibrana-meleri imzalayın, sizi tekrar işealalım” demektedir. Ayrıca direnişikırmak için türlü oyunlara başvurmuşişçileri iş yerlerine almamak için işçile-rin üstüne yürümüş, kapıları kilitlemiş-tir. Dışarıda direnişte olan işçilereiçerden destek olmasın, basın açıklama-larına çıkılmasın diye kapıları kilitleyenPTT yönetimi, direnişteki işçilerle,halen çalışan işçilerin konuşmasını dahiyasaklamış, işçilere tehditler savurmayadevam etmiştir.

Yönetiminbu saldırgan

tutumu işçile-rin öfkesinidaha da

perçinlemiş-tir. Bu saldırılar gibi bir de taşeron iş-çiye reva görülen; sabah 08.00 ile 17.00arası Çayyolu PTT’de; 17.00’den22.00’ye kadar da Ankara Posta İşlemeMerkezi’nde çok cüzi bir mesai ücretineçalıştırılmaktır. Hayata geçilmeye çalı-şılan bu uygulama ülke genelindePTT’de çalışan 7 bin kadar taşeron işçiyietkilemektedir. PTT’nin özelleştirilmesiise bütün posta çalışanlarını ilgilendir-mektedir.

Egemenlerin torba yasalarla güven-cesizleştirme/geleceksizleştirme politi-kaları ile yapmak istedikleri, kölelikdüzeninin yeniden formüle edilmesidir.İşçilerin kazanılmış haklarını elindenalan, kuralsız-angarya çalışmaya zorla-yan bu saldırılara karşı daha örgütlü,daha birleşik mücadele edilmelidir.

Dünbugün

PTT işçisinin öfkesialanlara taşındı

Özelleştirmede saldırının dizginsiz ayağı PTT’de

İstanbul: Saldırılara karşı Haber-Sen ön-derliğinde direnişe geçen işçiler öf-

kelerini alanlara

taşıyarak kitlesel ve coşkulu miting hava-sında geçen bir eylem gerçekleştirdi.

9 Aralık günü Galatasaray Lisesi önünde bi-raraya gelen işçiler “İşten atmalara son”yazılı pankart açarak Taksim Meydanı’nadoğru yürüyüşe geçti. Eyleme direnişteolan Sa-Ba işçileri de destek verdi. Bir ko-nuşma yapan Hava-İş Genel BaşkanıAtilla Ayçil, Sabiha Gökçen Havaala-nı’nda işten atılan işçilerin kararlı mücade-lesinin sürdüğünü belirtti. PTT GenelMüdürlüğü’nün önünde direnişteki işçileradına açıklamayı Cemal Ünlütürk yaptı.İstanbul’da 178, Ankara’da da 82 işçininişten atıldığını belirten Ünlütürk, yıllardırPTT’nin ağır yükünü taşıdıklarını ve birçırpıda yılların emeğinin hiçe sayıldığınıbelirtti.

Özgür Gelecek/0104 İşçi-köylü

Page 5: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

İşçi direnişleri ve sendikal bürokrasiyekarşı mücadele

İşçi direnişlerinin birbiri ardına patlak verdiği bir dö-nemden geçiyoruz. Gebze’de, Çorlu’da, Antalya’da, Mer-sin’de, Antep’te, Düzce’de çok sayıda fabrikada işçilergüvencesiz ve kuralsız çalışma şartlarına karşı sendikal ör-gütlenme özgürlüklerini kullanmak için harekete geçiyorlar.

Bu mücadeleler önümüzdeki dönemde de artarak süre-cektir. Ancak önemli engeller ile karşı karşıya kalmaktadır.Bu nedenle sınıf bilinçli işçiler başta olmak üzere emektenyana güçlere önemli görevler düşmektedir. Bu direnişleri sa-hiplenmek, öncülük eden işçilerin daha ileri düzeyde örgüt-lenmesi için çaba göstermek, direniş kırıcı tüm yaklaşımlarızamanında deşifre edip teşhir etmek özellikle bu dönemdedaha da önem kazanmaktadır.

Çünkü bu direnişler, işçilerin kendilerine güvenlerini ka-zandıkları, sınıf bilincini hızlı şekilde geliştirdikleri, dost vedüşmanlarını ayırt etmeye başladıkları süreçlerdir. Dolayı-sıyla bu çalışmalar doğru bir önderlik altında ilerlediği tak-dirde elde edilen kazanımlar sendikal ve ekonomikkazanımların ötesine geçmekte, işçilerin devrimci düşünce-lerle tanışıp örgütlenmesinin önünü açmaktadır.

Peki, doğru bir önderlik olmadığında nasıl bir sonuç biz-leri beklemektedir? İlk baştaki direniş ve isyan olgusu, birlik-beraberlik duygusu birkaç hafta içinde patronun çeşitlitaktikleri, vaatleri, tehditleri ile, işçiler arasında milliyet-mez-hep farklılıklarının kullanılıp bölme çabaları ile, yine direniş-teki işçilerin birebir yaşadıkları ekonomik sorunlarıneklenmesiyle ve yetki tespitine itiraz vb. hukuki süreçlerin ol-dukça uzun süre alması sebebiyle hızlıca umutsuzluğa dö-nüşebilmektedir. Bu da direnişlerin sönümlenmesine veyadireniş sayesinde işçiler geri alınsa dahi işyerine sendikanıngiremeyeceğine yönelik bir umutsuzluğa evrilmektedir.Bunun tek etkisi bir direnişin başarısızlığı değildir. Dahası budirenişlerin başarısızlığı ilk kez özgürlük duygusunu hisse-den, mücadeleyle koşulları değiştirebileceğine inanan işçi-lerde bu duygu ve taleplerin de sönümlenmesine ve hemkendisine hem de sınıfa güvensizleşmesine sebep olmak-tadır. Bu direnişlerin ardından uzun süre yeniden bir direni-şin örgütlenmesi çok güç olmaktadır. Bu anlamda işçilerinhak, örgütlenme ve özgürlük değerlerini sahiplenmesi ve yay-ması açısından direnişlerin başarısı kadar tam tersine başarı-sızlığa da bulaşıcı bir şekilde havzayı etkileyebilmektedir.

İşçilerin örgütlü mücadelesini yükseltmede, sınıf bilincinikazanmada öz örgütleri olan sendikaların belirleyici bir yerivardır. Sendikaların doğru bir politik hatla faaliyetlerini sür-dürmesi, sınıfa güvenmesi ve mücadelesiyle sınıfın güveninikazanması sınıfın tabandan gelen öfke ve taleplerinin örgütlübir güce dönüşmesini sağlayacaktır. Bu nedenle sınıf müca-delesinin gelişiminin önündeki en temel engellerden biri desendikal bürokrasidir ve bizim öncelikli hedeflerimiz ara-sındadır. Sınıfı örgütleme çalışmalarımızla sendikalbürokrasiye karşı mücadelemiz iç içedir, biri olma-dan diğerinin başarıya ulaşması mümkün değildir.

Bu açıdan da değerli ancak henüz yetersiz çalışmalarmevcuttur. Son dönemde sendikal bürokrasiye karşı en nite-likli ve kitlesel tepkiyi veren Belediye-İş’te Demokratik De-ğişim Hareketinin deneyimi bu açıdan incelenmelidir.Sendikal bürokrasinin tüm baskılarına, CHP ve AKP’li bele-diye ve vekillerin yoğun çaba ve baskısına ve diğer tüm engel-lere karşın ciddi bir etki ve büyük bir korku yaratan bumücadele kongre bitmesine karşın devam etmektedir. Sınıfbilinçli işçilerin öncülüğünde sendika merkezinin muhalif şu-beleri tasfiye planları işçilerin katılımı ile püskürtülmeye vebir direniş hattı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Sendikal bü-rokrasiye karşı mücadele dost-düşman ayrımını da netleştir-mekte, Torba Yasa ile belediye işçileri büyük bir saldırıyla yüzyüzeyken Belediye-İş Genel Merkezi sessiz kalmakta, gücünümuhaliflerini sindirmeye ayırmaktadır. Bu da yukarıda be-lirttiğimiz emeğe dönük sistemin saldırıları ile sendikal bü-rokrasiye karşı mücadelenin iç içeliğini bizleregöstermektedir.

Özgür Gelecek/01 05İşçi-köylü

Emekçinin gündemi

HHer yıl tarım işçileri ilekaza haberleri ve

soru önergeleri basına yansı-yor. Ancak ne soru önergelerine de haberler kanatılan ya-rayı iyileştirebiliyor. Her şeyolağan ve sıradanlaşarak de-vam ediyor tarım arazilerinde.Değişen tek şey çalışmakoşullarındaki ağırlığınartan derecesi oluyor.

Çukurova’nın sıcağı hemenherkes tarafından bilinir. Busıcak, tarım arazilerini kimizaman olumsuz yönde etkiler.Toplanmayan ürün verimsiz-leşir, kurur gider. Bunun kay-gısını güden ağanın hakaret-leri ise diz boyudur. Buduruma başkaldırmaya kalk-san güçlü bir ambargoyla ta-rım arazilerinde çalışman ya-saklanır. Çünkü bütünağalar birbiri ile iletişimhalindedir.

Geçmiş süreçte bizdenönce yoldaşlarımızın tarım iş-çileri içinde yürüttüğü çalış-malar kazanımla sonuçlanmışve çaresiz kalan ağalar, Elçilerve Komisyoncular Derneği’ndeortak bir karar alarak yenil-diklerini belirtmişlerdi. Sömü-rüdeki örgütlü duruşlarını yol-daşlarımız ve tarım işçileridağıttı ve kazandı.

Bugün yine tarım işçileriiçindeyiz. Onlarla birlikte çö-züm bulmak için bağlarımızıngelişiminin önemli olduğununfarkındayız ve bundan kay-naklı onların sesine ses katmaçabası içindeyiz. Urfa, Amed,Mardin, Adıyaman ve daha sa-yamayacağımız onlarca ildengelen ve çoğunluğu Kürt olantarım işçilerinin öfkesi Mer-sin’in Tarsus ilçesinde kabarı-yor. Bu öfkeyi gazetemize taşı-mak için soluğu tarımişçilerinin yanında aldık. Kısabir söyleşi yaptığımız tarım iş-çisi Recep Yükkaldıran Ur-fa’dan gelmiş.

- Yaşadığınız sıkıntı-ları anlatabilir misiniz?- 9 yaşından beri tarlada çalı-şıyorum. Çamurun, suyuniçinde, küfürler ve “haydibeyler, daha hızlı” gibi laf-lar arasında büyüdüm. Yaşımşu an 19. Daha önce Adıya-man, Diyarbakır, Konya veAdana’da ailece çalıştık.

- Aileden kaç kişi butarlada çalışıyorsunuz?

- Biz 6 kardeşiz, bir de ba-bam, 7 kişi çalışıyoruz.

- Ne gibi sorunlarlakarşılaşıyorsunuz?

- En büyük sorun kalacakyer. Bir de ağalardan paramızıalamıyoruz. Kâh bugün kâh şugün derken alacağımızı bazenbiz bile unutuyoruz. Paramızıdüzenli alamadığımız için desürekli borçlu kalıyoruz, beli-miz bükülüyor. Bazen hastala-nanlar oluyor ancak sağlık gü-vencemiz yok. Gözümüz vekulağımız ağanın ağzında, neyapacağımızı şaşırıyoruz.

- Günde kaç saat çalışı-yorsunuz ve ne kadaryevmiye alıyorsunuz?- Sabah 6.30’da başlıyoruz,akşam 6.00 gibi işimiz bitiyor.Yevmiyeler ise ağanın keyfinegöre, 25–30 arası alıyoruz.

Bazıları “kardeşim bu ka-

dar yevmiye alıyorsunuz

halen fakir misiniz?” diyor.

Ama parayı zamanında almı-

yoruz ki.

Kış geliyor, kalacak yer so-

runumuz var. Çadır kurma-

mız, soba almamız lazım.

Mecbur borç yapıyoruz. Parayı

aldığımızda borca gidiyor. Dı-

şarıdan bakınca her şey güzel

görünüyor fakat gel de içinden

gör.

Bazen sigortadan bahsedi-

yorlar. Bunlar karın doyuran

laflar değil. Bunları ağaya söy-

lersek yevmiyelerimiz düşer,

işten atılırız. Sigorta mecbur

diyorlar. Bırakacaklar bu iş-

leri! Koskoca devlet adamı bu

çamurlu tarlaya gelip inceleme

mi yapacak? Onlar bu mahal-

leye bile gelmezler.

Devletin söyledikleri hem

yalan hem de saçma. Bir ara

Tansu Çiller Ankara’ya liman

yaptıracağım demişti ya bu da

aynı böyle bir şey. Bakalım, en

son bizim sabrımızı taşıracak-

lar. Dayanılacak gibi değil bu

yaşam. Hep vaat hep vaat, ic-

raat görmek istiyoruz.

(Tarsus ÖG okurları)

Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğü (TİGEM)

Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde sulama projesi kap-

samında 315 işçi alacağını duyurdu. Alınacak işçile-

rin dışardan değil, ilçeden alınması talebi ile yakla-

şık 2 bin kişilik kitle taleplerini belirten dövizler ile

Dörtyol’da toplandı.

Basın açıklaması gerçekleştiren kitle, açıkla-

mada, ilçedeki işsizlik sorununun bu kadar yakıcı

hissedilirken dışardan işçi alımının adaletsiz oldu-

ğuna vurgu yaptı. Ayrıca işçi alımında, taşeron fir-

malar üzerinden iş gücü alımı yoluyla Ceylanpınar

Tarım İşletme Müdürlüğü’nde çalıştırılan 800 dola-

yındaki işçiye ve işten çıkarılan işçilere öncelik ve-

rilmesi gerektiği belirtildi.

Açıklamadan sonra Ceylan Niyazi Kapısı’na

doğru yürümek isteyen kitleye polis saldırdı. Arıdn-

dan kitlenin seçeceği temsilcilerin yetkililerle gör-

üştürüleceğine dair söz verilerek, kitlenin dağılması

sağlandı.

İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek

dahası yaşayabilmek için en tabi hakkı olan iş tale-

bine dahi devletin saldırarak cevap vermesi, faşist

niteliğini en açık şekilde gözler önüne seriyor.

(Amed YDG)

URFA’DA TİGEM İŞÇİLERİNE SALDIRI

Tarım işçileri öfkeli...

Page 6: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Hemen her gün televizyon ekranların-dan köylülerle ilgili bir banka reklamınarastlamak mümkün. İş Bankası’ndan Fi-nansbank’a, Akbank’tan Anadolubank’akadar birçok banka, büyük yatırımlarlatarım üzerine uygulamaya soktukları pa-ketlerin tanıtımını yapıyor. Bankalar rek-lâmın da ötesinde köylüler için özelkartlar bile çıkarmış durumda. Çok uygunödeme koşulları ile kredi veren bankalaradeta birbiri ile yarışıyor.

Ziraat Bankası dışında pek dealışık olmadığımız bu durum sizinde dikkatinizi çekiyor mu? Ne oldu dabütün bankalar bir anda köylü dostu olu-verdi? Bankaların tarıma-hayvancılığa yö-nelik bu ilgisi nereden gelir? “Robinson veCuma” reklamları ile ilgi çeken Deniz-bank’ın çok büyük para yatırdığı bualanda yaşananlara bir göz atmak, belkibir nebze olsa merakımızı giderebilir.

Köy kahvesinde çay kredi kartıyla!

Bankaların tarım ve hayvancılığa ilgisiözellikle 2000 sonrası çok hızlı bir şekildearttı. 2001 krizinden sonra yeniden yapı-landırılan bankaların birçoğu AB’li ulus-lararası tekellerin eline geçti. ABmüzakere sürecinde en önemli gündemmaddelerinden birini tarım oluşturu-yordu. AB tarımsal üretime yapılan devletdesteğinin ve üretiminin azaltılmasını,köylü nüfusunun yüzde 10’lara çekilme-sini istemekteydi. Dünya Bankası’nın Tür-kiye’ye dayattığı “Tarımda ReformUygulama Projesi”nin bir parçası ola-rak, 2000 yılında “görev zararları” ge-rekçe gösterilerek Ziraat Bankası’nıntarıma kredi vermesi engellendi, aynı dö-nemde Egeli üreticilerin sahibi olduğu Ta-rişbank’a el kondu. Tarım sektörüözellikle de AB sermayesi için baltagirmedik, işlenmeye müsait bir sek-tördü.

Birçok bankanın gözlerini bu sektöreçevirmesi ile kısa sürede birçok banka “ta-rımsal krediler” birimi kurdu. Tarım içinözel paketler hazırlandı. Özel reklamkampanyaları yapıldı. Sevilen oyuncular

kredi pazarladı. Bankalar köy köy gezerek,peynir ekmek dağıtır gibi kredi dağıtmayabaşladı. Birçok Ziraat Odası başkanı birbilgisayar, bir laptop karşılığında üyele-rini otobüslere doldurup bankaların kapı-sına yığdı. Köylüler birbirine kefil oldu.Kredilere karşılık tarlaların neredeyse ta-mamı bankalara ipotek edildi. Her bankaköylüler için özel kredi kartı çıkardı.Köylü mazotunu, gübresini, ilacını, tohu-munu üstüne bir de alışverişini bu kartlayapmaya başladı. Köy kahvelerinde çayparaları bile neredeyse kartla ödenir oldu.

Borç giderek büyüyor2007 ve 2008’de yaşanan kuraklık

tarım sektörünü ciddi olarak sarstı. Özelbankalar kredileri yapılandırmadı aksineköylülere kullandırdığı kredi miktarınıdaha da artırdı. Artan girdi maliyetleri ne-deniyle üretici her geçen gün daha paha-lıya üretirken ürünü daha ucuza satmakzorunda kaldı. Bu nedenle banka kredile-rini ödemede büyük sıkıntılar yaşandı/ya-şanıyor. Köylü kredi borcunu diğerbankadan kredi alarak kapatmayaçalıştıkça borcu daha da büyüdü.

BDDK verilerine göre takipteki kredimiktarı 1 milyar lira düzeyine ulaştı.2008’de tarım kredileri 12.8 milyar liraya,takipteki kredi miktarı 451 milyon lirayaulaştı. Geçen yıl ise, tarımsal krediler 14.9milyar liraya ulaşırken takipteki kredimiktarı iki katına çıktı ve 941 milyon li-raya ulaştı. Bu durum ipotek edilençok geniş toprakların bankalarıneline geçmesi anlamına gelmekte-dir. Geçtiğimiz günlerde Trakya’da köylü-lerle yaptığımız sohbette de bu durumdanşikâyet ettiklerine doğrudan tanık olduk.Bankalar sadece Trakya bölgesinde bin-lerce hektarlık toprağa el koymuş du-rumda.

Kredilerden kredi beğen!Bankalar köylülere çeşitli adlar altında

kredi olanağı sunuyor. Örneğin Finans-bank “Tarım Destek Paketini” Ocak

2005 tarihinden itibaren köylü-lere ve tarımda faaliyet gösteren işlet-

melere sunmuş durumda. GarantiBankası da uzunca bir süredir doğrudanköylülere kredi veriyor. Tarıma yeni yöne-len bankalardan birisi de Akbank. İşBankası da Ziraat Odaları Birliği ile iş-birliği yaparak köylülere kredi sağlıyor.Birçok özel banka direkt üreticiye kredisağlarken, Anadolubank ise ihracata yö-nelik tarıma destek veriyor.

Denizbank modernizasyona katkı sunmak istiyormuş!

Köylülere özel kredi kartı uygulama-sını ilk başlatan Denizbank oldu. “ÜreticiKart” yılda bir kez geri ödemeli. Bu ödemetarihi de hasadın yapıldığı döneme denkgetiriliyor. Kuruluş amacı Türkiye’dekitarım sektörünü desteklemek olan ZiraatBankası’nı bir kenara koyduğumuzda,bankalar içerisinde tarım sektörüne ciddibir biçimde yönelen özel sermayeli banka-ların başında Denizbank bulunuyor.

Denizbank Tarımsal Bankacılık BölümMüdürü Tuncay Arısoy bu durumu şöyleaçıklıyor; “Çiftçinin AB süreci içeri-sinde modernizasyonuna katkıdabulunmak için uygun faizlerle uzunvadeli yatırım kredileri kullandırı-yoruz.” Allah razı olsun! Başka ne dene-bilir değil mi? Köylüleri “ABemperyalizminin insafına terk edi-yoruz” demenin utanmazca ifadesi bu ol-malı! 2008 yılında Adana ArıYetiştiricileri Birliği ile Denizbank ara-sında imzalanan protokolle arı üreticile-rine özel koşullarla kredi kullanma hakkıtanındı. Denizbank “Denizbank TarımŞenliği Kampanyası”ndan kazananlaratraktör, buzdolabı, çamaşır makinesiplazma TV bile hediye ediyor.

Anlaşılan bu işten iyi kazanıyorlar!

İsrail işgal ediyor Denizbank finanse ediyor!

Denizbank 1938 yılında bir devlet ban-kası olarak kuruldu, 1997 yılında ZorluHolding tarafından Özelleştirme İdare-sinden alındı. Ekim 2006’da ise el değiş-

tirdi, ZorluHolding’den Belçika kökenli

Dexia grubuna geçti. Denizbank’ın %99’luk hissesine sahip olan Dexia kısa birsüre sonra, TMSF’ye devrolan banka şu-belerinin bir kısmını satın aldı. Özel ban-kalar arasında tarım sektörüne en fazlakredi kullandıran Denizbank, tarımsalkredilerin % 60’ını kendi “keşifleri” olanüretici kart üzerinden veriyor.

İsrail şubesi aracılığıyla Batı Şeria’dabulunan yasadışı yerleşim birimlerininönde gelen finansman kaynaklarındanbiri olan Fransız-Belçika ortak bankasıDexia, 2001 yılında yapmış olduğu ticariantlaşma ile eski adıyla Yerel BelediyeHazine Bankası’nı satın alarak İsrail’inişgali altındaki topraklarda İsrail yerleşimyerleri ve oluşumları için “Uzun VadeliKredi” sağlıyor.

Dexia-İsrail şubesi 2005–2007 yıllarıarasında 10 yerleşim birimine 5 milyondolara yakın finansal destek sağladı. 2008yılının Haziran ayında Doğu Kudüs’tekiyerleşim birimlerine 8 milyon Euro borçverildi. Bu tarihten 2009 yılının Aralıkayına kadar da çok sayıda yasadışı yerle-şim birimine 17.7 milyon Euro tutarındakredi aktarıldı. 2014 yılına kadar gelirle-rini önemli düzeyde artırmayı hedefleyenDexia grubu, bu doğrultuda hazırladığıyeniden yapılandırma planına göre Deniz-bank önümüzdeki dönemde anahtar ko-numa getirilecek. 2014 yılına kadarhedeflenen 10 milyon yeni müşterinin 6milyonunun Denizbank üzerinden sağlan-ması planlanıyor.

Ülkemizde özellikle GAP bölgesindeçok geniş arazileri satın aldıkları bilinenİsrailli şirketler şimdi de Denizbank üze-rinden önce köylüleri üretemez hale geti-riyor ardından topraklarına el koyuyor.

Dexia grubunun bu finansmanınakarşı birçok ülkede boykot çalışmaları ya-pılıyor. Çalışmalarını bir süredir sürdürenFilistin için İsrail’e Boykot Girişimi de bukonuda çağrılar yapıyor.

İş Bankası bünyesindeki Nemtransbünyesinde taşımacılık yapan işçilerNakliyat-İş Sendikası’na üye olduklarıiçin işten atılmıştı. Çoğunluğu sağlama-larına rağmen Nemtrans patronu ve üstişveren İş Bankası 27 Aralık’ta 46işçiyi işten atmıştı. Sendika önderli-ğinde direnişe geçen işçiler 11 Ocak’taBursa Gemlik’ten İstanbul’a kadar biryürüyüş gerçekleştirdi. “İş Ban-kası/Nemtrans’ın işçi ve sendikadüşmanlığını protesto ediyoruz.Gemlik’ten İstanbul’a yürüyoruz”yazılı pankart açarak gerçekleştirilenyürüyüş, Orhangazi ve Yalova’da çeşitlibasın açıklamaları ile sürdü. Buralardabulunan İş Bankaları önünde sendika

düşmanlığı protesto edildi. DDSB olarak bu uzun yürüyüşe des-

tek verdik. 3 gün boyunca işçilerle olumluyönde ilişkiler kurduk. 14 Ocak günü İs-tanbul Aksaray’da bulunan Nakli-yat-İş binası önünde toplanarakbaşlayan yürüyüşe sloganlarla İs-tiklal Caddesi üzerinde bulunanİş Bankası önünde ara verildi.Burada davul ve zurna eşli-ğinde çekilen halayların ar-

dından açıklamada bulunan Nakliyat-İşGenel Başkanı Ali Rıza Küçükosma-noğlu süreci kısaca özetledi. Açıklama-nın ardından devam eden yürüyüş 4.Levent’te bulunan İş Bankası Merkez bi-

nası yapılan açıklama ve oturmaeylemi ile son buldu.

(Bursa DDSB)

İstanbul: Direniş kararlılığını

200’lü günlere taşıyan UPS işçileri, za-

fere olan inançlarından ve taleplerinden

ödün vermiyorlar. Başlayan hukuki süre-

cin dışında işçilerin örgütlü olduğu

TÜMTİS, UPS patronu ile görüşmeleri

sürdürüyor.

Sendikal faaliyetin önünün açılması

ve atılan işçilerin geri alınması nokta-

sında yapılan görüşmeler olumlu yönde

ilerliyor.

13 Aralık günü Mahmutbey’de bu-

lunan direniş çadırında TÜMTİS İstan-

bul Şube Başkanı Çayan Dursun ile

görüştük. Dursun yaptığı açıklamada,

görüşmelerin sürdüğünü, sürecin

olumlu yönde ilerlediğini ve sendika ola-

rak sürece hassas yaklaştıklarını belirtti.

Özgür Gelecek/0106 İşçi-köylü

DENİZBANKDENİZBANKİsrail’i finanse eden

UPS direnişindeki kararlılık devam ediyor

Yürüyüş bitti, direniş sürüyor

çok seviyor?çok seviyor?

köylüleri neden bu kadar

Page 7: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Rize’de sertifikasız HES açılışıyapan Erdoğan bir anda “doğa delisi-aşığı”olup çıkmıştı. Konuşmasındadoğaya en değer veren hükümet olduk-larını ifade etmiş ve HES projelerininüretiminden gelecek olan gelirin eko-nomiye katkısına değinmiş ve bu per-vasızlığı protesto eden köylüleri veçevre örgütlerini ülke ekonomisiningelişimini baltalamakla suçlamıştı.

Bu konuşmanın ardından Ka-radeniz’deki HES projeleri % 15arttı. Amasya’da Katı Atık BertarafTesisi açılışında konuşma yapan Çevreve Orman Bakanı Veysel Eroğlu daBaşbakanının izinden giderek “AKPhükümetinin gelmiş geçmiş ençevreci hükümet” olduğunu iddiaetti utanmadan. AKP’nin çevreye olansevdasını-aşkını onun pratiklerindegörmek mümkün. Onların doğa aşkı-sevdasının sömürü ve talana bağlı ol-duğu aşikârdır. Bu isabetli yaklaşımınen net ifadesini ise imzaladıkları talanyasalarında görmek mümkün.

Çevreci hükümetten katliam projelerine güvence

“Tabii alanların korunması vegelişim seyrinin düzene sokul-ması” ile ilgili bir yasa tasarısı ile karşıkarşıyayız. “Tabiatı ve Biyoçeşitli-liği Koruma Yasası” 29 Aralık tari-

hinde TBMM’den bir hışımlageldi/geçti. Yasa burjuva-feodal bası-nın bahsettiği gibi doğal yaşam alanlarıiçin ciddi bir koruyucu olmadı/ola-mazdı da. Nitekim bu yasa ile yapılmakistenenlere baktığımızda karşımızaçıkan tablo yapılacak olan yıkımın fo-toğrafıdır. Doğal sit alanlarının korun-masında önemli bir yerde duran veçoğunluğunu çevre bilimcilerinin oluş-turduğu Bölge Koruma Kurulları dayasa ile birlikte rafa kaldırılıyor. Kuru-lun yetki gücü elinden alınarak esasyetki Çevre Bakanlığı’na veriliyor.

Yasa içinde bulunan geçici ikincimadde ise talanın gerçek adıdır. Maddedaha önce tescili yapılmış ve kararabağlanmış olan doğal sit alanlarınındevre dışı bırakılıp tekrar değerlen-dirme kapsamına alınmasını içeriyor.

Yasa ayrıca 1700’lere varan HESprojelerinden mühürlenmiş olanlarıntekrar değerlendirilmesi ve durumagöre faaliyete geçirilmesini de kapsıyorve halihazırda planlanan KaradenizYayla Otoyolu Projesi de güvencealtına alınarak talan ve sömürü yasa-laştırılıyor.

AKP’nin çevre günlüğüKamuoyuna yansıdığı kadarıyla

yüzlerce HES projesinin startı AKP

döneminde verildi. HES’lere karşı giri-şilen mücadeleler jandarma, polis ta-rafından saldırıyla karşılaştı. Projelereverilen durdurma kararları bu dö-nemde hiçe sayıldı, şirketler güvencealtına alınarak proje faaliyetleri devamettirildi. Ormanların vasıfsız hale geti-rilmesine neden olarak, imar ve nük-leer santrallere geçit veren 2-B tasarısıda bu “çevreci hükümetin” ürünü.

Yine aynı dönemde SİT alanlarınabaraj yapılmasını protesto edenlerVeysel Eroğlu tarafından tehdit edildi.Resmi Gazetenin 13 Mart 2008 tarihli26815. sayısında Karadeniz Sahil YoluProjesi için talan edilecek olan bölge-ler bakanlık tarafından belirlendi. Ta-rihi kiliseleri bulunan Yasonburnu,beyaz kumu ile önemli bir alan olanÇaka Plajı ve Kuş Cenneti gibi böl-geler SİT alanı olmaktan çıkarıldı.HES projeleri ile yok edilen ormanlar-dan çığlığı yükselen Fırtına Vadisi,köylülerin mücadelesi ile yok olmak-tan kurtarıldı. Ancak bölge valiliği veÇevre ve Orman Bakanlığı tarafındanalınan kararla şirketlerin bölgeye çöpdökmesine izin verildi. Yine AyderYaylası’nda çöp yakmalara geçişhakkı verildi.

Akdeniz, Ege, Karadeniz derkenneredeyse tüm bölgelerde kurulan

maden ocakları ile tarım arazileri talanedildi, köylüler daha fazla yoksullaştı-rıldı.

Bunlar “sevgili günlük” sözleri al-tında çevreci AKP’nin yaptığı katliam-ların sadece bir kısmı. Elbette halkınmücadele günlüğü bu saldırılarla bir-likte aynı zamanda kazanımlarla dolu.

Munzur’da şantiye araçlarına kuru-lan barikatlar, Karadeniz’de HES’lerekarşı kurulan çadırlar ve tutulan nö-betler saldırılara karşı mücadelenin vekararlılığın gerçek ifadesi olup sayfa-lara yazılmaya devam ediyor…

“En çevreci hükümet ve incileri...”

Karadeniz İsyandadır Platformu, ÇevreBakanı’nı protesto etti

Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Milli Park, Tabiat Parkı,SİT ve Korunan Alanlarının şirketlerin talanına açılmasına karşı Karadeniz İs-yandadır Platformu üyeleri, Habertürk’te canlı yayın programına katılacak olanÇevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu protesto etti. Kanal önüne gelen platform

üyeleri, güvenlik görevlileri tarafından “bekle-mek yasak” gerekçesiyle engellendi. Engelle-meye tepki gösteren platform üyeleri ile

güvenlik görevlileri arasında kısa süreli gergin-lik yaşandı. Gerginlik sonrası platform üyeleri

“Yasalarınız geçse de, HES’leri geçirmeye-ceğiz” pankartı açtı ve “Kanun yalan şirkettalan”, “Karadeniz isyanda isyana devam”

sloganları atarak eylemi sona erdirdi.H. Merkezi: 2005 yılından buyana Çorlu Avrupa SerbestBölgesi’nde polyester üretimiyapan Hindistan Menşeili Polyp-lex Europa Polyester Film SanFirması işçileri Petrol-İş Sendi-kası Trakya Şubesi’nde örgütlendi-ler. Aralık 2010’da Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığı’na sen-dikanın yetki başvurusu yapıldı.Başvurunun ardından 5 işçi fabri-kadan atıldı.

Polyplex, dünyanın en büyükpolyester film üreticilerinden. Çokgürültülü ortamda, kansorejen içe-rikli malzemelerle ve tozlu ortamdaişçiler, iş sağlığı ve güvenliği ön-lemleri alınmadan çalıştırılıyorlar.Bu koşullar birçok işçinin hastalan-masına da neden oluyor. İşçileri veiş güvenliğini yok sayan fabrikanın

Türkiye Genel MüdürüKapil Gupta, 1 Ocak’ta yap-tığı açıklamayla Türki-ye’den oldukça memnunolduklarını söylemişti. 310işçiyle % 100 kapasiteyle ça-lıştıklarını söyleyen Gupta,yeni bir tesis açacaklarını(yeni tesis 80.4 milyon dolar-lık yatırımla açılacak) ve 145kişiye daha “iş olanağı” yara-tacaklarını gururla anlat-

mıştı.Polyplex, 2011 yılına daha güçlü

gireceği açıklamalarının fabrika iş-çileri ve sendikal örgütlülük için neanlama geldiğini Ocak ayının ba-şında sendika üyesi olan 15 işçiyidaha işten atmasıyla gösterdi. Top-lamda atılan 21 işçi fabrika önünde9 Ocak 2011 tarihinden itibarendirenişe başladı. Patron da ilk işolarak çalışan işçilerin eylemdekiişçilere ulaşmaması için fabrikaçevresine tel örgü çekti. Petrol-İşSendikası yaptığı yazılı açıklamaylaBaşbakan’a seslendi. AçıklamadaErdoğan’ın “gidin örgütlenin,sendikalaşın” diye “öğüt” verme-sine karşın, örgütlenen, sendika-lara üye olan işçilerin, bununbedelini işlerini kaybederek öde-dikleri yer aldı.

Atılan polyester işçileri Çorlu’da direnişe başladı

Sa-Ba’da eksikzafer

Kartal: Sistemin tüm saldırı-larına karşı direnen işçiler kaza-nıyor. Tuzla VernikçilerSanayi Sitesi’nde kurulu bulu-nan Sa-ba’da işçiler Petrol-İşSendikası’na üye oldukları içinişten atılmıştı. Bu duruma sessizkalmayıp fabrika önünde direnişegeçen işçiler, direnişi kazanımlasonuçlandırdı.

35 işçinin dışında direnişteolan tüm işçiler, 20 günlük dire-nişin sonunda işe geri döndüler.Ayrıca patron sendikayı kabuletti. İşçiler tek burukluklarınınişe alınmayan 35 işçi olduğunudile getirdiler.

Adana Numune’de direniş var!

Mersin: Adana Numune Hastanesi’ndetaşeron firma bünyesinde çalışan 105 işçi, yıl-başının hemen ardından işlerinde atıldı. İhalesonucu hastanedeki taşeron firmanın el de-ğiştirmesi ile ihaleyi kazanan yeni firma tara-fından hastane çalışanlarına geçmiş dönemeait haklarının hepsinden vazgeçmelerine dairbir ibraname imzalatılmak istendi.

İşçiler bu ibranameyi imzaladıkları tak-dirde birçok haklarının gasp edileceği, tazmi-nat ve sosyal haklarını alamayacakları içindirenişe geçti. İbranameyi imzalamadıkların-dan dolayı işlerinden atılan işçiler, işlerindenatıldıkları günden beri hastane önünde basınaçıklaması düzenliyor, işlerine geri alınıncayadek direnişi bitirmeyeceklerini belirtiyorlar.

Özgür Gelecek/01 07İşçi-köylü

Page 8: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

12 Eylül tarihli referandum ile güve-noyu/vize alan egemen sınıfların 8 yıl-lık gözdesi AKP hükümetinin, “teğet”palavrasıyla karambole getirmeye çalış-tığı krizin faturasını ödetmek amacıyladaha büyük ve kapsamlı saldırılargeliştireceğini öngörmek için kâhin ol-maya gerek yoktu. Çeyrek yüzyıldır,Kürt sorunu ile at başı gündem teşkileden ekonomik sorunların, işçi veemekçilere her yönlü saldırı üzerindenhalli için gündemleştirilen ataklarınson dalgasını “torba yasa” olarak ad-landırılan tasarıdaki düzenlemeleroluşturuyor.

Her iki ana gündeme de ilaç niteli-ğinde kamuoyuna sürülen çeşitli tar-tışma başlıkları, hiç kuşkusuz rejiminişletilme tarzı ve uzak-yakın hedeflerin-den bağımsız değildir. Son referan-dumla temelleri atılan yargıdaki yeniyapılanma (HSYK ve AYM), eğitim sis-temine yönelik planlama ve bu bağ-lamda başta TSK olmak üzere çeşitlibürokratik aygıtlar üzerinden yürütü-len kapışmayla diğer kliklerin bastırıl-ması da sınıf mücadelesi karşısındaki“tahkimle” dolaysız bir bağa sahiptir.

Bu yüzden egemenler cephesinden yö-nelen tüm saldırılar, bütün adım ve ta-sarruflar ihmal edilemez bir yaklaşımladeğerlendirilmeli ve kayıtsız bir pozis-yonda kalınmamalıdır.

Kürt Ulusal Hareketi’nin “demo-kratik özerklik” talebi çerçevesinde ör-meye çalıştığı mücadelenin, “açılım”adı verilen tasfiye süreciyle boğdu-rulma hesaplarının tutmadığı yerdedevreye sokulan bütün saldırı yöntem-lerinin, gelip dayandığı temel yine“inkâr”, yine “imha” olarak şekillen-mektedir. Bu konuda hem kendi arala-rında hem de yöntem açısındanpaslaşarak, dönüşümlü biçimde izle-nen yolu içeren sürecin “sürpriz-lerle” ilerleyeceği açıktır. Bunlaraseçimlere doğru hangi taktiklerin yönvereceği, asıl olarak da sonrasındahangi gelişmelerin yaşanacağını kestir-mek zor değildir. Tahliyelerle gündemegelen Hizbullah’ın yeniden sahne al-

masını bu zeminde tartışmak gerekir.“Tek tek” ritmiyle MGK’ya çaldırılandavulun, “ileri demokrasi” palavrası al-tında sergilenen faşist ve gerici bütünsöylem ve pratiklerin (“uzun tutuklu-luk” olayından ucube heykel tartışma-sına), işçi ve emekçiler önde gelmeküzere bütün ezilenlere yönelik saldırı-larla bütünleşen bir hal almasını gör-mek ve mücadele cephesinin progra-mına yön verecek denklemi bunun üze-rinden kurmak gerekir.

Devlete karşı borçların (vergi, kredi,prim) görülmemiş kapsamdaki “affı” ileağzı açılan torbaya, öğrenci affı, içki ya-sağı gibi düzenlemelerle sulandırılarakkonulanlar, son yılların en boyutlusaldırısını oluşturmaktadır. Neo-liberaldiye tarif edilen sürecin zirvesini oluş-turan esnek çalışma rejiminin bütünkural ve kurumlarıyla oturtulması içinyeni adımları ifade eden düzenlemeler,zamanlaması ve biçimi yine “iyi” şe-kilde ayarlanarak devreye sokulmayaçalışılmaktadır. Esnek çalışma rejimi-nin, sermayenin emek üzerindeki inisi-yatifini alabildiğine güçlendiren,keyfiyeti, pervasızlığı ve tahakkümü ar-tıran karakteristiği, önceden atılanadımları pekiştirme ve yeni hamlelergeliştirme üzerinden hayat bulmakta-dır.

İş, Devlet Memurları, SSGSS, İşsiz-lik Sigortası gibi yasalarda değişikliklergetiren yeni saldırı paketi özetle;esnek çalışmanın yaygınlaştırılması(evden, uzaktan, çağrı üzerine çalışma),kamu emekçilerinin iş güvencesinin or-tadan kaldırılması, her türlü direniş vemücadeleye karşı yaptırımların ağırlaş-tırılması, sendikalaşma, sağlık ve si-gorta haklarının bütünüyle sakat-lanması, patronların ikramiye, sigortave kıdem primlerinden kurtarılması,bölgesel asgari ücret uygulamasına ge-çilmesi, asgari ücretli genç işçi ve çırak-ların (stajyer öğrenciler) ücretlerinindüşürülmesi, yolsuzluk ve keyfiyete de-netim mekanizmalarının düzlenmesi veemekçiler aleyhine daha bir dizi düzen-leme içermektedir.

Sömürüde dizginsiz ve hesapsız birçalışma düzeni için ön şartın örgütlü-lüğe yönelmekten geçtiği iyi bilin-mekte, planlar buna göre yapıl-maktadır. Zaten büyük oranda tasfi-yeye uğratılan, işbirlikçiler eliyle dene-tim altına sokulan sendikal alan iyicedaraltılmakta, belini doğrultamaz birhale getirilmek istenmektedir. İşçi sı-nıfının (ve kamu emekçilerinin) yereldüzeyde gelişen ve fakat belli bir biri-kim yarattığı günden güne hissedileneylem ve direnişlerinin, öz örgütlerindedönüşüm sağlayacak bir zincir oluş-turma endişesinin bu saldırı kapsa-mında çok açık biçimde görülen izleri,aynı zamanda “yükleme” noktasınındaha ileriye taşıyacağı ağırlığın göster-gesidir.

Konfederasyonlar ve bağlı bir dizisendikanın başına çöreklenen gerici vefaşist ağalar rejimi, aşağıdan gelen ba-sınca dayanmakta giderek zorlanmak-tadır. Bıçağın kemiğe ulaştığı biraşamaya gelindiğinin ipuçları her geçengün artıyor. Tam da yirminci yıldönü-münden geçtiğimiz Zonguldak madenişçisinin büyük Ankara yürüyüşü (4-8Ocak 1991) tarihi dersleri ile sürece ışıktutmaktadır. Sonrasında defalarca yi-nelenen, en son Tekel örneğinde bir kezdaha sergilenen “ihanet” tablosunun“sabrı taşıran” bir noktayı çoktan ya-ratması beklenirdi. Ama bu bekleme-nin, sınıfa müdahalede rol oynamasıgereken “sınıf bilinçliler” ile kendinebu bilinci atfeden herkes bakımındantaşıdığı anlam, ancak sorumluluğu sor-gulamak biçiminde kendini gösterebi-lir. Nitekim işçi sınıfı mücadelesinde

yer edinmeye çalışan envai çeşit akımve anlayışın havanda su dövmektenibaret “hamaseti”, kendiliğinden geli-şen mücadele platformlarında dahi etkigücü yaratamamıştır.

Bu konudaki sorgulamanın esas ze-mini, konferans ve kongre salonları yada panel ve sempozyum koltukları de-ğildir. 29 Kasım 2010’da parlamentoyagönderilen “torba yasa” tasarısına karşı,1.5 aylık süreye karşın konfederasyon-lar düzeyinde ciddi bir itiraz gelmemiş,eylem örgütlemesine de gidilmemiştir.Türk-İş’in tercihi her zamanki gibi ege-menlere yalvarmaktan ibarettir. Tay-yip’in icazetine sığınma tavrıtekrarlanmış, ondan gelecek haberinbeklenmesi kararlaştırılmıştır. Bu açıkoyalama, bir diğer ifadeyle egemenleredestek tavrının aşılması için gereğin-den fazla beklendiği söylenebileceksede, yerellerde yeni yeni şekillenen itti-fakların çıkış noktası, tutulacak yolaışık tutan bir hareket sağlamış bulu-nuyor. Çeşitli alanlardaki eylemlerdenbaşka, 15 Ocak Kartal mitingiyle faali-yetini geliştiren farklı konfederasyon-lardan sendika şubelerinin (Belediye-İş, Genel-İş, Hizmet-İş) bu çıkışı hızlabüyütülmek zorundadır.

Miting ve gösteriler elbette önemli-dir ve yaygınlaştırılmalıdır. Ama esasyaptırım gücünün fabrika ve işyer-lerinde örülecek direniş hattı teme-linde gösterileceği bellidir. Bu amaçla

konfederasyonların harekete geçme-sini bekleme şansı kalmamıştır. Dahageniş bir platformun yaratılmasındakipayı dikkate alınabilir ama bunu sağla-manın yolu da direnişi geliştirmektir.İşbirlikçi sendika bürokrasisini açığadüşürmenin çaresi, mücadeleyi ona dayönelten bir perspektifle yürütmektir.İşçi ve emekçilerin karşılaştığı saldırı-nın kapsamı (ve olası sonuçları), dire-nişin dili ve genele yayılması gerekenözelliği açısından yeterli veriler taşı-maktadır.

Sorun hiç kuşkusuz işçi ve emekçi-lerin mücadelesiyle sınırlı tutulabilecekdurumda ele alınamaz. Buna her şey-den önce saldırının bütün halk kesim-lerini hedeflemesi engel olmaktadır. Bunedenle de toplumsal muhalefetinbütün dinamikleri “ortak” düşmanakarşı harekete geçmelidir. Emekçiler,ezilenler ve özellikle de gençler Tunusile Cezayir’den önemli mesajlar geçiyor.Israrlı ve direngen bir hatta ilerlendiğitakdirde, bir karşı koyuşun yarattığı kı-vılcım yangınları çağırıyor. Tahtlar yı-kılıyor, taçlar devriliyor. Emperyalist-kapitalist sistemin anavatan topraklarıbile bozkıra dönerken, kendiliğindentutuşma evresine doğru ilerleyen kır-larda “kıvılcım” bile aranmaz oluyor.

AKP’nin sekiz yılı aşan dönemi, fa-şizmin daha ileri mevziler elde ettiğibir devir olarak anılmayı “hak” etmek-tedir. Bunun nedenlerini ayrıca sorgu-lamalıyız ama daha ileri gitmemesinisağlama görevi/gereği, sürekli ve deyakıcılığı artan bir şekilde kendini da-yatmaktadır. Geriye yaslanış, kimi kezsıçramaya elverişli bir durum yaratırama bazen de hedeften çok uzaktaki bir

boşluğa savrulmayı getirir. Zaferin, ka-zanmanın mutlaklığı başka bir şey, buuğurda kendi sebep olduğun nedenlerletarihe borçlu hale gelmek başka birşeydir. Zira her geri kalış ve gecikmeninbir faturası vardır ve üstelik bunu öde-mek hiç de kolay olmamaktadır…

* Tunus’ta sebze tezgâhının elindenalınmasının protesto için 17 Aralık’takendini yakarak ölen üniversite me-zunu Muhammed Buazzi anısına MalikHemiri tarafından yazılan “DevriminMüziği” isimli rap şarkısının sözlerin-den…

Özgür Gelecek/0108 Sınıfsal Bakış

BOZKIRLAR DİYARINDA, BİR ELİNDE KİBRİT DİĞERİNDE “TORBA”!“Dostum vazgeçme. Hakla-rın için mücadele et. Vaz-geçme, ışığı göreceksin.” *

Kürt Ulusal Hareketi’nin “demokratiközerklik” talebi çerçevesinde ör-meye çalıştığı mücadelenin, “açılım”adı verilen tasfiye süreciyle boğdu-rulma hesaplarının tutmadığı yerdedevreye sokulan bütün saldırı yön-temlerinin, gelip dayandığı temelyine “inkâr”, yine “imha” olarak şekil-lenmektedir.

Konfederasyonlar ve bağlı bir dizisendikanın başına çöreklenen ge-rici ve faşist ağalar rejimi, aşağıdangelen basınca dayanmakta giderekzorlanmaktadır. Bıçağın kemiğeulaştığı bir aşamaya gelindiğininipuçları her geçen gün artıyor.

Miting ve gösteriler elbette önem-lidir ve yaygınlaştırılmalıdır. Amaesas yaptırım gücünün fabrika veişyerlerinde örülecek direniş hattıtemelinde gösterileceği bellidir. Buamaçla konfederasyonların hare-kete geçmesini bekleme şansı kal-mamıştır.

Page 9: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Pişman değillermiş! İslâm, nedametgetirmeyi icap ettirmezmiş! Şaşıracakbir şey yok. Enseden sıkılan tek kurşunudinden icap ettirenlerin dine sığınma-sında yadırganacak bir şey bulamayızelbet. Ya pişkinlikleri? İsimlerini duyanmaktul yakınlarının dahi ürpermektenkendini alamadığı kiralık katillerin su-ratlarındaki bu ifade, bu utanmayan sırı-tış… Dışarı çıkmanın verdiği anlık birgülümse olarak yorumlanamaz...

Hizbul-kontra üyesi Hacı İnan kendi-sini “suçsuzluk” temelinde savunurken“tek kırıntı delil yok” diyordu, ken-dinden emin bir ifadeyle. Bir diğer kont-rabaşı Edip Gümüş ise din uğrunageçmişte yaptıklarını, gelecekte de yap-maktan çekinmeyeceklerini gururla söy-

lüyordu. Söylerler…Bu ülkede halk düşmanı katillerin

davullu zurnalı karşılandığı merasimleryeni değil çünkü. “Vatan için kurşunatma şerefine” nail olaraktan kutsa-nan, kimi zaman öz, kimi zaman üveyama daima, faşist devletin çocuklarıdıronlar. Tutukluluk süresinin uzun birsüre ile sınırlandırılması bir yana; Hiz-bul-kontraya yapılan, babanın ev-ladına verdiği eve kapatmacezasıdır sadece. “Ceza” bitmiştir.Bu yetiştirme örgüt, OHAL Valisi Ü. Er-kan’ın “kontrol altında” dediği, dev-letçe silahlı eğitime tabi tutulan buörgüt, şimdi başı okşandıktan sonra yenibir göreve salınma sırasındadır.

Verilecek görevin ne olduğu ve bera-berinde verilen kredinin vadesi ne olur,bilinmez. Lakin daha önemli olan, elikanlı bu örgüte atfedilmeye çalışılanmeşruiyet hususudur. Hizbul-kontranın faşizmle ilişkisigöbek bağından ileri gelir.Bundandır ki, örgütü çözmekyoluna gidilmez. Yeni birmisyonla ye-niden yapı-

landırmanınbir parçası olaraksahneye sürülmek-tedir örgüt. Bir taraftatasfiye hedefine oturtulanPKK’ye karşı Truva atı rolü,bu misyona uygun olacaktır. Artık

silaha yönelmeyecekleri işaretlerini satıraralarından okumak mümkündür. Herne kadar nedametten uzak bir duruş ser-gileseler de, mustazaf (mazlum) karşı-sında zalimin yanında değil, bizzatzalimi oynayan bu örgütü temsilen Mus-tazaf-Der Genel Başkanı H. Yılmaz, ne-redeyse her konuşmasında silahlışiddetin kötülüklerinden dem vuruyor.Geçmişte PKK’ye yönelik yapılan saldırı-ların misillemeden ibaret olduğunu be-lirtiyor… Ancak ellerindeki kanıyıkamamakta ısrar eden bir pervasızlıkiçerisinde…

Bazı durumlar vardır. Doğruyu,dosdoğru ve mutlaka tekzipsiz söyle-mek tam da doğru olmanın sonucudurki, elzemdir. Aksi takdirde, ya doğruaslında doğru değildir ya da durduğu-muz yer, bizi doğruyu söylemekten alı-koymaktadır.

Mevzubahis ettiğimiz KürtUlusal Hareke-

ti’nin, Hizbul-kontra tahliyelerine yöne-lik tutumudur. Önce Abdullah Öcalankonuştu, ardından daha hafif bir tondaMurat Karayılan. Öcalan’ın sert konuş-ması, özeleştiri vermeleri durumundakontralarla uzlaşma zemininin bulundu-ğuna yapılan bir değiniyle devam etti.Karayılan, kendilerini affettirmelerindenbahsetti. Hatta böyle bir durumda,Amed’te Kent Konseyinde kendileriniifade etme şansı bulabilecekleri de ek-lenmişti.

Faşist diktatörlük için tanınan büyük“uzlaşı” açısında Hizbul-kontranın ken-disine yer bulması gayet anlaşılırdır. An-laşılmayan bir şey varsa, o da yukarıdaandığımız maktul yakınlarının, üstelikKent Konseyine dâhil maktul yakınları-nın böylesi bir durumda hissedecekleritek şeyin enselerine dayanmış soğuk birnamlu olup olmayacağıdır.

Ama onlar, devletlerinden esinle kaz-dıkları toplu mezarlara, işkencelere rağ-men hâlâ utanmazca gülebiliyorlar.Tıpkı Hrantımızı katleden alçakların du-ruşma salonlarında güldükleri gibi…Kendilerini affettirmeleri mi! İntiharbile af şümulü haricinde addedilmelidir.

H. Merkezi: Sedat Karadağ,10 Aralık günü askerin her daim pu-suda beklediği Van-Yüksekova asfal-tında vuruldu. Karadağ, askertarafından tartaklanarak otobüstenindirilmişti. Önce askerin silahınıalarak kendini vurduğu iddia edildi…Oysa bu, gerçek dışı bir iddiaydı.

Bu, bir infaz denemesiydi!T. Kürdistanı’nda demokrasi ma-

salları okunmaz. 5 yaşındaki Kürtçocuğunu zaferişaret-leriyapan par-maklarından tu-tarak gözaltınaalmak isteyenşoven zihniyet, bu-rada elinitetiğe koyarve çeker!

Ağır yara-lanan Kara-dağ, olayınardından VanYüzüncü YılÜniversitesiAraştırma veEğitim Hastanesi’ne kaldı-

rılmıştı. Kısa bir süre sonra, halayoğun bakımda olan Karadağ için tu-tuklama kararı çıkarıldı. Bu karardevletin adaletsiz hukuk sisteminedahi aykırıydı. Gözünden ciddi şe-kilde yara alan Karadağ, tutuklan-masının ardından “tedavi edilmesiiçin” Ankara’ya gönderildi.

Burada tedavi için çok geç kalın-dığı öğrenildi ve Karadağ bir gözünükaybetti. Peki devlet pişman mıoldu? Elbette hayır! Gözünü kaybe-

den ve hala ciddi derecede yaralıolan Karadağ’ı Sincan F

Tipi Hapisha-ne’ye gön-derdi.

Bu, “Biz seni vurduk. Biz seniöldürmek, seninle birlikte Kürthalkına korku mesajı vermekistedik. Ama sen ölmedin. Ozaman yaşamanın cezasını çek”demek!

Aradan bir gün geçti. Karadağ,yaralı haliyle Van Hapishanesi’ne gö-türüldü bu kez. İşkence bitmemişti.Karadağ, açlık grevine girerek dire-nişe başladı. Onunla birlikte tutukla-nan diğer tutsaklar da destekamacıyla açlık grevine başladılar.

Karadağ’a yapılanlar, Kürt hal-kını sokağa döktü. Birçok yerde dü-zenlenen eylemlerle Karadağ’aişkence edilmesi protesto edildi.

Van’da binlerce insanın katıldığıyürüyüşe kolluk kuvvetleri sal-

dırdı. Binlerce insanın saldırıkarşısında geri çekilmeyerek,çatışmaya girdiği Van, adeta

savaş alanına döndü.Bağrında barışı sak-layan Kürt halkı, bir

kez daha barış için,eşit günler için gere-kirse savaşa, sokak-larda çatışmaya razı

olduğunu gösterdi.

H. Merkezi: BDP ve DTK’nın başlattığı ikidilli yaşam kampanyası çerçevesinde Silvan Lisesiöğrencileri, anadilde eğitim talebinde bulundu.

Bağlar Mahallesi’nde bulunan Diyarbakır Cad-desi üzerinde 6 Ocak 2011 tarihinde biraraya gelenöğrenciler, Kürtçe ve Türkçe “Dilsiz yaşamolmaz” pankartı ve erbaneler eşliğinde Silvan Li-sesi’ne doğru yürüyüşe geçti. “Polis değil ana-dilde eğitim”, “Savaşa değil eğitime bütçe”,“Anadile yaklaşım devrime yaklaşımdır”,“Ciwan hêzên parastina zimanin”, “Anadil hakkı-mız söke söke alırız” vb. dövizleri açan öğrenci-ler, yürüyüş boyunca “Zimanê kurdî” şarkısınısöyledi.

Kürtçe ve Türkçe hazırlanan basın açıklamasınıokuyan öğrenciler, Kürt gençleri olarak anadille-rinden farklı bir dilde eğitime zorlanarak kimlilik-lerinin yok edilmeye çalışıldığını ve dahailkokuldan itibaren Kürtçe’nin yok sayılarakTürkçe alfabenin zorla öğretildiğini söylediler. Öğ-renciler adına konuşan Gülistan Güneş ve VeysiBayram, “Andımızda kendimizi, dilimizi, kültürü-müzü yok saymamız ve Türkleşmemiz dayatılıyor.Biz bu asimilasyoncu politikaları protesto ediyo-ruz. Anadilimizin de eğitim dili haline getirilmesiniistiyoruz” dediler. Açıklamanın ardından yüzlerceöğrenci, anadilde eğitim talebiyle kalemlerini kırdı.

Özgür Gelecek/01 09Zımanê Azadî

Hizbullah değil, Hizbul-kontra!

Bu yetiştirme örgüt, OHAL Valisi Ü. Erkan’ın “kontrol altında” dediği, devletçe silahlı eğitimetabi tutulan bu örgüt, şimdi başı okşandıktan sonra yeni bir göreve salınma sırasındadır.

“Biz seni ölmen için vurduk, sen hala yaşıyorsun!”“Biz seni ölmen için vurduk, sen hala yaşıyorsun!” Anadilde eğitim içinAnadilde eğitim içinkalem kırdılarkalem kırdılar

Sarıgazi’de Hrant Dink’i andık!

16 Ocak günü katledilişinin 4. yıl-dönümünde yaptığımız bir eylemleHrant Dink’i andık.

Yıldırımlar Düğün Salonu önündetoplanarak buradan “Türk, Kürt Er-meni yaşasın halkların kardeş-liği” , “Hepimiz Hrant’ız HepimizErmeni’yiz” sloganlarını haykırarakDemokrasi Caddesi’ne kadar yürüdük.Burada yapılan saygı duruşundansonra okuduğumuz basın metniyleHrant Dink’in katledilmesini protestoettik. Partizan, DHF, BDP, EMEP veAKA-DER olarak örgütlediğimiz ey-leme ESP ve SDP de destek verdi.

(Sarıgazi Partizan)

Page 10: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Jandarma karakolu

yanında cesetbulundu

Dersim coğrafyası yapılan barajlarla in-sansızlaştırılmak ve adeta suda boğulmak is-teniyor. Osmanlı’dan günümüze egemenlertarafından direnişi ve isyancı, asi duruşu ge-rekçesiyle bir çıban olarak görülen Der-sim’in yok edilmesi politikası sistematikolarak sürdürülüyor.

Dersim’i ’38’de olduğu gibi kitlesel katli-amlarla, sürgün ve asimilasyon politikalarıile yok edemeyen egemenler, bir bütün ola-rak onu sular altında bırakmayı hedefliyor.Bu kapsamda 20 adet baraj projesi hazır-layan devlet, bunları adım adım yaşama ge-çirmenin hesaplarını yapıyor. Bilimselaraştırmaların da gösterdiği gibi yapı-lan barajların ülke enerjisine katkısı,oluşacak tahribatın yanına, devede ku-laktır. Buna rağmen barajlarda ısrar edili-yor. Faaliyete geçen barajların yarattığı tabloaslında ne yapılmak istendiğini de net olarakgösteriyor. Köyler barajlarla sular altındakalmakta, çok geniş bir alan kullanılamazhale gelmekte, birçok ilçenin haberleşmesikesilmekte ve bir bütün olarak bölgenin ik-limi ve bitki örtüsü değişmektedir.

Çok açık ki devlet Dersim’i yaşana-mayacak bir yer haline getirmeyiamaçlamaktadır. Son olarak faaliyete ge-çirilen Uzunçayır Barajı’yla birlikte tablo-nun vahameti de bir kez daha görülmüştür.Dersim halkının inanç yerleri, ziyaretlerihatta şehir merkezindeki kafeteryaların birkısmı bile sular altında kalmıştır. Gürül gürülakan Munzur’a adeta kelepçe vurulmuştur.

Şehir merkezinin hemen yanı başına ya-pılması hedeflenen bir diğer baraj projesi

daha bulunmaktadır. Bu baraj projesi de ya-şama geçirildiğinde Dersim şehir merkeziküçük bir ada gibi suların ortasında kalacak-tır. Devletin istediği tam da budur; coğraf-yayı insanlarından arındırmak, her şeyerağmen kalanları da her gün bir yenisini yap-tıkları karakollarla kuşatma altına almak.Dersim böylece baraj göllerinden oluşan biraskeri kışla haline getirilmek istenmektedir.

Ne var ki devletin atalarından devraldığıtüm sistematik politikalara karşın Dersimhalkı coğrafyasına, devrimci değerlerinesahip çıkmasını bilmiş ve bugünlere taşımış-tır. Bölge halkı barajlara karşı gösterdiği yı-ğınsal tepkiyle öfkesini sokağa dökmüştür.Dersim’i yok etmek isteyenlere karşı on bin-lerce Dersimli gösterdikleri tepkiyle bunaizin vermeyeceklerini haykırmıştır.

“Baraj yapma boşuna,yıkacağız başına!”

Munzur’un coşkusu, Dersim halkının öf-kesiyle buluştu, binler sel olup Pülümür Ba-rajı’nın yapılacağı Gole Çetu’ya aktı…Dersim’de yapılması planlanan baraj ve hid-roelektrik santral projesini protesto etmekamacıyla, Moğoltay Mahallesi Yer AltıÇarşısı üzerinde toplanan kitle, buradanGole Çetu’ya kadar 7 km yol yürüdü. Bu-rada kitleyi baraj yapımıyla sular altında ka-lacak olan İnönü Mahallesi halkı karşıladı.

“Dersim’de baraj istemiyoruz”, “Barajyapma boşuna yıkacağız başına”, “Munzurözgür akacak”, “Saran holding Dersim’dendefol” sloganları eşliğinde miting alanına ge-lindi.

Partizan’ın da içinde yer aldığı Tertip Ko-mitesi adına yapılan açıklamada; “DevletinDersim üzerinde yıllardır süren asimi-lasyon ve tecrit politikaları bugün pro-jelerle sürüyor. Pülümür Vadisi’nde,şehir merkezine 1.500 metre uzaklıktayapılması planlanan Pülümür Barajı,ekonomik, sosyal ve ulaşım imkanlarıyönünden ciddi sorunlar ortaya çıka-racaktır. Pülümür ve Nazımiye ilçele-rinin il merkeziyle olan bağlantılarıbarajla ortadan kalkacaktır. Bu du-rumda projenin amacı bu ilçeleri mer-kezden koparmaktır” denildi.

BDP Tunceli Milletvekili ŞerafettinHalis de söz konusu projenin uygulanmasıhalinde Dersim’in ekolojik dengesinin bozu-lacağını ifade etti. Baraj ve HES projelerininyapılmasına izin vermeyeceklerini söyleyenHalis, “Mesaj açık ve nettir. Yaşamımıza damal olsa biz bu barajları yaptırtmayacağız”dedi. Belediye Başkanı Edibe Şahin de “10Ocak’ta yapılacak ÇED raporuna karşıhalkımız bugün alanda alternatif CEDraporu yazdı” şeklinde konuştu.

(Dersim Partizan)

Kürt tutsakidam edildi

H. Merkezi: İran televizyonu,6 yıl önce bir sınır muhafızını öl-dürdüğü öne sürülen ve “PJAKüyesi” olduğu iddia edilen bir Kürttutsağın 15 Ocak günü idam edildi-ğini duyurdu. Kimliği açıklanmayantutsağın, Hüseyin Xizri olduğu aile-sinin çabaları sonucu ortaya çıktı. Xizri,en son 5 Ocak’ta kardeşi ile görüşmüş,ardından Xizri’den bir daha haber alınama-mıştı. Ailesi ve insan hakları savunucuları günlerdirXizri’nin akıbeti öğrenilmeye çalışıyordu.

Xizri 2008 yılında Kirmanşah’ta tutuklanmış ve İran istihbaratı mer-kezlerinde gördüğü ağır işkencelerden sonra 5 dakikalık bir duruşma so-nucu idam cezasına çarptırılmıştı. PJAK üyesi olmakla suçlanan Xizri’yeverilen idam cezası Ağustos 2009’da bir üst mahkeme tarafından onay-lanmıştı.

Xizri, yazdığı son mektubunda yaşadığı işkenceleri detaylı olarak an-latmıştı. Kirmanşah’da tutulduğu sırada 49 gün boyunca süren sorgu-sunda fiziki ve psikolojik işkence gördüğünü anlatan Xizri’nin buişkenceler sonucunda görme duyusu da önemli oranda zayıflamıştı.

İran’da son 3 yıl içinde idam edilen Kürt tutsakların sayısı 8’e yük-seldi. 17 tutsak ise idam tehdidi altında.

BDP, İran’daki idamlarıprotesto etti

Ankara: Barış ve Demokrasi Partisi Ankara il örgütü İran’dakiidam cezalarını protesto etmek amacıyla topladığı imzaları İran Bü-yükelçiliği’ne iletmek için büyükelçilik binası önünde toplandı. PolisBDP üyelerini bina önüne yaklaştırmazken büyükelçilik görevlileriise imzaları kabul etmeyeceklerini bildirdiler. Bunun üzerine BDP’li-ler basın açıklamasını burada gerçekleştirdi.

BDP İl Başkanı Şengül Çelik, İran’da Kürtlerin, muhaliflerinişkenceden geçirilerek idam edildiklerini belirterek, “Baskıcı, ge-rici faşist yönetime karşı mücadele eden Kürtler, İran’dainsanlık düşmanı yöneticilerin boy hedefi haline gelmiştir”şeklinde konuştu. Toplanan imzaların kabul edilmemesine tepkigösteren BDP’liler “toplanan imzaları daha da çoğaltarak posta yo-luyla yollayacaklarını” belirttiler.

H. Merkezi: Duyarlılığı ilebilinen ve toplumsal geliş-meler karşısında sesinisokakta söyleyen Der-sim’de polis sokak çatış-ması tatbikatıgerçekleştirdi. 14 Ocakgünü basına yansıyan ha-berlere göre Emniyet Mü-dürlüğü Özel HarekâtŞube Müdürlüğü tarafın-dan gerçek mermilerinkullanıldığı, sokak çatış-ması ve silahlı atış teknik-leri tatbikatıgerçekleştirildi.

H. Merkezi: HPG Anaka-rargâh Komutanlığı, bu-güne kadar hakkında bilgialınamayan “HaydarDersim” kod adlı FerhatYarkan isimli gerillanınŞırnak’ın Gabar bölgesin-deki çıkan çatışmada şehitdüştüğünü açıkladı.

HPG açıklamasında; 26 Ara-lık 2007’de Şırnak’a bağlıGabar-Çiyaye Bızına ala-nında TC ordusu tarafın-dan gerçekleştirilenoperasyon sonucunda ge-rilla ile düşman askerleriarasında yaşanan çatışmasonucunda Haydar Der-sim’in düşmanın imha sal-dırılarına karşıkahramanca savaşarakşehit düştüğü, aslen Der-simli olan Ferhat Yar-kan’ın 1983Üsküdar-İstanbul do-ğumlu olduğu ve 1999 yı-lında gerilla saflarınakatıldığı ifade edildi.

DİHA: Siirt merkez bağlıYeni Mahalle CengizTopel Caddesi üzerindebulunan Siirt JandarmaKarakolu bitişiğindeki in-şaat halindeki bir apart-manın asansörboşluğunda bir kişiye aitceset bulundu. CesedinSiirt’in Eruh İlçesi’nebağlı Bağgöze nüfusunakayıtlı 23 yaşındakiSabri Beştaş adlı genceait olduğu öğrenildi.

Dersim’de ÖzelHarekât Timleriboş durmuyor!

2007 yılındaşehit düşen birgerillanın ismi

açıklandı

Dersim halkı barajlara geçit vermeyecek!

Özgür Gelecek/0110 Zımanê Azadî

Page 11: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Kürt siyasetçilerin yargılandığı KCKdavasında devletin Kürt diline yaklaşımıyine bildiğiniz gibi. 104’ü tutuklu 48’i tu-tuksuz 152 Kürt siyasetçinin Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığıdavanın 15. duruşması 13 Ocak günü ya-pıldı.

Kimlik tespitleri ile başlayan duruş-mada mahkeme başkanının kimlik yokla-masına Kürt siyasetçiler “Livirim”(Buradayım), “Amade me” (Hazırım)şeklinde Kürtçe cevap verdi. Mahkemeheyeti ise Kürtçe yanıtları tutanaklara“Kürtçe olduğu düşünülen bir dil ilekonuşulduğu” şeklinde geçti. Savunma-lara geçilmeden önce mahkeme başkanı“Daha önce Kürtçe savunma talep-leri oldu. Biz de yasalar çerçeve-sinde kararlarımızı verdik. Türkçesavunma yapmak isteyen varsa sa-vunması alınıp tutanaklara geçirile-cek” diyerek ihtarda bulundu. Ardındansöz alan siyasetçiler Kürtçe konuşuncamikrofon ellerinden alındı. Sanık avukat-larından İbrahim Tali Uysal’ın “ Siz nekadar inkâr ederseniz edin milyon-larca insan Kürtçe konuşuyor” şek-linde tepki gösterdi.

İlk günü Kürtçe savunmalarla geçendavanın 14 Ocak günü görülen 16. duruş-masında daha çok sanık avukatları sa-vunma yaptı. Davanın avukatlarındanİHD eski Genel Başkanı Yusuf Alataşilk gün yaptığı savunmada tüm tutuklula-rın çeşitli kurumlarda faaliyet yürüttü-ğünü ve büyük birçoğunun BDP’dedemokratik siyaset içinde olduğunu dilegetirerek yaşananların bir tradeji oldu-ğunu söyledi.

Avukat Şiyar Rışvanoğlu ise konuş-masına İngilizce başladı. Rışvanoğlu ko-nuştuğu dilin herkese tarafındanbilindiğini ancak Kürt halkının diline ya-bancılaştırılmak istendiğini dile getirdi.

Avukat Meral Danış Bektaş da ya-pılan operasyondan sonra devletin ken-dini haklı çıkarmak için hazırladığıCD’leri AB ülkelerindeki çeşitli kurum vekuruşlara gönderdiğini dile getirerek da-vanın çok önemli olduğunu söyledi. Mah-

keme heyeti ise avukatların tahliye tale-bine bu aşamada yer olmadığına kararvererek duruşmayı 18 Ocak Salı gününeerteledi.

Duruşmaya UHAB (Uluslararası Hal-kın Avukatları Birliği) adına katılan avu-katlar da 2 gün boyunca duruşmayı takipederek hukuka aykırı dinleme, izleme vegizli tanıklarla ilgili hazırladıkları çalış-mayı sundular.

Yok edemiyorsan inkar et!Kürt halkının büyük ilgi gösterdiği ve

ülke gündemi içinde de kendine hacimlibir yer bulan davanın gösterdiklerini birkez daha yorumlamak gerekmektedir.Mahkemenin Kürt diline yaklaşımındaesasa ilişkin herhangi bir değişiklik sözkonusu değildir.

Milyonlarca insanın Kürtçe konuştu-ğunu kendi ağzından söyleyen mahkeme-nin Kürtçe’ye bu tutumu ne anlamagelmektedir? Bu, davanın tamamen siyasibir dava olduğuna işarettir. Devletin budavayı Kürt ulusuna yönelik yaklaşımınınbir aynası olarak gördüğünü göstermek-tedir. Yaşananlar devletin Kürt ulusunayönelik inkârcı yaklaşımını koruduğunusöylemektedir bize. Daha doğrusu devletböyle konuşmaktadır. Bu tutum “Ülkeyekomünizm gelecekse onu da biz ge-tiririz” zihniyetinin bir ürünüdür. Kürt-leri ve Kürtçe’yi inkâr eden devlet, bugünkendi Kürdünü ve kendi Kürtçesini yarat-

mak istemektedir. TRT Şeş bunun içinvardır. “Yok edemiyorsan inkar et”ya da “sisteme entegre et” anlayışı ya-şama geçmektedir.

Devlet, özellikle açılım maskaralığıdöneminde sarf ettiği enerjiyi adeta birdeğirmen gibi aynı yerde dönmek veKürtleri de değirmen taşlarında un ufaketmek için kullanmıştır. Devletin Kürtulusal sorununa yaklaşımında değişenhiçbir şey yoktur. KCK davası bununsomut bir kanıtıdır. Davanın hukuki sı-nırlarını devletin kırmızı çizgileri oluştur-maktadır. Bunun ötesine geçilmesine aslaizin vermemektedir.

Kürt ulusal sorunu mevzu bahis isedüzen partileri aynı forma ile sahaya çık-maktadır. KCK davası bu gerçeğin altınıbir kez daha çizmiştir. “Açılım da açılım”diye tutturan AKP de, “Kürtlerle barı-şacağız” sahtekârlığı yapan CHP de,KCK davasında aynı çizgide saf tutmuş-tur. Onlar için Kürdün makbulü; düzeneitaat edenidir. Kendi di-linde konuşsa bile muk-tedirlerin ağzıylakonuşanıdır. En azındandüşleri böyledir.

Kürt halkı tutsakla-rına sahip çıktı

Amed’de 13 Ocakgünü DTK tarafından“Dilimizi inkâr eden-

leri yargılayalım, DemokratikÖzerkliği kuralım“ sloganı ile İstasyonMeydanı’nda düzenlenen mitinge katılan30 bini aşkın insan devletin Kürt dilineyönelik tutumunu protesto etti. Kürt siya-setçilerin serbest bırakılmasını istedi. Mi-tinge saatler kala alanı dolduran kitle“An xweseri an xweseri (Ya özerklikya özerklik)” ve “Yargılanan Kürt si-yasetçileri değil, Kürt halkıdır“,“Mahkemeye dil çıkarıyoruz” yazılıpankartlar açarak sık sık “Beji serokApo”, “Erdoğan, ker Doğan tubekurban Öcalan“ sloganlarını haykırdı.

Kadın ve gençlerin ulusal kıyafetleriile katıldığı miting sonrası kitle polisin yı-ğınağına rağmen Kürt siyasetçilerin yar-gılandığı Adliye binasına doğru yürüyüşegeçti. Oldukça coşkulu geçen yürüyüştekitlenin adliye binasına ulaşmasındansonra çevik kuvvet gaz bombaları ile sal-dırdı. Kitlenin taş, sopa ve molotof kok-teyli ile yanıt vermesi ile çatışma kısasürede büyüdü. Polisin önüne çıkan her-kese su sıkması ve her yere gaz bombasıatması çatışmaların daha da büyümesineneden oldu. Bu tutum üzerine çevrede ça-tışmaları izleyenler de polise taş atmayabaşladı. Yaklaşık bir saat süren çatışmala-rın ardından polis geri çekilmek zorundakaldı.

Polis saldırısı 14 Ocak günü yapılanbir eylemle de protesto edildi. Öte yandanT. Kürdistanı’nın birçok yerinde Kürt si-yasetçilerin serbest bırakılması ile eylem-ler gerçekleştirildi. Hakkâri’nin Şemdinliilçesinde esnaf kepenk kapattı. Adana’daise BDP üyeleri ağızlarına siyah bant ta-karak yürüdü.

H. Merkezi:Mardin’in Dargeçit İlçesi kırsalında

27 Aralık 2010 tarihinde TSK tarafın-dan düzenlenen operasyon sonrası yaşa-nan çatışmada 2 HPG gerillası şehitdüştü. Mustafa Cengiz (Delil Garisî) veMahmut Kılıçaslan (Fırat Palu) adlı ge-rillalar binlerce kişinin katılımıyla ölüm-süzlüğe uğurlandı.

Mustafa Cengiz’in ailesi 4 Ocak 2011tarihinde Dargeçit Devlet HastanesiMorgu’ndan cenazelerini alarak Siirt’edoğru yola çıktı. Yüzlerce araçlık kon-

voyla karşılanan Mustafa Cengiz BilalHabeş Camisi’ne götürüldü. Dini töreninardından “Şehîd na mirin”, “Ey şehîdte riya meye”, “İntikam”, “HPG cep-heye, misillemeye” sloganlarıyla binlercekişi Zewye Mezarlığı’na yürüdü. Yağanyağmura rağmen sloganlara bir an bileara vermeyen öfkeli kitle, defin işlemiylebirlikte demokrasi ve özgürlük mücade-lesinde şehit düşenler için saygı duru-

şunda bulundu. Siirt Belediye BaşkanıSelim Sadak bir açıklama yaparak Kürtgençlerinin kimlikleri, kültürleri veözgür yaşamı yaratmak için bu toprak-larda şehit düşmeye devam ettiklerinisöyledi.

Polisin yoğun yığınak yaptığı cenazetöreni sloganlarla sona erdi.

Mahmut Kılıçaslan’ın ailesi de 5Ocak’ta Dargeçit’e giderek evlatlarınıteşhis etti. Hastane önünde yaklaşık 2bin kişi “PKK halktır, halk burada”,“İntikam” vb. sloganlar atarak cenazeyibekledi. Cenazenin çıkarılmasıyla bir-likte hastane önüne akın eden kitleyepolis ve askerler gaz bombaları ile saldı-rıya geçti. Saldırıya karşı cevap verenkitleyle polis arasında uzun süre çatışmayaşandı. Kılıçaslan ailesi tüm engelleme-lere rağmen çatışma içerisinden çıkarakcenazelerini Diyarbakır’a götürdü.

Diyarbakır’da Yeniköy Mezarlığı’ndayüzlerce kişi tarafından karşılanan Kılı-çaslan’ın cenazesi yıkama odasına alın-

dığında karın ve baldır kısmının tahripedilmiş, her iki elinin de bilek kısmındankesilmiş olduğunun haberini alan kitle,öfkesini sloganlarla dile getirdi.

Cenaze ertesi gün Elazığ’ın Palu İlçe-si’ne bağlı Gökdere (Avdirek) Köyü Kırk-lar Camisi’nden köyüne uğurlandı.Yoğun kar yağışının yolları kapattığı kö-yünde Mahmut Kılıçaslan sarı-kırmızı-yeşil flamalar eşliğinde alkış ve zılgıtlarlakarşılandı. Köy mezarlığına götürülenKılıçaslan burada defnedildi.

Baba İhsan Kılıçaslan defin işlemleri-nin ardından bir açıklama yaparak uzunsüredir tek taraflı ilan edilen ateşkeserağmen, devletin operasyonda ısrar etti-ğini ve operasyonda kaybedilenlerin acı-sını sadece anaların yüreğindehissettiğini söyledi. Yapılan kısa konuş-maların ardından kitle kurulan taziyeevine doğru yola çıkarken, baba Kılıças-lan da oğlunun mezarına su dökerek“Şahadetin başım gözüm üstüneyavrum” diyerek vedalaştı.

Özgür Gelecek/01 11Zımanê Azadî

KCK davasında devletin

Kürtçe’yle imtihanı!

HPG’lilere işkenceli operasyon

Page 12: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

11 Aralık 2010İstanbul’da yaşayan Sür-

yani Sone Öymen, ağabeyi ta-rafından başka dine mensupbiriyle ailesinin rızası olmadanevlendiği gerekçesiyle, eşiylebirlikte kurşunlanarak öldü-rüldü.

19 Aralık 2010Viranşehir’de yaşayan Lüt-

fiye Bakachan isimli gençkadın, babası tarafından, sev-diği kişiyle kaçarak evlendiğigerekçesiyle başına tabancaylaateş edilerek öldürüldü. Lütfiyekatledildiğinde 6 aylık hami-leydi.

23 Aralık 2010Harran’da yaşayan 18 ya-

şındaki Fatma Tanır, 15 ya-şındaki amcasının oğlutarafından “yanlışlıkla” tüfeklevurularak öldürüldü. Katilinyaşının küçük olması veFatma’nın “ailesinden gizlibir ilişki yaşamış olma ih-timali” üzerine, ailesi “töre ci-nayeti” şüphesiyle gözaltınaalındı. (Ve tabii daha sonrahepsi serbest bırakıldı.)

29 Aralık 2010Antep’te yaşayan G.A, eşi

tarafından “kendisini aldattığıgerekçesiyle” Urfa’daki ailesi-nin yanına gönderildi. Ailesi ileyaşamaya başlayan G.A, kısabir süre sonra ağabeyi tarafın-dan götürüldüğü dere kena-rında kurşunlandı. G.A’yı öldüzanneden katil, onu orada bıra-kıp kaçtı. G.A, ağır yaralı bulu-narak, hastaneye kaldırıldı.

1 Ocak 2011Iğdır’da yaşayan 16 yaşın-

daki Zelal Ş., “töre” için erkekkardeşi tarafından 21 yerindenbıçaklanarak öldürüldü. Zelal,sevdiği kişiyle kaçmış, ancaksevdiği kişi Zelal’in babasınınistediği 20 bin lira parayı du-yunca, küçük Zelal’in büyük vemasum sevgisine ihanet etti.Sevdiği kişi tarafından jandar-maya teslim edilen Zelal, bura-dan katili olacak ailesine teslimedildi.

11 Ocak 2011Yozgat’ta yaşayan Hacer

A. isimli genç kadın, kaldığıevde 3 aylık bebeği ile boğula-rak öldürülmüş halde bulundu.Genç kadının yaklaşık 2 yılönce Urfa’da yaşayan ailesin-

den kaçarak evlendiği ve cina-yetin “töre” için işlendiği belir-tiliyor.

“Töre cinayeti”, “top-lumda kendilerine biçilmiş rol-lerin veya kişiye, topluma,yöreye ve zamana göre deği-şen ahlaki normların dışınaçıktığı var sayılan kız çocukla-rına ve kadınlara yöneltilenşiddet türü” olarak adlandırılı-yor. Bu “normal” cümle düze-ninde aktarılan tanım, binlercekadının cesedi üzerinden yük-seliyor. Erkek egemen siste-min, feodalizmin “ahlakinormları”, kadın için zulüm veölüm anlamını taşıyor. Yalnızcason 1 ayda 6 kadın, “töre” adıaltında açıktan öldürüldü.

Bir kadın doğar, itaat et-meyi öğrenir ilk… Her şeye“evet” demeyi öğrenirKürtçe, Türkçe, Arapça…Büyür, itaat etmeyi öğreniryine… Her şeye “evet” demeyiöğrenir, küçük kız çocuğu, gençkadın olduğunda… Ve bir süresonra itaat etmeyi öğretir halegelir! İtaat etmemek, boyun eğ-memek ölümdür. Keza yuka-rıda isimleri yazılı olankatledilen kadınlar için deortak nokta budur.

“Töre” adı altında işlenenkadın cinayetlerinin sistematikbir işleyişi vardır. Ağabeyi tara-fından kurşunlanan Sone’dede, başından tek kurşunla vu-rulan Lütfiye’de de, 15 yaşın-daki amcasının oğlu tarafındantüfekle vurulan Fatma’da da,erkek kardeşi tarafından 21 ye-rinden bıçaklanarak öldürülenZelal’de de, 3 aylık bebeğiylebirlikte boğularak katledilenHacer’de de bu sistemli işleyişmevcuttur. Kadınlar açısındankanlı olan bu sistemde, kadınkatilleri çoğu kez toplum tara-fından birer katil değil, “namu-sunu temizleyen biri” olarakdeğerlendirilir. “Bir kader kur-banı”, “şerefini kurtaran birkahraman” rolünde toplumadönerler.

Kadınları korumasızbırakan devlet, bu sistemli iş-leyişin çarkına yağ sürüyor,kadınların “töre” ile ceza-landırılmasını, öldürülmeleriniadeta meşrulaştırıp körük-lüyor. Hatta çoğu zaman taraf-sız da kalmıyor, Zelalörneğinde yaşandığı gibi el-leriyle katillerine teslim ederekcinayete ortak oluyor.Cinayetin ardından ise katilleriadeta koruyup, kolluyor.

Özgür Gelecek/0112 Yeni Kadın

Kadın, istihdam ve örgütlenme 3Özgür Gelecek’in İşçi-köylü’nün kaldığı yerden yoluna devam

etmesiyle birlikte yeni safya düzenlemesinde kadın sorununa ayrılansayfaların da hem yeri değişmiş hem de hacmi artmış oldu. Özelliklesayfa artışının özel bir tercih olduğu açıktır ve gazetemizin bu tu-tumu Yeni Demokrat Kadın örgütlenmesi açısından çok değerlidir.

İşçi-köylü yoluna Özgür Gelecek olarak devam etse de, bizim soniki sayıdır üzerinde durduğumuz konu henüz tükenmedi. Bu konudaelbette daha çokça yazacak ve tartışacağız. Bu nedenle (üç sayıdırsürse de) bunu sadece konuya bir giriş olarak değerlendiriyoruz. Ni-tekim geçen sayımızda yazımızı emekçi kadınların örgütü olan sendi-kalarda yaşananlara değinip bu konunun daha çok tarışmakaldıracağını belirterek noktalamıştık.

Kadın işçi ve emekçilerin öz örgütlülükleri olan sendikalardaörgütlenmesinin önündeki onlarca nedeni kadına biçilen toplumsalcinsiyet rolü ile açıklayabiliriz. Bu yanlış bir açıklama değildir, ancakyeterli de değildir.

“Doğrudur, kadın üye/yönetici sayımız az ama kadınlar da ken-dini sorgulamalı” gibi sığ ve dar bakış açılarının sendikalardaki haki-miyeti, bu yetmezliğin ne kadar da vahim sonuçlara yol açacağınıgöstermektedir. Zira kadınlar söz konusu olduğunda rahatlık vepervasızlıktır hep yaşanan. Ya da hemen egemenliğinin bilincindeolan erkek bakış açısıyla gerici bir cephe oluşturup vahim durumunusavunma durumudur. Ve ne yazık ki acı olduğu kadar da komiktir!

Bu cepheleşmenin en çarpıcı örneklerinden biridir KESK’te yaşa-nan taciz olayı. (Dikkat edin, taciz tırnak içinde değildir ve “iddiası”gibi muğlak bir kavram da eklenmemiştir sonuna!) Bunun ilk örnekolmadığını Sine-Sen örneği ile biliyoruz ama çok daha ötelerininyaşandığına da eminiz bugüne kadar. Yani mesele sadece sendikalçürümüşlükle açıklanamayacak kadar derinde ve uzun bir tarihesahiptir gerçekte.

Taciz ortaya çıktığından itibaren yurttan sesler korosunu andıra-cak sesler yükseldi çeşitli kesimlerden. Tek ses ve tek yürek olmuş-lardı! KESK’e yönelik komplo iddialarından, tacize uğrayan kadınınkişiliğinin tartışılmasına kadar bir dizi ses tırmaladı kulaklarımızı.Çoğu kesimin katıldığı bu koroda ne güfteler vardı akla hayale sığ-maz diyeceğiz ama dedik ya mesele kadınsa herkes bilirkişi ve alabil-diğine pervasızdır...

Oysa hepsinin anlamamakta ısrar ettiği bir gerçeklik vardı ortada.Bu konfederasyona bağlı sendikalara üye olanlar hayatlarında hiç tü-züğü okumamışlar mıydı? Üye olmak aynı zamanda tüzüğün de ka-bulü anlamına gelmiyor muydu? Peki tüzükteki “taciz ve benzeriolaylarda kadının beyanı esas alınır” maddesi ne diye konmuştu acabaoraya? Maddenin başında bazı kadınlar ve bazı erkekler için mi ya-zıyordu onlar okuduklarında ve üye olduklarında? Yok artık! O zaman“kadınların da gönlü” olsun diye düşünülmüştü herhalde. Ama ka-dınların “gönlü olmadı”, çünkü gün geldi uygulanması gerekti vedirenişle karşılaşıldı. “Yasaklar ihlal edilmek için vardır” esprisinde ol-duğu gibi bu madde de paçavraya dönüştürülmek istendi. Niye mi?

Çünkü söz konusu şahıs, koskoca konfederasyonun genel sekre-teriydi. Saygındı! Niye böyle bir şey yapsındı? Çünkü sendikal reka-bet mücadele çizgisinde değil ayak oyunları üzerinden yürüyordu vebu olayla birlikte taraflardan biri 1-0 öne geçmişti. Bu bir tesadüfmüydü? Niye bu olay 8-9 ay sonra duyuluyordu?

Tüm soruların özünde kadını ispata “davet eden” yaklaşım vardı.Çünkü “adam” taciz etmediğini nasıl kanıtlayabilirdi ki?! Doğru ka-nıtlaması zor! Peki iyi hoş da, kadın nasıl kanıtlayacaktı tacize uğra-dığını? İki taraf da ispatlayamadığına göre olay kapanıp gitsinmiydi? Kapanıp gittiğinde bu kimin lehine olacaktı? “Adam”ın olasımağduriyetine bu kadar hassas olanlar acaba kadının mutlakmağduriyeti karşısında neden kör-sağır-dilsiz?

İşte tüm bu sorulara verilen (ya da verilemeyen) yanıtlar, en adilve haklı çözümün kadının beyanını esas kabul etmek olduğunugösteriyor. Tabi eğer adalet ve hakkaniyet kaygınız varsa?

Peki kadının beyanını esas aldığınızda yanılma payınız yokmudur? Bunun anlamı kadın her zaman doğruyu söyler midir? El-bette değildir. Ancak kadınların yaşadıkları taciz artı bunu söyleye-bilme artı ispatlayabilme oranı düşünülüp, tacizci erkeğin bir kadınıtaciz ettiğini itiraf etme oranı ile karşılaştırıldığında çıkan sonuç çığ-lık çığlığa bir şey söylüyor. Duyma yetisini kaybetmeyenlere...

Sonuç olarak bu konuyu şimdilik burada noktalıyoruz. Ama baştada söylediğimiz gibi daha çok konuşup tartışacağız. Emek örgütüolan sendikalarda cinsiyetçi, ayrımcı tutum ve tavırlara son vermek,kadın işçi ve emekçileri buralarda örgütlemek gibi bir niyetimizvarsa buna ihtiyacımız da var.

Göğün yarısıSone… Lütfiye… Fatma… G.A… Zelal… Hacer…

“Zelal’i korumayan devlet de suçludur!”

Erkek kardeşi tarafından 25 yerinden bıçaklanarak öldürü-len Zelal Şen’in katledilmesi Iğdır’da kadınlar tarafındanprotesto edildi. 8 Ocak günü, cinayetin işlendiği Aşağı ErhacıKöyü’nde toplanan BDP’li kadınlar “Töre cinayetine son”yazılı pankartları ile Zelal’in mezarına yürüdüler.

“Devlet korumadı, teslim etti, katledildi” diyerek, el-lerindeki karanfilleri Zelal’in mezarına bırakan BDP’li kadın-lar adına açıklamayı Belediye Meclis üyesi Çiğdem Yılmazyaptı. Yılmaz, “Devlet kadınları koruması gerektiği yerde şid-dete maruz kaldıkları erkeklere teslim etmektedir. Aşağı Er-hacı köyünde 17 yaşındaki Zelal Şen sevdiği biriyle kaçmış,ailelerin erkekleri tarafından pazarlık konusu yapılmış, anla-şma olmayınca da erkek kardeşi tarafından defalarca bıçakla-narak öldürülmüştür” dedi.

SKM ilk kongresinigerçekleştiriyor

İstanbul - Sosyalist Kadın Meclisleri, 14Ocak günü yaptıkları basın toplantısıyla 20Şubat’ta Ankara’da ilk kongrelerini gerçekle-ştireceğini duyurdu. “Örgütlenme ve öz-gürleşme” şiarıyla düzenlenecek olan

kongre için çağrı yapan SKM Sözcüsü Bir-sen Kaya, özgürlüğün tüm kadınların ha-yali olduğunu ve bu özgürlüğü örgütlenerekkazanacaklarını belirtti.

Talep, güç ve isyanlarını birleştirmek içinkongre düzenlediklerini söyleyen Kaya,“Tüm ezilen kadınları Ankara İMO Kültür veKongre Merkezi’ne 20 Şubat günü yapa-cağımız kongremize bekliyoruz” dedi.

Page 13: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Özgür Gelecek/01 13Yeni Kadın

Her olayın bir de kadınyüzü vardır

Doğa kirleniyor, kirleti-liyor, satılıyor, katlediliyor.Doğa öfkeleniyor, veriminikaybediyor, ölüyor. Bu durumkarşısında artan çevre diren-işlerinde en ön saflarda ka-dınlar yer alıyor. Kadınlarkendi “kaderleri” ile benzer-leştirdikleri doğanın “kade-rini” değiştirmek için çevremücadelesinin önemli oldu-ğunu düşünüyor ve bu yüzdende deneyim paylaşımı için bi-raraya geliyorlar.

9 Ocak günü İstanbul Ka-raköy’de “Su ve Kadın” baş-lığı ile düzenlenen forumdabir araya gelen Loç, Senozve Ardanuç Vadisi’nde dere-ler üzerinde kurulan HESlerekarşı direnen kadınlar, acı-sıyla ve tatlısıyla mücadeledeneyimlerini paylaştı.

9 Ocak günü İstanbulEsenler Hakkı Başar Spor Sa-lonu’nda BDP İstanbul İlKadın Meclisi tarafından “Irk-çılığa, ayrımcılığa, şid-dete, cinsiyetçi iktidarakarşı kadınların sözü var”şiarıyla bir buluşma örgüt-lendi. “Tecavüz kültürünün enyoğunlaşmış hali, devlettetemsiliyetini bulmaktadır.Baskı kuran dilimizi kimliği-mizi yok sayan böyle bir devletanlayışını kabul etmiyoruz.Bizi dört duvar arasında hap-seden, namus adı altında kat-leden, öteleyen, emeğimizigasp eden egemen erkek anla-yışını kabul etmiyoruz. Birbütün olarak tecavüz kültü-rüne êdî bes e diyoruz. Bizkadınlara baskıyı reva gören,ötekileştiren devlet, baba,koca, kardeş, patron bunlarıkabul etmiyoruz. Eşitlik ve öz-gürlük istiyoruz” denildi.

Saray Kadın Der-neği, Van’ın Özalp ilçesiebağlı Çavdarlık köyünde“Kadın ve Çocuk Sağlığı”konulu panel düzenledi. Çoksayıda kadının katıldığı pa-nelde sağlık eğitimi Kürtçe ve-rildi.

2008 yılında, “aşkınakarşılık vermediği gerek-çesiyle” Çağla Arin isimli üni-versite öğrencisi genç kadını,47 yerinden bıçaklayarak öldü-ren Hüseyin Zengin’e verilenmüebbet hapis cezası, “gelecekindirimi” denilerek 25 yıla in-dirildi.

Gazetemizin geçen sayısında, 4-8 Mart

2011 tarihleri arasında Venezüella Caracas’ta

düzenlenecek olan Dünya Kadın

Buluşması’na hazırlık kapsamında Ker-

kük’te gerçekleşen Ortadoğu Hazırlık

Konferansı ile ilgili bir yazı paylaşmıştık.

24-26 Aralık 2010 tarihleri arasında yapılan

konferansın örgütlenme sürecine, Türki-

ye’den, Demokratik Kadın Hareketi, De-

mokratik Özgür Kadın Hareketi, Emek

Partili Kadınlar, ESP/ Sosya-

list Kadın Meclisleri, İmece

Kadın Dayanışma Derneği ve

Yeni Demokrat Kadın olarak

katılmıştık.

“Venezüella Dünya Kadın

Buluşması için Ortadoğu Ha-

zırlık Kadın Konferansı”na

katılan kadın kurumları olarak,

konferansın ardından birlikteli-

ğimizi sürdürerek, ortak toplan-

tılar almaya devam ediyoruz.

Ortadoğu Konferansı’ndan edindiğimiz de-

neyim, paylaşım ve sorumlulukla Venezüella

Dünya Kadın Buluşması’na hazırlık çalışma-

ları yürütmeye başlıyoruz.

Bunun ilk adımı olarak Ortadoğu Kadın

Konferansı deneyimlerimizi ve bu konferan-

sın sonuç bildirgesini kadın kurumları ve

basın ile paylaşmak için 12 Ocak Çarşamba

günü, İstanbul TMMOB Makine Mühendis-

leri Odası’nda bir basın toplantısı düzenledik.

Katılımcı kadınların konferansta çektik-

leri resimleri de paylaştığımız basın toplantı-

sında açıklamayı YDK’dan Rahime Karvar

okudu. Karvar, “Kürtçe, Türkçe, Soranice ve

Arapça konuşulan çok dilli ve çok kültürlü

Ortadoğu toplantısından önemli sorumluluk-

ları sırtlanarak döndük. Türkiyeli kadın ör-

gütleri olarak Ortadoğu birleşik kadın

mücadelesini büyütmeyi ve kalıcı kılmayı

görev olarak görüyoruz” dedi.

Venezüella Dünya Kadın Buluşması’nda

tüm kesimlerden Türkiyeli emekçi kadınların

seslerini duyurmak amacıyla önümüzdeki

günlerde bir atölye çalışması yapmayı plan-

ladıklarını belirten Karvar, kadın kurumla-

rına ve tüm emekçi kadınlara bu süreci

beraber örgütleme çağrısında bulundu.

Sonuç bildirgesinin de okunmasının ar-

dından SKM’den Birsen Kaya Venezüella

Kadın Buluşması’nın örgütleme süreci hak-

kında bilgi verdi.

(İstanbul YDK)

Ortadoğu’dan Venezüella’ya Ortadoğu’dan Venezüella’ya sesimizi birlikte duyuralım!

Ortadoğu Hazırlık Kadın Konferansı’ndan…24-26 Aralık 2010’da gerçekleştirilen konferansta çeşitli ülkelerden katılan kadın kurumlarıülkelerinde kadının konumu üzerine raporlar paylaşmışlardı. İşte onlardan birkaç anekdot:

“Özellikle de ölümün çok kanıksandığıortamlarda şiddet unsuru özellikle de ka-dına yönelik olarak daha bariz biçimde or-taya çıkıyor. Irak genelinde kanununhükmünün geçmediği bir yaşam yürür-lükte! Yaşanan tüm savaşlar tüm Iraklılarıetkiledi ama en çok da kadın kitleleri üze-rinde etkisi oldu. Çünkü kadınlar kendi ai-lelerinin üyeleri kaybettiler, yanı sırasavaştan bu yana yaşanan ambargo kadın-ları etkiledi. Savaşlar sonucu ortaya çıkanyoksulluk, işsizlik, zoraki göç vb. en çokkadınları etkiledi. Yasaların zayıf işleme-sinden dolayı kadınlar ilk başta da bu an-lamda bir mağduriyet yaşadılar. Kadınayönelik tehlikelerden biri de silahlı çatış-malarda kadının hedefte olmasıydı. Ya di-rekt hedefinde yer aldı ya da ailelerindenbirilerinin bu çatışmalarda yaşamlarını yi-tirmeleri şeklinde oldu. Bu da kadınlararasında korkuyu tetikledi.

Irak’ın temel sorunlarından olan alt-yapı, sağlık, elektrik, yol gibi köklü sorun-lar kadının yüz yüze kaldığı sorunlardanbazılarını oluşturuyor. Öte yandan hükü-met aileleri içinde yaşanan yolsuzluklar-dan kaynaklı yaşanan sorunların faturasıda kadına çıkartıldı. Irak anayasasında yeralan 41. maddeye göre erkeğin kadını ‘ter-biye etme’ye hakkı vardır. 377. madde zi-naya dönük bir maddedir. Bu maddedezina yapan kadın ve erkeğe yönelik ceza-larda eşitsizlik var. Eğer bir erkek bir ka-dınla zina yaparsa ve sonra kadını kendinikâhına geçirirse erkeğin bir suçu kalmı-yor fakat aynı durum kadın için geçerlideğil. 409. maddede namus adı altında ka-dının öldürülmesinden bahsediliyor.”

“İran İslami devriminin amacı krallıkrejimini aşmaktı. İran devrimine kadın-ların, öncü düzeydeki katılımları İslamidevrimin başarısında belirleyici önemesahip oldu. Kadınların katılımının amacıdemokratik bir geleceğin inşa edilme-siydi. Bugünkü İran’ın gerçekliği, sun-duğu şema, bırakın Kürt, Azeri, Araphalklarına demokrasi getirmeyi aksineİslam adı altında halklar üzerindeki bas-kıyı katmerleştirdi. Bu baskı içinde ençok mağdur olan kadınlar oldu. Oluştu-rulan hiçbir yasa kadınların lehine ol-madı. Erkeğe itaat kurallarla garantialtına alınır İran’da. Aksi durumda vahşiyöntemlerle cezalandırılır kadınlar. Ce-zalandırma yöntemlerinden göz çı-karma, vücudunun bir parçasınınkesilmesi, recm gibi cezalar mevcut.

Kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikanayasadaki cumhurbaşkanlığı yasa-sında sadece erkeklerin cumhurbaşkan-lığı kabul ediliyor. İran’da hala iki kadınbir şahit olarak kabul ediliyor.

Muta adı verilen geçici evlilikle‘zina suçu engellenmek isteniyor’.Hocalar nikah kıyıyor, öbür odaya geçi-yor, fuhuş yapıyor, sonra boşanıp evinegeri dönüyor. Bu evliliklerden doğan 20bin kimliksiz çocuk var. Bu yaklaşımlarlauyuşturucu ve fuhuşu teşvik ediyorlar.

İran’da hiç kimse siyasi tutuklu değil-dir. Kimine hırsız kimine tecavüzcüdamgası vurulur. Tutuklanan kadınlarahapishanelerde cinsel saldırılar çok fazlaolur. İdam cezası alan bir kadın eğer ba-kire ise, cennete gitmemesi için ceza-evinden biri tarafından tecavüz edilir.”

“Suriye’de egemen zihniyet kadını er-

kekten eksik olarak görmekte. Kadına biçi-

len görev ise çocuk doğurmaktır. Kadının

miras hakkında, çocuk doğurma, boşanma,

çocukların velayeti hukukunda ortaya çıkı-

yor. Kadının hakları şeriat hukuku baha-

nesi ile engellenmekte.

Namus adı altında yapılan cinayetlere

verilen cezalar çok az. Bir kadın, kocasını

kendisine ihanet etiği için öldürürse 15 yıl,

erkek öldürürse 6 ay ceza alıyor. Boşanma

hukuku ise şeriat kanunlarına göre gerçek-

leşmekte. Kadınların okuma oranı da ol-

dukça düşük ancak yüzde 30’u ilkokulu

okuyabilmekte. Bu yüzde 30’un yüzde 2’si

akademik düzeyde eğitim alabiliyor.”

“Özellikle deölümün çok ka-nıksandığı or-tamlarda şiddetunsuru özel-likle de kadınayönelik olarak

daha barizbiçimde or-taya çıkı-yor.

m Irak m İranm Suriye

Page 14: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Her geçen gün bürokratlaşan, patron-lara ya da hükümete yakınlaşansendikaların, varlık nedeni olan emekmücadelesinde son yıllarda oldukça kötübir tablo çizdikleri görülüyor. Özellikle2008 sonu itibariyle dünyayı egemenliğialtına alan ekonomik krizin ardından işçive emekçilere dönük saldırıların, işten at-maların, güvencesizliğini arttığı birdönemde sendikal ihanetlerin de arttığınıgörüyoruz. Tüm çalışanların % 90-95 gibibir oranı örgütsüz iken, sendikalar,örgütsüz-güvencesiz bu işçi ve emekçilerehitap etmeyen, onları örgütlemeyen veonların hakları için mücadele vermeyenbir durumda. Hatta birçok sendika, kendibünyesinde örgütlü işçi ve emekçilerinhaklarını dahi savunmuyor, masabaşlarında direnişleri patronun lehinesonlandırıyor, sınıfın öfkesini boşaltmayayarayan tampon görevi görüyor.

Bu tabloda kadının durumu iseelbette daha içler acısı... Sendikalıkadın sayısı var olan sendikalı işçilerarasında yalnızca % 8-9 oranında vesendikacı kadın sayısı ise yok denecekkadar az! Kadın işçi ve emekçiler içinelzem derecede önemli olan birçok hakve talep (eşit işe eşit ücret, her türlüayrımcılıkla mücadele, kreş, kadınhastalıkları, doğum izni, taciz-tecavüze karşı yaptırım vs.) içinmücadele ise birçok sendikanın günde-minde dahi değil!

Hatta sendikalar, erkek şovenizmi veerkek egemenliğinden muzdaripolduğundan sendika içlerinde kadınayönelik bir ayrımcılık ve yok sayma du-rumu da söz konusu. Hatta emek mü-cadelesi vermesi gereken sendikalarda,kadınlar cinsel saldırılara uğrayabiliyor.Eğer sendika tüzükleri incelenecek

olursa, durumun vehameti biraz daha or-taya çıkar.

Bu konuda en ileri noktada olduğunusöyleyebileceğimiz konfederasyonunKESK olduğu su götürmezdir. Ancaktüzüğünde toplumsal cinsiyete karşı mü-cadeleye yer veren ve “taciz ve tecavüzsöz konusu olduğunda kadınınbeyanı esastır” maddesi bulunanKESK’te yaşanan taciz olayı ilesendikalarda kadına yaklaşım turnusolkağıdı misali ortaya çıkmıştır.

KESK Genel Sekreteri EmiraliŞimşek’in, kadın bir sendika çalışanınısürekli taciz ettiği ve kadının bu durumuKESK’e bildirmesine rağmen tacizolayının sümenaltı edildiği, genel başkanSami Evren ve tayfasının istifası ile or-taya çıktı. Aylarca susan, bu konuyuMYK’nın gündemine dahi taşımayanEvren ve tayfası, Şimşek’in istifasını iste-diklerini ve o istifa etmeyince “onurluca”kendilerinin istifa ettiğini söylemiş,ardından da kadın sekreteri ve Şimşekbirlikte istifa etmişlerdir. Bu kaos or-tamının ardından KESK olağanüstügenel kurul karar verdi.

Şöyle bir düşünelim:Bir kadın, emek örgütü olma iddiası

olan bir sendikada hem de sendikanıngenel sekreteri tarafından tacize uğruy-orsa, bu o sendikal anlayışın ne denliçürüdüğünü gösterir. (KESK’in emekmücadelesindeki gidişatı tepetaklak dibedoğruydu, keza TEKEL direnişi döne-minde de, toplu görüşmeler sürecinde de,referandumda da bunun yansımalarıngörmüştük.) Buna aylarca ses çıkarıl-madıysa, gündeme alınmadıysa busendikanın genel başkanından MYK’sınakadar, hatta kadın sekreterliği ve KESK’likadınların sorgulanmasını gerekir.

Sendika içi pazarlıklarda istediğini eldeedemeyeceğini anlayan Sami Evren vetayfasının önce sessiz kalıp, genel kurulyaklaştığı dönemde şov ile “taciz mese-lesini” kullanması kadına yaklaşımdakiciddi sıkıntıların diğer bir yönüdür, ki buda tacizin kendisi kadar kadına yönelikçirkin ve aşağılayıcı bir hareketttir.

Bu olayın ardından komplo teorilerihavada uçuşurken, herkes KESK’in du-rumu üzerine “politik açılımlar” yazarken“taciz olayı” ortada kalıverdi. Oysa yoksayılan kadın sorunu ve taciz olayınıntam da bu noktada politik olduğu gerçeğikabul edilmeliydi. Çünkü zaten sistemkadına yönelik şiddeti meşrulaştır-mak için, bunu “aile içine” ve“bireysel ilişkilere” sıkıştırmıyormu?

Devrimcilik taraf olmayı gerek-tirir. Ezilenin, haksızlığa uğrayanınyanında hem de... Hele de cinsel tacizgibi bir olay karşısında “kadının beyanıesastır” gibi bir yaklaşıma sahip olun-ması gerekirken, hala komplodan bahset-mek, tacizi kanıtlama sorumluluğunuerkeğin değil de mağdur olan kadınınsırtına yüklemek gerici, cinsiyetçi bir tu-tumdur.

Taciz olayı, yalnızca tacize uğrayankadını yıpratan ve KESK’in emek mü-cadelesinde geldiği geri noktayı açığaçıkaran bir olay değildir. Bu olay kadınişçi ve emekçilerin sendikalara bakışınıetkileyecek ve kadınların emek mücade-lesini de baltalayacaktır. Ve bu sınıfa,sınıf içinde de kadına yapılacak enbüyük ihanetlerden biridir.

Yapılan genel kurulun ardındanKESK’in genel başkanlığına bir kadınıngelmesi elbette çok önemli birkazanımdır. Ancak taciz olayıyaşandığından bu yana bu konuyu gün-demine almayan, olay açığa çıktıktansonra Emirali Şimşek’in yanında yeralarak, tacizi ispatlama sorumluluğunukadına yıkan, genel kurul boyunca tacizkelimesini ağzına almayan bir zihniyetsöz konusu olduktan sonra bunun bir an-lamı olmadığı-olamayacağı açıktır.

Kadın bilincine, kadın bakış açısınasahip olmadan, taciz olayı sonuca bağlanıpkişiler yaptırıma tabi tutulmadan KESK’inalnındaki bu kara leke silinmeyecek vekadının emek mücadelesine darbe vurula-caktır.

(Yeni Demokrat Kadın)

Özgür Gelecek/0114 Yeni Kadın

Kadın Cinayetlerini DurduracağızPlatformu, 2 haftada bir yaptığı ey-lemlerini sürdürüyor. 14 Ocak

Cuma akşamı Taksim Meyda-nı’nda buluşarak zılgıtlar, alkışlarve sloganlar eşliğinde GalatasarayLisesi önüne yürüdük. Yol boyuncarenkli zarfların içine konulan mek-tuplar dağıtıldı. Mektupta, 2 yılönce Hüseyin Zengin tarafından “sevgisine

karşılık vermediği gerekçesiyle” 47 ye-rinden bıçaklanarak öldürülen Çağla

Arin’in adalet çığlığı vardı. “Yollarım gele-

ceğe nasıl çıkabilir ki? Henüz 22 yaşınday-ken 47 bıçak darbesiyle son buldu hayatım.Ölmek, katledilmek… Kadınların hayatıvarlıkla yokluk arasındaki çizgide bu kadarrahat gidip geliyorken beni katleden Hüse-yin Zengin’e ‘gelecek’ indirimi verildi ve

cezası 25 yıla kadar düşürüldü” şek-linde Arin’in dilinden yazılan mektupla

İstiklal Caddesi’ndeki kadınlara çağrıyapıldı.

Haftanın açıklamasını EHP’li Ka-dınlardan İlke Acar okudu. Acar da Arindavasındaki haksızlığa dikkat çekerek,

devletin teşvik edici cezalar verdiğinivurguladı. (İstanbul YDK)

Çağlalar geleceksiz, katillere “gelecek indirimi”!

H. Merkezi: Şiddet konusundakadına yönelik olumlu adım-lar, şiddetin önlenmesinin entemel koşulu bu konudasomut, etkin politikalar üret-mektir. Mardin NusaybinBelediyesi ile Tüm Bel-Senarasında 7 Ocak’ta imzalananToplu İş Sözleşmesi incelen-mesi gereken, önemli bir örnekteşkil ediyor.

TİS’e göre belediye çalışanınınkadına yönelik fiziki, psikolo-jik, ekonomik ya da sözlü şid-det uygulaması disiplin suçusayılacak ve dolayısıyla şiddetuygulayan belediye işçisi, TİStarafından sağlanan hakların-dan men edilecek. Buna görebelediyede çalışan erkek işçi-ler; kuma, metres, berdel,erken yaşta kız çocuklarınınevlendirilmesi durumundayaptırıma uğrayacaklar. Kız ço-cuklarını okutmayan işçilerinde, erkek çocuklarının oku-ması için aldıkları ücret kesile-cek. Ek olarak, işçiye verilecekolan sosyal ve mali yardımlarile maaşının yarısı işçinin eşineverilecek. 25 Kasım ve 8 Martkadın işçiler için ücretli izingünleri sayılacak.

Çorlu’da, Deri-İş Sendikası’naüye oldukları için işten çıkarı-lan Grup Suni Deri Fabrikasıişçileri, fabrika önündeki di-renişlerini sürdürüyorlar.

Yeni Demokrat Kadınlar olarak,7 Ocak Cuma günü Çorlu’yagiderek direnişteki Grup Suniişçilerini ziyaret ettik. İşçilerfabrikada direnişten sonra çokşey değiştiğini, patronun dire-nişin etkisiyle işçilere dahagüzel yemekler verdiğini, işçi-lere muamelenin nasıl değişti-ğini anlattılar.

Ancak hala sendikaya yöneliksaldırıların sürdüğünü, dire-nişteki işçilerle ilgili asılsız id-diaların ortaya atıldığını vesendikalı işçilere baskı uygu-landığını belirten işçiler, di-renişlerini büyütmektekararlılar.

Saat 18.00’de değişen vardiyayakadar işçilerle sohbet ettik, di-reniş üzerine tartışma yürüt-tük. Vardiya değişimisırasında “Grup’a sendikagirecek başka yolu yok”,“Birlik mücadele zafer”şeklinde slogan atarak eylemyapan işçilere destek verdik.

(İstanbul YDK)

Kadına yönelik şiddete karşısendikal mücadele!

Grup Suni Deri’dedirenişi ziyaretettik

alarak temizlemelidir!KESK alnındaki kara lekeyi kadını esas

Page 15: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

“Devrimci irade teslim alınamaz”

Denizli’de devam eden baskılara, soruşturmalara,saldırılara bir yenisi daha eklendi: “Ajanlaştırma”.Pamukkale Üniversitesi’nde okuyan yurtsever birarkadaşa polis tarafından ajanlık teklif edildi! Em-niyet ajanlık teklif ederken; “Eğer bize yardım eder-sen biz de sana yardımcı oluruz, hocalarınla konuşupderslerinden geçmeni sağlarız, tüm masraflarını bizkarşılarız” gibi vaatlerde bulundu. Bu teklife yurtseverve devrimci kesimlerden sert tepki geldi.

Ajanlaştırmaları protesto etmek için 6 OcakPerşembe günü eylem kararı alındı. Bu eylemebirçok devrimci ve yurtsever kurumun yanında Deni-zli YDG olarak biz de destek verdik.

BDP İl Binası önünde toplanılıp slogan, zılgıt vealkışlarla belediye önüne kadar yürüyüş yaptık.Yürüyüş sonrası basın açıklaması yapıldı.

(Denizli YDG)

Mehmetçik Lisesidireniyor!

Sarıgazi Mehmetçik Li-

sesi ve Ticaret Lisesi öğren-

cilerinin ortak yaptığı basın

açıklaması 7 Ocak 2011 ta-

rihinde saat 15:00’te ger-

çekleştirildi. Mehmetçik

Lisesi önünde toplanan

kitle Demokrasi Meyda-

nı’na kadar sloganlar, alkış

ve zılgıtlarla yürüdü.

Yapılan basın açıklama-

sında; bilimsel, anadilde

eğitim hakkı, öğrenciler

üzerindeki devlet baskısı ve

ailelerin tehdit edilmesi kı-

nandı. Eyleme aileler,

TEKEL ve UPS işçileri ve

birçok demokratik kitle ör-

gütleri destek verdi. Basın

açıklaması Emeğe Ezgi’nin

türküleriyle son buldu.

(Sarıgazi ÖG okurları)

ODTÜ’de 5 Ocak günü son dönemde üni-versitelere ve üniversite öğrencilerine yöneliksaldırıları protesto etmek amacıyla düzenle-nen “eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim” talepli eylemden bir gün sonra, 6Ocak günü Cumhurbaşkanı Abdullah GülAnkara’daki 11 devlet ve vakıf üniversitesininÖğrenci Konseyi temsilcileriyle Cumhurbaş-kanlığı Köşkü’nde biraraya geldi.

YÖK genelgesiyle ayyuka varan saldırıdalgasının burjuva-feodal basın tarafındançoğu zaman magazinsel boyutlarıyla olsa dagündeme getirilmesi, hükümet tarafındangerçekleştirilen bu hamleyi zorunlu kıldı.Öyle ki dönemin başından bu yana polis, ida-re, sivil faşistler eliyle yapılan saldırılar hızkesmiyor. Her an üniversitelerden polis mü-dahalesi, sivil faşist saldırısı ya da gözaltı, tu-tuklama, soruşturma haberi almamız “doğal”hale geldi. İstanbul Üniversitesi’nde yineYÖK genelgesine dayanılarak alınan/aldırı-lan hakim kararı tüm öğrencilerin her anüzerinin aranabileceğini, kimlik sorulabilece-ğini “hukuki güvenceye” alarak gerici, faşistpartilerin üniversite öğrencisine yaptığı “po-tansiyel suçlu/azgın provokatör/pato-lojik vaka/beyinsiz/bir avuç çapulcu”

muamelesini açıkça ortayakoyuyor.

Ankara Üniversitesi Siya-sal Bilgiler Fakültesi’ne CHPve AKP’li vekillerin yaptığıçıkarmanın devrimciler tara-fından püskürtülmesiyle “öğ-renci olayları” daha bir gün-demimizi işgal eder duruma gelmiştir.

Son olarak tüm bu saldırılara karşı OD-TÜ’den başlayarak AKP önüne yürünmesikurgusuyla düzenlenen eyleme polis azgıncasaldırdı. Bizim de YDG olarak katıldığımızeylemde sayısız gaz bombası, plastik mermive tonlarca su kullanıldı. Eşit, parasız, bilim-sel, anadilde eğitim taleplerimizin önüneadeta bir ordu yığınak kuruldu. KampüstenEskişehir yoluna çıkmamıza dahi izin veril-medi. Saatlerce süren çatışma başlarken po-lis anonslarından “öğrenci olmadığımız,provokatör olduğumuz” cümle alemeilan edildi!

Doğruyu, haklı taleplerimizi haykırmakiçin polis barikatına yüklenmeyi bile göze al-mıştık. Nasıl olur da öğrenci olabiliriz biz!Öğrenci dediğin “başkaldırmaz”. Başkaldırdı-ğımıza göre, bize uygulanan azgın saldırıyameşru savunma hakkımızla cevap verdiğimi-

ze göre biz olsa olsa provokatör olabilirdik!Onlara göre öğrenci; eylemden bir gün

sonra Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne gidip, diz-lerinin dibine oturan, karşılarında el pençedivan duran, bizleri marjinal gruplar olarakgösterebilecek kadar aymaz olan, jaguarı ol-duğu için utanıp çareyi arabasını bir ay gara-ja kapatmakta bulan, olağanüstü anti-demo-kratik yöntemlerle “seçilmiş” olup gelecekteyapacağı kariyerin hayaliyle yanıp tutuşanbir avuç yalakadır. Acıdır ki; CumhurbaşkanıGül, öğrenci “temsilcilerinin” konuşmaktagüçlük çektiğini anlayınca onlara, “rahat ra-hat sorunlardan bahsedebilirsiniz,merak etmeyin bir sıkıntı olmayacak”telkininde bulunmuş. Sonra birbirinden “yü-rekli” ÖTK’lar çeşitli sorunlardan bahsedebil-mişler! Vallahi biz slogan atarken kimsedenizin almadık! Hangimiz temsilci varın siz ka-rar verin gerisine!

(Ankara YDG)

Faşist saldırılarla ünlenmiş MarmaraÜniversitesi’nde de saldırılar yoğunlaştı.4 Ocak’ta yapılması planlanmış olan Fo-

rum’un afişini yapan öğrencilerefaşistler satırlarla saldırdı. Yapı-lan saldırı ve rektörün saldırıyıbahane ederek Forum’u iptal et-mesi üzerine ertesi gün EmekGençliği, Gençlik Muhalefeti,TKP’li Öğrenciler, ÖğrenciKolektifleri ve Genç-Senokulda yürüyüş yaptı.

Yürüyüşten sonraki gün Göz-tepe Kampüsü’nün ortasındasekiz faşist bir arkadaşımıza sa-tırlarla saldırdı. Kafasına iki

darbe alan ve eline aldığı satır darbesiyle par-mak lifleri kopan arkadaşımız hastaneye kaldı-rıldı. Eylemi örgütleyen 5 siyasetin temsilcilerisuç duyurusunda bulunmak ve iptal edilen Fo-rum’un 6 Ocak’ta yapılması için rektörle gö-rüşmeye gittiler. Oluşan kamuoyunun etkisiyleRektör 6 Ocak’ta Forum’un yapılmasına izinvermek zorunda kaldı.

Yapılan tüm saldırı ve tehditlere rağmen 5örgütün düzenlediği Forum 6 Ocak’ta Haydar-paşa Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Forum bi-tince de konferans salonundan kampüsçıkışına kadar bir yürüyüş yapıldı. Yürüyüşünardından yaptığımız basın açıklamasında fa-şist saldırıları teşhir ettik ve tüm baskılara rağ-men yılmayacağımızı haykırdık.

(Marmara Üniversitesi YDG)

Marmara FaşizmeMezar Olacak!

Faşist saldırılarayanıt yine sokaklarda!

Baskılarla yıldırma

çabaları nafiledir!

* Son günlerde hak aramatalebine paralel olarak ortaya çı-kan faşist saldırılara ÇOMÜ öğ-rencileri sokakta yanıt verdi.Golf Çay Bahçesi’nin önündetoplanan 200 kişilik kitle “Bas-kılar bizi yıldıramaz”, “Fa-şizme karşı omuz omuza”pankartlarının arkasında slo-ganlara gür bir şekilde eşlik etti.Kitle Kordon boyunca yarım sa-atlik bir yürüyüş gerçekleştire-rek Donanma’ya geldi. Öğrenci-lerin hazırladığı faşizmi teşhireden tiyatro oldukça ilgi gördü.Ardından basın açıklaması ger-çekleştiren kitle yapılan saldırı-ların devrimci, demokrat veyurtsever öğrencilere yapıldığınıve cevapsız kalmayacağını dilegetirdi.

* 12 Ocak günü ÖSEM’de fa-şistlerle devrimci öğrenciler ara-sında çatışma çıktı. Faşistlerinson günlerde artan saldırılarınadevrimci öğrenciler ÖSEM bina-sında cevap verdi. Çatışmadabir kadın yoldaşımız kafasındanaldığı darbeyle yaralanırken 4faşist de ağır yaralandı. Ardın-dan jandarmanın saldırısı sonu-cunda 6’sı YDG’li 22 devrimci vedemokrat öğrenci ve 18faşist gözaltına alındı. 16 dev-rimci ve demokrat öğrenci 12saat boyunca jandarma karako-lunda tutulup ifadeleri alındık-tan sonra serbest bırakıldı. Di-ğer 8 arkadaşımız ise ertesi günsavcılığa götürüldükten sonraakşam saatlerinde serbest bıra-kıldı. Aynı gün birçok kurum ta-rafından basın açıklaması dü-zenlendi. (Çanakkale YDG)

Egemenler saldırılarını hız

kesmeden devam ettirmektedir.

Erzincan’da kolluk kuvvetleri

devrimci ve demokrat birçok in-

sanı gözaltı, baskı ve tehditle yıl-

dırma çabalarını sürdürmek-

tedirler.

Kolluk kuvvetleri en son ise

bir okurumuzun evine giderek

arkadaşımızın ailesine “kızınız

dershanede YDG dergisi sa-

tışı yapmaktadır. Bu şe-

kilde devam ederse kızınızı

tutuklarız” diyerek tehdit et-

mişlerdir. (Erzincan YDG)

Ümit Cihan Tarho Anıldı 7 Ocak 1998 tarihinde oruç tutmadığı gerek-

çesi ile sivil faşistler tarafından katledilen ÜmitCihan Tarho İnönü Üniversitesi’nde 5 Ocak2011 tarihinde yapılan yürüyüşle anıldı. Kütüp-hane önünden Fen Edebiyat Fakültesi önünekadar alkış ve zılgıtlarla yürüyen kitle daha sonrabasın açıklaması yaptı.

Yapılan açıklamada “Aradan geçen 13 yıllıksüre içinde; gözönünde olan tek şey Tarho’nunkatledilmesine yol açan zihniyetin hala yargılan-mamasıdır. Tarho’yu katleden kişiler değil faşistzihniyet olmuştur” denildi.

Ayrıca yapılan açıklamada “Bizler devrimci,demokrat ve yurtsever gençler

olarak Ümit Cihan Tarhoşahsında bu sistemle mü-

cadele de yaşamını kay-beden tümşehitlerimizin mücade-lesini sahipleneceğiz”denildi. AnmayaDÖDER, Gençlik Feda-

rasyonu ve YDG katıldı. (Malatya YDG)

Özgür Gelecek/01 15Gençlik

Gaz mı cop mu yemek mi?

Page 16: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011
Page 17: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011
Page 18: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Ankara: Ankara yeni yıla ulaşımayapılan zamla girdi. Daha önce 1.10 TLolan indirimli bilet 1.25 TL; 1.85 TLolan tam bilet ise 2.00 TL oldu.

Halkın şehiriçi ulaşım hakkını gaspniteliği taşıyan zamma tepki yağıyor.Yapılan zamla ulaşımın en pahalı ol-duğu şehir olma statüsünü koruyanAnkara’da ayrıca şimdiki belediye yö-netimine oy vermemiş semt ve mahal-lelere de araç seferleri azaltılarak eskiaraçlar gönderilmeye başlandı. Bunagerekçe olarak da “araçlara zararverilmesi, araç seferlerinin en-gellenmesi” gösterildi.

Hepimizin bildiği gibi ülkemizdeuygulanan IMF reçeteleri ve diğer em-peryalist patentli yasalar sonucu tarımtasfiye edilmekte ve buradan doğrubüyük şehirlere yoğun bir göç yaşan-maktadır. Bu göç hareketleri sonucubüyük şehirlere gelen emekçilerinönünde yeni ihtiyaçlar durmaktadır.Barınma, su, elektrik, doğalgaz gibi entemel ihtiyaçların yanı sıra her günnüfusu artan, büyüyen şehirlerde bubüyümeden dolayı şehiriçi ulaşım datemel bir ihtiyaç haline gelmektedir.

Ankara’da ise saydığımız bu temelihtiyaçların fiyatları “mafya” belediye-ciliği yapan Melih Gökçek’in 4. dö-nemine giren “iktidarında” dünyapahalılık sıralamasına girecek boyut-lara ulaşmıştır.

Daha öncesinde Dikmen Vadisi,Ege Mahallesi ve Yenimahalle’deyoksul emekçilerin barınma hakkınıgasp eden, usulsüz ihalelerle bütçesinibüyütmeye çalışan, şehre yapılacakbütün yatırımları kişisel ekonomikçıkar ve gereksinimleri üzerinden ta-sarlayan ve bütün bunların süreklili-ğini yoksul Ankara halkının cebindençaldıkları ile sağlayan Melih Gökçek’inen işlevsel kasası ise EGO (Elektrik,Gaz, Otobüs) Genel Müdürlüğü-dür. Her yıl düzenli olarak doğalgaz

ve ulaşıma yaptığı zamlakasasını doldurmaktadır.

Geçen yıl TüketiciHakları Derneği’nin açtığıdavayı kazanmasıyla, şehi-riçi ulaşım ücretleri şim-diki fiyatların yarısındandaha azına çekilmişti.Kaybettiği davanınacısını yine halktan çı-karan Ankara Büyükşehir Bele-diyesi araç seferlerini tümşehirde ulaşımı neredeyse engel-leyen boyutlarda kısmış; halkınişine, okuluna, evine gitmesini engel-leyerek emekçi Ankara halkındanaçıkça intikam almıştı. Bu fiyat uygu-lamasından 1 hafta sonra alınan yenibir mahkeme kararı ile durumu lehineçeviren Gökçek, egemen sınıflarınhukuk düzeninin kendisine verdiği ce-saretle zam yağmurunu daha da sür-düreceğe benziyor.

Bugünlerde ise halkın en temel ihti-yaçlarından doğalgaz, elektrik ve ulaşı-mın bağlı olduğu EGO’nunözelleştirilmesi gündemde. Şimdikihalde bile Gökçek’in kişisel kasası, rantkapısı olan EGO’nun, özelleştirme süre-cinde yine bizzat Gökçek veya bir yakınıtarafından satın alınacağı bütün Ankaraemekçilerine malum...

Hiç şüphe yok ki, bütün bunlar neGökçek’in kişisel tasarrufudur ne deyalnızca AKP politikasıdır. Bu, içindeyaşadığımız sistemin safahat içindekiyaşamını sürdürmesi için mecbur ol-duğu şeydir ve onun hangi sınıfların çı-karına işlediğini ele vermektedir. İçindeyaşadığımız sistem, emekçilerin entemel ihtiyaçlarını bile kendisi için rantkaynağı olarak görmektedir. DolayısıylaMelih Gökçek, temsilcisi olduğu sınıfınçıkarına uygun davranmaktadır. Kaldıki ülkemizde hangi sistem partisininelinde olursa olsun tüm belediyelerdeaynı uygulamalar görülmektedir.

Yapılan bu son zamla birlikte halkınöfkesi eylemsiz ve örgütsüz bir şekildede olsa kendisini gösteriyor. İnsanlarbindikleri araçlara ulaşım bedeliniöderken belediyeye veryansın ediyor.Geçtiğimiz günlerde İncirli-Sokullu hat-tında çalışan bir otobüsün şoförü, du-rakta bekleyenler tarafından dövüldü.Böyle münferit olayların başka yerlerdede çeşitli düzeylerde ve biçimlerde ya-şandığı biliniyor. Öfkenin, tepkinin asılyönelmesi gereken hedeften saptığınıda gösteren bu olaylar, örgütlülüğünnasıl acil bir gereksinim olduğunu daortaya çıkarıyor.

Kısmen örgütlü de diyebileceğimizeylemler de yaşanmıyor değil. Ancak bueylemlere rehberlik eden reformist çev-reler de aslında doğru hedeften sapıyor,saptırıyor. Gerçekleştirdikleri eylem bi-çimleri de sonuç ve kazanım elde et-mekten ziyade kitlelerin anlık öfkesiniboşaltmaktan başka bir şeye yaramıyor.Üstelik bu eylemler tüm Ankara emekçihalkını ilgilendirdiği halde yalnızca de-mokrat kimlikli emekçilerin yaşadığımahalle ve semtleri kapsıyor.Yapılan eylemli tepkiler ise şöyle:

* Otobüse binerek kart bas-mama: Bu eylem otobüs şoförününkontağı kapatıp otobüsü sürmemesi ilekarşılanıyor, eylemi yönetenler ise oto-büsü hareket ettirmeye yönelik aktif birmüdahalede bulunmayarak duraktabekleyenlere ve otobüse binenlere du-rumu teşhir eden ajitasyon konuşmalarıyapıyorlar.

* Otobüse binmeyerek du-rakta bekleme: 7 Ocak tarihinde re-formist çevreler, sendikalar ve meslekörgütleri 18.30-19.30 arası 1 saat bo-yunca otobüse veya metrolara binme-yerek durakta bekleme kampanyasıbaşlattılar. Yapılan eylemlere bu çev-reler tarafından “boykot” deniliyorancak eylemin pasif tarzından da anla-şılacağı üzere aslında bir boykot ey-lemi niteliği taşımıyor.

7 Ocak’taki kampanya başlangıç ey-lemi, saydığımız bileşenin dışında dev-rimcilerin ve halkın da yoğunkatılımına sahne oldu. Coşkulu bireylem olmasına rağmen eylem, reh-berlik eden bileşen tarafından pasifizeedildi. Kitlenin 1 saat boyunca An-kara’nın en işlek caddesi olan Ziya Gö-kalp’i trafiğe kapatmasına ve KızılayMeydanı’nı işgal ederek daha hak alıcıbir eylem yapabilecek olanağa sahipolmasına rağmen kitle hedef saptırıla-rak AKP il binasına yönlendirildi.

Saydığımız bu eylemler refleks ey-lemler olması bakımından anlamlıdırancak sonuç almaktan uzak, tarzı iti-barı ile pasif, niteliği itibarı ile kendi-sini hükümet karşıtlığı ile sınırlayanbir yerde durmaktadır. Ancak halkınkendiliğinden gelişen öfkesine, hergün işine, okuluna, evine giderkengösterdiği tepkiye baktığımızda, ilerle-yen günlerde Ankara sokaklarınındaha etkili eylemlere sahne olacağınıkestirmek çok da zor değil.

İstanbul: Evrensel gazetesi muhabiri Metin Gök-tepe polis tarafından işkence yapılarak katledilen-lerden sadece biri. Sene 1996, Ocak ayı, ÜmraniyeHapishanesi’nde katledilen devrimci tutsaklarıncenaze töreninde gözaltına alınmıştı Göktepe.Diğer gözaltına alınanlarla birlikte Eyüp KapalıSpor Salonu’na götürüldü, burada polislerin copdarbeleri ile dövülerek katledildi.

Faşist devlet, yine cinayetinin üzerini kapatma tela-şına girdi, “duvardan düştü” gibi senaryolarlakendini aklamaya çalışsa da Göktepe’nin öldürül-mesinde tanıkların bulunması, her şeyi çok açıkşekliyle gözler önüne serdi.

Göktepe öldürülmesinin 15. yılında Esen-ler’de bulunan Kemer Mezarlığı’ndaki

mezarı başında anıldı. AnmayaEMEP Genel Başkanı LeventTüzel, Göktepe’nin annesi Fa-dime Göktepe, arkadaşları veyakınları katıldı. Törende ko-nuşma yapan Tüzel, AKP’nin mu-halefeti, muhalif basını faşistyöntemler ile susturmaya çalıştı-ğına değinerek, Musa Anter,Hrant Dink gibi Göktepe cinayeti-

nin de asıl sorumlularının yargılanmadığını be-lirtti.

Tören Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe’nin an-maya katılanlara aşure dağıtmasıyla son buldu.

Özgür Gelecek/0118 Halkın gündemi

Ankara’daulaşıma zam

Metin Göktepe anıldı

Page 19: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Akaryakıt fiyatları el yakmaya devamediyor. Dünya genelinde petrol fiyatları-nın yükselmesi fırsat bilinerek akaryakıtazam yapıldı ve benzin fiyatı 4 lirayıaştı. Medya 4 lirayı psi-kolojik sınır olarakele aldığından

veya farklı

konubulma ih-

tiyacındanolsa gerek ya-

pılan zamla ilgiliayrıntılı haber yaptıysa da aslında

dünyanın en pahalı benzinini kullan-dığımız için enerji politikalarıyla birliktesürekli gündemde olması gereken birkonu akaryakıt fiyatları...

Son yıllarda doğalgazdan benzine,elektriğe enerji ile ilgili her üründe fahişzamlar söz konusu. 2007’de bu yükselme-ler petrolün varil fiyatının 140 dolara yak-laşmasıyla açıklanmış; dışarıya olan enerjibağımlılığı dolaylı vergi konusu, halkınyolunacak kaz yerine konması gündemegetirilmek istenmemişti. Sonrasındapetrol 140 dolardan tekrar 30 do-lara kadar geriledi ama Türki-ye’deki fiyatlar yükselmeye devametti. Çünkü benzin fiyatlarının bu kadarpahalı olmasının tek sebebi petrolün fiyatıdeğildi!

Benzin fiyatının yüzde 66,8’ivergiden oluşuyor!

Havadan suya her konuda aşırı vergi-lendirme halkımızın yüzyıllardan beri bil-diği bir yöntemdir. Halk gelirinin çokbüyük bir bölümünü vermek zorunda kal-mıştır hep. Ürettiğini tüketememe,yoksulluk halkımızın ortak kaderiolmuştur yüzyıllardır. Ve bu “kader”halen devam etmektedir. Soluduğumuzhavadan içtiğimiz suya kadar akla gelenher şey vergilendirilmiş durumdadır vebütçenin yüzde 70’i “dolaylı vergi” de-diğimiz bu vergilerden oluşmaktadır.ÖTV, KDV gibi vergiler artık hayatımızınayrılmaz bir parçası durumunda. İhtiyaçduyulduğunda da ek çeşitli vergiler konu-luyor: TRT vergisi, deprem vergisi,damga vergisi gibi. Bütçe açığını kapa-tabilmenin, özel sektörün, hükümetlerinIMF ve başka kaynaklardan aldığı borçlarıödeyebilmesinin yoludur bu. Ümük sık-tıkça sıkılacak!

2009, kriz yılı olduğu için OECD ülke-lerinin hemen hepsinde vergi gelirleridüşme gösterirken, Türkiye vergi gelirle-rini artırmıştır. Hükümetin bu rahatlı-ğının nedeni elbette ki tepkilerinyetersizliğidir. Benzin fiyatlarında daTürkiye rekor kırıyor. Türkiye sadece tümAB ülkelerinden daha pahalı benzin kul-lanmıyor; aynı zamanda vergi payı enyüksek ülke durumundadır. Benzin fiya-tının yüzde 66,8’i vergi olarak alını-

yor. Yani ortalama olarak 4 liranın2,68 lirasını vergi olarak ödüyoruz.

En son Maliye Bakanının açıklamala-rına bakarsak; önümüzdeki yıllarda do-

laylı vergilere yönelik herhangi birindirim düşünülmüyor.Yani “hayat pahalılığı” ver-

gilendirme yoluyla devamedecek.

Enerjide uluslararası kurumların sözü geçiyor

Türkiye’de son yıllarda enerji konususürekli gündemde. Bazen petrol-doğalgaztaşıma boruları, bazen elektrik üretimi-nin ve dağıtımının özelleştirilmesi, bazennükleer santraller ile.

Enerji alanında yaşananlar, dünya ge-nelinde hakim olan neo-liberal politaka-larla ilgilidir. Birçok alanda olduğu gibienerjide de uluslararası kurumların düzen-lemesine bağlı bir yapı söz konusudur.Türkiye, üye ülkelerin “ulusal” enerji dü-zenlemelerini gerçekleştirmek amacıylaABD öncülüğünde kurulan ERRA’ya 2002yılında EPDK (Enerji Piyasaları Düzen-leme Kurulu) aracılığıyla üye olmuştur.ERRA, 2007 yılında yıllık toplantılarınıTürkiye’de gerçekleştirmiştir. Türkiye’deenerji alanının son yıllarda artan bir şe-kilde gündeme gelmesi bu gelişmelerle il-gilidir. Serbestleşme adı altındaözelleştirmeler gündeme gelmiş ve bunlarhalkımıza sürekli zam şeklinde yansımıştır.

Türkiye, coğrafi konum nedeniyleolsun enerjide dışa bağımlılığı nedeniyleolsun dünya genelinde enerji oyunlarınınbir parçası ve Nabucco, Bakü-Ceyhan,Mavi Akım, Güney Akım gibi bir çok pro-jenin de odağında bulunuyor. Ve bu pro-jelerin rantı üzerindeki kapışma sürüyor.Ayrıca yıllarca TEK’in elinde olan elektriküretimi ve dağıtımının özelleştirilmesi desermaye gruplarının iştahını kabarttı.Hidroelektrik santrallerinin yapımı hızkazandı. Öyle ki küçücük dereler bile ser-maye gruplarının hedefinde. Koç, Sabancıgibi büyük sermaye grupları dışında teks-tilde büyümüş Çalık, Sanko, Türkerler,Zorlu, Tema, Şahinler, Boydaklar gibi bir-çok grup, milyarlarca doları bulan yatı-rımlarla enerji alanına girmiş durumda.Bu şirketler genelde büyük oranda ya-bancı ortaklarla ihaleye girmekte ve yurt-dışında da çeşitli ihalelere birliktekatılmaktadırlar.

Mesela en son olarak Koç Grubu,sahip olduğu Aygaz’ın iştiraklerindenEntek Elektrik Şirketinin yüzde 49,6’lıkhissesini ABD’li AES’e sattı. Pastanın bü-yüklüğünü ise Mustafa Koç açıkladı. Bunagöre Türkiye’de elektrik tüketimi her yılyüzde 6-7 oranında artıyor, bu da yıllık 5milyar dolarlık yatırımı gerektiriyor. Koçgrubu enerjide 2000 yılında 2,5 milyardolar olan cirosunun bu yılın sonunda 20milyar doların üzerine çıkacağını açıkla-mış durumda.

Sabancı grubu da 2015 yılına kadarenerjideki toplam yatırımlarının vergihariç 5,5 milyar dolar olacağını açıkladı.

Yine şirketler kazanıyorSon haftalarda en çok gündemde olan

konulardan biri de elektrik dağıtım özel-leştirmeleri idi. Aralık ayının başındayapılan 3 ihaleyle birlikte Türkiyeelektrik dağıtım piyasası tamamenözelleştirilmiş oldu. Son ihaleler hariç51 ildeki elektrik dağıtım işi 12 özel şirketedevredildi. İhale bedeli 10,9 milyar dolarolmasına rağmen özelleştirme idaresineşu ana kadar sadece 4,1 milyar dolarödenmiş durumda. Bu ihalelerin nasıl birrant yaratma, peşkeş çekme olduğu bu ve-rilerden de anlaşılmaktadır. Yapılan özel-leştirme bedellerinin yarısı ancaktoplanmış durumda.

Kazancı ve Çukurova Grubu’nun sa-hibi Karamehmet’in oluşturduğuMMEKA, ihalelere damgasını vurdu.MMEKA, 5 milyar dolar ile aralarında İs-tanbul’un da olduğu 3 bölgeyi aldı. Oysaki bu şirketlerin piyasa değerinin sadece 5yıl sonra 30 milyar doları bulacağı söyle-niyor. Ayrıca şirketler sadece elektrik da-ğıtımından kazanmayacaklar. Özellikleelektrik dağıtım altyapısı, haberleşmeağında da kullanılabildiği için dağıtım şir-ketlerinin kârlılığı artacaktır.

Sonuç olarak; sermayedarların kârhırsını, rekabetini, spekülasyonları dü-şündüğümüzde akaryakıt, doğalgaz fiyat-larının düşmesinin mümkün olmadığınırahatlıkla görebiliriz. Tarımdan sanayiye,enerjiye kadar her alanda emperyalizmeolan bağımlılık koyulaşmakta ve tümalanlar sermayenin dizginsiz sömürüsüneaçılmaktadır. Sorun artık tek bir alandazamların geri aldırılması meselesi değil-dir. Sorun, bütünlüklü bir mücadeleyi ge-rektirmektedir.

303. Hafta

İstanbul: Tarihin vahşi geçmişinin izleri,

katliamları yaşayan acılı yüzlerin gerçekliği

Cumartesi Annelerinin yüzünden hiç eksilmi-

yor. Her hafta Cumartesi günü Galatasaray Li-

sesi önünde bir araya gelen kayıp yakınları

gözlerini bir yere dikerek hayallere dalıyorlar.

Ama bir gerçek var ki o da yaşadıklarının ve

buna uygun olarak yaşayacaklarının acılı dü-

şüncelerini oluşturmasıdır.

304. Hafta

Eylemin 304. haftasında açıklama yapan

İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara

Karşı Komisyon üyesi İlke Acar, Bitlis’in

Mutki ilçesinde ortaya çıkan toplu mezarı ha-

tırlatarak Toplu mezarların açılmasını ve fail-

lerin bulunup yargılanmasını istedi.

Özgür Gelecek/01 19Halkın gündemi

İstanbul: Maltepe-GülsuyuMahallesi’nde BDP yöneticive üyelerinin gözaltına alın-ması yapılan bir eylemle pro-testo edildi.

6 Ocak günü Beşçeşmeler Mey-danı’nda biraya gelen yakla-şık 300 kişi buradan“Baskılar bizi yıldıramaz”sloganıyla Merkez Meydanayürüdü. BDP tarafından dü-zenlenen eyleme Partizan,ESP, EMEP, ÖDP, EDP veSokak Kültür Merkezi de des-tek verdi.

19 Aralık ve Ulucanlar dire-nişini selamlamak için Per-tek’te yazılamalar yapıldı.Tarihin sayfalarına bir direnişsembolü olarak düşen katli-amları unutmayan Partizanlarduvarlara “19 Aralık katlia-mının hesabı sorulacak”,“19 Aralık bir direniştir,direniş sürüyor” yazarakPartizan imzası attılar.

(Pertek ÖG okurları)

İstanbul: NATO’nun 19-20Kasım tarihleri arasında Liz-bon’da gerçekleştirdiği zir-vede Türkiye’ye kurulmasıkararı alınan Füze Kalkanınakarşı İstiklal Caddesi’nde bireylem gerçekleştirildi.

8 Ocak Cumartesi günü Tak-sim Tramvay Durağında bira-raya gelen “NATO ve FüzeKalkanı Karşıtı Birlik” bi-leşeni kurumlar buradan Ga-latasaray Lisesi’ne yürüdü.Lise önünde açılan imza stan-dında kalkanın kaldırılmasıiçin imza toplandı.

Gülsuyu’nda

Pertek’te

Ulucanlar ve

19 Aralık

yazılaması

Hüzünlü yüzlerinmücadelesi…

Füze kalkanına

karşı eylem!

gözaltılara karşı eylem!

Fiyatların düşmesi topyekun mücadele ile olacaktır2009, kriz yılı olduğu için OECD ülkelerinin hemen hepsinde vergi gelirleri düşme gösterirken,

Türkiye vergi gelirlerini artırmıştır. Hükümetin bu rahatlığının nedeni elbette ki tepkilerin yetersizliğidir.

Page 20: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

İstanbul: Gün geçmiyor ki hapis-hanelerden yeni bir saldırı haberi gel-mesin. İletişim ve ziyaret yasakları,hücre cezaları, süngerli oda işkenceleri,onursuz aramalar, mahkeme ve has-tane sevklerinde yapılan saldırılar vesürgün sevkler; devrimci tutsaklarınyaşamının olağan parçası haline getiril-miş ve bu saldırılar tecride dayalı infazsisteminin rutin uygulamaları halinegelmiştir.

Tekirdağ 1 ve 2 No’lu Hapishaneönünde tutsak yakınları ve insan hak-ları örgütleri tarafından yapılan eyle-min ardından tutsaklara yönelik saldırıve sürgün sevklerle ilgili 10 Ocak Pa-zartesi günü Sultanahmet Adliye-si’nde Tecrite Karşı MücadelePlatformu tarafından suç duyurusuyapıldı.

“Hapishanelerdeki tecrite, sal-dırılara ve sürgün sevklere son”yazılı TKMP imzalı pankartın açıldığıeylemde basın açıklamasını platformadına Semiha Köz yaptı. “Sürgünsevkler ve saldırılar, ağırlaştırılmış mü-ebbetlerin koşullarının iyileştirilmesi

için ya-pılan eylemlerdeki direnişi ve ya-pılan protesto eylemlerini dağıtmakamacıyla yapılmıştır” diyen Köz, İs-mail Yılmaz, Turgut Kaya, UlviYalçın, Hüseyin Karaoğlan,Murat Aktaş, Hüseyin Erdemir,Bektaş Karaman, Hasan Özcan,Mehmet Ali Bozok, Oğuz Arsinisimli tutsakların zorla yapılan sevklersonrası götürüldükleri Kandıra veEdirne F Tipi’nde çıplak arama dayat-masına direndiklerinde saldırıya uğra-dıklarına dikkat çekti.

Eylemde tutsak yakınları, saldırılarıbizzat yönlendiren Tekirdağ 1 No’luF Tipi 2. Müdürü Haydar Ali Ak

olmaküzere görevini kö-tüye kullanan işkenceciler hakkındasuç duyurusunda bulunan sorumlula-rın yargılanmasını istediler.

F tiplerinin açılmasından bugünegeçen 10 yıllık süre içinde en ağır tecritkoşullarında dahi tutsakların örgütlühareket etmelerinin önüne geçilemedi-ğinin bir kez daha altını çizen TKMPbileşenleri, hapishanelerdeki keyfibaskı ve saldırılara, ağırlaştırılmış mü-ebbetlere dayatılan insanlık dışı koşul-lara karşı devrimci tutsaklarısahiplenmeye ve onların haklı taleple-rini dile getirmeye çağırdılar.

Ankara: Sincan Kadın KapalıHapishanesi’nden geçtiğimiz ay-larda Kırşehir E Tipi Hapisha-ne’ye sürgün sevk edilen TutsakPartizan Deniz Tepeli yaşadığı sağlıksorunları gerekçesiyle geçtiğimiz gün-lerde yeniden Sincan’a getirildi. Gel-mesiyle beraber hak ihlalleri, tedaviengeli, keyfi uygulamalar da hiç zamangeçirilmeden tekrar başladı!

Daha Sincan’a adım atmasıyla be-raber onursuz aramaya maruz kalanTepeli çıplak aramayı kabul etmediğiiçin saldırıya uğradı. Zorla parmak izialma ve eşyalarının verilmemesi gibikeyfi uygulamalarla karşılaşan Tepeliidarenin ilettiği “özel” bir kararla“sen tehlikeli bir tutsaksın, diğertutsaklara kötü örnek oluyorsun”denilerek tek kişilik hücreye konuldu.

Ciddi sağlık sorunları yaşayan Te-peli götürüldüğü Zekayi Tahir BurakKadın Hastalıkları Hastanesi’nde as-kerin odadan çıkmaması nedeniyle

muayene olamadan geri getirildi.Daha önceki muayenelerinde doktor-ların rahminde 23 mm çapında kist ol-duğunu söylemelerine ve rahimkanseri tehlikesine dikkat çekmelerinerağmen, Tepeli’nin tedavisi keyfi birşekilde engelleniyor.

Tedavi için gittiği hastanede asker-ler odadan çıkmayı öncelikle reddet-miş, daha sonra Tepeli’yi kadın birgardiyana kelepçelemek şartıyla çıka-caklarını söylemişlerdir. İnsanlık onu-runa, hasta haklarına aykırı olan bu

tutum, aynı zamanda fiziksel açıdanda tedaviyi imkansız kılmaktadır. Buöneri Tepeli ve doktor tarafından red-dedilmiş ve hukuka aykırı olduğu ifadeedilmiştir. Ancak askerler vazgeçme-miş ve Tepeli tedavi olamadan hapis-haneye geri götürülmüştür.

Konuyla ilgili ÇHD Ankara Şu-besi’ne, Ankara Tabip Odası’na veAnkara Şubesi’ne başvuruda bulu-nuldu. Ayrıca Partizan İHD’de ko-

nuyla ilgili bir basın toplantısıdüzenledi.

Basın toplantısında öncelikle Parti-zan adına bir konuşma yapıldı veDeniz Tepeli’nin insanca tedavi edil-mesinin koşullarının sağlanması is-tendi ve yalnız olmadığı vurgulandı.Deniz Tepeli’nin babası İsmail Tepelide kızının durumunu anlatan bir ko-nuşma gerçekleştirdi ve kamuoyunubu konuda duyarlı olmaya çağırdı.Açıklama Alınteri, BDSP ve EHP dekatılarak deste verdi.

Özgür Gelecek/0120 Özgürlüğün sesi

Karataş Kadın Karataş Kadın Hapishanesi’ndeHapishanesi’nde

cezalar sınır tanımıyorH. Merkezi: Karataş Kadın

Hapishanesi’nde kadın tutsaklara ke-limenin tam anlamıyla ceza yağdı.Daha önce hapishanede yaşanan tacizolayının ardından buna karşı tutsakla-rın koydukları tavır hücre cezalarıylakarşılık bulmuştu. Bütün bunların de-vamı olarak şimdi de sürgün sevklergündeme geldi. Hemen herşeyden tuta-nak tutulması ve tutulan her tutanağaüst sınırdan “cezalar” verilmesi Kara-taş’ta çok sık yaşanıyor. Keyfi biçimdeasker araması, kamera uygulaması, du-ruşmaya-hastaneye giderken sözde ted-bir amaçlı “baba ismi” sorulması vb.dayatmalara karşı çıkan tutsaklara enüst sınırdan cezalar veriliyor. Cezalarınyetmediği durumlarda da devreye sür-gün sevkler giriyor.

Tutsak YDG’li Duygu Ergen, sonsüreçte verilen disiplin cezaları ve sür-gün sevklerle ilgi gazetemize gönder-diği mektupta şunları dilegetirmektedir; “Burada yaşanan birtaciz olayının üzerine gitmemiz ve buşahsın koğuşumuza her ne olursa olsungirmesini reddetmemiz üzerine GülayEfendioğlu ve Özlem Aydın’a yedi-şer günlük hücre cezası verildi ardın-dan da Gülay ve Besime sürgün edildi.Biz biliyoruz ki bu cezalar da sürgünsevklerin meşrulaştırılmasıdır. Sürgünuygulanırken de arkadaşlarımız ve bizsaldırıya uğradık ve darp edildik.

Yine 19/22 Aralık direnişinin 10.yıldönümünde ne tesadüftür ki ‘şiddet-ten uzak Barış’ adlı bir ‘eğlence’ düzen-lendi burada. Milletvekilleri, savcılarvb. yetkililerin de katıldığı konferansöncesi kapı dövme eylemi ve sloganla-rımızla yetkilileri karşıladık. Konferansboyunca devam eden eylemimiz netice-sinde konuşma yapmakta zorluk çekenyetkililer ve hapishane idaresi dahasonradan biz geldiğimizde kırık olankoğuş kapısının camını bahane ederektüm koğuş hakkında keyfi görüş vehücre cezaları verdi.”

Buna göre; Duygu Ergen ve ÖzlemAydın hakkında “kamu malına zararvermekten” 11’er gün hücre; GoncaÖzken, Dilek Keskin, Meral Şahin veNuray Koç hakkında da 5’er gün hücrecezası verildi. “Korku ve Panik yarat-maktan” da Özlem Aydın ve Duygu Er-gen’e 2’şer gün hücre, diğer tutsaklaraise 2’şer ay görüş yasağı verildi.

Sincan Kadın Kapalı Hapishane’den yeni “inciler”…

Hizbul-kontracılar değil hastatutsaklar serbest bırakılsın!

İstanbul: 7 Ocak günü hasta tutsaklarla ilgili gerçekleşti-rilen eylemde kitle sloganlar eşliğinde Galatasaray Lisesiönüne kadar geldi. Burada yapılan basın açıklamasında Tekir-dağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden yapılan sürgün sevkleredikkat çekildi. Sanatçı Ayla tarafından okunan basın açıkla-masında sürgün sevklerle tutsakların örgütlülüğünün parça-lanmak istendiği dile getirildi.

14 Ocak günü de Taksim Tramvay Durağından Galatasa-ray Lisesi önüne yürüyen kitle hasta tutsakların isimleriniokuyarak özgürlük istedi. Lise önünde yapılan basın açıklama-sında CMK 102. maddede yapılan değişiklikle Hizbullahçılarınserbest bırakıldığı dile getirilirken hasta tutsakların ölümeterk edildiği vurgulandı.

Tutsakların telefon hakkıengelleniyor

H. Merkezi: Geçtiğimiz hafta Tekirdağ 1No’lu F Tipi Hapishane’den sürgün sevke maruzkalan tutsaklar Kandıra’ya girişte karşılaştıkları çıp-lak arama işkencesinin yanında şimdi de telefonhaklarının ellerinden alınması ile karşı karşıya. Ga-zetemize mektup yazan tutsaklar telefon haklarınıkullanmak için hücreden çıktıktan kısa bir süresonra gardiyanlar tarafından ayakkabı araması da-yatması ile karşılaştıklarını ve tartışmaların ardın-dan “Telefon hakkımız engellemez” sloganınıattıklarını belirttiler. Konu ile ilgili suç duyuru-sunda bulunduklarını belirten Tutsak Partizanlaruygulamalara direneceklerini de ekliyorlar.

İşkenceli sürgün sevklereson!

İstanbul: TUYAB, TUAD ve İHD Tekirdağ 1No’lu F Tipi Hapishane’den yaşanan işkenceli sür-gün sevkleri protesto amaçlı 12 Ocak günü Galata-saray Lisesi önünde bir basın açıklaması yaptı.

Açıklamada hapishanelerde yaşanan saldırıla-rın 1980 dönemini aratmadığına dikkat çekilereksürgün edilen tutsakların götürüldükleri hapisha-nelerde de işkence ve insanlık dışı uygulamalaramaruz kaldıkları belirtildi. Saldırıların ağırlaştırıl-mış müebbetlerin yaşam koşullarının düzeltilmesiiçin yapılan protesto eylemleri sonrası geliştiğivurgulanarak devrimci tutsakların yalnız olmadığıvurgulandı.

Tecrite, hapishanelerdeki sürgün sevklere ve saldırılara son!

Page 21: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

4 25 Ocak 1872: HasköyTersanesi işçileri greve çıktı.4 22 Ocak 1873: Kasım-

paşa Tersanesi işçileri greveçıktı.4 3 Şubat 1880: İdare-i

Mahsusa İşçileri greve çıktı.4 26 Ocak 1921: İstan-

bul tramvay işçileri greveçıktı.4 28 Ocak 1921: Mus-

tafa Suphi ve 15 yoldaşıTrabzon’a geldikten sonraMustafa Kemal’in emriyle is-kele kahyası Yahya tarafın-dan bir motora bindirildilerve gece denizde katledildiler.4 31 Ocak 1943: Alman-

lar Stalingrad’da KızılOrdu’nun çelikten direnişikarşısında bozguna uğradı.Kızıl Ordu’nun bu zaferi sa-vaşın gidişatı üzerinde tayinedici bir rol oynadı. Moralüstünlüğü Kızıl Ordu’ya geçtive Hitler için sonun başlan-gıcı oldu.4 28 Ocak 1963:

İstanbul İstinye’deki KavelKablo Fabrikası’nda çalı-şan 170 işçi oturma greviyaptı. İşçiler sendikalaşmanedeniyle işten çıkarılan dörtarkadaşlarının işe geri alın-masını istiyorlardı. Kavel di-renişi grev ve toplu sözleşmehakkının kazanılması ile so-nuçlandı. Bu kazanım işçi sı-nıfı için tarihi bir kazanımdı.4 22 Ocak 1969: Teksif

Sendikasına bağlı işçilerDefterdar Fabrikası’nda grevbaşlattı.4 27 Ocak 1969: Teksif

Sendikasına bağlı 5 fabri-kada daha grev başladı. 7915işçi işi bıraktı.4 31 Ocak 1978: Zongul-

dak’ta ikramiyesi ödenmeyen20 bin maden işçisi direnişegeçti.4 22 Ocak 1980: Polis,

direnişteki TARİŞ (İzmir,İncir, Üzüm, Pamuk ve Zey-tinyağı Tarım Satış Koopera-tifleri Birliği) işletmelerinesaldırdı; 50 kişi yaralandı,600 işçi gözaltına alındı. TA-RİŞ’e bağlı diğer işyerlerindeişçilerde direnişe geçti.4 29 Ocak 1983: Dev-

rimci tutsaklar RamazanYukarıgöz, Ömer Yazgan,Erdoğan Yazgan ve Meh-met Kambur İzmit’te cuntatarafından idam edildi.

Üstünde üç parça gazete kağıdı,yerde yatan bir adam. Ayakları gö-rünüyor. Ayakkabısı delik. Üç toplumpolisi kimin için geldiklerinden habersiz,bir güvenlik şeridi çekmişler güya. EtraftaAgos’un çalışanları, gözleri yaşlı birkaçgenç. Ambulans siren çalarak geliyorşimdi. Hrant gidiyor... Kalabalık giderekartıyor. Yazarlar, akademisyenler, iş-çiler, memurlar, gençler, kadınlar…Bir uğultu duyuluyor belli belirsiz Taksimyönünden giderek yaklaşan. Önüne çıkanıyutacak bir tufan adeta gelen. Yeri göğüinleten bir ses;

“Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Er-meni!” Bir sonraki gün, daha kalabalığınatanık olacak bu topraklar, daha güçlüsünüduyacak bu sesin. On binlerce insan ken-diliğinden toplanmış, Taksim Meyda-nı’ndan yola çıkmış yine kendiliğinden.Küçük bir ırmak misali bugün için, yarınsaçok farklı olacak. Hrant’ın düştüğü yerde-yiz şimdi. Karanfillerle süslenmiş bir fo-toğraf. Hrant, bakıyor, herkesegülümsüyor, hoş geldiniz diyor. Sizden bi-riyim ben de Ermeni, Türk, Arap,Rum, Çerkez diyor…

Sabah saatleri hava biraz soğuk. Bu kezAgos’un penceresinden gülümsüyorHrant. Acılı bir ses sevgiliye sesleniyor;“İnsanların dostları uğruna canınıvermesinden daha büyük bir sevgiyoktur, bir bebekten bir katil yara-tan karanlığı sorgulamalı”. Titreyen,acılı, öfkeli ses yayılıyor on binlerin yüre-ğine, beynine kazınıyor. Rakel Dink ko-nuşuyor.

Güvercinler gökyüzüne kanatlanıyor,tedirgin. Bir tanesi hariç. Biri kalıyor,cenaze arabasının önüne Hrant’ın resmi-nin yanı başına konuyor. Terk etmiyor butoprakları onun gibi. Ermeni ezgileriyleyol almaya başladı artık kalabalık. Heradımda biraz daha çoğalıyor, tıpkı denizeulaşmak isteyen bir ırmak gibi. Ellerde dö-vizler Kürtçe, Türkçe, Ermenice; “He-pimiz Hrant’ız” diyor “HepimizErmeni”. İşte bak yine başaramadılar,bizi birbirimize düşüremediler. Sevinmeli-sin buna Hrant, istediğin bu değil miydi?Tüm oyunlarına, çevirdikleri dolaplarainat sımsıkı kenetlendi on binlerceinsan. Yüzyıllardır aynı coğrafyada birlikteüreten, aynı açlığı ve yoksulluğu paylaşan,dilleri-kültürleri farklı insanlar şimdi yanyana. Bir ırmak akıyor gittikçe çoğalarak…

Yüz binlere ulaştık şimdiKalabalığın bir ucu Unkapanı Köp-

rüsü’nde diğer ucu hala Agos önünde. Buköprü en son ne zaman gördü böyle bir ka-labalığı? Bugün bir tarih yazılıyor 150 biniaşkın kalabalık bugün tek bir insan;Hrant.

Gerçeğin peşinde, insanca yaşana-cak bir ülke istiyor. Faşizme lanet okuyor,isyan ediyor. Sen dememiş miydin “butopraklarda gözüm var ama en di-bine gömülmek için” diye. İşte istedi-ğin oldu. Can suyuna erdin toprağın.Artık kimse seni yok edemez. Bu toprakla-rın insanları iyiden, güzelden, doğrudanyana olduğunu bir kez daha gösterdi. Böy-ledir Hrant, halkımız böyledir. Özgürlüközlemi hiç bitmez... Bir derya misaliuçsuz bucaksızdır tıpkı bugün olduğu gibi.

Neden?Ocak’ın 19’u. Üç gazete parçası-

nın altında yatan Hrant. Neden?Bunun için biraz geriye gitmemiz gereke-cek. Yetimhanede yoksulluk içinde birçocuk. Kimsesizlik, sefalet, açlık.’70’li yıl-lar; Hrant okula başlar. Atmosfer oldukçacanlı ve hareketlidir. Kendisi gibi yoksultüm arkadaşları bir şeyler savunmaktadır;Devrim, sosyalizm, mücadele, kavga.

Böylesi sözcükler duymaktadır sık sık.Çok geçmeden o da katılır buna. Yaşadığıyoksulluk bir mıknatıs gibi onu bu düşün-celere çeker. Yanı başında çok sevdiği ar-kadaşı, can yoldaşı Armenak (ArmenakBakır) vardır. Onun peşini bırakmaz.Ondan alır yaşamın en derin yorumlarını,onu dinler, söylediklerini özümser. Doğru-dan, iyiden, güzelden yana olacak, söyledi-ğinin arkasında duracak, sonuna kadarsavunacak, bunun için gözünü kırpmaya-caksın. Öyle yaşadı Armenak ve böylecekucakladı ölümü.

Ne yazmıştı Hrant?Şimdi üç kağıt parçası altında

Hrant, 28 yıl sonra... Hiç taviz vermediduruşundan, onurlu gerçek bir aydın ola-rak. Ne yazmıştı Hrant?

2003 yılında bir yazısı yayımlanırHrant’ın “Ermeni Kimliği Üzerine”başlıklı. Hakkında Türklüğe hakarettendava üstünü dava açılır. Hrant, Agos’ta Er-meni ulusunun yaşadıklarına yer verir say-falar dolusu. Agos onun elindeErmenilerin tarihini yeniden gün ışığınaçıkarır. Gittiği her yerde dosdoğru savunurdüşüncelerini Armenak’tan öğrendiğigibi. 1915’te yaşananları hatırlatır, biz devarız der bu topraklarda, kanımız var!Düşmanları da boş durmaz. Artık her du-ruşmasına teşrif ederler. Her duruşmadabir linç girişimi yaşanır.

Hrant yine de yoluna devam eder ıs-rarla, durmaz! M. Kemal’in manevi kızıSabiha Gökçen’in gerçekte bir Ermeniolduğunu ve soykırım sırasında evlat edi-nildiğini belgeleriyle ispatlar. BöyleceHrant bu devletin en büyük yalanlarındanbirini ortaya çıkarmıştır. Koskoca bir bina-nın en altındaki taşı çekip almıştır. Bina

öylesine çürüktür kibunu kaldıramaz.Hrant’ın bu yazısındansonra GenelkurmayBaşkanlığı hemenbir açıklamayapar; “Sa-biha Gök-çen

yedi göbek Türk’tür. Onun Ermeniolabileceği nasıl düşünülebilir?”Hrant böylece uydurmalar ve yalanlar üze-rine inşa edilmiş bir tarihin üstündeki ör-tüyü de bir hamlede çekip almıştır.

Kral ÇıplakDevlet; gerçek katliamcı, soykırımcı

kimliği ile yüzyüzedir. Derhal hareketegeçer, bu ayıbın örtülmesi lazımdır.Hemen akabinde Valilik Hrant’ı “buyureder”. İki MİT’çi yazdıklarına tepki göste-rebilecek birilerinin olabileceğini konu-sunda “duyarlı” davranır. Hrantanlamıştır, kuduz köpeğin kuyruğuna bas-mıştır. Gerçeklerle yüzleşmek ağır gelmek-tedir. Bundan sonra ise her şey çok hızlıgelişir. Hrant’a dava üstüne dava açılırama Sabiha Gökçen yazısı için değilTürklüğe hakaretten. Faşistler Agos’umesken eyler. Tehditlerin ardı arkası kesil-mez. Güvercinin tedirginliği giderek art-maktadır. Herkes git der ona ama okalmayı seçer. Son ana kadar mücadeleedecek aydın duruşundan geri adım atma-yacaktır ucunda ölüm de olsa. Şimdi ku-şatma daha da büyümüştür. İlk EminÇölaşan alır eline sazı. Arkasından çokdemokrat Radikal, Milliyet, Tercümanve elbette amiral gemisi Hürriyet. Tümköşe yazarları ortak bir düşman bulmuşturartık. “Türklüğe hakaretten hakkındadava açılan Ermeni” diye başlar hercümle. Toplumsal bir linç kampanyası sonhızla yol almaktadır. Hrant bu ülkeninadını kirletmekte, yalan söylemektedir.

Ne ki gerçekte adı lekeli olan bu devle-tin ta kendisidir. 1.5 milyon Ermeni’yibuharlaştıran, sürgün eden, Kürtleriimha-inkar ile yok etmeye çalışan, kendisidışında hiç kimseye yaşam şansı tanıma-yan bu devlet değil miydi? Kırmızı çizgile-rinin içinde koca bir toplumu ışıksızbırakan kimdi?

Adalet çığlık çığlığa…Üç gazete parçasının altında

Hrant yerde upuzun yatıyor. Aradangeçen dört yıl. Kanunlarla prangalananadalet, acı içinde, çığlık çığlığa. Hrant’ı ka-tilleri yargılanmayacak. Çünkü onun katil-leri ona ateş açanları yargılayanlar. Onuvuranlarla aynı zihniyeti paylaşıyorlar,aynı hamurdan yoğrulmuşlar. Onun ka-tillerini Hrant’ın gerçek dostları, yoldaşlarıyargıladı bile çoktan. Yüreğine aktığı yüzbinler Hrant’ı çoktan akladı, katillerin kimolduğunu çoktan gösterdi. Zamanı geldi-ğinde tıpkı Hrant göçtüğünde yaptıklarıgibi yine Hrant olacaklar.

Üç gazete parçasının altındaHrant yatıyor boylu boyunca…

Şimdi çok istediği oldu; “Su yata-ğını buldu!”

Tarihten kısa kısa

Su yatağını buldu!

Özgür Gelecek/01 21Tarihten sayfalar

Page 22: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Konut ve gıda yetersizliğine, petrol ve gıdayayapılan fahiş zamlara karşı Tunus ve Cezayir’deçoğunluğunu işsiz ve diplomalı gençlerin oluştur-duğu halk sokaklara çıktı.

23 yıldır Zine El Abidin Bin Ali’nin iktidardaolduğu Tunus’ta işsizlik resmi rakamlara göre %14 civarında. Ancak gerçekte rakamların % 20’ninüzerinde olduğu biliniyor. Ekonomik krizin cende-resi altında emekçilerin yaşam mücadelesi verdiğiülkede, siyasi elitin yolsuzluklarına karşı da biri-ken öfke 2008 yılından beri dönem dönem sokakçatışmaları ve gözaltılarla sonuçlanan eylemlerdeifadesini buluyordu. Bu eylemlikler benzer şart-larda olan Cezayir ve Fas’a da sıçrıyordu. 2011 yı-lına girildiği günlerde dayanma gücünün sonsınırına gelen başta diplomalı işsizler olmak üzereavukatlardan (ülkedeki 8 bin avukatın yüzde 95’igreve katıldı) sendikacılara kadar her kesimin öfkeseslerinin duyulduğu Kuzey Afrika’da sular duru-lacağa benzemiyor.

Tunus’ta Aralık ayında 26 yaşındaki MuhamedBouazizi isimli diplomalı genç, sebze-meyve sata-rak geçimini sağladığı tezgâha polisin izin verme-mesini protesto etmek için bedenini ateşe verdi. 22Aralık günü Houcine Neji isimli bir kişi “işsizliksefaletini” protesto etmek için elektrik hattınaasılarak hayatına son verdi. Son olarak 52 yaşın-daki, işsiz 4 çocuk babası birkişi ülkenin merkez doğusundakiChebba kentinde kendisiniağaca astı. Peşpeşe gelişen

intihar haberleriyle birlikte kaldırıldığı hastanede4 Ocak günü yaşamını yitiren Muhamed Bouazi-zi’nin eylemi gençler için bardağın taşmasına yetti.İşsizlik ve yolsuzluklara karşı gençler sokaklara çı-karak seslerini duyurmak istediler. Polisin acıma-sızca saldırdığı eylemler dalga dalga ülke genelineyayıldı. Eylemlerde iki kişinin polisler tarafından“meşru savunma” adı altında katledilmesiyle ey-lemler yerini günlerdir devam eden çatışmalara bı-raktı.Ülkenin merkez güneyindeki Sidiz Bouzid veBouziane’dan, kuzeydeki başkent Tunus ile turistikSousse kentine kadar eylemler yayıldı. Eylemlersonucunda bir rap şarkıcısı ve iki blogcu polis tara-fından gözaltına alındı. Bloglar ve sosyal ağlar, öf-keli binlerce gencin öncelikli buluşma alanlarıhaline geldi. Uluslararası İnsan Hakları Federas-yonu (FIDH) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler(RSF) çok sayıda insanın gözaltına alındığını amanet rakama ulaşılamadığını açıkladılar. Haftalar-dır devam eden eylemlerde polis 70’i aşkıninsanı katletti.

Çatışmaları kontrol altına alamayan DevletBaşkanı Zine El Abidin Bin Ali 14 Ocak 2011’de is-tifa etti. Bin Ali 23 yıldır devlet başkanıydı.

Cezayir yangın yeriTunus’taki eylemler üç hafta sonra bu kez Ce-

zayir’e sıçradı. Eylemler internet gibi iletişim ola-naklarının da yardımı ile neredeyse ülkenin heryanına dağıldı. Devlet Başkanı Abdulaziz Butefli-ka’nın üçüncü görev süresinin dolmasına az kalır-ken sokaklara çıkan gençler “kötü yaşam”koşullarını protesto etti.

21 Mayıs 2003’te yaşanan 6.7 büyüklüğündekidepremden sonra halkın büyük bir bölümü evsizkalmıştı. Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika yıkı-lan evlerin yerine 1 milyon konut yapma sözü ver-mişti. Ancak bugüne kadar sadece 10 bin konuthak sahiplerine teslim edildi. Geriye kalan insan-lar teneke barakalarda yaşamlarına devam eder-ken devlet bu barakalar için de yıkım kararı aldıve bugüne kadar yapılan yıkımlar sırasında po-lisle halk arasında büyük çatışmalar yaşandı. Ül-kede un ve yağın fiyatı son aylarda ikiyekatlanarak rekor bir düzeye çıktı. Şekerin kilosubirkaç ay önce 70 dinar iken, bugün 150 dinaraçıktı. İşsizlik oranı ise resmi rakamlara göre % 10,gerçekte yüzde 25 olarak belirleniyor. Her yıl bin-lerce Cezayirli genç işsizlikten Avrupa ülkelerineve ABD’ye kaçak yollardan göç etmek zorundakalıyor.

Sokaklara çıkan öğrenciler zamların geri alın-masını ve işsizlik sorununa derhal çözüm bulun-masını istiyor. Öğrenciler yaptıkları eylemlerdesık sık polisin saldırısıyla karşılaşıyorlar ve çatış-

malar büyüyerek devam ediyor.Sadece 6 Ocak’ta yaşanan ça-tışmalarda 82 öğrenci ve 13polis yaralandı.

5 Ocak günü fiyat artışla-rına karşı Cezayir’in Bab ElOued mahallesinde sokağaçıkan gençler ile polisler ara-sında çatışmalar yaşandı. 6Ocak’ta Cezayir’in birçok ma-hallesi ile Kabylie (Berberi)bölgesindeki Bejaia ve Bou-merdes kentlerinde halk yol-ları trafiğe kapadı. Bejaiayakınındaki Akbou mahke-

mesi ateşe verildi. Constantin’inde birçok mahallesinde eylemler yapıldı. 7 Ocakgünü de başkent ve ülkenin doğusunda birçokeylem gerçekleşirken, Cezayir Futbol Federas-yonu şampiyona maçlarını olası olaylara karşı er-teledi.

925 milyon insan aç!Tunus ve Cezayir’de çatışmalar devam ederken

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)aylık değişimlerin değerlendirildiği “Gıda Fiyat-ları Endeksi”ndeki bu artışa küresel düzeydeşeker, hububat, yağ ve et ürünlerinde görülenfiyat artışlarının yol açtığına dair hazırladığı ra-poru açıkladı.

Rapora göre; bu besinlerin fiyatı yüzde 4.2 sıç-rayarak 214.7’yi buldu. Bu oran 1990’dan bu yanaen yüksek orana tekabül ediyor. 2008’de aynıoran 213.5’ti. Raporda 925 milyon insanın kronikaçlık sıkıntısı çektiğine dair veriler de bulunuyor.Yetersiz beslenen toplam rakam 1 milyar 23 mil-yon kişinin %98’i yarı-sömürge ve sömürge ülke-lerde yaşıyor. Yine bu nüfusun % 40’ı ise sadeceÇin ve Hindistan’da yaşıyor.

Özgür Gelecek/0122 Dünyadan

Merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası KrizGrubu (ICG) yeni yılın hemen öncesinde açıkladığı rapo-runda, 2011’in dünya genelinde yeni çatışmaları da berabe-rinde getireceğine yer verdi. Rapor, tek tek ülkelerdekiçatışmalı duruma ve bunların izlediği/izleyebileceği seyreilişkin yorumları da içeriyor.

Somali, Nijerya, Sudan, Demokratik KongoCumhuriyeti, Kolombiya, Venezüella, Tacikistan,Pakistan, Irak gibi ülkeler ilk sırada yer alırken, listeuzayıp gidiyor. Listedeki ülkelerin tümünün ortak bir yanıbulunuyor. Bunlar emperyalizmin siyasal-ekonomik-askerivd. politikalarının dolaylı/dolaysız hüküm sürdüğü ülkeler.

Emperyalizmin Ortadoğu’ya dönük malum yönelimisayesindedir ki bölge son yıllarda işgallerin ve bunlarakarşı direnişlerin de etkisiyle dünyanın en çatışmalı böl-gesi olma özelliğini artırarak koruyor. Ancak bugün Or-tadoğu’daki çatışmalı ortamın artışından sözederken, bunun aynı zamanda iç çatışmalardakiartışa da işaret ettiğini görmek gerekir. Zira Orta-doğu çok dinli, kültürlü vb. yapısı itibariyle öteden beriegemen sınıfların böl-parçala-yönet politikası açısındanönemli bir zemin oluşturmuştur.

Günümüzde mezhep çatışması olarak yansıyan iç ça-tışmalar, bugün farklı bir kulvara girmiş gibi görünmek-tedir. Hem sadece işgal bölgelerinde de değil, çok sayıdaArap ülkesinde iç çatışmaların şiddetlendiğine tanıklıketmekteyiz. Bunun Arap bölgesini –yeniden- parça-lama ve yeniden dizayn etme hedefli bir operasyonolduğu söyleniyor.

Son günlerde şiddetli iç çatışmalarla gündeme gelen(işgal altındaki ülkeler dışında) Arap ülkelerinin başındaMısır geliyor. Mısır bilindiği gibi emperyalizmin bölge-deki en önemli dayanaklarından biri ve on yıllardır em-peryalist Siyonist politikaların taşeronluğunu yapıyor.Ancak öyle görünüyor ki, Mısır’ın uşak-işbirlikçi yöne-timi onca “hizmetine” karşılık Ortadoğu’nun yeniden şe-killendirilmesi çabalarında hedeflerden biri halinegelmiş bulunuyor.

Mısır’da uzunca zamandır yaşanan iktidar krizi, yakla-şan başkanlık seçimleri, Mısır’ın yeni bölgesel politika-larda yer olmayan öncü rolünü de sınırlama ve/ya sonaerdirme hamlelerini de başlattı denebilir. Hamlelerin em-peryalist cepheden gerçekleştirildiğini ise vurgulamayabile gerek yoktur. İşte bu hamleler kapsamındaki kışkırt-malar sonucudur ki, Mısır’da Hıristiyanlar ile Müslüman-lar arasında olarak görünen iç çatışmalar da giderekartıyor. Benzer çatışmaların aynı süreçte Irak’ta daartışa geçtiğine bakarak söylenecek olursa, mez-hep çatışmasına yol açma temelli kışkırtmalarınseyrinin, daha vahim sonuçlara yol açma ihtimalihayli yüksek olan, dinler arası çatışmalara yönel-diği de söylenebilir.

Ancak bugünlerde bölgeden başka çatışma haberleride geliyor. Tunus ve Cezayir’de öğrenci ve emekçi-ler hakları için ayaktalar. İsyanın hedefinde ise Tu-nus’ta 23 yıldır hüküm süren, AB emperyalizmi güdümlüZine Al Abidin’in totaliter rejimi var. IMF programlarıile yeniden yapılandırılmaya çalışılan ülkede özelleştirme-ler hızla sürüyor, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluklar da buhıza eşlik ediyor.

Cezayir de bugün artık yoğun emekçi eylemlerinesahne oluyor. Son yıllarda sayısız işçi eylemine sahne olanMısır’da da emekçiler hem kendi talepleri hem de aynıcoğrafyanın isyandaki emekçileriyle dayanışma için eylemçağrıları yapıyorlar. Bu da bir kez daha gösteriyor ki, esasçelişki farklı dinler-etnikler arasında değil, ezenler ile ezi-lenler arasında yaşanıyor. Egemenlerin çatışmaları körük-lemelerinin nedeni de işte bu derinleşen-keskinleşençelişki oluşturuyor. Çünkü tüm dünyada iki kesim vardırbirbiriyle çatışan: ezenler ve ezilenler…

Evrensel Bakış Açlık ordusu Kuzey Afrika’da sokaklara taştıOrtadoğu’da esas çelişki ezenler

ile ezilenler arasında

“Tunus’ta isyan!”

Page 23: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Özgür Gelecek/01 23Dünyadan

İsrail Parlamentosu, Filistinlilereyönelik Siyonist baskı ve katliamlarıteşhir eden insan hakları örgütlerihakkında soruşturma açılmasını ön-gören yasa tasarısını onayladı. TelAviv’de 15 bini aşkın insan hakları sa-vunucusu yasayı protesto etti.

Parlamentoda 16 ‘Hayır’a karşılık41 ‘Evet’ oyu ile kabul edilen yasa,sağcı Dışişleri Bakanı Avigdor Lieber-man’ın liderliğindeki ırkçı Yisrael Bei-teinu (İsrail Evimiz) Partisitarafından bir “kazanım” olarak de-ğerlendirildi. Parti üyesi Faina Kirs-henbaum, yasa tasarısınıparlamentoya sunarken, “Bu (insanhakları) grupları Gazze savaşını so-ruşturan Goldstone raporuna mater-yal sağlıyor” dedi. Kirshenbaum,insan hakları örgütlerinin İsrailli yet-kililerin yurtdışında tutuklanması is-teminin arkasında olduğunusavundu.

Sessizliği Kırmak, B’Tselem, İnsanHakları Derneği (ACRI), Yesh Din,kadın örgütü Machsom Watch, Ada-

lah, MossawaCenter, IrAmim ve göç-men işçilerinhaklarıyla il-gilenen Hot-

line for Migrant Workers gibi çoksayıda dernek ve örgüt, bu yasa kap-samında değerlendirilecek.

“Yasa, otoriter, ahlak dışı vegayrimeşru”

İnsan Hakları Derneği (ACRI), ka-rarı ‘demokrasiye ağır bir darbe’ diyenitelendirdi ve yasanın insan haklarıörgütlerinin sorgulama ve hükümetpolitikalarını eleştirme süreçlerindezayıflatılmasını amaçladığını belirtti.

İşkenceye Karşı Halk Komitesi,yasanın “İsrail’deki demokratikdeğerleri ağır ağır öldürecekotoriter, ahlak dışı ve gayri-meşru” olduğunu açıkladı.

İsrail Komünist Partisi onaylananyasa tasarısına büyük tepki gösterdi.Parti, “McCarthy İsrail’de hâlâyaşıyor” başlıklı açıklamasında Kirs-henbaum’un ifadelerine dikkat çekti.İsrail hükümetinin onayladığı yasayıkınayan açıklama, yasayı protestoetmek için düzenlenecek eylemin çağ-

rısıyla son buldu. İsrail KomünistPartisi’nden Dov Khenin yasa ile ilgiliolarak “ABD’de 1950’lerde yaşananMcCarthyizm şu anda burada başlı-yor” dedi.

Ünlü İsrail gazetesi Haaretz ya-zarlarından Gideon Levy, yeni yasayıdeğerlendirdiği yazısında 2011’in İs-raili’nde solcu olmanın, insan hakla-rını savunmanın, işgale karşıolmanın gayrimeşru ilan edildiğinibelirtti. Levy, İsrail yönetimine “çalı-nın arkasından dolanmak yerineneden solu doğrudan yasadışı ilanetmiyorsunuz” diye sorarak onayla-nan tasarının saçmalığına dikkatçekti. Savaş çığırtkanı sağcıların “va-tansever”, yabancıları ülkeden kovanırkçıların “sadık vatandaş” ilan edil-diği İsrail’de yalnızca solcu olmanınyasaklandığını vurguladı.

Levy, Nuri el-Okbi adlı bir insanhakları savunucusunun ruhsatsız işyapmak, Duvara Karşı Anarşistlergrubu üyesi Jonathan Pollak’ın ana-yolda bisiklet sürmek, eski kabineüyesi Mossi Raz’ın öldürülen bir Filis-tinli için düzenlenen protesto gösteri-sini uzaktan izlemek “suçundan”tutuklandığını hatırlatarak, İsrail ya-salarını ve emniyet güçlerini eleştirdi.

İsrail, McCarthy yasasını onayladıBinlerce kişi protesto etti

ABD’de İkinci Dünya Savaşı sonrasındaMcCarthy dönemindeki benzer uygulamalar“cadı avı” olarak adlandırılıyordu. “Cadı avı”sırasında aydınlardan Komünist Parti’ye üyeolup olmadıkları soruldu, üye iseler, diğer üye-lerin isimlerini vermeleri ve tövbe etmeleri is-tendi. Bu aydınlar arasında Bertolt Brecht,Charlie Chaplin, Arthur Miller gibi ünlü sanat-çılar vardı.

H. Merkezi: Her salgın hastalıktaolduğu gibi kolera salgınına yine kurbanedilen halk oldu. Haiti’de kolera salgınıgittikçe yayılıyor. Resmi açıklamalaragöre Ekim ayından itibaren 3.333 kişiyaşamını yitirdi. Emperyalist ülkelerderastlanmayan bu hastalık sömürge veyarı-sömürge ülkelerinde görülüyor.

Hastalığın en çok yayılma biçimi olankirli su tüketilmesi, bu hastalıklardankimlerin etkileneceğini de gösteriyor.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dahayat pahalılığına karşı yapılan pro-testo eylemlerinin yeni adreslerin-den biri de Ürdün oldu.Hükümetin akaryakıt ve gıda fiyatla-rını sınırlamakiçin önlemleraldığını açıkla-masına rağmen,ülkenin güne-yindeki Karakkentinde yakla-şık yüzlerce kişihayat pahalılı-ğını protestoetti ve Başba-kan Samir El Rifai aleyhinde slogan-lar attı.

Karak Belediyesinin eski yetkili-lerinden Tevfik El Batuş, Reuters’ayaptığı açıklamada, “Hükümetin po-litikalarını protesto ediyoruz. Yük-

sek fiyatlar ve tekrar tekrar koyulanvergiler, Ürdün halkını isyan ettirdi”dedi.

Protesto gösterisinin organiza-törlerinden Derham Halassa da hü-

kümetinönlemleri-nin, gözboyama ol-duğunuifade ede-rek, “Arap-larbağla-mında he-pimiz

aynıyız. Hepimiz, baskıcı yönetimleraltında yaşıyoruz” diye konuştu.Benzer gösterilerin başkent Amman,kuzeydeki İrbid ve Amman’ın güne-yindeki Diban kentlerinde de düzen-lendiği belirtildi.

Rosaları anmak için yapılan yürüyüş 9Ocak’ta Frakfurter Tor’da saat10.00’da başladı. Yürüyüşe Alman solparti ve gruplar, Türkiyeli sol parti ve kitleörgütleri kendi pankart, flama ve bayrak-larıyla katıldı.

Almanlardan başta MLPD olmaküzere, PDS, KPD ve çok çeşitli anti-faşistgrup yer alırken, Türkiyeli örgütler içindeTKP/ML, MLKP, TKİP, ATİF, ADHKve diğerleri katılmıştı. TKP/ML’nin beşustalı ve Rosa ve Karl’lı pankartları ol-dukça ilgi çekti. Arkasında ATİF’in “Kri-zin faturasını biz ödemeyeceğiz”pankartı yer aldı.

Yürüyüş boyunca sosyal ve iktisadiyıkım ve krize dair sloganlar atıldı ve çe-şitli pankart ve dövizler taşındı.

Yürüyüş, bu yıl engelsiz ve ciddi birpolis saldırısı olmadan sona erdi. Binlercedevrimci ve ilericinin katıldığı yürüyüşünyanında, bir de sabahın erken saatlerindebaşlayıp akşama dek devam eden anıtmezar ziyareti vardı. Bu ziyarete katılımda on binlerce idi. Bu yürüyüşle, Rosa veKarl’ın 92. ölüm yıldönümünde bir kezdaha devrim ve sosyalizm özlemi dilegeldi ve onların katili Alman te- kelci bur-juvazisi lanetlendi.

(Berlin ÖG okurları)

Haiti’dekolera salgını

ROSA VE KARLANILDI

Ürdünlüler hayat pahalılığını protesto ettiKıbrıs’ta süresizgrev başlıyor

Kuzey Kıbrıs’ta Sendikal Plat-form, “yıkım paketi” olarak tanım-ladığı yasal düzenlemelere karşısüresiz greve başlıyor. Platform,hayat pahalılığı fonunun iptali veKDV’lerde artışa karşı çıkıyor.

Kıbrıs Türk İşçi SendikalarıFederasyonu (Türk-Sen) GenelBaşkanı Arslan Bıçaklı, Sendi-kal Platformun hükümetle gö-rüşme öncesindeki toplantısınıngirişinde yaptığı açıklamada, uzunbir süreden beridir hükümetinemekçilere yönelik uygulamala-rına karşı mücadele ettiklerinisöyledi.

Bıçaklı, Platform’un bir süreönce mücadeleye yönelik yol hari-tası açıkladığını bunun üzerineHükümet’ten görüşme daveti al-dıklarını belirterek, görüşmeye gi-dileceğini kaydetti.

Page 24: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Özgür Gelecek/0124 Enternasyonal

Filipinler Komünist PartisiHalk Savaşının 42. yıldönümü vesile-siyle yayımladığı bildiride “Marksizm-Leninizm-Maoizm’in teorik önderliğialtında ABD emperyalizmine ve yerlisömürücü sınıflara karşı ulusal kurtu-luş ve demokrasi için halk savaşınıstratejik savunma aşamasından stra-tejik denge aşamasına yükseltmeninpolitik ve diğer gereklerini yerine geti-rerek FKP’nin 42. yıldönümünü kutlu-yoruz” dedi.

Yayımlanan bildiride ülkedeki veemperyalistler cephesindeki sürecedair belirlemeler yapıldıktan sonra sa-vaşın yeni görevleri şu şekilde formüleediliyor.

Yeni savaşın görevleri:Filipinler Komünist Partisi ve Fili-

pin halkının 40 yılı aşkın bir süredirsürdürdüğü uzun süreli halk savaşı yo-luyla yeni demokratik devrimi ileri ta-şıması ve ABD emperyalizmi ile yerligerici sınıfların yürüttüğü en vahşibaskıların üstesinden gelmesi ulusalve dünya çapında büyük bir öneme sa-hiptir.

Parti, sosyalizmin revizyonist iha-netçileri tarafından teşvik edilen ABDve diğer emperyalist güçlerin ideolojik,politik, ekonomik, kültürel ve askerisaldırılarını teşhir etme ve ona karşımücadele etmede önemli bir rol almış-tır. Neoliberal küreselleşme politikasıaltında dünya kapitalist sisteminin de-rinleşen krizinin bir sonucu olarak ulu-sal kurtuluş, demokrasi ve sosyalizmgüçlerinin canlanması beklenmektedir.

Parti’nin beş yıl içinde halk savaşı-nın stratejik savunmadan stratejikdenge aşamasına ilerlemesi için kararlı

olması iyi bir durumdur. Yakın ufuklariyimserliğimizi ve devrimci güçlerin az-mini yükseltiyor. 40 yıldan fazladırsüren coşkulu mücadelede kazandıklarızaferlerden esinlenen Parti üyeleri,Yeni Halk Ordusu birimleri ve devrimcigüçler halk savaşının görevlerini yerinegetirme ve onu ilerletme, mücadeleleri-nin derinliğini ve niteliğini yükseltmekonusunda azimlidirler. Parti, devrimisürdürmek için dünya kapitalist siste-minin krizinin yarattığı uygun koşullar-dan yararlanmalıdır. O, düşmanınFilipinler silahlı devrimini yenilgiye uğ-ratmak için yaptığı planlara göğüs ger-meli ve onu yok etmelidir. Parti, halkınulusal ve sosyal kurtuluş özlemini ye-rine getirmek için dev adımlar atmakzorundadır. Halk savaşını geliştirmekiçin belli gereklilikler kesinlikle yerinegetirilmelidir. Bu tür gereklilikleri ye-rine getirmek için bizler, görevlerimiziyapma konusunda net olmalıyız.

1. Parti, içinde tek bir istenmeyenkişinin yer almasına dahi izin vermeksizin genişlemelidir.

Parti, barangayların çoğunluğundave Yeni Halk Ordusu’nun tüm grupla-rında bir Parti şubesine, ayrıca kitle ör-gütü ve kurumlarının çeşitlidüzeylerinde Parti gruplarına sahipolacak düzeyde üyelerini çoğaltmalıdır.Yeni Halk Ordusu birimlerinden ol-duğu kadar şehir ve köy tabanına daya-nan kitle örgütlerinden Parti üyelerikazanmalıdır.

Partinin ana kaynağı devrimcikitle hareketinin kendisidir. İşçi,köylü, ulusal azınlıklar, şehir yoksul-ları, kadın, gençlik, mesleki kitle örgüt-leri başta olmak üzere Parti, örgütlükitlelerden kendine üye kazanmalıdır.

Üye kazanma işlemi büyük sayılardaolabilir, çünkü üye olabilmek için yurt-sever ve ilerici karakterdeki kitle örgüt-lerinin tüzük ve programımızı kabuletmeleri yeterli olmaktadır. Bu şekildekazanılan üyeler ulusal ve demokratikalanda anlayışlarını, bağlılıklarını vesorumluluklarını derinleştirmeleri içingenel ve özel kitle dersleri alırlar. Üye-lerin hızla artırılması perspektifi, özel-likle kitle örgütlerinin halkın acil vestratejik özlemleri için savaşmasınadair propaganda kampanyalarının vekitle seferberliklerinin önderliğini yap-tığı süreçlerde gerçekleştirilebilir.

Parti, kitle örgütlerinin hızlı geli-şimleri üzerinden kolay bir şekilde ge-nişleyebilir. Her verili zamanda engelişmiş kitle aktivistlerinin üye olarakkazanılmasına öncelik verir. Partitüzük ve programını kabul eden en az18 yaşındaki her Filipinli derhal adayüye olmaya hak kazanabilir. Adaylıksürecinde, adaya temel Parti eğitimisağlanır ve adaylar üyelerle oy hakkıdışında tüm hak ve yükümlülükleresahiptir.

İşçi ve köylüler için adaylık süresi 6ay, şehir küçük burjuvazisi için 1 yıl veorta burjuvazi için 2 yıldır. KomünistGençlik Birliği Kabataang Makabayanüyeleri 18 yaşına geldiğinde ve temelParti eğitimini tamamladıktan sonraotomatik olarak Parti üyesi olurlar.

Parti, Tüzükte ifade edildiği gibiParti üyeliği üzerine hükümleri yerinegetirmek zorundadır. Tüzükte yer alan-ların dışında diğer üyelik kuralları vestandartlarınadair fikir-leri gider-melidir.

Aday üyelerin tam üyeliğe terfisindeyaşanan uzun süreli ihmal ve belirsizgecikmeler ortadan kaldırılmalıdır.Parti aday üyelerine hızlı bir şekildetemel Parti eğitimi sağlanmalı, adaylıksüresinin tamamlanmasının ardındantam üye olarak görevlendirilerek terfiettirilmelidir.

Aday üye tam üye haline geldiktensonra, mümkün olduğunca erken birşekilde orta ve daha yüksek Parti eği-timi almalıdır. Tam üyelerden, Parti vedevrimci kitle hareketi ya da halk ordu-sunun herhangi bir biriminde görevle-rini yerine getirmede daha coşkulu veaktif olması beklenmektedir.

Tüm Parti organları onların güçlü vezayıf yanlarını tespit etmek için kendideneyimlerinden çıkardıkları derslerisürekli olarak aktarmalıdır. Parti Mer-kez Komitesi, tüm bölgesel Parti Komi-teleri, Komisyonları ve benzer yöneticiorganlardan kendi bulundukları alan-lardaki devrimci güçlerin durumu veçalışma çizgisi üzerine rapor ve önerisunmalarını, onların güçlü ve zayıf yan-larını tespit etmelerini ve güçlü yanla-rını yükseltmeleri ve zayıf yanlarınınüstesinden gelmeleri için onlara reh-berlik etmelerini istemektedir. Aynı za-manda güçlü ve gelişmiş bölgelerinPartiyi, halk ordusunu, halkın kitle ör-gütlerini ve birleşik cepheyi güçlendir-mek için kadro ve kaynaklarınıgeliştirmeleri için zayıf bölgelere yar-dım etmesi gerekmektedir. Her Partiorganı kendisinden aşağıdaki organlar-dan düşmanın baskı kampanyalarınınetkisi ve subjektif güçlerle koşullar ara-sındaki karşılıklı ilişkinin yanı sıra ön-derliğin güçlü ve zayıf yanlarının, hata

ve kusurlarının neler olduğunu dasoruşturmak durumundadır.

Halk Savaşını stratejik savunmadan stratejik denge aşamasına ilerletmek için gerekleri yerine getir!

Filipinler Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin mesajı

� Parti, kitle örgütlerinin hızlı gelişimleri üzerinden kolay

bir şekilde genişleyebilir. Her verili zamanda en gelişmiş

kitle aktivistlerinin üye olarak kazanılmasına öncelik verir.

� 40 yıldan fazladır süren coşkulu mücadelede kazandıkları

zaferlerden esinlenen Parti üyeleri, Yeni Halk Ordusu birimleri

ve devrimci güçler halk savaşının görevlerini yerine getirme ve

onu ilerletme, mücadelelerinin derinliğini ve niteliğini yük-

seltme konusunda azimlidirler.

Page 25: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

2. Parti, tam zamanlı savaşçılarınsayısını yükseltmek için Yeni HalkOrdusu’nu yönlendirmelidir.

Her bütünlüklü bir şekilde gelişmişgerilla cephesi en azından bir grubuntoplam gücüne sahip olmalıdır. Başlan-gıç aşamasından daha önce var olan birgerilla cephesine kadar her şey etapetap gelişmelidir. Bir gerilla cephesioluşturmak, devrimci silahlı mücadele,tarım devrimi ve demokratik politikgücün kitle tabanı ve organlarının Partiönderliği altında birleştirilmesini ge-rektirir.

Parti’nin Yeni Halk Ordusuüzerindeki önderliği Merkezi Ko-mite ve Askeri Komisyon ile sağ-lanır. Bu da alttaki organların rapor veönerileri temelinde stratejik politikalarve planlar üretmek, YHO’nun UlusalHarekat Komutasına direktifler vermekşeklinde gerçekleşir. Her komuta düze-yinde askeri harekat ve operasyonlar sı-rasında ikili önderliği sağlamlaştırmakiçin politik bir bölüm ve yetkili vardır.Her grup veya takım bir Parti şubesi veher müfreze bir Parti grubuna sahiptir.

YHO birimleri düşman güçleriylesavaşarak ve onların silahlarını ele ge-çirerek büyümelidir. YHO birimleri sa-dece kazanabilecekleri muharebeleregirmelidir. Bunu da bir düşman gücünüyok etmek için yeterli yoğunlaşmaylave şaşırtma, uygun arazi ve uygun ko-şullar gibi unsurları kullanarak yapabi-lir. Tuzaklar ve baskınlar biçimindekiimha savaşlarına öncelik vermelidirler.İmha etmek derken, düşman birimininsilahlı güç yeteneğini ortadan kaldır-mayı ancak savaşma yeteneğini kaybet-tikten ya da silahsızlandırdıktan sonraesirlere anlayışlı/yumuşak muamele et-meyi kastediyoruz.

İmha etme taktikleri düşma-nın bilincinde yıpratma taktikleriile tamamlanmalıdır. YHO’nun tümtam zamanlı savaşçılara ve özel milistimlerine askeri personel, silah, benzinve diğer savaş materyalleri taşıyan ha-reket halindeki ya da duran araçlarıtahrip etmek amacıyla keşif, patlayıcı-lar üretme ve kullanma eğitimleri veril-melidir.

Halkın demokratik hükümetininkural ve düzenlemelerini uygulamayan,halkın

refah ve çıkarlarını aldırmayarak ihlaleden, halka karşı kışkırtıcı ve uzlaşmazhareketlerde bulunan şirketler yasak-lanmalı, bloke edilmeli ve ortadan kal-dırılmalıdır. Bu şirketlere ihraç etmekiçin madenlere ve büyük çiftlikleresahip olan, yenilenemeyen kaynaklarıtalan eden, çevreyi tahrip eden ve top-rak reformunu engelleyen şirketler dedahildir. Askeri güçler ve güvenlik ma-kamları halk ordusunun hedefi halin-

deki bu şirketleri korumaktadır. Devrimci yasa ve adaletin bir so-

nucu olarak, halka ve devrimci güçlerekarşı cinayet ve ciddi suçlar işleyenlerinsan haklarını ihlal eden talancılar dadahil olmak üzere halk ordusu ve milis-ler tarafından tutuklanmalı, halk mah-kemelerinde yargılanmalıdır. Bu türsuçlular eğer silahlı ve tehlikelilerse ye-terli miktardaki güçle birlikte tutuklan-malı zira bunlar tutuklamayadirenmekte veya bodyguardları, gericiaskeri ve polis güçleri tarafından ko-runmaktadırlar. (…)

YHO, kitle ça-

lışması için geniş bir alana yayılmalı vekitle örgütlerinin, savunma birimleri vemilislerin düşmana karşı geniş bir ağınıoluşturmalıdır. Bir gerilla cephesinde,YHO her zaman görece konsantre birbirim (örneğin müfreze) ve görece da-ğınık birimler (iki müfreze birliklere vepropaganda timlerine bölünebilir)oluşturmalıdır.

YHO işçilerin, köylülerin, gençliğin,kadınların, kültür aktivistlerinin ve hal-

kın diğer kesimlerinin yerellerde kitleörgütlerini kurmalı ve geliştirmelidir.Bunlar siyasi iktidarın organla-rını inşa etmeye yardımcı olmalı-dır. Başlangıçta, bunlar halkın atamalıkomiteleri olacak, sonunda ise kitle ör-gütü temsilcileri veya tüm topluluk ta-rafından seçileceklerdir. Parti,şehirlerdeki kitle aktivistlerini köylükitlelerinden öğrenmeleri, köylü toplu-luklarına hizmet etmeleri ve halk ordu-sunun eğitimlerine katılmalarınısağlamak için kırsal bölgelere gönder-melidir. Halk Ordusunun ve kırsalalanda Partinin güçlendirilmesi içinişçi ve eğitimli gençlik saflarından olanParti kadro ve üyelerine ihtiyaç vardır.

3. Parti işçi sınıfı ve köylülüğüntemel ittifakını güçlendirmelidir.

Bu demokratik devrimin öndergücü ile temel gücünün birleştirilme-sidir. İleri müfreze olarak Parti ara-cılığıyla işçi sınıfı lider güçtürçünkü devrimin mevcut akışını sos-yalist geleceğe yönlendirecek olan

bu sınıftır. Köylülük temel güçtürçünkü demokratik devrimin temel ta-lebi olan toprak için mücadele edenen geniş sömürülen sınıftır. Prole-tarya ve köylülük halkın yüzde90’ından fazlasını oluşturmaktadır.

Bu iki sınıfın birleştirilmesiyeni demokratik devrimi zafere

ulaştırmak için vazgeçilmez vemutlaktır.

İşçi köylü temel ittifakı ilerici güçle-rin ittifakını oluşturmak üzere şehirküçük burjuvazisini de müttefik ola-rak kazanmalıdır. Ulusal Demokra-tik Cephe, işçilerin, köylülerin veşehir küçük burjuvazisinin en iyi ifadeedilmiş ve yoğunlaşmış yer altı ittifakı-dır. Bu cephe ileride daha da güçlendi-rilmelidir. Şehir küçük burjuvazisiFilipinler toplumunun küçük bir parça-sıdır ve burjuvazinin daha aşağıdakikısmını oluşturur. Bu kesim belli birderecede ezilme ve sömürülme yaşa-makta ve devrime kapasitesi ve etkialanı oranında katkı yapabilmektedir.

Parti aynı zamanda ilerici güçlerinittifakı için orta burjuvazi ile de iş-birliği yapmalı ve tüm halkın anti-em-peryalist ve demokratik hareketinigüçlendirmek isteyen yurtsever güçle-rin resmi ve resmi olmayan ittifakındaaktif hale gelmelidir. Orta burjuvaziulusal sanayileşme ile ilgilidir ve ser-mayenin serbest bırakılmasının veyerel pazarın genişletilmesinin bir yoluolarak, gıda ve sanayi hammaddesiüretilmesine hizmet eden toprak refor-munu anlayabilir. Yurtsever güçlerinittifakı anti emperyalist ve demokratikbir hükümetin gelişmesine ilgi duyar.

Parti, emperyalistlerin en gerici veen aşağılık olan düşmana karşı durangerici güçleri de içeren mümkünolan en geniş ittifaka açık olmalı-dır. Gericilerle ittifak geçici ve gü-venilmezdir. Onlar ittifaka kendiçıkarları için katılırlar ve kendileri ikti-dara gelince devrime saldırmaya eği-limlidirler. Fakat onlarla ittifakdüşmanı yalnızlaştırmak ve yoketmek için gereklidir. Mümkünolan en geniş ittifakla ilgili olarakParti, bağımsızlığını ve inisiyatifinisağlamlaştırmalı ve devrimci hareketiçin gericilerin çelişkilerinden yarar-lanmalı ve tüm yönetici sistemi orta-dan kaldırmak için gücünü inşaetmelidir.

Bugüne kadar, Partimizin tarihindegerici güçler yönetici klik olarak düş-man kabul edildi. Fakat Parti anti-em-peryalist ve demokratik pozisyonasahip ve iktidarda olan bir rejimle anti-emperyalist ittifak ve ateşkes ihtima-lini hiç reddetmedi. Parti, GRP veFilipinler Ulusal Demokratik Cephearasındaki barış görüşmelerini emper-yalistlere ve onların kuklalarına karşıulusal birlik hükümetinin kurulması-nın umut verici ve harekete geçirici biryolu olarak değerlendirmektedir.

Bu tür bir hükümetin varlığı müm-kün hale gelinceye kadar Parti ve Fili-pin halkı halk savaşı yoluyla yenidemokratik devrimi zafere ulaştırmakiçin tüm gücünü sarf etmelidir. Bizstratejik savunma aşamasını stratejikdenge aşamasına ilerletmeyi başardık-tan sonra, görevimiz stratejik saldırıyoluyla ulusal çapta iktidarı ele geçir-mek için koşullar hazır oluncaya kadarstratejik dengeyi tam olarak geliştir-mek olacaktır.

Özgür Gelecek/01 25Enternasyonal

� YHO işçilerin, köylülerin, gençliğin, kadınların, kültür akti-

vistlerinin ve halkın diğer kesimlerinin yerellerde kitle örgütle-

rini kurmalı ve geliştirmelidir. Bunlar politik iktidarın

organlarını inşa etmeye yardımcı olmalıdır.

Page 26: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Amed’in göğsünden dü-şerdi her gece bir yaprak.Hain bir rüzgar dalındankopararak, kanlı pusularadüşürürdü çatal yürekli-leri... Bir halkın kayıp yılla-rının adı olur bir zamansonra Amed sokakları.

Amed, coğrafyamızdakidiğer bir çıban başı idi.Cumhuriyetin ilk yıllarındanitibaren OHAL altındaydısokakları. Sabahların kanauyandığı ’80 şafaklarında daçıban başı, işkence merkeziidi. Proletarya Partisi soluk

alıyordu, Amed’in dar so-kaklarında... Takvimler, 24Ocak 1981’i gösterdiğindeparti ağacının iki filizlenendalı, hain bir pusuda kopa-rıldı. Parti üyesi HaydarAslan ve parti ileri sempati-zanı İhsan Parçacı, kollukkuvvetleri ile girdikleri uzunsüren bir çatışma sonrasışehit düştüler. Onları ihbareden Kırmataş Köyü muh-tarı Teyfik Keletoğlu 13Temmuz 1981’de TİKKO ge-rillaları tarafından cezalan-dırıldı.

Haydar Aslan: Yoksul-luk içinde, Dersim’in Maz-girt ilçesinde dünyaya geldi.Alçakgönüllü ve samimidir.Kısa bir süre kaldığı TC zin-danlarında işkenceye uğrar,dişleri kırılır. Aslan, birçokalanda faaliyet yürütmüş birProletarya Partisi üyesidir.

İhsan Parçacı: AmedHazro’da dünyaya gelenParçacı, bu bölgede faaliyetyürüten gerilla birliğindegörev almıştır. Şehit düştü-ğünde parti ileri sempatiza-nıdır.

Hırçın Karadeniz’in dağ-ları kızıl bir isyana durmuş-tur. Yoldaş Nilüfer (Atav) ileAdem (Asal)’in Artvin Borç-ka’da şehit düşmesinin ar-dından gerilla, akan kanınöcünü almak için YusufeliKarakolu’nu basmaya kararverir. Kamulaştırdığı bir mi-nibüsle yola çıkarlar. Göz-lerde kin vardır. Parmaklartetiği sıcak tutuyordur.Ancak aksilik çıkar, yoldaaramaya denk gelirler. Ça-tışma çıkar. Karadeniz’indüşmana korku salan dörthırçın gerillası, bayraklarınıardıllarına bırakarak Kara-deniz’i kızıllaştırırlar.

Erhan Öztürk: Mer-sin’de dünyaya gelen Öztürk,

ortaokul ve lise boyuncaailesine destek

amacıyla hem okur hem deçalışır. Farklı bir siyasetteörgütlenmiştir önce... Yet-kinleşmeye başladığı dö-nemlerde İbrahimKaypakkaya’nın düşüncele-rini incelemeye ve etkilen-meye başlar. Kısa bir süresonra Proletarya Partisi ileilişkiye geçen Öztürk, Der-sim’de gerillaya katılır. Şehitdüştüğünde parti üyesi veaynı zamanda TİKKO GenelKomutanlığı Üyesidir.

İhsan Şimşek: Dersimve Karadeniz dağlarının yiğit“Memo”su Şimşek, Sivas’tadünyaya geldi. Neşeli, coş-kulu ve kararlı kişiliği ile ta-nınan Şimşek, şehitdüştüğünde parti üyesi ve si-yasi komiserdi.

Hasan Özdoğan: Der-sim’in Nazımiye ilçe-

sinde dünyaya

gelen Özdoğan, yine Der-sim’de gerillaya katılır. Dahasonra Topçam dağlarındagörev alan Özdoğan, şehitdüştüğünde parti üyesi, Ka-radeniz Bölge Komutanlığıyedek üyesi ve komutan yar-dımcısıdır.

Muharrem Kaya: SivasDivriğili olan Kaya, defa-larca tutsak düşmüş, ancakyılmadan mücadele etmeyedevam etmişti. 1992 yılınınŞubat ayında tutulduğu Kay-seri Zindanından firar edenKaya, özgürlük soluğunu Ka-radeniz dağlarında alır.Şehit düştüğünde parti üye-sidir.

Özgür Gelecek/0126 Kavga okulu

Devrimci hareketin daha etkin ve kitlesel bir güç haline geleme-mesinin, kitlelerle canlı politik bağlar kuramayıp devrimci savaş çı-tasını yükseltememesinin nedenlerinin başında, sahip olduğukadro ve militanların niteliklerinin zayıflığı gelmektedir. Çünkü ön-derlik ve örgüt sorunundan bahsediliyorsa, orada ideolojiden veinsan sorunundan bahsediliyor demektir. Yani iddiaları uğrunayaşayan, çalışan, savaşan, örgütleyen, yaşamını iddiala-rına adayan insan yaratamama sorunundan bahsedili-yordur. Ve elbette ki bir sorundan bahsediliyorsa orada önemlibir görev de durmaktadır.

Bilinmektedir ki emperyalist-kapitalist sistemin ideolojik sal-dırı hedefinin başında devrime inanan kadro ve militanlar gelmek-tedir. Burjuvazinin ideolojik saldırısından kitleler etkilendiği gibikadro ve militanlar da etkilenmektedir. Öyle ki sömürü ve baskıyadayalı sistem, en çok bilinçli ve inançlı insanları hedefliyor. Onlarıetkisi altına alıp, kuşatmaya, sarsmaya, çürütmeye çalışıyor. Bugüntemel görev; bu saldırılara göğüs gerecek ve süreci birçok yönüyleanaliz edip, kavrayacak ve tersine çevirecek adımları örgütlemektir.

Proleter ideoloji olmadan örgüt, önderlik yaratılama-dan ne kitleler ne devrimci savaş örgütlenir. Önderlik ko-mitelerden, komiteler kadro ve militanlardan oluşur. Kısacadevrimci göre-vin en temel ve önemli yerinde bilinçli ve inançlıinsan yaratma görevi durmaktadır. Bunların yaratılmasında ciddiengellerin başında, geçmiş (küçük burjuva) yaşam ve ideolojidenyeterince köklü bir kopuşu sağlayamamak gelmektedir. Geçmişten,eskiden köklü kopuş sağlayamayan, yeni ve gelecek için savaşamaz.Küçük burjuva yaşam ve düşüncenin alt edilmesinde, yeninin yara-tılmasında önemli rol oynayan devrimci eğitim ve bunun önemlibir bileşeni olan devrimci eleştiri rolünü yeterince oynayamadı-ğında bütün çabalar sonuçsuz kalır. Çünkü eski yaşam ve düşünce-nin etki gücü, küçük burjuvazinin üzerinde fazlasıyla etkilidir.

Bu konuda oldukça fazla şey söylenmekte ancak iş pratiğe, ger-çeğe, bizzat kendimizle yüzleşme ve hesaplaşma, değişme soru-nuna gelince küçümsenmeyecek bir direnç ve yüksekdüzeyde bir tepkiyle karşılaşırız. Bu durumda küçükburjuvazi akıl almaz bir iç savunu ortaya koyar. Olumsuzve iyi gitmeyen işler karşısında başlar kendileri dışında herkesieleştirmeye, suçlamaya ve saldırmaya. Kendisi dışındaki herkesmutlak hatalıdır.

Militan-örgüt-komite-halk-koşullar; kısaca herkes yanlış ve ha-talıdır. Ancak bu hatalar sıralamasında sıra hiçbir zaman kendile-rine gelmez. Kendi hata ve zaaflarını hiç görmez. Kendilerinden hiçsöz etmezler. Bu “kadro ve militan” tipi devrimin gelişim dinamiz-mini zayıflatan önemli unsurların başında gelir. Bu tip “militanlar”ne devrimci görevlerini yerine getirir ne de düşmana etkili darbelervurabilir.

Devrimci eleştiri bir tedavi, hastaya yönelik devrimci bir müda-hale hareketidir. Devrimci eleştiri; küçük burjuva dünya gö-rüşüne, onun bakış açısına, düşünce ve yaşam tarzına,alışkanlıklarına yönelik bir yıkım hareketidir. Aynı za-manda proleter dünya görüşünün, düşünce, yaşam ve ça-lışmanın inşasıdır. Devrimci eleştirinin ikili yanı vardır:Yıkmak ve inşa etmek. Yıkmadan inşa olmaz. Devrimci eleştiri;burjuva ve küçük burjuva dünya görüşünün düşünce, yaşam ve ça-lışmanın köklü yıkımıdır. Proleter dünya görüşünün, düşünce,yaşam ve çalışmanın ise inşasıdır. Kısaca eskinin yıkıcısı, yenininyapıcısıdır.

Nasıl ki hekim tarafından hastaya yönelik gerekli ve zorunlubir operasyon ortamı yaratılıp onun iyileşeceğine dair telkinlerdebulunularak hastayı iyileştirme ortamı hazırlanıyorsa, aynı şekildeeleştiri için; hastayı kurtarmak, hastalığı tedavi etmek amaçlı bireleştiri ortamının hazırlanması gerekir. Eleştiri ortamı kolektifinbilinçlenmesi, aydınlatılması eleştiri silahının, devrimci mücadele-nin vazgeçilmez bir parçası olduğunun kavratılması ve bu bilincinvar olmasını etkin kılınmasını sağlayacak koşulların yaratılmasıdır.Bu ortam hazırlanmadan, (kavratma ortamı ve devrimci yaşamı)devrimci çalışma için samimi ve yoldaşça bir atmosfer yaratılma-dan, eleştiri doğru kavranmaz ve kolay kabul edilmez. Eleştirininsu ve hava kadar yaşamsal ve gerekli olduğu, gelişimin zorunlubir yasası olduğu kolektife kavratılmalıdır. (Devam edecek)

PusulaGeçmişten köklü kopuş sağlayamayan,yeni ve gelecek için savaşamaz-1

KaKa

Düşüp kalkan Dicleli NinemTükürdü kanlı öfkesini

Kanayan dudaklarından“Bu çaresizliği onların” dedi

Kaçakta Silvanlı Şahan

Yusufelİ Şehİtlerİ

Hazro Şehİtlerİ

Page 27: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

İnsanlık tarihinde yaşam ve ölümünsınırları çizilidir. Yaşamın sınırlarını orta-dan kaldıracak bilimsel-tarihsel gelişimeerişilmedikçe doğanın ve yaşamın tarihselyasaları ölüm ve yaşamın sınırlarını kalınbir şekilde çizmeye devam edecektir. Veçizilen yasalar insanlığın yoksul kaderi ol-maya devam edecektir. Dünyanın yoksulinsanları yaşamlarını ve geleceklerinikendi ellerine alamadıkları sürece sömürüve zulüm dolu yaşamın kölesi olarak yaşa-maya devam edecektir. Ancak bu kade-rin dışına çıkma cesaretinigösterebilen özgürlük savaşçıları-nın yaşam künyelerinde ölüm tarih-leri olmayacaktır.

Yaşamın ve ölümün çizili yasala-rına meydan okuyanlar tarihin te-kerleğini ileriye çevirme fikrinitaşıyanlardır. Yalnız onlardır özgür biryaşam uğruna sevdalı yüreklerini ölümünateşine atmayı başarabilen. Yalnız onlar-dır özgürlük fikirleri uğruna sonsuza deksavaşanlar. Yalnız onlardır tarihe düşendevrim notlarıyla ölümsüz kalanlar. Vebundandır onların mezar taşlarına ölümtarihi yazılmaz.

Yaşam ve ölümün diyalektiğinde dev-rimci fikirleriyle yaşayanlar açısındanyaşam ve kavga her zaman tayin edici, be-lirleyici yöndür. Yoksulluk ve cehalet

dolu toplumsal çelişkilere yanıtolan, anın ve geleceğin sorunlarınaçözüm ve çare olanlar her zamanölümsüz devrimciler ve komünist-lerdir. Köleliğin her türünün yaşama aither bir dokuya egemen olduğu yoksuldünyada yaşam ve ölüm arasında sınır herzaman çok ince çizgilerle çizilidir. Özgür-lüğe ait tek bir damla yaşamın akmadığıtek bir karış toprağın kalmadığı yoksuldünyada yaşayan her canlı aynı zamandabir ölüdür. Kendilerine ait olan sadeceköle bedenleri ve kötü ‘kaderi’dir.

Sefalet ve sermayenin birikerek artançelişkisi devrimin vazgeçilmez temel ne-denidir. Ve bu güçlü sınıfsal-tarihsel ne-denlerdir yoksulların boyunlarındankölelik künyelerini çıkarıp atma istemi. Veyine bu güçlü değişim istemidir gökyü-

zündeki yıldızları yeryüzüne in-

dirmeye iten nedenler. Köleliğin her biçimine ve rengine karşı

özgürlük mücadelesinde yani adına sınıf-lar denilen savaş arenasında koşullarınher zaman yoksullar için uygun olmaya-cağı bir gerçek ise büyük bedeller uğrunayürütülen her mücadele sonucunda zaferher zaman erken bir tarih sunmaz. Yenil-giler ve kayıplar kavganın silinmez bireryasası olarak mücadelenin orta yerindedurur. Mücadele her zaman erken bir kur-tuluş vaat etmez. Emperyalizme ve dünyagericiliğine karşı savaşanlar yani sömürüve zulmün efendilerine karşı eşitsiz koşul-larda mücadele edenler ilk kavgalarındailk isyanlarında yenilebilir. Ancak hangiözgürlük savaşımı yenilginin ren-gini görmeden zaferin muzaffer res-mini çizebilmiştir. Hangi kurtuluşmücadelesi toprağa sayısız düşenlerin be-denlerinde dökülen he bir kandamlasınıözgürlüğün güçlü tohumlarına çevirme-

den yolunda dümdüz yürüye-

bilmiştir. Ancak unutmamak gerekirki mücadele etmeyenler her zamanbaştan yenilmiştir. Tarih hiçbir zamankaygı ve korkularını yüreğinin derinliğin-den çıkaramayanları affetmemiş ve onlaraözgürlük yüzünü göstermemiştir.

Köleliğin ve mutsuzluğun bir gün sonbulacağı patikadan büyük bedeller ödeye-rek yürüyenlerin biriken acıları bir günmutlaka devrimin bitmeyen yoksul fırtı-nasına dönüşecektir.

Ve onların ölümleri hayatta kalanlarınyüreğini acıtmaya devam edecektir. Ve ge-leceği ellerinde tutan ölümsüzler herzaman yüksek bir saygıyla anılacak ve on-ların direnişleri yoksulların elle-rinde sönmeyen meşale olarakparıldamaya devam edecektir.

(Dersim’den birPartizan)

Adları emekle ve bilinçle yazılanlarınolmadığı bir yaşam ve mücadele, yarımkalıp tamamlanmamış bir roman, bir şiir,bir söz gibidir. Anlamı ve değeri eksiktir.Onlarsız geleceğe ve özgürlüğe ait her şeyyarım kalır. Bundandır ki gelecek yaratıla-caksa onlar mutlaka bizimle olacaktır.Onların adları ülkemizin dağlarının, böl-gelerinin ve çocuklarımızın ön adı olacak-tır. Anıları eğitimin ve yaşamın renkliharfleri olacaktır.

Yaratılan, işlenen, yazılan, çizilen in-sanlığa ait her devrimci değerde onlar veonların silinmez adları olacaktır. Saklananher resimde, gizlenen her anıda, söylenenher türküde onlar yani insanlığın onurudevrimimizin yapı taşları, değerleri silin-mez ilkelerimiz olan şehitlerimiz olacak-tır. Yani Kaypakkaya yoldaş, Barbara,Demirdağ yoldaş olacaktır.

Güne ve ana ait görevlerimizde heponlar vardır, yaşamımıza ait en vazgeçil-mez iddialarda onlar vardır. Ve onlarlabirlikte olan yürüyüşümüz güç kazanmak-tadır. Varmak istediğimiz hedefler netlikkazanmaktadır. Onlarla birlikte sömürüyeve zulme dayalı kötülüklerden kurtuluşiddiamız büyümektedir. Onlarla birliktegeleceği belirleme sanatının yapılacak iş-leri vardır. Bundandır onları adları partiişçisi, emek işçisi olur. Dava insanı olur.

Devrim şehidi olur…Sınıf savaşımı sömürüye ve zulme da-

yalı toplumların kurtuluş reçetesiniarama, yaratma mücadelesidir. Bu zorlukurtuluş kavgası örgütlü emeğin ve ileribilincin sentezlendiği neferlere ihtiyacıvardır. Kavganın adlı ve adsız sayısız sıraneferlerine ihtiyaç vardır. Yani dava in-sanlarına, kadrolara, militanlara ihtiyacıvardır. Onlar olmadan öncü ve mücadelegerçek olmaz. Onların yol gösterici katkısıve çabası olmadan örgütleme ve yönetmesanatı yaşam bulmaz. İşçilerin emekçile-rin, ezilenlerin özgürlük yürüyüşü, kurtu-luş mücadelesi gerçek olmaz. Karanlıklaraydınlığa çıkmaz.

… Ve biz onların ardılları olarak ileridoğru atacağımız her adımda ve yerinegetireceğimiz her devrimci görevde onla-rın tamamlanmamış mezar taşları ta-mamlanacak, yazılmamış devrim harflerisilinmez bir şekilde yeniden yazılacaktır.Ve bu soylu kavgada onlar her zaman mü-cadelemizin ve kavgamızın en güzel ye-rinde yüreğimizin en canlı ve diri yerindeasılı duran geleceğimizin silinmez devrimtabelaları olacaktır.

Bugün onurla onlara bakıp şehitleri-mizi andığımız 2011 yılının Ocak ayındadevrimci görevlerimizin ağırlığı ve ciddi-yeti bilincimizi ve ellerimizi fena haldezorlamaktadır. Anılarının ağırlığı, yapma-mız gerekenlerini ciddiyetini kavgamızınbüyüklüğünü bir kez daha bizlere hatırlat-maktadır. Bu ne inceltilmiş bir küçük bur-

juva duygusallığı ne de anıların ağırlığı al-tında ezilerek ifade edilmiş güçsüz bir söz-dür. Bu tamamen adına devrim denilenalt üst oluşun yarattığı büyük kitlesel dal-gaların yürüyüş sesleridir. Sessizlerin sesliyürüyüş sesleridir üzerimizdeki etkisi. Pa-yımıza düşen devrim görevleridir.

Ocak ayının son haftasının devrim vekomünizm şehitleri olarak seçimi tesadü-fen yapılmış bir ayın son haftası değildir.Seçim dayanakları bilimsel, nedenidevrimcidir. İşçi sınıfı ve ezilen dünyaemekçi halklarının ölümsüz öğretmeni,devrim ve örgüt biliminin ölümsüz önderiV. İ. Lenin yoldaşı ocak ayında kaybet-tik, ilk şehidimiz ALİ HAYDAR YILDIZyoldaşı Ocak’ta kaybettik. Ve o tarihten buyana Ocak şehitleri devrim bilincimizin veiddiamızın ateşleyici gücü oldu. Geleceğiyaratma kavgamızın büyük düşü oldu.

Bugün dünya da ki ve ülkemizdekiyoksulluk ve zulüm dolu gelişmeler dev-rim sorumluluğumuzun ağırlığını, ciddi-yetini bizlere hatırlatıyor.Emperyalist-kapitalist sistemin azami kârüzerine kurulu aşırı üretim krizi dünyayoksullarının boynuna asılı kölelik zinciriolarak durmaktadır. Örgütsüz ve önder-liksiz geçen her gün yoksulların boynunuacıtan zincir ağrılığı olur. Örgütsüz ve ön-derliksiz geçen her bir gün Filistinli, Af-ganlı, Iraklı çocukların ölüm nedenleriniçoğaltır. Örgütsüz ve önderliksiz geçenher bir gün dünya yoksulların açlıktan vebakımsızlıktan ölen çocuk nedenleri olur.

Şehitlerimizi andığımız Ocak ayında dün-yadaki ve ülkemizdeki yoksullara baktıkçatamamlanması gereken devrimci görevle-rin ciddiyeti ve büyüklüğünü bizlere öğ-retmektedir. Bu görevlerimizi nasıl vehangi düzeyde yapmamız gerektiğini öğ-retmektedir. Parti ve kitleler olmadandevrimin gerçek olamayacağını öğretmek-tedir. Silahlı savaşım olmadan özgürlüğeait hiçbir kazanımın elde edilemeyeceğiniöğretmektedir.

Ve biz şehitlerimize bakıp onları andı-ğımız bu süreçte önderlik ve örgüt sorum-luluğumuzu büyütmekle yükümlüyüz.Tamamlanmayan, yarım bırakılan görev-ler ve adımlar varmamız gereken yoluuzatan nedenler olur. Bugün Parti tarihi-mizin ve anın devrimci görevlerini yerinegetirme adımlarının gücü şehitlere bağlılı-ğımızın düzeyi olacaktır. Ve bizler bu bağ-lılık düzeyimizi gökyüzünün fethineçıkarmakla yükümlüyüz. Eğer özgürlüksavaşılarak kazanılacaksa biz bu daveti ilkparti şehidimizle kabullendik. Kabulümüzgeleceği yaratma gücümüz, halkımız enbüyük zafer dayanağımız olacaktır.

Savaşma isteğini karara dönüş-tür!

Partiyle yürüme, savaşma ve ka-zanma bilincini ateşle!

(Dersim’den bir ÖG okuru)

Özgür Gelecek/01 27Kavga okulu

DEVRİMCİ FİKİRLERİYLE YAŞAYANLARIN MEZAR TAŞLARINDA ÖLÜM TARİHLERİ YOKTUR!

BİZİMLE OLACAKTIR!GELECEK YARATILACAKSA ONLAR MUTLAKA

Page 28: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

TOKİ ismini duyunca kimimizin ak-

lına yapmış olduğu güzel konutlar

geliyor. Açılımı TC Başbakanlık

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı

olan bu kurum, Başbakanlık tarafın-

dan yönlendirilip alt kademesinde

Emlak Konut, Emlak Pazarlama

GEDAŞ TOBAŞ (Toplu Konut – Bü-

yükşehir Belediyesi İnşaat Emlak ve

Proje A.Ş) ismini birçok önemli pro-

jelere duyurmuş olan toplam 7 tane

iştiraki bulunmaktadır.

1984 yılında Toplu Konut ve Kamu

Ortaklığı İdaresi Başkanlığı olarak

kurulmuş ve bu dönem içinde oluş-

turulan Toplu Konut Formu ile

esnek ve güçlü bir yapıya bürünerek

konut oluşturmadaki yetkili gücü

elde etmiştir. Döneme denk düşen

süreçte özelleştirmelerin organizas-

yonu Kamu Ortaklığı İdaresi

Başkanlığı’na bırakıldı. 1990 yı-

lında çıkarılan 412 ve 414 sayılı

Kanun Hükmünde Kararnameler ile

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve

Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı

şeklinde iki ayrı idare olarak örgüt-

lenmiştir.

Talanın adı TOKİ; soyadı TCKuruluş amacı ve süreçteki misyonu

TOKİ Yüksek Kurulu tarafından şu

şekilde anlatılıyor. “Ülkemizin

yaşadığı hızlı nüfus artışı ve

hızlı kentleşme sebebiyle olu-

şan konut ve kentleşme sorun-

larının çözülmesi ve üretimin

artırılarak işsizliğin azaltıl-

ması ve dar gelirli ailelere

konut yardımında bulunul-

ması için kurulan TOKİ Türki-

ye’nin gelişiminde

önemli bir

yerde duru-

yor.”

Bu cümlenin

çevirisini yapacak olursak;

“Toplumun barınma vb. hakla-

rının elinden alınması, sosyal

kültürel yaşam tarzının yok

edilmesi ve sermayeyi güçlen-

dirmeye dayalı aşırı kâr hırsı

ile sosyal, doğal kültürel alan-

ların ranta açılmasında ege-

menler için önemli bir yerde

duruyor.”

Bu söylemin gerçekliğini İstanbul’da

Kentsel Dönüşüm Projesi ile talan

edilmek istenen bölgeler yeterince

ispatlıyor. İstanbul’un Ümra-

niye, İkitelli,

Sefaköy, Pendik, Bahçeşehir,

Ataşehir, Halkalı, Gaziosman-

paşa ve Tuzla vb. emekçilerin

yoğun olduğu bölgeler bugün

TOKİ’nin projeleri içinde.

Emekçi semtler “çarpık kentleşme”,

“deprem bölgesi” vb. bahanelerle

talan edilmek isteniyor. Deprem

Araştırma Merkezi tarafından dep-

reme karşı en dayanıklı yapıya sahip

olarak raporlanan İkitelli Ayazma

bölgesi komik bir şekilde deprem

bölgesi ilan edilerek yıkılıyor. Gece-

kondulara biçilen meblağ kurulacak

olan konutların miktarından düşü-

lerek halka satılıyor. Yoksulluğun

arttığı dönemlerde halk çete ve

mafya aracılığı ile borç batağına sü-

rükleniyor. Yapılan araştırmalara

göre TOKİ’den bu

şekilde ev

alanların % 84’ü bir yıl sonra evsiz

kalıyor.

Tuzla istimlâk ediliyorKentsel Dönüşüm Projesi kapsamında

bölgelerdeki konutların boşaltılma-

sının esasının yasalar gereği an-

laşma yoluna dayandığı iddia edilse

de bunun gerçekliğinin olmadığı or-

tadadır. Önceleri imar verilen ta-

pulu araziler, konutlar jandarma,

polis, mafya çeteler aracılığıyla zorla

boşaltılıyordu. Bu saldırıların şim-

diki adreslerinden birisi de işçilerin

yoğun olarak yaşadığı ve sosyal iliş-

kiler açısından yaşanan olumlu bir

tablo çizen Tuzla bölgesidir. Önce-

leri yine talanla birçok ev yıkılmış,

yerlerine emekçi halkın alım gücünü

aşan Tuzla Aydınlı 1.ve 2. kısım

Tuzla Emlak Konutları kurul-

muştu. Elbette talan sadece bununla

sınırlı kalmadı. Tuzla 1., 2. ve 3. böl-

geler istimlak edilerek buralara

3104 konut yapılması planlanıyor.

2011 yılı itibari ile Tuzla halkına

Başbakan ve TOKİ Yüksek Kurulu

imzalı istimlâk mektupları gelmiş

durumda…

Özgür Gelecek/0128 Yaşamdan notlar

Devlet taşeronluğunda sermayenin talan aracı

TOKİ

Emekçi semtler “çarpık kentleşme”, “deprem bölgesi” vb. bahanelerletalan edilmek isteniyor. Gecekondulara biçilen meblağ kurulacak olan konutların miktarından düşülerek halka satılıyor.

İstanbul’un Ümraniye, İkitelli, Sefa-köy, Pendik, Bahçeşehir, Ataşehir, Halkalı, Gazi-osmanpaşa ve Tuzla vb. emekçilerin yoğun olduğu bölgeler bugün TO-Kİ’nin projeleri içinde.

Page 29: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Kartal: Tuzla denilince akla ilk gelen,

deri fabrikaları ve buralarda çalışan

emekçiler oluyor. Yıllar önce boş

arazilerin üzerine ellerindeki tüm

varlıklarını yatırarak, evlerini tır-

naklarıyla yapan bu insanlardan

şimdi evlerini boşaltmaları isteni-

yor. Tuzla’ya bağlı Orhanlı, Ay-

dınlı, Konaşlı Mahallelerinin

yıkım kararı 2010’nun Kasım

ayında Başbakan tarafından onay-

lanmıştı.

Şimdi üzerinde on binlerce kişinin ya-

şadığı Tuzla’ya bağlı bu mahalle-

lerde TOKİ bu yıkım kararını hayata

geçirmeye çalışıyor. Çeşitli ayak

oyunlarıyla halkın gözü boyanarak,

yıkımlara karşı gelişecek tepkinin

önü alınmaya çalışılmaktadır. Bu

oyunlardan biri de AKP’li Tuzla Be-

lediye Başkanı Şadi Yazıcı tarafın-

dan ertelenen yıkım kararının,

mahalle sakinlerine kararın kaldırıl-

dığı şeklinde beyan edilmesidir.

Aynı belediye başkanı geçen yıl ma-

hallede yapılan toplantıda; “Evleri-

nizi sakın satmayın buralar

çok değerli olacak, bu mahal-

lerde yıkım yok ama gelişen

Tuzla’da birçok yerli ve ya-

bancı şirket buralarda yer isti-

yorlar” demişti. Şimdi ne değişti?

Gazetemizin dağıtımını yaptığımız

bölgeye bu kez de bu yıkım kararı

için gittik. Özgür Gelecek gazetesi

olarak Konaşlı Mahalle sakinlerin-

den yıkım ile ilgili görüşlerini aldık.

- Kaç yıldır burada yaşıyorsu-

nuz?

Ali abi: 22 senedir burada yaşıyo-

rum. Biz evleri yaparken hiçbir şeyi-

miz yoktu. Elimizde ne varsa bu

evlere verdik. Çocuklarımızın ve

kendimizin boğazından kıstık ve ev-

lerimizi yaptık. Buraya geldiğimizde

ne yol, ne su ne de elektrik vardı.

Biz bunları kendi paralarımızla,

emeğimizle bu hale getirdik. Ve ben

bunları mahalle toplantısında söyle-

diğimde Belediye Başkanı kalkıp

bana ‘kendinizi acındırmayın’ dedi.

Ben kendimi acındırmıyorum, sa-

dece hakkım olanı söylüyorum ve is-

tiyorum.

YIKTIRMAYACAĞIZ!Ses kayıt cihazımızı bu defa mahalle-

nin gençlerinden Beyhan’a uzatıyo-

ruz: “Canım pahasına da olsa

evimi yıktırmam. Burası bizim

çocuklarımızın geleceği. Varı-

mızı yoğumuzu buraya verdik.

Şimdi böyle bir problem var ve

bize kapıyı gösteriyorlar. Yık-

tırmayız.”

Mahallede yaşayan emekçiler çoğun-

lukla yakınlardaki fabrikalarda çalı-

şarak geçimini sağlamaktadır.

Bütün mahalleyi etkileyecek projeye

karşı ismini vermek istemeyen 60

yaşındaki bir teyze çok öfkeli ama

bir o kadar da kararlı: “Yıkım,

yıkım diyorlar da bizim emek-

lerimiz ne olacak? Biz ne yapa-

rız? Bu mahallede tek

yapılacak şey, herkesin tek

yumruk olması. Yoksa bu mü-

cadeleyi kazanamayız. Bizi bil-

gilendirecek kimse yok

çevremizde, tabi ki bizim de is-

teğimiz mücadele etmek. Ne

olursa olsun evlerimizi bizden

alamayacaklar.”

Bölge, fabrikaların kurulması ile çok

yoğun bir göç almış. Mahallelerde

evler deyim yerindeyse el emeği göz

nuru. Mahalle sakinleri binbir

emekle bölgeyi yaşanası bir yer ha-

line getirmeye çalışmışlar. Bu yüz-

den belediyeye büyük bir tepki var:

“Bizi toplantılarla oyalamaya

ve gücümüzü bölmeye çalışı-

yorlar. Ben çocuklarıma süt

alamazken, çocuklarım açken

biz bu evleri yapıyorduk. Elek-

trik, su, yol yokken, biz bu zor-

luklar içerisinde bu evleri

yapmışken şimdi nasıl olur da

bizden evlerimizi boşaltma-

mızı isterler. Önce canımızı

alırlar, sonra evlerimizi” sözleri

ile bunu dışa vuruyor Nurten abla.

Ona Suna abla eşlik ediyor: “Canı-

mız pahasına da olsa yıktırma-

yız” diyor ve ekliyor; “Başbakan

da gelse yıktırmayız.”

Bu defa ses kayıt cihazımızı 4 yıl Ko-

naşlı’da, 15 yıldır Tuzla’da oturan

Pınar’a uzatıyoruz. Pınar da tıpkı

diğer mahalle sakinleri gibi öfkeli.

Emekçi semtlerin yıkım korkusu ile

iç içe geçen yaşamı, onu da derin-

den etkilemiş; “Ben kendimi bil-

dim bileli yıkım korkusuyla

yaşıyoruz. Her belediye oy av-

cılığıyla insanları kandırarak

‘evlerinizi yıkmayacağız, ma-

hallenize imar planı getirece-

ğiz’ diyerek bizleri oyalıyor.

Ama şu bir gerçek ki yıkım

planı hiçbir zaman yönetimle-

rin gündeminden düşmedi.”

Mahalle, İstanbul’un diğer birçok ye-

rinde olduğu gibi ülkenin dört bir

yanından gelen emekçilerle dolu. Bu

insanların tamamına yakını fabrika-

larda kölelik koşullarında çalışıyor.

Dişinden tırnağından artırdıklarıyla

da kendilerine bir ev yapmış. Şimdi

bu sığınağı da ellerinden alınmak is-

teniyor:

“Şimdi her şeye sıfırdan başla-

manın korkusuyla yaşıyorlar.

Tüm sahip oldukları bir çır-

pıda ellerinden alınmaya çalı-

şılıyor. Sistemin olanca

saldırısıyla yaşamlarının her

alanında karşı karşıya kalan

bu insanlar, şimdi de barınma

hakları ellerinden alınarak

yoksulluğa ve sefalete itiliyor-

lar” sözleri ile emekçilerin yaşadık-

larını dile getiriyor Pınar.

Mahallede uyuşturucu ve fuhuş çok

yaygın. Ciddi bir kültürel yozlaşma

var. Bununla birlikte mahallede

önemli bir mücadele geleneği de var.

Pınar bu durumu şöyle yorumluyor:

“Her defasında bizi ayrıştıra-

rak güçsüzleştirerek bize yı-

kımı dayatıyorlar. Geçmişi

direnişlerle dolu olan bu ma-

halle aslında yaşadığı sorun-

larla emekçilerin yaşadığı diğer

mahallelerin sorunlarından

farklı bir yerde durmuyor. Zor

koşullar altında alınterimizle

yaptığımız bu evlerimizi de

kolay kolay bırakıp gitmeye ni-

yetli değiliz.”

Özgür Gelecek/01 29Yaşamdan notlar

Tuzla’da yıkıma geçit yok;“Canım pahasına da olsa evimi yıktırmam!”

“Ben bunları mahalletoplantısında söyledi-ğimde Belediye Baş-kanı kalkıp bana‘kendinizi acındırma-yın’ dedi. Ben kendimiacındırmıyorum sadecehakkım olanı söylüyo-rum ve istiyorum.”

“Canım pahasına daolsa evimi yıktırmam.Burası bizim çocukları-mızın geleceği. Varı-mızı yoğumuzu burayaverdik. Şimdi böyle birproblem var ve bize ka-pıyı gösteriyorlar. Yık-tırmayız.”

“Yıkım, yıkım diyorlar da bizim emeklerimiz ne olacak? Biz ne yapa-rız? Bu mahallede tek yapılacak şey, herkesin tek yumruk olması. Yoksabu mücadeleyi kazanamayız.”

Page 30: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Sanat ve estetik insanlıktarihi kadar eskidir. Estetiksanatla birlikte gelişmiştir.Kısa sürede sanat ve estetikarasında kopmaz bir bağgerçekleşmiştir. Sanat için6. his denir. Bu tanımındoğruluk payı vardır. Este-tik bir his yaratımıdır. Şiirde imgeler duyuş ve sezişinçocuklarıdır. Yaramazdır-lar, yakar yıkar acıtırlar,özlemi alır özgürlük dü-şünü büyütmeye ve onugerçek kılmaya davet eder-ler. İdeoloji elbette buradada belirleyicidir.

“Sanat tek başına devrim yap-maz fakat doğru bir çizgiye, dünyahakkında doğru bir görüşe sahipolan bir sanatçı, eserleri yoluylahalkla, kitlelerle çok güçlü ve genişbağlar kurabilir” diyordu YılmazGüney. Ona bu çıkarsamayı yaptıransanatın sınıf mücadelesindeki yerinidoğru kavramasıdır.

Reform ve Rönesans dönemindeburjuvazinin öncülüğünde kapitaliz-min, feodalizm ve soylu sınıfına karşıkazandığı zaferde burjuva sanat veedebiyatının önemli bir yeri vardır.Yine Rus edebiyatının, Sovyet sanatedebiyatının gelişmesi de böyledir.Çin’de Büyük Proleter Kültür Dev-rimi bunu yine ortaya koymuştur. Buaçıdan altını rahat rahat çizebiliriz:Sanatçı yaşadığı toplumun ürü-nüdür. Toplum çeşitli sınıf ve kat-manlardan oluşur. Sanatçı da bunesnel gerçeklik zemininde yükselir.Elma ağacı armut vermez! Sınıfsalduruş, ideolojik şekilleniş belirleyici-dir.

Sanat ve estetik ile felsefe arasındabir bağ olduğu da bilinir. Sanat görün-meyeni görünür kılmayı hedefler, fel-sefe de öyledir. Olguların, olayların,şeylerin ardında olana odaklanır. Bir-biri arasındaki ilişkiyi, etkileşimi ve so-nuçlarını açığa çıkarmaya çalışır.

Proleter devrimci kültürün en güzelörnekleri kavga alanlarında üretilmiş-tir. Gorki, Ana adlı eserini çara karşımücadelenin en keskin olduğu dönem-lerde yazmıştır. Mitka Gripçeva engüzel eserlerini yine kavganın içindeyazmıştır. Ülkemizde Nazım, Sabahat-tin Ali, Kerim Korcan toplumsal ger-çekçilik açısından örnektir. Sınıfmücadelesinin en zorlu alanlarındanolan hapishaneler, ülkemizde önemliüretim mekanları olmuştur.

Hapishanelerde sanatsal faaliyetle-rin en sık görüneni şiir, öykü, denemeve çizim çalışmalardır. Ve siyasal-poli-tik yazınsal üretimdir. Resim ve kari-katür çizimi yaygın olmamakla birlikteçizenler de bulunmaktadır. El işi üre-

timi konusunda neredeyse hiç olanakyoktur. Tutsaklar süt, çay paketlerin-den, sigara paketlerinden fotoğraflıklarüretmeye; 5 litrelik su petlerinin ka-paklarından mini davul yapmaya, ip-lerle bileklik, çakmak kabı örmeyeçalışmaktadır. Bileklik, kolye, çanta ör-meye; gazete kağıtlarını hamur halinegetirip kullanmaya, pirinçten yapıştı-rıcı yapmaya vs. çalışmaktadır. Yanimalzemelerin hepsi amaç dışıkullanılmaktadır! Bunları salt kendizamanlarını öldürmek, duygularını tat-min etmek amaçlı değil grevdeki işçi-lerle, kadınlarla, tutsak yakınlarıyladayanışmak, destek sunmak gibi ge-rekçelerle üretmektedirler.

Düşünsel, yazınsal üretimde degene aynı anlayış vardır. Bu elbette kisanatsal faaliyetin özgürlük alanını kı-sıtlamaz. Birçok anlayış sınıf mücade-lesindeki örgütün yani kolektifinistekleriyle bireyin isteklerinin uyuş-madığını, bunun sanatsal üretimi bitir-diğini ileri sürüp kendilerini sınıfmücadelesinden geri çekiyorlar. Buyanlıştır. Aksine sanat mücadele içeri-sinde gelişmiştir.

Sanat insanın kendisini anlatmadave duygularını eğitmede, kendi belle-ğine ulaşmada en özgür olduğu alan-lardan biridir. Eğer sanat üretimitutsağın sınıfsal karakteristik özellikle-riyle uyumlu, ona özgün bir duruş ser-gilerse hapishane mekan olarak buahenge kendi renklerini de katar.Hangi koşullarda üretimin gerçekleş-tiği ve mekan faktörü de önemlidir.

İnsan hayattan, nesnel gerçekliktenbağımsız düşünemez sanat üretiminesnel gerçekliğin yeniden üretimiysesanatçı ile hayat ve nesnel gerçeklikarasında kopmaz bir bağ vardır. Bu öz-gürlük tutkusuyla gittikçe perçinleşir.Nesnel gerçeklik sanat icra edeninduyuş ve sezişleri ve ideolojik bakışaçışı temelinde sanat faaliyeti ve ürü-nünde dile gelir. Arjantin’in büyülüsesi Mercedes Sosa bir şiirinde şöyleyazarak: “Teşekkürler hayat bütünverdiklerin için/ yorgun/ ayakları-mın adımlarını verdin/ onlarla şehir-

leri ve gölcükleri/ gez-dim/ ve kumsalları veçölleri dağları ve / ova-ları/ ve yürüdü günsenin evin senin/ caddenve senin avlun” hayatateşekkür eder. Sanatın,hayatın nesnel gerçekli-ğin içinde üretildiğinegüzel bir örnektir. Ve te-şekkürü hak eder.

Kimi engeller de yokdeğildir. Örneğin kimihapishanelere kuru boyakalemleri alınırken kimi-lerine alınmamaktadır.Ve genel ve baskın ara-

malarda bu kalemler bulunduğundatutsaklardan zorla alınmaktadır. Bubasit bir şey değildir.

Sonuç olarak;Devrimin öznel ve nesnel olarak

güncel olduğu zamanlar sınıf mücade-lesinin gelişkin olduğu zamanlardır.Çelişme bu süreçte öncesinde olduğun-dan daha keskin ve yoğundur. Devri-min teori ve pratiğine katılışta da artışolur. Sovyet ve Çin deneyimlerine bak-tığımızda sanatçı ve aydınların kendi-lerini devrim sürecine katışlarınıyüksek oranda gerçekleştiğini görürüz.Ülkemiz özgülünde baktığımızda dadurumun böyle olmadığını görürüz.Çünkü azınlık bir sanatçı aydın kesimi-nin desteği söz konusudur. Oysa sa-natçı toplumun sorunlarını, acılarınıanlattığı, gördüğü oranda kendisini varedebilir. Tersi sanatın kolektif ruhunuöldürmeyi, salt bireysel uğraş derece-sine çekmeyi hedeflemektir. (Tekir-dağ 1 Nolu F Tipi Hapishane’denbir ÖG okuru) (Bitti)

Özgür Gelecek/0130 Kültür-Sanat

TECRİTTE SANAT ÜRETİMİ-4Sanat üretimi nesnel gerçekliğin yeniden üretimiyse sanatçı ile hayat ve

nesnel gerçeklik arasında kopmaz bir bağ vardır.İstanbul: 1929 yılında Frida;

Diego Rivera’yla evlendiğinde yakınçevreleri ve Kahlo’nun ailesi onları Fri-da’nın narin bedeni Diego’nun heybetinedeniyle bir güvercin ve file benzet-mişti. Bu büyük aşıklar bugünlerde ilkkez Türkiye’de. Geçen sayımızda daduyurusunu yaptığımız gibi Frida veDiego resimleri ile 20 Mart 2011 ta-rihine kadar Pera Müzesi’nde sizleribekliyor. Sergide her ikisinin de tablo-larının yanında Frida’nın babası ve dö-nemin kimi fotoğrafçıları tarafındançekilmiş fotoğrafları ve günlüklerindenbölümler de yer alıyor.

“Güvercin ve Fil”in çelişkileri sa-dece fiziksel yapıları ile ilgili de değil.Örneğin Diego’nun metrelerce uzanandev tablolarının yanında Frida’nın ol-dukça küçük tuvalleri bulunuyor.Çünkü Frida, geçirdiği sayısız ameli-yattan sonra ancak yatarak ya da otu-rarak resim yapabiliyor. Yaptığıresimlerden doğan ilgiyi hayatı bo-yunca yaşayan Diego’ya karşı Frida iseyıllarca sadece onun “güzel karısı” ola-rak anılmıştı. Hatta yıllar sonra resim-lerinin bir kısmını bağışladığı birkomşusu evinden resimlerini almayagiden uzmanlara “Frida’nınkilerleneden ilgileniyorsunuz, Rive-ra’nın eserlerini alın” diyebilmişti.Yine Frida, yaşarken gördüğü ilgininçok daha fazlasını aslında tam da hakettiği kadarını, ölümünün üzerindenneredeyse 30 yıl geçtikten sonra eldeedebilmiştir. Ayrıca Diego’nun profes-yonel resim eğitimine rağmen Fridabir ayna karşısında acılarını resmede-rek başlamıştı resim yolculuğuna.Ancak buna rağmen yaptığı olağan-üstü tabloların yanısıra birçok öğrenciyetiştirmeyi de başarmıştır. Yine Die-go’nun yüzlerce eserinin yanında Fri-da’nın eserlerinin sayısının 200’ü

geçmediği de biliniyor. Frida’nın resimlerine il-

ginin son 30 yılda oldukçaarttığını söylemek müm-kün. Oysa Meksikalılarınbirçoğu onu halen Ri-vera’nın karısı olarak ta-nıyor. Oysa o, küçük yaştageçirdiği trafik kazasınınardından işkence dolu biryaşama mahkum olanancak resim yapmaya baş-ladıkça yaşadığı ızdırabıngözünü korkutamayacağınıkeşfeden ve tablolarını buacıya mahkum etmeyen,onlarca eserinde kültürel-politik öğeleri de kullanan,başkaldırı ve duygusallığıaynı karede resmedebilenMeksika Komünist Partisiüyesi bir kadın. İşte bugüçlü kadın tabloları ile he-pimizi Pera Müzesi’ne çağı-rıyor.

Güvercin ve FilPera’da...

Page 31: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

Şana ile Şinar, ayrı koğuşlarda kal-dıkları için ilk kez karşılaşıyorlardı. Bukarşılaşma, iki koğuşun aynı güne denkgelen görüşe çıkma vesilesi ile gerçekleşi-yordu...

Deneyimli mahpus Şinar, Şana’yı gö-rünce onu gözleriyle şöyle bir süzdü. Ba-kışları-yüz ifadesi durumun pek hoşunagitmediğine işaret ediyordu. Hoşuna git-meyen “durum” kendisine gösterilen ilgi-nin, bir anda Şana’ya odaklanmışolmasıydı. Tepeden bir bakışla, yüzünüŞana’dan başka yana çevirdi...

Dedik ya, onlar mahpus! Şinar ve Şanaanneleriyle birlikteler. Başka koğuştakalan “heval” Şinar, şu sıralar bir buçukyaşını geride bıraktı. Oysa geldiğindehenüz yeni doğmuş bir bebekti... Şana ma-pusa düşeli ise henüz birkaç ay oldu.Şinar’ı Şana’nın yanında “deneyimli mah-pus” yapan da işte buydu!

Şana mapusa “düşeli” çok olmasa damahpusluğa çabuk alıştı. İlk öğrendiği şey-lerden biri volta atmak oldu. Hem de o kü-çücük ellerini arkadan kavuşturarak.Ellerini, arkadan zarzor kavuştursa da obüyük bir azimle voltasını bu pozisyondaatma çabasını sürdürüyor.

Şana’nın koğuştaki tek rakibi ise Dev-rim! Neyse ki Devrim henüz 6 aylık ve Şa-na’dan “rol çalamıyor”! Şana ilgiyiüzerinde rahatça toplayabiliyor. Sabahtanakşama hatta gece yarısına kadar hücrehücre dolaşıyor. Bir yandan da papağangibi her söyleneni bağırarak tekrar ediyor,her şeyi inanılmaz bir hızla öğreniyor.

Buradaki ilk oyuncaklarını, olanca ya-ratıcılıklarını kullanarak ablaları-teyzeleriürettiler. Örneğin krem kutularını teker-lek, “çek-pas” denilen yer sileceğinin sopa-sını dümen yaparak, bir “araba” ürettiler.Eski bezlerin içini doldurup saçları örgüyününden olan bebekler yaptılar... Sonrakihaftalarda, gerek dışarıdan gönderilen, ge-rekse -az sayıda- idarenin verdikleriyleoyuncak sayısını artırdı, yani şimdilikidare ediyor. Zaten onu oyuncaklardan çokburadaki büyüklerinin yaptıklarını taklitetmek eğlendiriyor.

Birkaç metrekarelik hücreler nedeniylehareket alanının darlığı, buralarda birkaçkişinin sıkış sıkış yaşamak zorunda kal-ması gibi, mekansal vb. sorunlar aslındane Şana’nın ne de Devrim’in umurunda.Devrim’in etrafa saçtığı gülücükler, Şa-na’nın keyifle ortada dolaşması da bunungöstergesi.

Onlar birçok şeyin farkında olmasalarda başta anneleri olmak üzere herkes on-larla ilgili ciddi kaygılar içindeler. Bu kaygıaynı zamanda hapishanelerde anneleriylekalan tüm çocuklara dönük...

Başlıca kaygılardan biri, çocuklarınbeslenmeleri noktasında ortaya çıkıyor.Anne sütünün yanı sıra, ek besin almasıgereken yaştakiler, yaşlarına uygun besle-nemiyorlar. Mesela anneleri onlara taze

sebzeden yiyebilecekleri türden (acısız vb.)yemek yapamıyor. Çünkü hapishanelerdeçiğ sebze, daha doğrusu pişirilmeden ye-nemeyecek herhangi bir gıdanın mahpus-lara verilmesi, yönetmelik vb.düzenlemelerle yasaklanmış durumda.

Bu durumda bebekler yetişkin karava-nasına kaşık sallamak zorundalar. Bu dauzun vadede çocuklarla ilgili ciddi sağlıksorunlarının ortaya çıkabileceği anlamınageliyor. Çocukların ciddi sağlık sorunu ya-şaması ise, onlara ilişkin diğer bir önemlikaygıyı oluşturuyor. Hele de yaşanabileceksağlık sorunu, hastaneye götürülmelerinigerektirecek boyutta olursa... Bu kaygı enfazla da annelerinin yüreğini acıtıyor.Çünkü böyle bir durumda çocuklar, ringayarlama vb. sorunlar “aşılıp”, hastaneyegötürülseler bile anneleri onlara refakatedemiyor!

Neyse ki Şana ile Devrim’in şu aralarsağlıkları yerinde. Hatta Şana zamanzaman “ara tahliye”ler yaşayıp, dışarı bileçıkıyor. Geçenlerde yine dışarıdaydı. Budefa bir hafta dışarıda kaldı. Onun, mah-pusluk durumunun yanı sıra dışarıya nekadar yabancılaştığı, basında da yer buldu(21 Aralık Birgün, 22 Aralık Günlük gaze-teleri). Anlatıldığı kadarıyla Şana tahliyeolmayı pek istemiyor. Onun esas isteme-diği ise annesini burada bırakıp gitmek. Oburada mutlu -daha doğrusu annesininyanında! Bir haftalık dışarı yaşamındansonra mapusa ayak uydurmak için dahabir gayret içinde sanki. Elleri arkada voltaatmak, bu arada havalandırmanın üzerin-den geçen kuşlara seslenmek, en favorifaaliyetlerinden. Hem artık ellerini daharahat kavuşturuyor arkasında.

Adı Lazca “mutluluk” anlamına gelenŞana’nın en mutlu olduğu anlardan biride, kökenini de “ele veren” horon teptiğianlar. Dünya Şana’nın umurunda biledeğil. O voltada mutlu, o horonda mutlu.Hele de horon türküsünü annesi söylerse:Ha Şana ha, “ayna ayna ellere, ayna düştüyerlere...”

(Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nden tutsak Partizan)

Mavi gözleriyle kürek çeken insan-ları düşündü. Dokuzuncu köyden kovulanonurlu insanları… Sürmeli gözlerinden birdamla yaş döküldü. Ağlayarak onlarıözgürleştirdiğini sanıyordu. Bir şeyleryapmak istiyordu. Kaybolan insanlığıbulup, paraya tapmış insanlara insanlığıgöstermek istiyordu. Haykırıyordu sokak-larda, haykırıyordu insanlığın olduğu heryerde.

Kimi haklısın diyordu kimi dinlemiy-ordu. Kimi deli diyordu kimi onu yürekişçisi olarak görüyordu. O bir işçi idi. Obir hamaldı. Onun görevi kaybolan in-sanlığı bulup, inşa etmekti. Gönüllü işçilikyapıyordu. İnsanların insanca yaşamasıiçindi her şey. Onu görenler korkuyordu,çünkü kimsenin kolay kolaybahsedemediği şeylerden bahsediyordu.

Ama her şeye rağmen en çok ona

güveniliyordu. Çünkü o kendilerine ben-zemiyordu, paraya tapmıyordu. Her şey-den önce insanları, insanlığıdüşünüyordu. Sürmeli işçi, insanlığını birkağıt parçasına satmamıştı. İnsanlar in-sanlığını toprağa gömdükleri halde o sev-dadan, emekten, unutulmuş değerlerdenbahsediyordu. En yakın arkadaşları bilekıskanıyordu. Önce onun gibi olmayaçalıştılar. Şovmenlik yaptılar. Maskeli yü-zleri ile anlam dolu sözcükleri tükettiler.Hiçbir anlam ifade etmiyordu İNSANLIK,SEVDA, EMEK… Maskeli yüzleri ile önceselamı kestiler. Sonra yanındakileresaldırdılar. Cesaret edemediler ona saldır-maya. Yalanlarıyla, silahlarıyla öldürmeyeçalıştılar.

Sürmeli işçi her şeye rağmen seviy-ordu konuşmayı, gözlerle konuşmayı se-viyordu. Onları değiştirmek istiyordu.Hiç tanımadığı insanların bile göz-lerinde umut arıyordu. Kitlelerin göz-lerindeki parıltıda yeniden doğuyordu.Sevda için, insanlık için, ekmek için kav-

galara giriyordu. Acı çekenlerin umuduoldu. Güven veriyordu insanlara. Eli yu-muşak adamlara biat etmiyordu.Tanıdığı tanımadığı birçok düşmansardı etrafını. Gecenin zifiri karan-lığında insanlık için girdiği bir kavgadamaskeli cellatlar tarafından 33 kurşunsaplandı bedenine…

Sürmeli işçi gözlerinde bir parıltı, delikdeşik olmuş bir bedenle bırakıldı soğukbir kaldırım taşına. Sokaklar yankılandı.Herkes onu anlattı. Kimse öldü diyemi-yordu. Kimse inanmak istemiyordu.Sürmeli işçi ölümsüzleşmeden önce tohu-munu atmıştı toprağa. Filiz sarmıştıtohum. Ölen bu yüzden sadece bir be-dendi. Sokaklarda şimdiden milyon taneSürmeli işçi geziniyordu. Hepsi bir andaslogan atıyor. İnsanlıktan, emekten, sev-dadan bahsediyordu. Ve şimdi türküler,şiirler söyleyerek düşlerimizde geziniyorsürmeli işçi. Geziniyor SÜRMELİİŞÇİLER…

(Pertek’ten bir YDG’li)

Özgür Gelecek/01 31Okur postası

Yoksulluk her gün çığ gibibüyümekte, yakacak alamayan in-san sayısı binlerce. Sokaklardayaşayan ve donarak ölenlerin sayısıda küçümsenmeyecek kadar çok...Onları anlamak çok zor değil.Çünkü hepimiz birbirimize benzi-yoruz. Dinimiz, dilimiz, ırkımızfarklı da olsa gözyaşlarımızın rengiaynı.

Ama bizler sorunlarımızıbildiğimiz halde çözümünü başkayerlerde arıyoruz... Bazen bir şansoyunu oynuyoruz. Ve hayaller ku-ruyoruz, sonra hayallerimizle be-raber yok oluyoruz. Ve susuyoruz.Çocuklarımıza aydınlık dolu biryarın bırakacağımıza baskının, zul-mün ve sömürücülerin hakimolduğu kokmuş bir karanlıkbırakıyoruz. Ve susuyoruz. Dahakötü şartlarda yaşayan insanlarıdüşünüyoruz. Ve her şeye rağmenşükrediyoruz. Halkı açlığamahkum edenleri, özgürlüğümüzepranga vuranları görmüyoruz.Kader diyoruz. Oysa ki dolar tan-rıları yazıyor kaderimizi. Dolartanrıları istiyor hiçbir şey düşün-meden şükretmeyi. Katliamlarasusarak cevap vermeyi. Ses çıkar-madan kölece yaşamamızı istiyor.

Bizler ise onların kokmuşkaranlıklarına inat aydınlık yarınlariçin örgütleniyoruz. Yumuşak ellereboyun eğmemek için fakirliğin veyoksulluğun kol gezdiği bu ülkedeinsanca yaşabilmek için, çocuklarınöldürülmediği, yaşından daha fazlakurşunla katledilen Uğur Kaymaz’ınkurşun yerine şeker yediği birdünya için örgütleniyoruz.

Sorunlarımızın çözümüörgütlenme ile başlıyor. Örgütlümücadele ile alınterimizi sömüren-lere karşı mücadele ile kazanacağız.

(Pertek’ten bir YDG’li)

Gerilla olmak

gencecik bedenlerde

her çatışmada anı diye

bir iz bırakır bedenlerde

sayıklar kutup yıldızı aya

ay fısıldar

gerillanın namlusuna

bir yoldaş siper eder kendini

gecenin düşman karanlığına

kızıl ordu canlanır

savaşır faşizmle

bir alev topu düşer dağlara

selam verir köylüler

başında kasketi ile

selam durur bir yoldaş

daha da yakın gelir

dolunaya benzeyen

umut dolu yoldaşımın gözleri

yeni bir dünyanın tohumları

gerillanın namlusundan çıkar

ve büyür

ve büyüdükçe

yeni bir dünyanın temeli atılır...

(Pertek’ten bir YDG’li)

Sürmelİ İşçİler…

Şanaburada

mutlu!Susmak zamanı

değİl, haykırmakzamanıdır!

Page 32: Sayı: 01  -  21 Ocak-4 Şubat 2011

İstanbul: 12 Ocak günü saat11.30’da Belediye-İş Sendikasıönünde biraraya gelen işyeri tem-silcileri ve delegeler genel merke-zin tutumunu protesto etti. “Di-sipline değil mücadeleye”,“Kahrolsun sendika ağaları”sloganlarını haykıran işçiler “bizseçtik ancak biz görevdenalabiliriz” dedi.

Eylemde konuşan 1 No’luŞube Başkanı Serdar CaferÖzkul, 2 No’lu Şube BaşkanıHasan Gülüm ve 5 No’lu Şube

Başkanı Nihat Altaş; GenelMerkezin sınıftan uzak, bürokra-tik sendikacılığına karşı yürüt-tükleri muhalefetten dolayı ceza-landırılmak istendiklerini ifadeettiler. Şube başkanlarından son-ra temsilciler ve delegeler sözalarak tepkilerini dile getirdi. Ey-lemde işçiler sendika binasından“İşçiler kendi temsilcilerinive yöneticilerini kendileriseçer bunu kabul etmeyen-leri ise yok eder” yazılı pan-kart astı.

İstanbul: Çorlu’da sendikalıoldukları için işten çıkarılan GrupSuni işçileri ve Yeşil Kundura işçi-leri ile birlikte 15 Ocak günü İs-tanbul Topkapı’da bulunan YeşilKundura önünde bir eylem ger-çekleştirdi. Çorlu’dan otobüslerleyola çıkan işçiler önce İkitelli’debulunan Grup Suni ortaklarındanAlfa Suni Deri fabrikasında bireylem gerçekleştirdi. Marmara Sa-nayi Sitesi önünde toplanan işçiler

“Sendikalı oldum işten atıl-dım. Sendika hakkımız engel-lenemez” yazılı pankart açaraksite içinde bir yürüyüş gerçekleş-tirdi. Çalışan işçilerin de ilgisinitoplayan eylemde açıklamayı Deri-İş Genel Teşkilatlanma SekreteriHasan Uluşan yaptı. Uluşan,Suni Deri Grubu’nun anayasal suçişlediğini ve baskılara son vermesigerektiğini belirtti.

Ardından Cevizlibağ’da bulu-nan Yeşil Plaza önünde birarayagelen işçiler Tuzla Deri ve DESAişçileri ile birleşerek Cevizlibağ yo-lunu trafiğe kapattı. Eyleme UPS,Belediye, PTT işçilerinin yanısıraDDSB de flamaları ile katıldı.“DESA, Yeşil Kundura, GrupSuni Deri’de baskılara son!Sendikal haklara saygı istiyo-ruz” yazılı pankartın açıldığı ey-lemde konuşan Deri-İş GenelBaşkanı Musa Servi, anayasalhak olan sendikada örgütlendik-leri için işten atılan işçilerin derhalgeri alınmasını istedi.

Hatırlanacağı üzere Belediye-İş Sen-dikası’nın 26-27 Kasım tarihlerinde ger-çekleştirilen Genel Kurul öncesi öncülü-ğünü İstanbul şubelerinin yaptığı birmuhalefet örgütlenmişti. Kendini “De-mokratik Değişim Hareketi” olarakifade eden bu oluşum, özellikle TİS dö-neminde Genel Merkezin direnişi kırantutumundan sonra işçilerin ve delegele-rin birikmiş rahatsızlığının bir ürünüolarak ortaya çıkmıştı.

Devrimci Demokratik Sendikal Birlik(DDSB)’in de içinde ve merkezinde bu-lunduğu Değişim Hareketi sendikanınörgütlü bulunduğu çeşitli illerde doğru-dan işçiler ve delegelerle görüşmüş,sınıfın sorunlarını çalışmalarının merke-zine koymuş, demokrasinin işlediği, şef-faf bir yönetim anlayışının Belediye-İş’teyaşam bulması gerektiğinin propaganda-

sını yapmıştır. Değişim Hareketi’nin buçıkışı ile ipliği iyice pazara çıkan Beledi-ye-İş Sendikası Genel Başkanı Yurdakul,telaşa kapıldı. Alternatif bir liste hazırlı-ğındaki şubelerin elektriği kesildi, araç-ları ellerinden alındı, maaşları yatırılma-dı, telefon-su faturaları ödenmedi. Deği-şim Hareketi ile görüşen işçiler, dele-

geler tehdit edildi,muhalif şube-

lerhak-

kında ya-lan ve

iftiraüzerine kuru-lu bir karala-

ma kampanyası başlatıldı.Genel Kurul’da İstanbul işçilerine

çete yaftası yapıştıran, işçilerin aidatla-rından sağladığı ekonomik güçle besledi-ği-etrafına topladığı bazı kesimleri kış-kırtan Genel Merkez, Genel Kurul’da iş-çilere, delegelere söz vermedi. Türlüoyunlarla yeniden seçilen Nihat Yurda-

kul yıpranmasına paralelsaldırılarının do-zunu iyice artırdı.Ve bir bütün ola-rak İstanbul şu-belerini tasfiyeye

girişti. Son olarak geç-

tiğimiz günlerde 1No’lu Şube Başkanı

Serdar Cafer Özkulve 2 No’lu Şube Başkanı

Hasan Gülüm yaptıkları konuşmalarda“sendikayı karaladıkları” iddiasıyla disip-line sevk edildi, savunmaları istendi. İs-tanbul şubeleri çok şaşırmadıkları busaldırıyı, delegeleri ve işçileri dâhil ettik-leri bir tartışma, sendikal bilincin gelişti-rilmesi süreci olarak ele aldı.

Değişim Hareketinin ortaya çıkışı ilebirlikte işçi sendikalarının bütününde ol-masa bile Belediye-İş’te yaşanan tartış-maların işçilerin demokrasi bilincini ge-liştirdiğine şüphe yoktur. İstanbul şube-lerinin de sık sık dillendirdiği gibi; kıvıl-cım Belediye-İş’ten çakılmıştır ve diğersendikaların da buna ihtiyacı vardır. Sı-nıfla birlikte nefes almayan, onlarlaomuz omuza yürümeyen, onların gelece-ği için mücadele etmeyen sendikacılaradeta bir kene gibi sınıfın kanından bes-lenmektedir.

İstanbul: Konu ile ilgili işçi ve temsilciler-den görüşler aldık:

Belediye-İş 2 No’lu şube üyesi birişçi: Genel merkez “mücadele etmeyinyoksa sizi disipline veririz” demektedir.Ne yazık ki bugün sendikalar işçilerin değil iş-verenlerindir. Demokrasinin olmadığı yerdebaskı ve zor oluyor. Başkanlarımızı Ankara’yaçağırdılar biz de Ankara’ya gideceğiz.

Süreyya Doğan (2 Nolu Şube Bakır-köy Belediyesi işyeri temsilcisi-seçilmişama atanmamış): Genel Merkezin tavrın-dan dolayı işçiler verdikleri aidatları sorgula-maya başladı. Sendikamız giderek şirketleşti.Bizim belediyemizde 265 sendikalı işçi var ama1.600 işçi çalışıyor. Kalanlar taşeron. Genelmerkez bu kesimin örgütlemesi için hiçbir şeyyapmıyor. Biz de bu yaklaşıma muhalefet ettik.Seçimle gelen seçimle gider. Şube başkanını

ben seçtim. Benim şube başkanımı istemeyenbeni de istemiyordur. Ben de gidip savunmavereceğim.

2 No’lu Şube üyesi belediye işçisi Ser-dar Gürel: Ben oy verdiğim başkana genelmerkezin bunu yapmasından utanıyorum. Enzor günümüzde şube başkanlarımız yanımız-daydı. 20 senelik işçiyim. Torba Yasanın derdi-ne düşmüşüz.

Şaban Aysel (1 Nolu Şube Mesken veRuhsat Denetim Müdürlüğü işyeri tem-silcisi): Biz de başkanla birlikte gideceğiz. Ge-nel Merkez bunu baskıyla yapıyor. Yaptığı yan-lışları gören muhalefeti silmek istiyor. Sendikaağalığı yani. Seçimle gelmiş bu başkanlar. Biryıl sonra genel kurul olur, başkası gelir veyagelmez. Hukuk böyle olmalı.

Salih Demir (1 Nolu Şube Merter iş-yeri temsilcisi): Başkanın bu kararını anti-demokratik buluyoruz. Mazeretler çok gülünç.Kaşelerimize el koydular. Komite kurduk gittikaldık. Kuşadası’na eğitime gittiğimizde “benİstanbul’la çalışmak istemiyorum” dedi.Biz de “sandık kurduk aynısı gelirse neyapacaksınız” dedik. Böyle çalışmam dedi.Burası holding mi? Sen imparator musun? De-ğilsin. Sen bizim maaşlı elemanımızsın.

Şeffaf değiliz, paramız nereye gidiyor kimsebilmiyor. Örgütlenme olmadığı için sayımız gi-derek düştü. Sendikada çalışan 100’ü aşkın işçisendikalı değil, tüzüğe koyalım dedik, kabul et-medi. Mücadele etmemiz gereken hükümet vepatronlardır.

Hasan Gülüm (2 Nolu ŞubeBaşkanı): Belediye-İş sendikasında yü-rüttüğümüz mücadelenin son halkasıdıryaşanan disiplin olayı. Bu dönem sendi-kal bürokrasi ile sendikalı işçiarasındaki mücadelenin ya-şandığı bir dönem olacak.Bu sırada bir tasfiye deyaşanabilir. Başarılı daolamayabiliriz. Biz ola-bildiğince geniş kesimlerüzerinden sendikal bürok-rasinin etkisini kırmayı he-defliyoruz. Bu çizgi işçi sınıfı ha-reketini büyük oranda etkisizleştiriyor.

Bakın Türk-İş’in son tavrına. Türk-İş’ineylemsizlik kararı sınıfın tepkisini ciddianlamda etkisizleştirdi.

Bu süreçte neden disipline verildiği-mizi kamuoyuna anlatacağız. Basın

açıklamaları yaptık, imza kam-panyaları başlattık. Arkadaşla-rımız işyerlerinde bu konuyutartışıyorlar. MuhtemelenAnkara’da bir eylemimiz ola-cak. İşçiler kendi kurumlarına

sahip çıkacak. “Bizim seçtiği-mizi kimse alamaz ancak biz

alırız” anlayışını tartışıyoruz. Bu sen-dikal demokrasi için olmazsa olmazdır.

Özgür gelecek/0132

İşçilerden Belediye-İş Genel Merkezine;

“Ankara’ya gideceğiz!” İşçilerden genel merkeze tepki

“Sendikal haklarımızı alana kadarkarşınızda olacağız!”

“Biz de savunma yapacağız, bizi de disipline ver!”