SANAYİ 4.0 VE DÖNÜŞEN MESLEKİ EĞİTİM · PDF fileSanayi 4.0’ın...
Transcript of SANAYİ 4.0 VE DÖNÜŞEN MESLEKİ EĞİTİM · PDF fileSanayi 4.0’ın...
SANAYİ 4.0 VEDÖNÜŞEN MESLEKİ EĞİTİM
Sanayi 4.0 Teknoloji İstihdam
EğitimdeKalite
MeslekiEğitim
AhilikPISA2015
SANAYİ 4.0 VE MESLEKİ EĞİTİM
Ocak 2017
ii
EDV | Eğitimde Dönüşüm Vakfı
EDV Yayınları 2017/1.
Adres: Beştepe Mahallesi Nergiz Sokak No:7 Viatower İş Merkezi Kat:13 No:25
Yenimahalle / ANKARA
Tel: 0 (312) 395 21 46
E-posta: [email protected]
Web: www.egitimdedonusumvakfi.org
Twitter: @edv_org
Bu yayının tüm hakları EDV Eğitimde Dönüşüm Vakfı’na aittir. EDV izni olmaksızın
yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi
depolama, vd.) yollarla basımı, yayını, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak
göstermek suretiyle alıntı yapılabilir.
iii
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................................................... 3
TABLOLAR ........................................................................................................................................................ 2
GİRİŞ ................................................................................................................................................................... 3
1. SANAYİNİN EVRİMİ .................................................................................................................................. 6
1.1. Sanayinin Gelişimi ............................................................................................................................. 6
1.2. Sanayi 4.0 Öncesi Küresel Eğilimler ........................................................................................... 7
1.2.1. Değişen Üretim Yapısı .................................................................................................................. 7
1.2.2. Doğuya Kayan Güç Dengesi........................................................................................................ 9
1.2.3. Finansal Piyasalar ve Sermaye Akımları .............................................................................. 9
1.2.4. Teknoloji Odaklı Kalkınma ...................................................................................................... 10
1.3. Sanayi 4.0........................................................................................................................................... 11
2. EĞİTİMDE DÖNÜŞÜM ........................................................................................................................... 14
2.1. Değişen Eğitim Tanımı ................................................................................................................. 14
2.2. Eğitimin Bireysel ve Toplumsal Faydaları ............................................................................ 16
2.3. Dünyada Eğitimde Yaşanan Gelişmeler ................................................................................. 18
2.3.1. Eğitime Artan Talep ................................................................................................................... 18
2.3.2. Eğitim Harcamaları .................................................................................................................... 19
2.4. Türkiye’de Eğitimde Yaşanan Gelişmeler ............................................................................. 20
2.5. Eğitimde Kalite ................................................................................................................................ 23
TIMSS 2015 ............................................................................................................................................... 23
PISA 2015 .................................................................................................................................................. 24
2.6. Değerlendirme................................................................................................................................ 26
3. MESLEKİ EĞİTİM .................................................................................................................................... 27
3.1. Giriş ...................................................................................................................................................... 27
3.2. Mesleki ve Teknik Eğitimin Önemi .......................................................................................... 29
3.3. Nasıl Bir Mesleki ve Teknik Eğitim? ........................................................................................ 32
3.3.1. Geleneksel Tarihi Değerlerimizi Hatırlama ...................................................................... 37
2
TABLOLAR
Tablo 1. Eğitim Kademeleri İtibarıyla Okullaşma Oranları (2000-2016) .............................. 21
Tablo 2. Farklı Sınav Türleri Ve Seviyeler İtibarıyla Türkiye Ve OECD Ortalaması Pısa
Sonuçları .......................................................................................................................................................... 25
ŞEKİLLER
Şekil 1. Şekil: 2001 -2016 Arası Dünyanın En Büyük İlk 5 Şirketi ............................................ 10
Şekil 2. Sanayi Çağları ................................................................................................................................. 12
Şekil 3. PISA 2003-2015 Türkiye Başarı Sıralamaları .................................................................... 25
GRAFİKLER
Grafik 1. MEB ve Yükseköğretim Bütçe Ödenekleri, 2002-2017 .............................................. 23
Grafik 2. Ortaöğretimde Genel ve Mesleki Eğitimin Payı (%) ..................................................... 28
KUTULAR
Kutu 1. Değişen Eğitim Tanımının farklı olarak anlatımı ............................................................. 16
Kutu 2. Dijital Yetkinlik (Bilgisayar Teknolojileri-BT).................................................................. 33
Kutu 3. Türkiye Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2014‐2018 .... 36
Kutu 4. Türk Toplumunda Erken Dönem Mesleki Eğitim Kurumu: Ahilik ............................ 38
Kutu 5. Mesleki Eğitimde Başarılı Bir Özel Sektör-Kamu-Sanayi İşbirliği Modeli: AKILLI
KOLEJLER ........................................................................................................................................................ 41
KISALTMALAR
AB Avrupa Birliği
ABD Amerika Birleşik Devletleri
ARGE Araştırma Geliştirme
BİT Bilgi İletişim Teknolojileri
ESAGEV Ekonomik ve Sosyal Düşünce Araştırma-Geliştirme Vakfı
FED Amerikan Merkez Bankası
GSYH Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla
KOBİ Küçük ve Orta Büyüklükte İşletme
OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
PISA Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı
TIMSS Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması
TOKİ Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu
TL Türk Lirası
3
GİRİŞ
Herhangi iki nokta arasındaki mesafe ölçüm itibarıyla aynı olsa da bir coğrafyacı ve
bir iktisatçı açısından çok farklı anlamlar ifade eder. Örneğin, Wausau, Wisconsin ve
Wuhan, China arası sabit 7.020 millik bir mesafedir bir coğrafyacı için. Ancak bir iktisatçı
açısından, iki şehir arasındaki bir mesajın iletim süresi ve maliyeti, navlun maliyeti, iki
ülkenin ticarete koyduğu tarife ve tarife dışı maliyetler gibi unsurlar devreye girer.1
Bugün içinde yaşadığımız dünyanın en önemli özelliklerinden birisi hemen bütün
iktisadi ölçüm yöntemlerine göre, mesafelerin hızla azalıyor oluşudur. Hızla azalan
mesafeler, ekonomik bütünleşme ve bağımlılığı beraberinde getirmektedir. Hızla gelişen
bilgi ve iletişim teknolojileri çoğu zaman mesafelerin anlamını çoğu zaman yitirmesine yol
açmaktadır.
Bilgi ve İletişim (Bit) Teknolojileri
Bilgi dijital platformlara, kablosuz sensörlere, sanal uygulamalara, milyarlarca cep
telefonuna aktıkça dünya üzerindeki veri (data) hacmi, her üç yılda bir ikiye
katlanmaktadır. ABD’de son 25 yılda yaratılan işlerin üçte biri daha önce Bilgisayar
Teknolojileri (BT) geliştirme, uygulama geliştirme, BT sistem yönetimi gibi (tanımlı
olmayan) işlerdir.
Yapay zekâ ve robot endüstrilerinin de katkılarıyla otomasyonun gelişimi daha
yüksek üretkenlik, verimlilik, güvenlik ve kolaylığı beraberinde getirmektedir. Diğer
yandan bu gelişmeler, istihdam ve mevcut işler, ücretler ve çalışma hayatı üzerinde de zor
problemleri beraberinde taşımaktadır. Bugün çalışanların yaptığı pek çok iş otomasyona
konu olabilir.
Eğitim-İstihdam Uyumsuzluğu
Eğitim sistemleri, çalışma hayatının değişen dünyasına ayak uyduramıyor.
İşverenlerin pek çoğu arzu etkileri beceriye sahip çalışan bulamadıklarından şikâyetçidir.
McKinsey’in 9 ülkede genç insanlar ve işverenlerle yaptığı bir saha araştırmasının
sonuçlarına göre, işverenlerin % 40’ı temel (başlangıç) düzeyindeki işlerin boş kalmasının
ana sebebi olarak beceri eksikliğini göstermektedir. 2
1 Chairman Ben S. Bernanke At the Federal Reserve Bank of Kansas City'sThirtiethAnnual Economic Symposium, Jackson Hole, Wyoming, August 25, 2006 , Global Economic Integration: What's New and What's Not? 2 http://www.mckinsey.com/global-themes/employment-and-growth/technology-jobs-and-the-future-of-work
4
İşverenlerin % 60’ı mezunların çalışma dünyasına yeterince hazır olmadığını;
sadece mesleki ve teknik becerilerde değil aynı zamanda iletişim, takım çalışması,
hassas/dakik çalışma gibi yumuşak beceriler (soft skill) olarak nitelendirilebilecek
becerilerde de eksiklikler bulunduğunu ifade etmektedir. Buna ilave olarak, çalışanların
potansiyellerinin ne kadarını kullanabildikleri de tartışmalıdır.
Dünyanın en büyük kariyer internet ağı olan Linkedin’in yaptırdığı bir araştırmaya
göre; mevcut bir işi olan ve iş arayanların % 37’si mevcut işlerinin kapasitelerini tam
göstermelerine imkân tanımadığını veya yeterince fırsat ortaya koymadığını belirtmiştir.
Günümüzde kişilerin gelirlerinin en temel kaynağı emek geliridir (işgücü geliri).
ABD, AB ve gelişmiş ülkelerde maaş, ücret ve sermayeden kaynaklanan toplam gelirler
2005-2014 arası dönemde sabit kalmış veya hanelerin üçte ikisinde düşmüştür. Başka bir
McKinsey araştırmasına göre ABD ve AB’de çalışanların % 30’u, klasik 900-1700 işyeri
temelli çalışmanın dışında, bağımsız çalışmaktadır.
Dünya ekonomileri ve ekonomi bölgeleri incelendiğinde, eğer her ülke istihdama
katılımda kendi ülkesindeki en verimli ülke seviyesinde olsaydı Dünya hâsılası (GDP-GSYH)
2025 itibarıyla 12,5 trilyon dolar daha yüksek olabilirdi. Bu tutar Japonya, Almanya ve
İngiltere’nin GSYH’ larının toplamına eşittir. Dünya üzerinde, çalışma çağındaki nüfusun
%30-45’i eksik değerlendirilmektedir, yani işsiz, pasif veya eksik istihdamdır.
Göç Olgusu
2015 yılında, yaklaşık 250 milyon kişi doğduğu ülkenin dışında yaşamaktadır. Bu
sayı 50 yıl öncesinin üç katıdır. Bunların pek çoğu daha iş bulabileceklere yerlere göç
etmiştir. %90’ ından fazlası gönüllü olarak göç etmiştir. Bu kişilerin yarıdan fazlası
gelişmekte olan ülkelerden göç etmişlerdir. 2000-2014 arası Kanada, İspanya, İngiltere ve
ABD’deki işgücü artışının yaklaşık % 40’ı göçmen nüfus kaynaklıdır. 2015 yılında dünyada
üretilen toplam katma değerin yaklaşık % 10’u göçmen çalışanlar tarafından
üretilmektedir.
Küresel ölçekte şu ana kadar geliştirilmiş teknolojilerin gelecekte, dünya
ekonomisinin % 49’unu, 1,1 milyar çalışanı ve 12,7 trilyon dolar işgücü ücretini
etkileyeceği öngörülmektedir. Bugünkü teknoloji düzeyiyle bile, şu anki işlerin % 60’ının
değişen oranlarda otomasyona geçmesi mümkündür. Bu dönüşüm dalgasını
yakalayabilmek için büyük veri (Bigdata) etrafında şekillenen yeni dünyayı doğru okumak
gerekmektedir. Büyük veriyi stratejik bir vizyona dönüştürmek ve sonrasında doğru iş
süreçleri ve kurumsal kapasiteleri oluşturmak başarının ilk adımları olmalıdır. Mevcut iş
5
süreçlerinin/operasyonların tepesine teknolojik sistemlerin konulması bu dönüşüm için
yeterli olamayacaktır. Büyük veri ve veri analitiğinin (madenciliğinin) potansiyelini
kullanabilmek için kurumsal bir dönüşümün bütün bileşenlerini oluşturmak
gerekmektedir.
İşte bu çalışmada dünyada küreselleşmenin geçirdiği evrelere kısaca değinilecek, bu
dönüşümleri tetikleyen unsurların altı çizilmeye çalışılacaktır. Küreselleşme-sanayi
ilişkisine daha yakından bakılacak ve doğru sanayi politikalarının ülkelerin, toplumların ve
dünyanın refahı için neler sunabileceği değerlendirilecektir. 2000 sonrası yeni bir evreye
giren sanayi ve küreselleşme dalgasının dinamikleri anlaşılmaya çalışacak, ülkelerin,
firmaların, sistemlerin, eğitim gibi sektörlerin bu dinamikleri doğru okuması, anlaması için
hangi noktalara yoğunlaşması gerektiğine cevap aranacaktır.
Hemen arkasından bütün bu süreçlerin en kilit aktörü olan “eğitimin” dünyada ve
ülkemizde mevcut durumu, sorunları ve fırsatlarına değinilecek, eğitim istihdam bağlantısı
için kilit olan “nitelikli mesleki ve teknik eğitim” sunumu için hangi alanların öncelenmesi
gerektiği vurgulanacaktır.
Soru ne olursa olsun cevap eğitimdir!
Raporun son kısmında, doğru ve verimli bir mesleki eğitim sistemi tasarım ve
uygulanmasına doğru özel sektör kurumlarının süreçlere aktif ve etkin katılımının
önemine değinilecek ve bu alanda son beş yılda bir başarı hikâyesine imza atan “Akıllı
Kolej” tecrübesine kısaca özetlenecektir.
6
1. SANAYİNİN EVRİMİ
1.1. Sanayinin Gelişimi
Son üç asırda dünyanın iktisadi ve sosyal değişimi/gelişimi incelendiğinde
sanayinin/endüstri ülkelerin rekabet ve refah seviyelerinin gelişiminde en başat rolü
oynadığı görülmektedir. Endüstri devrimleri, kısa vadede yeni kazanan ve kaybedenler
yaratmasına, gelir dağılımını bozabilmesine rağmen orta ve uzun vadede sunduğu
dışsallıklarla toplumları dönüştürmeyi başarmıştır.
Nitelikli ve rekabetçi temel ve mesleki eğitim politikaları, Ar-Ge ve yenilikçilik dostu
teknoloji politikaları ile desteklenmiş bir sanayi, sadece uygulayan ülke için değil küresel
ölçekte de refah ve ilerleme sunmaktadır. Dünya tarihi incelendiğinde büyüme, kalkınma
ve refahın hemen tamamının dünyada yaşanan sanayi dönüşümleri ile eş anlı olması
sanayi-kalkınma-refah arasındaki yakın ve nedensellik yönü güçlü ilişkiyi ortaya
koymaktadır. Literatürde bununla ilgili pek çok örnek bulunmakla birlikte, burada konuya
ilişkin iki örnekle iktifa edilecektir.
Birinci örnek, yaklaşık 2000 yıl boyunca benzer bir kalkınma çizgisi izleyen Doğu ve
Batı ülkelerinin daha sonrasında giderek ayrışan büyüme oranlarıdır.
Örnek 1: Doğu /Batı Ayrışması
1000 ile 1820 yılları arasında dünyanın Doğu ile Batı eksenleri
arasında benzer bir büyüme hikâyesi vardı.1820 sonrası, sanayileşme
ile başlayan döneme baktığımızda; Batı’da 1820-2001 arası kişi
başına milli gelir 20 kat artarken, Dünyanın geri kalanında ise sadece
altı (6) kat artmıştır.3
İkinci ve daha yakın dönemden bir örnek ise, Çin’in son 40 yılda gerçekleştirdiği
ekonomik performanstır. 1970’lere kadar fakirlik ve hatta açlık sorunu ile uğraşan Çin,
kapsamlı dönüşüm ve reform paketleriyle neredeyse dünyanın en büyük ekonomisi haline
gelmiştir. Son 20 yılda Çin’deki orta sınıfa mensup vatandaş sayısı % 70 oranında büyümüş,
yoksulluk ve açlıkla mücadele de çok önemli mesafeler kat edilmiştir.
3 Growth and Interaction in the World Economy, The Roots of Modernity, Angus Maddison, The AEI Press,2004.
7
Örnek 2: Çin
Ekonomik gelişim sürecinde Çin, kırsal ve tarımsal bir ekonomik
yapıdan sanayileşmiş bir ekonomik yapıya geçiş ile katı merkezi
ekonomiden kısmi serbest piyasa ekonomisine geçiş gibi iki önemli
dönüşümü birlikte gerçekleştirmeyi başarmıştır. 1978-2013
arasındaki dönemde yalnızca ekonomik büyüme alanında değil sosyal
alanda da büyük bir başarı elde edilmiş, yüzde 65 olan fakirlik oranı
2011 yılında yüzde 10’un altına düşürülmüş ve aynı dönemde 500
milyon insan fakirlik sınırından kurtulmuştur.4
Bu süre zarfında sanayinin gelişim evreleri incelendiğinde üç evreden söz etmek mümkündür:
1. Su ve buhar gücünün daha verimli kullanılmasını sağlayan mekanik tezgahların
bulunması.
2. Henry Ford'un üretim bandı tasarımı ve elektriğin seri üretimde kullanılmaya
başlanması, üretim hattının geliştirilmesi.
3. 1970'lerde üretimde mekanik ve elektronik teknolojilerin yerini dijital teknolojiye
bırakmasına sebep olan programlanabilir makinelerin kullanılmaya başlanması.
1.2. Sanayi 4.0 Öncesi Küresel Eğilimler
Sanayi 4.0’ın beraberinde getirdiği tehdit ve fırsatları doğru okumak, anlamak ve
bunlara göre politika tasarlayabilmek için öncelikle Sanayi 4.0 öncesi temel küresel
eğilimlere hızlıca bakmakta yarar vardır.
1.2.1. Değişen Üretim Yapısı
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızla gelişmesi, buna bağlı olarak her türlü mal, bilgi
ve hizmet ulaştırmasının maliyetinin düşmesi ve hızının artması rekabet anlayışında
önemli değişikliklere yol açmıştır. Genellikle tek bir çatı altındaki üretim süreçleri artık
giderek daha fazla merkeze kaydırılmakta, alt uzmanlık/ihtisas alanları oluşmaktadır.
Üretimin bu şekilde yeniden örgütlenmesi sebebiyle uluslararası ticaretin gittikçe artan
bir bölümü nihai ürünler yerine ara ürünlerden ve endüstri içi ticaretten oluşmaktadır.5
Geleneksel olarak kuzey/güney (merkez-periferi) hattında genişlemiş olan ticaret,
güneyden kuzeye doğru doğal kaynaklar ve işlenmemiş ürünler, kuzeyden güneye doğru
4 Türkiye’nin İhracat Potansiyelinin Artırılması Kapsamında Çin’in İhracat Politikalarının Değerlendirilmesi, Planlama
Uzmanlığı Tezi, Cesim ÇELİK, Mayıs 2015, Ankara. 5 10. BYKP, Ankara www.kalkinma.gov.tr
8
ise nihai ürünler şeklindeydi. Ancak endüstri içi ticaret kuramı ile Nobel ödülü alan Paul
Krugman’ın da gerekçelerini ortaya koyduğu üzere endüstri içi ticaret günümüzde
toplam ticaret içinde çok daha merkezi bir yer tutmakta. Kısa ifadesiyle, farklı tüketim
gruplarının beğenilerine, gelir yapılarına hizmet eden aynı ürünün farklılaştırılmış
desenleri ticaretin konusu oluyor. Örneğin Türkiye’de son on yıldır otomotiv sektörü
tekstil ile birlikte Türkiye’nin en önemli ihracat kalemidir. Yine ithalata baktığımızda,
petrol ve türevleri dışında yine otomotiv en büyük ithalat kalemi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Sadece yönettiği nakdi varlık 60 milyar dolar düzeyinde olan Samsung’un (TC
Merkez Bankası rezervlerinin yaklaşık 2 katı) en büyük tedarikçisinin küresel ölçekte
aynı zamanda en büyük rakibi olan Apple olması endüstri içi ticarete ilişkin en çarpıcı
örneklerdendir. Benzer şekilde deApple’ın da küresel ölçekte en büyük tedarikçisi
Samsung’dur. Son yıllarda AB ve ABD mahkemelerinde birbirleri aleyhinde pek çok
rekabet ihlali davaları ve hükmedilmiş tazminatları bulunan bu iki firma, buna rağmen
hem yoğun bir şekilde ticaret yapmakta hem de rekabet etmektedir.
Kişilerin bilgiye ve üretilen mal ve hizmetlere erişiminin artması farklı sektörlerde
tüketici tercihinin giderek daha önemli olmasına ve kişiye özel talep odaklı ürün
geliştirme süreçlerine yol açmaktadır. Ayrıca, sanayi ve hizmet sektörleri daha fazla
bütünleşmekte ve iç içe geçmektedir. Bilgi-iletişim altyapı ve hizmetlerinin gelişmesiyle,
sanal ortam giderek daha fazla üretim, tüketim ve ticaret alanı haline gelmektedir. Bir
diğer gelişme ise, geleneksel olarak dış ticarete konu olmayan hizmetler sektöründe
özellikle eğitim ve sağlık alanında hizmet ihracatının hacim ve öneminin artmakta
olmasıdır.
Örneğin turizm sektörünün en güçlü paydaşlarından birisi artık internet üzerinden
rezervasyon imkânı sağlayan sitelerdir. Bu sitelerin toplam rezervasyonların
içerisindeki payı ihmal edilebilecek düzeylerinden % 60’lara kadar ulaşmış ve hizmet
sunum biçimini esaslı şekilde değiştirmişlerdir. Otellerin rezervasyon ücretlerinin
yaklaşık % 20’sini rezervasyon portalları alabilmektedir.
Bu siteler sadece gelirden daha fazla pay almakla kalmamakta, aynı zamanda
hizmetin sunuş biçimini, üretici ve tüketici tercihlerini değiştirmekte, dönüştürmekte ve
iş süreçlerinde önemli yapısal değişikliklere yol açmaktadırlar.
9
1.2.2. Doğuya Kayan Güç Dengesi
Küresel ekonomide üretim ekseni ve ağırlık merkezi, giderek doğuya doğru
kaymaktadır. Çin ve Hindistan başta olmak üzere yükselen ekonomilerin hızlı büyüme
performansı, bu ülkelerin küresel ekonomideki payını artırırken, Amerika Birleşik
Devletleri (ABD) ve AB ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin payı genel olarak
azalma eğilimindedir.
Önceleri düşük maliyetli işgücüne dayalı ucuz ve düşük teknolojili mal ihracı
stratejisini benimseyen bu ülkeler üretim fırsatları döngüsünü ve küresel gelişmeleri doğru
okuyarak teknoloji ve yenilik odaklı hamleleri ile giderek teknoloji odaklı üretim ve rekabet
aksları haline gelmektedir. Örneğin, geçtiğimiz yıl Çin’de 1 milyonu aşkın patent başvurusu
olmuştur.
Başta Çin olmak üzere hemen tüm Uzak Asya ülkelerinde üretilen artı değeri ve
hâsılayı devletin aktif yeniden dağılım ve vergilendirme politikaları ile toplumsal tabana
yayan sosyal politikaları kalkınmanın dengeli ve sürdürülebilir olmasına da hizmet
etmektedir. 1960’larda açlık sorunlarıyla uğraşan Güney Kore bugün dünyanın en yenilikçi
ülkelerinin başında gelmektedir. Yine 1980’e kadar yoksulluk ve hatta açlığın kol gezdiği
Çin’in toplam milli geliri bugün satın alma gücüne göre yapılan düzeltmelerin ardından
ABD GSMH’sını geçerek dünyada 1. Sıraya oturmaktadır. 1988 -2008 arası orta sınıfa
mensup vatandaş sayısı ABD’de % 4 artarken Çin orta sınıfının sayısı % 70 artmıştır.
1.2.3. Finansal Piyasalar ve Sermaye Akımları
İçinde bulunduğumuz ikinci küreselleşme dalgasının öncekinden temel
farklarından birisi, finansal sermayenin dünya üzerinde çok daha hızlı bir şekilde hareket
ediyor olmasıdır. Finansal sermayenin bu hızlı hareketi sermaye eksikliği olan ve bu dış
sermayeyi geri dönüşü yüksek olan alanlara doğru enstrümanlarla tahvil eden ülkeler için
önemli imkânlar sunarken bu kaynakları verimli kullanamayan ülkeler için de bir tehdit
haline gelebilmektedir. Bu ivmelenme aynı zamanda ülkelerin yaşadığı krizlerin diğer
ülkelere transfer hızı ve şiddetini de artırmaktadır. Büyük Buhran’dan (1929) sonra
dünyanın gördüğü en büyük kriz olan 2008 Amerika finansal krizinden en fazla olumsuz
etkilenen ülkelerin krizin başladığı ülke değil de yayıldığı ülkeler olması bu açıdan önemli
bir tespittir.
Ülkemiz ekonomisi de tüm bu iktisadi-finansal süreç ve döngülerden bağımsız
değildir. Bilakis, tasarrufla ilgili sorunlar, milli hâsıla içinde dış ticaretin göreli yüksek payı,
turizm ve hizmetler üzerinden döviz kazandırıcı faaliyetlerin ağırlığı, hane halklarının
10
yabancı para birimlerini bir tasarruf aracı olarak yönetmesi gibi olguların varlığından
hareketle, dışa açık ekonomimiz yurtdışındaki, özellikle de ABD’deki dolar ve faiz’in
pozisyonundan hızlı ve önemli ölçüde etkilenmektedir.6 Dalgalı kur rejimi uygulamamıza
rağmen son dönemde kısa vadeli sıcak sermaye giriş ve çıkışlarının dolar kuru ve TL faiz
hadleri üzerinde oluşturduğu baskılar ve etkiler ülkemizin sermaye piyasaları ve finansal
akımlar karşısında ne kadar hassas olduğunu da ortaya koymaktadır.
1.2.4. Teknoloji Odaklı Kalkınma
Dünyada yaşanan dönüşümde gelişmekte olan ülkelerin nüfus ve doğal kaynak
avantajlarını teknolojik üretime ve rekabet avantajına dönüştürme yönündeki politikaları
ile yüksek oranlı yatırımları belirleyici unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Teknoloji yoğun
ürünler ve teknoloji odaklı firmalar küresel yarışta giderek konvansiyonel firma ve
ürünlerin önüne geçmektedir. Aşağıdaki Grafik 2001-2016 arası dünyanın en büyük 5
firmasının değişim eğilimini gözler önüne sermektedir. 2001 yılında dünyanın en büyük 5
firmasının sadece 1’i (Microsoft) teknoloji firması iken, 2016 yılına gelindiğinde en büyük
5 firmanın beşi de teknoloji firmalarıdır.
Şekil 1. Şekil: 2001 -2016 Arası Dünyanın En Büyük İlk 5 Şirketi
6 Ekonomik ve Sosyal Düşünce Araştırma ve Geliştirme Vakfı (ESAGEV), Büyük Dolar Medceziri, http://esagev.org/FileStorage/Article/b44b93d8-493a-435a-aa2d-161e42b6d21b.pdf
11
Üretim sektöründeki önemli endüstriyel devrimler sonrası ülkeler ve şirketler
küresel boyutta yaşanan bu değişimlere ayak uydurmak zorunda kalmış ve artan rekabet
koşulları arasında rekabet üstünlüklerini devam ettirebilmek amacıyla bazı stratejiler
geliştirmişlerdir. Almanya'da gündeme gelen ve daha sonra bütün dünyaya yayılan
“Endüstri 4.0” da bu stratejilerden birinin adıdır.
Netice itibarıyla, günümüz ekonomilerinin sürdürülebilir ve rekabetçi yapılara
dönüşebilmesi için bilgi tabanlı, güçlendirilmiş ve rekabetçi bir endüstriyel üretim yapısına
ihtiyacı vardır. Bu ise ancak uluslararası ekonomik rekabette fark yaratabilmek için beşeri
sermayenin nitelikli hale dönüştürülmesiyle mümkün olabilecektir.
1.3. Sanayi 4.0
Sanayileşmenin tarihi aşağıda listelenen dört ana evrede incelenmektedir.
1. Su ve buhar gücünün daha verimli kullanılmasını sağlayan mekanik tezgahların
bulunması.
2. Henry Ford'un üretim bandı tasarımı ve elektriğin seri üretimde kullanılmaya
başlanması, üretim hattının geliştirilmesi.
3. 1970'lerde üretimde mekanik ve elektronik teknolojilerin yerini dijital teknolojiye
bırakmasına sebep olan programlanabilir makinelerin kullanılmaya başlanması.
4. Endüstri 4.0
12
Şekil 2. Sanayi Çağları
Endüstri 4.0, 4. Endüstri Devrimi ya da 4. Sanayi Devrimi terimi ilk olarak 2011
yılında Almanya Hannover Fuarı'nda kullanılmış ve Ekim 2012 yılında Robert Bosch
GmbH ve Henning Kagermann tarafından oluşturulan çalışma grubu, 4. Sanayi Devrimi
öneri dosyasını Alman Federal Hükümeti'ne sunmuştur. 8 Nisan 2013 tarihinde yine
Hannover Fuarı'nda çalışma grubu Endüstri 4.0 raporunu sunmuştur.
Endüstri 4.0’ı imalat sanayiindeki dijitalleşmenin yeni evresi olarak da
tanımlamak mümkündür. Bu evreyi sürükleyen dört itici kuvvetten söz etmek
mümkündür:
- Veri hacmindeki inanılmaz artış, (büyük veri-veri madenciliği) ve hesaplama
gücündeki artış
- Analitik yeteneklerin ve iş dünyası yeteneklerinin geliştirilmesi
- Dijital bilgilerin fiziksel dünyaya çevrimi (ileri robotlar ve 3 boyutlu yazıcılar gibi)
- İnsan makine etkileşimlerinin yeni şekillerinin geliştirilmesi7
Endüstri 4.0 siber-fizik sistemlerin fabrikaların fiziki süreçlerini izlediği ve
kararlar aldığı bir akıllı fabrika sistemi olarak da değerlendirilebilir.
Bu fiziksel sistemlere Nesnelerin İnterneti (Internet of things) diyebiliriz. Nesnelerin
interneti birbirleri ve insanlarla iletişim ve işbirliği yürütme kapasitesine sahiptirler.8
7McKinsey 8WHAT EVERYONE MUST KNOW ABOUT INDUSTRY 4.0, FORBES.COM http://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2016/06/20/what-everyone-must-know-about-industry-4-0/#311c79bb4e3b
13
Bir sistemin Endüstri 4.0 olarak tanımlanabilmesi için aşağıdaki özelliklere sahip
olması beklenir:
- Makine, alet, sensör ve çalışanların birbirleriyle bağlanabilmeleri ve iletişim
kurabilmeleri
- Sistemin bilgiyi belli bir kontekste çevirebilmek için fiziki dünyanın sanal bir
kopyasını oluşturabilmesi
- Sistemin kişileri karar alma ve problem çözmede, insanlar için çok zor veya
tehlikeli görevlerde desteklemesi
- Sistemin basit kararları alması ve mümkün olduğunca otonom olabilmesi
Endüstri 4.0, doğru kullanıldığında verimi artırmak, maliyetleri düşürmek, pazara
ulaşma süresini kısaltmak gibi rekabeti doğrudan etkileyen önemli dışsallıklar sunabilir.
Bosch Dünya Başkan Yardımcısı ve İşletme Birimi Başkanı Gaur Dattatreya’nın
ifadeleriyle:
Pazara Varış Süresi Günlere Düşecek
“Moda sektörünü ele alalım. Bugün moda sektörü şöyle çalışıyor, bu yılki
trendlerin ne olduğunu önceden tahmin ediyor, sonra dokuz ay öncesinden
tasarıma sözleşmelere ve üretime başlıyor. Çünkü sezon başladığında
ürünlerin raflarda olması gerekir. New York’ta bir mağazaya girdiğinizde,
örneğin Adidas mağazasında ‘şu malzeme ile şu ebatlarda’ ürün istiyorum
diyebiliyorsunuz ve 3D yazıcılarla üretilen ürün size teslim ediliyor. Çok
yakında bu yeni realite olacak. Yani pazara ulaşma süresi dokuz aydan
haftalara hatta günlere kadar düşecek. Ve pazardan gerçek zamanlı (real
time) bir tepki alıyor olacaksınız.” 9
9Gaur Dattatreya, Dünya Bilişim Zirvesi; http://www.dunya.com/sektorler/teknoloji/endustri-40da-turkiyenin-potansiyeli-almanyadan-iyi-haberi-341634
14
2. EĞİTİMDE DÖNÜŞÜM
2.1. Değişen Eğitim Tanımı
Sanayi devriminden günümüze kadar yaşanan süreçte, özellikte bilgi toplumuna
dönüşümün hızlandığı son yirmi yıllık dönemde eğitimin tanımı, kapsamı, iktisadi ve
sosyal hayatla ilişkisi önemli ölçüde değişim geçirmiştir.
Klasik iktisatçılar tarafından ekonomik büyüme kalkınmanın temel aracı olarak
görülmekte ve işgücü stoku ile fiziki sermaye ekonomik büyümenin en temel gücü, bileşeni
kabul edilmekte iken, daha sonra teknoloji seviyesinin de ekonomik büyümeyle yakından
ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Beşeri sermayenin büyüme modellerine işgücü, fiziki
sermaye gibi bir değişken olarak dâhil edilmesi, sadece teknolojik değişim ile ekonomik
kalkınma arasındaki ilişkinin anlaşılmasını kolaylaştırmamış, aynı zamanda büyüme
modellerinin açıklama gücünü ve dolayısıyla ekonomik modellerin büyüme eğilimlerini
tahmin gücünü daha da artırmıştır. Daha yalın bir ifadeyle büyüme modellerinde eğitim
veya beşeri sermaye bir girdi olarak tanımlanıp büyümenin kaynakları bulunmaya
çalışıldığında modeller çok daha güçlü ve anlamlı sonuçlar vermiştir.
Beşeri Sermayenin pek çok tanımı olmakla birlikte Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü (OECD) tarafından kullanılan “bireylerin kişisel, sosyal ve ekonomik anlamda
katma değer yaratabilmesini kolaylaştıran bilgi, yetenek ve yeterlilikler bütünü”
tanımı son derece açıklayıcı görülmektedir.
Beşeri sermayeye ilişkin yukarıdaki tanım geniş ve kapsayıcı olmakla birlikte beşeri
sermayenin en temel bileşeni, öznesi eğitimdir. Genelde beşeri sermaye özelde ise eğitim
pek çok farklı kanaldan ülkelerin ekonomik kalkınma serüvenlerine katkı sağlar.
Literatürde eğitimin hangi mekanizmalarla ekonomik büyümeyi arttırdığına ilişkin pek çok
çalışma bulunmaktadır.
Bugün özet itibarıyla,
- Daha ileri ve nitelikli seviyede eğitim alan bireyler çalıştıkları mesleklerde, alanlarda
veya sektörlerde çok daha verimli olmaktadır. Bu verimlilik artışının bir bölümü
işgücü verimlilik artışı karşılığında ücret ve maaş ödemeleri olarak kişiye yansımakta
bu da kişilerin refah seviyelerini olumlu etkilemektedir. Kişiler eğitim süreleri
ilerledikçe iş hayatlarında karşılarına çıkacak bilgilere, talep edilen becerilere yönelik
birikimleri artacağı için daha verimli çalışan haline gelmekte, verimlilikleri arttığı için
de gelirden aldıkları pay yani ücretleri iyileşmektedir.
15
- Eğitimin kamu tarafından finanse edilmediği durumlarda kişiler bu (ilave) eğitim
maliyetine katlanmakta, ileride artacak verimliliklerinden kaynaklanacak gelir
artışlarının bu maliyetlerin üstünde olduğunu, dolayısıyla bireysel bir maliyet-fayda
analizinde ilave eğitimin faydalarının maliyete kıyasla daha yüksek olduğunu
düşünmektedir.
- Eğitim sadece daha çok gelir olarak bireye yansımamakta aynı zamanda kişilere ve
ülkelere pek çok ilave sosyal fayda (dışsallık) sunmaktadır. Örnek olarak bireylerin
eğitim seviyesi arttıkça, toplumsal suç oranları azalmakta, çevre bilinci, sağlık bilinci
artmaktadır.10 Bu artışlar sağlık bilincindeki artış gibi, önce kişinin yaşam süresini ve
kalitesini olumlu etkilemekte, yaşam süresindeki artış işgücünde bulunma süresini ve
işgücü verimliliğini artırmaktadır. Toplum ve ekonomi de bu faydaların neticesini
farklı kanallardan almaktadır. Örnek olarak toplumun genel eğitim seviyesi arttıkça,
artan çevre bilinciyle paralel olarak kamunun çevreyle ilgili yapacağı harcamalar
azalmaktadır. Devlet eğitime ayrılan kaynaklardan çok daha fazlasını azalan çevre
kirliği, orman yangınları gibi olumlu neticelerden kaynaklanan tasarruflarla
kazanmaktadır. Dolayısıyla eğitimden devletin elde ettiği faydaların eğitime ayırdığı
kaynaklara kıyasla daha yüksek olması, kamunun eğitim sistemlerini finanse
etmesinin arkasındaki en temel gerekçelerden birisidir.
- Eğitimin daha yüksek kazançlar, daha iyi şahıs ve toplum sağlığı, bebek ölüm
oranında ve bebek doğum oranında düşme, demokratikleşme, siyasi istikrar,
yoksulluğun ve eşitsizliğin azaltılması, daha düşük suç oranları ve çevre bilincinin
oluşması gibi bir çok net çıktısı vardır.11
Kutu 1. Değişen Eğitim Tanımın farklı olarak anlatımı
Değişen eğitim tanımının
farklı bir yöntemle anlatımı
10Türkmen, Fatih, “Eğitimin ekonomik ve sosyal faydaları ve Türkiye'de eğitim ekonomik büyüme ilişkisinin araştırılması”
DPT Uzmanlık Tezleri, Eylül 2002,Ankara
11Türkmen, 2002:45
16
2.2. Eğitimin Bireysel ve Toplumsal Faydaları
Eğitim kaynaklı dışsallıklar ve faydalar eğitimin bireysel ve sosyal getirileri olarak,
yani eğiitm alan kişinin kendisine ve mensubu bulunduğu sosyal yapıya ait faydalar
olarak sınıflandırılmaktadır. Yapılan çalışmalar eğitim kademeleri itibarıyla yukarı
doğru çıkıldıkça eğitimin bireysel getirisinin sosyal getiriye kıyasla daha çok arttığını
ortaya koymaktadır. Örnek olarak:
- Lise kademesine bakıldığında OECD ülkelerindeki erkek vatandaşlar için ortalama
lise kademesindeki eğitimin İç Geri Dönüş Oranı (Internal Rate of Return-IRR) %14,5
seviyesindedir. Bu ise lise kademesindeki eğitim yatırımlarının yaklaşık 7 yıl içinde
kendisini karşılayacağını daha sonraki yıllarda ise net kazanç artışı olacağını
göstermektedir. Kamu açısından yatırımın karlılığı incelendiğinde ise erkekler için İç
Geri Dönüş Oranı %8,4 seviyelerindedir. Bu ise kamunun lise kademesine yaptığı
yatırımın karşılığını yaklaşık 12 yıl (11,9) içinde aldığını göstermektedir.12
- OECD ülkeleri ortalamasına bakıldığında, erkekler için yükseköğretime yapılan
yatırımın net bireysel (özel) getirisi 155.000 dolar, sosyal(toplumsal) getirisi ise
100.000 dolar seviyesindedir. O kişinin eğitiminin maliyeti ise 60.000 dolar
seviyelerindedir.13
OECD ülkeleri ortalamasında erkekler için yükseköğretime yapılan yatırımın net
bireysel (özel) getirisi 155.000 dolar, sosyal (toplumsal) getirisi ise 100.000 dolar
seviyesindedir. O kişinin eğitiminin maliyeti ise 60.000 dolar seviyesindedir.
- Üniversite kademesine bakıldığında OECD ülkelerindeki erkek vatandaşlar için
ortalama üniversite kademesindeki eğitimin İç Geri Dönüş Oranı (Internal Rate of
Return-IRR) % 13 seviyesindedir. Bu ise üniversite kademesindeki eğitim
yatırımlarının yaklaşık 7,7 yıl içinde kendisini karşılayacağını daha sonraki yıllarda
ise net kazanç artışı olacağını göstermektedir. Kamu açısından yatırımın karlılığı
incelendiğinde ise erkekler için İç Geri Dönüş Oranı % 11,2 seviyelerindedir. Bu ise
kamunun üniversite kademesine yaptığı yatırımın karşılığını yaklaşık 8,9 yıl içinde
aldığını göstermektedir.
12OECD, Education at a Glance, 2013:144 13OECD, 2013:148
17
- Yükseköğretim kademesinin bireysel ve sosyal getirisi Türkiye için incelendiğinde ise
Türkiye’de yükseköğretim bireysel iç getiri oranı %19,3 olup OECD ortalamasının
yaklaşık 1,5 kat üzerindedir. Kamu açısından yükseköğretim finansmanının karlılığı
incelendiğinde ise erkekler için İç Geri Dönüş Oranının %9,3 seviyelerinde olduğu
görülmektedir. Bu ise Türkiye’de kamunun yükseköğretim kademesine yaptığı
yatırımın karşılığını yaklaşık 10,7 yıl içinde aldığını göstermektedir.
OECD ülkelerindeki erkek vatandaşlar yükseköğretime yaptıkları
yatırımı yaklaşık 7,7 yıl içerisinde geri alırken, ülkemizde bir erkek
öğrenci yükseköğretime yaptığı yatırımı eğitiminden sonraki yaklaşık
5 yıl içerisinde karşılamaktadır. Kadınlar için de benzer oranlar söz
konusudur.
Yukarıda verilen oranlarının eğitim sistemlerinden, eğitim sistemlerinin
kalitelerinden bağımsız ortalama veriler olduğunu dikkatte tutmak gerekir.
- Bu getiriyi sağlayabilmenin ve/veya daha fazla getiri elde edebilmenin en temel
koşulu nitelikli bir eğitim hizmeti sunulmasıdır.
Dünyanın en önemli dergilerinden The Economist’in eğitimin
faydalarına/getirilerine ilişkin yaptığı güncel bir çalışmanın sonuçlarına göre okul-
öncesi eğitim dönemine yönelik yapılan her bir(1) dolar lık harcamanın kamuya/devlete
6 ila 7dolar getirisi olmaktadır. Bu getiri oranlarına bakıldığında, faydası uzun dönemde
alınmakla birlikte, getiri oranı daha yüksek bir iktisadi veya sosyal sektör
bulunmamaktadır.
The Economist’in güncel bir çalışmasının sonuçlarına göre
okul-öncesi eğitim dönemine yönelik yapılan her bir(1) dolar
lık harcamanın kamuya/devlete 6 ila 7dolar getirisi
olmaktadır. Bu getiri oranlarına bakıldığında, faydası uzun
dönemde alınmakla birlikte, getiri oranı daha yüksek bir
iktisadi veya sosyal sektör bulunmamaktadır.
18
2.3. Dünyada Eğitimde Yaşanan Gelişmeler
Yukarıda da kısaca özetlendiği üzere, eğitimin kişilerin ve toplumların refahına
yaptığı katkı ve bu katkıların iktisadi modellerle giderek somut bir şekilde ortaya konması,
son yirmi yılda eğitime olan talebi daha önceki on yıllara göre çok daha fazla bir şekilde
artırmıştır.
2.3.1. Eğitime Artan Talep
Ailelerin daha eğitimli bireylerin çalışma hayatındaki daha iyi statülerini, çalışma
koşullarını ve artan gelir seviyelerini gözlemlemeleri ile beraber çocukları için daha fazla
eğitim hizmeti talep etmeye başlamışlardır. Benzer şekilde öğrencilerin çevrelerinde
gördükleri eğitimli bireylerin daha yüksek yaşam standartları ve gelir seviyeleri
neticesinde eğitim motivasyonları hızla artmıştır. Devletlerin konunun iktisadi boyutuna
bakışı da aslında bu doğrultudadır. Eğitimli işgücünün ve nüfusun ekonomik ve sosyal
kalkınmaya pozitif katkılarının gözlemlenmesi ülkelerin eğitim ayırdıkları kaynakların
artmasını beraberinde getirmiştir.
OECD ülkeleri için 25-64 yaş grubu, 2000-2011 dönemi itibarıyla incelendiğinde
2000 yılında bu nüfus grubunun % 22’si yükseköğretim kademesinde eğitim almış
bireylerden oluşmakta iken 2011 itibarıyla 25-64 yaş grubunun % 32’si yükseköğretim
kademesinde eğitim almış bireylerden oluşmuştur. Bu ise yaklaşık yıllık % 3,3 düzeyinde
bir artışa karşılık gelmektedir.
Türkiye için 25-64 yaş grubu, 2000-2011 dönemi itibarıyla incelendiğinde 2000
yılında bu nüfus grubunun % 8’i yükseköğretim kademesinde eğitim almış bireylerden
oluşmakta iken 2011 itibarıyla 25-64 yaş grubunun % 14’ü yükseköğretim kademesinde
eğitim almış bireylerden oluşmuştur. Bu ise yaklaşık yıllık % 4,8 düzeyinde bir artışa
karşılık gelmektedir. Türkiye’de yükseköğretim almış nüfus OECD ortalamasının her yıl 1.5
kat üstünde artmasına rağmen, 2011 itibarıyla halen yükseköğretimli nüfus OECD
ortalamasının yarısının altındadır.
19
Benzer şekilde 25-34 yaş grubunda da yükseköğretim seviyesinde eğitim almış
nüfus Türkiye için OECD ortalamasının yarısıdır (OECD % 39, Tr % 19). 14
Türkiye’de yükseköğretim almış nüfus OECD ortalamasının her
yıl 1.5 kat üstünde artmasına rağmen, 2011 itibarıyla halen
yükseköğretimli nüfus OECD ortalamasının yarısının
altındadır. Benzer şekilde 25-34 yaş grubunda da
yükseköğretim seviyesinde eğitim almış nüfus Türkiye için
OECD ortalamasının yarısıdır. (OECD % 39, Tr % 19)
2.3.2. Eğitim Harcamaları
Eğitime olan talep artışı ve sunulan eğitim hizmetinin kalitesine yönelik beklentiler
öğrencilerin, ailelerin, özel sektör eğitim hizmeti sunucularının ve devletin eğitim
harcamalarını arttırmaktadır. Yine referans olarak OECD ülkelerinin eğitime ayırdıkları
harcamalara baktığımızda, OECD ülkeleri ilköğretimden yükseköğretime kadar öğrenci
başına yıllık ortalama 9.313 dolar harcadığı görülmektedir. Bu tutar ilköğretimde ortalama
7.974 dolar, ortaöğretimde 9.014 dolar, yükseköğretimde ise 13.528 dolar seviyesindedir.
2005-2010 yılları arasında öğrenci başına harcamalar OECD ülkelerinde 17 yüzde
puan artmıştır. OECD ülkeleri 2010 yılında toplam gelirlerinin yaklaşık % 6,3’ünü eğitime
ayırmışlardır. 2000-2010 döneminde eğitim harcamalarının artış oranı GSYH artış
oranlarının üstündedir. 15
Bu noktada Amerika Birleşik Devletlerinde önce konut sektöründe başlayıp sonra
finans sektörünü etkileyen, küresel finans kanalları üzerinden tüm dünya ekonomilerini
etkileyen, 1929 ABD Büyük buhranından sonra yaşanan en büyük ekonomik krizin
olumsuz etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Eğitim, özellikle ilk ve ortaöğretim
kademeleri çoğunlukla kamu kaynaklı olarak finanse edilmektedir. Yaşanan kriz ülkelerin
bütçe gelirlerini azaltmış ve bütçe finansman imkânlarını olumsuz etkilemiş bu ise eğitime
bütçeden ayrılan paylarda kısıntılara gidilmesine yol açmıştır. Ancak son yaşanan
ekonomik krize rağmen, kamu ve özel kesim kaynaklı eğitim harcamalarının uzun dönemli
eğilimi artış şeklindedir.
14OECD, 2013: 15 OECD, 2013:184
20
2.4. Türkiye’de Eğitimde Yaşanan Gelişmeler
Türkiye 2001 ve 2009 yıllarında yaşadığı büyük finansal-iktisadi krizlere rağmen son
15 yılda önemli makro iktisadi-sosyal-siyasal reformlara imza atmış, sürekli büyüyen ve
gelişen bir çizgi yakalamıştır. Bu performansın yakalanmasında, Orta Vadeli Programın
Temel Amaçlarında:
I stikrarlı, kapsayıcı bu yu me
Enflasyonun du şu ru lmesi
Cari açıg ın azaltılması
Rekabet gu cu nu n artırılması
I stihdam ve verimlilig in artırılması
Mali disiplinin su rdu ru lmesi
vurgulandığı gibi temel amaçlara sahip Plan ve Program önceliklerine uyulması ve yapısal
reformların hayata geçirilmesidir. Yaşanan bu dönüşüm ve artan harcanabilir kamu
gelirleri eğitim ve sağlık gibi sosyal sektörlerin bütçeden giderek daha çok pay almasını da
beraberinde getirmiştir.
Türkiye 2000’li yıllardan özellikle 2003’ten itibaren hızla fiziki ve beşeri sermaye
yatırımlarını artırmıştır. Bu artıştan kamu ve özel sektör yatırımları daha detaylı
incelendiğinde en fazla payı eğitim sektörünün aldığı görülmektedir. 2002-2016
döneminde eğitim yatırımlarının reel olarak tam 3 kat arttığı görülmektedir.16 Bu
yatırımlarla ilk ve ortaöğretimde derslik sayısı, yükseköğretimde üniversite ve fakülte
sayısı hızla artırılmış buna bağlı olarak da öğrenci sayısı ve okullaşma oranlarında çok ciddi
artışlar kat edilmiştir.
Türkiye’de 2000’li yıllarla birlikte özellikle 2003’ten itibaren eğitim sektörü en
öncelikli sektör olarak kamu politika tasarımında ele alınmış, eğitim sektörüne ayrılan
kamu ve özel kaynaklar hızla arttırılmıştır. Bu çerçevede, okul öncesinden yükseköğretime
kadar fiziki altyapıda, öğretmen ve öğretim üyesi sayısında, yeni derslik, okul, fakülte ve
üniversite sayısında önemli artışlar yaşanmıştır. Hizmet sunum kapasitesinde yaşanan
genişlemelere benzer bir şekilde eğitim kademeleri itibarıyla öğrenci sayılarında da önemli
artışlar meydana gelmiştir.
2000 yılı ve 2017 yılı Programı verileri ve göstergeleri kıyaslamalı incelendiğinde
son 20 yılda eğitim kademeleri itibarıyla yaşanan nicel gelişmeler net bir şekilde
görülmektedir.
16 2003, 2016 yılı Yatırım Programları, Kalkınma Bakanlığı 2017 yılı bütçesi Plan Bütçe sunuşu
21
Tablo 1. Eğitim Kademeleri İtibarıyla Okullaşma Oranları (2000-2016)
1999-2000
2015-2016
Öğrenci
Sayısı
(Bin)
Brüt
Okullaşma
Oranı
(Yüzde)
Öğrenci
Sayısı
(Bin)
Brüt
Okullaşma
Oranı
(Yüzde)
Okul Öncesi Eğitim (1) 252 9,8 1 209 49,2
İlköğretim (2) 10 053 97,6 10 572 102,9
Ortaöğretim (2) 2 444 59,4 5 807 109,8
a) Genel Lise 1 506 36,6 3 047 57,6
b) Mesleki ve
Teknik Eğitim
925 22,8 2 760 52,2
Yükseköğretim Toplam
(3)
1 492 27,8 6 186 119,5
Örgün Eğitim 1 006 18,7 3 108 60,1
Yaygın Eğitim (4) 486 - 8 700 -
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı (DPT) Yıllık Programları, 2003 Yılı Programı ve 2017 Yılı Programı (1) Öğrenci sayısı, okul öncesi öğretimdeki tüm öğrencileri kapsamaktadır. Okullaşma oranı 4-5 yaş grubu için ilkokula erken başlama yaşı dikkate alınarak aylık çağ nüfusu verileri kullanılmak suretiyle hesaplanmıştır. (2) Okula erken başlama yaşı dikkate alınarak aylık çağ nüfusu verileri kullanılmak suretiyle hesaplanmıştır. Açık ortaokul ve açık lise öğrencileri dâhildir. (3) Üniversiteler ve diğer eğitim kurumları dâhil, lisansüstü öğrenciler hariçtir. 18-21 yaş grubu için hesaplanmıştır. (4) Yaygın eğitim kurumlarına ait öğrenci sayısı bilgileri bir önceki öğretim yılı sonu itibarıyla verilmiştir.
Buna göre;
- Toplam öğrenci sayısı okul öncesi eğitimde 252 binden 1,2 milyona,
- İlköğretimde 10 milyondan 10 milyon 500 bine,
- Genel liselerde 1,5 milyondan 3 milyona,
- Meslek liselerinde 925 binden 2.8 milyona,
- Örgün yükseköğretimde 1 milyondan 3,1 milyona yükselmiştir.
22
Hem öğrenci sayısı hem de okullaşma oranı itibarıyla en yüksek artışlar okul
öncesi eğitim ve meslek lisesi kademesinde gözlemlenmektedir. Eğitim harcamaları
benzer bir seyir izlemiştir. TÜİK tarafından 2016 Aralık ayında yayımlanan Eğitim
İstatistikleri incelendiğinde17;
Türkiye’de eğitim harcamalarının 2015 yılında 2014 yılına göre % 12,2 artarak 135
milyar 22 milyon TL olduğu,
2015 yılında bir önceki yıla göre eğitim harcamalarının en çok arttığı eğitim
düzeylerinin % 31,0 ile okulöncesi, % 24,6 ile ortaöğretim olduğu,
Eğitim harcamasının GSYH’ya oranının 2014 yılında % 5,9 iken 2015 yılında % 5,8
düzeyinde gerçekleştiği,
Eğitim harcamalarının % 74,3’ü devlet tarafından finanse edildiği ve Eğitim
harcamaları içerisinde hane halklarının yaptığı harcamaların payın ise % 18,7
olduğu,
Toplam harcamaların en büyük kısmı yükseköğretim düzeyinde gerçekleştirilmekle
birlikte, devlet kurumlarınca yapılan harcamaların % 29,5’ini (26 milyar 176 milyon
TL) ilkokul, % 28,4’ünü (25 milyar 223 milyon TL) yükseköğretim oluşturduğu,
Özel kurumlarca yapılan harcamaların ise % 47,2’si (10 milyar 299 milyon TL)
ortaöğretime, % 40’ı (8 milyar 727 milyon TL) yükseköğretime yapıldığı,
Öğrenci başına eğitim harcaması 6 bin 472 TL olduğu,
Türkiye’de öğrenci başına yapılan eğitim harcaması 2014 yılında 5 bin 778 TL
olurken, 2015 yılında ise 6 bin 472 TL olarak gerçekleştiği görülmektedir.
Türkiye’nin 2015 yılında milli gelirinin % 5,8’ini OECD nin ise yaklaşık
gelirinin %6’sını eğitime ayırdığı düşünülürse, Eğitime ayrılan kaynakların OECD
ülkelerinde ortalaması ile benzer düzeylerde seyretmesine rağmen eğitimin
niteliksel çıktılarının gelişmiş ülkelerin gerisinde olması 21. yüzyıl küreselleşme
yarışında ülkemizin önündeki en önemli sorun alanı olarak durmaktadır.
Kalkınma Bakanlığı verilerine göre 2002 yılı itibarıyla MEB bütçesi 100 kabul
edildiğinde MEB bütçesi 2017 itibarıyla toplam 370’e yükselmiştir. Benzer şekilde
toplam eğitim bütçesi 2002 itibarıyla 100 olarak kabul edildiğinde 2017 yılı
itibarıyla 384 olarak gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla 2002-2017 arası eğitime
ayrılan kaynaklar reel olarak (enflasyon arındırılmış şekilde) yaklaşık 3 kat
artmıştır.
17 Eğitim Harcamaları İstatistikleri, 2015-TÜİK, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21548
23
Grafik 1. MEB ve Yükseköğretim Bütçe Ödenekleri, 2002-2017
2.5. Eğitimde Kalite
Eğitimde yaşanan sayısal gelişmelere rağmen ulusal ve uluslararası yeterlilik ölçüm
sınavlarında, istihdam ve verimlilik göstergelerinde de ortaya konulduğu üzere eğitimin
kalitesi arzu edilen ölçüde, 21. yüzyılda gelişmiş ülkelerle rekabet için gerekli işgücünü
oluşturacak şekilde geliştirilememiştir.
Yakın geçmişte açıklanan TIMSS (2015) ve PISA verileri Türkiye’nin eğitim alanında
kat edeceği önemli bir mesafe olduğunu gözler önüne sermektedir.
TIMSS 2015
49 ülkede 4. ve 8. sınıf öğrencilerinin fen ve matematik başarılarını 4 yılda bir
değerlendiren bir sınav olan TIMSS 2015 sonuçlarına göreTürkiye 4. ve 8. sınıf Matematik
ve 4. sınıf Fen Bilimleri başarısında uluslararası ortalamanın altında kalmaktadır. Sadece
Türkiye 8. sınıf Fen başarısında uluslararası ortalamayı yakalamış durumdadır. (istatistiki
olarak anlamlı) Ayrıca;
- Türkiye 4. Sınıf Mat Başarısında 2011'e göre istatistikî olarak anlamlı ilerleme
sağlamış: 469 (2011) vs 483 (2015)
- Türkiye 8. Sınıf Mat Başarısında 2011'e göre anlamlı ilerleme sağlamamış: 452
(2011) vs 458 (2015)
- Türkiye 4. Sınıf Fen Başarısında 2011'e göre istatistiki olarak anlamlı ilerleme
sağlamış: 463 (2011) vs 483 (2015)
- Türkiye 8. Sınıf Fen Başarısında 2011'e göre istatistiki olarak anlamlı ilerleme
sağlamış: 483 (2011) vs 493 (2015)
100
182
274
349370
100
218
340
417438
100
190
287
363384
2002 2007 2013 2016 2017
MEB Yükseköğretim Eğitim Toplam
24
PISA 2015
İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından 2000 yılından itibaren her
3 yılda bir OECD üyesi ülkeler ile katılımcı ülkelerde uygulanan ve. 2015 yılında dünya
ekonomisinin % 90’ını oluşturan 70 ülkede uygulanan PISA sınavı, 15 yaşındaki
öğrencilerin matematik, fen bilimleri ve okuma olmak üzere 3 temel alana ilişkin bilgi ve
beceri düzeyini ölçmektedir
Ölçme işi, her bir alana ilişkin yetkinlik durumlarını gösteren 1-6 arası, yukarı doğru
çıktıkça performans düzeyi artan 6 seviyede sınıflandırılmaktadır. “Seviye 1 ve Altı” olarak
ifade edilen düzey, öğrencilerin bu alana ilişkin temel bilgi ve becerilerinden yoksun
oldukları anlamına gelmektedir. “Seviye 2” ise, temel bilgi ve becerilere sahip olma düzeyini
göstermektedir. Devamında yer alan her bir seviye, temel bilgi ve becerilere sahip olmanın
yanı sıra bunları günlük hayata kullanabilme, ileri düzeyde analiz ve sorgulama yapabilme
yetkinliğini giderek artan bir biçimde içermektedir.
2003 yılından itibaren tüm PISA sınavlarına düzenli olarak katılan Türkiye,
geçtiğimiz sınavlarda, sınava katılan ülkelerin ve OECD ülkelerinin ortalamasının altında
bir performans sergilemekle birlikte, yıllar itibarlıya performansını yukarı taşımakta idi.
Ancak 2015 PISA sonuçları geçtiğimiz yılların altında bir performansa işaret etmektedir.
72 ülke arasında Türkiye, bilim alanında 52'nci, okuma becerileri alanında 50'nci,
matematik alanında ise 49'uncu sırada yer almıştır.
Görüldüğü üzere, 2015 PISA’da elde edilen sonuçlar, matematik ve fen bilimleri
açısından 2006 PISA’da elde edilen sonuçlar ile aynıdır. Okuma alanında ise, katılım
sağlanan tüm PISA’lar içerisinde en kötü sonuç elde edilmiştir. Bu sonuçların başarı
düzeyleri açısından dağılımı, eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumun anlaşılması
açısından bir diğer önemli göstergedir.
25
Şekil 3. PISA 2003-2015 Türkiye Başarı Sıralamaları
Aşağıda yer alan ilk tabloda Türkiye’deki öğrencilerin başarı düzeyleri arasındaki
dağılımı, ikinci tabloda ise bu dağılımın OECD ortalaması gösterilmektedir.
Tablo 2. Farklı Sınav Türleri Ve Seviyeler İtibarıyla Türkiye Ve OECD Ortalaması Pısa Sonuçları
Türkiye/% Seviye 1 ve Altı Seviye 2 Seviye 3 Seviye 4 Seviye 5 Seviye 6
Matematik 51,4 25,3 16,3 5,9 1,0 0,1
Okuma 40,0 32,6 21,1 5,7 0,6 0,0
Fen Bilimi 44,5 31,3 19,1 4,8 0,3 0,0
OECD/% Seviye 1 ve Altı Seviye 2 Seviye 3 Seviye 4 Seviye 5 Seviye 6
Matematik 23,4 22,5 24,8 18,6 8,4 2,3
Okuma 13,6 23,2 27,9 20,5 7,2 1,1
Fen 21,2 24,8 27,2 19,0 6,7 1,1
Türkiye’de öğrencilerin Matematikte % 51,4, Okuma’da % 40 ve Fen’de % 44,5 i
en temel/düşük seviyede iken bu oran OECD ülkeleri için sırasıyla % 23,4, %
13,6 ve % 21,2 dir.
OECD ülkelerinin % 50’den azı 1. ve 2. Seviyede iken Türkiye’de öğrencilerin
neredeyse % 75’i ilk iki seviyededir.
Türkiye’nin matematikteki göreli performansı hem diğer branşlardaki
performansından hem de OECD ülkeleri performansından daha düşüktür.
26
Türkiye’de okullar arasında ve okul içinde önemli bir performans farklılığı
bulunmaktadır ve eğitim kalitesi açısından ciddi bir farklılaşma ortaya
çıkmaktadır.
Türkiye’de sosyoekonomik arka planın eğitim başarısı üzerindeki etkisi OECD
ortalamasının oldukça üzerindedir. Bu bağlamda bir örnek vermek gerekirse,
Türkiye’nin matematik alanındaki puanı sosyoekonomik arka plan etkisinden
arındırıldığı takdirde, 420’den 450’ye yükselmektedir. 30 puanlık artışa tekabül
eden bu iyileşmenin OECD ortalaması ise, 1 puandır.
2.6. Değerlendirme
Uluslararası beceri ölçme sınavları da ortaya koyduğu üzere, ülkemiz son 10
yılda eğitimin kitleselleşmesi, tabana yayılması adına çok önemli mesafeler kat
etmesine rağmen, eğitim çıktılarında kalitede arzu edilen seviyeyi yakalamaktan
uzaktır. İçinde bulunduğumuz dönem de Türkiye’nin en büyük yumuşak güç
unsurlarından birisi, belki de birincisi sahip olduğu genç nüfus ve “demografik fırsat
penceresidir.”
Türkiye Avrupa ülkeleri arasında genç nüfusun (15-24) hem sayısal hem de
oransal olarak en büyük olduğu ülkedir. Bu güç aktif hale getirebilmek için kalite,
çağdaş bir eğitim hizmeti ile buluşturmak gerekmektedir. Ancak sonuçlar,
öğrencilerimizin okuduğunu anlama, analitik, düşünme, gen ve matematik
becerilerinde akranlarından çok geride olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla,
öğrenmeyi merkeze alan, çocukların kendilerini ifade etmelerine izin veren, öğrenci
ve öğretmenler arasında öğrenme konusunda rekabetçi bir yapı çizen, herkesin eşit
biçimde desteklendiği değil, başarılı öğrenci/öğretmen/okulların ilave pozitif
teşviklere konu olacağı bir sistem üzerinde düşünülmelidir.
27
3. MESLEKİ EĞİTİM
3.1. Giriş
Artan küresel iktisadi rekabet ülkeleri ve firmaları ürettikleri mal ve hizmetlerin
kalitesini artırmak konusunda zorlamaktadır. Bu ise en az yükseköğretim kademesinde
eğitim almış kişiler kadar, orta seviyede bir eğitim almış, teknik ve profesyonel becerileri
haiz bir işgücünü de gerekli kılmaktadır. Mevcut mesleki eğitim sistemlerindeki
yetersizlikler, özellikle son dönemde Türkiye gibi pek çok ülkede gözlemlenmekte olan
kitleselleşen yükseköğretim, mesleki eğitimin nispi olarak daha pahalı olması gibi sebepler
mesleki eğitimin öneminin yeterince anlaşılamaması riskini de beraberinde getirmektedir.
Önceki bölümde kısaca değinilen küresel rekabette, sanayide, teknolojide ve
eğitimde yaşanan değişimler mevcut ve potansiyel çalışanların (öğrencilerin-yarının
işgücünün) hızla yeni beceriler edinmesini, yaratıcılıklarının, yenilikçiliklerinin ve
girişimciliklerinin desteklenmesini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca hızla değişen meslekler
karşısında geçişlerin sağlanması ve yeni mesleğe uyum sağlama yeteneğinin
kazandırılması da gerekmektedir. Tüm bunlar ise ancak nitelikli bir mesleki ve teknik
eğitim ile mümkündür.
Uzun yıllar ihmal edilen mesleki ve teknik eğitim özellikle 2000’li yıllardan sonra
tekrar bir reform ve ilerleme dönemine girmiştir. Mesleki eğitimin sunulmasındaki
zorluklara karşın, son yıllarda ülkemizde mesleki eğitimin genel ortaöğretim içerisindeki
payı, Kalkınma Planı ve Yıllık Programlar, Milli Eğitim Bakanlığı politika dokümanları ile
uyumlu bir şekilde hızla artmaktadır. 2002 yılı itibarıyla % 33 olan Mesleki ortaöğretimin
toplam ortaöğretim içerisindeki payı 2016 itibarıyla % 48’e kadar yükselmiştir. OECD ve
AB üyesi ülkelere bakıldığında benzer oranlar görülmektedir. OECD ülkelerinde
Ortaöğretim düzeyinde mesleki ve teknik eğitimin payı % 44, 21 AB ülkesi için ise % 50,4
seviyesindedir.18
18 OECD Education at a Glance 2015 &Eurostat
28
Grafik 2. Ortaöğretimde Genel ve Mesleki Eğitimin Payı (%)
1999-2000 öğretim yılı itibarıyla 925 bin olan Mesleki Teknik ortaöğretim öğrenci
sayısı 2016 yılı itibarıyla 2,760 milyon öğrenciye ulaşmış ve geçen 17 yılda ilave 1,8 milyon
ortaöğretim çağındaki genç mesleki eğitimle buluşturulmuştur. Yine aynı dönemde yaygın
mesleki eğitim faaliyetlerine de tür ve sayı olarak önem verilmiş ve hayat boyu eğitim
faaliyetlerine katılan kişi sayısı hızla arttırılmıştır.
Son dönemde, özel sektörün, eğitimin finansmanında payının artırılması için
mevzuat değişikliğine gidilmiş ve her eğitim kademesi için özel okullarda öğrenim gören
öğrencilere yıllık değişen miktarlarda eğitim ve öğretim desteği verilmesine 2013 yılı
itibarıyla başlanmıştır. Organize sanayi bölgelerinde yer alan mesleki ve teknik eğitim
kurumlarında okuyan öğrencilere yönelik uygulanan eğitim ve öğretim desteğinin
kapsamı, 2016-2017 yılı öğretim döneminden itibaren organize sanayi bölgeleri
dışında yer alan özel mesleki ve teknik eğitim kurumlarını da içerecek şekilde
genişletilmiştir.
Mesleki ve teknik eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin ortaöğretim
içindeki payı son on yılda yüzde 36,3’ten yüzde 47,5’e ulaşmıştır.19
2016 yılında Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi yayımlanmış; ilk, orta ve yükseköğretim
dâhil kazanılan tüm yeterliliklerin kalite standartları çerçevesinde daha şeffaf ve
tanımlanabilir olması amaçlanmıştır. İşgücü piyasasının ihtiyaçlarını göz önüne alarak
meslek standartlarını geliştirme ve öğrencileri değerlendirerek sertifikalandırma
işlemlerine de devam edilmiştir. Yayımlanan ulusal meslek standartlarının sayısındaki hızlı
19 2017 Yılı Programı
67
61
5552
33
39
4548
0
10
20
30
40
50
60
70
80
2002 2007 2013 2016
Genel Ortaöğretim
Mesleki ve Teknik Ortaöğretim
29
artışa paralel olarak sınav, akreditasyon ve belgelendirme faaliyetlerine de hız verilmesi
gerekmektedir. 20
Ayrıca 6764 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun çerçevesinde 2023 vizyonu ile ulusal hedefler, sektörel talepler ve
pedagojik ihtiyaçlar doğrultusunda mesleki eğitimin yeniden yapılandırılması için
girişimler başlatılmıştır. Mesleki eğitimin iyileştirilmesi ile ilgili TBMM’de kabul edilen
kanun doğrultusunda;
• İşletmelerde mesleki eğitim yapan öğrencilere verilecek ücretin işletme
büyüklüğüne göre 2/3 ile 1/3’lük kısmının devlet desteği olarak ödenmesi,
• Staj yapan öğrencilerin, işletmelerdeki mesleki eğitim yapan öğrencilerle
aynı haklara sahip olması (ücret, sınav, iş kazası ve meslek hastalığı
sigortası ),
• Öğrencilerin mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarında uygulamalı
eğitim yaptıkları 10, 11 ve 12. sınıfta iş kazası ve meslek hastalığı
sigortaları kapsamında sigortalanmaları,
• Çıraklık eğitiminin zorunlu eğitim kapsamına alınması ve böylece
istihdamın önemli unsurlarından birisi olan usta-çırak ilişkisinin yeniden
kurulması sağlanmıştır.21
Ancak bütün bu olumlu gelişmelere karşın mesleki ve teknik eğitimin nitel ve nicel
olarak geliştirilme ihtiyacı açıktır. 2013 yılı ÖSYM verileri incelendiğinde, mesleki ve teknik
anadolu lisesi öğrenci ve mezunlarından yükseköğretime giriş sınavlarına başvuruyapan
611.817 öğrencinin %6’sı dört yıllık lisans programına yerleşmiştir. Genel ortaöğretimde
ise başvuru yapan 1.312.733öğrenciden %26’sı bir lisans programına yerleşmiştir. Benzer
şekilde istihdam verileri de göreli olarak kötüdür.
3.2. Mesleki ve Teknik Eğitimin Önemi
Günümüzde sermayenin çok hızlı hareket etmesiyle ekonomilerin büyüme ve
küçülme döngülerine çok sık giriyor olması ve teknolojinin baş döndürücü hızı ekonominin
daralma ve genişleme dönemlerinde talep edilen işgücünün özelliklerini hızla
20 2017 Yılı Programı 21http://mtegm.meb.gov.tr/
30
değiştirmektedir. Ekonomilerin bu hızlı taleplerini yerine getirebilmesinin yolu da ancak
“hayat boyu mesleki –teknik eğitim” ile mümkün olabilecektir.
Yeni becerilerin edinilmesi, yaratıcılığın, yenilikçiliğin ve girişimciliğin
desteklenmesi, meslekler arasında geçişlerin sağlanması ve yeni mesleğe uyum sağlama
yeteneğinin kazandırılmasının en etkin yolu da yine çağın gereksinimlerine uygun nitelikli
bir mesleki ve teknik eğitim sunumundan geçmektedir.
Sermayenin değil aynı zamanda işgücünün de artan hareketliliği sadece ulusal
ölçekte geçerli ve tanınır yeterlilik ve sertifikaları da değil aynı zamanda farklı ülkeler
tarafından da tanınma ve benimsenme ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Bu ise başta yabancı
dil bilgileri olmak üzere, farklı sosyokültürel özellikleri de dikkate alan müfredatların
geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.
Özellikle Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları ve Avrupa Komisyonunun
mesleki eğitim ile ilgili yapılarının odağında bu uluslararası mobilite(hareketlilik) yer
almaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından 2000’li yıllardan beri güncellenerek uygulanan
Leonardo Programı Avrupa ülkelerinin mesleki eğitim sistemlerinin uyumlaştırılmasını
öncelemektedir. AB ülkelerinin ekonomik ve sosyal alanda tam entegrasyonunu hedefleyen
ve 35 adet Avrupa Birliği Programları arasında ilk uygulanan Programların AB Eğitim ve
Gençlik (Socrates, Leonardo ve Gençlik Programları) Programları olması(2000’li yıllardan
önce uygulanmaya başlamıştır bu Programlar), iki önemli nedenden kaynaklanmaktadır;
- Ekonomik ve sosyal uyum için, öğrencilerin ve işgücünün serbestçe dolaşması
bunun için mesleki ve genel eğitim programlarının uyumlaştırılması önem arz
etmektedir.
- Sosyo-kültürel açıdan uyumlu bir toplum/topluluk inşası için eğitim programları
kritik önemi haizdir.
Bu çerçevede Avrupa Komisyonu 2002 yılında yayınladığı Kopenhag Bildirisi ile
şeffaflık, beceri ve yetkinliklerin tanınması, hareketliliğin sağlanması, kalite güvencesinin
geliştirilmesi ve hayat boyu öğrenmeye erişimin kolaylaştırılması için mesleki eğitim ve
öğretimde gönüllü iş birliğinin artırılması amaçlanmıştır.
Avrupa Komisyonu mesleki-teknik eğitim alanında öğrenme kazanımlarının,
yeterliliklerin tanınmasının ve hareket edebilmesinin gerçekleştirilmesi amacıyla;
Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi, (EQF),
Mesleki Eğitim ve Öğretim için Avrupa Kredi Sistemi (ECVET),
31
Mesleki Eğitim ve Öğretim için Avrupa Kalite Güvencesi (EQAVET) ve
EUROPASS
gibi araçlar tanımlamış ve uygulamaya geçirmiştir.
Ülkemizde Avrupa Yeterlilikler Çerçevesine (EQF) uyum sağlanması amacıyla
Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi’ni (TYÇ); ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim
programlarında ve diğer öğrenme ortamlarında kazanılan tüm yeterlilik esaslarını sekiz
seviyede tanımlamıştır.
32
3.3. Nasıl Bir Mesleki ve Teknik Eğitim?
Ekonomik kalkınma için gerekli ara insan gücünü teşkil edecek, sadece ulusal
ölçekli değil uluslararası mesleki yetkinliği ve geçerliliği olan bireyler
yetiştirecek, insanların işgücü piyasasında becerisiz ve umutsuz bir şekilde
yığılmalarını önleyerek, ekonomik ve sosyal bütünleşmeyi artıracak bir
meslek ve teknik eğitim sisteminin temel ilkeleri, amaçları ve politikaları
neler olmalıdır?
Bu soru uzun ama bir o kadar da önemli bir sorudur. Doğru cevabı verebilmeden
önce doğru soruyu sormak gerekmektedir. Bu soruya doğru cevap bulan Almanya ve
Japonya gibi ülkeler, sadece dünyanın en rekabetçi sanayi ülkeleri değil aynı zamanda da
mesleki eğitim ve diğer sosyal politikalarla refahı tabana yaymayı başaran da ülkelerdir.
Bir başka ifadeyle genelde doğru eğitim özelde ise doğru mesleki eğitim politikaları sadece
iktisadi kalkınma için bir kaldıraç vazifesi görmekle kalmaz aynı zamanda bu eğitimden en
çok ihtiyaç duyan sosyo-ekonomik arka planı düşük öğrenci ve aileleri yararlandığı için
gelir dağılımı ve sosyal entegrasyon için de önemli faydalar sunar.
Nasıl bir mesleki eğitim sorusuna verilecek ilk cevaplardan birisi, belki de birincisi,
ekonominin, sanayinin, işverenlerin talep ettikleri yetkinleri okullarda verebilen bir
mesleki eğitim sistemi tasarımı olmalıdır. Peki bu yetkinlikler nelerdir diye baktığımızda,
Sanayi Bakanlığı tarafından firma ölçeğinde yapılan 2012 tarihli bir araştırmaya göre; 2013
yılı için firmaların ençok ihtiyaç duyacakları beceriler şu şekilde sıralanmıştır;
- Mesleki ve teknik becerilere mikro ölçekli firmalarda %53,4; küçük ölçekli
firmalarda %56,2;orta ölçekli firmalarda %61,8 ve büyük ölçekli firmalarda
%56,7oranında ihtiyaç duyulmaktadır.
- Firma ölçekleri büyüdükçe, temel beceriler olarak tanımlanan, iletişim
becerileri, ekip çalışması, yönetim ve liderlik becerileri, problem çözme, yabancı
dil ve yenilikçilik gibi becerilere yönelik ihtiyaç da büyümektedir.
- İş ahlakı ve iş disiplini mikro ve küçük ölçekli firmalarda daha çok ihtiyaç
duyulan beceriler iken (%26,1; %30,2) orta ve büyük ölçekli firmalarda daha az
ihtiyaç duyulan (%18,1; %16,1)beceriler arasındadır.22
22 Mesleki ve teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı, url = http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/06/20140608-7-1.pdf
33
Benzer bir şekilde, ABD’de 2 milyonluk bir iş ilanı taranarak talep edilen Bilgisayar
Yetkinliğine ilişkin araştırma sonuçları da aşağıdaki Kutu’da sunulmaktadır. 23
Kutu 2. Dijital Yetkinlik (Bilgisayar Teknolojileri-BT)
Aralık 2016 yılında yayımlanan makalede yazarlar, yaklaşık 2 milyonluk bir iş ilan
örnekleminden yola çıkarak, en çok talep edilen 30 meslek grubunu incelemiş ve bu 30
gruptan her birinde talep edilen dijital yetkinlikleri ölçmüşlerdir. Bu meslekler, düşük,
orta yüksek düzey beceri gerektiren işlerdir. Araştırma sonuçlarına göre:
- Düşük, orta ve yüksek beceri düzeyindeki her işte bilgisayar becerisi talep
edilmektedir.
- Microsoft ofis programları gibi orta derece Bilgisayar teknolojisi gerektiren
beceriler orta ve üst düzey beceri gerektiren işler için talep edilmektedir.
- İşlerin gerektirdiği beceri düzeyleri yükseldikçe talep edilen bilgisayar teknolojileri
bilgileri de artmaktadır. Arada güçlü pozitif bir ilişki bulunmaktadır.
İdeal bir mesleki eğitim sisteminin temel amaçlarını, öncelik ve faaliyetlerini
vurgulamadan önce, ülkemizde konuya ilişkin resmi kamu politika dokümanlarına
değinmek ve ulusal önceliklere yer vermek gerekmektedir.
Kalkınma Planları, Orta Vadeli Programlar, Yıllık Programlar ve Milli Eğitim
Bakanlığı Stratejik Planı ile uyumlu olarak hazırlanmış olan ve Mesleki ve teknik eğitim
alanındaki en önemli politika dökümanı Yüksek Planlama Kurulu’nun 7 Mayıs 2014 tarih
ve 1957 sayılı Kararı ile kabul edilerek yayımlanmış olan “Türkiye Mesleki Ve Teknik
Eğitim Strateji Belgesi Ve Eylem Planı 2014‐2018” belgesidir.
Amaç
Sosyal ve ekonomik kalkınmaya destek veren, toplumun tüm kesimlerinin kendi
ihtiyaçlarına uygun öğrenme fırsatı bulduğu, iş ve meslek ahlakı değerleri olan, yenilikçi,
istihdama hazırlayan, paydaşların etkin katılımı ile esnek ve geçirgen bir mesleki ve teknik
eğitim sistemini oluşturmak
23DemandforDigitalSkills in the US Labour Market: The IT Skills Pyramid, Miroslav Beblavý, Brian Faboand Karolien Lenaerts ,No. 154 / December 2016
34
Vizyon
Sosyal ve ekonomik sektörler ile iş birliği içinde ulusal ve uluslararası mesleki
yeterliliği ile kabul gören, mesleki değerlere sahip, yaratıcı, yenilikçi, girişimci, üretken,
ekonomiye değer katan ehil işgücü yetiştiren, kalite değerleri oluşmuş lider bir mesleki ve
teknik eğitim sistemi.
Temel İlkeler
Öncelikle nitelikli bir mesleki eğitimin dayanması gereken temel ilkeleri
vurgulamakta fayda görülmektedir. Ulusal ve uluslararası ölçekli pek çok eğitim strateji
dokümanında da öne çıktığı üzere ideal bir mesleki eğitim sisteminin temel ilkeleri
aşağıdaki hususları içermelidir.
- Sürekli geliştirmeye ve kaliteye odaklı olması,
- Ulusal ve uluslararası gelişmeleri dikkate alması,
- Okul, kurum ve sektör iş birliği içerisinde katılımcı bir anlayışla yapılması
- İşgücü piyasalarının ihtiyaç ve taleplerini kapsaması,
Ekonomide yaşanan değişimler, bilginin hızla artması ve giderek daha erişilebilir
olması, artan rekabet eğitim sistemlerinden beklentileri sık bir şekilde değiştirmektedir.
Bu ise mevcut tasarımların gelişime ve geri bildirime açık esnek bir şekilde olmasını gerekli
kılmaktadır. Eğitimin en temel misyonlarından birisi işgücüne gerekli misyonları ve
becerileri kazandırmasıdır. Bunun yolu ise piyasalar ile uyumlu kaliteli bir eğitimden
geçmektedir.
Eğitim ile istihdam arasındaki bağlantının güçlendirilmesi ise, eğitimin tasarımında
ve uygulanmasında işverenleri, sektörleri sürece daha etkin bir şekilde dahil etmekten
geçmektedir. Kurumların mevcut çalışanlarını bile çok sık bir şekilde hizmet içi eğitime tabi
tuttuğu, kendi sektöründe yaşanan gelişmeleri eş anlı aktardığı bir ortamda, eğitimin bu
gelişmelerin dışında kalması kaçınılmaz olarak kronik işsizlik ve verimsizlikle
sonuçlanacaktır. Zaten küresel dünyada eğitim ile iş dünyası arasında bir faz farkını olduğu
düşünülürse, eğer eğitim-istihdam bağlantısı yeterince kurulamazsa bu faz farkı giderek
artar ve sistemler eğitimli işsiz ordusu üretmeye başlar. Bu ise sadece bir eğitim-istihdam
sorunu olmaz, zaman içerisinde bunun çok üstünde siyasal ve sosyal olumsuz gelişmelere
kapı açar.
Eğitimin en temel paydaşlarından birisi belki de birincisi öğrencilerin kendileri ve
dahi aileleridir. Öğrenme ve öğretme süreçlerine daha aktif katılımları verilen eğitimi
35
sadece benimsemelerini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda kritik geri bildirimleri
eğitim kalitesinin artırılmasında yol gösterici olacaktır.
Örnek olarak dünyanın en nitelikli ve saygın üniversitesi olan Harvard’da her
dönem sonunda akademisyenler öğrencileri tarafından değerlendirilmekte ve art arda iki
dönem başarısız performans notu alan akademisyenin Üniversite ile ilişiği kesilmektedir.
Amaçlar
Nitelikli bir mesleki eğitimin dayanması gereken ilkeleri kısaca sıraladıktan sonra, bu
eğitimin amaçları ne olmalıdır sorusuna cevap aranmalıdır.
Öncelikle kaliteli bir mesleki eğitim, kişileri istihdama, çalışma hayatına doğru bir
şekilde hazırlamaları ve çalışma hayatında ihtiyaç duyacağı temel yetkinlikleri
kazandırmalıdır. Bunlar:
o Ana dilde iletişim,
o Diğer bir dilde iletişim,
o Matematiksel yetkinlik ile bilim ve teknolojiye ait temel yetkinlikler,
o Dijital yetkinlik (bilgi ve iletişim teknolojilerinde temel yetkinlikler),
o Öğrenmeyi öğrenme,
o Sosyal ve sivil vatandaşlık yetkinliği,
o İnisiyatif alma ve girişimcilik yetkinliği,
o Kültürel farkındalık ve ifade yetkinliğidir.
Özellikle başlangıç seviyesindeki mesleki eğitim ve öğretimin kalitesinin,
verimliliğinin ve çekiciliğinin artırılması amaçlanmalıdır.
Öğretmenlerin ve idarecilerin niteliklerinin iyileştirilmesi gerekmektedir.
Yetişkinlerin mesleki eğitim ve öğretime devam etmelerinin teşvik edilmesi,
mesleki eğitim ve öğretimde uluslararası hareketliliğin geliştirilmesi önem arz
etmektedir.
Mesleki eğitim ve öğretimin her aşamasında yaratıcılığın, yenilikçiliğin ve
girişimciliğin artırılması, bilişim teknolojilerinin kullanımının teşvik edilmesi
gerekmektedir.
Mesleki eğitim ve öğretimin özellikle özel politika gerektiren grupların ve bireylerin
istihdam edilebilirliğini artırmasıdır.
36
Kutu 3. Türkiye Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2014‐2018
POLİTİKA EKSENİ 1: MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİME ERİŞİM ÖNCELİK: 1.1. Mesleki ve Teknik Eğitime Erişim İmkânları Geliştirilecektir.
1.1.1. Mesleki ve teknik eğitimin önemi ve erişim imkânları hakkında farkındalık oluşturulacaktır. 1.1.2. Eğitim kurumlarının tür ve kademeleri arasında yatay-dikey geçişlerde esnek ve geçirgen bir
yapı oluşturulacaktır. 1.1.3. Özel politika gerektiren grupların MTE’ye erişim fırsatları geliştirilecektir. 1.1.4. MTE okul ve kurumlarının sektörle Ar-Ge faaliyetleri kapsamında iş birliği yapmaları
sağlanacaktır.
POLİTİKA EKSENİ 2: MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMDE KAPASİTE ÖNCELİK: 2.1. Mesleki ve Teknik Öğretim Programları Geliştirilecek ve Yeterlilik Sistemi Güçlendirilecektir.
2.1.1. Orta ve uzun vadeli sektör projeksiyonları oluşturulacak ve meslek haritaları çıkarılacaktır. 2.1.2. Öğretim programları ulusal meslek standartlarına, ulusal yeterliliklere ve işgücü piyasası ihtiyaçlarına
göre geliştirilecektir. 2.1.3. Meslek beceri haritaları hazırlanacak, becerilere dayalı ölçme ve değerlendirme sistemi oluşturulacaktır. 2.1.4. Önceki öğrenmelerin tanınmasına yönelik altyapı oluşturulacak ve Mesleki ve Teknik Eğitimde Kredi
Transfer Sistemine işlerlik kazandırılacaktır. 2.1.5. MTE’de yabancı dil eğitimi etkili hale getirilecektir.
ÖNCELİK: 2.2. Mesleki ve Teknik Eğitimde Mesleki Rehberlik ve Kariyer Gelişimi Güçlendirilecektir.
2.2.1. Yönetici ve öğretmenlerin mesleki rehberlik ve kariyer gelişimi konularında yetkinlikleri arttırılacak ve öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine uygun programa devam etmeleri sağlanacaktır.
ÖNCELİK:2.3. Mesleki ve Teknik Eğitimde Etkin ve Verimli Bir Yönetim Sistemi Oluşturulacaktır.
2.3.1. Mesleki Eğitim Kurulu ve il istihdam ve mesleki eğitim kurullarının etkin ve verimli çalışmaları sağlanacaktır.
2.3.2. Gönüllü MTE Uzmanları Çalışma Grubu oluşturulacaktır. 2.3.3. MTE okul türleri azaltılacak, okul ve kurum yönetim modeli geliştirilip uygulamaya konulacaktır. 2.3.4. MYO’lar mesleki ve teknik eğitimin yapısına ve özelliğine uygun olarak yeniden yapılandırılacaktır. 2.3.5. MTE okul ve kurumlarının insan kaynakları nitelikleri geliştirilecektir.
ÖNCELİK:2.4. Mesleki ve Teknik Eğitimde Etkin ve Sürdürülebilir Bir Finansman Yönetimi Sağlanarak Okul ve Kurumların Eğitim Ortamları Geliştirilecektir.
2.4.1.MTE de okul bazlı bütçelemeye geçilecek ve MTE finansmanı için genel bütçe dışındakikaynakların arttırılması ve etkinleştirilmesi sağlanacaktır.
2.4.2. Özel MTE okul ve kurumu açmaya yönelik teşvik mekanizmaları çeşitlendirilecektir. 2.4.3. MTE okul ve kurumlarının atölye ortamları iyileştirilecek ve sektörlere uyumlu atölyemodelleri
geliştirilecektir.
ÖNCELİK:2.5. Mesleki ve Teknik Eğitimde Kalite Güvence Sistemi Kurulacaktır. 2.5.1.Eğitim kalite çerçevesi, öz değerlendirme ve kalite güvence sistemi oluşturulacaktır. 2.5.2. MTE okul ve kurumlarının akredite olması sağlanacaktır.
POLİTİKA EKSENİ 3: MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM İLE İSTİHDAM ÖNCELİK: 3.1. Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurum Öğrencileri ve Mezunlarının İş Piyasasına Geçişleri Desteklenecektir.
3.1.1. İş yeri tabanlı eğitimlerin etkinliği ve verimliliği arttırılacaktır. 3.1.2. Özel politika gerektiren gruplara yönelik istihdam fırsatları geliştirilecektir. 3.1.3. Öğrenciler, kursiyerler, mezunlar, çalışanlar ve öğretmenler yaratıcılık, yenilikçilik vegirişimcilik
konularında desteklenecek, beceri ve proje yarışmalarına katılımları teşvik edilecektir.
ÖNCELİK: 3.2. MTE Okul ve Kurum Öğrenci ve Mezunlarının Ulusal ve Uluslararası Hareketliliği Etkinleştirilecektir.
3.2.1. MTE öğrenci ve kursiyerlerinin ulusal ve uluslararası hareketliliğini arttırmak için öğrenci değişim programlarının uygulanması etkinleştirilecektir.
3.2.2. Ulusal ve uluslararası kuruluşlar ve/veya ülkelerle MTE alanında iş birliğinin güçlendirilmesi sağlanacaktır.
37
3.3.1. Geleneksel Tarihi Değerlerimizi Hatırlama
Eğitim sistemlerinin iki temel misyonundan birisi nitelikli bir işgücü oluşturmak ise
diğeri de toplumda arzu edilen birey tipinin sosyo-kültürel kodlarının verilmesidir. Tarihi
olarak âleme nizam vermek ülküsünü yaymaya çalışmış olan bu toplumun derinlerine
bakıldığında, bu tohumların eğitim çağından itibaren bireylere atıldığı görülecektir.
İslam’ın dünyanın en yaygın dini olmasında büyük bir rolü olan erken İslam dönemine
bakıldığında, uzak Asya’ya ticaret için giden tacirlerin, kumandan ve komutanlardan daha
önemli bir misyon oynadığı görülmektedir. Dürüst bir tacir Dinimizin yaşanması ve
tebliğinde de en önemli rolü oynamıştır. Yine önce Anadolu sonra Rumeli’nin İslamlaşması
ve Türkleşmesinde Ahi/Alperenlerin oynadıkları kritik rol izahtan varestedir.
20. yüzyıl başı Ankara’sını ziyaret eden bir İtalyan seyyah anılarında, alışveriş için
sadece Türk kökenli esnafın tercih edilmesi gerektiğini (Dönem itibarıyla Rum-Ermeni-
Yahudi kökenli nüfus ve tacirlerin yoğun olduğu bir şehirdir Ankara) zira en kaliteli
malların en gerçekçi fiyatlarla Türklerden alınabileceğini belirtmişlerdir. Kalkınma ve
medeniyet iktisadi olduğu kadar sosyal bir olgudur. Bunun için medeniyet kurucu
büyüklerimizi tekrar hatırlamamız, onların içtihatlarını eğitim ve yaşamımızın merkezine
taşımamız gerekmektedir. Mesleki ve teknik eğitim geleneksel Ahi anlayışının tekrar
yeşertilmesi için çok önemli bir fırsattır. Böylelikle;
- Nitelikli bir usta çırak eğitimi,
- Sektörün kendi kendini düzenlediği bir oto-kontrol mekanizması,
- Gelirin meslek grupları itibarıyla daha düzgün dağılımı,
- Yeni işgücünün eksik alanlara daha hızlı yönlendirilmesi, (Etkin bir mesleki
rehberlik ve yönlendirme)
- Ortak çalışma, takım/ekip çalışmasının geliştirilmesi,
- Madde kullanımı, suç oranı gibi göstergelerin daha yüksek olduğu mesleki eğitim
öğrenci ve mezunlarının daha iyi bireyler olabilmelerinin sağlanması
gibi önemli çıktılar sağlanacaktır. Mesleki eğitimin ilk yıllarından itibaren bu
konuların müfredat ile somut ilişkilerinin kurulması, orta vadede çok önemli
ekonomik ve sosyal dışsallıklar sunacaktır.
38
Kutu 4. Türk Toplumunda Erken Dönem Mesleki Eğitim Kurumu: Ahilik
Türk toplumunda mesleki ve teknik eğitimin kökünü Selçuklulara kadar götürmek
mümkündür. Ahilik kurumu Selçuklu ve özellikle Osmanlı toplumunda sadece ekonomik ve
ticari hayati tanzim etmekle kalmamış aynı zamanda Osmanlı’nın sosyo-kültürel
değerlerini de oluşturarak bir dünya devletini doğuran koşulları bünyesinde barındırmıştır.
İçtimai bir teşkilat olan Ahilik Selçuklu Türklerinde dini ve milli birliğin
muhafazasında, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve Osmanlı insanının yetişmesi ve
terbiyesinde büyük hizmetler görmüştür. Ahiler arasında sanatın okumakla değil, ahinin
yetişmesi için, üstaddan öğrenmesi şartı getirilip yamaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık
yiğitbaşılık, ahi babalık ve kethüdalık safhalarından geçmesi şartı aranmıştır.
Ahilik Ahi Evran tarafından Hacı Bektaş-ı Veli'nin tavsiyesiyle kurulan esnaf dayanışma
teşkilâtıdır. Aslen Horasan kökenli olup Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da
yaşayan Müslüman Türkmen halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında
yetişmelerini sağlayan, onları hem ekonomik hem de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma
yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir.
Ahi Teşkilatı'nın müslümanlara has bir kurum olarak iş görmesi 17. yüzyıla kadar
devam edegelmiştir. Osmanlı Devleti'nin hâkimiyet alanı genişleyip, gayrimüslim oranının
artmasıyla farklı dinden kişilerin ortak çalışması zorunlu olunca din ayrımı gözetilmeyen
"gedik"(tekel-imtiyaz) yapısı ihdas edilmiştir. Kavram olarak "Osmanlı bünyesindeki
esnaflığa ve sanatkârlığa girişi tetkik etmek" demek olan bu yapı ahilikten farklı
olmamakla birlikte ömrü onun kadar uzun olmamıştır. Zira 1838 Balta Limanı
Antlaşmasıyla tekel idaresi ortadan kalkmış ve gedikler çözülmüştür.
Meslek öğretimi, 1860’lı yıllardan itibaren örgün eğitim kurumları olarak
değerlendirilen meslek ve sanat okullarında verilmiştir. Ancak bu dönem aynı zamanda
Avrupa’da Rönesans ve Reform’un etkileriyle, temel bilimlerin geliştiği, temel bilimlerin ise
üretimi, sanayiyi tetiklediği artan üretimin yeni pazarlar oluşturduğu ve Avrupa’da
loncalar, tekellerin hızla yıkıldığı bir dönemdir. Osmanlı bu dönemi, dönemin, bilimsel,
iktisadi ve sosyal dinamiklerini yeterince hızlı okuyarak çözümler üretememiş ve çözülme
dönemine girmiştir.
39
Türkiye Mesleki Ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda değinilen
öncelik ve tedbirlerin hayata geçirilmesi için ve bölgesel ve küresel iktisadi gelişmelerle
uyumlu, ülkemizin rekabet gücünü artırıcı bir Mesleki Eğitim sistemi tasarımı ve
uygulamasında özel sektörün hem mesleki eğitim sunumuna hemde sistemin finansmanına
aktif katkı ve katılımı şarttır.
Doğru özel sektör girişimlerinin pozitif etkileri, aşağıdakilerle sınırlı
olmamakla birlikte, şöyle sıralanabilir:
Özel sektör Optimal kaynak kullanımı yoluna gideceği için (fiziki ve beşeri
kaynakların daha etkin kullanımı) ülkede daha az kaynakla daha çok çıktı elde
edilebilecektir.
Kamunun üzerindeki eğitim finansman yükü azaltılarak kamunun diğer altyapı
yatırımlarına (eğitim ve diğer sektörlerle ilgili) ilave kaynak ayırabilmesinin önü
açılacaktır.
Özel sektör ile çok daha hızlı ve etkin (bürokrasi azlığı, karar alma süreçlerinin hızı
ve etkinliği) ilişki ve işbirliği kurabildiği için özel sektör taleplerini eğitim
süreçlerine çok daha etkin dâhil edebilir.
Organize Sanayi Bölgeleri gibi doğrudan imalatın/sanayinin merkezinde kurulacak
okullar ile;
o Son teknoloji atölye/laboratuvarların ortak kullanımı
o Staj ve işyerinde eğitimin daha iyi planlanması ve uygulanması,
mümkün olabilir.
İşletme karlılığı ve verimliği saiklerinden hareketle, öğretmenlerin
performanslarına göre değerlendirilmesi, öğrenme çıktılarında/kalitesinde en
önemli belirleyicilerinden birisi olan “öğretmenlerin” eğitim süreçlerine daha aktif
katılımını beraberinde getirecektir.
2013 yılında Eğitim-Öğretim hayatına başlayan Özel Akıllı Okullar ın son 4 eğitim
öğretim dönemindeki nicel ve nitel gelişimi aslında özel sektörün doğru politikaları
uyguladığında mesleki eğitimde kat edilebilecek mesafeye ilişkin bir “pilot proje-
uygulama” mahiyetindedir.
Ayrıca, mesleki ve teknik eğitimin göreli pahalı olmasının en önemli sebeplerinden
birsi olan yüksek teknolojili altyapı (atelye-laboratuvar) yatırımlarının yerine robot,
model araç, eğitim Legoları, 3d eğitim, 3d yazıcı, 3d içerik gibi Sanayi 4.0 ile uyumlu
40
yeni nesil otomasyon cihazlarının eğitimde kullanımı ile yeni nesil STEM
uygulamasını içeren “TEKNOLOJİ ve İNOVASYON LİSESİ” raporun ekinde bir Sanayi
4.0 uygulaması olarak kısaca verilmiştir.
41
Kutu 5. Mesleki Eğitimde Başarılı Bir Özel Sektör-Kamu-Sanayi İşbirliği Modeli: AKILLI KOLEJLER
2013 yılında Ankara’da Eğitim-Öğretim hayatına başlayan Özel Akıllı Okullar, 16 farklı şubede
350 personel ile 3500 öğrenciye örgün eğitim ve binlerce öğrenciye uzaktan eğitim hizmeti
sunan kurumsal bir yapı haline gelmiştir. İvedik OSB Teknik ve Teknokent Liseleri 23.10.2012
tarih ve 28450 sayılı Yönetmelik" ile Ankara İvedik Organize Sanayi Bölgesi içerisinde, Özel
Mesleki ve Teknik Eğitim Kurumları Devlet Desteği kapsamında açılmıştır. Biyomedikal’den Sivil
Havacılık’a ekonominin hızla değişen talepleri ve dinamikleri ile uyumlu geniş bir faaliyet
yelpazesi bulunmaktadır.
AKILLI KOLEJLER;
Sosyal bütünleşmeye hizmet eden
Sosyoekonomik arka planı dezavantajlı gençler ve aileleri önceleyen,
Sanayi merkezlerinde çalışanların çocuklarını hedef alan,
Bilgi ve iletişim teknolojilerini eğitimde etkin bir şekilde kullanan,
Öğrencileri ve velileri öğrenme süreçlerine sürekli geri bildirimlerle dahil eden,
Yoksul öğrencilere yönelik ilave burs ve yardım araçları tanımlayıp uygulayan,
Eğitimin çok boyutlu işlevinden hareketle gençleri spor ve kültürel aktivitelerle
özgüvenli bir şekilde yetiştiren,
Eğitim-istihdam ilişkisini önceleyen
MAN ve Türk Traktör gibi pek çok sanayi kuruluşu ve Hak-İş gibi sendikalarla yakın
bir işbirliği tesis eden,
Protokollerle, hem sanayinin işgücünden beklentilerini hızla eğitime aktaran hem de
öğrencilerine istihdam imkanı sunan,
Kişiye özel kariyer danışmanlığı sistemini geliştiren,
Mesleki eğitim ve öğretimde dünyadaki en yeni gelişmeleri anlık takip ederek
Dünyanın en büyük eğitim fuarlarına düzenli katılım sağlayan,
Başarılı mesleki eğitim uygulaması olan ülkelere çalışma ziyareti gerçekleştiren
(Almanya-Brezilya gibi) ,
Ve buralardaki “iyi uygulamaları-good practise” kendi sistemlerinde hızla içselleştiren bir
yapıdır.
Akıllı Kolejlerde, 2016-2017 Eğitim Öğretim döneminde, yeni şubelerde
TEKNOLOJİ ve İNOVASYON LİSELERİ markası ile Brezilya ve Almanya’da kullanılan
‘Uygulamalı, Üretken Sınıflar’ ile ‘Mesleki ve Teknik Eğitimin 3. Boyutu’ modeline
geçilmesi hedefiyle yola çıkılmıştır.
ÖZETLE AKILLI KOLEJLER;
- Çok iyi İngilizce konuşan
- Teknolojiyi çok iyi kullanan
- Uluslararası geçerli sertifikaları olan
- Gerçek alanlarda staj ve uygulama yaparak mesleğini öğrenen
- Kariyerine başlamadan önce uluslar arası bir proje yapma vizyonuna sahip
- Meslek ve kariyer danışmanlarına sahip
- Sektörünü yönlendirme hedef ve yeterliliğiyle yola çıkacak
Kalifiye ara elemanlar yetiştirmektedir.
Adres : Beştepe Mahallesi Nergiz Sokak No:7 Viatower İş Merkezi Kat:13 No:25Yenimahalle / ANKARA
Telefon : (0312) 395 21 46
E- Mail : bilgi@egitimdedonusumvak�.org
www.egitimdedonusumvak�.org