Rusyada Ulusal Guvenlik Anlayisinin Donusumu
Transcript of Rusyada Ulusal Guvenlik Anlayisinin Donusumu
T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER
ANABĐLĐM DALI
RUSYA’DA ULUSAL GÜVENLĐK ANLAYIŞININ DÖNÜŞÜMÜ (1991–2006)
Doktora Tezi
NAZĐM JAFAROV
Ankara–2007
T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER
ANABĐLĐM DALI
RUSYA’DA ULUSAL GÜVENLĐK ANLAYIŞININ DÖNÜŞÜMÜ (1991–2006)
Doktora Tezi
NAZĐM JAFAROV
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Mustafa AYDIN
Ankara–2007
I
ĐÇĐNDEKĐLER
GĐRĐŞ………………………………………………………………………………...1 BÖLÜM I : RUS GÜVENLĐK KÜLTÜRÜNÜN YAPITAŞLARI………………6 A. Coğrafya…………………………………………………………………………..6
B. Tarih……………………………………………………………………………...13
1. Otoriter Yönetim Yapısı……………………………………………………...13 2. Emperyal Gelenek……………………………………………………………18
a) Tarihi Rus Topraklarını Birleştirmek…………………………………….18
b) Üçüncü Roma Teorisi……………………………………………………20
c) Sıcak Denizlere Çıkma…………………………………………………..24
3. Azgelişmişlik Sorunu ve Yukarıdan Reform Geleneği……………………...29
C. Sovyet Đdeolojisi………………………………………………………………..39 1. Marksist-Leninist Teori……………………………………………………..39
2. Lenin Dönemi: Đdeolojik Pragmatizm………………………………………42
3. Stalin: “Tek Ülkede Sosyalizm”…………………………………………….48
4. Hruşev: “Barış Đçinde Birarada Yaşama”…………………………………...54
5. Brejnev: “Sınırlı Egemenlik yaklaşımı”…………………………………….56
6. Gorbaçev: “Yeni Politik Düşünce”………………………………………….57
BÖLÜM II: YELTSĐN DÖNEMĐNDE RUSYA’DA ULUSAL GÜVENLĐK ANLAYIŞININ DIŞ BOYUTU…………………………………………………...68
A. Yeni Jeopolitik Koşullar ve Rusya’nın Ulusal Güvenlik Öncelikleri………70
B. Rusya’da Ulusal Güvenlik ve Jeopolitik Anlayışlar……………………….75
II
C. Atlantikçiler ve Rus Ulusal Güvenlik Anlayışı……………………………...77
1. Batı ile ilişkiler……………………………………………………………79
2. BDT ile ilişkiler…………………………………………………………..84
3. Asya ile ilişkiler…………………………………………………………..90
D. Atlantikçiliğin Gerileyişi……………………………………………………95
1. Đç Politik Gelişmeler……………………………………………………..96
2. Dış Politikadaki Gelişmeler…………………………………………….100
E. (Yeni) Avrasyacılık Yaklaşımı………………………………………………111
1.Tarihi Avrasyacılık Düşüncesi…………………………………………..112
2.Yeni Avrasyacılık Akımı………………………………………………..116
a) Avrasya Harekâtı (Dugin) Modeli………………………………...119
b) Sol Avrasyacı Model……………………………………………...122
c) Resmi Yeni Avrasyacılık: Primakov Doktrini…………………….124
BÖLÜM III : YELTSĐN DÖNEMĐNDE ULUSAL GÜVENLĐKDE TEMEL ĐÇ SORUNLAR………………………………………………………………………134 A. Rusya’da Toprak Bütünlüğü Sorunu……………………….……………...136
1. Rus Federalizmi ve Ayrılıkçılık Sorunu……………………………….136
2. Özel Bir Örnek : Çeçenistan…………………………………………...143
B. Askeri Reform……………………………………………………………...149
1. Sovyet Askeri Mirası………………………………………………….149
2. Askeri Reformu Gerektiren Unsurlar………………………………….153
3. Askeri Reform Tartışmaları……………………………………………157
4. Yeltsin Yönetiminin Askeri Reform Politikaları………………………160
a) Yarım Kalan Askeri Reform Paketleri…………………………..160
b) Yarım Kalan Reform Hamlelerinin Sonuçları…………………..163
III
C. Ekonomik Kriz……………………………………………………………167
BÖLÜM IV: PUTĐN DÖNEMĐNDE YENĐ RUS ULUSAL GÜVENLĐK
ANLAYIŞI: KONTROLLÜ DÖNÜŞÜM MODELĐ...........................................180
A. Yeltsin’in Mirasından “Kontrollü Dönüşüm” Modeline .........................180
B. Kontrollü Dönüşüm Modeli nedir?............................................................182
C. “Güçlü Devlet” Hedefi..............................................................................186
1. Çeçenistan’a Đkinci Müdahele........................................................188
2. Federal Reformlar..........................................................................197
3. Siyasal Reformlar: “Yönetilebilir Demokrasi”..............................205
D. Askeri Reform: Profosyonel Orduya Geçiş...............................................217
E. Dış Politikada Yeni Anlayış: Uzlaşmacı Jeopolitik Model.......................226
SONUÇ…………………………………………………………………………....237
KAYNAKÇA……………………………………………………………………..250
TEZ ÖZETĐ………………………………………………………………………280
ABSTRACT............................................................................................................282
1
GĐRĐŞ
Ulusal Güvenlik kavramı, ulusun ve ulus devletin temel objesini teşkil ettiği
yapının benimsediği değerler bütününün tehdit altında olmadığını, tam tersine
güvenlik içerisinde olduğunu ifade etmektedir. Bu değerler bütünü içerisinde “ulusal
bağımsızlık” ve “toprak bütünlüğü”, korunması gereken öncelikli değerler olarak
genel kabul görmektedirler. Soğuk Savaş döneminde esasen askeri tehditleri merkeze
alan bir anlayışı içeren ulusal güvenlik kavramı iki kutuplu sistemin çöküşünün
ardından dönüşüm geçirmiş ve askeri boyutun yanı sıra siyasal, ekonomik, sosyal ve
çevresel nitelikli unsurları kapsayacak biçimde genişlemiştir.
Soğuk Savaş döneminde ideolojik merkezli iki kutuplu uluslararası sistemin
temel yapı taşlarından biri olan Doğu Bloğu’nun lider ülkesi konumundaki Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), uluslararası güvenlik sistemini etkileyen en
önemli iki ülkeden birisiydi. Soğuk Savaş’ın ve ideolojik merkezli iki kutuplu
uluslararası sistemin sona ermesinin ardından SSCB’nin varisi konumundaki Rusya
Federasyonu (RF), diğer konuların yanı sıra ulusal güvenlik algılaması itibariyle de
gelişmelerden en çok etkilenen ülke konumunda olmuştur. Rusya, günümüzde eskisi
kadar güçlü biçimde olmasa da nükleer gücü, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi
olması, bölgesel süper güç olma vasfını sürdürmesi ve kökü geçmişe dayanan büyük
devlet geleneği ile halen dünyadaki gelişmeleri, özellikle de çoğu uzman tarafından
21. yüzyıldaki uluslararası sistem ve güvenlik yapılanması bakımından büyük önem
atfedilen Avrasya coğrafyasındaki güvenlik yapılanmasını ciddi biçimde
etkilemektedir. Bu bakımdan 21. yüzyıldaki uluslararası güvenlik sistematiğinin,
özellikle Avrasya boyutu itibariyle, şekillenmesinde Rus ulusal güvenlik anlayışının
2
küresel, bölgesel ve iç dinamiklerin etkisiyle geçirdiği dönüşüm ve benimsediği
ulusal güvenlik tercihlerinin büyük rolü olacağı genel kabul gören bir husustur. Bu
bağlamda asimetrik tehdit unsuru olarak terörizme ve tek kutuplu uluslararası
sisteme ilişkin tartışmaların yaşandığı bir dönemde, yukarıda belirttiğimiz önemi
dolayısıyla Rus ulusal güvenlik anlayışının 1991’den sonra geçirdiği değişim ve
dönüşümün, günümüzde gelmiş olduğu noktanın tespitinin yapılması ve ortaya
konması gerekmektedir. Bu bağlamda Rus ulusal güvenlik anlayışının analiz
edilmesi, Rusya’nın içerideki ve dışarıdaki siyasal, ekonomik ve askeri
tasarruflarının genel mantığının anlaşılabilmesi ve sağlıklı değerlendirme yapılması
açısından faydalı olacaktır.
Bu tez çalışması zamanın koşullarına ve değişen dünya şartlarına uygun
biçimde gündeme gelen değişik nitelikli tehditleri kapsayacak biçimde gelişen ulusal
güvenlik anlayışının Rusya örneğindeki dönüşümünü incelemeyi hedeflemiştir. Uzun
arayışlara ve reform çabalarına rağmen, Rusya’nın çağdaş koşullara uygun bir
politik, ekonomik, askeri ve sosyal dönüşümü gerçekleştirememiş olması temel
ulusal güvenlik sorunu olarak mevcudiyetini korumaktadır.
Bu çalışmanın amacı, 1991’den günümüze kadar küresel, bölgesel ve iç
dinamiklerin etkisiyle ciddi değişimler geçiren RF’nin ulusal güvenlik anlayışındaki
dönüşümün değerlendirilmesidir. Bu çerçevede, tez çalışmasında, Rus ulusal
güvenlik anlayışı iç ve dış faktörler çerçevesinde coğrafi ve tarihsel nitelikler göz
önünde tutularak ele alınmaya çalışılmıştır.
Tez çalışması “Giriş” ve “Sonuç” dışında dört bölümden oluşmaktadır. “Rus
Güvenlik Kültürünün Yapıtaşları” başlıklı ilk bölümde, Rus ulusal güvenlik
anlayışının temel dayanaklarının, bu anlayışın temel parçalarının ve bu anlayışın
3
oluşumuna katkı yapan temel unsurların anlatımı hedeflenmiştir. Bu çerçevede
özellikle coğrafya, tarih, çağdaş Rusya açısında önemli bir tarihsel dönem teşkil eden
Sovyet döneminin ideolojik-sistemsel mirası, bu mirasın Rus ulusal güvenliği
üzerindeki genel etkisi ve çağdaş Rus güvenlik anlayışı içerisindeki yeri açıklanmaya
çalışılmaktadır. Coğrafya unsuru, coğrafi bakımdan Avrupa ve Asya kıtalarının veya
Avrasya’nın kalpgahında yerleşmiş olmanın, çok geniş bir coğrafyaya sahip olmanın
son bin yıl içinde Rusya’nın jeopolitik gelişimini, iç ve dış politikasını güçlü biçimde
etkilemiş olması itibariyle büyük önem taşımaktadır. Rusya’nın tarih boyunca
devamlı olarak güvenliğini artırmaya çalışması, politik ve askeri gücünü geliştirmek
için sömürge edinen askeri-politik imparatorluk olmaya çabalaması tarih unsurunun
önemini ortaya koymaktadır. 20. yüzyılda Rus güvenlik kültürünü en fazla etkileyen
faktör olması itibariyle Sovyet ideolojisi de önemli unsurlar arasında yer almaktadır.
Sovyet idelojisinin bu önemi Rusya tarihinin 1917-1991 dönemini kapsayan ve
1945-1989 döneminde de küresel iki kutuplu sistemin iki önemli gücunden biri
Sovyetler Birliği’nin ulusal güvenlik algılmasını belirleyen en temel olgu olmasından
kaynaklanmaktadır.
Đkinci bölümde, Yeltsin dönemindeki ulusal güvenlik anlayışı, özellikle dış
boyutu itibariyle incelenmeye çalışılmaktadır. 1991’de Sovyetler Birliği’nin resmen
dağılması sonucunda RF de, SSCB’yi oluşturan diğer 14 birlik cumhuriyeti gibi
bağımsız devlet olarak uluslararası sistemde yerini almıştır. Yeni Rusya’nın çeşitli
konulara ilişkin tavrının belirlenmesi, ülkenin temel ulusal güvenlik önceliklerinin
yer alacağı yeni ulusal güvenlik anlayışı ile doğrudan ilişkiliydi. Bu anlamda, yeni
jeopolitik koşullar çerçevesinde Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışının, özellikle dış
boyutunun yeniden şekillendirilmesi ve önceliklerinin yeniden belirlenmesi
4
gerekmekteydi. Yeltsin döneminde ulusal güvenlik anlayışına ilişkin yaşanan
tartışmalar ve ulusal güvenlik anlayışının bu dönemde geçirdiği evrim ikinci
bölümde geniş biçimde değerlendirilmiştir.
Üçüncü bölüm, “Yeltsin Döneminde Ulusal Güvenlikte Temel Đç Sorunlar”
başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, SSCB’nin dağılma sürecinde ve sonrasında
RF’nun yaşadığı önemli iç sorunların Rusya’nın ulusal güvenlik algılaması
üzerindeki etkisi incelenmeye çalışılmaktadır. Bu sorunlar içerisinde özellikle
ekonominin kriz durumu, ülkenin toprak bütünlüğünün sağlanması için merkez-kaç
eğilimlerin kontrol altına alınması ve ayrılıkçılık çabalarının engellenmesi, Rus
ordusunun reform edilmesine yönelik çabalar, mevcut ulusal güvenlik anlayışının ve
sisteminin oluşması sürecine ciddi etkide bulunmuştur.
“Putin Döneminde Yeni Rus Ulusal Güvenlik Anlayışı: Kontrollü Dönüşüm
Modeli” başlığını taşıyan dördüncü bölümde öncelikle Putin’e kadarki dönemde,
yani Yeltsin döneminde yapılmaya çalışılan reformların sonuçlarının kısa özeti
verilmiştir. Bu dönemde ülkenin karşılaştığı sorunlar yeni bir ulusal lider arayışı için
zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda önce Başbakanlık, daha sonra da Başkanlık
görevine getirilen Vladimir Putin ülkenin karşılaştığı sorunları çözebilecek yeni
ulusal lider konumuna oturtulmuştur. Bu bölümde, Putin’in daha önceki gelişmelere
bakışı, yeni dönemde atacağı adımların temel ilkelerini nasıl belirlediği, hangi
konulara öncelik verdiği anlatılmıştır. SSCB’nin çöküşünü “20. yüzyılın en önemli
felaketi olarak değerlendiren” Putin, kontrollü reform taktiği ile, devletin “çok
güçlü” olması gerektiğini ilan etmiş, Çeçenistan sorununu “tavizsiz adımlarla”
çözme yolunu benimsemiş, federal yapıya ilişkin sert reformlar gerçekleştirmiş,
siyasal sistemi “yönetilebilir demokrasi” olarak tanımlanan modele taşımış, dış
5
politikada değişik jeopolitik modellerin sentezinden oluşan uzlaşmacı jeopolitik
anlayışla hareket etmiş ve son olarak askeri alanda profosyenel orduya geçişi
öngören reform sürecini başlatmıştır.
Çalışmanın Sonuç bölümünde dört bölümde ele alınan husus ve unsurlarından
haraketle konuyla ilgili genel nihai değrlendirmelere yer verilmiştir.
6
BÖLÜM I
RUS GÜVENLĐK KÜLTÜRÜNÜN YAPITAŞLARI
A. COĞRAFYA
Rus ulusal güvenlik kültürünün oluşumundaki en önemli unsurlardan birisi
coğrafyadır. Her şeyden önce, “Rusya” kavramı bir coğrafi anlayışı, yani bir ülke
adını ifade etmektedir.1 Coğrafi bakımdan Avrupa ve Asya kıtalarının veya
Avrasya’nın kalpgahında yerleşmiş olmak son bin yıl içinde Rusya’nın jeopolitik
gelişimini, iç gelişimini ve dış politikasını güçlü biçimde etkilemiştir.2 Ülkenin dış
sınırları kültürel ve uluslararası kimliğini tanımlamış, iç bölgesel yapılanması ise
siyasal sistemin doğasını doğrudan etkilemiştir.3
Coğrafi faktörün Rusya’ya etkisini öncelikle bu ülkenin yerleştiği arazinin
coğrafi yapısı, boyutu ve iklim koşulları bakımından ele almak gerekmektedir.
Coğrafi yapı bakımından, Rusya’nın esas çekirdeğini oluşturan Doğu Avrupa
ovasının temel özellikleri verimsiz toprağın ve büyük ırmak şebekelerinin varlığı ile
doğal engellerin eksikliğidir.4 Verimsiz toprak ve engelsiz arazi, bu alanda uzun süre
göçebe milletlerin akınlarına dayanabilecek kalabalık bir toplumun ortaya çıkışını
engellemiştir.5 Öte yandan, geniş ve seyrek nüfuslu Doğu Avrupa Ovası ve Sibirya,
nüfusun Rusya’nın merkezinden çevreye yayılması için ideal koşulları
oluşturmuştur.6 Volga, Dinyeper, Dinyester ve Moskova nehirlerinin bulunduğu arazi
1 Dimitri Trenin, The End of Eurasia: Russia on the Border Between Geopolitics and Globalization (Moskova: Carnegie Moscow Center, 2001), s. 11. 2 Aleksey Arbatov, Bezopastnost:Rossiyskiy Vıbor (Moskova: Epitsentr, 1999), s.15. 3 Trenin, The End of Eurasia, s. 11. 4 Edward Acton, The Present and the Past Russia: the Tsarist and Soviet Legacy (London: Longman, 1995), s.1. 5 Elnur Soltan, ‘Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s. 66. 6 Alexsander Chubarov, The Fragile Empire: A History of Imperial Russia (New York: Continuum, 1999), s. 5.
7
bir yandan ülkeye yönelik yabancı saldırılara uygun bir ulaşım yolu işlevini
görürken, öte yandan zengin bir uygarlığın oluşumu için uygun ortamı sağlamıştır.
Rusya devlet geleneği bakımından önem arz eden Kiev, Novgorod ve son olarak da
modern Rusya devletinin merkezi olarak kabul edilen Moskova kentlerinin bir ırmak
kıyısında veya şebekesinin kavşağında bulunması bu bağlamda açıklanabilir. Coğrafi
yapı bakımından, deniz ve dağ yükseklikleri benzeri doğal engellerden yoksunluk
ülkeyi hem doğu hem de batıdan yabancı saldırılara açık hale getirerek, büyük
tehlikelerle karşılaşmasına uygun coğrafi ortamı sağlamıştır.7
Rusya’nın iklim şartları da üzerinde durulması gereken bir başka önemli
husustur. Ülkenin iklim şartları yazın çok sıcak, kışın ise çok soğuk geçen kıta
iklimi özelliği taşımaktadır.8 Rusya denince akla gelen en önemli coğrafi
özelliklerinden biri soğuk iklimdir. Doğu Slavlarının yaşadığı arazilerde yüksek dağ
silsileleri güneyden gelen sıcaklığı engellerken, kuzeyin bu tür bir silsileden mahrum
oluşu Rusya’yı Sibirya kuzey kutbu rüzgârlarına karşı korumasız bırakmaktadır.9
Rusya’nın geniş coğrafyası güvenlik anlayışının oluşumunu etkileyen bir
diğer unsur olmuştur. Doğal engellerden yoksunluğun ülkeyi doğudan ve batıdan
saldırılara açık hale getirmesi, güvenliğin “alan derinliği” olarak algılanmasına neden
olmuş ve daha fazla güvenliğin sınırların daha da ötelere ilerletilmesiyle sağlanacağı
düşüncesini beslemiştir.10 Rusya tarihinde 13. yüzyılda doğudan gelerek ülkeyi 15.
yüzyıl sonuna kadar egemenliği altında tutan Moğol-Tatar (Türk) saldırısı, 17.
yüzyıldan itibaren batıdan gelen Polonya, 18. yüzyıldaki Đsveç, 19. yüzyıldaki
Fransız ve 20. yüzyıldaki Alman saldırıları ülkenin saldırıya açıklığının somut
7 Chubarov, The Fragile Empire, s. 6. 8 Richard Pipes, Russia Under the Old Regime (New York: Charles Scribner’s Sons, 1974), s. 3. 9 Donald W. Treadgold, Twentieth Century Russia (Boulder: Westiew Press, 1995), s. 7. 10 Nicolai N. Petro ve Alvin Z. Rubinstein, Russian Foreign Policy: From Empire to Nation State (New York: Longman, 1997), s. 6.
8
örneklerini oluşturmuştur. Özellikle, Napolyon ve Hitler’in saldırılarının
önlenmesinde ülke derinliğinin sağladığı avantaj, alan derinliğine dayanan güvenlik
anlayışını ön plana çıkarmıştır.
Rusya’nın liderleri bu ülkeyi dünyada dostu olmayan, sadece kendisine
güvenebilecek, başarılı olması için güçlü olması gereken, hayatî yaşam merkezlerini
düşmandan mümkün olduğu kadar uzakta karşılamaya olanak tanıyacak kadar geniş
bir ülke olarak görmüşlerdir.11 Henry Kissinger ise “yüzyıllar boyu emperyalizmin
Rusya dış politikasının temelini oluşturduğunu, Moskova’dan Pasifik kıyılarına, Orta
Doğu kapısından Avrupa’nın merkezine uzanan bölgelere yayıldığını, zayıf
komşularını sürekli kontrol altında aldığını ve onları korkutarak doğrudan denetimin
dışına çıkmalarını önleme çabasında olduğunu” vurgulamaktadır.12 Kissinger’e göre,
güvenlik endişesi ile başkalarına benzeme çabası arasında sıkışan Rusya, sürekli sınır
tanımadan ilerleme çabasındadır ve engellendiği zaman öfke dolu, ama sessiz bir
içerleme içine girmektedir. Yabancı analizciler Rusya’nın yayılmacılığını
güvensizlik duygusu ile açıklamaya çalışırlarken, Rus yazarlar sık sık bunun bir
kurtarıcılık misyonu taşıdığına vurgu yapmışlardır.13
Yayılma sürecini Rus tarihinin alansal boyutu olarak tanımlayan Trenin,
Rusya geleneğinde arazi ve sınırların kutsal olduğunu ifade ederken, Rusya’nın
genişlemesi sürecini beş model (bölgeleri toplama, genişleyen sınırlar-
kolonileştirme, stratejik sınırlar modeli, onarım modeli, sınırların olmadığı dünya/Le
Monde Sans Frontiéres veya devrimci sapma modeli) içinde sınıflandırmıştır.14
11 Trenin, The End of Eurasia, s. 81. 12 Henry Kissinger, Diplomacy (New York: Simon and Schuster, 1994), s. 24-25. 13 Kissinger, Diplomacy, s. 25. 14 Sınırların Rusya tarih’ndeki önemi üzerine bkz; Josep L. Wieczynski, ‘The Frontier in Early Russian History’, Russian Review, Cilt 31, Sayı 2 (Nisan 1972), s. 110-116. Dmitri Trenin yayılma modeline ilişkin sınıflandırmasında Rusya’nın genişlemesinin en eski modeli olarak nitelendirdiği
9
Rusya’nın geniş coğrafyasının zorlamasıyla, Avrasya devleti vasfını kabullenmek
durumunda kaldığını vurgulayan Trenin, genişlemeye dayanan “alan sendromunun”
en önemli etkisini devletin niteliğinde gösterdiğini, genişleyen sınırlarla (moving
borders) stratejik sınırların bu ülkenin ulus devlete dönüşmesini engellediğini
belirtmektedir.15 Ayrıca, genişleme Rusya için bir yaşam tarzına dönüşmüş ve
emperyal aşırı genişlemeyi beraberinde getirmiştir.16
Coğrafi şartların önemli ölçüde tetiklediği güvenlik dürtüsü ve yayılma
eğilimi ortaya Avrupa ve Asya’yı içine alan, Avrasya anakarasının merkezini
kapsayan geniş bir ülke çıkarmıştır. Rusya Federasyonu’nun tarihî temelini oluşturan
Moskova Büyük Knezliği (Prensliği) 1300’de yaklaşık 20.000 km² yüzölçümüne
sahipti.17 Genişleme sürecinde Moskova Knezliği 1462’de 430.000 km², 1533’de
2.800.000 km² ve 1590’da 5.400.000 km²’ye ulaşmıştır.18 16. yüzyıl ortasından
bölgeleri toplama modelini tarihî Rus ve Doğu Slav bölgelerinin ele geçirilmesi olarak tanımlar ve bu modelin üç dönemde (14.-16. Yüzyıl, 17.-18. Yüzyıl ve 1930-1940) uygulandığını belirtir. Genişleyen sınırlar, yani kolonileştirme modeli 16.-19. Yüzyıllar arasındaki dönemde Sibirya, Uzak Doğu, Doğu Kazakistan ve Don-Kuban bölgesinin ele geçirilmesinde geçerli olmuştur. Stratejik sınırlar modeli Rusya’nın 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar batı ve güney ekseninde giriştiği genişleme çabalarını nitelendirmek için kullanılmaktadır. Doğu Avrupa, Balkanlar ve Osmanlı coğrafyasındaki yayılma çabaları bu modelin konusunu oluşturmaktadır. Onarım modeli Sovyet Rusya’nın Almanya ile 1918’de imzaladığı Brest-Litovsk Anlaşması ile Çarlık Rusya’sının kaybettiği bölgeleri 1918-1922 döneminde yürüttüğü iç savaşın ardından yayılma politikası ve 30 Aralık 1922’de SSCB’nin kurulması ile geri almayı ifade eder. Ayrıca, 1930’ların sonundan 1953’e kadar Polonya, Finlandiya, Romanya ve Çekoslovakya’nın bir kısmı ile Sahalin ve Kuril Adalarının SSCB’ye katılması ve Türkiye’den Kars ve Ardahan’ın talep edilmesi de bu model içinde değerlendirmektedir. Sınırların olmadığı dünya (Le Monde Sans Frontiéres) veya devrimci sapma modeli olarak tanımlanan son yayılma modeli coğrafî sınırların belirleyici olmadığına dayanan bir anlayışı içermektedir. Bu modelin en önemli örnekleri, SSCB’nin Marksist ideolojiye dayanarak “dünyada sosyalist devrim” sloganı ile Almanya’da 1923 devriminde, aynı dönemde Moğolistan’da Sovyet yanlısı rejimin oluşumunda oynadığı roldür. 1990-1991 döneminde Rusya Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti liderliği coğrafyanın belirleyici olmadığı bir anlayışla bu modele yakın duruyordu. Bkz;Trenin, The End of Eurasia, s. 39-87. 15 Trenin, The End of Eurasia, s.74. 16 Ibid, s.74-75. 17 Pipes, Russia Under the Old Regime, s. 80. 18 Ibid, s. 83.
10
itibaren dünyanın en büyük toprak parçasını kontrol eden Rusya Çarlığı 17. yüzyıl
sonuna kadar yıllık ortalama 42.000 km² hızla büyümüştür.19
Coğrafî büyümenin özellikle Rusya’nın imparatorluğa dönüştüğü 18.
yüzyıldan itibaren ciddi bir hız kazandığı görülmektedir. Büyük Petro’dan 1914’e
kadarki dönemde Rusya Đmparatorluğu günlük ortalama 83 km² ve yıllık 80 bin km²
genişlemiştir.20 Hızlı coğrafî genişleme sonucu Rusya’nın 1913’deki yüzölçümü
küresel kara alanının %17’sine tekabül etmekteydi.21 ”Büyük jeopolitik geri
çekilmenin” başladığı 1988’de SSCB 22,4 milyon km² alanı doğrudan kontrolünün
yanısıra, Varşova Paktı ile Doğu Avrupa’yı ve işgal yoluyla Afganistan’ı da dolaylı
kontrolü altına almıştı. SSCB’nin 1988’de Afganistan’dan geri çekilmesi ile başlayan
süreç 1989’da Doğu Almanya’nın terk edilmesi ile devam etmiş ve SSCB’nin
dağıldığı Aralık 1991’e kadar bütün Doğu Avrupa’nın kaybedilmesi ile
sonuçlanmıştır. SSCB’nin dağılması ise Rusya için arazisinin yaklaşık 5,3 milyon
km²’sinin kaybedilmesi anlamına gelmiştir.
Rusya’nın batı sınırı iki sene gibi kısa sürede (1989–1991) Almanya’nın
ortasından Moskova’nın 200 km yakınına kadar çekilerek 1772’deki Rusya-Polonya
sınırına gerilemiştir.22 Rusya’nın Güney sınırı Kafkasya’da 18. yüzyıl sonlarındaki
döneme, Orta Asya’da ise 17. yüzyıl sınırlarına gerilemiş, doğudaki sınırında
Japonya ile Kuril Adaları tartışması tekrar güncel duruma gelmiştir. Ayrıca, Uzak
Doğusunda yaşayan bölge halkının bile yakın dönemde Rusçadan çok Japonca,
19 Colin S. Gray, The Geopolitics of the Nuclear Era (New York: Russack and Co., 1977), s. 35’ten aktaran Trenin, The End of Eurasia, s. 75. 20 Serguei Matiounine, Geopolitical Analiysis of the Former Soviet and Current Russian Strategic Conseptions;Final Report (Lublin-Polonya: Institute of East-Central Europe, 1998); http://www.nato.int/acad/fellow/96-98/matiouni.pdf (20 Nisan 2005), s.16. 21 Trenin, The End of Eurasia, s. 21. 22 Matiounine, Geopolitical Analysis of the Former Soviet and Current Russian Strategic Conseptions, s. 17.
11
Çince veya Korece konuşacak olması tehlikesi Haziran 2000’de bizzat Devlet
Başkanı Vladimir Putin tarafından bir tehlike olarak dile getirilmiştir.23
Coğrafi konumu, Rusya’nın Asyalılar tarafından Avrupalı, Avrupalılar
tarafından da daha çok Asyalı olarak değerlendirilmesine ve bunlardan farklı, özgün
bir medeniyet olarak görülmesine neden olmuştur.24 Rusya’nın ilk olarak III. Đvan’ın
(1462–1505) ülkesini Bizans’ın varisi olduğunu göstermek maksadıyla kabul ettiği,25
aynı anda hem doğuya hem de batıya bakan çift başlı Bizans kartallı ulusal arması da
günümüzde bu özgünlüğü sembolize eder niteliktedir.
Rusya “Avrupa’nın doğusu veya Asya’nın batısı”26 nitelikli bu özgün coğrafi
konumunu SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’nin çöküşünün ardından
da sürdürmektedir. Rusya Federasyonu 17,1 milyon km²’lik alanıyla eski SSCB
yüzölçümünün % 76’sına sahiptir.27 RF, kendinden sonra gelen en geniş iki ülke
olan ABD ve Kanada’nın toplam yüzölçümüne neredeyse eşit olan ve güneydeki
Baltık kıyılarından doğudaki Bering Boğazına kadar uzanan, 11 saat kuşağına
yayılan coğrafyası ile halen coğrafî süper güç konumunu sürdürmektedir.28
23 Alexander Lukin, ‘Russia’s Image of China and Russian-Chinese Relations’, s. 4-5’ten aktaran Elif Banu Tepe, ‘Rusya-Çin Đlişkilerinde Demografik Tehdit: "Sarı Tehlike"’, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 21 (Ocak 2002), s. 79-85. 24 Chubarov, The Fragile Empire, s. 7. Rusya’nın bu özgün konumu Dostoyevski tarafından “Avrupa’da köleyiz, ama Asya’da biz bile hakimiz. Avrupa’da barbarız, ama Asya’da biz de Avrupalıyız” biçiminde ifade edilmişti. Bkz; F. M. Dotaevskii, Dnevnik Pisatelia, Cilt 3, (Paris, YMCA Press, n.d.), s. 609’dan aktaran Mark Bassin, ‘Russian Geographers and the National Mission in the Far East’, David Hosoon (der.), Geography and National Identity, ( New York: Blackwell, 1994), s. 118. Ayrıca Rusya’nın değişik jeopolitik imajları konusunda bkz; Ladis K. D. Kristof, ‘The Geopolitical Image of the Fatherland: The Case of Russia’, The Western Political Quarterly, Cilt 20, Sayı 4 (Aralık 1967), s. 941-954; ve Iver B. Neumann, ‘The Geopolitics of Delineating “Russia” and “Europe”: The Creation of “the Other” in European and Russian Tradition’, Tom Casier ve Katlin Malfliet (der.), Is Russia a European Power? The Position of Russia in a New Europe, (Leuven-Belçika: Leuven University Press, 1998), s. 17-44. 25 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihî: Başlangıçtan 1917’ye kadar, 4. baskı (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999 ), s. 141. 26 Arbatov, Bezopastnost:Rossiyskiy Vıbor, s. 23. 27 M. Đ. Abdurahmanov, B. A. Barişpolets, V. L. Manilov ve V. S. Pirumov, Osnovı Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii, (Moskova: Drujba, 1998), s. 40. 28 Trenin, The End of Eurasia, s. 20.
12
Batıda Ortodoks dışı Hıristiyanlıkla, güneyde Đslam’la ve doğuda Konfüçyüs
dininin temsilcileriyle sınırlarını paylaşan Rusya’nın batısında Avrupa Birliği’nin,
güneyinde yer yer dini radikalizmin etkin olduğu ülkeler, doğusunda ise Japonya ve
Çin’in bulunması ulusal güvenlik anlayışını etkileyen önemli hususlar olarak öne
çıkmaktadır.
Rusya jeostratejik anlamda Büyük Okyanus, Atlantik ve Hint okyanuslarına
çıkma olanağına sahiptir. Rusya’nın Kuzey ve Doğu sınırı denizlerle kaplıdır, fakat
bu denizlerden sadece kuzeydeki Baltık ve güneyde de Karadeniz limanları ticari
açıdan işlevsel nitelik taşımaktadır.29 Dahası, SSCB’nin çöküşü ile Rusya Baltık
denizinde Talin, Riga, Ventspils, Klaypeda, Liepaya; Karadeniz’de de Odessa-
Đliçevsk, Nikolayev, Herson, Sivastapol, Yalta, Feodosiya, Poti, Batum limanları ve
askeri deniz üstlerinden mahrum kalmıştır.30 Çarlık Rusyası döneminde 2400 km,
SSCB zamanında Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 2000 km uzunluğundaki Baltık
denizinde sınır, 618 km’ye (Sankt-Petersburg vilayetinde 480 km ve Kaliningrad
bölgesinde 138 km), Karadeniz sınırı ise 1670 km’den işlevsel limanları bulunmayan
380 km’ye kadar düşmüştür.31 SSCB döneminde en büyük Sovyet filosunun
bulunduğu Karadeniz’de bugün Rusya deniz gücü Türk deniz gücünün ardından
ikinci sıraya düşmüştür.32 Rusya Karadeniz’deki zayıflayan konumunu Ukrayna’yla
1997’de imzaladığı Sivastapol’taki askeri deniz üssünü 25 yıllık kiralama
anlaşmasıyla gidermeye çalışmıştır.33
29 Abdurahmanov, Osnovı Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii, s. 40. 30 Ibid., s. 41. 31 Ibid. 32 A. V. Vozjennikov, Đ. H. Glebov ve V. A. Zolotarev, Osnovnıe Kontseptualnıe Polojeniya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii v 21’im Veke (Moskova: ZAO Edas Pak, 2000), s. 13. 33 Rusya ve Ukrayna arasında Karadeniz Filosuna iişkin imzalanan anlaşmalar tam metni için bkz: ‘Soglaşeniya Mejdu Rossiskoy Federatsiey i Ukraynnoy po Çernomorskomu Flotu’, Tatyana Şakleina (der.), Vneşnaya Politika i Bezopastnost Sovremennoy Rossii (Moskova: Rosspen, 2002), Cilt 4, s. 328-340.
13
Özetle, RF tarihsel süreç içersinde Rusya Çarlığı ve SSCB’nin kendine
avantaj sağlayabilecek coğrafi kazanımlarının önemli bir kısmınını kaybetmiştir. Bu
durum yeni Rusya yöneticilerinin uyguladıkları politikalarda dikkate aldığı önemli
hususlardan biri olmuştur.
B. TARĐH
Ulusal güvenlik kültürünün oluşum sürecindeki en önemli unsurlardan biri de
ülkenin tarihsel gelişme sürecinde edindiği özelliklerdir. Rusya tarih boyu
güvenliğini artırmak ve dünyada kendi politik ve askeri gücünü geliştirmek için
sömürge edinen askeri-politik bir imparatorluk olmuştur.34 Bu tür bir emperyal
tarihsel sürecin Rusya devlet yapısına ciddi etkisi bulunan ve etkileri günümüze
kadar ulaşan temel özelliklerini bir kaç boyutta ele almak mümkündür.
1. Otoriter Yönetim Yapısı
Her şeyden önce Rusya, tarih boyu otoriter ve/veya totaliter nitelikli siyasal sisteme
sahip olmuştur. Çarlık Rusya’nın Marx’ın Asyatik Despotizm,35 Plehanov’un Doğu
Despotizmi, Pipes’in patrimonial monarşi, Sovyet tarihçilerinin zümre temsili
monarşi olarak kavramsallaştırdıkları36 bu siyasal yapısının köklerini Rus devlet
geleneğinin tarihsel gelişiminde aramak gerekir. Đlk Rus devleti olarak kabul edilen
ve 862-1243 arasında varlığını sürdüren Kiev Rus Knezliği esas itibariyle otoriter
34 Arbatov, Bezopastnost:Rossiyskiy Vıbor, s. 32. 35 Rusya’da iktidarın otoriter yapısının kökenleri konusunda bkz; Karl Marx, 18. Yüzyılda Gizli Diplomasi. Rus Despotizminin Asyatik Kökeni ( Đstanbul: Kaynak , 1992), s. 101-126. 36 Edwart Acton, Russia. The Tsarist and Soviet Legacy, s. 17. Ayrıca Rusya’da coğrafya, tarihî gelişim ve siyasal sistem arasındaki ilişki için bkz; Richard Pipes, Russia under the Old Regime (New York: Charles Scribner’s Sons, 1974), özellikle s. 1-58.
14
merkezi yapılanmadan uzak nitelik taşımaktaydı.37 Rus devlet geleneğinde Moğol
istilasına kadar siyasal iktidar Knez-Veçe (Kent meclisi)-Boyarlar (seçkinler)-Kilise
dörtgeni içinde paylaşılmıştı.38 Bu genel iktidar paylaşımı içinde bazı yerlerde
Boyarlar (Güneyde Galitsiya Rus’u), bazı yerlerde Veçe (Novgorod, Pskov, Vyatka),
bazı yerlerde ise Knez (Vladimir Rus’u) en etkili aktör olmuştur.39 Bu arada
Kilise’nin de bazı bölgelerde, örneğin Novgorod’da önemli bir güç konumunda
olduğu görülmüştür. Bu iktidar paylaşım yelpazesi Moğol istilasına kadar
mevcudiyet ve etkinliğini sürdürmüştür.
1237–1480 dönemini ihtiva eden Moğol egemenliği döneminde ise Rus
siyasal iktidar paylaşımında meşruiyetinin Altın Orda’dan alan Knez’in giderek öne
çıktığı bir yapı oluşmuştur. Moğol Đmparatorluğu egemenliğinden çıkan Rus devleti
ise üç faklı siyasal geleneği bir araya getirerek biçimlenmiştir: Moskova Knez’lik
sistemi, Moğol Zorbalığı ve Bizans Đmparatorluğu.40 Moğol egemenliği döneminde
Altın Orda’nın güvenini kazanarak Rus knezleri içerisinde en imtiyazlı olma
anlamına gelen Büyük Knez’lik unvanını ve Moğollar adına vergi toplama yetkisini
alan Moskova Knezliği 15. yüzyılda yeniden şekillenen Rus devletinin ana
çekirdeğini oluşturmuştur. Moğolların birinci görevi vergi toplamak ve düzeni
sağlamak olan devlet yapılanmasını taklit eden Moskova Knezliği, kendi
egemenliğine meşruiyet kazandıran Ortodoks Kilisesinin de desteğini alarak yeni bir
37 V. V. Ilyin ve A. S. Ahiezer, Rossiyskaya Gosudarstvennost: Đstoki, Traditsii, Perspektivı (Moskova: MGU, 1997), s. 138. 38 Yuriy Pivovarov ve Andrey Fursov, ‘Russkaya Sistema i Reformı’ , Pro et Contra, Cilt 4, Sayı 4 (Sonbahar 1999), s. 182. 39 Yuri Pivovarov ve Andrei Fursov, ‘ “The Russian System:” An Attempt to Understand History’, Social Sciences, Cilt 33, Sayı 4 (2002) , s. 145. 40 Héléne Carrére d’Encausse, Tamamlanmamış Rusya (çev. Reşat Uzmen ), (Đstanbul: Ötüken, 2003), s. 55.
15
Rus devleti oluşturmaya başlamıştır.41 Bu çerçevede olgunluğuna 16. yüzyılın
ortalarında erişen ve birçok unsuru 1917 devrimine kadar muhafıza edilen otoriter bir
sistem kurulmuştur.42 Ekim Devrimi’nin ardından tarihsel diyalektik içinde
nihayetinde devletin ortadan kalkacağını savunan Marksist-Leninist ideolojiye
dayanan SSCB de otoriter ve hatta Stalin döneminde (1924–1953) totaliter yapıya
kavuşan bir siyasal sistem, varlığını 1991’e kadar sürdürmüştür.
Rusya’nın otoriter yapısının başka bir önemli özelliği de, ülke ekonomisinin
merkezi devletin sıkı kontrolünde tutulması, ülkenin bürokratik yapısının
güçlendirilmesi ve askeri gücünün artırılmasına hizmet etmiş olmasıdır.43 19. yüzyıl
ortalarına kadar temelde serf ekonomisi ve tarım toplumu olan Rusya’da devletin
kuvvetli bir bürokratik yapı aracılığıyla kontrol altında tuttuğu Rus ekonomisi, Ekim
Devrim’inin ardından yeni bir boyuta taşınmış, ekonominin tamamen devlet
tarafından yönetim ve denetimini öngören, merkezi planlamaya dayanan bir model
(bir nevi devlet kapitalizmi44) uygulamıştır.
Rusya’nın otoriter yapısının başka bir önemli özelliği, askerileşmiş bir nitelik
arz etmesidir. Bu askerileşme içte siyasal sistemin güvenliği için güçlü bir iç
güvenlik yapısını ifade ederken, dış güvenliğinin sağlanması ve emperyal hedefler
için de güçlü bir ordu yapısını anlatmaktadır. Bu bakımdan iç güvenliğin
sağlanmasında 15. yüzyılda Đvan Groznı opriçinası,45 19. yüzyıl Rusya
Đmparatorluğu’nun siyasi polisi ve Sovyet güvenlik servisinin (KGB) aldığı acımasız
önlemler birbirine çok benzemektedir.
41 Ariel Cohen, Russian Imperialism: Development and Crisis (Londra: Praeger, 1999), s. 29-34. 42 Carrére d’Encausse, Tamamlanmamış Rusya, s. 55. 43 Arbatov, Bezopastnost:Rossiyskiy Vıbor, s. 33. 44 Sovyet ekonomisi konusunda ilginç bir değerlendirme için bkz; Tony Cliff, Rusya’da Devlet Kapitalizmi (çev. Ali Saffer ve Tarık Kaya), (Đstanbul: Metis Yayınları, 1990). 45 Opriçina Çar Đvan Groznı’nın güvenlik örgütüdür.
16
Öte yandan, engelsiz ve geniş araziler ile uzun sınırlar, Rusya devlet
yönetiminin sınırlı ekonomik kaynaklarını, halkını sürekli seferber durumda
tutmasını ve kalabalık ordu beslemesini zorunlu kılmıştır.46 Büyük ve güçlü ordu ise
toplum için yüksek vergiler ve sınırları savunmak için sürekli seferberlik halini
beraberinde getirmiştir.47 Bu da devleti, kendi politik felsefesini gerçekleştirmek için
toplumdan insanüstü gayretler istemeğe zorlamış ve böylece devlet aygıtının işlevini
yürütebilmesi için otokratik bir anlayışın benimsenmesi gerekli olmuştur. Kısaca,
paradoksal olarak, güvenliğin zorladığı coğrafi büyüme daha güçlü ordu, verimsiz
topraklar ve köylüler üzerinde daha fazla baskı ve bunu besleyecek daha otokratik bir
devlet yapısını beraberinde getirmiştir.48 Toplumsal gerilimi yaratan en önemli
nedenlerden biri olan ordu kurumu aynı gerginliğin patlamasını önlemek için daha da
güçlendirilmiş ve bu da gerginliği daha da artırmıştır. Öte yandan, geniş sınırlar
nedeniyle algılanan dış tehdit ve ağır kayıplara neden olan savaşlar ordunun güçlü
kalmasının dış meşruiyet gerekçesini oluşturmuştur.49
Böylece, Moskova Knezliği’ne Moğollardan miras kalan otoriter devlet
anlayışının Rusya Đmparatorluğu çerçevesinde sürdürülmesi için uygun gerekçeler
bulunmakta zorlanılmamış, tersine rejimin iç ve dış düşmana karşı güvenliğini
sağlama adına daha da askeri bir yapıya kayılmıştır. Rusya Đmparatoru 3. Aleksandr
46 Soltan, ‘Coğrafya Tarih ve Rus Kimliği’, s. 66. 47 Igor Chubais, From the Russian Idea to the Idea of a New Russia : How We Must Overcome the Crisis of Ideas, J. Alexsander Ogden (çev. ve der.), (Cambridge, MA.: John F. Kennedy School of Goverment, 1998), s. 7 48 Soltan, ‘Coğrafya Tarih ve Rus Kimliği’, s. 67. 49 17. yüzyıl savaşları Rusya’ya 350 bin ölü ve yaklaşık 500 bin yaralıya, 18. yüzyılda Baltık denizine ve Karadeniz’e çıkma çabaları, Ukrayna ve Beyaz Rusya’nın Polonya’dan alınması için yapılan dört savaş ve Asya bölgesindeki 30 yıllık savaş 1, 5 milyon insanın ölümüne, 19. yüzyıl savaşları 730 binden fazla insanın ölümüne, 20 yüzyıldaki savaşlar ise toplam nüfusunun yaklaşık %16’sına tekabül eden 34 milyondan fazla ölüye mal olmuştur. Bkz; Strategiçeskie Reşenie i Vorujennıe Silı (IVI MO, ARBĐZO, 1993)’ten aktaran S. Ançukov, ‘Strategiçeskiy Kurs i Voennaya Politika Rossii (istoriya i sovremennaya praktika)’ http://whiteworld.ruweb.info/rubriki/000101/001/02081801.htm (20 Aralık 2002).
17
(1881–1894), askeri yapının Rus geleneksel devlet felsefesindeki önemini
“Rusya’nın müttefiklerinin sadece ordusu ve filosu olduğunu” ifadesiyle ortaya
koymuştur.50 3.Aleksandr döneminde bu önemin bir göstergesi de Savaş Bakanlığına
imparatorluk bütçesinin yüzde 30’nun ayrılması olmuştur.51
Askeri yapının, rejim güvenliğine ilişkin endişelerin ve Batı ile rekabetin en
üst düzeye çıktığı Sovyet döneminde de önemini koruduğu görülmektedir. Sovyet
Ordusu dünyanın en kalabalık ordularından biri olma niteliğini sürekli korumuştur.
1985’de Sovyet Ordusunda 6 milyon asker ve subay bulunmaktaydı.52 Sovyet
yönetimi bu kalabalık ordunun finanse edilebilmesi için büyük harcamalar yapmıştır.
Örneğin, 1970’lerde Sovyet askeri harcamaları milli gelirin üçte birine (Batıda %5-7
iken) eşit düzeye gelmiştir.53 Batı kaynaklarında, Sovyet harcamalarının 1980’lerin
sonlarına doğru ulusal gelirin %15-17’sine veya 1988 rakamları ile 200-300 milyon
Rubleye ulaştığı belirtilmiştir.54 Veriler Sovyet ekonomisi içerisinde askeri sanayinin
önemi de ortaya koymaktadır. Gorbaçev’in danışmalığını da yapan Abel
Aganbekyan benzeri reformcu ekonomistler 1980’lerin başında toplam 100 milyon
ülke çalışanından 30–40 milyonunun askeri endüstri sektöründe çalıştığını ve ulusal
bütçe gelirleri içinde bu kalemin %40-50’lere varan bir yer işgal ettiğini öne
sürmüşlerdir.55 Ayrıca, Sovyet döneminde bilimsel araştırmalar içinde de askeri
amaçlı çalışmaların büyük yer kapladığı da bilinmektedir. Örneğin, Savunma
Girişimlerini Artırma Kurumu Başkan Yardımcısı Aleksey Şulunov 1990’da AR-GE
50 Trenin, The End of Eurasia, s. 38. Đmparator 3. Aleksandr’ın bu sözleri bugün de Rusya Genelkurmay Akademisi’nin duvarlarında yer almaktadır. 51 William C. Fuller, Strategy and Power in Russia :1600-1914 (New York: The Free Press, 1992), s. 338. 52 Vladimir Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society: How the Soviet Union Functioned and How It Collapsed (New York: M. E. Sharpe, 2001), s. 94. 53 Cohen, Russian Imperialism, s. 162. 54 Iurii Fedorov, ‘Interest Groups and Russia’s Foreign Policy’, International Affairs (Moscow), Cilt 44, Sayı 6 (1998), s. 176. 55 Petro ve Alvin Z. Rubinstein, Russian Foreign Policy, s. 131.
18
çalışmaları içinde askeri-sanayi kompleksinin payının % 79 olduğunu öne
sürmüştür.56
Bu çerçevede, Sovyetler Birliği’nin çöküşünde Sovyet ekonomisinin askeri
yapısının ve özellikle muazzam askeri harcamalarının önemli bir payının olduğunu
savunan görüşler de mevcuttur.
2. Misyoncu/Emperyal Gelenek
Rusya devlet geleneğinin öne çıkan ikinci önemli boyutu ciddi bir misyoncu niteliğe
sahip olmasıdır. Bu misyoncu nitelik devletin güvenliğini korumayı, iç ve dış
tehditlere karşı sürekli mücadeleyi içermiş ve bu anlayış çerçevesinde genişlemeyi
teşvik eder bir nitelik taşımıştır.57
a) Tarihi Rus Topraklarını Birleştirmek
Bu çerçevede Rus devlet geleneğinde tarihsel olarak öne çıkan ilk misyon “Tarihi
Rus topraklarını birleştirmek” olmuştur. Bu misyonunu uygulanışı iki tarihsel
dönemde gerçekleşmiştir: 14–16. yüzyıllar ve 17–18. yüzyıllar.58 Ayrıca, 1939’da
imzalanan Sovyet-Alman anlaşması da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Đlk dönem öncesi, Vladimir Knezi Yaroslav Mudrı’nin (1019–1024)
ölümünden sonra Kuzey Rusya’daki coğrafyasında derebeylik sistemi ortaya çıkmış
ve Büyük Knez’lik statüsü için iktidar mücadeleleri başlamıştır.59 “Tarihi Rus ve
Slav topraklarını birleştirmek” misyonu Rusya içindeki bu iktidar mücadelelerine ve 56 A. Şulunov, ‘Sistemniy Krizis Oboronki’, Nezavisimoe Voennoe Obozrenie, Sayı 2 (1998), s. 4’ten aktaran Fedorov, ‘Interest Groups and Russia’s Foreign Policy’, s. 176. Ayrıca bu konuda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Murray Feshbach (der.), National Security Issues of the USSR, Work Shop 6-7 November 1986, NATO, hg, Brussels, Belgium, (Dordrecht-Niderland: Martinus Nijhoff Publishers, 1987), s.111-155. 57 Arbatov, Bezopastnost:Rossiyskiy Vıbor, s. 33-34. 58 Trenin, The End of Eurasia, s. 47. 59 Kurat, Rusya Tarihî, s. 83.
19
derebeylik sistemine son vermek için gündeme gelmiştir. Büyük Knezlik
mücadelesinde Altın Orda’nın yardımı ile 14. yüzyıldan itibaren öne çıkan Moskova
Knezliği kendi iktidarını sağlamlaştırmak ve egemenlik alanını genişletmek için
“Tarihi Rus ve Slav topraklarını birleştirmek” politikasını başarılı biçimde
uygulamağa başlamıştır. ‘Tarihi Rus topraklarını toplamak” sürecinde ilk dönemde
Kuzey Doğu Rusya topraklarının Moskova çekirdekli yeni merkezi devletin içine
alınmasını sağlamıştır.60 17-18 yüzyıllara tekabül eden ikinci dönemde Rusya
Çarları, tarihî Kiev Knezliğinin batı ve güneybatı topraklarını egemenlikleri altına
almıştır. Ardından, 17. yüzyılda Polonya ile yapılan savaşlar ve 18. yüzyılın ikinci
yarısında Polonya’nın paylaşım mücadelesi sonucu Ukrayna ve Beyaz Rusya ele
geçirilmiştir.61
Ayrıca, 1939’da Sovyet-Alman Saldırmazlık Anlaşması imzalanması da
“Tarihi Rus topraklarını birleştirmek” misyonu içinde değerlendirilebilir.62 Molotov-
Ribbentrop Anlaşması olarak da bilinen bu uzlaşmaya göre, Polonya tarihte
dördüncü kez ikiye bölünmüş, bu ülkenin doğusu, Baltık ülkeleri ve Besarabya
(bugünkü Moldova) SSCB tarafından işgal edilmiştir.63 Stalin yönetimi Đkinci Dünya
Savaşı’ndaki zaferin ardından bu toprak kazanımlarını meşrulaştırarak, 1920’lerde
çizilen Curzon sınır hattı ile SSCB’nin dışında bırakılan Batı Ukrayna ve Batı Beyaz
Rusya topraklarını tekrar kontrol altına almıştır.
“Rus topraklarını birleştirme” misyonu özünde Doğu Slavlarını bir devlet
çatısı altında toplama işlevi görmüştür. Nobel ödüllü Rus yazar Aleksandr
Soljenistsin’in 1990’da SSCB’nin yerine Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya ve
60A. V. Vozjennikov, Pardigma Natsionalnoy Bezopastnosti Reformiruyuşeysya Rossii (Moskova: ZAO Edas Pak, 2000), s. 99 61 Trenin, The End of Eurasia, s. 47. 62 Charles E. Ziegler, The History of Russia (Westport-Connecticut: Greeenwood, 1999), s. 102. 63 Ibid.
20
Kazakistan’ın Rus nüfusunun ağırlıklı olduğu doğu bölgelerinden oluşan yeni bir
birlik kurulması önerisinde de bu misyonunun etkisini görmek mümkündür.64
Aslında üç Slav cumhuriyetinin (Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya) SSCB’nin
hukuken dağıldığını ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nu kurulduğunu ilan ettiği 8
Aralık 1991 tarihli girişiminde ve 1997’de imzalanan Rusya Federasyonu-Beyaz
Rusya Ortak Devleti anlaşmasında da bu tarihsel anlayışın etkisinin bulunduğu
söylenebilir.
Öte yandan, Rusya imparatorluğu bu misyonu 19 yüzyılda Balkanlardaki
etkinlik mücadelesi çerçevesinde ve gelişen Panslavist akımının etkisi ile daha da
geliştirerek Güney Slavlara nüfuz etme aracı olarak da kullanmıştır.65 NATO’nun
Yugoslavya’ya müdahalesinde ve Kosova krizinde Rusya’nın tavrında aynı
anlayışın izlerini görmek mümkündür.66
b) Üçüncü Roma Teorisi
Rusya’nın devlet geleneği içerisinde önemli yer tutan diğer bir misyon Üçüncü Roma
teorisidir. Üçüncü Roma teorisi Ortodoksluğun Rusya devlet geleneği içerisindeki
önem ve yerinin ortaya konması bakımından önemli bir göstergedir. Ortodoksluğun
Rus tarihi içindeki önemi Kiev Knezi Vladimir’in 989’da Hıristiyanlığı ülkesinin
resmi dini olarak kabulü ile başlamıştır.67 Vergiden muaf tutulduğu Moğol
egemenliği döneminde (13–15. yüzyıl) “Altın çağını” yaşayan Rusya Ortodoks
64 A. Đ. Soljenitsin, Kak Nam Obustroit Russiyu (Moskova: Patriot, 1991), s. 4-6. 65 Astrid S. Tuminez, Russian Nationalism Since 1856 : Ideology and the Making of Foreign Policy (New York: Rowman & Littlefield Publishers, 2000), ss.50-87. 66 Bu konuda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; D. Trenin ve E. Stepanov (der.), Kosovo: Mejdunarodnıe Aspektı Krizisa (Moskova: Tsentr Carnegie, Haziran 1999) içinde Elena Guskova, ‘Dinamika Kosovskogo Krizisa i Politika Rossii’, s. 32-78. ve Yuriy Davidov, ‘Problema Kosovo v Rossiskom Vnutropolitiçeskom Kontekste’ , s. 247-279. 67 Kurat, Rusya Tarihî, s. 30.
21
Kilisesi,68 sahip olduğu manevi gücüyle önce Moskova Knezliği’nin gücünün
pekişmesine, sonrasında da Rusya’da emperyal iktidar ideolojisinin felsefi
çerçevesinin oluştulmasında görev üstlenmiştir.69 Pipes’a göre, Ortodoks dininin
egemen olduğu Rus emperyal ideolojisi dört temel önermeden oluşmaktadır: Kral
iktidarının tanrısallığı, Đmparatorluk bağı, Rusya’yı yönetenlerin evrensel Ortodoks
hükümdarlar oluşu ve Üçüncü Roma teorisi.70 Bu önermelerden “kral iktidarının
tanrısallığı” ilkesi otoritenin kaynağının Tanrı olduğunu, Rus Çarlarının da bu
yetkisiyi Tanrı adına kullandığını ve çarın aynı zamanda Ortodoks Kilisesi’nin geçici
yöneticisi olduğunu ifade etmektedir. Đmparatorluk bağı ile Rusya imparatorlarının
Roma Đmparatoru Augustus’un soyundan gelen en eski ve en saygın hanedan olduğu
vurgulanmaktadır. Rusya’yı yönetenlerin evrensel Ortodoks hükümdarlar oluşu
önermesi bütün Ortodoksların imparatoru, yöneticisi ve koruyucusu anlamını
taşımaktadır. Bu önermeden “Slav topraklarının birleştirilmesi” misyonu
çerçevesinde geniş ölçüde yararlanıldığını yukarıda anlatmıştık. Üçüncü Roma
teorisi ise Rus Ortodoks Kilisesi’nin Rus emperyal ideolojisinin dışsal boyutu
üzerinde büyük etkisi olan bir önerme olarak öne çıkmaktadır.
Rusya tarihînde geleneksel olarak dinsel güç bağımsız biçimde iktidar
mücadelesinin bağımsız bir aktörüne dönüşmemiş, Knezlik ve Çarlık dönemlerinde
dünyevi iktidarın yanında yer alarak onun gücünün pekişmesinde meşruiyet unsuru
işlevi görmüştür. Bu işlev sadece iç meşruiyet anlamını taşımamış, özellikle 1453’de
Osmanlı’nın Đstanbul’u fethi ve 15. yüzyılda Rusya’nın yayılma sürecine
başlamasıyla beraber dışsal nitelik de kazanmıştır. Bu dışsal meşruiyet “Moskova-
Üçüncü Roma’dır” formülüyle ortaya koyulmuştur.
68 Pipes, Russia Under the Old Regime, s. 226. 69 Ziegler, The History of Russia, s. 29. 70 Pipes, Russia Under the Old Regime, s. 232-233.
22
Đstanbul’un Türkler tarafından fethinin ardından Ortodoks din adamlarından
Rusya’nın Pskov kentinin rahibi Filofey, Moskova Knezi’nin Ortodoksluğun hamisi
misyonunu üstlenmesi gerektiğini öne sürmüştür. Filofey, “Moskova-Üçüncü
Romadır” anlayışını sistemleştirerek, 1503’de yazılı olarak Moskova Knezi III.
Vasili’ye sunmuştur:71 “Evvelce dünyanın merkezi Roma idi. Sonra Yeni Roma
(yani Đstanbul) oldu. Her iki Roma da düştü. Hâlbuki Üçüncü Roma ayaktadır, o da
Moskova’dır. Hıristiyanlıktaki ‘mukaddes üçlü’ hükmünce Dördüncü Roma
olmayacaktır; Şu halde Moskova dünya hâkimiyetinin yeni merkezidir.”72
Bu görüş Moskova Knezleri ve daha sonra da Rusya Çarları için devletin
genişletilmesi için uygun bir gerekçe oluştururken, bazı güncel analizciler “Moskova
Üçüncü Roma’dır” görüşünün Rusya’nın ilk jeopolitik doktrini olduğunu
savunmaktadırlar.73 Bu arada başka bir görüş de, Moskova Knezliği’nin Üçüncü
Roma doktrininden önce sadece Rus topraklarını bir araya getirme uğraşı içindeyken,
bu doktrinden sonra sınırsız emperyal yayılma misyonu içine girdiğini
savunmaktadır.74 Bu görüş, anılan doktrinin, Sovyet yayılmacığı üzerinde de etkili
olduğunu, özellikle Stalin döneminde Doğu Avrupa’daki Sovyet yayılmacılığının
(buna Türk Boğazlarına yönelik talepleri de katabiliriz) bu doktrinle bağlantılı
olduğunu ileri sürmektedir.75
71 Nikolas K. Gvosdev, ‘Moscow-The Third Rome: Interpretations and Implications For Church-State
Relations’, http://www.geocities.com/Athens/Olympus/5357/chscowl.html (14 Ocak 2002). 72 Ibid. 73 Gennadiy Zyuganov, Geografiya Pobedı: Osnovı Rossiyskoy Geopolitiki, (Moskova: yy., 1997), s. 119. 74 Marchall Poe, ‘Moscow, the Third Rome: The Origins and Transformations of a Pivotal Moment’, www.people.fas.harvard.edu/-mpoe/third%20Rome.rdf. (30 Mayıs 2005), s. 2. 75 Poe, ‘Moscow, the Third Rome: The Origins and Transformations of a Pivotal Moment’, s. 21. Slavcılarla Üçüncü Roma doktrini ve Stalin dönemi arasındaki bağlantıyı ortaya koymak açısından Slavcı yazar Sergey Şarapov’un 1901’de yayınladığı Çerez Polveka (Yarım Yüzyıl Sonra) eserindeki bir diyaloğa burada yer vermek anlamlı olacaktır. Şarapov romanında 1951’de Moskova’da o dönemin bir Moskovalısı ile eski bir çağdan gelmiş Moskovalı arasındaki hayalî bir diyaloga yer vermektedir. Eski dönemden gelmiş Moskovalının “Konstantinapol bizim mi?” sorusunu yanıtlayan
23
Rusya tarihsel geleneği içinde önemli yer tutan otoriter gelenek ve etkinlik
gösteren Rus topraklarını birleştirme ve Üçüncü Roma benzeri misyoncu yaklaşımlar
aslında birbirinden beslenen nitelik arz etmiştir. Hatta bu unsurlar 19. yüzyılda oraya
çıkan Slavcılık akımının temel bileşenlerini oluşturmuştur. 1830-40’lardan itibaren
Rus entelektüelleri arasında yayılan Panslavizm ideolojisi Ortodoksluk, otokrasi ve
Slav bileşkesine dayanmıştır.76 Slavcılar, Slav etnik temeline dayanan ideolojik
temelden yola çıkarak, Rusya’nın bu işin liderliğini üstlenmesi gerektiği üzerinde
durmuşlardır. Ayrıca, Rusya’nın Batıdan farklı olduğunu, bu farklılığın temelinde
yalnız etnik farklılığın olmadığını, Ortodokslukla pekiştiğini vurgulamışlardır.77
Aslında Rus milliyetçiliğini Batı Avrupa’daki milliyetçiliklerden ayıran en önemli
fark, Rus milliyetçiliğinin Batıdaki laik nitelikli milliyetçiliklere oranla din faktörünü
(bu örnekte Ortodoks mezhebini) kendi millî kimliğinin bir parçası olarak
içselleştirmeyi başarmış olmasıdır.78
Üçüncü Roma doktrini ile Rus milliyetçilerinin fikir babaları olan Slavcılar
arasındaki ilişki 1860’lara uzanmaktadır. Anılan tarihlerde Filofey’in yazılarının ilk
kez kamuoyuna açık biçimde yayınlanması Slavcılar tarafından günün koşullarında
Rusya’nın kaderinin Doğu Roma (Bizans) Đmparatorluğu’nun yeniden diriltilmesi
1950’li yılların Moskovalısı “Konstantinopol’un Kiev, Moskova, Petersburg’tan sonra dördüncü başkentleri olduğunu” belirtmektedir. 1950’lerin Moskovalısı devletin sınırlarını da tasvir ederken Đran, Hive, Buhara ve Afganistan’ın eyaletleri olduğunu, batı sınırını Danzig’in (Polonya’da) oluşturduğunu, Kuzey Prusya’nın tamamını, Avusturya, Moraviya ve Çekya’yı (Çek Cumhuriyeti) içine alarak Akdeniz’e çıktığını belirtir. Bu Rus imparatorluğunun Varşova, Çervonnaya Rus ve Lvov’u içine alan Polonya Çarlığını, Viyana’yla birlikte Çekya’yı, Budapeşte ile beraber Macaristan’ı, Sirbıstan-Hırvatistan’ı, Bükreş’li Romanya’yı, Sofya ve Andrianapol’lu Bulgaristan’ı ve Atina’lı Yunanistan’ı kapsayan bir devlet olduğunu ifade eder. Bkz; T. A. Mihaylov, Evolyutsiya Geopolitiçeskih Đdey (Moskova: Ves Mir, 1999), s. 148. 76 Soltan, ‘Coğrafya Tarih ve Rus kimliği’, s. 75. 77 Astrid S. Tuminez, Russian Nationalism Since 1856 : Ideology and the Making of Foreign Policy (New York: Rowman & Littlefield Publishers, 2000), s. 64. 78 Rus milliyetçiliği konusunda bkz; Astrid S. Tuminez, Russian Nationalism Since 1856 : Ideology and the Making of Foreign Policy (New York: Rowman & Littlefield Publishers, 2000); Stephen D. Shenfield, Russian Fascism: Traditions, Tendencies, Movements (New York: M. E. Sharpe, 2001).
24
için bir fırsat olarak görülmüştür.79 1877–78 Rus-Osmanlı savaşı da bu yaklaşımın
devamı olarak değerlendirilmelidir. Rusya Đmparatorluğu, Panslavizm ve Pan
ortodoksluğu esasen Balkanlar merkezli olarak Ekim Devrimi’ne kadar kullanmıştır.
Lenin 1917’de Panslavizm’in gerici bir emperyalist hareket olduğunu ilan etmiş,80
fakat Stalin Đkinci Dünya Savaşı’nda Panslavizm’den yararlanmaya çalışarak,
Ağustos 1941’de Moskova’da ilk Panslavizm Kongresini toplamıştır.81 Đkinci Dünya
Savaşı’nın ardından Yugoslavya’nın (yani Güney Slavları Federasyonu) kurulması
ve Doğu Avrupa’nın nüfuz alanı yapılması da bir anlamda Slav motifi çerçevesinde
değerlendirilebilir.82 Fakat savaşın ardından SSCB ve Yugoslavya arasındaki fikir
ayrılığı ve anlaşmazlıklar SSCB’nin bu coğrafyada Slavlık faktörünü kullanma
olanağını önemli ölçüde sınırlamıştır.
c) Sıcak Denizlere Çıkma
Rusya’nın misyonculuk anlayışında dikkati çeken diğer bir önemli husus da sıcak
denizlere çıkış hedefidir. Dünyanın en büyük kara devleti konumundaki Rusya’nın
17. yüzyıldan itibaren denizlere çıkma hedefine yoğunlaşmağa başladığı
görülmektedir.83 Dönemin şartlarında açık denizlere çıkışın olması ve deniz yollarına
egemen olmak ucuz yollardan ticaret yapabilme ve zengin olmak anlamına
gelmekteydi. Nitekim büyük deniz filoları olan Cenova, Venedik, Floransa gibi
ülkelerin ulaştığı zenginlik, ayrıca dönemin en önemli güçleri Osmanlı devleti,
Portekiz, Đspanya ve Đngiltere’nin aynı zamanda büyük deniz güçleri olması Rusya
için denizlere çıkışın sağlanmasını gerekli ve çekici hale getirmiştir.
79 Poe, ‘Moscow, the Third Rome: The Orgins and Transformations of a Pivotal Moment’, s. 2. 80 Mesut Hakkı Caşın, Rus Đmparatorluk Stratejisi (Ankara: ASAM, 2002), s. 120. 81 Ibid. 82 Taha Akyol, Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, 2 Cilt (Đstanbul: Ötüken, 1976), cilt 1, s. 153. 83 Kurat, Rusya Tarihi, s. 252.
25
Rusya’nın sıcak denizlere çıkış hedefinin tarihsel süreçte Baltık, Karadeniz ve
Hazar ile Boğazlar üzerinden Akdeniz’e ulaşmak temelinde geliştirildiğini söylemek
mümkündür. Rusya’nın aynı zamanda bir deniz gücü olması anlamına gelecek bu
hedefin gerçekleştirilmesinde ilk önemli adım Rusya Çarı 1. Petro (1682–1725)
tarafından atılmıştır. Petro’nun ilk hedefi Karadeniz’e çıkmak olmuş, bu çerçevede
1696’da Karadeniz’in kilidi konumundaki Azak kalesi Osmanlı’dan alınmıştır. Fakat
tüm çabalara rağmen, Osmanlı ile savaş için Avrupa güçlerinden (Venedik,
Avusturya, Lehistan, Đngiltere ve Fransa) destek alamayan Rusya, 1700’de imzalanan
Rus-Osmanlı barış anlaşması ile bu hedeften geri adım atmış ve 1711’deki Prut
yenilgisinin ardından Azak kalesi Osmanlı’ya iade edilmiştir.84 Bu gelişme üzerine
1. Petro denizlere çıkma hedefini gerçekleştirmek için Lehistan ve Danimarka ile
ittifak yaparak Baltık denizi sahillerine çıkış için Đsveç’e savaş açmıştır.85 22 yıl
(1700–1721) devam eden Kuzey Savaşı’nın ardından 1721’de imzalanan Nişdat
Anlaşması ile Rusya Batık’ta önemli bir ülkeye ve bir Avrupa gücüne
dönüşmüştür.86
Rusya’nın Karadeniz’e çıkış mücadelesi Çariçe Büyük Katerina döneminde
(1762–1796) başarıyla sonuçlanmış, 1774’de Osmanlı devletiyle imzalanan Küçük
Kaynarca anlaşması ile Rusya bu hedefine ulaşmıştır.87 1. Petro’nun 1722-23
yıllarında Đran’la savaşının ardından Hazar denizinin batı ve güney kıyılarını ele
geçirerek bu yönde kısmi bir başarı sağlayan Rusya, bu ülkeyle imzaladığı 1813
Gülistan ve 1828 Türkmençay anlaşmalarıyla Hazar’da da egemenlik kurmuştur.88
84 Ibid. , s. 252-260. 85 Fuller, Strategy and Power in Russia, s. 38. 86 G.A. Sanin, ‘Peredislovie’, Đstoriya Vneşney Politika Rossii: 18 Vek (Moskova: Mejdunaradodnie Otneşeniya, 2000), s.7. 87 Rubinstein, Russian Foreign Policy, s. 4. 88 Sanin, ‘Peredslovie’, Đstoriya Vneşney Politika Rossii: 18 Vek, s. 7.
26
Rusya’nın sıcak denizlere çıkma hedefinde en önemli aşamalardan biri
Đstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinden Akdeniz’e çıkmak olmuştur. Rusya’nın
geleneksel Akdeniz ve Boğazlar siyaseti kendi güç pozisyonuna göre iki boyutlu bir
içerik taşımıştır. Ruslar kendilerini zayıf hissettiklerinde Akdeniz ve Boğazları bir
güvenlik meselesi görerek, Boğazların yabancı gemilere kapatılması ve Karadeniz’e
girmelerininin önlenmesi siyaseti gütmüşlerdir.89 Güçlü oldukları dönemlerde ise
Boğazlar üzerinden Akdeniz’e inerek Fransa’nın Ortadoğu’da kurmak istediği
üstünlüğe ve Đngiltere’nin Hint yolu güvenliğine darbe vurmayı amaçlamışlardır.90
Bu bağlamda Boğazlar ve Üçüncü Roma teorisi ile kutsallık atfedilen Đstanbul’un
(Ruslara göre Tsargrad’ın yani Çar’ın kentinin) ele geçirilmesi Rusya
Đmparatorluğu’nun önemli hedeflerinden biri olmuştur.
18. yüzyıl sonuna kadar Rusya’nın bu amaçlarına tek başına karşı koyabilen
Osmanlı Devleti, zayıflaması ile paralel olarak 19. yüzyıldan itibaren bu konuda
Đngiltere, Fransa ve Almanya’nın desteğini almaya çalışmıştır. Rusya
Đmparatorluğu’nun bu hedefine en yaklaştığı dönem Đngiltere ve Fransa’yla birlikte
Birinci Dünya Savaşı’na girdiği dönemdir.91 Fakat, Ekim Devrimi nedeniyle
Rusya’nın yeni bir siyasal sisteme yönelmesi, savaştan çekimesi ve savaş öncesi
yapılan anlaşmaları geçersiz ilan etmesi yeni dönemi başlatmıştır. Yeni Sovyet
liderliği Đkinci Dünya Savaşı sonuna kadar Rusya Đmparatorluğu’nun zayıf
zamanındaki Boğazlar politikasına sadık kalmış ve Batılı devletlere karşı Türkiye’nin
tezini savunur bir pozisyon sergilemiş, Đkinci Dünya Savaşı’nın ardından galip devlet
89 Akyol, Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, cilt 2, s. 663. 90 Halük Ülman, ‘Birinci Dünya Savaşına Giden Yol’ (Ankara: SBF Yayını, 1972), s. 76-77. 91 Akyol, Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, cilt 2, s. 664.
27
vasfının kendisine sağladığı avantajı kullanarak 1946’da Boğazlarda üs talebinde
bulunmuştur.92
Rusya’nın 19. yüzyılda Uzak Doğu’ya artan ilgisi ve 20. yüzyılın hemen
başındaki Rus-Japon savaşı da denizlere çıkış hedefinin önemli göstergelerinden biri
olarak kabul edilebilir. Ayrıca, Đkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyet yönetiminin
1904–5 Rus-Japon Savaşı sonucu Japonya’ya kaybedilmiş Kuril adalarının geri alma
çabası da Japon denizine ve Pasifik Okyanusu’na çıkma çerçevesinde ele almak
mümkündür.
Kuril adalarının geri alınmasına ve Boğazlardaki üs iddiaları gibi hususlara
rağmen, Sovyet yönetimi Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da denizlere ve
okyanuslara ilgisini vazgeçilmez temel stratejik hedef olarak ortaya koymamıştır.
Bunun en önemli nedeni, Sovyet deniz doktrinin 1960’lara kadar savunma anlayışı
içinde ele alınmış olması, deniz kuvvetlerinin kara kuvvetlerinin destekleyicisi olarak
görülmesi ve ancak bu tarihten itibaren güçlenme seyrine uygun olarak bağımsız
görevler yapacak bir kuvvet haline gelmesidir.93 Fakat, geleneksel denizlere çıkış
hedefi bu tarihten itibaren okyanuslara açılma biçiminde geliştirilmeye çalışılmıştır.
SSCB’nin çözülüşünün sebeplerinden biri olarak değerlendirilen 1979 tarihli
Afganistan müdahalesini de bu hedefin Hint Okyanusu’na çıkış biçiminde
geliştirilerek sürdürülmesi olarak yorumlamak mümkündür.94
1990’larda aşırı milliyetçi Rusya Liberal Demokrat Partisi (LDPR) ’nin lideri
Vladimir Jrinovski’nin geliştirdiği jeopolitik formülde de sıcak denizlere ve dahası 92 SSCB’nin Boğazlar’a ilişkin talepleri konusunda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Erel Tellal, ‘SSCB’yle Đlişkiler’, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (1919-1980) (Đstanbul: Đletişim, 2001), 1. Baskı, s. 499-521. 93Raymond L. Garthoff, Sovyet Askeri Doktrini (Ankara: Genelkurmay Yayınları, 1956), s. 325’ten aktaran Akyol, Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, cilt 2, s. 653. 94 Rus bilim adamı A. Vandam 1912’de yayınladığı ve Rus jeopolitik düşüncesinde önemli eserlerden biri olarak kabul edilen Naşa Polojeniya başlıklı kitabında sıcak denizlere çıkmanın Rusya için hayati öneminden bahsetmekteydi. Bkz; Gennadiy Zyuganov, Geografiya Pobedı, s. 48.
28
okyanusa çıkış yaklaşımının önemli etkisinin bulduğu görülmektedir. “Jrinovski
Formülüne” göre Rusya’nın tarih boyunca karşı karşıya kaldığı bütün felaketler hep
güneyden gelmiştir.95 Bu bağlamda Rusya’nın bunalımdan kurtulabilmesi için
“Güney sorununun” çözülmesi ve Rusya’nın Hint Okyanusu ve Akdeniz’e açılması
gerekmektedir.96 Güney sorunun çözülmesinin tek yolunun Rusya’nın sıcak denizlere
çıkması ve Rus askerlerinin çizmelerini Hint Okyanusunda yıkamasında97 gören
Jrinovski kendince bir jeopolitik formül ortaya koymaktadır.
Bu formüle göre dünya nüfus dairelerine ayrılmalı, Güneydoğu Asya ülkeleri
Filipinler, Malezya, Endonezya ile Avustralya, Japonya ve Çin’in; Türkiye, Đran ve
Afganistan Rusya’nın, Afrika Kıtası Batı Avrupa’nın; Latin Amerika ülkeleri
Amerika ve Kanada’nın nüfus alanları olmalıdır.98 Çin ve Hindistan’dan Avrupa’ya
giden Đpek Yolu Rusya üzerinden tekrar açılmalıdır.99 Jrinovski’nin görüşleri her ne
kadar gerçeklerle bağdaşmayacak marjinal düşünceler olarak gözükse de,
Jrinovski’nin (ve temsil ettiği LDPR’in) Rus milliyetçiliğinin Rusya siyasal
hayatındaki en güçlü temsilci olduğunu unutmamak gerekir. Buna LDPR’in 1990’da
Sovyet istihbarat servisi KGB tarafından kurdurulduğu savı da eklenince,100 aslında
95 Vladimir Jrinovski, Güneye Doğru Son Đlerleyiş (Ankara: Yeni Çığır, 1997), s. 6. Đsminde liberal demokrat olan fakat idelojik açıdan tamamiyle karşı çizgide bulunan aşırı milliyertçilik propagandası yapan LDPR partisinin liderliği yapan Jirinovski, Rus politik arenasında yaptığı açıklama ve davranışlarıyla skandallar yaratan bir politikacı olarak ün kazanmıştır. 96 Jrinovski, Güneye Doğru Son Đlerleyiş, s. 73. 97 Ibid., s. 75. 98 Ibid., s. 80. 99 Ibid., s.79. 100 LDPR’in Sovyet güvenlik servisi KGB tarafından kurdurulduğu iddiası konusunda daha Sovyet döneminde çeşitli spekülasyonlar olsa da, bu konu ciddi bir iddia biçimde ilk kez 1995’de gündeme gelmiştir. Rus araştırmacı gazetecisi Aleksandr Jilin, KGB’den emekli yarbay Mihail Valentinov’u kaynak göstererek LDPR’in “1990 yılında halkta kafa karışıklığı yaratmak ve ülkede mevcut liderliğe ciddi alternatif olmadığı duygusunu oluşturmak” için KGB tarafından kurulduğunu öne sürmüştür. Valentinov Rus istihbaratı içinde çok az kişinin LDPR’in nasıl finanse edildiği konusunda bilgisinin olduğunu iddia etmiştir. Valentinov’un bu iddiası milliyetçi Pamyat örgütünün Rus güvenlik örgütleriyle de ilişkisi olduğu iddia edilen liderlerinden Dimitri Vasilev’un Ocak 1994’deki demeciyle örtüşmektedir. Vasilev LDPR’in hükümetin oyuncağı olmakla suçlamıştır. Bkz ; http://www.rferl.org/specials/russianelection/bio/zhirin.asp (24 Aralık 2005) ve
29
Jrinovski’yi Rus emperyal anlayışının siyasal yansıması olarak değerlendirmek
yanlış olmayacaktır.
Rusya’nın, Baltıklara çıkmasını engellemede önemli bir sorun olarak gördüğü
NATO genişlemesine karşı çıkışında ve Karadeniz’de güçlü bir filo bulundurarak var
olma çabasının ardında da geleneksel denizlere çıkış anlayışının izlerini bulmak
mümkündür.
3. Azgelişmişlik Sorunu ve Yukarıdan Reform Geleneği
Rus tarihsel mirası içerisinde ulusal güvenlik anlayışını yakından ilgilendiren bir
diğer husus da yukarıdan reform geleneğidir. Rusya tarihinin en önemli
meselelerinden biri geri kalmış ve saldırıya açık konumdaki ülkenin güvenliğini
sağlamak olmuştur.101 Rusya’yı yönetenler tarihsel gelişmelerle de beslenen dış
tehdit algılaması ve daha zengin ve avantajlı komşular karşısında, bir yandan ülkenin
uzun ve savunulması güç sınırlarının güvenliğini sağlama alma endişesi
içerisindeyken, diğer yandan bu büyük, fakir ve yönetilmesi zor ülkenin iç
sorunlarını çözme zorunluluğuyla karşı karşıya kalmışlardır. Rus yöneticiler
geleneksel olarak önceliği dış tehdit karşında sürekli hazır olmaya ve devlet ile
toplumun imkanlarını bu yönde seferber etmeye vermiş, iç sorunların çözümünü
genellikle göz ardı ederek, iç dinamiklerin taleplerini otoriter devlet aygıtı
aracılığıyla bastırma yolunu tercih etmişlerdir.
Fakat, zamanla Rusya’nın iç sorunlarının ülkenin dış güvenliğinin
sağlanmasına ve yöneticiler için ülke güvenliği için elzem görülen emperyal amaçları
http://blacksea.free.fr/index.php?action=Show&page=ShowItems&itemStr=Person&itemId=135 (24 Aralık 2005). 101 Mark Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia (Londra: Longman, 1995), s. 7.
30
gerçekleştirmeye olanak vermeyecek kadar büyümesi, geri kalmışlığı aşılması
gereken temel bir güvenlik sorunu haline getirmiştir. Rusya’yı yönetenler dış
güvenliğin sağlanması ve emperyal hedefleri gerçekleştirmek için geri kalmışlık
sorununun çözülmesi zaruretinden hareketle değişim ve modernizasyonun şart
olduğunu kabullenmiş, bu sürecin yukarıdan yapılacak bir reformla ülkeyi kargaşa ve
karışıklığa sokmadan başarıya ulaştırılabileceğini ummuşlardır. Böylece değişim ve
modernizasyon çabaları başlangıçta araçsal bir özellik taşımış, temelde Rusya’nın
askeri politik gücünün artırmayı hedeflemiş, diğer alanlardaki değişimi de bu amaca
hizmet eder nitelikte yürütülmesini sağlamıştır.102
Rusya tarihinde azgelişmişlik sorununu çözecek ve ülkenin toparlanmasını
sağlayacak yukarıdan reform çabalarının beş büyük örneğinden bahsedebiliriz:
Büyük Petro reformları, 2. Aleksandr reformları, Stolipin reformları, Sovyet dönemi
ve Putin reformları. Büyük Petro reformlarının Rusya’nın Baltık Denizi’ne çıkması
arifesinde, 2. Aleksandr reformlarının 1853–55 döneminde gerçekleşen Kırım
Savaşı’nda alınan yenilginin ardından, Stolipin reformlarının ise 1905’teki Rus-
Japon Savaşı’ndaki yenilginin ardından yapılmış olması reformlarla dış güvenlik
arasındaki ilişkiyi ortaya koymak bakımından önemlidir. Hatta 1917 Ekim
Devrimi’nin Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda ağır kayıplar verdiği dönemde
gerçekleşmesi bağlamında Sovyet dönemini de bir anlamda bu çerçevede
değerlendirebiliriz. Dahası, dördüncü bölümde üzerinde geniş biçimde durulacağı
üzere, Putin reformlarının 1991’de başarısızlığa uğrayan sosyalist kalkınma ve
modernizasyon modeli ile 1998’de Rusya’da ekonomik krizle başarısızlığı
102 Svyatoslav Kaspe, Đmperya i Modernizatsiya: Obşaya Model i Rossiyskaya Spetsifika (Moskova: Rossiyskaya Politiçeskaya Entsklopediya , 2001), s. 135.
31
tescillenen liberal-antikomünist gelişme modelinin103 ardından gelmesi de benzer
tarihsel çerçevede değerlendirilebilir.
Burada esasen çarlık dönemine ait üç büyük yukarıdan reform deneyimi
üzerinde duracağız. Sovyet dönemi, yukarıdan reform geleneğine uygun yöntemleri
itibariyle kendinden öncekilerle benzerlik gösterse de, farklı ideolojik temelden yola
çıktığı ve çok daha köklü bir dönüşümü gerçekleştirdiği için aşağıda Sovyet Đdeolojisi
başlığı altında daha geniş biçimde ele alınacaktır. Yukarıdan reform örnekleri içinde
gösterdiğimiz Putin reformları da tezin dördüncü bölümünde geniş olarak ele
alınacağı için burada değerlendirilmeyecektir.
Yukarıdan reform geleneğine ilişkin çabaları ele almadan önce, Rusya’nın
geri kalmışlığından neyi kast ettiğimizi açıklığa kavuşturmak çalışmanın tutarlı
olması bakımından yararlı olacaktır.
17. yüzyıldan beri Rusya politik, ekonomik ve sosyal bakımlardan Avrupalı
çağdaşlarından göreceli olarak geri kalmış bir ülkeydi. Rusya’nın göreceli geri
kalmışlığı 17. ve 18. yüzyıllarda esasen devletin fakirliği, yönetimin yetersizliği ve
entelektüel cehalet (okuma yazma oranının düşüklüğü) şeklinde göze çarpırken, 19.
yüzyılın ortalarından itibaren bu duruma teknolojik geri kalmışlık da eklenmiştir.104
Rusya’da reform geleneğinin genel özelliklerini birkaç başlık altında
toplamak mümkündür. Öncelıkle Rusya’da reform geleneği her zaman devlet aygıtı
aracılığıyla ülkenin kargaşaya düşmeden kontrollü değişimini amaçlamıştır. Đkinci
olarak, reformun temel amacı Rusya’nın dış tehditlere karşı güvenli hale gelmesi ve
yöneticilerin bu ülkeye biçtiği emperyal misyonu gerçekleştirmeye uygun bir yapıya
kavuşturması olmuştur. Üçüncü olarak, bu temel amaca uygun olarak yukarıdan
103 Pivovarov, Fursov, ‘Russkaya Sistema i Reformı’, s. 176. 104 Fuller, Strategy and Power in Russia , s. xvii-xviii.
32
reformun temel girdisini dış tehditler ve emperyal amaçlar oluşturmuş, iç dinamikler
ve toplumsal yapı ikincil önem arz etmiştir. Son olarak, Rusya’nın yaptığı
reformların temel nosyonu Avrupa’nın büyük güçlerine karşı güçlü bir konuma
gelmek olmuştur.
Rusya’nın yukarıdan reform geleneğine ilişkin bu genellemelerimize kaynak
teşkil eden ilk büyük ve başarılı değişim çabası Büyük Petro tarafından 18. yüzyılda
yapılmıştır. Rusya’nın gerçek anlamda ilk imparatoru olan Büyük Petro (1682–1725)
Rusya’nın geri kalmışlık sorununu çözmek için modernleşme ve Batılaşma
bağlamında askeri, siyasi ve kültürel alanda köklü reformlar gerçekleştiren ve
ülkesini bir Avrupa gücüne dönüştüren reformcu bir lider olarak bilinir.105
Petro, Korkunç Đvan tarafından ortaçağ Moskova’sında pekiştirilen kişisel
otokrasi ilkelerinden yararlanarak, halkına Avrupa’nın en son tarım tekniklerini,
deniz silahlarını ve “ussal” kamu yönetim egemenliğini dayatmış, “Batıdan aldığı
yöntemleri despotik doğu rejimlerinin geleneğiyle birleştirmiştir.”106 Tahta geçtikten
sonraki ilk başarısı Rusya’yı bir deniz gücü haline getirmek olan Petro’nun 1703’de
müthiş bir emek gücü ve büyük insani kayıplarla kurdurduğu St. Petersburg kenti de
bu reform anlayışın en kalıcı kanıtı olarak ortaya çıkmıştır.107 Petro dönüşümünün
temel amacı Rusya’nın askeri politik gücünü artırmak ve bunun için düzenli ve
rasyonel bir devlet yönetimi ile güçlü ordu ve deniz filosu kurmaktı.108 Nitekim
yapılan reformlar rasyonel ve etkili bir bürokratik yönetim yapısının oluşumunu
105Fuller, Strategy and Power in Russia , s. 35. 106 Theda Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler: Fransa, Rusya ve Çin’in Karşılaştırmalı Bir Çözümlemesi (çev. S.Erdem Türközü ), (Ankara: Đmge Kitabevi, 2004), s. 165. 107 St. Peterburg’un Petro reformları içindeki yeri ve Rus modernleşmesi bakımından taşıdığı anlamın geniş bir değerlendirmesi için bakınız: Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor: Modernite Deneyimi (çev. Ümit Altuğ ve Bülent Peker ), (Ankara: Đletişim , 1994), s. 233-383. 108 Ibid.
33
sağlayarak,109 büyük, yeni ve sürekli orduların kurulmasına hizmet etmiştir.110 Etkin
bürokratik yönetimin ağır vergiler toplayarak finanse ettiği ve dönemin koşullarında
modern donanıma sahip yeni Rus orduları 1700–21 Büyük Kuzey Savaşında Đsveç’i
yenerek Petro reformlarının askeri alandaki başarısını göstermiştir. Bu reformlar aynı
zamanda Rusya’nın bir imparatorluk ve Avrupa devlet sisteminin büyük devleti
olmasına giden yolu açmıştır. Petro’nun reformları ve ardıllarının uygulamaları
giderek etkinliğini artıran bir bürokrasi aygıtı ve heybetli askeri gücü ile Rusya’yı 19.
yüzyılda gerçeklen batı Avrupa sanayileşmesine kadar taşımıştır.111
Fakat, 1853–55 arasında Rusya’nın Kırım Savaşı’nda yenilmesi, kendisi için
hayatî önem arzeden Karadeniz’deki mevziilerin elden çıkmasına neden olmuştur.112
Dahası yenilginin, devletin uluslararası konumu bakımından en önemli sonucu,
1815’te Napolyon Fransasını yenerek kazandığı ve Avrupa’daki devrimleri bastırma
noktasında gösterdiği başarısı nedeniyle perçinlediği kıtanın en önemli askeri gücü
olma statüsünü kaybederek, büyük güçlerden sadece biri konumuna düşmesidir.113
Yenilgi tekrar geri kalmışlık sorununu ve yeni bir modernizasyon çabasını gündeme
getirmiştir. Çünkü Rusya’nın savaşta ileri teknolojiye sahip Đngiltere ve Fransa’ya
yenilmesinin en önemli nedeni, geri kalmış ekonomik düzen sonucu ortaya çıkan
askerî teknolojik zaifiyetti.114 Kırım yenilgisi Avrupa sanayileşmesinin üstünlüğünü
göstermiş ve Batıdakine benzer bir dönüşüm yapılmadan Rusya’nın büyük güç
109 Kaspe, Đmperya i Modernizatsiya: Obşaya Model i Rossiyskaya Spetsifika, s.111. 110 Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s. 165. 111 Ibid., s. 166. 112 Kırım Savaşı konusunda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; V. N. Ponomaryev, ‘Kırımskaya Voyna’, Đstoriya Vneşney Politiki Rossii: Konets XIX-Naçalo XX Veka, 4 cilt (Moskova: Mejdunarodniye Otnoşeniya, 1999), Cilt 3, s. 362-416. 113 Hugh Seton-Watson, The Russian Empire 1801-1917 (New York: Oxford University Pres, 1967), s. 331’den aktaran Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s. 169. 114 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s.7.
34
konumunu sürdüremeyeceğini ortaya koymuştur.115 Savaş ve sonuçları Đmparatorun
ve yüksek bürokrasinin zihninde Rusya’nın gelişmiş Batılı ulusların bir kez daha
gerisinde kalmasına izin verildiği düşüncesini yaratmıştır. Bu çerçevede, güçlü bir
askeri konumun yeniden kazanılması için modernleşme vazgeçilmez koşuldu.116
Rusya tarihinde askeri geri kalmışlık bir kere daha, tıpkı Petro döneminde
olduğu gibi, Çar 2. Aleksandr’ı ve bürokrasiyi yeni bir reform sürecini başlatmaya
zorlamıştır. Reformların temel amacı, Rus toplumunu devletin “Büyük Güç”
misyonunu desteklemesine yetecek, fakat siyasal olarak tehlikeli bir dengesizliğe
neden olmayacak kadar yeniden biçimlendirmek –“liberalleştirmek”- idi.117 Bu
çerçevede modern adli sistem kurulmuş, zorunlu askeri hizmet başlatılmış, temsili
meclisler (zemstvo) ve belediye meclisleri (duma) oluşturulmuş, toplumun daha
geniş kesimlerine eğitim olanağı sağlanmıştır.118 Fakat tüm reformların en önemlisi
1861’de çıkarılan Çarlık kararnamesiyle milyonlarca serfin azat edilme sürecinin
başlatılmasıdır. Kırım yenilgisinin ardından, 2. Aleksandr’ın önayak olduğu diğer
reformlarla birlikte serflerin azat edilmesinin amacı, ekonomik kalkınmayı doğrudan
harekete geçirmekten çok, toplumsal enerjiyi devletin dengesi ve askeri etkinliğiyle
uyumlu bir tarzda serbest bırakmaktı.119 Çünkü köylülerin yasalar önünde eşitliği,
askere alınan yurttaşlardan oluşan modern ordunun ön şartıydı. Ayrıca, serf isyanları
tehlikesi de vardı. Özetle, Rusya tarihinde “Büyük Reform dönemi” olarak bilinen
1856-1874 döneminde dönüşümün gerçekleştirilmesi için önemli yasal, idari ve
115 T. A. Filippova, ‘Prioritetı Pozdney Đmperii’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, (Moskova: ROSSPEN, 2000), s. 161. 116 Aleksander Gerschenkron,’Russian Agrarian Policies and Industralization: 1861-1917’, Continutiy in History and Other Essays (Cambridge: Harvard University Press, 1968), s.143’ten aktaran Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s.170. 117 Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s. 170. 118 Filippova, ‘Prioritetı Pozdney Đmperii’, s. 161. 119 Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s. 171.
35
ekonomik düzenlemeler yapıldı, devletin gücünün tekrar onarılması sağlanmaya
çalışıldı.120
Rusya’nın reform süreci ülkenin çıkarlarının yeniden tanımlanmasını ve dış
politikasını yeni bir mecraya yöneltmiştir. Dönemin Dışişleri Bakanı Prens
Aleksandr Gorçakov Rusya’nın reform için zamana ihtiyacı olduğunu savunarak,121
Eylül 1865’te Đmparator 2. Aleksandr’a yazdığı raporda Rus ulusal çıkarlarının iki
temel ilke üzerine dayanması gerektiğini vurgulamıştır.122 Gorçakov’a göre, dış
politikanın en önemli amacı reformun ve dönüşümün önündeki engelleri ortadan
kaldırmak ve süreci bozacak sorunlara yol açmamaktı. Buna ek olarak dönüşüm
süreci çerçevesinde uluslararası güç dengesinin Rusya aleyhine değişmesine imkan
verilmeliydi. Gorçakov teoride iç dönüşümün gerçekleşmesine imkân oluşturacak
biçimde dış politika yapmayı öngörmekteydi. Gerçektende batıda Rus dış politikası
iç dönüşümü gerçekleştirme ve güç dengesini koruma hedeflerine yoğunlaşmış,
doğuda ise bu amaçlara geleneksel öncelikler, dinsel motifler ve soy yakınlığı gibi
faktörler de eklenmişti.123 Gorçakov’un doğu yönündeki politikasının birinci boyutu
Kırım Savaşı sonucu Karadeniz’de kaybedilen mevzileri geri alma ve Ortodoks
Güney Slavları üzerinden Osmanlı kontrolündeki Balkanlar’da etkinlik sahibi
olmaktı.124 1877–1878 Rus-Osmanlı savaşı bu hedefleri gerçekleştirme yönünde
başlatılmıştı ve önemli başarılar sağlandı.125 Fakat, Osmanlı gibi gelişmişlik
açısından kendinden geri kalmış sayılabilecek bir güçle savaş bile Rusya’yı
120 Fuller, Strategy and Power in Russia , s. 269. 121 Ibid. 122S. S. Sekirinskiy, ‘Posle Kırımskoy Voynı: Dilemmı Novogo Tsarstvovaniya’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 64. 123 Ibid. , s. 68. 124 Gorçakov dönemindeki Rus dış politikasının ayrıntılı değerlendirmesi için bkz; Fuller, Strategy and Power in Russia, s. 268-283; ve S. S. Sekirinskiy, ‘Na Zakate Epohi Reform:Mir ili Voyya’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 80-102. 125 Bu konuda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz: Fuller, Strategy and Power in Russia, s. 317-327.
36
ekonomik açıdan sıkıntıya sokmuş ve yapılan reformların yarım bırakılmasının
zararlarını ortaya çıkarmıştır. Nitekim yine Gorçakov 1878 yazında barış görüşmeleri
nedeniyle bulunduğu Berlin’den Đmparator 2. Aleksandr’a yazdığı mektupta,
Rusya’nın barış anlaşmasını imzalayıp, tekrar 1856’dakine benzer bir reform çabası
ve toparlanma sürecine girmesi gerektiğini belirtmiştir. 126
Yeni reform hamlesinin merkezinde hızlı sanayileşme süreci vardı. Serf
düzeninin kaldırılması kararının ardından ülkenin askeri gücünün artırılması için
yönetim silah fabrikalarının inşası ve askeri harekete hız kazandıracak
demiryollarının yapımına öncelik vermişti.127 Fakat, uluslararası rekabette kuvvetli
konumda bulunmak için daha köklü sanayileşme süreci ve ulusal ağır sanayi
düzeninin oluşturulması gerekliydi. 1890’lardan itibaren Rusya’da devlet güdümlü
yeni sanayileşme stratejisi, “dünya üzerinde tarihsel görevleri yerine getirme yazgılı
büyük güçlerin siyasal gücünün doğrudan doğruya onların sanayileşme gücüyle
orantılı olduğuna” inanan maliye bakanı Sergey Witte’nin öncüllüğünde
uygulanmaya başlandı.128
Witte 1900’da Çar 2. Nikolay’a yazdığı mektupta “uluslararası rekabetin
(kendilerini) beklemediği bir ortamda ülke sanayisinin devletin ihtiyaçlarını
karşılamada yetersiz kalmasının ve ağır gelişmesinin monarşinin büyük siyasal
görevlerini tehlikeye sokacağını, ekonomik geri kalmışlığın Rusya’yı siyasi ve
kültürel geri kalmışlığa sürükleyeceği” uyarsında bulunmuştu.129 Witte, ulusal
sanayileşmeyi teşvik için acil hükümet programı önermişti. Demiryolu yapımı ve
126 Diplomatiçeskiye Dokumenti: Kantsler A.M. Gorçakov . 200 let so dnya Rojdeniya (Moskova: yy., 1998), s. 370’ten aktaran Sekirinskiy, ‘Na Zakate Epohi Reform:Mir ili Voyya’, s. 95. 127 A. V. Ignatyev, “Ot ‘Liçnoy Diplomatii’ k ‘Politike Đnteresov’ ”, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 166. 128 Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s.182. 129 Theodore H. Von Laue, Sergei Witte and the Industrialization of Russia (New York: Columbia University Press, 1963), s. 2-3’ten aktaran Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s.182.
37
işletilmesi için ağır devlet harcamalarını, özel sektör sanayi için teşvikleri ve
koruyucu gümrük duvarları gibi önlemleri içeren “Witte Sistemi” 1892–1903
döneminde eksiksiz uygulandı.130 Önemli başarılar kazanan sanayileşme hamlesi
sonucu reform süreci boyunca Rus sanayisi yıllık ortalama % 8 büyüme sağladı.131
Đçteki reformlar ve Batı ekseninde bu reformların sürdürülmesine olanak
tanıyan dış politika Rusya’nın dönüşümü sürecinde önemli mesafe kaydetmesine
imkân tanımıştır. Fakat, Rus dış politikasının Doğu ekseninde yine geleneksel
emperyal politikalara devam edilmiştir. Doğu yönündeki emperyal dış politikanın ilk
boyutu, daha önce de belirttiğimiz gibi, 1877–78 Rus-Osmanlı Savaşı biçiminde
kendini göstermiş, Orta Asya ve Uzak Doğu yeni genişleme alanları olarak öne
çıkmıştır. Rus dış politikası bir yandan Kırım yenilgisinin rövanşını Orta Asya’da
almak için Đngiltere ile daha sonraları “Büyük Oyun” biçiminde tanımlanacak bir
rekabetin içine girerken, diğer yandan Uzak Doğu’da Çin üzerinde etkinlik
mücadelesine tutuşmuş ve Japonya ile Büyük Okyanus’a çıkma mücadelesi içine
girişmiştir.132
19. yüzyılın sonundan itibaren Rus dış politikasında Uzak Doğu’nun öne
çıkması çeşitli dış ve iç dinamiklerin sonucudur. Dış dinamikler bakımından, büyük
güçler arasındaki sömürge mücadelesinin bu bölgeye kayması, Avrupa’daki güç
dengesinin göreceli bir istikrara kavuşmuş olması, 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı’nı
sonuçlandıran barış görüşmelerinin bu bölgede yeni bir krizin politik, askeri ve
ekonomik maliyet nedeniyle karşılanamayacak boyutta olacağını göstermiş oması
sayılabilir.133 Đç dinamikler bakımından Rus kapitalizminin hızlı gelişimi yeni
130 Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s.182. 131 Ibid. , s.183 132 Ignatyev, “Ot ‘Liçnoy Diplomatii’ k ‘Politike Đnteresov’ ” , s. 176. 133 Ibid. , s. 188.
38
pazarları zorunlu kılmış, ayrıca hükümet halkın dikkatini dış tehdide yönelterek
rahatlamayı ve köylülerin büyüyen toprak taleplerini Uzak Doğuda ele geçirilecek
topraklarla çözme düşüncesinde olmuştur.134
Fakat Japonya’ya karşı kısa sürede zafer kazanılacağı düşüncesiyle başlatılan
1904–1905 savaşı büyük bir askeri yenilgiyle sonuçlanmakla kalmamış,135 aynı
zamanda içteki işçi ve köylü rahatsızlıklarını artırarak tepki dalgasına yol açmıştır.
Rusya yönetiminin savaştaki yenilgiyi telafi etmek, askeri gücünü tekrar onarmak ve
içteki devrim sıkıntısını aşmak için tekrar reforma ve bu reformu gerçekleştirmek
için de zamana ihtiyacı doğmuştur. Witte’nin 1892–1902 dönemini kapsayan hızlı
sanayileşme politikası temelde otoriter politik yapının devamını amaçladığı ve hızlı
sanayileşmenin doğurduğu iççi sınıfının artan sorunları ile köylülerin durumunu daha
da ağırlaştırdığı için, ülke iç dinamikler bakımından da ciddi bir devrim tehlikesi ile
karşı karşıya gelmiştir.
Bu koşullarda Witte ve Başbakan Petr Stolipin, ülkenin ekonomik yapısını
kökten yenileyecek, hızlı sanayileşmenin getirdiği sosyal sorunların çözümünü
kapsayan, azgelişmişliğin temel motoru konumundaki köylülere yönelik ziraat
reformunu öngören ve politik sistemi de bir ölçüde liberalleştirecek yeni bir reform
hamlesi başlattılar.136 Savaş yenilgisi ile saygınlığı ve rekabet gücü ciddi darbe alan
ve devrim tehlikesi nedeniyle de rejim sorunu yaşayan Đmparatorluk, bu reformlar
sonucu siyasal açıdan anayasal monarşiye dönüşerek, yetkileri sınırlı da olsa
134Ibid. , Çarlık Rusya’sının dış politikasında Uzak Doğu bölgesinin önemine ilişkin ayrıntılı Bbir değerlendirme için bkz; A. V. Ignatyev ve G. V. Melihov, ‘Dalniy Vostok v Planah i Politike Rossii:Proishojdeniye Russko-Yaponskoy Voynı’, Đstoriya Vneşney Politiki Rosssii: Konets XIX-Naçalo XX Veka (Moskova: Mejdunarodniye Otnoşeniya, 1999), Cilt 4, s. 133-162. 135 Rus-Japon Savaşı’na ve sonuçlarına ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; A. V. Ignatyev, ‘Godı Voynı s Yaponiey Đ Pervoy Russkoy Revolyutsii’, Đstoriya Vneşney Politiki Rossii: Konets XIX-Naçalo XX Veka, Cilt 4, s. 163-223. 136 V. V. Şelohayev, ‘Obşenatsionalnıye Đnteresı v Konfrontatsionnom Obşestve’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 224.
39
parlamenter düzene geçiş yapmıştır.137 Bu arada 1905–1907 devrimi askeri güç
kullanılarak bastırılmış,138 ekonomik ve sosyal reformlarla işçi sınıfının talepleri
karşılanmaya çalışılmıştır. Stolipin’in ziraat reformu ise köylülerin toprak sahibi
olmasını kolaylaştırmayı öngörmüştür.139 Yapılan reformlar ülkenin krizden çıkması
yönünde bazı başarılar sağlasa da, Birinci Dünya Savaşı ülkeyi bir kez daha, fakat bu
kez başarılı olacak bir devrimin eşiğine getirmiştir.
C. SOVYET ĐDEOLOJĐSĐ
1. Marksist-Leninist Teori
Rus güvenlik kültürünü 20. yüzyılda en fazla etkileyen faktör Sovyet ideolojisi
olmuştur. Bu etkinin temel nedeni ideolojinin sunduğu bütüncül ve evrensel
niteliğiyle sadece siyaseti, toplumu, iktisadi ve bizzat savaşı sınıf mücadelesi
penceresinden görmekle kalmayıp, aynı zamanda mevcut iktidar ilişkilerinin
aşılmasını öngören ve bunu gerçekleştirmeye çalışan bir inanç sistemi olmasıdır.140
Sovyet ideolojisinin bu niteliği Sovyet devletinde güvenliğin ulusal boyutunu ikincil
plana itmiş ve sınıf kavgası retoriği ile uluslararası niteliği üzerinden bir bakış açısı
geliştirilmesine yol açmıştır.141
Bu sürecinin anlaşılabilmesi ve sağlıklı değerlendirilebilmesi için Sovyet
ideolojisinin evrimini ele almak gerekdir. Sovyet ideolojisinin temelini oluşturan
Marksizm, insanın toplumsal ve ekonomik evriminin temel kuralları olduğunu ve bu
137 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 8. 138 1905-1907 devriminin başarısızlık nedenleri konusunda bkz; Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s. 188-193. 139 Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s. 261. Stolipin reformları konusunda ayrıntılı değerlendirme için bkz; Şelohayev, ‘Obşenatsionalnıye Đnteresı v Konfrontatsionnom Obşestve’, s. 216-232. 140 Condoleezza Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, Paul Kennedy (der.), Savaşta ve Barışta Büyük Stratejiler, (çev. Ahmet Fethi), (Đstanbul: Eti Kitapları, 1995), s. 205. 141 Andrei A. Kokoshin, Soviet Strategic Thought:1917-1991 (Cambidge-Massachusetts: The MIT Press, 1998), s. 194.
40
toplumsal evrimin ilkel-köleci-feodal-kapitalist ve nihayetinde sosyalist-komünist
toplum düzenine ulaşacağını öne sürmektedir.142 Marks’a göre, tarih sınıflar
mücadelesidir. Bu mücadele toplumu bir aşamadan diğerine götüren temel
dinamiktir. Mücadelede yeni sınıf devrimle egemen sınıfı devirerek kendi toplumunu
kurmaktadır.143 Bu bağlamda gelişimin son aşaması olan işçi sınıfının yönetimde
bulunduğu sosyalizmin ve sınıfsız, iktidarın bulunmadığı, paraya ihtiyacın olmadığı
komünizmin kurulması kapitalizmin yeni sınıfı olan proleterin burjuvaziyi bir
devrimle devirmesi sonucunda ortaya çıkacaktır.144 Marksizm, kapitalist-işçi
çatışmasına dayanan paradigması ile evrensel bir ideoloji olma iddiasını taşımaktaydı
ve bu bakımdan ister teorik temellerinin oluşturulduğu 19. yüzyılda, isterse de
fiiliyata dönüştürülerek Rusya’da devrimin yapıldığı dönemde devletlerin temel
aktörler olduğu uluslararası ilişkiler düzlemini kabul etmiyordu. Aslında
Marksistlerin ve komünistlerin benimsediği ünlü “Bütün dünya işçileri birleşin”
sloganı da Marksizm’in uluslararası egemen paradigmaya bakış açısını ifade etmek
bakımından önemli bir göstergedir.
Devletleri kapitalizmin sömürü aracı olarak gören, sahip oldukları sınırları ve
misyonu kabul etmeyen ve egemen paradigmayı değiştirmek için işçi devrimi gibi
iddialı bir söylemi geliştiren Marks ve Engels, sosyalist devrimin öncelikli olarak en
gelişmiş sanayi ülkesi/ülkelerinde (o günün koşullarında Đngiltere ve Almanya’da)
işçiler tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini öne sürdüler.145 Fakat Lenin bu
teoriye yeni yorumlar getirerek, az gelişmiş kapitalist Rusya’da da bir sosyalist
142 Galeotti, , The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 17. 143 William Ebenstein, Two Ways of Life: The Communist Challenge to Democracy (New York: Holt,Rinehart and Winston, 1964), s. 94. 144 Galeotti, , The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 17. 145 Wolfgang Leonhard, Bugünkü Sovyet Đdeolojisi, (çev. Cemil Ziya Şanbey), (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1975 ), s. 152
41
ihtilalin gerçekleşebilirliğini savunmuştur.146 Lenin, devrimin geri kalmış veya
“kapitalizmin en zayıf halkası” olan ülkede disiplinli bir örgüt (parti) aracılığı ve
işçi-köylü işbirliği ile yapılabileceğini savunarak devrimi gerçekleştirmiştir.
Marks’ın modelinde işçilerin sömürüden kurtarılması en önemli unsurlardan biri
olarak ortaya konurken, emperyalizmi kapitalizmin en ileri, en saldırgan ve
yayılmacı aşaması olarak tanımlayan Lenin, kendi devrimci modeline işçinin yanı
sıra köylüyü ve emperyalizmin ezdiği halkları kurtarma misyonunu da katmıştır.
Böylece devrim için Rusya’da işçinin yanı sıra, köylüyü ve imparatorlukta Çarlığın
müstemlekesi altında yaşayan Rus olmayan ezilen hakların da desteğinin sağlanması
için gerekli çerçeve hazırlanmıştır. 147
Fakat dünya proleter devriminin kaçınılmazlığına dayanan Marksizm
teorisinin Rusya’ya özgün yorum tarzı ile 1917’de iktidara gelmesi fiili koşullarla
ideolojinin uyuşmadığını ortaya koymuştur. Sovyet sistemi de yaşadığı sürece teori
ve pratik arasındaki bu ikilemi çözmeye zorlanmıştır. Sovyet liderleri için en can
sıkıcı sorun, bazen çatışmalı olan iki siyasi hedefi birleştirmek olmuştur: Devletleri
temel aktör olduğu uluslararası sistem içinde Sovyet devletini korumak hedefi ile
devletler sistemini yok etmeyi öngören sosyalizmin nihai hedefi.148 Đdeoloji ve
realpolitik arasındaki bu çatışmanın aşılması Lenin’den Gorbaçev’e kadar bütün
Sovyet liderlerinin temel önceliği olmuştur. Sovyet yönetimlerinin bu yönde
geliştirdikleri ideolojik açılımlar devrimin güvenliği-sosyalist devletin güvenliği-
146 Rus marksizmi ve Lenin’in yorumların için bkz; A. F. Zamaleev, Uçebnik Russkoy Politologi (Sankt-Petersburg: Letniy Sad, 2002), s. 181-197. ve Ş. M. Munçaev ve V. M. Ustinov, Politiçeskaya Đstoriya Rossii: Ot Stanovleniya Samoderjaviya do Padeniya Sovetskoy Vlasti (Moskova: Norma, 1999), s. 382-471. 147 Marks ve Lenin yaklaşımlarının ve Rusya’daki devrim modelinin bir değerlendirmesi için bkz; Immanuel Wallerstein, Jeopolitik ve Jeokültür, (çev. Mustafa Özel), (Istanbul: Đz yayıncılık, 2. baskı, 1998), s. 119-134. 148 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 208.
42
sosyalist devletler sisteminin güvenliği-insanlığın güvenliği çerçeveli bir bakış
açısının ortaya konmasını beraberinde getirmiştir.
2. Lenin Dönemi : Teori-Pratik Çatışması
Đdeoloji ile pratik koşullar arasındaki açmaz özellikle devrimin ilk evresi olarak
kabul edebileceğimiz Lenin döneminde (1917–1924) görülmüştür.149 Lenin, devrim
öncesi Marksın devrim teorisini benimsemekle kalmayıp daha da geliştirmiştir.
Lenin ve arkadaşları, özellikle 1914–1917 döneminde yazı ve konuşmalarında
Birinci Dünya Savaşı’nın kapitalist sistemin krizde olduğunu gösterdiğini, bu krizin
dünyada devrimci dalgaya yol açarak kapitalist sistemin sonunu getireceğini ve
Rusya’daki devrimin de bu dalganın ilk işareti olacağını öne sürmüşlerdir.150
Sosyalist ihtilalin teorik açıdan tek bir ülkede yapılmasının mümkün olacağını
belirten Lenin, pratikte böyle bir ülkenin kendini uzun süre koruyamayacağını, uzun
süreli varlığını sürdürmesinin ancak başka ülkelerde sosyalist ihtilalin zafer
kazanması ile mümkün olacağını savunmuştur.151 Đlk önce akademik bir mahiyet
taşıyan bu yaklaşım devrimin 1917’de Rusya’da başarılmasından sonra, hararetli
siyasi bir günlük problem ve en önemlisi bir an önce aşılması gereken temel bir
güvenlik meselesi haline gelmiştir. Rusya’da devrimin gerçekleşmesinin ardından,
Lenin fiili durumun hiç de ideolojik yaklaşımda olduğu kadar basit olmadığını
görmüştür: Bir an önce dünya işçileri ayaklanmalıydı, yoksa Almanya Đmparatorluğu
Bolşevik yönetimine son verecekti.152
149 Aslında 26 Mayıs 1922’de felç olması ile Lenin’in Sovyet iktidar sürecindeki faaliyeti fiilen bitmiştir. Bu konuda bkz; Munçaev, Politiçeskaya Đstoriya Rossiii, s. 471. 150 L. N. Nejinskiy, ‘Ot plasdarma Mirovoy Revolyutsii k Stanovleniyu Sverxderjavı’, Rossiya: Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 298. 151 Leonhard, Bugünkü Sovyet Đdeolojisi, s. 206. 152 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 206.
43
Devrimin ertesini günü 8 Kasım 1917’de Bolşeviklerin Rusya’nın Birinci
Dünya Savaşından çekildiğini ilan ederek savaşan bütün halk ve hükümetleri
demokratik barış görüşmelerine çağıran Barış Bildirgesi yayınlaması da karşılaşılan
öncelikli tehdit olarak savaşın sona erdirilmesi açısından pratik bir sonuç
doğurmamıştır.153 Bu ortamda, ilk sosyalist devrimin özellikle dış tehdit karşısında
yenilgiye uğramaması için iki seçenek vardı: Ya ideolojiye tamamen sadık kalınarak
dünya devrimleri söylemi ve buna ilişkin çabalar devam ettirilecek, ya da devrimi
içte ve dışta savunacak güvenlik yapısı ve diplomatik çerçeve oluşturulacaktı. Lenin
döneminde şartlar gereği her iki seçenek paralel yürütülmüş, Lenin’in devrimin hem
ideologu ve hem de gerçekleştiricisi kimliği bu sürecin başarılı bir biçimde
yönetilmesine olanak tanımıştır.
Lenin döneminde Sovyet Rusya’nın dünya ihtilali söylemi hem amaç, hem de
araç olma gibi çift yönlü bir nitelik taşımıştır. Bu söylemin amaç boyutu dünya
ihtilalini gerçekleştirmek için kapitalizme karşı topyekûn bir işçi saldırısını
öngörmekte ve böylece en önemli gücünü idelojiden sağlayan devrimin bu alandaki
tutarlılığı ve cazibesini sürdürmeyi planlamaktaydı. Dünya devrimi söyleminin
araçsal boyutu ise Rusya’daki devrime saldıran kapitalist düşmanların arka
cephesinde işçileri yeni devrimlere teşvik ederek zor durumda bırakma olanağı
sağlamaktaydı. Böylece kapitalist düşmanların kendi ülkelerinde devrimlerle
yenilgiye uğratılması veya en azından ciddi sorunlarla uğraştırılması mümkündü.
Sonuç olarak, bu ülkelerde devrimlerin başarılı olması dünya devrimi amacına
hizmet eder ve kapitalist dünyanın Sovyet Rusya’ya uygulamaya çalıştığı kuşatma ve
tecrit politikaları başarısızlığa uğratılabilirdi. Bu amaçlar çerçevesinde atılan adımlar
153 Bu bildirgenin tam metni için bkz; Vladimir Lenin, ‘Declaration on Peace’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice (Boston: D.C. Health and Company, 1961), s.1-3.
44
hem ideolojik tutarlılığın koruması, hem de dış düşmanlara karşı dünya devrimi
kozunu kullanarak Rusya’daki devrimin güvenliğini sağlamak için başarılı bir taktik
hamle niteliği taşımıştır. Nitekim bu hamlenin içte sosyalist devrim karşıtlarıyla
yürütülen iç savaşta ve dışarıda da Almanya, Fransa, Đngiltere, Japonya benzeri
kapitalist ülkelerin saldırılarıyla kıskaca alınan Sosyalist devrimcilerin büyük askeri
ve ekonomik maliyetlerle kazanılan başarısına önemli katkısı olmuştur.
Devrimin ardından Lenin yönetiminin dünya devrimi söylemi ve buna ilişkin
çabalarının ilk izleri kendini Barış Bildirgesi’nde “Alman, Đngiliz ve Fransız
işçilerine Devrimci Rusya’ya barışı sağlama, emekçileri ve ezilen geniş halk
kitlelerini her türlü kölelik ve sömürüden kurtarma işinde yardım edin” 154 çağrısı
biçiminde ortaya konmuştur. Lenin, iktidarı dönemindeki yazı ve konuşmalarında
dünya ihtilali söylemini sık sık kullanmıştır.155 Benzer bir söylemin resmi Sovyet
belgelerinde de yer aldığı görülmüştür. Örneğin, 1918 tarihli Sovyet Rusya
Anayasası’nda Sovyet iktidarının bütün ülkelerde sosyalizmin zaferi için çalışacağı
belirtilmişti.156 Ayrıca, SSCB’nin kurulması da 1924 tarihli ilk SSCB anayasasında
bütün ülkelerin bir araya geleceği Dünya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin kurulması
yönünde önemli bir aşama olarak tanımlanmıştır.157
Bolşevikler dünya devrimi yaklaşımı çerçevesinde dünya işçilerinin
uluslararası boyutta örgütlenmesi ve Rus devrimine destek sağlamaları içinde uğraş
vermişlerdir.158 Bu çerçevede Mart 1919’da Moskova’da 3. Enternasyonal toplantısı
154 Lenin, ‘Declaration on Peace’, s. 2. 155 Lenin’in dünya işçi devrimi konusundaki söylemlerinden örnekler için bkz; Leonhard, Bugünkü Sovyet Đdeolojisi, s. 206-209. ve Nejinskiy, ‘Ot plasdarma Mirovoy Revolyutsii k Stanovleniyu Sverxderjavı’, s. 297-302. 156 Volobuev, ‘Prioritetı Sovetskogo Gosudastvo’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı,, s. 249. 157 Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society, s. 44-45. 158 Bu konuda bkz; Edward Hallett Carr, ‘Isolation and Plans for World Revalution’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 23-42.
45
yapılmış, dünya devriminin gerçekleştirilmesi ve dünya işçilerinin Rusya’daki
devrimi savunmak için çaba göstermeleri yönünde cesaretlendirilmelerine
çalışılmıştır.159 Sovyet Rusya ayrıca Avrupa ülkelerinde devrimi tetikleme ve
düşman kapitalist ülkelere karşı devrim kozunu kullanma faaliyetlerine destek
vermiştir. Bu anlayış içerisinde Sovyet Rusya’nın 1918’deki Almanya devrimi
girişimi, 1919’daki Fransız ordusunda moral bozucu faaliyetlere ve Fransız
denizcilerinin isyanına, 1919’daki Almanya’nın Bavarya bölgesinde ve
Macaristan’da Sovyet Cumhuriyetleri’nin kurulmasına, Yugoslavya’daki devrim
hareketlerine ve genel olarak Avrupa’daki diğer benzer süreçlere çeşitli biçimlerde
destek verdiği bilinmektedir.160
Lenin iktidarı döneminde, Sovyet Rusya’nın dünya devrimi yaklaşımıyla
beraber yürüttüğü bir diğer yaklaşım da geleneksel yöntemle devrimi savunmak
olmuştur. Bu çerçevede Bolşevik yönetimi devrimi savunmak için geleneksel devlet
aygıtlarını -ordu ve diplomasiyi- kullanmıştır.161 Bolşevikler öncelikli olarak devrimi
gerçekleştirmek için propaganda ile düzenini bozdukları Çarlık ordusunun yerine
tekrar geleneksel savaş düşüncesine dayanan klasik bir ordu -Kızıl Ordu-
kurmuşlardır.162 Fakat kuruluş aşamasındaki Kızıl Ordu tek başına devrimi
koruyabilecek ve devrimi tehdit eden Almanya’nın saldırılarını engelleyebilecek
güce sahip değildi. Bu bakımdan Bolşevik yönetimin devrimi savunmak için
kullandığı ikinci klasik yöntem diplomasi olmuştur. Fakat bu yöntemi kullanmak da
159 3. Enternasyonel’in amaçları ve Sovyet Rusya yönetiminin bu örgüte ilişkin faaliyetleri için bkz ; ‘Status and Thesises of the Third (Communist) International’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s.42-53. 160 Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society, s. 44. 161 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 206. 162 Kızıl Ordu’nun kurulmasında etkin olan koşullar ve düşünceler için bkz ; Edvard Mead Earle, ‘Lenin, Trotsky, Stalin : Sovyet Savaş Düşüncesi’, Edvard Mead Earle (der.), Modern Stratejinin Yaratıcıları (çev. Demirhan Erdem, Çiğdem Erdem ve Gülçin Ülgezen), (Ankara, ASAM, 2003), s.275-311.
46
kendi içinde zorluklar barındırmaktaydı. Çünkü Bolşevikler iktidara geldiklerinde
kapitalist dünyayı düşman ilan etmiş, gizli diplomasi yapmayacaklarını ve adaletsiz
barış imzalamayacaklarını belirterek, emperyalistlerin Birinci Dünya Savaşı öncesi
ve sırasında yaptıkları gizli pazarlıkları dünyaya açıklamışlardı. Fakat gelinen
noktada düşman kabul edilen kapitalistlerle yeniden masaya oturmak, üstelik
adaletsiz bir barış anlaşmasına rıza göstermek gerekmekteydi.
Devrimin güvenliği için öncelikli olarak Almanya ile anlaşmak zorunluydu.
Böylece, Sovyet Rusya’nın düşman ve savaş halinde olduğunu belirttiği kapitalist
dünya ile ilk diplomatik görüşmeler süreci olan Brest-Litovsk Barış Görüşmeleri 9
Ocak 1918’de Sovyet ve Alman temsilcileri arasında başladı.163 Lenin 21 Ocak
1918’deki parti toplantısında Sovyetlerin ekonomik kalkınma ve yeni ordu için
zamana ihtiyacı olduğunu, Rusya’nın devrimci savaşı sürdürebilmek için henüz zayıf
olduğunu, devrimin güvenliği için küçültücü de olsa Almanya ile böyle bir
anlaşmanın imzalanmasının şart olduğunu savundu.164 Trotski’nin “Savaş yok, Barış
yok” anlayışı çerçevesinde sürdürülen zaman geçirici diplomatik manevralara
rağmen, Sovyet Rusya süren Alman saldırıları ile artan tehdit karşısında 3 Mart
1918’de Rus nüfusunun %34’nü, tarımsal alanların %32’sini ve endüstrinin %89’nu
kaybettiği Brest-Litovsk Antlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı.165 4. Sovyetler
Kongresi’nce 15 Mart 1918’de büyük tartışmaların ardından onaylanan antlaşma
163 William Henry Chamberlin,’Brest-Litovsk: The Struggle for Peace’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 6. 164 Lenin’in bu görüşünü savunduğu konuşması için bkz ; Vladimir Lenin, ‘Thesies on the Question of the Immediate Conclusion of a Seperate and Annexationist Peace’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 18-22. 165 Earle, ‘Lenin, Trotsky, Stalin : Sovyet Savaş Düşüncesi’, s. 279.
47
daha sonra Kızlı Ordu’nun başarıları ve Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda
yenilmesi sonucu Bolşevik yönetim tarafından tanınmadı.166
1918–1921 döneminde Sovyet Rusya’nın hem iç hem de dış düşmanlara karşı
yürüttüğü başarılı silahlı mücadele sonucunda devrimin güvenliği garanti altına
alınırken, Sovyet yönetiminin ülke güvenliğinin sağlanması bağlamındaki
önceliklerinin başında Batılı kapitalist dünya ile ilişkilerin seyrinin belirlenmesi
vardı. Sovyet Rusya ile kapitalist dünya arasındaki ilişkilerin gidişatında 1922’de
yapılan Cenova Konferansı önemli adımlardan biri olmuştur. Konferans bir anlaşma
ile sonuçlanmasa da, Sovyet Rusya ile konferansa katılan 34 Batılı kapitalist devlet
arasındaki ilişkilerin başlanmasına ivme kazandırması bakımından önemli
olmuştur.167 Özellikle, konferansın ardından Sovyet ve Alman yetkililerin imzaladığı
Rapallo Anlaşması168 Sovyet Rusya’nın Batılı kapitalist dünya ile ilişkilerinin
başlanması için ilk adım sayılabilir.
Fakat Sovyet Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerin genel çerçevesini
komünizm ve kapitalizm arasındaki rekabet belirleyecekti ve bu bağlamda özelikle
komünist ideolojinin ilişkileri nasıl bir ideolojik çerçeveye oturtacağı en önemli
sorundu. Rejime yönelik iç ve dış yakın tehditler geçmiş ve genç Sovyet devletinin
ideolojik yönü ve rolü tekrar tartışılmaya başlanmıştı. Devrimci yükselişler Orta
Avrupa’da inişe geçmiş, Kızlı Ordu’nun Polonya’da devrim yapma macerası
başarısızlığa uğramış, Sovyetlerin büyük umut besledikleri Almanya’daki 1923
devrim girişimi yenilgiye uğramıştı. Yeni Sovyet devleti düşman olarak tanımladığı
166 Brest Litovsk anlaşma süreci ve bu konuda Bolşevikler arasındaki tartışmalar için bkz; William Henry Chamberlin,’Brest-Litovsk: The Struggle for Peace’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 6-17. 167 Carole Fink, ‘The NEP in Foreign Policy: The Cenova Conference and the Treaty of Rapollo’, Gabriel Gorodetsky (der.), Soviet Foreign Policy: 1917-1991, s.11. 168 Ibid.
48
kapitalist devletlerin kuşatması altındaydı. Bu dönemde komunist idelojinin ve yeni
Sovyet devletinin mevcut dünya sistemine ve sosyalist devrimin geleceğine ilişkin
yaklaşımı Bolşevik partisi içinde yürütülen Stalin-Trotski arasındaki iktidar
çekişmesince belirlenmiştir.
3. Stalin: “Tek Ülkede Sosyalizm”
1924’de Lenin öldüğünde Sovyet liderliği için iki rakip vardı: Leon Trotski ve
Joseph Stalin.169 1917–1921 döneminde Kızıl Ordu komutanlığı yapan, Lenin’in
yakın dostu ve Bolşevikler arasında yazar ve iyi bir hatip olarak tanınan Trotski ile
Komunist Parti Sekreteri konumu ile parti örgütünde etkin olan Stalin arasındaki
iktidar mücadelesi, partinin ve yeni Sovyet devletinin gelecekteki ideolojik
önceliklerinin belirlenmesi noktasında yoğunlaşmıştı. Trotski’nin “Sürekli Devrim”
teorisi olarak tanımlanan yaklaşımı, Rus devrimini Avrupa devrimler sürecinin ilk
aşaması olarak görmüş ve bu başarılı devrim örneğinin kapitalist dünya tarafından
organize bir düşmanca reaksiyonla karşılaşacağını belirtmiştir.170 Trotski Rus
devriminin geleceğinin Batıdaki diğer sosyalist devrimlerin başarısına doğrudan
bağlı olduğunu savunmuş ve Sovyet Rusya’nın Avrupa’daki kapitalist devletlerde
devrim faaliyetlerini etkin biçimde sürdürmesini, yani devrimci bir savaş
önermiştir.171 Buna karşılık Stalin “Tek Ülkede Sosyalizm” tezini öne sürerek,
Trotski’nin “Sürekli Devrim” yaklaşımını kapitalist ülkelerdeki işçilerin devrim
yapabilmesi inancına güvensizlik anlamına geldiği gerekçesi ile eleştirmiş ve tek bir
ülkede de sosyalizmin zaferinin mümkün olduğunu savunmuştur.172 Stalin “Tek
169 Ebenstein, Two Ways of Life: The Communist Challenge to Democracy, s. 136. 170 Zamaleev, Uçebnik Russkoy Politologii, s.192. 171 Ibid. , s. 193. 172 Leonhard, Bugünkü Sovyet Đdeolojisi, s. 211.
49
Ülkede Sosyalizm” tezi ile Sovyet devriminin ve devletinin geleceğinin çeşitli dünya
ülkelerindeki devrim hareketlerine birinci dereceden bağlı olmadığını ileri sürerek,
tam tersine, dünya devriminin başarısını Sovyetler Birliği’nin siyasi, ekonomik ve
askeri başarısına bağlamıştır.173 Đki tez arasındaki mücadele 1928’de Stalin’in
kazanması ile sonuçlanmış, yenilenler partiden tasfiye edilmiş; Trotski ise hapis
edilerek önce Sibirya’ya ardından da yurtdışına sürgüne gönderilmiştir.174
Sovyet ideolojik paradigmasında yaşanan “Sürekli Devrim” ve “Tek Ülkede
Sosyalizm” tezleri arasındaki mücadeleden Stalin galip çıkarak Trotski’yi tasfiye
edince, Sovyet güvenlik algılamasının da genel çerçevesi çizilmiştir. Trotski’nin
rejimin güvenliği için devrimi ihraç etme yöntemini içeren “Sürekli Devrim” tezi,
güvenliğin esas itibariyle dış eksenli biçimde şekillenmesini önermişti. Oysa Stalin,
“Tek Ülkede Sosyalizm” tezi ile Sovyet güvenlik konseptinde iç güvenliği öne
çıkarmıştır. Mücadeleyi Stalin kazanınca, Sovyet güvenlik konseptinde iç güvenliğin
sağlanması dış güvenliğin esasını oluşturacak yapıya bürünmüştür. Sovyet güvenlik
konsepti 1924–1939 döneminde önceliği iç güvenlik olan güçlü merkezi devlet
yapılanması ve daha sonra KGB’ye (Komitet Gosudarstva Bezopastnosti-Devlet
Güvenlik Komitesi) dönüşecek güçlü iç güvenlik örgütü NKVD ((Narodnıy Komitet
Vnutrennih Del-Đçişleri Halk Komiserliği) de bu anlayışın doğal uzantısı olmuştur.
Ayrıca, “Tek Ülkede Sosyalizm” tezine göre yaşamsal görülen sanayileşme
alanındaki hızlı atılımlar, tarımda zorla kolektifleştirme ve 1930’larda halk düşmanı
173 Stalin’in tezi için bkz; Josep Stalin, ‘The Theory of “Socialism in One Country” ’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 69-74. 174 Komünist parti içindeki ideolojik mücadele ile Trotski ve diğer muhaliflerin tasfiye süreci konusunda geniş bilgi için bkz; O. V. Volobuev, ‘Prioritetı Sovetskogo Gosudarstvo’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 253-262. ve Munçaev, Politiçeskaya Đstoriya Rossiii, s. 439-575.
50
suçlamaları ile “iç rejim düşmanlarının” imhası bu konseptin yansımaları olarak öne
çıkmıştır.175
Sovyetler Birliği’nin hayatta kalması bakımından düşmanlarla çevrili bir
dünyada yaşamak ve dıştan gelecek tehditlere karşılık verebilmek için Kızıl Ordunun
güçlendirilmesi ve savunma sanayinin geliştirilmesi Stalin’in önemsediği hususların
başında gelmiştir. Stalin’e göre, güçlü bir ordu “tek ülkede sosyalizm” yaklaşımının
en önemli parçalarından biriydi.176 Bu bağlamda Kızıl Ordunun öncelikli görevi
kendi sınırlarını güvence altına almak ve kapitalist dünya ile olası savaşa hazırlanma
olarak belirlenmiştir.
Stalin’in “Tek Ülkede Sosyalizm” tezi dünya devrimi konusundaki teorik
yaklaşım ve buna ilişkin uygulamaları da derinden etkilemiştir. Dünya devrimi
söylemi resmi ideolojinin tezlerinden biri olarak kalsa da, Stalin bu söylemin ideloji
içindeki ağırlığını azaltmış ve işlevini değiştirmiştir.177 Đlk Bolşevikler, proleter
enternasyonalizm için iyi olan şeyin Sovyetler Birliği için de iyi olduğuna
inanıyorlardı; bu önceliği tersine çeviren Stalin proleter enternasyonalizmi Sovyet
devletine hizmet eder konuma getirmiştir.178 Nitekim Stalin bu anlayış çerçevesinde
dünya devrimi söylemini SSCB’nin jeopolitik çıkarlarını gerçekleştirmek için bir
politik baskı unsuru olarak görmüş ve 3. Enternasyonalı (Komintern) Sovyet dış
politikasının güdümünde bir örgüt olarak değerlendirmiştir. 179
175 Stalin döneminin ilgili politikaları ve uygulamaları konusunda genel bir değerlendirme için bkz ; Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler, s. 410-436. ve O. V. Volobuev, ‘Prioritetı Sovetskogo Gosudarstvo’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 262-268. 176 Bu konu Stalin tarafından ‘Ob Oppozitsionnom Bloke v VKP(B)’ ve O Sotsial-Demokratiçeskom Uklone v Naşey Parti’, makalelerinde ( J.V. Stalin, Soçinenia, Cilt 8, 1926, Yanvar-Noyabr-Moskova, 1948 içinde) tartışılmaktadır. Aktaran: Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 211. 177 Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society, s. 45. 178 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 211. 179 Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society, s. 45. Ayrıca, Stalin’in 3. Enternasyonel’e ilişkin yaklaşımı için bkz; Isaac Deutscher, ‘Stalin and Comintern’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 62-68.
51
Stalin dönemi Sovyet dış ve güvenlik politikalarının dış gelişmeler ve değişen
güvenlik tehditleri karşısında realpolitik anlayış çerçevesinde hareket ettiği ve bu
adımlara resmi ideolojik yaklaşımı içinde uygun kılıf bulduğu görülmektedir.
Örneğin, Sovyet yönetiminin özelikle 1920’lerin ortalarından itibaren korktuğu en
önemli senaryo Đngiltere, Fransa, Almanya, ABD ve Japonya gibi kapitalist ülkelerin
koalisyon kurarak komünizmin Rusya örneğine kaşı büyük bir saldırı başlatması
olmuştur.180 Sovyet yönetimi bu ihtimali engellemek için başta Đngiltere ve Almanya
olmak üzere Avrupalı kapitalist ülkelerle ilişkilerini normalleştirme ve diplomatik
ilişkiler kurma çabalarını hızlandırmış, 1931’de Milletler Cemiyetine üye olmuştur.
Sovyet güvenlik algılaması 1933’de Hitler’in Almanya’da iktidara gelmesi ile
yeni bir devreye girmiş, Nazi Almanya’sı Sovyetler Birliği için en önemli hasım
olarak görülmüştür.181 Öte yandan, Uzak Doğu’da Mançurya’yı işgal eden ve Çin’e
saldıran Japonya temel tehlike kaynağı olarak değerlendirilmiştir.182 Stalin 1934’teki
17. Parti Kongresi’nde yaptığı konuşmada yeni bir emperyalist savaşın eşiğinde
olunduğunu belirtmiş, Japonya’yı Asya’da muhtemel tehdit olarak belirlemiş, fakat
Avrupa için tehdidin kim olacağını açıkça ifade etmemiştir.183 Bu dönemde Sovyet
yönetimi bir yandan Kızıl Ordu’nun güçlenmesi çalışmalarını sürdürürken, öte
yandan uluslararası arenada ortak güvenlik yaklaşımının öncülüğünü yapmış, Fransa
ve Çekoslovakya benzeri ülkelerle güvenlik anlaşmaları imzalamıştır.184 Stalin
yönetimi bazı Batılı ülkelerle yapılan bu anlaşmaları ve geliştirilen ilişkileri 19–21
Mart 1939 tarihli 18. Parti Kongresi’nde yaptığı konuşma ile meşrulaştırmıştır. Stalin
180 Teddy J. Uldricks, ‘Soviet Security Policy in the 1930’, Gorodetsky (der.), Soviet Foreign Policy, s. 71. 181 Kokoshin, Soviet Strategic Thought, s. 89. 182 Ibid. 183 Stalin’in bu konuşmasının metni için bkz; Josep Stalin,‘The International Situation’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 114-121. 184 Uldricks, ‘Soviet Security Policy in the 1930’, Gorodetsky (der.), Soviet Foreign Policy, s. 65.
52
konuşmasında kapitalist dünyayı saldırgan faşist devletler ve saldırgan olmayan
demokratik devletler olarak tasniflendirmiş, ikinci gruba giren Birleşik Krallık,
Fransa ve ABD ile muhtemel işbirliğinin yolunu açmıştır.185
Fakat 1930’ların sonunda, Nazi Almanya’sının giderek artan gücü,
Avrupa’daki kapitalist ülkelerin Nazi Almanya’sına taviz veren ve bir an önce
SSCB’ye saldırmasını teşvik eden Münih Pazarlıkları Sovyet yönetimini yeni bir
yönelime sokmuştur. Mevcut uluslararası gelişmeler ışığında savaş tehlikesinin
SSCB üzerine yoğunlaşmakta olduğunu gören Sovyet yönetimi Nazi Almanya’sı ile
doğrudan anlaşma imzalamıştır. 23 Ağustos 1939’da Nazi Almanyası ile SSCB
arasında imzalanan Ribbentrop-Molotov Anlaşması taraflara 10 yıllık bir dostluk ve
saldırmazlık güvencesi öngörmüş ve Sovyet yönetimine Batı Ukrayna ile Baltık
ülkelerini ilhak etme olanağı sağlamıştır.186 Ayrıca, Sovyetlerin Finlandiya ile 1939–
40 döneminde yaptığı 100 Gün Savaşı ve Karelya bölgesini ilhak etmesi,
Romanya’dan Besarabya’yı alması ve Uzak Doğu’da sınırlarını güvenlik altına
almak için Japonya ile 13 Nisan 1941’de yaptığı 5 yıllık saldırmazlık anlaşması
Sovyet güvenlik konseptinin diğer önemli göstergeleri olmuştur.187
22 Haziran 1941’de Nazi Almanyası’nın SSCB’ye saldırması ile güvenlik
algılaması tamamen dış boyut üzerine odaklanmış ve bu süreç 1941–1945
döneminde sürdürülen savaş ve bu savaşı kazanmak için Nazi karşıtı Batılı
devletlerle işbirliği yapmak biçiminde sürdürülmüştür.188 1945’te savaştan süper güç
185 Kokoshin, Soviet Strategic Thought, s. 92. 186 Bu anlaşma konusunda bkz; Edwadr Hallett Carr, ‘The Nazi-Soviet Pact’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 155-160. 187 Sovyet yönetiminin bu dönemdeki politikaları için bkz; Kokoshin, Soviet Strategic Thought , s. 93-98. ve Isaac Deutscher, ‘The Diplomatic Road to War’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 161-172. 188 Bu savaş dönemindeki Nazi karşıtı blok arasındaki ilişkiler için bkz; Cordel Null, ‘The First Months’; Winston Churchill, ‘The Quarrelsome Alliance’; ve Joseph Stalin; ‘The Second Front in Europe’, Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy, s. 173-201.
53
olarak çıkan SSCB, Doğu Avrupa’yı komünistleştirerek ve Varşova Paktı’nı kurarak
ABD ile uluslararası ideolojik ve stratejik rekabete girmiştir. Đkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra Kızıl Ordu’nun gücü ile Doğu Avrupa’da sosyalist uydular kuran
SSCB yönetimi yeni ideolojik açılımları gündeme getirerek, dünya devrimi
söylemini farklı bir anlayışla yorumlamaya çalışmıştır. Stalin savaştan sonra tek
ülkede sosyalizm tezinin yerine, kapitalizm ve sosyalizmin sürekli mücadele içinde
iki sistem olduğunu, kapitalist dünyanın SSCB’nin güvenliğine tehdit oluşturduğunu
ve sosyalist kampın sürekli emperyalist tehdit altında olduğu savunmuştur.189 Doğu
Avrupa’nın komünistleştirilmesi bir anlamda Sovyet güvenlik algılamasında
Trotski’nin devrim ihracı tezine dönüş ve böylece dış güvenliğin devrim ihracı
yoluyla sağlanması çabası olarak değerlendirilebilir.
Özetle, Stalin’in ideolojik yaklaşımında kapitalizm var olduğu sürece yeni bir
dünya savaşının kaçınılmaz olduğu, bu nedenle savaştan kaçınmanın tek yolunun
kapitalizmin ortadan kaldırılması olduğu, bu bağlamda sosyalizmin sınırlarının
genişletilmesi ve dünya devrimi için çaba gösterilmesi barış için mücadeleden daha
önemli olduğu noktasına geçilmiştir.190 Kapitalist güçlerin Sovyetler Birliğini
yıkmaya çalışacaklarına inanan Stalin, dönemin uluslararası sistemini Sovyet
çıkarlarına bir tehdit olarak görmüş ve Batıyla yapılan işbirliğini geçici bir taktik
hamle olarak değerlendirmiştir.191 Bu anlayış çerçevesinde Sovyetler Birliği
uluslararası ilişkilerin ilkelerini saptayan Birleşmiş Milletler sözleşmesini imzalayıp
Güvenlik Konseyi üyeliğini aldığında bu organın güvenlik sorununu halledeceğine
inanmamıştır. Aksine, Sovyetler Birliği, ekonomik ve askeri açıdan güçlü ABD’nin
189 Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society, s. 46. 190 L. N. Nejinskiy,‘Đmperativı “Holodnoy Voynı” i Yadernogo Veka’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 358. 191 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 217.
54
hakim olduğu uluslararası sisteme bir alternatif inşa etmeye başlamıştır.192 Askeri
cephede, Stalin Sovyet Ordusu’nu büyük bir ağır sanayi temeliyle desteklenen
kapsamlı bir kara savaşı yürütmeye hazırlamış, ekonomik anlamda Doğu Avrupa
ekonomileri Sovyet ekonomisinin yeniden inşası için kullanılmış ve böylece
“Sovyetler Birliği istihkâmı” Berlin’e kadar genişletilmiştir.193 Bu anlayış, Soğuk
Savaş döneminin ilk dönemlerinden 1980’lerin ortalarına kadar Sovyet güvenlik
konseptinde ABD ve Đngiltere emperyalizmini gelecekteki muhtemel bir savaşın
gerçekleşeceği esas düşmanlar olarak değerlendirmesini sağlamıştır.194
4. Hruşev: “Barış Đçinde Birarada Yaşama”
Sovyet lideri Nikita Hruşev döneminde (1953–1964) Sovyet idelojisinde geliştirilen
“Barış içinde bir arada yaşama” yaklaşımı Stalin’in genel anlayışına ciddi
değişiklikler getirmiştir. Hruşev, SSCB Komünist Partisinin 14–25 Şubat 1956’da
yapılan 20. Kongre’sinde yaptığı konuşmada kapitalizm ile sosyalizm arasında bir
savaşın kaçınılmaz olduğu görüşünü reddetmiş, barış içinde bir arada yaşayarak
rekabet edebileceklerini savunmuş ve sosyalizmin kapitalist ülkelere şiddet ve savaş
olmaksızın girebileceğini öne sürmüştür.195 Hruşev ayrıca ülkelerin sosyalizme
SSCB’den farklı bir yöntemle ulaşabileceği yaklaşımını ortaya atmıştır.196 Fakat,
“Barış içinde bir arada yaşama” doktrini altında bile Sovyetler Birliği uluslararası
sistemi Batı kapitalizminin hakim olduğu esas düşman olarak görmeye devam
192 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 217. 193 Ibid. 194 Kokoshin, Soviet Strategic Thought, s. 111. 195 Nejinskiy,‘Đmperativı “Holodnoy Voynı” I Yadernogo Veka’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, s. 358-360. 196 Ibid, s. 359.
55
etmiştir.197 Nitekim, yeni Sovyet konsepti barış içinde bir arada yaşama anlayışını
sınıflararası mücadelenin kendine özgün biçimi olarak tanımlamış ve 1986’ya kadar
resmi belgelerinde ve parti programlarında tutarak, yurt içi ve dışında yaygın bir
propaganda söylemi olarak kullanmıştır.198 Fakat, Hrusev’in yaklaşımı Sovyet
anlayışına yeni bir yorum getirse de, temel vurgunun halen sınıf çıkarına ve Marksist
terminoloji ile işçi sınıfın dünya çapında zaferine yapıldığını göstermiştir.199
Hruşev döneminde Sovyet stratejik düşüncesinde ilk sıraya “barış içinde bir
arada yaşama”, ikinci sıraya ise “proleter enternasyonalizm” hedefi konmuştur. Fakat
Hruşev’in ideolojik yaklaşımı bir yandan Sovyet stratejik düşüncesini Batı’yla
doğrudan çatışmadan uzaklaştırırken, diğer yandan gelişmekte olan dünyadaki
milliyetçilikten yararlanmayı, dolayısıyla bir Üçüncü Dünya stratejisini gündeme
getirmiştir.200 Çünkü halen Batı düşman addedilmekteydi ve Üçüncü Dünya stratejisi
SSCB’ye Batı politikalarının başarısız olduğu bölgelerde destek bulma ve gücünü
yayma olanağı tanımaktaydı. Hruşev döneminde bu ülkelerdeki rejimler Batı karşıtı
ve “nitelik olarak ulusalcı”, “sosyalizm yolunda” veya “sosyalist eğilimli” gibi
kavramlarla tanımlanarak, Üçüncü Dünya stratejisine ideolojik bir çerçeve
sağlanmaya çalışılmıştır.201 Üçüncü Dünya stratejisi 1956’da Orta Doğu’da
Đngiltere’yle ilişkileri krize giren Mısır’la başlamış, Batı sömürgeciliğinden kurtulma
sürecine giren Afrika ve Güney Asya’da sosyalimi destekleme adına ekonomik
yardım, silah hibesi ve satışı gibi araçlarla sürdürülmüştür. Üçüncü Dünya stratejisi
Hruşev tarafından özellikle Çin’den 1960’ların başında gelen ideolojik meydan
197 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 218. 198 Nejinskiy,‘Đmperativı “Holodnoy Voynı” I Yadernogo Veka’, s. 360. 199 Ibid. 200 Rice, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, s. 218. 201 Ibid., s.219.
56
okuma karşısında, Sovyetler Birliği’nin dünya devriminin gerçek lideri olduğunu
daha net göstermek adına daha fazla desteklenmiştir.202
5. Brejnev: “Sınırlı Egemenlik”
Sovyetler Birliğinde Leonid Brejnev döneminin (1964–1982) başlaması ile Sovyet
ideolojik öncelikleri yeni bir evreye girmiştir. Yeni Sovyet lideri Brejnev 6 Kasım
1964’te yaptığı konuşma ile Sovyet ideolojik yaklaşımında önceliklerin sırasını
değiştirmiştir. Hruşev’den farklı olarak Brejnev önceliğin sosyalist ülkeler arasında
işbirliğinin güçlendirilmesi ve Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarının ulusal
bağımsızlık mücadelesine verilmesini savunmuş, barış içerisinde birarada yaşamayı
ikinci sıraya koymuştur.203
Brejnev anlayışının dış politikaya ilişkin öncelikleri üç temel noktada
yoğunlaşmıştı: Dünya sosyalist kampındaki parçalanmayı önlemek; Batı ile ilişkileri
normalleştirmek ve Üçüncü Dünya ülkelerindeki “dost rejimleri” ve hareketleri
desteklemek.204 Sosyalist kamptaki parçalanmanın önlenmesinde öncelikli hedef
Çin’in meydan okumasını engellemek ve bu ülkenin sosyalist kamp içinde kalmasını
sağlamaktı. Fakat, bu hedef başarılamadı ve Çin sosyalist kamp içinde alternatif
cazibe merkezi olmayı sürdürdü. Sosyalist kampın dağılmasını engellemede ikinci
boyut özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin sosyalist kamp içinde kalmasını sağlamak
için “sınırlı egemenlik” yaklaşımının geliştirilmesi olmuştur.
Bu yaklaşım sosyalist kampın birlikteliğinin ve üyelerin sıkı işbirliğinin her
bir üyenin bağımsızlık ve egemenliğinin garantisi olduğunu ve bu anlamda
202 Ibid., s. 219. 203 Nejinskiy,‘Đmperativı “Holodnoy Voynı” I Yadernogo Veka’, s. 365. 204 Vincent E. Hammond (der.) ,The History of Russia (Mayflower, AR: The Heron Press, 1996), s. 316.
57
güvenliğin kolektif bir anlam taşıdığını savunmuştur. Yaklaşıma göre, herhangi bir
nedenle üye ülkelerden herhangi biri bu garantiyi bozacak tutum ve davranış içine
girerse, bu durum ortak güvenlik riski oluşturacağı için, diğer üyelerin askeri güç
kullanma dahil müdahale hakkı doğacaktı.205 Böylece “sınırlı egemenlik” yaklaşımı,
hiçbir ülkenin sosyalist kampın birlikteliğini bozacak davranışlarda
bulunamayacağını vurgulamakta ve gerektiğinde diğerlerine müdahale etme hakkını
meşrulaştırmaktaydı. Nitekim, Brejnev bu yaklaşımı sosyalist kampın bütünlüğünün
gerektiğinde güç kullanarak sağlanması ve komşu ülkelerde Batı yanlısı rejimlerin
kurulmasını engelleme anlayışına dayanırken, 1968 Prag’a müdahalesi de bu
politikanın uygulama alanı olmuştur.
Brejnev döneminde, Hruşev’in yönetiminde Küba Krizi ve Vietnam Savaşı
nedeniyle gerilim yaşanan Batı ile ilişkilerde ilk başta bir Yumuşama (Detant)
yaşandıysa da, özellikle Afganistan’ın işgalinden sonra ilişkiler tekrar gerilmiştir.
Hruşev döneminde başlatılan Üçüncü dünya stratejisi ise Brejnev tarafından Sovyet
nüfuzunu bu coğrafyada yaygınlaştırmak ve kalıcılaştırmak amacıyla daha aktif bir
biçimde sürdürülmüştür.
6. Gorbaçev: “Yeni Politik Düşünce”
Sovyet ideolojik anlayışında ve güvenlik algılamasında son büyük değişiklik 11 Mart
1985’te SSCB Komünist Parti Genel Sekreterliği görevine başlayan Mihail Gorbaçev
tarafından gerçekleştirilmiştir. Literatürde neden bu reforma gereksinim
duyulduğuna ilişkin ekonomik sıkıntılardan, Gorbaçev’in Amerikan ajanı olmasına
205 Nejinskiy,‘Đmperativı “Holodnoy Voynı” I Yadernogo Veka’, s. 366.
58
kadar uzanan çeşitli akademik ve spekülatif değerlendirmeler mevcuttur.206 Burada
bu değerlendirmeler üzerinde ayrıntılı durmak yerine, Gorbaçev’in iktidara geldiği
dönemin şartları ile SSCB’nin içinde bulunduğu dış ve iç yapının temel özellikleri
vurgulanacaktır.
Her şeyden önce, SSCB dış arenada ciddi sıkıntılarla karşı karşıyaydı. SSCB-
Batı ilişkileri 1970’lerin sonundan itibaren giderek gerginliği artan ve 1946–1953
döneminde yaşanan “Birinci Soğuk Savaş” sürecine benzeyen “Đkinci Soğuk Savaş”
dönemine girmişti.207 Sovyetlerin Afganistan’a müdahalesi ilişkilerdeki kötüleşme
sürecini tırmandırmıştı. Silahlanma yarışı hızlanmış, SSCB’nin 1977’de ürettiği yeni
SS–20 füzelerine karşılık, ABD de 1981’de Batı Avrupa’ya Cruise ve Sovyet
topraklarına 10 dakikada ulaşma kapasitesine sahip Pershing II orta menzilli balistik
füzeleri yerleştirmeye başlamıştı.208 Buna karşılık, Sovyet yönetimi ABD ile
sürdürülen Orta Menzilli Nükleer Güçler (Intermediate Nuclear Forces-INF)
görüşmelerinden 1983’te çekilme kararı almıştı. Ronald Reagan yönetiminin 23 Mart
1983’te başlattığı “yıldız savaşları” ismiyle de bilinen Stratejik Savunma Girişimi
(Strategic Defense Initiative-SDI) programı ise nükleer silahlanma alanındaki
dengeyi bozma tehlikesi taşıması nedeniyle ilişkileri daha da germişti.209
SSCB’nin sıkıntıya düştüğü diğer bir önemli alan Sosyalist dünya içinde
yaşanan sorunlar olmuştu. Çin’in SSCB’nin etki alanında tutulması için harcanan
çabaların boşa gittiği, 1972’de ABD Başkanı Richard Nixon’un Pekin ziyareti,
ABD’nin 1 Ocak 1979’da Çin’le diplomatik ilişkiler kurması ve Çin’in de Nisan
206 Gorbaçev’in reform girişimine ilişkin çeşitli açıklamaların özeti için bkz; Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society, s.179-2000; ve Cohen, Russian Imperialism: Development and Crisis, s.135-150. 207 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s.58. 208 Ibid., s.59. 209 Kokoshin, Soviet Strategic Thought, s.141.
59
1979’da 1950’de imzalanan Sovyet-Çin işbirliği anlaşmasını yenilemeyeceğini
açıklaması ile açıkça ortaya çıkmıştı.210 Sosyalist dünya içinde sıkıntı sadece Çin’le
sınırlı kalmamış, Sovyet yönetiminin büyük önem verdiği Doğu Avrupa’da da ciddi
sorunlar yaşamıştır. Özellikle, Polonya’da 1970’lerin başından itibaren yaşanan
ekonomik kötüye gidiş Haziran 1980’de işçilerin politik değişim talebiyle sokaklara
çıkmasına neden olmuştu. Kriz ancak Polonya Devlet Başkanı General
Yaruzelski’nin 1981’de sert önlemler alması ve sıkıyönetim ilan etmesi ile kontrol
altına alınabilmişti.211 Doğu Avrupa’daki diğer sosyalist ülkeler de yavaş yavaş
SSCB’nin kontrolünden çıkma sürecine girmişlerdi. Doğu Almanya Batı Almanya
ile kurduğu özel ilişkilerin etkisi altına girmeye başlamış, 1982–83 döneminde nakit
krizine giren Macaristan IMF üyeliği için başvuruda bulunmuş, Doğu Avrupa
ülkelerinden sadece Doğu Almanya hevessiz biçimde Afganistan müdahalesine
destek vermiş, Romanya müdahaleye destek vermeyeceğini açıkça ilan etmişti.212
Özetle, SSCB Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkeler üzerindeki siyasal ve ekonomik
etkisini kaybetmeye başlamıştı.
Sovyet yönetimin büyük anlam yüklediği Üçüncü Dünya Ülkeleri stratejisi de
ciddi başarısızlıklara uğramıştı.1970’lerin sonunda Sudan ve Somali’nin “sosyalist
eğilimli” olmadıklarını açıkça ilan etmeleri, Etyopya macerasının başarısızlığa
uğraması, Sovyet yönetiminin Angola, Kongo, Tanzanya, Madagaskar, Mozambik ve
benzeri ülkelere mali ve askeri destek verme politikasının sorgulanmasına sebep
olmuştu.213 Dahası SSCB’nin 1956–1986 arasında Üçüncü Dünya ülkelerine
sağladığı ve %70’ten fazlası Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya ait 83 milyar dolarlık
210 Michael McGwire, Perestroika and Soviet National Security (Washington, D.C: The Brookings Institution, 1991), s. 223-224. 211 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 52-53. 212 Ibid., s.54. 213 Nejinskiy,‘Đmperativı “Holodnoy Voynı” i Yadernogo Veka’, s. 378.
60
silah desteği, sürdürülmesi giderek zorlaşan ciddi bir ekonomik yüke dönüşmüştü.214
Özellikle, Afganistan’a 1979’da yapılan müdahale SSCB’yi hem siyasi, hem
ekonomik, hem de askeri anlamda sıkıntıya düşürecek boyuta ulaşmıştı.215
Gorbaçev’in göreve gelmesi arifesinde ülke siyasal, ekonomik ve sosyal
açıdan ciddi sıkıntılar sürecine girmişti. Sovyet iktidar seçkinleri Lenin’in bir
zamanlar ülkede devrim şartlarından biri olarak gördüğü “tehlikeli derecede arzu
eksikliği” içindeydi.216 Ülkede sosyal alanda ciddi tahribat yaşanmaktaydı, yolsuzluk
ve alkol bağımlılığı Sovyet toplumunu kuşatmış durumdaydı. Yolsuzluğun
önlenmesi için Ocak 1982’de Sovyet lideri Yuriy Andropov tarafından başlatılan
girişim başarısızlığa uğramıştı.217 Sürekli düşmanlarla kuşatılmış olduğu ve savaşın
bir gün gerçekleşeceği endişesi sonucu askeri endüstri merkezli bir yapıya sahip olan
Sovyet ekonomisi, toplumun günlük ihtiyaçlarını karşılamak için yetersiz
kalmaktaydı.218 Ayrıca, Sovyet ekonomisi artık Batı ile yeni bir silahlanma yarışını,
Sosyalist dünyanın karşılaştığı ekonomik sıkıntıların aşılmasını ve başta Afganistan
savaşı olmak üzere maliyetli Üçüncü Dünya stratejisini finanse edebilecek güçte
değildi. Dahası, Sovyet ekonomisi 1980’lerin ortasında, 1973’deki Arap-Đsrail ve
petrol krizinin ardından yükselen fiyatları nedeniyle en büyük petrol üretici
konumunda olduğu için elde ettiği yüksek karlardan mahrum olmuştur. 1983’te varil
fiyatı 53 $ olan petrolün 1985–1986 döneminde 10–12 $’a kadar gerilemesi Kremlin
214 Rajan Menon, Soviet Power in the Third World (New Delhi: East-West Press, 1989), s. 1’den aktaran Mark A. Heller, The Dynamics of Soviet Policy in the Middle East : Between Old Thinking and New (Tel Aviv: JCSS, 1991), s. 21. 215 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 55-58. 216 Ibid., s. 60. 217 Ibid., s. 61. 218 1980’lerin başındaki Sovyet ekonomisinin durumuna ilişkin bkz; Shlapentokh, A Normal Totalitarian Society, s. 103-126, ve Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 44-46.
61
hazinesine yıllık 20 milyar ruble kaybettirmiştir. 219 Bu koşullar içinde göreve gelen
Gorbaçev’in önerdiği reform girişimi Sovyet ideolojik anlayışında, devlet
yapılanmasında, temel güvenlik konseptinde ve dış politikasında köklü değişikliklere
neden olmuştur. Yeni Politik Düşünce (Novaya Politiçeskaya Mışlenie) olarak
tanımlanan yeni anlayış ideolojik boyutta Marksist-Leninist teoriyi yeniden
yorumlamaktaydı. Gorbaçev, Marksizm’in değişmez dogma olmadığını ve bir
faaliyet kılavuzu olarak görülmesi gerektiğini belirtmişti.220 Benzer biçimde
Gorbaçev’e göre, Leninizm de katı dogmalar ve her derde deva reçeteler toplamı
değil, gerçekliğin devrimsel dönüşümünde gerekli diyalektik düşünce ve analizler
için teoriler ve yöntemler bütünüydü.221
Gorbaçev’in reform sürecinde ikinci önemli boyut devlet sistemi ve
ekonomik yapılanma alanında kendini göstermiştir. Nisan 1985’te ilan edilen
Yeniden Yapılanma (Perestroyka) programı ekonomik alandaki tıkanmanın
aşılmasını öngörmüştü.222 Rejimin ve devletin güvenliği için esas dönüşüm projesi
olan yeniden yapılanma fiilen iflas etmiş sosyalist ekonomi modeli yerine, yeni bir
model inşa etmeyi amaçlamaktaydı. 1985–86 döneminde Gorbaçev’in attığı bütün
politik adımlar ekonomik modernizasyonun başarılması amacına yönelmişti.223
Fakat reform yanlısı Gorbaçov yönetimi özel mülkiyetin reddi üzerine
kurulan sosyalist sistemin krizine özel mülkiyet esasına dayanan piyasa ekonomisini
entegre etmede ciddi sorunlar yaşamış ve iki farklı dokuyu uyuşturamamıştır. Bu
durum Gorbaçov’u esas itibariyle ekonomide reformu öngören Perestroyka projesini
daha köklü reformlarla destekleme sürecine itmiştir. Bu çerçevede Şubat 1986’da
219Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 22. 220McGwire, Perestroika and Soviet National Security, s. 176. 221 Ibid. 222 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 71. 223 Ibid., s.106.
62
yapılan 27. Parti Kongresi’ndeki konuşmasıyla Gorbaçev, sosyalist demokrasi
kavramına vurgu yaparak, köklü siyasal reformların yolunu açmıştır.224 Nisan
1986’da siyasal liberalleşmeyi öngören Glasnost (Şeffaflık) süreci başlatılmış,
Haziran 1988’deki 19. Parti Konferansı ile Komunist Parti’nin siyasal düzen içindeki
lider rolünden vazgeçildiği ilan edilmiş ve Batı tarzı çok partili seçimlere dayanan
siyasal yapı için adımlar atılmaya başlanmıştır.225 Reform girişimleri bir yandan
mevcut sistemin disiplinini bozarken, öte yandan Baltık ülkeleriyle, Ukrayna ve
Kafkasya’daki cumhuriyetlerde bastırılmış etnik ve siyasi taleplerin yükselmesinin
yolunu açmıştır.
Yeni Politik Düşünce çerçevesinde Sovyet ideolojisinin uluslararası ilişkilere
bakışı yeniden yorumlanmış ve bu çerçevede Sovyet güvenlik konsepti köklü
değişikliklere uğramıştır. Yeni Politik Düşünce açık bir biçimde halkların, devletlerin
ve sosyal sistemlerin karşılıklı bağımlılık içinde olduğunu ilan etmiştir.226 Bu
bağlamda yeni yaklaşım, sınıf çıkarlarının insanlığın ortak çıkarlarıyla uyumlu hale
getirilmesi gerektiğini öne sürmüştür.227 Yeni Sovyet anlayışı uluslararası ilişkilerin
sınıflararası rekabeti temel alan dünya düzeni söyleminin yararsız ve tehlikeli olduğu
görüşünü savunmuştur.228 Bu çerçevede geleneksel Marksizm-Leninizm
yaklaşımının öne sürdüğü kapitalizm ile sosyalizmin mücadele içinde olduğu tezinin
yerine, ortak değerlerin paylaşıldığı yeni uluslararası sistemin oluşturulması gerektiği
görüşü konmuştur.229
224 Nejinskiy,‘Đmperativı “Holodnoy Voynı” i Yadernogo Veka’, s. 379. 225 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s.106. 226 McGrwire, Perestroika and Soviet National Security, s.182. 227 Matthew Evangelista, ‘The New Soviet Approach to Security’, World Policy Journal, Cilt 3, Sayı 4 (Sonbahar 1986), s. 565. 228 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s.75. 229 Evangelista, ‘The New Soviet Approach to Security’, s.566.
63
Yeni Politik Düşünce yaklaşımı uluslararası siyasi ve güvenlik ilişkilerinde
temel ilkenin sıfır toplamlı oyun olduğuna ilişkin geleneksel Sovyet anlayışını
terkederek “kazan-kazan” modeline uygun yaklaşım tarzını benimsemiştir.230 Yeni
Politik Düşünce bu çerçevede uluslararası ilişkilerde güvenlik anlayışını da karşılıklı
bağımlılık çerçevesinde ele alarak, ulusal güvenlik arayışları yerine uluslararası
güvenlik üzerinde durulmasını önermiştir.231 Bu bağlamda, devletlerin kendi
güvenliklerini sağlama adına yaptıkları bağımsız girişimlerin, diğer ülkelerin
güvenliğine zarar verdiği ve böylece güvenliği artırma yerine savaş tehlikesini
güçlendirdiği vurgulanmıştır. Barışın sadece savaşın bulunmaması olmadığını ve
aynı zamanda ortak fayda ve işbirliği anlamına geldiğini savunan yeni görüş, bunun
ortak zemin ve çıkarlara dayanan dış ve güvenlik politikaları ile mümkün olacağını
öne sürmüştür.232 Yeni Politik Düşünce güvenliğin askeri-politik anlamının yanı sıra,
ekonomik ve kültürel boyutlarının da göz ardı edilemeyeceğini ve ulusal güvenliğin
diğer ülkelerle işbirliği durumunda ortak veya evrensel anlamda sağlanabileceğini
savunmuştur.233 Karşılıklı bağımlılık ve evrensel güvenlik anlayışına dayanan bu
yaklaşım sonucu 1987’nin ortalarında formüle edilen yeni Sovyet güvenlik konsepti
altı temel unsur üzerine inşa edilmiştir:234 1) Güvenlik ortak değerdir ve Sovyet
güvenliği diğer ülkelerin güvensizliği hesabına sağlanamaz; 2) Güvenliğin siyasi
boyutu askeri-teknolojik boyutundan daha önemlidır; 3) Nükleer savaş da dahil her
türlü savaşın olmaması politikanın mantıklı sonucu olmalıdir; 4) Sovyet askeri
doktirininin ana unsuru savaşı önlemektir; 5) Makul yeterlilik Sovyet askeri
230 Stephen M. Meyer, ‘The Sources and Prospects of Gorbachev’s New Political Thinking on Security’, International Security, Cilt 13, Sayı 2 ( Sonbahar 1986), s. 142. 231 McGrwire, Perestroika and Soviet National Security, s.182. 232 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s.75. 233 McGrwire, Perestroika and Soviet National Security, s.182. 234 Meyer, ‘The Sources and Prospects of Gorbaçev’s New Political Thinking on Security’, s.133.
64
kuvvetinin savaşma kapasitesinin gelecekteki gelişimi için temel oluşturmalıdır. 6)
Sovyet askeri stratejisi saldırma gücü ve operasyonlarına değil,
“savunmacı”/kışkırtıcı olmayan savunma temeline dayanmalıdır.
Yeni Politik Düşünce yaklaşımı Sovyet dış politikasında rekabet ve
cepheleşme yerine diyalog ve uzlaşmayı temel ilkeler olarak öne çıkarmıştır.235 Yeni
Sovyet dış politikası ve güvenlik anlayışı coğrafi bağlamda da köklü değişiklikleri
gündeme getirmiştir. Öncelikle, Sovyet güvenlik ve dış politika anlayışında Batı
“öteki” olmaktan çıkartılmıştır.236 Đkinci Dünya Savaşı’ndan beri Sovyet anlayışına
egemen olan ABD önderliğindeki Batı bloğuyla ideolojik, politik, askeri ve
ekonomik rekabet ilkesi, yerini Doğu-Batı diyaloğuna ve yakınlaşmasına bırakmıştır.
Bu yakınlaşmanın esasını her iki bloğun liderleri konumundaki SSCB ve ABD
arasındaki ilişkilerde gerginliğin ortadan kaldırılması oluşturmuştur. SSCB-ABD
ilişkilerinin iyileşmesi süreci ise kendini öncelikle silahsızlanma ve özellikle kitle
imha silahlarının sınırlandırması noktasında göstermiştir. Sovyet lideri Gorbaçev ile
ABD Başkanı Ronald Reagan arasında Kasım 1985’de Cenevre’de,237 Ekim 1986’da
Reykjavik’te238 ve Aralık 1987’de Washington’da239 yapılan görüşmelerle nükleer
silahlanmayı sınırlandıran anlaşmalar imzalanmıştır.
Gorbaçev’in özellikle nükleer silahsızlanma alanında Sovyet-ABD işbirliğini
öne çıkarılması bir yandan küresel güvenlik için en büyük tehlike konumundaki
nükleer silah alanındaki riski düşürme anlamını taşırken, diğer yandan SSCB’ye
taraflar arasındaki stratejik dengenin sağlanması için olanak sağlamıştır. Çünkü 235 McGrwire, Perestroika and Soviet National Security, s.186. 236 Robert G. Herman, ‘Identity, Norms, and National Security:The Soviet Foreign Policy Revolution and the End of the Cold War’, Peter J.Katzenstein (der.), The Culture of National Security: Norms and Identity in World Politic (New York:Columbia University Pres, 1996), s. 304. 237 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s.74. 238 Daniel Deudney ve G.John Ikenburry, ‘The International Sources of Soviet Change’, International Security, Cilt 16, Sayı 3 (Kış 1991/92), s. 88. 239 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 91.
65
zayıflamış ekonomik yapısı ile SSCB’nin Reagan’ın başlattığı “Yıldız Savaşları”
projesine cevap veremeyecek olması süregelen stratejik dengenin ABD lehine
bozulması sonucunu doğuracaktı. ABD ile ilişkilerin iyileşmesi Gorbaçev’e
ekonomik modernizasyon ve yeniden yapılanma için ihtiyaç duyulan mali
kaynakların temini için savunma harcamalarını kısma ve Batı’dan krediler alma
olanağı sağlamıştır.240 Batı ile ilişkilerin iyileştirilmesi politikasının Batı Avrupa
ayağını da Đngiltere, Fransa ve özellikle de Batı Almaya ile ilişkilerin
normalleştirilmesi oluşturmuştur. Gorbaçev’in özellikle Berlin Duvarı’nın
kaldırılmasına ve Doğu ile Batı Almanya’nın 1989’da birleşmesine rıza göstermesi
ilişkilerin iyileşmesinde kilit gelişme olmuştur.241 Ayrıca, Gorbaçev Atlantik’ten
Urallar’a kadar uzanan “Ortak Avrupa Evi” söylemiyle Batı Avrupa ile ilişkilerde
normalleşme ve uzlaşma sürecini başlatmıştır.242
Yeni Sovyet politikasının bir diğer önemli ayağını Sosyalist kampla ilişkilerin
yeniden düzenlenmesi oluşturmuştur. Bu çerçevede Sovyet yönetimi Doğu
Avrupa’daki askeri, politik ve ekonomik etkinliğini terk etmeye başlamıştır.
Özellikle Ekim 1989’da Sovyet yönetimi Sinatra Doktrini ile SSCB’nin Varşova
Paktı ülkelerinin içişlerine karışmaya manevi ve siyasi hakkının olmadığını ilan
etmiştir.243 Sinatra Doktrini ile sosyalist ülkelere gerektiğinde askeri güç kullanmayı
da kapsayan Brejnev anlayışı resmen geçerliliğini kaybetmiştir. Yeni anlayış
çerçevesinde Sovyet yönetimi Doğu Avrupa’da komünist yönetimlerin iktidardan
240 Bu konuda bkz; Hannes Adomeit, ‘Comment on the paper of Arnold L. Horeliek’, Murray Feshbach (der.), National Security Issues of the USSR: Work Shop 6-7 November 1986, NATO, hg, Brussels, Belgium (Dordrecht-Niderland: Martinus Nijhoff Publishers, 1987), s. 20-23. 241 Doğu ve Batı Almanya’nın birleştirilmesi konusunda bkz; Anatoli Cherniaev, ‘Gorbaçev and Reunification of Germany’, ve Vyacheslav Dashichev, ‘On the Road to German Reunification: The Viev from Moscow’, Gorodetsky(der.), Soviet Foreign Policy, s.158-182. 242 Herman, ‘Identity, Norms, and National Security: The Soviet Foreign Policy Revolution and the End of the Cold War’, s.309. 243 Ibid.
66
düşürülmesine sessiz kalmıştır. Yeni anlayışın sonucu olarak askeri ittifak işlevini
kaybeden Varşova Paktı Haziran 1991’de sona erdirilmiştir.244
SSCB Asya’da da sorunlar yaşadığı Çin’le ilişkilerine yeni açılımlar
getirmiştir. Gorbaçev Şubat 1986’da yapılan parti kongresindeki konuşmasında
“büyük komşu sosyalist Çin’le” ilişkilerini düzenlemenin önemli olduğunu
vurgulayarak, Sovyet-Çin ilişkilerinin iyileşmesi için girişimlerde bulunacağını
belirtmiştir.245 Ardından bu ülkeyi rahatsız eden güvenlik sorunlarında olumlu
adımlar atmıştır. Gorbaçev yönetimi bu çerçevede SSCB’nin Moğolistan’daki askeri
varlığının önemli bir kısmının geri çekilmesini ve SSCB-Çin sınırındaki askeri
varlığının “makul boyutlara indirilmesinin” Çin’le görüşebileceğini ilan etmiş,
Vietnam’ın Kamboçya’yı işgaline desteğini kesmiş ve Afganistan müdahalesini sona
erdirmiştir.246 Gorbaçev yönetimi Asya’da Çin’in yanı sıra, Hindistan’la ilişkilerini
geliştirmek için Kasım 1986’da Delhi’yi ziyaret etmiş247 ve Japonya ile sorunlu
ilişkilerini düzletmek için Tokyo’ya gitmiştir.248
Sovyet politikasındaki yeni anlayış bu ülkenin Üçüncü Dünya ülkelerine
ilişkin politikasını da köklü biçimde değiştirmiştir. Sovyet yönetimi öncelikle bu
coğrafyadaki en önemli sorunu konumundaki Afganistan meselesinden kurtulma
yolunu seçmiştir. Bu çerçevede Gorbaçev yönetimi Şubat 1988’de Sovyet Ordusunu
bir sene içinde Afganistan’dan çıkaracağını ilan ederek, Şubat 1989’da müdahaleyi
sona erdirmiştir.249 SSCB yeni anlayışına uygun biçimde Batı ile temelde ideolojik
ve stratejik içerikli rekabet alanı olarak gördüğü Latin Amerika, Orta Doğu, Afrika
244Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s. 121. 245 McGrwire, Perestroika and Soviet National Security, s. 234. 246 Arnold L. Horelick, ‘Soviet Foreign Policy Under Gorbaçev’, Murray Feshbach (der.), National Security Issues of the USSR, s. 8. 247 McGrwire, Perestroika and Soviet National Security, s. 228. 248 Horelick, ‘Soviet Foreign Policy Under Gorbaçev’, s.8. 249 Galeotti, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, s.95.
67
ve Güneydoğu Asya’daki çeşitli ülkelere politik, ekonomik ve askeri desteğini
kesmeye başlamıştır.250
Özetle, Sovyet idelojisi Gorbaçev’in Yeni Politik Düşünce yaklaşımı ile
köklü değişimlere uğrayarak, dış politika ve güvenlik alanında Batı ile çatışmacı
çizgiden uzlaşmacı çizgiye kaymıştır. Yeni Sovyet anlayışının ekonomi ve iç politika
alanındaki reform çabaları ise otoriter ve ideolojik yapıya sahip SSCB’nin 1991’de
çözülüşüyle sonuçlanmıştır.
250 Herman, ‘Identity, Norms, and National Security:The Soviet Foreign Policy Revolution and the End of the Cold War’, s.291.
68
BÖLÜM II
YELTSĐN DÖNEMĐNDE RUSYA’DA ULUSAL GÜVENLĐK
ANLAYIŞININ DIŞ BOYUTU
8 Aralık 1991’de SSCB’nin resmen sona ermesi sonucunda bu devleti oluşturan 15
birlik cumhuriyeti (Rusya Federasyonu, Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova, Litvanya,
Letonya, Estonya, Azerbaycan, Ermensitan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Türkmesistan, Tacikistan) bağımsız devletler olarak uluslararası
sistemde yerlerini aldılar. SSCB’nin çöküşü idelojik rekabete dayanan iki kutuplu
uluslararası sistemin de sona ermesi anlamına geliyordu. Bu bağlamda
bağımsızlığına yeni kavuşan cumhuriyetler içerisinde, eski SSCB’nin merkezini
miras alan yeni Rusya Federasyonu geniş coğrafyası, ekonomik potanyiseli, siyasi
ve askeri gücü bakımından uluslararası sistemin şekillenmesinde özel bir önem arz
etmekteydi. Yeni Rusya’nın uluslararası alandaki yerinin belirlenmesi ülkenin temel
ulusal güvenlik öncelikleriyle doğrudan ilişkiliydi.
Rusya’nın yeni ulusal güvenlik anlayışının şekillenmesinde ulusal çıkarlar ve
temel güvenlik öncelikleri belirleyici rol oynadı. Her şeyden önce, RF’nin ulusal
güvenlik önceliklerinin, askeri ve politik eksenli klasik güvenlik yaklaşımından daha
geniş bir perspektif çerçevesinde bütüncül bir yaklaşımla değerlendirildiği
görülmekteydi. Bu bağlamda Rusya’nın yeni ulusal güvenlik anlayışının
şekillenmesinde etkin olan temel ulusal güvenlik önceliklerini aşağıda dışsal ve içsel
boyutlar bakımından ayrı ayrı ele alacağız.
Dışsal boyut bakımından, Rusya’nın en önemli ulusal güvenlik sorunu,
ülkenin mevcut uluslararası koşullardaki konumu ve önceliklerini belirlemekti.
69
Soğuk Savaş ile iki kutuplu uluslararası sistemin sona ermesi eski güvenlik
sisteminin temel parametresi olan kapitalist-sosyalist idelojik kamplaşmanın ortadan
kalkması ve bu kamplaşmanın sosyalist boyutundaki Varşova Paktı, COMECON ile
SSCB benzeri yapılanmaların çözülmesiyle neticelenmişti. Bu çözülüş süreci yeni
Rusya’nın değişen uluslararası güvenlik sistemindeki yerini belirleme bakımından
yeni koşullar oluşturmuştu. Bu bağlamda yeni Rusya dış parametreler bakımından
öncelikli olarak Batı’yla ilişkiler, SSCB’nin çöküşü ile Doğu Avrupa ve Sovyet
sonrası mekandaki sorunlar ile Asya’daki Çin ve Japonya gibi ülkelere yönelik nasıl
bir ulusal güvenlik anlayışı içerisinde olacağını belirlemek durumundaydı. Batı ile
ilişkilerde genel tavır ve güvenlik boyutunda nükleer silahlar konusu ve NATO
genişlemesi gibi unsurlar öne çıkıyordu.
Eski Sovyet coğrafyası yeni Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışı bakımından
büyük önem arz eden bir coğrafyaydı. Öncelikle, bu coğrafya toprak merkezli
geleneksel Rus ulusal güvenlik anlayışı çerçevesinde, hem Çarlık, hem de SSCB
döneminde ülkenin ayrılmaz parçası olarak kabul edilmişti. Yeni koşullarda Rusya
Federasyonu’nun bağımsızlığını yeni kazanmış devletlere ilişkin nasıl bir tavır
takınacağı ve onları ulusal güvenlik anlayışı içinde nereye koyacağı önemliydi.
Ayrıca, Rusya için sınır coğrafyasındaki sıcak çatışmalar ve istikrarsızlıklar önemli
bir güvenlik sorunuydu. Öte yandan bu coğrafyada yaşayan 25 milyonun üzerindeki
Rus nufusun kaderi de Rusya için önemli bir endişe kaynağıydı. Son olarak,
SSCB’nin dağılmasının ardından jepolitik güç boşluğunun ortaya çıktığı bu
coğrafyada bölge dışı ülkelerin etkinlik faaliyetleri de Rusya’nın enişelenmesine
neden oluyordu.
70
Hiç kuşkusuz, Yeltsin iktidarı döneminde Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışı
ve bu çerçevede uygulunan politikalarını döneminin dış ve iç politik gelişmeleri ve
ülke içindeki ulusal çıkar ve ulusal güvenlik tartışmalarından bağımsız ele alamayız.
Bu bağlamda bu bölümde öncelikle Yeltsin iktidarı döneminde Rusya’nın ulusal
güvenlik anlayışını şekillendiren temel dış dinamikler ele alınacaktır. Takip eden
bölümde ise ilgili iç dinamikler ele alınarak bütüncül bir resim ortaya koyulmaya
çalışılacaktır.
A. Yeni Jeopolitik Koşullar ve Rusya’nın Ulusal Güvenlik Öncelikleri
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve SSCB’nin çöküşü Rusya açısından küresel ve
bölgesel anlamda önemli jeopolitik sonuçlar doğurdu. Öncelikle, bu süreç iki kutuplu
ve Batı-Doğu bloklarının ideolojik merkezli küresel rekabetine dayanan uluslararası
sistemin sona ermesi anlamını taşıyordu.251 Yeni süreç SSCB’nin mirasçsı olarak
ortaya çıkan Rusya Federasyonu’nu yeni gerçeklerle karşı karşıya getirmişti. Küresel
boyuttaki hızlı değişim ABD’yi askeri-politik anlamda tek süper güç konumuna
yükseltmişti.252 Bu değişim SSCB sonrasında yeni Rusya’nın süper güç olmadığını
açıkça ortaya çıkarmış253 ve büyük coğrafyası ile nükleer gücüne rağmen, Rusya orta
ölçekli bir güce dönüşmüştü.254
251 Andrei Zagorski, Anatoli Zlobin, Sergey Solodovnik ve Mark Khurstalev, ‘Russia in a New World’, International Affairs (Moscow), Sayı 7 (Temmuz 1992), s. 5. 252 Natalia Narochnitskaya, ‘Russia’s National Interest’, International Affairs (Moscow), Sayı 4-5 (Nisan-Mayıs 1992), s. 105. 253 Lourens Fridman, ‘Novaya Politika Velikih Derjav’, Andrey Jagorskiy (der.), Bezopastnost Rossii: XXI Vek (Moskova: Prava Çeloveka, 2000), s. 18. 254 ‘Russia’s National Interest’, International Affairs (Moscow), Sayı 8 (Agustos 1992), s. 135.
71
Rusya bakımından yeni koşullarda ulusal güvenliğin küresel boyutunda tek
süpergüç ABD ile ilişkiler gündeminde başta gelmekteydi.255 Küresel güvenlik
bakımından ABD ile ilişkiler her şeyden önce uluslararası güvenlik ve istikrarın
sağlanmasında hayati öneme haiz nükleer silahların durumu bakımından önemliydi.
Bu bağlamda küresel stratejik istikrarın sağlanması büyük miktarda nükleer silaha
sahip Rusya ve ABD arasındaki ilişkilere bağlıydı.256 Öte yandan, ABD ile ilişkiler
temelde Batı dünyası ile bütüncül ilişkilerin kaderi bakımından da önem arz
etmekteydi.
SSCB’nin çözülüşünün bölgesel bağlamda etkileri de Rusya için yeni
koşullar oluşturmuştu. Jepolitik açıdan, Avrupa bölgesindeki güç yapılanmasında
yeni güvenlik dengeleri oluşmuştu. Soğuk Savaş döneminde Avrupa coğrafyası Batı
ve Doğu arasında öncelikli rekabet alanıydı. Bu çerçevede Avrupa ülkeleri iki gruba
bölünmüş, SSCB de kontrol ettiği Doğu Avrupa üzerinden bölgedeki güç dengesinin
iki ana unsurundan biri haline gelmişti. Askeri açıdan bölgedeki denge NATO ve
Varşova paktı vasıtasıyla sağlanmaktaydı.
Fakat yeni dönemde Rusya’nın Avrupa ile ilişkileri yeni gerçeklere göre
şekillenecekti. Öncelikle, Soğuk Savaşın bitimiyle küresel boyuttta idelojik merkezli
rekabet sona erdiği için Avrupa bir rekabet alanı olmaktan çıkmıştı. SSCB’nin bu
anlayış çerçevesinde Doğu Avrupa üzerindeki siyasi, idelojik ve askeri vesayetini
kaldırması Avrupa’da yeni yapılanmaları gündeme getirdi. Yugoslavya’nın çöküşü
Avrupa’daki bu jepolitik süreci yeni bir aşamaya getirirken, SSCB’nin çözülüşü
255 Oleg Bıkov, Natsionalnaya Bezopastnost Rossii : Geopolitiçekiy Aspektı (Moskova: ĐMEMO,1997), s. 27 256 Bıkov, Natsionalnaya Bezopastnost Rossii, s. 30. ve Vladimir Lukin, ‘Our Security Predicament’, Foreign Policy, Sayı 88 (Sonbahar 1992), s. 1.
72
Rusya’nın Avrupa bölgesine ilişkin bakışını yeni gerçekler üzerine oturtu.257
Öncelikle Doğu Avrupa’da kontrolü kaybetmesinin ardından SSCB’nin çöküşü ile
Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova, Litvanya, Estonya ve Letonya gibi devletlerin
ortaya çıkması yeni Rusya’nın coğrafi açıdan klasik Avrupa bölgesiyle doğrudan
sınırları kalmadığı anlamına geliyordu.258
SSCB’nin çözülüşü sonucu Rusya’nın hemen sınırında oluşan yeni bağımsız
devletler yeni jepolitik koşulların bir diğer boyutu olarak öne çıkmıştı. Eski sovyet ve
yeni bağımsız ülkelerin oluşturduğu bu jeopolitik alan Rusya’nın ulusal güvenlik
çıkarları için büyük önem arz etmekteydi.259 Yeni koşullarda eski Sovyet mekânı,
eski birlik üyelerinin yeni bağımsız devletlere dönüştüğü, yeni ülkeler arasında eski
Sovyet mirası ilişki modelinin yeni ilişkiler için geçerli olmadığı ve bu bağlamda
yeni ilişki modeli arayışlarının ortaya çıktığı ve istikrarsızlık, gerginlik ve
çatışmaların etkin olduğu bir coğrafya niteliğindeydi.260
Rusya için yeni cumhuriyetlerle ilişkilerini nasıl bir düzleme oturtması ve
ulusal güvenlik anlayışı içinde nasıl bir rol biçmesi gerektiği sorusu birkaç açıdan
önemliydi. Bu coğrafya Rusya’nın hemen sınırının devamındaydı ve bu bağlamda
bölgedeki gelişmeler Rusya’nın sınır güvenliğini doğrudan ilgilendiriyordu.
Rusya’nın doğu, batı ve güney sınırlarını çevreleyen yeni cumhuriyetler dış etkiye
açık ve istikrasızlık riski yüksek ülkelerdi.261 Eski Sovyet mekanındaki Dinyester
bölgesi (Moldova), Abhazya ve Güney Osetya (Gürcistan) ile Karabağ (Azerbaycan)
257 Andrei Zagorski ve et. al., ‘Russia in a New World’, s. 5. 258 Polonya sınırındaki Kaliningrad bölgesi istisnadır. 259 Sergey Stepaşin, ‘Strategiya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii: FaktorıFormirovaniya i Osnovnıe Prioritetı’, Yuriy Stsepinskiy (der.), Problemı Bezopastnosti Rossii: Kontseptsiya, Strategiya, Prioritetı (Moskova: Rossiyskiy Đnstitut Strategiçeskih Đssledovaniy-RĐSĐ, 1993), s. 13. 260 Bıkov, Natsionalnaya Bezopastnost Rossii, s. 9. 261 Alexei Arbatov, ‘Russian Security Interests and Dilemmas: An Agenda for the Future’, Abram Chayes, Antonia Handlers Chayes ve Lara Olson (der.), Managing Conflict in the Former Soviet Union. Russian and American Perspectives (Cambridge ve Londra: MIT Press, 1997), s. 414.
73
benzeri çatışma odakları ve bu sorunların kontrolden çıkma ve yayılma riskiyle
Rusya’nın ulusal güvenlik çıkarları bakımından önem arz etmekteydiler.262
Rusya’nın eski Sovyet mekanında gerekli önlemleri almaması ülke için olumsuz
sonuçları beraberinde getirererek yeni istikrarsızlık odaklarının oluşumuna ve
mevcut bölgesel istikrarsızlıkların sıcak çatışmaları güçlendirmesine yol açabilir, bu
da Rusya’nın bölgesel güvenliğini tehlikeye düşürebilirdi.263
Bu durumu önemli kılan bir diğer husus da eski Sovyet mekanında yaşayan
25 milyonun üzerindeki Rus azınlıktı. Yeni cumhuriyetlerdeki siyasal istikrarsızlıklar
ve etnik gerginlik eksenli gelişmeler bu nüfusun durumu açısından endişe
doğurmaktaydı. Gelışmeler yeni bağımsız devletlerdekı bu nufusun yaşamını
tehlıkeye soka bıleceği kimi, Rusya’yı da bır göç dalgası ile karşı karşıya
bırakabilirdi. Rusya için bu coğrafyayı ulusal güvenlik açısından önemli kılan bir
diğer husus da bölgede ortaya çıkan güç boşluğunun nasıl doldurulacağıydı. Bu
çerçevede özellikle Türkiye ve Đran’ın Orta Asya ve Kafkasya’daki çabaları ciddi
endişe kaynağıydı.264 Tarihi rakip ve NATO’nun güney kanat ülkesi olarak görülen
Türkiye’nin bu coğrafyada ortak tarih ve soy akrabalığna sahip olduğu yeni
devletlere yönelik ilgisi ve bölgede var enerji kaynakları konusundakı çabaları
Rusya’da rahatsılık yaratmaktaydı. Diğer bölgesel güc Iran’ın da benzer çabaları
Đslam kardeşliği retorigini kullanarak gündeme getirmesi de Rusya’nın geleneksel
etkinlik alanına tehdit anlamına gelmekteydi.
262 Lukin, ‘Our Security Predicament’, s. 2. 263Yuriy Stsepinskiy, ‘Voenno-strategiçeskie Perspektivı Bezopastnosti Rossii v SNG’, Yuriy Stsepinskiy (der), Problemı Bezopastnosti Rossii, s. 24. 264 Stsepinskiy, ‘Voenno-strategiçeskie Perspektivı Bezopastnosti Rossii v SNG’, s. 29.
74
SSCB’nin çöküşü Asya-Pasifik bölgesindeki dengelerin de yeniden oluşum
sürecini başlatmıştı.265 Rusya bakımından toprak sorunları yaşadığı Çin ve Japonya
gibi büyük güçlerle ve ayrıca Hindistan’la ilişkilerin yeni yapısının belirlenmesi
önemli bir öncelikti.266 Özellikle SSCB döneminde sorunlu ilişkilerin yaşandığı ve
toprak iddiaları nedeniyle sıkıntı oluşan, kalabalık nüfusa, önemli askeri güce ve
yükselen ekonomiye sahip Çin’le ilişkilerin seyri, Rusya’nın Uzak Doğu’daki
konumu nedeniyle önemliydi. Rusya SSCB’den Kuril adaları nedeniyle Japonya ile
de Đkinci Dünya Savaşının ardından iki ülke arasında bir barış anlaşması
imzalanmasına engel olan bir ihtilaf da miras almıştı. Asya’daki bir diğer önemli
güç Hindistan’la iyi ilişkiler Sovyet döneminde Batıyla bölgesel rekabetin önemli bir
unsuru olarak görülmekteydi. Yeni dönemde bu ülkeyle ilişkilerin geleceği de önem
arz etmekteydi.267
SSCB’nin çöküşü ile Orta Doğu ve Üçüncü Dünya ülkeleri yeni jeopolitik
koşullarda Rusya’nın tutumunu belirlemesi bakımından diğer bir gündem maddesi
idi. Đkinci Dünya Savaşından Gorbaçev dönemine kadar SSCB’nin Batı Bloğu ile
mücadelesinde önemli bir rekabet alanı olarak görülen bu alan yeni politik düşünce
anlayışının ardından yeni bir döneme girmişti. Gorbaçev döneminde genel anlamda
Batı ile rekabetten vazgeçildiği için Üçüncü Dünya ülkelerinin bu çerçevede
desteklenmesi politikası terk edilmiş, buna paralel olarak Orta Doğu’da ABD karşıtı
politikalar yerini Batı ile işbirliğini öne çıkaran bir anlayışa bırakmıştı. Bunun en
önemli göstergesi SSCB’nin 1990’daki Irak müdahelesine karşı çıkmaması olmuştu.
Bu çerçevede yeni dönemde Rusya Federasyonunun Orta Doğu politikasının nasıl bir
anlayış içinde yürütüleceği önem kazanmaktaydı.
265 Zagorski ve et.al., ‘Russia in a New World’, s. 8. 266 Narochnitskaya, ‘Russia’s National Interest’, s. 106. 267 Zagorski ve et. al, ‘Russia in a New World’, s. 9.
75
Özetle, yeni jeopolitik koşullar Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışının yeniden
şekillendirilmesi ve önceliklerinin yeniden belirlenmesini gerektirmekteydi. Bu
değişim sürecinde SSCB’nin Marksist idelojisini ve süper güç vasfını kaybeden yeni
Rusya devletinin kendi ulusal güvenlik anlayışına yeni bir meşru vasıf bulma ihtiyacı
da vardı. Rusya bu çerçevede askeri, politik, ekonomik ve coğrafi boyutları
bağlamında öncelikli ulusal güvenlik tehditlerini belirleyecek yeni bir tavır arayışı
içine girmiştir.
B. Rusya’da Ulusal Güvenlik Anlayışı ve Jeopolitik Rönesans
SSCB’nin çöküşü sonucu ortaya çıkan yeni Rusya’da siyasî, ekonomik, askeri ve
sosyal alanlardaki köklü değişiklikler kendisini ulusal güvenlik anlayışında da
hissettirmiştir. Yeni Rus güvenlik anlayışında Marksist-Leninist yaklaşımın yerine
geleneksel jeopolitik anlayışlar ağırlık kazanmıştır.268 Nitekim yeni Rusya’nın ilk
dışişleri bakanı Andrey Kozırev bu durumu “Misyonerliği terk etmekle biz
faydacılığa yöneliyoruz. Doğal çıkarların normal karşılanması anlamına gelen
jeopolitik, ideolojinin yerini almaktadır,”269 ifadesiyle ortaya koymuştur.
Böylece, Sovyet döneminde SSCB’ye karşıt politik güçlerle ilişkilendirilen
jeopolitik kavram ve yaklaşımlar 20. yüzyılın sonlarında Rusya’da siyaset, medya ve
toplumsal bilimlerde sık kullanılmaya başlanmıştır. Rusya’da “jeopolitiğin
Rönesans’ı” olarak tanımlanabilecek bu durumun sebeplerini birkaç noktada
268 Dmitriy Trenin, ‘Tretiy Vozrast: Rossiysko-Amerikanskie Otnoşeniya na Poroge XXI Veka’, Pro et Contra, Cilt 5, Sayı. 2, (Đlkbahar 2000) s. 12. veya Türkçe çevirisi için bkz: Dmitri Trenin, ‘Üçüncü Kuşak: 21 Yüzyıla Girerken Rus-Amerikan Đlişkileri’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı. 4, (Kış 2001), s. 288. 269 21 Ocak 1992 tarihli Rossiskaya Gazeta’daki röportajdan aktaran V.L.Tsumbrskiy, ‘Geopolitika Kak Mirovidenie i Rod Zanyatiy’, Polis, Sayı. 4, (1999) www.politstudies. ru/fulltext/1999/4/2.html
76
toplamak mümkündür. Her şeyden önce jeopolitik, ülkenin kaybedilmiş süper güç
statüsünün yeniden oluşturulması için uygun bir çerçeve olarak algılanmıştır.270
Gerçekten de kendine özgü bir büyük güç ideolojisine sahip,271 sınırların kutsal
olarak algılandığı bir ülkenin, ordusu sıcak bir savaş kaybetmemesine rağmen iki yıl
(1989–1991) gibi kısa sürede tarihte yaşanmış en hızlı ve en büyük jeopolitik geri
çekilmelerden birini yaşaması, Rusya için kabulü zor bir sarsıntıydı. Toplumsal ruh
hali itibariyle 1920’lerin Almanya’sına benzeyen 1990’ların Rusya’sında SSCB’nin
çöküşünü yenilgisi olarak algılanması ve yeniden süper güç olmanın sadece
Rusya’nın jeopolitik statüsüne dayanmakla mümkün olacağı düşüncesi yaygın bir
görüştü.272 Bu bakımdan sınır, toprak, coğrafî konum ve benzeri kavramların yaygın
olarak kullanıldığı geleneksel jeopolitik kuram birden bire ideolojik boşluk içine
düşen Rusya’da özel bir ilgi topladı. Đkinci olarak, çöküşün ardından ortaya çıkan
yeni devletlerin toprak ve nüfus alanı konusunda birbirleriyle yoğun mücadeleye
girişmesi de Rusya’da jeopolitiğe ilgiyi artırdı.273 Üçüncü olarak, Sovyet döneminde
düşman olarak görülen büyük devletlerin eski Sovyet coğrafyasına yönelik ilgileri de
önemli bir unsurdu. Son olarak, Sovyet döneminde uğraşılmasına yasak konulması
da Rusya’da jeopolitik kuramın ilgi çekici nitelik kazanmasına neden olmuştu.
270 T. A. Mihaylov, Evolyutsiya Geopolitiçeskih Đdey (Moskova; Ves Mir, 1999), s. 6. 271 Rusya’da büyük güç anlayışı için bkz; Arthur Sagadeev, ‘Rusya ve Büyük Güç Đdeolojisi’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 1, Sayı. 1, (Đlkbahar 1994 ), s. 29-38.; Vladimir Shlapentokh, ‘Is the ‘Greathness Syndrome’ Eroding?’, The Washington Quarterly, Cilt 25, Sayı. 1,( Kış 2002), s. 131-146.; Hannes Adomeit, ‘Russia as a “Great Power” in World Affairs : Images and Reality’, International Affairs (Royal Institute of International Affairs), Cilt. 7, Sayı. 1, (Ocak 1995), s. 35–68. 272 Mihaylov, Evolyutsiya Geopolitiçeskih Đdey, s. 6. 273 O. P. Şirgazin, ‘Geopolitiçeskie Đnteresı Rossii v Period Globalnogo Peredela Mira’, Russkiy Geopolitiçeskiy Sbornik, Sayı. 2, 1997, http://whiteworld.ruweb.info/rubriki/000102/002/01010501.htm, (20 Aralık 2002), s. 1.
77
Jeopolitiğe yaygın ilgi 1994’de Duma’da bir Jeopolitik Komisyonunun
kurulmasına274 ve Şubat 1999’da Duma Başkanı Gennadiy Seleznyov’un jeopolitik
kuramın bir ders olarak orta öğretim okullarında okutulmasını önermesine275 kadar
varırken, Rus bilim adamları ve politikacıları konuya ilişkin görüş ve çalışmalarını
içeren sayısız kitaplar yayınladılar. Bu durum Rusya’nın yeni yönünün
belirlenmesine ilişkin değişik jeopolitik akım ve modellerin gündeme gelmesine
kaykıda bulundu. Rusya’nın ulusal güvenliğini sağlamak için alternatif modeller
öneren bu yaklaşımların çokluğu, bu eğilimlerin tamamını ve her türlü ayrıntısıyla
birlikte ortaya koymanın yanısıra, sınıflandırma konusunda da ciddî bir zorluğa
neden olmaktaydı. Bu nedenle bu bölümde Yeltsin dönemi Rusya’sının ulusal
güvenlik anlayışı ve politikalarını önemli ölçüde belirleyen Atlantikçilik ve Yeni
Avrasyacılık jeopolitik yaklaşımları üzerinde duracağız.
C. Atlantikçiler ve Rus Ulusal Güvenlik Anlayışı
Atlantikçilik veya diğer adıyla Batıcılık akımı temel felsefesi itibariyle Rusya’nın
Batı kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğu ve Rusya’nın geleceğinin Batı ile kader
birliği yapmasına bağlı olduğu ön kabulüne dayanmaktaydı. Bu anlamda Rusya’da
Atlantikçi akımının tarihi kökenlerini 18. yüzyılda Büyük Petro’nun reform çabaları
ile başlatmak mümkündür. Bu dönemde Batılılaşma Avrupa’nın bir parçası olma ile
aynı anlamı taşıdığı için Petro’nun çabaları Rusya’yı bir Avrupa devleti yapmak
biçiminde özetlenebilir.
274 A. Mitrofanov, ‘ Ot Geografii -k Geopolitike’, www.nasledie.ru/oboz/NO2_98/2_4.HTML (19 Aralık 2002), s. 3. 275 Đvan Kurilla, ‘Geopolitika i Komunizm’, www.russ. ru/journal/edu/99-02-23/kuril.html , (19 Aralık 2002), s. 4.
78
Batılaşma düşüncesi daha sonra 19. yüzyılda Slavcılıkla beraber düşünsel
alanda etkin olan görüşlerden biri haline gelmişti.276 Fakat 1853–1855 dönemindeki
Kırım Savaşı Avrupa’ya ilişkin kızgınlık ve hayal kırıklığını gündeme getirerek
Batıcılık akımının etkinliğini törpüledi. Ayrıca, 19. yüzyılın sonunda sol devrimci
düşüncenin etkili bir akıma dönüşmesi ve 20. yüzyıldaki Ekim Devriminin ardından
Batı ile çatışma halinde yeni bir rejimin kurulması, Batıcılığı tamamen geri plana itti.
Batıcılığın Rus düşünce ve pratiğindeki yeri ve etkinliği önünde en önemli engel
olarak duran Sovyetlerin Batı karşıtı retoriği 1980’lerin sonunda Gorbaçev’in yeni
politik düşünce konsepti ile ortadan kalkınca, Gorbaçev insanlığın ortak değerleri
için Batıyla işbirliği önerisini gündeme getirdi.277
SSCB’nin çöküşünü takiben Rus ulusal güvenlik düşüncesinde değişik arayışlar
yaşanırken de Batıcılık ve Batı eksenli öncelikler tekrar öne çıktı. Arayışlar özellikle
ulusal güvenlik ve dış politika alanında kendisini gösterirken, Rus dış politikasındaki
temel eğilimler ilk olarak 28 Mart 1992’de dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris
Yeltsin’in danışmanı Sergey Stankeviç’in Nezavisimaya Gazeta gazetesinde
yayınladığı makalesinde Atlantikçilik ve Avrasyacılık olarak tasnif edildi.278
1991–1992 döneminde liberalizm ve Batıcılık Rusya siyasal yapısı içinde
yükselen değerlerdi ve bu durum Atlantikçilere Rusya Devlet Başkanı Yeltsin
276 Soltan, ‘Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği’, s. 78.; Ayrıca bkz; Nikolay Berdyaev, Russkaya Đdeya (Moskova; Folio, 2000), s. 36–70. ve Iver B. Neumann, Russia and the Idea of Europe (Londra: Routledge, 1996), s. 28–39. 277 Ayrıntılı bilgi için bkz; Alexander A. Sergounin, Post-Communist Security Thinking in Russia: Changing Paradigms (Copenhagen; Copenhagen Peace Research Institute, 1997),,s.3–8. ve Alexander A.Sergunin, ‘Russian Post-Communist Foreign Policy Thinking at the Cross-Roads: Changing Paradigms’, Journal of International Relations and Development, Cilt 3, Sayı 3 (Eylül 2000), http://www.ciaonet.org/olj/jird/jird_sept00sea01.html (12 Mart 2002). 278 Stankeviç’in bu görüşlerinin yer aldığı ve The National Interest dergisinin Yaz 1992 sayısındaki makalesinin çevirisi için bkz; Sergei Stankevich, ‘Rusya Kendisini Arıyor’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 1, Sayı 1 (Đlkbahar 1994), s. 39–43.
79
yönetiminde önemli mevkilere gelme olanağı sağladı.279 Bu grubun içinde
Batıcıların lideri olarak bilinen Rusya Dışişleri Bakanı Andrey Kozırev’in yanısıra,
Başbakan Yardımcısı (ve vekili) Yegor Gaidar, Devlet Sekreteri Gennadiy Burbulis,
Ulaştırma Bakanı Mihail Poltoranin, Dışişleri Bakan Yardımcıları Georgy Kunadze,
Vitali Churkin ve Fedor Shelov-Kovediaev bulunmaktaydı.280 Batıcılar esasen
hükümet içinde Dışişleri Bakanlığında ve Devlet Başkanlığı Ofisinde önemli
pozisyonlar edinmelerinin yanısıra, siyasal sistemin ve toplumun diğer kesimlerinde
de kendilerine yandaş bulmuşlardı. Batıcı grubun içinde örneğin, Yüksek Sovyet’ten
Viktor Sheinis, Sergey Yushenkov, Vladimir Kuznetsov, Gleb Yakunin, Galian
Starovoitova, akademisyenlerden Nikolay Kosolapov, Konstantin Sarkisov, Andrei
Kortunov, medya (örneğin gazeteci Evgeniy Kiselev), sanat ve kültür dünyasından
(örneğin, Andrey Nuykin, Otto Latsis, Yuriy Karyakin) kişiler de yer almaktaydı.281
Atlantikçilik akımı Ağustos 1991’den 1992 sonuna kadar Rusya ulusal
güvenlik önceliklerinin ve politikalarının belirlenmesinde egemen görüş oldu.282 Bu
akımın Rusya’nın temel dış ulusal güvenlik önceliklerine ilişkin görüş, politika ve
uygulamalarını bir kaç noktada ele alabiliriz.
1. Batı ile ilişkiler
Kozırev’in liderliğini yaptığı akımın esas amacı Rusya’nın Batıya siyasal ve
ekonomik entegrasyonunu sağlamaktı.283 Batıcılar Doğu ile Batı arasındaki
karşılaşmanın, Kuzey ile Güney arasında bir karşılaşma şekline dönüşme sürecinde
279 Rusya’da liberal ve reformcu akımın etkinliği konusunda ayrıntılı değerlendirme için bkz; Liliya Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina (Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegii, 1999) , s. 41–85. 280 Alexei G. Arbatov, ‘Russia’s Foreign Policy Alternatives’, International Security, Cilt 18, Sayı 2 (Sonbahar 1993), s. 10. 281 Arbatov, ‘Russia’s Foreign Policy Alternatives’, s. 10. 282 Sergounin, Post-Communist Security Thinking in Russia: Changing Paradigms, s. 9. 283 Arbatov, ‘Russia’s Foreign Policy Alternatives’, s. 10
80
olduğuna inanıyorlardı.284 Batıyı bir düşman olarak değil, daha ziyade yeni dünya
düzeninin oluşturulmasında ortak olarak görüyorlardı. Atlantikçilere göre Batı ve
Rusya demokrasi, piyasa ekonomisi ve insan hakları benzeri ortak değerlere
sahiptiler ve pek yakında her ikisi de Güneydeki kalkınmakta olan ülkelerden
gelebilecek göç, terörizm, Đslam köktendinciliği ve hatta askerî saldırı tehditleriyle
karşı karşıya kalabilirlerdi. Yeltsin’in Kuzeyin sanayileşmiş devletleri için ortak bir
sistem oluşturulması önerisi ve Güneydeki potansiyel saldırılara yöneltilecek ortak
bir ABD-Rus nükleer savunma sistemi kurulması çağrısı bu düşünceden
kaynaklanıyordu.285 Bu çerçevede oluşan Batıcı akımın genel duruşunu dört ana
noktada toplamak mümkündür.286
Her şeyden önce, Batıcılar kendilerini Batılı değerler sistemi ile
tanımlamaktaydılar. Kozırev bu tanımlayışı en somut şekliyle Aralık 1991’de Rusya
dış politikasının ana hatlarını belirlerken ortaya koymuştu.287 Kozırev yaptığı
konuşmada birey öncelikli toplumu, piyasa ekonomisini ve Batıyla birlikteliği
sağlayacak bütün değerleri kabul ettiğini ifade etmişti. Rusya’nın ABD, Almanya ve
Fransa ile ittifak ve işbirliği yapacağını belirten Kozırev, ülkenin dünyadakı eski
öncü konumuna yükselmesi için demokrasinin gerekli olduğunu, Rusya’nın
demokratik güçler tarafından özgürleştirilmesi durumunda 10–12 sene içinde öncü
ülke konumuna ulaşacağını savundu. Kozırev ayrıca Batıyla ittifak fikrinin sadece
askerî işbirliği olmadığını aynı zamanda ortak değerlere bağlılık olarak ortaya
çıktığını ifade ediyordu. Batıcı akımın bu yaklaşımını Devlet Başkanı Yeltsin Ocak
284 Alexander Rahr, ‘Rus Dış Politikasında “ Atlantikçilere” Karşı “Avrasyacılar” ’, Erol Göka ve Murat Yıldız (der.), Uygarlığın Yeni Yolu Avrasya (Đstanbul; Kızılelma, 1998), s. 43. 285 Ibid. 286 Leszek Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War (Londra; Praeger Publishers, 1996), s. 4–5. 287 Ibid.
81
1992’de BM’de yaptığı konuşmada da vurguladı ve ilkelerinin demokrasinin
üstünlüğü, insan hakları, özgürlük, meşruluk ve moral ölçütler olduğunu belirterek
ABD’yi ve genelde Batıyı müttefikleri olarak gördüğünü beyan etti.288
Đkinci olarak, Batıcılar Rusya’nın dünya ekonomisine entegrasyonunu
savunuyorlardı.289 Batıcılar siyasal alanda demokrasinin vazgeçilmez olduğuna
inanırken, ülke ekonomisindeki gelişmenin Rusya’da demokrasinin kaderini
belirleyecek unsur olduğunu vurguluyorlardı.290 Rusya’nın demokratik dönüşümünün
ve özellikle ekonomik içerikli iç sorunlarının çözümü için uluslararası ekonomik
kurumlara açılmanın önemli olduğunu dile getiren Kozırev’in ilk dış politika
açıklamalarından biri, uluslararası toplumu ve IMF benzeri uluslararası finans
kurumlarını Rusya’da ekonomik dönüşüme yardım etmeye çağırmak olmuştu.291
Kozırev Eylül 1992’de CNN televizyonuna verdiği demecinde ise Rusya’nın
Marshall yardımına benzer bir dış yardıma ve işbirliği programına gereksinim
duyduğunu, bunun gerçekleşmesi durumunda ülkesinin “sivil devletler ailesinde”
yerini alacağını belirtiyordu. Rusya’nın IMF, Dünya Bankası ve GATT üyeliği ile
Avrupa Bankası, G–7, Avrupa Topluluğu, OECD, bölgesel bankalar, Asya-Pasifik ve
diğer bölgelerde yapılan ekonomik işbirliği zirvelerine aktif katılım ve işbirliğini de
bu ekonomik bütünleşme sürecinin fiili yansımaları olarak ortaya koydu.292
Üçüncü olarak, Batıcılar güvenlik anlamında yarar sağlamak istiyorlardı.
Rusya’nın sınırlarında patlak veren çatışmalar ve yeni bağımsız devletlerdeki Rus
azınlığın durumu Rusya’yı bu çatışmaların içine çekerek demokratik reformlara zarar
288 Ibid., s. 5. 289
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz; Yegor Gaydar, Gosudastvo i Evolyutsiya: Kak Otdelit Sobstvennost ot Vlasti i Povısit Blagosostayanie Rosssiyan ( Moskova; Norma, 1997). 290 Andrei Kozyrev, ‘Russia. A Chance for Survival’, Foreign Affairs, Cilt. 71, Sayı. 2, (Yaz 1992), s. 8. 291 Ibid., s. 9. 292 Kozyrev, ‘Russia. A Chance for Survival’, s. 9.
82
verebilirdi. Kozırev ve Yeltsin bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için Avrupa güvenlik
sistemi olan Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Konferansının bütün Avrasya’yı
kapsayacak biçimde genişletilmesi çabasına giriştiler. Bu bağlamda Kozırev Ocak
1992’de Almanya Dışişleri Bakanı Dietrich Genscher’le görüşmesinde
Vancouver’den Vladivostok’a ortak bir güvenlik alanı oluşturulmasını savunurken,
Yeltsin de BM’deki konuşmasında Rusya’nın güvenlik sorunlarını çözmek için
“Ortak Avrupa güvenlik sisteminin” kurulmasını önerdi.293
Son olarak, Batıcılar Rusya’nın büyük güç statüsüyle Batı tarafından eşit
statülü ortak olarak kabul edilmesini savunuyorlardı. Yeni dünyanın, gelişmiş
ülkelerin esasen G–7 olarak bir araya geldiği merkez ve geri kalanların çevreyi
oluşturduğu ikili bir yapıdan oluştuğunu savunan Batıcılar, Rusya’nın G-7 ve diğer
Batılı kurumlara girmesini ülkenin çevreden merkeze dönüşmesi için önemli
görmekteydiler.294 Bu bakımdan Rusya’nın G-7’ye girmek için gerekli bütün
koşullara sahip olduğunu, bu üyeliğin Rusya’nın Batı politikasının en önemli
unsurlarından biri olduğunu vurguladılar. Kozırev, Sovyetler Birliğinin çöküşünden
sonra ülkesinin statüsünü kaybettiği yaklaşımının gerçekleri yansıtmadığını,
Rusya’nın halen insan ve entelektüel kaynakları, doğal zenginlikleri, coğrafî konumu
ve büyüklüğü ile büyük güç olduğunu belirtiyordu.295
Atlantikçi akımın Rusya yönetiminde tam anlamıyla egemen olduğu Ağustos
1991–1992 sonu arasında Batıyla ilişkilerin öncelikli alan olduğunu ve Batı ile balayı
döneminin yaşandığını söylemek mümkündür.296 Bu dönemde içteki ekonomik ve
politik reformları gerçekleştirmek ve böylece Batı dünyasının bir parçası olmak
293 Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War, s. 5. 294 Zagorski, ‘Russia in a New World’, s. 6-7. 295 Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War, s. 5. 296 Peter Truscott, Russia First: Breaking With the West (London; I.B.Tauris Publishers, 1997), s. 36.
83
öncelikli hedefti. Bu tutum Rusya’da yönetimin temel güvenlik konularındaki tavrını
da belirlemiştir. Bu bağlamda Rusya küresel güvenlik için hayati öneme sahip
nükleer silahlar konusunda ABD ile Gorbaçev döneminde başlatılan işbirliği
anlayışını sürdürmüştür. Nitekim 3 Ocak 1993’de ABD ve Rusya arasında nükleer
silahlarının sınırlandırılmasını öngören START–2 (Strategic Arms Reduction Talks-
Stratejik Silahların Sınırlandırması Görüşmeleri) anlaşması imzalandı.297 Bu
anlaşmayla 31 Temmuz 1991’de SSCB ve ABD arasında imzalanan ve nükleer savaş
başlıklarının sayısının 6000 adetle sınırlayan START -1 uzlaşmasından daha ileri bir
adım atılmış ve 10 sene içinde nükleer savaş başlıklarının 3500 âdete düşürülmesi
öngörülmüştü.298
Rusya’nın Batı ile ilişkilerinde bir diğer önemli güvenlik konusu ise NATO
ile ilişkiler ve NATO’nun genişleme sürecine ilişkin tartışmalardı. Atlantikçi
yaklaşım öncelikle NATO’yu Avrupa ve Transatlantik güvenliği için önemli bir
kurum olarak değerlendiriyordu.299 Bu bağlamda Rusya yönetimi 1991–1993
döneminde NATO’nun doğuya genişleme sürecine muhalefet etmedi.300 Hatta
297 S. Neil MacFarlane, ‘Russia, the West and European Security’, Survival, Cilt 35, Sayı 3 (Sonbahar 1993); s. 9. 298 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz; John W.R.Lepingwell, ‘Start II and Rolitics of Arms Control in Russia’, Internationla Security, Cilt 20, Sayı 2 (Sonbahar 1995), s. 63–91; Aleksey Arbatov, ‘Sokraşenie i Ograniçenie Vorujenie’, Arbatov (der.), Bezopastnost: Rossiyskiy Vıbor, s. 449–501; V. Z. Dvorkin ve V. V. Tsvetkov, ‘Vozmojnoe Dalneyşee Sokraşenie Arsenalov SNB: Usloviya i Printsıpı’, T. A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii (Moskova: ROSSPEN, 2002), Cilt 2, s. 70–78; ve G.S. Zarnitskiy, ‘Natsionalnaya Bezopastnost Rossii i Zadaçi Yasernogo Razorujeniya Posle Zaklyuçeniya Dogovora SNB–2’, Stsepinskiy (der.), Problemı Bezopastnosti Rossii, s. 96–128. 299 Sergounin, Post-Communist Security Thinking in Russia, s. 9; ve Dmitri Rurikov, ‘How It All Began: An Essay on New Russia’s Foreign Policy’, Miller Teresa Pelton Johnson ve Steven E. Miller (der.), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow (Washington: Brassey’s, 1994), s. 138. 300 Sergounin, Post-Communist Security Thinking in Russia, s. 9. Rusya yönetiminin NATO konusundaki yaklaşımı konusunda daha ayrıntılı bilgi için bkz; Đrina Kobrinskaya, ‘Rossiya-Tsentralnaya Evropa-NATO’, Rossiya: Novıe Prametrı Bezopastnosti (Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 1995), s. 8–41 ve E. C. Volk ve V. A. Sarıçev, ‘Rosssiya i NATO: Po Puti Partnerstva’, Stsepinskiy (der.), Problemı Bezopastnosti Rossii, s. 49–58.
84
zaman-zaman Devlet Başkanı Yeltsin başta olmak üzere üst düzey Rus yetkilileri bir
gün Rusya’nın da NATO üyesi olabileceği yönünde açıklamalar yaptılar.301
Özetle, Atlantikçilik Rusya’nın Avrupa’nın bir parçası olması, dünya
ekonomisinin organik bir parçasına dönüşmesi, sekizinci üye olarak G-7’ye girmesi,
Atlantik Đttifakının baskın iki üyesi olan ABD ve Almanya’ya önem vermesi gibi
unsurlara dayanmaktaydı.302 Bu bağlamda Atlantikçiler Rusya’nın ulusal güvenlik
öncelikleri içerisinde Batı ile ilişkileri ilk sıraya koymakta, ülkenin reform sürecinde
Batının ekonomik ve politik desteğinin hayati önemde olduğunu da
vurgulamaktaydılar. Bu çerçevede Atlantikçiler Rusya’nın politik, ekonomik,
güvenlik ve kültürel konularda Batı ile stratejik işbirliğini savunmaktaydılar.
2. BDT ile Đlişkiler
Atlantikçiler Rusya’nın BDT coğrafyası ile ilişkilerine de farklı bir bakış açısı
getirmekteydiler. BDT coğrafyasının RF’nin en önemli ulusal güvenlik
önceliklerinden biri olduğunu vurgulayan Atlantikçiler,303 yine de eski Sovyet
coğrafyasısına yönelik yaklaşımlarını SSCB’nin emperyal mirasının reddi üzerine
kurmuşlardı.304 Atlantikçi yaklaşıma göre, Rusya’nın tekrar “büyük güç” statüsüne
kavuşması için 15. yüzyıldan beri süregelen ve temel yayılma alanının Avrasya
olduğu toprak işgaline dayanan geleneksel anlayıştan vazgeçerek, Batının
sanayileşmiş demokratik ülkeleriyle işbirliği yapması ve Batı sistemine uyum
sağlaması gerekmekteydi. Bu bağlamda Batıcılara göre, eski Sovyet coğrafyasına
301 Mac Farlane, ‘Russia, the West and European Security’, s. 9 ve Sergounin, Post-Communist Security Thinking in Russia, s. 9. 302 Stankevich, ‘Rusya Kendisini Arıyor’, s. 40. 303 Kozyrev, ‘Russia. A Chance for Survival’, s. 10. 304 Nikolay Kosolapov, ‘Stanovlenie Subyekta Rossiyskoy Vneşney Politiki’, Pro et Contra, Cilt 6, Sayı 1–2 (Kış-Đlkbahar 2001), s. 19.
85
ilişkin geleneksel Rus (ve Sovyet) yaklaşımı bütünleşmek istedikleri Batı dünyası
bakımından “uygarca bir tutum” olarak değerlendirilemezdi.305 Bu coğrafyadaki
Sovyet stili ekonomilere sahip yeni devletler üzerinde geleneksel anlamda etkinlik
kurma, reform sürecini sekteye uğratabilecek politik ve ekonomik maliyetleri
beraberinde getirebilirdi. Atlantikçiler varmak istediği demokratik sisteme ve piyasa
ekonomisine sahip oluşum için, Rusya’nın ulusal çıkarlarını Batıyla uyumlu hale
getirmesi ve bu bağlamda eski Sovyet coğrafyasına ilişkin yeni bir tavır takınması
gerekmekteydi. Bu bağlamda Atlantikçilere göre Rusya, eski Sovyet coğrafyasındaki
emperyal anlayışa dayanan özel rolünü ve zoraki bütünleşme sürecini ret
etmeliydi.306 Batıcılar için bu coğrafya Rusya için iyi komşuluk ve istikrar kuşağı
olmalıydı ve bunun için de oluşan yeni devletlerin bağımsızlık ve toprak
bütünlüklerinin tanınması gerekmekteydi.307
Karşılıklı çıkar ve saygıya dayanan yeni anlayışın işaretleri Başkan Yeltsin ve
Dışişleri Bakanı Kozırev’in konuşma ve demeçlerine de yansımıştı.308 Kozırev sık
sık BDT üyeleri arasındaki ilişkilerin karşılıklı çıkar ve anlayışa dayanan bağımsız
devletler arasında bir ilişki olmasını istediklerini vurguluyordu.309 Rusya Parlamento
Başkanı Ruslan Hasbulatov da Şubat 1992’de Rusya’nın tarihin hatalarından ders
almasını, eski Sovyet mekânındaki etnik çatışmalarda arabulucu olmamasını ve uzak
durmasını önermiş ve Rus dış politikasında faydacı tercihlerin öncelik kazanması
305 Mikhail A. Alexseev , ‘The Challenge of Relations With Former Republics’, Stephen K.Wegren (der.), Russia’s Policy Challenges: Security, Stability and Devolopment (New York: M. E. Sharpe, 2003), s. 42. 306 Yuriy Federov, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii: Kontseptualnıy Aspekt’, Pro et Contra, Cilt 6, Sayı 1–2 (Kış-Đlkbahar 2001), s. 35. 307 Ibid. 308 Bu taslak belgenin bir özeti için bkz; ‘Russia’s Foreign Policy Consept’ , International Affairs (Moscow) , (Ocak 1993), s. 15–16. 309 Kozyrev, ‘Russia. A Chance for Survival’, s. 10.
86
gerektiğini savunmuştu.310 Hasbulatov’a göre, bunun anlamı eski Sovyet ülkeleriyle
Rusya’nın ekonomik gelişimine gerçekten katkıda bulunacak ilişkileri
geliştirmekti.311 Hasbulatov ayrıca BDT’nin gelecekte AB’ye benzer ortak insani
değerler ve karşılıklı bağımlılıklar esasına dayanan bir bütünleşme kurumu
olabileceğini öne sürmüştü.312
Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasına ilişkin emperyal bakış açısından
vazgeçmesinin ve daha çok gönüllü konfederatif esasa dayan yeni bir birlik
yaklaşımının güçlü işaretleri uygulanan politikalarda da kendini açıkça göstermeye
başlamıştı. Öncelikle politik alanda Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya birlikte
SSCB’nin hukuken ortadan kaldırılması anlamına gelen 8 Aralık 1991 tarihli
BDT’nin kurulduğunu ilan eden Belovejsk Anlaşması’nın öncülüğünü yaptılar.
Ardından 21 Aralık 1991’de Alma-Atı’da Gürcistan ve Batlık cumhuriyetleri
dışındaki eski SSCB üyeleri tarafından imzalanan protokolle BDT eski Sovyet
coğrafyasının 11 üyeli yeni birliği biçiminde ortaya çıktı.313 Bu bağlamda
Atlantikçiler için BDT, SSCB’den yeni döneme geçişte yumuşak geçiş örgütü ve orta
vadede eski Sovyet coğrafyasında Batı tarzı bir işbirliği çatısı olarak görülmekteydi.
Ekonomik politikalar açısından, Atlantikçiler için BDT Sovyet döneminin yararlı
ekonomik ilişkilerinin Sovyet tarzı sübvansiyonlar ödenmeden sürdürülmesi
anlamına geliyordu.314 Nitekim Ocak 1992’de Rusya “ortak ruble alanının” iptal
310 Alekseev , ‘The Challenge of Relations With Former Republics,’ s. 43. 311 Ibid. 312 Bu konuda geniş bir değerlendirme için bkz; Ruslan Khasbulatov, ‘The Commonwealth of Independent States: Conflicts, Problems, Perspectives’, Miller (der.), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow, s. 165–184. 313 Rurikov, ‘How It All Began: An Essay on New Ruıssia’s Foreign Policy’, s. 157. Ayrıca Belovejsk Anlaşması ve Almatı Protokolünün tam metni için bkz; ‘Belovejskie Soglaşeniiya’, T. A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Cilt 4, s. 1–18. 314 Alexseev , ‘The Challenge of Relations With Former Republics,’ s. 43.
87
edildiğine dair bir karar alarak, bütün BDT coğrafyasının ekonomik sorunlarının
maliyetinden uzak durmayı seçen bir tavır ortaya koydu.
Güvenlik alanında Atlantikçi bakış açısı önceliği, Sovyet mirası nükleer
silahların denetiminin SSCB’nin yasal varisi olarak sadece Rusya’da toplanmasına
veriyordu. Bu çerçevede ilk olarak Belovejsk Anlaşması ile nükleer silahlar üzerinde
tek merkezden kontrol sağlanacağı karara bağlandı.315 Alma-Atı protokolünün
imzalanmasının ardından da, ek anlaşma ile BDT’nin nükleer silahlara sahip dört
üyesinin (Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kazakistan) ortak nükleer politika
yürütmesi ve Ukrayna ile Beyaz Rusya’daki nükleer silahların tamamen tasfiyesi
öngörüldü.316 Ayrıca, Ukrayna ve Beyaz Rusya’nın “Nükleer Silahların Yayılmasını
Önleme” Anlaşmasına imza atması ve Ukrayna, Beyaz Rusya ile Kazakistan’da
bulunan taktik nitelikli nükleer silahların 1 Temmuz 1992’ye kadar imha edilmek
üzere Rusya’ya nakli karara bağlandı.317
Atlantikçiler eski Sovyet mekânının “ortak savunma alanı” olduğunu
belirtiyorlardı. Liberallere göre, bu savunma alanının savunulması için hem bağımsız
devletlerin özgün ihtiyacını karşılayan ulusal askeri doktrinlere ve hem de ortak
ihtiyaçlara cevap verecek bir birlik askeri doktrinine gerek vardı.318 Alma-Atı
protokolü BDT’yi “ortak askeri stratejik alan” biçiminde tanımlasa da Ukrayna,
Azerbaycan ve Moldova bu anlayışın dışında kalma çabası içindeydi. Özbekistan ve
Türkmenistan ise diğer BDT üyeleriyle askeri işbirliğine girmeden önce kendi ulusal
315 ‘Belovejskie Soglaşeniiya’, s. 12. 316 Rossiiskaya gazeta, 24 Aralık 1991’den aktaran Buszynski, Russian Foreign Policy after the Cold War, s. 103. 317 Ibid. 318 Tatiana Shakleina, ‘Russian Policy Toward Military Conflicts in the Former Soviet Union’, Bruce Parott (der.), State Building and Military Power in Russia and the New States of Eurasia (New York: M. E. Sharpe, 1995), s. 89.
88
ordularını kurmak istiyorlardı.319 Bu bağlamda üye devletlerden Ukrayna,
Azerbaycan, Moldova ve Beyaz Rusya’nın itirazı sonucu SSCB’nin son Savunma
Bakanı ve BDT Birleşik Güçler Komutanı Yevgeni Şapoşnikov’un 14 Şubat 1992’de
önerdiği konvonsiyonel kuvvetler için ortak komutanlık önerisi kabul edilmedi.320
Ortak komutanlığa sahip silahlı kuvvetler fikrinin kabul görmemesi üzerine Rusya
Devlet Başkanı Yeltsin 7 Mayıs 1992’de Rusya Silahlı Kuvvetlerinin kurulması
konusundaki kararnameyi imzaladı.321 Bu gelişmelerin ardından Rusya’nın BDT
üyeleriyle güvenlik ilişkileri de yeni bir çerçeveye oturmaya başladı ve 15 Mayıs
1992’de Taşkent’te BDT’nin ortak güvenlik alanına dönüşmesine itiraz etmeyen
Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’la Ortak Güvenlik
Anlaşması imzalandı.322
Rusya için BDT bölgesinde endişe ve tehlike kaynağı konumundaki çatışma
ve etnik sorun bölgelerinde gerginliğin düşürülmesi, çatışmaların durdurulması ve
kontrol edilmesi önemli bir öncelikti. Bağımsızlığın ilk aylarında Rusya yönetimi bu
sorunlara doğrudan taraf olmamaya ve barış gücü benzeri operasyonlarda tek başına
yer almaktan uzak durmaya çalışmış ve bu konuda BM ve AGĐK benzeri uluslararası
kurumların aktif katılımını da içeren barış gücü görevlerine sıcak yaklaşmıştı.323
Rusya muhtemel bir barış operasyonunda BDT üyelerinin ortak görev almasının
yararlı olacağı anlayışını benimsemişti. Bu anlayış çerçevesinde 20 Mart 1992’de
BDT bünyesindeki Ortak Barış Gücü ve Askeri Gözlemciler Anlaşması imzalandı.324
319 Ibid. 320 Buszynski, Russian Foreign Policy after the Cold War, s. 104. 321 Ibid. 322 Andrei Zagorski, ‘Regional Structures of Security Policy Within the CIS’, Roy Allison ve Christoph Bluth (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia ( London: RIIA, 1998), s. 282. 323 Aleksandr Golts, ‘Mirotvorçiskie Operatsii Sredstvo Realizatsii Natsionalnıh Đnteresov Rossii’, Rossiya: Novie Parametrı Bezopastnosti, s. 46. 324 Christoph Royen, ‘Conflicts in the CIS and Their Implications for Europe’, Vladimir Baranovsky (der.), Russia and Europe: The Emerging Security Agenda (New York: SIPRI,1997), s. 240.
89
Anlaşma BDT barış gücü operasyonlarının BM yasalarına ve AGĐT kurallarına
uygun biçimde yapılmasını öngörmekteydi.
Fakat Dışişleri Bakanı Kozırev’in çatışmalara doğrudan taraf olma yerine
diplomatik çözüm tercihleri ve uluslararası camiayla beraber hareket etme tavrı,
Đlkbahar 1992’de Dinyester (Moldova) ve Abhazya (Gürcistan) ile sonbaharda da
Tacikistan’daki iç savaş nedeniyle yeni bir yapıya dönüştü.325 Bir yandan artan
çatışmalar ve kontrolden çıkan istikrarsızlıklardan doğan endişe, öte yandan Rusya
içinde Kozırev’in tavrını pasiflik olarak değerlendiren çevrelerin itirazı Rusya’yı
daha aktif davranmaya itti. Özellikle Dinyester’deki çatışmalar sonucu bölgede
yaşayan Rusların imha ve göç tehlikesi ile karşı karşıya kalması, Rusya Başkan
Yardımcısı Aleksandr Rutskoy’un askeri müdahalenin şart olduğunu savunmasına ve
Rusya Parlamentosu’nda Moldova’daki Rusça konuşanların (Ruskoyazıçnıh)
savunulmasını isteyen bir karar çıkartılmasına neden oldu.326 Ardından eski SSCB
döneminden bölgede kalan 14. Rus Ordusu komutanı General Aleksey Lebed’in
Moldova’nın başkenti Kişinev’e saldıracağını ilan etmesi ile Dinyester’deki
çatışmalar durdu.327 23 Temmuz 1992’de Rusya ve Moldova arasında varılan
uzlaşma gereği bir ”barış güçü” oluşturuldu ve 6 Rus taburu bu gücün içinde yer
aldı.328 Bu Rusya’nın bağımsızlık sonrası ilk barış gücü misyonuydu ve ardından
Abhazya ve Güney Osetya’daki çatışmalar üzerine bu bölgelere de Rus barış gücü
konuşlandırıldı.329 Rusya’nın bu dönem içinde barış gücü misyonunda yer aldığı
dördüncü sorun Tacikistan’da 1992 sonbaharında yaşanan iç savaşı bitirmek içindi.
325 Golts, ‘Mirotvorçiskie Operatsii Sredstvo Realizatsii Natsionalnıh Đnteresov Rossii’, s. 47. 326 Pavel Baev, ‘Peacekeeping and Conflict Managment in Eurasia’, Christoph Bluth (der), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, s. 211. 327 Baev, ‘Peacekeeping and Conflict Managment in Eurasia’, s. 211. 328 Golts, ‘Mirotvorçiskie Operatsii Sredstvo Realizatsii Natsionalnıh Đnteresov Rossii’,s. 48. 329 Royen, ‘Conflicts in the CIS and Their Implications for Europe’, s. 240.
90
Rusya ve diğer BDT üyelerinden Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın
oluşturduğu “BDT Barış Gücü” 9 Ekim 1992’de oluşturuldu.330
Sonuç olarak, Atlantikçilerin eski Sovyet coğrafyasına ilişkin tavırlarını şöyle
özetlemek mümkündür: Esas öncelik alanı olarak Batıyı gördükleri için eski Sovyet
mekânına ilişkin tavırlarını da Batı değer ve çıkarları ile uyumlu hale getirme
çabasındaydılar. Eski Sovyet coğrafyasının Batı ile ilişkilerde sorun yaratmasını
istemeyen Atlantikçiler, bölgeye ilişkin emperyal politikalar yerine ekonomik
öncelikli ve bağımsız devletler arasında gönüllülüğe dayanan ilişki modelini
benimsiyorlardı. Fakat hem Rusya’nın içinden geleneksel emperyal anlayışın direnişi
ve hem de BDT mekânındaki istikrarsızlıklar Atlantikçilerin bu yaklaşımını etkisiz
kılan gelişmeleri beraberinde getirdi.
3. Asya ile Đlişkiler
Atlantikçilerin üzerinde durdukları bir diğer önemli öncelik Asya ile ilişkileri yeni
bir çerçeveye oturtmak olmuştur. Gorbaçev’e kadarki dönemde her türlü ideolojik
rekabete ve sınır anlaşmazlıklarına rağmen SSCB’nin Asya politikasının merkezinde
Çin ve bu ülkeyle ilişkilerdeki sıkıntıların aşılması vardı. Gorbaçev’in Batıya açılma
ve ekonomik reform süreciyle Japonya, SSCB’nin Asya politikasında öncelik
kazanmaya başladı. Benzer bir anlayış Atlantikçilerin etkin olduğu RF döneminde de
sürdürülmeye çalışıldı. Atlantikçi Rusya yönetiminin Asya politikasının önemli
önceliği Japonya ile ilişkilerini geliştirmek, bu ülke ile Kuril adaları nedeniyle
yaşanan toprak anlaşmazlığını çözmek ve Đkinci Dünya Savaşı sonrasında bu toprak
anlaşmazlığı nedeniyle imzalanamayan barış anlaşmasını gerçekleştirmekti.331
330 Royen, ‘Conflicts in the CIS and Their Implications for Europe’, s. 241. 331 Kozyrev, ‘Russia. A Chance for Survival’, s. 15.
91
Atlantikçilerin Asya politikasında Japonya’ya öncelik tanınmasının iki temel
nedeni vardı. Öncelikle, Atlantikçiler Batıyla bütünleşmek istiyorlardı ve Japonya’yı
da Batı kulübünün önemli temsilcilerinden biri olarak görmekteydiler. Bu bakımdan
Asya politikasında Japonya’ya öncelik vermek Batıyla bütünleşme politikasının
doğal bir parçası olarak düşünülüyordu. Đkinci olarak, Atlantikçiler Rusya’da reform
yapmak için ihtiyaç duydukları ekonomik ve mali destek için Japonya’yı önemli bir
katkı merkezi olarak değerlendirmekteydiler. Nitekim daha SSCB resmen
dağılmadan, Eylül 1991’de Tokyo’yu ziyaret eden Rusya Parlamento Başkanı Ruslan
Hasbulatov ülkesinin Japonya’dan 8–15 milyar dolar civarında ekonomik destek
istediğini belirtmişti.332
Đlişkilerin önündeki en önemli engel Kuril adaları sorunuydu. Japonya Kuril
adalarının kendisine ait olduğunu ve Đkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin yönetimi
tarafından işgal edildiğini savunmakta ve ilişkilerin normalleşmesi için bunun
düzeltilmesinin şart olduğunu belirtmekteydi. Gorbaçev döneminde Sovyet
yönetiminin bu sorunu çözme çabaları başarısızlığa uğramış, Gorbaçev’in toprak
anlaşmazlığı ve ekonomik destek arasında ayrım yapma çabaları sonuçsuz kalmış ve
iki ülke arasındaki ilişkiler normalleşememişti.
Kuril adaları sorununun ilişkilerin önündeki temel engel olacağını gören
Yeltsin de, daha Ocak 1990’da Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti lideri
sıfatıyla Japonya’ya yaptığı ziyaret sırasında adalar sorununu çözmek için beş
aşamalı bir öneride bulunmuştu.333 Yeltsin’in, Japonya’nın Kuril adaları konusundaki
yaklaşımıyla benzerlik taşıyan önerisi Ağustos 1991’de Sovyet lideri Gorbaçev’in
Tokyo ziyaretine davet edilen Rusya Dışişleri Bakanı Kozırev tarafından daha da
332 Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War, s. 174. 333 Ibid.
92
ileri götürüldü. Kozırev dört adadan (Habomai, Şikotan, Iturup ve Kunaşir) oluşan
Kuril adalarından ikisinin (Habomai ve Şikotan) Japonya’ya iade edilmesini
önermişti.334
Fakat Rusya yönetiminin Japonya ile Kuril adaları sorununu kamuoyunda da
tartışmaya açması ve böylece Batıdakine benzer kamuoyu destekli politika yürütme
düşüncesi tam tersi bir sonuç doğurdu. Adaları iade karşılığı ilişkilerin
normalleşmesine Rus parlamentosu, Rusya sivil ve askeri bürokrasisi ile
kamuoyundan gelen milliyetçi tepkiler yönetimi sıkıntıya soktu.335 Japonya’dan
alacağı ekonomik destekle içeride reformları gerçekleştirmek ve iç politik desteğini
artırmak amacında olan yönetimin Japonya politikası temelde toprak karşılığı
ekonomik işbirliği ilkesine dayanıyordu.336 Fakat Japonya ile ilişkileri yeni bir
çerçeveye oturtma çabaları ülke içinde diğer sorunlarla birleşerek komünistlerin ve
milliyetçilerin muhalefetini daha da güçlendirip, içteki politik riskleri daha da artıran
bir yapıya dönüşünce, yönetim geri adım atmak zorunda kaldı.337 Bu bağlamda Eylül
1992’de yapılması öngörülen ve Rusya-Japonya ilişkilerini yeni bir çerçeveye
oturtması beklenen Yeltsin’in Tokyo ziyareti son anda ertelendi.338
Atlantikçi yönetimin Asya politikasının ikinci önemli ayağı Çin’le ilişkileri
geliştirmekti. Özellikle Hruşev ve Brejnev dönemlerinde Doğu Bloğu içindeki
ideolojik rekabetten ve sınır sorunlarından kaynaklanan sorunlu ikili ilişkiler,
Gorbaçev döneminde bir ölçüde iyileşme eğilimi gösterse de, yeni Rusya da
ilişkilerin nasıl bir mecrada yürütüleceği henüz netlik kazanmamıştı. Yeltsin
334 Ibid. 335 Ibid., s. 174–184. 336 Alexei Zagorsky, ‘Russian-Japanese Relations: Back to the Deadelock’, Gennady Chufrin (der.), Russia and Asia: The Emerging Security Agenda (New York: SIPRI, 1999), s. 342. 337 Ibid. 338 Dale R.Herspring, ‘Russian-Asian Relations’, Wegren (der.), Russia’s Policy Challenges: Security, Stability and Devolopment s. 24.
93
yönetiminin Dışişleri Bakanı Kozırev, daha SSCB dağılmadan önce, SSCB-Çin
ilişkilerinde Rusya’nın artan önemine dikkate çekmiş, Sovyet-Çin sınırının önemli
kısmının Rusya topraklarında olduğunu vurgulamış, ülkesinin çıkarları bakımından
Çin’le sınır ticaretinin geliştirilmesinin, sınırlardaki belirsizliğin ortadan kaldırılması
ve askeri gerginliğin düşürülmesinin gerekli olduğunu belirtmişti.339
Bağımsızlığın adından yeni yönetim doğu sınırındaki Çin’le iyi ilişkiler kurmayı
amaçladığını tekrar belirterek, ekonomik açıdan güçlü bir Çin’in Rusya için tehdit
olmadığını vurguladı ve bu ülkeyi Asya-Pasifik’teki ABD-Rusya-Japonya-Çin
denkleminde istikrar ve denge sağlayıcı unsurlardan biri olarak değerlendirdi.340
Fakat yine de Yeltsin yönetiminin Çin’le ilişkileri sorunlu başladı. Bunun
nedeni SSCB’ye karşı bağımsızlık mücadelesi veren ve ideolojik açıdan
antikomünist ve Batılı demokrat değerleri benimseyen Yeltsin ekibinin dış politikada
da demokrasi ve insan hakları değerlerine vurgu yapması olmuştur. Nitekim, bu dış
politika anlayışında insan hakları konusunun Çin’le ilişkilerde de kullanılacağı daha
SSCB dağılmadan önce Kozırev tarafından dile getirilmişti.341 Rusya yönetimi
Çin’deki insan hakları ihlallerine ilişkin eleştirel tavrını özellikle Çin’in SSCB
dışında kendisi ile ilişki kurmaktan kaçınması sırasında açıkça ortaya koymuştu.
Yeltsin, Mayıs 1991’de SSCB liderleri ile görüşmek için Moskova’yı ziyaret eden,
fakat kendiyle görüşmekten kaçınan Çin Devlet Başkanı ve Komünist Parti Sekreteri
Jiang Zemin’in ziyareti sırasında Haziran 1989’da Tiananmen meydanındaki öğrenci
gösterilerine müdahaleden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti.342 Yönetim
bağımsızlığın ardından Çin’deki insan hakları ihlalleri konusundaki tavrını sürdürdü
339 Rurikov, ‘How It All Began: An Essay on New Ruıssia’s Foreign Policy’, s. 147. 340 Kozyrev, ‘Russia. A Chance for Survival’, s.15. 341 Rurikov, ‘How It All Began: An Essay on New Ruıssia’s Foreign Policy’, s. 147. 342 Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War, s. 190.
94
ve Batılı devletlerin tutumuna benzer eleştirel bir tavır geliştirdi.343 Bu tavır
Kozırev’in Mart 1992’de Pekin ziyareti sırasında da dile getirildi. Kozırev insan
hakları konusunun Rusya’nın Çin politikasının ayrılmaz bir parçası olduğunu
belirterek, Çin’le anlaşmalar imzalamak için acele etmediklerini vurguladı.344
Rusya’nın insan hakları konusundaki tavrına rağmen, SSCB’nin çöküşünü
takiben Rusya-Çin ilişkilerinde göreli bir iyileşme döneminin başladığı da
söylenebilir. SSCB’nin resmen dağıldığının ilan edilmesi ve 25 Aralık 1991’de
Gorbaçov’un SSCB Devlet Başkanlığı görevini bırakmasının ardından 27 Aralık’da
Çin, Rusya dahil bağımsızlığını yeni kazanan tüm devletleri tanıdı.345 Ardından 29
Aralık’da Çin ve Rusya Dışişleri Bakan Yardımcıları arasında iyi komşuluk ve barış
içinde bir arada yaşama ilkelerine dayanan ve Çin’in BM’de RF’nin SSCB’nin yasal
varisliğini destekleyeceğini belirten bir anlaşma imzalandı.346 Kozırev’in insan
hakları konusuna önem verdiklerini vurguladığı Mart 1992’deki Pekin ziyaretinde
sırasında bile, Rusya ile Çin arasında ortak güvenlik çıkarlarının bulunduğunu ifade
ederek işbirliği için açık kapı bıraktı.347 Atlantikçilerin yönetimde etkin olduğu
dönemde iki ülke arasındaki en önemli yakınlaşma Aralık 1992’de Başkan Yeltsin’in
Çin ziyareti sırasında yaşandı.348 Yeltsin ve Çinli meslektaşı Yang Shang Kun
arasındaki ilk üst düzey zirve iki ülke arasında dostluk ve ortak işbirliğine dayanan
dönemin başlanmasını sağlayan bildirge ve çeşitli alanlarda işbirliğini öngören 24
anlaşmanın imzalanması ile sonuçlandı.349
343 Yuri V. Tsyganov, ‘Russia an China: What is in the Pipeline?’, Chufrin (der.), Russia and Asia, s. 302. 344 Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War, s. 190. 345 Chen Qimao, “Sino-Russian Relations After the Break-up of the Soviet Union’, Chufrin (der.), Russia and Asia, s. 289. 346 Ibid. 347 Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War, s.190. 348 Herspring, ‘Russian-Asian Relations’, s. 26. 349 Qimao, ‘Sino-Russian Relations After the Break-up of the Soviet Union’, s. 289.
95
Özetle, Atlantikçilerin etkin olduğu dönemde Rusya’nın Asya politikasının
önceliğinin Japonya olduğu, bu ilişkinin toprak iadesi karşılığında ekonomik destek
ilkesine dayandığı, fakat iç tepkiler nedeniyle bu politikanın yürümediği ve Japonya
ile ilişkilerde önemli bir iyileşmenin sağlanamadığı söylenebilir. Rusya’nın Asya
politikasında ikinci öncelik olarak değerlendirdiği Çin’le ilişkilerde ise, yönetimin
insan hakları konusundaki duyarlılığından kaynaklanan bir takım sıkıntılara rağmen,
ilişkilerin normalleşme sürecine girdiği ve dostluk ve işbirliğine dayanan bir
dönemin başlatıldığı ifade edilebilir. Bu dönemde Rusya’nın Asya politikasında
Hindistan ve Güney Kore gibi ülkelerle ilişkileri ise genel itibariyle henüz tam
netleşmemiştir.
D. Atlantikçiliğin Gerileyişi
1990’dan itibaren Yeltsin ekibinde bulunan ve Batıcılık ile Batılaşmayı temelde bir
uygarlık ve kimlik sorunu olarak değerlendiren Atlantikçi ekibin liberal ve köklü
reformcu anlayışı 1991–1992 döneminde Rusya’nın siyasi, ekonomik, dış politika ve
güvenlik anlayışı üzerinde etkinlik kurmuştu. Fakat 1992 sonu itibariyle
Atlantikçilerin Rusya’yı Batı uygarlığı ve kulübünün bir parçası yapma yönündeki
çabaları iç ve dış gelişmeler nedeniyle ciddi darbe alarak hızlı bir gerileme ve mevzi
kaybına uğradı. Bu gelişmeler Rus siyaset ve ulusal güvenlik anlayışında önemli
değişiklikleri de beraberinde getirdi. Atlantikçilerin bu gerileyiş süreci ve mevzi
kaybı iç ve dış gelişmelerden kaynaklandı.
96
1. Đç Politik Gelişmeler
Ülkedeki iç politik gelişmeler 1992 sonundan itibaren Yeltsin’in hızlı reform
düşüncesinden koparak daha geleneksel ve statükocu bir çizgiye kaymanın yolunu
açtı. Đç politikada Atlantikçi ekolün etkisini kaybetmesi anlamına gelen bu süreçte
dört önemli gelişmenin etkisinden söz edilebilir: 1) Aralık 1992’de Atlantikçi ekolün
hükümetteki etkin konumunu kaybetmesi; 2) Başkan-Parlamento çekişmesine Eylül
1993’de ordunun Yeltsin yanlısı müdahalesi; 3) Aralık 1993’de yapılan parlamento
seçimlerinin sonuçları; 4) Aralık 1995 parlamento seçim sonuçları.
Atlantikçi ekolün hükümette başat konumun kaybetmesi öncelikle
uyguladığı politikalar ve bu politikalara kamuoyu ve parlamento tepkisi nedeniyle
ortaya çıktı. Atlantikçi ekolden Başbakan Vekili Yegor Gaydar’ın liderliğini yaptığı
antikomünist “Rusya’nın Demokratik Seçimi” koalisyonu iç politikada hızlı bir
demokratikleşme ve köklü özelleştirmeyi içeren ekonomik politikaları öngören bir
reform amaçlıyordu.350 Bu bağlamda Atlantikçi anlayış hızlı demokratikleşme için
yeni anayasa, yeni politik ve idari yapılanmayı şart görüyordu.351 Fakat, Gaydar’ın
uyguladığı hızlı ekonomik reformu öngören liberal politikalar Rus ekonomisini ciddi
sıkıntıya sokmuş, sanayi üretimi % 40 oranında düşmüş, tüketim % 40–60 oranında
azalmış, halkın %30’u fakirlik sınırında yaşamak zorunda kalmıştı.352
Gaydar hükümetinin özellikle ekonomideki hızlı değişim politikaları Yeltsin
yönetimin halk arasındaki siyasi desteğini zayıflatmış, Yeltsin’in, reform karşıtı
350 Arbatov, ‘Russian Security Interests and Dilemmas: An Agenda for the Future’, Abram Chayes (der.), Managing Conflict in the Former Soviet Union. Russian and American Perspectives, s. 541. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz; Yegor Gaydar, Dni Porajeniy i Pobed (Moskova: Evraziya, 1997), özellikle s.261–400. 351 Michael McFaul, ‘A Precarious Peace: Domestic Politics in the Making of Russian Foreign Policy’, International Security, Cilt 2, Sayı 3 (Kış 1997/98), s. 12. 352 Arbatov, ‘Rossiyskaya Demokratiya :”Detskie Bolezni” s Tyajelımı Oslojneniyami’, Arbatov (der.), Bezopastnost: Rossiyskiy Vıbor, s.56. Gaydar hükümetinin ekonomik reformları ve bu reformların siyasi ve sosyal etkileri konusunda daha ayrıntılı değerlendirme için bkz; Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 101–114.
97
siyasi rakipleri olan komünistler ve aşırı milliyetçilerce ciddi eleştirilere maruz
kalmasına ve en önemlisi parlamentoda geniş ve aktif bir muhalefet cephesinin
oluşmasına neden olmuştu.353 Bu durum Rusya’nın yarı başkanlık sistemiyle
yönetildiği 1991–1993 döneminde Başkan Yeltsin ile parlamento arasında başlayan
politik mücadelenin temel çatışma alanlarından birini oluşturmuştu. Bu dönemde
Ruslan Hasbulatov başkanlığındaki parlamento ile Başkan Yeltsin arasındaki iktidar
paylaşımı temelinde çekişme vardı.354 Parlamento sahip olduğu yasama yetkisinin
yanısıra yürütmeyi denetleme yetkisini de kullanarak Devlet Başkanı Yeltsin ile
bürokrasinin denetimi ve özellikle de güvenlik, mali, ekonomik ve sosyal
politikalarla ilgili bakanlıkları denetim altına alınmaya çalıştı.355 Parlamento ile
Başkan çekişmesinin ilk kaybedenleri Atlantikçi ekibin önde gelenleri oldu. Çekişme
Batıcıların Rusya siyaset arenasındaki pozisyonlarını zayıflattı ve serbest piyasa
ekonomisi ile demokrat Rusya’dan yana tavır alan ve vekâleten Başbakanlık görevini
yürüten Yegor Gaydar 14 Aralık 1992’de Duma’dan güvenoyu alamadı.356 Ardından
kurulan yeni hükümette Boris Fyodrov ve Ella Panfilova gibi liberallerin yer
almaması Atlantikçi ekolün ülke yönetimindeki etkinlik kaybına işaret ediyordu.
Nitekim, bir dönem Atlantikçi ekolün etkin isimlerinden, önce Devlet Sekreterliği
görevini yürüten, daha sonrada çeşitli görevlerde bulunan Gennediy Burbulis de 1
Ocak 1993’de bütün resmi görevlerinden alındı.357
353 Eugene Huskey, ‘Democrasy and Institual Design in Russia’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, (New York: Oxford Universitry Pres, 2001), s. 35. 354 Yeltsin yönetimi ve Parlamento arasındaki iktidar çekişmesi için bkz; Gaydar, Dni Porajeniy i Pobed, s. 353–397. ve Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 87–101 ve s. 114–131. 355 Huskey, ‘Democrasy and Institual Design in Russia’, s. 35. 356 http://www.100mb.ru/~grankin/dosye/ru_bio283.htm, (17 Ocak 2002). Daha ayrıntılı bilgi için bkz; Gaydar, Dni Porajeniy i Pobed, s.400-419; Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 93–101 ve Viktor Şeynis, Vzlet i Padenie Parlamenta: Perelomnıe Godı v Possiyskoy Politike (1985–1993), (Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegii, 2005), s. 133–180. 357 http://www.100mb.ru/~grankin/dosye/ru_bio312.htm
98
Bu gelişmeler üzerine Yeltsin, parlamentonun desteğini kazanmak için,
uyguladığı liberal ekonomik reformlar nedeniyle parlamento ve kamuoyunun
tepkisini çeken Yegor Gaydar’ın yerine Başbakanlık görevine enerji lobisinin
temsilcisi ve eksi Sovyet bürokratı Viktor Çernomırdin’i getirdi.358 Rus uzmanlardan
Yuri Afanasyev, Gaydar’in Başbakanlığı kaybetmesi ve Çernomirdin’in reforma
daha mesafeli yaklaşan bir ekiple göreve getirilmesini, reform sürecinin öldüğü,
planlı ekonomiye dönüşün başladığı ve ekonomide yapısal değil, yüzeysel nitelikli
para ve enflasyonu önleme politikalarının uygulanma sürecinin başladığı şeklinde
değerlendirmektedir.359 Bu değişimle Rusya’da reform sürecinin tamamen öldüğü
düşüncesine katılmasak da, Çernomirdin’in Başbakan olarak atanmasını, Yeltsin’in
iç politikada köklü ve hızlı ekonomik reform anlayışını terk edişinin başlangıcı
olarak değerlendirebiliriz.
Yeltsin’in Atlantikçi akımdan uzaklaşması ve geleneksel anlayışa
yaklaşmasına neden olan ikinci önemli gelişme Ekim 1993’de Yeltsin’in
parlamentoyla mücadelede ordunun desteğine ihtiyaç duyması ve askeri müdahale ile
parlamentoyu dağıtmasıdır.360 “Demokrasiyi korumak” adına halkın seçtiği
parlamentoyu ordunun yardımı ile saf dışı eden Yeltsin’in, bu müdahalenin ardından
iç (Çeçenistan) ve dış politikada (BDT, NATO genişlemesi ve benzeri konular)
Savunma Bakanlığının gerektiğinde güç kullanımını da içeren geleneksel emperyal
görüşlerini kabul eden bir yaklaşım içine girdiği söylenebilir.
358 Đgor Klyamkin ve Liliya Şevtsova, Vnesistemniy Rejim Borisa II. Nekotorie Osobennosti Politiçeskogo Razvitiya Post Sovetskoy Rossii (Moskova: Carnegie Moscow Center, 1999), s.16. veya Đgor Klyamkin ve Lilia Shevtsova, This Omnipotent and Impotent Goverment: The Evolution of Political System in Post-Comunist Russia (Washington: Gendalf Publishers, 1999), s. 10–13. 359 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz; Yuri N. Afanasyev, ‘Russian Reform Is Dead: Back to General Planning’, Foreign Affairs, Cilt. 73, Sayı. 2 (Mart-Nisan 1994), s. 21–26. 360 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz; Şeynis, Vzlet i Padenie Parlamenta, s. 504–564 ve Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 137–149.
99
Rusya parlamentosu Duma’nın ordu gücüyle fesh edilmesinin ardından
Aralık 1993’de yapılan parlamento seçimlerinin sonuçları da liberal ve reformist
anlayışa sahip Atlantikçiler bakımından zayıflatıcı olmuştur. Genel itibariyle
Atlantikçi görüşleri paylaşan liberal politik çizgiye sahip partilerin toplamda % 34,1
(Rusya’nın Seçimi %15,4; Yabloko % 7,8; Rusya’nın Birliği ve Uzlaşması Partisi %
6,8; Rusya Demokratik Reformlar Harekâtı % 4,8) oyla temsil edildiği Duma’da,
reform karşıtı anlayışı temsil eden aşırı milliyetçiler (Rusya Liberal Demokrat Partisi
(LDPR) % 22,8) ve komünistler (Rusya Federasyonu Komünist Partisi (KPRF)
%12,4 ve Rusya Tarım Partisi %7,9) toplamda %43,1 oranında oy kazandılar.
Seçimlerde reform ile gelenek arasında denge kurma yaklaşımı içinde merkez çizgiyi
savunanlar da %16,3 oranında (Rusya Kadınlar Partisi %8,1; Rusya Demokrat Partisi
%5,5; Diğerleri %2,7) oy aldılardır.361 Seçimlerden Vladimir Jrinovski’nin liderliğini
yaptığı aşırı milliyetçi LDPR’in % 22,8 oy oranıyla birinci parti olarak çıkması
özellikle dış politikada emperyal çizgiye vurguyu artırdı.
Batıcılık akımı 1994–1995 yıllarında politik arenada Grigori Yavlinski’nin
liderliğini yaptığı “Yabloko”, Rusya’nın eski ABD Büyükelçisi Vladimir Lukin’in
liderliğini yaptığı “Rusya’nın Demokratik Seçimi” ve Başbakan eski Birinci
Yardımcısı Sergey Şahray’ın liderliğini yaptığı “Rusya’nın Birliği ve Uzlaşması
Partisi”nin biraraya geldiği seçim blokları ile ayakta kalmaya çalıştı.362 Fakat
1995’de yapılan Duma seçimleri liberal çizgiyi savunan siyasi anlayışın daha da
zayıfladığını ortaya koydu. 1995 seçimlerinde reformcular toplamda %16,3 oy
(Yabloko %6,9; Rusya’nın Demokratik Seçimi %3,7; Diğerleri %5,5) alırken, reform
361 1993 Seçim sonuçları için ve politik eğilim sınıflandırması için bkz; Yitzhak M. Brudny, ‘Continuity or Change in Russian Electoral Patterns? The December 1999-March 2000 Election Cycly’, Brown (der.), Contemporary Russian Politics, s. 164. 362 Sergounin, Post-Communist Security Thinking in Russia, s. 11.
100
karşıtları oylarını toplamda %52,4’e (KPRF %22,3; LDPR %11,2; Rus Toplumları
Kongresi %4,3; Rusya Đşçi Partisi %4,5; Rusya Tarım Partisi %3,8; Diğerleri %6,3)
yükseltti.363 1995 seçimlerinde merkezdekiler de toplamda %24,8 oy (Evimiz Rusya
partisi %10,1; Rusya Kadınlar Partisi %4,6; Yerel Đşçi Partisi (RTS) %4; Diğerleri %
6,1) aldılar.364 Seçimlerde liberal anlayışa sahip Batıcı partilerin % 34,3’den %
16,1’e düşmeleri Atlantikçi ekolün Rus politikasındaki etkisinin marjinalleşmesi
sürecini hızlandırdı. Yeni parlamentonun iç ve dış politikadaki görüşlerinin
öncekinden daha gelenekçi, reform karşıtı ve emperyal çizgiye kayması yönetimin
Atlantikçi anlayıştan uzaklaşmasını güçlendiren önemli bir etken oldu.365
Sonuç olarak, bu gelişmeler ışığında Atlantikçilerin savunduğu demokrasinin
işletilmesi iç politikada kendi politik duruşlarının mevzi kaybetmesi ve dış politikada
da Rusya’nın daha geleneksel ve emperyal çizgiye kayması sonucunu doğurdu.
2. Dış Politikadaki Gelişmeler
Rusya’da, zaman zaman ciddi sapmalar ve önemli eksiklikler olmasına rağmen,
demokrasinin işletilmeye başlaması sadece iç politikada değil, dış politikada da
Atlantikçi anlayışı zayıflatan ve eski emperyal anlayışın tekrar güçlenmesi ve Yeltsin
yönetiminin dış politikasını giderek daha fazla etkilemesini sağladı. Resmi politikada
yeni çizgiye kaymanın ilk nedeni yukarıda da belirttiğimiz üzere iç politik
gelişmelerdi. Fakat yeni politik çizgiye kaymanın diğer bir yönü de Atlantikçi dış
politika uygulamalarının Rusya’nın temel güvenlik sorunlarının çözümünde arzu
edilen sonucu alamamasıydı. Nitekim Atlantikçi anlayışın gönüllülük ve eşitlik
363 Brudny, ‘Continuity or Change in Russian Electoral Patterns?’, s. 164. 364 Ibid. 365 1995 seçimlerinde parlamentoda temsil edilme hakkı kazanan partilerin dış politika görüşleri konusunda geniş bilgi için bkz; ‘Election 1995: Parties’ Foreign Policy Views’, International Affairs (Moscow), Sayı. 11–12 (1995), s.3–27.
101
anlayışına dayanan BDT politikaları başarı getirmemişti. Bu alanda uygulanan
politikalar çerçevesinde, BDT alanını gönüllülük esasına dayanan ortak ekonomi ve
güvenlik alanına dönüştürme çabaları sadece kısmı başarı getirmiş, istikrarsızlıklara
müdahil olmama ilkesi Moldova, Tacikistan ve Gürcistan nedeniyle işlememiş, yeni
bağımsız devletlerden bazılarının (Gürcistan, Azerbaycan, Ukrayna) yeni bütünleşme
modeline mesafeli duruşu ve dış güçlerin bölgede giderek artan etkisi Rusya’nın
konumunu giderek zayıflatıcı gelişmeler sürecine dönüşmeye başlamıştı.
Atlantikçi anlayışın Batı yönünde dış politikası da çeşitli sıkıntılar
yaşamaktaydı. Bu kapsamda Rusya’nın 30 Mayıs 1992’de Sırbistan’a yönelik BM
ambargosunu onaylaması ve Bosna krizinde geleneksel müttefiki Sırpları yalnız
bırakması Rus kamuoyu ve bürokrasisinin ciddi muhalefeti ile karşılaşmıştı.366 Öte
yandan, Doğu Avrupa ülkelerinin NATO üyeliği konusunun tartışılmaya başlanması
Batıya ilişkin hassas güven ortamını daha da kırılgan hale getirmiş, Batının Rusya’yı
dışlama eğiliminde olduğu görüşünü savunan geleneksel anlayışın güç kazanmasına
neden olmuştu. Ekonomik reform için Batıdan beklenen ekonomik desteğinin
beklentilerin altında kalması da Atlantikçi reform hükümetini ciddi biçimde sıkıntıya
sokmuştu.367 Atlantikçi politikanın Asya ayağı da sıkıntıya girmiş, Japonya ile iyi
ilişkiler kurma politikası iç muhalefet nedeniyle başarısızlığa uğramıştı.368
Dışarıda yaşanan bu sıkıntılara Atlantikçilerin iç politikadaki güç kaybının
eklenmesi, dış politikada daha gelenekçi bir çizgiye kayma sürecini hızlandırdı.
Özellikle, Atlantikçi Gaydar hükümetinin Aralık 1992’de Duma’dan güvenoyu
366Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz; Baranovsky (der.), Russia and Europe, içinde F. Stephen Larrabee, ‘Russia and the Balkans: Old Themes and New Challenges’, s. 392–397 ve Nadia Alexandrova-Arbatova, ‘The Balkans test for Russia’, s. 409–416. 367 Arbatov, ‘Russian Security Interest and Dilemmas’, s. 422 ve Buszynski, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War, s. 59–68. 368 Yuriy Fedorov, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii: Konseptualnıy Aspekt’, Pro et Contra, Cilt 6, Sayı 1–2 (Kış-Đlkbahar 2001), s.35.
102
almaması ile Rusya’nın dış dünyaya ilişkin güvenlik politikalarında “emperyal büyük
güç” söylemine dönüşün işaretleri verilmeye başlanmış, bu çerçevede eski Sovyet
coğrafyası, Batı ile ilişkiler, Asya politikası ve hatta Orta Doğu ekseninde yeni bir
çizgiye kayma süreci başlamıştır.369 Đç ve dış politikadaki gelişmeler çerçevesinde
Atlantikçi dış politikanın lideri konumundaki Dışişleri Bakanı Kozırev de Şubat
1992’den itibaren kendisine yönelik muhafazakârlardan, komünistlerden ve
milliyetçilerden gelen “Amerikan yanlısı” suçlamalarının ardından Batıcı
konumundan taviz verme ihtiyacı hissetti.370 Bu çerçevede Kozırev Atlantikçi
yaklaşımında değişikliğe giderek, neoemperyal anlayışa uyum gösteren bir tavır içine
girdi.371
Yeni çizgiye kaymanın resmi politikadaki ilk yansımaları bölgesel anlamda
BDT coğrafyasına ilişkin önemli bir anlayış değişikliği ile ortaya çıktı.372 23 Nisan
1993’de kabul edilen Rus Dış Politika Doktrini BDT coğrafyasını Rusya’nın özel
çıkarlarının ve önceliğinin bulunduğu “yakın çevre” (blijnoe zarubejye) olarak
tanımladı,373 Kasım 1993’de kabul edilen Rus Askeri Doktrini ise bu coğrafyada ülke
çıkarlarını savunmak için askeri güç dâhil her türlü aracın kullanılmasını meşru
saydı.374 Literatürde “yakın çevre doktrini” olarak da bilinen Rus Dış Politika
369 Mikhail Tsypkin, ‘The Politics of Russian Security Policy’, Bruce Parrott (der.), State Building and Military Power in Russia and the New States of Eurasia (New York: M. E. Sharpe Ins. , 1995), s. 11. 370 Hannes Adomeit, ‘Konseptualnıe Napravleniya Vneşney Politiki Rossii’, Stephan Kreuzberger, Sabina Grabovski ve Jutta Unser (der.), Vneşnaya Politika Rossii: Ot Eltsina k Putinu, (Kiev: Optima, 2002), s. 15. 371 Sergounin, Post-Communist Security Thinking in Russia, s.10. Kozırev’in BDT konusundaki anlayış değişikliğini ortaya koyan bir mülakatı için bkz; ‘Russian Interests in CIS’, International Affairs (Moscow), Sayı 11 (1994), s. 11–16. 372 Roy Alisson, ‘Russia and the New States of Eurasia’, Brown (der.), Contemporary Russian Politics, s. 445. 373 1993 tarihli Rus Dış Politika Doktrini’nin tam metni için bkz; ‘Printsipı Vneşney Politiki Rossiyskoy Federatsii’, Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Cilt 4, s. 19–50. 374 Bu konuda geniş bir değerlendirme için bkz; Raymond L. Garthoff, ‘Russian Military Doctrine an Deployments’, Parrott (der.), State Building and Military Power in Russia and the New States of Eurasia, s. 44–64.
103
Doktrini’nin Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında önceliğe sahip olduğu vurgusu
Batı’ya ve Türkiye, Đran, Çin benzeri bölgesel güçlere bu alana girmeme konusunda
uyarı niteliği taşımaktaydı. Ayrıca, yeni doktrine uygun olarak Rusya’nın yeni
bağımsız devletlere ilişkin politikası SSCB’nin çöküş sürecinde ve ardından
Atlantikçi ekolün etkin olduğu dönemde zayıflayan Rus etkisini tekrar güçlendirmek
için ikna ve baskı unsurlarını içeren çok boyutlu bir politika uygulamaya dönüştü.
Rusya’nın BDT politikası öncelikle, üye ülkelerdeki istikrasızlıkları ve etnik
çatışma ve gerginlikleri teşvik ederek kendi bölgesel etkinliğini artırma yönünde
kullanmayı amaçlamaktaydı. Nitekim Rusya bu çerçevede demokratik seçimler
sonucu iktidar gelen ve BDT’yi Rusya’nın etki alanının devamı için bir çerçeve
olarak değerlendiren, bu bağlamda da bu kuruma soğuk yaklaşan Zviad
Gmasahudriya yönetimindeki Gürcistan ve Ebulfez Elçibey yönetimindeki
Azerbaycan’da iktidarın askeri darbe yoluyla değişimi için çaba gösterdi. Bu çabalar
sonucu 1992 sonunda Gürcistan’da, 1993 ortasında ise Azerbaycan’da iktidar
değişikliği yaşandı.375 Bu değişimler sonucu iktidara gelen yeni Gürcistan lideri
Eduard Şevarnadze BDT üyelik anlaşmasını imzalamak ve Rus askeri üslerinin
ülkesinde kalmasına rıza göstermek zorunda kaldı.376 Azerbaycan’da ise yeni lider
Haydar Aliyev, Elçibey yönetiminin “Türkiye üzerinden hızlı bir biçimde Batıyla
bütünleşme politikasını”377 askıya almak ve Rusya’nın çıkarlarını gözeten daha
dengeli bir politika izlemek durumunda kaldı.378
375 Rusya’nın Azerbaycan’da 4 Haziran 1993’de yapılan darbeyle ilişkisi konusunda bkz; Nazim Cafersoy, Elçibey Döneminde Azerbaycan Dış Politikası(Haziran 1992- Haziran 1993): Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü (Ankara; ASAM, 2001), s. 104–107. 376 John W.R.Lepingwell, ‘The Russian Military and Security Policy in the “Near Abroad”’, Survival, Cilt 36, Sayı 3 (Sonbahar 1994), s. 75. 377 Bu konuda bkz; Cafersoy, Elçibey Döneminde Azerbaycan Dış Politikası, s. 121–148. 378 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz; Nazim Cafersoy, Eyalet-Merkez Düzeyinden Eşit Statüye: Rusya-Azerbaycan Đlişkileri (1991-2000), (Ankara; ASAM, 2001)., s. 22–35.
104
Öte yandan, Rusya zaman zaman bölgesel etkinlik kurma çabalarına karşı
çıkan Gürcistan (Abhazya ve Güney Osetya), Azerbaycan (Karabağ), Moldova
(Dnester) ve Ukrayna’da (Kırım) ayrılıkçı unsurları destekleme ve sıcak çatışma
bulunan bölgelerde barış gücü ismiyle Rus askeri gücünü konuşlandırma politikası
izledi.379
Rusya’nın bölge politikasının bir diğer amacı BDT coğrafyasında Rus askeri
varlığını daha etkin hale getirmekti. Bu amaç çerçevesinde Rus yönetimi 1994
yazında BDT ülkelerinde 30 Rus askeri üssü kurmayı planladığını açıkladı.380
Ayrıca, BDT üyelerinin sınır güvenliklerinin ile hava savunma alanlarının ortak
korunması konularında sıkı işbirliği yapmayı önerdi.381 Fakat Rusya’nın Mayıs
1995’de yaptığı BDT sınırlarının ortak korunması önerisi Ukrayna, Moldova,
Azerbaycan ve Türkmenistan’ın itirazı üzerine gerçekleşemedi. Ardından Rusya, bu
engeli BDT üyeleriyle ikili anlaşmalar imzalayarak aşmaya çalıştı. Bu kapsamda
Kafkasya’da Gürcistan ve Ermenistan’la imzaladığı anlaşmalarla bu coğrafyada Đran
ve Türkiye’ye karşı BDT dış sınırlarını güvence altına alırken, Orta Asya devletleri
ile yapılan anlaşmalarla BDT’nin Çin, Afganistan ve Đran ile dış sınırlarında ortak
koruma olanağı kazandı.382
379 Rusya’nın “yakın çevredeki” etnik çatışmalar ve barış gücü politikası için bkz; Maxim Shashenkov, ‘Russian Peacekeeping in the “Near Abroad”’, Survival, Cilt 36, Sayı 3 (Sonbahar 1994), s. 46–69; Baev, ‘Peacekeeping and Conflict Managment in Eurasia’, Allison (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, s. 209–229; Kan Sam Gu, ‘Genezis Konfliktov v Zakavkaze i Rol Rossii, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıe Otnaşeniya, Sayı 10 (2002), s. 93–102; Oktay F. Tanrısever, ‘Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası’, Mustafa Türkeş ve Đlhan Uzgel (der.), Türkiye’nin Komşuları (Ankara; Đmge, 2002), s. 377–410. 380 Hannes Adomeit, ‘Russian National Security Interests’, Allison (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, s. 39. 381 Roy Allison, ‘The Network of New Security Policy Relations in Eurasia’, Allison (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, s. 14. 382 Philip G. Roeder, ‘From Hierarchy to Hegemony: The Post-Soviet Security Complex’, David A. Lake ve Patric M:Morgan (der.), Regional Orders: Building Security in a New World (Pennsylvania: The Pennsylvani State University Press, 1997), s. 222.
105
Üçüncü olarak, Rusya eski Sovyet coğrafyasında sayıları 25 milyonu bulunan
Rus ve toplamı 42 milyona ulaşan Rusça konuşan nüfusun (Ruskoyazıçnıye)
haklarını savunmak için harekete geçti.383 Bu çerçevede Kasım 1992’de Yeltsin’in
imzaladığı “Rusya Federasyonu dışında yaşayan Rus vatandaşlarının Hak ve
Çıkarlarını Koruma” kararnamesi ile ilk adım atıldı. Eski SSCB coğrafyasında
doğmuş ve henüz hiçbir devletin vatandaşlığını kabul etmemiş Ruslara ve Rusça
konuşanlara RF’de vizesiz yaşama hakkı tanındı.384 Ayrıca, Aralık 1993’de Rusya,
BDT coğrafyasında yaşayan Rusların ve Rusça konuşan nüfusun (Ruskoyazıçnıye)
haklarını korunmak gerekçesiyle çifte vatandaşlığın BDT üyeleri tarafından
kabulünü önerdi, fakat bu teklif sadece Türkmenistan tarafından kabul edildi.385
Özetle, 1991–1992 dönemindeki eski Sovyet coğrafyasında “iyi komşular kuşağı”
oluşturma girişimleri iç ve dış gelişmeler ışığında değişime uğrayarak, 1993–1995
döneminde Rusya liderliğinde eski Sovyet coğrafyasının entegre edilmesi stratejine
dönüştü.386 Bu yaklaşım Başkan Yeltsin tarafından Eylül 1995’de onaylanan
“Rusya’nın BDT üyeleriyle Đlişkilerindeki Stratejik Yaklaşımı” belgesiyle daha da
güçlendirildi.387
Atlantikçi anlayışın etkisinin zayıflamasından dış politikanın Batı ayağı da
etkilendi. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Atlantikçi anlayış Rusya’yı Batının bir
parçası olarak görmüş ve bu amacı gerçekleştirmek için ülke çıkarlarını Batının
çıkarlarıyla uyumlu hale getirecek politikalar uygulamıştı. Oysa, yine daha önce
değindiğimiz iç ve dış gelişmeler çerçevesinde şekillenmeye başlayan yeni yaklaşım,
383 Alexseev, ‘The Challenge of Relations With Former Republics,’, s. 45. 384 Charles King ve Neil J. Melvin, ‘Diaspora Politisc: Ethnic Linkages, Foreign Policy, and Security in Eurasia’, International Security, Cilt 24, Sayı 3 (Kış199/2000), s. 120. 385 Lepingwell, ‘The Russian Military and Security Policy in the “Near Abroad”’, s. 74. 386 Federov, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii: Konseptualnnıy Aspekt’, s. 36. 387 Ibid.
106
Rusya-Batı ilişkilerinde işbirliğinin çeşitli zorlukları bulunduğunu, Rusya’nın
yanısıra Batı ülkelerinde de ilişkileri Soğuk Savaş mantığı içinde gören güçlü bir
eğilimin mevcut olduğunu kabul etmekteydi.388 Yeni yaklaşım ayrıca Rusya ve
Batı’nın birbirinden farklı olduğunu ve Rusya ile Batının hem ortak hem de farklı
çıkarlarının bulunabileceğini de kabul etmekteydi.
Yeni yaklaşım özetle, Rusya ile Batının birbirinden farklı olduğunu kabul
eden, ama politikadan güvenliğe, ekonomiden teknolojik alana kadar geniş bir alanda
stratejik işbirliği yapması gereken ortaklar olarak gören bir politika önermekteydi.
Bu anlayışın en önemli işaretini Nisan 1993’de kabul edilen Rus Dış Politika
Doktrini’nde görmek mümkündür. Doktrin bloklararası çatışma çıkmazının
aşılmasında “yeni politik düşünce” anlayışının önemini vurguluyordu. Fakat
doktrinde Batı ile Doğu Blokları arasında cepheleşmenin bitmesine rağmen, halen
kile imha silahları sorunundan bölgesel anlaşmalıkların çözümüne kadar uzanan
geniş yelpazede önemli sorunların bulunduğunu ve Rusya ile Batılı devletler arasında
bu çerçevede işbirliğinin önemi belirtiyordu.389 Atlantikçi çizgiden yeni anlayışa
geçiş yaparak Dışişleri Bakanı konumunu koruyabilen Kozırev de Rusya ile Batı
arasında stratejik işbirliğinin yapılması zorunluluğunu savunmaktaydı.390 Kozırev,
Batı ile Rusya arasında işbirliğinin alternatifinin olmadığını, aksi durumun, “dünyaya
açık demokratik Rusya devletinin oluşumu” ve “sürekli çatışma halindeki dünyanın
istikrarlı ve demokratik olması” gibi iki önemli hedefin başarılması için tarihi şansı
kaçırmak anlamına geleceğini belirtiyordu.391
388 Ibid. 389 ‘Printsipı Vneşney Politiki Rossiyskoy Federatsii’, Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Cilt 4, s. 20–38. 390 Andrei Kozyrev, ‘A Strategy for Partnership’, Đnternational Affairs (Moscow), Sayı 8 (1994), s. 3. 391 Ibid., s. 5.
107
Batı ile Rusya arasındaki ilişkiyi “gerikalan (lagging) işbirliği” olarak
tanımlayan Kozırev, taraflar arasındaki işbirliği stratejisinin başarılı olabilmesi için
üç temel esasa dayanması gerektiğini ifade etmiştir: 1) Rusya ile Batı birbirilerinin
evrensel demokratik değerleri, insan hakları ve uluslararası yükümlüklerin
sorumluluğunu taşıyan taraflar olduğunu kabul etmelidiler. 2) Taraflar arasında yeni
anlayışa uygun işbirliği için etkin kurumsal mekanizmaya ihtiyaç vardır. Bu
bağlamda Rusya’nın katılımıyla G-7’nin G–8 dönüşmesi, NATO’nun “Barış Đçin
Ortaklık” programının NATO merkezli bir anlayışla yürütülmemesine özen
gösterilmesi ve tarafsız ve birleşik Avrupa için daha geniş işbirliği olanağı veren
AGĐT normlarının temel alınması gerekmektedir. 3) Taraflar arasında işbirliği
kurallarına bağlı kalınmalı ve bu bağlamda karşılıklı güven ortamı oluşturulmadır.
Bu çerçevede Batı Rusya’ya kuşkuyla yaklaşmamalıdır.392 Güven ortamı için
tarafların alacağı kararları önceden birbirlerine bildirmesi ve sorunlar karşısında
ortak tavır alma çabası göstermesi zaruridir.393 Kozırev işbirliği yapılacak öncelikli
alanları küresel güvenlik, barış gücü çalışmaları, eski Sovyet coğrafyasında istikrarı
sağlamak, insan ve etnik azınlık hakları, Rusya’da reformların gerçekleşmesine
katkıda bulunma ve Rusya’nın dünya ekonomisinyle bütünleşmesine yardımcı olmak
biçiminde sıralamıştı.394
Rusya’nın Batı bakışının önemli yeni bir boyutu da Batının ABD ve Avrupa
olarak ayrıştırılmaya başlanmasıdır. Atlantikçi dönemde Batı esas itibariyle politik,
ekonomik ve askeri bakımdan bir bütün olarak kabul edilirken, yeni dönemde
392 Bu dönemde ABD’deki Rusya’ya ilişkin kuşkulu bakışı Foreign Affairs dergisinin yayınları örneğinde ortaya koyan bir değerlendirme için bkz; G. A. Arbatov, ‘Rossisko-Amerikanskie Otnoşeniya: Problemı i Zadaçi’, SŞA-Ekonomika, Politika, Đdeologiya, Sayı 12 (1994), s. 3–12. 393 Andrei Kozyrev, ‘The Lagging Partnership’, Foreign Affairs (Mayıs/Haziran 1994), s. 65. 394 Kozyrev, ‘A Strategy for Partnership’, ss. 7–13.
108
Rusya’nın Batı anlayışında yavaş yavaş ABD ile Avrupa arasında ayrışım ortaya
çıkmaya başladı.395
Rusya’nın Batıya ilişkin yeni anlayışını Atlantikçilerin romantik Batı yanlısı
çizgiden vazgeçilerek, hem reform yanlılarının hem de güç kazanan reform
karşıtlarının desteğini kazanmayı amaçlayan, daha gerçekçi ve merkezci bir çizgiye
kayış çabası olarak yorumlamak mümkündür. Fakat 1993–1995 döneminde gündeme
gelen önemli dış politika ve güvenlik sorunlarındaki anlayış farklılıkları Rusya-Batı
ilişkilerini giderek bozulan bir aşamaya taşıyarak, Kozırev’in vurguladığı çok
boyutlu stratejik işbirliği sürecinin gerçekleşmesine olanak tanımadı.
Bu dönemde Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerin bozulmasını tetikleyen ve
Rusya’da açıkça Batı karşıtı bir çizginin ağırlık kazanmasına neden olan sıkıntı
alanlarının başında eski Sovyet coğrafyasında etkinlik sağlama konusu gelmekteydi.
Rusya BDT coğrafyasında uygulamaya çalıştığı “yakın çevre doktrinini” tarihsel
şartların ve mevcut güvenlik sorunlarının zorladığı bir politika olarak sunmaktaydı
ve bu durumun Batı (özellikle de ABD) tarafından anlayışla karşılanması beklentisi
içindeydi.396 Buna karşılık Batı (özellikle de ABD) bu politikayı ağırlıklı olarak
tarihsel Rus-Sovyet emperyal anlayışının canlandırılması biçiminde
yorumlamaktaydı.397 Đkinci sorun, Rusya’nın NATO’nun doğuya genişleyerek
Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’ı içine almasını güvenlik tehdidi olarak
görmesiydi.398 Bir diğer konu da Rusya’nın Şubat 1993’den itibaren içteki muhalif
395 ‘Printsipı Vneşney Politiki Rossiyskoy Federatsii’, s. 31–38. 396 Kozyrev, ‘The Lagging Partnership’, s. 67–68. 397 Bu konuda Batı’nın tavrını genel anlamıyla özetleyen bir değerlendirme için bkz; Truscott, Russia First: Breaking With the West, s. 59–94. 398 Bu dönemde Rusya’nın NATO genişlemesi konusunda endişeleri için bkz; Andei Kozyrev, ‘Partnership or Gold Peace?’, Foreign Policy, Cilt. 99 (Yaz 1995), ss. 3–15; Truscott, Russia First: Breaking With the West, s. 45–54. Bu dönemde hem Atlantikçiler ve hem de emperyal anlayışı savunan aşırı milliyetçi ve komünist güçlerin NATO’nun doğuya genişlemesine farklı gerekçelerle karşı çıkmışlardı. Atlantikçiler bu genişlemeye Rusya’yı Batıdan uzaklaştırdığı ve genişlemenin
109
tepkileri de dikkate alarak, Bosna krizinde Sırp yanlısı yaklaşım içine girmesi ve
bunun da Batı ile arasındaki anlaşmazlık ve güvensizliği daha da artırmasıydı.399
Rusya’nın Đran’a nükleer teknoloji satması da Rusya ile Batı arasında anlaşmazlık
konusuydu. 8 Ocak 1995’de imzalanan anlaşma ile Rusya’nın Đran’da iki nükleer
rektör kurması öngörülüyordu.400 ABD yönetimi 800 milyon dolarlık bu anlaşmaya
Đran’ın nükleer silah geliştirmesine katkı sağlayacağı gerekçesi ile karşı çıkıyordu.
Buna karşılık, Rusya nükleer teknolojiyi ekonomik anlamda kârlı bir alan olarak
değerlendiriyor, politik açıdan ise NATO genişlemesine ve AKKA sınırlamalarına
karşı bir denge eylemi olarak görüyordu.401
Rusya ile Batı arasındaki bir diğer anlaşmazlık noktası Rusya’nın Batı
nezdinde olumsuz algılamaya sahip Đran, Suriye, Çin ve Hindistan’a silah satışı
konusunda ortaya çıktı. Gorbaçev yönetiminin son dönemi ve Yeltsin’in ilk
yıllarında Sovyet ve Rus silah satışlarında büyük bir düşme yaşanmıştı. Bu bağlamda
1980’lerin başında yıllık 12 milyar dolara ulaşan silah satışı, 1991’de 7,8 milyara,
1992’de 3 milyara, 1993’de ise 2,5 milyar dolara düşmüştü.402 Rusya’daki
muhafazakâr kesim, reformları finanse etmek için IMF şartlarına uyarak dış
bağımlılık ve sosyal sorunlara yol açmak yerine, silah ihracatının artırılmasının daha
akıllıca olacağını ifade etmiş, Irak, Libya ve eski Yugoslavya’ya ambargo kararlarına
uymanın Rusya’ya maliyetinin 30 milyar dolar olduğunu savunmuştur.403 Bu
Rusya ve Batı arasında bir yeni bir “demir perde” işlevi yürüteceği gerekçesi ile karşı çıkmışlardır. Buna karşılık emperyal yaklaşımı paylaşanlar bu genişlemeni Rusya’nın Batı tarafından kuşatılması ve Avrupa’da dengelerin Almanya lehine değişmesi olarak yorumlamaktaydılar. Bkz; Eugene B. Rumer, Russian National Security and Foreign Policy in Transition ((Santa Monica: RAND, 1995), s. 45–52. 399 Hannes Adomeit, ‘Russia as a “Great Power” in World Affairs: Images and Reality’, International Affairs, Cilt. 71, Sayı 1 (1995), s. 46. 400 Truscott, Russia First, s. 54. 401 Ibid., s. 55. 402 Adomeit, ‘Russia as a “Great Power” in World Affairs’ s. 57. 403 Truscott, Russia First, s. 54.
110
eleştirilerin baskısındaki Rusya yönetiminin Aralık 1992’de Çin ve 1993 başında
Hindistan’la silah satış anlaşmaları yapması ve dahası Suriye ve Đran gibi ülkelere de
silah satması Batı’da ciddi endişelere neden oldu.
Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine neden olan bir diğer
önemli gelişme de Rusya’nın Asya politikasıyla bağlantılı ortaya çıktı.
Atlantikcilerin etkisinin zayiflaması ile Rusya’nın Asya politikasında Japonya yerine
öncelik Çin ve Hindistan’la ilişkilerin geliştirmesine verilmeye başlanmış ve bu iki
ülkeyle ilişkiler iyi komşuluk ve işbirliği aşamasından yapıcı işbirliği aşamasına
taşınmıştı. Bu ise Batı’da, Rusya’nın bir karşı denge arayışında olduğu şeklinde
değerlendirmelere neden oldu.404
Bütün bu olumsuz gelişmelere Çeçenistan meselesinin de eklenmesi
ilişkilerin kötüleşmesini hızlandırdı. Rusya Çeçenistan’a ilk müdahelesi sırasında
Batı’da insan haklarını ihlal ettiği eleştirilerine maruz kaldı.405 Hatta Ocak 1995’de
Fransa Savunma Bakanı François Léotard ve Danimarka Başbakanı Roul Rasmussen
Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulanması çağrısı yaptılar, IMF vermesi gereken
6,5 milyar dolarlık krediyi dondurdu. ABD’de ise Kongre Başkan Bill Clinton’a
Mayıs 1995’de Moskova’da yapılacak Đkinci Dünya Savaşının 50.Yıl Zafer
kutlamalarına katılmama çağrısında bulundu. Fakat Rusya’ya yaptırımı öngören bu
istekler ABD, Đngiltere, Almanya gibi ülkelerin yönetimleri nezdinde Rusya’da
milliyetçiliği güçlendireceği gerekçesi ile destek görmedi. Dahası Yeltsin yönetimini
Rusya’da istikrarı sağlayıcı ve reform karşıtı aşırı milliyetçi ve komünistlerin
karşısında en önemli cephe olarak değerlendiren ABD ve Almanya’nın desteği ile
404
1993–1995 döneminde Rusya’nın Asya politikasında Japonya, Çin ve Hindistan’ın yeri için bkz ; Chufrin (der.), Russia and Asia, içinde Zagorsky, ‘Russian-Japanese Relations: Back to the Deadlock’, s. 342–343; Tsyganov , ‘Russia an China: What is in the Pipeline?’, s. 303–305; Qimao, Sino-Russian Relations After the Break-up of the Soviet Union’, s. 290–291. 405 Truscott, Russia First, s. 44–45.
111
Mart 1995’de 6,25 milyar dolarlık IMF kredisi, Çeçenistan savaşını finans
edilmesinde kullanılmaması koşuluyla, Rusya’ya verildi.406
Rusya ile Batı arasında zaten hassas olan güven ortamını bunalıma sokan bu
gelişmeler ışığında Kozırev’in Nisan 1995’de Genevre’de ABD Dışişleri Bakanı
Warren Cristopher ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklama taraflar arasında yeni
bir denge kurulmakta olduğunun ilanı gibiydi. Kozırev açıklamasında, “Rusya ile
Batı arasındaki balayı döneminin bittiğini, fakat bunun bir boşanma anlamına
gelmediğini, tarafların ölçülü bir ilişki içinde mevcut sorunları çözmeğe çalışacağını”
belirtiyordu.407
Sonuç olarak, Atlantikçi ekolün zayıflaması dış politika anlayışında BDT ile
ilişkilerde emperyal söylemin tekrar canlanmasına neden olmuş ve Batı ile ilişkileri
yeni bir düzleme oturma sürecini başlatmıştır. Bu yeni süreçte Rusya’nın Batıyı çok
boyutlu stratejik işbirliği yapılabilecek ortak olarak görme çabaları, gündemdeki
sorunlara farklı bakış ve anlaşmazlıklar nedeniyle başarılı olamamıştır. Böylece,
Rusya’yı Batının bir parçası yapmayı amaçlayan Atlantikçi ekolün güç
kaybetmesinin ardından, Batıyı önemli stratejik ortak olarak görme çabaları da
başarısızlığa uğradı. Bu durum, iç politikadaki gelişmelerle beraber düşünüldüğünde,
Rus dış politikasında 1996’dan itibaren (Yeni) Avrasyacı yaklaşımın ağırlık
kazanmasına yol açtı.
E. (Yeni) Avrasyacılık Yaklaşımı
Rusya’da iç ve dış politikada Atlantikçi ekolün gerileyişini sağlayan gelişmeler
Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışının dış politika boyutunda yeni bir anlayışın (Yeni
406 Ibid., s. 44. 407 Ibid., s. 39.
112
Avrasyacılık) ağırlık kazanmasına yol açtı. Rus dış politikasında Avrasyacı ekolün
daha 1992’de Stankeviç tarafından gündeme getirildiği ve bu anlayışın dış politikada
Atlantikçi anlayışıyla mücadele içinde olduğu yukarıda belirtilmişti. Fakat Rusya’da
1993–1995 döneminde iç ve dış politikadaki yukarıda değinilen gelişmeler
çerçevesinde Atlantikçi ekolün etkisinin azalması ile 1990’ların ortalarından itibaren
Avrasyacı yaklaşım, daha doğru bir ifadeyle Yeni Avrasyacı yaklaşım Rus seçkinleri
ve kamuoyu nezdinde destek kazanmaya başladı. Bu durum Yeni Avrasyacı
yaklaşımın Rus dış politikasında da ağırlık kazanmasının önünü açtı. Esasında bazı
tezleri 1992 sonundan itibaren resmi Rus dış politikasında uygulanmaya başlanan
Yeni Avrasyacılığın özellikle Yevgeni Primakov’un Rusya Dışişleri Bakanı ve
Başbakan olduğu 1996–1999 döneminde ağırlık kazandığı gözlenmektedir.
1. Tarihi Avrasyacılık Düşüncesi
Rus dış politikasında 1990’ların ortasından itibaren ağırlık kazanan Yeni Avrasyacı
yaklaşımın tarihi temellerini Ekim Devrimi’nin ardından yurtdışına kaçan Rus
aydınlarının 1920’lerde ortaya koyduğu Avrasyacılık düşüncesi oluşturmaktaydı.408
Avrasyacılık 1920’li yıllarda filolog Nikolay Sergeeviç Truvbetskoy (1890-1938),409
408 1920 ve 30’lu yıllardaki Avrasyacılık akımı başlı başına bir çalışmanın konusu olabilecek geniş bir konu olduğu için burada akımın görüşleri özet halinde verilecektir. Avrasyacılık hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz; M. G. Vandalkovskaya, Đstoriçeskaya Nauka Rossiyskoy Emigratsii:”Evraziyskiy Soblazn” (Moskova: Pamyatnik Đstoriçeskoy Mısli, 1997); A.F.Kiseleva (der.), Politiçeskaya Đstoriya Russkoy Emigratsii (1920–1940): Dokumentı (Moskova: VLADOS, 1999), s.236–302; Alexsandr Dugin, Osnovı Geopolitiki. Geopolitiçeskoe Buduşee Rossii (Moskova: Arktogeya-Tsentr, 1999), s. 82–90 ve s. 629–688; N. A. Nartov, Geopolitika, (Moskova: YUNĐTĐ, 1999), s. 92-104; Y. B. Tihonrabov, Geopolitika, (Moskova: ZAO Biznes Şkola “Đntel-Sintez”, 1998), s.298–306; K. S. Gadjiev, Vvedenie v Geopolitiku, (Moskova: Logos, 2000), 2.baskı, s. 28–31; Ilya Vinkovetsky, ‘Classical Eurasianizm and Its Legacy’, Canadian-Amerikan Slavic Studies, Cilt 34, Sayı 2 (Yaz 2000), s.125-139; Dmitry V. Shlapentokh, ‘Eurasianism: Past and Present’, Communist and Post-Communist Studies, Cilt 30, Sayı 2 (Haziran 1997), s.129–151; Charles J. Halperin, ‘George Vernadsky, Eurasianism, the Mongols, and Russia’, Slavic Review, Cilt 41, Sayı 3 (Sonbahar 1982), s. 477–493. 409 Bkz; N.S. Trubetskoy, Evropa i Çeloveçstvo, Sofya, 1921, www.ushakov.org/society/trub.html (16 Şubat 2003).
113
coğrafyacı ve iktisatçı Petr Nikolayeviç Savitskiy (1895-1968), Ortodoks din adamı
Georgiy Vasileviç Florovski (1893-1979), plastik sanatlar uzmanı P. P. Suvçinskiy
(1892-1985) ile belli dönemlerde filozof Lev Platonoviç Karsavin (1882-1952),
tarihçi Georgiy Vladimiroviç Vernadskiy (1887-1973),410 hukukçu Nikolay
Nikolaeviç Alekseev (1879-1964) ile benzer aydınların oluşturduğu ve katkıda
bulunduğu bir düşünce akımı idi.411
Avrasyacılar görüşlerini ilk kez 1921–1922 döneminde Sofya’da çıkardıkları
Doğuya Çıkış: Öngörüler ve Gerçekleşmeler: Avrasyacıların Savları isimli
çalışmalarıyla gündeme getirdiler. 1926’da bu akım kendi görüşlerini Avrasyacılık:
Sistematik Görüşler isimli bir programla açıkladı.412 1926–1929 döneminde Paris’i
merkez olarak kullanan Avrasyacılar Evraziskiy Hroniki (Avrasya Günlüğü) ve
Evraziya (Avrasya) isimli dergiler çıkardılar.413
Jeopolitik anlayışlarını temelde kara gücünün üstünlüğü esasına dayandıran
Avrasyacıların görüşlerini birkaç noktada özetlemek mümkündür:414 Her şeyden
önce, Avrasyacılar Avrupa merkezli bir bakış açısını reddederek, bütün uygarlıkların
eşit olduğunu kabul etmekteydiler. Đkinci olarak, Avrasyacılar, insanlığı toptan
Avrupalılaştırma/Batılılaştırma çabasında olan ve böylece ulusal kültürlerin
özgünlüğünü ortadan kaldıran Germen-Roman Batıyı şiddetle eleştirmekteydiler.
Üçüncü olarak Avrasyacılar, Rusya’yı Avrupa ve Asya’dan farklı kendine özgü
kültürel-coğrafî dünyası olan özel bir kıta ve bu arada daha çok Asya’ya dönük
olarak görmekteydiler. Dördüncü olarak Avrasyacılar, Rus halkının sadece Slav
410Bkz; G. V. Vernadskiy, ‘Opıt Đstorii Evrazii (1934)’, N. G. Federovskiy, V Poiskah Svoego Puti, s. 612–618 411 Nartov, Geopolitika, s. 93. 412 Programın tam metni için bkz; ‘Evraziystvo: Opıt Sistematiçeskogo Đzlojeniya’ (1926), N. G. Federovskiy, V Poiskah Svoego Puti, s. 580–589. 413 Nartov, Geopolitika, s. 92–93. 414 Vandalkovskaya, Đstoriçeskaya Nauka Rossiyskoy Emigratsii:’Evraziyskiy Soblazn’, s. 237.
114
unsuru ile tanımlanamayacağını, kültüründeki “Turan unsuru” nedeniyle
Avrasya’nın Slav olmayan halklarıyla bağının olduğunu ve benzer psikolojik yapısı
nedeniyle kıtanın (Avrasya) bütünlüğünü sağladığını savunuyorlardı. Beşinci olarak,
Rusların kendi devlet ideolojilerini ve kıtayı devlet halinde birleştirme yeteneklerini
Moğol egemenliğinden aldığı, bu bağlamda Moğol egemenliğinin Rusya için yararlı
olduğu ileri sürülmekteydi. Altıncı olarak, Avrasyacılar Rusya’daki komünist
devrimi bir yandan Rusya’da Avrupalılaşma sürecinin ölümü olarak
değerlendirmekte, öte yandan bu devrimi “Doğuya dönüş” için hayırlı bir başlangıç
olarak görmekteydiler. Yedinci olarak, Rusya’da liberal demokrasinin çökmesine
neden olarak sadece yönetici seçkinlerin ideolojik sadakat kıstasıyla belirlendiği yeni
devletin-ideokratiya’nın (bu örnekte sosyalist düzenin) da eleştirilmekteydi.
Đdeokratiya’nın başarılı olamamasındaki en önemli engelin Bolşevik (komünist) ve
faşist ideolojiler olduğunu düşünen Avrasyacılar ideokratiya’nın temel zemininin
halkların refahını öngören Avrasyacılık olması gerektiğini düşünüyorlardı.
Avrasyacıların tezlerini anlatmak için kullandıkları en önemli kavram gelişme
yeri (mestorazvitye) anlayışıdır. Avrasyacıların en önemli ideologu Savitskiy’i
tarafından gündeme getirilen bu kavram, Alman jeopolitik okulunda kullanılan Raum
(mekân) ve lebensraum (yaşam alanı) kavramlarına benzemektedir. Savitskiy
gelişme yeri anlayışı ile sosyo-politik ortamla coğrafyanın ortak değerlendirilmesi
gerektiğini anlatmaktadır. Coğrafî alanın bu şekilde anlaşılmasından yola çıkılarak,
Rusya-Avrasya’nın coğrafî, etnik, zıraî, tarihî ve benzer unsurları bir arada
barındıran bir “bütün” veya “coğrafî birey” olarak tanımlanabilecek bir gelişme yeri
olduğu belirtilmektedir.415
415 Nartov, Geopolitika, s. 96. ve Tihonrabov, Geopolitika, s. 303
115
Yeni Avrasyacı yaklaşımın beslendiği bir diğer tarihsel kaynak da Lev
Nikolyeviç Gumilyev’in (1912–1992) çalışmaları olmuştur. Tarih, etnoloji, felsefe
ve coğrafya alanlarında yaptığı akademik çalışmalarla bilinen Gumilyev’in
etnogenez ve etnik devreler konusundaki teorisi, özünde Ratzel, Kjellen ve
Haushofer’in fikirlerinin de dayandığı coğrafî determinizmin devamı
niteliğindedir.416
Gumilyev’un Hırs/Enerji (passionarzim) teorisi olarak tanımladığı etnogenez
ve etnik devreler konusundaki görüşlerinde, etnogenezin oluşumunda doğal çevrenin
insanların üzerindeki rolü üzerinde durulmaktadır. Teorisinde hırs yetisinin
organizmanın dış çevrenin enerjisini emme ve eylem olarak biçimlendirme olduğunu
savunan Gumilyev, bu yetinin sağladığı enerjinin, onu taşıyana çevreyi, halkları ve
kültürleri oluşturma ve dağıtma gücü verdiğini ireli sürmüştür. Đnsanların
yaşamlarında bilincin de yerini inkar etmeyen Gumilyev, hırs yetisine insanların
yanısıra toplumların da sahip olduğunu belirterek, toplumların yükseliş ve
çöküşlerini bu hırs yetisiyle açıklamaya çalışmıştır. Toplumun hırs yetisini kullanma
aracılığı ile 1200 –1500 yıllık bir zaman diliminde etnos, subetnos ve süper etnos
gibi devrelerden geçtiğini savunan Gumilyev, bu teorisini Avrasya coğrafyasına da
uyarlamıştır.417 Gumilyev kendi teorisinde süper etnos olarak tanımladığı Slav, Türk
ve Moğol halklarının birleşiminden oluşan Avrasya’da, Đngiliz ve Fransızlara göre
Türk ve Moğol haklarının Rusya’nın daha yakın dostları olduğunu savunmuştur.418
416 Tihonrabov, Geopolitika, s. 306. 417 Hırs teorisi (passionarzim) konusunda bkz; L. N. Gumilev, Etnogenez i Biosfera Zemli, (yayına hazırlayan A. Đ. Kurkçi), (Moskova: “Institut DĐ-DĐK”, 1997), 2.baskı. veya Türkçe çevirisi için bkz; L. N. Gumilev, Kavimlerin Türeyişi ve Yeryüzerindeki Yaşam Bölgeleri, Etnogenez ve Yeryüzü Biyosferi, (çev. Nuri Eyüpoğlu), (Ankara, Ötüken, 2001). 418 L. N. Gumilev, Ritmi Evrazii: Epoh i Tsivilizatsii, (Moskova: Progress-Pangeya, 1993), s. 31.
116
Gumilyev Avrupa merkezciliğe karşı çıkmış ve her Avrupalının hayalinin
diğer kültürleri ortadan kaldırarak kendi kültürünü evrensel kılma olduğunu iddia
etmiştir.419 Ayrıca, Rusya’nın Batıyla ittifak yerine Avrasya Birliği’ni tercih etmesi
gerektiğini belirterek, söz konusu birliğin geleneksel olarak Katolik Avrupa’ya,
Müslüman güneye ve Çin’e karşı olduğunu vurgulamıştır.420 Gumilyev’in daha
1950’li ve 60’lı yıllarda yaptığı çalışmalarında ortaya koyduğu bu görüşleri
1990’larda Rusya’da yeniden gündeme gelerek Yeni Avrasyacılığın düşünsel
kaynaklarından birini oluşturmuştur.
2. Yeni Avrasyacılık Akımı
Bu akımın temel tezlerini anlatmadan önce akımın ismi konusuna açıklık getirmek
faydalı olacaktır. Özellikle Türk ve Batı literatüründe bu akım daha çok Avrasyacılık
olarak isimlendirilmektedir. Rusya’da dış politika tercihlerini sınıflandırmak için
Stankeviç tarafından kullanılan Atlantikçilik-Avrasyacılık tasnifinin yansıması olarak
görülebilecek bu isimlendirme, aradan geçen zaman zarfında ciddî bir görüşler
sistematiği oluşturmuş ve bu bağlamda tarihî Avrasyacılık akımından ciddî farkları
ortaya çıkmış bir düşünce akımı ve uygulama pratiği için yetersiz kalmaktadır. Bu
bakımdan bu çalışmada çoğu Rus akademisyenin de kullandığı Yeni Avrasyacılık
kavramı kullanılmaktadır.421
Tarihsel çıkış noktası itibariyle Avrasyacılık akımına dayanan Yeni
Avrasyacılık üç açıdan tarihsel kökeninden farklılık arz etmektedir. Her şeyden önce,
419 Gumilev, Ritmi Evrazii: Epoh i Tsivilizatsii, s. 54. 420 L.N. Gumilev, Ot Rusi k Rossii (Moskova: Progress-Pangeya, 1994) , s. 302–303. 421 Rusya Toplumsal Siyasî Harekatı “Avrasya” (OPOD “Evraziya” ), resmi görüşlerini ifade ettiği programında Yeni Avrasyacılığı içinde gelenekselcilik, jeopolitik, metafizik, “yeni sağ”, “yeni sol”, ekonomide “üçüncü yol”, halkların hakkı teorisini, “etnik federalizm” ve ontolojik felsefe benzeri unsurlar bağlamında yeni tarihi misyonu biçiminde tanımlamaktadır. Bkz; Evraziyskiy Vzglyad: Osnovnıe Printsipı Doktrinalnoy Evraziyskoy Platformı (Moskova: Aktogeya-Tsentr, 2001), s. 22.
117
Yeni Avrasyacılık tarihi Avrasyacılıktan farklı olarak hedef alanını Avrupa’dan
ABD’ye kaydırmıştır. Đkinci olarak, tarihsel Avrasyacılığı esas itibariyle sağ görüşlü
ve Sovyet devrimi karşıtı aydınlar oluşturmuştur. Buna karşılık Yeni Avrasyacılıkta
başta Rusya Federasyonu Komünist Partisi olmak üzere çeşitli sol görüşler de aktif
rol oynamaktadır. Son olarak, tarihî Avrasyacılık, Rusya’nın Avrasya olmasında
Moğol-Türk işgalinin olumlu rol oynadığını ideologu Savitskiy tarafından dile
getirecek kadar “Türk sempatizanı” iken, Yeni Avrasyacılıkta bunun tersi bir
yaklaşım egemen olmuş, Türk unsuruna özellikle Türkiye bağlamında olumsuz bir
değer yüklenmiştir.422 Bu üç unsur büyük oranda birbiriyle etkileşim içinde Yeni
Avrasyacılık akımının genel çehresinin belirlenmesini sağlamaktadır. SSCB’nin
çöküşünden geleneksel düşman ABD’yi sorumlu gören Komünistlerle, Batıya karşı
büyük güç olunması gerektiğini söyleyenlerin (Dugin ve benzerlerinin) görüşleri
Yeni Avrasyacılığın ABD karşıtlığı niteliğinin ortaya konması ve beslenmesine
meşru bir gerekçe oluşturmaktadır. Bu bağlamda geleneksel Rus ve Sovyet
algılamasında “ABD’nin dostu” ve “tarihî rakip” Türkiye’ye de olumsuz değer
yüklenmektedir.
Kuramsal anlamda, Yeni Avrasyacılık akımı realist bir bakış açısıyla güç
unsurunu öne çıkarmaktadır. Ayrıca, akımın Fransız ve Belçikalı yeni sağcılardan
(Alan Benua, Jan Tiriar, Robert Stoykers) ve Alman jeopolitik okulundan (özellikle
422 Her ne kadar tarihçi Murat Haci, Haydar Cemal ve benzeri bazı politikacı ve aydınların öne sürdüğü değişik Avrasyacılık modelleri önerdikleri görüş sistematiği itibariyle özellikle eski SSCB coğrafyasında ve bugünkü Rusya’da bulunan Türk unsuruna yönelik olumlu ve özünde tarihî Avrasyacı görüşe yakın duran bir yaklaşım sergileseler de, bu görüş 1990’larda gelişen Yeni Avrasyacılık içinde etkin bir dinamik olamamıştır. Fakat 1990’ların sonundan itibaren Yeni Avrasyacıların en önemli ideologlarından Aleksandr Dugin’in Türkiye ve Türkler konusundaki görüşleriinin olumlu yönde değiştiği gözlemlenmektedir. Bu değişimin nedeni gibi Turkiye-Batı ve Türkiye-Rusya ilişkilerindeki gelişmeler gösteriilebilir. Yeni Avrasyacılar tarihi rakip ve Batının sadık müttefiki olduğu için olmusuz deger yüklediklerı Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerininin giderek guclenen bir sürece girdiğini, buna karşılık Batı ile ilişkilerinin giderek daha sorunlu hale geldiğini gördüler. Batı ile ile ilişkilerdeki sorunların Türkiye’de yeni müttefik arayışlarına hız kazandırması Batıya alternativ olma iddisındakı Yeni Avrasyacıların Türkiye’ye bakışını olumlu yönde etkiledi.
118
Karl Haushofer ve Karl Schmitt) etkilendiği söylenebilir.423 Ülke içindeki düşünsel
kaynaklarını ise, Rusya’nın özgü jeopolitik konumundan ve çeşitli etnik grupların
sentezinden doğan yapısı nedeniyle çevresindeki sorunlara müdahale hakkına sahip
güç olduğu inancına dayanan Rus dinsel felsefesi, 1920-1930’lardaki tarihsel
Avrasyacılık ve Sovyet Avrasyacısı Gumilyev’in çalışmaları oluşturmuştur.424
1990’larda Elementı dergisi ve Evrzaiyskiy Vestnik dergisi benzeri yayınlar ile
Arktogeya-Tsentr ve Fond “Mira L. N. Gumilyeva” (Gumilyev’in Dünyası Vakfı)
benzeri merkezler Avrasyacılığın düşünsel temellerinin yayılması ve yeni açılımlar
getirilmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Rusya’da kuramsal anlamda Yeni
Avrasyacılık akımına katkıda bulunanlar içinde Aleksandr Dugin, Aleksandr
Glivakovski, Yevgeni Morozov, Aleksey Fomenko gibi aydınlardan da bahsetmek
mümkündür.
Avrasya merkezli düşünce Rusya’da halen geniş yankı bulmaktadır. Her
şeyden önce, Rusya’da komünizm ideolojisinin çöküşünün ardından askerî-sivil
bürokrasisinin zihinsel anlamda Avrasyacı bir anlayışa yakın olduğu
söylenenebilir.425 Đkinci olarak, Avrasyacı anlayışın devletin dış politikasında 1993–
1995 döneminde zaman zaman, 1996-1999’da ise ağırlıklı olarak uygulandığı ve bir
nevi resmi Avrasyacılık söylemi geliştirildiği belirtilebilir. Üçüncü olarak, Avrasyacı
anlayış siyasî partiler bakımından da önem arz etmektedir ve izleri hem Rusya
Federasyonu Komünist Partisinde, hem de milliyetçi Vladimir Jirinovski’nin Rusya
Liberal Demokrat Partisinde görülebilir. Ayrıca Avrasyacılığı temel ideoloji olarak
423 Andrei P. Tsygankov, ‘Hard-Line Eurasianism and Russia’s Contending Geopolitical Perspectives’, East European Quarterly, Cilt 32, Sayı 3 ( Sonbahar 1998), s. 318. 424 Ibid., s. 319–320. 425 Bu görüş 15–16 Temmuz 2002’de ASAM tarafından Ankara Sheraton Otel’inde yapılan Globalization, Security and the Nation State başlıklı konferansa katılan Rusya’nın Nijni Novgorod Üniversitesi Uluslararası Đlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Aleksandr Sergunin’le yaptığımız bir sohbet sırasında dile getirilmiştir.
119
kabul eden Aleksandr Dugin liderliğindeki Rusya Toplumsal Siyasî Harekâtı
“Avrasya” ile Abdul-Vahit Niyazov’un başkanlığını yaptığı Avrasya Partisininde
siyasî yelpazede yerini aldığını belirtmek gerekir.426
Aradan geçen sürede Yeni Avrasyacılık akımının üç önemli versiyonundan
bahsedebiliriz. Bunlar Avrasya Harekâtı modeli, Sol Avrasyacı model ve Primakov
doktrini olarak da ifade edebileceğimiz resmi Yeni Avrasyacılık olarak
adlandırılabilir. Yeni Avrasyacılık akımı içerisinde yer alan bu modellerin öne çıkan
ortak yönlerini ise şöyle sıralamak mümkündür: Öncelikle, her üç model de
Avrasyacı geleneğe sadık kalarak, Rusya’nın özgün bir kimlik ve jeopolitik konuma
sahip olduğunu kabul etmektedir. Đkinci olarak, her üçü de ABD hegemonyasına
karşı tavır içindedir. Üçüncü olarak, üçü de çok kutuplu bir uluslararası sistem
modeli öneriyorlar. Son olarak, her üç model de Rusya’nın öncelik vermesi gereken
alanlar içerisinde “yakın çevre”ye birincil önem atfediyorlar. Farklılıkları ise çok
kutuplulukta tercih edilecek müttefikler, Rusya’nın önceliklerini belirlenmesi ve
gelişme modelleri konusunda ortaya çıkmaktadır.
a) Avrasya Harekâtı (Dugin) Modeli
Yeni Avrasyacılık akımının en köklü versiyonu filozof Aleksandr Dugin’in
çalışmaları ekseninde gelişmiştir. Daha 1980’lerin sonlarından itibaren tarihî
Avrasyacılık düşüncesi üzerinden Rusya için yeni jeopolitik model oluşturma
çabasına girişen Dugin, bu konudaki en önemli çalışması olan Jeopolitiğin Temelleri:
426 Anna Zakatnova, “Evrazistvo-Ne Proekt Kremlya”, Nezavisimaya Gazeta, 31 Temmuz 2001, www.ng.ru/politics/2001-07-31/3_proect.html ,
120
Rusya’nın Jeopolitik Geleceği başlıklı eserinde kendi Avrasyacı yaklaşımının temel
tezlerini ortaya koymuştur. 427
Dugin Avrasyacılığı, “Rusya’daki halkların, kültürlerin ve etnik grupların
çıkarlarına hitap eden ulusal ülkü” olarak tanımlamış ve amacının Avrasyacılık
düşüncesinin toplumda yaygınlaştırılması olduğunu belirtmiştir.428
Dugin’in başkanlığını yaptığı “Avrasya Harekâtı”, manifestosunda,
önceliklerini Rusya’da geleneksel dinlerin (Ortodoksluk, Đslam, Musevilik ve
Budizm) yapıcı sosyal diyaloğunu sağlamak, siyasal yapı bakımından “Avrasya
federalizmi”, ekonomik alanda ise devlet ve özel sektör sentezinden oluşan “üçüncü
yol” modelinin gerçekleştirilmesi olarak ortaya koymaktadır.429 Harekât, dış
politikada amaçlarını BDT ekseninde AB benzeri bir stratejik bütünleşmeye
gidilmesi, bu bütünleşmenin Moskova-Tahran-Yeni Dehli-Pekin ekseninde
geliştirilmesi, Rusya’nın sıcak denizlere çıkışını barış ve dostluk ilişkileri
çerçevesinde gerçekleştirmek, Batı ekseninde Avrupa ülkeleriyle ilişkilere öncelik
vermek ve Pasifik’te Japonya ile aktif işbirliği olarak belirtmektedir.430
Küreselleşmeyi, Batının siyasî-malî oligarşik yapılarının merkezinde
bulunduğu tek kutuplu yeni dünya düzeni olarak gören ve “karşı çıkılması gereken
tehlike” olarak tanımlayan harekât, çok kutuplu sistemi savunmaktadır.431 Çok
kutuplu sistemin yeni dünyanın gerçeği olduğu savunulurken, kutupların geleneksel
devletlerden değil, yeni bütünleşmiş uygarlıklar büyük bölgeler (prostranstvo) ve bu
büyük bölgelerin bir araya gelmesinden oluşan jeoekonomik
427 Aleksandr Dugin, Osnovı Geopolitiki. Geopolitiçeskoe Buduşee Rossii (Moskova: Arktogeya-Tsentr 1999) 3. baskı. 428 Andrey Levkin, ‘Çto Takoe “Evraziya”, Kajdıy (Poka?) Ponimaet Po-svoemy’, www.smi.ru/2001/04/24/988131062.html (24 Nisan 2001). 429 Evraziyskiy Vzglyad (Osnovnıe Printsipı Doktrinalnoy Evraziyskoy Platformı), s. 14. 430 Ibid., s. 14–15. 431 Ibid., s. 20–23.
121
kuşaklardan/bölgelerden meydana geleceği iddia edilmektedir. Kutuplar Avro-Afrika
(AB, Đslam-Arap Afrika’sı ve Tropikal Afrika büyük bölgelerini kapsamaktadır),
Asya-Pasifik (Japonya, Güney Doğu Asya ülkeleri ve Hindiçin ile Avustralya ve
Yeni Zelanda büyük bölgeleri), Amerika (Kuzey Amerika, Orta Amerika ve Güney
Amerika büyük bölgeleri) ve Avrasya Kıta (Rusya, BDT ülkeleri ve bazı Doğu
Avrupa ülkelerinin oluşturduğu “Avrasya Đttifakı”; kıta Đslam ülkeleri, Hindistan ve
Çin büyük bölgeleri) kuşaklarından oluşacaktır.432
Bu modelde Rusya genel anlamda Avrasya Kıta kuşağı içindeki “Avrasya
Đttifakı” Büyük Bölgesinde yer almaktadır. “Avrasya Đttifakı” Büyük Bölgesinin bir
tür gönüllülük rızasına dayanan federasyon yapısını benimsemekle mümkün
olacağını öngören model, bu uygulamanın ilk olarak Rusya içindeki Kuzey
Kafkasya’daki anlaşmazlıkların çözümünden başlanması gerektiğini, daha sonra
BDT içindeki Karabağ, Kırgızistan ve Tacikistan’daki sorunların çözümünde
uygulanmasını öngörmektedir. Modelde “Avrasya Đttifakı” Büyük Bölgesi ile
Avrasya Kıta Kuşağını oluşturan diğer büyük bölgeler (kıta Đslam ülkeleri, Hindistan
ve Çin) arasında politik-ekonomik bütünleşme zarureti vurgulanmaktadır. Model, bu
bütünleşmenin Çin ve Hindistan Büyük Bölgeleri bağlamında sınırları devlet
sınırlarıyla örtüştüğü için daha kolay olabileceğine dikkat çekerken, kıtasal Đslam
ülkelerinin (Đran, Pakistan, Afganistan, belki Türkiye, Irak ve Suriye) bütünleşme
sürecinin bu büyük bölgenin parçalı yapısı nedeniyle daha zor olacağını
savunmaktadır.433 “Avrasya Đttifakı”’nın BDT çerçevesinde yavaş yavaş
şekillendiğini iddia eden model, Astana’da ilan edilen Avrasya Ekonomik
432 Ibid., s. 23-24. 433 Ibid., s. 43.
122
Đşbirliği’nin bunun göstergesi olduğunu savunmaktadır.434 Model BDT eksenli bir
“Avrasya Đttifakı” ile Avrasya kıtasal jeoekonomik kuşağı arasında bir geçiş birliği
olarak “Avrasya Ortak Evi”ni gündeme getirmektedir. Daha çok ekonomik-politik
içerikli ve NAFTA benzeri bir bölgesel yapılanma olarak önerilen “Avrasya Ortak
Evi”, BDT ülkeleri dışında, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Yunanistan benzeri
Ortodoks ülkeleri, Doğu Avrupa ülkelerini, Moğolistan, Hindistan, Afganistan ve
Hindistan benzeri Asya ülkelerini kapsamaktadır.435
b) Sol Avrasyacı Model
Yeni Avrasyacılık akımını Tarihî Avrasyacılıktan farklı kılan özelliklerden birinin,
içinde sol kesimi de barındırması olduğunu daha önce belirtmiştik. Özellikle, Rusya
Federasyonu Komünist Partisi liderleri uluslararası ilişkileri analiz ederken jeopolitik
kuramı esas alan bir yaklaşım ortaya koymuşlardır. Bir anlamda uluslararası düzenin
analiz edilmesinde sınıf çatışmasına dayalı Marksist-Leninist çizginin yerini
jeopolitik yaklaşımlar almıştır. Örneğin, Komünist Parti Başkanı Gennadiy
Zyuganov, Rusya için çözüm ve stratejik öncelikler önerdiği çalışmasını
Coğrafyanın Zaferi: Rusya Jeopolitiğinin Temelleri şeklinde isimlendirirken,
Komünist Parti liderlerinden Rusya Federasyonu Duma Başkanı Gennadiy Seleznev
neredeyse jeopolitiği komünist ideolojinin yerine koyarak, orta öğretim müfredatında
ders olarak okutulması çağrısında bulunmuştur.436 Sol kesim içerisinde hem
toplumsal desteği hem de örgütlü yapılanması itibariyle en önemli güç olan
434 Ibid., s. 70; Avrasya Ekonomik Đibirliği için bkz ; Anar Somuncuoğlu, ‘Avrasya Ekonomik Đşbirliği: Rus Dış Politikasında Yeni Bir Atak’, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 15 (Temmuz 2001), s. 86-91. 435 Evraziyskiy Vzglyad , s. 71. 436 Ivan Kurulli, ‘Geopolitika i Komunizm’, www.russ. ru/journal/edu/99-02-23/kuril.html, (19 Aralık 2002).
123
Komünist Partisinin liderleri, hem Batı karşıtı olması hem de Rusya’nın özgün
kimliğini vurgulaması açısından, Yeni Avrasyacılığı kendilerine yakın bir görüş
olarak değerlendirmişlerdir. Örneğin Seleznyov, Yeni Avrasyacılık akımının temel
ideologu olarak görülebilecek Aleksandr Dugin’i danışmanı olarak göreve getirirken,
Zyuganov’un önerdiği ve bizim Sol Avrasyacı model olarak tanımladığımız
uluslararası sistem ve Rusya’nın öncelikleri modeli Yeni Avrasyacı akımın bütün
esas unsurlarını içinde barındırmıştır.
Zyuganov, modelinde önce uluslararası sistemin genel değerlendirmesini
yapmıştır.437 Teorik olarak çağdaş uluslararası sistemin tek kutuplu, iki kutuplu ve
çok kutuplu olabileceğini belirten Zyuganov’a göre, fiili olarak Amerikan
egemenliği anlamına gelen tek kutuplu sistem Rusya’nın çıkarlarına en zararlı
seçenektir.438 Đki kutuplu sistemde Batı karşıtı en önemli ülke olarak Çin’in öne
çıktığını vurgulayan Zyuganov, bu senaryoyu üç açıdan kabul edilir bulmamaktadır:
Birincisi, Çin’in karşı kutup olması kalkınma süreci nedeniyle ancak uzun bir sürede
mümkündür. Đkincisi, iki kutuplu sistem tarihsel olarak kara ve deniz güçlerinin
jeopolitik rekabetidir ve deniz gücünü ABD’nin temsil ettiği noktada Çin’in
jeopolitik konumu kara gücü rolünü oynamaya müsait değildir. Üçüncüsü, ikinci
nedenle bağlantılı olarak, ABD ve NATO egemenliğine karşı ancak Rusya ve Çin’in
stratejik ortaklığının karşı koyabileceğini belirtir. Fakat Zyuganov hızlı bir ekonomik
kalkınma içinde olan ve ordusunu giderek güçlendiren Çin’le, ekonomi kriz içinde
bulunan ve askeri gücü zayıflayan Rusya arasında eşit bir ortaklık yapılamayacağını
da vurgulamaktadır. Bu görüşler ışığında, iki kutuplu sistemin gerçekleşme
437 Gennadiy Zyuganov, Geografiya Pobedı: Osnovı Rossiyskoy Geopolitiki (Moskova : yy.1997), s. 234. 438 Ibid., s. 234-244.
124
ihtimalinin az olduğunu ve Rusya açısından kabul edilebilir olmadığını belirten
Zyuganov, son seçenek olarak çok kutuplu sistemi değerlendirmektedir.
Doğu ve Batı arasındaki jeopolitik çatışmanın her şeyden önce AB, NAFTA,
Çin, Japonya ve ASEAN ülkelerinin ekonomik güçlerinin çatışmasıyla ortadan
kalktığını savunan Zyuganov, Rusya için günümüz koşullarında en iyi seçeneğin çok
kutuplu düzen olduğunu ifade etmektedir. Rusya’nın dünyada dinamik güçler
dengesinin sağlanması yönünde politika uygulaması gerektiğini belirten Zyuganov,
ABD ve NATO’nun tek kutuplu egemenliğine karşı dengeleyici güçlerin ve
kurumların desteklenmesini savunmaktadır. Çok kutupluluğun istikrarsızlık ve savaş
yarattığı görüşüne de karşı çıkan Zyuganov, bu durumdan sistemi değil, sistemin
kurallarına uyum göstermeyen güçleri sorumlu tutmaktadır. Modelin dikkat çeken
unsurlarından biri Rusya’nın jeopolitik statüsünün tekrar onarılması için öne sürülen
stratejidir. Bu strateji iç uzlaşmanın sağlanmasını, Rusya-Ukrayna-Beyaz Rusya’nın
birleşmesini ve eski Sovyet ülkelerinin bir araya gelmesini içeren üç aşamadan
oluşmaktadır.439
Özetle Zyuganov, Rusya için önerdiği model ile yeni Avrasyacı akımın temel
tezlerini kabul etmiş ve bu yaklaşımın sol kesimdeki en önemli temsilcilerinden biri
haline gelmiştir.
c) Resmi Yeni Avrasyacılık: Primakov Doktrini
Burada Resmi Yeni Avrasyacılık’la kastedilen model esasında Yeni Avrasyacılığın
daha önce belirttiğimiz temel unsurlarının Rusya’nın resmi dış politikasına
yansımasıdır. Buna ilişkin ilk tartışmayı Yeltsin’in danışmanı Stankeviç gündeme
439 Ibid., s. 244-260.
125
getirmiştir.440 Stankeviç 28 Mart 1992’de yazdığı bir makalede, Kozırev’in dış
politikasını Amerikan merkezli olmakla suçlamış, Rus dış politikasının Batı ve Asya
arasında denge kurması gerektiğini, SSCB’nin çökmesi ile Rusya’nın coğrafî
anlamda Avrupa’dan uzaklaştığını, Rusya’nın eski SSCB mekanı ile ilişkilerini
koparmaması gerektiğini savunmuştur. Stankeviç ayrıca, Rusya’nın Slav ve Türk,
Ortodoks ve Đslam unsurlarının karışımı ile oluştuğunu ve ülke tarihinde çok büyük
rol oynamış Türk ve Müslümanlarla karşılıklı anlayış ve uzlaşmaya dayanan
işbirliğinin gerektiğini belirterek, Uzakdoğu ve Latin Amerika’yla işbirliğine vurgu
yapmıştır.441
Yeni Avrasyacı yaklaşımın unsurlarından “yakın çevreye” öncelik verme ve
Amerikan hegemonyasından rahatsız olmanın 1993’de ilan edilen dış politika
doktrininde de yer aldığını görüyoruz.442 Rusya’nın “yakın çevrede” etkisini koruma
çabaları, Balkanlarda Batının Miloşeviç karşıtı politikalarına karşı çıkışı, NATO’nun
genişlemesine yönelik 1993’den itibaren giderek artan tepkileri ile Çin, Hindistan ve
Đran’la geliştirilen ilişkiler Yeni Avrasyacı yaklaşımın resmi politikaya yansıyan
unsurları olarak görülebilir.
Yeni Avrasyacı yaklaşımın resmi politikada belirleyici olduğu dönem ise
Yevgeni Primakov’un önce Dışişleri ve ardından da Başbakan olduğu Ocak 1996-
Mayıs 1999 dönemidir. Bu dönemde Rus ulusal güvenlik ve dış politikasının
belirlenmesinde Primakov’un görüşleri belirleyici olmuş ve bu görüşlerin toplamı
Primakov doktrini (Rusça-kontseptsiya) deyimi ile literatürde yer almıştır.
440 Gorbaçev döneminde Sovyet dış politikasında Avrasyacılık ekseninin ağırlıklı olduğunu savunan görüş için bkz ; James F. Burke ‘Gorbachev’s Eurasian Strategy’, World Affairs, Cilt.155, Sayı 4 (Đlkbahar 1993), s. 156-168. 441 Stankevich, ‘Rusya Kendisini Arıyor’, s. 39-43. 442 Adomeit, ‘Konseptualnıe Napravleniya Vneşney Politiki Rossii’, s. 17.
126
Primakov’a göre, uluslararası sistem çok kutuplu bir düzene doğru
evirilmekteydi.443 Bu bağlamda Rus ulusal güvenlik anlayışı ve dış politikası
uluslararası ilişkilerde dört temel ilkeye dayanmalıydı. Öncelikle, Rusya eski çatışma
cephelerinin yerini yeni bölünme alanlarının almasını önlemeliydi. Bu çerçevede
NATO’nun eski Varşova Paktı bölgesine genişlemesine karşı çıkılmalı, bu örgütün
Avrupa güvenliğinin temeli yapılması çabalarına olumsuz yaklaşılmalıydı. Đkinci
olarak, dış ilişkilerde “belirleyen” ve “belirlenen” zihniyeti terk edilmeliydi. Çünkü
bu tür bir bakış açısı Soğuk Savaş’tan taraflardan birinin galip, diğerinin yenik çıktığı
anlayışına dayanmaktaydı. Oysa çatışma politikası her iki tarafın ortak çabalarıyla
terk edilmişti. Ayrıca, bu bakış açısı dünyayı kabul edilmez bir sistem olan tek
kutuplu bir yapıya itme eğilimi taşıyordu.
Üçüncü olarak, uluslararası ekonomik ilişkilerin “demokratikleşmesi”
gerekiyordu. Bunun ilk anlamı, ekonomik olanakların “bencil” politik amaçlar için
kullanılmasından vazgeçilmesiydi. Bu bağlamda ABD Kongresinin çıkardığı
Küba’yla ekonomik işbirliği içinde olanları cezalandırmayı öngören Helms-Berton
yasası iptal edilmeli, dahası Đran, Libya, Irak ve benzeri ülkelere sert ekonomik
yaptırımlar uygulamaktan vazgeçilmeliydi. Ayrıca, Rusya’nın da içinde bulunduğu
geçiş ekonomisi ülkelerine yönelik ayrımcı ticaret yasa ve uygulamaları (örneğin,
serbest piyasa olup olmama kıstasına dayanan sınırlamalar) terk edilmeliydi.
Dördüncü olarak, istikrarlı bir dünya için uluslararası toplumun anlaşmazlıkların
çözümü, askeri alanda güven ortamı ve silahsızlanma için yeni adımların atılması,
güvenliğin insani ve hukuki boyutunun güçlendirilmesi, gelişme sürecinde zorluklar
443 Evgeni M.Primakov, ‘Mejdunarodnie Otnaşeniya Nakanune XXI Veka:Problemı, Perspektivı’, Mejdunarodnaya Jizn, Sayı 10 (1996), s. 3-13.
127
yaşayan ülkelere yardım ve destek gibi amaçların yerine getirilmesinde koordineli
biçimde ve işbirliği temelinde hareket edilmeliydi.
Primakov, Rusya’nın sadece iç ekonomik ve federal boyuttaki amaçlarının
gerçekleşmesine öncelik verilmesini ve büyük güç retoriğine dayanan geleneksel dış
politikadan vazgeçilmesini savunan Atlantikçi ekolü de eleştirerek, hem iç
reformların yapılabileceğini hem de çok boyutlu dış politika uygulanabileceğini,
ikincinin birinciyi desteklemesi bakımından önemli olduğunu vurgulamıştır.444
Primakov’un uluslararası ilişkiler sistemi ve Rusya’nın ulusal güvenliği
konusundaki görüşleri Aralık 1997’de kabul edilen Rusya Ulusal Güvenlik
Doktrini’nin temelini oluşturmuştur.445 Doktrinde öncelikle uluslararası sistemde çok
kutupluluk eğilimin güç kazandığı vurgulanarak, bir Avrupa-Asya ülkesi olan
Rusya’nın Avrasya bölgesindeki stratejik konumu, doğal kaynakları, ekonomik ve
bilimsel potansiyeli, nükleer gücüyle uluslararası sistemin etkin güçlerinden biri
olduğu belirtilmekteydi.446
Doktrin, tehdit değerlendirmesi ve öncelikleri bakımında da önemli hususlar
içeriyor, Rusya’nın güvenliğinin uluslararası arenadaki etkisi ile doğru orantılı
olduğu vurgulanarak, etkinin azalmasının güvenliği de tehlikeye düşüreceği
savunulmaktaydı.447 Nitekim, doktrinde en önemli dış güvenlik tehdidi olarak
Rusya’nın “büyük devlet” konumunun zayıflaması görülmekte ve dış güçler bu
zayıflamadan sorumlu tutulmaktaydı. Bu tehlike doktrinde, “Rusya’nın çok kutuplu
sistemin etkin merkezlerinden biri olma amacından rahatsız olan devletler, bir
444 Tatyana Şakleina, ‘Vneşnyaya Politika Rossii. Poisk Startegii’, Şakleina (der.), Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Cilt 3, s. 376. Ayrıca bu konuda bkz; Y. Primakov, ‘Russia: Reforms and Foreign Policy’, International Affairs (Moscow), Cilt 44, Sayı 4 (1998), s.1-6. 445 Bu doktrinin tam metni için bkz; ‘Konseptsiya Natsionalnıy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii’, Şakleina (der.), Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii , Cilt 4, s. 51-74. 446 ‘Konseptsiya Natsionalnıy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii’, s. 51 ve 53. 447 Fedorov, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii’, s. 40
128
yandan ülke içinde etnik, dini ve diğer anlaşmazlıkları kullanarak ülkenin toprak
bütünlüğünü bozmağa çalışmakta, öte yandan da önemli dünya sorunlarının
çözümünde Rusya’nın önemini ve rolünü azaltıcı politikalar izlemektedirler. Bu
durum Rusya’nın önemli ulusal çıkarlarının bulunduğu Avrupa, Orta Doğu, Orta
Asya ve Kafkasya bölgelerindeki etkinliğini sınırlayabilir ve zayıflatabilir” şeklinde
ifade edilmişti.448 Doktrinde ayrıca, Rusya’nın Asya-Pasifik bölgesindeki
entegrasyon sürecinin dışında bırakılmasından rahatsız olunduğu vurgulanıyordu.
Böylece doktrinden anlaşılacağı üzere ülke güvenliği ile büyük devlet statüsü
arasında doğrusal bir orantı kuruluyordu.449
Doktrinde diğer bir tehdit olarak BDT ülkelerinin entegrasyon sürecini
tehlikeye düşürecek, yavaşlatacak veya durduracak her türlü politik, etnik ve
ekonomik krizlerin ülke açısından özel önem taşıdığı, Rusya için bu ülkelerin dost,
bağımsız, istikrarlı ve demokratik olmasının önemli olduğu vurgulanıyordu.450
Belgede, askeri alanda Rusya’ya ilişkin tehditlerin varlığını halen sürdürdüğü fakat,
yeni dengeler dikkate alırsa, günün koşullarında Rusya’ya ilişkin doğrudan ve büyük
ölçekli bir askeri saldırı tehlikesinin bulunmadığı belirtiliyordu.451 Rusya’yla bir güç
rekabeti tehlikesinin mevcut olduğu ve askeri bakımından en önemli dış tehlikenin
sınırlardaki askeri çatışma ve gerginlik odaklar olduğu da doktrinde ifade edilmişti.
Kitle imha silahlarının Rusya’ya sınır ülke ve bölgelerde yayılması ve diğer
önemli devletlerin büyük askeri güçlerinin Rusya sınırlarına komşu bölgelerde
konuşlanması tehlike kaynağı kabul ediliyordu. Ayrıca, NATO’nun doğuya
genişlemesi ve Avrupa güvenliğine egemen bir askeri politik yapı niteliğini
448 ‘Konseptsiya Natsionalnıy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii’, s. 59. 449 Fedorov, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii’, s. 40. 450 ‘Konseptsiya Natsionalnıy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii’, s. 59. 451 Ibid.
129
kazanmasının kıtanın tekrar bölünmesi ve yeni bir tehlike odağının oluşumu
anlamına geldiği vurgulanmıştı.
Doktrin bu tehditler karşında Rusya’nın sergilemesi gereken tavrı da ortaya
koymuştur. Bu çerçevede, dikkat çeken en önemli husus Rusya’nın, bağımsız bir
devlet olarak varlığını sürdürmesini tehlikeye düşürecek bir askeri saldırı durumunda
nükleer silah kullanma hakkına sahip olduğunun vurgulamasıdır.452 Bir yandan
Rusya’ya yönelik geniş çaplı bir askeri tehdidin mevcut olmadığı belirtilen
doktrinde, böyle bir askeri saldırı halinde nükleer silahla karşılık verileceğin
belirtilmesi, nükleer güç faktörünü de hatırlatarak Rusya’nın küresel önemini
vurgulama girişi olarak değerlendirilmelidir.
Doktrinde, tehlikelere karşı Rusya’yla BDT üyeleri arasındaki ikili ve çok
taraflı ilişkilerin güçlendirilmesi ve entegrasyonun derinleştirilmesi, Rusya’nın
küresel veya Avrupa ve Asya merkezli politik ve ekonomik kurumlarda eşit ortak
olarak yer alması ve bu çerçevede ABD, AB, Çin, Japonya, Hindistan ve diğer
ülkelerle yapıcı işbirliği içinde olması gerektiği belirtilmişti.453 Güvenlik alanında
Rusya’nın “herkese eşit ve bölünmez güvenlik” ilkesine dayanan küresel ve bölgesel
güvenlik yapılanması kurulmasını destekleyeceği vurgulanarak, Avro-Atlantik
güvenliğinin AGĐT merkezli yeniden inşası, Asya Pasifik güvenliği için çaba
gösterilmesi ve sorunların çözümünde BM daimi üyeliği statüsünden yararlanılması
öneriliyordu.
Primakov’un anlayışının Rus dış politikada uygulanması önemli sonuçlar
doğurmuştur. Öncelikle Rus dış politikasının çok kutupluluk amacı pratikte
Rusya’nın tek gücün (bu örnekte ABD’nin) egemenliğine dayanan tek kutuplu
452 Ibid., s. 71. 453 Ibid., s. 68.
130
uluslararası düzene karşı çıkması anlamına geliyordu.454 Primakov’un dünya görüşü
içinde ABD tek süper güç olarak kabul edilmiyordu ve önerdiği çok kutuplu sistem
modelinde ABD’nin uluslararası gücünü sulandırma çabası vardı. Model, Rusya-Çin
stratejik işbirliğine Đran’ı da ortak alarak karşı kutup oluşturmayı öngörmekteydi.455
Primakov, bu işbirliğinin Körfezde ve Tayvan boğazında ABD’ye meydan
okuyabileceğini savunmuştur.
Bu bağlamda Rus dış politikasının kürersel boyuttaki politikaları da yeni bir
evreye girmiştir. Yeni evrede Batı ile yakınlaşma politikasının yerini ABD’nin,
NATO’nun ve genel olarak Avro-Atlantik uygarlığının etkisini bilinçli bir biçimde
sınırlandırıcı politikalar almaya başlamıştır.456 ABD’ye karşı denge oluşturmak için
Fransa, Almanya ve özellikle de Çin’le “özel ilişkiler” kurulmuştur.457 Primakov’a
göre NATO konusunda Rusya’nın iki temel önceliği vardı: Soğuk Savaş sonrasında
NATO ile ilişkileri yeni bir çerçeveye oturtmak ve NATO’nun doğuya
genişlemesini engellemek.458
NATO’nun genişlemesine karşı çıkış bu dönemdeki Rus dış politikasının
temel önceliklerinden biri olmuştur. Fakat NATO’nun genişlemesini engelleme
konusunda Rusya’nın olanaklarının sınırlılığının farkında olan Primakov, öncelikle
bu genişleme sürecinin Rus ulusal güvenliği açından zararlarını asgariye indirmeye
454 Ariel Cohen, ‘The “Primakov Doctrine”: Russia’s Zero-Sum Game with the Unitewd States’ , www.heritage.org/library/categories/forpol/fyi167.html (21 Aralık 2000), s. 3. 455 Yeni Avrasyacılığın çok kutupluluk ve ABD’ye karşı Çin’le ittifak tezi Batıcıların sert eleştirilerine uğramıştır. Örneğin, Rusya’daki Carnegie Moscow Center araştırma merkezinin Başkan Yardımcısı Dmitri Trenin’e göre, ABD’nin Rusya karşısında üstünlüğünü kabul etmeyen ve bu güce karşı çok kutupluluğu savunanlar, Çin’le ittifak önermekle aslında kendileri ile çelişkiye düşüyorlardı. Bu çok kutupçular önerdikleri ittifak modeli ile aslında Rusya’yı Çin’in küçük ortağı yapmaktaydılar. Böylece, çok daha fazla avantajı bulunan ABD’nin küçük ortağı olmak yerine, Çin’in küçük ortağı olmayı kabul ediyorlardı. Bkz; D. Trenin, ‘Tretiy Vozrast: Rossiysko-Amerikanskie Otnoşeniya na Poroge XXI Veka’, Pro et Contra, Cilt 5, Sayı 2 (Yaz 2000), s. 16. 456 Fedorov, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii’, s. 37. 457 Ibid. 458 Primakov, ‘Mejdunarodnie Otnaşeniya Nakanune XXI Veka’, s.11-12
131
çalışmıştir. Bu kapsamda Pimakov 4 Haziran 1996’da Berlinde katıldığı NATO
Dışişleri Bakanları toplantısında ülkesinin NATO’nun doğuya politik genişlemesini
kabul edebileceğini, fakat bu genişlemenin askeri alana yansıtılmasına kesinlikle
karşı çıktıklarını belirtti.459 Benzer şekilde, 26 Nisan 1996’da Şanghay Đşbirliği
Örgütünün kurulması, Đran’la geliştirilen ilişkiler, Irak’ın ABD tarafından
bombalanmasına karşı verilen sert tepkiler, NATO’nun doğuya doğru genişlemesine
sert karşı çıkışlar ve 1999’da Rus ordusunun Priştina çıkarması, Primakov doktrinin
pratiğe yansımasının çarpıcı örnekleri olarak görülebilir.460
Primakov’un BDT coğarfyasına ilişkin görüş ve politikaları da halefi
Kozırev’den köklü biçimde farklılık arz etmekteydi. Öncelikle Pirimakov SSCB’nin
dağılmasını katastrofik olumsuzluk olarak değerlendirmekteydi.461 Primakov’a göre
aslında BDT’nin kurulması SSCB’nin çöküşüne karşı içten yükselen tepkileri
yumuşatma amacını taşımaktaydı. BDT konusunda 1992-1993 döneminde önemli
fırsatların kaçırıldığını vurgulayan Primakov, BDT coğrafyasını Rus dış politikasının
temel önceliği ilan etmiş ve Rusya’nın bu coğrafyadaki etkinliğini güçlendirmesi
459 ‘Background Chronology’, Baranovsky (der.), Russia and Europe, s. 354. 460 Primakov doktrini ve yansımaları için bkz; Michael Waller, ‘Primakov’s Imperial Line’, Perspective, Cilt 7, Sayı 3 (Ocak-Şubat 1997), http:://web.bu.edu/iscip/vol7/waller.html (17 Mart 2002); Chandler Rosenberger, ‘Moscow's Multipolar Mission’, Perspective, Cilt 8, Sayı 2 (Kasım-Aralık 1997), http:://web.bu.edu/iscip/vol8/Rosenberger.html. (17 Mart 2002); Aleksandr Golts, ‘Stil Primakova’, Intellectual Capital, Sayı 34 (1998), http://www.intellectualcapital.ru/iss2-34/icissue34.htm, (21 Aralık 2000); Igor Torbakov, ‘Putin’s Russias Defines ıts Foreign Policy Agenda’ http://www.eurasianet.org/departments/insight/articles/eav072800.shtml (5 Mayıs 2001); Alexander Duleba-Karel Hirman, ’Russia’s at the End of Eltsin’s Era’, http://www.ivo.sk/showivot.asp?Source=IVOtoday&Id=67 (23 Ocak 2003); Robert N. Service, ‘The Primakov Doctrine’, http://www.geocities. com/Athens/Ithaca/8738/Articles/9805tpd.html (23 Ocak 2003); ‘Consolidation of Power by Primakov Marks the End of the Line for Reform in Russia’, http://www.centerforsecuritypolicy.org/index.jsp?section=papers&code=98-D_161 (23 Ocak 2003). Ayrıca Rus dış politikasında Primakov’un görüş ve politikalarının kendi kaleminden geniş bir değerlendirilmesi için bkz; Evgeni Primakov, Godı Bolşoy Politike (Moskova: Soverşenno Sekretno, 1999). 461 Primakov, Godı Bolşoy Politike, s. 385. Primakov’un SSCB’nin çöküşüne ilişkin bu görüşleri Aralık 1995’deki seçimlerin sonucu oluşan Duma tarafından büyük destek görümüştür. Bu çerçevede Duma 1996’da SSCB’nin çöküşünü ilan eden Belovejsk Anlaşmasının hukuki geçerlililiğinin omadığı yönünde karar kabul etmiştir. Dmitriy E. Furman, ‘O Buduşem "Postsovetskogo Prostranstva" ’, Svobodnıy Mısl, Sayı 6 (1996), s. 36.
132
gerektiğini vurgulamıştır.462 Bu bağlamda Primakov BDT politikasını iki temel ilke
üzerine kurmuştu: BDT coğrafyasında entegrasyon sürecini hızlandırmak ve bu
coğrafyadaki çatışmaları (Gürcü-Abhaz, Gürcü-Osetin, Karabağ, Dinyester ve
Tacikistan) çözmek.463
Bu bağlamda Primakov ilk resmi yurtdışı ziyaretlerini 1996’da Türkmenistan
ve Ukrayna’ya yapmış, görev süresi boyunca BDT öncelik verdiği konu olmuştur.464
Primakov döneminde BDT coğrafyasında entegrasyonu derinleştirmek için önemli
adımlar atılmış, bu çerçevede 2 Nisan 1997’de Rusya-Beyaz Rusya Đttifak
Anlaşması,465 31 Mayıs 1997’de Rusya-Ukrayna Dostluk, Đşbirliği ve Ortaklık
Anlaşması466 ve Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan ve Kırgızistan arasında sonradan
Tacikistan’ın da katılacağı Gümrük Birliği Anlaşması imzalanmıştır.467 Rusya
Primakov’un BDT coğrafyasında gerginlik odaklarını çözme amacına uygun olarak
özellikle Karabağ ve Gürcü-Abhaz çatışmalarında aktif rol almaya çalışmıştır.468
Özetle, 1990’ların ortalarından itibaren iç ve dış gelişmelerin etkisiyle
Rusya’da Yeni Avrasyacılığın Rus düşünce hayatında etkinlik kazandığı
görülmektedir. Bu süreç iç politikada kendini köklü reform yanlısı Atlantikçi
anlayışın etkisini önemli ölçüde zayıflatma ve aşırı milliyetçilerle komünistlerin
etkinlik kazanması şeklinde göstermiştir. Bu dönemde Yeni Avrasyacı düşüncenin
462 Aexseev, ‘The Challenge of Relations with Former Republics’, s. 47. 463 Primakov, Godı Bolşoy Politike,.s. 386-387. 464 Aexseev, ‘The Challenge of Relations with Former Republics’, s. 47. 465 Bu anlaşmanın tam metni için bkz; ‘Dogovor o Soyuze Belorusi i Rossii’, Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii , Cilt 4, s. 326-328. 466 Bu anlaşmanın tam metni için bkz; ‘Dogovor o Drujbe, Sotrudniçestve i Partnerstve mejdu Rossiyskoy Federatsiey i Ukrainoy’, Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii , Cilt 4, s. 340-353. 467 Primakov, Godı Bolşoy Politike, s. 387. Ayrıca bu dönemde Rusya’nın BDT politikası konusudaki değerlendirmeler için bkz; Dmitriy E. Furman, ‘O Buduşem "Postsovetskogo Prostranstva" ’, Svobodnıy Mısl, Sayı 6 (1996), s. 36-50; ‘SNG.Naçalo ili Konets Đstorii?’, Nezavisimaya Gazeta (26 Mart 1997), s. 3-4; A. H. Mihaylenko, ‘Mejdu Rossiey i Zapadom’, Svobodnıy Mısl, Sayı 12 (1999), s. 46-58. 468 Bu konuda bkz; Primakov, Godı Bolşoy Politike, s. 395-424. Ayrıca Rusya’nın bu dönemde Karabağ’a ilişkin çabaları için bkz; Cafersoy, Eyalet-Merkez Düzeyinden Eşit Statüye, s. 24-29.
133
tezleri Rus dış politikasında da giderek etkinlik kazanmıştır. Yeni Avrasyacı anlayış
1992-1993 döneminde Rus dış politikasındaki Atlantikçi anlayışın politikalarına
karşı çıkmış, 1993-1995 döneminde ise iç gelişmelerin de katkısı ile başta BDT
coğrafyası olmak üzere çeşitli alanlarda tezlerini belirli oranda kabul ettirmiştir.
Özellikle Yevgeni Primakov’un Dışişleri Bakanlığı ve ardından da Başbakanlık
yaptığı 1996-1999 döneminde Yeni Avrasyacı anlayış Rus ulusal güvenlik anlayışı
ve dış politikasının şekillenmesinde belirleyici rol almıştır.
134
BÖLÜM III
YELTSĐN DÖNEMĐNDE ULUSAL GÜVENLĐKTE TEMEL ĐÇ
SORUNLAR
Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışı açısından en az dış güvenlik öncelikleri kadar, iç
dinamiklerden kaynaklanan sorunlar da önemlidir. Đç sorunları önemli kılan gelişme,
her şeyden önce, uluslararası arenada güvenliğin anlamının sadece dış askeri ve
siyasi tehdit değerlendirmesi ile sınırlı kalmayarak, içsel faktörleri de kapsayan geniş
bir anlam kazanmasıydı. Öte yandan, SSCB’nin çöküşünde dış askeri ve siyasi
tehditten çok, Sovyet ekonomisinin kriz durumu ve etnik çatışmaların öne çıktığı bir
iç süreç önemli olmuştu. Bu bağlamda hem güvenliğin iç sorunları da içeren geniş
bir anlam kazanması hem de SSCB çöküşü örneğinde iç dinamiklerin etkin rolü yeni
Rusya’nın ulusal güvenlik önceliklerinde iç sorunların önemini artırdı.
Bu çerçevede, Rus ulusal güvenliği için hayati öneme haiz iç sorunlar ülkenin
toprak bütünlüğünün sağlanması için merkezkaç eğilimlerin kontrol altına alınması,
ayrılıkçılık girişimlerinin engellenmesi, ekonominin kriz durumu ve son olarak Rus
ordusunun reform edilmesi biçiminde sıralanabilinir. Toprak bütünlüğünü korumuş,
ekonomik reformlar sonucu krizden çıkmış ve yeni koşullara uygun askeri
yenilenmesini yapmış bir Rusya’nın, hem uluslararası arenadaki konumunun
güçleneceği hem de kendi vatandaşlarının güvenliğini daha iyi sağlayacağı
düşünülmekteydi.469
Rusya için en önemli içsel önceliklerin başında eski Rusya Sovyet Federatif
Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) sınırları temelinde coğrafi bütünlüğün korunması
469 Mahmut Gareyev, ‘Russia’s Priority Interests’, David Lai (der.), Global Perspectives. International Relations, U.S. Foreign Policy and The Viesw From Abroad (London: Boulder, 1999), s. 128.
135
gelmekteydi.470 Nitekim 1993’de ilan edilen ve aynı zamanda Rusya’nın yeni
dönemdeki ulusal güvenlik anlayışının çerçevesi çizen Rus Dış Politika Doktrini’nde
de Rusya’nın birliği ve toprak bütünlüğünün korunması temel öncelik olarak ortaya
konulmuştu.471 1997 tarihli Ulusal Güvenlik Doktrini’nde de ülke bütünlüğünün
etnik ve bölgesel ayrılıkçılık tarafından tehdit edildiği, bu tehdidin öncelikli
hedefinin Rusya’nın federatif yapısını konfederal bir sisteme dönüştürmek olduğu,
gerekli önlemlerin alınmaması halinde ülke bütünlüğünün tehlikeye düşeceği
vurgulanmıştır.472
Đç sorunlardan Rusya’nın güvenliğini tehdit eden bir diğer unsur ekonominin
kritik durumuydu. Tehlikenin bertaraf edilmesi için köklü ekonomik reformlar
gerekliydi.473 1993 tarihli dış politika doktrininde Rusya’da ekonominin dinamik ve
canlı gelişme içinde olmasının ülkenin yaşaması ve ulusun kurtuluşu için temel şart
olduğu vurgulanmış, bunsuz uluslararası toplumun eşit ve etkin üyesi olunamayacağı
ifade edilmişti.474 Ekonomideki kriz durumu 1997 tarihli Ulusal Güvenlik
Doktrini’nde de ulusal güvenliği tehlikeye sokan en önemli sebep olarak
belirtilmişti.475 Doktrin’de kriz durumu üretimin azalması, yatırım ve girişimciliğin
azalması, bilimsel ve teknolojik alt yapının dağılması, ziraat sektöründeki gerileme,
470 Bıkov, Natsionalnaya Bezopastnost Rossii, s. 5. 471‘Printsipı Vneşney Politiki Rossiyskoy Federatsii’, Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii , Cilt. 4, s. 19. 472 ‘Konseptsiya Natsionalnıy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii’, s. 58 ve s. 65. 473 Bıkov, Natsionalnaya Bezopastnost Rossii, s. 7. Rusya’da ekonomik sorunlar ve ülke güvenliği ilişkisi konusundaki değerlendirmeler için bkz: V. Medvedev, John E. Tedstrom ve Arlo Schultz, ‘Problems of Russia’s Economic Security’, Russian Social Science Review, Cilt 39, Sayı 6 (Kasım/Aralık 1998), s. 4-23; Anatoliy V. Vozjennikov ve A. A. Proxojev, Gosudastvennoe Upravlenie i Natsionalnaya Bezopasnost Rossii (Moskova: Đzdatelstva RAGS 1998); Đgor Y. Bogdanov, A. P. Kalinin ve Y. N. Rodionov, Ekonomiçeskaya Bezopastnost Rossii: Tsifrı i Faktı 1992-1998 (Moskova: ĐSPĐ RAN, 1999); Đgor Y. Bogdanov, Ekonomiçeskaya Bezopastnost Rossii: Teoriya i Praktika (Moskova: ĐSPĐ RAN, 2001); E. A. Oleynikov (der.), Ekonomiçeskaya i Natsionalnaya Bezopastnost (Moskova: Đzdatelstvo “Ekzamen”, 2004). 474 ‘Printsipı Vneşney Politiki Rossiyskoy Federatsii’, s. 29. 475 Konseptsiya Natsionalnıy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii’, s. 56.
136
mali sistemin dağılması, federal bütçe gelirlerinin azalması ve devletin borçlarının
artması biçimde tanımlanmıştı.
Yeni dönemde Rusya’nın güvenliği bakımından askeri gücün konumu da
önemli konuların başında gelmekteydi.476 Soğuk Savaşın sona erişi ve SSCB’nin
çöküşü ile küresel ve bölgesel güvenlik dengelerinin değişimi yeni yaklaşımlar
gerektirmişti. Topraklarının 22,4 milyon km²’den 17 milyon km²’ye düşmesi ve
ekonominin kriz durumu ordunun boyutu ve ihtiyaçlarının tekrar değerlendirilmesini
gerektirmekteydi. Rus ordusu Sovyet ordusunun temelinde oluşturuluyordu, fakat
ideolojik temeli ile organizasyon yapısının köklü bir değişikliğe ihtiyacı vardı.
Dolayısıyle askeri reform şarttı.
Bu çerçevede, bölümün kalanında Rusya’nın ulusal güvenlik öncelikleri
içerisinde toprak bütünlüğü, askeri ve ekonomik boyutlu iç sorunların rolü ve aşılma
çabaları üzerinde durulacaktır.
A. Rusya’da Toprak Bütünlüğü Sorunu
1. Rus Federalizmi ve Ayrılıkçılık Sorunu
Yeni Rusya devletinin en önemi iç meselelerinden biri ülkenin toprak bütünlüğünü
tehdit eden etnik ve bölgesel ayrılıkçılık sorunlarını çözmek ve merkez-bölge
ilişkilerini yeni bir siyasal yapı içinde tekrar düzenlenmekti. Sovyet döneminde
Rusya, SSCB içinde Rusya Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti ismiyle yer alan, 89
üyeli bir federasyondu. Federasyonu oluşturan sujelerin 32’si etnik-bölgesel esaslar
(21 özerk cumhuriyet, 1 özerk bölge, ve 10 özerk yöre-okruq), 57’si ise bölgesel
idari kıstaslar (49 bölge-oblast, 2 diyar/kray ve 2 federal kent) temel alınarak
476 Arbatov,’Russian Security Interests and Dilemas’, s. 422.
137
oluşturulmuştu.477 Sovyet sisteminin mirası olan bu yapılanma Bolşevikler tarafından
20. yüzyılın başında eski Rus Đmparatorluğu içindeki halkların hem yeni kurulan
Sovyet devleti içerisinde kalmasını sağlamak, hem de “Lenin’in milletlerin kendi
kaderini belirleme hakkına” bağlı kalmak adına üretilmiş bir formüldü.478
Esasında sadece formel olarak birer federasyon olan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti
(RSFSC)’nin uygulamada federasyon olmaması Gorbaçev’in reform politikaları ve
Gorbaçev-Yeltsin çekişmesi ile yeni bir mecraya girdi. Gorbaçev’in sistemin
reformunu öngören politikaları hem SSCB’nin hem de RSFSC’nin formel federatif
yapısını tartışmaya açtı. Bu tartışmanın etnik ve idari boyutu federasyonun işlevi ve
merkez-çevre ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi taleplerini beraberinde getirdi.
Merkezi otoritenin zayıflaması SSCB içinde olduğu gibi, RSFCS içinde de Rus
olmayan halklarının milli kültürlerine dönüş ve milli bilinçlenme hareketleriyle
siyasi talepleri gündeme getirirken, idari kriterler esasında oluşturulmuş federe
yapılar federasyon-federe birimler arasındaki ilişkinin yeniden düzenlenmesi çabası
içine girdiler.
Hem Rus olmayan halkların hem de idari kıstaslarla federasyon üyesi
birimlerin bu talepleri SSCB ve RSFSC’nin siyasi elitleri arası iktidar çekişmesinde
etkin bir koz olarak kullanıldı. Mihail Gorbaçev başkanlığındaki SSCB yönetimine
karşı iktidar mücadelesine girişen RSFSC Başkanı Boris Yeltsin ve ekibi, merkezi
zayıflatmak amacıyla, RSFSC’deki özerk cumhuriyetlerin yönetimlerinin egemenlik
arayışlarını desteklemiş ve “alabildiğiniz kadar egemenlik alın” tavrını
477 Aleksei M. Salmin, ‘Russia’s Emerging Stathood in th National Security Context’, Baranovsky (der.), Russia and Europe, s. 112. 478 Bu konuda bkz; K. T. Kuraşvili, Federativnaya Organizatsiya Rossiyskogo Gosudarstva (Moskova: Kompaniya Sputnik, 2000), s. 10-42; Stephan Kux, ‘Soviet Federalism’, Problems of Communizm (Mart-Nisan 1990), s. 7-15.
138
benimsemişti.479 Buna karşılık Gorbaçev yönetimi, RSFSC içindeki birimleri Yeltsin
yönetimine karşı kışkırtmıştı. Bu sürecin sonucunda otonom birimler federasyonun
varlığını tehlikeye düşürecek boyutta geniş özgürlükler elde ettiler.
Yeni Rusya’nın federatif yapısının yeniden yapılanması bakımından dört
önemli gelişmenin belirleyici niteliği olmuştur: 12 Haziran 1990’da Rusya’nın
egemenliğini ilan etmesi; 1992 tarihli yeni Federasyon Anlaşması; Aralık 1993’de
Rusya Anayasa’sının kabul edilmesi ve Şubat 1994’den itibaren merkez ve federe
birimler arasında imzalanan ikili yetki paylaşımı anlaşmaları. Bu kapsamda ilk
önemli gelişme Rusya Halk Vekilleri 1. Kongresi’nin Rusya’nın
egemenliğini/bağımsızlığını ilan ettiği 12 Haziran 1990 tarihli
Egemenlik/Bağımsızlık Bildirgesi olmuştur.480 Federasyon üyeleri ülkenin siyasi
yapısındaki duyarlılıklarını ilk olarak bu bildirgenin kabulü sırasında ortaya
koydular. Parlamentodaki ilk oylamada devletin isminin Rusya olması
kararlaştırılmışsa da, federasyon üyelerinin baskısı ile ertesi gün tekrar yapılan
oylama ile hem Rusya, hem de Rusya Federasyonu isimlerinin beraber kullanılması
karara bağlandı.481 Bildirgenin 9. maddesinde federasyon üyelerinin yetkilerinin
genişletilmesi öngörüldü.482 Yeltsin yönetiminin Gorbaçev yönetimine karşı
mücadelesinde önemi bir politik kazanım olan bu bildirge, aynı zamanda federe
üyelerin daha fazla egemenlik taleplerini teşvik etti.483
479 Dmitriy Olşanskiy, ‘Dezintegratsiya: Noviye Simptomi Staroy Bolezni’, Pro et Contra, Cilt 5, Sayı 1 (Kış 2000), s. 37. 480 Jeff Kann, ‘What is the New Russian Federalism?’, Brown (der.) Contemporary Russian Politics, s. 377. 481 Valentin Federov, ‘Neobyazetelnıy Federalizm v Rossii: Opastnosti Dlya Stranı’, Bezopastnost Evrazii, Sayı .3 (Haziran-Eylül 2001), s. 280. 482 ‘Deklaratsiya O Gosudarctvennom Suverinitete Rossiyskoy Sovetskoy Federativnoy Sosialistiçeskoy Respubliki’, http://www.cityline.ru/politika/doc/dogs.html. 483 Kahn, ‘What is the New Russian Federalism?’, s. 377.
139
Bu gelişmeler ekseninde başta Tataristan, Yakutistan ve Çeçenistan-
Đnguşetya olmak üzere, Rusya içindeki bütün özerk cumhuriyetler 1990-1992
döneminde egemenliklerini ilan ettiler.484 Özellikle, 1 Kasım 1991’de Çeçenistan’ın
ve 21 Mart 1992’de Tataristan’ın Moskova yönetiminin tehdit ve itirazlarına rağmen
Rusya’dan bağımsızlıklarını ilan eden referandumlar yapmalarıının ardından, Tuva
ve Yakutistan cumhuriyetleri de kendi topraklarında Rusya Federasyonu
Anayasası’nın geçerli olmadığını ilan edince, Rusya’nın gerçek bir parçalanma
tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkça ortaya çıktı.485 Bir yandan bu bağımsızlık
talepleri, öte yandan da bölgesel-idari nitelikli federasyon üyelerinin daha fazla yetki
talepleri, ülkenin toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürecek boyuta ulaşmıştı.486
Ayrıca, önceden de değindiğimiz üzere, bağımsızlığın ardından Yeltsin ile
parlamento arasındaki siyasal çekişme merkezi devleti iyice zayıflatmıştı.
Bunun üzerine Rusya’nın da Sovyetler Birliği gibi parçalanmasını
engellemek için harekete geçen federal yönetim, güçlenen bölgeselleşme ve
ayrılıkçılık eğilimlerini denetim altına almak ve mevcut siyasal birlikteliği yeni
temellerde tekrar inşa etmek amacıyla 31 Aralık 1992’de Federasyon Anlaşması
imzalamayı önerdi. Federasyon Anlaşması 1992’de Tataristan ve Çeçenistan-
Đnguşetiya cumhuriyetleri dışındaki bütün federe üyeler tarafından imzalandı.487 Yeni
Federasyon Anlaşması cumhuriyet-respublika, bölge-oblast ve özerk yöre-
avtonomnıy okrug benzeri birimlerle ayrı ayrı imzalanan üç tür anlaşma ve iki
484 Emil Payin, ‘Seperatizm and Federalism in Contemporary Russia’, Heyward Isham (der.) Remaking Russia: Voices From Within ( New York: M. E. Sharpe Đnc., 1995), s.189. 485 Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina , s. 78. 486 Anar Somuncuoğlu, ‘Rusya Federasyonu’nda Merkez-Bölge Đlişkilerinin Ekonomik Boyutu’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s. 45. 487 Olşanskiy, ‘Dezintegratsiya: Noviye Simptomi Staroy Bolezni’, s.38.
140
protokolden oluşuyordu.488 Federasyon Anlaşması’nda cumhuriyetlerin federasyonun
temel taşı olduğu vurgulanmış, egemenlik ve kendi kaderlerini belirleme hakları
tanınmış, federal yönetimin bölgesel nitelikli yasal hak ve yetkileri içerisinde kalan
işlere izinsiz müdahalesi yasaklanmıştı.489 Đmzalanan protokollerden biri ile de
federal parlamentonun kurulması öngörülen iki kanadından biri federasyon üyelerine
tahsis edilmiş ve bu yapının üyelerinin yarısı etnik temelde oluşturulmuş üyelere
(cumhuriyetlere ve özerk yörelere ) verilmişti.490
Rusya Federasyonu’nun federatif yapısının belirlenmesini düzenleyen bir
diğer temel çerçeve 12 Aralık 1993’de halk oylaması ile kabul edilen yeni Rusya
Federasyonu Anayasa’sı ile ortaya kondu. 1993’de halk oylamasıyla kabul edilen,
fakat 12 federasyon üyesi tarafından ret edilen Rusya Federasyonu Anayasa’sının 5.
maddesinin 1. bölümünde bütün federasyon üyelerinin eşit haklara sahip oldukları
ilan edilmişti. Anayasanın diğer maddeleriyle milli cumhuriyetlere çeşitli ayrıcalıklar
tanınmış ve 5. maddesinin 2. bölümünde milli cumhuriyetlerin birer devlet oldukları
da yazılmıştı.491 Anayasada Rusya Federasyonu içinde altı çeşit federasyon üyesi
olduğu tespit edilmişti: 21 cumhuriyet-respublika, 6 diyar-kray, 49 bölge-oblast, 2
federal kent (Moskova ve St. Petersburg), 1 özerk bölge (Yevreyskaya-Yahudi) ve 10
özerk yöre-okrug.492 Anayasada cumhuriyetlerin kendi anayasaları ve geri kalan
diğer federasyon üyelerinin kendi tüzükleri olması gerektiği belirtilmişti.
488 Bu konuda bkz; R. G. Abdullatipov ve L. F. Boltenkova (der.) Federativnıy Dogovor. Dokumnety.Komentarii (Moskova: Đzdatelstvo ‘Respublika’, 1992). 489 ‘Dogovor O Razgraniçeniyi Predmetov Vedeniya i Polnomoçiy Mejdu Federalnımi Organami Gosudarstvennoy Vlasti Rossiykoy Federatsiyi i Organami Vlasti Suverennıh Respublik v Sostave Rossiyskoy Federatsiyi’, http://www.cityline.ru/politika/doc/fd1.html (21 Aralık 2000). 490 ‘Protokol k Federativnomu Dogovoru’, A. Strashiun, Federalnoe Konstitutsionnoe Pravo Rosii: Osnovnye Đstochniki po Sostoyaniyu na 15 Sentyabrya 1996 goda (Moskova: Đzdatelstvo NORMA, 1996), s. 198-199. 491 ‘Konstitutsiya Rossiyskoy Federatsiyi’, Konstitutsiyi Stran SNG , (Almatı: Jeti Jargı, 1999), s. 263 492 Federov, ‘Neobyazetelnıy Federalizm v Rossii: Opastnosti Dlya Stranı’, s. 280.
141
Daha çok konfederatif niteliği öne çıkan Federasyon Anlaşması’na oranla
yeni Anayasa daha fazla federatif nitelik arz etmekte ve federal yönetimin yetkilerini
güçlendirmeyi öngören bir anlayışı benimsemekteydi. Fakat yeni anayasada da
merkez ve bölgeler arasındaki yetki paylaşımı kesin olarak belirlenmeyerek, yeni
problemlerin doğmasına neden olundu.493 Bu durum federal yönetimle üyeler
arasında kesin yetki paylaşımını içeren yeni düzenlemeleri gerektirdi.
Böylece Rusya’daki federasyon sistemini esas olarak belirleyen unsurlar
federasyon üyeleri ve federal merkez arasında yetki paylaşımının düzenlemesini
içeren ikili anlaşmalar gündeme geldi. Đlk olarak, Şubat 1994’te Tataristan
Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu yönetimleri arasında sorumluluk ve yetki
paylaşımını belirleyen bir anlaşma imzalandı.494 Daha önce Federasyon Anlaşmasını
imzalamayan ve Anayasa halk oylamasını boykot eden Tataristan, bu anlaşmayla
Rusya Federasyonu içinde yer aldığını kabul etti ve 1991-1993 yıllarında elinde
bulundurduğu bazı özgürlüklerini kaybetse de, diğer federasyon üyelerine nazaran
bir çok imtiyaz, özellikle de ekonomik imtiyazlar elde etti.495
Tataristan anlaşmasının ardından, Rusya diğer etnik cumhuriyetlerle de ikili
anlaşmalar imzalama yoluna gitti. Fakat milli cumhuriyetler lehine federal sistemde
doğan bu dengesizlik bölgesel-idari nitelikli diğer üyelerin endişesine neden oldu.
Ayrıca bu durum Rusya’da dengesiz bir federe yapı oluşumunun ortaya çıkmasına da
yol açtı. Bu da ikili anlaşmaların bölgesel-idari üyelerle de yapılmasını sağladı.
493 Aleksandr Sergunin, ‘Regionı i Finansovo-Politiçeskiy Krizis v Rossiyi- Mejdunarodnıye Aspektı’, Aleksey Malaşenko (der.), Çto Hotyat Regionı Rossiyi? (Moskova: Carnegie Tsentr, 1999), s. 27 494 Leokadia Drobizheva, ‘Power Sharing in the Russian Federation: The View from the Center and from the Republics’, Gail W. Lapidus ve Svetlane Tsalik (der.), Preventing Deadly Conflict: Startegies and Institutions (Moskova: Carnegie Corparation of New York, 14-16 Avgust 1996), http://www.ccpdc.org/pubs/moscow/6.html (14 Eylül 2000), s. 3. 495 N. M. Moukharaiamov, ‘The Tataristan Model: A Situational Dynamic”, P. J. Stavrakis (der.), Beyond the Monolith: The Emergence of Regionalism in Post-Soviet Russia (Washington DC: The Woodrow Wilson Center Pres, 1997) s. 221-222.
142
1994-1998 döneminde 89 üyenin 46’sı ile yetkili paylaşımı ve merkez-bölge
ilişkilerini düzenleyen ikili anlaşmalar imzalandı.496 Fakat bu gelişme de,
federasyonun dengesizliğini ortadan kaldırmaya yetmedi. Anlaşmaların sonucunda
siyasi ve ekonomik olarak daha güçlü olan Tataristan, Başkurdistan ve Yakutistan
(Saha) Cumhuriyetleri, diğer cumhuriyetlere ve bölgelere göre daha avantajlı
anlaşmalar yaptılar.497 Genel olarak ise, milli cumhuriyetler bölgelere göre birçok
ayrıcalık elde etti ve “dengesiz federasyon” modeli daha da belirginleşti.498
Bütün bu çabalara rağmen Yeltsin döneminde federasyon üyelerinde
merkezkaç eğilimlerinin güçlü olduğu görülmektedir. Bu merkezkaç eğilimleri
kendini siyasi-etnik ayrılıkçılık, hukuki ayrılıkçılık, parlamenter ayrılıkçılık, idari-
personel ayrılıkçılık, politik-partici ayrılıkçılık ve ekonomik (mali ve bütçe)
ayrılıkçılık biçimlerinde göstermiştir.499 Ayrılıkçılığın en önemli örneklerinden biri
yasal zeminde yaşanmıştır. Rusya Federasyonu Genel Savcılığının verilerine göre,
1999’a gelindiğinde, bölgesel hukuk kanun ve kararlarının % 70’i federal mevzuata
şu veya bu şekilde uymamakta, % 30-40’ı ise açık olarak anayasaya ve federal
kanunlara aykırılık arz etmekteydi.500
Federasyon üyelerinin bu merkezkaç eğilimlerinin temel amacı Rusya
Federasyonu’nun bir parçası olarak varlığını sürdürmek, fakat mümkün olduğunca
merkezle gevşek ilişkiler içerisinde bulunmaktı. Aşağıda özel bir örnek olarak
anlatacağımız Çeçenistan konusu ise Rusya’daki merkezkaç eğilimlerin yönünü iki
496 Kahn, ‘What is the New Russian Federalism?’, s. 378. 497 Somuncuoglu, ‘Rusya Federasyonu’nda Merkez-Bölge Đlişkilerinin Ekonomik Boyutu’, s. 46. 498 Ibid. 499Rusya’da merkezkaç eğilimlerinin çeşişleri konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Olşanskiy, “Dezintegratsiya: Noviye Simptomi Staroy Bolezni”, s. 39-62; Somuncuoğlu, ‘Rusya Federasyonu’nda Merkez-Bölge Đlişkilerinin Ekonomik Boyutu’, s. 48-60; Valery Stepanov, ‘Etnic Tensions and Separatism in Russia’, Journal of Ethnic and Migration Studies, Cilt 26, Sayı 2 (Nisan 2000), s. 305-332. 500 Olşanskiy, ‘Dezintegratsiya: Noviye Simptomi Staroy Bolezni’, s. 41
143
farklı biçimde etkilemiştir. Öncelikle merkezi yönetimin bağımsızlıkta ısrarcı olarak
Rusya’nın toprak bütünlüğünü bozan Çeçenistan’a savaş açması (ve ardından savaş
sonrasında da Çeçenistan’ın karşılaştığı sorunlar) federasyon üyelerinin 1990’ların
başında öne sürdükleri benzer siyasal ayrılıkçılık taleplerini dile getirmekten
kaçınmaları sonucunu doğurmuştur. Fakat aynı zamanda Rusya’nın Çeçenistan
savaşını kaybetmesi ve imzalanan Hasavyurt Anlaşması merkezi yönetimin ne kadar
zayıf olduğunu ortaya koymuş ve federe üyelerin “daha gevşek federasyon ve daha
fazla yetki” içeren taleplerini güçlendirmiştir.
2. Özel Bir Örnek: Çeçenistan
Rusya’daki merkezkaç eğilimler içerisinde Çeçenistan farklı bir örnek teşkil etmiştir.
Bunun en önemli nedeni Çeçenistan’ın diğer federasyon üyelerinden farklı olarak 1
Kasım 1991’de ilan ettiği bağımsızlığından feragat etmeyerek, Rusya’nın toprak
bütünlüğü içerisinde bulunmayı açıkça ret etmesidir. Nitekim bu amaç çerçevesinde
Çeçenistan kendisini federasyonun bir parçası yapabilecek Federasyon Anlaşmasını
imzalamamış, 1993 tarihli Rusya Federasyonu Anayasası oylamasına katılmamış ve
federe merkezin ısrarlarına rağmen ikili anlaşma imzalamaya yanaşmamıştır.
Cahar Dudayev başkanlığındaki Çeçenistan yönetiminin temel tezi ülkelerinin
19. yüzyılda Rusya imparatorluğu tarafından işgal edildiği, aynı durumun SSCB
zamanında da sürdürüldüğü ve bu iktidarın meşru olmadığına dayanmaktaydı. Bu
bağlamda Çeçen halkının sürekli karşı direniş içinde olduğu ve bu direnişin sonucu
olarak da hem Çarlık Rusya’sı hem de SSCB tarafından zülüm gördüğü ifade
edilmekteydi. Nitekim 19. yüzyıldaki Rus işgaline karşı Şeyh Mensur ve Şeyh Şamil
liderliğindeki 30 yıllık (1835-1865) direniş, sonrasında 1918’de kurulan Kuzey
144
Kafkasya ve Dağıstan Cumhuriyetinin (kısa süre içinde Dağıstan ve Dağlılar
biçiminde ikiye ayrılmıştı) 1920’de tekrar Sovyet Rusya tarafından işgali sonucu
bağımsızlığını kaybetmişti. Ayrıca, 19 yüzyıl sonunda Osmanlı Đmparatorluğu’na
göç konusu ile 1944’de Stalin’in emriyle Çeçenistan’dan Sibirya’ya sürülme süreci
de bu baskı ve zulmün somut örnekleri olarak sunuluyordu. Çeçen yönetimi, yeni
dönemde Çeçen halkının kendi kaderini belirleme hakkının olduğunu ve bu
çerçevede yapılan halk oylaması ile bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmek
iradesini gösterdiğini belirtiyordu. 501
Sovyet döneminde RSFSC’nin içinde önce Çeçen Özerk Bölgesi, daha sonra
Đnguş–Çeçen Özerk Bölgesi, Sibirya sürgünün sona erdiği 1957’den itibaren de
Çeçen-Đnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti idari taksimatı altında yaşayan
Çeçenlerin bağımsızlık yanlısı tavır ve eylemleri Rusya yönetimi tarafından kabul
görmemişti. Fakat Rusya 1991-1994 döneminde özelikle iç politik gelişmeler (önce
liberal değerlerin yükselişte olması502 ve daha sonra da başkan-parlamento
çekişmesi) nedeniyle bölgeye doğrudan müdahalede bulunamamıştı. Moskova
yönetimi Çeçenistan’ın bağımsızlık girişimini, Rusya’nın toprak bütünlüğü içerisinde
kalmayı benimseyen Doku Zavgayev, Bislan Kantemirov ve Umar (Ömer)
501 Çeçenistan sorunu konusunda geniş değerlendirmeler için bkz; Aleksey Malaşenko ve Dmitri Trenin, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçne v Rossiye (Moskova: Gendalf, 2002); Carlatto Gall ve Thomas de Wall, Chechnya :Calamity in the Caucasus (New York: New York University Pres, 1998); Antero Leitzinger, ‘Ichkeria-The Final Fight For Freedom’, Antero Leitzinger (der.), Caucasus and an Unholy Alliance, (Finland, Kirja-Leitzinger, 1997), s. 235-295; John B. Dunlop, Russia Confronts Chechnya, (United Kingdom: Cambridge University Pres, 1999); Mustafa Budak, ‘Dünden Bugüne Çeçenistan’, Yeni Türkiye: Türk Dünyası Özel Sayısı II, Cilt 3, Sayı 16 (Temmuz-Ağustos 1997), s. 2037-2054; Muktedir Đlhan, ‘Çeçenistan’ın Bağımsızlık Đlanının Hukuki Dayanakları’, Yeni Türkiye:
Türk Dış Politikası Özel Sayısı , Cilt Sayı 3 (Mart-Nisan 1995), s. 326-328. 502 Çeçensitan sorununa Rus liberallerinin bakışını ortaya koyan bir değerlendirme için bkz; Gaydar, Dni Porajeniy i Pobed, içinde ‘Demokratiya na Fone Çeçni’ bölümü’ , s. 510-553.
145
Avturhanov gibi Çeçen liderlere mali, siyasi ve hatta Çeçen yönetimin iddialarına
göre askeri destek vererek önlemeye çalıştı, fakat başarılı olamadı.503
Rusya için Çeçenistan’ın bağımsızlığını kazanması iç ve dış açıdan önemli
yeni güvenlik sorunları anlamına geliyordu. Öncelikle Rusya’nın toprak bütünlüğü
bozulmaktaydı ve bu durum diğer etnik azınlıklara da örnek olabilirdi. Đkincisi,
Çeçenistan gibi petrol kaynaklarının, büyük petrol rafine tesislerinin ve önemli petrol
boru hatlarının bulunduğu bir bölgenin kaybedilmesi ciddi bir ekonomik kayıp
olurdu. Üçüncüsü, bağımsızlık mücadelesinde Đslam dinini hem iç dayanışma hem de
dış destek bakımından önemli birleştirici unsur olarak kullanan Çeçen yönetiminin
amacında başarılı olması, yaklaşık 20 milyonluk Müslüman nüfusa sahip Rusya’da
Đslami tehlikenin güçlendirmesi potansiyeli taşıyordu. Dördüncü olarak,
Çeçenistan’ın kaybedilmesi Rusya’nın tarihsel olarak “yumuşak karnı” olarak telakki
ettiği güney (Kafkasya) cephesinde ciddi bir güvenlik endişesi ve etkinlik kaybı
anlamına gelecekti. Bağımsız bir Çeçenistan, Rusya için Kuzey Kafkasya’da
istikrasızlığın güçlenmesi ve bu bölgenin kaybedilmesi tehlikesini artırabilirdi.
Dahası Güney Kafkasya’da (ABD’ye birlikte) Türkiye ve Đran’ın etkinlik kazanmaya
başladığı, enerji kaynaklarının kontrolü için “Yüzyılın Sözleşmesinin” imzalandığı
ve Bakü-Ceyhan enerji hattının yapımının tartışıldığı bir ortamda Çeçenistan’ın
kaybedilmesi Rusya için ciddi bir darbe demekti.
Çeçenistan’ın Rusya için öneminin farkında olan Yeltsin yönetiminin
bağımsızlığı dolaylı yollardan engelleme politikasının başarısızlığa uğraması, yeni
bir yaklaşım ihtiyacını gündem getirdi. Đç politikadaki gelişmeler de bu sürecin
önünü açtı. Daha önce de belirttiğimiz üzere, ülkede liberallerin mevzi kaybı ve
503 Dunlop, Russia Confronts Chechnya, s. 153.
146
muhafazakarların güçlenmesine ek olarak, Yeltsin’in parlamento ile yaptığı
mücadeleyi askerlerin yardımı ile kazanması Rusya yönetimi üzerinde
muhafazakarların ve ordunun etkisinin güçlendirmişti. Bu gelişmeler Yeltsin
yönetiminin Çeçenistan konusundaki yaklaşımının giderek sertleştirmesine ve
doğrudan askeri müdahale seçeneğini tercih etmesine yol açtı.
Bu çerçevede 11 Aralık 1994’de Yeltsin “yasadışı askeri güçleri
silahsızlandırmak” gerekçesi ile Çeçenistan’a müdahale emri verdi.504 Bu emir
kapsamında Rusya Savunma Bakanlığı ve Đçişleri Bakanlığı’nın toplam 23.700
kişiden oluşan birlikleri 80 tank ve 208 askeri araç desteğinde üç koldan (Đnguşetya,
Kuzey Osetya ve Dağıstan bölgelerinden) Çeçenistan’a girdiler.505 Literatüre “Birinci
Rus-Çeçen Savaşı” olarak geçen bu mücadele sırasında Çeçen savaşçıları bir yandan
ülke içinde gerilla taktiği ile savaşırken, diger yandan savaşı Rusya’nın içine yayma
ve en önemlisi dünya kamuoyunun dikkatini Çeçenistan’daki savaşa çekmek için
Rusya’nın içinde büyük rehin alma eylemleri geçekleştirmeye çalıştılar. Bu
eylemlerden özellikle 14 Haziran 1995’de Şamil Basayev komutasında
gerçekleştirilen Budyenovsk ve 9 Ocak 1996’da Salman Raduyev öncülüğünde
yapılan Kızılyar eylemleri başarıya ulaştı. Her iki eylem de Rus kamuoyu ve
politikacıları arasında savaşın durdurulması ve barış görüşmeleri yapılması
çağrılarını güçlendirdi.506
Savaş nedeniyle hem içte hem de dışta büyük bir prestij kaybına uğrayan
Yeltsin, bu durumdan kurtulmak ve dış destek de alarak 16 Haziran 1996’da
504 Leitzinger, ‘Ichkeria-The Final Fight For Freedom’, s. 243. 505 Dunlop, Russia Confronts Chechnya, s. 209 506 Örneğin, Kızılyar eyleminin ardından reformcu Yabloko Partisi Başkanı Grigoriy Yavlinski, Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in “Çeçenistan’da battıkça battığını ve Çeçenistan’daki savaşın ‘Yeltsin’in Vietnam’ı’ olduğunu belirterek, Yeltsin’in Haziran 1996 seçimleri öncesinde Çeçenistan sorunundan kurtulacağını söylemiştir”. Bkz; Yeni Yüzyıl gazetesi (25 Ocak 1996).
147
başkanlığa tekrar seçilmesini sağlamak için barış görüşmelerine başlattı. Savaşın
sona ermesini sağlayan barış görüşmeleri Yeltsin yönetiminin öteden beri Çeçenistan
sorunun çözümünde en büyük engel olarak gördüğü Çeçenistan Devlet Başkanı
Dudayev’in 21 Nisan 1996’da öldürülmesinden sonra hız kazandı.507 Dudayev’in
ölümünün ardından görevi devralan Devlet Başkan Yardımcısı Zelimhan
Yandarbiyev ve Rusya Başbakanı Viktor Çernomirdin arasında varılan uzlaşma
gereği 1 Haziran 1996’dan itibaren ateşkesi öngören anlaşma imzalandı.508 Taraflar
arasındaki nihai uzlaşma Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Aleksandr Lebed’le
Çeçenistan Genelkurmay Başkanı Aslan Maşadov arasında 31 Ağustos 1996’da
imzalanan Hasavyurt Anlaşması ile sağlandı.509 Çeçenistan sorununu 31 Aralık
2001’e kadar donduran Hasavyurt Anlaşması’na göre, Rusya askeri olarak bölgeden
çekilecek, yönetim Çeçenlere bırakılacak ve Rusya Çeçenistan’ın yeniden imarı için
ekonomik yardımda bulunacaktı. Söz konusu anlaşma ile Rusya bölgeden askerlerini
çekti ve Çeçenistan’da seçimler yapıldı.510
Takip eden 1997-1999 döneminde göreli bir durgunluk yaşandı. Hasavyurt
Anlaşması’nın ardından 27 Ocak 1997’de Çeçenistan’da yapılan Devlet Başkanlığı
507 Cahar Dudayev 21 Nisan 1996’da Rusya Duma’sı üyesi Konstantin Borovoy ile yaptığı bir uydu telefon görüşmesi sırasında Rus helikopterinden atılan güdümlü füze ile öldürüldü. Çeçen Devlet Başkan Yardımcısı Zelimhan Yanderbiyev ve Dudayev’in karısı Alla Dudayeva’nın değişik dönemlerde yaptığı açıklamalarda Rusya’nın bu suikastı ABD’den aldığı teknolojik yardım sayesinde gerçekleştirdiği yönündedir. Bu kanıyı destekleyen bir açıklama Haziran 2001’de ABD güvenlik örgütü NSA’nın (National Security Agency) eski ajanı Wayne Madsen’dan geldi. Madsen, Dudayev’in yerinin Rusya’ya NCA tarafından haber verilerek 16 Haziran 1996’da yapılacak Başkanlık seçimleri öncesi Yeltsin’in prestijinin artırılmaya çalışıldığını belirtti. Bkz; Kadir Cindemir, ‘Müthiş Đtiraflar’, Hürriyet (4 Haziran 2001), http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/06/04/dunya/02dun.htm. Kanımızca, 16 Haziran 1996’da yapılan başkanlık seçiminde Yeltsin’in alternatifinin açık ABD karşıtı Komünist lider Gennadiy Züganov olduğu dikkate alınırsa, ABD’nin Yeltsin’i desteklemek için böyle bir desteği vermesi ihtimali güçlüdür. 508 Mustafa Budak, ‘Dünden Bugüne Çeçenistan’, Yeni Türkiye: Türk Dünyası Özel Sayısı II, Yıl 3, Sayı 16 (Temmuz-Ağustos 1997), s. 2045. 509 Ibid., s. 2049. 510 Hasan Kanbolat, ‘Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savaşı’, Avrasya Dosyası Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s. 170.
148
seçimlerini, Çeçenistan Genelkurmay Başkanı Aslan Maşadov kazandı.511 Rusya
yönetimi Maşadov’u bir federasyon anlaşması imzalamaya ikna edemeyince,
kendisine Çeçenistan’da istikrarın sağlanması için gerekli olan ekonomik ve siyasi
desteği vermedi.512 Böylelikle Moskova, politikasını Çeçenistan’ın
istikrarsızlaştırılması üzerine bina etti. Çeçenistan’daki istikrarsızlığı pekiştiren
faktörler arasında Çeçen kabileleri (teip) arasındaki rekabet, radikal islamcı egilime
sahip siyasi güclerin Đslamı cumhuriyet kurma çabaları, ayrılıkçı Çeçen komutanların
savaş sonrası dönemde Maşadov’un ulusal ordu kurma projesine destek vermeyip,
kendi başlarına buyruk bir tavır sergilemeleri ve fidye için adam kaçırma gibi
organize suçların artması sayılabilir.513 Ayrıca Çeçenler savaş sonrasında bir düzen
kurarak kendi savaş yaralarını sarmak yerine, tüm Kuzey Kafkasya’yı Moskova’ya
karşı Đslami söylemle birleştirmek gibi maceraperest bir yol izlediler. Sonuç olarak
Maşadov yönetimindeki Çeçenler, Moskova’nın bölgeden çekildiği ve Çeçenistan’ın
fiilen bağımsız olduğu 1997-1999 döneminde kendi siyasal kurumsallaşmasını
tamamlamak yerine, istikrarsızlık içine sürüklendi.514
Öte yandan, Çeçen savaşı sonrasında Rusya, dışarıda ve içeride hem politik
hem de askeri anlamda büyük bir prestij kaybına uğramıştı. Rus resmi makamları
Rusya’nın savaşta 5155 asker (3959 ölü ve 1196 kayıp ) kaybettiğini bildirse de,
gayri resmi kaynaklar asker kaybının 25, 000 civarında olduğunu, sivil kaybın ise
25000’le 100 000 arasında değiştiğini iddia etmektedirler.515
511 Budak, ‘Dünden Bugüne Çeçenistan’, s. 2051. 512 Oktay F. Tanrısever, ‘ Moskova’nın Çeçenistan Çıkmazı ve Çıkış Arayışları’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel , Cilt. 6, Sayı 4 (Kış 2001), s. 183. 513 Ibid. 514 Ibid. s. 184. 515 A. Trubinsky, ‘How Much Does the War Cost’, Deloviye Lyudi, Sayı. 110, (Mayıs 2000), s. 8-12’den aktaran Leonid Polyakov, ‘Military Refoms in Russia’, Janusz Bugajski ve Marek Michalewski (der.), Toward an Understanding of Russia. New European Perspectives (New York: Council on Foreign Relations, Mayıs 2002), s. 91.
149
Sonuç olarak, Çeçenistan savaşı Rusya toprak bütünlüğüne ilişkin tehdidi
azaltmamış, aksine bu bölgenin fiili bağımsızlığı ile neticelendi. Rusya’nın savaşı
fiilen kaybetmesi anlamına gelen Hasavyurt anlaşmasının ardından diğer federasyon
üyelerinde de siyasal ayrılıkçılığı içermeyen, fakat daha fazla yetki elde etmeyi
amaçlayan merkezkaç eğilimler güçlendi.
B. Askeri Reform
1. Sovyet Askeri Mirası
Yeni Rusya’nın çözmesi gereken en önemli sorunlardan biri de yeni politik sistemi
ile ekonomik gücüne uygun ve yeni güvenlik ihtiyaçlarına cevap verecek bir askeri
yapılanmanın oluşturulması gereğiydi. Bu noktada ilk halledilmesi gereken sorun
nükleer ve konvansiyonel silahlara ve kalabalık askeri personele sahip Sovyet
ordusunun ne olacağı ve Rusya’nın bu süreçte nasıl bir rol üsteleneceğiydi.
Birinci böümde de vurguladığımız üzere, SSCB askerileşmiş bir yapıdaydı.
Gorbaçev, reformlarıyla devletin bu yapısını daha sivil bir çerçeveye oturtmak için
askerileşmiş yapının küçülmesi için önemli adımlar atmışsa da, Kızıl Ordu 1991’e
gelindiğinde hala dünyada ABD ile beraber en büyük askeri güçtü. Öncelikle, asker
sayısı açısından Kızlı Ordu’nun 1985’de 5,3 milyon olan asker sayısı, Gorbaçov
reformları sayesinde önemli bir küçülme yaşasa da, 1991’e gelindiğinde halen 4
milyon civarındaydı.516 Ayrıca bu büyük ordu 10 000 stratejik ve 22 000 taktik
nükleer başlıklı silaha sahipti.517 Sovyet yönetiminin bu askeri yapıyı finanse etmek
için harcadığı mali kaynağın miktarı konusunda çeşitli tartışmalar olsa da,
516 International Institute for Strategis Studies (IISS), The Military Balance:1992-1993 (Londra: Brassey’s, 1992), s. 218. 517 Alexei G. Arabatov, ‘Military Reform in Russia’, International Security, Sayı 4 ( Yaz 1998), s. 89
150
1980’lerdeki Sovyet askeri harcamalarının yıllık 250-300 milyar dolar arasında
değiştiği belirtilmektedir.518
Sovyet askeri mirasının paylaşımda en öncelikli konu nükleer silahlar
meselesiydi. Sovyet nükleer silahları sorunu Mayıs 1992’de bunları ülkesinde
bulunduran Ukrayna, Kazakistan, Beyaz Rusya ve Rusya ile ABD arasında gelişen
süreçte çözüldü. Bu bağlamda önce Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kravçuk (7
Mayıs 1992), Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev (19 Mayıs 1992) ve
Beyaz Rusya Parlamento Başkanı Sergey Şuşkeviç (20 Mayıs 1992) ABD Başkanı
George Bush’a gönderdikleri mektuplarla nükleer güce sahip olmak istemediklerini,
bundan doğan yasal yükümlülüklerini yerine getireceklerini ve ülkelerindeki nükleer
silahların imhası için üzerlerine düşeni yapacaklarını ilan ettiler.519 Ardından 23
Mayıs 1992’de Lizbon’da Rusya, ABD, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kazakistan’ın
ortaklaşa imzaladığı protokolle, tarafların ABD ile SSCB arasında imzalanmış 1990
tarihli START-1 Anlaşması’na bağlı kalacakları, ayrıca yeni devletlerin SSCB’nin
nükleer silahlar konusundaki yükümlülüklerine uyacakları karara bağlandı.
Protokolle Ukrayna, Kazakistan ve Beyaz Rusya’nın mümkün olan en kısa sürede 1
Temmuz 1968 tarihli Kitle Đmha Silahlarının Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı
imzalaması konusunda da uzlaşıldı.520 Aynı gün Rusya da yayınlandığı yazılı
açıklama ile Rusya’nın Sovyet nükleer gücünün tek yasal mirasçısı olarak üzerine
düşen yükümlülükleri yerine getireceğini, nükleer silahların imhası için Ukrayna,
518 Steven E. Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, Stiven E. Miller ve Dmitriy Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii:Vlast i Politika (Moskova: Đzdatelstvo “Đnterdialekt+”, 2005), s. 4. 519 Bu mektupların tam metni için bkz; Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii , Cilt. 4, s. 155-157. 520 Lisbon protokölünün tam metni için bkz; Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii , Cilt. 4, s. 153-155.
151
Beyaz Rusya ve Kazakistan’la işbirliğine hazır olduğunu, diğer ilgili tarafların da
protokole ilişkin üzerlerine düşenleri yerine getirmesini istedi.521
Sovyet askeri mirasında ikinci önemli mesele konvansiyonel Sovyet
Ordu’sunun geleceğinin ne olacağı konusuydu. SSCB’nin dağılmasının ardında
Rusya yönetimi ile eski Sovyet Ordu yönetimi, ordunun merkezi bir komutanlık
altında bütünlüğünü koruması yönünde bazı çabalarda bulundu.522 Fakat “ortak
güvenlik alanı” telakki edilen BDT çerçevesinde bu bütünlüğü koruyabilecek
kurumsal yapıların oluşturulması çabaları üye devletlerden bazılarının (Ukrayna,
Azerbaycan, Moldova ve Özbekistan) ulusal ordu kurma konusundaki ısrarı
nedeniyle gerçekleşemedi. Bunun üzerine Yeltsin yönetimi 7 Mayıs 1992’de Rusya
Silahlı Kuvvetler’inin oluşturulması konusunda bir kararname imzaladı.
Sovyet Ordusunun bir bütün olarak kalması çabalarının boşa çıkması askeri
mirasın paylaşımını gündeme getirdi. Bu noktada öne çıkan konular Sovyet
ordusunun konvansiyonel silahlarının ve askeri personelinin nasıl paylaşılacağıydı.
Sovyet konvansiyonel silahlarının paylaşımı konusunda sayı sınırı ve silah
çeşitlendirilmesi bakımından AKKA kıstas ve sınırlamaları temel alındı. Bilindiği
üzere, 1990’da SSCB, ABD ve Avrupa devletleri tarafından imzalanan Avrupa
Konvonsiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA) Soğuk Savaş sonrasında Avrupa’daki
konvansiyel askeri güç dengelerini düzenlemeyi amaçlamaktaydı. Paylaşım için
AKKA’nın temel alınmasında özellikle Batı’nın SSCB’nin çöküşüne rağmen buı
anlaşmayı uygulamadaki ısrarı ve anılan dönemde Rusya’nın Batı’nın bir parçası
olma ve bu bakımdan Batıyla uyum içinde olma eğilimi önemli rol oynadı. Sovyet
konvansiyonel silah mirasının AKKA’ya göre paylaşımı, Rusya ve diğer eski Sovyet
521 Rusya’nın yazılı açıklamasının tam metni için bkz; Şakleina (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Cilt. 4, s. 157-158. 522 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 5.
152
cumhuriyetlerinin 15 Mayıs 1992’de Taşkent’te yapılan toplantısında karara
bağlandı.523 Bu uzlaşma gereği, Sovyet Ordusunun 20 725 tankının 10 333’ü, 13 938
topunun 7 719’u, 29 890 askeri zırhlı aracının 16 589’u, 6 611 askeri uçağının
4 161’i ve 1 481 helikopterinin 1 035’i Rusya’ya verildi.524
Fakat silahların paylaşımındaki bu netliği Sovyet askeri personelinin
paylaşımında göremiyoruz. Bu konu ne AKKA’da nede Taşkent Anlaşmasında
düzenlenmişti. Sorunun zaman içerisinde eski Sovyet cumhuriyetleriyle ikili ve çok
boyutlu ilişkilerin ve anlaşmaların bir parçası olarak çözüldüğü söylenebilir.525
Askeri personel konusunda karmaşıklığa rağmen, bu alanda da Rusya’nın en önemli
payı aldığına kuşku yoktur. Bir kaynağa göre, yaklaşık 4 milyona varan Sovyet
askeri personelinin 2,7 milyonu 1992 itibariyle Rusya’nın payına düşmüştür.526
Sonuç olarak, Sovyet askeri mirası konusu, nükleer silahların tek mirasçısı
olarak Rusya’nın kabul edilmesi, diğer cumhuriyetlerdeki nükleer silahların
START-1 anlaşması uyarınca imha edilmesi ve konvonsiyonel silahların da AKKA
yükümlülükleri çerçevesinde paylaşılması çerçevesinde çözüldü. Sovyet askeri
personeli konusu ise BDT üyeleri arasındaki ikili ve çok taraflı anlaşmalar
çerçevesinde çözülmeye çalışıldı.
523 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 6. 524 AKKA ile Sovyet askeri mirası paylaşımı arasındakı ilişkinin ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz; Richard A. Falkenrath, Shaping Europe’s Military Order: The Orgins and Consequences of the CFE Trety (Cambridge MA: MIT Press, 1995), s. 150-179. ve s. 190-211. 525 Örneğin, eski Sovyet askeri personeli Baltık ülkelerinde ve Azerbaycan’da Rus ordusunun personeli olarak telakki edilerek ülkeden çıkarılmıştır. Gürcistan’ın da aynı yolu izlemeye çalıştığı fakat bu çalışmanın yapıldığı tarih (Temmuz 2007) itibariyle bunu tam anlamıyla başaramadığı söylenebilinir. Ermenistan ve Orta Asya cumhuriyetlerinde ise bu askeri personel BDT Ortak Güvenlik Anlaşması ve çeşitli ikili anlaşmalar çerçevesinde Rus ordusunun bir parçası olarak bölgedeki çeşitli üslerde görev yapmaktadır. Ayrıca eski Sovyet cumhuriyetlerinin bu askeri personelin subay kesiminin temsilcilerinden kendi ulusal ordu kuruculuğu için yararlandığı görülmektedir. 526 International Institute for Strategis Studies (IISS), The Military Balance:1992-1993, s. 92.
153
2. Askeri Reformu Gerektiren Unsurlar
Yeni paylaşımla Rusya, Sovyet askeri mirasından en fazla payı alan ülke olarak
kendi ulusal ordusunu oluşturmak için önemli bir avantaj sağlamıştı. Fakat, eski
mirası devralmak aynı zamanda onun sorunlarını da devralma anlamına geliyordu.
Bu bağlamda eski Sovyet ordusu temelinde oluşturulmak istenen yeni Rus ordusu
köklü biçimde değişen siyasal, ekonomik, askeri ve ideolojik koşullara uygun
biçimde yeniden kurulmak durumundaydı ve bu amacı gerçekleştirmek için ciddi bir
askeri reform gerekiyordu.527 Özellikle bir takım faktörler köklü bir askeri reformu
gerekli kılmaktaydı. Öncelikle, eski Sovyet mirası silahlı kuvvetlerin durumu çok
kötüydü.528 Disiplinsizlik, yolsuzluk, asker kaçakçılığı, ekonomik sorunlar nedeniyle
subayların kitlesel istifası ve askere alınma sisteminin çökmesi gibi sorunlar ordunun
savaş kabiliyetini düşürerek, temel görevini yerine getirmesini engelleyecek
boyutlara ulaşmıştı.529
Reformu zorunlu kılan ikinci unsur, ordunun ülke içinde kötü konumlanmış
olmasıydı.530 Öncelikle, Soğuk Savaş sürecinde Sovyet tehdit algılaması temel
tehlikenin Avrupa’dan geleceği değerlendirmesi üzerine kurulmuştu. Bu çerçevede
Sovyet askeri gücünün yaklaşık %70’i Avrupa, %20’si Uzak Doğu ve %10’nu ise
güney yönünde konumlanmıştı.531 Bu bağlamda en iyi Sovyet birlikleri ön cephe
olarak telakki edilen Doğu Avrupa’da yerleştirilmişti. Fakat SSCB, Soğuk Savaşın
527 Rus ordusunda reform ihtiyacı tartışmaları için bkz; Johnson (der.), Russian Security After the Cold War, içinde V.N.Lobov, ‘Military Reform: The New Army’, s. 75-102. ve Evgeni Shaposhnikov, ‘The Armed Forces: TO a New Quality’, s. 185-208; Lilia Shevtsova, ‘Russia’s Fragmented Armed Forces’, Larry Diamond ve Marc F.Plattner’, Civil-Military Relations and Democracy (Baltimore- Maryland: The Johns Horkins University Press, 1996), s. 110-133. 528 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 10. 529 Bu konuda geniş bir değerlendirme için bkz; Aleksandr Golts, ‘Sotsialno-politiçeskoe Polojenie Rossiyskih Voennıh’, Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii:Vlast i Politika , s. 89-114. 530 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 11. 531 Arbatov, ‘Military Reform in Russia’, s. 89.
154
bitmesi ve takip eden gelişmeler sonucu bölgeyi terk etmişti.532 Doğu Avrupa’dan
çıkarılan Sovyet askeri kuvvetleri ise Rusya içinde stratejik ihtiyaca göre değil,
yerleştirebilecek boş üslerin bulunması ve lojistik ihtiyaçların temin edilmesi esasına
dayanarak konuşlandırmıştı.533 Đkincisi, Rusya’nın eski Sovyet alanını bir bütün
halinde ortak güvenlik alanı olarak kalmasını sağlayamaması ve yeni bağımsız
devletlerin bir çoğunun (Batlık ülkeleri, Ukrayna, Moldova, Azerbaycan, Gürcistan,
Özbekistan) Sovyet mirası Rus askeri gücünü ülkelerinden çıkarma süreci de Rus
askeri gücünün stratejik konumlanışını kötüleştirmişti.534 Bu bağlamda özellikle
SSCB döneminde sayısı 16 olan askeri bölge sayısının 1991’de yeni Rusya için 8’e
düşmesi, Leningdrad, Moskova ve Kuzey Kafkasya benzeri iç askeri bölgelerin sınır
askeri bölgeleri haline gelmesi ordunun konumlanışına darbe vurmuş ve yeni bir
532 SSCB’nin Doğu Avrupa’dan çekilme politikası mirasçısı Rusya tarafından da sürdürülmüştür. Mayıs 1992 verilerine göre, 2,7 milyonluk Rus Ordusunun 600 bini Rusya sınırları dışındaki Almanya, Polonya, Batlık ülkeleri, Transdniester ve Güney Kafkasya bölgelerinde yerleşikti. Bu ordunun Polonya’daki Doğu Kuvvetleri Komutanlığı Kasım 1992’de, Almanya’da bulunan Batı Kuvvetleri Komutanlığı Ağustos 1994’de çıkarılmıştır. Roy Allison ,’The Russian Armed Forces: Structures, Roles and Policies’, Baranovsky (der.) Russian and Europe, s. 175. 533 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 11. 534 Azerbaycan’dan (Gebele radar üstü dışında) Rus askeri kuvvetlerini çıkarma süreci Haziran 1993’de tamamlandı. Nazim Cafersoy, Elçibey Döneminde Azerbaycan Dış Politikası(Haziran 1992- Haziran 1993): Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, s. 97-98. Eski SSCB üyelerinden Batlık ülkelerinde yerleşen Kuzey Batı Komutanlığı’nın çıkması ise 1992-1994 döneminde gerçekleşti. Litvanya’ki 43 binlik askeri kuvvet 31 Ağustos 1993’de, Estonya’daki 23 binlik ve Letonya’daki 48 binlik Rus askeri kuvvetleri ise 31 Ağustos 1994’de bölgeyi terk ettiler. Rusya ve Estonya arasında varılan anlaşma gereği, Rus askeri danışmanları Pladiski’de bulunan nükleer denizaltı tatbikat reaktörlerinin kapandığı Eylül 1995’e kadar kaldılar. Ayrıca, Rusya ve Letonya arasında varılan uzlaşma gereği, Skrunda’da erken uyarı radar üssü 4 yıllığına, yıllık 5 milyon dolar karşılığı Rusya’ya kiralanmış ve bu sürenin sonunda da 18 aylık üssü boşaltma süresi verilmiştir Rusya, Baltık filosunun iki deniz üssü Baltiysk ve Kronşdat’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca Baltık Askeri Bölgesi leğv edilmiş, Leningrad Askeri Bölgesi daha savunmacı bir nitelik kazanmıştır.1990-1995 döneminde bu askeri bölgedeki motorize askeri tümen saysı 11’den 6’ya, tankların sayısı 1200’den 950’ye, topçu sınıfı silahların saysı 2140’dan 1000’e düşürülmüştür. Aynı dönemde Rusya’nın bölgedeki deniz gücü de küçülmüştür. Bu çerçevede Batlık filosundaki 42 denizaltı (2 stratejik ve 40 taktik nitelikli) 9 taktik nitelikli denizatlıya, askeri gemi sayısı 450’den 260’a düşürülmüştür. Benzer biçimde bögedeki Kuzey Filosu’nda da denizaltı sayı 153’den 109’a, askeri gemi saysı 370’den 294’e düşürülmüştür. Bu konuda ayrıntılı değerlendirme için bkz; Baranovsky (der.), Russian and Europe: The Emerging Security Agenda içinde, Lena Jonson, ‘Russian Policy in Northern Europe’, s. 303-324 ve Alexander A. Sergounin, ‘ In Search of a New Strategy in the Baltic/Nordic Area’, s. 325-349.
155
köklü düzenleme ihtiyacını zorunlu kılmıştı.535 Bu gelişmeler Rus ordusunun askeri
yararlılığının sorgulanmasına neden olan bir süreci başlatmıştır. 536
Askeri reforma zorlayan üçüncü unsur, savunma harcamalarının büyük
oranda küçülmesiydi.537 SSCB’nin çöküşünün ardından Rusya’nın savunmaya
Sovyet döneminde olduğu kadar büyük paralar harcayamayacağı açıktı ve ülkenin
içinde bulunduğu ekonomik durum bu harcamalarda büyük bir kısıntıyı
gerektirmekteydi. Nitekim 1991’de yaklaşık 324,5 milyar dolar olarak hesaplanan
Sovyet askeri harcamalarına karşılık, Rusya savunma bütçesi 1992’de 86,9 milyara,
1993’de 71,7 milyara, 1994’de 71,7 milyara, 1995’de 46,6 milyara,1996’da 42,1
milyar dolara kadar düşmüş, önemli askeri reform çabalarının başladığı 1997’de ise
45,9 milyar dolar olmuştur.538
Reformu gerekli kılan bir diğer unsur da Sovyetlerden miras kalan savunma
sanayinin durumuydu. Sovyet savunma endüstrisi 1991 sonu itibariyle yaklaşık 14
milyon kişinin çalıştığı 1200 askeri sanayi fabrikası ve 970 bilimsel-araştırma
kurumundan oluşmaktaydı.539 Ayrıca ek olarak resmen savunma sanayinin parçası
olarak kabul edilmeyen, fakat çok veya az oranda fiilen savunma sanayi için çalışan
yüzlerce sanayi kurumundan bahsedilebilir. 1980’lerin sonunda makine sanayi
üretiminin yaklaşık %60’ı, elektronik sanayi üretiminin %80’den fazlası ve gemi
yapım sanayi üretiminin yarıdan fazlası askeri nitelikli ürünlerdi.540 Soğuk Savaş
ihtiyaçlarına göre oluşturulan ve büyük ekonomik harcamalar gerektiren bu savunma
535 D. M. Proektor, Novıe Đzmereniya Rossiyskoy Politiki Bezopastnosti na Rubeje Stoletiy (Moskova: ĐMEMO, 1997), s. 46 536 Bu konuda geniş bir değerlendirme için bkz; Pavel Baev, ‘Traektoriya Rossiskoy Armii: Sokraşenie, Pazlojenie, Porajenie’, Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii:Vlast i Politika , s. 51-88. 537 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 11. 538 ‘Russian Millitary Budget’, http://www.globalsecurity.org/military/world/russia/mo-budget (20 Mayıs 2005), s. 2. 539 Andrei Kokoshin, ‘Defense Industiry Conversion in the Russian Federation’, Johnson (der.), Russian Security After the Cold War, s. 48. 540 Ibid.
156
sanayinin yaklaşık %73’ünü oluşturan ve yan kurumlarıyla birlikte toplamı 5, 500’i
bulan savunma sanayi kurumu Rusya’ya miras kalmıştı. Bu mirasın yeni koşullarda
tekrar düzenlenmesi gerekmekteydi.541
Askeri alanda reformu gerektiren dördüncü unsur, SSCB’den kalan ve yeni
stratejik gerçekleri ile politik tercihleri yansıtmayan askeri stratejik konsepti.542
Rusya’nın yeni dünya sistemindeki yeri ve değişen ulusal çıkar tanımlamalarıyla
doğrudan bağlantılı olan askeri stratejik konseptin, süper güç pozisyonunun
kaybedilmesi, değişen tehdit algılamaları ve yeni coğrafi gerçekler dikkate alacak
biçimde yeniden oluşturması gerekmekteydi.543
Askeri reformu gerekli kılan beşinci unsur, Sovyet döneminden miras kalan
totaliter ordu yapılanmasıydı.544 Eski Sovyet ordusu, rejimiyle uyum gösteren
totaliter bir yapıya sahipti. Buna karşılık Rusya demokratik siyasal sistem, özgür
toplum ve piyasa ekonomisine dayanan gelişme modelini tercih etmişti. Yeni
dönemde Rus askeri yapısının da gelişme sürecinin gerektirdiği kurumsal yapı ve
uygulamalara uyum göstermesi gerekmekteydi.
Rusya’da askeri reform gerekliliğini ortaya koyan sonuncu faktör ise 1994-
1996 dönemindeki ilk Rus-Çeçen savaşı olmuştur.545 Aslında bu savaş ve savaşın
541 Polyakov, ‘Military Refoms in Russia’, s. 88. Rusya’ya miras kalan Sovyet savunma sanayi konusunda daha ayrıntılı değerlendirme için bkz; Andrei Kokoshin, ‘Defense Industiry Conversion in the Russian Federation, Johnson (der.), Russian Security After the Cold War, s. 43-74; Vitaliy Şlıkov, ‘Oboronnaya Ekonomika v Rossii i Nasledie Strukturnoy Militarizatsii’, Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii:Vlast i Politika, s. 191-220; Julian Cooper, ‘The Soviet Defence Industry Heritage and Economic Restructuring in Russia’, Lars Wallin (der.), The Post-Soviet Military-Industrial Complex (Stokholm: Swedish National Defence Reserch Establishment, 1994), s. 29-48. 542 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 16. 5431990’ların başında yeni uluslararası koşullarda Rusya yönelik tehdit değerlendirmesinin bir örneği için bkz; Alexei G. Arabatov, ‘Russian Foreign Policy Prioriters for the 1990s’, Johnson (der.) Russian Security After the Cold War, s. 1-42. 544 Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 19. 545 Ibid., s. 20.
157
askeri alanda yenilgiyle sonuçlanması yukarıda daha önce saydığımız eksikliklerin
net bir biçimde ortaya konması bakımından önemli olmuştur.546
Sonuç olarak, Sovyet ordusunun mirasını devralan Rus ordusu disiplinsizlik,
asker kaçakçılığı, kısılan harcamalar, Sovyet mirası totaliter ordu yapılanması,
değişen güvenlik ihtiyaçlarına cevap vermeyen askeri stratejik konsept ve 1990’ların
ortasında gündeme gelen Çeçen savaşında yaşananalar nedeniyle köklü bir askeri
reform zorunluluğu ile karşı karşıyaydı.
3. Askeri Reform Tartışmaları
Yukarıda belirtiğimiz unsurlar bağlamında zorunlu gözüken askeri reform konusu
1991’den itibaren Rusya’da siyasiler, savunma bakanlığı yetkilileri ve ilgili uzmanlar
arasında yoğun biçimde tartışılmaya başlanmıştı.547 Askeri reform konusu özellikle
1992-1993 döneminde Rusya hükümetinin, daha önce de belirttiğimiz üzere,
SSCB’ye oranla savunma harcamalarını büyük ölçüde kısması nedeniyle devlet
başkanı ile parlamento arasındaki siyasal iktidar mücadelesinin de en önemli
unsurlarından biri haline dönüştü.548
Tartışmalarda özellikle askeri reform konusunda üç temel siyasi yaklaşımdan
bahsedilebilir:549 Đçinde Savunma Bakanı Đgor Rodionov, Duma Savunma
Komisyonu Başkanı Lev Rohlin, aşırı sağcı parlamenterler ile emekli generaller
546 Çeçen savaşının Rus askeri yapısı üzerindeki etkileri için bkz| Roy Ellison (Allison), ‘Rossiya, Regionalnıe Konfliktı i Priminenie Voennoy Silı’, Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii:Vlast i Politika, s. 147-190; Aleksey Arbatov, Transformatsiya Rossiyskoy Voennoy Doktrinı-Uroki Kosova i Çeçni (US: George C. Marshall Center, 2000). 547 Frank Umbach, ‘Dilemmas of Russian Military Modernization’, Transatlantic International Politik, Sayı 1 (2002), s. 26. 548 Vladimir Rukavishnikov, ‘Public Acceptance of Security Issues and Defence Reform in Russia’ , Marie Vlachová (der.), The Public Image of Defence and the Military in Central and Eastern Europe (Geneva: Centre for the Democratic Control of Armed Forces 2003), http://www.dcaf.ch/milsoc/ev_prague_02_vlachova_rukavi.pdf s.164. 549 Arbatov, ‘Military Reform in Russia’, s. 112.
158
Albert Makaşov ve Valentin Varennikov’un bulunduğu birinci grup, Rusya’nın
devlet yapılanması, ekonomisi, toplumsal yapısı ile dış politikasının askeri
kurumların ihtiyacına uyumlu hale getirilmesi gerektiğini savunmaktaydı. Bu grup
Batı ile rekabetin devam ettirilmesini, askeri kapasitenin yakın ve uzak ülkelerde
yerleştirilecek biçimde yeniden yapılanmasını istemekteydi. Rodionov, ordunun
NATO ile çok cepheli bir savaşa hazırlanması gerektiğini vurgulamaktaydı.550 Gruba
göre, bu amaçlar çerçevesinde askeri harcamaların ve ordudaki asker saysının büyük
oranda artırılmasını gerekliydi.551
Bu grubun önerisine karşı çıkan ikinci grubun içinde ise esas itibariyle iktidar
eliti vardı. Đktidar partisi “Evimiz Rusya”nın parlamentodaki temsilcilerinin
(Aeksandr Şohin, Vladimir Rıjkov, Aleksandr Jukov), Başbakan Viktor
.Çernomirdin’in, Başkanlık ofisinde ve kabinede bazı yandaşlarının yanısıra
(Anatoliy Çubays, Aleksandr Livşits, Đvan Rıbkin, Yuri Baturin), bazı liberallerin
(Yegor Gaydar, Konstantin Borovoy, Galina Starovoytova) de dahil olduğu bu grup,
Rusya’nın temel önceliğinin ekonomik istikrarın sağlanması olduğunu, bu amacın
başarılmasına kadar askeri gereksinimler için asgari bir bütçenin ayrılması
gerektiğini, ayrıca ordunun bu parayı verimli biçimde kullanabilmesi için bir an önce
reform yaparak, fazla masraf ve yolsuzluktan kurtulmasını önermekteydi. 552
Böylece ikinci grup “önce reform, sonra para” biçiminde özetlenecek yaklaşımı
benimsemekteydi.
550 Arbatov, Transformatsiya Rossiyskoy Voennoy Doktrinı-Uroki Kosova i Çeçni s. 10. 551 Savunma Bakanı Đgor Rodionov 1 Ekim 1996’da Moskova’da yaptığı basın toplantısında 1997 yılı bütçe tasarısında askeri harcamalar için ayrılan 98,7 trilyon Ruble’nin (yaklaşık 18 milyar dolar) askeri ihtiyaçların yalnız üçte birini karşılamaya yeteceğini belirtmekteydi. Krasnaya Zvezda (2 Ekim 1996)’dan aktaran Arbatov, Transformatsiya Rossiyskoy Voennoy Doktrinı-Uroki Kosova i Çeçni s. 40. 552 Arbatov, ‘Military Reform in Russia’, s. 114.
159
Askeri reform konusunda bu iki gruptan farklı bir yaklaşım benimseyen
üçüncü grup ise hem askeri reformu yapabilecek, hem de devletin ekonomik ve
sosyal reformlarını gerçekleştirebilecek rasyonel bir ekonomi ve bütçe politikası
önermekteydi. Bu grup kendi içinde liberal demokrat siyasilerin temsilcilerini
(Grigoriy Yavlinski, Valdimir Lukin, Aleksey Arbatov), ılımlı ve merkezci
politikacıları ve bazı savunma uzmanlarını (Sergey Karaganov, Sergey Rogov,
Eduard Vorobyev, Vitali Şılkov) barındırmaktaydı.
Bu gruplardan ikincisi 1992-1997 döneminde Rusya hükümetinin genel
askeri politikasının belirlenmesinde en etkin rolü oynarken, birinci grup bu dönem
zarfında ordu ve savunma sanayi içerisinde konumunu güçlendirmişti. Üçüncü
grubun askeri reform politikalarında etkin olmaya başlaması ise Đlkbahar 1997’de
Yeltsin yönetimi ile Savunma Bakanlığı arasında yaşanan krizin ardından gündeme
geldi. Kriz “önce para, sonra reform” yaklaşımının etkili olduğu Savunma
Bakanlığının, askeri harcamaların yıllık asgari % 200 artırılması talebi ve Savunma
Bakanı Đgor Rodionov’un,553 Savunma Konseyi Sekreteri Yuriy Baturin ve Başkan
Yeltsin’in savunma harcamalarını düşük tutma politikasına açıkça karşı çıkması ile
ortaya çıktı.554 Sorun hızla siyasal zemine kaydı ve Rodionov Duma Savunma
Komitesi Başkanı Lev Rohlin tarafından desteklendi. Kriz sırasında hükümete karşı
Rohlin liderliğinde Ordu ve Savunma Sanayini Destekleme Hareketi oluşturuldu.555
Siyasilerle askeri kesim arasındaki kriz Yeltsin’in Rodionov’u görevden alarak
553 Đgor Rodionov 1994-1996 dönemindeki Çeçenistan’daki başarısız operasyonlar ve ordudaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle Haziran 1996da istifa ettirilen Pavel Graçev’in yerine 18 Temmuz 1996’da Dumanın desteğiyle Savunma Bakanlığı görevine atanmıştı. 554 Arbatov, ‘Voenneya Reforma, Strategiya, Budjet’, Arbatov, Bezopastnost: Rossiskiy Vıbor, s. 432. 555 Lev Rohlin’in ve Ordu ve Savunma Sanayini Destekleme Hareketinin faaliyeti konusunda bkz; Mikhail Tsypkin, ‘The Russıan Mılıtary, Polıtıcs and Securıty Polıcy in the 1990s’, http://www.sais-
jhu.edu/depts/raees (20 Mart 2005), s. 10-14.
160
yerine 1997 yazında Stratejik Kuvvetler Komutanı Đgor Sergeyev’i getirmesiyle
kontrol altına alındı.556
Askeri reform konusunda birinci ve ikinci grup arasındaki tartışmaların kriz
yaratarak, ordunun siyasal iradenin kontrolü dışına çıkma tehlikesini doğurması,
Yeltsin’in yeni dönem askeri reform politikasında, ekonomik önceliklerle askeri
reform hedeflerini bağdaştırmayı savunan üçüncü görüşün etkinlik kazanmasını
sağladı. Bu görüşün, Ağustos 1998’deki ekonomik krize rağmen, Yeltsin
yönetiminin 1997-1999 dönemindeki askeri reform politikaları üzerinde etkili
olduğu söylenebilir.
Sonuç olarak, askeri reform konusundaki tartışmalar Yeltsin yönetimine
askeri reform sorunlarının çözümü noktasında önemli handikaplar yaşatmış, farklı
görüşler arasındaki çatışma köklü reform için başarılı politikalar üretilmesini
engellemiştir. Bu sıkıntının önemli ölçüde 1997 yazında atlatılmasının ardından
hazırlanan askeri reform paketi ise Ağustos 1998’deki ekonomik kriz ve buna ilişkili
olarak sık sık hükümet değişikliği nedeniyle arzulanan başarıyı sağlayamamıştır.
4. Yeltsin Yönetiminin Askeri Reform Politikaları
a) Yarım Kalan Askeri Reform Paketleri
Rusya yönetimi bu tartışmaların gölgesinde 1992’den itibaren eski Sovyet ordusu
temelinde yeni Rus ordusu oluşturulması yönünde reform çalışmalarına başladı.
Yeltsin döneminde Rus yönetiminin doğrudan reform politikalarını ortaya koyan üç
önemli belgeden bahsedilebilir: Yaz 1992’de gündeme gelen askeri reform paketi; 3
556 Siyasi irade ve Savunma Bakanlığı arasındaki kriz konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Epoha Yeltsina (Moskova: Vagrius, 2001), özellikle bölüm 10 ve Đgor Korotçenko, ‘Perestroyku Armii Nujna Naçinat s Serjantov (Đntervyu s Đgor Rodionovım)’, Nezavisimaya Voennoe Obozrenie, 17 Ocak 2003, www.ng.ru/nvo.
161
Kasım 1993 tarihli askeri doktrin ve 1997 yazında ilan edilen reform paketi. 1992
yazındaki reform paketi personel sayısını 2,7 milyondan 1,5 milyona düşürmeyi,
profesyonel orduya geçmeyi, stratejik komutanlıkların kaldırılmasını, hızlı
müdahalede bulunabilen askeri güç oluşturmayı ve ordudaki bazı birimlerin
birleştirilerek finanse edilebilir bir yapıya dönüştürülmesini hedeflemişti.557 Fakat
yönetimdeki liberal anlayışın izini taşıyan bu reform paketi uygulamada sadece asker
sayısını azaltma ve savunma harcamalarını kısma biçiminde hayata geçirilebildi.558
Askeri reformun sınırlı biçimde gerçekleştirilebilmesi, parlamento ile iktidar
mücadelesi veren Yeltsin’in askeri çevrelerle ilişkilerini bozmak istememesinden
kaynaklanıyordu. Nitekim, Yeltsin’in bu tavrı Ekim 1993’de ordunun kendi yanında
yer alarak parlamentoya askeri müdahalede bulunmasıyla karşılık buldu. Yeltsin de
buna 2 Kasım 1993’de geleneksel askeri yapının görüşlerinin ağırlık taşıdığı askeri
doktrini onaylayarak karşılık verdi.559
Yeni askeri doktrin askeri reform konusuna sınırlı biçimde değinerek,
yalnızca askeri kuvvetlerin yeniden yapılanma aşamalarına ve askeri konseptle
öngörülen değişikliklere yer verdi.560 Doktrinde, 1993-1996 dönemini kapsayan ilk
aşamada askeri kuvvetlerin Rusya Federasyonu topraklarında işlevine uygun biçimde
yeniden organize olması; kuvvetlerin yapısının geliştirilmesi; askeri kuvvetlerin
yurtdışından ülkeye geri dönme sürecinin tamamlanması; orduda gönüllülerle
profesyonellerin bir arada bunmasına olanak sağlayan karma bir yapının
557 Arbatov, ‘Military Reform in Russia’, s. 112. 558 Baev, ‘Traektoriya Rossiskoy Armii: Sokraşenie, Pazlojenie, Porajenie’, s. 55. 559 Aexander A. Konovalov, ‘The Changing Role of Military Factors’, Baranovsky (der.), Russian and Europe: The Emerging Security Agenda, s. 201. Ayrıca, Rusya askeri çevrelerinin dış politika alanındaki etkisi konusunda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Roy Allison, ‘Miltary Factors in Foreign Policy’, Neil Malcolm, Alex Pravda, Roy Allison ve Margot Light (der.) , Internal Factors in Russian Foreign Policy (New York: Oxford University Pres Inc., 1996) , s. 230-285. 560 Rus askeri doktrininin tam metni için bkz;‘The Basic Provisions of the Military Doctrine of the Russian Federation’, Rossiiskiye Vesti (18 Kasım 1993) s. 1-2’den tercümesi için FBIS-SOV-93-222-s 19 1993,. 1-11 http://www.shaps.hawaii.edu/security/russia/russia-mil-doc.html (15 Kasım 2004).
162
oluşturulması ve askeri personel sayısının belirlenen sınırlara indirilmesi
öngörülmekteydi.561 1996-2000 dönemini kapsayan ikinci aşamada ise kurumsal
yeniden yapılanmanın tamamlanması, kurumsal karma yapının güçlendirilmesi ve
Rusya Federasyonu içindeki kuvvet komutanlıkları ile askeri alt yapının yeniden
yapılandırılması amaçlanmaktaydı.
Fakat bu dönemdeki Çeçenistan savaşı ve askeri reform konusunda daha önce
değindiğimiz görüş farklılıkları, askeri doktrinde belirtilen amaçların daha çok kağıt
üzerinde kalmasına neden oldu. Özellikle reform konusundaki görüş ayrılıklarının
Đlkbahar 1997’de krizle sonuçlanması askeri reform alanında yeni bir dönem başlattı.
Yeltsin 1997 yazında askeri personel sayısını düşürmeyi ve kurumsal yapının
yeniden yapılanmasını öngören yeni bir reform paketini onayladı.562 Önceki
denemelere oranla daha köklü bir girişim niteliğindeki yeni reform paketi asker
sayısını 1999 sonuna kadar 1,7 milyondan 1,2 milyona düşürülmesi,563 Sovyetlerden
miras kalan beş çeşit (kara, hava, deniz, hava savunma ve stratejik) kuvvet sayısının
azaltılması, sekiz askeri bölgenin ve dört askeri filonun yeniden yapılandırılması gibi
unsurları bünyesinde barındırıyordu.564 Ağustos 1998’deki ekonomik krizle önemli
bir darbe alsa da, bu paket diğer paketlere oranla daha başarılı oldu.
Sonuçta, Yeltsin yönetiminin askeri reform için ortaya koyduğu reform
çabaları Başkan ve parlamento arasında yaşanan iktidar mücadelesi, Çeçen Savaşı ve
askeri reform konusundaki görüş ayrılıkları ile Ağustos 1998 ekonomik krizi gibi iç
siyasi ve ekonomik gelişmeler nedeniyle hedefine tam ulaşamayarak yarım kaldı.
561 ‘The Basic Provisions of the Military Doctrine of the Russian Federation’, s. 16. 562 Baev, ‘Traektoriya Rossiskoy Armii: Sokraşenie, Pazlojenie, Porajenie’, s. 64. 563 Arbatov, ‘Military Reform in Russia’, s. 120. 564 Arbatov, ‘Military Reform in Russia’, s.122.
163
b) Yarım Kalan Reform Hamlelerinin Sonuçları
Yukarıda anlatılan siyasi ve ekonomik içerikli handikaplara rağmen, Yeltsin
yönetimi 1992-1999 döneminde askeri reformu doğrudan ilgilendiren yüksek
savunma harcamaları, kötü konuşlanma ve eskimiş stratejik konsept gibi sorunları
aşmak için önemli sayılabilecek bazı adımlar da attı. Bu çerçevede uygulanan
politikalarla savunma harcamaları 1992-1999 döneminde sürekli düşüş gösterdi ve
1992’deki 86,9 milyar olan harcama, 1996’da 42,1 milyar dolara kadar indi. Önemli
askeri reform çabalarının başladığı 1997’de ise bu rakam 45,9 milyar dolar oldu.565
Savunma harcamalarının kısılması için uygulanan asker sayısının azaltılması
politikası sonucu da SSCB’den Rusya’ya miras kalan 2,7 milyonluk askeri personel
1994’de 2,1 milyona, 1997’de 1,7 milyona (ayrıca 600 bin sivil personel), 1999’da
ise 1,2 milyona düşürüldü.566
Yeltsin yönetimi kötü konuşlanma sorununu çözmek veya en azından
hafifletmek için de bazı adımlar attı. Bu amaçla 17 Eylül 1993’den itibaren Başkan
Yeltsin AKKA’nın kuzey (Leningrad-Balıklar bölgesi) ve güney (Kafkasya bölgesi)
kanatlarındaki sınırlamaların yeniden ele alınmasını istedi ve Rusya AKKA’dan
doğan yükümlülüklerini tekrar tartışmaya açma ve yerine getirmeme politikası
izlemeye başladı.567 Özelikle Rus askeri çevreleri sonbahar 1995’den itibaren AKKA
kanat sınırlamalarının gözden keçilirerek, güneydeki Rostov, Stavrapol, Krasnador
ve Volgograd bölgelerinin bu düzenlemenin dışında tutulması için Başkan Yeltsin’e
baskı yaptılar.568 AKKA konusunda Rusya’nın itirazları 15-31 Mayıs 1996’da
Viyana’da yapılan “AKKA’nın Kanatları ile Đlgili Gözden Geçirme Konferansı”nda
565 ‘Russian Millitary Budget’, http://www.globalsecurity.org/military/world/russia/mo-budget, (20 Mayıs 2005), s. 2. 566 Arbatov, ‘Military Reform in Russia’, s. 98. 567 Allison ,’The Russian Armed Forces: Structures, Roles and Policies’, s. 192-194. 568 Ibid., s.193.
164
ele alındı ve kuzey kanatta Pskov, güney kanatta ise Krasnodor, Volgagrad ve
Rostov alanları, Norveç ve Türkiye’nin itirazlarına rağmen sınırlamaların dışında
bırakıldı. Buna karşılık Rusya da kanat sınırlamalarının kalıcı niteliğini kabul etti ve
Mayıs 1999’da Đstanbul’da yapılan zirvenin ardından ağır silahlar ve askeri birlikler
konusunda AKKA’ya uyacağını taahhüt etti.569
Ayrıca, Rusya kötü konuşlanma sorununu halletmek için eski Sovyet
coğrafyasındaki Sovyet mirası Rus askeri üslerin muhafazası ve yenilerinin
kurulması için de çaba gösterdi. Bu bağlamda Yeltsin 5 Nisan 1994’de eski SSCB
mekanında yeni üsler kurma amaçlı bir kararname imzaladı ve Rusya bu çerçevede
izlenen politikalarla Tacikistan, Ermenistan, Gürcistan ve Moldova’daki askeri
varlığını yasallaştırıcı anlaşmalar imzalayı başardı.570
Öte yandan, ülke içinde yeni güvenlik gerçeklerine uygun askeri bölgesel
yapılanma için de önemli adımlar atıldı. Rusya Savunma Bakanı Pavel Graçev
1993’de ülke için en önemli stratejik bölgelerin Moskova ve Kuzey Kafkasya Askeri
Bölge’leri olduğunu vurguladı. Başkan Yeltsin ise Şubat 1994’de Leningrad ve
Kuzey Kafkasya Askeri Bölgelerinin ön cephe niteliğine kavuştuğunu ve Volga ile
Ural Askeri Bölge’lerinin mobilize güçlerin hazırlık merkezine dönüştürüleceğini
ilan etti.571 Bu anlayış çerçevesinde Moskova ve Leningrad Askeri Bölgeleri Doğu
Avrupa ve Baltık cumhuriyetlerinden çıkarılan Batı ve Kuzey Batı Kuvvetleri ile
takviye edildi, güneyden gelebilecek tehditlere karşı ön cephe haline gelmiş olan
Kuzey Kafkasya Askeri Bölgesi güçlendirildi, Volga ve Ural Askeri Bölgeleri de 569 Nurşin Ateşoğlu Güney, ‘Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı’, Mustafa Turkeş ve Đlhan Uzgel (der.), Türkiye’nin Komşuları (Ankara: Đmge, 2002) s. 355. AKKA’nın yenden ele alınması konusunda daha ayrıntılı değerlendirme için bkz; Nurşin Ateşoğlu Güney, ‘AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği’, Gencer Özcan ve Şule Kut (der.) Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar:En Uzun On Yıl (Đstanbul: Boyut Yayıncılık, 1998), s. 171-198. 570 Allison ,’The Russian Armed Forces: Structures, Roles and Policies’, s. 176. 571 Konovalov, ‘The Changing Role of Military Factors’, s. 205.
165
arka cephe bölgesi olma niteliğinden çıkarılarak mobil askeri güçler ve askeri ulaşım
uçaklarının bulunduğu "ikinci dereceli stratejik bölge" niteliğine kavuşturuldu.572
1997 reform paketine uygun olarak, 1998’de Sibirya ve Zabaykalya Askeri
Bölge’leri de birleştirilerek toplam askeri bölge sayısı yediye düşürüldü.573
1997’deki askeri reform paketi özellikle ordunun yeniden yapılanması
noktasında önemli sonuçlar doğurdu. Öncelikle, yeniden yapılanma süreci orduda
kuvvetlerin reformunda iki farklı askeri yaklaşımın çatışmasına neden oldu.
Savunma Bakanı Rodionov ekibinin tasfiyesinin ardından gelişen süreçte, Savunma
Konseyi Sekreteri görevine getirilen Andrey Kokoşin’in etkin olduğu görüş
konvonsiyonel kuvvetlere öncelik tanıyan bir modernizasyonu öne çıkarmaktaydı.
Bu görüşün ekonomik krizin ilk işaretlerin görüldüğü Đlkbahar 1998’e kadar reform
politikasında etkili olduğu söylenebilir.574 Fakat bu tarihten itibaren Rusya’nın
nükleer silahlara öncelik tanıyan bir modernizasyon sürecini savunan Savunma
Bakanı Đgor Sergeyev’in görüşlerinin etkin olmaya başladığını görüyoruz.575
Savunma Bakanlığı görevine Stratejik Füzeler Komutanı görevinden gelen Sergeyev,
Rusya’nın ABD ve NATO ile nükleer güç oranını koruması gerektiğini ve nükleer
politikalara öncelik verilmesini savunuyordu.576 Bu bağlamda Sergeyev öncelikli
olarak Rusya’nın stratejik istikrar olanaklarının güçlendirilmesini ve stratejik nükleer
572 Allison ,’The Russian Armed Forces: Structures, Roles and Policies’, s. 185 573 Arbatov, ‘Voenneya Reforma, Strategiya, Budjet’, s. 433. 574 Baev, ‘Traektoriya Rossiskoy Armii: Sokraşenie, Pazlojenie, Porajenie’, s. 64. Andrey Kokoşin’in Rusya’nın ulusal güvenlik ve askeri reform konusundaki görüşleri için bkz; Andrey A. Kokoşin, Politika Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii v Uslovyah Globalizatsii (Moskova: Rossiyskaya Akademiya Nauk Đnstitut Problem Mejdunarodnoy Bezopastnosti, 2001); Andrei A. Kokoshin, Reflections on Russia’s Past, Present, and Future (Haziran 1997), http://www.ciaonet.org/wps/koa01/index.html (20 Aralık 2004), s. 34-37 ; Jacob W. Kipp, Forecating Future War : Andrei Kokoshin: Scholar and Bureaucrat (Fort Leavenworth, KS: U.S.Army Foreign Military Studies Office, 1998) http://call.army.mil/fmso/fmspubs/issues/kokoshin.htm (10 Haziran 2006). 575 Umbach, ‘Dilemmas of Russian Military Modernization’, s. 27. 576 Ibid.
166
silahların tek bir komutanlık altında toplanmasını istiyordu.577 Sergeyev, NATO’nun
doğuya genişlemesini ve Mart 1999’da Sırbistan’ı bombalamasını görüşlerine
dayanak olarak kullanıyordu.578
1997 reform paketinin uygulanmasındaki öncelikler konusunda süregelen
görüş ayrılığına rağmen, bu dönemde ordunun yeniden yapılanması sürecinde önemli
adımlar atıldığı söylenebilir.579 Nitekim Yeltsin yönetiminin son reform paketiyle
Hava Kuvvetleri ile Hava Savunma Kuvvetleri birleştirildi, Kara Kuvvetleri
Komutanlığı doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlandı, Askeri Uzay
Kuvvetleriyle ile Uzay Füze Savunma Kuvvetleri de Stratejik Füze Komutanlığı
çerçevesinde birleştirildi.580
Sonuç olarak, 1992-1999 döneminde Yeltsin yönetimin yaptığı askeri reform
hamleleri çeşitli ekonomik ve politik gelişmeler nedeniyle sorun yaşasa da, askeri
harcamaları düşürerek, askeri personel sayısını azaltarak, ordusunun kötü stratejik
konuşlanmasını AKKA yükümlülüklerine karşı çıkarak, BDT üyeleriyle ikili ve çok
taraflı anlaşmalarla düzenleyerek, zaman zaman nükleer güç statüsünü kullanarak ve
son olarak ordu yapılanmasını yeniden düzenleyerek sıkıntıları gidermeye çalıştı.
Fakat bütün bu çabalara rağmen, atılan adımlar daha çok günü kurtarıcı nitelikteydi
ve Yeltsin yönetiminin köklü askeri reform konusundaki başarısızlığını ortaya
koyuyordu. Yeltsin döneminde köklü askeri reformun Rusya’da başarılamamasının
en önemli nedenleri olarak iktidarın zayıflığı ve bu bağlamda özellikle askeri
çevreden gelen reform muhalefetine karşı çıkamaması, siyasi sistemin yeterince
577 Baev, ‘Traektoriya Rossiskoy Armii: Sokraşenie, Pazlojenie, Porajenie’, s. 64. 578 NATO’nun Sırbıstan’ı bombalamasının Rus askei anlayışı üzüerindeki etkisi için bkz.; Arbatov, Transformatsiya Rossiyskoy Voennoy Doktrinı-Uroki Kosova i Çeçni, s. 11-20. 579 Reform konusundaki görüş ayrığı 2000-2001 döneminde Savunma Bakanı Đgor Sergeyev ve Genelkurmay Başkanı Anatoliy Kvaşnin arasında devam etmiştir. Umbach, ‘Dilemmas of Russian Military Modernization’, s. 27. 580 Arbatov, ‘Voenneya Reforma, Strategiya, Budjet’, s. 433.
167
demokratik olmaması, siyasi elitin gündem yoğunluğu nedeniyle askeri reforma
ilgisizliği, askeri reform modeli konusunda uzlaşmazlıklar, Çeçenistan savaşı,
Batı’nın politikaları, mali kaynak sıkıntısı, nükleer seçenek gibi unsurları
sayabiliriz.581
C. Ekonomik Kriz
Bağımsızlığın ardından Rusya’nın karşılaştığı en önemli sorunlardan biri de Sovyet
mirası sosyalist ekonominin yeniden ve serbest piyasa ekonomisinin gereklerine
uygun biçimde reform edilmesiydi. Gorbaçev’in askerileştirilmiş yapıya sahip ve
1980’lerin sonu ortaları itibariyle ciddi bir kriz içersinde bulunan sosyalist
ekonomiyi yeniden yapılandırma ve serbest piyasa modeline uygun hale getirmeyi
amaçlayan ekonomi politikaları (Stanislav Şatalin’in “500 gün planı”) başarıya
ulaşamamıştı. Bu bağlamda Rusya’ya kalan ekonomi mirası ekonomik gerçeklere
uygun biçimde reform zaruretini beraberinde getirmekteydi.
Yeltsin’in iktidarı boyunca Rusya’daki ekonomik reform politikalarını üç
temel dönemde ele almak mümkündür: Radikal liberalleştirme politikalarının
uygulandığı Ekim 1991-1993 dönemi (“Şok Tedavi”), makroekonomik istikrar
politikalarının uygulandığı fakat 17 Ağustos 1998 krizi ile sonuçlanan 1994-1998
dönemi ve son olarak Ağustos krizinin aşılması için uygulanan ekonomi
politikalarını kapsayan 1998-1999 dönemi.
“Şok Tedavi” dönemine gidiş süreci Yeltsin’in Gorbaçev ile yaptığı
mücadeleden başarıyla çıkmasının ardından başlamıştı. Yeltsin 19-21 Ağustos
581 Bu konudaki görüşlerin bir özeti için bkz; Miller, ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, s. 30-42. Ayrıca askeri reformun başarsızlığında Rus askeri çevrelerini suçlayan görüş için bkz; Aleksandr Golts, ‘Glavnoe Prepyastvie Voennoy Reformı-Rossiskiy Militarizm’, Pro et Contra, Cilt 8, Sayı 3 (2004), s. 56-68.
168
1991’de Gorbaçev’e karşı yapılan darbe girişiminin önlenmesinde oynadığı merkezi
rolle Gorbaçev’le mücadelesinde ibrenin kendinden yana dönmesini sağladı ve Ekim
1991’den itibaren fiilen Rusya’nın tek yöneticisi oldu.
Gorbaçev’le iktidar mücadelesini kazanan Yeltsin’in önünde ülkedeki
reformlar konusunda üç temel seçenek vardı: Birinci seçenek, bir yandan politik
reformları yaparak yeni demokratik iktidar kurumlarını oluştururken, diğer yandan eş
zamanlı olarak ülkeyi serbest piyasa sistemine götürecek ekonomik reformları
yapmaktı. Đkinci seçenek, eski kurumları koruyarak hızlı ekonomik reformlar
yapmayı öngörmekteydi. Üçüncü seçenek ise önce ekonomik reform ardından, yeni
siyasal kurumsallaşmayı öngörmekteydi.582 Yeltsin zaman içerisinde tasviye
edeceğini açıkça oraya koyduğu eski kurumlarla ekonomik atılım yapmayı tercih
etti.583 Bu bağlamda ekonomideki hedef makroekonomik araçları kullanarak “şok
tedavi” yöntemiyle serbest piyasa kurumlarını oluşturmaktı.584 Başkan Yeltsin Ekim
1991’de yasama kurumu Rusya Halk Vekillerinin 5. Kongresinde yaptığı konuşmada
fiyatların serbestleştirilmesi, maaş artışındaki sınırların kaldırılması ve halkın sosyal
haklarının savunulması için önlemler alınması gerektiğini vurguladı.585 Bu çerçevede
Sonbahar 1991’den itibaren liberal yaklaşımın ağırlık kazandığı ekonomi
politikalarında etkin olan temel sloganlar ekonomik yapının liberalleştirilmesi ve
mali istikrarın sağlanması amaçlarına odaklandı.586 Bu yaklaşımın savunucuları
ekonominin diğer alandaki sorunlarının özel girişimcilik ortamının daha özgür hale
getirilmesi ile çözüleceğini öne sürmekteydiler.
582 Sevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 53. 583 Ibid. 584 Ibid. 585 Aleksandr Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, Pro et Contra, Cilt 4, Sayı. 2 (Đlkbahar 1999), s. 6. 586 V. V. Sokolov, ‘Natsionalnıye Ekonomiçeskie Interesı: Vırabotka Konsensusa’, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıye Otnoşeniya, Sayı 3 (1996), s. 11.
169
Başkan Yeltsin “şok tedavi“ politikaları için tercih ettiği hükümeti esas
itibariyle hızlı liberal reformların zorunluluğunu savunan Yegor Gaydar ve ekibinden
oluşturdu. 6 Kasım 1991’de Yeltsin Başbakan Nikolay Silayev’in kabinesi yerine
Gennadiy Burbulis’i Başbakan Birinci Yardımcısı, Yegor Gaydar’ı Başbakan
Yardımcısı ve Ekonomi ve Maliye Bakanı, Aleksandr Şohin’i Sosyal Güvenlik ve
Çalışma Bakanı görevlerine atayan ve kendinin de Başbakanlık görevini üstlendiğini
ilan eden kararnameyi imzaladı.587 Yeltsin Başbakanlık görevini popülaritesiyle
hükümeti desteklemek amacıyla üstlenmişdi.
Gaydar ekibinin ekonomi politikaları öncelikle fiyatların ve maaşların
serbestleşmesi, vergi reformu ve bütçe gelirlerinin artırılmasını öngörmekteydi.588
Ekonomi politikaların ikinci ayağı olarak görülen 1992 tarihli özelleştirme programı
ile büyük kamu kurumlarını özelleştirilerek serbest piyasa kuralları ile işlemesini
sağlamak, işçiler için bazı devlet desteklerinin kaldırılması, ticaret, hizmet, gıda ve
hafif sanayi alanlarındaki devlet kurumlarının özelleştirilmesi amaçlanmaktaydı.589
Program çerçevesinde 1,5 sene içinde gıda sanayi, ziraat ile perakende ticaret
sektörlerini %60’yla, hafif sanayi, inşaat, ulaşım ve tamir sektörlerinin ise %70’inin
özelleştirilmesi öngörülmekteydi.590 Fakat işçilerin kendilerine öncelik tanınması ve
mülkiyetin parasız paylaşımı talepleriyle karşılaşan Yeltsin, Nisan 1992’de yapılan
Rusya Halk Vekilleri 6. Kongresi’nde yaptığı açıklama ile yıl sonundan itibaren
özelleştirmenin hisse senetleri (vauçer) aracılığıyla yapılacağını ilan ederek, bu
talepleri karşılayacaklarını belirtti.591
587 Sevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s.53. 588 Gaydar hükümetinin ekonomi politikaları konusunda ayrıntılı bilgi için bkz; Yegor Gaydar, Dni Porajeniy i Pobed (Moskova: Evraziya, 1997), s. 261–400. 589 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 9. 590 Ibid. 591 Ibid.
170
2 Ocak 1992’de başlayan reformlar, fiyatların serbestleşmesi ve
özelleştirmelerin yanı sıra, ekonominin bütün alanlarında liberalleşmeyi
öngörmekteydi. Bu bağlamda planlı ekonominin kalıntılarının ortadan kaldırılması,
kaynakların merkezden paylaşımının lağvedilmesi, özel girişimin önündeki
engellerin kaldırılması için önemli adımlar atılmış, serbest piyasa kurumlarının
oluşumu çabaları çerçevesinde banka sisteminin yeniden yapılandırılması, döviz ve
menkul kıymetler borsasının temelleri atılmış ve serbest piyasayla ilgili yasal
düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır.592 Liberal reform politikaları çerçevesinde
Rusya ekonominsin dünya ekonomisine entegre edilmesi için, devletin dış ekonomik
ilişkiler üzerindeki tekeli kaldırılarak serbestleşmeye gidilmiş ve ülkeye yabancı
sermayeyi teşvik edici politikalar uygulanmaya başlanmıştır.593
Fakat Gaydar reformları ülke içinde ekonomik faaliyetlerde ciddi bir düşüşe
neden olmuş, yurtiçi hasıla bir sene içinde %14,5 oranında düşmüş, ülke fiyatların
%26,1 oranında artmasına neden olan ve piyasada para kıtlığı ile desteklenen
hiperenflasyon sorunu ile karşı karşıya kalmış, toplumun yaşam şartları kötüleşmiş
ve bu kapsamda nüfusun hane harcama oranları %31,6 oranında düşüş
göstermiştir.594 Uygulanan hızlı ekonomik reformu öngören liberal politikalar
sonucunda sanayi üretimi %40 oranında düşmüş, tüketim %40–60 oranında azalmış,
halkın %30’u fakirlik sınırında yaşamaya zorlanmıştır.595 Gaydar hükümetinin “şok
tedavi” politikaları Yeltsin yönetiminin halk arasındaki siyasi popülaritesini
zayıflatmış, Yeltsin’in reform karşıtı siyasi rakipleri komünistler ve aşırı milliyetçiler 592 Ibid., s. 11. 593 Đvan Korolyev, ‘Đntegratsii Rossii v Mirovuyu Ekonomiky (Đtogi Desyatiletiya)’ Pro et Contra , Cilt 6, Sayı 1-2 (Kış/Đlbahar 2001), s. 70. 594 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 12. 595 Arbatov, ‘Rossiyskaya Demokratiya :”Detskie Bolezni” s Tyajelımı Oslojneniyami’, Arbatov (der.), Bezopastnost: Rossiyskiy Vıbor, s. 56. Gaydar hükümetinin ekonomik reformları ve bu reformların siyasi ve sosyal etkileri konusunda daha ayrıntılı değerlendirme için bkz; Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 101–114.
171
tarafından ciddi eleştirilere maruz kalmasına ve en önemlisi parlamentoda geniş ve
aktif bir muhalefet cephesi oluşmasına neden olmuştur.596
1992 boyunca zaman zaman Gaydar ekibinin “şok tedavi” politikalarını
eleştiren ve hükümete yeni bakanlar atayarak halk ve parlamento desteğini artırmaya
çalışan Yeltsin, 14 Aralık 1992’de .enerji lobisinin temsilcisi, eski Sovyet bürokratı
ve Başbakan Yardımcısı Viktor Çernomırdin’e yeni hükümeti kurma görevi vererek
parlamentonun onayına sundu. Parlamentodan destek alan Çernomirdin
hükümetiyle “şok tedavi” yürüten Yegor Gaydar ekibi tasfiye edilmiştir.597
Böylece Rus ekonomisinde makroekonomik istikrarı sağlama politikalarının
uygulandığı 1993-1998 dönemi başlandı.598 Çernomırdin hükümetinin ekonomi
politikalarının temelini enflasyonla mücadele oluşturdu.599 Hükümet enflasyonu
düşürmenin sağlıklı bir büyüme için uygun koşullar oluşturacağını savunarak,
enflasyonu düşürmek için sıkı para ve mali politikalar uyguladı. B politika üç buçuk
senede başarıya ulaşarak 1993 başındaki yıllık %940’lık enflasyon, 1997’da %111’e
düşmüş, Ruble’nin yabancı paralar karşısındaki durumu kontrol edilebilir bir seyir
izlemeye başlamış, faizler düşmüş ve en önemlisi 1997’de ekonomik büyüme
işaretleri görülmeye başlanmıştır.600 Ayrıca fiyatların yükselme hızı düşmüş,
hükümet uzun süreden beri ödeyemediği maaş borçlarını yavaş yavaş ödemeye
596 Eugene Huskey, ‘Democrasy and Institual Design in Russia’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, (New York: Oxford Universitry Pres, 2001), s. 35. 597 Đgor Klyamkin ve Liliya Şevtsova, Vnesistemniy Rejim Borisa II. Nekotorie Osobennosti Politiçeskogo Razvitiya Post Sovetskoy Rossii (Moskova: Carnegie Moscow Center, 1999), s. 16. veya Đgor Klyamkin ve Lilia Shevtsova, This Omnipotent and Impotent Goverment: The Evolution of Political System in Post-Comunist Russia (Washington: Gendalf Publishers, 1999), s. 10–13. Ayrıca, Gaydar’in kendi ekonomi politikalarını ve hatalarını ele alan değerlendirmesi için bkz; Yegor Gaydar, Dolgoe Vremya: Rossiya v Mire: Oçerki Ekonomiçeskoy Đstoriii (Moskova: Delo, 2. Baskı, 2005) s. 361-414. 598 Aralık 1993’deki parlamento seçimlerinin ardından Rusya’da ekonomik reform tartışmaları konusunda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Philip Hanson, ‘The Future of Russian Economic Reform’, Survival, Cilt 36, Sayı 3 (Sonbahar 1994), s. 28-45. 599 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 13. 600 Ibid.
172
başlamış, 1997’in ilk yarısında ülkeye gelen yabancı yatırım 6,67 milyar dolara
yükselerek 1996’ın aynı dönemine oranla üç kat (2,01 miyar dolar) artmıştır.601
Fakat, iyi işaretlere rağmen, ekonomide bir türlü istikrarlı büyümenin
yakalanmaması, vergilerin kötü toplanması, yatırımcı için yasal altyapı eksikliği ve
yaygın yolsuzluk gibi önemli sorunlar devam etmiştir.602 Rusya ekonomisi için
önemli bir kriz döneminin başladığı Ekim 1997’ye gelindiğinde toplam vergilerin
sadece %67’si toplananabilmiş, hükümetin toplamı 26,3 trilyon Ruble’ye (4,4 milyar
dolara) ulaşan maaş, emekli aylığı ve sosyal yardımlarından oluşan iç borçları yıl
sonuna kadar ödeyememe durumu ortaya çıkmıştı.603
Öte yandan, para ve mali politikalara dayanan makro ekonomik istikrar
programı da ülkedeki ekonomik küçülmeyi önleyememiştir. 1992-1993 döneminde
liberalleşme ve eski ekonomik ilişkiler ağının dağıtılmasının ardından, Ruble’de
dalgalı kur politikasının uygulaması ve ithalatçılara sağlanan teşviklerle iç piyasayı
koruma politikasından vazgeçilmesiyle 1993-1994 döneminde makine sanayi üretimi
%100 azaltmış, 1995-1996 döneminde uygulanan büyük devlet harcamalarını daha
fazla para basarak finanse etme ve ekonomiyi para politikalarıyla dizginleme
politikaları mali alanda spekülatif hareketliliği artırmış ve özellikle üretim
sektörünün daralmasına neden olmuştur.604 Nitekim 1993-1996 döneminde Yurtiçi
Hasıla yine %30, sanayi üretimi %36,3, yatırımlar %50,6 oranında azalmıştır.605 Bu
çerçevede 1992-1997 döneminde Rusya’da üretim sektörü yıllık ortalama %5
601 Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s.349. 602 Ibid. 603 Ibid. 604 Sergey Glazev, ‘Rossiskaya Reforma i Noviy Mirovoy Poryadok’, Rossiyskiy Ekonomiçeskiy Jurnal , Sayı 7 (1997), s. 4. 605 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 14.
173
oranında küçülmüş ve bu sürecin bir sonucunda ülke Gayri Safi Milli Hasılası aynı
dönem zarfında %49 oranında azalmıştır.606
Öte yandan, mali araçları kullanarak makro ekonomik istikrar sağlama
politikaları yeni bir ekonomik kriz için uygun koşullar oluşturmaya başlamıştır.
Nitekim bu çerçevede 1993-1997 döneminde federal bütçe 1993’te Gayri Safi
Yurtiçi Hasılanın %5,8’i, 1994’de %10’nu, 1995’de %2,7’si, 1996’de %3,4’ü,
1997’de %3,6’sı oranında açık vermiştir.607 Hükümetin bu açıkları Rusya Merkez
Bankası aracılığıyla yüksek faizli ve kısa vadeli bono satarak aşma çabası ülkeye
yabancı kaynaklı sıcak para girişini hızlandırmış ve bu durum ulusal ekonomide
spekülatif yabancı sermayenin ağırlığını artırmıştır.608 Nitekim 1997’de kısa vadeli
devlet bono piyasasında spekülatif yabancı sermayenin payı %15’den %30’a çıkmış,
1998’de federal bütçe açıklarının finanse edilmesinde dış kreditörlerin payı da %55’e
ulaşmıştır.609 Yüksek faizli bono gelirleri reel sektördeki üretim düzeyini olumsuz
yönde etkileyerek özellikle yerli girişimcilerin durumunu kötüleştirmiştir.610
Ekonomideki bu olumsuz gelişmelere Yaz 1997’deki Asya krizinin ve
Rusya’nın dünya piyasasındaki ana ihracat maddesi petrol fiyatlarının düşme
sürecinin eklenmesi Sonbahar 1997’de ekonomide ciddi bir krizin önünü açmıştır.
Önce piyasalarda hızlı bir Ruble’den kaçış süreci başlamış ve borsa indeksi 11 gün
içinde (17-28 Ekim 1997) 532,9’dan 392,86’ya düşmüştür.611 Rusya Merkez Bankası
Ruble’nin düşüşünü durdurmak için döviz satışına başlamış ve faiz artırımına
606 Sevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 350. 607 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 15. 608 Korolyev, ‘Đntegratsii Rossii v Mirovuyu Ekonomiky (Đtogi Desyatiletiya)’, s. 70. 609.V. T. Ryazanov, ‘Postliberalnaya Ekonomika i EE Vozmojnosti v Preodolenii Krizisa v Rossii’, Şakleina, (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii , Cilt. 2 s. 405. 610 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 15. 611 Ibid., s. 27.
174
gitmiştir.612 Döviz satışı sonucu Merkez Bankası’nın döviz rezervleri üç ay içinde
(Ekim–Aralık 1997) 18 732 milyar dolardan 12 897 milyara dolara düşmüştür.613
Fakat hükümetin krizi önemek için attığı adımlar yaklaşık 8 milyar dolar civarında
yabancı sermayenin yurtdışına kaçmasını engelleyememiştir.614 Rusya’nın dünya
piyasasına ihraç ettiği malların, özelikle petrolün fiyatındaki düşüş krizi daha da
derinleştirmiş, Ruble’nin değer kaybı ülkedeki büyük ticari bankaları iflasın eşiğine
getirmiştir.
Bu gelişmeler ışığında, 1997 sonu itibariyle gayri safi milli hasıla %0,2,
üretim ise %1,7 oranında düşmüş, bütçede dışarıdan finans edime oranı %64
oranına yükselmiş, bütçede vergiler öngörülenden 37 trilyon Ruble (yaklaşık 6,2
milyar dolar) eksik toplanmış ve zarar eden müessese sayısı %48 artmıştır.615 Hızlı
özelleştirme süreci ile ülkenin önemli kurumlarını bedava denebilecek fiyatlarla satın
alan yeni Rus zenginleri (oligarhlar) ise büyük paralar kazanmalarına rağmen, büyük
miktarlarda vergi kaçırarak ekonominin kötüye gidişini daha da hızlandırmışlardır.
Ülkedeki ekonomik kriz iç politik gelişmelerin de daha hızlı bir sürece
girmesinin önünü açmış ve hükümet krizinin çıkmasına neden olmuştur. Bu
kapsamda Yeltsin 23 Mart 1998’de ekonomik kötü gidişin aşılmasında başarısız
politikaları ve Yeltsin sonrasının devlet başkanı olma hesapları için politik
manevralar yapan Başbakan Çernomırdin’i görevden almıştır.616 Rusya yasama erki
612 Ryazanov, ‘Postliberalnaya Ekonomika i EE Vozmojnosti v Preodolenii Krizisa v Rossii’, s. 387. 613 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 27. 614 Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, , s. 351. 615 Ibid. 616 Çernomirdin’in Yeltsin sonrası devlet başkanı olma konunda yaptığı manevralar konusunda daha ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, , s. 361-365.
175
Duma iki kez vetonun ardından Yeltsin’in fesih tehdidi ile 17 Nisan 1997’de
teknokrat Sergey Kiriyenko’nun Başbakan olmasını onaylamıştır.617
Yeni Başbakan Sergey Kiriyenko ekonominin ciddi bir sıkıntı ile karşı
karşıya olduğunu, ekonomik yatırımların Ocak-Şubat 1998 döneminde bir önceki
yılın aynı dönemine oranla %7,6 oranında düştüğünü, 1997 bütçesinde devlet
harcamaları içinde iç ve dış borçların payının %30’a (1996’da %13) yükseldiğini ve
bu sürecin önlenememesi halinde oranın 2000’de %70’e çıkacağını belirtti.618
Kiriyenko ayrıca, aylık harcamaların aylık 5-30 milyar Ruble’yi bulduğunu, buna
karşılık temel gelir kaynağı olan vergilerden ayda 10 milyar Ruble’den az bir
miktarın toplanabildiğini, bütçenin aylık 165 milyar Ruble açık verdiğini ve devletin
Şubat 1998 itibariyle maaş borçlarının %21’ini ödeyemediğini ilan etmiştir.619
Fakat yeni Başbakanı’nın atanması ve gereken her türlü önlemi alacaklarına
dair güvence vermesi de Rusya’nın büyük bir krize sürüklenmesini önlemeye
yetmemiştir. Kiriyenko hükümeti ilk büyük çöküşle Mayıs 1998’de karşılaşmış,
Rusya borsası %10, Lukoil ve YES Rossii şirketleri %50 oranında değer kaybetmiş,
ülkeden döviz çıkışı hızlanmış ve 28 Mayıs’ta faiz hadleri %30’dan %150’ye
yükselmiştir.620 Bunun üzerine hükümet ekonomik kötü gidişi önlemek için
uluslararası mali kurumlara ve Japonya’ya yardım çağrısında bulunmuştur.621
Rusya’nın söz verdiği mali yükümlülükleri sürekli yerine getirememesinden rahatsız
olan IMF ve Japonya, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’un ikna girişimleri sonucu
617 Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, , s. 368 618 Ibid., s. 370. 619 Ryazanov, ‘Postliberalnaya Ekonomika i EE Vozmojnosti v Preodolenii Krizisa v Rossii’, s. 387 ve Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 370. 620 Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 372. 621 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s.19.
176
13 Haziran 1998’de Rusya’ya 22 milyar dolar kredi vereceklerini ilan ettiler.622 Yeni
krediler Rusya’nın “ekonomik ve mali alanda istikrar programına” uyması ve yapısal
reformlar yapması koşuluna bağlanmıştı. Uzlaşmaya göre, verilen kredinin büyük bir
bölümü Merkez Bankası rezervlerin artırılmasına, bir bölümü ise devlet bonolarının
faizlerinin yeniden yapılandırılmasına, özetle yabancı yatırımcıların 16 milyar dolara
ulaşan devlet bono alacaklarının kurtarılmasına hizmet edecekti.623
Fakat Kiriyenko hükümetinin bu uzlaşmayı gerçekleştirmeyi ve krizden
çıkmak için vergileri yükseltmeyi öngören Programı, Duma’da ciddi tartışmaların
ardından kabul edilse de, ekonomideki olumsuz gelişmeleri engellemeye yetmemiş,
ülkeden sermaye kaçışı ve Ruble satışı devam etmiştir.624 Bu radikal önlemler bile
devlete ve ulusal mali piyasalara güvenini kaybeden nüfusun desteğini kazanmaya
yetmemiş, krizin daha geniş alanlara yayılması engellenememiş, bütün büyük ticari
bankalar borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, banka ödeme sistemi işlevsiz hale
gelmiş, vergi gelirlerinde büyük düşüşler yaşanmış, Ruble döviz karşısında dengesiz
yaşamaya devam etmiş, fiyatlar hızlı biçimde yükselmeye başlamış, üretim
sektöründe panik başlamış ve hiperenflasyon tehlikesi baş göstermiştir.625 Nitekim
10 Ağustos 1998’de Borsa %20-25 oranında düşmüş, Merkez Bankası Ruble’yi
korumak için kısa vadeli devlet tahvil faizlerini %130-140’lara yükseltmiştir.626
Bu gelişmeler üzerine, yeni istikrar programıyla alınan dış mali desteğin
yurtdışına kaçmasını önlemek isteyen hükümet ve Merkez Bankası 17 Ağustos
622 Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, , s. 375. 623 Ibid. 624 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s.19. IMF, Duma’daki ekonomik reform programına direnişine cevap olarak, Rusya’ya vereceği ilk kredi dilimini son anda 5,6 milyar dolardan 4,8 milyar dolara düşürmüştür. Hans-Hermann Hörmann ve Christian Meier, ‘Konseptualnıy, Vnutrennie i Mejdunarodnıe Aspektı Ekonomiçeskoy Bezopastnosti Rossii’, Andrey Jagorskiy (der.), Bezopastnost Rossii: XXI Vek (Moskova: Prava Çeloveka, 2000), s. 228 ve Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, s. 375. 625 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s. 19. 626 Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, , s. 376.
177
1998’de yeni bir mali politika benimsediğini açıkladı.627 Yeni mali politika ülkeden
döviz çıkışını yasaklamış ve kısa vadeli devlet tahvilleri ve hazine bonosu ile
yabancı borçların ödenmesinin üç ay süreyle 90 gün ertelendiğini ilan etmiştir.628
Ekonomideki olumsuz gelişmeler sonucu Yeltsin’in 24 Ağustos’ta Kiriyenko
hükümetini görevden alması Başkan ve Duma arasında hükümet kurma krizine yol
açtı.629 Çernomırdin’i vekaleten tekrar Başbakanlık görevine atayan Yetltsin, bu
atamanın 21 Ağustos’ta Duma tarafından onaylanmamasının ardından 11 Eylül’de
Duma’yla Primakov’un Başbakanlığında anlaştı. Fakat 11 Eylül 1998-12 Mayıs 1999
gibi kısa bir zaman zarfında, iç politikada siyasal çekişmelerin güçlendiği,
oligahların iktidar paylaşımında etkilerini güçlendirmeye çalıştığı630 ve ış politikada
Kosova krizinin yaşandığı kırılgan bir zeminde görev yapan Primakov hükümeti,
ekonomide gerekli yapısal reformları gerçekleştirememiş ve krizden çıkma için
IMF’yle yapılan müzakereleri zaman yaymıştır.
Primakov’un ardından 19 Mayıs 1999’da Başbakanlığa getirilen Sergey
Stepaşin’in kurduğu hükümet de iç politik çekişmeler nedeniyle uzun ömürlü
olamamış, ekonomik alanda da ülkeyi sıkıntıdan kurtaracak adımları atma fırsatı
yakalayamadan yerini 9 Ağustos 1999’da Vladimir Putin hükümetine bırakmıştır.
Putin’in göreve gelmesi ise bir sonraki bölümde ele alınacağı üzere Rusya’da diğer
alanların yanısıra, ekonomide de yeni bir dönemi başlatmıştır.
627 Ibid., s. 377. 628 Nekipelov, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, s.19. 629 Bu konuda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Şevtsova, Rejim Borisa Yeltsina, , s. 383-400. 630Rusya’da oligarşinin ekonomi ve siyaset eksenindeki mücadelesi konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Nodari Simonia, ‘Economic Interests and Political Power in Post Soviet Rıussia’, Brown (der.), Contemporary Russian Politics, s. 269-286; Hans-Henning Schröder, ‘El’tsin and The Oligarchs: The Role of Financial Groups in Russian Politics Between 1993 and July 1998’, Europe-Asia Studies, Cilt 51, Sayı 6 (1999), s. 957-988; Thomas Graham, ‘From Oligarchy to Oligarchy: The Structure of Russia’s Ruling Elite’, Demokratizatsiya: The Journal of Post-Soviet Democratization, Cilt 7, Sayı 3 (Yaz 1999), s. 325-340 ; Vladimir Shlapentokh, ‘Russia: Privatization and Illegalization of Social and Political Life’, The Washington Quarterly, Cilt 19, Sayı 1(Kış 1996), s. 65-85.
178
Sonuç olarak, Rusya’nın en önemli sorunlarından biri olan serbest piyasa
ekonomisine geçiş ve Sovyet mirası ekonominin reform edilmesi Yeltsin döneminin
öncelikli sorunlarından biri olmuştur. Hem iç politik hem de dış politik gelişmelerin
önemli ölçüde etkilediği ekonomik reform sürecinde üç önemi dönemden
bahsedebiliriz. 1992-1993 dönemin kapsayan ilk dönemde krizden çıkmak için bir an
önce serbest piyasa ekonomisine geçilmesi amaçlanmış ve “şok tedavi” yöntemi ile
hızla fiyat serbestleştirilmesi, özelleştirme ve sosyal boyutu önemli ölçüde gözardı
eden yapısal reformlar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Fakat Gaydar hükümetinin bu
politikaları iç politik ve ekonomik nedenlerle yerini Çernomirdin hükümeti’nin
makro istikrarı korumak, enflasyonu indirmek ve bunun için mali-para araçlarını
etkin biçimde kullanmayı ve halk talepleri sonucu sosyal destek politikalarını da
dikkate alan bir politikasına bırakmıştır. Fakat 1997 sonundan itibaren Çernomirdin
hükümetinin yapısal reformları gerçekleştirememesi, yıkıcı boyutlara ulaşan
yolsuzluk, vergi kaçırma gibi sorunların yanısıra, dış piyasalarda özellikle Asya mali
krizi Rus ekonomisini yeni bir kriz sürecine sokmuştur.631
Çernomirdin’in yerine gelen Kiriyenko hükümeti IMF ve Japonya’nın dış
desteğine rağmen ekonomiyi kriz sürecinden çıkaramamış ve 17 Ağustos 1998’de
Rusya iflasını ilan etmiştir. Bu süreçte iç ve dış faktörler Rusya’nın ciddi bir
ekonomik krize girmesine neden olacak biçimde gelişmiştir. Đç dinamikler
bakımından giderek artan yüksek bütçe açıklarının varlığı ve bu açığı finanse etmek
için esas gelir kaynağı vergilerin toplanamaması, Rusya ekonomisini ciddi bir mali
631 Rusya ekonomisinde yolsuzluk ve oligarşik yapı konusunda geniş değerlendirmeler için bkz ; Sergei Peregudov, ‘The Oligarchical Model of Russian Corporatism’, Brown (der.), Contemporary Russian Politics, s. 259-268; Louise I.Shelley, The Challenge of Crime and Corruption’, Wegren (der.), Russia’s Policy Challenges: Security, Stability and Devolopment, s. 103-122.
179
iflasın eşiğine getirmiştir.632 Öte yandan dış dinamiklerden 1997’deki Asya krizinin
artçı şoku Rusya ekonomisini sarsmıştı. Diğer önemli bir dış faktör ise dünya
piyasalarında benzin ve doğal gaz fiyatlarında büyük bir düşüşün yaşanması ve
bunun sonucu Rusya’nın sadece 1998’de yaklaşık 9 milyar dolar kaybetmesiydi.633
Öte yandan, Ekim 1997’den itibaren başlayan ekonomik kriz sürecinin
derinleşmemesi için uluslararası kurumların ve Japonya’nın Temmuz 1998’de söz
verdiği 22,6 milyar dolarlık yardım da Rusya’ya sorunsuz bir biçimde ödenmemiştir.
Uzlaşmaya göre 1998 içinde verilmesi gereken 14,8 milyar dolarlık dilimin sadece
4,8 milyarı verilmiş ve geri kalanı durdurulmuştur.634 Bu sorunun en önemli nedeni
Rusya’da ekonomik krizin daha da derinleşerek devam etmesi ve bu durumun da
Kiriyenko hükümetini istifaya götürerek kısa süreli geçici hükümetler yolunu
açmasıdır. Rusya, Primakov ve Stepaşin hükümetleri deneyimini yaşamışsa da, bu
yeni hükümetlerin iç politik mücadelelerin gölgesinde kurulması ve kısa süreli
olması, ekonomiyi rayına oturtmak için köklü reform politikaları yürütmeyi
engellemiştir. Rusya ekonomisinin 17 Ağustos krizinin sonuçlarını gerçek anlamda
telafi etme süreci ise 9 Ağustos 1999’da Putin’in Başbakanlığa gelmesi ile
başlamıştır.
632 Hans-Hermann Hörmann ve Christian Meier, ‘Conseptual, Đnternal, and International Aspects of Russia’s Economic Security’, Alexei Arbatov, ve Karl Kaiser, Robert Legvold (der.), Russia and West: The 1 st Century Securit (New York: M. E. Sharpe, 1999), s. 84 veya Hörmann, ‘Konseptualnıy, Vnutrennie i Mejdunarodnıe Aspektı Ekonomiçeskoy Bezopastnosti Rossii’, s. 228. 633 Hörmann, ‘Conseptual, Đnternal, and International Aspects of Russia’s Economic Security’, s.84. 634 Ibid.
180
BÖLÜM IV
PUTĐN DÖNEMĐNDE YENĐ RUS ULUSAL GÜVENLĐK ANLAYIŞI:
KONTROLLÜ DÖNÜŞÜM MODELĐ
A.Yeltsin’in Mirasından “Kontrollü Dönüşüm” Modeline
1990’ların başında halkın ve seçkinlerin büyük umutlarıyla başlayan Yeltsin dönemi
1990’ların sonuna gelindiğinde ekonomiden iç politikaya, askeri yapıdan dış
politikaya bütün alanlarda Rusya’nın sıkıntılarının daha da büyümesine neden
olmuştu. Yeltsin döneminin iç ve dış politika alanındaki reform politikalarının Đkinci
ve Üçüncü bölümlerde ayrıntılı biçimde ele alınan önemli bazı sonucları aşağıdakı
gibi özetlenebilir.
Öncelikle, Rusya’nın yeniden yapılanması sürecinde özel önem arz eden
ekonomi alanındaki politikalar 1998’de ekonomik krizle sonuçlandı. Yeltsin’in
ülkeyi ekonomik krizden çıkarmak için yeni başbakan ve hükümet atamaları da içine
düşülen ekonomik krizi çözmek yerine, daha da geniş bir alana yayarak siyasi
istikrarsızlılara yol açtı ve sık-sık değişen hükümetler sorununu gündeme getirdi. Bir
yandan sık-sık değişen hükümetler, öte yandan Çeçenistan başarısızlığı merkezi
yönetimin normal işlevlerini yerine getirmesine büyük bir darbe vurarak, ülkedeki
politik ve ekonomik içerikli merkezkaç eğilimleri güçlendirdi. Merkezi yönetimin bu
durumu ülkenin ekonomik krizden çıkmasına katkı yapabilecek vergi toplama
işlevini yürütmesini önemli ölçüde engelleyerek, ekonomik krizin daha da
derinleşmesine yol açtı. Çeçenistan başarısızlığı Rus askeri gücünün kötü durumunu
ortaya koyarak ülke içinde merkezi yönetimin otoritesini sarsarken, dışarıda özellikle
de BDT coğrafyasında Rus askeri gücünün etkisini zayıflattı.
181
Öte yandan, dış politika alanında da Yeltsin yönetimi ciddi sıkıntılarla karşı
karşıya kalmıştı. 1990’ların başında büyük umutlarla “Batıya yaklaşma ve hatta onun
bir parçası olma” yönelimli başlayan politikalar, zaman içerisinde önemli
değişimlere uğrayarak 1999’da Kosova sorunu nedeniyle Batıyla çatışmayı göze
alacak boyutta ciddi bir krize neden oldu. Rus dış politikasının temel önceliği
konumundaki BDT coğrafyasındaki güç dengeleri giderek daha büyük oranda
Rusya’nın aleyhine değişmeye başladı. Rusya’nın bu coğrafyadaki etkinliğini
sürdürmek amacıyla büyük önem verdiği BDT örgütü, kararlarının tamamına yakını
uygulanmayan bir kuruma dönüştü. Mayıs 1999’da Rusya’yla ilişkilerde daha
bağımsız hareket etmek ve Batıyla daha yakın ilişkiler geliştirmek isteyen Gürcistan,
Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova’nın GUAM adı altında bir araya geldiklerini ilan
etmeleri Rusya’nın bu coğrafyadaki etkinliğini zayıflatan önemli bir gelişme oldu.
Bu birlikteliğin, ABD’nin açık teşvik ve desteğiyle kurulması Rusya açısından daha
da endişe verici bir duruma işaret ediyordu. Primakov doktrinine rağmen, Rusya’nın
Orta Doğu bölgesinde (Đran’la ilişkiler dışında) inisiyatifi büyük ölçüde ABD’ye
kaptırması ve Çin’le ilişkilerin de küresel sistemde alternatif bir güç odağı oluşturma
bakımından yeterli olamaması dış politikada öne çıkan diğer sıkıntılar oldu.
Özetle, ülkenin içine düştüğü ekonomik, politik, sosyal ve dış politika
alanlarındaki sorunlar yönetimin sıkıntılarını daha da derinleştirerek Rusya’yı çok
boyutlu bir krize sürükledi. Bu koşullarda Rusya’nın bir devlet olarak varlığını
sürdürebilmesi ve bunun için gerekli yeni değişim politikaları yürütebilmesi, Rus
seçkinler ve devlet bürokrasisi için en önemli hedef olarak önem kazanmağa başladı.
Başkan Yeltsin halkın ve Rus seçkinlerin gözünde etkinliğini ve meşruiyetini büyük
ölçüde kaybedince, ülkenin karşılaştığı sorunlar yeni bir ulusal lider arayışını
182
gündeme getirdi. Bu bağlamda 9 Ağustos 1999’da Başbakanlık ve 31 Aralık 1999’da
da vekâleten Başkanlık görevine getirilen Vladimir Putin, hızla ülkenin karşılaştığı
sorunları çözebilecek yeni ulusal lider konumuna oturtuldu. Putin’in iktidara
taşınması süreci 26 Mart 2000’de yapılan başkanlık seçimlerinde %52,94 oyla
Rusya’nın seçimle gelen ikinci başkanı olmasıyla tamamlandı.635
B. Kontrollü Dönüşüm Modeli nedir?
Yeltsin döneminde parçalanan iktidarı toparlayabilecek, ülkeyi parçalanmaktan
kurtarabilecek, ‘‘yakın çevre’’ ve uluslararası arenada Rusya’ya saygınlığını tekrar
kazandırabilecek, Yeltsin döneminin kazanımlarından ödün vermeyecek bir kişinin
iktidara gelmesi ihtiyacı doğunca, ülkedeki iktidar odakları (oligarhlar, ordu,
güvenlik servisi) bu görev için Vladimir Putin’i uygun gördü.
Putin’in bu görev için seçilmesinde Rusyada değişik iktidar odaklarını tatmin
edecek nitelik ve geçmişe sahip olmasının etkili olduğu düşünülebilir. Öncelikle,
Putin’in 1975–1990 döneminde Sovyet istihbarat servisi KGB’de çalışmış olması,
iktidarın belirlenmesinde önemli role sahip Rus güvenlik çevrelerinin (istihbarat,
ordu) desteğinin sağlanmasında önemli bir etkendi: Dahası, Putin’in Yeltsin
döneminde Haziran 1998’den itibaren Rusya istihbarat servisi FSB’nin başkanı ve de
Mart 1999’dan Ağustos 1999’a kadar Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri olması da,
güvenlik çevrelerinin kendisine olumlu yaklaşmasını kolaylaştırmıştı. Ayrıca,
Putin’in 1990’ların başından itibaren Rus demokrat ve liberal çevrelerinde önemli
saygınlığı olan Petersburg Belediye Başkanı Anatoliy Sobçak’la yakın ilişkileri ve
635Putin’in Devlet Başkanı seçimine ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Vladimir Prıbılovskiy, ‘Tsar no Nenastoyaşiy’, Aleksandr Verhovskiy, Ekaterina Mihailovskaya ve Vladimir Pribılovskiy (der.) Rossiya Putina: Pristrastnıy Vzglyad, (Moskova: ROO “Tsetr Panoram”, 2003), s. 146-172. Putin’in resmi özgeçmişi için bkz; http:// www.kremlin.ru , (22 Mart 2004).
183
çalışma arkadaşı olması da bu çevrelerin desteğinin sağlanmasına imkan tanıdı.
Putin’in siyasi bir kişilik olmaması da Yeltsin’in kararlarında önemli rol oynayan
“Aile”636 tarafından siyasal sistem içerisinde kolay yönlendirilebilecek bir varis gibi
değerlendirilmesine olanak verdi.
Bu şekilde Rusya’daki değişik iktidar odaklarının uzlaştığı bir kişi olarak
iktidara getirilen Putin’e göre, “Rusya son 200–300 senede ilk kez dünyanın ikinci
ve hatta üçüncü dereceli ülke olmak gibi” bir tehlikeyle karşı karşıyadı ve bunun
önlenmesi için ulusun entelektüel, fiziki ve psikolojik güçlerinin bir araya toplanması
gerekiyordu.637 Bu çerçevede ülkenin bekâsı için çözülmesi hayati önem taşıyan ve
de giderek ağırlaşan iç ve dış sorunları çözme misyonu yüklenen Putin’in, ülkenin
düştüğü durumdan kurtarılması için uygulamaya başladığı “büyük kurtuluş” veya
kalkınma stratejisini “kontrollü dönüşüm” modeli şeklinde tanımlamak mümkündür.
Model temel olarak Rusya’nın karşılaştığı iç ve dış sorunları öncelikle devletin
bekâsını ve büyük devlet geleneğini tehdit eden unsurlar olarak değerlendirmekte ve
bu tehditleri bertaraf ederek Rusya’yı tekrar büyük güç statüsüne kavuşturmak için
ülkenin çağdaş gereklere uygun siyasi, ekonomik ve askeri içerikli köklü bir
dönüşüm/reform sürecine girmesini öngörmekteydi.
Fakat bu dönüşümün amacına uygun olması için kontrollü bir biçimde
yapılması şarttı. Modelin kontrollü reform yapılmasına özel önem atfetmesi bir kaç
etken çerçevesinde izah edilebilir. Öncelikle, bu tür bir reform anlayışını Rusya’daki
geleneksel yukarıdan reform anlayışının tarihi izdüşümü olarak görebiliriz. Nitekim
Putin’in devraldığı Rusya’nın tekrar büyük güç olma amacı I. Petro, II Aleksandr,
636 Burada "Aile" kavramıyla siyasetle uğraşan Yeltsin ailesinin üyeleri ve Yeltsin’in yakın çevresi kastedilmektedir. 637 Vladimir Vladimiroviç Putin, ‘Rossiya na Rubeje Tısyaçeletiy’, Nezavisimaya Gazeta (30 Aralık 1999), http://www. ng.ru.
184
Stolipin ve hatta Sovyet dönemi yukarıdan reform süreçlerindeki “büyük devlet”
misyonuyla ciddi biçimde benzerlik göstermektedir. Yine Rusya geleneğine uygun
olarak, bu reformun da temel dinamiği Rus egemen siyasi kültür geleneğinin en
önemli parçası olan devlet aygıt ve bürokrasisiydi.
Dönüşümün kontrollü olmasına yapılan vurgu da Putin yönetimi için bir kaç
bakımdan önemliydi. Öncelikle, Putin yönetimi kontrolsüz biçimde yapılan
Gorbaçev dönemi dönüşüm deneyimini bizzat yaşamış kadrolardan oluşmaktaydı. Bu
kadrolar anılan reform sürecini SSCB’nin çözülüşünün en önemli sebeplerinden biri
olarak değerlendirmekteydiler. Bu bağlamda SSCB’nin çöküşünü “20. yüzyılın en
önemli felaketi olarak değerlendiren” Putin için reformun “kontrollü” olması
Rusya’nın da aynı kaderi paylaşmaması için çok önemliydi. Öte yandan kontrollü
olma, dönüşümün “büyük kurtuluş” amacından sapma olmaması için de gerekliydi.
Nitekim Yeltsin döneminde ülkeyi kapsayan reform dalgasının 1990’ların sonunda
Rusya’yı siyasi, ekonomik, askeri ve dış politika alanlarında soktuğu çıkmaz, Putin
için önemli bir ders olmuştu. Dahası kontrollü dönüşüm için iki başarılı örnek,
imparatorluktan ulus-devlete geçiş yapmış Türkiye ile sosyalist Çin’in dönüşüm
modelleri de Rusya için “kontrollü dönüşüm” modelini cazib kılan unsurlardı.
Özetle, ülkenin tarihi tecrübesiyle iç ve dış etkenler “kontrollü dönüşüm” modelini
Putin yönetimi için cazip temel strateji haline getirmişti.
Bu bağlamda Putin yönetiminin izlediği strateji “güçlü ve etkin merkezi
devlet, güçlü ekonomi, güçlü ordu ve uzlaştırırıcı, pragmatist aktif bir dış politika”
biçiminde formüle edilebilecek ve birbiriyle sıkı bağlantılı olan dört temel hedefi
gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Putin yönetiminin bu hedeflerini gerçekleştirmek için
185
uyguladığı politikaları ise ülke içinde ve dışında olmak üzere ikiye ayırmak
mümkündür.
Putin reformlarının ilk ayağını oluşturan içerde federal düzeyde uygulanacak
siyasal ve idari politikalarla “güçlü ve etkin merkezi devlet” gerçekleştirmek
amaçlanmıştır. Aşağıda üzerinde geniş biçimde duracağımız bu hedefin
gerçekleştirilebilmesi için Putin’in uyguladığı politikalar üç boyutlu bir nitelik arz
etmiştir. Bu politikaların ilk boyutunu ülke içinde Kremlinin otoritesini etkin biçimde
tesis etmek ve bu bağlamda federal yönetimi güçlendirmek çabaları oluşturmuştur.
Nitekim merkezkaç eğilimlerin bastırılması için Çeçenistan’a yapılan Ağustos 1999
tarihli ikinci silahlı müdahale ve federal hükümeti bölgeler karşısında daha da
güçlendiren reformlar bu politikanın iki boyutunu oluşturmuştur.
Öte yandan, Putin yönetimi federal merkezin Rusya siyasal sisteminin en
etkin ve belirleyici aktörü olması için çeşitli adımlar atmışır. Bu çerçevede Rus
siyasal sistemin yeniden şekillenmesi için yasalar çıkartılmış ve Yeltsin döneminde
siyasi iktidar üzerinde etkinlik kuran oligarhları sindirmeye yönelik bir politika
uygulanmıştır. Oligarşiyle mücadelenin başarılı olması, aynı zamanda federal
yönetimin ülke ekonomisi üzerinde tam kontrolünü sağlamak ve etkinliğini artırmak
için de gerekli koşullardan biriydi. Bu bağlamda “güçlü devlet” hedefini
gerçekleştirmek için uygulanan politikalar “güçlü ekonomi” hedefinin
gerçekleşmesine de katkıda bulunur nitelikteydi. Putin yönetiminin “güçlü ekonomi”
hedefi Yeltsin döneminde krizle boğuşan ekonomiyi bu durumdan kurtarmak için
etkin politikalar uygulamayı amaçlamaktaydı.
Kontrollü reformun üçüncü önemli hedefi güçlü devlete katkıda bulunacak ve
çaşdaş koşullara uyum gösteren “güçlü ordu”nun oluşturulması için gerekli
186
reformların yapılmasıydı. Modelin dördüncü önemli hedefi Rusya’nın reform
sürecine ve büyük güç amaçlarına hizmet edecek “uzlaşmacı, aktif ve pragmatik bir
dış politika” uygulamaktı. Bu dış politikanın uzlaşmacı boyutu Rusyada mevcut
jeopolitik seçeneklerin sentezlenmesini, pragmatikliği ülkenin mevcut reform
sürecine zarar verecek radikal adımlardan çekinmeyi, aktiflik boyutu ise Rusya’nın
dünya politikasında hala etkin bir aktör olarak bulunuşunu ortaya koymayı
amaçlamaktaydı. Yani, Putin yönetiminin dış politikası bir yandan ülkenin mevcut
sorunlarını çözmeye imkân verecek ve bunun için de Batı ile yeni bir Soğuk Savaşı
engelleyecek, öte yandan da Rusya’nın saygınlığını tekrar kazandırmayı ve başta
BDT coğrafyası olmak üzere önemli çıkar alanlarında etkinliğini sürdürmek ve
güçlendirmeyi amaçlamaktaydı. Putin yönetiminin kontrollü dönüşüm modelinin
ekonomik alandaki politikaları ise güçlü ekonomi için devlet kapitalizmi şeklinde
tanımlanan yapıyı öngörmekteydi.
Özetle, Rusya Putin’le birlikte idari anlamda güçlü merkezi devleti
hedefleyen, siyasi anlamda Kremlin’in tam denetimi altında bulunan “güdümlü
demokrasi” sisteminin kurulmaya başlandığı, askeri alanda profesyonel orduya geçişi
amaçlayan ve dış politikada mevcut gerçeklerle tarihi gelenekler arasında rasyonel
bir denge kurma çizgisini benimseyen bir dönüşüm sürecine girmiştir.
C. “Güçlü Devlet” Hedefi
Putin’in iktidarının önceliklerinin başında Rusya’da tekrar güçlü bir devletin tesis
edilmesi gelmekteydi. Nitekim Putin daha 16 Ağustos 1999’da Başbakan sıfatıyla
187
parlamentoda yaptığı ilk siyasi konuşmasında Rusya’nın güçlü bir devlete duyduğu
ihtiyacı ülkenin temel sorunlarından biri olarak vurgulamıştı.638
Putin, “güçlü devlet” vurgusunu kendi seçim platformu sayılan 30 Aralık
1999 tarihli “Binyılın Eşiğinde Rusya” isimli makalesinde de geniş biçimde anlatmış,
Rusya’nın yeniden doğması ve ayağa kalkmasının ancak devletçilikle mümkün
olabileceğini ilan etmişti.639 Anılan makalede Putin, Rus geleneksel kültürü
bakımından güçlü devletin kötü bir müessese olarak görülmediğini, tam tersine her
zaman düzenin kaynağı ve garantörü, gerektiğinde ise değişimlerin temel girişimcisi
ve ana gücü olduğunu belirtilmektedir.640 Çağdaş Rusya toplumunun güçlü ve etkin
devlete ihtiyaç duyduğunu belirten Putin, böyle bir devletin totaliter esaslara değil,
demokratik, hukuksal ve etkin federatif ilkelere dayanması gerektiğini de ifade
etmiştir.641 Putin 4 Ocak 2000’de yaptığı bir açıklamada ise devletin dağıldığı bir
ortamda ekonomik veya sosyal nitelikli hiç bir sorunun çözülemeyeceğini
belirtmişti.642 Dağılan ve merkezkaç eğilimlerin güclendiği devletin yeniden
yapılanması gerektiğini ifade eden Putin, bu sürecin Rusya’nın tarihsel devlet
geleneğine uygun biçimde “güçlü merkezi devlet” anlayışı içinde
gerçekleştirilmesini savunmuştur.643
Putin’in “güçlü ve etkin devlet” anlayışı 10 Ocak 2000’de ilan edilen
Rusya’nın yeni ulusal güvenlik doktrininde de yer almış, Rusya Federasyonu devlet
yönetiminin federal ve yerel çerçevede güçlü ve etkin hale getirilmesi önemli bir
638 ‘Vladimir Putin Govarit o Glavnım. Đz Vustuplenie v Gosurdarstvennoy Dume 16 Avgusta’, www.rg.ru/anons/arc_1999/0817/11.htm., (8 Ağustos 1999). 639 Putin, ‘Rossiya na Rubeje Tısyaçeletiy’, Nezavisimaya Gazeta (30 Aralık 1999), http://www. ng.ru. 640 Ibid. 641 Ibid. 642 Putin’in 4 Ocak 2000’de Rusya’nın ORT televizyonuna verdiği mulakattan aktaran Thomas Graham, ‘Fragmentation of Russia’, Andrew C. Kuchins (der.), Russia After The Fall (Washington: Carnegie Endowment for International Peace, 2002), s. 54. 643 N. Gevorkyan, A. Kolesnikov ve N. Timakova (der.), Ot Pervogo Litsa : Razgovori s Vladimirom Putinom (Moskova: Vargius, 2000), s. 167-168.
188
amaç olarak vurgulanmıştır.644 Putin, 8 Temmuz 2000’de parlamentoda yaptığı yıllık
konuşmasında da Rusya’nın mevcut olumsuz şartlardan kurtulması için “güçlü
devlet” hedefine odaklanması gerektiğini ilan etmiştir.645
Rusya’nın yeniden güçlenmesi için “güçlü devlet” amacını en önemli öncelik
olarak gören Putin yönetiminin bu alandaki politikalarının temel hedefi merkezi
devleti güçlendirmekti. Bu politikalar üç boyutta uygulanmıştır. Politikanın öncelikli
hedefleri Rusya’nın toprak bütünlüğüne fiili tehlike oluşturan Çeçenistan sorununun
çözülmesi; ikinci olarak, Yeltsin döneminden miras kalan zayıflamış federe yapının
merkezi yönetim lehine güçlenmesini sağlayacak federal reformların yapılması; ve
son olarak da merkezi yönetimin siyasi rejim üzerindeki konumunu güçlendirmek
olmuştur.
1. Çeçenistan’a Đkinci Müdahele
Putin yönetiminin “güçlü devlet” hedefinin ilk uygulama alanı Çeçenistan sorunu
olmuştur. Bunun üç temel nedeni vardı. Öncelikle, 1996 Hasavyurt Anlaşması ve bu
tarihten sonra Çeçenistan’ın fiilen bağımsızlığını kazanması Rusya’da merkezi
devletin zayıflığını ortaya koyan ve diğer federe bölgeleri de bu örneği takip etmeye
teşvik eden bir unsur niteliğindeydi.646 Bu çerçevede Çeçenistan meselesinin
çözümsüz kalması merkezi devleti toprak bütünlüğünü koruma gibi hayati bir
konuda dahi güçsüzlüğünü ortaya koyan bir semboldü. Ayrıca, Çeçenistan’daki
mevcut güçlerin önemli bir bölümünün bütün Kuzey Kafkasya’yı Rusya’dan ayırma
çabasına girişmiş olmaları, merkezi yönetimin güçlü devlet amacına en önemli reel
644 ‘Kontsepsiya Natsionalnoy Bezopasnosti Rossiyskoy Federatsii’, Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Cilt 4, s. 77. 645 ‘Poslaniye Federalnomu Sobraniyu Rossiyskoy Federatsii (8 Iyulya 2000 goda)’, http://www.kremlin.ru/text/appears/2000/07/28782.shtml (22 Mart 2007). 646 Stephen J. Blank, ‘Putin’s Twelve-Step Program’, The Washington Quarterly, Cilt 25, Sayı 1 (Kış 2002), s. 148.
189
tehditlerden birini oluşturmaktaydı. Nitekim 1 Ağustos 1999’da Şamil Basayev ve
Ömer Hattab liderliğindeki Çeçen silahlı birliklerinin Dağıstan’a saldırısı bu tehdidin
gerçek boyutunu ortaya koymuştu.647 Son olarak, yeni Başbakan Putin’in siyasal
otoritesini artırması ve halkı merkezi yönetim etrafında mobilize etmesi için de
Çeçenistan meselesi önemli bir fırsat olarak görülmüştür.648
Belirtilen çerçevede Putin yönetimi için Çeçenistan’a müdahelenin resmi
gerekçesini oluşturan olay ise Şamil Basayev ve Ömer HattaB komutanlığındaki
Çeçen silahlı birliklerinin 1 Ağustos 1999’da Dağıstan’a saldırması olmuştur. Çeçen
birliklerinin neden böyle bir saldırıya başladıklarıyla ilgili çeşitli yorumlarda
bulunmak mümkündür. Öncelikle, Şamil Basayev liderliğindeki bu saldırının
amacının Çeçenistan’ı Rusya kuşatmasından çıkararak stratejik derinlik kazandırmak
ve bu çerçevede Kuzey Kafkasya’nın tamamını Rusya’ya karşı seferber etmek
hedefini güttüğünü söylemek mümkündür. Diğer bir yorum, saldırının lideri Şamil
Basayev’in Çeçenistan’daki iktidar mücadelesinde olan Devlet Başkanı Masadov
karşısında avantaj kazanmak için Dağıstan’da başarı kazanma yolunu seçtiğini ve
kazanılacak bu başarının Çeçenistan içinde gücünü artıracağını düşündüğünü öne
sürmektedir.649 Bir başka yorumda ise Rusya’nın Hasavyurt anlaşmasını geçersiz
kılmak için Basayev’in Dağıstan’a saldırısını özellikle özendirdiği
savunulmaktadır.650 Nitekim, Dağıstan’da olaylar çıktığı sırada Rusya’da
Başbakanlık görevini yürüten Sergey Stepaşin Ocak 2000’de yaptığı açıklamada,
daha Mart 1999’da Çeçenistan sorununun Rusya devleti tarafından masaya
647 Aleksey Malaşenko ve Dmitriy Trenin, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, (Moskova, Moskovskiy Karnegiy Tsenrt, Gendalf, 2002), s.33. 648 Roy Medvedev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, (Moskova, Vremya 2005), s.100. 649 Malaşenko, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, s.32. 650 Bu yorum Çeçensitan’da savaşmış bir komutanla yapılan özel bir gorusmede dile getirilmiştir.
190
yatırılarak müdahalenin altyapısının hazırlanmasının karara bağlandığını
belirtmiştir.651
Bu yorumlar çerçevesinde Basayev’in Dağıstan’a yaptığı saldırının gerçek
neden veya nedenlerinin ne olduğu bulmak çok zordur. Eldeki veriler Rusya merkezi
devletinin bu saldırının özellikle proveke etdiğini söylememiz için yeterli olmasa da,
Kremlin yönetimin çok daha önceden Dağıstan’a yapılacak saldırıdan en azından
haberdar olduğu yorumunu yapmamıza olanak tanımaktadır. Nitekim böyle bir
çatışmanın olacağına dair haberlerin Kuzey Kafkasya’da yaşayan halk arasında çok
önceden yayılmış olduğu bilinmektedir. Nitekim Çeçenistan’daki Đslami Demokrat
Partisinin kurucusu Abdurreşid Saidov, Groznı pazar esnafının daha Mayıs-Haziran
1999’dan itibaren kendi ticari planlarını Dağıstan’da çıkacak bir savaşı dikkate
alarak oluşturduklarını öne sürmektedir.652
Bütün bu farklı açıklama ve spekülasyonlara neden olan Basayev saldırısının
ilk hamlesi 1 Ağustos 1999’da Dağıstan’ın Tsumadin bölgesine yönelmişti.653
Taktiki nitelikli bu hamlenin ardından Çeçen silahlı güçleri 8 Ağustos’ta esas saldırı
hedefi olarak Dağıstanı’ın Botlih bölgesine yöneldiler.654 Şamil Basayev liderliğinde
Dağıstan’a yapılan bu saldırı Ağustos sonunda sayıları 10 000 ulaşan Rusya federal
güçleri ve yerel güvenlik güçlerinin ortak müdahelesiyle önlendi ve Çeçen savaşçılar
Çeçenistan’a geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu saldırının önlenmesi için bütün
sorumluluğu Rusya Başkomutanı Boris Yeltsin yerine Başbakan Putin almış ve
savaşın sürdürülmesinde en yetkili konumda olmuştur.
651 Sergey Stepaşin’in bu görüşlerini ifade ettiği mülakatı için bkz: Sergey Pravosudov, ‘Bloka OVP Voobşe Moqla i ne Bıt’, Nezavisimaya Gazeta (14 Ocak 2000), http://www.ng.ru/politics/2000-01-14/1_ovr.html 652 Malaşenko, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, s. 33. 653 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s. 102. 654 Ibid..
191
Putin, Dağıstan saldırısının önlenmesinin ardından doğrudan Çeçenistan
üzerine gitmeyi tercih etmemiş, daha organize bir müdahele için hazırlıklara
başlanmıştır. Öncelikle, ilk Çeçenistan savaşının olumsuz siyasi, askeri ve özellikle
insani sonuçları nedeniyle savaş karşıtı kamuoyunun desteğinin kazanılması
gerekmekteydi. Bu kapsamda politik anlamda Rusya savaşmak istemese dahi Çeçen
Vahabilerin ülke için tehlike arz ettiği Dağıstan saldırısı örnek gösterilerek
propaganda edilmeye başlanmıştır. Askeri anlamda ise Dağıstan’dan Basayev’in
silahlı birliklerinin geri püskürtülmesi, Rus ordusunun Çeçenlere karşı bu kez başarılı
olacağına örnek göstererek, halkta ordunun gücüne inancın onarılmasına
çalışılmıştır. Đnsani bağlamda da, Dağıstan operasyonlarında Rus ordusu savaşta
mümkün olan en az kaybı verecek biçimde hareket ederek halkın tepkisini
çekmemeye çalışmıştır. Dahası Putin yönetimi Ağustos sonunda Moskova ve
Volgodonsk şehirlerinde sayıları 300’ü bulan sivilin ölümüne yol açan üç apartman
bombalanması olaylarını kamuoyunun Çeçen savaşınını başlatmada desteğini
kazanmak için kullanmıştır.655 Putin yönetimi daha soruşturma sonuçlanmadan
bombalamanın sorumluları olarak Çeçenistan’da Vahabi kamplarında eğitim alan
militanları göstermiş,656 başta Moskova ve Sankt-Petersburg olmak üzre bütün
şehirlerde güvenlik önlemlerini sıkılaştırmıştır.
Dağıstan saldırısı ve apartman bombalamalarını gerekçe göstererek Rusya
kamuoyunda Çeçenistan’dan gelen tehdit konusunda destek elde etmeye başlayan
Putin, bölgeyi kuşatma altına alacak adımlar da atmaya başlamıştır. Bu çerçevede
Putin’in emriyle Çeçenistan’la demir ve havayolu iletişimi Eylül 1999’da
durdurulmuş, Çeçenistan’a verilen elektrik kesilmiş ve petrol ve dogalgaz hatlarının
655 Malaşenko, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, s. 56. 656 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s. 103.
192
vanaları kapatılmıştır.657 Bu eylemleri takiben Rus ordusu operasyon hazırlığı
çerçevesinde Grozni kenti yakınlığındaki “Severnıy” havaalanını, yolları, körpüleri
ve Çeçenistan’da, Vahabilerin ve silahlı militan kamplarının bulunduğu tahmin
edilen bölgeleri hedef alan stratejik hava bombardımanlar gerçekleştirmiştir.658
Ayrıca Çeçenistan’a operasyon hazırlıkları çerçevesinde bölgeye Eylül 1999’da
büyük miktarda Rus askeri kuvvetleri yerleştirilmeye başlanmıştır.
Belirtilen bu hazırlıkların tamamlanmasının ardından 1 Ekim 1999’da Rus
Ordusu Çeçenistan üzerine saldırıya geçmiştir.659 Rusya yönetimi saldırının resmi
amacını, “hedefleri Rusya’nın güneyinde Hazar denizinden Karadenize uzanan ve
’gerçek Đslama’ dayanan bağımsız bir Müslüman devlet kurmak isteyen Vahabilerin
ve uluslararası terorist örgütlerin saldırılarını önlemek ve Çeçenistan’da bulunan
kamplarını imha etmek” olduğunu ilan etmiştir.660 Putin “Çeçenistan’ı suçluların
işgal ettiğini, Rusya’nın bu suçlularla açık mücadeleye başladığını ve düşmanı kendi
yuvasında imha edeceklerini” belirtmiştir.661 Rusya yönetimi sayıları yaklaşık 20
000’i bulduğu tahmin edilen Çeçen savaşçılarına saldırı için ordu, jandarma ve
polisden oluşan, toplam sayıları 150 000’i aşan ve çok sayıda uçak, tank, top ve
zırhlının desteklediği askeri bir gücü seferber etmiştir.662 Đlk Çeçen savaşından
çıkarılan dersler çerçevesinde dikkatli biçimde yürütülen operasyonlar sonucunda
Kasım 1999’da Çeçenistan’ın ikinci büyük kenti Gudermes, Şubat 2000 başında ise
başkent Grozni Rus silahlı kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir.663 Ocak-Mart 2000
döneminde sürdürülen çatışmalar sonrasında savaş, Çeçenistan’nın dağlık 657 Ibid., s. 103. 658 Ibid., s. 104. 659 Malaşenko, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, s. 33. 660 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s. 112. 661 Vladimir Putin, ‘Otkırıtoe pismo Vladimira Putina k Rossiyskim izbiratelyam’, www.vladimir-pıtin.ru (28 Mart 2000). 662 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s.109. 663 Ibid., s. 120-121.
193
bölgelerine kaymış, Rus kaynaklarına göre, 2000 sonbaharında Çeçenistan’ın %90’nı
büyük ölçüde kontrol altına alınmıştır.664
Putin yönetimi yürütülen savaşla paralel olarak siyasi ve sivil alanda da
Çeçenistan’ı tam kontrol altına alacak adımlar atmıştır. Bu çerçevede 1999’un
Sonbaharından itibaren kontrol altına alınan Çeçen bölgelerinde Rusya yanlısı geçici
bir yönetim oluşturularak, başına 1995–1996 döneminde Rus yanlısı Doku Zavgayev
hukümetinde Başbakan Yardımcılığı yapmış olan Nikolay Koşman getirilmiştir.665
Savaşın Rusya için başarılı sayılabilecek bir zeminde gelişmesi ve Çeçenistan’ın
büyük bir bölümünün Rus askeri gücünün kontrolüne geçmesiyle birlikte Putin
yönetimi bölgede daha kalıcı bir yapılanmaya gitmiştir. Bu bağlamda Haziran
2000’de Çeçen yönetiminin başına ilk Rus-Çeçen savaşında Rusya’ya karşı cihat ilan
eden, fakat ikinci savaşta Putin yönetiminin yanında yer alan Çeçenistan müftüsü
Ahmet Kadırov atanmıştır.666
Yeni ve daha kalıcı Rus yanlısı bir siyasi ve idari yapılanma oluşturmanın
yanısıra, Putin yönetimi 2000’den itibaren Çeçenistan’da sivil hayatı
normalleştirecek adımlar da atmaya başlamıştır.667 Bu çerçevede sonbahardan
itibaren Çeçenistan’da 200’den fazla okul ve Groznı’da ise bir eğitim üniversitesi ile
bir kaç yüksek okul tekrar eğitime başlamıştır. 2000 sonuna kadar Çeçenistan’da
200’den fazla hastahane çalışmaya başlamış, bütün büyük yerleşim birimlerine
elektrik ve gaz verilmeye başlanmış, karayolları, demiryolları ve havaalanı tekrar
onarılmıştır. Bunun dışında ekonominin düzene sokulması çalışmaları sonucunda
petrol üretimi ve sanayide ilk sonuçlar alınmaya başlanmış ve bu faaliyetler
664 Ibid., s. 134. 665 Ibid., s. 110. 666 Malaşenko, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, s. 34. 667 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s. 115.
194
sonucunda 2000 sonu itibariyle 100 bin ton petrol üretilmiştir.668 Putin yönetimi
Ocak 2001’de “Çeçenistan’ın ekonomik ve sosyal alanlarının onarılması federal
programı” çerçevesinde Çeçenistan’a 14,7 milyar ruble (dönemin kuru ile yaklaşık
500 milyon dolar) para ayırmıştır.669 Bu arada Çeçenistan Savaşı 2001’den itibaren
Rusya ve dünya gündemindeki önemini kaybetmeye başlamıştır. Bunun en önemli
sebebi artık savaşın geniş bir alana yayılan bir çatışma olmaktan çıkarak, Rus
Federal Kuvvetleriyle Çeçen gerillalar arasında zaman-zaman yaşanan küçük çaplı
sıcak çatışmalara dönüşmüş olmasıdır. Putin yönetimi de yapılan mühadahelenin
başarısını göstermek için Çeçen Savaşının Rus basınında daha fazla gündemde
kalmasına pek gönüllü olmamıştır. Bu çerçevede savaşı resmi boyutu dışındaki
görüntülerini gündeme getirmek isteyen yerli ve yabancı gazetecilerin bölgeye
girmeleri engellenmiş, konuyu yönetim aleyhine kullanan medya kurumları ciddi
baskı ve yıldırma politikası ile susturulmuştur.670 Ayrıca, 11 Eylül saldırılarının
ardından terörizme karşı mücadele süreci de Rusya yönetiminin dini radikalizmle
ilişkisi bulunan Çeçen gerillalarla mücadelesini meşrulaştırıcı nitelik arz etmiştir.
Bu unsurlar ışığında, Çeçen savaşçılar savaşı kendi lehlerine çevirmek için
birinci Rus-Çeçen savaşındakine benzer taktik izlemeye başlamışlardır. Bu taktik
gereği Çeçen gerillalar bir yandan bölgedeki Rus askeri ve sivil yöneticilere
suikastlar düzenleyerek Putin yönetiminin tam denetimi sağlama çabalarını
engellemeye çalışırken, diğer yandan Rus ve dünya kamuoyunun dikkatini bölgeye
çekmek için büyük eylemler yapmaya girişmişlerdir. Bu taktiği uygulayan Çeçen
668 Ibid., s. 134. 669 Malaşenko, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, s. 35. 670 Bu konuda geniş bir değerlendirme için bkz; Vladimir Pribılovskiy, ‘Voyna Putina so Svobodnıy Slova: Hronika Postreniya “Đnformatsionnoy Vertikal” ’, Aleksandr Verhovskiy, Ekaterina Mihailovskaya ve Vladimir Pribılovskiy (der.) Rossiya Putina: Pristrastnıy Vzglyad, (Moskva: ROO “Tsetr Panoram”, 2003), s. 173–192.
195
direnişçileri üstlendiği ve/veya adının karıştığı büyük çaplı eylem ve suikastların
arasında 19 Ekim 2002’deki Mc Donnalds’ın Moskova şubesine saldırı, 23 Ekim
2002’de Dubrovka’da rehin alma eylemi, 2003 yazında Moskova’da yapılan Rock
Festivaline bombalı saldırı, 1 Ağustos 2003’de Mozdok şehrinde askeri hastaneye
yapılan saldırı, Şubat 2004’de Moskova metrosuna saldırı, Mayıs 2004’de
Çeçenistan Devlet Başkanı Ahmet Kadirov’un öldürülmesi, Ağustos 2004’te bir
yolcu uçağına bomba konarak düşürülmesi ve 2004 Eylül’ündeki Beslan saldırısı
bulunmaktadır.671 Bu eylemler içersinde 23–26 Ekim 2002’de Moskova’daki
Dubrovka tiyatrosunda ve 1–3 Eylül 2004’deki Beslan kentindeki okulda rehin
almalar özel dikkat çekmiştir. Fakat her iki rehin alma eylemi de Rus yönetiminin
sert ve tavizsiz tavrı ile karşılaşmış ve çok sayıda sivilin ölümüyle sonuçlanan
eylemler olarak kalmıştır.672 Çeçen eylemlerine karşılık olarak Rusya yönetimi de
direnişi tamamiyle kırmak için ünlü Çeçen liderlerine karşı suikastlar
gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu politika çerçevesinde 28 Nisan 2002’de Arap asıllı
Çeçen komutan Ömer Hattab,673 8 Mart 2005’de bağımsızlık yanlısı devlet başkanı
Aslan Mashadov674 ve 10 Temmuz 2006’da ise Şamil Basayev675 öldürülmüştür.
Savaşın bedelini en fazla sivil halk ödemiş, Şubat 2001 itibariyle yaklaşık
260.000 Çeçen Đnguşetya’ya, 10.000 Çeçen Gürcistan’a sığınmıştır. Ayrıca Stavrapol
Bölgesi, Dağıstan, Alanya (Kuzey Osetya) ve Azerbaycan’a sığınan mülteciler
671 Sinan Oğan, ‘Basayev’in Öldürülmesi Çeçen Sorununa Çözüm Getirir mi?’, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=969&kat=1 (15 Ocak 2007). 672 Dubrovka ve Kuzey Osetyadaki eylemlere ilgili geniş değerlendirmler için bkz; Nazim Cafersoy, ‘Rusya’nın 11 Eylülü: Tiyatro Baskınından Yeni Güvenlik Doktrinine’, Stratejik Analiz (Eylül 2002), s. 47-57 ve Sinan Ogan, ‘Dünya Katliam Gibi Operasyonu Sorguluyor’, Zaman (6 Eylül 2004), http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=88691 673Cenk Başlamış, ‘Zehirli Mektupla Öldürülmüş’, http://www.milliyet.com.tr/2002/04/29/dunya/dun01.html, (15 Ocak 2007). 674 Bu konuda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Sinan Oğan, ‘Aslan Mashadov Öldürüldü, Çeçenistan Yeni Dönemece Girebilir,’, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=1&yazi=247 . 675 Bu konuda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Sinan Oğan, ‘Basayev’in Öldürülmesi Çeçen Sorununa Çözüm Getirir mi?’, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=969&kat=1.
196
bulunmaktadır.127 Rus kaynaklarına göre Çeçenistan savaşı sırasında 28.000 çocuk
ebeveynlerinden birini kaybetmiş, 2 000 çocuk öksüz kalmış, 469 öğrenci yaralanmış
ve 617 çocuk sakat kalmıştır.128
Öte yandan Çeçenistan müdahalesinin Rusya’ya ekonomik maliyeti de ciddi
boyutlara ulaşmıştır. Fakat Putin yönetimi petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle fazla
zorlanmadan Ağustos-Aralık 1999 ve 2001 boyunca her dönem için 10’ar milyar
Ruble para harcamıştır.676 Askeri harcamalar savaşın esas aşamasının sürdüğü
2000’de 25 milyar Rubleyle Rus askeri bütçesinin %20’ni oluşturmuştur.677 Ayrıca,
2000’de Çeçenistan’ın yeniden yapılanmasına 8 milyar Ruble harcanırken, 2001’de
bu rakam 14,5 milyar Ruble’ye yükselmiştir.678
Özetle, güçlü merkezi devlet hedefini gerçeklşetirmek için Çeçenistan’a
müdahele eden Putin, birinci savaşa oranla siyasi, askeri ve psikolojik açılardan daha
hazır biçimde girdiği ikinci savaştan başarıyla çıkmıştır. Bu müdahele sonucunda
Ççenistan’da Rusya’nın denetimi büyük ölçüde sağlanmış, bağımsızlık yanlısı
direnişçi gruplar ve liderler yenilgiye uğratılmış veya ortadan kaldırılmıştır.
Çeçenistan müdahelesi ve sonuçları Rusya’da Putin yönetiminin merkezi devlet
konusundaki kararlılığını ortaya koyarken, bölgelerin merkezkaç eğilimlerinin
zayıflamasını ve federal yönetim tarafından kontrol altına alınmalarına imkan
vermiştir. Çeçenistan savaşının bir diğer önemli sonucu ise Putin’in buradaki
başarısını kullanarak halk nezdindeki popülaritesini ve ülkedeki siyasal ağırlığını
artırması olmuştur. Bu ağırlığın ilk sonuçları Aralık 1999’da yapılan Duma
127 Hasan Kanbolat, ‘Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savaşı’, s. 173. 128 http://www.ntv.ru/russia/02Jul2001/chechnya_murder.html, 676 V. Georgiev, ‘330 mln dol. Na Borbu s Çeçenskimi Boevikami’ Nezavisimoe Voennıe Obozrenie, Sayı 26, (2001), s. 2. 677 Malaşenko, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçnya v Rossii, s. 167. 678 Georgiev, ‘330 mln dol. Na Borbu s Çeçensikimi Boevikami’, s. 2.
197
seçimlerinde Putin’i destyekleyen Yedinstvo partisinin başarı olması ve Mart
2000’de yapılan başkanlık seçimlerini Putin’in kazanmasında görülmüştür.
2. Federal Reformlar
Putin’in “güçlü devlet” hedefinin ikinci büyük aşaması Rusya’da merkezi devletin
gücünü restore edecek federal reformları gerçekleştirmek olmuştur. Bu yöndeki ilk
adımlar Putin’in Mayıs 2000’de devlet başkanlığı görevine başlamasıyla atılmıştır.
Ülkede “dikey otorite” biçiminde tanımlanan yeni merkezi iktidar yapısının inşasını
amaçlayan federal reformlar dört esas yönde yürütülmeye başlanmıştır:679 1) Ülkede
yedi federal bölge oluşturmak ve her birine devlet başkanı temsilcisi atamak; 2)
Yasama kurumun üs kanadı Federasyon Konseyi’ni (FK) zayıflatma ve yetkilerinin
önemli bir kısmının devlet başkanı yanında yeni oluşturulan danışma niteliğine sahip
Devlet Konseyine devredilmesini sağlamak; 3) Federal yönetimin bölgesel
yönetimlerin işlerine müdahalesine izin veren ve hatta seçilerek göreve gelen yerel
yöneticilerin ve yasama kurumlarının görevden almasına imkan tanıyan yasal
mekanizmayı oluşturmak; 4) Rusya’daki federal yapıyı federal süjelerin sayısını
azaltmak süretiyle yeniden şekillendirmek.
Rusya yönetiminin federal reform paketine devlet başkanlığı temsilciliği
(predstavitel prezidenta-polpred) müessesini yeniden düzenlemek ve yedi yeni
federal bölge (federalnıy okrug) oluşturmakla başlamıştır. Bu amaçla Putin 13
Mayıs 2000’de “Rusya Devlet Başkanının Federal Bölgelerdeki Temsilcilerinin
Yetkileri” isimli 849 sayılı kararnameyi imzalamıştır.680 Kararnameyle yeniden
düzenlenen “devlet başkanlığı temsilcisi” müessesesi daha Ağustos 1991’de Yeltsin
679 Nikolai Petrov, ‘4 Years of Reforming the Federal System’, The Moscow Times (4 Şubat 2004). 680 ‘O polnomoçom predstavitele Prezidenta Rossiskoy Federatsii v federalnom okruge’, Ukaz Prezidenta Rossiskoy Federatsii ot 13 Maya 2000 goda N. 849, Rossiiskaya gazeta (16 Mayıs 2000).
198
tarafından merkezi yönetimin bölgeler üzerindeki denetimini sağlamak için
oluşturulmuştu.681 Fakat verilen kısıtlı yetkiler, bölgelere geniş yetkiler tanıyan 1992
tarihli Federasyon Anlaşması, merkez ve bölgeler arasında imzalanan ikili
anlaşmalar ve Rusya’da merkezkaç eğilimlerin güçlenmesi gibi gelişmeler
sonucunda bu temsliciler bölgeler üzerinde kontrol görevlerini yerine getirememiş,
hatta bazı bölgelerede bölgesel yönetimin etkisi altına girmişti.682
Putin’in yeni kararnamesi devlet başkanlığı temsilcisi (polpred)
müessesesesine bir kaç önemli değişiklik getirmekteydi. Öncelikle, Yeltsin
dönemindeki “her federal sujeye bir temsilci” ilkesine dayananan anlayış
değiştirilerek sayıları toplam 89 temsilci olan düzenleme ortadan kaldırılımış,
temsilci sayısı yediye düşürülmüştür. Yeni devlet başkanı temsilcilerinin görev
yapması için yedi federal bölge oluşturulmuş ve böylece bu temsilcilerin daha geniş
bir coğrafyada görev yapması sağlanmıştır. Đkinci olarak, yeni temsilcilerin Rusya
idari yapılanmasındaki etkinliği ve önemi artırılmıştır. Bu çerçevede Yeltsin dönemi
temsilcilerinden farklı olarak, yeni devlet başkanı temsilcileri Devlet Başkanı ile
Başkanlık ofisi aracılığı olmadan doğrudan ilişki kurma yetkisi ve doğrudan Başkana
karşı sorumlu olma görevi ile donatıldılar.683 Yeni temsilcilerin görevleri gereği
Rusya Güvenlik Konseyi üyesi yapılması statüsülerini güçlendirmiş ve Devlet
Başkanı ile doğrudan bağlantıya geçme imkanlarını geliştirmiştir. Üçüncü olarak,
Devlet Başkanı Temsilcisi sayısının yediye düşürülmesi ve bölgeler üzerinde
kontrolü sağlamak için geniş yetkilerle donatılmaları bölgesel liderler üzerinde
kontrol sağlamaya imkan vermiştir.
681 Matthew Hyde, ‘Putin’s Federal Reforms and their Implications for Presidental Power in Russia’, Europe-Asia Studies, Cilt 53, Sayı 5 (2001), s. 721. 682 Hyde, ‘Putin’s Federal Reforms and their Implications for Presidental Power in Russia’, s. 722. 683 ‘O Polnomoçom Predstavitele Prezidenta Rossiskoy Federatsii v Federalnom Okruge’,
199
13 Mayıs 2000 tarihli kararnamenin Rusya idari sitemine getirdiği önemli bir
diğer yenilik de ülkeyi yedi federal bölgeye (Merkez, Doğu-Batı, Güney, Volga,
Urallar, Sibirya ve Uzak Doğu) ayırması olmuştur.684 Putin 8 Temmuz 2000’de
parlamentoda yaptığı konuşmada yeni federal yapılanmanın Rusya’yı daha büyük
bölgeleri içeren köklü bir reform içine sokmayacağını, amacının Devlet Başkanının
gücünü artırmak olduğunu vurgulamıştır.685 Yeni federal yapılanmanın en dikkat
çeken unsuru güvenlik boyutunun belirgin olmasıdır.686 Öncelikle askeri, ekonomik
ve coğrafi unsurlar esasında oluşturulan yeni federal yapılanma Rusya’nın iç
güvenliğini sağlayan Đçişleri Bakanlığı silahlı kuvvetlerinin askeri bölge yapılanması
ile örtüşmektedir.687 Đkinci olarak, yeni devlet başkanlığı temsilcilerden beşi güvenlik
alanında kariyer yaparak general olmuş kişilerden tayin edilmiştir.688
Yeni federal düzenlemeyle birlikte bölgelerdeki federal kurum temsilcileri de
devlet başkanı temsilcisinin kontrolü altına girmiştir. Bu çerçevede Başsavcılık,
Federal Güvenlik Servisi (FSB), Đçişleri Bakanlığı, Vergi Müfettişliği ve Vergi Polisi
gibi federal kurumların yerel şubelerinin bölge yönetimlerine bağımlılığı asgariye
indirilmiştir.689
Üste de belirtiğimiz üzere, Putin federal reformlarının ikinci yönünü
parlamentonun üst kanadı FK’nin yeniden yapılandırılması oluşturmuştur. Rusya’da
FK müessesesi Ekim 1993’deki Başkan-parlamento krizi sonrasında gündeme
684 Vladimir Gelman, ‘The Rise and Fall of Federal Reform in Russia’, Ponars Policy Memo No 238. s. 1. 685 ‘Poslaniye Federalnomu Sobraniyu Rossiyskoy Federatsii (8 Iyulya 2000 goda)’,
http://www.kremlin.ru/text/appears/2000/07/28782.shtml (22 Mart 2007). 686 Rusya’daki federal bölgelere ilişkin daha geniş bir değerlendirme için bkz; Nikolai Petrov, ‘Seven Faces of Putin’s Russia: Federal Districts as the New Level of State-Territorial Composition’, Security Dialogue, Cilt 33, Sayı 1 (2002), s. 73–91. 687 Nikolay Petrov, ‘Puzzle Federalnoy Reformı: 4 goda Spustya’, www.carnegi.ru/ru/pubs/media/69803/htm (23 Şubat 2004). 688 Nikolai Petrov, ‘Policitatizon verus Democratization: 20 Months of Putin’s ‘Federal’ Reform’, PONARS Policy Memo No 241, s. 1. 689 Gelman, ‘The Rise and Fall of Federal Reform in Russia’, s. 1.
200
gelmiş ve Aralık 1995’de son şeklini almıştır.690 Başkan Yeltsin’le bölgesel liderler
arasında varılan uzlaşmanın sonucunda son biçimini alan FK 89 süjenin yürütme ve
yasama erklerinin başkanlarından oluşmaktaydı. Toplamı 178’i bulan üyelerin
tamamının kendi bölgelerindeki seçimlerin sonucunda bu hakkı kazanması çeşitli
meselelerde Devlet Başkanından bağımsız hareket etmelerine olanak vermekteydi.
Bu durum merkezi yönetimin bölgeler üzerindeki etkisini azaltan bir nitelik arz
etmekteydi. Nitekim merkezi devletin bölgelere karşı kuvvetlenmesi için çeşitli
reformlar yapmaya çalışan Putin yönetimi FK’yi yeniden yapılandırarak bu
handikapı ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Putin yönetimi bu bağlamda 19 Mayıs
2000’de FK’inin yeniden yapılandırılmasının teklif eden yasayı Duma’ya
önermiştir.691
Duma’daki çetin müzakerelerin ardından kabul edilerek 5 Ağustos 2000’de
Putin tarafından onaylanan yeni yasadaki en önemli değişiklik FK üyelerinin seçim
sisteminde yapılmıştır.692 Yeni düzenlemeye göre, kendi konumları gereği otomotik
olarak FK üyesi olan bölge yürütme ve yasama erkleri başkanlarının kurumdaki
üyelikleri 1 Ocak 2002’den itibaren sona ermiştir.693 Bunun yerine her bölgeden
Federasyon Konseyine üye olacak kişilerden birinin bölge yasama erki tarafından
seçilmesi, diğerinin ise bölge yürütme erkini temsilen bölge valisi tarafından
atanması karara başlanmıştır.694 Bu düzenlemeyle FK sürekli yasama organı gibi
çalışacak ve Moskova’da sürekli bulunması gereken kişilerden oluşan bir üst kanada
dönüştürülürken, bölgesel parlamento başkanları ve yürütme erkinin başı 690 Bu konuda daha geniş bir değerlendirme için bkz; Paul Chaisty, ‘Legislative Politics in Russia’, Brown (der.), Contemporary Russian Politics, s. 103-120. 691 Hyde, ‘Putin’s Federal Reforms and their Implications for Presidental Power in Russia’, s. 727. 692 Steven Solnick, ‘The New Federal Structure: More Centralized, or More of the Some’, Erin Powers (der.), PONARS Policy Memo Collection (No:146-181), Policy Memo Series No: 161, (Washington DC: Kasım 2000), s. 82. 693 Slider, ‘Putin’s Vertical Challenge: Center-Periphery’, s. 135. 694 Solnick, ‘The New Federal Structure: More Centralized, or More of the Some’, s. 82.
201
konumundaki bölge valileriyle federasyon süjesi cumhuriyetlerin başkanları federal
ölçekli dokunulmazlıktan mahrum bırakılmışlardır.695 Yeni üyelik sistemi böylece
bölgesel liderlerin politik ağırlık bakımından daha zayıf temsilcilerle yer değişimini
sağlayarak bu kurumu merkez yürütme erki karşısında zayıflatmıştır. Ayrıca Putin
yönetiminin Federasyon Konseyinin bazı yetkilerini yeni oluşturulan danışma kurulu
niteliğindeki Devlet Konseyi’ne (Gosudastvenniy Sovet) devrettirmesi
parlamentonun üst kanadını merkezi yürütme erki karşısında daha da güçsüz
konuma düşürmüştür.696
Putin yönetiminin güçlü merkezi devlet için uygulamaya koyduğu üçüncü
federal reform hamlesi merkez-bölge ilişkilerini yeniden düzenlemek olmuştur. Bu
çalışmanın ikinci bölümünde de ayrıntılı biçimde belirtiğimiz üzere, Yeltsin
dönemindeki zayıf merkezi yönetim ve bölgelere sağlanan geniş özerklik süreci
merkezkaç eğilimleri artırdığı gibi, bölgelerde Rusya anayasası ve diğer federal
yasalarla çelişen yasal düzenleme ve uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Yeltsin
döneminde yerel yöneticiler bu yasal karmaşa ve çelişkilerden yararlanarak merkezi
yönetimin uygulamalarını kolaylıkla engeleyebilmişlerdir. Merkezi yönetimin bu
yöneticilere karşı herhangi bir yaptırım yetkisi ve gücünden uzak olması ise ülke
içinde etkili bir federal yönetimin ortaya çıkmasını engellemiştir.
Putin merkezi yönetim aleyhine olan bu durumu ortadan kaldırmak için 1999
tarihli “Rusya Federasyonu Süjelerindeki Yürütme ve Yasama Kurumları
Oluşumunun Genel Đlkeleri” yasasında bazı değişiklikler yapma önerisini Duma’ya
sunmuştur.697 Duma’daki müzakerelerin ardından 29 Temmuz 2000’de kabul edilen
değişiklikler merkezi yönetime bölgeler üzerinde baskı yapmaya olanak veren
695 Slider, ‘Putin’s Vertical Challenge: Center-Periphery’, s. 135. 696 Petrov, ‘Puzzle Federalnoy Reformı: 4 goda Spustya’, s. 2. 697 Hyde, ‘Putin’s Federal Reforms and their Implications for Presidental Power in Russia’, s. 732.
202
“federal müdahele” (federalnoe vmeşateltvo) müessesesinin kurulmasını
sağlamıştır.698 Yeni düzenleme Putin’e federal anayasaya aykırı hareket etmeleri,
çeşitli federal yasaları çiğnemeleri ve cezai sorumluluk gerektiren kriminal nitelikli
suçlar işlemeleri durumunda bölgesel yürütme ve yasama erklerinin başkanlarını
görevden alma yetkisi vermiştir.699 Bunun dışında Putin yönetimi 2004 sonunda
federasyon süjeleri başkanlarının doğrudan halk oyuyla seçilmesine ilişkin yasal
düzenlemeyi değiştirmiştir. Yeni düzenlemeyle bölge başkanları Devlet Başkanının
önerisiyle bölge parlamentosu tarafından seçilmeye başlanmıştır.700 Kurulan “federal
müdahele” mekanizması ve bölge başkanlarının seçiminde devlet başkanının rolü,
merkez-bölge ilişkilerindeki yasal çelişkilerle politik sorunları merkez lehine ortadan
kaldırma ve Putin’e federal süjeler üzerinde etkisini artırma olanağı sağlamıştır.
Putin yönetiminin federal yönetim reformlarının dördüncü boyutunu ise
Rusya federal sisteminin yeniden şekillendirilmesi çabaları oluşturmuştur. Bu
konudaki tartışmalarda çeşitli alternatifler gündeme gelmiştir. Örneğin, Şubat
2000’de federasyon süjesi Sverdlovsk bölgesinin valisi Eduard Rossel Çarlık Rusya
dönemindekine benzer biçimde başında genel valilerin (gubernator) olduğu büyük
bölgelerin oluşturulmasını önermiştir.701 Bir başka bölgesel lider Kemerova Valisi
Aman Tulayev de etnik olarak Rusların çoğunlukta olduğu 55 bölgenin 1917 öncesi
Rusya’da olduğu gibi 10-12 guberniya’ya bölünmesini önermişdir.702 Aynı dönemde
698 Hyde, ‘Putin’s Federal Reforms and their Implications for Presidental Power in Russia’, s. 732. 699 Gelman, ‘The Rise and Fall of Federal Reform in Russia’, s.1. Federal müdahele mekanizmasına ilişkin ayrıntılı değerlendirme için bkz; Solnick, ‘The New Federal Structure: More Centralized, or More of the Some’, s. 83–84. 700 Andrey Pyabov, ‘ “Samobıtnost” Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru” (Moskva: Moskovskiy Tsent Karnegi, 2005), s. 22. 701 Steven Solnick, “Putin and Provinces”, Erin Powers (der.), PONARS Policy Memo Collection (No:112–142), Policy Memo Series No: 115 (Washington DC: Kasım 2000), s. 20. 702 Mikhail Alexseev, ‘The Unintended Consequences of Anti-Federalist Centralization in Russia’, Erin Powers (der.), PONARS Policy Memo Collection (No:112-142), Policy Memo Series No: 117 (Washington DC: Kasım 2000), s. 30.
203
Novgorod, Belgorod ve Kurgan bölgelerinin valileri de Putin’e yaptıkları
başvurularda federalist yapıya karşı çıkarak dikey hiyerarşiye dayanan merkezi
devlet yapısını kurulmasını önermişlerdir.703 Bundan başka bazı önerilerde ise
radikal bir reform paketi ile ülkedeki federal süje sayısının %10, 20, hatta 30
oranında azaltıması teklif etmiştir.704
Fakat Putin Rusya’daki federal yapının ortadan kaldırılması veya hızlı kölü
değişimi anlamına gelen bu öneriler yerine, daha farklı bir yöntem izlemiştir.
Kremlin idari reform (administartivnıy reform) biçiminde formüle etdiği bu anlayış
çerçevesinde ülkedeki federal süjeleri ekonomik ve idari gerekçelerle birleştirmeyi
öngörmüştür. Ülke içinde federal süjelerin toplu muhalefetiyle karşılaşmamak için
geniş bir zaman aralığına yayılan bu birleştirme, daha doğrusu federal süje saysını
azaltma süreci ilgili bölgelerdeki halk oylamaları aracılığıyla desteklenmiştir.
Putin yönetiminin federasyon süjelerini birleştirme süreci ilk olarak Perm
bölgesi (oblast) ile Komi-Perm özerk çevresi (okrug) ile başlamıştır. Bu iki bölge
halkının 7 Aralık 2003’de yapılan hakoylaması ile birleşmeye karar vermesinden
sonra 1 Aralık 2005’de Perm kray’ı (diyar-ülke) yeni bir idari birim olarak Rusya
federal sisteminde yerini almıştır.705 Đkinci olarak, 16 Nisan 2006’da Đrkutsk oblast’ı
ve Ust-Orda Buryat Özerk okrug’u 1 Ocak 2008’den itibaren Đrkutsk oblast’ı çatısı
altında birleşme kararı aldılar.706 11 Mart 2007’de bu sefer Çita oblast’ı ve Agin
Buryat Özerk okrug’unda yapılan halk oylamaları ile her iki bölgenin 1 Mart
2008’den itibaren Zabaykalskiy Kray ismiyle birleşmesi ve birleşme sürecinin tam
703 Alexseev, ‘The Unintended Consequences of Anti-Federalist Centralization in Russia’, s. 30. 704 Nikolai Petrov, ‘Putin’s Centripetal Reform’, The Moscow Times (7 Haziran 2004), www.themoscowtimes.com/stories/2004/06/07/008-print.html. 705 ‘Permskiy Kray-Novıy Subyekt na Karte Rossii’,
http://www.rian.ru/politics/regions/20051201/42272811.html, 1 Aralık 2005. 706 ‘Referendum po Voprosu ob Obyedinenii Đrkutskoy Oblasti i UOBAO Sostayalsya’,
http://babr.ru/index.php?pt=news&event=v1&IDE=29297, 16 Nisan 2006.
204
olarak 1 Ocak 2010’da tamamlanması karara bağlanmıştır.707 Yeni dönemde bu
birleşme dalgasının Evenkiya ve Taymır bölgelerinin Krasnoyarskiy Kray’a
birleştirilmesi, Kamçatka oblastı ile Koryakiya’nın birleştirilmesi, Arkangelsk
bölgesiyle Nemets Özerk okrugunun bir araya getirilmesi ile sürdürülmesi
planlanmaktadır.708
Özetle, Putin yönetimi federal reformlar aracılığyla Yeltsin döneminde
zayıflayan federal yapıyı bölgeler karşısında güçlendirecek adımlar atmış, bu
çerçevede merkezin bölgeler üzerinde kontrolünü güçlendiren devlet başkanlığı
müessesesini yetki ve kapsam bakımından güçlendirmiş, bölgelerin federal düzeyde
etkinlik sağlamasında önemli bir zemin olan Federasyon Konseyi’ni denetimi altına
almıştır. Rusya’nın toprak bütünlüğünü sağlamak için Çeçenistan örneğinde olduğu
gibi savaş dahil her türlü aracı çekinmeden kullanacağını gösteren Kremlin, ayrıca
bölge liderlerinin devlet başkanı tarafından görevden alınmasına olanak veren yasal
düzenlemenin yardımı ile merkezkaç eğilimleri sadece dizginlemekle kalmamış,
yeni bir merkezileştirme süreci başlatmıştır. Bu bağlamda Putin yönetimi ekonomik
ve idari gerekçeleri kullanarak federal birimleri halkoylamaları aracılığıyla
birleştirmeye başlamıştır. Sonuç olarak, Putin yönetiminin gerçekleştirdiği federal
reformlarla Yetlsin döneminde merkez ve bölgeler arasındaki pazarlık usulüne göre
belirlenen federal ilişkileri büyük ölçüde ortadan kaldırmış ve Kremlin’in
yönlendirdiği dikey bir bir ilişki sürecini başlatmıştır.
707 ‘Refererendum po Sozdaniyu Zabaykalskogo Kraya Sostayalsya’, http://top.rbc.ru/index3.shtml?ext=3, 11 Mart 2007. 708‘Refererendum po Sozdaniyu Zabaykalskogo Kraya Sostayalsya, http://top.rbc.ru/index3.shtml?ext=3, 11 Mart 2007.
205
3. Siyasal Reformlar: “Yönetilebilir demokrasi”
Putin yönetiminin güçlü merkezi devlet amacının üçüncü önemli boyutu Rus siyasal
sistemini “kontrollü dönüşüm” modelini gerçekleştirebilecek biçimde şekillendirmek
ve siyasi arenada kendi kontrolünü sağlamak olmuştur. Yeltsin döneminden kalan
siyasi sistem 1993 Anayasasıyla yürütmenin diğer erk ve politik aktörler üzerinde
tam egemenliğini “süper başkanlık” sistemine dayandırmaktaydı.709 Fakat özellikle
Yeltsin’in başkanlığının ikinci döneminde siyasal sistem fiilen başkanın yasal
statüsünden doğan bu ağırlığa uygun biçimde çalışmayarak bölgesel liderler, siyasi
partiler, medya ve oligarhlar gibi aktörlerin etkin rol oynadığı, politik kararların da
bir tür anlaşma ile alındığı bir yapıya dönüşmüştü. Siyasal sistemin etkin aktörleri
kendi özerkliklerinin korunması karşılığında Kremlin yönetiminin devamlılığını
sağlamak için gerçekleştirdiği çeşitli politik çalışmalara destek veriyorlardı.710
Bölgesel liderler ve oligarhlara özerklik statüsünün yanı sıra kendi konumlarını
güçlendirmek için ekonomik ve politik olanaklar da sağlanmıştı.711
Putin’in iktidara gelişi ile Kremlin yönetimi bütün alanlarda olduğu gibi
siyasi alanda da kendi denetimini kuracak girişimlere başladı. Rus siyasi
literaratüründe “seçimli monarşi” veya “yönetilebilir demokrasi” (upravlyaemaya
demokratiya)712 biçiminde tanımlanan yeni siyasal sistem, yürütmenin diğer politik
709 Rusya’da devlet başkanlığı kurumuyla ilgili olarak bkz; Mihail Afanasyev, ‘Đspıtıvaya Politiçeskiye Đnstitutı’, Pro et Contra, Cilt 4, Sayı 2 (Đlkbahar 1999), s. 94–98; Andrey Ryabov, ‘Politiçeskaya Stabilnost, Đnstitut Prezidentstva i Raskol Vlastnıh Elit’, Brifing Moskovskogo Fonda Karnegi, Moskova Carnegie Merkezi, Cilt 1 Sayı 4, (Nisan 1998); Ceorge W.Breslauer, “Boris Yeltsin as Patriarch”, Brown (der.), Contemporary Russian Politics, s. 70–81. 710 Pyabov, ‘ “Samobıtnost” Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru’, s. 22. 711 Ibid. 712 G. Sartarov, “Demokratura”, Novaya Gazeta, 25 Ekim 2004, Lilia Shevtsova, ‘Russia’ Hybrid Regime’, Journal of Democracy, Cilt 12, Sayı 4 (Ekim 2001), s. 65-70; Liliya Şevtsova, ‘Rossiykay Vlast v 2014: Popıtka Đntuivituvnogo Prognoza’, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin, Rossiya: Blijayşee Desyatiletie (Moskova: Moskovskogo Tsentre Karnegie, 2004), s. 39-43; Aleksey Zudin, ‘Rejim Vladimira Putina: Konturı Novoy Politiçeskoy Sistemı’, www.carnegie.ru, 5 Nisan 2002. Ayrıca Trudnosti Perohoda: Demokratiya v Rossii, (Moskova: Moskovskogo Tsewntre Karnegie,
206
erk ve aktörler üzerinde tam kontrolünü sağlamayı öngörmekteydi.713 Sistem, siyasal
iktidar değişiminin seçimlerle gerçekleşmesini öngörse de, gerçekte seçimler halkın
Kremlin yönetiminin “işaret ettiği” kişilerin meşruiyetini onaylaması şeklinde
gerçekleşmekteydi. Ayrıca sistem kuvvetler ayrılığı ilkesi yerine Sovyet politik
kültürden miras kalan yürütmenin diğer erk ve baskı grupları üzerinde egemenlik
kurduğu kuvvetler birliği ilkesine dayanmaktaydı.
Putin yönetiminin gerçekleştirmek istediği siyasal projenin ilk önemli ayağı
Duma’yı kontrol altına almak olmuştur. Bu bağlamda Yeltsin döneminde Duma
içerisinde “iktidarın partisi”ni oluşturma ve böylece parlamentoyu kontrol etme
çabaları hep başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Nitekim 1993 ve 1995 dönemlerinde
parlamentoda Kremlin yönetimine muhalif Rusya Federasyonu Komünist Partisi’nin
güçlü olması nedeniyle Duma ile Yeltsin arasındaki anlaşmazlıklar çeşitli siyasî
krizlere sebebiyet vermiştir. Önündeki bu handikapı ortadan kaldırmak isteyen Putin
ise Duma’yı, oluşturulacak “iktidar partisi” aracılığıyla kontrol etme amacını birkaç
aşamada gerçekleştirilmiştir. Öncelikle, Çeçen savaşının başlamasıyla halk nezdinde
Putin’in iradeli, kararlı ve otoriter bir lider olarak tanınmasından sonra, Eylül
1999’da tek amacının Putin’i desteklemek olduğunu ilan eden Birlik (Yedinstva)
Partisi kurulmuştur.714 Kremlin yönetimi kısa bir sürede iktidar olanakları ve
enformasyon alanındaki etkinliğiyle partinin Aralık 1999’da yapılan Duma
seçimlerinde %23,3 oranıyla KPRF’in ardından ikinci parti olmasını sağlamıştır.715
2004), künyeli kitap içinde bkz; Mariya Lipman, ‘Demokratiya: Formalnaya i Upravlyaemaya’, s. 9-13, Marina Ottaway, ‘Demokratiya: Tolko Napoloviny’, s. 14-17, Andrey Ryabov, ‘Demokratiya: Novaya Rossiskaya Model’, s. 26-29, Liliya Şevstova, ‘Demokratiya: Ligika Vırojdeniya’, s. 39-42. 713 Pyabov, ‘ “Samobıtnost” Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru’, s. 22. 714 Darrell Slider, ‘Russia’s Governors and Party Formation’, Brown (der.), Contemporary Russian Politics, s. 230. 715 Brudny, ‘Continity or Change in Russian Electoral Patterns? The December 1999-March 2000 Election Cycle’, s. 164.
207
1999 Aralık seçimlerinin en önemli siyasi sonucu Sovyet sonrası dönemde ilk defa
Duma’da üç partiden oluşan bir iktidar bloğunun (Birlik-Yedinstva, Vatan-Oteçestvo,
Bütün Rusya-Vse Rossiya) hakim olmasıdır. 1999 seçimleri sonucu Duma’da oluşan
güç dengesi duruma göre sağ ve sol kanatla yapılacak geçici ittifaklarla Putin
yönetiminin yapmak istediği reformların gerektirdiği yasal düzenlemelere imkân
sağlamıştır.
Duma’yı ve aslında bütünlükte siyasal parti sistemini tam kontrol etmenin
ikinci aşamasını federal ölçekli partileşme sürecini gerçekleştirilecek yasal
düzenleme oluşturmuştur. Bu çerçevede Ocak 2001’de 10 binden az üyesi bulunan
ve 89 federal bölgeden en az 45’inde teşkilatı bulunmayan partilerin kapatılmasını
öngören yasa Duma’da kabul edilmiştir.716 Bir yandan küçük partileri ortadan
kaldırılmayı öngören yeni bir yasa çıkaran Putin, diğer yandan iktidar partisinin hem
Duma’da daha kalıcı bir kontrol oluşturması hem de siyasi sistemin en güçlü partisi
olması için yeni adımlar atmıştır. Bu bağlamda 1 Aralık 2001’de Birlik partisiyle,
Vatan ve Bütün Rusya harekâtları Birleşik Rusya (Yedinaya Rossiya) partisi ismi
altında birleştirilmiş ve yönetici elit ile halkın bu partiyi desteklemesi teşvik
edilmeye başlanmıştır.717
Putin yönetiminin siyasi parti sisteminin kontrolü için uyguladığı politika en
somut sonuçlarını Aralık 2003’deki Duma seçimlerinde göstermiş, Birleşik Rusya
partisi 450 kişilik mecliste 300 milletvekili (%66, 67 ) ile yer almıştır.718 Putin
yönetimi kendi kontrolü dışında hareket eden solcu KPRF ve liberal Yabloka
716 ‘Putin’s Propeses Pulling Plug on Small Political Parties’, Russian Journal, www.russianjournal.com, 3 Ocak 2001. 717 Komersant VlAST, Sayı 31, 11–17 Ağustos 2003, s. 23. 718
7 Aralık 2003 seçimlerinin ardından Duma’da KPRF grubu 52 milletvekili ( %11,56 ), LDPR grubu 36 milletvekili (%8), Vatan grubu 36 milletvekili (%8), bağımsızlar 23 milletvekili (%5,11) ile temsil edilmişlerdir. http://www.duma.gov.ru/, 31 Aralık 2003.
208
partilerinin Duma’da etkin olmasını engellemek için özellikle kritik konularda
kendisiyle faaliyetlerini koordine eden aşırı milliyetçi LDPR ve sol ulusalcı Vatan
(Rodina) partilerine destek vermiştir.719
Duma’da anayasayı değiştirecek güce kavuşan Putin, Rusya’da siyasi parti
sistemini daha da merkezileştiren yeni düzenlemelere yönelmiştir. Bu bağlamda
2004’ün ikinci yarısında Duma’ya seçim sistemi değiştirilmiş, daha önceki bağımsız
ve parti listelerinden milletvekili seçimine olanak sağlayan seçim sistemi yerine
sadece parti listelerinin katılabildiği ve ulusal barajın %7’ye çıkarıldığı yapı
oluşturulmuştur.720 Putin yönetimi siyasi partilere ilişkin bu düzenlemeler sonucu
siyasi sistemde partilerin rolünü sınırlamış ve siyasi kararlarda Kremlin yönetiminin
belirleyiciliğini sağlanmıştır.
Putin yönetiminin siyasi sistem üzerindeki denetim siyasetinin ikinci ayağını,
halkın siyasal tercihlerinin oluşmasında önemli etkisi olan medya kurumlarının
kontrol altına alınması oluşturmuştur.721 Yeltsin döneminde hızlı liberalleşme diğer
alanlarda olduğu gibi medya sektörünü de etkilemiş, hem yayım çizgisi hem de
mülkiyet bakımında ciddi bir çoğulculuk ortamı meydana gelmişti. Özellikle politik
ve ekonomik kararların alınmasına ilgisi olan zengin kesimin medyaya özel ilgi
duyduğu görülmüştür. Örneğin, 1999’ların başına gelindiğinde ünlü işadamlarından
Boris Berezovskiy ORT ve TV–6 televizyonlarını, Nezavisimaya Gazeta, Novaya
Đzvestiya, Komersant gazeteleriyle Vlast ve Ogonyok dergilerini kontrol
719 Rusya’da 7 Aralık 2003 seçimlerinin ayrıntılı bir değrlendmesi için bkz; Nazim Cafersoy, ‘Rusya Demokrasisinde Mehter Adımları: Duma Seçimleri’, Stratejik Analiz, Sayı 46 (Şubat 2004), s. 59-65. 720 Ryabov, “ ‘Samobıtnost’ Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru”, s. 24. 721 Masha Lipman ve Michael McFaul, ‘ “Managed Democracy” in Russia: Putin and the Press’ , Press/Politics, Sayı 6 (Yaz 2001), s. 116.
209
etmekteydi.722 Bir diğer oligarh Vladimir Potanin Komsomolskaya Gazeta,
Komsomolets, Russkiy Telegraf gazeteleriyle Ekspert dergisini kontrol altına almış,
ayrıca Đzvestiya gazetesinin mülkiyetini Lukoil şirketi ile paylaşmaktaydı. Media-
Most holdingin sahibi Vladimir Gusinkiy başta Segodnya gazetesi ve Đtogı dergisi
olmak üzre çoğu sayda gazete ve dergiyi kontrol etmekteydi. Yelstin döneminde bu
medya gücü siyasi sistemin her alanına ilişkin kararların alınmasında önemli
aktörlerden biri rolünü oynamaktaydı. Fakat bu durum Putin için uygulamayı
öngördüğü kontrollü reform modelinin başarısı için tehlike anlamına gelmekteydi.
Bu çerçevede Putin, “dördüncü kuvveti” kontrol altına almak için kararlı bir politika
uyguladı.
Kremlinin iradesinden bağımsız hareket eden veya etme potansiyeli taşıyan
medya kurumlarının doğrudan devlet kontrolü altına alınmasını ya da dolaylı devlet
kontrolünün bulunduğu büyük şirketlere devredilmesini amaçlayan bu sürecin ilk
hedefi ulusal düzeyde yayın yapan televizyon kanalları olmuştur. Bu kontrol
sürecinin ilk uygulandığı hedef ise yaptığı yayınlarla Kremlin yönetimini sert
biçimde eleştiren NTV kanalıydı. Kanalın sahibi Medya-Most holdingin Başkanı
Vladimir Gusinkiy Kremlin yönetimyle Temmuz 2000’da yaşanan kriz sonucunda
NTV’yi devlet şirketi Gazprom’a devretmek zorunda kaldı.723 Gazporm yönetiminin
NTV’de işine son verdiği Yevgeni Kiselyov ekibinin TV–6 kanalında varlığını
sürdürme çabası ise, bu kanalın Kremlin tarafından çıkartılan mahkeme kararıyla
durdurulmasıyla sonuçlanmış, TV-6’nın yerine geçirilmesi düşünülen TVS kanalının
kurulması ise kurucularla iktidar arasında çıkarılan yapay bir kriz sonucu
722 Lee S. Wolosky, ‘Putin’s Plutocrat Problems’, Foreign Affairs,(Mart-Nisan 2000), s. 28. 723 Bu konuda ayrıntılı değerlendirme için bkz; Pribılovskiy, ‘Voyna Putina so Svobodnıy Slova: Hronika Postreniya “Đnformatsionnoy Vertikal” ’, s. 177-181; Egor Maksimov, ‘Tretaya Posadka’, Vlast, Sayı 34 (1-7 Eylül 2003), s. 13-16; Aleksandr Golts ve Aleksandr Rıklin, ‘Oligarh na Vıdanıe’, Ejenedelnıy Jurnal, Sayı 34 (1-7 Eylül 2003), s. 11-18.
210
engellenmiştir.724 Üçüncü olarak, ORT televizyonu da işadamı Boris Berezovski’nin
Kremlin yönetimiyle Haziran-Eylül 2000 döneminde yaşadığı sorunların ardından
devletin kontrolüne geçmiştir.725
Putin yönetimin medya politikasının ikinci hedefi ise televizyonlara oranla
daha kısıtlı etki alanı bulunan basın kurumları olmuştur. Bu alanda yürütülen baskı
ve kontrol politikaları televizyon alanında olduğu kadar kesin sonuçlar vermese de,
bağımsız nitelikli gazete ve dergilerin manevra alanını kısıtlamıştır.726 Putin
yönetiminin özellikle Çeçenistan nedeniyle ülke içindeki terör eylemlerini gerekçe
göstererek aldığı önlemler sonucunda özellikle 2004’den itibaren rejime sert
muhalifet eden gazetelerin dahi Kremlin yönetimiyle iyi ilişkileri olan çevrelerin
mülkiyetine geçmesi eğilimi gözlemlenmektedir.727 Sonuçta, kontrol altına alınan
medya kurumları Kremlin yönetiminin uygulamaya koyduğu siyasi, ekonomik,
sosyal ve askeri nitelikli çeşitli uygulamaların destekleyicisine dönüştürülmüştür.
Putin yönetiminin siyasi arenada tam kontrolü sağlamasına engel olan en
önemli unsurlardan biri 1991 sonrası Rusya’nın yeni liberal ekonomik düzene
geçişinden faydalanarak zenginleşen kesimin siyasal sistem üzerindeki etkinliğiydi.
Literatüre “oligarh”728 olarak geçen yeni Rus zenginlerinin ortaya çıkışı üç önemli
724 Ryabov, ‘ “Samobıtnost” Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru’, s. 23. Bu konuda daha ayrıntılı değerlendirme için bkz; Pribılovskiy, ‘Voyna Putina so Svobodnıy Slova: Hronika Postreniya ‘Đnformatsionnoy Vertikal” ’, s. 176–179; Lipman, ‘ “Managed Democracy” in Russia: Putin and the Press’ , s. 116–127. 725 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s. 168. 726 Bu konuda bkz; Pribılovskiy, ‘Voyna Putina so Svobodnıy Slova: Hronika Postreniya “Đnformatsionnoy Vertikal” ’, s. 184–192. 727 Ryabov, ‘ “Samobıtnost” Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru’, s. 23. 728 ‘Oligarh’ kavramı Rus literaturunda ilk kez Olek Baygo tarafından Vek gazetesinde 2 Haziran 1995’de yayımlanan “Potret Oligarha v Molodosti” makalesinde kullanılmıştır. Bu kelime Segodnya gazetesinin 20 Eylül 1997’de yayımlanan SGB-Argo Bank Genel Müdürü Aleksandr Smolonski ile yapılan mülakatta da sık sık kullanılmıştır. Rusya’da bilimsel literatürde “oligarh” kelimesinin kullanılmaya başlanması ise Boris Nemtsov’un Mart 1998’de yaptığı “Buduşee Rossii: Demokratiya ili Oligarhiya” konferansından sonra olmuştur. Bkz; ‘Oligarh’, Vlast, (23–29 Haziran 2003), s. 45.
211
unsurla açıklanabilir.729 Öncelikle, Rusya’nın 1991’den sonra planlı ekonomiden
vazgeçerek serbest piyasaya geçişi ve bu bağlamda fiyatların ve ticaretin kısmen de
olsa serbestleşmesi servetin yeniden paylaşımına ve yeni çıkar gruplarının ortaya
çıkmasına sebep olmuştur. Đkinci olarak, anılan serbestleşme sürecinin gündeme
getirdiği devalüasyon ve enflasyonlar büyük kazanımları olan finansal grupların
ortaya çıkmasını sağlamıştır. Üçüncü olarak, liberal reformların önemli bir yönünü
oluşturan ve yeni dağıtım kurallarına dikkat eden özelleştirme süreci Rus zengin
kesiminin oluşumuna katkıda bulunmuştur. Böylece üç dönemde (1992–1993, 1995–
1995, 1996–1997) gerçekleştirilen özelleştirme paketleri sonucunda Rusya’da önemli
ekonomik kaynaklar az sayda kişinin elinde toplanmıştır.730
Rusya’da bu süreci kullanarak zenginleşen kesimi üçe ayırmak mümkündür:
Fabrika müdürleri, üst düzey parti görevlilerinden oluşan eski nomenklatura ve bu iki
kesimle kurdukları yakın ilişki ve işbirliği sayesinde zenginleşen kişiler.731 Bu zengin
kesim özellikle banka, hammadde ve basın sektörüne ilgi göstermiştir. Bu özel ilgi
sonucu 2000’e gelindiğinde oligarhlar ülke GSMH’nın %40’nı ve ihracatın %
90’nını kontrol altında tutmaktaydılar.732 Oligarhların basın sektöründeki etkinliği
ise bu sektörü tamamen kontrol etme boyutuna ulaşmıştı.733
Büyük ekonomik servete ve medya gücüne sahip oligarhların 1991’den
itibaren siyasi sistem içerisinde giderek artan gücü ve siyasi iktidarla ilişkileri ise
özellikle dikkat çekmekteydi. Bu bağlamda Rus iş çevrelerinin Yeltsin döneminde
729 Sinan Ogan, Rusya’da Siyaset ve Oligarşi, (Ankara, ASAM, 2003), s. 5–6. 730 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s. 168. 731 Ogan, Rusya’da Siyaset ve Oligarşi, s. 6. 732 Ibid., s. 7. 733 Stephen White, Russia’s New Policits: The Managment of Rost-Comunist Society, (Cambridge: Cambridge Univeristy Press, 2000), s. 150.
212
siyasi sistem içindeki yerini iki alt döneme ayırmak mümkündür.734 1990’ların
başından 1996’ya kadarki dönemi kapsayan ilk aşamada devletin belirleyiciliği söz
konusuydu. Ekonomik kalkınma modelinde ulusal özel sermayeye üstünlük veren bir
yaklaşımın benimsenmesi bu dönemde özellikle Devlet Başkanı Yeltsin, Başbakan
Viktor Çernomırdin, Başbakan Birinci Yardımcısı Anotoliy Çubays ve Devlet
Başkanı Güvenlik Hizmeti Amiri Aleksandr Korjakov’la iyi ilişkileri olan işadamları
kârlı çıkmaktaydı.735 1996–1998 dönemini kapsayan ikinci aşamada güçlü ekonomik
olanaklara sahip olan iş çevreleri bazı önemli devlet kurumlarından daha etkin
olabilecek politik güce kavuştular.736 Bu süreç özellikle oligarhların ellerindeki
ekonomik ve medya gücüyle 1996 başkanlık seçimlerinde komunist lider Züganov’a
karşı Yeltsin’in ikinci kez başkan seçilmesine destek vermelerinin ardından
başladı.737 Oligarhlar siyasi iktidarın sadece ekonomik kararlarında değil, siyasi
kararlarında da etkin olmakta, hatta başbakan değişimi dâhil her boyutta Yeltsin’i
etkileyebilmekteydiler. Bazı oligarhlar sadece siyasi iktidarı etkilemekle kalmayıp
üst düzey politik görevler de üstlenmişlerdi.738 Fakat 1998 krizi devlet-oligarşi
ilişkilerinin 1998–2000 dönemini kapsayan üçüncü aşamaya girmesini sağlamıştır.
Yeni dönemin en önemli özelliği, krizden oligarşiyi sorumlu tutan halkın gözünde
bu kesimin tamamen itibarden düşmesi ve Yeltsin’in Yevgeni Primakov veya Sergey
Stepaşin örneğinde olduğu gibi oligarşiden göreli bağımsız hükümet oluşturma
çabasıdır.739
734 Đgor Bunin, ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, www. politcom.ru, 11 Haziran 2004, s. 1. 735 Ibid., s. 2. 736 Bu döneme ilşkin ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Paul Klebnikov, Godfadher of the Kremlin, (Londra: Harcout, 2000). 737 Lidiya Şevtsova, ‘Revolyutsiya Putina”, Moskovskiy Novosti, 4 Kasım 2003. 738 Örneğin, oligarh Vladimir Potanin Başbakan Yardımcsı, diğer oligarh Boris Berezovskiy önce Rusya Güvenlik Konseyi Sekreter Yardımcısı, daha sonra da BDT Genel Sekreteri görevine getirilmişti. Bkz; Wolosky, ‘Putin’s Plutocrat Problems’, s. 26. 739 Bunin, ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, s. 3.
213
Putin döneminin başlaması ile siyaset-işadamları ilişkisi yeni bir dönemece
girmiştir. Farklı iktidar grupları tarafından iktidara getirilen Putin’in bütün bu
grupların beklentilerini, özellikle devletçi bürokrasinin ve oligarşinin isteklerini
birarada gerçekleştirmesi mümkün değildi. Putin’in özel önem atfetdiği devletçilik
ilkesi devletin hem ekonomik hem de siyasi kararlarında bağımsız hareket etmesini
öngörmekteydi. Nitekim Putin daha başkan seçilmeden önce yaptığı çeşitli
açıklamalarda Rusya’yı oligarhların değil, başkan ve hükümetin yöneteceğini
belirtmişti.740
Bu bağlamda Putin döneminde siyasi iktidar–işadamları ilişkisini genel
anlamda iki döneme ayırmak mümkündür. 2000–2003 yıllarını kapsayan ilk dönemi
siyasi iktidarla oligarşi arasında karşılıklı taviz dönemi olarak tanımlamak
mümkündür.741 Bu dönemde siyasi iktidar oligarhlara politik kararların alınmasına
mühadehele etmeme karşılığında, ekonomik faaliyetlerine karışmamayı
önermiştir.742 Yeni kurallar oligarhların federal reformlar, Çeçen sorunu, medya
siyaseti ve benzeri önemli meselelerde Kremlin’in izlediği genel politik çerçeveye
karşı çkmamalarını ve sahip oldukları medya kurumlarını Putin aleyhine
kullanmamalarını öngörüyordu.743 Kremlin yönetiminin bu kurallara uymayan Boris
Berezovskiy ve Vladimir Gusinskiy gibi oligarhlara karşı başlattığı mücadele ise, bu
kişilerin mülkiyetlerinin büyük bir kısmını kaybederek yurtdışına çıkmak zorunda
kalmalarıyla sonuçlanmıştı.744 Putin yönetimi bu kurallara uyan işadamalarıyla
ilişkilerini hükümet bünyesindeki Girişmciler Konseyi ve Rusya Sanayici ve
740 Medvedyev, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, s. 168. 741 Bunin, ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, s.3. 742 Ryabov, ‘ “Samobıtnost” Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru’, s.25. 743 Bunin, ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, s.3. 744 Ryabov, ‘ “Samobıtnost” Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru’, s. 25.
214
Đşadamaları Derneği (PSPP) formatında yapılan görüşmeler vasıtasıyla düzenlemeye
çalışmıştır. Fakat yeni kuralların uygulanması ve buna uymayan oligahların tasfiye
edilmesine rağmen, oligahların siyasetle ilişkisinin merkezi Duma ve bölgelere
kaymıştır.745 Oligarhların Duma’daki faaliyetleri ekonomik içerikli yasalar için lobi
çalışmaları yapma ve özellikle seçim döneminde partilere mali ve medya desteği
verme biçiminde gerçekleşmiştir.746 Đşadamlarının bölgelerdeki siyasi faaliyetleri ise
esas itibariyle kendilerini veya kendi yandaşlarını bölge valisi seçtirme biçiminde
ortaya çıkmıştır.747
2003’den sonra siyasal sistemin kontrol edilmesinde önemli adımlar atan
Putin yönetimi işadamlarıyla ilişkilerinde de yeni bir dönem başlamıştır.748 Yeni
dönemde, Kremlin sadece siyasi alanda değil, ekonomik alanda özellikle enerji, ağır
sanayi ve metalurji gibi stratejik nitelikli sektörlerde kontrolü doğrudan veya dolaylı
kontrolü öngörmüştür. Bu dönemin başlamasını gerektiren en önemli neden ise
Putin’in gerçekleştirmek istediği ve büyük mali kaynakların seferber edilmesini
gerektiren ekonomik, sosyal ve askeri içerikli projelerdi. Ayrıca politik açıdan, 2004
yılı başkanlık seçimlerinde oligarhların ellerindeki ekonomik ve mali kaynakların
potansiyel tehlike içermesi de etkili unsur olarak görülebilir. Nitekim daha önce
siyasi rejimi ve medyayı kontrol etmek için uygulanan yöntemler bu kez ekonomik
alanın tam kontrolünü ele geçirmek için uygulanmaya başlanmıştır. Bu bağlamda bir
yandan Kremlinin gözünde güvensiz sayılan oligarhların mülkiyetlerini devlet veya
yarı devlet şirketlerine satması süreci teşvik edilirken, bir yandan da bu sürece 745 Bunin, ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, s.3. 746 Oligarhların Duma’daki bazı lobi faaliyetleri için bkz; Vyaçeslav Belaş, ‘Lobbizm s Çeloveçeskim Litsom’, Vlast, Sayı 28 (21–27 Temmuz 2003), s. 13-17. 747 Örneğin, Rus işadamlarından Roman Abramoviç’in Çukotka’ya, Aleksey Hloponin’in Krasnoyarsk krayına, Boris Zolotarev’in Evkeniya’ya gubernator eçilmesi bunun karakterik örnekleridir. Bkz; ‘Playing for High Stakes’, The Moscow Times, (9 Temmuz 2003), s.7; Ogan, Siyaset ve Oligarşi, s. 76; Bunin , ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, s. 3. 748 Bunin, ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, s. 3.
215
direniş gösteren ve hatta çeşitli politik hesaplar peşinde bulunan Yukos şirketinin
Başkanı Mihail Hodorkovskiy benzeri oligarhlar mülkiyetlerinden mahrum edilerek
mahkum ettirilmiştir.749
Putin’nin iktidara gelişi siyasal sistemin yürütme erkinin merkezini oluşturan
Kremlin yönetiminin kendi içindeki resmi niteliği olmayan çıkar dengelerini de
köklü biçimde etkilemiştir. Rusya için Kremlin yönetimi içindeki iç dengeler bir kaç
bakımdan önemli sayılabilir. Öncelikle, tarihi açıdan Kremlin’de temsil edilen
yürütmenin Rus siyasal sistemi içerisinde yasama ve yargıdan daha baskın ve
yönlendirici olduğu söylenebilir. Rusya’da demokrasi geleneğinin zayıflığı ile
açıklanabilecek bu durum Rus politik kültüründe Kremlin’in egemen olduğu otıoriter
yapının belirleyici olmasına neden olmuştur. Nitekim daha Çarlık Rusya’sı ve
ardından SSCB döneminde Kremlin’deki güç dengelerinin siyasal sistem üzerindeki
etkisi iyi bilinmektedir. Đkinci olarak, bağımsızlığa yeni kavuşmuş Yeltsin
yönetimindeki Rusya’nın şekillenmesinde Kremlin’deki iktidar ilişkilerinin önemi de
yadsınamaz. Hatta Yeltsin döneminde kararların alınmasında fiiliyatta resmi
kurumların değil, Kremline hâkim olan Aile’nin (Semya) belirleyici olduğu Rusya’da
yaygın bir kanaat haline gelmiştir. Dahası Yeltsin’in Putin’i başbakan ataması ve
ardından devlet başkanlığının Putin’e devredilmesinde Aile’nin etkin olduğu
belirtilmektedir.750 Kremlin’deki iç politik dengelere dikkat etmeyi gerekli kılan
üçüncü unsur, Putin yönetimin genel politik anlayışında yürütmeye ve bu bağlamda
749Hodorkovskiy’in hapis edilmesinde etkin olan nedenler ve süreç konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Oğan , Siyaset ve Oligarşi, s. 13-26; Nikolay Silaev, ‘Krizis Semeynıh Tsennostey’, Profil, Sayı 27 (14 Temmuz 2003), s. 14-17; Nikolay Vardul, ‘Oni Sajalis za Rodinu’, Vlast, Sayı 26 (7-13 Temmuz 2003), s. 14-15; Nikolay Vardul, ‘Sem Del s Pravovom Perepiski’, Vlast, Sayı 29 (28 Temmuz–3 Ağustos 2003), s. 13-19; Mihail Fişman, ‘Pravila Bez Đgrı’, Ejemedenlıy Jurnal, Sayı 29-30 (28 Temmuz-10 Ağustos 2003), s. 22-26; Ariel Cohen, ‘The Yukos Affair: Protecting Democracy, Private Property, and the Rule of Law’, www.heritage.org/research/russianderasia/em906.cmf , 7 Kasım 2003. 750 Đgor Bulavinov, ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -1’, Vlast, Sayı 44 (10-16 Kasım 2003), s. 21.
216
yürütmenin kumanda merkezi Kremlin’e verdiği önemdir. Nitekim hem federal
reformlar ve hem de siyasi sistemi kontrol etme çabaları Rusya açısından Kremlin’i
Rus siyasal sistemindeki en önemli belirleyici aktör konumuna getirmiştir. Bu
bağlamda Yeltsin döneminde Aile’nin tam kontrolü altında bulunan Kremlin’de
Putin’in iktidara gelişi ile yeni çıkar odakları şekillenmeye başlamıştır. Bu iktidar
odakları çeşitli tasniflere göre, dörtlü (aile, Petersburglular, liberaller, güvenlikçiler-
siloviki), üçlü (aile, liberallar, güvenlikçiler) veya ikili (Aile-Petersburglular) biçimde
değerlendirilmektedir.751
Putin dönemi Kremlin’deki güç dengesinin en belirgin özelliği, Yeltsin
dönemindeki en önemli güç merkezi Aile’nin etkisinin zayaıflaması, buna karşılık
ismini mensuplarının devletin güvenlik bürokrasisindeki (istihbarat, emniyet ve ordu)
mesleki geçmişinden alan güvenlikçilerin güç kazanmasıdır.752 Rusya’nın
“FSB’leşme”753 veya “KGB’leşme”754 süreci olarak tanımlanan bu gelişme özellikle
Rus istibahart servisi FSB’den emeklilerin Rusya’da yaşamın bütün alanlarında
etkinliklerini artırmaları ve Kremlin aracılığıyla siyasi sistem üzerinde kontrollerini
sağlaması anlamına gelmektedir. Nitekim bir araştırmaya göre, bütün Rusya devlet
751 Putin dönemininde Kremlin’deki iktidar odaklarıının tansifi, gelişimi ve üyeleri konusundaki ayrıntılı bilgi ve değerlendirmeler için bkz; Đlya Bulavinov, ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -1’, Vlast , Sayı 44 (10-16 Kasım 2003), s. 20-28, ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -2’, Vlast, Sayı 45 (17-24 Kasım 2003), s. 36-42; ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -3’, Vlast, Sayı 46 (24-30 Kasım 2003), s. 30-34; ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -4’, Vlast, Sayı 47 (1-7 Aralık 2003), s. 34-40; ‘Politiçeskaya Rejima Vladimira Putina v Naçale Vtorogo Goda Pravleniya’, www.politcom.ru, 22 Mart 2003; Ogan, Rusya’da Siyaset ve Oligaşi, s. 27-33; Aleksey Muhin, Piterskiy Okrujenie Prezidenta, (Moskova: 2003); Boris Mazo, Piterskie Protiv Moskovskih, (Moskova: Eksimo, 2003); Andrei Piontkovsky, ‘Neo-Cons and Neo-Cheks’, The Moscow Times (22 Aralık 2003); Anatoly Medetsky, ‘Dissecting Siloviki’s Pyramid of Power’, The Moscow Times (24 Aralık 2003); Sergei Markov, ‘The Future of Managed Democracy’, The Moscow Times, (27 Ocak 2004). 752 Bu süreçi hızlandıran en önemli gelişmeler ise Aile’nin etkin üyelerinden oligarh Hodorkovskiy’in 25 Ekim 2003’de tutuklanması, grupun lideri sayılan Başkanlık Ofis Müdürü Aleksandr Voloşin’in aynı gün görevinden istifa etmesi ve yerine güvenlikçi ekip üyelerinden Dmitriy Medvedev’in atanması gösterilebilir. Bkz; ‘Çekiskaya Tişina’, Vlast, Sayı 43 (3 Kasım 2003) http://www.kommersant.ru/k-vlast; Alex Nicholsun, ‘Kudrin Trumpets Demise of Oligarhy’, The Moscow Times, (4 Kasım 2003), s. 1. 753 Petrov, ‘Policitatizon verus Democratization: 20 Months of Putin’s ‘Federal’ Reform’, s. 4. 754 Liliya Şevtsova, ‘Revolyutsiya Putina’, Moskovskiy Novosti, 4 Kasım 2003.
217
kurumlarında 1993’de güvenlikçi kökenlilerin oranı %11,2 iken, bu oran 1999’da
%17,4’e, 2003’de ise %25,1’e çıkmıştır. Araştırmada dikkati çeken unsur Putin’le
birlikde siyasal sistemin esas güç merkezi Kremlin’de bu oranın %58,3’lere kadar
çıkmasıdır.755
Özetle, Putin’in iktidara gelmesinden sonra Rus siyasal sistemi yeniden
şekillenmeye başlamıştır. Putin yönetimi 1993 Anayasası’nın getirdiği süper
başkanlık sistemini gerçek manada gerçekleştirerek bütün gücün fiilen Kremlin’de
toplanması için adımlar atmıştır. Bu çerçevede Rus siyasi sisteminin kendine özgün
roller oynayan bütün önemli aktörleri Duma, siyasal partiler, medya, oligarhlar ve
halk Kremlin yönetiminin sıkı denetimi altına alınmıştır. “Yönetilebilir demokrasi”
biçiminde tanımlanan bu siyasi yapılanmanın bir diğer önemli özelliği siyasi
yapılanmada güvenlik ekibinin rolünün güçlenmesi olmuştur.
D. Askeri Reform: Profosyonel Orduya Geçiş
Putin yönetiminin kontrollü dönüşüm modelinin en önemli boyutlarından biri de
askeri alanla ilgili olmuştur. Bu boyutu iki yönden ele almak mümkündür.
Yaklaşımın birinci boyutunu Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışının yeniden tespiti ve
askeri güvenlik alanındaki önceliklerinin belirlenmesi, ikinci boyutunu ise bu
sorumluluğun yerine getirilmesinde esas aktör konumundaki orduda reform yapma
oluşturmuştur.
Putin yönetimi ilk olarak 10 Ocak 2000’de Rusya’ya ilişkin askeri tehdit ve
önceliklerin ortaya konulmasında en önemli resmi belge niteliği taşıyan “Rusya
Federasyonu Ulusal Güvenlik Doktrini”ni kabul etmiştir. Yeni ulusal güvenlik
755 Vladimir Rudakov, ‘Podstavka Verhovnogo Glavnokomanduyuşego’, Profil, Sayi 31 (11 Agustos 2003), s. 20.
218
doktrininde Rusya’nın askeri alandaki ulusal çıkarları ülke bağımsızlığının,
egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, Rusya’ya müttefiklerine karşı
askeri saldırılarnın önlenmesi ve son olarak devletin demokratik ve barışçıl gelişimi
için koşulların sağlanması biçimde özetlenmiştir.756
Doktrinde ulusal güvenlik için dış askeri tehdit unsurları gibi Rusya’nın
dünyadaki siyasi, ekonomik ve askeri etkinliğinin zayıflaması, askeri politik
ittifakların güçlenmesi ve özellikle NATO’nun doğuya genişlemesi
vurgulanmıştır.757 Ayrıca, Rusya sınırlarında yabancı askeri üslerin ve büyük
miktarda askeri birlşklerin yerleştirilmesi, kitle imha silahlarının yayılması, terörizm
ve son olarak sınırlara yakın bölgelerde askeri çatışma riskinin güçlü olması en
önemli sorunlar olarak sıralanmıştır.758 Yeni doktrinde özellikle NATO’nun kendi
sorumluluk alanı dışındaki bölgelerde güç kullanması ve bunu BM Güvenlik
Konseyi kararı olmadan yapmasının dünyanın genel stratejik dengesinin
istikrarsızlaştırılmasına neden olduğu vurgulanmıştır.759
Askeri bakımdan yeni doktrinin 1997’de kabul edilen ulusal güvenlik
doktrininden farklı iki yeni unsuru vardı. Öncelikle, yeni doktrin Rusya’ya
yönelebilecek saldırıların önlenmesi için nükleer dâhil her türlü silahın
kullanılacağını ilan etmiştir.760 Đkinci olarak, önceki ulusal güvenlik doktrini ülke
içinde ordunun güç kullanmasına izin vermezken, Ocak 2000’deki doktrin bu yasağı
kaldırarak yurttaşların hayati tehlike içinde olması ve anayasal düzenin güç
756 ‘Kontseptsiya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii 2000 g’, Şakleina (der.), Vneşnaya Politika i Bezopastnost Sovremennoy Rossii: 1991–2002, Cilt 4, s. 77. 757 Ibid., s. 79. 758 ‘Ibid. 759 ‘Ibid., s. 80. 760 ‘Ibid., s. 87.
219
kullanılarak değiştirilmesi gibi durumlarda, Rusya Anayasasına ve diğer federal
yasalara uygun olarak ülke içinde ordunun güç kullanmasına izin vermiştir.761
Putin döneminde Rusya askeri güvenliğinin temel çerçevesini çizen bir diğer
önemli belge 21 Nisan 2000’de kabul edilen “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”
olmuştur. Askeri doktrinde Rusya için temel askeri tehditler, dış ve iç tehditler olarak
sınıflandırılmıştır.762 Belgede önemli dış tehditler olarak Rusya’nın toprak
bütünlüğüne yönelik iddialar, küresel güvenlik sorunlarının çözümünde Rusya’yı
gözardı etme girişimleri, sınırlardaki askeri çatışma odakları, askeri blokların Rusya
sınırlarına doğru genişlemesi, BM kararı olmadan güç kullanımı ve uluslararası
terörizm gibi tehlikeler sıralanmıştır.763 Doktrininde iç askeri tehditler çerçevesinde
anayasal düzeni zor kullanarak devirme, ülkenin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve
egemenliğini tehdit eden terörist örgütlenmeler, yasadışı silahlı birlikler
oluşturulması ve ülke askeri güvenliğini tehdit edecek büyüklükteki silah kaçakçılığı
sayılmıştır.764 Askeri doktrin, askeri güvenliğin sağlanması için ülkenin nükleer güç
statüsünün ve diğer nükleer güçlerle dengenin korunacağını ilan etmiştir.765
Ulusal güvenlik ve askeri doktrinlerle ülkenin karşılaştığı tehditleri geniş bir
çerçevede ortaya koyan Putin yönetiminin askeri alana ilişkin politikalarının
belirlenmesinde iki önemli etkenin rol oynadığını belirtmek mümkündür.766
Öncelikle, Putin yönetimi Batı’nın askeri üstünlüğünün Rusya’nın kısa dönemde
761 Vladimir Muhin, ‘Genştab Usilivaet Koordiniruyuşuyu Rol v Borbe s Terroristami’, www.strana.ru/stories/01/11/09/1987/162851.html (1Kasım 2002), s. 1 762 ‘Voennaya Doktrina Rossiyskoy Federatsii 2000 g’, Şakleina(der.), Vneşnaya Politika i Bezopastnost Sovremennoy Rossii: 1991–2002, Cilt 4, s. 92-93. 763 Ibid.,s. 92. 764 ‘Ibid. 765 Ibid., s. 94. 766Pavel Baev, ‘Traektoriya Rossiyskoy Armii: Sokraşenie, Razlojenie, Porajenie’, Miller (der.), Voorujennıe Silı Rossii: Vlast i Politika, s. 69. Bu konuda daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz; Sergey Đvanov, ‘Voorujenıe Silı Rossii i Ee Geopolitiçeskie Priorıtetı’, Rossiya v Globalnoy Politike, Cilt 2, Sayı 1 (Ocak-Şubat 2004), s. 38–51.
220
kapatamayacağı boyutta ulaştığının farkına varmıştır. Bunun Rusya’nın askeri
güvenlik politikasına yansıması ABD ve NATO ile açık bir cepheleşmeyi tam
ortadan kaldırmak mümkün olmasa da, asgariye indirgeme çabası biçiminde
olmuştur.767 Bu bağlamda Putin yönetiminin ABD ve NATO ile ciddi kriz yaratma
tehlikesi taşıyan küresel nükleer dengenin sağlanması768 ve NATO’nun doğuya
doğru genişlemesi769 gibi konulardaki itirazları esas itibariyle söylemle sınırlı
kalmıştır. Putin yönetiminin askeri politikalarını belirleyen ikinci etken ise her türlü
önleme rağmen Çeçenistan’daki savaşın uzun süreli bir karakter alması olmuştur. Bu
durum Rus ordusunun “küçük savaşları” ve terörle mücadeleyi kazanacak biçimde
yeniden yapılandırılması ihtiyacını gündeme getirmiştir.
Bu bağlamda 2000’de yapılan güvenlik değerlendirmeleri 11 Eylül saldırısı
ve Çeçenistan savaşının gelişim seyri çerçevesinde terör merkezli bir değişim
sürecine girmiştir. 11 Eylül saldırısı ve bu çerçevede ABD’nin terörle mücadele
politikası yeniden yapılandırma sürecinin ivme kazanmasında dış etken rolünü
oynamıştır. Öte yandan, özellikle 23–26 Ekim 2002’de Moskova’da Çeçen
saldırganlarının gerçekleştirdiği tiyatro baskını ulusal güvenlik öncelikleri içerisinde
terör unsurunu öne çıkarmıştır.770
Putin yönetimin askeri konulardaki tasarruflarının ikinci boyutunu askeri
reform alanındaki politikalar oluşturmuştur. Nitekim Putin daha Başbakan olduğu
dönemde Rusya’nın tekrar büyük güç haline gelmesinde askeri gücün öneminin
767 Baev, ‘Traektoriya Rossiyskoy Armii: Sokraşenie, Razlojenie, Porajenie’, s. 69 768 Bu konuda geniş bir değerlendirme için bkz; Rouz Gottemeller, ‘Yadernoe Orujie v Sovremennoy Rossiyskoy Politike’, Miller (der.), Voorujennıe Silı Rossii: Vlast i Politika, s. 221–262. 769 Putin döneminde Rusya-NATO ilişkileri konusunda bkz; Robert E. Hunter, ‘NATO-Russia Relations after 11 September’, Journal of Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 3, Sayı 3 (Eylül 2003), s. 28–51. 770 Moskova’daki tiyatro baskınının Rus ulusal güvenlik anlayışındaki etkisi konusunda geniş bir değerlendirme için bkz; Nazim Cafersoy, ‘Rusya’nın ‘11 Eylülü’:Tiyatro Baskınından Yeni Güvenlik Doktrinine’, Stratejik Analiz, Cilt 3 Sayı 33 (Ocak 2003), s. 47–57.
221
farkında olduğunu sık-sık vurgulamış, Rus askeri gücünün restore edileceğini,
subayların durumun iyileştirileceğini, askeri harcamaların arttırılacağını ve askeri
eğitimin yeniden düzenleneceğini ilan etmişti.771 Özelikle Ağustos 1999-Mart 2000
dönemini kapsayan bu açıklamalarda ve ilan edilen resmi belgelerde askeri gücün
önemi vurgulanmakta ve Yeltsin döneminin yarım kalan askeri reform çabalarının
yerine köklü bir reform yapacağını taahhüt etmekteydi.772 Bu vurgulamalar ve
özellikle de Çeçenistan’a müdahalesi Putin’in askeri kesimdeki prestijini arttırmıştır.
Bu durum, askerlerin Mart 2000 devlet başkanlığı seçimlerinde Putin’in adaylığını
%90’a varan oranda desteklenmesine yol açmıştır.773
Putin yönetimi askeri reform konusunu önemsediğini, güvenlik ve askeri
politikanın temel resmi belgeler kabul edilen ulusal güvenlik ve askeri doktrinlerde
vurgulayarak ortaya koymuştur. Bu bağlamda 10 Ocak 2000’de ilan edilen Ulusal
Güvenlik Doktrini Rusya Federasyonu ordusu ve savunma sanayisindeki reform
sürecinin gecikmesini, yeterli hukuki yapı ve mali olanakların bulunmayışını en
önemli engel olarak nitelemiş ve bu durumun Rus ordusunun savaş kabiliyetini
olumsuz biçimde etkileyerek ülkenin askeri güvenliği için zaafiyete neden olduğunu
vurgulamıştır.774 Yine 21 Nisan 2000 tarihli askeri doktrin de ülkenin
karşılaşabileceği askeri tehditlerle mücadelede ordunun en temel kurumsal
yapılanma olduğunu, bu tehditleri önlemek için ordunun ve askeri sanayinin ülkenin
ekonomik olanaklarını dikkate alacak biçimde yeniden yapılandırılacağını ilan
etmiştir.775
771 Brian Taylor, ‘Putin and Military: How Long will the Honeymoon Last?’, www.fas.harvard.edu./-ponars/policymemos/Taylor116.html, 21 Aralık 2000. 772 Rukavishnikov, ‘Public Acceptance of Security Issues and Defence Reform in Russia’, s. 165. 773 Ibid. 774 “Kontseptsiya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii 2000 g”, s. 80. 775 ‘Voennaya Doktrina Rossiyskoy Federatsii 2000 g’, s. 96–98.
222
Halefi Yeltsin gibi askeri reformun öneminin farkında olduğunu ortaya koyan
Putin’in bu yöndeki politikasının önündeki en önemli engel, askeri reformun hangi
çerçeve ve öncelikler içerisinde yapılması gerektiği konusuydu. Bir yandan yeni
şartlara uygun tehdit değerlendirmesi ve öte yandan Rusya’nın mevcut ekonomik
olanaklarının kısıtlı olması, bu sorunu önemli hale getirmiştir. Özellikle Haziran-
Ağustos 2000 döneminde Savunma Bakanı Đgor Sergeyev’le Genelkurmay Başkanı
Anatoliy Kvaşnin arasında askeri reformun genel çerçevesi konusunda ortaya çıkan
anlaşmazlık, reform sürecinin gecikmesine yol açmıştır.776 Savunma Bakanı
Sergeyev askeri reform sürecinde nükleer kuvvetlere önem verilmesini savunurken,
Genelkurmay Başkanı Kvaşnin konvansiyonel kuvvetlerin modernizasyonundan
yana tavır almıştır.777 Daha Mayıs 1997’de Stratejik Füze Kuvvetleri Komutanı
görevinden Savunma Bakanlığına getirilen Sergeyev, Rusya’nın askeri bakımdan
öncelikle ABD ve NATO ile nükleer dengeyi koruması gerektiğini ve Rus ordusunun
reform sürecinin bu anlayış çerçevesinde gerçekleştirilmesini savunmuştur.778 Buna
karşılık Genelkurmay Başkanı Kvaşnin’in 12 Temmuz 2000’de önerdiği reform
paketi öncelikli olarak konvansiyonel kuvvetlerin geliştirilmesi gerektiğini ve bu
çerçevede Stratejik Füze Kuvvetleri Komutanlığı’nın ordu içerisindeki konumunun
zayıflatılması ve askeri bütçeden ayrılan payın azaltılmasını öngörmüştür.779
Ordu içinde reform konusundaki bu anlaşmazlığı çözmeyi ve bir an önce
reforma başlamayı amaçlayan Putin 16 Ocak 2001’de imzaladığı “2005’e Kadar
Askeri Kuvvetlerin Yeniden Yapılanması Planı” kararnamesi ile bir uzlaşma
776 Baev, ‘Traektoriya Rossiyskoy Armii: Sokraşenie, Razlojenie, Porajenie’, s. 69. 777 Umbach, ‘Dilemmas of Russian Military Modernization’, s. 27. 778 Marcin A. Piotrowski, ‘Russia’s Security Policy’, Janusz Bugajski ve Marek Michalewski (der.), Toward an Understanding of Russia: New European Percpectives, (New York: Council on Foreign Relations Pres, 2002), s. 64. 779 Umbach, ‘Dilemmas of Russian Military Modernization’, s. 27.
223
sağlamaya çalışmıştır.780 Bu kararname ile bir yandan Kvaşnin’in reform konusunda
görüşleri gerçekleştirilmeye çalışılırken, öte yandan nükleer silahların önemi
vurgulanmıştır. Fakat iki farklı reform anlayışı arasında uzlaşmayı öngören bu plan
bile Sergeyev’le Kvaşnin arasında askeri reform sürecine zarar veren anlaşmazlığı
çözmeye yetmemiştir. Askerler arasında reforma ilişki anlaşmazlığın tam
çözülememesi üzerine reform sürecinin başarıya ulaşabilmesi için askeri kesim
dışında bir şahsın Savunma Bakanı atanması çözüm olarak görülmüş ve Mart
2001’de Putin’e yakınlığıyla tanınan ve FSB’den emekli Güvenlik Konseyi Sekreteri
Sergey Đvanov Savunma Bakanı olarak atanmıştır.781
Yeni Savunma Bakanı Đvanov’un askeri reformu gerçekleştirmek için yaptığı
çalışmalar 21 Aralık 2002’de ordunun profesyonel esaslara geçmesini öngören askeri
reform konseptini Bakanlar Kurulu’na sunmasıyla sonuçlanmıştır.782 Reform
paketinin amacı ordunun hareket kabiliyetini güçlendirmek, kurumsal yapısını
geliştirmek, teknik donanımında standardizasyon ve iyileştirme sağlamak ve ordu
personelinin durumlarını iyileştirmek olarak özetlenebilinir.783 Reform paketi, Rus
ordusunun üç aşamalı bir plan çerçevesinde profesyonel orduya dönüştürülmesini
öngörmekteydi.784 2011 yılına kadar sürecek olan ikinci aşamada ise sürekli savaşa
hazır halde bulunan askeri birliklerde asker alımının planlı bir şekilde sözleşmeli
personel alımına çevrilmesi öngörülmüştü.785 Bu çerçevede ordu içerisinde
profesyonel askerlerden oluşan birliklerin oranının yüzde % 50’nin üzerine
780 Piotrowski, ‘Russia’s Security Policy’, s. 64. 781 Raimundas Lopata ve Ceslovas Laurinavicius, ‘Russia’s Military Reform: Political Trajectories’, http://www.tspmi.vu.lt/files/leidpubl/str09.pdf, 1 Şubat 2007, s. 2. 782 David J. Betz ve Valeriy G. Volkov, ‘The False Down of Russian Military Reform’, Conflict and Security (Yaz/Sonbahar 2003), s. 47. 783 Rukavishnikov, “Public Acceptance of Security Issues and Defence Reform in Russia”, s. 166. 784 Anar Somuncuoğlu, ‘Putin’in Ordu Problemi’, www.tusam.net , 12 Mayıs 2006, s.1. 785 Andrew Liaropoulos, ‘Reformin the Russian Military: Problems and Prospects’, www.rieas.gr, 15 Ocak 2007.
224
çıkmasının ardından askerlik süresinin kısıtlanması planlanmıştır. Reformun üçüncü
aşamasında ise tamamen profesyonel askerliğe geçişi öngörülmekteydi.
Fakat Đvanov’un reform projesi de ordudaki muhalefet nedeniyle çeşitli
gecikmeleri beraberinde getirmiştir. Özellikle Savunma Bakanı ve Genelkurmay
Başkanı arasında yaşanan problemlerden dolayı pilot uygulama olarak başlatılan 76.
Hava Đndirme Tümeni’ndeki deneme uzamıştır. Savunma Bakanı Đvanov ve
Genelkurmay Başkanı Anatoliy Kvaşnin arasındaki sorun 2004’te Kvaşnin’in
görevden alınması ve Genelkurmay Başkanlığı’nın askeri yapılanma içerisindeki
rolünün zayıflatılmasıyla sonuçlanmıştır.786 Bu süreç içerisinde askeri reforma karşı
çıkan üst düzey komutanlarını görevden alınması veya istifa etmeleri de
yaşanmıştır.787 Buna ek olarak, Yeltsin zamanında çeşitli kurumlara bağlı olan askeri
birlikler arasındaki koordinasyon sorunu da, Savunma Bakanlığı yetkilerinin
genişletilmesiyle bir ölçüde halledilmiştir.788 Demiryolu Askeri Birlikleri Savunma
Bakanlığı bünyesine aktarılmış, Savunma Bakanlığı’na askeri birliklere sahip olan
bütün kurumlar arasında koordinasyon sağlama görevi verilmiştir. Bütün bu
değişikliklere rağmen, Putin döneminde gerçekleştirilmeye çalışılan askeri reformun
önemli sıkıntılar barındırdığı ve hızlı ilerleme kaydedilemediği söylenmelidir.
Fakat bu sıkıntılara rağmen, Putin yönetimiyle birlikte devletin ulusal
güvenliğe verdiği önem artmış ve askeri reform Yeltsin dönemine oranla daha kararlı
sürdürülmüştür.789 Putin’in askeri reformunu önemli kılan önemli bir diğer unsur da
reformun ekonomik boyutu üzerinde durması olmuştur. Putin yönetimi ile Rusya’nın
ulusal güvenlik ve özellikle de savunma alanına ilişkin harcamaları ciddi biçimde
786 Laurinavicius, ‘Russia’s Military Reform: Political Trajectories’, s. 3 787 Somuncuoğlu, ‘Putin’in Ordu Problemi’, s. 2 788 Ibid., s. 3. 789 Rukavishnikov, “Public Acceptance of Security Issues and Defence Reform in Russia”, s. 165.
225
yükselmiş, bu bağlamda 2000 bütçesinde bu kaleme ayrılan para 200 milyar ruble
iken 2005’de 375 milyara çıkarılmıştır.790 Putin yönetimi ayrıca Sovyet mirası askeri
sanayinin de yeniden yapılandırılması için Ekim 2001’de askeri savunma sanayini
yeniden yapılandırmak için 2002–2006 dönemini kapsayan hükümet programını ilan
etmiştir.791 Anılan program, sayıları 1700’e ulaşan savunma sanayi kurumlarının
sayısını 600’e düşürmeyi ve devletin bu alandaki şirketler üzerinde tam kontrolünü
sağlamayı öngörmüştür. Bu çerçevede yürütülen politika, askeri savunma sanayisinin
devletin tam kontrolü altına geçmesini sağlamıştır.
Özetle, Putin yönetimi Rusya’nın tekrar dönüştürülmesi sürecinde askeri
boyuta özel önem vermiş, bu çerçevede kabul edilen resmi belgelerle askeri güvenlik
anlayışı mevcut koşulara uygun biçimde yeniden şekillendirilmeye başlanmıştır. Bu
yeniden şekillenme sürecinde özellikle ABD ve genelde Batı’nın Rusya karşısındaki
askeri üstünlüğünün kısa sürede kapatılamıyacağı ve bu bağlamda Batıyla doğrudan
bir çatışma ortamına gidilmemesi kabul edilmiştir. Rusya’nın askeri tehdit
değerlendirmesinde etkin olan diğer bir unsur ise Çeçenistan savaşı olmuştur. Bu
savaşın gelişim seyri Rusya’nın askeri konseptinde “küçük savaşları” kazanmanın ve
terör merkezli tehditin önemini ortaya koymuştur. Putin yönetimi Rusya’nın
karşılaştığı tehditlerin bertaraf edilmesi için Rus askeri gücünü profosyenel orduya
dönüştürecek biçimde reform edilmesine başlamıştır. 2010’a kadar sürmesi
planlanan bu reform süreci askeri gücün tüm unsurları ile yeniden yapılanmasını
öngörmektedir. 790 Bu konuda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Aleksey Arbatov ve Pyotr Romaşkin, ‘Voennıe i Politiçeskie Aspektı Oboronnogo Budjeta 2003’, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıe Otnaşenie, Sayı 6 (2003), s. 36-43; ‘Budjet v Pogonok’, Vlast (27 Eylül 2004), s. 22; Leonid Polyakov, Military Reforms in Russia’, Janusz Bugajski ve Marek Michalewski (der.), Toward an Understanding of Russia: New European Percpectives (New York: Council on Foreign Relations Pres, 2002), s. 79-95. 791 Bu reform programı konusunda genel değerlendirme için bkz; Vitaliy Şlıkov, ‘Oboronnaya Ekonomika v Rossii i Nasledie Strukturnoy Militarizatsii’, Stiven E. Miller ve Dmitriy Trenin, Vorujennıe Silı Rossii: Vlast i Politika, (Moskova: “Đnterdialekt+”, 2005), s. 203–220.
226
E. Dış Politikada Yeni Anlayış: Uzlaşmacı Jeopolitik Model
Rus jeopolitik düşüncesinde, 1991- 1999 dönemindeki akımlardan Batıcılık,
SSCB’nin çöküşünü bir yenilgi olarak kabul ederek Rusya’nın tamamen Batı
kampında yer almasını önerirken, Yeni Avrasyacılık ve Rus Milliyetçiliği yenilgiyi
kabullenmeyerek, ABD eksenli Batı ile tekrar bir kutuplaşma için yeni jeopolitik
modeller ortaya koymuşlardır. Fakat bu modeller Rusya’nın tarihî geçmişi, bir
anlamda anılan hususun da mirasıyla şekillenen özgünlüğü ile mevcut koşullar
arasında doğrusal bir bağlantı kuramamışlardır. Batıcılar Rusya’nın toplumsal yapısı,
siyasal rejim geleneği ve tarihsel mirası unsurlarını yeterince dikkate almayan bir
model önerirken, Yeni Avrasyacılar ve Rus Milliyetçileri daha çok eski
algılamalardan yola çıkarak Rusya’nın mevcut olanaklarına uygun olmayan
çatışmacı ve eskinin geri dönmesini öngören bir model oluşturma çabası içinde
olmuşlardır. eski mirasla mevcut koşullar arasında dengeli bir seçenek önermemeleri
nedeniyle bu modellerin uygulamaya geçiş noktasında ciddi zorluklar ve önerilen
modellerle çelişkili uygulamalar ortaya çıkmıştır.
Putin’e kadar Rus dış politikasında uygulanan bu modellerin yaşattığı
sorunlar eski ile yeni arasında “makul ve rasyonel” bir denge kurmayı içeren bazı
yeni arayışları da beraberinde getirmiştir. Dengeleyici ve sentezci nitelikleri ile öne
çıkan yeni jeopolitik model arayışlarının ilk örneklerinden biri Vadim
Tsımburskiy’in “Rusya Adası” modelidir.792 Tsımburskiy Rusya’nın 300 seneden
beri devam eden “Avrupa’ya saldırısının” ülkenin jeopolitik marjinalleşmesiyle
sonuçlandığını savunarken, Batıcı, Avrasyacı ve Üçüncü Romacı yaklaşımlardan
792 Bu modelle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz; V. L. Tsımburskiy, ‘Ostrov Rossiya: Perspektivı Rossiyskoy Geopolitiki’, Polis, 1993, Sayı 5 http://www.politstudies.ru/fulltext/1993/3/2.htm, s. 6-23. ve V. L. Tsımburskiy, ‘ “Ot Velikovo Ostrova Rusii..” K Pracimvolu Rossiyskoy Tsivilizatsii’, Polis, 1998, Sayı 6 http://www.politstudies.ru/fulltext/1997/6/4.htm, s. 34–56.
227
kaçınılması gerektiğini belirtmiştir. Rusya’nın SSCB’nin dağılması ile jeopolitik
istikrasızlıkların bulunduğu “kıta-deniz” bölgelerinin kuşatması altında kaldığını
belirten Tsımburskiy, Rusya’nın temel amacının “Rusya Adasının” sürekli gelişimini
sağlamak ve Ural dağlarının arkasında kalan doğu bölgelerinden faydalanmanın
maksimize edilmesi olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle Tsımburskiy Rusya’nın
mevcut sınırları kabul etmesini, dış yayılma ve “küresel misyon” unsurlarından
vazgeçmesini, iç jeopolitik sorunların çözümünde önceliği mevcut alanın faydasının
maksimize edilmesine vermesi gerektiğini vurgulamıştır.
Mevcut koşullarla Rusya’nın tarihî mirası arasında denge kurmayı amaçlayan
yeni modelin savunucularından biri de Moskova’daki ABD ve Kanada Enstitüsü’nün
Başkanı Sergey Rogov olmuştur. Rogov SSCB’den farklı olarak Rusya
Federasyonu’nun süper güç olamayacağını, fakat sahip olduğu alan, nüfus,
ekonomik, bilimsel-teknik ve askeri kaynaklar nedeniyle çok kutuplu dünyada
sorunların çözümüne eşit hakla katılan, kendi meşru çıkarlarını koruyan en önemli
güçlerden biri olabileceğini savunmuştur.793
Benzer yaklaşımı bir diğer Rus bilim adamı Konstantin Sorokin’in “dengeli
uzak durma stratejisi” yaklaşımında da görmek mümkündür.794 Bu yaklaşıma göre,
Rusya dünya politikasını etkileyebileceği bütün olanaklarını azami ölçüde
kullanmalı, belirli bir jeopolitik eksenin güçlenmesini engellemeli, dünya güçleri ve
onların liderliklerini yaptığı ittifaklar arasındaki mevcut ve potansiyel çatışmaları
793 Sergey Rogov, ‘Konturu Noviy Rossiyskoy Strategii’, Nezavisimaya Gazeta, NG-Tsenarii, Sayı 3 (1998), s. 14-15’den aktaran Kolosov , Geopolitiçeskoe Polojenie Rossii: Predstavleniya i Realnost, s. 37. 794 K. E. Sorokin, Geopolitika Sovremennosti i Geostrategiya Rossii, (Moskova: ROSSPEN, 1996), s. 56.
228
kendi çıkarı için kullanmalı ve kendi dış politikasını karşılıklılık esasına göre
yürütmelidir.795
Rus diplomatlarından Anatoliy Adamişin de Rusya’nın dış politikasının çok
yönlü olmak zorunda olduğunu, bu tür bir dış politikanın ülke ulusal çıkarlarına
uygun olacağını savunmuştur.796 Adamaşin’e göre Rusya, SSCB döneminin süper
gücü gibi davranmamalı fakat ABD’nin dünyanın egemeni gibi davranmasına da izin
vermemeli, bu arada özellikle Amerikan yanlısı olmaktan kaçınmalıdır. Rusya’nın
şimdilik mevcut uluslararası yapıyı değiştirme gücünün olmadığını belirten
Adamaşin ülkenin ilk önce iç zayıflığını ve ekonomik sorunlarını aşması gerektiğini,
dış politikanın da bu sorunun çözümünde ekonomik verimlilik esasına dayanan bir
yapıyı temel almasını savunmuştur.797
Bütün bu görüşler Rusya jeopolitik düşünce ve pratiğinde yeni bir
yaklaşımın, uzlaşmacı jeopolitik akımın ortaya çıkışmasına yol açmıştır. Bu
uzlaşmacılık hem Rusya’nın tarihi ile mevcut koşulları arasında “makul” ve gerçekçi
bir uzlaşma sağlamayı, hem de tarihle mevcut koşullar arasında daha radikal bir
ayrımı içeren Batıcı, Yeni Avrasyacı ve Rus Milliyetçi akımlarının önerdiği
modellerin bazı unsurlarını kendi içinde sentezlemesi anlamını taşımaktadır.
1990’ların ortalarından itibaren kuramsal anlamda şekillenmeye başlayan bu
uzlaşmacı modelin ılımlı milliyetçilik içinde olduğu ve Rusya devletini ve
uluslararası arenadaki konumunu güçlendirmeyi hedeflediğini belirtmek gerekir.798
Uzlaşmacı jeopolitik akım Batıcı, Yeni Avrasyacı ve Milliyetçi akımların aşırı
nitelikli önermelerinden kaçınarak, Rusya’nın jeopolitik bağımsızlığını sağlama
795 Sorokin, Geopolitika Sovremennosti i Geostrategiya Rossii, s. 57. 796 Antoliy Adamaşin, ‘Naş Otvet Amerike’, Nezavisimaya Gazeta, http://ng.ru/ideas/1999-10-19/answear.html, 19 Ekim 1999, s. 2. 797 Adamaşin, ‘Naş Otvet Amerike’, s. 5. 798 Kolosov, Geopolitiçeskoe Polojenie Rossii: Predstavleniya i Realnost, s. 36.
229
amacında olmuştur. Uzlaşmacı model yandaşları Rusya’nın dış politikasında realizm
ve pragmatizme dayanmasını, ülkenin mevcut olanaklarının küresel koşulları
etkilemek için etkin kullanılmasını savunmaktadırlar. Bu model ekonomik yatırımlar
ve Avrupa’ya entegrasyon karşılığı jeopolitik tavizler vermeyi de kabul
etmemektedir. Genel felsefesinin dışında uzlaşmacı jeopolitik modelin Rusya dış
politikası uygulamasında önerdiği temel ilkeleri birkaç noktada özetlemek
mümkündür:799
1.) Rusya’nın eski Sovyet mekânındaki lider pozisyonunun özellikle ekonomik
araçları kullanarak sağlama alınması. Bu anlayış Rusya’nın Sovyet sonrası
mekandaki geleneksel etkinlik araçlarından askeri unsur ve etnik çatışmaların
yanısıra, ekonomik avantajlarının özellikle de enerji unsurunun daha aktif kullanımı
öngörmektedir.
2.) SSCB’nin mirası olan jeopolitik kaynakların etkin kullanılması. Bu ilke
nükleer silahları engelleyici unsur olarak elde tutmayı, BM Güvenlik Konseyinde
veto hakkına sahip üyelik vasfını etkin kullanmayı ve Rusya doğal kaynaklarının
ihracat ve transit geçişinden dış politikada yararlanmayı öngörmektedir. Ayrıca bu
önerme silah ticaretini, yurtdışındaki Rusya askerî üslerinin ve Sırbistan, Ermenistan,
Küba, Angola, Mısır, Suriye, Irak, Đran, Libya benzeri eski müttefiklerle ilişkilerin
sürdürülmesi gerekliliğine vurgu yapmaktadır.
3.) Batı ile ilişkileri farklılaştırıcı bir yaklaşım içinde sürdürmek. Böylece
Rusya’nın Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesi daha fazla kabul edilir gözükmekte ve
Rusya için tek taraflı bağımlılık oluşturmayacak bir ilişki türü olarak
benimsenmektedir. Avrupa ile ilişkilerin geliştirilmesi her surette teşvik edilirken,
799 Ibid., s. 36-38.
230
ABD’nin küresel egemenlik çabaları olumsuz bir nitelik arz etmektedir. Yine de bu
olumsuzluğun ABD’yle açık çatışmaya dönüşmemesine özen gösterilmesi
önerilmektedir.
4.) Rusya’nın Asya ile ilişkilerini Batı ile ilişkilerine paralel biçimde
geliştirerek denge kurulması. Bu bağlamda, Çin, Hindistan, Türkiye ve Đran’la
ilişkilerin geliştirilmesi öngörülmekte, Asya-Pasifik bölgesiyle sıkı ilişkiler öne
çıkarılmaktadır.
5.) Rusya’nın transit geçiş olanaklarının kullanılması. Bu ilke ile Avrupa ve
Asya Pasifik arasında bağlantı kurulması amaçlanırken, aynı zamanda Rusya’ya
enerji koridoru vasfının kazandırılması planlanmaktadır.
Rusya dış politikasında göreceli olarak yeni sayılabilecek uzlaşmacı
jeopolitik yaklaşımın uygulamada Putin’in iktidara gelmesi ile başladığı
söylenilebilir. Putin yönetimi dış politikasının uzlaşmacı jeopolitik modelin
uygulamakta olduğunun ilk belirtileri 10 Ocak 2000 tarihli ulusal güvenlik
doktrininde ortaya çıkmıştır. Doktrinde bir yandan Rusya’nın Avrasyacı kimliği
vurgulanarak ABD liderliğindeki Batı kutbunun uluslarasaı sisteminden rahatsız
olunduğu ve çok kutuplu dünya düzeninin oluşmasına çalışılacağını belirtilirken, öte
yandan ülkenin dünya ekonomisine entegrasyonunun güçlendirileceği ve uluslararası
ekonomik ve mali kurumlarla işbirliğinin arttırılacağı da vurgulanmıştır.800 Doktrinde
ayrıca, Rusya’nın çok kutuplu sistemin etkin merkezlerinden biri gibi güçlenmesi,
BDT ülkeleri ve geleneksel müttefiklerle ilişkileri geliştirmesi öncelikli hedef olarak
ortaya konmuştur.801
800 ‘Kontseptsiya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii 2000 g’, s.75 801 Ibid., s. 77. Rusya Ulusal güvenlik doktrinine ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Celeste A. Wallander, ‘Russian National Security Policy in 2000’ (Cambridge: PONARS, Sayı 102, Ocak 2000),
231
28 Haziran 2000’de kabul edilen Rusya dış politika doktrininde de aynı
yaklaşımın etkilerini görmek mümkündür. Dış politika doktrininde ABD
egemenliğinde tek kutuplu uluslararası sistem girişiminden ve sorunların çözümünde
BM Güvenlik Konseyi’nin rolünün zayıflatılmasından rahatsızlık duyulduğu
belirtilmiştir.802 Doktrinde Rusya’nın çağdaş dünyadaki çeşitli çıkarlarını gerçekçi
biçimde aksettiren çok kutuplu sistemin kurulmasına çalışacağını ilan edilmiş, BM
dışında G–8 ve IMF benzeri kurumların artan etkisi nedeniyle bu kurumların tam
üyesi olunması hedefi vurgulanmıştır.803 Bölgesel bağlamda, yeni Rus dış politika
doktrini BDT üyeleri ile iki taraflı ve çok taraflı işbirliği ve çok boyutlu bütünleşme
hedefleri belirlemiştir.804 Bu hedefleri gerçekleştirmede, geleneksel askeri ve
güvenlik boyutu dışında ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi ve bu bağlamda gümrük
birliği gerçekleştirilmesine özel önem verilmesi vurgulanmıştır. Doktrin Batı
blokunu AB ve ABD olarak iki farklı temelde değerlendirilmekte, AB’yi Rusya için
sürekli ve uzun vadeli işbirliği yapılması gereken en önemli siyasi ve ekonomik ortak
ilan etmektedir.805 Doktrin, taraflar arasında çeşitli önemli konularda farklı
yaklaşımlar olsa da, küresel stratejik istikrarın sağlanması ve uluslararası sistemdeki
durumun iyiye doğru gitmesi için Rusya ve ABD’nin işbirliğinin gerekli olduğunu
vurgulamış, Rusya Federasyonu’nun ikili ilişkilerde geçen 10 yılda yaşanan
sorunların aşılmasında üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu belirtmiştir.806
Doktrinin üzerinde durduğu bir diğer önemli bölge de Asya olmuştur.
Asya’yı Rus dış politikasında giderek önemi artan unsur olarak öne çıkaran doktrin, ss.1-5; Mark Kramer, ‘What is Driving Russia’s New Strategic Consept?’, (Cambridge: PONARS, Sayı 103, Ocak 2000), s. 1-2 802 ‘Kontseptsiya Vneşney Polititiki Rossiyskoy Federatsii 2000 g’, Şakleina (der.), Vneşnaya Politika i Bezopastnost Sovremennoy Rossii: 1991–2002, Cilt 4, s. 111. 803 ‘Kontseptsiya Vneşney Polititiki Rossiyskoy Federatsii 2000 g’, s. 111. 804 Ibid., s. 116. 805 Ibid., s. 117. 806 Ibid., s. 118.
232
bu coğrafyada özellikle Çin ve Hindistan’la ilişkilerin önemine dikkat çekmiştir.
Çin’in küresel ve bölgesel istikrara ilişkin görüşlerinin, Rusya ile örtüştüğünü
vurgulayan doktrin, Hindistan’ı da küresel sorunların ve özellikle Güney Asya
bölgesinin istikrarı bakımında geleneksel ortak olarak değerlendirmiştir.807 Doktrin
Đran’la ilişkilerin daha da derinleştirilerek devam ettirilmesini, Yakın Doğu ve
Körfez bölgesinde istikrarın sağlanması için aktif rol üstlenmeye çalışılacağını,
Rusya’nın bölgede özellikle ekonomik bakımdan güçlenmesine öncelik verileceğini
vurgulamıştır.808
Bu doktrinin uzlaşmacı jeopolitik modelle uyum gösteren en önemli
unsurlarından biri ise belirtilen dış politika hedeflerini gerçekleştirken amaçlarla
olanaklar arasında akılcı dengenin kurulmasına vurgu yapması olmuştur.809 Bu
anlayışa göre, Rusya dış politikasının hedeflerini gerçekleştirmek için ülkenin siyasi,
diplomatik, askeri, ekonomik, mali ve diğer olanakları seferber edilirken dikkat
edilmesi gereken temel ölçüt bu hedeflerin Rusya’nın ulusal çıkarlarına ve
uluslararası arenadaki konumunun güçlenmesine pratikte ne kadar hizmet ettiği
olmalıdır.810 Nitekim Putin de kendi dış politikasının temelini pragmatizm, ekonomik
verimlilik ve ulusal meselelerin önceliğinin oluşturduğunu vurgulayarak bu anlayışı
paylaştığını ilan etmiştir.811
Bu çerçevede Putin yönetiminin dış politikası bölgesel alanlarda da uzlaşmacı
jeopolitik modelin önermeleri ile uyum göstermektedir. Putin yönetiminin BDT
politikası BDT’ye kurumsal etkinlik kazandırmayı ve üye ülkelerle çok taraflı ve iki
807 Ibid. 808 Ibid., s. 120. 809 Ibid., s. 112. 810 Ibid. 811 Vıstuplenie pri predctavlenii ejegodnogo Poslaniya Prezidenta Rossiyskoy Federatsii Federralnomu Sobraniyu Rossiyskoy Federatsii, 8 Haziran 2000, http://president.kremlin.ru/events/42.html.
233
taraflı işbirliği süreclerini geliştirmeyi amaçlamıştır.812 Putin yönetiminin BDT’ye
etkinlik kazandırması çabaları çerçevesinde 25 Ocak 2000’de yapılan zirvede BDT
tarihinde ilk kez 5 yıllık ekonomik gelişim planı kabul edilmiş, 813 21 Haziran
2000’deki zirvede ise merkezi Moskova’da bulunan Antiterör Merkezi
kurulmuştur.814 Putin’le beraber Rusya’nın BDT politikasında çok taraflı ve iki
taraflı ilişkilerde ekonomik boyutun özellikle ağırlık kazandığı görülmektedir. Putin
yönetimi bir yandan çok taraflı ekonomik model örneği olarak Avrasya Ekonomik
Birliğinin oluşturulmasında lider rol üstlenirken, öte yandan enerji faktörünün üye
ülkeler üzerinde etkin baskı unsuru olarak kullanmaya çalışmıştır.815
Putin dış politikasının diğer bir önemli boyutunu Batı ile ilişkiler
oluşturmaktadır. Putin yönetiminin dış politikasında Batı’nın ABD ve AB olarak
farklılaştırılması sürecine özel bir vurgu yapılmış ve önemli farklılıklar içeren
politikalar uygulanmaya başlanmıştır. Öncelikle ABD’yle ilişkilerde rasyonellikle
ABD’nin küresel egemenlik girişimleri arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır.816
812 Putin yönetiminin BDT politikasına ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; M.A. Smith ‘Russian Foreign Policy 2000. The Near Abroad’, www.ppc.pims.org/Projects/csrc, 20 Aralık 2000; Đgor Đvanov, Novaya Rossiyskaya Diplomatiya:Desyat Let Vneşney Politiki Stranı (Moskova: OLMAPRESS, 2002), özellikle s. 103-117; Dmitriy Trenin, ‘Novıe Prioritetı v Rossiyskoy Vneşney Politike:”Proekt SNG” ‘, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin (der.), Rossiya: Blijayşee Desyatiletie (Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 2004), s. 99-105; Gleb Pavlovskiy, ‘Vneşnaya Politika Rossii na Post Sovetskom’, www.kremlin.org, 3 Şubat 2005. 813 “Summit of Former Soviet Republics Set to Boost Putin’s Status”, Associated Press, 25 Ocak 2000. 814 www.ans-dx.com, 22 Haziran 2000. 815 Bu konuda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Anar Somuncuoğlu, ‘Avrasya Ekonomik Đşbirliği: Rus Dış Politikasında Yeni Bir Atak’, Stratejik Analiz Cilt 2, Sayı 15 (Temmuz 2001), s. 86-91; Nazim Cafersoy, ‘Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi’, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 8 (Aralık 2000), s. 52-60. 816 Putin yönetimin ABD politikası konusunda geniş değerlendirmeler için bkz; Nikolai Sokov, ‘Foeign Policy Under Putin: Pro-Western Pragmatizm Might be a Greater Challenge to the West’ (Wasington: PONARS, Ocak 2000), s. 1-3; Celeste A. Vallander, ‘The Dinamics of US-Russian Relations:A Critical Perspective’ (Wasington, PONARS, Ocak 2000) s.1-3; Eduard Batalov ve Viktor Kremnyuk, ‘Rossiya i SŞA:Druziya?Soperniki?Partnerı?’, Nezavsimaya Gazeta, 6 Ekim 2001, http://ng.ru/ideas/2001-10-06/7_batalov.html; Đgor Đvanov, Novaya Rossiyskaya Diplomatiya: Desyat Let Vneşney Politiki Stranı (Moskova, Olmapress, 2002), özellikle s.140-152; Endryu Kaçins, ‘Moş, Demokratiya, Amerikano-Rossiyskie Otnoşeniya’, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin (der.), Rossiya: Blijayşee Desyatiletie (Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 2004), s. 90-98; Viktor Starodubov,
234
Putin dış politikasının bu rasyonellik boyutu Rusya’nın ABD ile tek başına karşı
karşıya gelecek olanaklara henüz sahip olmadığının ve böyle bir karşılaşmanın
Rusya’nın reform sürecini sekteye uğratacak olduğunun farkında olmak biçiminde
özetlenebilir.817 Nitekim bu durum Putin yönetimini Primakov döneminden farklı
olarak ABD ile açık ve tek başına bir cepheleşmeden uzak durmaya itmekte, NATO
genişlemesi gibi bir tehdit karşında dahi ihtiyatlı tavır geliştirmeye sevk
etmektedir.818 Ayrıca, bu rasyonellik nükleer silahlara dayanan stratejik istikrar ve
uluslararası terörizm konularında ABD ile işbirliği yapılmasını sağlamaktadır.
Putin’in dış politikasında 11 Eylül saldırısı öncesinde ABD karşıtlığı daha çok öne
çıkarken, 11 Eylülden sonra ABD ile stratejik işbirliğinde atak davranmasını da
pragmatizm ve rasyonel tercihin bir ürünü olarak değerlendirebiliriz.819 Öte yandan,
Rusya ABD’nin küresel egemenlik girişimlerini, sahip olduğu nükleer güç statüsünü,
BM’de veto hakkına sahip Güvenlik Konseyi üyeliği konumunu, enerji etkenini
kullanarak ve çeşitli uluslararası sorunlar konusunda diğer güçlerle birlikte hareket
ederek frenlemeye çalışmaktadır.
Dış politikasında AB’ye özel önem veren Putin yönetimi, Rusya ve AB’yi
stratejik ortak biçiminde tanımlayan ve 1997–2007 dönemini kapsayan 1994 tarihli
“Ortaklık ve Đşbirliği Anlaşması” ile yetinmemiş, bu işbirliğinin daha da
geliştirilmesini öngören ulusal bir strateji geliştirmiştir.820 3 Haziran 2000’de “Rusya
Federasyonun Avrupa Birliği ile Đlişkilerini Orta Vadede Geliştirme Stratejisi (2000–
Rossiya-SŞA Globalnya Zavisimost (Moskova: Molodaya Gvardiya, 2004); Aleksander Rar, ‘Est li u Putina Novıe Varinantı Politikı? Rossiya Mejdu Zapadom i Aziey’, Mejdunarodnaya Politika, Sayı 10 (2001), www.deutschebotschaft-moskau.ru, 3 Eylül 2004. 817 Dmitri Trenin, ‘Pirouttess and Priorities’, The National Đnterest (Kış 2003-2004), s. 78-79. 818 Fedorov, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii’, s. 48. 819 Bu konuda geniş bir değerlendirme için bkz; Elnur Soltan, ‘Bush-Putin Zirvesi: Soğuk Savaşın Đkinci Bitişi’, Stratejik Analiz, Sayı 20 (Aralık 2001), s.5-27. 820 Rusya ve AB arasındaki 1994 tarihli Ortaklık ve Đşbirliği Anlaşmasının tam metni için bkz; http://europe.eu.int/constitution/index_eng.htm, 8 Mayıs 2007.
235
2010)” belgesi Rusya’nın AB ile siyasi, ekonomik, güvenlik, ticari, mali ve kültürel
alanlarda stratejik nitelikli işbirliğini öngörmüştür.821 Bu iki belge çerçevesinde
geliştirilen Rusya’nın AB politikasında özellikle ekonomi ve enerji boyutu özel yer
kapsamış, Çeçenistan müdahelesi ve siyasi yapıyı güclendirmeye ilişkin reformlar
insan haklarına ve demokarsiye aykırı olduğu gerekçesiyle ilişkilerde sıkıntılar
doğurmuştur.822
Putin yönetiminin Asya politikası Çin ve Hindistan’a önem veren nitelik arz
etmektedir.823 Bu anlayış çerçevesinde her iki ülke ile ikili ilişkiler küresel güvenlik,
ekonomi, enerji ve silah ticareti bağlamında geliştirilmeye çalışılmıştır. Putin
yönetimi için Çin’le ilişkiler geliştirirken Rusya’nın Uzak Doğu bölgesine yönelik
Çin endişesinin de dikkate alındığı görülmektedir.824 Putin yönetimi Şanghay
Đşbirliği Örgütünün bölgesel güvenlik örgütü yapılması sürecinde öncü rol oynamış
ve ASEAN’da aktif rol alma politikası izlenmiştir.
821 “Rusya Federasyonun Avrupa Birliği ile Đlişkilerini Orta Vadede Geliştirme Stratejisi (2000–2010)” belgesinin tam metni için bkz; Đgor Đvanov, Novaya Rossiyskaya Diplomatiya (Desyat Let Vneşney Politiki Stranı (Moskova; Olmapress, 2002), s. 277-298. 822 Rusya-AB ilişkileri konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Vladimir Gutnik,’Ot Partnerstva k Assotsatsii’, Pro et Contra, Cilt 8, Sayı 1 (Kış 2003), s.7-24; Segey Afonatsev,’Rossiya i “Novıy ES” ’, Pro et Contra, Cilt 8, Sayı 1(Kış 2003), s. 25-46; Sven Hirdman, Rol Rosssii v Ervope (Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegie, 2006); Dmitri Trenin, Đntegratsiya i Đdentiçnost:Rossiya Kak “Novıy Zapad” (Moskova: Đzdatelstvo Evropa, 2006), özellikle s. 264-277; Tatyana Romanova, ‘Rossiya i ES: Dialog na Raznıh Yazıkah’, Rossiya v Globalnoy Politike, Cilt 4, Sayı 6 (Kasım-Aralık 2006), s. 79-92; Vladimir Pankov, ‘Svoboda Torgovli Mejdu Rossiey i ES: Za i Protiv’, Rossiya v Globalnoy Politike, Cilt 5, Sayı 1 (Ocak-Şubat 2007), s. 79-89. 823 Rusya’nın Asya Politikası konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; Vladimir V. Putin, ‘Rossiya: Novıe Vostoçnıe Perpsektıvı’, Nezavimaya Gazeta, 14 Kasım 2000, www.ng.ru; M. L. Titerenko ve V. V. Mixeev, ‘Strategiya Sorazvitiya Rossii i ATR’, Mejdunarodnaya Jizn, Sayı 4 (2001), s. 77-93; Leo Delyusin (der.), Rossiysko-Kitayskie Otnaşenie i Problema Mnogopolyarnogo Mira (Moskova: RAN ĐMEPĐ, 2001); Đgor Đvanov, Novaya Rossiyskaya Diplomatiya (Desyat Let Vneşney Politiki Stranı) (Moskova: Olmapress, 2002), s. 153-165; Bobo Lo, ‘Rossiya i Kitay’, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin (der.), Rossiya: Blijayşee Desyatiletie (Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 2004), s. 142-146; Andew C. Kuchins, ‘Limits of the Sino-Russian Strategis Partnership’, Andew C. Kuchins (der.), Russia After Fall (Washington: CEIP, 2002), s. 205-220; Ariel Cohen, ‘The Russıa–Chına Frıendshıp And Cooperatıon Treaty: A Strategıc Shıft In Eurasıa?’, www.heritage.org/librarybackgrounder/bg1459.html, 1 Mart 2007. 824 Putin yönetiminin Çin’e ilişkin endişeleri için bkz; V. L. Lapin, ‘Dalnıy Vostok Rossii v Fokuse Kitaskoy Politike’, Vestnik Dalnevostoçnogo Otdeleniya Rossiyskoy Akademii Nauk, Sayı 2 (2000), s. 3-19.
236
Putin yönetimin Orta Doğu bölgesinde de Rusya’nın bu bölgede etkinliğini
güçlendirecek politikalar uygulamıştır. Bu politika Đran’la özellikle silah ticareti ve
nükleer teknoloji transferi konusunda işbirliğini daha da güçlendiren, Türkiye ile çok
boyutlu işbirliği sürecinin geliştirilmesini sağlayan, Filistin-Đsrail anlaşmazlığında
Rusya’nın etkinliğini artırmağa çalışan ve Körfez ülkeleriyle özellikle ekonomik ve
terörizmle mücadele merkezli işbirliğine önem veren nitelikler arz etmiştir.825 Putin
döneminde Rusya’nın Irak politikası ABD’nin 2003’deki müdahalesine kadar bu
müdahaleyi önlemek için BM çatısını kullanmak ve Saddam yönetimiyle enerji
anlamaları imzalamak şeklinde gelişmiştir.826 Müdahalenin ardından Rusya’nın Irak
politikası ABD ve yeni Irak yönetimiyle Saddam döneminde imzalananan enerji
anlaşmalarının geçerliliğini sağlamak ve Irak’ın yendien yapılanmasında rol almak
amaçlarını gerçekleştirmek için ilişkiler geliştirmek biçiminde özetlenebilir.827
Özetle, Putin yönetimi dış politikada kendinden önce Rus dış politikasındaki
mevcut çeşitli modellerin sentezinden oluşan uzlaşmacı bir model uygulayamaya
başlamıştır. Bu model ülkenin mevcut sorunlarını çözmeye imkân veren koşulları
sağlamayı ve uluslararası arenada yeniden Rusya’nın büyük bir güc gibi etkinlik
kazanmasını amaçlamıştır. Putin dış politikası bölgesel bağlamda da Batı ile yeni bir
825 Putin döneminde Rusya’nın Ortadoğu politikası konusunda ayrıntılı değerlendirmeler için bkz; A. V. Maligin, ‘Strategiçeskiy Konteks Politiki Rossii na Blijnem i Srednem Vostoke’, Mejdunarodnıy Jizn, Sayı 10 (2000), s. 80-87; Robert O. Freedman, ‘Putin and Mıddle East’, Middle East Review of International Affairs, Cilt 6, Sayı 2 (Haziran 2002), s. 1-16; G Kosaç ve E. Melkumyan, ‘Blijnıy Vostok v Rossiskoy Vneşney Politike’, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıe Otnaşeniya, Sayı 9 (2002), s. 38-47; Đgor Đvanov, Novaya Rossiyskaya Diplomatiya (Desyat Let Vneşney Politiki Stranı), (Moskova, 2002, Olmapress), ss. 165-170; Tor Bukkvoll, ‘Arming the Ayatullahs: Economic Lobbies in Russia’s Iran Policy’, Problems of Post Communism, Cilt 49, Sayı 6 (Kasım/Aralık 2002), s. 29-41; Mehdi Sanai, ‘Đrano-Rossiskie Svyazı: Problemı i Perspektıvı’, Rossiya v Globalnoy Politike, Cilt 5, Sayı 2 (Mart-Nisan 2007), s. 118—127; Nazim Cafersoy, ‘Türkiye-Rusya Đlişkileri ve Separatizm Faktörü’, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=787&kat=1, Sinan Ogan, ‘Türk-Rus Đlişkilerinde Balayı Dönemi’, Zaman, 2 Haziran 2006. 826 Bu konuda bkz; Nazim Cafersoy,‘Rusya’nın Orta Doğu Politikasında Irak’, Umit Özdağ , Sedat Laçıner ve Serhat Erkmen (der.), Irak Krizi (2002-2003) (Ankara, ASAM, 2003,), s. 145-166. 827 Bu konuda bkz; Nazim Cafersoy, ‘Irak’ın Yeniden Yapılanması Sürecinde Rusya’, Stratejik Analiz, Sayı 38 (Haziran 2003), s. 66-72.
237
Soğuk Savaşı engelleyerek pragmatik işbirliğini öngören, fakat ABD’nin küresel
egemenlik çabalarına karşı direnerek, başta BDT, Asya ve Orta Doğu coğrafyası
olmak üzere önemli çıkar alanlarında etkinliği sürdürmeyi ve güçlendirmeyi
amaçlayan nitelikler arz etmiştir.
238
SONUÇ
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının üzerinden yaklaşık 16 yıl geçmiş olmasına
rağmen, Rusya Federasyonu’nun güvenlik algılamasına ilişkin ortaya koymaya
çalıştığı genel anlayışa ilişkin değerlendirmeler uluslararası ilişkiler alanında halen
çok ilgi çekmektedir. “Rusya’da Ulusal Güvenlik Anlayışının Dönüşümü: Kontrolü
Dönüşüm Modeli” isimli bu çalışmada 1991’den sonra Rusya ulusal güvenlik
anlayışında yaşanan önemli dönüşüm süreci incelenmiştir.
Bu amaçla öncelikle, Rusya açısından ulusal güvenlik kültürünün yapıtaşları
coğrafya, tarihsel gelenek/hafıza ve Sovyet ideolojisi çerçevesinde ortaya konmuştur.
Her şeyden önce, “Rusya” kavramı bir coğrafi anlayışı, yani bir ülke adini
ifade etmektedir. Coğrafi bakımdan Avrasya’nın kalpgahında yerleşmiş olması son
bin yıl içinde Rusya’nın jeopolitik gelişimini, iç gelişimini ve dış politikasını güçlü
biçimde etkilemiştir. Dış sınırları, Rusya’nın kültürel ve uluslararası kimliğini
tanımlamış, iç bölgesel yapılanması ise siyasal sistemin doğasını doğrudan
etkilemiştir. Coğrafi faktörün Rusya’ya etkisini öncelikle bu ülkenin yerleştiği
arazinin coğrafi yapısı, boyutu ve iklim koşulları bakımından ele almak
gerekmektedir. Coğrafi yapı bakımından, Rusya’nın esas çekirdeğini oluşturan Doğu
Avrupa ovasının temel özellikleri, verimsiz toprağın ve büyük ırmak şebekelerinin
varlığı ile doğal engellerin eksikliğidir. Verimsiz toprak ve engelsiz arazi, bu alanda
uzun süre göçebe milletlerin akınlarına dayanabilecek kalabalık bir toplumun ortaya
çıkışını engellemiştir. Öte yandan, geniş ve seyrek nüfuslu Doğu Avrupa Ovası ve
Sibirya, nüfusun Rusya’nın merkezinden çevreye yayılması için ideal koşulları
oluşturmuştur. Volga, Dinyeper, Dinyester ve Moskova nehirlerinin bulunduğu arazi
239
bir yandan ülkeye yönelik yabancı saldırılara uygun ulaşım yolu işlevini yürütürken,
öte yandan zengin bir uygarlığın oluşumu için uygun ortamı sağlamıştır.
Rusya’nın iklim şartları da üzerinde durulması gereken başka bir önemli
husustur. Ülkenin iklim şartları, yazın çok sıcak ve kışın ise çok soğuk geçen kıta
iklimi özelliği taşımaktadır. Rusya’nın geniş coğrafyası güvenlik anlayışının
oluşumunu etkileyen bir diğer unsur olmuştur. Doğal engellerden yoksunluğun
ülkenin doğudan ve batıdan dış saldırılara açık hale getirmesi, güvenliğin “alan
derinliği” olarak algılanmasına neden olmuş ve daha fazla güvenliğin, sınırların daha
da ötelere ilerletilmesiyle sağlanacağı düşüncesini beslemiştir.
Fakat, Rusya Federasyonu tarihsel süreç içerisinde Rusya Đmparatorluğu ve
SSCB’nin kendine avantaj sağlayabilecek coğrafi kazanımlarının önemli bir kısmını
kaybetmiştir. Bu durum yeni Rusya yöneticilerinin uyguladıkları politikalarda
dikkate aldığı en önemli hususlardan biri olmuştur.
Ulusal güvenlik kültürünün oluşum sürecindeki en önemli unsurlardan biri de
ülkenin tarihsel gelişme sürecinde edindiği özelliklerdir. Rusya tarih boyu
güvenliğini artırmak ve dünyada kendi politik ve askeri gücünü geliştirmek için
sömürge edinen askeri-politik imparatorluk olmuştur. Bu tür bir emperyal tarihsel
sürecin Rusya devlet yapısına ciddi etkisi bulunan ve etkileri günümüze kadar ulaşan
temel özelliklerini bir kaç boyutta ele almak mümkündür. Her şeyden önce, Rusya
tarih boyu otoriter ve/veya totaliter nitelikli siyasal sisteme sahip olmuştur. Rusya
devlet geleneğinin öne çıkan ikinci önemli boyutu ciddi bir misyoncu niteliğe sahip
olmasıdır. Bu misyoncu nitelik devletin güvenliğini korumayı, iç ve dış tehditlere
karşı sürekli mücadeleyi içermiş ve bu anlayış çerçevesinde genişlemeyi teşvik eder
bir nitelik taşımıştır. Bu çerçevede Rus devlet geleneğinde tarihsel olarak öne çıkan
240
ilk misyon “tarihi Rus topraklarını birleştirmek” olmuştur. Rusya’nın devlet geleneği
içerisinde önemli yer tutan diğer bir misyon Üçüncü Roma teorisidir. Rusya’nın
misyonculuk anlayışında dikkati çeken diğer önemli husus da sıcak denizlere çıkış
hedefidir.
Rus tarihsel mirası içerisinde ulusal güvenlik anlayışını yakından ilgilendiren
bir diğer husus da yukarıdan reform geleneğidir. Rusya tarihinin en önemli
meselelerinden biri geri kalmış ve saldırıya açık konumda bulunan ülkenin
güvenliğini sağlamak olmuştur. Rusya’yı yönetenler tarihsel gelişmelerle de beslenen
dış tehdit algılaması ve daha zengin ve avantajlı komşular karşısında, bir yandan
ülkenin uzun ve savunulması güç sınırlarının güvenliğini sağlama alma endişesi
içerisindeyken, diğer yandan bu büyük, fakir ve yönetilmesi zor ülkenin iç
sorunlarını çözme zorunluluğuyla karşı karşıya kalmışlardır.
Rus güvenlik kültürünü 20. yüzyılda en fazla etkileyen faktör Sovyet
ideolojisi olmuştur. Bu etkinin temel nedeni ideolojinin sunduğu bütüncül ve
evrensel niteliğiyle sadece siyaseti, toplumu, iktisadı ve bizzat savaşı sınıf
mücadelesi penceresinden görmekle kalmayıp, aynı zamanda mevcut iktidar
ilişkilerinin aşılmasını öngören ve bunu gerçekleştirmeye çalışan bir inanç sistemi
olmasıdır. Sovyet ideolojisinin bu niteliği Sovyet devletinde güvenliğin ulusal
boyutunu ikinci plana itmiş ve sınıf kavgası söylemi ile uluslararası niteliği
üzerinden bir bakış açısı geliştirilmesine yol açmıştır. Sovyet liderlerinin
geliştirdikleri ideolojik açılımlar devrimin güvenliği-sosyalist devletin güvenliği-
sosyalist devletler sisteminin güvenliği-insanlığın güvenliği çerçeveli bir bakış
açısının ortaya konmasını beraberinde getirmiştir.
241
SSCB’nin dağılışının ardından, dış güvenlik tehditlerinin ön planda olduğu
ulusal güvenlik kültürü ve konsepti, geçen süre zarfında iç güvenlik tehditlerini esas
alacak biçimde dönüşüm geçirmiştir. Yeni jeopolitik koşullar, Rusya’nın ulusal
güvenlik anlayışının dış boyutunu yeniden şekillendirmesini ve önceliklerini yeniden
belirlenmesini gerektirmiştir. Bu değişim sürecinde Marksist kurucu ideolojisini ve
süpergüç vasfını kaybetmiş yeni Rusya devleti kendi ulusal güvenlik anlayışına yeni
bir meşru vasıf bulma ve bu çerçevede askeri, politik, ekonomik ve coğrafi boyutları
itibariyle öncelikli ulusal güvenlik tehditlerini belirleme arayışına girmiştir.
Bu çerçevede ilk eğilim olan Atlantikçilik, Rusya’nın Avrupa’nın bir parçası
olması, dünya ekonomisinin organik bir parçasına dönüşmesi, sekizinci üye olarak
G-7’ye girmesi, Atlantik Đttifakı’nın baskın iki üyesi olan ABD ve Almanya’ya önem
vermesi gibi tezlere dayanmaktaydı. Bu bağlamda Atlantikçiler Rusya’nın ulusal
güvenlik öncelikleri içersinde Batı ile ilişkileri ilk sıraya koymaktaydılar. Batıcılar
Rusya’nın Batı’nın bir parçası olması gerektiğini savunurken, ülkenin reform
sürecinde Batının ekonomik ve politik desteğinin hayati önemde olduğunu
vurgulamaktaydılar. Bu çerçevede Atlantikçiler Rusya’nın politik, ekonomik,
güvenlik ve kültürel konularda Batı ile stratejik işbirliğini savunmaktaydılar.
1990’ların ortalarından itibaren iç ve dış gelişmelerin etkisiyle Rusya’da yeni
Avrasyacılığın Rus düşünce hayatında etkinlik kazandığı görülmektedir. Bu süreç iç
politikada kendisini köklü reform yanlısı Atlantikçi anlayışın etkisinin önemli ölçüde
zayıflaması ve aşırı milliyetçilerin ve komünistlerin etkinlik kazanması şeklinde
göstermiştir. Bu dönemde Yeni Avrasyacı düşüncenin tezleri Rus dış politikasında da
giderek etkinlik kazanmıştır. Yeni Avrasyacı anlayış 1992-1993 döneminde Rus dış
politikasındaki Atlantikçi anlayışın politikalarına karşı çıkmış ve 1993-1995
242
döneminde iç gelişmelerin de katkısı ile başta BDT coğrafyası olmak üzere çeşitli
alanlarda tezlerini belirli oranda kabul ettirmiştir. Ancak, özellikle Yevgeni
Primakov’un Dışişleri Bakanı ve ardından da Başbakanlık yaptığı 1996-1999
döneminde Yeni Avrasyacı anlayışın Rus ulusal güvenlik anlayışının ve dış
politikasının şekillenmesinde belirleyici rol oynadığı görülmektedir.
Rusya’nın ulusal güvenliği anlayışı açısından en az dış güvenlik öncelikleri
kadar önemli olan bir diğer husus da iç dinamiklerden kaynaklanan ulusal güvenlik
sorunları olmuştur. Bu durum her şeyden önce, uluslararası arenada güvenliğin
sadece dış askeri ve siyasi tehdit değerlendirmesi ile sınırlı kalmadığı, içsel faktörleri
de önemli güvenlik öncelikleri bağlamında değerlendirmesi ile önem kazanmaktaydı.
Öte yandan, SSCB’nin çöküşünde dış askeri ve siyasi tehditten daha çok, Sovyet
ekonomisinin kriz durumunun ve etnik çatışmaların etkin olduğu gelişmeler
sürecinin etkili olması bir diğer önemli husustu. Bu bağlamda yeni Rusya’nın ulusal
güvenlik öncelikleri içerisinde iç sorunların aktörlerinin önemli bir ağırlığının olması
beklenen bir durumdu.
Rusya’nın ulusal güvenliği açısından yaşamsal öneme sahip bu sorunlar
ülkenin toprak bütünlüğünün sağlanması için merkezkaç eğilimlerin kontrol altına
alınması ve ayrılıkçılık çabalarının engellenmesi, Rus ordusunun reform ihtiyacı ve
son olarak ekonominin kriz durumu biçiminde sıralanabilir. Toprak bütünlüğünü
korumuş, ekonomik reformlar sonucu krizden çıkmış ve yeni koşullara uygun askeri
yenilemesini gerçekleştirmiş bir Rusya’nın hem uluslararası arenadaki konumunun
güçleneceği, hem de kendi vatandaşlarının güvenliğini daha iyi sağlayacağı
düşünülmekteydi.
243
Yeni Rusya devletinin en önemli iç meselelerinden biri ülkenin toprak
bütünlüğünü tehdit eden etnik ve bölgesel ayrılıkçılık sorunlarını çözmek ve merkez-
bölge ilişkilerini yeni bir siyasal yapı içinde tekrar düzenlenmek olmuştur. Bu
konuda özellikle, Çeçenistan’a ilişkin olarak ciddi sorun yaşanmış, Çeçenistan ile
Moskova arasındaki mücadelenin bir dönem, Çeçenistan’ın bağımsız devlet olmaya
yaklaşmasına kadar ilerlemiştir.
Rusya’nın yeni politik sistemine ve ekonomik gücüne uygun, yeni güvenlik
ihtiyaçlarına cevap verecek bir askeri yapılanmanın oluşturulması da en önemli
meselelerden birisiydi. Bu noktada ilk çözülmesi gereken sorun nükleer ve
konvansiyonel silahlara, kabalık askeri personele sahip Sovyet Ordusu’nun kaderinin
ne olacağı ve Rusya’nın bu süreçte nasıl bir rol üsteleneceğiydi. Sovyet askeri mirası
konusundaki sorunlar, nükleer silahların tek mirasçısı olarak Rusya’nın kabul
edilmesi ve diğer cumhuriyetlerdeki nükleer silahların START-1 anlaşması uyarınca
imha edilmesi, konvansiyonel silahların AKKA yükümlülükleri çerçevesinde
paylaşılması ile çözülmüştür. Sovyet askeri personeli konusu ise BDT üyeleri
arasındaki ikili ve çok taraflı anlaşmalar çerçevesinde çözülmeye çalışılmıştır.
Yeni paylaşımla Rusya, Sovyet askeri mirasından en fazla payı alan ülke
olarak kendi ulusal ordusunu oluşturmak için önemli bir avantaja sahip olmuştur.
Ancak öte yandan, eski mirası devralmak aynı zamanda onun sorunlarını da
devralma anlamına gelmekteydi. Bu bağlamda eski Sovyet ordusu temelinde
oluşturulmak istenen yeni Rus ordusu köklü biçimde değişen siyasal, ekonomik,
askeri ve ideolojik koşullara uygun biçimde kurulmak durumundaydı ve bu amacı
gerçekleştirmek için ciddi bir askeri reform gerekmekteydi. Öncelikle, eski Sovyet
mirası silahlı kuvvetlerin iç durumu çok kötüydü. Disiplinsizlik, yolsuzluk, firar
244
oranındaki yükseklik, ekonomik sorunlar nedeniyle subayların kitlesel istifası ve
askere alınma sisteminin çökmesi gibi sorunlar ordunun savaş kabiliyetini düşürerek,
temel görevini yerine getirmesini engelleyecek boyutlara ulaşmıştı.
1992–1999 döneminde Yeltsin yönetimin yaptığı askeri reform hamleleri
çeşitli ekonomik ve politik gelişmeler nedeniyle sorun yaşasa da, askeri harcamaları
düşürerek, askeri personel sayısını azaltarak, ordusunun kötü stratejik
konuşlanmasını AKKA yükümlülüklerine karşı çıkarak çözmeye çalışmıştır. Ayrıca,
BDT üyeleriyle ikili ve çok taraflı anlaşmalar yapmak suretiyle, zaman zaman
nükleer güç statüsünü kullanarak ve son olarak ordu yapılanmasını yeniden
düzenleyerek askeri alandaki sıkıntıları gidermeye çalışmıştır. Ancak bütün bu
çabalara rağmen, atılan adımlar sadece günü kurtarıcı nitelikte kalmış ve Yeltsin
yönetiminin köklü askeri reform konusundaki başarısızlığını açıkça ortaya
koymuştur. Yeltsin döneminde köklü askeri reformun Rusya’da başarılamamasının
en önemli nedenleri olarak siyasal iktidarının zayıflığı ve bu bağlamda özellikle
askeri çevrelerin karşı çıkamaları, siyasal sistemim yeterince demokratik olmaması,
siyasal elitin gündem yoğunluğu nedeniyle askeri reforma ilgisizliği ve askeri reform
modeli konusunda ülkedeki genel uzlaşmazlıklardı. Ayrıca, Çeçenistan savaşı,
Batı’nın politikaları, mali kaynak sıkıntısı, nükleer seçenek gibi unsurları da engel
olarak sayabiliriz.
Serbest piyasa ekonomisine geçiş ve Sovyet mirası ekonominin reformu,
Yeltsin döneminde Rusya’nın en öncelikli sorunlarından biri olmuştur. Hem iç
politik ve hem de dış politik gelişmelerin önemli ölçüde etkilediği ekonomik reform
sürecinde üç önemi dönemden bahsedebiliriz. 1992–1993 dönemin kapsayan ilk
dönemde krizden çıkmak için bir an önce serbest piyasa ekonomisine geçiş yapılması
245
amaçlanmış ve bu amaçla “şok tedavi” yöntemi ile hızla fiyat serbestleştirmesi,
özelleştirme ve sosyal boyutu önemli ölçüde göz ardı eden yapısal reformlar
gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Fakat, Gaydar hükümetinin bu politikaları iç politik
ve ekonomik nedenlerle sonuçlanamamış, ardından gelen Çernomirdin hükümeti
makro istikrarı korumak, enflasyonu indirmek ve bunun için mali-para araçlarını
etkin biçimde kullanmaya ve halk talepleri sonucu sosyal destek politikalarını da
dikkate alan bir politika izlemeye başlamıştır. Ancak 1997 sonundan itibaren
Çernomirdin hükümetinin yapısal reformları gerçekleştirememesi, yıkıcı boyutlarla
ulaşan yolsuzluk, vergi kaçırma gibi sorunların yanı sıra, dış piyasalarda özellikle
Asya mali kriz Rus ekonomisini yeni bir kriz sürecine sokmuştur.
Daha sonra oluşturulan Kiriyenko başkanlığındaki hükümet, IMF ve
Japonya’nın dış desteğine rağmen ekonomiyi kriz sürecinden çıkaramamış ve 17
Ağustos 1998’de Rusya iflasını ilan etmiştir. Bu süreçte iç ve dış faktörler Rusya’nın
ciddi bir ekonomik krize girmesini önü açacak biçimde gelişmiştir. Đç dinamikler
bakımından giderek artan yüksek bütçe açıkların varlığı ve bu açığı finanse etmek
için esas gelir kaynağı vergilerin toplanamaması Rusya ekonomisini ciddi bir mali
iflasını eşiğine getirmiştir. Öte yandan dış dinamiklerden 1997’deki Asya krizinin
artçı şoku Rusya ekonomisini sarsmıştı. Diğer önemli bir dış faktör, dünya
piyasalarında benzin ve doğal kaz fiyatlarında büyük düşüş yaşanması ve bunun
sonucu Rusya’nın 1998 içersinde yaklaşık 9 milyar dolar kaybetmesiydi. Öte yandan,
Ekim 1997’den itibaren başlayan ekonomik kriz sürecinin derinleşmemesi için
uluslararası kurumların ve Japonya’nın Temmuz 1998’de söz verdiği 22,6 milyar
dolarlık yardım da Rusya’ya sorunsuz bir biçimde ödenmemiştir. Uzlaşmaya göre
1998 içinde ödenmesi gereken 14,8 milyar dolarlık dilimin sadece 4,8 milyarı
246
verilmiş ve geri kalan kısmının verilmesi ise durdurulmuştur. Bu sorunun en önemli
nedeni Rusya’da ekonomik krizin daha da derinleşmeye devam etmesi ve bu
durumun da Kiriyenko hükümetini istifaya götürerek kısa süreli geçici hükümetler
yolunu açması olmuştur. Rusya, önce Primakov ve Stepaşin hükümetleri deneyimini
yaşasa da, bu yeni hükümetlerin iç politik mücadeleler gölgesinde kurulması ve kısa
süreli olması ekonomiyi rayına oturtmak için köklü reform politikaları yürütülmesini
olanaksızlaştırmıştır.
Yeltsin döneminde ülke içindeki ekonomik, politik, sosyal ve dış politika
alanlarındaki sorunların derinleşerek Rusya’yı çok boyutlu bir krize sürüklemesi
Başkan Yeltsin’in hem halkın ve hem de Rus seçkinlerinin gözünde etkinliğini ve
meşruiyetini büyük ölçüde kaybetmesine yol açmıştır. Ülkenin karşılaştığı sorunlar,
yeni bir ulusal lider arayışı için zemin hazırlamıştır. 9 Ağustos 1999’da Başbakanlık
ve 31 Aralık 1999’da da vekâleten Başkanlık görevine getirilen Vladimir Putin
ülkenin karşılaştığı sorunları çözebilecek yeni ulusal lider konumuna oturmuştur.
Daha önceki başarısız çabaların Rusya’yı içine soktuğu çıkmazı önemli bir
ders olarak gören Putin RF’nun SSCB ile aynı kaderi paylaşmaması için daha
dikkatli adımlar atacağının sinyallerini daha ilk baştan vermiştir. Dahası kontrollü
dönüşüm için iki başarılı örnek, imparatorluktan ulus devlete geçiş yapmış Türkiye
ile sosyalist Çin’in dönüşüm modelleri de Rusya için “kontrollü dönüşüm” modelini
cazip kılan unsurlar olmuştur. Kısacası tarihi, iç ve dış etkenler “kontrollü dönüşüm
modelini” Putin yönetimi tarafından cazib temel strateji haline getirmiştir.
Putin yönetiminin izlediği strateji “güçlü ve etkin merkezi devlet, güçlü
ekonomi, güçlü ordu ve uzlaştırıcı, pragmatist aktif dış politika” biçiminde formüle
dilebilecek ve bir biriyle sıkı bağlantılı olan dört temel hedefi gerçekleştirmeyi
247
hedeflemiştir. Putin daha 16 Ağustos 1999’da Başbakan sıfatıyla parlamentoda
yaptığı ilk siyasi konuşmasında Rusya’nın güçlü bir devlete ihtiyacını ülkenin temel
sorunlarından biri olarak vurgulamıştır. Putin “güçlü devlet” vurgusunu kendi seçim
platformu sayılan 30 Aralık 1999 tarihli “Binyılın Eşiğinde Rusya” isimli
makalesinde geniş biçimde anlatmış, Rusya’nın yeniden doğması ve ayağa
kalkmasının anahtarının devletçilik alanında olduğunu ve ülkenin güçlü devlete
ihtiyacı olduğunu ilan etmiştir.
Putin yönetiminin “güçlü devlet” amacının ilk hedefini Çeçenistan sorunu
oluşturmuştur. Çeçenistan’a müdahale eden Putin birinci savaşa oranla siyasi, askeri,
psikolojik açıdan daha hazır biçimde girdiği ikinci savaşta başarılı sonuçlar almıştır.
Bu müdahale sonucunda Çeçenistan’da Rusya’nın denetimi büyük ölçüde sağlanmış,
bağımsızlık yanlısı direnişçi gruplar ve liderler yenilgiye uğratılmış veya ortadan
kaldırılmıştır. Çeçenistan müdahalesi ve onun sonuçları Rusya’da Putin yönetiminin
merkezi devlet konusundaki kararlılığını ortaya koyarken, bölgelerin merkezkaç
eğilimlerinin zayıflamasını ve federal yönetim tarafından kontrol altına alınmasına
imkan vermiştir.
Putin’in “güçlü devlet” hedefinin ikinci büyük aşaması Rusya’da merkezi
devletin gücünü restore edecek federal reformları gerçekleştirmek olmuştur. Bu
yöndeki adımlar Putin’in Mayıs 2000’de devlet başkanlığı görevine başlamasıyla
atılmıştır. Ülkede “dikey otorite” biçiminde tanımlanan yeni merkezi iktidar
yapısının inşasını amaçlayan federal reformlar yürütülmeye başlanmıştır. Bu federal
reformlar aracılığıyla Yeltsin döneminde zayıflayan federal yönetimi bölgeler
karşısında güçlendirecek adımlar atmış, bu çerçevede merkezin bölgeler üzerinde
kontrolünü güçlendiren devlet başkanlığı müessesesini yetki ve kapsam bakımından
248
güçlendirmiş, bölgelerin federal düzeyde etkinlik sağlamasında önemli bir zemin
olan Federasyon Konseyi’ni kendi denetimi altına almıştır. Böylece, Yetlsin dönemi
merkez ve bölgeler arasında pazarlık usulüne göre belirlenen federal ilişkileri büyük
ölçüde ortadan kaldırdığı ve Kremlin’in yönlendirdiği dikey bir ilişki sürecini
başlattığı söylenebilir.
Putin yönetiminin güçlü merkezi devlet amacının üçüncü önemli boyutu Rus
siyasal sistemini “kontrollü dönüşüm modelini” gerçekleştirebilecek biçimde
şekillendirmek ve siyasi arena üzerinde kendi kontrolünü sağlamak olmuştur.
Putin’in iktidara gelmesinden sonra Rus siyasal sistemi yeniden şekillenmeye
başlamıştır. Putin yönetimi 1993 Anayasası’nın getirdiği süper başkanlık sistemini
gerçek manada kullanırken, bütün gücün fiilen Kremlin’de toplanması için adımlar
atmıştır. Bu çerçevede Rus siyasi sistemin kendine özgün roller oynayan bütün
önemli aktörleri (Duma, siyasal partiler, medya, oligarhlar ve halk) Kremlin
yönetiminin sıkı denetimi altına alınmıştır. “Yönetilebilir demokrasi” biçiminde
tanımlanan bu siyasi yapılanmanın bir diğer önemli özelliği siyasi yapılanmada
güvenlik ekibinin rolünün güçlenmesi olmuştur.
Putin yönetiminin kontrollü dönüşüm modelinin en önemli boyutlarından biri
askeri alanla ilgili olmuştur. Kontrollü dönüşüm modelinin askeri alanla ilgili
yaklaşımını genel anlamda iki önemli boyutta ele almak mümkündür. Bu yaklaşımın
birinci boyutunu Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışının yeniden tespiti ve askeri
güvenlik alanındaki önceliklerinin belirlenmesi, ikinci boyutunu ise bu sorumluluğun
yerin getirilmesinde esas aktör konumundaki silahlı küvetlerde reform yapılarak
profosyenel orduya geçilme sürecinin başlatılması oluşturmuştur.
249
Putin yönetimi dış politikada kendinden önce Rus dış politikasında var olan
çeşitli modellerinin sentezinden oluşan uzlaşmacı bir model uygulayamaya
başlamıştır. Bu model ülkenin mevcut sorunlarının çözmeye imkân veren koşulları
sağlamayı ve uluslararası arenada yeniden Rusya’nın büyük güc olarak etkinlik
kazanmasını amaçlamıştır. Putin dış politikası bölgesel bağlamda da Batı ile yeni bir
Soğuk Savaşı engelleyerek pragmatik işbirliğini öngören, fakat ABD’nin küresel
egemenlik çabalarına karşı direnen, başta BDT, Asya ve Orta Doğu coğrafyası olmak
üzere önemli çıkar alanlarında etkinliği sürdürmeyi ve güçlendirmeyi amaçlayan
nitelikler arz etmiştir.
Sonuç olarak, geleneksel Rus ve Sovyet ulusal güvenlik anlayışının 1991’den
sonra ciddi bir değişim süreci içine girmek zorunda kaldığı söylenebilir. Bu değişim
sürecinin iç boyutu SSCB’nin çöküşünden sonraki siyasal, ekonomik ve askeri yapıyı
serbest piyasa ekonomisine sahip demokratik siyasal yapının gereklerine uygun
biçimde reforme etmeyi ihtiva etmiştir. Benzer biçimde SSCB’nin çöküşünün dış
yankısı da iki kutuplu ve idelojik merkezli rekabet anlayışının sona ermesi biçiminde
olmuştur. Bu durumda yeni Rusya’nın ulusal güvenlik anlayışının dış boyutunun da
yeni jeopolitik gerçekleri ve güç dengelerini dikkate alan bir çerçevede şekillenmesi
zorunluluğu doğmuştur. 1992–1999 dönemini kapsayan süreçte Rusya’da iktidarda
bulunan Yeltsin yönetimi en önemli sorun olan yeni koşullara uygun iç ve dış
reformu gerçekleştirmede bazı önemli çabalarda bulunsa da, 1999’a gelindiğinde bu
çabalarının yeterli ölçüde sorunların çözümüne yardımcı olmadığı görülmüştür. Bu
durum Yeltsin’in yerine Vladimir Putin’in iktidara getirilmesi ve Rusya’nın yeni bir
dönüşüm sürecine girmesine yol açmıştır. Putin’in gündeme getirdiği kontrollü
250
dönüşüm modeli ise ülkenin siyasi, askeri, ekonomik ve dış politika alanlarında
köklü değişim sürecine girmesini sağlamıştır.
KAYNAKÇA
Kitaplar Abdullatipov, R. G. ve L. F. Boltenkova (der.), Federativnıy Dogovor. Dokumnety.Komentarii, Moskova: Đzdatelstvo ‘Respublika’, 1992. Abdurahmanov M. Đ., A. Barişpolets, V. L. Manilov ve V. S. Pirumov, Osnovı Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii , Moskova: Druza, 1998. Acton, Edward, The Present and the Past Russia: the Tsarist and Soviet Legacy, Londra: Longman, 1995. Akyol, Taha, Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, 2 Cilt, Đstanbul: Ötüken, 1976. Arbatov, Aleksey, Bezopastnost: Rossiyskiy Vıbor , Moskova: EPĐtsentr, 1999. Arbatov, Aleksey, Transformatsiya Rossiyskoy Voennoy Doktrinı-Uroki Kosova i Çeçni, US, George C. Marshall Center, 2000. Berdyaev, Nikolay, Russkaya Đdeya , Moskova: Folio, 2000. Berman, Marshall, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor: Modernite Deneyimi, Ümit Altuğ ve Bülent Peker (çev.), Ankara: Đletişim, 1994. Bogdanov, Đgor Y., A. P. Kalinin ve Y. N. Rodionov, Ekonomiçeskaya Bezopastnost Rossii’: Tsifrı i Faktı 1992-1998, Moskova: ĐSPĐ RAN, 1999. Bogdanov, Đgor Y., Ekonomiçeskaya Bezopastnost Rossii’: Teoriya i Praktika Moskova, ĐSPĐ RAN, 2001. Bıkov, Oleg N., Natsionalnaya Bezopastnost Rossii : Geopolitiçeskiy Aspektı, Moskova: ĐMEMO, 1997. Buszynski, Leszek, Russian Foreign Policy Afrer the Gold War Londra: Praeger Publishers, 1996.
251
Buzan, Barry, ve Ole Waever, Regions and Powers: The Structure of Internationa Security, Cambridge: Cambridge University Press, 2003. Vozjennikov, Anatoliy V. ve A. A. Proxojev, Gosudastvennoe Upravlenie i Natsionalnaya Bezopasnost Rossii, Moskova: Đzdatelstva RAGS 1998. Vozjennikov, A. V., Đ. H. Glebov ve V. A. Zolotarev, Osnovnıe Kontseptualnıe Polojeniya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii v 21’im Veke, Moskova: ZAO Edas Pak, 2000. Vozjennikov, A. V., Pardigma Natsionalnoy Bezopastnosti Reformiruyuşeysya Rossii, Moskova: ZAO Edas Pak, 2000. Cafersoy, Nazim, Elçibey Döneminde Azerbaycan Dış Politikası(Haziran 1992- Haziran 1993): Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, Ankara: ASAM, 2001. Cafersoy, Nazim, Eyalet-Merkez Düzeyinden Eşit Statüye: Rusya-Azerbaycan Đlişkileri (1991–2000), Ankara: ASAM, 2001. Carrére d’Encausse, Héléne, Tamamlanmamış Rusya, Reşat Uzmen (çev.), Đstanbul: Ötüken, 2003. Caşın, Mesut Hakkı, Rus Đmparatorluk Stratejisi, Ankara: ASAM, 2002. Chubarov, Alexsander, The Fragile Empire: A History of Imperial Russia, New York: Continuum, 1999. Cliff, Tony, Rusya’da Devlet Kapitalizmi, Ali Saffer ve Tarık Kaya (çev.), Đstanbul: Metis Yayınları, 1990. Cohen, Ariel, Russian Imperialism: Development and Crisis, Londra: Praeger, 1999. Çernenko, A. G., Obşerossiyskaya Natsionalnaya Đdeologiya i Razvitiye Federalizma v Rossiyi, Sankt-Petersburg: Sankt-Petersburg Üniversitesi, 1999. Chubais, Igor, From the Russian Idea to the Idea of a New Russia : How We Must Overcome the Crisis of Ideas, J. Alexsander Ogden (çev. ve der.), Cambridge, M A.: John Kennedy School of Goverment, 1998. Delyusin, Leo; (der.), Rossiysko-Kitayskie Otnaşenie i Problema Mnogopolyarnogo Mira, Moskova: RAN ĐMEPĐ, 2001. Dugin, Aleksandr, Osnovı Geopolitiki. Geopolitiçeskoe Buduşee Rossii, Moskova: Arktogeya-Tsentr, 3. baskı, 1999.
252
Dunlop, John B., Russia Confronts Chechnya, Cambridge: Cambridge University Pres, 1999. Ebenstein, William, Two Ways of Life: The Communist Challenge to Democracy, New York: Holt, Rinehart and Winston, 1964. Evraziyskiy Vzglyad: Osnovnıe Printsipı Doktrinalnoy Evraziyskoy Platformı, Moskova: Aktogeya-Tsentr 2001. Falkenrath, Richard A., Shaping Europe’s Military Order: The Orgins and Consequences of the CFE Trety, Cambridge M A.: MIT Press, 1995. Feshbach, Murray (der.), National Security Issues of the USSR, Work Shop 6-7 November 1986, NATO, hg, Brussels: Martinus Nijhoff Publishers, 1987. Fuller, C. William, Strategy and Power in Russia :1600-1914, New York: The Free Press, 1992. Gadjiev, K. S. , Vvedenie v Geopolitiku, Moskova: Logos, 2.baskı, 2000. Galeotti, Mark, The Age of Anxiety Security and Politics in Soviet and Post-Soviet Russia, Londra: Longman, 1995. Gall, Carlatto, ve Thomas de Wall, Chechnya : Calamity in the Caucasus, New York: New York University Pres, 1998.
Gaydar, Yegor, Gosudastvo i Evolyutsiya: Kak Otdelit Sobstvennost ot Vlasti i Povısit Blagosostayanie Rosssiyan, Moskova: Norma, 1997. Gaydar, Yegor, Dolgoe Vremya: Rossiya v Mire: Oçerki Ekonomiçeskoy Đstoriii, Moskova: Delo, 2. Baskı, 2005. Gaydar, Yegor, Dni Porajeniy i Pobed, Moskova: Evraziya, 1997.
Gevorkyan, N., A. Kolesnikov ve N. Timakova (der.), Ot Pervogo Litsa : Razgovori s Vladimirom Putinom, Moskova: Vargius, 2000. Gumilev, N. Lev, Etnogenez i Biosfera Zemli, A.Đ. Kurkçi (yay.haz.), Moskova: “Institut DĐ-DĐK”, 2.baskı, 1997. Gumilev, N. Lev, Kavimlerin Türeyişi ve Yerüzerindeki Yaşam Bölgeleri, Etnogenez ve Yerüzü Biyosferi, Nuri Eyüpoğlu (çev.), Ankara: Ötüken, 2001. Gumilev, N. Lev, Ot Rusi k Rossii , Moskova: Progress-Pangeya, 1994. Gumilev, N. Lev, Ritmi Evrazii: Epoh i Tsivilizatsii, Moskova: Progress-Pangeya, 1993.
253
Hammond , E. Vincent (der.), The History of Russia, Yyy.: The Heron Press, 1996. Heller, A. Mark, The Dynamics of Soviet Policy in the Middle East : Between Old Thinking and New, Tel Aviv: JCSS, 1991. Ilyin, V. V. ve A. S. Ahiezer, Rossiyskaya Gosudarstvennost: Đstoki, Traditsii, Perspektivı, Moskova: MGU, 1997. International Institute for Strategis Studies (IISS), The Military Balance:1992-1993 Londra: Brassey’s, 1992. Đvanov, Đgor, Novaya Rossiyskaya Diplomatiya:Desyat Let Vneşney Politiki Stranı, Moskova: Olmapress, 2002. Jrinovski, Vladimir, Güneye Doğru Son Đlerleyiş, Ankara: Yeni Çığır, 1997. Kaspe, Svyatoslav, Đmperya i Modernizatsiya: Obşaya Model i Rossiyskaya Spetsifika, Moskova: Rossiyskaya Politiçeskaya Entsklopediya (ROSSPEN), 2001. Kipp, Jacob W., Forecating Future War : Andrei Kokoshin: Scholar and Bureaucrat, (Fort Leavenworth, KS: U.S.Army Foreign Military Studies Office, 1998. http://call.army.mil/fmso/fmspubs/issues/kokoshin.htm (10 Haziran 2006). Kiseleva, A. F., (der.), Politiçeskaya Đstoriya Russkoy Emigratsii (1920–1940): Dokumentı, Moskova: VLADOS, 1999. Kissinger, Henry, Diplomacy, New York: Simon and Schuster, 1994. Klebnikov, Paul, Godfadher of the Kremlin, Londra: Harcout, 2000. Klyamkin, Đgor ve Lilia Shevtsova, This Omnipotent and Impotent Goverment: The Evolution of Political System in Post-Comunist Russia, Washington: Gendalf Publishers, 1999. Klyamkin, Đgor ve Liliya Şevtsova, Vnesistemniy Rejim Borisa II. Nekotorie Osobennosti Politiçeskogo Razvitiya Post Sovetskoy Rossii, Moskova: Carnegie Moscow Center, 1999. Kokoshin, A.Andrei, Soviet Strategic Thought:1917-1991, Cambidge-Massachusetts: The MIT Press, 1998. Kokoşin, Andrey A., Politika Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii v Uslovyah Globalizatsii, Moskova: Rossiyskaya Akademiya Nauk Đnstitut Problem Mejdunarodnoy Bezopastnosti, 2001. Konstitutsiyi Stran SNG, Almatı: Jeti Jargı, 1999.
254
Kuchins, Andrew C. (der), Russia After The Fall, Washington: Carnegie Endowment for International Peace, 2002. Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihî: Başlangıçtan 1917’ye kadar, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 4. baskı, 1999. Kuraşvili, K. T., Federativnaya Organizatsiya Rossiyskogo Gosudarstva, Moskova: Kompaniya Sputnik, 2000, ss.10-42. Leonhard, Wolfgang, Bugünkü Sovyet Đdeolojisi, Cemil Ziya Şanbey (çev.), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları,1975. Malaşenko, Aleksey ve Dmitri Trenin, Vremya Yuga: Rossiya v Çeçne, Çeçne v Rossiye, Moskova: Gendalf, 2002. Marx, Karl, 18. Yüzyılda Gizli Diplomasi. Rus Despotizminin Asyatik Kökeni, Đstanbul: Kaynak, 1992. Mazo, Boris, Piterskie Protiv Moskovskih, Moskova: Eksimo, 2003. McGwire, Michael, Perestroika and Soviet National Security, Washington D.C: The Brookings Institution, 1991. Medvedev, Roy, Vladimir Putin: Çetıre Goda v Kremle, Moskova: Vremya 2005. Mihaylov, A. T., Evolyutsiya Geopolitiçeskih Đdey, Moskova: Ves Mir, 1999. Muhin, Aleksey, Piterskiy Okrujenie Prezidenta, Moskova: yy, 2003 Munçaev, Ş. M. ve V. M. Ustinov, Politiçeskaya Đstoriya Rossii: Ot Stanovleniya Samoderjaviya do Padeniya Sovetskoy Vlasti, Moskova: Norma, 1999. Nartov, N. A., Geopolitika, Moskova: YUNĐTĐ, 1999. Neumann, B. Iver, Russia and the Idea of Europe, Londra: Routledge, 1996. Ogan, Sinan, Rusya’da Siyaset ve Oligarşi, Ankara: ASAM, 2003. Oleynikov, E. A. (der.), Ekonomiçeskaya i Natsionalnaya Bezopastnost, Moskova: Đzdatelstvo “Eksamen”, 2004. Petro, N. Nicolai ve Alvin Z. Rubinstein, Russian Foreign Policy: From Empire to Nation State, New York: Longman, 1997. Pipes, Richard, Russia Under the Old Regime, New York: Charles Scribner’s Sons, 1974. Primakov, Yevgeni, Godı Bolşoy Politike, Moskova: Soverşenno Sekretno, 1999.
255
Proektor, D. M., Novıe Đzmereniya Rossiyskoy Politiki Bezopastnosti na Rubeje Stoletiy, Moskova: ĐMEMO, 1997. Rumer, B. Eugene, Russian National Security and Foreign Policy in Transition, Santa Monica: RAND, 1995. Pyabov, Andrey, ‘Samobıtnost’ Vmesto Modernizatsii: Paradoksı Possiskoy Politiki v Poststabilizatsionuyu Eru, Moskova: Moskovskiy Tsent Karnegi, 2005. Sergounin, Alexander, Post-Communist Security Thinking in Russia: Changing Paradigms, Copenhagen: Copenhagen Peace Research Institute,1997. Shevtsova, Lilia, Yetlsin’s Russia: Chalenges and Constraints, Moskova: Carnegie Moscow Center, 1997. Starodubov, Viktor, Rossiya-SŞA Globalnya Zavisimost, Moskova: Molodaya Gvardiya, 2004. Şevtsova, Liliya, Rejim Borisa Yeltsina Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegii, 1999. Şeynis, Viktor, Vzlet i Padenie Parlamenta: Perelomnıe Godı v Possiyskoy Politike (1985–1993), Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegii, 2005. Shenfield, D. Stephen, Russian Fascism: Traditions, Tendencies, Movements, New York: M. E. Sharpe, 2001. Shlapentokh, Vladimir, A Normal Totalitarian Society: How the Soviet Union Functioned and How It Collapsed, New York: M. E. Sharpe, 2001. Skocpol, Theda, Devletler ve Toplumsal Devrimler: Fransa, Rusya ve Çin’in Karşılaştırmalı Bir Çözümlemesi, S. Erdem Türközü (çev.), Ankara: Đmge Kitabevi, 2004. Soljenitsin, A. Đ., Kak Nam Obustroit Russiyu, Moskova: Patriot, 1991. Sorokin, K. E., Geopolitika Sovremennosti i Geostrategiya Rossii, Moskova: ROSSPEN, 1996. Strashiun, A., Federalnoe Konstitutsionnoe Pravo Rosii: Osnovnye Đstochniki po Sostoyaniyu na 15 Sentyabrya 1996 goda , Moskova: Đzdatelstvo NORMA, 1996. Tihonrabov, Y. B., Geopolitika, Moskova: ZAO Biznes Şkola “Đntel-Sintez”, 1998. Treadgold, W. Donald, Twentieth Century Russia, Boulder: Westiew Press, 1995. Trenin, Dimitri, The End of Eurasia: Russia on the Border Between Geopolitics and Globalization, Moskova: Carnegie-Moscow Center, 2001.
256
Truscott, Peter, Russia First: Breaking With the West, London: I. B. Tauris Publishers, 1997. Tuminez, S. Astrid, Russian Nationalism Since 1856 : Ideology and the Making of Foreign Policy, New York: Rowman & Littlefield Publishers, 2000. Vandalkovskaya, G.. M., Đstoriçeskaya Nauka Rossiyskoy Emigratsii: ‘Evraziyskiy Soblazn’, Moskova: Pamyatnik, Đstoriçeskoy Mısli, 1997. Vozjennikov, A.V., Pardigma Natsionalnoy Bezopastnosti Reformiruyuşeysya Rossii, Moskova: ZAO Edas Pak, 2000. Vozjennikov, A.V., Đ. H. Glebov ve V. A. Zolotarev, Osnovnıe Kontseptualnıe Polojeniya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossii v 21’im Veke, Moskova, ZAO Edas Pak, 2000. Wallerstein, Immanuel, Jeopolitik ve Jeokültür, Mustafa Özel (çev.), Đstanbul: Đz yayıncılık, 2. baskı, 1998. White, Stephen, Russia’s New Policits: The Managment of Rost-Comunist Society, Cambridge: Cambridge Univeristy press, 2000. Zamaleev, A. F., Uçebnik Russkoy Politologii, Sankt-Petersburg: Letniy Sad, 2002. Ziegler, E. Charles, The History of Russia, Westport-Connecticut: Greeenwood, 1999. Zyuganov, Gennadiy, Geografiya Pobedı: Osnovı Rossiyskoy Geopolitiki, Moskova: yy., 1997.
Makaleler Adomeit, Hannes, ‘Comment on the paper of Arnold L. Horeliek’, Murray Feshbach (der), National Security Issues of the USSR, Work Shop 6-7 November 1986, NATO, hg, Brussels, Belgium, (Dordrecht-Niderland: Martinus Nijhoff Publishers, 1987, s. 20-23. Adomeit, Hannes, ‘Konseptualnıe Napravleniya Vneşney Politiki Rossii’, Stephan Kreuzberger, Sabina Grabovski ve Jutta Unser (der.), Vneşnaya Politika Rossii: Ot Eltsina k Putinu, Kiev: Optima, 2002, s.10-25. Adomeit, Hannes, ‘Russia as a “Great Power” in World Affairs : Images and Reality’, International Affairs (Royal Institute of International Affairs), Cilt. 7, Sayı. 1 (Ocak 1995), s. 35–68. Afanasyev, Mihail, ‘Đspıtıvaya Politiçeskiye Đnstitutı’, Pro et Contra, Cilt 4, Sayı 2 (Đlkbahar 1999), s.94–98.
257
Afanasyev, Yuri N., ‘Russian Reform Is Dead: Back to General Planning’, Foreign Affairs, Cilt. 73, Sayı. 2 (Mart-Nisan 1994), s.21–26. Alexseev, Mikhail, ‘The Unintended Consequences of Anti-Federalist Centralization in Russia’, Erin Powers (der.), PONARS Policy Memo Collection (No:112-142), Policy Memo Series No: 117, Washington DC: 2000, s.29-34. Alexandrova-Arbatova, Nadia, ‘The Balkans test for Russia’, Vladimir Baranovsky (der), Russia and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1997, s. 403–423. Alexseev, Mikhail A.,‘The Challenge of Relations With Former Republics’, Stephen K.Wegren (der.), Russia’s Policy Challenges: Security, Stability and Devolopment, New York: M. E. Sharpe, 2003, s.38-57. Alisson, Roy, ‘Russia and the New States of Eurasia’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Pres, 2001, s. 443-454. Allison, Roy, ‘Miltary Factors in Foreign Policy’, Neil Malcolm, Alex Pravda, Roy Allison ve Margot Light (der.), Internal Factors in Russian Foreign Policy, New York: Oxford University Pres Inc., 1996, s.230-285. Allison, Roy, ‘The Network of New Security Policy Relations in Eurasia’, Roy Allison ve Christoph Bluth (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, Londra: RIIA, 1998, s. 12-32. Allison, Roy, ’The Russian Armed Forces: Structures, Roles and Policies’, Vladimir Baranovsky (der.), Russian and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1997, s.165-195. Arabatov, Alexei G., ‘Military Reform in Russia’, International Security, Cilt., Sayı. 4 (Yaz 1998), s. 83-134. Arbatov, Aleksey, ‘Sokraşenie i Ograniçenie Vorujenie’, Aleksey Arbatov, Bezopastnost: Rossiyskiy Vıbor, Moskova: EPĐtsentr, 1999, s. 449–501. Arbatov, Alexei G., ‘Russia’s Foreign Policy Alternatives’, International Security, Cilt. 18, Sayı. 2 ( Sonbahar 1993), s. 5-43. Arbatov, Alexei G., ‘Russian Foreign Policy Prioriters for the 1990s’, Teresa Pelton Johnson ve Steven E. Miller (der.), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow, Washington: Brassey’s (US), CSIA, 1994, s.1-42. Arbatov, Alexei, ‘Russian Security Interests and Dilemmas: An Agenda for the Future’, Abram Chayes ve Antonia Handlers Chayes, Lara Olson (der.), Managing
258
Conflict in the Former Soviet Union. Russian and American Perspectives, Londra: MIT Press, 1997, s. 411-458. Arbatov, Gennadiy A., ‘Rossisko-Amerikanskie Otnoşeniya: Problemı i Zadaçi’, SŞA-Ekonomika, Politika, Đdeologiya, Sayı 12 (1994), s. 3–12. Arbatov, Aleksey, ve Pyotr Romaşkin, ‘Voennıe i Politiçeskie Aspektı Oboronnogo Budjeta 2003’, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıe Otnaşenie, Sayı 6 (2003), s.36-43. Baev, Pavel, ‘Peacekeeping and Conflict Managment in Eurasia’, Roy Allison ve Christoph Bluth (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, Londra: RIIA, 1998, s. 209–229. Baev, Pavel, ‘Peacekeeping and Conflict Managment in Eurasia’, Roy Allison ve Christoph Bluth (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, Londra: RIIA, 1998, s.209-229. Baev, Pavel, Traektoriya Rossiskoy Armii: Sokraşenie, Pazlojenie, Porajenie’, Dmitriy Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii: Vlast i Politika, Moskova: Đzdatelstvo “Đnterdialekt+”, 2005, s.51-88. Belaş, Vyaçeslav, ‘Lobbizm s Çeloveçeskim Litsom’, Vlast, Sayı 28 (21–27 Temmuz 2003), s.13- 17. ’Belovejskie Soglaşeniiya’, Tatyana. A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova, ROSSPEN, 2002, 4.Cilt, s. 1–18. Betz, David J., ve Valeriy G. Volkov, ‘The False Down of Russian Military Reform’, Conflict and Security, (Yaz/Sonbahar 2003) s. 45-51. Blank, Stephen J. “Putin’s Twelve-Step Program”, The Washington Quarterly, Cilt 25, Sayı 1 (Kış 2002), s.147-160. Braithwaite, Rodric, ‘Russian Realities and Western Policy’, Survival, Cilt 36, Sayı 3 (Sonbahar 1994), s.11-27. Breslauer, Ceorge W., ‘Boris Yeltsin as Patriarch’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Pres, 2001, s.70–81. Brudny, Yitzhak M.,‘Continuity or Change in Russian Electoral Patterns? The December 1999-March 2000 Election Cycly’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Pres, 2001, s.154-178.
Budak, Mustafa, ‘Dünden Bugüne Çeçenistan’, Yeni Türkiye: Türk Dünyası Özel Sayısı II, Cilt. 3, Sayı. 16 (Temmuz-Ağustos 1997), s.2037-2054. ‘Budjet v Pogonok’, Vlast, ( 27 Eylül 2004), s.22
259
Bulavinov, Đlya, ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -1’, Vlast , Sayı 44 (10-16 Kasım 2003), s. 20-28. Bulavinov, Đlya, ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -2’, Vlast, Sayı 45 (17-24 Kasım 2003), s.36-42. Bulavinov, Đlya, ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -3’, Vlast, Sayı 46 (24-30 Kasım 2003), s.30-34. Bulavinov, Đlya, ‘Koloda Rossiskoy Federatsii -4’, Vlast, Sayı 47 (1-7 Aralık 2003), s.34-40. Burke, James F., ‘Gorbachev’s Eurasian Strategy’, World Affairs, Cilt 155, Sayı 4 (Đlkbahar 1993), s.156-168. Bukkvoll, Tor, ‘Arming the Ayatullahs: Economic Lobbies in Russia’s Iran Policy’, Problems of Post Communism, Cilt 49, Sayı 6 (Kasım/Aralık 2002), s.29-41. Carr, Edwadr Hallett, ‘The Nazi-Soviet Pact’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s.155-160. Cafersoy, Nazim, “Rusya’nın 11 Eylülü’: Tiyatro Baskınından Yeni Güvenlik Doktrinine”, Stratejik Analiz, Sayı 29 (Eylül 2002), s. 47-57. Cafersoy, Nazim, ‘Rusya Demokrasisinde Mehter Adımları: Duma Seçimleri’, Stratejik Analiz, Sayı 46 (Şubat 2004), s.59–65. Cafersoy, Nazim, ‘Rusya’nın Orta Doğu Politikasında Irak’, Umit Özdağ, Sedat Laçıner ve Serhat Erkmen (der.), Irak Krizi (2002-2003), Ankara, ASAM yayınları, Temmuz 2003, 1. baskı, s.145-166. Cafersoy, Nazim, ’Irak’ın Yeniden Yapılanması Sürecinde Rusya’, Stratejik Analiz, Sayı 38 (Haziran 2003), s. 66-72. Cafersoy, Nazim; ‘Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi’, Stratejik Analiz, Cilt 1, Sayı 8 (Aralık 2000), s. 52-60. Carr, Edward Hallett, ‘Isolation and Plans for World Revalution’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s. 23-42. Celeste, Wallander, ‘Coming Into Focus’, Harvard International Review, Cilt 19, Sayı 1 (Kış 1996/1997), s.14-18. Chaisty, Paul, ‘Legislative Politics in Russia’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Pres, 2001, s.103-120.
260
Chamberlin, William Henry, ’Brest-Litovsk: The Struggle for Peace’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s.6-17. Cherniaev, Anatoli, ‘Gorbaçev and Reunification of Germany’, Gabriel Gorodetsky (der.), Soviet Foreign Policy: 1917-1991, Londra: Frank Cass,1994, s.158-169. Cooper, Julian, ‘The Soviet Defence Industry Heritage and Economic Restructuring in Russia’, Lars Wallin (der.), The Post-Soviet Military-Industrial Complex, Stokholm: Swedish National Defence Reserch Establishment, 1994, s.29-48. Dashichev, Vyacheslav, ‘On the Road to German Reunification:The Viev from Moscow’, Gabriel Gorodetsky (der.), Soviet Foreign Policy: 1917-1991, Londra: Frank Cass,1994, s.170-182. Davidov, Yuriy, ‘Problema Kosovo v Rossiskom Vnutropolitiçeskom Kontekste’, Dmitriy Trenin ve E. Stepanov (der.), Kosovo: Mejdunarodnıe Aspektı Krizisa, Moskova: Tsentr Carnegie, Haziran 1999, s. 247-279. Deudney, Daniel, ve G. John Ikenburry, ‘The International Sources of Soviet Change’, International Security, Cilt 16, Sayı 3 (Kış 1991/92), s.74-118. Deutscher, Isaac, ‘Stalin and Comintern’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s. 62-68 Deutscher, Isaac, ‘The Diplomatic Road to War’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s.161-172. ’Dogovor o Drujbe, Sotrudniçestve i Partnerstve mejdu Rossiyskoy Federatsiey i Ukrainoy’, Tatyana Şakleina, (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, 4. Cilt, s. 340-353. Drobizheva, Leokadia, ‘Power Sharing in the Russian Federation: The View from the Center and from the Republics’, Gail W. Lapidus ve Svetlane Tsalik (der.), Preventing Deadly Conflict: Startegies and Institutions, Moskova: Carnegie Corparation of New York, 14-16 Avgust 1996, http://www.ccpdc.org/pubs/moscow/6.html (14 Eylül 2000). Dvorkin,V. Z., ve V. V. Tsvetkov, ‘Vozmojnoe Dalneyşee Sokraşenie Arsenalov SNB: Usloviya i Printsıpı’, Tatyana A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, 2. Cilt , s.70–78. ‘Dogovor o Soyuze Belorusi i Rossii’, Tatyana Şakleina, (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, 4. Cilt, s. 326-328.
261
Earle, Edvard Mead, ‘Lenin, Trotsky, Stalin : Sovyet Savaş Düşüncesi’, Edvard Mead Earle (der.), Modern Stratejinin Yaratıcıları, Demirhan Erdem, Çiğdem Erdem ve Gülçin Ülgezen (çev.), Ankara: ASAM, 2003, s. 275-311. ‘Evraziystvo: Opıt Sistematiçeskogo Đzlojeniya’ (1926), N. G. Federovskiy, V Poiskah Svoego Puti: Rossiya Mejdu Evropoy i Aziey, Moskova: Logos, 2000, s. 580–589. ‘Election 1995: Parties’ Foreign Policy Views’, International Affairs (Moscow), Sayı.11–12 (1995), s. 3–27. Allison, Roy, ‘Rossiya, Regionalnıe Konfliktı i Priminenie Voennoy Silı’, Dmitriy Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii: Vlast i Politika, Moskova: Đzdatelstvo “Đnterdialekt+”, 2005, s.147-190. Evangelista, Matthew, ‘The New Soviet Approach to Security’, World Policy Journal, Cilt 3, Sayı 4 (Sonbahar 1986), s. 561–599. Federov, Valentin, ‘Neobyazetelnıy Federalizm v Rossii: Opastnosti Dlya Stranı’, Bezopastnost Evrazii, Sayı.3 (Haziran-Eylül 2001), s. 277-293. Fedorov, Yurii, ‘Interest Groups and Russia’s Foreign Policy’, International Affairs (Moscow), Cilt 44, Sayı 6 (1998), s.173-183. Fedorov, Yuriy, ‘Krizis Vneşney Politiki Rossii: Konseptualnıy Aspekt’, Pro et Contra, Cilt. 6, Sayı. 1–2 (Kış-Đlkbahar 2001), s.31-49. Filippova, T. A.,‘Prioritetı Pozdney Đmperii’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, Moskova: ROSSPEN, 2000, s.129-158. Fink, Carole, ‘The NEP in Foreign Policy: The Cenova Conference and the Treaty of Rapollo’, Gabriel Gorodetsky (der.), Soviet Foreign Policy: 1917-1991, Londra: Frank Cass, 1994, s.11-20. Fişman, Mihail, ‘Pravila Bez Đgrı’, Ejemedenlıy Jurnal, Sayı 29-30 (28 Temmuz-10 Ağustos 2003), s. 22-26. Fridman, Lourens, ‘Novaya Politika Velikih Derjav’, Andrey Jagorskiy (der.), Bezopastnost Rossii : XXI Vek, Moskova: Prava Çeloveka, 2000, s.12–42 Freedman, Robert O., ‘Putin and Mıddle East’, Middle East Review of International Affairs, Cilt 6, Sayı 2 (Haziran 2002), s.1-16. Furman, Dmitriy E., ‘O Buduşem ‘Postsovetskogo Prostranstva’ , Svobodnıy Mısl, Sayı 6 (1996), s.36-50.
262
Gareyev, Mahmut, ‘Russia’s Priority Interests’, David Lai (der.), Global Perspectives. International Relations, U.S. Foreign Policy and The Viesw From Abroad, Londra: Boulder, 1999, s.127-134. Garthoff, Raymond L.,‘Russian Military Doctrine an Deployments’, Bruce Parrott (der.), State Building and Military Power in Russia and the New States of Eurasia, New York: M.E. Sharpe Ins., 1995, s. 44–64. Glazev, Sergey, ‘Rossiskaya Reforma i Noviy Mirovoy Poryadok’, Rossiyskiy Ekonomiçeskiy Jurnal, Sayı. 7 (1997), s.3-16. Golts, Aleksandr, ‘Glavnoe Prepyastvie Voennoy Reformı-Rossiskiy Militarizm’, Pro et Contra, Cilt 8, Sayı 3 (2004), s.56-68. Golts, Aleksandr, ‘Mirotvorçiskie Operatsii Sredstvo Realizatsii Natsionalnıh Đnteresov Rossii’, Rossiya: Novıe Prametrı Bezopastnosti, Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 1995, s. 42-67. Golts, Aleksandr, ve Aleksandr Rıklin, “Oligarh na Vıdanıe”, Ejenedelnıy Jurnal, Sayı 34 (1-7 Eylül 2003), s.11-18. Golts, Aleksandr, ‘Sotsialno-politiçeskoe Polojenie Rossiyskih Voennıh’, Dmitriy Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii: Vlast i Politika, Moskova: Đzdatelstvo “Đnterdialekt+”, 2005, s. 89-114. Gottemeller, Rouz, ‘Yadernoe Orujie v Sovremennoy Rossiyskoy Politike’, Vorujennıe Silı Rossii : Vlast i Politika, Moskova: Đzdatelstvo “Đnterdialekt+”, 2005, s. 221-262. Gu, Kan Sam, ‘Genezis Konfliktov v Zakavkaze i Rol Rossii, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıe Otnaşeniya, Sayı 10 (2002), s. 93–102, Guskova, Elena, ‘Dinamika Kosovskogo Krizisa i Politika Rossii’, Dmitriy Trenin ve E. Stepanov (der.), Kosovo: Mejdunarodnıe Aspektı Krizisa, Moskova: Tsentr Carnegie, Haziran 1999, s. 32-78. Güney, Nurşin Ateşoğlu, ‘AKKA’nın Yeni Koşullara Uyarlanması ve Türkiye’nin Güvenliği’, Gencer Özcan ve Şule Kut (der.) Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar: En Uzun On Yıl, Đstanbul: Boyut Yayıncılık, 1998, s.171-198. Güney, Nurşin Ateşoğlu, ‘Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası Çerçevesinde Türkiye’ye Bakışı’, Mustafa Turkeş ve Đlhan Uzgel (der.), Türkiye’nin Komşuları, Ankara: Đmge, 2002, s. 333-376. Halperin, Charles J.,‘George Vernadsky, Eurasianism, the Mongols, and Russia’, Slavic Review, Cilt 41, Sayı 3 (Sonbahar 1982), s. 477–493.
263
Hanson, Philip, ‘The Future of Russian Economic Reform’, Survival, Cilt 36, Sayı 3 (Sonbahar 1994), s.28-45. Hörmann, Hans-Hermann, ve Christian Meier, ‘Konseptualnıy, Vnutrennie i Mejdunarodnıe Aspektı Ekonomiçeskoy Bezopastnosti Rossii’, Andrey Jagorskiy (der.), Bezopastnost Rossii: XXI Vek, Moskova: Prava Çeloveka, 2000, s. 218-244. Hörmann, Hans-Hermann, ve Christian Meier, ‘Conseptual, Đnternal, and International Aspects of Russia’s Economic Security’, Alexei Arbatov, ve Karl Kaiser, Robert Legvold (der.), Russia and West: The 21 st Century Security, New York: M. E. Sharpe, 1999, s.77-97. Herman, Robert G.,‘Identity, Norms, and National Security:The Soviet Foreign Policy Revolution and the End of the Cold War’, Peter J.Katzenstein (der.), The Culture of National Security: Norms and Identity in World Politic, New York: Columbia University Pres, 1996, s.271-316. Herspring, Dale R., ‘Russian-Asian Relations’, Stephen K.Wegren (der), Russia’s Policy Challenges: Security, Stability and Devolopment, New York: M. E. Sharpe, 2003, s 19-37. Horelick, Arnold L, ‘Soviet Foreign Policy Under Gorbaçev’, Murray Feshbach (der.), National Security Issues of the USSR, Work Shop 6-7 November 1986, NATO, hg, Brussels, Belgium, (Dordrecht-Niderland: Martinus Nijhoff Publishers, 1987, s.1-16. Huskey, Eugene, ‘Democrasy and Institual Design in Russia’, Archie Brown (der), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Pres, 2001, s.29-45. Hunter, Robert E., ‘NATO-Russia Relations after 11 September’, Journal of Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 3, Sayı 3 (Eylül 2003), s. 28-51. Hyde, Matthew, ‘Putin’s Federal Reforms and their Implications for Presidental Power in Russia’, Europe-Asia Studies, Cilt 53, Sayı 5 (2001), s.719-743. Ignatyev, A. V., ‘Godı Voynı s Yaponiey Đ Pervoy Russkoy Revolyutsii’, Đstoriya Vneşney Politiki Rossii: Konets XIX-Naçalo XX Veka, Moskova: Mejdunarodniye Otnoşeniya, 1999, 4. Cilt , s.163–223. Ignatyev, A. V., “Ot ‘Liçnoy Diplomatii’ k ‘Politike Đnteresov’ ”, Rossiya: Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, Moskova: ROSSPEN, 2000, s.159-207. Ignatyev, A. V., ve G. V. Melihov, ‘Dalniy Vostok v Planah i Politike Rossii:Proishojdeniye Russko-Yaponskoy Voynı’, Đstoriya Vneşney Politiki Rosssii: Konets XIX-Naçalo XX Veka, Moskova: Mejdunarodniye Otnoşeniya, 1999, 4.Cilt , s.133–162.
264
Đlhan, Muktedir, ‘Çeçenistan’ın Bağımsızlık Đlanının Hukuki Dayanakları’, Yeni Türkiye: Türk Dış Politikası Özel Sayısı , Cilt, Sayı 3 (Mart-Nisan 1995), s.326–328. Đvanov, Sergey, ‘Voorujenıe Silı Rossii i EE Geopolitiçeskie Priorıtetı’, Rossiya v Globalnoy Politike, Cilt 2, Sayı 1 (Ocak-Şubat 2004), s.38-51. Jonson, Lena, ‘Russian Policy in Northern Europe’, Vladimir Baranovsky (der.), Russian and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1997, s.303-324. Kaçins, Endryu, ‘Moş, Demokratiya, Amerikano-Rossiyskie Otnoşeniya’, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin (der.), Rossiya: Blijayşee Desyatiletie, Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 2004, s.90-98. Kanbolat, Hasan, ‘Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası ve Çeçenistan Savaşı’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s.165-179. Kann, Jeff, ‘What is the New Russian Federalism?’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Press, 2001,s. 374-383. Khasbulatov, Ruslan. ‘The Commonwealth of Independent States: Conflicts, Problems, Perspectives’, Teresa Pelton Johnson ve Steven E. Miller (der.), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow Washington: Brassey’s (US), CSIA, 1994, s.165–184.
King, Charles, ve Neil J. Melvin, ‘Diaspora Politisc: Ethnic Linkages, Foreign Policy, and Security in Eurasia’, International Security, Cilt 24, Sayı 3 (Kış 1999/2000), s.118-138. Kobrinskaya, Đrina, ‘Rossiya-Tsentralnaya Evropa-NATO’, Rossiya: Novıe Prametrı Bezopastnosti, Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 1995, s. 8–41. Kokoshin, Andrei, ‘Defense Industiry Conversion in the Russian Federation’, Teresa Pelton Johnson ve Steven E. Miller (der.), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow, Washington: Brassey’s (US), CSIA, 1994, s. 43-74. Konovalov, Aexander A., ‘The Changing Role of Military Factors’, Vladimir Baranovsky (der.), Russia and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1997, s.196-219. ‘Konseptsiya Natsionalnıy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii’-1997, Tatyana A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, Cilt 4, s. 51-74.
265
‘Kontsepsiya Natsionalnoy Bezopasnosti Rossiyskoy Federatsii-2000’ Tatyana. A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, Cilt 4, s.75-90. ‘Kontseptsiya Vneşney Polititiki Rossiyskoy Federatsii 2000 g’, Tatyana. A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, Cilt 4, s.109-121. Korolyev, Đvan, ‘Đntegratsii Rossii v Mirovuyu Ekonomiky (Đtogi Desyatiletiya)’ Pro et Contra , Cit 6, Sayı1-2 (Kış/Đlbahar 2001), s. 66-90. Korotçenko, Đgor, ‘Perestroyku Armii Nujna Naçinat s Serjantov (Đntervyu s Đgor Rodionovım)’, Nezavisimaya Voennoe Obozrenie, www.ng.ru/nvo. (17 Ocak 2003), Kosaç, G. ve E. Melkumyan, ‘Blijnıy Vostok v Rossiskoy Vneşney Politike’, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıe Otnaşeniya, Sayı 9 (2002), s.38-47. Kosolopov, Nikolay, ‘Stanovlenie Subyekta Rossiyskoy Vneşney Politiki’, Pro et Contra, Cilt 6, Sayı 1–2 (Kış-Đlkbahar 2001), s.7–30. Kozyrev, Andei, ‘Partnership or Gold Peace?’, Foreign Policy, Cilt. 99, (Yaz 1995), s. 3–15. Kozyrev, Andrei, ‘A Strategy for Partnership’, Đnternational Affairs (Moscow), Sayı 8 (1994), s. 3-13. Kozyrev, Andrei, ‘Russia. A Chance for Survival’, Foreign Affairs, Cilt 71, Sayı 2 (Yaz 1992), s.1-16. Kozyrev, Andei, ‘The Lagging Partnership’, Foreign Affairs, Cilt 73, Sayı 3 (Mayıs/Haziran 1994), s. 59-71. Kramer, Mark, ‘What is Driving Russia’s New Strategic Consept?’, Cambridge, MA, PONARS, Sayı 103 (Ocak 2000), s.1-2. Kristof, Ladis K. D., ‘The Geopolitical Image of the Fatherland: The Case of Russia’, The Western Political Quarterly, Cilt 20, Sayı 4 (Aralık 1967), s. 941-954. Kuchins, Andew C.; ‘Limits of the Sino-Russian Strategis Partnership’, Andew C. Kuchins (der.), Russia After Fall, Washington: CEIP, 2002, s. 205-220. Kux, Stephan, ‘Soviet Federalism’, Problems of Communizm, (Mart-Nisan 1990), s.7-15. Lapin, V.L., ‘Dalnıy Vostok Rossii v Fokuse Kitaskoy Politike’, Vestnik Dalnevostoçnogo Otdeleniya Rossiyskoy Akademii Nauk, Sayı 2 (2000), s. 3-19.
266
Larrabee, F. Stephen, ‘Russia and the Balkans: Old Themes and New Challenges’, Vladimir Baranovsky (der.), Russia and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1997, s. 389–402. Leitzinger, Antero, ‘Ichkeria-The Final Fight For Freedom’, Antero Leitzinger (der.), Caucasus and an Unholy Alliance, Finland: Kirja-Leitzinger, 1997, s. 235-295. Lenin, Vladimir ‘Thesis on the Question of the Immediate Conclusion of a Seperate and Annexationist Peace’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s.18–22. Lenin, Vladimir, ‘Declaration on Peace’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s.1–3. Lepingwell, John W.R., ‘Start II and Rolitics of Arms Control in Russia’, International Security, Cilt 20, Sayı 2 (Sonbahar 1995), s. 63–91. Lepingwell, John W.R., ‘The Russian Military and Security Policy in the “Near Abroad”’, Survival, Cilt 36, Sayı 3 (Sonbahar 1994), s.70-92. Lipman, Mariya, ‘Demokratiya: Formalnaya i Upravlyaemaya’, Trudnosti Perohoda: Demokratiya v Rossii, Moskova: Moskovskogo Tsentre Karnegie, 2004, s. 9-13. Lo, Bobo, ‘Rossiya i Kitay’, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin (der.), Rossiya: Blijayşee Desyatiletie, Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 2004, s.142-146. Lobov, V. N., ‘Military Reform: The New Army’, Teresa Pelton Johnson ve Steven E. Miller (der.), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow, Washington: Brassey’s (US), CSIA, 1994, s.75-102. Lukin, Vladimir, ‘Our Security Predicament’, Foreign Policy, Sayı 88 (Sonbahar 1992), s. 57-76. MacFarlane, S. Neil, ‘Russia, the West and European Security’, Survival, Cilt 35, Sayı 3 (Sonbahar 1993), s. 3-25. Macolm, Neil ve Alex Pravda, ‘Democratization and Russian Foreign Policy’, International Affairs, Cilt 72, Sayı 3 (1996), s. 537-55. Maksimov, Egor, ‘Tretaya Posadka’, Vlast, Sayı 34 (1-7 Eylül 2003), s.13-16. Markov, Sergei, ‘The Future of Managed Democracy’, The Moscow Times (27 Ocak 2004), s. 6. Maligin, A. V., ‘Strategiçeskiy Konteks Politiki Rossii na Blijnem i Srednem Vostoke’, Mejdunarodnıy Jizn, Sayı 10 (2000), s. 80-87.
267
McFaul, Michael, ‘A Precarious Peace: Domestic Politics in the Making of Russian Foreign Policy’, International Security, Cilt 2, Sayı 3 (Kış 1997/98), s. 5-35 Medvedev, V. ve John E. Tedstrom, Arlo Schultz, ‘Problems of Russia’s Economic Security’, Russian Social Science Review, Cilt 39, Sayı 6 (Kasım/Aralık 1998), s. 4-23. Medetsky, Anatoly, ‘Dissecting Siloviki’s Pyramid of Power’, The Moscow Times (24 Aralık 2003), s. 6. Meyer, Stephen M., ‘The Sources and Prospects of Gorbachev’s New Political Thinking on Security’, International Security, Cilt 13, Sayı 2 (Sonbahar 1988), s. 124-163. Mihaylenko, A. H., ‘Mejdu Rossiey i Zapadom’, Svobodnıy Mısl, Sayı.12 (1999), s. 46-58. Miller, Stiven E., ‘Voennaya Moş Moskvı: Rossiya v Poiskah Bezopastnosti v Perehodnuyu Epohu’, Stiven E. Miller ve Dmitriy Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii : Vlast i Politika, Moskova: Đzdatelstvo “Đnterdialekt+”, 2005, s.1-50. Moukharaiamov, N. M., ‘The Tataristan Model: A Situational Dynamic”, Stavrakis P.J. ve diğerleri (der.), Beyond the Monolith: The Emergence of Regionalism in Post-Soviet Russia, Washington DC: The Woodrow Wilson Center Press, 1997, s. 219-232. Narochnitskaya, Natalia, ‘Russia’s National Interest’, International Affairs (Moscow), Sayı. 4-5 (Nisan-Mayıs 1992), s.105-113. Nejinskiy, L. N., ‘Ot Plasdarma Mirovoy Revolyutsii k Stanovleniyu Sverxderjavı’, Rossiya : Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, Moskova: ROSSPEN, 2000, s. 297-337. Nekipelov, Aleksandr, ‘Kvazirınok Kak Rezultat Rossiyskih Reform’, Pro et Contra, Cilt 4, Sayı 2 (Đlkbahar 1999), s. 5–27. Neumann, Iver B., ‘The Geopolitics of Delineating “Russia” and “Europe”: The Creation of “the Other” in European and Russian Tradition’, Tom Casier ve Katlin Malfliet (der.), Is Russia a European Power? The Position of Russia in a New Europe, Leuven-Belçika: Leuven University Press, 1998, s.17-44. Nicholson, Alex, ‘Kudrin Trumpets Demise of Oligarhy’, The Moscow Times (4 Kasım 2003), s.1. Olşanskiy, Dmitriy, ‘Dezintegratsiya: Noviye Simptomi Staroy Bolezni’, Pro et Contra, Cilt 5, Sayı 1 (Kış 2000), s. 34–62.
268
Ottaway, Marina, ‘Demokratiya: Tolko Napoloviny’, Trudnosti Perohoda : Demokratiya v Rossii, Moskova: Moskovskogo Tsentre Karnegie, 2004, s.14-17. Payin, Emil, ‘Seperatizm and Federalism in Contemporary Russia’, Heyward Isham (der.) Remaking Russia: Voices From Within, New York: M. E. Sharpe Đnc., 1995, s.185-201. Peregudov, Sergei, ‘The Oligarchical Model of Russian Corporatism’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Press 2001, s. 259-268. Petrov, Nikolai, ‘Seven Faces of Putin’s Russia: Federal Districts as the New Level of State-Territorial Composition’, Security Dialogue, Cilt 33, Sayı 1 (2002), s.73-91. Pivovarov, Yuri, ve Andrei Fursov, ‘“The Russian System:” An Attempt to Understand History’, Social Sciences, Cilt 33, Sayı 4 (2002) , s.141-155. Pivovarov, Yuriy ve Andrey Fursov, ‘Russkaya Sistema i Reformı’, Pro et Contra, Cilt 4, Sayı 4 (Sonbahar 1999), s.176-197. Piontkovsky, Andrei, ‘Neo-Cons and Neo-Cheks’, The Moscow Times (22 Aralık 2003), s.5. Piotrowski, Marcin A., ‘Russia’s Security Policy’, Janusz Bugajski ve Marek Michalewski (der.), Toward an Understanding of Russia: New European Percpectives, New York: Council on Foreign Relations Press, 2002, s. 59-78. ‘Playing for High Stakes’, The Moscow Times (9 Temmuz 2003), s.7. Polyakov, Leonid, ‘Military Refoms in Russia’, Janusz Bugajski ve Marek Michalewski (der.), Toward an Understanding of Russia. New European Perspectives, New York: Council on Foreign Relations, 2002, s. 79-95. Ponomaryev, V. N., ‘Kırımskaya Voyna’, Đstoriya Vneşney Politiki Rossii: Konets XIX-Naçalo XX Veka, Moskova: Mejdunarodniye Otnoşeniya, 1999, 3.Cilt , s. 362–416. Pribılovskiy, Vladimir, “Voyna Putina so Svobodnıy Slova: Hronika Postreniya ‘Đnformatsionnoy Vertikal’ ”, Aleksandr Verhovskiy, Ekaterina Mihailovskaya, Vladimir Pribılovskiy (der.) Rossiya Putina:Pristrastnıy Vzglyad, Moskva: ROO “Tsetr Panoram”, 2003, s.173-192. Primakov, Yevgeni M, ‘Mejdunarodnie Otnaşeniya Nakanune XXI Veka: Problemı, Perspektivı’, Mejdunarodnaya Jizn, Sayı 10 (1996), s.3–13. Primakov, Yevgeni, ‘Russia: Reforms and Foreign Policy’, International Affairs (Moscow), Cilt 44, Sayı 4 (1998), s.1-6.
269
‘Printsipı Vneşney Politiki Rossiyskoy Federatsii’, Tatyana Şakleina, (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, 4. Cilt, s.19-50. Qimao, Chen, ‘Sino-Russian Relations After the Break-up of the Soviet Union’, Gennady Chufrin (der.), Russia and Asia: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1999, s. 288–300. Rahr, Alexander, ‘Rus Dış Politikasında “ Atlantikçilere” Karşı “Avrasyacılar” ’, Erol Göka ve Murat Yıldız (der.), Uygarlığın Yeni Yolu Avrasya, Đstanbul: Kızılelma, 1998, s. 43-59. Rice, Condoleezza, ‘Sovyet Büyük Stratejisinin Evrimi’, Paul Kennedy, Savaşta ve Barışta Büyük Stratejiler, Ahmet Fethi (çev.), Đstanbul: Eti Kitapları, 1995, s. 205–232. Roeder, Philip G., ‘From Hierarchy to Hegemony: The Post-Soviet Security Complex’, David A. Lake ve Patric M: Morgan (der.), Regional Orders: Building Security in a New World, Pennsylvania: The Pennsylvani State University Press, 1997, s. 219-244. Romanova, Tatyana, ‘Rossiya i ES: Dialog na Rzanıh Yazıkah’, Rossiya v Globalnoy Politike, Cilt 4, Sayı 6 (Kasım-Aralık 2006), s.79-92. Royen, Christoph, ‘Conflicts in the CIS and Their Implications for Europe’, Vladimir Vladimir Baranovsky (der.), Russia and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1997, s. 223-245. Rudakov, Vladimir, ‘Podstavka Verhovnogo Glavnokomanduyuşego’, Profil, Sayi 31 (11 Ağustos 2003), s. 20-24. Rukavishnikov, Vladimir, ’Public Acceptance of Security Issues and Defence Reform in Russia’ Marie Vlachová (der.), The Public Image of Defence and the Military in Central and Eastern Europe, Geneva: Centre for the Democratic Control of Armed Forces (DCAF), 2003, http://www.dcaf.ch/milsoc/ev_prague_02_vlachova_rukavi.pdf , s.159-179. Rurikov, Dmitri, ‘How It All Began: An Essay on New Ruıssia’s Foreign Policy’, Teresa Pelton Johnson ve Steven E. Miller (der.), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow, Washington: Brassey’s (US), CSIA, 1994, s.125-164. ‘Russian Interests in CIS’, International Affairs (Moscow), Sayı 11 (1994), s.11–16. ‘Russia’s Foreign Policy Consept’, International Affairs (Moscow), Ocak 1993, s. 15–16.
270
Ryabov, Andrey, ‘Demokratiya: Novaya Rossiskaya Model’, Trudnosti Perohoda: Demokratiya v Rossii, Moskova: Moskovskogo Tsentre Karnegie, 2004, s. 26-29. Ryazanov, V. T., ‘Postliberalnaya Ekonomika i EE Vozmojnosti v Preodolenii Krizisa v Rossii’, Tatyana Şakleina, (der.), Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2. Cilt, 2002, s. 385-424. Sagadeev, Arthur, ‘Rusya ve Büyük Güç Đdeolojisi’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 1, Sayı 1 (Đlkbahar 1994), s. 29-38. Salmin, Aleksei M.,‘Russia’s Emerging Stathood in th National Security Context’, Vladimir Baranovsky (der.), Russia and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1997, s.104-130. Sanai, Mehdi, ‘Đrano-Rossiskie Svyazı: Problemı i Perspektıvı’, Rossiya v Globalnoy Politike, Cilt 5, Sayı 2 (Mart-Nisan 2007), s.118--127. Sanin, G. A. ‘Peredislovie’, Đstoriya Vneşney Politika Rossii: 18 Vek, Moskova: Mejdunaradodnie Otneşeniya, 2000, s. 5-10. Schröder, Hans-Henning, ‘El’tsin and The Oligarchs: The Role of Financial Groups in Russian Politics Between 1993 and July 1998’, Europe-Asia Studies, Cilt 51, Sayı 6 (1999), s. 957-988. Sekirinskiy, S. S., ‘Na Zakate Epohi Reform:Mir ili Voyya’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, Moskova: ROSSPEN, 2000, s. 80–102. Sekirinskiy, S. S., ‘Posle Kırımskoy Voynı: Dilemmı Novogo Tsarstvovaniya’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, Moskova: ROSSPEN, 2000, s.11-79. Sergounin, Alexander A., ‘ In Search of a New Strategy in the Baltic/Nordic Area’, Vladimir Baranovsky (der.), Russian and Europe: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI,1997, s.325-349. Sergunin, Aleksandr, ‘Regionı i Finansovo-Politiçeskiy Krizis v Rossiyi- Mejdunarodnıye Aspektı’, Aleksey Malaşenko (der.), Çto Hotyat Regionı Rossiyi?, Moskova: Carnegie Center, 1999, s.26-36. Sergunin, Alexander A., ‘Russian Post-Communist Foreign Policy Thinking at the Cross-Roads: Changing Paradigms’, Journal of International Relations and Development, Cilt 3, Sayı 3 (Eylül 2000), http://www.ciaonet.org/olj/jird/jird_sept00sea01.html (12 Mart 2002). Silaev, Nikolay, ‘Krizis Semeynıh Tsennostey’, Profil, Sayı 27 (14 Temmuz 2003), s.14–17.
271
Simonia, Nodari, ‘Economic Interests and Political Power in Post Soviet Rıussia’, Archie Brown (der.), Contemporary Russian Politics, New York: Oxford Universitry Pres, 2001, s. 269-286. Shakleina, Tatiana, ‘Russian Policy Toward Military Conflicts in the Former Soviet Union’, Bruce Parott (der.), State Building and Military Power in Russia and the New States of Eurasia, New York: M. E. Sharpe, 1995, s. 83-107. Shaposhnikov, Evgeni, ‘The Armed Forces: TO a New Quality’, Miller Teresa Pelton Johnson ve Steven E. Miller (der), Russsian Security After the Cold War. Seven Views from Moscow, Washington: Brassey’s (US), CSIA, 1994, s.185-208. Shashenkov, Maxim, ‘Russian Peacekeeping in the “Near Abroad”’, Survival, Cilt 36, Sayı 3 (Sonbahar 1994), s. 46–69. Shevtsova, Lilia, ‘Russia’s Fragmented Armed Forces’, Larry Diamond ve Marc F.Plattner’, Civil-Military Relations and Democracy Baltimore-Maryland, The Johns Horkins University Press, 1996, s.110-133. Shevtsova, Lilia, ‘Russia’ Hybrid Regime’, Journal of Democracy, Cilt 12, Sayı 4 (Ekim 2001), s. 65-70. Shlapentokh, Dmitry V., ‘Eurasianism: Past and Present’, Communist and Post-Communist Studies, Cilt 30, Sayı 2 (Haziran 1997), s.129–151. Shlapentokh, Vladimir, ‘Is the ‘Greathness Syndrome’ Eroding?’, The Washington Quarterly, Cilt 25, Sayı 1( Kış 2002), s. 131-146. Shelley, Louise I., The Challenge of Crime and Corruption’, Stephen K.Wegren (der.), Russia’s Policy Challenges: Security, Stability and Devolopment, New York: M. E. Sharpe, 2003, s.103-122. Sokolov, V. V., ‘Natsionalnıye Ekonomiçeskie Interesı: Vırabotka Konsensusa’, Mirovaya Ekonomika i Mejdunarodnıye Otnoşeniya, Sayı 3 (1996), s.5-20. Sokov, Nikolai, ‘Foeign Policy Under Putin: Pro-Western Pragmatizm Might be a Greater Challenge to the West’, Wasington: PONARS, Ocak 2000, s.1-3. Solnick, Steven, ‘Putin and Provinces’, Erin Powers (der.), PONARS Policy Memo Collection (No:112-142), Policy Memo Series No: 115, Washington DC: Kasım 2000, s.17-23. Solnick, Steven, ‘The New Federal Structure: More Centralized, or More of the Some’, Erin Powers (der.), PONARS Policy Memo Collection (No:146-181), Policy Memo Series No: 161, Washington DC: Kasım 2000 s. 81-85. Soltan, Elnur, ‘Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s. 64-94.
272
Soltan, Elnur, ‘Bush-Putin Zirvesi: Soğuk Savaşın Đkinci Bitişi’, Stratejik Analiz, Sayı 20 (Aralık 2001), s. 5-27. Somuncuoğlu, Anar, ‘Avrasya Ekonomik Đşbirliği: Rus Dış Politikasında Yeni Bir Atak’, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 15 (Temmuz 2001), s. 86-91.
Somuncuoğlu, Anar, ‘Rusya Federasyonu’nda Merkez-Bölge Đlişkilerinin Ekonomik Boyutu’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s. 43-63.
’SNG.Naçalo ili Konets Đstorii?’, Nezavisimaya Gazeta (26 Mart 1997), s. 3-4. Stalin, Josep, ‘The International Situation’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s.114-121. Stalin, Josep, ‘The Theory of “Socialism in One Country” ’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s. 69-74. Stalin, Joseph, ‘ The Second Front in Europe’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s.173-201. Stankevich, Sergei, ‘Rusya Kendisini Arıyor’, Avrasya Dosyas: Rusya Özel, Cilt. 1, Sayı. 1 (Đlkbahar 1994), s.39-43. ‘Status and Thesises of the Third (Communist) International’, Arthur E. Adams (der.), Readings in Soviet Foreign Policy: Theory and Practice, Boston: D.C. Health and Company, 1961, s. 42-53 Stepanov, Valery, ‘Etnic Tensions and Separatism in Russia’, Journal of Ethnic and Migration Studies, Cilt 26, Sayı 2 (Nisan 2000), s. 305-332. Stepaşin, Sergey, ‘Strategiya Natsionalnoy Bezopastnosti Rossiyskoy Federatsii: FaktorıFormirovaniya i Osnovnıe Prioritetı’, Yuriy Stsepinskiy (der.), Problemı Bezopastnosti Rossii: Kontseptsiya, Strategiya, Prioritetı, Moskova: Rossiyskiy Đnstitut Strategiçeskih Đssledovaniy-RĐSĐ, 1993, s.7-22. Stsepinskiy, Yuriy, ‘Voenno-strategiçeskie Perspektivı Bezopastnosti Rossii v SNG’, Yuriy Stsepinskiy (der.), Problemı Bezopastnosti Rossii: Kontseptsiya, Strategiya, Prioritetı, Moskova: Rossiyskiy Đnstitut Strategiçeskih Đssledovaniy-RĐSĐ, 1993, s. 23-34. Şakleina, Tatyana, ‘Vneşnyaya Politika Rossii. Posik Startegii’, Tatyana A. Şakleina (der.) Vneşnyaya Politika i Bezopasnost Sovremennoy Rossii, Moskova: ROSSPEN, 2002, 3.Cilt, s.371-385.
273
Şelohayev, V. V., ‘Obşenatsionalnıye Đnteresı v Konfrontatsionnom Obşestve’, Rossiya:Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, Moskova: ROSSPEN, 2000, s. 216-232. Şevstova, Liliya, ‘Demokratiya: Ligika Vırojdeniya’, Trudnosti Perohoda: Demokratiya v Rossii, Moskova: Moskovskogo Tsewntre Karnegie, 2004, s. 39-42. Şevtsova, Liliya, ‘Rossiykay Vlast v 2014: Popıtka Đntuivituvnogo Prognoza’, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin, Rossiya: Blijayşee Desyatiletie, Moskova: Moskovskogo Tsewntre Karnegie, 2004, s.39-43. Şlıkov,Vitaliy, ‘Oboronnaya Ekonomika v Rossii i Nasledie Strukturnoy Militarizatsii’, Dmitriy Trenin (der.), Vorujennıe Silı Rossii: Vlast i Politika, Moskova: Đzdatelstvo “Đnterdialekt+”, 2005, s.191-220. Tanrısever, Oktay F., ‘ Moskova’nın Çeçenistan Çıkmazı ve Çıkış Arayışları’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel , Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s.180-201. Tanrısever, Oktay F., ‘Sovyet Sonrası Dönemde Rusya’nın Kafkasya Politikası’, Mustafa Türkeş ve Đlhan Uzgel (der.), Türkiye’nin Komşuları, Ankara: Đmge, 2002, s. 377–410. Tanrısever, Oktay F., ‘Rusya Federasyonu’nun Orta Asya-Kafkasya Politikası:Yakın Çevre Doktrini’nin Đflası’, Mustafa Aydın (der.), Küresel Politikada Orta Asya (Avrasya Üçlemesi I ), Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, Mayıs 2005, s. 43-68. Titerenko, M.L. ve V.V.Mixeev, ‘Strategiya Sorazvitiya Rossii i ATR’, Mejdunarodnaya Jizn, Sayı 4, 2001, s.77-93. Tellal, Erel, ‘SSCB’yle Đlişkiler’, Baskın Oran (der.), Türk Dış Politikası : Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar(1919-1980), Istanbul: Đletişim, 2001, 1. Baskı, s. 499-521. Tepe, Elif Banu, ‘Rusya-Çin Đlişkilerinde Demografik Tehdit: ”Sarı Tehlike”’, Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 21 (Ocak 2002), s.79-85. Trenin, Dmitri ‘Üçüncü Kuşak: 21 Yüzyıla Girerken Rus-Amerikan Đlişkileri’, Avrasya Dosyası: Rusya Özel, Cilt 6, Sayı 4 (Kış 2001), s.283-296. Trenin, Dmitriy, ‘Tretiy Vozrast: Rossiysko-Amerikanskie Otnoşeniya na Poroge XXI Veka’, Pro et Contra, Cilt 5, Sayı 2 (Đlkbahar 2000), s.7-19. Trenin, Dmitri , ‘Pirouttess and Priorities’, The National Đnterest, (Kış 2003-2004), s.78-79. Trenin, Dmitriy, ‘Novıe Prioritetı v Rossiyskoy Vneşney Politike:”Proekt SNG” ‘, Endryu Kaçins ve Dmitriy Trenin (der.), Rossiya: Blijayşee Desyatiletie, Moskova: Moskovskiy Tsentr Karnegi, 2004, s. 99-105.
274
Tsımburskiy, V. L., ‘ “Ot Velikovo Ostrova Rusii..” K Prasimvolu Rossiyskoy Tsivilizatsii’, Polis, Sayı 6 (1998), s.34-56. Tsımburskiy, V. L., ‘Ostrov Rossiya: Perspektivı Rossiyskoy Geopolitiki’, Polis, Sayı 5 (1993), s. 6-23. Tsygankov, Andrei P., ‘Hard-Line Eurasianism and Russia’s Contending Geopolitical Perspectives’, East European Quarterly, Cilt. 32, Sayı. 3 (Sonbahar 1998), s. 315-334. Tsygankov, Andrei P, ‘Mastering Space in Eurasia: Russia’s Geopolitical Thinking After the Soviet Break-up’, Comunist and Post Comunist Studies, Sayı 36 (2003), s.101-127. Tsyganov, Yuri V., ‘Russia an China: What is in the Pipeline?’, Gennady Chufrin (der.), Russia and Asia: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1999, s. 301–317. Tsypkin, Mikhail, ‘The Politics of Russian Security Policy’, Bruce Parrott (der.), State Building and Military Power in Russia and the New States of Eurasia, New York: M. E. Sharpe Ins., 1995, s.11-43. Tsypkin, Mikhail, ‘The Russıan Mılıtary, Polıtıcs and Securıty Polıcy in the 1990s’, http://www.sais-jhu.edu/depts/raees (20 Mart 2005), s.10-14. Uldricks, Teddy J., ‘Soviet Security Policy in the 1930’, Gabriel Gorodetsky (der.), Soviet Foreign Policy: 1917-1991, Londra: Frank Cass, 1994, s. 65-74. Umbach, Frank, ‘Dilemmas of Russian Military Modernization’, Transatlantic International Politik, Sayı 1 (2002), s. 26-30. Vardul, Nikolay, ‘Oni Sajalis za Rodinu’, Vlast, Sayı 26 (7-13 Temmuz 2003), s.14-15. Vardul, Nikolay, ‘Sem Del s Pravovom Perepiski’, Vlast, Sayı 29 (28 Temmuz–3 Ağustos 2003), s.13-19. Vernadskiy, V., ‘Opıt Đstorii Evrazii (1934)’, N. G. Federovskiy, V Poiskah Svoego Puti: Rossiya Mejdu Evropoy i Aziey, Moskova: Logos, 2000, s. 612–618. Vinkovetsky, Ilya, ‘Classical Eurasianizm and Its Legacy’, Canadian-Amerikan Slavic Studies, Cilt 34, Sayı 2 (Yaz 2000), s.125-139. ‘Voennaya Doktrina Rossiyskoy Federatsii 2000 goda’, Tatyana A. Şakleina (der.), Vneşnaya Politika i Bezopastnost Sovremennoy Rossii: 1991-2002, Moskova: ROSSPEN, 2002, Cilt 4, s.90-109.
275
Volk, E. C. ve V. A. Sarıçev, ‘Rosssiya i NATO: Po Puti Partnerstva’, Yuriy Stsepinskiy (der.), Problemı Bezopastnosti Rossii: Kontseptsiya, Strategiya, Prioritetı, Moskova: Rossiyskiy Đnstitut Strategiçeskih Đssledovaniy-RĐSĐ, 1993, s. 49–58. Volobuev, O.V., ‘Prioritetı Sovetskogo Gosudarstvo’, Rossiya : Gosudarstvennıye Prioritetı i Natsionalnıye Đnteresı, Moskova: ROSSPEN, 2000, s. 253-262. Wallander, Celeste A.; ‘The Dinamics of US-Russian Relations:A Critical Perspective’, Wasington: PONARS, Ocak 2000, s.1-3. Wallander, Celeste A., ‘Russian National Security Policy in 2000’, Cambridge, M A: PONARS, Sayı 102 (Ocak 2000), s.1-5. Wieczynski, Josep L.,‘The Frontier in Early Russian History’, Russian Review, Cilt 31, Sayı 2 (Nisan 1972), s. 110-116. Wolosky, Lee S., ‘Putin’s Plutocrat Problems’, Foreign Affairs (Mart-Nisan 2000), s.18-31. Zagorski, Andrei ve Anatoli Zlobin, Sergey Solodovnik, Mark Khurstalev, ‘Russia in a New World’, International Affairs (Moscow), Sayı 7 (Temmuz 1992), s.3-11. Zagorski, Andrei, ‘Regional Structures of Security Policy Within the CIS’, Roy Allison ve Christoph Bluth (der.), Security Dilemmas in Russia and Eurasia, Londra: RIIA, 1998, s.281-302. Zagorsky, Alexei, ‘Russian-Japanese Relations: Back to the Deadelock’, Gennady Chufrin (der.), Russia and Asia: The Emerging Security Agenda, New York: SIPRI, 1999, s.337–352. Zakatnova, Anna, “Evrazistvo-Ne Proekt Kremlya”, Nezavisimaya Gazeta, (31 Temmuz 2001), www.ng.ru/politics/2001-07-31/3_proect.html . Zarnitskiy, G. S., ‘Natsionalnaya Bezopastnost Rossii i Zadaçi Yasernogo Razorujeniya Posle Zaklyuçeniya Dogovora SNB–2’,Yuriy Stsepinskiy (der.), Problemı Bezopastnosti Rossii: Kontseptsiya, Strategiya, Prioritetı, Moskova: Rossiyskiy Đnstitut Strategiçeskih Đssledovaniy-RĐSĐ, 1993, s. 96–128.
Đnternet Adamaşin, Antoliy, ‘Naş Otvet Amerike’, Nezavisimaya Gazeta (19 Ekim 1999). http://ng.ru/ideas/1999-10-19/answear.html. Ançukov, S., ‘Strategiçeskiy Kurs i Voennaya Politika Rossii (istoriya i sovremennaya praktika)’ http://whiteworld.ruweb.info/rubriki/000101/001/02081801.htm , 20 Aralık 2002.
276
Batalov, Eduard ve Viktor Kremnyuk, ‘Rossiya i SŞA:Druziya?Soperniki?Partnerı?’, Nezavisimaya Gazeta, 6 Ekim 2001, http://ng.ru/ideas/2001-10-06/7_batalov.html. Bunin, Đgor, ‘Vlast i Biznes v Novoy Rossii’, www. politcom.ru, 11 Haziran 2004. Cindemir, Kadir, ‘Müthiş Đtiraflar’, Hürriyet (4 Haziran 2001), http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/06/04/dunya/02dun.htm. Cohen, Ariel ‘The “Primakov Doctrine”: Russia’s Zero-Sum Game with the Unitewd States’ , www.heritage.org/library/categories/forpol/fyi167.html , 21 Aralık 2000. Cohen, Ariel, ‘The Yukos Affair: Protecting Democracy, Private Property, and the Rule of Law”, www.heritage.org/research/russianderasia/em906.cmf , 7 Kasım 2003. Cohen, Ariel, ‘The Russıa–Chına Frıendshıp And Cooperatıon Treaty: A Strategıc Shıft In Eurasıa?’, www.heritage.org/librarybackgrounder/bg1459.html, 1 Mart 2007. ‘Consolidation of Power by Primakov Marks the End of the Line for Reform in Russia’, http://www.centerforsecuritypolicy.org/index.jsp?section=papers&code=98-D_161, 23 Ocak 2003. ‘Çekiskaya Tişina’, Vlast, Sayı 43 (3 Kasım 2003), www.kommersant.ru/k-vlast. ‘Dogovor O Razgraniçeniyi Predmetov Vedeniya i Polnomoçiy Mejdu Federalnımi Organami Gosudarstvennoy Vlasti Rossiykoy Federatsiyi i Organami Vlasti Suverennıh Respublik v Sostave Rossiyskoy Federatsiyi’, http://www.cityline.ru/politika/doc/fd1.html, 21 Aralık 2000. Duleba, Alexander, ve Karel Hirman, ’Russia’s at the End of Eltsin’s Era’, http://www.ivo.sk/showivot.asp?Source=IVOtoday&Id=67, 23 Ocak 2003. Golts, Aleksandr, ‘Stil Primakova’ Intellectual Capital Sayı 34 (1998), http://www.intellectualcapital.ru/iss2-34/icissue34.htm, 21 Aralık 2000. Gvosdev, Nikolas K,. ‘Moscow-The Third Rome: Interpretations and Implications For Church-State Relations’, http://www.geocities.com/Athens/Olympus/5357/chscowl.html, 14 Ocak 2002. Georgiev, V., ‘330 mln dol. Na Borbu s Çeçenskimi Boevikami’, Nezavisimoe Voennıe Obozrenie, Sayı 26 (2001), www.ng.ru, 20 Şubat 2004. Kokoshin, Andrei A, Reflections on Russia’s Past, Present, and Future (Haziran 1997), http://www.ciaonet.org/wps/koa01/index.html, 20 Aralık 2004. Kurulli, Ivan, ‘Geopolitika i Komunizm’, www.russ. ru/journal/edu/99-02-23/kuril.html, 19 Aralık 2002.
277
Levkin, Andrey,‘Çto Takoe “Evraziya”, Kajdıy (Poka?) Ponimaet Po-svoemy’, www.smi.ru/2001/04/24/988131062.html. 24 Nisan 2001. Liaropoulos, Andrew, ‘Reform in the Russian Military: Problems and Prospects’, www.rieas.gr, 15 Ocak 2007. Lopata, Raimundas, ve Ceslovas Laurinavicius, ‘Russia’s Military Reform: Political Trajectories’, http://www.tspmi.vu.lt/files/leidpubl/str09.pdf, 1 Şubat 2007, ss. 1-15. Mitrofanov, A.,‘ Ot Geografii -k Geopolitike’, www.nasledie.ru/oboz/NO2_98/2_4.HTML 19 Aralık 2002. Muhin, Vladimir, ‘Genştab Usilivaet Koordiniruyuşuyu Rol v Borbe s Terroristami’, www.strana.ru/stories/01/11/09/1987/162851.html , 1 Kasım 2002. ‘O polnomoçom predstavitele Prezidenta Rossiskoy Federatsii v federalnom okruge’, Ukaz Prezidenta Rossiskoy Federatsii ot 13 Maya 2000 goda N. 849, Rossiiskaya gazeta, www.rg.ru, 16 Mayıs 2000. Oğan, Sinan, ‘Aslan Mashadov Öldürüldü, Çeçenistan Yeni Dönemece Girebilir’, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=1&yazi=247 , 15 Ocak 2007. Oğan, Sinan, ‘Basayev’in Öldürülmesi Çeçen Sorununa Çözüm Getirir mi?’, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=969&kat=1 , 16 Ocak 2007. Pavlovskiy, Gleb, ‘Vneşnaya Politika Rossii na Post Sovetskom’, www.kremlin.org, 3 Şubat 2005. ‘Permskiy Kray-Novıy Subyekt na Karte Rossii’, http://www.rian.ru/politics/regions/20051201/42272811.html, 1 Aralık 2005. Petrov, Nikolai, ‘4 Years of Reforming the Federal System’, The Moscow Times, www.themoscowtimes.com, 4 Şubat 2004. Petrov, Nikolay, ‘Puzzle Federalnoy Reformı: 4 goda Spustya’, www.carnegi.ru/ru/pubs/media/69803/htm, 23 Şubat 2004. Petrov, Nikolai, ‘Putin’s Centripetal Reform’, The Moscow Times, www.themoscowtimes.com/stories/2004/06/07/008-print.html , 7 Haziran 2004. Poe, Marchall, ‘Moscow, the Third Rome: The Origins and Transformations of a Pivotal Moment’, www.people.fas.harvard.edu/-mpoe/third%20Rome.rdf. 30 Mayıs 2005. ‘Politiçeskaya Rejima Vladimira Putina v Naçale Vtorogo Goda Pravleniya’, www.politcom.ru, 22 Mart 2003. ‘Poslaniye Federalnomu Sobraniyu Rossiyskoy Federatsii (8 Iyulya 2000 goda)”, http://www.kremlin.ru/text/appears/2000/07/28782.shtml, 22 Mart 2007.
278
Putin, Vladimir, “Otkırıtoe pismo Vladimira Putina k Rossiyskim izbiratelyam”, www.vladimir-pıtin.ru , 28 Mart 2000. Putin, Vladimir Vladimiroviç, ‘Rossiya na Rubeje Tısyaçeletiy’, Nezavisimaya Gazeta, www. ng.ru , 30 Aralık 1999. Putin, Vladimir V. , ‘Rossiya: Novıe Vostoçnıe Perpsektıvı’, Nezavisimaya Gazeta, 14 Kasım 2000, www.ng.ru. ‘Putin’s Propeses Pulling Plug on Small Political Parties’, Russian Journal, www.russianjournal.com, 3 Ocak 2001. Rar, Aleksander; ‘Est li u Putina Novıe Varinantı Politikı? Rossiya Mejdu Zapadom i Aziey’, Mejdunarodnaya Politika, Sayı 10 (2001), www.deutschebotschaft-moskau.ru, 3 Eylül 2004.
‘Referendum po Voprosu ob Obyedinenii Đrkutskoy Oblasti i UOBAO Sostayalsya’, http://babr.ru/index.php?pt=news&event=v1&IDE=29297, 16 Nisan 2006. ‘Refererendum po Sozdaniyu Zabaykalskogo Kraya Sostayalsya’, http://top.rbc.ru/index3.shtml?ext=3, 11 Mart 2007. Rosenberger, Chandler, ‘Moscow's Multipolar Mission’, Perspective, Cilt 8, Sayı 2 (Kasım-Aralık 1997), http:://web.bu.edu/iscip/vol8/Rosenberger.html. 17 Mart 2002. Robert N., ‘The Primakov Doctrine’, http://www.geocities. com/Athens/Ithaca/8738/Articles/9805tpd.html, 23 Ocak 2003. Russian Millitary Budget’, http://www.globalsecurity.org/military/world/russia/mo-budget, 20 Mayıs 2005. Serguei Matiounine, Geopolitical Analiysis of the Former Soviet and Current Russian Strategic Conseptions (Final Report), Lublin-Polonya, Institute of East-Central Europe, 1998, http://www.nato.int/acad/fellow/96-98/matiouni.pdf , 20 Nisan 2005. Sergunin, Alexander A., ‘Russian Post-Communist Foreign Policy Thinking at the Cross-Roads: Changing Paradigms’, Journal of International Relations and Development, Cilt 3, Sayı 3 (Eylül 2000), http://www.ciaonet.org/olj/jird/jird_sept00sea01.html 12 Mart 2002. Smith, M. A., ‘Russian Foreign Policy 2000. The Near Abroad’, www.ppc.pims.org/Projects/csrc, 20 Aralık 2000. Şirgazin, O. P., ‘Geopolitiçeskie Đnteresı Rossii v Period Globalnogo Peredela Mira’, Russkiy Geopolitiçeskiy Sbornik, Sayı 2 (1997), http://whiteworld.ruweb.info/rubriki/000102/002/01010501.htm, 20 Aralık 2002.
279
Şevtsova, Lidiya, ‘Revolyutsiya Putina’, Moskovskiy Novosti, 4 Kasım 2003. Taylor, Brian, ‘Putin and Military: How Long will the Honeymoon Last?’, www.fas.harvard.edu./-ponars/policymemos/Taylor116.html, 21 Aralık 2000. ‘The Basic Provisions of the Military Doctrine of the Russian Federation’, Rossiiskiye Vesti (18 Kasim 1993), http://www.shaps.hawaii.edu/security/russia/russia-mil-doc.html, 15 Kasım 2004. Torbakov, Igor, ‘Putin’s Russias Defines ıts Foreign Policy Agenda’ http://www.eurasianet.org/departments/insight/articles/eav072800.shtml, 5 Mayıs 2001. Trubetskoy, N. S. ’Evropa i Çeloveçstvo’, Sofya: 1921, www.ushakov.org/society/trub.html 16 Şubat 2003. Tsumbrskiy, V.L., ‘Geopolitika Kak Mirovidenie i Rod Zanyatiy’, Polis, Sayı 4 (1999) www.politstudies. ru/fulltext/1999/4/2.html. ‘Vladimir Putin Govarit o Glavnım. Đz Vustuplenie v Gosurdarstvennoy Dume 16 Avgusta” www.rg.ru/anons/arc_1999/0817/11.htm., 17 Ağustos 1999. Waller, Michael, ‘Primakov’s Imperial Line’, Perspective, Cilt 7, Sayı 3 (Ocak-Şubat 1997), http:://web.bu.edu/iscip/vol7/waller.html , 17 Mart 2002. Zudin, Aleksey, ‘Rejim Vladimira Putina: Konturı Novoy Politiçeskoy Sistemı’, www.carnegie.ru, 5 Nisan 2002.
280
TEZ ÖZETĐ
Soğuk Savaş döneminde ideolojik merkezli iki kutuplu uluslararası sistemin
temel yapı taşından biri olan Doğu Bloğu’nun lider ülkesi konumundaki Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), uluslararası güvenlik sistemini etkileyen en
önemli iki ülkeden birisiydi. Soğuk Savaş’ın ve ideolojik merkezli iki kutuplu
uluslararası sistemin sona ermesinin ardından SSCB’nin varisi konumundaki Rusya
Federasyonu (RF), diğer konuların yanısıra ulusal güvenlik algılaması itibariyle de
gelişmelerden en çok etkilenen ülke olmuştur. Rusya, günümüzde eskisi kadar güçlü
biçimde olmasa da nükleer gücü, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olması,
coğrafi bir süper güç olma vasfını sürdürmesi ve kökü geçmişe dayanan büyük devlet
geleneği ile halen dünyadaki gelişmeleri, özellikle de çoğu uzman tarafından 21.
yüzyıldaki uluslararası sistem ve güvenlik yapılanması bakımından büyük önem
atfedilen Avrasya coğrafyasındaki güvenlik yapılanmasını ciddi biçimde
etkilemektedir. Bu bakımdan 21. yüzyıldaki uluslararası güvenlik sistematiğinin,
özellikle Avrasya boyutu itibariyle, şekillenmesinde Rusya ulusal güvenlik
algılamasının küresel, bölgesel ve iç dinamiklerin etkisiyle geçirdiği dönüşüm ve
benimsediği ulusal güvenlik tercihlerinin büyük rolü olacağı genel kabul gören bir
husustur. Bu bağlamda asimetrik tehdit unsuru olarak terörizme ve tek kutuplu
uluslararası sisteme ilişkin tartışmalarının yaşandığı bir dönemde, yukarıda
belirttiğimiz önemi dolayısıyla Rus ulusal güvenlik anlayışının 1991’den sonra
281
geçirdiği değişim ve dönüşümün, günümüzde gelmiş olduğu noktanın tespitinin
yapılması ve ortaya konması gerekmektedir.
“Rusya’da Ulusal Güvenlik Anlayışının Dönüşümü: Güvenli Dönüşüm
Modeli” isimli bu tez çalışması zamanın koşullarına ve değişen dünya şartlarına
uygun biçimde gündeme gelen değişik nitelikli tehditleri kapsayacak biçimde
gelişen ulusal güvenlik anlayışının Rusya örneğindeki dönüşümünü incelemeyi
hedeflemiştir. Uzun arayışlara ve reform çabalarına rağmen, Rusya’nın çağdaş
koşullara uygun bir politik, ekonomik, askeri ve sosyal dönüşümü
gerçekleştirememiş olması temel ulusal güvenlik sorunu olarak mevcudiyetini
korumaktadır.
Bu bağlamda çalışmada, 1991’den günümüze kadar küresel, bölgesel ve iç
dinamiklerin etkisiyle ciddi değişimler geçiren Rusya Federasyonu’nun ulusal
güvenlik anlayışındaki dönüşüm coğrafi ve tarihsel nitelikli yapısal unsurlar da göz
önünde tutularak iç ve dış faktörler çerçevesinde değerlendirilmiştir. Rus ulusal
güvenlik anlayışının dönüşüm sürecinin ilk aşamasını kapsayan 1992-1999
döneminde Yeltsin’in çabaları Rusya’nın bu alandakı sorunlarını çözmekte yetersiz
kalmış ve ülkeyi derinleşen çok boyutlu krizle karşı karşıya bırakmıştır. Rusya’nın
kaderinin belirlenmesinde hâyati öneme haiz bu krizin atlatılması ise 1999’da
iktidara gelen Vladimir Putin’in uyguladığı “kontrollü dönüşüm modeli” ile
mümkün olabilmişdir.
282
ABSTRACT
The Union of Soviet Socialist Republics (USSR), which made one of the
main components of the ideology-centered bipolar system during the Cold War era,
was one of the two most important countries affecting the international security
system. After the end of the Cold War and the bipolar international system, the
Russian Federation as the successor of the USSR has become the most affected
country by the developments in terms of its perception of national security among
other factors. Although Russia is not as powerful as it was before, together with its
nuclear power, its permanent membership to the UN Security Council, its
geographical superpower position and its big state tradition; it has a considerable
effect on the developments in the world and especially on the security structure of
Eurasia. Many observers argue that Eurasia is an important region for the
international system and security structure of the 21st century. In this context it is
generally believed that the transformation of Russian perception of its national
security and its national security preferences will be effective in the shaping of
international security system, especially in its Eurasian dimension in the 21st
century. Hence in a period where terrorism as an asymmetrical threat and unipolar
international system are being discussed, the changes and transformation of the
Russian national security conception after 1991 should be analysed for the reasons
discussed above.
283
This thesis entitled “The Transformation of the National Security Conception
in Russia: The Model of Controlled Transformation” aims to analyze the
transformation of Russian national security understanding which has developed by
including threats of different nature. Inspite of a long search and attempts for reform
the fact that Russia could not implement a contemporary political, economic,
military, and social transformation should be seen as a fundamental national security
problem.
In this context, this study analyzes the transformation of the national security
conception of the Russian Federation that has lived through important changes
because of global, regional and internal dynamics by taking internal and external
factors into account and considering structural features of geographical and historical
nature. During the 1992-1999 period, which covers the transformation process of
Russian national security concept, Yeltsin’s efforts to solve Russia’s problems in this
sphere was insufficient and left the country facing the deepening crisis. The
elimination of this crisis that was crucial for determination of Russia’s destiny
became possible with the implementation of “controlled transformation model” by
Vladimir Putin, who came to power in 1999.